TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
29uncu Birleşim
19 Ocak 2016 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, Hrant Dinkin
ölümünün 9uncu yıl dönümüne ve barış
çağrılarının bir an önce karşılık
bulmasını ümit ettiğine ilişkin konuşması
V.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İzmir
Milletvekili Necip Kalkanın, İzmir ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, gazetecilerin yaşama
hakkının korunmasına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Kocaeli Milletvekili
Haydar Akarın, vatandaşların son zamanlarda
yaşadığı sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Kamil Okyay Sındırın, İzmir Milletvekili
Necip Kalkanın yaptığı gündem dışı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Barış Yarkadaşın, Tokat Milletvekili
Coşkun Çakırın yaptığı açıklaması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, İstanbul Milletvekili
Barış Yarkadaşın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.-
Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Ankara Milletvekili Ali
Haydar Hakverdinin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, Ankara Milletvekili Aydın
Ünalın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
6.- Ankara
Milletvekili Aydın Ünalın, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Ankara Milletvekili Aydın Ünalın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
8.-
Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Aydın Ünalın HDP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
9.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, İstanbul Milletvekili
Markar Eseyanın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, gelinen noktada şehit cenazelerinin
kanıksandığına, Hrant Dinkin ölümünün 9uncu yıl
dönümüne ve faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasının
Türkiye Büyük Millet Meclisinin namus borcu olduğuna ilişkin
açıklaması
2.- Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin, Hrant Dinkin ölümünün 9uncu yıl
dönümüne ve faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Devlet Bahçelinin tedavi sürecinde sağlık
dileklerini paylaşanlara MHP Grubu adına teşekkür ettiğine,
şehit olan 6 güvenlik görevlisine Allahtan rahmet dilediğine ve
İzmir Milletvekili Necip Kalkanın yaptığı gündem
dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
4.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Devlet Bahçeliye geçmiş olsun dileğinde
bulunduğuna, şehitlere Allahtan rahmet dilediğine ve Hrant
Dinkin ölümünün 9uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması
5.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Balıkesirde
yoğun kar yağışının hayati sorunlara yol
açtığına ve Büyükşehir Belediyesinin karla mücadeleye
katkı sunmadığına ilişkin açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, kara yolu ile demir yolu
taşımacılık ücretleri arasındaki dengesizliğin
giderilip giderilmeyeceğini ve çevre davalarıyla ilgili
bilirkişi ücretleri ile harçların düşürülüp
düşürülmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
7.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın, şehit olan 6 güvenlik
görevlisine Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Ravza Kavakcı Kanın, Hrant Dinkin ölümünün 9uncu
yıl dönümüne ve milletvekillerini kin ve nefret içeren konuşmalar
yapmamaları konusunda dikkatli olmaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
9.- Kocaeli
Milletvekili İlyas Şekerin, ekmeğin karneye
bağlanışının üzerinden yetmiş dört yıl
geçtiğine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlunun Cumhurbaşkanına yönelik üslubunu
kınadığına ilişkin açıklaması
10.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, buğday üretiminin rekor seviyede
arttığı bir dönemde ekmeğe gelen zammın kabul edilemez
olduğuna ilişkin açıklaması
11.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgilin, Dünya Kadınlar Buz Hokeyi
Şampiyonasının terör ve güvenlik nedeniyle Ankarada
yapılmasından vazgeçilmesi konusunda Gençlik ve Spor
Bakanlığının açıklama yapması gerektiğine
ilişkin açıklaması
12.-
Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukaranın, Hrant Dinki ve Tahir
Elçiyi öldürenleri lanetlediğine ve Cumhurbaşkanına
yapılan hakareti kınadığına ilişkin
açıklaması
13.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, 10 Ekim Ankara katliamını
yapanları ve IŞİDi besleyen ve büyüten anlayışı
şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması
14.- Ankara
Milletvekili Ali Haydar Hakverdinin, Diyanet İşleri
Başkanlığının sitesinde yer alan bir fetvayla ilgili
sorumluların takipçisi olmaya devam edeceklerine ilişkin
açıklaması
15.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Bursada yoğun kar
yağışı nedeniyle ulaşımda yaşanan sorunlara
ilişkin açıklaması
16.-
İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksunun, şehitlere Allahtan
rahmet dilediğine ve tırmanan terör olayları ile her gün gelen
şehit cenazelerinden AKPnin sorumlu olduğuna ilişkin
açıklaması
17.- Isparta
Milletvekili Sait Yücenin, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Devlet Bahçeliye şifa ve güvenlik güçlerimizden şehit olanlara
Allahtan rahmet dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğluna, tepkisini ve kötü
sözlerini Cumhurbaşkanına değil milletin birlik ve
beraberliğine kastedenlere yöneltmesini tavsiye ettiğine ilişkin
açıklaması
18.- Muğla
Milletvekili Nurettin Demirin Hrant Dinkin ölümünün 9uncu yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
19.- Ankara
Milletvekili Ahmet Gündoğdunun, şehitlere Allahtan rahmet
dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlunun Cumhurbaşkanına yönelik sözlerini
kınadığına ilişkin açıklaması
20.-
İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarcanın, Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı Devlet Bahçeliye geçmiş olsun dileğinde
bulunduğuna, şehitlerin yakınlarına
başsağlığı dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun
Cumhurbaşkanına yönelik sözlerini kınadığına
ilişkin açıklaması
21.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Hrant Dinkin
ölümünün 9uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması
22.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Hatayda sığınmacı
sayısının artması nedeniyle sağlık hizmetlerinde
ciddi aksamalar yaşandığına ilişkin
açıklaması
23.- Manisa
Milletvekili Mazlum Nurlunun, İzmir-Manisa kara yolunun kar
yağışı nedeniyle kapandığına ilişkin
açıklaması
24.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, kötü sicil kayıtları
gerekçe gösterilerek esnaf ve sanatkârların kredi
başvurularının reddedildiğine ilişkin
açıklaması
25.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, şehitleri rahmetle
andığına, Karadeniz Bölgesindeki ekonomik
sıkıntıların giderek arttığına ilişkin
açıklaması
26.-
İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaşın, Hrant Dinkin
ölümünün 9uncu yıl dönümüne ve cezaevindeki gazetecilere uygulanan
tecritin ne zaman sona ereceğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
27.-
Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemirin, Hrant Dinkin ölümünün
9uncu yıl dönümüne ve Bekir Angi katliamının
aydınlatılmasını istediğine ilişkin
açıklaması
28.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, Cumhurbaşkanının,
aydınlar dilekçesine ilişkin ifadeleriyle görevini ve yetkisini
aştığına ilişkin açıklaması
29.- Isparta
Milletvekili Nuri Okutanın, şehitlere Allahtan rahmet
dilediğine, Lozan Anlaşmasıyla Anadolunun bir parçası
sayılan adacıklardan 16 tanesinin işgal edilmesi konusunda
Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
30.-
Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, şehit olan 6 güvenlik
görevlisine Allahtan rahmet dilediğine, Hrant Dinkin ölümünün 9uncu
yıl dönümüne, Cumhurbaşkanını, aydınlar dilekçesine
ilişkin olarak söylediği sözler ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanına açtığı dava nedeniyle
kınadığına ilişkin açıklaması
31.- İzmir
Milletvekili Musa Çamın, Cumhurbaşkanını Anayasaya bağlı
olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
32.-
Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyamanın, sokağa
çıkma yasakları ile HDP il ve ilçe yöneticilerine karşı
yapılan uygulamaların Türk tipi başkanlık modelini
inşaya yönelik olduğuna ilişkin açıklaması
33.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, şehitlere Allahtan
rahmet dilediğine ve Karadeniz Sahil Yolu Giresun geçişiyle ilgili
Karayolları Genel Müdürlüğünün tutumuna ilişkin
açıklaması
34.- Malatya
Milletvekili Öznur Çalıkın, şehitlere Allahtan rahmetle
dilediğine, Hrant Dinkin ölümünün 9uncu yıl dönümüne ve Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun
Cumhurbaşkanına yönelik sözlerini kınadığına
ilişkin açıklaması
35.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, şehitlere
Allahtan rahmet dilediğine, Hrant Dinkin ölümünün 9uncu yıl
dönümüne ve yeni bir eğitim politikasının bir an önce hayata
geçirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
36.- Düzce
Milletvekili Ayşe Keşirin, şehitlere Allahtan rahmet
dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlunun Cumhurbaşkanına yönelik sözlerini
kınadığına ilişkin açıklaması
37.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun
Cumhurbaşkanına yönelik sözlerine gösterilen tepkilere ve
Cumhurbaşkanına, namusu ve şerefi üzerine ettiği yemini
hatırlatmak istediğine ilişkin açıklaması
38.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, İstanbul Milletvekili
Barış Yarkadaşın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
39.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, milletvekillerinin nezaket ve
nezaheti gözeterek belli bir üslup içerisinde konuşmaları
gerektiğine ilişkin açıklaması
40.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
Cumhurbaşkanıyla ilgili tartışmalardan hoşnut
olmadıklarına ve Cumhurbaşkanı Anayasanın
çizdiği çerçevede hareket ederse bu tartışmaların
yaşanmayacağına ilişkin açıklaması
41.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Hrant Dinkin ölümünün 9uncu yıl
dönümüne ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet
Bahçelinin faili meçhul cinayetlerle ilgili 2007 yılında
yaptığı bazı konuşmalarına ilişkin
açıklaması
VIII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 20 milletvekilinin, Riva Deresi ve
havzasındaki kirliliğin nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/63)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, artan
işsizlik oranının sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/64)
3.- Hakkâri
Milletvekili Selma Irmak ve 23 milletvekilinin, Hakkâride son üç aylık
dönemde gebe kadınlarda yaşanan düşük ve düşük tehlikesi
vakalarındaki artışın nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/65)
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu
Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komitesi (FEMM)
tarafından 3/3/2016 tarihinde Belçikanın başkenti Brükselde
düzenlenecek ABde Kadın Mülteci ve Sığınmacılar
başlıklı parlamentolar arası komite toplantısına
katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/442)
IX.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
19/1/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay
Vural ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, Kıbrıs
millî davasının amacına ulaşması ve Kıbrıs
meselesinin bu çerçevede çözümü için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
(KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında
hâlihazırda sürdürülen müzakerelerin başlangıcından bu yana
seyri hakkında verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 19 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun,
13/1/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili
İdris Baluken tarafından, Hrant Dink cinayetinde rol alan derin
ilişkilerin üstüne gidilmesi ve adaletin yerine getirilmesi amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 19 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
12/1/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök,
İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel
tarafından, basın-yayın mensupları ve
kuruluşlarına yapılan saldırıların tüm yönleriyle
araştırılması ile basın özgürlüğü ve halkın
haber alma hürriyetini sağlamaya yönelik olarak alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 19 Ocak 2016 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; Gündemdeki Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmının
sıralamasının belirlenmesine ve 68 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 48 saat geçmeden gündeme alınması ile
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Gelir Vergisi
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili
Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/517, 2/434) (S. Sayısı:
68)
XI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbulun Adalar ilçesinde bulunan
mesire alanlarının giriş ücretlerine ilişkin sorusu ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/55)
2.- Van
Milletvekili Lezgin Botanın, Vanda Toplum Yararına
Çalışma Programı kapsamında gerçekleştirilen
işlemlere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/409)
3.- Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoyun, İŞKUR aracılığıyla
geçici işçi statüsünde istihdam edilenlere ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun cevabı
(7/411)
4.- Muş
Milletvekili Burcu Çelik Özkanın, Muşta Toplum Yararına
Çalışma Programı kapsamında gerçekleştirilen
işlemlere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/415)
5.-
Diyarbakır Milletvekili Ziya Pirin, Diyarbakırda
yapıldığı iddia edilen bir imar planı
değişikliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Fatma Güldemet Sarının cevabı (7/416)
6.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, Ankarada bulunan Şap
Enstitüsü arazisine bakanlık binası yapılacağı
iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Fatma Güldemet Sarının cevabı (7/417)
7.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, İzmirin Çiğli
ilçesindeki TOKİ konutları ile ilgili sorunlara ilişkin sorusu
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarının
cevabı (7/418)
8.- Muğla
Milletvekili Akın Üstündağın, Güllük Limanı
Genişletme Projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Fatma Güldemet Sarının cevabı (7/421)
9.- Muğla
Milletvekili Akın Üstündağın, Güllük Limanı
Genişletme Projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Fatma Güldemet Sarının cevabı (7/422)
10.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşenin, Doğu Karadeniz Bölgesinde ÇED olumlu
raporu verilen şirketlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Fatma Güldemet Sarının cevabı (7/423)
11.- Edirne
Milletvekili Erdin Bircanın, Edirnenin Keşan ilçesine
bağlı bir köyde kurulacak taş ocağına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet
Sarının cevabı (7/425)
12.-
İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksunun, sel
baskınlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Fatma Güldemet Sarının cevabı (7/580)
13.- Manisa
Milletvekili Mazlum Nurlunun, Manisanın Demirköprü Barajındaki
kirliliğe ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Fatma Güldemet Sarının cevabı (7/583)
14.-
Balıkesir Milletvekili İsmail Okun, Kaz Dağları
civarında yapılması planlanan barajların tarım,
hayvancılık ve doğal yaşama etkilerine ilişkin sorusu
ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/692)
15.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, ayıplı olarak iade
edilen gıda ürünlerinin denetimine ilişkin sorusu ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/693)
16.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdedeki patates üreticilerinin
sorunlarına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/694)
17.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Manisada bankalardan ve kooperatiflerden
kredi kullanan üreticilere ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/697)
18.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, araç alım ve kiralama giderlerine
ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/698)
19.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, merkezi yönetim bütçesinde öngörülen ve
gerçekleştirilen tarımsal desteklemelere ilişkin sorusu ve
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/699)
20.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, 2015 yılında tarımsal
desteklemelerle ilgili açılan davalara ilişkin sorusu ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/700)
21.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, ziraat, gıda ve su ürünleri mühendisleri
ile veteriner hekim istihdamına ilişkin sorusu ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/701)
22.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Manisadaki tarım arazilerine
ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/703)
23.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, elektrik borcu olan çiftçilere ilişkin
sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/706)
24.- Burdur
Milletvekili Mehmet Gökerin, Burdurdaki iki okulun bahçesindeki
ağaçların kesilmesine ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/788)
25.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükatamanın, ithal edilen tarım ürünlerine ilişkin
sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/884)
26.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, zeytin üreticilerinin
sorunlarına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/885)
27.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, imara açılan mera alanlarına
ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/887)
28.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, kiraya verilen mera, yaylak ve
kışlaklara ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/888)
29.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Manisada doğal ve beşeri
sebeplerle yok olan ormanlık alanlar ile yapılan
ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/936)
30.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Edirnenin Meriç ilçesindeki bir
belde belediyesine ağaçlandırma için tahsis edilen yerlerin özel bir
firmaya devrine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/937)
19 Ocak 2016 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU
(Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
------0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29uncu Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için üç dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin
Buldanın, Hrant Dinkin ölümünün 9uncu yıl dönümüne ve
barış çağrılarının bir an önce
karşılık bulmasını ümit ettiğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN
- Değerli milletvekilleri, bugün Hrant Dinkin öldürülüşünün yıl
dönümü. Aramızdan alınışının 9uncu yıl
dönümünde kendisini saygıyla anıyorum.
Aydınlatılmamış cinayetinin omuzlarımızdaki
yükünü tüm ağırlığınca hissettiğimi belirtmek
istiyorum. Ömrünü halklar arasındaki diyaloğun kurulmasına
adamış, diline hakikati ve barışı pelesenk etmiş
bir güvercindi Hrant Dink. Bu nedenle hedef gösterildi, mahkûm edildi ve
katlinde karar kılındı, bu ülkenin katledilen diğer tüm
aydın, düşünür ve gazetecileri gibi ve tıpkı onlar gibi
cinayeti aydınlatılmadı. Bu nedenle üzerine hep yenileri eklendi,
ekleniyor. Son olarak barış ve hakikat arayışçısı
Tahir Elçi de aynı şekilde kanatlarından vuruldu.
Barış güvercinlerini kanatlarından vuran bir ülke iflah olur mu,
temizlemeden topraklarındaki kan kokusunu güven içinde bir
yaşamı inşa edebilir mi hiç? Onların yurdunda kan
durulmadı, aksine şehirlerimiz sokak sokak, ev ev kanıyor bugün.
Doksan yıldır kanımız akıyor.
Ben
şahsen de bu acıları yaşamış bir kadın ve
bir anne olarak sesleniyorum: Acılı geçmişimize ve
acılı yaşantımıza rağmen hiçbir zaman öfkeyi ve
acıyı beslemenin taraftarı olmadım çünkü kanın kanla
yıkanmayacağına, kin gütmenin kimseye fayda
sağlamayacağına inanıyorum. Nefret söylemlerinin ve
uygulamalarının ivedilikle terk edilmesi, barışın
dilinin hâkim kılınması elzemdir. Toplumdan yükselen
barış taleplerini bastırmak yerine bu taleplere kulak verilmeli
ve barış ortamının sağlanması için her
zamankinden daha fazla çaba harcanmalıdır ve bu Parlamento
çatısı sadece belirli kesimlerin değil, bu ülkede soluk alan
herkesin hakkını, hukukunu, canını korumalıdır.
Ülkenin bir yarısı kan revan içinde can çırpınırken,
her gün toprağa evlatlarımız gömülürken Parlamento tüm bu
acılara sessiz kalmamalıdır. Siyasetten bağımsız
olarak bir insan, bir kadın, bir anne vicdanı ve duygusuyla bu çağrımı
yapıyorum. Ölümlerin durdurulması ve barış
çağrılarının bir an önce karşılık
bulmasını ümit ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, İzmir ilinin sorunları hakkında söz
isteyen İzmir Milletvekili Sayın Necip Kalkana aittir.
Buyurunuz
Sayın Kalkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
5 dakikadır.
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Necip Kalkanın,
İzmir ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
NECİP
KALKAN (İzmir) Sayın Başkan, Sayın Divan, siyasi
partilerimizin çok değerli grup başkan vekilleri, muhterem Meclis
üyeleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Ben,
bugün, bana tanınan 5 dakikalık süre içinde Ankaradan İzmir
nasıl görünüyor, onu anlatmak istiyorum.
Geçtiğimiz
hafta içinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının bir
sunumuna katıldım. Sunumda 2016 ve sonrası Ankara için
yapacaklarını anlattı. Ben, siyaset yapan, özellikle kalbinde
belediyecilik olan herkesin o sunumu seyretmesini isterdim. İnanın
muazzam bir sunum oldu. Bütün eski hâli, yeni hâli, Ankaraya
yapılanları anlattı. Anlattıkça ben oturduğum koltukta
koltuğun içine girdim, hüzünlendim, üzüldüm. Niçin üzüldüm? İzmirin
bugünkü hâli ile ben Ankarayı mukayese ettim. Efendim, ben, 1971
senesinde Avusturya bursu için Ankaraya geldim, bir güneş bir güneş
sırtım kavruldu, bir tane ağaç yok, nefes alacak durum yok.
Ankaranın o günkü hâliyle bugünkü hâlini ve İzmiri mukayese ederek
bu konuşmayı yapıyorum.
Efendim,
İzmir, namı diğer adı Egenin incisi, Akdenizin
yıldızı denen İzmir, hakikaten Akdenizin
yıldızı idi. Akdenizin yıldızı İzmirin 4
milyon 200 bin nüfusu var, 8.500 yıllık tarihi var. Türkiye'ye ithalatı,
ihracatı öğreten bir şehir. Gayrisafi millî hasılaya
katkısı ve öğrenim durumu: İzmirde biliyor musunuz 2 bin
küsur tane okul var. İzmirde biliyor musunuz 1 milyona yakın
öğrenci var. İzmirde biliyor musunuz 10.500 tane doktor var.
İzmirde biliyor musunuz 52 bin tane sağlık personeli, 45.500 tane
öğretmen var. Böyle bir şehir.
İzmirde
bir de fuar vardı. Ben fuara gittim. Hayatınızda ay
taşı göreniniz var mı? Ben üç buçuk saat fuarda kuyruğa
girdim Aydan gelmiş taşı seyrettim, taş da 110
gramdı. Hayatınızda elli beş sene evvel sirke gideniniz var
mı? Ben İzmirde gittim. Aranızda hayatında Ciceroyu(x) göreniniz var mı? Ben gördüm
İzmir Fuarında. Hayatınızda bugünkü İngiltere
Kraliçesi Elizabethin kocası Philipi göreniniz var mı? Görmediniz.
Ben gördüm.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Paramız olmayınca gidemiyoruz. Sizin
paranız var. Bizim gidecek paramız yok onun için gidemiyoruz. Sizin
paranız var gidiyorsunuz, ne yapalım! Yokluğun gözü kör olsun.
NECİP
KALKAN (Devamla) Niye anlatıyorum? İzmirin, ilklerin şehri
İzmirin bugünkü durumu bu. Başkanım, şimdi
anlatacağım konu bu. İzmirle Ankarayı mukayese
ettiğimizde -Melih Beyin adamları- eskiden böyleydi şimdi
böyle diye mukayeseli görsel. Eskiden mesela kuzey Ankara böyleymiş,
şimdi de böyle olmuş. Sonra protokol yolu eskiden böyleymiş, böyle
olmuş. Bunlar Ankaranın bize görsel olarak verdikleri. Sakın
kimse Melih Beyi gördüm, tanıyorum filan sanmasın, hayatımda
tokalaşmadım dahi ama yaptıklarıyla adamı takdir
ediyorum.
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) Borçlar, borçlar!
NECİP
KALKAN (Devamla) Şimdi, Sayın Melih Gökçek
yaptıklarını gösterdi.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Başkan, parsel parsel
satışı da unutma Ankarayı hatırlatırken, parsel
parsel satışı unutma!
NECİP KALKAN (Devamla) Ben de bir şey söylüyorum:
Bakın bu bugünkü hâli
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Bülent Arınç söyledi Ankarayı
parsel parsel sattı. diye. Parsel parsel sattı Melih Gökçek
Ankarayı.
NECİP
KALKAN (Devamla) İzmirin bugünkü hâli. Kırk sene evvelki hâli de
böyleydi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dünkü
hâli deyip bugünkü hâlini göstersek, bir pano elimizde yok çünkü
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Ankaranın borcu ne kadar, borcu?
Sayıştay raporlarını niye kaçırıyorsunuz? Ne
kadar Ankara Büyükşehir Belediyesinin borcu?
NECİP
KALKAN (Devamla) Burası, Allah aşkına, Egenin
yıldızı, Egenin incisi olabilecek bir şehir mi?
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Metroyu niye Ulaştırma
Bakanlığına devretti Melih Gökçek madem o kadar
başarılı? Nerede Ankara metrosu?
NECİP
KALKAN (Devamla) Şuraya bir bakın Allah aşkına, karman
çorman, şuraya bakın. Böyle bir şehir var mı Akdenizin
yıldızı? Niçin, bunları niçin gösteriyorum? Tam on yedi
senedir İzmirde Cumhuriyet Halk Parti belediyeciliği var.
İşte, sizin yapacağınız bu, bizim de
yapacağımız Melih Beyin gösterdikleri. Kusura bakmayın!
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Nazar etme ne olur, çalış, senin de
olur.
NECİP
KALKAN (Devamla) Burası da protokol yolu! Duyduk duymadık demeyin,
protokol yolu! İzmirin Yeşildere Caddesinden geçen protokol yolu.
TACETTİN
BAYIR (İzmir) Özfaturadan kaldı onlar, Özfaturadan!
NECİP
KALKAN (Devamla) E kardeşim, 1 gram bir değişiklik yapın
ya!
TACETTİN
BAYIR (İzmir) On üç yılda 1 lira gönderdiniz mi İzmire?
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Müfettiş değil, İzmire para
gönderin, para!
NECİP
KALKAN (Devamla) Yapılanları takdir ediyoruz ama bir şehrin
yüzde 60ı gecekondu olur ise, bir şehirde 1 milyon 50 bin konut var
olup da bu konutların 350 bini yıkılmaya mecbur ise, sizin
yapacağınız çok şey var. Ne yapıyoruz?
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Çalmıyor İzmir, çalmıyor!
NECİP
KALKAN (Devamla) Musa Çam nerede?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECİP
KALKAN (Devamla) Ha babam yürüyüş yapıyorsunuz, başka
şeyler yapıyorsunuz. Şehirleri değiştirin diyorum.
Hepinizi
sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kalkan.
Sayın
Altay, buyurunuz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan, biraz önce konuşan hatip,
Ankaradan kimi fotoğraflar göstererek, sonra da başka
fotoğraflar göstererek, Ankarayı överek, bunun üzerinden İzmir
Büyükşehir Belediyemizin çalışmalarına yönelik bir
karalamada bulunmuştur. İzmir Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyet
Halk Partili bir belediyedir. Bu bakımdan bunun düzeltilmeye ihtiyacı
var.
BAŞKAN
Sayın Altay, buyurunuz.
Size
iki dakika söz veriyorum.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Müsaade ederseniz, İzmir Milletvekilimiz Kamil
Okyay Sındır grubumuz adına cevap versin.
BAŞKAN
Tabii ki.
Buyurunuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
İki
dakika lütfen.
Yeni
bir sataşmaya meydan vermeyiniz.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili Kamil Okyay
Sındırın, İzmir Milletvekili Necip Kalkanın
yaptığı gündem dışı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; az önce sevgili vekil arkadaşımız Sayın
Necip Kalkanın İzmirle ilgili, burada, yemin törenindeki gibi
heyecan dolu konuşmasına şahit olduk. Özellikle,
yaptığı vurgularla, bize gösterdiği fotoğraflarla
-İzmirin güzelliklerini rahatlıkla gösterebilecekken- İzmiri,
güzel İzmirimizi, Egenin incisini, demokrasinin ve aydınlık
geleceğimizin güvencesi olan İzmiri biraz çarpıtarak
farklı bir açıdan dile getirmeye çalıştı. Aslında
o açı belli. İzmire bir getto gibi bakan anlayış
şimdi onu eleştirme hakkını kendinde arıyor.
İzmirde
bir büyükşehir belediyemiz, 30 ilçe belediyemiz var. Bunların geçen
dönem 29u Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, aydınlık
insanımızın aydınlık elçileri olarak görev
yapıyorlardı. Bugün de öyle. İzmir insanımız,
İzmirli hemşehrilerimiz demokrasiyi özümsemiş,
içselleştirmiş ve onun ne olduğunu bilerek sandığa
gidip onun gereği olan oylarıyla kendilerini yönetecekleri çok iyi
bilirler.
Getto
anlayışıyla İzmire yaklaşan Hükûmetin, iktidarın
İzmirin yerel yönetim bütçesine ne kadar katkıda bulunduğunu,
onları da bir gösterseydi! Şunu inkâr etmiyorum: Belediyelere genel
bütçeden aktarılan pay, nüfus ve tabii ki gelişmişlik endeksine
göre belirli bir adalet üzerinden dağıtılıyor ama esas
olan, belediyelere Hükûmetin yaptığı yatırımlar.
800
okul dedi. Bu okulların hangi birisine yeni bir bina yapabildi, kaç tane
yeni bir okul yapabildi Millî Eğitim Bakanlığı? (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMİL
OKYAY SINDIR (Devamla) Ben soruyorum: Bu okulların kaçının
yakacak dışındaki masrafları karşılanabiliyor
bugün? Okullara bütün belediyeler destek veriyor. Belediyeler olmasa okullar
şu anda yıkılacak vaziyette.
Sağlık
dedi. Çiğli Eğitim Araştırma Hastanesi hâlen daha
poliklinik gibi görev yapıyor, bir sokak polikliniği gibi görev
yapıyor. Hastane yatırımları nerede?
BAŞKAN Sayın Sındır, süreniz bitti.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) Sayın Başkan, bitiriyorum
sözlerimi.
Sayın Binali Yıldırım İzmire 35 proje dedi;
bunları saymayacağım. Bu 35 proje için 2011 yılında
söz verdi. Kaçı yapıldı? 33üne daha el bile atılmadı,
33ünde daha taş taş üstüne konmadı. Ondan sonra gelip
iktidarın bir sözcüsü olarak İzmiri eleştiremezsiniz.
Büyükşehir Belediyemizin yaptığı metro
yatırımının tamamını kendi bütçesinden
yapıyor olması
BAŞKAN Sayın Sındır
Teşekkür ederim
Sayın Sındır.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Sizin tarımda verdiğiniz
desteği, bırakın vermeyi, çiftçinin mazotundan
aldığınız vergiyle geri almanızın yanında
bütün kırsala verdiği desteği, kentin her noktasına kendi
bütçesinden onuruyla verdiği desteği siz gülerek, Hükûmet desteklerini
de çekerek bekliyorsunuz. Bunları söylemek için bugüne geldiniz ama
nafile.
BAŞKAN Sayın Sındır, tam beş dakika
konuştunuz.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - İzmir, Cumhuriyet Halk
Partisinin iktidarıdır, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında
yoluna devam edecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
2.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanın,
gazetecilerin yaşama hakkının korunmasına ilişkin
gündem dışı konuşması
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz, gazetecilerin
yaşama hakkının korunması hakkında söz isteyen Ankara
Milletvekili Sayın Şenal Sarıhana aittir.
Sayın Sarıhan, süreniz beş dakika.
Buyurunuz.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Değerli Başkan, değerli
kâtip üyeler, emekçi arkadaşlarım ve basın emekçileri ve sevgili
vekil arkadaşlarım
BAŞKAN Sayın Sarıhan, bir saniye lütfen, yeniden
başlatacağım sürenizi.
Sayın milletvekilleri, çok uğultu var; sayın hatibin ne
dediği gerçekten anlaşılmıyor. Özel sohbetlerinizi lütfen
Genel Kurul dışında yapınız ve hatibi dinleyelim.
Teşekkür ederim.
Sayın Sarıhan, yeniden başlatıyorum.
Buyurunuz.
ŞENAL SARIHAN (Devamla) Arkadaşlar, selamımı
yineliyorum, biraz önce sunmuştum.
Bugün
uluslararası bir sözleşmenin yıl dönümü. Bu sözleşme, Zorla
Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildiri;
18/12/1992. Bu tarih, aynı zamanda uluslararası sözleşmelere, iç
hukukumuzdaki düzenlemelere ve sayısız sözleşmeye
karşın bizim ülkemizde hâlâ aydın ölümlerine, gazeteci ölümlerine,
insanlarımızın, yurttaşlarımızın ölümlerine
tanık olduğumuz bir tarihi de ifade ediyor.
Biraz
önce değerli başkan bize ifade ettiler, dediler ki: Bugün gazeteci
Hrant Dinkin ölüm yıl dönümüdür. 2007 yılında
yaşamını yitirmişti, daha doğrusu katledilmişti;
bunlara, normal ölüm olmadığı için yaşamını
yitirmişti sözü belki çok yerine oturmuyor. Bu haftanın sonunda da
başka bir yıl dönümüyle karşı karşıya
kalacağız. Bu yıl dönümü, sevgili arkadaşımız
Uğur Mumcunun katledildiği gün, 24 Ocak 1993. 30 Ocakta da
değerli bir hocamızın ölüm yıl dönümünü birlikte
değerlendireceğiz, birlikte anacağız.
Sevgili
arkadaşlar, bu ölümlere ilişkin olarak ülkemizde yargı hangi
görevi yapmaktadır, yargının bu ölümler
karşısındaki tutumu nedir? Galiba bundan önce, yargıdan
önce yürütmenin bu tür ölümler karşısındaki tutumu nedir, bunu
konuşmak, daha sonra da yasamanın sorumlulukları üzerinde durmak
gerekiyor. Bu kadar ağır ve ayrıntılı bir konuyu
beş dakikada elbette ki konuşmamız olanaklı değil ama
küçük anımsatmalar yapmak istiyorum.
Hrant
Dink neden öldürüldü? sorusunun idari makamlardaki yansıması
şöyle: 6 Şubat 2004te Agos gazetesinde bir yazısı
yayımlanıyor. Bu gazete haberi üzerine, bu haberden, basındaki
bir haberden, kurşunla değil kalemle yazılmış bir
haberden rahatsız olanlar Agos gazetesi önüne gelerek çeşitli
tepkiler sunuyorlar. Bunların hangi kesimler olduğunu tek tek
söylemiyorum. Daha sonra Hrant Dink İstanbul Valiliğine
çağrılıyor, İstanbul Valiliğinde vali yanında
bulunan 2 kişi kendisine yönelik tehditte bulunuyor. Bu tehditten sonra
yeniden Agosun önünde yeni gösterilerle karşılaşıyoruz.
Bunun tarihi de 20 Şubat 2004. 25 Şubat 2004 cumhuriyet
savcılığına çağrılışı, 26
Şubat 2004 Agos önünde toplanan kişilerin eylemleri ve bu olaylardan
sonra korunma isteğinde bulunuyor ama korunma işleminin yapılması
yerine onun etrafında ağır bir ölüm çemberi oluşturuluyor
ve hepimizin anımsadığı bugünü yaşıyoruz.
Hrant
Dink bir gazetecidir, Uğur Mumcu da bir gazetecidir. Bugün nasıl
düşüncelerini açıkladıkları için düşüncelerinden ötürü
yargı önüne taşınmaya çalışılan aydınlar
varsa, Türkiye gerçeğinde bu olgu hep yinelenmiştir ve çok daha vahim
olarak onlar yaşam haklarını yitirmek durumunda
kalmışlardır.
Yaşama
hakkının güvence altına alınması konusunda önlemler
bizim görevimizdir sevgili arkadaşlar, bu Parlamentonun görevidir,
yasamanın görevidir. Mevcut yasalar uygulanmıyorsa bunların
uygulanması konusunda da harekete geçmek bizim görevimizdir. Devlet
insanlarını yaşatmak için vardır.
Burada
sözlerimi bitirmek durumundayım çünkü süre yetmiyor ama olanak bulabilirsem
daha sonraki aşamalarda başlıklarını koyduğum ama
anlatamadığım konularda da görevlerimiz konusunu sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Sarıhan.
Gündem
dışı üçüncü söz, vatandaşlarımızın son
zamanlarda yaşadığı genel sorunlar hakkında söz
isteyen Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akara aittir.
Buyurunuz
Sayın Akar, sizin de süreniz beş dakika. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın,
vatandaşların son zamanlarda yaşadığı sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşması
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet,
vatandaşların problemini konuşacağız ama bir
arkadaşımız İzmir Belediyesinden bahsetti. İzmir
Belediyesine özel olarak gittiği, çektiği fotoğrafları,
arayıp da bulduğu fotoğrafları burada gösterdi ve hizmet
alamadıklarını ifade etti.
NECİP
KALKAN (İzmir) Yeni çekildi yeni!
HAYDAR AKAR (Devamla) - Ben de İzmir
Belediye Başkanımız -sizin 50 tane, 100 tane denetmeniniz her
gün denetliyor- parsel parsel İzmiri satmadığı için
olabilir mi acaba diye düşünüyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Ya da İzmir Belediye Başkanı metroyu yapan
bir belediye başkanı olduğu için, buradaki metroyu
beceremediği için, Ulaştırma Bakanlığına devrettiği
için olabilir mi acaba diyorum ya da Başkent Doğalgaz gibi büyük bir
şirketin içini boşaltmadığı için olabilir mi diyorum,
hemen güncel konuma geçiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, AKP iktidarları döneminde on dört senedir Türkiyenin
en büyük problemi olan terör çözülmediği gibi, milletin kan
ağladığı problemler var. Son günlerde, özellikle, HGS ve
trafik sigortası. Bakın, HGS, hızlı geçiş sistemi,
kartlı geçiş sisteminin yerine getirildi. Olması gerekiyor muydu
bir sistemin? Olması gerekiyordu. OGS vardı ama Ulaştırma
Bakanı -bugün de Ulaştırma Bakanı- gitti bu işi PTTye
verdi. Teknik olarak bu işle ilgisi, yakından ilgisi olmayan, hiçbir
ilgisi olmayan PTTye verdi ve hemen 2013ün başında HGSyi,
hızlı geçiş sistemlerini açıkladılar. Ben KİT Komisyonu
üyesiyim, KİTte bunları da ifade ettim. Dedim ki: Bir:
Verdiğiniz kurum yanlış kurum çünkü OGS gibi çift taraflı
konuşan, vatandaşı uyaran bir sistem varken HGS gibi ucu
açık bir sistemi test etmeden getirmeniz yanlış. Bunun
analizini yapanlar da dünyadan bir haberi olmayan insanlar. Bir tırın
çekicisinin ve dorsesinin farklı plakalara sahip olduğunu bilmeyen
insanlar bunun analizini yaptılar ve Cumhurbaşkanlığı
seçiminden önce dünyayı yeniden keşfetmiş gibi 14 milyon dolar
harcayarak bu sistemi getirdiler. Bu sistemin
yanlışlığı 2013 verilerine
baktığımızda çok açık ortaya çıkıyor çünkü
10 milyon kaçak geçiş vardı 2013 yılında, 10 milyon.
Düşünebiliyor musunuz, bir sistem kuruyorsunuz 10 milyon
Aslında
kaçak geçiş değildi bunlar, kaçak geçiş değildi, neydi?
Sistemin alt yapısının hazır olmamasıydı,
yanlış bir sistemin kurgulanmasıydı. Faturayı
vatandaşa kestiler. 2014 yılında 1 milyon 762 bin tebligatı
PTT şubelerinde beklettiler. Niye beklettiler? 2014-2015te 4 tane seçim
geçirdik. 4 seçimi geçirene kadar vatandaşa bunları
yollamadılar. Bugün ne oluyor? Vatandaşın eline bu cezalar
gitmeye başlıyor. Öyle bir ceza ki
OGSde o zaman fotoğraflar
çekilemediği için teknik olarak fotoğraf olayı yoktu, en uzak
noktanın 10 katıydı cezalar. Eğer 1,40 kuruşluk bir
geçiş yapmışsanız çarpı 10 diye ceza
başlıyordu. İstanbul-Ankara yaparsanız, çarpı 10, 100
liradan ceza başlıyordu, faizsiz. Bugün bu cezalar katlandı ve
milyonlarca liralık -1 milyar 162 milyon- 1 katrilyon 162 milyarlık
ceza insanlara yollanmaya başladı ve insanlar isyan ediyor şu
anda. Çıktı Ulaştırma Bakanı Bunu halledeceğiz.
dedi. 2014 sonunda da gündeme getirdim, bununla ilgili bir kanun teklifi de
verdim. Lütfen, rica ediyorum, bu problemi halledelim hep birlikte.
İşte, vatandaşın gerçek problemi bu. Vatandaştan
elinizi çekin, cebinden elinizi çekin. Ya yeter artık, emeklinin cebinde
eliniz; memurun, yoksulun, HGS kullananın, trafik sigortası
yaptıranın cebinden elinizi çekin. Sadece bu da değil, birçok
örnek verilebilir HGSyle ilgili, zaman çok dar ama çok önemli bir problem,
milyonlarca vatandaşımız mağdur.
Yine, 2008de 28 sigorta şirketine verdiniz trafik
sigortasını. Haziran ayında bir yönetmelik
değişikliği yaptınız, trafik sigortası yapan
şirketler Maliyetleri karşılayamıyoruz. dediler, 8 kat, 9
kat zam yaptılar. 300 liraya trafik sigortası yaptıranlar 800
liraya, 900 liraya trafik sigortası yaptırmaya başladılar.
Daha önce 200 lira, 300 lira ödeyen vatandaşlarımız şimdi 900
lira ödüyor. Bizde bir gelenek vardır: Vatandaş yoksuldur, asgari
ücretle geçiniyordur, babasının tarlasını satar, bilmem
neyi satar kendine araç alır. Bugün vatandaşlar araçlarının
trafik sigortalarını ödeyemiyorlar. Niye trafik sigortası var
arkadaşlar? Bir de üçüncü şahısların zararını
karşılıyor. Bir de vatandaş yanında kasko
yaptırıyor kendi zararını karşılayabilmek için.
Hadi gelin, vatandaş için yapılacak en iyi hizmet trafik
sigortası ve kaskoyu birleştirelim ve bir tek sigortaya indirelim. Zaten
kasko hem kendinin hem karşı tarafın zararlarını
karşılıyor; hem maddi hasarları karşılıyor
hem de fiziksel hasarları, tazminat davalarını
karşılıyor. Bire indirelim ve vatandaşın biraz nefes
almasını sağlayalım.
Birçok problem var, zaman bitti. Bunları konuşalım,
bunları çözelim. Siz ne yapıyorsunuz? Vatandaşları aldatmak
için elinizden gelen her şeyi yapıyorsunuz. Vatandaşın
derdi bunlar. Kıvırmayı bırakın ve bakanların
söylediği gibi Gelin bu problemleri çözelim. diyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Akar.
Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden
önce sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla söz
vereceğim.
İsimleri tek tek okumayacağım zamandan
kazanalım diye fakat daha önce, sayın grup başkan vekilleri konuşmak
istiyorlarsa önceliği onlara vereceğim.
Sayın
Altay, buyurunuz.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, gelinen
noktada şehit cenazelerinin kanıksandığına, Hrant
Dinkin ölümünün 9uncu yıl dönümüne ve faili meçhul cinayetlerin
aydınlatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisinin namus
borcu olduğuna ilişkin açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, öncelikle, hemen hemen her gün olduğu gibi, bugün de
Çorumda, Karabükte, Kayseride, Ankarada şehit cenazelerimiz var,
milletçe yüreğimiz yanıyor. Ancak, gelinen nokta da o kadar
kanıksandı ki birkaç şehit cenazesinin, birkaç askerimizin,
polisimizin şehit olması toplumda da Parlamentoda da bir duyarlılığa,
bir reflekse neden olmuyor. Bu duruma çok üzüldüğümüzü belirtmek isterim.
Öte
yandan, 19 Ocak 2007 tarihinde hunharca katledilen Hrant Dinki rahmetle
anıyorum. Ancak, barış ve uzlaşmanın timsali olan
Hrant Dinkin cinayeti, Türkiye'nin sürüklendiği, Türkiye'nin sürüklenmek
istediği ortam bakımından çok önemlidir ve diğerlerinde
olduğu gibi bu cinayetin de bir faili meçhul cinayet olarak kalması
partimizce asla ve asla kabul edilemez. Hrant Dink cinayetinin tüm
boyutlarıyla araştırılması için biraz sonra bir siyasi
partimizin grup önerisi görüşülecek. Umarım ve dilerim ki Türkiye
Büyük Millet Meclisi, Türkiye'de yıllardır süregelen bu faili meçhul
cinayetler meselesine bir son vermelidir. Gerek Hrant Dinkin gerekse Tahir
Elçinin ve tüm faili meçhul cinayetlerinin sebeplerinin, yapanların, yaptıranların,
bunu planlayan odakların tespit edilmesi, bulunması, bu cinayetlerin
aydınlanması bizce Türkiye Büyük Millet Meclisinin namus borcudur.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Altay.
Sayın
Demirel, buyurunuz.
2.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin,
Hrant Dinkin ölümünün 9uncu yıl dönümüne ve faili meçhul cinayetlerin
aydınlatılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evet, ne yazık ki bugün de 19
Ocak ve 19 Ocak 2007de Hrant Dink katledildi. Dini, dili, ırkı ne
olursa olsun bu ülkede düşüncesini ifade eden herkes ne yazık ki
faili meçhul. Aslında bizce failleri bilinen ama faili meçhul olarak ifade
edilen bir durum söz konusu. Bugün Hrant Dinki, barış güvercinini
bir kez daha saygıyla andığımı ifade etmek istiyorum.
Evet, belki 2007de Hrant Dinki, daha geçmişli yıllara,
90lı yıllara ve ondan önceki yıllara da gidersek bu ülkede
gazeteciler, akademisyenler, iş dünyası, 70 yaşındaki, özelde
Musa Anter ve Metin Göktepeyi anarak başlamak istiyorum. Ama bu ülkede
2015 yılında ne yazık ki hâlâ failleri bizce belli olan,
katledilen kadın yoldaşlarımız da söz konusu. Bu 9 Ocakta
Pariste katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla
Şaylemezin tam da ocak ayında katledişlerinin dönemlerinde
yine, Silopide Seve Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyarın, bilerek
Kürt kadın siyasetçilerin katledilmesi, infaz edilmesi bu ülkede çok da
uzakta değil, yirmi gün önce yaşadığımız bir
durum.
Yine,
aynı şekilde, Dilek Doğanın, İstanbulda ailesinin
gözünün önünde faili belli bir şekilde katledilmesini de kınayarak
başlamak istiyorum. Evet, bu ülkede Taybet anaların, Selametlerin,
çocukların, kadınların, gençlerin, yediden yetmişe
herkesin, hatta doğmamış bebeklerin bile katledildiği ve
hâlâ faillerinin ortaya çıkarılmadığı bir ülkeden
bahsediyoruz. 90lı yıllarda 17 bin faili meçhul olarak ifade
ettiğimiz ve hâlâ cenazelerinin bile bulunamadığı bir ülkeden
bahsediyoruz. Aynı şekilde bugün Surda yirmi sekiz gün boyunca
cenazeleri verilmeyen 2 gencimizin cenazesi bugün getirilse de ama hâlâ
cenazelerin sürüklendiği, işkence edildiği ve tahrip
edildiği bir ülkeden bahsediyoruz. O yüzden bir kez daha buradan seslenmek
istiyoruz. Bu faili meçhulleri ve bizce failleri bilinenlerin derhâl yargı
önüne çıkarılması ve yargılanmasını
Özelde de bu
süreçte Tahir Elçinin de delillerinin tekrar karartıldığı
bir süreçten geçiyoruz. Bu yüzden, biz, bu Hrant Dinkle birlikte
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Demirel, bir dakika daha toparlamanız için süre veriyorum.
Buyurunuz.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Sadece bitireceğim, teşekkürler
Başkan.
Bugün
Hrant Dinkin anması yapıldı İstanbulda. Tekrar
bahsettiğimiz, failleri belli olan fakat düşünceleri uğruna,
düşünceleri ve duruşları uğruna kendilerini ifade edenlerin
katledildiği bir ülkede yaşıyoruz. Bu yüzden Tahir Elçileri,
Hrant Dinkleri, Musa Anterleri, Metin Göktepeleri, Seve Demirleri, Pakize
Nayırları ve Fatma Uyarları, Sakine Cansızları, Fidan
Doğanları, Leyla Şaylemezleri ve Dilek Doğanları,
Taybet anaları ve ismini daha sayamayacağımız birçok
kadın, çocuk ve gençleri saygıyla anmak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Demirel.
Sayın
Vural, buyurun.
3.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Milliyetçi
Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçelinin tedavi sürecinde
sağlık dileklerini paylaşanlara MHP Grubu adına
teşekkür ettiğine, şehit olan 6 güvenlik görevlisine Allahtan
rahmet dilediğine ve İzmir Milletvekili Necip Kalkanın
yaptığı gündem dışı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
OKTAY
VURAL (İzmir) Teşekkür ederim.
Öncelikle,
Sayın Genel Başkanımızın kontrol ve tedavi sürecinde
sağlık dileklerini paylaşan Sayın
Cumhurbaşkanına, Sayın Başbakan ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğluna, Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğluna
ve partilerin değerli temsilcilerine çok teşekkür ediyoruz. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına teşekkürlerimi arz ediyorum.
Maalesef
terör örgütünün hain saldırıları neticesinde 6 güvenlik
görevlimiz şehit olmuştur. Yöredeki
vatandaşlarımızı korumak, bölücü terör örgütünün zulmünü
yok etmek için birlik, bütünlük ve bayrak için şehit olanlara Allahtan
rahmet diliyorum.
Türkiyede
barışı ve huzuru bozan bölücü terör örgütü PKKdır. Yörede
yaşayan vatandaşlarımızı tehdit eden, zulmeden
PKKdır. Bölücü terör örgütü PKKya karşı terörle mücadelemizle
terör örgütü bertaraf edilmeli ve yörede bir an önce kamu düzeni ve yörede
yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği
sağlanmalıdır. Terör örgütünü cesaretlendirecek, muhatap alacak
her girişim teröre değil, terörle mücadeleye köstektir.
Bu
vesileyle, İzmir Milletvekili Sayın Necip Kalkanın
İzmirle ilgili söylediği madalyonun bir yönü. Tabii, madalyonun
ikinci yönü de var. Maalesef, sevgili İzmirliler hem yerel hem de merkezî
hükûmet arasında sıkışmış, ezilmiştir,
verdiği oyların hak ettiği karşılığını
alamamıştır.
Gerçekten,
Sayın Necip Kalkanın ortaya koyduğu tablo, İzmirlilerin yaşadığı
bir tablodur. Ama unutmayalım ki İzmire merkezî hükûmetin
yaptığı yatırımlar da yarı yarıya
azalmıştır. İzmirde işsizlik yüzde 60, Türkiye geneli
işsizlikten daha fazladır. İzmir şu anda en yoksul 4üncü
kent konumuna gelmiştir.
Bu
bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sevgili İzmirlilere
hizmet etme yolunda hem yerel yönetimin hem merkezî yönetimin
yaptığı bütün çalışmaları, projeleri takdir ve
destekleyeceğimizi de bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Sayın
Çakır, buyurunuz.
4.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeliye
geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, şehitlere Allahtan
rahmet dilediğine ve Hrant Dinkin ölümünün 9uncu yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Ben
de, öncelikle, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın
Devlet Bahçeliye buradan bir daha geçmiş olsun diyorum ve Allah acil
şifalar nasip etsin diyorum.
Öte
taraftan, dün ve bugün sayıları artan şehitlerimize Cenab-ı
Allahtan gani rahmetler diliyorum.
Elbette
şehitlerin her gelişi yüreğimizi yakmaktadır; sadece
ateşin düştüğü yeri değil, bütün ülkemizi,
vatanımızı yakmaktadır, kavurmaktadır. Diliyoruz,
temenni ediyoruz ve dua ediyoruz ki, inşallah bundan sonra
şehitlerimiz gelmez, inşallah bundan sonra huzur ve barış
içerisinde yaşarız.
Yine,
bugün, rahmetli Hrant Dinkin 9uncu ölüm yıl dönümüdür. Bununla da ilgili
birkaç şey söylemek istiyorum.
2007de
aramızdan ayrıldı, Allah rahmet eylesin. Hiç kuşkusuz
herkes eşittir ama aydınların, entelektüellerin,
sanatçıların, toplumsal karşılığı
anlamındaki sembolik değerleri vardır. Hâlâ, dokuz yıl
geçtikten sonra bunları konuşuyorsak, konuşmaya devam ediyorsak
bu dediğime örneklik eden, kanıt olan bir husus olarak
ortadadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gerek bugün gerekse geçen hafta biz,
hem Ermeni kökenli milletvekili arkadaşlarımızın
ağzından hem de diğer arkadaşlarımızın
ağzından Ermeni meselesiyle ilgili konuşmalar dinledik, hep
beraber burada bu konuşmalara şahitlik ettik. Şunu öncelikle
söylemek gerekir: Bizim tarihimiz ve toplumumuzda belki de ortaya koymuş
olduğumuz en önemli dünya başarılarından bir tanesi bir
arada yaşama kültürüdür. Bunun yüzlerce yıllık örneğini
kanıtlamış, ortaya koymuş bir tarihe, kültüre sahibiz. O
bakımdan, bütün farklılıklarımız, etnik
farklılıklar dâhil olmak üzere, bölüşmenin ve
ayrışmanın değil, beraber olmanın, zenginliğin,
özellikle kültürel zenginliğin bir göstergesi olarak alınmalı ve
okunmalıdır. O bakımdan da hiç kuşkusuz, adına
milletisadıka denen, tebayısadıka denen bir milletin,
Osmanlı milleti sistemi içerisinde Ermenilerin, yüzyılın sonunda
yahut yeni yüzyılın başında karşı
karşıya kaldığı ama sadece Ermenilerin değil,
bütün Anadoluda yaşayan milletimizin karşı karşıya
kaldığı acılar söz konusudur. Bu acıları
yarıştırmak niyetinde değiliz,
yarıştırmamalıyız ama hakkı da teslim etmeliyiz.
Kuşkusuz, yine kuşkusuz son yıllarda bu meseleyle ilgili olarak,
başta arşivlerin açılması olmak üzere, olağanüstü,
ciddi, hatırı sayılır öneriler ortaya kondu. Özetle
söylemek gerekirse, Hrant Dinkin öldürülmesi, bir yazar olarak, bir aydın
olarak ama daha önemlisi bir Ermeni olarak, Ermeni Türk vatandaşı
olarak öldürülmesi bizim hepimizi üzmüştür, herkesi
yaralamıştır. Diliyoruz bir an önce ama bir an önce bu konudaki
flu kalan, yeterince vuzuha kavuşmayan noktalar da açığa
kavuşur; bundan eminim ki 78 milyon insanımız, milletimiz,
vatandaşlarımız memnuniyet duyacaktır.
Bu
duygu ve düşünceler içerisinde ben de tekrar Hrant Dinki rahmetle
anıyorum, ailesine de yeniden başsağlığı
diliyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, sisteme giren sayın milletvekillerine
sırasıyla, bir dakika, yerlerinden söz vereceğim.
Sayın
Akın, buyurunuz.
5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının,
Balıkesirde yoğun kar yağışının hayati
sorunlara yol açtığına ve Büyükşehir Belediyesinin karla
mücadeleye katkı sunmadığına ilişkin
açıklaması
AHMET
AKIN (Balıkesir) Teşekkürler Başkan.
Balıkesirimizde
iki gündür devamlı olan kar yağışı büyük hayati
sorunlara yol açtı. Bununla alakalı olarak da ilçelerin gelirlerinin
yüzde 45ini alan, daha geniş olanaklara sahip Büyükşehir
Belediyesinin karla mücadelede ilçe belediyelerine destek vermiyor olması
da ayrıca sıkıntılara yol açmaktadır. Özellikle kar
yağışının çok etkili olduğu Savaştepe,
Balya, Susurluk, Marmara, Dursunbey, Gönen, Manyas, Sındırgı,
Edremit, Erdek ilçelerimiz ve mahallelerinde kar yağışı
ulaşımda aksamalara yol açıyor.
5216
sayılı Kanunla büyükşehir belediyeleri yetki alanındaki
mahallelerde yolların yapılması ile bakım onarım
temizliği ve karla mücadele çalışmaları yapmakla sorumlu
kılınmıştır. Kanunun amir hükmüne rağmen, ilçe
belediyeleri karla mücadele çalışmalarını canla başla
sürdürürken Büyükşehir Belediyesinin bu konuda katkı sunmuyor
olması anlaşılamaz bir tutumdur. Büyükşehir Belediyesi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tanal
6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, kara
yolu ile demir yolu taşımacılık ücretleri arasındaki
dengesizliğin giderilip giderilmeyeceğini ve çevre davalarıyla
ilgili bilirkişi ücretleri ile harçların düşürülüp
düşürülmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Eskişehir-Ankara arasında, Ankara-Konya arasında ve
Polatlı arasında hızlı tren var biliyorsunuz.
Bakan
dinliyor mu bilmiyorum ama halkın bana ilettiği sorunları ben de
Sayın Bakanlığa, Hükûmete iletiyorum.
Ankara-Polatlı
arasındaki hızlı tren fiyatlarına zam oranı yüzde 41,
Ankara-Konya arasındaki hızlı tren zam oranı yüzde 14.
Ankara-Polatlı arasını kara yoluyla vatandaş 9 TLye
giderken hızlı trenle 15 TLye gidiyor. Normal koşullarda devlet
demir yolları yani hızlı tren ücretlerinin düşük
olması gerekirken, kara yollarının daha yüksek olması
gerekirken tam tersi olmuş durumda. Bu dengesizliği gidermeyi
planlıyor musunuz?
Aynı
zamanda Sayın Bakan Çevre ve Şehircilik Bakanı. Her
vatandaşımızın sağlıklı bir çevrede
yaşama hakkı var. Çevre davalarındaki bilirkişi ücretleri
ve harçlar çok yüksek. Bu bilirkişi ücretleri ve çevre davalarıyla
ilgili harçların düşürülmesini düşünüyor musunuz? Çünkü çevre
davaları bir kamu hizmetidir. Bu kamu hizmetine destek olan, dava açan
kişilerin maddi anlamda bu külfeti kaldırması çok güç bir
olaydır, desteğinizi bekliyoruz.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Parsak
7.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın,
şehit olan 6 güvenlik görevlisine Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
MEHMET
PARSAK (Afyonkarahisar) Saygıdeğer milletvekilleri, yine içimiz
yanıyor, iki gündür 6 şehidimiz var. Her gün üçer, beşer
şehit alıyoruz. Şehitlerimize Cenab-ı Allahtan rahmet,
aziz milletimize başsağlığı diliyoruz tabii ki ama bu
şehitlerimizin gelmesinin toplamda ihanet sürecinin bir sonucu
olduğunu da bir defa daha buradan hatırlatmak durumundayım.
Öte
taraftan, tabii her şehidimiz kendi içinde kıymetli ama bugün
konuşmaları esnasında Hrant Dinkten başlayarak tüm ölümler
hakkında isimler, hikâyeler zikredildi. Bu şehitlerimizden bir tanesi
Mustafa Yaşar, atanamamış bir öğretmendi.
Çocuklarımızın geleceğini tanzim için eğitim
almış olan öğretmenlerimizin atanamayıp polis olmak
durumunda kalması ve polis olduktan sonra da şehit olması
ayrı bir ızdırap veriyor. Mustafa Yaşara ayrıca
Allahtan rahmet diliyorum.
BAŞKAN
Sayın Kan
8.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı
Kanın, Hrant Dinkin ölümünün 9uncu yıl dönümüne ve
milletvekillerini kin ve nefret içeren konuşmalar yapmamaları
konusunda dikkatli olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
RAVZA
KAVAKCI KAN (İstanbul) Teşekkür ederim.
Kavakcı
Kan olacaktı Sayın Başkanım.
Ben
de öncelikle şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Sayın Hrant
Dinki saygıyla anıyorum.
Meclisin
açılışında, Sayın Başkan Öfke ve nefret
acıyı beslememeli. dediniz. Gerçekten bu çok önemli. Bu manada bizim
de milletvekilleri olarak örnek olmamız gerektiğini düşünüyorum.
Zaman zaman Genel Kurulda yapılan konuşmalar beni dehşete
düşürüyor. Kin ve nefret içeren konuşmalardan ve iftira atan, itham
edici, bilimsellikten uzak konuşmalardan uzak durmamız
gerektiğini düşünüyorum. Algı yönetimi operasyonları
yapmanın yeri Meclis değildir. Ben sayın milletvekillerimizi bu
konuda dikkatli olmaya davet ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Kavakcı Kan, sistemde Kan gözüktüğü için ben öyle
okumak durumunda kaldım, kusura bakmayınız.
Sayın
Şeker
9.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin,
ekmeğin karneye bağlanışının üzerinden
yetmiş dört yıl geçtiğine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun
Cumhurbaşkanına yönelik üslubunu kınadığına
ilişkin açıklaması
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, 17 Aralık 2016 tarihi yani geçen pazar
günü, ekmeğin Ankarada karneye bağlanışının
74üncü yılıydı. Yetmiş dört yıl önce ekmek bulamayan
ülkemizde bugün, günde 1.223 ton ekmek israf edilmektedir. Yani üretilen
ekmeğin yüzde 5,4ü israf edilmektedir. Yetmiş dört yıl önce
ülkemizde olduğu gibi bugün de dünyada binlerce insan bir dilim
ekmeğe muhtaçken, diğer yandan her gün 15 milyon ekmek çöpe
atılıyor. Bütün dinlerde kutsal nimet sayılan ekmek, ülkemizde
de ne yazık ki aşırı derecede israf ediliyor. Bu konuda
toplumun bilinçlendirilmesi önem arz etmektedir.
Diğer taraftan, Sayın CHP Genel Başkanının
Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik, nezaket ölçülerini
aşan üslubunu bir milletvekili olarak kınadığımı
burada açık bir şekilde ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Gürer
10.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, buğday
üretiminin rekor seviyede arttığı bir dönemde ekmeğe gelen
zammın kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Ben sayın milletvekili konuşurken ekmekten
başlayınca ekmeğe gelen zamdan üzüntüsünü belirteceğini
düşünmüştüm. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelik 2015in son günlerinde ekmeğe zam
iddialarının gerçeği yansıtmadığını
söylediğinde ekmeğe zam geleceği belli olmuştu ama devletin
kurumu TRTnin zammı Ekmeğe zam yapılmadı ancak fiyatlar
arttı. diye duyurabileceğini düşünen hiç
olmamıştı. Devletin kurumu halkıyla dalga geçer mi? Sonunda
ülkemizde bu da oldu, ekmek zamlarını TRT Haber kurum ciddiyetini
ayaklar altında bir yaklaşımla yansıttı.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği tahıl ürünleri üretiminin
2015 yılında bir önceki yıla göre yüzde 18 oranında
arttığını ve 38 milyon 637 bin ton buğday
üretildiğini açıkladı. Ekmeğin ana maddesi
buğdaydır. Buğday üretiminin rekor seviyede
arttığı dönemde gelen ekmeğe yüzde 25 zam kabul edilebilir
mi? Hükûmet kaşıkla verdiklerini memurdan, işçiden, esnaftan,
emekliden, dar gelirliden kepçeyle almaya devam etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İrgil
11.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin, Dünya
Kadınlar Buz Hokeyi Şampiyonasının terör ve güvenlik
nedeniyle Ankarada yapılmasından vazgeçilmesi konusunda Gençlik ve
Spor Bakanlığının açıklama yapması
gerektiğine ilişkin açıklaması
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın Başkan, teşekkür
ederim.
Arkadaşlar,
şimdi çok taze ve yeni bir bilgi vermek istiyorum. Ne yazık ki
Türkiye'nin bir terör ülkesi olduğunu dünya tarafından tescilleyen
ilginç bir gelişme oldu. Dünya Kadınlar Buz Hokeyi
Şampiyonası 26 Şubat-6 Mart arasında Ankarada
yapılacaktı. Bugün itibarıyla, terör gerekçesiyle Türkiyeden
alındı. Avustralya, İspanya, İzlanda, Meksika, Yeni
Zelanda, Türkiyenin mücadele edeceği şampiyona için
rezervasyonlarını iptal eden ülkeler uluslararası federasyona
Türkiyeye gelmek istemediklerini ve kararlarının kesin
olduğunu, Türkiyenin güvenli bir ülke olmadığını
belirttiler. Bunun üzerine, şampiyona bugün itibarıyla
İspanyaya alındı.
Türkiyenin
güvenliği açısından ve Türkiyenin dışarıdaki
itibarı açısından büyük bir acizlik görüntüsü veren bu tablo
için Gençlik ve Spor Bakanlığının konuyla ilgili ne
açıklama yapacağını merakla bekliyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Boynukara
12.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukaranın,
Hrant Dinki ve Tahir Elçiyi öldürenleri lanetlediğine ve
Cumhurbaşkanına yapılan hakareti kınadığına
ilişkin açıklaması
ADNAN
BOYNUKARA (Adıyaman) Sayın Başkan, Hrantı öldüren
anlayışı lanetliyorum. Tahir Elçiyi öldürenleri lanetliyorum.
Tahir Elçi hendek siyasetine, hendek terörüne karşı olduğu için
öldürüldü. diyen avukatın ofisini kurşunlayan katil
anlayışı lanetliyorum. Siyaset üretemediği için
hırçınlaşan, hırçınlaştıkça toplumsal
desteği kaybeden, toplumsal desteği durdurmak için ise hakareti
seçenleri kınıyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğana
yapılan hakareti kınıyorum. Ona oy veren birisi olarak bu hakareti
şahsıma yapılmış kabul ediyorum ve iade ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Ağbaba
13.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın, 10
Ekim Ankara katliamını yapanları ve IŞİDi besleyen ve
büyüten anlayışı şiddetle kınadığına
ilişkin açıklaması
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, bugün 10 Ekim
katliamının 100üncü günü. 10 Ekim katliamında Ankarada
barış isteyen 104 insan katledildi. Öncelikle, bu 104 kişi
içerisinde 11 Malatyalı CHP gençlik kolları üyesi vardı. Bizi
onlardan ayıran anlayışı burada bir kez daha lanetle
kınıyorum. Onlar ellerine silah almamışlardı, onlar
barıştan başka, sevgiden başka, özgürlükten başka bir
şey bilmiyorlardı ama maalesef AKPnin besleyip büyüttüğü,
Türkiyeye hediye ettiği eli kanlı IŞİD çeteleri
tarafından bizim uyarılarımıza rağmen katledildi.
Keşke bu kadar hakareti kınayan sayın milletvekilleri, özellikle
Adıyaman Milletvekili, kendilerinin besleyip büyüttüğü, görmezden
geldiği IŞİD katillerini de kınayabilselerdi; Adıyamanda
ve daha Türkiyenin birçok yerinde IŞİD katilleri gezmeselerdi,
onları beslemeselerdi, büyütmeselerdi. Onları besleyen, büyüten
anlayışı da şiddetle kınıyorum.
BAŞKAN
Sayın Hakverdi
14.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdinin, Diyanet
İşleri Başkanlığının sitesinde yer alan bir
fetvayla ilgili sorumluların takipçisi olmaya devam edeceklerine
ilişkin açıklaması
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yaklaşık
on beş gün önce Diyanet İşleri tarafından yayımlanan
babanın öz kızına şehvet duymasına ilişkin
sapıklığın, sapıklığın hesabını
sormak için takipçisi olacağımızı buradan
bildirmiştik. Önce, Böyle bir fetva yok. diyerek inkâr edildi, sonra
Sorumluyu açığa alacağız. diyerek kabul ettiniz; eminim,
şimdi bir odacıya bu işi yüklersiniz. Sorumlu, kurumun
başında hâlâ oturuyor.
Sizler
bürokratlarınızı yedirmezsiniz, evet, yedirmezsiniz ama merak
etmeyin, bizler de yemeyiz, midemiz kaldırmaz.
BAŞKAN
Sayın Aydın
15.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Bursada
yoğun kar yağışı nedeniyle ulaşımda
yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
ERKAN
AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu
çatı altında daha da önce belirttiğim gibi, seçim bölgem Bursa
bütçeden çok fazla pay almıyor. Bunun sonucunda da altyapı
yatırımlarının çoğu tamamlanamıyor. Kar
yağışıyla birlikte bu tablo daha da net ortaya
çıktı.
Bursanın
dağ ilçeleri olan Orhaneli, Keles, Harmancık ve Büyükorhanın
kentle olan bağlantısı kesildi. Ulaşım zorlukla
yapılıyor ya da yapılamıyor. Taşımalı sistem
dolayısıyla çocuklar yolda perişan durumda. Normal günlerde bile
günde üç dört saat araba bekleyen çocuklar, kar nedeniyle gün boyu yollarda
kalmakta.
Çağımıza
hiç yakışmayan bu tablonun bir an önce değişeceğini
umuyor, Bursaya yatırımların artmasını diliyorum.
BAŞKAN
Sayın Erdoğan
Sayın
Erdoğan yok sanırım.
Sayın
Aksu
16.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksunun,
şehitlere Allahtan rahmet dilediğine ve tırmanan terör
olayları ile her gün gelen şehit cenazelerinden AKPnin sorumlu
olduğuna ilişkin açıklaması
İSMAİL
FARUK AKSU (İstanbul) Teşekkür ederim.
Her
gün gelen şehit haberleri Türk milletinin yüreğini
dağlamaktadır. Her gün birkaç ay eve düşen ateş
anaların gözyaşını sel olup akıtmaktadır.
Şehitlerimize Allahtan rahmet, milletimize başsağlığı
diliyorum.
Açılım
ve çözüm adı altında yürütülen yıkım çalışmalarının
gündemi alabildiğine meşgul ettiği günlerde bölücü terör her gün
hain saldırılarına devam ederken Hükûmet teröristin insafa
gelmesini beklemiş, bu tavrıyla da bölücü terörün güçlenmesine ve
cüret kazanmasına fırsat vermiştir. Nitekim 7 Hazirandan sonra
teröristlere göz yumulduğu Hükûmet yetkililerince itiraf edilmiştir.
Bebek katili narkoterör örgütünün masum gösterilmeye
çalışıldığı süreçte MHP, uyarıları
karşısında alçakça kandan beslenmekle itham edilmiştir. O
sebeple, tırmanan terör olaylarından, her gün gelen şehit
cenazelerinden ülkeyi on üç yıldır yöneten AKP sorumludur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yüce, buyurunuz.
17.- Isparta Milletvekili Sait Yücenin, Milliyetçi Hareket
Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeliye şifa ve güvenlik
güçlerimizden şehit olanlara Allahtan rahmet dilediğine ve
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğluna, tepkisini ve kötü sözlerini
Cumhurbaşkanına değil milletin birlik ve beraberliğine
kastedenlere yöneltmesini tavsiye ettiğine ilişkin
açıklaması
SAİT
YÜCE (Isparta) Öncelikle Sayın Devlet Bahçeliye Allahtan şifalar
diliyorum.
Güvenlik
güçlerimizden şehit olanlara Allahtan rahmet, milletimize sabırlar
diliyorum.
Sayın
Kılıçdaroğlu kurultayda aziz milletimizin büyük bir ekseriyetle
Cumhurbaşkanı seçtiği Sayın Recep Tayyip Erdoğana
hakaret etmiştir. Ülkesini ve vatanını dünyaya şikâyet
eden, teröre destek olan hainler vardır, milletimizin birlik ve beraberliğine
kasteden bozuntular vardır; Sayın Kılıçdaroğluna,
tepkisini ve kötü sözlerini onlara yöneltmesini tavsiye ederim.
Yaptıkları ve hizmetleriyle Türkiyeyi dünyada saygın bir ülke
hâline getiren Sayın Cumhurbaşkanımız, övgü ve takdiri hak
etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SAİT
YÜCE (Isparta) Kılıçdaroğlu ve onun gibiler takdir etmese de
milletimiz bunu takdir etmekte ve takdir etmeye devam etmektedir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Demir
18.- Muğla Milletvekili Nurettin Demirin Hrant
Dinkin ölümünün 9uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması
NURETTİN
DEMİR (Muğla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerçekten,
her gün sayısı artan şehitlerimiz için içimiz yanıyor,
şehitleri ve değerlerimizi Türkiye harcıyor gün geçtikçe. Hrant
Dinkin ölümünün de yıl dönümünde şu soruyu sormak istiyorum: Hrant
Dink öldürüldüğü sırada, Ogün Samastın Hrant Dinki öldürmeye
gittiği sırada onu takip eden kamu görevlilerinin bulunduğu,
basın ve adli evraklarda yazılmaktadır. Bu konuda
İçişleri Bakanlığı herhangi bir araştırma
yapmış mıdır ya da idari bir soruşturma
başlatmış mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Gündoğdu
19.- Ankara Milletvekili Ahmet Gündoğdunun,
şehitlere Allahtan rahmet dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun
Cumhurbaşkanına yönelik sözlerini kınadığına
ilişkin açıklaması
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
PKK
ve IŞİD başta olmak üzere bütün terör örgütlerini lanetliyorum,
bütün şehitlerimize Cenab-ı Haktan rahmet diliyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisinin geçmişine baktığımızda İnönünün,
zamanında hem cumhurbaşkanı hem değişmez genel
başkan hem millî şef olduğunu ve bir dönemin tek parti
diktatörlüğü olarak tarihe geçtiğini biliyoruz. Bu partinin bugün
yeni liderinin girdiği her seçimi kaybetmesine rağmen girdiği
her seçimi kazanan
MUSA
ÇAM (İzmir) Ne biçim konuşuyorsun, ne biçim! Ne biçim
konuşuyorsun!
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, müdahale eder misiniz,
dinleyemiyoruz.
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara)
Cumhurbaşkanına küfür ve hakaret sözleriyle
sataşmasını
MUSA
ÇAM (İzmir) Kime söylüyorsun sen onu!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Sayın
Çam
MUSA
ÇAM (İzmir) Sendika başkanı olarak yakışıyor mu
sana? Ne biçim konuşuyorsun!
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) -
Sayın Cumhurbaşkanının 1994
yılında girdiği seçimde bile önünde rampa olarak duran bir
adamın
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, lütfen dinleyelim.
MUSA
ÇAM (İzmir) Ne biçim konuşuyorsun!
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara)
bu sataşmasını kınıyorum. AK
PARTİ olarak bundan memnunuz. Gelecek seçimler çok kolay. Türkiye olarak,
ana muhalefet boşluğu olarak sıkıntı duyulması
gerektiğini söylüyorum.
Teşekkür
ediyorum.
MUSA
ÇAM (İzmir) Kapalı kapılar arkasında sözleşmeleri
nasıl sattın? Kapalı kapılar arkasında
sözleşmeleri nasıl sattın, onu söyle?
BAŞKAN
Sayın Kaynarca
MUSA
ÇAM (İzmir) Memurları nasıl sattın memurları, onu
söyle?
BAŞKAN
- Sayın Çam, lütfen.
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) Ne diyorsun ya? Ne diyorsun ayağa kalkıp da?
Bir dakika dinlemeye tahammül edemiyorsun. Ne diyorsun ya?
20.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarcanın,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeliye
geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, şehitlerin
yakınlarına başsağlığı dilediğine ve
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlunun Cumhurbaşkanına yönelik sözlerini
kınadığına ilişkin açıklaması
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanının, partisinin kurultayında Sayın
Cumhurbaşkanımıza yönelik
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) Aynaya bakın, tarihinize bakın,
geçmişinize bakın, yüzde 52 oy almış bir
Cumhurbaşkanına hakaret etmeyin.
BAŞKAN
Sayın Gündoğdu, milletvekili arkadaşımız
konuşuyor, lütfen dinleyelim.
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) Ama ben konuşurken de dinlenmesini isterdim
Sayın Başkanım.
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) Yeniden açabilirseniz?
BAŞKAN
- Buyurunuz Sayın Kaynarca.
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) Sayın Başkan, öncelikle MHP Genel
Başkanına acil şifalar diliyorum, geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum.
Şehitlerimiz
için de başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının, partisinin
kurultayında Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik sarf
ettiği utanç verici ifadeleri esefle kınadığımı
belirtiyorum. Milletimizin oylarıyla seçilmiş, halkın yüzde
52sinin desteğini almış Sayın
Cumhurbaşkanımıza yönelik bu sözleri saygısızcadır
ve bugün de benzer ifadeleri kullanması gerçekten çok vahimdir. Bu
saygısız, çirkin ifadeler sadece o makama değil, onu seçen ve
onun tarafından temsil edilen milletimize karşı da yapılmıştır.
Hakaret ve nefretle siyaset yapmak zihniyeti kaybetmeye mahkûmdur. Bunu
kınıyorum ve takdiri sayın milletimize bırakıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Kerestecioğlu...
21.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demirin, Hrant Dinkin ölümünün 9uncu yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Hrant
Dink bugün yaşasaydı, barışın sesini o gülen yüzüyle
ve öfkenin izini taşımayan konuşmalarıyla dillendirecekti
tıpkı Tahir Elçi gibi.
Bugün
İstanbulda Agos gazetesi önünde toplanan binlerce insan, emin olun, bu
ülkede barış kurulana kadar bundan hiç vazgeçmeyecek. Ama,
muktedirleri de uyarmak isterim, 301lerle yeni katliamlara yol açmayın
çünkü zulümle, gücünü buradan alarak, halkın yaşama sevincini yok ederek
iktidar olunabilir ama bunun devamı mümkün olmaz. Hrant için, adalet için
artık bu dava adaletle bitsin, gerçek sorumlular yargılansın,
Buradayız ...(*) diyor, bir kere daha
onu sevgiyle anıyorum.
BAŞKAN
Sayın Topal...
22.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın, Hatayda
sığınmacı sayısının artması nedeniyle
sağlık hizmetlerinde ciddi aksamalar yaşandığına
ilişkin açıklaması
SERKAN
TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Sağlık Bakanına sorum olacak: Suriye savaşının
başlamasından bu yana Hatay ilimizde, ilimizin aldığı
sığınmacılar, göç ve hastanelerine gelen yaralılar
nedeniyle hasta sayısında bir artış görülmekte. Bu problemi
görmelerine rağmen şu ana kadar herhangi bir çözüm üretemediler. Hastanelerin
gerek servislerinde gerek yoğun bakım ünitelerinde gerekse acil
sağlık hizmetlerinde ciddi aksamalar yaşanmakta, hastaneler
hizmet konusunda yetersiz kalmakta ve Hataylılar en temel hakları
olan sağlık hizmetlerinden mahrum kalmaktadır. Bu konuda yeni ve
donanımlı en az 2-3 tane hastaneye ihtiyacı var Hatayın.
Bu konuda Sağlık Bakanlığının ne tür tasarrufu
olacak?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Nurlu...
23.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlunun,
İzmir-Manisa kara yolunun kar yağışı nedeniyle
kapandığına ilişkin açıklaması
MAZLUM
NURLU (Manisa) Sayın Başkan, Ege Bölgesini İstanbula
bağlayan tek ana yol olan İzmir-Manisa kara yolu kar
yağışı nedeniyle dün yine kapanmış ve sürücüler
perişan olmuştur. İzmir ve Manisa gibi ılıman bir
iklime sahip bölgedeki bu yolun kapanmasının tek nedeni, AKP
Hükûmetinin başlattığı fakat beş yıldır bir
türlü bitiremediği Sabuncubeli tünelleridir. 2011 yılında temeli
atılan, 2013 Eylül ayında bitirileceği sözü verilen tünel
inşaatına iki yıldır bir tek çivi bile
çakılmamıştır. Çalıyorlar ama
çalışıyorlar. algısıyla yaptıkları
yolsuzlukları topluma kabul ettirmeye çalışan zihniyetin
aynı zamanda ne kadar iş bilmez olduğu Sabuncubelinde
görülmüştür. Günde 30 bin aracın geçtiği Manisa-İzmir
Sabuncubeli Tüneli inşaatının en kısa zamanda bitirilerek
her yıl yaşanan trafik çilesine son verilmelidir.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Gaytancıoğlu
24.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun,
kötü sicil kayıtları gerekçe gösterilerek esnaf ve sanatkârların
kredi başvurularının reddedildiğine ilişkin
açıklaması
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
14
Aralık 2015 tarihli Kararnameyle esnaf ve sanatkârlarımıza
yönelik olarak, Esnaf ve Sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri
aracılığıyla 30 bin liraya kadar faizsiz kredi
kullanım olanağı sağlanmıştır. Bu uygulama
geçmiş dönemde 3 kez çıkarılmasına rağmen, bankalarca
dikkate alınmayan sicil affı mağduru
esnaflarımızın da yararlanabileceği şekilde
düzenlenmesi gerekmektedir çünkü zor günler yaşayan esnafımız işlerini
yürütmek için krediye ihtiyaç duymaktadır ancak esnafımız, kredi
kartları ya da çeklerin ödenmemesi kaynaklı olarak bankaların
kara listesine girerek sicili bozulduğu için hiçbir yerden kredi
kullanamamaktadır. Kanunda öngörüldüğü şekilde borçlarını
ödeyen veya borçlarını yeniden yapılandıran esnafların
bankalardaki sicil kayıtları kanunun bu açık hükmüne rağmen
bankalarca silinmediği gibi, yeni kredi başvuru talepleri de kötü
sicil kayıtları gerekçe gösterilerek reddedilmektedir.
Kısacası, AKP
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Usta
25.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın,
şehitleri rahmetle andığına, Karadeniz Bölgesindeki
ekonomik sıkıntıların giderek arttığına
ilişkin açıklaması
ERHAN
USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Şehitlerimizi
rahmetle anarak sözlerime başlıyorum. Ülkemizin genelinde olduğu
gibi Karadeniz Bölgesinde ve Samsunda da ekonomik sıkıntılar
giderek artmaktadır. Ülke genelindeki bu eğilime ilave olarak Rusya
krizinin Karadeniz Bölgesi ekonomisi üzerinde de olumsuz etkileri epeyce
olmuştur.
Ayrıca,
son günlerde Samsun özelinde beyaz et sektöründe ciddi
sıkıntılar vardır. Samsunda 200ün üzerinde tavuk
çiftliğinde büyük üretim ve finansman problemi bulunmaktadır,
birçoğunun üretimi durmuş, işçi çıkarmaya
başlamışlardır. Tavuk üretim çiftliklerinin neredeyse
tamamının kredi borcu vardır. Hemen tedbir alınmazsa bu
firmaların iflası sorunuyla
karşılaşılacaktır ve daha fazla insan işini
kaybedecektir. Çok geç olmadan Hükûmetin, üretimin devam etmesi için hemen
tedbir alması gerekmektedir. Bu kapsamda ilk olarak, kamu
bankalarından alınan yatırım kredi ödemelerinde
kolaylık sağlanmalıdır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Yarkadaş
26.- İstanbul Milletvekili Barış
Yarkadaşın, Hrant Dinkin ölümünün 9uncu yıl dönümüne ve
cezaevindeki gazetecilere uygulanan tecritin ne zaman sona ereceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
dokuz yıl önce katledilen meslektaşımız Hrant Dinki
anarken, şu sıra yaşarken öldürülmeye çalışılan,
cezaevinde tecrit altında tutulan 30 gazeteci
arkadaşımızın durumunu da yeniden gündeme getirmek
istiyorum.
Bugünkü Cumhuriyet gazetesinin manşetinde de yer verildiği
üzere, başta Can Dündar ve Erdem Gül olmak üzere 30 gazeteci tecrit
koşullarında yaşamakta, daktilo dahi kendilerine
verilmemektedir. Bu en temel insan haklarına aykırıdır.
Acaba gazetecilere uygulanan bu tecrit diktatör bozuntusunun talimatıyla
mı yapılmaktadır? Bu tecrit ne zaman sona erecektir? Buradan
ilgililere çağrı yapıyorum, 33 gazeteci
arkadaşımızın üzerindeki tecrit bir an önce
kaldırılmalıdır diyorum.
BAŞKAN Sayın Taşdemir
27.- Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemirin,
Hrant Dinkin ölümünün 9uncu yıl dönümüne ve Bekir Angi
katliamının aydınlatılmasını istediğine
ilişkin açıklaması
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) Sayın
Başkan, Hrant Dinkin katledilişinin 9uncu yılı.
Dolayısıyla, Hrant şahsında, demokrasi ve barış
mücadelesinde yaşamını yitiren herkesi bir kez daha
saygıyla anıyorum.
Maalesef Hranttan sonra da katliam ve infazlar durmadı, her gün
yeni bir katliam ve infaz yaşanıyor. En son Ağrının
Doğubayazıt ilçesine bağlı Güngören köyü
kırsalında Bekir Angi adlı bir yurttaş İranda
yaşayan akrabalarını ziyaret etmek isterken Tahir Taşdelen
Sınır Karakolundaki askerlerce işkence edilerek katlediliyor. O
esnada aile telefonla Bekiri ararken işkence sesleri ve katledilme
esnası aileye de dinletiliyor. Daha sonra Bekir Anginin cenazesi bir
battaniyeye sarılıp İran sınırına bırakılıyor.
Ertesi gün İran sınırındaki askerlerce bulunan cenaze
Gürbulak Sınır Kapısından aileye teslim ediliyor.
Dolayısıyla, bizler bir kez daha buradan Bekir Anginin
katliamının aydınlatılmasını, katillerin hukuk
karşısına çıkarılmasını istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Sarıhan
28.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanın,
Cumhurbaşkanının, aydınlar dilekçesine ilişkin
ifadeleriyle görevini ve yetkisini aştığına ilişkin
açıklaması
ŞENAL
SARIHAN (Ankara) Değerli Başkanım, Anayasanın 103üncü
maddesi Cumhurbaşkanının yemin metnini ifade eder. Bu metinde altını
çizmek istediğim birkaç nokta var -metni atlayarak okuyorum- şöyle
der:
Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye adalet
anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel
özgürlüklerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma
diye yemin eder. Yine, Anayasamızın Cumhurbaşkanının
görevleri sıralandıktan sonra gelen 138inci maddesinde yargıya
emir, talimat ve tavsiye etme konusunda -Sayın Başkan da dâhil- hiç
kimsenin hakkı olmadığı yazar. Şimdi, bir Anayasa
ihlaliyle karşı karşıyayız. Sayın
Cumhurbaşkanı, aydınlar dilekçesine ilişkin olarak, bu
arkadaşlarımıza Aydın müsveddeleri, siz
karanlıksınız, kapkara bildiri yayınladınız,
alçak ve zalimsiniz. diyerek ve Ben yargı makamlarını göreve
çağırdım. diyerek görevini ve yetkisini aşmış
durumdadır. Bu açık bir ihlaldir ve hukuken korunamayacak bir
ihlaldir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Okutan
29.- Isparta Milletvekili Nuri Okutanın,
şehitlere Allahtan rahmet dilediğine, Lozan Anlaşmasıyla
Anadolunun bir parçası sayılan adacıklardan 16 tanesinin
işgal edilmesi konusunda Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin
açıklaması
NURİ
OKUTAN (Isparta) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben
de şehitlerimize Allahtan rahmet, yakınlarına da
başsağlığı diliyorum. Güvenlik kuvvetlerimize de güç,
kuvvet temenni ediyorum.
Yine,
Lozan Anlaşmasında Anadolunun bir parçası sayılan
adacıklardan 16 tanesi işgal edilmiştir. Bunlardan Eşek
Adası da Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir.
Buradan bunu Hükûmete duyuruyor, ihbar ediyor, Dışişleri
Bakanlığını ve Savunma Bakanlığını
göreve davet ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Tüm
30.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, şehit
olan 6 güvenlik görevlisine Allahtan rahmet dilediğine, Hrant Dinkin
ölümünün 9uncu yıl dönümüne, Cumhurbaşkanını,
aydınlar dilekçesine ilişkin olarak söylediği sözler ve
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına açtığı dava
nedeniyle kınadığına ilişkin açıklaması
MEHMET
TÜM (Balıkesir) Sayın Başkan, öncelikle, şehit olan 6
askerimize Allahtan rahmet, ailelerine başsağlığı
diliyorum.
Bundan
dokuz yıl önce Hrant Dink katledildi. Hrant Dink, devrimci sosyalist bir
gelenekten geldiği için hedef gösterildi, bu ülkede halkların
barışını istiyordu, demokrasi istiyordu, onun için
katledildi. Bugün de aynı duyguları taşıyan insanlar hedef
gösterilmektedir, ülkenin gidişatından kaygı duyan
aydınlar, yayınladığı bildiriden dolayı bizzat
Cumhurbaşkanı tarafından hedef gösterilmiştir. Buradan
Cumhurbaşkanını kınıyorum, herkesin
Cumhurbaşkanı olması için gereğini yapmaya davet ediyorum.
Aynı zamanda, Sayın Genel Başkanımızla ilgili
açtığı davadan dolayı da Sayın
Cumhurbaşkanını kınıyorum. Unutmasın ki
Cumhurbaşkanı, bu ülkede 78 milyonun Cumhurbaşkanıdır,
bir kesimin Cumhurbaşkanı değildir. O nedenle, dünyanın her
yerinde diktatöre diktatör denilir, eğer bunu istemiyorsa bir an önce 78
milyonu kucaklasın diyoruz. Biz de Sayın Genel
Başkanımızın bu söylediğine katılıyoruz ve
destekliyoruz sonuna kadar.
BAŞKAN Sayın Çam
31.- İzmir Milletvekili Musa Çamın,
Cumhurbaşkanını Anayasaya bağlı olmaya davet
ettiğine ilişkin açıklaması
MUSA
ÇAM (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Burada
Hrant ile ilgili konuşacaktım ve İzmir Urla Ovacıktaki
RESlerle ilgili konuşacaktım ama AKP
konuşmacısının Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanına karşı söylemiş olduğu nefret söylemini
şiddetle reddediyorum.
Recep
Tayyip Erdoğan bu ülkenin sadece Cumhurbaşkanı değil, hem
Başbakanı hem Millî İstihbarat Teşkilatı
Başkanı hem de AKP Genel Başkanıdır. AKP Genel
Başkanlığını devam ettirdiği için, 400
milletvekili istediği için, yerli ve millî milletvekili istediği için
her türlü eleştiriye açıktır ve biz bu eleştirileri yapmaya
da devam edeceğiz. Onu Anayasaya bağlı bir
Cumhurbaşkanı olmaya davet ediyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Adıyaman
32.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin
Adıyamanın, sokağa çıkma yasakları ile HDP il ve ilçe
yöneticilerine karşı yapılan uygulamaların Türk tipi
başkanlık modelini inşaya yönelik olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET
EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
AKP
Hükûmeti, kürdistanda pek çok şehir ve ilçede olağanüstü hâl ve
sıkıyönetim uygulamalarını aşan sokağa çıkma
yasağını uyguluyor. Bu hukuk dışı uygulamalara
ilaveten kürdistanın hemen tüm il ve ilçelerinde 2010 yılında
uygulanan siyasi soykırımları geçen, tamamen partili
taraftarlarımıza, seçilmişlerimize, il ve ilçe yöneticilerimize
yönelik uygulamalar devam etmektedir. Yargıyı vesayet altına
alan ve yargı eliyle gerçekleştirilen bu operasyonların güçler
birliğini, dolayısıyla, tasarladığı Türk tipi
başkanlık modelini inşaya yönelik uygulamalar olduğunu
düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bektaşoğlu
33.- Giresun Milletvekili Bülent Yener
Bektaşoğlunun, şehitlere Allahtan rahmet dilediğine ve
Karadeniz Sahil Yolu Giresun geçişiyle ilgili Karayolları Genel
Müdürlüğünün tutumuna ilişkin açıklaması
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Sayın Başkan,
anlayışınıza çok teşekkür ediyorum.
Ben
de şehitlerimize Tanrıdan rahmet diliyorum.
Sorum
ilgili Bakana: Karadeniz sahili boyunca şehir geçişlerinin en sorunlu
olduğu yer Giresun geçişidir. 2009-2014 yıllarında meydana
gelen sel ve deniz taşkınları, denizle şehir arasına
set çeken yolun hatalı bir şekilde inşa edildiğinin yeterli
ispatı olsa gerek. Yolun güneyden geçirilerek şehir geçişinin
rahatlamasına yönelik diğer illerimizdeki çalışmalar
Giresunda da bir an önce hayata geçirilmelidir. Bunun yanında,
Karayolları Giresun şehir içi geçişini belediyemize henüz teslim
etmemiştir. Trafik güvenliği başta olmak üzere belediyenin
şehrin sosyokültürel faaliyetlerine yönelik planlama ve
değişiklikler yapabilmesi, çözümler üretebilmesi için toplama yolun
da Karayolları 10uncu Bölge Müdürlüğünün bakım
ağından çıkarılarak belediyemize devredilmesi
gerekmektedir. Karayolları başka hiçbir ilimizde görülmemiş bir
uygulamaya devam etmektedir. Ayrıca, il trafik komisyonunun yolun
belediyeye devrine yönelik kararı dikkate alınmamış,
Karayollarının bu tutumunun ve bunun sebebinin Giresunun Cumhuriyet
Halk Partili belediye tarafından yönetiliyor olmasından kaynaklanmadığını
ümit ederek Ulaştırma Bakanımızın dikkatine sunmak
istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Çalık
34.- Malatya Milletvekili Öznur Çalıkın,
şehitlere Allahtan rahmetle dilediğine, Hrant Dinkin ölümünün
9uncu yıl dönümüne ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlunun Cumhurbaşkanına yönelik
sözlerini kınadığına ilişkin açıklaması
ÖZNUR
ÇALIK (Malatya) Sayın Başkan, ben de terör örgütü PKK başta
olmak üzere IŞİDi, DHKP-Cyi ve MLKPyi yapmış
oldukları eylemlerden dolayı şiddetle kınıyorum ve
şehitlerimizi rahmetle anıyorum, yaralılarımıza da
acil şifalar diliyorum ve hemşehrimiz Hrant Dinki de bir kez daha
rahmetle anıyorum.
Değerli
Başkan, 35inci Kurultayında, bir kaset operasyonuyla aday
olmadığı açıklandıktan kırk sekiz saat sonra CHP
Genel Başkanı olan, bu tarihten itibaren de girdiği her seçimi
kaybeden bir siyasinin milletin desteğiyle yüzde 52 oy alan bir
Cumhurbaşkanına yapmış olduğu hakareti şiddetle
kınıyorum. Sadece Cumhurbaşkanımıza hakaret etmekle
kalmamış, milletimize de hakaret etmiştir. Genel Başkan
bozuntusunun bundan sonra söyleyeceği tüm sözlere dikkat etmesi
gerektiğini bir kez daha ifade ediyorum. Millete var olan
saygısını
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kayışoğlu
35.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlunun, şehitlere Allahtan rahmet dilediğine,
Hrant Dinkin ölümünün 9uncu yıl dönümüne ve yeni bir eğitim
politikasının bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Ben
de öncelikle şehitlerimize rahmet diliyorum, Hrant Dinki ölümünün
yıl dönümünde saygıyla anıyorum ve Genel
Başkanımızla ilgili bu saldırıları da
kınıyorum. Yani Kenan Evrene faşist demek yüzde 92ye
faşist demekse, Hitler Almanyasına özenen birine diktatör
bozuntusu demek de sizin anlayışınızda böyledir.
HALİS
DALKILIÇ (İstanbul) Diktatör bozuntusu sensin.
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Geçtiğimiz günlerde Bursada 13
yaşındaki Ayşe kızımız TEOG sınavında
istediği puanı alamadı diye intihar etti. Şimdi, bu
Ayşe kızımızla ve ömrünün en güzel yıllarını
böyle bir yarış atı gibi geçiren bu gençlerimizle ilgili bu
eğitim cenderesini ne zaman düzelteceksiniz? Yeni bir eğitim politikası
modeliniz var mı çocuklarımız hem mutlu olsunlar hem
öğrensinler diye? Bir an önce bunları hayata geçirin diyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Son konuşmacı Sayın Keşir.
36.- Düzce Milletvekili Ayşe Keşirin,
şehitlere Allahtan rahmet dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun
Cumhurbaşkanına yönelik sözlerini kınadığına
ilişkin açıklaması
AYŞE
KEŞİR (Düzce) Sayın Başkan, öncelikle PKK başta
olmak üzere tüm terör örgütlerini buradan lanetlediğimi ifade etmek
istiyorum. Şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralılarımıza
da acil şifalar diliyorum.
CHP Genel Kurulu, Kurultayı çok büyük bir siyasi talihsizlik
yaşamıştır hafta sonu. Milletin oylarıyla
seçilmiş Cumhurbaşkanımıza yapılan bu hakareti
şiddetle ve esefle kınıyorum ve milletimizin yüce adaletinin en
büyük cevabı zaten verdiğini ve vermeye devam edeceğine olan
inancımı ifade etmek istiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, sisteme giren sayın grup başkan
vekilleri var, Sayın Altay var.
Gündeme geçmeden önce sayın grup başkan vekillerine bir kez
daha söz vereceğim.
Sayın Altay, buyurun.
37.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlunun Cumhurbaşkanına yönelik sözlerine
gösterilen tepkilere ve Cumhurbaşkanına, namusu ve şerefi
üzerine ettiği yemini hatırlatmak istediğine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın milletvekilleri, bir şeyi anlamakta güçlük çekiyorum. Yaklaşık
iki aydır bu kürsüde, Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Genel Kurulunda
Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili şimdi koro hâlinde
tepki gösterdiğiniz ifadeler çok söylendi. Ben, kendim,
hatırlıyorum, şu kürsüden Recep Tayyip Erdoğan diktatör.
dedim, gıkınız çıkmadı. Şimdi, size ne oldu, ben
anlamıyorum. Başınıza taş mı düştü? Bir
yerden bir talimat mı aldınız? Bir fırça mı yediniz?
Bunu anlamıyorum.
Sayın Erdoğanın diktatörvari tutumunu
Bozuntunun
Türkçe karşılığına bile
bakmamışsınız. Diktatör bozuntusu deyince
kızıyorsunuz. Önce, Türk Dil Kurumundan bozuntunun
karşılığını bir öğrenin.
AKP grup önerisi üzerinde on dakikalık konuşmamda, Türkiyede
kim diktatör, kim değil, nasıl olur diktatörler, diktatörler ne
yapar, bununla ilgili konuşacağım. Bunun altını çizmek
istedim. Şimdi, sataşmadan söz istesem, iki dakikada bunu oradan
halletmem zor.
Ben de tekrar söylüyorum: Tayyip Erdoğan, bu
tavırlarıyla bir diktatörü andırıyor ama evet, Diktatörlük
özentisi içinde, diktatör olmaya benzeyen kişi. diyor Sayın
Kılıçdaroğlu. Bunu söylemeye de devam edeceğiz. Bunu
söylememiz için o kadar çok neden var ki.
Size bir şey daha hatırlatıyorum: Hepinizin önünde
Anayasa var. Lütfen, 81inci ve 103üncü maddeleri okuyun, ne demek
istediğimizi, neden zaman zaman namus ve şeref kavramını
hatırlatmak zorunda kaldığımızı
anlarsınız. Biz, Sayın Recep Tayyip Erdoğana namussuz,
şerefsiz demedik, demeyiz, demiyoruz ama namusu ve şerefi üzerine
ettiği bir yemin var. Ölene kadar bunu hatırlatmaya devam edeceğiz.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Çakır, sisteme girmişsiniz, size de söz veriyorum.
Buyurun.
38.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın,
İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
HALİS
DALKILIÇ (İstanbul) Biz de genel başkan bozuntusu diyoruz,
başka bir şey demiyoruz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Gel burada konuş, gel, gel burada konuş.
Tarafsız olmak zorunda.
BAŞKAN
Sayın Altay, lütfen, Sayın Çakır konuşuyor.
Buyurunuz.
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, Milletvekili Barış Yarkadaş, esas
itibarıyla cezaevindeki gazetecilerle ilgili söz aldıktan sonra,
arkasından da onların tecrit emrinin, talimatının diktatör
bozuntusu tarafından verildiğini ifade etmek suretiyle motamot çok
büyük bir hakaret etmiştir Sayın Cumhurbaşkanına.
Sayın
Cumhurbaşkanını sevmeyebilirsiniz, Sayın
Cumhurbaşkanını eleştirebilirsiniz, Sayın
Cumhurbaşkanıyla bir muhabbettiniz de olmayabilir ama hiç kimsenin
Sayın Cumhurbaşkanına hakaret etme hakkı olamaz. Hakaret
ediyorsa, tabii ki, neyse gereği bunun yapılacaktır. O
bakımdan, ben bu konuşmayı şiddetle kınıyorum, bu
dili şiddetle kınıyorum.
Ama
dahası ve daha önemlisi, sayın grup başkan vekilinin bu üslubu,
bu tarzı savunup, bu dili savunup arkasında da aynı ifadeyi
neredeyse tekrar etmesini esefle kınıyorum ve yadırgıyorum.
Şimdi,
birimiz çıksak ve sayın grup başkan vekili bozuntusu desek,
böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir üslup olabilir mi? Bu kabul
edilebilir mi? Yani böyle
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Biz cumhurbaşkanı bozuntusu demiyoruz ki
kardeşim, cumhurbaşkanı bozuntusu desem olmaz, diktatör
bozuntusu deniyor.
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Sayın Altay, ayıp ediyorsunuz yani, ayıp
ediyorsunuz. Buradaki herkes
BAŞKAN
Sayın Çakır, siz devam edin.
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Netice itibarıyla, şu çelişkinin
altını çizmek isterim: Sayın CHP'li grup başkan
vekillerinin ve kimi milletvekillerinin bu kürsüde çıkıp milleti
nezakete ve nezahete davet edip üslup teklif edip arkasında da bu dili ve
üslubu bilerek, isteyerek kullanması bir tiyatrodur, bu tiyatroyu kabul
edemeyiz. Kayıtlara geçsin istedim.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çakır.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Yarkadaş, buyurunuz, niçin söz istiyorsunuz?
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Sayın grup başkan
vekili bizzat ismimi vererek sataşmada bulundu, İç Tüzükün 69uncu
maddesi gereği sataşma hakkına karşı söz
hakkımı kullanmak istiyorum.
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Neye sataştım? Cümlenizi tekrar ettim. Neye
sataştım? Kullandığınız ifadeyi aynen
tekrarladım.
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) Sataşma filan yok, sizin
kullandığınız ifadeyi tekrar etti.
BAŞKAN
Sayın Yarkadaş, sayın grup başkan vekiliniz aslında
sataşmalara cevap verdi
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Efendim, kişisel bir sataşma oldu.
BAŞKAN
-
fakat Sayın Çakır sizin isminizi zikrederek sataşmada
bulundu.
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) İsim zikretmek sataşma mı oldu?
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Kullandığınız ifadeyi kullanmadım
deyin.
BAŞKAN
- Ben bundan dolayı size iki dakika kürsüden söz veriyorum.
Buyurunuz.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Barış
Yarkadaşın, Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın
yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) AKP milletvekilleri topluma ısrarla
şunu kabul ettirmeye çalışıyor: Tayyip Erdoğan yüzde
52 oy aldı, hiçbir şey söyleyemezsiniz. Bir kere, bir
yanlışı düzeltelim: Tayyip Erdoğan yüzde 52 oy almadı,
yüzde 38 oy aldı. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)
Bu, ona dokunulmaz, herhangi bir şey söylenemez anlamına gelmez.
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) Matematik bilimi ne zaman ters döndü?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Ekmeleddin Bey kaç aldı? O zaman siz de yüzde 20 oy
aldınız.
BARIŞ
YARKADAŞ (Devamla) - Elimde bir gazete kupürü var, hiç fazla söze gerek
yok, bakın, Bu neyin adaleti? diyor Cumhuriyet gazetesi, Bu neyin adaleti?
Ne demişti Tayyip Erdoğan? Bunu onların yanına
bırakmayacağım. Nerede bu arkadaşlarımız?
Şu anda tecrit altında, daktilo dahi verilmiyor, sıcak su
imkânlarını kullanamıyorlar, 200 kişi görüşmek istiyor
ve bu görüşmelere izin verilmiyor. Ben de diyorum ki: Bu tecrit diktatör
bozuntusunun emriyle mi yapılıyor? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
HASAN
SERT (İstanbul) Sensin diktatör bozuntusu!
BARIŞ
YARKADAŞ (Devamla) Bir isim verdim mi ben, niye üstünüze
alınıyorsunuz? Diktatör bozuntusu deyince aklınıza neden
Tayyip Erdoğan geliyor?
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) Sayın Yarkadaş, biz size ahlaksız
bozuntusu dersek doğru olur mu? Küfür ile siyaseti
karıştırmayın.
BAŞKAN
Sayın Gündoğdu, lütfen
BARIŞ
YARKADAŞ (Devamla) - Neden Tayyip Erdoğan geliyor? Tayyip
Erdoğanın ismini veren oldu mu? Buna bakacaksınız, bir,
Tayyip Erdoğanın hangi koşullarda cezaevinde
yattığını göreceksiniz
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) Geriyorsunuz ama yani Cumhurbaşkanına
laf söylemekten vazgeç kardeş, yeter ama ya!
BARIŞ
YARKADAŞ (Devamla) -
bir de Bunu onların yanına
bırakmayacağım. diyerek talimatla yapılan tutuklamalar
sonucu tecrit altında kalan gazeteci arkadaşlarımıza
bakacaksınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HALİS
DALKILIÇ (İstanbul) Milletvekili bozuntusu, hatip bozuntusu!
BARIŞ
YARKADAŞ (Devamla) - Cumhurbaşkanını eleştiriyorum
diye gereken yapılacakmış, ne yapacaksınız? Talimatla
beni -Burhan Kuzunun dediği gibi- bir gece apar topar gözaltına
mı aldırtacaksınız? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Evime gitmenize gerek yok, buradayım, buyurun, elinizden ne
geliyorsa yapın; buyurun, buradayım. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
YILDIZ
SEFERİNOĞLU (İstanbul) Söyleyecek başka lafın yok
herhâlde.
BARIŞ
YARKADAŞ (Devamla) - Sizden her şey beklenir ama şunu unutmayın:
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin gözünü korkutamazsınız,
buna gücünüz yetmez. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu
boş işleri de bırakın. Bırakın bunları. (CHP
sıralarından alkışlar)
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Çakır, buyurunuz.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) Sana sadece terbiyesiz olduğunu söyleyeceğim.
Bakar mısın, sana sadece terbiyesiz olduğunu söyleyeceğim.
Terbiyesiz herif! Terbiyesiz herif!
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Yarkadaş
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) Sana sadece terbiyesiz olduğunu söyleyeceğim!
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Hanımefendi, lütfen beyefendinin sözlerini
kayıt altına alınmasını istiyorum, kendisinden
şikâyetçiyim, aynı seviyeye inmeyeceğimi de buradan milletimize söylüyorum
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen, grup başkan vekiliniz şu anda
söz istiyor.
Tamam
Sayın Yarkadaş, siz oturunuz lütfen yerinize.
Sayın
Çakır, buyurunuz.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) Ayıptır ya, ayıp ya! Biraz seviye ya!
Utan ya! Soğukkanlı bir terbiyesizlik ya!
BAŞKAN
Yalnız sayın milletvekili sataşmasın lütfen.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Tutanağa geçirilmesini istiyorum, lütfen.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) Tutanaklara geçer misiniz, bu arkadaş terbiyesiz
bir insan.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Kendisiyle aynı seviyeye inmeyeceğimi
de buradan TRT kamerası önünde milletime bildiriyorum.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) Bu arkadaş terbiyesiz bir insan!
Soğukkanlı bir terbiyesiz.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) Terbiyesizsin sen, ahlaksızsın sen!
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Üzerine alma o zaman söylenileni!
BAŞKAN
Sayın Çakır, buyurunuz.
Buyurun
size de iki dakika söz veriyorum.
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Barış Yarkadaş konuşmasında
adımı da vererek bir açıklamada bulundu, yapmış
olduğum konuşmayı çarpıttı, saptırdı.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Sayın Başkan Terbiyesiz
dedi. Her işe karışıyor arkadaş, her işe
karışıyor. Ayıptır ya!
YILDIZ
SEFERİNOĞLU (İstanbul) Sen de karışıyorsun!
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Olur mu öyle şey? Ben
Karadenizliyim, ben karışırım.
YILDIZ
SEFERİNOĞLU (İstanbul) Bir Karadenizli sen misin? Ne
anlatıyorsun? Başka bir özelliğin yok mu senin? Ben de
Karadenizliyim. Başka söyleyecek lafın yok mu senin?
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Başka bir özelliğim seni
dövmek olur.
YILDIZ
SEFERİNOĞLU (İstanbul) Elini sallama oradan! Karadenizliysen
Karadenizlisin, yaşından başından utan!
3.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın,
İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaşın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, kürsüde sayın hatip var
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Yerim seni, çiğ çiğ yerim!
YILDIZ
SEFERİNOĞLU (İstanbul) Ya, utanmıyor musun sen?
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Seni yerim, yerim!
YILDIZ
SEFERİNOĞLU (İstanbul) Tamam, gel de ye bakalım o zaman.
Yaşından başından utan be!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Sayın
Çakır, buyurunuz.
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Ya, böyle milletvekili mi olur Sayın
Başkan. Seni yerim. diyor. Ne demek? Sen kimsin ya!
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Ne demek sen kimsin?
COŞKUN
ÇAKIR (Devamla) Sayın Başkan
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Kaç tane dişin var senin? Ne yersin sen
ya! Cürmün kadar yer yakarsın! Ayıp ya!
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Seni üflerim, üflerim!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Sayın
Çakır, siz konuşunuz lütfen.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Ben Karadenize laf ettirmem!
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Yaşından başından utan!
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Otur aşağı!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, kürsüde hatip var.
Sayın
Çakır, bir saniye
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Nasıl bir insansın sen ya! (AK
PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
YILDIZ
SEFERİNOĞLU (İstanbul) Ne Karadenizlisi ya!
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Bölgeme laf ettirmem.
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Sen ekmek içi bile yiyemeyecek hâldesin.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.24
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
------0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Sisteme
giren sayın grup başkan vekilleri var.
Sayın
Çakır, size iki dakika söz veriyorum, buyurunuz.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
39.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın,
milletvekillerinin nezaket ve nezaheti gözeterek belli bir üslup içerisinde
konuşmaları gerektiğine ilişkin açıklaması
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, zaman zaman bu kürsüde, kâh kürsüden kâh oturduğumuz
yerden, bazen kastetmediğimiz, belki arzulamadığımız
konuşmalar yapıyoruz. Eğer bir konuşma, neticesinde
kişinin arzulamadığı bir konuşmaysa tekrar etmemek
suretiyle, yinelememek suretiyle, bunun kastımahsusasını
aştığını ifade edebilir. Fakat, bir konuşma,
içinde problem de içeriyorsa, hakaret de içeriyorsa, yinelenerek, tekrarlanarak
yapılıyorsa artık bu konuşma belli bir kasıtla,
kastımahsusayla yapılmış sayılmalıdır çünkü
bu işin doğası, tabiatı böyledir.
Bu
konuşmalarda görüldüğü gibi, kimi konuşmalarda görüldüğü
gibi, bir taraftan bir şahsa, diyelim Sayın Cumhurbaşkanına
ithafen bir dizi anlatı yapıp, bir öykü oluşturup
arkasından da Ben Sayın Cumhurbaşkanını kastetmedim.
demek, doğrusunu söylemek gerekirse buradaki 550 milletvekilinin her
birisine karşı, en hafifinden, en azından onların
zekâsıyla alay etmek demektir. O bakımdan, biz hakikaten bu dilimizi,
üslubumuzu her defasında gözden geçirmek durumundayız.
Öte
taraftan, bir konuşma düşünün ki değerli arkadaşlar, müktesebatı
olan, yetişkin, erişkin, olgun bir milletvekilimiz, tecrübeli bir
milletvekilimiz konuşmasında karşı tarafa bazen
Milletvekilliğimi yakarım., bazen Milletvekilliğini
yakarım. bazen de Seni yerim, bitiririm. gibi cümlelerle bir
konuşma kuruyorsa, doğrusunu söylemek gerekirse, bu
konuşmayı kim yaparsa yapsın ve bu konuşmanın
muhatabı kim olursa olsun buna tahammül göstermesi tabiatıyla güçtür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan, tamamlıyorum izin verirseniz.
BAŞKAN
Sayın Çakır, tamamlayınız lütfen, ek süre veriyorum.
Buyurun.
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
O
bakımdan, burada hiç kimse istisna tutulmaksızın her birimize
düşen şey, bu nezaket ve nezaheti gözetmek, belli bir üslup
içerisinde konuşma yapmak; hem kendimizi, bu yüce çatının
altındaki arkadaşlarımızı hem de bizi izleyen,
dinleyen vatandaşlarımızı,
yurttaşlarımızı bu anlamda yanlış bir kanaate
sevk etmememiz gerekir. Öncelikle bu vazife bizlere düşmektedir.
O
bakımdan, ben gerçekten bu konuşmayı yapan
arkadaşlarımı tekrardan nezahete ve güzel üsluba davet ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çakır.
Sayın
Altay, sisteme girmişsiniz.
Buyurun.
40.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Cumhurbaşkanıyla ilgili
tartışmalardan hoşnut olmadıklarına ve
Cumhurbaşkanı Anayasanın çizdiği çerçevede hareket ederse
bu tartışmaların yaşanmayacağına ilişkin
açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, hep söylerim, elbette siyaset öncelikle bir nezaket ve vicdan
işidir. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak Sayın
Cumhurbaşkanının tartışılmasından
hoşnut değiliz. Bilakis, Cumhurbaşkanı Anayasanın
çizdiği çerçevede işini yaparsa, ettiği yemin çerçevesinde
hareket ederse şu Meclisin bir saati Sayın Cumhurbaşkanı
diktatör müydü, değil miydi? tartışmalarıyla tükenmez,
önce bir bunu söylememiz lazım.
İkincisi,
benim anlamadığım
Sayın milletvekillerinin partilerinin
Kurucu Genel Başkanı sıfatıyla Sayın
Cumhurbaşkanını sahiplenme güdülerini aslında saygıyla
ve anlayışla karşılamaya çalışıyorum.
Anlamadığım şu: Üç aydır biz bu lafı ediyoruz, tık
çıkmıyordu. Kurultaydan sonra
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Üç aydır tık çıkıyor.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Ya, ben bu kürsüde dedim, Tayyip Erdoğan
diktatör. dedim kardeşim! Kimse ağzını açmadı!
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Biz de tepkimizi verdik.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) Ya, Adnan Menderese de dediniz, Turgut Özala da
dediniz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Bozuntuya gelince, aslında diktatör
bozuntusuna bozulmamanız lazım. Bozuntu, kendinde bulunması
gereken nitelikleri taşımayan kimse. Yani, birisi bana grup
başkan vekili bozuntusu derse Sen grup başkan vekilliğinde
olması gereken nitelikleri taşımıyorsun. demek
istemiş olur.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Diyelim mi o zaman, olur mu öyle şey ya! Yapma ya!
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Aslında diktatör bozuntusu lafına niye
bozuluyorlar, ben onu da anlamıyorum. Bir taraftan da Diktatörlük
vasıfları yok. anlamı da çıkabilir. Niye böyle
düşünmeye çalışmıyorlar?
Son
olarak bir şey daha: İsmet İnönüye istediğiniz kadar
faşist deyin, toplumdaki karşılığı önemlidir.
Faşist deyince akla İsmet İnönü gelmiyor Türkiyede çok
şükür.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) - Allah Allah!
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Ama Türkiyede diktatör deyince akla Recep Tayyip
Erdoğan geliyor.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) - Yazıklar olsun sana!
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Gelin, bu tartışmayı bence
kapatalım.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) - Yazıklar olsun sana!
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Son söz: Bu mesele mahkemelik oldu.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) - Aynı şeyi Adnan Menderese de söylediniz,
aynı şeyi Turgut Özala da söylediniz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Bu mesele mahkemelik oldu, mahkeme kararı neyse
ona uyarız, Yargıtay aşaması bittikten sonra.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) - Yazıklar olsun sana!
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Ama bir siyasi kişiliğe diktatör demek siyasi
eleştiriye girer, hakarete girmez.
Arz
ederim.
HALİS
DALKILIÇ (İstanbul) - Kılıçdaroğluna genel başkan bozuntusu
diyoruz, alınmayacaksınız.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) - Yenemediğinize diktatör diyorsunuz,
yenemediğinize! Baş edemediğinize diktatör diyorsunuz.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Kapansın. Mahkeme bitince olur.
HALİS
DALKILIÇ (İstanbul) - Biz de Kılıçdaroğluna genel
başkan bozuntusu diyoruz, alınmak yok.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Neyi?
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Cumhurbaşkanı bozuntusu demiyoruz biz, bak,
Cumhurbaşkanı bozuntusu demiyoruz. Diktatör bozuntusu başka,
Cumhurbaşkanı bozuntusu başka.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) - Bu lafları yedirtirler sana Engin Altay!
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Ya, madalya vermezler sana Bayram.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) Vallahi mi!
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Madalya vermezler.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) - Ben aldım, alacağım madalyayı
aldım ben.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Çok savundun, aferin Bayram. demezler, merak etme.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) - Ama bu lafları sana yedirtirler!
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 20
milletvekilinin, Riva Deresi ve havzasındaki kirliliğin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/63)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Diğer
adı Çayağzı Deresi olan Riva Deresi, Kocaeli'nin Gebze ilçesine
bağlı Tepecik köyü yakınlarından doğup,
İstanbul'da Pendik ve Çekmeköy ilçelerinden geçerek Beykoz'da Karadeniz'e
dökülmektedir. Toplam uzunluğu 70 kilometre olan akarsuyun 38 kilometrelik
bölümünden su toplayan Ömerli Barajı 1972 yılında
tamamlanmıştır. Ömerli Barajı, İstanbul'un içme suyu
ihtiyacının yüzde 48'ini karşılamaktadır.
Riva
Deresi, Ömerli Baraj Gölü'nden sonra Koçullu, Ömerli, Sırapınar,
Hüseyinli, Bozhane, Öğümce, Göllü ve Paşamandıra köylerinden
geçerek denize döküldüğü yer olan Çayağzı'na
ulaşmaktadır. Akarsuyun bu ikinci bölümü yüzde 75-80 oranında
ormanlarla kaplıdır. Geri kalan toprakları ise tarım
alanları ve otlaklar oluşturmaktadır.
Riva
Deresi, 2005 yılından bu yana hızla kirlenmektedir. Bu durum
Türkiye'de nadir görülen bitki ve balık türlerinin yanı sıra
endemik türlerin de azalmasına, göçmen kuşların doğal
ortamlarının bozulmasına, av ve yabani hayatın tehlikeye girmesine,
mesire alanları ile buradaki tesislerin eski cazibesini yitirmesine neden
olmaktadır. Riva Deresi ve havzasındaki bu olumsuzluklar mikro
düzeyde İstanbullular, yerli ve yabancı turistler; makro düzeydeyse
ülkemiz ve dünyamız için önemli bir kayıptır.
Konuyla ilgili
olarak 2009 yılında İstanbul İl Genel Meclisinin bazı
üyelerinin girişimleriyle söz konusu bölgede İstanbul İl Genel
Meclisi Çevre ve Sağlık Komisyonu incelemeler
yapmıştır. Komisyon, incelemelerin sonucunda Riva Deresi'nin
bazı kısımlarında farklı oranlarda kirlenmeler
olduğunu tespit etmiştir. Komisyon, Riva Deresini kirleten unsurlar
olarak aşağıdaki hususları belirtmiştir:
1) Çevre köylerin
foseptiklerinin dereye verilmesi,
2) Dere
çevresindeki küçük sanayi kuruluşlarının arıtma tesislerine
sahip olmayışı,
3) 2005
yılında İSKİ (İstanbul Su ve Kanalizasyon
İdaresi) Paşaköy arıtma tesisinin ihtiyaç duyduğu
revizyonun yapılması sırasında arıtmanın
düşük verimlilikte çalıştırılması,
4) Dereye gizlice
vidanjörlerle kaçak döküm yapıldığı iddiası,
5) Dere
çevresindeki hayvan çiftliklerinin atıklarının dereye verilmesi,
6) Piknikçilerin
atıklarını dereye atması.
Söz konusu
tespitlerin ışığında gerek İstanbul İl Genel
Meclisinin bazı üyeleri gerekse duyarlı sivil toplum örgütleri ve
çevre sakinleri farklı platformlarda konuyu gündeme getirerek çözüm
yollarının tespit edilmesi ve hayata geçirilmesine ilişkin
girişimlerde bulunmuşsalar da bugüne kadar Riva havzasında
yaşanan kirlenme ve bu kirliliğin önlenmesine ilişkin olarak
yetkili merciler tarafından ciddi bir girişimde bulunulup
bulunulmadığı konusunda yöre halkı
bilgilendirilmemiştir. Çevreye duyarlı bir grup
insanımızın çabaları Riva Deresi ve havzasında
yaşanan tahribatı engellemeye yetmemektedir. Nitekim, 2015
yılının Şubat ayında toplu balık ölümlerinin
gerçekleştiği ve dere kirliliğinin tehlikeli boyutları
ulusal basına kadar yansımış, havzadaki kirlilik, bu çevre
katliamı üçüncü dünya ülkelerindeki manzaraları akıllara
getirmiştir.
Açıklanan
nedenler doğrultusunda Riva Deresi ve havzasındaki kirliliğin
nedenlerinin, bu kirliliğin doğaya verdiği zararların
tespiti ve bu sorunların çözümü ile bölgenin korunması için gerekli
önlemlerin araştırılarak belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98, İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
1) Mehmet Akif
Hamzaçebi (İstanbul)
2) Mahmut Tanal (İstanbul)
3) Özcan Purçu (İzmir)
4) Kadim Durmaz (Tokat)
5) Candan Yüceer (Tekirdağ)
6) Erdin Bircan (Edirne)
7) Ceyhun
İrgil (Bursa)
8) Barış
Yarkadaş (İstanbul)
9) Aydın
Uslupehlivan (Adana)
10) Ahmet
Akın (Balıkesir)
11) Hüseyin
Yıldız (Aydın)
12) Namık
Havutça (Balıkesir)
13) Erkan
Aydın (Bursa)
14) Ömer Fethi
Gürer (Niğde)
15) Gülay Yedekci (İstanbul)
15)
Gülay Yedekci (İstanbul)
16)
Ali Haydar Hakverdi (Ankara)
17)
Zeynel Emre (İstanbul)
18)
Gürsel Erol (Tunceli)
19)
Onursal Adıgüzel (İstanbul)
20)
Didem Engin (İstanbul)
21)
Melike Basmacı (Denizli)
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, artan işsizlik oranının
sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/64)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde
yaşayan yurttaşlar ekonomik, sosyal, siyasal, psikolojik alandaki
birçok sorunla boğuşurken, resmi ile en öncelikli sorunun
işsizlik olduğu gerçeği belirtilmektedir. İşsizlik
oranı temmuz, ağustos ve eylül aylarını kapsayan
ağustos döneminde yüzde 10,1 ile yeniden iki haneli düzeye
tırmanmıştır. Ülkemizde her yıl artan işsizlik
oranının nedenlerinin, işsizliğe karşı
alınabilecek önlemler ve uygulama alanları ile işsizlik sonucu
yaşanan sorunların araştırılması ve kadın,
eğitimli, genç işsizliğinin artmasının nedenleri ile
Ulusal İstihdam Stratejisindeki Hükümet politikalarının
işsizlik sorununa etkilerinin araştırılarak etkili ve
sürekli çözüm önerilerinin sunulması amacıyla Anayasanın
98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması için gereğini arz ederim.
1)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2)
Mahmut Tanal (İstanbul)
3)
Özcan Purçu (İzmir)
4)
Kadim Durmaz (Tokat)
5)
Erdin Bircan (Edirne)
6)
Ceyhun İrgil (Bursa)
7)
Hüseyin Yıldız (Aydın)
8)
Aydın Uslupehlivan (Adana)
9)
Barış Yarkadaş (İstanbul)
10)
Ali Akyıldız (Sivas)
11)
Namık Havutça (Balıkesir)
12)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
13)
Ahmet Akın (Balıkesir)
14)
Sibel Özdemir (İstanbul)
15)
Erkan Aydın (Bursa)
16)
Ömer Fethi Gürer (Niğde)
17)
Gülay Yedekci (İstanbul)
18)
Ali Haydar Hakverdi (Ankara)
19)
Zeynel Emre (İstanbul)
20)
Gürsel Erol (Tunceli)
21)
Onursal Adıgüzel (İstanbul)
22)
Didem Engin (İstanbul)
23)
Melike Basmacı (Denizli)
Gerekçe:
Ülkemiz genelinde
işsizlik oranı ve işsiz sayısındaki artış
sürmektedir. TÜİK verilerine göre, 15 ve daha yukarı
yaştakilerde işsiz sayısı, 2015 yılı Ağustos
döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 114 bin kişi
artarak 3,6 milyon kişiye yükselmiştir.
Maliye
Bakanlığı tarafından derlenen verilere göre, 2014
yılı 4üncü döneminde toplam kamu istihdamı 2013
yılının aynı dönemine göre yüzde 3,6 oranında artarak
3 milyon 440 bin kişi olarak gerçekleşmiştir.
TÜİK
verilerine göre, tüm gelişmiş ülkelerde temel işsizlik verisi
olarak kabul edilen tarım dışı işsizlik ise 0,1 puan
artışla yüzde 12,4 düzeyine çıkmıştır.
Yine TÜİK
verilerine göre, 2015 yılı Ağustos döneminde 15-24 yaş
grubunu içeren genç işsizlik oranı ise yüzde 18,3'tür. Sanayinin
istihdamdaki payı azalmıştır.
İstihdam
edilenlerin yüzde 22,2'si tarım, yüzde 19,3'ü sanayi, yüzde 7,5'i
inşaat, yüzde 51'i ise hizmetler sektöründe yer almıştır.
Önceki yılın aynı dönemi ile
karşılaştırıldığında, hizmet sektörünün
istihdam edilenler içindeki payı 0,6 puan, tarım sektörünün payı
0,1 puan artarken sanayi sektörünün payı 0,7 puan
azalmıştır, inşaat sektörünün payı ise
değişmemiştir.
İşsizlik
oranı, temmuz, ağustos ve eylül aylarını kapsayan
ağustos döneminde yüzde 10,1 ile yeniden iki haneli düzeye
tırmanmıştır. İşsizlik son olarak mart
ayında yüzde 10,6 ile çift haneye çıkmıştı.
İşsizlik
sonucu toplumda ve bireylerde yaşanan travmalar belirgin bir
artış göstermektedir. Sosyal huzursuzluk, geçim
sıkıntısının etkileri arasındadır.
Halkın işsizlik sonucu geçim sıkıntısı yaşaması
mutsuzluğa yol açmaktadır. Bunun sonucu olarak suç
oranlarının artması ve boşanmalardaki artış
gösterilebilir. İşsizlik sonucu düşen gelirler halkın
yetersiz ve kalitesiz gıdalara yönelmesine yol açmaktadır.
Hükûmetlerin
ekonomi yönetimindeki hataları yüzünden artan işsizlik oranı
arasında doğrudan ilişki vardır. Bu sebepten dolayıdır
ki artan işsizlik oranının sebepleri ve önlemlerine yönelik
Meclis araştırması açılması elzemdir.
3.- Hakkâri Milletvekili Selma Irmak ve 23 milletvekilinin,
Hakkâride son üç aylık dönemde gebe kadınlarda yaşanan
düşük ve düşük tehlikesi vakalarındaki artışın
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/65)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Savaş
politikaları toplumda yoğun bir baskı, kaygı, stres ve
endişeye de neden olmaktadır. Bu durum, insan
sağlığını da olumsuz olarak etkilemektedir, özellikle
gebe kadınlar üzerinde ciddi etkileri bulunmaktadır. Savaş
politikalarının en yoğun olarak sürdürüldüğü Hakkâri'de son
üç ayda 300'ün üzerinde düşük ve düşük tehlikesi ile hastanelere
başvurulmuştur. Hakkâri ilinde son üç aylık döneminde gebe
kadınlarda yaşanan düşük ve düşük tehlikesi
vakalarındaki artışın nedenlerinin tüm boyutlarıyla
araştırılması ve gerekli tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98inci, İç Tüzükün 104üncü ve 105'inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için
gereğini arz ve talep ederim.
Gerekçe:
Son
üç ayda Hakkâri'de 300'ün üzerinde gebe kadının düşük ve
düşük tehlikesiyle hastanelere başvurduğu belirtilmektedir.
Hakkâri Yüksekova Devlet Hastanesi hasta epikriz raporlarına göre Missed
Abortus (negatif gebelik vakası) 73, Abortus Imminens (düşük tehdidi)
97, EDT (erken doğum teşhisi ve sonradan düşük) 76,
İnkomplet abortus (tam olmayan düşük) 28, İntrauterin Ex (ölü
doğum) 10 ve Fetal Anomali (doğumsal hastalıklar) 1 olmak üzere
olay yaşanmıştır. Ağustos ve eylül ayları
arasında sadece Şemdinli Devlet Hastanesinde 24 düşük
vakası yaşandığı belirtilmektedir. Kanama
şikâyetiyle giden kadınlarda negatif gebelik olduğu teşhisi
konmuştur. Ayrıca, Şemdinli'de 24 Eylül tarihinden beri
kadın doğum doktorunun bulunmamasından dolayı kadın
doğum hastalarının Yüksekova Devlet Hastanesine
nakledildiği öğrenilmiştir.
Normal
şartlar altında ortalama nüfus yoğunluğuna göre bu
istatistiğin en az iki yıllık zamana tekabül etmesi
gerektiği öğrenilmiştir. Konu hakkındaki uzmanlar ise bu
durumun vahim olduğunu ve bir an önce düşük vakalarının
nedenleri ve tedbirleri için soruşturma başlatılması
gerektiğini kaydetmişlerdir. Edinilen bilgilere göre, Yüksekova ve
Şemdinli ilçelerinde son bir buçuk yılda yüzlerce kadının
ölü doğum yaptığı belirtilmiştir. Bilanço bu kadar
ağır olmasına rağmen Sağlık
Bakanlığına günlük olarak düşen verilere ilişkin
herhangi bir soruşturma ve inceleme başlatılmaması dikkat
çekmektedir.
Yaşanan
düşük vakalarının tam sebebi bilinmemekle birlikte yoğun
korku, panik, endişe ve stres gibi dürtülerden kaynaklı
olabileceği belirtilmektedir. 22 Temmuz 2015 tarihinde Suruç
katliamıyla birlikte biten çözüm sürecinden bu yana ülke olarak
çatışmalı bir süreç yaşamaktayız. Özellikle Hakkâri bu
çatışmalı sürecin en yoğun yaşandığı
illerin başındadır. AKP Hükûmetinin ısrarla
sürdürdüğü bu savaş politikasının en büyük bedelini hiç
kuşkusuz kadın ve çocuklar başta olmak üzere sivil
insanlarımız ödemektedir. Düşük yapan kadınların büyük
çoğunluğunun çatışma ortamının
yaşandığı yerleşim yerlerinde gerçekleşmesi
oldukça düşündürücüdür. Bu durum, halkta derin bir endişe, kaygı
ve öfke yaratmaktadır.
Yaşam hakkının
kutsallığını hiçe sayan bu yaklaşım, evrensel ve
ulusal hiçbir hukuka uymadığı gibi vicdanları da
kanatmaktadır. Hakkâri özelindeki bu vahim insanlık
dışı durumun burayla sınırlı
olmadığı aşikârdır. Diğer çatışma
bölgelerinde de buna benzer olayların yaşandığına hiç
şüphe yoktur. Bu itibarla, Hakkâri özelinde olmak üzere, son üç ay
içerisinde yoğun çatışmaların yaşandığı
diğer bölgelerde de ciddi araştırmaların
yapılması gerekmektedir. Bu olay, evrensel hukukta insanlık
suçudur ve ciddi ağır sonuçları olacak olan bir olaydır.
Bütün bu gelişmeler göz önüne
alındığında Meclise düşen temel görev, yaşanan bu
ölümlerdeki sorumluları açığa çıkararak
yargılanmaları konusunda ön açıcı bir tutum sergilemek ve
benzeri olayların önünü almaktır. Bu itibarla, Türkiye
halklarının onurlu bir barışa kavuşabilmeleri önündeki
bu ve benzeri ölümlere engel olabilmek adına bir Meclis
araştırmasının açılması elzemdir.
1) Selma Irmak (Hakkâri)
2) Pervin Buldan (İstanbul)
3) Meral Danış
Beştaş (Adana)
4) Behçet Yıldırım (Adıyaman)
5) Berdan Öztürk (Ağrı)
6) Dirayet Taşdemir (Ağrı)
7) Sırrı Süreyya Önder (Ankara)
8) Ayşe Acar Başaran (Batman)
9) Mehmet Ali Aslan (Batman)
10) Saadet Becerekli (Batman)
11) Hişyar Özsoy (Bingöl)
12) Mizgin Irgat (Bitlis)
13) Altan Tan (Diyarbakır)
14) Çağlar Demirel (Diyarbakır)
15) Feleknas Uca (Diyarbakır)
16) İmam Taşçıer (Diyarbakır)
17) Nimetullah Erdoğmuş (Diyarbakır)
18) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
19) Sibel Yiğitalp (Diyarbakır)
20) Ziya Pir (Diyarbakır)
21) Mahmut Toğrul (Gaziantep)
22) Abdullah Zeydan (Hakkâri)
23) Mehmet Emin Adıyaman (Iğdır)
24) Erdal Ataş (İstanbul
)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu Kadın
Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komitesi (FEMM) tarafından
3/3/2016 tarihinde Belçikanın başkenti Brükselde düzenlenecek
ABde Kadın Mülteci ve Sığınmacılar
başlıklı parlamentolar arası komite toplantısına
katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/442)
18/01/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa
Parlamentosu Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komitesi
(FEMM) tarafından 3 Mart 2016 tarihinde Belçika'nın başkenti
Brüksel'de "AB'de Kadın Mülteci ve
Sığınmacılar" başlıklı parlamentolar
arası komite toplantısı düzenlenecektir.
Söz
konusu toplantıya katılım hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, 19/1/2016 tarihinde Grup Başkan
Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Manisa Milletvekili Erkan
Akçay tarafından, Kıbrıs millî davasının amacına
ulaşması ve Kıbrıs meselesinin bu çerçevede çözümü için
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi (GKRY) arasında hâlihazırda sürdürülen müzakerelerin
başlangıcından bu yana seyri hakkında verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Ocak 2016
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Tarih: 19/01/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 19/01/2016 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
19
Ocak 2016 tarih, 777 Sayıyla TBMM Başkanlığına
vermiş olduğumuz, MHP Grup Başkan Vekili ve İzmir
Milletvekili Oktay Vural ile MHP Grup Başkan Vekili ve Manisa Milletvekili
Erkan Akçay'ın, Kıbrıs millî davamızın amacına
ulaşması ve Kıbrıs meselesinin bu çerçevede çözümü için
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi (GKRY) arasında hâlihazırda sürdürülen müzakerelerin
başlangıcından bu yana seyri hakkında verdiğimiz
Meclis araştırması açılması önergemizin 19/01/2016
Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi hakkında
ilk konuşma, lehte Gaziantep Milletvekili Sayın Ümit Özdağa
aittir.
Sayın
Özdağ, süreniz on dakikadır.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
ÜMİT
ÖZDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
KKTC ile Rum kesimi arasında bir süreden bu yana toplumlar arası
görüşmeler devam etmektedir. Basın ve yayın organlarında
çıkan haberler, Nisan 2016da görüşmelerin referandumla
sonuçlanacağına dair bir izlenim oluşturmaktadır.
KKTCnin
varlığı, Kıbrıs Türk halkının
güvenliği, refahı ve geleceği Türk milleti için hiç
şüphesiz büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, KKTCnin
geleceği Türkiye'nin jeopolitik güvenliği ve ekonomik refahı
açısından da büyük öneme sahiptir. KKTC, Türkiye'nin, güneyindeki
bölge ve dünyanın önemi hızla artan jeopolitik bölgelerinden birisi
olan Doğu Akdenizdeki çıkarlarının savunulması için
vazgeçilmez bir Türk toprağı ve Türk devletidir. KKTCnin ve
Kıbrıs Türk halkının varlığı, refahı ve
egemenliği aynı zamanda Türkiye'nin güvenliği ve refahı
anlamına gelmektedir. KKTC bir şirket değil, uzun süren bir
millî mücadele sonunda, Türkiye Cumhuriyeti devletinin aldığı
kararla kahraman ordumuzun gerçekleştirmiş olduğu
barış harekâtı sonunda kurulmuş bir devlettir.
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Rum kesimi arasındaki müzakereler
altı ana başlık hâlinde sürdürülmektedir. Bunlar
sırasıyla federal devlet yapısı, yeni devletin mali
sorunları, Avrupa Birliği mevzuatı, mülkiyet meseleleri, toprak
paylaşımı ve garantörlük haklarıdır. Müzakerelerin
temel ilkesi, Bir şeyde anlaşılmaz ise hiçbir şeyde
anlaşılmayacaktır. şeklinde ifade edilmektedir. Ancak bir
konu üzerinde anlaşılsa da daha sonra o konu üzerindeki anlaşma
kaldırılıp yeniden konu tartışılabilir.
Hâlen
ilk üç başlık hakkındaki görüşmelerin sona erdiğini
biliyoruz. KKTC heyeti ne yazık ki 1 numaralı başlık olan
federal devlet meselesi görüşülerken kurucu devlet yerine
oluşturucu eyalet kavramını kabul ederek daha şimdiden
anlaşmanın ve yeniden kurulması tasarlanan devletin içerisinde
KKTC vatandaşı olan Türklerin azınlık konumuna doğru
kayabileceği bir politik ve hukuki zeminin oluşmasına müsaade
etmiş görünmektedir.
Rum
tarafı, her seferinde olduğu gibi bugün de devam eden
görüşmelerde saldırgan, haddini bilmeyen bir tavır içindedir.
Bitmek tükenmek bilmeyen Yunan-Rum şovenizminden kaynaklanan bir
tavırla masada oturan Rum heyeti saldırgan bir üslupla
görüşmeleri sürdürmektedir. Rum tarafının 1974-2016
arasında yaşananları nasıl tarihe gömeriz?
anlayışıyla meseleye yaklaştığı
görülmektedir. Rumlar, Türk tarafından Rum tarafının güvenini
kazanıcı, güven artırıcı sözde önlemler alınmasını
istemektedirler. Sadece bu yaklaşım bile Rum tarafının kötü
niyetini göstermektedir. Rumlar Türkleri Kıbrısın eşit
haklara sahip ortaklarından birisi değil, kurtulunması gereken
bir azınlık olarak görmektedirler. 1960 öncesinde Türklere
saldıran EOKA şeklindeki Yunan-Rum faşizmidir. 1960
sonrasında kurulan Kıbrıs Cumhuriyetini Türkleri ortaklıktan
çıkartarak yıkan Makarios adlı din adamı
kılıklı siyasetçidir. 1974te askerî bir darbe ile Makariosu
Türkleri yeterince hızlı yok etmediği için deviren Yunan
cuntası ve Rum faşist çeteleridir. Özetle, güveni kazanılacak
olan taraf Rumlar değil, Türklerdir. Ancak, şunun da altını
çizelim, aklı başında hiçbir Türkün Rumlara ve Yunanlılara
güvenmesi de mümkün değildir. Bunun nedeni, bireysel olarak bir Rumun
veya Yunanlının kötü olması değil, Yunan-Rum varoluş
ideolojisinin Türk milleti aleyhine bir yayılma ve büyüme fikri üzerine
kurulmuş olmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkı adına
müzakereleri sürdüren heyet ne yazık ki bazı yapısal zaaflara
sahiptir. KKTC heyeti uluslararası müzakereler konusunda deneyimsizliği
ve belirli konularda yetkin olmamasıyla ön plana çıkmaktadır. Bu
husus özellikle devletler hukuku ve Avrupa Birliği hukuku konularında
belirginleşmektedir. KKTC heyetinin bu açığının
giderilmesi için Türk Dışişleri Bakanlığının
olumlu katkılar yaptığını görüyoruz. Hemen şunu
da söyleyelim: Böyle bir açığın olmasının nedeni KKTC
entelijansiyasının bu konularda eksik olması falan da
değildir, aksine KKTCde bu konularda çok geniş bilgi sahibi olan yeterince
uzman vardır. Ancak, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa
Akıncı KKTCnin sahip olduğu bu geniş kaynakları
kullanmak yerine, dar, kadrocu bir yaklaşımla heyetini
oluşturmuştur.
Ayrıca,
Kıbrısta müzakerelerin tarihine vâkıf olmak KKTCnin ve
Kıbrıs Türk halkının güvenliğini ve refahını
sağlamak için büyük önem taşımaktadır. Türk heyetinin bu
açıdan da güçlü olması gerektiğini düşünüyoruz. KKTC Türk
heyeti Rumlar ile müzakerelerde iddiacı, çekişmeci, ağır
müzakereci bir tavır sergilemelidir. Ne yazık ki KKTCde kamuoyundaki
genel tavır ve anlayış sanki heyette Ne kurtarırsak
kârdır. şeklinde bir anlayışın müzakerelere hâkim
olduğu çerçevesindedir. KKTCnin ve Kıbrıs Türk
halkının kaderini ellerinde tutan heyet mensupları
unutmamalıdırlar ki devlet yıkıp egemenlik sahibi olan bir
halk kimliğinden vazgeçip, azınlık olmayı kabul etmek
mümkün değildir. Bunu ne Kıbrıs Türk halkı ne de büyük Türk
milleti kabul etmeyecektir.
Değerli
milletvekilleri, yürüyen görüşmelerin de şeffaf olması
gerektiği görüşündeyiz. Sayın Akıncının bu
konuda Sayın Denktaşı, Sayın Talatı, Sayın
Eroğlunu örnek alarak görüşmeleri
şeffaflaştırması gerekir inancındayız. Çünkü
görüşmeler şeffaf olmayınca Rum kesimi, Kıbrıs Türk
halkına yönelik olarak bilgilendirmede bulunmakta ve Türk halkına
yönelik psikolojik operasyon yapabilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, herkes farkında ki KKTC ile Rum kesimi arasında
yürüyen bu müzakerelerin bir boyutunu da ne yazık ki -hiç olmaması
gerekirken- Türkiyenin Avrupa Birliğiyle tam üyelik süreci
arasındaki irtibat oluşturmaktadır. Bir Türk devletinin varlığı
Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği tam üyeliğine feda edilemez.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti toprakları küçük olabilir, nüfusu
az olabilir ancak bu, Kıbrıs Türklüğünün büyük bir istiklal mücadelesi
verdiği, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kurulması için
büyük fedakârlıklar yaptığı gerçeğini ortadan
kaldırmaz. Geçmişte Annan Planına Evet. demek gibi bir hata
yapılmıştı, Allahtan, Rumlar da Hayır. demek gibi
bir hata yaptılar da Kıbrıstan şehitliklerimizi dahi söküp
Anadoluya geri getirmek zorunda kalmadık.
Şimdi,
bu yürüyen müzakerelerde de Ankaranın kafasının
karışık olması, Hükûmetin yaklaşımının
net olmaması ne yazık ki müzakereleri daha da zor bir duruma
sokmaktadır. Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt
Çavuşoğlu kısa bir süre önce yaptığı
açıklamada, Yunanistanın garantörlükten vazgeçeceğini
açıklaması üzerine, Türkiyenin Kıbrıs konusundaki
garantörlüğünün de en son görüşülecek husus olduğunu
açıklamıştır. Bu, yapılmaması gereken bir
açıklamaydı. Türkiye için garantörlük ne ilk ne de son
görüşülecek husustur. Türkiyenin garantörlüğünün dahi
tartışılmaması gerekir.
Özetle,
biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, KKTC ile Rum kesimi arasında devam
eden müzakerelerin her an hızlanabileceği ve çok olumsuz bir
şekilde neticelenme ihtimalini de göz önünde tutarak Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bu konuyu görüşmenin Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir görevi
olduğunu düşünüyoruz ve bu teklifi sizlerin kabulüne sunuyoruz.
Saygılarımla.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özdağ.
Grup
önerisi aleyhinde ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın
Yıldız Seferinoğluna aittir.
Sayın
Seferinoğlu, on dakika süreniz var.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILDIZ
SEFERİNOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; MHP grup önerisi hakkında söz almış
bulunmaktayım.
Kıbrıs
sorunu, 1954 yılından beri Birleşmiş Milletlerin gündeminde
olan bir konudur. Kıbrıs sorunu, kısaca Annan Planı
olarak belirlenen Kıbrıs Sorununun Kapsamlı Çözümü
başlıklı Birleşmiş Milletler planının 2004
tarihinde Kıbrıs yönetimi tarafından referandumla
reddedilmesiyle beraber çözümsüz bir hâl almıştır. 11 Şubat
2014 tarihli liderler ortak açıklamasıyla yeniden başlayan
müzakere sürecinde, 17 Eylül 2014 tarihinde gerçekleştirilen liderler görüşmesinin
ardından ikinci aşama tamamlanmış ve
yapılandırılmış müzakerelerin bir sonraki
aşamasına geçilmesi konusunda taraflarca mutabık
kılınmıştır. Müzakerelere odaklanılmasının
beklendiği bir dönemde, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin, sözde
münhasır ekonomik bölgesindeki 9uncu parselde yeni bir sondaj
çalışmasına başlaması üzerine Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığı tarafından arama ruhsatı verilen
sahalarda Ada kaynaklarının ortak sahibi olan Kıbrıs Türk
halkı adına araştırma yapma maksadıyla Barbaros Hayrettin
Paşa Araştırma Gemisinin bölgeye gönderileceği Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarınca duyurulmuştu. Bu
gelişmenin ardından Rum lider Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
tarafınca başlatılması öngörülen sismik araştırma
çalışmasını bahane ederek Birleşmiş Milletler
müzakere sürecinde görüşmelere katılmama yönünde
aldığı tek taraflı kararı 7 Ekim 2014 tarihinde
açıklamıştır.
Son
olarak 2015 yılı Nisan ayında düzenlenen seçimlerde
bağımsız aday Mustafa Akıncı oyların yüzde
60ını alarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 4üncü
Cumhurbaşkanı seçilmiştir ve Sayın Akıncı,
Cumhurbaşkanlığı görevini 3üncü Cumhurbaşkanı
Sayın Erdoğandan devralmıştır.
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın
Akıncı ilk resmî yurt dışı ziyaretini 6 Mayıs
günü ülkemize yapmıştır. Söz konusu ziyaret vesilesiyle
Sayın Cumhurbaşkanımız ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Akıncı arasında yapılan
heyetler arası görüşmelerde Kıbrıs sorunu konusunda
bulunulan aşama ile Türkiye-Kuzey Kıbrıs ilişkilerinin
muhtelif konuları etraflıca ele alınmıştır.
Cumhurbaşkanı
Sayın Mustafa Akıncı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi
lideriyle 11 Mayısta bir araya gelmiş, görüşmenin ardından
açıklamada bulunan Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Kıbrıs
özel danışmanı müzakerelerin 15 Mayısta
kaldığı yerden yeniden başlayacağını
duyurmuştu ve son hâliyle yeni süreç tekrar başlamış oldu
bu vesileyle. Yeniden başlayan müzakere sürecinde ilk olarak iki
tarafın bulundukları noktaya dair temel değerlendirme
çalışmaları yapılmış, 29 Haziran 2015 tarihinde
yapılan liderler görüşmeleriyle özlü müzakere aşamasına
geçilmiştir. Liderler son olarak 4 Aralıkta bir araya gelmiş
olup müteakip görüşmelerin 15 ve 20 Aralık tarihlerinde
gerçekleştirilmesi kararı almışlardır.
12
Ekimde kaldığı yerden başlayan müzakerelerde kasım
ayı itibarıyla hem liderler hem de müzakereciler seviyesinde
yoğunlaşan görüşme trafiği, süreçte kritik bir dönemece
girildiğine işaret etmektedir. Yakın bir zamana kadar
müzakereler için bir zaman perspektifi oluşturma gayreti içinde olan
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri özel danışmanı,
siyasi uzlaşmaya kasım ayı sonuna kadar
varılmasını, aralık ayında anayasa yazım
çalışmalarına geçilmesini, mart sonu veya nisan
başında referandumların gerçekleştirilmesini, 2016
yılının Mayıs ayında Güney Kıbrısta
yapılacak seçimlerden önce yeni düzenin hemen uygulanmaya
konulmasını ve geçiş sürecinin
başlatılmasını öngörmüştür.
Bu
bağlamda, 12 Ekimde gerçekleştirilen liderler görüşmesinde Rum
tarafın müzakerelerin bir an evvel çözümle sonuçlandırılması
konusundaki samimiyetini test etmek amacıyla 26 Mart 2016 tarihinde
referandumlara gidilmesini planlayan bir takvim çalışması
Birleşmiş Milletler heyetinin önünde Kıbrıs müzakere
heyetince Rum tarafına aktarılmış, Rum lider bu plana
sadık kalarak çalışmaların uygun olduğunu ifade
etmiştir.
Bununla
birlikte, Yunan ve Rum yetkililerinin basına yansıyan demeçlerinde
Güney Kıbrıs Rum yönetiminin seçimlerinden önce bir sonuca
ulaşmasının gerçekçi bulunmadığı
anlayışı vurgulanmaya başlanmıştır.
Bulunulan aşamada özlü müzakerelerde ele alınan ana konu
başlıklarından Yönetim ve güç paylaşımı,
Avrupa Birliği, Ekonomi başlıklarında önemli
ilerlemeler kaydedilmiştir. Mülkiyet başlığında
kısmi ilerlemeler sağlansa da mülkiyet meselesinde başvurulacak
çözüm yolları bakımından belirleyici olarak tanımlar ve
kriterler bağlamındaki görüş farklılıkları devam
etmektedir. Güvenlik ve garantiler konusu iç güvenlik boyutu hariç, toprak
düzenlemeleri konusu ise ana ilkeler hariç görüşülmemiş olup
müzakerelerin son aşamasında ele alınmasına karar
verilmiştir.
Müzakerelerin
yoğun olarak sürdürüldüğü bu dönemde bir diğer önemli
gelişme de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine su temini projesinin
tamamlanması olmuştur. Bu bağlamda, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin su ihtiyacının kalıcı çözümünü
sağlamak amacıyla Türkiye'den Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetine içme suyu ve sulama suyu sağlanmasını öngören Su
Temini Projesi tamamlanarak 17 Ekimde Sayın
Cumhurbaşkanımızın himayesinde düzenlenen törenlerle
devreye alınmıştır. Nakledilecek su miktarının
ihtiyaca göre ilave edilebilecek boru hatlarıyla yaklaşık 10 kat
daha artırılması mümkündür. Rum tarafı önümüzdeki dönemde
yapıcı bir siyasi irade ortaya koyduğu takdirde, projenin tüm
Adaya teşmil edilmesiyle, Kıbrısın su ihtiyacının
kökten giderilmesi suretiyle öncelikle Adada, orta ve uzun vadede tüm
Doğu Akdeniz havzasında barış ve istikrara katkıda
bulunulması mümkün olabilecektir.
64üncü
Hükûmetin kurulmasından sonra, Sayın Dışişleri
Bakanımız 26 Kasım, Sayın Başbakanımız 1
Aralık ve Sayın Meclis Başkanımız 9 Aralık 2015
tarihlerinde ilk resmî ziyaretini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine
yapmışlardır. Sayın Avrupa Birliği Bakanımız
ise 5-6 Ocak 2016 tarihlerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini
ziyaret etmişlerdir. Bu kapsamda, başta Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı olmak üzere,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile üst düzey zevatla görüşmelerde
bulunulmaktadır.
Konunun
hassasiyeti dikkate alınarak tüm sürecin Hükûmetimiz tarafından
hassasiyetle takip edildiğini belirterek hepinize saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Seferinoğlu.
Grup
önerisi lehinde ikinci söz Ardahan Milletvekili Sayın Öztürk Yılmaza
aittir.
Sayın
Yılmaz, on dakika
Buyurunuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
ÖZTÜRK
YILMAZ (Ardahan) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin Kıbrıs sorunuyla ilgili vermiş
olduğu Meclis araştırması konusunda söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi,
başlarken, birkaç hususa değinelim.
Buradaki
bütün siyasi partilerin üzerinde mutabık kaldığı husus
Kıbrıs bizim millî davamız,Türkiye garantör ülke ve
dolayısıyla Kıbrısla ilgili bütün gelişmeler -Meclis
içinde olsun Meclis dışında olsun- bütün siyasi partileri ve
oluşumları etkiliyor. Dolayısıyla, bu konu, özellikle
Kıbrıstaki çözüm süreci, kapsamlı çözümle ilgili, bu zamana
kadar götürülen süreçte, maalesef, kamuoyuna çok fazla bilgi verilmedi.
Dolayısıyla, bu konuların tartışılması,
Mecliste görüşülmesi en doğal bir şey.
Sayın
milletvekilleri, dikkat ederseniz, son dönemde, özellikle bizim devlet
büyüklerimizden yapılan açıklamalar, Kıbrıs tarafından
yapılan, gelen açıklamalar Kıbrısta çözümün çok kısa
bir süre içerisinde olacağına işaret ediyor. Tabii, çok iyi
niyetli bir tablo sergileniyor, umut vadeden açıklamalar geliyor. Ancak,
gerçekte durum nedir, Kıbrısta ne oluyor, kullanılan
terminoloji ile gerçekler arasında nasıl bir fark var, ben bu
konuşmamda onlara değinmek istiyorum.
İki
toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayanan, Kıbrıs Türk
kurucu devleti ile Kıbrıs Rum kurucu devletinin
oluşturacağı Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti
deniyor buna. Yani iki kesim var, halk denmiyor, toplum deniyor. İki
toplumlu ve birleşik. Burada bir federasyon söz konusu olan ama merkezî,
güçlendirilmiş bir federasyon, gevşek bir federasyon değil.
Dolayısıyla, bir taraftan kurucu devletler deniyor, sanki devletler
varmış, hak ve yetkileri gerçek manada güçlendirilmiş
şeklinde sunuluyor ama diğer taraftan, güçlendirilmiş bir
merkezî federasyon var. Dolayısıyla, merkezî federasyon kurucu
devletlerin yetkilerini yutuyor. Siyasi eşitlik deniyor, ancak özellikle
nüfus oranları bu siyasi eşitliğe fiiliyatta, pratikte izin
vermeyen bir sonucu doğurabiliyor.
Kıbrıs
konusuyla ilgili, maalesef, bazı hususlara daha değinmek istiyorum
bizi doğrudan ilgilendiren, bütün siyasi partileri ilgilendiren ve hepimizi
ilgilendiren.
Kıbrısta
çözüm deniyor. Bakınız, bir açıklama okumak istiyorum,
Kıbrıs Cumhurbaşkanının yapmış olduğu
açıklama: Bizim esasen bu konuda bir yol haritamız yok. Biz
Kıbrısta bir devlet tanıyoruz ama bunun gereğini
yapmıyoruz. diyor. Kıbrıs Rum Yönetimini tanımıyoruz
ama tanımamanın da gereğini yapmıyoruz. Bunu ben
söylemiyorum, bunu KKTC Cumhurbaşkanı söylüyor. Yani bir devleti
tanımışız, tanımanın gereğini
yapmamışız. Bütün şey ambargoların
kaldırılması. Ambargolar kalktığı zaman o devlet
tanınıyor mu? Tanınmıyor. Dolayısıyla,
tanımayı koymuşuz ölçü ama onun gereğini
yapmamışız. Rum kesimini tanımıyoruz ama
tanımamanın gereğini yapmıyoruz. Olan budur.
Şimdi,
bir taraftan tanımadığımız bir devlet diyoruz, bunun
gereğini yapmıyoruz, diğer taraftan çözümle ilgili yani
Kıbrısa kapsamlı çözümle ilgili konuşuyoruz. Bu çözümün
olacağına inanan var mı? Çözüm zor. Neden? Çünkü en zor konular,
özellikle toprak, mülkiyet ve garantilerle ilgili başlıklar, şu
anda mülkiyet, bir kısmının konuşulduğu söyleniyor ama
toprak konusu, Rum tarafının istediği toprak konusu, Annan
Planının da ötesine geçen bir toprak.
Ben
bir harita göstermek istiyorum burada. Bu haritada Rum tarafı nereyi
istiyor mesela Kıbrısta? Bakınız, Rum tarafının
Kıbrısta istediği yer burası. Dipkarpazı istiyor,
Erenköyü istiyor, Gazimağusayı istiyor, Güzelyurtu istiyor, ara
bölgeyi istiyor, istiyor da istiyor. Yüzde 28,5un altına düşüyor.
Annan Planının da gerisinde bir şey şu anda
tartışılan.
Şimdi böyle bir yönetimle karşı
karşıyayız. Diğer taraftan Kıbrısla ilgili
olumlu hava yaratılması, özellikle Avrupa Birliğinde olumlu hava
yaratılması
Sanki bir şey olacakmış gibi söyleniyor
ve Türkiyede de bu çok sık dillendirilmeye başlandı. Özellikle
son bir hafta, on gündür, işte, sanki çözüm olacak, çok güzel şeyler
olacak, Türkiyenin AB üyelik sürecinin önü açılmış olacak,
deniyor. Esasen olan şudur: Suriyeli mültecilerin Türkiyede
tutulmasından çıktı bu konu çünkü 3 milyondan fazla buraya
mülteci gelince ve bunlar Avrupaya gidince bunları Türkiyede tutma
konusu gündeme geldi ve o konu üzerine bu defa Türkiyeye ne tür bir şey
sunabiliriz? dendi. Buldukları, tekrar Türkiyenin AB sürecini
canlandırmak oldu. İstedikleri için değil, istedikleri için
değil ama şartlar onları bu noktaya getirdi.
Dolayısıyla, ne oldu? Kıbrıs konusu gündeme geldi çünkü bu
sürecin canlanabilmesi için Kıbrısla ilgili bir adım
atılması gerekiyor.
Bakınız, 8 tane müzakere başlığı limanlar
nedeniyle donmuş, 6 tane fasıl ise Rum tarafının tek taraflı
blokajıyla karşı karşıya; dolayısıyla 14
tane faslı dondurmuşlar. Bu fasılların açılabilmesi
için ona ilişkin alınacak kararların altında da Rum
tarafının imzası olması gerekiyor. Böyle bir
karmaşık, girift ilişkilerden bahsediyoruz;
dolayısıyla bu kolay değil.
Çözüm ne zaman olabilir? Biz ne kadar fazla taviz vermeye razı
olursak o zaman belki çözüm olabilir ama şunu unutmayalım: Nasıl
olsa Annan Planını biz kabul ettik, KKTC de kabul etti, Rum
tarafı, reddetti biz yüksek moral zemini elde ettik; bu defa da biz
yapalım, bazı tavizleri verelim, nasıl olsa Rum tarafı yine
reddeder anlayışıyla giderseniz bu defa Rumlar onu yutmaz, kabul
eder. Çünkü bu zamana kadar bu müzakere süreci akılla, mantıkla
alakalı olmayan bir zemine çekiliyor, Türkiyenin AB süreciyle zaten iç
içe geçmiş bir konu. Siz Kıbrıs konusunu çözseniz de AB konusunu
halledemeyeceksiniz. Bizim başka bir yol bulmamız lazım,
başka bir kanal açmamız lazım AB süreciyle ilgili. Bütün
yumurtaları Kıbrıs sepetine koymuşlar ve bunu bizim elimize
vermişler, taşlı yoldan yürütüyorlar bizi. Bu kadar saçma bir
süreç olamaz. Dolayısıyla, Kıbrıs konusuyla ilgili
özellikle Hükûmetin
Bu konuyu Mecliste en azından müzakere
başlıkları açısından, gerekirse kapalı oturumda
geniş bir şekilde tartışmak istiyoruz.
Bu başlıklar da, bakınız, Hükûmet sözcüsü söyledi
Yönetim ve Güç Paylaşımı başlığı. Yönetim
ve güç paylaşımı konusunda şu anda dönüşümlü
başkanlığı kabul etmiyorlar. Bize önerilen, KKTCye
önerilen; Başkan Yardımcılığını öneriyorlar.
Bunu kabul edecek miyiz?
Peki,
AB konusunda, evet müzakereler AB konusunda, AB
başlığında bitti ama o konuda da bizi çok rahatsız
eden unsur var; mülkiyet konusu
Kurucu devletlerin hem mülkiyette hem de nüfus
olarak çoğunlukta olması gerekiyor, iki kurucu devletin de kendi
alanlarında. Ama olan o mu? Öyle bir şey mi çıkıyor? Ben
size söyleyeyim ne oluyor: Eğer bu çözüm olursa, aşağıda,
Rum kesiminde homojen Rum devleti çıkıyor, kuzeyde ise,
aşağıdan gelen Rumlarla birlikte oluşturulmuş, suni,
sulandırılmış bir KKTC çıkıyor. Yani
Kıbrıs kurucu Türk devletinin içerisinde Rumlarla yetki
paylaşacak, egemenlik paylaşacak bir unsur çıkıyor,
dolayısıyla iki kurucu devlet çıkmıyor ortaya. Bir tanesi
hakikaten kurucu devlet, Rum kesimi; kuzeyde ise Rumlarla egemenliğin
paylaşıldığı bir kurucu devlet çıkıyor,
nüfusun paylaşıldığı bir kurucu devlet
çıkıyor. Alt parlamentolara seçilecek insanlar, siz zannediyor
musunuz sadece KKTCden olacak? Belki de yüzde 40ı Rumlardan olacak kuzey
kesimindeki parlamentonun. Dolayısıyla böyle bir çözümden
bahsediyoruz.
Gerçekçi
olalım ve bu konuda biz bu Meclise ciddi manada bilgi verelim ve herkesin
görüşünü alalım çünkü bu millî bir konuysa hepimizin bu konuda millî
davranacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Hele
özellikle biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Avrupa Birliğini sonuna kadar
destekliyoruz -bu süreci- çünkü buradaki ideallere inanıyoruz.
Kıbrıs sorununun da çözümünü destekliyoruz ama ikisinin birbirine
bağlantılı şekilde götürülmesinden rahatsızız.
Eğer böyle bir bağlantı devam ettirilirse her ikisini de
kaybediyoruz.
Kıbrıs
konusu şu anda Türkiyenin önüne konmuş bir engel olarak gözüküyor ve
öyle oldu. Bu kararlar, bu müzakere fasılları açılacak.
deniyor ya
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZTÜRK
YILMAZ (Devamla) Özür diliyorum, tamamlayacağım.
BAŞKAN
Sayın Yılmaz, tamamlayınız lütfen.
Bir
dakika
ÖZTÜRK
YILMAZ (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Bu
müzakere fasılları açılacak. deniyor ya, AByle ilgili bilgisi
olan var mı, nasıl açılacak? Nasıl açılacak bu müzakere
fasılları? GKRY onay verirse açılacak? O onay vermezse hiçbir
müzakere faslı açılamaz. Avrupa Konseyinde alınıyor bu
karar, bütün üye ülkelerin imzasıyla alınıyor. Nasıl
açacaksınız? Sizden Kıbrısı öyle veya böyle, madara
edip çözmenizi bekliyorlar. Lütfen, bu konuda da millî olalım.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Grup
önerisi aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Şanlıurfa
Milletvekili Sayın İbrahim Halil Yıldız.
Sayın
Yıldız, on dakika
Buyurunuz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM
HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki, biraz önce de
şahit oldum, CHP sıralarında Sayın Cumhurbaşkanımıza
hakikaten ahlak dışı laflar sarf edilmiştir. Bu ahlak
dışı laflar yüce Meclisimizin bu sıralarına
yakışmamaktadır.
Saygılarımla..
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) Yargıya taşınmış artık;
bırak, geç onu.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Efendim, İç Tüzükün hükümleri uyarınca
konunun dışına Sayın Başkanın izin vermemesi
lazım.
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) İç Tüzükün hükümlerince Meclisi Mahmut Tanal
mı yönetiyor?
İBRAHİM
HALİL YILDIZ (Devamla) - Kıbrıs konusundaki hassasiyetimiz
ortadadır. Kıbrıs bizim için millî bir davadır. Avrupa
Birliği sürecindeki bir Türkiye'nin nihai hedefi tam üyeliktir. Tam üye
olmuş bir Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden
ayrı düşünülmesi mümkün değildir.
Biliyorsunuz
ki 26 Nisan 2015te Kıbrısta yapılan
Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyların yüzde 65ini alan
Mustafa Akıncı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 4üncü
Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Sayın Akıncı 1
Mayıs 2015te yaptığı açıklamayla Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Özdil
Namiyi Kıbrıs meselelerinin Türk tarafı müzakerecisi olarak
atamıştır. Sayın Mustafa Akıncı ilk ziyaretini
Türkiyeye yapmış ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep
Tayyip Erdoğanla görüşmüştür. Bu görüşmede
Kıbrıs meselesinde gelinen nokta ve yapılacak olan müzakerelerle
ilgili görüşmelere de yer verilmiştir.
İçme
suyu projesiyle birlikte Anadolu ve Kıbrıs tekrardan
kucaklaşmıştır. İçme suyu projesiyle Kıbrıs
hayat bulmuştur. Kıbrıs çıkarlarını düşünen
bir dış politikamız söz konusudur.
MHPnin
grup önerisinin reddini talep ediyoruz.
Teşekkür
ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum
Karar yeter sayısı talebi
vardır. Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.33
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.41
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
------0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır,
öneri kabul edilmemiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, 13/1/2016 tarihinde Grup Başkan
Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Hrant
Dink cinayetinde rol alan derin ilişkilerin üstüne gidilmesi ve adaletin
yerine getirilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 19 Ocak 2016
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
19/01/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 19/01/2016 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Çağlar
Demirel
Diyarbakır
HDP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
13
Ocak 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili
İdris Baluken tarafından verilen (600 sıra numaralı) Hrant
Dink cinayetinde rol alan derin ilişkilerin üstüne gidilmesi ve adaletin
yerine getirilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş
olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19/01/2016 Salı
günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk
konuşmacı, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Osman
Baydemir.
Sayın
Baydemir, süreniz on dakika.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan, Genel Kurula
OSMAN
BAYDEMİR (Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, hepinizi
BAŞKAN
Sayın Baydemir, bir saniye lütfen.
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulda çok uğultu var. Sayın hatibi kürsüye
davet ettim, lütfen dinleyelim.
Buyurun
Sayın Baydemir.
OSMAN
BAYDEMİR (Devamla) Bir kez daha teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, hepinizi saygıyla, sevgiyle, hürmetle selamlıyorum.
Doğrusunu
ifade etmek gerekirse bugün grubumun sunmuş olduğu önergesini
adaletin tecellisi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve bir kez
daha ama bir kez daha, birlikte yaşam duygusunun perçinleşmesinin bir
adımı olarak ele almak, bir adımı olarak okumak gerekiyor.
Maalesef, cumhuriyet tarihi, aynı zamanda faili meçhul cinayetler
tarihidir; maalesef, cumhuriyet tarihi, aynı zamanda hak
arayışının, adalet arayışının bir
boyutuyla yine devletin erkleri tarafından engellendiği, ortadan
kaldırıldığı tarihtir. Bu itibarla da bugün bir kez
daha barışın, özgürlüğün, kardeşliğin; bir arada
eşitçe, özgürce yaşama arzusunun sembollerinden olan Hrant Dinki
saygıyla, sevgiyle ve hürmetle anıyorum burada. Müsaadeniz olursa
bugün burada Sayın Başkan, bir kez daha hem Hrant Dinkin ama
aynı zamanda yakın bir geçmişte yitirmiş olduğumuz,
canına kastedilen Tahir Elçinin sesini de bu Parlamentoya getirmek
istiyorum, sesini de bu Parlamentonun çatısı altında bir kez
daha sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ne
diyordu Hrant Dink: Muhtemelen 2007 benim açımdan daha zor bir yıl
olacak. Yargılamalar sürecek, yenileri başlayacak. Kim bilir daha ne
gibi haksızlıklarla karşı karşıya
kalacağım. Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek
güvencem sayacağım: Evet, kendimi bir güvercinin ruh
tedirginliği içerisinde görebilirim ama biliyorum ki bu ülkede insanlar
güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içinde, insan
kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Maalesef, bu ülkede bir kez daha devlet adına, bir kez daha devlet
adına o karanlık dehlizlerden çıkan algı bu ülkenin
aydınlık bir yüzüne, bu ülkenin bir güvercininin canına kastetti
ve sadece bu kasıt onunla da sınırlı kalmadı, bu
kasıtlar devam etti.
Yine,
Tahir Elçi bu ülkenin, bu coğrafyanın, kürdistan halkının
âdeta barış elçisi olan Tahir Elçi. Ne diyordu Tahir Elçi, dört
ayaklı minarenin o manevi huzurunda nasıl hitap ediyordu: Bu tarihî
bölgede, birçok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği
yapmış bu kadim bölgede, insanlığın bu ortak
mekânında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar,
çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak dursun. Ama
maalesef bir kez daha tam da aydınlıktan, tam da barıştan
tam da birlikte yaşamdan korkanlar, kaosu derinleştirmek isteyenler
hedeflerine aydınlık yüzü, barışın dilini,
barışın sembolünü koydular ve faili meçhul cinayete bir cinayet
daha eklediler.
Doğrusunu
ifade etmek gerekirse toprağa düşen, yere düşürülen sadece Hrant
Dinkin bedeni değil, sadece Tahir Elçinin bedeni değildir; bu
toplumun haysiyetidir, bu toplumun onurudur ve bu toplumun birlikte yaşama
arzusunun ta kendisidir. Bu itibarla da hiç kimse kalkıp Hrant Dinkin
katilleri bulundu. demesin. Bulunanlar sadece maddi tetikçilerdir. Esas
filler, esas vezirler yeni katliam planlarını, yeni cinayet planlarını
maalesef sürdürmeye de devam ediyorlar ve öyle bir şekilde devam ediyorlar
ki, bir kez daha o katiller, bir kez daha o filler, bir kez daha o vezirler
üçüncü sınıf mafyaya Oluk oluk kan akacak! dedirtiyor,
dedirtebiliyorlar. Gerçek manada bir yüzleşme için, mutlak suretle ama
mutlak suretle, hakikati araştırma komisyonunu bu Meclis bünyesine
almalıdır; bu Meclis, bünyesinden hakikati araştırma
komisyonunu çıkarmalıdır.
Bugün
burada, bu Parlamentoda adına konuşma yapmış olduğum
HDP, CHP ve AKP sıralarından Hrant Dink cinayetine yönelik
eleştiriler ve bu cinayetin kabul edilemeyeceğine dair
kınamaları dinledim büyük bir memnuniyetle. O hâlde gelin, eğer
gerçekten bu cinayetin arkasındaki güç odaklarını
açığa çıkarırsak o zaman samimiyet testinden hep birlikte
geçmiş oluruz ve gerçekten, karanlığın üzerinden, o
karanlık odakların bu topluma dayatmak istediği korku
imparatorluğu üzerinden perdeyi de açmış oluruz, toplumun
gerçeklerle yüzleşmesine de bu vesileyle vesile olmuş oluruz.
Bundan
dokuz yıl önce Hrant Dinki katledenler ve zihniyet, bundan dört yıl
önce Roboski katliamını gerçekleştirdi ama aynı zihniyet,
aynı şekilde Suruçu, Ankara katliamını, Diyarbakır
katliamını gerçekleştirdi ve Tahir Elçi suikastı, bunlar
aydınlatılmış olsaydı gerçekleşmeyecekti.
Bir
kez daha ifade etmek isteriz ki, karanlıkta bırakılan, üstü
örtülen her cinayet mutlak suretle yeni cinayetlerin de habercisidir, yeni
cinayetlerin de zemin hazırlayıcısıdır.
Bir
kez daha dikkatinizi bir konuya daha çekmek istiyorum, o da şu ki: Bir
toplumu toplum yapan ve bir arada tutan, adalet duygusudur. Adaleti
şaşmış olan bir toplum, adaleti şaşmış
olan bir devlet okyanusun ortasında âdeta pusulasını yitirmiş
bir gemiye benzer ve şu anda, maalesef, bu ülke, 78 milyon insanıyla,
okyanusun tam ortasında pusulasını
şaşırmış bir geminin içerisinde yol alıyor.
Yapacağımız tek bir şey var: Bir an önce bu girdaptan
çıkmanın yol ve yöntemlerini aramak, yol ve yöntemlerini
açığa çıkarmaktır.
Bu
vesileyle, bugünkü önergemize verilecek her bir evet oyu, emin olun ki Berfo
anaların, Roboskili anaların, Rakel Dinkin ve ama aynı zamanda
Türkan Elçinin ahını almamak anlamına geliyor ve ama aynı
zamanda Cizrede, Silopide, Surda ve Çınarda katledilen bebelerimizin,
çocuklarımızın ahının hesabının
sorulması anlamına geliyor.
Gelin,
bugün burada her birimiz bir ilke, bir adıma, her birimiz
vicdanımızın sesine kulak verelim ve bu gerçeğin
karanlıkta kalmaması konusunda bir çabanın parçası
olalım.
Bu
duygularla, hepinizi saygıyla ve sevgiyle ve hürmetle selamlarken Rakel
Dinkin sözüyle bitirmek istiyorum konuşmamı: Yaş kaç olursa
olsun bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten katil
yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapamayız
kardeşlerim. demişti Rakel Dink.
Gelin,
birlikte karanlığın üzerinde ışık tutalım.
Gelin, birlikte bu hukuk dışı örgütlenmelerin tüm
açıklığıyla açığa çıkabileceği,
yargının karşısına çıkarılabileceği bir
zemini oluşturalım. Bu zemini oluşturacak olan emin olun ki
kriminal laboratuvarlar değil, bu zemini oluşturacak olan milletin
iradesidir ve milletin iradesinin en üst mekanizması bu Parlamentonun ta
kendisidir. Eğer bu Parlamento faili meçhul cinayetleri gündemine
almayıp, araştırmayıp, faillerini açığa
çıkarmayacaksa, o zaman her birimiz vermiş olduğumuz oyda
şunu ifade etmiş olacağız topluma: Ben araştırmak
istemiyorum. Ben gerçeklerin açığa çıkmasını
istemiyorum. Ben gerçek faillerin, gerçek sorumluların gün yüzüne
çıkmasını istemiyorum demek olacaktır. Bunun vebali de çok
ama çok büyük olacaktır. Unutmayın ki mensubu olduğumuz inanç,
sadece ve sadece yaptıklarımızdan değil, yapma
imkânına sahip olup yapmaktan imtina ettiklerimizden de mesul
olacağız.
Bu
itibarla, bugün her birimizin bu cinayet ve cinayetler karanlıkta
kalmasın diye bir rey hakkımız var. Gelin, her birimiz kendimiz
olalım, her birimiz vicdanımız olalım ve bu
araştırma önergesini oylayalım. Belki bu önerge bir hayır
kapısını açar, belki bu önerge, belki bu kabul yeni bir
toplumsal sözleşmenin inşasının da kapısını
aralamış olur.
Bu
duygularla hepinizi bir kez daha saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baydemir.
Grup
önerisi aleyhinde ilk söz Ankara Milletvekili Sayın Ali Haydar Hakverdiye
aittir.
Sayın
Hakverdi, on dakika süreniz var.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Aslında aleyhte konuşmayacaksın sen
tabii.
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Evet, aleyhte söz aldık ama usulü
yavaş yavaş öğreniyoruz, öğreneceğiz.
Öncelikle, Sayın Başkanım, Sayın Divan Kâtibi Üyesi
arkadaşlarım, Meclisin emekçisi arkadaşlar ve basın
emekçisi arkadaşlarım ve AKP milletvekili arkadaşlarım ve
ötekiler; merhaba. Hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum, bir
öteki olarak. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar) Bir öteki
olarak, bütün Genel Kurulu saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Şimdi,
AKPyle başlayalım...
İSMET
UÇMA (İstanbul) AK PARTİ, AK PARTİ!
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) AKP dedim ya, hemen
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ADNAN
BOYNUKARA (Adıyaman) Ayrımcılık yapıyorsun.
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Evet, AK PARTİ. Gördünüz mü, hemen
öteki oldum. Çünkü AKP dediğimizde kötüyüz ama AK PARTİ
dediğimizde iyiyiz değil mi? Hemen öteki oluyoruz, buradan
başlıyoruz. AKP dediğimizde kötüyüz ama AK PARTİ
dediğimizde iyiyiz değil mi?
İSMET
UÇMA (İstanbul) Ama bu kadar ucuz satıcılık olmaz.
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Hemen buradan ötekileştiriyorsunuz, hemen
buradan. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İSMET
UÇMA (İstanbul) Bu kadar ucuza satılmaz, aşk olsun!
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Devam ediyorum: Şimdi, on üç
yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz arkadaşlar, on üç
yıldır yönetiyorsunuz ve başta dediğim gibi, AKP
diyenleri bir ötekileştirdiniz. Sonra, burada Meclis
açıldığı günden beri neyi tartışıyoruz,
biliyor musunuz? Savaş mı, terörle mücadele mi? Buradan kalkan bir
arkadaşım Savaş. dediğinde hemen otomatik Terörle
mücadele, terörle mücadele. ya da tam tersi, değil mi? Nasıl tarif
ederseniz edin, ne derseniz deyin ama şu mevcut fiilî durumu
değiştirebiliyor musunuz? Ülkenin hâlini değiştirebiliyor
musunuz? Ben sizin gibi düşünmek zorunda değilim, farklı
düşünüyorum. Mesela diyorum ki: 3 aylık Miray bebek öldürüldü Surda.
Yine, Diyarbakırda Çınarda 4 yaşında Mevlüde İrem
öldürüldü. Kınıyorum, sorumluları kınıyorum, ülkeyi bu
hâle getiren herkesi, herkesi kınıyorum. Bu 2
evladımızı ötekileştirenleri de kınıyorum.
Şimdi,
sabahtan beri şunları tartışıyoruz: Diktatör
bozuntusu değil mi? Arkadaşlar, ben Genel Başkanım gibi düşünüyorum.
Ülkenin mevcut getirildiği durum itibarıyla ben böyle
düşünüyorum. Burada bağırarak, üzerimize yürüyerek bu
düşüncemi değiştiremezsiniz.
OKTAY
ÇANAK (Ordu) Yuh olsun sana!
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Yarın belki kapımıza bir
savcı gönderirsiniz, olmadı tutuklatırsınız,
olmadı öldürürsünüz ama benim bu düşüncemi
değiştiremezsiniz. Neyi değiştirirsiniz, biliyor musunuz?
Belki parti içinde terfi edersiniz, hayhay ama benim duruşumu, düşüncemi
değiştiremezsiniz. Biz diktatör bozuntusuna diktatör bozuntusu
deriz, deriz ama burada üzerime yürüyerek bunu değiştiremezsiniz. Ben
şöyle bakıyorum olaya, hani bir replik var: Şakir! Şakire
çay yok.
ZEKİ
AYGÜN (Kocaeli) Ben de sana ahlaksız diyorum, ahlaksız.
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Yani ne diyeyim; hani, Mahmut mu diyeyim? Yani
Şakir
Bunu değiştirebilir misiniz? Ne diyeyim, Mahmut mu
diyeyim? Ben böyle düşünüyorum. Değiştiremezsiniz
arkadaşlar, değiştiremezsiniz.
MEHMET
AKİF YILMAZ (Kocaeli) Öyle bir derdimiz yok.
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Şimdi, bu ülkede
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MEHMET
AKİF YILMAZ (Kocaeli) Rahat ol.
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Lütfen dinleyin arkadaşlar, lütfen
dinleyin.
Ben
şunu söylüyorum çok net bir şekilde: Ben avukatım ve
yıllardır, siyasal eleştiri yapanlara dair hiçbir mahkeme ama
hiçbir mahkeme bu eleştiriden dolayı ceza vermedi, hele de diktatör
eleştirisine dair yüzlerce karar sunarım size. Bu bir siyasal
eleştiridir. dedi bugüne kadar mahkemeler ama bundan sonra birlikte
göreceğiz, değil mi? Birlikte göreceğiz bundan sonra
bakalım, yargılamaları birlikte göreceğiz.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Hani mahkemeler bizim elimizdeydi?
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Evet, ötekilerden en değerlilerden biri
benim için Hrant. Bugün öldü, dokuz yıl oldu, bugün öldü. Affedersiniz,
Ermeni
diyordunuz. Ötekilerdendi.
İSMET
UÇMA (İstanbul) Sen diyorsun onu.
MEHMET
AKİF YILMAZ (Kocaeli) Sen diyorsun.
İSMET
UÇMA (İstanbul) Dersimde sen öldürdün
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Ötekilerdendi. Affedersiniz, Ermeni
diyen
ben değilim, sizlerdiniz arkadaşlar.
İSMET
UÇMA (İstanbul) Yapma, çok ayıp!
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Lütfen inkâr etmeyiniz.
İSMET
UÇMA (İstanbul) Öldüren de sensin, ağıt yakan da sensin.
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Ve bugün ölümünün dokuzuncu yılı.
Hrant ne diyordu, biliyor musunuz?
OKTAY
ÇANAK (Ordu) Ötekileştirme!
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Kendimi bir güvercin ruh tedirginliğinde
görebilirim ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Az
önceki vekil arkadaşımızın söylediği gibi.
İSMET
UÇMA (İstanbul) Ayakkabı mağazası gibi, her numara var.
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Evet, dokuz yıl oldu, katilleri daha
ortaya çıkartılamadı. Hâlâ devam ediyor. Çok ciddi, örgütlü bir
dosyaydı ama örgütten daha ceza alanlar yok. Bugün kimler kimler örgütten
yargılanıyor, biz biliyoruz.
Evet,
Hrant ne derdi biliyor musunuz? Hasta iki toplumuz biz, Türkler ve Ermeniler;
birbirine yönelik, ilişkilere yönelik. Ermeniler ve Türkler birbirine karşı
büyük bir travma yaşıyor. Kim tedavi edecek bizi, kim tedavi edecek?
Fransız Senatosu kararı mı, Amerikan Senatosu kararı
mı? Asla. Bizim doktorumuz biziz. Diyalog tek çare. Bunun
dışında çözüm yok. diyordu ve bizi asla hiçbir yere
şikâyet etmedi Hrant, etmedi. Şöyle bir hikâye anlatıyordu:
Fransadan Sivasın köyüne gelen bir yaşlı, memleketini,
geçmişini araştırmak için gelen bir yaşlı bu köyde
öldü, bu köyde öldü ve sahipsizdi, o köyün köylüleri oraya gömdüler. Sonra bir
vesileyle Hranta ulaştılar, Hrant yakınlarına
ulaştı ve yakınlarını o köye yönlendirdi. O köye
yönlendirdiğinde, yaşlı amcadan orada naaşının
tekrar alınmasını ve ülkelerine götürülmesini istediklerinde
yaşlı amca ağlayarak dedi ki: Ne olur bırakın,
kalsın. Su çatlağını buldu. Bırakın kalsın,
su çatlağını buldu. dedi.
Bu ülkede hepimiz ama hepimiz, Lazıyla, Kürtüyle, Türküyle,
Ermenisiyle hep beraber yaşamak istiyoruz, yaşamak zorundayız.
Bu ülkeyi on üç yıldır yönetemiyorsunuz, bu hâle getirdiniz. Bu kadar
ayrılığın üzerine, bu kadar ayrılığın
üzerine, bu kadar bir arada koşullarımızı yok etmeniz
üzerine ben hâlâ umutluyum. Ben hâlâ bu ülkede bir arada, hep birlikte, omuz
omuza, barış içerisinde yaşamayı savunuyorum ve sizler gibi
düşünmüyorum, daha farklı bir yöntemle bu işin çözülmesi
gerektiğini düşünüyorum. O yüzden şimdiye kadar her
barış isteyene bir şekilde Hayır, savaş; hayır,
terörle mücadele; hayır, bu
gelin şu gerçekliği kabul edelim:
Tarif etmek zorunda değiliz ama bu sorunu hep birlikte burada çözmek
zorundayız. Lütfen bunu kabul edin, lütfen bunu kabul edin.
Şimdi
bitireceğim, Hranttan yine
Acıyı onurla
taşıyıp sırtlanmalı; yaygara yapmadan,
patırtıya vermeden. Bunu dış dünyaya şikâyetle ilgili
söylüyordu ve Dünyaya, dünya insanına diyorum ki: Senin Ermeni
soykırımını tanımış olman veya
tanımamış olman benim için beş para etmez; çözüm bu
topraklarda. diyordu ve altına imza atıyorum. Son olarak ben buradan
diyorum ki: Faşizme inat, kardeşimizsin Hrant.
Genel
Kurulunuzu saygıyla selamlarım. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Hakverdi.
Grup
önerisi lehinde ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili
Sayın Onursal Adıgüzel. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Adıgüzel, süreniz on dakika.
Buyurun.
ONURSAL
ADIGÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hrant
Dink cinayeti davası üzerine HDP grup önerisinin lehinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına konuşacağım.
Öncelikle
katledilişinin dokuzuncu yılında sevgili Hrantı
saygıyla ve özlemle anıyorum. Buradan Buradayız
(x) diyorum.
Hrant
Dink bu ülkenin bir yurttaşıydı, Hrant Malatyalıydı,
Hrant bu ülkenin aydını ve değeriydi. Hrant bu ülkede
doğdu, bu ülkede öğrenci oldu; gazeteci, eş, baba oldu. Hrant
Bu ülkenin diğer yurttaşları gibi ısrarla, özlemle
eşit olmak istiyorum. dedi. Barış özlemini yüksek sesle,
cesurca dile getirdi ve tıpkı bugün bu ülkenin
aydınlarının, akademisyenlerinin yaşadıkları gibi
lince maruz kaldı ve nihai noktada, 19 Ocak 2007de İstanbulda genel
yayın yönetmeni olarak çalıştığı Agosun önünde
vahşice katledildi. 19 Ocak 2007, bunu aklınıza yazın, yani
dokuz yıl önce bugün. Dokuz yıldır
aydınlatılamamış, tüm Türkiyeyi derinden etkileyen,
içimize ateş düşüren, din, dil ve ırk ayrımı yapmadan
tüm insanları, tüm İstanbulu Hepimiz Hrantız. diye sokaklara
döken faili meçhul bir cinayet.
Gazeteci
Hrant Dinkin öldürülmesinin üzerinden dokuz yıl geçti. Geçen dokuz
yıl içerisinde Dinkin öldürülmesiyle ilgili hukuki süreç bir tetikçi
etrafındaki birkaç kişinin ötesine geçemedi. Tetiği çeken
cinayet sanığı yakalanmış olmakla birlikte, onun
arkasındaki güçler, oynanan oyunlar henüz tümüyle açığa
kavuşturulmamıştır. Bunun acısını ve utancını
hâlâ hepimiz yüreklerimizde yaşıyoruz.
Cinayetin
ardından izlenen süreçte, adaletin tesisinde yaşanan sonuçlar
toplumun vicdanında derin yaralar bırakmıştır. Bugün
geldiğimiz noktada, Hrant Dinkin ölüm emrinin kimler veya kimin
tarafından verildiğinin açığa çıkartılmasının
çok çok daha uzağındayız. Hrant Dink cinayeti davasında
soruşturmanın etkin bir şekilde yürütülmemesi, bu cinayetlerle
olan derin ilişkilerin açığa çıkartılmaması,
Dinkin katledilmesindeki ihmal ve kasıtlı uygulamaları olan ve
haklarında soruşturma açılan kamu görevlilerinin görevlerine
hâlen devam etmesi, adaletsizliği derinleştirmeye devam etmektedir.
Onca yıldan sonra, Hrant Dink cinayetinin planlı bir suikast
olduğunun açığa çıkmasına rağmen cinayet sonucu
yürütülen soruşturmalar etkin bir şekilde yürümemiş,
yürütülmemiştir. Dinkin vurulacağı, cinayet öncesinde 17 defa
ihbar edilmiştir. Bu ihbarların birinde Ogün Samastın cinayeti
işlemek üzere İstanbula geldiği bildirilmiş olmasına
rağmen cinayet engellenmemiştir. Cinayetten sonra polis muhbiri Erhan
Tuncelle telefonda görüşen emniyet istihbaratçısının, Dink
suikastının kim tarafından, ne kullanılarak, nasıl
yapılacağına kadar tüm ayrıntılarının
emniyetçe bilindiği ortaya çıkmıştır. Trabzon
valiliği, cinayetten haberdar olmasına rağmen ihmalleri söz
konusu olduğu için soruşturmaları talep edilen polis ve jandarmalardan
sadece jandarmaların soruşturulmasına izin vermiştir.
Tüm
bunlar yaşanırken, açılan davada birçok delil ortadan
kaldırıldı ve cinayete dair bulguların çoğuna
erişilemedi. Öte yandan, bugün gelinen nokta itibarıyla, kamu
görevlilerinin cinayetteki sorumluluklarını ortaya koyan ve kamu
görevlilerinin yargılanması yolunu açan savcının görevden
alınması da Hrant Dink davasının
aydınlatılması yönündeki endişelerimizi artırmaktadır.
Yıllar
sonra, 2015 yılında, Dinki ölüme götüren süreçte ülkenin en önemli
pozisyonlarında bulunan polisler, polis şefleri cinayeti neden
önlemedikleri konusuyla ilgili soruyla ilk kez karşı
karşıya kaldılar. 26 kamu görevlisi hakkında dava
açıldı fakat bununla birlikte, kamu görevlileri mahkeme önüne
çıkarılmadan, iddianameyi hazırlayan ve hâlâ
soruşturmayı yürüten savcı daha bir hafta önce, 11 Ocak 2016
tarihinde Dink soruşturmasından alındı. Savcının
görevden alınması akıllara şu soruyu getirmektedir: Sevgili
Rakel Dinkin de söylediği gibi bebeklerden katil yaratan karanlığı
gerçekten ne kadar sorgulamak istiyorsunuz ben de çok merak ediyorum.
İktidar
Faili meçhulleri ortadan kaldıracağız. diye yola
çıktı. Bugün gelinen noktaya baktığımızda, on
dört yıllık iktidarınızda faili meçhulleri bitirmek
şöyle dursun, vahim bir tabloyla karşı
karşıyayız. Faili meçhullerin döneminin kapandığı
falan yok, aksine daha da hızlanarak devam ediyor. Hrant Bu ülkede
güvercinlere dokunmazlar. dedi ama biz biliyoruz ki, güvercinlere dokunulmaya
devam ediliyor ve hâlâ bu ülkenin aydınları güvercin
tedirginliği içinde yaşamaya mahkûm ediliyor.
Berkin Elvan bundan tam dokuz yüz kırk yedi gün önce öldürüldü,
biz Berkinin katilini hâlâ bilmiyoruz. O kadar geriye gitmemize de gerek yok,
7 Hazirandan bu yana yaşanan olaylara bir bakmamız yeterli. Daha dün
Kilis kent merkezinde bir okulun bahçesine bir roket isabet etti ve 1 vatandaşımız
hayatını kaybetti. Hümanist Büro raporlarına göre, 26 Temmuzdan
bu yana yani 26 Temmuzdan 2015in sonuna kadar, en küçüğü 35 günlük bebek,
en büyüğü 18 yaşında olmak üzere en az 58 çocuk
hayatını kaybetti. Suruçta 33, Ankarada 100ü aşkın
vatandaşımız hayatını kaybetti, daha onlarcası
yaralandı.
ERKAN
HABERAL (Ankara) Şehitleri de say, şehitleri.
ONURSAL
ADIGÜZEL (Devamla) Suruç için, Ankara için katliamlar araştırılsın
diye verdiğimiz bütün önergeler bu Meclis salonunda iktidar
milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Tahir Elçi cinayetinin üzerinden
daha iki ay geçmedi, Tahir Elçinin katilleri kim biz hâlâ bilmiyoruz, kamuoyu
bilmiyor. Sevgili Hrantın kızı Delal şöyle diyor: Babam
hâlâ o kaldırımda yatıyor, bir el verin de kalksın. Ben de
genç bir milletvekili olarak, başta bu ülkenin gençlerine ve tüm
yurttaşlarına sesleniyorum: Gelin, hep birlikte el ele verelim; bu
topraklarda hâlâ yerde yüzüstü yatanlar başta olmak üzere,
dışlanan, ötekileştirilen, ezilen, yok sayılan bütün
vatandaşların ellerini tutalım; eşitliği,
özgürlüğü, kardeşliği ve barışı hep birlikte
inşa edelim. Biraz önce bir dakikalık konuşmalarda bütün gruplar
Hrantı anarak devam ettiler, ben de diyorum ki: Türkiye
Büyük Millet Meclisi çatısı altında, bugün Hrantın ölüm
yıl dönümünde hepimiz bu karanlık suikastın
aydınlatılması için evet oyu verelim ve gerçekleri görelim.
Teşekkürler, saygılar. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Adıgüzel.
Grup önerisi aleyhinde son konuşmacı Ankara
Milletvekili Sayın Aydın Ünal. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Ünal, süreniz on dakika.
AYDIN ÜNAL (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
19 Ocak 2007de kaybettik Hrant Dinki. Kendisini,
canice, alçakça bir suikastın ardından kaybettiğimiz bu yıl
dönümünde bir kez daha saygıyla, minnetle, rahmetle yâd ediyorum.
Yine, bugün seçim bölgemde, Ankara
Beypazarında çok genç yaşta bir polis memurumuzu toprağa
verdik, ebediyete uğurladık, Mahmut Bilgin. Ona da Rabbimden rahmet niyaz
ediyorum; yakınlarına, ailesine başsağlığı
diliyorum. Rabbim bu ölümleri hem Türkiyeden hem bütün Orta Doğudan,
bütün İslam coğrafyasından, bütün insanlıktan uzak tutsun.
Şairin dediği gibi her ölüm erken ölümdür. Erken ölümlerin
olmadığı bir coğrafya arzumuz var, bütün mücadelemiz de
bunun için.
Özellikle Hrant Dink gerçekten erken öldü. Çok güzel bir sözü
vardı, Avrupadaki bir konuşmasında şunları
söylemişti: Kim bizim doktorumuz? Ermeniler Türklerin doktoru, Türkler de
Ermenilerin doktoru. Bunun dışında doktor, hekim yok. Bunu
söylemişti Hrant Dink. Gerçekten çok farklıydı. Genel kabul
gören söylemlerin, statükonun söylemlerinin, hem Ermeni diasporası
açısından hem Türkiye devleti açısından statükonun dilinin
çok ötesinde, bize yerliliği öğreten, millîliği öğreten,
bir Anadolu insanının nasıl olacağını
öğreten bir yapısı vardı. Mertti, sözünü esirgemeyen bir
yazardı. Türkiye adına gerçekten çok büyük bir kayıptı.
Sarı Gelin diye bir türkü vardır, hepiniz bilirsiniz.
Sarı Gelin türküsü o kadar enteresan ki hem Azeriler sahip çıkarlar
Bu bizim türkümüzdür. derler hem Türkler sahip çıkarlar Bu Erzurum
türküsüdür. derler hem de Ermeniler sahip çıkarlar Bu bir Ermeni
türküsüdür. derler. Bir türkü üzerinde bu kadar tartışmanın
olması aslında ayrıştırıcı değil, birleştirici
bir unsur. Türkünün sözlerine bakıldığında, ezgisine
bakıldığında, türkünün bu topraklarla olan o uyumuna
bakıldığında aslında bu toprakların
insanlarının ne kadar birbirine yakın, bu toprakların
insanlarının kaderinin ne kadar ortak olduğunu bize anlatan bir
türküdür.
Cumhuriyetin
kurulmasından itibaren bu ülkede birçok etnik grup için, birçok inanç
grubu için, birçok mezhep için zor bir süreç başladı. Daha
doğrusu, cumhuriyetin kurulmasından bir müddet sonra, özellikle tek
parti CHP döneminde -hani, diktatör tartışmaları filan yapılıyor
ya- diktatörlüğün ne olduğunu aslında bu ülke çok yakından
gördü, hissetti, yaşadı ve bizim milletimizin derin
hafızasında da bu ülkede aslında kimin diktatör olduğuna
dair çok net bir cevap vardır. O 1940lı yıllarda sadece mescitlerin
kapatılması, sadece ibadetlerin yasaklanması, ezanın Türkçe
okunması değil, aynı zamanda birçok etnik gruba, birçok mezhebe
karşı çok yoğun baskılar yapıldı, çok büyük
zulümler yapıldı. Bundan zarar görenler, bu zulmü yaşayanlar
sadece Müslümanlar, sadece dindarlar değildi; bundan zulüm görenler
aynı zamanda Ermenilerdi, bundan zarar görenler aynı zamanda
Kürtlerdi ve bu anlayış, işte,
yaşadığımız darbelerle kesintiye
Adnan Menderesin
gelmesiyle Türkiyede bir rahatlama oldu, Turgut Özalın gelmesiyle bir
rahatlama oldu ama darbelerle âdeta statüko her seferinde yerine oturdu ve bu
zulüm 2000li yıllara kadar devam etti.
Bakın,
Cumhurbaşkanımızı, kurucu Genel
Başkanımızı, Recep Tayyip Erdoğanı -burada da
ifade edildi- eleştirebilirsiniz, onu sevmeyebilirsiniz ama 2001
yılında AK PARTİyi kurdu ve AK PARTİnin programından
başlayarak hem söylem olarak hem dil olarak hem de icraat olarak
Başbakanlığı süresince ve
Cumhurbaşkanlığı süresince çok büyük sessiz devrimlere imza
attı. Bu devrimlerden en önemlisi de -kendisi yeni Türkiye olarak ifade
etmiştir- 23 Nisan 1920deki o Meclis ruhunu, o millet ve milliyet ruhunu
sürekli dile getirmesi ve bunun arkasında durarak bununla ilgili sessiz
devrimleri gerçekleştirmesi, en önemli icraatı belki de budur. Ret,
inkâr ve asimilasyona son verdiğini ifade etmiştir, bunun da
gereğini yapmıştır. Dersim katliamını kabul
etmiştir, Bundan dolayı eğer özür dilemek gerekiyorsa özür
diliyorum. demiştir; devlet adına, Hükûmet adına özür
dilemiştir ve Dersimi en cesur şekilde dile getiren lider
olmuştur. Kürt meselesinde neler yaptığını çok çok iyi
biliyoruz. 2005 yılında Kürt meselesi benim meselemdir. dedi. O
vesayetin baskılarına rağmen, darbe tehditlerine rağmen, o
üzerine gelen baskılara, suikastlara rağmen, suikast tehditlerine
rağmen 2009 yılına kadar bu konuda önemli adımlar
attı, 2009 yılında Millî Birlik ve Kardeşlik Projesini
başlattı, 2009 yılından itibaren de gerçekten Türkiyede
sadece Kürtlerin değil bütün Türkiyenin hayalini dahi göremediği
devrimleri gerçekleştirdi.
MEHMET
TÜM (Balıkesir) Şimdi ne oldu?
AYDIN
ÜNAL (Devamla) - Tek bir amacı vardı -ki bugün de tek bir amacı
var- 78 milyonun 23 Nisan 1920de olduğu gibi tek bir çatı
altında, tek bir kimlik altında, kardeşçe yaşayabilmesi,
tek bir millet olabilmesi ve ortak hedefler doğrultusunda geleceğe
bakabilmesi. Recep Tayyip Erdoğan bunun mücadelesini verdi.
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) Vay be! Devrimci Recep!
AYDIN
ÜNAL (Devamla) - Ki sözde Ermeni soykırımıyla ilgili
iddiaların çok yoğun olduğu ve 100üncü yıla
yaklaşıldığı bir dönemde
yayınladığı Acılarınızı
paylaşıyoruz. mektubu da Ermeni meselesi bağlamında
gerçekten tarihî bir adım olmuştu hem Sayın
Cumhurbaşkanımızın hem Sayın
Başbakanımızın.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, 2007 yılında merhum Hrant Dinki
kaybettik. Hemen ardından, biliyorsunuz, emniyet güçlerimiz katilleri,
tetiği çekenleri çok kısa bir süre içinde yakaladılar.
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Batman) Onlarla beraber fotoğraf çektirdiler,
fotoğraf çekmek için aldılar zaten.
AYDIN
ÜNAL (Devamla) - Çok kısa bir süre içinde katiller yakalandı, adalete
teslim edildi ama tetiği çekenlerin bu işin tek sorumluları
olmadığı herkes tarafından biliniyordu.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Dokuz yıldır ne oldu? Dokuz
yıl geçti.
AYDIN
ÜNAL (Devamla) - Tetiği çekenlerin, onları azmettirenlerin, o
arkadaki çetenin bulunabilmesi için çok yoğun bir gayret sarf edildi.
Şimdi, bakın, Fethullah Gülen terör örgütü bu katliamın
arkasındadır. Fethullah Gülen terör örgütünü kollayarak, Fethullah
Gülen terör örgütüyle kol kola girerek, onlarla birlikte yol yürüyerek Hrant
Dink cinayetinin aydınlatılabilmesi mümkün değildir.
TUFAN
KÖSE (Çorum) Yahu ortaktınız ya, kol kola siz yürüyordunuz.
Allahtan kork ya!
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Onlarla siz kol kolaydınız yahu!
Yanlış mı biliyoruz?
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Batman) Siz kol kolaydınız, siz!
AYDIN
ÜNAL (Devamla) - Şimdi, bize sürekli şu eleştiriyi getiriyorlar:
Fethullah Gülen örgütüyle siz birlikte yürüdünüz. diyorlar.
TUFAN
KÖSE (Çorum) Allah yolunda ortaklık yapıyordunuz ya Fethullahla!
AYDIN
ÜNAL (Devamla) - Evet, AK PARTİ yüzde 50nin oyunu alan, her 2
kişiden 1inin oyunu alan bir partidir. AK PARTİ çeşitli
cemiyetlerle, cemaatlerle, derneklerle, vakıflarla iş birliği
yapmıştır.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Yapmıştır, tabii, tabii!
AYDIN ÜNAL (Devamla) - Ortak bir hedef doğrultusunda, Türkiyeyi
büyütmek için birçok kesimle bir araya gelmiştir ama yollar, istikametler,
hedefler ayrıldığı zaman da AK PARTİ hiç tereddüt
etmeden bunlarla yolunu ayırmış, başka niyetleri,
başka hesapları varsa, başka işlerin içine girmişlerse
bunlarla yollarını ayırmıştır.
TUFAN KÖSE (Çorum) Millî orduyu tasfiye ettikten sonra mı, millî
savunmayı tasfiye ettikten sonra mı?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Bütün kirli işler
yaptırılıp sonra yollar ayrıldı.
AYDIN ÜNAL (Devamla) Bu tarihimizde ilk defa olan bir şey de
değil. Bakın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile İsmet İnönü
birlikte yol yürümüş 2 tane liderdir ama
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) Fethullah Gülen
lider mi?
AYDIN ÜNAL (Devamla) -
aralarının nasıl
bozulduğunu ve 1938den itibaren İsmet İnönü -ki diktatör
tartışmalarında aslında bakılması, incelenmesi
gereken de İsmet İnönünün bizzat kendisidir- paraların üstünden
Atatürk resimlerini kaldırarak
TUFAN KÖSE (Çorum) Yahu, paralardan senin haberin yok o zaman; o
paralar gemide battı, gelirken battı, o yüzden oldu onlar.
AYDIN ÜNAL (Devamla) -
ve Atatürkün bütün izini silmeye
çalışarak Türkiyede bir istibdat rejimini kurmaya
çalışmıştır.
TUFAN KÖSE (Çorum) İsmet Paşa kadar taş düşsün
başına.
AYDIN ÜNAL (Devamla) Birlikte yol yürüyenler bir müddet sonra
yollarını ayırabilmiştir.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) Birbirlerini yok
ederek.
AYDIN ÜNAL (Devamla) - Aynı şekilde, Celal Bayar, Adnan
Menderes kendileri birer CHP milletvekiliydi ama 1946dan itibaren
yollarını ayırmışlardır. AK PARTİ de aynı
şekilde Fethullah Gülen terör örgütünün bir terör örgütü olduğunu
anladığı andan itibaren yolunu ayırmıştır ve
suçları, bütün o karanlık noktaları ortaya çıkarmak için de
elinden geleni yapmıştır.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) Ne
yapmıştır mesela?
AYDIN ÜNAL (Devamla) İlk defa kürsüye çıkıyorum,
zamanı dengeli kullanamadım maalesef ama Sayın Başkan bir
dakika kadar müsaade verirseniz, izin verirseniz
Şimdi, bu cinayetin, Hrant Dink cinayetinin arkasında
Fethullah Gülen terör örgütünün olduğu artık çok açık bir
şekilde ortaya çıkmıştır.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Tamam
araştıralım, kim varsa bulalım, sonra altından siz
çıkmayasınız yine!
AYDIN ÜNAL (Devamla) - Son hazırlanan iddianame Fethullah Gülen
terör örgütünün yani yol arkadaşlarınızın
Diyarbakırda
nasıl görüştüğünüzü, nasıl
kolladığınızı, koruduğunuzu biliyoruz ki şu
anda da bedelini ödüyorlar zaten. (HDP sıralarından gülüşmeler)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Yalandan kim ölmüş?
AYDIN ÜNAL (Devamla) - PKK terör örgütünü ve onun
saldırılarını çok güçlü şekilde destekleyerek Zaman
gazetesinden, diğer mecralardan onlar da bu bedeli ödüyorlar,
karşılığını veriyorlar.
TUFAN KÖSE (Çorum) Zeytinyağı gibisiniz,
zeytinyağı.
AYDIN ÜNAL (Devamla) - Fethullah Gülen terör örgütüyle araya mesafe
koymadan bu olayın aydınlatılma imkânı yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Koymadınız mı
mesafeyi ya?
AYDIN ÜNAL (Devamla) Araç suç tanımı vardır.
BAŞKAN Sayın Ünal, toparlamanız için bir dakika ek
süre veriyorum.
AYDIN ÜNAL (Devamla) Yeni iddianamede araç suçtan bahsedilmektedir.
Fethullah Gülen terör örgütü İstanbulda, özellikle Ergenekon, Balyoz gibi
operasyonları başlatabilmek için bu cinayeti işlemiştir.
TUFAN KÖSE (Çorum) Başsavcısı kimdi o davaların;
savcısı kim, savcısı?
AYDIN
ÜNAL (Devamla) Arkasından da İstanbulda bir yapılanmaya
gidilmiştir ve Ergenekon, Balyoz gibi hukuk işlemleri
başlatılmıştır, operasyonları
başlatılmıştır.
Burada,
Sayın Başkan da bahsetti, kürsüye gelen arkadaşlar da
bahsettiler, Tahir Elçi cinayetini -ki, hukuk da güvenlik güçlerimiz de bunun
üstüne gidiyorlar- bütün boyutlarıyla aydınlatmak için PKKyı
eleştirmek, PKKyı sorgulamak zorundasınız. Aynı
şekilde, Hrant Dink cinayetinin aydınlanmasını
istiyorsanız Fethullah Gülen terör örgütüyle de aranıza mesafe koymak
zorundasınız. Siz koymasanız bile AK PARTİ iktidarı bu
konuda üzerine düşen ne varsa yapıyor, yapacak ve kime dokunursa
dokunsun bu meseleyi mutlaka ve mutlaka aydınlatacaktır.
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Batman) Komisyonu kuralım o zaman. Korkunuz niye,
korkunuz?
AYDIN
ÜNAL (Devamla) - Bundan da hiç kimsenin endişesi, şüphesi
olmasın.
Teşekkür
ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Anlayacağın, komisyon
kurmayacaksınız.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ünal.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN-
Buyurunuz Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Pozitif ayrımcılık yapalım,
kadın başkan vekiline öncelik verelim.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Altay.
Sayın
Demirel, buyurun.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan, az önce CHP Grubu
adına konuşan milletvekili arkadaşımız, özellikle bize
bakarak, ötekileştiren bir yapıda olduğumuzu ifade etti.
Dolayısıyla, hem sözle hem söylemle hem de bizi
BAŞKAN
Kim konuşacak Sayın Demirel?
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Böyle bir durum söz konusu.
Sayın
Başkan, biz, sataşmadan kaynaklı söz istiyoruz.
Osman
Başkanım konuşacak.
BAŞKAN-
Sayın Baydemir, buyurun.
Sataşmadan
iki dakika söz veriyorum.
OSMAN
BAYDEMİR (Şanlıurfa) Hatip benden bir dakika fazla
konuştu, üç dakika istiyorum.
Her
grubumuz açısından on dakika konuşma hakkı varken,
sayın hatibe on bir dakika verildi. Dolayısıyla, bir dakikalık
hakkımı da kullanmak istiyorum müsaadenizle. İki dakika sonra
burada
BAŞKAN
Sayın Baydemir, on dakika konuşmalarda sözlerini tamamlamayan
milletvekillerine bir dakika ek süre veriyorum. Siz de tamamlamamış
olsaydınız size de verecektim.
Sürenizi
yeniden başlatıyorum Sayın Baydemir.
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin,
Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdinin HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN
BAYDEMİR (Şanlıurfa) Ben bir kez daha sizleri
selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, birbirimizin samimiyetini ölçecek
maalesef bir samimiyet testi aracı henüz icat edilmiş değildir
ama somut vakalar, somut adımlar, hadiseler karşısında
takınacağımız tavır ve tutumlar samimiyetimizin ölçütü
olabilir. Tahir Elçiyi katledenler, Hrant Dinki katledenler, Savaş
Buldanları katledenler, bütün faili meçhul cinayetleri
gerçekleştirenler bu toplumda engerekler ve çıyanlardır
değil mi? Ahmet Arifin dediği gibi, Bunlar, engerekler ve
çıyanlardır / Bunlar, aşımıza, ekmeğimize göz
koyanlardır / Tanı bunları. Meclis bunları korumamalıdır.
Her bir kardeşimiz oy kullanırken lütfen yine bir faili meçhul
cinayet mağduru, kurbanı olan Sayın Başkanın,
Sayın Pervin Buldanın gözlerine bakarak oy kullansın.
İşte, bugün bu vesileyle bir samimiyet testinden geçiyoruz. Gerçekten
yüzleşmek istiyor muyuz? Gerçekten o engerekleri, çıyanları, bu
ülkenin ortak geleceğine darbe vuranları yargı önüne
çıkarmak istiyor muyuz? Buyurun, oy verelim; buyurun, bu
araştırma önergesi kabul edilsin, Parlamento buna el koysun ve
altı aydır Parlamentonun işlevsizliği bu vesileyle
hayırlı bir sonuçla da ortadan kalkmış olsun.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Baydemir.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Altay, buyurunuz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan, biraz önce, iktidar partisine
mensup sayın milletvekili konuşmasında biz üstümüze
alındık, diğer partiler alınır alınmaz bilmem-
bizim bir terör örgütünü kolladığımızdan bahsetmek
suretiyle grubumuza açık bir sataşmada bulundu. Uygun görürseniz
düzeltmek istiyoruz.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Mehmet Tüm grubumuz adına cevap versin.
BAŞKAN
Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
5.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, Ankara
Milletvekili Aydın Ünalın HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
TÜM (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bu Fethullah terör örgütünden söz ediyorsunuz ama
herkes biliyor ki sizler de biliyorsunuz- bu terör örgütü varsa bence
doğrudan siz de yargılanırsınız. Onlarla siz iş
birliği yaptınız, kader birliği yaptınız ve
Fethullah Hocanın elini öpmek için de sıraya girdiniz değerli
arkadaşlar. Amerikaya kaç tane bakanınızın gidip el
öptüğünü biliyorsunuz, birincisi bu.
İkincisi,
İsmet İnönü ve Atatürkle ilgili diktatör olduğunu
söylüyorsunuz, eğer onlar diktatör olsaydı bugün siz bu Mecliste
olmazdınız.
MEHMET
METİNER (İstanbul) Hadi ya!
MEHMET
TÜM (Devamla) Evet, biliyorsunuz, siz şimdi Atatürkten önceki
padişahlığı savunuyorsunuz. Nazım Hikmet diyor ki:
Sana düşman, bana düşman / Düşünen insana düşman / Vatan
ki bu insanların evidir / Sevgilim, onlar vatana düşman.
MEHMET
METİNER (İstanbul) Tahsiliniz ne sizin?
MEHMET
TÜM (Devamla) - Değerli arkadaş, önce bu vatana
düşmanlıktan vazgeçeceksiniz, önce demokrasiyi içinize
sindireceksiniz.
MEHMET
METİNER (İstanbul) Tahsiliniz yetmiyor sözlerimizi anlamaya.
MEHMET
TÜM (Devamla) - Bir Cumhurbaşkanı 78 milyonun Cumhurbaşkanı
olmalı ama inanıyorum Sayın Tayyip Erdoğandan en çok
rahatsız olan kimdir, biliyor musun? Başbakandır. Hâlen AKPnin
genel başkanı gibi davranıyor, hâlen Başbakanın
yetkilerini kullanıyor ve hâlen bu ülkede kendisine oy vermeyen herkesi
ötekileştiriyor. Sayın Cumhurbaşkanı, isterdik ki, her
konuşmasında demokrasiden, insan haklarından söz etsin. Biz
isterdik ki Sayın Cumhurbaşkanı 78 milyonu kucaklasın ama
bu ülkede kendisine oy vermeyen, destek vermeyen herkese düşman.
Bir
de biraz önce sayın hatip diyor ki: Evet, Dersimden özür diledik. Ya,
her konuşmanızda Kemal Kılıçdaroğlunun Dersimli
olduğunu, Alevi olduğunu söylüyorsunuz, utanmadan diyorsunuz ki
Dersimle yüzleştik. Ne yaptınız Dersimle ilgili, söyler
misiniz, neyi ortaya koydunuz? Değerli arkadaşlar, içinizde bir tane
Alevi milletvekili var mı, bir vali var mı, bir genel müdür var
mı? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Böyle bir şey olmaz Sayın Başkan.
MEHMET
TÜM (Devamla) - Mezhepçilikten vazgeçin, ırkçılıktan vazgeçin;
bakın, bu ülkenin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
TÜM (Devamla) -
barışını savunun, bakın, bu ülkede
demokrasiyi savunun
MEHMET
METİNER (İstanbul) Siz mezhepçilik yapmaya devam edin.
MEHMET
TÜM (Devamla) -
50 çocuk öldürülmüş, bakın, insanların
cenazeleri sokakta kalıyor değerli arkadaşlar, bundan vazgeçin.
BAŞKAN
Sayın Tüm
MEHMET
TÜM (Devamla) - Bakın, hepiniz atamayla geldiniz, önce demokrasiyi içinize
sindireceksiniz. Onun için, biz sonuna kadar demokrasiyi savunuyoruz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Hepinize
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Tüm, süreniz bitti, teşekkür ederiz.
MEHMET
METİNER (İstanbul) Haddini bilmezler! Önce ne söylediğimizi
anlayın ya.
BAŞKAN
- Sayın Akçay, sisteme girmişsiniz, buyurunuz.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
41.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Hrant Dinkin
ölümünün 9uncu yıl dönümüne ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Devlet Bahçelinin faili meçhul cinayetlerle ilgili 2007
yılında yaptığı bazı konuşmalarına
ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ölümünün ardından geçen dokuz yıl sonunda, yine ve tekraren,
Hrant Dinki rahmetle anıyorum ve bu cinayeti şiddetle telin ederek
sözlerime başlamak istiyorum, burada tartışmaları izledik
fakat tutanaklara geçmesi bakımından
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanımız Sayın Devlet Bahçelinin 24 Ocak 2007 tarihinde
(Gürültüler) Dikkat buyurun lütfen.
Sayın
Başkan, bir sükûnet sağlanır mı acaba?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Sayın Akçayın söz talebi var ve
konuşuyor, lütfen dinleyelim.
Buyurunuz.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Dikkat buyurun, 24 Ocak 2007 ve ikinci açıklaması da
2 Şubat 2007 tarihinde ve bunlar tarihe geçmiş kayıtlardır,
şimdi de tutanaklara geçmesi bakımından çok kısa bir
bölümünü bilgilerinize ve takdirlerinize sunmak istiyorum.
24
Ocak 2007 tarihli açıklamada, tabii, açıklama uzun olduğu için
ben bir iki konumuzla ilgili yönünü ifade ediyorum: Sayın
İçişleri Bakanının görevde olduğu 1989-1991 döneminde
karanlıkta kalmış cinayetlerin 2002-2007 döneminde de yeniden
başlaması düşündürücüdür. O zaman İçişleri
Bakanının Sayın Abdülkadir Aksu olduğunu da hatırlatıyoruz.
Hükûmet, suçlunun kim olduğunu mutlaka bulup çıkarmalıdır.
Asıl suçlu bulunmadan da suçlu ilan etme
alışkanlığından da aydınlar, basın
mensupları, fikir adamları, üniversite öğretim üyeleri ve
MİT gibi bir müessesenin müsteşarlığını
yapmış emekli şahsiyetler dikkatli davranmalıdır.
Diğer bir paragraf da 2 Şubat 2007 tarihli, bu da dikkat
çekici: Danıştay cinayeti sonrasında sahneye konulan senaryonun
bir benzerini şimdi de uygulamaya çalışan Sayın
Başbakan, devlet içindeki çeteleşmeleri araştırmaya,
Emniyet teşkilatı bünyesinde AKP odaklı cemaat ilişkileri
ağını ortaya çıkarmakla başlamalıdır.
Günaydın diyorum. Buradaki bazı sayın konuşmacılara devlet
içindeki çeteleşmeleri araştırmaya, Emniyet teşkilatı
bünyesinde AKP odaklı cemaat ilişkileri ağını ortaya
çıkarmakla başlanmalıdır diyorum ve bunları
vicdanlara, mantığa, muhakemeye ve insafa da davet ederek bir
hatırlatma yapmak istedim.
Teşekkür
eder, saygılar sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akçay.
Sayın
Çakır, buyurunuz.
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan, CHP milletvekili
arkadaşımız, sataşma üzerine söz isteyip konuşan
arkadaşımız, hem biraz önce konuşan
arkadaşımızın konuşmasını çarpıttı
hem de çok net bir şekilde vatan düşmanı ifadesini
kullandı. Bu, açık bir sataşmadır, söz istiyoruz.
BAŞKAN
Sayın Çakır, buyurun, iki dakika.
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Aydın Bey konuşacak.
BAŞKAN
Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyiniz Sayın Ünal.
Buyurunuz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.- Ankara Milletvekili Aydın Ünalın,
Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
AYDIN
ÜNAL (Ankara) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, benim buradaki konuşmamda Gazi Mustafa Kemal Atatürke
diktatör dediğim iddia edildi Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
alan hatip tarafından, böyle bir ifadeyi asla kullanmadım. AK
PARTİ, hiçbir zaman Gazi Mustafa Kemalle ilgili böyle bir ifade
kullanmamıştır, tarihinde hiçbir zaman
kullanmamıştır, ima dahi etmemiştir ancak Gazi Mustafa
Kemalin vefatından sonra bir dikta döneminin
başladığı da bütün tarihçiler tarafından ifade
edilmektedir, bu da belgeleriyle, delilleriyle zaten ortadadır.
Cumhuriyet
Halk Partisi, aynaya bakmak yerine Recep Tayyip Erdoğanı suçlayarak
buradan kendisine bir paye elde etmeye çalışıyor. Recep Tayyip
Erdoğan, o kadar büyük bir lider ki ona sataşmak, ona hakaret etmek
bile kimileri için bir paye anlamına gelebiliyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Diktatör bozuntusu diyenler, bir, kendi tarihlerine
baksınlar; iki, kendileri, genel başkan bozuntusu dahi
olamadılar, önce buna baksınlar.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Ünal, Yeni bir sataşmaya mahal vermeyiniz. dedim ama
verdiniz.
AYDIN
ÜNAL (Ankara) Sataşmadım Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Altay...
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Bir ayna getirirse Genel Kurula, söz talebinden
vazgeçeceğim; hem kendi baksın hem de ben bakayım,
konuşmama gerek kalmasın.
BAŞKAN
Sayın Altay, buyurunuz.
7.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Ankara
Milletvekili Aydın Ünalın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Şu tartışmayı bir yerde bitirmemiz lazım:
Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişi.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Temizleyemezsiniz,
temizleyemezsiniz.
ENGİN ALTAY (Devamla) O geçmiş bizim başımızın
tacıdır, onurumuzdur, aslında sizin de onurunuzdur. (CHP
sıralarından alkışlar) Biz hiç şunu söylemedik
Senin
deden de Cumhuriyet Halk Partiliydi merak etme. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Sayın Başkan, Parlamentoda sataşma bir ritüeldir ama bu
tacizdir, toplu bir şekilde uğultu yani sürem bitti, daha
söyleyeceğimi söylemedim. Sayın Başkan, sükûnet tesis ediniz.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Altay, siz hitap ediniz lütfen.
ENGİN ALTAY (Devamla) Ama yani kendi söylediğimi kendim
duyamıyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim.
ENGİN ALTAY (Devamla) Süremi yeniden başlatabilir misiniz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Başlatıyorum, buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Biz 1950ye kadar olan dönem için demokrasi dedik de dediğimizi
mi unuttuk? Biz Türkiyede 1950ye kadar olan dönemle ilgili Bu dönem
demokrasinin en parlak dönemi. mi dedik? Cumhuriyet Halk Partisi 1946da ama esas
itibarıyla 1950de bir imparatorluğun külleri üzerinden
-altını çizerek söylüyorum- hep birlikte kurduğumuz cumhuriyeti
demokrasiyle tanıştırmış bir partidir. Gönlümüz arzu
ederdi ki siz on üç yıllık iktidarınızda o cumhuriyetimizi
demokrasiyle taçlandırsaydınız. Demokrasinin bir tepki ve
protesto rejimi olduğunu bile içine sindiremeyen bir siyasi partinin
kıymetli milletvekillerinden Cumhuriyet Halk Partisinin alacağı
demokrasi dersi olamaz; bunun altını çizmek istiyorum.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Niye bağırıyorsun,
bağırmadan konuşamıyor musun?
ENGİN ALTAY (Devamla) Öte yandan, İsmet İnönüyle
ilgili, hakkında hiçbir şaibe olmadı. İsmet İnönü
dediğiniz adam, Sümerbank Nazilli Basma Fabrikasında
OKTAY ÇANAK (Ordu) Söylediğini duyuyor mu? Sesini duyuyor mu
niye bağırıyorsun?
ENGİN
ALTAY (Devamla) 25 kuruşluk bir yolsuzluk tespit edildi. diye,
Başbakan İsmet İnönü, çıktı Cumhurbaşkanı
Atatürke istifa mektubunu sundu ama siz, 17 ve 25 Aralık gibi cumhuriyet
tarihinin en büyük yolsuzluğunu, en büyük rüşvet ve nüfuz
suistimalini o parmaklarınızla akladınız ya, bunun vebali,
bunun günahı size yeter! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Altay.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Sayın Demirel, buyurunuz.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) - Sayın Başkan, AKP Milletvekili Sayın
Ünal, konuşmasında bize dönerek şu ifadeyi kullandı yani
bizim Diyarbakırda Fethullah Gülenle görüştüğümüze dair bir
ifade ortaya attı. Buna ilişkin söz hakkı istiyoruz.
BAŞKAN
Kim konuşacak Sayın Demirel?
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Osman Bey konuşacak.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baydemir.
İki
dakika Sayın Baydemir
Yeni
bir sataşmaya meydan vermeyin.
Buyurun.
8.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin,
Aydın Ünalın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN
BAYDEMİR (Şanlıurfa) Sayın Başkan, zaten hiçbir
konuşmamda sataşmayı gerektirecek hiçbir husus yoktur. Bütün
Meclis de bizi izleyenler de buna tanıktır.
Şunun
altını bir kez daha çizerek belirtmek isterim ki bahsetmiş
olduğumuz cinayetlerin hiçbir tanesi, faili meçhul cinayet değil,
faili belli ve bir erk tarafından korunan cinayetlerdir bunlar. Bir kez
daha maddi failin açığa çıkmış olması, onun arka
planının da açığa çıkmış olduğunu
göstermez. Bütün deliller açık, ortada. Bu bütün deliller yok
sayılarak sadece Tetikçiyi bulduk. demekle bu mesele çözülemez. Bu
meselenin bugün bu raddeye gelmesinin en önemli nedenlerinden bir tanesi de budur,
toplumda adalete olan inanç kalmamıştır. Eğer toplumda
adalete olan inanç kalmazsa herkes kendi adaletini kendisi tesis etmek cihetine
gidecektir. İşte bunun içindir ki bu ülkede şiddet kültürü
vardır.
Demin
sayın hatip hitap ederken
Ben de size sorarım: Otuz yıl var
olan bir sorun müzakere masasındayken neden bir kez daha çatışma
zeminine geri dönüldü? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Neden
bir kez daha çatışma zeminine dönüldü?
HARUN
KARACA (İstanbul) Aynaya bakıyor musunuz, aynaya?
OSMAN
BAYDEMİR (Devamla) Neden onun faturasını asker, polis,
gerilla, sivil, çocuk, kadın, yaşlı ödüyor. Bu kurum çözmeli, bu
kurum, siyaset çözmeli. Burası inisiyatif almalı, rol olmalı.
Bizim, bedeli bu ülkenin insanlarına ödetmemek için bu masaya, bu
platforma bu sorunun çözümünü getirmek dışında başka bir
çaremiz yok. Bu, bir girdaptır, bu, bir çıkmazdır, bizi katliama
doğru götürüyor, bizi yok olmaya doğru götürüyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Bir kez daha, gelin, bundan, bu girdaptan
çıkışın yol ve yöntemlerini birlikte, bu Meclis
çatısı altında istişareyle, müzakereyle çözümün yolunu
tercih edelim.
Saygılarımla.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baydemir.
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 13/1/2016 tarihinde Grup Başkan
Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Hrant
Dink cinayetinde rol alan derin ilişkilerin üstüne gidilmesi ve adaletin
yerine getirilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 19 Ocak 2016
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın
Baydemir, ne yazık ki hiç kimse gözlerimin içine bakmadı,
bakamadı. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
OSMAN
BAYDEMİR (Şanlıurfa) Bakamazlar Sayın Başkan,
bakamazlar.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, 12/1/2016 tarihinde Grup Başkan
Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin
Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, basın-yayın
mensupları ve kuruluşlarına yapılan
saldırıların tüm yönleriyle araştırılması
ile basın özgürlüğü ve halkın haber alma hürriyetini
sağlamaya yönelik olarak alınacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, Genel Kurulun 19 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
19/1/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 19/1/2016 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Grup
Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul
Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından,
"Basın yayın mensupları ve kuruluşlarına
yapılan saldırıların tüm yönleriyle
araştırılması ile basın özgürlüğü ve halkın
haber alma hürriyetini sağlamaya yönelik olarak alınacak önlemlerin
belirlenmesi" amacıyla 12/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin (213 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 19/1/2016
Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk konuşmacı,
Eskişehir Milletvekili Sayın Utku Çakırözer.
Sayın
Çakırözer, on dakika süreniz var.
Buyurunuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
UTKU
ÇAKIRÖZER (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin gazetecilere ve basın
mensuplarına yönelik fiilî saldırıların
araştırılması konusundaki Meclis araştırması
önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sadece
Türkiyede değil, tüm dünyada demokrasinin niteliğinin temel
göstergesi, ifade ve basın özgürlüğünün seviyesidir. Maalesef,
ülkemiz, uluslararası tüm göstergelere göre, basının özgür
olmadığı ülkeler arasında sayılmaktadır.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütüne göre, 180 ülke
arasında 149uncu sıradayız. Freedom House, Özgürlükler Evi
isimli düşünce kuruluşu ise önceki yıllarda kısmen özgür
olarak değerlendirdiği ülkemizi, geçen yıldan itibaren, basının
özgür olmadığı ülkeler kategorisine soktu.
Bu
kaygı verici değerlendirmelerin ardında, ülkemizde basın
kuruluşları ile basın emekçilerini mesleklerini yapmaktan
alıkoyan Hükûmet baskıları, tehditler ve yıldırma
politikaları yatmaktadır. Ülkemizde gazetecilerin karşı
karşıya oldukları en büyük tehdit, kendilerine yönelik fiilî
saldırılardır. Üzülerek söylemeliyim ki Türkiye, gazetecilerin
fikirleri ve eleştirel tutumları nedeniyle rahatlıkla öldürülebildikleri
bir ülkedir.
Bugün,
tanıma onuruna da sahip olduğum değerli meslektaşım
Hrant Dinkin katledilişinin 9uncu yıl dönümü. Kendisini
saygıyla anıyoruz. Devlet içindeki çeşitli odakların her
türlü engelleme, örtme girişimlerine rağmen onun davasını,
iğneyle kuyu kazar gibi, yıllardır takip eden ailesine ve
sevenlerine de bir kez daha başsağlığı ve sabır
diliyoruz.
Ayrıca
bu hafta, Türkiyenin yetiştirdiği en değerli
araştırmacı gazetecilerden olan Sevgili Uğur Mumcunun
katledilişinin de 23üncü yıl dönümü. Onu da özlemle anıyoruz.
Hrant
Dink dosyası ve diğer faili meçhul cinayetler, Türkiyede hukuk
devleti olmanın turnusol kâğıdıdır.
Yıllardır mahkeme mahkeme gezmekte olan bu dava dosyasının
en kısa süre içinde ve sorumluluğu olan tüm devlet görevlilerini de
kapsayacak bir biçimde sonuçlandırılmasını sağlamak
zorundayız. Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması,
hepimizin ama özellikle iktidarın birinci görevidir.
Değerli
arkadaşlar, Bağımsız İletişim Ağı
Bianetin raporlarına göre son üç ayda 15 gazeteci, 1 medya grubu ve 1
medya organı saldırıya uğradı, 4 gazeteci, 5 medya
organı tehdit edildi. Bir önceki üç ayda yani temmuz-eylül aylarında
ise 24 gazeteci, 3 medya organı ve 1 gazete matbaası
saldırıya uğramış, 20 gazeteci, 7 medya organı
tehdit edilmişti. Geçtiğimiz aylarda arka arkaya gelen, Hürriyet
gazetesine ve gazeteci Sayın Ahmet Hakan Coşkuna yapılan
saldırılar, Star gazetesinin Yönetim Kurulu Başkanı
Sayın Murat Sancaka yapılan silahlı saldırı, Star
gazetesinin İstanbuldaki binasının bahçesine bomba
yerleştirilmesi, Sabah ve ATV binalarına yapılan
saldırılar, Cumhuriyet gazetesine bombalı saldırı
ihbarı ve Türkiyenin dört bir yanından saldırı ve tehdit
haberleri, bu ve benzer listelerde sürekli yer almaktadır.
Gazetecilerin
ve basın kuruluşlarının görevlerini özgürce yerine
getirebilmesi, demokrasinin en temel koşuludur ve Anayasamızın
28inci maddesinde teminat altına alınmıştır. Bu
teminatın tam anlamıyla yerine getirilebilmesi için, öncelikle,
yukarıda örneklerini saydığım bu tür
saldırıların tüm yönüyle aydınlatılması
gerekmektedir. Ancak bu konuda yürütme ve yargı kurumlarının iyi
bir sınav veremediği kanaatindeyiz. Gazeteci Ahmet Hakanın
aldığı ölüm tehditlerinin hemen ardından evinin önünde
darbedilmesi ve sonrasındaki soruşturma safhası, bu konuda en
çarpıcı örneklerden biridir. Türkiyede, neredeyse, her muhalif
görüş sergileyeni, çoluk çocuk demeden, engelli, yaşlı demeden,
gazeteci, akademisyen, öğrenci, öğretmen demeden şu ya da bu
terör örgütüne dâhil eden yargımız, ne hikmetse, göz göre göre gelen
bu saldırıda hiçbir örgüt bağlantısı
çıkaramamıştır. Saldırganlardan da biri hariç tümü
serbest bırakılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, benzer bir biçimde, Hürriyet
gazetesinin İstanbul ve Ankaradaki tesislerine yüzlerce kişinin
katılımıyla 2 kez düzenlenen taşlı, sopalı
saldırılarda da tüm saldırganlar hakkında örgütlü suç
şikâyetleriyle ilgili takipsizlik kararları verilmiştir. Sadece
birkaç saldırgan hakkında mala zarar verme eyleminden kamu
davası açılmıştır, o kadar. Olayların
sorumluluğunu gururla üstlenen kişi hakkında ise hem
yargının hem de Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin
yaklaşımı gerçekten düşündürücüdür. Saldırı
sırasında grubun içinde yer alan AKP eski Gençlik Kolları
Başkanı ve milletvekili olan şahıs hakkında yargı,
kendisinin bu konuda sorumluluğu üstlenen açıklamalarına
rağmen takipsizlik kararı vermiştir, üstüne üstlük aynı
kişi, bizzat bu Hükûmet tarafından, Başbakan Davutoğlu
tarafından ödüllendirilerek Bakan Yardımcısı
yapılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, gazetecilerin ve basın
kuruluşlarının varlıklarının ve özgürlüklerinin
koruyucusu olması gereken Hükûmet, neden bu saldırılarda yer
alan isimleri sahiplenmekte ve hatta ödüllendirmektedir? Türkiyenin en büyük
medya kuruluşuna taşlı, sopalı saldırıyı
kimler örgütlemiştir? Tehdit almakta olan bir gazeteci, tehdit
aldığı bilinmesine rağmen evinin önünde nasıl
darbedilmiştir? Saldırganlar niçin serbest
bırakılmıştır? Sıradan 3 kişi şuradan
Ulusa, Taksime yürümeye kalksak terör örgütü çıkaranlara, Grup Yorum
bileti sattı diye gencecik Erkin Kocamanı yıllardır Kırıkkale
Cezaevinde örgüt üyeliğinden hapis yatıranlara sormak lazım:
Hürriyet gazetesine taşlı, sopalı saldıranlar, onları
yönlendirenler ve övenler, bir gazeteciyi tehdit edenler, sokak ortasında
dövenler, örgüt değil de nedir, nasıl serbest kalmaktadırlar?
Bunun halkımıza izah edilmesi gerekmektedir. İşte biz bu
yüzden bu araştırma önergesini veriyoruz.
Değerli arkadaşlarım, biz, sadece Hükûmetin hedefindeki
basın kuruluşlarına değil, Hükûmetin yanında yer alan
basın kuruluşlarına yönelik saldırı ve tehditlerin de
karşısındayız. Nitekim Sayın Genel
Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu,
saldırıya uğrayan Star Medya Yönetim Kurulu Başkanı
Sayın Sancakı arayarak geçmiş olsun dileğinde
bulunmuştu. Bununla da yetinmedik, Sayın Genel
Başkanımız konunun faillerinin bulunmasını Sayın
Başbakanla görüşmesinde de gündeme getirdi. Hatırlarsanız,
Sayın Davutoğlu tarafından kendisine iletilen
Saldırının failleri yakalandı. bilgisini de kamuoyuyla
paylaştı. Şimdi soruyoruz, Sancakın aracına 21
kurşun sıkan o faillerin akıbeti ne olmuştur? Sulh ceza
hâkimliği baktığına göre, bu, bir örgüt suçu mudur? Örgüt
üyeleri kimlerdir? Yakalananların sulh ceza hâkimliği tarafından
serbest bırakıldıkları bilgisi doğru mudur? Bu
saldırı kimler tarafından yapılmış ya da
yaptırılmıştır? Kamuoyunda saldırının
basın faaliyetleriyle ilgili olmadığına ilişkin
iddialar, söz konusu basın, medya grubu tarafından
yalanlanmaktadır; öyleyse işin gerçeği nedir? Bu soruşturma
dosyası üzerinde neden gizlilik kararı konulmuştur?
Değerli
arkadaşlarım, yukarıda örnekleriyle
saydığımız her görüşten basın
kuruluşları ve gazetecilere yönelik saldırı ve tehditlerin
aydınlatılmamış olması, yeni saldırılar için
uygun iklimi canlı tutmaktadır; bu da son derece kaygı
vericidir. İşte, bu yüzden araştırma önergemizin
desteklenmesi son derece önem taşımaktadır. Ancak bu
şekilde ülkemizde tam demokrasi var olur ve gelişir.
Sayın
milletvekilleri, halkın haber alma özgürlüğünün korunması
açısından önemli bir husus da hangi görüşten olursa olsun
basın kuruluşlarının varlığını
sürdürebilmesidir. Bunun en önemli yolu da reklam gelirleridir. Grup
Başkan Vekilimiz Sayın Levent Gök, geçtiğimiz günlerde kamu
bankalarının son beş yıllık reklam giderlerine
ilişkin tabloları kamuoyuyla paylaştı. Bu rakamlar, devlet
bankalarının 1 milyar 32 milyon 273 bin liranın -yani eski
parayla 1 katrilyon liranın- tamamının iktidara yakın medya
kuruluşlarına aktarıldığını, muhalif
yayın yapan basın kuruluşlarına ise hiç ilan
verilmediğini ortaya koymaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, kamu bankalarının sahibi Adalet ve
Kalkınma Partisi değildir, o bankaların sahibi tüm millettir.
Zararları, milletimizin her bir bireyinin kıt kanaat
denkleştirmeye çalıştığı bütçesinden,
çocuklarımızın rızkından finanse edilmektedir. Bu
bankalar ve onları bizler adına yönetenler, bunu hiç
akıllarından çıkarmamalıdır; tüm basın
kuruluşlarına eşit mesafede olmalı, hakkaniyet ilkesiyle
yaklaşmak zorundadırlar. Bu, onlar için de, onları koruyup
kollayan ve yönlendiren AKP Hükûmeti için de bir tercih değil,
mecburiyettir. Bugün getirdiğimiz araştırma önergemizde,
halkın haber alma hürriyetini sağlayacak önlemler kapsamında
kamu bankaları ile basın kuruluşları arasındaki ilan
ilişkisinin de araştırılmasını istemekteyiz.
Değerli
arkadaşlarım, konuşmamın sonunda bir hususu daha
dikkatinize getirmek isterim: Türkiye'de ifade ve basın özgürlüğü ve
dolayısıyla bilgilenme hakkımızı elimizden alan bir
başka etken de gazetecilere yönelik soruşturmalar, gözaltılar ve
tutuklamalardır. Bu ülkede bir medya patronunun aracına 21
kurşun atan saldırganlar, sulh ceza mahkemeleri tarafından
serbest bırakılmakta, ancak tek suçları, haber yapmak olan
Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi
Erdem Gül'ü elli dört gündür özgürlüklerinden aynı sulh ceza mahkemeleri mahrum
bırakmaktalar. Bu çelişkiyi birilerinin bizlere anlatması
gerekir.
Değerli
arkadaşlarım, bu 2 gazeteci, ne silah attılar ne örgüt kurdular
ne de gazete binalarına saldırı örgütlediler,
yaptıkları iş, sadece ve sadece gazetecilikten ibarettir. Hâl
böyleyken, casusluk ve terör örgütüne yardım gibi son derece
ağır ve haksız suçlamalarla, yaklaşık iki aydır
cezaevinde tutulmaktalar. Bunun hiçbir Batı demokrasisinde örneği
yoktur.
Değerli
arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
yerleşik içtihadına göre, masumluk karinesi ve tutuksuz
yargılama esastır. Bu, hepimiz için geçerlidir. Tutukluluğun
devamına karar verilmesi için, mahkeme, tutukluluğun devamı için
yeterli nedenlerin bulunduğunu göstermekle yükümlüdür ama Dündar ve Gül'ün
tahliye talepleri Yeni delil yok. denilerek iki aydır reddedilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayınız Sayın Çakırözer, bir dakika daha veriyorum.
UTKU
ÇAKIRÖZER (Devamla) - Bu keyfî tutuklamanın acil olarak sona erdirilmesi
ve söz konusu iki gazetecinin bir an önce yargı önüne
çıkarılması gerekmektedir.
Tutuklama
koşullarına gelince, iki gazeteci, sadece özgürlüklerinden mahrum
bırakılmamış, kırk üç gün boyunca tecritle
cezalandırılarak, beden ve ruh bütünlüklerine maddi ve manevi olarak
işkence uygulanmıştır. Şimdi de sosyal bir tecrit
altında bırakılmaktadırlar. Aileleri, avukatları ve
biz milletvekilleri dışında kimseyle
görüştürülmemektedirler. Kendilerini ziyaret etmek isteyen yerli ve
yabancı meslektaşlarına, sivil toplum örgütlerine ve
yabancı siyaset adamlarına izin verilmemektedir.
Son
olarak geçtiğimiz pazar günü Avrupa Sosyalist Partisinin Genel
Başkanı ile Sosyalist Enternasyonal Genel Sekreterinin, kendilerini
cezaevinde ziyaret etme talepleri, Adalet Bakanlığı
tarafından reddedilmiştir. Avrupa ve dünyanın iki saygın
siyasetçisinin, görüştürülmedikleri tutuklu gazetecilerle
dayanışma için Silivri Cezaevi kapısında nöbet tutmak
zorunda bırakılmaları dahi demokrasimiz açısından
büyük utanç vesilesidir.
Basın
özgürlüğünün bir kez daha, sizin, bizim, hepimizin gerçekleri
öğrenme, bilgilenme ve haber alma özgürlüğü olduğunu
anımsatır, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çakırözer.
Grup
önerisi aleyhinde ilk söz, Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgene aittir.
Sayın
Bilgen, süreniz on dakika.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; basın özgürlüğüyle ilgili
birkaç noktaya değineceğim ama öncelikle bu Meclisin tarihî
hafızasını hatırlayarak en azından buradan polemik
yapılmasının ülke için de faydalı olacağını
düşünüyorum. Ekmeğin karneyle alınması kötü bir
şeydir. Bu anlamda, 1930ların Türkiyesini savunmak mümkün
değil ama Anadolu çocuklarının Koreye kurban verilip Marshall
Planı uğruna 3-5 kuruşa tenezzül edilerek NATOya
sokuluşumuz da çok gurur duyulacak bir durum değildir.
Dolayısıyla, bir şeyi eleştirirken biraz insaflı,
biraz hakkaniyetli yapın.
Demokrat Parti dediğiniz şey, o
çok övündüğünüz, çok savunduğunuz Demokrat Parti dediğiniz
şey, CHPden sadece toprak reformu nedeniyle
ayrılmıştır, başka hiçbir neden yoktur. 1946da
kurulduğunda, Bayar ve Menderes, Demokrat Partiyi sadece toprak reformu
konusunda CHPyle ihtilafa düştüğü için
ayırmıştır. Bu tarih hafızasıyla biz ne
yazık ki ne bugünü doğru okuyabiliriz ne önümüzü doğru görebiliriz.
Yine, sadece, 1900lü yılların
başlarıyla ilgili değil ama yakın tarihle ilgili de ciddi
bir hafıza kaybı yaşıyoruz çünkü faili meçhullerle ilgili,
bu ülke, yaklaşık üç yıl Ergenekon terör örgütüyle
oyalandı. Evet, neredeyse, bütün vakalar, bütün faili meçhuller Ergenekon
terör örgütüne bağlandı. Şimdi de galiba önümüzdeki birkaç
yılı Fethullah Gülen terör örgütüne ayıracağız. Bu
yaklaşımla ne yazık ki ne yüzleşmek ne hakikati ortaya
çıkarmak çok mümkün değil.
Basının siyasal karar süreçlerindeki rolü, sivil toplumun
karar süreçlerindeki rolü, en az siyaset kadar meşrudur ve aslında
birçok modern demokraside de basına tanınan statü, sivil topluma
tanınan statü, parlamentodan, bürokrasiden daha geri değildir ama ne
yazık ki ülkemizde -tek tek bunu beş on dakika
sayamayacağım- çok yoğun, çok ciddi hak ihlalleri
yaşanıyor, biz de bunları bu kürsüden her fırsatta dile
getirmeye çalışıyoruz. Ama, nasıl siyasetin
meşruiyeti, topluma hizmet ettiği ölçüdeyse, aynı şekilde
aslında basının görevi de basının meşruiyeti de
ülke çıkarları için, birilerinin hatırı uğruna
gerçekleri saklamamaktan geçer, gerçeklerin savunusunu, gerçeklerin
kavgasını, mücadelesini vermekten geçer. Bu ülkede 1.128 -sayı
sonra arttı- akademisyen sadece Suça ortak olmak istemiyoruz. dedi diye
bir Cumhurbaşkanı tarafından hedef gösterildi.
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Sadece mi?
AYHAN
BİLGEN (Devamla) Sayın Cumhurbaşkanının
elbette ki bu akademisyenleri eleştirme hakkı vardır,
katılmayabilir, doğru bulmayabilir ama bir Cumhurbaşkanının,
içinde Chomsky gibi Busha kafa tutmuş, Tarık Ali gibi Amerikan
politikalarına direnmiş isimlere aydın müsveddesi demesi
doğru bir şey değildi, bunu hiç kimse savunamaz. Nasıl
Cumhurbaşkanının onurunu, itibarını burada
savunuyorsanız, aynı şekilde, oradaki 1.128 ismin de dünya
barışı için, insanlık için nasıl büyük bedeller
ödeyerek o işleri yaptıklarını, hiç olmazsa ilimlerine
hürmeten, hiç olmazsa dirsek çürüttükleri, çaba sarf ettikleri akademik
çalışmalara hürmeten daha saygılı, daha nazik, daha bir
Cumhurbaşkanına yakışan tarzla sürdürmeleri beklenirdi.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Resmen teröre sahip
çıkılıyor, nasıl sahip çıkabiliriz?
AYHAN BİLGEN (Devamla) İfade özgürlüğü
Ne dediler, okudunuz mu siz metni?
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Evet.
REŞAT PETEK (Burdur) Devlet katliam
yapıyor. dediler.
AYHAN BİLGEN (Devamla) Hayır, hiç öyle bir
şey demediler, o metinde öyle bir şey yok. O metinde Bu suça ortak
olmayacağız. dediler. Kimse ölmesin. dediler.
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Hangi suça Ayhan Bey?
AYHAN
BİLGEN (Devamla) Dolayısıyla da bundan rahatsız olmaya
gerek yok. Kaldı ki ifade özgürlüğü
HÜSNÜYE
ERDOĞAN (Konya) Terör örgütüne terör örgütü, terörist diyemiyor!
AYHAN
BİLGEN (Devamla) Kim ne istiyorsa onu desin, bırakın ama
ifade özgürlüğü denilen şey, siz de en az benim kadar iyi
biliyorsunuz ki ifade özgürlüğü denilen şey, şoke edici,
rahatsız edici düşünce açıklamasıdır. Eğer siz
sadece sizin düşüncelerinizi savunanların özgürlüğünü
savunuyorsanız zaten demokrasiyi savunmuş olmuyorsunuz. Sizi
rahatsız eden, şoke eden düşüncelere tahammülünüz varsa ancak o
zaman demokrasiden söz etmek mümkündür. Bakın, Bediüzzaman, size onun
sözünü hatırlatmak isterim, der ki: Hakkın hatırı her
şeyden âlidir ve hiçbir hatıra feda edilemez.
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Hak olmak kaydıyla.
AYHAN
BİLGEN (Devamla) Bu sözü Bediüzzaman siz sanıyorsunuz ki
cumhuriyetin ilk dönem yöneticilerine karşı söyledi, öyle değil,
Bediüzzaman, bu sözü kime söyledi biliyor musunuz? Abdülhamite söyledi, saraya
söyledi, saraya. Saraya söyledi Bediüzzaman bu sözü, doğru değil mi?
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Çok doğru.
AYHAN
BİLGEN (Devamla) Abdülhamitle ilgili, belki bu salondakilerin
çoğunun bilmediği, birçoğunun belki kabul edemeyeceği,
içine sindiremeyeceği çok ağır sözleri kullandı. Mesela
kullandığı bir ifadeyi aynen aktarayım: O gammaz ve
sansürcü danışmanlar, kendi ve aile fertlerinin menfaatini
düşündüğü kadar âlimlerin teklifine kafa yorsalardı tarihî
fırsat heba edilmemiş olacaktı. Eğer bugün de birileri bu
akademisyenlerin çağrısını azıcık anlamaya ve ne
demek istiyorlar, ne yapmak istiyorlar, bunu kavramaya çaba sarf etselerdi
bugün belki polis çocukları da ağlamayacaklardı. Tıpkı
Kürt çocuklarının ağlamaması için nasıl
duyarlılık sergiliyorsa o aydınlar
Bugüne kadar, herkesin
çocuklarını ayırt etmeden, babalarının mesleklerine,
babalarının mezheplerine bakmadan, çocukların
babalarının tabutuna sarılmaması için bir fırsatı
daha, tarihî fırsatı değerlendirme fırsatı
bulabilirdik.
Ne
yazık ki ciddi bir kamplaştırma, ciddi bir hedef göstermeyle
karşı karşıyayız. Önümde sadece Dicle Haber
Ajansı personelinin yaşadıklarıyla ilgili birkaç
başlık var, onlardan birkaçını okuyayım.
Diyarbakırda
Dicle Haber Ajansı bürosu basılıyor, 32 kişi gözaltına
alınıyor ve gözaltındaki gazetecilerin ellerinde ve yüzlerinde
barut izi olup olmadığına dair inceleme yapılıyor;
bunlar muhabir.
METİN
GÜNDOĞDU (Ordu) Sana göre
AYHAN
BİLGEN (Devamla) Başka bir şey yaptıklarına dair bir
delil olsaydı, şimdiye kadar zaten yapılırdı.
Surda
gözaltına alınıp serbest bırakılan Azadiya Welat
muhabiri Ferit Dere gözaltında şu sözlere maruz kalıyor: Bir
gün kim vurduya gideceksiniz, Türk'ün gücünü o zaman göreceksiniz.
Yine,
Yüksekova Emniyet Müdürlüğünde gözaltına alınan bir DİHA
muhabiri, Nedim Türfent. Güvenlik görevlilerinin kendisine söylediği söz -gözaltı
merkezlerinde kamera kayıtları var, eğer etkin soruşturma
yapılırsa bunlar ortaya çıkar- Defol git, çekme. Bir daha
çekersen kafana sıkarız.
Bunun
gibi, okuyabileceğim çok sayıda örnek var. Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığının sadece Dicle Haber
Ajansının sitesini 28 kere erişime
kapattığını bütün dünya biliyor ama basın konusunda
söz söyleyen, bu kürsüye gelenler bilmek istemiyorlar, duymak istemiyorlar.
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) Hangi hukuki gerekçeyle?
AYHAN
BİLGEN (Devamla) AİHMde, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde geçen yıl 3 dava gazeteciler lehine, Türkiye aleyhine
sonuçlandı. Yine, Anayasa Mahkemesi 4 davada gazetecileri haklı buldu
ve Türkiye devletinin uygulamalarını, Türkiye hükûmetlerinin
uygulamalarını eksik, yanlış buldu.
Nokta
dergisinden kayyum vakalarına kadar konuşulacak çok şey var ama
bir şeyi daha hatırlatmak isterim: Demokrasi seçimle gelmek
değildir.
METİN
GÜNDOĞDU (Ordu) Nedir?
AYHAN
BİLGEN (Devamla) Demokrasi sadece seçimle gelmek değildir. Seçimle
gelmek demokrasi için gerek şarttır ama yeter şart
değildir. Aynı zamanda nasıl yönettiğinizdir demokrasinin
ölçütü ve seçimle gelmiş, diktatörlükle yönetilen ülkeleri saysam, yani
sadece 5-6 tanesini söyleyeyim isterseniz, işte Paraguay gibi, Etiyopya
gibi, Zaire gibi, Kongo gibi -Orta Doğu ve Orta Asyadakileri
saymıyorum- birçok ülke var. 1922de Mussolini de seçimle geldi, Hitler de
seçimle geldi ve 1934te başbakanlık ile devlet
başkanlığını birleştirdi. Bilmem anlatabiliyor
muyum?
Demokrasinin
ölçüsü liderlerin olağanüstü işler yapmasında aranmaz;
demokrasinin ölçüsü sıradan vatandaşların, korunma
zırhı, dokunulmazlık zırhı olmayanların günlük
işlerini olağanüstü iyi yapmalarında aranır. Ancak bu
şartlarda demokrasinin varlığından söz edilebilir.
Sözlerimi
bitirmeden önce, Hrant Dinki anarken bir küçük hatırlatmada bulunmak
istiyorum çünkü Hrant Dinkle ilgili galiba bu Meclis ortak bir irade koyabilecek
pozisyonda değil. Hrant Dink Ermenileri savunurken aynı zamanda belki
birlikte yaşama karşı direnç sergileyen çevrelere de, kendi
yakınlarına, kendi cemaatine karşı da tavrı
vardı. Bir örnek, ilginçtir, Kütahya Mutasarrıfı, Süleyman
Nazifin kardeşidir. Meşhur tehcir yıllarında Süleyman
Nazifin kardeşi tehcire ortak olmak istemeyip -o, Sayın
Cumhurbaşkanının çok övgüyle bahsettiği- Enver
Paşanın politikalarına direnmiştir ve tehcire ortak
olmamak için de Süleyman Nazife mektup yazar, sorar, der ki: Kütahyada
tehcir yapmamı istiyorlar, ne dersiniz? Süleyman Nazif şöyle bir
cevap yazar kardeşine: Bizim ailemiz Müslüman ve Türk. Bu aileye böyle
bir leke düşürme, bize yakışmaz. Sonra, Süleyman Nazifin
kardeşi görevi iade etmek için, istifa etmek için İstanbula yola
çıkar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYHAN
BİLGEN (Devamla) Sayın Başkan, bir dakika
BAŞKAN
Sayın Bilgen, ek süre veriyorum, tamamlayınız.
AYHAN
BİLGEN (Devamla) Sırf o büyük vebale, o büyük insanlık
dramına ortak olmamak için, o büyük günaha, o suça ortak olmamak için
istifasını vermek üzere İstanbula gider. O sırada yerine
vekâleten bakan kişi davul zurna çıkartır, der ki: Müslüman
olanlar kurtulacaklar, -yani işte kelimeişehadet getirenler
kurtulacaklar- diğerleri tehcir olacak. Ve uzun bir yolculuktan sonra
tekrar geri döner. Tabii ahali, oradaki Ermeni ahali, Kütahya Ermenileri
tereddüt yaşar ne yapacağına dair. O geri döner, görevinin
başına geçer ve der ki: İsteyen gönüllü olarak Müslüman olmak
istiyorsa olur ama ben burada olduğum müddetçe bu kara leke en
azından bizim ailemize düşmesin istiyorum. Ve Süleyman Nazifin,
galiba kimse vatanseverliğinden, dindarlığından falan
şüphe etmez. Osmanlı arşivlerine de
baktığınızda göreceksiniz ki Kütahya, yolda hayatını
kaybedenler gibi -resmî kayıtlara öyle girdiği için söylüyorum- en az
kaybın olduğu şehirlerden birisidir.
Herkesi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bilgen.
Grup
önerisinin lehinde ikinci konuşmacı Osmaniye Milletvekili Sayın
Ruhi Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Ersoy, on dakika süreniz var.
RUHİ
ERSOY (Osmaniye) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
basın-yayın mensupları ve kuruluşlarına yapılan
saldırıların tüm yönleriyle araştırılması
hususunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Sayın
milletvekilleri, öncelikle, her gün gelen şehitleri yüreğine gömen
aziz Türk milleti az önce Cizrede yine bir Özel Harekât polisini kaybetti.
Ruhu şad olsun. Onun vefat haberini, şehadet haberini, annesinin,
babasının, eşinin gözlerine bakarak ifade etme
sorumluluğunda olan görevlilerimize de Allah yardımcı olsun
diyorum.
Memleketin
içerisinde bulunduğu durum, olayların acaba objektiflerin,
kameraların gerçekten gösterdiği şekliyle mi haber
yapıldığı veya objektiflerin, kameraların
istenildiği biçimde bir habere dönüştürüldüğü meselesi mi? Tüm
mesele, burada haber mantığına bakışla
alakalıdır. Âdeta bir çiğ et benzetmesi gibi, haberi ortaya
koyduğunuzda isteyen onu hangi biçimde servis edecekse ona göre mi servis
ediliyor?
Türkiyede
temel sorun basının özgürlükleriyle sadece gazetecilik,
televizyonculuk yapması mı, yoksa basın-yayın, televizyon
görüntüsü arka planında birtakım kendine ait iş ve işçi
bulma veyahut da ticari anlamdaki işlerinin takibi mi? Bu soru çok
sorulur. Fakat bunun daha ötesinde bir noktaya geldi bugün
basın-yayın konusu. 5N 1K sorgusu, nedenleri, nasılları,
niçinleri olması gereken objektife göre mi, yoksa objektif sadece
kameraların ve fotoğraf makinelerinin önündeki bir aparatın
adı olarak mı kaldı? Subjektif olarak kameranın gerisinde
belirlenmiş siyasal düşünceyi veyahut da tek merkezden gelen
dayatmayı topluma kabul ettirme biçimine mi dönüştü? Asıl
sorgulanması gereken problem bu.
Aynı
haberin farklı basın-yayın kuruluşlarında birbirinden
çok farklı servis edildiğini ve bizim mahalle-sizin mahalle
kamplaşmasının basın üzerinden topluma
yansıdığını görüyoruz. İşte toplumsal
kamplaşma asıl medyanın dilinde; daha doğrusu, siyasetin
egemen dilinin medyanın diline talimatlı dönüşmesiyle
alakalı.
Yakın
zaman dilimi içerisinde Milliyetçi Hareket Partisinin uyarılarıyla
kamuoyu oluşturulmaya çalışılan pek çok konu görmezden
gelinirken, uyarılırken, bugün belgeseller yapılarak âdeta havuz
medyasında o meseleler yeni fark edilmiş gibi haber
yapılıyor. Az önce Muğla Milletvekilimiz Mehmet Erdoğan Bey
izlediği bir haberi dehşetle bizlerle paylaşırken Biz
Diyarbakırdaki ilgili emniyet müdürünün o dönem yaptığı
hataları Meclis kürsüsünde haykırırken, Sayın Genel
Başkanımız bu konularda Hükûmete uyarılar yaparken
görmezden gelen basın-yayın ve iktidar yanlısı
kuruluşlar, medya mensupları bunu haber dahi yapmazken bugün havuz
medyasının bir tanesinde, belgesel niteliğinde, bu konular
yeniymiş gibi millete dayattırılıyor. diyor.
İşte,
biz burada, bir noktada uyarıda bulunuyoruz ve fikrî takip, doğruluk,
tutarlılık, siyasette istikrar, ahlak, erdem, faziletle mümkün olur
diyoruz. Konjonktüre göre siyasal söylemler değişebilir aziz
milletvekilleri ama değişmeyen, varoluşunuzu ortaya koyan temel
yaklaşımlarınız ilkelerinizle beraberdir ve sizi
yarınlara taşır. Eğer, siz, muhafazakâr ve
demokratlığı ilke kabul etmişseniz, adil olmayı ve
kalkınmayı referans kabul etmişseniz, bu
referanslarınızı her alanda göstermekle mükellefsiniz.
Konjonktüre ve şartlara göre değişen ifadeler
varlığınızı tamamen tartışma hâline
getirebilecek; adaleti, hakkı, hukuku ve haber vermeyi
tartışılır bir hâle getirebilmek bunun en bariz
örneğidir.
Evet,
çözüm süreci denilen, millî birlik ve kardeşlik süreci denilen, her ne
kadar pozitif cümlelerle ifade edilse de bir türlü sonu getirilemeyen ve bizim
tarafımızdan da büyük bir hata, böyle giderse ihanet dediğimiz
sürecin birlikte yürütüldüğü dönemdeki haberlerin ve medyanın diline
bakıyoruz, bugünkü medyanın diline bakıyoruz, bu aradaki
çelişkileri tekrar tekrar aziz milletimize hatırlatmak istiyoruz.
Evet,
bugün, devlet politikası olarak, dün dağda mücadele verilen
teröristlerin şehre inmesine zemin hazırlayan o politik acziyetin
sonrasında kendilerine gelerek, gerçekten terörü ve teröristi
şehirlerden ayıklayarak, bölge halkını kardeşlik
hukukunu tesis ederek ciddi anlamda huzura kavuşturmak isteyen her türlü
politikanın yanındayız. Ama beraberinde de şu endişeyi
taşımıyor değiliz: Biz, bu desteği sürdürülebilir ve
bir tek terörist kalmayıncaya kadar, silahlar sadece gömülünceye
değil, imha edilip yok edilinceye kadar desteklerken buzdolabında bekletilen
açılım sürecini tekrar piyasaya sürmenin, tekrar uluslararası
konjonktürlerle, perde arkası görüşmelerle memlekette yeni
birtakım projeleri ortaya koyabilmenin de tedirginliğini
yaşıyoruz. İşte, hakkı, hukuku, doğruyu ifade
etme noktasında gerçekten istikrarlı yapılan işlerde devlet
politikalarının her zaman Milliyetçi Hareket Partisi
yanındadır.
Basın-yayın
kuruluşlarıyla ilgili şiddete maruz kalan veyahut da öldürülen
gazetecileri elbette rahmetle anarız, minnetle anarız,
toprağı bol olsun deriz. Dinine, inancına göre
düşündüğü için, yazdığı için, ürettiği için bu
insanların öldürülmesini şiddetle kınarız. Ama bu
kişiler sadece yazdıkları sütunlar çok kişi tarafından
okunuyor diye, sadece bu kişiler birtakım odaklar tarafından meşhur
edilmişler diye isimleri çok ön planda tutulurken adları bile
anılmayan, devrin kızıl komünistleri tarafından
şehadet şerbetini içen, PKKlı teröristler tarafından seçim
çalışmaları yaparken şehadet şerbetini içen gazeteci
şehit İlhan Egemen Darendelioğlu, Ertuğrul
Hançerlioğlu, İsmail Gerçeksöz, Kemal Fedai Coşkuner ve Cengiz
Akyıldız ağabeylerimizi de bu kürsüden rahmet ve minnetle
anıyorum.
Tirajlarına
göre ilgi gören, pozisyonlarına göre şekil alan itibarın âdeta
temsil etmiş oldukları fikrin ahlaki, erdemli ve insani boyutuyla
değil de sadece ve sadece müktesebatları, ait oldukları
mahallenin çıkarttığı ses nispetine göre
anılmasından çok, onların fikrî anlamdaki ifadelerine göre
saygı duyulmasını istiyoruz.
Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne, cumhuriyetin temel ilkelerine, millî güvenliğine ve kamu
düzenine aykırı olmamak üzere, basın-yayın ve diğer
iletişim araçları üzerinde kısıtlama konulmaması,
bunların sansür edilmemesi ve hür olması gerektiğine
inanıyoruz bu hürlük, bu ifade özgürlüğü bu şartlar altında
olduğu takdirde ve memlekete, millete, devlete zeval getirebilecek
ifadeleri ifade özgürlüğü kapsamında görmüyor, aydın bildirgesi
olarak ifade edilen imzaları atanları da bu kürsüden tekrar biz de
kınıyoruz, telin ediyoruz, entelektüel haysiyete davet ediyoruz. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Öte
yandan, bu belgelere imza atan bu insanların içerisinde, beraber
yürüdükleri yollarda akillik yapan zevatların da var olduğunu Hükûmet
çevresine tekrar hatırlatmak istiyoruz. İşte, diyoruz ki
istikrarlı olmak, kiminle, nerede, nasıl yola
çıktığınıza dikkat etmekle doğru
orantılıdır. Her şey bir dönem sadece iktidar olmak için,
muktedir kalabilmek için değil; tarihin sizleri yazacağı sayfalarda
onurlu, haysiyetli ve duruşu olan siyasetçi olabilmek, duruşu olan
siyasal parti olabilmek, bunların en başından bir tanesi olarak
kendisini ifade eder.
İşte
böyle şanlı şerefli bir siyasi maziye sahip bir partinin,
kırk yedi yıllık hafızası olan bir partinin
milletvekili olarak bu onuru, bu gururu yaşıyor, ne zaman ne
söylediyse söylediklerinin arkasında her şartta durabilen bir genel
başkana sahip olmanın da ayrı bir gururunu taşıyor,
huzurunuzdan saygıyla ayrılıyorum efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ersoy.
Grup
önerisi aleyhinde son konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın
Markar Eseyan.
Sayın
Eseyan, on dakika süreniz var.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MARKAR
ESEYAN (İstanbul) Saygıdeğer Başkan, Divan, kıymetli
milletvekilleri ve Meclis çalışma arkadaşlarımız,
Meclis çalışanları; hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi,
grubum adına, CHPnin araştırma önergesinin aleyhinde
konuşmak üzere söz aldım. Açıkçası, ben sözüme
başlarken buradan CHPli grup başkan vekillerine bu Meclis
araştırması önergesinin içeriği hakkında teşekkür
etmek istiyorum çünkü gerçekten de içerik oldukça objektif. Sadece belli bir
medya kesimini kayıran veyahut da başka bir medya kesimini yok sayan
bir bakış açısı burada oluşturulmamış ve hem
çeşitli, Star gibi, yine, Star yayın grubunun CEOsuna yapılan
saldırılar da orada gerçekten zikredilmiş. Ama aynı zamanda
diğer medya gruplarına yapılan saldırılar da
zikredilmiş ve bunlarla ilgili çok objektif bir Meclis
araştırması önergesi teklifi verilmiş. Ben CHPli grup
başkan vekillerine teşekkür ediyorum bu açıdan.
Burada,
işte, her ne kadar aleyhte konuşma sırası aldıysam da
öncelikle bunu teslim etmek istiyorum ancak biliyorsunuz bu türden
araştırma önergelerini 4 grubun daha önceden anlaşarak Meclise
getirmek durumunda olduklarını ve daha sağlıklı yol
budur. Özellikle bugün olduğu gibi çok sıkıntılı, daha
doğrusu yoğun gündemin altında ezilmemesi için daha sonraki
günlerde bizim grubumuzla birlikte aynı konunun, araştırma
önergesinin gündeme getirilmesini biz uygun buluyoruz ve buna olumlu
baktığımızı değerli başkan vekillerine ifade
etmek istiyorum.
Şimdi,
hazır konuşma konusunda fırsat yakalamışken, tabii
önemli bir gün bugün. 19 Ocak 2007. Benim için önemli bir kişiydi Hrant
Dink, öldürülüşünün dokuzuncu yılını idrak ediyoruz. Benim
hocamdır, beni gazeteciliğe taşıyan kişidir, bana ilk
köşemi veren kişidir, beni bu mesleğe taşıyan ve
cesaretlendiren kişidir, örnek aldığım bir
aydındır, gazetecidir. Dolayısıyla, 19 Ocak 2007 günü benim
hayatımdaki en karanlık, en zor ve hâlâ da üstesinden
gelemediğim bir acı gündür. Ama ben bugün gerçekten memnuniyetle
burada tanıklık ettim ki
Hem birer dakikalık konuşmalarda
hem de bütün grupların, temsilcilerin burada yaptığı
konuşmalarda, Meclis Başkan Vekilimizin yaptığı
açılış konuşmasında, Hrant Dinkin hepimizin bir ortak
değeri olarak ne kadar özümsendiğini, ne kadar sahiplenildiğini
ve ne kadar aslında onun görmek isteyeceği bir tablonun Mecliste
ortaya konduğunu ben gerçekten büyük bir mutlulukla, hüzünlü bir
mutlulukla izledim. Hepinize buradan teşekkürlerimi bir borç biliyorum.
Tabii,
bu davanın serencamı hiçbirimizi memnun etmedi, etmesi de mümkün
değildi. Ben bu davayı yakından takip edenlerden birisiyim.
Hrant Dinkle en son 19 Ocaktan on beş gün önce
karşılaşmıştık; Agosun gecikmiş 10uncu
yaş gününü kutlayacaktık Taksimde bir otelde. Gecikmiş diyorum
çünkü aldığı tehditler yüzünden bir türlü fırsat
bulamamıştı bu organizasyonu yapmaya ve o gün, o akşam onu
son görüşümdü ve sağ olsun beni onore etmişti -ilk burada
paylaşıyorum- Benden sonra bayrağı Markar
taşıyacak. diye. O anlamda bu dava benim için ayrıyeten önemli
bir hâl almakta ve bu davanın serencamından hiç
hoşlanmadığımızı
Zaten binlerce yazı
yazmışımdır bu konuda.
Ancak,
biliyorsunuz Aralık 2015 tarihinde, aralığın sonuna
doğru yeni bir soruşturma açıldı. Aslında, 2010
yılında AİHMden, bu davada ihlal var ve bu davada maddi
gerçeklik ortaya çıkarılmamıştır,
çıkartılmamıştır
Dolayısıyla bu ihlal
yönünde karar çıkınca Hükûmetimiz de biliyorsunuz jest olarak
AİHMdeki bu karara, Hrant Dink, ihlal var kararına -o dönem
Başbakanımız Dışişleri Bakanıydı-
itiraz etmemişti. Ve bu AİHM kararına dayanarak yeni suç
duyurularında bulundu Dink ailesi avukatları ve bunun peşi sıra
bu soruşturma açıldı.
Bu
soruşturma gerçekten çok ciddi ilerliyor -bu soruşturmanın
içinde yer alan ciddi kamu görevlileri var- ki biz baştan beri bunu arzu
etmiştik. Hrant Dink ana davası ile Trabzondaki diğer
davanın birleştirilmemesi bize her zaman kasıtlı
gelmişti. Çünkü, İstanbuldaki ana dava ile Trabzondaki davanın
birleştirilmemesi, davanın bütünlüğünü bozmakta ve o olay
örgüsünde derin dehlizler yaratmaktaydı. İşte bu son
soruşturma bu anlamda iddianameye dönüştü biliyorsunuz ve kabul
edildi ve burada çok yeni deliller var. Burada pek çok kamu görevlisi
iddianameye dâhil edilmiş durumda. Dink davasının
avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu arkadaşım- bu
konuda yaptığı açıklamada, bu iddianamenin, sadece belirli
gruplara yakın kişileri değil, bu konuda kastı veya ihmali
olup dokuz yıldır adı geçen çoğu kişiyi
kapsadığını yani sadece paralel örgüte yakın
kişileri değil diğer kişileri de
kapsadığını, bu anlamda çok önemli olduğunu da ifade
etmiştir.
Benim
şöyle bir sıkıntım var, bilmem hak verir misiniz: Madem biz
burada Hrant Dink konusunda, bu Malatyalı Anadolu çocuğu konusunda,
bu yerli ve millî kişi konusunda, Hrantça konuşan ve bizi
birleştiren, o bütün ön yargıları iki cümleyle anında yerle
bir edecek kadar Anadolulu olan, bizden olan ve hepimizi birleştiren bu
kişi konusunda burada bir ortaklık ettik, acaba bu davayı araçsallaştırmasak
iyi olur mu? Yani, bu davayı burada işte konuşurken... Tekrar
konuşacağız, tekrar tekrar konuşacağız çünkü bu
dava -ben ilk günden beri yazdım- Türkiye'nin derin devletini en tepeden
gören bir cinayettir. Yani, Hrant Dink davasını ortaya çıkaran
yargı, bu ülkenin gerçekten bütün o kirli
bağırsaklarını da ortaya çıkarmış demektir
ve Hükûmetimiz bunun arkasındadır.
Bakın,
bu araçsallaştırma beni çok rahatsız ediyor. Biraz evvel -ben,
biraz, tabii ki teşekkür bölümünde ifade ettim ama- o konuşmalar
içerisinde yine bunun izleri vardı. Yani Hrant Dink davasını
veya cinayetini alıp da, tıpkı biraz evvel
arkadaşımızın savunduğu aydınlar bildirgesi gibi,
bugün, Surda, Silopide, Cizrede, Nusaybinde PKKnın
yaptığı cinayetleri, çocuk katliamını
meşrulaştırmak için kullanamazsınız. Hrant Dink sizin
oyuncağınız değil! (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
AYHAN
BİLGEN (Kars) Biz böyle bir şey yapmadık.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Siz yaptınız, siz.
MARKAR
ESEYAN (Devamla) Şimdi, bu benim için özel bir dava ama her cinayet
benim için önemli. Hablemitoğlu cinayeti de benim için önemli, Hasan
Fehmiden, Ahmet Samimden, Sabahattin Aliden Musa Antere kadar, Metin
Göktepeye kadar, Uğur Mumcuya kadar, Çetin Emeçe kadar,
sayamadığım -biraz evvel MHPli kardeşimin ifade
ettiği- sağ kesimden bütün gazetecilerin de içinde olması
kaydıyla hepsi bizim acımızdır, hepsi bizim
değerimizdir. Bunlara biz ideolojik olarak yaklaşamayız ama her
konuyu -Uludere, Hrant Dink davası, kadın cinayetleri- alıp
getirip, bunu, burada Hükûmet veyahut da Erdoğan nefretiyle
harcamanın sebebi nedir?
BURCU
ÇELİK ÖZKAN (Muş) Çözün o zaman. Çözdünüz de biz bunu zorla mı
getirdik?
MARKAR
ESEYAN (Devamla) Neden bir araçsallaştırma ahlakını terk
edemiyoruz? Bu çok önemli bir durum.
BURCU
ÇELİK ÖZKAN (Muş) Sanki ortaya çıkardınız da, onu
biz öyle getirdik!
MARKAR
ESEYAN (Devamla) Bakın, konuşuluyor, konuşuluyor,
konuşuluyor, en sonunda, aynı aydınların
yaptığı gibi, Hrant Dink cinayeti, kalkıp, Surdaki,
Çınardaki çocuk katliamlarını meşrulaştırmak
üzere araçsallaştırılıyor. Ben buna karşıyım
çünkü Hrant Dinkin benim üzerimde hakkı var.
BURCU
ÇELİK ÖZKAN (Muş) O başka bir konu,
kişiselleştirmeyin.
MARKAR
ESEYAN (Devamla) Sizden çok daha iyi tanıyorum Hrant Dinki, sizin
politikalarınızın tam tersi noktada durmaktaydı ve PKKya
çok ciddi eleştirileri vardı. Kürtlere Yüz yıl önceki tecrübelerden
mutlaka ders alın, aynı tuzağa düşmeyin. diye
yazdığı yazıların hepsini ben ezbere biliyorum. On
sene birlikte yazdım ben Hrant Dinkle Agos gazetesinde. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Hrant Dink, kendi halkını,
ülkesini parlamentolarda şikâyet etmeyen, bu aydın müsveddelerinin
yaptığı gibi kendi halkını, kendi devletini katliamla,
soykırımla asla suçlamayan bir insandı, bunu bizzat kendisi
binlerce defa ifade etmiştir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bugün yaşasaydı sizin tarafınızdan lince
uğratılacaktı, aynı benim gibi.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) O laf ayıp oldu, ayıp.
MARKAR
ESEYAN (Devamla) Bu, çok önemli bir ahlaki duruştur.
Acılarımızı araçsallaştırmayalım. Yani
burada konuşmak, bu kürsüyü işgal etmek, bir kara propaganda
mekanizmasını yaratmak değildir. Biz 78 milyon insanın, 55
milyon seçmenin meşruiyetini aldık, onayını aldık ve
buraya geldik ve insanlar bizden hizmet bekliyor. Burada bu kürsüye
çıkıp da Bana asla PKK adam öldürüyor dedirtemezsiniz. demenizi
beklemiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tabii ki
devleti de eleştirin, bakın ben burada eleştiriyorum, siz de
eleştirin. Ama, bir aydın tavrı, bir milletvekili tavrı ve
halka hizmet tavrı gerçekten zor olanı yapmaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MARKAR
ESEYAN (Devamla) O zor olan şey de gerçekten cinayete cinayet, katile
katil demektir.
NURSEL
AYDOĞAN (Diyarbakır) Hrant Dink sağ olsaydı siz burada
böyle konuşmazdınız.
MARKAR
ESEYAN (Devamla) Hepinizden bunu bekliyoruz.
Teşekkür
ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Eseyan.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Demirel, buyurunuz.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Yani, açık bir şekilde grubumuza bir
sataşma söz konusu. O yüzden söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Demirel.
İki
dakika sataşmadan söz veriyorum.
YUSUF
BEYAZIT (Tokat) Sayın Başkan, ne dedi de sataştı?
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
9.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, İstanbul
Milletvekili Markar Eseyanın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; peki, soruyoruz buradan: Az önce bir talebimiz
vardı, Araştıralım, birlikte araştıralım.
dedik, neden reddettiniz? İlk başta bunu soralım, hepiniz
kendinize sorun. Madem gerçekler yüzüstüne çıksın diyorsak neden
reddettiniz? Bu kadar Hrant Dinkin anısına saygınız varsa
neden reddettiniz?
YUSUF
BEYAZIT (Tokat) Araştırıyoruz zaten.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bu araştırma
komisyonunun oluşturulmasını neden istemediniz? Çünkü, 2007de
kim iktidardı, kimler yaptı, bunları neden açığa
çıkarmadı, bir kez daha ifade edin.
Evet, bu ülkede 1990lı yıllarda başlayan faili meçhul
cinayetlerde, 2002 yılında, şu anki Cumhurbaşkanı, o
zaman, daha iktidara gelmeden şunu ifade etti: Bu ülkede faili meçhuller
vardır. Biz iktidar olursak hiçbir şekilde faili meçhul cinayetler
olmayacaktır. 2007 ve 2009 itibarıyla faili meçhul cinayetler
başladı. 2009da şunu dedi KCK operasyonları
yapılırken: Bu ülkede, katledelim mi? Biz tutuklayacağız.
Ama 2015, 2016 yılında hem katlediyor faili meçhul olarak, ama
failinin kim olduğunu bildiğimiz katliam ve infazlar
gerçekleştiriliyor Tahir Elçiler gibi, Seve Demirler gibi. Biz
bunların hepsini çok iyi biliyoruz. Bir yandan katlediyor, bir yandan
gazeteciler, siyasetçiler ve belediye başkanları gibi, tutukluyor.
Yani, ülke öyle bir karanlığa sürükleniyor ki
2015 ve 2016
yıllarında daha fazla karanlığa sürüklenerek bir yandan
insanlar katlediliyor bu ülkede, bir yandan insanlar faili meçhul
Ama bizce
faili meçhul değil çünkü katledenler, o dönemin iktidarları bundan
sorumludur, açığa çıkarmakta da sorumludur diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Demirel.
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, 12/1/2016 tarihinde Grup Başkan
Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin
Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, basın-yayın
mensupları ve kuruluşlarına yapılan
saldırıların tüm yönleriyle araştırılması
ile basın özgürlüğü ve halkın haber alma hürriyetini
sağlamaya yönelik olarak alınacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, Genel Kurulun 19 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma
gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Gündemdeki Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının sıralamasının belirlenmesine ve 68
sıra sayılı Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden
gündeme alınması ile İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel
kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
19/1/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 19/1/2016 Salı günü (Bugün)
yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında
oy birliği sağlanamadığından İç Tüzükün 19uncu
maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Bülent
Turan
Çanakkale
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak
dağıtılan 68 sıra sayılı Kanun
Tasarısının kırk sekiz saat geçmeden gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 1inci sırasına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi;
Genel
Kurulun,
19
Ocak 2016 Salı günkü (bugün) birleşiminde 68 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
8
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin 21 Ocak 2016 Perşembe günkü birleşiminde
tamamlanamaması hâlinde, Genel Kurulun haftalık çalışma
günlerinin dışında 22 Ocak 2016 Cuma günü saat 14.00te
toplanarak bu günkü birleşiminde gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi ve 8 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
26
Ocak 2016 ile 2, 9, 16 ve 23 Şubat 2016 Salı günkü
birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi,
3,
4, 10, 11, 17, 18, 24 ve 25 Şubat 2016 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi,
26
Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde 13 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
2,
9, 16 ve 23 Şubat 2016 Salı günkü birleşimlerinde 15.00-24.00
saatleri arasında; 3, 4, 10, 11, 17, 18, 24 ve 25 Şubat 2016
Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 14.00-24.00 saatleri
arasında çalışmalarını sürdürmesi,
68 sıra sayılı Kanun Tasarısının İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve
bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması önerilmiştir.
68 Sıra Sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik (1/517, 2/434) |
||
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki Madde Sayısı |
1.Bölüm |
1 ila 18 inci maddeler arası |
18 |
2.Bölüm |
19 ila 36 ncı maddeler arası |
18 |
Toplam Madde Sayısı |
36 |
BAŞKAN
Grup önerisi lehinde ilk konuşmacı, Çanakkale Milletvekili
Sayın Bülent Turan.
Buyurunuz
Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ grup önerisi lehinde söz aldım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Saatin
geç olduğunu biliyorum, kanuna geçme talebinizi de biliyorum.
Bildiğiniz gibi, bugün sıra sayısı 68 olan Kanun
Tasarısını görüşeceğiz. Bizim önerdiğimiz kanun
tasarısını kabulünüzden sonra görüşmeye başlarsak, 36
madde olan bu kanun tasarısını 2 bölüm hâlinde görüşmek
istiyoruz.
Toplumumuzun
her kesiminin sorunlarını masaya yatırdık, bununla ilgili
vaatlerimizi ortaya koyduk. Bu vaatlerimizin de bir takvim doğrultusunda
bir an önce hayata geçmesi için çok azami gayretimiz var. Israrla hep Onlar
konuşur, AK PARTİ yapar. söylemimizi hatırlamak istiyorum.
Sabahtan beri değişik konular için polemikler yapıldı,
değişik konular gündeme geldi. En sert ifadelerle cevap verebiliriz
ancak toplum konuşanlara değil, iş yapanlara destek oluyor;
polemik yapanlara değil, hizmet edenlere destek oluyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bunun bilincinde olduğumuzdan
dolayı, sabahtan beri tartışılan malum konulara hiç
girmeyeceğim, o üsluba, o tarza hiç değinmeyeceğim ancak
toplumumuzun umutla beklediği bu kanunda neler var diye, birkaç ana
başlığı paylaşacağım ve bir an önce kanuna
geçmek için de süremi tamamlayacağım.
Bakınız,
68 sıra sayılı Kanun Tasarısını kabulünüzden sonra
gündeme alırsak az sonra:
Yeni
iş kuran gençlerimizin üç yıl boyunca gelir vergisini kaldırıyoruz.
Basit
usulde vergilendirilen esnafın 8 bin liraya kadar olan kazancından
vergi almıyoruz.
Öğrenim
gören gençlerimizden pasaport harcı almayacağız.
Kadın memurlarımıza doğuma bağlı olarak
ilk çocukta iki ay, ikincisinde dört ay, üç ve üzerinde altı ay yarı
zamanlı ve tam ücretli çalışma hakkı vereceğiz.
Polislerimizin
emniyet hizmeti tazminatı yüzde 25 artırılacak, polislerimizin,
uzman çavuşlarımızın, jandarmalarımızın,
erbaşlarımızın 2200 olan ek göstergeleri 3000e
çıkarılacak.
Muhtarlarımızın
maaşlarına beklediği zam yine bu paketimizde olacak.
Yemde
ve gübrede KDV full olarak kaldırılacak.
Özel
sektörde çalışmakta olanların doğum sonrası ve evlat
edinme sonrası izinleri artırılacak.
Yaşlılık
aylığı alıp sigorta primi ödeyenlerin bu ödemesine son
verilecek.
Sosyal
güvenlik destek primi kaldırılacak.
Gençlere
ücretsiz sağlık hizmeti imkânı sağlanacak.
Otoyollardan
-ki son zamanlarda epey şikâyet konusu olmuştu- ücretsiz geçenlerin
idari para cezalarında indirim olacak.
Çalışan
kadınlarımızla ilgili çok farklı başlıklarda
düzenlemeler var, ayrıntıya az sonra arkadaşlarımız
girecekler, o yüzden ana başlık söylemiş olacağım.
Bir
de Çanakkale Vekilimiz Ayhan Giderle beraber verdiğimiz, Alan
Başkanlığında alan kılavuzu olmasına rağmen
hukuki statüsü olmayan arkadaşlarımızın hukuki statülerinin
verilmesi için bir teklifimiz oldu. Alan
Başkanlığımızda Çanakkale insanının da
rehberlik yapabilmesine imkân sağlayacak olan o kanun teklifi de bunun
içerisinde olacak.
Ben,
AK PARTİ Grubunun önermiş olduğu bu çalışma takvimini
kabullerinize sunuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Turan.
Grup
önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı, Gaziantep Milletvekili Sayın
Mahmut Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Toğrul.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sayın Başkan, sizleri ve Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, bugün kürdistanda kan gövdeyi götürürken, oluk oluk kan akarken bu
gündemin değiştirilerek bu şekilde heba edilmesini ve asıl sorunlarımızın
gözden kaçırılmasını anlamak mümkün değil. Ben,
sözlerime başlamadan önce, burada daha önce ifade ettiğimiz üzere,
Hrant Dinki ve yakın tarihte kaybettiğimiz Tahir Elçiyi anarak,
önünde saygıyla eğildiğimi, özlemle
andığımızı ifade ederek başlamak istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, Fransa Cezayirde katliamlar gerçekleştirirken Jean-Paul
Sartre bu katliamları kabul etmedi ve katliamlara sessiz kalmanın bu
katliamlara ortak olunması anlamına gelen cümleler sarf ettiği
için zamanın muktedirleri tarafından Fransada yargılanmak
istendi. O zamanın muktedirleri
Bu yargılama
karşısında De Gaulle şunu söyledi: Jean-Paul Sartre
Fransadır. Bugün, Türkiyenin aydınları güneydoğuda,
kürdistanda yaşanan katliamlara Bu Suça Ortak Olmayacağız
adında bir bildirgeye imza koydukları gerekçesiyle
Cumhurbaşkanı tarafından hedefe konuldu. Aydınlar her zaman
için muktedirler için birer hedefti, her zaman için aydınlar muktedirlerin
hedefinde oldular. 1980 faşist darbesinin lideri Kenan Evren iktidara
gelir gelmez önce 1402 sayılı Yasayla aydınları yani
Türkiyedeki o faşist darbeye katılmayanları, ona ses
çıkaranları üniversiteden kovmakla işe başladı ve o
dönem, yaklaşık 5 bin kamu görevlisini işlerinden etti. 15
Mayıs 1984te aydınlar bir bildirge imzaladığında ve
katliamlara, işkencelere sessiz kalmayacaklarını ifade
ettiklerinde, Kenan Evren doğrudan Nazım Hikmeti de hedef alarak
Nazım Hikmet üzerinden şunu söylemişti: Ne yapayım öyle
aydınları? Şairler vardı, onlar yurt dışına
kaçtı! Böyle aydınları ne yapayım? Şimdi, tam da
böylesi bir dönemde güneydoğuda, kürdistanda yaşanan katliamlara
ortak olmayan, ortak olmak istemeyen aydınlar, bu ülkenin vicdanı
aydınlar, bir bildirge imzaladılar ve bu suça ortak olmayacaklarını
ifade ettiler. Bu suç, biliyorsunuz.
16
Ağustostan bu yana, hiçbir hukuka, hiçbir iç ve dış hukuka
dayanmayan sokağa çıkma yasakları altında bir katliamlar
zinciri işlenmekte; ölen kadınlar, çocuklar, cenazeler günlerce
sokakta kalmakta, Taybet İnanın cenazesini yedi gün sonra almaya giden
kayını Yusuf İnan katledilmekte; yine Sur içinde ölenlerin
cenazeleri yirmi sekiz gün sonra, bugün alınabilmekte. İşte, bu
suçlar işlenirken Türkiyenin vicdanı olan aydınlar, bu suça
ortak olmak istemediklerini ifade ettiler. Ayşe öğretmen gibi Çocuklar
ölmesin. demesinler mi, ne yapsınlar? Yani, Bu ülkede kan gövdeyi
götürsün, bu zulümler devam mı etsin desinler? Şimdi, durum bu iken
Sayın Cumhurbaşkanı hemen, bu aydınlara yönelik bir linç
kampanyası yürüttü. Bu linç kampanyasında Sayın Cumhurbaşkanı
aydınlara yönelik şunu söylüyordu: Aydın müsveddeleri, siz
aydın değilsiniz, siz karanlıksınız. diyordu. (AK
PARTİ sıralarından Aynen öyle. sesleri) Evet, karanlık
olanın kim olduğu belli. Bu ülkede kana ortak olanlar, bu ülkede
çocukların ölümüne ortak olanlar karanlıktır, doğru
söylüyorlar.
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) PKK mı?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Bu ülkenin aydınları
Nasıl ki De Gaulle Sartre için Sartre Fransadır. diyorsa bu
ülkenin aydınları Türkiyedir, bu ülkenin aydınları vicdandır.
Cumhurbaşkanının bu açıklamasından hemen sonra,
rektörler ve YÖK Başkanlığı devreye girmiş ve
öğretim üyeleri üzerinden bir linç kampanyasına
girişilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, öğretim üyesi, aydın demek -söylediklerinin illaki
doğru olup olmadığı önemli değil- kendi doğru
bildiklerini hesapsız ve sadece vicdanlarının sesini dinleyerek
ifade eden insanlar demektir. İşte, o insanlar sadece ve sadece
vicdanlarının sesini dinlediler. Hemen arkasından rektörler,
hemen arkasından YÖK bir linç kampanyası başlattı.
Akademisyenlerin bir konuda siyasi fikir beyan etmelerine YÖK nasıl
karışabilmektedir? YÖK bir fikir suçları mahkemesi midir?
Rektörler hemen öğretim üyeleri hakkında soruşturmalar açmakta,
sabahın köründe savcılar, polisler öğretim üyelerinin,
aydınların kapısına dayanmaktadır.
Biz
bir kez daha şunu söylemek istiyoruz: Bu aydınlar Türkiyenin
aydınlık yüzüdür, Türkiyenin vicdanıdır. Biz onların
yanında olacağız.
MEHMET
AKİF YILMAZ (Kocaeli) Karanlık yüzü!
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Onlara karanlık diyenler, nasıl ki Kenan
Evren aydınlar için Ne yapayım öyle aydını? diyorsa,
evet, Tayyip Erdoğan Kenan Evrendir, Tayyip Erdoğan Sedat Pekerdir
ama o aydınlar Türkiyenin vicdanıdırlar, o aydınlar
Türkiyedirler.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Kandilin onlar, Kandilin!
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Toğrul.
Grup
önerisinin lehinde ikinci konuşmacı, Balıkesir Milletvekili
Sayın Sema Kırcı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SEMA
KIRCI (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben de Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Bugün
görüşeceğimiz kanun tasarısı aslında Hükûmetimizin, AK
PARTİnin seçimler sırasında vermiş olduğu vaatlerin
hayata geçirileceğinin işareti. Emeklilerden gençlere,
kadınlarımıza değin çok geniş bir yelpazede, söz
verdiğimiz pek çok şeyi gerçekleştiriyoruz.
Sayın grup başkan vekilimizin dediği gibi, aslında
görüşeceğimiz kanun maddelerine bir an önce geçebilmek için, ben bu
önemli günde bana tanınmış olan süreyi tamamıyla
kullanmıyorum. Biraz sonra başlayacağımız kanun
tasarımızın memleketimize ve özellikle
kadınlarımıza hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kırcı.
Grup
önerisi aleyhinde son konuşmacı, İstanbul Milletvekili
Sayın Engin Altay.
Buyurunuz
Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Bülent Turan biraz önce kanunun kerametlerini anlattı; doğrudur,
olumlu şeyler var, bizim de parti olarak Bu kanun kötüdür.
dediğimiz yok. Biz de bu kanuna çekincelerimizi, yetersizlikleri,
eksikleri, kuşkularımızı belirtmek suretiyle genel olarak
olumlu oy vereceğiz. Ama, sizin bu Parlamentoda kanun yapma
tekniğinize hakikaten hayranım yani bu kadar olur! Böyle, birkaç
olumlu konuyu birkaç aykırı işle aynı çuvala nasıl
koyuyorsunuz ve bunları aynı çuvalda nasıl
barındırıyorsunuz. Çok garip bir durum, çok doğru bir durum
da değil. Ama, daha garip olan durum şudur: Türkiye Büyük Millet
Meclisinin önümüzdeki hemen hemen bir buçuk aylık
çalışmasını planlıyor bu öneri ve çoğunluk
partisisiniz buna da saygım var yani elbette, çoğunluk partisinin
Parlamento gündemine hâkim olmasından doğal bir şey olmaz, hele
Ramazan Can buradayken! Ama, el insaf! Bir parça da üzerine yemin
ettiğimiz Anayasaya, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğüne
riayet etmek lazım. Parlamentonun sadece çoğunluk partisinin kanun
üreten bir fabrikası, çoğunluk partisinin arzusuna göre, siyasi
perspektifine göre kanun üreten bir fabrikası
olmadığını
Parlamentonun önemli bir
kısmının da muhalefet partilerinin denetim hakkı
olduğunu da yok saymamanız lazım. Bir buçuk ay boyunca
Diyor ki
bu Bülent Turan imzalı grup önerisi: Muhalefet bir buçuk ay boyunca
denetim yapmayacak. Esasen -yani utanmazsanız- dört yıl boyunca
denetim hakkımızı
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sataşmayın da yemeğe gideceğiz
Sayın Başkan!
ENGİN
ALTAY (Devamla) -
toptan elimizden alın, olsun bitsin. Bence şu grup
önerisini, 2009 Haziranına kadar, eğer erken seçim
yapmayacaksanız
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) 2019.
ENGİN
ALTAY (Devamla)
düzenleyin de bitirelim bu işi, bitirelim. Bak, bu daha
mantıklı. Böylece kırk dakika da AKP grup önerisi üzerinde
Meclisi işgal etmeyelim.
Sayın
milletvekilleri, 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı
üzerinde arkadaşlarımız biraz önce söylediğim gibi
düşüncelerimizi anlatacak. Olumlu ama son derece eksik, belki iyi düşünülmüş
ama Türkiye gerçekleriyle hiç bağdaşmayan maddeler de burada var.
Zamanı geldikçe Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimiz ve milletvekillerimiz
bunlara değinecek. Siz de oturduğunuz yerden Pes ya, bu kadar da olmaz!
Bu kadar da beceriksiz, pratiği olmayan kanunu nasıl yazmış
bizim arkadaşlar? deyip gene de evet diyeceksiniz. Maalesef, durum bu,
benden söylemesi. (CHP sıralarından alkışlar) Ama bu
Parlamento tutanakları tarihe, torunlarınızın
torunlarına, onların da torunlarına kalacak ve diyecekler ki:
Ulan, büyük büyük büyük dedemiz de vakti zamanında nasıl işler
yapmış, pes!
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Altay.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
Birleşime
bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.49
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.51
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
------0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan
karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sıraya alınan Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale
Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23
Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/517, 2/434) (S. Sayısı: 68) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Komisyon
Raporu 68 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra, bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Şimdi
tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakikadır.
MHP
GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, maalesef, dördüncü torbayla birlikteyiz. Sayın Bakan
kendisi de yukarıda bir kısmına katılmıştı,
gayet iyi hatırlayacaktır söylediklerimizi ama bizim Söylemekle
dilimizde tüy bitti. diye Anadoluda bir tabir var, vallahi, siz getirmekten
usanmadınız.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Çalışıyoruz Başkanım.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Bakma Sayın Turan, senin de teklifin var içinde onun
için; hatta ve hatta çok bölgesel, yöresel, çok az bir kesime taahhütte
bulunduğun için bizatihi isminin, imzanın olduğu bir kanun
teklifi de var.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Haklı bir teklif ama. Destek olun, beraber
yapalım.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Şimdi onlar değil. Söyleyeceklerimi eğer
dinlerseniz, söylediğimin içerikle ilgili olmadığını
Gerçi içerikle ilgili olan kısmında da eleştirilerimiz var ama o
ayrı bir konu.
Şimdi
benim haklı tekliflere itirazım yok da gerçekten hem Bakanlar
Kurulunun hem Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun nasıl
çalıştığına aklım ermiyor. Sayın Turan
oradan söylüyor, Sayın Bakan da burada, Sayın Bakanın birisi
daha geldi; şimdi hepsine soruyorum: Bu kanun tasarıları
Bakanlar Kurulunda görüşülüyor mu, görüşülmüyor mu sayın
bakanlar?
OKTAY
VURAL (İzmir) Daha önemli işleri var onların.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Yani Bakanlar Kurulunda görüşüyor musunuz,
görüşmüyor musunuz? Yoksa bunlar elden doldurulup
Ki
teklifin ekindekiler, zaten, sittin senedir aynı fotokopiler çekilip
altına konuluyor, biz görüyoruz. Daha önce burada imza rezaletlerini de
hep birlikte yaşadık, önceki dönemlerde. Maalesef böyle
sıkıntılarımız var.
Şimdi
diyecekler ki: Olur mu öyle şey kardeşim? Biz hepsini imzalarken
bakıyoruz, tartışıyoruz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, burada külliyet hâlinde ikiye
ayrılmış vaziyette önergeler -arkadaşlar ayırt
ediyorlar komisyonda- var. Şunlar reddedilen önergelerimiz, malum,
muhalefet partilerinin vermiş olduğu önergeler -yani şöyle
gösteriyorum, Sayın Turana da, Sayın Bakana da, orada- bunlar da
kabul edilen önergeler.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Çok sataştın Sayın Başkan.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Bunların içerisinde 1-2 tane -hani, utangaçlıktan
dolayı- bizim söylediğimiz, hakikaten de görüntüde yanlış
olan, yanlış sonuca yol açacak olanlar var. Şöyle yapayım:
Tekrar arkadaşlar da, siz de görün kaç tane olduğunu yani.
Yahu,
şimdi, bu kanunun gelişine bakıyoruz
Sayın bakanlar ben
öyle söyleyince bakıyorlar hiçbir şey görmemiş gibi, defalarca
bunları tartıştık.
Değerli arkadaşlar, kanun teklifi bize geldi 11 diye 13ünde
gündem yaptık. Hemen gelen şeye bakıyorum: Sayın
Davutoğlu Başbakan, 6ya 1; bize gelişi 7ye 1. Aradan bir hafta
geçmeden nasıl oluyor da bu yaptığınız
yanlışları bir haftada hemen görüyorsunuz, böyle nereden
geliyor; ben anlamıyorum yani bir hafta önce Bakanlar Kurulunda
görüşülmüşse bu önergeleri kim hazırlıyor? Yani bürokrasi
getirip sokuşturuyor, siz de getirip imzalıyor musunuz? Yani ironik
bir durum var gerçekten. Hem diyorsunuz ki: Efendim acil, lazım. 1, 2,
3, 4 acil yani 4 tane ayrı ayrı kanun teklifi, tasarısı.
Tam tersine, 4 diyoruz biz ama her tasarının sonuna
yetiştirilemediği için eklenen bir de uydurmadan Hükûmet teklifi -tırnak
içinde- artık literatüre geçirdik yani torbadaki kanunu, torbadaki hukuku
yazdık ama bir de Hükûmet teklifi artık literatüre geçti. 2 tane
unuttuğumuz madde var. diyorlar; Hükûmet tasarısını aynen
kopyalıyorlar, yanına 2 tane madde ekliyorlar o da oluyor teklif yani
Hükûmet teklifi. Ee, şimdi arkadaşlar, bu şekliyle bu
kanunları çıkarırsak bunların tamamı eksik oluyor,
yeniden yeniden bir daha getiriyoruz. Bakın Acil. dediniz tamam dedik;
bir daha Acil. dediniz, bir daha tamam dedik. Ya, bunları birbirine
dercedemiyor musunuz yani Bakanlar Kurulunda madem görüşülüyorsa?
Ha, tabii ki şimdi siz ne kadar onu söylerseniz söyleyin Bakanlar
Kurulunda görüşülmediği gibi bu kurumlardan, ilgili kurumlardan
maalesef görüş alınmıyor; bu ortaya çıkıyor. Biz orada
hatırlatıyoruz, o kurumlar görüyorlar; o yanlışları
düzeltmek için bürokratlar apar topar getiriyor Efendim, orası
yanlış oldu, düzeltelim. İşte, bu kabul ettiğiniz
maddeler hazırlarken tamamen alelacele hazırladığınız
için eksik olan
Ki içeriğine yine itiraz ediyoruz onlar ayrı,
muhalefet şerhimiz de var, burada arkadaşlarımız
konuşacak, maddelerle ilgili önergelerimiz var ama böyle ciddiyetsiz bir
kanun yapma süreci maalesef olamaz. Yani bir ayda 4 torba kanun olur mu
arkadaşlar? Yani bir ayda 4 torba kanun görüşüyoruz. Yani diyoruz ki:
Peki, bunu böyle getirdiniz, güzel; ilgili tali komisyonlar var bunlardan niye
görüş almıyorsunuz? Efendim, görüşemeyeceklerine dair
sabahleyin saatin köründe bize yazı gönderdiler. Sayın
Atıcı yukarıda söylüyordu, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri
olarak annelikle ilgili, çocuğun süt izniyle ilgili, sağlık
durumuyla ilgili bizim nereden bilgimiz olsun? Ee, diyoruz ki: Gelin
bunların hepsini toparlayalım, bir alt komisyon kuralım,
arkadaşlar gelsin teknik bilgi versinler. O da yok. Peki, bu nasıl
bir kanun yapma süreci daha çıkarmadan bu kadarını
değiştiriyoruz? Acaba ne olacak derken şimdi arkadaşlarla
yukarıda tartışırken baktık yine 5inci maddenin
içinde de kapsam farklılığı olmuş, önergeyle
düzelteceğiz; siz de gördüğünüz zaman hak vereceksiniz, aceleyle
çıkan şeyde fıkranın biri unutulmuş. Yani
aşağıda koyduk, o da bizim uyarılarımızla evlat
edinenleri de birine koyduk, orada koyduk ama o önceden geçtiği için
5inci maddedeki kalmış. Neden? İlgili kurumlardan görüş
alınmadığından kaynaklı.
Ee,
peki ne diyor Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği? Yani o zamanki hâliyle
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve
Hazineden yani Kalkınma Bakanlığı ve Hazine
Müsteşarlığından bunlarla ilgili görüş
alınırdı, bununla ilgili bir kanun varsa. Eğer Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığını ilgilendiren bir şey varsa
bunlardan da görüş alın ki çok farklı kanunlarla ilgili
düzenlemeler var.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, hakikaten, bu şekliyle
baktığımız zaman bu kanunda aceleye gelmiş birçok
husus var. Evet, içerik olarak verilen taahhütler var, bizim de verdiklerimiz
var, hepsi tutuyor, tutmuyor; 1inci maddeden itibaren farklı
düşündüklerimiz var. Hükûmet kendi bütçe imkânları nispetinde Biz
bunu yaptık. diyor. Daha önce asgari ücrette olduğu gibi yine burada
bazı indirimler, muafiyetler, istisnalar var. Evet, biz genç
girişimcilerimizi teşvik edelim, esnafın yeni iş yeri
açanlarından beş sene vergi almayalım dedik. Daha
fazlasını da istiyoruz ama bu şekliyle arka arkaya geliyor, yine
eksik geliyor. Bakın, bunu böyle yapmayalım. Burada bazı
kısımlarla ilgili, izinlerle ilgili, aylıksız izinlerle
ilgili düzenlemeler var ama geri kalanlardaki haksızlıklar
kalıyor. Efendim, uzman erbaşlarla ilgili yapıyoruz, jandarmalarla
ilgili
Yapalım. Emniyet hizmetleri sınıfı var.
Yapalım. Eğitim hizmetleri sınıfı var. Peki, ne
olacak? Yani bunların
Eşit işe eşit ücret diye bir
garabet çıkardık, ondan sonra da kalktınız, onu 666
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle daha da içinden
çıkılmaz hâle getirdiniz. Şimdi bunları düzelteceğiz
diye birer birer uğraşıyoruz. Bunu defalarca burada sizlerle
tartıştık.
Değerli
arkadaşlar, bakın, buradaki konuşmalarımızda da, daha
önce de sizlerle bu hususları
tartıştığımızda öneri getirdik, dedik ki gelin,
bunlarla ilgili bir komisyon kurun, çıkması gereken kanunlar neyse,
düzenlemeler neyse biz de yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı
muhalefet anlayışı içerisinde memleketin meselesini çözelim,
bunları da çözelim. Hani nasıl? Koalisyon görüşmeleri
sırasında çıkardınız, ortak beyannamelerde neler var,
sonra yine kayboldu. Peki, gelin o zaman, sizin söylediğiniz ile bizim
söylediğimizde ortak yol neyse, bunların içerisinde bütçe
imkânları neyse bunları hep birlikte çıkaralım dedik.
Maalesef hâlâ bu şeyle ilgili bir sonuç yok.
Bir
de en büyük sıkıntılarımızdan birisi
Sayın
Başkan Alt komisyon kurmayalım. dedi. Alt komisyon gibi komisyonu
çalıştıralım ama bakıyoruz, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığıyla ilgili bir sürü madde var -Ne yapalım?-
Sayın Fikri Işık geliyor. Yani o da bizim gibi, bürokratlar ne
diyorsa ancak onu biliyor. Yani öbür taraftan bakıyoruz, tamam,
Çalışma Bakanlığıyla ilgili kısımlar var,
güzel, Maliye Bakanlığıyla ilgili kısım var, Maliye
bürokratlarına soruyoruz. Şimdi, acil bir şey de yapılsa en
azından, torba kanunun, bunların bir gruplandırılması
yapılıp ayrı ayrı şekilde görüşülebilmesi bu
konuların, kanun yapma sürecinin sağlıklı olması
açısından önemli bir husustur. Maalesef bunlara da dikkat edilmiyor.
Bu
ihtisas komisyonlarının çalıştırılması
lazım değerli arkadaşlar, Anayasa bunu emrediyor, İç Tüzük
bunu emrediyor. Artık öyle bir noktaya geldik ki bakınız, bir
taraftan geçici bütçeyi tartışmıştık, şimdi,
yarın genel bütçeyle ilgili, 2016 bütçesini
tartışacağız. Biz bir taraftan oraya koşturuyoruz.
Sayın Başkan Mehmet Günal nerede? diye arıyor. Mehmet Günal
önergelerle uğraşıyor. Muhalefet şerhini bugün verecektik,
arkadaşlarımız bugüne sıkıştıralım
demiş, dün gece havaalanında muhalefet şerhi
yetiştireceğiz diye uğraştık. Şimdi, böyle bir
kanun yapma süreci olur mu? Yani, ya diğer ihtisas
komisyonlarını kapatacağız, sadece Plan ve Bütçe
çalışacak, bunun sayısını da
artıracağız, başka türlü olmaz veya zaten bizim
dediğimizi dinlemiyorsanız da Plan ve Bütçe Komisyonu sadece
iktidardan oluşur deyin bari. Anayasa zaten yüzde 60ını size
vermiş yani. İktidar kimse 25 tanesi ondan oluşur. diyor.
Eğer gerçekten bizim eleştirilerimizden faydalanmayacaksanız,
bizim görüş ve önerilerimizi dikkate almayacaksanız, gerekçeleriyle
sizlere sunduğumuz değişiklik önergelerini -çok bariz bir
şekilde sizin hatanızı göstermiyorsa- esas itibarıyla
dikkate almayacaksanız yani bizim Komisyon üyeliği
yapmamızın bir anlamı kalmıyor. Nasıl ki bürokrasiden
bu görüşleri almadığınızda eksik olduğu gibi
Orada söylüyoruz, arkadaşlarımız Tamam. diyor, sonra -ne
oluyorsa- iktidar taassubu içerisinde eller kalkıyor, bir de
bakıyoruz oylamada yine bizim önerge reddedilmiş. Böyle kanun
yapamayız değerli arkadaşlar. Burada gerçekten öyle bir hâle
geliyor ki
Şimdi, ilgili bakan olmayınca
yaşadığımız komedinin birini söyleyeyim. Sayın Bakana
bakıyoruz -nöbetçi bakan gelmiş- siyasi bir şey soruyoruz,
Sayın Bakan konuyu bilmediği için cevap veremiyor; bakan
yardımcısı var, ona bakıyoruz -isim vermeyelim şimdi,
ayıp olmasın- o da dönüyor ilgili genel müdüre soruyor. Şimdi,
genel müdürün söyleyeceği teknik bilgi. Oysa orada siyasi bir konu var ve
siyasi birisinin cevap vermesi lazım. Bu sefer, Komisyon üyesi
arkadaşlarımız kendilerini cevap verme modunda görüyorlar.
Şimdi, burada Sayın Bakan oturuyor, yanında da
haklı bir şekilde Sayın Hamza Dağ oturuyor yani kanuna en
fazla katkıyı sağlayan kişi Hamza Dağdır
arkadaşlar, tebrik edebilirsiniz. Burada laf olsun diye söylemiyorum,
Bakanlar Kurulundan falan çok daha becerikli bir arkadaş. Niye?
derseniz. Şimdi, kabul edilen önergeleri şöyle göstereyim size: Hamza
Dağ, Hamza Dağ, Hamza Dağ
Siz de bakın yani hepsinde tek
imza var. Değiştirilen... Hamza Dağ, Hamza Dağ
Devam
ediyor yani önergelerin yüzde 90ı Hamza Bey tarafından verildi. Ne
önergesi? Hükûmetin tasarıda eksik veya yanlış
yaptığı şeyleri düzeltme önergesi.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAMZA DAĞ (İzmir)
İlleri sayın.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Yani, şimdi, böyle bir şey var ki
değerli arkadaşlar, şunu söylüyoruz: Ya, tamam, usulün öyle
olduğunu biliyoruz da işin ironisi açısından öyle
söylüyorum. Dedim ki yani Hamza Beye helal olsun. Biz, bu kadar, Komisyonun
yerine şey yapamıyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Çalışıyor
MEHMET GÜNAL (Devamla) Çalışıyor, bakanların
akıl edemediğini, bürokratların akıl edemediğini,
hepsinin düzeltmelerini, helal olsun, yaptı, getirdi. Dedim, bir plaket
verelim arkadaşa. Eğer, şimdi, bu söylenen doğruysa, bunun
tamamını Hamza Bey kendi yaptıysa o zaman Bakanlar Kurulunun
tasarısını, Bülent Turanın teklifini çöpe atmamız
lazım. Yani, onun için
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bence bakan yapsınlar.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Atma, atma
MEHMET GÜNAL (Devamla) Yok, bak, okumadın sen, Hamza hepsini
değiştirdi senin, bir senin madde kaldı.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Şimdi yenisi geliyor, o yüzden.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Onu da yani aslında yanlış
yaptılar da içeriğini hafif böyle, eğitim süresi, bilmem ne,
Bakanlar Kurulu, işte, Turizm Bakanlığı
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAMZA DAĞ (İzmir)
İyi takip etmemişsin, onu da değiştirdik.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Efendim, Biz rehberlerle ilgili şey
yapmayacağız, eğitim çıkaracağız, süresini
uzatacağız, alan kılavuzlarını biraz daha
eğiteceğiz. dedi de onun üstüne orayı ellemedi, Hamza yoksa onu
da değiştiriyordu yani.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAMZA DAĞ (İzmir) Onda da var
önergem.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Şimdi, esastan çok değişmedi canım o
kadar, Bülent Beye kıyamadın herhâlde. Onun için, o teklifte
olduğu için fazla gelmedi.
İşin
esprisi bir tarafa, hakikaten de burada, değerli arkadaşlar, çok
ciddi hususlar var. Esas itibarıyla, demin Sayın Turanın
dediği gibi, içeriğinde haklı olan şeyler olabilir ama
bunun kanunlaşma süreci, kanun yapılması süreci, hem teklifin
hem tasarının geçmesi, kabul edilmesi
Meclis
Başkanlığının bunları kabul etmemesi gerekiyor.
Bakın, ciddi anlamda bir Anayasa Mahkemesi çalışıyor olsa
sadece usulden, İç Tüzüke aykırılıktan, mevzuata
aykırılıktan, Mevzuat Hazırlama Yönetmeliğine
aykırılıktan, 5018e aykırılıktan esasa bakmadan
bozar, net söylüyorum. Çıkardığımız kanunların
hiçbirisi usul şartlarını yerine getirerek tekemmül etmiyor.
Dolayısıyla, o zaman ne olur? Hukukçuların tabiriyle
keenlemyekûn sayılır. Çünkü, usule uygun tekemmül etmediği zaman
o kanunun içeriğine bakmadan Anayasa Mahkemesinin iptal etmesi gerekir.
Şimdi,
burada birçok konuda düzenleme yapılıyor ama esas itibarıyla,
gelir vergisindeki başlığına koymuş olmamıza
rağmen, Gelir Vergisi Kanununun yanı sıra, memurlarla,
çalışanlarla ilgili bazı düzenlemeler işin
esasını teşkil ediyor. Değerli arkadaşlar, gelir
vergisiyle ilgili, diğer vergilerler ilgili, KDVyle ilgili birtakım
düzenlemeler var ama hâlen daha biz yamama şeklinde istisnalarla devam
ediyoruz.
Bakın,
Hükûmetin kendi eylem planlarında yer alan hususlar var. Önceki Hükûmet
döneminde Aralığa kadar bitirilecek. denen Sayın Maliye
Bakanı olsaydı, arkadaşlarımız, Maliye
bürokratları burada- hususlar var. Onlardan bir tanesi Aralık 2015
itibarıyla tamamlanacak. denen madde şunu söylüyor: İstisna,
muafiyet ve indirimlerle ilgili bir envanter çıkarılacak. Sayın
Bakan, soruyorum: 2016nın Ocağının ortasına geldik.
Yani Önce bir bakacağız, yeniden bunları
çıkaracağız. dedik. Gelir Vergisi Kanunu Plan ve Bütçe
Komisyonuna geldi, alt komisyon kuruldu, kadük kaldı, araya başka
kanunlar girdi. Dolayısıyla, bütün bunların köklü bir
şekilde bir vergi reformuyla gelir idaresini de, vergi idarelerini de,
denetim sistemini de kapsayacak şekilde elden geçirilmesi gerekiyor. Bu
yamamalarla bir yere kadar varırız, ondan sonra
tıkanırız. Yani, köklü reform gerekiyor, onun için de burada,
gelin, bunları yapalım diyoruz.
Diğer
köklü reform gereken ve bu kanunda en fazla düzenlemenin
yapıldığı husus da memurla ve İş Kanununa tabi
çalışanlarla ilgili birtakım düzenlemelerdir.
Değerli
arkadaşlar, doğrudan mali konularla ilgili bu hususlar çok fazla
değil, bazıları mali konularla ilgili ama bunlarla ilgili de
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonunun oturup bir düzenlemelere bakması gerekiyordu, maalesef onlar
da yapılamadı. Diyoruz ki: Bakın, onun da ötesinde, bütün bu
çalışmalarla ilgili, ücret sistemiyle ilgili kamu personel rejiminin
yeniden gözden geçirilmesi lazım. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim
devlet ve yönetim reformu projemiz var. Burada bir akıllı devlet
öneriyoruz, hadim devlet öneriyoruz. Öncelikle de devletin yapacağı
işlerin, hizmetlerin bir tasnifi yapılıp buna göre bütün
unvanların belirlenmesi, kadroların buna göre belirlenmesi,
sonrasında da çalışmaların buna göre yapılması,
özlük haklarıyla ilgili de diğer düzenlemelerle ilgili de
çalışmaların bu çerçevede yapılması gerekiyor. Biz her
seferinde bir yerden 3 madde, bir yerden 2 madde, bir yerden 1 madde
alıyoruz, maalesef, böyle ne yaptığımızı bilmez
vaziyette, o andaki acil ihtiyaçtan gelen, bürokrasiden, siyasilerden gelen,
ilgili sektörlerden gelen talepleri böylece karşılamaya
çalışıyoruz. Onun için, bu hâliyle
baktığımız zaman, maalesef, eksik bilgilerle Komisyona bu
maddeler getiriliyor, sonrasında da alelacele çıkıyor. Şu
anda da bazı örnekler var. Bunların bir kısmını biz
yine önergelerimizde düzeltmeye çalışacağız tabii ki kabul
ederseniz, etmezseniz onlar da eksik veya yanlış şekilde
çıkmak zorunda kalacak. Ne zaman buna inanırsanız buraya
gideceksiniz.
Şimdi, Sayın Turan demin Ben güzel hazırladım,
Hamza Bey ellemedi. dedi ama o soruyu da sormuş olayım madem
biliyorlar. Diyorum ki: Bu alan kılavuzlarının içinde -örnek-
kamu çalışanları var mı?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Var.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) İşçiler var mı?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Var.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) E, şimdi, peki nasıl olacak buradaki düzenlemede?
Garip garip işler yapıyorsunuz. Şimdi, daha önceden
kalmış 690 kişi, içinde 20-30 tanesi o köyde
çalışıyor. Peki, o yönetmeliğin amacına
bakarsanız Sayın Turan, diyor ki: Yörenin tarihinin, kültürünün
anlatılması. E, alan kılavuzlarının
aldığı eğitim belli.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Eksik mi?
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Öbür tarafta, turizm bölümlerinden mezun onlarca rehberlik
mezunu olup iş bekleyenler var. Dolayısıyla bunların hepsi
cevaplanmadan bizden kanun geçirilmesi bekleniyor. Aynı şekilde
sorduk, bir kısmını cevapladılar, bir
kısmını cevaplayamadılar. Kaç tanesi memurdur, kaç tanesi
çalışıyor? Bunlara ihtiyaç ne kadardır? Mevcutlar
karşılayacak mı? Olmadığı zaman bu eğitim
yeterli olacak mı? gibi konular maalesef havada kalıyor. O nedenle
bu tasarının içerisinde esas itibarıyla desteklediğimiz
birçok husus, hatta yetersiz bulduğumuz hususlar olmakla beraber kanun
yapma süreci ve tekniği açısından acemi bir şekilde
hazırlandığını
Bundan sonra artık son olsun. Ta,
geçen dönemde Sayın Arınç, Sayın Başbakan Son bulacak
torba kanun." demişti. Bir daha kitap yazmak zorunda kalmayalım
diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Gruplar
adına ikinci söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırıma aittir.
Sayın
Yıldırım, buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika.
HDP
GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son bir ayda 4 defa torba yasa için
Plan ve Bütçe Komisyonu toplanmış ve son bir ayın dört
haftasında da Genel Kurul bir önceki hafta Plan Bütçeden geçmiş olan
torba yasaların yasalaşması için toplanmış. Her hafta
en az Meclisin üç gün mesaisi torba yasalara ayrılmıştır.
Bu torba yasaların en düşüğü 21 maddeyle ele
alınmış ve gelinen dördüncü haftanın sonunda 90ın
üzerinde, çok farklı konularla ilgili yasa maddesi geçmiştir. Biz,
Plan ve Bütçe Komisyonunda da belirttiğim üzere, artık bunlara
torba değil çuval yasa diyoruz. Çuval olmanın yanında bir de
çorba yasa diyoruz çünkü bugün tümü üzerine şu anda
konuştuğumuz torba yasanın içerisinde birbiriyle alakasız,
çok farklı bakanlıklara ve ihtisas komisyonlarına tekabül eden
konular var. Emniyetle ilgili yani İçişleri Bakanlığı;
Millî Savunma ve Genelkurmayın, erbaşların özlük
haklarının düzenlenmesiyle ilgili maddeler var; Hasankeyfle ilgili,
sular altında bırakılmak istenen antik Hasankeyf kentinin
taşınmasıyla ilgili maddeler var; Sayıştayla ilgili
maddeler var; bazı vergi kanunları var ve daha ötesi, en fazla madde
sayısına sahip olan, özellikle konunun, kadınların
çalışma yaşamındaki yerinin, sözüm ona istihdam
koşullarının düzeltilmesiyle ilgili 8 madde var. Birazdan
ayrıntılarda açıklayacağım üzere, belki
kadınlarla ilgili bir iki olumlu madde torba yasanın içerisine
dercedilmek suretiyle aslında bir tas zehre bir iki damla bal çalma amacı
taşımaktadır bu torba yasa.
Plan
ve Bütçe Komisyonunda ifade ettiğim üzere, geçen hafta, önceki hafta Genel
Kurulda ifade ettiğim üzere, siyasi iktidar tarafından yasama
faaliyetleri askıya alınmış ve ihtisas komisyonları
saikiyle çalışma sakatlanmıştır. Düşünün, 30un
üzerinde maddeyi kapsayan bu torba, içerisinde en az beş ayrı ihtisas
komisyonunda tartışılarak getirilmesi gereken maddeler
kapsamaktadır. Düşünün, anne sütüyle ilgili, annenin
çalışma koşullarının sözüm ona düzeltilmesiyle ilgili
madde var ama Sağlık, Çalışma ve Aile Komisyonunun hiçbir
şekilde bu maddeyle ilgili tali komisyon olarak görüşmesi söz konusu
değildir. Bazı muhalefet partisi milletvekilleri Çalışma
Komisyonunda yer almaları hasebiyle Plan Bütçe Komisyonundaki çalışmalarımıza
dâhil oldular, Biz hazırdık. Niye toplanamadık? dediler. Ama
Plan Bütçe Komisyon Başkanımız eline verilmiş bir
kâğıtla İlgili komisyon başkanı toplanma
imkânlarının olmadığı hususunda bir yazı göndermiş.
dedi.
Orada
ifade ettim, tekrar söylüyorum: Bu, ilgili komisyon başkanının
kendi iradesi ve komisyon üyeleriyle birlikte almış olduğu bir
karar değildir, sipariş bir karardır. O yazı, sipariş
üzerine çok önceden tasarlanmış ve hazırlanmış bir
yazıdır. Çünkü düşünün yüze yakın yasa maddesi bir ülkedeki
toplumsal yaşamı neredeyse kökten değiştirecek içeriğe
sahiptir. Bir ülkede sistem değiştirilmeye
çalışılıyor ama ihtisas komisyonlarından hiçbiri
çalıştırılmıyor, bir tek Plan Bütçe Komisyonu
çalışıyor.
Geçen
hafta söylediğimi tekrar söylüyorum: O zaman vazgeçelim ihtisas
komisyonları saikiyle bir yasama faaliyeti yürütmekten, bütün ihtisas
komisyonlarını teke düşürelim, siyasi iktidar sağ, biz
selamet bu işi kotaralım. Yapılan budur. Yüze yakın yasa
maddesi geçiyor, tek bir komisyon toplanıyor. Enerjiden
Ulaştırmaya, Millî Savunmadan İçişlerine, Maliye
Bakanlığından Kalkınma Bakanlığına,
Çalışma Bakanlığına kadar, en az, şimdiye kadar,
son bir ayda onu aşkın bakanlığın ilgi alanıyla
ilgili görüşmeleri sadece bir ihtisas komisyonu yürütüyor.
Değerli
arkadaşlar, biz artık şunu tecrübe edinmiş
bulunmaktayız bir aylık deneyimle ve her şerhte, özellikle bu
torba yasalarla ilgili her şerhte belirttik: Daha Sayın
Başbakanın ve dönemin Başbakan Yardımcısının
Bir daha torba yasa gelmeyecek. sözlerinin üzerinden bir yıl geçmedi.
Buna biz ilkesel olarak karşıyız. cümlelerinin üzerinden daha
bir yıl geçmedi. Ve bu çalışma usulü yasama faaliyetlerini
sakatlayan bir çalışma usulüdür. Bu çalışma usulü İç
Tüzüke, Anayasaya ve yasalara aykırı bir çalışma
usulüdür. Bu konuda eleştirilerimizi dile getirdiğimizde, o gün
Komisyonda bulunan ilgili bakan ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanımız buna Hayır, usule aykırıdır,
İç Tüzüke aykırıdır. diye hiçbir itirazda
bulunmadılar çünkü siyasi iktidar da İç Tüzüke ve usule, yasaya,
Anayasaya aykırı bir şekilde, yangından mal
kaçırırcasına, apar topar yasalar geçirdiğini çok iyi
biliyor.
Bir
diğer husus
Düşünün, madenlerle ilgili bir kanun teklifi geliyor ama
bu, enerjiyle ilgili olduğu hâlde, ilgili tali komisyona gitmiyor, Plan ve
Bütçeye geliyor. Türk Ceza Kanunuyla ilgili kanun teklifi geliyor, Adalet
Komisyonuna değil, Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor. Askerlikle ilgili
düzenlemeler geçen hafta geçti, Millî Savunma Komisyonuna değil, Plan ve
Bütçeye geliyor. Kadınların süt izni ve çalışma
yaşamında, sözüm ona, belli iyileştirmeler yapılıyor
ama ilgili Sağlık ve Çalışma Komisyonuna gitmiyor, direkt
Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor. Bu durum sadece usul açısından
değil, bu yasaların ne kadar sağlıksız
tartışmalar zemininde yürütülerek
çıkarıldığının da göstergesidir. Uzmanlaşma
ve ihtisaslaşma üzerinden bir tartışma vasfını şu
Meclis yitirmiştir.
Mevcut tasarıyla içeriğe baktığımızda,
AKPnin özellikle kadın bakış açısının giderek
somutlaştığını, netleştiğini
gözlemleyebiliyoruz. Liberalizm, neoliberalizm ve muhafazakâr liberalizm
kavramlarının kendilerini şirin gösteren sihirli sözcükleri her
zaman olmuştur. Fakat bugün siyasi iktidarın yaptıkları bu
üç kavramı da aşan bir muhafazakâr neoliberalizme tekabül etmektedir.
Bu torba yasanın kadın yaşamına dönük, çalışma
yaşamına dönük ilgili 8 maddesinde sihirli sözcük esnek
çalışmadır. Esnek çalışma yani yarı zamanlı
çalışma. AKP siyasi iktidarı kadını her dönem toplumun
zayıf halkası olarak görmüş ve tüm konumlanmasını ve
pratiğini buna göre yapmıştır.
İlgili
yasa tasarısı, kadınları sadece annelikle tanımlayan,
kamusal alanda ve ücretli emek gücünde önceliğin annelik görevi üzerinden
belirlendiği çizgilerle var etmeye çalıştığı bir
ruha sahiptir, bir felsefeye sahiptir. Tasarıyla sermayenin esas yönelimi
olan esnek ve güvencesiz çalışma, doğum ve annelik bahanesiyle
kadın emekçiler üzerinden başlayarak bütün emekçiler ve
çalışanlara dönük güvencesiz ve esnek çalışma adı
altında yasalaştırılmaya
çalışılmaktadır.
İddia
ediyorum, bugün kadınlara doğum bahanesiyle, annelik bahanesiyle ki
anneliğin kutsallığı suistimal edilerek oradan
başlatılacak olan kısmi zamanlı çalışma, esnek
çalışma, göreceksiniz, önümüzdeki bir iki yıl içinde bütün çalışma
yaşamlarına ve kamu emekçilerine
yaygınlaştırılacaktır. Ve umarım ben
yanılırım, 2016 yılı içerisinde, mevcut siyasi
iktidar, çalışma yaşamını felç edecek bütün kamu
emekçilerini bağlayan kısmi zamanlı çalışma
yasasını şu Meclis Genel Kuruluna getirecektir. Ve bugün siyasi
iktidarın yaptıkları, özellikle kadınları sadece
annelikle tanımlamakta, kamusal alanda ve özellikle ücretle emeğini
kazanan kadınlarımızın üzerinden yapılmaya
çalışılan şey, doğum sebebiyle çalışacaklara
ödenecek ücretin günlük asgari ücretin brüt tutarı kadar
olacağından bahsedilmektedir.
Bakın,
az önce Meclis yemek arası verdiğinde, Genel Kurul yemek arası
verdiğinde Meclis TV şu maddenin Komisyon
çalışmalarıyla ilgili şöyle bir haber geçiyordu:
Kadınların doğumdan kaynaklı ve annelikten kaynaklı
kısmi zamanlı çalışması neticesinde hiçbir mali hak
kaybı olmayacaktır. Arkadaşlar, hepinizin affına
sığınarak söylüyorum: Haber de yalan, yasa tasarısı da
yalan. Bir defa, nasıl mali kayıp olmayacak? Yarı zamanlı
çalışacak, çalıştığı kadar ücret alacak.
Prim nasıl yatırılacak, sigorta primi? Sigorta primiyse
şöyle yatırılacak: Yarısını işveren
yatıracak, yarısını hiç ilgisi olmayan bir fon,
İşsizlik Fonundan karşılayacak.
Şimdi,
bütün ayrıntısıyla İşsizlik Fonu yasasını
inceledim. 1999da İşsizlik Fonu yasalaşırken, Allah
aşkına, yasanın kuruluş amacı, ruhu, felsefesi
kısmi zamanlı çalışmalarda işverenin sigorta prim
yükünü azaltmak mıdır? Zaten şimdiye kadar İşsizlik
Fonunda mevcut siyasi iktidar döneminde biriken paralar GAPa harcandı
kısmi olarak, bir de duble yollara harcandı.
Şimdi,
Allah aşkına, bir iktidar partisinden arkadaş gelsin,
şurada bizi şuna ikna etsin, ben de iknaya açığım:
İşsizlik Fonu kısmi çalışma dönemlerinde,
çalışılmayan dönemde işverenin yükünü hafifletmek üzere bu
sigorta primlerinde kullanılabilir. bir yasa maddesi getirsin. Bunu
destekleyen bir şey yok.
İşsizlik
Fonu siyasi iktidar döneminde çarçur edildi, talan edildi. Oysa ki şunu
çok iyi biliyoruz: Mücbir sebeplerle işsiz kalanlara belli bir süre
boyunca, hak kaybı yaşanmasın, mağduriyetler ortaya
çıkmasın diye sizden önceki iktidar döneminde
çıkarılmış bir fondur İşsizlik Fonu. Tekrar
söylüyorum, bakın, hani Hiçbir mali hak kaybı olmayacak. deniyor ya
kadın emekçilerle ilgili, olan şudur değerli milletvekilleri:
Yarı zamanlı çalışacak, yarı maaş alacak. Prim
tam yatacak ama primin yarısını,
çalıştığı dönemle ilgili primin
yarısını işveren karşılayacak. Diğer
yarısını kim karşılayacak? Mal bulmuş
Mağribi gibi her sıkışma döneminde İşsizlik
Fonuna sığınılacak, İşsizlik Fonundan
karşılanacak. İşsizlik Fonunun yasalaşması ve
çıkarılması döneminde böyle bir amacı, böyle bir felsefesi
yoktur.
Bir
diğer husus: Bakın, özellikle 2015te millî gelirin sadece yüzde
25ini alan emekçiler, ücretin yüzde 25ini alan emekçiler gelir, kâr ve
sermayeden alınan vergilerin, bakın, ücretin yüzde 25ini alan
emekçiler, gelir, kâr ve sermayeden alınan vergilerin yüzde
66sını ödüyor. 2015; verginin yüzde 66sı emekçinin
sırtında. Kâr geliri elde eden, millî gelirin yüzde 50sinden
fazlasını alan sermaye ne kadarını ödemekte? Yüzde 34ünü
ödemekte. Düşünün, bütçeden yüzde 25 alacaksınız ama verginin
yüzde 66sını karşılayacaksınız, 2015 verisi ama
yüzde 50den fazlasını alan sermaye verginin sadece yüzde 34ünü
ödemiş olacak.
Bu,
2011de nasıldı değerli milletvekilleri? Bakın, dört
yılda emekçiden yana dejenerasyonu ve kaybı ifade etmek üzere
söylüyorum: Yüzde 66ya yüzde 34; emekçinin vergi yükü, sermayenin vergi yükü.
2011de yüzde 58e yüzde 42ydi, giderek ekonomik tablo emekçinin aleyhine
işlemektedir.
Burada,
özellikle yasayla kamu emekçileri için şu gerçekleştirilmiyor: Sanki
kamu emekçisi kadın arkadaşların doğurganlık
oranı yüksek de Biz onların yükünü hafifletelim
Böyle bir şey
yok. Kamu emekçisi kadınların doğurganlık oranı
teşvik edilmeye çalışılıyor ve kadın emekçiler bir
tercihe zorlanıyorlar. Hangi tercihe zorlanıyorlar? Yükü
hafifletilmiyor kadınların. Çalışma yaşamı ile
doğum arasında şöyle bir tercihe zorlanıyorlar: Özellikle
devlet zaten sermayenin, işverenin yükümlülüklerini son bir aydaki tüm
torba yasalarda hafifletti. 2008den beri özellikle SGK primiyle işverenin
devletten aldığı pay giderek artıyor. Bugüne kadar,
2008den beri sadece sermayeden vergi yükünün hafifletilmesi anlamında 42
milyar TL yani 42 katrilyon işverene, özel sermayeye
aktarılmış. AKP, iktidara geldiği 2002den bu yana
enerjisini kadını aile sınırları içerisine nasıl
çekebileceği üzerine harcamıştır, bu yasada da olduğu
üzere. Özellikle, siyasi iktidara göre kadının birincil görevi, aile
sınırları içerisine konumlanmak, en az 3 çocuk doğurarak
soyun devamını sağlamak ve bu açıdan hem devletin hem de
eril zihniyetin hizmetine bu şekilde konumlanmaktır. Bu tasarı,
kadınları yalnızca annelik rolü üzerinden
tanımlamaktadır. Kamusal alanda ve ücretli emek iş gücünde
öncelikle annelik rolünün benimsediği sınırlarla kadın var
edilmeye çalışılıyor. Bu anlamda, sermayenin temel çizgisi
olan esnek ve güvencesiz çalışma koşulları, doğum ve
annelik bahanesiyle kadın emekçilerden başlayarak bütün emekçi
sınıf üzerinde yaygınlaştırılmaya
çalışılıyor. Ve kadının, annelik rolünün
sağladığı kazanımlarla var olabileceğini
vurgulayarak kadın-erkek arasındaki birliktelik ilişkisi aile
olmak üzerinden sınırlandırılıyor.
Tasarı,
annelik gerekçesiyle kısmi ve yarı zamanlı
çalışmayı kadınlar için bir tercih olarak sunuyor;
eğer doğum yapacaksan yarı zamanlıya geçeceksin. Oysa
şunu çok iyi biliyoruz, bakın, özellikle Türkiyede siyasi iktidar
şu konuda samimiyse ILOnun 183 sayılı Anneliğin
Korunması Sözleşmesinden yana çekincesini geri çeksin. Bakın,
Uluslararası Çalışma Örgütünün 183 sayılı
Anneliğin Korunması Sözleşmesi hâlâ Türkiye tarafından
imzalanmamıştır. Hani Annelik teşvik ediliyor, korunuyor,
hem anne olsun hem çalışma yaşamı içerisinde yükünü
hafifletelim. deniyor ya, o zaman çekin ILOdaki çekincenizi. Siyasi iktidar,
gerçekten kadına yaklaşım konusunda samimiyse ILO 183teki
çekincesini geri çeker ve sözleşmeyi imzalar.
Yarı
zamanlı çalışma, az önce de ifade ettiğim gibi eksik
sigorta primi ve düşük ücret anlamına gelmektedir. Üstelik,
yerleşik hâle getirilmeye çalışılan yarı zamanlı
çalışma sistemiyle birlikte, prim tamamlama uygulamasından
vazgeçilip geçilmeyeceğinin bir garantisinin olmadığı da
görülmektedir. Mesele, kadın emekçinin istihdamda gücünü artırmaksa o
zaman öneriyoruz. Komisyonda reddedilen bir hususu burada dile getirelim: 5510
sayılı Kanunun 4/A yani sigortalı ve 4/C kamu emekçisi
maddeleri kapsamında yaşlılık aylığı
alanları içermeyecek şekilde yasa düzenlenmiş. Yani, 4/Alılar
ve 4/Cliler, buranın olumluluklar getirdiğini iddia eden siyasi
iktidarın bu yasa tasarısından istifade edemiyorlar.
Bir
diğer husus siyasi iktidar tarafından suistimal edilen bir husus.
Doğum ve evlat edinme sonucunda, yarım çalışma ödeneği
ve prim giderlerinin İşsizlik Sigortası Fonundan
karşılanması dışında, İŞKUR
tarafından uygulanan işbaşı eğitim programları
giderleri de bu fondan karşılanmaktadır. Ve özellikle
işbaşı eğitim programları elimde, rakamlarla
söyleyeyim, son yedi yılın rakamlarını söylüyorum:
Seçimlerin olduğu yıllarda işbaşı eğitim
programlarına ayrılan ödenekler siyasi iktidar tarafından tam
bir arpalık gibi kullanılmıştır. Her defasında,
bu programlara ayrılan ödenekler yüzde 100ün altında artarken,
sadece 2011de -seçim var, genel seçim var- bir önceki yıla göre yüzde 350
artmış, 2015 yılında ise yüzde 320 artmış.
İşsizlik Fonu, eğitim başı İŞKUR
programları kapsamında istendiği gibi kullanılıyor. Bu
konuda er, erbaş ve emniyet görevlilerinin, özellikle de sırtında
silah olan görevlilerin, sivil memurları kapsamayan iyileştirmelerle
ilgili maddeler bölümünde eksik kalan bölümleri tekrar ifade etmek
dileğiyle bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.
Gruplar
adına üçüncü söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Musa Çam.
Buyurunuz Sayın Çam, süreniz yirmi dakika. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, sıra sayısı 68 olan,
Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Benden önceki konuşmalarda çok detaylı bir
şekilde söylediler. Yaklaşık bir aydır Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda görüşülen bütün kanun tasarı ve tekliflerinin
tamamı Plan Bütçe Komisyonunun bir hafta önce yaptığı
çalışmalar sonunda bir hafta sonra Genel Kurula geliyor ve
görüşülüyor. Geçtiğimiz hafta bunu görüştük gece geç saatlere
kadar ve bu hafta da bugün, yarın ve ertesi gün de burada görüşüp
müzakere edeceğiz ve yasalaştıracağız.
Tabii ki bizim, parti olarak,
vatandaşımızın lehine olan, onların
çıkarlarına, menfaatlerine, ülkemizin çıkarlarına ve
menfaatine olan kanun tasarı ve tekliflerinin Parlamentoda ve komisyonda
görüşülerek, müzakere edilerek geçmesi için herhangi bir rezervimiz yok
ama sonuç itibarıyla, Meclisin işleyişi, komisyonun
işleyişi, çalışması, biçim ve şekliyle ilgili
itirazlarımız ve isyanlarımız var. Bunu her seferinde
çıkıp söylemekten gerçekten büyük bir üzüntü duyuyoruz.
Ekranları başında -şu anda TRT naklen bu yayını
vermiyor ama- İnternet ortamında, bilgisayar ortamında bizi
izleyen vatandaşlarımız belki bunu hep duyduklarında Hep
aynı şey, hep aynı şey konuşuluyor. diye sitem
edebilirler ama bunu biz söylemeye devam edeceğiz çünkü gerçekten,
komisyonlar ve Parlamento, usulüne uygun, İç Tüzüke uygun, Anayasaya
uygun bir şekilde ne yazık ki görevini yapmamaktadır.
Şimdi, Plan Bütçe Komisyonunda
görüşülerek kabul edilen Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı 34
maddeyle toplam 11 ayrı kanunda değişiklik yapıyor
arkadaşlar, 34 madde 11 ayrı kanunda değişiklik
yapmaktadır. 5 ayrı komisyon ise tali komisyon olarak
belirlenmiş ama bunların hiçbirisi tali komisyona gidip de tali
komisyonlarda görüşülmeden, sadece ve sadece Plan Bütçe Komisyonunda
görüşülmüş ve oradan da buraya gelmiş. Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 23üncü maddesinde Tali komisyonların
hangi yönde veya hangi maddeler hakkında görüş bildirecekleri havale
sırasında belirtilmemiş ise, bu komisyonlar görüşlerini
kendileriyle ilgili gördükleri hususlar üzerinde bildirirler. denilirken, yine
İç Tüzükün 34üncü maddesinde Bir komisyon, kendisine havale edilen
tasarı veya teklifi, başka bir komisyonun ihtisası dahilinde
görürse, gerekçeli olarak tasarı veya teklifin o komisyona havale
edilmesini isteyebilir. deniliyor. Ama, bugüne kadar uygulamada ne yazık
ki bunların hiçbirisi
gerçekleşmedi. Şu anda görüşmekte olduğumuz 68 sıra
sayılı Kanun Tasarısında, burada, yürürlük veya maddelerin
haricinde 34 maddenin 12 maddesi Maliye Bakanlığını
ilgilendiriyor, 5 maddesi Millî Savunma Bakanlığını
ilgilendiriyor, 13 maddesi Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığını ilgilendiriyor, geriye kalan 4 madde de
farklı bakanlıkları, İçişleri,
Çevre ve Şehircilik, Kültür ve Turizm; Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlıklarını ilgilendiren konular
arkadaşlar.
Şimdi, Çalışma, Sağlık ve Aile Komisyonunda
bulunan milletvekili arkadaşlarımız var burada. 1 Kasımdan
beri, seçildiler, geldiler ama henüz daha Çalışma, Sağlık
ve Aile Komisyonunun komisyon üyeleri, AKP, CHP, MHP, HDP milletvekilleri
toplanıp da kendilerini ilgilendiren bu komisyonda bu kanun tasarı ve
tekliflerini görüşmüş değil arkadaşlar; bize geliyor.
Millî Savunma Komisyonu
Er ve erbaşlarla ilgili konular var,
düzenlemeler var -birazdan detaylarına gireceğiz- ama Millî Savunma
Komisyonu bugüne kadar toplanıp da bütün bunları görüşmüş
değil. Polisleri ilgilendiren konular var, onların özlük
haklarıyla ilgili, emeklilikleriyle ilgili, intibaklarıyla ilgili,
göstergeleriyle ilgili konular var; İçişleri
Bakanlığıyla görüşülmesi gerekiyor, o
Bakanlığın görüşlerini ileri sürmesi gerekiyor ama bugüne
kadar İçişleri Komisyonu çalışmış değil
arkadaşlar.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığını ilgilendiren
konular var; Hasankeyfle ilgili konular var, Çanakkaleyle ilgili konular var
ama bunların hiçbirisi ilgili komisyonlarda görüşülmüyor, tamamı
Plan Bütçe Komisyonuna geliyor ve bizim Plan Bütçe Komisyonunda bunlar
görüşülüyor arkadaşlar. Bu doğru ve iyi bir yöntem değil.
Sayın Bülent Turan, AKP Grup Başkan Vekili çıkıp
burada bu düzenlemelerin, bu tasarının insanlarımız
açısından, vatandaşlarımız açısından ne
kadar güzel düzenlemeler olduğunu anlattı. Odalarımıza da
elma göndermiş, çok teşekkür ederiz, sağ olun. Ama bizim
odalarımıza elma göndereceğinize, bu yasa yapma tekniğine,
İç Tüzüke, yasalara ve kanunlara iyi bir şekilde uyacak şekilde
göndermenizi öneriyoruz sizin. Özellikle grup başkan vekillerinin buna
uymaları gerektiğini ve Meclisin gerçekten hukuki olarak, yasal
olarak uygun bir şekilde çalışmasını hep birlikte
sağlamamız gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, kuşkusuz, bizim burada milletvekilleri olarak vatandaşlarımızın
çıkarları ve menfaatlerine, onların daha insanca
yaşayabileceği düzenlemeleri yapmamız gerekiyor arkadaşlar,
buna bir itirazımız yok.
Örneğin,
tasarının 1inci maddesinde diyor ki: Genç girişimcilere
birtakım kolaylıkların sağlanması gerekiyor. 29
yaşına kadar gelmiş, iş kurmak isteyen genç insanları
teşvik etmek, onların daha rahat hareket edebilmeleri için
kazançlarının bir bölümünü vergi dışı bırakacak
bir düzenlemenin yapılması gerekiyor. İtirazımız yok
ama çok allanarak pullanarak söylenen bu şey, o genç
arkadaşlarımıza sadece 1.800 lira gibi bir düşük ücretten
başka hiçbir şey getirmiyor arkadaşlar, sadece
faydalanacağı şey 1.800 lira. 1.800 lira için bu kadar
kıyamet koparmaya gerek yok. Genç iş adamlarımız için, yeni
iş kuracaklar için bizim daha farklı düzenlemeler yapmamız
gerekirken ama sadece 1.800 liralık bir maddi kaynak nedeniyle bu
düzenlemeyi burada tartışıyoruz.
Yine,
2nci maddede, basit usulde tespit edilen ticari kazançların 8 bin Türk
liralık kısmı üzerinden gelir vergisi alınmaması
sağlanmaktadır. İyi, güzel bir düzenleme, itirazımız
yok ama birtakım mahzurları da var. Özellikle, bir düzenleme
yapılıyorsa bunun sistemin amacına aykırı
düşmemesi gerekir. Burada amacına aykırı düzenlemeler var.
Sistemin amacı küçük mükelleflerden vergi alınması değil;
büyük mükelleflerin vergi kaçırmasının önüne geçmek gerekirken
burada büyük mükelleflerin vergi kaçırmasına bir engel teşkil
edilmemektedir. Düzenlemenin eksik yapılması nedeniyle de ciddi
sıkıntılar ve sorunlar var arkadaşlar.
Yine,
tahsili devam eden, 25 yaşını bulmuş genç
kardeşlerimizden eğitimleri nedeniyle yurt dışına
çıktıklarında pasaport harcının alınmaması
gerekiyor. Doğru, destekliyoruz, bununla ilgili herhangi bir sorunumuz ve
herhangi bir problemimiz yok. Evet, harç alınmaması gerekiyor; hatta
yüksek lisans, doktora ve daha ileri yaşlarda da yurt
dışına giden genç arkadaşlarımızın bundan
faydalanması için de elimizden gelen düzenlemeleri yapmamız
gerekiyor.
8
ve 9uncu maddeler polislerle ilgili. Yaklaşık olarak, şu anda
aktif polislik görevini yapan 243 bin polis var, 118 bin de emekli polis
arkadaşımız var. Polislerle bir sendikacı olarak, bir
işçi olarak en çok cebelleşen, onlarla karşı
karşıya gelen, biber gazı yiyen, tazyikli su yiyen, onlara
karşı direnen, onlarla beraber mücadele eden; Ben milletvekiliyim.
dediğimde de Hiç fark etmez, ben 657li devlet memuruyum, sana
dokunurum. diyen polislerin haklarını yine burada bizler savunuyoruz
arkadaşlar. Onların da bir emekçi olduğunu düşünüyoruz,
onlara emirlerin yukarıdan geldiğini biliyoruz ama o polis
arkadaşların da vatandaşa insan gibi davranması gerekiyor;
vatandaşları yerlerde sürükleyerek, iterek, kakarak insanlık
dışı bir muameleye tabi tutmaması gerekiyor. Hele bir
devlet memurunun bir başka devlet memuruna karşı zulüm
yapmasını kabul etmek mümkün değil. Geçtiğimiz hafta kamu
çalışanlarının, Dikmen Kapısı önünde,
ücretleriyle ilgili, 2016 bütçesiyle ilgili eleştirileri vardı. Bir
baktım ki polisler toplanmışlar, devlet memurlarını
sürüyorlar; Süreceğiz, süreceğiz. diyorlar, aşağıya
doğru sürüyorlar arkadaşlar. Böyle olabilir mi arkadaşlar ya?
Ama buna rağmen polis arkadaşlarımızın özlük
haklarını, emekliliklerini, intibaklarını yine biz
savunuyoruz. Yukarıda, komisyonda 3600 göstergesini getirdik, AKP
reddetti. Şimdi, ilerleyen maddelerde, polislerin emekliliklerinde
mağdur olmamaları için 3600 göstergesini yine getireceğiz. AKP
milletvekilleri, getirin 3600ü hemen imzalayıverelim, dört parti de
imzalasın arkadaşlar, polis arkadaşların göstergeleri 3000
değil 3600 olsun. Biz hazırız, burada hazırız.
Kapılarımızda on iki saat bekleyen ve çalışma
koşulları zor olan bu insanların çalışma
koşullarının da mutlaka düzenlenmesi gerekiyor.
Yine, muhtarlarla ilgili düzenlemeler var. Türkiyede,
Bakanlığın vermiş olduğu verilere göre 50.026 muhtar
var arkadaşlar. Biz, onların ödentilerinin 1.500 TL olması
gerektiğini söyledik, asgari ücret gibi. Komisyondan 1.300 lira olarak
geçti. 1.500 lira için ısrarlıyız yine aynı şekilde.
Arkadaşlar, 50 bin muhtarın yaklaşık olarak üçte 2si
emekli, sadece üçte 1i emekli olamamış. Komisyonda getirdik, dedik
ki: Bunların emekliliğiyle ilgili bir düzenleme yapalım, bir fıkra
ekleyelim buraya. Çünkü, yaklaşık olarak 560 lira her biri sosyal
güvenlik primi ödüyor cebinden, bunlar da sosyal güvenlik kapsamı
içerisine alınsın. Düşünün, seçilmiş vatandaş,
muhtar, kamu görevlisi görevini yapıyor, her türlü yargılaması
var ama sosyal güvence içerisinde değil. Muhtarların mutlaka bir sosyal
güvenlik kapsamı içerisine alınması gerekiyor ve onların
sosyal güvenlik priminin de devlet bütçesinden mutlaka
karşılanması gerekiyor. Sayın Başkan, Sayın
Bakan, toplam üçte 2si emekli üçte 1i var; yani 15 bin, 16 bin muhtar var
Türkiye'de, hepsi bu. Bu düzenlemeyle ilgili bir ton af getirdik ama 16 bin, 17
bin muhtarın sosyal güvenlik primlerini ödemekten sarfınazar
ediyoruz, bunu kabul etmek mümkün değil. Muhtarların bununla ilgili
mutlaka, emeklilerin emeklilik primlerinin ödenmesi gerekiyor. Yetmez;
muhtarların elektrik, telefon ve diğer giderlerinin de -ilçe
belediyelerin birçoğu onu karşılıyor, il belediyeleri
karşılıyor ama- muhtarların bu özlük hakları ve
iletişim giderlerinin de mutlaka bütçeden karşılanması
gerekiyor.
Uzman
çavuşlarla ilgili düzenlemeler var. İtirazımız yok,
iyileştirilsin, katsayıları artırılsın ama
şunu söylemek gerekiyor: Özellikle 14, 15, 16, 17 ve 18inci maddelerde
uzman er ve erbaşların, jandarmaların düzenlemeleri var, bir
itirazımız yok, iyileştirilsin. Ama bir madde var ki, özellikle
Genellikle beş yıllık bir sözleşme yapılıyor.
İki yıl görev yaptıktan sonra, onlar istifa edip bir başka
devlet kurumuna yatay geçiş yaparak memuriyete geçebilirler. Şimdi,
bu düzenlemeyle bunu yedi yıla çıkartıyorsunuz, bu doğru
değil ve doğru olmadığı gibi de
kazanılmış hakları da ellerinden alıyorsunuz, bunu da
kabul etmek mümkün değildir arkadaşlar.
Yine,
bizim de seçim bildirgemizde vardı, mazotun 1.500 TL olması, gübre ve
ilaçtaki KDVnin kaldırılmasıyla ilgili olarak arkadaşlar...
Evet, Türkiye olarak en pahalı mazotu, en pahalı benzini kullanan
ülkeyiz. Bununla ilgili çiftçilerin mutlaka desteklenmesi gerekiyor, 1.500
TLye düşürülmesi gerekiyor arkadaşlar. Ama bununla ilgili henüz bir
düzenleme gelmedi. Bu düzenlemeyle özellikle gübredeki ve ilaçtaki KDV
oranı kaldırılıyor, kaldırılması gerekir,
doğrudur ama sanki bu düzenleme özellikle birtakım ithalatçı
firmalara elden teslim gibi geliyor bana ve buradan birtakım ithalatçı
firmaların büyük paralar kazanacağını ve devletin de buradan
büyük bir kaybı olacağını düşünüyorum. Evet,
sıfır olmalı ama bununla ilgili birtakım düzenlemelerin de
olması gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, diğer maddelerde, 19, 20, 21 ve ona bağlı
maddelerde ise kadınlarımızın doğum, doğum
izinleri, esnek çalışma biçimi, yarı zamanlı
çalışmayla ilgili düzenlemeler
Evet, bizler
kadınlarımızın, memur ve işçi kardeşlerimizin
doğum ve doğumdan sonraki süreçlerinde mutlaka izinlerini
kullanmalarını ve bu izin sürelerinin artırılması
gerektiğini destekliyoruz ve bunun gerçekten olması gerekiyor ama
-benden önce konuşan çok değerli konuşmacı da söyledi-
buradaki esas amaç kadına biçilen roldür, kadın özellikle istihdam
alanından çekilsin, eve kapansın, çocuk doğursun; 3, 4, 5, 6, 7,
hiç fark etmez arkadaşlar, ama kadın istihdam alanından çekilsin
arkadaşlar. Bu doğru bir politika değil ve kadınların
terfi etmesi, kariyer yapması ve diğer alanlarda arkadaşlar,
çalışma koşullarının zorlaştırılması
özellikle, bu düzenlemelerin içerisindedir.
Yine
bu düzenlemelerin içerisindeki yarı zamanlı çalışmayla
birlikte kadınlarımızın sosyal güvenlik kapsamı
dışına itilmesi, kendi primlerini kendilerinin ödemesiyle de
karşı karşıya kalacaktır. Bunlar, haklı olarak,
çalışan kadınlarımızın iki tercihten birinde
bulunmasını gerektiriyor ki, ya ev ya iş dediğinde
veyahut çocuk dediğinde ikisi arasında bir tercih yapmak zorunda
kalıyor ki bizim, kadınlarımızı böyle bir tercihe
zorlamamamız gerekiyor.
Bunun
bir başka yönü de, özel olarak Komisyonda da tartıştık, bu
giden yol özel istihdam bürolarına giden bir yoldur arkadaşlar, yani
Türkiyede kiralık işçi sisteminin tamamen
yasalaşmasıdır. Bundan bir süre sonra, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı da söyledi, diğer bakanlar da söyledi,
önümüzdeki günlerde çalışma hayatıyla ilgili yeni düzenlemelerin
yapılması ve istihdam biçiminin değiştirilmesi, daha da
esnekleştirilmesi ve daha da güvencesiz bir ortamın
yaratılması ve kadın ve erkeklerdeki güvencesiz bir iş
hayatının Türkiyede uygulanmasıyla ilgili yeni düzenlemeler
geliyor. Bu nedenden, bunlar iyi gibi gözükse bile çalışma
hayatında çok büyük sorunları ve çok büyük problemleri de beraberinde
getirecek.
Evet,
emekli olup da geçinemeyen, emekli maaşlarının çok düşük
olması nedeniyle, BAĞ-KUR, SSK ve Emekli Sandığından
emekli olanlar -mecburen, çocuk okutuyor, ev kirası var- ister istemez bir
iş yapmak zorunda, iş yapınca da yüzde 15, sonra yüzde 10a
düşürüldü geçtiğimiz günlerde düzenlemeyle beraber
Bu da büyük bir
külfet, büyük bir yük oluyor. Dolayısıyla bunun
sıfırlanması, bunun kaldırılmış olması,
hep birlikte kaldırmış olmamız büyük bir düzenlemedir ve
dolayısıyla bundan sonra bu primlerin alınmaması da
özellikle ikinci bir iş yapmakta olan insanlarımız açısından
büyük bir şans olacaktır.
Genel
sağlık sigortasıyla ilgili düzenlemeler var. Getirdik, söyledik,
dedik ki arkadaşlar: Özellikle lise mezunu -20 yaşına kadar-
olan ve üniversite mezunu -25 yaşına kadar- olanlar ister istemez
genel sağlık sigortası primlerini ödemek mecburiyetindeler. Ama
bunları ödemedikleri takdirde bu birikintiler nedeniyle sağlık
hizmeti alamıyorlar, alamayacaklar. Bunu yeni baştan düzenlememiz
gerekir diye geçtiğimiz dönem, 24üncü Dönemde defalarca söylememize
rağmen bu kürsüde bunları söyledik ama anlatamadık. Artık
arkadaşlar, dilimizde yaralar çıktı, şimdi nihayet bu
düzenlemeyle beraber, özellikle 20 yaşına ve 25 yaşına
kadar eğitimini gören üniversite ve lise öğrencilerimizin genel
sağlık sigortasıyla ilgili primleri ödenecek ve okul bittikten
sonra iki yıl iş bulamadıkları için yine sağlık
hizmeti alamayacaklar, özellikle bu iki yıllık süre içerisinde de
sağlık hizmetleri alacak noktaya gelecekler arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, muhtarların bu ücretlerin dışında
başka talepleri, başka istekleri de var, onları da ilerleyen
dönemlerde, maddelerde bunların hepsini dile getireceğiz.
Ama en önemli konulardan bir tanesi de bugün 19 Ocak, polislerimiz
şehit edildi, şehit oldu ama aynı zamanda Hrant Dinkin de ölüm
yıl dönümü. Dokuz yıl önce Hrant Dink İstanbulda Agos gazetesi
önünde öldürüldüğünde, Osmanbeyde, ben Türkiye Devrimci İşçi
Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreteriydim, yaklaşık 200
metre yukarıdaydım. Alt yazı geçtiğinde -Hrant Dinkin
vurulduğunu, öldüğünü- üç dakika içerisinde Agos gazetesinin
önündeydim. Gittiğimde rahmetli Hrant Dinkin kanı
kaldırımda akıyordu arkadaşlar. Benden sonra vali geldi
oraya. Hrant Dinkin neden ve niçin katledildiğini hepimiz biliyoruz.
Bundan büyük bir üzüntü duyuyoruz ve acımız büyük, burada Hrant
Dinki ve ailesini saygıyla selamlıyorum.
Bunlar neden kaynaklanıyor? Hedef gösteriliyor. Bakın,
geçtiğimiz günlerde öğretim üyeleri de bir bildiri
yayınladılar ve bildiri yayınlandıktan sonra başta
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve ilgili bakanlar öğretim üyelerini
hedef gösterdiler arkadaşlar. Şimdi kimi üniversitelerde öğretim
üyelerinin kapılarına çarpılar koyuluyor. O öğretim
üyelerinin kapılarını öğrenciler çalıyorlar,
öğretim üyelerini açık, aleni veyahut da gizli bir şekilde Aman
hoca, ayağını denk al, bak, seni bekleyen tehlikeler var. diye
öğretim üyelerini tehdit ediyorlar arkadaşlar. Bu doğru
değil. Özellikle, devleti yöneten, ülkeyi yöneten insanların,
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve diğer bakanların toplumu
daha soğukkanlı ve daha dikkatli olmaya çağırması
gerekirken, özellikle bilim adamlarını, gazetecileri, yazarları
ve siyasileri hedef gösteren konuşmalar yapmalarını
şiddetle ve şiddetle kınıyoruz arkadaşlar.
Bugün bazı üniversiteler, Hacettepe, Siyasal ve diğer
üniversitelerin bir bölümü tatildeler; öğrenciler yarıyıl tatili
veyahut da sömestir tatilindeler ama önümüzdeki günlerde öğretim
başladığında, özellikle hedef gösterilen bu öğretim
üyeleri ve öğrencilere karşı saldırıların
olacağıyla ilgili ciddi endişeler ve kaygılar taşıyoruz.
Bundan hepimizin kaçınması gerekiyor. Gençleri ve öğretim
üyelerini hedef göstermememiz gerekiyor. Sayın
Cumhurbaşkanının ve Başbakanın özellikle diline ve
üslubuna sahip çıkması gerekiyor. Gezi mücadelesinde de Sayın
Başbakan, o dönemin Başbakanı çıktı, hedef gösterdi,
gencecik insanlar hayatlarını kaybettiler. Çıkıp Gençler,
ben sizin mesajınızı aldım, gereğini
yapacağım. demiş olsaydı hayatını kaybeden o
insanlar bugün yaşıyor olabileceklerdi ama bunu yapmadılar ve o
kadar insan hayatını kaybetti, evlatlar hayatını kaybetti
arkadaşlar.
Dolayısıyla, özellikle iktidarı bu söylemlerinden ve bu
konuşmalarından kaçınmaya, ülkemizde barışı ve
kardeşliği tesis edecek tutum ve davranışları almaya
davet ediyorum ve hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çam.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına söz talepleri
bitmiştir.
Şimdi, şahsı adına ilk konuşmacı, Ordu
Milletvekili Sayın Seyit Torun.
Sayın
Torun, söz süreniz on dakikadır.
Buyurunuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkanım, lehte söz talebi yok
galiba, öyle mi anlıyorum?
SEYİT
TORUN (Ordu) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. Gelir Vergisi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısıyla ilgili söz almış bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan ve bazı bakanların
defalarca Artık torba yasa gelmeyecek. demesine rağmen maalesef
4üncü torba yasayı konuşuyoruz. Benden önceki değerli
konuşmacılar da aynı konuya değindiler, aynı konuyu
defalarca söylediler. Maalesef, Plan ve Bütçe Komisyonumuza gelen torba
kanunları çok fazla irdelenmeden, çok fazla değerlendirilmeden belli
bir sürecin içerisinde geçiyor, hâlbuki bu kanunlar ilgili komisyonlarında
görüşüldükten sonra gelse inanın daha fazla zaman kazanırız
ve etkili ve yetkili kanunları çıkarırız. Ama, maalesef, 34
maddede tam 11 ayrı kanunu bir anda çıkarıyoruz. Bu kanunlarla
ilgili 5 ayrı tali komisyon belirlenmiş olmasına rağmen
maalesef bu komisyonlara gitmeden geliyor. Kendi komisyonlarında
incelenmeden geçirilen kanunların zaman geçtikçe mutlaka tekrar yeni bir
kanunla değiştirilmesi gündeme geliyor.
İç
Tüzükün 34üncü maddesinde Bir komisyon kendisine havale edilen tasarı
ve teklifi, başka bir komisyonun ihtisası dâhilinde görürse,
tasarı veya teklifin o komisyona havale edilmesini isteyebilir. der. Biz
Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak bunu önemsiyoruz ama maalesef,
iktidar milletvekilleri komisyonda bu konularla ilgili bir anlayış
göstermiyorlar ve hiçbir bilgileri olmasa dahi kanun tasarısına onay
verebiliyorlar. Biz kanun yapıyoruz ama bu kanunlar toplumun her kesimini
ilgilendiriyor. Bu nedenle ciddi incelemeler yapmamız lazım ve asıl
komisyonlarında görüşülmeden tasarıların bir torbaya
doldurularak incelenmeden, alelacele kanunlaşmasını
eleştiriyorum ve her zaman da eleştirmeye devam edeceğim.
Bizler
halkın faydasına olan her şeyde varız fakat bu konularda
gerçekten samimiysek her zaman destekleriz. Mesela muhtarların maaşlarını
artırırken bu konuda samimiyetimizi gösterdik ama
muhtarlarımızın sadece maaşlarını artırmak
yeterli değil, onları mutlaka kurumsal bir yapıya
kavuşturmamız lazım. Eğer Demokrasimizin birinci
ayağı diyorsak ve halkımızın sorunlarının
çözümünde gerçekten ilk önce onlara gidiyorsak onların
sorunlarını da çözmemiz lazım.
Bakın,
ben on beş yıl yerel yöneticilik yaptım ve bu anlamda bire bir
çalıştım. Bugün ne belediye meclisinde temsil hakları var
ne de kurumlarda bir yaptırımları var, sadece belli diyaloglarını
kullandırarak vatandaşına, hemşehrisine hizmet götürmeye
çalışıyorlar. O da maalesef iyi ilişkiler kurmuşsa
veyahut da iktidar partisine mensupsa ancak gerçekleşebiliyor. Bunun dışında
gerçekten çok ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Bir bütçesi
olmadığı için, özellikle uzak köylerden geldiklerinde ciddi
masraflarla karşılaşıyorlar. Zaman zaman köylerinden
ihtiyar heyetini de taşıyorlar hizmet alabilmek için belli yerlere ve
o anlamda gerçekten muhtarlarımızın sadece
maaşlarını artırmakla kalmamak, onların bir kurumsal
yapıya da kavuşturulmasını sağlamamız lazım.
Görüştüğümüz
tasarının 2nci maddesinde basit usulde tespit edilen mükelleflerin
tespit edilen kazançlarından sadece 8 bin liralık kısmı
üzerinden gelir vergisi alınmaması sağlanmaktadır. Küçük
esnafımız özellikle vergiyle ilgili yükümlülüklerini yerine
getirirken zaten zorlanmaktadır. Zor hayat koşulları, alım
gücünün düşmesi ve ekonomik krizler küçük esnafımızı daha
da kötü duruma sokmakta, bu durum iş yapamamanın ve geçinememenin
sıkıntısıyla aile facialarına bile dönüşmektedir.
Söz konusu uygulamayı olumlu bulmakla birlikte yetersizliğini ifade
ediyor, her gün açılan alışveriş merkezleri ve zincir
mağazaların yanında esnafımızı korumak için
vergiden muaf tutulan 8 bin liralık rakamın daha da yükseltilmesi
gerektiğini savunuyorum.
Bu
tasarıyla gelen konulardan biri de 657 sayılı Kanunun 104üncü
maddesinde belirtilen kadın memurlara doğum yapmaları hâlinde
analık izni sonrası birinci doğumda iki ay, ikinci doğumda
dört ay, üçüncü doğumda altı ay yarı zamanlı
çalışma izni verilmesi konusu. En başta belirttiğim torba
yasaların sıkıntısının yanında ilgili
komisyona gönderilmeden Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen bu konuda iki, dört ve
altı ayın neye göre belirlendiğini bilmiyoruz ve orada
Sağlık Komisyonunda bulunan bir milletvekili
arkadaşımızın da dediği gibi, bunu neden her seferinde
dört ay yapmıyoruz, bunu açıklayamıyoruz. Ayrıca, bu
durumun özel şirketlerde nasıl karşılanacağını,
kadın çalışana yarı zamanlı çalışma izni
verilirken bu konuda iş devamlılığının
garantisini nasıl sağlayacağımızı da
açıklayamıyoruz. Sonuçta, kanun var ama işverenin işçi
çıkarmasını sağlayan bir sürü kanun var. Aynı kanunun
108inci maddesinde yapılan düzenlemeyle de bu yarı zamanlı
çalışma süresinde kısa süreli çalışanların yerine
kimlerin çalışacağı da bilinmemektedir. Yarı
zamanlı çalışmadan sonra da yirmi dört ay aylıksız
izin alma hakkı veriliyor. Bakın, kendinizi işveren veya çalışan
kadının yerine koyun. Yirmi dört ay sonra geri döndüğünde
işten uzak geçirdiği zamanı nasıl telafi edeceksiniz?
Devlet memurları için çok sıkıntı olmayabilir ama özel
şirket çalışanları için -hakkaniyetli olmak lazım- bu,
ayrımcılığa ve kadroların hantallaşmasından
başka bir işe yaramaz.
Ayrıca,
bir diğer düzenlemeyle, bir memura eşiyle birlikte münferit olarak
evlat edilmesiyle, memur olmayan eşinin münferit olarak evlat edinmesi
hâlinde çocuğunun teslim tarihinden itibaren sekiz hafta süreyle izin
veriliyor fakat bunu Medeni Kanun hükümlerinde bir yere oturtmak mümkün
değil. Bu hükmün aile birliğinin korunması açısından
da sorunlar yaratacağını düşünüyoruz.
Evet,
diğer bir konumuz da emniyet mensuplarımız ve uzman
erbaşlarımızın durumudur. Biz özellikle emniyet
mensuplarımız için göstergeyi 3600 yapmak istedik ama maalesef 3000i
uygun gördünüz. Verdiğiniz bu düzenleme de yükseköğrenim görmüş
polislerimizin maaşlarını yükseltirken, asıl ihtiyacı
olan ve unutulan bekçilerimiz ve diğer emniyet mensuplarını bu
konuda yanılttınız. Bu hangi adalete, hangi hakkaniyete
sığar, onu da buradan sormak istiyorum.
Diğer
bir sorum da uzman erbaşların durumudur. Silahlı Kuvvetlerin en
fazla yükünü çeken, terörle mücadelede en fazla şehit veren uzman
erbaşlarımıza bu fedakârlıkları için ne kadar yapsak
azdır. Orduevlerine alınmayan, askerî lojmanlarında payları
çok az olan uzman erbaşlarımız bu emekleri
karşılığında, hiç olmazsa, Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görev yapanlar iki yılını tamamladıktan sonra
kendi istekleriyle görevlerinden ayrılırlarsa, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 92nci maddesine göre, boş kadro bulmak
ve gireceği sınıfın niteliklerini de taşımak
kaydıyla kamu kurum ve kuruluşlarındaki memuriyete
atanabiliyorlardı. Maalesef, yeni tasarıyla, iki yıllık çalışma
süresi yedi yıla çıkmakta ve bu düzenleme şu anda görevde
olanlar için de geçerli hâle gelmektedir. Kazanılmış
hakların korunması hukukun genel kurallarından biridir ve bu,
kanunlarla da kaldırılamaz.
Evet,
polisimiz, askerimiz, albayımız, işçilerimiz derken tabii ki
diğer devlet memurlarımız da mutlaka sıraya girecektir.
Onlar da Bize ne zaman sıra gelecek, ne zaman bizler de bu haklardan, bu
artışlardan faydalanacağız? diye düşünmektedirler.
Evet,
değineceğim bir konu da tarım ve hayvancılık
sektörünün önemli girdilerinden olan gübre ve yemlerdeki KDV
istisnasıdır. Evet, bunu destekliyoruz ama her şeyden önce bir
tarım politikamızın olması lazım. Sadece gübre ve yemi
düşürerek, mazotu ucuzlatarak veya mazota destek sağlayarak
değil, gerçekten çiftçimize gerçek anlamda destek olmamız lazım.
Bakın, hâlâ bir tarım kadastrosunu gerçekleştiremedik, hâlâ bu
ülkede neyi, ne kadar üreteceğimizi bilemiyoruz. Bir yıl saman ithal
ediyoruz, bir yıl eti ithal ediyoruz ve bir tarım ülkesiyken,
tarım ihraç eden ülkeyken şu anda ithal eden ülke durumuna geldik.
Böyle geçici çözümlerle tarım politikası oluşturamayız.
Mutlaka kapsamlı ve çiftçimizin sorununu çözen uzun vadeli planlama yapmak
zorundayız; yoksa yarın, övündüğümüz tarım toplumunu
tamamen kaybetmek durumunda kalırız.
Şunu
açıkça ifade etmek istiyorum: Bugün yaptığımız kanunlar
gerçekten toplumumuzun büyük bir kesimini ilgilendirmekte.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYİT
TORUN (Devamla) Ama göreceksiniz ki bazı kanunları da -yaptığımız
bu kanunları- önümüzdeki süreçte yeni kanunlarla yeniden
değerlendirmek zorunda kalacağız. Bu amaçla diyorum ki mutlaka
komisyonlarımızın çalışması, ilgili
komisyonların bu konuda gereğini yerine getirmesi gerekiyor.
Ben
yüce heyeti tekrar sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Torun.
Şahıslar
adına ikinci ve son konuşmacı Adana Milletvekili Sayın
Mehmet Şükrü Erdinç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın
Erdinç, on dakika süreniz var.
MEHMET
ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının geneli üzerine şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, burada görüşmekte olduğumuz ve bundan önce buradan
26ncı Dönemde geçirmiş olduğumuz Kanunla ilgili ve
kanunların görüşme teknikleriyle ilgili çeşitli
değerlendirmeler yapıldı. Tabii, bu değerlendirmeler kendi
içerisinde doğru yönlerini de ihtiva etmekle birlikte bu hususa, bu yola
başvurulmasının tabii ki önemli yönü de var. Birincisi, hem
seçim meydanlarında hem de seçim sonrasında, 1 Kasım seçimleri
sonrasında, Acil Eylem Planı çerçevesinde vatandaşlara
verdiğimiz sözler var. Tabii, bu sözlerin hayata geçirilebilmesi için acil
olarak, üç aylık, altı aylık, bir yıllık periyotlar
belirledik. Bunların hayata geçirilebilmesi ancak bu tür kanun
tekniğiyle mümkün olabilmekte.
Bir diğer husus da aslında İç Tüzükten kaynaklanan bir
sorun. Bugün bu görüşmekte olduğumuz kanun görüşmelerine ancak
saat dokuz itibarıyla başlayabildik ki bundan önce geçen beş
altı saatlik süre zarfında kanuna geçememenin
sıkıntısını yaşadık. Hem Acil Eylem
Planında ortaya koyduğumuz ve vatandaşlarımızın
ısrarla beklediği hususların hayata geçirilmesi hem de Meclisin
çalışma tekniğinin bu olması sebebiyle, bu
sıkıntı sebebiyle, İç Tüzükten kaynaklanan bu
sıkıntı sebebiyle maalesef bu yola başvurmak zorunda
kalıyoruz. İnşallah önümüzdeki günlerde İç Tüzükte
yapabileceğimiz, tüm siyasi partilerin katılımıyla
yapacağımız değişikliklerle bu sorunların ortadan
kalkacağını düşünüyoruz.
Tabii, bu kanunla ilgili şahsım adına söz
almışken birkaç hususa değinmekte fayda olduğunu
düşünüyorum, özellikle bu kanunla getirmiş olduğumuz hususlara.
Şimdi, bu kanunun getirdiği düzenlemelere
baktığımızda, yeni iş kuran gençlerimize üç yıl
boyunca gelir vergisi muafiyeti getirilmektedir; böylelikle genç
girişimcilerimizin, ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilen tam
mükellef gerçek kişilerin elde ettikleri gelirlerin 12.600 TLsine kadar
bölümü kazanç dışında tutulmaktadır.
Yine ticari kazancı basit usulde vergilendirilen
esnaflarımızdan, çalışanlarımızdan, vatandaşlarımızdan
8 bin TLye kadar olan kazançlarından vergi alınmayacağı
düzenlenmektedir.
Öğrenim gören gençlerimizin, özellikle 25 yaşını
doldurmamış gençlerimizin pasaport harçları
kaldırılmaktadır.
Memurların doğum ve evlat edinme sonrası ücretsiz izin
süreleri memuriyet kıdeminde dikkate alınmaktadır; böylelikle
memurların doğum sonrası aylıksız izinde geçirdikleri
süreler kademe ve derece intibakında değerlendirilmektedir.
Yine kadın memurlara doğum ve evlat edinmeyle ilgili olarak,
çocuk sayısına bağlı olarak ve belirli sürelerle yarı
zamanlı ve tam ücretli çalışma hakkı getirilmektedir. Bu
çerçevede, kadın memurlara doğum yapmaları hâlinde analık
izni sonrasında birinci doğumda iki ay, ikinci doğumda dört ay
ve sonraki doğumlarda altı ay süreyle günlük çalışma
süresinin yarısı kadar çalışma imkânı
tanınması amaçlanmaktadır. Doğum ya da evlat edinmeyle
çocuk sahibi olan memurlara kısmi zamanlı çalışma
hakkı getirilmektedir.
Yine
ülkemizin savunmasında, güvenliğinde önemli gayretleri bulunan
polislerimizin, uzman erbaşlarımızın, uzman
jandarmalarımızın ek göstergeleri 2200den 3000e
yükseltilmektedir. Gönül isterdi ki daha yükseltelim ama önümüzdeki günlerde
bunların tekrar değerlendirileceğini de umuyorum.
Yine,
polislerimizin emniyet hizmet tazminatı yüzde 25 oranında
artırılmaktadır.
Uzman
erbaşların 1inci dereceye kadar yükselebilmelerine ve yedi hizmet
yılını tamamlamış olanların kamu kurum ve
kuruluşlarına geçebilmelerine imkân tanınmaktadır.
Muhtarlarımızın
maaşlarıyla ilgili geçtiğimiz 24üncü Dönemde, yine burada bütün
siyasi partilerin katılımıyla bir düzenleme
yapmıştık, maaşlarını
artırmıştık; şimdi, inşallah bu düzenlemeyle 940
liradan muhtar maaşını 1.300 liraya yükseltiliyoruz.
Yemde
ve gübrede KDVyi, seçim meydanlarımızda Sayın Başbakanımızın
verdiği sözler çerçevesinde ortadan kaldırıyoruz,
sıfırlıyoruz.
Özel
sektörde çalışmakta olan kadınlarımıza doğum ve
evlat edinme sonrası -yine kadın memurlara da- benzer bir düzenleme
burada hayata geçiriyoruz. Yine, özel sektörde çalışmakta olan
kadınlara kısmi süreli çalışma hakkı verilmektedir.
Bununla
birlikte yaşlılık aylığı alıp da kendi
adına ve bağımsız çalışanlar sigorta primi
ödemekten muaf tutulmaktadır. Kendi adına ve hesabına
bağımsız çalışan emeklilerin sosyal güvenlik destek primi
kaldırılmaktadır.
Gençlerimize
yine, ücretsiz sağlık hizmeti biraz daha genişletilmektedir.
Bildiğiniz gibi, 18 yaşına kadar olan gençlerimizin
sağlık hizmetleri devlet tarafından
karşılanmaktadır. Bu çerçevede, inşallah 20
yaşına kadar lise öğrencilerinin, 25 yaşına kadar
üniversite öğrencilerinin destek primlerinin yine devlet tarafından
karşılanması öngörülmektedir.
Sosyoekonomik
Gelişmişlik Endeksi düşük illerdeki işverenlerin sigorta
teşviklerinin kapsamı genişletilmektedir. Böylelikle 51 ilimizde
uygulanmakta olan yüzde 6 oranındaki işveren primi indiriminde esas
alınan 10 işçi çalıştırma zorunluluğu
kaldırılmaktadır.
Otoyollarla
ilgili, geçişlerle ilgili düzenlemeler, Çanakkaleyle ilgili bir düzenleme
bu çerçevede inşallah hayata geçirilecek ve vatandaşlarımıza
verdiğimiz sözlerin uygulanmasını sağlayacak bir yasal
düzenlemeyi hep birlikte görüşmekteyiz.
Bu
verdiğimiz sözlerin hayata geçirilmesi noktasında hepinizden destek
bekliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Erdinç.
Sayın
milletvekilleri, şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemini
gerçekleştireceğiz.
Yirmi
dakikanın on dakikası sayın milletvekillerine aittir, geri kalan
on dakika komisyon ve Sayın Bakana aittir.
Şimdi,
sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla söz
vereceğim.
Sayın
Erdoğan
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ederiyorum.
Sayın
Bakanım, kamu çalışanlarına torba kanunlarla parça parça
düzenlemeler yapmaktasınız. Bu da kamu çalışanları
arasında var olan adaletsizlikleri daha da artırmaktadır. Kamu
çalışanlarının tamamını ilgilendiren bir
düzenlemeyi ne zaman yapacak ve kamu çalışanları arasındaki
adaletsizliği ne zaman gidereceksiniz?
Sayın
Bakan, okulların çoğunda bilişim öğretmeni yok.
Bilişim öğretmenlerini atayarak öğrencilerimizin teknolojiden
daha çok istifade etmesini niçin sağlamıyorsunuz?
Sayın
Bakan, Türk malı yolcu uçağı nerede yapılmaktadır?
Türk malı yolcu uçağıyla ne zaman seyahat edebileceğiz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Şimşek
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, bilim ve teknolojiyle ilgili yapılacak büyük bir tesise Türk
milletinin bir ferdi olmaktan gurur duyan bilim insanı Aziz Sancarın
isminin verilmesini ve ders kitaplarında Türk gençliğine örnek olarak
anlatılmasını talep ediyorum.
Ayrıca
da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza: Esnaf
BAĞ-KUR primi 414 TLden 568 TLye çıkmıştır, çiftçi
BAĞ-KUR primi 303 TLden 435 TLye çıkmıştır.
TEFE-TÜFE yüzde 7 diyorsunuz, esnafın ve çiftçinin BAĞ-KUR primini
yüzde 40 artırıyorsunuz. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Seyyanen verdiğiniz 100 liralık zammı çalışan esnaftan
ve çiftçiden mi çıkartıyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Arslan
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Sayın Başkan, çiftçilerimizin ve köylülerimizin çok
büyük borç altında olduklarını biliyoruz, ödeme aczine
düştükleri de bir gerçek. Bu nedenle 2015 yılından borcu olan
çiftçilerimizin tarım kredi kooperatiflerine ve Ziraat Bankalarına
olan borçlarının ertelenmesini düşünüyor musunuz?
İki,
Denizli Çivril Bekirli Mahallesinin gelip geçmesine olanak sağlayacak
olan köprüyü ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?
Yine, Çivril ilçesi Karabedirler Mahallesinin arazisinin sulanabilmesi
için yer altı sularını ne zaman çıkarıp mahallenin
hizmetine sunacaksınız?
Yine, Çivril Bucak Mahallesinin arıtması koku yapıyor.
Ne zaman giderilecek, yolları bozuk ne zaman yapılacak? Bunları
soruyorum Sayın Bakanım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tarhan..
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Sayın Bakan, birinci sorum:
Ortaokul ve liselere koyulacağını
açıkladığınız kodlama dersinin yararı ve
kapsamı ne olacaktır?
İkinci sorum: Her seçim öncesi gündeme gelen, bir türlü aktif
kullanılmayan Cengiz Topel Havaalanıyla ilgili son gelişmeler
nedir?
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Emniyet mensuplarına ek gösterge 3600 olsa
Güya
biz dünyanın en büyük ekonomisine sahip bir ülkeyiz. Yani, bu ülkenin
ekonomisi bunu kaldırmıyor mu? Eğer Kaldırmıyor.
diyecekseniz soruma cevap olarak, Cumhurbaşkanının örtülü
ödenekteki harcadığı paralar kaç polisin maaşını
karşılayabilecek durumda?
Bir başka sorum: Bugüne kadar seçimle gelen herkesin tüm sosyal
güvenlik primleri devlet tarafından karşılanıyor.
Muhtarların neden karşılanmıyor? Muhtarlara neden böyle
üvey evlat muamelesi yapılıyor? Muhtarlar sürekli
Cumhurbaşkanı tarafından çağrılıyor,
konuşuluyor. Ama bunların sosyal güvenlik primlerini niçin
ödemiyoruz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Yalım
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın Bakanım, ben de aynı konuya değineceğim.
Kesinlikle muhtarlarımızın SSKlarının ödenmesi
gerekiyor. Bununla birlikte, muhtarlarımızın görevlerini
yapabilecek olduğu, maalesef, birçok köyde binaları mevcut
değildir. Aynı şekilde, ile veya ilçeye gelip giderken şu
anda alacak oldukları 1.300 TL yolluk olarak
Ayrıca, yolluk
verilmesi gerekiyor çünkü aldığı 1.300 TLnin gidip gelmelerinde
kesinlikle yetmediğini çok iyi biliyoruz. Muhtar
arkadaşlarımızın bize talepleri var. Bazı muhtar
arkadaşlarımızın, yüzde 50sinden daha fazla muhtar
arkadaşlarımızın istediği de görev
yaptığı müddetçe silah ruhsatları ücretsiz ama görevi
bittikten sonra silah ruhsatlarının ücretli olduğunu ve de bunun
ücretsiz olmasını talep ediyorlar.
İkinci
bir konu: Son zamanlarda bizi oldukça sıkıştırıyorlar,
uzman ve astsubay arkadaşlarımız belediyelere geçiş yapmak
istiyorlar. Burada komutanlarımız da var. Peki, bunların ek
göstergelerini 3000den 3600e getirdiğimizde bu istifaların veya bu
geçişlerin durdurulması söz konusu olamaz mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Sarıhan
ŞENAL
SARIHAN (Ankara) Sayın Başkan, kadın bakan
ayrıldılar. Bu sebeple -herhâlde mesaiyi erken bitirdiler- ona
yönelteceğimiz sorulardan vazgeçiyoruz.
Buradaki
arkadaşlara sormak istediğim şudur: Sultanahmet
saldırısından sonra Türkiye IŞİD mevzilerine
sınır ötesi bir saldırıda bulundu mu? IŞİDin
Kilise yaptığı saldırı bir misilleme midir? Bu konuda
hem kamuoyu hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgilendirilmesi gerekir.
Halkın çok tedirgin olduğu bu konuda açıktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Emir
MURAT EMİR (Ankara) Sayın Bakan,
katledilişinin dokuzuncu yılında Hrant Dink'i saygıyla
anıyoruz ama maalesef ki Hrant Dink cinayeti hâlâ
aydınlatılmadı. Savcılığın yeni
iddianamesiyle aslında olay yerinde cinayet anında 6 jandarma
istihbarat görevlisinin bulunduğunu öğrenmiş olduk. Yani, bu,
âdeta jandarma nezaretinde bir cinayetti. Bu bilgiler aslında ilk anda da
bulunabilecek basit bilgilerdi. Bu bilgilerin iddianameye girmek için dokuz
yıl bekletilmiş olmasının tek sorumlusunun paralel
yapı olması mümkün müdür? Hükûmetin buradaki sorumluluğu nedir?
Bu sorumlular hakkında neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Saygılar sunarım.
BAŞKAN Sayın Aydın
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Bakan,
milletvekili olduğum Erzurum ilimizin özellikle kuzey ilçelerinin
bağlantı yerlerinde GSM operatörleri çalışmıyor ama
bundan daha önemlisi Erzurumun Şenkaya ilçesinde teröristlerin 2015
yılı Ağustos ayında baz istasyonuna zarar vermeleri
nedeniyle Yürekli, Beşpınarlar, Yazılı, Yeşildemet ve
Köroğlu köylerinde yaşayan vatandaşlar yaklaşık
altı aydır mobil iletişim imkânlarından yararlanamamakta ve
bu durum köylülerin günlük yaşamlarını olumsuz etkilemektedir.
Köylülerin defalarca müracaatına rağmen sorunları
çözülmemiş, zor kış şartlarında dünyayla
irtibatları kesilmiştir. Köylülerin mağduriyetlerinin
giderilmesi için bu kadar süre neden beklenmiştir? Baz istasyonunun
yeniden hizmete girmesi için bir çalışma söz konusu mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Sayın Parsak
MEHMET
PARSAK (Afyonkarahisar) Sayın Bakana iki sorum var, birisi seçim çevrem
olan Afyonla ilgili.
Sayın
Bakanın ilişkili kuruluşu olan Türkiye Şeker Kurumuna
bağlı olarak faaliyet göstermekte olan Afyon Şeker
Fabrikasının özelleştirmeyle ilgili E portföyünde
özelleştirmeyi beklediği hepimizin malumu. Bu kapsamda
fabrikanın gerçek bedeli üzerinden özelleştirileceği
düşünülüyor mu? Fabrikanın özelleştirilmesi sonrasında verim
ve kârlılık artışı olacağını
düşünüyor musunuz ve fabrikanın özelleştirme kapsamından
çıkarılarak çiftçiye fazladan pancar kotası verilmesi gibi bir
planınız var mıdır? Varsa bunun ne zaman
gerçekleştirilmesi planlanmaktadır?
İkincisi
de Türkiye geneliyle ilgili. Her seçimde olduğu gibi son seçimlerde de önemli
kandırma projelerinden biri olarak sunulan yerli otomobil üretimi hangi
aşamadadır?
BAŞKAN
Sayın Usta
ERHAN
USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, on üç yıllık iktidarınız döneminde imalat
sanayisinin üretiminin millî gelir içerisindeki payı düşüyor, yüksek
teknoloji ürünlerinin üretim içindeki payı da düşüyor. İş
gücü niteliğini yükseltici herhangi bir şey yapılamadı.
Ekonominin genelinde verimliliğin büyümeye katkısının
negatif olduğunu biliyoruz. Yani, Türkiye'nin yapısal sorunları
büyüyor. Tabii, bunun sonucunda da cari açıkta, dış borçlarda,
işsizlik oranında tarihî en yüksek seviyelere çıkıldı.
Sürekli vadetmenin dışında, bu sorunları çözmek
amacıyla neler yaptınız, somut olarak bunları bize söyler
misiniz?
Teşekkür
ederim.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Neler yaptınız? mı, Yapacaksınız? mı?
ERHAN
USTA (Samsun) Yaptınız. Yapacaklarınızı sormuyoruz
çünkü onlar sürekli söyleniyor ama yapılan bir şey yok.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Aksu
İSMAİL
FARUK AKSU (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, toplum yararına çalışanlarla ilgili
sağlıklı veri bulamıyoruz. Acaba hâlen toplum yararına
çalışan kapsamında kaç kişi çalışmaktadır?
Kurumlar ve iller itibarıyla dağılımı
nasıldır? Bunların istihdamı hangi esaslara göre
belirlenmektedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Haberal
ERKAN HABERAL (Ankara) Sayın Bakan, Kamu Hizmetlerinin Sunumunda
Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelikin 7nci maddesi
İdare, sunduğu kamu hizmetlerinin özürlüler tarafından kolayca
erişilebilir olması için gerekli tedbirleri alır. dediği
hâlde görme engelli hukukçular Resmî Gazeteyi okuyamamaktadırlar. Daha
önceleri ses formatında atılan Resmî Gazete, şu anda dalga geçer
gibi fotoğraf formatında atılmaktadır. Bunun için bir
şeyler yapmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Bir kişiye daha söz verelim.
Sayın
Kuşoğlu
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Bakanım, biraz önce sordu bir arkadaşım, bu otomobille ilgili
olarak Bakanlık son senelerde, son dört beş yıldır çok
uğraşıyor, sizin konunuz. Eski teknoloji değil, yeni bir
teknoloji istiyoruz; hibrit geleceğe yönelik bir teknoloji ama son
aklımda kalan bu üretilmesi düşünülen otomobilin de bir yerden kopya
edildiğiydi, İskandinav ülkelerinden birinden. Onunla ilgili bilgi
verebilirseniz çok memnun olurum.
Bürokrasiyle
ilgili bir soru sormadım, doğrudan sizinle ilgili bir soru sormak
istedim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun, söz sizin.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Sayın Başkanım, öncelikle sorularıyla yasama faaliyetine
katkıda bulunan tüm değerli milletvekili arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum.
On
dakikalık süre içerisinde hızlıca arkadaşlarımın
sorduğu soruları cevaplamaya çalışacağım. Bu
sürede, sınırlı sürede cevaplayamadığım sorularla
ilgili de ilgili arkadaşlarımız notlarını
aldılar, mutlaka sizlere yazılı olarak bilgi takdimi
yapılacaktır.
Sayın
Erdoğanın Kamu çalışanlarıyla ilgili ne zaman
kapsamlı bir düzenleme yapacaksınız? sorusuna
Evet, gerçekten
bizim de kamu çalışanlarıyla ilgili kapsamlı bir düzenleme
yapılmasıyla ilgili 2016 yılının Eylem
Planının bir yıl içerisinde yapılması gereken
reformlar bölümünde Kamu personel reformu yapılacak. şeklinde bir
eylemimiz bulunmakta. Gerçekten bugün Türkiye'nin kapsamlı bir kamu
personel rejimine ihtiyacının olduğu çok açık. Bu konuyla
ilgili detayları inşallah önümüzdeki süreçte ilgili
arkadaşlarımız sizlerle paylaşacak.
Bilişim
konusunda, bilişim öğretmenleriyle ilgili, bir başka
arkadaşımız da yine özellikle bu bilişimle ilgili soruyu
sordu. Bunları isterseniz birleştirerek cevap vermiş
olayım. Değerli arkadaşlar, bilişim öğretmenlerinin bu
konuda yoğun bir talebi var ve artık bu dünyada, dijital dünyada kod
yazabilmek âdeta okuryazarlık anlamına geliyor. Kod yazamayan
gençlerin önümüzdeki süreçte çok zorlanacaklarını hepimiz biliyoruz.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak biz, kod
yazmanın liselerde zorunlu, ilkokul ve ortaokullarda seçmeli olarak
öğretilmesi noktasında Millî Eğitim
Bakanlığımıza resmî yazıyı yazdık. Millî
Eğitim Bakanlığımız şu anda bu konu üzerinde
yoğun bir şekilde çalışma yürütüyor. Artık kod yazmak
algoritma oluşturabilmeyi, algoritma oluşturabilmek de bir konuyu tüm
sistemi içerisinde bütün yönleriyle değerlendirebilmeyi gerektirdiği
için, biz, bunu, Hükûmet olarak da Bakanlık olarak da son derece
önemsiyoruz. İnşallah, önümüzdeki süreçte Millî Eğitim
Bakanlığımız da elindeki imkânlar çerçevesinde bu konuyla
ilgili gerekli adımı atacak.
Yolcu
uçağı konusunda, şu anda, bildiğim kadarıyla,
Ulaştırma Bakanlığımızın sorumluluğu
altında çalışmalar yürüyor; yakında temel atma
noktasında olacağımızı biliyorum, Ankarada
yapılacağını da biliyorum.
Aziz
Sancar Hocamızın -Sayın Şimşekin ifade ettiği-
isminin verilmesi
Gerçekten Aziz Sancar Hocamız, son dönemde bütün
insanlarımızın göğsünü kabartan bir başarıya imza
attı. Mardinin Savur ilçesinde yokluk içerisinde 9 çocuklu bir ailenin
bir evladı olarak okumuş, TÜBİTAK bursuyla da yurt
dışına gitmiş, orada da çok ciddi bir çalışma ve
gayretin sonucunda Nobel alacak kadar bir seviyeye gelmiş bir
insanımız ve bu süre içerisinde de ülkesinden ve bağlı
olduğu milletten hiç kopmamış birisi, bu ülkenin değerlerinden
hiç kopmamış birisi.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) TÜBİTAKta ismini verelim.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Aziz
Sancar Hocamızın ismini nereye versek azdır. Bu konuyla ilgili
bazı çalışmalar yürüyor. Ben şu anda detayını bilmiyorum
ama inşallah, önümüzdeki süreçte kendi doğduğu şehirde
bazı okul, yurt ve bazı mekânlara ismi verilecek.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Ders kitaplarında da istiyoruz Aziz Sancarı,
öğrencilere anlatılması örnek olarak.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Evet, inşallah, şu anda örnek bilim insanı olarak Aziz Sancar
Hocanın hem bilim insanı kimliğiyle hem de ülkesine, milletine
ve bu topraklara bağlılığı sebebiyle gerçekten çok çok
örnek insan olarak anlatılması gerektiğine ben de
katılıyorum.
Esnaf,
çiftçi ve BAĞ-KUR primiyle ilgili konularda arkadaşlarımız
size kısa sürede bilgilendirmeyi mutlaka yapacaklardır.
Bu
2015 yılında borcu olan çiftçilerin borçlarının
ertelenmesiyle ilgili Hükûmet gündemimizde herhangi bir konu yok.
Çivrille
ilgili somut sorulara da, inşallah, arkadaşlarımız notlarını
aldılar, sizlere cevap verecekler.
Sayın
Tarhanın özellikle kodlama dersiyle ilgili sorusunu
cevaplandırdım.
Cengiz
Topelde son durum nedir? Cengiz Topeli büyütüyoruz. Bu yıl içerisinde
Erzurum ve Antalya uçuşlarını başlatmayı ve önümüzdeki
süreçte de Cengiz Topelin, Sabiha Gökçeni de destekleyecek, daha büyük
ölçekli bir havalimanı olması noktasında
çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Cumhurbaşkanımızın örtülü ödeneğinin
kaç polis maaşı edeceği
Bu soruda bir temel mantık hatası
var. O zaman işte kaç milletvekili maaşının kaç polis
maaşı edeceği, yok, işte, efendim, şu giderin şu
kadar
Bunların çok fazla bir şeyi olmaz kıyaslamada. Burada
önemli olan, bu ülke hem Cumhurbaşkanımıza ihtiyaç duyduğu
ödeneği sağlayacak güçtedir hem de polisimize
maaşlarını ve özlük haklarını verecek güçtedir.
Muhtarlar
üvey evlat mı? Muhtarların üvey evlat olmadığı son
derece açık. AK PARTİ iktidara geldiğinde muhtar
maaşları 250 liraydı. Şu anda 940 liradan, bugünkü
görüşülmekte olan kanun tasarısı
yasalaştığında, bu 1.300 liraya çıkmış
olacak. Dolayısıyla, muhtarlarımızın üvey evlat
olmadığı, muhtarlarımızla ilgili pek çok düzenlemeyi
art arda hayata geçirdiğimizi özellikle ifade edeyim. Ama muhtarlarla
ilgili bir genel düzenleme ihtiyacını, ancak Köy Kanunu ve ilgili
kanunlarla birlikte ele alarak yapılacak bir çalışmayla
düzenlemenin çok daha doğru bir yaklaşım olacağı
kanaatindeyiz.
Uzman
ve astsubayların belediyelere geçişi konusu
Bu bütün belediyelerin
ve şu anda bütün siyasetçilerin büyük problemi biliyorsunuz. Bu noktada
parti farkı gözetmeden söylüyorum, tüm partili belediyeler böyle bir
kapıyı açmak istemiyorlar. Burada, zannediyorum, önümüzdeki dönemde
bu konuyla ilgili daha kalıcı adımlar atılacak.
Şimdi,
bu kanunda -bilebildiğim kadarıyla söylüyorum, Komisyon
görüşmelerinde bulundum- sözleşme süresini yedi yıla kadar
uzatma ve ondan sonra da emekli olana kadar Millî Savunmada sivil memur olarak
çalışabilmenin önünü açıyoruz. Bu, son derece önemli bir
düzenleme. Hem bu insanlarımızı boş yere umutlandırarak
bekletmek yerine, bir, başta umut vermemek ama sözleşme yapılan
sözleşmeli erlerimizin veya erbaşlarımızın emekli
olana kadar o hakkını da teminat altına almak. Bu düzenleme bu
kanunla geliyor.
ÖZKAN
YALIM (Uşak) Kesinlikle doğru bir işlem olacak.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Özellikle Sayın Sarıhanın ifade ettiği: Sultanahmet
saldırısından sonra DAİŞe yönelik bir operasyon
yapıldı mı? Elbette yapıldı. Sayın
Başbakanımızın açıklamalarını medyadan takip
ettiyseniz 200ün üzerinde DAİŞ militanının
öldürüldüğü, etkisiz hâle getirildiği ve pek çok mevzinin de
kullanılamaz hâle getirildiğini biliyoruz.
Ben
de Hrant Dinki saygıyla anıyorum. Hiçbir insanın canına
kastedilmesinin hiçbir mazur gerekçesinin olamayacağını bir kez
daha altını çizerek ifade ediyorum. Evet, olay bütün yönleriyle
çalışılıyor, araştırılıyor. Bir dönem,
maalesef, bu paralel devlet yapılanmasının olayı karartma
girişiminden dolayı bir gecikmenin yaşandığını
kabul ediyoruz ama hiçbir şey gizli kalmıyor.
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Sadece bu mu Sayın Bakan?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Bu
budur. Şu anda gördüğümüz kadarıyla devlet bütün yönleriyle
Bakın, bizim Hükûmet olarak başka bir düşüncemiz
olsaydı bugün bu olayı tüm yönleriyle araştırma
noktasında her türlü gayreti göstermez, adalete de gereken desteği
vermezdik. Şu anda biz bu olayın da, tüm faili meçhul cinayetlerin de
aydınlatılması noktasında ilgili tüm kurumların
üzerine düşen her şeyi en iyi şekilde yapmasını arzu
ediyoruz, talep ediyoruz. Ümidim, temennim, Hrant Dink cinayetini işlemeyi
azmettirenlerin de ortaya çıkarılması ve onların da gereken
cezayı alması. Sadece Hrant Dink için söylemiyorum bunu, özellikle
tüm faili meçhul cinayetleri işleyenler ve işletenlerin perde
arkasındaki aktörlerin de ortaya çıkarılması. Bu konudaki
irademiz tam ve nettir.
Erzurum
noktasında -ki, Sayın Aydının ifadelerini hemen biz not
aldık- inşallah en kısa sürede arkadaşlarımız
gereken çalışmayı yapıp kendisine takdim edecekler.
Afyon
Şeker Fabrikası, Sayın Parsakın ifade ettiği
Şeker Kurumu bizim Bakanlık olarak ilişkili kuruluşumuz ama
şeker fabrikaları Maliye Bakanlığının şu
anda inisiyatifinde. Buradaki soruyu da inanıyorum ki Maliye
Bakanlığındaki arkadaşlarımız size
yazılı olarak cevaplayacaklar.
Sayın
Ustanın sorduğu soru çok uzun ve detaylı bir soru ama şunu
ifade edeyim
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Sayın Başkan, bir dakika, şunu sadece ifade edeyim
BAŞKAN
Sayın Bakan, evet, tamamlamanız için
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Sayın Usta, eğer AK PARTİ 2002den 2015 yılına kadar
hiçbir şey yapmasaydı bu gayrisafi yurt içi hasıla 233 milyar
dolardan 822 milyar dolara kadar çıkmazdı.
ERHAN
USTA (Samsun) Şu an 722ye düştü.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Kişi başına düşen millî gelir 3.300 dolardan 11 bin dolar
seviyesine kadar çıkmazdı ve ihracat 36 milyar dolardan 157 milyar
dolar mertebesine çıkmazdı. Bunu birinci nesil reformlarla
başardık. Şimdi ikinci nesil reformlarla inşallah burada
yeni bir sıçrama yapmayı hedefliyoruz. Özellikle bütün Meclisimizden
istediğimiz AR-GE reform paketi inşallah Meclis gündemine geliyor,
Sanayi Komisyonunda inşallah görüşülecek, ondan sonra da sizlerin de
desteği ve katkılarıyla inşallah ikinci nesil
reformları birlikte hayata geçiririz.
Görme
engellilerle ilgili Sayın Haberalın söylediği ifadeyi ben de
çok önemsedim. Aslında çok güzel bazı teknolojik
çalışmaları ticarileştirerek görme engellilerin de gazete
okumasını kolaylaştıracak bazı teknolojileri şu
anda ticarileştirmekle ilgili de çalışıyoruz. Bu noktada da
ben eminim ki ilgili tüm arkadaşlarımız da
ERKAN
HABERAL (Ankara) Sayın Bakan, olan bir uygulama var zaten. Daha evvel
Resmî Gazete sesli olarak yayınlanıyordu.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Şimdi, sesli olarak değil, aynı şekilde dokunarak da Resmî
Gazeteyi okuma imkânı gelecek. Şu anda bununla ilgili
çalışma da yapılıyor. İnşallah bunu çok
hızlı bir şekilde hayata geçirmenin gayreti içerisinde
olacağız.
Son
olarak, Sayın Başkanım, yerli otomobille ilgili kısa bir
bilgi vermek isterim.
ERHAN
USTA (Samsun) Sayın Bakanım, Somut bir şey söyleyin. dedim.
Bana Şöyle oldu, böyle oldu. değil de somut, Biz bu şu programları
uyguladık. Türkiyeyi biz getirdik buraya. diye bir söyleyin lütfen. 800
milyar dolara çıkmış millî gelir şu anda 722 milyar dolara
düştü.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Sayın Usta, siz biliyorsunuz ki doların bütün dünyada değer
kazanmasından kaynaklanan ve şu andaki gelişmekte olan tüm
ülkelerin gayrisafi yurt içi hasılalarında düşme var.
ERHAN
USTA (Samsun) Bana bir tane örnek verin, lütfen, örnek istiyorum.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Bunun sadece Türkiyeye özgü bir durum olmadığını siz çok
iyi biliyorsunuz.
Sayın
Başkanım, ben sadece yerli otomobille ilgili Sayın
Kuşoğlu ve Sayın Tarhanın ifade ettiği konuyla ilgili
çok kısa bilgi vermek isterim.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye 1894 yılında başlamış yerli
otomobil hikâyesine ve 1961 yılında çok çok
yaklaştığı hâlde, maalesef o dönemin siyasi
iktidarının bu projeyi en azından sahiplenmemesi vesilesiyle
Türkiye otomobil üreten bir ülke olma özelliğini kazanamamış. Bu
hepimizin içerisinde bir uhdedir. Bundan eminim ki şurada bulunan hiçbir
siyasi parti mensubu, hiçbir milletvekili bu noktada farklı
düşünmüyor ve bizim yaptığımız çalışmada da
yerli otomobil fikrine kamuoyunun desteği çok yüksek.
Evet,
Türkiye yerli otomobili üretmeli ve üretecek. Ancak bu yerli otomobil şu
andaki içten yanmalı teknolojiyle değil, geleceğin teknolojisi
olan menzili artırılmış elektrikli araç ve on yıl
sonra da diyebiliriz ki tamamen elektrikli araç olmak durumunda. Bu noktada,
biz, evet, bir İsveç firmasının daha önceden
kullandığı bir platformu satın aldık ama bu platform
bizim nihai ürünümüz değil. Bunu özellikle söylemek istiyorum. Biz bu
platformu sadece TÜBİTAKta geliştirdiğimiz yeni teknolojileri aktarmak
ve gelecekte var olacak teknolojileri bu platform üzerinden geliştirmek
için aldık ve şu anda bunu geliştiriyoruz.
Burada
iki şeyi söylemek durumundayız. Bir: Evet, bir Türkiye markası
oluşturmak durumundayız. Bu otomotiv yan sanayisinin de stratejik
ortak konumuna yükselmesi için gerekiyor. Ama aynı zamanda, otomobilde
paradigma değişiminin yaşandığı böyle bir dönemde
kesinlikle Türkiyenin yerli otomobili aynı zamanda teknoloji üretme,
geliştirme ve ihraç etme platformu olarak kullanma zorunluluğu var.
Eğer Türkiye önümüzdeki üç beş sene içerisinde bu noktada bir
çalışma yapmazsa şimdiye kadar olduğu gibi bir otuz
kırk yıl daha tribünde seyirci olarak devam edebilir. Biz bunu
istemiyoruz. Bu noktada bunu bir millî proje olarak görüyoruz ve şu anda
da planladığımız takvime uygun olarak da son derece
başarılı şekilde gidiyoruz. Bizim elimizde bulunan batarya
teknolojisi gibi, elektrikli motor teknolojisi, sensör teknolojisi gibi
teknolojileri yüklüyoruz, bunun dışında da gelişmiş
dünyayla bu konuda teknolojik iş birliğini de
dışlamıyoruz. Dünyadaki Türk bilim insanlarının da bu
konudaki desteklerini de özellikle bu projede çok ama çok önemsiyoruz.
İnşallah konu geldiğinde sizlere çok daha detaylı bilgiyi
sunma imkânımız olacak.
Sayın
Başkanım, çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı isteniyor.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.39
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
------0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29uncu
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
68
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan
karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 20 Ocak 2016
Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.44
(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme 20/1/2016 tarihli 30uncu Birleşim Tutanağının 141inci sayfasındaki Geçen Tutanak Hakkında Konuşmalar bölümünde yer almaktadır.
(*) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
(x) 68 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.