TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
24üncü Birleşim
6 Ocak 2016 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ankara
Milletvekili Ahmet Gündoğdunun, Mehmet Akif İnanın 16ncı
ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, mültecilerin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Ali Yiğitin, ülkemizde ve İzmirde sağlık
turizmine ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 9/1/2013 tarihinde
Pariste katledilen 3 Kürt kadın siyasetçinin ölüm yıl dönümlerine ve
Silopide 3 Kürt kadın siyasetçinin katledilmesini
kınadığına ilişkin açıklaması
2.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlunun
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- Bursa
Milletvekili Hakan Çavuşoğlunun, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
4.- İzmir
Milletvekili Özcan Purçunun, Romanların etnik kökenlerine ilişkin
açıklaması
5.-
Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyamanın, 19 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- HDP Grubu
adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, çeşitli valilikler tarafından hukuka aykırı bir
biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasakları boyunca yapılan
operasyonlarda öldürülen sivillerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/48)
2.- İstanbul
Milletvekili Eren Erdem ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki IŞİD
tehdidi ve tehlikesinin gerçek boyutlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/49)
3.- İzmir
Milletvekili Özcan Purçu ve 22 milletvekilinin, Roman yurttaşların
barınmayla ilgili sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/50)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
16/12/2015 tarihinde Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve
arkadaşları tarafından, sağlıklı ve
gelişmiş bir toplum olabilmemizin teminatı olan
çocuklarımızın temel gereksinimlerinin başında gelen
güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması için
yaşamları süresince karşılaşabilecekleri tehdit ve
tehlikelerin öngörülerek alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
ve kayıp çocuklar hakkında verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 6 Ocak 2016 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun,
5/1/2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp ve
arkadaşları tarafından, 9 Ocak 2013te Fransanın
başkenti Pariste katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla
Şaylemezle ilgili soruşturmayı yavaşlatan güçlerin ve
ilişkilerinin araştırılması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel
Kurulun 6 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
9/12/2015 tarihinde İzmir Milletvekili Özcan Purçu ve
arkadaşları tarafından, Roman vatandaşlarla ilgili
sorunların araştırılması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 6 Ocak 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Aydın
Milletvekili Deniz Depboylunun, Malatya Milletvekili Öznur Çalıkın
MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Malatya
Milletvekili Öznur Çalıkın, Aydın Milletvekili Deniz
Depboylunun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgilin, Malatya Milletvekili Öznur
Çalıkın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Malatya Milletvekili Öznur Çalıkın
MHP grup önerisi üzerinde ve sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmaları sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, İstanbul Milletvekili
Barış Yarkadaşın MHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, İstanbul Milletvekili
Halis Dalkılıçın HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Halis Dalkılıçın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
8.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, İstanbul Milletvekili
Halis Dalkılıçın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
9.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
10.- Tokat Milletvekili
Coşkun Çakırın, Siirt Milletvekili Besime Koncanın CHP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
11.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Tokat Milletvekili
Coşkun Çakırın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
12.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Iğdır Milletvekili
Mehmet Emin Adıyamanın 19 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
13.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet
Parsakın 19 sıra sayılı Kanun Tasarısının
1inci maddesi üzerinde MHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
14.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Afyonkarahisar Milletvekili
Mehmet Parsakın 19 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde MHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
15.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Tokat Milletvekili Coşkun Çakır ile
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptıkları konuşmaları sırasında Milliyetçi
Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
16.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VIII.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
IX.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporları (1/307) (S. Sayısı: 4)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Genişletilmiş Bilgi Değişimi Yoluyla
Uluslararası Vergi Uyumunun Artırılması Anlaşması
ve Eki Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/310) (S. Sayısı: 6)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Gürcistan Hükümeti Arasında Enerji Alanında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/312) (S. Sayısı: 7)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis
Eden Çerçeve Anlaşma Kapsamında Yatırım
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporları (1/303) (S. Sayısı: 2)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri
Alanlarda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/308) (S. Sayısı:
5)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Macaristan Arasında Dostluk ve İşbirliği
Antlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/313) (S. Sayısı: 8)
7.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Savunma Sanayi
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/315) (S.
Sayısı: 9)
8.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/316) (S. Sayısı: 10)
9.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/299) (S. Sayısı: 13)
10.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/300) (S. Sayısı: 14)
11.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/301) (S. Sayısı: 15)
12.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Zimbabve Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/302) (S. Sayısı: 16)
13.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Jamaika Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/306) (S. Sayısı: 17)
14.- Dünya
Ticaret Örgütünü Kuran Marakeş Anlaşmasını Tadil Eden
Protokol ile Ticaretin Kolaylaştırılması
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları
(1/386) (S. Sayısı: 18)
15.- Asya
Altyapı Yatırım Bankası Kuruluş
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/387) (S. Sayısı: 19)
X.- OYLAMALAR
1.- (S.
Sayısı: 19) Asya Altyapı Yatırım Bankası
Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
XI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mardin
Milletvekili Ali Atalanın, milletvekili makam odalarındaki televizyonlarda
izlenebilen kanallara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı (7/629)
6 Ocak 2016 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Elif Doğan TÜRKMEN (Adana), İshak GAZEL (Kütahya)
------0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
24üncü Birleşimini açıyorum.
(HDP sıralarından pankart gösterilmesi)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Mehmet Akif
İnanın vefatının yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Ankara Milletvekili Ahmet Gündoğduya aittir.
Buyurun Sayın Gündoğdu.
Süreniz beş dakikadır.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Ahmet Gündoğdunun, Mehmet Akif
İnanın 16ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) Değerli
Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün Mehmet Akif
İnanın 16ncı ölüm yıl dönümü. Bu vesileyle söz
istemiş bulunuyorum.
Yedi Güzel Adamdan birisi; edebiyatçı,
şair, yazar, sendikacı, Kudüs şairi Mehmet Akif İnan.
Şanlıurfalıdır ama üstat Necip
Fazıl Kısakürek Akif İnan Şanlıurfalı
değil, Şanlıurfa Akif İnanlıdır. diyerek onun
birikimini, adanmışlığını tarihe not
düşmüştür.
EĞİTİM-BİR-SEN ve MEMUR-SENin
uzun yıllar Genel Başkanlığını yaptım.
EĞİTİM-BİR-SEN sendikamızın ve MEMUR-SEN
Konfederasyonumuzun kurucu Genel Başkanıdır. 1992de
EĞİTİM-BİR-SENi, 1995 yılında MEMUR-SENi
kurmuştur.
Niçin sendika
düşüncesine meyletmiş, arkadaşları yazmayı, mefkûreyi,
medeniyet değerlerini şairlik, edebiyatçılıkla hayata
sürerken o neden eylemi öne çıkarmıştır? sorusunun
cevabını bugün çok daha net görüyoruz. Türkiyede milletin
değerlerini önemseyen siyasetçilerin kesintiye
uğradığı, on yılda bir haddinin bildirildiği
dönemlerde, Menderesin, Özalın, Erbakanın ve son AK PARTİ
iktidarı döneminde 27 Nisan e-muhtıra gibi, 28 Şubat gibi
süreçlerde sahici sivil toplum örgütlerinin olmayışı, sivil
zannedilenlerin de beşli çetelerde yer alarak milletin iradesini devre
dışı bırakanların, bırakmak isteyenlerin
çarkına su taşıma düşüncesi merhum Mehmet Akif İnanı
milletin değerleriyle, ümmetin değerleriyle dertlenen, ücret sendikacılığının
yanında akademik sendikacılığa, ülkeyi, demokrasiyi, insan
haklarını önemseyen sendikacılığa teşvik
etmiştir ve o da bu anlayışla mükemmel bir temel atarak bugün 11
hizmet kolunda yetkili, 900 bin üyesiyle MEMUR-SEN örgütünün yeşermesinin
temelini atmıştır.
Değerli kardeşlerim, Mehmet Akif
İnanın hayatında kardeşliğe, Türkün, Kürtün,
Arapın, Lazın, Çerkezin kardeşliğine ne kadar çok önem
verdiğini hem yaşantı biçimiyle hem konuşmalarıyla hem
eylemleriyle görüyoruz. Türkümüz dünyayı kardeş bilendir/ Gökleri
insanın ortak tarlası. diyerek de bu destansı
anlayışını yazıya dökmüştür. Mehmet Akif
İnan ağabeyin bu anlayışını Sayın
Cumhurbaşkanımızın ideolojik ortaklığı da
dolayısıyla başlattığı çözüm sürecinde görmek,
kendisini öteki hisseden başörtülülerin, Alevilerin, Kürtlerin, bilhassa
muhafazakâr Kürtlerin, dolayısıyla bütün vatandaşların
beriki olması için, eşit yurttaşlık için asimilasyonu
bitirme, ana dilde öğretim hakkı, ana dilde savunma hakkı gibi
birçok hakkın verildiği ve bunun yanında silahların
gömülmesiyle anaların da ağlamamasının beklendiği bu
sürecin bugün farklı bir mecraya, hendek siyasetine, teröre ve teröriste
terör ve terörist diyememe anlayışına evrildiğini görüyoruz.
Elbette Mehmet Akif İnan ağabey aynı
zamanda Kudüs şairidir. O Mescidi Aksayı gördüm düşümde/Götür
Müslümana selam diyordu/Dayanamıyorum bu
ayrılığa/Kucaklasın beni İslam diyordu. dizeleriyle
Filistin davasını, mazlumlar davasını dünyanın gözünün
önüne sermiştir. Evet, bugün Mavi Marmara şehitlerimizle İsrail
ile girilen yeni ilişkide 3 şart vardı: Özür, dilenmiştir;
tazminat ödenmesi; ambargodan ziyade ablukanın
kaldırılması. İnşallah, bağımsız
Filistin devleti, başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin
devleti kuruluncaya kadar da bu mücadelenin devam etmesi Akif İnan
dostlarının sorumluluğudur, sevdasıdır.
Bu duygularla, Akif İnan başta olmak
üzere, bu ülkenin medeniyet öncülerine rahmet olsun diyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Gündoğdu.
Gündem dışı ikinci söz, mülteciler
hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşa aittir.
Buyurun Sayın Beştaş.
Süreniz beş dakikadır.
2.- Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, mültecilerin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; size bir Rojavalı
mültecinin, Suriyeli mültecinin öldürülme hikâyesini en kısa hâliyle
aktaracağım ve ülkemizde yaşanan mülteci sorunları ve
mülteci dramının, aslında, gerçekte hiç de söylenildiği
gibi olmadığını, geri gönderme merkezlerinde ve
yaşamın diğer alanlarında nasıl büyük bir cendere
içinde yaşadıklarını ifade edeceğim.
Dilo Derviş, 20
yaşında, Suriyenin Haseki kentinde doğmuş, büyümüş ve
Suriyedeki iç savaş sebebiyle, bildiğimiz sebeplerle Türkiyeye
gelmiş ve iki yıldır Adanada yaşıyordu. Dilo
Derviş, Adanada tarım işçisi olarak çalışıyordu
ve geçici oturum belgesiyle Adanada ikamet ediyordu. 19 Ağustos 2015
tarihinde, toplumsal olaylara katıldığı gerekçesiyle
tutuklandı, Adanada cezaevine atıldı. 17 Kasım 2015
tarihinde mahkeme tahliye kararı verdi ve yurt dışına
çıkış yasağı koydu. Bunun üzerine, Dilo Derviş,
mahkeme tarafından serbest bırakıldığı hâlde, Göç
İdaresi tarafından geri gönderme merkezine, aslında tutuklanarak
gönderildi. On gün boyunca, Adanada, tam olarak ismi Göç İdaresi
Misafirhanesi olan bir yerde tutuldu. Daha sonra da Erzurum Aşkaleye,
geri gönderme merkezine gitti ve Dilo Dervişle ilgili, bu süre
zarfında, bunun hukuksuz bir uygulama olduğu, serbest bırakılması
gerektiği yönünde çok yoğun bir görüşme trafiğinde
bulundum. Adana Valiliği, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü,
İçişleri Bakanlığı Müsteşarı nezdinde bire
bir görüşmelerim oldu. Ve bu görüşmelerde, bir buçuk ay önce, ilk
tahliye edildiğinde bizzat Göç İdaresi Genel Müdürü Atilla Toros
-Müsteşarla görüştükten sonra- bana bunun bir hukuksuzluk
olduğunu kabul ettiğini, genelge ve yazıyla bu durumu
sonlandıracağını söyledi. Ama Atilla Beyle bir buçuk ay
boyunca sadece 2 kere görüşebildim ve korkunç sonuçlar oluştu. Bu
süre zarfında, 2 defa iletişimden sonra hiçbir telefonumuza
çıkılmadı ve iki ay boyunca sekreterim ve
danışmanımız aracılığıyla her gün
aradık ve Dilo Dervişin öldürüldüğü 31 Aralık tarihinden
bir hafta önce Göç İdaresinden bize, danışmanıma verilen
bilgi kendisinin serbest kalacağı yönündeydi fakat maalesef 2 Ocakta
ailesi ve avukatı aranarak Dilo Dervişin öldüğü, kendini
astığı yönünde bilgi verildi.
Dilo Dervişin
gözaltında ya da bir cezaevinde değil, devletin Avrupa Birliği
desteğiyle kurmuş olduğu, Avrupa Birliği ve Türkiye
bayraklarının olduğu bir merkezde öldürülmesinin mültecilere
ilişkin politikanın gerçek resminin ortaya çıkarılması
açısından çok önemli olduğunu ifade etmek istiyorum. Biz bir
buçuk ay boyunca Dilo Dervişin yaşadığı hukuksuzluğu
takip ederken kendisinin maalesef Aşkale Geri Gönderme Merkezinden
cenazesi çıkarıldı ve şu anda
Bu, gülünecek bir şey
değil sayın milletvekilleri, lütfen.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sana gülen yok.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bir
insanın devletin denetim ve gözetiminde öldürüldüğünü söylüyorum
burada.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sana gülen yok, sana
kimse gülmedi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Lütfen, biraz ciddiyet ve biraz saygı istiyorum.
Dilo Derviş, Cumhurbaşkanının,
Başbakanın ve yetkililerin ısrarla Avrupaya ve dünyaya meydan
okuduğu mülteci politikasının, ha bire 9 milyar dolarlardan söz
ettikleri bir alanda
İç kamuoyuna yönelik de şunu söylemek
istiyoruz: Mülteciler burada insanlık dışı koşullarda
zaten yaşamlarını sürdürüyorlar ve bu cinayet de, Dilo
Dervişin Adanadan Aşkaleye ölüm hikâyesi de mültecilerin
nasıl yaşadığını gözler önüne seriyor. Ve
Aşkaleye avukat arkadaşımız gitti, ailesiyle birlikte gitti,
Kendini astı denilen odada, tek kişilik hücrede tutulmuş, kaba
dayağa maruz kalmış. Ve orada verilen ifadelere göre, 2 metrelik
boyda kendisini atkıyla astığı iddia ediliyor. Ben bir
hukukçu olarak, atkıyla asının, orada atlama olmasının
mümkün olmadığını ve boyun
kırığının imkânsız olduğunu biliyorum. Tabii
ki bu işi takip edeceğiz ve peşini
bırakmayacağız. Dilo Dervişi kim, niye öldürdü? Ve
öldürüldükten sonra, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve
İçişleri Bakanlığı yetkilileri başta olmak üzere,
benim takip ettiğimi çok bildikleri hâlde bir haftadır
telefonlarımıza dahi çıkmıyorlar.
İşte, Türkiye'de mülteci politikası
bu şekilde, iç kamuoyuna yönelik farklı beyanlar olmasına
rağmen devam ettiriliyor ve Dilo Derviş, çok net bir şekilde,
mahkemenin kararına uyulmayarak, kendi denetim ve gözetiminde devlet
tarafından öldürülmüştür.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Beştaş.
Gündem dışı üçüncü söz, ülkemizde ve
İzmirde sağlık turizmi hakkında söz isteyen İzmir
Milletvekili Ali Yiğite aittir.
Buyurun Sayın Yiğit. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz beş dakikadır.
3.- İzmir Milletvekili Ali Yiğitin, ülkemizde ve
İzmirde sağlık turizmine ilişkin gündem
dışı konuşması
ALİ YİĞİT (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık turizmi
konusunda gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların, çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
demiş Cahit Sıtkı Tarancı.
Ben de silahların sustuğu,
barış, hoşgörü ve kardeşliğin egemen olduğu bir
yıl dileyerek sözlerime başlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ne
şanslıyız ki göğün mavi, dalın yeşil,
güneşin kızıl, tarlaların sarı olduğu, bütün
medeniyetlere ve kültürlere ev sahipliği yapan on iki bin yıllık
tarihî bir coğrafyaya sahibiz. Bunun için Anadolu denilmiş bu
topraklara. Biz Anadolululara düşen ise bu değerlerin kıymetini
bilmek, onu yaşamak ve onu yaşatmaktır, ancak ne yazık ki
bu misyondan da bu vizyondan da çok uzağız.
Bunun en çarpıcı örneklerinden biri de
turizm ve özellikle de sağlık turizmidir. Çünkü biz özellikle
sağlık turizmi alanında dünya 1incisi olma potansiyeline sahip
bir ülkeyiz ama şu anda hedeflerin çok gerisindeyiz. Çünkü ülkemizde
turizm genel olarak orta sınıf yabancı turist grubuna hitap eden
bir anlayış ve pazarlama üzerine kurgulanmıştır. Bu
durum turist sayısını artırmakta ama yabancı turistin
ülkeye sağladığı ekonomik katma değer anlamında
yetersiz ve düşük kalmaktadır. Oysaki dünyada ve ülkemizde sağlık
turizmi son yıllarda hızla yükselen önemli bir turizm
alanıdır. Yapılan araştırmalara göre geleneksel diye
adlandırdığımız deniz, kum, güneş turizminin
gelirleri ile sağlık turizminin gelirleri
karşılaştırıldığında aradaki fark 4
kata kadar çıkmaktadır. 100 milyar dolarlık bu pazarda sahip
olduğumuz sağlık geliri sadece 2 milyar dolar
civarındadır. Dünya sağlık turizmi gelirleri içerisinde bu
oran çok düşük kalmaktadır.
Değerli milletvekilleri, temel olarak
sağlığı esas aldığı ve tedaviyle birlikte
tatili de kapsadığı için doğası, denizi, kumu,
güneşi, ulaşımı, altyapısı, yer altı ve yer
üstü zenginlikleri, tabii termalle İzmir sağlık turizminin
başkenti olma potansiyeline sahip bir şehirdir. İzmir, üç yüz
gün güneşli iklimiyle, tarihî ve kültürel yapısı, termal
alanları, denizi, gastronomisiyle büyük bir değerdir. Antik
Çağın ve Anadolunun en eski sağlık merkezlerinden olan
Bergamadaki Asklepion aynı zamanda dönemin ünlü hekimlerinin
yetiştiği bir tıp okulu ve dünyanın ilk psikiyatri
hastanesidir. Rönesansa kadar neredeyse bin beş yüz yıl boyunca
alanında adından en çok söz ettiren, cerrahiden psikiyatriye,
anatomiden fizyolojiye, felsefeden farmakolojiye kadar 20 ciltlik eser
bırakan Galen Bergamalıdır. Efesi, Meryem Anası,
Bergaması, Şirincesi, Urla ve Foçasıyla İzmir
geçmişten geleceğe bir medeniyetler köprüsüdür. Ancak İzmir
bütün bu değerlerine ve zenginliklerine rağmen hak ettiği yerde
değildir. Bu bağlamda, bölgesel destek ve teşviklerin yanı
sıra sektörel bazda teşviklerin oluşturulması önemlidir.
Sonuç olarak, yalnızca sektörün tüm
paydaşlarının değil Hükûmetin de taşın
altına elini koyması gerekir. İzmirin marka şehir
olması için gerekli adımların bir an önce atılması
gerekmektedir. Nitekim, 2015, 2020 EXPO için İzmir aday olarak gösterilmiş,
teması ise sağlık olarak işlemiştir. Şu anda
dünyada sadece Dubaide bulunan, Dubai ekonomisine ciddi gelir sağlayan
sağlık serbest bölgesi Türkiye için, özellikle İzmir için güzel
bir modeldir. Aynı şey İzmirde yapılamaz mı? Dün
EXPO diyen anlayış, bugün bu işten nasıl, niye vazgeçti,
onu bir türlü anlayamıyorum. Hükûmeti bu konuda bir an önce harekete
geçmeye çağırıyoruz. Sonuçta kazanan Türkiye olacak, kazanan
İzmir olacak.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Yiğit.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) 60ıncı
maddeye göre pek kısa bir sözüm vardı izin verirseniz.
BAŞKAN Sayın Tanal, bugün 60a göre söz
haklarını vermeyeceğim, direkt gündeme geçiyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Çünkü Bakan burada,
çok önemli bir husus Sayın Başkan.
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum. Sayın
Tanal, zaten gün içinde herhâlde epey bir konuşmalar olacak.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkan
BAŞKAN Buyurun efendim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Ben de
bir konuşma yapmak üzere daha önceden söz hakkı istemiştim,
sisteme girmiştim.
BAŞKAN Sayın Demirel, fark etmedim.
Buyurun Sayın Demirel.
İki dakika süre veriyorum.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 9/1/2013 tarihinde
Pariste katledilen 3 Kürt kadın siyasetçinin ölüm yıl dönümlerine ve
Silopide 3 Kürt kadın siyasetçinin katledilmesini
kınadığına ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bildiğiniz gibi ocak ayındayız. Bundan üç yıl önce, 9 Ocak
2013te 3 kadın siyasetçi Pariste katledildi. Sakine, Fidan ve Leyla arkadaşımız
Kürt, kadın ve siyasetçi oldukları için Pariste katledildiler. Tam
aynı dönemde, ocak ayında
Daha önceden de, Sur, Silopi, Cizrede
yaşananları ve katliamları, sivil katliamları defalarca
burada gündeme getirdik. Dün de yine Silopide 3 Kürt kadın siyasetçi
katledildi ve infaz edildi. Bunu burada, Genel Kurulda ve Türkiye kamuoyuyla
paylaşmak istedik.
Sayın Başkan, 3
kadın siyasetçi, hepsi siyasi kimliği olan ve Şırnakta
siyasi çalışmalar yürüten kadın arkadaşlarımız,
yoldaşlarımız. Yaşanan olaylardan kaynaklı, polislerin,
özellikle evlerini terk etmeleri gerektiğine dair, halkın evini terk
etmesine dair anonslar geçmesiyle birlikte bir mahalleden diğer mahalleye
geçerken arkadaşlarımız vuruluyor ve vurulurken de özellikle
güvenlik güçleri
Tank, top ve silahla vurulduktan sonra, yaralı
olduklarına dair bilgi bize iletildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Gerek
Silopideki vekil arkadaşlarımıza, Şırnaktaki vekil
arkadaşlarımıza gerekse de bize bu bilgi iletildi ve
görüşmelerimiz olmasına, ambulans gönderilmesi gerektiğini
iletmemize rağmen, oraya ambulans değil, ne yazık ki birkaç saat
sonra cenaze aracı gönderilerek orada infaz edilen 3 kadın
arkadaşımızın cenazesi Silopi Devlet Hastanesi morguna
kaldırılıyor.
3 siyasi kadın arkadaşımızın,
özelde de, Başkan, katledilmesine ilişkin ben bir dakika süre
isteyeceğim.
BAŞKAN Sayın Demirel, zaten sizin grup
öneriniz de aynı konuyla alakalı diye biliyorum ben.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Evet,
sizden sadece bir dakika sözümü tamamlamak için...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Toparlamak için.
BAŞKAN Buyurun, buyurun, toparlayın.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Toparlayacağım.
Hem yaşanan Paris katliamını hem de
aynı tarihlere ve aynı döneme denk gelen, özelde de Silopide 3
kadın siyasetçinin katledilmesi ve infaz edilmesini şiddetle
kınadığımızı ifade etmek istiyorum ve bunun
hesabını soracağımızı da bir kez daha buradan
ifade ederek 3 kadın siyasetçiyi saygıyla anıyor, mücadeleleri
önünde saygıyla eğildiğimizi bir kez daha buradan ifade etmek
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır. Önergeleri ayrı ayrı
okutacağım. 3üncü sırada okutacağım Meclis
araştırma önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önergenin
özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni tutanak dergisinde yer
alacaktır.
Önergeleri okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin, çeşitli valilikler tarafından
hukuka aykırı bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma
yasakları boyunca yapılan operasyonlarda öldürülen sivillerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/48)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
AKP Hükûmetinin politikalarıyla birlikte
çeşitli valilikler tarafından hukuka aykırı bir biçimde
ilan edilen sokağa çıkma yasakları boyunca yapılan
operasyonlarda öldürülen sivillerin araştırılması
amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzükün 104'üncü ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken
Diyarbakır
HDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
7 Haziran genel seçim sonuçlarını
hazmedemeyerek halkın iradesini hiçe sayan AKP iktidarı, yeniden tek
başına iktidar olabilmenin yolunun çatışmaları
derinleştirmekten ve güvenlik söylemine sığınmaktan
geçtiğini düşünmüş, 30 Ekim 2014'te alınan MGK
kararlarını kapsamlı bir şekilde hayata geçirmiştir.
Devletin güvenlik güçlerinin yanı sıra birtakım paramiliter
güçlerin devreye konulmasıyla bölgede âdeta bir amok şiddet
ortamı estirilmiş, sindirme ve korkutma politikaları
çerçevesinde 7 Haziran seçimlerinden 23/11/2015 tarihine kadar 143 sivil
yurttaş yaşamını yitirmiştir. Dünya tarihinde eşi
benzeri olmayan sokağa çıkma yasaklarını ve uygulanan
savaş politikalarını protesto eden yurttaşlara da
saldırılar yapılmıştır.
Şu ana kadar sadece Silvanda 6 kez sokağa
çıkma yasağı ilan edilmiş ve 20 sivil hayatını
kaybetmiştir. Cizrede 3 kez sokağa çıkma yasağı ilan
edilmiş, bu yasaklar süresince ve öncesinde 30 sivil hayatını
kaybetmiştir. Nusaybinde 13 Kasımda ilan edilen sokağa
çıkma yasağı devam etmektedir ve şu ana kadar 7 insan
katledilmiştir. Bölge halkı ölü sayısının
artacağına dair derin bir endişe taşımaktadır.
Geçici AKP Hükûmetinin Başbakanı Ahmet
Davutoğlu Cizrede operasyonlarda hiçbir sivil yurttaş
hayatını kaybetmemiştir. diyerek hakikati açık ve net bir
şekilde çarpıtmıştır. Henüz 35 günlük bir bebeği
dahi sivil olarak görmeyen anlayış maalesef ülke yönetimini esir
almış durumdadır.
HDPnin yüksek oranda oy aldığı
kentler, zırhlı araçlar içinde özel harekât timlerinin de
aralarında bulunduğu çok sayıda güvenlik görevlisi personeli
sevkiyatı yapıldıktan sonra ablukaya alınmakta, akabinde
ilan edilen sokağa çıkma yasakları boyunca halk perişan
edilmektedir. Cizrede insanlar yasaktan dolayı evden
çıkamadıkları için kokmasın diye cenazelerini derin
dondurucuda saklamak zorunda kalmıştır. Elektrik, su, gıda
gibi en temel insani ihtiyaçların bile lüks hâline geldiği bir
ortamda insanlar hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Abluka altına
alınan kentlerde cami minarelerine ve yüksek binalara yerleştirilen
keskin nişancılar çocuk, yaşlı demeden evinin
kapısından başını çıkaranı anında hedef
almakta, avlamaktadır.
Bu durum her gün bir başka kent ve ilçede
sırayla, kimi zaman da aynı anda devam etmektedir. Tamamen meşru
bir talep olan öz yönetim ilanları sonrası yapılması
gereken müzakere etmek ve karşılıklı olarak anlaşmak
iken sokaklara topla, tankla müdahale edilmektedir. Günlerce abluka
altında bırakılan kentler tamamen harabe hâline getirildikten,
insanlar göçe zorlandıktan sonra bir başka kente geçiş
yapılmaktadır.
Devletin güvenlik güçleriyle hareket eden ve
kendilerine "esedullah timi" adı veren IŞİD görünümlü
bazı unsurların hiçbir hukuki ve insani değere sığmayan
eylemleri yüzünden bölge halkı derin bir korku ve endişe içindedir.
Bebeklerin, yaşlıların ve kadınların katledildiği
bir ülke hâline gelmiş durumdayız. Bu işte sorumluluğu olan
herkesin yargı önünde hesap vermesi gerekmektedir.
Devletin bir numaralı görevi,
yurttaşlarının can ve mal güvenliğini
sağlamasıdır. Bu görevin yerine getirilmesi, hukukumuzda
kusursuz sorumluluk bağlamında tanımlanmıştır.
Açıkçası, devletin hiçbir bahanesi, gerekçesi dikkate alınmadan
tüm yurttaşların can ve mal güvenliği sağlanmalıdır.
Sivil ölümlerin tek tek araştırılması, sorumluların
açığa çıkarılması ve ölümlerin önüne geçilebilmesi
amacıyla Meclis çatısı altında bir komisyon kurulması
aciliyet arz etmektedir.
2.- İstanbul Milletvekili Eren Erdem ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki
IŞİD tehdidi ve tehlikesinin gerçek boyutlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/49)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Yazılı ve sosyal medyada IŞİD'e
silah sevkiyatı yaptığı iddiasıyla yapılan
MİT tırları haberlerinden ve ülkemizde IŞİD'in
gerçekleştirdiği kitlesel katliamlarda görülen açık güvenlik
zafiyetlerinden sonra, kamuoyunda iktidar aracılığıyla
IŞİD'e yönelik yardımların yapılıp
yapılmadığı tartışmaları
başlamış, yerli ve yabancı basında Türk Hükûmetinin
IŞİD'e doğrudan ve dolaylı yardımlar
yaptığını içeren haberler ve belgeler yer almaya
başlamıştır.
Son aylarda tarafsız medyaya yönelik
baskı, susturma ve sansür çabalarının iyice artmasının
nedenlerinden biri olarak da gösterilen Türkiye ve IŞİD
arasındaki gizli ajanda iddiası, en son Cumhuriyet gazetesi
yazarlarından Can Dündar ve Erdem Gül'ün "devlet
sırrını ifşa etmekten" yargılandıkları
davada "terörist" yaftasıyla tutuklanmasıyla tümüyle sorunsallaştırılmaya
başlanmıştır.
Tarihsel olarak
MİT tırlarında bulunan silahların önce inkâr
edildiğini ve Türkmenlere ilaç yollandığı bilgisini
paylaşan devlet yetkilileri, ileriki süreçte tırlarda bulunan
yardımların aslında silah olduğunu içeren açıklamalarda
bulunmuş ve silahların da Suriye rejimine karşı
savaşan ılımlı muhalif Türkmenlere iletildiğini
belirtmiştir. Türkmen liderlerin Türkiye'den herhangi bir yardım
almadığına dair açıklamaları sonrasında ise
kamuoyunda silahların kimlere ve hangi gruplara yollandığı
tartışılmaya başlamıştır.
"Ilımlı muhalif diye belirtilen grupların selefi ve
cihatçı El Nusra teröristleri olduğunun ortaya çıkması
üzerine, MİT tırları aracılığıyla yollanan
mühimmatın kimlere ait olduğu merak ve endişe konusu
olmuştur.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın, Rusya'yla yaşanan uçak krizi hakkında
konuşurken MİT tırlarıyla ilgili "O tırlar
işte bu bölgedeki Bayırbucak Türkmenlerine gidiyordu."
açıklamasından sonra, Şimdi bazıları diyorlar ki O
dönemde Başbakan tırlarda silah yok dedi.' Yahu soruyorum, o
tırlarda silah varsa ne olacak, yoksa ne olacak?" sözleri, AKP
iktidarında Başbakan Yardımcılığı görevini
sürdüren Tuğrul Türkeş'in yine MİT tırlarındaki
silahlara ilişkin Bizi izleyenlerin huzurunda yemin ediyorum. Vallahi ve
billahi, o silahlar Türkmenlere gitmiyordu." sözleri, gazetecilerin devlet
sırrını ifşa etmekten tutuklanması ve MİT
tırlarını durduran askerlerin mahkemede verdikleri ifadeler, her
ne kadar silahların hangi gruplara gittiğine dair ipuçları verse
de tırlardaki silahların akıbetinin net olarak
araştırılması, kamuoyunun gerçekleri öğrenmesi ve Türk
Hükûmetinin uluslararası sistemde konumlanışını
anlamak açısından önem arz etmektedir.
Bu
gerekçelerle, ülkemizdeki IŞİD tehdidi ve tehlikesinin gerçek
boyutlarını anlamak, uluslararası düzeyde IŞİD'e
yönelik yaptırım veya yardımların nasıl
işlediğini araştırmak, MİT tırları diye
haberleştirilen yardım ve sevkiyatın hangi grupların eline
geçtiğini öğrenmek ve yurttaşları ve basın
emekçilerini IŞİD terörünün tehditlerine karşı
korumanın yollarını belirlemek amacıyla Anayasa'nın
98'inci maddesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve
105'inci maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu kurularak
konunun tüm boyutları ile araştırılmasını saygılarımla arz
ederim.
1) Eren Erdem (İstanbul)
2) Şenal Sarıhan (Ankara)
3) Ali Yiğit (İzmir)
4) İbrahim Özdiş (Adana)
5) Mazlum Nurlu (Manisa)
6) Musa Çam (İzmir)
7) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
8) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
9) Barış Yarkadaş (İstanbul)
10) Sibel Özdemir (İstanbul)
11) Aydın Uslupehlivan (Adana)
12) Ali Şeker (İstanbul)
13) Selina Doğan (İstanbul)
14) Gaye Usluer (Eskişehir)
15) Haluk Pekşen (Trabzon)
16) Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
17) Okan Gaytancıoğlu (Edirne)
18) Atila Sertel (İzmir)
19) Veli Ağbaba (Malatya)
20) Kadim Durmaz (Tokat)
21) Bülent Yener Bektaşoğlu (Giresun)
3.- İzmir
Milletvekili Özcan Purçu ve 22 milletvekilinin, Roman yurttaşların
barınmayla ilgili sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/50) (X)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İnsanca yaşamın temel koşulu
olan barınma hakkı, sosyal haklar içinde yer almaktadır. Konut
hakkı, insan onuruna uygun bir yaşam sürdürülmesi için asgari gereken
ve ihtiyaç duyulan haklardandır.
Barınma hakkı, ayrımcılık
yasağı ile doğrudan ilgili bir haktır. Barınma
olanaklarının sağlanması süreci,
ayrımcılığın görünür olduğu ilk aşama olmaktadır.
Barınma hakkı ve ayrımcılık, bir çok şekilde
görünmektedir. Roman mahalleleri, kentteki
ayrımcılığın vücut bulmuş hâlidir. Roman
mahallesinin olduğu her şehirde, Roman mahallesinin neresi
olduğu bellidir. O kentte yaşayan herkes Romanların
oturduğu yeri bilir, "Çingene mahallesi" olarak adlandırarak
yaftalanır, dışlanır.
Türkiyede Romanlar bakımından
barınma hakkı ile kentsel dönüşüm konusu beraber ilerlemektedir.
Kentsel dönüşüm projeleri ise yerinde dönüşümü değil,
yaşayanların yerinden edilmesi yaklaşımını
benimsemektedir.
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmeler, insanın barış içinde ve onurlu bir
şekilde yaşamasına olanak tanıma yükümlülüğünü
düzenlemektedir. Ülkemizde şimdiye kadar yapılan kentsel
dönüşümler, uluslararası insan hakları düzenlemeleriyle
uyumsuzdur. Örneğin, Romanlar Sulukule'de yerinden edilmiş ve şu
anda eskisinden çok daha kötü koşullarda yaşamak zorunda
bırakılmıştır. Romanların yerinden edilmeden,
sosyal dönüşümle birlikte kentsel dönüşümün gerçekleştirilmesi
zorunludur. Kentsel dönüşüm projeleri, Romanlar gibi, Türkiye'nin en
yoksul ve dışlanmış gruplarının
yaşadığı bazı bölgelerde yürütülmektedir.
Romanların yaklaşık yüzde 80i 1 veya
2 odalı evlerde yaşamaktadırlar. Birçok mahallede Romanlar,
altyapı sorunu nedeniyle elektrik, su, kanalizasyon, ulaşım gibi
imkânlardan yararlanmada zorluk çekmektedirler. Bunun yanı sıra,
Türkiye'de 2006 yılından beri süren kentsel dönüşüm projeleri
kapsamında birçok Roman mahallesi kentsel dönüşüm projelerine konu
edilmiş ve Romanlar mahallelerinden zorla tahliye edilmiş, yerlerinden
edilmiştir. Romanlar, kentsel dönüşüm projelerinin sosyal
dönüşümle birlikte olması gerektiğini ve ekonomik olarak
ödeyebilecekleri, nitelikli ve sağlıklarına uygun evlerde
yerlerinden edilmeden hayata geçirilmesini talep etmektedirler. İstanbul
Sarıgöl Roman Mahallesi, Sakarya'nın Sapanca ilçesi Gazipaşa
Mahallesi'nde ve birçok kentte benzer sorunlar devam etmektedir.
Kentsel dönüşüm, günümüzde, afet dönüşüm
yasası olarak özellikle yoksulların haklarını ihlal eden,
dava açma hakkını nerdeyse ortadan kaldıran ve zorunlu tahliyeye
neden olan projeler olarak hayata geçmektedir. Ayrıca, düşük
maliyetli farklı alternatifleri içeren barınma
olasılıkları sunulmaktadır. Bu, zaten yoksul olan,
yoksunluk içinde yaşayan Romanları daha da
fakirleştirmiştir. Mahallelerini zorla boşaltan Romanların
bir kısmı evsiz kalmış, bir kısmı ise önceki
koşullarından daha da kötü koşullarda yaşamaya mecbur
edilmiştir.
Gecekondu alanlarının
dışında, 2015 yılı Türkiye'sinde hâlâ çadırlardan
kurulu Roman mahalleleri vardır. Mevsimlik tarım işlerinde
çalışan Romanların çadırlarda yaşamasının
yanı sıra yerleşik olarak konutu olmadığı için
çadırda yaşayan Romanlar bulunmaktadır. Çamurun içinde, temin
edilen naylonlarla kışı, yağmuru, çamuru
yaşamaktadırlar. Yoksulluk ve yoksunluk içinde çadırda,
barakada, teneke dam altında susuz, elektriksiz, kanalizasyonsuz Roman
mahallelerinde yaşayanların, yaşadıkları bu durumun
görünür olması, bu sorunların TBMM tarafından tespit edilmesi,
çözüm önerilerinin geliştirilmesi zorunludur. Romanların kendi
mahallelerinden uzak yerlerde iskân edilmeleri ile kiracı konumunda
olanların barınma haklarına yönelik ihlallerin kapsamlı
şekilde araştırılması gerekmektedir. Roman
yurttaşlarımızın çok uzun dönemli olarak
borçlandırmayla geleceklerinin ipotek altına alınması,
kentsel dönüşüm Romanları yerinden etmeden sosyal dönüşümle
yapılmaması, katılım haklarının gözetilmemesi
gibi sorunların araştırılarak temel yaşam hakkının
güvencesi de olan barınma hakkından etkin olarak
yararlanılmasını sağlamak amacıyla ulusal ve
uluslararası ilke ve standartlar esas alınarak çözüm önerilerinin
tespit edilmesi için Anayasa'nın 98inci maddesi ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü'nün 104üncü ve 105inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılmasını talep ederim.
1) Özcan Purçu (İzmir)
2) Özgür Özel (Manisa)
3) Namık Havutça (Balıkesir)
4) Mustafa Ali Balbay (İzmir)
5) Ahmet Akın (Balıkesir)
6) Mahmut Tanal (İstanbul)
7) Veli Ağbaba (Malatya)
8) Gülay Yedekci (İstanbul)
9) Candan Yüceer (Tekirdağ)
10) Sibel Özdemir (İstanbul)
11) Bülent Öz (Çanakkale)
12) Fatma Kaplan Hürriyet (Kocaeli)
13) Okan Gaytancıoğlu (Edirne)
14) Gaye Usluer (Eskişehir)
15) Eren Erdem (İstanbul)
16) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
17) Mehmet Tüm (Balıkesir)
18) Bülent Yener Bektaşoğlu (Giresun)
19) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
20) Hüseyin Çamak (Mersin)
21) Hüseyin Yıldız (Aydın)
22) Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
23) Gürsel Erol (Tunceli)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler,
sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre vermiş olduğu bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, 16/12/2015 tarihinde Aydın Milletvekili
Deniz Depboylu ve arkadaşları tarafından,
sağlıklı ve gelişmiş bir toplum olabilmemizin
teminatı olan çocuklarımızın temel gereksinimlerinin
başında gelen güvenlik ihtiyaçlarının
karşılanması için yaşamları süresince
karşılaşabilecekleri tehdit ve tehlikelerin öngörülerek
alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla ve kayıp çocuklar
hakkında verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 6 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
6/1/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 6/1/2016 Çarşamba
günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erkan
Akçay
Manisa
MHP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
16 Aralık 2015 tarih, 521 sayıyla TBMM
Başkanlığına vermiş olduğumuz, Aydın
Milletvekili Deniz Depboylu ve arkadaşlarının
sağlıklı ve gelişmiş bir toplum olabilmemizin teminatı
olan çocuklarımızın temel gereksinimlerinin başında gelen
güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması için
yaşamları süresince karşılaşabilecekleri tehdit ve
tehlikelerin öngörülerek alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
ve kayıp çocuklar hakkında Meclis araştırması
açılması önergemizin 6/1/2016 Çarşamba günü (bugün) Genel
Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin lehinde ilk söz Aydın
Milletvekili Deniz Depboyluya aittir.
Buyurun Sayın Depboylu. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Sayın Meclis
Başkanı, saygıdeğer milletvekilleri; bugün, burada, Meclis
gündemine sunduğumuz kayıp çocuklarla ilgili araştırma
önergemizin gerekçesini sizlerle paylaşmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce sizleri saygıyla selamlıyorum.
Çocukluk dönemi, toplumun geleceğini
oluşturacak olan bireylerin sağlıklı kişilik
yapısının temellerinin atıldığı özel ve çok
değerli bir süreçtir. Sağlıklı ve gelişmiş bir
toplumun temelleri ise özenle yetiştirilmiş bireylerin mevcudiyetiyle
mümkündür. Bu nedenle, sağlıklı, huzurlu, uzun ömürlü bir toplum
hayalini kuran herkesin çocuklarının geleceğine,
güvenliğine, sağlığına ilk planda dikkat etmesi
gerekmektedir. Çocukların fizyolojik ve psikolojik açıdan
sağlıklı gelişebilmeleri için temel ihtiyaçlarının
karşılanması gerekiyor, hem fizyolojik hem de psikolojik
ihtiyaçlarının karşılanmasıysa onların güvenli
bir ortamda yaşamalarıyla mümkün.
Ne yazık ki kayıp çocuklarla ilgili
istatistik verilerine baktığımızda, ülkemizde
çocuklarımızın güvenliğiyle ilgili ciddi bir tedbirsizlik
ve ihmal kusurlarının yaşandığını
görmekteyiz. En son yaşadığımız kayıp olayı
hâlâ gündemde. Tokatın Reşadiye ilçesinde 29 Aralıkta kaybolan
8 yaşındaki Bayram Erol ve 5 yaşındaki Dursun Kaan
Taşçı hâlâ kayıptır, bulunamamıştır.
Maalesef, ülkemizde kaybolan ve bulunamayan çocukların sayısı da
oldukça fazla. Türkiye İstatistik Kurumunun 2008-2011 verilerine göre
kayıp çocuk sayısı 27 binden fazla. 2008-2012 yılları
arasında toplam 40.220 kişi kayıp çocuk ilanı vermiş.
2008-2011 yılları arasında toplamda 5.724 çocuk
bulunabilmiş. İçişleri Bakanlığının
verilerine göre ise 15.900 çocuk kayıp. Yine, Yakınlarını
Kaybetmiş Aileler Derneğinin verilerine göre kayıp çocuk
sayısı 30 bin civarında. Türkiye İstatistik Kurumunun
verilerine göre 2012 yılı 12.474le en fazla kayıp çocuk
ilanı verilmiş yıl olarak görünüyor ki bulunan kayıp çocuk
sayısı da henüz verilmemiş. Yine, Emniyet müdürlüklerine
kayıp olarak teslim edilen ve kayıp başvurusu yapılan çocuk
sayısında da artış var. 2008de yapılan kayıp
başvurusu sayısı 4.517 iken 2012de bu sayı 12.474. Yani bu
sayı 2008den itibaren yüzde 123 artmış anlamına geliyor.
Meclisimizin literatürü
araştırıldığında ise konuyla ilgili olarak 2010
yılının Mart ayında, kayıp çocuklar başta olmak
üzere çocukların mağdur olduğu sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemler üzerine
kurulmuş bir komisyon olduğunu görüyoruz ve bu komisyon da gerekli
çalışmaları yaparak raporunu Meclise sunmuş ancak bu
komisyonun çalışmaları sonucunda da sorunun çözülemediğini
görüyoruz. Neye dayanarak görüyoruz? Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının sunduğu istatistik verilerine göre bu
çalışmanın amacına ulaşamadığı, 2010
yılındaki kayıp çocuk sayısı 8.081 iken 2014
yılındaki verinin 18.696 olarak kaydedilmesinden
anlaşılmaktadır. Yine, sunulan bilgilerde bulunamayan
çocukların bilgisi de maalesef yoktur. Bulunanlara
baktığımızda
Bulunmuş veya bulunamamış
olsun kayıp çocuk sayısının arttığını
görmekteyiz. Yine, aynı tabloda sokakta çalışma oranı 2010
yılında 2.768 iken 2014 yılında 3.267 olmuştur. Suça
sürüklenme 2010 yılında 83.393 iken 2014 yılında 117.486ya
yükselmiştir. Yine, mağdur çocukların sayısı 2010
yılında 76.428 iken 2014 yılındaki rakam 131.172ye
yükselmiştir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan
tanımda, çocukların her türlü istismardan korunmasında,
güvenliğinin sağlanmasında ailesi, bağlı olduğu
kurumlar -ki bunlara okul da dâhil- ve devlet, kasıtlı veya
kasıtsız olsun, aldığı önlemlerle sorumluluk
taşımaktadır.
Çocukluk döneminde yaşanan her türlü istismar,
geleceğin yetişkinlerinin hayatını etkilemektedir. Bu
nedenle, kayıp olan çocukların güvenlikten uzak bir ortamda
yaşayabileceği başta fiziksel ve cinsel istismar olmak üzere her
türlü mağduriyet, can güvenliklerini ve ruh sağlıklarını
ciddi bir şekilde zora, sıkıntıya sokmakta, etkilemektedir.
Çocuğun kayıplık durumundan
etkilenmesi, kayıplık anında yaşayacağı olaylara
bağlıdır. Yine, kayıplık durumundan etkilenen de
sadece çocuklar değildir, özellikle çocukların içinde
yaşadığı aile, sosyal kurumlar, akrabaları,
arkadaşları direkt kayıplık sürecinden etkilenmektedir.
Kayıp çocukları aslında üç bölüme
ayırabiliriz birincisi, kendi rızasıyla kaçanlar; ikincisi,
aldatılarak kaçırılanlar ya da direkt kaçırılanlar;
üçüncüsü ise bu çocukların kötü muamele, istismar ve aile sorunları
nedeniyle kaçmış olması şeklinde sıralayabiliriz.
Çocuklar evlerinden veya yetiştirildikleri
kurumdan heyecan, macera veya para arayışı içerisinde
kaçıyor olabilirler. Ancak yine, evde yaşadıkları istismar,
kötü muamele, boşanma sonucu yaşadıkları sorunlar nedeniyle
de kaçtıklarını söyleyebiliriz.
Yine, evlenme vaadi veya daha farklı tuzaklarla
kaçırılan çocuklarımız da mevcut. İdeolojik
amaçlı, terör örgütlerinde kullanılmak üzere kaçırılan
çocuklarımızın sayısının da az
olmadığını biliyoruz.
Yine, organ mafyası veya oluşmuş suç
çetelerince bu çocukların istismar etmek amacıyla
kaçırıldıklarını, bu örgütler tarafından
kaçırıldığını da bilmekteyiz.
Kaybolan çocuklar kaybolma olayında elbette
direkt etkilenen taraf ama az önce de söylediğim gibi, kaybolma
olayından sadece çocuklar etkilenmiyor, yakınları da
etkileniyor. Bu nasıl oluyor? Yakınları patolojik bir yas
sürecine giriyor. Bunu size açıklayabilmem için, önce bir patolojik yas
sürecinin ne olduğunu anlatmam gerekiyor. Bu süreç, kayıp
olayına yönelik verilen, ruhsal ya da fiziksel sağlık
sorunlarının da eşlik ettiği anormal bir tepkidir.
Patolojik yası anlamak için, aslında biraz da normal olan yas sürecine
bakmamız lazım. Yas süreci belli bölümlerden, devrelerden
oluşur: Şok ve inkâr, kızgınlık ve isyan, arkadan
gelen pazarlık dönemi, depresyon ve kabullenme. Bütün bu evrelerin,
bireyin yaşamında gerçekleştirmek zorunda olduğu bir görev
var, bu görevi de biz dörde ayırıyoruz: Birincisi, kaybın
gerçekliğini kabul etmek. Eğer yaşadığınız
kayıp bir ölümse bu kaybı sindirmek ve zamanla kabul etmek belki
biraz daha kolay. İkincisi ise yasla oluşan acı üzerinde
çalışmak ve duyguları ifade etmek. Burada tabii ki sevilen
birinin kaybı söz konusudur; bu, hem duygusal hem fiziksel bir
acıdır ve bununla başa çıkmak da bu süreci, yas süreçlerini
sağlıklı bir şekilde yaşayarak bu olayı
anlamlandırmakla mümkündür. Yine ölen kişinin
bulunmadığı bir çevreye de uyum sağlamayı
öğrenmesi gerekiyor kayıp yaşayan kişinin. Duygusal
anlamda, ölen kişiyle ilişkileri yeniden düzenlemek ve yaşama
devam etmekse yas sürecinin getireceği en son görevlerden biri çünkü bu
süreçte kişi artık olayı kabulleniyor ve ondan sonra normal
yaşamına dönüp yaşamaya devam ediyor. Çocuğunun cenazesini
görmeyen bir aile, asla yas sürecinin evrelerini tamamlayamıyor; duygu ve
düşünceleri kızgınlık, pazarlık ve depresyon süreçleri
arasında gelir gider; kaybı kabullenmesi mümkün değildir,
çocuğunun bulunmasına yönelik kurduğu hayaller de zamanla
kanayan bir yara, büyük bir acıya dönüşecektir.
Çocuk ve gençlerin sağlıklı
gelişimlerini sağlamak ebeveynlerin, ailenin ve en başta
devletin en büyük sorumluluğudur. Tabii ki çağdaşlaşmayla
gelen birçok sorun çocukların istismarı ve kayıplığıyla
ilgili sorunları da artırmaktadır. Biz biliyoruz ki
siyasetçilerimizin kullandığı Hazreti Alinin kıssası
vardır; Fırat boyunda bir koyun kaybolsa hesabı Hazreti
Ömerden sorulur. demiştir, hatırlıyorsanız eğer,
kıssanın sonunda. Eğer burada çocuklar kayboluyorsa biz bundan
sorumluyuz. Zira kaybolan çocuklar devletin malı değil, en
değerli hazinesi. Onların kaybını önlemek, güvenliğini
sağlamak zorundayız ve bu güvenliği sağlamak için,
yaşayacakları mağduriyeti önlemek için Meclise
getirdiğimiz, gündeme getirdiğimiz bu önergeyi takdirlerinize
sunuyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Depboylu.
Önerinin aleyhinde ilk söz Malatya Milletvekili
Öznur Çalıka aittir.
Buyurun Sayın Çalık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz on dakikadır.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Sayın Başkan,
değerli milletvekillerim; MHP grup önerisi üzerine grubum adına söz
almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Evet, en değerli varlığımız
çocuklarımız. Çocuklarımızın önemini bireysel olarak
hepimiz anlatmaya kalksak herhâlde saatler yetmez, günler yetmez, haftalar
yetmez. Çocuklarımız bize Allahın en büyük nimeti, en büyük
lütfu, en büyük kıymeti ve en büyük hediyesi. Çocuklarımız
aldığımız nefesin, attığımız
adımın, kurduğumuz hayallerin en anlamlı sebebi.
İşte, biz AK PARTİ olarak en büyük hazinemiz olan
çocuklarımızı düşünerek, onları merkeze alarak
çalışmayı şiar etmiş bir hareketiz. Biz yola
çıkarken aydınlık yarınları hedef aldık, 2023 dedik,
2071 dedik çünkü biz bugünü değil yarını, istikbalimizi ve
istikbalimizin teminatı olan çocuklarımızı düşünerek
yola çıktık. Bizim için doğduğu coğrafya, dili, dini,
ırkı ayırt etmeksizin çocuk bizim için çocuk, çocuk bizim en
kıymetli hazinemiz.
Evet, biz AK PARTİ olarak hayatın her
alanında var olduğu gibi, çocuklarımız için de fırsat
eşitliği için tüm yasal, ulusal ve uluslararası düzenlemelerde
imzalar attık ve on üç yılda çok önemli çalışmalar
yaptık ve bu çalışmalara binaen de 2010 yılında -biraz
evvel araştırma komisyonu kurulması için önerge veren
arkadaşımızın da ifade etmiş olduğu gibi- çok
önemli bir komisyon kurduk. Öncelikle, kayıp çocuk tarifine bakarsak,
genel kabul gören kayıp çocuk tanımı şöyledir: Hangi
ortamda kaybolursa kaybolsun, nerede olduğu ebeveynleri veya yasal
temsilcileri tarafından bilinmeyen, terk edilen, tehlikede olduğu
düşünülen ve hakkında kayıp ihbarı yapılmış
olan çocuk, kolluk tarafından kayıp çocuk olarak tarif edilmekte ve
işlem görmekte. Kayıp çocuğun, Kaçırılma veya kendi
rızasıyla, fiziksel ve ruhsal sorunları nedeniyle yaşamdan,
yaşadığı ortamdan ayrılma
şeklinde
açıklaması yapılıyor. Son beş yıl içerisinde
14.412 çocuğun kaybolduğu, bu çocuklardan 13.528inin bulunduğu,
834 çocuğumuzun ise hâlâ arandığını belirtmek isterim.
Evet, şu ana kadar kaybolan çocuklarımızın yüzde 97sini
bulduk ama bulamadığımız yüzde 3 çocuğumuz, Tokattaki
kayıp olan çocuklarımız gibi bizim yüreğimizin yarasıdır.
Onun için, yasal olarak yapılması gereken tüm işlemleri
yaptık ama şimdi yapmamız gereken hem bireysel olarak hem
toplumsal olarak hem de siyasiler olarak üzerimize düşen bu alanda
yapılması gereken çalışmalar.
Ortalama, her gün, Türkiye genelinde 7 çocuk
hakkında kayıp ihbarı yapılıyor ve bu 7 çocuğun
6sı bulunuyor ama o kaybolan 1 çocuğu bulmak hepimizin asli
vazifesidir, görevidir.
Kaybolan çocukların yaş
aralığına baktığımız zaman,
kaçırılma sebeplerine baktığımız zaman, dünya
genelinde olduğu gibi Türkiye'de de çocukların kaçırılma
sebepleri hemen hemen aynıdır. Seyahat ve turizm içeren cinsel sömürü
ve fuhuşa sürüklenmek üzere kaçırılan çocuklarımız
var. İş gücü sömürüsü için kaçırılan çocuklarımız
var. Yasa dışı evlat edinmek için kaçırılan
çocuklarımız var. Dilencilik ve suç eylemi için kaçırılan
çocuklarımız var. Zorla evlendirilen çocuklarımız var.
Fidye amaçlı kaçırılan çocuklarımız ve organ nakli
için kaçırılan çocuklarımız var.
Kaybolan çocukların yaş
aralığına baktığımız zaman, 12 yaş
üzerindeki çocuklarda kayıp oranının daha fazla olduğunu
görüyoruz. Zaten çocuklarımızın kaçırılma sebeplerine
bakıldığı zaman, bu tahmin edilebilir bir yaş
aralığıdır.
Dünya genelinde toplamda 2,5 milyon yakın
çocuğun kaçırılarak satıldığı tahmin
edilmektedir. Yine, her yıl 1,5 milyon çocuğun iş gücü ve cinsel
sömürü nedeniyle kaçırıldığı bilinmektedir.
Bu bilenenler çerçevesinde, kayıp çocuklar
konusuyla ilgili olarak 2010 yılında Mecliste 25 ayrı
araştırma önergesi birleştirilerek bir araştırma
komisyonu kuruldu ve kurulurken de çocuk konusunda, çocuklar konusunda
yıllarca çalışma yapmış bir
arkadaşımız, bir milletvekilimiz buna başkanlık
yaptı. Ben o komisyonu kuran ve komisyonda çalışan bütün
arkadaşlarıma hassaten teşekkür ediyorum. Halide İncekara
Milletvekilimiz çok önemli çalışmalara imza attı ve bu
imzayı atarken de kurulan bu komisyon çok önemli bir misyon
üstlenmiş, koruyucu, önleyici kararlar konusunda yapılacak yasal
çalışmalara yol gösterici olmuştur. 2010 yılında
Kayıp Çocuklar Başta Olmak Üzere, Çocukların Mağdur
Olduğu Sorunların Araştırılarak Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporunu okumayı tüm
milletvekillerime tavsiye ediyorum, tabii ki başta Milliyetçi Hareket
Partisine çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan bu komisyon, raporu tam
780 sayfa ve bu 780 sayfa içerisinde tüm bakanlıkların, kurum,
kuruluşların ve sivil toplum örgütlerinin, ilgili bütün birimlerin
hepsinin araştırıldığı, dinlendiği bir
komisyon olmuş ve çok önemli bir rapor hazırlanmış. Bu
rapor, sadece rapor olarak, kitap olarak kalmamış aynı zamanda
uygulamaya dönmüş, hem yasal düzenlemelerde hem de kayıp
çocukların yüzde 95ten yüzde 97ye bulunma oranının
yükselmesine vesile olmuştur.
İşte, bu yüzden derim ki bu
araştırma komisyonunun aleyhinde söz alırken en önemli
gerekçemiz şu: Çok daha yeni, insan kaynakları kullanılarak
hazırlanan bu kitap, bu veri hepimiz için çok önemli ışık
oldu, bakanlıklarımız buradan alınan sonuçlar çerçevesinde
yeni düzenlemeler yaptı.
En önemli sorunlardan bir tanesi, kayıp
çocuklarla alakalı rakamlardı; İçişleri
Bakanlığı başka rakam, Nüfus İşleri başka
bir rakam, Aile Bakanlığımız başka bir rakam
veriyordu. Şimdi, bu rakamın tekleştiğini görüyoruz.
Yine, kayıp çocukların bulunması
için, çok önemli bir rehber niteliğinde, 89 maddelik bir öneri sunuyor komisyonumuz
ve bu öneriyle birlikte, çocuklarımızın kaybolduğunda
anında bulunma konusu da hızla, çok hızlı bir şekilde
ilerlemiş vaziyette. İlk kayıp başvurusu
yapıldığında çocuğun özellikle fotoğrafıyla
başvurulması çok önem arz ediyor ve İçişleri Bakanlığında,
yine komisyonun önerisi çerçevesinde, çocuk 5 yaşında
kaybolduğunda 10 yaşına kadar aranırken, 10
yaşına geldiğinde ya da 17 yaşına geldiğinde
yaşlandırma yapılabilmesi için bir merkez kuruluyor. Bu, yine bu
raporumuzun sonuçlarından bir tanesi.
Biz çocuklarımızla ilgili çok önemli yasal
düzenlemeler yaptık, fiilî düzenlemeler yaptık. Bunlar
anlatılacak olursa, çocuklarımız, ailelerimizle ilgili
yapılacak olan çalışmalarımıza bakacak olursak biz,
Hükûmet olarak bebeğin doğduğu andan değil anne karnına
düştüğü andan itibaren yani annenin
sağlığını
Doğum esnasındaki
kadının doktora ulaşma oranı şu an Türkiyede yüzde
99. Bu çok önemli bir rakamdır. Yani bebek anne karnına
düştüğü andan itibaren biz bebeğimizi korumaya
başlıyoruz ve hastanede doğum oranlarımız yüzde 100e
varmış oranda. Anne, bebek ölüm oranları tüm dünyanın bize
hayretle baktığı başarıyı çok net gösterir.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Yapmayın!
Oraya kadar güzeldi.
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) Türkiyedeki anne ölümleri
yüz binde 15, bebek ölümleri binde 6dır.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Hadi canım sen
de!
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) Biz, bebeklerimizin
doğumundan sonra da yine korumaya, kollamaya devam ediyoruz.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Tamam, şu ana
kadar güzeldi de artık uydurma.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Malatyadan mı
veriyorsunuz bu rakamları, tüm Türkiyeden mi?
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) Tüm Türkiyeden veriyorum.
Ve OECD ülkelerinin, bakın, Milenyum
Kalkınma Hedefleri çerçevesinde 2015 yılında
CEYHUN İRGİL (Bursa) Hanımefendi,
bu kadar hekim var. Bu kadar hekimin gözünün içine baka baka bunu
söyleyemezsiniz. Bu kadar hekim var. Yapmayın!
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) Bakın, ben de
eczacıyım ve
CEYHUN İRGİL (Bursa) Toplumu kandırmayın
yani.
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) Anne, bebek ölüm
oranları konusunda istediğiniz tüm verileri size verebilirim.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Bize gerek yok. Biz
zaten Sağlık Bakanlığındayız.
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) Yüz binde 15 ve binde 6
bebek ölüm oranları. Dolayısıyla bu oranlar çerçevesinde de biz
bebeklerimize doğduğu andan itibaren bakıyoruz ve
sonrasında da 18 yaşına kadar sosyal güvenlik şemsiyesi
altına alıyoruz. Ve sağlık, eğitim, sosyal güvenlik
reformlarını bu manada gerçekleştirdik.
Ve bunlara, yaptıklarımıza
kısaca değinecek olursak çocuklarımıza özellikle
eğitim, sağlık alanında birçok çalışmalar
yaptık. Aile Bakanlığımızın yapmış olduğu
çalışmalar hepimizin bilgisinde.
Bu kaçırılan çocuklarımız
-süremiz yetmediği için hemen hızlı geçiyorum- suça itilen
çocuklarımız en önemli sorunumuz. Özellikle suça itilen çocuklarda
fuhşa zorlanan çocuklar, madde bağımlılığına
sürüklenen çocuklar; eline silah verilip askere, polise, hatta sivillere
kurşun sıktırılan çocuklarımız ve eline
molotofkokteyli verilerek devletin, milletin malına zarar verdirilen,
dağa kaçırılarak onlara, teröre hizmet etmek için
kullanılan çocuklarımız var.
İşte bu yüzden derim ki, biz, siyaset
ayrımı gözetmeksizin çocuğun yaradılışından
itibaren var olan haklarını hepimiz tesis etmekle mükellefiz;
eğitim hakkını, sağlık hakkını korumakla
mükellefiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) Bunu sadece devlet
değil, siyaset kurumu olarak da yapmak zorundayız.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Tokattaki
çocuklar bulundu mu acaba?
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) Ben bu vesileyle, Milliyetçi
Hareket Partisinin vermiş olduğu araştırma komisyonu
önergesinin aleyhinde söz aldım.
Bir kez daha, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Çalık.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
sayın konuşmacı partimizin de adını zikretmek
suretiyle sataşmada bulunmuştur. Söz istiyoruz efendim.
BAŞKAN Doğal olarak önerinin aleyhinde
söz aldı ama ne dedi tam olarak kaçırmış olabilirim?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Efendim, daha evvel 2010
yılında benzeri bir konuda yani aynı konuda değil de
benzeri bir konuda hazırlanan raporu önce MHPliler okusun diyerek nezaket
BAŞKAN Kim konuşacak Sayın Akçay?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Aydın Milletvekilimiz
Sayın Deniz Depboylu efendim.
BAŞKAN Sayın Depboylu, buyurun; iki
dakika sataşmadan söz veriyorum.
Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyin.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylunun, Malatya
Milletvekili Öznur Çalıkın MHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi
Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Evet, sayın
AKPli hatip arkadaşımız bizim raporu
okumadığımıza dair bir ithamda bulundu. Bizim hâlbuki bu
raporu okuduğumuzu, incelediğimizi az önceki konuşmamda
belirtmiştim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Dinlememiş yani.
DENİZ DEPBOYLU (Devamla) Ki bu Komisyonun
2010 yılında kurulduğunu ve ayrıntılı bir rapor
sunduğunu da ifade etmiştim. Yani burada gayet verimli bir
çalışma yapmış, onu kabul ediyoruz ancak 2010
yılından sonraki verilere baktığımızda bu
Komisyonun yaptığı çalışmaların belki amaca
ulaşamadığını ya da önlemlerin yeterince
alınamadığını, her ne olursa olsun bu Komisyondan
çıkan çalışmaların başarıya
ulaşamadığını iddia ettim.
Neden? Çünkü verilere bakıyorum
3 tane
ayrı bakanlığın farklı veriler verdiğini siz
kendiniz ifade ediyorsunuz.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Ama tekleştiğini
de söylüyorum.
DENİZ DEPBOYLU (Devamla) Ancak şunu da
kabul etmemiz gerekir ki tek partili iktidarsınız. Bu kurumlar
nasıl birbirinden ayrı rakamlar veriyor, biz de onu
anlayamıyoruz. Zira, bu bizim güvenimizi de sarsıyor.
Yine, o 2010 yılından sonraki verilere
tekrar değinmek istiyorum. Bu verilere baktığımızda
2010 yılında kayıp çocuk sayısı 8.081 iken 2014
yılındaki veri 18.696dır. Yine, dışarıda
çalıştırılan çocuklar 2.768 iken 2010da, 2014te 3.267.
Suça sürüklenme 2010da 83.393 iken 2014 yılında 117.486. Yine,
mağdur çocukların sayısı 2010 yılında 76.428 iken
2014 yılındaki rakam 131.172dir. Yani hâlâ bir artış söz
konusudur.
Bu durumda bu Komisyonun başarılı bir
çalışma yaptığını kimse iddia edemez. 800 çocuk
yüzde 3 gibi küçümsenerek bir rakam olarak verildi. 800 çocuk kayıp
demek
Bir tek çocuk bile kaybolsa bu bizim için utanılması gereken
bir durumdur. Hiçbir çocuğumuzu kaybetme lüksümüz yoktur. 800 çocuk
Ben
burada bunu kabul edemiyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Depboylu.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çakır.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan,
değerli konuşmacının ifade etmiş olduğu
İktidarınıza rağmen
Üç farklı kurumun üç ayrı
data verdiğini söylüyor. Bu doğru bilgilendirme değildir,
doğrusunu Öznur Hanım açıklasın.
BAŞKAN Sayın Çalık, buyurun. Siz de
iki dakikada bitirirseniz
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Çalık tek veri veriyor ama o da yanlış veriyor. Bari üç
ayrı yerden alın, belki
karşılaştırırız.
2.- Malatya Milletvekili Öznur Çalıkın, Aydın
Milletvekili Deniz Depboylunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Arkadaşlar, AK
PARTİ iktidarının yaptıklarını özümseyeceksiniz,
benimseyeceksiniz.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Öyle
yok! Öyle yok!
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) Anne, bebek ölüm
oranları konusunda OECD ülkelerine bakacaksınız, sonra laf
söyleyeceksiniz. Ben bu konuda asla hiçbir eleştiriyi kabul etmiyorum.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Hanımefendi,
Türkiye İstatistik Kurumu sizin kurumunuz.
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) Evet, Milliyetçi Hareket
Partisi milletvekili arkadaşlarımızın söylemiş
olduğu cümleler
Öncelikle şunu söylerim: Ben sözümde,
konuşmamda ifade ettim, 800 çocuğumuz kayıp. 800 değil 8
olsa, 8 değil 1 olsa o bizim yüreğimizin yarasıdır dedim ve
günde 7 çocuğun kaybolduğunu, 6sının bulunduğunu, o 1
çocuk için de hepimizin dertlendiğini çok net ifade ettim ve ayrıca,
kurumlar arası rakamların farklılaştığı çok
aşikârdır diye söyledim.
Ve ilk kez Türkiye Cumhuriyeti Meclisinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde ilk kez kayıp çocuklarla ilgili bir
araştırma komisyonu kuruluyor ve bunu AK PARTİ kuruyor. 2010dan
önce, 2002 yıllarında Milliyetçi Hareket Partisi iktidardaydı.
Acaba o zaman niye bir kayıp çocuklar komisyonu neden kurulmadı?
ERKAN
HABERAL (Ankara) - 2010dan evvel sekiz sene ne oldu?
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) Biz her türlü sorunun var
olduğunu görüyor, çözmek için çaba sarf ediyoruz. Sorunları halının
altına süpürmüyoruz, açığa çıkarıyoruz, bunun için de
mücadele ediyoruz.
Kurumların rakamları arasındaki
farklılıkları, 2010 öncesi farklı olduğunu ben de
ifade ettim ve bu Komisyon çalışması sonrası rakamın
tekleştirilmeye çalışıldığını ve
tekleştiğini çok net ifade ettim ve rakamları da size
İçişleri Bakanlığımızın verilerini TÜİK
rakamlarıyla örtüştürerek verdim.
Tekraren teşekkür ediyorum.
Çocuklar bizim canımız, çocuklar bizim
yüreğimiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Çalık.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akar
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bizim grubu itham ederek
AKPnin yaptıklarını öğreneceksiniz, nelerin
yapıldığını göreceksiniz. şeklinde bir ithamda
bulundu.
Yine, rakamları düzeltmek üzere
hanımefendi tekrar kürsüye çıktı. Biz rakamların
düzeltilmesi konusunda, o rakamların doğru
olmadığını söylüyoruz. Yine devletin resmî rakamlarına
göre neler olduğunu açıklamak üzere Sayın Bursa Milletvekilimiz
Ceyhun Bey kürsüden iki dakikalık bir açıklama
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Yerinden
açıklama yapabilir sataşma olmadığı için
Başkanım.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sataşmadan dolayı
istiyoruz, bu bir tanesi.
İkincisi
BAŞKAN Bir saniye, bir saniye
Tabii rakamlar farklı olabilir; siz farklı
konuşursunuz, bir başka arkadaş farklı konuşur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Düzeltmek istiyoruz devletin
resmî rakamlarına göre.
BAŞKAN Yani bunu sonuçta kamuoyu takdir edecek.
Herkesi, her rakamı, her söylemi düzeltmek hiçbirimizin hakkı
değildir. Ama grubunuzu itham ederek Siz öğreneceksiniz. diye bir
ifade varsa ben sataşmadan iki dakika söz verebilirim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Evet, bu bir.
İkincisi de Türkiye Cumhuriyeti Meclisinde
kayıp çocuklarla ilgili bu Meclis araştırmasının
tarihte ilk kez AKP tarafından getirildiğini ifade etti. Doğru,
AKPnin de imzası var, onu biz yadsımıyoruz ama tüm muhalefet
partilerinin de bu Meclis araştırması açılması
konusunda teklifleri birleştirilerek Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirildi ve hep birlikte yaptık.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) 25 önerge olduğunu
söyledim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hanımefendi 89
maddeden, önerilerden oluştuğunu söyledi ama hangi önerilerin yerine getirildiğini,
yüzde kaçının getirildiğini açıklamadı.
BAŞKAN Sayın Akar, siz buyurun
konuşun, iki dakika burada, kürsüde vereyim, lütfen.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bitiriyorum efendim,
bitiriyorum.
Şimdi, biz bu rakamların düzeltilmesi
konusunda ve bizim grubumuza yapılan sataşma konusunda Bursa
Milletvekilimiz Sayın Ceyhun İrgilin açıklama
yapmasını
BAŞKAN Buyurun Ceyhun Bey, iki dakika. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgilin, Malatya Milletvekili Öznur
Çalıkın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sadece bir noktayı düzeltip
yerime geçeceğim tekrar.
Değerli
konuşmacı bebek ölüm hızlarının düştüğünü,
kendi dönemlerinde en düşük rakama, dünyanın imrendiği bir yere
ulaştığını söyledi. Bu konuda sayın
konuşmacı Türkiye'yi ve Türk kamuoyunu yanıltıyor. Bebek
ölüm hızları özellikle 2014 yılında, kendi verilerinize
göre, sizin Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre binde 11 ve binde
14 noktalarına, binde 11,1 noktasına, hatta Kiliste binde 25
noktasına
Ha siz Karabükü söylüyorsanız Karabükte binde 5tir. O
konuda evet, haklısınız ama ortalama olarak 2009a kadar düşüş
göstermesine karşın 2014 yılında artış
göstermiştir dünyaya göre ve binde 11e ulaşmıştır.
Kiliste, Antepte, Şırnakta binde 20lerin üzerindedir. Sadece
Karabükte, Boluda ve Kırklarelide binde 10un altına
düşmüştür.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, biraz
evvel Adalet ve Kalkınma Partisi Sayın Grup Başkan Vekili bir
gerekçeyle sataşmadan dolayı söz istedi. O gerekçenin
başında, üç ayrı kurumdan farklı bilgiler
verildiğinden bahsetmişti Sayın Depboylu, ona ilişkin bir
söz istedi ama bu soruya tabii bir cevap da alınamadı, bu
sataşma da ortada kaldı. Eğer müsaade ederseniz ben de
başka bir sataşmaya mahal vermeden
BAŞKAN Sayın Akçay, buyurun.
Yalnız, lütfen sayın milletvekilleri,
bakın, burada tabii lehte, aleyhte herkes kanaatini bildirecek ama
şahıslara ve gruplara bir sataşma olmadan bu işi de
istismar etmememiz lazım. Ahenk içerisinde bu Meclisi hep birlikte
milletin beklentilerine uygun idare etmek durumundayız.
Buyurun Sayın Akçay, size de iki dakika süre
veriyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim lütfen.
4.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Malatya Milletvekili Öznur Çalıkın
MHP grup önerisi üzerinde ve sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmaları sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum. Bu tavsiye ve önerinizi özellikle ve bilhassa Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna yöneltmenizde büyük fayda olur diye
düşünüyorum çünkü biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak mümkün mertebe
gereksiz polemiklerden, sataşmalardan kaçınıyoruz. Bunu
özellikle takdir etmenizi bekliyorum.
Gayet makul,
mantıklı bir araştırma önergesi
hazırlanmışken sayın hatibin burada 2010 yılında
hazırlanan raporu önce MHPliler okusun. demesi şık
mıdır? Değildir. Yani, bu, incitmeye de yöneliktir,
polemiğe ve sataşmaya âdeta davetiye çıkaran üsluptur. Bunu
doğru bulmadığımızı ifade etmek isterim.
Ayrıca, bahsedilen, bahse konu Komisyon raporu,
zaten bütün partilerin ortak kararıyla ve ortak önergeleriyle kabul
edilerek ortaya çıkmış bir rapordur. Önemli olan, bu rapor
kadar, uygulamada tek başına on üç yıldır iktidarda olan
iktidar partisi ne yapmıştır? Ayrı ayrı
kurumların ayrı ayrı uygulamalar, ayrı ayrı bilgiler
verdiği bir Hükûmet yapısında bunların yerine
getirilmediği, eleştirilen hususların, rakamların
arttığı ifade ediliyor. Sayın hatip geliyor, Ben de böyle
demiştim. diyerek aslında Sayın Depboylunun
konuşmasını teyit ediyor. Yani hem raporu iyi okumak lazım
hem de konuşmacıları kürsüde iyi dinlemek gerekir diye
düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Akçay.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, 16/12/2015 tarihinde Aydın Milletvekili
Deniz Depboylu ve arkadaşları tarafından,
sağlıklı ve gelişmiş bir toplum olabilmemizin
teminatı olan çocuklarımızın temel gereksinimlerinin
başında gelen güvenlik ihtiyaçlarının
karşılanması için yaşamları süresince
karşılaşabilecekleri tehdit ve tehlikelerin öngörülerek
alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla ve kayıp çocuklar
hakkında verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 6 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisi lehinde ikinci söz, İstanbul Milletvekili Barış
Yarkadaşa aittir.
Buyurun Sayın Yarkadaş. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin kayıp çocuklarla
ilgili önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Kayıp
çocuklarla ilgili önerge üzerine konuşmadan, bir
meslektaşımın başına getirilenlerden kısaca
bahsetmek istiyorum.
İzmirde Cumhuriyet gazetesi yazarı Hakan
Dirik yaptığı bir haberden dolayı bugün polise
çağrılmıştır, Emniyet Müdürlüğüne
çağrılmıştır. Diyebilirsiniz ki: Bir gazeteci Emniyet
müdürlüğüne ifadeye çağrılamaz mı? Yasalara göre tabii ki
çağrılabilir ama bir gazeteci yaptığı haberden
dolayı Cinayet Bürosuna çağrılıyorsa orada gazetecinin
mesleğine yönelik büyük bir hakaret ve gazetecilere yönelik bir gözdağı
söz konusudur. Bugün Cumhuriyet gazetesinden arkadaşımız Hakan
Dirik Cinayet Bürosu masasına götürülmüş ve orada azılı
katillerin fotoğraflarının bulunduğu şemanın,
tablonun altında ifadesi alınmıştır. Daha önce de yine
İzmir Emniyet Müdürlüğü bir gazeteci
arkadaşımızı, bir hanımefendiyi yaptığı
bir haberden dolayı Ahlak Masasına
çağırmıştır. Ahlak masasına çağırmak,
gazeteciyi yaptığı haberden dolayı oraya davet etmek
ahlaksızlığın ta kendisidir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Az önce AKPli hatip arkadaşımız AKP
iktidarının kayıp çocuklarla ilgili bir komisyon kurduğunu
ve bu konuya hassasiyetle eğildiğini söyledi. O Komisyonda görev alan
bir milletvekili -uzun bir konuşma, hepsini okumayacağım-
Yüzlerce insan çocuğunu karakolda arıyor. Hastanelerde, anmak
istemediğim sebeplerden dolayı, kız çocukları eziyet
çekiyor. Ey bakanlar, rapordaki önerilerimizin kaçını dikkate
aldınız? diyor Hürriyet gazetesine verdiği demeçte.
Ardından da devam ediyor Bürokratik engeller devam ediyor. Meclis
arkasından gitti mi? Komisyonun sonuçları ne kadar hayata
geçmiş, bu Meclis Araştırma Komisyonu sonuçlarının ne
kadarını hayata geçirmiş? diyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Kim demiş olabilir?
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) Sizce kim
demiş olabilir bunu?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Halide İncekara.
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) Halide
İncekara.
O hâlde, AKPnin o dönemde Komisyonda yer alan
milletvekili bile bu Komisyonun herhangi bir sonuca
ulaşmadığını söylüyorsa, sanırım, benim
ifademden daha çok Halide İncekaranın söylediklerini dikkate
alırsınız. Bizzat Halide İncekara AKP
iktidarının, elindeki çoğunluğa rağmen, kayıp
çocuklarla ilgili herhangi bir adım atmadığını itiraf
ediyor. İşte burada, Meclis tutanağında
konuşması, Meclis tutanağı burada. Ben söylemiyorum, Halide
İncekara söylüyor.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Yıl, sene kaç?
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) Tabii,
AKPliler artık deneyimli. Geçen Garo Paylanın okuduğu sözlerin
Kandilden geldiğini düşünmüşlerdi ya, o yüzden Acaba, ya, bu
da bizim bir arkadaşımız olabilir mi? diye daha temkinli
duruyorlar.
Kendi arkadaşınız
iktidarınızın hiçbir şey yapmadığını
söylüyor.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Açıklama
yaptığı tarihi biliyor musunuz?
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) Efendim,
açıklama yaptığı tarih bugün de olabilir, dün de olabilir;
bu, sonucu değiştirmez. Sizin arkadaşınız sizin
kurmayı önerdiğiniz Komisyonun hiç
çalışmadığını, kayıp çocuklarla ilgili
herhangi bir adım atmadığını bizzat söylüyor. Üstelik,
siz kayıp çocukları 800 kişiyle sınırlandırmaya
çalışırken arkadaşınız Yüzlerce çocuk
karakollarda aranıyor. diyor.
Şimdi, bu yüzlerce çocuk meselesine şöyle
bir bakalım. Kayıp çocuk sayısı kaç? AKP iktidarı,
Kaçakçılık İstihbarat Harekat ve Bilgi Toplama Dairesi
Başkanlığının raporlarını
yayınlatmıyor. Bakın, burası çok önemli; bu daire
başkanlığı her yıl kayıp çocukların
sayısını 2013 yılına kadar açıklardı. 2012
yılından sonra bu dairenin raporları ne yazık ki
buharlaştı çünkü şu anda Türkiyede kaybolan çocuk
sayısının 7 binin üzerinde olduğu gerçeği ortaya
çıkınca AKP bu dairenin raporlarının
yayınlanmasını engelledi. Eğer AKP iktidarı burada
sadece kayıp çocukların sayısını 800le
sınırlamaya çalışıyorsa Kaçakçılık
İstihbarat ve Bilgi Toplama Harekat Dairesi Başkanlığı
neden her yıl yayınladığı raporları artık
yayınlamıyor?
Kaybolan çocuk sorunu sadece 7 binle
sınırlanmıyor, IŞİD gibi terör örgütlerinin bünyesine
kattığı çocuklardan da haber alınamıyor. Onlarca aile
her gün milletvekillerimizi arayarak Çocuğumu IŞİD
kaçırdı, IŞİD götürdü. Emniyeti arıyoruz ama Emniyet
müdürlüğü hiçbir şey yapamayacağını söylüyor. diyor.
Bu da AKP iktidarının kaybolan çocuklarla ilgili hassasiyetinin ne
denli boş olduğunu gösteriyor.
Sadece kayıp çocuklardan bahsetmeyelim, bir de
yaşarken kaybedilen çocuklarımız var; AKP zihniyetinin,
yaşarken öldürdüğü çocuklar var. Bakın, az önce medyaya
yansıyan bir haber, saat 13.35te bir ajans geçmiş bunu; Çocuğa
zincirleme istismar diye.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bunun AK PARTİyle
ne ilgisi var ya, ne alakası var?
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla)
Anlatacağım ne ilgisi olduğunu, anlatacağım.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Adli bir olay.
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) Ben de onu
anlatacağım işte.
Antalyada 15 yaşında bir çocuk bir
kişi tarafından alıkonuluyor; bir bodruma götürülüyor ve tacize
uğruyor. Bir görgü tanığı kadın durumu polise
bildiriyor. Şahıs gözaltına alınıyor ve
soruşturma sonucunda, savcı herhangi bir soruşturmaya gerek
görmediğini söylüyor ve dosyayı kapatıyor. Arkadaşlar,
savcının bodrum katına götürülüp alıkonulan çocukla ilgili
herhangi bir soruşturma açmamasının sonucunda bu çocuk bu sabah
intihar etti.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Savcının
kararına itiraz et kardeşim ya. AK PARTİyle ne ilgisi var
bunun? Allah allah!
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) Bir saniye, bir
saniye. Niye siz üstünüze alınıyorsunuz?
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) AK
PARTİ iktidarında dediniz ama.
BAŞKAN Arkadaşlar müdahale etmeyelim.
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) Bakın,
burada Antalyadaki o Cumhuriyet savcısına sesleniyorum
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) AK
PARTİ iktidarında dediniz.
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) Antalyadaki
Cumhuriyet savcısı, bu çocukla ilgili, çocuğun tacize
uğramasıyla ilgili ve alıkonulmasıyla ilgili hürriyeti
tahdit suçlamasından dolayı soruşturma açmalıydı.
Ancak, Adli Tıp kepazeliği, kepaze hâline getirdiğiniz Adli
Tıp Bu çocuğun ruh sağlığı bozulmamıştır.
diye rapor veriyor ve savcı da bu raporun üzerine soruşturma açmaya
gerek görmüyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) İtiraz et ona,
itiraz.
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) Hüseyin Üzmez
geleneği Antalyada da devam ediyor. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar) 15 yaşındaki çocuk tacize
uğradığı hâlde, alıkonulduğu hâlde Adli Tıp
kepazeliği Çocuğun ruh sağlığı
bozulmamıştır. raporu veriyor, savcı da bunun üzerine
soruşturma açmıyor.
Buradan Adalet Bakanına sesleniyorum: Derhâl
yazılı bir emirle bu soruşturmayı açtırın, bu
çocuğa sahip çıkın. Bu çocuk hepimizin çocuğudur. Hüseyin
Üzmezleri, Hüseyin Üzmez anlayışını
koruyacaksınız diye bu ülkenin çocuklarına kıymayın.
Antalyada 15 yaşında bu sabah intihar eden ve az önce
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) Hüseyin Üzmezle
ilgili yasayı çıkaran da AK PARTİ.
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla)
ajansa
düşen bu haber, Adli Tıp kepazeliğinin, Adli Tıbbın
yandaşlaştırılmasının sonucudur. Eğer o Adli
Tıpta namuslu bir bürokrat olsaydı bodrum katına götürülen 15
yaşındaki bir çocuğunun ruh sağlığının
bozulduğuna ilişkin rapor verirdi.
Ayrıca, bilmeyebilirsiniz, doğaldır
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) Siz
bilmiyorsunuz, Hüseyin Üzmezle ilgili yasayı çıkaran da AK
PARTİ.
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla)
hukukla
herhangi bir ilginiz olmadığı için, söyleyeyim: Bir çocuk
eğer zorla bir bodruma kapatılıyorsa bu hürriyeti tahdit suçudur
ve soruşturma açılmasını gerektirir.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Onu savcıya
söyle sen.
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) Hukuku o kadar
ayaklar altına aldınız ki, hukukun temel nosyonlarından
dahi habersizsiniz. Hukuk sizin için bir şey ifade etmeyebilir ama bizim
için ediyor. Bu çocuğun da hakkını Antalya milletvekili
arkadaşlarımızla birlikte sonuna kadar savunacağız ve
Adalet Bakanının bu konuda yazılı soruşturma emri
vermesi için kamuoyuna da baskı yapacağız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Savcının
kararına itiraz edin.
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) Kamuoyu
baskısıyla dava açılmaz.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Her
konuyu suistimal ediyorsunuz.
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) Burada
söyleyelim -son sözlerim- çocuk ölümleri en çok AKP iktidarı döneminde
yaşandı. Daha dün Terörle mücadele ediyorum. bahanesi adı
altında 52 çocuk öldürüldü doğu ve güneydoğuda.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Eliniz cebinizde. Bir kahve içer misiniz?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Yani terörle
mücadeleyi de bahane ediyorsun ya, hayret ediyorum.
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) Suriyeli
çocuklar sizin politikalarınız yüzünden bu ülkede dilenci hâline
getirildi. Bütün bunlardan sorumlusunuz, bu ölen çocukla ilgili soruşturma
açılmamasından da sorumlusunuz. Bu utanç da sizindir. Bunu söyleyip
sözlerimi bitiriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Yazıklar olsun! Yeni bir yöntem, eliniz cebinizde. Bir de kahve gönderelim
bari!
ORHAN KIRCALI (Samsun) Saygılı ol ya!
Elin cebinde konuşuyorsun.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Çakır...
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Değerli
konuşmacı açıkça Hukuku ayaklar altına aldınız,
çiğnediniz. demek suretiyle grubumuza sataşmıştır.
Kısa bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN Buyurun efendim, iki dakika.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeden
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
5.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, İstanbul Milletvekili
Barış Yarkadaşın MHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli konuşmacının
anlatmış olduğu olayın elbette herkesi rahatsız etmesi
gerekir, bundan hepimizin rahatsız olması gerekir ancak ortada bir
fiilî durum var, savcının önüne gitmiş. Sanki biz bunun temel mümessili,
sorumlusuymuşuz gibi grubumuza dönmek ve itham etmek, bühtan etmek
suretiyle işin sorumlusu olarak bizi göstermektedir. Elbette, yazarak,
çizerek, konuşarak, burada da gündeme getirerek eleştirebiliriz
savcıyı, bu kararı, elbette bunu yapabiliriz ancak bunu sanki AK
PARTİ'nin bir kararıymış gibi göstermek son derece
yanlış ve kasıtlı bir tutumdur. Ayrıca, buradan
hareket etmek suretiyle Adli Tıp Kurumuna geçiş yapmak,
arkasından da hukuku ayaklar altına
aldığımızı iddia etmek, hukuku çiğnediğimizi
iddia etmek asılsız bir iddiadır; bunu kabul etmiyoruz.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.24
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.43
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Elif Doğan TÜRKMEN (Adana), İshak GAZEL (Kütahya)
------0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 24üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun,
16/12/2015 tarihinde Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve
arkadaşları tarafından, sağlıklı ve
gelişmiş bir toplum olabilmemizin teminatı olan
çocuklarımızın temel gereksinimlerinin başında gelen
güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması için yaşamları
süresince karşılaşabilecekleri tehdit ve tehlikelerin
öngörülerek alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla ve kayıp
çocuklar hakkında verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 6 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde şimdi söz sırası Samsun
Milletvekili Sayın Hasan Basri Kurttadır.
Buyurun Sayın Kurt. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; MHP Grubu tarafından
verilmiş olan önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.
AK PARTİ iktidarı
döneminde sosyal politikalar alanında, ailenin korunması ve sosyal
hizmetler alanında birçok ilke imza atıldı. Kayıp çocuklar
da yine sadece bir emniyet veya bir kriminal olay olarak değil, ailenin
korunması, toplumsal hayatın korunması, toplumsal dokunun
korunması konusu olarak ele alındı. Bu çerçevede yapılan
tüm çalışmalar sadece tek bir bakanlık nezdinde değil,
Millî Eğitim Bakanlığı, Sosyal Politikalar
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığının
ortak çalışmasıyla ve bunlara, yine aynı şekilde, AK
PARTİ iktidarlarının bugüne kadar yapmış olduğu
faaliyetlerde genel ilke olarak benimsediği STKların bu sürece
katılmasıyla gerçekleşti. Bizler elbette kayıp
çocuklarımıza birer istatistik, birer rakam olarak bakmıyoruz;
kaybolan her bir çocuğun acısını her bir aile derin olarak
içinde hissediyor. Şimdiye kadar bu konuda yapılan birçok
çalışma var, Meclisimizin bu konuda yapmış olduğu
çalışmalar var ve çok kapsamlı bir çalışma
yapıldığını benden önceki, grubum adına
konuşan Sayın Çalık ifade ettiler.
Meclisimiz
elbette çalışmalarına devam etmek zorunda, gündemimiz çok
yoğun. Kayıp çocukların asla ve asla önemsiz bir konu
olduğunu burada ifade edecek hâlimiz yok grup olarak veya
şahsımız olarak ancak Meclisimizin de elbette yoğun bir
gündemi var. Daha önce yapılan bir çalışmanın tekrar
yapılıyor olmasından, daha önce mesai harcanmış,
iş görülmüş bir çalışmanın tekrar gündeme getiriliyor
olmasından dolayı şahsım ve arkadaşlarım
adına bunun aleyhinde olduğumu ifade etmek istiyorum.
Bakın, benden önceki
konuşmalarda, Meclisimizde, istatistik üzerinden bir temel
tartışma başlatıldı. İstatistikleri bir kenara
bırakalım. Memleketimizin dört bir tarafı kar altında.
Bundan on sene önce, on beş sene önce biz, bu havalarda kızakla taşınan
hamile kadınları konuşuyorduk. SSK hastanesi
dışında devlet hastanesine gidip doğum yapamayan
kadınları konuşuyorduk biz bu kürsüde.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Kayıp çocuklardan bahsediyoruz, kayıp çocuklar; hamile
kadınları konuşmuyoruz.
HASAN BASRİ KURT
(Devamla) Bizlerin on beş sene önce olan hadiseleri, şu anda
geldiğimiz noktayı çok iyi ölçmemiz, biçmemiz lazım. Artık
paletli ambulanslarımız var, helikopterlerimiz her tarafa inip
bunları alıyor. Hatta daha da ötesi, hastaneler bunlar için, kritik
kriz bölgeleri için yer ayırıyorlar, riskli gebeleri alıyorlar hastanelere,
bunları misafir ediyorlar. Eskiden doğum için yatak bulunamayan
hastaneler şimdi riskli gebeler için, uzak köylerde oturan gebeler için
otelcilik hizmeti verir hâle geldi.
Bundan beş sene önce
yapılan bir konuşma, o dönemki AK PARTİ milletvekilimizin...
ERKAN HABERAL (Ankara)
Kayıp çocuklar için ne yaptı?
HASAN BASRİ KURT (Devamla) -
yapmış
olduğu bir konuşma üzerinden de yine bir polemik yaşandı.
Biz AK PARTİ olarak her zaman kendimizi yenilemek üzerine, eleştiri
yapacaksak da açık, net, halkın önünde, vatandaşın önünde
eleştirimizi yapacak şekilde yolumuza devam ediyoruz. Hata, kusur
varsa herkesle birlikte biz de bunu söyleriz, bunu iletiriz. Hükûmetimizin
bugüne kadar yapmış olduğu çalışma hep bu yönde oldu
ve her zaman düzeltici hareketler, bürokrasiyi düzeltici veya uygulamayı
düzeltici hareketler oldu. Beş yıl önce yapılmış bir
konuşma üzerinden burada koparılan bir fırtına gerçekten
çok anlamsız. O köprünün altından çok sular aktı. Ondan sonra
yapılan birçok çalışma var. İçişleri Bakanlığı,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Emniyet verileri, elbette,
o tarihe kadar belki birbirinden farklılık arz ediyordu ama o
tarihten sonra belli bir düzen içerisine sokuldu. Artık tek veriye ulaşma
şansımız var ve veriler gerçekten güncel, gerçekçi. Eğer
kayıp ailelerine giderseniz, kayıp aileleriyle
konuşursanız, Hükûmetin organlarının -hem Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığının hem Emniyetin hem de diğer
kurumların- bu kayıp çocuklarla ilgili neler
yaptığını çok net bir şekilde ortaya koyabilirsiniz.
Onların bu konuda gerçekten aradaki farkı gördüğünü biz
söyleyebiliyoruz.
Biz iktidara geldiğimizde sadece çocuklarla
ilgili değil, birçok kayıp insan da vardı, bunlarla ilgili de
teknolojiyi son sınırına kadar kullanmak için elimizden geleni
yapıyoruz. Biliyorsunuz, en son, kayıp oluştuğu andan
itibaren o bölgede MMSle kaybın fotoğrafı bütün telefonlara
atılabiliyor ve bunun ciddi bir şekilde takip edilmesi durumunda
kayıp daha o bölgeden uzaklaşmadan herkesin fotoğrafı görüp
polise bunu bildirmesiyle ciddi sonuçlar alındığını da
Emniyet rakamlarından almamız mümkün.
Tabii, önemli bir konu, suça itilen
çocuklarımız; burada bunu da söylemeden geçemeyeceğiz. Suça
itilen çocuklar; eline molotof verilen çocuklar, fuhşa zorlanan çocuklar,
eline silah verilip, taş verilip polise atması emredilen, polise
atması istenilen çocuklar. Bunlar da gerçekten toplumumuzun kanayan bir
yarası.
Bu konu Meclisimizde
tartışılırken bunun da hassasiyetle dikkate
alınması gerektiğini düşünüyorum. Bizler her bir birey olarak
-sadece devlet kurumlarının sorumluluğunu içermiyor
çocuklarımızla ilgili konular- bundan yükümlüyüz;
etrafımızda ne varsa bunu açık, net bir şekilde, parti
ayrımı gözetmeden ifade etmek zorundayız.
Ben, daha önceden gündeme gelmiş,
tartışılmış ve ciddi bir külliyat oluşmuş
bir konu üzerinde tekrar bir çalışmanın
yapılmasını uygun bulmadığımı ifade etmek
istiyorum.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Kurt.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Tanal, niçin söz istediniz?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın hatip dedi ki: Kayıp çocuklarla
ilgili bu konu, gerçekten çok elzem, güncel bir konu. Bu kayıp olan
çocukların kaç tanesinin organ mafyası tarafından
kaçırıldığı, kaç çocuğun terör örgütleri
tarafından kaçırıldığı, kaç tanesinin fuhuş
için kaçırıldığı
Yani, netice itibarıyla, bu
kanayan bir yara. Bizim bu sorunlardan uzak kalmamız mümkün değil. Bu
açıdan ben söz istemiştim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tanal.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Buyurun:
2.- HDP Grubunun, 5/1/2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili
Sibel Yiğitalp ve arkadaşları tarafından, 9 Ocak 2013te
Fransanın başkenti Pariste katledilen Sakine Cansız, Fidan
Doğan ve Leyla Şaylemezle ilgili soruşturmayı
yavaşlatan güçlerin ve ilişkilerinin
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 6 Ocak 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
6/1/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 6/1/2016 Çarşamba
günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisini İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris Baluken
Diyarbakır
Grup Başkan Vekili
Öneri:
5 Ocak 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili
Sayın Sibel Yiğitalp ve arkadaşları tarafından verilen
(480 sıra numaralı), 9 Ocak 2013te Fransanın başkenti
Pariste katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla
Şaylemezle ilgili soruşturmayı yavaşlatan güçlerin ve
ilişkilerinin araştırılması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 6/1/2016 Çarşamba günlü birleşiminde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisi lehinde ilk söz Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşa aittir.
Buyurun Sayın Beştaş. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, 9 Ocak gününde
Pariste 3 Kürt kadın siyasetçisinin katledilmesinin 3üncü ölüm yıl
dönümü sebebiyle bu sözü almış bulunmaktayım. Meclis
araştırma önergemizin bu dönemde özellikle kabulünün, 9
Ocağın hem şu anda devam eden ölümlerin, ablukaların,
ağır insan hakları ihlallerinin ve Kürt meselesinin çözümü
açısından tekrar masaya dönüp müzakerelerin
başlatılmasına dair çok önemli bir tarih olduğunu, 3 Kürt
kadın devrimcinin Pariste katledilmesinin de bu sürecin başlangıcına
denk geldiğini önemle hatırlatmak istiyorum.
3 Ocak 2013 tarihine size götürmek istiyorum. 3 Ocak
2013 tarihinde İmralıda Sayın Öcalanla ilk kez bir siyasi
heyet görüştü ve o tarih, Türkiyede, gerçekten, Kürt meselesinin çözümü,
demokratikleşme açısından çok önemli bir tarih olarak
kayıtlarda yerini aldı. Sonrasında, çözüm süreci askıya
alınıncaya kadar, savaş kararı verilmeden önce, devam eden
heyetlerimizin ziyaretleri, bütün taraflarla yapılan görüşmeler de 3
Ocak tarihinde atılan ilk adımın neticesinde oluşmuş
bir sürece tekabül ediyor. Fakat maalesef 9 Ocakta, hemen altı gün sonra
Parisin göbeğinde 3 Kürt kadını katledildi ve aynı
zamanda, barış görüşmelerinin, çözüm sürecinin başlandığı
tarihte bunun uluslararası bir komplo olduğu, çözüm sürecini aksatmak
amacıyla yürürlüğe girdiği konusunda, bir komplo olduğu
konusunda çok ciddi tartışmalar da yapıldı. Bizim o dönemde
de bu konuda çok sayıda araştırmalarımız ve
farklı açıklamalarımız mevcut. Bu, çözüm sürecinin ilk
siyasi cinayetleriydi, 3ü de kadınlara yönelmişti ve çözüm sürecini
istemeyenlerin, Kürt meselesinin çözümünü istemeyenlerin aynı zamanda
açık bir mesajıydı bize. Sayın Öcalan,
yaptığı görüşmelerin en başından beri, her zaman,
siyasi iradenin bu çözüm sürecinin arkasında olması gerektiğini
söylemişti ve devlet heyeti de her zaman siyasi iradenin bu çözüm
sürecinin arkasında olduğunu ifade ediyordu. Fakat, Kürt hareketinin,
aynı zamanda Kürt kadın hareketinin çok önemli 3 ismi, 3 siyasetçisi,
MİTin de parmağı olduğu iddia edilen ve bizce bunun
artık belgelerle netleştiği bir siyasi cinayetler zinciri ciddi
soru işaretleri yarattı. Bu cinayetler olduğunda henüz çözüm
sürecinin başındaydık, buzdolabına da
kalkmamıştı, ablukalar da başlamamıştı.
Ondan sonra, maalesef, daha dün 3 Kürt kadın siyasetçi, devrimci yine
Silopide katledildi. Bu, aynı zamanda, kadınlara yönelik,
kadınların iradesine, kadınların özgürlük mücadelesine,
tutkusuna ve yürüyüşüne bir müdahale, bir mesaj olarak ortaya konuluyor.
Dün Silopide katledilen
arkadaşlarımız Seve Demir, Demokratik Bölgeler Partisi Meclisi
üyesidir, parti meclisi üyesidir. Fatma Uyar, HDP ve KJA
çalışanı, bizim seçimlerde birlikte
çalıştığımız bir arkadaşımız.
Yine, Pakize Nayır, Silopide, yerelde halk meclisi başkanı. Bu,
aynı zamanda, direnen örgütlü kadın gücüne yönelik siyasi
cinayetlerin de devamı niteliğindedir.
Leyla Şaylemez, Fidan
Doğan ve Sakine Cansız
Âdeta bu komployu hazırlayanlar
tarafından üç kuşak hedeflenmiştir. Leyla Şaylemezle
gençlik, son kuşak, Fidan Doğanla orta kuşak ve ilk
kuşaktan da Sakine Cansız hedeflenmiştir. Katliamın siyasi
arka planının ne olduğunun ortaya çıkarılması,
uluslararası çapta gerçekleşmiş ve planlanmış
katliamın aydınlatılması için gerek Türkiyede gerekse Fransada,
Pariste bizler çok sayıda görüşme yaptık. Ben, uzun süre, 3
kadının ailesinin de bu davada müdahil avukatı olarak da görev
yaptım. Pariste de defalarca oradaki hâkimlerle ve avukatlarla
görüşmemiz oldu ama Türk yargı sistemi, ilk andan itibaren, maalesef,
bu soruşturmayı örgüt içi hesaplaşma arka planıyla ve
yargısıyla başlattı. İlk andan itibaren, bu
açıklamalar, en üst düzeyden, o dönem Başbakan
Yardımcısı Hüseyin Çelik ve diğer Hükûmet yetkilileri
tarafından örgüt içi hesaplaşma şeklinde yapıldı.
Yine, o zaman cemaat ile AKP iktidarı
arasında herhangi bir savaş ve çatışma yoktu,
koalisyonları, iş birlikleri ve ittifakları çok aktif bir
şekilde devam ediyordu. Her iki tarafa ait yayın organları da
bunu örgüt içi hesaplaşma olarak ya da İmralı-Kandil
çatışması olarak vermeyi tercih ettiler. Ama sonradan AKP
iktidarının, paralel adı altında, cemaate yönelik
-işte, bu bir hesaplaşma, o dönemde ve hâlen devam eden dönemde- o
yapıyı yıkmak gibi bir çalışması oldu ve bu
söylemler de çok ön plana çıktı. Ama maalesef, AKP iktidarı
tarafından yargının ele geçirildiği ve talimatlarla hareket
edildiği konusunda Türkiye vatandaşının hiçbir
kuşkusunun olmadığı bir ortamda, şu anda, yargı,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bu
soruşturmayı avukatlara ve ailelere kapatmıştır ve bu
kapatmayla da aynı zamanda dosyadaki bilgi ve belgeler de bizlerden
gizlenmektedir.
Şimdi, Ömer Güney şu anda Fransada
tutuklu, oradaki dava açıldı ancak Fransanın Türkiye'den
istediği MİTle ilgili bilgiler Fransaya uzun süre gönderilmediği
hâlde bu konuda açıklamalar da farklı yönde yapıldı. Ve
Ankara Savcılığının yaptığı
soruşturma Ömer Güneyin PKK bağlantısını çözmek
üzerinden yaklaşılan bir soruşturma oldu. Oysa ki Ömer Güneyin
MİTle irtibatlı olduğu, katliam tarihinden çok yakın bir
süre önce Türkiye'ye üç defa tarihleri de var, zaman olmadığı
için ayrıntılara giremiyorum- giriş çıkış
yaptığı açıkça delillerle sabit ve bu da bizim elimizde
mevcut. Bu da, MİT ve uluslararası bir komplo sonucunda bu
katliamın gerçekleştiğini ortaya koyuyor.
Arz notu başlıklı, 18/11/2012
tarihli, MİTe ait olduğu iddia edilen bir evrak kamuoyuna
yansıdı, ses kaydı yansıdı ve bu, aynı zamanda
Ömer Güneyle bağlantılı olduğu, görüştüğü tespit
edilen bir telefon numarası -bizde kayıtlı-
Başbakanlık Millî İstihbarat Teşkilatı
Başkanlığına ait olduğu resmî olarak TELEKOMdan
bildirildi dava dosyasına.
Biz, bu süre zarfında, Millî İstihbarat
Teşkilatının İlgimiz yok. dediğini duymadık,
sadece bu belgenin gerçek olduğunu kabul etti ve basına
yaptığı açıklamayla dedi ki: Bu belgeyi
araştırıyoruz, sorumluları açığa
çıkaracağız. Başbakanlık nezdinde de
yaptığımız hiçbir girişime yanıt verilmedi.
Geçen süre zarfında, o Arz notu adı
altındaki bilgi notunun
Millî İstihbarat Teşkilatının
Paris katliamındaki sorumluluğunun açığa
çıkarılması noktasında yaptığımız bütün
başvurular yanıtsız kaldı. Ve şu anda Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığında yürütülen soruşturmada
MİTe bir yazı yazıldığını biliyoruz, çünkü
o zaman dosya aleniydi, fakat bir yıldır dosyayı inceleyemediğimiz
için Millî İstihbarat Teşkilatının bu soruya ne yanıt
verdiğini, maalesef, henüz bilmiyoruz. Yani netice olarak bu davanın
gidişatı, katliamın oluş tarihi ve sonucu, gerçekten Kürt
meselesinin çözümü konusunda hayati bir öneme sahiptir. Bu katliamın
faillerinin Türkiye'yle ilişkilerinin, çözüm süreci
başlangıcında Sayın Öcalanla yapılan
görüşmelerden hemen sonra olması itibarıyla, açığa
çıkarılması, Kürt meselesinin adil, eşit ve özgürlük
temelinde onurlu bir barışın tesis edilmesi açısından
da bu faillerin ortaya çıkarılması çok büyük bir aciliyet ve
zorunluluk arz etmektedir.
Şunu da neticede söylemek istiyorum: Maalesef,
bugün Sakinelerin, Fidanların, Leylaların, Sevelerin öldürüldüğü
topraklarda her an yeni kadınlar toprağa düşüyorlar ve
kadın ölümleri, kadına yönelik siyasi cinayetler asla dur durak
bilmiyor.
Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Halkların
Demokratik Partisi Grubu üyesi kadınlar olarak, siyasi cinayete kurban
giden kadınlara şu sözümüzü bir kez daha söylüyoruz: Onların özgürlük
ve eşitlik mücadelesinin, kadın hakları mücadelesinin
bayrağını asla yerde bırakmayacağız. Gözleri
arkada kalmasın. Onların faillerini bulmak için sonuna kadar
takipçisi olacağız.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Beştaş.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi
aleyhinde ilk söz Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukaraya aittir.
Buyurun Sayın Boynukara. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz on dakikadır.
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin
Pariste öldürülen 3 kadına ilişkin soruşturma önergesi üzerinde
söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu
belirteyim ki Türkiye AK PARTİ iktidarıyla birlikte, toplumsal kesimlerin
taraf olduğu sorunları çözme konusunda irade ve kararlılık
göstererek yola çıkmıştır. Bu perspektifle ele alınan
ve çözüm kararlılığı gösterilen konulardan biri de herkes
tarafından farklı şekilde isimlendirilse de genel olarak Kürt
meselesi denilen meseledir. Öncelikle Kürt meselesi ile çözüm sürecini
birbirinden ayırmak gerektiği açıktır. Biz toplumsal
kesimlerin muhatap olduğu tüm sorunların çözümünün devletin
demokratik dönüşümüne bağlı olduğuna inanıyoruz.
Devletin demokratik dönüşümü için yasal mevzuatın büyük bir
kısmı yenilendi. Anayasa değişikliği gerektiren kimi
konuların ise önümüzdeki süreçte yeni anayasa
çalışmalarıyla çözüleceğini umuyorum. Bu arada çözüm süreci
ise silahı ve şiddeti araç olarak gören, kullanan PKK terör örgütünün
elinden silahı almak ve Türkiye için tehdit olmaktan
uzaklaştırmaktır, çıkarmaktır.
Konuya dönecek olursak,
sizlere sürece ilişkin kısa birkaç notu hatırlatmak istiyorum.
Fransada meydana gelen olay 22 Ocak 2013 günü Dışişleri
Bakanlığına bildirilmişti. Bunun üzerine Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı 28 Ocak tarihinde suç duyurusunda
bulunmuştu. İlerleyen süreçte Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma
kapsamında, Almanya, Hollanda ve Fransa adli makamlarından suçun
işlenişi, şüpheli Ömer Güney hakkında terör örgütü
bağlantısı ve benzeri konuları içeren hususlara
ilişkin olarak bilgi ve belge talebinde bulunulmuştu. Bu talepler
ilgili ülkelere ayrı ayrı iletilmişti. Bu taleplere Almanya ve Hollanda
makamlarınca cevap verilmiş, ancak Fransa makamlarından bugüne
kadar herhangi bir cevap gelmemiştir. Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından 12 Mayıs 2014
tarihinde ek bilgi ve belgeler talep edilmiştir, bu da bugüne kadar
cevaplanmamıştır.
Önergede dile getirilen konulardan birisi
soruşturmanın gizliliği konusudur. Adalet
Bakanlığınca soruşturma kapsamında adli makamlara
gizlilik talebinde bulunulmamıştır, Bakanlığın
herhangi bir talebi söz konusu değildir. Ancak, soruşturmanın
büyük bir kısmı gizli olduğu için, ayrıca da ilgili
savcılığın gizlilik talebi ilgili mahkeme tarafından
kabul gördüğü için bu süreç işlemiştir. Bu da Adalet
Bakanlığının veya siyasi erkin dışında
cereyan etmektedir.
Değerli milletvekilleri, şu an Türkiye
çukur terörü üzerinden kaosa sürüklenmek isteniyor. Evet,
yaşadığımız sürecin adı çukur terörü. PKK terör
örgütü, çerçevesi Kandil ve yabancı istihbarat örgütleri tarafından
belirlenmiş bir ajanda kapsamında hareket ediyor. Öncelik
sıralaması yapmış, örgüt; halkın, siyaset kurumunun,
partilerin ve Meclisin de bu ajandanın peşinden gitmesini istiyor.
İsteyen bu ajandaya tabi olabilir, peşinden gidebilir ama biz bu
ajandanın tarafı olmayacağız, peşinden
gitmeyeceğiz. AK PARTİ kendi öncelikleri ve kamuoyuna
açıkladığı Hükûmet programı kapsamında hareket
ediyor ve etmeye de devam edecektir.
Günlerdir Mecliste bazı fotoğraflar
gösteriliyor. Kuşkusuz, ölümlere sevinmek, ölümlere ilişkin,
ölümlerle ilgili bir olumlu cümle kurmak mümkün değil, Allah kimseye
göstermesin ancak, ben de size yüzlerce fotoğraf gösterebilirim, terör
örgütünün kullandığı silahlara ilişkin yüzlerce
fotoğraf. Halka hizmet etmek için seçilmiş olan kimi belediyelere ait
araçların ne tür silahlar taşıdığını, kimi
belediyelerin çukur kazmada nasıl kullanıldığını,
PKKnın katliamlarını, kısacası çukur terörüne ilişkin
yüzlerce fotoğrafı sizinle paylaşabilirim ama, dediğim
gibi, biz PKK terör örgütünün belirlemiş olduğu ajandanın
peşinden gitmeyeceğiz.
Değerli milletvekilleri, birkaç soruyu
vicdanınıza iletmek istiyorum. Ölümler üzerinden siyaset
devşirmeye son vermenin zamanı gelmedi mi? Bundan kim, ne
kazandı? Türkiye ne kazandı, Kürtler ne kazandı? Herkes bilsin
ki ölümler üzerinden elde edilen kazanç haramdır;
başkalarının çocukları üzerinden siyaset yapmak günahtır.
Hepimiz ölümün değil hayatın yanında durmalıyız, bu
ülkenin ve çocuklarımızın geleceği bunu gerektiriyor.
Değerli milletvekilleri, Türkün Kürtle,
Kürtün Türkle herhangi bir sorunu yok. PKK terör örgütü ve türevleri
şunu bilsin ki toplumsal bir çatışma ve
ayrışmanın alanını oluşturamadılar,
oluşturamayacaklar; bu coğrafya buna izin vermiyor.
Terör örgütüne sesleniyorum: Bu kirli oyundan
vazgeçin. Sorun, siz ile eski devlet anlayışı arasında
üretilen ve ikinizin de tepe tepe kullandığı bir malzemeydi.
Eski devlet anlayışı artık yok, siz yalnız kaldınız.
Kendi kendinize tek taraflı sorun alanları, çatışma
alanları oluşturarak bu halkı daha fazla mağdur etmeyin.
Kürtler adına konuşmaktan vazgeçin. Siz yani PKK ve türevleri -yani
PKK, MLKP, DHKP-C, DAİŞ- sadece bir terör örgütüsünüz.
PKK terör örgütü ve PKK terör örgütünün
ajandasına tabi olanlar zaman zaman şımarık bir
mağduriyet tavrı sergiliyorlar. Sözüm ona, mağduriyetlerini daha
tehditkâr ve kabadayı bir üslupla ifade ediyorlar. Bu üslup Kürtlükten
değil, içeriksiz, kof ve gerici sol anlayıştan kaynaklanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye her şeyin
konuşulduğu bir ülkedir. Bakın, mevcut siyasi partiler
içerisinde federalizmi savunanlar var, daha ileriye gidip ayrılmayı
dile getirenler var. Meşru zemin korundukça politikalarını
dillendirmede herhangi bir sakınca yok. Asıl olan terör örgütlerinin
gölgesine sığınmamaktır, Türkiyeyi tehdit eden güçlerle
iş birliği yapmamaktır, taşeronluk yapmamaktır,
iddialarını demokratik yollarla, meşruiyet içerisinde kalarak
kamuoyuna aktarmak esastır. Ancak, meşruiyetin dışına
çıkarak şiddeti araç hâline getirenler halkımızdan,
milletimizden hiçbir karşılık bulamayacaklardır. Türkiyeyi
kaosa sürüklemek isteyenlerin tüm girişimleri halkımızın
sağduyusunda boğulacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede silah
olmadan söylenmeyen ne var da silah aracılığıyla
konuşuyoruz? Bu ülkede silah olmadan yapılamayan ne var da silah
üzerinden yapmaya çalışıyoruz? Bu ülkede silah olmadan
örgütlenmeye ilişkin ne tür yasaklar var da silah üzerinden bunu yürütmeye
çalışıyoruz? Varsa bunların konuşulacağı,
çözüm bulunacağı yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir, halkın
iradesiyle seçilen milletvekilleridir. Gelin, var olan meşru zeminleri
tüketmeyelim, demokrasinin alanını daraltmayalım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Boynukara.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi
lehinde ikinci söz, Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaza aittir.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Meclis araştırması hakkında
söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle, bazı prensiplerin altını
çizmek istiyorum. Biz, her şeyden önce terörün her türlüsünü
kınamalıyız. Terör nereden gelirse gelsin, kim yaparsa
yapsın, amacı, saiki, siyasi hedefi, kapsamı ne olursa olsun
terörü şiddetli bir şekilde kınamalıyız. Demokratik
toplumlar eğer teröre teslim olurlarsa, terörün baskısı ve
zulmüne teslim olurlarsa demokratik alan kaybolur. Demokratik alanı açmanın
tek koşulu da şiddetten, baskıdan uzak geniş bir alan
yaratabilmektir. Biz bu geniş alanı yaratabildiğimiz ölçüde
konuşabiliriz, geniş alan yaratıldığı ölçüde de
dertlerimizi anlatabiliriz.
Bugün dünyada en büyük tehdit terör tehdididir.
Dünyanın neredeyse yarısından fazlası, hatta dört bir
yanı terörün kurbanı hâline gelmiştir. Artık terör, gerek
etnik terör gerek mezhep terörü her tarafa yayılmış
bulunmaktadır. Biz, öncelikle kendi ülkemizde, dışarıda,
Orta Doğuda, Avrupada bugün yaygınlaşan terörün nelere mal
olduğunu açık açık görüyoruz.
Bakınız, 2015 yılında dünyada,
sadece dünyada neler olmuş: Avustralya, Cezayir, Kanada, ABD, Suudi
Arabistan, Fransa, Libya, Lübnan, Mısır, Danimarka, Tunus, Yemen,
Afganistan, Kuveyt, Bangladeş ve Türkiye'de terörün kurbanı toplu
ölümler olmuş. Biliyorsunuz, terör, özellikle mezhep terörü
yayıldıkça yayıldı son dönemlerde; özellikle Nijeryada
Boko Haram, Somalide El Şebab, Yemende El Kaide, Irak ve Suriyede
IŞİD terörü aldı başını gidiyor. Diğer
taraftan, etnik terör de hızla yayılmaya başladı.
Biz bir kere, her şeyden önce şunu
anlamalıyız: Biz her Kürtü PKKlı olarak göremeyiz ve
görmemeliyiz. Bunlar bizim vatandaşımız ve birinci
sınıf vatandaşımız. Biz eğer ülkemizde barış
sağlamak istiyorsak, bizim kendi öz yurdumuzu barış ve istikrar
içerisinde kalkındırmak istiyorsak öncelikle bunu kabul etmemiz
gerekiyor. Dolayısıyla, her Kürtü biz PKKlı göremeyiz. Bu
sakat anlayıştan uzaklaşmamız gerekiyor.
İkinci bir sakat anlayış ise her
sakallıyı IŞİDci görmek. Bu da yanlış bir
anlayış, bu da yanlıştır. Maalesef toplumda büyük bir
kamplaşma ve kutuplaşma var. Artık gerçekler değil, ön
yargılar hâkim olmaya başladı topluma. Bizim bu ön yargılardan
şiddetli bir şekilde ve süratli bir şekilde
uzaklaşmamız ve normale dönmemiz gerekiyor.
Bir başka konuya daha değinmek istiyorum.
Şimdi, çözüm süreci deniyor, Allah aşkına, çözüm sürecinin
içeriğinde ne olduğunu bilen var mı, ne konuşuldu? Biz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bunun içeriğinde neler olduğunu
bir türlü öğrenemedik, temmuzda bitmeden önce de bilmiyoruz. Ne
konuşuldu içinde? İçinde otonomi mi vardı, özerklik mi
vardı, başka hususlar mı vardı, federasyon mu vardı,
eşit yurttaşlık denen unsurlar mı vardı, ne
vardı? Bu süreç, maalesef, kapalı kapılar ardında gizli
götürüldü. Bizim bu süreçle ilgili en ufak bir bilgimiz olmadı.
Dolayısıyla, bu sürece ilişkin doğru dürüst bir sözümüz de
olmadı. Niye olmadı? Çünkü bilmiyoruz, ne konuşulduğunu
bilmiyoruz. Dolayısıyla, bu sürecin en azından Mecliste, en
azından bazı unsurlarıyla açıklanması ve bizlerle
paylaşılması gerekiyordu. Sonra temmuz ayında süreç bitti.
Neyle başlamıştı ki niye bitti? Bilen var mı? Hiç
kimse bir şey bilmiyor. Dolayısıyla, bu sürecin en azından
geçmişte hangi unsurlarla öne çıkartıldığını,
hangi unsurlarda tıkanma olduğunu, niye bittiğini biz bilmek
istiyoruz çünkü sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için
bunun unsurlarını anlamamız gerekiyor. Bizim şu anda bu
unsurları anlamak için maalesef bu bilgimiz yok, dolayısıyla bir
değerlendirme yapamıyoruz.
Bir başka konu: Ülkeler maalesef küçülüyor,
bölgede ülkeler küçülüyor. Bakınız, merkezî hükûmetin
ağırlığını koymadığı dünyanın
dört bir köşesindeki ülkeler teröre teslim olmuş durumdalar. Bugün
Afganistan öyle, Pakistanın bir bölümü öyle, Irak keza durum ortada,
Suriye öyle, ülkemizde ayrı bir durum yaşanıyor, Libya keza
öyle. Dünyanın her tarafında merkezî otoritenin
zayıfladığı, devletin hâkimiyet kuramadığı
bölgeler tamamen terörün egemenliğine ve baskısına maruz
kalmış durumda. Bizim terör olaylarını
değerlendirirken daha küresel bir bakış açısıyla
yaklaşmamız gerekiyor.
Terörü, evet,
kınamalıyız ve mutlak suretle kınamalıyız ancak
teröre giden yolun neler olduğunu anlayıp onları da çözmemiz
gerekiyor. Eğer birlikte yaşamak istiyorsak insanların ne
istediğini anlamamız gerekiyor. Şu andaki ortamda, Hükûmetin
özellikle Kandille ve İmralıyla götürdüğü süreci, HDPnin
içinde olduğu süreci gerçekten anlamış değiliz, hakikaten
ne görüşüldüğünü bilmiyoruz. AK PARTİli kardeşlerimizin de
bunu bildiğini sanmıyoruz. Kimse bilmiyor bunu. Ne
konuşulduğunu anlamış değiliz. Bu konuda en
azından fazla bilgimiz olursa daha kapsamlı bir değerlendirme
yapma imkânımız da olur.
İkinci bir konu, Türkiyede etnik ve mezhep terörü.
Maalesef etnik terör hızlı bir şekilde yayılıyor ama
mezhep terörü konusunda da büyük bir tırmanış var, Türkiyede 70
ilden IŞİDe katılımlar var. Bunlar nasıl oluyor?
Nerede eğitim alıyor bunlar? Bunlar hiç yakalanmıyor mu?
Operasyonlar yapılıyor, siz hiç IŞİDe operasyon
yapıldıktan sonra bir yüz görüyor musunuz, kimler bunlar? Nasıl
yargılanıyorlar? Bunlar hangi hapishanelerde oluyor? Mesela,
bunları bir gidip gezsek. Nerede bu insanlar? Biz bilmiyoruz gerçekten.
Bakınız, demokrasi şeffaflık
gerektiren bir süreçtir. Bu alanı genişletmek istiyorsak terörü
şiddetli bir şekilde kınamalıyız ama özgürlük
alanını da korumalıyız, özgürlük alanının da
sınırlarını genişletmeliyiz, bu konudaki dengeyi tutturmalıyız.
Bu dengeyi tutturamadığımız zaman terör bizi de teslim
alacak, bu alanı da yok edecek, dolayısıyla konuşma
alanımız da kalmayacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Yılmaz.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ikinci ve son söz İstanbul
Milletvekili Halis Dalkılıça aittir.
Buyurun Sayın
Dalkılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HALİS
DALKILIÇ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; HDPnin grup önerisi aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
her vesileyle, her fırsatta, burada, devleti suçlayan, iktidarı
suçlayan, güvenlik güçlerini suçlayan ve doğu, güneydoğuda verilen
mücadeleyle ilgili tek suçluyu devlet olarak ilan eden bir dille hep karşı
karşıya kaldık. Ancak şunu asla unutmamamız gerekiyor:
Doğu, güneydoğuda yaşanan olaylardan, yaşanan süreçten en
çok etkilenen oradaki masum Kürt halkı ve oradaki çocuklar; doğrudur.
Ancak bundan rant devşirmeye çalışan, bu dili kullanarak devleti
suçlamaya çalışan ve maalesef orada verilen yoğun mücadelede devletin güvenlik güçlerinin
verdiği mücadeleyi görmeyip orada terör örgütüyle ilgili mücadelenin
dışında, sanki Kürt halkına devletin bir şiddeti
varmış gibi bir algı operasyonu yürütmeye çalışılmasını
ibretle ve hayretle izliyoruz.
LEZGİN BOTAN (Van) Yalan mı yani?
HALİS DALKILIÇ (Devamla) Yalan tabii.
LEZGİN BOTAN (Van) Biraz ahlaklı olun,
ayıp, ayıp, utan!
HALİS DALKILIÇ (Devamla) Çünkü orada mazlum
ve mağdur edilen insanlar sizin dediğinizi demiyor.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ne zaman
gittin en son, ne zaman gittin oraya?
HALİS DALKILIÇ (Devamla) Orada şiddetten
kaçan, PKK terör örgütünün şiddetinden kaçanlar, devlete
sığınmaya devam ediyor, örgüte sığınmıyor.
Onun için, bu süreçte, orada yaşanan olaylarla ilgili sadece sizin ajite ettiğiniz dil değil, bizde
orada ne olup bittiğini görüyoruz.
LEZGİN BOTAN (Van) Sizin yandaş
medyanız da bunu yapıyor, 80 milyon insanı
kandırıyorsunuz, yalan söylüyorsunuz, utanın!
HALİS DALKILIÇ (Devamla) Bir tane mazlumun,
bir tane masumun canının yanmasını biz de kabul etmiyoruz,
bizim de gönlümüz bu konuda kan ağlıyor. Ancak bu dille, bizim
muhatabımız asla ne PKK terör örgütü ne Kandilin dilini kullananlar
olmayacaktır.
LEZGİN BOTAN (Van) Siz IŞİDin
dilini kullanıyorsunuz ama sen IŞİDin dilini
kullanıyorsun.
HALİS DALKILIÇ (Devamla) Bundan sonraki
muhatabımız çok açık ve net, Kürt halkının kendisidir.
Orada, inşallah, her şeye rağmen... Anadolu medeniyeti, daha
önce de birçok tuzakları, birçok musibetleri, birçok oyunları bozdu,
engin tecrübesiyle bozdu, merhameti ile şefkatiyle bozdu.
LEZGİN BOTAN (Van) Anadolu medeniyeti
bırakmadınız.
HALİS DALKILIÇ (Devamla) İnşallah,
doğu ve güneydoğuda da yeniden kardeşliğin hâkim
olduğu, orada vatanına, milletine, bayrağına sevdalı
olan insanların da huzur içerisinde evlerinde
yaşadığı, hastanelerin, okulların
bombalanmadığı, roketatarla vurulmadığı,
hendeklerin kazılmadığı, masum insanların teröre
kurban edilmediği günleri herkese rağmen inşa edeceğiz,
herkese rağmen inşa edeceğiz, bunu asla unutmayın.
Bu konuda, biz, bu mücadelede canlarını
veren aziz şehitlerimizi, güvenlik güçlerimizi rahmetle, minnetle yâd
ediyoruz.
Bu konuda, verilen HDP önergesinin aleyhinde
olduğumu bir kere daha zikrediyor, hepinizi saygıyla selamlıyor,
hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Dalkılıç.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Baluken...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın hatip konuşması sırasında defalarca partimize
açıktan sataşmalarda bulundu, terörü desteklediğimizi, devleti,
iktidarı haksız yere suçladığımızı ifade
etti.
BAŞKAN - Buyurun, iki dakika sataşmadan
söz veriyorum.
Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
6.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıçın HDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Özellikle AKP grup başkan vekillerine önerim,
buraya bir hatip gönderirken önce o önergede nelerin
yazıldığını bir okutup o önerge üzerine birkaç cümle
burada kullanmasını sağlamanızı özellikle tavsiye
ediyorum. Bugün burada vermiş olduğumuz önerge 9 Ocakta Pariste
katledilen 3 devrimci Kürt kadının cinayetiyle ilgili
uluslararası komplonun açığa çıkarılmasıyla
ilgili önergeydi. Maalesef, konuşmalarınızda bu olayla ilgili
bir tek cümle bile kullanmadınız. Biz başından beri Paris
cinayetinin bizzat devlet tarafından planlandığını,
hayata geçirildiğini söylüyoruz, bugün de aynı şeyi söylüyoruz.
Bu Parlamento da onu açığa çıkarmak zorunda. Bu konuda Hükûmet
yetkililerinin yapmış olduğu açıklamalar da ortada; kimi
suçu bir devlet kurumuna atıyor, kimi suçu devlet içerisindeki
Fethullahçı paralel yapıya atıyor. Biz onu bunu bilmeyiz, bizim
bildiğimiz şey şudur: Bu katliamda şu anda tutuklu olan
sanık katliamdan hemen önce Ankaraya gelmiş mi, Ankarada görüşmeler
yapmış mı? Devlet kurumlarının bu görüşmelerden
haberi var mı? Bu görüştüğü kişiler kimlerdir, hangi
kurumlarla bağlantıları vardır? Kurumlardan sızan ses
kayıtları ve belgelerin anlamı nedir? Bütün bunlarla ilgili
sizin cevap vermeniz lazım, siz iktidarsınız, cevap
vermiyorsanız Meclisin o işe el atması lazım.
Bakın, hani Devlet kimseyi öldürmez.
diyorsunuz ya, dün işte Silopide 3 Kürt siyasetçi kadını yine
katletti. Tam dört saat boyunca telefon başında parti meclisi
üyemizin ve orada bulunan siyasetçilerin yaralandığını,
oraya ambulans gönderilmesi gerektiğini ifade etmemize rağmen oraya
cenaze aracı gönderdiler, dört saat oyalayıp tıpkı Sakine,
Leyla ve Fidan gibi, orada Fatmayı, Seveyi ve Pakizeyi katlettiler.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Baluken, dün
Bakanla yapmış olduğunuz konuşmayı da
açıklayın.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bu kadar
açık bir durum var. Paristen Silopiye kadar elinize kan
bulaşmıştır, Kürt kadınının kanı
bulaşmıştır. Meclis de onu araştıracak. (HDP
sıralarından alkışlar)
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Dalkılıç
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Baluken, dün
Bakanla yapmış olduğunuz konuşmayı bu konuda,
açıklayın lütfen, orada zikredin. Dün akşam konuştunuz
Bakanla.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ne
konuştunuz, çıkın söyleyin. Ben konuştum.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Siz konuştunuz,
siz, siz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ne
konuştunuz?
BAŞKAN Sayın Baluken
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Siz konuştunuz ya
dün akşam.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Konuştuk işte, hepsini kürsüden ifade ederim.
BAŞKAN Sayın Baluken, sözleriniz bitti.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Siz dün
konuştuğunuzu açıklayın.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Siz
söyleyin, ben size cevap vereyim.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Ben niye söyleyeyim, siz
söyleyeceksiniz onu.
BAŞKAN Sayın Dalkılıç, buyurun
sizi dinliyorum.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul)
Başkanım, grup başkan vekili diyor ki: Bizim önerimizle ilgili
okumadan çıktı ve bir tek cümle geçmedi. Müsaade ederseniz ben cevap
vermek istiyorum sataşma için.
BAŞKAN İki dakikayı geçmeden,
lütfen.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
7.- İstanbul Milletvekili Halis
Dalkılıçın, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Sayın
Başkanım, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum.
HDP grup başkan vekilimiz
konuşmasında diyor ki: Bizim verdiğimiz grup önerisiyle ilgili
bir tek cümle yok. Ben de diyorum ki: Siz verdiğiniz grup önerilerinde
de, söz aldığınız her platformda da devleti suçluyorsunuz,
milleti suçluyorsunuz elinizde hiçbir delil olmadan. Pariste öldürülen
kadınlarla ilgili diyorsunuz ki: Devlet işlemiştir, güvenlik
güçleri işlemiştir. Dolayısıyla, sizin verdiğiniz
önergeler ve kullandığınız dilin bundan sonra
karşılık bulmadığını çok net olarak ifade
ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Senin
Bakanın diyor, Bakanın! Devlet içerisindeki paralel yapı
işlemiştir. diyor!
HALİS DALKILIÇ (Devamla) Oradaki Kürt
kardeşlerimiz de sizin bu dilinizle ilgili artık muhatap olmuyorlar,
bunu çok net olarak görün. Bundan sonra oradaki muhatap, gerçekten bin
yıldır kardeş olan Kürt halkı, Türk halkının
kardeşliği olacak.
LEZGİN BOTAN (Van) Boş, boş!
Boş laflar bunlar!
HALİS DALKILIÇ (Devamla) Buradan siyasi rant
devşirmek, ajite dili kullanmak, burada sloganlar atmak, resimler
yayımlamak değildir.
LEZGİN BOTAN (Van) Öldürün, ondan sonra
Kardeş. deyin.
HALİS DALKILIÇ (Devamla) Eğer orada
yaşanan olaylar varsa, bunlarla ilgili sizin
kullandığınız dilin dışında, o kanlı, o
ayırıcı, o bloklaştırıcı dilin
dışında gerçekten mazlum insanlar bedel ödüyor ve inşallah,
bu bedel tamamen bitecek ve bu ülkede her şeye rağmen, her türlü
tezgâha rağmen millet kazanacak.
Ben bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Dalkılıç.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın hatip konuşması sırasında tekrar, grubumuza
aynı sataşmalarda bulundu. Bilgiye, belgeye dayanmadan, sloganlarla,
ajitasyonla konuştuğumuzu...
BAŞKAN Sayın Baluken, bu işi
bitirelim artık.
Son kez, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
Lütfen, buyurun, iki dakika.
8.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıçın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hepinize
saygılar sunuyorum.
Tabii, gerçekler acıdır, gerçekler
acı olduğu için de yüzleştiğiniz zaman bu şekilde bir
savunmaya giriyorsunuz.
Bizim burada ifade ettiğimiz her şey
bilgiye, belgeye ve şu anda yaşanan gerçekliğe tekabül ediyor,
ona dayanıyor. Şu anda, konuştuğumuz saat itibarıyla
Cizrede beyaz bayrakla dışarı çıkan 12 yaşındaki
bir çocuk sizin talimatlandırdığınız güvenlik güçleri
tarafından katledildi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) PKK yaptı,
PKK.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Yalan!
ŞAHİN TİN (Denizli) Hep yalan
söylüyorsun ya, böyle bir şey yok.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Dün gece, bir
önceki gece tam on sekiz saat boyunca Seve Demir adındaki parti meclisi
üyesi arkadaşımızın güvenlik güçleri tarafından
tarandığını, yanında bulunan 3 kişinin de
yaralı olduğunu, bir an önce hastaneye alınmaları
gerektiğini ifade ettik.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) PKKnın
katlettiklerini de söyle, o zaman inanayım.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Tam dört saat
boyunca bizi oyalayanlar gece saat birde oraya cenaze aracını
gönderip orada 3 Kürt kadın siyasetçinin cenazesini Silopi Devlet
Hastanesine getirdiler. Siz bunu bilgi ve belge olarak kabul etmiyorsanız
gerçeğe gözünüzü kapatmışsınız demektir.
ERTAN AYDIN (Ankara) Yasin Börüyü kim katletti?
SALİH CORA (Trabzon) Yasin Börüyü kim
katletti?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Gerçekler
ortada, Roboskiyi kimin yaptığı ortada, Ceylan Önkolu,
Uğur Kaymazı kimin katlettiği ortada, Parisin orta yerinde
katliam yapanın kim olduğu ortada, Cizrede, Silopide, Surda
ERTAN AYDIN (Ankara) Yasin Börüyü katledenin kim
olduğunu da biliyoruz, Yasin Börüyü siz katlettiniz.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
terörle
mücadele adı altında orada halka karşı bir katliam
yapanın kim olduğu ortada. O katliamların hepsinin
hesabını tarih önünde, adalet önünde mutlaka vereceksiniz.
Bugün bütün şehirleri boşaltan, 200 binin
üzerinde insanı tehcire gönderen, on binlerce insanı katliam
tehdidiyle âdeta her gün ölüme göndereceğini söyleyen bir
anlayışla burada konuşuyorsunuz. Ama şunu unutmayın:
Asla sonuç almayacaksınız, bu katliamların tamamı
noktasında tarihten utanacak şekilde hesap vereceksiniz.
ERTAN AYDIN (Ankara) Yasin Börüyü kim katletti
peki?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yasin
Börüyü de araştıralım diyoruz, siz gelmiyorsunuz, gelin Yasin
Börüyü de araştıralım.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
Sayın Çakır
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan,
Sayın Baluken bugün öldürülen çocuk dâhil olmak üzere bunu bizim
sorumluluğumuza atfetmek suretiyle sataşmıştır, bu çok
açık bir sataşmadır.
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İki dakika süre veriyorum.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
9.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugün ölen çocuk
dâhil, bugün ölen çocuğumuz dâhil olmak üzere şu saat itibarıyla,
yüz kere, bin kere, milyon kere tekrar edelim ki hiç kimse ama hiç kimse bunu
savunamaz, bundan memnuniyet duyamaz. Bunu söylemeye hacet bile yok. Bu izahtan
vareste bir durumdur eskilerin deyimiyle. Ancak, Sayın Balukenin
açık bir şekilde bugün olan, çıkan bir çatışmada bile
ölen çocuğun sorumlusu olarak bizi göstermesi kadar abes bir şey
olamaz. Abes kelimesini bilerek kullanıyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ya,
neyin çatışması! Çatışma diye bir şey yok. 12
yaşındaki çocuk çatışmada mı öldü?
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) - Bugün orada ortaya
çıkan, günlerdir devam eden çatışmanın nedenine bakmadan
sadece sonucundan hareket etmek kadar isabetsiz, yanlış bir şey
olabilir mi? Bugün, oraya açılan hendekler, çukurlar olmasa, burada bir
terörle mücadele olmasa bu olaylar neticelenebilir mi? Kaldı ki siz
nereden biliyorsunuz güvenlik güçlerinin kurşunuyla olduğunu,
anında rapor alıyorsunuz?
LEZGİN BOTAN (Van) Uğur Kaymaz
öldürülürken hendek mi vardı?
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) - Böyle bir şey
olabilir mi? Bunları kesinlikle kabul edemeyiz. Eğer hakkaniyetli ve
adaletli davranacaksak nedenlerini de konuşmak üzere çukurları
kapatarak, hendekleri kapatarak tekrardan başa dönmek durumundayız.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Elif Doğan TÜRKMEN (Adana),
İshak GAZEL (Kütahya)
------0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun,
5/1/2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp ve
arkadaşları tarafından, 9 Ocak 2013te Fransanın
başkenti Pariste katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla
Şaylemezle ilgili soruşturmayı yavaşlatan güçlerin ve
ilişkilerinin araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 6 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştı, şimdi grup önerisini oylarınıza
sunacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, 9/12/2015 tarihinde İzmir Milletvekili
Özcan Purçu ve arkadaşları tarafından, Roman vatandaşlarla
ilgili sorunların araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
6 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
06/01/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 06/01/2016 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Özgür Özel
Manisa
Grup Başkan Vekili
Öneri:
İzmir
Milletvekili Özcan Purçu ve arkadaşları tarafından, Roman
vatandaşlarla ilgili sorunların araştırılması
amacıyla 09/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
Araştırması Önergesinin (41 sıra no.lu)
görüşmelerinin Genel Kurulun 06/01/2016 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz İzmir Milletvekili
Özcan Purçuya aittir.
Buyurun
Sayın Purçu. (CHP sıralarından alkışlar)
Tüm
Roman kardeşlerimizle birlikte tüm Türkiye sizleri izliyor.
Süreniz
on dakikadır.
ÖZCAN
PURÇU (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekili
kardeşlerim; öncelikle hepinize saygılar sunuyorum.
Bu
önerimizi grup önerisi olarak Meclisimize getirdik. Önerimiz, Roman
vatandaşlarımızın barınma ve yaşam
şartlarının araştırılmasıyla ilgili Mecliste
araştırma komisyonu kurulmasıyla alakalı ama bundan önce
bir konuya değinmek istiyorum, mülteci konusuna.
Avrupa Birliğiyle geçen aylarda bir
anlaşma imzalandı ama hâlâ bizim kıyılarımıza
mülteci kardeşlerimizin cesetleri vuruyor. Evvelki günde 40 mülteci
kardeşimiz kıyıya vurdu, çoluk çocuk. Bu kardeşlerimizle
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir komisyon oluşturduk. Bu
komisyonun araştırmaları neticesinde
Türkiyede Avrupaya
gitmek isteyen mülteci kardeşlerimizin yarısı Avrupaya göç
ediyor, başarılı oluyor, yarısı da maalesef ölüyor. Bu
maalesef ülkemizin en büyük sorunlarından birisi şu an. Bu konuyla
ilgili Hükûmet ne yapacak, ne yaptı? Maalesef ortada bir şey yok,
hâlen ülkemiz ceset tarlası gibi. Batıda
kıyılarımıza vuruyor cesetler, efendim doğuda gene
olağanüstü hâl var. Yani, ben anlamıyorum ya. Biz bu ülkede niye
buradayız arkadaşlar? Lütfen kan dökülmesin, lütfen kim olursa olsun
ölmesin bu ülkede ya, ölmesin arkadaşlar, önlemini alalım. (CHP
sıralarından alkışlar) Biz niye buradayız?
Yapmayın arkadaşlar.
Sevgili kardeşlerim, bakın, mülteci
kardeşlerimiz bu ülkeden gitmeyecek, ülkelerinde savaş var. Onun
için, bu kardeşlerimiz bizimle birlikte yaşayacak yıllarca.
Onların barınma, sağlık, eğitim haklarını
düzenlememiz gerekiyor ülke olarak, bu bizim görevimiz.
Bunu demişken şimdi konuyu Roman
kardeşlerimize bağlıyorum. En önemli nokta Roman
kardeşlerimizin barınma meselesi. Geçen gün de burada bas bas
bağırdım ama önlem alamadığımız için gene
maalesef kötü yaşam koşulları sebebiyle Ezinede 48
yaşındaki Ünzile kardeşimiz vefat etti çadırda. Bakın,
işte yaşam şartlarımız bu. Geçen gün de söyledim,
burası Türkiye arkadaşlar. Bakın, Roman kardeşlerimiz bu
hâlde. Allah aşkına, vicdanlarınıza bunu sunuyorum
bakın. Bu vicdani bir mesele kardeşlerim, bunu politik malzeme kimse
yapmasın, bu bizim halkımız, vatandaşımız lütfen
ya. Bunu kaç defa söyledik arkadaşlar. Bakın, bu konuyla ilgili
araştırma komisyonu kurulsun. Roman vatandaşlarımızı
kimse bilmiyor şu an, ne durumda olduğunu bilmiyor. Dili var mı,
kültürü nedir, nasıl yaşar, mesleki durumu nedir, barınma sorunu
hangi safhada kimse bilmiyor. Bakın, ilk defa bir araştırma
komisyonu kurulması için teklif veriyoruz. Bunu kimse parti meselesi
yapmasın. Geçenlerde dedim ki: Romanları seviyor muyuz? Herkes
Seviyoruz. dedi, tamam, ne güzel. Ama dilde sevmeyelim, yürekten sevelim,
gönülden sevelim, onlara da bir şeyler yapalım.
Sevgili kardeşlerim, bakın, bugüne kadar
bize yapıcı hiçbir şey yapılmadı burada. Bakın,
Roman açılımında ben de görevliydim, pilot çalışmalar
yapıldı. Birkaç yerde TOKİ çalışmaları
yapıldı -sağ olsunlar- verdiler ama yeterli mi? Değil. Hâlâ
çadırda yaşayan birçok vatandaşımız var. O
TOKİlerde de birçok sorun var. Aslında Türkiyedeki kentsel
dönüşüm -vallahi- Romanların kentsel felaketi hâline geldi. Kentsel
felaket yaşıyoruz arkadaşlar. Bakın, gene İstanbulda
bu çadırların oluşumuna sebebiyet verdik özellikle. Nasıl
verdik? Mahallelerimiz yıkıldı arkadaşlar, kentsel
dönüşüm adı altında mahallelerimiz yıkıldı.
Sulukulede 5 bin insan yaşıyordu, acil kamulaştırma
kararı çıkardılar
Acil kamulaştırma ne zaman
çıkarılır? Yol, hastane, efendim, diğer durumlarda
çıkarılır. Acil kamulaştırma kararıyla Romanlar
oradan çıkarıldı, şehrin 50 kilometre ötesine
gönderildiler, çadırlarda yaşıyorlar şimdi. Ama oraya
şimdi villalar yapıldı, zenginlere verildi.
Gene, sevgili kardeşlerim, bakın,
Sapancada şu an kentsel dönüşüme var. Roman mahallesi
yıkıldı, orada da kamulaştırma yapıldı, gene
çadırlara gönderildi, gene orada bir tane küçücük hastane yaptılar
kamulaştırma diye, onun arkasına birçok villa yaptılar
şimdi gene.
Arkadaşlar, bakın, kentsel dönüşüme
orada yaşayan insanlarla mutabakat yapılmadan karar veriliyor,
yapılıyor, yukarıda tepede bitiyor işler, müteahhitlerle ya
da işte yerel yönetimlerle anlaşılıyor, oradaki
vatandaşa sorulmuyor. Yahu, size kentsel dönüşüm
yapacağız, sizin düşünceniz nedir, ne düşünüyorsunuz? diye
hiç kimseye sorulmuyor sevgili kardeşlerim. Yani bu ne demek? Bakın
onların çadırda yaşamasına biz sebep olduk. Şu an
bakın size örnek vereceğim: Şu çadırda 6 aylık bebek
öldü arkadaşlar 2006 yılında. 6 yaşında bebeğimiz
orada donarak öldü.
Geçen, dört beş gün önce, Ezinede Ünzile
ablamız gene çadırda donarak öldü.
Gene, verilen TOKİlerde ısınma
sorunu, doğal gaz sorunu olduğu için Roman kardeşlerimizden 2
tanesi Tekirdağda geçen vefat etti. Yani, yapmayalım sevgili
kardeşlerim. Bu konuya lütfen el atalım, lütfen. Barınma
meselesi dedik kaç defa, birçok açılımlar yapıldı, efendim
toplantılar yaptık ama sonuç alamadık.
Bakın, bunu gene söylüyorum: Bize bu Roman
açılımı dolayısıyla birçok söz verildi. Yüzlerce
toplantı yaptık bütün bakanlıklarda, Çalışma
Bakanlığında yaptık, Millî Eğitim Bakanlığında
yaptık, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında yaptık
ama hepsi lafta kaldı.
Sayın Cumhurbaşkanımız bize bir
söz vermişti, ben onu burada yineleyeceğim arkadaşlar. Dedi ki:
Benim vatandaşım çadırda kalmayacak, biz bu konuya el
atacağız. Ama, bakın, kentsel dönüşümle Romanların
çadırda kalmasına sebep oluyoruz ve çadırda donmalarına
sebep oluyoruz arkadaşlar. Bu kentsel dönüşümü sosyal dönüşümle
yapacağız. Bu kentsel dönüşümü yapacaksak insanlar böyle
çadıra gitmeyecek arkadaşlar, bakın, ayıptır, günahtır
ya! (CHP sıralarından alkışlar) Çadırlara
göndermeyeceğiz, göndermeyeceğiz arkadaşlar. Lütfen ya,
bakın, biz samimiyet istiyoruz.
Romanlar herkese oy atabilir, atsın
varsın, özgürlük var, demokrasi var ama bakın, Roman kardeşlerim
sizlere de oy verdi arkadaşlar. Onlara vicdani olarak hem borcunuz var hem
de parti anlamında oy alıyorsunuz birçok yerde. Vallahi şu
araştırma komisyonunu kabul edin arkadaşlar, kabul etmek
zorundayız. Bu, vicdani bir şey; siyasi bir şey değil. Biz
veriyoruz diye araştırma önergesine el kaldırmayacağız
diye bir şey yok. İyi bir şey olursa biz de sizin
araştırma önergenize el kaldırabiliriz. Bu böyle.
LEVENT GÖK (Ankara) Yapıyoruz da zaten.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hep yapıyoruz, hep.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) Biz, ülkemiz için
çalışıyoruz, devletimiz için; devletimiz için
çalışıyoruz, milletimiz için, sadece Roman kardeşlerimize
değil.
Bakın, beni Antalyadan hiç
tanımadığım bir ağabeyim aradı, Nazif
ağabeyim, Ben Roman değilim ama ben de çadırda kalıyorum.
dedi.
Buradan sesleniyorum: Nazif ağabey
Açık
söyleyeyim, yani sadece Romanlar çadırda kalmıyor ki arkadaşlar,
yani birçok vatandaşımız bizim yoksul, fakir. Yani bu kentsel
dönüşüme ihtiyaç var. Bu kardeşlerimizin mutlu olması gerekiyor.
Ülkemizde maalesef 17 milyon yoksul var. Bu yoksullarımızın,
şurada karar alarak, bakın, sosyal anlamda paylarını daha
da artırmamız lazım.
Bakın, ülke sıralamasında 34 ülkeden
sondan 3üncü ülkeyiz, sosyal yardımlara yüzde 13 pay
ayırıyoruz. İyi, hoş, güzel de ortalaması bunun yüzde
22, yüzde 23 arkadaşlar. Yani sosyal yardım sadece odun, kömür
dağıtmakla olmuyor. Ben on bir yıl Avrupa Konseyinde
çalıştım, oradaki sosyal devletin nasıl olduğunu çok
iyi biliyoruz. Sosyal devlet, hissettirmeden, belli etmeden sosyal anlamda o
vatandaşın, o insanın onuruna yakışır bir
şekilde devlet tarafından ona yaşama hakkı
tanınması, yaşama şansının sosyal anlamda, sosyal
çerçevede verilmesi demektir. Ama biz, odun, kömür vererek sanki sosyal devlet
ilkesini yerine getirmiş gibi oluyoruz. Onu da devlet adına
yapmıyoruz, yanlış anlamayın, kusura bakmayın,
açık söyleyeyim, sanki bunu parti yapıyormuş gibi, bu sosyal
yardımları. Böyle bir şey olamaz arkadaşlar. Sosyal devlet
ilkesi gereği bunu devlet yapar. Zaten bunu, odun, kömürü de sosyal devletin
yardımı şeklinde gösteremeyiz. Eğer yapıcı bir
şeyler yapacaksak önce herkes samimi olacak, şurada gereken neyse
yapacak. Ortada bir mesele var, 2016da çadırda
vatandaşlarımız ölüyor, Türk vatandaşı bunlar.
Mültecilerin ölmesine alıştık da kendi vatandaşımızın
ölmesine de mi bizi alıştıracaksınız, yapmayın
arkadaşlar ya! (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Lütfen, en kısa sürede
Bakın buradan sesleniyorum -vallahi 60 bin
Romana da, bütün kardeşlerime mesaj attım herkes bizi izliyor- bu
araştırma komisyonu önerisini kabul edeceğiz arkadaşlar.
Tarihte doksan iki yıldan beri ilk defa Romanların
sorunlarının araştırılması için bir teklif
veriliyor. Cumhuriyet Halk Partisi adına ben bunu Cumhuriyet Halk
Partisiyle birlikte verdim, bunu kabul edeceğiz. Partizanlık kimse
yapmasın. Bakın, bizim vatandaşlarımız can
çekişiyor, biz burada partizanlık yapıyoruz. Kim vicdanına
yediriyorsa parmak kaldırsın olumsuz. Bir de benim aleyhimde konuşacaklarmış.
Aleyhimde ne konuşacaksınız arkadaşlar ya! Doksan iki
seneden beri ilk defa konuşmuşuz burada. Bakın, ben de
çadırda büyüdüm. Liseyi mumların altında bitirdim ben.
Bakın, daha birçok çocuk var hâlen çadırlarda yaşıyor.
Bakın, fotoğraflar burada, İstanbul; Ezine de var, İzmir de
var, Aydın da var. Mendereste bakın, inanın şehrin 10
kilometre dışında Menderes ilçesinde -buradan Kaymakam Beye de
sesleniyorum- elektrik yok, su yok, çocuklar çöpten besleniyor. Yani
cenazelerimiz kokuyor, lütfen
Bu, hepimizin sorumluluğunda. Bunun
onaylanmasını talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum. Sağ olun. (CHP, HDP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Purçu.
Şunu ifade edeyim ki hiçbir milletvekili sizin
aleyhinizde değildir, olamaz da. Bu Mecliste tüm milletvekilleri sizi
seviyor, takdir de ediyor. Tabii ki İç Tüzük gereği önerinin lehinde
ve aleyhinde iki tane söz vermek durumundayız.
Bu bağlamda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisi aleyhinde ilk söz Bursa Milletvekili Sayın Hakan
Çavuşoğluna aittir.
Buyurun Sayın Çavuşoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Değerli
milletvekili arkadaşlarım, CHPnin Roman kardeşlerimizin
özellikle barınma ve konut ihtiyaçlarını gidermek üzere
yapılan bazı uygulamaların araştırılmasıyla
ilgili olarak vermiş olduğu grup önerisi hakkında söz
aldım. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin yakın
tarihi aynı zamanda horlanan, itilen, ötekileştirilen toplumsal
grupların da tarihi olmuştur. Türkiye'deki modernleşme süreci
tepeden inmeci bir anlayışla tasavvur edilmiş, modernleşme
tipine uygun düşmeyen toplumsal kesimler belli bir kalıba
sığdırılmak üzere farklılıkları yok
sayılmış, kültürel özellikleri bastırılmış,
kısacası kendi özünden uzaklaştırılmak
istenmiştir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne zaman oldu bunlar?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Hâlbuki,
insanı insan yapan unsurları onun aidiyeti, kültürel ve ananevi
özellikleri olduğu göz ardı edilmiş
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sen uzayda mıydın
bunlar olurken?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
sosyolojik
yapımız içten içe bir buhar kazanı gibi
kaynamıştır. Bu dönemde bir yandan muhafazakâr ve dindar
kesimler, diğer yandan farklı kültürel özelliklere sahip sosyolojik
tabanlar, bir diğer yandan da etnik aidiyetler tek tipleştirilmek
üzere bir sistem organize edilmiştir. Bu nedenle, bu kesimlerle ilgili
giderek nefret söylemi de baş göstermiştir. Aslında, ülkemiz
gerçekleri nazara alındığında, farklılıkları
aynı kalıba sığdırma anlayışıyla bu anlayışın
beraberinde getirdiği ötekileştirme ve nefret söyleminin ülkemizde
sosyolojik ve tarihsel bir arka planı bulunmamaktadır değerli
arkadaşlarım. Bizim tarihî kodlarımız da dinî aidiyetimiz
de buna engeldir.
Sayın milletvekilleri, birçoğumuzun
mensubu olmakla şeref duyduğumuz İslam, kelime anlamı
itibarıyla barış demektir ve İslama göre bir
ırkın bir başka ırka hiçbir şekilde üstün
olamayacağı temel prensiplerden bir tanesidir. Bu nedenle, herhangi
bir Roman kardeşimizin, kendini ne hissediyorsa hissetsin, bu ülkede
yaşayan herhangi bir kimseyle arasında hiçbir fark yoktur,
olmayacaktır. Bütün adımlarımız bu paradigma üzerine
şekillenmiştir ve bundan sonra da böyle devam edecektir.
Sayın milletvekilleri, AK PARTİ 2001
yılında yola çıkarken her türlü farklılığı
zenginlik sayan ve yıllardır ülkede yok sayılan,
itibarsızlaştırılan toplulukların asli ve eşit
bir vatandaş olarak Türkiyede yer alması iddiasıyla yola
koyulmuştur ve bunda da on dört yıllık süreçte bir reform
hareketi olarak âdeta attığı demokratikleşme adımlarıyla
sessiz devrimin mimarı olmuştur. Bize göre, insanı Yaradandan
ötürü sevmek boynumuzun borcudur. Bize göre, devleti baki kılmak,
insanı yaşatmakla mümkündür. Bize göre, hangi renkten, hangi
ırktan olursa olsun, bu devletin her vatandaşı bir
tarağın dişleri gibi birbirine eşittir.
Sayın milletvekilleri, Roman kardeşlerimizden
bahsedince, öncelikle, burada bir hakkı teslim etmek gerekiyor. Ülkemizde
Roman yurttaşlarımızın yaşadıkları
zorlukların devlet tarafından ilk defa tanınması ve üst
düzeyde dillendirilmesi, her şeyden önce Romanlarla diyalog kurulması
2009 yılının sonunda AK PARTİ iktidarında
gerçekleştirilmiştir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu diyalog Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın Başbakanlığı dönemindeki
talimatlarıyla İstanbulda düzenlenen Roman
Çalıştayında Roman vatandaşlarımızla
gerçekleştirilen buluşmayla mümkün olmuştur. Bu tarihten sonra
çeşitli bakanlıklarımız tarafından kâh Roman sivil
toplum kuruluşlarıyla kâh Roman toplumunun temsilcileriyle
toplantılar gerçekleştirilmiş, Roman kardeşlerimizin
başta istihdam, eğitim ve barınma alanlarında olmak üzere
tüm sorunlarına kalıcı çözümler aranmıştır. Bu
çalışmalar neticesinde uygulamaya konulan ve konulmak üzere olan
strateji belgelerini birazdan sizlerle paylaşacağım ancak ondan önce
ifade etmeliyim ki partimiz hem seçim beyannamesinde hem Hükûmet
programında Roman kardeşlerimizin beklentilerini
karşılayacak taahhütlerde bulunmuş, son olarak, kısa bir
süre önce Sayın Başbakanımız tarafından kamuoyuna
açıklanan 2016 Hükûmet Eylem Planında bu taahhütlerimiz daha somut
hâle getirilerek takvime bağlanmıştır.
Eylem planımızda,
21 Aralık 2015-21 Mart 2016 tarihleri arasında gerçekleştirilmek
üzere, Roman kardeşlerimizin başta eğitim, istihdam ve iskân
sorunları olmak üzere sorunlarının çözümüne hız vererek her
türlü ayrımcılık zemininin ortadan kaldırılmasına
yönelik çalışmaların başlatılacağı ifade
edilmiştir. Öte yandan, eylül ayında yapılan parti kongremizde
partimizin iç yapılanmasında da değişikliğe gidilerek
yeni Genel Başkan Yardımcılığı olan İnsan
Hakları Genel Başkan Yardımcılığı ihdas edilmiştir.
Söz konusu AK PARTİ İnsan Hakları Genel Başkan
Yardımcılığının dört çalışma
başlığından bir tanesi Roman kardeşlerimizle ilgili
başlıktır. Nihayet bu Genel Başkan
Yardımcılığımız henüz geçtiğimiz pazar günü
Sakaryada 18 Roman derneğinin temsilcisini Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı, İŞ-KUR Müdürlüğü, millî eğitim
müdürleri, belediye başkanlarıyla aynı masa etrafında
buluşturarak yani sorunların çözüm muhataplarıyla onları
bir araya getirerek iskân, eğitim, istihdam ve sosyal alan ve
ayrımcılık konularında somut çalışmaların
altına imzalar atılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
2009 yılından bu yana birçok bakanlığın müşterek
surette sürdürdüğü çalışmalar neticesinde Roman
vatandaşlarımıza yönelik kimi strateji belgeleri
hazırlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Örneğin, Roman
Vatandaşlarımızın Yoğun Olarak
Yaşadığı Yerlerde Sosyal İçermenin Desteklenmesi
Projesi 2014 sonunda ihaleye çıkmış, 27 Temmuz 2015 tarihinde
ihale sonuçlandırılmış, proje Kasım 2015 tarihinden
itibaren uygulamaya konulmuştur. Bu çerçevede Ankara, Adana,
Balıkesir, Hatay, Edirne, Eskişehir, İstanbul, İzmir,
Kırklareli, Manisa, Mersin ve Tekirdağ illeri olmak üzere 12 pilot
ilde yirmi dört ay boyunca Roman yurttaşlarımıza çeşitli
konularda yardım ve danışmanlık sunulacak, Roman semtlerinde
araştırmalar gerçekleştirilecek, ayrımcılıkla
mücadele alanında farkındalığı güçlendirmek için
eğitimler verilecek, Roman semtlerindeki okullarda çocuklarla ders
dışı aktiviteler gerçekleştirilecek, sağlık
sisteminden daha kolay yararlanmasına yönelik eğitimler
yapılacak, mesleki kurslara erişim sağlanacak ve ücretsiz
taşıma hizmeti sunulacaktır. Bu proje dâhilinde Roman
yurttaşlarımızın arasından istihdam edilecek Roman ara
bulucu kardeşlerimiz de olacaktır.
Yine Roman vatandaşlarımıza yönelik yürütülecek
politikaları belirlemek ve bu konuda eş güdümü sağlamak için
Sosyal İçerme Uluslararası Strateji Belgesi 2016-2021
hazırlanmaktadır. Bu belge, başta Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı olmak üzere diğer bakanlıklar ve Roman sivil
toplum kuruluşlarıyla gerçekleştirilen çalışmalardan
sonra ulaşılan noktanın bir özeti olacak ve 2020
yılına kadar devlet olarak farklı kurumlar eliyle
gerçekleştirilecek politikaların da temelini oluşturacaktır.
Bu belgenin hazırlıklarının sürdürülüyor olmasına
Avrupa Birliği tarafından hazırlanan 2014 İlerleme
Raporunda olumlu bir husus olarak da yer verilmiştir.
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Beş yıl oldu,
daha hazırlanmadı yalnız, beş yıl oldu. Beş
yıldan beri bekliyoruz, strateji bekliyoruz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Bu strateji
belgesi 2016-2018 ve 2019-2021 dönemini kapsayacak iki dönem hâlinde
uygulanacaktır.
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Otuz sayfa şeyi
beş yılda yazamadık.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Bu uygulamalar
arasında eğitim, istihdam, sağlık ve barınma da
vardır.
Sayın milletvekilleri, sözlerime son vermeden
önce buradan Roman kardeşlerime seslenmek istiyorum:
Değerli kardeşlerim, siz bu ülkenin asli
unsurlarısınız. Size asla yan gözle bakmadık,
bakmayacağız. Her ne sorununuz, her ne derdiniz varsa onlar bizim de
sorunumuzdur, bizim de derdimizdir.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) O yüzden
çadırlarda ölüyorlar.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Samimi
gayretlerimiz ortadadır; yaptık, yapıyoruz, yapmaya da devam
edeceğiz. Bunların artık araştırma safhası çoktan
geçti.
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Bakın,
yapılanlar bunlar mı Allah aşkınıza? Yapılan bu
mu?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Biz
sorunların teşhisini koyduk, çözme safhasına geçtik, biz
bunları çoktan araştırdık.
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Yapılan bu mu?
Beş yıl, beş yıl
Yapılan bu mu?
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Hikâye, hikâye
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
Araştırmaya da gerek duymuyoruz, artık yapıyoruz.
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Şu anda, bakın,
on yıl önce çadıra geçen insan bu.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Roman
kardeşlerim, o dönem bu dönemdir diyorum.
ÖZCAN PURÇU (İzmir) 6 aylık bebek öldü
burada, 6 aylık bebek öldü.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Sizleri bu
duygu ve düşüncelerle saygıyla selamlıyorum. Hepinizi Allaha
emanet ediyorum, çok sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZCAN PURÇU (İzmir) İstanbulda evi
yıkılan, Sulukulede evi yıkılıp da çadıra geçen
aile bak, bak, burada.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Çavuşoğlu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
yerimden
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun, iki dakika.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Bursa Milletvekili Hakan
Çavuşoğlunun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Çok teşekkür ederim
Sayın Başkan. Konunun önemine binaen, böyle bir sataşma ve
kürsüde karşılıklı söz alma gibi bir şeye girmek
istemedim ama yerimden de bir şey söylemek durumundayım.
Bir hayat hikâyesinden
kesitler paylaşayım sizinle: Bir çocuk, 1972de Gümülcinede
doğuyor, orada barınmıyor, Türkiyeye geliyor, Türkiye'de, çocuk
yaşta geldiği ülkede bu ülkenin okullarında okuyor ve
üniversiteyi burada okuyor, hukuk fakültesine giriyor, hukuk fakültesini
bitiriyor, bir miktar iş yaşantısından sonra siyasete
atılıyor ve memleketi Bursadan seçilip bu kürsüye geliyor,
konuşuyor. Bu konuşan kişi Sayın Hakan Çavuşoğlu.
Sayın Hakan Çavuşoğlu bu süreci yaşarken ülkede AKP
iktidarı yok. AKP iktidarından önceki dönemlerde toplumun tüm
kesimlerine, göçmenlere, sığınmacılara, ülkenin yeni
yerleşimcilerine yapılan ayrımcılıklardan bahsederken
bu kadar ciddi bir reddimiras, bu kadar ciddi bir geçmiş dönemi kötüleme
(CHP sıralarından alkışlar) Biz, bir Türkiye Cumhuriyeti
milletvekili olarak Hakan Çavuşoğlunun yaşam hikâyesine ve onu
bize kazandıran Türkiye Cumhuriyetinin geçmiş dönem hükûmetlerine de
teşekkür ediyoruz.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özel.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın
Çavuşoğlu
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Başkanım, açıkça adım zikredildi.
BAŞKAN Siz de
yerinizden, buyurun.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Gümülcine kan ağlıyor.
BAŞKAN - Hassas bir
konu, hepimizin mutabık olduğu bir konu, bu ülkede herkesin bir ve
beraber olması, eşit vatandaş olması noktasında.
3.- Bursa
Milletvekili Hakan Çavuşoğlunun, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın grup başkan
vekilinin tarif ettiği kişi taa kendisi benim, Hakan
Çavuşoğlu.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Hani üstenci, modern bir şey dayatma vardı.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Kendim olmakla gerçekten bu millete duyduğum aidiyet vesilesiyle
de her zaman şeref duydum, her zaman onur duydum.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Teşekkür et şu bayrağa.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Ben Türklerin horlandığı, ötekileştirildiği,
âdeta insan yerine konulmadığı, ikinci sınıf
vatandaş olarak görüldüğü bir toplumda büyüdüm ve buraya geldim.
CEMAL OKAN YÜKSEL
(Eskişehir) İşte, Romanlar da burada böyle.
BAŞKAN Bir saniye
arkadaşlar, bir saniye.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Değerli arkadaşlar, evet, şimdi bakınız, ben
ilk defa Türkiyeye 1983 yılında geldim değerli
arkadaşlarım. 1983 yılında Bigaya geldim,
orasını eksik söyledi. Bigayla doğduğum köy arasında
aşağı yukarı 260 kilometrelik bir kara yolu mesafesi var ve
Bigaya geldiğimde benim Yunanistandan geldiğimi duyan ve
bunların içerisinde yaşı ikmale ermiş öğrenci
arkadaşlarım, öğretmen arkadaşlarım olduğu hâlde
yanıma gelerek ne dediler biliyor musunuz? Ya, sen Türkçe
konuşuyorsun, sen Türk müsün, sen Müslüman mısın? diye
sordular.
Arkadaşlar, benim
geldiğim yer Yunanistan. Bu topraklara sadece 200 kilometre ötede ve bu
millet, bu topraklarda orada kimin yaşadığından bihaber
büyümüş.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Allah
Allah, ne ayıp ya! (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Evet.
Ve beni buraya öğrenci
olarak getiren -Allah nur içinde yatırsın, kendisini yâd ediyorum-
Turgut Özal ve zamanın Millî Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerlerdir.
Her zaman elini öpmek üzere hazırımdır Vehbi Dinçerlerin,
buralarda bulunmaktadır.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Çavuşoğlu.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bu dönemde
kesinlikle CHP de iktidar olmamıştır. Ben, sadece bir durumu
tespit ettim. Türkiyenin gerçeklerinden kaçamazsınız.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Çavuşoğlu.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Kendi
tarihinizle önce yüzleşeceksiniz, ondan sonra başkasına laf
söyleyeceksiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, 9/12/2015 tarihinde İzmir Milletvekili
Özcan Purçu ve arkadaşları tarafından, Roman vatandaşlarla
ilgili sorunların araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
6 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi
lehinde ikinci söz Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoya aittir.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Romen
vatandaşlarımızla ilgili vermiş olduğu
araştırma önergesinin lehinde söz almış bulunuyoruz. Neden?
Çünkü vatandaşlık hukukuna saygılı ve vatandaş
olduğu için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı hukukunun
gereği bir yaşam şartını, kendisine verilmesi gereken
hizmetleri alma talebinde bulunan herkesin yanındayız. Yanında
oluştaki temel fark, Türkiyeyi çok kültürlü, çok dilli, çok etnik
yapılı, her etnik yapıya, her kültürel kimliğe siyasal bir
oluşum peşinde olanların yanında, Romen
kardeşlerimizin ne kadar insani, kalbi güzel ve o kadar
Türkiyeyi
güzelleştiren bu insanların hak ettikleri yaşam tarzında
olmadıklarını bildiğimiz için bu araştırma
önergesini destekliyoruz. Çünkü, Romen kardeşlerimizin tek bir Romen
kimliği veyahut da Romenlik üzerindeki bir yaşam tarzları
yoktur. Bu yaşam tarzları İstanbul Sulukulede
farklıdır, Erzurumda, Kırşehirde farklıdır,
Adanada farklıdır. Bu isimlendirmeler, Anadolunun değişik
coğrafyalarında değişik terimlerle
karşılanırlar. Bu karşılanma süreci içerisinde Roman,
Romen, Çingene, haymatlos vesair gibi isimlerle anılabilirler ama
bunların içerisinde özellikle ve özellikle siz bizim Türk halk
müziğimizden bir Muharrem Ertaşı çıkarabilir misiniz? Bir
Neşet Ertaşın hakkını nasıl ödersiniz? Biz,
Çukurova bölgesinde tüm delikanlıları sünnet eden, o dönemki çocukları
sünnet edip bugün delikanlı hâline getiren bizim Abdal Hamit amcayı
nereye koyarız? Halk hekimliği vazifesi yapan Elif Garı teyzeyi
nereye koyarız? Bu mesele sadece Roman kimliği üzerinden değil,
Anadoludaki abdal kardeşlerimiz üzerinden başlayarak
vatandaşlık hakları olan haklara erişimle ilgili
yaşamlarını güzelleştirecek konulara katkı verilmesi
gerektiğini düşünüyoruz.
Bu meseleye Adalet ve Kalkınma Partisinin
değişik sebeplerle, değişik konu ve gündemlerle el
attığını görüyoruz. Romen
vatandaşlarımızdan, Roman vatandaşlarımızdan özür
diliyorum. diyerek bir manifesto yayınlayarak değişik
çalışmalar yaptılar, ne hikmetse bunların hepsi
konjonktürel ve seçim süreçleriyle sınırlı kaldı. Daha
sonra, Sulukulede yaşam tarzının sosyokültürel ve antropolojik
boyutu göze alınmadan TOKİlere gönderirsek bunları problem çözülür
zannedildi. Zaten Türkiyede temel sorun kültürel bağlamdan kopup her
şeye modernist bir dayatma olmasıdır. Kendileri, Modernist
dayatmaların tek tipleyici cumhuriyet ideolojisi şunu
yapmıştır. diye Türkiye Cumhuriyeti devletinin birikimlerini
eleştirirler, o eleştirinin tam tersi, çok modernist dayatmalarla
kültürel sorunları çözmeye kalkarlar, bu bir çelişkidir.
Öte yandan, burada söz alarak 1983 yılında
memlekete, Bursaya gelip yerleşip bugün milletin kürsüsünde söz
hakkı sahibi olduğunu söyleyen arkadaşımız, asli
unsur, tali unsur nedir? Bu memleket 100 kilometre ötede, Bulgaristandaki,
Yunanistandaki vatandaşlarımızı bile,
soydaşlarını bile tanımıyordu. demekle bir ithamda
bulunmuştur. Biz İttihat ve Terakkinin o bölgede verdiği
mücadeleyi de biliyoruz, Sarı Saltuku da biliyoruz, Gül Babayı da
biliyoruz. Bu memleketi bir Selaniklinin verdiği millî mücadeleyle
kurduğunu da biliyoruz. Bu gerçekleri de bu vesileyle ifade etmiş
olalım.
Gelelim özellikle kendi memleketim Osmaniyede
yaşayan vatandaşlarımın meselesiyle ilgili konuda biz ne
yapıyoruz? Milliyetçi Hareket Partisinin belediye meclis üyesi, özellikle,
bizim Roman vatandaşlarımızın bölgesinden sorumludur ve o
Orhan Şal kardeşimiz, -partimizde de uzun süre
çalışmış kardeşim- onlarla aynı mahallede oturur
ve ne tür meseleleri olursa olsun yerel yönetimimizle aralarında bir köprü
kurarlar, benimle vekilleri olarak aralarında köprü kurarlar.
Kadınlarının, eşlerinin rahatsızlıkları,
cezaevindeki durumları, birtakım özel sebeplerden ve ilgisizlikten
dolayı edinilmiş olan alışkanlıklardan
kurtulunmasıyla ilgili burada bireysel anlamdaki
yaptığımız çalışmaları isimlendirerek tek
tek saymak, sıralamak istemiyorum. Az önce, bu kürsüye çıkmadan önce
bir vesileyle sanatçı, vatan ve aşk sanatçısı Ahmet
Şafak Beyle telefonla görüştüm. Benim orkestramda Beyler, bu vatan
size neyledi? diye beste yaptığımda en büyük coşkuyla
keman çalan, klarnet çalan orkestramın parçasında olan kardeşim
Romen kardeşimdi kardeşim. dedi. (MHP sıralarından
alkışlar) Unutma, sen oradan şunu haykır ve ifade et:
Özellikle, Edremit Kaymakamı Hamdi Bey şehit edildikten sonra kendi
ruhuna yakıştıramayıp büyük bir millî vicdanla hareket
ederek onun intikamını alan 2 Roman kardeşimdi. dedi. Bütün bunları
bilerek hareket ettiğimizde, Osmaniye düşman işgali
esnasındayken verilen mücadeleler esnasında düğünlere derneklere
davullarını zurnalarını saklayarak gitmeyen, Bu memleket
esaret altındayken davul zurna çalınmaz. diyen abdal
vatandaşlarımın huzurunda saygıyla eğiliyorum. O
insanlar da bugün çadırda yaşamaktalar, o insanlar da bugün yarı
yerleşik, göçebe hâl içerisindeler.
Bu mesele en temel insan hakları sorunudur.
İnsan haklarının ihlaliyle ilgili pek çok konu siyasal bir
mesele yapılırken, bu konunun, insan haklarını vatandaşlık
hakkıyla kabullenerek Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık
hukukuyla bağlı olmakla, 66ncı maddeye saygı duymakla,
Mustafa Kemale saygı duymakla, cumhuriyetin kurucu iradesine saygı duymakla
kendilerini bütünleştiren Romen kardeşlerimin insani anlamdaki hayat
standartlarının araştırılması elbette ki Türkiye
Büyük Millet Meclisine düşer. Demek ki siyasal iktidar bu konuları
istismar etti ve sonuçlandıramadı. O hâlde, bu konunun hangi metotla
çözülmesi için kafa yorulması gereken, disiplinler arası,
uzmanlıklar arası, heyetleri dinleyerek bu konulara çözüm
üretebilecek bir reçete Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında neden olmasın, neden bu meseleler çözülmesin.
Asıl konu, Türk
musikisine, sanat müziğine, Türk halk müziğine emek vermiş bu
insanların telif
hakları meselesidir. Gidin, bu manada, sadece Kurtuluşta, Feriköyde
müzisyenler kıraathanesinde birazcık sohbet edin: Mevcut iktidar
sizin telif haklarınızla ilgili neler yaptı? Bu konuyla ilgili,
hayatınızı şenlendiren rahmetli Adnan Şensesle,
Kibariyeyle beraber şarkı söylemek, onlarla görüntüye girmek
sorunlarınızı çözdü mü, yoksa telif haklarınız
konusundaki hukuki düzenlemelerin takibi yapıldı mı? Bu
insanların ürettiği değerlerde, emeklerde, yaşam
tarzında ve yaşam tarzları çerçevesinde iyileştirme göz
önünde bulundurulmadan sadece tek tipçi modernist yaklaşımla bu
problemleri çözemezsiniz.
İki: Zaman kaybolmaz değerli
milletvekilleri, zaman birikir, biriktirdikleriyle var eder. İnsanlar da,
kültürler de, medeniyetler de, şehirler de, parlamentolar da böyledir. Bu
memlekete hizmet etmiş, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne gelmiş
siyasal iktidarların yaptıkları hizmetlerin tamamına
saygı duyarak yol almak durumundayız. Saygı duymadan ayrım
yapıp ötekileştirmeye kalkarsak o zaman bir eski Türkiye-yeni Türkiye
ayrımıyla toplumda ruhların arasına hendekler kazmaya
kalkar, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını
tartışmaya açar, ondan sonra da kalkar Graham Fullerci
yaklaşımlarla mücadele verirsiniz.
İttihat ve Terakki ile Hürriyet ve İtilaf Partisinin
mücadelesini postmodern süreçte vermeyelim, bu birikimin neticesi olan
tecrübelerden hareket edelim. Bu hakikatleri bu milletin Meclisinde
konuşalım. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilelebet payidar
olması, büyük Türk milletinin kardeşlik hukuku içerisinde bu
topraklarda gelecek bin yıllarda daha yaşaması için bugün
üzerimize düşen tarihî sorumluluğu yerine getirelim. Eğer biz bu
sorumluluğu yerine getiremediğimiz takdirde yarınlarda bu
kayıtlardan bizim çocuklarımız hesap soracaktır diyorum.
Bu kapsamda, Parlamentomuzda bulanan değerli ve
köklü milletvekillerimizin, değişik siyasal partilerde görev
almış devlet adamı hüviyetindeki olan büyüklerimizin yer yer
gelip partilerinin dar kalıpları içerisinde değil, büyük Türk
milletinin ve Türk devlet geleneğinin gerektirdiği tarzda
konuşmalar yapmalarını bekliyorum. Sayın Cemil Çiçekten,
Sayın İlhan Kesiciden, özellikle ve özellikle bu kürsüde Türk
milletinin beklediği konuşmaları yaparak toplumsal huzur
adına reçetelerin bu Meclisten yazılabileceğini ifade etmelerini
bekliyor, huzurunuzdan saygıyla ayrılıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Ersoy.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisi aleyhinde ikinci ve son söz Siirt Milletvekili Besime Koncaya aittir.
Buyurun Sayın Konca. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
BESİME KONCA (Siirt)
Konuşmama başlamadan önce, 7 Haziran seçiminden sonra Suruçta
katledilen 10 kadın, Zergelede katledilen 2 kadın, Ankarada
katledilen 28 kadın, aylardır abluka altında olan kürdistanda
katledilen 37 kadın ve toplamda katledilen 77 kadını anarak
başlamak istiyorum.
Yine, burada bu kürsüde bugün
kaybolan çocuklar tartışıldı ama devlet güçlerinin, devlet
terörünün katlettiği 64 çocuktan bahsedilmedi. Evet, kaybettiklerimizi
arayarak bulabiliriz ama devletin katlettiği çocukları nasıl
bulacağız? Onların hakkına, onların adaletine,
devletin yaptığı bu vicdansızlıklara nasıl cevap
olacağız? O çocukları da anarak başlamak istiyorum.
Evet, verdiğiniz önergeye
aleyhte konuşmak için çıktım ama aleyhte konuşulacak çok
şey yok fakat eleştirilecek şeyleri vardır. Romen
kardeşlerimizin yaşam hakkını, özellikle özgürlüğünü
talep etme, tarihini, kültürünü, kimliğini, geleneğini,
geçmişini ve geleceğini nasıl özgürce
yaşayacağının tartışılmasından çok
ölmeden nasıl yaşayabileceğini tartışmak, bunun için
çadırdan çıkarılıp nasıl bir kulübede ya da bir evde
yaşar ya da yerinden edilmeden nasıl orada hayatını idame
eder konusundaki önerileri eksik olarak bulduğum için aleyhte söz
aldım.
Türkiye tarihinde zihniyet
olarak ve bugün de bu Hükûmetin temsil ettiği faşizm, yok sayma,
inkârcılık zihniyeti, beyinlerden ve yüreklerden silinmediği takdirde ne Roman
halkımızın, kardeşlerimizin ne Alevi
halkımızın, kardeşlerimizin ne sınıfsal olarak
ezilen kimliklerin, cinslerin ne de çok tarihî bir sorun olan Kürt sorununun
çözümü imkânsızdır.
Biz burada faşizmin duvarlarına
konuşuyoruz ve geri gelip bize çarpıyor ya da boş kürsülere
konuşuyoruz. Evet, dün söylediler, En çok biz burada bulunuyoruz.
dediler ama bugün burada değiller. Oylama için sadece buraya geliyor
iktidarı temsil edenler. Bunun dışında, önergelerimizde
boş kürsülere konuşma oluyor.
Bunun dışında, en temel
yapılması gereken, bu faşizmin bir an önce
durdurulmasıdır.
Paris katliamı yıl dönümü vesilesiyle,
Pariste katledilen 3 Kürt siyasetçi kadını da anmak istiyorum ve
yıl dönümüne denk gelen, dün gerçekleşen ve burada katliamın
alkışlandığı saatlerde 3 siyasetçi kadın
arkadaşımız katledildi. Seve Demir katledildi, Fatma Uyar
katledildi, Pakize Nayır katledildi ve bu hangi zihniyet üzerinden
katledildi, açıklayalım. Diyorsunuz ya Hep devleti suçluyorsunuz.
Evet, devleti siz iktidar olana kadar siz de suçladınız. Nasıl
kırım yaptığını, nasıl katliam
yaptığını, nasıl soykırımlar, nasıl
yolsuzluklar yaptığını siz de söylediniz ve iktidar
oldunuz, bu Anayasayı, bu devlet zihniyetini, bu devlet rejimini, bu
devlet kültürünü, bu devlet bakış açısını,
ideolojisini değiştirmeden devraldınız ve bugün bunu
derinleştirerek sürdürüyorsunuz. Ve siz nasıl ki bu katliamlarda
geçmiş hükûmetleri sorumlu görerek kendinizi temize
çıkardıysanız, iktidara taşıdıysanız, bugün
biz de bu Hükûmeti eleştirerek, bu Hükûmetin cevap vermesi
gerektiğini söyleyerek sizden cevap bekleyeceğiz. Bu cevapları
vermek zorundasınız ve katliamları yapan bu Hükûmettir,
sorumlusu bu Hükûmettir. Bugün kürdistanda yaşananlar
Binlerce,
Türkiyenin her yerinde görevlendirdiğiniz özel birimler kimlerdir, bunlar
kime bağlı çalışıyor? Seve Demiri katleden
DBP
meclis üyesi arkadaşımızdı, Malatyadan giden özel birimler
götürmüştür Şırnaka, oradaki hiçbir yetkili muhatap
olmamıştır. Bunları kim oraya gönderiyor?
Madem bu kadar güçlü bir devletsiniz Türkiyedeki
bütün güçlerinizi, askerî güçlerinizi niye bu alanlara
yığıyorsunuz, niye Sura yığıyorsunuz, niye
Cizreye, niye Nusaybine, niye Şırnaka, niye Silopiye, madem bu
kadar güçlüsünüz? Hendek siyasetini, çukur siyasetini yapan bu Hükûmettir, bunu
bilmeniz lazım.
Evet, Ajandamız var, biz başka ajandalara
bakmayız. diyorsunuz. Bugünkü ajandanız İsrail
ajandasıdır, Sudan ajandasıdır. Bununla siyaset yapmaya
çalışıyorsunuz, bununla Türkiyeyi yönetmeye
çalışıyorsunuz. Sokak sokak, mahalle mahalle, ev ev
temizleyeceğiz. dediniz.
Seve Demir arkadaşımız, Fatma Uyar
arkadaşımız ve saydığım 77 kadın nasıl
katledildi biliyor musunuz? Tekrar söyleyelim, bir evden, bir mahalleden bir
mahalleye geçerken sokak ortasında katledildi ve sizin o talimat
verdiğiniz Ev ev, sokak sokak temizleyeceğiz. dediğiniz
mantığınızın sonucudur. Orada ne hendek var, orada ne
barikat var. Arkadaşlarımız siyasi parti
çalışmalarından doğru oradaki sorunlarla
ilgilenmektedirler, oradaki halkımızın mağduriyetiyle
ilgilenmektedirler,
Goebbels Teorisini burada bize dayatmayın,
Büyük Yalan Teorisiyle bu ülkeyi yönetmeye çalışmayın. Siz
Suruçta kamp kurdunuz, toplama kampları yaptınız Nazilerin
yaptığı gibi, okulları kamp hâline getirdiniz, halkı
spor salonlarına topladınız. Daha bunun aşağısında
bir durum var mı, yarattığınız bir mağduriyet var
mı?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Neden, neden?
Nedenini söyle.
BESİME KONCA (Devamla) Kaç mahallede hendek
var? Ankara katliamı yapıldığında hendek mi
vardı, Suruç katliamında bunlar mı vardı, Zergeleyi
bombaladığınızda bunlar mı vardı? Bu, faşist
zihniyetin anayasal olarak, ideolojik olarak Türkiyede çözülmemesinin
sonucudur.
Siz ki elini öptüğünüz, eteğini
öptüğünüz, göbeğinde büyüdüğünüz cemaati bile kendi içinizde
terör örgütü yaratan bir güçsünüz.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Şu anda size destek veriyorlar, şu anda.
BESİME KONCA (Devamla) Yarın bir gün
birileri de çıkacak
BAŞKAN Sayın Konca, kaba ve
yaralayıcı sözler kullanmayalım lütfen, temiz bir dille
konuşmanızı tamamlayın.
BESİME KONCA (Devamla)
sizin burada
bulunanların içinde bir cemaat yaratacaklar, sizin içinizden de birileri
bunu yaratacak.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Terbiyeli
konuşun, terbiye takının! Türkiye Büyük Millet Meclisi
burası, böyle konuşamazsınız!
BESİME KONCA (Devamla) Bunu doğru
anlamak, doğru yönetmek zorundasınız. Yaptığınız
katliamların haddi hesabı yoktur, bunları görmek
zorundasınız.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, bu şekilde bir konuşma
olmaz!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Şimdi
şu şehitleri de söylesene, Asker şehit edildi. desene!
BESİME KONCA (Devamla) Bakın, dün
Başbakan açıkladı, dedi ki: Belediyeler hedefimizdir. Siyasi
partiler bedel ödeyecek. dediniz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Bakın, ben
size söyleyeyim. 6 yaşındaki çocuğun öldürüşünü anlatsana!
BESİME KONCA (Devamla) Bugün 3 kadın
arkadaşımızı katleden zihniyet Siyaseten bedel ödeyecek.
demenizin mesajıdır. Yerelde de bizi tahrip ediyorsunuz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Şehitleri
söyle, şehitleri! Ensesinden vurulan polisleri söyle!
BESİME KONCA (Devamla) Polisleri,
şehitleri söyleyeceğiz, askerleri de söyleyeceğiz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Söyle, söyle!
Onları niye söylemiyorsun? Bir tanesinin cenazesine gittin mi! Bir tane
şehit annesinin elini öptün mü!
BESİME KONCA (Devamla) Bununla gurur duyan
sizsiniz. Bedel ödeyeceksiniz. diyen sizsiniz. Askerlik yan gelip yatma yeri
değil, tabii ki ölecekler. diyen sizsiniz. Biz askerin de biz polisin de
ölmesini istemiyoruz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) O zaman hendek
kazmayacaksın!
BESİME KONCA (Devamla) Paralı askerlik
maaşını artıran, maaş artırarak paralı
askerliği çıkaran sizsiniz. Bakın, dün Adıyamanda
öldürülen askerin baraka evini bütün havuz medyanız manşet
yaptı. Annesinin çorabının yeşil olduğunu gündem
yaptınız ama katledilen 3 Kürt siyasetçi kadının hiçbirini
gündem yapmadınız. Bunu sorun olarak görmüyorsunuz. Bunları
tartışmak zorundasınız. Taş kesilmiş
vicdanınızı, taş kesilmiş beyninizi hangi
faşizmin kabından, hangi faşizmin fincanından içtiyseniz
bundan kurtulmak zorundasınız.
BAŞKAN Sayın Konuşmacı, lütfen
temiz bir dille konuşun, kaba ve yaralayıcı sözler sarf etmeyin.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Faşist
sensin! Faşistin Allahısınız.
BESİME KONCA (Devamla) Bu sadece sizinle
ilgili değil, bu, Türkiyenin zihniyetiyle de ilgilidir. On yıl
öncesine kadar bunu söyleyen sizdiniz; ne Kenan Evren anayasasını
değiştirdiniz ne başka bir şeyi değiştirdiniz ne
Kürt kimliğini kabul ettiniz ne bugün önergesi olan Roman
halkının sorunlarını çözdünüz ne Alevi sorununu çözdünüz ne
emekçinin ne işçinin.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) İlk 60
maddeyi getirdik! Niye reddettiniz!
BESİME KONCA (Devamla) O zaman bu sistem
devam ediyor, bunu siz devam ettiriyorsunuz. Siz paraları ayakkabı
kutularında sakladınız. Ama yaptığınız
suçları, bu yaptığınız vicdansızlıkları
nereye saklayacaksınız?
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Siz mi vicdandan
bahsediyorsunuz! Utanın, utanın!
BESİME KONCA (Devamla) Artık Türkiye
1990lardaki gibi. Dün de söylediniz, dediniz ki: Asit kuyuları
vardı. Evet, asit kuyularında en azından insanlar gömülüyordu.
Belki o zaman bu kadar arşiv, bu kadar toplumsal kamuoyu, sosyal medya
yoktu. Bütün bu son yılların faşizminin arşivi
toplumdadır, halktadır. Halk bunu görüyor, halk bunun arşivini
oluşturuyor. Yarın bir gün dönüp devlete Arşivlerinizi
açın. demeyeceğiz , bu arşivler zaten var.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Onun için 1
Kasımda çakıldınız, iyi ki görüyor!
BESİME KONCA (Devamla) Siz çukur
kazmıyorsunuz, siz hendeklere gömmüyorsunuz insanları, siz asit
kuyularına atmıyorsunuz, siz sokaklarda kuşa, kurda yem etmek
için bırakıyorsunuz. Bak, hâlen arayışınız var.
Habur Sınır Kapısında soğutucu depo oluşturup
cenazeleri oraya toplamayı düşünüyorsunuz,
tartışıyorsunuz. Bunu hangi insani, vicdani, ahlaki
mantıkla yapıyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sayın
Vekil, hendek kazmayacaksınız!
BESİME KONCA (Devamla) Bu Parlamento çok daha
ciddi şeyleri çözmek durumundayken bunu niye yapmıyorsunuz? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Bunun hesabını bütün bu
halka vereceksiniz. Ya demokratikleşirsiniz ya da sonunuz diğer
iktidarlar, diğer sistemler gibi olacak. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Süreniz dolmuştur Sayın
Konca.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Çakır, bir saniyenizi
alacağım.
Sayın milletvekilleri, hepimizin tabi
olduğu, bağlı olduğu bir Anayasamız ve Meclis İç
Tüzükümüz var. Meclis İç Tüzükümüzün 67nci maddesi konuşma
üslubunu çok net bir şekilde ifade ediyor: Genel Kurulda kaba ve
yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan derhâl, temiz bir
dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta ısrar
ederse kürsüden ayrılmaya davet eder. Başkan, gerekli görürse, o
kimseyi o birleşimde salondan çıkartabilir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Kaba ve
yaralayıcı söz ne varmış bu konuşmada?
BAŞKAN Efendim, faşist denirse, Nazi
denirse, başka şeyler denirse, siz bundan gocunmaz
mısınız?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Faşist de der, Nazi de der. Bu, ağır siyasi
eleştiridir.
BAŞKAN - Birincisi bu.
Sayın Baluken, ben tamamlayayım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Burada
gösterdiğiniz hassasiyetin onda 1ini oraya göstermiyorsunuz.
BAŞKAN Herkes hakkında gösteriyorum,
herkes için söylüyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır.
BAŞKAN Bu konuşma üslubu bütün
milletvekilleri için geçerlidir, sadece bir grup için değil.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Oradan
terörist deyince, terör destekçisi deyince bir şey demiyorsunuz.
BAŞKAN Onu da söylüyorum.
İkincisi sayın milletvekilleri, bu
süreçte, özellikle kürsüden sıkça kürdistan kelimesinin
kullanıldığını görüyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin
merkezî ve mahallî idareler yapılanmasının esasları
Anayasanın 126 ve 127nci maddelerinde net bir şekilde
düzenlenmiştir. Bu esaslar dahilinde, Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde
kürdistan adıyla herhangi bir idari ve coğrafi bir birim bulunmamaktadır.
(MHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sizin
şahsi görüşünüzdür o.
BAŞKAN Kaldı ki Kürdistan ifadesinin
tarihî bir terim olarak kullanılmasından ziyade, Türkiye
sınırları içerisinde bir bölgeyi ayrı bir egemen, hukuki
veya siyasi bir varlık biçiminde gösterir şekilde farklı
anlamlara yol açabilecek tarzda zikredilmesi de doğru değildir.
Sayın milletvekillerinin bu ibareleri
kullanırken daha özenli davranmasını özellikle istirham
ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Önce Sayın Çakıra, sonra
size.
Buyurun Sayın Çakır.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) - Sayın Başkan,
değerli konuşmacının konuşması içerisinden
sataşmadan söz alacağım da neresini zikredeceğimden emin
değilim çünkü konuşmanın tamamı sataşma. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Buyurun Sayın Çakır.
Sataşmadan dolayı iki dakika süre
veriyorum.
Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
10.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın, Siirt
Milletvekili Besime Koncanın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hakikaten bu dil, bu
üslup, bu tarz bize birkaç saat önce yapmış olduğumuz
konuşmalar bağlamında bir çıkış, bir
arayış için imkân, fırsat vermez; aksine, açılması
muhtemel yolları tıkamak için âdeta kastı mahsusayla, özenle
seçilmiş bir dile tekabül eder. Ben bu dili kınıyorum.
İkincisi, bu kavramların, şu yüce
çatının altında, Meclisin çatısı altında bu kadar
hoyratça, bu kadar rahatça kullanılmasını gerçekten anlamakta
güçlük çekiyorum.
Faşizmden bahsetti demin değerli
konuşmacı, faşistlikle suçladı bizi. Eğer
faşizmle ilgili okumuşsanız -ki, okuduğunuzu
düşünüyorum, kullandığınıza göre- faşizmle ilgili
size bir şey söyleyeyim: Faşizm, nihayetinde Batıda ortaya
çıkmış bir rejimin adıdır, bir ideolojinin
adıdır ve unutmayın ki bizim Faşizm diye
adlandırmış olduğumuz çoklukla ve biraz da yanlış
bilinerek İspanyaya değil, İtalyaya değil, daha çok
Almanyada Hitlere tekabül eden bir şeydir. Şunu, özellikle
altını çizerek söylemek isterim ki: Almanyada ortaya çıkan
faşizmin türü, özelliği ulusçuluk ile sosyalizmin bir arada, beraber
yürümüş olduğu bir ideolojinin adıdır ve tırnak içinde
söylersek nasyonal sosyalizmdir.
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) Onu da
bilmiyorsun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Nazizm o Sayın
Başkan.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Nasyonal
sosyalizm.
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, ırkçılık ile sosyalizmin bugün bu
ülkede tekabül ettiği bir ideoloji, bir siyasi hareket
arıyorsanız bunu görmemek için kör olmanız gerekir, çok
açık bunu görebilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir başka husus Sayın Başkan,
katliam kelimesi bu kadar basit bir kelime midir? Bir devletin milletini
katletmesinden, halkını katletmesinden söz ediyorsunuz, nasıl
bunu bu kadar rahat kullanabilirsiniz?
BESİME KONCA (Siirt) O zaman bunlar ne?
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) Yani Türkiye
Cumhuriyeti devletinin halkını katlettiğini nasıl
söyleyebilirsiniz?
Ve son olarak, kimsenin elini öpmedik
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
COŞKUN ÇAKIR (Devamla)
kimsenin eteğini
öpmedik ve kimsenin göbeğinde büyümedik, öpmeyiz ve büyümeyiz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Aa, orada dur!
Orada dur!
BESİME KONCA (Siirt) Orada büyüdünüz.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Çakır.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın hatip konuşması sırasında partimiz adına
konuşan arkadaşımızın yaralayıcı dil
kullandığını, kınadığını ifade
etti, dolayısıyla açıktan bir sataşmada bulundu.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika söz veriyorum size
de.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
11.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Arkadaşımız burada çok net bir
konuşma yaptı, sizler de daha on üç yıl öncesine kadar bu
devletin katliam tarihini çok iyi biliyorsunuz. Aranızdaki birçok
arkadaş bu devletin tarih boyunca yapmış olduğu
katliamlardan çokça bahsetti ama şu anda sorun, siz devletleştiniz.
Siz şu anda bir zamanlar o katliamla suçlamış olduğunuz
muktedirlerin yerine geçtiğiniz için devleti
kutsallaştırdınız.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Siz
aslında o devleti arıyorsunuz, 1990ların devletini
arıyorsunuz İdris Bey.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Evet, bugün bir
faşizm uygulaması vardır, bir katliam konsepti vardır, bir
savaş konsepti vardır
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Savaş filan yok.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Savaş yok.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
ve bu bizzat
çöktürme planları şeklinde devletin ilgili kurumlarında
hazırlanmış, sahaya sürülmüştür.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Savaş yok, terörle mücadele var.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bu
sıralarda oturan hangi biriniz Roboskinin bir katliam
olmadığını iddia edebilir? Bu sıralarda oturan hangi
biriniz Suruçta, Diyarbakırda, Ankarada olan şeyin katliam
olmadığını iddia edebilir? Şu anda Surda, Cizrede,
Silopide sivil yerleşim alanlarının
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Terörle mücadele vardır, terörle mücadele
vardır.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
tanklarla
bombalanmasını hanginiz katliam olarak görmezsiniz?
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Terörle mücadele vardır orada.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Eğer siz
bunları katliam olarak değerlendirmezseniz, o zaman
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Eline silah almış vatandaşı, silah
almış kişiyi çiçekle mi karşılayacak?
İDRİS BALUKEN (Devamla)
sizin sadece
siyasi anlayışınızı değil, kusura bakmayın,
insani bakış açınızı sorgulamak hepimizin boynunun
borcudur.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Çiçekle mi karşılayacak silah doğrultan
insanları?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Günlerdir burada
söylüyoruz, günlerdir söylüyoruz, mezarları bombalatıyorsunuz,
camileri, cemevlerini yıktırıyorsunuz, cenazeleri sokak
ortasında bırakıyorsunuz, cenazeleri kurda kuşa yem
ettiriyorsunuz
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Yalan, yalan!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bütün bu
yaptığınız uygulamaların tamamı sivil halka
yönelik açık bir faşizm uygulamasıdır, katliam
uygulamasıdır. Tarih bunu böyle yazıyor, insanlık bunu
böyle yazıyor, inanın ki uluslararası ceza sistemi,
uluslararası sözleşmeler de böyle yazacak.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Silah doğrultanlara gül mü atalım?
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Purçu, siz
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Sayın
Başkanım, şöyle bir sıkıntı var, sayın
hatiplerimiz bilmeyerek Roman kardeşlerimize Romen diyorlar. Ben bu
konuda bir dakika söz istiyorum sizden.
BAŞKAN Bir dakika yerinizden söz vereyim,
olur.
Buyurun, oturun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) İki dakika
verseniz cebinizden zarar mı edersiniz Başkanım?
BAŞKAN Sayın Purçu, tamam, size iki
dakika söz veriyorum.
Buyurun, bitirelim bu polemiği.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama şimdi bizim
boynumuz ağrıyacak Başkanım, hatibi
karşımızda görmek istiyoruz.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- İzmir
Milletvekili Özcan Purçunun, Romanların etnik kökenlerine ilişkin
açıklaması
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sevgili kardeşlerim, sizlere Romanlarla ilgili
iki dakika bilgi vereceğim.
Roman kardeşlerimiz kendi dillerini
konuşurlar, Romanist diye bir dil vardır, bütün Romanlar bütün
dünyada tek dil konuşur. Ben Avrupa Konseyinde çalıştım, 46
ülkenin temsilcisiyle toplantılarımız Romanca yapıldı.
Avrupa Konseyinde ve Avrupa Parlamentosunda bütün resmî yazışmalar
Romanca yapılır ve bizim kendi adımız kendi dilimizde Rom
ve Romadır. Rom tekil, Roma çoğuldur. Onun için Romen
Romanyalı vatandaşlara denir. Rom ve Roma kelimeleri lar
takısı alınca Türkiye'de bizim adımız Romanlar
olarak geçmektedir. Avrupa Konseyinde de 1971de yapılan bir konferansla,
bütün dünyadaki Roman kardeşlerimize resmî olarak Rom ve Roma
şeklinde bir isim kullanılacağı söylenmiştir ve bu
böyle kabul edilmektedir.
Sizden ricam bizim adımız Romen
değil, Roman.
Teşekkür ediyorum efendim. Sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Purçu, kayıtlara geçmiştir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından bir hususu
ifade edeyim.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Şimdi konuştun ya!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Konuşma değil arkadaşlar
BAŞKAN Şimdi, Sayın Baluken,
sayın milletvekilleri
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Arkadaşlar, oylamadan önce grup başkan vekili söz isteyip
kayıtlara geçmesi açısından bir irade beyanında
bulunabilir. Bunu acemiliğinize veriyorum, bu itiraz refleksinizi.
BAŞKAN Sayın Baluken, buyurun.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Acemilik sizde var kardeşim!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, şu anda görüşülmekte olan Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun vermiş olduğu bu araştırma önergesini
yetersiz bulmakla birlikte Halkların Demokratik Partisi olarak destek
sunacağız. Arkadaşımız hangi noktada yetersizlikler
olduğunu kürsüden ifade etti. Aleyhte konuşmamızın sebebi
tamamen Meclis İçtüzüğündeki işleyişten kaynaklanan bir
şeydir ve bu yetersizliklerle ilgili eleştiriler hususudur. O
nedenle, biraz sonra oylanacak bu önergeye Halkların Demokratik Partisi
olarak olumlu oy kullanacağız.
BAŞKAN Tutanaklara geçmiştir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
İkincisi: Sizin yapmış olduğunuz kürdistan
açıklamasıyla ilgili mevzuda daha önce defalarca burada
tartışmalar yürütüldü. Kürdistan bu ülkenin tarihsel, coğrafik,
sosyal, siyasal bir realitesidir, bir gerçekliğidir. Selçuklu döneminden
Osmanlı dönemine kadar, bu Meclisin ilk tutanaklarından şu anki
Cumhurbaşkanının yapmış olduğu konuşmalara
kadar kürdistan realitesinin ne anlama geldiğini biraz araştırma
zahmetine katlanırsanız bir Kürt kökenli Meclis Başkan Vekili
olarak da rahat bulursunuz diyorum. Bu ifadelerinizin Anayasa ve İç
Tüzükle de herhangi bir ilgisi olmadığını belirtmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, az önce
Sayın Baluken siz de kürsüde konuşurken özellikle güvenlik güçlerine
ve idari makamlara yönelik olarak, iddia niteliğinde olmayan kesin ve
maddi gerçeklik olarak sunulan ve devlet kurumlarını faşist
gibi ifadelerle itham eden kaba ve yaralayıcı ifadeler
kullanılmıştır. Dolayısıyla, biraz önce de
bahsettiğim gibi, Meclis İçtüzüğünün 67nci maddesine göre
eleştirimizi yapalım, en sert dille yapalım ama temiz bir dil
kullanmak durumunda olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bundan
dolayı da tüm milletvekillerinden bunu tekrardan istirham ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Biz
temiz bir dil kullanıyoruz. Gerçekler acıdır!
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, 9/12/2015 tarihinde İzmir Milletvekili
Özcan Purçu ve arkadaşları tarafından, Roman vatandaşlarla
ilgili sorunların araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
6 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.50
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.42
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Elif Doğan TÜRKMEN (Adana), İshak GAZEL (Kütahya)
------0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
24üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz.
VIII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda
açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda boş bulunan
ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Sakarya
Milletvekili Ali İhsan Yavuz aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini
görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, 4 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Federal Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Savunma Sanayi İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Federal Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/307) (S. Sayısı:
4)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, 6 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Genişletilmiş Bilgi
Değişimi Yoluyla Uluslararası Vergi Uyumunun
Artırılması Anlaşması ve Eki Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik
Devletleri Hükümeti Arasında Genişletilmiş Bilgi
Değişimi Yoluyla Uluslararası Vergi Uyumunun
Artırılması Anlaşması ve Eki Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/310) (S.
Sayısı: 6)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada
yer alan, 7 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Gürcistan Hükümeti Arasında Enerji Alanında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Gürcistan Hükümeti
Arasında Enerji Alanında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları
(1/312) (S. Sayısı: 7)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4ncü sırada
yer alan, 2 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti
Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Çerçeve Anlaşma
Kapsamında Yatırım Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti Arasında Serbest
Ticaret Alanı Tesis Eden Çerçeve Anlaşma Kapsamında
Yatırım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/303) (S. Sayısı: 2)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5'inci sırada
yer alan, 5 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ruanda
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanlarda Eğitim, Teknik ve
Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Askeri Alanlarda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş
Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/308) (S. Sayısı:
5)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı
sırada yer alan, 8 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile
Macaristan Arasında Dostluk ve İşbirliği
Antlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Macaristan Arasında Dostluk ve
İşbirliği Antlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/313) (S. Sayısı: 8)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7'nci sırada
yer alan, 9 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya
Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti
Arasında Savunma Sanayi İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/315) (S. Sayısı:
9)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8'inci sırada
yer alan, 10 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/316) (S. Sayısı: 10)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
9'uncu sırada
yer alan, 13 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra
Leone Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/299) (S. Sayısı: 13)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
10'uncu
sırada yer alan, 14 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/300) (S. Sayısı: 14)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
11'inci
sırada yer alan, 15 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/301) (S. Sayısı: 15)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
12nci sırada yer alan, 16
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zimbabve Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zimbabve Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/302) (S. Sayısı: 16)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
13üncü sırada yer alan, 17 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Jamaika Hükümeti Arasında
Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Jamaika Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/306) (S. Sayısı: 17)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
14üncü sırada yer alan, 18 sıra
sayılı Dünya Ticaret Örgütünü Kuran Marakeş
Anlaşmasını Tadil Eden Protokol ile Ticaretin
Kolaylaştırılması Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
14.- Dünya Ticaret Örgütünü Kuran Marakeş
Anlaşmasını Tadil Eden Protokol ile Ticaretin
Kolaylaştırılması Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/386) (S. Sayısı:
18)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
15inci sırada yer alan, 19 sıra
sayılı Asya Altyapı Yatırım Bankası Kuruluş
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
15.- Asya Altyapı Yatırım Bankası Kuruluş
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/387) (S. Sayısı: 19) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 19 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Niyazi Nefi
Karaya aittir.
Buyurun Sayın Kara. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA NİYAZİ NEFİ KARA
(Antalya) Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; 19
sıra sayılı uluslararası anlaşma üzerine grubumuz
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu anlaşma üzerinde muhalefet şerhimiz
yok. Yapılan bu anlaşmayı destekliyoruz ancak bu,
getirdiğiniz ya da detaylarını gizlediğiniz her
uluslararası anlaşmayı destekleyeceğimiz anlamına da
gelmiyor.
Bugün, bu kürsüden size, ülkemizde kanayan bir yara
hâlini alan bir sistemden, ciddi bir toplumsal sorun olan taşeron
sisteminden ve yarattığı sorunlardan bahsedeceğim.
4857 sayılı İş Kanununun 2nci
maddesine göre asıl işin taşeron şirketlere
verilemeyeceği ibaresi bulunmaktadır. Ancak uygulamaya
bakıldığında kanunun ilgili maddesinin ihlal edildiği
sıklıkla görülmektedir. Bu uygulamanın en yoğun
şekilde uygulandığı alan ise kamu, sağlık
alanı ve belediyelerdir. Sağlık sektöründe görevli personelin
neredeyse yüzde 85i taşeron olarak çalışmaktadır. Toplumu
ve insan sağlığını doğrudan ilgilendiren bu
kurumlarda taşeronu yaygınlaştırmak,
yarınlarını ellerinden almak, güvencesiz bırakmak ve
buralarda çalışan işçi ve emekçi kardeşlerimizin
taleplerini yok saymak modern kölelik düzeninin ta kendisidir.
Taşeron sistemde insan yarınını
düşünmemeye başlıyor, günübirlik yaşıyor, plansız
yaşamaya başlıyor ve kolay yönlendirilebilir hâle geliyor,
kendisini çaresiz hissediyor, değerlerine saygısını yitiren
insanlar oluşuyor. Taşeron sistem insan hayatını
zorlaştırıyor. Örneğin, belediyede temizlik işçisi
gündüz çalışıyor, gece ise taksi şoförlüğü
yapıyor. Bir başka taşeron işçi hastanede gece sabaha kadar
çalışıyor, hasta taşıyor, temizlik yapıyor ama
aynı kadınımız ertesi gün temizlik işine gidip ev
temizliyor. Yani gece gündüz kavramı yok, sonunda aile düzeni yok
oluyor, toplumun temelini dinamitliyor.
Hem 7 Haziran seçimlerinde hem de 1 Kasım
seçimlerinde Taşeronu kaldıracağız. diye oy istediniz.
Taşeronun önüne geçeceğinize taşeronlaşmaya devam
ediyorsunuz. Şimdi, soruyor halk bize: Taşeronu kaldıracaklar
mı? İnşallah diyoruz buna. Seçim sürecinde kamudaki 800 bin
taşeron işçiye kadro vereceğinizi söylediniz, biz de söyledik,
sonra bu rakam 600 bine düştü, daha sonraki yaptığınız
açıklamalarda 150 bine düşürdünüz. Eski Çalışma
Bakanımız Faruk Çelikin 2014teki verisi 1 milyon 482 bin
690dı, şimdi siz 600 bine düşürdünüz. Daha sonra asıl
iş, yardımcı iş diye olayı sulandırarak 150 bine
düşürdünüz, onu da Haziran 2016ya kadar yaydınız. Niye acaba,
hazırlıksız mıydık? Gerçekten istemiyor musunuz? Bu
oran insaf gerektirir, sadece yüzde 10u taşeronun.
Biliyorsunuz, madenlerde yüzlerce
insanımızı kaybettik, Somada, Ermenekte, Zonguldakta,
Şırnakta, birçok yerde, inşaatlarda, amele kamyonlarında
insanlarımızı kaybettik. Alınması gereken önlemler,
işçiler için sağlanması gereken güvenlik koşulları,
sosyal güvenlik açısından verilmesi gereken haklardan mahrum,
çalıştırmaya mahkûm ettiğiniz bu insanların ölümlerini
fıtrat diyebilecek kadar küçümsediniz, olağanlaştırdınız.
Taşeron sistemi yolsuzluk düzeninin temel taşıdır.
Taşeron düzeni açlıktır, taşeron düzeni güvencesizliktir,
taşeron düzeni günü kurtarma düzenidir, taşeron düzeni köleliktir,
zulümdür, ölümdür. Bu kara düzen değişmelidir arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
2002 yılından önce de taşeron
sayısı 387 bindi. Bu günah sadece sizlere ait değil, ucu 12
Eylül faşizmine kadar gider. On üç yıllık iktidarınız
boyunca taşeron sistemi kaldırmak yerine daha da
kurumsallaştırarak taşeron işçi sayısını 1,5
milyona çıkardınız. Aslında, bu sistem sizi de çürütüyor,
bunu görün arkadaşlar.
Şimdi, şunu bir saptayalım: Sorunun
kaynağı AKP iktidarlarının taşeron bir yapı
olmasıdır. Uluslararası bağlantıları olan,
emperyalistlerin yönlendirdiği bir yapı var karşımızda.
Bugün gelinen Kürt sorunu, Suriye sorunu da, çevre sorunu da taşeron zihniyetin
yerleşmesi ve yarınları düşünememesinden
kaynaklanmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak geçtiğimiz günlerde
taşeron sistemin kaldırılmasına ve taşeron olarak
çalıştırılan tüm işçilerin kadroya
alınmasına yönelik kanun teklifimizi tüm milletvekili
arkadaşlarımızın imzasıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sunduk. Eğer samimiyseniz
işçi ve emekçi kardeşlerimizin haklarını verelim. Sosyal
bir hukuk devleti olmanın gereğini gelin hep birlikte yapalım.
Bu sorunun çözülmesi için kırın zincirlerinizi, birlikte mücadele
edelim. Hak için, halk için, emek için yasayı çıkartalım.
Samimiyiz ve tüm desteği vermeye hazırız.
Saygılar sunuyorum arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Kara.
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu Başkan Vekili Özgür Özel Beyin, grupları adına
yapılacak konuşmanın onar dakikadan 2 konuşmacı
tarafından yapılmasına ilişkin bir talebi olmuştur.
İç Tüzükte konuya ilişkin bir açıklık olmamakla birlikte
teamül şeklindeki uygulamaya göre, grup adına konuşmalar 1
kişi tarafından yapılmaktadır.
Ancak gruplar arasındaki
uzlaşıyı da dikkate alarak, grup konuşma süresini
aşmamak ve kalan süreyi kullanmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ikinci konuşmacı olarak Bursa Milletvekili Sayın
Erkan Aydını kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Aydın. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ERKAN AYDIN (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Divanın, Meclis üyelerinin ve
yurttaşlarımızın yeni yılını kutluyor, 2016
yılının ülkemize barış ve huzur getirmesini temenni
ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, bugün
konuşacağım konu tam da Meclis TV yayınının
kesileceği saat 19.00a geldi. Bizim de kısmetimiz böyleymiş.
Beş dakikamız var. Beş dakikasını da artık
İnternetten yayınlarız.
Hükûmetin medyaya uyguladığı
ağır baskı sonucu, maalesef, muhalefetin haberleri ne
televizyonlarda ne de gazetelerde yer almaktadır. Meclis TVnin,
geçerliliğini yitiren protokol gereği, yayınlarını,
özel günler dışında saat 19.00da kesmesi sonucu,
halkımız kendi oylarıyla seçtiği vekillerinin
çalışmalarını takip edememektedir. Hiçbir yorum, hiçbir
değerlendirme yapılmaksızın milletvekillerinin Genel Kurul
çalışmalarını çıplak gözle izleyebilmesi
vatandaşlarımızın en doğal hakkıdır.
TRT ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasındaki
protokol 1994 yılında yapılmıştır. 3984
sayılı Yasanın 17nci maddesinde Ulusal kanal ve frekans
bandı planlamasındaki kanal ve frekans bandlarının dörtte
biri Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumuna tahsis edilir. Kanal sayısı
üçten, frekans bandı sayısı dörtten az olamaz. Bu
kanalların birinden Türkiye Büyük Millet Meclisi faaliyetleri
yansıtılır. Hangi faaliyetlerin ne ölçüde
yayınlanacağına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
karar verir. denmiştir. Ancak protokol, 2008 yılında
yürürlüğe giren 2954 sayılı Yasayla bir önceki protokol hükmünü
kaybetmiştir.
2954 sayılı Yasanın 21inci
maddesinde Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurul çalışmalarını radyodan dengeli ve tarafsız bir
biçimde özetleyen yayın yapar. Kuruma tahsis edilen TV kanallarından
biri olan TRT 3'ten Türkiye Büyük Millet Meclisi TV
aracılığıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi faaliyetleri
yansıtılır. Türkiye Büyük Millet Meclisi faaliyetlerinin hangi
ölçüde yansıtılacağı hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ile Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel
Müdürlüğünce birlikte hazırlanacak protokolle belirlenir. Bu
yayınlardan ücret alınmaz. denmektedir. Buna rağmen, yeni bir
protokol imzalanmamıştır. Dönemin Meclis Başkanı
Sayın Cemil Çiçek muhalefetle hiçbir görüş
alışverişinde bulunmadan eski protokolü uygulamaya devam
etmiştir.
3 Mart 2011 tarihinde Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren RTÜK Yasasında da Meclis TV
yayınlarıyla ilgili bir düzenleme yer almamaktadır.
Her iki yasa dikkate
alındığında, 1994 yılında yapılan protokolün
yasal dayanağı ortadan kalkmıştır. 2008
yılında yapılması gereken protokol bugüne kadar
yapılmadığı için de ortada yasal bir boşluk
bulunmaktadır. Bu nedenle, hukuki bir geçerliliği olmamasına
rağmen, Meclis TV yayınlarını saat 19.00da kesmekte,
halkımız Genel Kurul çalışmalarını sadece
İnternet üzerinden izleyebilmektedir. Benim talebim, Sayın Meclis
Başkanı İsmail Kahramanın muhalefetle iş birliği
yaparak TRTyle yeni bir protokol yapmasıdır.
Dünyanın birçok demokratik ülkesinde
parlamentoların çalışmaları kesintisiz, canlı
yayınlanmaktadır. Bu ülkelerde parlamento yayını için özel
bir kanal tahsis edilmiştir. Aynı konuda, geçmiş dönemde, hem
Türkiye Büyük Millet Meclisi hem de RTÜK tarafından
yapılmış bir çalışma ve hazırlanmış bir
rapor vardır. Bu raporlar doğrultusunda ivedilikle çalışma
yapılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede son birkaç
yılda basın ve basın çalışanlarına uygulanan
baskılar gün geçtikçe artmaktadır. Uluslararası karnesi
Türkiye'nin giderek zayıflamaktadır. Uluslararası
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün 2015 dünya basın
özgürlüğü endeksine göre Türkiye 180 ülke arasında 149uncudur.
Endekse göre Türkiye, Ürdün, Afganistan, Irak gibi ülkelerin arkasında
kalarak problemli ülke olarak raporda yerini almıştır. Türkiye
Gazeteciler Federasyonunun hazırladığı raporda da
Türkiyede beş altı yıllık süre içerisinde 200den fazla
gazetecinin hapse girdiği bilgisi yer almıştır. Basın
Konseyinin işten çıkarılan gazeteciler hakkında raporunda
da durum pek iç açıcı değildir. Konsey tarafından verilen bilgiye
göre, Türkiyede genel işsizlik oranı yüzde 8 iken basında
işsizlik oranı yüzde 20lere kadar çıkmıştır. Bu
durumun nedeniyse gazetecilerin çalışma alanlarının
daraltılmış olması, Hükûmet politikalarına ters
düşen yazıları kaleme alan gazetecilerin üst makamların
istekleri doğrultusunda işten çıkarılması olarak
vurgulanmıştır.
İnsanların en temel ihtiyaçlarından
biri kuşkusuz haber alma ihtiyacıdır. Dolayısıyla
dünyadaki herhangi bir ülkede olacağı gibi Türkiyede de basın
özgürlüğünün kısıtlanması ve kısıtlanmaya devam
etmesi sanılan ve gösterilenden çok daha önemli bir sorun teşkil
etmektedir. 2016 yılında, 21inci yüzyılda artık basın
çalışanları ve gazeteciler özgür, tarafsız, herhangi bir
kurum ya da kuruluşa bağlı kalmadan, kendi ilkeleri çerçevesinde
düşüncelerini insanlara rahatça aktarabilmeli, ifade edebilmelidir. Bu
açıdan bakıldığında, yüce Meclisimiz de gazetecileri
baskı altına alan bir kurum hâline getirilmemelidir.
Başkanlık makamının Meclisimizi
izleyen gazetecilerin saat 20.00den sonra kulislere girme
yasağını gündeme getirmesi son derece üzüntü vericidir.
Kararın güvenlik nedeniyle alındığı bildirilmiştir.
Gazetecilerin güvenliği tehdit eden bir yapı olarak görülmesi de
ayrı bir düşündüren konudur, daha önemlisi demokrasiye
aykırıdır. Gazeteciler kamu adına bizleri izlemekte,
diğer yandan denetim görevini de sürdürmektedir. 23 Nisan 1920
yılından bu yana Meclis kulisleri Parlamento muhabirlerine
açıktır. Güvenlik adı altında getirilen karar
Anayasanın ve Meclisin İçtüzüğünün ruhuna ve basın
özgürlüğünü düzenleyen maddelerine de aykırıdır. Meclis
idare amirlerinin bu kararı bir kez daha gözden geçirmesini diliyorum.
Hiç kuşku olmamalı ki Meclis
çalışmalarımız şeffaf ve halka açık olmadır.
Eğer bunu başaramaz isek baskıcı, sansürcü bir görünüm
sergilemiş olacağız. Bu ise Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir. ilkesiyle kurulan ve bu ruhla hareket eden
Meclisimize hiç yakışmayacaktır.
Ve şu anda, sanırım tam da
yayının kesildiği saatte benim de konuşmam sona ermiş
olacak. Gene şanslı olanlardanım, tam kesinti
sırasında konuşmamı bitiriyorum ama bu konunun gerek Meclis
Başkanlığı makamınca gerekse Parlamentoda grubu bulunan
4 partimizin de ortak önerisiyle tekrar, ortada kalan bu hükmün yasayla
bağlanarak ve herkesin yirmi dört saat boyunca bu yüce Mecliste ne
olduğunu izleme hakkına sahip olduğunu düşünüyor ve herkese
saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Aydın.
Birleşime yarım saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.03
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.39
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Elif Doğan TÜRKMEN (Adana), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
24üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
19 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş
Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor tümü üzerinde ikinci konuşmacı
olarak gruplar adına söz almış bulunuyor.
Süreniz yirmi dakikadır.
Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19
sıra sayılı Asya Altyapı Yatırım Bankası
Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında konuşmak
üzere söz almış bulunmaktayım.
Konuşmama başlamadan önce, önceki gün
Diyarbakırda alçakça şehit edilen Nuh Özdemire, bugün
Şırnak il merkezinde saat 08.10da göreve gitmek üzere evinin önünde
beklerken alçakça yapılan silahlı saldırı sonucu şehit
edilen Ramazan Emete Allahtan rahmet, yine, bugün İstanbul
Beyoğlunda devriye görevi yapmakta olan polis ekibine yapılan
silahlı saldırıda yaralanan polislerimize de acil şifalar
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye
acılıdır, Türkiye mutsuzdur. Yedi ayda verilen şehit
sayısı 258dir. Çatışmaların
başladığı 1 Temmuzdan bugüne kadar Diyarbakır Surda
şehit edilen asker ve polis sayısı 15tir. Her gün sabahleyin
televizyonlarını içi titreyerek açıp şehit haberi duymak
istemeyen milyonlarca insan sıkıntıdadır,
yarınlarından maalesef umutsuzdur. Bu vesileyle aldığı
maaşı helal ettirmek için en riskli bölgelere koşarak göreve
giden yiğit vatan evlatlarını da saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye terörü
yenmeden hiçbir alanda başarılı olamayacaktır. Bu sebeple
de bir an evvel terörün son bulması için her türlü tedbirin gecikilmeden
alınması acil bir zorunluluk hâline gelmiştir. Belirtmek gerekir
ki terörün bir an önce son bulması, ülkesine ve milletine samimiyetle ve
sadakatle bağlı yöre insanının da en büyük arzusudur. Bu
duygularla yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, banka
kurarsınız, kurulan bankalara ortak olabilirsiniz, bunlar güzel
şeylerdir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tür faaliyetlerden sevinç
duyarız, mutluluk duyarız, destek oluruz. Ancak, tekraren belirtmek
gerekirse Türkiye olarak terörü behemehal önlemeliyiz. Türkiyenin başka
çaresi yoktur. İçeride yaşanan terör olaylarıyla
dışarıda meydana gelen gelişmelerin, özellikle Suriyede
oynanan oyunların perdelenmemesi de en büyük arzumuzdur.
Değerli milletvekilleri, az sonra konuyla
ilgili açıklamalara geçmeden bir hususu öncelikle belirtmek istiyorum:
Asya Altyapı Yatırım Bankasının kuruluşuna ülke
olarak taahhüt ettiğimiz sermaye miktarı 2 milyar 609 milyon 900 bin
ABD dolarıdır. Başta da belirttiğim gibi, Hükûmetin bu tür
faaliyetlerini desteklemekle beraber ülkemizin içine düştüğü terör
belasından bir an evvel kurtarılması için de yeterli kaynak
zaman geçirmeden ayrılmalı ve ihtiyaç duyulan, şehit
sayımızın artmasını engelleyecek her türlü
donanım, araç ve gereç, ne gerekiyorsa o bir an önce temin edilmelidir.
Bugün itibarıyla, terörü bir an önce yenmenin, bankaya ortak olmaktan,
önemli miktarda sermaye koymaktan çok önce geldiğine kuşku
bulunmadığını düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarı metninden
de anlaşılmakla birlikte, Asya Altyapı Yatırım
Bankası hakkında kısa bir bilgi vermek gerekirse Asya bölgesinde
kalkınmayı desteklemek, refahı artırmak, altyapı
imkânlarını iyileştirmek, bölgesel iş birliğini
teşvik etmek ve diğer kalkınma kuruluşlarıyla iş
birliği içerisinde kalkınmanın önündeki engelleri kaldırmak
amacıyla Asya Altyapı Yatırım Bankası adıyla çok
taraflı bir kalkınma bankası kurma çalışmalarına
Çin Cumhuriyeti Hükûmetinin girişimiyle 2014 yılında
başlandığını; ülkemizin de kuruluş
çalışmalarına katılım için 2015 tarihinde Pekinde,
Mayıs 2015 tarihinde de Singapurda düzenlenen müzakerelere iştirak
ettiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Söz konusu bankanın kuruluş
anlaşması imza töreni 29 Haziran 2015 tarihinde Pekinde gerçekleştirilmiş
ve ülkemiz de söz konusu anlaşmayı imzalamıştır.
Ülkemiz de dâhil olmak üzere, kuruluş
anlaşmasını imzalayan ülkelerin kurucu üye
sıfatını alabilmeleri için 31 Aralık 2016 tarihine kadar iç
hukuk süreçlerini tamamlamaları gerekmektedir. Bankanın 2015
yılı sonunda faaliyete başlaması öngörülmüştür.
Bankanın faaliyetine başlaması için, kuruluş
anlaşmasının, sermaye taahhütlerinin toplamının en az
yüzde 50sini teşkil eden asgari 10 üye ülke tarafından
onaylanması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bölgede, altyapı
ve yatırım finansmanı alanında faaliyet gösteren Asya
Kalkınma Bankası haricinde başka bir finans kuruluşu
yoktur. Bu banka da daha çok ABD ve Japonya tarafından kontrol edilmektedir.
Hâl böyle olunca, öteden beri eksikliği hissedilen, ABD ve Japonya
kontrolü dışında, altyapı ve finansman alanında
faaliyet göstermek üzere yeni bankalar kurulması düşüncesi
doğmuştur. Bunun sonucu olarak da, ilk önce BRICS olarak ifade
edilen Brezilya, Rusya Federasyonu, Hindistan, Çin Halk Cumhuriyeti ve Güney
Afrikanın ortaklığıyla yeni kalkınma bankası
kurulmuştur 2014 Temmuzunda. Ardından, 21 Asya ülkesinin
imzaladığı mutabakat zaptıyla 2014 yılında Asya
Altyapı Yatırım Bankasının kurulmasına
başlanmıştır. Asya Altyapı Yatırım
Bankasının kurulmasına ABD ve Japonyanın bankaya yönelik
eleştirilerine, hatta ABDnin üye olunmaması
çağrılarına rağmen, bölgesel ve bölge dışı
toplam 57 ülkenin katılımıyla bankanın kuruluşu büyük
ölçüde gerçekleştirilmiştir. Kurucu üyelere
bakıldığında, Batılı birçok ülkenin de kurucu üye
olması, iyi yönetilebilirse bankanın gelecek vadedebileceğini
söyleyebiliriz.
Gerek BRICS ülkelerinin kuruluşunu
duyurduğu yeni kalkınma bankasının gerekse söz konusu Asya
Altyapı Yatırım Bankasının küresel finans sisteminin
patronları, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonuna bir
alternatif karşılık verme girişimi olarak ortaya
atılmış ise de, başta da belirttiğimiz gibi, bu teori
bankanın iyi yönetilmesi hâlinde gerçekleşebilecektir.
Belirtmek gerekir ki İkinci Dünya
Savaşı sonrasında Japonya, ardından da Asya
Kaplanları olarak ifade edilen Tayvan, Singapur, Hong Kong ve Güney Kore
küresel ekonomide dikkat çekmiştir. Son dönemde ise Çinin
gerçekleştirdiği yüksek oranlı büyüme ve üretim, Asya Kıtasını
geçmişle kıyaslanamayacak oranda küresel finansmanın gündemine
sokmuştur.
Her geçen gün daha fazla enerjiye ve ham maddeye
ihtiyaç duyan Çinin, ihracatta ve diğer alanlarda tedarik ve
ulaşımda, ihracat yaptığı ülkelerle ciddi altyapı
yatırımlarını yapması gerektiği düşüncesi bu
alanda faaliyet gösterecek bir bankaya ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.
Zira, uluslararası ekonomik kuruluşlarda Çin yeterli oranda temsil
edilmemektedir. Dünya Bankasında Çinin oy gücü yüzde 4, ABDnin 16,
Japonyanın 7,5tur. IMFde Çinin oy oranı 3,8, ABDnin 16,
Japonyanın 6dır. IMFde Çinin gücü 2010 yılında yüzde
6ya çıkarılmış ise de henüz yürürlüğe
girmemiştir. ABD ve Japonya öncülüğünde 1966 yılında
kurulan Asya Kalkınma Bankasında Çinin oy gücü yüzde 5,4 iken,
ABDnin 12,7, Japonyanın oy gücü 12,8dir. Asya için kurulan bir
kalkınma bankasında dahi Çinin gücü ABD ve Japonyanın
yarısı kadar değildir, üstelik bankanın başkanı
devamlı Japonlardan oluşmuştur.
Çinin finansal
kuruluşlarda gücü, karar alma ve yönetim mekanizmalarında ABD, Japonya
üstünlüğü, kısa ve orta vadede de Çin lehine dönüşüm
beklentisinin olmaması, Çin öncülüğünde ve Çinin büyük sermaye
koyarak yeni kalkınma bankası ve Asya Altyapı Yatırım
Bankasının kurulması düşüncesini
başlattığı düşünülmektedir. Olayın siyasi boyutu
bir tarafa, olaya ekonomik açıdan, yatırım potansiyeli
açısından bakıldığında ise, Asya Kalkınma
Bankasına göre Asyada yıllık 800 milyar dolarlık
yatırım ihtiyacı bulunmaktadır. Mevcut şartlarda bu
ihtiyacın finanse edilmesi mümkün görünmemektedir. 100 milyar dolar
sermayeli Asya Altyapı Yatırım Bankasının da sorunu
tek başına çözemeyeceği doğru ise de altyapı
yatırımlarının bir kısmını fonlayabilecek
olması Asyanın finans açığını bir miktar
azaltabilecektir.
Değerli milletvekilleri,
tabii, Çin deyip geçmemek lazım. Son dönemde, özellikle 2014
yılı Çinin ekonomik bazı istatistiklerini sizlere sunmak
istiyorum: Çinin gayrisafi yurt içi hasılası 10,4 trilyon ABD
dolarıdır. Dünya ekonomisindeki payı yüzde 16,7dir. Büyüme
oranı 7,36dır, 2014 rakamları. 10,4 trilyon ABD doları
gayrisafi yurt içi hasıla ile büyüme oranını birlikte
değerlendirdiğimizde Çinin gerçekten büyük bir büyümeyi
gerçekleştirdiğini söylemek mümkündür.
Dünya mal ihracatı
sırası 1dir, mal ithalatı sırasında ise 2nci
durumdadır. Toplam mal ithalatı 1 trilyon 959 milyar dolardır.
2014 yılında dünya mal ihracatından aldığı pay
yüzde 12dir. 2014 yılında dünya mal ithalatından
aldığı pay yüzde 10dur; ihracat yüzde 12,3, ithalat yüzde 10.
Rakamlara bakıldığında Çin imalat, ihracat ve ithalat
rakamları bakımından hatta ihracat içinde teknoloji
ihracatı bakımından önemli bir ülkedir. O kadar önemlidir ki
gayrisafi yurt içi hasılanın 10,4 trilyon ABD doları, 2014
büyümesinin yüzde 7,36 olduğu göz önüne alındığında
Çin Asyada çok önemli bir ekonomik güçtür, dünyada da önemli bir ekonomik
güçtür.
Belirtmek lazımdır
ki ekonominin ekseni Asyaya kaymaktadır, Çine kaymaktadır. Bunun
sonucu olarak da küresel ölçekli şirketler
yatırımlarını ve iş odaklarını Asyaya
çevirmektedirler. Asyada hayata geçirilecek altyapı
yatırımlarında yer almak büyük şirketler için önem arz
etmektedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz ile Çin
arasındaki dış ticaret verileri de şu şekildedir: 2013
yılında biz Çine 3 milyar 600 milyon dolarlık bir ihracat
gerçekleştirmişiz; ithalatımız bunun hemen hemen 2
katı, 24 milyar 686 milyon dolardır, neredeyse 8-9 katı
civarındadır. İthalat-ihracat dengesi Türkiye aleyhine yüzde
21dir.
Türkiyeyle Çin arasında dış ticaret
hacmi 2013 itibarıyla 28 milyar dolara, bir önceki yıla göre yüzde 17
artarak gerçekleşmiştir. 2009 yılı itibarıyla bu
artış yüzde 100e yakındır. Bu sebeplerle, kurulacak Asya
Altyapı Yatırım Bankasının önemli fırsatlar sağlayacağı
düşünülmektedir.
Çin ile ticari ilişkilerin geliştirilmesi
Türkiye'nin yararına olacaktır. Zaten globalleşen dünyada bu
gelişmelere de kayıtsız kalmak mümkün olamamaktadır.
Nitekim, söz konusu bankanın kuruluşunun ilanından hemen sonra,
ABD, bankaya muhalif olduğunu açıklayarak üye olunmaması
çağrısı yaptığı hâlde, birçok Batı ülkesi
uzun süre bekledikten sonra bankaya kurucu üye olarak başvurmuştur.
Bunlardan Avusturya 500, Danimarka 369, Finlandiya 310 milyon dolar
yatırmıştır. Almanya 4 milyar 484 milyon civarında
sermaye koymuştur, İngilterenin koyduğu sermaye 3 milyar
civarındadır ve diğer birçok Batı ülkesinin önemli
miktarlarda sermaye koyduğu göz önüne alındığında,
bankanın gelecekte önemli işlevler yürütmesi beklenebilir.
Avrupa ülkeleri finans sisteminin değişim
ve dönüşümünden uzak kalmak istememişlerdir, Asyada gerçekleşecek
projelerden ülkesi ve şirketleri açısından azami fayda
sağlamayı amaçlamaktadırlar. Ekonomik anlamda belirli bir
büyüklükteki bazı Avrupa ülkelerinin -Almanya, İtalya,
İngiltere, Fransa gibi- peş peşe üye olmaları,
bankanın kurulmasına karşı çıkan ABDnin
baskısının önünü almış gibi gözükmektedir.
Türkiye'nin de Asyada gerçekleşecek
projelerden azami fayda sağlaması yönündeki gayretler takdire
şayan olacaktır. Burada ABD ve Japonyanın tereddütleri daha
çok, kurulacak kurulacak bankanın uluslararası finans
kurallarına uymayacağı ve iyi yönetim sergilemeyeceği gibi
tereddütlere dayandığını da belirtmek gerekmekte ise de
bankanın kurucuları arasında önemli Batılı ülkelerin
yer almasının bu tereddütlere fazla bir itibar etmediğini
göstermektedir. Burada gerek Dünya Bankasını gerekse Asya
Kalkınma Bankasını, hatta IMFyi elinde tutan hâkim güçlerin söz
konusu bankanın kuruluşuyla göreli olarak önemlerinin azalacak
olması, hâkimiyetin de koyduğu sermaye miktarıyla Çinde
olması tereddüdün gizli sebebi olması ihtimal dâhilindedir.
Değerli milletvekilleri, bankaya kurucu
başkan olarak Çin Maliye Bakanı Yardımcısı ve Asya
Kalkınma Bankası Başkan Yardımcısı Jin Liqun
atanmıştır. Liqun yaptığı konuşmada,
bankanın 21inci yüzyıl yönetim yapısına uygun, finansal şeffaflık,
yüksek standartlar ve yönetim özelliklerine sahip bir banka
olacağını ifade etmiştir. Bu ifade gerçekleşirse ABD
kaynaklı tereddütler de ortadan kalkacaktır. Bankanın 12
kişiden oluşan bir yönetim kurulu olacaktır. Kurulun 9 tanesi
bölgesel ülkelerden, 3 tanesi de bölge dışı ülkelerden
oluşacaktır. Merkezi Pekinde olacak bankanın birden fazla
başkan yardımcısı olabilecektir. Daha önce de
belirttiğimiz gibi, Türkiyenin yönetim kademelerinde yer alması
önemli fırsatları takip etme imkânı sağlayacaktır.
Dileğimiz, bu yöndeki gayretlerin artmasıdır.
Değerli milletvekilleri,
söz konusu banka özellikle altyapı projelerinin finansmanını
sağlayacaktır. Ulaşım alanında otoyollar, tren
yolları, havaalanları; enerji alanında santraller ve boru hatları;
iletişim alanında telekomünikasyon projeleri bankanın önem
verdiği projeler olacaktır. Dünya Bankasıyla
karşılaştırıldığında faaliyet
alanı daha kısıtlıdır. Zira, Dünya Bankası,
Cinsiyet Eşitsizliği Projesine dahi kaynak aktardığı
göz önüne alındığında, söz konusu banka daha dar alanda
faaliyet gösterecektir. En önemli konulardan biri kaynakların verimli
kullanılmasının sağlanmasıdır. Asyadaki kötü
yönetim ve yaygın yolsuzluk sorunları nedeniyle, finanse edilecek
projelerin çok iyi takip edilmesi gerekmektedir. Bu sebeple, banka yönetiminin
ve çalışanlarının yüksek vasıflı, ehliyetli
kişilerden oluşması güveni sağlayacaktır.
Türkiyeye getirileri ne
olabilir? Türkiyenin bankaya kurucu üye olarak başvurmasında
İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelerin üyelik başvurusu
yapması etkili olmuştur. Söz konusu banka Türkiyeyi Asya ülkesi
olarak kurucu üyeliğe kabul etti. Türkiye, Asya Kalkınma
Bankasından farklı olarak Batılı ülkelerle aynı
statüde bulunmayacaktır. Asya Kalkınma Bankasında bölge
dışı üye statüsüne ve binde 5lik oy gücüne sahip Türkiye, bu
bankada bölge ülkesi olarak kabul edildi, Avrupa ülkeleriyse bölge
dışı kurucu üyeler olarak kabul edildi. Asya ülkesi olarak yer
almak, kuruluş aşamasında Türkiyeye önemli maddi yükümlülükler
getirecektir. Bankanın ekonomik büyüklükleri oranında
paylaşılan yüzde 75lik oy gücü Asya ülkelerinde bulunmaktadır.
Türkiye, bankanın hisse paylaşımı yapılmasında
ilk 10 ülkenin hemen arkasından yüzde 2,6 payla 11inci sırada yer
almıştır.
Değerli milletvekilleri,
tabii, son söz olarak şunları söylemek istiyorum: Şimdi,
Singapur merkezli bir enstitü başkanı, Benigni isimli enstitü
başkanı, bu bankayla ABDnin Asyadaki ekonomik etkisinin
azalacağını ifade etmektedir. Benigni, Türkiyenin de üyelik
başvurusu yaptığı Asya Altyapı Yatırım
Bankasının ABDnin bölgedeki ekonomik etkisini
azaltacağını savunuyor. Bir başka kişi, Lahey
Stratejik Araştırmalar Merkezinden Oosterveld diye bir adam, Çinin
söz konusu bankayı kurmasındaki en önemli amaçlarından birinin
Asya Pasifik Bölgesinde ABDnin etkisini azaltmak olduğunu söylemektedir.
Asya Yatırım Bankasının ABD egemenliğindeki Dünya
Bankası, Asya Kalkınma Bankası ve IMF gibi uluslararası
finans kuruluşlarının karşısına farklı bir
aktör olarak çıkacağını belirterek Çinin bu oluşuma
girmesindeki diğer bir faktör de bölgede avro ve dolar
dışında kendi para biriminin
kullanıldığını göstermek istemesidir. diye
konuşmaktadır.
Tabii, konuyla ilgili çok
ciddi şeyler var ama son sözüm şudur: Bankaya üye olan ülkelerin Çin
ile geliştirecekleri olumlu ticari, ekonomik ve hatta siyasi
ilişkilerin Çinin özellikle Doğu Türkistanda yaptığı
etnik ve dinî ayrımcılıkla insan hakları ihlallerine sessiz
kalmalarına neden olmaması en büyük temennimizdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, çok zor olsa da söz konusu bankanın Avrupa
ofisinin
Bir dakika uzatabilir misiniz?
BAŞKAN Süre uzatamıyorum maalesef, siz
böyle buyurun.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) Çok zor
olsa da söz konusu bankanın Avrupa ofisinin Türkiye'ye getirilebilmesi bir
başarı olacaktır. Türkiye'nin karar alma mekanizmalarında
etkili olması yeni fırsatların açılmasında önemli bir
aşama olacaktır. Hükûmetin bu yöndeki gayretlerini
artırması düşüncesiyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Tor.
Gruplar adına üçüncü söz, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Mehmet Emin
Adıyamana aittir.
Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; Asya
Altyapı Yatırım Bankası Kuruluş
Anlaşmasının Onaylanmasına İlişkin Kanun Tasarısı
üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, uluslararası
ilişkiler hiç şüphesiz devletlerin karşılıklı
ortak çıkarlarına ve mütekabiliyet ilkesine dayanır. Elbette
Türkiye'nin de uluslararası ilişkiler boyutunda kendi ulusal
çıkarları ve devlet çıkarları doğrultusunda başka
ülkelerle iş birliğine girmesi, ortak yatırımlar
gerçekleştirmesi doğal bir durum. Ama öncelikle, Asya gibi bizden
coğrafik olarak -özellikle az önceki hatibin de belirttiği üzere,
Çinin öncülüğünde- kilometrelerce uzakta olan ülkelerle yapılan
iş birlikleri bu şekilde gündemimize gelirken, hemen yanı
başımızda hemen komşumuz olan Suriye, Irak, Rusya,
İran, Yunanistan gibi pek çok konuda ortak çıkarlarımızın
örtüştüğü ülkeler ve bu ülkelerle, yine hem tarihsel hem inanç
boyutundaki yakınlaşmamız da nazara
alındığında, komşularla sıfır sorunla
başlayan dış politikamız maalesef Arabistan çöllerinde
sürünmektedir. Oysa, AKP Hükûmeti iktidara geldiğinde bütün
komşularımızla sıfır sorunlu bir politika
izleyeceğini, tüm komşularla iş birliği, dostluk ve
kardeşlik ilişkisini gerçekleştireceğini dile
getirmişti ama geriye dönüp baktığımızda bugün hiçbir
komşumuzla sorunsuz değiliz; hemen tüm komşularımızla
sıfır sorun değil, yüzde yüz sorunluyuz.
Daha dört yıl öncesinde, 2011 Suriye iç
savaşı başlamadan önce, Sayın Cumhurbaşkanı o
dönemde Başbakanken Suriye Devlet Başkanı Beşar Esadla kol
kola, ailece iki kanka olarak Türkiye'nin sahil bölgelerinde dostlardı,
kardeşlerdi ve Beşar Esad sanki yetmiş yıllık Suriye
tarihinde diktatör değildi ve sarmaş dolaş tatil
yapmaktalardı. Ama ne olduysa, bugün Beşar Esad diktatör,
halkına kurşun sıkan bir barbar. Yine, Beşar Esaddan daha
vahşi, daha diktatör, daha bağnaz olan Suudi Arabistan Kralıyla
şimdi kol kola, el ele. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı
kiminle el ele, kol kola verdiyse bir uğursuzluk getirdi. Muhtemelen Suudi
Kralının da geleceği pek parlak değil, onun da
geleceği Beşar Esada benzeyecek gibi görünüyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Maşallah dediği inek
sütten kesiliyor.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Şimdi,
değerli milletvekilleri, tabii, dış politikada sıfır
problemden yüzde yüz probleme varan dış ilişkilerimiz ve
komşu ülkelerle âdeta düşmanca olan ilişkilerimiz bununla
bitmiyor. Suriyedeki gelişmelerde ortaya çıkan, belli bir dinamik
hâline gelen, aslında tarihsel olarak, Türklerle tarih boyunca ittifak
hâlinde olan Kürt halkının Suriyedeki kazanımları,
IŞİD barbarlarına karşı vermiş olduğu
mücadele ve bu mücadelede ulaştığı başarı da yine
mevcut AKP Hükûmeti açısından tehlike olarak görülmekte ve
düşman bir politikayla bakılmaktadır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, eğer
uluslararası ilişkiye gireceksek, tıpkı Meclisin gündemine
gelen Asya Altyapı Yatırım Bankası gibi ilişkilere
gireceksek öncelikle kendi komşularımızla, tarihsel
birlikteliğimiz olan halklarla bir dostluk, barış ve
kardeşlik ortamını, adasını yaratmak zorundayız.
Şimdi, dış politikada bu
başarısızlığa ulaşmanın doğal sonucu
olarak kendi iç ilişkilerimizde, ülke içerisindeki siyasetimizde
barışı inşa edememenin, temel sorunlarımıza çözüm
üretemememizin yansıması olarak da dış politikada,
dış siyasette tıkanır ve yalnızlık
yaşarız.
En başta Kürt sorunu
olmak üzere Türkiyede inanç sorunlarına çözüm üretmeden, bugün
Meclisimizde gündeme gelen Roman sorununu çözmeden, dolayısıyla bütün
bu sorunlara belli bir eksenle bakarak, tıpkı yetmiş
yıllık statükocu anlayış gibi bu sefer de
Neoosmanlıcılık ya da Panislamist bir yaklaşımla,
mezhebî bir yaklaşımla biz meselelere çözüm üretmeye
çalışırsak elbette dış siyasette de tıkanır,
elimiz kolumuz bağlanır ve yalnızlık yaşarız.
Bakın, değerli milletvekilleri, tarihte
Kürtler ile Türklerin karşılaştıkları üç önemli dönüm
noktaları vardır. Biri: 1071dir, Mervani Kürt devleti ile Alp
Arslanın karşılaşmasıdır. İkinci tarihsel önemli
karşılaşma: 1514, Yavuz Sultan Selim ile İdrisi Bitlisî. Ve
üçüncüsü: Kurtuluş Savaşı dönemidir, Birinci Dünya
Savaşı. Altını çizerek söylüyorum ve dikkatinizi celbetmek
istiyorum: Tarihsel bu üç karşılaşmanın her biri Kürtler
ile Türkler arasında yüz yıllar devam eden ittifaklara neden
olmuştur ve tarihin hiçbir döneminde Kürtler ile Türklerin ilişkisi
zor üzerine, baskı üzerine, şiddet üzerine inşa
olmamıştır ve hiçbir halk da bunu Kürtler üzerinde başaramamıştır.
Bütün bu ittifaklar gönüllülük esası üzerinedir.
Bugün AKP iktidarının kürdistanda
sürdürdüğü zora dayalı, baskıya, ıslaha, terbiye etmeye
dayalı politika başarıya ulaşamaz,
ulaşamayacaktır. Bunun tek çözüm yolu var: Eğer Kürtler varsa ki
vardır, tarihî bir gerçekliktir, üzerinde yaşadıkları bir
coğrafyaları varsa ki vardır, kürdistandır. Bu kürdistan
coğrafyasının devamı Irakta sizin daha düne kadar postal
yalayıcımız dediğiniz, sizin düne kadar aşiret
reisleri dediğiniz, bugün iş birliği
yaptığınız, kanka olduğunuz güney Kürdistan bir
realiteyse, Rojava da bir realitedir, kırmızı çizgilerle bu
gerçekliği değiştiremezsiniz. O zaman yapılacak tek
şey vardır: Kürtler varsa, Kürtün dindarıyla dinsiziyle,
genciyle ihtiyarıyla, sağcısıyla solcusuyla
oturacaksınız, tıpkı tarihte verdiğimiz örneklerde
olduğu gibi, gönüllülük esası üzerine, haklar üzerine, özgürlükler
üzerine, Kürtlerin bir halk olmaktan doğan temel hakları üzerinden
anlaşma yapacaksınız, ittifak yapacaksınız. Ve
işte göreceksiniz, esas, tıpkı 1500de Yavuz Sultan Selimin
İdrisi Bitlisîyle yaptığı ittifakla nasıl ki
Memlûklulardan halifeliği aldı, bütün Orta Doğu
coğrafyasını kendisine bağladı ve o tarihten sonra
imparatorluğa dönüştüyse; nasıl Alp Arslan Mervani Kürt
devletinin göndermiş olduğu 15 bin kişilik orduyla Romen Diyojeni
yendiyse, nasıl Kurtuluş Savaşında hep hamaset siyasetiyle
dile getirdiğiniz yedi düvele karşı savaşta Kürtlerle
ittifak yaptıysanız, bugün de Türkiye'nin güçlenmesini,
uluslararası konjonktürde bir güç olmasını istiyorsanız,
Kürtlere tankla, topla, derebeyi hukukuyla gitmeyeceksiniz. Bugün kürdistanda
derebeyi hukuku uyguluyorsunuz. Sultan, vezir ve bölgedeki valileriniz
derebeyidir, mevcut 12 Eylül Anayasasını bile ihlal ediyorsunuz, ona
bile riayet etmiyorsunuz.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Derebeyi
yok, derebeyi yok.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Çünkü bugün
uyguladığınız sokağa çıkma
yasağının mevcut 12 Eylül faşist Anayasasında bile
dayanağı yoktur. 5442 sayılı Yasaya dayandırıyorsunuz,
11inci maddesine, yoktur böyle bir hüküm. Çıkın, bu Mecliste,
eğer yapacaksanız, sıkıyönetim ilan edin, olağanüstü
hâl ilan edin, bunun Anayasada dayanakları var ama 5442 sayılı
Yasanın 11inci maddesinde yoktur. Sizin valileriniz, sizin talimatlarınızla
kürdistanda şehirleri kuşatıyor, tankla, topla şehirleri
bombalıyor; bu yetmez gibi süresiz sokağa çıkma yasağı
uygulanıyor. Bunun mevcut hukukta dayanağı yoktur.
İşte bu hukuk keyfî hukuktur, bu hukuk Orta çağ hukukudur,
işte sultan, veziriazam ve derebeyi hukukudur, sizin
uyguladığınız hukuk tam da bu hukuktur.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Derebeyi
olmak isteyenlerle mücadelemiz bizim, derebeyi olmak isteyenler var. Milletin
adamlarından bahsediyorsun, derebeyi diyemezsin, onlar milletin
adamları.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Değerli
milletvekilleri, bugünkü çatışmanız İttihat ve Terakki
içindeki kanat çatışmasıdır. Sizin yetmiş
yıllık politikadan, yetmiş yıllık statükodan hiçbir
farkınız yok. Tek yaptığınız şey, 1924
Anayasasıyla iktidarı ele geçiren Jön Türkçü ya da Turancı ya
da Türkçü kanada karşı, sizin, bugün, Panislamist kanatla
iktidarı ele geçirme derdinizdi, kaygınızdı -başka bir
şey de yok- onu da başardınız; on üç yıldır
iktidarı ele aldınız, devlet kurumlarını ele
geçirdiniz.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Millet el
verdi, millet! Kanal kazarak iktidarı almadık, millet verdi!
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Şimdi,
yapacağınız şey şu: Bu anlayış, bu zihniyet
1925 Şeyh Sait hareketinde ne diyordu? Eşkıya. 1937-38 Dersim
katliamında ne diyordunuz -bir sıfat
yakıştırıyordunuz- neydi o zaman Dersim halkının
ismi? Şaki.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Biz
şakiye şaki diyoruz, Kürtlere değil!
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Bugün,
Kürtlere reva gördüğünüz katliamın ismine de işte
tıpkı söylediğiniz gibi terörizm diyeceksiniz, terörle
mücadele diyeceksiniz, 35 günlük bebek öldüreceksiniz, daha bugün 14
yaşında bir genci öldüreceksiniz, sivilleri katledeceksiniz.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) PKK
öldürüyor, PKK!
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Peki, Karsta,
Erzurumda, Ağrıda, Vanda hendek mi var? Siz bu bölgelerde,
160ı aşkın bölgede özel güvenlik bölgeleri ilan
etmişsiniz, özel askerî bölgeler ilan etmişsiniz. Sizin
yaptığınız bu hukukun, bu uygulamaların hiçbir yasal
dayanağı yoktur. Değerli arkadaşlar, siz bu
anlayışınızla, bu politikanızla kendinizi
tüketirsiniz.
Saddam Hüseyin güney Kürdistanda 186 bin Kürtü
Enfalde katletti. Arapça bilenleriniz bilir enfalin ne anlama
geldiğini. 186 bin Kürtü katletti ama Kürtler yok olmadı, Kürtler
var ama Saddam Hüseyin gitti. Beşar Esad da aynı şeyi
yapıyordu, Kürtleri vatandaş bile kabul etmiyordu ama şimdi
gidiyor.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Kol
kolasınız Esadla, kol kola!
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Siz bu
politikayla aynı akıbete uğrarsınız. Onun için, dönün
tarihe bakın, Kürt halkıyla, Kürt halkının siyasal
öncüleriyle oturun, tıpkı tarihte olduğu gibi kardeşçe,
eşitçe, özgürce ama gönüllü beraberliğe dayalı bir çözümü
inşa edin. Yoksa tankınıza, topunuza güvenerek, bugünkü siyasal
iktidardaki çoğunluğunuza güvenerek bir çözüme
ulaşamazsınız. Ulaşılsaydı eğer doksan
yıldır bu sorun çözülmüş olurdu, bugün huzurumuza gelmezdi bu
sorun.
Bu nedenle, değerli arkadaşlar, bizim esas
meselemiz iç meselemizdir, sadece Kürt sorunu değil, Alevi sorununu çözmek
zorundasınız, çözmezseniz, mezhep eksenli bir siyaset yürütürseniz,
yürütmeye devam ederseniz işte, Suudi Arabistan ve İran, bu
politikanın malzemesi hâline gelirsiniz.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Sorun Kürtler
değil, sizsiniz.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Bu sorun,
Şia-Sünni meselesi Orta Doğunun en kronik, en eski meselesidir.
Emevilerden günümüze kadar, Osmanlı-Safevi çelişkisinin temelinde bu
var, Emevilerde bu var, Abbasilerde bu var, Memlüklerde bu var. Bakın, bu
oyuna, bu siyasetinizle, bu mezhepçi anlayışla Orta Doğuda
giderek derinleşen ve Şii-Sünni, mezhep eksenli bir derin savaşa
giden sürece taraf olacaksınız, alet olacaksınız, nitekim,
olmaya başladınız bile. Suudi Kralı yetmedi size, şimdi
İsraile sığındınız. Hani İsrail katildi,
hani
(x) diyordunuz, hani bebekleri
öldürüyordu, fotoğraflar gösteriliyordu; ne oldu? Kucağına
oturdunuz,(xx) şimdi kanka oldunuz. (HDP ve
CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Ne oldu? İran mı
sıkıştırdı? İran-Suudi Arabistan
çelişkisinden, Rusya uçağı, jeti düştü,
sıkıştınız mı? Sıkışınca
İsrailin hemen kucağına, ABDnin kucağına.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Hiç
alakası yok.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Hani,
İncirlik Üssüne izin vermiyordunuz, İncirliki verdiniz,
Malatyayı verdiniz, Diyarbakırı verdiniz, bölgedeki tüm üsleri
Amerikaya peşkeş çektiniz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu takiye
siyasetiyle, bu halkı kandırma siyasetiyle, bu yalan siyasetiyle
kısa vadeli iktidarınızı devam ettirebilirsiniz ama
Türkiyeyi, ama Türkiye halklarını felakete götürürsünüz. Türkiye
halklarının geleceğini karartıyorsunuz. Bu
anlayışla, bu politikanızla kürdistanı siz
kuracaksınız. Size söyleyeyim nasıl
kuracağınızı. Bakın, size söyleyeyim.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Kurdurtmayacağız.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Siz bu
zihniyetle batıda, İstanbullarda, Ankaralarda, İzmirlerde
tıpkı 1 Kasım öncesi talimatlarınızdaki o
bindirilmiş kıtalar bizim nasıl 400 seçim büromuza
saldırdıysa, suçsuz günahsız Kürt esnafların iş
yerlerine saldırdıysa, sizin bu anlayışınızla tekrar
o kitleler harekete geçecek ama siz de kontrol edemeyeceksiniz, biz de kontrol
edemeyeceğiz ve işte asıl bölücülüğü, ülkenin bölünmesini
siz yaratacaksınız.
ŞAHİN TİN (Denizli) Bölücülüğü
siz yapıyorsunuz.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Onun için
aklınızı biraz tarihten alın, biraz da vicdandan alın,
biraz da aklıselimle düşünün ve oturun bu sorunu çözmeye
çalışın. Hep sizin böyle keyfinizle, böyle
koltuklarınızda kurularak, Kayserinin ötesine geçmeden, yandaş
medyanın yalan dolan haberleriyle bu sorunu çözemezsiniz. Orada dün analar
ağlıyordu, bugün analar katlediliyor. Yarın, bunun
kıvılcımları İzmire, İstanbula, Antalyaya
yansıdığında bu Meclis vebal altında kalacak bu
Hükûmet yönetemeyecek.
REŞAT PETEK (Burdur) Teröristlere lanet
okuyabiliyor musun oradan?
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) İşte
bu mantıkla, bu zihniyetle çözemeyeceksiniz. Çözemeyeceksiniz!
REŞAT PETEK (Burdur) Katillere, teröristlere
lanet olsun diyebiliyor musunuz? Teröristlere lanet okuyabiliyor musunuz?
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Söylüyoruz.
Tekrar söylüyorum: Git o zaman biraz tarihi oku! Böyle, az önce Roman
kardeşlerimizin sorunlarının çözümüne ilişkin bir Meclis
araştırma önergesi geldi. İşte o küçümseyen, o tepeden
bakıcı, o hiçleştiren, ötekileştiren zihniyetle ne
yaptınız? El birliğiyle el kaldırıp reddettiniz. Neydi
o? Neydi? Ötekileştirilmiş, yüz yıldır bu ülkede bütün
haklardan mahrum edilmiş, kendi kültürünü yaşayamayan, dilini
yaşayamayan, ekonomik özgürlüğü olmayan, çocuğunu okula
veremeyen, hepimizin çok yakından bildiği âdeta çadırlara mahkûm
olmuş bir kesimin haklarını sayın milletvekili
arkadaşımız burada dile getirdi, alay edercesine güldünüz, sonra
el birliğiyle reddettiniz.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Ben sana
gülüyorum. Sana gülüyorum, sana
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Bu
gerçekliği gizleyebilir misiniz? Reddetmekle Roman
vatandaşlarımızın sorununu hasıraltı edebilir
misiniz?
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Kürt halkı
sizi tanıdı.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Sorunları
demokratik, akıl, bilim ve tarihin ışığında
çözmek zorundasınız. Çözemezseniz, siz bu zihniyetle ancak Suudi
Arabistan çöllerinden dönersiniz, başka bir yere varamazsınız.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Kürt halkı
sizi Cihangire gömecek.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Bu zihniyetle
hiçbir soruna çözüm üretemezsiniz. Yoksa, dünya deneyimlerine bakın.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Cihangirdeki
yoldaşlarınızla birlikte Kürt halkı sizi tanıdı.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Sizin
yönteminizle giden bütün diktatörler, bütün faşistler tarihin
çöplüğüne gitmiştir.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Kürt halkı
faşizminizi de tanıdı.
REŞAT PETEK (Burdur) Bütün faşistler,
bütün teröristler
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Gelin, bu
sorunu tarihin ışığında, Kürt halkının
öncüleri
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Faşistleri
gömeceğiz.
REŞAT PETEK (Burdur) Teröristleri de faşistleri
de tarihe gömeceğiz.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Daha dün
barış müzakeresi yaptığınız Sayın Abdullah
Öcalan sizin kontrolünüzde. Oturun masayı tekrar düzeltin ve bu ülke daha
fazla kan kaybetmesin diyorum.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Kürt halkı
sizi tanıdı.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Çakır, bir dakika
Sayın milletvekilleri, ben az önceki oturumda
da ifade ettim. Nasıl bir üslupla konuşulması gerektiğini
İç Tüzük çok açık bir şekilde beyan ediyor.
İğnelemeden, kaba ve yaralayıcı sözler kullanmadan
meramımızı çok rahat bir şekilde ifade edebiliriz. Sadece buradakileri
değil, halkımızın bir kısmını da yaralayan
ifadeleri kabul etmek mümkün değildir.
Kürtlere katliam yapıldı., Kürtlere
katliam vardır. gibi ağır, kabul edilemez ifadeleri, ben,
burada, esefle karşıladığımı ifade etmek
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Siz
yorum yapamazsınız Başkan.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Nasıl böyle konuşuyorsunuz?
BAŞKAN - Birincisi, Kürtler ile teröristleri
ayırmak lazım. Burada bir derebeylik yok. Kürtlere karşı
değil ama tam da terörle mücadele kapsamında, derebeylik
oluşturmak isteyen teröristlere yönelik bir mücadele vardır. Bunun
böyle bilinmesi gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Hepimizin ifademizi çok net bir şekilde,
doğru bir şekilde kullanması lazım.
Buyurun efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, siz bu şekilde görüş belirtemezsiniz.
Eğer bu şekilde görüş belirtecekseniz burada oturmanız
lazım, kürsüyü kullanmanız lazım. Bu ülkede Kürtlere yönelik
katliam yapıldığını şu anki Cumhurbaşkanı
da Dersimde ifade etmişti.
BAŞKAN - Bakın, burada temiz bir dil
kullanılması gerektiğini az önce de ifade ettim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Katliam
yapıyorsun. demek sizin dediğiniz anlamda kaba, yaralayıcı
bir durum değil, tam tersine yaşanan gerçekliği tespit etmektir.
BAŞKAN İsrailin kucağına
oturdunuz. Başka türlü ifadeler
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Bakın, bu ifadeleri lütfen, ne
olursunuz
Meramınızı ifade ederken itham edici, şahsiyetle
uğraşan bu tür yaralayıcı sözlerden hepimizin
sarfınazar etmesi lazım.
Bu ifadeleri kabul etmek mümkün değildir
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, evet, yani sayın hatibin konuşması
sırasında argoda farklı anlama gelebilecek bir deyim
kullanması bizim açımızdan da doğru olmayan bir durum
ortaya çıkarmıştır. Orada sayın hatip İsraille
olan kucaklaşmayı dile getirmek istemiştir.
REŞAT PETEK (Burdur) Özür dilesin!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Onun
dışında, konuşmanın geneli içerisinde herhangi bir
kaba, yaralayıcı herhangi bir söz yoktur; ağır siyasi
eleştiriler ve mevcut durumla ilgili tespitler vardır.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Çakır, buyurun.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Kucağına
oturmak. yok Oturtmak. -farklı şekillerde ifade edilebilir-
ifadesi, özdeyişi, hangisini alırsanız alın, bu ülkede, bu millette
ne şekilde anlaşıldığı çok aşikâr bir
husustur. Dolayısıyla değerli konuşmacının bu
ifadeyi İdris Beyin ağzından değil, ağzından
düzeltmesini talep ediyoruz. Birinci husus, ısrarla.
İkincisi ise, derebeylik kelimesinin
kendisine sıfat olarak zikredildiğinde eğer derebeylikle ilgili
bir miktar bilgisi olan birisi feveran etmiyorsa büyük bir şey
vardır, problem ortada. Onun için bunu şiddetle reddediyoruz,
hakaretin en ağırı telakki ediyoruz. Sataşmadan da 69a
göre söz istiyoruz.
BAŞKAN Buyurun efendim.
İki dakika süre veriyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
12.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın,
Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyamanın 19 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle değerli konuşmacı Mehmet
Beyden bu ifadesini düzeltmesini, tashih etmesini ısrarla talep ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, derebeylik meselesini
konuştuğumuzda derebeylikle ilgili Marc Blochun Feodalitesini
okumasına gerek yok, iktisat tarihinden okuyan kişi derebeyliğin
ne olduğunu iyi bilir. Derebeylik değerli arkadaşlar -bunu
açıkladığım için utanıyorum, özür diliyorum sizden-
Orta Çağda hüküm sürmüş, birkaç yüzyıl hâkim olmuş, sadece
bir feodal beyin hâkimiyetinde süren ve insanları, tebaasını
sadece serf olarak yani köle, tarım işçisi olarak esas alan ve
arkasından, toprakla birlikte alıp satan rejimin, uygulamanın
adı, onun başındaki beyin adı da derebeyidir.
Dolayısıyla, eğer derebeyliğin tanımı buysa
-bakabilirsiniz ansiklopedilere, lügatlere yahut kitaplara- biz bunu
şiddetle reddederiz. Her şeyden önce, bu sıfat bizim için
söylendiğinde, sadece bizim için değil, kim için söylenirse
söylensin, imparatorluğu geçirmiş, ulus devletine geçmiş,
cumhuriyete geçmiş ve 78 milyon insana karşı bir hakarettir,
esas itibarıyla bunun da geri alınması gerekir.
Değerli arkadaşlar, derebeylik hâkim
olduğu dönemde Orta Çağda bırakın siz cumhuriyeti yahut
19uncu yüzyılı Osmanlı İmparatorluğunda bile
derebeyliğin dsi yoktur, söz konusu bile değildir. Bu tamamıyla
Orta Avrupaya özgü bir ideolojidir, bunun altını çizelim, böyle ulu
orta da bu kavramları lütfen kullanmayalım.
Ve bir hususu daha zikredeceğim,
bitireceğim. Tarihten çok güzel örneklerle başlayan değerli
konuşmacı, nasıl oluyorsa, on beş yirmi dakikalık
konuşmanın sonunda bir şekilde bir makas değiştirmek
suretiyle hakaretlerle biten bir konuşmaya dönüştürüveriyor. Oysa ne
kadar güzel başlamıştınız; Alp Arslanı
anlatmıştınız, Diyojeni anlatmıştınız,
Yavuzu, İdrisi Bitlisîyi anlatmıştınız,
Kurtuluş Savaşını anlatmıştınız. Orada
da bir tashih yapayım müsaade ederseniz Mehmet Bey. Kürtlerle ittifak diye
bir şey yok, zaten biz beraberiz, ittifak dediğiniz iki ayrı
nesne arasında olan bir şeydir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
İnkâr ederek mi?
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) Yavuzun, yani
16ncı yüzyılda Yavuzun iktidar olduğu dönemde Türklerle
Kürtlerin ittifak etmesine gerek yok, zaten beraberdik biz; bir
imparatorluğun, bir devletin mütemmim cüzleriydik, etle tırnak gibi.
Kurtuluş Savaşı, aynı şekilde; şehitliklere
gittiğinizde, Çanakkaleye, Yemene, Baküye nereye giderseniz gidin her
yerde aynı tabloyu görürsünüz, aynı birliği beraberliği
görürsünüz. Tashih ettiğim için özür diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Adıyaman
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Hem sataşma
var hem açıklama yapacağım.
BAŞKAN Düzeltme yani.
Buyurun Sayın Adıyaman, iki dakika.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin
Adıyamanın, 19 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerini
düzelttiğine ilişkin açıklaması (x)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Değerli arkadaşlar, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, birincisi, tabii, İsrailin
kucağına oturdu. derken orada mecazen söyledim. Oradaki anlam kaba
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
müdahale etmeyelim.
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Devamla) Oradaki anlam sarmaş dolaş anlamında, kankalar
anlamında. Bunu bu şekilde düzeltmiş olayım.
REŞAT PETEK (Burdur) Özür de dile, özür dile.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Şimdi,
derebeylik meselesine gelince, arkadaşlar, derebeylik
Elbette, kara
Avrupasında derebeyin toprak ağalığı, serf sistemi
doğrudur ama o ekonomik boyutudur. Aynı zamanda kendi hukuku da
vardır, o kendi hukukunu da burada izah etmek istemem, nasıl bir
hukuk uyguladığını çünkü her toprak ağası, her
serfe sahip olan derebeyi aynı zamanda bir kurum olan, üst yapı
kurumu olan hukukunu, hatta kendi ahlakını da dayatır o
serflere, köylülere. Şimdi, eğer bir yerde hukuk yoksa, hukuk
uygulanmıyorsa, meri hukukun kuralları dışına
çıkılıyorsa, mevcut Anayasayı beğeniriz,
beğenmeyiz, mevcut yasaları beğeniriz, beğenmeyiz, onun
dışında bir uygulama yapılıyorsa bunun ismi derebeyi
hukukudur çünkü hukuki dayanağı yoktur, çünkü hiçbir
meşruluğu yoktur. Bugün valilerin uyguladığı budur,
bunun için de derebeyi hukukudur.
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) Terör
örgütünün Anayasada adam öldürme yeri var mı?
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Bunu böyle
çıkıp süslemenin, güzelleştirmenin bir anlamı yok, bugün,
evet, uygulanan, hiçbir dayanağı olmayan, otuz günü, bir ayı
geçen sokağa çıkma yasakları, tank, topla Kendi halkına
-bunu birileri kullanmıştı, bu cümleyi- bomba atan diktatördür.
demişti birileri. Evet, aynı uygulama bugün bu ülkede
uygulanıyor, tanklar, toplar bomba atıyor kendi halkına.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
REŞAT PETEK (Burdur) Terör örgütü
atıyor, onu da söyle.
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) PKKya
atılıyor.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) 130 binlik
Cizre halkı PKKlıdır öyle mi? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Süreniz dolmuştur Sayın
Adıyaman.
REŞAT PETEK (Burdur) Terör örgütü
atıyor.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) İşte
sizin tek sığınacağınız şey bu, başka
bir şey yok.
Saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
15.- Asya Altyapı Yatırım Bankası Kuruluş
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/387) (S. Sayısı: 19) (Devam)
BAŞKAN Şahıslar adına Denizli
Milletvekili Kazım Arslan.
Buyurun Sayın Arslan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
19 sıra sayılı uluslararası
anlaşmanın onaylanması için şahsım adına söz
istedim. Şahsi görüşlerimi sizlere arz ediyorum.
Bu yasanın onaylanmasıyla ilgili olarak
muhalefet şerhimiz yok çünkü biz ülke menfaatleri doğrultusunda
yapılacak her türlü anlaşmanın onaylanması noktasında
üzerimize düşen görevi her zaman yapıyoruz, yine bugün de bu
görevimizi yapacağız.
Bu anlaşma ile kurulacak Asya Altyapı
Yatırım Bankasının kurulmasının bölgeye büyük bir
faydası olacaktır. Anlaşmaların yapılması ne
kadar önemli ise takibinin de o denli önemli olduğunu özellikle belirtmek
istiyorum. Çünkü ülkemizin menfaatleri olan özellikle uluslararası
anlaşmaları genelde hep onaylıyoruz ancak bu anlaşmalar
ülkemize ne getiriyor, bizden ne götürüyor; bunun hesabını iktidar
olarak çok iyi yapmadığımızı özellikle belirtmek
istiyorum.
Anlaşmalarda ve uygulamalarında esasen
karşılıklılık esası çok önemlidir; dış
ilişkilerde, dış ticarette, dış siyasette ve
uluslararası ilişkilerde karşılıklılık
esası çok önemlidir. Bu nedenle, ticari ilişkilerimize
baktığımız zaman genelde bu işlemlerin aleyhimize
geliştiğini de görüyoruz. İthalatımız her gün biraz
daha artıyor, ihracatımız biraz daha azalıyor.
Dolayısıyla sürekli dış ticaretimiz açık veriyor.
Bunun yanı sıra cari açığımız da her gün büyümeye
devam ediyor. Bunları azaltmak için ülke ihtiyaçlarımıza yönelik
olarak yapılacak yatırımlara öncelik vermeliyiz,
ithalatımızı azaltacak tedbirleri almalıyız.
İhracatımızı artıracak önlemleri de alarak
uluslararası ticari anlaşmalarımızın ülke
menfaatlerine en uygun şekilde uygulanmasına ve
karşılıklı menfaatlerimizin en üst noktada tutulmasına
olanak sağlamalıyız. Bunun için, ithalatımızı
azaltmak için özellikle yerli üretimi daha çok teşvik ederek, ülkemizde
üretilen ürünleri mümkün olduğunca ülkemizde devletimizin
kullanmasına olanak sağlayarak ve ithal edilmesinin azaltılmasını
sağlamak suretiyle, yerli üretimi, yerli sanayiyi geliştirmek
suretiyle ülkemizin uluslararası ilişkilerde ve anlaşmalarda
menfaatini en üst sıraya çıkarmalıyız diye öneriyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle şunu ifade edeyim: Şu anda ekonomik krizle
birlikte sanayicimiz, üretimin üzerindeki, sanayicinin üzerindeki yüklerin çok
ağır olması sebebiyle, önünde çok fazla engeller olması
sebebiyle, devletin bu alanda, iktidarın bu alanda önemli adımlar
atmaması nedeniyle bugün maalesef çalışmakta zorluk çekmektedir
ve birçok iş yeri kapanma noktasına gelmiştir. Bazı iş
yerlerinde işçi çıkarılmaya başladığını
gözlemlemekteyiz. Bu nedenle, siz sanayiciye, yatırımcıya para
kazandırmadığınız takdirde, siz onun maliyetlerini
aşağıya çekmediğiniz takdirde bu ülkede ne
yatırım artacaktır ne üretim artacaktır ne istihdam
artacaktır ne de ihracat artacaktır. Onun için, bizim öncelikle ülke
olarak, başta da iktidarın bu konuda çok önemli bir sorumluluğu
var. Yatırımların artırılması, üretimin
artırılması için öncelikle vergi indirimlerinin
yapılmasını ve yatırımcıların daha güçlü
noktaya getirilmesi noktasında çalışmaların ve
teşviklerin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bir iş adamı
olarak, bir sanayici olarak gittiğim her bölgede gerçekten sanayicinin
mevcut durumu zorla taşıdığını, zorla
götürdüğünü, yeni bir yatırım yapma şevkinin
kalmadığını, heyecanının
kalmadığını, artık durumu kurtarmak için bir gayret
içinde olduğunu görüyorum ama sanayicimizin, iktidarın
değişik baskıları sebebiyle ses
çıkarmadığını da buradan açıklıkla söylemek
istiyorum. Bir başka neden de, sanayicimiz ve
yatırımcımız, bankaya borçlu olması sebebiyle fazla
bir şikâyeti ortaya çıkarmamaktadır.
Gerçek ve tüzel kişi işletmelerinde hiçbir
ayrım yapılmaksızın enerji bedellerinden eşit
şekilde KDVnin sıfırlanması ve yine işletmelerin ve
üretimin üzerindeki TRT katılım payının
kaldırılması suretiyle maliyeti aşağıya çekecek,
üretimi artıracak, sanayicinin önünü açacak bir adil teşvik
sisteminin mutlaka oluşturulmasına büyük bir ihtiyaç
bulunmaktadır. Bu nedenle, üretimde haksız rekabete yol açan
-teşvikler ve destekler değil- bütün işletmelerin
faydalandığı bir sistemin mutlaka uygulamaya geçmesi
gerekmektedir. Sanayici için daha çok nitelikli elemanların
yetiştirilmesi konusunda mesleki eğitimin artırılması
ve meslek edindiren okulların çoğaltılmasının da
ihtiyaç olduğunu açıklıkla belirtmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, bu sanayi
kuruluşları, yatırımcılar, ihracatçılar bu kadar
yüksek maliyetler altında zorlanırken, mevcut iktidarın
uyguladığı yanlış dış politikanın
faturası sanayicimize ve ihracatçımıza da çıkmaktadır.
Bugün, en son noktada, Rusya ile çıkarılan bir sorunun, gerçekten
gerek dış ticaret, turizm, tarım, inşaat,
ulaştırma ve diğer birçok dış ticaret konusunda
ülkemizi 8,5 milyar dolara yakın bir zarara uğrattığı
da açıkça ortadadır.
Komşularımızla ilişkilerimizin
bozuk olması nedeniyle yine komşularımızla
alışverişlerimizin ve ihracatımızın da en aza
indiğini de açıklıkla görmekteyiz. Onun için üretime
dayalı, yatırıma dayalı kalkınma modelini ülkemizde
öne çıkarmalıyız. Gerçekçi bir kalkınmayı
gerçekleştirmek istiyorsak yatırımı, üretimi,
istihdamı ve ihracatı artıran, her alanda bu
çalışmaları yapan bir çalışmayı da
gerçekleştirmek durumundayız. İşte bu tabloyu
gördüğümüz bu çerçevede, yeni bir sanayileşme modelini de yaratmak
için, bizim, Meclis olarak yasal düzenlemeleri de yapmak, hem iktidara da yol
göstermek görevimizdir diye açıklıkla belirtmek istiyorum. Bunun
için, yatırım ve üretimi, istihdamı artırmak için sanayici
ve ihracatçının KDV iadelerinin ve mahsup işlemlerinin
hızla yapılması gerekmektedir, elektrik üzerindeki KDVnin
sıfırlanması gerekmektedir, TRT katılım
payının alınmaması gerekmektedir; peşin vergi uygulamasından
vazgeçilmelidir, damga vergisi de kesinlikle alınmamalıdır. Bu
devlet yatırım yapmıyorsa özel sektörün önü
açılmalıdır. Bu şekilde kalkınmayı daha iyi, daha
hızlı bir şekilde gerçekleştireceğimizi
açıklıkla belirtmek istiyorum.
Tekrar hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. Sağ olun, var olun arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
ASYA ALTYAPI YATIRIM BANKASI KURULUŞ ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Türkiye Cumhuriyeti
adına 29 Haziran 2015 tarihinde imzalanan Asya Altyapı
Yatırım Bankası Kuruluş Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
(2) Türkiye Cumhuriyetinin Asya Altyapı
Yatırım Bankasına olan sermaye iştiraki taahhüdü ve bu
taahhüt çerçevesinde yapılacak ödemeler 2.609.900.000 ABD Doları
karşılığını geçemez.
(3)
Bakanlar Kurulu ikinci fıkrada
belirtilen tutarı beş katına kadar artırmaya yetkilidir.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde gruplar
adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsaka aittir.
Buyurun Sayın Parsak. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK
(Afyonkarahisar) Aziz Türk milleti, saygıdeğer vekilleri; Gazi
Meclisi, yüce Meclisi sözlerimin başında saygıyla
selamlıyorum.
Bugün aldığımız bir haberle yine
yüreğimiz dağlandı, bitmek tükenmek bilmeyen
acılarımıza bir yenisi daha eklendi. Şırnakta görev yapan
Afyonkarahisar Bolvadinli hemşehrim Jandarma Uzman Çavuş Ramazan
Emet, bugün sabah göreve gitmek üzere evinin önünde beklerken, her vesileyle bu
şerefli kürsüden bizim çocuklarımız, gerilla, özgürlük
savaşçısı olarak tanımlanan PKKlı teröristlerin,
kahpelerin kahpe kurşunlarıyla şehit düştü. Şehidimize
yüce Allahtan rahmet, kalanlarına, Afyonkarahisara ve aziz Türk
milletine sabır ve başsağlığı diliyorum.
Türkiyenin en uzun süreli
sorunlarının başında gelen PKK terörü, AKP iktidarı
zamanında kademeli olarak yeniden tanımlanmıştır.
Gelinen noktada mesele PKK=Kürt sorunu şeklinde bir içeriğe
kavuşturulmuş, bu ülkenin onurlu birer vatandaşı olan,
yıllarca PKKnın zulmüne maruz kalan Kürt kökenli kardeşlerimiz
tam da PKKnın ve onun siyasi uzantılarının istediği
şekilde PKKnın yanında durmaya zorlanmıştır.
Oysa sorun hiçbir zaman Kürtler ile Türkler arasında
olmamıştır. Böyle olmasına da ne Kürtler ne de Türkler
razıdır ama şimdi bölgedeki insanlarımız ne yazık
ki PKK terör örgütünün elinde âdeta esir durumdadır. Çünkü AKP Hükûmeti
onların akıbetini PKKya teslim etmiştir.
Kürt açılımı
olarak başlayıp çözüm sürecine evrilen politikanın terörü
bitirmek gibi bir amacının bulunmadığı bugün gelinen
noktada artık şüphe götürmez bir gerçeklik hâline gelmiştir.
Sorun, PKK terör örgütünün bitirilmesi değil, Türkiyenin millî ve üniter
yapısının tasfiye edilmesidir. Zaten Kürtlere anayasal statü,
ana dilde eğitim gibi haklar vereceğini söyleyip sonra da
Bölünmeyeceğiz, parçalanmayacağız. demek sadece gerçeğin
üzerine perde çekerek halkın tepkisini önlemeye yönelik söylemlerdir.
PKK süreç boyunca çok
şey kazanmış, meşruiyet kazanma yolunda önemli mesafe
almıştır. PKK bu süreçte bölgedeki gücünü yeniden
toplamış ve öyle bir noktaya gelmiştir ki kamu düzeni bölgede
şu anda devletin değil, âdeta PKKnın elindedir. PKKlı
olmayan hiç kimsenin bölgede seyahat özgürlüğü kalmamıştır.
Devlet bırakın vatandaşını korumayı, kendi
güvenlik güçlerini koruyamaz duruma düşürülmüştür. AKP 7 Haziranda
kaybettiği iktidarı, halkımızı ekonomi ve terör
belasıyla tehdit ederek istikrar söylemiyle 1 Kasımda tekrar
kazanmıştır.
Bugün 6 Ocak; ekonomide
istikrar yok, dış işlerinde istikrar yok, iç işlerinde
istikrar yok. Peki, nerede bu istikrar? Üzülerek ifade ediyorum ki istikrar
sadece terördedir, istikrar sadece artan şehit
sayısındadır.
Hemşehrim Ramazan Emet Çanakkale
Savaşında şehit olmadı, Kurtuluş Savaşında
da şehit olmadı; AKPnin 2009 yılından bu yana toplumun
nabzına göre çeşitli isimlerle yürüttüğü ihanet süreci nedeniyle
şehit oldu.
Ramazan Emet, iş birlikçi AKP politikaları
nedeniyle şehit oldu.
Ramazan Emet, dış destekli
ayrılıkçı terör örgütünce bölgedeki
vatandaşlarımızın temsilcisi olarak görüldüğü için
şehit oldu.
Ramazan Emet, AKP bölgeyi PKKya ne yazık ki
bıraktığı için şehit oldu.
Ramazan Emet, AKP KCK unsurlarına hukukun
gereğini uygulayan İçişleri Bakanını görevden
aldığı için şehit oldu. AKP politikaları sayesinde
Ramazan demediler, Kurban demediler, evindedir, ailesi yanındadır
demediler, şehit ettiler. Bazıları ise onları seyretti,
sizin burada vereceğiniz oylarla tükenecek bir terörü bitirmek yerine
elini şehit tabutunun üzerine koyup siyasi nutuklar attı.
Meclisten Türkiye'nin ulusal güvenliğine
yönelik tehditleri gidermek üzere tezkere çıkardınız, bu
tezkereyle PKKnın Suriye uzantısı PYDye Iraktan peşmerge
desteği sağladınız.
Türk milleti şehit verdi, siz Kürt sorunu.
dediniz.
Türk milleti şehit verdi, siz Askerlik yan
gelip yatma yeri değildir. dediniz.
Türk milleti şehit verdi, siz 400 vekil
verseydiniz bu işler böyle olmazdı. dediniz.
Türk milleti şehit verdi, siz Her türlü
milliyetçiliği ayaklar altına alıyoruz. dediniz.
Türk milleti şehit verdi, siz PKK bu süreci
silah yığınağı yapmak için kullandı. dediniz.
Türk milleti şehit verdi, siz Bu işin
fıtratında var, senin kardeşin de asker olmasaydı.
dediniz.
Türk milleti şehit verdi, siz Öcalan
Kürtlerin lideridir, yeni Türkiye'nin mimarıdır, barış
güvercinidir, barış için uğraşan adamdır, siyasi
dehadır, sürece katkıda bulunuyor, öngörüleri harika. dediniz.
Türk milleti şehit verdi, siz teröristlerle el
ele verip megri megri dediniz.
Türk milleti şehit verdi, siz Haburda
törenlerle terörist karşıladınız.
Türk milleti şehit verdi, siz Osloda terörle
müzakere yaptınız.
Türk milleti şehit verdi, siz Dolmabahçede
terörle mütareke yaptınız.
Türk milleti şehit verdi, siz O dağlarda
piknik yapılıyor. dediniz.
Peki, ne demediniz? Ne
yazık ki biz hata yaptık. demediniz, oy kaybederiz diye apaçık
ihanetleri kabul etmediniz, bir türlü edemediniz. Buradan açıkça
söylüyorum: Çözüm sürecine destek veren herkesin elinde şehit kanı
vardır, Ramazan Emetin kanı vardır. Çünkü Ramazan Emet, sizin
terörle kirlettiğiniz ilçeleri temizlemek için orada görev yaparken
şehit oldu.
Temizlik demişken, sorumsuzluğunuzun yol
açtığı tahribat artık boyunuzu aşıyor. Bölgede
şu an görev yapan bir komutanın ifadesini aynen aktarıyorum:
Cizreyi bir yıldan önce temizleyemeyiz. Şu anda temizlemeye
çalıştığınız o ilçeleri kim kirletti? Türkiye
Cumhuriyetinin bugüne kadar hiç görülmemiş bir yığınakla
karşı karşıya olduğunu bu millete ne zaman itiraf
edeceksiniz? PKK ve HDP sözde öz yönetim açıklamaları yaparken Öz
yönetimi tanımıyoruz. diye yürüyüş yapan şerefli bölge
insanını sahipsiz bıraktınız ne yazık ki. Siz
keyfinize göre rektör atadınız, İzmirde
Fıratımızı şehit verdik. Siz keyfinize göre politika
belirlediniz, Şırnakta Ramazanımızı şehit
verdik. Bu bölücü kahpelere karşı operasyon yapma yetkisini askerden
aldınız kendi atadığınız valilere verdiniz,
işinize gelmeyince de valileri, emniyet müdürlerini suçladınız.
Siz kirli paçalarınızı kurtarmak için başka paralel
yapılarla mücadele ederken PKK güneydoğuda Türkiye Cumhuriyeti
devletine paralel devlet yapısını kurdu. PKK güneydoğuda
vergi toplarken neredeydiniz? PKK, güneydoğuda yol keserken, kimlik
kontrolü yaparken neredeydiniz? PKK güneydoğuda sözde mahkemeler kurup
vatandaşlarımızı yargılarken ne yapıyordunuz?
Terör sizin sayenizde, sizin vasıtanızla ülkenin her noktasına
sızdı; her ilimize, her kurumumuza, her üniversitemize girdi. 2002
yılında sıfır terörle teslim aldığınız
ülkeyi her geçen yıl daha berbat hâle getirdiniz. Terörün mali
kaynaklarıyla mücadele etmeyi bıraktınız. Bölgede terörle
mücadele eden güvenlik güçlerimizi kışlalarına hapsettiniz.
Terör sizin zamanınızda ülkenin her yerinde cirit attı.
Teröristler görevini yapan askerlerimize güpegündüz yol ortasında küfür ve
hakaret ediyor artık. Şehitlerimizin kanlarıyla kurulan Türkiye
Cumhuriyeti sayenizde azılı bir terör örgütü ve bebek katili bir
Allahsızdan ne yazık ki barış umar hâle geldi. Tüm bunlara
rağmen 64üncü Hükûmet Programında çözüm sürecine
kararlılıkla devam edeceğinizi söylediniz. Bu vebale ortak
olmaktan hiç mi utanmıyorsunuz? Hiç mi vicdanınız
sızlamıyor? Hadi terörist, hainliğinin gereğini
yapıyor, siz bu koltuklara vatan, millet, bayrak diye oturup sonra bu
hastalıklı emellere nasıl el kaldırıyorsunuz? Bu
olanlardan insan olanın vicdanı sızlar, insan olmayanları
da biz muhatap alıp söz söylemeyiz.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Üsluba biraz
dikkat et.
İSMAİL OK (Balıkesir) Dinle! Dinle!
MEHMET PARSAK (Devamla)- Türk milleti, AKP, PKK ve
HDPnin birlikte tezgâhladığı Yeni Türkiye isimli bir
tiyatroda canlarımızın toprağa düşürülmesine, göz göre
göre yiğitlerimizin şehit edilmesine kesinlikle müsaade etmeyecektir.
Bu düşüncelerle, Gazi Meclisi, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan,
değerli konuşmacı çok net bir şekilde AKP Hükûmeti, PKK ve
HDPnin beraber kurduğu, ortaklaşa düzenlediği demek suretiyle
İSMAİL OK (Balıkesir) Yalan
mı! Yalan mı! Utanın ya! Utanın!
BAŞKAN - Lütfen Sayın Milletvekili.
Buyurun Sayın Çakır.
İki dakika süre veriyorum.
İSMAİL OK (Balıkesir) Utanın!
Utanın ya!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
13.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın,
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın 19 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerinde MHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli konuşmacı çok net bir
şekilde gerçeği çarpıtarak, AKP Hükûmeti, PKK ve HDPnin
beraber kurguladığı, ortaklaşa gerçekleştirdiği
demek suretiyle
İSMAİL OK (Balıkesir) Yalan mı
kardeşim, yalan mı!
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) -
bir töhmette, bir
bühtanda bulunmuştur. Bunu şiddetle reddediyorum, kayıtlara
geçmesini istiyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Demin
Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşan sayın hatip partimize
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
Size de iki dakika süre veriyorum.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
14.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın 19 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerinde MHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu kürsüyü kullanırken içerisinde fikir olan
siyasi eleştirilerle kullanmak gerekiyor. Herhangi bir şey
söylediğiniz zaman da o söylediğiniz şeylerin altını
doldurmak gerekiyor.
HDP bugüne kadar hiçbir
siyasi partiyle bu ülkenin aleyhine olacak hiçbir tezgâhın içerisinde
olmamıştır, bundan sonra da olmaz. Bizim yapmış
olduğumuz çözüm süreci çalışmalarının tamamı
arkasında onurla durduğumuz, bu ülkede akan kanı durduran,
kalıcı barış için de doksan yıllık meselelerin
çözümü için büyük bir fırsat yaratan son derece önemli, son derece
değerli bir çalışmaydı. Bu kürsüden defalarca savunduk,
bundan sonra da savunmaya devam ederiz. Karşımızda oturan
muhatap her kimse bu sürece katkı sunduğu sürece de biz onlarla diyalog
ve müzakere kanallarını açık tutmayı da bütün
halklarımıza karşı bir vicdani borç olarak
değerlendiririz.
Diğer taraftan, burada olmayan ve... Bir
halkın değerleriyle ilgili burada küfür, hakarete geçecek olan
söylemlerde bulunmak içerisinde bulunulan düzeyi gösterir. Sayın Öcalanla
ilgili burada konuşurken, Sayın Öcalanla ilgili bu Meclise
verilmiş milyonlarca dilekçenin Benim siyasi irademdir. olduğu
tespitini göz önünde bulundurarak konuşmanız gerekir.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Bizim
için teröristtir o.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sayın
Öcalan, bugün milyonlarca insanın iradesi olarak
tanımladığı ve bu yönüyle de Kürt halk önderi olarak
milyonlar tarafından kabul edilen bir siyasi kişiliktir, Türkiye'deki
barış çalışmalarına da sonsuz katkıları
vardır. Kimin Allahının olup olmadığı, kimin
dininin olup olmadığı kendisine burada, bu kürsüde
kullanmış olduğu düzeyle yakışacak olan bir
şeydir.
Bebek katili meselesine gelince, uzaklarda aramaya
gerek yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Anne
karnındaki bebeği katleden, otuz beş günlük bebeği katleden
her kimse bebek katilini orada aramak lazım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
ŞAHİN TİN (Denizli) Teröristin hiç
suçu yok mu ya?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hem AKP hem HDPnin grup
başkan vekillerinin sataşmaları nedeniyle söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Akçay, buyurun, iki dakika
süre veriyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
Başka bir sataşmaya meydan vermeyelim
lütfen.
15.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Tokat Milletvekili
Coşkun Çakır ile Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Şimdi, Öcalan dediğimiz
kişi en az 30 bin kişinin katlinden sorumlu olduğu için hüküm
giymiş, o nedenle cezaevinde mahkûmiyetini çeken bir kişidir ve
katildir, bebek katilidir. (MHP sıralarından alkışlar)
Filancanın sayın demesi, bazı birtakım AKPlilerin ona
övgüler ve güzellemeler getirmesi veya HDPnin kendilerine önder olarak kabul
etmesi Türk milletinin nezdinde ve vicdanında Öcalanın mahkûmiyetini
milim değiştirmez. Bu birincisi.
İkincisi, güneydoğudaki hendekleri
birlikte kazmışlardır AKP, PKK ve HDP. (AKP sıralarından
gürültüler)
İSMAİL OK (Balıkesir) Evet.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar)
Vicdanınızla muhasebe edin, vicdanınızla, başka hiçbir
şeye gerek yok ya!
ERKAN AKÇAY (Devamla) Bu, birlikte kazılan
çözüm süreci melanetinin, adını dahi
koyamadığınız bu çözüm sürecinin getirdiği bir
neticedir. Buradan vicdanların, iktidar sahiplerinin kendi
sorumluluğunu ele alması gerekir.
40 saniye kaldı. İnşallah, diğer
konuşmalarda da gerek AKPnin seçim beyannamesi ve programını ve
söylemlerini, HDPnin programı ve Dolmabahçe mutabakatıyla o DTK
bildirilerini mukayese ettiğimizde maalesef büyük ölçüde
örtüştüğünü de görürüz.
Bakın beyler, 28 Şubat Dolmabahçe
mutabakatının fotoğrafıdır bu. Mutabakat, anlaşma
demektir. Şimdi bunları bileceksiniz ve bunlardan çark edip de hiçbir
sorumluluğunuz yokmuş gibi hareket edemezsiniz. Yetki varsa,
kendinizi yetkili ve görevli saymışsanız neticeden de
sorumluluğunuzu bileceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) Sizi sorumlu bir iktidar
gibi davranmaya davet ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tekrar
grubumuza bir sataşma oldu Hendekleri AKP ve HDP birlikte kazdı.
denmek suretiyle. Sataşmadan söz istiyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yani, politika
itibarıyla öyle.
BAŞKAN Sayın Baluken, hakikaten bu
konular çok sık dile getirildi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, hayır, yani burada net bir sataşma var Sayın
Başkan.
BAŞKAN Her iki taraf, üç taraf, dört taraf,
her kimse çok sıkça da konuştu, herkes meramını ifade etti.
Takdiri kamuoyuna bıraksak
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, açık bir sataşma var. HDP ve PKK
ortaklığıyla bölgede hendeklerin
kazıldığını
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, evet,
açık bir şekilde sataştım, hem AKPye de
sataştım, birlikte sataştım. Bu, açık
sataşmadır. Lütfen cevaplarını versinler.
BAŞKAN Sayın Akçay, Sayın
Balukenle konuşuyorum şu anda.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Katile
Sayın Öcalan denmesine burada müdahale edin Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Baluken, buyurun.
İki dakika süre veriyorum.
Lütfen, yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim, istirham ediyorum.
16.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tekrar
teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (Gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bu ülkede doksan
yıldır oluk oluk akan kanın nereden
kaynaklandığını vicdanı olan her milletvekili iyi
bilir. İnkâr, imha ve asimilasyon politikasını dayatan, herkesi
tekleştirmeye çalışan, buna karşı ortaya konan her
toplumsal itirazı da katliamla bastıran her kimse bu coğrafyada
yaşanan bütün katliamların sorumluluğu da onlardadır.
1925 yılında Şeyh Sait
öncülüğündeki hareketin bastırılmasında çoluk çocuğun,
bebeğin, yaşlının, kadının ahırlara, evlere
doldurularak nasıl yakıldığının biz bire bir
canlı tanığı olmuş insanların
torunlarıyız. Dersimde daha fazla kurşun harcanmasın diye
hamile kadınların karınlarını süngülerle deştik.
diyen insanları dinleyenlerin, onların torunlarıyız. Biz
Ağrıda, Zilanda, Çorumda, Maraşta bebeklerin nasıl
katledildiğini bu ülkede çok iyi biliyoruz. Bütün bunlarla ilgili olarak
bugüne kadar yüzleşmeyenler, bu ülkenin kronik sorunlarıyla ilgili
çözüm üretemeyenler bu topraklarda yaşanan bütün katliam süreçlerinin,
yaşanan bütün acıların asıl sahipleridir.
Dolayısıyla, burada herhangi bir suçlama getirirken, herhangi
birisiyle ilgili bir konuşma yaparken
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Herhangi birisi
değil, katille ilgili konuşuyoruz!
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
bu tarihsel
perspektif üzerinden gerçekleri ortaya koyarak konuşmak gerekiyor.
Sayın Öcalan -tekrar ifade ediyorum- bu ülkede
milyonlarca insanın Benim irademdir. deyip onun uğrunda cezaevinde
yattığı, bu Millet Meclisinin çatısı altında
milyonlarca dilekçeyi burada ifade ettiği, buraya
ulaştırdığı bir halk önderidir. Özellikle çözüm süreci
konusunda ortaya koymuş olduğu perspektif de bugün
yaşadığımız bütün bu girdaplar içerisinde de tek
kurtuluş reçetesi olarak ortada durmaktadır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
15.- Asya Altyapı Yatırım Bankası Kuruluş
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/387) (S. Sayısı: 19) (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan.
Buyurun Sayın Aslan.
Sizin de süreniz on
dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ASLAN (Batman)
Sayın Başkan, Sayın Divan ve Sayın Meclis; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dün katledilen Seve Demir, Fatma Uyar,
Pakize Nayır ve Pariste katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan,
Leyla Söylemez şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum, katilleri de
lanetliyoruz.
ŞAHİN TİN (Denizli)
Şehitliği de ayağa düşürdü.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Şehitlik
makamı Allahın bire bir verdiği bir makamdır. Sizin kimin
şehit olup olmayacağına karar verme hakkınız yoktur, o
Allahın yetkisindedir. Bunu bilmeniz lazım. Mazlumane katledilen
herkes şehittir, bunu da biliniz, biraz o dinî bilginizi de
arttırınız. İnsanlar katledilirken böyle gülebiliyorsunuz,
çok ayıp!
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Bunu sen mi söylüyorsun!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Siz
konuşmanızı yapın Mehmet Ali Bey.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Surda, Cizrede,
Silopide şu anda gıda sıkıntısı var. Hiçbir
şekilde, gerek ablukanın olduğu mahallelere gerekse
ablukanın olmadığı mahallelere gıda girişine izin
verilmiyor. Her ne kadar valilik resmî açıklamalar yapıyorsa da -ben
Cizrede, Silopide, Nusaybinde, Derikte, Silvanda bulundum- hiçbir
şekilde halka gıda dağıtımı
yapılmamaktadır, bebeklere mama gitmemektedir, çocuklara gıda
gitmemektedir, yirmi beş gündür aç ve perişan bir hâldeler.
Yine, Surda on altı gündür çocuklarının
cenazesini alamayan üç aile beş gündür İnsan Hakları
Derneğinde açlık grevine girmiştir. Bir an önce bu cenazelerin
ailelerine teslim edilmesi gerekiyor. Yine, Şırnakta dünden bu yana
iki cenaze sokakta ve yine alınmalarına izin verilmiyor.
Bizler yeni bir yıla girdik; inşallah,
dileriz ki bu yeni yılda, bu önümüzdeki üç yüz altmış beş
günde hiçbir anne ağlamaz, hiçbir insan ölmez, anneler, babalar
gözyaşı dökmez. Bütün anne ve babalar için geçerli bu.
(x)
AHMET UZER (Gaziantep) Ne oluyor Başkan?
BAŞKAN Sayın Aslan, tutanaklara Türkçe
dışında bir dil yazılamıyor, biliyorsunuz. Ona göre,
resmî dilin de Türkçe olduğunu dikkate alarak, tutanaklara da kaydın
geçmesini istiyorsanız Türkçe hitap ederseniz iyi olur.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Şu anda bizi
İnternet ortamında da izleyen, Türkçe bilmeyen anne ve babalar var.
VURAL KAVUNCU (Kütahya) Biz anlayacağız
sizi.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Kürtçe ve Arapça
ana dili olanlar şu anda bizi izliyor. Burası bütün Türkiyenin
Meclisidir, Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Lazların. Çerkezlerin ve
hepsinin. Dolayısıyla, o yüzden
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sen
bildiğin gibi konuş.
BAŞKAN Sayın Aslan, orada problem yok,
ana dilde de bir problem yok
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Evet, tamam, problem
yoksa problem etmemeniz gerekir.
BAŞKAN Ama müzakere ortamında
milletvekillerine konuşulduğunu herkesin anlaması, bilmesi
gerekiyor.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Şimdi,
Sayın Başkan, bir şeye değineceğiz. Sizler ve bütün
milletvekilleri de eminim izlemiştir. Geçen hafta Batmanda gözaltı
işleminde, gördüğünüz bu gence, çocuğa, polisler -4 polis, 2
kadın, 2 erkek- ağzını, burnunu dağıtacak
şekilde işkence yaptılar ve ben engel olmaya
çalışırken, yine izlemişsinizdir
AHMET DEMİRCAN (Samsun) Orada ne işin
var senin?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Batman
Milletvekilidir. Nasıl ne işin var!
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Ben sizin gibi
burada oturup oradan laf atmıyorum, ben halkımın içindeyim ve
biraz
VURAL KAVUNCU (Kütahya) Hendek mi kazıyorsun?
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Lütfen,
bakın, ben öğretmendim...
VURAL KAVUNCU (Kütahya) Ne öğretiyorsun sen,
hendek kazmayı mı?
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Benim ilk, birinci
sınıflara öğrettiğim, hatip konuşurken dinlenilir,
konuşulmaz.
VURAL KAVUNCU (Kütahya) Teröristlerin sözcüsü olma.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Emniyet müdürünün
-daha doğrusu komiser olduğu söyleniyor- tavrına bakın.
Benim tek yaptığım sivil, sakallı, IŞİD görünümlü
bir polisten kimlik sormam oldu. Oradaki terör estiren, sözde terörle mücadele
amiri. Bakın, hareketine bakın. Ve biz, burada, Meclisin onurunu,
şerefini, 550 vekil olarak korumak zorundayız.
Yine, şurada, sivil, sakallı polis bana
silah doğrulttu ve 3 polis, o terörle mücadele amiri de tam bir
karış mesafeyle havaya sıktılar.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Havada
mıydın sen orada? Havada asılı mıydın sen? Havaya
bakıyorsun ya. Sen havada asılı mıydın?
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Sizin herhâlde
gözlüklerinizde sorun var. Bir doktora görünürseniz iyi olur. Bir bakar
mısınız? Bu resmi size vereceğim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Siz herhâlde
havada asılıydınız.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Yine, bu
fotoğrafları gösteriyorum.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bu kadar
gerçekten kopuk olmaz yani.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Bakın, 1
vekil ve 4 eş başkan var, geriye kalan hepsi polis. Yani halkın
linçi falan söz konusu değil Sayın Başkan. Ve ne gariptir ki
onlar beni linç etmeye çalışırken bazı basın,
basın ilke ve ahlakından uzak birtakım basın kalkıp
diyor ki: Vekilden polise linç girişimi.
Ha, ben bir şeyi de itiraf edeyim. Vallahi
billahi ben sizin sıralarınızda olsaydım ve sizin
izlediğiniz kanalları izleseydim, vallahi ben sizden daha radikal
olacaktım, sizin savunduğunuz fikirleri kastederek söylüyorum. Ama,
yine, vallahi siz bir hafta Cizreye, Silopiye, Nusaybine giderseniz, siz de
bizden daha radikal olacaksınız. Çünkü insan vicdanı, ruhu,
aklı, kalbi bu vicdansızlığa, bu adaletsizliğe, bu
hukuksuzluğa tahammül edemez.
ALİM TUNÇ (Uşak) O hendeklere tahammül
edilemez. Kesinlikle doğru. O hendeklere kimse tahammül edemez. Oradaki
vatandaş da tahammül edemiyor.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Yine, Cizrede,
bakın
Cemile Çağırga, o buzdolabına konan çocuğu biz
ambulansa götürmeye çalışırken bakın namlular bize
doğrultulmuş.
ALİM TUNÇ (Uşak) Şov yapma
Şov yapma
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Ambulansa kim
engel oluyor, milletvekillerine kim ateş ediyor, ortada.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sağlık
memurunu öldürdüler! Sağlık memurunu öldüren kim?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sağlık memurunu da sizinkiler öldürdü.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Ambulanstakilere
saldıranlar kim? Ne konuşuyorsun orada?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Aziz
Yuralı kim öldürdü?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın
milletvekilleri
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Bir gelir misin,
buradan konuş, medenice konuş. Bağırma! Bağırma!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Dinliyoruz, ne
bağırması. Kim saldırıyor ambulanstakilere? Bırak
burada teröristleri savunmayı!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın
milletvekilleri
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Sayın
Başkan, lütfen, onların
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Arkadaşım, ambulansa saldırıyor, sağlık memurunu
öldürüyor, doktorlara saldırıyor, ne konuşuyorsun?
BAŞKAN Sayın Çavuşoğlu
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ya,
senin elemanların yapıyor. Sana yalan söylüyorlar. Bağırma
öyle!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sen yalan
söylüyorsun. Otur!
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri
Buyurun Sayın Aslan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Bağırma öyle! Terbiyesizlik yapma!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ne
bağırmayacağım.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
hatibi dinleyelim.
Buyurun Sayın Aslan.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ne
dinleyeceğim, daha hâlâ devam ediyor.
BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu, lütfen
ama hatibi dinleyelim.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ambulansa
saldıracak, bir de burada tutmuş konuşacak! Ambulansa
saldırana bir şey söyle be! PKKya bir şey söyle!
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Ya, sen gelip
buradan konuşsana.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Lütfen süreyi bir
durdurur musunuz
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sağlık
memurunu öldürene bir şey söyle! Söyleyemezsin çünkü kendi iradenin ürünü
değilsin burada! Sen tasallut altındasın, vesayet
altındasın!
BAŞKAN Sayın Aslan, siz Genel Kurula
hitap edin.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Sen çok iradenin
temsilcisisin değil mi buradan? Böyle bağırarak,
çağırarak şov yapmayın lütfen. Kürsüye geldiğinizde
bakın, delille konuşun, delil.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Sen şov yapma!
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Kuran-ı
Kerimde diyor ki: Biri size haber getirdi mi araştırın. O
getirenler fasık olabilir.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sus! Sus!
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Sen Kuranı
ağzına alma!
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Bakın, belge.
Kara Kuvvetleri Komutanlığının belgesi, 30 Temmuz tarihli,
diyor ki: Vurun. Korkmayın savcının karşısına
çıkmaktan, tabuta girmektense savcının karşısına
çıkın. 30 Temmuz yani hendekler kazılmadan önce. Bunu da görün.
Bunu da size vereceğim.
ALİM TUNÇ (Uşak) Biz sana veririz!
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Ve Sayın
Başkan, bakın, bu 2013 tarihli bir gaz fişeği. Batman
Sonsöz gazetesi yayınladı bunu. Geçen hafta bu tarihi geçmiş gaz
fişekleri işte o sizin çok düşündüğünüzü söylediğiniz
Kürt halkına karşı kullanılıyor.
ALİM TUNÇ (Uşak) Teröriste
kullanılıyor.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Ve burada ne
diyor? Tarihi geçmiş gaz fişeğinin kullanılması çok
büyük bir tehlike arz etmektedir. Daha önce de tarihi geçmiş
ilaçların doğu ve güneydoğuya gönderildiğine, kürdistana
gönderildiğine dair yine iddialar vardı.
VURAL KAVUNCU (Kütahya) Yalan söylüyorsun!
MEHMET ALİ ASLAN
(Devamla) Şimdi, bakın, iddialar var diyorum. Niye? Çünkü ben sizin
gibi delilsiz konuşmuyorum. Bakın, bunu görün, bunu görün.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Nereden buldun onu?
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Bunu, gazeteyi
yani gösteriyorum size, gazeteci yayınlamış ve gidip gazeteciden
aldım.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, konuyla
alakalı olmayan birtakım materyallerin kürsüye taşınması
doğru değil.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Siz de lütfen
çıkarken delilli konuşun ama sizin elinizde sadece izledikleriniz
var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Yok yok,
izlediklerimiz yok, merak etme.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Çok müdahale oldu
Başkanım.
BAŞKAN Süreniz dolmuştur Sayın
Aslan.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Ama Sayın
Çavuşoğlu hep müdahale etti Sayın Başkan. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Aslan, bugüne kadar hiç
süre uzatmadım, gene uzatmayacağım.
Süreniz dolmuştur, buyurun efendim.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Neyse, devamı
yarın.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sırıtıyor, sırıtarak gidiyor.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde gruplar
adına Cumhuriyet Halk Partisinden Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Köksal. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz on dakikadır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sırıtarak
gidiyor, sırıtarak.
MURAT DEMİR (Kastamonu)
Sırıtıyor.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Susun
oradan ya, susun!
MURAT DEMİR (Kastamonu) Kes!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sen kes!
El kol hareketleri yapmayın öyle. (AK PARTİ ve HDP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, hatip
kürsüdedir şu anda, lütfen hatibin insicamını bozmayalım.
Buyurun Sayın Köksal, süreniz on
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19 sıra
sayılı uluslararası sözleşmenin 1inci maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum.
Bugün Şırnakta şehit düşen Afyonkarahisar
Bolvadinli hemşehrim Ramazan Emete öncelikle Allahtan rahmet,
yakınlarına, sevenlerine sabırlar diliyorum. Hepimizin
başı sağ olsun ve terörün her türlüsüne lanet olsun diyorum.
(CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Evet, ülkemizde doğu ve güneydoğu ne
yazık ki yangın yerine dönmüş durumda. Ülkede neredeyse bir iç
savaş yaşanıyor arkadaşlar ve bu konuda ne yazık ki
iktidar kanadından bize Parlamentoda yeteri kadar bilgi verilmiyor, bunu
görüyoruz. 7 Haziran seçimlerinden sonra artan terör olayları neticesinde
1 Kasım seçimlerine giderken istikrar istikrar diye oy isteyen AKP
Ne
yazık ki bugün ocak ayına geldiğimizde memleketin kan gölüne
döndüğünü görüyoruz. Ben soruyorum: Bu muydu sizin istikrarınız,
hani terör olaylarını bitirecektiniz, hani bu ülkede iç savaş
olmayacaktı, hani bir kaos ortamı yaşanmayacaktı? Bu muydu,
ben bunu soruyorum.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Savaş
değil, terörle mücadele.
BURCU KÖKSAL (Devamla) Ve bakın, ülkemizin
doğusunda yaşanan olaylar sadece can güvenliğini tehdit etmiyor,
biz her gün ölüm haberleri almakla kalmıyoruz, bütün ülke etkileniyor.
Bugün iş adamlarımızın tırları ne yazık ki
sınır kapılarında bekliyor.
Benim ilim, Afyonkarahisar, yumurtacılık
bakımından büyük bir öneme sahip, Başmakçı ilçemiz yumurta
borsası olarak bilinir ve bizim, bugün, yumurta üreticilerimiz, yumurta
tüccarlarımız yurt dışına ihracat yapan insanlar ve ne
yazık ki doğuda yaşanan olaylar yüzünden, bugün sınır
kapılarımızın kapalı olması yüzünden binlerce
tır ne yazık ki orada beklemek zorunda kaldı ve son tüketim
tarihi geçen ürünler bozulma tehlikesiyle karşı karşıya
kaldı ve birçok üreticimiz, birçok iş adamımız bu yüzden
zarar etti. Yumurtacılar; çimento, tuğla üreticileri; çikolata,
bisküvi gibi özellikle son tüketim tarihi olan ürünleri üreten ve bunları
pazarlayan iş adamlarımız ne yazık ki büyük oranda zarar
etti ve birçok firmamız iflasın eşiğine geldi.
Bugün ne yazık ki -yine söylüyorum- doğu
ve güneydoğuda yaşanan olaylar nedeniyle bu tırların
sınır kapılarından geçememesi ve firmaların batma
tehlikesi ve zarar etmesi yüzünden, ne yazık ki, binlerce emekçi,
işçi işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya.
Zaten on üç yıllık iktidarınız döneminde Türkiyede bir
işsizler ordusu yarattınız ve her gün o ordu giderek büyüyor,
bir de bunun üstüne bu iş adamları battıktan sonra, zarar
ettikten sonra çıkan yüzlerce, binlerce işçiyi hesaba kattığınızda
ne yazık ki rakam devasa boyutlara ulaşacak duruma geliyor. Ve
seçimlerden önce
ALİM TUNÇ (Uşak) Başta
verdiğim alkışı geri alıyorum.
BURCU KÖKSAL (Devamla) Bakın, seçimlerden
önce taşeron işçilerle ilgili bir vaadiniz vardı. Ne dediniz?
Kamunun ihtiyaç duyduğu alanlarda taşeron işçiler kadroya
alınacak dediniz. Bugün Türkiyede 1 milyon 361 bin 673 taşeron
işçiden sadece 100 binine kadro vereceğinizi söylüyorsunuz.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Yanlış rakam.
BURCU KÖKSAL (Devamla) Nerede kaldı bu söz?
Hani hepsi kadro alacaktı, hani bakan açıklama
yapmıştı taşeron işçiye kadro verilecek diye. Neden
100 binine veriyorsunuz, neden tamamına kadro verilmiyor,
diğerlerinin suçu ne? Ben burada soruyorum, onların mağduriyeti
nasıl giderilecek?
Yine, on üç yıllık AKP iktidarı
döneminde ne yazık ki, üzülerek söylüyorum Atatürkle ilgili Atatürk
ismiyle ilgili birçok kurumdan Mustafa Kemal Atatürkün isminin
kaldırılmaya çalışıldığını
görüyoruz. Afyonkarahisar Atatürk Stadyumu kaldırıldı, yerine,
yeni açılan stadyuma Arena Stadı adı verildi. Neden Atatürk
Stadyumu adı vermediniz? Afyonkarahisarda Mustafa Kemal Atatürkün
annesinin adını taşıyan Zübeyde Hanım Kadın
Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi kapatıldıktan
sonra yeni binasına taşındı ve Zübeyde Hanımın
ismi verilmedi. Kusura bakmayın ama Atatürkün ismini tabelalardan belki
silersiniz ama bizim kalbimizden, bizim yüreklerimizden silmeye hiç kimsenin
gücü yetmez. (CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Atatürkün
posterini indirdiler bak. Bilmiyor musun, duymadın mı?
BURCU KÖKSAL (Devamla) Afyonkarahisarda 49 tane
belediye kapattınız. Kapatılan belediyeler kapanırken Çok
iyi hizmet alınacak, daha iyi olacak. dediniz. Ama şimdi o
belediyeleri dolaştığımızda hiçbirinin hâlinden memnun
olmadığını görüyoruz. Bu kapatılan belediyelerde
çalışan geçici işçiler bugün işsiz kaldılar
kapattığınız için. Onlara hiçbir istihdam
sağlanmıyor. Onların haklarıyla ilgili ne gibi düzenlemeler
yapmayı düşünüyorsunuz, merak ediyorum.
Bugün, bakın, elektrik
dağıtım şirketi ocak ayında zam uygulayacağını
söyledi, amenna. Alıştık artık zamlara, hemen hemen her ay
bir zam görüyoruz. Maşallah, kaşıkla veriyorsunuz, kepçeyle
alıyorsunuz vatandaştan.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) AK PARTİden önceydi
o.
BURCU KÖKSAL (Devamla) Hayır. On üç
yıllık AKP iktidarı döneminde kaşıkla verilen yine
söylüyorum- kepçeyle alınıyor.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Hanımefendi, hangi maddeyle ilgili konuşuyorsunuz?
BURCU KÖKSAL (Devamla) Aralık ayında
elektrik dağıtım şirketinin tüketilen elektrikleri
sayaçlarda, özellikle endekslerde eksik rakam yazıp aralık
ayındaki o endeksi ocak ayına, ocak ayındaki o zamlı
faturaya yansıtacağı söyleniyor. Bu konuda ne diyorsunuz, merak
ediyorum doğrusu. Vatandaşın zaten zamlardan beli büküldü,
vatandaş zaten işsizlikten, yoksulluktan bir hâl oldu. Acaba bu
konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz, çok merak ediyorum. Bu Mecliste tüm
AKPli milletvekili arkadaşlarıma soruyorum. Burada
olmasını isterdim Hükûmet temsilcilerinin, hepsinin tam kadro burada
olmasını isterdim, bu Genel Kurulu takip etmesini isterdim ama ne
yazık ki bu takibin yeteri kadar yapılmadığını
görüyoruz biz.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Hangi maddeyle
ilgili konuşuyorsunuz?
BURCU KÖKSAL (Devamla) Şunu bilin:
Seçimlerden önce hangi vaatte bulunduysanız biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak tüm vaatlerinizin takipçisi olacağız, tüm vaatlerinizin hayata
geçirilmesi için biz mücadele edeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Köksal.
1inci madde üzerinde şahıslar adına
İstanbul Milletvekili Zeynel Emre konuşacak.
Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sizin süreniz beş dakikadır.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 19 sıra sayılı Asya
Altyapı Yatırım Bankası Kuruluş
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerine şahsım
adına söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere
uluslararası anlaşmalarda karşılıklı fayda
esastır. Ülkeler karşılıklı fayda gördükleri bir konuda
anlaşma icra ederler. Biz ülke olarak, devlet olarak burada bugün
yaptığımız anlaşmalara, kanunlara, yasalara, bundan
önce çıkan yasalara da olduğu gibi uymakla yükümlüyüz.
Uluslararası ilişkilerde ne kadar dostluk gösterirseniz o kadar
dostunuz olur; ne kadar düşmanlık gösterirseniz de bir o kadar
düşman sahibi olursunuz.
Bakın, Türkiyede mevcut iktidar döneminde
birbirinden enteresan, vahim, daha önce görülmemiş olaylar
yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz. Bunların en
önemlilerinden biri de mevcut iktidarın dahi hâlen
açıklayamadığı, içinden çıkamadığı,
içinde ne olduğuna ve nereye gittiğine bir türlü karar
veremediği MİT tırları olayıdır. Bakın, 19
Ocak 2014 tarihinde yaklaşık iki sene oluyor- Adana-Gaziantep
otoyolu Ceyhan mevkisinde MİTe ait üç tır yasa dışı
silah taşıdıkları iddiasıyla jandarma tarafından
durduruldu, arandı ve içinde neler çıktığına
ilişkin bugüne kadar farklı haberler, açıklamalar duyduk. O
olayda görev yapan jandarma görevlileri, tırları durduran görevliler
hapse atıldı, tutuklandı, soruşturmayı yürüten
savcıların görev yerleri değiştirildi. Olay da paralele
bağlandı.
Bakın, aradan bunca zaman geçmesine rağmen
tam olarak bu tırların içerisinde ne olduğuna ilişkin
sağlıklı bir açıklamayı duyabilmiş değiliz.
Evet, devlet içerisindeki iki yapının kavgasını biliyoruz.
Bu iki yapının zamanında ne kadar sıkı fıkı
olup birbirlerini nasıl kandırdıklarını, tüm
Türkiyeyi nasıl yanılttıklarını, yüzlerce
yurttaşımızı nasıl mağdur ettiğini
biliyoruz. MİT tırlarıyla ilgili o kadar farklı açıklamalar
oldu ki bu tırların içinde ne olduğunu iktidarın hakikaten
bilip bilmediği konusunda da ciddi şüphelerimiz var.
Tırlar ilk durdurulduğunda MİT, Ülke
dışına herhangi bir silah nakli söz konusu değildir.
açıklamasını yaptı. Başbakanlık, Tırlarda
gıda ve insani yardım malzemesi vardı. dedi, daha sonra da
içinde gıda olmadığı anlaşılınca da
Tırlar Türkmenlere gidiyordu. durumuna döndü. Daha önce de burada ifade
edildi: Mevcut Başbakan Yardımcısı, o tırların
içerisinde insani yardım olmadığını, Türkmenlere
gitmediğini inandırıcı, daha inandırıcı
olsun diye yemin ederek, Vallahi de billahi de o tırlar Türkmenlere gitmiyordu.
dedi ve şu anda da devleti yöneten Hükûmetin içinde yer alıyor.
Aslında kimseye gerek yok değerli arkadaşlar, birbirinizi
yalanlayıp duruyorsunuz. Ne garip, ne acıdır ki, devlet içindeki
bu ikiliği, bu tutarsızlığı ortaya koyan, tırlar
içinde ne olduğunu belgeleyen, bunları haber yapan gazeteciler Can
Dündar ve Erdem Gül, bugün, devlet sırlarını ifşa etmekten
tutuklular. Aslında ortada devlet sırrı diye bir şey yok.
Tüm dünyanın, haber yapılmadan önce herkesin duyduğu,
İnternet sitelerinde çarşaf çarşaf resimleri çıkan
tırlarla ilgili devlet sırlarını ifşa ettiği,
casusluk suçlamasıyla tutuklandılar.
Bakın değerli arkadaşlar, devleti
devlet yapan, kendi koyduğu kurallara, kanunlara uymasıdır.
İktidar, halkına yalan söyleyemez, suç işleyemez. Halkın
haber alma hakkı, haber alma özgürlüğü kaynağını
Anayasa'dan alır ancak iktidarın veya yönettiği devletin suç
işleme özgürlüğü yoktur. Bu nedenle, devlet şeffaf olmak
zorundadır. Devletin halkından gizli iş
yaptığını düşünemeyiz.
Burada, belki bilerek belki bilmeyerek ortaya
çıkan bir durum da var, bunu da belirtmek istiyorum. Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekilleri olarak, cezaevinde, tutuklanan jandarma
görevlilerini ziyaret ettik. Bakın, o olaydan sonra,
tutuklandıkları döneme kadar, o bölgede herhangi bir trafik suçu
işleyen bir tırı dahi durdurmaya çekinmişler Acaba içinden
ne çıkar? diye. Buradan da şu sonucu çıkaralım: O bölgede
sürekli bir tır sevkiyatıyla nerelere ne gittiğini bilmiyoruz,
kimse de araştıramıyor. Orada görev yapan Vahim isimli bir
köpeği dahi maalesef oradan sürmüşler, başka yere
görevlendirmişler değerli arkadaşlar.
Türkiye bir hukuk devletidir,
kendi koyduğu yasalara uymalıdır ve hukuk devleti olmanın
gereklerini yerine getirmelidir diyorum, hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Emre.
1inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.24
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.38
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Elif Doğan TÜRKMEN (Adana), İshak GAZEL (Kütahya)
------0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 24üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
19 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
1inci madde kabul edilmişti.
Şimdi 2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğluna aittir.
Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP
GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; uluslararası
sözleşmelerden, ticari anlaşmalardan konuşuyoruz.
Uluslararası sözleşmeler uygulanmak için imzalanan
sözleşmelerdir ama maalesef, bugün imzalanan uluslararası
anlaşmalara itibar kazanmak için bir araç olarak bakılıyor.
Örneğin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiyeyi cinsiyet temelli
ayrımcılıktan, yaşam hakkı ihlalinden mahkûm ediyor
-örneğin Opuz kararında olduğu gibi- sonra biz İstanbul
Sözleşmesinin ilk imzacısı olarak yeniden itibar kazanmaya
çalışıyoruz. Ama şimdi de bu sözleşmenin
uygulanmasına bakacağız çünkü kadın cinayetleri hızla,
yine artarak sürüyor. İlk imzacısı olmak yetmiyor, gerçekten
uygulanıp uygulanmadığına bakmamız gerekiyor.
Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi eski yargıçlarından Rıza Türmen bugünkü
röportajında Sokağa çıkma yasaklarını nasıl
değerlendiriyorsunuz? diye sorulduğunda şöyle
açıklıyor: Sokağa çıkma yasağı geniş bir
insan hakları sorunudur. Devletin kendi vatandaşlarına karşı
birtakım temel yükümlülükleri vardır yaşam hakkıyla ilgili,
kötü muameleyle ilgili. Mesela, devlet kasıtlı olarak öldürmeme
yükümlülüğü altındadır. İkincisi, devlet
vatandaşlarının yaşam haklarına yönelik bir tehdit
görüyorsa yaşamlarını koruyacak tedbirleri almakla yükümlüdür.
İnsanlık dışı kötü muamele yasağını
delmemekle yükümlüdür. Bu açıdan baktığınızda
sokağa çıkma yasağı bütün temel yükümlülükleri ihlal ediyor.
Yani, sokağa çıkmadıkları için oradaki insanların
yaşam hakları tehdit altında. Hastaneye gidemiyorlar, su
bulamıyorlar. Devlet de asli görevlerinden olmasına karşın
bu ihtiyaçların hiçbirini gideremiyor. Ve o duvarlara Türke itaat et.
gibi yazılar yazan ve suç işleyen görevliler hakkında soruşturma
yapıp cezalandırma yoluna gitmiyor. Yani, kamu görevlilerinin
işlediği suçlara kol kanat geriliyor. Cesetler günlerce ortada
kalıyor; yakınlarına, akrabalarına verdiği bir
acı var. Yani, insan haklarına dair her hak ihlal edilmiş
hâlde.
Rıza Türmen kendisine
sorulan Peki, bu yasağın hukuki dayanağı var mı?
sorusuna hepinizin bildiği cevabı veriyor: Yok. Bunu detaylı
olarak açıklamayacağım çünkü bu kürsüden defalarca bunun hukuki
hiçbir dayanağı olmadığı açıklandı.
Aynı şekilde Hükûmet sokağa
çıkma yasağı konusunda bir somut süre vermiyor. Son terörist de
etkisiz hâle getirilene kadar gibi belirsiz bir süre veriliyor. Bu keyfîlik
değil mi? sorusuna verdiği cevap da Çünkü Hükûmet durumu bir
savaş gibi görüyor ve açıkça -tırnak içerisinde- zafer kazanmak
istiyor. O bölgeyi tamamen temizleyip insansızlaştırıp
bulduğunu öldürme gibi algılıyor. Geçmişteki
deneyimlerimizden, başka ülkelerin deneyimlerinden böyle bir
yaklaşımın ne tür sonuçlara yol açacağını gayet iyi
biliyoruz.
Son olarak da AİHMden bir tedbir kararı
çıkar mı, böyle bir kararın hukuki sonucu ne olur? sorusuna
cevabı da Eğer tedbir kararı vermeyecek olsaydı bu
başvuruyu reddederdi. İncelemeyi kabul etmiş, karar
çıktığı anda, yargılama bitene kadar Türkiye
sokağa çıkma yasağını kaldırmak zorunda. Bu
karara uymaz ise Mahkeme, Avrupa Komisyonuna bu karara uyması için
baskı yapmasını ister. Böyle bir durum Türkiyeyi
uluslararası alanda güç duruma düşürür.
Yaşamadığımız bir şey değil. Oradaki
davalar, tazminatlar, bizlere yol, su, elektrik olarak hep geri döndü ve
insanların tabii yıllarca canı yandı, bu da cabası.
Şimdi, bugün ülkenin hâlini ifade eden tek bir
söz var benim için, keder, gerçekten keder; ülkenin her tarafında bir
keder var. Yanı başımızda olan Ankara katliamının
kederini, Somada ölen 301 madencinin kederini, her gün aralıksız
öldürülen kadınların kederini, savaşın, orada ölen
çocukların kederini, arkadaşımız Tahir Elçinin kederini,
dün öldürülen, burada arkadaşlarımın arkadaşları olan
ve onları yakinen gördüğüm Gerçekten öldüler mi, inşallah
ölmemişlerdir. diye haber almaya çalıştıkları 3 Kürt
siyasetçi kadının kederini sadece biz taşımıyoruz,
sadece Kürtler de taşımıyor, aslında herkes
taşıyor bu kederi ve buna sizin seçmeniniz de dâhil. Ülkeye
yayılmış bir keder hâli var maalesef. Bizler birinin
acısından, gördüğü eziyetten keyif alan insanlar değiliz,
olamayız. Belki böylece idare ettiğinizi zannediyorsunuz, iki
kuruş maaş zammının ardından onlarca tüketim
maddesinde zam yapıyorsunuz, bunun kederini de bütün halkımız
taşıyor. Yoksulluğun kederini de taşıyoruz hep
beraber.
Şimdi, bugün kabul
etseniz de etmeseniz de halkın önemli bir bölümü, iktidar partisine oy
veren seçmenlerin de bir bölümü dâhil olmak üzere barış, müzakere
masasına geri dönülmesini istiyorlar. Gerçekten insanlar bunu istiyorlar.
Çünkü buna terör, terör diyerek bir yere varamıyoruz, yıllardır
varamadık, yine varamayacağız.
Ben, yine,
tanıdığım birisinin dün yazdığı bir
yazıdan size örnek vermek istiyorum. İngiltere-İrlanda sürecini
dün anlatan Chris Stephenson İrlandanın hikâyesini anlatırken
İrlanda ve İngilterenin yirmi beş yıl kaybettiğini,
binlerce insanın öldüğünü ve Türkiyenin zaten bu kayıpları
yaşadığını, aynı noktaya dönülmemesini ifade
ediyor. Kuzey İrlandada silahların nihai gömülüşü,
barış anlaşması, yeni anayasanın yasalaşması,
Katolik azınlığa eşit temsil hakkını garantileyen
özerk hükûmetin kurulmasından tam dokuz sene sonra oldu. diyor. Yani,
karşılıklı bir güven ortamından, bazen de güven bunalımından
geçmiş bir süreç. Kuzey İrlanda bugün cennet olmadı ama
eşitlik ve insan hakları mücadelesi politik ve sivil alanda silah
kullanılmadan devam ediyor; evet, silah kullanılmadan devam ediyor.
Bir başka kederi sıralamak gerekirse,
diyorsunuz ki: Biz o sığınmacılara kapımızı
açtık. Peki, öyle mi gerçekten, biz sığınmacılara bu
ülkede kapımızı açtık mı? Daha dün çoğu çocuk 31
kişi öldü o sahillerde ve o sahillerde hakikaten insanlar nasıl
yaşayacaklar? Denizlerimiz bile bugün artık gittiğimizde,
yazları baktığımızda çocuk ölüleriyle
anılıyor olacak. O denizlere baktığımız zaman biz
çocukların cesetlerini göreceğiz gözümüzün önünde. Peki, biz hangi
kapıyı açtık onlara, hangi şartları
sağladık, hangi statüyü sağladık da bu insanlar ölümü göze
alarak bu ülkeden kaçmak istiyorlar? Son bir yılda 3.800
sığınmacı öldü. Sadece Türkiye değil, Avrupanın
da utanması gerekiyor bu durumdan. Suriye, Irak, Orta Doğu
politikalarının, ulusların kendi kaderlerini tayin
hakkını hiçe sayan korkunç kapitalist ve sömürgeci politikaların
sonucudur bütün bunlar. Bu dünya hepimizin, sadece bir grup tekelci
kapitalistin değil.
Ben, son olarak, bugün ülkemizde yapılan
talihsiz bir konuşmaya da dikkat çekmek istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı bugün dedi ki
Suudi Arabistanla ilgili olarak: 47 kişi idama mahkûm edilmiştir.
Türkiyede bir idam müessesesi yok. Doğrudur veya yanlış,
ayrı bir müessese. Suudi Arabistandaki idamlar bir iç hukuk meselesidir.
ve ardından Mısırdaki idamlara niye dünya ses
çıkarmadı? diye sordu.
Arkadaşlar, bugün, ister Amerikada ister Suudi
Arabistanda ister Mısırda ister Yemende, nerede olursa olsun
idamlarla ilgili olarak O ülkenin iç hukuk sorunudur. diyemeyeceğimiz
evrensel hukuk kurallarıyla yaşıyoruz. Bunu yapmak
zorundayız. Böyle yaşamak zorundayız. Bu nedenle, gerçekten,
ben, bunun dahi söylendiği bir despotik anlayışın burada
hâkim olmamasını diliyorum.
Sizlere, hepinize söylüyorum: Demokrasi, insan
hakları, hukuk hepimize gereklidir, bu ülkeyi el birliğiyle, evet, el
birliğiyle bu keder hâlinden çıkaralım senin seçmenin, benim
seçmenim diye değil. Gerçekten, hepimize yansıyan bu keder hâlinden
çıkaralım çünkü birimiz gülemediğimiz zaman hiçbirimizin gülmesi
mümkün olmayacak. Bu, daha fazla sürerse, bu gülememe hâlimiz daha da uzayacak
ve acılarımız daha da büyüyecek.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Ceyhun İrgile aittir.
Buyurun Sayın İrgil.
Sizin de süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA CEYHUN İRGİL (Bursa)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; burada dün Sağlık Bakanını dinledik ve
bütün seçim süreçleri boyunca da televizyonlardan veya diğer basın
organlarından, özellikle çok övündüğünüz ve çok da üstünde vurgu
yaptığınız sağlık sistemiyle ilgili ben de birkaç
söz etmek üzere bugün burada karşınızdayım.
Değerli milletvekilleri, bu
iktidarınız döneminde en övündüğünüz, seçim meydanlarında
yere göğe koyamadığınız Sağlıkta
Dönüşüm Programı nedir, ne değildir, bir de bizim
açımızdan bakalım.
Sağlık kamusal, herkesin eşit ve tam
olarak ulaşması gereken bir hizmettir ve yıllarca
sağlığa güdük bütçeler ayıran iktidar, tercihini
sağlıktan yana, barıştan yana değil, savaştan ve
silahtan yana kullandı. Bunu bütçeye baktığınızda
göreceksiniz.
2003 yılında
başlattığınız Sağlıkta Dönüşüm
Programı için, dönemin bakanı programı sunarken aynen bir tabir
kullanmıştı, çok hoş bir tabirdi o Kendine mahsus bir
program demişti, Kendimize mahsus bir program demişti; gerçekten
de yaşadık ve gördük ki gelinen sonuç itibarıyla kendinize
mahsus bir sağlık sistemi oluşturdunuz.
Sağlıkta Dönüşüm Programıyla
Sağlık Bakanlığının örgüt yapısını
değiştirdiniz, sağlık ocaklarını
kapattınız ve köylerde sağlık hizmetini sıfırladınız.
Kamu Hastaneleri Birliğini kurdunuz ve
hastaneleri CEOlara yönettirmeye başladınız;
çalışanların huzurunu ve çalışma düzenini bozdunuz.
Performans sistemi getirdiniz; talebi kışkırttınız,
arzın talebi yaratmasına yol açtınız. Sağlık
çalışanlarına olan güveni, saygınlığı
azalttınız, bunun sonucunda da sağlıkta şiddete zemin
hazırladınız.
Bu Sağlıkta Dönüşüm Programıyla
sağlık sisteminin nasıl çökme noktasına geldiğini, bir
de sizin resmî rakamlarınızla konuşalım ve bir göz
atalım.
Sizin döneminizde bazı rakamlar arttı,
doğru. Ne arttı? Örneğin devlet hastanelerinde olan ölüm
oranlarında artış oldu. Aranızda hekim
arkadaşlarım var, onlar da bu rakamları biliyorlar. Örneğin
2010 yılında 83 bin kişi, 2014 yılında 116 bin
kişi, yani yüzde 40 oranında devlet hastanelerinde ölüm oranında
artış oldu. Bunun nedenine ben Siz öldürdünüz. demiyorum ama bu
insanların, bu kritik hastaların birçoğuna özel hastanelerde ve
diğer özel kuruluşlarda bakılmadığı için kritik
ve zordaki ve sıkıntılı hastaların tamamı devlet
hastanesine sevk edilip gerekli ve yeterli bakımları
almadıkları için bu sonuçlar bu istatistikler oluştu.
Örneğin, hekime başvuru sayısına
bakalım. Siz iktidara geldiğinizde yani 2002li yıllarda 209
milyon insan hastaneye başvurdu. 2014 yılında bu sayı ne
kadar oldu? 644 milyon. Bu ülkenin nüfusu ne kadar? 77-78 milyon. Yani, milleti
hasta ettiniz desek yeridir. Örneğin, 2002de 769 milyon kutu ilaç
satıldı. 2014te 1 milyar 970 milyon kutu ilaç satıldı.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Hasta ettik
yani.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Evet, hem hasta
ettiniz hem dert sahibi yaptınız.
Zaten şu anda -kayıtlara da geçsin-
aşağı yukarı bizi dinleyen 25-30 civarında AK
AKPli
arkadaşımız var.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) AK PARTİ
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) AK PARTİ
CEYHUN İRGİL (Devamla) AK PARTİ
olsun, öyle bir derdim yok. Boyunuza göre çok kısa.
Acil servise başvuran sayısı
kaçtı Hakanım, biliyor musun? 100 milyon. Ülkenin nüfusu 70 milyon.
Burada dünya rekoru kırdınız. Dünyada nüfusundan daha fazla
acile başvuran tek ülke biziz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Bütün millet de acillik
olmuş desene.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Onunla ilgisi
yok. Acile gidince fark ödemiyorsun da
İnsanlar, düşünün, o 2 lira,
10 lira, 3 lira farkı bile vermemek için geceleri acillere
yığılıyor arkadaşlar, gerçekçi olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) Sizin
döneminizde acil de yoktu.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş)
Eskiden doktora gidemiyorlardı, ilaç alamıyorlardı.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Ölüleri rehin
alıyordunuz, rehin!
CEYHUN İRGİL (Devamla) Hocam, rehine
girme. Ben öyle örnekler veririm ki, o kadar borçlandı ki vatandaş
hastanelere, geçen sene borçlarını silmek zorunda kaldınız.
Aranızda doktor arkadaşlar var, onlara sorun.
BAŞKAN Sayın İrgil, siz Genel Kurula
hitap edin.
Sayın milletvekilleri, lütfen kürsüdeki hatibin
insicamını bozmayalım.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Örneğin,
2002 yılında bu ülkede 2 milyon kişi ameliyat olmuştu,
2014te nüfusa oranla baktığımızda kaç kişi ameliyat
olmuş? 14 milyon. Sizce normal mi bu? Bunun nedeni ne? Hizmet mi?
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş)
Tedavi oluyorlar.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Değil
Hanımefendi, ne tedavisi? Performans, performans.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) Ben
sağlıkçıyım, sizden iyi biliyorum.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Çünkü, ameliyat
karşılığı para ödüyorsunuz, insanlar o yüzden ha bire
ameliyata yükleniyor.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) Önce
bıçak parası veriyorduk ama şimdi artık vermiyoruz.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Şu anda
bıçak parası sizin sayenizde her yerde var.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş)
Beş yıldızlı oteller gibi şu anda hastaneler.
CEYHUN İRGİL (Devamla) - Eskiden tek tük
olanlar şu anda
Şimdi bütün özel hastanelerde yüzde 200 fark
ödediğiniz zaman onun adı ne parası Allah aşkına?
Bıçak parası işte o, resmî bıçak parası oldu o, o
resmî bıçak parası oldu. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayenizde devlet
bıçak parası almaya başladı.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim.
Sayın İrgil, lütfen Genel Kurula hitap
edin.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Neyse, bu
gidişle, bu performans sisteminizle, memlekette neşter değmeyen
insan kalmayacak. Arkadaşlar, bunun sonuçlarını siz de
yaşayacaksınız, birbirimizi kandırmayalım. Yirmi dört
saat -hekim arkadaşlar, hekim milletvekilleri bilir- madem her şey
yolunda, insanlar hastanede yer bulmak için, ameliyat olmak için neden ha bire
bizi arıyorlar, sizi arıyorlar? Hatta sizin kendi milletvekilleriniz
bile bizi arıyor kanser hastaları için. Demek ki bir sorun var, rica
ederim.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Doktorlar
mı yapıyor bu işi Hocam?
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) Her
yerde onkoloji var artık, bütün illerde.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Her yerde
değil Hanımefendi.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş)
Onkoloji yoktu.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Onkoloji
hastanesi bu ülkede 4 yerde var, gidip bakın.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş)
Kahramanmaraşta da var, her yerde var.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Evet, o yeni
açıldı, 5.
AKP sadece fark ödeyecek parası olanların
hastaneye gidebildiği bir sistem yarattı şu anda, özel
hastaneler için. Bu da katkı payı, katılım payı,
reçete parası çeşitli adlarla fark ücreti alınarak herkes
müşteri konumuna geldi; eskiden hiç olmazsa bu farklar yoktu.
Piyasacı sağlık hizmetiyle anne ve bebek ölüm hızları
arttı.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Yanlış
bilgi veriyorsunuz, anne ve bebek ölüm hızları
CEYHUN İRGİL (Devamla) Yanlış
bilgi vermiyorum.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Hayır, söyleyin
de biz de cevap verelim.
CEYHUN İRGİL (Devamla) - Biraz önce,
öğlen de grup başkanlarınızla tartışma oldu. 10,8
gösteriyorsunuz, 11,3.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Hayır.
CEYHUN İRGİL (Devamla) - TÜİK,
arkadaşlar, sizin kendi İstatistik Kurumunuz, ben evde kendim tek tek
Kaç tane bebek ölüyor? diye bakmıyorum ki, sizden alıyorum
rakamları. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş)
Eskiden evde doğuruluyordu.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Hani, nerede?
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş)
Sizin zamanınızda evde doğum oluyordu, ölen çocuktan haberiniz
bile olmuyordu.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Neyse, sen devam et.
CEYHUN İRGİL (Devamla) - Çok güzel.
Şimdi ne yapıyorsunuz? Şehir
hastaneleri, güzel, şehir hastaneleri. Arkadaşlar, şehir
hastaneleri özelleştirmenin Truva atı, bunu hekimler biliyor,
hayır, bunu hekimler biliyor. Arkadaşlar, bütün hastaneleri
özelleştiriyorsunuz aslında. Böyle bir şey var mı
arkadaşlar? Adama arsayı buluyorsunuz, üstüne bina yapıyor,
yirmi dokuz yıl, kırk dokuz yıl kiralıyorsunuz, yüzde
70lik doluluk garantisi veriyorsunuz, içindeki bütün işletmeler ona ait,
doktor sana ait, hepsi devlete ait, arkadaş kira ödeyecek. Böyle bir
şey nerede var?
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş)
Vatandaş memnun sağlık sistemimizden, siz ne derseniz deyin.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Arkadaşlar,
şehir hastaneleri kamu-özel ortaklığı kisvesi altında
kamu adını kullanarak küresel sermayeye kaynak yaratıyor, olay
bu. Halkın sağlığını yandaş iş
adamlarına pazarlıyorsunuz, özü budur.
Sağlık çalışanlarının
özlük haklarını vermediğiniz gibi fazla mesaiye zorluyorsunuz.
Siz, sağlık çalışanlarının çalışma
barışını bozdunuz, itiraz edenleri sürdünüz, taciz ettiniz,
binlerce yetenekli, bilgili sağlık personeli devlet hastanelerinden
istifa etti. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Anlaşmaya
gel, anlaşmaya.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Arkadaşlar,
her şey yolunda, her şey güzel... 6 bin doktor istifa etmiş,
gitmiş arkadaşım, sen ne diyorsun?
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş)
Vatandaş memnun, vatandaş memnun.
CEYHUN İRGİL (Devamla) 6 bin doktor
istifa etti. Şu anda devlet hastanelerinde gerekli, kritik
ameliyatları yapacak adam yok. Bursa Devlet Hastanesinde neredeyse beyin
ameliyatı yapılmıyor, tümör ameliyatları yapılmıyor.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş)
Kılıçdaroğlunun zamanında hastanelerde kuyruk vardı.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) A, Ceyhun Bey,
şimdi orada dur.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Bursa Tıp
Fakültesinde
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bursa, herhâlde
tek.
CEYHUN İRGİL (Devamla)
Arkadaşım, ben bileceğim. Sen adliyeyi bilirsin, sen hukukçusun;
doktor olan benim, izin ver.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bursa
Milletvekiliyim ben de.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sayın
İrgil; karşılıklı konuşmayalım, Genel Kurula
hitap edelim.
CEYHUN İRGİL (Devamla)
Karşılıklı konuşmamak için bana
karşılık, yanıt verilmeyecek, o zaman ben veririm.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, kürsüdeki
hatibin insicamını bozmayalım lütfen.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Başkanım, bunun sözleşmeyle ne alakası var,
anlayamadık gitti.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Sözleşmeyle
mi?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Evet.
CEYHUN İRGİL (Devamla) İşte,
her şey ekonomiyle ilgili.
BAŞKAN Bağlantıyı herhâlde
kuracak birazdan, bekliyoruz.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Arkadaşım,
şimdiye kadar hepsi sözleşmeyle ilgili de bana gelince mi aklına
geldi?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Bir küreselden
bahsettin ama küreselle bir alakasını kuramadım.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Çıkan herkes
her şeyden bahsediyor.
Şimdi, sağlık çalışanları
için İstifa ettiler. demiştim. Arkadaşlar, mutsuz,
sağlıksız, kaygılı, bıkkın sağlık
personeli nasıl sağlık hizmeti verecek? Siz sağlık
çalışanlarını taşeronlaştırdınız,
herkes söylüyor. Ne kadar peki bu oran? Arkadaşlar, her 4
çalışandan 1i taşeron. Bu ne demek biliyor musunuz?
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Konuya gel, konuya.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Arkadaşlar,
konu şu: Eğer bu taşeron kafayla sağlığı
yürütürseniz bunun acı sonuçlarını, aynı
sıkıntıları bir gün gelecek siz de sevdiklerinizle
yaşayacaksınız. Arkadaşlar, bu sağlık, bu ne
ekonomiye benzer ne ona benzer ne politikaya benzer ne partiye, hiçbir
şeye benzemez. Dünyada sağlıktan, hastalıktan, kanserden
daha adaletli, daha demokratik bir şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CEYHUN İRGİL (Devamla) Bu Parlamento
bile kanser kadar demokratik değil. O yüzden, bu sağlık
konusunda bence fazla siyaset yapmaya çalışmayalım.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Konumuz sağlık
değil ama.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Devamla) Son bir cümlemi
bitirebilir miyim, zamanım var herhâlde?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Başkan, çok yoğun
sataşmalar oldu, bir dakika şey yapın.
BAŞKAN Siz cümlenizi bitirin.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Ben son olarak
bir şey söyleyeyim. Tamam, bu kadar sataştınız, tamam,
benim söylediğim her şey yanlış olsun. Tamam
Çavuşoğlu, bugün çok performanslısın.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Seni
destekliyorum. Süre versin. diyorum.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Çok
yanlış olsun. Tamam, bir saniye.
Arkadaşlar, son cümlem:
Sayıştayın SGK raporu. Ben değil -sizin Sayıştay-
arkadaşlar, Sayıştay incelemiş SGK raporunda, görmüş
ve sonuç raporunda şu cümleyi söylemiş: SGKnın rapor ve tabloları
doğru ve günlük bilgi içermediği için
Arkadaşlar bu ayıp
bir şeydir.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
İrgil, son cümleleriniz geçti.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) SSK
batmıştı, BAĞ-KUR batmıştı. BAĞ-KURa
ilaç veremiyorduk, SSKlılar ilaç alamıyordu.
CEYHUN İRGİL (Devamla)
doğru
bilgi içermediği için kanuni ve hukuki düzenlemelere
aykırılığı nedeniyle olumsuz denetim görüşü
verilmiştir. Bu da size yeter. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Madde üzerinde şahıslar adına Kayseri
Milletvekili Çetin Arık.
Buyurun Sayın Arık. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sizin süreniz beş dakikadır.
ÇETİN ARIK (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce kahpe kurşunla
şehit düşen kınalı kuzularımıza Allahtan rahmet
diliyorum, yüce milletimize başsağlığı diliyorum.
19 sıra sayılı, uluslararası
sözleşme üzerinde söz aldım. Bu anlaşma grubumuz tarafından
uygun görülmektedir, evet oyu kullanacağız. Ancak, bu vesileyle
sağlık sisteminde önemli gördüğüm aksaklıklar hakkında
görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sağlıkta Dönüşüm Projesi adı
altında herkesin istediği hastanede istediği hekime ücretsiz
muayene olabileceğini söylediniz ama gelinen noktada ülkemizde durum hiç
de böyle değil. Bugün özel hastanelerde yüzde 200lere varan katkı
payı alınıyor. Paran kadar sağlık hizmeti
alabiliyorsun, paran varsa ameliyat olabiliyorsun, paran varsa doğum
yapabiliyorsun, paran varsa 3 çocuk doğurabiliyorsun. Paran yoksa vay
halinize.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) Siz
hangi dünyada yaşıyorsunuz? Türkiyede yaşamıyorsunuz
herhâlde.
ÇETİN ARIK (Devamla) - Siz
yaşamıyorsunuz herhâlde. Ben alandan gelen bir hekim olarak
konuşuyorum.
Bugün bir doğumdan alınan katkı
payı 1.000 ile 1.500 lira arasında, bir bel
fıtığından alınan katkı payı 4.000 ile 5.000
lira arasında. Siz ne demiştiniz? Demiştiniz ki muayenelerde
bıçak parasının alındığını belirterek
doktorları halka şikâyet etmiştiniz. Sonrasında da
bıçak parasını devlet eliyle yasal hâle getirdiniz. Oysa
sağlık, eğitim gibi temel bir haktır, herkesin ücretli ve
nitelikli bir sağlık hizmeti alması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bir diğer
uygulamanız performans sistemi. Diyorsunuz ki ne kadar hasta
bakarsanız, ne kadar ameliyat yaparsanız, ne kadar tetkik isterseniz
o oranda puan alırsınız, o oranda da para
kazanırsınız. Sağlıkta aslolan nicelik değil
niteliktir; nitelikli sağlık hizmetinin alınmasıdır,
hastanın memnuniyetidir. Bir hekim günde 100-150 hastaya bakarsa
nasıl nitelikli bir sağlık hizmeti alabilir? Bir hekim bir
hastasına ameliyat dediğinde hasta hekime kuşkuyla
bakmaktadır, Acaba bu ameliyat gerçek midir, yoksa puan için mi
yapılıyor? diye sorgulamaktadır ve hasta, doktor doktor,
hastane hastane dolaşmaktadır.
Üzülerek sizlerle bir şey paylaşmak
istiyorum, lütfen burayı iyi dinleyin: Performans sisteminde bir hekim en
çok puanı ne zaman alıyor, biliyor musunuz? Ben sizlere söyleyeyim:
Hastasını kaybettiği zaman alıyor. Yanlış
duymadınız, evet, bir hekim, sizin getirdiğiniz performans
sistemiyle en çok puanı hastasını kaybettiği zaman
alıyor. Oysaki aslolan koruyucu sağlık hizmetidir,
insanlarımız hastalanmadan önce tedbir alabilmektir. Ama sizin
uyguladığınız performans sisteminde koruyucu
sağlık hizmetinin puanı sıfırdır.
Değerli
milletvekilleri, bir diğer konu 18 yaş altı resmî nikâhı
olmayan gebeliklerdir. Bu doğumlar hekimlere geldiğinde emniyet
güçlerine bildirmek zorundasınız, eğer bildirmez iseniz
yardım ve yataklık suçundan soruşturmaya tabi
tutulmaktasınız. Bir hasta doğum için hekime geldiğinde,
hekim emniyet güçlerine haber veriyor, polisler gelip hasta doğum
sancısı çekerken eşini alıp götürüyor, eşi
doğacak çocuğunu dahi göremiyor. Hekim o an için hastanın
gözünde ailesine zarar veren, eşini ispiyonlayan kişi konumuna
düşüyor. Hastanın hekime olan güveni sarsılıyor. Hekimin
verdiği komutları yapmıyor. Bilinçaltında hekimi ailesine
zarar veren, güvenilmeyen kişi konumuna düşürüyor ve doğacak
çocuğuna da zarar vereceğini düşünüyor. Hekimin aslolan görevi
bebeği sağlıklı bir şekilde annenin kucağına
vermektir, annenin ve çocuğun sağlığıdır. Bu
durumu bilen birçok gebe gebeliği boyunca hiçbir hekime gitmiyor,
doğum zamanı geldiğinde de evde kendi başına, kendi
imkânlarıyla doğum yapmaya kalkışıyor, bu durum da
anne ve çocuk ölümlerine yol açıyor.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş)
Yanlış biliyorsun, yüzde 100e yakını hastanelerde oluyor
doğumların.
ÇETİN ARIK (Devamla) - Ben kadın doğum
uzmanıyım, biliyorum Sayın Vekilim.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş)
Ben de sağlık müdürlüğü yapmış ve sizden de daha
ÇETİN ARIK (Devamla) - Ve doğum yapamayanlar,
zor durumda kalanlar nasıl geliyor biliyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇETİN ARIK (Devamla) - Evinde doğum
yaptırmaya kalkışmışlar, yapamamışlar,
çocuğun başı dışarıda, eks ve siz bu hekime bu
zulmü yaşatıyorsunuz, bu ailelere bu zulmü yaşatıyorsunuz.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş)
Karşılaştıralım. 13-14 sene önceydi sizin
dedikleriniz.
ÇETİN ARIK (Devamla) Buna sizlerin hakkı yok.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Arık.
ÇETİN ARIK (Devamla) Sağlık konusunda
çok ciddi sorunlar var.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş)
Hayır, memnuniyet oranı da yüzde 39lardan yüzde 74-76lara
BAŞKAN - Sayın Arık, süreniz
dolmuştur. İsterseniz kuliste bir çay içerek birlikte sohbet
edebilirsiniz.
ÇETİN ARIK (Devamla) Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Çok teşekkür ediyoruz.
2nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde gruplar adına
ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Müslüm Doğana attir.
Buyurun Sayın Doğan. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MÜSLÜM DOĞAN (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; size birkaç gün önce
Diyanet İşleri Başkanının bir beyanatından bir
pasaj okumak istiyorum, Sayın Başkan diyor ki: Cemevlerinin
alternatifi cami değildir
Sorun yok, elbette.
başka bir
inancın mabedi gibi gösterilmesi kırmızı çizgimizdir.
diyor.
Değerli milletvekilleri, cemevinin ne
olduğunu, neye hizmet ettiğini hepimiz biliyoruz. Alevi
inancının ve öğretisinin bir ibadethanesidir, hep böyle
olmuştur. Eskiden Aleviler mimari anlamda bir cemevine sahip
değillerdi, odalarında yaparlardı cemlerini, ibadetlerini ama
artık kent koşullarında, değişen koşullarda,
kapitalist modernitenin egemen olduğu bu yoğun kentleşme
içerisinde artık kentlere göç ettiler ve kentlerde kendi cemevlerini
inşa etmeye başladılar. Bakın, Diyanet İşleri
Başkanlığı
Aslında, sorun ta nereden geliyor? Biraz,
müsaadenizle, hoşgörünüze sığınarak çok kısa tarihî
bir sürece değinmek istiyorum.
Maalesef, bizim devraldığımız sistem
Nizamülmülkten devralınan bir sistem olarak
Osmanlı sistemine
karşı Alevilerin ortaya koyduğu direniş maalesef
katliamlarla karşılaştı. Tarihin bu derinliğine
bırakarak
Tarihle yüzleşmek Meclisimizin elbette ki bir görevi
olabilir ama bugünkü gündemi olmadığı için bunu ifade etmek
istemiyorum. Katliamlar yaşandı, direnişler oldu ama cumhuriyete
geldiğimizde, cumhuriyet iradesi ilk defa ortaya konduğunda 22
Aralık 1919 yılında Alevilerin serçeşmesi olarak bilinen
Hacı Bektaş Veli Dergâhında bugünkü cumhuriyetin kadroları
gidip o günkü postnişine cumhuriyet fikrini anlatıyorlar ve büyük bir
destek alıyorlar. Aleviler, Bektaşiler Osmanlının o
rejiminden çektiklerini cumhuriyette çekmeyecekleri bir hukuk sistemi şeklinde,
bir mutabakat şeklinde anlaşarak geri dönüyorlar ama maalesef,
cumhuriyetin ilanından sonra görüyoruz ki Aleviler yağmurdan kaçarken
doluya tutulmuş oldular.
Değerli milletvekilleri, bakın, bu ülkede
kardeşçe, barış içerisinde bir arada yaşamanın
şartlarını oluşturmamız gerekiyor. Bu cumhuriyetin
hızlıca demokratikleşmesi gerekiyor. Alevilerin,
Bektaşilerin 28 Şubatta İslami kesime verdiği desteği,
başörtü özgürlüğüne karşı başörtü özgürlüğünü
savunmaları sizler tarafından unutulmamalıdır. Alevilerin
demokratik yönü, Alevilerin inançlara olan saygısı, hoşgörüsü
unutulmamalıdır.
Cumhuriyet iradesi 1924 yılında hemen, her
neyse, nasıl bir tekçi anlayışsa, egemen sistem, egemen ulus ve
egemen inanç sisteminin getirdiği bir rejim olarak bir kanun
çıkartmış. Bu kanun teklifi verdik. Diyor ki kanunda, Köy
Kanununda ilk işi- köy tanımı yapıyor: İçinde
yaylak, otlak, harman yeri, cami olan yere köy denilir. Peki, Alevi köyleri
nerede? Cumhuriyetin egemen Sünni bir devlet anlayışını
nasıl barındırdığına ilişkin bir örnek.
Sonra 13üncü maddede Köylünün zorunlu yapacağı işler
başlığı adı altında diyor ki: Her köye bir cami
yapmak, mescit yapmak.
Cumhuriyet yine hızını alamıyor,
bakın, değerli milletvekilleri, 1924 yılında Diyanet
İşleri Başkanlığı kuruluyor ama Aleviler
içerisinde yok. Alevi inancı, öğretisi, diğer inançlar yok. 1924
yılında kurulan Diyanet İşleri
Başkanlığı da tamamen Sünniliğe hizmet etmiş.
Sünniliğe olan saygımı burada tekrar belirtmek isterim; en ufak
bir kaygım, en ufak bir çabam olamaz. İnançtır, saygı
içerisinde yaklaşıyorum ama Alevilik yok bu işin içinde. Aslında,
Sünniliği de asimile eden bir kurum hâline gelmiş. O yüzden Diyanet
İşleri Başkanı bir gün diyor ki: Cemevleri bizim
kırmızı çizgimizdir. Sizin ne haddinize? Anayasanın
24üncü maddesine muhalefet ediyorsunuz, suç işliyorsunuz.
Bakın değerli milletvekilleri, bir gün
Diyanet İşleri Başkanlığı gibi büyük bir
teşkilatta
NURETTİN YAŞAR (Malatya) 1924te
Erdoğan mı vardı?
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) Ben
Erdoğanı eleştirmedim.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Bir soru
sordum.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) Hayır, hayır,
ben süreci değerlendiriyorum Sayın Vekilim.
Bakın, arkadaşlar, cumhuriyet iradesi çok
sağlam bir iradedir; halkların, inançların birlikte bir ortak
projesidir. Biz ortak vatanda yaşıyoruz, bu ortak vatanda
cumhuriyetin demokratikleştirilmesi çabası Aleviler anlamında
ortaya konulduğunda çok ciddi tepkiler alıyor.
Diyanet İşleri
Başkanlığının ve Diyanet İşleri
Başkanının ortaya koyduğu siyaset, çok üzülerek söylüyorum,
tamamen Sünni bir anlayış. Bakın, bir tane Alevi memur bulamazsınız
içinde, başka bir inançtan insan bulamazsınız. Niye böyle oluyor
bu kurum, neye hizmet ediyor? Gerçek inancını yaşayan,
İslami değerlerle yaşayan insanlara da aslında resmî bir
din dayatılmış. Bu resmî dinin hiç kimseye faydası yok.
Sünni yurttaşlarımız da rahatsız buradan. Cemevlerini siz
yok sayarsanız
Bakın, 130 bin civarında minareli ve minaresiz
cami var, bu bir ihtiyaçtır, ihtiyaç olmasa cami yapılmaz. Bunun
elektrik, su, temizlik işlerini belediyeler yapıyor ama
cemevlerininkini yapmıyor. 2.882 tane cemevi var. Efendim, neymiş,
yasal dayanağı yokmuş, neye göre yapılacakmış.
Bakın, 64üncü Hükûmet Programında
cemevlerine hukuki statü konuldu. Bu, Aleviler anlamında son derece
önemsendi ama Diyanet İşleri Başkanı, sizin oligarşik
bürokrasi dediğiniz var ya, bakın karşı çıkıyor.
Biz kuvvetler ayrılığı diyoruz, kuvvetler birliği var
burada aslında. Ben bunu izliyorum, ben yeni bir milletvekiliyim,
kuvvetler birliği oligarşik bir devlet anlayışını
egemen kılmış, bence buna bir son vermek lazım. Bu
cumhuriyetin Meclisi olarak eğer biz bu ülkedeki sorunları görmezsek,
her on yılda bir darbeyle karşılaşan ülkemizi, ortak
vatanımızı özgür demokratik bir sisteme
taşıyamayız.
Bakın, bu Aleviliği
Yine hoşgörünüze
sığınarak bir şey söyleyeceğim. Bu, Alevilik nedir?
Şimdi, bir Diyanet İşleri Başkanının ne haddine
ki Aleviliği tanımlıyor? Benim Alevilikten
anladığım, bâtın ile zahirin buluştuğu bir
noktada toplum yaşamına, insanlara bakışımdır bu
benim, siz niye karışıyorsunuz, sizin ne haddinize? Hiçbir
inanca, hiçbir öğretiye karışılmaz. Onların
özgürleşmesi için katkı gerekiyor, onların özgürleşmesi,
inançların yaşaması için devletin olanak sağlaması
gerekiyor. Bu konuda hepimiz aynı fikirde değil miyiz? Ama konu
Alevilik olunca, bakın biz Alevilikte
Şöyle bakıyor Aleviler:
İnsan doğduğunda bir doğayla
karşılaşır, tabiat ana, bu şeriattır. Daha sonra
bir yol izler insan, buna tarikat diyoruz. Tarikatta edindiğimiz
tecrübeleri, bu yolda edindiğimiz tecrübeleri marifete
dönüştürüyoruz. Edindiğimiz marifetle Sırrıhakikate ulaşıyoruz,
Hakka ulaşıyoruz. Alevi inancı ve öğretisi bu değerli
milletvekilleri. Aleviler ne istiyor? Diyor ki: Cumhuriyetin tek sisteminden,
egemen ulus ve egemen inanç sisteminden acilen kurtulunsun. Birlikte
yaşayalım ortak vatanımızda, kardeşçe, barış
içerisinde. İnançlar özgürleşsin, eşit yurttaşlık
istiyoruz. Bakın, Alevilikte yine bir söz var: Tuttum aynayı
yüzüme, Ali göründü gözüme. diyor. Şimdi öyle bir toplum sözleşmesi
yapalım ki öyle bir anayasa hazırlayalım ki bu ülkede
yaşayan tüm inançlar, bu ülkede yaşayan tüm etnik yapılar, kim,
ne diyorsanız, hangi isimle isimlendirilirse isimlendirilsin herkes
kendisini görsün, herkes kendi ifadesini bulsun orada. Bu kardeşlik, kadim
dostluklar, ortaya konulan hukuklar tekrar yeşersin. Anadolu coğrafyasında
insanların yarattığı değerler o kadar önemli ki ama
biz, değerli milletvekilleri, bunu harcıyoruz.
Bakın, burada çok değerli emekler
veriyorsunuz, çok değerli mesailer harcıyorsunuz ama bu ülkenin
demokratikleşmesi, bu ülkenin demokratik bir cumhuriyete dönüşmesi
için de emek koymamız gerektiğinin farkında olmalıyız,
bunun için mücadele etmeliyiz. Eğer bu konuda mücadele etmezsek halklar,
inançlar, özgürleşmek yerine ayrılırlar, birbirine düşman
olurlar.
Bugün bu ülkede ölümler, işte bir savaş
sarmalı ne derseniz; çatışma ortamı mı diyorsunuz, ne
diyorsanız bunun acilen durması lazım değerli
milletvekilleri. Kim kimi öldürüyor? Bu ülke insanları, çocukları
birbirini öldürüyorsa normal bir durum yok burada. Bu öğreti ve bu
inancın bir insanı, bir bireyi olarak acilen 7 Haziran öncesi
koşullara dönülmesi gerektiğini belirtiyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Son
söylediğin hariç alkışlıyorum seni.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Doğan.
Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Atila Sertele aittir.
Buyurun Sayın Sertel. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz on
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ATİLA
SERTEL (İzmir) Sayın Başkanım, sayın
milletvekilleri; bugün Parlamento çatısı altında pek çok
milletvekilimiz konuşmalar yaptı ve Türkiye'de sorunları dile
getirdi. Sağlıktan teröre, Roman yurttaşların
yaşadığı sıkıntılardan etnik
ayrılıklara kadar her konuda görüş belirtildi. Ben de
konuşmama şehitleri anarak başlamak istiyorum ama bugün beni
etkileyen konuşmaların içinde özellikle bir konuya yer ayırmak
istiyorum.
Sevgili İzmir
Milletvekilimiz Özcan Purçu konuştu ve siz de onu dinlediniz; naylon
çadırlarda yaşayan Roman yurttaşların sorunlarını
dile getirdi, dile getirirken kendi üslubuyla, size sempatik gelen
konuşmasıyla onu zaman zaman da AKP Grubu olarak
alkışladınız; dinlediniz, alkışladınız.
Daha önce de Roman açılımı diyerek, Balık Ayhanın
darbukasıyla oynayarak, Romanlarla buluşarak Romanlara duyduğunuz
sempatiyi, sevgiyi sergilemeye çalıştınız ama Türkiye'nin
gerçeği, Türkiye'de Romanlar hâlâ çadırlarda yaşıyor ve
Romanlar soğuktan ölüyor.
Romanlar,
barınma hakkını, bir yurttaş olma hakkını,
sizden, Özcan Purçu Milletvekiliyle Türkiye'ye ses olarak duyurmanın
gayreti içinde, Özcan Purçu bunu başarıyla yapıyor. Siz onu
alkışladınız ve Romanları sevdiğinizi söylediniz
ama ne yazık ki Özcan Purçuyu da kandırdınız. O ne
anlatırsa anlatsın siz bildiğinizi yaptınız ve direktifler doğrultusunda
kollarınızı kaldırarak Özcan Purçunun bu talebini,
Romanların bu talebini reddettiniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Küstü
gitti zaten, küstürdüler.
ATİLA SERTEL (Devamla)
Türkiyede sorunlar çok. Bu sorunları birlikte çözmek zorundayız.
Terör konusunda pek çok sorunu, bu ülkede birikmiş sorunu birlikte, el
ele, omuz omuza bu Meclis çatısı altında çözmek zorundayız.
Çünkü ölen her insan bu toprakların insanı.
Gecekonduda yaşayan,
kapısı olmayan, bacası olmayan, camı kırık,
çerçevesi olmayan evlere, asker olan çocukları ölerek dönüyorlar ve biz,
sloganlar eşliğinde, o şehit cenazelerinde, çocuklarının
gözyaşları içerisinde onları toprağa veriyoruz. Bu daha ne
kadar sürer? Bu daha ne kadar sürecektir? Bunu hiçbiriniz tayin edemiyorsunuz,
edemiyoruz. Aslında burada söylenen her sözün altında yatan
gerçeklerin Türkiyede barışın gerçekleri olması gerekir.
Biz insanı seviyoruz. Cumhuriyet
Halk Partisinin yapısında insan sevgisi var. Biz Aylan bebeğin
Bodrum sahilinde kıyıya vurmuş cenazesini gördüğümüzde bir
anne, bir baba olarak gözyaşı döküyorsak, o Aylan bebeğin
acısını yüreğimizde hissediyorsak, insanlığımız
bizim ona gözyaşı dökmemizi gerektiriyorsa, biz Suriyeli
olmadığımız hâlde Suriyeli bir bebek için gözyaşı
döküyorsak doğru olan odur. Ya da Filistinli bir çocuğun, kolu
kırık bir çocuğun İsrailli asker tarafından kolu
çevrildiğinde eğer biz o kolu kırık çocuğa İsrailli askerin
yaptığı işkence karşısında, televizyon
karşısında yumruklarımızı ve dişlerimizi
sıkıyorsak, biz o çocuk için acı duyuyorsak insanız. Biz
Filistinli değiliz ama biz insanız. Biz insana insanca yaklaşmak
ve insanların sorununu çözmek zorundayız.
Tabii ki ben ne anlatırsam anlatayım benim
bütün anlattıklarım karşıdakinin anladığı
kadardır. Bunları kabul etmeyebilirsiniz; Türkiyeyi sorunsuz bir
ülke olarak gösterme gayreti, çabası içindesiniz ve bu çaba, gerçekten
zaman zaman sizleri çok zor duruma düşürüyor, onu da dikkatle izliyorum.
Ben gazeteci kökenliyim ve gazetecilik
yaptığım sürede, Gazeteciler Cemiyeti
Başkanlığını yaptığım sürede, Türkiye
Gazeteciler Federasyonu Başkanlığı yaptığım
sürede hep haksızlıkların karşısında durmaya özen
gösteren bir insandım ve öyleyim.
Sevgili arkadaşlar, Türkiyede gazeteciler
açısından da zor bir dönem yaşanıyor. Geçmiş dönemde
2008de başlayan ve bizim arkadaşlarımızın beş
altı yıllık cezaevinde yattığı süreçler sona
erdi, bitti noktasında olamadık, sevinemedik. Bir söz var: Az gittik
uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de baktık ki arkamıza bir arpa
boyu yol almamışız. Şimdi de 32 gazeteci cezaevinde. Can
ile Erdem, gerçekten bu ülkenin zor koşullarında iyi
yetişmiş ve kendilerini çok iyi yetiştirmiş iki iyi
gazeteci ve gazetecilik yaptıkları için bu
arkadaşlarımız cezaevinde.
Ne yazık ki bu Parlamento, bu çatı
yasaları çıkararak gazetecilere özgürlük sağlayamıyor.
Bunun çözüm noktasında olmalıyız. 10 Ocak yaklaşıyor,
üç gün sonra 10 Ocak. Biz geçmişte bunu Basın Bayramı olarak kutlardık.
Rahmetli Ecevit dönemi, 1961 yılında sendikayla buluşulan, özlük
haklarıyla, kıdem hakkıyla, sendikayla çok rahat koşullar
içerisinde yaşanan bir dönem oldu. Ben de o on yıllık dönemde
gazetecilik yaptım. Şimdi ise ne yazık ki Türkiye 180 ülke arasında
sıralamada 149uncu sırada. Ben bu ülkenin bir gazetecisi, bu ülkenin
bir evladı olarak dünya ölçeğinde gazeteciliğin
düştüğü durum açısından gerçekten üzülüyorum. Almanyaya
gittiğimde, İngiltereye gittiğimde, Avustralyaya gidip
konferans verdiğimde Türkiyenin basın ve ifade özgürlüğü
açısından sıralamasını söylemek gerçekten beni çok
üzüyor. Çünkü biz bu ülkede beraber yaşıyoruz ve bu ülkede
sorunları beraber çözeceğiz.
Basında çok ağır bir durum
yaşanıyor. Basındaki işsizlik oranı ortalamada 3 katına
çıktı arkadaşlar. 2015 yılında 774 gazeteci işten
çıkarıldı; 200 basın mensubu, 7 yayın kuruluşu
hakkında soruşturma başlatıldı; 156 gazeteci
gözaltına alındı; 234 gazeteciye dava açıldı, 32
gazeteci hâlâ tutuklu; 70 gazeteci saldırıya uğradı; 128 yayın
engellendi, 877 siteye erişim engeli konuldu; 24ü kadın 137 gazeteci
şiddet gördü; 15 televizyon kanalı kapatıldı bu ülkede. 2
gazeteye el konuldu. Basın Kartı Yönetmeliği değişti,
basın kartları artık devlet kurumu olan Basın Yayın
Genel Müdürlüğü tarafından verilir oldu. RTÜK cezaları tarihe
geçti. Sadece bir televizyona 1 milyon TL, eski parayla da söyleyeyim, 1
trilyon ceza kesildi. 56 farklı olayda gazetecilere akreditasyon konuldu.
Bu ülkede Genelkurmay akreditasyon uyguluyor. diye eleştirenler ne
yazık ki Türk basınına akredite uygulamaya başladı.
İsimlerini saymayacağım, siz çok iyi biliyorsunuz, bütün
kanallar kapatıldı, televizyon kanalları.
Şimdi, sürem daraldı, bitiriyorum sevgili
arkadaşlar.
Sınır
Tanımayan Gazeteciler Örgütünün 2015 Dünya Basın Özgürlüğü
Endeksinde 180 ülke arasında 149uncu olduk ama ilk defa bir gazeteci,
sevgili meslektaşım Cumhuriyet muhabiri Hakan Dirik dün gitti,
Cumhuriyet gazetesi muhabiri olarak İzmir Emniyet Müdürlüğünde, cinayet
masasında ifade verdi. Ne yazmıştı Hakan Dirik biliyor
musunuz? Bergama Ovacık altın madeni işletmesinin Hükûmet
yanlısı şirketlere devredileceğini yazmıştı
ve gerçekten cinayet suçlusu gibi ifadesi alındı.
Siz milletvekilisiniz ve
özgür iradenizi kullanarak Türkiyenin güzelleşmesine katkı koyun.
Saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Sertel.
Şahıslar adına
Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal.
Buyurun Sayın
Sarıbal. (CHP sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz beş
dakikadır.
ORHAN SARIBAL (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Can Dündar ve Erdem Güle
özgürlük diyoruz. Basına özgürlük, sınıfsız,
savaşsız, sömürüsüz bir dünya ve bir ülke istiyoruz. Evet,
sıkıyönetimin olmadığı bir ülke istiyoruz.
Güneydoğuda hukuksuz yapılan sıkıyönetimin
kaldırılmasını istiyoruz.
ERKAN HABERAL (Ankara)
Sıkıyönetim yok güneydoğuda.
ORHAN SARIBAL (Devamla)
Çocukların öldürülmesini istemiyoruz. Annelerin ağlamasını
istemiyoruz. Biliniz ki faşizm her zaman kendi kahramanını
yaratır, çok büyük yalanlar söyler, önce kendilerine inanırlar, sonra
toplumu inandırırlar ama biliniz ki mutlaka ve mutlaka sıra
herkese gelecektir.
Değerli milletvekilleri, 1,5 milyon metal
işçisinin ne yazık ki 1.500ü tanesi işsiz kaldı. Ne zaman?
2015 Mayıs-Haziran aylarında gösterdikleri hak arama mücadelesinden
sonra, o günün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı bugünün
Tarım Bakanı telefonlarla, grevin bitmesi, işçilerin işten
atılmayacağı sözünü vermiş olmasına rağmen, Bursa
Valisi de bunu özellikle belirtmesine rağmen, işverenler de fabrikalarında
yazılı evraklarla işten atılmamayı garanti etmesine
rağmen, ne yazık ki bugün, bu işçilerin 1.500ü işten
atılmıştır ve bu ülkeyi terk etmek zorunda
kalmışlardır, başka ülkelerde iş bulma
çabasındadırlar.
Değerli milletvekilleri, yine, Gezi Parkında
ağaçlar için direnen dostlarımız, can veren
dostlarımızın kanları pahasına yeşerttikleri
ağaçları bugün, Büyükşehir Belediyesi gövdesinden kesmektedir.
Tam da aslında kendine yakışır bir pozisyonla bunu
yapmaktadır. Zaten işleri budamak ve kesmek, başka ne
yaptıklarını biz de bilmiyoruz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Yalovada kaç tane
ağaç kestiniz?
ORHAN SARIBAL (Devamla) - Evet, değerli
dostlarım, biz biliyoruz ki savaş
çığırtkanlığı yapmanın aslında
altında başkanlık sistemi yatmaktadır, yeni anayasa modeli
yatmaktadır. Aslında emperyalizmin, sömürü düzeninin eş
başkanlık meselesi üzerinden, Büyük Orta Doğu Projesi üzerinden,
Türkiyeyi böl-parçala-yönet meselesi üzerinden getirip
dayattığı mesele, mezhepçi ayrışma biçimidir.
Evet, bir Diyanet İşleri
Başkanımız var. Çok şey bildiğinden eminim ama
bilmediği şeylerin de var olduğuna inanarak kendisine buradan
birkaç şey söylemek isterim:
Bu Diyanet İşleri Başkanı,
İŞID terör örgütü inanç adına dünyayı kana bularken
kalkıp bir şey söylemedi.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Söyledi.
ORHAN SARIBAL (Devamla) - Yine, bu Diyanet
İşleri Başkanı, bürokrat, ne yazık ki
hırsızlığa tahammül etmemeli, bir ülkede
hırsızlık oluyorsa hiç olmazsa inandığı
değerler adına bir şeyler söylemeli.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Söyledi, niye
dinlemiyorsun?
ORHAN SARIBAL (Devamla) - Yine, Somada, diğer
maden ocaklarında, inşaatlarda katledilen, iş cinayetleriyle
ölen insanların Fıtratında var. diyenlere karşı
çıkıp, Olmaz öyle bir şey. yine demedi.
Yine, bu Diyanet İşleri Başkanı,
mesele Alevilik olunca kırmızı çizgilerinin olduğunu bir
anda ortaya koymaya başladı.
Evet, Aleviler hümanisttir, özgürlükçüdür; evet,
itirazcıdır; evet, bu ülkenin varsıllıklarından
yararlanmak ister; evet, Aleviler bu ülkenin laik, demokratik, sosyal hukuk
devletinin güvencesidir.
Diyanet İşleri Başkanına buradan
söylüyorum, evet, sırat köprüsünden 1 milyarlık Mercedesle
geçemeyeceksiniz. Bu mümkün değil. (CHP sıralarından
alkışlar)
O yüzden kendisini vicdanlı olmaya, dürüst
olmaya, toplumun değerlerine saygılı olmaya
çağırıyorum, bu ifadelerinden dolayı da kendisini
kınıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ORHAN SARIBAL (Devamla) Evet, değerli
dostlar, değerli milletvekilleri; yine bir şeyi de
hatırlatalım. Tabii, bu savaş ortamı, bu
başkanlık sistemi ortamı, yeni anayasa meselesi, ülkenin var
olan en büyük sorunlarından biri olan işsizliği unutturdu.
Tabii, sizler genel olarak kendi ilçe
teşkilatlarından, kendi partililerinizden ve kendi
referanslarınızla iş bulabiliyorsunuz
BAŞKAN Sayın Sarıbal, süreniz
dolmuştur, lütfen tamamlayın.
ORHAN SARIBAL (Devamla)
ama biliniz ki er geç
yaşanan bu olumsuzluklar sizin de kapınıza kadar gelecek ama
yanınızda kimseyi bulamayacaksınız. (CHP
sıralarından alkışlar)
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Yüzde 49,5 var.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Millet var,
millet!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, özellikle
burada olmayanlarla ilgili bir dil kullanırken biraz daha böyle, özen
istirham ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Milletvekili
yaparsınız gelecek dönem, verir cevabını.
BAŞKAN 3üncü madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Oylamadan önce İç Tüzükün 86ncı
maddesine göre oyunun rengini belli etmek üzere söz talep eden iki
milletvekiline söz vereceğim.
Bu bağlamda, lehte Kırıkkale
Milletvekili Sayın Ramazan Can.
Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bu kanun tasarısı üzerinde birden fazla
arkadaşımız konuştu ama kahir ekseriyeti kanun haricindeki
konulara değindiler. Yumurta sektöründen sağlık sektörüne,
terörden işçilerin çektiği sıkıntılara bir sürü konuya
değindiler. İleride merak edip de tutanakları imzalayan,
tutanakları inceleyen arkadaşlarımız hayret edeceklerdir bu
kanunla ilgili.
Netice itibarıyla, bu kanun
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Siz hiç
konuşmadınız, bir tek konuşmanız yok!
RAMAZAN CAN (Devamla) Biraz da bu kanunla ilgili
konuşmak gerektiğine inanıyorum. 19 sıra sayılı
bu kanun
Dünyada ekonomik anlamda 2nci büyük güç olan Çinin 2014
yılındaki girişimleri neticesinde dünyada bir katılım
bankası kurulması hedefleniyor. 39 üye devlet bölgesel anlamda, 19 da
bölge dışı, toplam 56 devlet bu anlaşmaya 10 Nisan 2015 tarihinde
imza koymuşlar. Netice itibarıyla, bu anlaşmanın
yürürlüğe girebilmesi için ve üye devletlerin kurucu
sıfatını alabilmesi için kendi ülkelerindeki millî
hukuklarını, iç hukuk yollarını tüketmeleri gerekiyor.
Gerçekten önemli bir banka. Türkiye üye devletler arasında 11inci
sıradadır sermaye hissedarı olarak, bölge dışı
üyeler anlamında ise 7nci sıradadır. Bu anlaşma
imzalanmıştır. Bu anlaşma üye devletlere ve memleketimize
hayırlı olsun.
Oyumun rengi kabul yönündedir.
Genel Kurulun da oyum yönünde destek vereceğini
umuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Can.
Aleyhte Kayseri Milletvekili Çetin Arık.
Buyurun Sayın Arık. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz beş dakikadır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Şekil şartı
tamamlamak adına usulen aleyhte.
ÇETİN ARIK (Kayseri) Evet, öncelikle usulen
aleyhte söz almış bulunuyorum. Oyumuzun rengini belirlemek için söz
aldım. Oyumuzun rengi evet ama AKPnin uyguladığı
sağlık politikasına hayır diyoruz.
Biraz önceki konuşmamda kaldığım
yerden devam etmek istiyorum. Evet, 18 yaşın altındaki gebelerin
doğumunda hekim emniyet güçlerine bildirmek durumunda. Emniyet güçlerine
bildirmediği zaman, o kişiye yardım ve yataklık yapmaktan
suçlanıyor ve soruşturmaya alınıyor ve bu durumu bilen
gençler, kişiler; hekime, hastaneye müracaat etmiyorlar. Ne
doğuracağını bilmiyorlar. Normal doğurabilir mi,
doğuramaz mı, farkında değiller. Evde doğum yapmaya
çalışıyorlar
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Böyle bir şey
yok. Benim öyle hastalarım oldu ama hiç de müracaat etmeyen olmadı.
Herkes hastanede doğum yaptı. Yanlış bilgi veriyorsunuz.
ÇETİN ARIK (Devamla) Ben kadın
doğum uzmanıyım, yanlış bilgi vermiyorum.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Ben de hekimim.
Üstelik size görünmeden önce aile hekimine geliyorlar.
ÇETİN ARIK (Devamla) Çok zor şartlar
altında, ancak doğuramadığı zaman, iş işten
geçtiği zaman, çocuk öldüğü zaman hekime müracaat ediyorlar.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Önce bize geliyorlar,
sizden önce.
ÇETİN ARIK (Devamla) Bakınız, bir
hekim olarak ben şununla karşılaşmış bir hekimim:
Hasta geliyor, evde doğum yaptırılmaya
çalışılmış, doğum yapamamış.
Bebeğin başı dışarıda. Ultrasonda
bakıyorsunuz, ilk gebeliği. Boy 1,50; 4 kilo, 4,5 kilonun üzerinde bir
çocuk. Ne yapıyorsunuz, biliyor musunuz? Üzülerek söylüyorum, söylemek
istemiyordum ama bebeğin başını kesiyorsunuz, bebeğin
başını hekime kestiriyorsunuz, karnından da kesip
sezaryenle geri kalan kısmını çıkarıyorsunuz, sonra
siz o hekime o kestiğiniz başı diktirip o ailenin
kucağına veriyorsunuz. Lütfen, bu travmayı bu hekimlere
yaşatmayın, bu travmayı bu hastalara yaşatmayın. Evet,
bir baba olarak, bir hekim olarak tabii ki ben de 18 yaş altı
doğumlara, gebeliklere karşıyım ama bunun yolu bu
değil. Hekime gelene kadar iş işten geçmiş oluyor.
Gelin, bu zihniyeti tartışalım;
gelin, okuldan alınıp evlendirilen zihniyeti
tartışalım, kıyılan nikâhları
tartışalım. Bu zihniyeti biz de
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Hayhay, onu
tartışalım ama sadece bir vaka üzerinden bütün tamamına
şümullendirmeniz hiç uygun değil bence. Öyle değil mi? Yani siz
bütün Türkiyeye şümullendiriyorsunuz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim.
ÇETİN ARIK (Devamla) Yok.
Değerli milletvekilleri, sağlıkta
geldiğimiz nokta gerçekten içler acısı.
Bakın, uygulanan sağlık
politikalarının bir sonucu olarak şu an erken doğumu engellemek
için kullanılan ilaçların piyasadan çekildiğini biliyor musunuz?
5 liralık ilaç şu an piyasadan çekilmiş. Hastalar erken
doğuruyorlar, prematüre doğuyorlar. Erken doğan çocuklarda çok
daha ciddi ücretler ödeniyor ve erken doğan çocuklarda mental retardasyon,
gelişme geriliği, vesaire, bunların hepsini sizler çok daha iyi
biliyorsunuz.
Sağlıkta gelinen noktayı aslında
kısaca şöyle özetleyebiliriz: Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.
zihniyetinin yerini, saman ithal etmeyi başaran zihniyetin doktor ithal
etme girişimleri almıştır.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Yurt
dışından ne kadar hasta geldiğini siz de daha iyi
biliyorsunuzdur bunları bildiğinize göre.
ÇETİN ARIK (Devamla) - Sizlere sormak
istiyorum: Bakın, hangi Çinli ya da Rus doktor Benim böğrüm
ağrıyor. diyen Ayşe teyzemi, Ümüğümü
sıkıyorlar. diyen Mehmet emmimi anlayabilir? Onun için gelin bu
uygulamadan, bu uygulamalardan sizler vazgeçin.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Peki, dünyadaki
hastalar niye Türkiye'yi tercih ediyor Sayın Vekilim bu kadar kötü
sağlık politikamız varsa?
ÇETİN ARIK (Devamla) - Sözlerimi bitirirken, 10
ilde 22 özel hastanenin SGKyla anlaşması feshedildi. Yüzlerce
doktor, binlerce yardımcı sağlık personeli işsiz
kaldı. Sağlık Bakanına sormak istiyorum: Neye göre
anlaşmaları feshettiniz? Bu çalışanları nasıl
istihdam edeceksiniz?
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Ya, CHP
yönetimindeki, SSKnın başındaki kişinin SSKnın Genel
Müdürü olduğu dönemdeki SSK hastanelerini düşünün siz Beyefendi.
ÇETİN ARIK (Devamla) - Biz hukukun güçlü,
güçlülerin adil olmasını istiyoruz ama gelinen sistemde güçlüler adil
değil, istediği hastaneyi kapatıyor, Benden değilseniz
kara toprağınsınız. diyor. İstediği iş
adamının, kendinden değilse, kapısına kilit vuruyor,
istediği hastane kendinden değilse kapatıyor, Benden olmayan
bertaraf olur. diyor.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Böylece tasarı üzerindeki tüm
konuşmalar bitmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını
oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekaleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan
oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmasını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Asya Altyapı Yatırım
Bankası Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 233
Kabul : 226
Ret : 7(x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Elif Doğan Türkmen İshak
Gazel
Adana Kütahya
Böylece
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın
milletvekilleri, gündemimizde başka bir konu kalmamıştır.
Alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 7 Ocak 2016
Perşembe günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı
akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 22.49
(X) (10/50) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin tam metni tutanağa eklidir.
(x) 19 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(xx) Bu ifadeye ilişkin düzeltme bu Birleşim Tutanağının 232nci sayfasındaki Açıklamalar bölümünde yer almaktadır.
(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade bu Birleşim Tutanak Dergisinin 221inci sayfasında yer almaktadır.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.