TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
35inci
Birleşim
29
Ocak 2016 Cuma
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Önergeler
1.-
Başkanlığın,
Malatya Milletvekili Öznur Çalıkın, aile bütünlüğünü olumsuz
etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması amacıyla kurulan Meclis
araştırması komisyonu üyeliğinden istifasına
ilişkin önergesi (4/10)
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu ve 20 milletvekilinin, sebze ve meyve
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/81)
2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve 20 milletvekilinin,
Niğdenin kültür varlıklarının ve tarihî zenginliklerinin
korunması için yapılması gerekenlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/82)
3.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin,
engelli vatandaşların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/83)
C)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, ülkemizin
Latin Amerika ve Karayiplere açılım politikasının
parlamenter diplomasi boyutunun da güçlendirilmesi kapsamında TBMMnin
Latin Amerika Parlamentosuna (PARLATINO) bölge dışı gözlemci üye
olmasının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 13/1/2016 tarih ve 2 sayılı Kararıyla uygun
bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/462)
IV.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Gaziantep Milletvekili
Mahmut Toğrul ve arkadaşları tarafından, tüm hasta
tutsakların -hasta tutsaklar, ağır hastalığı olan
tutuklu ve hükümlüler, özellikle de siyasi tutsaklar ölüme terk ediliyor-
durumunu incelemek ve çözüme kavuşturmak amacıyla 18/1/2016 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 29 Ocak 2016 Cuma günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.-
AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının kırk sekiz
saat geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer işler kısmının 13üncü sırasına
alınmasına; Genel Kurulun, 29 Ocak 2016 Cuma günkü birleşiminde
97 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesine; 97 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar
olan işlerin görüşmelerinin 29 Ocak 2016 Cuma günkü birleşiminde
tamamlanması hâlinde 2, 3 ve 4 Şubat 2016 Salı, Çarşamba ve
Perşembe günleri toplanmamasına; 97 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Şanlıurfa Milletvekili Ahmet
Eşref Fakıbabanın HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
2.-
Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbabanın,
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
3.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, cezaevinde bulunan siyasi
tutukluları ziyaret etmek isteyen HDP milletvekillerine izin
verilmediğine, iktidarın siyasi parti gruplarına eşit
davranmadığına, Cizrede bir bodrum katında mahsur
bulunanların durumuna çözüm bulunmazsa açlık grevine gireceklerin
sayısının artacağına ve siyasi soykırım
operasyonlarının devam ettiğine ilişkin
açıklaması
4.-
Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Ençin, Aydın Milletvekili
Hüseyin Yıldızın 64 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
5.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Siirt Milletvekili Besime Koncanın 53 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
6.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Siirt
Milletvekili Besime Koncanın 53 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
7.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Siirt
Milletvekili Besime Koncanın 53 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
8.- Siirt Milletvekili Besime Koncanın, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile
Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptıkları
açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
9.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Türkler ile Kürtlerin kardeşliğine ve PYDyi
demokrasinin sözcüsü gibi takdim etmenin yanlış olduğuna
ilişkin açıklaması
10.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirelin, milletvekillerinin yerlerinden sarf ettikleri bazı ifadelerin
hakaret ve tehdit içerdiğine ve bunları tespit ederek özür
dilemelerini sağlayacaklarına ilişkin açıklaması
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Manisa Milletvekili
Özgür Özelin AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Manisa Milletvekili
Özgür Özelin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.-
Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün, Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirelin AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Aksaray Milletvekili
İlknur İnceözün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
6.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Gaziantep Milletvekili Mahmut
Toğrulun 64 sıra sayılı Kanun Tasarısının
2nci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
7.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin 51 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
8.-
Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin 51 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
9.-
Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Canın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
10.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Eskişehir
Milletvekili Cemal Okan Yükselin 51 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
11.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Diyarbakır Milletvekili Sibel
Yiğitalpin 52 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
12.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Diyarbakır Milletvekili Sibel
Yiğitalpin 52 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında MHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
13.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Manisa Milletvekili Özgür
Özel ile Manisa Milletvekili Erkan Akçayın sataşma nedeniyle
yaptıkları konuşmaları sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
14.-
Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün, Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirelin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
15.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirelin, Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
16.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Kocaeli Milletvekili
Haydar Akarın 53 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
17.-
Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
18.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
19.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcının 27 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
20.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
VII.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.-
Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma
olaylarının araştırılması amacıyla kurulan
Meclis araştırması komisyonunda boş bulunan üyeliğe
seçim
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Peru Cumhuriyeti Arasında Ekonomik ve Ticari
İşbirliği Anlaşması ile Anlaşmada Düzeltme
Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/354) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:64)
2.-
Suç Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El
Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin
Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/323) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 51)
3.- Hükümlülerin
Nakline Dair Sözleşmeye Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/432) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 52)
4.-
Avrupa Konseyi İnsan Ticaretine Karşı Eylem Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/433) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 53)
5.-
İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair
Sözleşmeye Değişiklik Getiren 15 Nolu Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/319) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 27)
6.-
Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması
Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/320) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 28)
7.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Federal Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Savunma Sanayi İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/307) ile Milli Savunma Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 4)
8.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Surinam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/353) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 63)
9.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Morityus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/356) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 65)
10.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Morityus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/361) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 66)
11.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret
Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına
İlişkin 1/2013 Sayılı Kararın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/326) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 61)
12.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cibuti Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/370) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 67)
IX.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının,
devlete ait kurum ve kuruluşlar ile güvenlik güçlerini itham eden kaba ve
yaralayıcı söylemlerin Anayasa ve İç Tüzüke aykırı
olduğuna ve Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde kürdistan adıyla
herhangi bir idari veya coğrafi birim bulunmadığına
ilişkin konuşması
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, ne
Adıyaman ne Gaziantep ne de başka bir ilin bugüne kadar hiçbir terör
örgütüne prim vermediğine, PKK gibi PYD, YPG, YPJ ve DAİŞin de
terör örgütü olduklarına ve kınanmaları gerektiğine
ilişkin konuşması
X.- OYLAMALAR
1.- (S.
Sayısı:64) Türkiye Cumhuriyeti ile Peru Cumhuriyeti Arasında
Ekonomik ve Ticari İşbirliği Anlaşması ile
Anlaşmada Düzeltme Yapılmasına İlişkin Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
2.- (S. Sayısı: 51) Suç
Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El
Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin
Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
3.- (S.
Sayısı: 52) Hükümlülerin Nakline Dair Sözleşmeye Ek Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
oylaması
4.-
(S. Sayısı: 53) Avrupa Konseyi İnsan Ticaretine Karşı
Eylem Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının
oylaması
5.-
(S. Sayısı: 27) İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri
Korumaya Dair Sözleşmeye Değişiklik Getiren 15 Nolu Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
oylaması
6.- (S. Sayısı: 28) Kişisel
Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması
Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
oylaması
7.-
(S. Sayısı: 4) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Federal Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
8.-
(S. Sayısı: 63) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Surinam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
oylaması
9.-
(S. Sayısı: 65) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Morityus Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
10.-
(S. Sayısı: 66) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Morityus Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
11.-
(S. Sayısı: 61) Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti
Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasında Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 1/2013 Sayılı Kararın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
oylaması
12.-
(S. Sayısı: 67) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cibuti Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
XI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Zonguldak Milletvekili Ünal
Demirtaş'ın, iş sağlığı ve güvenliği
teftişleri ile işin yürütümü teftişlerinin ortak
yapılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/1175)
2.- İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdu'nun, 11 Temmuz 2015 tarihinde yapılan
İş Müfettiş Yardımcılığı Giriş
Sınavına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/1177)
3.- Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksal'ın, renk körü olan kişilerin istihdam
sorununa ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/1178)
4.- Denizli Milletvekili
Melike Basmacı'nın, Rusya'ya tekstil ürünleri ihraç eden
firmaların sorunlarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı
Mustafa Elitaşın cevabı (7/1259)
29 Ocak 2016 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI
(Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
35inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlığın,
Malatya Milletvekili Öznur Çalıkın, aile bütünlüğünü olumsuz
etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması amacıyla kurulan Meclis
araştırması komisyonu üyeliğinden istifasına
ilişkin önergesi (4/10)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Malatya
Milletvekili Sayın Öznur Çalıkın Aile Bütünlüğünü Olumsuz
Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının
Araştırması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma
Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 29
Ocak 2016 tarihinde Başkanlığımıza
ulaşmıştır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, ayrı
ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu ve 20
milletvekilinin, sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/81)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Manisa,
ülkemizde tarımsal üretimde en fazla artı değer yaratan
ilimizdir. Sebze ve meyve üretiminde genellikle sözleşmeli tarım
uygulaması yapılmaktadır. Burada üretilen domatesler İzmir,
Bursa'daki salça fabrikalarına gönderilerek işlenmektedir. Fakat AKP
Hükûmetinin sahipsiz bıraktığı domates üreticilerinin
yaşadığı sorunlara ilişkin şikâyetleri her geçen
gün artmaktadır. Geçen yıl para etmediği için domatesleri
yollara döken üretici bu yıl da aynı sorunlarla karşı karşıya
kalmıştır. Salça fabrikaları kış aylarında
25 kuruştan sözleşme yaparak ekim yaptırdığı
üreticinin domateslerini, şimdi 10 kuruştan bile almamaktadır.
Salihli, Saruhanlı ve Muradiyeli çiftçiler bu yüzden mağdur
olmuşlardır.
Domates,
hasat süresi kısa olan bir sebzedir. Üretilen domates en kısa zamanda
toplanarak satılmak zorundadır. Bunu bilen işletmeler
imzaladıkları sözleşmeleri hiçe sayarak alım
miktarını azaltarak, fiyatını düşürerek, fire
oranını yüksek tutarak çiftçiye ödemesi gereken parayı vermemektedir.
Örneğin,
bin ton sözleşme yaptığı çiftçiye daha sonra Miktarı
100 tona düşürdüm, 900 tonu sözleşme içinde istersem
fazlasını sözleşme dışı daha düşük fiyattan
alırım. diyebilmektedirler. Bu yöntemle, domates fiyatını
10 kuruşa kadar düşürmüşlerdir.
Bugünlerde en çok şikâyet konusu olan
firelerdir. Aynı gün, aynı tarladan ve aynı şekilde
toplanan domatesler kamyonlarla fabrikalara gönderilmektedir. Fabrikalar iki
gün sonra çiftçiye gönderdikleri haberde bir kamyonda yüzde 6, diğerinde
yüzde 15, bir diğerinde yüzde 23 fire var diyerek hesabı bunun
üzerinden yapmaktadır. Hatta elle toplanan traktör kasalarındaki
domatesler için bile yüzde 13'lere varan fire çıkartmaktadırlar. Fire
sonuçlarını ayın gün bildirmedikleri için itiraz hakkı da
ortadan kalkmış olmaktadır. Bu yöntemle 25 kuruş
sözleşme fiyatı önce 17 kuruşa düşürülmektedir, firelerle
birlikte fiyat birden 10 kuruşa kadar düşmektedir.
Bu nedenle, çiftçi fabrikalar
karşısında haklarını koruyabilmek için sebze ve
meyvelerde de taban fiyat uygulamasına geçilmesini arzu ettiklerini ifade
etmektedirler. Yapılan tarım sözleşmeleri çiftçi aleyhine tek
taraflı değişen nitelikte olduğundan fabrikalar ile üretici
arasında yapılacak sözleşmelerin, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık il ve ilçe müdürlüğü yetkililerinin veya ziraat
odası yetkililerinin huzurunda yapılması ve çiftçiyi koruyacak
sözleşmeler dışında sözleşme
yapılmasının yasaklanması gerektiğini
belirtmektedirler.
Ülkemizdeki sebze ve meyve üreticilerinin
sorunlarının araştırılması, çiftçi ve
üreticilerin haklarının korunması için alınacak tedbirlerin
belirlenmesi ve yasal güvence altına alınması gereken
sözleşmeli tarım uygulama yöntemlerinin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve
105inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mazlum Nurlu (Manisa)
2) Tahsin Tarhan (Kocaeli)
3) Gülay Yedekci (İstanbul)
4) Gürsel Erol (Tunceli)
5) Aylin Nazlıaka (Ankara)
6) Hüseyin Yıldız (Aydın)
7) Ali Yiğit (İzmir)
8) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
9) Murat Bakan (İzmir)
10) İbrahim Özdiş (Adana)
11) Kamil Okyay Sındır (İzmir)
12) Erdin Bircan (Edirne)
13) Mehmet Göker (Burdur)
14) Ahmet Akın (Balıkesir)
15) Özkan Yalım (Uşak)
16) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
17) Mahmut Tanal (İstanbul)
18) Ali Şeker (İstanbul)
19) Musa Çam (İzmir)
20) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
21) Yaşar Tüzün (Bilecik)
2.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer ve 20 milletvekilinin, Niğdenin kültür
varlıklarının ve tarihî zenginliklerinin korunması için
yapılması gerekenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/82)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Niğde ilinde hâlen, 463 adet taşınmaz
Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu kararıyla
tescillenmiştir. Niğde ili genelinde tescillenen bazı konak ve
yapılar sınırlı biçimde onarılarak kurtarma
çalışmasında bulunulmuş ise de çok sayıda yapı
harap ve yok olmak üzeredir. Ayrıca tescillenmemiş konaklar da her
geçen gün yok edilmekte ve imar alanı kılınarak dönülmez bir
sona gidilmektedir. Dünün geleceğe taşınması amacıyla
bölge genelinde çalışmalar yapılması zorunludur. Sürecin ve
durumun tespiti ve bu önemli tarihî zenginliğin korunması konusunda
çözüm yolları bulunması için gerekliliklerin saptanması
amacıyla, Anayasanın 98, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılması için
gereğini arz ederim.
1) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
2) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
3) Mehmet Tüm (Balıkesir)
4) Haydar Akar (Kocaeli)
5) Fatma Kaplan Hürriyet (Kocaeli)
6) Mahmut Tanal (İstanbul)
7) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
8) Çetin Arık (Kayseri)
9) Barış
Yarkadaş (İstanbul)
10) İrfan Bakır (Isparta)
11) Burcu Koksal (Afyonkarahisar)
12) Erdin Bircan (Edirne)
13) Öztürk Yılmaz (Ardahan)
14) Mehmet Göker (Burdur)
15) Ahmet Akın (Balıkesir)
16) Özkan Yalım (Uşak)
17) Aydın Uslupehlivan (Adana)
18) İbrahim Özdiş (Adana)
19) Birol Ertem (Hatay)
20) Ahmet Tuncay Özkan (İzmir)
21) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
Gerekçe:
Niğde ili on bin yılı bilimsel
kazılarla açığa çıkarılan Torosların geliş
geçiş kapısı sayılacak önemli bir merkezdir. Ancak il
genelinde var olan tarihî doku gerektiği biçimiyle gün ışığına
çıkarılamadığı gibi, turizm açısından da
bölgeye gereken önem verilmemiştir. Zengin tarihî varlıklarına
karşın gereken ilgiye eremeyen bölgede, başta tarihî konak ve
ibadet yerleri olmak üzere çok önemli kalıntılar harap durumda ve yok
olmak üzeredir. Özellikle merkez ilçede yol açma ya da kentsel dönüşüm
uygulamaları kapsamında konakların bir bölümü yok
edilmiştir.
Niğde ili merkez, Bor, Çamardı,
Altunhisar, UIukışla, Çiftlik ilçeleri ile Kayırlı,
Yeşilburç, Yeşilyurt, Karatlı, Kemerhisar, Çukurkuyu, Narköy,
Dikilitaş, İçmeli, Hançerli, Fertek, Kula, Kitreli, Gösterli, Bozköy,
Gölcük, Ulukışla köyü, Çömlekçi, Orhanlı, Yıldıztepe,
Aktaş, Gümüşler, Bahçeli, Hasaköy, Konaklı, Çarıklı,
Kavlaktepe, Değirmenli, Uluağaç, Kiçiağaç, Divarlı,
Kumluca, Hamamlı, Taşlıca, Ballı, Kömürcü, ÇavdarIı,
Dündarlı, Sazlıca, Havuzlu, Postallı, Tepeköy, Yaylayolu,
Edikli, Kiledere, AIay, Bağlama, Eminlik, Küçükköy, Elmalı,
Azatlı, Murtandı, Gökbez, Kavuklu, Çanakçı, Kılan,
Çiftehan, Tırhan, Hacıbeyli, Bademdere, Celaller, Konaklı,
Uluören, Akçaviran, Ovacık, Başmakçı, Yeniyıldız,
Kılan, Darboğaz, Keçikalesi, Karanlıkdere, BaIcı
yerleşmeleri ve çevrelerinde Hititlilerden günümüze erişen tarihî
buluntular yer almaktadır.
Niğde merkezde 2 askerî yapı, 2 kentsel
sit alanı, 2 arkeolojik doğal sit, 82 dinî ve kültürel yapı, 111
sivil yapı, 1 endüstriyel yapı tescilli taşınmaz kültür
varlığı olarak koruma altındadır. Bor'da 60,
Altunhisar'da 3, Çamardı'da 1, Çiftlik'te 8, Ulukışla'da 4 adet,
toplamda ise 189 sivil yapı için koruma kararı verilmiştir.
Merkezde toplam 271, Altunhisar'da toplam 23, Bor'da toplam 122,
Çamardı'da toplam 10, Çiftlik'te toplam 15, Ulukışla'da toplam
22 olmak üzere, Tescilli taşınmaz kültür Varlıkları 463 adet
olarak belirlenmiştir.
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, engelli vatandaşların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/83)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Engelli vatandaşlarımızın
yaşadığı sorunların saptanarak çözümü için etkin ve
kalıcı önlemlerin alınması amacıyla
Anayasa'mızın 98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2) Hilmi Yarayıcı (Hatay)
3) Gülay Yedekci (İstanbul)
4) Tahsin Tarhan (Kocaeli)
5) Ahmet Akın (Balıkesir)
6) Murat Bakan (İzmir)
7) Gürsel Erol (Tunceli)
8) Aylin Nazlı Aka (Ankara)
9) Hüseyin Yıldız (Aydın)
10) Özkan Yalım (Uşak)
11) Selina Doğan (İstanbul)
12) İbrahim Özdiş (Adana)
13) Kamil Okyay Sındır (İzmir)
14) Burcu Köksal (Afyonkarahisar)
15) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
16) Mehmet Göker (Burdur)
17) Mahmut Tanal (İstanbul)
18) Ali Şeker (İstanbul)
19) Musa Çam (İzmir)
20) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
21) Yaşar Tüzün (Bilecik)
Gerekçe:
Farklı engel gruplarında bulunan
vatandaşlarımızın sorunlarının çözümüne yönelik
olarak bugüne kadar etkin ve kalıcı önlemler
alınamamıştır. Engellilerimizin yaşamakta olduğu
sorunlar her geçen gün artmaktadır. Özellikle engelli
vatandaşlarımızın istihdam sorunu, topluma
katılmaları için fiziki koşulların yetersizliği
sürekli dile getirilmesine rağmen çözüme yönelik ciddi adımlar
atılmamaktadır. 5825 sayılı Yasayla TBMM'de onaylanan
Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin 31inci
maddesi, taraf devletlere sözleşmenin uygulanması açısından
gerekli politikaları formüle etmeleri ve geliştirmelerinde
kendilerine yol gösterecek istatistiki veriler ve araştırmalar da
dâhil olmak üzere uygun bilgileri toplama ve bunları herkesle
paylaşma görevi yüklemektedir.
Çalışabilir engellilerin istihdamı
için kamunun örnek olması gerekmektedir. 2002 yılından beri
Başbakanlık genelgeleriyle ve Başbakan tarafından defalarca
yapılan açıklamalarla kamudaki engelli kotasının hızla
doldurulacağı söylenmektedir. 3-4857 ve 657 sayılı
yasalarda belirtilen engelli istihdam kotaları doldurulmamış ise
bu konuda görevlerini yapmayan veya gerekli denetimleri gerçekleştirmeyen
kamu görevlileri hakkında inceleme yapılması gerekmektedir.
Çalışamayan, çalışamayacak
durumda olan engellilere verilen aylıklar Birleşmiş Milletler
sözleşmelerinde belirtilen insanca yaşanacak gelir düzeyine uygun
hâle getirilmelidir.
Engelli öğrencilerimizin eğitim ve
öğretim hayatında yaşadığı sorunlardan en
önemlisi ulaşım sorunudur. Ayrıca, okullarda, üniversitelerde
yerleşke içerisinde de ulaşım konusunda yeterli imkân bulunmamaktadır.
Cezaevlerinde bulunan engelli mahkûmların
içinde bulundukları durum vahimdir. Görme engelliler için hiçbir kabartma
zemin düşünülmemiş veya tekerlekli sandalye kullanan ya da düz
zeminde yürümesi gereken ortopedik engelliler için yollar
düzenlenmemiştir. Engelli derneklerinden katılımcılarla
yapılan ziyaret sırasında engelli katılımcılar
binanın girişine kadar zaman zaman 2 kişinin birden
yardımına ihtiyaç duyarak ilerlemek zorunda kalmaktadır.
Engelliler sağlık desteğine en fazla
ihtiyaç duyan toplum kesimini oluşturmaktadır. Bu kişilerin
gelirleri son derece kısıtlıyken bir kısmı hiçbir
geliri olmadığı için engelli aylığı alan veya
sağlık sigortası primleri devlet tarafından
karşılanan engellilerden muayene, ilaç, tıbbi malzeme, ameliyat
ve tedavilerinde katkı payı istenmesi uygulaması son
bulmalıdır
Engellilerin yaşamlarını
kolaylaştıran tıbbi destek araçlarının tekerlekli
sandalye, işitme cihazı gibi araç ve gereçlerin Sosyal Güvenlik
Kurumu tarafından karşılanan bedelleri düşük tutulmakta,
verilen bedellerle düşük kaliteli üründen başka seçenek
bırakılmazken bir de bunların zorunlu kullanım süreleri
uzatılmaktadır.
Engellilerin, haklarından yararlanmaları
için çok önemli olan sağlık kurulu raporlarını belirleme
yönetmeliği Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan
edilmiş kurallara uygun hâle gelmelidir.
Engelli vatandaşlarımızın
yaşadığı sorunların saptanarak çözümü için etkin ve
kalıcı önlemlerin alınması amacıyla Meclis
araştırması açılması elzemdir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
IV.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Gaziantep Milletvekili Mahmut
Toğrul ve arkadaşları tarafından, tüm hasta
tutsakların -hasta tutsaklar, ağır hastalığı olan
tutuklu ve hükümlüler, özellikle de siyasi tutsaklar ölüme terk ediliyor-
durumunu incelemek ve çözüme kavuşturmak amacıyla 18/1/2016 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 29 Ocak 2016
Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
29/01/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 29/01/2016 Cuma günü
toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Çağlar
Demirel
Diyarbakır
HDP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
18 Ocak 2016 tarihinde, Gaziantep Milletvekili
Sayın Mahmut Toğrul ve arkadaşları tarafından -hasta
tutsaklar, ağır hastalığı olan tutuklu ve hükümlüler,
özellikle de siyasi tutsaklar ölüme terk ediliyor- tüm hasta tutsakların
durumunu incelemek ve çözüme kavuşturmak amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan 664 sıra numaralı Meclis
Araştırma Önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 29/01/2016 Cuma günlü
birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisi lehinde ilk söz, Siirt Milletvekili Besime Koncaya aittir.
Buyurun Sayın Konca. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
BESİME KONCA (Siirt) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; dün gece yarısı konuşmamda
Türkiyede yaşanan, özellikle Cizrede yaşanan bu durumu,
insanların her gün, her an ölümle karşı karşıya olma
durumunu değerlendirmiştim. Başbakan Avrupa gezisine
çıkarken, yurt dışı gezisinde, bu sorunu çözeceğini
söylemişti ve biz de -umarız sabaha kadar yeni bir insanın
hayatını kaybetmediği- bu ülkeyi yöneten Başbakanın,
bu ülkenin Başbakanı olan Sayın Davutoğlunun bu sorunu
çözeceğine dair temennilerimizi dile getirmiştik. Ancak, bu
temennimiz yine yerine gelmedi ve hâlen insanlar orada aç, susuz. Ölülerle
birlikte yaşayan 23 insanın durumunu tekrar burada dile getirmek
istiyorum.
Cezaevi koşulları
Evet, cezaevinde de
kalan biri olarak, KCK ana davasında kalan ve bugün hâlen mahkememizin
devam ettiği bir günde bu söz hakkını aldım. Evet, o dönem,
bugün terör örgütü olarak FETÖ olarak ilan ettiğiniz, Hükûmetin,
iktidarın terör örgütü olarak ilan ettiği bir gücün denetiminde
yapılan ve beş yıl birçok siyasinin hayatını zindana
kapatan bir süreç gerçekleşmişti, bir süreç
yaşamıştık ve bu süreç bugün çok daha derinleşerek,
çok daha yaygınlaşarak
Cezaevlerinin yüz binleri aşan
kapasitesinin dolduğu ve bu soruna Adalet
Bakanlığımızın 100ün üzerinde yeni cezaevi yaparak bu
sorunu çözeceğini söylediği bir gerçekliği
yaşamaktayız.
Bugün toplumsal olarak
yaşadığımız
Aslında dışarısı
zindanlaşmış, Türkiye'nin dört tarafı
zindanlaşmış bir gerçekliği yaşarken zindan
koşullarının, cezaevi koşullarının çok daha ağır,
çok daha tahribatlı, insan yaşamını çok daha tehlikeye
koyan bir gerçeklikle karşı karşıya olduğunu
biliyoruz. On dakika içerisinde bugüne kadar yaşamını yitiren,
bugüne kadar hukuksuzluk, adaletsizlik, işkenceyle, tecritle
karşı karşıya kalan insanları tek tek saymak zaman
açısından yeterli değil. Ancak, şunu söylemek istiyoruz:
Yıllardır cezaevlerinde uygulanan politikalar burada üretilen
siyasetin, faşist zihniyetin çok daha derin olarak cezaevlerine yansımasıdır.
Türkiye cezaevlerinde, kürdistan cezaevlerinde ciddi anlamda faşizmin, 12
Eylül faşizminin en çıplak yüzü olarak insanlar yaşadı.
Katliamlardan tutalım, işkencelerden tutalım,
lağımlara doldurulmaya kadar, çok ciddi anlamda, insan hayatına
mal olan katliamların yaşandığını, faşizmin
uygulandığını biliyoruz. Fakat bugün, bunun çok daha
yaygınlaştırılarak, çok daha derinleştirilerek, insan
hakları ihlallerinin çok daha ince bir biçimde sürdürülerek bu
faşizmin, bu katliamcılığın, bu insan hakları
ihlallerinin çok daha derinleştirildiğini düşünüyoruz.
300ün üzerinde tutsak ağır hastalık
koşullarıyla pençeleşmektedir. Adli Tıp Kurumunun rapor
vermesi gereken ve ölümcül hastalığı olduğu hâlde tahliye
edilmeyen yüzlerce hasta tutuklunun olduğunu biliyoruz. Suçsuz
oldukları hâlde ve hâlen suçları yargı tarafından
netleştirilmediği hâlde cezaevi koşulları, yaşam
koşullarıyla da ikinci bir suç, ikinci bir işkence yönteminin de
uygulandığını biliyoruz.
Bugün gazetecilerden tutalım, Can Dündarlardan,
Erdem Güllerden, onun dışında, hukukçulardan insan hakları
savunucularından, siyasetçilerden, bizim yerel yönetimlerde
çalışan belediye eş başkanlarımızdan
tutalım, binlerce insan sırf bu Hükûmete, bu iktidara bir
eleştiri, bir muhalefet ve toplumsal vicdan olarak seslerini
çıkardıkları için, siyaset yaptıkları için, gazetede
köşe yazarlığı yaptıkları için, sözünü ve
eylemini gerçekleştirdiği için bugün cezaevindedirler ve
ağırlaştırılmış müebbetle
yargılanıyorlar, bir müebbetle değil iki müebbetle
yargılanıyorlar, ömürlerinin 3 katı ceza sistemiyle yargılanıyorlar.
Bugün Eğer bana muhalefet olursanız
dünyayı başınıza yıkarım. Öz yönetimi
savunursanız, farklı bir mücadele biçimini savunursanız
dünyayı başınıza yıkarız. diyen bir iktidar
anlayışının, bir Türkiye siyaset
anlayışının cezaevlerinde de insanların
başına neleri getireceğini çok iyi bilmekteyiz. Bunun için,
öncelikle Adalet Bakanından 1 Hazirandan bugüne kadar istediğimiz,
cezaevlerine gitme, cezaevlerinde sağlık sorunları olan,
işkence gören, insan hakları ahlaki olarak saldırıya
uğrayan her tutsakla görüşme talebimizi bildirmemize rağmen,
hâlen Adalet Bakanlığından bunun cevabını
almış değiliz. Milletvekilleri olarak her türlü sorunla
ilgilenme hakkımız, yetkimiz ve ahlaki olarak da bir
sorumluluğumuz olduğu hâlde bunu bugün gerçekleştiremiyoruz.
Adalet Bakanlığının bu konuda yaşadığı
kaygıyı merak ediyoruz. Bir milletvekilinin, gidip zor
koşullarda yaşayan, sorunları olan ve bir biçimde bu
sorunlarını bizimle paylaşmak isteyen hükümlü ve tutuklularla
görüşememesinin gerekçesini çok daha açık ve net
açıklamasını bekliyoruz. Aksi takdirde, nasıl ki muhalefeti
dışarıda farklı yöntemlerle katlediyorsak, susturuyorsak
içeride de o faşist zihniyetin oradaki bütün personelinin oraya gelen her
insana aslında her türlü hakareti, her türlü tecridi, her türlü
soyutlamayı hak ettiği tarzında bir mekanizma
oluşturulmakta cezaevinde gardiyanıyla, başgardiyanıyla,
müdürüyle ve dışarıdaki güvenliğiyle. Binlerce insanı,
ailesine daha yakın yerlerde cezaevinde kalabilme durumu söz konusuyken,
sırf psikolojik bir baskı, bir yıldırma yöntemi olarak
sürekli sürgüne gönderen, sürekli cezaevi değiştiren, tek
kişilik hücrede tutan
Geçen hafta bize ulaşan bir rapor vardı.
Osmaniye Cezaevinden, bir cezaevinden diğer bir cezaevine götürülürken
-200-300 metrelik bir mesafedir, belki cezaevinden cezaevine, yeni yapılan
cezaevi- çıplak arama yapıp kafalarını duvarlara vurarak
işkence yöntemleriyle cezaevinden cezaevine götürmek bir insanlık
suçudur. Bu insanların çoğu yıllardır haksız hukuksuz
bir biçimde tutuklandıkları ve ceza aldıkları, hükümlü
oldukları hâlde, bu devlet günübirlik her insanın, her bireyin
mücadelesine karşı büyük bir direnç gösterdiği gibi oradaki
insanların yaşam mücadelesi ve onurlu duruşu karşısında
da ısrarla dayattıkları bir şiddet, bir yok sayma ve oradaki
her türlü insani yaşam biçimini tarif eden bir politikalarının
söz konusu olduğunu tekrar belirtmek istiyoruz.
Adalet Bakanlığının özellikle
cezaevlerinde bulunan, infaz süreçleri dolan, şartlı tahliyesi
gerekli olan insanlara ne için -özellikle siyasi tutsaklara- bunu
yaptığını öğrenmek istiyoruz. Yasal bir
dayanağı olmadığı hâlde cezaları bir
yılın altına düşen hükümlülerin tekrar pişmanlık,
Kabul edersen seni bırakırım. dayatmasında niçin
bulunulduğunu Adalet Bakanlığının bunu mutlaka
açıklaması gerektiğini belirtmek istiyoruz. Yüz binlerce
insanın, tek tek cezaevi koşullarını gidip çok somut görüp
bunları raporlaştırma imkânımız
olmadığı için bu sorunları çok daha farklı da gündeme
getirmek istiyoruz. Bir an önce Adalet Bakanlığının bize
karşı uyguladığı bu ambargoyu da,
dışarıda bize karşı da uyguladığı bu
tecridi bir an önce kaldırması gerektiğini de düşünüyorum.
Özgün bir durum olarak da, yine, Sayın Öcalan
üzerindeki tecridi de burada tekrar kınıyorum. Hukuki anlamda
avukatlarıyla görüşme hakları vardır, aileleriyle
görüşme hakları vardır. Nasıl ki Sayın Öcalana
politik bir tutum olarak bu tecrit uygulanıyorsa, bütün siyasi tutsaklara
politik bir tutumla şiddetin uygulandığını, politik
bir tutumla adli tıp raporlarına rağmen
bırakılmadıklarını, politik bir tutumla bilerek sürgün
edildiğini, politik bir tutumla ters kelepçeyle hastaneye
götürüldüğünü, ellerinin açılmadığını, yine
politik bir tutumla kadın tutuklu ve hükümlülerinin olduğu cezaevlerinde
taciz girişimlerinin, her türlü hakaretin yapıldığını
da biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BESİME KONCA (Devamla) Bütün bunları
yerinde ve zamanında daha doğru değerlendirmek için, Adalet
Bakanlığının biz milletvekillerine
uyguladığı tecridi de bir an önce kaldırması gerektiğini
dile getirmek istiyoruz.
Saygılarımla. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisi aleyhinde ilk söz, Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğana
aittir.
Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz on dakikadır.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisinin aleyhinde,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında birkaç hususa
açıklık getirmek istiyorum. İstanbulda EMITT Turizm
Fuarının devam ettiği bir dönemde, Muğla ilinin güvenlik
bakımından Şırnaktan daha kötü olduğu konusunda
yaygara yapan bazı basın kuruluşlarını buradan
şiddetle kınıyorum.
Muğlamız, ülkemizin güvenli, huzurlu ve
aynı zamanda doğal güzellikleriyle, ormanıyla, deniziyle,
sahiliyle, yaylasıyla, tarihî varlıklarıyla, kültürüyle turizmde
çok ciddi bir altyapıya sahiptir. Turizmin birçok zorlukla karşı
karşıya olduğu, özellikle Suriye sınırında Rus
uçağının düşürülmesinden sonra ortaya çıkan
gelişmelerle birlikte Muğlanın bu konuda anlamsız bir
şekilde gündeme getirilmesi Muğlada geçimini turizmden sağlayan
hemşehrilerimizin ekmeğiyle oynamak anlamına gelir, buna da
kimsenin hakkı yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Türkiye
Cumhuriyeti emperyalist bir devlet değildir. Devletimizin kurucusu Mustafa
Kemal Atatürkün de belirttiği gibi, ülkemiz Yurtta sulh, cihanda sulh
politikasını cumhuriyetin başından bu yana devam
ettirmektedir. Bu meyanda, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına aykırı davranan kişilere
hukuk çerçevesinde gereğinin yapılacağını herkesin
bilmesi lazım ve Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına karşı
gelenlerin, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre cezaevlerine gidenlerin
tutsaklığından bahsedilmesi son derece yanlıştır.
Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına karşı geldiği için
cezaevinde bulunanları ancak tutuklu yani yargılaması devam edenler
bakımından, bir de yargılaması kesinleşmiş,
cezası kesinleşmiş olanlar bakımından hükümlü olarak
ayırabiliriz. Tutsak, tamamıyla ayrı bir kavram olup savaş
sırasında esir alınan savaşçıları
kapsamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti herhangi bir devletle savaş
hâlinde değildir. Bu bakımdan, cezaevlerimizdeki esirlerden, tutsaklardan
bahsedilmesi anlamsızdır.
AKP iktidarı Meclis
Başkanlığına, Cumhurbaşkanına ya da AKPye
herhangi bir eleştiriye tahammül edememektedir. Ancak, devlete
karşı yapılan saldırılar karşısında, bu
önergede de olduğu gibi, bir sessizlik, bir sorumsuzluk içindedir. Bu ve
buna benzer konuların Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
getirilmemesi gerekir. Bu noktada, esas konuşulması gereken husus da
Türkiyenin bugün karşı karşıya bulunduğu terörle
mücadele konseptinin bir bütün olarak ele alınmasıdır. Terörle
mücadele, sadece ülkemizin belli bölgelerinde askerimizin, polisimizin,
korucularımızın, güvenlik güçlerimizin, eli silahlı
teröristlerle yaptığı onları etkisiz hâle getirme
faaliyetinden ibaret değildir. Bu mücadele sadece terörle mücadelenin bir
parçasıdır. Eğer Sayın Başbakan, Sayın
Cumhurbaşkanı, AKP sözcüleri yani iktidar terörle mücadelede
samimiyse terörle mücadelenin bir bütün olarak ele alınması ve
terörle her noktada mücadele edilmesi lazım.
Bugün maalesef, üniversitelerimizde terörün ciddi
yapılanmaları vardır ama iktidar bunları seyretmektedir. Bu
meyanda geçen yıl Ege Üniversitesinde meydana gelen olaylarda bizim
oradaki temsilcimiz, ülkücü kardeşimiz Fırat Yılmaz
Çakıroğlu şehit edilmiştir. Bu olay bağıra
bağıra gelmiştir ve iktidar bu üniversitedeki terör
yapılanmasına karşı tedbir almadığı için bu
kardeşimiz şehit olmuştur.
Sözde birtakım STKlar çıkıyorlar,
her gün devletimize hakaret eden, devletimizi aşağılayan ama
teröristleri öven bir sürü açıklamalar yapıyorlar ve bunlar bu
ülkede, maalesef, faaliyetlerine devam edebiliyorlar. Buna iktidarın
hiçbir sesi çıkmıyor. Teröre destek veren her kurum, her kişiyle
terörle mücadele edilecekse bunun mücadele kapsamında
değerlendirilmesi lazım.
Diyarbakırda, Surda, Cizrede, Silopide
günlerdir bakıyoruz teröristler hâlâ silah sıkabiliyorlar, birileri
bunlara finansman sağlıyor, birileri silah sağlıyor,
birileri cephane sağlıyor. Yani siz
sınırınızın güvenliğini sağlamadan bu
işi nasıl çözeceksiniz? Sınır güvenliğini
sağlayacaksınız terörle mücadele edecekseniz. Efendim, terörün
finansmanını keseceksiniz. Adam istediği kadar kaynak bulacak
senin devletine saldırmak için, sen de seyredeceksin; böyle bir şey
kabul edilemez. Kaçakçıları kahraman ilan ederek terörle mücadele
edilemez. Uyuşturucu kaçakçılarına göz yumarak,
uyuşturucunun Türkiyenin her noktasına ulaşmasına imkân
sağlayarak, oradan yine teröre kaynak gitmesine göz yumarak terörle
mücadele edemezsiniz. Dünya piyasasında petrolün varili 150 dolardan 30
dolara indiği bir dönemde hâlâ Türkiyedeki akaryakıt
fiyatlarını aynı yerde muhafaza ederek, kaçakçılara imkân
sağlayarak terörle mücadele edemezsiniz. Böyle yaparsanız
kaçakçılara ve terörün finansmanıyla uğraşan insanlara
fırsat sağlamış olursunuz.
Uluslararası politikada yanı
başınızdaki birtakım terörist yapılanmaları davet
ederek, onların başlarını burada devlet başkanı
gibi ağırlayarak kendi ülkenizdeki terörle mücadele edemezsiniz.
Sizin ülkenizdeki terörist neyse komşunuzdaki terörist de odur. Yani
Başkasının teröristi iyidir, benim teröristim kötüdür.
diyemezsiniz. Uluslararası politikada da bu işlere çok dikkat etmeniz
lazım.
Hukuk sisteminin terörle mücadele konusunda
eksikliklerini, açıklıklarını kapatmanız lazım.
Teröre destek veren, terör örgütlerine üye olan insanların da suç
işlediğini ve bu suçların da muhakkak ceza kapsamına
alınarak yargılanması gerekir, bunlarla ilgili gerekli
işlemlerin yapılması lazım. Yani kimsenin Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içerisinde Türk devletine karşı,
Türk milletine karşı köpeksiz köyde değneksiz
dolaşmasına izin veremeyiz. Herkesin bunu
İktidar terörle
mücadele edecekse bu hukuk çerçevesini de buna göre şekillendirmek ve
terörle mücadeleyi bu şekilde yapmamız lazım.
Yine en önemli konulardan bir tanesi de sosyal
politikalar. Bugün gerek doğuda gerek batıda, ülkemizin her
noktasında yaşayan birtakım
vatandaşlarımızın teröristlerin kontrolünde
olmadığı, o vatandaşlarımızın da Türkiye
Cumhuriyeti devletinin birinci sınıf bir vatandaşı
olduğunu o vatandaşlarımıza hissettirmemiz lazım. E,
bunu nasıl hissettireceğiz? Orada teröristlerin bunlar üzerinde güç
kullanmasına fırsat vermeyerek hissettireceğiz; bunların
eğitimine, sağlığına gerekli imkânları
sağlayarak göstereceğiz; burada yaşanan travmaların hepsini
birer birer tedavi ederek göstereceğiz. Ama şimdi AKP iktidarı
açılım sürecinde gitti bölgedeki vatandaşımızı
teröristlere teslim etti, şimdi vatandaşımız o terörün
baskısı altında inim inim inliyor, maalesef orada hâlâ belli
noktalarda istenilen seviyede güvenlik sağlanamadığı için
vatandaşlarımız maalesef bir tarafta teröristler bir tarafta
askerin, polisin oradaki mücadelesi arasında
sıkışmış, bölgeden yükünü, yapını alıp
çıkmak zorunda, evinden barkından uzaklaşmak durumunda
kalmaktadır.
Arkadaşlar, ben yirmi beş sene devlet
memurluğu yaptım. Bir tayinin bile bir sürü zorluğu var.
İnsanın doğduğu, büyüdüğü evini, bağını
terk etmesi kolay bir şey mi? Buna da sebep olan iktidarın bu
yanlışları da süratle sonlandırması ve bu
insanlarımıza da gerekli destekleri vermesi gerekir.
Bu öneriye karşı olduğumuzu belirtir,
yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisi lehinde ikinci söz İstanbul Milletvekili Yakup Akkayaya
aittir.
Sayın Akkaya buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
YAKUP AKKAYA (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi
grup önerisi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği
üzere 24üncü Dönem Meclis çalışmalarında Cumhuriyet Halk
Partisi olarak biz Cezaevi Komisyonu kurmuştuk. Bu Cezaevi Komisyonumuzda
Grup Başkan Vekilimiz Özgür Özel, Genel Başkan Yardımcımız
Veli Ağbaba ve Muğla Milletvekilimiz Sayın Nurettin Demir görev
almıştı. Komisyonumuz bu süreç içinde 110 cezaevini 184 kez
ziyaret ettiler. Orada hasta, tutuklu ve hükümlülerle ilgili rapor
hazırlandı. Bu raporları da biz kitapçık olarak yayınladık
ve orada çok çarpıcı, cezaevinde yaşananları, her türlü
gayriinsani olayları orada yaşayanların
ağızlarından Komisyondaki arkadaşlarımız rapor
hâline getirdi.
Değerli milletvekilleri, tutukluluk istisnai
bir hâldir. Hangi hâl olursa olsun ceza olarak yurttaşlarımıza
sadece seyahat özgürlüğü cezası verilebilir. Yani
yurttaşlarımız yaptıkları herhangi bir suçtan
dolayı cezaevine atılırlar ve onların seyahat özgürlükleri
kısıtlanabilir. Bu, hukukumuzda vardır ancak ister cezaevinde olsun
ister hangi koşullarda olursa olsun vatandaşlarımızın,
yurttaşlarımızın diğer konulardan mahrum
bırakılması kabul edilemez. Hele ki bu sağlıksa bu
kabul edilebilir bir durum değildir. Bu durum tamamen temel bir insan
hakları ihlalidir.
Değerli arkadaşlar, son dönemlerde,
biliyorsunuz, yazdıklarından dolayı haksız yere hapse
atılan gazeteciler var. Can Dündar ve Erdem Gül yazdıklarından
dolayı haksız yere şu anda Silivri Cezaevinde ve zor
koşullar altında orada mahkûmiyetlerini sürdürüyorlar. Ve biz
Sayın Can Dündar ve Erdem Gülle görüştüğümüzde temel insan
hakları ihlallerinin bu ülkeye mal olmuş değerli 2 gazeteciye de
nasıl uygulandığını gördük, tecrit
uygulamalarını gördük. Biz bunu kabul etmiyoruz ve cezaevlerinde
yapılan uygulamaların temel insan haklarına uygun düzenlemeler
olmasını buradan bir kez daha ifade ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, ben 1 Kasımda
milletvekili oldum. Yaklaşık beş yıl Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkan Yardımcılığı yaptım.
Emek örgütlerinden gelen birisiyim. 11 yaşımda çalışma
hayatıma başladım ve hayal kırıklığı
içindeyim bu Mecliste. Niye? derseniz, çünkü ben bu Mecliste sorunların,
problemlerin farklı bir anlayışla çözüleceğini umut
ediyordum. Elbette ki ülkemizde sorunlarımız var, problemlerimiz var.
Herkes sorunlarını ve problemlerini dile getiriyor. Peki
bunların çözüm yeri neresi? Elbette ki bunların çözüm yeri Büyük
Millet Meclisi olmalıdır. Peki, Büyük Millet Meclisinde bunu
çözebiliyor muyuz? Ne yazık ki Meclisin açıldığı
günden günümüze kadar olan süreç içinde sorunlarımız ve
problemlerimizin çözülebildiğini söylemek çok zor ve burada, ne yazık
ki 7 Haziran seçimlerinin sonuçları değerlendirildiğinde
Sayın Başbakan Biz 7 Haziran sonuçlarını ve neticelerini
değerlendirdik; yaptığımız eksiklikleri gördük ve bundan
sonraki süreçte bunları dikkate alacağız. demişti ama 1
Kasım seçimlerinden sonra görüyoruz ki AKPde güç zehirlenmesi hâlâ devam
ediyor. Türkiyenin gerçek gündemini, bu yüzden, değerli milletvekilleri
göremiyorsunuz ve bu yüzden Meclisi çalıştırmıyorsunuz.
Çalışırmış gibi görünüyorsunuz, yasa
çıkartmış gibi görünüyorsunuz ama bunların gerçekten
olmadığını siz de biliyorsunuz.
Türkiyenin
gündemi terör. Peki, sizin gündeminiz ne? Sizin gündeminiz başkanlık.
Her gün şehit haberleriyle sarsılıyoruz. Sayın Genel
Başkanımız yine bugün de Ankarada bir şehit cenazesine katıldı
arkadaşlarımızla beraber. Yurttaşlarımız her gün
bu terör belası yüzünden ölüyor; yüreğimiz yanıyor.
Yanlış yapıyorsunuz.
Bakın
değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; demokratik hiçbir
ülkede devletin güvenliği vatandaşın güvenliğinin üstünde
değildir. Demokratik ülkelerde ilk önce, devlet, vatandaşın
güvenliğini sağlamak zorundadır ama ne yazık ki
yaptığınız çalışmalar,
yaptığınız uygulamalar vatandaşın
güvenliğini tehlikeye sokmaktadır. Bunu sadece doğu,
güneydoğu için söylemiyorum; büyük şehirlere geldiğimizde,
İç Anadoluya gittiğimizde de, yaşanan olayları
gördüğümüzde de bunları görebiliyoruz.
Türkiyenin
önemli gündemlerinden birisi de işsizlik. Peki, sizin gündeminiz ne? Sizin
gündeminiz de başkanlık. 6 milyona yakın işsizimiz var
değerli milletvekilleri. Sabahleyin evden çıkıp Ben işe
gidiyorum. demek bile bu ülkede lüks hâline gelmişken bu konuda istihdam
yaratıcı politikalar almak yerine siz sadece başkanlık
derdine düşmüşsünüz.
Türkiyenin
gündemi yoksulluk. Bakın, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının rakamı; sadece 2014 yılında 3,5
milyon haneye yoksulluk yardımı yapılmış ve 20 milyar
TL dolayında, vatandaşlarımıza yoksulluk yardımı
yapılmış, bu da sayısal olarak 22 milyon
yurttaşımıza tekabül ediyor. Peki, yani nüfusumuza baktığımızda
her 4 vatandaşımızdan 1i bu ülkede yoksulluk
sınırı altında yaşamaya mahkûm edilmişse sizin
gündeminiz nasıl başkanlık olabilir? Bununla ilgili nasıl
çözüm bulamazsınız?
Bakın, bugün bile, 1 Ocaktan bugüne kadar tam
105 işçi iş cinayetleri sonucu hayatını kaybetti ve her gün
en az 4 işçi ölüyor ve yılda 3.251 işçi engelliler
sınıfına katılıyor. Bununla ilgili hiçbir tedbir yok
ancak çoklu ölümler olduğu zaman gündeme geliyor ama tek tek kişiler
öldüğü zaman hiç kimsenin gündemine gelmiyor. Bu konuyla da ilgili bir
tedbir alındığı yok bu Mecliste. Ne konuşuluyor?
Başkanlık sistemi.
Değerli milletvekilleri, her 4 kişiden 1i
depresyonda. Bir yılda, sadece 2014 yılında 26 milyon
yurttaşımız antidepresan ilacı kullanmış. Sizin
derdiniz ne? Vatandaşlarımız niçin bunları kullanıyor?
İşsizlik, yoksulluk, geçim derdi ve en önemlisi yaşam güvencesi
olmadığı bir ülkede yurttaşlarımız
sorunlarına antidepresan ilacı kullanmakla ancak çözüm bulabiliyor
ama sizin derdiniz, gece gündüz başkanlık diyorsunuz. Ve bunların
getirmiş olduğu sorunlar, boşanma oranlarının ne kadar
artmış olduğunu görüyoruz. Boşanma oranları bir önceki
döneme göre yüzde 37 artmış durumda ama sizin derdiniz gene
başkanlık.
Tüketici kredileri borçlarının yüzde 568
artmış olduğundan herhâlde bu değerli Meclis üyelerinin
haberi yok ve borcu borçla kapatan, krediyi krediyle kapatan ve
insanlarımızı, yurttaşlarımızı depresyona
sokan bir anlayış var ama sizin derdiniz başkanlık.
Bakın, bunların getirmiş olduğu
başka bir olay var değerli milletvekilleri; intihar olayları.
İntihar olaylarında yüzde 33 artış var bir önceki döneme
göre. Durup dururken bu insanlar niye bu hayattan umudunu kesiyorlar da
yaşamlarına burada son vermeye çalışıyorlar?
İşte, bir çaresizlikten kaynaklanıyor bunlar.
Peki, bu Meclisin yapması gereken ne?
Yurttaşlarımızın sorunlarına, problemlerine çare olmak
değil mi? Ama sizin derdiniz burada başkanlık.
Yanlış dış politikanın
sonucu hiçbir komşumuzla bile ne yazık ki barışık
değiliz, sorunlarımız var. İşte, burada uluslararası
sözleşmeler imzalanıyor. Suriyeyle de biz uluslararası
sözleşmeler imzalamıştık, Suriyeyle de vizeleri
kaldırmıştık, her gün vatandaşlarımız
istediği şekilde gidip geliyordu, Rusyayla da öyle, İranla da
öyle, Cezayirle de öyle, Mısırla da öyle. Bu anlaşmaların
hepsi bu Meclisten geçmedi mi? Yani yapmış olduğunuz bu
Meclisteki anlaşmaların içinin boş olduğunu son dönemlerde
yapmış olduğunuz bu uygulamalarla görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bunlar yetmiyor,
ülkede yaşanan bu sorunlar yetmiyor, şimdi de çalışma
hayatına geliyorsunuz. Çalışma hayatının en önemli
sorunlarını çözmek yerine ve işçilerin uzun yıllardır
kazanmış olduğu hakları korumak, onları geliştirmek
yerine, onları tekrar nasıl geri alabiliriz derdindesiniz. Meclisin
derdi bu olmamalı. Meclis çalışanların hakkını da
korumalı. Biliyorsunuz, bu, özellikle 1936 yılından beri
çalışma hayatının içinde olan, çalışanların
en temel kazanımı olan kıdem tazminatına el koyma
düşüncesinin 64üncü Hükûmet Programında olduğunu görüyoruz.
Bunu biz kabul edemeyiz. Yani sendikaların, STKların
uzlaşı içinde olmadan, dayatmayla bu Meclise getirilecek,
çalışma hayatını kangrene getirecek düzenlemeleri bizim
kabul etmemiz mümkün değildir. Ama siz bunları yaparken derdiniz
başkanlık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAKUP AKKAYA (Devamla) - Son olarak bir şey
söylüyorum: 1993 yılında Sayın Cumhurbaşkanının
-o zaman Cumhurbaşkanı değil- bir sözü var. Bir özentinin
sonucu ya da Amerikan emperyalizmin bize dayattığı bir
sistemdir. diyor başkanlık sistemi için Sayın
Cumhurbaşkanına bir soru sorulduğu zaman. Ne oldu?
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya)
Aldatılmış.
BAŞKAN Sayın Akkaya, süreniz
dolmuştur.
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya)
Kandırılmış.
YAKUP AKKAYA (Devamla) - Yani Sayın
Cumhurbaşkanın ya da Meclisin rüyasına gece ak saçlı bir
dede mi girdi de, 1993 yılında emperyalizmin bir dayatması
dediği başkanlık sistemi birdenbire gündemimize geldi?
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi Grubu
önerisi aleyhinde ikinci ve son söz Şanlıurfa Milletvekili Ahmet
Eşref Fakıbaba.
Buyurun Sayın Fakıbaba. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; HDP önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygı ve hürmetlerimi
sunuyorum.
Bir güneydoğulu olarak özellikle size biraz da
güneydoğudan bahsetmek istiyorum. Güneydoğu öyle bir bölge ki sadece
Türkiyede sulanabilir arazilerin yüzde 20sini vermektedir. Suyun yüzde 28i
güneydoğudadır ve enerjide biz hep petrol üzerinde duruyoruz ama
yarın, inşallah, enerjide, güneş enerjisi geliştiğinde
Türkiyede güneydoğu lider bir bölge olacaktır. Güneydoğu
deyince Kürtüyle, Türküyle, Arapıyla bir kültür cümbüşlüğü vardır.
On yıl bu kardeşiniz orada belediye başkanlığı
yapmıştır. Bir Kürtlerin düğününe gidersiniz rengarenk
elbiseler, pırıl pırıl müzikler, farklı bir kültür;
oradan bir Arapın düğününe gidersiniz, orada bir farklılık
vardır; oradan Türklerin düğününe giderseniz, gerçekten çok
farklıdır. Yani bir kardeşlik şehridir güneydoğu,
Antepiyle, Adıyamanıyla, Diyarbakırıyla, Mardiniyle.
Yani baktığınız zaman, hakikaten, kültürü, ekonomisi, her
şeyiyle mükemmel bir şehir.
Bakın, Davosta üç gün sadece Göbeklitepe
konuşuldu. Bir Antepe gidiyorsunuz, Antep UNESCOnun üyesi, Urfa üyesi,
Mardin üyesi, Diyarbakır üyesi. Mardin, gerçekten, tarihî
yapılarıyla bütün herkesin dikkatini çeken bir şehir. Yani
şunu özetlemeye çalışıyorum: Ekonomik olarak mükemmel bir
yer, insanları mükemmel ama nasıl oluyor da yani kardeşçe
yaşayan insanlar, Türküyle, Arapıyla, Kürtüyle birbirlerine bu
kadar düşman hâle getiriliyorlar? Onu özellikle izah etmek istiyorum.
Şimdi, bana göre bu işin çok önemli 4 tane
boyutu var. Birincisi, uluslararası boyutu. Bakın, çevremizde
ateş başladığından beri bakıyorsunuz ki
güneydoğuda ateş yükseldi. Suriyedeki, İrandaki, Iraktaki
olaylar, Ukraynadaki olaylar bile bizi etkiliyor. Niye? Biraz önce
bahsettiğim gibi, gerçekten, güneydoğu sadece kendi bölgesini
değil, Türkiyeyi besleyecek bir potansiyele sahip, bunu -samimi olarak-
bütün insanlar görüyorlar. Bu bakımdan, uluslararası boyutunu hiçbir
zaman göz ardı edemeyiz biz bu olayın. Uluslararası
boyutlarında düşmanlarımız bellidir, güneydoğuda
kullanılan silahların nereden geldiği, kimlerin bu işin
içerisine girdiği çok çok aşikâr bir şekilde bellidir.
Yani, şimdi, güvenliğin
olmadığı bir yerde siz sağlıktan, siz
hastalıktan, siz mutluluktan bahsedebilir misiniz arkadaşlar? Onun
için, güvenlik mutlak ve mutlak olması gereken bir şarttır. Ama
güvenliği teröre karşı kullanan bir Hükûmetimiz var, bir
partimiz var. Bir defa, güvenlik ve terör mutlaka birbirinden
ayrılmaması gereken
Partimizin özellikle terör
karşısında masum halkı koruması mutlaka ve mutlaka en
önemli faaliyetlerinin başında gelmektedir.
Tabii ki orada problemlerimiz vardır, vallahi
benim de vardır, Kürt kardeşlerimin de vardır, Arapların da
vardır. Orada işsizlik de vardır. Ha, bu işsizliklerin, bu
yoksullukların bir sebebi de yine terördür arkadaşlar.
Bakın, bunu buradan çok iyi belirtmek
istiyorum: 1980lerde güneydoğuda görülen araçların en azından
yüzde 80i dış ülkelerden gelen, dışarıdan gelen
misafirlerimizle -güneydoğuyu gezmek, Mardine, Vana, Diyarbakıra,
Urfaya gelmek için- ülkeyi ve güneydoğuyu zenginleştirmek isteyen
turistlerle doluydu. Ama terör ne yaptı? 1980den itibaren
güneydoğuya elini attı ve insanlar gelmemeye başladı.
Barış sürecine girdik, insanlar tekrar zenginleşmeye
başladı ama bir terör daha vurdu
Biz hiçbir zaman bir IŞİD
terörünü, bir PKK terörünü, bir DHKP-C terörünü ayırt etmiyoruz, Bizim
teröristimiz iyidir, sizinki kötüdür. demiyoruz. Terörün olduğu yerde
insanlar yoktur, terörün olduğu yerde insanların mutluluğu
yoktur. Bu bağlamda, bir defa, kesinlikle, devletimiz güvenlikle bu terörü
önlemek zorundadır.
Üçüncü olarak, siyasi kimlik. Kürt
kardeşlerimiz haklıdır, siyasi kimlik için bakın önümüzde
fırsatlarımız vardır. Yeni bir anayasa yapalım. Biraz
önce arkadaşımız konuştu, biz başkanlığı
bir tek Sayın Cumhurbaşkanımız için değil, biz
başkanlığı ülkemiz için istiyoruz. Bundan önceki
arkadaşlarımız da, lütfen
Bakın, rahmetli Özal da, Demirel
de, Türkeş de, Erbakan Hocamız da bunların hepsi
başkanlık sistemini ilerleyen bir Türkiye, bölgede önemli bir ülke
olmak isteyen bir Türkiye için istemişlerdir. Bunlar açıkça bellidir
arkadaşlar. Onun için, başkanlık sistemi AK PARTİnin
kendisi için istediği bir sistem değildir, hele hele
Cumhurbaşkanımız için hiç istenilen bir sistem değildir.
Güneydoğunun dördüncü problemi sosyoekonomik
problemdir. Bu doğrudur ama 2002 ilâ 2016ya
baktığınız zaman, Allah aşkına, bakın
hastanelere, bakın üniversitelere, bakın hava yollarına,
bakın duble yollara, bunlar yalan mı arkadaşlar ya? Bunlar,
ciddi ve samimi bir şekilde AK PARTİnin yapmış
olduğu
Her şehrimizde havaalanı var, her şehrimizde
üniversitemiz var, duble yollarımız var. Ama terör olmamış
olsaydı güneydoğu çok daha farklı bir marka olacaktı. Yani,
bugün, Seyhan Barajı yapılmış olsaydı, teröristler ona
engel olmamış olsaydı, teröristler iş makinesini
yakmamış olsaydı, bakın, orada ne kadar alan
sulanmış olacaktı, ne kadar Kürt kardeşimiz bundan
faydalanmış olacaktı. Onun için, ben her zaman şunu
söylüyorum: Terörist teröristtir ama Kürtler bizim canımızdır.
Kürtlerle bizim ayrılmamız mümkün değildir, Allah'tan başka
kimse de bizi ayıramaz.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Kürtlerin haklarına gelince bir şey yok ama.
AHMET EŞREF FAKIBABA (Devamla) Ne
yapalım diye düşünüyorum. Ne yapalım? Teröre karşı
burada 550miz hep beraber olalım, teröriste terörist diyelim
arkadaşlar. Terörist ile demokrasi bir arada olmaz; silahla terörle bir
arada olmaz. Onun için, terörist elindeki silahı bırakıp derhâl
yerine çekilmeli ve biz burada 550 arkadaş el ele verip yeni bir anayasa
yapmak zorundayız diye düşünüyorum.
Şimdi, demokrasi diyoruz değil mi
arkadaşlar? Demokrasi derken elimizde imkânlar var. Bakın,
inşallah, 2016nın sonunda Avrupa'ya vizesiz gidişimiz söz
konusu. Peki, bunun için
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Parasıyla gidecek.
AHMET EŞREF FAKIBABA (Devamla) Sayın
Vekilim, olabilir, siz öyle düşünebilirsiniz, ben böyle düşünüyorum.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Canıgönülden
istiyoruz.
AHMET EŞREF FAKIBABA (Devamla) Ama,
çalışmamız lazım, el ele vermemiz lazım bunun için
yani yasaları çıkarmamız lazım. Yasalar
çıktığı zaman niye olmasın? AK PARTİ eğer
samimi olmamış olsa idi
Avrupa Birliği üyeliği için bu
zamana kadar rahmetli Özaldan başka hangi parti bu kadar ciddi yol
almıştı? Bizim, inşallah, el ele verip ciddi yollar
alacağımıza şahsen ben inanıyorum arkadaşlar.
Yani, bir defa, okullarımızı
yakmamamız lazım, hastanelerimizi yakmamamız lazım. Çok
hastaneler yaptık, çok okullar yaptık ama maalesef ve maalesef
oradaki çocuklarımızın eğitim alanları, oradaki
hastalarımızın
Özellikle tabii, bütün hastalara, bir hekim
olarak en başta hastalıklarına saygı duyan bir
kardeşinizim. Ama, önce hastanedeki yatan hastalara sahip
çıkmamız lazım. Önce hastanelerdeki diyaliz servislerindeki
insanlarımıza saygı duymamız lazım.
Onun için, ben inanıyorum ki şayet el ele
verdiğimizde biz güneydoğudaki insanları mutlu edebiliriz.
Burada önümüzde önemli bir fırsat var. Bu fırsatın en
büyük çaresi Türkiye Büyük Millet Meclisidir, en büyük çaresi bizleriz
arkadaşlar. El ele verdiğimizde, teröriste terörist dediğimizde,
demokrasinin silahla olmayacağını, silahla hiçbir yere
gidilmeyeceğini kabul ettiğimizde, 550miz bir araya
geldiğimizde inanıyorum ki bu halk bizi hem alkışlayacaktır
hem bütün partileriyle alkışlayacaktır.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Fakıbaba.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Başkanım, karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.58
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:
Öneriyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir. Karar
yeter sayısı vardır.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Biraz evvel Adalet Kalkınma
Partisi adına Sayın Fakıbaba kürsüdeki konuşması
sırasında partimizin kurucusu merhum Başbuğumuz
Türkeşe atfen bazı görüşler dile getirdi, bize ait olmayan,
partimize ait olmayan. O konuyla ilgili bir iki dakika
BAŞKAN Sayın Akçay, ben size söz verecektim
bir önceki oturumda ama karar yeter sayısı
bulunamadığı için mecburen ara verdim. Oturuma da ara
verdiğimiz için ben yerinizde size söz vereyim. Çünkü sataşmadan
kürsüde veremiyoruz, aynı oturumda olma zorunluluğu var biliyorsunuz.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbabanın HDP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, şimdi, öncelikle
sayın konuşmacı Siyasi kimlik için başkanlık
sistemine onay verilmesi gerekir. gibi, bu mealde konuşma yaptı.
İbare aynen böyle: Siyasi kimlik için
Değerli milletvekilleri, aziz milletim; buradan
size sesleniyorum: Lütfen herkes cebindeki nüfus cüzdanına baksın.
Hangi siyasi kimlikten bahsediliyor? Yani bu vatandaşlık kimliği
mi değiştirilmek isteniyor? Herkes dilinin altındaki
baklayı çıkarsın bunun ne anlama geldiğini açık seçik
ifade etsin; birincisi.
İkincisi, böyle dillere pelesenk etmeye
çalıştıkları Milliyetçi Hareket Partisinin kurucusu merhum
Başbuğumuz Alparslan Türkeşe atfedilmeye
çalışılan Efendim, Türkeş de başkanlık sistemi
istiyordu. görüşüyle ilgili olarak şunları söylüyorum: Herkes
zihnine çok iyi bir şekilde yerleştirsin, ikide bir gündeme
getirmesin.
Madde 1) Sizler bu soruyu bize sormadan evvel, 1993
yılında Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
başkanlık sistemi aleyhine sözlerine bir yorum getirin, bir
açıklık getirsin bakalım Erdoğan; bir Amerikan oyunu, bir
Siyonizm oyunu olarak kabul ediyor ve bu başkanlık sistemini 1993
yılında reddediyordu.
Başbuğumuz Türkeşe atfedilen,
başkanlık sistemine ilişkin görüş
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa)
1968 yılında,
temel görüşler itibarıyla ifade ettiği, yazdığı
kitapta bahsettiği bir cümlelik bir görüştür.
Değerli arkadaşlar, 1969
yılından bu yana, Milliyetçi Hareket Partisinin hiçbir
programında, hiçbir seçim beyannamesinde başkanlık sistemi
savunulmamış, bu önerilmemiş ve dile getirilmemiştir. Bir
siyasi partiye, geçmişe yönelik programı, görüşlerine
ilişkin bir görüş atfedebilmeniz için o partinin resmî
dokümanlarında bunun yer almış olması gerekir. Böyle bir
şey yok.
Ayrıca, şu bilgiyi de vermek isterim ki:
1968-69 yıllarında Başbuğumuz bu görüşlerini dile
getirirken Türkiyede iki Meclisli bir yapı olduğunu dikkatlerinize
sunmak ve hatırlatmak istiyorum. Bir, Büyük Millet Meclisi var, bir de
Cumhuriyet Senatosu vardı. O, 1961 Anayasasıyla getirilen bir
düzendi, sistemdi ve buna ilişkin yoğun eleştiriler vardı.
Yani, tek Meclis savunulmuştur Başbuğumuz ve Milliyetçi Hareket
Partisi tarafından ve şimdi de güçlendirilmiş bir Parlamento
savunulmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanı her yurt
dışı ziyaretinde, o ülkenin, gittiği ülkenin sisteminden
ilham alarak, dönüşte, uçakta birtakım öneriler getiriyor. En son
Fransa dönüşünde, efendim, işte, Fransız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Akçay,
lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tamamlıyorum.
Fransayı örnek vermişti. Yani hep
çelişkili ifadelerdir bunlar. Amerikaya git, Amerikan sistemini
salık ver. Hangi ülkeye giderse, Surinam, Mozambike gitse, neredeyse
Mozambik örnek verilecek, en sonunda Fransa örnek verildi. Fransada çift
meclis vardır, yani çift meclis mi öneriliyor?
Bir kere, kendilerinin kafası
karışık, net değil. Dolayısıyla, milletimize dayatmak
istedikleri Anayasa ve başkanlık sistemine ilişkin
görüşlerini net bir şekilde ifade edemiyorlar. Ben, buradan, sizlere
ve aziz milletimize deklare edeyim Sayın Erdoğanın ve bazı
kişilerin nasıl bir anayasa istediğini. Sayın Erdoğan
iki maddelik bir anayasa istiyor:
Madde 1- Erdoğanın söylediği
haklıdır, doğrudur, o kabul edilir.
Madde 2- Erdoğanın haksız
olduğu durumlarda 1inci madde geçerlidir.
Neticede bunun da karşılığı
bir diktatörlüktür. Günümüzdeki başkanlık sistemi özlemlerinin
karşılığı dillerinin altında yatan federasyondur,
bunun da neticesi bölünmedir.
Şimdilik bu görüşleri ifade etmekle
yetiniyorum. Teşekkür ediyorum.
AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Fakıbaba, buyurun.
AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, sataşma var. Ben söz almak istiyorum müsaade
ederseniz.
BAŞKAN Ne dedi?
AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa)
Yani bir defa kimlik sorunu ve başkanlıkla ilgili, benimle ilgili
sataşma oldu. Cevap hakkımı kullanmak istiyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sataşma yok efendim! Ne
sataşması? Bize atfettiği sözlere cevap verdim.
BAŞKAN Sayın Fakıbaba,
söyleyeceğiniz birkaç şey varsa
Tutanaklara geçti çünkü sizin
şahsınızı ilzam eden bir şey olmadı.
AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa)
Tamam.
BAŞKAN - Kürsüye değil Sayın
Fakıbaba, yerinizden
2.- Şanlıurfa Milletvekili Ahmet
Eşref Fakıbabanın, Manisa Milletvekili Erkan Akçayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa)
Efendim, ben fikrimi söyledim, inancımı söyledim. Yani kimlik
sorunu deyince ben burada Kürt kardeşlerimin de, Türk kardeşlerimin
de, Arap kardeşlerimin de, Laz kardeşlerimin de
ERKAN AKÇAY (Manisa) İtirazın var
mı? İtirazın var mı buna?
AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa)
Yani bakın, olabilir, nüfus cüzdanınızda; bakın, ona
saygı duyuyorum. Ama burada bir Kürt kimliğini yok saymanın da
doğal olmadığını
Ben böyle düşünüyorum. Bu benim
fikrimdir. Sayın Başkan, bu benim fikrimdir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Buna itirazın var
mı senin? İtirazın var mı buna? Açık söyle.
AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa)
İkincisi, Sayın Cumhurbaşkanımız fanidir; bugün
vardır, yarın yoktur. Bizim, burada hakikaten Türkiye Cumhuriyetinin
menfaatleri nelerdir ona bakmamız lazım. Tabii, karar verecek olan ne
Sayın Cumhurbaşkanımızdır ne biziz,
halkımızın kendisidir, Meclistir. Yani Mecliste bunların
tartışılması kadar doğal bir şey olabilir mi? Bu
bağlamda ben size teşekkür ediyorum ama bana göre artık sistemin
başkanlık sistemi olması gerektiğine
inandığımı ifade etmek istedim. Ben bundan bahsettim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Fakıbaba.
Sayın
milletvekilleri, özellikle Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın
Başbakan ya da diğer şahıslarla veya burada olmayanlarla
ilgili ifadeler kullandığımız zaman ne olursunuz
onların da şahsiyetlerini düşünerek, haksız ve mesnetsiz
birtakım iddialarda, ithamlarda bulunmamamızın doğru
olduğu kanaatindeyim.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Peki efendim, merhum Başbuğumuz sağ mı ki de bu
atfediliyor? O zaman hiçbir şey söylemememiz gerekir. Yani
şahısları rencide edici veya şahıslarına yönelik
herhangi bir ifadede bulunmadım. O görüşler doğal olarak
tartışılacaktır.
BAŞKAN
Sayın Akçay, anlaşılmıştır.
Sayın
Demirel, siz de sisteme girmişsiniz.
3.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirelin, cezaevinde bulunan siyasi tutukluları ziyaret etmek isteyen
HDP milletvekillerine izin verilmediğine, iktidarın siyasi parti
gruplarına eşit davranmadığına, Cizrede bir bodrum
katında mahsur bulunanların durumuna çözüm bulunmazsa açlık
grevine gireceklerin sayısının artacağına ve siyasi
soykırım operasyonlarının devam ettiğine ilişkin
açıklaması
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlar; biz de bugün cezaevlerine ilişkin gündemi
getirdik ama ne yazık ki bu ülkede bütün parti gruplarına da
eşit davranılmayan bir iktidar var. Çünkü Can Dündar, Erdem Gülün de
içinde yer aldığı birçok siyasi tutuklunun görüşüne gitmek
isteyen grubumuzdan hiçbir milletvekiline onay çıkmıyor. Onay
alınmasına gerek olmadığını biz biliyoruz,
defalarca cezaevine giden milletvekilleriyiz ama bu süreçte ne yazık ki
Parlamentoda bulunan gruplara eşit yaklaşım söz konusu
değildir. Bunu özellikle buradan grubumuz adına belirtmek istiyorum,
tutanaklara girmesini istedim.
Biz kaç gündür
ifade ediyoruz, şu anda bir insanlık suçu işlendiğini bir
kez daha ifade etmek istiyorum. Özelde Cizrede yaşanan 28 kişinin
Yedi gün içerisinde 6 kişi, 6 yurttaşımız
yaşamını yitirdi. Şu anda 22 yurttaşımızdan
3ü çok ağır durumda ve su bile içemeyecek durumdalar, yedi gün
boyunca bir bodrumda, vahşet bodrumunda. Yedi gündür insanlar aç, susuz, yaralı
ve hâlâ ambulanslarla hastaneye götürülmesi engelleniyor ve bir Hükûmet,
iktidar ve devlet bir 22 kişinin hastaneye götürülmesini bile
yapamıyorsa acaba bu ülkeyi kim yönetiyor diye sormak istiyoruz. Bu ülkeyi
farklı güçler mi yönetiyor? Bu ülkeyi yönetenler, özelde
İçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı, Millî Savunma Bakanına
soruyoruz: Eğer bir ülkede, yedi gün boyunca yaralı
vatandaşları bir yerden alıp
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
hastaneye ambulansla götüremiyorsak bu ülkeye büyük bir ayıptır ve
oradaki yaşananlardan birinci derecede Hükûmet sorumludur diyoruz.
Ve bir kez daha ifade ediyoruz ki Ferhat Karaduman,
Veli Çelik ve Sultan Irmak çok ağır bir durumda yaşam mücadelesi
veriyor. Evet, bu insanlık suçu. İşlenen insanlık suçuna
ortak olmayacağımızı ifade ettik ve bu sorunun çözümü için
milletvekili arkadaşlarımızın İçişleri
Bakanıyla yapmış olduğu görüşmeler sonucunda grubumuz
adına 3 arkadaşımızın açlık grevinde
olduğunu bir kez daha buradan duyurduk. Otuz altı saat
İçişleri Bakanlığındaki
Açlık grevi sonucunda
Grubun kararıyla grubumuzda açlık grevlerinin devam ettiğini bir
kez daha ifade etmek istiyoruz. Eğer bu sorun bugün burada çözülmezse Parlamentoda
ya da Hükûmet, iktidar bu sorunu çözmezse bizim açlık grevine girecek
arkadaşlarımızın sayısı artacak ve bundan,
ölümlerden de birinci derecede Hükûmet ve iktidar sorumlu olacaktır. Bunu
bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.
Ve bir şey daha söylemek istiyorum: Aynı
zamanda, siyasi soykırım operasyonları -tutuklamalardan,
cezaevinden bahsettik- devam ediyor. Dün Elâzığın Karakoçan
ilçesi Belediye Eş Başkanımız Burhan Kocamanın da
içinde yer aldığı siyasi meclis üyelerimiz ve siyasi parti
yöneticilerimizin gözaltına alındığı ve Burhan
Kocamanın gözaltındayken kalp krizi geçirdiği
Şu anda
ameliyata alınmış durumda. Yani siyasi soykırım
operasyonuyla, tutuklamalarla, ölüme terk etmekle bu sorunlar çözülmez. Bunu
bir kez daha ifade ediyor, Burhan Kocaman arkadaşımıza acil
şifalar diliyor ve gözaltındaki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
arkadaşlarımızın derhâl bırakılmasını
istiyoruz.
Teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu önerisinin görüşmelerine geçiyoruz.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş önerisini okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
IV.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak
dağıtılan 97 sıra sayılı Kanun
Tasarısının kırk sekiz saat geçmeden gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler
kısmının 13üncü sırasına alınmasına; Genel
Kurulun, 29 Ocak 2016 Cuma günkü birleşiminde 97 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine; 97
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin 29 Ocak 2016 Cuma günkü birleşiminde tamamlanması
hâlinde 2, 3 ve 4 Şubat 2016 Salı, Çarşamba ve Perşembe
günleri toplanmamasına; 97 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 29/01/2016 Cuma günü
(bugün) toplanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
İlknur
İnceöz
Aksaray
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer işler" kısmının 13üncü sırasına
alınması;
Genel Kurulun;
29/01/2016 Cuma günkü (bugün) birleşiminde 97
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi;
97 Sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin 29/01/2016
Cuma günkü (bugün) birleşiminde tamamlanması hâlinde genel kurulun 2,
3 ve 4 Şubat 2016 Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri
toplanmaması;
97 Sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle
olması,
önerilmiştir.
97 Sıra Sayılı Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında
Kanun ile Bazı KHK'larda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/540) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM
MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM |
1 ila 14üncü Maddeler 13üncü Maddeye Bağlı Ek 1 ve Ek
2nci Maddeler Dâhil |
15 |
2. BÖLÜM |
15 ila 33üncü Maddeler 15inci Maddeye Bağlı Geçici Madde 4 ve Geçici Madde 5 Dâhil |
20 |
TOPLAM MADDE SAYISI |
35 |
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi lehinde ilk söz Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğluna aittir.
Buyurun Sayın Çavuşoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.
Sözlerimin başında ülkemizin Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde teröristlerle mücadele eden güvenlik
güçlerimize sabır, güç ve kudret niyaz ediyorum, şehitlerimize de
Allahtan rahmet diliyorum.
Yine, bugün içinden çıktığım
toplum olan Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının
bundan tam yirmi sekiz yıl önce gerçekleştirmiş olduğu bir
mücadelenin sonucunda zamana mal olan Millî Direniş ve Dayanışma
Gününü de ayrıca kutluyorum. Birazdan bu konuyla ilgili olarak sizlere
daha vazıh açıklamalarda bulunacağım.
Değerli arkadaşlar, vermiş
olduğumuz grup önerisiyle gündeme ilişkin birtakım düzenlemeler
yapıyoruz. Buna göre 97 sıra sayısıyla bastırılan
ve kamuoyunda AR-GE kanunu olarak isimlendirilen kanunun görüşmelerini
13üncü sıraya alıyoruz, ondan önceki sıralarda da 12 adet
uluslararası sözleşmeyi görüşerek bugün karara
bağlamayı düşünüyoruz. Malumunuz olduğu üzere Sayın
Cumhurbaşkanımızın ve Sayın
Başbakanımızın yurt dışı seyahatlerinden
önce genel olarak bu ülkelerle yapılan uluslararası sözleşmeleri
burada gündeme alıp yasalaştırma sürecine getiriyoruz, bunlar da
aynı sürece ilişkin sözleşmelerdir. Bu sözleşmelerin
görüşülmesinin bitmesinden sonra önümüzdeki hafta eğer bugün
bunları tamamlayabilirsek- Meclisimiz bir ara verecek, önümüzdeki hafta
çalışmayacak ancak bitiremezsek kaldığımız yerden
salı gününden itibaren görüşmelerimizi sürdüreceğiz. Yine, Plan
Bütçe Komisyonunun da aynı şekilde bu çerçevede önümüzdeki hafta
eğer bugün bitirirsek- çalışmamasını öngörüyoruz. Ben
bütün grupların mutabakat hâlinde kabul edeceğini düşünüyorum.
Sözlerimin başında ifade ettim,
değerli kardeşlerim, sayın milletvekili arkadaşlarım;
Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının bugün 29
Ocak Millî Direniş ve Dayanışma Günü. Bugün Batı Trakya
kökenli olup dünyanın dört bir tarafında Amerikada, Avustralyada,
Avrupanın çeşitli ülkelerinde, Türkiyede ve Batı Trakyada-
yaşayan bütün azınlık mensupları, bugünü bir direniş
günü olarak kutluyor.
Peki, sözlerimin başında Batı Trakya
neresidir? diye sorarak ve cevaplayarak devam etmek istiyorum:
Arkadaşlar, Batı Trakya, Türkiyeyi Yunanistandan ayıran Meriç
Nehriyle başlayan İskeçe ile Kavala sınırını
kesen Nestos yani Karasu Nehriyle olan bölümü arasına alan kara
parçasıdır. Toplam 8.700 kilometrekarelik bir kara
parçasıdır ve Lozan Anlaşmasıyla, 24 Temmuz 1923 tarihinde
yapılan Lozan Anlaşmasıyla Yunanistana emanet edilen Müslüman
Türk azınlığıdır. Bugün itibarıyla toplam nüfusu
150 bin civarındadır. İstanbuldaki gayrimüslim
azınlığa karşılık olarak
bırakılmıştır.
Tabii, 1920li yıllarda yani
anlaşmanın imzalandığı yıllarda, Batı
Trakyadaki Müslüman azınlığın demografik yapısı
yani nüfus oranı bölgede yaşayan Yunanlılara oranla çok
fazladır; yüzde 80 Türk yaşamaktadır bölgede, geri kalan yüzde
20si Yunanlılardan oluşmaktadır. Bugüne
baktığımızdaysa bunun tam tersini görüyoruz; yüzde 30
kalmıştır Müslüman Türk azınlığı, yüzde 70i
Yunanlılardan oluşmaktadır. Aynı şekilde toprak
mülkiyeti açısından da bu böyledir. Toprak mülkiyetinde 1920li
yıllarda Türklerin sahip olduğu mülk yüzde 85 iken bugün yüzde 15e
gerilemiştir. Bu oranlar bile bize aslında şunu söylüyor:
Bölgedeki azınlığın, maalesef, emanet edildiği ülke
tarafından asimilasyona, baskıya, çeşitli
haksızlıklara maruz bırakıldığının
açık ve net göstergesidir.
Özellikle, 1967 yılındaki cuntadan
itibaren cunta denir- darbeden itibaren, azınlık üzerindeki
baskı şiddetlenerek devam etmeye başlamıştır.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Şimdi de cunta var.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - 1970li
yılların ilk yarısında azınlık
ilkokullarında yazan Türk azınlık ilkokulu ifadesinden Türk
kelimesi çıkarılmıştır. Yerine sadece
azınlık ilkokulu kalmıştır. 1980li yıllardaki
azınlığın her şeyi olan vakıf idaresine
ilişkin mallarla ilgili olarak, vakıf idarelerini
azınlığın kendisi seçmesi gerekirken bu defa Yunanistan
tarafından ataması cihetine gidilmek suretiyle, bugün, vakıf
malları tedricen maalesef toplumumuzun elinden çıkmaktadır,
kaybolmaktadır, vergi cezalarına muhatap olunmaktadır.
Bu haksızlıklar, hukuksuzluklar
yaşanırken, Gümülcinede 1927 tarihinden itibaren faaliyet gösteren
Gümülcine Türk Gençler Birliği, yine 1928 tarihinden itibaren faaliyet
gösteren Türk Öğretmenler Birliği adlı
kuruluşlarımızla ilgili olarak Valilik mahkemeye bir müracaatta
bulunmuş, dava açmıştır. Bu davada...
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Kürtlere yaptığınız gibi. Aynen şu an Kürtlere
yaptığınız şey.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Biz, hiçbir
zaman için elimize silah almadık Hanımefendi.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Aynı, aynı... Tanklarla... Silah yetmiyor, siz tanklarla
vuruyorsunuz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Müslüman Türk
toplumu meşru yollardan asla ve asla sapmamıştır,
sapmayacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Tanklarla vuruyorsunuz, tanklarla. Şehir merkezleri tanklarla dolu.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Müslüman Kürt toplumu da hiç sapmadı.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Müslüman Türk
toplumu, Lozan Barış Anlaşmasıyla
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Kürtler Müslüman değil mi?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
azınlık
statüsünde tanınan dünyadaki tek topluluktur, bunu da
unutmayınız.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Kürtler sizden önce Müslüman oldu.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Müslüman Kürt toplumu da Lozanda asli unsurdur, inkâr ettiniz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Değerli
kardeşlerim, şimdi, Gümülcine ve İskeçe Valiliklerinin
açmış olduğu davalar neticesinde, mahkemelerin yapmış
olduğu yargılamalar sonucunda, Gümülcine Türk Gençler Birliği
Derneği, içerisinde Türk ibaresi geçtiği için bölgede ayrı
bir etnik kimlik oluşturmaya matuf bir çaba taşıdığı
için kapatılmıştır.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Aynen şimdiki gibi.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Aynı
şekilde, Türk Öğretmenler Birliği de aynı gerekçeyle
kapatılmıştır.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Sizin
yaptığınız gibi.
KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) Ne
alakası var?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
Bakınız, bu kapatılma kararı Yargıtaya
taşınmış, Yargıtayda 4 Kasım 1987 tarihinde
kapatılma kararı onanmıştır, azınlık bundan
ancak 5 Ocak tarihinde haberdar olmuştur. Zaten yıllardan beri
yaşanan hukuksuzluklar, baskılar, asimilasyon politikaları
neticesinde bıçağın kemiğe dayandığı bir
anda bu kararın da öğrenilmesiyle beraber -burada dikkatinizi
çekiyorum- Yüksek Azınlık Kurulu bir karar almıştır 25
Ocakta toplanarak. Bu kararla beraber, Eski Camiden -cuma
çıkışında- vilayet binasına kadar suhulet ve sükûnet
içerisinde azınlık toplumu yürüyecek, bir bildiri açıklayacak ve
dağılacaktır. Yunan devleti, bunu, aynı gerekçeyle,
Yunanlıların da istediğinden bahisle reddetmiştir ve
maalesef, bu tarihte, oradaki cuma namazlarının
kılınmasına da müsaade edilmemiştir. Dolayısıyla,
bu kararlar üzerine, Batı Trakyanın çeşitli bölgelerinden
Müslüman azınlık, yaşlısı genciyle beraber akın
akın Gümülcineye doğru seyrederken yollarda barikatlar, bariyerler
oluşturulmuş ve müsaade edilmemiştir; yanı sıra,
Yunanlı fanatikler tarafından toplumumuzun önderlerine demir
çubuklarla, taşlarla, sopalarla saldırılarak hastanelere
yatırılmasına kadar sebebiyet verilmiştir.
Değerli kardeşlerim, bundan tam iki
yıl sonra, bu defa, aynı tarihi anmak için Gümülcinedeki Eski
Camide bir mevlit düzenlenmesi kararı verilmiştir. Yine izin
istenmiştir, yine cevap verilmemiştir ama başka bir şey
daha yapılmıştır. Gümülcinedeki radyolar, bir hastanede
yatan Yunanlının aynı hastanede yatmakta olan, odada yatmakta
olan bir Türk tarafından darbedildiğini ve hayati tehlike
taşıdığı şayiasını ortaya atarak
Yunanlı fanatikleri Türklerin üzerine saldırtmaya
başlamıştır.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) 7
Haziran sonrası sizin saldırttığınız gibi
değil mi?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Gümülcine ve Maronia
Metropoliti Damaskinos da aynı şekilde, aynı yöntemi
benimseyerek açıklama yapınca burada, maalesef, Yunanlılar da
kendi dükkânlarına küçücük Yunan bayrakları astıkları için
sadece Türk dükkânlarına saldırılmış,
insanımız darbedilmiş ve 400 tane dükkân
yağmalanmıştır. Helsinki başraporunda polisin hiçbir
şekilde buna müdahale etmediği de tespit edilmiş, Amerika
Birleşik Devletleri Dışişleri İnsan Hakları
Raporuna da bu yazılmıştır. Şimdi, burada sadece
yapılmak istenen, Eski Camiden, cuma çıkışından,
vilayet meydanına kadar bir açıklama yapmaktır. Arkadaşlar,
niçin? Türk ifadesi kullanılmadığı için.
Değerli kardeşlerim,
bakınız, ben AK PARTİ milletvekiliyim, bu ülkenin otuz kırk
yıllık bir sorunu var. Biz geldikten itibaren bu ülkede güvenlik konseptini
bir tarafa koyarak ama özgürlük paradigmasını buraya
yerleştirerek, eskiden Ben Kürtçe şarkı yapmak istiyorum.
diyenler için Vay şerefsiz! manşetleri atılırken
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Şimdi öldürüyorsunuz ya, ne farkı var?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla)
Ben Kürtüm. dediği için Şerafettin Elçi
soruşturma geçirirken bugün Şerafettin Elçinin ismi
havaalanında değerli kardeşlerim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Vay
be, ne büyük onur vermişsin!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Mahkûmlar anneleriyle konuşamazken Kürt enstitüleri
açılıyor ve kendi dillerinde eğitim hakkına
kavuştular.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Nerede?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Pardon, nerede?
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara)
Hani hatip konuşurken sataşılmasından
rahatsızdınız? Ayıp! Rahatsızdınız.
Sabrediyoruz burada, Asr okuyoruz ya. Niye sataşıyorsunuz?
Konuşamazsınız bundan sonra orada.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
İdare amiri olarak mı müdahale ediyorsunuz?
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara)
Yok, ben de milletvekiliyim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Ee, oturun, oturun.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Arkadaşlar, bakınız, burada amaçları iyi okumak
lazım. Amaç belli; amaç, kardeşlik hukuku arasına bir fitne
oluşturmak, bir fitne koymak suretiyle iki toplum arasındaki
yaşanan birlikteliği, yüzyıllara sâri birlikteliği
birbirinden koparmak.
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara)
Bak, dün siz ne diyordunuz: Hatip konuşsun. Buyurun, konuşsun.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Ama en çok siz konuşuyorsunuz.
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) Çok ayıp, çok ayıp.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Herkese müdahale etme hakkını kendinizde
görüyorsunuz.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Değerli kardeşlerim, Türkiye
Cumhuriyeti büyük bir devlet. Türkiye Cumhuriyeti AK PARTİ
iktidarlarıyla daha da büyük bir devlet çünkü bizim bütün medeniyet ve
gönül coğrafyamızda yaşayan bütün insanlar yere
ayaklarını AK PARTİ iktidarları döneminde daha sağlam
basıyorlar, daha öz güvenli basıyorlar.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Ya, sekiz gündür yaralıları
alamıyorsunuz, sekiz gündür. İnsanlar su diye
haykırıyorlar.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Bundan sonra da bu ülkenin iktidarı için
dualarını etmeye devam edecekler ve onu daima destekleyeceklerdir
diyorum, bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk söz Manisa Milletvekili
Özgür Özele aittir.
Sayın Özel, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.
Bir kez daha bir iktidar partisi grup önerisiyle karşı
karşıyayız. Meclisin çalışma düzeniyle ilgili yine bir
yenilik, yeni bir öneri var. O konudaki görüşlerimizi dile
getireceğim ama bugün karşı karşıya olduğumuz bir
durum var: Özellikle biraz önce Sayın Fakıbabanın
konuşmasında da izleri vardı; Türkiyede Cumhurbaşkanının
talebi üzerine, parlamenter sistemi, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Meclis
Başkanı ve Meclis Başkanıyla birlikte Meclisteki tüm
komisyonlardaki Adalet ve Kalkınma Partisinden seçilmiş
Başkanlık Divanı üyeleri, komisyon başkanları kasten
ve cebren ilga etmekle meşgul durumdalar şu anda. Ve dün Sayın
Cumhurbaşkanının konuşmasındaki izler, kaymakamlarla
yaptığı toplantıda verdiği talimatlar, hepsine birden
bakıldığında başkanlık sistemine Türkiyeyi bir
bütün hâlinde hazırlayabilmek için ilk hedef parlamenter sistemi
çökertmek, çöktü gibi göstermek.
Geçtiğimiz
günlerde ifade etmiştim, bugün görüştüğümüz torba yasa, Mecliste
uluslararası anlaşmalar dışında kanunlaşan, dün
geç saatlerde kanunlaşan torba yasa 6ncı kanun. Bunlardan bir tanesi
geçici bütçe kanunuydu, geri kalan 5 tanesi torba, 5i de Plan Bütçede
görüşüldü. Aslında 5inin de görüşülmesi gereken uzmanlık
komisyonları ayrı ayrıydı ama tüp
bebeğe uygulanacak katılım payı ile uzman çavuşa verilecek olan
maaşı, T.C. kimlik kartı ile bedelli askerliğin
tutarını aynı torbada birleştirmek ve o sırada Millî
Savunma Komisyonuna, İçişleri Komisyonuna, Sağlık
Komisyonuna İş yükümüz çok fazla, görüşemiyoruz, bunu Plan
Bütçe görüşsün. diye yazılar yazdırmak; bu yazıları,
Komisyona talep yazısı geldikten sonra Meclis saatiyle iki saat
içinde eş zamanlı yazdırmak; komisyonlara, toplantıya
çağrılmadan iş yükümüz fazla yazısını yazdırmak;
hepsi bir bütün ve büyük bir planın parçası arkadaşlar.
Bu Parlamentoyu tıkamaya, bu Parlamentoyu
işlevsizleştirmeye çalışıyor birileri, 550
milletvekiline hakaret ediyor. Bu Parlamentoya, doğrudan, adı
konmamış bir sivil darbe yapılıyor. Bu Parlamentodaki milletvekillerinin
tamamı uzmanlık alanlarına göre, uzmanlık komisyonlarında
görev yapmak üzere halktan yetki aldılar, görev aldılar, buraya
geldiler. Baktığınızda, İçişleri Komisyonunda
belediye başkanlarınız var, eski kaymakamlarınız var,
valileriniz var, kamu yönetimiyle ilgili hocalarınız var ama
İçişleri Komisyonunun görüşeceği konuyu gidiyorsunuz Plan
Bütçede görüştürüyorsunuz. Plan Bütçeyi, 25 tane AKPli milletvekilinin
çoğunluk oylarıyla bir alt Meclis, bir kanun üretim fabrikası,
bir torba yasa üretimi ve paketleme merkezi hâline getirmiş
durumdasınız; böylelikle, uzmanlık komisyonlarındaki rengi,
gücü, çeşitliliği hiçe saymak, onları oluşturan bu
Parlamentoyu yok hükmünde kabul etmek, Parlamento dışı yerlerde
hazırlanmış olan torba ya da torbacıkları burada
paketleyip anında Resmî Gazetede yayınlanmak üzere yollamak. Yani,
aslında Parlamentoya, tartışmaya, müzakereye, komisyona ihtiyaç
olmadığını; bunları, daha sonra ortaya çıkacak
yeni bir sistemde yeniden tanımlanacak ve işlevleri
basitleştirilmiş bir hâle getirilecek bir parça hâlinde göstermekten
başka bir amacınız yok.
Sayın Cumhurbaşkanının tüm
konuşmalarında bunların izlerini görebilirsiniz ama en
önemlilerinden bir tanesi, Sayın Cumhurbaşkanı kaymakamlara dedi
ki: Mevzuatı bir kenara bırakın. Gerekirse HDPli belediyelerle
ve paralel yapıyla mücadele için kanun manun aramayın. Ne
yapmanız gerekiyorsa onu yapın.
Bakın, Cumhurbaşkanının
yetkileri Anayasanın 104üncü maddesinde belirlenmiş. En önemli
görevi, devletin kurumlarının, organlarının birbiriyle uyum
içinde çalışmasını sağlamak. Ona verilen en temel
görev, kuvvetler ayrılığının ve kuvvetlerin birbiriyle
uyum içinde çalışmasının temini ama kendisi kuvvetler
ayrılığını ayaklar altına alıyor.
Yasamanın yürütme, yürütmenin yasama, zaman zaman yasamanın
yargı üzerindeki
Her birinin örneğini yaşadık burada,
teker teker sayabiliriz. Bu, yasamanın yargı üzerindeki tahakkümü
derseniz MİT Kanununa bakmanız lazım veya aklınıza
gelebilecek her türlü yargılamaya karşı engel olmak,
yargılayanları değiştirmek, bununla ilgili yürütmenin
yaptığı işler, HSYKnın yeniden dizayn edilmesi,
bunların hepsini oturup konuşabiliriz. Ama esasında,
Cumhurbaşkanına 104üncü maddeyi anlatmanın ya da namusu ve
şerefi üzerine ettiği tarafsızlık yeminini anlatmanın
bir faydası yok artık, hiç duymuyor onları, başka
şeyler söylüyor.
Ama ben kaymakamlara sesleniyorum, valilere
sesleniyorum, Cumhurbaşkanının bu söylediklerinin muhatabı
olan tüm kamu görevlilerine sesleniyorum. Anayasanın 137nci maddesi var,
kanunsuz emri düzenler, der ki: Üstlerinizden Anayasaya, kanunlara, hatta alt
mevzuata aykırı emir alırsanız bu emri uygulamayın.
İlla uygulanması isteniyorsa da yazılı olarak
Kaymakamlara söylüyoruz: Cumhurbaşkanının söylediği
sözlerin hiçbir önemi yok. Her biriniz kendi vicdanınızla sorumlu ve
bu Anayasaya bağlısınız. Yarın birileri
istediğini yapar yapar, yapamaz çeker gider. Sayın
Fakıbabanın dediği gibi değil -onu Allah geçinden versin-
ama eninde sonunda demokratik yollarla gidecekler. Ama daha sonra sayın
kaymakamları, sayın valileri bu Anayasaya göre sorumlu tutacak
gerçek hukukçular. Bugünkü göreceli duruma bakarak, bugün sözde verilen
teminatlara bakarak kimse Cumhurbaşkanından görev alıp kanunsuz
işler yapmaya falan kalkmasın.
Sayın Fakıbabaya şunu söylemek
isterim, diyor ki
Ya, bir de Sayın Fakıbaba bir dönem ortaya
koyduğu ve Türkiyede de takdir gören bazı
davranışları falan olan, sürekli böyle, genel olarak kamuoyunda
ortalama AKP algısının üzerinde bir güven de
sağlamış birisi olarak yahu gözümüzün içine baka baka, böyle
döndü dedi ki bize: Arkadaşlar, biz başkanlık sistemini Recep
Tayyip Erdoğan için değil, ülkemiz için istiyoruz. Sayın
Fakıbaba, gelin bir samimiyet testi yapalım. O zaman deyin ki
Başkanlık sistemi olursa da biz Recep Tayyip Erdoğanı
başkan olarak göstermeyeceğiz, hatta Mevcut Cumhurbaşkanı
aday olamaz. diye geçici madde koyacağız.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Niye öyle bir
şey diyelim?
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Senin
derdin Recep Tayyip Erdoğan mı?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bak, ben bir samimiyet testi
söyleyeyim, samimiyet testi: Başkan, Kemal Kılıçdaroğlu
olacak olsa da biz başkanlık sistemine karşıyız
arkadaşlar, bu kadar net söylüyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) En çok senin
savunman gerekiyor aslında!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) O sadece
kurultaylarda başkan olur zaten, başka yerde başkan olamaz ki.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bir ülkeyi sevmek, bir
sisteme inanmak, kendi iradesini bir insana teslim etmemek böyle bir şey
arkadaşlar. Eğri oturup doğru konuşacaksınız.
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara)
Şahısları konuşmayalım, sistemi konuşalım
Özgür Bey.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bizim gözümüzün içine baka
baka Bunun Tayyip Erdoğanla ne ilgisi var? Bunu ülke için istiyoruz.
demeyeceksiniz arkadaşlar.
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) Ülke için istiyoruz.
Tayyip Erdoğana da çok yakışır.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - O zaman şunu söyleyin
Tayyip Erdoğana şunu hatırlatmışız, bu
Parlamentoda söylemişiz, demişiz ki: Eğer
Cumhurbaşkanını halk seçerse Cumhurbaşkanıyla
Başbakan arasında meşruiyet, birbirlerinin alanlarına girme
ve çeşitli yetki çelişkileri ortaya çıkar, kriz çıkar.
Sayın Cumhurbaşkanı hem seçilmiş Cumhurbaşkanı
hem de seçilmiş Başbakan sistemi kilitler eleştirilerine
demiş ki: Çok da güzel yürür, hiçbir sıkıntı çıkmaz.
sözleriyle yanıt vermiş.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Özgür, geliyor,
geliyor, yavaş yavaş, başkanlık da geliyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bugün geldiği noktada,
bakın, ne yapmaya çalışıyorsunuz. Bu sizin Pravdanız,
bu, bu sizin Pravdanız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Korkunun ecele
faydası yoktur!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Geliyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Sizin yerinize tehdit eden,
sizin yerinize günü gelince küfür eden, sizin Pravdanız burada.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Siz istemezseniz millet istiyor
zaten.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Ne yazmış bugün?
Ya Başkanlık Ya Kaos Bunu bir yerden hatırlıyor musunuz?
Türkiye Cumhuriyetinin değerli vatandaşları, 7 Haziran günü siz
iradenizi koydunuz, AKPyi tek başına iktidardan indirdiniz.
Cumhurbaşkanının Başdanışmanı, arkadan da bu
gazete Millet kaosu seçti. dedi. Şimdi, deniliyor ki: Ya
başkanlık ya kaos. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
7 Haziran akşamı herkes Ne kaosu! diyordu, ülkeye gösterdiniz 1
Kasıma kadar nasıl bir kaos yaşanacağını ve
diyordunuz ki: Biz tek başımıza gelirsek -önce, 400 vekil
alınırsa dediniz- kaos duracak, çatışmalar duracak.
Şimdi diyorsunuz ki: Başkan seçene kadar devam. Yanarım
yanarım, anaların ellerini kınalayıp da askere
yollattığı evlatlarının o al bayraklı tabuta
sarıldığında ağlayışlarına
yanarım. Ya başkanlık ya kaos., yazıklar olsun!
Başka bir şey söylemiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Yönettiğiniz dönemdeki şehitler nereye gitti?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, Özgür Bey konuşmasında komisyonları
çalıştırmadığımız, parlamenter sistemi ihlal
etmeye uğraştığımız, büyük resmin böyle
olduğu şeklinde hak etmediğimiz sataşmalarda bulundu
BAŞKAN Buyurun efendim, iki dakika süre
veriyorum.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim lütfen.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Rüyalarınıza giriyor Tayyip Erdoğan, rüyalarınıza
giriyor.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Onu
başkan yapacağız vallaha.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Olacak
Allahın izniyle.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Manisa Milletvekili Özgür Özelin AK PARTİ grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; Mecliste komisyonlar, asli ve
tali komisyonlar ilk defa bu usulde çalışmıyor, tali komisyonlar
bazen çalışıyor bazen çalışmıyor, bu şekilde
rapor veriyorlar. Buradan bir büyük resim çıkartmaya çalışmak
çok anlamlı değil, onu belirteyim. Geçmişte de buna benzer çalışmalar
oldu. Parlamenter sistemi kimse ıskat etmeye filan çalışmıyor,
sonuçta on dört yıldır, AK PARTİ parlamenter sistem üzerinden
bir performans ortaya koymaya çalışıyor. Mesele şu: Biz bu
parlamenter sistemle yolumuza devam edebilir miyiz -herhâlde, on dört yıla
bakarak bunu düşünmeyeceğiz, Türkiyenin demokratik tecrübesine
bakarak düşüneceğiz- yoksa bir sistem değişikliğini
tartışacak mıyız? Bakacağımız husus bu.
Şimdi, Özgür Beyin Sayın
Cumhurbaşkanına ilişkin değerlendirmeleri, tabii,
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de pozisyonu Sayın
Cumhurbaşkanının ötesinde farklı bir adaya angaje
olmuş partinin görüşleridir. Elbette saygıdeğerdir, elbette
itiraz edecek, muhalefet edecek. Bunları anlarız ama
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra o makamda bulunan kişinin bu
ülkede herkesi temsil eden bir kişi olduğunu unutmadan konuşmak
hepimizin boynunun borcu.
LEVENT GÖK (Ankara) Keşke öyle olsa da
konuşsak!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Seçimlere
katılırken, o meşru seçimlerde adayların arkasında yer
alırken de siyaset oyununun kuralı ve ahlakı budur, önce bunu
belirteyim.
İkincisi: Özgür Bey, öyle
anlaşılıyor ki Sayın Cumhurbaşkanına çok
takılmış bir siyasal aklı temsil ediyor.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sadece o
değil!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bize diyor ki:
Hatta Başkanlığı bile tartışabiliriz
-yanlış anlamadıysam-. yeter ki siz Sayın
Cumhurbaşkanını aday olarak göstermeyin. Demek ki vurgu rejimde
değil, içinde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Hayır,
yanlış anlamışsınız, öyle bir şey demedi.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Yok yok, sen
yanlış anlamışsın. Öyle demedi ki.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Özgür Bey,
Cumhurbaşkanını, Başkanı ne ben seçeceğim ne siz
seçeceksiniz, millet seçecek millet, bunu unutmayın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Cevap vermek durumundayım
son cümleye istinaden.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim lütfen.
2.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; değerli grup başkan vekili biraz önceki
konuşmamı dinlerken, ben kendisini tabii bu yoğun haftanın
sonunda bir hayli yorgun, bir hayli dalgın görmüştüm, o
dalgınlığına veriyorum, bir daha söyleyeyim: Cumhuriyet
Halk Partisi kişilerden bağımsız olarak parlamenter sistemi
savunur, başkanlık sistemine karşıdır. Yeni anayasa
görüşmelerinde 5 tane kırmızı çizgimiz var; Anayasanın
ilk 4 maddesi ve parlamenter sistem. Bunu tartışmayız,
tartışmaya açmayız, müzakere etmeyiz. İyi niyet testiyse,
Başkan Kemal Kılıçdaroğlu olacak olsa da
başkanlık sistemine karşıyız. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Öyle bir
şey yok!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Ama siz Sayın
Cumhurbaşkanının başkanlık hayalinin,
başkanlık hevesinin peşinde sürüklenen bir siyasi aklı
temsil ettiğiniz için -bize yaptığınız benzetmeyi
aynen size dercediyorum-
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Kâğıttepede
bile kazanamaz o ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
siz bir başkanlık
hayali ve tek adamlık hevesinin, her geçen gün diktatörleşen bir tek
adam yönetiminin rüyasının peşinde sürüklenen bir siyasi
anlayış olarak meseleyi sadece o taraftan görüyorsunuz.
Ben size bir soru sorayım. Geçen dönem çok
sordum, cevabını alamadım. Sayın Cumhurbaşkanı
diyor ki: Bu, darbe anayasası. Neresini düzeltirsen düzelt olmaz,
baştan yapalım. falan. Tabii, etinden, sütünden yağından
yıllarca yararlandı; YÖKünden, kanun hükmünde kararnamesinden, yüzde
10 seçim barajından. Ama ben Sayın Cumhurbaşkanının bu
darbe anayasasına evet oyu verdiğini düşünüyordum. Bir gün
canlı yayında sıkıştırdılar, hayır
oyu verdim dedi. Ben o sandığa baktım ve buradan bir soru
sordum, dedim ki: Sayın Cumhurbaşkanı 7 Kasım 1982de hangi
sandıkta oy kullandı? O sandıkta kaç tane hayır oyu
çıktı?
Bu cevabı sizden en kısa zamanda
bekliyoruz. Bunun cevabını vermezseniz ondan sonra Recep Tayyip
Erdoğana gerekli cevabı verirsiniz. Saygılar, sevgiler
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sen onun
cevabını YSKdan alabilirsin. Bu kadar âciz misin? YSKnın
sitesine gir, orada var zaten.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Efendim,
değerli konuşmacı benim dalgın ve yorgun olduğumu,
sözlerini yanlış anladığımı ve bu çerçevede
yanlış konuştuğumu söyledi. Hak etmediğim bir
değerlendirme. Bu çerçevede
BAŞKAN Sayın Bostancı, lütfen bu
son olsun, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim, istirham ediyorum.
Gündeme geçmemiz lazım.
Buyurun.
3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Manisa Milletvekili Özgür Özelin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben Özgür Beyi dikkatle dinledim,
CHPnin bu konuya ilişkin pozisyonunu da biliyorum. Herhâlde
arkadaşlar şöyle düşünüyorlar: Nasıl olsa Kemal Bey zaten
seçilmez.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Ya bırak
ağabey!
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ya bırak ya,
polemik anca!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - En iyisi biz
onu kenara çekelim, belki Tayyip Beyin de kenara çekilmesini
sağlayıcı bir strateji olabilir diye düşünüyor olabilirler,
bunu anlıyorum.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Tabii, tabii!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ama
peşinden gelen cümlesinde Madem başkanlık konusunda
samimisiniz, o zaman Tayyip Bey aday olmasın, başka bir başkan
adayı bulun. demesi üzerine onu söyledim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Öyle bir şey demedim.
Yine cevap vereceğim şimdi.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Öyle demedi
Sayın Bostancı.
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) Seni yapalım
istersen Naci Bey.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Şimdi,
mesele şu: Kıymetli arkadaşlar, biz seçmeyeceğiz; benim de
bir oyum var, senin de bir oyun var. Burada laf
yarıştırmanın manası yok.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Millet seçecek,
millet.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bunu millet
seçecek, adaylar milletin önüne çıkacak. Burada kimse üzerinde tahakküm
kurmaya çalışmak, laf cambazlığı etmek durumunda da
değiliz. Millet eğer Tayyip Beyi seçiyorsa, siz ne kadar
bağırırsanız bağırın, bu millet
geçmişte seçti, yine öyle bir durum olursa seçer, Özgür Bey, seçer. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Çatıları çökmüştü.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - O yüzden,
millete ait olan bir hakkı ve yetkiyi burada siyasal dilin
mühendisliği üzerinden engellemeye kalkışmak hem
imkânsızdır hem de demokrasiye çok uymaz, takdir ederseniz.
Saygılarımla. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL
(Bursa) - Meclisin miadı doldu. ne demek, onu açıklayın.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
IV.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak
dağıtılan 97 sıra sayılı Kanun
Tasarısının kırk sekiz saat geçmeden gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler
kısmının 13üncü sırasına alınmasına; Genel
Kurulun, 29 Ocak 2016 Cuma günkü birleşiminde 97 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine; 97
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin 29 Ocak 2016 Cuma günkü birleşiminde tamamlanması
hâlinde 2, 3 ve 4 Şubat 2016 Salı, Çarşamba ve Perşembe
günleri toplanmamasına; 97 sıra sayılı Kanun Tasarısının
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu önerisi lehinde ikinci söz Manisa Milletvekili Erkan Akçaya aittir.
Sayın Akçay, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Bak, Egemenlik
kayıtsız, şartsız milletindir. diyor. Siz oraya Egemenlik
kayıtsız, şartsız Tayyip Erdoğanındır.
yazdırmak istiyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Aşk olsun.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Ya, lütfen
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibi
kürsüye davet ettim. Lütfen
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ya, Kemal
Kılıçdaroğlu aday olamıyor ki zaten.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Akçay.
Süreniz on dakikadır.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri
(Gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatip
kürsüde, lütfen hatibe saygılı olalım.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Adını
söylemiyor, Ceyhun Bey, anlamadım neyi savunuyorsunuz. Kemal Bey aday bile
olamıyor.
ERKAN AKÇAY (Devamla) - Uğur Bey, sükûnet için
bir yardımcı ol bakalım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin
lehinde söz aldım.
Bugün pek çok uluslararası sözleşmeyi
görüşeceğiz. Şüphesiz ki, bunların içerisinde ülkemizin
yararı ve çıkarları için pek çok düzenleme, sözleşme
vardır. Hatta bazılarında çok büyük gecikmeler vardır;
örneğin, suç gelirleri ve terörün finansmanıyla ilgili
sözleşmeler çok gecikmiş sözleşmelerdir. Onu bir an evvel
buradan kabul edip geçirmemiz gerekir.
Değerli arkadaşlar, hepimizin
Parlamentoyu, Meclisi etkili ve güçlü hâle getirme gibi bir görevimiz
vardır. Bu, bütün partilerin, bütün grupların, burada yer alan bütün
milletvekillerinin bir görevidir, öyle olmalıdır. Biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu görev bilinciyle hareket
ediyoruz. O nedenle, Parlamentonun daha etkili, daha güçlü, daha olumlu
kararlar almasını ve bunun, mümkün olduğu ölçüde, belli bir
zamanlama içerisinde geçmesini temenni ediyoruz. Sizler de takdir edersiniz ki
ve aziz milletimiz de çok iyi biliyor ki Milliyetçi Hareket Partisi, öteden
beri bu anlayış içerisinde, ülkemizin yararına ve menfaatine
olan düzenlemelerin bir an evvel geçmesi için gayret göstermektedir. Gereksiz,
birtakım sürüncemede bırakma, zamana yaydırma gibi bir
gayretimiz olmaz çünkü bizim ilkemiz ve tutumumuz bellidir Önce ülkem ve
milletim, sonra partim ve ben. diyen kadrolarız. Ancak, özellikle
kamuoyunda görüyoruz ki, değerli arkadaşlar, Parlamento tahkir edilmek
isteniyor bir kısım kesimler tarafından. Yani, dolaylı
yönlerle birtakım rejim değişiklikleri isteyen, şahsi ve
keyfî yönetim anlayışını tahakkuk ettirmek isteyen
bazı kesimler, alttan alta, toplumun şuuraltını
Parlamentonun etkisizliği, güçsüzlüğü ve
yararsızlığı gibi bir propaganda taarruzu ve tasallutu
altında bırakmaktadır. Parlamentoyu, bu yüce Meclisi savunmak da
yine hepimize düşüyor.
Özellikle, geçmişte ara ara fakat son
zamanlarda sıklıkla, malumunuz, Anayasa ve başkanlık
tartışmaları gündeme getiriliyor. Tam Anayasa Uzlaşma
Komisyonu kurulmuş, bütün partiler burada görev yapacak üyelerini
belirlemiş iken dışarıdan, kim olursa olsun, ister
cumhurbaşkanı veya yurt dışı odaklar da
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Tartışılacak bu konular tabii ki, milletten niye
gizleyeceğiz, tartışılacak bunlar.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Boşuna laf atma,
istediğin zaman tartışırız.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Laf atma
değil, bunlar tartışılacak. Başkanlık da
tartışılacak, Parlamento da.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Baktın, işinize
gelmiyor, benim insicamımı bozma böyle olumsuz şeylerle.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim lütfen.
Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Bu anayasa
tartışmalarına, bu çalışmaları iyi niyetle
yürütecek kurumsal yapıları, kişileri ve grupları,
onların çalışma düzenini, uyumunu bozacak müdahalelerden
kaçınmak gerekir. Daha evvel de defalarca ifade ettiğimiz gibi,
tabii, bütün grupların, bütün partilerin de kendi belli ilke ve esasları
vardır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak da dün, bugün ve gelecek
perspektifini; devlet ebet müddet felsefesini de dikkate almak suretiyle biz de
Anayasaya ilişkin görüşlerimizi defalarca aziz milletimizle
paylaştık. Anayasanın ilk 4 maddesine ilişkin hususlar, vatandaşlık
tanımı, millî kimliğimiz ve üniter yapımızla ilgili
ilkelerimiz olmazsa olmazlarımız, ülkemizin, milletimizin ve Türkiye
Cumhuriyetinin, evlatlarımızın ve torunlarımızın
geleceği bakımından hayati önemi haizdir. Onu birtakım
şahsi hırslara, kişisel emellere feda edemeyiz.
Değerli arkadaşlar, bu çerçevede
baktığımızda Sayın Cumhurbaşkanının
kaymakamlara bazı tavsiyeleri oldu, yani işte Mevzuata
uymayın. gibi. Şimdi, mevzuat deyince bir Cumhurbaşkanı
için önce Anayasa gelir, kanunlar gelir, hukuk gelir. Kanunu ve hukuku devlet
adına, mülki idare adına uygulaması gereken, fevkalade hassas
görev yapan kamu görevlilerine, mülki yöneticilere böyle bir tavsiye,
başlı başına hukuksuz ve kanunsuz bir telkindir. Ben
inanıyorum ki kaymakamların büyük çoğunluğu buna
uymayacaktır ve buradan da kendilerine tavsiye ederim ki hukuktan
ayrılmasınlar. Mevzuatı da milletin, vatandaşın,
ülkenin yararına en iyi şekilde kullanmaya özen göstermelerini
tavsiye ederim.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ikide bir,
zaman zaman sıkışınca -efendim işte başkanlık
sistemi- Milliyetçi Hareket Partisinin Kurucu Genel Başkanı merhum
Başbuğumuz Alpaslan Türkeşe atfedilen Efendim, Türkeş de
başkanlık sistemi istiyordu. diyerek kendilerine bir alan ve
müttefik bulma gayretlerini yıllardan beri biliyoruz. Yalnız, daha
şu sorumuz cevabını bulmuş değil. Biz onları her
zaman açıkladık, yine özetle açıklayacağım. Sayın
Erdoğan, Sayın Cumhurbaşkanı 1993 yılında
başkanlık sistemiyle ilgili olarak dedi ki: Bu başkanlık
sistemi, bir özentidir, ABD emperyalizminin de bir tavsiyesidir. Buna, o çok
açık, net sözlerle de başkanlık sistemine karşı
çıkmıştır. Bize, Başbuğ Türkeş üzerinden
Başbuğ başkanlık sistemi argümanını geliştirmek
isteyenlerin önce bu çelişkilerini ortadan kaldırmaları gerekir,
bir.
Gelelim ikinci maddeye: 1969 yılından beri
Milliyetçi Hareket Partisinin ne programında ne seçim beyannamesinde ne de
bir resmî dokümanında hiçbir zaman başkanlık sistemi
savunulmamıştır. 1961 Anayasasının o 2 meclisli, çift
başlı sistemi her zaman eleştirilmiş ve bunun kaldırılacağı
ifade edilmiştir. Bu da bilinen bir husustur; 1968 yılında
Temel Meseleler kitabında bahsedilmiş, Dokuz Işık
kitabının da çeşitli baskılarında yer almıştır.
Yalnız, şunu da bilmeleri gerekir:
Özellikle Özal döneminde merhum Başbuğumuz bizlere, o dönemdeki
yöneticilere -elbette onlar da gerekli açıklamalarını
yapmışlardır- Özalı gördükten sonra bu başkanlık
sisteminin, Türkiyenin geleceği, yönetimi bakımından fevkalade
tehlikeli olabileceğinin görüldüğünü de ifade etmiştir.
Dolayısıyla, Fransaya git Fransa modeline özen, Amerikadan
dönüşünde Amerikan başkanlık sistemi de, efendim, sonra
Başbuğ Türkeş de istiyordu. Biz, tabii, dokuz
ışığın benimsenmesinden çok büyük memnuniyet duyarız
fakat bir kavramı bağlamından kopararak tek başına ele
almak doğru olmaz, bir tutarlılık için -dokuz
ışığın- kapsamlı bir benimsenme olması
gerekir. Ama geçmişte birtakım söylemlerle nasıl
suçlandığını da pekâlâ görüyoruz.
Derin bölücü faaliyetlerin olduğu, âdeta teröre
ve teröriste yol verildiği ve ülkenin bölünmenin eşiğine
neredeyse sürüklendiği bir dönemde bu tartışmaların son
derece tehlikeli ve yanlış olduğunu düşünüyoruz.
Dolayısıyla Ne istediniz de yapamadınız? diyoruz, yani
Sayın Cumhurbaşkanı ne istedi de yapamadı? Bunun da
kamuoyuna açıkça deklare edilmesi gerekir. Madde 1- Ben ne dersem o olur.
Madde 2- Benim haksız olduğum durumlarda 1inci madde geçerlidir.
Sayın Erdoğanın anayasa anlayışından
çıkardığım bu, 2 maddelik anayasa.
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Yüzde 52 ne derse o olur!
ERKAN AKÇAY
(Devamla) Şimdilik, onları ileriki konuşmalarımızda
ifade etmek üzere, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinde aleyhte olmak kaydıyla
ikinci ve son söz, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirele aittir.
Sayın
Demirel, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, evet, bu öneri üzerinde aleyhte söz aldık çünkü bizler
her zaman için yasama organı olan Parlamentonun çalışması
ve görevini yerine getirmesi gerektiğine inanıyoruz. Zaten 7
Hazirandan 1 Kasıma kadar Parlamentoyu çalıştırmayan bir
zihniyet, bir anlayış söz konusuydu. Bugün yine aynı şekilde
önümüzdeki hafta Parlamentonun çalışmasına izin verilmemesiyle
ve iktidar partisi AKPnin öneri olarak getirdiği, aynı zamanda
iktidar partisini destekleyen ve haftaya çalışmayı istemeyen CHP
ve MHP gruplarının da onayladığı bir durumla
karşı karşıyayız. Biz, bugün halkımızın
iradesiyle buraya geldiysek halkın sorunlarını burada çözmek
zorundayız. Parlamento çalışmazsa, halkın sorunları
burada çözülmezse, dile getirilmezse acaba nerede
çalışacağız, nerede dile getireceğiz? Evet, bugün
Türkiyenin her yerinde, başta Sur, Cizre ve Nusaybin olmak üzere,
buralarda kan, gövdeyi götürürken biz Parlamentonun işlevsiz
kalmasını istiyoruz. Bu, kabul edilecek bir durum değildir, bunu
katiyen reddettiğimizi bir kez daha ifade etmek istiyor, muhalefet
partilerini de bunu reddetmeye çağırıyoruz.
Tekrar ifade ederim ki daha bu, gündeme
alınmadan, tartışılmadan, onaylanmadan ne yazık ki
komisyonların bile, Bütçe Komisyonunun bile tatil edilmesi kararı
olarak oraya iletilmesini de yadırgıyoruz. Daha
alınmamış bir kararın ya da Bütçe Komisyonunun hiç
gündemine almadığı, orada değerlendirmediği, sadece
Parlamentonun gündemine gelen bir durumun ifade edilmesiyle, daha onaylanmadan
oraya ifade edilmesini de gerçekten hukuka uygun görmediğimizi bir kez
daha ifade ederek aktarmak istiyoruz.
Evet, bu kadar ciddi sorunların
yaşandığı bir ülkede, defalarca ifade ettik, bir kez daha
ifade ediyoruz, işsizliğin, emekçinin, yoksulun sorunlarını
çözemeden, kadının, çocuğun geleceğini belirlemeden,
Parlamento, görevini yerine getirmeden bundan sonraki süreci öremez. O yüzden,
bir kez daha, başta Cihan Karamanın AİHMin tedbir
kararına rağmen yaralıyken hastaneye götürülmemesi sonucu
yaşamını yitirmesi ve onun yaşamını
yitirdiğinin haberini alan yurttaşların cenazeyi almak için
gittiği yerde, vahşet bodrumunda 28 yurttaşımızın
yedi gün boyunca orada bekletildiği ve hâlâ
alınmadığını ifade ediyoruz. Şu anda, yedi gün
içerisinde yaşamını yitiren 6 kişiye ve orada
ağır yaralı olarak bekletilen 3 kişiye ve yedi gün boyunca
su bile verilmeyen, su diye bağıran, inleyen yaralılara
karşı hâlâ iktidar partisi, hâlâ İçişleri Bakanı,
Sağlık Bakanı, Millî Savunma Bakanı görevini
yapmamıştır, hâlâ ambulans giderek oradaki yaralıların
hastaneye kaldırılması gerçekleşmemiştir. Bu ülkenin
sorunlarını nasıl çözeceğiz? Daha yaralı 22
kişiyi bir bodrumdan hastaneye götüremiyorsak biz nasıl bu ülkenin
sorunlarını çözeceğiz? Biz bunu sormak isteriz. Hükûmet
yetkililerine soruyorum: Acaba bu ülkenin sorununu Hükûmet mi çözecek, iktidar
partisi mi çözecek, yoksa yereldeki, orada bulunanlar mı çözecek?
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Siz çözeceksiniz,
siz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Oradaki polis,
asker mi çözecek? Yetki orduya mı devredildi, yoksa Hükûmet mi bu
sorunları çözecek? Madem Hükûmet çözecekse neden şimdiye kadar
çözmedi? Bunu bir kez daha soruyoruz. Eğer çözemiyorsa bu güçler
kimlerdir, nereye bağlıdır? Bunların açıklanması,
Hükûmet tarafından Parlamentoya açıklanması ve söylenmesi
gerekiyor.
Evet, Cumhurbaşkanı ifade etti, kaymakamlara,
muhtarlara Bir şey olursa bana söyleyin, beni arayın, bizzat beni
arayın. dedi. Yani, bugün, soruyoruz, öğrenmek istiyoruz: Cizre
Kaymakamı, Şırnak Valisi bu sorunu çözmüyor, ambulansın
geçişine izin vermiyorsa bu talimatı kimden alıyor? Bunu
öğrenmek istiyoruz. Tekrar soruyoruz, bu soruların cevabını
öğrenmek istiyoruz.
Bunu bir kez daha ifade edeyim ki şu anda
milletvekillerimiz Bakanlıkta, otuz altı saat boyunca
İçişleri Bakanlığıyla görüşme yapıldı
fakat çözülemedi, çözülemediğini hep birlikte biliyoruz. Çözmek için,
oraya giden insanların yaşaması için, yaşamasını
sağlamak için milletvekilleri, grup başkan vekilimiz dâhil olmak
üzere açlık grevine bedenlerini yatırdı. Üç gündür sadece hastaneye
yaralıların götürülmesini sağlayamadığımız
için milletvekillerimiz açlık grevine girdi. Grup olarak, HDP Grubu olarak
bugün bu sorun çözülmezse bütün gruptaki arkadaşlarımızın
kararıyla bu sayıyı daha da artırarak açlık grevine
gireceğiz.
Evet, bizim partimizin milletvekilleri bölgede.
Nerede? Mardinde, Diyarbakırda, Şırnakta, halkın
yanında. Halkın yaşadıklarını bizzat onlarla
birlikte görerek, onların yanında bütün yaşamlarıyla
birlikte, iç içe, yaşananlara ortak olmaktadır.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Organize işler!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Orayı
Kerbelaya çevirdiniz, hiç vicdanınız sızlamıyor mu? Daha
hâlâ konuşuyorsun!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Şunu
söyleyelim, şunu bir kez daha ifade etmek istiyorum: Değerli
milletvekilleri, bizim zaten yarıdan fazla milletvekilimiz
Şırnakta, Mardinde, Diyarbakırda.
ALİM TUNÇ (Uşak) Teröristlerle birlikte!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Başkan,
sözünü geri almasını istiyorum.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Ayıp, ayıp!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Sözünü geri
almasını istiyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim.
Buyurun Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla)
Milletvekillerimize söylediği sözü -tutanaklardan alıp- geri
almasını ve ona iade edilmesini istiyorum, sözünü geri
almasını istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla)
Milletvekillerimiz halkın içindedir, yaşananları bizzat görüyor.
Gelin, birlikte gidelim. Şunu ifade ediyorum, net bir şekilde
söylüyorum: Savaş alanında bile bir hukuk vardır, bir
insanlık vardır; koridor açılır, bir heyet gider, oradaki
yaralıları o koridordan alır getirir hastaneye, nereye götürmesi
gerekiyorsa yaralıları tedavi etmek için götürür, hastaneye götürür,
sağlık merkezine götürür. Şu anda gelin, buradan
çağrıda bulunuyorum, MHP de, AKP de, CHP de, biz de dâhil olmak üzere
-biz hazırız- birlikte gidelim, bir koridor oluşturalım,
hep birlikte gidip yaralıları kendimiz çıkaralım, eğer
çıkaramıyorsak
Bu Parlamento görevini yerine getirmelidir, eğer
Hükûmet, Bakanlıklar bunu gerçekleştiremiyorsa o zaman bu Parlamento,
bu sorumluluğu almalı ve bir koridor oluşturarak bunu yerine
getirmelidir.
Çok net ifade ederim ki şimdi
yaşananları sadece bir algı yanıltmasıyla ele
alamazsınız. İfade ediyoruz ki o ambulanslar oraya
gitmemiştir, çok net söylüyoruz. Bize şu söyleniyor: 112 ambulansları
gitmiş ve orada bekletiliyor. ama zaten oradaki yetkililerin ve
Bakanlığın da bilgisi dâhilinde belediye ambulansı ve
sağlık personelleri oraya ilerledi ve ulaşamadı ve bütün
isimler oraya verildi. Kim tarafından engellendi? Çok net söylüyoruz:
Zırhlı araçlardan açılan ateş sonucunda engellendi, bunun
görüntüleri var, bunların görüntüleri var. Orada isimleri belirlenen ve
yaralıları almaya gitmeye çalışan sağlık
personelleri, isim verildiği hâlde gözaltına alınıyor yani
Ya öleceksiniz ya da sizi tutuklayacağım.
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) Mehmet Karakuş
linç edilmiş HDP bizi kandırdı. dediği için, şu ses
sanatçısı, Çiyager linç edilmiş, onun da görüntüsü var
mı?
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Van) Ne alakası var
bu konuyla ya!
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) Güya
barıştan söz ediyorsunuz, linç edilmiş, ne yaptınız,
bir söyleyin.
BAŞKAN Müdahale etmeyelim sayın
milletvekilleri.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Çok net
söyleyelim: Sağlık personellerinden Abdülaziz Yural
Sağlık
emekçilerini kimin katlettiği ortadadır, Abdülaziz Yural,
Şeyhmus Dursun ve Eyüp Ergen. Eyüp Ergen için ifade etti Bakan, biz
birlikte gidelim, aileleriyle görüşelim, kimin katlettiği bütün
sosyal medyada, kameralarda çok açık bir şekilde ifade ediliyor ve
görüntüleri mevcuttur. Yani valinin, yerel güçlerin yalan yanlış
bilgilerine, Parlamento ve bakanlar buna, bu yanlış bilgilere izin
vermemelidir.
ALİM TUNÇ (Uşak) Sizin bütün
konuştuklarınız yalan!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Eğer
inanıyorsanız gelin hep birlikte gidelim, eğer varsanız
birlikte gidelim, bütün sorunları orada birlikte görelim. Verdiğimiz
araştırma önergelerine Evet. deyin ve size güvenelim diyorum,
teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın İnceöz
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkanım, az evvelki hatip, hem grubumuza hitaben ilzamda
bulunmuştur ciddi bir şekilde hem de Parlamentoya ciddi bir
şekilde, tehditvari bir konuşma yapmıştır, buna cevap
vermek istiyorum.
BAŞKAN Ne söyledi Sayın İnceöz?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Biraz evvelki
konuşmasında yine, ölümlerden AK PARTİ Hükûmetini,
iktidarını ve her birimizi burada sorumlu tutmuştur, bununla
beraber, tehdit içeren de sözler sarf etmiştir.
BAŞKAN Buyurun Sayın İnceöz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakikayı geçmesin lütfen.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün,
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin AK PARTİ grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet
ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, bu
kürsü, milletin kürsüsü ve bu kürsüye çıkan milletvekili
arkadaşlarımızın milleti temsilen sözcülük yapmaları
gerekiyor. Burayı birkaç gündür, birkaç aydır hatta, meşgul eden
başka konular oldu. Burada çıkıp milletvekillerini tehdit ederek
Şunu yapmazsanız bu böyle olacak, bunu yapmazsanız bu böyle
olacak. diye, bu kürsüden terör örgütünün sözcülüğünü yapmaya kimsenin
hakkı yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Öncelikle, kimin temsilciliğini, kimin sözcülüğünü yapıyoruz,
bunun ayrımının iyice ortaya çıkması lazım.
Burada, baştan aşağı gelip gerçekten
gerçeklerle ilgisi olmayan birkaç gündür, özellikle bu haftanın
başından itibaren Faysal Sarıyıldızın ve 24
kişinin olduğu yerden bahsediliyor. Bununla ilgili bilgiyi verdik.
Ambulanslar geliyor güvenli bir bölgeye kadar ama ötesine hem çukurlardan hem
de nereden geldiği belli olmayan ateş açmaların neticesinde öbür
tarafa gidemiyor demiştik. İşte, bugün o bölgede, Cizrede sabah
07.05 sıralarında Faysal Sarıyıldızın ve birkaç
gündür Parlamentoyu meşgul eden konu, baştan aşağı
yalan olduğunu söylediğimiz, Yaralılar var. denilen noktadan
teröristlerce ateş açılıyor ve 5 kişi yaralanıyor,
bunlardan bir tanesi Jandarma Uzman Çavuş Allah rahmet eylesin-
şehit oluyor Yusuf Haldun Uslu, diğerleri de parmağından,
bacağından ve diğer uzuvlarından yaralı bir
şekilde
Hani oralarda yaralı vardı? Hani ambulanslar
gelmiyordu? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ambulansları oralarda güvenli bölge şeklinde götürelim derken bir
uzman çavuşumuz şehit oluyor ve diğerleri de yaralanıyor.
İşte bu kürsüye geldiğinizde oradaki Kürt kardeşlerimizi,
Türkiyedeki 78 milyon vatandaşımızı aldatıcı
şekilde konuşmayacaksınız, gerçekleri
konuşacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Orada
mıydın, nereden biliyorsun?
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) - Bununla beraber
Sayın Cumhurbaşkanımızın lafından, çok doğru
söylüyor, şunun için doğru söylüyor. Karşınızda hendek
kazan, çukur kazanlara karşı mevzuatı uygulayın diyor.
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Buradan
konuşmak kolay öyle. Git o bölgeye o zaman.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Gelin, görün, buradan konuşmayın. Biz oradayız.
BAŞKAN Sayın İnceöz, teşekkür
ediyoruz.
Süreniz dolmuştur.
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) - Nasıl bir
diktatör ki
Millete rağmen iş yapmayacağını beyan
eden bir diktatörü tarif ediyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Çok net
olarak grubumuza ve bize yapılan ithamlardan dolayı söz hakkı
istiyorum.
BAŞKAN Tam olarak ne söyledi? Çünkü ben
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Terör
örgütünün sözcülüğünü yapan
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Neler söylemedi ki Sayın Başkan ya!
BAŞKAN Ben bunu sormak durumundayım
arkadaşlar, İç Tüzüke göre herkese. Ben yok demedim.
Buyurun, tamam.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Herkese sormuyorsunuz, sadece bize soruyorsun.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Başka gruplara
sormuyorsunuz ama.
BAŞKAN İlknur Hanıma da sordum,
herkese soruyorum. Hayır, o, benim görevim. İç Tüzüke göre ben
kimin, niçin söz istediğini sormak durumundayım.
Buyurun Sayın Demirel.
İki dakikada yeni bir sataşmaya meydan
vermeden
5.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirelin, Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Dağ
başı mı burası? Allah, Allah! Sormak zorunda. Aç İç
Tüzükü oku, öğren.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ne diyorsun sen? Ne
bağırıyorsunuz ya? Ne oluyor, ne oluyor?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Bağırmıyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Şimdi,
yalan yanlış bilgi buradan çok net ortaya çıkıyor
arkadaşlar.
Arkadaşlar, grup başkan vekili şunu
söylüyor
(AK PARTİ ve HDP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar) Arkadaşlar
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla)
Başkanım, böyle de konuşulur mu?
BAŞKAN Sizin grubunuza da söylüyorum, öbür
gruba da, hepsine söylüyorum.
Lütfen arkadaşlar
Buyurun.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Yani yeniden
başlatsanız, ben bir cümle bile kullanamadım Başkanım.
BAŞKAN Tamam, buyurun.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Tamam,
teşekkür ediyorum Başkanım.
Şimdi, söylediklerinizin ne kadar
yanlış olduğunu şuradan ifade edeyim ki Sayın Faysal
Sarıyıldız o bölgede bile değil. Çok net söyleyeyim, o
bölgede bile değil.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Silah götürüyor,
silahı nereye götürüyor, ne yapacak? Faysal, silah mı
taşıyor?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) O ara kendisi
Cizrededir, kendisi Şırnak Milletvekilidir, Cizre Milletvekilidir.
Kendisi bodrumun olan kısmında değil. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Cizrede dedim,
Cizrede.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Keskin
nişancıların yanında mı? Faysal, keskin
nişancıların yanında mı?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Sayın grup
başkan vekiliniz diyor ki: Faysal Sarıyıldız ve içinde
olanlar oradadır. Faysal Sarıyıldızı hedef seçen
AKPye ben buradan çok net ifade ediyorum. Burada bütün arkadaşlar, biraz
önce de söylendi
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sözümü
çarpıtma!
BAŞKAN Arkadaşlar, müdahale etmeyelim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) -
milletvekillerimize söz söylenmesine kesinlikle izin vermeyeceğiz, bunu
bir kez daha ifade edelim. O da bu Parlamentonun bir üyesidir.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Faysal, silah
mı taşıyor oraya?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) O zaman gelip
Parlamentoda olacak, teröristlerin sözcülüğünü yapmayacak.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sen mi
belirleyeceksin Başkan, sen mi belirleyeceksin? Hayret bir şey ya,
sizin milletvekilleriniz hepsi niye burada değil?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Faysal
Sarıyıldız, bu Parlamentonun bir üyesidir. Cizreden
seçilmiş bir milletvekilidir. Orada olacak, tabii ki orada olacak,
milletvekilidir orada olacak, halkın yanındadır. Sizin gibi,
yalan yanlış bilgiler vermiyor. Sizler, Faysal
Sarıyıldız hakkında söylediğiniz sözlerin hepsini geri
alacaksınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİM TUNÇ (Uşak) Yok canım!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Biz buna hukuki
işlemleri de başlatacağız, bütün tutanakları da
çıkartacağız. Faysal Sarıyıldız insanların
yaşamını kurtarmak için mücadele ediyor.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teröristlerin
yaşamını kurtarmak için, teröristleri kaçırmak için orada
mücadele ediyor!
ÖMER ÜNAL (Konya) Gelsin vekillik yapsın
burada, gelse ya.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Gelin bir gün
iki saat Cizreye gidelim, sizi Cizreye davet ediyorum, iki saat gidelim.
Yolları açalım, iki saat gidelim Cizreye, Cizre halkının
yanında olalım. Faysal Sarıyıldız bodrumun bulunduğu
noktada değil, onu bir kez daha ifade edelim. Yalan yanlış
bilgiler size bu şekilde iletiliyor, o yüzden bu kadar yalan
yanlış bilgilere sahip bir şekilde burada kalkıp
konuşuyorsunuz.
ÖMER ÜNAL (Konya) Sizin bilgileriniz doğru
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) O yüzden
burası Hükûmet, iktidar, bugün bakanlar, yalan yanlış bilgiler
yüzünden sorunu çözemiyor. Oradaki bilgiler size yalan ve yanlış
olarak ifade ediliyor. Bunu çok net ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:16.25
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI
(Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,
ülkemizin Latin Amerika ve Karayiplere açılım
politikasının parlamenter diplomasi boyutunun da güçlendirilmesi
kapsamında TBMMnin Latin Amerika Parlamentosuna (PARLATINO) bölge
dışı gözlemci üye olmasının Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanının 13/1/2016 tarih ve 2
sayılı Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi
(3/462)
28/1/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Ülkemizin Latin Amerika ve Karayiplere
açılım politikasının parlamenter diplomasi boyutunun da güçlendirilmesi
kapsamında, TBMMnin Latin Amerika Parlamentosuna (PARLATINO) bölge
dışı gözlemci üye olması, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 13 Ocak 2016 tarih ve 02
sayılı Kararıyla uygun bulunmuştur.
Söz konusu PARLATINOya gözlemci üye olma hususu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 1inci maddesi
gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul edilmiştir.
Gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
VII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar
ile boşanma olaylarının araştırılması
amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonunda boş
bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN Aile bütünlüğünü olumsuz
etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İstanbul
Milletvekili Tülay Kaynarca aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile
Peru Cumhuriyeti Arasında Ekonomik ve Ticari İşbirliği
Anlaşması ile Anlaşmada Düzeltme Yapılmasına
İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlayacağız.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Peru Cumhuriyeti
Arasında Ekonomik ve Ticari İşbirliği Anlaşması
ile Anlaşmada Düzeltme Yapılmasına İlişkin Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/354) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:64) (X)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 64 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Görüşmeler tamamlanmıştır.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Var. Nasıl
yok?
BAŞKAN Nerede söz talebiniz?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Var Başkan,
biz konuşmak istiyoruz.
BAŞKAN Tamam da, bunu önceden bildireceksiniz
arkadaşlar.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Maddede
artık konuşun.
BAŞKAN Tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde söz vereceğim size.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Başkan, tümü
üzerinde Mehmet Emin Adıyaman arkadaşımız konuşmak
istiyor.
BAŞKAN Tasarının tümü üzerinde
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili
Mehmet Emin Adıyaman.
Buyurun Sayın Adıyaman.
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, uzun bir süredir bölgede sokağa
çıkma yasakları uygulanmakta ve bu sokağa çıkma
yasakları süresi boyunca gerek asker, polis gerek sivil
vatandaşlarımızın ve yine resmî açıklamalara göre, gerillaların
öldüğünü, neticede bu ülkenin çocuklarının ve bu ülkenin anne ve
babalarının gözyaşlarının aktığını
görmekteyiz. Defalarca bu kürsüde sokağa çıkma yasaklarının
iç hukukumuz açısından hukuki dayanağının
bulunmadığını, bunun fiilî bir durum olduğunu, esasen
mevcut Anayasa ve iç mevzuata aykırı olduğunu dile getirdik. Her
ne kadar Hükûmet bu sokağa çıkma yasaklarının
dayanağını 5442 sayılı Yasanın 11inci maddesine
dayandırıyorsa da bu bizce ve mevcut Anayasaya göre aslında
dayanaksız ve valilerin karar alamayacağı bir durumdur. Bunu
nereden çıkarıyoruz? Anayasanın 13üncü maddesi özgürlüklerin
hangi koşullarda sınırlandırılacağını
açıkça ortaya koymuştur. Keza bununla bağlantılı
olarak Anayasanın 119, 120 ve 122nci maddesine kadar devam eden
hükümlerinde ülkede olağanüstü durumların, olağanüstü
koşulların ve hâlin, hatta sıkıyönetimin yine hangi
koşullarda, hangi şartlarda ilan edileceğini ve ilanın
prosedürünü açık bir şekilde ortaya koymuştur.
HALUK İPEK (Amasya) Sayın Başkan,
hatibin konuşmasının sözleşmeyle ne ilgisi var?
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, iktidar bu anlaşmalara uymadığı gibi, bu
hükümlere uymadığı gibi, yine, Türkiyenin
imzaladığı uluslararası anlaşmalara da uymamaktadır.
Bildiğiniz gibi, Anayasanın 90ıncı maddesi uluslararası
anlaşmaların iç hukukumuz açısından
bağlayıcı olduğunu, hatta insan haklarına ilişkin
uluslararası sözleşmelere karşı Anayasa Mahkemesine de
itiraz edilmeyeceğini hüküm altına almıştır.
Dolayısıyla, Türkiyenin imzaladığı temel insan
haklarına ilişkin sözleşmelerin başında İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi gelmektedir.
Değerli arkadaşlar, Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Beyannamesinin 1inci maddesi Bütün
insanlar doğduğu anda eşit doğar ve eşit haklara
sahiptir. hükmünü içerir. Yine, 2nci maddesi ırk, renk, cinsiyet, dil,
din gibi özelliklerinden dolayı ayrımcılığa tabi
tutulamayacağını; 3üncü maddesi yaşama hakkının
egemen devletler tarafından güvence altına alınmasını;
5inci maddesi işkence yapılamayacağını, zalimce
uygulamaların uygulanamayacağını ve insan onuruna
aykırı uygulamaların yürütülemeyeceğini garanti altına
alır. Ve devamı 9, 10, mülkiyet hakkı, seyahat hakkı, ifade
özgürlüğü hakkı gibi temel insan haklarına ilişkin birçok
hakkı güvence altına almış.
Türkiye, 6 Nisan 1949 tarihinde bu
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini
imzalamıştır. Bugün sokağa çıkma yasağıyla
hayata geçirilen şey, Türkiye'nin 1949 yılında altına imza
attığı bu sözleşmedeki hakların tümünün ayaklar
altına alındığının açık bir göstergesi. Seyahat
hakkı sokağa çıkma yasağıyla ihlal ediliyor, mülkiyet
hakkı ihlal edilmiştir, yaşam hakkı ihlal ediliyor, daha da
önemlisi bölgenin etnik ve kültürel yapısından dolayı açık
bir şekilde ayrımcılığa tabi tutuluyor. Kaldı ki
Ceza Muhakemesi Kanunu ve yine uluslararası sözleşmelerin açıkça
ifade ettiği suçun şahsiliği prensibi de ihlal edilerek,
örneğin, Cizrede, Surda ya da Silopide Terör örgütü mensupları
vardır. gerekçesiyle, böyle bir gerekçeye sığınılarak
toplu bir cezalandırma sistemi uygulanmaktadır.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Sayın Hatip,
Peruyla ilgili bir şeyler söyleyin.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla)
Varsayalım ki, iktidarın iddia ettiği gibi orada birtakım
silahlı kişiler olsa bile 120-130 bin kişilik bir topluluğu
toplu olarak cezalandıramazsın.
Değerli arkadaşlar, İnsan
Hakları Beyannamesini güçlendiren ve onun paralelinde, biliyorsunuz bir
de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi vardır. Türkiye bu
sözleşmeyi de imzalamıştır. Bu sözleşme de
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesindeki
hükümleri daha somut, daha açık, daha net bir şekilde
açıklamakta ve güvence altına almaktadır. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin ilgili hükümlerini, yine yaşam
hakkı, ayrımcılık yapmama, ikametgâh, seyahat ve ifade
özgürlüğü gibi haklarını da yine mevcut Hükûmet, keyfî,
dayanaksız ve yereldeki valinin talimatıyla ayaklar altına
almaktadır. Aslında burada işlenen ciddi bir anayasal suçtur.
Zira Anayasanın 90ıncı maddesi, bütün bu hükümleri, bu
uluslararası anlaşmaları Anayasa hükmü olarak değerlendirmekte,
hatta Anayasa Mahkemesine itirazının bile kabil
olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
çerçevesinde Türkiyenin de yaptırımını kabul ettiği,
yargılama hakkını kabul ettiği Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi, son dönemde sadece Cizreye ilişkin beşe
yakın ihtiyati tedbir kararı, yürütmenin durdurulması
kararı vermesine rağmen, Hükûmet, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin bu yürütmeyi durdurma kararlarını da hayata geçirmemiş
ve hakkında yürütmeyi durdurma kararı verilen 5 kişi
yaşamını kaybetmiştir.
Değerli arkadaşlar, buradaki temel sorun,
Türkiyede, sadece mevcut Hükûmetin, sadece Sayın
Cumhurbaşkanının Mevzuatı bir tarafa bırakın, iç
hukuku bir kenara bırakın, kendi bildiğinizi uygulayın.
cümlesinden hareketle iç hukuku hiçe saymaktan ibaret değil. Aynı
zamanda mevcut Hükûmet, uluslararası sözleşmelerden doğan
yükümlülükleri de yerine getirmemekte, uluslararası sözleşmelerden
doğan hakları da keza âdeta bir kenara atmaktadır. Mesela Kürt
sorunu öyle ciddi bir sorun ki, Türkiyede demokratikleşmenin önünde o
kadar büyük bir engel ki, bütün bu anlattığımız
sözleşmeler gibi, örneğin Avrupa Yerel Yönetimler
Şartını incelediğimizde, Türkiyenin bu Yerel Yönetimler Şartındaki
pek çok hükme, pek çok karara çekince, maddeye çekince koyduğunu
görmekteyiz. Nedir buradaki çekincelerin temel mantığı?
İşte mantık şu: Bu çekinceleri
kaldırdığımız zaman, altındaki imzayı,
çekincelere ilişkin imzayı geri çektiğimizde Avrupa Yerel
Yönetimler Şartından doğan yerel yönetimlerin, özerk yönetimlerinin
oluşabileceği. Dolayısıyla, doksan yıldır bu
ülkede bir fobi hâline gelen Kürtler, Kürtlerin bölünme korkusu, endişesi
bu çekincelerin hâlâ devam etmesinin en büyük nedenlerinden biridir. Ama gerçek
şu ki uluslararası evrensel hukuk kurallarının,
uluslararası bu sözleşmelerin ve dünyanın, özel olarak da
Avrupanın kabul ettiği Yerel Yönetimler Şartındaki
hükümler, Türkiyede de Avrupada da doğrudan demokrasinin, gerçek
demokrasinin uygulanmasının vazgeçilmez kurallarıdır.
Yerel demokrasinin, demokratik bir sistemin
inşasının öncelikli yolu, Yerel Yönetimler Şartında
da ifadesini bulduğu gibi, ademimerkeziyetçi bir sistemin inşa
edilmesidir. Bunun, tarihte sosyolojik gelişme sürecinin doğal sonucu
olarak da varmamız gereken nokta bu.
Hepinizin bildiği üzere, devletlerin ortaya
çıkış süreçleri Antik Çağ Yunan site devletleri. Orta
Çağda bu devletlerin ya din kimliği üzerinden veya mezhep kimlikleri
üzerinden imparatorluklaştıklarını ama ademimerkeziyetçi
konumlarını da devam ettirdiklerini görüyoruz.
Kapitalist çağın burjuva ideolojisinin
oluşturmuş olduğu ulus, tekçi ulus devlet
anlayışı 1700lü yıllardan günümüze miadını
tamamlamıştır. Dünyada bunun pratiğini, bunun nasıl
çözüldüğünü hepimiz her gün görmekteyiz.
İşte 21inci yüzyılda ademimerkeziyetçiliğin
hâkim olduğu, yerel yönetimlerin güçlendirildiği, toplumsal
aidiyetlerin, farklılıkların yerel düzeyde kendisini
örgütleyebildiği, kendisini karar sürecine katabildiği ve tekçi ulus
anlayışı yerine çoğulcu, demokratik ulus
paradigmasını inşa edebilen devletler, bu kapitalist
modernitenin veya kapitalist çağın ulus devlet kültüründen, ulus
devlet yapısından kendisini kurtarabilmiş ve bütün
sorunları aşabilmiştir. Maalesef, bunu aşamayan ülkeler,
hâlâ bu sistemle iç sorunlarını aşamadığı gibi,
iç çatışmalar ve giderek parçalanmayla yüz yüze kalmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bugün Türkiyede de
önemli bir sorun olan Kürt sorununun çözümü noktasında, idari ve siyasi
olarak Anayasanın durumunu ve yıllardır sorun üreten idari
yapının gözden geçirilmesi gerektiğinin bir zorunluluk
olduğunu görmekteyiz. Yaşanan süreci ve hepimize acı veren, otuz
yıldır birçok insanımızın canına ve milyarca
dolar ekonomiye mal olan Kürt sorununun çözülebilmesinin, bir çözüme
kavuşmasının ve demokratik bir cumhuriyete ve demokratik bir
ulusa ortak vatanda ulaşabilmemizin örnekleri, modelleri dünyada çoktur.
Bakın, İrlandada yıllarca benzer
sorunlar yaşandı ama İngiltere, yıllarca,
bastırmacı, şiddetle, inkârla sorunun devam edemeyeceğini,
bir şekilde bu sorunun çözülmesi, müzakereyle ve demokratik yöntemlerle
sonuca ulaşmasının yolunu buldu ve Kuzey İrlanda sorununu,
hepinizin bildiği gibi, çözüme ulaştırdı.
Yine, Kolombiyada yıllardır devam eden
FARC gerillaları ile Kolombiya Hükûmeti arasında, yine binlerce
insanın ölümüne neden olan süreç giderek barışa, giderek
demokratik çözüme ulaşmaktadır.
Daha da önemlisi, Türkiye'nin bizzat rol
aldığı, Türkiye'nin bizzat görev üstlendiği ve çözüm
sürecinde başaktör olduğu Moro İslami Kurtuluş Cephesi ve
Filipinler Hükûmeti arasında yaşanan mesele. 1960lı
yıllarda kurulan Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi çeşitli
görüşmeler yapıp, 1980li yıllarda Hükûmetle yarı özerklik
konusunda varılan anlaşma üzerine Moro Ulusal Kurtuluş
Cephesinden ayrılan İslami Kurtuluş Cephesi bu yarı özerklik
anlaşmasını kabul etmeyerek 1981 yılından bu tarafa
Filipinlerde silahlı mücadele vermiştir. Ama pek çok
görüşmelere, pek çok görüşmelerin sonuçsuz kalmasına, yeniden
çatışmaların başlamasına ve zaman zaman Hükûmetin
varılan sözleşmeleri rafa kaldırmasına, zaman zaman Moro
İslami Ulusal Kurtuluş Cephesinin varılan antlaşmalardan
vazgeçmesine rağmen, süreç devam edip Türkiye'nin de gözlemci olduğu,
hatta silah bırakma sürecinde komisyon
başkanlığını Filipinler Büyükelçiliğinin
yaptığı bir çözüm sürecine ulaşabildiğinin
pratiğine, gerçeğine bizatihi Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
tanıktır.
Değerli arkadaşlar, başka ülkelerde
gelişen, bizimle benzer meselelerin hangi metotlarla, hangi yollarla,
nasıl çözüldüğünün, nasıl sonuca
ulaşıldığının pratik deneyimleri var. Bizden 10
bin kilometre uzaklıkta, belki daha fazla kilometre uzaklıkta bulunan
Filipinlerde gönüllü olarak, büyük bir coşkuyla, büyük bir hevesle rol
alan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin, en başta kendi içinde, kendi yönettiği
devlette ve büyük acılara sebep olan Kürt sorununun çözümünde daha
istekli, daha coşkulu, daha yapıcı ve daha canhıraş
çalışması gerekiyor. Kendi ülkesinin içindeki bir sorunu
çözemeyen bir Hükûmetin ister Filipinlerde ister Afrikanın herhangi bir
ülkesinde ya da Latin Amerikadaki bir ülkede ara bulucu, gözlemci olması
bir anlam ifade etmeyecektir.
Hükûmetin Kürt sorunu konusunda
aldığı tutum, savaş konsepti, inkâr, yeniden inkâr, yeniden
yok sayma ve yeniden şiddet yöntemi ile şiddeti önemseyen, öne
çıkaran politikalarıyla Türkiyede özellikle de son iki üç aydır
uygulanan ve insan haklarını ihlal eden sokağa çıkma
yasağıyla âdeta Kürt halkı kolektif olarak, toplu olarak
cezalandırılmaktadır. Subjektif niyet bu olmasa bile, pratikte
toplu cezalandırma, toplu cezaevi oluşturma pratiği
uygulanmaktadır. Dolayısıyla, bu uygulamalar bölgede gerçek
anlamda bir duygu kırılması yarattığı gibi, bunun
sonuçlarının bize belki iki yıl, üç yıl sonra çok daha
ağır yansıyacağı bir realitedir.
Genelkurmay Başkanının verdiği
verilere göre, 900 küsur civarında -tırnak içinde- teröristin
öldürüldüğü varsayılıyor son iki ay içinde, bu sokağa
çıkma yasaklarında. Arkadaşlar, bir an için düşünün, 950
kişi uzaydan gelmiyor, bu ülkenin çocukları ve her bir
öldürüldüğü iddia edilen kişinin en az 10 tane akrabası
vardır. 900 kişiyi 10la çarptığımız zaman,
sadece iki ay içerisinde Türkiyede 9 bin kişinin, yakın
akrabası olan 9 bin kişinin bu olaydan etkilendiği
gerçeğiyle yüz yüzeyiz. Aynı şekilde, tersine, ölen asker ve
jandarmaların ailelerinin, aynı şekilde duygu
kırılması yaşadığını
varsaydığımızda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) -
bu
gidişatla, bu yöntemle bu sorunun çok daha büyük, derin yaralar
açacağı gerçeğiyle yüz yüzeyiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şahıslar adına ilk söz, Ankara
Milletvekili Murat Emire aittir.
Sayın Emir, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MURAT EMİR (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kurulumuzu, Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dün itibarıyla,
Türkiye Cumhuriyeti, bizler önemli bir birincilik yakaladık. Ama, bu
birincilik hepimizin gurur duyacağı, mutluluk
duyacağımız bir birincilik değildi maalesef. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin 2015 yılı istatistiklerine göre,
ifade hürriyetinde, ifade özgürlüğünde en çok ceza alan, en çok
yargılanan ve en çok cezaya çarptırılan bir ülke durumuna düşürüldük.
Bu, bizim, öncelikle bu Meclis olmak üzere, hepimizin büyük üzüntü
duyacağı ve buradan çözümler üreteceğimiz önemli, ivedi bir
konudur.
Bakınız, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi 2015 yılında toplam 28 dava görüyor, bunlardan 10 tanesi
Türkiyeye ait ve Türkiye mahkûm ediliyor maalesef. Sadece bunlar değil.
Bakınız, Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
davası olan ülkeler içerisinde Ukrayna ve Rusyadan sonra tam 8.450
davayla 3üncü sırada. Adil yargılanma hakkı açısından
20 mahkûmiyet, işkence ve kötü muameleye maruz kalma açısından
14 mahkûmiyet, yaşam hakkının ihlaline karşı yeterli
adli kovuşturmanın yapılmamasına dönük olarak da 13
mahkûmiyet almışız maalesef.
Değerli arkadaşlar, yine anımsatmakta
yarar görüyorum ki Türkiye, cezaevinde tutuklu 29 gazetecisi bulunan nadir
ülkelerden birisidir. Bunlar, elbette bizim mutluluk
duyamayacağımız, büyük acı duyduğumuz dünya
çapındaki birinciliklerimizdir. Bunları bir an evvel gözden geçirmek
ve düzeltmek zorundayız.
Bakınız, düşünce özgürlüğü
nedir? Düşünce özgürlüğünü çok geniş ele almak gerekir.
Düşünce ve ifade özgürlüğü; düşünce ve görüş sahibi olma,
ama bu yetmez, düşünce ve bilgiye ulaşma, bu da yetmez, düşünce
ve bilgiyi yayma hakkını da kapsar. Dolayısıyla, bireyin
maddi ve manevi varlığını geliştirme
hakkının güvencesi olan bu özgürlük, aynı zamanda toplumun
demokratikleşmesinde de temel rol oynamaktadır.
Değerli arkadaşlar, ifade hürriyetinin,
düşünce hürriyetinin olmazsa olmazı, bunun açığa
vurulabilmesi, yayılabilmesi yani basın hürriyetidir. Basın
hürriyetinde de maalesef, dünya sonuncusu olmaktan kurtulamıyoruz.
Basın özgürlüğü demokratik toplumun temeli, demokrasinin bekçisidir.
Ülkedeki rejimin demokrasi olup olmadığının en temel
kıstası, en temel ölçütü yine ifade hürriyetidir ve bundan
kaynağını alan basın özgürlüğüdür. Basın özgürlüğü
öyle bir şeydir ki muktedirlerin, iktidarın hoşuna giden
şeylerin değil, aksine hiç hoşlanmayacakları
noktaların, konuların da açıkça ifade edilebilmesini kapsar ve
bu fikirler ifade edildi diye, bu yazılar yazıldı diye, bu
haberler yapıldı diye gazetecilerin, sorumluların
kovuşturmaya, soruşturmaya ve tutuklanmaya maruz
bırakılmamasını kapsar. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, kararlarında açıklıkla şunu ifade ediyor,
dikkatinizi çekerim: Sadece bu ülkede basın özgürlüğü vardır,
ifade özgürlüğü vardır demek yetmez. Devletin, Hükûmetin yani
sizlerin, hepimizin ifade hürriyeti ve basın hürriyetinin yaşama
geçirilmesi için etkili önlemler alma zorunluluğumuz var. Bu etkili
önlemler sayesindedir ki basın özgürlüğünü sağlayabiliriz.
Bakınız, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin basın özgürlüğüyle ilgili bir kararını sizlere
okumak istiyorum: Demokratik bir sistemde, kamu gücünü elinde
bulunduranların yetkilerini hukuki sınırlar içinde
kullanmalarını sağlamak açısından basın ve
kamuoyu denetimi, en az idari ve yargısal denetim kadar etkili bir rol
oynamakta ve önem taşımaktadır. Halk adına kamunun
gözcülüğü işlevini gören basının bu işlevini yerine
getirebilmesi özgür olmasına bağlı olduğundan, basın
özgürlüğü herkes için geçerli ve hayati bir özgürlüktür. Demek ki
arkadaşlar, evrensel hukukta basın ve ifade özgürlüğü,
yargı bağımsızlığı ve adalet kadar
değerlidir.
Yine, bir mahkeme kararından küçük bir
alıntı yapmak isterim: Sadece toplumun ve devletin olumlu,
doğru ya da zararsız gördüğü haber ve düşüncelerin
değil, devletin veya halkın bir bölümünün olumsuz ya da
yanlış bulduğu, onları rahatsız eden haber ve
düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler
nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından
emin olmaları gerekir. diyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
bunlar olmadan da demokratik bir toplumdan bahsedilemeyeceğini söylüyor.
Peki biz ne yapıyoruz arkadaşlar? Bizim
yaptığımız şudur: Beğenmediğimiz, istemediğimiz,
bizi rahatsız edecek hangi düşünce ifade edilirse onun
karşısına büyük bir koro geçiyor; başta Sayın
Cumhurbaşkanı, sonra Hükûmet üyeleri, sonra yandaş medyanın
tetikçi gazetecileri, o da yetmiyor, bu sefer mafya babalarını bu
konuya dâhil ediyoruz ve her aykırı, ayrıksı fikri hep
beraber boğmaya çalışıyoruz. Oysaki biz bu ülkede,
özellikle yeni bir anayasa yapma sürecinde -hep söylüyorsunuz İlla da
başkanlık sistemi gelecek. diye- bakın, böyle bir anayasa
yapacaksak bunu ancak ve ancak basın ve ifade hürriyeti teminat
altına alınmış bir ortamda yapabiliriz.
Bundan yaklaşık on beş gün önce
aydınlarımız, aydınlar -bu ülkenin dışından
da aydınlar- bir bildiri yayınladılar. Ben, şahsım
olarak bu bildiriye imza atmazdım, içerisinde kavramsal anlamda sorunlu
noktalar, cümleler olduğunu kabul ediyorum. Ama, arkadaşlar şunu
kabul etmek zorundayız: Bu tartışmalar yapılmadan, bilim
adamları, bilim insanları, bütün taraflar dilediklerince
görüşlerini ifade etmeden biz bunlarla nasıl
tartışacağız, nasıl görüşlerimizi
anlatacağız, doğruyu nasıl bulacağız?
Bakınız, Sayın
Cumhurbaşkanının bunlarla ilgili olarak
kullandığı kelimeleri ben burada tekrar etmek istemem ama
aslına bakarsanız, her biri bir hakaret davasının konusu
olacak ağırlıkta ve kaba ve yaralayıcı sözlerle
Sayın Cumhurbaşkanı bu konuyu ele almıştır.
Aynı zamanda, Sayın Cumhurbaşkanından güç alan diğer
odaklar da hatta Kanlarıyla banyo yapacağız. noktasına
gelecek kadar bu tartışmayı seviyesiz bir düzeye
getirmişlerdir.
Ben, bütün bu tartışmalara şöyle bir
cevap vermek istiyorum: 17nci yüzyıl aydınlanma düşünürü
Voltaire şöyle der: Söylediklerinizin hiçbirini kabul etmiyorum ama
düşündüğünüzü söyleme hakkınızı ölene dek
savunacağım.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanlığı konumunu içine
sindirememiştir. Anayasa'nın ona verdiği yetkilerinin her
defasında dışına çıkmakta ve Anayasa'yı günde
defalarca kez çiğnemekten kendini alıkoyamamaktadır. Hatta,
kendi sözleriyle Bu Anayasa benim yetkilerime, benim yapacaklarıma dar
geliyor, ayağıma bağ oluyor, fiilî durum
değişmiştir, benim için yeni bir anayasa yapın. demeye
getirmiştir.
Bakınız, Türk Ceza Kanununun 299uncu
maddesi Sayın Cumhurbaşkanına özel bir koruma
sağlıyor, diyor ki: Cumhurbaşkanına hakaret edenler bir
yıldan dört yıla kadar hapis cezasıyla yargılanır.
Bizim Anayasa'mızda, bizim devletimizde Cumhurbaşkanının
özel bir konumu vardır çünkü devleti ve milletin bütünlüğünü temsil
eder ama Sayın Cumhurbaşkanının uygulamasına
baktığımızda, devletin ve milletin bütünlüğünü temsil
etmekten öte, devleti ve milleti kutuplaştıran ve her gün bir siyasi
partinin en üst seviyeden propagandasını yapar durumdadır.
Dolayısıyla da kendisinin takip ettiği dava sayısı
çığ gibi büyümektedir. Bakınız, biz merak ettik; Sayın
Abdullah Gülün görevinin son bir buçuk yılında 139 kişiye dava
açılmış, Sayın Ahmet Necdet Sezere hakaretten görevinin
son bir buçuk yılında 26 kişiye dava açılmış
ancak Sayın Cumhurbaşkanı açısından son bir buçuk
yılda 1.300ün üzerinde kişiye dava açılmış.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sosyal medya
yoktu o zaman, sosyal medya yoktu.
MURAT EMİR (Devamla) Bunun temel bir sorunu
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sosyal medya,
işin özü sosyal medya.
MURAT EMİR (Devamla) Sosyal medyayı
sadece suçlayamazsınız.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sosyal medya.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Hakaretlerin
önemli bir kısmı oradan geliyor.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) 100 davanın
95i sosyal medya.
MURAT EMİR (Devamla) Sayın
Cumhurbaşkanı, ne Abdullah Gül gibi ne daha öncekiler gibi, anayasal
konumunun içine sığamamıştır; bu açık bir
gerçektir, kendisinin ifadeleridir zaten.
Dolayısıyla, arkadaşlar,
özgürlüğün tarihi devlet otoritesinin
sınırlandırılmasının tarihidir. Önümüzde
eğer demokratikleşmeyi geliştireceksek ona uygun bir fikrî
ortamı ve düşünce özgürlüğünü ve basın özgürlüğünü
sonuna kadar yaşama geçirmek zorundayız.
Herkesi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKIYE CUMHURIYETI ILE PERU CUMHURIYETI ARASINDA
EKONOMIK VE TICARI İŞBIRLIĞI ANLAŞMASI ILE ANLAŞMADA
DÜZELTME YAPILMASINA İLIŞKIN NOTALARIN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAIR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 15 Nisan
2011 tarihinde Ankara'da imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Peru Cumhuriyeti
Arasında Ekonomik ve Ticari İşbirliği
Anlaşmasıyla anlaşmada düzeltme yapılmasına
ilişkin notaların onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde gruplar
adına ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalpe aittir.
Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
kürsüye gelirken şunu düşündüm, dedim ki: Biz bir haftadır,
Halkların Demokratik Partisi olarak, her konuşmamızda ambulans
sorununu ve oradaki yaralıların durumunu anlatıyoruz ve her
anlattığımızda bir defa toptan ret üzerinden
karşı geliniyor. Hiçbiriniz sormuyorsunuz Ya, bu gerçekten
doğru mudur? Var mıdır? Böyle bir şey varsa niye
yapılmıyordur? Yani, uluslararası düzeyde krize dönüşecek
kadar bir ambulans sorunu, bu ülkenin çözemeyeceği kadar âciz bir sorun
mu, biz bu kadar âciz bir ülke miyiz? Bu kadar büyük bir ülkeden bahsediyoruz
-her açıdan- devasa bir ekonomiden bahsediyoruz, NATOnun 2nci büyük
ordusu olduğunu söylüyoruz, teknik olarak en iyi yerde olduğumuzu
söylüyoruz ama bir ambulans konusu geldiğinde 28 insanı ölüme mahkûm
ediyoruz. Bu şekilde bakıyoruz çünkü bakış
açımızda sorun var.
MURAT BAYBATUR
(Manisa) Sizin mi!
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Bizim bakış açımızda
ALİM TUNÇ
(Uşak) Kesinlikle sorun var sizin bakış açınızda.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) -
bu Meclisin bakış
açısında sorun var.
MURAT BAYBATUR
(Manisa) Sizinkinde var. Sizde var, sizde var.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Niye var, biliyor musunuz? Yani,
şimdi, oradaki yaralı insanlar bir tehdit ve şantaj aracı
olarak ölüme mahkûm ediliyor. İnsani olarak bakılmadığı
gibi, sadece politik bakış açısına sahip. Politik olsa içim
yanmayacak, politik bile değil. Sadece öyle buyrulmuş, ret üzerine
ret cevabı veriliyor. Politik bir bakış açınız olsaydı,
burada oturup politik çerçevesini çizerdiniz, bunun karşısında
dururdunuz. Ama ambulans üzerinden bu kadar cümle sarf ediyoruz, bu
sıralardan biri çıkıp da Bu ambulans niye gitmiyor? Biz
ambulans gönderiyoruz, aslında böyle bir şey. diye somut, pratik bir
karşılık veremiyor.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Verdik, verdik.
MAHMUT
ATİLLA KAYA (İzmir) Kaç defa söylendi ya! Daha açık nasıl
söylenecek? Sağlık Bakanı geldi ya! Daha açık nasıl
söylenecek?
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Veremiyor çünkü
karşılığı yok. Veremiyor çünkü bilerek isteyerek,
taammüden onları ölüme sevk ediyor. Bilerek isteyerek 13
yaşındaki, 15 yaşındaki sivil insanları ölüme sevk
ediyor ve sonra gelip diyor ki Orada silahlı insanlar var.
HÜSNÜYE
ERDOĞAN (Konya) Gerçeği, doğruyu söyleyen kanalları
kullanıyoruz, yalan söyleyenleri değil.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Velev ki var, silahlı insanlar var.
Senin -NATOnun 2nci büyük ordususun- tankın var, topun var,
zırhlı aracın var. Dört bir yanda, ilçenin içinde
zırhlı araçlar var, binlerce Özel Harekât var; JÖH var, PÖH var,
esedullah timi var
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Hikâye okuyorsun, hikâye!
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) -
SAS var, daha ismini bilemediğim,
yerelin dışında onlarca unsur var. Niye, bunların içinden
bu kadar zor mudur o yaralıları almak? Bu kadar mı zor? Bu kadar
mı âciziz yani? O yaralıları alamayacak kadar bu ülkenin bir
kudreti yok mu?
MURAT BAYBATUR
(Manisa) Sizin istediğiniz bu zaten.
HÜSNÜYE
ERDOĞAN (Konya) Biz âciz değiliz, âciz kimler belli zaten, belli.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Bu ülkenin yaralılara müdahale edecek
kadar hastanesi yok mu?
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Sokağın başında
ambulans.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Bu ülkenin o hastaları alabilecek
kadar ambulansı yok mu?
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Var, var; sokağın
başında
HÜSNÜYE
ERDOĞAN (Konya) Kimlerin âciz olduğu çok belli oluyor.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Yani, bu kadar mı acziyet var ya da bu
kadar mı korkaklık var; hangisi? Ya da bu kadar mı
algılarımız kapalı?
MURAT BAYBATUR (Manisa) Açık, açık,
gayet açık, hepsi açık.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Bu
kadar mı algılarımız kapalı?
Eğer gerçekten, bu yaralılar üzerinden,
düşündüğünüz gibi olsa gider alırdınız, somut, pratik
Biz gittik aldık, bakın böyle çıktı. derdiniz, hiç bu
tartışmayı sürdürmezdiniz. İlk günden giderdi ambulans
alırdı, getirirdi, Şu insanlar, şu kimlikte insanlar var,
siz bu kadar kıyamet kopardınız ama burada yaralılar yok,
bunlardır. derdiniz ama sekiz gündür 6 insan yaşamını
yitirdiği gibi, şu an 4 insan kritik seviyede
-yaşamının kritik seviyesinde- ve temel ihtiyaçlarını
karşılayamıyor. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Bakın, aynı Sağlık
Bakanlığı, İstanbulda, on dakika ambulans geciktiği
için oranın personeli hakkında, oranın sağlık müdürü
hakkında soruşturma açarken
CNN Türkte, canlı yayında
gazetecilerin sorduğu soruya karşılık sağlık
personelinin verdiği cevap şu, diyor ki: Alabiliyor musunuz? Diyor
ki: Orada çatışma alanı var. Peki, bizim
ambulanslarımız gitmezse belediyenin ambulansları gidebilir mi?
diyor. Evet, gidebilir çünkü orayı iyi tanıyor. diyor, onların
alacağını söylüyor. Peki, niye gitmiyor? diyor, Emniyet izin
vermiyor. diyor.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Ya, niye böyle
yapıyorsunuz?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Açın, bakın. Emniyet izin vermiyor. demek bile, Emniyet üzerinden
bu kadar cümle kurmak bile, oradaki insanların yaşamına
Bırakın ölsünler. demektir. Biz de burada diyoruz ki:
Bırakın ölsünler.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Tabutların
içinde silah mı götürecek belediyenin ambulansı?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Peki,
size soruyorum: 28 insan yaşamını yitirdiğinde, bu ülkedeki
insanlar
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Hem devletten
ümidimizi kesmedik diyorsunuz, devletin her türlü hakkı var diyorsunuz.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Müdahale eder misiniz.
28 insan yaşamını bir anda
yitirdiğinde ve onların içinde ister silahlı ister sivil -sivil
çoluk çocuk da var- öldüğünde
ALİM TUNÇ (Uşak) Ha, ister
silahlı, ister sivil
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
bilerek ve isteyerek öldürdüğünüzde -öldürme amacı güttüğünüzü
iyi biliyorum- 28 insan öldüğünde, bir infial olursa ki bu benim
kişisel öngörümdür- nasıl bakacaksınız? Ne diyeceksiniz?
MURAT BAYBATUR (Manisa) İstediğiniz bu
zaten.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Biz
bunu istiyorsak müdahale edersiniz.
MURAT BAYBATUR (Manisa) Ediyoruz, ediyoruz.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Niye
gidip almıyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim lütfen.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Biz
gidip alalım diyoruz, biz alternatif oluşturalım diyoruz, biz
çözüm getirelim diyoruz.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Önce
silahı bırakın, silahı.
MURAT BAYBATUR (Manisa) İşinize geleni
duyuyorsunuz, işinize gelmeyeni duymuyorsunuz.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Biz,
almak için her türlü pratik çözümü getirmemize rağmen
BAŞKAN Müdahale etmeyelim kürsüdeki hatibe.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
oturduğunuz yerden sadece ret üzerinden, dogmatik,
tabulaştırılmış bir zat üzerinden cümle
kuramıyorsunuz. Bütün mesele budur.
MURAT BAYBATUR (Manisa) He, he(!)
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Yoksa, eminim ki siz, şuradan çıktığınızda, yolda
gittiğinizde bir kedi bile sokağa düşse alıp onu
kaldırırsınız, bir canlı olduğunu görürsünüz ama
söz konusu oradaki Kürt halkıyla ilgili bir konu olduğunda, bire bir
o kodlanmış olan ulus, ilkel milliyetçilik duygularınız
insani duygularınızın önüne geçiyor.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Karıştırma!
MURAT BAYBATUR (Manisa) Hiç alakası yok, hiç
alakası yok! Terörist, teröristlerle bizim problemimiz! O sizin
işiniz, bizim değil!
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Hiç öyle
değil!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) -
Eğer gerçekten, bugün insani duygularınız ön planda olmuş
olsaydı, sekiz gün boyunca burada insanlar her türlü olağanüstü
çabayı gösterip ambulans için bu kadar cümle kurmazdı. Hiçbirimizin
bu kadar cümle kurma gibi bir derdi yok.
HASAN TURAN (İstanbul) Ezberledik artık,
aynı şeyler!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Bu
ülkenin konuşacağımız yüzlerce sorunu var ve bu ülkenin ne
kadar dibe vurduğunun elimizde onlarca verisi var, sayısal,
istatiksel, bilimsel verileri var.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Söyle, onları
söyle, neymiş o sayısal veriler, göster! Göstersene onları,
neymiş?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Ama
şu anda, ülkenin bir tarafında kan akarken insanları
düşüncesinden dolayı, kimliğinden dolayı ölüme mahkûm
ettiğiniz bir bakış açısından dolayı, bizim
insani ve ilkesel refleksimiz buna izin vermez.
MURAT BAYBATUR (Manisa) Hiç alakası yok!
Kimlikle alakalı değil, örgütle alakalı, örgüt, PKKlılarla
alakalı!
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Hayır,
öyle bir şey yok. Yalan, yalan!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Bugün
sadece kürdistanda değil bu, eğer bu Yozgatta olsaydı, bu
Sivasta olsaydı, emin olun, biz sizden daha büyük bir çaba gösterirdik.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Suriyeyi ne zaman
hatırladınız siz? Suriyedeki savaşı ne zaman
hatırladınız, ona cevap verin!
HASAN TURAN (İstanbul) Kimlik siyaseti
yapıyorsunuz, kimlik!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Çünkü, biz insanlara kimliklerinden dolayı ayrı bir bakış
açısına sahip değiliz, olmayacağız da. Bunun için de
asla ve asla sizin gibi bakmayacağız.
Ben şahsen, kişisel olarak şunu
düşünüyorum, buradaki kadın vekillerin, biraz
kadınlığın analık duygusundan ve biraz da merhametinin
erkeklerden daha farklı olmasından kaynaklı şunu düşünürdüm,
derdim ki: Benim düşünmediğim, benim tahammül etmediğim
insanlar, benim düşman gördüğüm insanlar ama bu insanlar günlerdir
bunu söylüyor, ben gerçekten bir insan olarak, bir kadın olarak 13
yaşında bir çocuğun ölüme mahkûm edildiğini duyuyorum,
gidip
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Kürt
kardeşlerimiz bizim kardeşlerimiz, düşmanımız
değil! Teröristler bizim düşmanımız!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) -
gerçekten 13 yaşında bir çocuk ölüme mahkûm edilmişse ben
nasıl buna karşı cevap veremem. bunu düşünürdüm.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Siz eline molotof
verirken iyiydi, değil mi?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Ama
ne yazık ki öyle bir duruma gelmişiz ki, öyle bir duruma gelmiş
ki insanlar, sadece ve sadece durduğu yeri korumak üzerine cümle kuruyor,
bundan sonraki günü düşünmüyor, bunun üç yıl sonrasını,
beş ay sonrasını, bir gün sonrasını.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) PKKnın
yaktığı evlatlarımız hastanede, onlara ne oluyor?
PKKnın yaktığı çocuklardan bahsedelim mi? Yanan
çocuklardan bahsedelim! Yanık tedavisi gören çocuklar Ankarada hastanede!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) -
Yarın sabah o tank atışlarından dolayı o 28
insanın tamamı öldüğünde, bugün buradaki hiçbir insanın
kalkıp bizimle ilgili en ufak bir cümle kurma hakkı yoktur, olmayacak
çünkü biz sonuna kadar bunu söyledik, sonuna kadar, verileriyle yerini, adresini.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Terörü
lanetleyin, konuşalım! PKKyı lanetleyin! Buyurun, lanetleyin!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) -
Bakın, adresini söylüyoruz, kimlik bilgilerini söylüyoruz ve o kadar
kendimize öz güvenimiz yüksektir ki Sağlık Bakanlığına
net bilgi veriyoruz, Adalet Bakanlığına, İçişleri
Bakanlığına, Başbakana net bilgi veriyoruz ve net cümle
kuruyoruz burada.
HASAN BASRİ KURT (Samsun)
Yaktığınız ambulanslardan konuşun.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Bunun
kadar net cümle kurulan bir yerin
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Siz Sayın
Başbakanımızın, sayın bakanlarımızın
söylediklerine inanmıyorsunuz da biz niye sizin söylediklerinize
inanalım Hanımefendi?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Size
düşen şudur: Madem bu kadar net cümle kuruyorsun, ben de gider senin
net cümlene karşı öyle olmadığını
ispatlarım. Nasıl ispatlarım? Gider, o yaralıları
alırım, o insanların cenazeleri varsa alırım, onun
karşısında ben ona derim ki: Bu insanlar böyle değil.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Tabutların
içindeki silahları konuşun.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Ama,
bunun üzerinden, sizin gibi, oturduğum sıradan her şeye
hayır, terör, hendek, çukur, barikat
Ne bu ya?
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Ambulansların
içinden çıkan silahları konuşun!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Hendekten
mi bahsediyorsunuz? Hendeği yaratan sizsiniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ALİM TUNÇ (Uşak) Çukur, çukur!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) -
Çukuru da yaratan sizsiniz barikatı da yaratan sizsiniz, sizin güvenlik
politikalarınızdır.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) İftira atan
sizsiniz!
ALİM TUNÇ (Uşak) Çukurun içindesiniz,
hepiniz çukur oldunuz!
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Çukurun
içindesiniz hepiniz, çukurun! Hepiniz çukura mahkûmsunuz!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) -
Eğer bugün bir şehri yaşanmaz hâle getirip nefes alma
şansı vermezseniz, insanları ölüme mahkûm edip her gün,
saniyeler içinde ölümünü canlı canlı izlerseniz, o ölümler
karşısında o ölülerin sahipleri, yakınları size
karşı en ufak bir insani refleks duymazsa hiç onları
yargılayamazsınız.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Ya, merak ediyorum
orada kim var acaba? Ben çok merak ediyorum, oradan kim çıkacak acaba
diye, çok merak ediyorum. Hangi üst düzey birileri var acaba orada, çok merak
ediyorum.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Ve 28
insan ola ki yaşamını yitirirse -Allah korusun, umarım öyle
bir şey olmaz- o 28 insanın -28 candan bahsediyorum ve
tamamının sivil olduğunu söylüyorum, iddia ediyorum,
arkasındayım- hayatını kaybettiğini velev ki gördünüz
-Allahtan umarım ki, dilerim ki öyle bir şey olmaz- eğer ki o 28
insan yaşamını yitirirse
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Beş aydır
bir sürü insan öldü, bir sürü şehit verdik, hiç bu kadar derdine
düşmediniz ya! Çok merak ediyorum. Kim çıkacak?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) -
burada buna karşı cümle kuranlar, burada onların kimliklerinden
dolayı Ölüme mahkûm olsun. diyenler
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Silahları
bırakmaya davet ediyor musunuz teröristleri? Silah bıraksınlar
mı, devam mı etsinler sivilleri öldürmeye?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) -
burada
ölümüne karşı sevinç naraları atanlar, çığlık
atanlar, İyi ki ölmüş. diyenler, Şunlar böyledir. diyenler,
Gitmesin, ambulansın gitmesini istemiyoruz. diyenler
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Sivil halkı
öldürmeye devam edenlere mesajınız ne?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) -
umarım
burada, gerçekten, yapılan o tank atışlarında,
tavanların altında o insanlar nasıl yaşamını
yitiriyorsa
HASAN BASRİ KURT (Samsun) İftira
ediyorsunuz! Hiç kimse böyle bir şey demedi burada.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) -
emin
olun ki o insanlar da yaşamını, insanlığını
orada yitirmiş olacak.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Çok şükür,
içinde Allah korkusu olmayanların, merhamet duygusu olmayanların
neler yaptığını biz çok güzel görüyoruz Hanımefendi.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Sekiz
gündür 6 insan yaşamını yitirmiş diyoruz, hâlâ burada
oturup bize karşı cevap veriyorsunuz.
MURAT BAYBATUR (Manisa) Vereceğiz tabii,
yalan söylüyorsun.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) En güzel cevabı
size millet verecek.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Yani
bu kadar mı olur ya? Biz ne zaman insanlığımızı
bu kadar kaybettik? Bizim ne zaman buralarımız bu kadar kör oldu? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MURAT BAYBATUR (Manisa) Aklınızı
kiraya vermeyin!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Bizim
ne zaman algılarımız bu kadar kapandı? 28 insanın
6sı yaşamını yitirdi diyoruz, 13 yaşındaki çocuk
her an ölebilir diyoruz ve hâlen, orada oturup sırf cevap vermek
adına akla, mantığa, ahlaka, vicdana sığmayan cümleler
kuruyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Böyle
midir yani?
Ben burada şunu söylüyorum, burada bize
düşen şudur: O kadar netseniz, gelin ambulanslarımızı
götürelim derim yahu; ben derim ki, gelin, ambulansları götürelim derim
yahu! Her gün aynı şeyi dinlemek istemiyoruz derim.
BAŞKAN Sayın Yiğitalp, süreniz
dolmuştur.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 1inci madde üzerinde gruplar
adına ikinci söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın
Milletvekili Hüseyin Yıldıza aittir.
Sayın Yıldız, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
On dakikadır süreniz.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN YILDIZ (Aydın)
Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; tabii, ben bu
konuşmayı alırken Turizm Bakanımız buradaydı, o
yüzden istemiştim ama Turizm Bakanı şu an yok, Gümrük Bakanımızın
da bu konuyla ilgili dinlemesini rica ediyorum.
Değerli arkadaşlar, dünyada turizm
pastası 1 trilyon dolar. Türkiye olarak maalesef bu pastadan 30-35 milyar
dolar pay alıyoruz. Üzülerek söylüyorum, Türkiye dört mevsimi olan bir
ülke yani yazın denize girerken diğer tarafta da kayabiliyoruz. Ama
maalesef on üç yıldan beri bu iktidarın gittiği yoldan
dolayı -üzülerek söylüyorum- turizm pastası gittikçe düşüyor.
Daha önce, geçen sene 4,5 milyon Rus turist gelmişti. Biliyorsunuz, Rus
uçağı düşürüldü ve Putin, Dışişleri Bakanına
talimat verdi ve o 4,5 milyon insan 2016 yazında buraya gelmeyecek.
Değerli arkadaşlar, arkasından
Sultanahmette bir bomba patladı -üzülerek söylüyorum- 5 Alman turist
öldürüldü ve ikinci en fazla gelen turist sayısı Almanyadan; o da
yine yüzde 60, yüzde 70 düştü. Önümüzde
2016 yılı var.
Turizm niye önemli arkadaşlar? 30-35 milyar
dolar gelir turizmden geliyor ve dış borç açığını
tamamlıyor. Yan kollarıyla beraber turizmde 1 milyon 400 bin
kişi çalışıyor. Bunun 100 bini öğrenci, üniversite
öğrencileri yani geliri olmayan yoksul ailenin çocukları. Dört ay
çalışır, parasını alır, gider üniversitesine
devam eder. Şu an Antalya, Fethiye, Bodrum, Kuşadası, Didim,
Çeşme bölgesinde otellerin yüzde 50si açılmayacak. Onun için burada Turizm
Bakanı olduğu için soru soracağım: Bunun için nasıl
bir önlem alacağız?
Değerli arkadaşlar, ben aynı zamanda
da Turizm Komisyonundayım. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz
bağcıyı dövmeyeceğiz, biz üzüm yemek istiyoruz -önümüzde
2016 var- çünkü biz ilk önce Türkiye diyoruz, ülkenin
çıkarlarını düşünüyoruz. Önümüzdeki 2016 şu an
kayıp, en azından 2017yi kurtaralım. Oturalım, Cumhuriyet
Halk Partisi
Turizm Komisyonunda ciddi derecede arkadaşlarımız
var, o Komisyonda AKP milletvekillerimiz var, devamlı görüşüyoruz.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Buradayım.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) Hocamla
görüşüyoruz; Palandökenli, Erzurumlu. Kendisi söylesin, geçen sene ile bu
sene arasında şu an turizm gelirleri yüzde 50 düştü; değil
mi Hocam, doğru mu?
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Doğru.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) Şimdi, bizim ne
yapmamız lazım arkadaşlar? Bir: Sayın Bakan, duyduğuma
göre, charter uçaklarına 6 bin dolar prim ödeyecekmiş, katkı
sunacakmış. Güzel, itirazımız yok. Ama charter uçakla gelen
müşteri potansiyeli her şey dâhil sistemde geliyor. Her şey
dâhil sistemde gelen bir turist maksimum on dört gün kalır, on dört günde
harcadığı para dışarıya 100-150 veya 200 euro
civarındadır. Önemli olan tarifeli uçakla gelen; tarifeli uçaklara
prim vermemiz lazım çünkü tarifeli uçakla gelen müşteri kalitesi hem
yüksek hem 10 bin dolardan aşağı harcamaz. Onun için, bu dönemde
özellikle Turizm Bakanından rica ediyorum.
Ben, geçen hafta tesadüfen Ulaştırma
Bakanı Binali Beyle karşılaştım, bu konuları
kendisine ilettim, bana şunu dedi: Bakanlar Kurulunda
tartıştık Hüseyin Bey ama maalesef Bakanlar Kurulunda o
kararı çıkaramadım. Üzüldüm, kendi bakanlarını ikna
edemeyen bir bakan. 35-40 milyar dolardan bahsediyoruz, 1 milyon 400 bin
insanın çalıştığı bir sektörden bahsediyoruz;
üzülerek söylüyorum, tarifeli uçaklara 6 bin dolar prim vermek için, maalesef,
Bakanlar Kurulunu ikna edememiş değerli arkadaşlar.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Ama 18 bin kilometre yol
yapılmış.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, ben buradan Turizm Bakanına sesleniyorum: En kısa
sürede, Turizm Komisyonunda görev alan milletvekilleriyle beraber, Antalyada
acilen otel sahipleriyle bir toplantı yapmamız gerekiyor;
Muğlada yapmamız lazım, İzmirde yapmamız lazım,
Aydında yapmamız lazım. Dışarı
çıkacağız, Almanya, Hollanda
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Zaten
yaptık, çalıştaylar yapıyoruz.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) Öyle diyorsunuz ama
Almanyadan şu an yüzde 70 iptal var arkadaşlar, yüzde 70.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Rakamları
nereden aldınız Sayın Vekilim?
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) Ben rakamları
her gün tur operatörlerinden alıyorum, kusura bakma. Ben de otelciyim, bu
mesleği yapan bir arkadaşınızım. Ben size
doğruları söylüyorum.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Ben de Antalya
Milletvekiliyim ama. Yüzde 70 iptal filan olmuyor.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) Sayın Vekilim,
Sayın Vekilim, benim derdim burada bağcıyı dövmek
değil
BAŞKAN Müdahale etmeyelim sayın
milletvekilleri, lütfen.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) -
benim derdim,
2016yı nasıl az zararla kurtarırız, 2017yi nasıl
kurtaracağız?
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Doğru.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) Ana muhalefet
olarak, bir milletvekili olarak size sesleniyorum,
yanlışlıkları önünüze getiriyorum, Bunu düzeltiniz.
diyoruz, başka bir şey demiyoruz.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Sağ ol, doğru.
LEVENT GÖK (Ankara) Çok da güzel, gayet güzel.
Devam edin Hüseyin Bey.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bütünşehir yasası geçirdiniz, üzülerek söylüyorum,
bütünşehir yasası geçirirken yanlışlıklar da
geçirdiniz; özellikle ilçe belediyelerinin gelirinin yüzde 40ı
büyükşehirlere döndü. Bir örnek vereceğim size: Ben Didimde
yaşıyorum, turizm bölgesi, nüfusu 70 bin; yazın 500 bin
kişi oluyor, 500 bin! Siz o ilçeye 70 bin kişilik nüfusuna göre
İller Bankasından pay veriyorsunuz, ona göre eleman, personel
veriyorsunuz ama yazın 500 bin insana hizmet ediyor o belediye
başkanı, 500 bin insana. Ben size soruyorum: Sizin üzerinize 200
kilo, 300 kilo yük bindirdiğim zaman yürüyebilir misiniz, hizmet edebilir
misiniz?
Değerli arkadaşlar, sahil bölgeleri
Sadece Cumhuriyet Halk Partisinin belediye başkanını
cezalandırmış olabilirsiniz ama Antalya var elinizde, Antalya
var.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Asla böyle bir
şey yok. Kabul etmiyorum.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) - Ben şunu
söylüyorum: Kuşadası, Didim, Bodrum, Çeşme; burada
milletvekilleri içinde belediye başkanlığı yapmış
arkadaşlarımız var, gelsinler, orada, sadece yazın bir
hizmet etsinler, görsünler.
Tekrar ediyorum: İller Bankasından 70 bin
kişiye karşılık aldığınız payla, 70 bin
nüfuslu olarak aldığınız personel yetkileriyle 500 bin veya
1 milyon insana hizmet edemezsiniz.
AKPye, özellikle size sesleniyorum: Gelin, bu
dönemde bu kanunu değiştirelim, nüfus oranına göre değil,
ya su saatlerine göre yapalım ya da yazın altı ay boyunca o
ilçelere 1 milyon nüfuslu olarak bir pay verelim. Aksi takdirde gelen bir
turist memnun olmadığı zaman bir dahaki seneye gelmez.
Değerli arkadaşlar, şu an 1 trilyon
dolar bir turizm pastası var dünyada. Bizim bu 1 trilyon dolardan en az
100 milyar dolar pay kapmamız lazım, bunun için de doğru
politikalarla gidelim.
Biz buraya kavgaya gelmedik. Ben buraya millete
hizmet etmek için geldim değerli arkadaşlar, onun sözünü verdim
buraya geldim. Oturalım hep beraber, yanlışlıklardan
dönelim. Ana muhalefetin, Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili olarak
size sesleniyorum. Burada yanlışım varsa söyleyin.
Milletvekilleri arasında belediye başkanlığı yapmış
arkadaşlarımız var, bu sorunu çok iyi bilirler.
Bütünşehir yasası aynı şekilde
Melih Gökçek yasası olarak geçti; bütün köyleri bağladınız,
mahalle yaptınız. Aydında 496 tane köy var. Merkezden
diğer köye gitmek için 150 kilometre yol gitmek lazım. Ben size
soruyorum: Bir araba sahibi merkeze bir conta değiştirmeye gidecek,
conta 10 lira, harcadığı para 250 lira; böyle bir yasa olabilir
mi?
Değerli arkadaşlar, aynı zamanda
çıkardığınız kanunları şehir şehir
farklı uyguladınız. Bu kanunu Antalyada, Denizlide farklı
uyguladınız, Aydında, İzmirde farklı uyguladınız.
Özel idareden gelen 386 personeli bize verdiniz, operatörü, şoförü ama
onların makinelerini, greyderlerini, kepçelerini götürdünüz direkt
Karayollarına verdiniz; böyle bir şey olabilir mi? Özel idare madem
kapandıysa, eleman vereceksen onların kullandığı bütün
malzemeyi de, makineyi de vermek zorundasın. Onun için, bu kanunu bizim
bir an önce Meclise getirip yeniden düzenlememiz gerektiği
inancını taşıyorum değerli arkadaşlar.
Bu vesileyle, inşallah, 2016
yılının iyi bir turizm yılı olacağı
inancını taşıyorum ama önlem
almadığımız takdirde bu rakam -tekrar ediyorum- 30-35
milyar dolardan 10-15 milyar dolara düşer. Bu da size artı değil
eksi yazılır.
Hepinize sevgi ve saygılarımı
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli konuşmacı turizme ilişkin
eleştirilerde ve şikâyetlerde bulundu, bunları dinleriz elbette.
Ancak, AK PARTİnin bu konuda belediyeler arasında ayrım yaptığına
ilişkin bir değerlendirmede bulundu.
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) Kesinlikle, Naci Bey
kesinlikle böyle, yapılıyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Gökcen
Hanım yerinden bir dakika açıklama yapacak konuya ilişkin.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Efendim,
Hükûmet cevap versin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Hükûmet,
iktidar aynı şey, öyle bir şey yok.
Gökcen Hanım, efendim, bu konuya ilişkin
yerinden bir açıklama yapacak.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
Hükûmete yöneltilen bir eleştiriyi cevaplandırma durumu olamaz. Son
derece de yapıcı bir
BAŞKAN Sayın Enç, bir dakika lütfen,
buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Ençin,
Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldızın 64 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerinde CHP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Konuşmacının ifade ettiği gibi
bir durum kesinlikle söz konusu değildir. Bir kere, Turizm
Bakanlığımız yaklaşık üç yıldan beri siyasi
parti farkı gözetmeksizin belde ve ilçe belediyelerine turizmle ilgili
altyapılarının tamamlanması için, özellikle altyapı
tesislerinin, atık su gibi bunların tamamlanması için
belediyelerin tamamına para göndermektedir. Ama bu paranın nasıl
kullanıldığıyla ilgili ben çok fazla bir şey
söyleyemeyeceğim. Her siyasi partiye bu parayı göndermiştir.
Ayrıca, ayrımcılık asla ve asla
söz konusu değildir. Proje karşılığı, bu anlamda,
Antalyada da Turizm Bakanlığından ya da ilgili
bakanlıklardan son derece iyi destekler alan belediyeler de vardır.
Bir ek not daha: Turizmdeki rezervasyonların
düşmesiyle ilgili sayın vekilin söylediğine bir ölçüde
katılıyorum. Ancak, bu, iki yıldan beri süregelen bir sürecin
tamamı yani bu sene gündeme gelmiş bir şey değil.
Rusyadaki devalüasyon, artı Almanyadaki ekonomik kriz neticesinde
iptaller var. Yani, Türkiye'nin mevcut durumuyla direkt ilintili bir olay
değil.
Teşekkür ederim.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Peru Cumhuriyeti
Arasında Ekonomik ve Ticari İşbirliği Anlaşması
ile Anlaşmada Düzeltme Yapılmasına İlişkin
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/354) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı:64) (Devam)
BAŞKAN - 1inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Karar yeter
sayısı istiyoruz Başkan.
BAŞKAN - Oyladık.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Başkanım,
karar yeter sayısı
BAŞKAN - Kabul etmeyenler
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Karar yeter
sayısı
BAŞKAN - Madde kabul edilmiştir.
Oylamaya geçtikten sonra oldu.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Ya, Başkan
BAŞKAN - 2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Evet, madde üzerinde, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul.
Buyurun Sayın Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Gelmeden
başlatmayın Başkan.
BAŞKAN - Biraz çabuk gelin siz de lütfen.
Buyurun.
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) -
Evet, değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Genel Kurulun değerli emekçileri, sizleri de selamlıyorum.
Şimdi, Türkiye'nin, tabii ki farklı
ülkelerle farklı ticari anlaşmalar, farklı ilişkiler
geliştirmesi bizi de memnun eder. Bu ülkenin zenginleşmesi, bu
ülkenin hakça, adilce paylaşımını artıracak,
kaynaklarını artıracak ilişkilerin geliştirilmesi bizi
de memnun eder.
Ancak, değerli arkadaşlar, şimdi, bu
konuya girmeden önce, üzerinde uzun zamandır burada
yaptığımız konuşmaların neden hiçbir
karşılık görmediğini aslında Sayın İnceöz
burada olsaydı ona söyleyecektim. Biz günlerdir o bodrumun tarifini
yaparken, bakın, değerli arkadaşlar, o bodrumun tarifinde Faysal
Sarıyıldız oradadır. asla demedik. Faysal
Sarıyıldız bağlantı noktası için Belediyeye
yakın bir yerdedir; hem devlet yetkilileriyle görüşüyor hem orayla
iletişim sağlıyor. Sağlık Bakanıyla olan
iletişime de baktığınızda, Sağlık
Bakanına cevap veren sağlık çalışanı da bunu
doğruluyor, diyor ki: Sayın Faysal Sarıyıldız orada
20 civarında yaralı olduğunu söylüyor. Şimdi,
dolayısıyla, bunu çarpıtmak, bunu değiştirmek
gerekmiyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, biz bir
bodrum katında sıkışmış, ölümle burun buruna
gelmiş 22 insandan bahsediyoruz. Kerbelâ gibidir orası şu anda.
Yedi gündür bir sıvı almıyorlar ve bugün
aldığımız bir habere göre bağırsak
yaralanması geçirmiş olan birinin de şuurunun
kapandığını biliyoruz.
Şimdi, yine, AKPliler muhtemelen Hükûmetten
hiçbir bilgi almıyorlar. Bizim Hükûmetle olan görüşmelerimizde
edindiğimiz bilgiler çok açık ve net. Şu anda grubumuz,
Sayın İçişleri Bakanıyla, yetkililerle görüşmek üzere
İçişleri Bakanlığına gittiler. Daha önce de
çeşitli görüşmeler yapıldı ve görüşmelerde,
açıkça, İçişleri Bakanı, Başbakan
Yardımcısı oraya güç getiremediklerini ifade ediyorlar. Burada
Her şey tamam. deniyor, ambulans yola çıkıyor
Beş dakika
önce de ambulans yola çıktı ve geri döndü değerli
arkadaşlar, adım adım, saniye saniye izliyoruz.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Niye döndü, niye?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Çünkü resmî
üniformalılar ateş açıyor.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Niye döndü?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Ben bilemem ama
ateş açanların resmî üniformalı olduğunu biliyoruz. (AK
PARTİ sıralarından Hadi oradan! sesleri ve gürültüler)
HASAN TURAN (İstanbul) Hadi be!
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Hadi oradan!
VURAL KAVUNCU (Kütahya) Yalan konuşma bari
ya!
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Demagoji yapma!
MURAT BAYBATUR (Manisa) YPG üniforması
olmasın.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, değerli arkadaşlar; dinleyin, dinleyin, bir
bakın, bırakın, konuşalım.
Sayın Başkan, müdahale edecek misiniz?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim lütfen.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Bakın,
arkadaşlar, dün buradaki bir hatibimiz o bodrumda sıkışan
13 yaşındaki bir çocuğun resmini gösterdi. AKPnin arka
sıralarından bir arkadaş ne dedi biliyor musunuz? Niye orada?
dedi.
VURAL KAVUNCU (Kütahya) Canlı kalkan
yapıyorsunuz, canlı kalkan!
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, biz daha önce de AKP Hükûmeti ilçeleri boşaltıyor,
polis Özel Harekât timleri anons yapıyor ve ilçeleri
boşaltıyor. dediğimizde Yalan söylüyorlar. diyordunuz. Peki,
niye orada o zaman o 13 yaşındaki insan? Evi orada olduğu için
orada.
VURAL KAVUNCU (Kütahya) Canlı kalkan
yapıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim lütfen.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Evi orada olduğu
için orada, oranın insanı olduğu için orada.
MURAT BAYBATUR (Manisa) Canlı kalkan
yapıyorsunuz.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Evet, doğru
söylüyorsunuz, siz o bölgedeki tüm il ve ilçeleri boşaltma
çağrısı yapıyorsunuz. Cizre 130 bin nüfuslu bir ilçedir.
130 bin nüfuslu bir ilçeyi boşaltmak hangi akıl kârıdır,
terörizmin nesiyle bağdaşıyor? Şırnakı
boşaltmak hangi akılla bağdaşıyor, Silopiyi
boşaltmak hangi akılla bağdaşıyor?
FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Sizin halk zarar görmesin diye.
MURAT BAYBATUR (Manisa) Sizin yüzünüzden böyle.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Teröristler yüzünden,
teröristler yüzünden.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, şimdi, ya Kerbelâdan bahsediyorum, Kerbelâdan,
Kerbelâdan!
AHMET UZER (Gaziantep) Sayın Toğrul,
güvenli bölgeye çıkarsınlar hastaları.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti
devleti yedi gündür, sekiz gündür 500 metre ilerideki bir bodrum katından
22 yurttaşımızı alamıyorsa, açık söylüyorum, ya
âcizdir ya da Türkiye'yi yönetenler gerçekten o bölgeyi kendileri gözden çıkarıp
aslında oradaki iş ve işlemi orada Özel Harekât polislerine,
özel gladyoya devretmiş durumdadır. Özel gladyoya devretmiş
durumdalar çünkü İçişleri Bakanını dinlemiyorlar, çünkü
Başbakan Yardımcısını dinlemiyorlar.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Roket patlıyor, roket.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, dış politikaya gelince: Türkiye'nin Orta
Doğudaki politikasında, Suriye politikasında aslında ne
kadar âciz bir duruma düştüğümüzü görüyoruz. Türkiye, Kürt
karşıtlığı politikasından kaynaklı her
şeyi berbat edip kendisini dünyada yalnızlaştırdı.
Sıfır komşu sorunu dedik, geldik; sıfır
komşumuz kaldı. Suriyeyle ilişkimiz yok, Irakla ilişkimiz
yok, İranla ilişkimiz yok. Avrupa Birliği hak getire. Şu
anda bizim bir yaralımızı almak için Anayasa Mahkemesi
değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tedbir kararı
veriyor. Bu, Türkiye için utanç verici bir durumdur değerli
arkadaşlar. Türkiye böyle duruma düşmemeli. Türkiye'nin bu duruma
düşmesi, açıkça söylüyorum, bizi de çok rahatsız ediyor. Türkiye
kendi ülkesindeki vatandaşlarıyla kavgalı olmamalı.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Rahatsız
olsaydınız Kandile bir şey söylerdiniz Kandile, teröristlere.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) PKKyla mücadele
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakın Kürt
karşıtlığıyla ilgili düşüncemizi söyleyeyim.
Şu anda Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle 12 milyar dolar ticaret
yapıyoruz ama Kürt karşıtlığı
politikanızın eserine bakın. Rojavadaki PYDyle ilgili, Rojava
bölgesiyle ilgili Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor? Diyor ki: Biz,
Iraktaki gibi bir oldubittiye izin vermeyiz.
MURAT BAYBATUR (Manisa) Doğru söylüyor
Cumhurbaşkanı.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Yani ne olursa olsun
Peki, bir oldubittiye izin verdiğiniz Irakta ne yapıyorsunuz? 12
milyar dolar ihracat yapıyorsunuz. Bu ülke zenginleşiyor, bu ülke
kaynak üretip çoluk çocuğuna yediriyor. Ama siz ne yapıyorsunuz? Kürt
karşıtı politikanız sizi dünyada
yalnızlaştırıyor ve bugün Antepte insanlar işten
atıldıkları için intiharın eşiğine geliyorlar.
Antep vekilleri buradalar. Dört gün önce Antepte 1 işçi işten
çıkarıldığı için intihar etti mi, etmedi mi
değerli arkadaşlar?
AHMET UZER (Gaziantep) Mahmut Bey, yapmayın.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Sadece organize
sanayi bölgesinde son üç buçuk ayda 35 bin-40 bin işçi
çıkarıldı mı, çıkarılmadı mı? Eğer
arkadaşlarımız Çıkarılmadı. diyorsa
buyursunlar.
AHMET UZER (Gaziantep) Mahmut Bey,
çıkarılmadı, yapmayın!
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu kadar Antep halkına karşı
AHMET UZER (Gaziantep) Yani boş
tarafından bakmayın.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Bakın,
değerli Antep halkı, buradan size sesleniyorum: Antepin vekilleri
Organize sanayi bölgesinde işçi
çıkarılmamıştır. diyor.
AHMET UZER (Gaziantep) - Çıkarılmadı,
evet.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Tutanaklara geçsin.
Değerli arkadaşlar, bu ülke hepimizin
ülkesi. Biz, bir an önce Kürtüyle, Türküyle, tüm etnik
farklılıklarımızla, tüm dinsel
farklılıklarımızla, başka ne kimliğimiz varsa
oturup konuşabiliriz, oturup çözebiliriz.
HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Silahla
mı?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Silah daha önce de
vardı.
HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) Önce ona
karşı çıkmanız lazım.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Niye 2013te
şeyi başlattınız? Bu ülkenin sorunlarını masada
çözmesi gerektiğini defaatle söyledik, konuşarak çözülmeyecek bir
sorunu olmadığını defaatle söyledik. Ama siz o kadar Kürt
karşıtlığına kendinizi
kaptırmışsınız ki gözünüz başka bir şey
görmüyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, bir başka konuya
değinmek istiyorum.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) PKK
PKKdan da
bahset biraz!
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Vatan hainlerine
karşıyız biz!
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) AKP ve Sayın
Cumhurbaşkanı
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan, konuşma hakkıma
müdahale etmesinler.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
müdahale etmeyin, siz de Genel Kurula hitap edin.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Sayın AKPliler
ve Cumhurbaşkanı şunu söylüyorlar, diyorlar ki: Bugün
söylediğimiz şey doğruysa, biz doğru diyorsak herkes
Doğru. desin ama biz günün birinde bu yanlıştır
dediğimizde herkes Yanlış. desin. diyorlar. İsraile
Katil İsrail. dedik, o zaman Hayır, yahu ticari ilişkilerimiz
var. diyenler düşman ilan edildi. Bugün İsraili dost ilan ediyoruz,
herkes Nasıl düşman dersiniz, ticari ilişkilerimiz var, dostumuzdur
tabii. diyor.
Değerli
arkadaşlar, sizlerin Doğru. dediğiniz şey, doğru
değil.
MURAT BAYBATUR
(Manisa) - Senin söylediğin doğru, öyle mi?
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Bakın, daha önce Sayın Fethullah Güleni
kullanarak siz Balyoz, Ergenekon, KCK davaları yürüttünüz, şimdi
Kandırıldık. diyorsunuz. Peki, dün biz Fethullah Gülen
şöyle yapıyor dediğimizde, siz Fethullah Gülene destek
çıkıyordunuz ama bugün Fethullah Gülen
RAVZA KAVAKCI
KAN (İstanbul) - Siz çıkıyorsunuz!
METİN
GÜNDOĞDU (Ordu) - Siz sahip çıkıyorsunuz!
MURAT BAYBATUR
(Manisa) Size oy veriyorlar, HDPye oy veriyorlar, daha ne?
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Biz diyoruz ki hukukla üzerine gidin, siz diyorsunuz
ki: Hayır, düşmandır o.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar, hukuk
hepimize lazım, hukuk bugün bize lazımsa yarın da size
lazım olacak.
MURAT BAYBATUR
(Manisa) - Hukuktan en son bahsedecek sizlersiniz!
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Bunu unutmayın, hukuk herkese lazım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Kabul etmeyenler
Oylamaya
geçtikten sonra istediniz.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Başkan, geçmediniz ya! Böyle bir şey olmaz
Başkan!
BAŞKAN
Madde kabul edilmiştir.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Hayır, Başkan, kabul etmiyorum! Karar yeter
sayısı istedim, daha başlamamıştınız!
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Bostancı
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, sayın
konuşmacı Türkiyede Kürt karşıtı bir politikanın
egemen olduğunu iddia etmiştir. Bu, haksız ve yersiz bir
isnattır. Bu çerçevede, 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Bostancı, lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeden
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Oylama yapılmadı, karar yeter
sayısı istiyorum!
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun 64
sıra sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesi
üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; Türkiye'nin Kürt karşıtı bir politikası
yok Sayın Toğrul.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Var, var, örnek var!
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) Gözlerinizi açarsanız bunu görürsünüz.
Türkiye'nin terör karşıtı bir politikası var. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Onun için 130 binlik ilçeyi boşalttınız!
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) Teröristler ile Kürtleri aynı havuzda
görmeyin. Bu, Kürtlere karşı büyük bir haksızlık olur.
MEHMET
EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Vallahi, siz yapıyorsunuz!
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) Bakın, arkamda oturan kişi Kürt. Onu
siz Kürt saymıyor musunuz? Burada oturan Kürtler var, CHPde, çok
çeşitli partilerde. Onları Kürt saymıyor musunuz?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Başkan, her
şey olabilirler bir tek şey olamazlar: Kürt.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Barzaniyi,
Kuzey Iraktaki Kürtleri Kürt saymıyor musunuz?
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Bir
sorun Başkana w harfiyle isim takabiliyor mu?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) PYD, o bölgede
siyasal bir temizlik yaparak kendisine itaat etmeyen Kürtleri sürüp
PKKnın yandaşı Kürtlerle orada bir alan oluşturmuş.
Oradan kovulan, aşağılanan, hakaret edilen Kürtleri Kürt
saymıyor musunuz? Bir insanın Kürt olması için illa sizin
kafanızdan mı olması lazım? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Dünyanın
neresinde olursa olsun sizin karşıtınız. Bakın, ben
güney kürdistanı örnek verdim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kıymetli
Arkadaşım, Türkiye'nin terör karşıtı bir
politikası var. Doğu ve güneydoğuda da Kürtleri mağdur
eden, Kürtlerin canına okuyan teröristler. Niçin terörü şehirlere
taşıdılar, niçin? Bunu en iyi siz biliyorsunuz.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) AKP
taşıdı.
RUHİ ERSOY (Osmaniye) - AKP politikaları
yüzenden Hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) İnsanlar
mağdur olsun, mazlum olsun, canları yansın ve buradan devrimci
bir durum çıkartalım. Çıkartılamayacak. Kim, neyin halka
ilişkilerini üstlenirse üstlensin, terörün neresinde yer alırsa
alsın buna izin vermeyeceğiz. O çukurları açanlar o
çukurların içinde kaybolacaklar.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) O çukurları
açtıranların da bir sorumluluğu var.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Peru Cumhuriyeti
Arasında Ekonomik ve Ticari İşbirliği Anlaşması
ile Anlaşmada Düzeltme Yapılmasına İlişkin
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/354) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı:64) (Devam)
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde söz yok.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum...
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Başkan,
oylamadınız, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım, tamam, arayacağım bu sefer.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler...
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) 2nci maddeyi
konuşuyoruz Başkan, siz yanlış... 2nci madde Başkan,
2nci madde.
BAŞKAN Efendim, 3üncü maddeyi
okutmamışız.
Öncelikle 3üncü maddeyi bir okutuyorum, ondan sonra
oylayacağım.
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ben 2nci madde
üzerine konuştum Sayın Başkan.
BAŞKAN Onu oyladıktan sonra, oylama
işlemine başladıktan sonra istediniz.
3üncü madde üzerinde söz yok.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Var, var,
Başkan var.
BAŞKAN 3üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum...
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Var, var,
Başkan var.
(Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun
Başkanlık kürsüsü önüne yürümesi)
BAŞKAN - Karar yeter sayısı
arayacağım.
Maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Arkadaşlar,
Sayın Meclis Başkanı
BAŞKAN - 3üncü madde oylaması
sırasında karar yeter sayısı olmadığından
birleşime on dakika ara vereceğim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Var Hocam...
BAŞKAN - Öyle bir şey yok.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Var, var.
BAŞKAN - Tüm maddeler üzerinde söz talebinde
bulunacaksınız.
Ara verildi.
Kapanma Saati: 17.57
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Önceki oturumda 64 sıra sayılı
Tasarının 3üncü maddesinin oylanmasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
3üncü maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
64 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Şimdi, tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum
AYTUĞ ATICI (Mersin) Oyumun rengini belli
etmek üzere söz istiyorum eğer izin verirseniz.
BAŞKAN Oylamaya geçtik, bir sonraki maddede
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ben el
kaldırdım efendim, takip ediyorum, daha da başlamadı
işlem. Eğer uygunsa
Talep de yok.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Son söz
milletvekilinindir.
BAŞKAN Sayın Atıcı, lehte,
aleyhte?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Üzerinde
Fark etmez Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamam.
86ncı madde uyarınca lehte, Sayın
Aytuğ Atıcı, buyurun.
Beş dakikalık süreniz var.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, Surda
şehit olan 3 askerimiz ve 2 polisimizi rahmetle anıyorum. Bu
şehitlerden biri Yüzbaşı Yiğitcan Çiğa, Mersinlidir.
Bugün Mersin bu evladını bağrına basmıştır;
sadece toprağa değil, kalbine de gömmüştür.
Her gün memleketimize, pek çok yere şehit
ateşi düşmektedir. Bu ateşlerin son bulmasını
diliyoruz, terörü lanetliyoruz. Hiç kimsenin çatışmalarda ölmesini
istemiyoruz. Bunu söyleye söyleye artık, gerçekten,
insanlığımızdan utanır hâle geldik. Bunun bir tek
sorumlusunun, memleketi yönetemeyen AKP olduğunu artık herkesin
anlaması gerekiyor.
MURAT DEMİR (Kastamonu) Yuh artık yani
ya!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Artık herkesin
anlaması gerekiyor.
On üç yıldır bu memleketi yönetemeyen bir
Hükûmet bu şehitlerin, bu ölümlerin sorumlusudur.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Uluslararası anlaşma üzerine konuşma aldın, anlaşma
üzerine söz hakkı aldın! Konuyu değiştirmeyin lütfen! Konu
üzerine konuş!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Bunu hiç kimse
unutmamalıdır.
Biz bir memleket istiyoruz tıpkı Cahit
Sıtkının istediği gibi
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Ne başta dert ne
gönülde hasret olsun/Kardeş kavgasına da bir nihayet olsun.
istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, söz konusu
anlaşma Peru ile yaptığınız ticarete dayalı bir
uluslararası anlaşmadır. Bu anlaşma sadece ticaretle
değil, sizin uzmanı olduğunuz müteahhitlik, efendim, işte,
pek çok alanda iş yapmayı da beraberinde getirmektedir.
Değerli arkadaşlar, Peru iyi bir ülkedir;
Peru, 30 milyona yakın nüfusu olan ve hoş bir ülkedir,
kıymayın Peruya, Peruyla anlaşma filan yapmayın.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) CHPli üyelerin
de imzaları var burada, CHPden de kıymetli üyelerimiz var.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Bir kere daha
düşünün ve Peruyla bu anlaşmayı yapıp yapmamaya hep
birlikte ne olur bir karar verin. Niye bunu söylüyorum? Çünkü sizin
verilerinize göre bizim ülkemizde, Türkiyemizde her 4 kişiden 1i
sayenizde antidepresan kullanmaya başladı. Bu rakam bana ait
değil, size ait, ben sadece sizin yazdığınız
rakamları o mübarek kulaklarınız duysun diye size tekrar
söylüyorum.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Bence sizin
de ihtiyacınız var, siz de kullanın.
AYTUĞ ATICI (Devamla) 26 milyon kişi
antidepresan kullanıyor, 26 milyon kişi sizin sayenizde antidepresan
ilaç kullanıyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Perulular inanmaz sana.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Biraz sizin de
katkınız var bunda, sizin katkınız da var.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Siz de
kullanın, sizin de ihtiyacınız var.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Sayın
Milletvekili, size hiç yakışmadı.
ALİM TUNÇ (Uşak) Sana
yıkışıyor mu?
AYTUĞ ATICI (Devamla) Ben bir hekimim,
Antidepresan ilacı siz de kullanın. demek bir hanımefendi
milletvekiline hiç ama hiç yakışmadı.
AHMET UZER (Gaziantep) Siz herkese söylüyorsunuz
ama.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Bakın, sizin
rakamlarınızı vermeye devam ediyorum, Allah aşkına,
Peruyla bu anlaşmayı yapıp yapmayacağınıza
tekrar bir bakın. Benim ülkemde sizin sayenizde boşanma oranları
yüzde 37,3 arttı.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Perulular inanmaz.
AHMET UZER (Gaziantep) Ya, Allah aşkına,
boşanmayla ne alakası var ya!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Benim ülkemde sizin
sayenizde kadına şiddet yüzde 1.400 arttı.
MURAT DEMİR (Kastamonu) O sizin sayenizde
oldu.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Senin sayende oldu
bunlar.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Benim sayemde
olmadı çünkü ben iktidarda değilim, iktidarda olan sizsiniz, sizin
yüzünüzden kadına şiddet yüzde 1.400 arttı.
ŞAHİN TİN (Denizli) Doğal
felaket olsa bizden bileceksiniz ya!
NECİP KALKAN (İzmir) Bir tane hayır
söyle be!
AYTUĞ ATICI (Devamla) 6 milyonu
aşkın işsizimiz var, 17 milyonu aşkın yoksulumuz var,
Allah aşkına, iktidarda mısınız, muhalefette misiniz
bir karar verin. Hem iktidarda olup hem mağdur olmak hem de başkasını
suçlamak ancak size yakışır.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Sizin
iktidarınızın döneminden kalma bunlar.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Bakın, tüketici
kredisi veya kredi kartı borcu olan insanların
AHMET UZER (Gaziantep) Şu oyunun rengini bir
söyle, oyunun rengini.
AYTUĞ ATICI (Devamla)
artışı
ne kadar biliyor musunuz? Hiç duymayacağınız bir rakam, yüzde
5.682. Ya, böyle bir rakam olur mu? Yani borç oranındaki artışa
bakar mısınız, yüzde 5.682. Çok yakışır size.
Peruya kıymayın, Peruya bunları anlatmayın. Hadi, bu
anlaşmaya Evet. deseniz bile Allah aşkına, burada
yaptıklarınızı Peruya taşımayın. Sizin
yüzünüzden intihar oranları yüzde 33 arttı, uyuşturucu
bağımlılığı yüzde 678 arttı, fuhuş
inanılmaz rakamlara ulaştı, yüzde 790. Allah aşkına,
kıymayın Peruya.
İyi akşamlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da
taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyor, oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Peru Cumhuriyeti
Arasında Ekonomik ve Ticari İşbirliği Anlaşması
ile Anlaşmada Düzeltme Yapılmasına İlişkin
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan
Oy Sayısı : 213
Kabul : 200
Ret : 12
Çekimser : 1 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Fehmi
Küpçü Mustafa
Açıkgöz
Bolu Nevşehir
Böylece ilgili tasarı
kanunlaşmıştır.
Bundan sonra, yine, 2nci sırada yer alan, Suç
Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El
Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin
Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Suç Gelirlerinin Aklanması,
Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin
Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/323) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 51) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 51 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde gruplar adına
ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan
Akçaya aittir.
Sayın Akçay, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu tasarı, Suç Gelirlerinin Aklanması,
Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin
Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin
onaylanmasını içermektedir ve önemli bir sözleşmedir.
Bu sözleşme, 16 Mayıs 2005 tarihinde
imzaya açıldı değerli milletvekilleri ve 28 Mart 2007de de
Türkiye bu sözleşmeyi imzaladı. Aradan kaç yıl geçti? Ben
diyeyim sekiz yıl, siz deyin dokuz yıl. Peki, acaba sekiz
yıldır neden bekledi, bugüne geliyor bu sözleşme, Genel Kurulda
görüşülüyor?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
salonda sessizlik, sükûnet lütfen
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, hatip
kürsüde konuşuyor. Lütfen hatibin insicamını bozmayalım.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Belki de bugün
görüşeceğimiz uluslararası sözleşmelerin en önemlilerinden
birisi. Türkiye'nin 2007 yılında imzaladığı bir
sözleşmenin onayı ancak bugün geliyor. Bu imza, Hükûmetin terörle ve
suç gelirleriyle mücadeledeki iradesini göstermesi açısından çok
önemlidir değerli arkadaşlar. Aslında, bugüne kadar ki
geliş süreci, iktidarın, Hükûmetin terörle mücadele
anlayışını berraklaştıran,
billurlaştıran bir onay çünkü aradan sekiz yıl, dokuz yıl,
geçiyor. Bir ihmal, açıkça ifade ediyorum, bir savsaklama söz konusu
burada. Bu, en geç 2008 yılında çıkması gerekirdi ve
ayrıca, tabii, Anayasanın 90ıncı maddesine göre bu
imzaların geçerliliği ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinde
onaylandıktan sonra kabul görüyor. Kamuoyu ve Meclis gündeminden
ısrarla kaçırılan bir uluslararası belgeden söz ediyoruz.
Şimdi, bu sözleşmenin Meclis serüvenine
kısaca bir göz atmamız gerekir. İlk olarak, 7 Temmuz 2008de
Meclise sunuluyor bu sözleşme ve Dışişleri Komisyonundan
dahi çıkamadan hükümsüz kalmış. İkinci olarak, 22 Eylül
2011de yine Meclise gelmiş, Dışişleri Komisyonu 7 Ekim
2011de Komisyon raporunu vermiş, tasarı Genel Kurul gündemine
girmiş ama bu sefer de 28 Mart 2013te gündemden geri çekilmiş.
Üçüncü olarak, 7 Kasım 2014te 24 tasarı yeniden gönderiliyor ve
Dışişleri Komisyonu 6 Mart 2015te Komisyon raporunu vermiş,
tasarı Genel Kurul gündemine girmiş ama bu sefer de Genel Kurulda
görüşülmeden tasarı yine hükümsüz kalmış. Şimdi, yine
3 Aralık 2015te Meclise gelen sözleşme, Dışişleri
Komisyonunun 7 Ocak 2016daki raporunu vermesinden sonra, Komisyon raporu 51
sıra sayısıyla basılmış ve nihayet Genel Kurul
gündemine bugün gelmiştir.
Suç Gelirlerinin Aklanması,
Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin
Finansmanına İlişkin Sözleşme imzalanmasından tam
3.230 gün sonra Genel Kurul gündemine gelmiştir. Sözleşmenin bu uzun
ve dolambaçlı yolculuğundan sonra şimdi son durağa
yaklaştık. Dolambaçlı diyorum çünkü 24üncü Dönemde iki defa
Meclise gelmiş, birinde geri alınmış, diğerinde
hükümsüz kalmış. Peki, sözleşmeyi bu kadar farklı
kılan nedir? Türkiye Cumhuriyeti olarak suç gelirlerinin aklanmasıyla
ve terörizmin finansmanıyla uluslararası iş birliği
içerisinde mücadele edeceğiz. dedi bu imzayla Türkiye ama sekiz yıl
neden gecikti? Bu sözleşmeyi imzalayan da Meclise getiren de Meclisten
geri çeken de hükümsüz bırakan da AKP iktidarıdır.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve
Kalkınma Partisinin baldıran zehri içmeyi dahi göz önüne
aldığını söylediği, Umut verici gelişmeler
oluyor. diyerek milletimizi oyaladığı, Analar
ağlamayacak. dediği hâlde neredeyse ağlamayan ananın
kalmadığı, Hazmedilmeyen bazı durumlara rağmen
operasyon yapmıyoruz. diyerek ihmalin açıkça itiraf edildiği,
sonradan da Bunlar çözüm sürecini silah stoklama süreci olarak
değerlendirdi. diyerek milletimize nasıl bir oyun
oynadıklarını gözler önüne seren ve sonra da Buzdolabına kaldırdık.
dedikleri bir sürecin içerisinden geçtik ve geçmeye de devam ediyoruz. Bu
süreci 1 Ağustos 2009 tarihinden beri hep birlikte yaşıyoruz.
Osloyu gördük, İmralı tutanaklarını gördük, Habur
rezaletini gördük, İmralı canisinin mektuplarının mitinglerde
okunduğunu gördük, sonra Dolmabahçe mutabakatını gördük.
Yeri gelmişken, bu İmralı
tutanaklarıyla ilgili Adalet ve Kalkınma Partisi cenahından ne
bir ses ne bir nefes
Eğer, birkaç gün daha sessiz kalınırsa bu
tutanak diye açıklananların artık doğruluğuna
hükmedeceğimiz de biline.
Yani bunları gördük fakat görmediğimiz tek
şey, terörle mücadeleydi. Terörle mücadeleyi bir türlü görmüyorduk çünkü
yoktu. Teröristlerin finans kaynaklarıyla da mücadele edilmedi, işin
püf noktası burada. Neden? Hendek dedikleri çukurların
kazılması; cephanelerin, silahların,
patlayıcıların depolanıp tuzaklanması nasıl
görmezden gelindiyse terör örgütlerinin haraç toplaması, finans temin
etmesi de görmezden gelinmiştir. Yok, biz öyle göz yummadık,
mücadele ettik. diyorsanız, o zaman -2007- bu sözleşmeyi
imzaladığınız tarihten bu güne kadar neler
yaptığını Hükûmet açıklamak zorundadır.
Şehirlerde, her yerde terör örgütleri neredeyse
aleni finans temin ediyor, haraç topluyor. Adına vergi dairesi dedikleri
haraç birimleri bile oluşturdular, bunlar yazıldı çizildi ama
uzun süre seyredildi, herhangi bir adımını görmedik. Mali
Suçları Araştırma Kurulu ne yapmıştır, bilen yok.
Terörle mücadele edilmediği gibi, müzakere edilme yoluna gidildi ve
finansman kaynaklarıyla da mücadele edilmedi. Bu terör örgütlerinin finans
kaynakları engellenmediği sürece, terör örgütleriyle etkili bir
mücadele yapmanız mümkün değildir.
Bu görüştüğümüz tasarının
gerekçesinden çok kısa bir bölüm okumak istiyorum değerli
arkadaşlar: Terörizmden en çok zarar gören ülkelerin başında
gelen Türkiye, devletlerin terörizmi önlemek ve ortadan kaldırmak için
gerekli önlemleri almaları ve terörizmle mücadelede ulusal, bölgesel ve
uluslararası düzeyde iş birliği yapılması
gerektiğine inanmakta ve bu yönde yoğun çaba harcamaktadır. Kim
söylüyor bunu? Hükûmet. Ne kadar masum bir ifade değil mi? Türkiyenin
terörle mücadelede uluslararası iş birliği için
istekliliğini ne kadar güzel bir şeklide ortaya koyuyor, değil
mi? Ama değil, aradan sekiz yıl geçmiş.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu
dönemde, 7 Haziran 2015 sonrasında terör saldırılarındaki
artış dikkat çekicidir. AKP, iktidarı alırken terör
sıfır noktasındaydı. Ancak, Cumhurbaşkanı Sayın
Erdoğan ve AKP terörle mücadele etmek yerine müzakere etmeyi tercih eden
bir anlayış getirdi ve 2009 yılından itibaren de bu süreci
milletimiz nezdinde meşrulaştırmak için sürekli isim
değiştirdiler ve 12 Ağustos 2015 tarihinde Sayın
Erdoğanın Bundan sonra ne devletin ne Hükûmetin vereceği bir
taviz -tabii bu tavizlerin de neler olduğunun açıklanması
gerekir- atacağı bir adım yoktur çünkü yapılması
gereken her şey yapılmıştır
Bir taraftan itiraflar
gelirken diğer taraftan terörle mücadele ediliyormuş gibi bir hava
yaratılmak isteniyor. AKPnin mış gibilerle kamuoyunu
oyalarken her geçen gün kaos, terör olayları ve şehadetler devam
ediyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, bir yandan
kendi içerisinde uluslararası bir şebekenin parçası olarak
bölücü terör örgütüyle mücadele ederken, bulunduğu coğrafya
itibarıyla da pek çok terör örgütünün birinci hedefi konumundadır.
Bununla birlikte, iktidar, son yıllarda birtakım uluslararası
terör örgütlerine verdiği iddia edilen örtülü ya da açık desteklerle
uluslararası kamuoyunda da hedef hâline getirilmektedir. Bir örnekle
somutlaştırmamız ve hafızaları tazelememiz gerekir.
Yasin El Kadı, diğer terörist
oluşumlarla olan finansal ilişkileri nedeniyle Birleşmiş
Milletler, ABD ve Avrupa Birliği tarafından yaptırımlara
tabi tutulmuş bir Suudi iş adamıydı. Uluslararası
kamuoyunun terörist diyerek damgaladığı bu kişiye,
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Yasin Beyden kendim kadar
eminim. Yasin Beyin bir terör örgütüyle ilişkisi olması veya ona
destek vermesi mümkün değildir. sözleriyle sahip çıkmıştır.
Bunu bilmeyeniniz yoktur. Bu örnekten dolayıdır ki Türkiye,
uluslararasında teröre destek veren ülke konumuna getirilmek istendi
neredeyse, yani böyle bir algı oluşturulmak istendi. Örneğin,
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı
bünyesinde faaliyet gösteren Mali Eylem Görev Gücü, kara para aklama ve
terörizmin finansmanı konusunda koyu gri listede yer almaktadır. Bu
listede Suriye, Cezayir, Etiyopya, Ekvador, Endonezya, Myanmar, Pakistan ve
Yemen var. Bu listenin bir üst basamağında ise kara liste var. Kara
listede yer alan ülkeler ise İran ve Kuzey Kore. Türkiye, kara para aklama
ve terörizmin finansmanıyla mücadele etmediği için bu listede, kara
listeye dahi düşme tehlikesiyle karşı karşıya
kalmıştır. Öyle ki Mali Eylem Görev Gücü, 19 Ekim 2012de Türkiye'yi
kara listeye alabileceğine dair bir açıklama dahi
yapmıştır. Bugün görüştüğümüz sözleşmeyi
ülkemizin uluslararası itibarı açısından önemli görüyoruz.
Sözleşmenin bugüne kadar onaylanmamış olmasını da
büyük bir noksanlık ve yanlışlık olarak gördüğümüzü
ifade etmek istiyoruz.
Sonuç itibarıyla, söz konusu sözleşmenin
onaylanmasına ve gerektiği gibi uygulanmasına büyük önem
veriyoruz.
Terörle mücadelenin topyekûn bir mücadele
olduğunu, bu mücadelenin en önemli aşamasının da terörizmin
finansmanıyla mücadele olduğunu tekraren ve son olarak belirtmek istiyorum.
Açılım süreci arkasına gizlenerek
bugüne kadar yapmadıklarının sonuçlarını her geçen gün
ağır bedellerle ödüyoruz. Terörle mücadelenin en önemli yönü terörle
mücadele konusundaki iradedir, sağlam iradedir. Bu iradeyi göstermesi
açısından görüşülmekte olan bu sözleşme de önemlidir. Ancak
sormadan edemiyoruz: Çözüm süreci buzdolabından çıkarılıp
tamamen yok edilecek midir? Bir kısım AKPli milletvekillerinin
söylediği gibi Öcalanla görüşmeler devam edecek midir? Bu sorulara
verilecek cevaplar, terörle mücadeledeki samimiyeti ve iradeyi göstermesi
açısından da ipucu teşkil edecektir.
Konuşmama burada son veriyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gruplar adına ikinci söz,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İdris Baluken.
Sayın Baluken, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şunu ifade edeyim: Cizrede bir
vahşet bodrumunda ağır ağır insanlık
katledilirken defalarca burada vicdanlarınıza, yüreğinize,
insanlığınıza, aklınıza seslenmeye
çalıştık. Bugünkü konuşmamı kesinlikle bu
bahsettiğim hiçbir özelliğinize hitaben yapmayacağım çünkü
bütün bunları yedi gün içerisinde sayısız defa test ettik ve
maalesef, adım adım sona doğru, oradaki 28 yurttaşın
yaşam haklarının adım adım gasbedilerek onların
ölüme doğru gittiği saatlerde sadece tarihe not düşme adına
yapıyorum. Günün birinde çocuklarımız Meclis tutanaklarını
açıp baktıklarında, Cizredeki vahşet bodrumunda
yaşananları merak edip araştırdıklarında neler
yaşandığını ifade etmek için bu konuşmayı
yapıyorum.
Tam yedi gündür 28 yaralı yurttaş bir
hastaneye nakledilerek yaşam hakları ve sağlık hakkı
sağlamak için bekledikleri bir ortamda adım adım ölüme
gönderildi. Şu ana kadar 6 yurttaşımızın
yaşamını yitirdiğine dair bilgiler vardı elimizde. 22
yurttaşın hâlâ yaralı olarak kurtarılabileceğine dair
bilgiler vardı bizde. Ancak, bu konuşmaya çıkmadan hemen önce
vahşet bodrumundan beni arayan parti meclisi üyesi
arkadaşımız, binanın şu anda havan toplarıyla
vurulduğunu, yaralıların bulunduğu yerde, o katta tamamen
duman altında kaldıklarını ve birkaç kişi
dışında diğerlerinden herhangi bir ses
duymadıklarını ifade etti. Umarım ve dilerim ki, bir hekim
olarak aklıma gelebilecek o ihtimal gerçekleşmesin; Suruçta,
Diyarbakırda, Ankarada ambulans gitmesi gereken yerde gaz
gönderdiğiniz ölümler Cizredeki vahşet bodrumunda bu saat
itibarıyla yaşanmasın.
Tam bir haftadır bu devlet ve bu Hükûmet,
Cizredeki bir evden 28 yaralıyı Cizre Devlet Hastanesine
taşıyamamıştır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin tedbir kararlarına rağmen, bu konuyla ilgili insanlık
ayıbını ortadan kaldırmaya yönelik Türkiye kamuoyunda ve dünya
kamuoyunda oluşan yüksek duyarlılığa rağmen, maalesef,
Hükûmet ve devlet, adım adım insanlığın öldüğü bu
suçta açık bir şekilde sorumluluktan fail konumuna geçmiştir.
Bunun altını net olarak ifade ediyorum: Bu ülkedeki her bir
yurttaşın ölümüyle ilgili sorumluluk Hükûmettedir, ancak bu 28
yurttaşın -şu anda yaşamını yitiren kişi
sayısı 6dır ama olası farklı gelişmelerle
birlikte yaşamını yitiren her yurttaşın- sadece
sorumlusu değil, göstermiş olduğu duyarsızlıkla faili
de açık bir şekilde AKP Hükûmetidir.
Biz bu süre içerisinde sayısız
görüşmeler yaptık. İçişleri Bakanıyla,
İçişleri Bakanlığının en üst düzey yetkilileriyle
saatler süren görüşmeler yaptık. Başbakanın bilgisi
dâhilinde İçişleri Bakanının bize aktarımları
oldu. Hükûmet, kamuoyunda ortaya çıkan baskıdan sonra Oradaki
yaralıları bir an önce biz de almak istiyoruz, cenazeleri hastaneye
göndermek istiyoruz. bilgisini ve iradesini bize aktardı. Başbakan
Davutoğlunun bu konuda talimat verdiğini ifade etti. Biz bu talimat
doğrultusunda, Cizredeki arkadaşlarımıza, orada bekleyen
çocuklarının kurtarılmasını bekleyen annelere ve bütün
Türkiye kamuoyuna bu yönlü bir gelişmenin olduğunu ve olumlu
sonuçların her an ortaya çıkabileceğini, ambulansların
oraya gönderileceğini söyledik. Ama maalesef, bu süreçte, herhangi bir
aksaklık oluşmasın diye, zamanla
yarıştığımız bu süreçte en küçük bir akamete
uğrama durumu yaşanmasın diye, İçişleri
Bakanlığının içerisinde en üst düzeyde bulunan yetkililerle
birlikte Cizredeki bu vahşet bodrumuna her ambulans gönderme
girişimimiz, maalesef birtakım yapay, suni çatışma
mizansenleriyle engellendi. Orada yaralıları almaya giden
sağlık ekipleriyle telefonun hoparlörünü açarak bütün o süreci
kayıt altına aldık ve bakanlık yetkililerine dinlettik.
Kontrol noktalarında o sağlık müdahalesini engelleyenler Biz bu
ülkenin Bakanını, Başbakanını tanımıyoruz.
dediler ve bunu bizimle birlikte o süreci dinleyen İçişleri
Bakanlığının en üst düzey yetkilileri de kendi
kulaklarıyla duydular ve buna tanıklık ettiler. O kontrol
noktalarının her biriyle saatler boyu süren telefon görüşmeleri
sonucunda, gidip yaralıların olduğu bodrum katına 150 metre
bir mesafeye yaklaşıldığında da -tamamen
planlanmış bir şekilde- tek taraflı bir ateş açma, tek
taraflı bir çatışma havası yaratma süsüyle tekrar o
ekipleri geri çevirdiler. Bütün bunlar olurken de en hazin olan durum,
İçişleri Bakanlığının en üst düzey yetkilileri
Bizim inisiyatifimizi gördünüz, biz güç geçiremiyoruz. deme durumunda
kaldılar. Başbakan Davutoğlunun talimatı havada
kaldı. İki gündür Başbakan Davutoğlu O yaralılar ve
cenazeler bir an önce oradan alınıp hastaneye gönderilsin.
talimatı vermesine rağmen Ankaradaki devletle Cizredeki devlet
uyuşmadığı için, Cizredeki devletin inisiyatifi artık
mevcut Ankaradaki devleti ve AKP Hükûmetini aştığı için o
yaralılar ve cenazeler alınmadı.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Öyle bir
şey yok. Yalan, hepsi yalan!
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Öyle bir
şey olmasaydı Başbakanının vermiş olduğu o
talimat yerine getirilirdi. Başbakan dün yaptığı
açıklamada bile
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul)
Başbakanımız da İçişleri Bakanımız da
partimizin bütün sözcüleri de bütün söylediklerinizin yalan olduğunu
söyledi.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Siz takip
etmiyorsunuz.
BAŞKAN Müdahale etmeyelim arkadaşlar.
Lütfen Sayın Çamlı
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bakın, dün
bile kamuoyuna yapmış olduğu açıklamada, orada
bulunanların kimliği ne olursa olsun kendi
sorumluluklarının bir an önce onları hastaneye yetiştirmek
olduğunu, gerekli müdahaleler yapıldıktan sonra da adli
tahkikatların daha sonra gerçekleşeceğini ifade etti, bunu
basına da söyledi. Hadi diyelim ki bizim söylediğimize güvenmiyorsan
güvendiğin gazetelerin sayfalarını aç, Başbakan
Davutoğlunun o konuyla ilgili yapmış olduğu
açıklamayı oku.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Ambulanslar
orada bekliyor.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
Dolayısıyla, burada açık ve net bir şekilde Kürt illerini
teslim ettiğiniz, bu savaş sürecini tamamen havale ettiğiniz bir
savaş aygıtına söz geçiremeyecek düzeyde bir âcizlik durumuyla
maalesef karşı karşıya kaldınız. Umarım ki
şu anda yaşam mücadelesi veren o 22 yurttaş
yaşamını yitirmez. Umarım ki çökmek üzere olan o bodrum
tavanı, o insanların, yaralı insanların üstüne çökmez.
İnanın ki o tavan eğer bu yaralı insanların,
yardıma ihtiyaç duyan bu insanların, mağdurların üzerine
çökerse bunun altında, tarih karşısında hem Hükûmet olarak
hem grup olarak hem de tek tek bu grubun mensubu milletvekilleri olarak
maalesef kalacaksınız. Büyük bir insanlık
ayıbının altında her birinizin
duyarsızlığı, katkı sağlamış olarak
tarihe not geçmiş olacak.
Dünyadaki bütün savaşlarda, iki devlet
arasındaki savaşta bile, yaralıların olduğu alana bir
yaşam koridoru, bir insani koridor açmak, savaşan devletlerin
uluslararası sözleşmelerle ve kendi hukuki mevzuatlarıyla
güvence altına aldıkları bir husustur. Düşünün ki siz
Cizrede bir savaş olduğunu kabul etmiyorsunuz, siz Cizrede bir
terörle mücadele olduğunu ısrarla ifade ediyorsunuz ama yedi gün
boyunca Cizrenin en işlek ana caddesi olan Nusaybin caddesiyle 400 metre
ötedeki bir ev arasına bir yaşam koridoru açamıyorsunuz veya
bilinçli bir şekilde açmıyorsunuz. Bir insani koridor
açmıyorsunuz. Yedi gün boyunca o insanların yanında tek bir
yiyecek yok, tek bir damla su yok, tek bir ilaç yok. Bir hekim olarak ifade
edeyim, orada o insanların ölüme gitmesi için yaralı olmalarına
gerek yok; 6sı zaten yaralı olduğu için kan kaybından
yaşamını yitirdi ama yedi gün boyunca orada bir damla suya muhtaç
olan insanların, böbrek fonksiyonları başta olmak üzere, bütün
fonksiyonları zaten hızla iflasa doğru gider. Her biri, zaten bu
iflas neticesinde takatsiz olarak son nefesini verecekleri anı bekler.
Velev ki, o insanları oradan almadınız, o insanları
hastaneye yetiştirme noktasında bir insani duyarlılık
göstermediniz, en azından bu yedi gün içerisinde açmış
olduğunuz bir insani koridorla, oraya, su ve ilaç başta olmak üzere,
en temel insani malzemeleri gönderebilirdiniz ama bunu da yapmadınız
ve bunu yapmadığınız için de maalesef 6
yurttaşımız yaşamını yitirdi. Son iki günde, 2
yurttaşımız, biz İçişleri
Bakanlığının yetkilileriyle görüşme yaparken
yaşamını yitirdi. Durumun vahametini öğrenmek için o anda
yaptığımız görüşme esnasında ölüm haberlerini
aktarmak zorunda kaldık. Bu kadar ağır, bu kadar vahşet
boyutuna ulaşmış olan bir durumla karşı
karşıyayız. Adım adım, Cizredeki insanlar değil,
bu ülkenin insanlığının nasıl göçük altında
kaldığına, nasıl gözler önünde yerle bir edildiğine
tanıklık ediyoruz.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Maalesef...
Maalesef görüyoruz, burada bile şahit oluyoruz. Şu Mecliste bile o
insanlığın kaybına şahit oluyoruz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Tutanaklar...
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) O
vicdanın kaybolduğuna şahit oluyoruz.
BAŞKAN Sayın Çamlı, lütfen...
Müdahale etmeyelim... Müdahale etmeyelim...
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul)
Karşımıza çıkıyorsunuz, o vicdanın
kaybolduğuna şahit oluyoruz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken, siz Genel
Kurula hitap edin.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Ben, bu
konuşmayı, hiçbirinizi ikna etmek için ya da hiçbirinizin
vicdanına seslenmek için yapmadığımı ifade ettim.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Bizim de
yok. Levhi mahfûza yazılıyor.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Sizin de şu
anda söyledikleriniz tutanaklara geçiyor.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) O tutanaklardan
önce levhi mahfûza yazılıyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bir dinle be!
Dinle!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ne
konuşuyorsun ya!
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Ahirette
çıkacak hepsi, burada çıkmazsa ahirette çıkacak.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ya, bir
utanın ya!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Umarım,
günün birinde geriye dönüp baktığında, burada
kullanmış olduğun cümlelerden dolayı utanç duymazsın,
senin için söyleyeceğim tek şey budur.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Ben de
senin için, iade ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, niye müdahale etmiyorsunuz ya?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Çünkü adım
adım, insanlık tarihinde görülmeyen, vicdanları, insanlık
vicdanını kanatacak olan bir ölüm sürecini, bir vahşet sürecini
yaşıyoruz.
Dolayısıyla, değerli milletvekilleri,
bu süreçle ilgili bugüne kadar ortaya çıkan sonuçlar, maalesef, bu ülkenin
demokratik geleceğiyle ilgili bütün kaygıları da
düşünemeyeceğimiz ölçüde her birimizde artırmıştır,
artırması gerekir. Halklarımız arasına bu şekilde
bir yaklaşım koymak, Kürt analarının kendi
çocuklarının adım adım ölüme gitmesini yedi gün boyunca
Cizredeki belediye koridorlarında mübah görmek, oradaki insanların
bütün yardım çığlıklarına karşı
göstermiş olduğumuz duyarlılığı sadece kürsüden konuşan
milletvekiline, hatibe laf atmak olarak değerlendirdiğiniz için, bu
ortaya çıkan manzarayı toparlama noktasında da sanırım
hiçbir inisiyatif sahibi olamayacaksınız. Halklarımız
arasına büyük bir kırılma, büyük bir duygusal kopuştan
sonra bir düşünsel kopuşu da maalesef bu uygulamalarla birlikte
adım adım örmeye devam ediyorsunuz.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Terörle
büyük kopuş var, terörle.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim lütfen.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Yine, aynı
şekilde, Hükûmetin ve devletin Kürt illerindeki bahsetmiş
olduğum savaş aygıtına söz geçiremeyecek bir duruma gelmesi
de Türkiye demokrasisi açısından her birinizde farklı
kaygılar uyandırmalı. Ortadan kaldırıldığını
gururla ifade ettiğiniz o vesayet anlayışının, aslında
bugün Cizre sokaklarında, Şırnak, Sur sokaklarında
nasıl adım adım bu ülkenin demokratik geleceğiyle ilgili
süreçler işlettiğini her biriniz fark ettiğinizde inanın ki
çok geç olacak.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Vesayetin
can çekişmesi Cizre sokaklarında olanlar.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bu şekilde
laf atma durumunu da maalesef önünüzde bulamayacaksınız.
Özetlemek
gerekirse, bu 28 yurttaşın tamamının yaşam
hakkının başta İçişleri Bakanlığı ve
Sağlık Bakanlığı olmak üzere, o bölgedeki operasyonel
süreçte dahliyeti bulunan Millî Savunma Bakanlığının,
Genelkurmay Başkanlığının ve bu Hükûmetin
sorumluluğunda olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. O
insanların kurtarılmasıyla ilgili yaptığımız
görüşmelerin bütün detaylarını kamuoyuna da aktaracağız.
Ancak hâlâ o insanların kurtarılabileceğine dair umudumuzu
korumak ve bu konudaki çabalardan vazgeçmek istemiyoruz. Dolayısıyla,
önümüzdeki günlerde de bu süreçle ilgili eğer olumsuz sonuçlar ortaya
çıkmazsa bizim, Halkların Demokratik Partisi olarak çabamız son
ana kadar aynı şekilde devam edecek.
Bakın,
Mecliste böylesi bir gündemle yedi gün boyunca burada yapılan
tartışmalar ortadayken, ülkenin bir yerinde alev alev yangına
doğru giden, hepimizin vicdanını kanatan bir süreç
yaşanıyorken siz bugün getirmiş olduğunuz grup önerisiyle
bu Meclisi kapatarak bu Meclisin halkın gündemine, bu ülkenin gündemine ne
kadar yakın ve uzak olduğunu da ortaya koymuş oldunuz.
Bu ülkede her
gün asker, polis, sivil, gerilla, genç, yaşlı, kadın, çocuk
cenazeleri kalkarken bu Meclisi bir hafta boyunca tatile götürmek açık
söylemek gerekirse Parlamentoyu aleni bir şekilde
işlevsizleştirmektir. Parlamentoyu
işlevsizleştirdiğiniz an, Parlamentonun halkın gündeminden
koptuğunu ortaya koyduğunuz an, oradan bir çözüm çıkmayacağını
bütün kamuoyunun gözüne baka baka deklare ettiğiniz an, maalesef,
demokratik siyasete ve onun çözüm gücüne olan inancı da kendi ellerinizle
yerle bir etmiş olursunuz. Bu konuda AKPnin mevcut tutumu belli ancak ben
özellikle CHP Grubuna seslenmek istiyorum: 7 Haziran sonrasında da bu
Meclis, saray ve AKP eliyle bilinçli bir şekilde işlevsiz
bırakıldı, fiilî olarak kapısına kilit vuruldu ve otuz
yedi gün boyunca da istikşafi görüşmeler adı altında
CHPnin bu duruma ses çıkarmamasıyla ilgili bir oyalama süreci
yürütüldü. Oysaki CHP istemiş olsaydı, sahip olduğu 110
milletvekiliyle o otuz yedi günlük süreci de bu Meclisi her gün açık
tutarak çok net bir şekilde teşhir edip Türkiye kamuoyuna ve Türkiye
halklarına çok önemli mesajları verebilirdi.
Önümüzdeki haftada da önünüzde böyle bir sınav
olacak. 110 milletvekilinin bu Meclisin kapanamayacağını, bu
Meclisin, oluk oluk kan akan ülkenin gündemine sırtını
dönemeyeceğini; bu Meclisin, halkının gerçek gündemini bir
kenara bırakarak tatil yapamayacağını ortaya koymak
durumunda olduğunu düşünüyoruz ve bu konuda özellikle Cumhuriyet Halk
Partisi içerisindeki vicdanlı milletvekillerinin, bu ülkedeki demokrasiden
yana olan bütün milletvekillerinin bir girişim başlatmasını
özellikle rica ediyoruz.
Hiç kimsenin yaptığı suçlar
yanına kâr kalmaz, tarih bunu böyle ortaya koymuştur. Bir Hükûmet,
bir devlet savaşla çözüm isteyebilir, normaldir; işte,
savaştığı gücün son savaşçısını
öldürünceye kadar devam etmek isteyebilir, normaldir; biz tasvip etmiyoruz ama
velev ki böyle bir karar verdi, normaldir ama her savaşın bir
ahlakı ve hukuku vardır. Hiçbir Hükûmet ve hiçbir devlet, savaş
hukukunu ve savaş ahlakını ortadan kaldıracak şekilde
insanlığa karşı suç işleme özgürlüğüne sahip
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Eğer öyle
bir pratik içerisinde olursa da insanlık tarihî o Hükûmetten de o
devletten de mutlaka hesap sorar diyorum.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Biz terörle
mücadele ediyoruz, en başta Kürt halkını kurtarmak için.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) - Efendim, Sayın
Başkanım, Sayın İdris Balukenin partimize atfen ifade
ettiği hususlarla ilgili bir değerlendirme yapmak için söz istiyorum.
İfadelerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin de 7
Hazirandan sonraki süreçten sorumlu olduğundan bahsetmek suretiyle
BAŞKAN Buyurun, iki dakika, yeni bir
sataşmaya meydan vermeden lütfen. (CHP sıralarından
alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
7.- Ankara Milletvekili Levent
Gökün, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin 51 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çok kritik bir süreçten geçiyoruz. Bu sürecin
hepimize sorumluluk yüklediği konusunda hepimiz hemfikiriz. Bu konuda
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz başından beri her zaman terörle
aramıza mesafeyi koyduk çok net bir şekilde, amasız bir
şekilde. Biz hendek siyasetini, barikat siyasetini kabul etmiyoruz. Masum
insanlara yönelik her terörist hareketi yapanları da PKK olsun, DHKP-C
olsun, IŞİD olsun, kim olursa olsun, hepsini terörist olarak ilan
ediyoruz. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi son derece berraktır, son
derece nettir, herkesin de aynı netlik içerisinde olması gerekir. Bir
yandan da iktidarın çözüm süreci diye adlandırdığı
süreci eline yüzüne bulaştırması, veremeyeceği taahhütler
içine girmesi, doğuda ve güneydoğuda silah depolanırken sessiz
kalması bugünkü olayların baş sorumlusudur.
Şimdi, ben hiçbir sataşmaya mahal
kalmadan, HDP Grup Başkan Vekili Sayın İdris Balukenin
söylediklerini çok ciddi buluyorum, bir yaşam mücadelesinin olduğunu
ifade ediyor. Bir yandan, devletin ifade ettiği, bakanların ya da
AKP'li sözcülerin ifade ettiklerini de çok ciddi buluyorum,
yaralıları almaya giderken teröristler tarafından silah
atıldığı konusundaki iddialar var. Şimdi, bunları
çözmenin bir tek yönü var, ben de o iddiamı ortaya koyuyorum değerli
arkadaşlar. Bütün insanların yaşamı önemlidir. Devlet de
herkesi, meşru sınırlar içerisinde yaşamını devam
ettirmek suretiyle ancak tutuklayabilir, gözaltına alabilir. Sayın
Baluken, ben hazırım; eğer AKP grup başkan vekili
hazırsa, diğer partilerin grup başkan vekilleri hazırsa hep
beraber Cizreye gidelim, orada ne olup bittiğine hep beraber karar
verelim, ben bu yürekle buradayım. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LEVENT GÖK (Devamla) Bu konudaki girişimlerde
Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili olarak, bu iş
birliğini sağlarsanız ben şu saatte Cizreye gitmeye,
sizlerle, AKP'li arkadaşlarımla, isterse MHPli arkadaşlarımla,
herkesle beraber gitmeye ve oradaki sorunu yerinden tespit ederek gerçekleri
kamuoyuna anlatmaya hazır olduğumu ifade ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Can
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkanım, Sayın Baluken konuşmasında ölümlerden
AKPnin sorumlu olduğundan bahsetti. Daha bir sürü nedenler de var, bu
nedenlerden dolayı sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun siz de iki dakika, yeni bir
sataşmaya meydan vermeden lütfen
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
8.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan
Canın, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin 51 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Özellikle, sözlerime başlarken
Hiç kimse bu
çatı altında hiçbir sebepten dolayı terörü meşru
kılmamalı, teröristleri masum göstermemeli, teröristlerin müdafisi,
avukatı konumuna gelmemeli. Hepimiz, bütün siyasi parti grupları ve
temsilcileri olarak bu millete gidiyoruz, milletten oy istiyoruz. Milletin
refah seviyesini yükseltmek için, milletin güvenliğini sağlamak için,
milletin bir adım daha muasır medeniyet seviyesine gelmesi için
gayret sarf ediyoruz ve milletin vermiş olduğu vergilerden
maaşlarımızı alıyoruz. Ama burada, milletin
vermiş olduğu vergilerden aldığımız maaşla
ve Türkiye Cumhuriyetinin bu kutsal çatısı altında millî
güvenlik güçlerimizi akamete uğratacak ve
Onların amacı
aslında oradaki insanların huzurunu ve güvenliğini sağlamak
olduğundan bahisle, sadece elmayı ikiye ayırıp elmanın
diğer boyutunu hiç görmemekle
Bu, olmaz. Eğer samimiyet varsa fotoğrafın
tamamını görmemiz lazım.
Ben Kırıkkale Milletvekiliyim.
Kırıkkale, nüfusuna oranla en fazla şehit veren illerin
başında geliyor. O şehitlerin o ailelerinin o masum
gözyaşlarını eğer içselleştiremediysek, eğer biz
bu tarafı bir tarafa itiyorsak burada samimiyetten bahsedemeyiz. Burada
her gün uluslararası sözleşme ya da başka bir kanunda
terörizmin, teröristlerin avukatlığını yapmak
kanımıza dokunuyor! Yeter artık, yeter! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Özellikle şunu söylemek istiyorum: Eğer
samimiyet sorgulaması yapılacaksa fotoğrafın tamamına,
elmanın diğer yarısına da bakmak durumundayız. Bu
bizim için de geçerli sizin için de geçerli. Ama özellikle, milletten
almış olduğumuz vergilere ve burada millet adına
yapmış olduğumuz yemine sadık kalmamız
gerektiğini düşünüyorum. Daha da fazlaca şeyi konuşmak
istemiyorum. Uluslararası sözleşmede biraz daha konu içeriğine
değinmek gerektiğini düşünüyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Bravo Ramazan Bey.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Hatibin
konuşmasında partimize ilişkin, terörizmin
avukatlığını yapmakla ithamda bulundu...
MEHMET DEMİR (Kırıkkale) Değil
misiniz ya, değil misiniz?
BAŞKAN Buyurun.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Osman
başkan konuşacak.
BAŞKAN - iki dakika, Sayın Baydemirin.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
Buyurun.
9.- Şanlıurfa Milletvekili Osman
Baydemirin, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, bir kez daha kayıtlara geçmesi adına söz
almış bulunuyorum.
Şüphesiz ki ölüm acıdır, kimden kime sıkılırsa
sıkılsın, yaratmış olduğu ölüm büyük bir
acıdır, büyük bir travmadır. Bu ülke coğrafyasında
toprağa düşen her anne evladının acısını
yüreğimizde hissediyoruz.
MEHMET DEMİR (Kırıkkale)
Hissetseydiniz silahları bıraktırırdınız.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim lütfen.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Diğer bir
şey daha var, o da, ölümden daha acı bir şey var ki öldürmenin
canavarca hislerle gerçekleştirilmesidir.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Evet, Yasin Börü gibi değil mi, Yasin Börü gibi? Osman Bey, Yasin Börü ve
5 arkadaşı
Başı ezildi, başı taşla ezildi.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Bakın, şu
anda Cizrede bodrumun altında bulunan 28 insandan 6 tanesi kan kaybede
kaybede öldürüldü. Şu anda 2 tane insan yedi gündür bir damla su almadığı
için su, su, su diye diye, inleye inleye şuurları kapandı. 22
insan şu anda ölümle yüz yüze.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Sen de gittin mi
oraya?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim lütfen.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Ben bunları
vicdanınız harekete geçsin diye söylemiyorum; vazgeçtim
vicdanınızdan, vazgeçtim. Gelin
Savaş, gerçeği de
öldürüyor, gerçek ölmüş ki bu sıralardan bu itirazlar
çıkıyor. Tam da Sayın Gökün ifade ettiği gibi,
başımız gözümüz üstüne, grup başkan vekillerimizden birisi,
sizler, sizler, yüreği olanlar ha, yüreği olanlar, el ele verelim,
gidelim bakalım, o bodrum katında ne var. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Çıkaralım o bodrum katındaki
insanları. Eğer suçlu varsa bu ülkenin yargısı da var.
Haydi bakalım, çıkaralım, getirelim, hastaneye, hekime önce
teslim edelim.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Oyunlarınıza alet edemeyeceksiniz onları, o iş bitti
artık.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Akabinde neyse
gereği yapılacak ama şunu unutmayın: Şu anda ortaya
konulan zulüm 12 Eylül askerî darbesini aşan bir zulümdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) 12 Eylül askerî
darbesi bu isyanı doğuran nedenlerden bir tanesiyse, bu altı
ayda yaşadıklarımız 10 tane isyanı büyütecek kadar bir
öfkeyi, bir kini oluşturmuştur Kürt halkının
vicdanında, yüreğinde. (HDP sıralarından
alkışlar)
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Kürt
halkında değil, teröristlerde!
BAŞKAN Sayın Baydemir, süreniz
dolmuştur.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Suç Gelirlerinin Aklanması,
Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin
Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/323) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 51)
(Devam)
BAŞKAN Gruplar adına üçüncü söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Cemal Okan
Yüksel.
Sayın Yüksel, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Yirmi dakikadır süreniz.
CHP GRUBU ADINA CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gün geçmiyor ki şehit haberleriyle güne
uyanmayalım. Bugün, şimdi, biraz önce, oturum sürerken bir şehit
haberi daha geldi. Tüm şehitlerimize Allahtan rahmet, acılı
ailelerine başsağlığı diliyorum.
Bu sabah şehit olan, 28 yaşında,
hayatının baharında şehit olan Jandarma Üst Çavuş
Yusuf Haldun Uslu da Eskişehirimizin şehidi, ona rahmet ve ailesine
de başsağlığı diliyorum.
Biraz önce konuşan Sayın Hatip İdris
Balukeni dinlerken gerçekten büyük bir üzüntüye kapıldım.
Söylediklerinin doğru olmaması, bir zan olması yönünde niyette
bulundum. Sayın milletvekilleri, o bodrum katında bulunanlar can,
velev ki içlerinde -sizlerin de söylediği gibi- teröristler olsun.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Sen söylemiyor musun?
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Bizim çok güçlü
ordumuz, hani Süleyman Şah Türbesinden bir sandukayı alıp
buraya getirmek için seferber edilen ordumuz acaba bir kasabada, bir ara
sokakta, bir bodrum katında olan insanları oradan alamayacak kadar
güçsüz mü, yoksa bunun arkasında başka hesaplar, başka planlar
mı var?
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Ne alakası
var onunla?
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Bakın, bir insan
canı çok önemli. 550mizin de milletvekilliği feda olsun bir
kişiye. Ama, orada terörist de var ise güçlü bir devlet, güçlü bir ordu
bunu yapar: Gidersin, alırsın tedavi edersin, ondan sonra da
yargılar, cezalandırırsın.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Merhamet o,
merhamet, can kaybı olmasın diye merhamet.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Hayır efendim,
Sevgili Vekilim, bu merhamet değildir. Velev ki merhamettir, devletin
merhamete ihtiyacı vardır. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Teslim olsun,
niye teslim olmuyor?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim lütfen.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Şimdi, bu konunun
üstünde fazla durmayacağım. Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi ne
HDPnin yanındadır ne AKPnin yanındadır.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Tam da HDPnin
yanındasınız, tam da HDPnin yanında, hatta HDPnin elçisi
oldunuz.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Açık yüreklilikle
söylüyorum: Allah PKKnın cezasını versin, Allah teröristlerin
cezasını versin ama Allah onları palazlandıranın da
cezasını versin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Amin, amin!
Amin Ya Rabbi!
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Şimdi, bu konuyu
kapatıyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, istirham
ediyorum, hatibe müdahale etmeyin.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Şimdi, Sayın
Başkan şu anda da yaptığı gibi, daha önceki
oturumlarda da defalarca kürsüdeki hatipleri temiz bir dille konuşma, kaba
ve yaralayıcı bir üslup kullanmama konusunda uyardı.
Doğrudur, onun görevi ve hakkıdır. Ben, şimdi, bu kürsüden
bir milletvekilimizin hem de özel bir milletvekilimizin çeşitli
oturumlarda sarf ettiği sözleri sıralayacağım,
tutanaklardan bazılarını buldum. Bence bir kıraathanede
kullanılması uygun olan bu sözler bu çatı altında söylendi,
özel bir milletvekili tarafından söylendi. Ne demiş örneğin: Ne
alakası var ya!, Bu ne ya!, Bırak Allah aşkına ya!,
Böyle bir şey olur mu ya!, Hepiniz dinlediniz ya!, Ayıptır
be, ayıptır be!
ŞAHİN TİN (Denizli) Ne olmuş?
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Tamam, ne var
onda?
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Salonda büyümedi o.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Şimdi, bu
milletvekili MHP sıralarında oturmuyor, bu milletvekili HDP
sıralarında da oturmuyor, CHP sıralarında da oturmuyor, bu
milletvekili AKP sıralarında da oturmuyor. Bu milletvekili arkamda
oturuyor.
BAŞKAN Memnun oldum. Biliyorum.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Sayın
Başkan
BAŞKAN Keşke tutanaklarda diğer tüm
milletvekillerinin kullandığı ifadeleri bir okusanız da
Bir
milletvekiline yakışıyor mu o ifadeler?
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Sayın
Başkan, lütfen hatibin sözünü kesmeyin, sizi temiz bir dille
konuşmaya davet edeceğim çünkü yaptığınız üzere.
BAŞKAN Siz konumunuzu bilin. Siz Başkan
değilsiniz, kürsüde bir hatipsiniz, onu Başkan uygular.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Sevgili Başkan,
ben Türk halkının temsil için oy verdiği bir milletvekiliyim ve
onların adına konuşuyorum. Ben sizi, sizin
yaptığınız gibi, temiz bir dille konuşmaya davet
ediyorum.
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Hadi oradan!
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Sadece bu değil,
Meclis Başkanı tarafsız olmak durumunda. Bu oturumları adil
ve demokratik bir şekilde yönetmek durumunda ama sizlerin, bizlerin ve
ekranları başında izleyenlerin gördüğü gibi, maalesef, adilane
bir tavırla bu Meclisi yönetememekte.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Ekran
başındakiler herkesi görüyor, sizi de görüyor. Notunuzu veriyorlar,
sizin de notunuzu veriyorlar.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Hanımefendi, çok
hevesliyseniz gelin, burada konuşun. Bu tarzınız bir tarz
değildir.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Orada da
konuşurum, burada da konuşurum merak etmeyin, siz devam edin.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Biz, Sayın
Başkanın
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
müdahale etmeyelim.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) -
önceki oturumlarda
söz istemeyen, örneğin Sayın Bakan Beşir Atalayı
şurada yoldan çevirip de sataşmadan söz verdiği günleri de
biliyoruz.
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Ya, hadi be, hadi be!
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Biz, Sayın Başkanın
tarafsız olmasına rağmen burada bir siyasi partinin
tarafıymış gibi siyasi parti adına konuştuğu
oturumları da biliyoruz. Ben, bunu gerçekten bir talihsizlik olarak
addediyorum.
Sayın Başkan, şu andaki Sayın
Cumhurbaşkanı işine gelmeyen şeyleri söyleyen
akademisyenlere, hâkimlere Cübbeni çıkar, gel, siyasete gir. diyor. Ben
de sizi eğer eski grup başkan vekilliği günlerinizi çok
özlediyseniz cübbenizi, papyonunuzu çıkartıp şu sıralara
oturmaya davet ediyorum. Aksi görüşteyseniz, lütfen, Meclisi daha önceki
başkanlar gibi yönetin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
müdahale etmeyin.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Fakat ben daha
milletvekili değilken, Sayın Başkanın o zaman bu kürsüden
yaptığı bir konuşmayı hatırlıyorum.
ALİM TUNÇ (Uşak) Ya, ne alakası
var?
BAŞKAN Şimdi, Sayın Hatip,
bakın, benim eğer İç Tüzükü uygulamamı istiyorsan, İç
Tüzükte benim sözünü şu anda kesmemi ve konuya davet etmemi gerektiren
pek çok madde var ama ben geniş davranıyorum. Lütfen siz de
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Sayın
Başkan, ben kaba ve yaralayıcı bir dil kullanırsam benim
sözümü kesebilirsiniz.
BAŞKAN Sadece o değil, başka
hükümler de var.
Buyurun.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Konuya gel o
zaman.
BAŞKAN Siz müdahale etmeyin sayın
milletvekilleri, lütfen.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ne demek
Müdahale etmeyin.?
Konuya gel o zaman, konuyu konuş o zaman, devam
et.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Genel Kurula hitap et!
BAŞKAN Şimdi sayın hatip orada
Genel Kurula hitap edecek ve konudan ayrılmaması gerekiyor.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Konuşacak bir
şey kalmadı galiba, yuvarlıyorsun. Varsa gündemin konuş,
dinleyelim. Bizi meşgul etme. Varsa milletin kürsüsünde söyleyecek sözün
konuş. Burada eğer sözün yoksa Sayın Başkana hitap ederek bu
şekilde usul dışına çıkamazsın.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Cahit Bey, çok
meraklıysan gelirsin burada konuşursun ama sen burada konuşunca
sonra bir daha tükürdüğünü yalamak, özür dilemek zorunda kalıyorsun.
Evet efendim, şimdi, Sayın Bostancı
BAŞKAN Şimdi, bakın, Sayın
Hatip, tek tek isimlerle, şahsiyetle uğraşmaman lazım,
Genel Kurula hitap etmen lazım. Başkandan vekillere tek tek ismen
girip şahsiyetle uğraşamazsınız. Lütfen Genel Kurula
hitap edin.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın Gök,
lütfen müdahale edin.
LEVENT GÖK (Ankara) Cemal Bey, Genel Kurula hitap
ederseniz
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Konuşacak bir
şeyin kalmadı tabii.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Sevgili Başkan,
eğer sözümü kesmeyip sonuna kadar dinleseydiniz niye Sayın
Bostancıya hitap ettiğimi anlardınız. Lütfen sözümü
kesmeyin, sözümü bitireyim.
Sayın Bostancı daha önceki bir oturumda
benim 17 Aralık tarihinde yaptığım konuşmaya atfederek
Bazı milletvekili arkadaşlarımız bazı
bakanlarımızdan alıntı yapmayı çok seviyorlar. Kendilerine
tavsiye ediyorum, daha makbul -herhâlde bu kelimeyi kullanmadınız
ama- başka AKPlilerden de alıntı yapsınlar. dedi.
Herhâlde benim o dönemde alıntı yaptığım Sayın
Metin Külünk, Sayın Atalay pek makbul AKPli değil sizin için. E,
düşünelim, kim sizin için makbuldür? Herhâlde en makbul olanı
Sayın Recep Tayyip Erdoğandır.
KASIM BOSTAN (Balıkesir) Evet.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Ben sizin tavsiyenize
uyacağım. Siyasetteki tecrübeniz ve grup başkan vekilliği
rütbenizden deyip uyacağım.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın Gök,
bak, bu gidiş, gidiş değil Sayın Gök.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Ben Sayın Recep
Tayyip Erdoğandan bir alıntı yapacağım. Yıl
1994, Sayın Recep Tayyip Erdoğan belediye başkan adayı
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Yirmi iki sene
geçmiş.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla)
ve der ki:
Parmağımdaki şu yüzükten başka bir servetim yok. Bununla
yola çıktım.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Hayır,
hayır, öyle değil.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) E, iyi, güzel. 1999
senesinde
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Öyle değil!
Öyle değil, doğru söylemiyorsun!
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla)
yine Sayın Recep
Tayyip Erdoğan şunu söyler: Eğer bir gün duyarsanız ki
Recep Tayyip Erdoğan çok zengin olmuş, bilin ki haram yemiştir.
Ben demedim.
Şimdi, rivayetlere ve Wikileaks belgelerine
göre İngiltere Kraliçesini, Monaco Prensini servet olarak geride
bırakıp en zengin liderlerden biri olduğuna göre
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Bak,
bunların hepsiyle ilgili tazminat davaları sonuçlandı.
Doğru söylemiyorsun!
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Şimdi ben
Sayın Bostancıya soruyorum
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Doğru
söylemiyorsun ama!
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Soruyorum, itham
etmiyorum.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Hepsiyle ilgili
tazminat davaları
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Soruyorum, Sayın
Bostancı
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Doğruyu
söylemiyorsun. Bunları yazan bütün gazeteciler tazminata mahkûm edildi.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Sayın
Bostancı, acaba Recep Tayyip Erdoğan o tarihlerde yalan mı
söyledi; yoksa bugünkü servetine bakarak haram mı yedi?
Teşekkür ediyorum efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Gerçek
dışı konuşuyorsun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Benim Makbul
AK PARTİlilerden de
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir
saniye
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Makbul AK
PARTİlilerden de alıntı yapın. şeklinde bir cümle
olmadı.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Öyle demediniz mi?
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, 60ncı maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın grup başkan vekili
konuşuyor.
Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Benim
kastetmediğim bir bağlamda bir değerlendirmede bulunmuştur;
bu açıkça bir sataşmadır.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
Lütfen, iki dakika
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Şovmen ya,
şovmen! Ne konuştuğunu bilmiyor.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
10.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yükselin 51
sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde CHP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Makbul olan, olmayan AK
PARTİliler şeklinde bir adlandırma, anlamlandırma
yapmadığım gibi bu anlama gelebilecek bir değerlendirmede
de bulunmadım. Ama tabii yeminli bir muhalif mevkide duruyor ve
söylenenleri kendi bulunduğunuz pozisyona göre tercüme etme hususunda
akıl oyunları oynuyorsanız sözleri alıp
çarpıtırsınız arkadaşın yaptığı
gibi. Benim söylediğim Eğer AK PARTİye ilişkin, bu parti
ne söylüyor, bunu anlamak istiyorsanız çok çeşitli beyanlar var,
onların hepsine bakın. Söylediğim budur. Bunu böyle
söylediğimi herkes anlar ama arkadaş hususi bir şekilde anlamak
konusundaki ısrarını sürdürüyor; anlarım, pozisyonundan.
Şimdi burada çok talihsiz bir laf etti, ben de
oradan Levent Beye söyledim. Cahit Beyin burada yapmış olduğu
konuşma maalesef kastın ötesinde anlamalara sebep olduğu için
Biz CHPli arkadaşlarla da oturduk, konuştuk, özür dilemek de yeri
geldiğinde bir erdemdir. Elbette Cahit Beyin kastı burada
konuşurken insanları suçlamak, buradaki muhalefet partilerini töhmet
altında bırakıcı sataşmalarda bulunmak değildi
ama arkadaşlar öyle anladığı için, bu anlaşılma
biçimine yönelik olarak özür diledi. Şimdi, bunu tükürdüğünü
yalamak diye ifade ederseniz, bundan sonra, bir, kimse özür dilemez; bu çok
yanlış bir şey, bu kürsülerden insanlar zaman zaman
yanlış anlamalara sebebiyet verecek sözler yapıyor; iki, Cahit
Beyle birlikte oradan bir CHPli arkadaş da özür diledi, derler ki: O da
mı tükürdüğünü yaladı? Bu yaklaşım iyi bir şey
değil.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Soruma cevap vermediniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bu
yaklaşım iyi bir şey değil.
Tayyip Beyle ilgili olarak da, Sayın
Cumhurbaşkanıyla ilgili böyle rivayetlere filan dayalı, soru
edası içerisinde, zan altında bırakıcı laflar uygun
değil.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birleşime kırk beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.29
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI
(Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
51 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Suç Gelirlerinin Aklanması,
Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin
Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/323) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 51)
(Devam)
BAŞKAN - Hükûmet? Burada.
Komisyon? Burada.
Önceki oturumda 51 sıra sayılı
Tasarının tümü üzerindeki gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştı.
Şimdi, tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
SUÇ GELİRLERİNİN AKLANMASI, ARAŞTIRILMASI, EL
KONULMASI, MÜSADERESİ VE TERÖRİZMİN FİNANSMANINA
İLİŞKİN AVRUPA KONSEYİ SÖZLEŞMESİNİN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Türkiye
Cumhuriyeti adına 28 Mart 2007 tarihinde Strazburgda imzalanan Suç
Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El
Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin
Avrupa Konseyi Sözleşmesinin beyanlar ve çekinceler ile onaylanması
uygun bulunmuştur
BAŞKAN 1inci madde üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekili Tuğba Hezer Öztürk.
Buyurun Sayın Öztürk.
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Van)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; evet, ülkemizin bu kadar
can yakıcı bir sorunu varken şirin gözükmek adına
yaptığımız uluslararası sözleşmeler, bizi ne
kadar daha parlak bir duruma sokar, doğrusu
tartışılır. Ve konuşacağım konuya geçmeden
önce, bu, günlerdir konuştuğumuz ambulans konusunda son olarak
şunu belirtmek istiyorum ben, en azından kendi adıma söyleyeyim:
Bizler günlerdir HDP Grubu olarak sizlerin vicdanına ve insani olarak
bakış açılarınıza seslenmeye
çalışıyoruz. Ama, bir gerçeklik var ki şunu bilmemiz
lazım: Şu an bulunduğumuz Parlamento insani ve vicdani
boyutundan ziyade hukuk devleti olmanın verdiği bir sonuçla bir araya
gelmiş bir Parlamentodur. Dolayısıyla, yasama ve denetim
faaliyetlerinin en uygun şekilde yapılmasının takibinin sağlanması
gerekmektedir ve yasama faaliyetlerinde bizler
çıkardığımız yasalarla birlikte yaşama
hakkının korunmasını savunurken bu
korunmadığı takdirde, bu anlamda, yine, Parlamentonun denetim
faaliyetini göstermesi gerekir. Aslında bizim temel olarak bu
Parlamentodan beklentimiz budur. Yani, bu devletin, hukuk devletinin
gerekliliği olan hukukun uygulanması, uygulanmadığı
takdirde niye uygulanmadığının sorgulanması ve çözüme
kavuşturulmasıdır. Ve bizler HDP Grubu olarak ya da diğer muhalefet
partileri olarak çıkıp burada eleştirilerimizi,
itirazlarımızı dile getiriyoruz. Ve sizlerin
yaklaşımı da sanki Türkiyede her şey güllük
gülistanlık, hiçbir eksiklik yok da bizler öylesine eleştiriyoruz
başka bir durum yokmuş gibi. Keşke öyle bir durum olsaydı
da bizler bu mevcut bütün durumlara itiraz etmeseydik. Yaşam
hakkından tutun ifade özgürlüklerine, basın özgürlüğüne bütün
özgürlükler ne yazık ki şu an bertaraf durumdadır, neye el atsak
elimizde kalıyor. Bunun da neticesi olarak şu an karşı
karşıya bulunduğumuz korkunç bir savaş gerçekliği var
ne yazık ki. Evet, bunu kabul etmeyebilirsiniz, Savaş
değildir. diyebilirsiniz ancak hiç kimse, hiçbir şahıs, hiçbir
parti binlerce askeriyle, tankıyla, topuyla bir kentin
bombalanmasını başka bir şekilde açıklayamaz, bunu
görmemiz gerekir.
Nasıl bu duruma geldiğimize bakarsak,
aslında, bu savaşın sorumluluğunu ısrarla HDPye
yüklemeye çalışanlar
7 Hazirana dönelim bizler, 7 Haziranda biz HDP
olarak seçime parti olarak girme kararı aldık ve dedik ki:
Faşist darbe anayasasının koyduğu barajı
yıkıp Meclise girip demokratik bir siyaset yürütüp Türkiye
halkları adına verdiğimiz sözleri tutacağız. Bizim
iddiamız, söylemimiz ve hâlâ arkasında durduğumuz buydu. Ancak,
on üç yıldır iktidarda olan AKP iktidarı, kendi bulunduğu
koşullar gereği tabii ki bunu kabul etmedi. Bir seçim kampanyası
yürütüldü, sonuç olarak HDP barajı aştı ve AKP iktidar
olamadı. Şimdi, zaten HDP barajı aşmışken ve
mevcut konumuyla, vekil sayısıyla demokratik siyaseti yürütmeye
hazırlanırken neden bir savaş çıkarsın; öte taraftan,
iktidar olamamış, on üç yıllık
iktidarlığını elden bırakmış ya da
kaybetmiş bir partinin öfkesi dururken? Ve o günden bugüne ısrarla
Orada hendek var. diye meşrulaştırarak çocuğu,
kadını, genci demeden, yok etme üzerine bir politika yürütülürken
Hendeğin olmadığı dönemleri de çok iyi biliyoruz.
Bakın, 7 Haziran sonrası
Ben Van
Milletvekiliyim. Hâlâ, hâlihazırda, biliyorsunuz ki Vanda hendekler yok.
Bizler gözlerimizle halkın düğünlerine onlarca gaz
sıkıldığını gördük, insanların o
düğünleri iptal ettiğini gördük. Bugün çok net şunu görüyoruz:
Çıkardığınız iç güvenlik paketinin bu
hazırlanmış savaş konseptine bir yatırım
olduğunu bir kez daha gördük. Basını tekleştirdiniz, tek
elde toplayıp sadece istenilen haberler dışında hiçbir
haber yapılmamasını dayattınız. Yapmayanlara gerekenleri
yaptınız zaten, kayyumudur, şudur, budur. Sokaklarda demokratik
bir şekilde protesto hakkını kullanmak isteyenleri
orantısız bir güçle, protestolarla, gözaltılarla susturmaya
çalıştınız. Belediye eş başkanlarını ya
uzaklaştırdınız ya tutuklattınız. Yargı
deseniz, yine güçler ayrılığının bitimi ifadesi olarak
yine tek bir elde toplanmış oldu. Durum bu hâldeyken bizler
ısrarla diyoruz ki: Bu mevcut, yürüyemeyen sistemin hiçbirimize,
Türkiyedeki tek bir bireye faydası yok. Ezberlediğimiz, söylemekten
öteye geçemediğimiz kalıpları bir tarafa bırakmak
zorundayız bizler. Bizlerin şahsi menfaatler uğruna
insanların, toplumun faydasını gözardı etme gibi bir lüksü
yok. Açık ve gerçek bir şekilde bir taraf yok edilmekle
karşı karşıya. Evet, bölgede oraya, ölüme gönderilen asker,
polise denilen şudur: Sizler vatanı savunmaya gidiyorsunuz,
vatanı bölünmekten kurtarıyorsunuz, bunun şerefiyle
gidiyorsunuz. Size şunu net bir şekilde ifade edeyim: Bölünme
tehdidiyle karşı karşıya olan bir vatan yok. Kürt
halkını bu kadar anlayabilmişsiniz işte. Kürt
halkının haklarını, ne istediğini bu kadar
anlayabilmişsiniz işte.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Kürt halkını
biz anlıyoruz, siz teröristleri anlıyorsunuz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Siz teröristlere ne
diyorsunuz?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Bu haklar olmasa
orada ifade edemezdin sen onu.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla)
Dolayısıyla, sarayın sevdası uğruna ölüme
gönderdiğiniz insanların evlatları, gün gelecek tek tek
hesabını, biz de onlarla birlikte size soracağız.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Tehdit mi ediyorsun?
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Hayır,
eğer bu Parlamento çerçevesinde ısrarla biz
Az önce de belirttim
ben, tehditle gerçekliği ayırt edin artık.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) Tek
gerçek, teröristlerin silahı bırakması. Terörle mücadele
yapıyor devletimiz.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Şunu
söyleyeyim ben: 1990ları aşağı yukarı hepimiz
eleştiriyoruz, değil mi? Binlerce faili meçhul, binlerce yakılan
köy. Şu ana baktığımız zaman ne farkı var?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bak, sen burada
rahat konuşabiliyorsun.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Nerede
konuştuğunun farkında mısın?
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Yüzlerce sivil
katledildi. Yine, yüz binlerin üzerinde insan göç etmek zorunda kaldı, 1
milyon 300e yakın insan bu savaştan mağdur oldu.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) Ne
savaşı?
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Savaş değil,
terörle mücadele, teröristle mücadele.
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Dinleyin ya!
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Yine, yüzlerin
üzerinde insanlar tutuklandı ve bizler 1990ları şu an böyle
anıyoruz ama yıllar sonra aynı şekilde bunlar da lanetle
hatırlanacaktır.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) 1990larda olsa sen
orada konuşamazdın, yaka paça götürürlerdi.
Yaptığımız reformlar sayesinde orada
konuşabiliyorsunuz.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Ne sayesinde?
Bir kendinize bakın, bakın.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Reformlar sayesinde.
Sizin karşı çıktığınız reformlar sayesinde
orada konuşuyorsunuz.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Hâlâ Taybet
ananın, Miray bebeğin bedenlerini görmüşken biz
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bırak sen, kimseyi
inandıramazsın.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Siz kimseyi
inandıramazsınız, kimseyi kandıramazsınız bu
şekilde.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Öyle bir derdimiz
yok.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Özgürlükler bu
şekilde gelmez.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Terörle mi gelecek?
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Biz teröristi yok
sayıyoruz, teröristi.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Özgürlükler, bir
tarafı yok sayarak, katlederek, saray sevdasına Oh paşam.
diyerek gelmez. Bunu bilmeniz gerekmektedir.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Biz kimseyi
inandırmak derdinde değiliz.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Ve bizler var
olduğumuz sürece sizin bu tekçi sisteminize dimdik, onurlu bir
şekilde karşı durmaya devam edeceğiz.
Teşekkür ediyorum.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi bile sizlere inanmıyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Artık kimse
inanmıyor size.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray)
Konuştuklarının küllisine kendin de inanmıyorsun.
BAŞKAN 1inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz yok.
2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde Bitlis
Milletvekili Mizgin Irgat
Buyurun Sayın Irgat. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Sayın Başkan, değerli üyeler;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında konuşmama
başlamadan önce, fakültede öğrendiklerimin, öğrenciyken
kitaplarda öğretilenlerin, okutulanların sadece kitaplarda
kaldığını, gerçekle örtüşmediğini çok net gördüm.
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
Aldıkaçtıyı okumuşsundur.
MİZGİN IRGAT
(Devamla) Ya, cevap vermezseniz sevinirim.
Bir dinleme tahammülü lütfen
yani hepimizin bir olgunluğu var. Siz bu Meclisi tahrik etmekten
başka bir şey bilmiyorsunuz, sizi tanıyorum. Lütfen dinleyiniz.
İnsan onuru ve hakikati
bilme noktasında gerçekten bence birbirimizi dinlememiz gerekiyor. Yasama
faaliyetini yapan bu Meclis 550 kişi adına
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Hatibi dinleyelim arkadaşlar.
MİZGİN IRGAT
(Devamla) Yani dinlemeyecekseniz konuşmayayım.
Başkanım
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen.
Buyurun siz konuşun
Sayın Irgat.
Sayın milletvekilleri,
lütfen hatibin insicamını bozmayalım.
MİZGİN IRGAT
(Devamla) Yani, farkındayız, gerçekten buradaki yapılan
faaliyetlerin, tamamen bir görüntüden ibaret olduğunun çok net
farkındayız zaten, bu konuda hiçbir tereddüdümüz yok. Yani şu an
yaşanılanlarla yasama faaliyeti yürüttüğünü iddia eden
Parlamentonun zaten uyuşmadığı çok net ortada. Yani ben de
biraz burada bu hakikati anlatmaya çalışıyorum.
İnsan hakları
noktasında hakikati bilme hakkı da bir hak olarak
sayılmıştır. Maalesef şu anda Parlamentoda
konuşulanların, yapılanların, dile gelenlerin hiçbiri
hakikati yansıtmamaktadır.
Bugün
burada grubumuzun bir önergesi reddedildi. Neydi önergemiz? Hasta tutsaklar ve tutuklu
mahkûmlarla ilgiliydi. Maalesef burada, 282si ağır, 720si hasta
olmak üzere hasta tutsaklarla ilgili bir önerge sunuldu. Burada
ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) Tutsak diye bir
şey yok.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Tutsak ne? Tutuklu
yani, tutuklu.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Politik
tutsaklardan bahsediyorum, politik.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Tutuklu, tutuklu;
tutsak değil, suçlu.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bu ülke,
Strazburgda çıkan raporlara göre, Rusyadan sonra Türkiye ikinci
sırada yer alıyor. Hangi noktada yer alıyor? İnsan
hakları noktasında, basın üzerindeki baskılar ve
şiddeti tırmandıran politikaları nedeniyle Rusyadan sonra
geliyoruz. Bu, herhâlde tesadüfi bir rapor değildir, bu, benim raporum da
değildir, Strazburgdan açıklanan resmî bir rapordur. Bu raporu neden
aldık, Türkiye bu raporu neden aldı, biz neden ikinci
sıradayız? Bütün bunlar, yaşanan gerçekliklerle,
şiddetlerle ilgili.
Kadına karşı şiddete
ilişkin sözleşmeye rağmen bu ülkede kadına şiddet,
kadın katliamı bitmedi. On üç yıllık AKP iktidarında
ekonomiden hukuka, basın özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne
değin tüm maddelere baktığımızda hepsinin altında
ihlali göreceksiniz. Hepsiyle ilgili Türkiye mahkûmiyet kararı
almıştır ve biz de diyoruz ki: Türkiye bu sıralamanın
gerisine düşsün. Türkiye özelde
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Biz burada
başörtülü şekilde oturuyorsak bu, AK PARTİnin
başarısıdır.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Hayır,
hayır, hiç ilgisi yok.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) O sıralamanın
gerisine düştük. 1990lı yıllardaki mahkûmiyet kararları
yok Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde.
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Çoğunluğun iktidarını burada dayatamazsınız.
Burada herkes, burada
Türkiye mozaiğinin temsilcileri buradadır.
Ve burada AKP iktidarı, on üç yıldır
çok iyi şeyler yaptığını iddia ediyor, süslü
önergelerle çok iyi şeyler yaptığını söylüyor ama
altından ne çıkıyor? Altından şiddet, baskı ve
müebbet hapis cezasıyla yargılanan gazeteciler çıkıyor, ölü
çocuklar çıkıyor, katledilen kadınlar çıkıyor.
Dolayısıyla da hepimizin, hepimizin ama genetik
kodlarımızı değiştirmemiz gerekiyor. Bunu bütün
partiler için söylüyorum.
ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) İlk önce sen
değiştir.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Burada yer alan
bütün partilerin bu genetik kodlarından kurtularak
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Siz değiştirin,
biz genetik kodlarımıza razıyız.
MİZGİN IRGAT (Devamla)
kurtularak ama
kurtularak yasama faaliyetine o şekilde bakması gerekiyor. Hakikati
hepimizin bilmek ve buna göre faaliyet yürütmek zorunluluğumuz var.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Hitler de genetik
kodları değiştirmekle işe başladı.
MİZGİN IRGAT (Devamla) - Hakikate göre
baktığımızda ise bu ülkede AKP, hiçbir sorunun çözüm adresi
olamamıştır. Sorunlarımız çözülmüş olsaydı
bugün ikinci sırada yer alıyor olmayacaktık.
Şimdi, hasta tutsakları konuşurken,
aslında tüm cezaevlerini gezen bir avukat olarak hem de şu anda vekil
olarak maalesef cezaevlerini ziyaret etmemiz gerekirken en normal
hakkımızı dahi kullanamıyoruz, avukatken gidebildiğim
cezaevlerine vekil olduktan sonra gidemiyorum. Dolayısıyla da bu
ülkenin cezaevleri, bu ülkenin hapishaneleri, politik tutukluların
bulunduğu cezaevleri sorunludur. Bu insanlar duvarın arkasında
ne yaşıyor, o duvarın arkasında neler var, hiç merak
ettiniz mi? Hiçbir gün hiçbiriniz, o mapushanelerde neler yaşanıyor,
nasıl bir hikâye var, o insanlar orada neleri üretiyor, merak ettiniz mi?
Hep birlikte o cezaevlerine gidip araştırma yapalım dedik ama
reddettiniz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Niye girdiklerini
merak ettiniz mi siz?
MİZGİN IRGAT (Devamla) Hiç fark etmez.
Bu dünyada politik düşüncelerinden dolayı oradalar ve maalesef AKP
iktidarı döneminde yürütülen militarist politikalar nedeniyle orada da çok
ciddi hak ihlalleriyle karşılaşmaktadırlar.
Bu ülkenin cezaevleri tarihine
baktığımızda, gerçekten bugün burada yasama faaliyeti
boyunca anlatamayacağımız hak ihlalleriyle dolu. Mesela
İmralı Adasına bakalım; İmralı Cezaevi -bugün
bahsediliyor ya En iyi bakılan yer. diye- 1999dan 2009 tarihine kadar
2nci derece kara, deniz, hava askerî yasak bölge ilan edilerek
Başbakanlığa bağlı bir kriz yönetimince yönetildi
yıllarca, askerî bir bölge, ardından gelen raporların
baskısı sonucu 2009da yapılan değişiklikle F tipi
yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumuna dönüştürüldü.
Ardından, CPT ve benzeri raporlardan sonra oraya 5 hükümlü nakledildi ve
bir gün ansızın, ocak ayında 2 hükümlünün Silivri Cezaevine
nakledildiğini öğrendik. Apar topar, gece yarısı, hiçbir
eşyasını toplamadan, hiçbir yazdığı kitabı,
şiiri, notunu alamadan Silivri Cezaevine gönderildi.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Cezaevinde ne
eşyası?
MİZGİN IRGAT (Devamla) - Silivri
Cezaevinde avukatlarıyla görüştürülmedi, avukatlarıyla
yapılan görüşmeler kısıtlandı, âdeta İmralı
Cezaevinde uygulanan olağanüstü hâl, Silivride de devam ettirildi.
Dolayısıyla da orada bahsettiğiniz kişi, şu an
Napoliden fahri hemşehrilik alan bir kişi, Sayın Öcalan.
Dolayısıyla da demek ki bizler siyasi,
politik tutuklularla ilgili, hükümlülerle ilgili ve diğer adli
tutuklularla da ilgili gerçek bir demokratik cezaevi standartlarını
yaratamadık. Cezaevlerini kapatalım derken her gün yeni cezaevlerini
açmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla da biz, çocuk
tutuklularla ilgili, özellikle Şakranda, İzmirde yaşanan
olaylardan sonra cezaevlerinin, tutukevlerinin suçu önleme noktasında bir
engel olmadığını çok net gördük. Suçluluğu önlemenin
yolu cezaevlerini açmak değildir ya da kendi tabirinizle, terörle ilgili
yakalananları ki biz bunlara politik tutsak diyoruz
MURAT BAYBATUR (Manisa) Hep öyle diyorsunuz,
elinde silah var.
MİZGİN IRGAT (Devamla) - Bunlar
düşüncelerinden dolayı oradalar, cezaevlerine atmakla
düşüncelerine pranga vuramazsınız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sen kimin
Parlamentosundasın, sen de mi tutsaksın?
MİZGİN IRGAT (Devamla) - Düşünceye
hiçbir güç, pranga vuramamıştır.
MURAT BAYBATUR (Manisa) Vurmuyoruz ki
ayaklarına, ellerine vuruyoruz biz prangaları.
MİZGİN IRGAT (Devamla) -
Dolayısıyla da biz cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin bir an
önce değiştirilmesini ve Türkiyenin, ikinci sırasını
gerilere doğru atmak üzere adımlar atması gerektiğini
düşünüyoruz.
Az önce geçen 3üncü maddede, konuşma
fırsatı bulamadığımız bir maddeydi aslında
bu, hükümlülerin nakliyle ilgili konuşmayı yapmak üzere ben söz
almıştım ve bu şekilde burada konuşmam gerekti.
Dolayısıyla da, şu anda hepinizin klişe dediği ama
yaşam kadar, şu an bizler kadar gerçek olan, 26 vatandaşın
bir bodrumda şu an hâlâ hastaneye yetiştirilememiş
olmasıdır.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Ambulansları kurşunlamasanız yetişeceklerdi.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bir yerde bir suç
varsa o suçluyu alırsınız, gözaltına
alırsınız, hastaneye götürürsünüz; savcı, sorgusuna girer,
ya tutuklar ya da serbest bırakır. Bir coğrafyanın
etrafına sınır... (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Ambulansları kurşunlamasanız ambulanslar oraya gider,
onları alır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Ambulanslar oraya
giremiyorlar.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Beni dinleyin...
Beni dinleyin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bir
coğrafyanın etrafına sınır çizerek bütün toplumu
sıkıyönetim adı altında ablukaya alarak o yeri...
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Öyle bir şey yok.
Sadece teröristlerin etrafını sarıyor, hukukun gereği
yerine getiriliyor.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Hayır,
gerçek bu değil. Ya, bu, sizin ezberlediğiniz bir şey.
BAŞKAN Sayın Irgat, süreniz
dolmuştur.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bakın, bu
insanlar...
MUHAMMET BALTA
(Trabzon) - Vatan hainleri mi?
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bu insanlar
hayatını kaybedecek...
BAŞKAN Sayın Irgat, süreniz
dolmuştur.
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Türkiye birinci
sıraya yükselecek ama gerçekler değişmeyecektir.
BAŞKAN Sayın Irgat...
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Teröriste
politik tutsak diyenin hiçbir inandırıcılığı
yoktur bu kürsüde.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bu ülkede
Kürtlerin varlığını...
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sadece teröristlerin
varlığına karşı... Terörle ve teröristle mücadele.
MİZGİN IRGAT (Devamla) - Kürtlerin kendi
onurları adına yürüttüğü haklı mücadeleyi hiç kimse
bastıramayacak, hiç kimse. Hiç kimse bu mücadeleye engel
olamayacaktır.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN 3üncü madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Böylece, tasarının tümü de açık
oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını
taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç
dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyor, oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Suç Gelirlerinin Aklanması,
Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin
Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Kullanılan
Oy Sayısı : 198
Kabul : 193
Ret : 5 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Fehmi
Küpçü Sema Kırcı
Bolu Balıkesir
Böylece tasarı, kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
3üncü sırada yer alan Hükümlülerin Nakline
Dair Sözleşmeye Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Hükümlülerin Nakline Dair Sözleşmeye Ek
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/432) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 52) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 52 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel.
Buyurun Sayın
Demirel.
HDP GRUBU ADINA
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri,
evet, tutukluların nakliyle ilgili konuşmada şunu ifade edeyim: Gerçekten,
Türkiyede bütün il ve ilçeler cezaevleriyle doldu, düşünce
özgürlüğünün olmadığı, insanların kendisini özgürce
ifade etmediği ve düşüncelerini söylemekte serbest bir iradeye sahip
olamayacağını ifade eden Türkiyenin, ne yazık ki,
cezaevlerinde de bir baskı unsuru hâline geldiğini ifade edebiliriz.
Bugün cezaevi koşullarını ifade ettiğimizde, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiyenin en fazla mahkûm edildiği,
düşünce özgürlüğüdür. Bugün Türkiyede düşüncesini özgürce ifade
eden akademisyenler, gazeteciler, siyasetçiler, belediye eş
başkanları, Meclis üyesi, kadın aktivistleri, gençlik tamamen
düşüncesinden dolayı tutuklanıp cezaevlerine gönderilmektedir.
Sadece cezaevlerine
göndermekle yetinmeyen aynı zamanda yargılama sistemini
Diyarbakırda olan yargılama sistemi, cezaevine girmesi
gerektiği süreçlerde de ne yazık ki başka illere sürgün
edilmektedir. O kadar keyfî uygulama var ki, hukukun, Anayasanın
çiğnendiği o kadar durum tespiti yapabiliriz ki size keyfî
uygulamalarla cezaevlerinde uygulanan tecrit, cezaevlerinde uygulanan
işkence, cezaevlerinde özelde de kadın tutsaklara uygulanan
çıplak aramadan tutalım
Gerçekten de kadın tutsaklar ve genel
siyasi tutsaklara uygulanan ayrımcılıkları bir kez daha
buradan ifade etmek istiyoruz.
Şu anda Türkiyede yerel yönetimlerde seçilen
belediye eş başkanları, basın açıklamasına
katıldığı için ömür boyu hapse mahkûm ediliyor, o da
yetmiyor, bir sürü cezalar ve sürgünlerle karşı karşıya
kalıyor. Şu anda seçilmişlerin cezaevinde olması, Türkiye
için bir ayıptır. Seçilmişlerin sürgün edilmesi, işkence
görmesi, cezaevlerinde bekletilmesi ve yargılamasının bile
ertelenmesi bir ayıptır. Evet, 2009da siyasi soykırım
operasyonuyla KCK tutuklamaları söz konusuydu, o zaman şu söylendi:
Ne yapalım, biz 1990lı yıllar gibi katledelim mi, yoksa
tutuklayalım mı? Tutuklayacağız tabii. 10 bin Kürt siyasetçisi
cezaevine bırakıldı, sonradan hiç ifadeleri bile alınmadan
cezaevlerinden tahliye edildi. Yargılamaya daha yeni başlandı,
KCK ana davasında yargılamalar daha yeni bugün başladı.
2009 nerede, 2016 nerede? Türkiyede hukuk sistemi çökmüş durumdadır.
Bu kadar haksız ve hukuksuz uygulamalarla birlikte, bulunduğu aile
ortamından başka bir ile nakledilmesi, bir sürgünü
yaşatması, aslında AKP Hükûmetinin ileriye sürmüş
olduğu aile bütünlüğünü ne kadar da düşündüğüne ait bir
anlayışı ifade ediyor. Aile bütünlüğü içerisinde
olmayı düşünen AKP Hükûmeti, siyasi tutuklulara sıra
geldiğinde, Diyarbakırda yargılanması gerekeni, cezaevinde
kalması gerekeni başka bir ile sürgünle ne yazık ki aile
bütünlüğünü ortadan kaldırmış oluyor.
Ben şunu ifade edeyim ki cezaevlerindeki 60
yaşında, 70 yaşında hasta tutsakların durumunun bir an
önce iyileştirilmesine ilişkin bir taahhüt vardı ama bu taahhüt
yerine getirilmedi. Adli tıp raporlarına rağmen, tahliye
kararı olmasına rağmen, adli tıp raporuna göre
cezaevlerinden tahliye edilenlere daha sonrasında tekrar tutuklama kararı
çıkarıldı. Oysaki sağlık sorunlarından
dolayı cezaevinde kalmasının doğru olmadığı
ve cezaevinde yaşamının tehlikede olduğu raporuna
rağmen cezaevinden çıktıktan altı ay sonra karar
değiştirildi ve tekrar cezaevine gönderilen hasta tutsaklar
Ben isim vererek birkaç şey söyleyeceğim.
Makbule Özbek, 65 yaşında; şeker, tansiyon, kalp, birçok
hastalığı var. Basın açıklamasına
katıldığı için tutuklanmış ve on yıl cezaevine
bırakılmış. Biz daha önceki torba yasada da ifade ettik,
bugün yine tekrar ifade ediyoruz: Cezası bir yılın altına
düşmesine rağmen Makbule ana, hâlâ cezaevinde tutuluyor. Oysaki Ceza
İnfaz Kanununa göre, açık cezaevine çıktıktan sonra
normalde tahliye olması gerekiyor ama kadınlara pozitif
ayrımcılık uygulanması gerekirken, ne yazık ki her
zaman olduğu gibi kadınlar bazı haklardan daha az yararlanmak
zorunda bırakılıyor çünkü öyle bir imkân kadınlara
sunulmuyor. Ne deniliyor? Cezaevine girdin, orada yaşamını
yitireceksin. Kaç hasta tutuklu şu ana kadar cezaevinde
yaşamını yitirdi, bunları öğrenmek istiyoruz.
İkincisi: Cezaevlerine ilişkin şunu
söyleyeceğim: Evet, cezaevindeki siyasi tutukluları ziyaret etmek
isteyen grubumuzdan milletvekillerinin ne yazık ki cezaevlerine bile
girişi engelleniyor. Oysa, bütün partilere eşit davranması gereken
Hükûmetin, Adalet Bakanının cezaevine gitmek isteyen HDPli
milletvekillerine cezaevi kapıları kapatılıyor, böyle bir
imkândan yararlanması sağlanmıyor. Avukat
arkadaşlarımız daha rahat cezaevlerine girecekleri dönemlerde,
şimdi milletvekili oldular ama cezaevlerine hiç kimseyi görmeye
gidemiyorlar. Ama, hiçbir parti, bu ayrımcılığın niye
yapıldığına dair bir soru sormadı. Yani, siz
cezaevlerinde uyguladığınız ortamı, uyguladığınız
tecridi bir kez daha sorgularsanız, bence bir empati kurarsanız, bu
Meclis çok daha iyi çalışacaktır. Ama, şunu söyleyeyim ki:
Cezaevlerindeki ayrımcı tutumunuz sizin bundan sonraki sürecinizi de
daha net belirleyecektir.
Evet, daha önce de söyledik: Belediye eş
başkanlarımız, basın açıklamasına
katıldığı için tutuklandı. Belediyelerin demokratik
özerklik projesinde öz yönetimin oluşturulması, yetkinin belediyelere
verilmesi konusunda uluslararası sözleşmelere bile uymayan, çekince
koyan bir devlet anlayışı söz konusu. Özerklik ve yerinden
yönetim dediğimizde bu kelimelerin de neredeyse ortadan
kaldırılacağı duruma gelmiş durumdayız.
Çok net söyleyeyim, bugün
tartışıldı, tekrar ifade edeyim, bu parlamenter sistemin,
bu Parlamentonun çalışmasına izin verilmemesinin aslında ne
anlama geldiğini çok iyi biliyoruz. Parlamentonun tatil edilmesi ya da
işlevini yerine getirmemesi aslında sorgulanması gereken bir
durumdur.
Peki, düşünce özgürlüğü üzerinden ifade
ediyorsak, parlamenter sistem, demokratik özerklik ya da başkanlık
sistemini, neden hepsini birlikte eşit olarak tartışmıyoruz?
Neden hepsini birlikte Türkiyede, Türkiye kamuoyuyla birlikte ortak
tartışamıyoruz? Demokratik özerklik dediğimizde
Dünyayı başınıza yıkarız. diyor
Cumhurbaşkanı. Oysaki ben sormak istiyorum, bu dünyada demokratik
özerklik modelleri çok fazla. O zaman dünyayı bir bütün yıkmak
gerekiyor. Örnek vereceğim, sadece birkaç yerden örnek vereceğim.
Aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanının daha önceki
konuşmasından da örnek vermek istiyorum. Örneğin, kendisine
sorulan bir soruda şu cevabı veriyor: Şu anda Türkiye
Cumhuriyetinde 27 etnik grup yaşamaktadır. Bu etnik grupların
da varlıklarının tanınması gerekir. Bu durumda
Kürtlerin de eyalet sistemiyle benzer bir sistemle yaşayabileceğini
ifade ediyor.
Ben eyalet sisteminin, otonominin, demokratik
özerkliğin, kanton sisteminin korkulmaması gereken bir şey
olduğunu bir kez daha söyleyeyim. Bunlar bölünme, parçalanma
düşüncesi değildir. Bunların tam da birlikte
yaşamanın, birlikte demokratik bir siyasetin, tüm Türkiye için
gerçekleştirilen bir sistem olduğunu ifade etmek istiyorum.
Demokratik özerklik, sadece Kürtlerin istediği bir sistem değildir.
Demokratik özerklikte herkesin kendisini, yerelini, ilinde, ilçesinde özgürce
ifade etmesi ve özgürce nasıl yaşamak istediğine karar vermesidir.
Bu, Karadeniz için de geçerli, Diyarbakır için de, Aydın için de, Ege
için de, Hakkâri için de, İstanbul için de geçerlidir.
Özerk yapılı devletlerin örneklerini
vermek istiyorum: Avustralyada 9 eyalet mevcuttur, Avustralya 9 eyaletten
oluşmaktadır. Azerbaycan Cumhuriyeti de -rayon adı verilen- 59
rayon bölgesinden oluşmaktadır, 11 şehri özerk bölgelerdir.
Yine, Fransada il yerel yönetimleri ve belediyelerde özerk bölgeler ve özerk
yerel yönetimler vardır. Gürcistanda 2 özerk cumhuriyet vardır.
İran da 30 eyalete ayrılmıştır. İspanyada 17
özerk bölge vardır. Bunların hepsini tek tek isimleriyle
söyleyebiliriz. İsviçre de yine aynı şekilde 26 eyaletten
oluşmaktadır. İtalya da yine idari yapı ademimerkeziyetçi
bir sistemin hâkim kıldığı bir yapıdır. Yine,
aynı zamanda Kazakistanda da idari yapıda 14 eyalet mevcuttur. Yine,
Kırgızistan da 7 idari bölgeye ayrılmıştır. Yine,
Özbekistanda da aynı durum söz konusudur. Pakistan da yine aynı
şekilde 5 eyaletten, 11 ilden meydana gelmektedir. Romanya da, yine, idari
bölümler, eyaletler ve kentler, komünler biçiminde kendisini örgütlemiş ve
yönetim şeklini oluşturmuştur.
Bunları daha fazla artırabiliriz.
Gerçekten hiç kimsenin demokratik özerklikten, öz yönetimden, kendisini
yönetmesinden korkmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu bir düşüncedir,
tartışılır, siyaseten de, genel olarak da
tartışılır ve bu, Anayasa çerçevesinde ele
alınır. Bu, demokratik bir ülkenin olmazsa olmazlarından
biridir. Eğer biz eşitlikçi, demokratik ve özgür bir ülkede
yaşamak istiyorsak o zaman herkesin kendisini içinde hissedeceği bir
anayasa çalışmasıyla bunları gerçekleştiririz.
İşte uluslararası sözleşmelerde de bunlara riayet edilmesi
gerekir.
Şimdi, uluslararası sözleşmelere
riayet etmeyerek, AİHM kararlarını hiçe sayarak ya da
AİHMnin ağırlıklı olarak düşünce
özgürlüğünden kaynaklı Türkiyeyi mahkûm etmesi
karşısında sadece Biz parasını öderiz, işin
içinden çıkarız. demekle bu işin içinden
kurtulamazsınız. Yani biz şurada Hem demokratik
özerkliğin, öz yönetimin, aynı zamanda yerellere, özelde de belediyelere
yetkilerin verilmesi derken sadece Diyarbakırı, Ankarayı,
İstanbulu, Mardini veya Vanı kastetmiyoruz. Tüm Türkiyede yerel
yönetimler de kendi özerk yapısını oluşturmalı,
yerelin kaynaklarının yerel yönetimler üzerinden geliştirilmesi
gerektiğini ifade ediyoruz.
Biz bu
sorunları çözmek istiyorsak yerel yöneticileri, belediye eş
başkanlarını tutuklayarak çözemeyiz. Belediye eş
başkanları düşünceleri uğruna, belki bugün
düşündükleri şeyleri ifade ettikleri için cezaevindeler ama
yarın onların da aynı KCK operasyonunda olduğu gibi,
diğer operasyonlarda olduğu gibi suçsuz bir şekilde
alındıklarının kanıtı ortaya çıkacaktır
ve bunların hepsi de AİHMde Türkiyeye geri dönecektir.
Şimdi,
bugün akademisyenler, gazeteciler, hukukçular gözaltına alınıp
tutuklanıyorsa, sorgulanıyorsa, YÖKü göreve çağıran
akademisyenlerin millî eğitimlerde ya da üniversitelerde, burada
eğitim görmesi ya da bu akademisyenlerin burada seminere ya da panele
katılması engelleniyorsa bu ülkede demokrasiden bahsedemezsiniz, özgürlüklerden
bahsedemezsiniz. Eğer bir ülkede demokrasi ve özgürlüklerden bahsetmek
istiyorsak o zaman herkesin özgürce kendisini ifade edeceği,
düşüncesini ifade edeceği bir ortamın sağlanması
gerekecektir.
MUHAMMET BALTA
(Trabzon) Bölücülük hariç, bölücülük hariç.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Devamla) Herkesin kendisini nasıl hissediyorsa, nasıl
düşünüyorsa özgürce ifade etmesi gerekiyor. Eğer demokrasinin olmazsa
olmazı diyorsak, o zaman demokrasiler de parmak kaldırmak değil,
buradaki arkadaşların sadece ellerini kaldırmasıyla bir
demokrasi gerçekleşemez. Burada eğer düşüncemizi özgürce ifade
edip bu özgürce ifade edilen düşünceler üzerinden bir demokrasi
geliştiremiyorsak, özgürlükleri geliştiremiyorsak, oluşturamıyorsak
burada bir problem var demektir. Onun için bir kez daha ifade ediyoruz, biz,
burada ve birçok yerde düşüncelerini ifade eden Kürt siyasetçiler
ağırlıklı olmak üzere yargılanmasını,
tutuklanmasını kınıyoruz, bunu Türkiyenin bir ayıbı
olarak görüyoruz ki zaten AİHMde de birçok davada çok net olarak
Türkiyenin bu konuda mahkûm edildiğini biliyoruz. Bu, Türkiyenin Avrupa
Birliğine girmesinin önündeki en büyük engellerden, nedenlerden biridir.
Biz uluslararası sözleşmelere imza
atıyoruz ama uluslararası sözleşmelerde imza
attıklarımızın, taahhüt ettiklerimizin de arkasında
durmuyoruz. İstanbul Sözleşmesi, CEDAW Sözleşmesi, kadına
yönelik şiddette, kadına yönelik ayrımcılıkta,
eğitim ayrımcılığında bunların hangisine
uymuşuz da, imzalamışız da bugün sözleşmeleri dile
getiriyoruz?
Yine, demokratik özerklik çerçevesinde yerel
yönetimlere inisiyatif verilmesine ilişkin, Hükûmet programında,
uluslararası sözleşmelerde özerklik geçiyor diye
Yerel Yönetimler
Özerklik Şartında özerklik geçtiği için yerel yönetimler
şartı olarak geçiyor. Yani biz, ifade ettiğimiz, literatürde
geçen her şeyi kendimize göre yorumlamak yerine literatüre göre ve ifade
özgürlüğüne göre değerlendirmek zorundayız.
Şimdi, bizler çok net şunu görmeliyiz:
Türkiye'de Karadenizdekiler HESlerin kendi zeytin bahçelerini,
doğalarını katletmesine izin vermediklerini söylediler, HES
yapılmasına izin verilmediğini ifade ettiler.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Karadenizde zeytin
bahçesi yok, fındık bahçesi var.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Havva
anayı hepimiz çok yakinen tanırız. Gezi direnişini biliriz.
Biz, bu HESlere Karadenizde nasıl karşı
çıkılıyorsa, bugün aynı zamanda Hasankeyf için de
OKTAY ÇANAK (Ordu) Karadenizde zeytin yok,
zeytin.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bugün bizim çok
net ifade ettiğimiz, bugün aynı zamanda Hasankeyfin de
OKTAY ÇANAK (Ordu) Hamsi var, kivi var.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Ben zeytinin
nerede olduğunu biliyorum. Sizi Derike davet ediyorum. Esas zeytin,
Türkiye'nin en önemli yerinde, Derikte vardır. Gelirsiniz, Derikte
Aydında bile yetişmeyen zeytin Deriktedir.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim, lütfen.
Sayın Demirel, Genel Kurula hitap edin lütfen.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Buyurun, sizi
oraya davet edelim, dünyanın en ünlü zeytinidir, adı da
hılhalidir. Yani eğer bunları bilmiyorsanız, biz burada
bunları anlatmasını da biliriz.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Bunun Karadenizle bir ilgisi
yok.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Derikte
bunları çok net görebilirsiniz. 9 çeşit zeytin vardır, en
önemlisi de hılhalidir. Bunu Derik dışında başka yerde
de bulamazsınız. Yani hangi ülkede, hangi ilçede, hangi ilde neyin
yetiştiğini çok iyi biliyoruz. Aydın zeytini de Bergama zeytini
de Derik zeytinine yetişemiyor. Ama ben şunu ifade edeyim ki
OKTAY ÇANAK (Ordu) Bergama Karadenizde
değil, değil.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bir dakika
OKTAY ÇANAK (Ordu) Bergama Karadenizde
değil.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Yani siz
anlamak istemiyorsunuz, o yüzden söylüyoruz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim, lütfen.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Havva ana
Karadenizde HESlere karşı çıktığı için
OKTAY ÇANAK (Ordu) Karadenizde vatanseverler var.
Karadenizde vatansever insanlar var.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) ...yine
Aydında zeytin ağaçlarının sökülmesine izin
verilmediği için, yine her yerde doğa tahribatı
gerçekleştirdiğiniz için insanlar ekolojiye önem vererek, ekolojiye
sahip çıkarak bunu gerçekleştiriyor. Ama ekolojik tahribatı
ürettiğiniz ve gerçekleştirdiğiniz sürece ülkeyi
kalkındıramayacaksınız diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
HÜKÜMLÜLERİN
NAKLİNE DAİR SÖZLEŞMEYE EK PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Türkiye
Cumhuriyeti tarafından 10 Kasım 2010 tarihinde Strazburgda imzalanan
Hükümlülerin Nakline Dair Sözleşmeye Ek Protokolün, beyanda bulunulmak
suretiyle onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde söz isteyen
Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul.
Buyurun Sayın Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, Genel Kurulun sevgili emekçileri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, maalesef,
parlamenter sistemin tartışıldığı bir dönemden
geçiyor. Parlamenter sistem fiilî olarak Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından tek adam sistemine dönüştürülmüş durumda.
CAHİT ÖZKAN
(Denizli) O sayede burada konuşuyorsun.
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Şu anda parlamenter sistemin ayağı olan
yargı tamamen etkisizleştirilmiş durumda, Sayın Cumhurbaşkanının
Bu tehlikelidir, bu olumlu değildir. dediği şeyler hemen
dikkate alınarak söz konusu kim varsa onlarla ilgili hemen harekete
geçilmektedir. Yargı tamamen kişiselleşmiş bir erke
dönüşmüştür.
Yürütmeye
geldiğimizde, zaten yürütme de aynı şekilde, AKP Hükûmeti
döneminde, Sayın Cumhurbaşkanının şahsında,
Sayın Cumhurbaşkanının tercih ettiği kişilerden
oluşturulmuştur.
Yasamaya
geldiğimizde, maalesef, yasama çoğulcu bir yasama değil; yasama
Türkiyenin sorunlarını, Türkiyenin ihtiyaçlarını
tartışan bir alan olmaktan çıkmış, sadece ve sadece
AKP çoğunluğuna bağlı olarak tartışılan konular
Türkiye hangi sorunu yaşıyorsa yaşasın önemsenmemekte,
sadece ve sadece çoğunluklarına güvenerek istediklerini istedikleri
gibi çıkarmaktadırlar. Bakın, bu, torba yasalardan bu yana da
görülüyor. Yasaların tartışılması engelleniyor, toplum
tarafından kaliteli yasaların çıkarılması tamamen
diskalifiye edilmeye çalışılıyor.
Değerli
arkadaşlar, bakın, birkaç örnek üzerinden yargının
nasıl hemen bir kişi erkine dönüştürüldüğünü sadece son
dönemde aydınlara yönelik şu anda rektörlerin, YÖKün, üniversitelerin
Aydınların -vicdanında- Türkiyede yaşanan soruna Biz bu
durumu yaratanlara ortak olmayacağız. şeklinde bir bildiri
imzalamaları şu anda maalesef Cumhurbaşkanının
açıklamasından hemen sonra kriminalize edilmiş, hemen YÖK
harekete geçmiş, hemen rektörler harekete geçmiş ve aydınlar,
akademisyenler hakkında bir linç kampanyasıdır alıp
gidiyor.
Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmeti 2007
yılında iktidarı, YÖKü, rektörleri ele geçirinceye kadar, her
zaman, YÖKün değiştirilmesi gerektiği ifade ediliyordu, Biz
YÖKü kaldıracağız. diyorlardı.
Hatırlıyorsanız, AKPnin birinci hükûmetinde, Sayın Erkan
Mumcu döneminde bir YÖK değişiklik tasarısı da gündeme
gelmişti. Ancak, 2007de rektörlüklerin ele geçirilmesiyle beraber,
aslında bu alanın ne kadar da önemli olduğu, bu alanın
AKPnin kendisini örgütlemesi için tam bir bakir alan olduğu ortaya
çıktı ve YÖK değiştirilemez, tartışılamaz
bir kuruma dönüştürüldü. Çünkü AKP Her ile bir üniversite diyerek bilimin
temeline dinamit soktu, temel bilimler tüketildi; şu anda Türkiyede
teknolojiyi, bilimi üretecek olan temel bilimler maalesef en sonda yer
almaktadır.
Bizim akademik yapımıza göre, bilim, fen
fakülteleri tarafından yürütülür. Bilim dediğimizde de
aklımıza temel bilimler gelir; fizik, kimya, matematik, biyoloji.
Şu anda Türkiyede Samsundan bir dikme indiğinizde Türkiyenin
doğu tarafındaki üniversitelerin tamamının fen fakülteleri
kapatılmış durumda; kapatılmamış aslında ama
fiilî bir kapatma durumu söz konusu çünkü öğrencilerin burayı tercih
etmeleri bir şekilde engellendi. Önce Her ile bir üniversite. dediler,
sonra da rektörlere dediler ki: Öğrencilerinizi artırın.
Nasıl artıracağız? En fazla, önemli olan temel bilimlerin
kontenjanları önce 2ye çıkarıldı, her yere fen fakültesi
açıldı ve bir anda ortalıkta fen fakültesi
mezunlarının sayısı maalesef yüzde 100, belki yüzde 200
arttı. Ve sonunda bu arkadaşlarımızın hepsi işsiz
kaldı -daha önceki konuşmalarımızda da dile getirdik-
bunların büyük bir kısmı bunalıma girdi ve zorunlu olarak
uzman erbaşlığı, polisliği seçip bugün kürdistandaki
savaşta maalesef canlarını kaybediyorlar.
Temel bilimler, sadece doğu tarafında yani
Samsundan dikme indiğiniz yerlerde mi böyle? Hayır, Türkiyenin
batısında da şu anda maalesef temel bilim diye bir şey yok.
Şu anda sadece belli başlı üniversitelerin fen bölümleri
açık, diğer bölümler maalesef kapalı. Peki, niye fen bilimleri,
niye pozitif bilim hedef seçilmiştir AKP döneminde? Çünkü, AKP
aydınlıktan korkan bir partidir. AKP aydınlanmayı bir
tehdit olarak algılıyor.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Onun için mi
üniversite sayısını artırdık?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Çünkü, AKP hilafete
dönmek istiyor, Sayın Cumhurbaşkanımız da halife olarak
kendisini ilan etmek istiyor. Bugün Orta Doğuda, daha önce Esadla al
gülüm ver gülüm, Parlamento düzeyinde, Bakanlar Kurulu düzeyinde
toplantılar yaparken, beraber tatillere giderken, maalesef, Esadın
Cumhurbaşkanının halifeliğini kabul etmemesinden
dolayı tam kanlı bıçaklı hâle geldiler.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Nasıl bir
hikâye yazıyorsun ya? Nasıl bir hikâye bu?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Şu anda Suriye
politikasının temelinde Esadın Sayın
Cumhurbaşkanının halifeliğini kabul etmemesi yatmakta. Sen
misin bana bunu yapan? diyerek Esadın ülkesi olan Suriyeyi bu hâle
getirdiler ve şu anda ülkemizde sayısı 2-2,5 milyona
ulaşmış bir göçmen kitlesi yarattılar: Suriyeli göçmenler.
Ve bunların büyük bir kısmı kendi hâlinde şehirlere
dağılmış durumda, bir kısmı AFAD kamplarında
kalmaktadır.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Niye? Türkiyeye
geldikleri için rahatsız mı oldunuz? Esad da öldürecek adam
bulamadı.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - AFAD kampları
tam bir rezillikhanedir. AFAD kamplarında IŞİD örgütleniyor,
IŞİD örgütlenip gidip Suriyede savaşıyor, geri dönüp
Türkiyede, orada, burada, dünyanın farklı bölgelerinde kendilerini
patlatıyorlar. Yine AFAD kamplarında, Karkamıştaki AFAD
kampında 31 muhtarın bir araya gelerek bir fuhuş çetesi
kurduğu ve bu fuhuş çetesinin gündüzleri kadınları belli
bir saatte, çocukları belli bir saatte çıkarıp fuhuşta kullandığı
ve sonrasında tekrar dönerek belli bir saatte kampa getirdiği gündeme
geldi. Bununla ilgili soru önergeleri veriyoruz, IŞİDle ilgili soru
önergeleri veriyoruz. Özellikle Antep bölgesinde IŞİDin her türlü
yaşamı tehdit ettiğini, uyuyan hücreleri olduğunu, günlük
yaşamda bile artık görünür olduklarını ve herkesin
kaygı duyduğunu bildiğiniz hâlde, maalesef, Hükûmet
sorduğumuz sorulara tek satır cevap vermiyor.
Peki, Bu gidiş, gidiş değil.
diyorsak niye kulaklarınızı tıkıyorsunuz değerli
arkadaşlar? Antep Peşaverleşme tehlikesiyle karşı
karşıya. Peşaverde yaşanan durumun
aynısını, şu anda aynı tehlikeyi Antep bekliyor. Nedir
peki Peşaver? Aynen Türkiye Cumhuriyeti AKP Hükûmetinin IŞİDe
destek verdiği gibi, zamanında Afganistanda savaşan El Kaide çetelerine
Pakistan hükûmeti destek veriyordu ve günün birinde desteğini çekmek
zorunda kaldığında, işte, o El Kaide çeteleri döndüler,
Pakistanı vurmaya başladılar. Pakistanda bir askerî okulu
basıp 150 çocuk yaşta askerî okul öğrencisini vurdular. Daha geçenlerde
yine 20 kişinin ölümüne sebep oldular. Yarın bu tehlike Antepin
kapısında da kendisini bekletiyor. Çünkü, şu anda Antepte
herkes, bir DAİŞ çetesiyle beraber aynı binada
yaşadığı kaygısını taşıyor. Çünkü,
Antepte hastanelerde tedavi ediliyorlar, Antepte korunuyorlar,
kollanıyorlar ve devletin hiçbir yetkilisi DAİŞi bir terör
örgütü gibi algılamıyor. Biz bunları yerel yetkililere
duyurduğumuzda, yerel yetkililere
ulaştırdığımızda, onlarla
paylaştığımızda maalesef gerekli tepkiyi alamıyoruz.
Çünkü, dediğim gibi, balık baştan kokar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Tayyip Erdoğan
Suriye'deki bu savaşın sürmesi gerektiğine inanıyor. Bunun
için DAİŞe ihtiyaç duyuyor ve DAİŞle iş tutmaya
devam ediyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Bu senaryoyu
yazdın, bir de filmini çevir, ben izleyeceğim.
BAŞKAN 1inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1inci madde kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN 2nci madde
üzerinde söz isteyen Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA BEDİA
ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; evet, vahşet bodrumunda bugün yedinci gün.
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Ay, yeter ya, bıktık
artık.
FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Bıktık, bıktık, yeter!
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN
(Devamla) Evet, biliyorum, çok canınız sıkılıyor.
FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Bıktık ya, bıktık. Aynı şey, papağan
gibisiniz!
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN
(Devamla) Evet, sizin canınız sıkılıyor.
FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Papağan gibisiniz, papağan! Bıktık! Bıktık yahu!
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Yeter artık, yeter ya!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Yani mümkün olsa da evde imzalayıp getirseniz daha iyi olacak tabii.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Bu
artık bir senaryo yazmak! Yazın, yazın! Senaryoyu yazın!
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN
(Devamla) Ama biz milletimiz adına, halkımız adına orada
yaşanan dramı, insanlık dramını belirtmeye, ifade
etmeye ve Hükûmetin sorumluluğunu hatırlatmaya, bunu ifade etmeye
mecburuz, bu bizim vicdani sorumluluğumuzdur.
Ülkede yaşanan gerçekleri
görmeniz gerekir ve duymanız gerekir.
SALİH ÇETİNKAYA
(Kırşehir) Siz görüyorsunuz, biz göremiyoruz!
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN
(Devamla) Evet, siz göremiyorsunuz Sayın Milletvekili, dinleyin lütfen.
1990lardaki ağır hak
ihlalleri eğer o günlerde yargılanmış, sorumlular teker
teker yargı huzuruna çıkarılmış ve esas failler ceza
almış olsaydı bugün aynı şeyleri belki de
yaşamıyor olacaktık.
Bugün ülkede
yaşadığımız sorunun en büyük sebeplerinden biri de
cezasızlıktır esasen. Çünkü cezasızlık sözü
almış, cezasızlık vaadi verilmiş bir sistem, bir
yapı var orada. Hem AİHM başvuruları hem Anayasa Mahkemesi
başvuruları esasen yaşam hakkına odaklanıyor. Çünkü en
temel hak yaşam hakkıdır. İnsanlık aklının
geldiği en üst ve ideal evre de bunu böyle kabul ediyor ama Türkiye'deki
hukuk makamları ne yazık ki yüzlerce, binlerce vakada etkili
soruşturma yapmayarak, beraat kararları vererek, zaman aşımına
uğratarak, sorumluları yargılamak yerine
CAHİT ÖZKAN (Denizli) O 1990lı
yıllarda kaldı, onlarla ilgili Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin herhangi bir kararı yok artık. 1990lı
yıllarda kaldı o.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla)
âdeta bir ödül
sunarak, her defasında ağır insan hakkı ihlali
vakalarında failleri bir nevi aklamıştır. Türkiye aleyhine
AİHMden verilmiş yüzlerce, binlerce karar var. Bugünkü spesifik
vakada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3üncü maddesine göre
de açık bir suç işleniyor.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Artık o noktada
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir idari, pratik, sistematik
hukuksuzluk kararı vermiyor. Geride kaldı onlar.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Öncelikle
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle bağlıdır
Türkiye.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sizlerin mücadelesine
rağmen biz bunları hayata geçirdik, reform yaptık.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Sayın
Milletvekili, mevzuatı açıp bakmanızı tavsiye ederim.
BAŞKAN Müdahale etmeyelim Sayın Özkan,
lütfen.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Bu bizim iç
hukuk normumuzdur. İşkence ve kötü muamele yasağına
aykırı davranıyor Türkiye ve açıkça suç işliyor. Tüm
dünyanın gözü önünde yedi gündür 6 kişi hayatını kaybetti,
hâlâ 22 can orada ölümle karşı karşıya bulunuyor.
Bir diğer yönü de Türkiye, Cenevre
Sözleşmeleri kapsamında, yani savaş hukuku kapsamında da
suç işliyor. Yaralıların oradan alınamaması,
alınmaması, ambulansın geçişine izin verilmemesi, ambulans
her yola çıktığında mizansen bir şekilde
çatışma süsü verilmesi, zaten her şeyi gözler önüne seriyor. Siz
bunu görmek istemiyorsunuz ama durum bu. Oradaki halk, bizler, dünya kadar
raporlar hazırlandı, milyonlarca tanıklık var bu konuda ama
Siz buna terörle mücadele diyebilirsiniz. Zaten Cenevre Sözleşmelerinden
kaçmak için Türkiye adını savaş koymuyor ama bunun tek
tanımı var, bu yaşananların tek tanımı var, bu
savaştır.
Bakın, değerli milletvekilleri, bu
Cizredir. Bu 2016 yılının Cizresidir ve bu sizin eserinizdir.
Bunu unutmayın.
SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir)
Sizin eseriniz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Teröristlerin eseridir.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Teröristlerin
eseri.
SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir) Biz
hiç üstümüze alınmıyoruz, o sizin eseriniz.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Ve bugün 400
metre mesafedeki vahşet bodrumu burada.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Gücümüzü
aldığımız dediğiniz o teröristler yaptı onu,
gücünüzü oradan alıyorsunuz.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) 400 metre
mesafedeki Nusaybin Caddesinden ambulansın gidememesi bu devletin
sorumluluğundadır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Teröristler o Cizreyi o
hâle getirmişse siz niye hükûmetsiniz ya? Şu anda Türkiyede neyi
yöneteceksiniz?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sen oraya söyle bana
söyleyeceğine.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sana söylüyorum, sana. Niye
yönetiyorsunuz o zaman Türkiyeyi?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Oraya söyle, bana niye
söylüyorsun?
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Bu hendekler var ya, ne
zaman açıldı biliyor musunuz? Tek parti döneminde.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) He, 1930 senesinde
açıldı hendekler!
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Hendekler de tek parti
döneminde açıldı.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) 1991de siz soktunuz
Meclise bunları ya.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Siz neredeydiniz! Almanyada
mı hükûmet ediyordunuz? Somalide mi hükûmet ediyordunuz? O zaman
neredeydiniz?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) 1991de bakan bile
yaptınız bunları.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Bugün Anayasa
Mahkemesinin kararını ibretle izledik, gerçekten bir hukuk
faciası.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) 1991de birlikte
girmediniz mi siz Meclise ya?
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Onların
açtıklarını hâlâ kapatamadık zaten de, bunlar yenisini
açıyorlar. Perişan ettiler ya.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kapatamazsınız, bu
kafayla kapatma şansınız da yok.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Gerçek anlamda
bir hukuk faciası çünkü oradaki yaralıların nasıl
yaralandığını soruyor Anayasa Mahkemesi. Anayasa
Mahkemesinin Cizre hakkında verdiği karar şöyle tam olarak:
Anılan kişilerin yaralı olup olmadığına,
yaralı iseler durumlarının ağır olup
olmadığına, hangi koşullar altında yaralandıklarına,
tamamının yaralı olup olmadığına, silahlı
olup olmadıklarına ve hangi adreste bulunduklarına ilişkin
belirsizliğin
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Neredeydiniz siz?
VELİ AĞBABA (Malatya) Öcalanla
görüşmeyi devlet yapıyor, duble yolları AKP yapıyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) O kadar silahı oraya
sokmuşlar, siz neredeydiniz ya, ne yapıyordunuz? Ne iş
yapıyordunuz ya?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sen neredesin?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne iş
yapıyordunuz, ne?
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Sizin
eleştirilerinize bakıyorduk, çözüm sürecini nasıl
eleştirdiğinize bakıyorduk.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne iş
yapıyordunuz, ne?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sizinle
uğraşıyorduk!
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Başkan,
müsaade etmezseniz sevinirim.
BAŞKAN Sayın Akar, Sayın
Köktaş, lütfen
Lütfen sayın milletvekilleri
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Anayasa
Mahkemesinin verdiği karar hukuk adına bir faciadır. Orada hak
ve özgürlükleri güvence altına alması gereken Anayasa Mahkemesi
HAYDAR AKAR (Kocaeli) O silahları oraya
sokmuşlarsa, o hâle getirmişlerse siz ne iş yapıyordunuz
yahu?
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Bir sefer oraya
söylesene.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Oraya da söylüyorum.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Bu yana, bu yana söyle.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Siz ne iş
yapıyordunuz, onu söyleyin. Devlet neredeydi? Bu ülkeyi kim yönetiyordu?
BAŞKAN Sayın Akar
Sayın
milletvekilleri
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Bu yana söyle, bu yana
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Oraya söyleyemezsin,
oraya.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Oraya söyleyemezmişim!
Haydi be! Kolaycılığa başlamışsınız,
oraya söyleyeyim!
Size söylüyorum: Bu ülkeyi kim yönetiyordu!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ne o el kol hareketleri!
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Sen ne yapıyorsun
lan orada?
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Sayın
Başkan, süremi durdurmanızı rica ediyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Lan deme, seni şimdi
Terbiyeli konuş!
BAŞKAN Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Terbiyeli konuş!
VELİ AĞBABA (Malatya) Lan yok, lan yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Adam gibi
konuşacaksınız!
BAŞKAN Sayın Akar
VELİ AĞBABA (Malatya) Lan yok öyle,
lan yok.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Sayın
Başkan, müdahale etmenizi rica edeceğim.
BAŞKAN Ne yapabilirim?
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Müdahale edin,
süremi durdurun lütfen.
BAŞKAN Siz Genel Kurula hitap edin.
MAHMUT TOĞROL (Gaziantep) Ara verin
Başkan, ara verin.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Abuk subuk
konuşuyor!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Artistlik yapma!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
Buyurun, devam edin siz.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Nasıl
devam edebilirim Sayın Başkan?
BAŞKAN Ne yapabilirim?
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Süremi
durdurmanızı rica ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Artistlik yapma!
Adabını bil, adam gibi otur orada!
VELİ AĞBABA (Malatya) Buraya geçmeyin,
buraya geçmeyin.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ben şimdiye kadar
kimseye lan demedim burada!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
VELİ AĞBABA (Malatya) Buradan geçmeyin
arkadaşlar, buradan geçmeyin.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Oturun yerinize ya,
gelmeyin! Gelmeyin, oturun yerinize!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Buraya geçmeyin, buraya
geçmeyin.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Haydar Akara bir
şey söyle, Haydar Akara, düzgün otursun orada!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
yerlerinize
Lütfen
VELİ AĞBABA (Malatya) Arkadaşlar,
haydi
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Lan diyor, bilmem ne diyor!
BAŞKAN Sayın Akar, lütfen ama, lütfen
Sayın milletvekilleri, herkes yerine.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tamam arkadaşlar, oturun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tamam, niye
heyecanlandınız? Oturun yerinize ya, herkes otursun yerine.
Konuşacak sözü olmayan böyle konuşur.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ertan.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Bugün Anayasa
Mahkemesinin Cizre hakkındaki kararının bir hukuk faciası
olduğunu belirttim çünkü burada yaralananların nasıl
yaralandığını sorgulayan soruları var. Açıkça,
mahkeme hukuka aykırı bir karar vermiştir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Abuk subuk
konuşuyor ya!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Tamam
arkadaşlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ona söyle, ona.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ayıp yahu!
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Gel, buradayız,
burada!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
ama, lütfen
Buyurun Sayın Ertan.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Evet, hak ve
özgürlükleri güvence altına alması gereken Anayasa Mahkemesi bile
bütün insan hakları standartlarına aykırı bir şekilde
yaraları kategorilendirmeye çalışıyor. Sivil olsun
olmasın, herkes, her kim olursa olsun, savaşta yaralandıysa önce
tedavi edilmesi gerekir, sonra dilerse yargılanabilir, durumuna göre.
Türkiye şu an doğrudan ölüme terk ederek yargılıyor. Herkes
bilsin ki kalıcı olan hukuktur. Suç işleyen herkes bir gün
yargılanacaktır.
Bugün, o bölgede suç işleyen kolluk görevlileri
ve devlet adına yetki kullanan görevliler açıkça savaş suçu
işliyor ve bunların bu kadar pervasız olmalarının tek
bir nedeni var, o da cezasızlık vaadidir. Yakın zamanda ortaya
çıktı Savcının önüne çıkmaktan kaçınmayın.
Tabuta gireceğinize savcının huzuruna çıkın.
şeklindeki beyan. Ayrıca, Mevzuatı bir tarafa
bırakın. şeklindeki beyan, en tepeden onaylı bir
cezasızlık vaadidir. Bundan cesaret alanlar her türlü
hukuksuzluğu işlemeye devam ediyorlar.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN 2nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum
Kabul edenler
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Karar yeter
sayısı istiyoruz Başkan.
BAŞKAN Kabul etmeyenler
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Oylamaya geçti.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Hayır, söyledik Başkan ya.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Başkan, karar
yeter sayısı
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Geç kaldınız.
BAŞKAN Kabul edilmiştir.
Bir sonrakinde istersiniz, öncesinde.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Başkan,
fırsat bırakmıyorsunuz, bu ne biçim tartışma ya!
BAŞKAN Ama işleme başladıktan
sonra araya girilmez.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Siz ne zaman
işleme başladınız Başkan ya?
BAŞKAN İşleme başlamadan önce,
oylamadan önce söylemeniz lazım.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Söyledik Başkan.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Başkan, siz
yasaların sağlıklı çıkmasını
engelliyorsunuz. Madem AKP Grubu çok meraklı bu yasaları
çıkarmaya, buyursunlar gelsinler.
BAŞKAN Ya, bırak Allah aşkına!
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz isteyen,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sibel Yiğitalp.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlamadan önce Erich Frommun bir sözüyle başlamak
istiyorum: Gerçek hiçbir zaman şiddetle çürütülemez.
Önce Türkiyenin bir haritasını okumak
istiyorum size. Küresel Hukukun Üstünlüğü Endeksinde genel
sıralamada 99 ülke içerisinde Türkiye temel haklar kategorisinde 78,
açık devlet ilkesinde 69, düzen ve güvenlikte 67, düzenleyici uygulama
sıralamasında 38inci, yolsuzluğun yokluğu
sıralamasında 35inci, sivil adalet sisteminde 47nci sırada,
hükûmetin hesap verebilirliğinde 72 yani sondan 27nci, temel haklar
boyutunda ise küresel sıralamada 78inci sırada yer alıyor.
Aynı zamanda, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün
yaptığı, şimdiye kadarki kapsamlı küresel eğitim
araştırmasında Türkiye 76 ülke arasında 41inci sırada
yer alıyor ve bu sadece 2014teki ölçüler. 2015 herhâlde bunun 2-3
katı olacaktır.
SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir)
Nereden biliyorsun?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Biliyoruz çünkü şu anki şiddet politikalarından
sonuçlarını çok rahat görebiliriz. Bunun için çok uzun uzun
anlattık size ama anlama konusunda ne yazık ki
algılarınız kapalı olduğu için bu konuda, tekrar
aynı konulara değinmeyeceğim çünkü sözün bittiği yer.
Sadece şunu bilmenizi istiyorum: Şimdi, sekiz aydır süren bu
şiddet politikalarıyla, bu savaş politikalarıyla bugüne
kadar onlarca, yüzlerce insan yaşamını yitirdiği gibi -bu
kişisel bir öngörümdür- bugün, Cizredeki yaralılar eğer oradan
çıkarılmazsa sabaha ve bundan sonra, zaten gidip alınsa dahi çok
da bir şey yapılacağı konusunda açıkçası çok
ümidim yok. Ve biz bunları sizinle paylaşırken
aklınıza sakın şu gelmesin: O ambulansların
alınması ve oraya hizmet verilmesi, onlara ana sütü gibi hak olan bir
hizmettir.
Sağlık hizmetlerine gelince: Bugün,
sağlık hizmetlerinin ne durumda olduğunu hepimiz çok iyi
biliyoruz, sağlık politikalarını da çok iyi biliyoruz,
Türkiye Kamu Hastaneler Birliği -kompleks hastaneler üzerinden-
oluşturularak, beraberinde performans sistemi getirerek sadece performans
üzerinden çalışmaya yönlendirip onun üzerinden, para eksenli hasta
bakımına mahkûm edilen sağlık
çalışanlarının ne durumda, nasıl bir çalışma
koşulları olduğunu da iyi biliyoruz. Günde en az 70-80 hasta
bakması gerekiyor ki o insan geçinebileceği bir paraya, bir maaşa
sahip olabilsin ama eğer parası varsa özel hastanede yüzde 400
katkı payı üzerinden tedavi olunabiliyor. Yani paran kadar hizmet
alabiliyorsun, paran yoksa hizmet de veremezsin, hizmet de alamazsın.
Sosyal devlet anlayışına
baktığınızda, her şeyin çok dört dörtlük
olduğunu, her şeyin çok güzel olduğunu anlatıp durursunuz
ama kendi uygulamalarınızı kendiniz
yaşamadığınız için, halkın tabanında
bunları yaşadığını da görmezsiniz her zaman
olduğu gibi. İnsanların ne kadar
yoksullaştığından, milyonlarca işsizin olduğundan
ve milyonlarca insanın bu anlamda, beraberinde yaşadıkları,
o yokluk sınırında yaşadıkları aile
trajedilerinden haberiniz bile olmaz yaşam alanına
baktığınızda ama konuşurken edebiyatını son
derece iyi yaparsınız, bütün diliniz onun üzerine ama pratik
uygulamalara baktığınızda sıfır.
Bu, sadece sosyal boyutu, şiddet ve güvenlik
boyutunu zaten hep anlattık. Kayda, gerçekten anlatma gibi derdim yok
çünkü anlayacağınız konusunda hiç ümidim yok, bu kadar net.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Laf atmayalım diye
uğraşıyoruz ama
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Ama
şunu söylemek istemiyorum, şunu da altını çizerek
söyleyeceğim: Yarın, umarım, her şeyin çok daha iyi
olacağını ümit ederim ama sizin bu politikalarınız ve
duruşlarınızla ne yazık ki sizler altında
kalacaksınız. Biz vicdani olarak ve durduğumuz yerden ve parti
olarak da bütün sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz.
MURAT BAYBATUR (Manisa) He, he(!)
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Şimdi bakıyorum torba kanunlar yapılıyor, çok
hızlı bir şekilde, seri şekilde gidiyor ama önümüzdeki
hafta için de çok rahat, CHP, AKP ve MHP ortak, birleşip hemen tatil
konusunda uzlaşabiliyorlar. Söz konusu Kürt sorunu olunca, gariptir, 3ü
bir anda aynı, tavana bakıp, aynı bakış
açısı üzerinden hareket etme konusunda çok becerikliler.
Bakın, bir hafta, önümüzdeki hafta da, bu kadar
ülke yangın yeriyken tatili düşünebilmek, tatil üzerinden cümle
kurabilmek bu Meclisin sorumluluk anlayışının çok güzel bir
ölçütüdür.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Ne tatili ya, ne
tatili?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Çünkü Kürt sorunu yok
bize göre, yok. Kürtü sorun yapmayacaksın! Kürt benim kardeşim,
sorun değil.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Bugünün çalışmayla ilgisi yoktur. Meclis her zaman çalışmak
zorundadır.
MURAT BAYBATUR (Manisa) Çalışıyoruz
bak.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Çalışıyoruz da
sizin milletvekilleriniz nerede?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Bugün
Kürt halkının mücadelesi statü mücadelesidir ve bu mücadele de öyle
veya böyle, önünde sonunda bir noktaya gelecektir.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray Kürt halkı
adına konuşamazsın!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Kürt halkının
statü mücadelesi elbet ve elbet
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
OKTAY ÇANAK (Ordu) Milletvekilleriniz nerede?
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Dağ adına
konuşuyorsun, dağ! Sırtınızı
dayadığınız dağ adına konuşuyorsun. Kürt
halkı adına konuşma!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
çok
güzel bir şekilde karşılığını
bulacaktır ve oradan bakıp onu alkışlayacak olan en
başta sizler olacaksınız
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) - Demirtaş
nerede? Demirtaş nerede?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
tıpkı Dolmabahçe mutabakatını oturup hep birlikte sizin
-bakanlarınız da dâhil- alkışladığınız
gibi.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Cizrede silah
taşıyan vekiliniz nerede, Şırnak Milletvekiliniz? Bize
öğüt vermeyin!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Dolmabahçe mutabakatı, 28 Şubatta
hatırlarsınız,
hepiniz, mikrofonlar elinize uzatıldığında,
ağzınıza uzatıldığında
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Sizin
milletvekiliniz nerede, nerede?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
kahramanlıklar ve barış üzerinden, anneler üzerinden ne güzel
cümleler kuruyordunuz.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Kendine göre
tatilde, tatilde! Teröristlerle tatil yapıyor sizin milletvekiliniz! Bize
öğüt verme!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Çünkü
o döneme kadar hepiniz Dolmabahçe mutabakatının
arkasındaydınız. Her ne olduysa Dolmabahçe mutabakatından
sonra, gariptir, hepiniz bir işaret üzerinden, o
çatışmasızlık sürecinin çok öncesi gibi, aynı
cümleleri kurmaya başladınız. Kendi iradeniz, o ana kadar var
olan iradeniz birdenbire tersine döndü. Ne oldu? Düne kadar ağlamayan
insanlardınız, bugün
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Faysal Bey ne
yapıyor, tatil mi yapıyor Cizrede?
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Siyasi mücadele verdik,
silahlı mücadele vermedik.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Faysal Bey halkıyla beraber, halkla mücadele ediyor.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Halk değil
o, teröristler, teröristler.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Keşke Faysal Bey kadar sen de yürekli olsaydın! Keşke sen de
Faysal Bey kadar yürekli olsaydın!
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Bırak bu
işleri!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Faysal Bey kadar yürekli olsaydınız
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) O zaman laf
atmayacaksın! Bize laf atma!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
bugün, kentinizin sorunlarını anlatırken
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Laf atma bize! Bize
laf atma, bize! Bu tarafa
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
yüreğinizle, inancınızla bunun sözünü söylerdiniz her şeyi
göze alarak.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Bize laf atma!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Buradan, oturup Faysal Beye söz söyleyecek en son insan sizsiniz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, tutanaklar
Faysal Beyden özür dileyecekler.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Asla
Faysal Beyi imtina ederim
Size cevap bile vermem, durduğunuz yer buna
uygun değil bir defa. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Verme, verme!
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teröristlere
kuryelik yaptı be! Nasıl aynı kefeye koyacaksın!
Koyamazsın tabii.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Aynı zamanda, Dolmabahçe mutabakatı bugün, bütün halkların ortak
yaşamının, çoğulcu yaşamının bir
manifestosuydu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) O manifestoyu
herkes çok güzel bir şekilde tartışmaya açmıştı
ama o tartışmaya açık olan bir ortamda, hiçbirinizin o ana kadar
Kürt halkına dair en ufak olumsuz bir cümlesi yok iken bir anda Kürt
halkına karşı en negatif, en nefret, en ırkçı sözler
söylemeye başladınız.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sayın
Cumhurbaşkanı açıklıyor onunla ilgili fikrimizi.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Manifestoyu
Cizrede polis PKKya veriyor, PKKya! Manifestonun âlâsını bilir
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Bugün
polisleri düşünseydiniz
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) - Manifestoyu size
verdi.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
polislerin ölmemesi için, çözüm ve müzakere için, burada oturmaz, bunun
cümlesini kurardınız, çözüm ve müzakere üzerinden çaba sarf
ederdiniz, ölümler üzerinden değil. Biz bir güne kadar ölümler üzerinden
konuşmamışız.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Çözüme hendek
kazdınız, çözüme hendek kazdınız.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Faysal Beye sorun
bakayım, başka silah kalmış mı PKKya vereceği?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Siz
Faysal Beyin adını bile ağzınıza almayın!
Değmez, size cevap bile vermiyorum. Faysal Bey gibi kaç insan, kaç vekil
var, sorarım size?
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Bir sorun
bakalım, başka yerde silah var mı PKKya vereceği daha?
Belki silahları bitmiştir(!)
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Faysal Bey gibi kaç vekil var aranızda? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Teröristlere
destek veren vekil, ondan orada.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Bakın, Faysal Beye yüzde 90 oy çıkıyor orada.
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Sayın
Başkan, neden müdahale etmiyorsunuz?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
müdahale etmeyin.
Sayın Yiğitalp, siz de Genel Kurula hitap
edin.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Bakın, Şırnakta Halkların Demokratik Partisine yüzde 90 oy
çıkmıştır.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Silah gücüyle,
silah tehdidiyle.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Bu da
Faysal Bey ve onun gibi çalışan vekillere ve bu politikaya ve bu
ideolojiye olan inançtır. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Siz, gerçekten bu kadar inanıyor olsaydınız oradan
bir vekil çıkarırdınız ya da oy alırdınız.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Silah tehdidiyle
mi?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Niye
alamadınız? Alamadığınız için bugün
şehirleri tanklarla bombalıyorsunuz, bütün derdiniz bu.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Silah tehdidiyle
mi, terör tehdidiyle mi, PKK tehdidiyle mi?
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Sanatçıyı
niye dövdüler?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Bugün
nerede biz yüksek oy almışsak, Kürt halkı bilinciyle, Öz
yönetim, demokratik yönetim. dediği için, siz onlara cevap olarak
onları tanklarla bombalıyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Sizin
yaptığınız ne?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) PKK tehdidiyle
değil mi? O oyların hepsini PKK tehdidiyle, terör tehdidiyle
aldınız.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Hırsınızı, öfkenizi yenemiyorsunuz. Öfkeniz sizin
vicdanınızı köreltmiş ve o yüzden, Sayın Faysal
Sarıyıldız kadar değerli, kahraman bir vekilimize cevap
verecek nitelikte değilsiniz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Bak, bugün bir
sanatçıyı dövmüşler, komalık yapmışlar
sanatçıyı.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Faysal
dediğiniz, teröristlere silah mı taşıyor? Teröristlere
kuryelik yapıyor Faysal dediğiniz.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Ben
önce onu söyleyeyim. Ayrıca, sizin bu nefret dilinize cevap vermiyorum.
Sizi halkın vicdanına...
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teröristlere silah
götürürken yakalandı Faysal Sarıyıldız. Teröristlerle kol
kola, silahla yakalandı.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) O
sanatçıyı kim dövdü bugün? O Kürt sanatçıyı kim
komalık yapmış bugün? Bir anlatsana şuradan, bir dinleyelim
beraber.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen...
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Şimdi, sizin derdiniz üzüm mü yemek, bağcıyı mı
dövmek?
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Ya, bir Kürtü
dövmüşler mi? Sırf PKKya laf söyledi diye dövmüşler. Bir
anlatsana onları, dinleyelim.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Sizin
derdiniz gerçekten üzüm yemek olsaydı, bugün çözüm ve müzakere
konuşurdunuz; oturup ötekileştirme, kutuplaştırma üzerinden
cümle kurmazdınız, önümüzdeki haftanın tatil
planlarını yapmazdınız.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Ötekileştiren
sizlersiniz.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Ne tatili ya!
Tatili sizin arkadaşlarınız yapıyor! Nerede
arkadaşlarınız sizin? Bir baksana grubunuza.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Halklarınızı,
gerçekten polisinizi mi düşünüyorsunuz, o zaman gelir siz Mecliste
çalışırsınız. Güvenliği mi düşünüyorsunuz,
güvenlik personelinizi mi düşünüyorsunuz, gelirsiniz burada
çalışırsınız.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Tatili sizin
arkadaşlarınız yapıyor, biz değil.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Bizim
vekil grubumuzdan 30u sahada çalışıyor, ben de kendim dâhil
olmak üzere.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Sen kendi grubuna
bak, kendi grubuna! Kendi grubuna bak, hepsi tatilde!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) 30u sahadaysa Mecliste
kim çalışıyor?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Ben
sahada çalışan bir vekilim. Bugün, sahanın sorunlarını
size anlatmak için buradayım ama sizin ırkçı diliniz ve
nefretinizden kaynaklı...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Çukur mu
kazıyorsun, çukur mu?
MURAT BAYBATUR (Manisa) O çukurları,
hendekleri kim açtı?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Çukur... Hendekler Hazreti Muhammed döneminde bile olmuştur. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Bugün neyi konuşuyorsunuz?
Siz hiçbir şey konuşamazsınız, hiçbir şey
konuşamazsınız. O halkı hendeklere mahkûm eden sizin
politikalarınızdır.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Sizin sayenizde;
siz onlara göz yumuyorsunuz, teröristlere destek oluyorsunuz orada.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Bugün
halkı mahkûm ettiğiniz politikalarınız hendekleri
oluşturmuştur.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Hendeği mi
savunuyorsun sen?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Hendekler ve çukurlar sizin eserinizdir, o çukurlar ve hendekler sizin
sayenizde olmuştur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ölenler de -askerler de polisler de halk da- hep sizin sayenizde olmuştur.
Bugün çözüm ve müzakere üzerinden zamana yayarak halkları
kandırmış ve bir çatışmasızlık
ortamından iktidarınızı güçlendirmişsiniz, bunu herkes
çok iyi biliyor. Hiç bunun arkası, sağı solu yok. Düne kadar,
bakın, sizin yakın, arka bahçeniz olan partiler bile sizinle
aynı şeyi düşünüyor, yeri geldiğinde Dolmabahçe
mutabakatı üzerinden sizi vurabiliyor, yeri geldiğinde Sayın Önder,
Sayın Öcalan üzerinden sizi vurabiliyor. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Niye?
Kendiniz, o zaman
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Saygılarımla. (HDP sıralarından
alkışlar)
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla)- Kendi özgür
düşüncelerinizle konuşun!
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Dağın
baskısı altındasınız!
BAŞKAN 3üncü madde
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın hatip
konuşması sırasında partimize MHP, CHP, AKP
anlaştınız
noktasında bir ithamda bulundu, buna
açıklık getirmemiz gerek.
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
İki dakika, lütfen.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
11.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalpin 52 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde HDP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.
Biraz önce, sayın hatip kürsüde CHP, AKP, MHP
anlaştınız, Meclisi tatile sokacaksınız. gibi bir
ithamda bulundu. Öncelikle şunu söylemek isterim: Yeni bir
tartışma, yeni bir sataşmaya sebebiyet verme ve
görüşmelerin aksamasını, uzamasını temenni etmem çünkü
uluslararası anlaşmalar var. Şu anda görüşülmekte olan
uluslararası anlaşmada da 4 partinin mutabakatı var, kimse
karşı oy yazmamış; birazdan bir karşı oy
yazdığınız anlaşma görüşülecek ama bu
anlaşma 4 partinin mutabakatıyla geçmiş. 3 partinin
mutabakatından bahsedecekseniz, durum şundan ibaret: Cumhuriyet Halk
Partisi gelecek hafta Meclisin çalışacağı noktasında
kendini planladı, programladı. Adalet ve Kalkınma Partisinin bu
noktadaki bir niyetinden haberdar olduk ama Plan ve Bütçe Komisyonunun
çalışmalarına devam edeceğini söylediler. O durumdaki
itirazımız şu oldu: Biz, buradan Plan ve Bütçe Komisyonunu hangi
bakanlığın bütçesi görüşülüyorsa o konuda takviye ediyoruz
ve oradaki görüşmelere katkı sağlıyoruz, değer
katıyoruz ve oradaki mücadeleyi, muhalefeti, katkıları
önemsiyoruz. Bizim talebimiz, eğer Adalet ve Kalkınma Partisi Meclisi
tatile sokacaksa Plan ve Bütçe Komisyonunun da eş zamanlı tatile
girmesi noktasında oldu. Birazdan gelecek olan veya bugün
yapılmış olan AKP grup önerisiyle bugün görüşmeler
sonuçlanırsa haftaya üç gün süreyle Meclisin
çalışmayacağı var. Bu konuda bir mutabakat diyorsanız,
dün sayın grup başkan vekiliniz de önce bir metne imza attı,
daha sonra -4lü bir mutabakat aranıyordu- kendisi imzasını
çekince bir 3lü mutabakat metni falan onaylanmadı. Bugün AKP grup önerisi
geldi, dikkatle takip ettiyseniz ve AKPnin oylarıyla o karar
alındı. Cumhuriyet Halk Partisini bu konuda suçlamadan önce, lütfen,
kim ne önermiş, kim neye oy vermiş, bunlara dikkat edelim.
Teşekkür
ederim.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Önce Sayın Akçay talepte bulundu.
Sayın
Akçay, buyurun.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Biraz evvel, kürsüdeki konuşmacı partimizin de
adını zikretmek suretiyle
İşte AKP, MHP Meclisi
BAŞKAN
Buyurun Sayın Akçay.
Size
de iki dakika süre veriyorum.
12.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalpin 52 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde HDP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi,
tatil ayrı bir kavramdır, çalışmalara ara vermek ayrı
bir kavramdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi HDPnin dayatmasına
mahkûm değildir; öncelikle bunu ifade edeyim değerli arkadaşlar.
(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiyede
bir Kürt sorunu yoktur, bir terör sorunu vardır; öncelikle bilinmesi
gereken budur. (MHP ve AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Milliyetçi Hareket Partisi dün de bunu söylüyordu, bugün de
bunu söylüyor, yarın da bunu söyleyecek; bunu da özellikle hatırlatırım
değerli arkadaşlar.
Yalnız
birileri ve terör örgütleri, ülkemizde Kürtü sorun hâline getirmek istiyor;
bütün gayreti de buradan. Dolayısıyla, Kürt kavramını
arkasına alarak sanki kendileri temsilcileriymiş gibi hareket edenler
fevkalade yanılıyorlar; bir. Türkiyeli olmaya
çalışmaları tamamen bir çelişki hâline düşüyor. Hem Türkiyeli
olacağım. diyeceksin hem kürdistan diye bazı
tanımlamalar yapacaksınız; bu, mümkün değildir.
Sayın
konuşmacı gerçek, doğru bilgileri lütfen, kendi grup başkan
vekilinden alsın; o, gerekli bilgilere de sahiptir ve biraz evvel de yine
Sayın Grup Başkan Vekili Demirel konuşmasında -tutanaklara
tam bakmadım ama- hafızamda kaldığı kadarıyla
Öncelikle gerekirse Başkanlık sistemini de görüşelim. diyor,
böyle bir çağrıda da bulundu fakat sonraki
konuşmacının bundan da zannediyorum haberi olmadı.
Durum ortadadır. Bu uluslararası
sözleşmelerin çıkmasında biz fayda görüyoruz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak. Önümüzdeki hafta da üç gün hem Plan ve Bütçe Komisyonunun hem
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına ara vermesinin de
faydalı olacağını düşünüyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Hem CHP
Grubunun hem MHP Grubunun sataşmaları açık, ortadadır
Başkan. Ben, hepsine birden
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sataşmadık ki!
BAŞKAN Tam olarak ne söyledi? Onu sormak
durumundayım da onun için.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Diğerlerine
neden sormuyorsunuz Başkan?
BAŞKAN Herkese soruyorum Mahmut Bey.
Lütfen, Sayın Toğrul, müdahale etme!
Akçaya da sordum, Sayın Özele de sordum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Yani
HDPnin dayatmasına mahkûm
değiliz. dedi. Yani HDP neyi dayattı ki mahkûm değil?
BAŞKAN Tamam.
Buyurun.
İki dakika süre veriyorum.
13.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirelin, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, yani bütün konuşmalarda HDP Grubuna sataşma
var; hâlâ ne söylendiği ifade ediliyor!
Evet, ben bir Kürtüm, Kürt sorunu vardır. (HDP
sıralarından alkışlar)
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Yoktur, yok!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bunu çok
açık söylüyoruz. Kürt sorunu bu ülkede çözülmediği sürece Türkiye
hiçbir zaman demokratik olamaz. O yüzden, Türkiyenin demokratikleşmesini
istiyorsak bütün sorunları çözmek zorundayız.
KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) Önce siz
demokratikleşin, önce siz!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Biz, burada,
Türkiyede siyaset yapan bir partiyiz. Tüm Türkiyeyi kucaklayan, Kürte de
Türke de Laza da, inançlara, kimliklere özgürce, eşit yaklaşan bir
partiyiz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İkincisi: CHP Grubundan
arkadaşlarımız ifade etti. Dün bizim mutabakata
vardığımız tek bir şey vardı; genç
girişimcilere ödenecek miktarın artırılması. Onun
dışında hiçbir mutabakata varmadık biz burada.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir)
Yanlışlıkla attın herhâlde!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Hiçbir zaman,
önümüzdeki haftanın tatil edilmesine, ara verilmesine izin vermedik,
vermeyeceğiz. Bugünkü buradaki mücadelemiz de buna ilişkindir. Neden
bu süreçte
KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) Vermezsen
verme, Meclis karar alır!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Yani dinleyin,
dinleyin, anlarsınız.
Neden bu süreçte ülkenin her yerine bu kadar
cenazeler giderken, askerin, polisin, sivil halkın öldüğü bir süreçte
neden bu ülke kan gölündeyken, Cizrede, Silopide, Surda sokağa
çıkma yasakları varken, bu ülke savaş alanı içindeyken bize
tatil yapmak, bu Meclisi kapatmak düşmez, bize bu Mecliste çözüm üretmek
düşer. O yüzden, diyoruz ki: Mutabakata vardığımız tek
şey genç girişimcilerin durumuydu, onun dışında hiçbir
mutabakatımızın olmadığını ifade ediyoruz ve
biz şunu söyleyelim
ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) - Olmasın zaten.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Olmayacağını da söylüyoruz, evet.
Biz, parlamenter sistemde Parlamentonun
çalışmasından yanayız. Başkanlık sistemi,
parlamenter sistem, üniter sistem, ademimerkeziyetçi sistem, demokratik
özerklik, öz yönetim, hepsi bu ülkede tartışılmalıdır.
Demokratik özerklik ve kendini öz yönetimle ifade etmek, yerellere yetki vermek
her zaman için savunduğumuz bir siyasettir.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkanım, bu tatil konusuna ben de bir açıklık getirmek
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın İnceöz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bu tatil
konusuna
Biraz evvel, AK PARTİ tarafından da Meclis önümüzdeki
hafta tatil edilecektir. denildi. Bununla ilgili ben de bir açıklama
yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın İnceöz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika, lütfen.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
14.- Aksaray Milletvekili İlknur
İnceözün, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; evet, dün
de bir grup önerisi verdik, bugün de bir grup önerisi verdik. Meclis, gündemine
hâkim bir şekilde çalışmaktadır,
çalıştırmaya gayret gösteriyoruz her şeyden önce. Eğer
Meclisi çalıştırma konusunda samimilerse her gün grup önerisi
vererek Meclisi kilitlemeye çalışmazlar; birincisi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Grup önerisi
haktır, hak. Öyle şey mi olur!
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) İkincisi;
Meclisi çalıştırma konusunda grup önerimizde şu yazmakta:
Evet, bugün hepimizin önünde olan uluslararası sözleşmeler
tamamlandığında, haftaya -herhangi bir şekilde tatil
ibaresi yok- toplanmaması konusunda. Bu çok normal, diğer partilerden
de gelen talep doğrultusunda, bu bir tatil değildir. Bakın, bunu
başka şeylerle karıştırmamak lazım. Dün
Danışma Kurulunun altına imzanızı attınız, daha
sonra çektiniz, bu gerekçeyi sunuyorsunuz, bu çok inandırıcı
değil; bunu özellikle belirtmek istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu, çifte yüzlülüğün ifadesidir
-başka bir şey söylemiyorum- yani iradenizi ortaya
koyamadığınızı gösteriyor. Attığınız
imzanın arkasında durmanız gerekirdi. Bununla beraber,
diyorsunuz ki: Türkiyede Kürt sorunu vardır. Bakın, bu
Parlamentoda neredeyse her partide -aşağı yukarı- Kürt
kardeşlerimiz, hepimiz iç içe oturmaktayız; eğer bir sorun
olsaydı, sadece orada otururlardı, sadece bu bile bunu
göstermektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bununla beraber, şunu özellikle belirtmek
istiyorum: Evet, sokağa çıkma yasakları var. Bunun bir tek
sebebi var; PKK terör örgütünün oradaki sivil
vatandaşlarımızın canını, malını tehdit
etmesidir. Orada bir terör sorunu vardır ve bu çözülene kadar da bu
yasaklar uygulanacaktır, çukurlar kapanana kadar da uygulanmaya devam
edecektir. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Hatip
alenen grubumuza yönelik ifadelerde bulunmuştur; biz grup önerisi
getirerek sanki Meclisi tıkıyormuşuz gibi. Buna bir açıklık
getirmemiz gerek.
BAŞKAN Buyurun Sayın Demirel.
Lütfen, artık, bu son olsun, yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim.
15.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirelin, Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Şimdi, biz, evet, grup önerisi getireceğiz, her zaman da
getireceğiz çünkü bu ülkede, sorunları grup önerileri getirerek,
burada tartışarak, ifade ederek çözeceğimize inanıyoruz.
Biz grup önerileri getirerek burayı kilitlemiyoruz.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Şu an
yaptığınız ne?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Burayı
kilitleyen sizsiniz ki! Burası açıldığında sadece kaç
kişiyle başlıyor, sadece oy kullanmaya geldiğinizde kaç
kişiyle bitiriyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Siz kendinize
bakın!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bence sizin
bunu ifade etmeniz lazım. Biz ne kadarsak o kadarla geliyoruz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Kendinize bakın!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
müdahale etmeyelim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Biz ne kadarsak
o kadarla geliyoruz. Bizim yarımız,
arkadaşlarımızın yarısı
Biz bunun
hesabını size vermek zorunda değiliz.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Bizler mi sana hesap
vereceğiz?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Siz
buradasınız zaten. Sizin ne olduğunuz belli, ortada. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Nereden biliyorsun
ya?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Sadece parmak
kaldırmak, indirmek Parlamento çalışması değildir.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Sen öyle zannet!
OSMAN BOYRAZ (İstanbul) Sen parmak bile
kaldıramıyorsun!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bunu, ilk
başta AKP çok net bilmelidir. (AK PARTİ sıralarından Hadi
oradan, hadi oradan! sesleri)
Parlamento sadece parmak kaldırmak ve indirmek
yeri değildir; çok net bilinmesi lazım. Neyin görüşüldüğünü
bile bilmeden, sadece dışarıdan
çağrıldığında gelip parmak kaldırıp indirmekle
bu sorunu çözemezsiniz. Siz eğer sorunları çözmek istiyorsanız,
ancak burada özgürce tartışacaksınız.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Kendinize
bak, kendinize!
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Hangi maddeyi
tartıştınız ya? 30 tane yolu var. deyip altı günden
beri bloke ettiniz herkesi ya! Hangi maddeyi konuştunuz siz? Neyi
tartıştınız burada?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Böyle, laf
atmalarla da hakaret etmelerle de olmayacak. Attığınız her
lafın, söylediğiniz her sözün de özrünü dileyeceksiniz, hepsinin
özrünü dileyeceksiniz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Siz
düşüncelerimize ipotek koyamazsınız, biz düşüncelerimizi
özgürce burada ifade ederiz
METİN
GÜNDOĞDU (Ordu) Düşüncelerimiz. diye terör örgütünün
talimatlarını söyleme.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Devamla)
kimseye de söyletmeyiz yani. Biz burada
düşüncemizi de irademizi de çok açık bir şekilde ifade ettik.
Grubumuz da biz
de neye imza attığımızın, neyi
konuştuğumuzun arkasındayız, biliyoruz ve bilmeye de devam
edeceğiz, konuşmaya da devam edeceğiz.
Teşekkür
ediyorum.
IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ahmet Aydının, devlete ait kurum ve kuruluşlar ile güvenlik
güçlerini itham eden kaba ve yaralayıcı söylemlerin Anayasa ve
İç Tüzüke aykırı olduğuna ve Türkiye Cumhuriyeti devleti
içinde kürdistan adıyla herhangi bir idari veya coğrafi birim
bulunmadığına ilişkin konuşması
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, özellikle son zamanlarda, kürsüde birtakım
konuşmaların yapıldığını bizler de, çok net
bir şekilde kamuoyu da görüyor. Bu Anayasaya ve İç Tüzüke uygun
olarak ben de bir açıklama gereği hissediyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 3üncü maddesine göre Türkiye Devleti,
ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Yine Anayasanın 14üncü
maddesinde, Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirinin, devletin ülkesi
ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan faaliyetler
biçiminde kullanılamayacağı belirtilmektedir.
Dolayısıyla,
özellikle son dönemlerde zaman zaman savaş, iç savaş, devlet
terörü, katliam, kürdistan ve hatta ve hatta soykırım gibi
ifadelerle devlete ait kurum ve kuruluşlar ile güvenlik güçlerini itham
eden, âdeta kesin ve maddi gerçeklik olarak sunulan kaba ve
yaralayıcı söylemler Anayasa ve İç Tüzük ile evrensel hukuk
kurallarına aykırıdır ve bu söylemleri şiddetle
reddetmemiz gerekiyor. (AK PARTİ, MHP sıralarından Bravo
sesleri ve ayakta alkışlar, CHP sıralarından
alkışlar)
Türkiye
Cumhuriyetinin merkezî ve mahalli idare yapılanmasının
esasları Anayasanın 126ncı ve 127nci maddelerinde
düzenlenmiştir. Bu esaslar dâhilinde, Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde
kürdistan adıyla herhangi bir idari veya coğrafi birim
bulunmamaktadır. (AK PARTİ ve MHP sıralarından ayakta
alkışlar, CHP sıralarından alkışlar) Kürdistan
ifadesinin tarihî ve coğrafi bir terim olarak kullanılmasından
ziyade, Türkiye sınırları içindeki bir bölgeyi ayrı bir
egemen ve hukuki ve siyasi varlık biçiminde gösterir şekilde
zikredilmesi doğru değildir.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Daha önce duymadınız mı?
FUAT
KÖKTAŞ (Samsun) Hatırlattığı için duygulandık.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sayın Başkan
(AK PARTİ
sıralarından Dinle, dinle! sesleri)
BAŞKAN
Kaldı ki Anayasa ve İç Tüzük gereği temiz bir dil
kullanmanın yanı sıra, ülkenin ve milletin bölünmez
bütünlüğünü savunmak, terörün her türlüsüne karşı hep birlikte
ortak tavır almak ve Anayasaya bağlı hareket etmek
seçilmiş tüm milletvekillerinin asli görevidir.
Netice olarak ortada Kürt kardeşlerimizin bir
mücadelesi yoktur. Ben de bir Kürt olarak çok açık ve net söylüyorum ki bu
bir terörle mücadeledir ve terörün her türlüsünü lanetliyorum. (AK PARTİ
ve MHP sıralarından ayakta alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.56
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI
(Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
52 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Hükümlülerin Nakline Dair Sözleşmeye Ek
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/432) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 52) (Devam)
BAŞKAN Komisyon burada
Hükûmet burada.
3üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Malatya Milletvekili Veli Ağbaba konuşacak.
Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii Malatyayla ilgili konuşacağım
ama birkaç şeyi de söylemeden duramayacağım.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Bekliyoruz.
VELİ AĞBABA (Devamla) Yani vallahi
duramıyorum. Şimdi, arkadaşlar, benim hafızam biraz
zayıf da olsa bazı şeyleri hatırlıyorum, söylemeden de
duramıyorum.
Şimdi, HDPyle sürekli
atışıyorsunuz. Kürdistan yok, Kürt yok, Kürt sorunu yok, terör
sorunu var. diyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Zeytini bile inkâr ettiler.
VELİ AĞBABA (Devamla) Bu kürdistan
sözünü ilk kez kim kullanmış? 17 Kasım 2013te Sayın
Cumhurbaşkanı kullanmış arkadaşlar, kürdistan
demiş. Yani, öyle enteresan işler oluyor ki insanın
inanması mümkün değil.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Lazistan
demiş.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) HDP adına
mı çıktınız Sayın Ağbaba?
VELİ AĞBABA (Devamla) Bakın
değerli arkadaşlar, aynı Cumhurbaşkanı bir gün diyor
ki: Bu BDP milletvekillerini Meclisten atalım. bir gün sonra diyor ki:
Biz barış görüşmeleri yapıyoruz. Ben sizi kutluyorum,
bakın, AKP Grubunu, sizi hakikaten kutluyorum, içten kutluyorum çünkü
sizin kadar böyle bir değişik algı yaratan bir parti daha
dünyaya gelmedi. Bakın, geçtiğimiz gün Özgür Özel söyledi, ben de
sürekli söylüyorum; bu AKP Grubunu var ya, tebrik etmek lazım, AKPyi
tebrik etmek lazım, dağ ve adayla konuşmayı becerebilen tek
parti sizsiniz. Ne diyorsunuz? Öcalanla görüşüyorsunuz, Biz Öcalanla
görüşmüyoruz. diyorsunuz. Kimle görüşüyorsunuz?
İmralıyla görüşüyoruz. Ya, insan adayla konuşur mu?
Efendim, Kandille müzakereler sürüyor.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sen biraz edep
öğren. Hafızanı toparla öyle konuş!
VELİ AĞBABA (Devamla) İnsan
dağla konuşur mu? (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Kandili
Malatyaya bağla
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Seninle bile
konuşuyoruz ya, seni bile dinliyoruz be!
VELİ AĞBABA (Devamla) Kimle
konuşuyorsunuz? Sabri Okla konuşuyorsunuz, Murat Karayılanla
konuşuyorsunuz, Cemil Bayıkla konuşuyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bakın, bir sürü
çarkınız var ama ben hakikaten sizi kutluyorum.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ya Ağbaba, sizi
millet kutladı sizi 1 Kasımda, millet kutladı sizi 1 Kasımda.
VELİ AĞBABA (Devamla) - Şimdi, ne diyor?
PKKyla biz görüşmüyoruz. Efendim, ben de biliyorum siz
görüşmüyorsunuz. Duble yolları AKP yapıyor, PKKyla
görüşmeyi devlet yapıyor, siz yapmıyorsunuz. Bakın,
Öcalanın günlüklerini okuyunca biraz yüzünüzün kızarması
lazım; CHPye kurduğunuz komploları, CHPye kurduğunuz
kumpasları okumaya başladık.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ya, millet
tokatlıyor sizi, hâlâ anlayamadınız meseleyi.
VELİ
AĞBABA (Devamla) Şimdi söylenecek çok şey var.
Ha, bir şey daha söyleyeyim, unutmadan
söyleyeyim. Bu hendek var ya hendek, hendek eşilmiş ya
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Çukur, çukur.
VELİ AĞBABA (Devamla) Hendek, çukur;
neyse.
Onu kim yaptı, hangi parti döneminde
yapıldı biliyor musunuz?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Neyse
değil, çukur.
VELİ AĞBABA (Devamla) Hendek, çukur;
neyse, adını ne koyuyorsanız.
O hangi dönemde yapıldı biliyor musunuz?
AKP iktidar değildi, kim iktidardı? CHP. Tek parti döneminde
açıldı o hendekler, çukurlar da; siz yoktunuz, ya
İrandaydınız ya Irakta, siz Hükûmet değildiniz(!)
Arkadaşlar, gözümüzün içine baka baka
diyorsunuz ki
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sizin
açtığınız çukurların
VELİ AĞBABA (Devamla)
Hendek, çukur
vesaire. Adam ağır iş makinasını almış,
gelmiş açmış hendeği, haberin yok.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Belediye
yapmış, belediye.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Keynes yapmış,
Keynes(!)
VELİ AĞBABA (Devamla) Adam
Iğdır ilinin merkezine mayın döşüyor, bomba döşüyor,
13 gencecik polis ölüyor; Hükûmet yok ortada. Kim yaptı? CHP zihniyeti.
Ne zaman? Tek parti döneminde, Millî Şef döneminde. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Malatyaya gel,
Malatyaya.
VELİ AĞBABA (Devamla) Bunu da söyleyin
arkadaşlar, lütfen, sizden rica ediyorum.
Şimdi, zorunuza gidiyor ama maalesef bir gün
terör diyorsunuz, bir gün PKK diyorsunuz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bak, sen
konuştukça HDP gülüyor.
VELİ AĞBABA (Devamla) Şimdi,
bazı şeyleri söyleyeceğim de söyleyeyim mi söylememeyim mi çok
da
CAHİT ÖZKAN (Denizli) HDP bile gülüyor
söylediklerine. HDP bile gülüyor, HDP!
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Van) Size gülüyoruz,
size.
VELİ AĞBABA (Devamla) Şimdi,
bakın, İmralıyla ilgili görüşlerinizi biliyoruz, PKKyla
ilgili görüşlerinizi biliyoruz. Allah aşkına, size bir şey
söyleyeceğim: Siz Öcalanla ilgili olumsuz tek kelime niye etmiyorsunuz,
niye konuşmuyorsunuz Öcalanla ilgili?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) HDP bile gülüyor
anlattıklarına.
VELİ AĞBABA (Devamla) HDPye
saldırıyorsunuz, bağırıyorsunuz, ya bir de Öcalana
söyleyin. Öcalanı niye koruyorsunuz? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Sen konuş ya,
sen konuş!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim lütfen.
VELİ AĞBABA (Devamla) Hiç bize Öcalanla
ilgili laf söylemeyin, söylerseniz çok ağır konuşurum,
altında kalırsınız.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bakın, Öcalanla 28/12/2012den beri flört eden biz değiliz,
görüşen biz değiliz, konuşan biz değiliz, müzakere eden biz
değiliz, pazarlık yapan biz değiliz. Ama, pardon, özür dilerim,
siz Öcalanla konuşmuyorsunuz, adayla konuşuyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Şu şeyi bir daha
söylesenize, ben anlayamadım: Kürdistanı hangi tarihte kim
söylemiş?
VELİ AĞBABA (Devamla) 17 Kasım
2013te Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
kürdistan demiş. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bizim
1923ten beri Anayasamızda yazan, AKP ve MHP Grubunun heyecanla
alkışladığı şeyleri biz çok iyi biliyoruz,
içimize sindirmişiz. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Biz bütün damarlarımıza kadar laik demokratik
cumhuriyete inanıyoruz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Niye
kalkmadın, niye kalkmadın?
KAMİL AYDIN (Erzurum) O
nasıl sindirmek öyle?
VELİ AĞBABA (Devamla)
Evet, değerli arkadaşlar, bunu alkışladınız ama
17 Kasım 2013te -Sayın Gökcen Hanım, sizin de haberiniz olsun-
Recep Tayyip Erdoğan kürdistan demiş. Çok fazla
sataşmayın Recep Tayyip Erdoğana, biliyorsunuz
Evet, arkadaşlar,
şimdi size
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Atatürk ne demiş?
VELİ AĞBABA (Devamla)
Bakın, devam edecekseniz ben memnuniyetle devam ederim bu
tartışmaya.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Atatürk ne demiş?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin.
VELİ AĞBABA (Devamla)
Terör örgütü PKKyla görüşmedik." diyor, Devlet görüştü.
Devam edin diyorsunuz, devam
edeceğim mecburen.
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
Hafızan karışmış senin, hafızan!
VELİ AĞBABA (Devamla)
PKKyla görüşen arkadaşı ben gönderdim." diyor.
İmralıyla MİT gibi kurumlar aracılığıyla
görüşmeler yapılıyor, bu tür görüşmeler devam ediyor."
diyor. Arkasından dönüyor
Şimdi Allah aşkına, bir
Dolmabahçe mutabakatı var, sizin o Dolmabahçe mutabakatında masaya
oturan adamlar Recep Tayyip Erdoğandan habersiz tuvalete gider mi?
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) Öyle bir mutabakat yok.
VELİ AĞBABA (Devamla)
Ya Mutabakat yok." dediler.
Ya, Yalçın
Akdoğanın, Mahir Ünalın, Recep Tayyip Erdoğandan
habersiz bir şey yapması mümkün mü, mümkün mü? Mümkün değil.
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) Öyle bir şey yok!
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
İkisi de bakan şimdi.
VELİ AĞBABA (Devamla)
Ya, ankete baktı ki oy düşüyor Dolmabahçe mutabakatını
tanımıyorum. diyor. Yani vicdanı eksikler, vicdansızlar
diyemiyorum da, vicdanı noksanlar; ya, bu, Recep Tayyip Erdoğandan
habersiz Dolmabahçe Sarayına gidip HDP milletvekilleriyle görüntü
verebilir mi?
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) Öyle bir şey yok!
VELİ AĞBABA (Devamla)
Buna siz inanıyor musunuz, bizim inanmamızı bekliyorsunuz?
Bütün bu olaylardan hepinizin haberi vardır. Neyse bu sefer daha fazla
girmeyeyim. Konuş. derseniz konuşurum. (AK PARTİ sıralarından
Konuş, konuş sesleri)
Size şimdi bir şey
anlatacağım değerli arkadaşlar, bir başarı
hikâyesi anlatacağım.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu)
CHPnin başarı hikâyesini anlat!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, müdahale etmeyelim.
VELİ AĞBABA (Devamla)
Anadolunun kendi içine kapanık bir kentinde, Malatyada bir
başarı hikâyesi anlatacağım.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu)
CHPnin bir başarısını anlat.
VELİ AĞBABA (Devamla)
Sana anlatacağım bak.
Şimdi, bir
başarı hikâyesi var, siz de övünün, belki Türkiyeyle övünürsünüz, Malatyanın
yaptığı şeyler Türkiye'ye de yansıyor, onunla da
övünürsünüz.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) 100
milyonluk Karaciğer Nakli Enstitüsü kurduk.
VELİ AĞBABA (Devamla)
Malatyanın bir hastanesinde ismini 2nci
Cumhurbaşkanımız Turgut Özaldan alan Turgut Özal Tıp
Merkezimiz var, bir de üniversite ismini İsmet İnönüden alan bir
üniversitemiz var.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Biz
kurduk Veli Bey, parayı biz verdik ve dünyanın ilk Karaciğer
Nakli Enstitüsünü kurduk; başarı hikâyesi budur.
VELİ AĞBABA (Devamla)
Orada,
değerli arkadaşlar, birileri maalesef Malatyayla ilgili
konuşamıyorlar, bilmiyorlar konuşmayı, kenti
tanımıyorlar. Nasıl olsa
Geçtiğimiz günlerde bir anket
yayınlandı, Malatyanın yaşanılırlık
sıralaması Türkiyede 67nci. AKPnin aldığı oy da yüzde
67. Şimdi, iyi ki yüzde 70 oy almamışlar, 70inci olurduk.
AKPnin Malatyaya verdiği şu...
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Oy verecek misin?
VELİ AĞBABA (Devamla) Ama bir grup
doktorun, bu üniversiteyi kuran, bu tıp merkezini kuran -özür dilerim-
karaciğer nakil merkezini kuran başta Fatih Hilmioğlu,
ardından bu konuda emeği geçen Sayın Cemil Çelik önemli bir
başarı sağladılar Malatyada.
AHMET UZER (Gaziantep) Parayı kim verdi?
Onlar mı verdi parayı?
VELİ AĞBABA (Devamla) Dünyada hiç
kimsenin yapamadığı, beceremediği bir şeyi
yaptılar, dünyada en çok karaciğer naklinin
yapıldığı merkez hâline geldi. Burada
huzurlarınızda bu başarı hikâyesini yakalayan Profesör
Doktor Sezai Yılmaza ve arkadaşlarına da teşekkür
ediyorum.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) İşte o
başarı hikâyesi AK PARTİnin başarı hikâyesi, AK
PARTİnin başarı hikâyesi. Bu kürsüden söylüyorsun.
VELİ AĞBABA (Devamla) Ayrıca, bu
karaciğer nakil merkezinin yapılmasında emeği geçen
-bazı AKPli milletvekillerinin belki hoşuna gitmeyecek ama-
geçtiğimiz dönemde emek veren Ömer Faruk Öze, Mücahit
Fındıklıya
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Paralel onlar!
VELİ AĞBABA (Devamla)
ve bu nakil
merkezine her türlü olanağı sağlayan Bakan Sayın Cevdet
Yılmaza huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) AK PARTİ
Hükûmetine teşekkür edeceksiniz.
VELİ AĞBABA (Devamla) Ayrıca bu
işin gerçek mimarı rahmetli, sevgili Mevlüt Aslanoğluna
(CHP
sıralarından alkışlar)
ve emeği geçen AKP, CHP kim
varsa, Sayın Bakan dâhil, herkesi kutluyorum, teşekkür ediyorum.
Orası artık Malatyadan çıktı,
orası sadece bizim övüneceğimiz bir merkez değil, Türkiyenin
övüneceği bir merkez. Orası yıllık dünyanın en çok
karaciğer naklinin yapıldığı ikinci merkez. Tabii ki
imkânlar önemli, tabii ki fiziki imkânlar önemli ama bu başarı
hikâyesini yakalayan, çok ciddi şekilde para teklif edilmesine rağmen
Malatyayı terk etmeyen uzmanından doçentine, profesörüne bütün
hekimlerin katkısı olduğunu belirtmek istiyorum.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Bizden önce
başarı hikâyeleri yok Sayın Vekil.
VELİ AĞBABA (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakın, burası sadece Malatyalılara hizmet
etmiyor. Burası belki önümüzdeki dönemlerde Türkiyeye çok ciddi anlamda
döviz girdisi sağlayacak. Ayrıca belki bu bölgenin en önemli
sağlık merkezi olma yolunda hızla ilerliyor. Azerbaycandan,
Iraktan, Arnavutluktan, Romanyadan, dünyanın çeşitli ülkelerinden
hastalar İnönü Üniversitesine geliyor, Turgut Özal Tıp Merkezine geliyor;
oradaki Sezai Yılmaz ve arkadaşları, sağlıklarına
kavuşmasına yol açıyor.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) AK PARTİ Hükûmetine
teşekkür et.
VELİ AĞBABA (Devamla) - Bakın,
değerli arkadaşlar, keşke bu başarı hikâyelerini çok
anlatabilsek. Ancak Malatyada AKPnin aldığı oyla verdiği
hizmetin sınırlı olduğunu söylemek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) Tekrar, emeği
geçen, başta Sayın Bakan olmak üzere, herkese
saygılarımı sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN 3üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Böylece, tasarı üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da
taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyor ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Hükümlülerin Nakline Dair Sözleşmeye Ek Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Kullanılan
Oy Sayısı : 212
Kabul : 206
Ret : 6 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Sema
Kırcı Fehmi
Küpçü
Balıkesir Bolu
Böylece tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
4üncü sırada bulunan, Avrupa Konseyi
İnsan Ticaretine Karşı Eylem Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Avrupa Konseyi İnsan Ticaretine
Karşı Eylem Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/433) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 53) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 53 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Kadir
Koçdemir.
Buyurun Sayın Koçdemir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır, buyurun.
MHP GRUBU ADINA KADİR
KOÇDEMİR (Bursa) Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;
sözlerimin başında hepinizi saygı ve muhabbetle
selamlıyorum.
Dün 5, bugün 2 tane daha şehidimiz
var. Sözlerimin başında şehitlerimize Allahtan rahmet,
milletimize başsağlığı ve sabır diliyorum.
Zor günlerdeyiz. Bugünleri anlatan,
Aysun Gültekinin çok güzel icra ettiği bir uzun hava var, şöyle söylüyor
bir dörtlüğünde: Bu habar ne habardır?/ Sinem gabar gabardır./
Bir yanım kurt kuş yemiş,/ Bir yanım bihabardır.
Memleketin bir yerinde can pazarı; devletin, bayrağın idamesini
sağlamayla ilgili mücadele var ama diğer yanı bihaber vaziyette.
Ümit ediyoruz, dua ediyoruz bugünkü
şehitlerimiz son olsun ve memleketimiz tekrar devletin devlet gibi,
hukukun hukuk gibi uygulandığı bir ülke olsun.
Bugün
uluslararası sözleşmelerin iç hukuktan geçirilmesi süreciyle ilgili
görüşmeler yapıyoruz. Uluslararası sözleşmeler -ki
bunların bir kısmı çok önemsiz konulardaki sözleşmeler-
Amerikayla elektronik bilgi değişimi yoluyla vergi uyumunun
artırılması, dış ticaretimizde çok fazla yeri olmayan
Peruyla ticaret ve diğer ilişkilerimizin artırılması
gibi hususlar buradan geçiyor. Buradan geçmeli çünkü burası Türkiye Büyük
Millet Meclisi. Buradan geçmediği vakit hukuk âleminde bu
sözleşmelerin herhangi bir karşılığı yoktur.
Bu vesileyle memleketimizde yanlış
bilinen, gençlerimizin, çocuklarımızın kendine güvenini,
atalarına saygısını da azaltan bir maddeyi de bilgilerinize
sunmak isterim. Sevr Anlaşması dediğimiz metin hukuken bir
anlaşma değildir. Çünkü imzalandığı sırada Meclis
tatildedir. Meclisten geçmemiş ve o günkü hukuk sistemimiz içinde
Padişah tarafından da onaylanmamıştır. Hâliyle hukuk
âlemine geçerli olarak doğmamış ancak bir anlaşma
taslağı olarak görebileceğimiz bir metindir.
Ama bakıyoruz, biz bugün Peruyla ticareti ya
da insan ticaretiyle ilgili hususları burada görüşüyoruz, şekil
olarak da olsa üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Memleketin, devletin
bekasını yakından ilgilendiren hususlarda nedense sorulan
soruları duymazdan gelip Türkiye Büyük Millet Meclisinin niye devre
dışı kaldığını sormadan, bilmemiş gibi
yapıyoruz. Osloda neler görüşüldü? Avrupa Birliğiyle
müzakerelerin açılması nelerin karşılığında
yapıldı? Kıbrısla ilgili neler düşünüyor?
İncirlikin kullanıma açılmasının arkasında neler
var? Bunlar resmî sözleşme olmadığı için buraya gelmiyor
ama bugün oyladığımız pek çok anlaşmadan çok daha
fazla bizi, bizden sonra çocuklarımızı ve
torunlarımızı etkiliyor.
Özellikle dış politikanın Türkiye
Büyük Millet Meclisinden kaçırılması son zamanlarda ülkemizi ciddi
bir çıkmaza götürmüştür. Politika genel olarak ama bilhassa
dış politika, millî güç unsurlarıyla yani imkânlar ile millî
menfaatlerin, millî hedeflerin ahenkleştirilmesi, bir araya getirilmesi
sanatıdır. Sayın Başbakanımızın iki de bir
böbürlenerek söylediği değer esaslı dış politika,
eğer bu değerleri hayata geçirebilecek gücünüz, millî
imkânınız yoksa safsatadan ibarettir, size ve ülkenize de çok ciddi
zararlar verir. Bu şuna benzer: Bir adalet sistemini düşünün,
hukuktan, hakkaniyetten yana ama suçlu olana suçlu olduğunu,
cezasını söylemekle birlikte onu alıp cezaevine koyamıyor,
cezaevine koyduğunda onu cezaevinde tutamıyor. Böyle bir hukuk
sistemi nasıl bir garabetse değer esaslı dış politika
dediğiniz şey, eğer bunun arkasında durma gücünüz yoksa
ülkeye ve o topluma çok ciddi zararlar verir, bugün gelinen nokta da budur.
Türküyle başladım, bunu da izah edecek bir türkümüz var, diyor ki
Mersinin bir türküsü: Buyurun arkadaşlar, davetim var benim/Aslı
yok yaylasında saltanatım var benim. Biz büyük Orta Doğunun
lider ülkesi, bölgesel gücüyüz. diye yola çıktık, kimine (
)(x) dedik, kimine özgürlük getirdik,
kimini götürdük, kimini bu tarihin normal çizdiği coğrafyaya getirdik
ama bunları yaparken diplomasiden, diplomasinin dilinden, bu zamana kadar
devlet tavrıyla ilgili birikimden uzak kaldık ve bugün
geldiğimiz noktayı, çok gariptir arkadaşlar, ben
hafızamı zorladım, bulamadım, lütfen siz biliyorsanız
söyleyin.
Amerika Birleşik Devletleri Rusyayla tarihte
bir kere iş birliği yaptı, kime karşı olduğunu
biliyorsunuz. İkinci iş birliğini, bugün, Türkiye
Cumhuriyetinin komşularımızdaki politikalarına
karşı yaptı. Sıfır sorun diye çıktık,
işte bu tarihî birikimi dikkate almadığımız için
sırf sorun hâline getirdik. Bugün başlayacaktı
Cenevrede görüşmeler. Kimlerin katılıp
katılmayacağı konusunda fikri sorulmayan tek ülke Türkiye
Cumhuriyeti. Böbürlene böbürlene konuşuyorduk, biz belirliyorduk, biz
şey yapıyorduk; geldiğimiz nokta bu.
Bu başka alanlarda da var, bugün çok
tartıştığımız konularda da var. Tahsili, birikimi
bunlarla hiç ilgili olmayan birisi alt kimlik-üst kimlik diye bir şey
attı ortaya; bütün fikir dünyamızı, bütün gönül
dünyamızı altüst etti. Modern toplumda, bugün, çok kimliklilik bir
realitedir. Ben milliyetçiyim, ben MHPliyim, ben Bursalıyım,
Müslümanım, Hanefiyim, erkeğim; bütün bunlar birer kimlik unsurudur
ama kimliklerde hiyerarşiyi düşünmek için aklı peynir ekmekle
yemek gerekir. Hangi kimlik hangi kimliğe tabi olacak? Tehlike anında
önce hangi kimliğimizi terk edeceğiz? Böyle şey olur mu? Ama, bu
memlekette koca koca profesörlerin hiçbiri Alt kültür-üst kültür vardır
ama alt kimlik-üst kimlik diye bir şey yoktur beyefendi. demedi;
demediği için de biz bugün buraya geldik.
Yine, daha önce de söyledim, demokrasi iki kelimenin
birleşiminden oluşuyor; birisi demos, birisi de kratos. Kratos
güç demek, otokrasi, diğer şeyler de var, bununla biten kelimeler;
demos müşterek biz duygusuna sahip olan topluluk demek. Eğer siz
bunu sağlayamazsanız demokrasi olmaz.
Avrupa
Birliği, bakın, altmış yıllık bir serüvene tabi;
sınırlarını kaldırdılar, pek çok ülke
bakımından geçerli tek paraya geçtiler, malların,
insanların serbest dolaşımını sağladılar.
İnternetten ulaşabilirsiniz Eurobarometer diye altı ayda bir
aynı sorularla tekrarladıkları bir anket var. O anketin bir
yerinde şunu soruyorlar: Kendinizi ne hissediyorsunuz? 4 tane
şıkkı var cevabın:
1) Türk
hissediyorum. Yani Türkiye için diyelim şıkları.
2) Önce Türk,
sonra Avrupalı hissediyorum.
3) Önce
Avrupalı, sonra Türk hissediyorum.
4) Sadece
Avrupalı hissediyorum.
Bu sorulara ilk
iki cevabı verenlerin oranı hâlâ yüzde 90ların üzerinde çünkü
müşterek bir biz duygusu tesis edilemedi. Müşterek biz duygusunun
tesis edilememesinin birinci sebebi dil, herkes aynı dili konuşmadığı
için müşterek bir kamuoyu olmadı. İkinci sebebi ise kimlik
konusunda Avrupa Birliği şeyini yerine getiremedi. Bugün Avrupa
Birliği demokrasi açığı dediğinizde herkesin kabul
ettiği bir zafiyetle maluldür.
Claus Offe diye
bir Alman profesör var, anayasa hukukçusu. Onun şöyle güzel bir ifadesi
var, diyor ki Olmaz da, olur da Avrupa Birliği kendisine müracaat ederse
bu müracaatı dosyanın kapağı açılmadan reddedilir
demokrasi kriterini yerine getirmediği için. Çünkü Avrupa Birliğinin
kendi mekanizmaları demokratik değildir. Avrupa Parlamentosu son
zamanlarda aldığı şeylere rağmen çok fazla bir yetkiye
sahip değildir. Niye? Çünkü günümüzde küreselleşme
şartlarında kimlik, aidiyet, mensubiyet ve birlikte
yaşamayı ilgilendiren kararların meşruiyeti yani demokrasi
sadece millî devlet içinde gerçekleşebiliyor, bunun dışında
gerçekleştiği bir yer yok. Bizim bölümlenmelere bakarak millî devlet
karşıtı dememiz mümkün değil. Bugün Almanya federal bir cumhuriyettir
ama elli yıl öncesinden bu zamana baktığımızda hukuk
uygulamalarında üniter devlete doğru bir gidiş vardır,
Amerika için de aynı şey geçerlidir.
Şimdi, bizde Yayladaki yoğurda
sarımsak dövmek. diye bir söz var, ben Bursa Orhaneliliyim,
dağlıyız, Yörüklerde böyle bir söz var. Yayladaki yoğurda
dövdüğümüz sarımsak elimizde kaldı ve bugün dış
politika bakımından çok kötü bir duruma geldik. O dış
politikadaki yanlışlarımız içeride de bizim gücümüzü
kesmektedir. Şunu başardık sadece: Her tarafı sırf
sorun yaptık. Amerika ve Rusyayı ikinci defa birlikte hareket eder
hâle getirme başarısını, eğer bu başarıysa
bunu biz göstermiş olduk. Yani yine türküyle devam edersek, bu
Bergamanın bir türküsü var, 17-25ten, cemaat tarafından
aldatılmaya ve bugünü de ifade eden satırları var, şöyle
söylüyor: Mahkeme önünden eğildim geçtim/Sol yanımdan kurşun
yedim, bayıldım, düştüm/Ahbap düşman oldu, ben buna
şaştım
diye devam ediyor. Bugün geldiğimiz nokta maalesef
burasıdır.
Burada bu noktada bu tartışmalarda bir
hususu daha ifade etmek isterim. Ben akşam Anayasa Mahkemesinin
kararını okudum. Burada bir hatip arkadaşımız da bu
kararın sonuç kısmı diye bazı şeyler okudu. Cizredeki
olayla ilgili Anayasa Mahkemesinin verdiği ret kararının
gerekçesi yani kararın esasını teşkil eden gerekçe, kamu
makamlarıyla doğrudan iletişime geçme yönünde isteksiz
davranması şikâyetçilerin, üçüncü kişilere yönlendirmeleri
Anayasa Mahkemesini, bulundukları yere ilişkin farklı tarihlerde
farklı adres bilgileri vermeleri ve sürekli yer değiştirdikleri
şeklinde geçiyor. Benim okuduğum haber de bu. Hemen çıkan bir
haberin bile burada yansıtılış biçimi bu kadar farklı
olunca, Cizredeki hadiseyle ilgili de şüphelenme hakkımız
vardır ama şunu istemek hepimizin en doğal hakkıdır:
Devlet burada devlet gibi davranıp yedi sekiz günden beri devam eden bu
hususu açıklığa kavuşturmak zorundadır ve orada
hukukun üstünlüğünü, kanunun üstünlüğünü göstermek mecburiyetindedir.
Geldiğimiz noktada
anlaşıldığı kadarıyla kimse kimseyi dinlemiyor.
Yine, bizim oraların bir özdeyişi var, diyor ki: Elle yığma
çakıldan, sonradan sokma akıldan fayda olmaz. Onun için, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin anayasal sistemimizin birlikte yaşama düzenimiz
içindeki yerini bir an önce hatırlaması, buna uygun olarak
davranması ve burada karar alma, irade oluşturma süreçlerinin
aynı zamanda karşılıklı bir etkileşim neticesinde
olmasını sağlaması hayati bir önem arz etmektedir. Türk
milleti müsterih olsun, bizim tek derdimiz şudur: Biz büyük milletiz, bu
meseleleri de çözeriz ama 5 liraya satın alacağımız bir
fatura için 5 bin lira ödüyor isek tarihten ders almamış, bu zamana
kadar oluşturduğumuz çok zengin, çok kıymetli birlikte
yaşama mirasını, medeniyet mirasını maalesef
kullanmamışız demektir. Ben, bu hiç ümit vermeyen ortamın
bir an önce sona ermesini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisine
bağlanan umutları haklı çıkaracak bir çalışma
ortamına girmesini, sadece bugün görüştüğümüz kanunlar gibi çok
da günlük hayatta ve devletin, milletin bekasını ilgilendirmeyen
kanunları değil, milletin bekasını ilgilendiren hususları
da burada tartışıp karara bağlamasını, bir an
önce bu sürecin başlamasını arzu ettiğimi, temenni
ettiğimi ifade ediyor; çocuklarımız, torunlarımız için
güzel günleri hazırlayan kararları birlikte alma umuduyla,
dileğiyle hepinize tekrar sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Şimdi,
sayın hatip Anayasa Mahkemesinin kararında, sürekli yer
değiştirildiğine dair bir şey söyledi ama biz sekiz gündür
bu durumu buraya getirdiğimizde sürekli aynı adres veriliyor, Cizre
Caferi Sadık Sokağıdır, yani orada bir bodrum
katıdır.
BAŞKAN Tutanaklara geçmiştir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Hani, tabii,
Anayasa Mahkemesi kararının o şeyi nedir, bilmiyorum ama
dediğim gibi, bizim sekiz gündür dile getirdiğimiz nokta, aynı
nokta, Cizre Caferi Sadık Sokağı.
BAŞKAN Kayıtlara geçmiştir
Sayın Toğrul.
Tasarının tümü üzerinde gruplar adına
ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Siirt
Milletvekili Besime Koncaya aittir.
Sayın Konca, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA BESİME KONCA (Siirt)
Sayın Başkan, sayın vekiller; selamlıyorum.
Sayın Başkan, şimdi biz
konuşmaya başlayınca siz ısrarla temiz bir dilden
bahsediyorsunuz ve uyarıyorsunuz. Doğrudur, temiz bir dil demokratik
bir siyasette, demokratik bir anayasada, halkın Parlamentosu olan bir
ortamda kullanılır. Eğer bizim siyasetimiz temiz bir siyaset
değilse, eğer bizim devlet anlayışımız, eğer
bizim iktidar anlayışımız temiz bir geçmişe
dayanmıyorsa, temiz bir geleneği yoksa, temiz bir dili yoksa burada
yaşananları dile getirmek, güzel cümlelerle, güzel kavramlarla
anlatmak ve anlaşılır olmak kolay olmuyor. Başta bunu belirtmek
istiyorum, yani sık sık bu kavram, temiz dil uyarısı
yapıldığı için. Siyasetimizin genelinde bu kirlilikler
olduğu için bunu da anlatacak kelimeler buna denk gelebiliyor, başta
bunu söyleyeyim.
İkincisi: Anayasaya dair Sayın
Başkanın uyarıları oldu, iç savaş, savaş,
katliam, soykırım, kürdistan kavramlarının
kullanılmaması gerektiği ve bunun da Anayasada
karşılığının olduğunu söyledi Sayın
Başkan. Fakat bizi susturmak için ya da bizim bu faşist Anayasaya
uymamız için ha o kırmızı kitapçığı
göstermişsiniz, ha Kenan Evren burada olmuş. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Evet, bunu siz söylüyorsunuz, bunu bütün
partiler söyledi. 12 Eylül darbesi sonrası oluşturulan askerî
cuntanın yasa, anayasa hâline getirdiği bir Anayasa olduğunu
biliyorsunuz. Bunun için bu yasaya her hâlükârda, her koşulda, uymak
zorunda değiliz. Bu Parlamento bu Anayasayı değiştirmek
için buradadır. Bu çoğunluğu, bu farklılığı
geliştirmek için bugün buradayız ve biz bu Anayasayı
eleştireceğiz. Biz Anayasanın değişmesi gerektiği
için, burada olmayan çokluğu, halkları, inançları, kültürleri,
farklılıkları, dilleri kabul etmeyen bu Anayasayı
aşmak için hem bu kelimeleri kullanacağız -sizin tabirinizle
Anayasa için suç olan kavramları- hem de siyaseten bunu çok geniş
tartışmak durumundayız.
Şimdi, bizim konuşmalara dair birçok
değerlendirme yapıldı. Sayın AKP Grubunun grup başkan
vekili dedi ki: Parlamentoyu, Meclisi, siz işletmek istemiyorsunuz. Siz
işlemesini isteseydiniz önerge vermezdiniz, tıkamazdınız.
Şimdi, geldiğimiz son nokta budur. Bırakalım artık
terörü destekliyorsunuz, şunu yapıyorsunuz, bunu yapıyorsunuz.
demeyi, bilinçaltınız konuşuyor aslında, bazen
söylediğiniz bazı kavramlar, kurduğunuz bazı cümleler
bilinçaltınızı ele veriyor. Burada önerge vermeyi bile suç
sayacak, bunu bile olmaması gereken, buraya önerge getirmememizin sorun
olduğunu, eleştiri konusu yapıp söz hakkı alıp burada
eleştiren bir iktidar anlayışı acaba neyi ifade ediyor? Biz
niçin buradayız? Önergeleri sonuna kadar vereceğiz, sonuna kadar tartışacağız
ve söz hakkımızı alacağız; bunun için buradayız,
Parlamentoyu işletmek budur. O zaman ortaya çıkan durum budur: Sadece
AKP getirsin yasaları, önergeleri, herkes oylasın, Parlamento
işlesin. Bu zihniyet bütün inkârları
Bu zihniyet, gerçekten ne
demokrasiden ne işleyişten ne de sizin o Uyun. dediğiniz
Anayasadan anlamadığınızın ifadesidir bütün bu
yaklaşımlar, bunu bilmek zorundasınız.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sizin oyunuz 2 tane mi
olacak?
BESİME KONCA (Devamla)
Yarattığınız bu ortamdan dolayı bugün oyumuz 2dir.
Demokratik olmayan, toplumu düşünmeyen, hakkı, hukuku, adaleti, özgür
bireyi, vicdanı düşünmeyen getirdiğiniz önergeleri de
oylamayacağız, buna karşı sonuna kadar da muhalefet edeceğiz
ve gerekeni yapacağız. En azından vicdanımız, en
azından siyaseten nerede durduğumuz, en azından
düşüncemizin ne olduğunu dile getirmiş olacağız, en
azından bunları dile getirmiş olacağız.
Sayın Başkan, söylüyorsunuz, Kürdistan
yoktur. Yine bu tartışmayı geliştirmek istiyorum. MHP ve
AKP, Sayın Başkanın bu sözü üzerine ayağa da
kalktılar, alkışladılar da. Aslında
alkışladığınız Erdoğandı. Kürdistan
vardır, bunu söylüyorum. Erdoğan da kürdistanın olduğunu söyledi
ve biz de buradaki bütün konuşmalarımızda söyledik: Kürdistan
Türkiye kavramından çok daha önce var olan bir kavramdır.
Anadoluya gelirken biz Orta Asyadan atlar üstünde kılıçlarla buraya
gelmedik; Diyarbakıra, Batmana, Urfaya, Elâzığa, Hakkâriye,
Bitlise at sırtında gelmedik, kılıç zoruyla gelmedik.
NECİP KALKAN (İzmir) Uzaydan mı
geldiniz?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Ya böyle bir şey
olur mu? Hiçbir kaynakta yok ya; biraz bilgi, biraz okuyun lütfen ya!
BESİME KONCA (Devamla) O sizin
övündüğünüz 1071 Malazgirt Zaferinde Kürt beylikleri, Silvan beyliği
on binlerce askeriyle Malazgirte kadar gidip Alparslana katkı
sunmuştur, destek olmuştur ve Anadoluya böyle geçmişsinizdir,
bugün övündüğünüz Anadoluya. Tarihî kaynaklara bakın, bunu
bilirsiniz. Tarihî kaynaklara, tarihçilere bakın.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tarihî kaynaklar farklı
söylüyor, yok öyle bir şey. Bin yıldır Türkiye bu Anadolu.
BESİME KONCA (Devamla) Arkeologların
araştırmasına bakın, antropologların
araştırmasına bakın. Bugün Urfa, bugün Batman, bugün
Diyarbakır insanlık tarihinin merkezidir, insanlık tarihinin.
Yaşamın, yerleşik hayata geçişin, ekonominin, üretimin,
özgür yaşamın geliştiği alan Mezopotamya ve Kürdistan
coğrafyasıdır ve Kürtler buraya hiçbir yerden gelmemiştir.
Buranın en tarihî, en kadim, en onurlu, en direnişçi halkı
olarak burada yaşamıştır.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Hani, nerede yazıyor?
BESİME
KONCA (Devamla) O zaman sizin bunları öğrenmeniz gerekiyor. Siz
gidin bunları öğrenin.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sen öğren.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Ya, biz çalıştık bunları,
çalıştık. Yazdıklarımızı oku.
BESİME
KONCA (Devamla) Şunu tekrar söyleyelim, PKKnin çıkış
koşulları için siz ve sizden öncekiler de 28inci isyandır.
dediniz. Bu 28 isyanın hepsinin başlangıcında hendek,
barikat yoktur. 28 kez Kürtleri katlettiniz, 28 kere Türklere
soykırımı dayattınız. Bu soykırım
kavramı da yoktur, olmaz, Anayasaya göre suçtur. Kirli bir dil
kullanmayın. diyorsunuz. Anayasada suç olabilir çünkü bu devlet
yapmıştır.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Sen nereden geldin peki, soykırım varsa? Bu soy
devam etti, niye haksızlık ediyorsun?
BESİME
KONCA (Devamla) Sonra 12 Eylül faşizmiyle bunu
yasaklamıştır. AKP iktidarı CHPyi eleştirmek için
Dersimde katliam yaptınız, soykırım yaptınız,
bunun arşivlerini açalım. dediğinde, doğrudur ama bugün
devletin nimetlerinden yararlanıp devleti ele geçirdiğiniz için
bunları söylemek Anayasaya göre suç mudur?
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Terörle mücadele
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Ya, o devlet zaten vardı.
BESİME
KONCA (Devamla) Anayasayı delen siz değil misiniz? Maraş
katliamı suç değil mi, soykırım değil mi, katliam
değil miydi? Sivas değil mi?
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Ne alakası var?
BESİME KONCA (Devamla) 28 isyanın
dışındaki son otuz kırk yılda yapılanları
anlatırsak da çok ciddi katliamlar var. Sadece Kürtlere
yapılmadı, bu cumhuriyet tarihinde bu geçmiş geleneğinizde
sadece Kürtlere yapılmadı. Başka etnik yapılara, başka
inançlara da bu katliamları dayattınız. Biz bu faşist
Anayasa zihniyetini aşmak için, bunu değiştirmek için bu
kavramları kullanmaktan çekinmeyeceğiz. Bilmeyenlerin, buna
karşı tepkisi ya da refleksi olanların da bunu aşması
için gereken mücadeleyi bu kürsüde de, sokakta da, her türlü mücadele biçimiyle
de, her anlamdaki yaklaşımımızla da
geliştireceğiz; yazarak da geliştireceğiz, konuşarak
da geliştireceğiz, eylem ve etkinlik yaparak da, siyaseten de bunu
geliştirmeye çalışacağız.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ)
Şiddetten vazgeçin önce, şiddetten!
BESİME KONCA (Devamla) Şiddetten
vazgeçilmesini
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ)
Silahları bırakın; silahları bırakın,
silahları!
BESİME KONCA (Devamla) Bak, CHP bunu sık
sık söylüyor, PKKyle görüşmeleri CHP sık sık şantaj
olarak kullanmak için söylüyor size karşı, Sayın Öcalanla
görüşmeleri söylüyor.
Kürt hareketi, yıllardır, 1993 Özal
döneminden bugüne kadar, Özalla, Demirelle, sizin mirasını
devraldığınız Sayın Necmettin Erbakanla da sizin
temsil ettiğiniz siyasetle de bu süreci çözmek için çok ciddi anlamda
çabalar harcadı, çok ciddi fedakârlıklar yaptılar. On beş yıldır
bir çatışma süreci yaşanmadı, bu geliştirildi. Bunun
için bizler bedel ödedik, zindanları göze aldık, sokaklarda
katledilmeyi göze aldık.
Hatırlarsanız, bugün hendek fobisi
yaşıyorsunuz, bir dönem de bu Mecliste çok fazlasıyla taş
atan çocuklar fobisi vardı. Binlerce çocuğu cezaevine koydunuz. Sonra
çıkarıp yasa değiştirdiniz: Hayır, böyle olmaz
E,
çocuk da taş atmasın, niye atıyor?
Bu zihniyetiniz, kavramlarınız
değişebilir ama mantığınız,
baktığınız yer, durduğunuz yer hiçbir zaman
değişmemiştir; tekçi, ırkçı, faşist,
dönüşüme, zamana, mekâna uymayan, koşullara uymayan,
değişime açık olmayan bir gerçeklik olduğunu biliyoruz. Ama
Kürtler otuz yıldır -bu 28 isyanın dışında
söyleyelim- her 28 isyanda da Kürtler her zaman Türklerle birlikte
yaşamayı esas almışlardır, sadece haklarını,
kültürel kimliğini, dilini yaşamak için mücadele etmişlerdir.
Türkiyede 21 Anayasasında Eğer demokratik olacaksak Kürtler
olmalıdır. diye mücadele etmişlerdir. Koçgiri isyanı bunun
ifadesidir.
Okumamışsanız,
araştırmamışsanız bakın, biz burada söylemeyelim,
tarafsız tarihçilerden öğrenin. Şeyh Sait isyanı, Dersim
isyanı kendi haklarını, kendi öz yönetimini, kendi
özgürlüğünü, kendi kültürünü korumak içindir, Türkleri katletmek için
değildir. Kürtler, bin yıllardır bu toprakta
yaşamıştır, katletmemiştir, başka toprakları
işgal etmemiştir, başka halklarla savaşmak
istememiştir, savaşmamıştır, her zaman
barışçıl, her zaman yanı başındaki halkı,
birlikte yaşadığı halkı korumuştur,
kollamıştır ve birlikte yaşamıştır. Kürt
halkına diyeceğiniz hiçbir şey yok, Türk halkına
diyeceğiniz hiçbir şey de yok. Yüce millet diyorsunuz ama bu
Parlamento yüce milleti temsil etmiyor. Bir dönem beyaz Türkü temsil etti,
tekçiliği, burjuvaziyi, egemen sınıfı, şimdi de
yeşil Türkü temsil ediyor, şimdi de başka bir yeni palazlanan
bir sınıfı, bir gücü, bir iktidarı, bir devlet otoritesini
temsil ediyor, halkı etmiyor. Bizim Türk halkıyla, Kürt
halkının da etnik yapılarının
Arapın da,
Lazın da, Çerkezin, de Gürcünün de birbiriyle sorunu yoktur. Toplumun,
halkların yaşam biçimiyle kabul ettikleri demokratik gerçekliği,
kabul ettikleri özverili birlikte yaşamayı bu Parlamento
göstermemiştir. Bu Parlamentoda bunun siyaseti üretilmiyor, bunun
gerçekliği temsil edilmiyor, bunu da bilmeniz gerektiğini, tekrar
tekrar, bu Anayasayı aşmak, bu Anayasayı değiştirmek
ve bu Anayasaya göre siyaset yapmayacağımızı söylemek için
belirtmek istiyorum. Sık sık söylüyorsunuz
Değişen Kürtler
değil. 1990larda Kürt siyasetçilerine yaptığınız,
Orhan Doğana yaptığınız, Leyla Zanaya
yaptığınız, Hatip Dicle ve arkadaşlarına
yaptığınızı bugün aynısını yine bize
dayatıyorsunuz. Biz hiçbir zaman değişmedik. Onlarca parti
kapattınız, onlarca siyasetçiye siyasi yasak getirdiniz. O zaman
hendekler yoktu değil mi? Bugün Çağrı yapın, niye
hendekleri destekliyorsunuz, niye oradasınız? diyorsunuz. Biz
hendekleri desteklemek amacıyla bunu söylemiyoruz. Hendekler bir
sonuçtur. diyoruz. Hendek kendi başına bir sorunun çözümü
değil. Yıllardır dayattığınız katliamın,
yıllardır dayattığınız siyasi
soykırımın sonucunda insanların geliştirdiği bir
refleks ve bir öz savunma gerekçesidir. Kendi başına, oradaki halk
Türkiyenin geleceği ve oradaki askerin yaşam biçimi için de hendek
kendi başına bir tehlike değildir, siyasi operasyonlar karşısında
yapılan bir öz savunma gerekçesidir.
HALİL ETYEMEZ (Konya) - Çukurları siz
kazdınız.
BESİME KONCA (Devamla) - Çukur da
diyebilirsiniz başka bir şey. Hendektir, böyle
tanımlanmıştır, İslamiyette de bu
yapılmış ve bir kişinin, İranlı Selmanın
önerisiyle hendek kazılmıştır.
HALİL ETYEMEZ (Konya) Çukur onlar, çukur!
BESİME KONCA (Devamla) Ve orada
İslamiyetin gelişimi için büyük bir direniş gerekçesi
olmuştur. Bir insanın fikri de, 10 insanın da, bir insanın
da fikri çok şey geliştirebilir. Faşizmin olduğu;
ahlaksızlığın, siyasetsizliğin, haksızlığın,
vicdansızlığın olduğu her yerde insanlar her biçimde
kendisini savunabilir.
Dediğim gibi, kaç yıl önce de sizin için
taş atmak büyük bir korku gerekçesiydi, yasa değiştirme
gerekçesiydi ve binlerce çocuğu cezaevine koydunuz ve sonra yasa
çıkarıp bunu değiştirdiniz. Bugün
tartıştığınız süreci yarın başka bir
biçimde tartışacaksınız; bunu unutmayın. Bak, bugün
Taha Akyolun programında sizin -emek verdiği, saçını
aklaştırdığı- Bülent Arınç programdaydı, bu
süreçten ders çıkarmamız gerektiğini söylüyordu ve
yapılacaksa bu süreçte bu Parlamento bütün partilerle
ortaklaşmalı ve bir şey yapmalıyı dile getirdi. Burada
oturacağınıza boş boş sadece el kaldırmak için, o
programı seyretseydiniz. Çok doğru şeyler söylediği için
söylemiyorum, buradaki tutumunuz için söylüyorum. En büyüğünüzdür,
deneyimlinizdir; çok doğru yapacağını bilmiyorum, belki bu
koltuklarda olmadığı için bunu söylüyor.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ)
Şiddetten vazgeçin. Önce şiddetten vazgeçin.
BESİME KONCA (Devamla) Hükûmetin de, devletin
de bu süreçten ders çıkarması gerektiğini söylüyor. O zaman
sizin de ders çıkarmanız gereken, ağzımızdan
çıkan her kelimeye farklı bir tutum, tepki göstermeniz gerekmeyen bir
durum olduğunu sizin de düşünmeniz gerekiyor. Bunu tekrar tekrar dile
getirmek istiyoruz.
Değişen çıkarları gereği
halkı düşünmeyen siyaset gerçekliği sizin gerçekliğinizdir.
Siz bedel ödemediniz. Bak, Sayın Erdoğan,
Cumhurbaşkanımız Erdoğan bir şiir okudu diye, çok
kısa cezaevinde kaldı diye bunu büyük bir tarihsel gerekçe olarak ortaya
koyuyor. Bununla övünürsünüz. Siz bedel ödemediniz, siz zindanları
görmediniz, siz katliamları görmediniz; siz samanlıklara doldurulup
katledilen insanları o 28 isyanında kürdistanda görmediniz, siz
Dersimde mağaralara doldurulup gaz verilerek katledilen insanları
görmediniz; biliyorsunuz, dile getirmiyorsunuz. Bugün Cizrede yaşanan
durum da budur Dersim katliamından farklı bir şey değil.
İnsan onuru, insan yaşamı sayısal bir şey
değildir; binlercesi, milyonlarcası öldürülünce mi katliam
diyeceğiz, soykırım diyeceğiz. Buradaki de
soykırımdır, siyaseten nerede durduğunuz önemlidir.
Batmanda tarihte gerçekleşen katliamlarda
Fare gibi katlettik, samanlığa doldurduk, yaktık. diyen
zihniyet bugün de bodrumun altında bırakarak katletmek istiyor. Bu,
sizin devlet, egemen, iktidar olma, zorun, şiddetin sonucudur; bunu da siz
miras alıyorsunuz, siz de değişmek zorundasınız bunun
karşısında; değişmediğiniz takdirde bunlar tarihe
mal olur ve onurlu duran insanlar tarihte alnı açık, başı
dik ve onurlu, vicdanlı bir biçimde halkın karşısına
çıkar. Biz bunu yapacağımızı söylüyoruz, katledilsek
de, öldürülsek de, başka bir şey olsak da bunu yapacağız.
Faysal Sarıyıldız
arkadaşımıza saldırıyorsunuz. Bugün manşetlerde
PKKnin bombacısı diye başlık yapıyorsunuz. 1990larda
o eleştirdiğiniz basın, bugün aynısını sizi
destekleyerek -AKP Hükûmetini- bunu manşet yapıyor, PKKnin
bombacısı diyor. PKKnin bombacısı diyorsunuz.
Halkın oyuyla seçilmiş bir irade Faysal Sarıyıldız
gibi durur; halkının yanında olur, halkı açsa aç
kalır, halkı susuzsa susuz kalır, halkı katlediliyorsa
halkının önünde olur. Burada gelip koltuklarda oturarak rantın,
paranın, yolsuzluğun, hırsızlığın
peşinde olmaz.
HALİL ETYEMEZ (Konya) Sen niye
buradasın, sen?
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Sen de oturma
koltukta. Koltukta niye oturuyorsun sen? Yemin ettin sen, niye oturuyorsun o
koltukta? Konuştuğun laf mantıklı değil.
BESİME KONCA (Devamla) Ben de her zaman
burada değilim. Burada da olacağız, seçildiğimiz yerlerde
de olacağız. Fazlasıyla her yerde kalıyoruz, her
arkadaşımız kalıyor. Bugün burada azsak halkın
seçtiği vekiller olduğumuz için burada azız, halkın
yanında olduğumuz için burada azız, bunları
yapacağız.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Halk sizin
yanınızda değil ya.
BESİME KONCA (Devamla) Halk
yanımızdadır.
Kürt halkı mücadelesini, tarihini Yüz
yıllık sorundur. diyen sizsiniz. Yüz yıllık sorunsa, Kürt
halkı her zaman olduğu yerde durduğu için, her zaman öncülerini,
önderliklerini çıkarıp mücadelesini verdiği ve bugün bu
mücadelesini uluslararası düzeyde çözülecek noktaya, onurlu bir halk
olarak 21inci yüzyılda haklarını talep etme noktasına
geldiği için Kürt halkı kendini temsil ediyor, her dönem temsilcileri
de değişebilir. Bugün bu halkı biz temsil ediyoruz. 1990larda
kim ettiyse, 2000lerde kim ettiyse, bugün biz ediyoruz, yarın
başkası Kürt halkını temsil edecek, Kürt halkının
da sorunlarını çözecek. Her toplumun farklılıkları
vardır. Peki, Türkiye'de o zaman niye MHP, CHP, AK PARTİ ya da
geçmişte yüzlerce parti olarak vardınız? Çok partililiğin
olduğu, çok farklılığın olduğu yerde o zaman biz
size niye demiyoruz Temsil etmiyorsunuz, susun, konuşmayın, oturun
yerinize? Siz niye bu kadar farklısınız? Kürtlerdeki farklılık
başka bir şeydir. Her Kürt farklı bir talepte bulunabilir, her
Kürtün düşünce biçimi farklı olabilir. Kimliğiyle, kültürüyle,
tarihiyle, coğrafyasıyla var olmak başka bir şeydir. Biz
bugün bunu savunuyoruz. Bunu savunan çok fazla parti de olabilir. Bugün parti
olarak, HDP, bütün farklılıkların partisiyiz, sadece Kürtlerin
sorunlarını savunan bir parti değiliz.
HASAN TURAN (İstanbul) Diyarbakırda
sizi protesto edenler Kürt değil miydi?
BESİME KONCA (Devamla) Türkiye'nin
sorunlarını da, Türkiye'nin demokratikleşmesini de, Türk
halkının özgürlüğünü de, demokrasisini de, kadını da,
Ermeniyi de, Asuriyi de, Süryaniyi de, bütün farklılıkları
savunan bir partiyiz. Kendi başına Kürt halkını temsil eden
bir parti olarak kendimizi HDP olarak ortaya koymadık.
Kürt halkı adına
yaptığımız bir tek şey şudur: Onurlu bir halk,
tarihte hakları inkâr edilmiş bir halk olarak bu haklarını
sonuna kadar savunacağız, sonuna kadar mücadelesini vereceğiz ve
bu halk bunu sonuna kadar savunup kazanacaktır ve geliştirecektir.
Bunun için de Kürt halkı yanımızdadır. Bunu
geliştireceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bunun dışında başka
şeyler de söylemek istiyorum. Bugün Cumhurbaşkanımızın
bir açıklaması vardı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BESİME KONCA (Devamla) Diyordu ki: Terör
örgütünün uşaklarıdır. Ben uşak kavramı için iki
tane şey söyleyeceğim: Belli bir işte yeteri kadar deneyimi ve
yeteneği olmayan kişidir.
BAŞKAN Sayın Konca, süreniz doldu.
BESİME KONCA (Devamla) Büyüklere
yakışmayacak şekilde düşüncede davranan kişidir.
Bugün bir ülkenin bir büyüğü olarak buna göre davranmadığı
için bu sözü çok yerinde kullandığını düşünüyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI ( Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir saniye Sayın Bostancı.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylayacağım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Karar yeter
sayısı
BAŞKAN Oylarken karar yeter sayısı
talebi var, dikkate alacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ondan önce söz taleplerimiz
var Sayın Başkan, iki grup başkan vekili ayakta.
BAŞKAN Artık, oylamaya geçtim.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
BESİME KONCA (Siirt) Kuliste el
kaldırıyorlar.
BAŞKAN Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.08
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.26
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI
(Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN
Bir saniye Sayın Bostancı.
Tasarının
maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
tasarının maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
53 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Evet, Sayın Bostancı, sizi dinliyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Biraz önceki
konuşmacı Kürtlere katliam yaptınız., Burada boş
boş oturuyorsunuz., Binlerce çocuğu hapse attınız. gibi
haksız, yalan, asla kabul edilemez -dilim başka kelimeler söylemeye
varmıyor burada- beyanlarda bulunmuştur. Bu çerçevede,
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Bostancı, ara
verdiğimiz için sataşmadan İç Tüzük gereği söz veremiyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, ama ben kalkmıştım siz ara vermeden önce.
BAŞKAN Kesinlikle İç Tüzükü
uygulamamız lazım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Siz de beni
gördünüz.
BAŞKAN Olsun. Karar yeter sayısı
olmadığı için zorunlu ara verdim. Ara verdiğim için de,
sataşmadan, bir önceki oturumdaki olayla ilgili söz veremiyorum.
Dolayısıyla, yerinizde konuşacaksanız buyurun, söz vereyim.
BESİME KONCA (Siirt) Bilançolarını
da açıklayın, ne kadar çocuğun cezaevinde olduğunu.
AHMET UZER (Gaziantep) Konuşma be!
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Siirt Milletvekili Besime Koncanın 53 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; hanımefendi yirmi dakika
konuştu, iki dakika konuşacağım; biraz sabretsin,
hızını alamadı galiba.
Demokrasinin kuralları çerçevesinde halkın
oylarıyla seçilmiş ve buraya gelmiş, kürsüden konuşan,
halkın oylarına, demokrasinin ahlakına ve namusuna sahip
çıkması gereken, en temel kural olan demokrasi ile terörün asla
bağdaşmayacağı ilkesini burada beyanlarıyla ihlal
eden, açılan çukurları ve o çukurların orada
yarattığı trajediyi Halk kendisini savunuyor, öz yönetimini
kuruyor. diyerek savunan bu anlayışı her şeyden önce
kınıyorum, asla kabul edilemez buluyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Eğer bu akıl, bu yaklaşım bu
şekilde bakıyorsa bu olaya, demokrasinin imkânlarıyla gelerek
burada terörün açtığı çukurları ve o çukurların
arkasında 20-22 yaşındaki çocukların Hadi
halkınızı kurtarıyorsunuz, öz yönetimi kuruyorsunuz.
diyerek havalandırılan, onurlandırılan ve ölüme gönderilen
bu çocukların sorumlusudur bu akıl. O çocukların elleri, onlara
gaz veren, onları öne çıkartan, onları bu şekilde ölüme
gönderen bu aklın, bu siyasetin yakasında olacaktır. Sadece o
çocukların değil, orada çukur açarak, onun arkasında saf
tutarak
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Van) Başkan, iki
dakikayı geçmedi mi? O zaman biz de uzun uzun burada konuşalım.
BAŞKAN Onu size soracak değilim, kusura
bakmayın. Onu ben biliyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
şehirlere
terörü taşıyan, oradaki insanları mağdur eden, onların
göç etmelerine sebep olan bu insanlar, bu yaklaşım, bu akıl, o
mağdur insanların kimlikleri ne olursa olsun, Kürtlerin, Türklerin,
kimliklerinden soyunsun, o yağmurda, çamurda, karda göç eden
insanların haksızlığını gerçekleştiren bir
aklın temsilcisi olarak burada konuşmuş olurlar.
Bu yaklaşım doğru bir
yaklaşım değil. Demokrasi ile terör bağdaşmaz.
Demokrasi ile çukur bağdaşmaz. Demokrasi ile Çukur açıp öz
yönetim kuruyorsunuz, hadi devam edin. diyen bir yaklaşım, bir
anlayış hiçbir şekilde bağdaşmaz. Sorumlu olmak
gerekir. Türk ve Kürt kardeşliği böyle bir yaklaşımla
sağlanmaz. Her vesile Türklerin ve Kürtlerin âdeta birbirine düşman
olduğu şeklinde bir arka plan bilinçle davranacaksınız,
Katliam yaptınız. Kürt bebekleri öldürdünüz. Kürtlere
karşı düşmansınız. diyeceksiniz, arkasından da
halkların kardeşliğinden bahsedeceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bostancı, tamamlayalım
lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, kardeşlik kolay kurulmaz. Bu ülkenin geleceğinde
birlikte yaşamanın imkânlarını, zeminini,
şartlarını kuracak olan dil, kardeşliğe, yakınlığa,
birlikteliğe, ortak iradeye ilişkin her anlatıma, her
göndermeye, her imaya düşman olamaz. Etle tırnak kelimesine bile
husumet gösteren, tarihsel ortaklığa husumet gösteren, her tür
benzerliğe husumet gösteren, Kürtleri ve Türkleri âdeta kâinatın
bambaşka taraflarında iki millet gibi anlatan bu yaklaşım
kardeşliği kuramaz ama bu yaklaşıma rağmen, Kürtler ve
Türkler bu kardeşliği kuracaklardır.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Bostancı.
Sayın Akçay
BESİME KONCA (Siirt) Ben söz hakkı
istedim.
BAŞKAN Sizden önce söz isteyenler var Besime
Hanım.
Sayın Akçay, buyurun.
6.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Siirt Milletvekili Besime Koncanın 53 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biraz evvel kürsüde konuşan konuşmacı
Türkiye Cumhuriyetine ve Türk milletine yönelik birtakım ithamlarda
bulunmuştur. Tabii, bunlar çok sayıda olduğu için böyle bir iki
dakika içerisinde değerlendirilecek hususlar değildir. Bunların
ayrıntılarını yeri geldikçe, ileriki konuşmalarda
konuşmacılarımız değerlendireceklerdir.
Tabii, büyük çoğunlukla, birtakım
ideolojik ve bölücü tekerlemelerin terennümünden ibarettir. Birtakım terör
örgütü elebaşılarının yıllardır süre gelen
bazı söylemlerinin tekrarı da denilebilir. Anayasaya meydan okuyan,
Türkiyeye ve Türk milletine yönelik düşmanca ifadeler
kullanılmıştır. Siyasi ve hukuki gerçekleri göz ardı
eden yanlış ifadelerdir. Türkiyeyi ve Türk milletini işgalci
gösteren, Türk milleti ve Türkiye gerçeğini göz ardı eden bu
ifadeleri reddediyoruz.
Soykırım demeyi
Sürekli bir tekerleme
hâline getirilmek isteniyor bazı kesimler tarafından. Çok ilginçtir,
PKK katliamlarına, saldırılarına en küçük bir söz söylemeyi
bırakın, buna destek verenler, mazeret bulanlar, kılıf
hazırlayanlar, soykırımdan bahsedenler PKKnın,
Hınçakın, Taşnakın katliamlarından bahsetsinler.
Eğer hesap verilecekse bu hesabın verilmesi gerekir ve etnik
saplantılardan da kurtulmak gerekir.
Şimdilik söyleyeceklerim bunlar Sayın
Başkan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Akçay.
Sayın Özel, sizde sıra.
7.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Siirt
Milletvekili Besime Koncanın 53 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
özellikle, aslında, ilk sözüm usul hakkında. Şimdi, doğru
bir yönetim sergileme gayretinde olduğunuza inanıyoruz. İç
Tüzükün oturum ara verildiğinde bir sonraki oturumda cevap hakkına
cevaz vermediği malum ama yasa koyucunun -İç Tüzük de Parlamento
tarafından yapılan bir iç yasadır- niyetine bakıp ona göre
davranmak lazım. Tartışmalar sürüyor, kesemiyorsunuz, gürültü
oldu. O sebepten ara verirseniz maksadınız artık o işi
sonlandırmak olduğu için o tartışmayı bir daha
alevlendirmemek üzere elbette o sözü vermemelisiniz. Ama iktidar partisi ve ana
muhalefet partisinin grup başkan vekilleri ayağa kalkıp söz
isterken o anda günün yorgunluğundan dolayı bir
dalgınlığınız eseri oylama işlemini
başlatıp orada da karar yeter sayısı bulunamama sonucu bir
ara verdiyseniz, sonra cevap haklarını kullandırmama gibi bir
tasarruf İç Tüzükün ve kanun koyucunun esas amacına, maksadına
uygun değildir. O yüzden bu tip durumlarda siz Karar yeter
sayısı bulunamamıştı, her ne kadar oturum
değişse de oturumu kapatma amacım bu tartışmayı
sonlandırmak olmadığından hakkınızı veriyorum.
deseniz kimse buna itiraz etmez. Ortaya çıkardığınız
uygulama da bundan sonraki uygulamalara örnek teşkil edecek bir nitelikte
olur, doğru bir uygulama olur. O yüzden bu yerimizden söz verme işi
falan, yeni bir uygulama yaratma, doğru değil bu. Bunun bir kez
öncelikle altını çizmek isterim.
Şimdi, tabii, kürsüden cevap vermek daha münasip
olurdu ama Halkların Demokratik Partisinden sayın konuşmacı
Cumhuriyet Halk Partisinin 1938de Dersimde soykırım
yaptığını falan söyledi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tabii, tabii.
Başlıyorum efendim, tamamlamıyorum da başlıyorum.
1938de Dersimde yaşananlara
Soykırım. dedi. Bunu devrin Başbakanı, şimdiki
Cumhurbaşkanının söylediğini söyledi. Sonra kendisinin de
buna katıldığını söyleyerek grubumuza, aslında
ülkemize, halkımıza, Türkiyede yaşayan herkese çok ciddi bir
sataşmada bulundu.
Öncelikle şunu bilmesini isterim, buna
şahit olacak, hatta haftaya kendileri de deneyebilirler: Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu, 1938de Dersimde yaşananların Meclis eliyle
araştırılması için defalarca araştırma komisyonu
kurulmasını teklif etti. Bunu her seferinde iktidar partisi
çoğunluk oylarıyla reddetti. Bunu Meclisin
araştırmasına karşı çıkıp bunu miting
meydanlarının istismar malzemesi yapmayı tercih etti iktidar
partisinin yöneticileri. Yarın getirin, hemen burada oylayalım, yine
iktidar partisinin tavrını görelim. Cumhuriyet Halk Partisi
geçmişte ne yaşandıysa bunun araştırılması,
bilimsel olarak araştırılması, tarihsel olayların
tarihçilerin katkısı alınarak ve bu yüce Meclis çatısı
altında araştırılmasına hiçbir şey söylemedi,
söylemez. Cumhuriyet Halk Partisi o dönemde Atatürkün o meseleyle ilgili
hissiyatını son derece yakından bilir, kendi iliklerinde de
hisseder.
Ayrıca, Adalet ve Kalkınma Partisinin
çokça yaptığı bir şey var Sayın Vekil, o, örneğin
yolsuzluk iddialarının hesabını sandıkta görür, der
ki: 17-25 Aralıktan sonra yerel seçim oldu, gördünüz
aldığımız oyu, biz bunun hesabını verdik. Bugün
benzer bir şeyi siz yaptınız, Şırnaktaki yüzde 80-90
oyu gösterip Şırnak halkının iradesinin Adalet ve
Kalkınma Partisinin yani iktidarın değil, sizin yönünüzde
olduğunu söylediniz. Bu önerme ve bu önermeden sonuç alma yöntemi
benimsenirse Cumhuriyet Halk Partisi Dersim meselesi konusunda en son
suçlanacak partidir, 2011 seçimlerinde yüzde 70e yakın oy aldık biz
orada, bu seçimlerde 2 milletvekilinden 1ini çıkardık. (CHP
sıralarından alkışlar) Ama biz ne AKP gibi 17-25
Aralıkla sandıkta hesaplaştık. deriz ne de Şırnaktaki
oyu gösterip bir başka durumsallığa vurgu yaparız, Dersim olayları
araştırılacaksa hep birlikte araştırılsın
deriz.
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Şimdi tamamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Dersimle
hesaplaşacaksa, yüzleşecekse bunu yaptı. Biz Dersimli 7 çocuklu
fakir bir ailenin 4üncü evladını kendimize Genel Başkan
yaptık, gururla söylüyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu salonda bulunan ve bu konuyu istismar eden ve onun
iradesi üzerine ülkenin rejimini dahi değiştirmeyi göze alan iktidar
partisi acaba Dersimlileri nerede hangi makamlara layık görüyor, hangi
terfilerde değerlendiriyor, onu da kamuoyunun takdirine arz ediyorum.
BAŞKAN Evet Sayın Özel.
Şimdi size de söz vereceğim grup
adına, Sayın Özel ifade ettiği için bir konuyu izah etmem
gerekiyor.
Tabii, teamül İç Tüzük hükümlerinin
olmadığı durumlarda ortaya çıkar, açık ve net bir
normun olduğu yerde yeni bir uygulama başlatamayız.
Dolayısıyla, 69uncu madde çok açık bir şekilde bunu ifade
etmiş: Açıklama ve cevaplar için Başkan, aynı oturum
içinde olmak üzere söz verme zamanını takdir eder.
Dolayısıyla, aynı oturum olmadığı, oturum
değiştiği için, ara verdiğimiz için veremedik. Yoksa zaten
hepinize veriyorum biliyorsunuz.
Evet, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Sayın Konca.
Buyurun.
8.- Siirt Milletvekili Besime Koncanın,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Manisa Milletvekili Erkan Akçay
ile Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptıkları
açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
BESİME KONCA (Siirt) Sayın Başkan,
konuşmama ilişkin üç partinin de hatipleri değerlendirme
yaptı. Özellikle, AKP Grubundan sayın hatip, binlerce çocuğu
cezaevine almanın yalan bir bilgi olduğunu söyledi. Adalet
Bakanlığına sorsun, verileri alsın. Yıllarca olanlara
da bakabilir, şu an bile 2 binin üzerinde çocuk cezaevindedir.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) 6
binin üzerinde çocuk da Kandilde.
BESİME KONCA (Siirt) - Bunun
yarısının gerekçeleri çok farklıdır. Daha önce
taş atan çocuklar hikâyesini de örnek olarak gösterdim. Binlercedir, yalan
değildir.
İkincisi, MHP Grubundan sayın hatip,
Anayasaya meydan okumak olarak değerlendirdi düşüncelerimi.
Anayasaya meydan
Eğer darbe anayasasını kabul etmemeyi ve
eleştirmeyi meydan okuma olarak değerlendiriyorsa doğrudur, buna
meydan okumak gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, sadece biz
değil, bunu yine örnek vereceğim, bugün Sayın
Cumhurbaşkanımız Biz ithal mallarla yöneltildik,
anayasaları dışarıdan aldık, millî ve yerli anayasa
istiyoruz, bunu geliştireceğiz. dedikleri için
Evet cümlelerimiz
farklı olabilir, herkes farklı bir şey söyleyebilir, farklı
bir dille eleştirilebilir. Mevcut olan Anayasa değişmelidir.
Daha faşistini mi yaparsınız, daha demokratını mı
yaparsınız bunu her parti kendinden doğru düşüncesini,
projesini, önerisini yaparak, tartışarak geliştirir.
Bir diğer düşünce: Belirttiğim gibi,
her toplumun, her bireyin ideolojik, politik düşünceleri vardır.
İdeolojiye dayanarak da söylemedim, arkeolojik örnekler verdim,
antropolojik örnekler verdim. Kendi ansiklopedilerinize bakın, Kürt ve
Kürdistana dair olan bilgileri sansüre rağmen orada da bulabilirsiniz. 28
isyandan bahsederek hendeğin bugün sonuç olduğunu, hendeğin
kendi başına bir direniş, bir öz yönetim
olmadığını, insanların yaşadıklarından
dolayı bir savunma noktasına geldiğini ve taş örneğini
vererek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Konca.
BESİME KONCA (Siirt) Tamamlayacağım
evet.
Bunun bir sonuç olduğunu 28 isyanı, yüz
elli yıllık tarihi örnek vererek söyledim. Zamanım
yetmediği için böyle konuştum. Bunun için düşüncelerimin
arkasındayım ve bunları daha geniş, daha fazla da tekrar
dile getireceğiz, tartışacağız.
Teşekkürler.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Avrupa Konseyi İnsan Ticaretine
Karşı Eylem Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/433) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 53) (Devam)
BAŞKAN 1inci maddeyi okutuyorum:
AVRUPA KONSEYİ İNSAN TİCARETİNE KARŞI EYLEM
SÖZLEŞMESİNİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1- (1)
Türkiye Cumhuriyeti adına 19 Mart 2009 tarihinde imzalanan Avrupa Konseyi
İnsan Ticaretine Karşı Eylem Sözleşmesinin beyan ile
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Arzu Erdem.
Buyurun Sayın Erdem. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır
MHP GRUBU ADINA ARZU ERDEM (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugün yine Sur ve
Cizrede 2 şehidimiz var. Şehitlerimize Allahtan rahmet, ailelerine
sabır diliyorum ve büyük Türk milletimizin başı sağ olsun.
Şimdi, konu, tabii, sürekli yanlışlar
üzerinden gidiyor, sıkıntı oradan kaynaklanıyor diye
düşünüyorum. Evet, çok yanlış oldu bugüne kadar, bu yanlışların
başında
Biz ne dedik Milliyetçi Hareket Partisi olarak? Çözüm
çözülmedir. dedik, Çözüm ihanettir. dedik ve bu sürecin olmaması
gerektiğini sürekli söyledik. Bugün geldiğimiz noktada da, eminim ki
burada oturan milletvekili arkadaşlarımız bu sürecin ne kadar
yanlışa sürüklediğini görüyordur.
Şimdi, liderimiz Sayın Devlet Bahçelinin
sözlerini tekrar ederek aslında başlamak istiyorum sözlerime: Uzak
değil, neredeyse yanı başımızda, güney
sınırımızın hemen dibinde, Yayladağının
tam karşısında Türkmen Dağı var ve yanıyor,
kanıyor, toprağa düşen her Türkmenle birlikte bir
yanımız çöküyor. Kerkükte ölüyoruz, Tuzhurmatuda
kurşunlanıyoruz, Bayır Bucakta karadan ve havadan
bombalanıyoruz ve Türkmen can veriyor. Hayata gözlerini yuman Türkmen
kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Destek ve dualarımız,
şartsız, Türkmen kardeşlerimizindir.
Evet, kulakların duyup gözlerin gördüğü
ama vicdanların sustuğu yer Türkmen Dağıdır. Evet,
tarihte bazıları susar, bazıları da soydaşlarına
destek için can verir. Rabbim Türkü, Türkmeni korusun ve yüceltsin.
Avrupa Konseyi İnsan Ticaretine Karşı
Eylem Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, konu aslında çok
önemli ama bu konuyla ilgili hiçbir konuşma yapamadık. Ben
birazcık bu konuya girmek istiyorum. İnsan ticareti, zorla
çalıştırmak, hizmet ettirmek, fuhuş yaptırmak, vücut
organlarının verilmesini sağlamak demektir. İnsan ticareti,
kuvvet kullanarak veya kuvvet kullanma tehdidiyle zorlama, kaçırma, hile,
aldatma, nüfuzu kötüye kullanma demektir; kişilerin çaresizliklerinden
yararlanarak veya kişileri ikna ederek ülkeye sokmak, ülke dışına
çıkarmak, kaçırmak, sevk etmek ya da barındırmak demektir.
İnsan ticareti bireylerin ticaretinin yapılmasıdır.
İnsan ticareti, insana karşı işlenen bir suçtur, insan
hakkı ihlalidir ve en hızlı büyüyen uluslararası suç
sektörlerinden bir tanesidir.
Köleliğin dünyada yasaklanmasının
üzerinden çok uzun süre geçmiştir, buna rağmen insanoğlunun
köleleştirme ve başka insanları istismar etme isteği sona
ermemiştir. Ülkemizde, iktidar partisi döneminde yani on üç seneden beri
insan ticaretiyle kâğıt üzerinde mücadele edilmiştir, ilgili uluslararası
sözleşmelerin imzalandığı söylenmiştir, yasal
düzenlemelerin yapıldığı da belirtilmiştir. Güvenlik
güçleri ve yargı mensuplarına yönelik eğitimlerin
yapıldığı ve bir mağdur destek sisteminin
oluşturulduğu üzerinde de durulmuştur ancak sahaya indiğimizde
durum hiç de öyle değil.
Gelelim insan ticaretine yönelten faktörlere.
Ülkesinde fakirlik, işsizlik, kadının sosyal ve ekonomik
eşitsizliği, eğitimsizlik, aile içi şiddete maruz kalma,
cinsiyete dayalı ayrımcılık, fırsat
eşitsizliği, iç savaşlar ve buna benzer birçok sorunla
karşı karşıya kalmış olan milletler, çözümü
ülkelerinden kaçmak suretiyle insan ticareti mafyalarında
aramıştır. Bugün ülkemize bakıldığında durum
pek de iç açıcı değil. Bunu öncelikli olarak çeşitli
kurumların yayınladığı birbirini tutmayan
istatistiklerden anlıyoruz. Ayrıca son yıllara dair resmî
rakamları içeren bir çalışma yapılmaması da bunun
açıkça göstergelerinden bir tanesi. Bu durum, insan ticaretiyle mücadele
konusunda Hükûmetin bütüncül bir politika izlemediğini ve bu konuda
gerektiği gibi mücadele etmediğini açıkça ortaya
koymaktadır. Hükûmetin bu konuda doğru bir politika izlememesinin
bedelini hayatlarını, geleceklerini, mal varlıklarını,
ailelerini kaybeden masum insanlar ödemektedir. Ayrıca,
kaçakçılık güzergâhında yaşamakta olan yerel halkın
günlük hayatlarını ve güvenliklerini de tehlike altına
almaktadır.
İktidar partisinin bu yanlış
politikaları karşısında insan ticareti mafyası gün
geçtikçe arsızlaşmış ve baş edilmez hâl
almıştır. Ancak Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler bu
konunun öneminin farkındayız. Milletimizin
yaşadığı sorunlara çözüm bulmak asli görevlerimizdendir.
Suç mağdurlarının bir yerden bir yere
naklinin söz konusu olduğu bir başka olay da göçmen
kaçakçılığıdır. Bakın, Türkiyede toplamda 160
tane kara, hava, deniz ve demir sınır kapısı
bulunmaktadır. Her yıl binlerce göçmen bu sınırlardan yasal
veya yasa dışı yollarla Türkiyeye giriş yapmaktadır.
Göçmenlerin bir kısmı Türkiyede kalırken büyük bir bölümü
Avrupaya göçmenin yollarını aramaktadır. Daha iyi yaşam
umuduyla her yıl binlerce kişi yasa dışı yöntemi
kullanmaktadır. Dünya çapında bir sektör hâline gelen yasa
dışı göçmen kaçakçılığında bir yılda
dönen paranın 40 milyar doları bulduğu belirtilmektedir. Bunun
yaklaşık 10 milyar doları ise Türkiyede dönmektedir.
Bu iki suç türünde de suçluların temel
amacı mağdurlar üzerinden yasal olmayan maddi kazançlar elde etmektir
yani mağduru sömürmek söz konusudur ve organize suç grupları
tarafından işlenen bu suçlar büyük bir rant
oluşturmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, yüzlerce insanın sıkışarak binip
karanlık sulara açıldıkları tekneler, botlar bir anda
onların sonu olabiliyor. Üstelik son günlerde bu acı örneklerin
sayısı katlanarak artmış durumda. 700-800 insanın
bulunduğu tekneler batıyor, kadın çocuk demeden yüzlerce can
yitip gidiyor. Hemen her gün gazetede ve televizyon haberlerinde, yakalanan ya
da denizde ölen göçmenlerin hazin hikâyeleri yer almaktadır. Sahil
Güvenlik ekipleri denizlerden âdeta ceset toplamaktadır; günlerce kaybolan
göçmenleri arıyorlar, denizlerimiz insan mezarlığına
dönmüş durumda. Sadece deniz yoluyla değil, aynı zamanda kara
yoluyla da bu mücadeleyi veren göçmenler insan tacirlerinin kurbanı
olmakta, kamyon kasalarında, kapalı konteynerlerde yolculuk yapan
mülteciler havasızlıktan ellişer, yetmişer can vermektedir.
Her gün onlarca, yüzlerce insanın hüzünlü gözleri karanlık sularda,
kapalı kasalarda bir daha açılmamak üzere kapanırken iktidar
partisi çözüm arayışlarını sürdürmekte ve sürdürdüğünü
söylemekte. Bu durum benim olduğu kadar eminim ki sizlerin de canını
acıtıyordur.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, milletin
huzurunun ve refahının teminine yönelik politikaların
geliştirilmesi esas hedefimizdir ve öncelikli görevimizdir. Her
insanı mukaddes bir varlık ve emanet olarak kucaklamak ve
onların gönlünü, sevgisini ve saygısını kazanmak suretiyle
bir gönül seferberliği anlayışı içerisindeyiz.
İnsan ticareti üzerine yapmış
olduğum konuşmamı bir hadisle bitirmek istiyorum. Hadise göre
Allahuteala Ben kıyamet günü üç kişinin hasmıyım; söz
verip sözünden dönenin, hür bir kimseyi satıp parasını yiyenin,
bir kimseyi kiralayıp onu tam çalıştırdıktan sonra
ücretini vermeyenin kıyamet günü hasmıyım. buyurmaktadır.
Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN 1inci madde üzerinde gruplar
adına ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaş.
Buyurun Sayın Beştaş. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, arkadaşlarım
sanırım -izleyemedim hepsini ama- Cizredeki duruma ilişkin,
yaralılara ilişkin çok ayrıntılı değerlendirmeler
yapmışlardır. Ancak ben, elimize ulaşan çok yeni veriler
var, açıkçası bunları paylaşmak istedim. Biraz da tarihe
not anlamında bazı hususları yeni olduğu için
paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yani Türkiyede çok
ciddi bir mesele, Kürt meselesinin tarihsel arka planını çok
yoğun tartışıyoruz. Bunu on dakikada tartışmak
şüphesiz mümkün değil ama neredeyse Türkiye kamuoyunun önemli bir
bölümünün üzerinde uzlaştığı bir mesele var ki, 12 Eylül
darbesi, 12 Eylül uygulamaları PKKyi doğurdu. Bunu Hükûmette görev
alan çok üst düzeyde yetkililer, bakanlar da zamanında söyledi. 5 no.lu
zindan, orada insanlığa karşı işlenen suçlar gerçekten
bir isyana dönüştü ve bugüne kadar da devam ediyor. Ama şu anda öyle
bir şey yaşanıyor ki bu altı aylık yaşananlar,
sokağa çıkma yasağı alanlarında uygulanan şiddet,
zulüm, ölümler, uygulamalar 12 Eylülden daha fazla, on isyanı
doğuracak kadar büyük bir öfke biriktiriyor. Biz bunu alandan görüyoruz,
yaşıyoruz ve sizlerle paylaşıyoruz halkın vekilleri
olarak.
Şu anda bir bodrum katında, vahşet
bodrumu diye adlandırılan bir yerde, Cizrede neredeyse devlet
kudretini ispatlıyor. Bombalarla, tanklarla oradaki yaşayan,
yaralı -sivil mi değil mi tartışmasını bir kenara
koyuyorum- insan üzerinden bir kudret ispatı var sanki. Gerçekten bunu
anlamlandırmak çok kolay değil. Oradakilere değil aslında,
bütün bir topluma korku salınıyor. Bütün Türkiyeye, o bodrumda
yaşayanlara, can çekişenlere uygulanan zulüm ve şiddet ve
vahşet bütün topluma korku salması amacıyla yapılıyor
-yani, biz bunu daha farklı nasıl değerlendiririz bilemiyorum-
ve bu, topluma yaşatılıyor. Şu anda Türkiye toplumunun
önemli bir bölümü, bütün yasaklara rağmen, Cizrede yaşananları
aslında çok yakından izliyor ve biliyor. Bütün kapılar -üç
gündür bilfiil içindeyim bakanlık görüşmelerinde, en üst düzeyde
saatlerce yapılan görüşmelerde- duvara dönüşüyor. O kadar büyük
bir çaba var ki. Gerçekten, bir günde 11 defa ambulansın
yaralıların olduğu eve 100 metre yaklaşıp oradan geri
dönmek zorunda kalmasını tartışmamız lazım. Ne
oluyor, orada ne oluyor? Hiçbir ses yokken, Hükûmetle, yetkililerle,
İçişleri Bakanlığı yetkilileriyle
yaptığımız görüşmelerle ambulans gidiyor ve ambulans
gider gitmez orada tank sesleri, top sesleri. Emin olun, bugün, ben, üç saat
telefon açık, o tank seslerini dinledim ve sonra ambulans geri geliyor.
Bunu bir soru olarak ortaya koyuyoruz. Gerçekten şu anda Cizrede canlar
ölüyor, insanlar ölüyor ama Türkiyede vicdan, gerçekler ve etik ölüyor, ahlak
ölüyor. Yani, olaya biraz bu yönüyle bakmamız lazım.
Ambulansların gidişine ilişkin hakikatler
yansıtılmıyor, hakikatleri biz yansıtmaya
çalışıyoruz. İnanmayacaksınız belki ama gerçekten
olduğu gibi anlatıyoruz. Orada üç gün içinde yaşananları
ben, içinde olduğum heyet sebebiyle, öncesinde de izlediğim
kadarıyla yaşananları olduğu gibi aktarmaya
çalışıyorum ama dünden beri, iki üç gündür
yaşadıklarımız şöyle bir şey: Tavşan kaç,
tazı tut. Hani vardır ya böyle bir tekerleme. Ambulansa Git, getir.
diyorlar, oradan da bombalama başlıyor ve olamıyor, bir türlü
başarıya ulaşamıyoruz. Bugün en son saat 5te böyle bir
girişimde bulunduk, yine saat 5e doğru
başarısızlık oldu. Bu Bizans oyunlarından artık
vazgeçilmesi gerekiyor. Gerçekten, biraz sonra isimlerini
açıklayacağım oradaki kişiler alındıklarında
zaten CVleri, doğum yerleri, doğum tarihleri, kaç yaşında
oldukları, isimleri, soy isimleri hepsi açığa çıkacak.
Bunların işlediği bir suç varsa, iddia ediliyorsa -ne iddia
ediliyorsa biz bilmiyoruz- bu ülkenin savcıları, hâkimleri,
yargıçları var; gerekli soruşturmalar yapılır,
eğer varsa böyle bir şey zaten bunun neticeleri ortaya çıkar.
Biz burada yaşamdan söz ediyoruz, onların hangi kimlikle, ne
oldukları konusunda, dikkat ederseniz, bir iddiada da bulunmuyoruz. Bize
ulaşan bilgiler hepsinin sivil olduğu yönünde. Farklı bir
şey varsa, zaten 112 götürecek, orada kimliklerle tedavi altına alınacaklar.
Bu nedenle, bugün bize ulaştılar, o
bodrumda yaşayanlardan bir tanesi bana ulaştı, demin de
aradı, arkadaşıma verdim. Önce fotoğrafları
göstereyim, bugün yansıdı, bu fotoğraflar bugün gönderildi.
Gerçekten ben bakamadım hâlâ, emin olun bakamadım, yani size
göstermek de beni çok mutlu etmiyor. Sonra, isimleri istedik, dedik ki: Kim
var orada, kaç yaşında? Artık, yaşlarını
alamadık, telefonla çok sıkıntılı konuşuluyor
çünkü, çekmiyor, iyi çekmiyor, arada bir gidiyor, geliyor ve bize mümkün
olduğunca isim listesini verdiler. Bu isim listesini de gerçekten,
kayıtlara geçsin diye veriyorum çünkü bu isimler -sürekli
konuşuyoruz, bir kişiyle konuşabiliyoruz, hepsi
konuşamıyor zaten çünkü sürekli bombalama devam ediyor, ara ara o
sesleri biz de telefonda dinliyoruz- Şu anda bodrum katında
sıkıştık. diyorlar.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Çekmiyordu!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Zaman
zaman çekmiyor. dedim, Çekmiyor. demedim, Çekmiyor. desem kendimle
çelişeceğim.
Ve bu isimler şu, yaralı, yani 2sinin
şuuru kapalı bu okuyacağım 16 kişiden: Mehmet Yavuzel,
Feride Yıldız, Ferhat Saltıkat, Ali Fırat Kalkan, Mustafa
Vartiyak, Mustafa Aslan, Tahir Çiçek, Rıdvan Ekinci, Dersim Aksay,
İslam Balıkesir, Serdar Pişkin, Ferhat Karaduman, Sultan Irmak,
Sercan Uğur, Rohat Aktaş, Fehmi Dinç. Bunlar yaralılar, 2sinin
şuuru kapalı, daha hafif yaralı olanlar var, 9 kişi.
Böylece biz 28 diye biliyorduk; 28 değil, 31 olduğunu öğrendik
bugün.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) 22, 24, 26 diye
zikredenler oldu sizden.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) İlk
günden itibaren ben 28 diye söyledim ama biz isimleri
aldığımız için çok net söylüyorum, onlardan aldık.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Başka tünellerden
mi geldiler acaba?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Hacer
Aslan, Gülistan Üstün, Sakine Şiray, Berjin Demirkaya, Ramazan İşçi,
Mahmut Duymak, Kasım Yana, Osman Gökhan ve İzzet Gündüz. Orada 6
tane
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Meral
Hanım, onlar niye gitmişler oraya? Niye oradalar, akraba da
değiller? Birbirlerinden bağımsız olan insanlar çay içmeye
mi gittiler?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bunu arada
konuşalım isterseniz.
6 tane de ölüm var, cenaze var orada ve cenazeyle
aynı ortamdalar. Bu isimler şu anda zaten açıklandı
tarafımızca, basından da açıklandı, biz de duyurduk.
Bu isimlerin en ufak bir şekilde bombalama sonucu, saldırı
sonucu bir ölüm yaşanması hâlinde bu sorumluluk Hükûmete aittir.
Şu saat itibarıyla bunların yaşadığını,
orada bulunduğunu çok iyi biliyoruz çünkü sürekli telefonla görüşüyoruz.
Bugün telefon irtibatımız kuruldu; bunu da Meclisin tutanaklarına
geçmesi için söylüyorum. Yarın biz bunları sabah yediden itibaren
yine İçişleri Bakanlığı yetkilileri
aracılığıyla, Şırnak Valiliği
aracılığıyla ve belediyenin iki ambulansı aracılığıyla
sabah yedide randevulaştık, gideceğiz bu işi takip
edeceğiz. Umarız, yarın bu iş bitecek, sağ salim
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Niye belediyenin
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) 112
gitmiyor çünkü, maalesef, gitmiyor. 112 Dörtyolda bekliyor, Dörtyoldan bir
adım ileri gitmiyor.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Kim var orada da kurtarmak
için gitmiyor?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Ben iki
gündür, üç gündür telefon başında sekiz saat duruyorum, biliyorum
herhâlde.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Biz de
soruyoruz 112yi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) 112ye
teslim edilecek ve sonradan
Umarız yarın öğlene kadar bu mesele
çözülür, bunlar tedavi altına alınır ve biter.
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) PKK teslim edilmesini
istemiyor, kullanmak için.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum, sağ olun. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 1inci madde üzerinde gruplar
adına son söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar.
Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından
alkışlar)
On dakikadır süreniz.
CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık bir saat önce
burada Veli Ağbaba sizlerle birtakım şeyler paylaştı,
ilk kürdistanın kim tarafından hangi tarihte
kullanıldığını paylaştı,
hemen sonrasında Dolmabahçe mutabakatını paylaştı.
Dolmabahçe mutabakatını paylaştığında AKP
Grubundan yine ayağa kalktılar, yüksek sesle Bu, yalan dediler,
Bu, doğru değil. dediler, Dolmabahçe mutabakatı, Tayyip
Erdoğan tarafından bilinmiyor. dediler. Ama Allahın
sopası yok!
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) Allahın sopası
var, devamlı CHPnin başına vuruyor!
CEYHUN İRGİL (Bursa) İdare
amirisiniz siz.
HAYDAR AKAR (Devamla)
Varlığını bir şekilde gösteriyor, işte bu
akşam gösterdi. Siz belki kaçırdınız ama değerli
büyüğünüz bu akşam televizyonlarda, sevgili ağabeyiniz bu
akşam televizyonlarda her şeyi
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Ne
söylediğini iyi oku!
HAYDAR AKAR (Devamla)
siz eğilip bükülürken
burada, bu işler olmamış gibi davranırken burada, her
şeyi yalanlarken burada
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Ne
söylediğini iyi oku!
HAYDAR AKAR (Devamla)
o Eğrisi
Doğrusu programında anlatmaya başladı.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Öyle
zannediyorum. diyor.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim lütfen.
HAYDAR AKAR (Devamla) Şimdi, bakın, ne
diyor Arınç, değerli ağabeyiniz Sayın Arınç ne diyor
bakın: Cumhurbaşkanı Erdoğanın Dolmabahçe
mutabakatından haberi olduğunu biliyorum. diyor.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Biliyor
olabilir tahmin ediyorum. diyor.
HAYDAR AKAR (Devamla) Yine devam ediyor, Çözüm
süreci adı değiştirilerek yarından tezi yok
başlatılmalı. HDP dışında aktör yoksa onu
güçlendirmek gerek. diyor.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Biliyor
olabileceğini tahmin ediyorum. diyor.
HAYDAR AKAR (Devamla) Bununla da bitmiyor, güncel
konular hakkında yorum yapmaya devam ediyor, güncel konular hakkında
yorum yapmaya devam ediyor.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Biliyor
olabileceğini tahmin ediyorum. diyor. O, onun tahmini. O, onun
beyanı.
HAYDAR AKAR (Devamla) Yine
başladınız bağırmaya ama gerçekleri onun
ağzından dinlemenizi tavsiye ediyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
müdahale etmeyelim.
HAYDAR AKAR (Devamla) Diyor ki: Can Dündar ve
Erdem Güle ağır suçlamalar yöneltildiğini belirten Arınç,
Cumhurbaşkanının açıklamaları ve diğer konularla
bağlantı kuruyorum, böyle bir suçtan dolayı tutuklanması,
ceza verilmesi normalde mümkün değil. Bu, yargının içine
düştüğü veya düşürüldüğü bir durumdur. Bundan kurtulmak
lazım. diye konuşuyor Sayın Arınç bu akşam
televizyonlarda.
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Muharrem İnce ne diyor?
HAYDAR AKAR (Devamla) Size tavsiyem, bu akşam
izleyemezseniz yarın mutlaka bu programı izlemenizi tavsiye ediyorum.
Devam ediyoruz, bitmiyor. Arınç, Hükûmetin dış politikayı
Meclisle birlikte yürütmesi gerektiğini söylerken Meydan mitinglerinde
hamaset yaparak dış politika olmaz. diyor.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Muharrem İnce,
Kılıçdaroğlu için ne diyor?
HAYDAR AKAR (Devamla) Çok konuşma, gel burada
konuş.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Muharrem İnce, ne diyor
Kılıçdaroğlu için onu söyle?
HAYDAR AKAR (Devamla) Hamasetle tarih, şiir
olur, politika olmaz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen.
HAYDAR AKAR (Devamla) Hamasete kapılıp
aslanlar gibi çıkarsınız, her an nota alabilirsiniz. diyor. Bu
nota, tabii, burada mecazi anlamda kullanılıyor, her an bir
şamar, tokat yiyebilirsiniz, diyor.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Onu Muharrem İnceye sor.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Bugün Türk dış
politikasına baktığınız da ne tür şamarlar, tokatlar
yediğinizi hep birlikte görüyoruz.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Hendeği anlatsın sana
Kılıçdaroğlu.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ya
arkadaşım, daha düne kadar önünde ceket ilikliyordunuz,
ağabeyciğim diyordunuz, işte o ağabeyiniz söylüyor.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Sen niye oradan
konuşuyorsun?
CEYHUN İRGİL (Bursa) Daha düne kadar,
hâlâ da partinizin yöneticisi.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Sen niye konuşuyorsun,
yalan söylüyor!
HAYDAR AKAR (Devamla) - Devam ediyorum
arkadaşlar, bağırmanıza gerek yok,
bağırmanıza hiç gerek yok. Çözüm süreci, adı
değiştirilerek yarından itibaren başlamalı. Eski
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CNN Türk
yayında Taha Akyolun sorularını yanıtlıyor. Bu iş
böyle bitmez. diyor. Sürecin aldığımız derslerle
ilerlemesi lazım geldiğini ifade ediyor. Devam ediyorum. Kendi
içimizde latife ediyoruz. Burada cemaate, bu el koyduğunuz bankalara,
kayyumlara gönderme yapıyor. Bizi de bir yere kayyum yapsalar diye,
parası da güzelmiş. diyor. Akıllı ol, benim sözümü tut,
sırtını sıvazlarım gibi sözler yazıyorlar.
Bunların kim olduklarını az çok biliyoruz. Bugünkü
görüşmelerimizden bile ne anlamlar çıkartacak akbabalar var. Hani bu
meşhur trolleriniz var ya onlara söylüyor.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Size
söylüyor, size
HAYDAR AKAR (Devamla) - Sonra da devam ediyor.
Kadınlarına bizim camiada troliçe diyorlar. diye devam ediyor.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Biz de yeni duyduk.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Evet, biz de yeni terimler
öğrenmeye başladık Sayın Arınç sayesinde. Tabii,
bunlar sizin kurgularınızda olduğu için bunları siz
biliyorsunuz diye düşünüyorum.
Paralelle mücadele kapsamında açılan o
kadar çok dava var ki üstüme cübbeyi tekrar geçirmek istiyorum. Bunlar okuldan
alınan öğretmenler; Bank Asyaya para yatırdığı
için silahlı terör örgütüne üye olmaktan yargılanıyorlar. diye
devam ediyor. Hükûmet, dış politikayı Meclisle birlikte
yürütmeli, tekrarlıyorum o kısmını.
Sizin kabullerinizin yanlış olduğu
ortaya çıkmış olabilir, cesaretli bir tavır
takınmanız lazım. Bakın, kabullerinizin yanlış
olduğunu söylüyor ve bir cesaretli tavır takının diyor.
İsraille görüşmeleri ben yaptım ve imzalanmadı. diyor.
İsrailin ne kadar ihtiyacı varsa bizim de ihtiyacımız
var. diyor. Kim diyor bunu? Tayyip Erdoğan. Aynen, Bülent
Arınçın ifadelerini okuyorum. Ben bunu dört sene önce söyledim.
İsrail devletini ilk tanıyanlardan biri Türkiye. Dış
politika açılımına ihtiyaç var. Meydan mitinglerinde hamaset
yaparak dış politika olmaz. Hamasetle tarih, şiir olur, politika
olmaz. Hamasete kapılıp aslanlar gibi çıkarsanız her an
nota alabilirsiniz. Bakın, hâlâ 2 milyon Suriyeli mülteci ülkemizde."
diyor Sayın Arınç.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Sizin bunları
burada okumaktan ne zevk aldığınızı merak ediyorum. Ne
zevk aldınız bunları burada okumaktan?
OKTAY ÇANAK (Ordu) Niyet okumakla siyaset olmaz.
Niyet okuyuculuk yapma! Eğer öyle olsaydı
HAYDAR AKAR (Devamla) Ben burada her zaman
verdiğiniz bir dinî referansla bundan sonra yapmanız gereken,
düşünmeniz gereken şeyi de bir ifade edeyim, ondan sonra başka
bir konuya geçeceğim. Dikkat edin, bakın, bir şey okuyorum bunu
iyi dinleyin. Dikkat edin, dünya hayatı, sizleri birbirinizi aldatmaya
sürüklemesin ve o aldatıcı, sizi Allahla aldatmasın."
diyor Lokman Suresi 33üncü ayet. Size bu konuda daha fazla bir şey söylemeyeceğim.
Yine, biraz evvel kıyamet
kopardığınız bir konuya geçeceğim. Hendek denince
kıyamet kopuyor burada, çukura döndünüz, aynı Esadı Esed
yaptığınız gibi, hendeği de çukur yapmaya başladınız.
Niye çukur yapıyorsunuz? Hendek değil mi oradakiler? Günlerce
burada hendek dediniz. Şimdi, niye çukura döndüğünüzü
anlamış değilim. Şimdi, acaba bir bağlantı
mı yapıyorsunuz bir yerlerle? Ama, terör örgütlerinin hendek
kazdığını sadece o Hendek Savaşından
hatırlamıyoruz, terör örgütü değildi çünkü o, bir
savaştı ama terör örgütleri IRAyla başlayan, ETAyla
başlayan süreçlerde hendek yöntemlerini kullanmışlar. Bugün de
kullanılan bu yöntem.
Şimdi, bunları bağırıp
dururken hiç dönüp arkanıza bakıyor musunuz, biz nerede hata
yaptık diye bakıyor musunuz? Teröristler bu hendekleri açarken siz
neredeydiniz? İddia ediyorsunuz burada, On üç yıldır bu ülkeyi
yönetiyoruz. Ülkenin katma değerini artırdık. Fert
başına düşen millî hasılayı artırdık. Hepsi
birer palavra, çok şey konuşabiliriz ama bunları niye
görmediniz? Kim görecekti bunları? Siz bunlar yapılırken hangi
ülkeyi yönetiyordunuz? Bunu ben merak ediyorum, neredeydiniz?
Şimdi, hendek kazılıyor,
mayınlar döşeniyor, kablolar çekiliyor, koca koca iş makineleri
çalışıyor, yine yandaş gazetelerden, manşetlerden
Öcalana övgüler yağdırılıyor bir taraftan, büyük devlet
adamı statüsü yükleniyor sizin yandaş yazarlarınız
tarafından. Bunlar yapılırken siz neredeydiniz? diye sormak
geliyor içimden, siz neredeydiniz?
CEYHUN İRGİL (Bursa) Orta Doğuda yaprak
kıpırdasa haberleri olur bunların!
HAYDAR AKAR (Devamla) Bakın, bunları bir
düşüneceksiniz, Biz bunlarda hata yaptık. diyeceksiniz,
Hatalarımız da bunlar. diyeceksiniz. Ne hata yaptınız? O
alanı boşalttınız. Devlet hâkimiyetini, devlet egemenliğini
ortadan kaldırdınız. Dünyada hiçbir terör örgütü veya terör
örgütüyle görüşen devletler, terör örgütleriyle görüştükleri
sırada yasaların ve Anayasanın emrettiklerinin
dışında bir iş yapmamıştır. Gerekli
tedbirlerini almışlardır; eğer bir suç varsa, bir
kanunsuzluk varsa bunun tedbirlerini almışlardır. Siz alanı
boşaltırken, valiye Sakın dokunma. derken, jandarmaya
Sakın dokunma. derken, polise Sakın dokunma. derken, onlar, sizin
yanlış dış politikanızdan dolayı Suriyeye
indirilen silahları Türkiyeye taşıyordu. Neredeydi gözünüz?
Neredeydiniz onlar silahları taşırken? Onlar kent
savaşını öğrenirken, kentlerde nasıl
savaşılacağını öğretirken; kadrolarına, teröristlere
kent savaşı eğitimleri verirken, lojistik desteklerini
sağlarken, silah stoku yaparken siz neredeydiniz? (CHP
sıralarından alkışlar)
OKTAY ÇANAK (Ordu) Peki dokununca HDPyle niye
barış mitingi yapıyorsunuz?
HAYDAR AKAR (Devamla) Siz neredeydiniz?
OKTAY ÇANAK (Ordu) Siz dokununca niye
barış mitingi yapıyorsunuz?
HAYDAR AKAR (Devamla) Bugün yine bir bomba haber
vereyim. Siz neredesiniz biliyor musunuz?
OKTAY ÇANAK (Ordu) Dokunmazsa öyle, dokununca
böyle!
HAYDAR AKAR (Devamla) Siz şimdi bu gariban
çocukları, gariban vatandaşların çocuklarını Sura,
Silopiye, güneydoğuya yollayıp
OKTAY ÇANAK (Ordu) Geç onu geç!
HAYDAR AKAR (Devamla)
ölümlerine neden olurken,
sizin milletvekili arkadaşınızın polis kardeşi,
Gençlik ve Spor Müdürü yapılıyor arkadaşlar.
OKTAY ÇANAK (Ordu) HDPyle yol yürüyen CHP!
HAYDAR AKAR (Devamla) Güvenlik şubesinde
çalışan polis kardeşini ne yapıyor? Spor müdürü
yapıyor, spor müdürü yapıyor.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Barış mitingini
kimlerle yaptınız siz?
HAYDAR AKAR (Devamla) Vereyim mi adını?
Biliyorsunuz değil mi hepiniz. Hadi, söyleyin bu arkadaşınıza
da kardeşini, o polis kardeşini yollasın oraya. Niye gariban
evlatlarını yoluyorsunuz?
Dün, yine Veli Ağbaba bu kürsüden bir resim
gösterdi; bir tarafta saray bir tarafta şehit olan polis
kardeşlerimizin, asker kardeşlerimizin gariban ailelerinin resmini
gösterdi. Utanmıyor musunuz bundan? Hiçbiriniz çıkıp bu kürsüden
Şamil Tayyara bir şey söylemeyecek misiniz?
AHMET UZER (Gaziantep) Ya, terbiyesizlik etme!
Seviyesiz!
OKTAY ÇANAK (Ordu) HDPyle yol yürüyen CHP.
HAYDAR AKAR (Devamla) Söylemeyecek misiniz?
OKTAY ÇANAK (Ordu) Sen gel onu Karadenizde anlat.
Burada ayrı konuşuyorsunuz, Karadenizde ayrı
konuşuyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Devamla) Şimdi
bağırmayacaksınız böyle ama,
bağırmayacaksınız.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Barış mitingi
yaparken iyiydi! HDPyle yol yürürken iyiydi!
HAYDAR AKAR (Devamla) Biz çözüm sürecinin
yanlış yönetildiğini defalarca söyledik, nasıl
yapılması gerektiğini de söyledik ama
OKTAY ÇANAK (Ordu) PKK silah
bırakmasın. diyen Kılıçdaroğlu değil mi?
HAYDAR AKAR (Devamla) Anlatın şimdi siz
bu hikâyeleri, anlatın hikâyeleri, insanları da Allahla aldatmaya
devam edin, bu ülkeyi de bölmekten vazgeçin diyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY ÇANAK (Ordu) Oyunuz onun için düşüyor.
Aldatan sizsiziniz. Tuncelide ayrı, Karadenizde ayrı
konuşuyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Karar yeter
sayısı istiyoruz Başkan.
BAŞKAN Sayın Bostancı
CEYHUN İRGİL (Bursa) Orta Doğuda
yaprak kıpırdasa haberimiz var. diyorsunuz. Sizin
Diyarbakırdan haberiniz yok, Diyarbakırdan haberiniz yok. Orta
Doğuyu bırak, kendi ülkenden haberin yok.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Otur yerine. CHPyi bu millet
görüyor.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sura bomba
yığmışlar, sen Orta Doğudan bahsediyorsun.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Dokununca da barış
mitingi yapıyorsun ama.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir
saniye.
Sayın Bostancı buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Konuşmasını bitirirken sayın konuşmacı,
İnsanları Allahla kandırmak. dedi, Gariban çocukları
Sura, Silopiye gönderip ölümlerine sebep oluyorsunuz. dedi. Bunlar açık
bir sataşmadır. Bu çerçevede 69dan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı, iki
dakikayı geçmesin lütfen. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
16.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın 53 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerinde CHP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; keşke
toplumsal ve politik meseleleri, Kürt meselesi gibi, Haydar Beyin bu ses
tonuyla, bu askerî ses tonuyla çözmek mümkün olsaydı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Asgari
ses tonu bu, istese
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ama bu
meseleler incelikli yaklaşımlar gerektirir ve esasen Haydar Beyin
konuşma tarzı, bu meseleleri çözme konusundaki akıl,
yaklaşım politika, bunlarla bağlantılı değildir.
Haydar Bey, yapılanları eleştirmek konumunda kaldı, bu
kafayla da bundan sonra onun konumu o olur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Bravo Hocam
ya.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Çünkü, bu
yaklaşıma bu millet tarafından Gel bu işleri sen hallet.
denilmesi mümkün değildir. Milletimiz kimin ne yapacağını
biliyor, bu doğrultuda da davranıyor.
Gerçekten de Kürt meselesini çözebilmek için AK
PARTİ hem demokrasinin, özgürlüklerin, siyasetin meşru
mecralarının imkânlarını kullanmaya
çalışıyor bir ülkede birlik kuracaksanız rızaya
dayalı birlik kuracaksınız- hem de diğer taraftan, bu
ülkeye, burada yaşayan insanlara karşı kirli bir terör
marifetiyle bir başkaldırı söz konusuysa, garibanı,
zengini, bu ülkedeki herkes muhakkak ki onu lanetler, güvenlik görevlileri de
gereğini yapar. Siz de iktidar olsanız aynısını
yaparsınız.
Sayın Arınçtan
alıntılar yaptı. Keşke Sayın Arınçın bütün
konuşmalarından alıntı yapsa. Ama seçerek yaptı,
işine geldiği gibi yaptı. Unutmayalım, Sayın
Arınç, 2002de iktidar olan AK PARTİde önemli görevlerde bulunan,
2015e kadar bu görevleri sürdüren, sizin bakışınızla
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) Sevabıyla günahıyla her şeye ortak olan bir insan.
Saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Böyle bir siyaset
yaklaşımıyla bugün AK PARTİye biraz mesafeli imiş
gibi duran birisinin sözlerinden medet uman bir siyasal yaklaşım
MUSTAFA KÖSE (Antalya)
Zavallılıktır.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Acziyettir, acziyet.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla)
hem doğru değildir hem haklı değildir hem de
yanlıştır. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Bostancı.
Sayın Akar, buyurun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Herhâlde bir şey anlatmama gerek yok.
BAŞKAN Gene de sormak
durumundayım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hakaret
içeren bir konuşma.
BAŞKAN
İçeriğini sormak durumundayım yani.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Askeri
ses tonuyla, akılla bağlı değil dedi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Şahsına
yapılan sataşma için konuşuyor, grup adına
hakkımız mahfuzdur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Evet,
şahsıma yönelik
BAŞKAN Buyurun iki
dakika süre veriyorum.
17.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Sayın milletvekilleri, bir özeleştiri yapmanız için çok
değer verdiğiniz bir ağabeyinizin bu akşam canlı
yayında yapmış olduğu, konuşmuş olduğu
sözleri sizlerle paylaştım. Tabii, AKP Grubundan şiddetle ve
yüksek sesle bağırdılar, çağırdılar, çünkü
dinleme alışkanlığından uzaklaştıkları
için son günlerde, bu şey olmasaydı ben doğru bir üslupla
bunları size çok rahat anlatabilirim Hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Haydar Bey, biz seni dinlerdik ama
HAYDAR AKAR (Devamla)
Ayrıca, benim çok önerim var bu konuda, isterseniz sizle
paylaşırım, en iyi bildiğim konulardan bir tanesi bu,
dünyadaki terör örgütlerinin hangi yöntemlerle barış süreçlerini
yaptıkları, nasıl masaya oturdukları veya nasıl
sonuçlandırdıkları konusunda sizle oturur konuşuruz.
Ama şunu da
unutmayın: Biz size
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Memnun olurum da milletle paylaşmak önemli Haydar Bey.
HAYDAR AKAR (Devamla)
Şunu unutmayın bakın: Biz, size Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
Recep Tayyip Erdoğan Başbakanken çıkıp da Çözüm sürecini
-Kandil süreci daha sonra adını çözüm süreci diye
değiştirdiğimiz süreci- başlatıyoruz. dediğinde
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Hiç Kandil süreci olmadı.
HAYDAR AKAR (Devamla)
Sayın Genel Başkanımız Yöntemi doğru bulmamakla
birlikte sonuna kadar destek veriyoruz. dediğini hepimiz biliyoruz ve bu konunun nasıl
çözülmesi gerektiğini de defalarca ifade ettik. Meclisi ifade ettik,
şeffaflığı ifade ettik, akil adımları ifade ettik
ama siz, akil adamları, teröristlerle veya teröristlerin başıyla
görüşürken kullanmak yerine, vatandaşı ikna etmek için
kullandınız, güvenlik güçlerini alandan çekmek için kullandınız.
Şimdi bu hataları görmeniz gerekiyor, öz eleştirinizi
yapmanız gerekiyor. Öz eleştiri yapmıyorsunuz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Siz de
yapmıyorsunuz! Önce öz eleştiriyi kendiniz yapın!
HAYDAR AKAR (Devamla) Geçmişte
yaptığınız her şeyin doğru olduğunu
düşünüyorsunuz. Eğer geçmişte yaptığınız her
şey doğru olmuş olsaydı, bugün ne HDP Grubu ne AKP Grubu bu
dili kullanmazdı bu kürsüde.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Sen hangi dili
kullandın şimdi?
HAYDAR AKAR (Devamla) Geçmişte
yaptığınız doğru olsaydı, bugün
çocuklarımız, polisimiz, askerimiz, gencecik fidanlarımız
orada şehit olmazdı. Gerçekten öz eleştirinizi yapmış
olsaydınız, ülke bugün sizin sayenizde bölünme noktasına
gelmezdi diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Haydar Bey kendi
şahsına yapılan sataşmayı cevaplandırdı
çünkü direkt ismi anılarak ve kişilikle uğraşan bir
noktaydı. Ama bu siyasi anlayış diyerek grubumuza yapılan
sataşmaya cevap vermek istiyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Hayır,
grupla ilgisi yok.
BAŞKAN Sayın Özel, iki dakika veriyorum
ama mutlaka dikkat edelim, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yok.
BAŞKAN Buyurun.
18.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Çok teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.
İç Tüzükü bilmek, İç Tüzükten gruba ve
grubunuzun mensuplarına tanınmış hakları bilmek bir
eksiklik değil, bir kusur değil. Benim görevim bu, bundan
rahatsız olmamak lazım.
Ama şunu söyleyeyim. Çok dikkatle dinledim.
Bir eski siyaset arkadaşı, şimdi biraz mesafe, oradaki öz
eleştiri, sorumluluğu birlikte taşıma
yaklaşımı falan, oradaki satır aralarını
dikkatlice okudum ama bu sırada okuduğum başka bir şey daha
var: Şimdiki siyaset arkadaşı, 7 Haziranın
milletvekili, bir gazeteye yapılan saldırının
mimarı, çağırıcısı, oradan dolayı bedel
ödendiği sanılırken daha sonra Spor Bakanlığına
Bakan Yardımcısı. Şimdi yukarıda Spor
Bakanlığının sunumunda Sayın Bakanın yanında
oturuyor şanla, şerefle. Mübarek olsun! Ama bir tweet
atmış biraz önce, hepiniz takip ediyorsunuz onu. Bülent Arınça
şöyle söylüyor Abdurrahim Boynukalın: Yarabbi, sen bizleri, menfaati
bitince, sahibi olduğu bütün makamları borçlu olduğu yol
arkadaşına sırtını dönen insanlardan muhafaza eyle.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Ne güzel
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bir satır arası
daha var sayın grup başkan vekili, burada, işte. Şu anda
Sayın Arınçın AK PARTİde, AKPde, iktidar partisinde
görevli olmamasını, menfaati bitme durumu olarak nitelendirmiş,
menfaati bitince
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) İsim
vermiş mi?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Aksini iddia edersiniz.
Burası, kürsü size açık.
Bir de şunu söylemiş bundan önce
geldiği makamlarla ilgili olarak: Sahibi olduğu bütün makamları
borçlu olduğu yol arkadaşına
Yani Recep Tayyip
Erdoğanı, Bülent Arınçın üstlenmiş olduğu bütün
görevlerle ilgili, şanlı, şerefli, onurlu -hepimizin de, onun
için yarışıyoruz, ben de istiyorum başbakan
yardımcısı olmak- o görevlerle ilgili hepsini borçlu olduğu
birisi olarak nitelendiriyor.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Bunun için parti
değiştirmen gerekiyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Sayın Bakan, o
koltuğun kıymetini bilin. O koltuğun şerefinin
farkında olun. Ama inşallah, sizin arkanızdan kimse o
koltuğu borçlu olduğunuz birisinin olduğunu söylemez. Bu borç,
sadece Türk milletinedir, seçmenleredir.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Avrupa Konseyi İnsan Ticaretine
Karşı Eylem Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/433) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 53) (Devam)
BAŞKAN 1inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
00.21
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.325
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI
(Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
53
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
burada.
Hükûmet
burada.
Şimdi,
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz isteyen, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım.
Sayın
Yıldırım, buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz
on dakika.
HDP
GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri
ve Meclisimizin değerli emekçileri; günün bu saatinde hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, özellikle, gerek
şahsım gerekse partimizden arkadaşlarımızın son
günlerde ve haftalarda, günlerdir, haftalardır dile getirdiklerimiz bizim
dile getirmekten çok hoşnut olduğumuz şeyler değildir.
Sadece bir toplumsal yaraya dikkat çekmek, vicdanlara hitap etmek ve bu temelde
de asli sorumluluğu olan, ülkedeki bütün problemleri çözme
yükümlülüğünü kendi üzerinde taşıyan bu yasama organına
görevini ve adım atma sorumluluğunu hatırlatmaktan başka
bir çabamız, bir derdimiz yoktur. Ama özellikle iktidar partisi
sıralarından, söz konusu devlet olunca asla adının hiçbir
olumsuzlukla anılamayacağı bir aygıtmış gibi
itirazlar geliyor.
En nihayetinde, devlet dediğimiz örgütlü olan
aygıt, ilahî değil, beşerî bir olgudur ve bu yönüyle her insan
belli eksikliklere ve günah işleme ehliyetine sahip olduğu gibi, o
insanların yönetmiş olduğu ve insanlardan müteşekkil olan
devletin de her türlü hatayı ve günahları işleme gibi bir
realitesi vardır. Burada, devletin bütün olumsuzluklardan azade
olduğu anlayışı, çok açık söylüyorum,
alabildiğine saplantılı bir anlayıştır. Bu
yönüyle, insan ne kadar yanlış yapma, suç işleme, günah
işleme gerçekliğiyle karşı karşıyaysa, onun
yönetmiş olduğu bütün örgütlü yapılar gibi devletler de
yanlış yapma, suç işleme, günah işleme realitesiyle
karşı karşıyadır. Burada devletin
dışındaki devlet dışı örgütlenmeler ve
yapılanmalar nasıl bir gerçekliğe tekabül ediyorsa devlet de
aynı gerçekliğe tekabül eder.
Devlet dediğimiz aygıt nedir, nasıl
bir tarihsel arka planı vardır ve beş bin yıllık
devletli toplum hangi süzgeçlerden ve imbiklerden geçerek günümüze
gelmiştir, bunu birkaç örnekle izah etmek istiyorum.
Devletin beş bin yıllık sınıflı
toplumla yaşıt olan bir geçmişi vardır. Devletin örgütlü
formu, aslında birçok tarihsel, sınıfsal problemin de
kaynağıdır. Devletle birlikte sınıflar ortaya
çıkmıştır, devletle birlikte fakir-yoksul olgusu ortaya
çıkmıştır, devletle birlikte kadın-erkek farkı
ortaya çıkmıştır, devletle birlikte ezen-ezilen olgusu
tarihsel aynı yaşıta sahiptirler.
Buradan hareketle, bakın, değerli
milletvekilleri, tarihin birçok farklı kesitinde, kendi
çağının filozofu olan aydınlar, alimler, yazarlar
devlet-siyaset ilişkisine, devlet-zor ve devlet-şiddet
ilişkisine dönük kafa yormuşlar, bu konuda tartışma
yürütmüşler ve devlet ile şiddet arasındaki ilişkiyi,
bağı ortaya koymaya çalışmışlardır. Bu
temelde, gerek Orta Çağda gerek aydınlanma çağında gerekse
günümüzde devlet üzerine kafa yormuş bütün filozofi aydınlar
şunu ifade eder
Bununla ilgili, bu konuşma süresine
sığmayacak kadar geniş örnekler vermek mümkündür. Ama
zamanımız çok sınırlı olduğu için birkaç,
devlet-siyaset, devlet-şiddet ilişkisine dair kelamı olmuş
aydından, filozoftan söz edeceğim.
İbn-i Haldundan İmam Gazaliye,
Foucaulttan, Heideggerden, Nietzscheden, Althusserden Diderota kadar;
bugün yaşayan filozoflardan Judith Butlerdan, Immanuel Wallersteindan
Noam Chomskye kadar birçok kişi mutlak iktidar hırsıyla
bürünmüş olan devletin her türlü suçu, günahı
işleyebileceğini tarihin çok farklı kesitlerinde ortaya
koymuşlardır.
Buradan bakıldığında, devlet
dünyanın çok farklı coğrafyasında -sadece Türkiye
Cumhuriyeti devletine indirgeyerek söylemiyorum- devlet dünyanın birçok
farklı mekânında insanların kitlesel ölümlerine neden
olmuştur. Özellikle İngiliz siyaset felsefecisi Lord Acton
İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar ise mutlak bir şekilde
yozlaştırır. diyor.
Şimdi, tartışıyoruz, devlet sivil
öldürür mü, öldürmez mi? Tartışıyoruz, devlet dünyanın
farklı yerlerinde de Türkiyede de katliam yapar mı, yapmaz mı?
Dünyadan birkaç örnekle söyleyelim; çok geriye gitmeye gerek yok, son on
beş, yirmi, yirmi beş yılda yaşanan birkaç dünya deneyimini
söyleyelim. Şimdi, Gürcistanda Osetyada yaşanan katliamı
devlet mi yaptı, başka bir şey mi yaptı, başka bir
aygıt mı yaptı? Osetyada katliamı yapan devletti.
Kırım Türklerine karşı geliştirilen katliamı
yapan devlet miydi, değil miydi? Batı Trakya Türklerine
karşı kitlesel sivil ölümlerini gerçekleştiren bir devlet formu
muydu, değil miydi? Veya Filistinde, daha geçen yıl Musulda
Bayır Bucak Türkmenlerine karşı gerçekleştirilen sivil
ölümlerinde ve katliamlarda devlet parmağı var mıydı, yok
muydu? Saraybosnada, 1990lı yıllarda Saraybosnada, Srebrenitsada
katliamı yapan devlet miydi, değil miydi? Veya Halepçede, Enfalde
180 bin Kürtün ölümüne neden olan bir devlet miydi, değil miydi? Gelelim
Türkiyeye, Maraşta, Çorumda, Sivasta, özellikle gerçekleştirilen
katliamlarda
MEHMET DEMİR (Kırıkkale)
Başbağları da unutma, Başbağları.
AHMET YILDIRIM (Devamla) -
direkt ya da
dolaylı olarak devlet parmağı var mıydı, yok muydu?
Veya gelelim günümüze, Roboskiyi devletin uçağı mı yaptı,
başka bir şey mi yaptı? Berkin Elvanı öldüren, daha iki ay
önce Dilek Doğanı öldüren devletin polisi miydi, değil miydi?
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) -
Diyarbakırdaki çorbacıyı öldüren?
AHMET YILDIRIM (Devamla) Devlet değildi.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Recepi
öldüren? İzne giden doktoru öldüren?
AHMET YILDIRIM (Devamla) Burada sayabileceğim
birçok örnek var ancak sayamadığım onlarca tarihsel ve güncel
örnek varken devletin hiçbir günaha bulaşmayacağı realitesi,
bakın, açık ifade edeyim ki devleti Tanrının yeryüzündeki
zuhuratı gören çarpık anlayıştır. Devlet beşerî
bir varlıktır; devlet ne uhrevi bir varlıktır ne de ilahî
bir varlıktır. Devlet, onu yöneten insanlar tarafından her türlü
suça, günaha bulaştırılabilir.
Sayın Arınçı
tartışıyoruz. Hiç abartmıyorum, ne olumlu ne olumsuz
noktadan bakmıyorum; Sayın Arınç geçen yıl bu vakitler
bitmemiş çözüm sürecinde ne diyorduysa bugün de onu söylüyor, benim için
ötesi bir anlamı yoktur. Arınç bir yıl önce, iki yıl önce,
üç yıl önce nerede duruyorduysa bugün de orada duruyor ve şunu
söyleyeyim: Bakın, dün AKP ve Hükûmetin içerisinde bulunan resmî
görüşü savunuyor olması Arınçı bütün
yanlışlardan azade kılmaz veya bugün direksiyonunu geçen
yıla göre, önceki yıla göre farklı bir yere
kırmış, Hükûmete göre daha farklı bir noktada duruyor ve
yanlışları hatırlatıyor olması da
Arınçın yaptığı her işin yanlış
olduğu anlamına da gelmez; dün nediyse bugün de oydu,
değişen ve aynı yerde durmayan, politik hattını
değiştiren, gerek Orta Doğuda gerekse bir bütün olarak ülke
içinde direksiyonunu kıran Hükûmetin kendisidir. Onun ötesinde, ne çok
büyük bir değer biçerim bugünkü açıklamalarına ne de hakir
görürüm. Bütün milletvekili arkadaşların da sadece bu şekilde
değerlendirmesini, devleti de çok kutsamamasını, devletin sadece
bir beşerî varlık olduğunu kabul etmesini, bu gerçeklikle
hareket etmesini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN SERT (İstanbul) Hoca, boş
konuşuyorsun Hoca! Boş konuşuyorsun!
AHMET YILDIRIM (Devamla) Bu temelde de Silopide
de Cizrede de Surda da yapanın çok farklı bir devlet
olmadığı saikiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 2nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Karar yeter
sayısı istiyoruz Başkan, karar yeter sayısı.
BAŞKAN Kabul edenler
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Karar yeter
sayısı istiyoruz diyoruz, bizi hiç dinlemiyorsun Başkan.
BAŞKAN Oylamaya geçtikten sonra söylediniz.
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz isteyen,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili
Mahmut Toğrul.
Buyurun Sayın Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Sizde başka milletvekili var mı? Değil mi, 62 sizin milletvekili
sayınız?
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Siz
sadece orada bize laf atmakla mı görevlendirildiniz? (HDP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Genel Kurulun değerli emekçileri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, gecenin bu saatinde bu
maddeler üzerinde bizim dışımızda bir grubun
konuşmaması gerçekten ayrıca bir düşündürücü ama ben
şurada
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Boş konuşuyorsun,
boş, boş!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim, lütfen.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, biz bu ülkede barışın egemen olması için
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Silahları
bırakmanız lazım.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
barışın Türkiyede kalıcı olabilmesi için elimizden
gelen çabayı ortaya koymaya çalışıyoruz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Silahlar
bırakılacak, silahlar.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Biz barış
sürecine mutlak bir şekilde çözüm sürecine, masaya dönülmesi
gerektiğinden hareketle konuşmaya çalışıyoruz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) O silahlar
bırakılacak.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Bugün, Dolmabahçe
mutabakatıyla ilgili Sayın Bülent Arınç açıklıyor. Biz
zaten biliyorduk da kamuoyu belki bize inanmıyorsa, sizin kamuoyu, size
yakın olan çevreler belki Bülent Arınça inanırlar. Bülent
Arınç, Dolmabahçe mutabakatının Sayın
Cumhurbaşkanının bilgisi dâhilinde
yapıldığını söylüyor. Hatta biz daha
ayrıntısını biliyoruz; o masanın nasıl
kurulduğunu, kimin nereye, nasıl oturacağını, ta
başından bu yana hepsini Sayın Cumhurbaşkanı ortaya
koydu.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Niye olmadı,
niye? Neden yıkıldı o masa?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Dolmabahçe
mutabakatı, bu birliğin, bu ülkede barışın temel
zeminidir. Orada var olan 10 madde, bu ülkenin gelecek manifestosudur. Bu
ülkenin beraber, birlikte Suriyelileşmesinin engelidir,
Iraklaşmasının engelidir.
Değerli arkadaşlar, hepimiz zaman zaman
merak ediyoruz Bu çözüm süreci niye bozuldu? diye. Kanımca, çözüm
sürecinin bozulmasının iki temel nedeni var. Birincisi Rojavada
ortaya çıkan durumdur değerli arkadaşlar. Rojavada Kürtler bir
statüye ulaştılar. Kobani, cansiparane, Kürt gençleri
tarafından, Kürt kadınları tarafından savunuldu ve
Sayın Cumhurbaşkanımız İslahiyede Kobani düştü,
düşecek. derken Kürt gençleri nasıl düşmeyeceğini ortaya
koydu ve canları pahasına Kobanide bir statü ortaya
çıkardılar. Bu statü -daha önce de vurgulamıştım- Kürt
nerede bir statüye sahip olursa olsun, devletin ve AKPnin Kürt
düşmanlığı politikası... Dünyada, isterse kutuplarda
olsun, eğer orada Kürte bir hak varsa Hükûmet ve AKP karşı
çıkıyor. Bunu nereden çıkarıyoruz?
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Kürtler
kardeşimiz.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Çünkü, biraz önceki
konuşmamda da söyledim...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Düzelt
konuşmanı, Kürtler kardeşimiz, teröristler
düşmanımız.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) ...Irakta Kürtler
bir statüye sahip olduklarında da aynı şeyi söylediler: Bir
oldubittiye izin vermeyeceğiz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Oldubitti
değil, karıştırıyorsun.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bugün, Kobanide, Rojavada Kürtlerin artık bir statüsü
olacağı kesin olarak ortaya çıkınca, Hükûmet ve AKP,
Cumhurbaşkanı bunu engellemenin çabası içerisinde.
İkinci bir neden: Değerli arkadaşlar,
aslında Türkiye'de yüz yıllık tekçi paradigmanın, her
şeyi tekleştiren, her şeyin tek olduğunu iddia eden
paradigmanın karşısına çoğulcu bir paradigma koyduk.
Bu paradigma, Anadolu coğrafyası çok dillidir, çok renklidir, çok
kimliklidir, çok inançlıdır. Bu Halkların Demokratik Partisi
projesi, işte yüz yıllık paradigmaya karşı yepyeni bir
paradigma ortaya koydu. Bu, Türkiye halklarını, birbirini kabul
ederek, birbirini değiştirmeden, olduğu gibi kabul ederek,
değişime zorlamadan bir arada yaşatma paradigmasıydı.
İşte bu devlet 30 Ekim 2014 tarihinde bunu
görünce, bu paradigmanın maya tuttuğunu görünce Türkiye tarihinin en
uzun Millî Güvenlik Kurulunu yaptılar ve orada, eski Ergenekoncusundan
ulusalcısına kadar, dindarından, dincisinden cemaatçisine kadar
tüm güçler Bu iş Tayyip Erdoğanın meselesi değil,
Türkiyenin bekası meselesidir. gibi gördüler. Hâlbuki değişen
neydi? Tekçi paradigmaya karşı çoğulcu bir paradigmaydı.
Bunu gören, bunu düşmanca algılayan devlet, egemen sistem, işte
bizim ortaya koyduğumuz, Halkların Demokratik Partisinin ortaya
koyduğu bu paradigmayı engellemek için 30 Ekim 2014 tarihinde
savaş kararı aldılar.
Peki, niye 7 Hazirana kadar bekletildi? Onun nedeni
de şudur: 7 Hazirana kadar bu mayanın boyutunu bilmiyorlardı ama
7 Haziranda mayanın Türkiyenin tüm coğrafyasında tuttuğunu
gördüler. İşte 7 Haziranda ortaya çıkan tablo, maalesef, biraz
önce bahsettiğim egemenleri ürküttü. Bu ürküntü sonucu Türkiyede bir
savaş kararı alınarak, Türkiye halkları maalesef
savaşla korkutularak İstikrarsızlık olacak, şöyle
olacak, böyle olacak. dendi, savaş koşullarında 1 Kasımda
seçime götürüldü. Savaş koşullarıydı, çünkü AKP
dışında kimse seçim propagandası yapamadı, çünkü tüm devlet
AKPyle beraber bir seçim örgütledi; onun dışındaki kesimlerin
tüm alanlarını daralttı ve bu daralan alan sonucunda işte
savaşın bizi getirdiği, İstikrar olacak. dedikleri, bugün
güneydoğuda, kürdistanda yaşanan tabloyu ortaya çıkardı.
Bugün yaşadığımız tablo bu iki nedenden dolayı
alınan savaş kararının sonucudur. Hani Savaşı
kim başlattı? Hendekler nasıl kazıldı? falan diyorlar
ya, Sayın Cumhurbaşkanı Verin 400ü, bu iş sulh içinde
hallolsun. diyordu, Verin 400ü, bu iş sulh içinde hallolsun, aman ha
ülke karışıklığa gitmesin
MEHMET DEMİR (Kırıkkale)
Çarpıtma, çarpıtma.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Bugün istikrardan
bahsediyor musunuz? Bugün istikrar var mı? Dış ticaretimiz ne
durumda? Esnafımız, işçimiz, köylümüz ne durumda görebiliyor
muyuz?
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Hepsi çok iyi, hepsi.
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Bugün Türkiyede, kürdistanın tamamında
neredeyse Suriyelileşme durumuyla karşı
karşıyayız. Onun için, Sayın Bülent Arınçın
dediği temelde, derhâl, tekrar Dolmabahçe mutabakatı temelinde bu
çözüm sürecine kaldığı yerden devam edilmelidir. Dolmabahçe mutabakatı
sadece Kürtler için değildi, Dolmabahçe mutabakatında yazılan 10
maddenin hiçbiri sadece Kürtlerle ilgili değildi, bu ülkedeki tüm
farklılıklarla ilgiliydi, bu ülkedeki tüm
farklılıkların bir arada, birbirini olduğu gibi kabulüyle
ilgiliydi.
Dolayısıyla,
bundan başka çıkar yol yok. Şu anda güttüğünüz yol,
maalesef -korkuyoruz, olmasın diyoruz ama- bu ülkeyi Suriyeden belki daha
da kötü hâle getirecek, Iraktan daha da kötü hâle getirecek.
ABDÜLKADİR
AKGÜL (Yozgat) Onu başaramazsınız, başaramazsınız.
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Kürtlerle olan
düşmanlığınızdan vazgeçin. Kürtler nerede olursa olsun
beraber bulundukları ulusla her zaman iyi geçinmişlerdir
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Kürtler bizim kardeşimizdir; teröristlerle bizim
problemimiz var.
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla)
sadece kendileri için özgürlük istememişlerdir,
beraber yaşadıkları halklar için de özgürlük istemişlerdir.
Şu anda da Kürtler sadece kendileri için özgürlük istemiyorlar, Türkiye
halklarının tamamı için özgürlük istiyorlar, Türkiyede var olan
farklılıkların tamamı için özgürlük istiyorlar.
Onların artık sömürülmesini, yok sayılmasını,
görmezden gelinmesini istemiyorlar.
Bakın,
bizim 7 Haziranda olan grubumuzda ve hatta şu anda da olan grubumuzda Kürt
var, Türk var, Alevi var, Ezidi var, Süryani var, Azeri var,
sayamadığım tüm gruplar var. Bu ülkenin tam bir
fotoğrafı şu anda bizim grubumuzda var değerli
arkadaşlar.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) İşte onların hepsinin adı Türk.
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) İşte Türkiyelileşme dediğimiz tam
da budur.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Irkçılık bu, ırkçılık.
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Biz Türkiyelileşmeden vazgeçmedik,
vazgeçmeyeceğiz. Bu, kürdistanda ortaya çıkan çoğulcu
paradigmanın Türkiye sathına yayılmasıdır. Herkesin
birbirini eşit, olduğu gibi kabul edeceği, beraberce
paylaşıp yöneteceği bir sistemdir. Bu sistem
kaçınılmaz olarak yüz yıllık paradigmayı
yıkacaktır, yüz yıllık tekçiliğinizi
yıkacaktır ve yerine çoğulcu, yerinden yöneten bir
anlayışı egemen kılacağız. Bundan
vazgeçmeyeceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
KAMİL AYDIN (Erzurum) Yok öyle bir şey.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Kocaeli Milletvekili Haydar Akar.
Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evet, biraz da Türkiye'nin
başka kentlerinden de bahsetmek gerektiğini düşünüyorum.
Kocaeliden bahsedeceğim gecenin bu saatinde -geçen dönem sık
sık Kocaeliden bahsediyordum ama- biraz bilgilendirmek için.
Kocaeli, biliyorsunuz, Büyükşehir
Yasasının uygulandığı 2 ilden 1 tanesi
başlangıç itibarıyla; bugün 30a çıktık ama Kocaeli
örnek alınarak ve İstanbul örnek alınarak diğer iller de
büyükşehir yapıldı. Gerçi bugünlerde Büyükşehir
Yasasından da vazgeçmek üzeresiniz, onunla ilgili altyapı
çalışmalarını da yapıyorsunuz gibi
çalışmalar var yetkilerinden dolayı.
Kocaeli, gerçekten 81 il arasında yüz ölçümü en
düşük illerden bir tanesi. Yani yüz ölçümü olarak, küçüklük
bakımından sondan 8inci il ve 1 milyon 780 bin kişi
yaşıyor Kocaelide. Gerçekten, nüfus yoğunluğu olarak
İstanbula baktığınızda 4.300 kişi
İstanbulda kilometrekareye düşen nüfus yoğunluğu, ondan
sonra 2nci sırada da Kocaeli var nüfus yoğunluğu
bakımından ve her yıl yaklaşık 45 bin, 50 bin veya 60
bine yakın nüfusumuz artıyor. Bunun bir kısmı göçle
geliyor, bir kısmı da normal, doğum yoluyla nüfusumuz
artıyor. Bu nedenle de Kocaeli ilini, sürekli yatırıma
ihtiyacı olan bir il olarak düşünebiliriz.
Yine, 2015 yılının ilk dokuz
ayında Kocaeli, 35 milyar 600 milyon 451 bin lirayla, devletin
kasasına en fazla vergi veren, aktaran, İstanbuldan sonra 2nci il
oldu.
Söz konusu dönemde mükelleflere tahakkuk ettirilen
39 milyar 777 milyonla da 1inci il oldu. Yani bizim Kocaelide yaşayan
vatandaşımız aynı zamanda vergisini de ödüyor.
Yine, tahsil edilen bu 35 milyar 600 milyonun ülke
ekonomisine katkısı yüzde 12 yani ülke ekonomisinin yüzde 12,4lük
kısmını karşılıyor Ankara ve İstanbuldan
sonra. Yani, kısacası, Kocaeli 12 veriyor, 1 alıyor.
Rakamları doğru söylemek istiyorum. Türkiyede toplanan vergilerin
kişi başı ortalaması 4 bin TLyken Kocaelide bu kadar
yoğun nüfus olmasına rağmen bu rakam 22 bin TL.
Yine, Kocaeli
kamu yatırımı sıralamasında Türkiyenin 80inci
sırasında arkadaşlar yani kamudan, merkezî bütçeden
almış olduğu payla 80inci sırada. Zaman zaman, işte,
demir yolu hattının yapılması yani Ankara-İstanbul
demir yolu hattının yapılması
Oradaki yatırım
bedelinin, sanki Kocaeliye yapılıyormuş gibi, çok az
yararlanması nedeniyle, bu rakama ilave edildiği görülüyor ama
80inci sırada kamu yatırımı alıyoruz.
Kocaeli
belediyelerinin toplam bütçesi 3 milyar 143 milyon; 3 milyar 143 milyon yani
Kocaelideki belediyelerin bütçesi eski parayla 3 katrilyon lira.
Büyükşehir Belediyesinin 2015 bütçesi 1 milyar 723 milyon lira, 2016
bütçesi de 1 milyar 900 milyon lira, 2 katrilyon lira, yaklaşık 6
bakanlığın bütçesinden fazla.
Şimdi, bu
rakamları verdikten sonra Kocaeliye şöyle bir
baktığımızda, Kocaelinin işsizlik ve yoksullukta 6 ve
8inci sıraları paylaştığını görüyoruz,
işsizlik ve yoksullukta 6 ve 8inci sıraları
paylaştığını görüyoruz. Yani, Kocaelinin, bunca vergi
vermesine rağmen, kişi başına düşen verginin Türkiye
ortalamasının 4-5 katı olmasına rağmen, yoksulluk
sıralamasında ön sıralarda, işsizlikte ön sıralarda
olduğunu görüyoruz. İşin kötü tarafı nedir biliyor musunuz?
Çalışanların yüzde 44ü asgari ücretle çalışıyor.
Diyeceksiniz ki: Asgari ücreti 1.300 lira yaptık. Artık onlara da
bir rahat nefes aldırırız diye düşünüyorsunuz ama tabii,
asgari ücreti 1.300 lira yapmadınız. Şu andaki asgari ücretin
hesaplanışında, brütüne baktığınızda 1.647
lira, asgari ücretin neti 1.177 lira. Bekâr bir vatandaşınki, asgari geçim
indirimi diye asgari ücretin içerisine dâhil edilmeyen ama rakama ilave edilen
yani asgari ücret zammı yapılırken bu zam oranına ilave
edilmeyen bu rakamla beraber 1.300 lira oluyor. Burada da bir aldatmaca
Asgari
ücreti 1.300 lira yapmadığınızı da bu arada
söyleyeyim.
Yani,
şimdi, böyle yoksul bir kent, böyle fakir bir kent ama sürekli
ihtiyaçları artan bir kent. Yeni kamu binalarına
ihtiyacımız var, yeni okullara ihtiyacımız var, yeni
yollara ihtiyacımız var, yeni konutlara ihtiyacımız var.
Peki, bunlar yapılıyor mu? Maalesef, yapılmıyor Kocaelide.
Kocaelide, baktığınız zaman, okulların özel sektör
tarafından yapıldığını görüyorsunuz. Tabii,
80inci sırada kamu yatırımı alırsanız
okullarınızı, kamu kuruluşlarınızı
yapamazsınız. Çok acil; Kocaeli Adliyesi artık ihtiyaçlara cevap
vermiyor ama Adalet Bakanlığı her yıl, her dönemde bunu söz
vermiş olmasına rağmen, Kocaeli Adliyesinin problemi bir türlü
giderilememiş vaziyette.
Kocaelinin dertleri bununla da bitmiyor;
Müthiş bir trafik problemi var. E5i, transit geçişi biraz rahatlatma
adına bir şeyler yapıldı, üst geçitler yapıldı
ama maalesef, kent içi trafiğe baktığınız zaman çok
kötü olduğunu görüyorsunuz. İzmite bir misafirinizi davet
ettiğinizde, İzmite girişi bulamaz, Kocaelinin iki büyük kenti
üç yüzer bin nüfuslu Gebze ve İzmite gerçekten girişleri bulamazlar.
Çıkışlarda da kaybolmak mümkündür mutlaka navigasyon
cihazını kullanmanız gerekiyor. Böyle bir trafik
altyapımız var. Trafikle ilgili, çok da ciddi paralar harcayarak
-yaklaşık 500 bin herhâlde bastırdınız, İlyas Bey
de oradan dinliyor beni- 2009da böyle, şatafatlı bir proje
kitapçığı seçime giderken bastırdılar. Bunun
içerisinde monoray var. Sormayın şimdi bana Monoray nedir? diye;
tek ray üzerinde gidiyor.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Millet ne dedi?
HAYDAR AKAR (Devamla) Metrobüs var, teleferik var;
bunun gibi dünyada ne kadar ulaşım çeşidi varsa
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayaldi, gerçek oldu mu?
HAYDAR AKAR (Devamla) Hayaldi, gerçek oldu.
diyemeyeceğim, bunların hiçbiri yok. Ama bir şeyi de itiraf
edeyim: Geçen sefer, geçen seçim döneminde bakanın mahallesinin içerisine
girip bir parka yerleştirdikleri bir tramvay projesi vardı, oradan el
sallıyorlardı. Tramvayı da ışıklandırmak
için ara kabloyla elektrik çekmişlerdi. Nihayet başlatabildik. Oradan
bir el sallamışlardı. Ha, bu da yanlış bir proje bana
göre İzmitin konumu itibarıyla; bütün kenti aşağıya
indiriyorsunuz. Çok detaya girmeyeceğim ama olması da güzel bir
şey, kente ayrı bir değer katacağını da
düşünüyorum.
Bir havaalanımız var, evlere şenlik!
5 kez açılış yaptınız arkadaşlar. Şu
meşhur açılışlarınız var ya, sürekli
yaptığınız açılışlar, 5 kez
2008de Trabzona
uçulmaya başlandı; ara verildi, gitti geldi, o şirket geldi, bu
şirket gitti, tam 5 kez açtılar, hâlen tek bir hatla
çalışıyor, tek bir uçak inip kalkıyor; Trabzon
uçağı kalkıyor. Bunu da çalıştırmayı henüz
başaramadılar. O dönemlerde şunları söylemiştim:
Devlet Hava Meydanlarında en az aygıtı olan yani
uçağın güvenli inişi ve kalkışını
sağlayacak en az aygıtı olan hava meydanı Cengiz Topel Hava
Meydanıydı, ILS ve VOR cihazları eksikti. Bunu,
açıldığı tarihte söyledim ancak yeni yeni
yerleştirmeye başladılar. Öyle bir havaalanı ki
inanın, gecekondu demek gerekir çünkü yer hizmetlerini Sabiha Gökçenden
alıyor, diğer bütün hizmetlerini oradan alıyor. Bunun, Kocaeli
gibi bu kadar katma değer veren bir kente, Türkiye ekonomisinin yüzde
12sini karşılayan bir kente yapılan bir haksızlık
olduğunu düşünüyorum. Bu kadar sıkışmışken
İstanbulda hava trafiği, Cengiz Topelin
kullanılamamış olmasını ayrı bir gaf olarak
düşünüyorum.
Bir limanlarımız var, evlere şenlik!
Kocaelide yaşayan insanlar, 3 tarafı denizle çevrili olmasına
rağmen, 108 kilometre sahilimiz olmasına rağmen, sahile hasret
yaşarlar, denize hasret yaşarlar çünkü 2,3 kilometreye 1 liman
düşüyor.
Buradan Kocaeli milletvekillerine sesleniyorum:
Şu Derince Limanına yaptığınız ihanet
Özelleştirirken 450 bin metrekarelik dolguya izin verdiler,
karşı çıkmadınız.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Mavi bayraklı
plajlardan da bahsetsene.
HAYDAR AKAR (Devamla) Bakın, sahile, 1
kilometre paralel Gölcük yönüne, güneye 500 metre olmak üzere, körfezi daraltan
bir noktada -neredeyse yürüyerek geçeceğiz, karşı
karşıya- liman dolgusu iznini verdiler, 5 milyon metreküp dolgu
yapılacak, yaklaşık -yanlış hatırlamıyorsam
rakamı- 300 bin büyük treylerle dolgu taşınacak oraya.
MEHMET DEMİR (Kırıkkale) Sefa
Sirmenin barajından da bahset! Ondan da bahset!
HAYDAR AKAR (Devamla) Bahsederim, onu çok iyi
biliyorum, sana da öğretirim o konuyu, hiç merak etme! Bahsederim. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Mavi bayraklı
plajlardan bahset! Mavi bayraklı plajlardan bahset.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Bir baraj tutturdular,
gidiyorlar.
Kocaeli Büyükşehirin borçlarından sadece
yüzde 7 kesiliyor ama Eskişehirin, İzmirin borçlarından yüzde
40 kesiliyor arkadaşlar. İnsan bunları söylerken utanır,
utanır ve hazine tarafından dondurulmuş, bugün bir etkisi yok
onun arkadaşlar.
Bir on dakika da sonra kullanacağım; bu
elzem oldu çünkü tamamlatmıyor arkadaşlar.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Şu mavi
bayraklı plajlardan bahsetsene Haydar Bey! Ayıp oluyor ama!
HAYDAR AKAR (Devamla) Mavi bayraklı plajlarda
mikrop yuvasından geçilmiyor, sahte mavi bayraklı. Hatta il
sağlık müdürlüğünün rakamlarını bir gün sonra da
siteden kaldırdınız; bunu da iyi biliyorum, onu yine arzu
edersen getirttiririm.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Kaç defa denize
gidildi, bir bahset bakalım ya.
HAYDAR AKAR (Devamla) Ben kötülemek için
söylemiyorum, eksiklerini söylüyorum İlyas Bey. Sizi burada
uyarıyorum. Gelin, birlikte Kocaeliyi marka kent yapalım.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Yani, bunları
da söyle, bunları da söyle. Kocaeli Milletvekilisin, Kocaelinin
reklamını yap, reklamını. Yapılan hizmetlerin
reklamını yap burada, sana yakışan o olur. Sana
yakışan, Kocaelinin güzelliklerini anlatmak burada.
HAYDAR AKAR (Devamla) Yani, marka kent
yapalım, marka; geçmişte olduğu gibi, marka kent yapalım.
Bu kadar katkı sunan bir kente böyle ihanet yakışmıyor.
Sevgiler saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Karar yeter
sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Tamam, anlaşıldı.
3üncü maddeyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Maddeyi kabul edenler: Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da
taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içerisinde Başkanlığı
ulaştırmalarını rica ediyor ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Avrupa Konseyi İnsan Ticaretine
Karşı Eylem Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan
Oy Sayısı : 207
Kabul : 201
Ret : 5
Çekimser : 1 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Sema
Kırcı Fehmi
Küpçü
Balıkesir Bolu
Böylece, tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Şimdi, 5inci sırada yer alan, İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye
Değişiklik Getiren 15 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
5.- İnsan Haklarını ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Değişiklik Getiren 15 Nolu
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/319) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 27) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 27 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde gruplar adına
söz isteye, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili
Kamil Aydın.
Sayın Aydın, buyurun.
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
NECİP KALKAN (İzmir) Hoca sen de on
dakika konuş Allah aşkına!
KAMİL AYDIN (Devamla) Öyle yapayım,
değil mi?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
arkadaşlar otursunlar
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
yerimize oturalım, hatip kürsüde, hatibin insicamını
bozmayalım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yani, illa tahrik edici,
sataşmalı sözler mi sarf etmesi lazım ki Genel Kurul dinlesin
Sayın Başkanım?
BAŞKAN Maalesef
KAMİL AYDIN (Devamla) Sayın
milletvekilleri, gecenin bu geç saatinde, Erzurumumuzun çok manevi bir
değeri var, çok bilge bir insan, Naim Hocamızın bir
dörtlüğünden bahsedeceğim size. Biraz önce ufak bir sataşma oldu,
ben de ona nazikçe, biraz da işin içine latife katarak cevap vermek
istiyorum. Biraz da şiveli anlatırsam, inşallah
yadırgamazsınız, hoşgörünüze sığınarak.
Diyor ki: Ula uşak, söz kantardır ha,
adamı tartar. İyi konuşursan şerefin artar. Sükût edersen
vakarın artar. Yalan söylersen ocağın batar. (MHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, biz bu kürsülerden gerçekten, zaman
zaman vakarımızı artıracak şeyler yapmalıyız
ki onu yaptık. Sükût ediyoruz bazen, bazen de şerefimizi
artırmaya çalışıyoruz, doğru, bilgili, belgeli, ispatlı,
bilime, bilgiye, ilime irfana dayanarak konuşmaya
çalışıyoruz çünkü burası hakikaten, milletin en üst
seviyede temsil edildiği bir makam. Dolayısıyla, hepimizin
gerçekten bir noktada dikkat etmesi gereken bir süreç yaşıyoruz.
Elbette ki birçok sorunu dile getireceğiz,
konuşacağız ama sorunları ifade ederken, konuşurken
bir kere bir şeyin sorun olup olmaması konusunda mutabık
olmamız lazım. Biz, sürekli, Milliyetçi Hareket Partisi olarak dedik
ki: Arkadaşlar, bir şeyi sorun yapmak, onu hafife almak, onu
küçümsemek, onu ötekileştirmektir. Türkiyede Kürt sorunu diye bir
sorunumuz olamaz, yoktur, Laz sorunumuz, Çerkez sorunumuz, Gürcü sorunumuz
olamaz, yoktur. Bu, ötekileştirme projesidir ama bunu tabii, koyma
akıllarla bir yerlerden alıp birileri bunu gündeme getirirse bu
malzeme olur ve bu da dilden dile, elden ele dolaşır.
Demokrasiler öyle, üç günde, beş günde, üç
yılda, on yılda, yüz yılda olan işler değil.
Bunları zaman zaman ifade edeceğiz. Bizim görevimiz, doğruyu
bilgiye, belgeye dayanarak ifade etmek. Bakın, bizden önce birçok
konuşmacı gerçekten, çok eski etimolojik tanımlarından
başlayarak demokrasiyi tanımladılar. Batı demokrasilerine
de baktık. Bu en eski Batı demokrasilerinden birisi Anglosakson
geleneğidir. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Bakın, 1215 yılında
Magna Carta ilan edilmiş. Magna Carta nedir? Bizim bugün
anladığımız kadarıyla yani bu Parlamento o güne gitse,
Magna Cartayı demokrasi adına tartışacak olsa Magna
Cartanın bugünkü koşullarda demokrasiyle hiçbir alakası yok.
Niye biliyor musunuz? Çünkü bir monarşik yapı var, onun
karşısında, monarşik yapı içerisinde -Orta
Çağdan bahsediyorum- ne var? Belirli bir hiyerarşi var, kral ve
kralın kullandığı lordlar, baronlar ve
aşağıya doğru götürebilirsiniz. Bakın, adına
demokrasi diyoruz ama serüveni nasıl başlamış: Tebaa hiç
yok, insanlar yok, sadece kral var ve kralın görev verdiği
sınıflar var yani feodal bir yapı var. Bu feodal yapı diyor
ki: Bu kral her isteğini bize yaptırıyor ama bizim hiçbir
hakkımız yok, parlamentomuz yok, bize herhangi bir şey
sormuyor. Bu istekten doğan bir parlamenter geçişe adımdır
Magna Carta yani yine elit bir kesimin, feodal bir yapının da
kralın yanında hak alma, pozisyon alma serüvenidir ve bu, bütün
Batı demokrasilerinde olduğu gibi, tedrici bir gelişim sürecidir,
gelişerek bugün, bakıyoruz ki hâlâ daha az gittik uz gittik.
İngilterenin demokrasi yapısına bakıyoruz,
tanımı aynen şudur: Anayasal bir monarşidir, iki tane
parlamentosu var; Lordlar Kamarası ayrıdır, Avam Kamarası
ayrıdır. Ama bu gelişim sürecinde, hiçbir zaman yapıya
ihanet etmeden, yapıya bağırmadan, hainlikle suçlamadan,
ötekileştirmeden, tam tersine Yapıyı daha ne kadar
geliştirebiliriz, eksiklerimizi ne kadar tamamlayabiliriz, nerede sıkıntılar
var, oraları nasıl çözebiliriz. noktasında, demokrasiler aynen
canlı bir organizma gibi kendini geliştirerek, büyüyerek,
genişleyerek, kucaklayarak bir süreç yaşar. Ama maalesef,
saygıdeğer milletvekilleri, burada gerçekten, bu tür örneklerimiz
var. Bunu sadece Anglosakson geleneğinden örnek verdim, en uzak
olduğu için, en eski olduğu için, Fransıza getirirsek 1789dan
bu tarafa alır, anlatırız, biliyorsunuz zaten.
Şimdi, bizim Türkiye Cumhuriyeti devletimiz,
inanın -Apalamak diye bir söz vardır, hani bebekler için
kullanırız, Apalıyor. deriz- daha tam yürüyemiyor. Ya Allah
aşkına, genç bir cumhuriyet, doksan yıl büyük bir yıl
değil, uzun bir yıl değil demokrasi geleneğinde,
inanın, çocukluk dahi değil. Bakın, 1215-2016, sekiz yüz
yıl geçmiş aradan, hâlâ daha monarşik yapıdan tam
vazgeçememiş bir yapıdan bahsediyoruz İngiltere için. Onun için,
doksan üç yıllık cumhuriyete, bizim demokrasi geleneğimize
haksızlık etmeyelim. Kusursuz mu? Değil. Apalama dönemi
diyoruz, gelişecek, büyüyecek, geliştirecek kendini, yüzyıllar
ötesine aşıracak ama akamete uğratırsak, yok sayarsak,
nüanslara takılıp kusurlar üzerinden hareket edersek, eksikler
üzerinden hareket edersek, genç, daha cenin hâlinde öldürürüz, yok ederiz.
Peki, bu yokluktan kim faydalanır değerli milletvekilleri, soruyorum
size?
Sürekli, bu kürsülerden Suriye oluruz, Irak
oluruz., öyle basit kullanıyoruz ki. Peki, siz ne olursunuz? Biz ne
oluruz? Hadi Suriye olalım. Siz ne olursunuz? Sünni bir devletin
parçası mı olursunuz, Şia bir devletin parçası mı
olursunuz ya da etnik köken bağlamlı başka bir devletin
parçası mı olursunuz? Bir anda düşünün. Bunları kolay
kullanıyoruz, kavramları çok kolay heba ediyoruz ama sözün nereye
gittiğini bilmiyoruz. Bir hayal kurun: Türkiye -Allah korusun- Suriye
olursa ben ne olurum, ben nerede olurum, nasıl olurum, pozisyonum nerede
olur, bu Meclisin hâli ne olur?
Onun için, gerçekten, felaket
tellallığı yapmayacağız. Hep iyiyi, güzeli, bu ülkenin
geleceğine katkıda bulunacak şeyleri özendirmeliyiz.
Birbirimizin hataları, eksikleri üzerinden hareket ederek derinleştirmeyeceğiz
sıkıntıları. Biz her zaman söyledik, bu coğrafyada
birtakım haklar ya da yapay sorunları ifade ederken
varlığı bin yılları aşan bir varlığa,
bir devletin, bir milletin varlığına, birliğine halel
getirecek söylemlerden uzak duralım. Yani bu coğrafyada ta Dandanakan
Savaşıyla o Mezopotamya dediğiniz, Filistin dediğiniz,
Suriye toprakları dediğiniz coğrafyaya Türkler geldiler ve oraya
beraberinde kimliklerini, kültürlerini, alicenaplıklarını,
kardeşliklerini, barış sevgilerini getirdiler; Gaznelilerle
mücadele ettiler, Horasanda, daha sonra 1071 Malazgirt, ondan sonra
Anadolunun batıya doğru bir fütuhatı başladı ama
demin söyledik, burada herhangi bir etnisiteyi ön plana çıkararak bir
devlet anlayışı, bir demokrasi geliştirme
anlayışı olamaz. Bu süreç artık adını
koymuş, mücadelesini vermiş; büyük Türk milleti, artık
Anadolunun her yerinde, bütün etnik grupları bir arada tutarak, bir arada
paylaşarak, konuşarak, anlaşarak bütün kültürel dokusunu
birlikte meydana getirerek varlığını sürdürmektedir.
Dolayısıyla,
bugün, bakın bir konuşmacı arkadaş, bir hatip aynen
şunu yaptı: Şimdi, bir tez ortaya koyuyorsunuz, ille de
Batıdan bir delil getireceğiz. Ya, ilim var; önce kendi
geleneğimize bakalım. Biz tarihimizden
Ben geçen gün de söyledim, tarih
bizim yol haritamızdır; bakıp oradan, geleceğimizi
inşa edeceğiz. Diyor ki Azerbaycanda kanton var,
Kırgızistanda var, Kazakistanda var, İsviçrede var,
Belçikada var. Ya, niye kendimize hakaret ediyoruz? Bu
saydıklarınızın, Allah aşkına, devlet olma,
millet olma geleneği Türklerden çok mu önce? Bizim var, bizim zaten var.
Yani bana niye Kazakistanı örnek gösteriyorsun? Beni bölmeye,
ayrıştırmaya, kantonlaştırmaya gideceksin diye, bana
Azerbaycandaki, Kırgızistandaki, Kazakistandaki yapıyı
örnek gösteriyorsunuz ya da İsviçredekini. Bizim devlet olma
geleneğimiz var Allahın izniyle, biz bunu tarihte
başardık. Dolayısıyla, böyle hafife alıcı,
basitleştirici, tarihi yok sayan ayrıştırıcı
politikalardan uzak duralım. Onun için, zaman zaman susmayı
yeğliyoruz vakarımız artsın diye yoksa Allaha şükür
söyleyecek çok sözümüz var.
Efendim, Akifi hepimiz biliriz, Akifi Anma Günü
yaptık. Akif Mısıra gidiyor, Mısır dönüşü -aynen
kendi cümleleri, aktarıyorum- Mısırda on bir yıl
kaldım fakat on bir saat daha kalsaydım
çıldırırdım. Sana halisane fikrimi söyleyeyim mi
-muhatabına diyor- insanlık da Türkiye'de, milliyetçilik de
Türkiye'de, Müslümanlık da Türkiye'de, hürriyet de Türkiye'de. diyor
Akif. Şimdi, bunu söylerken Arnavutlukun kopuşunu da Safahatta
hepiniz hatırlarsınız değil mi, kendisi ifade ediyor. Orada
da diyor ki:
Bunu benden duyunuz, ben ki evet Arnavutum
Başka bir şey diyemem
İşte,
perişan yurdum!
Değerli milletvekilleri, perişan bir yurt
özlemimiz yok. Yurdumuzu perişan etmek için, lütfen, yapay gayretler
içerisinde olmayacağız, olanlara destek olmayacağız, buna
çanak tutan yapay siyasi söylemlere de itibar etmeyeceğiz. Çünkü laf ok
gibidir, ağızdan bir defa çıkar, ondan sonra malzeme olur
birilerine, sürekli savunma mekanizması bu laflar olur, sürekli
referanslar bu laflara verilir. O zaman, iki düşünüp bir
konuşacağız bu yüce Mecliste diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gruplar adına ikinci söz,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Mizgin
Irgata aittir.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Yok, Sayın
Başkan.
BAŞKAN Evet.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
İNSAN
HAKLARINI VE ANA HÜRRİYETLERİ KORUMAYA DAİR SÖZLEŞMEYE
DEĞİŞİKLİK GETİREN 15 NOLU PROTOKOLÜN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Avrupa Konseyi bünyesinde 24 Haziran 2013 tarihinde imzaya
açılan ve Türkiye Cumhuriyeti adına 13 Eylül 2013 tarihinde imzalanan
İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair
Sözleşmeye Değişiklik Getiren 15 Nolu Protokolün
onaylanması uygun bulunmuştur
BAŞKAN 1inci madde üzerinde söz isteyen Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Nihat Akdoğan.
Buyurun Sayın Akdoğan.
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Doğrusu, insan hakları ve ana hürriyetleri
korumaya dair kanun tasarısı üzerinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Ama, bir şeyi de hatırlatarak
başlamak istiyorum. Dün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
Avrupaya, insan hakları konusunda hangi ülkelerin karneleri ne
durumdadır, bir açıklaması oldu. Türkiye, Ukrayna ve Rusyadan
sonra 3üncü sırada yer aldı. Özellikle, bu dönemde
2015-2016nın bu kısa sürecinde, biz şu anda, birçok ilçemizde,
ilimizde bile sorunlar yaşanırken şunu söylüyoruz, bir şey
istiyoruz: Burada, insanların hayatlarının
kurtarılması adına bütün mercileri devreye koymaya
çalışıyoruz ama maalesef, burada bazı şeyleri
geçemiyoruz, bazı yerlerde duruyoruz. Biz, şu anda, özellikle
Cizrede, ambulansı gönderebilmek için 112yi arayamıyoruz, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine başvurmak durumunda kalıyoruz.
Gerçekten, eğer demin bütün arkadaşlarımızın da
belirttiği gibi birlikte yaşayacaksak, bu Parlamento kendi iradesinin
üzerinde irade olmadığını ortaya koyabilmeliydi, burada net
duruşunu ortaya koyabilmeliydi.
Bu dosyalar, tekrar
1990larda nasıl yüzlerce,
binlerce hatta on binlerce dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
kabul edildiyse aynı süreçle karşı karşıya
kalacağız ve ben bu konunun es geçilmemesi gerektiğini
düşünüyorum çünkü şu anda bile, bu Cizredeki insanların
akrabaları, kardeşleri bizi arıyorlar, Burada kardeşim
yaralıdır, bunun için siz ne yapıyorsunuz? diye, Meral
Vekilimiz de belirtti.
Doğrusu, biz buraya çıkarken
arkadaşlarımız diyorlar ki: Nasıl biz bu sürece geldik?
E, bakmak lazım değerli arkadaşlar. Bir taraftan kafa kesen
insanların desteklendiği bir yerde, bir taraftan insanların kan
ağladığı bir yerde
Biz oradan şunu söyledik:
Rojavadaki Kürtlerin Türkiyeye ne zararı var? Sınır ihlali
var mı? Türkiyeyi tehdit eden bir durum var mı? Bunu
söylediğimizde, siz
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Recep Tayyip
Erdoğan sayesinde Rojava Kürtleri
NİHAT AKDOĞAN (Devamla) Evet, oradan
lafınızı söyleyeceğinize, gelin, burada konuşun.
Değerli arkadaşlar, biz ısrarla
şunu söyledik: Kürtlerin bugün Orta Doğuda en iyi geçindikleri halk
Türklerdir, bunlarla birlikte yaşamak istiyorlar. Ama, siz, hepimizin de
bildiği, uluslararası camianın da söylediği, buradaki
çeteleri destekleyerek
Bakın, ben Antepte kaldım. Bunu bütün
samimiyetimle söylüyorum. Antepteki hastaneleri
Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı, o Suriyeden gelen ya da Suriyeye gidenler
Sizin:
Tatile giden insanların önünü biz alamıyoruz, tatile gidiyorlar.
Bir ülke düşünün, iç savaşa girmiş, oradan siz çıkıp
diyeceksiniz ki: Dışarıdan gelenler tatil yapmaya gidiyor.
Oradan gelen o IŞİDci, El Nusracı kadar, diğer oradaki bu
ülkenin vatandaşının değeri yoktu. Hastanelerde
gördüğü ilgi, biz o ilgiyi göremedik. Ve orada siz çıkıp
şunu söyleyeceksiniz: Kürtlerin kan ağladığı,
birlikte
Burada hangi partiden hangi arkadaş çıkarsa
çıksın fark etmiyor. Biz 1071den bahsediyoruz, Çanakkaleden
bahsediyoruz, hatta Kıbrıs Harekâtından bahsediyoruz. Kimlerle
birlikte? İşte, o Suriyeliler de buranın
vatandaşıydı, buradaki Kürtlerin akrabasıydı. Biz
oradan çıkacağız, Kobani düştü, düşecek. diyeceğiz,
işte, oradaki Akçakale Sınır Kapısından o
insanların geçişlerine izin vereceğiz, oraları şu anda
da bombalayacağız. Biz şunu söylüyoruz: Peki, siz
kardeşim dediğiniz, birlikte yaşamak dediğiniz, hatta
bizim karşı olduğumuz etle tırnak
Tırnak
uzadığında da kesildiğini hepimiz biliyoruz. Burada
eğer birlikte yaşayacaksak -bu sınırlar, oradaki tanıdığınız
bir yapı- içinizde akrabaları olan, sizlerle birlikte belki Çanakkalede
savaşmış olan Kürtleri siz niye
düşmanlaştırdınız? Niye bu kadar PYDnin
Bakın, PYDnin Cenevre görüşmelerine
katılmaması için elinizden geleni yapmaya
çalıştınız, bunu başarı da saydınız.
Bu, gerçekten
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Nerede konuşuyorsun
ya Allahını seversen!
METİN GÜNDOĞDU (Düzce) PYDden sana ne?
NİHAT AKDOĞAN (Devamla) - Bunu niye
söylüyoruz? İşte, bugün, bakın, şunu da söylemek isteriz:
İşte çözüm sürecinin bittiği noktayı söylüyorum. Sayın
Cumhurbaşkanı aynen şunu söylüyor, diyor ki: Biz kuzey
Suriyeye izin vermeyeceğiz. Peki, kiminle birlikte
oluşturacaksınız? Suriye muhalifleri dediğiniz kim, bir
söyleyin? Buharlaştı gitti. Orada şu anda kim var, bir izah
edin; El Nusra var, IŞİD var.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Rejime kim muhalifse o.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) PYD, PKK hariç
herkes orada kardeşimiz.
NİHAT AKDOĞAN (Devamla) Diğer
taraftan, bakın, bütün inançların, bütün dillerin ve bütün renklerin
şu anda kendisini ifade ettiği bir yapı var orada. Bu
yapıyı biz eleştirmeliyiz. Orada eksiklikler varsa, orada sizin
de itirazlarınız varsa yapacaksınız ama onları
düşman görmenize gerek yok çünkü oranın asli
unsurlarıdırlar, dışarıdan
taşınmış bir toplum değildir. Afganistandan,
Pakistandan, Bangladeşten ya da Afrikanın herhangi bir ülkesinden
gelen insanlar yok orada. Gelip buradan diyeceksiniz ki: Biz böyle bir
yapıya izin vermeyeceğiz, bu kırmızı çizgimizdir.
Oradaki insanları siz böyle düşmanlaştırırsanız
Oradaki insanları, yüz yıldır kendi kimliğinden yoksun
bırakılmış, dili yasaklanmış, kültürü
yasaklanmış bir toplumdan, bugün, kendini ifade etmeye
çalışan bir toplumu siz niye düşman göreceksiniz? İşte
bugün o siyaset Türkiyede de işliyor. Bakın, şunu söyleyeyim:
Türkiyedeki siyaseti bugün bu konuma getiren neydi?
1) Oradaki kantonlar sistemiydi.
2) Bu Akçakalenin karşısının
alınmasıydı.
Ve siz bundan korktunuz, Bu sınırlar
bunların eline geçiyor. Ama tanıdığınız
yapılar, tanıdığınız insanlar. Siz demokratik bir
yapıdan çekindiniz, Bunlar Türkiyeyi etkileyecek. Biz şunu
söylüyoruz: Eğer Kerkük, Musul Misakımillînin içerisindeyse bu
Kürtlerin yaşadığı coğrafyayı,
yaşadıkları yerlerin hepsini içine almıyor muydu? O zaman
biz niye bu konuya böyle yaklaşıyoruz? Dolayısıyla, bugün
işte çözüm sürecini bitiren, kırmızı çizgi gördüğünüz
Rojava siyaseti ve burası yanlıştır. Oradan biz
ısrarla söylüyoruz. Bugüne kadar, ta Kamışlıdan Afrine
kadar Kürtlerin yaşadığı yerden, herhangi bir yerden
Türkiye'ye karşı bir saldırı oldu mu, bir tehlike
yarattı mı? Değil. Kaygılarımızla
yaşıyoruz, korkuyoruz. Bunu atlatmak zorundayız. Eğer,
birlikte yaşayacaksak, birlikte yaşamdan bahsedeceksek biz
onları da kabul edeceğiz, çözüm sürecine de yeniden daha çok insan
hayatını kaybetmeden tekrardan geri döneceğiz, diyeceğiz
ki: Dün biz aslında bu işi başarabilirdik ama
kaygılarımızdan başaramadık, bugün
başarabiliriz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 1inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, kısa bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Türkler ile Kürtlerin kardeşliğine ve PYDyi
demokrasinin sözcüsü gibi takdim etmenin yanlış olduğuna
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Kürtler ve
Türkler kardeştir, kardeş olmaya da mecburdurlar.
Coğrafyanın kaderi bunu aynı zamanda dayatır. Fakat,
dayatma olmasının ötesinde burada ortak bir kaderle geleceğe
doğru yürümek herkes için en iyi olanıdır. Sadece Kürtler ve
Türkler kardeş değildir; Acemler, Araplar, hepsiyle kardeşiz.
Kürtlerin ve Türklerin kardeşliğine düşman olan terördür. Terör
ile Kürtleri birbirinden ayırmak da Kürtlere ilişkin hassasiyet
gösteren herkesin en başgörevidir. Yoksa ikisini
aynılaştıran bir dil, yanlış bir dil olur.
PYD bugün PKK'yla iç içedir. PYD o bölgede önce
kendisine itaat etmeyen Kürtlerin canına okumuştur. PYD'yi gelip
burada böyle demokrasinin sözcüsü, her renge izin veren bir yapı gibi
takdim etmek çok yanlıştır. Esad rejimine muhalif gibi
görünürken alttan alta iş birliği etmektedir. Bugün de doğuda,
güneydoğuda, çeşitli yerlerde yaşanan terör hadisesinde PYDnin
etkili olduğu topraklardan intikal eden silahların ve insanların
da payı vardır. Bunların da hepsini elbette bu ülkenin
insanları biliyor. Yoksa Kürtler, Türkler kardeştir ve böyle olmak da
durumundadırlar. Herkesin de asli görevi bu kardeşliği tahkim
edecek bir tarzda bu meseleye bakmaktır.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- İnsan Haklarını ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Değişiklik Getiren 15 Nolu
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/319) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 27) (Devam)
BAŞKAN 2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz isteyen
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Mizgin
Irgat.
Buyurun Sayın Irgat. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Sayın Başkan, değerli üyeler;
gecenin bu saatinde aslında daldan dala torba yasa malumu, konudan konuya
atlıyoruz.
Aslında bütün bu
yasaların
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Uluslararası, uluslararası
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Torba yasa görüşmüyoruz ki konu uluslararası
sözleşmeler.
MİZGİN IRGAT
(Devamla) O da aynı minvalde, aynı.
Dolayısıyla da bu
mantalite
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Nasıl ya, torba yasa değil.
MİZGİN IRGAT
(Devamla) Ya, bir dinleyin ya, bir dinleyin ya, bir dinleyin!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Doğru söyle, doğru!
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Torba yasa değil!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, müdahale etmeyelim.
MİZGİN IRGAT
(Devamla) Yani ben bu konuyu açmayacaktım ama Sayın
Bostancının PYDyle ilgili açıklaması
PYDnin statüsü,
tanımı
Sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada,
uluslararası camiada saygınlık kazanan bir duruşla, orada
kadınları satan, tecavüz eden ve tarihin mahkûm ettiği
suçları işleyen bir örgüte, IŞİDe karşı tüm
halkları, Kürtleri, Alevileri, Türkmenleri savunan durumda, pozisyonda
olan duruşuyla dünyada saygınlık kazanmıştır.
Dolayısıyla da burada eleştirilmesi gereken IŞİDe
silahları taşıyan, IŞİDin yapılan suçlarına
ortam sağlayan, ihmali suçları işleyen kişileri dile
getirip IŞİDi burada mahkûm etmektir. Bence bu noktada doğru
tavır takınalım ve bu noktada gerçekleri tartışalım
diye öneriyorum.
HASAN BASRİ KURT (Samsun)
PKK
MİZGİN IRGAT
(Devamla) Size cevap vermeyeceğim.
Şimdi burada hâlâ tarihsel
sorunlarımızın, Kürt halkının coğrafik
yapısının, dilinin, kültürünün
tartışıldığı, birtakım yorumlarla
tartışıldığı yorumlara denk geldik, onları dinledik. Kürt
sorunu sadece otuz yıllık, kırk yıllık bir sorun
değildir, yüz elli yıllık bir sorundur. Osmanlı
İmparatorluğunun son dönemlerinde başlayan, İttihat
Terakkiyle devam eden, 1990larda tırmanan ve bugüne kadar gelen çözülememiş,
bu ülkenin tarihî sorunudur. Sadece bu ülkenin değildir; Suriyenin,
İranın, Irakın ve bir kısım Kafkasyanın
sorunudur. Dolayısıyla da açın Googleı, açın
Vikipediyi Kürdistan nedir? diye bir sorun. Karşınıza
çıkan cevapları şu an okumak istemedim ama açıkça
yazıyor. Diliyle, kültürüyle Hint-Avrupa dil grubuna ait bir dili kullanan
coğrafik bölgenin adı, dört ülke parçasında bulunan bir ülkeden
bahseder. Dolayısıyla İttihat Terakkiden başlayan bir dizi
yasalar silsilesini de açmak gerekir. Takrir-i Sükûnu kim çıkardı,
Hıyanet-i Vataniyeyi, istiklal mahkemelerini? Temyiz kararları
uygulanmadan, yani Mecliste idam kararı onaylanmadan ertesi gün
infazı gerçekleştiren istiklal mahkemeleri neden kuruldu? 1990lara
geldiğimizde olağanüstü hâl kararları, olağanüstü hâl
yönetimleri, devlet güvenlik mahkemeleri, özel yetkili mahkemeler niye kuruldu?
Kamusal alanda Kürtçe yıllarca neden yasaklandı? Benim ismim Kürtçe.
Biliyor musunuz ben bu ismimle ilgili yaşadığım
ayrımcılık hikâyelerini anlatırsam hepiniz
utanırsınız. Eğitim yıllarımda okulda
MUHAMMET BALTA (Trabzon) 2002den sonra
yaşadın mı?
MİZGİN IRGAT (Devamla) Hayır.
Eğitim yıllarımda okullarda Neden ismin bu? denen hikâyeleri
size anlatırsam hepiniz utanırsınız. Bize Kürtleri,
Kürdistanı anlatmayın, yaşadığımız
ayrımcılığı bize anlatmayın. Biz bu tarihi
AHMET UZER (Gaziantep) Bağırma,
bağırma!
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Bağırırım! Gerçekleri anlatıyorum. Dinleyin!
AHMET UZER (Gaziantep) Bağırmadan
konuş!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bağırırım!
İstediğim şekilde konuşurum. Buna müdahale edemezsiniz.
AHMET UZER (Gaziantep) Konuşuyorsun zaten.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Ve bu arada,
Sayın Başkan, AKP sıraları sürekli izahat getiren, sürekli
insanları bir şekle şemale sokmaya çalışan yorumlardan
da vazgeçsinler. Yani bırakın
Evet, bu ülkede ifade özgürlüğünün
olmadığını biliyoruz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Nasıl
konuşuyorsun? Nasıl konuşuyorsun?
MUHAMMET BALTA (Trabzon) İfade özgürlüğü
olmasa burada konuşabilir misin?
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bunu
yaşadım. Ama Mecliste de var.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sabahtan beri
konuşuyorsun. İfade özgürlüğünün alasını
yaşıyorsun, konuşuyorsun. Daha nasıl
konuşacaksın?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim. Lütfen
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bakın, tabii
ki yaşayacağım.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Yaşa!
Yaşa!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Senin gibi
seçilmiş biriyim.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Yaşa diye
zaten yol açtık biz size!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Sus ya! Konuşma
ya! Konuşma!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sen
konuşma! Sabahtan beri konuşuyorsun!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bakın, bu
ülkede insan haklarıyla ilgili
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) İfade
özgürlüğünün Allahını yaşıyorsun!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Tahammül edin,
tahammül!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Tahammül
ediyoruz. Kaç saattir tahammül ediyoruz.
BAŞKAN Sayın Enç
Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Tahammül edeceğiz,
bu anlaşmalar çıkacak buradan!
MİZGİN IRGAT (Devamla) İnsan
Hakları Sözleşmesiyle ilgili bir konu
tartışılıyor. Şu an ülkemizde başkanlık
sistemi tartışılıyor. Yani yetkilerin tek kişide
toplanması.
1215te -benden önceki konuşmacılar
atıfta bulunduğu için söylüyorum- Magna Cartada kral kendi kendine
yetkilerini azaltmıştır ta o tarihte. Ama 2016 Türkiyesine
baktığımızda yetkileri tek kişi elinde bulundurma,
diktatörlüğü, diktatör rejimi oluşturmaya çalışan bir
sistem var. Bu da böyle sakin sakin anlatılıyor, Sistem
değişmiştir. deniliyor. Ama aslında
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Allah için doğru, bütün
yüreğimle inanıyorum.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) 35
bin kişinin katilidir asıl diktatör!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Diktatörün kim
olduğunu herkes iyi biliyor.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Diktatör olsaydı sen
burada konuşamazdın.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim lütfen.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bu gerçekleri bu
halktan saklayamazsınız. Bütün Türkiye, bütün Orta Doğu
İlk konuşmamda değindim. Strazburg
belgelerine göre ikincidir Türkiye; birinci Rusya, ikinci Türkiyedir insan
hakları ihlalleri noktasında. Bu raporu ben vermedim. Bu rapor niye
verildi?
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Eş Başkanınız Rusyadan çıkmıyor.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Hayır,
hayır
Bakın, size bir rapor
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Kandilde alıkoyduğunuz 350 çocuğun hesabını verin!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Ya biz
kadınlar çıkınca siz sadece konuşuyorsunuz!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Erkekler
başka yerde, yapacak bir şey yok.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Orada laf atma
memurları var.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Ablukalarda
yaşamını yitiren
Ya, dinler misiniz!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Dinlemiyoruz!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Yani bu saatte
gerçekler acı geliyor, farkındayım. Yani, maalesef, gerçekler
bunlar.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Gerçek
değil bunlar, iftira olduğu için tahammül edemiyoruz. İftira,
iftira, iftira!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bunları
dinleyeceksiniz, bu ülkede Kürtlerle barış masasına
oturacaksınız. Bu masa kurulacak.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) İftira
ediyorsunuz, iftira!
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Bakınız, ne kadar inkâr ederseniz edin
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Kürtleri
kullanıyorsunuz, Kürtleri kullandırmayacağız artık
size. Aradan çıkacaksınız!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
MİZGİN IRGAT (Devamla) Ne kadar inkâr
ederseniz edin
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Sayın
Başkan, tehdit ediyor.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
MİZGİN IRGAT (Devamla) Tehdit etme
ihtiyacım hiç yok, gerçekleri dile getiriyorum. Bu ülkede Kürt meselesini
yıllarca hiçbir hükûmet ortadan kaldıramadı.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Terör meselesi var,
terör!
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Terör, terör!
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Dolayısıyla, bu sorunu çözmek durumundadır. Bugün bile bu sorun
çözülürse yüzyıl sonra bu insanların hafızalarından,
işkence gören çocukların hafızalarından bu tarihi
silemeyeceksiniz; bu tarihi, bu hikâyeleri, bu acı dolu hikâyeleri
unutturamayacaksınız.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Ben
unutturmayacağım ya!
MİZGİN IRGAT (Devamla) - Onun için, tez
elden diyoruz ki bir an önce yaşanan hukuksuzluklara son verelim.
Bakın, bugün elimde bir rapor var 28/01de
hazırlanan. Sokağa çıkma yasağı adı altında
sürdürülen ablukalar da Cizre, Silopi, Sur olmak üzere 3 ilçede devam
etmektedir; bir de ilan edilmeyen, fiilî olarak uygulanan il ve ilçelerde devam
etmektedir, benim milletvekili olduğum il gibi. Günde en az kaç
helikopterin geçtiğinin, kaç akrebin geçtiğinin
sayısını size veremeyeceğimiz oranda ablukanın
yaşandığı birçok ilden bahsedeceğim.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Evet, yeni hendekler kazılmasın diye, yeni bombalar döşenmesin
diye yapıldı, yapılmaya da devam edecek.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bakın,
devlet eğer o bölgeyi gözden çıkartmışsa, Kürtleri ve o
bölgeyi gözden çıkartmışsa bunu açık açık söylesin.
Fiilî olarak zaten biz bunun yapıldığını çok net
görüyoruz. Bir bodrumda insanlar şu saat itibarıyla -bakın, saat
01.32- hâlâ hastaneye kaldırılmamışsa devletin bu bölgeye
ilişkin uyguladığı ayrımcılık
politikalarının en önemli örneğidir kesinlikle.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Onun için mi devletin
ambulansını istiyorsunuz?
MİZGİN IRGAT (Devamla) - Suruç
katliamında 33, Zergele katliamında 8, Ankara katliamında 100
can olmak üzere 141 kişi hayatını kaybetmiştir.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Ne katliamı?
MİZGİN IRGAT (Devamla) - Cizrede son
yasak 14/12/2015te ilan edildi. Kırk altı gündür devam eden ablukada
69 kişi yaşamını yitirdi, Silopide 28 kişi
yaşamını yitirdi, Surda 19 kişi hayatını
yitirdi.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Dağda 350 çocuk alıkonuldu.
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Dolayısıyla, bütün bu ölümlerin müsebbibi AKP, AKP Hükûmetinin
yanlış politikalarıdır.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Kaç tane polis,
kaç tane asker şehit oldu; onu söylesene!
MİZGİN IRGAT (Devamla) AKP Hükûmetinin
şiddeti tırmandıran politikaları nedeniyle bu ülkede kan
dökülmeye devam ediyor.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Kaç tane polis,
kaç tane asker şehit oldu? Bir kere de onu söylesene oradan! O kürsüden,
yüreğiniz yetiyorsa bir kere de onu söylesenize! 2,5 aylık
çocuğu babasız bırakan PKKlı itleri söylesene! Söylesene
onları da!
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Dolayısıyla, bizler barış demeye devam edeceğiz.
Bizler insan haklarını her zaman savunacağız.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Siz
barışın bsini diyemezsiniz be!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) İnsan
hakkını savunmuyorsun ama teröristin hakkını savunuyorsun!
İnsan hakkı değil, öyle bir insan hakkı yok!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Çünkü Kürtler bu
ülkenin en barışçıl, en demokratik halkı olarak tarihsel
rolünü oynayacaktır.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Eşit tutun
teraziyi; eşit, eşit, eşit!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Kürtler bu
tarihin akışını değiştirecektir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Şehitler
ölmez!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya)
Faşistsiniz, faşist! Siz faşistsiniz, Kürt milliyetçiliği
yapıyorsunuz.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Çünkü
barışçıl politikaları Orta Doğunun en yerleşik,
en kadim halkı olarak politikalarınıza Dur! diyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Dolayısıyla, çok da kendinizi yormayın.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Siz
yormayın, biz rahatız!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Eğer
yapabilecekseniz, eğer Biz bu ülkenin Meclisiyiz. diyorsanız
BAŞKAN Sayın Irgat, süreniz doldu.
MİZGİN IRGAT (Devamla)
buyurun çözüm
diyoruz, buyurun bu sorunlarımızı çözelim diyoruz ama böyle bir
talebiniz yok.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Biz de çözüm diyoruz,
aynı şeyleri söylüyoruz. Hendekleri kapatın, silahları
bırakın!
BAŞKAN Sayın Irgat
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Dolayısıyla da AKP Hükûmeti
(HDP sıralarından
alkışlar)
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Kaçırdığınız 350 çocuk nerede? Hani çocuk hakları?
BAŞKAN 2nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde söz isteyen,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili
Mahmut Toğrul.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Genel Kurulun sevgili
emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından Oradan bağırmadan konuşalım. sesi)
Öncelikle, nasıl konuşacağıma
ben karar veririm. Bu benim kararım, benim yaklaşımım,
istediğim gibi yaklaşabilirim.
Değerli milletvekilleri
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, sizleri laf atma memuru olarak
tayin edenlere söyleyin, çıkın burada konuşun, öyle laf
atmayın. (HDP sıralarından alkışlar) Laf atmayın.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bizde öyle memur
falan yok ama sizde emir aldığınız yerler varsa o başka!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sizin gibi
değiliz biz.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Bakın, siz
görevlendirmişsiniz sanki. Daha ben cümlelerime başlamadım, daha
bir şey söylemedim. Ne söyledim?
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Van) Saray korosu onlar,
saray korosu.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bu
sıradakilerin hepsi milletvekilleri.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, istirham
ediyorum, lütfen hatibe müdahale etmeyelim.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Değerli
arkadaşlar
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Başkan, susturun lütfen!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Yalnız, Sayın Hatip, herkes milletin
iradesiyle, özgür iradesiyle burada. Kimse memur değil, herkes
milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bravo
Başkanım!
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Ama daha
başlamadan laf attılar, daha ben bir cümle etmedim ki.
BAŞKAN Buyurun.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, biz buraya çıktığımızda her zaman
diyorlar ki: Kürtlere biz TRT Şeşi açtık. Kürtlere
haklarını tanıdık.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Yalan mı?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Bugün Kürtler hâlâ
ana dilinde eğitim yapamıyorlar, kendi dillerinde eğitim
yapamıyorlar. Kendi dilleriyle eğitimin önü tıkalı. Biz
diyoruz ki: Bu coğrafyada yaşayan hiç kimsenin kendi diliyle
eğitim hakkını kesemezsiniz. Eğitim hakkı herkesin
hakkıdır. Bu, insanın doğuştan gelen bir
hakkıdır; sizlerin, birilerinin bahşetmesi gereken bir hak
değil. Nasıl ki Türkçe eğitim yapılabiliyorsa, nasıl
ki Türkçeyle her türlü aktivite yapılabiliyorsa Kürtçe de aynı haklara
sahip olmalıdır.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Önceden var
mıydı?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Kürtçe de
Allahın verdiği bir dildir. Bu, yaklaşık -Orta
Doğuda- 40 milyon insanın konuştuğu bir dildir.
Değerli arkadaşlar, diyorlar ki: Biz
Kürtçe enstitü açtık.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Yalan mı?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Şu anda o Kürtçe
enstitünün müdürü bizim vekilimizdir. O Kürt enstitüsünün adını bile
doğru dürüst koymadınız, Yaşayan Diller diye koymak
zorunda kaldınız. Niye? Çünkü Kürtçe demek içinizden gelmiyor,
çünkü hâlâ Kürtlerin kendi özellikleriyle var olmasını içinize
sindiremiyorsunuz. Peki, ne oldu o Kürt enstitüsüne? Orada yüksek lisans
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Yalnız oraya bir tane adam bulamadık. Sen çocuğunu gönderip
okuttun mu oraya?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Görevini yapmaya
devam et.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sen
yapıyorsun, o da yapıyor o zaman. Senin yaptığın ne?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Orada yüksek lisans,
doktora yapan gençlere Kürtçe öğretmeni olma hakkı verdiniz. Hem de
nasıl? Seçmeli öğrenci olacak.
MEHMET DEMİR (Kırıkkale) Niye
öğrenci göndermediniz o zaman?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Hangi ana dil kendi
halkına, o halka seçmeli olarak veriliyor? Bunun başka bir
örneğini dünyada gösterebilir misiniz, var mıdır böyle bir
örnek?
MEHMET DEMİR (Kırıkkale)
Dershaneleri niye kapattınız, dershaneleri, Kürtçe dershanelerini?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Kürtler kendi ana
dilleriyle eğitim hakkından asla vazgeçmeyecek.
Değerli arkadaşlar, oradan mezun olanlar,
maalesef, öğretmen yapılmadı. Şu anda onlar hâlâ sokaklarda
geziyorlar ve şu anda Kürtçe öğretmenlerinin ataması
yapılmamakta, Kürtçeyle eğitim yapılmamakta.
Dolayısıyla, siz Şu hakkı verdik, bu hakkı verdik.
diyorsunuz, sadece kağıt üzerinde birtakım şeyleri,
görüntüyü kurtarıyorsunuz. AKPnin başından beri
yaptığı algı yönetimidir. Bu Kürtler için de aynı,
Türkiye halklarının diğer sorunları için de aynı...
Bakın, biz bu torba yasayı görüşürken
emniyet müdürlerine, bilmem, şuraya buraya artış
yapıyordunuz. Artış ne kadar? 40-50 lira, aslında fazla bir
şey değil. Ama niye? Bir psikolojik savaş ortamı yaratmak
ve onları savaştırmaya zorlamak. Aynı şeyi Kürtçe
eğitimle ilgili de yapıyorsunuz. TRT Şeş bugün olmuş
AKPnin borazanı ve sadece ve sadece dinî eğitim yapıyor. (AK
PARTİ sıralarından Rahatsız mı oldun? sesleri,
gürültüler)
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Zoruna mı gitti?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Başka hiçbir
şekilde, ne dilin gelişmesi ne kültürün gelişmesi ne de
Kürtlerin kendi özelliklerini yapan bir eğitim değil.
Zorumuza gitmiyor, onu biz söke söke aldık, onu
biz sizden almadık.
MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) Ne söke söke
aldınız, AK PARTİ verdi.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Bugün Kürtçe
yayın yapan onlarca televizyonunu Kürtler kurdular; size rağmen
kurdular; hiç bundan gocunmayın. Biz bugüne kadar ne hak verilmişse
sizden almamışız, biz kendimiz onun mücadelesini verip
almışız, onun mücadelesini vermeye devam ediyoruz.
Dolayısıyla, biz Kürtler ana dilde
eğitim hakkımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Ana dilde
eğitim, bir insanın aynen anne sütü gibi, kutsaldır. Onun için,
değerli arkadaşlar, siz şu anda eğer Kürtlerle gerçekten
samimi ilişkiler kurmak istiyorsanız Kürtlerin taleplerine kulak
kabartmak zorundasınız. Onun için de
başlayacağınız yer ana dilde eğitim hakkını
tanımaktır. Kürtçe eğitimin önünü açmalısınız,
aksi takdirde bu mücadeleye biz devam edeceğiz, biz bu mücadeleden
vazgeçmeyeceğiz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Silahla mı devam
edeceksin, silahla mı?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Şimdi, Kürtler
şu anda artık eğitim kurumlarını kendileri kuruyorlar
sizin yasalarınıza, sizin engellerinize rağmen. Bugün Kürtlerin
kendi dilleriyle eğitim yapan okulları var, yapıyorlar; Cizrede
de yapıyorlar, Diyarbakırda da yapıyorlar, Silopide de
yapıyorlar size rağmen. Biz, halk olarak artık hiçbir şeyi
sizden beklemeyeceğiz, kendimiz fiilî olarak buna başlıyoruz,
bunun mücadelesini veriyoruz, bunun mücadelesini vermeye devam ediyoruz.
Şimdi, Kürtler söz konusu olduğu zaman
Nasıl engellerim, algıyı nasıl yönetirim? ve kendinize
yakın birtakım insanlar üzerinden sanıyorsunuz ki Kürtleri
temsil ediyorsunuz, etmiyorsunuz değerli arkadaşlar, etmiyorsunuz.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Ya siz mi
ediyorsunuz?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bakın, temsil
ediyorsanız bugün Silopide insan kalmadı. Niye bir vekiliniz
gitmiyor oraya? Cizrede insan kalmadı. Niye bir vekiliniz gitmiyor acaba
bu insanlar ne yaşıyor diye? Vana niye gitmiyorsunuz, Hakkâriye
niye gitmiyorsunuz? Sizler orayı kendinize ait görmüyor musunuz? Bu Meclis
o insanların da temsiliyetini sağlamıyor mu? İlla ki
oranın vekilleri olmanız gerekmiyor. Bakın, ben Antep vekiliyim
ama ben Cizreye de gittim, Şırnaka da gittim, başka yerlere de
gittim; ben halkımın mücadelesinin yanında oldum. Sizler de
eğer gerçekten bu halkı kendinizden görüyorsanız lütfen gidin,
Silopide, Cizrede bu halk neyle karşılaşıyor, Surda
neyle karşılaşıyor görün. Keşke burada Diyarbakır
vekiliniz olsaydı, size Suru anlatsaydı ama maalesef size o
halkın yaşadıklarını anlatmıyorlar. Siz o halkın
sorunlarının çözüm adresi değilsiniz çünkü kendinize ait
görmüyorsunuz ve orada şu anda yaşam hakkı dâhil, seyahat
hakkı dâhil, eğitim hakkı dâhil tüm haklar gasbedilirken bu
Mecliste oturmuşsunuz ha bire bana laf yetiştirmeye
çalışıyorsunuz, görevlendirilmiş memurlar gibi sürekli laf
yetiştirmeye çalışıyorsunuz. Eğer çözüm
istiyorsanız, burada değil, gelin bir komisyon oluşturalım,
gidelim bölgeyi yerinde görelim. Niye bundan kaçınıyorsunuz, beraber
gidelim?
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Orada zaten devlet var,
Hükûmet var; niye öyle yapalım?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Siz çünkü temsil
etmediğinizi biliyorsunuz. O halkın yüzüne dönüp söyleyeceğiniz
bir tek kelimeniz yok ama o halkın acılarını biz
yüreğimizde hissediyoruz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Onun için
mi koruyorsun terör örgütünü? Onun için mi tuzak kuruyorsun Kürtlere?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Onun için, biz o
halkın yanında olmaya devam edeceğiz. Biz o halkın her
zaman yanında olduk, yanında olmaya devam edeceğiz.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Tedavi olunan
hastanelere roket atanın, okula bomba atanın adına
konuşuyorsun; hangi hakla konuşuyorsun!
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bombayı kimin
attığını sen araştır, sen araştır
bombayı kimin attığını. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Neyi
araştıracağız ya!
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Şimdi bakın
sabahtan beri diyoruz ki: Cizrede şöyle bir şey var. Diyorsunuz
ki: Teröristler atıyor.
VURAL KAVUNCU (Kütahya) Hepsi
dışarıdan gelenler bizle alakası yok!
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Ben şunu
söylüyorum: Oraya giden her zaman olduğu gibi ambulansa ateş eden
resmî üniformalılardır. (AK PARTİ sıralarından Yalan,
yalan! sesleri, gürültüler)
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Yalan!
Yalan! Terörist onlar.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Siz kim
diyorsanız odur. Resmî üniformalılar ateş ediyor. Bakın
bunun kanıtları var. İllaki de öğrenmek istiyorsanız
Başbakanınıza sorun, bakanlarınıza sorun,
İçişleri Bakanına sorun, Başbakan
yardımcısına sorun. Onlar ne
yaşandığını biliyorlar. Biz biliyoruz değerli
arkadaşlar. Orayı yönetmiyorsunuz, orayı özel bir gladyoya
teslim etmişsiniz. Onların üzerinde sizin de erkiniz yok, biz bunu
biliyoruz, AKP Hükûmetinin de bir erki yok. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Orayı yöneten özel bir gladyodur. Oraya sürdüğünüz zaman
da muhtemelen bir anlaşma yapmışsınız, Asla size
karışmayacağız. demişsiniz ve bu anlaşma üzerine
şu anda lafınızı geçiremiyorsunuz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Kürtlere eziyet eden
sizlersiniz, burada da çıkmış Ambulans gelmedi. diyorsunuz,
yuh size ya!
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Siz görevli memurlar
olarak görevinize devam edin, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Sen PKKnın
memurusun, PKKnın!
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Ben
milletin memuruyum, gayet de memnunum milletin memuru olmaktan.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı!
BAŞKAN Sayın Demirel yine olmadı
çünkü konuşmacı var.
Gruplar adına ikinci söz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Aytuğ Atıcı, Mersin
Milletvekili.
Buyurun Sayın Atıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar;
İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair
Sözleşmeye Değişiklik Getiren 15 Nolu Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
Grubumuz adına söz almış bulunuyorum ve insan haklarına
saygılı olan bütün milletvekillerini de saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
uzunca bir çalışma günü içerisinde burada çok ciddi insan hakkı
ihlalleri yaşandığını gördüm, eminim sizler de
gördünüz. Bugün şehitlerimiz toprağa verilirken, Türkiye'nin her
yerinde insanlar ölürken şuradan gerekli gereksiz sataşıp
arkasından gülen arkadaşlarımız insan hakkı ihlali
yapmışlardır. Bundan daha büyük insan hakkı ihlali de
olmaz.
AHMET UZER (Gaziantep) Yapma
be!
AYTUĞ ATICI (Devamla)
İnsanlar ölürken gülemezsiniz, gülmeyeceksiniz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Sağa bak, sağa.
AHMET UZER (Gaziantep) Gülen
sizsiniz be!
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Sağ tarafa bakar mısınız.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Başka bir arzun var mı?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Bizim nasıl mücadele ettiğimizi biliyorsunuz.
AYTUĞ ATICI (Devamla)
Laf atabilirsiniz. Attığınız lafı yüreğinizde
hissediyorsanız başım üstüne ama lafı attıktan sonra
kakara kikiri gülerseniz bunun adı insan yaşamına
saygısızlıktır.
Bakın, hiç lafı
eğip bükmeyeceğim, size bazı rakamlar vereceğim. Burada hiç
bağırmamıza gerek yok. Bu rakamlar, benim
şahsımın veya partimin ürettiği rakamlar değildir.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Niye bağırıyorsun? Niye
bağırarak konuşuyorsun o zaman?
AYTUĞ ATICI (Devamla)
Sizler, bu rakamları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden veyahut
da insan hakları derneklerinden, vakıflarından elde
edebilirsiniz. Sadece rakamları okuyacağım ve Türkiye'yi nereye
getirdiğinizi sizlerin görmesini isteyeceğim.
Bütün bu rakamlar 2003
yılı ile 2014 yılı arasındaki Türkiye'nin karnesidir.
Bakın, insan hakkı ihlallerini konuşuyoruz değil mi?
Lafı hiç öyle çok uzatmaya gerek yok. 167 ülke arasında özgürlükler
açısından 132nci sıradayız; keşke olmasak,
bunları söylerken hoşuma gittiğini filan zannetmeyin.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla)
Raporları kim hazırlamış?
AYTUĞ ATICI (Devamla)
Yani, işte Hükûmeti sıkıştırdık, bak özgürlükler
açısından dibe vurmuşuz. demek benim hoşuma gitmiyor ama
bu rakamları...
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla)
Raporları kim hazırlamış?
AYTUĞ ATICI (Devamla)
...sizlere bir kere daha anlatmak mecburiyetindeyim.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla)
Kim hazırladı? Raporlar kimin raporuydu?
AYTUĞ ATICI (Devamla)
Bütün bu
raporları istediğiniz şekilde size takdim edebiliriz.
NİHAT
ÖZTÜRK (Muğla) Kimin raporu? CHPnin raporu mu?
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Hiçbir şekilde bir yerden rapor bulmanıza da gerek
yok. Önünüzdeki akıllı telefonlara girdiğinizde Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinden tutun da hem Avrupada hem dünyada insan
hakları derneklerinin
NİHAT
ÖZTÜRK (Muğla) Kimin raporu Beyefendi?
AYTUĞ
ATICI (Devamla)
ve vakıflarının
araştırmalarından bulabilirsiniz.
NİHAT
ÖZTÜRK (Muğla) Kimin raporu olduğunu söyleyin de bir
öğrenelim.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) İfade özgürlüğü açısından 197 ülke
arasından 137ncisiniz.
NİHAT
ÖZTÜRK (Muğla) CHPnin raporu mu? Kimin raporu bu? Kimin raporu
Beyefendi, onu söyleyin.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Değerli arkadaşlar, ben size acı bir tablo
anlatırken lütfen attığınız lafların da biraz
değeri olsun.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Öğrenmek istiyor arkadaş.
HÜSNÜYE
ERDOĞAN (Konya) Bilgi istiyor arkadaş.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Ben size konuşmamın başında bu rapor bize
ait değil
NİHAT
ÖZTÜRK (Muğla) Kime ait?
AYTUĞ
ATICI (Devamla)
grubumuza ait değil; bu rapor insan hakları
vakıflarının
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Hangisi?
AHMET UZER
(Gaziantep) Hangi vakıflar?
OKTAY ÇANAK
(Ordu) Hangi vakıfların?
AYTUĞ
ATICI (Devamla)
insan hakları derneklerinin, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin raporlarıyla tespit edilmiş
rakamlardır.
AHMET UZER
(Gaziantep) Niye saklıyorsun?
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Keşke bu rakamlar yanlış olsaydı,
keşke bu rakamlar böyle olmasaydı. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim. Katılıp
katılmamakta serbestsiniz ancak hatibin insicamını
bozmayalım.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) İnternet konusunda kısmi özgürlüklerin olduğu
bir ülkede yaşıyoruz. Hadi, buna da bir şey bulmanıza gerek
yok. Cinsiyet eşitsizliği açısından 142 ülke arasında
dünyada 125inciyiz arkadaşlar.
Arkadaşlar,
bu rakamların sizi rahatsız ettiğini görüyorum. Rahatsız
olmanıza da biraz seviniyorum çünkü bunları ciddiye
aldığınızı da görüyorum.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Niye rahatsız olalım.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Kadın iş gücü katılımı
açısından 142 ülke arasında 128inciyiz arkadaşlar.
Keşke olmasaydık.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Allah Allah!
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Evet, Allah Allah! Keşke olmasaydık, keşke en
güzel yerlerde olsaydık ama on üç yıldır bu ülkeyi yönetip size
birisi karne verdiği zaman Allah Allah diyenler
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Ya, kim verecek Türkiyeye karneyi? Bize karneyi millet
verdi, millet! Yüzde 50yle verdi.
FARUK
ÇATUROĞLU (Zonguldak) Halk veriyor karneyi, halk veriyor, halk!
AYTUĞ
ATICI (Devamla)
ancak bütün ders yılı boyunca yatan, sonra
karnesinde zayıf görüp de Allah Allah diyen çocuklara benziyorsunuz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın
Atıcı, lütfen siz de milletvekillerine bu tür sataşmalarda
bulunmayın.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Parlamentoda parlamenterlerin saygısı
açısından bir araştırma yapılsa herhâlde sizler
sonuncu olursunuz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - İnsan haklarından bahsediyorsunuz ama
gülüyorsunuz. Bak, biraz evvel insan haklarından bahsederken güldünüz.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Karneyi gördün
mü, karneyi? Karneye bak, karneye.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Çocuk
yoksulluğunda maalesef ülkemiz son sıradadır.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - Yakalandınız, yakalandınız!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
AYTUĞ ATICI (Devamla) Çocuk yoksulluğu
konusunda ülkemiz maalesef son sıradadır, bunu da bir kere daha
söylüyorum. Ülkemiz çocuk gelinler açısından, maalesef çocuk
gelinlerin sıklığı açısından dünyada 3üncüdür,
gülün buna da; buna da gülün.
AHMET UZER (Gaziantep) Sizin mirasınız,
sizin mirasınız.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Çocuk kadınlar,
çocuk gelinler açısından dünyada 3üncüyüz.
İnsan hakları ihlalleri konusunda
başarılıyız, üstlerdeyiz, 5inci sıradayız.
Gazetecilere karşı kötü muamele
açısından ilk 3e girmişiz, çok güzel. 117 ülke arasında
3üncüyüz.
Bakın, arkadaşlar, yiğit olmak önemli
bir şeydir.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Aynen öyle.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Yiğitçe, benim bu
söylediklerimi çıkıp delikanlıca bu kürsüde
eleştireceksiniz.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Kaynağı
bir söyleyin.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Oturduğunuz yerde,
oradan ahkâm kesmek çok da işe yaramıyor.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Kaynak göster,
kaynak.
AYTUĞ ATICI (Devamla) O nedenle, bu kürsü
boş geçiyor. Bakın, her maddede konuşabilirsiniz, her maddede
önerge verebilirsiniz, şahsınız adına konuşabilirsiniz
ama siz buraya gelip bilgiyle, donanımla, deneyimle konuşmak yerine
oturduğunuz yerden, çıkan her hatibe laf atıyorsunuz.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Kaynağı
bir söyleyin bilelim.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Bunlar Parlamento
tarihinde hiçbir işe yaramadı.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Raporun
kaynağını öğrenmek istiyoruz.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Rapor kimin, rapor?
AYTUĞ ATICI (Devamla) 24üncü Dönemde sizin
gibi burada laf atan arkadaşlarımızın hiçbirisi bugün bu
Parlamentoda değiller, sizin gibi burada sesini yükselten
arkadaşlarımız bakan olamadılar. O nedenle, eğer
bundan bir menfaat bekliyorsanız hiç buna tevessül etmeyin çünkü işe
yaramıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakın, dünyada doğumda, doğum
sırasında anne ölümü açısından 183 ülkede 142nciyiz
arkadaşlar.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Bırak, o
doğru bir şey değil ya! Bırak ya!
AYTUĞ ATICI (Devamla) 142nciyiz.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Hayır, ilk
defa mı duyuyorsunuz?
AYTUĞ ATICI (Devamla) Bebek ölümü
açısından durum son derece vahim, en çok bebeğin öldüğü
ülkeler arasındayız, 221 ülke arasında 84üncüyüz.
AHMET UZER (Gaziantep) Sizin mirasınız,
sizin mirasınız Türkiyeye.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - İş
kazaları en önemli insan hakkı ihlalidir. İş kazaları
konusunda Avrupada 1inciyiz, dünyada 3üncüyüz. Ya, keşke bunlar böyle
olmasaydı, vallahi üzülüyorum, billahi üzülüyorum.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Ya, ne kadar
üzülüyorsun, gözlerin yaşarıyor!
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ramazan
ağabey, sen Uranüsten mi seçildin, sen Marstan mı seçildin? Bunlar
dünyanın bildiği rakamlar.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Yolsuzluk algı
endeksi
Bakın, bizim ülkemizde yolsuzluk algısı, yolsuzluk
algı endeksi açısından 38 ülke arasında Avrupada 27nci
sırada bulunuyoruz.
ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) 2002
rakamlarını ver, 2002.
AHMET UZER (Gaziantep) Biraz da 2002den ver sen
rakamları.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Şimdi, siz bana
insan hakkı ihlallerinden Türkiyenin karnesinin iyi olduğunu
söyleyemezsiniz. Edep yahu! Edep yahu!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Millet takdirname verdi, millet takdirname verdi bize,
elhamdülillah.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Bu kadar size güvenen
bir millet varken, demin Bizim karnemizi millet veriyor, bize yüzde 50 oy
veriyor. derken bu yüzde 50 oya layık olmak mecburiyetindesiniz.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Niye veriyor
millet acaba?
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Eğer siz bu yüzde
50 oya layık olmaz iseniz daha önce sizin ağabeylerinizi, Anavatan
Partisini, Doğru Yol Partisini nasıl tokatlayıp tarihin
karanlıklarına gömdüyse bu aziz millet, sizi de gömecektir, sizi de
gömecektir! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Eğer siz bu
oylara layık olmaz iseniz siz tarihin tozlu sayfalarında yerinizi
alacaksınız.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Bize anlatma,
millete anlat bunları, millete.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Ben size yiğit
olun dedim, ben size yiğit olun, gelin bu kürsüden cevap verin dedim.
Varsa bir yiğitliğiniz çıkın şu kürsüye,
delikanlıca konuşun.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Nerede Namık Kemal?
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Burada oturduğunuz
yerde kalkıp da bağırmanın, sürü psikolojisiyle
davranmanın bir anlamı yoktur. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın Atıcı, lütfen
Sayın Atıcı, lütfen, olmuyor ama! Bir milletvekiline
yakışan bir dil değil bu.
AHMET UZER (Gaziantep) Yuh be, yuh! Yuh sana!
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Sandık gelir,
bir tokat daha yersiniz, alışıksınız nasıl olsa.
Bu millet size tokat atmaktan bıkmadı.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Karar yeter
sayısı
BAŞKAN - 3üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum, karar yeter sayısı arıyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Yoktur Başkan.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Atıcı, sözlerini bitirirken
AHMET UZER (Gaziantep) O sürünün içinden gelen
sensin! Terbiyesiz!
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri
Sayın Bostancı, buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sürü
psikolojisiyle davranıyorsunuz diyerek son derece ayıp, kendisine
yakıştıramadığım bir ifadede bulunmuştur,
kendisini öncelikle kınıyorum. Sataşmadan dolayı söz
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika süre veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının
27 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesi
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Atıcı burada
çeşitli rakamlardan söz etti.
AHMET UZER (Gaziantep) Sürünün içinden çıkan
çok adamlar gördük. Ayıp sana, ayıp!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, hatip
kürsüde, lütfen
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Biz her türlü
eleştiriyi dinleriz; elbette, Peygamberimizin dahi kendisini
eleştirilebilir olarak gördüğü bir gelenekten gelmiş bir
kültürün çocukları olarak da eleştiriden gocunmayız. Fakat,
böyle, eleştiri adına konuşurken gelip sözleri sonuçta sürü
psikolojisi gibi bir lafa bağlamak yahut da çeşitli jest ve edalarla
tahkir edici bir tarzda konuşmak kabul edilemez, eleştiri olarak
sayılmaz, kesinlikle uygun değildir.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Kaldır
başını biraz bak, utanç herif! Kaldır başını
bak, sana söylüyorum!
AYTUĞ ATICI (Mersin) Bana mı diyorsun?
Terbiyesizleşme! At bakalım hadi, bir o eksikti zaten.
Yakışır sana! Şiddet de yakışır,
insanlık dışı muamele de yakışır! Terbiyesiz
adam!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Yerinizden niye konuşuyorsunuz ya? Yerinizden
konuşmayın, dinleyin.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Efendim, fiilî
saldırıda bulunuyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Sayın
milletvekilleri burada
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Biraz evvel öyle diyordunuz, yerinizden
konuşmayın!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, ben
müdahale ediyorum, lütfen
Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Burada, medeni
bir ortamda, 12 tane uluslararası sözleşme var. Sayın
Atıcı da biliyor ki bu sözleşmeleri bugün çıkartarak
Meclisi kapamak niyet ve iradesiyle bir anlaşma söz konusu. Şimdi,
gelip burada Çıkın, konuşun, önerge verin, yapın edin.
demek bunu bilerek yapılan açık bir provokasyondur, uygun da
değildir.
Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Cevap vereceğim.
BAŞKAN Buyurun.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Şu yüzünü
öbür tarafa dön ya da arkadaki adama konuş.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
istirham ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Açıklama istiyor musunuz,
doğrudan
BAŞKAN - Buyurun, ne dedi sizin grubunuza
yönelik?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Provokasyon yapmakla
suçladı, provokasyon dedi. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Ama Sayın Atıcıya
söyledi, sizin grubunuzu ilzam etmedi ki.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, hayır; bir
anlaşmaya rağmen diyerek grubumuzun yapmış olduğu
veya
BAŞKAN Buyurun o zaman, grubunuza yönelikse
grubunuza yönelik.
Buyurun, iki dakika süre veriyorum.
20.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; biraz önce grubumuz adına söz kullanan
arkadaşımız, Hocamız Sayın Aytuğ
Atıcının konuşması sırasında
MEHMET ALTAY (Uşak) Ne hocası lan!
İnsana sürü diyen bir insandan hoca mı olur ya? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Dur bakalım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Lan diyor, Sayın
Başkan, böyle bir usul olmaz.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Bu ne ya! Ayıp
ya, ayıp!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Özel, siz buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Süreyi lütfen bir baştan
başlatın da
BAŞKAN Buyurun; Sayın Özel, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Hayır, şu süreyi
baştan
BAŞKAN Tamam Sayın Özel, buyurun,
konuşun.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Burada gerilmiş olan bir
ortamda bu görüşmelerin sürmesine imkân tanımak üzere buraya
gelmişken, Allah aşkına, kimse bir grup başkan vekiline
böyle şeyleri söyleyecek bir durumda olmasın.
ALİM TUNÇ (Uşak) Ya, arkadaş, bir
özür dile, bir özür dilesene.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Şunu söylüyorum, bir:
Biraz önce
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİM TUNÇ (Uşak) Özür dilesene, özür.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Ben konuşuyorum, bir
durun, bir dinleyin iki dakika! (AK PARTİ sıralarından
Bağırma! sesleri)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, dinleyin
ama dinleyin bir, dinleyin.
SERKAN TOPAL (Hatay) Ya, biz sizin grup
başkan vekilinizi dinliyoruz ama. Biz sizin grup başkan vekilinizi
dinliyoruz, siz de saygı duyun.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sen kendi
adamına söyle.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Ya, böyle bir şey olur
mu ya! Ya bir dur! Böyle bir terbiyesizlik yok! Karşıda bir grubun
adına birisi var.
ALİM TUNÇ (Uşak) Özür dile, özür.
SERKAN TOPAL (Hatay) Bak, biz size
saygısızlık yapmıyoruz ama.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, dinleyin.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Böyle bir şey olur mu
ya! Böyle bir şey olur mu, gözünüzü seveyim ya!
Bakın, arkadaşlar, bu Meclis on iki
saattir çalışıyor, on iki saattir çalışıyor
aralıksız; bu Meclis şu anda çalışıyor çünkü
geçen hafta kar yağarken, sizler evlerinize dönerken buzda
başınıza bir şey gelir diye endişe eden 4 grubun
başkan vekili şöyle bir şey konuştu: Bir toplantı
yapacağız, bu hafta 68 sıra sayılı Kanun geçecek,
geçerken bizler -MHP ve biz- grup önerisi vermeyeceğiz, 12 tane de
uluslararası sözleşme görüşülecek. Grup başkan vekillerinizin
yüzü burada, ne söz verdiysek arkasında durduk. Bunu bugüne özgü bir söz
olarak anlaşma gibi düşünmeyin, o gün sizin
sağlığınız için yaptık. Biraz önce
kullanılan ifade siyasi bağlamda düşünmeden toplu hâlde hareket
etmenin nitelenmesi manasındadır. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ALİM TUNÇ (Uşak) Tevil etme, tevil etme!
Onun ne olduğunu biliyoruz biz.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Bunun dışında
kimse dönüp de size sürü demedi.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Özgür Bey,
yapmayın öyle, lütfen, öyle demedi.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Sürü psikolojisi siyaset
terminolojisi içinde kullanılmıştır.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Hayır, öyle
değildi.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Bunun dışında
bir alınganlık varsa o alınganlığı
arkadaşım adına, grubumuz adına değil, hepinize kendim
söylüyorum: Sürü kelimesini oluşturan bileşenler üzerinden bir
anlam düşündüyseniz öyle bir şey yok
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
öyle düşünenlerden ben
özür dileyeyim ama sürü psikolojisi lafı düşünmeden, toplu hâlde
hareket etmektir.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:02.16
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 02.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI
(Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- İnsan Haklarını ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Değişiklik Getiren 15 Nolu
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/319) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 27) (Devam)
BAŞKAN 27 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
bitmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye
Değişiklik Getiren 15 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 195
Kabul : 191
Ret : 4 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fehmi Küpçü Sema
Kırcı
Bolu Balıkesir
Böylece, tasarı, kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
6ncı sırada bulunan Kişisel
Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması
Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
6.- Kişisel Verilerin Otomatik İşleme
Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/320) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 28) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 28 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen, Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan.
Buyurun Sayın Aydoğan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA NURSEL AYDOĞAN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ben Plan ve Bütçe
Komisyonu üyesiyim. Bugün Gençlik ve Spor Bakanlığının
bütçesi konuşuldu, görüşüldü Plan ve Bütçe Komisyonunda. Orada
iktidar partisinden bir milletvekili arkadaşımız, bütçe
görüşmeleri sırasında eleştirisel bir yaklaşımla,
Eş Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağın
Sırtımızı PYDye dayadık,
sırtımızı YPGye dayadık. şeklinde
yaptığı bir konuşmadan alıntı yaparak
eleştirdi. Komisyon toplantısında vakit olmadığı
için orada cevap verememiştim, şimdi buradan bu konuyu da
cevaplayarak bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Eş
Başkanımız, doğrudur, Suruçta, Kobani özgürleşmesinin
kutlandığı bir günde bir konuşma yaptı,
yaptığı konuşmada Biz sırtımızı YPGye
dayadık. diye ifade etti. Zaten bu ifadeyi kullandıktan sonra -sizin
de hatırlayacağınız gibi- özellikle başta
Cumhurbaşkanı olmak üzere Sayın Başbakanın da,
bazı milletvekillerinin de yaptığı değerlendirmeler
oldu. Değerlendirmeler eleştirisel düzeyin zaman zaman
dışına çıktı, bir tehdit, şantaj, hedef
göstermeye kadar dönüştü. Ama ne olursa olsun, biz Halkların
Demokratik Partisi olarak şöyle düşünüyoruz: PYD, YPG ve YPJ bize
göre bir terör örgütü değildir. Biz, YPGyi, PYDyi, YPJyi bir terör
örgütü olarak görmüyoruz. Bunu görmeyen sadece biz değiliz. Örneğin
Fransa, YPGyi, PYDyi en üst düzeyde yani Cumhurbaşkanlığı
düzeyinde Elysees Sarayında misafir etmiştir, konuk etmiştir.
PYD Eş Başkanı Sayın Asya Abdullah, yine YPG
komutanlarından bir kadın askerî kıyafetleriyle Fransaya
gitmiş, Elysees Sarayında Cumhurbaşkanlığı
tarafından en üst düzeyde ağırlanmıştır.
Yine bugün PYDyi, YPGyi ABD terör örgütü olarak
görmemektedir. İşte, en son, ABDli bir yetkili Türkiyeye
geldiğinde, ısrarla Sayın Başbakan Bizim için PYD ile PKK
aynıdır, bizim için PYD, PKK, IŞİD aynıdır. O
nedenle, biz, PYDnin Cenevredeki görüşmelerde yer almasını
istemiyoruz, kabul etmiyoruz. demesine rağmen ABD Biz, PKKyi terör
örgütü olarak görüyoruz ama PYDyi, YPGyi terör örgütü olarak görmüyoruz.
demiştir. Yani sizin PYDyi, YPGyi terör örgütü olarak görme durumunuz,
tanımlama durumunuz olabilir. Demek ki terör tanımı,
terörizm tanımı herkes için ayrı ayrı, herkes için
farklı farklı. Sizin terör örgütü olarak gördüğünüz bir
yapılanmayı bir başkası terör örgütü olarak görmüyor.
Dünyada da zaten bu konuyla ilgili yapılmış tam bir
tanımlama yok. O nedenle, yani bizim yaptığımız bu
konudaki değerlendirmelere böyle açıktan, cepheden ağır bir
dille, eleştirisel bir dille saldırmak, YPGnin, PYDnin, YPJnin
terörist bir örgüt olduğunu göstermez. Yani bu konuda çok
çabalıyorsunuz, çok çalışıyorsunuz, böyle dört bir koldan
bir çalışma yürütmeye çalışıyorsunuz ama buradan sonuç
alamazsınız.
Şimdi ben şunu söylüyorum: Biz, PYDye,
YPGye neden terör örgütü demiyoruz, neden terör örgütü olarak görmüyoruz? Bu
çok önemlidir.
Bakın değerli arkadaşlar, 19 Temmuz
2012de Suriyedeki iç savaşta, orada yaşayan Kürtler yani Rojavada
yaşayan Kürtler ne Esadın yanında yer aldılar ne de
diğer güçlerin yanında yer aldılar, kendileri üçüncü bir yol,
üçüncü bir çizgi izlediler ve özgürlük devrimlerini 19 Temmuz 2012de ilan
ettiler. Suriyedeki Kürtler kadar Esaddan çekmiş, Esad rejiminden
çekmiş başka bir halk topluluğu var mıdır orada?
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) - Şu anda
berabersiniz ama.
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Dilleri yasaklanan
Kürtlerdir, kimlikleri verilmeyen Kürtlerdir; üniversiteye gidemeyenler,
okuyamayanlar, eğitim görmeyenler Kürtlerdir. Kendilerine bu kadar büyük
zulmü yapan, bu kadar büyük asimilasyon politikasını uygulayan Esad
rejimiyle mi birlikte olacaklar? Beklenti nedir? Beklenti şuydu: PYD, YPG
özgürlük devrimlerini ilan ettikten sonra Esad rejiminin burada ilan edilen
özgürlük devrimine saldırmasıydı, beklenen oydu ama beklenen
olmadı, öyle olmadı. Kim saldırdı? 2012ye bir bakın.
El Nusra, El Kaide çeteleri geldiler, Rojavada Kürtlerin oradaki halklarla
birlikte; Alevilerle, Süryanilerle, Keldanilerle, Araplarla birlikte ortak ilan
ettikleri bu devrime saldırmaya başladılar. Bütün bunları
yaparken de nereden güç aldılar biliyor musunuz? 2012 yılında
-en az iki ayımı, üç ayımı Ceylânpınarda
geçirmiş bir kişi olarak söylüyorum- evet, bizim Ceylânpınar
sınırından rahatlıkla gelip geçerek, onların gelip
geçmesine imkân sağlandığı için lojistik desteklerini, her
türlü desteklerini çok rahat alabildikleri, sağlayabildikleri için buradan
aldıkları güçle Ceylânpınar sınırını,
oradaki kapısını âdeta komşu kapısı gibi
kullanarak orada, gittiler, Kürtlerin ilan ettikleri bu kendi kendilerini
yönetmeyle ilgili devrimlerine saldırmaya başladılar, ortadan
kaldırmaya çalıştılar yani oradaki Kürtlerin
kazanımlarına göz diktiler. Niye böyle yaptılar sizce? Bunun bir
nedeni olmalı, değil mi? IŞİDin, El Kaidenin orada ne
işi var? Niye Kürtlerin ilan ettiği bu devrime, bu özgürlük devrimine
bu kadar karşılar? Müslümanlığı temsil etmiyorlar mı,
demiyorlar mı Biz en katıksız Müslümanız.? Kendilerini
İslamiyetin temsilcisi olarak görüyorlar. Orada bir halk, ezilen,
sömürülen bir halk; dilini konuşamıyor, kimliğini
konuşamıyor, yaşam hakkı bile tanınmıyor; bir
fırsat doğmuş, özgürlüklerini ilan etmişler ama bakın,
gelin, orada bu halka saldırıyorlar. Bu halk ne yapsın? Kendi
kendini savunmayacak mı?
7den 70e Rojava halkı örgütlendi, oradaki
Kürtler diğer halklarla birlikte örgütlendi; işte, YPG
dediğimiz, YPJ dediğimiz, çoğunluğu 18 yaşında,
20 yaşında, 25 yaşında gençlerden oluşan halk savunma birliklerini
kurdular ve şu anda sayısı 75 bin. Evet, Rojavadaki halk
savunma birliklerinin sayısı 75 bin ve 75 bin kişilik,
artık, diyelim, küçük bir orduyla Kürtler kendilerini insanlık
düşmanlarına karşı, IŞİDe karşı
koruyorlar, mücadele ediyorlar ve bu mücadele bütün dünya tarafından da
onaylandı. 1 Kasım, Dünya Kobani Günü olarak ilan edildi. Özellikle
Kobanide 18 yaşında, 20 yaşındaki genç kızların
kendilerini ölüme atarak, feda ederek IŞİDe karşı mücadele
edişlerini tüm dünya hayranlıkla izledi, özellikle kadının
böyle bir mücadele içerisinde yer almasını. Öyle değil mi?
Dünyada nerede böyle bir kadın var? O vahşi çetelere karşı
elinde silahıyla toprağını koruyacak, kendini koruyacak;
var mı böyle bir kadın tipi? Yok.
Şimdi,
böylesine bir mücadeleyi yürüten bir halka, bu halkın örgütlü
yapısına
PYD nedir? Bizim gibi bir partidir. Rojavada
kurulmuş, siyasal, demokratik amaçlarla çalışan bir partidir.
IŞİDin saldırısından sonra halk savunma birlikleri
kurulmuştur, onun da adı YPGdir
METİN
GÜNDOĞDU (Ordu) Partinin ordusu olur mu?
NURSEL
AYDOĞAN (Devamla) Kürtler kendi kendilerini, oradaki halklar kendi
kendilerini savunmak için bir örgüt kurmuşlardır. Nasıl onu
terörist bir örgüt olarak tanımlayacağız? Öyle bir şey yok.
Şimdi,
oradaki halkın kazanımları bizzat AKP Hükûmeti tarafından
Cenevrede yapılan görüşmelerle, PYDnin görüşmelere
alınmaması için çalışılarak ortadan
kaldırılmaya çalışılıyor. Bu doğru bir
şey değildir arkadaşlar. Suriyedeki Kürtler tıpkı
Güney Kürdistandaki Kürtler gibi, oradaki yönetim gibi Türkiyenin dostudur.
Zamanın birinde Türkiye, Güney Kürdistan yönetiminin orada federal bir
yapı oluşmamasına karşın çok mücadele etti, oradaki
liderlere karşı ağza alınmayacak her türlü hakaretleri
yaptı ama bakın bugün Türkiye, ihracatının yüzde 30unu
Güney Kürdistana yapıyor. Habur Sınır Kapısı
kapandığı zaman Kayseride ticaret duruyor, üretim duruyor.
Habur Sınır Kapısı kapandığı zaman Konyada
ticaret duruyor, turizm duruyor, her şey duruyor çünkü bugün Türkiyede
orta sermaye; evet, Kayseri sermayesi, Konya sermayesi, İç Anadolu
sermayesi, hepsi Güney Kürdistana yapılan ihracat üzerinde
çalışıyor.
Bakın,
hangi noktadan hangi noktaya geldik. Dünyadaki her gelişmeyi Türkiye,
Türkiye Hükûmeti kontrol edemez. Siz isteseniz de istemeseniz de Suriyede
Cenevre görüşmelerinden sonra demokratik bir Suriyenin kurulması
için bir adım atılacak. Orada Kürtler siz isteseniz de istemeseniz de
kendi kendilerini yönetecek bir statü elde edecekler; onu da demokratik özerlik
olarak tanımlıyorlar, öz yönetim olarak tanımlıyorlar,
Suriyenin bütünlüğü içerisinde Suriyede yaşayan bir halk olarak
oradaki halklarla birlikte kendi kendilerini yönetmek istiyorlar. Cenevre
görüşmelerinden çıkacak sonuç da budur, bu çıkacak, farklı
bir şey çıkmayacak, ABDnin de istediği bugün budur,
Rusyanın da, Çinin de istediği budur, bu çıkacak.
İşte, orada Kürtler kendi kendilerini yönetmek hakkına sahip
olduktan sonra, Türkiye -hangi Hükûmet olursa olsun- oradaki özerk yapıyla
ilişki kurmak durumunda kalacak. Nasıl bugün Kürt Federe Hükûmetiyle
yakın ilişkilerimiz varsa, nasıl bugün Sayın Barzani
Türkiyeye gelip Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde kendi
bayrağını, Kürdistan bayrağını oraya dikerek,
koyarak oturuyorsa, görüşüyorsa, diplomatik ziyaretler yapıyorsa çok
değil bundan üç beş yıl sonra aynen Rojavadaki Kürtler de
oradaki demokratik, özerk yönetim de aynı koşullarda Türkiyeye
gelecek, hepimiz bunu yaşayacağız, göreceğiz.
MURAT DEMİR (Kastamonu) Ya, burası
Suriye Parlamentosu mu?
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Vallahi ya,
Suriye Parlamentosu mu burası? Ne anlatıyorsun ya?
MURAT DEMİR (Kastamonu) Burası neresi?
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) Bir dakika
Türkiye bugün yakılıp yıkılan
Suriyede en büyük, ekonomik anlamda pay sahibi olacak. Türkiye'deki bütün müteahhitler
nasıl bugün Güney Kürdistana gidiyorlar, yarın oraya gidecekler.
Türkiye, ihracatının yüzde 10unu, 15ini de oraya yapacak. O nedenle
şimdi biz diyoruz ki Türkiyenin çıkarları buradadır.
Türkiyenin çıkarları demokratik Suriyenin oluşmasında,
oluşacak demokratik Suriyede de Kürtlerin kendi kendilerini yönetecek öz
yönetimin desteklenmesindedir. Eğer böyle olursa
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Beraber mi
kuracaksınız?
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) Öyle değil,
öyle değil; bunlar böyle yaşanacak görülecek. Geçmişten örnek
verdim size yani işte, Kürt Federe Hükûmetini Irak Kürdistanına
örnek verdim, burası da böyle olacak. O nedenle, böyle cepheden, çok
karşı çıkmaya gerek yok.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Kimlerin güdümünde
yapıyor acaba PYD bunları?
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Hep birlikte
demokratik Suriyeyi, oradaki Kürtlerin kazanımlarını
Türkiye'nin demokratik geleceği açısından da ben desteklememiz
gerektiğini düşünüyorum.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Rusyayla mı
ortak yapıyor, Amerikayla mı ortak yapıyor, İranla
mı ortak yapıyor, kim var arkanızda?
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - O nedenle Cenevre
görüşmeleri bir kez daha ertelendi.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Sanmayın orada
onlara yaşam hakkı tanıyacaklarını.
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Biliyorsunuz, bugün
Cenevredeki görüşmeler yapılacaktı, yapılmadı.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Piyon olarak
kullanacaklar sonra da bir kenara atacaklar, kukla yapacaklar sizi orada, devam
edin.
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Birleşmiş
Milletler on beş gün veya daha sonraki bir tarihe ertelediler Cenevre
görüşmelerini. Umuyoruz ve diliyoruz ki on beş gün, yirmi gün sonra
yapılacak olan bu Cenevre görüşmelerinde şu anda PYDnin de
içinde olduğu demokratik Suriye Meclisi de orada temsiliyet düzeyinde yer
alacaktır ve demokratik Suriyenin şekillenmesinde demokratik Suriye
Meclisinin de rolü olacaktır diyorum.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Esadla kol kola
gidersiniz artık. Zaten Esadın güçleriyle beraber katliamları
yapıyorsunuz, her türlüsünü. Beraber kol kola gidersiniz, kol kola,
şimdi gittiğiniz gibi.
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Hepinizi
saygıyla selamlıyorum, sağ olun. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Maddelere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı istiyoruz Başkan.
BAŞKAN - Geç kaldınız.
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
KİŞİSEL
VERİLERİN OTOMATİK İŞLEME TABİ TUTULMASI
KARŞISINDA BİREYLERİN KORUNMASI SÖZLEŞMESİNİN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 28 Ocak 1981 tarihinde Strazburgda imzalanan Kişisel
Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması
Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesinin
beyanlarla birlikte onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - 1inci madde üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen, Siirt Milletvekili Besime
Konca.
HDP GRUBU ADINA BESİME KONCA (Siirt)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın
Başkan, bu karar yeterlilik sayısını göreviniz olarak sizin
yerinize getirmeniz lazım.
BAŞKAN Siz de zamanında isteyin
göreviniz olarak, ben yerine getireyim.
BESİME KONCA (Devamla) Sürekli
hatırlatmak bir işleyişse bunun yerine getirilmesi
gerektiğini düşünüyorum.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Zamanında
isteyeceksin.
BESİME KONCA (Devamla) Zamanında istedik
ama Sayın Başkan görmeden başka bir şey yapıyor.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Sen üzerine
düşeni yapacaksın, ondan sonra.
BESİME KONCA (Devamla) Bu Tüzükü herkese
hatırlatıyorsanız sizin de işletmeniz gerektiğini
düşünüyorum.
Şimdi,
aslında tartışılan çok konu var. Dediğimiz gibi,
burada belki çok daha fazla, bu yasaların hangi zihniyetle, hangi
performansla, Meclisteki hangi çalışma esaslarıyla yerine
getirebileceği
Hükûmetin tek taraflı oylarıyla
çıkarılan yasalar, kanunlar oluyor. Bunun takibinin muhalefete ne
kadar açık olacağına, muhalefetin bunların pratikte
uygulanıp uygulanmayacağını, nasıl
eleştireceğine dair çok ciddi değerlendirmeler yapılabilir.
Demin CHP
Grubundan sayın hatip çok somut verilerle Türkiyenin hangi durumda
olduğunu, gerçekliğin ne olduğunu, yıllardır bu
kürsülerde, bu sandalyelerde oluşturulan, bu koltuklarda geliştirilen
gece mesaisi yapılan kararların nasıl
uygulanmadığını; gittikçe Türkiyenin ne kadar kötüye
gittiğini; genciyle, geleceğiyle, çocuğuyla,
kadınıyla, şiddetle; ekonomik, eğitsel anlamdaki sorunlar
ve eşitsizliklerle; doğanın katliamıyla nelerin
yaşandığını çok somut verilerle ortaya koydu. Fakat,
Hükûmet sıralarından gelen sadece sözlü tepkisel tutumlardır.
Hükûmetin yapacağı
Madem bu kanunları çıkarıyorsunuz,
tek başına Hükûmetsiniz ve on üç yıllık bir deneyiminiz
var; hani, birilerinden de devralmadınız, on üç yıldır siz
bu ülkeyi yönetiyorsunuz. Hepinizin elinde burada ne kadar vekil varsa hepsi
hazır bulunur, hepsinin elinde dosyalar olur, der ki, mutlaka bu 3 parti
-3 muhalefet partisi- herkesin bize söyleyeceği, herkesin bizi
eleştireceği bir konu vardır. Biz de hepsine dair elimizde
somut verilerimiz olur, elimizde dosyalarımız olur- çıkarız,
muhalefetimizi, söz hakkımızı alarak deriz ki: Yok, sayın
hatip, sen şu rakamı verdin, sen bu eleştiriyi yaptın;
bizim resmî rakamlarımız, resmî verilerimiz, değişen
durumlarımız bunlardır. diye
Bunları somut ortaya koyarsınız
ve o zaman muhalefet de ikna olur, ortaklaşır ve bu kadar zaman
tüketen, boş laflarla yürüyen, birbirine şiddet uygulayacak,
telefonunu fırlatacak kadar iktidar tarafından -fırlatma
teşebbüsü diyeyim- bir tutumda gelişecek durumlar söz konusu olmaz.
Bu, hükûmetlerin görevidir. Geçen gün de söyledik; evet, biz siyaset olarak,
iktidar olarak bunun muhalefetini sabaha kadar da olsa yapacağız,
eleştirilerimizi dile getireceğiz. İktidar da eğer ciddi
olmak istiyorsa, eğer gerçekten yaptığının somut
sonuçlarını bu Parlamentoyla paylaşmak istiyorsa, bu
hazırlıklarını çok daha fazla yapması gerekiyor ve
önümüzdeki süreçte böyle bir şey beklediğimizi de belirtelim.
Kulis siyaseti olduğunu, koltukların
boş olduğunu, el kaldırma indirme olduğunu ve Türkiyeyi
yönetenin burada alınan kararlar, burada çıkarılan kanunlar
olmadığını; uluslararası güçlerle, yurt
dışına gidip gelen sıcak parayla, transferlerle
sağlanan bir ekonomik sistem olduğunu ve bunun için de aslında
burada iktidarda yer alan, iktidarın halkın seçtiği parlamenterlerinin
de milletvekillerinin de aslında nasıl yönetildiğini; kendi
sorunlarının ne olduğunu, halkın sorunlarının ne
olduğunu çok bilmediklerini düşünüyorum. Üstten bir siyasetle
yürütülüyor, belki Bakanlar Kurulu bu konuda somut verilere sahiptir ama belki
kendi parlamenterleriyle, vekilleriyle bunu yeterince
tartışmadıkları için buraya hazır dosyalar
fazlasıyla gelmiyor, onun için biz de muhalefet olarak ikna olmuyoruz.
Şimdi, teröre dair birçok şey söylediniz.
Biz insan haklarından, biz toplumsal mücadelenin tüm halklar
açısından bir gelişim olması, bir demokrasi, bir
dönüşüm ve bir devrim olması gerektiğini söylediğimizde,
biz terörle suçlanıyoruz.
Aslında, Türkiyenin kendi içerisinde
şiddet uyguladığı terör olayları çok fazladır.
Bakın, genel anlamda, eski süreçlerden de bahsederek belirtebiliriz;
Eşref Bitlis olayı, Rıdvan Özden olayı, çok ciddi
şeyler var. Derin devletin, gladyonun kendi içinde savaşı,
şiddeti ne zaman tırmandırmak istediğinde, Türkiyenin
demokratikleşmesini istemediği süreçlerde, ne kadar kendi içinde üst
düzeyde generali de olsa, yıllardır PKKyle mücadele adına ciddi
anlamda savaş kararları alıp uyguladığı hâlde,
bunu televizyon televizyon dolaşıp Belini kırdık.,
Bitireceğiz. Bittiler. dediği hâlde kendi içlerinde cinayet
işlemişlerdir. Çok daha fazlası var, buna zamanımız yok.
Bunun için, bugün kürdistanda dayatılan, Kürt illerinde geliştirilen
bu katliamların, gladyonun kendi içindeki olaylar, kendi içindeki örgüler,
bugün hâlen, iki saat önce yine Çözeceğiz, çözülmesi gerekiyor.
dediğimiz, burada da deklare ettiğimiz ve buna rağmen hâlâ
bombalanan o evlerde kendi içinde bu derin gücün direndiği ve savaşta
ısrar eden gücün yaklaşımını geçmişteki
deneyimlerden anlayarak bunu görebilirsiniz, bunu okuyabilirsiniz ve
Parlamentoda bulunan bir iktidar olarak siyaseten bunun kaygılarını
bizlerle de paylaşabilirsiniz.
Terörist
dedikleriniz
Evet, PKK yıllardır mücadele veriyor, çok bedel de
ödedi. Bakın, her gün Genelkurmayın ciddi açıklamaları var
sitesinde; 100 tane, 300 tane, 500 tane, 5 bin tane öldürdük diyorlar. Biz
bunları tek tek tartışmadık değil mi? Ama şunu
söyleyeyim: Burada öldürülen, çatışma ortamında öldürülen kaç
askeri; eğer siz bu kadar, bütün bu illerdeki yıkımı
hendekten kaynaklı, hendeğin arkasındaki gençler yapıyor
diyorsanız, kaç tane askeri panzerin arkasında sürükledi ya da
onların hangi araçları varsa? Kaç tane kadını
çırılçıplak soyup öldürdükten sonra soyup sokağa attı?
FEVZİ
ŞANVERDİ (Hatay) Yok öyle bir şey, yok!
BESİME
KONCA (Devamla) Kaç tanesinin başını kopardı ve sonra
bacaklarının arasına
Bakınız, Surda kadın
katledildi, başı koparıldı ve otopsi raporu için hastaneye
gittiğinde başı ayaklarının arasındaydı.
ABDULKADİR
AKGÜL (Yozgat) Siz yaptınız.
BESİME
KONCA (Devamla) Bunların hepsini, Lokman Birliki kim yaptı?
1990larda katledip, öldürüp sonra kafasına basıp, kafasını
koparıp fotoğraf çeken zihniyet terörü uygulayan zihniyettir.
Çatışma gerçekliği içerisinde her gün burada söylüyoruz birçok
şeyi. Bunların hepsi aslında terördür, bunların hepsi
terördür. Onlar, dağda savaşanlar, dağda direnenler, dağda
kendini fiziki olarak koruyanlar kaç tane askerin mezarını
bombaladılar? Kaç tane askerin mezarına kaç roket attılar,
Bunlar da bir zaman bu kadar arkadaşımızı öldürdü. diye
mezarlarla savaştılar? Siz Türkiye'de son yıllarda
Bak, 12
Eylül ya da 1990lardaki o faşist, o köyleri boşaltan, yakan,
yıkan zihniyet dahi on yıl, yirmi yıl önce öldürülen ve
insanların alamadığı
Sonradan insanlar kendi
imkânlarıyla -siz yasa da çıkardınız o toplu mezarları
araştıracaktınız, bunu da yapmadınız- gitti,
yaptı ve kendi elleriyle kendi çocuklarının kemiklerini
toplayarak getirdi, bir mezar yaptı en azından gider, duamı
okurum diye. Siz buna bile tahammül etmediniz ve bütün o mezarları
bombaladınız, mezar taşıyla
Ve sonra siz orada dediniz ki:
Onlar cephaneydi orada. Mezar taşında cephane olmaz, mezar
taşında olmaz.
Bak, bazı valilikler karar kıldı,
kaymakamlıklar karar aldı, belediyelere gönderdi, dedi ki: O mezar
taşlarının üzerindeki o yazıları mezarların
üstünden sileceksiniz. On yıl, on beş yıl, yirmi yıl önce
ölmüş insanla bile hesaplaşmak isteyen, buna bile tahammül etmeyen
bir zihniyeti bugün bu toplum gördü, bugün bu toplum bunu yaşadı ve
bugün bu Parlamento bunu sorgulamak zorundadır. Bütün dünyada böyledir,
tarihsel olarak da böyledir. Yüzde çoğunlukla, çoğunluğun oyuyla
seçilen, darbeyle ya da sandık sistemiyle olsun, iktidara gelen güç her
zaman güç zehirlenmesi yaşamıştır, her zaman kendi sonunu
kendisi getirmiştir. Ve bugün Türkiye'deki güç zehirlenmesi sadece
Türkiye'yle de sınırlı değil. Uluslararası
ilişkilerde de bu yaşanmıştır. İşte, bugün
Türkiye'nin komşusunun kalmaması, bugün
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BESİME KONCA (Devamla)
Suriye'yle
yaşananı ya da PYDyi tartışmanız bunun sonucudur.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Bitti,
bitti.
BESİME KONCA (Devamla) Süleyman Şah
Türbesini Eşme köyüne getirirken PYD iyiydi değil mi?
OKTAY ÇANAK (Ordu) Haydi, bitti. Haftaya
konuşursun.
ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) Haydi bakalım,
haydi!
BESİME KONCA (Devamla) Değer
verdiğiniz, operasyon yaptığınız bir gerçeklikti ama
bugün PYD teröristtir değil mi? İşinize geldiği zaman
BAŞKAN Sayın Konca, süreniz
dolmuştur.
BESİME KONCA (Devamla)
terörist
değildir, birlikte iş yapıyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Konca
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) PYD bir terör örgütüdür efendim.
BESİME KONCA (Devamla)
PYD iç sorununuz da değil. Nasıl ki başkasının iç
sorunlarınıza karışmasını istemiyorsanız
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) Süre doldu.
BAŞKAN Sayın Konca
BESİME KONCA (Devamla)
kendi içinizde bırakın. Ve biz bununla mücadele edeceğiz.
İyi akşamlar. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN 2nci madde
üzerinde söz isteyen Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bitlis
Milletvekili Mizgin Irgat
Buyurun Sayın Irgat. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Sayın Başkan, değerli üyeler;
aslında bu konuyla ilgili daha önce de söz almıştım.
Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması
Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesiyle ilgili
olsa da bugünkü görüşme tekrar yineliyorum, kişisel verilerin
toplanması ve bu noktada şu an iyi bir yasaymış gibi
görünen söz konusu yasa insan haklarına aykırı bir yasadır.
Dolayısıyla da buna ilişkin eleştirilerimi tekrar yineleyeceğim.
Dolayısıyla yıllardır Türkiye'de fişleme işlemini
dile getiren muhalifler ve bizler bu yasayla bireyin en mahreminin,
cinsiyetinin, ailesinin, cinsel yöneliminin, her türlü kişisel verisinin
bir depoda tutularak fişlendiğini düşünüyoruz.
Dolayısıyla da bunun adı bir ilerleme yasası ya da
kişileri koruyan, bireyi koruyan bir yasa olarak dile getirilemez. Bu AKP
Hükûmetinin yıllardır iyi bir şey yapıyormuşum gibi
gösterdiği özünde ama aslında, altında çok da bir şey
yapmadığı, aksine otokratik, diktatöryel rejime doğru hakları
kısıtlayan bir gelişme olarak görüyoruz. Dolayısıyla
da bu yasayı incelerken bizler ileride çok ciddi
sıkıntıların yaşanacağını
düşünüyoruz.
(Erzurum Milletvekili Zehra
Taşkesenlioğlunun elektronik cihaz kapağını sürekli
olarak açıp kapatması)
MİZGİN IRGAT (Devamla) O sesi
çıkartmayın!
Sayın Başkan, uyarır
mısınız
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
ama
MİZGİN IRGAT (Devamla) Milletvekili
olarak dinlemeyi öğreneceksiniz, öğreneceksiniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Hatip, siz de Genel Kurala
hitap edin.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Hitap ediyorum
ama o tahrik etmeye çalışıyor.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Aşk olsun
İftiraya bakın
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Dolayısıyla, kişisel verilerle ilgili kişilerin özel
hayatını, aile ilişkilerini, kişisel
yapısını ve en mahrem alanını bir yasa çerçevesinde
iyi bir şeymiş gibi göstermek bence iyi bir gelişme
değildir. Bu anlamıyla da bu kanun tasarısını alt
komisyonda da eleştireceğiz. Dolayısıyla da bu bir
fişleme yasasıdır. Bununla ilgili yapılan
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Avrupa Konseyinin
MİZGİN IRGAT (Devamla) Olabilir,
olabilir
Avrupa Birliğine daha üye olmadık ki Avrupa Birliğine
dair bir yasayı tartışıyoruz. Hiçbir alakası yok.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Birlik değil,
Konsey.
MİZGİN IRGAT (Devamla) - Dolayısıyla
da biz bu konuda yapılan her türlü çalışmanın hukuka,
yasalara, insan hak ve özgürlüklerine aykırı olduğunu
düşünüyoruz.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Muhalefet
şerhi
MİZGİN IRGAT (Devamla) Gerçekten bu
Meclisin tavrı, bu Meclisin çalışma sistemi, bu Meclisin
olgunluk düzeyi tartışılır durumdadır. Şu saatte,
burada, sadece oy kullanmak için dışarıdan içeriye gelen sizler
en azından konuşmayı dinlerseniz
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Siz neredesiniz,
siz?
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Van) Halkın
yanındayız. Sizin olmadığınız yerde.
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Dolayısıyla, biz, AKP Hükûmetinin bu anlamda
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkan, üslup çok kötü ama. Özür dilemesini istiyoruz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
MİZGİN IRGAT (Devamla) Ya siz ne yapmaya
çalışıyorsunuz? Buyurun, istediğiniz konuyu
konuşayım. Neyi konuşayım? İzin verin. Buyurun,
istediğiniz konuyu konuşalım, istediğiniz gibi
nitelendirelim bir şeyleri.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
PKKnın can aldığını, milyonlarca insanı
kaçırdığını
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim
MİZGİN IRGAT (Devamla) Neyse, siz
görevinizi yaparsanız eğer gerçekten, mademki bu ülkenin
çoğunluğu olduğunu iddia ediyorsunuz, bu sıraları
işgal ediyorsunuz, en azından bu insanlar adına, oy
aldığınız, yükümlülük aldığınız
insanlar adına olumlu bir şey yapın, siyasi olgunluğunuzu
gösterin.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) İşgal
demek yakışmadı ama şimdi ya!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Hani, burada, bu
kadar insan, bu Meclisten bir şeyler yapıldığını
bekliyor. İnsanlar gerçekten burada, çok, ne yazık ki ekonomik ve her
alanda burada bir ciddiyetle iş yapıldığını
zannediyor; yani yüzde 49 oy almış bu insanların ciddi bir
şekilde burada iş yaptığını düşünüyor ama
maalesef yanılıyorlar. Bunu siz kendi tarzınızla,
çalışmalarınızla, her türlü söylemlerinizle zaten dile
getiriyorsunuz. Ve biz, doğruyu söylemek noktasında her zaman
istediğimizi ve doğruları söylemeye devam edeceğiz.
Dolayısıyla da Halkların Demokratik
Partisi olarak bizler sizin yanlış politikalarınızı,
savaş politikalarınızı, yaşanılan şiddeti ve
yaşanılan tüm hukuksuzlukları ifşa etmekle yükümlüyüz.
Dolayısıyla da burada, bu Meclis
çatısı altında defalarca araştırma önergeleri sunduk,
her konuda. İnsan hakları noktasında, bölgede yaşanan
sorunlar noktasında ve hepimizin aslında kabul ettiği sorunlar
noktasında imza HDP olunca hepiniz Hayır. dediniz. Hiç
düşünmeden, tartışmadan, doğru olma ihtimalini gözetmeden
Hayır. deyip reddettiniz.
Dolayısıyla da sizler, evet, ben aynı
kelimeleri kullanmak istemiyorum ama bir zihniyetle bağlı olarak
birlikte hareket ediyorsunuz. Birey olarak, oysaki her biriniz bir ilin vekili
olarak bu ülkenin tüm sorunlarına sahip, tüm sorunları hakkında
konuşan, objektif, içtiği yemine bağlı vekillersiniz ama
burada demagoji yapıyorsunuz.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Hangi kanunu tartışıyorduk Mizgin? Sayın Vekilim, hangi
kanunu tartışıyorduk?
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Tiyatroya gidin, tiyatroya!
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Dolayısıyla, bizler sizin ne yaptığınızı çok
iyi biliyoruz.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Biz de sizinkileri biliyoruz!
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Biz de sizi
biliyoruz!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bu halk da sizin
ne yaptığınızı çok iyi biliyor. Gerçekten, biz
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Millet bizim ne yaptığımızı
bildiği için yüzde 50 verdi.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
müdahale etmeyelim.
Buyurun Sayın Hatip.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Yani sordum ama
ne konuşacağımıza siz karar verecekseniz,
dışarıda yaptığınız gibi
SALİH CORA (Trabzon) 2nci maddeyi
konuşacaksınız, 2nci maddeyi.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Yani burada bu
ifade özgürlüğünün olmadığını biz zaten biliyoruz.
Bunu dışarıda davalarla, yargılamalarla, tweet atıp
tutuklananlarla çok iyi biliyoruz. Yıllarca mahkemelerde biz bunların
eleştirisini yaptık. Bir yazı yazanın, gazetecilerin
cezaevinde idamla yargılanmaları, ifadesini dile getirdiği için
yıllarca hâlâ cezaevinde olanları biz zaten biliyoruz ama bunu bari
Mecliste yapmayın. Yani en azından halkın gözü önünde, en
azından bunu burada yapmayın. Biraz sabredin, tahammül edin, HDPnin
varlığına tahammül edin, Kürtlerin varlığına
tahammül edin, gerçekleri konuşmaya tahammül edin. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Kürtlerin
varlığına tahammül etmediğinizden, terör örgütü sebebiyle,
sizin desteklediğiniz
MİZGİN IRGAT (Devamla) Ya, siz bir susun
ya, Allah aşkına ya, Allah aşkına.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Orada Kürt
vatandaşları mağdur ediyorsunuz.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Neyse,
şimdi, dolayısıyla, bu saatte hâlâ
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Petrol
şirketlerinin, uluslararası sermayenin, emperyalizmin orada
sözcülüğünü yapıyorsunuz! Bu bedeli tarih önünde ödeyeceksiniz!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Sizin ne
yaptığınızı çok iyi biliyoruz, bütün dünya çok iyi
biliyor, bütün dünya. Yalnızlaştırılmış bir
Türkiye var ortada.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Emperyalizmin orada
sözcülüğünü yapıyorsunuz, borazanlığını
yapıyorsunuz. (AK PARTİ ve HDP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Yalnızlaştırılmış bir Türkiye var ortada. Bütün
politikalarınızla mahkûm olmuş durumdasınız, dünyada
yalnızlaşmış durumdasınız. Ama barışı
savunan, halkların kardeşliğini savunan tek parti Halkların
Demokratik Partisidir. Hanginiz ağzınızı açsanız
savaştan, şiddetten bahsediyorsunuz. Kardeşliğe dair,
çözüme dair hiçbir projeniz yok ve böyle bir duruşunuz da yok.
Dolayısıyla da bunu savunmayı tüm saldırılara
rağmen beceren Halkların Demokratik Partisine tahammül edemiyorsunuz.
Sorununuz bu işte. Çünkü bu saldırılar size yapılsaydı
şu an erimiştiniz. Bırakın bu kadar oy almayı, şu
an siz erimiştiniz.
Dolayısıyla da HDP sizleri burada
ifşa etmeye devam edecek, sizin yanlış
politikalarınızı dile getirmeye devam edecek. Biz
çalışmalarımıza devam edeceğiz.
İyi akşamlar diliyorum. (HDP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ ve HDP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
ama
2nci madde üzerine, gruplar adına
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Demirel.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Semih Özbey Astsubay nerede? Vedat Kaya nerede?
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Senin ismini merak
bile etmiyorum ben.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Beyaz TV yayınına
çevirdin burayı ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) BPye, Shelle hizmet
ediyorsunuz, Totale hizmet ediyorsunuz. Küresel sermayeye hizmet ediyorsunuz.
Silah tüccarlarına hizmet ediyorsunuz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bunun bedelini ileride
ödersiniz.
BAŞKAN Sayın Özkan
Lütfen ama
Bakın, gece yarısını geçtik.
Burada ciddi bir iş yapıyoruz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirelin, milletvekillerinin yerlerinden sarf ettikleri bazı ifadelerin
hakaret ve tehdit içerdiğine ve bunları tespit ederek özür
dilemelerini sağlayacaklarına ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, AKP Grubunun söz hakkı
çok fazlasıyla var. Yani böyle sataşmalarla, böyle yerinden
konuşmalarla bu sorun çözülmez.
Ben o gün sizin yapmış olduğunuz
konuşmaya atıfta bulunmak istiyorum. Çok değerli bir
konuşmaydı ama buradaki hiçbir arkadaşın buna
uymadığını görüyoruz. Yani o yüzden, konuşmak isteyen,
ifade etmek isteyen, kendisini anlatmak isteyen, konuşma
hakkınız var, on dakika var, yirmi dakika var; çıkar, kürsüden
konuşur. Kürsüde konuşan hatibin sözünü kesme veya ona müdahale etme
Aslında bunu siz daha önce de ifade ettiniz, çok önemliydi. Keşke bu
AKP sıraları dolu olduğunda ifade etseniz, boş
olduğunda değil. O zaman daha iyi, galiba,
anlaşılmış olacaktır.
Ben teşekkür ediyorum ama gerçekten, yerinden
müdahale, sadece müdahale değil, hakaret içeren sözler var.
Tutanakları isteyeceğiz ve tutanaklar doğrultusunda
milletvekillerinden özür dilemesini sağlayacağız. Bunu çok açık
olarak ifade edeyim.
Tehditler var, biz o tehditleri de görüyoruz,
biliyoruz da. Biz bunların hepsini tespit edeceğiz ve bunu gerçekten
Özür dilemesini sağlayacağız.
Teşekkür ediyorum.
ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) Ne
yapacaksınız tespit edince?
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.- Kişisel Verilerin Otomatik İşleme
Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/320) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 28) (Devam)
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz isteyen,
Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına Manisa Milletvekili Özgür Özel.
Buyurun Sayın Özel. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çok önemli gördüğüm bir konuyu,
tam da yerindeyken, Meclisi de hazır bu kadar konuya ilgili, kürsüye
ilgili bulmuşken paylaşmak istedim.
Konumuz Kişisel Verilerin Otomatik
İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin
Korunması Sözleşmesinin onaylanması. Kişisel verilerin
gizliliği fevkalade önemli. Türkiyenin gerek Avrupa Birliği
sürecinde gerekse kendi süreci içinde kişisel verilerin korunmasıyla
ilgili bugüne kadar bir yasal düzenlemeyi yapamamış olması büyük
bir eksiklikti. Şu anda komisyonda görüşülüyor ve bu konuda bir
ilerleme sağlanmaya çalışılıyor. Tabii, orada
komisyondaki arkadaşlarımız uyarıyorlar, biz de
uyarıyoruz. Bu alan çok tehlikeli bir alan. Kişisel verilerin
korunması esas olmalı. Tanımlanan istisnalar açısından
yukarıdaki taslakta son derece eleştirdiğimiz noktalar var. Bu
uluslararası anlaşmada grupların oy birliği var ama bu
konuyla son derece ilgili ve ilintili bir konuyu özellikle iktidar partisi
grubuna ve Sayın Bakanın dikkatlerine sunmak isterim. Hatta bu konuyu
dile getirdiğim için hem Meclis kürsüsünde hem Plan Bütçe Komisyonunda, 60
bin lira tazminat davası açıldı bana ve sonunda mahkeme bir
karar verdi. Mahkemenin kararından da bahsedeceğim.
Türkiyede en önemli sorun, aslında dünyada en
önemli sorun yetim hastalıklar ve yetim ilaçlar. Yani 10 binde 1den daha
yüksek olana yetim, 100 binde 1den daha düşük ihtimalle
başınıza gelene ultra yetim diyor dünya ve bunların
ilaçlarını üretmek ticari olarak bakan firmalar için kârlı
değil. Kimse bu hastalıklara çare bulmaya, ilaç üretmeye
çalışmıyor. Millî piyangonun tam tersi, birinin başına
bir geliyor, o aile perişan oluyor. İlacın fiyatı 90 milyar
lira olabiliyor, 35 milyar lira olabiliyor, yani eski parayla söylüyorum, 90
bin lira olabiliyor, 7 bin lira olabiliyor ama geri ödeme sistemleri bunu
ödemiyorlar hatta bu konuda tedavinin tam olarak protokolü konusunda bile
çalışılmamış ve dünya yetim hastalıklar ve yetim
ilaçlarla ilgili son derece uzun süre tartıştıktan sonra
birtakım çözümler üretmiş. Mesela bütün giderleri bir havuzdan
karşılanıyor, o havuzun içini sağlık alanından
kim para kazanıyorsa onlar dolduruyor ettikleri kâr oranında. Yani
diyorlar ki: Yetim ilaçla ilgili bir politikamız var, bütün
masrafları devlet tarafından koordine edilecek. Almanyadaki ilaç
pazarından yüzde 10 pay alan ilaç firması bu masrafların yüzde
10unu karşılayacak. ki bu talihsiz durumla karşı
karşıya kalan bir ailenin elindeki küçücük bebeği ölüme mahkûm
kalmasın ya da parası varsa yaşayıp parası yoksa
ölümle boğuşmasın diye ve sosyal güvenlik sistemi de bu
ilaçları karşılamak zorunda kalarak zor durumda kalmasın
diye, böyle bir sistem.
Türkiyede bu yok, bu bizim ayıbımız,
bunun çözülmesi lazım. Ama dünyada yetim ilaçlar var, Türkiyeye bunları
getirenler de yok. Bununla ilgili Türk Eczacıları Birliği bundan
on beş yıl önce bir adım attı, devletle bir protokol
imzaladı ve bu yetim hastalıkların yetim ilaçlarını
Türkiyeye getirmeye başladı. Daha sonra, bu, Türkiyede ruhsatı
bulunmayan kanser ilaçlarına; daha sonra, bu, Türkiyede
ruhsatlandırılmamış tüm ilaçlara; daha sonra, Türkiyede
piyasada bulunmayan ve devletin, ilgili bakanlıkların çare
üretemediği tüm ilaçlara dönüştürüldü. Türk Eczacıları
Birliği reçetenin Sağlık Bakanlığında onaylanmasından
sonra Vatandaştan eskiden para alınıp sonra para devletten
alınıyordu- Maliyeyle yapılan bir protokolden de sonra
Vatandaşa hiçbir yük getirmeden şu anda Türkiyedeki 24 bin eczanenin
herhangi birinden eczacı bu reçete hakkında Türk Eczacıları
Birliğine bilgi geçiyor. Türk Eczacıları Birliği
dünyanın öbür ucunda da olsa o ilacı getiriyor, hatta bu
ilaçların yüzde 80i için artık stok tutuyor Türkiyede -hemen
yukarıda Cinnahın orada Willy Brantta- ve bunu hastaların
evlerine kargo parası dahi almaksızın
ulaştırıyor. Kendisi bu işten hiç kâr etmiyor, sadece
masraflarını alıyor ama elbette ki karşı taraftan
alınan birtakım ticari ıskontolarla bir kaynak birikiyor, onu da
yine bu alana yatırıyor. Çünkü kamu kurumu niteliğinde meslek
örgütü. Bu işler o kadar yolunda gitti, o kadar iyi hizmetler üretildi,
hastalar o kadar memnun oldu, o kadar çok dua alındı. Bundan önceki
koalisyon hükûmetinin, daha doğrusu AKP Hükûmetinden önceki koalisyon
hükûmetinin bakanlarının ve AKP Hükûmetinin bakanlarının
görevlendirdiği bürokratların da emekleri çoktur. Bu konuda kimseyi
ayırmamak lazım. Ve Türk Eczacıları Birliği bu konuda
çok ciddi gayret sarf etti. Her şey yolundaydı ama bundan birkaç
yıl önce Bu Türk Eczacıları Birliği bu işi neden tek
başına yapıyor? Kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü,
siyah plakalı araçları var. Hakkıhuzur diye bir şey yok,
sadece yöneticisinin uçak parasını verir, bir dairede de bir yönetici
misafirhanesi var. Öyle bu işten nemalanan yöneticiler de yok. Bunun eski
başkanlarından bir tanesi de iki dönem sizde milletvekilliği
yaptı. Ama birileri allem etti kullem etti, Bakanlığın
aklına girdi ve bir yönetmelik değişikliği
vasıtasıyla Bu işi Türk Eczacıları Birliği yapar
ama özel depolar da yapabilir.e getirdiler. Hızla üzülerek ifade
etmeliyim- iktidar partisine yakın çevrelerin baskısıyla
yapılan bu değişiklik sonrası bir eski milletvekilinizin
şirketi, İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğüne soktuğu
bir doktor vasıtasıyla içerideki bütün veri tabanını
çaldı, bütün veri tabanını. Kişisel veri, kişisel
sağlık verisini koruyamadık, düzenleme de yoktu. Çaldı
bütün bilgiyi, ben de bunu çıktım söyledim. Bana da 60 bin lira
tazminat davası açtılar.
Dava geçenlerde sonuçlandı. Beni 60 bin
lirayı ödemekten, benim sözlerimi ihbar kabul eden bir müfettişin
harekete geçip konuyu incelemesi sonucunda anlattığım her
şeyin doğru olması, mahkemenin gerekçeli kararında,
bırakın tazminat ödemeyi, çok önemli bir şeyi, işte bizim
ortaya çıkardığımızı falan anlattı. Ben bu
hikâyeyi şundan anlatıyorum, haklı çıktım, dava
kazandım falan filan diye değil: Bu mesele, ticari bakılmayacak,
eski milletvekilinin lobisine, işte bakanları, bürokratları ikna
etmesine, gelip oralarda buralarda kulis yapmalarına falan aldanılmayıp,
bu kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütünün önemini kavrayıp -bu
Türk Eczacıları Birliğidir, Türk Tabipleri Birliğidir,
Barolar Birliğidir- onlarla birlikte projeler geliştirip -denetimse
denetim- ne yapılacaksa yapılsın ama bazı alanlar var ki
ticarileştirmemek lazım. Sebebi şu: Hastaların bilgilerini
almış, hastaya İlacın bitti, ilacını getireyim.
diyor. Örneğin, hemofilinin bir türü, faktör 9, Türkiye'de yok, milyonda
bir olan bir faktör eksikliği. Aileye gidiyorlar, diyorlar ki...
Türkiye'de bu hemofili ilaçlarının tamamı mor reçeteye girdiği
sırada, sıralı dağıtım sistemini Türkiye'de ilk
kuran Eczacı Odasının Başkanı olarak söylüyorum:
Hemofilili çocukları bulup birbiriyle evlendirip hemofilili nesiller
üzerinden o ilacı satmaya çalışan
vicdansızlığı düşünün. Bu verileri
çaldırdığınızda diyor ki: Senin kızın
dizini bir kanattırıverirsek faktör 9 kullanılmadan durmayacak.
Ben 30 milyarlık ilaç satacağım, sana da 3 milyar
vereceğim. bütün gün 30 liraya hamallık yapan bir babaya. Bambaşka
bir vicdan muhasebesi, bambaşka bir insanlık dramı, insanlık
suçu. Bu yüzden bu kanunlar, bu yüzden bu düzenlemeler çok önemli.
Hepinizden rica ediyorum, Sayın Bakandan rica
ediyorum -özellikle Gümrük Bakanı da bu işin önemli bir yerindedir-
bu işi ahbaba, çavuşa, yandaşa, kardeşe, bilmem neye
değil, bırakın o alanlardan dışarıda
kalsınlar. Bana kalsa, siyasilerin tüm akrabaları her türlü ticari
faaliyetin dışında olsun da, bırakın, yiyeceklerse
imar rantı yesinler ama hemofilili çocukların bilgilerinin
peşinde kimse koşmasın. Bu tip yanlışlardan bu ülkeyi
uzak tutmak lazım. Burada bir etik karar alsın, hiç olmazsa
sağlık alanında siyasi ilişkiler sonucunda bu tip
işlere girilmesine engel olunmasıyla ilgili Bakanlar Kurulu kendi
içinde bir karar alsın, bir irade koysun; düzenlemeyi hep beraber
yaparız. Bu işleri meslek örgütlerine bırakın, bu
işleri ticarileştirmeyin. Bu sağlık verilerinin
korunması da, bizim ülkemizin, bu Parlamentodaki tüm partilerin, hepimizin
kendi namusumuzu, onurumuzu, şerefimizi nasıl koruyorsak, en ufak bir
şeyde yanlış anlamada herkes ayaklara kalkıyorsa, bu
hepsinden çok daha önemli.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3-
(1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz isteyen, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Hakkâri Milletvekili Nihat Akdoğan. (HDP sıralarından
alkışlar)
On
dakikadır süreniz.
Buyurun.
HDP GRUBU ADINA
NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, çoktandır, böyle, Hükûmetin dile getirmesi belki bu
süreçte ne kadar doğruydu, illerin taşınmasıyla ilgili, bu
Hakkârinin ve Şırnakın taşınması.
Değerli arkadaşlar, her şehrin bir tarihi, bir mazisi,
bir geçmişi, bir kültürü vardır ve o şehir şehir olana
kadar binlerce, on binlerce yıllık bir tarihi var. Bu tarihte büyük
ezilmişlikler, büyük kahramanlıklar, büyük kültürel miraslar geride
bırakarak orası bir şehir oluyor. Bakın, bizim
bulunduğumuz şehir 1924te şehir oluyor, 1935te Vana
bağlanıyor, 1936da tekrar il oluyor ama bugün Hükûmet
Değerli arkadaşlar, biz buradaki Parlamentonun ne kadar önemli
olduğunu düşünüyoruz. Her birimiz farklı bir yerden geliyoruz;
farklı bir kültürü, farklı bir ideolojiyi buraya getiriyoruz;
demokrasi içerisinde kendimizi ifade etmeye çalışıyoruz.
Buradaki şehirler üzerinden de kararlar verilirken şehirlerin
taşınmasına yönelik, siz oradaki halkla, esnafıyla, siyasetiyle,
oradaki çok kıymet biçtiğiniz, bizim de kıymet biçtiğimiz muhtarlarla siz
görüşmeden, binlerce yıllık kültür eserlerini geride
bırakan Ahmedi Haninin memleketini, Fakiye Teyranın memleketini,
Ali Haririnin memleketini bir anda siz ilçe düzeyine, hatta kasaba düzeyine
düşürmeye çalışıyorsunuz.
Burada bakın demin söyledik, sanayisi olmayan,
tarımı olmayan, hayvancılığı olmayan bir
şehre, memur şehri olan bir şehre siz bir anda diyorsunuz ki:
Biz burayı beğenmedik, başka bir yere taşıyacağız.
Değerli arkadaşlar, eğer 21inci
yüzyılın demokratik siyasetinden bahsedeceksek, demokrasisinden
bahsedeceksek, bir anda şehirlerin yerlerini nasıl iki kişinin
kararıyla değiştirebiliyoruz? Ve gideceğimiz yeri, ilk
başta ben şunu söyleyeyim, devletin oradaki bürokratları
orayı beğenmiyor coğrafi yapısından dolayı.
Bakın, havaalanı yapmışız oraya. Karşı
değiliz. Hükûmetin burada onlara bir sözü de vardı: İşte,
biz Yüksekovayı il yapacağız. Yapamadınız,
şimdi geliyorsunuz doğrudan, Biz bu şehri kasabaya döndüreceğiz.
Havaalanı yapmışsınız oraya, dört buçuk aydır,
değerli arkadaşlar, kışın oraya uçak inemiyor, zemini
balçıktır, sazlıktır.
Yani eğer muradınız, isteğiniz
şehri daha geliştirmekse buna hepimiz razıyız ama öyle bir
niyet yok. Burada, Yüksekovada bugün birçok insanın yıllardır
yaşadığı yere bir anda kamulaştırma kararı
veriliyor.
Peki, bu insanları da nereye götüreceğiz?
Şehir yok, o şehri taşıyacak kapasitesi yok. Ama bir anda
Üç ay içerisinde biz tabelaları değiştireceğiz
Ben bunu
doğru bulmuyorum.
Değerli arkadaşlar, eğer siz oradaki
şehrin hendeklerle değil, bir anda binlerce memurun
çalıştığı bir yeri, aileleriyle birlikte
hesaplayıp 30 bin insanın göç etmesini kabul ediyorsanız, vicdanlarınız
kabul ediyorsa biz bir şey demiyoruz. Değerli arkadaşlar, oradan
gelen insanlar doğrudan Hükûmet yetkilileriyle de görüşüyorlar
burada. Gerçekten orada -şu anda belki konu değildi ama- şu anda
Hükûmete yönelik gerçekten büyük bir kırılma olmuştur. Kültür kitabını
bastığınız, Kültür Bakanlığı tarafından
basılan kitaba rağmen, oradaki bütün söylemlerinde Hükûmetin,
Başbakanın, Cumhurbaşkanının söylemlerinde Ahmedi
Haniden bahsederken bir anda çıkıp Ahmedi Haninin kemiklerini
sızlatmaya ve birçoğunun kemiklerini sızlatmaya
hakkımızın olmadığını ben buradan belirtmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, belki burada
arkadaşlarımız buraya gelirken sırf sizleri yormak için
değil, gerçekten de eğer siz bu Parlamentoya kanun
tasarılarını getiriyorsanız her partinin burada söz söyleme
hakkı olmalı. Neyin üzerinden konuşacağız?
Kişisel verilerden bahsediyoruz. Bugün burada yaşayan ve siyasetin en
üst mertebesinde görev yapanlar, hiçbirimizin kişisel verileri, biz
şundan yüzde yüz emin olabilir miyiz, yarın basında çıkmayacak
ve bunu da buradan, eğer bunun üzerinde gelip burada sözümüzü söylemezsek,
o ortaya konulan kasetler, birçok insanın namahrem bilgilerini kamuoyuyla
paylaşan durumunu biz buradan görüşmezsek
İşte, HDP
burada bize eziyet ediyor. Öyle bir algınızın olmaması
gerekiyor. Bizi halk buraya gönderdi, dolayısıyla biz son saatimize
kadar, son maddesine kadar biz burada görüşlerimizi belirteceğiz.
Buradaki amacımız, maksadımız hiç kimseyi rahatsız
etmek değildir. Biz bunun için buradayız. Bugün ülkemizin birçok
sorunu vardır. Bu sorunların tartışılacağı
yer de, sözün söylenmesi gereken yer de burasıdır. Bunun için
arkadaşlarımızın rahatsız olmasına gerek yok.
Ben, Hükûmeti burada bulmuşken, gerçekten,
Hakkâriye yönelik bu kararın özellikle tekrardan gözden geçirilmesini
talep ediyorum. Gerçekten de Hükûmetin, oradaki halkın talebi olmayan,
isteği olmayan, bir anda ortaya çıkan bu ilin
taşınması, kasaba düzeyine düşürülmesinin ben gözden
geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Arkadaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
Böylece tasarı üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması
Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 190
Kabul : 187
Ret : 2
Çekimser : 1 (*)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fehmi Küpçü Sema
Kırcı
Bolu Balıkesir
Böylece tasarı, kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
7nci sırada yer alan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Milli Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Federal
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/307) ile Milli Savunma Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 4) (xx)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 4
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen
gruplar adına Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta
Milletvekili Nuri Okutan.
Sayın Okutan, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA NURİ OKUTAN (Isparta)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubum adına Türkiye Cumhuriyeti ile Somali Federal Cumhuriyeti
arasında savunma sanayi anlaşmasının onaylanmasıyla
ilgili söz almış bulunmaktayım. Herkesi saygıyla, hürmetle
selamlıyorum.
Madem inada bindi, ben de bütün bu
çalışmalarımızı sizlere aktarmak arzusundayım.
Esasen Somaliden çok, Afrikayı belki konuşmamız icap eder
çünkü Afrika, bizim için hem ülkemizin ekonomik geleceğiyle ilgili hem
kültürel bağımızla ilgili fevkalade önemli bir kıta ve bu
konuda da çok ciddi boşluğun olduğunu düşünüyorum. Bu
bakımdan Somaliyle ilgili, Afrikayla ilgili kısaca tarihî süreci de
içine alacak ve
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, salonda
bir uğultu var. Lütfen, hatip kürsüde konuşuyor, hatibin
insicamını bozmayalım.
NURİ OKUTAN (Devamla) ...daha sonra da belki,
son dönemde Afrikayla ilgili güzel çalışmalar var, onların da
burada yâd edilmesi lazım geldiği kanaatindeyim. Belki de bununla
birlikte birtakım eksiklikler var, onları da burada dile getirmek
arzusundayım.
Esasen, bizim Afrikayla ilişkimiz 860lı
yıllara dayanıyor ve Tolunoğullarıyla başlıyor,
İhşidiler, Eyyubiler ve Memluklarla devam ediyor. Daha sonra da
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyetiyle beraber bin iki yüz yıllık
ilişkimiz söz konusu.
Yıllar öncesine uzanan ve ilkeli bir tarihî
geçmişe dayanan Türkiyenin Afrikayla ilişkileri, zaman zaman
inişler çıkışlar arz etmekle birlikte hep güçlü olmuş.
Cezayir, Tunus, Trablusgarp, Mısır ve Habeşistan
yaklaşık 500 -doğrudan İstanbuldan gönderilen- yönetici
tarafından idare edilmiş. Diğer taraftan, Türkiye, İkinci
Dünya Savaşı akabinde Afrika ülkelerinin
bağımsızlığını kazanma süreçlerini aktif
biçimde desteklemiş. Yine, birçok Afrika ülkesi,
bağımsızlık mücadelesi, laik, demokratik kurumların
inşası gibi konularda ülkemizi örnek almış.
Bağımsızlıklarını kazanan bu ülkelerin pek
çoğu, muhakkak genç cumhuriyetimizi, Atatürk ve
arkadaşlarının Millî Mücadele ruhunu ilham kaynağı
olarak görmüşler ve Türkiye, 1985 yılında Devlet Planlama
Teşkilatının Gambia, Gine, Moritanya, Senegal, Somali ve
Sudanı içine alan kapsamlı bir yardım paketi programı başlatmıştır.
Ülkemizin 1998 yılında Afrika Eylem Planının kabulüyle
Afrikaya yönelik artan ilgisi, 2003 yılı başında Afrika
ülkeleriyle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi stratejisi
hazırlanmasına ve 2005 yılının da Afrika
Yılı ilan edilmesine zemin hazırlamıştır.
2008 yılında Türkiye-Afrika İş
Birliği Zirvesinin düzenlenmesiyle ilişkilerde bir yeniden
yapılanma dönemi süregelmiştir. Bugün bu anlaşmaları
onaylıyor ve ilişkilerin bu noktaya gelmesini tartışıyorsak
bugüne kadar yapılan çalışmaları takdirle
karşılamak ve anmak icap eder düşüncesindeyim.
Toparlayıcı güç ve sinerji oluşturma
özelliğiyle bilhassa TİKA ve sivil toplum
kuruluşlarının çalışmalarını hayırla
yâd etmek de hakkın teslimi anlamına gelecektir. Kapasite geliştirme
faaliyetlerinin yanı sıra Türkiye, TİKA ve sivil toplum
kuruluşları aracılığıyla okul ve hastanelerin
yapımı gibi sosyal hizmetlerin sağlanması için
altyapıları inşa ederek birçok projeye imza atmaktadır.
Bunlar güzel çalışmalar, bu güzel çalışmalara sivil toplum
kuruluşlarının örnek çalışmaları da
katılınca
Ve bilhassa Ispartadan, Yalvaçtan, Sücüllüden
Büyükkabaca kasabasından hemşehrilerimin de kendi imkânlarıyla
hem içme suyu hem de sulama suyu ve tarım teknikleri, küçük bakım
onarım atölyeleri kurma gibi fevkalade faydalı ve
başarılı çalışma yaptıklarını da
buradan övünerek paylaşmak isterim. Patpat diye bilinen, çok amaçlı
tasarımı ve mühendisliği yine hemşehrilerim tarafından
yapılan araçları orada ürettiler ve o insanlara bilhassa meccanen
yardımda bulundular, onlara taban suyunun çıkarılması ve
tarımda kullanılmasını öğrettiler.
Yine, Isparta Valimiz Vahdettin Özkanın
kıymetli eşi Ruhan Özkanın himayesinde Isparta Valiliği,
Avrupa Birliği Projeleri Koordinasyon Merkezi Heyeti tarafından
organize edilen ildeki ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının
yanında bazı sivil toplum kuruluşları ve mahalle
muhtarlarının da katkısıyla Mahalle Anneleri Projesi
uygulandı. Ancak, bu iyi niyetli güzel çalışmalar daha
kapsamlı ve ülke genelinde yaygınlaştırılarak kurumsal
hâle getirilme ve bilhassa hanımların üretici hâle getirilmesi
bakımından Afrikaya örnek proje olarak
taşınmalıdır. Yine, Türkiye Barolar Birliği
desteğiyle Isparta Barosu Başkanı Avukat Gökmen Hakkı
Gökmenoğluyla yine Baro Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu
Başkanı Avukat Ayfer Eseryel ve barodan bir grup avukat
arkadaşlar tarafından bir çalışma
başlatılmış ve bu çalışma aile birliğinin
güçlendirilmesi ve suçun önlenmesine yönelik bilhassa kız ve kadınlarımızın
fırsat eşitliğinden faydalanmasını içeren
çalışmalarını model alıp belki de değerli Isparta
Valiliği ve Baro Başkanlığıyla iş birliği
yapılıp Afrika coğrafyasında bu tecrübelerden muhakkak
faydalanmalıdır.
Uluslararası alanda rekabetin
acımasızlığı dikkate alındığında
ise ülkemiz adına müspet girişimler olarak algılanan Afrika süreci,
Çin, Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Japonya, Brezilya
gibi ülkelerin faaliyetleriyle mutlaka devamlı mukayese edilmelidir. Bu
ülkeleri dikkate aldığımızda, Afrikada maalesef henüz daha
biz yolun başında sayılmaktayız. Aksi takdirde, küçük büyük
atılan adımları sadece kendi içimizde değerlendirmiş
olacağız. Oysaki, bu acımasız çark eğer yakından
takip edilmezse bir süre sonra sınırlı etkileşimlerle
yetinmiş kalacak ve çok da fazla etkisini gösteremeyecek.
Son dönem Afrikada büyükelçilik sayımız
da artırıldı, bu, iyi bir gelişme. Ancak açılan büyük
elçiliklerimiz için yeterli personel temin edilmekte midir? Hatta bir diplomat,
büyükelçi yapılırken sadece Dışişlerinde büyükelçi
olmak için kadronun yeterli olması mı gözetilmektedir? Görev
alacağı ülke hakkında asgari bilgi seviyesi dahi olmayan bir
diplomat orada ülkemizi ne ölçüde temsil edecektir? Sadece Ankara ile
bulunduğu başkent arasında sıradan diplomatik
işlemlerin takibiyle mi yetinecektir? Kıtayı tanımayan,
kıtayla gönül bağı kuramayan diplomatın hangi ülkeye ait
olması önemli değil, başarılı olma
şansının çok zayıf olacağı hepimizin
malumlarıdır. Açılan büyükelçiliklerimizin kaçında son
derece önemli olan ekonomik müşavirlik bulunmaktadır? Bunların
Afrika ülkelerinin gerçekleri konusunda birikimlerinin daima tartışma
konusu olarak iş çevrelerine yansımakta olduğunu biliyor muyuz?
Genç memurlarla ve de gittikleri ülkelerin dillerini gereği gibi bilmeyen
diplomatlarla alınacak mesafe son derece sınırlı
kalıyor; bunun farkında değil miyiz? Aslında mesele,
ülkemizde yeterli insan bulunmadığı değil, gerekli
seçimlerin itinayla yapılıp yetiştirilmediği meselesidir.
Kamu kurumlarımız adına gönderilen görevliler de Afrika
konusunda diplomatlarımız gibi donanım yapılmadan
gönderildiği bir başka eleştiri konusu değil midir?
Eğer bir an evvel hayati görevler için Afrika konusunda ciddi bir
eğitim verilmeden gidecek görevliler sadece o makamı doldurmakla
yetineceklerse bu, fevkalade vahim bir sonuç doğuracaktır. Bir an evvel,
bu hayati görevler için atanan memurlar, atanmadan önce bölge ve ülkeyle ilgili
ciddi eğitimden geçirilmeli, buna göre atama yapılmalıdır.
Sivil toplum kuruluşlarımızın
kıta ülkelerinde çok değişik insani yardım
yaptıkları bilinmektedir. Afrikanın kıta içi ve
kıtalar arası etkinliğinde Türkiyenin çok çekingen
davrandığına dair ciddi işaretler de vardır maalesef.
Diplomatlarımız, sömürgecilerin geçmişteki etkinliğinin
hâlâ devam etmesi konusunda ülkemizi onların önüne geçirecek
ilişkiler ağını aradan geçen yaklaşık on senedir
kuramamışlar ve acemilikleri devam etmektedir.
Afrika araştırmaları konusunda
ülkemizin yeterli akademisyene sahip olmadığı ortadayken bu
alanda en ufak uzmanlığı olmayanlar, açılan
araştırma merkezlerine idareci, hatta öğretim görevlisi
yapılmaktadır. Burada Afrikanın önemi, idarecilerimiz
tarafından ya da karar vericilerimiz tarafından
anlaşılmıştır ama bu anlaşılma yeterince
uygulamaya yansımamaktadır. Tam bir adam kayırmacılık,
adama kadro bulma anlayışı hüküm sürmekte ve bu çok hayati
görevler maalesef tam anlaşılan, beklenilen gibi sonuç
doğurmamaktadır.
Afrikanın önde gelen yerel dilleri, Paris,
Londra ve daha birçok Batı kentinde akademik programlarla
öğretilmekte ama Afrikada bilhassa kamuda ciddi yetişmiş eleman
açığı bulunmakta olup, bir hafta, on günlük kurslarla
sağlanması yerine en az altı ay, bir sene, bunlar gerek
ülkemizden gitmeden gerekse ülkemizden gittikten sonra formasyon
programlarına tabi tutulmalılar. Kıtada eğitim seviyesi çok
düşük ve sınırlı, matbuat birçok ülkede yok denecek kadar
az, Türkiye bu konuda henüz ciddi hamlelere girişmedi, bunun ne anlama
geldiğinin farkında değil gibi görünüyor. Türkiyede okuyan
Afrikalı öğrencilerin, getirildikleri ülkelerin genelde en zeki
çocukları olmadıkları dile getiriliyor. Türkiye, milyonlarca
dolar harcadığı bu projeye çok sıkı bir seçim süreci
geçirmelidir, üç beş dakikalık mülakatlarla doktora ve yüksek lisans,
hatta lisans öğrencileri almamalıdır. Eğitim konusunda
bilhassa üniversitelerimizde öğrenci akışı için vize dâhil
ciddi kolaylıklar sağlanmalıdır. Bilhassa Libyada tedavi
hizmetleri için Türkiyeye gelmek isteyen vatandaşlara vize
kolaylığı sağlanmalıdır. Ekonomik anlamda
Afrikalı iş adamları ve tüccarlarla ortak iş yapan
vatandaşlarımızın haklarının korunması için
gerekli hukuki süreçlerin bir an evvel tamamlanması; yine, çifte
vergilenme anlaşmalarının tüm ülkelerle bir an evvel
tamamlanması sağlanmalıdır. Hükûmet, Fransa ve Amerika
Birleşik Devletleri başta olmak üzere onların dümen suyuna girme
yerine oralarda muhalif gruplar adı altında ne idüğü belirsiz
çetelerle yan yana durmak yerine doğrudan halkla irtibata geçmeli ve
halkın temsilcileriyle temas kurmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi
saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Tümü üzerinde Bitlis Milletvekili
Mizgin Irgat? Yoktur.
Tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SOMALİ FEDERAL
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SAVUNMA SANAYİ
İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 25 Ocak
2015 tarihinde Mogadişuda imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Somali Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi
İşbirliği Anlaşmasının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirel.
Sayın Demirel, buyurun.
On dakikadır süreniz, buyurun.
HDP GRUBU ADINA ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Teşekkürler.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; evet, geç bir saat oldu, hepimiz bunun farkındayız.
Ama bizim arkadaşlarımız üç gündür, aynı zamanda,
açlık grevindeler ve biz üç gündür bu Parlamentodayız, geç saatlere
kadar, sabahlara kadar bekliyoruz, hiç çıkamadık. Bugün de bu
şekilde Parlamentonun sorumluluk ve görevini yerine getirmesi için hep
birlikte buradayız.
Ben, bugünkü, şu anki konuşmamda biraz
sağlık politikalarına değinmek istiyorum.
Sağlıkla ilgili yaşanan sorunların aslında ne kadar
katmerli olduğunu hepimiz biliyoruz. Belki hepsini birlikte burada
anlatamayacağız ama birkaç şeye sadece değinmek istiyorum.
Bizler sağlık politikalarını ele
alırken özelde kadın sağlığı, çocukların
sağlığı, aşı sorununu gidermek ve halkın
sağlık politikalarından, sağlık hizmetlerinden daha
rahat yararlanmasını sağlamak amacıyla sağlık
merkezleri, ana-çocuk sağlığı merkezleri oluşturuldu
mahallelerde. Halkın sağlık hizmetinden rahatlıkla yararlanabileceği
alanları oluşturmaya çalıştık ama şu anda
bakıyoruz ki halkın sağlık hizmetinden
yararlanmasının yerine, daha çok, sağlık merkezleri birer
mekân olarak görülerek özelde Diyarbakırda kırsal mahallelerde,
Bağlarda, Surda ve birçok il ve ilçelerin kırsal, yoksulların
olduğu bölümlerinde, özelde de sağlık merkezlerinin bir bina
olarak düşünülerek boşaltıldığını ve
oraların daha çok, askerî karargâh olarak kullanıldığını
gördük. Yani sağlık politikalarını eleştirirken
aynı zamanda, halkın ücretsiz, rahat bir sağlık
politikasını geliştirmesini gerektirirken ne yazık ki var
olanlar bile elimizden gitmiş durumda. Yani halkın kolaylıkla
ulaşabileceği alanlarda karakollar oluşturmak, güvenlik güçlerini
oraya yerleştirerek halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya
getirmek politikası uygulanmaya çalışılıyor.
Evet Hastane
açıldı. deniliyor. Hastanelerin yetersizlikleri, fiziki
koşulları, orada çalışan personelin gerçekten
koşullara uygun bir şekilde çalışma imkânlarının
olmadığını gördük.
Özelde de
yönetim anlayışına baktığımızda,
hastanelerde ve sağlık hizmeti sunulan yerlerde yönetim
anlayışları tamamen tepeden atama sistemiyle
gerçekleştirilen bir yönetim aşamasıdır ama oysaki her
yerde kendi alanını kendisi belirleyen, kiminle nasıl
çalışmak istediğini belirleyen insanlar olmalıdır.
Tepeden atamalar neyi beraberinde getirir? Yolsuzluğu beraberinde getirir.
Gerçekten iyi, kaliteli bir hizmeti üretmek değil, daha çok kârı
düşünerek bireysel çıkarları ön plana çıkaran bir durumu
gerektirir. O yüzden hastanelerdeki hem fiziki koşullar hem oradaki
sağlık personelinin çalışma koşulları, hizmet
üretmeleri hem de aynı zamanda yönetimdeki uyum açısından da
sorunları beraberinde getirir.
Evet,
sağlık politikalarını ifade ederken daha önce de söyledik,
sağlık emekçilerinin sorunlarını bire bir dinlemek ve
onlarla birlikte çözüm üretmek önemlidir. Bugün sağlık emekçileri,
Diyarbakırda, Ankarada, İstanbulda, yaşanan sokağa
çıkma yasaklarıyla, yaşanan hak ihlalleriyle birlikte
kendilerini ve sağlık personelinin de yeterli derecede
korunmadığı ve katledildiği bir ülkede ne yazık ki
nöbet tutma eylemleri gerçekleştirmişlerdir.
Özellikle
sağlık emekçilerine yönelik baskı, zulüm, çok net olarak
biliniyor. Bunun en büyük örneğini sağlık emekçileri,
ambulanslarla sağlıkçılar olarak gidip hastaları yerinden
almak ve hastalara yardımcı olmak görevini yerine getirirken ne
yazık ki yollarda, ambulanslarda katlediliyorlar ve bunlar aynı
zamanda ne sağlık hizmetini yerine getirebiliyorlar ne de kendi
yaşamlarını koruyabiliyorlar. Bunları bir bütün olarak
düşündüğümüzde, aslında sağlık politikasında
halka ücretsiz sağlık hizmeti yürütmek yerine özel sektöre daha fazla
kâr sağlaması amacıyla daha büyük yatırımlar
yapıp özel sektörü daha fazla güçlendiren bir anlayış söz
konusudur.
Bu yüzden, genel olarak
baktığımızda sağlık politikasına, özellikle
de kadın sağlığı ve kadın doğum konusunu ele
aldığımızda, kadını, sadece bir nüfus yoğunluğu
ve demografik açıdan bakarak, eve kapatan bir zihniyet söz konusudur.
Hastanelerde kreşlerin açılması gerekirken kadınların
çocuk doğurmasına yönelik, evlere hapsedilmesi ne yazık ki en
fazla görülen bir durumdur. Oysaki kadının kendi iradesiyle kaç çocuk
doğuracağına karar vereceği bir ortamda, bir ülkede, ne
yazık ki Cumhurbaşkanının kadınlara biçmiş
olduğu, işte, kaç çocuk doğuracağına dair kararı
bile veren bir ülkede yaşıyoruz.
Ben şunu ifade etmek istiyorum: Bizler
ana-çocuk sağlığı olarak ifade edilen, sağlık
ocaklarında, kadınların kaç çocuk yapacağı, hangi aile
planlaması yöntemini kullanacağına kendilerinin karar
vereceğini ve bu hizmetin oralarda daha sağlıklı bir
şekilde yürütülmesi gerektiğini ifade ettik ama görüyoruz ki bu
imkânlar gittikçe kısaltılarak kadınların sadece çocuk
doğurmayla bir kenara bırakılması, ötekileştirilmesi
ve hiçleştirilmesi söz konusudur. Asla bunu kabul etmediğimizi ifade
etmek istiyoruz. Kadınların, kendi iradeleriyle
yaşamlarını idame ettirmeleri, kendi özgürlük ve demokrasi
anlayışıyla hareket etmelerini sağlayan bir ülke istiyoruz
aslında. Bu, kadınların genel anlamda hem sağlık
politikasında hem eğitimde hem istihdamda hem de görünmeyen
emeğinin görünür kılınır bir aşamaya gelmesinde
önemlidir.
Bunun için kadının daha çok
Daha önceki
torba yasalarda da ifade ettik, bir kez daha ifade etmek istiyorum.
İşsizlik Fonundan ödendiği ifade edilen yarı zamanlı
çalışmalarda, aslında çocuk doğurup, evde oturup İşsizlik
Fonundan ödenen paralarla daha çok işverenler kayrılmakta ve
kadınlara ödenen fonların aslında işsizlere ödenmesi
gereken bir fon olduğunu ifade ediyoruz. O zaman şunu öneriyoruz,
kadınlara yani genel olarak da söylüyoruz: Gelin bir pozitif
ayrımcılık yaparak hizmetini doldurmuş kadınların
yaş sınırını ortadan kaldıralım. Madem bir
çalışma yapmak istiyoruz, o zaman geçmiş dönemde yapılan
uygulamada yani değiştirilen uygulamanın ötesine geçip
kadınlara bir pozitif ayrımcılık yaparak İşsizlik
Fonundan ödenmesi gereken ücretlerle değil, aslında hizmetini
doldurmuş olan kadınların yaşa takılmamasıyla
birlikte bu sorunu çok net olarak giderebiliriz.
Aslında bu saatte konuşmak, dinlemek ve
algılamak biraz zor doğru, sizin de dinlemediğinizi biliyorum.
Ama biz konuşmaya, anlatmaya ve dinlemeye devam edeceğiz diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN 1inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekili Tuğba
Hezer Öztürk.
Sayın
Hezer Öztürk. Doğru mu?
TUĞBA
HEZER ÖZTÜRK (Van) Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN
Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır ama daha kısa kesebilirsiniz, takdir sizin.
HDP GRUBU ADINA
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Van) Sizi kırmayacağım, on dakika
konuşacağım.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; evet, ben de IŞİD üzerine
konuşmak istiyorum.
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) Somali konumuz.
TUĞBA
HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Konumuz Somali biliyorum ama şöyle
söyleyebilirim: Ne zaman ki uluslararası bağlantılar,
diyaloglar, diplomasi söz konusu olduğu zaman açıkçası
tüylerimiz ürperiyor ve hemen şu an, bu dönemde
sıcaklığını yaşadığımız bir
Orta Doğu gerçekliğiyle karşı karşıya
kalıyoruz. Dolayısıyla -ben biliyorum, yani bu Somaliyle ilgili
olan tasarı yasalaşacaktır- bir muhalefet partisi üyesi olarak
da bahsettiğim konuda düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Şimdi, bu
ülkenin Başbakanı bir grup öfkeli insan diyerek Ankarayı,
Suruçu, Diyarbakırı, o katliamları yaşatanlara bir
tahammül gösterdi ama öte taraftan, sadece bir tweet attığı
için -ifade özgürlüğü kapsamında ele aldığımız bu
durumda- tahammül gösteremeyip hemen tutuklayabildik insanları. Öte
taraftan, yine, bir grup öfkeli insan dediğimiz ve o kadar
katliamlarına, bütün dünyanın lanet ettiği bu vahşet
ordusuna, bu örgüte Türkiye yine tahammül ederek dedi ki: Elimizde canlı
bomba listeleri var ama kendilerini patlatmadan biz nasıl ele geçirelim,
nasıl eyleme geçelim? Yani, diyor ki patlasın da biz
parçalarını toplarız. Bu şekilde de IŞİDle
mücadele ederiz diyor. Kusura bakmayın, IŞİDin
parçalanmış parçalarıyla mücadele olmuyor.
Daha vahim
olanı, biliyorsunuz, Rojavada IŞİDe karşı büyük bir
mücadele söz konusu ve bu mücadele temelde PYDnin, YPGnin ve YPJnin
öncülüğünde ilerliyor. Türkiye Cumhuriyetini yöneten siyasal iktidar ise
şunu söylüyor, daha doğrusu uygulamalarıyla şunu
gösteriyor: Şimdi, biliyorsunuz, orada IŞİDle mücadele edip
hayatını kaybedenlerin bir kısmının -daha sonradan
birçok ülkeden ve Türkiyeden de katılım olmuştu- cenazeleri
günlerce -ki basına yansıyan kısmıyla Aziz Gülerin
cenazesi elli dokuz gün boyunca- sınırda bekletildi. Yani, hepimizin
lanet ettiği bir örgüt var ve bizler bu örgüte karşı
savaşanların ölüsüne bile karşı koyuyoruz. Bu, aslında
önümüzde çok net olarak şunu gösteriyor: Mevcut siyasal iktidarın
IŞİDe, bırakın göz yummasını, göz
kırpmasıdır bu; bu kadar açık ve nettir. Siz bu vahşet
ordusuna karşı savaşanların ölüsüne bile karşı
koyuyorsanız, bu, bunun kanıtıdır.
Sadece onun üzerinden kanıt zaten
aramıyoruz. Antepte, Kiliste, Adıyamanda birçok yerde
yuvalandılar, büyüdükçe büyüdüler. Türkiye üzerinden geçmedikleri ülke,
eylem yapmadıkları yer neredeyse kalmadı ve bizler hâlâ bir
grup öfkeli insan diyebiliyoruz. İsmini değiştirdik, DEAŞ
yaptık ama hâlâ parçalarının peşinden koşuyoruz,
Patlasınlar da kendilerini toplarız. diye uğraşmaya
çalışıyoruz. Kusura bakmayın, bu, IŞİDle
mücadelenin samimiyeti değil, IŞİDle kol kola gezmenin
açık bir ifadesidir; bunu bu şekilde kabul etmek zorundayız.
Bakın, size ben somut şeyler söylüyorum.
Türkiyeli askerlerle IŞİDin kol kola fotoğrafları, telefon
görüşmeleri var.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Nereden
aldın?
TUĞBA HEREZ ÖZTÜRK (Devamla) - Bakın,
basının, teknolojinin
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Hangi
basın, hangi basın? Tek cenahlı basın!
TUĞBA HEREZ ÖZTÜRK (Devamla) -
bu noktaya
geldiği yerde, bu soruyu sormanız gündemi bu kadar geriden takip
ettiğinizi gösteriyor.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sen mi ileriden
takip ediyorsun?
TUĞBA HEREZ ÖZTÜRK (Devamla) - Bizim sizin
satın aldığınız kalemşorlardan takip
etmediğimiz kesindir.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Biz kimseyi
satın almayız.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Sen nereden takip ediyorsun,
kaynağını bir açıklasana. Rusyadan mı alıyorsunuz?
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Bu yüzden
Türkiye şu an ısrarla Orta Doğuda bir hesap peşinde, bir
arayış peşinde ve bunu da IŞİD üzerinden ve benzeri,
türevleri olan çeteler üzerinden gerçekleştirmek üzere adım adım
hareket etmeye çalışıyor.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Biz, hiçbir
zaman, hiçbir terör örgütüne yakın falan olmadık. Sözlerini geri
alacaksın!
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Sırf bunu
meşrulaştırmak adına da PYD bizim için terör örgütüdür,
dolayısıyla biz PYDyi kabul edemeyiz. diyorlar.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) PYDde de bizim
için terör örgütüdür, KCK da, IŞİD de, DEAŞ da. IŞİD
demeyin, DEAŞ.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Niyetiniz nedir
peki? Sanki orada IŞİD ile PYD mücadele etmezse sizin ısrarla
hayalini kurup da aslında hiçbir şekilde bununla ilgili bir icraata
geçmediğiniz ılımlı bir grup oluşacak mı orada?
Hayır. Niyetiniz tastamam, orada, Rojavada, Kürtlerle birlikte oradaki
halkların kuracağı demokratik yaşamın temizlenmesi ve
IŞİDe bırakılmasıdır.
FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) Saçmalama ya!
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Adıyamana,
Antepe, Kilise bakın, saçmalığın
ağzınızdan çıkan laf olduğunu anlarsınız
Beyefendi.
AHMET UZER (Gaziantep) Hadi oradan!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
İstirham ediyorum.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) O yüzden şu
an ben burada mevcut siyasal iktidarın yaptıklarını bir
muhalefet partisi üyesi olarak eleştiriyorum, bu hakkımın da
olduğunu zaten düşünüyorum.
NAZIM MAVİŞ (Sinop) Sen ne
konuştuğunu biliyor musun?
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla)
Dolayısıyla, seviyeli bir şekilde cevap verirseniz, en
azından, ısrarla Biz bu kadar oy aldık. dediğiniz o
halka, halklara saygı ifadesi olacaktır.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Teröre, terör
örgütü demeye hakkın yok ama değil mi? Her şeye hakkın
var, ona yok değil mi?
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Senin bir kere bu millete
saygın yok, millete.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) İşte
sizin kelime hazineniz bu: Terör, hendek; terör, hendek.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Senin bir kere
ağzından PKKya dair bir tane aleyhte cümle çıksın da öyle
konuş burada.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Gelin buraya
konuşun o zaman.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) PKK terör
örgütüdür.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Sayın grup
başkan vekili dışında gelip burada bir konuşanı
görmedik çok fazla. Gelin burada konuşun. Bakın, birçok madde var.
Yirmi dakika, on dakika konuşun. Niye buraya çıkıp
gelemiyorsunuz? Söyleyin, niye gelemiyorsunuz? (HDP sıralarından
alkışlar)
FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Papağan gibisiniz,
papağan. Hep aynı şeyi konuşuyorsunuz, bıktık.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Hendek
diyorsunuz ya, evet, bu ülkede bir hendek var.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Çukur, çukur.
Düzeltiyorum, çukur.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Çukur var, evet;
haydi, dediğinizi, çukuru kabul edelim, tamam.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Çukur siyaseti.
Oradaki Kürt kardeşlerim çukur siyasetinin üstünü kapatıyor.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) O çukur nerede
biliyor musunuz? AKP'nin kendi zihninde yarattığı çukurdur, bu
kadar nettir. Bunu kabul edin. Sizler Kürtlerin ülkeyi bölme gibi bir talebi
yokken halkları kutuplaştırarak
YUSUF BAŞER (Yozgat) Hem bölüyorsunuz hem de
konuşuyorsunuz ya! Hayret bir şey!
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla)
birbirinden
uzaklaştırarak, tam da bu gayeyle geliyorsunuz. Ama, muhtemelen
sizlerin haberi yok bundan.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Yapma ya!
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Çünkü, saray ne
diyorsa, el kaldır indir, başka bir şey yok.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Hadi be!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Siz öyle
olmasını çok isterdiniz ama değil, öyle değil.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) O yüzden, size
oy veren halklara sonsuz saygımız var ama gecenin bu saatinde
sizlerin şu anki duruşunuzu, tarzınızı,
olgunluğunuzu görmelerini açıkçası sırf bu saygıdan
dolayı istemeyiz biz.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Sen aynaya bak,
aynaya! Sen kendin ilk önce bir aynaya bak!
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Biz aynaya
değil, halkın kendisine bakıyoruz.
NAZIM MAVİŞ (Sinop) Kendine bak,
kendine!
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) HDP
sıraları nerede? diyorsunuz ya, şu an o tanklar, toplar
şehirleri bombalarken o vekiller halkının yanındadır.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Hadi be! Ne
bombalaması!
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Gel, gel, burada
konuş. Gel burada konuş. Gel, gel, burada konuş. Şov yapma
bize, şov yapma oturduğun yerden.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Sizler katlediyorsunuz
onları!
NAZIM MAVİŞ (Sinop) Ne
konuştuğunu bilmiyor!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Bu şekilde
devam ederlerse bireysel konuşmak zorunda kalacağım.
Bakın, daha gece uzun. Bizler HDP olarak
aşağı yukarı her maddede de konuşmaya niyetliyiz.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Boş konuşuyorsunuz,
boş!
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) O yüzden,
eğer iktidar olmanın ağırlığını
çoğunluğa dayandırmadan, politikalarınıza güvenerek
söylüyorsanız
SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir)
Halk sizi ciddiye almıyor.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla)
her biriniz
çıkıp teker teker bu söylediklerinizi, sataşmanın ötesine
geçerek samimiyetle konuşursunuz. Ama, aylardır buradayız,
sadece
YUSUF BAŞER (Yozgat) Kendin bile
inanmıyorsun konuştuğuna!
OSMAN BOYRAZ (İstanbul) Senin adın ne?
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Bakın, sizi
ilk defa görüyorum ha, ilk defa görmüş oluyorum.
OSMAN BOYRAZ (İstanbul) Ben de seni ilk defa
görüyorum. Görmez olaydım.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Yazık! Size
oy veren o ildeki halklara yazıktır bu anlamda. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Sizin
kastınız teröristler mi?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Velev ki
sizlerin bu bahsettiğim ve bahsetmediğim, zamanımın
yetmediği, mevcut bütün kirli politikalarınız o kendi
açtığınız hendeğe girecek ve o hendek o şekilde
kapatılacaktır.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
YUSUF BAŞER (Yozgat) Görüyoruz, görüyoruz!
IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ahmet Aydının, ne Adıyaman ne Gaziantep ne de başka bir
ilin bugüne kadar hiçbir terör örgütüne prim vermediğine, PKK gibi PYD,
YPG, YPJ ve DAİŞin de terör örgütü olduklarına ve
kınanmaları gerektiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, özellikle
Adıyaman Milletvekili de olduğum için bir konuyu ifade etmek
istiyorum, çok sıkça dile getirildi. Ne Adıyaman ne Gaziantep ne de
başka bir il, bugüne kadar hiçbir terör örgütüne prim vermediği gibi,
bilhassa PKKyı barındırmadığı gibi,
DAİŞe de, IŞİDe de asla prim vermedi, vermez de. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TUĞBA HAZER ÖZTÜRK (Van)
Sayın Başkan, doğru, AKP IŞİDi terör örgütü olarak
kabul etmediği için.
BAŞKAN Ülkesine,
milletine bağlı olan şehirlerimizdir. Bütün bu şehirleri
itham altında bırakmamak lazım. Her şehirde birtakım
vakalar çıkabilir ama lütfen, ne olursunuz, bunu bilelim.
Bir de PKK gibi, PYD, YPG, YPJ
ve DAİŞin de terör örgütü olduklarını, bunları
hepimizin, bölünmez bütünlüğümüz adına, Anayasaya
yaptığımız yemin adına, Anayasadaki yemin metni
üzerine sadık kalarak lanetlememiz, kınamamız gerektiğini
bir kez daha ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Federal
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/307) ile Milli Savunma Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 4)
(Devam)
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Karar yeter sayısı istiyoruz.(AK PARTİ
sıralarından Otur yerine! sesi, gürültüler)
BAŞKAN Geçti maalesef.
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Ne biçim konuşuyorsun ya, nasıl
konuşuyorsun!
Başkan, lütfen! Bu kadar
saygısızlık olmaz yani! Bunu kabul etmiyoruz Başkan. Üslup
bu kadar bozuk olmaz, üslup bu kadar kötü olmaz!
BAŞKAN Lütfen sayın
milletvekilleri
Sayın milletvekilleri,
istirham ediyorum, gerçekten ciddi bir iş yapıyoruz, lütfen
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
Böylece tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Açık oylama kısmına geçiyoruz.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık
oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 202
Kabul : 197
Ret : 2
Çekimser : 2 (*)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fehmi Küpçü Sema
Kırcı
Bolu Balıkesir
Böylece, tasarı, kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
8inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Surinam Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Surinam
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/353) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 63) (xx)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Komisyon Raporu 63 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddelere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SURİNAM CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA TİCARET VE EKONOMİK
İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 7 Mart 2013
tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Surinam
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet
Gaydalı.
Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına,
görüşülmekte olan, sıra sayısı 63 olan, Türkiye Cumhuriyeti
ile Surinam Hükûmeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının onaylanması hakkında söz almış
bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uluslararası yapılan anlaşmalar kesinlikle önem
teşkil etmekte, toplumları hem sosyal, ticari ve kültürel alanda
birbirine yaklaştırmakta hem de maddi alanda ülkeler
açısından yeni fırsatlar ve ekonomik kazançlar
sağlamasına yardımcı olmaktadır. Bunun için,
yapılan veya taraf olunan uluslararası sözleşmeleri önemsiyoruz.
Bir başka önemsediğimiz husus ise bu
uluslararası sözleşmelerin hem ticari hem kültürel hem de hukuki
boyutlarının pratik alanda uygulanıyor olabilmesidir. Aksi
takdirde, yapılan anlaşmalar birer belge olmaktan öteye
gidememektedir. Gelen evraklara baktığımız zaman, çok
sayıda uluslararası anlaşmanın görüşülmek üzere
sırada beklediğini görmekteyiz. Bunların görüşülmesi kadar,
gereğinin yerine getirilmesi, buradan elde edilen toplumsal, kültürel ve
ekonomik kazançların tüm topluma yayılması gerekmektedir.
Bizler parti olarak toplum yararına olan her
türlü gelişmeyi destekliyoruz ve desteklemeye devam edeceğiz fakat
önümüze gelen uluslararası ikili anlaşmalara
baktığımız zaman, çoğunun toplum yararına çok
fazla hizmet etmediğini, daha çok neoliberal politikalarla uyumlu
olduğunu, belli sermaye kesimlerini beslediğini söylemek mümkündür.
Değerli milletvekilleri, uluslararası
hukuk sorununa da değinmek istiyorum. Türkiye'nin imzası bulunan çok
sayıda uluslararası sözleşme metninin gereğinin yerine
getirilmediğini ifade edebiliriz. Örneğin Haziran 2015te
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından dünyada
iş güvenliğine uymadığı için incelenen tek ülke olduk.
Yine bir başka örnek: Paris İklim Zirvesinde 195 ülkenin
imzaladığı sözleşme gereği, küresel sıcaklık
artışının 2 derecenin altında tutulması
gerekirken bu yönlü herhangi bir çalışmada
bulunmadığınızı söyleyebiliriz. Yani, asıl önemli
olan şey, burada tasarılar hazırlayıp sunmak değil,
bunların uygulanabilir olacağı bir zemin yaratmaktır.
Özellikle uluslararası hukuk alanında
zayıf olan Türkiyeyi bu konu üzerinde de hassas davranmaya davet
ediyoruz. Bilindiği üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2015
yılını kapsayan raporunu açıkladı ve Türkiyenin
hukuksal alandaki zayıflığı bu karneyle birlikte kamuoyunun
gözlerinin önüne serildi. Örneğin, Türkiye 2015 yılının
sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde 8.450 başvuruyla en
fazla dava başvurusu bulunan 3üncü ülke durumundadır. Adil
yargılama hakkının ihlal edildiği, gözaltında kötü
muamele ve işkence yapıldığı, etkili ve yetkili
soruşturmalar yürütülmediği, bireylerin özgürlük ve güvenlik
hakkının ihlal edildiği, yaşam hakkının ihlal
edildiği çok sayıda, Türkiye aleyhine sonuçlanan dava
bulunmaktadır.
Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Türkiyenin en fazla ifade özgürlüğünün ihlal edildiği ülke
olduğu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Cizrede devlet
güçlerince açılan ateş sonucu yaralanan, ancak ambulansın
kendisini almak için mahalleye girişine izin verilmeyen 16
yaşındaki Hüseyin Paksoy için yapılan başvuruyu kabul edip
yaşam hakkı için acilen alınması gereken tedbirlerin
alınmasını ve can güvenliğinin sağlanmasını
istedi. Fakat öz hukukunu hiçe sayan Hükûmet Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin tedbir kararını hiçe saymıştır.
Basın ve medya üzerinde uygulanan baskı,
halk üzerinde uygulanan korku ve caydırma politikaları, hukuksuz bir
biçimde uygulanan sokağa çıkma yasakları, hastane ve
okulların birer karargâha dönüştürülmesi, her muhalif sesin şiddet
kullanılarak bastırılması, akademisyenlerin ve
öğretmenlerin hedef gösterilerek topluma işaret edilmesi aslında
bu sonucu çok da şaşırtıcı kılmamaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
verdiği bu rapordan ziyade bir de Türkiye İnsan Hakları
Vakfının hazırladığı bir rapordan da bahsetmek isterim.
Rapora göre, 16 Ağustos 2015 ile 21 Ocak 2016 tarihleri arasında
güneydoğuda uygulanan sokağa çıkma yasaklarında 198 sivil
hayatını kaybetti. Raporda en az 1 milyon 377 bin kişinin en
temel yaşam ve sağlık haklarının ihlal edildiği
ve bu süre içerisinde 39u çocuk, 29u kadın, 27si 60 yaş üstü insan
olmak üzere en az 198 sivilin yaşamını yitirdiği
açıklandı.
Değerli milletvekilleri, gerçekten
acıları hissetmek, onlara kulak vermek, el uzatmak bu kadar zor, bu
kadar imkânsız olmamalı. Eğer sadece bir bakanla görüşmek
için partinin milletvekilleri açlık grevine girmek zorunda
bırakılıyorsa gerçekten yolunda gitmeyen, işlemeyen bir
şeylerin olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Eğer bir
milletvekili kendi seçim bölgesinde bodrum katında mahsur kalmış
sivillere ulaşamıyorsa, ulaşmasına izin verilmiyorsa
gerçekten bir şeyler ters gidiyor.
Tabii ki hepimizin ve her birimizin farklı
fikirlere, farklı düşüncelere sahip olmamız normaldir fakat her
ne olursa olsun bu fikirleri tartışmak, birbirimize bazen sataşarak,
diyalog kurarak ve birbirimizi anlayarak çözmek zorundayız; modern dünya
ve akıl bize bunu emrediyor. Ülkenin doğusunda meydana gelen bu
vahşet ve yıkım ortamına seyirci kalırsak tarih bizi
yargılar. Her birimizin bu yaşanan drama ayrı ayrı
karşı çıkması gerekmektedir. Uluslararası hukukun
işleyişini sağlamak zorundayız.
Değerli milletvekilleri, gerçekten çok şey
istemiyoruz, sadece insanlar ölmesin diyoruz, yaşam diyoruz ama son
zamanlarda yaşananlara baktıkça anlaşılıyor ki Hükûmet
tarafından bu kelimenin anlamı hiçleştiriliyor, içeriği
boşaltılıyor. İnsanların ne diyeceği, ne
giyeceği ve ne izleyeceğini tayin eden zihniyet, şimdi de
yaşamın ve yaşatmanın ne anlama geleceğini tayin
etmeye çalışıyor. Akademisyenler örneğinde bunu gördük,
Ayşe öğretmen davasında bunu gördük. Barış
kelimesini alkışlatmak bile bu devirde örgüt propagandası
yapmakla eş değer anlam taşımaktadır.
Barış çok uzakta değil ama savaş
her anımızda ve her dakikamızda yer almaya devam ediyor. Bizler
burada konuşurken bile insanlar yaşamını yitiriyor
olabilir. Bu ölümleri durduramayacaksak, durdurmayacaksak, anne karnındaki
bebeğin bile, bırakın büyüyüp sokaklarda
koşmasını, dünyaya gelmesini bile garanti altına alamayacaksak
torba yasaların ve uluslararası anlaşmaların görüşülüyor
olmasının hiçbir ehemmiyeti yoktur. Tarih her yaşamı ve her
ölümü yazmaya devam edecek ve ediyor. Sadece size sorum şu:
Yaşamın mı yoksa ölümün mü yazıldığı
sayfalarda yer almak istersiniz?
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 1inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir.
Buyurun Sayın Pir. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA ZİYA PİR (Diyarbakır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mesele Surinam olunca tabii ki benim de birkaç kelam etmem
gerekiyor Surinamla ilgili. Muhtemelen büyük bir kısmımız
Surinamın nerede olduğunu bile bilmiyoruz ama burada
anlaşmaları geçiriyoruz hızlı bir şekilde.
Surinamın bizimle ne ilgisi var, ne ticareti
yapabiliriz, o konuyla ilgili gidip görmüş biri olarak söylüyorum. Tamam,
yağmur ormanları vardır müthiş büyük, ahşap ithal
edebiliriz oradan. Onun dışında, ormanların içinde tek tük
köyler vardır, enerjiye ihtiyacı var ve devasa prefabrik evlere
ihtiyacı var. Belki aranızda prefabrik evlerle ilgilenen vardır,
fakat kendileri 10 bin dolardan da fazla ödemiyor bu prefabrikler için.
Şimdi, bunun dışında,
oranın Devlet Başkanı Türkiye ile kardeşlik
bağlarını geliştirmek için kendi kayınbiraderi Royu
Türkiyeye büyükelçi olarak atamak istiyor. Royun eşi bizim Antepli
Belgin Hanımdır. Bu yüzden de özellikle orayla olan
ilişkilerimizin, kardeşlik bağlarımızın
geliştirilmesi için bu anlaşma da önemli olabilir.
Biz buna karşı değiliz elbette ama
kardeşlik demişken, HDP vekilleri bu akşam konuyu başka yere
getiriyor, ben de kaideyi bozmamak için kardeşlikle ilgili bazı
şeyleri
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) İyi gidiyordun
ya, vallahi billahi güzel gidiyordun şimdi. Gerçekten dinliyorduk ha.
ZİYA PİR (Devamla) Yok, yok.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) Gel kaideyi boz,
gel.
ZİYA PİR (Devamla) Ya bu saatten sonra
birbirimizin canını sıkmayalım. Size güzel bir şey
okuyacağım. Benim 5 Haziran Diyarbakır patlamasından hemen
on-on beş dakika önce yapmış olduğum bir konuşma var,
onu size -her yerini değil ama- kısaca okumak istiyorum ve o
konuşmadan sonra, o konuşmanın akıbetinde neler
olduğunu kısaca söylemek istiyorum size.
Şöyle başlıyor konuşmam:
Türkiyenin bütün halklarına, Türkiyenin bütün dillerine, dinlerine,
bütün kültürlerine Amedden selam olsun; selam olsun halkların gerçek
kardeşliğine, selam onurlu barışa, selam olsun
aydınlık geleceklere yani selam olsun HDPnin yeni yaşam
projesine. HDPnin yeni yaşam, yeni barış projesi, HDP
çatısı altında bütün halkları, dinleri, dilleri, bütün
renkleri, kültürleri birleştirip
Bu, bizim yeni yaşam projemizdir.
Çoğu yerini bırakıyorum, önemsiz yani bugünkü konuşmayla
alakalı olmayan kısımlarını bırakıyorum.
Sevgili arkadaşlar, ben bir Türk olarak
Karadenizden geldim. Ameddeki Kürtlere bu elimi uzattım, onlar da bu
elimi sımsıkı tuttular çünkü bu el gerçek kardeşliğin,
gerçek ve onurlu barışın elidir. Şimdi, hep birlikte,
Amedden bu eli Karadenize, Egeye, Marmaraya, Akdenize, Anadolunun bütün
noktalarına, Türkiye'nin bütün noktalarına uzatıyoruz ve diyoruz
ki bu eli tutun, bu el havada kalmasın çünkü biz artık, Türkiye'de
onurlu bir barış istiyoruz. Bu eli tutun ki analar
ağlamasın. Bu, kuru bir slogan da değildir. Ben, Amedde ve
kürdistanda şehit askerlerin mezarlarına da gittim, gerillanın
mezarına da gittim, analarıyla konuştum ve her ananın
dilinde barış var, barış. Küçücük, şu kadar
çocukların gözünde barış umudu var ama Ankara'da, birileri o
anaların dilindeki barış sözcüğünü, o çocukların
gözündeki barış umudunu çalmak istiyor. Biz, bu tür bir hırsızlığa
asla izin vermeyeceğiz. Bunun için, o zaman, önümüzdeki pazar günü hep
birlikte sandığa gidiyoruz, oyumuzu veriyoruz ve oylara sahip
çıkıyoruz çünkü o oylara sahip çıkanlar, o çocukların gözündeki
umuda sahip çıkar.
Ağrıda 15 askeri bunlar ölüme gönderdiler
ve biz oraya gittik, askerlerin önüne siper olduk, dedik ki o askerler bizim
evladımız. Biz sahip çıktık onlara, bundan sonra da biz
sahip çıkacağız.
Eskilerde, 1980lerde, 1990larda Türkiye
bayrağını bir zulüm aleti olarak kullandılar ve bugün, biz,
onlara insanlık dersi vereceğiz. Burada en az 10-15 tane Türkiye
bayrağı var ve biz diyoruz ki bundan sonra biz sahip
çıkacağız o bayraklara, bizler. demişim. Sonra selamlama
geliyor.
Neden bunu okudum? Biraz önce, Grup Başkan
Vekiliniz Sayın Bostancı kardeşlikten dem vurdu, güzel
şeyler söyledi. Kürtler ve Türkler kardeştir. dedi. Evet, öyle
olmalı ama nedir şu elimdeki? Ben bu konuşmamı çoktan
unutmuştum, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığından
fezleke; diyor ki: Şüpheli Ziya Pir
konuşma metni budur.
ALİM TUNÇ
(Uşak) Ama atladığın kısımlar
ZİYA
PİR (Devamla)
Bu şekilde şüpheli Ziya Pirin üzerine
atılı bulunan
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Atladığın yerlerde ne vardı?
ZİYA
PİR (Devamla)
PKK terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu
işlediği
dokunulmazlığının
kaldırılması
falan feşmekân... Metin budur, Türkiyede
yargıyı getirdiğiniz durum budur, Türkiyede
kardeşliği getirdiğiniz budur.
FUAT
KÖKTAŞ (Samsun) Arada ne
vardı?
ZİYA
PİR (Devamla) Efendim?
ALİM TUNÇ
(Uşak) -Tamamını verin de bir okuyalım, tamamını.
ZİYA
PİR (Devamla) Arkadaşlar, bu sizin Komisyonunuzdan geldi, gidin,
alın. Ben süremi size veriyorum, siz okuyun bu metni, burada okuyun, hep
birlikte okuyalım; karar verelim, ben süremi size veriyorum.
Şimdi, bunun
gibi daha nice nice fezlekeler geliyor, kardeşlikten dem vuruyorsunuz.
Şimdi, bu kardeşliği getirdiğiniz veya
kardeşliğin geldiği nokta bu Türkiyede. Kardeşliğin
karşısına ne koyuyorsunuz? Biraz önce Sayın Başkan da
bölücülükten falan, milletin bölünmez bütünlüğünden bahsetti. Bu konuyla
ilgili de her seferinde siz bizi bölücülükle itham ettiğinizde ben de bu
konuşmayı yapacağım. Son seferde de ucundan
değinmiştim. Birkaç hafta önce Dışişleri Komisyonunda
kısaca bu konuşuldu. Yaklaşık bir sene önce, belki on ay
önce burada da konuşuldu.
Şimdi,
arkadaşlar, HDP olarak her zaman diyoruz ki biz gerçekten, barış
içinde, ortak, birlikte Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
yaşamak istiyoruz. Biz bunu her seferinde beyan ediyoruz, şöyle bir
tutalım onu.
Öbür taraftan,
AKP 2002den beri iktidardadır, 2003te ikinci Hükûmetini kurmuştur;
2004te 16 tane irili ufaklı adalarımız Yunanistan
tarafından işgal edilmiştir.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) Ne zaman?
ZİYA PİR (Devamla) 2004ten beri ve
bugüne kadar gıkınız çıkmadı, şimdi devletin
bütünlüğünden bahsediyorsunuz.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) - Sayın
Vekilim, doğru değil o söyledikleriniz.
ZİYA PİR (Devamla) - Jellinek der ki: Bir
devletin devlet olması için, bir, toprağı vardır; ikincisi,
o toprak üstünde halkı vardır; üçüncüsü, egemenliği
vardır.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) Vallahi iyi
başladın ama iyi bitiremiyorsun!
ZİYA PİR (Devamla) - Şimdi, bu
adaları siz Yunanistana terk ettiniz, bizim ortak vatanımızın
topraklarını gıkınız çıkmadan onların
işgaline terk ediyorsunuz ve ben size son bir dakikam var- soruyorum:
Birlikte yaşamayı savunan bizler miyiz bölücü yoksa o adaları
Yunanistana terk edenler midir bölücü?
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
PKKyı bir söylesene.
ZİYA PİR (Devamla) - Bunun
cevabını sizden değil Sayın Bakandan istiyorum. Sayın
Bakan, buyurun, bizi götürün o adalara, hep birlikte gidelim, egemenlik bizde
mi başkasında mı, bir görelim.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ
(Malatya) Öyle bir şey yok, uydurma!
ZİYA PİR (Devamla) - İkinci soru
Sayın Bakanım -evet veya hayır diyebilirsiniz- PYDyle
ilgili. Ben bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum, sormak istiyorum: PYD Türkiye
tarafından, ya bu Meclis tarafından ya da Bakanlar Kurulu
tarafından resmî olarak terör listesine alındı mı
alınmadı mı? Onun cevabını verin, ondan sonra PYDyle
ilgili terördür ya da değildir diye konuşun.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Terör, terör!
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Bakan, buyurun.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ
(Malatya) Son sorudan başlamış olayım.
Bizim için, PKKyla ve Esedle iş birliği
yapan her örgüt terörist örgüttür ve bizim şu anda, hiçbir adamız da
ne Yunanistan ne de bir başkası tarafından işgal
edilmiş değildir.
Bilgilerinize sunarız.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bu doğru değil ya,
doğru değil! Millî Savunma Bakanı filan itiraf etti, Sayın
Davutoğlu itiraf etti.
BAŞKAN Tasarı üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik cihazla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve
oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Surinam
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 201
Kabul : 199
Ret : 1
Çekimser : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fehmi Küpçü Sema
Kırcı
Bolu Balıkesir
Böylece, tasarı, kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
9uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Morityus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Morityus
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/356) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 65) (xx)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 65 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde gruplar adına, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Bitlis Milletvekili Mizgin Irgat.
Buyurun Sayın
Irgat. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MİZGİN IRGAT (Bitlis)
Sayın Başkan, değerli üyeler; biraz da aslında, vekili
olduğum ille ilgili konuşmak istiyorum, hazır Hükûmet
buradayken.
Gerçi bizim sınır kapımız yok
ama Bitlisin gerçekten çok ciddi sorunları var. Bu anlamıyla, Bitlis
aslında Türkiyede ve dünyada inanç merkezi alanında ve kendi
doğa yapısıyla gerçekten görülmesi gereken ve
geliştirilmesi gereken bir il fakat bu noktada, bugüne kadar ne yazık
ki sadece oy deposu olarak görülen, hiçbir hizmetin aslında
layıkıyla verilmediği bir il olarak yaşamını
karlar altında devam ettirmeye çalışan bir il. Öyle ki Adilcevaz
Belediyesi karlarını, yollarını Van Gölü suyuyla eritmeye
çalışmakta
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Trabzonda da öyle,
Trabzonda da.
MİZGİN IRGAT (Devamla) -
havaalanı
olmadığı için insanlar ya Muşa ya Vana gitmek zorunda. Dolayısıyla,
bugüne kadar hükûmetlerin ve bakanların söz verdiği gibi,
açıkladığı gibi havaalanı sözü de yerine
getirilmemiştir. Her seçim zamanı, her seçim öncesi
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Ya, yakıyorsunuz,
yıkıyorsunuz, makineleri parçalıyorsunuz, ondan sonra da
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim lütfen.
Sayın Irgat, buyurun.
MİZGİN IRGAT (Devamla) -
havaalanı
vaadiyle meydanlarda söylemleriyle heyecan yaratan Hükûmet yetkilileri,
bakanlar, yetkililer maalesef, seçim sonrası bu sözlerini unutur oldular.
En son, geçen hafta tekrar bir açıklama geldi ilgili Bakanlıktan, 6
yerde havaalanı açılacakmış; okudum, okudum, Bitlisi
bulamadım, başka illerde. Yani şu anda havaalanı olmayan
çok az sayıda il olduğu hâlde bu listenin içerisinde Bitlis yoktu.
Dolayısıyla, bugüne kadar yürütmüş oldukları sadece söyleme
dayalı politikalar, aslında Bitliste iflas etmiştir.
Şimdi, bunları tek tek anlatacağım.
Bitlis neresidir? Bitlis nasıl bir yerdir?
Nemrut Krater Gölü dünyanın ikinci gölü, Türkiyenin de en büyük krater
gölüdür. Hakeza, Van Gölü yani Nemrut kraterinin patlaması sonucu
oluşan Van Gölü, Türkiyenin ve dünyanın en büyük gölüdür.
Dolayısıyla da Ahlatta, Adilcevazda, Tatvanda, bütün
doğasıyla baktığımızda Bitlis merkezde, yüz
yılların tarihî eserlerini bulunduran, tarihî izleri bulunduran, yok
olmak üzere olan Beş Minaresi, kiliseleri, kervansarayları ve tüm
tarihî eserleriyle Bitlis, aslında terk edilmiş bir kent
görünümündedir. Biz aynı statüdeki başka illere
baktığımızda aslında, hizmet derecesine, o noktada
Hükûmet ve yetkililerin biçtiği role baktığımızda en
gerilerde geldiğini çok net görmekteyiz.
Havaalanı projesi, defalarca pişirilip
Bitlislinin önüne getirildi. Her seçim zamanı, 7 Haziranda da 1
Kasımda da ve öncesinde de dile getirildi ama maalesef, bu sözler yerine
getirilmedi, tutulmadı.
Tatvan Devlet Hastanesi açıldı; Tatvandan
kilometrelerce uzaklıkta, neredeyse Bitlis merkezine yakın bir
noktada. Bilenler bilir, Rahva denen yerden geçilerek Tatvan Devlet Hastanesine
gidilir yani kış şartlarında, buzlu yollarda acil bir
hastanın o hastaneye yetişme imkânı bulunmamaktadır.
Dolayısıyla da yapılan, çok da övülerek anlatılan hastane
de aslında ilçenin uzağında, hiçbir anlamı olmayan bir
yerde ve ileride açılsa dahi -ki şu an açılmadı-
Bitlislinin, Tatvanlının hiçbir şekilde işine yaramayan bir
noktada.
Ekonomik sorunlarına
baktığımızda, Bitlisliye reva görülen, Tatvanlıya reva
görülen, uzman er ve erbaş noktasındaki çalışmalar oldu. Bu
noktada soru önergesi vermiştim, Sayın Başbakana sormuştum.
Bu soru önergemde ve şu anda da dile getirdiğim bu konu, aslında
Bitlis için, Bitlis gençleri için reva görülen, militarist politikaları
besleyen, savaşı besleyen, savaş
kışkırtıcılığı yaratan askeri
politikalardır. Oysa Bitliste ekonomik anlamda yapılacak yüzlerce
iş var fakat şiddet politikaları bölgede yürütüldüğü için
Bitlisin elinde olan balı da hayvanı da doğası da maalesef,
talan edilmektedir.
Ben
Bitlisteyken -benden önceki konuşmacılar dile getirdiler- dua etmek
üzere kurulan mezarlıkları bombaladılar ve bu mezarlar
bombalanırken bir ailenin 100 tane arı kovanı yakıldı,
biliyor musunuz? Yıl boyu beslediği, baktığı ve tek
geçim kaynağı olan arı kovanları yakıldı
mezarlıklar tahrip edilirken. Yani, orada kaç suç işlendi biliyor
musunuz? İnançlar, inanç merkezi, ibadet duygusu, ekonomik alanlar, bu
devletle olan vatandaşın bağı, vicdani bağ, artık
arkasında neyi sayarsanız, bir sürü şey bombalandı
aslında. Bizler, bu bombalamalar yapılırken, şiddet
politikaları sürerken tarihsel kopuşu derinleştirdiğini her
zaman dile getirdik ve bizim bu kopuşun azalması, mesafenin azalması,
çok da ağzımızda sakız ettiğimiz kardeşliğin
gerçekten yaşanması adına tüm bu politikaları gözden
geçirmemiz gerekiyor. Sınırlarıyla, ekolojisiyle, ekonomisiyle
bölgenin tamamı, revize edilmiş yepyeni bir politikayla, bir
bakış açısıyla, genetik kodlarıyla yeniden ele
alınmak durumundadır. Savaş ve şiddetin
tırmandığı, şiddet sarmalının içerisinde
hayatın hiçbir normal yönü kalmamıştır yani hayatın
olağan akışı ters çevrilmiştir. Dolayısıyla
da biz militarist savaş politikalarının, şiddete
dayalı programların artık orada karşılık
görmediğini düşünüyoruz. Devletin, hükûmetlerin varlık gerekçesi
şu an tartışmalıdır. Şu an Cizrede, Silopide,
Diyarbakırda, Surda yani tarihî alanlarımızda yaşananlar
sivil insanlarımızın yaşadıkları tarihsel
kopuşu çok korkunç bir noktaya taşımıştır. O
yüzden dedim, bugün bu yasaklar kalksa bile, sokağa çıkma
yasakları kaldırılsa bile, o hastalar alınsa bile ve
oralarda çokça bahsedilen kentsel dönüşümler yapılsa bile bu insanlar
bu zulmü unutmayacaktır, bu çocuklar bu yaşananları
unutmayacaktır, bizler bunları unutmayacağız.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Doğru,
PKKnın neler yaptığını asla unutmayacaklar,
haklısınız(!)
MİZGİN IRGAT (Devamla) - O yüzden, bir an
evvel devlet, vatandaşın devlete vermiş olduğu yetkilerle
-ki bu, sosyal devlet olma babında değerlendirilebilir,
vatandaşa hizmet babında değerlendirilebilir- canavar bir
devlete dönüşmeden, hukuk kitaplarında çok da geçer, kendi
vatandaşıyla bağını kurmak durumundadır. Şu
anda Hükûmet ve devlet, bölgedeki vatandaşlarıyla yeniden
vatandaşlık hukukunu, yurttaşlık hukukunu gözden geçirmek
durumundadır. Evet, bunun için yeni anayasa iyi bir yol bence de.
Gerçekten, darbeler sonucu şu anda uygulanan anayasalar
değiştirile değiştirile gerçi başka bir şeye
dönüştü ama yeni bir anayasaya evet, ihtiyaç var ama dikte edilmeyen,
kafadaki programlar halk nezdinde tartışılmadan, yasaya
dönüştürülmesi hedeflenmeden
Yani, yeni bir toplumsal sözleşmeden
bahsediyorum. Devletin yeni bir toplumsal sözleşmeyle
yurttaşıyla barışma ihtiyacından bahsediyorum. Her
şeyi yeniden, yeni bir dizaynla, yeni bir bakış
açısıyla, tarihsel gerçekliğiyle, ekolojik gerçekliğiyle,
kültürel yapısıyla yeniden bir hukuktan bahsediyorum. Bu hukuku
kurmak elbette ki politikalarımızla çok ilgilidir ve
dolayısıyla, konuşmamın başında başladığım
Bitlis ve ilçeleriyle ilgili ciddi beklentiler vardır. Evet, 3 vekilden
2sini Halkların Demokratik Partisi çıkardı ama sonuçta Hükûmet
olarak programınızı okuduğunuzda hiçbir ayrımcılığa
Bize oy veren vermeyen herkese eşit derecede hizmet
sunacağınız.ın sözünü verdiniz. Dolayısıyla da,
bu sözün tutulmasını biz talep ediyoruz. Dolayısıyla da
BAŞKAN Sayın Irgat
MİZGİN IRGAT (Devamla) Buyurun.
BAŞKAN Konumuz Morityus da, Morityustan
Bitlise geldik. Güzel bir şehir ama biraz da konuyla alakalı bir
şeyler söyleyebilsek.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Yani konuyla
alakalı, zaten bütün konumuz
(AK PARTİ sıralarından
gülüşmeler)
BAŞKAN Morityustan Bitlise geldik.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Hayır, fark
eden
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun, devam edin.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bütün bu
sözleşmeler, bu uluslararası sözleşmeler, daha önce de burada
yasalaşan torba yasaların tamamı şeklî bir sistemden
ibarettir. Dolayısıyla, biz bu sorunları konuşmaz isek
HASAN BASRİ KURT (Samsun) İç Tüzük var.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Yani,
bahsettiğiniz o ülkeye kim gidecek? Kaç defa gideceksiniz?
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Sayın Hatip,
orayla ortak ticaret anlaşmamız var.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Ya, siz önce bir
Bitlisle anlaşın da bırakın uzak diyarları, Allah
aşkına ya!
BAŞKAN Bitlis güzel bir il, Bitlisle
problem
MİZGİN IRGAT (Devamla) Yani şimdi,
siz memleketinizle daha barışamadınız, sosyal statüsünde,
ekonomisinde bir şey elde etmediniz yani.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Biz memleketimizi
seviyoruz, seviyoruz. Memleketimizin insanlarını da seviyoruz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Biz PKKyla asla
barışmayacağız.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Konuyu
saptırmayalım.
Sayın Başkan, konuşmama müdahale
ettiniz, gerçekten
BAŞKAN Sayın Irgat, yalnız, ben
İç Tüzüke göre konudan ayrılmamanız için bir talepte bulunmak
durumundaydım yani.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Van) Ama ilk defa bunu
yapıyorsunuz.
BAŞKAN Bu, İç Tüzükün verdiği bir
görev.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Başkanım,
konuya hiç girmedi ki ayrılsın!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Hayır, konu
Hükûmete gelince siz bu uyarıyı yaptınız ama, dikkatinizi
çekerim.
BAŞKAN Hayır, hayır
Bitlise
gelince, Morityustan Bitlise nasıl geldik, onu sordum ben.
Buyurun devam edin efendim.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Hayır,
hayır
Hükûmet programına söz gelince siz bu uyarıyı yapmak
hissiyatına girdiniz; anlıyorum, anlıyorum sizi.
BAŞKAN Hayır, Bitlisteyken söyledim.
Buyurun, Sayın Irgat.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Anlıyorum,
anlıyorum, duygunuzu anlıyorum, duygunuzu anlıyorum ama biz
kendi iç sorunlarımızı çözmeden
Evet, sözleşmeler
yapalım, ekonomik olarak büyüyelim ama önce bu savaşı bir
durduralım, bu savaş bir dursun.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Hangi savaş?
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bu savaş bir
dursun. İnsanların ölümüne engel olalım.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Hangi savaş?
MİZGİN IRGAT (Devamla)
ondan sonra
sözleşmelere bakalım.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Savaş mavaş
işini boşver, devam et! Normal yola gir, yola!
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Dolayısıyla, ben Bitlise geri döneceğim. Bitlisiyle de,
Diyarbakırıyla da -hiç önemli değil- Karadeniziyle de,
İzmiriyle de buluşup gerçek politikalar üreterek ancak
söylediklerinizin sahibi olabilirsiniz. Şu anda bu ülke çok kötü
yönetiliyor biliyor musunuz? Şu bir gerçek ki Türkiye çok kötü bir
şekilde yönetilmektedir.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) 1 Kasımda millet
öyle söylemiyordu ama!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Hükümetiyle,
politikasıyla, ekonomisiyle, kadına bakış
açısıyla şu Meclisteki şiddete, eril dile bir bakın.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Efendim, efendim?
Bize her türlü hakareti et
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Alakası yok!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Her açıdan
örnek verebiliriz. Dolayısıyla da eleştirilere açık olun.
Bu ülke kötü yönetiliyor, bu ülke kötü yönetiliyor.
Biz, buradan Hükûmet yetkilisine tabii ki bunu
gerekli bakanla da görüşeceğiz- bölgenin tamamına ve tabii ki
özelde Bitlis için verilen sözlerin tutulması için baskıcı
rolümüzü oynayacağız.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Verdiğimiz sözü biz
tutuyoruz, merak etmeyin!
MİZGİN IRGAT (Devamla) Sözlerinizi
hatırlatacağız
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Mizgin Hanım, on
dört yıl önceki Bitlis deresini biliyorsunuz, şu anda uçak iner
oraya, uçak.
MİZGİN IRGAT (Devamla)
ve biz bölgede
halklarımızla birlikte onların yanında olmaya devam
edeceğiz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE MORİTYUS
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA YATIRIMLARIN KARŞILIKLI
TEŞVİKİ VE KORUNMASINA İLİŞKİN
ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 7/2/2013
tarihinde İstanbulda imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Morityus
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci maddeyi
oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Böylece, tasarı üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Morityus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 197
Kabul : 194
Ret : 2
Çekimser : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fehmi Küpçü Sema
Kırcı
Bolu Balıkesir
Böylece, tasarı, kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
10uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Morityus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Morityus
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/361) ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(S. Sayısı: 66) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 66 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, gruplar
adına, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Siirt
Milletvekili Besime Konca (HDP sıralarından alkışlar)
Sayın Konca, sizin de süreniz yirmi
dakikadır.
Siz de Morityustan Siirte doğru bir yolculuk
yapabilirsiniz aslında.
HDP GRUBU ADINA BESİME KONCA (Siirt) Siirte
doğru yolculuk yapmayacağım, Bitliste kalacağım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
evet, Morityusla anlaşmalar yapıyoruz; Meclisimize geliyor, ticari
anlaşmalar.
Morityusa baktım, Afrikada küçük bir ada ve
259 kilometrekare yüzölçümü, 76.605 nüfusu var. 2 tane turistik yeri
varmış; renkli topraklar, yedi renk toprak ve 1 tane de şelalesi
varmış; gittiğinizde mest olurmuşsunuz. Turistik yerleri
varmış, otelleri varmış.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) Şelalenin
yüksekliği ne kadarmış?
BESİME KONCA (Devamla) Bunun için
konuşmayacağım, şuraya getireceğim:
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) Şelalenin
yüksekliğini de söyleyin, tamam.
BESİME KONCA (Devamla) Anlaşmayı
siz yapıyorsanız sizin öğrenmeniz lazım, ben anlaşma
yapmadım. (HDP sıralarından alkışlar)
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) Hepsini
öğrenmişsin onu da söyleyiver.
BESİME KONCA (Devamla) Siz onu öğrenin.
Şelaleye hangi yatırımı
yapacaksınız? Nasıl kanalizasyon ya da başka şeyler
yapacaksanız onu siz düşünün, benim düşünmem gerekmiyor.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) Hepsini
öğrenmişsin, işte şelaleyi de söyle.
BESİME KONCA (Devamla) Hayır yani
dediniz ya Bitlisten Morityusa nasıl geldiniz? Biz de Madem
buradayız, bu anlaşma yapılıyor, ülkemize nasıl bir
hayrı olacak, hangi zenginlikler gelecek, hangileri gidecek
öğrenelim. dedik, kötü bir şey yapmadık.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Ama
Morityusa son uçağa yarım saat kaldı!
BESİME KONCA (Devamla) Onun için şunu
söyleyeyim, evet Hakkâri de
Hakkâri ya da Bitlis birbirine çok
yakındır. Siz 80 bin nüfusu olan Hakkâriyi il olmaktan
çıkarmayı düşünüyorsunuz, yüzölçümü de daha fazladır ve siz
işte, dediğimiz gibi 76 bin nüfusu olan, 259 metrekarelik bir yerin
bir ülke olduğunu, bir hükûmetinin olduğunu ve orayla ticari
ilişkiler geliştirerek bir zenginlik kaynağı
geliştireceğinizi düşünüyorsunuz. Şırnakı da il
olmaktan çıkarmayı düşünüyorsunuz,
taşıyacağınızı söylüyorsunuz. İşte fark
budur; bizim eleştirdiğimiz, bizim söylediğimiz Doğru
siyaset yapmıyorsunuz. dediğimiz noktalar bunlardır
arkadaşlar.
Eğer kendi içimizdeki o gelişimi, o
zenginliği, Hakkâriyi, Şırnakı, Siirti
Siirte de
değineyim, bakın bu kadar yasa çıkarıyoruz
Bu yıl
olağanüstü hâl ilan edilerek Siirtin birçok ilçesinde, Pervaride,
Şirvanda, Baykanda yasak bölgeler ilan edildiği için
Siirtin çok zengin güzellikleri var; kızvanı
var, kızvanından
Türkçede menengiç kahvesi dediğimiz
şey. Kızvan Siirtte dağı, taşı dolu olan bir
yerdir. Yasaklı bölge ilan edildiği için kızvanlar
toplanmadı, fıstıklar toplanmadı, narlar hâlen orada
çatlıyor köylerde çünkü Yasaklı bölgedir, gidilmeyecek. dendi ve o
zenginlik orada çürütüldü.
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Uluslararası
sözleşmeyle ilgili konuşmanız lazım İç Tüzük
gereği. Morityus, Morityus
BESİME KONCA (Devamla) Biz 250
kilometrekaresi olan bir yere yatırım yapmak için burada yasa
çıkarıyoruz ama oradaki yasaklı bölgeyi kaldırmıyoruz.
O kızvandan çok güzel kahve yapılır, sağlığa çok
yararlıdır, sabunu yapılır; kele de iyi gelir,
başı kel olan arkadaşlar alıp bunu kullanabilir.
(Gülüşmeler)
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Çok ayıp
ya!
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Adresi bir daha alayım, adresi.
BESİME KONCA (Devamla) Kele de iyi geliyor,
bütün kel olanlar üstüne alabilir.
Ayrıca fıstığıyla,
tarımıyla zengin bir şehirdir. Bağlantı kurmak
istiyorsanız
BAŞKAN Şimdi, bütün kel olanlar da
sataşmadan söz istemesinler Sayın Konca, lütfen, şahsiyatla
uğraşmayalım, sataşmaya meydan vermeyelim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BESİME KONCA (Devamla) Olabilir
Hayır,
ben şahısları söylemedim, neye yaradığını
söyledim. Böyle bir katkısı var, satılıyor.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Sataşma yok, biz adres istiyoruz, adres.
BESİME KONCA (Devamla) Biz bunun ticaretini
yapabiliriz. Kadınlar için, oradaki gençler için kooperatif kurabiliriz,
bunun tanıtımını bütün dillere çevirerek sizin dediğiniz
bu Morityusa ya da başka tanımladığınız bir sürü
ülkeye götürüp satabiliriz, tanıtımını yapabiliriz. Bunların
hepsi için yasa çıkarmaya da gerek yok, kooperatifler boyutuyla bunu
yapabiliriz. Geliştirmek de istiyoruz ama insanlar bu durumdan dolayı,
bu süreçte yasaklı mantıktan dolayı, geçmişte köyler
boşaltıldığı için, şimdi birçok köye korucu
yerleştiği için ve korucu o köydeki insanların oraya tekrar
dönmesini kabul etmediği için yapamıyoruz bu işleri. Zenginlik
buradadır, yatırım burada olabilir, kaynaklar burada olabilir,
bunları değerlendirebiliriz.
Bütün zamanımı uzun uzun
kullanmayacağım. Deminki tartışmalarda yerinden
sataşan AKP Grubundan sayın bir milletvekilimiz şöyle dedi: Siz
emperyalizmle iş birliğinin hesabını vereceksiniz. Siz silahlı
örgütlerle yaptığınız iş birliğinin
hesabını vereceksiniz. Emperyalist güçleri biliyoruz,
Amerikadır, İsraildir
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Rusya emperyalist
değil mi?
BESİME KONCA (Devamla) Evet, Rusyadır.
Siz Rusyayla alttan alta görüşmeler yapıyorsunuz, ileride büyük
ihtimalle görüşülecek. Dediğiniz gibi, Esad gibi neredeyse Rusya da
kardeşimdi, Putin Sayın Erdoğanın
arkadaşıydı, en iyi dostuydu, anlayanıydı.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Ticaret
yapıyoruz.
BESİME KONCA (Devamla) Yarın bir gün ne
olacağını bilmiyoruz. Eğer İsraille askerî
anlaşmalarınıza açıp bakabilirsiniz, emperyalizmle iş
birliği varsa bunu yapan her zaman olduğu gibi bütün hükümetler
yapmıştır, Sayın Erbakan döneminde de
karşıydınız İsraile ama en fazla askerî anlaşmaları
İsraille yapmıştınız. Bugün de siyasetiniz böyledir.
Üç yıl
(x)
dediniz, İsrail devleti teröristtir, katlediyor Filistinlileri dediniz.
Bugün, iki ay önce dediniz ki İsraile ihtiyacımız var,
ilişkilerimizi geliştireceğiz. Terörle iş birliği yapanlar
sizsiniz. Demin söylediğimiz gibi
FATMA BENLİ
(İstanbul) Ambargonun kaldırılması
şartımız vardı.
BESİME KONCA (Devamla) Ambargo şu bu
değil, siyaset bir çizgidir, bir doğrudur, yüz yıl da geçse
doğru doğrudur. Doğru zamanda doğru yerde savunursunuz. Üç
ay böyleyiz, dört ay böyleyiz demeyiz. O zaman eğriniz doğrunuz da
Taha Akyolun programı gibi, eğri ve
doğrularımızı artık biraz netleştirelim. Hangisi
eğridir, hangisi doğrudur, biz de bilmiyoruz çünkü çok
hızlı değişiyor, çok hızlı
farklılaşıyor.
Demin yine arkadaşımız sordu, PYDyi
terör listesine almış mısınız, almamış
mısınız? Demin söyledim kayıtlara geçmediği için
tekrarlayacağım. Karakozak köyünden Süleyman Şah Türbesini
Eşme köyüne getirdiniz. O dönemde ilişki kurdunuz, Sayın
Müslimle çeşitli düzeylerde görüşmeler ve tartışmalar
yaptınız, ilişkiler geliştirmişsiniz. Şimdi, siz
bu ilişkileri geliştirirken, bu tartışmaları
yürütürken terörist değiller çünkü mutlaka düşündüğünüz bir
çıkar ilişkisi, hesapladığınız bir strateji var,
derin stratejileriniz var. İnsanlar dik durdu, sağlam durdukları
noktada da işinize gelmediği zaman terörist oluyorlar. O zaman bunun
için ne diyeceğiz? Madem sizin için PYD teröristtir, biz de o zaman
gensoru vereceğiz, diyeceğiz ki: Teröristle niye ilişkiniz var?
Eşmede niye ortaklaştınız, görüşmeleri niye getirip
gerçekleştirdiniz? Bunu sataşma, şu bu için söylemiyorum, bir
mantığın doğru anlaşılması
açısından söylüyorum.
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) Kürt katili Esadla iş birliği yaptınız.
BESİME KONCA (Devamla) Bak, Eşmenin
üzerinden çok zaman geçmedi. Doğrularınız varsa her zaman
savunun, biz de yanında duralım. Yanlışlarınız da
sık sık değişmesin, tutumlarınız net olsun.
Bunları da eleştirelim, bunların karşısında da
tutum alalım. Siz de doğrularımızı,
yanlışlarımızı eleştirebilirsiniz ama bu
siyasette ya da bu Parlamentoda çok yeniyim, ikinci kezdir buraya geliyorum,
topu topu beş gün burada kaldım. Aynı şeyleri sizde duydum,
aynı şeyleri. Bize tepki gösterdiğiniz, eleştirdiğiniz
kavramlar tek kavramdır. Farklı biçimde siyaseten büyüdük mü,
geliştik mi, Türkiyenin sorunlarına nasıl çözüm
getireceğiz, nasıl farklılıklar yaratabiliriz; buna dair,
perspektifimize dair tek bir eleştiriniz yok. Israrla Teröre destek
veriyorsunuz. Teröre niye sus demiyorsunuz, niye lanetlemiyorsunuz?
diyorsunuz. Türkiye bunun dışında farklı bir gerçekliktir.
Çok şey söylüyoruz. Programımızda da partimizin
çalışmalarında da söylediğimiz ve yapmaya çalıştığımız
çok şey var.
Kürt hareketi,
o gün de söyledim, 1990larda yaptığımız, 1990larda
yaşadığımız, 2000lerde
yaşadığımız, AKP Hükûmeti iktidara geldiğinde
önemsediğimiz, atfettiğimiz, yapabileceğine
inandığımız, yaşadığımız süreçler
var, geliştirilen tartışmalar var, ortaklaşmalar var.
Bak, bugün
Sayın Arınç yine söyledi, yine hatırlatayım, Sayın Erdoğanın
haberinin olduğunu, Sayın Cumhurbaşkanı
Erdoğanın Dolmabahçeden haberinin olduğunu. Hatta Bazı
arkadaşlarımız özel işlerini bile Cumhurbaşkanına
danışır. değerlendirmesi var. Özel işlerin
danışıldığı bir Cumhurbaşkanıyla böyle
bir sorunun mutlaka ortaklaşıldığını söyleyen
sizin emektarınız. Sizin çok saygı duyduğunuz
arkadaşınız bunları söylüyor. Biz söylesek bize başka
bir tepki gösterip Teröre sus. diyeceksiniz, Teröre sesinizi
çıkarın. diyeceksiniz. Ama, siyaset başka bir şeydir.
Bakın, arkadaşlar, yarın bir gün bu süreçler
değişecek. Yine, oturacağız, yine
tartışacağız; siz olursunuz ya da başkaları olur.
Siyaset başka bir şeydir. Çok uzatmayacağım, bütün zamanımı
da kullanmayacağım ama Morityus için, kısaca, Hakkâriyle,
Şırnakla karşılaştırmak için, oraya
verdiğiniz önemi buradaki illere, kürdistana da vermeniz için dile
getirdim.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Kürdistan yok, Türkiye Cumhuriyeti devleti Hükûmeti
var.
BAŞKAN Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE MORİTYUS
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA TİCARET VE EKONOMİK
İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 7
Şubat 2013 tarihinde İstanbul'da imzalanan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Morityus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik
İşbirliği Anlaşmasının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
Böylece tasarının üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Morityus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı Açık Oylama Sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 200
Kabul : 197
Ret : 2
Çekimser : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Sema Kırcı Fehmi Küpçü
Balıkesir Bolu
Böylece, tasarı, kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
11inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
ile Şili Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasında
Değişiklik Yapılmasına İlişkin 1/2013
Sayılı Kararın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/326) ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
11.- Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti
Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasında Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 1/2013 Sayılı Kararın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/326) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 61) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 61 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekili Tuğba
Hezer Öztürk.
Buyurun Sayın Öztürk. (HDP
sıralarından alkışlar)
Siz de artık Şiliden Vana doğru bir
yolculuk yaparsınız Sayın Öztürk.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Pinochetden Erdoğana doğru
yapacak.
BAŞKAN Süreniz yirmi dakikadır ama siz
çok kısa sürede de bitirebilirsiniz.
Buyurun.
HDP GRUBU ADINA TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Van)
Gözler çok canlı bakıyor Başkan, hiç bitmeye niyeti yokmuş
gibi. O yüzden, tam takım devam.
Öncelikle hassasiyetiniz için teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
evet, orada bir Şili var uzakta, gitmesek de görmesek de bir Şili
gerçekliği var. Güney Amerikanın, biliyorsunuz, kuzey ve güney
doğrultusu boyunca Antarktikaya kadar uzanan bir ülkedir ama en son
bağlayacağım Vana, bilginiz olsun.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ben şunu ilave
edeyim: Şili sırf Arjantinliler denize girmesin diye üretilmiş
bir ülke.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Başkenti,
biliyorsunuz, Santiago, resmî dili İspanyolca ve etnik grup olarak
Şili Kızılderilileri vardır. Yönetim şekli -hepimiz
bilelim diye, genel kültür iyidir- üniter başkanlık sistemiyle
yönetiliyor.
HASAN TURAN (İstanbul) Hem üniter hem de
başkanlık.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) İlk
anayasası 1810da yapılmış ve 17 milyon 500e yakın
bir nüfusu var. Temel geçim kaynakları, ekonomik kaynakları
bakır, şarap, balıkçılıktır ve bakır üretimi
hâlâ devletin denetimindedir. Gayrisafi yurt içi hasılası 243,357
milyar dolar ve kişi başına düşen gelir 14.525
dolardır.
Evet, değerli arkadaşlar, sıradaki
şehrimiz Vandır.
Şimdi, yıl 2011 ve 23 Ekim tarihinde
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) Şelaleyi
unuttun.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Onu da sizden
alırız başka bir zaman.
2011 senesinde 23 Ekim tarihinde Vanda ne
yazık ki acı bir felaket yaşandı, deprem yaşandı,
biliyorsunuz 7,2 büyüklüğünde bir deprem oldu ve biz yüzlerce
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Ama şehri
nasıl inşa ettik!
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Ona da
geleceğim.
insanımızı kaybettik. Evet, yani o
süreçle ilgili bir Vanlı ve bir Van Milletvekili olarak özellikle ikinci
depremin vurduğu Ercişli biri olarak birtakım
yaşadıklarımız da oldu, gördüklerimiz de oldu ve bununla
ilgili doğalında yaşanan sıkıntılarla
alakalı olarak mevcut Hükûmete de tabii ki birtakım
eleştirilerimiz de var bu anlamda, bunları dile getirmek istiyorum
ben.
Şimdi, değerli arkadaşlar, o
depremde, biliyorsunuz, deprem olduğu andan itibaren uluslararası
yardım kuruluşları ya da ülkeler, devletler yardım
teklifinde bulundular, arama kurtarma -AKUT- etkinliğinde, o şekilde
bir teklifte bulundular ancak Hükûmet, o dönemin mevcut Hükûmeti ki yani
aynı şu an AKP Hükûmeti şunu söyledi: Biz kendi gücümüzü görmek
adına yardım kabul etmeyeceğiz. Ve ne yazık ki arama
kurtarma çalışmalarının yetersiz kalmasından
kaynaklı birçok insan hayatını kaybetti. Yani şunu
samimiyetimle söyleyeyim arkadaşlar, sırf aman, ben muhalefetim,
Hükûmeti eleştireyim de ne olursa olsun değil bu. Bakın, bu
gerçekten de bire bir o bölgede yaşayan, gören, tanıklık eden ve
aynı zamanda, orada, deprem sürecinde yardım amaçlı, gönüllü
olarak bulunan biriydim ben, üniversite öğrencisiydim o süreçte. Neyse ki
evet, yaralılar kurtarılan kurtarıldı, hayatını
kaybeden kaybetti.
Sonraki
süreçte, inşaat
Evet, inşaat süreci başladı ve ne
yazık ki o inşa sürecinin yaralarını bizler hâlâ
yaşıyoruz, gerçekten de yaşıyoruz. Vanda TOKİ eliyle
yaklaşık 20 bin konut inşa edildi, 20 bin.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Teşekkür edin, teşekkür
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla)
Yaklaşık 20 bin konut inşa edildi. Ben anlatayım
teşekkür mü değil mi, bütün Parlamento, takdir onlardadır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bizim de
araştırmalarımız oldu ve TOKİlerin bir dairesinin
maliyetinin ne kadar olabileceği, vatandaşa ne kadarının
yüklenebileceği ve şunu da belirtmemiz gerekir: Bir deprem
yaşanmış, evi yıkılmış kiracı veya ev
sahibi mağdur. Yani Yeniden ben kendime bir ev satın alayım.
hayalinde olan biri değil. Mecbur bir şekilde barınma
ihtiyacını karşılamak zorunda olduğumuz
depremzedelerden bahsediyoruz.
Ortalama maliyeti -daire başı diyorum- 35
bin-40 bin lira olacak daireler, ne yazık ki
Bu, öylesine
söylediğimiz bir rakam değil. Bakın, 20 bin TOKİ konutu var
ve içlerinde yaşayan insanlar var. Çok fazla onlarla bir araya geldik. Bu
daire için ne kadar para ödüyorsunuz? ve benzeri konuşmalarımız
çok oldu yani. Bire bir bölgeden gelen biri olarak söylüyorum.
SALİH CORA (Trabzon)
Bayındırlık birim fiyatı nedir?
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) - 35 bin, 40 bin,
50 bin, 60 bin ve benzeri aralıkta maliyetle yapılan TOKİ
konutları, sizce, halka ne kadara satıldı? Ben söyleyeyim: 80
bin ile 120 bin lira arası ve bunlar depremzede. Bakın, depremzede
Ayrıca, o TOKİlerin yapılan
alanın, arsanın bir kısmı da kamu arazisiydi; kamu, kamuya
ait. Yani bir kâra dönüştürmeden, bir kâr noktasına getirmeden
Evet,
orada depremzedeler var, biz sosyal devlet olmanın sorumluluğuyla
üstümüze düşeni yapmamız gerekir noktasında, ne yazık ki
Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak ciddi anlamda eksik kaldık.
SALİH CORA (Trabzon) Geri verin
Geri verin
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) - Hâlâ o evlerin,
o dairelerin parasını ödeyemediği için, ne yazık ki her an
o evlerden çıkarılmak zorunda olan bir halk gerçekliği var.
Daha acı bir tarafı -yine, belirtiyorum-
bu bahsettiğim depremzedeler
Bakın, depremzedeler, ortak gideri
ödemedikleri takdirde faize bindirilerek icraya sevk ediliyorlar. Şu ana
kadar 10 binin üzerinde şahıs icralık olmuştur ortak
giderlerin faize bindirilmesinden kaynaklı. Bahsettiğimiz
kişiler ise depremden bir yere bırakılmış ve o durumu
olmayan, aylık asgari ücret bile alamayacak insanlar.
ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) Yirmi yıl vadeli
veriyor ya! Faizsiz yirmi yıl vadeli ya!
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla)
Dolayısıyla, tamam, şunu anlıyorum: Mevcut bağlı
olduğunuz partiye dair eleştiriler kabul edilemez olabilir ama her
şeyimiz doğru olmayabilir, her şeyimiz doğru değildir
de, değil mi? Dolayısıyla, biraz gerçekten de bunu kabul etmek
gerekir.
ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) Bedava verse yine
aynı şeyi söyleyecek.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) - Bakın,
bunlar, bahsettiğimiz rakamlar bir yerlerden aman söyleyeyim dediğim
rakamlar değil. Gidin, Vanın Edremit TOKİsine, Erciş
TOKİlerine tek tek bir görüşün, biz bunu yaptık çünkü.
ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) Bak, güç birliği
toplantısına niye gelmediniz geçen hafta?
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Ve Van
Milletvekilimiz Sayın Burhan Kayatürk de burada olsaydı, muhtemelen
ne demek istediğimi çok da iyi anlayacaktı çünkü o da bölgeden biri.
SALİH CORA (Trabzon) Hepsi kötü oldu, öyle
mi?
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) - Ve sonuç olarak,
bizler, bir tercih yapmak zorundayız eğer bir siyaset yürütüyorsak ve
siyasi iktidar olmanın sorumluluğu varsa bizde. Siyasi tercihlerimiz
vardır; ya, evet, toplumun faydasını en önde tutup kâr mekanizmasını
da geride bırakacağız ya da kârı önde tutarak halkı
mağdur edeceğiz. O dönemde Hükûmetin tercihi ne yazık ki kârdan
ve mağdur etmekten yana oldu.
Çok daha acı bir durum var: Şu an bile 28
aile konteyner kentte yaşıyorlar, 28 aile, şu an. Yıl
olmuş 2016, deprem 2011 yılıydı, 5 aile
Edremit
TOKİlerde boş daire olmasına karşılık hâlâ bu
aileler ne yazık ki dışarıdalar.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Şiliye gel!
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Şiliyle
ilgiliyse bir yıla kadar yetecek kadar bilgi verdim, onunla yetinin siz.
Ve ben, gerçekten, burada, ciddi, belki birçok
milletvekilimizin bilmediği bir konu hakkında, Vanın bu durumu
hakkında bilgi vermek istiyorum.
Dediğimiz gibi, evet, biliyoruz, birazdan bu
tasarı yasalaşacak. Biz de muhalefet olarak mümkün mertebe kendimizi
ifade edebileceğimiz her yerde ifade etmeye hazırız ve bunu en
net şekilde gösteriyoruz.
Dolayısıyla, başka bir tarafıyla
da birçok depremde terkin edilen vergi borçları vardı ama Vanda bu
yapılmadı ve Van esnafı dükkânını kapatmaya mahkûm
edildi. Genel gelişmişlik ve benzeri seviyelere
baktığımız zaman şu an Van Türkiyede 76ncı
sırada. Dolayısıyla, Vanı belki birçoğunuz
biliyordur. Gerçekten de turizmiyle, ekonomisiyle,
hayvancılığıyla, tarımıyla bu konumu hak etmeyen
bir kent ama
SALİH CORA (Trabzon) Belediye
çalışmıyor.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Hangi
işleri belediyenin yaptığını, hangisini
yapmadığını çok iyi biliyoruz Sayın Vekilim. O yüzden,
biz ikisini ayırt edecek düzeydeyiz, o birikimdeyiz, merak etmeyin siz.
SALİH CORA (Trabzon) Hiç şüphemiz yok,
hiç şüphemiz yok!
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Ve şu an
TOKİler demişken, aynı şekilde, hâlihazırda Surda
devam eden çatışmalı süreçte gene aynı rant
hırsıyla yola çıkmış Hükûmet, Biz Suru TOKİnin
emin ellerine emanet edeceğiz. diyor. Aman el sürmeyin. Vandan
ağzımız yandı, el sürmeyin.
SALİH CORA (Trabzon) Yöresel mimariye uygun
evler yapacağız oraya.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) TOKİnin
siyasi ve parasal rantına bırakacak kadar artık
gaddarlaşmayın, yapmayın.
SALİH CORA (Trabzon) Kentsel dönüşüm yapacağız.
Çukurlar kapanacak.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Hâlâ borç
batağında olup o TOKİlerin borcunu ödeyemeyen bir halktan
bahsediyoruz.
ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) Faizsiz, yirmi yıl
ödemeyle, bir evi, sana yüzde 80ini ödemeyle veriyorlar, yine kabul etmiyorsunuz.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Bakın, hâlâ
dokuz dakikam var, sataştığınız sürece dokuz
dakikayı burada doldururum. (AK PARTİ sıralarından Hiç
problem yok. sesi)
Ve bizler de diyoruz ki: Hiçbir
vatandaşımız, bakın, hiçbir vatandaşımız,
eğer bizler bu koltuklarda onlara, hepsine
Eminim her biriniz
seçildiğiniz illerde kendi seçmeninize sözler verdiniz. Kendi illerimize
hepimiz sözler verdik. Buna yakışır bir duruş sergilemek
durumundayız. Ve bizler Parlamentoya girdikten sonra artık sadece kendi
seçildiğimiz illerden sorumlu değiliz, zaten biliyorsunuz,
Türkiye'nin bütün illerinden sorumluyuz. Dolayısıyla, bu mevcut
sorunları ben söyleyeyim de yerinde kalsın diye söylemiyorum. Bir
şekilde bütün bunları bir çözüme kavuşturmamız
gerektiğini söylüyorum ben. Çünkü bakın, 20 bin TOKİden
bahsettiğimiz zaman, her bir TOKİde ortalama 4-5 kişinin
yaşadığını da hesapladığımız zaman
bu bir kentin nüfusu ediyor. Kolay, basit bir rakam değil; değil mi,
Sayın Burhan Bey? Bilirsiniz.
Yani o yüzden bizler halkın,
vatandaşın, yurttaşın refahı, huzuru ve gerçekten de
iyi yaşaması için burada olduğumuzu hepimiz o vicdan ve gönül
rahatlığıyla kabul ediyorsak mevcut bu ve olmayacak sorunlar,
çözülmeyecek şeyler değil bunlar. Dolayısıyla bunların
çözümünün hep birlikte sağlanması gerekmektedir.
Şimdi, eğer gerçekten de bu ciddi bir
şekilde
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) Kendine eziyet
ediyorsun ama hadi
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Bakın,
ciddi bir şekilde
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) Kendine eziyet
ediyorsun.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Ciddi bir
şekilde anlattığım sorunları eziyet olarak
algılarsanız ben kendime karşı saygısızlık
olarak düşünürüm, konuşmama karşı saygısızlık
olarak düşünürüm ve size yakıştırmam bunu.
BAŞKAN Lütfen, sayın milletvekilleri,
müdahale etmeyelim.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla)
Yakıştırmam.
BAŞKAN Bu işi bitirelim, inşallah,
Allahın izniyle. Az kaldı.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) Özellikle bu
ülkenin bütün sorunları sizin sorumluluğunuzdadır ve bu
şekilde konuşuyorsanız bütün vatandaşa karşı
gösterdiğiniz ciddiyeti gösterir bu.
O yüzden, son söz olarak bir kez dönüp kendinize
bakın diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkan, ben yerimden iki dakika
BAŞKAN Buyurun Sayın Demirel.
Yalnız, bu arada, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Biliyoruz, çok geç bir saat oldu ama biz biraz önce de söyledik, üç gündür
gerçekten burada arkadaşlarımız açlık grevinde. Yani biz
gitmiyoruz, Meclisteyiz, üç gündür Meclisteyiz. Bundan sonra da eğer
yarın da bu sorun çözülmezse daha güçlü bir şekilde, grubumuz olarak
açlık grevine devam edeceğiz ama temennimiz odur ki
Arkadaşlar
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Temennimiz odur ki bu sorunu hep birlikte çözelim.
Gelen isimleri de arkadaşlarımız
bildirdi. Bu sorun acil bir sorundur, insani bir sorundur; bu sorunu hep
birlikte çözelim ki hiçbirimiz bu vebalin altında kalmayalım,
başta Hükûmet olmak üzere.
O yüzden biz burada bitirmek istiyoruz.
Sanırım arkadaşların talebi de vardı namazla ilgili,
namaza gideceklerini söylediler.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Biz
burada bitiriyoruz.
Bütün heyete teşekkür ediyor, iyi geceler
diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz, sağ olun.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKIYE CUMHURIYETI ILE ŞILI CUMHURIYETI
ARASINDA SERBEST TICARET ANLAŞMASINDA DEĞIŞIKLIK YAPILMASINA
İLIŞKIN 1/2013 SAYILI KARARIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAIR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 26 Mart 2013
tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti
Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasında Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 1/2013 Sayılı Kararın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - 1inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1)
Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti
Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının eklerinde
yapılacak değişiklikleri onaylamaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
BAŞKAN - 2nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - 3üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE
4- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - 4üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Böylece tasarının üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti ile Şili
Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasında
Değişiklik Yapılmasına İlişkin 1/2013
Sayılı Kararın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 193
Kabul : 191
Ret : 1
Çekimser : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fehmi Küpçü Sema
Kırcı
Bolu Balıkesir
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
12nci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Cibuti Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cibuti
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/370) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 67) (xx)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 67 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümünün üzerinde söz isteyen
yok.
Maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE CİBUTİ
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA YATIRIMLARIN KARŞILIKLI
TEŞVİKİ VE KORUNMASINA İLİŞKİN
ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1)
25 Eylül 2013 tarihinde Mersinde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Cibuti Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Kabul edenler
Kabul etmeyenler
2nci
madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik cihazla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Cibuti Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 194
Kabul : 193
Çekimser : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Sema Kırcı Fehmi Küpçü
Balıkesir Bolu
Böylece, tasarı, kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Çalışma süremizin sonuna geldik.
Emeği geçen herkese, tüm gruplara, tüm milletvekillerine çok çok
teşekkür ediyorum. Divanda yer alan arkadaşlara da özellikle
teşekkür ediyorum. Stenograflara, kavaslara, basın mensuplarına;
emeği geçen herkese, tüm vatandaşlarımıza teşekkür
ediyoruz.
Alınan karar gereğince kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 9 şubat 2016 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı sabahlar, hayırlı
tatiller diliyorum.
Kapanma Saati:05.44
(X) 64 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx)
51 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 52 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağa eklidir.
(xx) 53 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağa eklidir.
(xx) 27 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 28 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(*) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 4 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(*) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 63 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 65 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx)
66 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 61 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 67 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.