TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
36ncı
Birleşim
9
Şubat 2016 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Çanakkale Milletvekili Bülent Özün, Çanakkaledeki termik
santrallere ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Milliyetçi Hareket Partisinin
kuruluşunun 47nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
3.-
Erzurum Milletvekili Orhan Deligözün, Erzurumda kış turizmine
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Düzcenin Hecinler köyündeki
atık su tesisinin Melen Çayını kirlettiğine ve Çevre ve
Şehircilik Bakanlığından bu kirliliği önlemesini talep
ettiğine ilişkin açıklaması
2.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, tüm siyasi partileri yeni anayasa
yapım sürecine destek vermeye davet ettiğine ilişkin
açıklaması
3.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydının, sağlık
politikalarındaki yanlış uygulamaların sonuçlarına
ilişkin açıklaması
4.-
İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, Sivas Çaltı
Çayı Vadisindeki kirliliği önlemek için Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının acilen bir proje yapması gerektiğine
ilişkin açıklaması
5.-
Isparta Milletvekili Nuri Okutanın, 9
Şubat Sigarayı Bırakma Gününe ilişkin açıklaması
6.-
Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin, Bursaya
yapılan yatırımlar ile vergi ödemeleri arasında büyük bir
fark olduğuna ve bunun sebebini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
7.-
Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, fındık
üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
8.-
Adana Milletvekili İbrahim Özdişin, Meclis Araştırma
Hizmetleri Başkanlığının üniversite mezunu işsizlerle
ilgili raporuna ilişkin açıklaması
9.-
Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Torun, BAĞ-KURlu
esnafın sorunlarına ilişkin açıklaması
10.-
Ankara Milletvekili Erkan Haberalın, ortak
millî değerlerle oynanmaya kalkışılması hâlinde
Milliyetçi Hareket Partisinin bunlara karşı demokratik zeminlerde
sonuna kadar direneceğine ilişkin açıklaması
11.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, bütün
çağrılarına rağmen uzun süredir devam eden sokağa
çıkma yasaklarıyla ilgili Parlamentoda hiçbir şey yapılmadığına,
Cizrede bir binada bulunan 62 yurttaşın katledilmesiyle ilgili
bilgilerin kendilerine ulaştığına ve Halkların
Demokratik Partisi olarak bu konunun peşini bırakmayacaklarına
ilişkin açıklaması
12.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Milliyetçi Hareket Partisinin
kuruluşunun 47nci, Osman Bölükbaşının ölümünün 14üncü
yıl dönümlerine ilişkin açıklaması
13.-
Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın, Milliyetçi Hareket
Partisinin kuruluşunun 47nci yıl dönümüne ve sokağa çıkma
yasağı ilan edilen yerlerde barış ve huzurun temin edilmesi
konusunda gerekli çabaların sarf edildiğine ilişkin
açıklaması
14.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Milliyetçi Hareket Partisinin
kuruluşunun 47nci yıl dönümüne, Meclisten bir karar çıkmadan
Cumhurbaşkanının savaş söyleminde bulunmasını
Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine bir saygısızlık olarak
değerlendirdiğine ve terör tehdidine yönelik
çıkarılmış bir tezkereyle Suriyeye savaş ilanına
karar verilemeyeceğine ilişkin açıklaması
15.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
16.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işıkın 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde
yapılan soru-cevap işlemi sırasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
17.- Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri
Işıkın, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye-AB Karma Parlamento
Komisyonunda, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde, Akdeniz Parlamenter
Asamblesinde, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesinde, Asya
Parlamenter Asamblesinde, Ekonomik İş Birliği
Teşkilatı Parlamenter Asamblesinde, Güneydoğu Avrupa
İşbirliği Süreci Parlamenter Asamblesinde ve İslam
İş Birliği Teşkilatı Parlamento Birliğinde
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak
üzere Başkanlık Divanınca uygun bulunan üyelerin isimlerine
ilişkin tezkeresi (3/487)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Mustafa
Yeneroğlunun, Yahudi Düşmanlığına Karşı
Parlamento Komitesi (PCCA) tarafından 13-15 Mart 2016 tarihlerinde Almanya
Federal Cumhuriyetinin başkenti Berlinde düzenlenecek olan Yahudi
Düşmanlığıyla Mücadele Parlamentolararası Koalisyon
(ICCA) Konferansına katılması hususuna ilişkin tezkeresi
(3/488)
3.- Başbakanlığın, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, bölgede seyreden Türk
bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin
etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek
mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere
Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve
mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve
2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013, 16/1/2014 ve 3/2/2015 tarihli 956,
984, 1008, 1031, 1054 ve 1082 sayılı Kararlarıyla birer yıl
uzatılan izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 10/2/2016
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin
tezkeresi (3/463)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, aile hekimlerinin ve hastanelerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/84)
2.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekili
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Diyarbakır Baro
Başkanı Tahir Elçinin katledilmesi olayının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/85)
3.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen ve 25
milletvekilinin, yolsuzluğun önlenmesi ve etkili bir mücadele için gerekli
politikaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/86)
C) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
(2/322) esas numaralı Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/17)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili Ertuğrul
Kürkcünün, Malatya Milletvekili Taha Özhanın (3/463) esas numaralı
Başbakanlık tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Malatya Milletvekili Taha Özhanın,
İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün yerinden sarf ettiği
bazı ifadeleri ve sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- İzmir Milletvekili Ertuğrul
Kürkcünün, Malatya Milletvekili Taha Özhanın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Tokat Milletvekili Coşkun
Çakırın, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin HDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoyun HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
7.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribeyin HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
8.- Düzce Milletvekili Fevai Arslanın,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın doğrudan gündeme
alınma önergesi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
9.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Düzce Milletvekili Fevai Arslanın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
10.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Edirne Milletvekili Erdin Bircanın doğrudan
gündeme alınma önergesi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
11.- Siirt Milletvekili Kadri
Yıldırımın, Denizli Milletvekili Kazım Arslanın
97 sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde CHP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından,
Şırnakın Cizre ilçesi Cudi Mahallesi'nde 23 Ocak 2016 günü
bulundukları mahallelerin ağır saldırı altında
olması nedeniyle bir bodrum katına sığınmış
bulunan 31 sivil yurttaşımızın durumuyla ilgili olarak
kamuoyunun bilgilendirilmesi ve olayın tüm boyutlarıyla ortaya
konulması amacıyla 9/2/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin
Genel Kurulun 9 Şubat 2016 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/540) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 97)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Genişletilmiş Bilgi
Değişimi Yoluyla Uluslararası Vergi Uyumunun
Artırılması Anlaşması ve Eki Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/310) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 6)
IX.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ahmet Aydının, Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde kürdistan
adıyla herhangi bir idari veya coğrafi birim
bulunmadığına ve bu ifadenin tarihî bağlamından
koparılarak farklı bir şekilde kullanılmasının
doğru olmadığına ilişkin konuşması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, hasta mahkûmlara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağın
cevabı (7/151)
2.- İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun, İzmir'deki futbol kulüplerinin stat
konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin sorusu ve Gençlik
ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın cevabı
(7/239)
3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun, Bakanlık hizmet
binalarına ve yapılan kiralamalara ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/241)
4.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun, İzmir'e yönelik proje ve
yatırımlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif
Çağatay Kılıçın cevabı (7/242)
5.- İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun, Bakanlık ile bağlı kurum ve
kuruluşlar bünyesinde bulunan araçlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/243)
6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, gençlere yönelik politikalara
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıçın cevabı (7/244)
7.- Çanakkale Milletvekili
Muharrem Erkek'in, yurtlarda görev yapan özel güvenlik görevlilerinin
maaşlarını alamadıkları iddialarına ilişkin
sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın
cevabı (7/245)
8.- Trabzon Milletvekili
Haluk Pekşen'in, Trabzon Akyazı Stadı inşaatına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif
Çağatay Kılıçın cevabı (7/346)
9.- Antalya Milletvekili
Çetin Osman Budak'ın, kamu kurumlarının olanaklarının
YURTKUR yerine TÜRGEV'e tahsis edilmesine ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/438)
10.- Mersin Milletvekili
Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, stadyum koltukları ve
aydınlatmaları için yapılan ihalelere ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın
cevabı (7/440)
11.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman'ın, üniversite öğrencilerinin barınma
sorununa ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıçın cevabı (7/441)
12.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan'ın, Erzurum'da bir öğrencinin
kaldığı yurttan atıldığı iddialarına
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıçın cevabı (7/590)
13.- İstanbul
Milletvekili İsmail Faruk Aksu'nun, üniversite öğrencilerinin yurt
sorunlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif
Çağatay Kılıçın cevabı (7/591)
14.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay'ın, Kredi ve Yurtlar Kurumuna başvuran öğrenci
sayısına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif
Çağatay Kılıçın cevabı (7/592)
15.- Kocaeli Milletvekili Saffet
Sancaklı'nın, Rusya Futbol Federasyonunun Türk futbolcularla ilgili
almış olduğu bir karara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/691)
16.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay'ın, Manisa'da bankalara olan borçları nedeniyle
haklarında icra takibi başlatılan esnafa ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Bekir Bozdağın cevabı (7/836)
17.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü'nün, Tekirdağ'daki spor salonlarının
fiziksel koşullarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/881)
18.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü'nün, kırsal kalkınma çerçevesinde hayata
geçirilecek hibe programına Trakya'da bulunan illerin dahil edilmemesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/1151)
19.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İŞKUR'un yapısına ve
faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/1174)
20.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Niğde'deki hava kirliliğine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet
Sarının cevabı (7/1186)
21.- Zonguldak
Milletvekili Şerafettin Turpcu'nun, Zonguldak'ta yaşanan hava
kirliliğine ve yapılan denetimlere ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarının cevabı
(7/1187)
22.- Ankara Milletvekili
Erkan Haberal'ın, TOKİ'nin faaliyetlerine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarının
cevabı (7/1189)
23.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlu'nun, 2010-2015 yılları arasında Edirne'de
kredi borçlarından dolayı mağdur olan çiftçilere ilişkin
sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/1199)
24.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel'in, kanatlı eti üretimine yönelik işletmelerin
sağlanan cazip kredilerle kontrolsüz şekilde arttığı
iddiasına ilişkin sorusu ve sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/1202)
25.- Adana Milletvekili
Mevlüt Karakaya'nın, Adana'da tarıma yapılan desteklemelere
ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/1203)
26.-
Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu'nun, Edirne'de son
yıllarda azalan hayvancılık faaliyetlerine ilişkin sorusu
ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/1261)
27.-
Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz'ın, şap
hastalığı ile mücadeleye ilişkin sorusu ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/1262)
28.-
İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu'nun, ziraat mühendislerinin
istihdam sorunlarına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/1263)
29.- İstanbul
Milletvekili İsmail Faruk Aksu'nun, ekilen ve dikilen tarım
arazilerindeki azalmaya ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/1264)
30.- Eskişehir
Milletvekili Cemal Okan Yüksel'in, İşsizlik Sigortası Fonu'nun
kullanımına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/1328)
31.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer'in, Niğde'deki Darboğaz Göleti'nin
işletilmesinde yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/1380)
32.- Mersin Milletvekili
Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, bir milletvekilinin
Cumhurbaşkanlığı bünyesinde başdanışman
olarak görevlendirildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı
(7/1403)
33.- Batman Milletvekili
Ayşe Acar Başaran'ın, Batman'ın Sason ilçesinde
İŞKUR tarafından gerçekleştirilen işe alımlara
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Süleyman Soylunun cevabı (7/1439)
34.- Kayseri Milletvekili
Çetin Arık'ın, otizmli çocuklara yönelik spor eğitimlerine
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıçın cevabı (7/1448)
35.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer'in, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e kadar olan dönemde
Niğde'yi temsil eden milletvekilleri ile ilgili bilgilere
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı (7/1485)
36.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Adıyaman'da
İŞKUR tarafından yürütülen TYP kapsamında yapılan
istihdamlarda belediyeler arasında adaletsiz
davranıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun cevabı
(7/1517)
37.- Kocaeli Milletvekili
Tahsin Tarhan'ın, İşsizlik Sigortası Fonu'nun son beş
yıldaki kullanımına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/1519)
38.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan'ın, yeni halkla ilişkiler binasındaki
kuaför salonunda kadın personel çalıştırılması
talebine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Ahmet Aydının cevabı (7/1590)
39.- Bursa Milletvekili Orhan
Sarıbal'ın, milletvekillerine dağıtılması
öngörülen dizüstü bilgisayarlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı (7/1807)
40.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar'ın, Türkiye'den Suriye'ye silah sevkiyatı
yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağın cevabı (7/529)
9 Şubat 2016 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Fehmi KÜPÇÜ
(Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Çanakkaledeki termik santraller hakkında söz
isteyen Çanakkale Milletvekili Bülent Öze aittir.
Buyurun
Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Özün, Çanakkaledeki termik santrallere ilişkin gündem
dışı konuşması
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çanakkalede halkı
zehirlemeye devam eden termik santraller ile Bu kadar zehir size yetmez, yeni
zehir bacaları inşa edilmeli. denilerek projelendirilen termik
santrallerle ilgili gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
dünyanın oksijen cenneti Çanakkale, termik projeleriyle
insanlarımızın sokağa maskesiz çıkamayacağı
bir cehenneme dönüştürülüyor. Aynen bu şekilde Çanakkale halkı
da bundan sonra maskeyle dolaşmak zorunda kalacaktır.
(Hatibin yüzüne maske
takması)
BÜLENT ÖZ (Devamla) -
Dünyanın bütün gelişmiş ülkeleri, halklarını
zehirleyen, başta kömür olmak üzere fosil yakıta dayalı
teknolojilerden uzaklaşırken biz ülke olarak neden dört elle
havayı, suyu, toprağı, insanı, yaşamı hiçe sayan
bu projelerde ısrar ediyoruz, doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum,
neden çocuklarımızın geleceğini çalıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
hâlihazırda Lâpsekide 1, Bigada 2, Çanda 1 termik santral elektrik
üretimine devam etmekte ve Bigada 3üncü termik santral inşaatı
tamamlanınca sayı 5e çıkacaktır. Bunlara ek olarak, Biga
Ovamızda 3, Çanda 1, Lâpsekide 1 olmak üzere 5 proje ön lisans
almıştır. Bigada 1, Lâpsekide 1, Ezinede 1, Geliboluda 1
proje daha değerlendirme aşamasındadır. Ayrıca ÇED
süreci devam etmekte olan, yine Bigada 2, Lâpsekide 2 ve Yenice
Çırpılarda 1 olmak üzere 5 proje daha bulunmaktadır. Yazık
değil mi arkadaşlar bu Çanakkaleye, Çanakkale halkına? Toplam
19 termik santral bir kentin sırtına yüklenmektedir. Bu projeler
tamamlanınca yılda en az 30 milyon ton ithal kömür Çanakkalede
yakılacaktır. İthal kömüre dayalı mevcut enerji
politikalarının maliyeti uzun vadede jeotermalden, güneşten,
rüzgârdan daha ucuz mudur ki biz ülke olarak bu Vandalizme teslim oluyoruz,
hem de ülkemizin en güzide koylarına, ormanlık alanlarına bu
zehir saçan bacaları konduruyoruz?
Önemli bir enerji
verimliliği ve yenilenebilir enerji potansiyeline sahip Türkiyenin
önümüzdeki on beş yıl içerisinde rüzgâr, güneş, jeotermal
başta olmak üzere yenilenebilir enerjiyi öne çıkaran bir enerji
politikası izlemesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun
13üncü maddesi kısaca Mutlak tarım arazileri tarımsal üretim
amacı dışında kullanılamaz. der. Bu işleri
yaparken, daha on yıl önce hükûmetleriniz döneminde
çıkardığınız bu yasaya bari uymanız gerekmez mi?
O nedenledir ki 9 Ocak 2015 tarihinde Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker Sulu mutlak tarım
arazisi özelliği gösteren Biga Ovasında termik santral ve sanayi
tesisi yapılma imkânı bulunmamaktadır. diye yazı
yazıp altına imza atmıştır. Arkadaşlar, söz
konusu Biga Ovasında Sayın Bakanın ifade etmekte sakınca
görmediği arazi özellikleri değişmemiştir. Biga Ovası
hâlâ tarımsal değeri olan tarım arazisidir. Sadece tarım
arazileri değil, orada yaşayan yurttaşlarımız da
bundan etkilenecek, tıpkı Yatağan Termik Santralinin onlarca
kilometre çevresinde yarattığı tahribatın fazlası Çanakkalemizde
gerçekleşecektir.
Değerli milletvekilleri,
şu an Çanakkalede çalışmakta olan ve inşa hâlindeki kurulu
güç 3.845 megavattır, ön lisans almış kömür termik santralleri
3.325 megavattır, ön lisans başvuru aşamasındaki kömür
termik santralleri 4.392 megavattır, ÇED süreci devam eden kömür
santralleri 4.720 megavattır. Çanakkale tek başına 16.282
megavatlık termik santral kurulu gücüne ulaşacaktır. Türkiyenin
şu anki kurulu kömür termik santralinin 15.087 megavat olan gücünü bile
geçmektedir.
Arkadaşlar, biz bu
katliama dur demez isek 16.324 megavatlık enerji ithal kömürle üretilecek
ve Çanakkale bir ithal kömür cehennemine dönüşecektir. Bölgenin
ihtiyaçları, tarımsal potansiyeli ve sağlık istatistikleri
göz önünde bulundurulmamıştır. Gelin, Çanakkaleyi cehenneme
çevirecek bu projelere dur diyelim; gelin, ülkemizi kendi ellerimizle
kirletmeyelim; bundan sonra Çanakkale halkı da bu maskeyle dolaşmak
zorunda kalmasın.
Teşekkür ediyorum;
saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öz.
Gündem dışı
ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisinin 47nci kuruluş yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili Oktay Vurala aittir.
Buyurun Sayın Vural.
(MHP sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz beş
dakikadır.
2.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Milliyetçi Hareket Partisinin kuruluşunun 47nci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi, bundan kırk yedi yıl önce, 9 Şubat 1969
yılında bu ülkenin, bu milletin köklerinden doğup yükselmiş
bir hareket olarak Türk siyasi tarihindeki şerefli yolculuğuna
başlamıştır. Bu şerefli yolculuğun bir ferdi
olmanın gururuyla partimizin yıl dönümü münasebetiyle söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin
bu meşakkatli yolculuğunda ömürlerini veren dava
arkadaşlarımızın, ülkü ve gönül erlerinin hayatta
olanlarına uzun ömür, başta Başbuğumuz Alparslan
Türkeş Bey olmak üzere, öbür âleme irtihal eden dava
arkadaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum. Milliyetçi Hareket
Partisi kırk yedi yıllık tarihiyle, siyasal duruşuyla
demokrasimizin, çok partili siyasi hayatın çınarlarından
biridir. Milliyetçi Hareket Partisi, mazi ile ati arasındaki kopmaz bağın,
millet ile devlet arasındaki çelik halatın, inancımız ve
kimliğimizle muhteşem terkibin, bu ülkeye
karşılıksız duyulan sevginin adıdır. Milliyetçi
Hareket Partisi, bu topraklar üzerinde tekevvün eden bir irade olarak sadece bu
toprakların değil, aynı zamanda tüm Türk medeniyet
havzasının sedası olmuştur. Merhum Başbuğumuz
Türkeş Beyin ifade ettiği gibi, Milliyetçi Hareket Partisi, Türk
milleti tarafından kurulmuş ve onun tarafından geliştirilen
bir eser olarak Türk milletinin sinesinde kırk yedi yıllık
şerefli mücadelesini sürdürmektedir.
Partimiz bugüne kadar pek çok
çetin yoldan geçmiştir. Partimiz kapatıldı,
kadrolarımız dağıtıldı, zindanlarla imtihan
edildik, idam sehpalarına yürüdük, fişlendik, kumpaslar kuruldu ancak
inandığımız yoldan, davamızdan asla vazgeçmedik;
hiçbir vesayete, hiçbir baskıya karşı boyun eğmedik, dik
durduk, eğilmedik. Bizi, millet aşkından, vatan
sevdasından, devlet bekasından hiçbir şey vazgeçiremedi.
Değerli milletvekilleri,
1969 yılındaki Adanadaki ilk kurultayımızda Hür ve mesut
insanların barış ve refah yurdu, büyük, kudretli, müreffeh
Türkiyeyi inşa edeceğiz. diyerek, Türk milletinin önüne
çıkarılan engelleri, onu çaresizliğe, yokluğa utançla boyun
eğmeye mahkûm eden ve kader kabul edilen neticeyi, sefaleti, cehaleti, istibdadı
yenmek kararlılığında olacağımızı
söyleyerek yola çıkmıştık. İşte,
çıktığımız bu yolculuk, Türk milletinin yüzyıla
damgasını vuracağı günlere doğru başlatılan
kutlu yürüyüşün adı olmuştur. Bu yolculuk, yufka yüreklerle
çetin yolların aşılmayacağını bilenlerin onurlu
ve kararlı yürüyüşünün sedası olmuştur. Bu yolculuk,
vatanımızın insanına, toprağına, havasına,
suyuna, dününe, bugününe ve geleceğine sahip çıkanların
yürüyüşünün şanlı tarihi olmuştur.
Bizler, dün olduğu gibi
bugün de Türk-İslam ülküsü kavramı ile inançlarımızla
kimliğimiz arasındaki kaçınılmaz bağı tekrar
etmekten millî devlet, milliyetçi Türkiye kavramıyla siyasal
duruşumuzdan, dik baş, tok yarın ve mutlu yarın diyerek
sosyal hedefimizden geri durmadık, durmayacağız. Siyasi
hayatının her döneminde milletimize yabancı,
iliştirilmiş, gayri millî unsurlarla mücadele etmiş bir hareket
olarak, aynı kararlılığı göstermekten
kaçınmayacağız.
Milliyetçi Hareket Partisi,
programıyla, idealleriyle, hedefleriyle yalnızca Türk milletinin
değil, müşterek kültür dairesinde yaşayan mazlum milletleri
yaşadığımız bu küresel kaos ve kargaşadan kurtaracak
bir anlayışın da, iddianın da, idrakin de yegâne
temsilcisidir. Bu anlayış, elbette milletten kabileye, cemiyetten
cemaate, üst kimlikten alt kimliğe, millilikten yerelliğe, toplumsallıktan
yalnızlığa, birlik olmaktan bireyselliğe,
vatandaşlıktan kulluğa dönüştüreceklerin
karşısında olmayı da gerektirmektedir. Bu nedenle,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler demokrasimizi, millî devletimizi,
cumhuriyetimizi, milletimizin varlığını ve birliğini
dün olduğu gibi bugün de sarsılmaz bir imanla savunmaya devam
edeceğiz.
Sayısal
temsilimiz ne olursa olsun siyasal ağırlığımız ve
duruşumuz millet nezdinde son derece etkili olmuş, her zaman milletin
gönlünde müstesna bir yere sahip olmuşuzdur. Milliyetçi hareketin Türk
milletinin gönlündeki ağırlığı ve
varlığını tecelli ettiren, coğrafyayı vatana
dönüştüren, devleti ebet müddet anlayışına sahip
çıkan, devletimizin kuruluş mücadele ve ilkelerini hayata geçiren
millî ve manevi değerlere sahip çıkan birlik, adalet, hürriyet
anlayışı içerisinde millî egemenliğe ve millî iradeye
dayalı demokratik siyaseti benimseyen ülkümüzdür.
Bu vesileyle, demokrasi
mücadelesinde Milliyetçi Hareket Partisinin daha nice şerefli yıllara
aynı şevk, aynı heyecan, aynı coşkuyla ve aynı
ruhla erişmesini temenni ediyorum. Allah yâr ve yardımcımız
olsun.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Vural.
Gündem dışı
üçüncü söz, Erzurumda kış turizmi hakkında söz isteyen, Erzurum
Milletvekili Orhan Deligöze aittir.
Buyurun Sayın Deligöz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
3.- Erzurum Milletvekili Orhan Deligözün,
Erzurumda kış turizmine ilişkin gündem dışı
konuşması
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bar şehri, kar
şehri, dadaşlar diyarı Erzurumun kış turizmi
hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî birlik ve
kardeşliğimiz için mücadele ederken şehit düşen
yiğitlerimizi rahmetle anıyor, yakınlarına ve tüm
Türkiye'ye başsağlığı diliyorum.
Sağlığına
kavuşup görevine başlamış olan Sayın Devlet Bahçeliye
de sağlıklı ve hayırlı ömürler diliyorum.
Tarih boyu medeniyetlerin
beşiğidir Erzurum; Palandöken kadar heybetli, bereketli ovası
kadar mütevazidir. Benim yavrum annesiz büyür ama vatansız büyümez.
diyerek cepheye koşan kahramanlık abidesi Nene Hatunların,
Abdurrahman Gazilerin, Sümmânî Babaların, Alvarlı Efelerin,
İbrahim Hakkı hazretlerinin şehridir Erzurum. Anadolunun
kendisidir Erzurum.
Kış turizmi, yayla
turizmi, kültür ve inanç turizmi artık sektör içinde önemli bir yer
tutmaktadır. Ekonomik refah yükseldikçe tatil
alışkanlıkları da çeşitlendiği gibi, yaz ve
kış olgusu artmaktadır. Erzurum bu manada hem kültür hem tarih
hem de kış turizmi için en önemli bir potansiyeli içinde
barındırmaktadır. Erzurum, kültürel zenginliği,
coğrafyası ve doğal güzellikleriyle Anadolunun incisidir.
Palandöken, Konaklı ve Kandilli kayak tesislerinin bulunduğu Erzurum,
buz salonları ve atlama kuleleriyle de kış turizmine hizmet
etmektedir. Ekim ayında yağan karla başlayan kayak mevsimi
mayıs ayına kadar yaklaşık altı ay sürmektedir.
Dünyanın en uzun ve en dik pistleri arasında yer alan Palandöken
Kayak Merkezi 2 bin metreden başlayıp 3.176 metreye kadar rakım
farkı oluşturmaktadır. Tüm pistlerde aynı anda 12 bin
kişi kayak yapabilmektedir. Palandökende otellerin yanı sıra
birçok özel ve kamuya ait tesis de bulunmaktadır. Ulaşım çok
kolay olup havaalanına 15 kilometre, şehir merkezine sadece 4
kilometrededir. 120 metrelik uzunluğuyla, hilal şeklinde görüntüsüyle
atlama kuleleri, Erzurum 2011 Dünya Olimpiyat Kış
Oyunlarının sembol tesislerinden birisidir; 5 adet curling
yarışma alanı, bin kişilik curling merkezine sahiptir;
erkekler için 3 bin kişilik, kadınlar için ise 500 kişilik 2
adet buz hokeyi salonu vardır. 2011 yılında 25inci Dünya
Üniversiteler Arası Kış Oyunlarına ev sahipliği yapan
Erzurum, Türkiye ve dünya kış turizminin yeni cazibe
merkezlerindendir. Ayrıca, Erzurum, 2017 Avrupa Gençlik Kış Olimpiyatlarına
ev sahipliği yapacaktır; Avrupanın 50 ülkesinden 17 yaş
altı sporcuların yarışacağı dünyanın en
büyük olimpik kış sporları organizasyonlarından birisidir.
Erzurumun kış turizminin başkenti olarak ilan edilmesi Erzurum
halkının Hükûmetimizden de talebidir. İnşallah, bu konuda
adımlar atılacaktır.
Değerli milletvekilleri,
şunu söylemeden geçemeyeceğim: 7 Şubat 2012de milletimize
yapılmış olan darbe girişiminin
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
feraseti ve dirayetiyle sonuçsuz kalmasının yıl dönümünde,
darbeye yeltenenleri ve darbe zihniyetini kınıyorum. Şunu herkes
bilmelidir ki, Erzurum Kongresinde karara bağlanmış olan Millî
sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür, parçalanamaz. ilkesi
hâlen geçerliliğini sürdürmektedir.
Başta Meclis
Başkanımız ve siz değerli milletvekillerimizi Erzurumun
güzelliklerini yerinde görmek ve yaşamak için Erzuruma davet ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İyi günler diliyorum
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Deligöz.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce, sisteme giren sayın milletvekilleri var;
Meclisimizin geçen hafta da çalışmaması münasebetiyle, bugüne
mahsus olarak, sisteme giren ilk on sayın milletvekiline İç Tüzük
60a göre pek kısa söz vereceğim.
Söz vereceğim
milletvekillerini öncelikle anons etmek istiyorum: Sayın Tanal, Sayın
Özkan, Sayın Aydın, Sayın Doğan, Sayın Okutan,
Sayın İrgil, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Özdiş,
Sayın Tor ve Sayın Haberal.
Evet, Sayın Tanal,
buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Düzcenin Hecinler köyündeki atık su tesisinin Melen Çayını
kirlettiğine ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığından bu
kirliliği önlemesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Düzce
ilimizin merkeze bağlı Hecinler mevkisi var. Bu Hecinler köyünde,
Hecinler mevkisinde Düzce Belediyesi tarafından yapılan bir katı
atık tesisi var. Bu katı atık tesislerinde, orada biriken tüm
pis lağım suları, olduğu gibi gelen temiz kaynak sularla
birleşerek Melen Çayına dökülmektedir. Takdir edersiniz,
İstanbulun su ihtiyacı Melen Çayından
karşılanmaktadır ve bu pis lağım sularının
Melen Çayına karışması nedeniyle hem güvenli su
olayını, sağlığını bozmakta hem tarımı
tehdit etmekte, büyük bir risk oluşturmaktadır.
Bunun için Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının derhâl devreye girerek bu su
kirliliğinin önlenmesini, Düzce halkının bu mağduriyetinin,
İstanbulda yaşayan ve İSKİyle su kullanan vatandaşlarımızın
mağduriyetinin giderilmesini talep ediyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Sayın
Özkan
2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, tüm
siyasi partileri yeni anayasa yapım sürecine destek vermeye davet
ettiğine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Bilindiği üzere, otuz üç
yıldan beri yeni anayasa arayış sürecimiz devam etmektedir. AK
PARTİ hükûmetleri olarak, yeni, sivil, demokratik,
katılımcı bir anayasa milletimize en büyük hizmet vaadimizdir.
Mevcut Anayasamız hiçbir şekilde sivil, demokratik hak ve
özgürlükleri güvence altına almadığı gibi, anayasal
güvenceleri, ekonomik kalkınmayı ve refah ülkesi olma yolunda
mücadelemizi de tesis etmeyeceği açıktır. Bu bağlamda,
milletimizin bu arzusunu yerine getirmek üzere, yeni anayasa
arayışımızda tüm siyasi partileri Anayasa Uzlaşma
Komisyonumuzun göreve başladığı süreçte yeni anayasa
sürecimize destek vermeye davet ediyorum.
BAŞKAN - Sayın
Aydın
3.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının,
sağlık politikalarındaki yanlış uygulamaların
sonuçlarına ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) -
Sayın Başkan, üzgünüm ki tüm eleştirilerimize ve
uyarılarımıza rağmen sağlık
politikalarındaki yanlış uygulamalar ağır sonuçlar
vermeye devam etmektedir. Bunun bir yansıması da Uludağ
Üniversitesi Tıp Fakültesinde gerçekleşmektedir. Fakültenin Çocuk
Cerrahisi bölümünde kadro olmasına rağmen, Bakanlığın
kadro vermemesinden dolayı gece acil hizmetindeki hastalar dört çeşit
çocuk hastanesine gönderilmektedir. Özellikle çocuk hastalar için böylesi bir
durum ağır bir sağlık sorunudur. Sağlık
Bakanlığının çıkardığı son yasalar
nedeniyle de öğrenciler çocuk cerrahisi gibi bölümleri tercih
edememektedirler. Bakanlığın bu konu üzerinde acilen bir çözüm
bulmasını talep ediyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN - Sayın
Doğan
4.- İzmir Milletvekili Müslüm
Doğanın, Sivas Çaltı Çayı Vadisindeki kirliliği
önlemek için Çevre ve Şehircilik Bakanlığının acilen
bir proje yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
MÜSLÜM DOĞAN
(İzmir) - Sayın Başkan, Sivas ili Divriği ilçesi ve Kangal
ilçesi arasında Çaltı Çayının oluşturduğu büyük,
40 kilometre uzunluğunda bir vadi var. Bu vadide Çaltı Çayı ve
demir yolu zaman zaman birbirini keserek tarihî köprüler ve muhteşem bir
doğa söz konusudur. Bu Çaltı Çayı Vadisine 40 köyün
kanalizasyonu ve demir çelik atıkları akmaktadır.
Şehircilik Bakanlığının acilen burada bir proje
yapması lazım. Ekolojik dengeyi bozmamak üzere acil bir durum söz
konusudur.
Arz ediyorum.
BAŞKAN - Sayın
Okutan
5.- Isparta Milletvekili Nuri Okutanın, 9 Şubat Sigarayı Bırakma Gününe
ilişkin açıklaması
NURİ OKUTAN (Isparta) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
9 Şubat günü
Sigarayı Bırakma Günü. Hâl böyleyken bugün ülkemizde sigaraya
bağlı olarak ölen vatandaşlarımızın yüzde 85i
bulduğu
Yine, kronik bronşitlerin yüzde 75ini, kalp ve damar
hastalıklarında da yüzde 25ini sigaraya bağlı olarak
kaybetmekteyiz. Hâlbuki, yine, dünyada 4 milyon kişi sigaraya
bağlı hastalıklardan vefat etmektedir. Ülkemizde de 100 bin
kişi sigaraya bağlı hastalıklardan vefat etmektedir. Hâl
böyleyken yasakların etkin şekilde uygulanmadığı
ortadadır. Ben hem Hükûmeti hem ilgili
bakanlıklarımızı ve görevlileri yasakları uygun
şekilde, etkin şekilde uygulamaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
İrgil
6.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin, Bursaya yapılan yatırımlar ile vergi
ödemeleri arasında büyük bir fark olduğuna ve bunun sebebini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Bursa,
Türkiye'nin en gelişmiş ekonomisine sahip 2nci kenti ancak Bursa,
vergi gelirlerinde büyükşehir belediyelerine göre 16ncı sırada
bütün 30 büyükşehir arasında. Bütünşehir yasasıyla birlikte
Bursanın aldığı pay düştü. Bursanın 2015
bütçesinden aldığı pay 582 milyon lira ancak Bursa
halkının ödediği vergi 13 milyar lira. Çeşitli defalar
Hükûmet tarafından Bursaya milyarlık yatırımlar
yapıldığı söylendi. Peki, yatırımlarla vergi
ödemeleri arasında neden böylesi bir fark var. Daha önce Kalkınma
Bakanına sormuştuk Bursaya yapıldığını
söylediğiniz bu yatırımlar nelerdir? diye. Şimdi de yeni
bütçe döneminde Maliye Bakanına soruyoruz: Bursaya bu yapılan
haksızlık değil midir? Bu haksızlık düzeltilecek mi?
BAŞKAN Sayın
Bektaşoğlu
7.- Giresun Milletvekili Bülent Yener
Bektaşoğlunun, fındık üreticilerinin sorunlarına
ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Karadenizi yakından
ilgilendiren bir konuyu dile getirmek istiyorum. Tatil süresince seçim bölgem,
fındığın başkenti Giresundaydım. Giresun, tabiri
caizse kan ağlıyor çünkü tek geçim kaynakları fındık
ve fındık fiyatları maalesef yerlerde sürünüyor. Sadece Giresun
değil, Karadenizin illeri âdeta felaketi yaşıyor. Üreticiler,
fındık ticareti yapanlar, fındık geliriyle iş yapan
esnaflar mağdur durumda. Defalarca dile getirmemize rağmen, soru
önergesi vermemize rağmen, Başbakanı, ilgili bakanları
göreve çağırmamıza rağmen, maalesef bir ses seda
çıkmadı. Buradan bir kere daha seslenmek istiyorum: Hani, TMOyu veya
FİSKOBİRLİKi devreye sokacaktınız? Ne oldu? Sezon
başından bu yana manipülasyonlarla fındık fiyatı 6
lira birden düştü. O malum yabancı firma elinizi kolunuzu mu
bağladı? Fındığın yeni Zapsusu Ferraro mu?
Hükûmet bu duruma daha ne kadar seyirci kalacak? Bu ülkenin millî ürünü olan
fındığa ne zaman sahip çıkacaksınız? Bıçak
kemiğe dayandı, haberiniz olsun.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Özdiş
8.- Adana Milletvekili İbrahim Özdişin,
Meclis Araştırma Hizmetleri Başkanlığının
üniversite mezunu işsizlerle ilgili raporuna ilişkin
açıklaması
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İki gündür basında
yer alan, Meclis Araştırma Hizmetleri
Başkanlığının bir raporuna değinmek istiyorum.
Üniversite mezunlarında
-işsizlik verilerine göre- 2000 yılında 143 bin olan işsiz
sayısı 2015 yılında 774 bine yükselmiştir. Bu durumda,
şu an her 4 işsizden 1inin üniversite mezunu olduğunu
görüyoruz. Bu acı tablonun sorumluları kimlerdir? Seçim
propagandası yaparken Her ile bir üniversite kuracağız,
kontenjanları artırdık. Bizim dönemimizde üniversite mezunu
kişi sayısı arttı. derken bu mezunlara istihdam
sağlayacak ne yaptınız? İnsanlar ellerinde diplomayla
işsiz kalıyorlar. Bu yanlış politikayı ne zaman
düzelteceksiniz? Bir ülkede kalkınmanın artması üniversite
mezunlarının artmasıyla değil, bu mezunlara istihdam
sağlayacak sektörler yaratmakla gerçekleşmez mi? Bu konuda
Hükûmetimizden bir açıklama bekliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Tor
9.- Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin
Oğuz Torun, BAĞ-KURlu esnafın sorunlarına ilişkin
açıklaması
FAHRETTİN OĞUZ TOR
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Bildiğiniz gibi,
geçtiğimiz günlerde -MHP seçim beyannamesinde de yer aldığı
üzere ve MHP olarak da desteklediğimiz gibi- bazı tasarılar
kanunlaşmış, asgari ücret artırılmış, işverenlere
teşvik getirilmiş, gelir ve maaşlar, aylıklar
artırılmıştır.
Seçim çevrem
Kahramanmaraştan telefon eden bir esnaf odası yöneticimiz Bize
teşvik yok mu? Zaten primimizi, vergimizi ödeyemiyoruz veya zor ödüyoruz.
Hükûmet yükümüzü artırarak ne yapmak istiyor? şeklinde sorular
sormaktadır. Asgari ücret artırılarak sigortalılara,
teşvikle işverenlere, aylık ve gelir artışlarıyla
emeklilere yeterli olmasa da iyileştirmeler yapıldığı
hâlde, maalesef, BAĞ-KURlulara yönelik en küçük bir iyileştirme
yapılmamıştır, milyonlarca BAĞ-KURlunun sadece primi
yüzde 30 artmıştır. Büyük kısmı geçim zorluğu
içinde olan BAĞ-KURlu esnafımıza herhangi bir iyileştirme
yapılmayarak adil davranılmamıştır. BAĞ-KURluların
artan prim yükünü biraz olsa azaltma yönünde bir çalışma
yapılması gerekmez mi? Esnafımızın beklentisi budur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Haberal
10.- Ankara Milletvekili Erkan Haberalın, ortak millî değerlerle oynanmaya
kalkışılması hâlinde Milliyetçi Hareket Partisinin bunlara
karşı demokratik zeminlerde sonuna kadar direneceğine
ilişkin açıklaması
ERKAN HABERAL (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakan
tarafından Mardinde bölücülerle siyasi müzakere çağrıları
yapılmış, 10 maddelik eylem planı kamuoyuyla
paylaşılmıştır. Ancak unutulmamalıdır ki
Türk millî kimliğiyle oynamak, etnik kimlikleri okşayarak siyasi rant
sağlamak ve bölücü terörün siyasi gündemine ve hedeflerine hizmet edecek
zorlamalar içine girmek Türkiye'nin karşısına bir çıkmaz
yol olarak çıkacaktır. İç gerginlikleri bir çatışma
noktasına taşıyacak böyle bir gafletin adı, anlamı ve
sonucu ateşle oynamaktır. Bizim en halisane temennimiz Sayın
Başbakanın ve Hükûmetin, Milliyetçi Hareket Partisinin ve temsilcisi
olduğu Türk milletinin kırmızı çizgilerini bir an önce
görmeleri ve bu yoldan dönme basiretini göstermeleridir. Türkiye'yi seven
herkesin arkasında durması gereken bu kırmızı
çizgilerin çiğnenmesi ve ortak millî değerlerimizle oynanmaya
kalkışılması hâlinde herkes çok iyi bilmelidir ki
Milliyetçi Hareket Partisi bunlara karşı demokratik zeminlerde sonuna
kadar direnecektir.
Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sisteme giren sayın grup
başkan vekilleri var, iki dakika süreyle söz vereceğim.
Öncelikle, Sayın
Baluken, buyurun, sürenizi başlatıyorum.
11.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, bütün çağrılarına rağmen uzun süredir devam
eden sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili Parlamentoda hiçbir
şey yapılmadığına, Cizrede bir binada bulunan 62
yurttaşın katledilmesiyle ilgili bilgilerin kendilerine
ulaştığına ve Halkların Demokratik Partisi olarak bu
konunun peşini bırakmayacaklarına ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, uzun
süredir devam eden hukuk dışı sokağa çıkma
yasakları Surda 69uncu gününde, Cizrede 58inci gününde, Silopide de
geceleri devam etmek üzere 58inci gününde maalesef aynı şekilde
devam etmektedir. Tüm bir kenti abluka altına alıp sokağa
çıkma yasaklarıyla tüm halka yönelik bir cezalandırma mekanizması
uzun süredir Kürt illerinde devreye konmuştur. Bu konuda bugüne kadar
Parlamentoda yapmış olduğumuz bütün çalışmalara ve
çağrılara rağmen Parlamento kılını
kıpırdatmamış, özellikle son iki hafta içerisinde
yaşamış olduğumuz siyasi tarihimizin en utanç verici
sayfalarına da bizzat bu Parlamento ortak olmuştur. Maalesef geçen
hafta Türkiye siyasi tarihinin en ağır, en utanç verici
katliamlarına tanıklık etmiş bulunuyoruz. Cizrenin orta
yerinde bir vahşet bodrumunda hastaneye nakledilmeyi bekleyen 31 yurttaşımızın
akıbetleriyle ilgili bir gelişme beklerken yine aynı sokakta
bulunan ve top atışlarıyla yanan bir binada bulunan 62
yurttaşımızın katledildiğiyle ilgili son derece vahim
bilgiler tarafımıza ulaşıyor. Nitekim, devletin resmî yayın
organında da ilk gece bu yönlü alt yazılar yazılmış ve
orada bir operasyon yapılarak, hastaneye nakledilmeyi bekleyen oradaki
yaralı ve sivillerin etkisiz hâle getirildiği belirtilmiştir.
Bütün bu insanlık dışı uygulamalar yapılırken de
bu Meclis tatilde olmanın utancını
yaşamıştır. Bu Meclis, en fazla çalışması
gereken, yaşam hakkını, sağlık hakkını,
insan haklarını en fazla koruması gereken bir haftada
milletvekilleriyle, parti gruplarıyla tatil mesaisi yaparak bu ülkenin
siyasi tarihinde çok büyük bir vebal altına girmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, bir ek süre verirseniz
toparlayayım.
BAŞKAN Sayın
Baluken, bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Biz Halkların Demokratik Partisi olarak Türkiye siyasi
tarihinin en ağır katliamları arasına geçecek olan
Cizredeki bu katliamı planlayanları, yapanları, hayata
geçirenleri buradan kınıyoruz ve tarihe karşı,
insanlığa karşı mutlaka hesap vereceklerinin
hatırlatmasını burada bir kez daha yinelemek istiyoruz.
Unutulmamalıdır ki insanlık tarihini elinde gücü bulunduran,
katliam yapanlar değil, haklı mücadeleleriyle bu katliamcılara
karşı direnenler belirlemiştir. HDP olarak bu işin
peşini sonuna kadar bırakmayacağımızı, gerek
ulusal gerek uluslararası kamuoyunda da, bu katliamı hayata
geçirenleri tarih önünde hesap verecek bir konumda mutlaka adaletin önüne
çıkaracağımızı ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Akçay
12.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Milliyetçi Hareket Partisinin kuruluşunun 47nci, Osman
Bölükbaşının ölümünün 14üncü yıl dönümlerine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün, Milliyetçi Hareket
Partisinin 47nci kuruluş yıl dönümüdür. 9 Şubat 1969 tarihinde
yapılan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Kongresi Türk siyasetinin en
köklü partilerinden biri olan Milliyetçi Hareket Partisinin doğuşunu
müjdeleyen bir dönüm noktası olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi,
sevdalısı olduğumuz Türk milletinin binlerce yıllık
milliyetçilik düşüncesinin siyasal programıyla Türk milletinin
hizmetindedir. Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben. diyen bir
anlayışın kurumsal yapısıdır. Milliyetçi Hareket
Partisi, Türk milletinin gönlünde kökleşmiş bir siyasi harekettir.
Milliyetçi Hareket Partisi, kırk yedi yılda hiçbir zaman günlük
siyasetin dehlizlerine düşmemiştir, öngörüleri her zaman doğru
çıkmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi her meseleye dün,
bugün, yarın perspektifiyle bakmaktadır. Millî bekanın en
ağır tehdit sürecinden geçtiği bugünlerde milliyetçi hareketin,
Türk milleti ve Türk devleti için önemi daha iyi
anlaşılmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi, tarihimizden
aldığı güç ve inançla kararlı, onurlu ve ilkeli
duruşuna devam edecektir. Bu duruş, kırk yedi yılda
hareketimize gönül vermiş, emek vermiş, bu uğurda can
vermiş aziz kahramanların mirasıdır. Bu vesileyle,
Başbuğumuz Alparslan Türkeş başta olmak üzere, milliyetçi
harekete aşkla hizmet eden tüm şehitlerimizi ve ebediyete intikal
eden ülküdaşlarımızı rahmet ve minnetle anıyor, bugün
milliyetçi hareketin yaşayan hafızaları olan kıymetli
büyüklerimizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.
Ayrıca, 6 Şubat
2016 tarihi de siyasi tarihimize zekâsı ve çok özgün hitabet
yeteneğiyle damga vurmuş Osman Bölükbaşının
vefatının 14üncü seneidevriyesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika,
tamamlayalım Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa )
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bölükbaşı, Türk
siyasetindeki ahlaklı duruşun da mihenk taşlarından
birisidir. Türk demokrasisi için, Türk devlet nizamı için üstün bir çaba
göstermiştir. Türkiyede çok partili hayata geçiş sürecinde muhalefet
anlayışının gelişmesindeki en büyük paylardan biri,
şüphesiz, ona aittir.
Siyaset tarihine usta bir
hatip olarak damga vuran Bölükbaşı, nüktedan ve humor sahibi
duruşuyla da yıllar ötesine mesajlar bırakmıştır.
Örneğin, şu sözler ona aittir: Adam vardır kırık
sandalyede bir Fatih, bir Kanuni gibi oturur; adam vardır en parlak
sandalyede bir yığın saman gibi oturur. Türk siyasal
yaşamının gelişmesinde büyük pay sahibi olan, partimizin de
kurucuları arasında yer alan merhum Osman Bölükbaşı, Türk
siyasetinin saygın isimlerinden birisi olarak her zaman sevgi, saygı
ve takdirle anılacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın Çakır
13.- Tokat Milletvekili Coşkun
Çakırın, Milliyetçi Hareket Partisinin kuruluşunun 47nci
yıl dönümüne ve sokağa çıkma yasağı ilan edilen
yerlerde barış ve huzurun temin edilmesi konusunda gerekli
çabaların sarf edildiğine ilişkin açıklaması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de sözlerime öncelikle
MHPnin 47nci kuruluş yıl dönümünü tebrik etmek suretiyle
başlamak isterim. MHPnin Türk siyasi hayatına ve Türk demokrasisine
daha nice katkılar vermesini temenni ederim ve yine aynı vesileyle, kurucu
lideri Alparslan Türkeşi de rahmetle anarım.
Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmalarda da yer verildiği gibi,
ülkemiz, son günlerde kritik bir süreçten geçmektedir. Hiç kuşkusuz, gün
geldiğinde siyasi tarih bunları kaydedecektir. Ülkenin bekasıyla
ilgili bir sorunla karşı karşıyadır ülkemiz, bu
anlamda terörle mücadele etmektedir, meşru hakkını
kullanmaktadır, yasal hakkını kullanmaktadır ve bölgede
kimi yerlerde sokağa çıkma yasakları uygulanmaktadır. Bu
sokağa çıkma yasakları, durduk yerde ortaya
çıkmış, uygulanmış kararlar değildir. Biz bazen
sadece sonuçlar üzerine bir konuşma yapıyoruz, nedenlerini görmezden
gelir gibi yahut görmezden gelerek birtakım çıkarımlarda
bulunuyoruz. Kaldı ki sokağa çıkma yasağının
kaldırılmasıyla ilgili, AİHMe yapılmış kimi
müracaatlar müteaddit defalar reddedilmiş ve AİHM tarafından da
nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin meşru müdafaasını
yaptığı, terörle mücadele ettiği konusundaki yaklaşımı
bir anlamda tescil edilmiş, teyit edilmiştir. Hiç kuşkusuz, bu
gelişmelerin ivedi bir şekilde sonlanması, bölgede ve ülkede
huzur ve barışın kaim kılınması, hâkim
kılınması, 78 milyon Türkiye vatandaşının,
hepimizin, ivedi bir şekilde beklentimizdir. Bu bakımdan
Parlamentonun üzerine elbette büyük bir yük düşmektedir ve Parlamento bu
konuda
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika
ilave süre veriyorum, tamamlayalım lütfen.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
söylenenin aksine, görevini
yerine getirmektedir, sorumluluğunun bilincindedir ve bu bilinçle hareket
etmektedir.
O bakımdan biz de parti
olarak, partimiz olarak bölgede aynı şekilde Hükûmetimiz olarak çok
ciddi bir çaba içerisindeyiz. Hem bölgeye yapılan ziyaretler
itibarıyla hem bölgede bir taraftan çukurların kapatılması,
bariyerlerin kaldırılması, terörist unsurların tasfiye
edilmesi suretiyle belli ilçelerde ve genel olarak bölgede olabildiği
kadar hızlı bir şekilde tekrar barış, huzur ve sükûnun
temin edilmesi konusunda gerekli çabalar sarf edilmektedir. İnanıyoruz,
ümit ediyoruz ve diliyoruz ki ve dua ediyoruz ki bir an evvel bölgede ve
ülkemizin tamamında barış ve kardeşliğin, huzurun en
kısa sürede kaim olması, hâkim olması için hep birlikte
elimizden geleni yapacağız ve bunun böylece
gerçekleşeceğine olan ümidimizi, inancımızı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
koruyoruz ve bu konuda da elimizden geleni yapacağımızı
bir daha söylemiş oluyoruz.
Tekrar teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz.
Sayın Altay
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Peşinen üç dakika ver de Başkan, arada şey olmasın madem.
BAŞKAN Peki.
14.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Milliyetçi Hareket Partisinin kuruluşunun 47nci yıl dönümüne,
Meclisten bir karar çıkmadan Cumhurbaşkanının savaş
söyleminde bulunmasını Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine bir
saygısızlık olarak değerlendirdiğine ve terör
tehdidine yönelik çıkarılmış bir tezkereyle Suriyeye
savaş ilanına karar verilemeyeceğine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Öncelikle ben de Milliyetçi
Hareket Partisinin kuruluş yıl dönümünü tebrik ediyorum. Milliyetçi
Hareket Partisi camiasına, yöneticilerine, sayın milletvekillerine
başarılar diliyorum. Sayın Devlet Bahçeliye de tekrar geçmiş
olsun diyorum.
Sayın Başkan, her
şeye rağmen hâlen parlamenter demokratik sistemle yürüyen bir
ülkeyiz. Türkiyede Anayasada yazılı olan kaide ve kurallar içinde
hiç kimsenin, kaynağını Anayasadan almadığı bir
yetkiyi kullanma hakkı yoktur, görevi ve konumu ne olursa olsun.
Anayasamızın 87nci maddesine göre, savaş ilanı, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin uhdesinde olan bir iştir. Cumhurbaşkanı
da olsa kimsenin Meclisten böyle bir karar çıkmadan kimi ülkelere yönelik
savaş naraları atmasını
yadırgadığımı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesine bir saygısızlık olarak değerlendirdiğimi
belirtmek isterim. Öte yandan, zorunlu olmadıkça savaş bir
cinayettir.
Suriye politikası,
Adalet ve Kalkınma Partisinin dış
politikasızlığı nedeniyle, öngörüsüzlüğü nedeniyle
içinden çıkılmaz bir hâl almıştır zaten. Sayın
Cumhurbaşkanı, 1 Mart tezkeresinde bir yanlış
yapıldığını ve Suriye sürecinde bu
yanlışın tekrarlanmayacağını belirtmek suretiyle,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 1 Mart 2003 tarihinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun içindeki 100 civarındaki sayın milletvekilinin
vatansever, barışsever duruşunu da hiçe
saymıştır, onu küçümsemiştir. Ben, böyle bir hâl olursa bu
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan tıpkı 2003te olduğu
gibi 100den daha fazla sağduyu sahibi milletvekili
çıkacağına ve Sayın Cumhurbaşkanının bu
maceralarına geçit vermeyeceğine inanıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Öte yandan, Hükûmetin
şunu bilmesini isterim: Terör tehdidine yönelik olarak
çıkarılmış bir tezkereyle, komşu ülkemiz Suriyeye
yönelik bir savaş ilanı kararı verilemez. O tezkere, her
şeye rağmen, içi her ne kadar muğlak da olsa Türkiyeye yönelik
terör tehdidini önlemeye yönelik bir tezkeredir. Şunu da belirtmemiz
lazım: Anayasa 87ye göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkisini hiç
kimseye devretmeyecek, Yurtta sulh, cihanda sulh diskuruyla Türkiye,
dış politikada yönünü ve yolunu çizmeye devam edecektir. Ama,
üzülerek görüyorum ki dün kendine BOPun Eş Başkanıyım.
diyenler, bugün Riyad ittifakının taşeronluğuna
soyunmuştur, bu da Türkiyeye yakışmamaktadır.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye-AB Karma
Parlamento Komisyonunda, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde, Akdeniz
Parlamenter Asamblesinde, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesinde,
Asya Parlamenter Asamblesinde, Ekonomik İş Birliği
Teşkilatı Parlamenter Asamblesinde, Güneydoğu Avrupa
İşbirliği Süreci Parlamenter Asamblesinde ve İslam
İş Birliği Teşkilatı Parlamento Birliğinde Türkiye
Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere
Başkanlık Divanınca uygun bulunan üyelerin isimlerine
ilişkin tezkeresi (3/487)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 sayılı Kanunun 2nci maddesine göre, Türkiye-AB Karma
Parlamentosu Komisyonu, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Akdeniz Parlamenter
Asamblesi, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesi, Asya Parlamenter
Asamblesi, Ekonomik İş Birliği Teşkilatı Parlamenter
Asamblesi, Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci Parlamenter
Asamblesi, İslam İş Birliği Teşkilatı Parlamento
Birliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları
oluşturmak üzere aynı kanunun 12nci maddesi uyarınca
Başkanlık Divanınca uygun bulunan üyelerin isimleri Genel
Kurulun bilgilerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Türkiye-AB Karma Parlamento
Komisyonu Türkiye Delegasyonu Üyeleri :
Cengiz
Aydoğdu (Aksaray)
Hüseyin Şahin (Bursa)
Cahit Özkan (Denizli)
Zehra
Taşkesenlioğlu (Erzurum)
Ahmet Berat Çonkar (İstanbul)
Markar Eseyan (İstanbul)
Ravza Kavakcı Kan (İstanbul)
Mehmet Muş (İstanbul)
Burhanettin Uysal (Karabük)
İsmail Emrah Karayel (Kayseri)
Recai Berber (Manisa)
Şaban Dişli (Sakarya)
Mehmet Kasım
Gülpınar (Şanlıurfa)
Burhan Kayatürk (Van)
Niyazi Nefi Kara (Antalya)
Onursal Adıgüzel (İstanbul)
Selina Doğan (İstanbul)
Ali Şeker (İstanbul)
Nurettin Demir (Muğla)
Özkan Yalım (Uşak)
Feleknas Uca (Diyarbakır)
Mithat Sancar (Mardin)
Osman Baydemir (Şanlıurfa)
Kadir Koçdemir (Bursa)
Arzu Erdem (İstanbul)
Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi Türkiye Delegasyonu Üyeleri:
Asıl Üye
Talip Küçükcan (Adana)
Şaban Dişli (Sakarya)
Erkan Kandemir (İstanbul)
Serap Yaşar (İstanbul)
Mehmet Babaoğlu (Konya)
Suat Önal (Osmaniye)
Emine Nur Günay (Eskişehir)
Markar Eseyan (İstanbul)
İbrahim Mustafa Turhan (İzmir)
Leyla Şahin Usta (Konya)
Ahmet Haluk Koç (Ankara)
Ayşe Gülsün Bilgehan (Ankara)
Deniz Baykal (Antalya)
İlhan Kesici (İstanbul)
Utku Çakırözer (Eskişehir)
Ertuğrul Kürkcü (İzmir)
Filiz Kerestecioğlu
Demir (İstanbul)
Ekmeleddin
Mehmet İhsanoğlu (İstanbul)
Yedek Üyeler:
Osman
Aşkın Bak (Rize)
Yasin Aktay (Siirt)
Mehmet
Kasım Gülpınar (Şanlıurfa)
Burhanettin
Uysal (Karabük)
Burhan Kayatürk (Van)
Ahmet Berat
Çonkar (İstanbul)
Taha Özhan (Malatya)
Şirin Ünal (İstanbul)
Lütfiye
İlksen Ceritoğlu Kurt (Çorum)
Vedat Bilgin (Ankara)
Metin Lütfi
Baydar (Aydın)
Hişyar
Özsoy (Bingöl)
Feleknas Uca (Diyarbakır)
Mehmet Günal (Antalya)
Akdeniz
Parlamenter Asamblesi Türkiye Delegasyonu Üyeleri:
Hasan Özyer (Muğla)
Yılmaz
Tezcan (Mersin)
Atay Uslu (Antalya)
Mustafa
Akaydın (Antalya)
Altan Tan (Diyarbakır)
Akdeniz İçin Birlik Parlamenter
Asamblesi Türkiye Delegasyonu Üyeleri:
Ali
Ercoşkun (Bolu)
Fevzi
Şanverdi (Hatay)
Serap Yaşar
(İstanbul)
Ahmet Sorgun (Konya)
Ceyhun
İrgil (Bursa)
Serdal
Kuyucuoğlu (Mersin)
Altan Tan (Diyarbakır)
Asya Parlamenter Asamblesi
Türkiye Delegasyonu Üyeleri:
Burhan Kayatürk (Van)
Burhanettin
Uysal (Karabük)
Kemalettin
Yılmaztekin (Şanlıurfa)
Barış
Karadeniz (Sinop)
Garo Paylan (İstanbul)
Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi Türkiye
Delegasyonu Üyeleri:
Alim Tunç (Uşak)
Recai Berber (Manisa)
Bülent
Kuşoğlu (Ankara)
Ziya Pir (Diyarbakır)
Güneydoğu Avrupa
İşbirliği Süreci Parlamenter Asamblesi Türkiye Delegasyonu
Üyeleri:
Asıl Üye:
Cengiz
Aydoğdu (Aksaray)
Hakan
Çavuşoğlu (Bursa)
Hüseyin Bürge (İstanbul)
Aykut
Erdoğdu (İstanbul)
Ali Atalan (Mardin)
Yedek Üye:
Zehra
Taşkesenlioğlu (Erzurum)
Azmi Ekinci (İstanbul)
Mahmut Kaçar (Şanlıurfa)
Filiz
Kerestecioğlu Demir (İstanbul)
İslam
İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği Türkiye
Delegasyonu Üyeleri
Orhan Atalay (Ardahan)
Halil Özcan (Şanlıurfa)
Hacı Ahmet
Özdemir (Konya)
Eren Erdem (İstanbul)
Mehmet Ali Aslan
(Batman)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge
vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım. Üçüncü
sırada okutacağım Meclis araştırması önergesi,
500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır. Ancak
önergenin tam metni tutanak dergisinde yer alacaktır.
Buyurun.
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, aile
hekimlerinin ve hastanelerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/84)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aile hekimlerinin
ve hastanelerin sorunları tespit edilerek bu sorunlara etkili ve
kalıcı çözümler bulunabilmesi amacıyla Anayasanın 98inci
ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2) Ahmet Akın (Balıkesir)
3) Namık Havutça (Balıkesir)
4) Mahmut Tanal (İstanbul)
5) Erkan Aydın (Bursa)
6) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
7) Gülay Yedekci (İstanbul)
8) Candan Yüceer (Tekirdağ)
9) Burcu Köksal (Afyonkarahisar)
10) Sibel Özdemir (İstanbul)
11) Ali Haydar Hakverdi (Ankara)
12) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
13) Zeynel Emre (İstanbul)
14) Gürsel Erol (Tunceli)
15) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
16) Didem Engin (İstanbul)
17) Melike Basmacı (Denizli)
18) Özkan Yalım (Uşak)
19) Tekin Bingöl (Ankara)
20) Musa Çam (İzmir)
21) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
Gerekçe:
Sağlık
Bakanlığının sağlık hizmetlerini toplumun
ihtiyaçlarına göre planlaması ve elindeki kaynakları etkili,
ekonomik ve verimli kullanması gerekmektedir. AKP Hükûmetinin 2002-2014
yılları arasında sağlık politikası, devleti özel
şirket, vatandaşı ise müşteri olarak gören bir zihniyettir.
İl, ilçe ve semtlerde
ikamet eden vatandaşların hangi tedavileri gördüğü, hangi
sağlık kuruluşlarına başvurduğu istatistiki
verilerden yola çıkarak sağlık hizmetlerinin planlanması
gerekmektedir. Hastanelerde acil servislere yığılmaların
önlenmesi de semt polikliniklerinin sayısının
artırılması ve acil servislerin açılmasıyla mümkündür.
Hastanede acil servislerde
yığılmalar, sağlık sistemindeki genel düzensizliğin
somutlaşmış hâlidir. Sağlık sistemindeki esas sorun,
sağlık hizmetlerinin kalitesinin daha büyük hastaneler yaparak
çözülebileceği düşüncesidir. Türkiye'deki sağlık sistemi
semtlerin ihtiyaçlarına göre ve semt polikliniği sağlık
merkezleri üzerine kurgulanmalıdır. Yataklı tedavi ve ayakta
tedavi uygulayan sağlık kuruluşlarının birbirinden
ayrılması gerekmektedir. Aile hekimliklerinin koruyucu
sağlık hizmetlerini, semt polikliniklerinin ayakta tedavi
hizmetlerini, hastanelerin yataklı tedavi hizmetlerini sunması
faydalı bir işbölümü oluşturacaktır. Bu çerçevede, yeterli
sayıda semt polikliniği kurulduktan sonra hastanelerde ayakta tedavi
hizmetleri kaldırılmalıdır. Semt polikliniklerine aşırı
yığılma olması durumunda hastanın aile hekimliklerine
ya da hastanelere sevki suretiyle sorun aşılabilecektir.
Tıp fakültelerindeki
öğretim görevlilerinin akademik kariyerlerine göre maaş ve özlük
haklarının yeniden düzenlenmesi bir zorunluluk hâlini
almıştır.
Performans sistemine
sağlık kuruluşlarında tedavi gören vatandaşların
sağlık personelinden memnun kalması da bir ölçüt olarak
eklenmelidir. Sağlık kuruluşlarında tedavi gören
vatandaşların sağlık personelinden memnun kalması
performans ölçütü olarak personelin maaş ve ücretlerine
yansıtılmalıdır.
Aile hekimi iş yeri
kirası, stopaj, elektrik, su parası, temizlik parası,
çalışan maaşı gibi ticarethane benzeri giderleri
hesaplamaya ve ödemeye mahkûm edilmiştir. Acil servislerdeki
yığılmalar ve nöbet tutacak doktor bulunamaması Hükûmetin
yanlış sağlık politikalarının bir sonucudur.
AKP Hükûmetinin
sağlık politikalarını yanlış
planlamasının faturası aile hekimlerine, doktorlara,
öğretim görevlilerine kesilmek istenmektedir. Aile hekimliğinin
kuruluş amacından saptırılarak, Bakanlığın
taşeron çalışanı hâline getirilmeye
çalışılması sorunları çözmeye yetmeyecektir.
Sağlık hizmetlerinin sınıflandırılması,
sınıflandırmaya uygun sağlık personelinin
yetiştirilmesi ve görevlendirilmesi, sevk zincirine uyulmasının
sağlanması, hastanelerde acil serviste çalışan
sağlık personeline ek ücretlendirme sağlanması, ayakta
tedavi hizmetleri ile yataklı tedavi hizmetlerinin ayrı
sağlık kuruluşları tarafından verilmesi
sağlık sisteminin yapısal sorunlarının çözümünde
etkili olabilecektir.
2.- HDP Grubu adına
Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçinin katledilmesi
olayının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/85)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Diyarbakır Baro
Başkanı Sayın Tahir Elçi'nin katledilmesi olayı,
katledilmesine zemin sunan hedefleştirici süreç ve bu süreçte yer alan
dahiliyetlerin araştırılması ve bu katliama zemin
sunanların açığa çıkarılması amacıyla,
Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzükün 104'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
İdris
BALUKEN
HDP
Grup Başkan Vekili
Diyarbakır
Genel Gerekçe:
Diyarbakır Baro
Başkanı Sayın Tahir Elçi, 28/11/2015 tarihinde, Sur ilçesindeki Dört
Ayaklı Minarenin önünde uğradığı saldırı
sonucu katledilmiştir. Yaşamını insan hakları
mücadelesi üzerinden yaşatma felsefesine dayandıran Tahir Elçi'nin
katledilmesi, hukuki açıdan bir soruşturmanın konusuyken, siyasi
açıdan değerlendirilmesi kaçınılmaz bir saldırı
girişimidir.
Tahir Elçi, Sur ilçesinde
ilan edilen sokağa çıkma yasakları sırasında zarar
gören Dört Ayaklı Minarenin tarihsel miras olduğu ve her ne
şartta olursa olsun korunması gerektiği üzerine basın açıklamasına
katılmıştı. Katledilmeden hemen önce Dört Ayaklı
Minarenin önünde yaptığı açıklamada, Türkiye
halklarının geçmişlerine ve geleceklerine sahip
çıkması gerektiğini ve bunu da barış politikaları
izleyerek gerçekleştirmeleri gerektiğini söylemiştir. Tahir Elçi
yaptığı son açıklamada "Tarihî bölgede birçok
medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış kadim
bölgede, insanlığın bu ortak mekânında silah,
çatışma, operasyon istemiyoruz; savaşlar, çatışmalar,
operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz." ifadelerini kullanarak
erdemli yaşamının son mesajını da barış ve
kardeşlik erdemi üzerine vermişti.
Tahir Elçi, faili meçhullerin
azmettiricilerinin ve faillerinin bulunması ve
cezalandırılması mücadelesine hayatını
adamıştır. Bu yönüyle, faili meçhulleri
gerçekleştirdiği bilinen ve bugün AKP iktidarına açık
destek veren bazı derin yapıların hedefindeydi. Bu hedefte olma
durumu, konuk olarak katıldığı bir televizyon
programında kullandığı "PKK bir terör örgütü değildir."
ifadesiyle linç rejimine dönüştü. Gerek siyasi iktidarın havuz medyası
gerekse de iktidarla dirsek temasında olan 90ların derin
yapılarına yakın çevreler bu linç rejimine her gün su
taşıdılar. Nitekim bu programdan sonra hakkında adli
soruşturma açılması da siyasi iradenin linç rejimine
katkısı şeklinde yorumlanmıştı. Linçlerin
yaygınlaşması sonrasında yaptığı bir
açıklamada, ölüm tehditleri aldığını ifade
etmişti. Tahir Elçi'nin katledilmesiyle sonuçlanan süreç, 19 Ocak 2007
tarihinde katledilen Ermeni aydın Hrant Dink'in katledilmesi sürecine
benzer şekilde ilerlemişti.
Diyarbakır Baro
Başkanı hayatını insan hakları ve hukuk mücadelesi
üzerine kurmuştu. Hukuk mücadelesini faili meçhullerin
aydınlanması ve faili meçhulleri gerçekleştirenlerin
cezalandırılması merkezli yürütmüştür. Kendisi
katledildikten sonra ortaya çıkan siyasi iradenin tavrı, bu
katliamı aydınlatmaktan çok, çelişkili açıklamalar ve
çarpıtmalar yoluyla manipüle etmeye yöneliktir. Nitekim yandaş
basın kuruluşları ve yandaş yazarlar da bu manipülasyon
sürecine destek vermek için her türlü ahlaksız haberi yapmakta,
yazılar yazmaktadır. Ancak Tahir Elçi'nin miras
bıraktığı bu mücadele alanı hem paydaşları,
meslektaşları ve aynı dünya görüşünü paylaşan siyasal
anlayışlar tarafından sürdürülecek hem de kendisinin
katledilmesinin Ankara'nın derin dehlizlerinde kaybedilmesine izin
verilmeyecektir.
Diyarbakır'ın
ortasında katledilen insan hakları savunucusu Diyarbakır Baro
Başkanı Tahir Elçi'nin katledilmesi ile ilgili yargısal süreç
adli makamların görev alanında iken, hem siyasi boyutları hem de
linç rejimi sonucu katledilmiş olması yüzünden bu olayla ilgili
TBMM'nin devreye girmesi zorunlu bir görev niteliğindedir. Bu kapsamda,
Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi'nin katledilmesi
olayı, katledilmesine zemin sunan hedefleştirici süreç ve bu süreçte
yer alan dâhiliyetlerin araştırılması ve bu katliama zemin
sunanların açığa çıkarılması amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.
3.- Trabzon Milletvekili
Haluk Pekşen ve 25 milletvekilinin, yolsuzluğun önlenmesi ve etkili
bir mücadele için gerekli politikaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/86) (X)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kamu görevlilerinin özel
çıkarları için yetkilerini kötüye kullanması, ülkelerin ekonomik
ve sosyal yönden gelişmelerine de engel olmaktadır. Kamu
kaynaklarının kötüye kullanılması ve sömürülmesi ile ortaya
çıkan yolsuzluk kurumsal yapıyı, ahlaki değerleri, adalet
anlayışını zayıflattığı gibi,
sürdürülebilir kalkınmayı ve hukukun üstünlüğü ilkesini de
tehlikeye sokmaktadır. Devletin uluslararası birçok taahhüdüne
rağmen Türkiye, 2014 yılı Uluslararası Şeffaflık
Örgütü Yıllık Yolsuzluk Algı Endeksinde, yolsuzluğun en az
görüldüğü ülkeler sıralamasında 5 puanlık sert bir
düşüş göstererek 53üncü sıradan 64üncü sıraya
gerilemiştir. Yolsuzlukla etkin mücadele edilmesi ve yolsuzluğun
önlenmesi için AB Raporu'nda ifade edilen var olan sorunların
araştırılması; yolsuzluğun önlenmesi ve yolsuzlukla
mücadelenin daha etkin ve verimli kılınmasına yönelik önlemlerin
belirlenmesi; üst düzey yolsuzluk davalarında, kovuşturma sürecinin
ve kolluk birimlerinin bağımsızlığını
güçlendirmesi için gerekli tedbirlerin tespit edilmesi; yolsuzluk suçları
için caydırıcı yaptırımlar öngören ve bu yaptırımların
etkili biçimde uygulanmasını sağlayan uluslararası
mevzuatın incelenmesi; güncel yolsuzlukla mücadele stratejisi ve eylem
planının oluşturulması; yolsuzluğun önlenmesi
konusunda bağımsız bir yolsuzlukla mücadele birimi
kurulması için gerekli araştırmanın yapılması;
yolsuzluğun önlenmesinden sorumlu kurumlar arasında koordinasyon
eksikliğinin tespiti ve geliştirilmesi için gerekli tedbirlerin
belirlenmesi; özellikle üst düzey davalar olmak üzere, yolsuzluk
davalarındaki soruşturmalara, kovuşturmalara ve mahkûmiyet
kararlarına ilişkin bir izleme mekanizması
kurulmasının gerekliliğinin tespiti; yolsuzluğun önlenmesi
ve etkili bir mücadele için gerekli politikaların üretilmesi amacıyla
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci
maddeleri gereği Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz. 4/12/2015
Saygılarımızla.
1) Haluk Pekşen (Trabzon)
2) Gürsel Erol (Tunceli)
3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
5) Murat Bakan (İzmir)
6) İbrahim Özdiş (Adana)
7) Kamil Okyay Sındır (İzmir)
8) Ahmet Akın (Balıkesir)
9) Musa Çam (İzmir)
10) Gülay Yedekci (İstanbul)
11) Selina Doğan (İstanbul)
12) Erdin Bircan (Edirne)
13) Mehmet Göker (Burdur)
14) Özkan Yalım (Uşak)
15) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
16) Mahmut Tanal (İstanbul)
17) Ali Şeker (İstanbul)
18) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
19) Kadim Durmaz (Tokat)
20) Atila Sertel (İzmir)
21) Zülfikar İnönü Tümer (Adana)
22) Haydar Akar (Kocaeli)
23) Mustafa Tuncer (Amasya)
24) Devrim Kök (Antalya)
25) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
26) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
Gerekçe Özeti:
Kamu görevlilerinin özel
çıkarları için yetkilerini kötüye kullanması, ülkelerin ekonomik
ve sosyal yönden gelişmelerine de engel olmaktadır. Kamu
kaynaklarının kötüye kullanılması ve sömürülmesiyle ortaya
çıkan yolsuzluk kurumsal yapıyı, ahlaki değerleri, adalet
anlayışını zayıflattığı gibi,
sürdürülebilir kalkınmayı ve hukukun üstünlüğü ilkesini de
tehlikeye sokmaktadır. Yolsuzluk, demokrasi, düşünce ve ifade
özgürlüğü sorunu hâline gelmekte, cezasızlık ve
dokunulmazlık kültürü yaratmakta, hukuki ve toplumsal değerlerin
iyice aşınmasına neden olmaktadır.
Türkiye, Birleşmiş
Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi, Avrupa Konseyi Yolsuzluğa
Karşı Özel Hukuk Sözleşmesi ve Uluslararası Ticari
İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin
Önlenmesi Hakkında OECD Sözleşmesi'ni imzalamış ve
onaylamıştır. Türkiye ayrıca, 1 Ocak 2004 tarihinden beri,
Avrupa Konseyinin söz konusu sözleşmelerinin takip mekanizması olan
"AK Yolsuzluğa Karşı Avrupa Devletler Grubuna (GRECO)
üyedir.
Türkiye, taraf olduğu
Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi'ne göre,
hukuk sisteminin temel ilkelerine uygun olarak, toplumsal
katılımı teşvik eden ve hukukun üstünlüğü, kamusal
işlerin ve kamu mallarının düzgün yönetimi, dürüstlük,
saydamlık ve hesap verilebilirlik ilkelerini yansıtan, etkin ve
eş güdümlü yolsuzlukla mücadele politikaları geliştirmek,
uygulamak ve sürdürmekle yükümlüdür.
Devletin uluslararası
birçok taahhüdüne rağmen Türkiye, 2014 Yılı Uluslararası
Şeffaflık Örgütü Yıllık Yolsuzluk Algı Endeksinde,
yolsuzluğun en az görüldüğü ülkeler sıralamasında 5
puanlık sert bir düşüş göstererek 53üncü sıradan 64üncü
sıraya gerilemiştir.
AB 2015 Yılı
Türkiye Raporu'nda, yolsuzluğun yaygın olmaya devam ettiğine;
yürütmenin, kamuoyunca bilinen yolsuzluk davalarının soruşturma
ve kovuşturma aşamalarına usule aykırı olarak etki
ettiğine; basın organlarının üst düzey yolsuzluk
davaları iddialarıyla ilgili olarak araştırma komisyonunun
vardığı sonuçları yayımlamasını
yasaklandığına; yolsuzluklarla ilgili soruşturmalar,
kovuşturmalar ve mahkûmiyetlere ilişkin performansın hâlâ
yetersiz olduğuna; başta imtiyazlar ve kamu-özel
ortaklıkları olmak üzere, kamu alımları, arazi yönetimi,
enerji, inşaat ve ulaştırma alanlarının
yolsuzluğa özellikle açık olmaya devam ettiğine; yolsuzluk ve
örgütlü suçlara ilişkin davalarda mali soruşturmaların sistemli
olarak yapılmadığına; cezaların
caydırıcı olmadığına ve mahkemelerin temel
yolsuzluk suçlarına ilişkin kararların
açıklanmasını geriye bıraktığına;
siyasetçilerin devam eden yolsuzluk soruşturmaları üzerinde
baskı uygulamayı sürdürmeleri nedeniyle, hâkim ve savcılar ile
diğer kolluk görevlileri üzerindeki siyasi etkinin ciddi endişe yarattığına;
HSYK'nın ve kolluk görevlilerinin bağımsız
olmayışının yanı sıra, mevcut yasal çerçevenin
etkili yolsuzluk soruşturmalarının önünde engel teşkil
ettiğine; Kamu İhale Kanunuyla getirilen birçok istisna nedeniyle
kamu ihalelerinin özellikle yolsuzluğa açık olduğuna; muhalif
gazetelerin, Hükûmetin düzenlediği etkinliklerde
akreditasyonlarının defaaten reddedildiğine dair çok önemli
vurgular yapılmıştır.
Yolsuzlukla
etkin mücadele edilmesi ve yolsuzluğun önlenmesi için AB raporunda ifade
edilen var olan sorunların araştırılması;
yolsuzluğun önlenmesi ve yolsuzlukla mücadelenin daha etkin ve verimli
kılınmasına yönelik önlemlerin belirlenmesi; üst düzey yolsuzluk
davalarında, kovuşturma sürecinin ve kolluk birimlerinin
bağımsızlığını güçlendirmesi için gerekli
tedbirlerin tespit edilmesi; yolsuzluk suçları için
caydırıcı yaptırımlar öngören ve bu
yaptırımların etkili biçimde uygulanmasını
sağlayan uluslararası mevzuatın incelenmesi; güncel yolsuzlukla
mücadele stratejisi ve eylem planının oluşturulması; yolsuzluğun
önlenmesi konusunda bağımsız bir yolsuzlukla mücadele birimi
kurulması için gerekli araştırmanın yapılması;
yolsuzluğun önlenmesinden sorumlu kurumlar arasında koordinasyon
eksikliğinin tespiti ve geliştirilmesi için gerekli tedbirlerin
belirlenmesi; özellikle üst düzey davalar olmak üzere, yolsuzluk
davalarındaki soruşturmalara, kovuşturmalara ve mahkûmiyet
kararlarına ilişkin bir izleme mekanizması
kurulmasının gerekliliğinin tespiti; yolsuzluğun önlenmesi
ve etkili bir mücadele için gerekli politikaların üretilmesi amacıyla
bir Meclis araştırmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
A) Tezkereler (Devam)
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Mustafa
Yeneroğlunun, Yahudi Düşmanlığına Karşı
Parlamento Komitesi (PCCA) tarafından 13-15 Mart 2016 tarihlerinde Almanya
Federal Cumhuriyetinin başkenti Berlinde düzenlenecek olan Yahudi
Düşmanlığıyla Mücadele Parlamentolararası Koalisyon
(ICCA) Konferansına katılması hususuna ilişkin tezkeresi
(3/488)
3/2/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Yahudi
Düşmanlığına Karşı Parlamento Komitesi (PCCA)
tarafından 13-15 Mart 2016 tarihlerinde Almanya Federal Cumhuriyeti'nin
başkenti Berlin'de düzenlenecek olan "Yahudi
Düşmanlığıyla Mücadele Parlamentolararası Koalisyon
(ICCA) Konferansına İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Mustafa
Yeneroğlu'nun katılması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Anayasanın 92nci
maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi vardır,
okutuyorum:
3.-
Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının, bölgede seyreden Türk bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde
muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele
amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere Aden
Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009
tarihli ve 934 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve 2/2/2010,
7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013, 16/1/2014 ve 3/2/2015 tarihli 956, 984, 1008,
1031, 1054 ve 1082 sayılı Kararlarıyla birer yıl
uzatılan izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca
10/2/2016 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına
ilişkin tezkeresi (3/463)
4/2/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aden Körfezi, Somali kara
suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri
hakkında 2008 yılından bu yana kabul edilen Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin
10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararıyla bir yıl için
verdiği, bilahare 2/2/2010 tarihli ve 956 sayılı, 7/2/2011
tarihli ve 984 sayılı, 25/1/2012 tarihli ve 1008 sayılı,
5/2/2013 tarihli ve 1031 sayılı, 16/1/2014 tarihli ve 1054
sayılı ve 3/2/2015 tarihli ve 1082 sayılı Kararlarıyla
birer yıl süreyle uzattığı izin çerçevesinde, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları konuşlandırılmak
suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası
ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve
silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele harekâtına aktif
katılımda bulunulması sağlanmış, bu alanda Birleşmiş
Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız
rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Anılan bölgelerde
meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı
soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz
veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili
kararlarının süresi son olarak 10/11/2015 tarihli ve 2446
sayılı Kararla bir yıl daha uzatılmıştır.
Bu kapsamda, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara
suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
görevlendirilmesi için 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Kararıyla Hükûmete verilen ve son olarak 3/2/2015 tarihli
ve 1082 sayılı Kararla 10/2/2015 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılan izin süresinin, anılan kararlarda belirlenen ilke ve esaslar
dâhilinde, 10/2/2016 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasını Anayasanın 92nci maddesi uyarınca arz
ederim.
Ahmet
Davutoğlu
Başbakan
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, okutulan Başbakanlık tezkeresi üzerinde Sayın
Bakanın maddi hatadan kaynaklanan bir düzeltme talebi vardır, onu
alıyorum önce.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Başkanım,
Başbakanlık tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen
tezkerenin ikinci paragrafında Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin kararı 2446 olarak sehven yazılmıştır, bu
kararın 2246 olarak düzeltilmesi gerekmektedir.
Arz ederim.
BAŞKAN Kayıtlara
geçmiştir.
Başbakanlık
tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme
açacağım.
Gruplara, Hükûmete ve
şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim.
Konuşma süreleri,
gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için onar
dakikadır.
Şimdi tezkere üzerinde
söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Hükûmet adına,
Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz; gruplar
adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili
Sayın Ümit Özdağ, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Sayın Öztürk Yılmaz,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili
Sayın Taha Özhan; şahıslar adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Dursun Çiçek, Düzce Milletvekili Sayın Faruk Özlü.
Şimdi, ilk söz Hükûmet
adına Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaza
aittir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri;
Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi
ve mücavir bölgelerde vuku bulan deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemleriyle mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının yurt dışında görevlendirilmesine
ilişkin yüce Meclisin 3 Şubat 2015 tarihli ve 1082 sayılı
kararıyla Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin
uzatılması maksadıyla verilen tezkere vesilesiyle
huzurlarınızda bulunuyor, bu vesileyle yüce Meclisi ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; değişen tehdit algılamaları,
güvenlik stratejileri ve küreselleşen dünyanın
karşılıklı ekonomik bağımlılık olgusu,
başta yerküremizin yaklaşık dörtte 3ünü kaplayan deniz
alanları olmak üzere, tüm ulusların kullanımına açık
ulaşım yollarının açık tutulmasını gerekli kılmaktadır.
Bu kapsamda, dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 90ının deniz
taşımacılığıyla gerçekleştirildiği göz
önüne alındığında günümüzde denizlerin önemi ülkelerin
güvenliği ve ekonomik kalkınması açısından daha da
artmıştır.
Deniz
taşımacılığı, demir yolu, hava yolu ve kara yolu
taşımacılığından çok daha ucuz ve ekonomiktir. Bu
nedenle deniz taşımacılığı dünya ticaretinde
önemli bir paya sahiptir. Ancak, deniz
taşımacılığındaki artan ticaret hacmi,
istikrarsız bölgelerde risk ve tehditleri de beraberinde getirmiştir.
Özellikle tezkerenin konusunu oluşturan Aden Körfezi, Somali kara
suları açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde cereyan eden
deniz haydutluğu ve silahlı soygun olayları, uluslararası
ticareti ve dolayısıyla da bölgesel ve küresel güvenliği tehdit
etmeye başlamıştır.
Deniz haydutluğu ve
silahlı soygun eylemleri sadece can ve mal emniyetini tehdit etmekle
kalmayıp seyrüsefer serbestisini de kesintiye uğratmakta, deniz
taşımacılığı ve uluslararası ticareti de
olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Ayrıca, bu eylemler, Somali ile
Afrika ülkelerine yapılan insani yardımların deniz yoluyla
intikalini de güçleştirmektedir. Bu nedenle de sorun çok daha büyük bir
güvenlik sorunu hâline dönüşmektedir.
Aden Körfezi ve Somali
açıklarında Somalinin egemenliği altında bulunan deniz
alanlarını yeterince kontrol edememesi, siyasi istikrarsızlık
sonucu oluşan hükûmet ve otorite boşluğu, ekonomik sorunlar ile
modern teknolojik imkânlara sahip olan deniz haydutlarının açık
denizlerdeki geniş bir sahada faaliyet göstermeleri ve söz konusu
haydutların tutuklanıp yargılanması konusunda
karşılaşılan sorunlar bu deniz haydutluğu ve
silahlı soygun olaylarının artmasının
başlıca nedenleri olarak sayılabilir.
Deniz haydutluğuna
yönelik çözüm anahtarının karada olduğu
değerlendirilmektedir. Çözüm, Somalinin istikrarlı bir devlet hâline
gelmesi, iç düzeninin sağlanması, refah ve huzura
kavuşmasıyla mümkündür. Bu minvalde uluslararası toplumun
kapsayıcı bir yaklaşımla müşterek hareket etmesi ve
etkin tedbirler alması gerekmektedir.
Ülkemiz bu çerçevede, deniz
haydutluğuyla mücadelede sürdürdüğü çabaların yanı
sıra Somaliye de yardıma devam etmektedir. Somali, ülkemizin
ilgisinden sonra dünyanın gündemine gelmiş bir ülkedir. Bu çerçevede
insani yardım, kalkınma ve altyapı projeleri ile siyasi
uzlaşma çalışmalarına, askerî ve güvenlik alanlarında
yapılan çalışmalara Türkiye olarak destek vermekteyiz. Bu
kapsamda, Somali Silahlı Kuvvetlerinin teşkilat, eğitim
öğretim, askerî altyapı ve lojistik sistemlerinin
iyileştirilmesi ile eğitim desteği ve yardımı sağlamak
maksadıyla Somalide bir Türk görev kuvvetinin teşkil edilmesi
kararlaştırılmıştır.
Türk görev kuvvetinin göreve
başlamasıyla birlikte Somalide üst düzey yönetim kademesini
oluşturacak potansiyeli haiz kadroların yetiştirilmesi, Somali
Silahlı Kuvvetlerinin harekât kabiliyeti kazanarak ülkede güvenliği
tesis etmesi ve istikrarın sağlanmasıyla Türkiye'nin yakın
coğrafyasında istikrarlı bir ülke hâline gelmesi ve ortaya
çıkan durumların millî menfaatler çerçevesinde değerlendirilmesi
hedeflenmektedir. Türk görev kuvvetinin karargâh eğitici grubu, emniyet grubu
ve millî destek birliğinden oluşan birinci grubunun bu
yılın temmuz ayında Somalide konuşlanması
planlanmakta olup bu doğrultuda çalışmalara devam edilmektedir.
Tüm bunlara ek olarak
ülkemiz, Somaliye insani yardım ve kalkınma alanında
yaklaşık 400 milyon ABD doları yardım
yapmıştır. Türkiye, uluslararası toplumla birlikte, iş
birliği hâlinde Somalideki çok boyutlu faaliyetlerini
kararlılıkla sürdürmektedir.
Tüm tehdit ve tehlikelere
rağmen bu bölge dünya ticaretinin önemli bir halkasını
oluşturmaktadır. Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve
Aden Körfezi, Arap Denizi ve mücavir bölgelerden yıllık ortalama 22
bin adet ticaret gemisi geçiş yapmaktadır. Bu geçişler, dünya ticaretinin
yaklaşık yüzde 14üne, dünya petrol ihracatının yüzde
26sına karşılık gelmektedir. Tüm bunların
yanında, Avrupaya gelen petrolün yüzde 30u, Amerika Birleşik
Devletleri ve Avrupaya giden toplam petrol ve petrol ürünlerinin yüzde 18i de
bu bölgeden geçmektedir.
Türk dış ticareti
açısından da bölge hayati önemi haizdir. Bu bölgeden geçen ticaret
gemileriyle gerçekleştirilen Türk dış ticaret hacmi 80 milyar
ABD dolarıyla toplam ticaret hacmimizin yüzde 20sini oluşturmaktadır.
Bölgeden geçiş yapan Türk Bayraklı veya Türkiye
bağlantılı ticari gemi sayısı yıllara
bağlı olarak artış göstermektedir. 2010 yılında
geçiş yapan gemi sayısı yaklaşık 280 iken, 2014
yılında bu sayı 952 olarak gerçekleşmiştir.
Görüldüğü üzere söz konusu eylemlerin vuku bulduğu deniz
alanları da, uluslararası deniz ticaretinin başlıca
güzergâhlarından biri de Türk ticaret gemileri ve Türk mürettebatlı
yabancı bayraklı gemiler tarafından da yoğun bir
şekilde kullanılmaktadır.
Deniz haydutluğu,
uluslararası deniz hukukunda ve 1982 tarihli Birleşmiş Milletler
Deniz Hukuku Sözleşmesinde uluslararası bir suç olarak
tanımlanmaktadır. Aynı sözleşmeye göre, açık denizde
veya herhangi bir devletin yargı yetkisine tabi olmayan deniz alanlarında
deniz haydutluğunun önlenmesi amacıyla tüm devletlerin azami ölçüde
iş birliği yapmaları öngörülmüştür. Bu temel hukuki
çerçeveye uygun olarak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
tarafından 2008 yılından günümüze kadar alınan toplam 12
kararla, Somali hükûmetiyle iş birliği içinde olmak kaydıyla,
Birleşmiş Milletler üyesi ülkelere gerekli tüm önlemlerin
alınması bakımından yetki verilmiştir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin aldığı
kararlarla, söz konusu hukuka aykırı eylemlere karşı ortak
mücadeleye yönelik olarak uluslararası toplumun yakın iş
birliği ve eş güdüm yapmasını kolaylaştıracak
meşruiyet zemini güçlendirilmiştir. Bu kapsamda, bölgede deniz
haydutluğuyla mücadele faaliyetleri, hâlihazırda NATO, Avrupa
Birliği, ABD önderliğindeki Birleşik Deniz Kuvvetleri ve
müstakil hareket eden devletlere ait gemiler olmak üzere çok geniş bir
uluslararası koalisyon tarafından yürütülmektedir. Ayrıca, deniz
haydutluğuna karşı, 1 Ocak 2009 tarihinden bu yana, ABD
önderliğinde, ana karargâhı Bahreynde bulunan Birleşik Deniz
Kuvvetleri bünyesinde Birleşik Görev Kuvveti 151 teşkil
edilmiştir.
Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin söz konusu kararlarına istinaden, Türk Deniz
Kuvvetleri unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde deniz haydutluğu ve silahlı
soygunla mücadele etmek üzere görevlendirilmesi maksadıyla, Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından, Anayasanın 92nci maddesi uyarınca,
10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Karar
alınmıştır.
Somali Cumhuriyetinin 2009
yılında aldığı karar, Türk gemilerine Somali ana
karası açıklarındaki tüm sularda deniz haydutluğu ve
silahlı soygun olaylarına karşı fark gözetmeksizin
müdahalede bulunma yetkisi vermektedir.
Söz konusu yetkilere
dayanarak, hem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin hem de Somali Cumhuriyetinin
vermiş olduğu yetkilere dayanarak, Türk Deniz Kuvvetleri, 25
Şubat 2009 tarihinden itibaren, bölgede sürekli olarak, asgari 1
fırkateynini deniz haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele
maksadıyla görevlendirmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin
10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Kararıyla
Birleşik Görev Kuvveti 151 ile birlikte NATO Okyanus Kalkanı
Harekâtı emrinde dönüşümlü olarak görevlendirdiği
fırkateynleri vasıtasıyla deniz haydutluğuyla mücadele
faaliyetlerine destek sağlanmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
kararı çerçevesinde bölgede görevlendirilen deniz kuvvetleri
unsurları, deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden
kişilere yönelik, Somali toprakları üzerinde herhangi bir kara
harekâtında görevlendirilmemektedir.
Ülkemiz bugüne kadar deniz
haydutluğuyla mücadele harekâtına dönüşümlü olarak 1
fırkateyn ile 22 dönem destek vermiştir. Ayrıca, 2011 ve 2014
yıllarında, Türk Deniz Görevi Grubu aktivasyonu kapsamında 5
fırkateyn, 1 korvet ve 1 akaryakıt gemisiyle 2 dönem, 2015
yılında ise 3 fırkateynle toplam 5 dönem deniz
haydutluğuyla mücadele harekâtına destek
sağlanmıştır.
Birleşik Görev Kuvveti
151in komutası daha önce 4 kez ülkemiz tarafından
üstlenilmiştir. Böylece ülkemiz, NATOdaki görevleri
dışında bir Birleşmiş Milletler görevinde ilk defa
denizde çok uluslu bir gücün komutanlığını da
yürütmüştür. Ayrıca, Türk Kızılayı adına
Somaliye insani yardım malzemesi taşıyan 6 ticari gemiye,
bölgede bulunan fırkateynlerimiz tarafından deniz haydutluğu ve
silahlı soygun riski bulunan bölgelerde refakat ve koruma
sağlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; harp gemilerimiz tarafından Temmuz 2009dan
bu yana bu görev başarıyla yerine getirilmektedir. Alınan
önlemler neticesinde, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları,
Arap Denizi ve mücavir bölgelerde son bir yıl içerisinde Türk
Bayraklı, Türk bağlantılı herhangi bir ticari gemi
saldırıya uğramamıştır. Bölgede icra edilen
askerî harekât ve ticaret gemilerinin aldığı koruyucu tedbirler
sayesinde Mart 2010 tarihinden bu yana Türk Bayraklı, Türkiye
bağlantılı herhangi bir ticari gemi
kaçırılmamıştır. Öte yandan, bölgede alınan
güvenlik önlemlerinin bir sonucu olarak, deniz haydutluğu ve silahlı
soygun faaliyetlerinin kısmen Afrikanın batısına
kaydığı, özellikle Gine Körfezinin deniz haydutları ve
silahlı soyguncuların hedefi hâline geldiği görülmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Aden Körfezi ve Somali açıklarında
deniz haydutluğu eylemleri azalmış olmakla birlikte devam
etmektedir. Bu eylemlerden Türk ve Türkiye bağlantılı ticaret
gemileri de zarar görmektedir. Söz konusu eylemlerin özellikle muson
yağmurlarının daha az olduğu dönemlerde, mart, nisan,
mayıs ve eylül, ekim, kasım aylarında artış
gösterdiği de gözlemlenmektedir. Bu nedenle, NATO tarafından, daimî
olarak bölgede faaliyet yapılması yerine tercihen haydutluk
faaliyetlerinin artış göstermesinin beklendiği dönemlerde
varlık gösterilmesine karar verilmiştir. Stratejik önemi her geçen
gün artan bölgeye yönelik politikamız doğrultusunda, bölgeden geçiş
yapan Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret
gemilerinin emniyetinin etkin şekilde muhafazasının, bölgeye
yönelik yapılacak insani yardım faaliyetlerine destek
sağlanmasının, Birleşmiş Milletler sistemi içerisinde
ve bölgesel ölçekte etkinlik ve görünürlüğümüzün sürdürülmesi
maksadıyla, deniz haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele için,
NATO tarafından da karar verildiği üzere, muson geçiş
dönemleriyle sınırlı olmak üzere, NATO ya da millî harekâtlar
kapsamında belirlenecek dönemlerde bölgede varlık gösterilmesinin bir
gereklilik olduğuna inanmaktayız.
Bu kapsamda, gerek tek
başına bir güç olarak gerekse üyesi olduğu uluslararası
kuruluşlar vasıtasıyla geniş bir yelpazede,
barışçıl, ilkeli ve etkin bir güvenlik politikası izlemekte
olan ülkemiz, bugün üzerinde konuştuğumuz deniz haydutluğuyla
mücadelede uluslararası toplumun müşterek hareket etmesini,
uluslararası etkin tedbirlerin alınmasını ve
uygulanmasını da desteklemektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Suriyede bir insani dram yaşanmaktadır,
Türkiye'nin bu konuya yaklaşımı da ortadadır. Sayın
Cumhurbaşkanımızın üzerine aldığı
Anayasanın 103üncü maddesinde belirtilen Türkiye Cumhuriyetinin
şan ve şerefini koruma görevini hukuk devleti içerisinde yerine
getireceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın, Türkiye bir hukuk
devletidir.
Bu düşüncelerle,
Anayasanın 92nci maddesi gereğince, Türk Silahlı Kuvvetleri
deniz unsurlarının, 10 Şubat 2009 tarihli ve 934
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla belirlenen ilke
ve esaslar dâhilinde başlatılan ve son olarak 3 Şubat 2015
tarihli ve 1082 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla
10 Şubat 2015 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılan deniz
haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele görevinin Aden Körfezi,
Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerde 10 Şubat 2016 tarihinden itibaren bir yıl süreyle bir kez
daha uzatılması için gerekli yetkinin verilmesi hususunda
huzurlarınızda olan Hükûmet tezkeresine desteğinizi talep eder,
bu vesileyle yüce Meclisi bir kez daha saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yılmaz.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkanım, Sayın Bakanımız buradayken, tüm
80 milyonumuzu ilgilendiren bir husus var.
Sayın Bakanım, bize
bu tezkerenin ekinde bulunan Bakanlar Kurulu kararında
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili
kararlarının süresi 10 Kasım 2015 tarihli, 2446 sayılı
Kararıyla bir yıl uzatılmıştır. demişsiniz,
doğru. Şimdi, biz bunun, sözleşmenin tarafı olduğumuz
için bizim de burada Meclis olarak size verebileceğimiz yetkinin bu
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bir yıl
Yani 10
Kasım 2016da süre bitiyor; burada Meclisin yani yasamanın,
Parlamentonun o tarihe kadar yetki vermesi lazım. Burada size
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin vermediği bir yetkiyi
fazladan bir üç ay daha teklif etmiş oluyorsunuz. Bunun
farkındayız, bilginiz olsun, bu Parlamentonun da dikkatini çekiyorum.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) Verelim mi, vermeyelim mi?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Bence vermeyelim, üç ayı vermeyelim fazladan; bu, hukuksuz.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
Tanal, Birleşmiş Milletlerin dayanak kararının süresini
uzatmıyoruz, zaten daha önce 10 Şubat 2015 tarihinde verilen bir
süreyi, onun üzerinden bir yıllık süre uzatıyoruz.
Dolayısıyla, bir mahzuru yoktur yani.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
2017ye erteleniyor Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Ben teşekkür ediyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) Başbakanlık tezkeresi, Meclis
Başkanlığı tezkeresi değil yani.
BAŞKAN Gruplar
adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep
Milletvekili Ümit Özdağa aittir.
Buyurun Sayın
Özdağ. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA ÜMİT
ÖZDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkeler askerî güçlerini, ordularını önceliklerine göre
kullanmalı, konuşlandırmalıdırlar. İçinden geçtiğimiz
dönemde Türkiye ağır askerî ve terörist tehditlerle karşı
karşıya olan bir ülkedir. Önümüzdeki aylarda ülkemize yönelik askerî
ve terörist tehditlerde artış olacaktır. PKK terör örgütü
ilkbaharda hem kırsal alanda hem de değişik kent merkezlerinde
bugün yaşananlardan çok daha kapsamlı eylemler yapmaya
hazırlanmaktadır. Önemli ilçe merkezlerine büyük miktarda PKKlı
terörist sızması başlamış durumdadır. Büyük
şehirlerde de PKKnın sansasyonel eylemler yapmak üzere
çalışmalarını sürdürdüğünü, bazı şehirlerimizde
-kısa zaman içerisinde- ses getirecek eylemler yapmaya
çalıştığını biliyoruz. Yabancı istihbarat
servislerinin elemanlarının da ülkemizin değişik
kentlerinde örtülü operasyonlar gerçekleştirmek için çalışmalar
yaptığına dair bilgiler mevcuttur.
Özetle, Türkiye
ağır bir askerî tehdit ve güvenlik tehdidiyle karşı
karşıya olan bir ülkedir. Eğer AKP Hükûmeti hızla
sıkıyönetim kararı almaz ise Sayın Davutoğlunun
Mardinde açıkladığı sözde terörizmle mücadele paketinin
hiçbir sonuç alması mümkün değildir. Bugün yapılmakta olanlar da
bir terörizmle mücadele değil, sadece bir asayişi sağlama
hareketidir. Davutoğlunun açıkladığı paketin 1inci
maddesi, psikolojik bölüm diye nitelendirdiği bölüme
baktığımızda da ne yazık ki Davutoğlunun Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kuruluşuna bakış açısı ile
Abdullah Öcalanın Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşuna
bakış açısı arasında büyük benzerlikler vardır.
Değerli milletvekilleri,
PKKnın kent unsurlarının hızla tutuklanması, kentlere
sızmaların derhâl engellenmesi gerekiyor. İlkbaharı
beklemeden de Türk Silahlı Kuvvetlerinin kırsalda kapsamlı
askerî operasyonlara başlaması gerektiğini düşünüyoruz.
Suriye iç
savaşının Rus askerî müdahalesinden sonra kazanmış
olduğu dinamikler, PKKnın oluşturmuş olduğu tehdidi
daha da artırmaktadır. PKK PYD, Suriye ordusu, Hizbullah ve Rusya, Deyrizorda
sıkışan bir Suriye birliğini kurtarmak ve Haseke ile
Deyrizor arasındaki irtibatı kurmak için El Şeddadi adlı
kasabaya ortak bir operasyon düzenleme kararı almışlardır.
Arap kaynakları artık, bu operasyondan açık şekilde
bahsediyorlar. Şimdi, bunun önemi ne, biliyor musunuz? PKK, ilk kez, Rus
ordusunun desteklediği Suriye ve Hizbullah birlikleriyle birlikte ortak
bir çalışma yapacak.
Öte yandan, son günlerde,
Suriyeye yönelik bir askerî müdahaleden bahsedilmeye başlandı.
Sayın Erdoğan Irakta yaptığımız hatayı
Suriyede tekrarlamayacağız. ifadesini kullandı.
Televizyonlarımızda da Suriyeye bir askerî müdahalede bulunursak
neler olur, hangi sonuçlar ortaya çıkar? şeklinde tartışmalar
yapılmaya başlandı. Ama, biz bunları
tartışırken sanıyor musunuz ki Suriyede de hiçbir şey
tartışılmıyor, Suriye Genelkurmay
Başkanlığı, Rus Genelkurmay Başkanlığı
büyük bir rahatlık içerisinde Türkiyedeki bu tartışmaları
izliyorlar ve Türkiyeye karşı hiçbir tepki geliştirmiyorlar.
Hâlen Nuh-1 ve Nuh-2 adlı iki planın
tartışıldığını görüyoruz. Nuh-1 ve Nuh-2
planlarının temel amacı ve hedefi şu: Türkiyeden Suriyeye
yönelik bir askerî harekât olması durumunda, Rus desteğiyle Suriye ordusu
Türkiyedeki büyük barajlara füze saldırısı yapmayı ve
barajları yıkmayı hedefliyor.
Ayrıca, NATO
müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri, PKK PYD örgütünü -PKKyı
kastetmiyorlar, PYD diyorlar- terör örgütü olarak tanımamakta ısrar
ediyor ve bunun ötesinde, askerî iş birliği yapıyor ve
diplomatlarıyla da muhatap alıyor; askerî yardım yapıyor
PYDye, PYDnin ileri askerî teknolojileri ve teknikleri öğrenmesini
sağlıyor ve Amerikan Dışişleri
Bakanlığı PYDnin terör örgütü olmadığını
ileri sürüyor. Oysa, 23 Aralık 2015te Amerika Birleşik
Devletlerinde senatörlere ve Temsilciler Meclisi üyelerine bilgi vermek için
çalışan Kongre Araştırma Servisindeki Jim Zanotti adlı
Kongre Araştırma Servisi üyesinin hazırlamış
olduğu raporda PYDden PKKnın kardeş örgütü diye bahsediliyor.
Şimdi, buradan soruyoruz, Amerikan Dışişleri Bakanlığı
da açıklasın: Acaba, Kongre Araştırma Servisi bilinçli
olarak Amerikalı senatörlere ve Temsilciler Meclisi üyelerine
yanlış bilgi mi veriyor, yoksa Kongre Araştırma Servisi
senatörlere ve Temsilciler Meclisi üyelerine doğru bilgi veriyor da Amerikan
Dışişleri Bakanlığı PYDnin terör örgütü
olmadığını söylerken dünya kamuoyuna yanlış bilgi
mi veriyor?
Şimdi,
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Obamaya Ya PKK ya Türkiye; kiminle
müttefiksin, karar ver. diye seslendi. Amerikan Dışişleri
Bakanlığı da hemen cevap verdi: PYDyi terörist örgüt olarak
görmüyoruz. Şimdi, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak merakla
bekliyoruz: AKP Hükûmeti ne yapacak? Amerikalılar İncirlikten
IŞİDi vururken PYDyle de iş birliği yapıyorlar.
Bakın, bunun altını çiziyorum, acaba Hükûmetten kimse var
mı? Sayın Bakan, siz buradasınız, doğru.
Amerikalılar İncirliki kullanarak PKK terör örgütüyle iş
birliği yapıyorlar ve diyorlar ki
ŞAMİL TAYYAR
(Gaziantep) Genel Kurula hitap etsin Sayın Başkan.
ÜMİT ÖZDAĞ
(Devamla) Hayır, hayır, Genelkurmaya hitap etmiyoruz, AKP
Hükûmetine hitap ediyoruz. Genelkurmay burada bizim muhatabımız
değil. Neden muhatabımız değil? Çünkü Genelkurmay
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
İSMET YILMAZ (Sivas) Genel Kurul diyor.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Genel Kurul Sayın Özdağ, Genel Kurul
BAŞKAN Genel Kurula
diye söyledi efendim.
ÜMİT ÖZDAĞ
(Devamla) Genel Kurul
Pardon, yanlış anladım sizi.
Ama, ben Bakana tekrar
döneceğim. Çünkü Sayın Bakan, burada zor bir görevle karşı
karşıya; bir taraftan İncirlikten PYDye yardım
edildiğini biliyor ve Sayın Bakan aynı zamanda bir şeyi
daha biliyor: Türkiye içerisinde PKK eylemleri Ayn El Araptan yönetiliyor ve
Ayn El Araptan Türkiyeye sızan silahlar var
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) Kobani.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ayn El
Arap.
ÜMİT ÖZDAĞ
(Devamla)
teröristler var ve biz, Hükûmetin bir şey yapmasını
bekliyoruz. Ne yapacaksınız?
Bugün, Aden Körfezi, Somali
kara suları ve açıkları ile Arap Denizinde korsanlığa
karşı görevli olan savaş gemilerinin görev süresinin uzatılıp
uzatılmayacağını konuşuyoruz. Sayın Bakanı
dikkatle dinledim, notlar aldım. Deniz haydutluğunun engellenmesi çok
önemli. Somalide Silahlı Kuvvetlerimizin bir görev gücü oluşturması
ve Somali Silahlı Kuvvetlerini eğitmesi çok önemli. Umarız, bu
askerî misyon bir siyasi misyonla da güçlendirilir muhakkak.
Aynı zamanda, bu tür
operasyonlara katılmak, değerli milletvekilleri, Deniz Kuvvetlerimize
okyanus deneyimi sağlıyor; yabancı deniz güçleriyle ilişki
sayesinde Deniz Kuvvetlerindeki subayların daha iyi ve gelişmiş
bilgilere sahip olması, hem öğretmeleri hem öğrenmeleri
sağlanıyor. Ancak, Adene savaş gemisi yollayan Türkiye, Türkiye
sınırından 35 kilometre ileride olan Süleyman Şah Türbesini
koruyamıyor, askerlerini oradan geri çekiyor. Binlerce kilometre ileriye
savaş gemisi yolluyoruz, 35 kilometre ilerimizden, hem de İstiklal
Harbi sırasında, hem de Sakarya Savaşı sırasında
korumak için asker yolladığımız yerden, IŞİDden
korkarak asker çekiyoruz ve IŞİDden korkmak da bir fayda
sağlamıyor çünkü IŞİD geliyor, Ankarada Ankara
katliamını yapıyor.
Peki, nasıl gidiyoruz
Süleyman Şah Türbesine? PYDnin yol göstermesiyle. PYDyle teması
kim ayarlıyor, bu teması ayarlaması için kim kimden ricada
bulunuyor? Bunları biliyoruz, bu Meclisin tutanaklarında var. Ve
şimdi, PYD terörist örgüt ama o terörist örgüt yol da gösteriyor Türk
Silahlı Kuvvetlerine.
Savaş gemilerimizi
Adene yollayacağız ancak Iraka yolladığımız
askerlerimizi geri çekiyoruz. Şimdi, bu askerlerimizin orada olması
millî menfaatlerimizin gereğiyse neden çekiyoruz? Millî menfaatlerimizin
gereği değilse neden yolladık? Adene yollayalım savaş
gemimizi ama bir yere askerimizi yolladığımız zaman, iki
hafta sonra, Obama telefon ettiğinde geri çekmeyelim.
Mesela, Katarda askerî üs
kurma kararı aldık. Kurulacak üsse -Sayın Bakan beni düzeltir
muhtemelen- 3 bine yakın asker yolluyormuşuz. Neden askerî üs
kuruyoruz Katarda, kime karşı askerlerimiz savaşacak? Türk
askerinin Katar için ölmesini gerektirecek bir millî menfaatimiz var mı?
Basra Körfezi her an büyük istikrarsızlıklara sahne olabilir. Mezhep
geriliminin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Neden en ön
safta Türk askeri Katarda bulunsun? Yani, şimdi, sayın vekiller,
oğlunuzun Katar Emiri için ölmesini ister misiniz? Eğer
oğlunuzun Katar Emiri için ölmesini istemezseniz, neden
başkasının çocuklarını Katar Emiri için
yollayalım?
Doğu Akdenizde büyük
bir deniz gücü yığılması var ve Suriye iç
savaşının nereye doğru gittiğinin belirsiz olduğu
bir dönemde, AKP Hükûmetinin Türk Deniz Kuvvetlerinin
konuşlandırılması konusunda önceliklerini tekrar gözden
geçirdiğine inanmak istiyoruz. Hâlen Suriye iç savaşı devam
ediyor. Bazı analizciler, bu hızla devam etmesi durumunda, Rus hava
desteğiyle Suriye ordusunun, Hizbullah, Iraklı Şii
militanlarının çok kısa bir süre içinde muhalif cepheyi
çökerteceğini, Halepi alacağını ve ondan sonra Rakkaya
yöneleceğini düşünüyor. Ancak, Rus ordusunun bu hızlı
ilerlemesinin bölgeye başka güçlerin müdahalesini doğuracağı
da ifade ediliyor. Eğer böyle bir müdahale olursa, sadece Suriye büyük bir
savaş alanı hâline dönüşmeyecek, Doğu Akdeniz de büyük bir
savaş alanı hâline dönüşecek. AKP Hükûmetinin Genelkurmay
Başkanlığı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığıyla
birlikte kapsamlı bir değerlendirme yapmış olması
gerekir. Yani, Doğu Akdenizde bu kadar ülkenin filosu
yığınak yapmışken, acaba Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Adene gemi yollaması önceliğimiz midir? Bunu
değerlendirmiş olması gerektiğine inanıyoruz ve bu
çerçevede, Milliyetçi Hareket Partisi, AKP Hükûmetinin Aden Körfezi, Somali
kara suları ve açıkları ve Arap Denizinde korsanlığa
karşı görevli olan savaş gemilerimizin görev süresinin
uzatılması talebine evet diyecek ancak altını çizerek
ifade ediyoruz, bu değerlendirmelerin kapsamlı bir şekilde
yapılmış olduğuna, Sayın Bakan, inanmak istiyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özdağ.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın
Ertuğrul Kürkcü.
Buyurun, söz
sırası sizde. (HDP sıralarından alkışlar)
Sizin de
süreniz yirmi dakikadır Sayın Kürkcü.
HDP GRUBU ADINA
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlar; partimiz bu tezkerenin uzatılmasına
karşıdır. Bu tezkerenin uzatılmasını istemiyoruz
çünkü hiçbir tezkerenin uzatılmasını istemiyoruz. Türkiyenin
uluslararası ilişkiler çerçevesinde askerî zora, emperyalist
paktlara, uluslararası saldırgan yapılara dâhil
olmasını, buralarda eşitsizlik ve zulmün bir aracı
olmasını, komşu halklara ve hiçbir halka şiddet
uygulanması için Türkiyenin üniforma giydirilmiş yoksul işçi ve
köylü çocuklarının alet edilmelerini istemiyoruz.
Türk
Silahlı Kuvvetlerinin de bu görevleri yerine getirmektense Türkiyenin
yeniden kuruluşu bakımından olumlu bir rol oynayabileceği
bir konum kendisine belki benimseyebileceğini, o nedenle sivil
halkın, Türkiyenin sivil yaşamının güçlenmesi ve
derinleşmesi bakımından üzerine düşenleri düşünmeye
vakti olmasını ümit ediyoruz.
Bakanın
konuşmasını dikkatle dinledim. Bu tezkerenin
uzatılması ve Türkiyenin Aden Körfezindeki Amerikan görev gücü
Combined Task Force 151e bir askerî destek sunması bakımından
niçin bir gerekliliğin devam ettiğini bize
anlattığını düşünmüyorum. Yani ne oldu? 2009dan beri
bu Task Force bu bölgede faaliyet hâlindedir, Türkiye 2010dan beri
tezkerelerle buraya askerî destek vermektedir. Ne olmuştur? 2010da ne
olmuştur? 2011de ne olmuştur? 2012de, 2013te, 2014te, 2015te ne
olmuştur ki de 2016da yeniden, buraya kuvvet aktarımında
bulunacağız?
Aslında,
Hükûmetin Meclisi bilgilendirme, yapıp ettiklerinin hesabını
Meclise verme konusundaki isteksizliği, hesap vermeme
alışkanlığı bu durumda da sürüyor. İşte
Deniz ticaret hacmi şöyledir, çok fazla gemi Süveyş Kanalından
geçmektedir dolayısıyla asker göndermemiz gerekmiştir. Bu ikisi
arasında bir illiyet bağı kurulamaz, şundan ötürü
kurulamaz. Bu Task Force-151e şu ülkeler asker veriyorlar: Avustralya,
Pakistan, Güney Kore, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik
Krallık. Avustralyayı, Pakistanı ve Güney Koreyi
anlayabiliriz, onlar Hint Okyanusu ve Pasifik Okyanusunda çıkar sahibi,
doğrudan doğruya bu deniz alanıyla ilişki hâlindeki
ülkeler. Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallıkı
anlayabiliriz, onlar da dünya hâkimiyeti peşinde koştukları için
burada sancak gösteriyorlar. Peki, Türkiyeye ne oluyor? Örneğin,
diğer Akdeniz ülkeleri, İtalya, Yunanistan, İspanya; diğer
Kuzey Afrika ülkeleri, örneğin Mısır, Süveyş Kanalı
doğrudan doğruya kendisinin olduğu hâlde, niçin burada asker
bulundurmuyor? Bu sorunun Türkiye açısından ekstra bir
yanıtı olması lazım. Ne olabilir bu? Bir askerî zorunluluk,
örneğin, bizim deniz filomuzun İtalyanınkinden çok daha güçlü,
Yunanistanınkinden çok daha güçlü olması dolayısıyla daha
çok çıkarın burada tartışma konusu olması da iddia
edilemez. Aslında, bunu iktisadi ve askerî gereklilikler açıklamaz,
bunu sadece ve sadece bir ideolojik gereklilik açıklar. Bu, stratejik
derinlik perspektifinin dış politikadaki tezahürlerinden biri
dahadır. Stratejik derinlik dediğiniz şeyin aslını
şu oluşturur: Eski Osmanlı hinterlandında her
fırsattan istifade, bayrak göstermek. O yüzden, bu fırsatın
çıktığı her yere temsilî asker göndermek -şöyle ya da
böyle- ama Osmanlı çıkarlarının takipçisi olmak aynı
zamanda Osmanlı hâkimiyetini de şu ya da bu şekilde
anıştırmayı, onun gittiği yoldan gitmeyi gerektirir ve
bingo! 2015 yılında Türkiye Somalide bir askerî üs de kurmaya karar
vermiştir çünkü Somali ticareti içerisinde Türk etkinliği
durmaksızın artmaktadır.
Şimdi,
dolayısıyla, bütün bunları haydutları önlemek için, haydutlara
çok karşı olduğumuz için, haydut sevmediğimiz için,
haydutlar dünyaya zarar verdiği için değil, tam tersine bir hâkimiyet
perspektifinin parçası olarak yaptığımızı
söyleyip ondan sonra bu hâkimiyetten ne umulduğunu bu Meclise anlatmak
gerekir. Aynı hâkimiyet projesi, Katara bir askerî üs ve 3 bin asker
aktarımını da içeren bir plan çerçevesindedir ve bunları
bağdaştıran şey, bir Sünni askerî güç
oluşturulması bakımından Suudi Arabistan ve Katarla
birlikte girişilen ilişkiler çerçevesindedir. O yüzden, Somali'de
haydutlukla mücadele için bulunduğumuzu inandırıcı bir
biçimde hiç kimseye anlatamayız.
İkincisi,
bu haydut dedikleriniz kim? Haydut dedikleriniz, Somali
dağıldığı için, Somali Devleti ya da Somali Hükûmeti,
Somali'nin halkını korumakla ilgili olan güç diye bir şey ortada
bulunmadığı için, Somali'nin başlıca geçim
kaynağı olan deniz, denizden çıkan bütün deniz
canlıları ve balık Somali'nin geçimlik ve ihracat için başlıca
üretim kaynağı olduğundan, kendi sularını korumak,
kendi denizlerini korumak, kendi geçim kapılarını korumak için
bizzat yoksul balıkçıların oluşturdukları savunma
güçleriyle başladı bu iş. Yani sizin haydutluk dediğiniz
şeyin temelinde, aslında bütün haydutlukların temelinde
olduğu gibi ezilmişlik ve yoksulluk vardı. Bu insanlar
kedilerini koruyan bir güç olmadığı için kendilerini korumak
üzere bu mücadeleye giriştiler. O yüzden de bütün bu korsan denilen
güçlerin hepsinin adlarının içerisinde Somali halkının
savunması, Somali'nin çıkarlarının savunması gibi
adlar var.
Özetle diyeceğim,
haydut dediğiniz Somaliliyi kazıyın, altından bir yoksul
balıkçı çıkar. Dolayısıyla, Türkiye, yoksul
balıkçıların kendi sularını korumak için, büyük
ülkelerin büyük teknelerine karşı kendilerini müdafaa etmek için
kurarak başladıkları ve elbette, sonunda zıvanasından
çıkmış olan ama eninde sonunda bir sahici insani sebebe dayanan
bu haydutluğun sebepleriyle değil, sonuçlarıyla ilgilenmek de
çözümün değil, sorunun bir parçası olarak aslında, sorunu bir
kere daha içinden çıkılmaz hâle getirmektedir. Bu nedenle,
Halkların Demokratik Partisi, bu açıdan da böyle bir görev gücünde
yer alınmasının aslında sorunu büyüttüğü kanaatiyle
Türkiyenin ordusunu, donanmasını buradan çekmesi talebindedir.
Başbakanımız
der ki: Türkiye, Somalide çatışan taraflar arasında bir
aracı rol de oynayacaktır. Dağılan Somalide bugün 3 tane
kuvvet merkezi var; bu üç merkezden biriyle Türkiye ilişki hâlinde,
diğeri El Şebabın kontrolü altındaki bölgelerdir, öbürü de
Puntland denilen, esasen korsan dediğiniz insanların daha çok
bulundukları bölgelerdir. Şimdi, hikmeti daha çok
anlaşılıyor Sünni denkleminde yer almanın, aynı
zamanda, El Şebab ile Mogadişu Hükûmeti arasında bir aracı
rol oynamanın ki El Şebab dediğimiz şey El Kaidenin
yerel bir yansımasıdır.
Bütün bunlar arasında,
herhangi bir ufku olmaksızın girişilmiş ilişkilerin
bir parçası olarak burada bir deniz görev gücü oluşturuyoruz. Bu
stratejik derinliğin nelere mal olduğunu, stratejik bir derinlikten
çok stratejik bir çukura dönüşmüş olan bu stratejinin nelere mal
olduğunu dün kamuoyuna yayınlanan Avrupa Birliği heyetleri ile
Cumhurbaşkanı arasındaki görüşmenin tutanaklarından
çok iyi gördük.
Suriyeyle
niçin ilgileniyoruz? Orada din kardeşlerimizin canı
yandığı için, değil mi, gerekçesi odur. Orada Suriye
Hükûmeti kendi yurttaşlarına kötü muamele ettiği için
onları koruyoruz, onları esirgiyoruz, onlar korunsun diye
IŞİDe bile destek veriyoruz, onları burada himaye ediyoruz ve
Avrupaya göç etme sırası geldiğinde Avrupalı hükûmetlerle
pazarlık masasına oturuyoruz. Bütün bu iddiaların, insani
iddiaların hepsini çürüten bu korkunç pazarlığın
tutanaklarını okumayı herkese tavsiye ediyorum.
Cumhurbaşkanı, Avrupalılara meydan okuyor, diyor ki: Bir tek
çocuğun cenazesiyle değil, 10-15 bin cenazeyle Ege kıyılarında
karşı karşıya kalırsınız kapıları
açarsam. Otobüslere bindirip gönderirim onları Bulgaristan, Yunanistan
kapılarına, gününüzü görürsünüz. Yılda 3 milyar vereceksiniz,
bir seferde 3 milyar yetmez.
Şimdi, böyle bir
tartışmanın stratejik bir derinlik içerdiğini kim
söyleyebilir? Kim bütün bunların din kardeşleriyle ilişkinin bir
fonksiyonu olduğunu bize anlatabilir? Aslında Türkiye de, öteki
ülkeler de, Avrupa da, hepsi çımçığ devlet çıkarları,
çımçığ maddi menfaatler üzerine, bütün insanların ortak
ilgisini çekebilmek için, bir ortaklık duygusu yaratabilmek için
uydurdukları gerekçelerin arkasında, bildiğimiz hâkimiyet
planlarını yürütüyorlar.
Sevgili arkadaşlar,
Türkiye Büyük Millet Meclisi bu aklı yürütmelidir. Devletimize lazım
olur. Bütün bu itirazlardan sonra, günün birinde bize de lazım olur, biz
de devlet olabiliriz, o yüzden donanmamızı Aden Körfezine göndermeye
karşı çıkmayalım. diyerek bu işleri idare edemez
çünkü bir kere Devlet çıkarının Silahlı Kuvvetler
tarafından temsili. diye bütün meseleler gerekçelendirilmeye
başlandığında iç politika da elinizden kaçar gider.
İç politikanın
elimizden nasıl kaçıp gittiğini, Meclisin elinden nasıl
kaçıp gittiğini Cizrede, Surda, Silopide uygulanan vahşet
siyasetiyle, vahşet harekâtlarıyla hep birlikte görüyoruz.
Tutalım ki PKK bir isyan
başlattı, tutalım ki bir şiddet olayı
gerçekleşti. Bu şiddet olayıyla başa çıkmak için
Meclis Başkanlığına verdiğimiz soru önergesi
Başbakanlığa iletilmedi. Başbakana sorduk çünkü bu harekât
planıyla ilgili çok önemli bir bilgi, çok önemli bir haber Türkiye
medyasının, daha çok da sosyal medyasının, İnternetin
çeşitli kanallarında yayınlandı.
Çöktürme Harekât Planı
adı verilen bir plan var elde. 2014 Eylülünde Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığınca hazırlanarak
Genelkurmay Başkanlığına sunulan, Genelkurmay Strateji Plan
Dairesi Strateji Şube Müdürlüğünün Çöktürme adını
verdiği, gizli ibareli bir eylem planı yürürlüktedir. Bu eylem
planının hakikaten olup olmadığını, Cizrede,
Surda, Silopide gördüğümüz manzaranın bazı sorumsuz
unsurların değil, bizzat devletin derununda, en ciddi askerî
planların yapıldığı yerde yapılıp
yapılmadığını aydınlatmasını Hükûmetten
istedik. Savunma Bakanımız burada, tekrar da önünde soruyorum. Ve
Meclis Başkanlığına gönderdiğimiz bu soru önergesi
Onu soramazsın, bunu soramazsın. diye bize iade edildi.
Sevgili arkadaşlar,
sizin görevlendirdiğiniz memurlar sizin sorduğunuz soruları,
soru önergelerini Meclis Başkanı adına size iade ediyorlar Öyle
soru soramazsın. diye. Öyle soru sorarım, şimdi burada
sorduğum soruları okuyacağım:
1) Hükûmetiniz Eylül 2014te
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına bir savaş
simülasyonu eylem planı hazırlığı talimatı
vermiş midir? Ki bu eylem planı şununla özet olarak ifade
edilebilir: Ablukaya alınan yerleşkelerde yaşamsal alanlar
tahrip edilerek geri dönüş koşulları ortadan
kaldırılacak, kitlesel imhalar, tutuklama ve boşaltmalarla
yerleşkeler huzura kavuşturulacaktır. Yapılacak
bastırma operasyonlarında 10 ila 15 bin imha, 8 bin civarı yaralı,
5-7 bin arası tutuklama, bombalanmış küçük ve büyük
yerleşim alanlarında 150-300 bin civarı insanın yer
değiştirmesinin planlanmakta olduğuna dair bir harekât
planından söz ediyoruz. Soruyorum: Bunun için Hükûmet bir talimat verdi
mi?
2) Eylül 2014 sonrasında
veya öncesinde düzenlenen MGK toplantılarında yukarıda sözü
edilen eylem planı üzerinde görüşme yapıldı mı?
Yapılmışsa bu görüşmenin içeriği nedir?
3) Eylül 2014te Kürt
sorununun çözümü hedefiyle barış ve müzakere sürecinin henüz
süregitmekte olduğu bilinmektedir. Yukarıda iddia edilen planın
çözüm süreci içinde hazırlanmasının sebebi nedir? Hükûmetin ve
Genelkurmayın müzakere sürecinde bu çapta bir imha planı
hazırlığı içinde olduğu, müzakereyi PKK lideri
Abdullah Öcalanla doğrudan yürüten devlet heyetinin bilgisi dâhilinde
midir?
4) Basında,
yukarıda sözü edilen planın güncellenerek Hükûmetiniz tarafından
onaylanıp yürürlüğe konulduğu iddia edilmektedir. Bu iddialar
doğru mudur? Eğer doğruysa bu karara ne zaman varılmıştır?
Bu karardan AKP milletvekillerinin haberi var mıdır? Bu planla ilgili
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu olan partilerin bilgilendirilmemesinin
nedeni nedir?
5) Yukarıda yer alan
planın içeriğiyle günümüzde Cizre, Nusaybin, Silopi, Sur, Dargeçit ve
Silvan ilçelerinde devlet güvenlik güçleri tarafından uygulanan
yöntemlerin tıpatıp örtüştüğü görülmektedir. Gerek sivil
kayıpların yüksekliği gerekse yöntem ve strateji
açısından söz konusu ilçelerde uygulamaya konulan devlet
pratiğiyle yukarıda sözü edilen çöktürme eylem planı
arasındaki bu tam uyum hangi sebepten kaynaklanmaktadır?
6) Türkiye Büyük Millet
Meclisi komisyonlarına bilgi veren uzmanlar, Kürtlerin haklarını
elde etme hedefiyle silahlı mücadele yürüten PKKnin savaşçı
sayısının 3 ila 5 bin arasında olduğunu
bildirmişlerdir. Sözünü ettiğim komisyonlar çözüm süreci
sırasında Mecliste kurulmuş olan ve birinin
Başkanlığını da yanlış bilmiyorsam
Sayın Naci Bostancının yaptığı komisyondur. Söz
konusu çöktürme planının 10 bin ila 15 bin imha, 8 bin civarı yaralıyla
sonuçlanması öngörüldüğüne, PKK savaşçılarının
önemli bir bölümünün de Türkiye toprakları dışında
konuşlandığı bilindiğine göre Hükûmetinizin bu planla
emri altındaki silahlı güçlerin binlerce sivil
yurttaşımızın yaşam hakkına son vermesini göze aldığı
anlaşılmaktadır. Sivillere yönelik, hiçbir yasaya,
uluslararası anlaşmalara ve taahhütlere, demokratik ölçütlere
sığmadığı açıkça ortada olan bu plana Hükûmetiniz
hangi gerekçeyle onay vermiştir? Bu şiddette bir harekâtın
gerçekleştirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi vermek,
sıkıyönetim ya da olağanüstü hâl ilan etmek gereği neden
duyulmamıştır?
7) Raporda yer alan,
yapılacak bastırma operasyonlarında şu kadar imha, şu
kadar yaralı, şu kadar yer değiştirme
planlandığı ifadesi doğruysa bu planlanan eylemlerin tehcir
ve soykırım tanımlarına uyduğu gözlenmektedir. Bu
eylemlerin insanlık suçu olduğu ve Türkiye'nin,
Soykırımı Önleme Uluslararası Sözleşmesinin
imzacılarından biri olduğu düşünüldüğünde bu
sözleşmeden kaynaklı uluslararası yükümlülüklerinizi
karşılamak için Hükûmetiniz tarafından hazırlanan veya
hazırlanmakta olan bir eylem planı da var mıdır?
8) Söz konusu plan
Hükûmetinizin bilgisi dışında olmakla birlikte gerçek ise
Türkiye Cumhuriyetinin bağrında Kürt soykırımını
hedefleyen bir örgütün kurulmuş olduğu
anlaşılacağına göre Hükûmetiniz bu suç örgütüne
karşı harekete geçmek üzere nasıl bir hazırlık
öngörmektedir?
9) Türkiyenin de
imzacısı olduğu 1949 Cenevre Protokollerine ek 2 no.lu Ek
Protokolün ülke içindeki silahlı çatışmaları düzenleyen
1inci maddesinin devletin silahlı güçleri ile muhalif ya da başka,
örgütlü ve sorumlu bir kumanda altındaki silahlı güçler
arasındaki silahlı çatışmalar bahsinde
çatışmanın tarafları bakımından somut
yükümlülükler içerdiği bilinmektedir. Bunların arasında,
sivillerin korunması, kültürel varlıkların ve kutsal
mekânların korunması, işkence ve insan onuruyla
bağdaşmayan muamelelerin yasaklanması gibi hususlar yer
almaktadır. Buna göre hem yukarıda sözü edilen eylem planı hem
de Cizre, Nusaybin, Silopi, Sur, Dargeçit ve Silvan ilçelerinde
gerçekleştirilen operasyonlarda bu protokole uyulması
planlanmış mıdır?
İki soru daha var fakat
onları okumayacağım.
Şimdi şunu sormak
istiyorum: Demek ki siyasetin icrası bakımından askerî
vasıtalara başvurduğunuzda, hatta askerî vasıtalara
başvurduğunuz zaman siyasetin icrasını doğrudan
doğruya askerî vasıtalara ve askerî kurumlara devrettiğinizde
elinize geçecek olan şey bundan başka bir şey değildir.
Silahlı Kuvvetleri burada birinci dereceden sorumlu ya da suçlu göremeyiz,
sadece tek bir sebeple, kararı alan ve bu kararın alınması
için harekete geçen onlar olmadığı için, yoksa bu planın
uygulanması sırasında onlar da bunlara itiraz edebilirlerdi, onlar
da bunların aslında Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası
sözleşmelere aykırı olduğunu ifade edebilirlerdi, bunu
yapmadılar ama Hükûmet bunu yaptı. Eğer yapmadıysa burada
çıkıp söylensin Biz yapmadık. diye. O zaman ben soruyorum:
Silvanda, Cizrede, Nusaybinde, Silopide bu sivilleri öldüren kimdir ve bu
sivillerin ölümüyle övünen kimdir, çıksın Meclise hesap versin. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gruplar
adına üçüncü söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan
Milletvekili Öztürk Yılmaza aittir.
Sayın Yılmaz,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ
(Ardahan) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin,
Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıklarında, Arap Denizi ve
mücavir bölgede Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bir
yıl süreyle daha görevlendirilmesi konusunda Meclise getirmiş
olduğu tezkere konusunda Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu tezkere,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararları, akabinde
Avrupa Birliğinin görev gücü ve NATOnun görev gücü çerçevesinde
şekillenmiş bulunmakta ve Türkiye de buraya aktif bir şekilde
katkı yapmaktadır. Dolayısıyla, grubumuz adına bu
tezkereye biz onay vereceğiz.
Bununla
birlikte, bu görev gücünün bulunduğu bölgeye baktığımız
zaman, özellikle Kızıldenizin iki yakasında, bir tarafında
Yemen, iç savaş yaşıyor, bir yıldır korkunç bir iç
savaş yaşıyor, şu anda paramparça olmuş durumda;
diğer tarafında ise Somali, yine keza, büyük bir terör tehdidi
altında, El Kaide bağlantılı El Şebab terör örgütünün
yoğun tehdidi altında. Yemende de keza, Hutilerle yeni
cumhurbaşkanı arasındaki sürtüşme, akabinde El Kaidenin o
bölgeye hâkim olması, yeni bir Sünni bölgenin yaratılması, bu
bölgede de çalkantılı bir siyasi durum ortaya
çıkarmıştır. Bizim, bu bölgedeki ticaret
akışının, doğudan batıya, batıdan
doğuya giden ticaret akışının güvenliğini
sağlamamız ve buraya destek olmamız, uluslararası toplumla
birlikte hareket etmemiz tabii bir şey, dolayısıyla bu tezkereyi
destekleyeceğiz.
Biliyorsunuz, eski dünyada,
bu güzergâh, özellikle Kızıldeniz ve Babülmendeb Boğazı çok
uzunca bir süre Baharat Yolunun ana güzergâhıydı, bugün de aynı
kritik önemini korumaktadır.
Hükûmetin bu tezkeresine okey
verirken dış politikayla ilgili başka konularda bizim ciddi
kaygılarımız ve çekincelerimiz var. Müsaadenizle onları
paylaşmak istiyorum.
Öncelikle Suriye eksenli
konuşmak istiyorum. Türkiye, Suriyede bugün Türkiye-Suriye denkleminin
hem askerî olarak hem siyasi olarak dışına itilmek istenmekte ve
önemli ölçüde itilmiş durumdadır. Obama yönetimi başa gelirken
iki cephede yani Afganistan ve Irakta savaşı
sonlandıracağını belirtmişti ve o dönem kendi iç
kamuoyundan büyük bir destek almış ve seçimleri
kazanmıştı. Bugün, Obama yönetiminin gitmesine, görevi bırakmasına
yedi, sekiz aylık bir süre kaldı. Afganistandaki askerî güç çekildi
ama hâlâ devam ediyor çekişme, Iraktaysa IŞİD belası
Irakı sardı. Üstüne üstlük Suriyeyle ilgili süreç, Suriyedeki iç
savaş olanca hızıyla devam ediyor. Obama yönetiminin bu süreç
içerisinde Suriyedeki savaşı sonlandırma konusunda işi
sağlam tutacağını şahsen düşünmüyoruz. Seçim
atmosferine girildi Amerikada.
Dolayısıyla, bu
savaşın başlamasında o dönemdeki Amerikanın tutumu
ile şu andaki Amerikanın tutumu arasında ciddi bir fark ortaya
çıkmış durumda. Amerika Birleşik Devletleri Suriyedeki iç
savaş başlamadan önce Esadın koşulsuz olarak
gönderilmesini istiyordu, Türkiye de aynı noktadaydı ve hatta
Türkiyeye -tırnak içerisinde- gaz veriyordu. Amerika Birleşik
Devletleri ve Batı, Esadın birkaç haftada, daha sonra olmayınca
birkaç ayda, olmayınca birkaç yılda gideceğini o zaman
seslendiriyordu. Bugün 5inci yılına giriyoruz ve Suriyedeki iç
savaş olanca hızıyla devam ediyor. Peki, değişen ne
oldu? Değişen, Amerikanın Suriye politikasında kritik
değişiklikler oldu bizi etkileyen. Biz Amerika ve Batıyla
Suriye politikasında ters düştük, iki konuda ters düştük: Bir,
özellikle, IŞİDin Suriyeye yerleşmesi, IŞİDin
Iraka yerleşmesinden sonra, Amerika için Esadın gönderilmesi
birinci öncelik olmaktan çıktı. Evet, Esadın gönderilmesinden
mutlu olurlar belki ama şu anda Esadın gönderilmesinden ziyade,
IŞİDin temizlenmesi öncelikli strateji oldu, Türkiye için ise hâlâ
Esadın gönderilmesi birinci strateji; burada biz ters düştük.
İkinci ters
düştüğümüz konu, bizim için, Türkiye için bütün gücümüzle lanse
ettiğimiz PYD konusu. Hükûmet her defasında PYDyle ilgili süreci
anlatırken PYDyi terör örgütü olarak belirtmekte ancak Amerika
Birleşik Devletleri PYDyi arazide kendisine destek veren en önemli kritik
müttefik olarak görmekte. Bizim ikinci ters düştüğümüz nokta,
Amerikayla, PYD konusu. Dolayısıyla, başlangıçta, bizim
Batıyla olan ittifakımız, Suriye konusunda, bugün iki konudan
dolayı ciddi darbe almıştır. Diğer taraftan, Suriye iç
savaşı başladığında Esad köşeye
sıkışmıştı, çok dar bir alanı kontrol
ediyordu. Nüfus olarak her ne kadar önemli bir nüfussal bölge elinde olsa da
toprak olarak daralmıştı, yüzde 30u kontrol ediyordu. Bugün,
Esad, özellikle, Rusyanın 30 Ekimdeki bombardımana
başlamasıyla birlikte çok büyük bir alan kazandı, Esadın
toprakları yüzde 18 daha arttı ve Esad bugün, muhalifleri köşeye
sıkıştırmıştır. Bugün, muhalifler darmadağın.
Bugün, Rusyanın bombardımanıyla arazide Esadın eli
güçlenmiştir, yarın tekrar Cenevre masasına oturdukları
zaman Esad ekibinin diplomatik olarak da eli güçlenmiştir.
Gelişim çizgisine
baktığımız zaman, şu anda bizim gördüğümüz, Esad
Suriyenin nüfus olarak yüzde 75ini kontrol ediyor, topraklarının
ise çok büyük bir bölümünü kontrol ediyor, birkaç şehir
dışında tamamen Esadın kontrolüne geçmiş durumda.
Bölgede çok ciddi, radikal toprak değişiklikleri oldu kontrol
açısından.
Bakınız, normalde
biz, muhaliflerin, bizim desteklediğimiz, İstanbulda yedirip
içirdiğimiz, toplantılar düzenlettiğimiz, planlar
yaptırdığımız muhaliflerin Şama yürümesini
beklerdik ama muhalifler bugün Türkiyeye kaçıyor, muhalifler Türkiyeye
kaçıyor. Diğer taraftan, Esadın çekilmesini ve muhtemelen
birkaç ülkeye, örneğin, Rusyaya sığınmasını
beklerdik, Esad Şamda daha sağlam oturuyor. Suriye üniter bir
yapıydı, üniter yapı olarak kalacağını
düşünüyorduk, sadece Esadın değişeceğini
düşünüyorduk ve Esad dışındaki bütün Baas sisteminin
kalacağını, kalmasa bile Suriyenin üniter olarak devam edeceğini
düşünüyorduk, bugün Suriye paramparça oldu. Yarın Esad bütün
topraklarda kontrolü sağlasa bile Suriye birlikte kalamayacak, yeni
dinamikler çıktı. Bizim, müzakere heyeti olarak Riyad eksenli Yüksek
Müzakere Heyetini Cenevreye gönderdiğimizde gördük ki aralarında bir
anlaşma bile yok doğru dürüst, yamalı bohça gibi, birinin
söylediğini diğeri tasvip etmiyor, böyle bir muhalefetten
bahsediyoruz biz. Bu muhalefetin Cenevrede Esadın
karşısında bir başarı elde etmeyeceği zaten
gidişinden belliydi.
Şimdi ne oluyor? Rusya
tekrar Halep ile Türkiye arasındaki koridoru kesti. Bir harita göstermek
istiyorum size, bakınız, bu haritada Halep çevrelendi, Halep ile
Afrin arasında -doğudan Ruslar vurarak Afrinle birleştirdi- çok
dar bir alan kaldı. Muhtemelen Halep düşüyor. Biliyorsunuz, Halepin
yarısı şu an itibarıyla Esad rejiminin, diğer
yarısı muhaliflerin elindeydi. Halepten büyük bir göç var, bir
kısmı kuzeye gidiyor, bir kısmı batıya gidiyor, Halep
boşalıyor. Muhtemelen, böyle giderse, Rusya bombardımanı
devam ederse Halep de düşüyor. Biz, Emevi Camisinde Cuma namazına
giderken Suriye ordusu Türkiye sınırına dayandı, 3-5
kilometre kaldı.
Biz basında ne görüyoruz
birkaç gündür? Diyorlar ki: 1 Mart tezkeresinde yapılan hatalar Suriyede
tekrarlanmayacak. Yani ne demek isteniyor? Suriyeye bir müdahale
imasında bulunuluyor. Peki, biz bu müdahaleyi
yaptığımızı varsayalım ve Suriyeye
girdiğimizi varsayalım, Amerika bizi desteklemiyor, iki konuda da
bizimle ters düşmüş. Batının bütün önceliği
mülteciler olmasa Suriyenin yüzüne bile bakmayacak. Kime güvenerek biz bu
harekâtı yapacağız? NATO Anlaşmasına göre, kendi
topraklarımıza dönük bir saldırı olması hâlinde NATO
bizi koruyabilir. Peki, biz dışarıya
çıktığımız zaman, orada bir çatışmaya maruz
kaldığımız zaman NATOnun gelip bizi
koruyacağını mı zannediyoruz?
Avrupa Birliğinin
Türkiye'yi mülteci kampına dönüştürme politikasına bir an önce
son vermeliyiz. Çok aşağılık bir dil kullanıyorlar. 3
milyar euro para veriyorlar diye bütün burayı mülteci kampına çeviriyorlar.
Kavimler Göçü mü bu ülke? Onun için, gerekirse bu parayı iade etmek
lazım, başlarına çalmak lazım ve bunu iade edip almamak
lazım çünkü biz bağımsızlıktan gelen bir ülkeyiz. (CHP
ve MHP sıralarından alkışlar) Biz 3 milyar euroyla kendi
vicdanımızı, haysiyetimizi, duruşumuzu
satmamalıyız. Kaldı ki bu parayı bize doğrudan da
vermiyorlar. Bunu, Birleşmiş Milletler kanalıyla vermek
istiyorlar, başka ajanslar kanalıyla vermek istiyorlar, cash olarak
getirip Türkiyeye vermiyorlar. Dolayısıyla, bizim bu konuda da
doğru dürüst bir politika takip etmemiz lazım. Mültecilere
indirgemememiz lazım bizim AByle ilişkilerimizi. Sanki mültecilere
iyi bakmazsak AB politikamızda ciddi bir sekte olacakmış gibi,
zaten sekte var. Biz mültecileri niye bir daha ön şart yapmak istiyoruz,
yeterince ön şart varken?
Bir başka konuya
değinmek istiyorum. Amerikayla, Batıyla sadece Suriye konusunda
ters düşmüyoruz, Irak konusunda da ters düşüyoruz. Nereden
anlıyoruz? Başikadan anlıyoruz. Biz Başikaya asker
gönderirken Amerika Birleşik Devletlerinin tutumunu görmedik mi? Amerika
Birleşik Devletleri Iraka bizim müdahil olmamızı istemiyordu ve
dolayısıyla orada bocaladık çünkü politika açısından
küresel bir politika oluşturulurken dünyadaki genel gidişat, eksen de
takip edilir, tek başına hareket edilmemesi gerekiyor. Bu konuda
maalesef biz yeterince gündemi okuyamadık ve Amerikanın tepkisini de
değerlendiremedik.
Şimdi, Amerika seçime
gidiyor. Amerikanın Suriyede bir çözüm yapıp seçime gideceğini
düşünüyor muyuz? Suriye kaos içerisinde kalabilir. Peki, elde ne var? Elde
kalan tek diplomatik çözüm var, o da zayıf, cılız. Bu diplomatik
çözümü çalıştıracak kim? Amerika ve Rusya, büyük ülkeler,
Batı ve bizler ama bu diplomatik çözümün şu anda şartları
da ortadan kaldırılıyor arazideki gelişmelerle. Ve öyle bir
noktaya getiriliyor ki Esad oturduğu zaman daha güçlü bir şekilde
oturacak ve muhalifler daha cılız bir şekilde oturacak ve
dolayısıyla bazı şartlar diğer tarafın
koşulları dinlenmeden bertaraf edilerek dikte edilmeye
çalışılacak. Dolayısıyla, bu konuda da, bizim, diplomatik
çözüm konusunda da işi sağlama almamız gerekiyor.
Diğer bir konu Rusyayla
ilişkiler. Biz normalde Rusyayla bu uçak düşürme hadisesinden sonra
Suriyede çok büyük bir alan kaybettik. Bugün Suriyede uçak uçuramıyoruz.
Niye uçuramıyoruz? Çünkü bir kaza hâlinde Rusyayla karşı
karşıya geleceğimizden korkuyoruz ve bu durumda bizim
desteklenmeyeceğimiz hissi hâkim, Türkiyenin yalnız
kalacağı hissi hâkim. Nereden anlıyoruz? Suriyedeki mevcut durumdan
anlıyoruz. Türkiye desteklenmeyecek, zaten desteklenmiyor. Desteklense bu
zamana kadar, dört buçuk yıl bu savaş sürerken siz uluslararası
toplumdan, Amerikadan, Avrupa Birliğinden doğru dürüst bir adım
atıldığını gördünüz mü? Peki, ne oluyor? Hükûmet
yalnız, bütün yumurtaları Suudi Arabistan ve Katarın sepetine
koymuş. Biz Suudi Arabistan ve Katarla Suriyede yeni bir sistem
oturtmaya çalışıyoruz. Suudi Arabistan ve Katar kimleri
destekliyor, hangi grupları destekliyor? Bu 17 kişilik Yüksek
Müzakere Heyetini destekleyen, onun arkasında 116 kişi vardı;
söyleyeyim birkaç tanesi: Ahrar El Şam. Kimdir Ahrar El Şam? Tekfiri,
Selefi, Suriyede İslam devleti kurmak isteyen silahlı bir grup.
Ceyş el İslam kim? O da aynı şekilde, Suriyede İslam
devleti kurmak isteyen, silah zoruyla kurmak isteyen bir oluşum, bir terör
örgütü esasen. Bakınız, silahlı muhalif deniyor. Ama, sonuçta
yapı itibarıyla bu insanlar Suriyeye mi demokrasi getirecek? Suudi
Arabistanın kendi içinde demokrasisi mi var ki bunu Suriyeye getirsin?
Suriye, bizim, Osmanlı zamanındaki en önemli, Şam, ön önemli
vilayetlerimizdi. Şam halkı küstü, Halep halkı küstü, bizim
Humustaki, Hamadaki halk küstü Türkiyeye. Çünkü Türkiye burada askerî
müdahaleye ve zorla bir rejim değişikliğine öncülük etti ve
küstürdük bütün Orta Doğu halklarını.
Biz 1 Mart tezkeresine onay
vermediğiniz için Irakta güçlüydük. Irak halkı bizi 1 Mart
tezkeresini burada, Mecliste gömdüğümüz için destekliyordu. (CHP
sıralarından alkışlar) Ama şimdi yeni tezkerelerden
bahsediyoruz. Kime karşı yapıyoruz biz bunu? Müslüman bir halka
karşı, yönetimi zalimmiş diye. Kimler ölecek orada? Bizim bu tür
maceralardan uzak durmamız gerekiyor. Kesinlikle askerî çözümle bu
işin halledilmeyeceğini artık anlamamız gerekiyor. Hiç
kimse samimi değil, Türkiye böyle bir kaygan ortamda Orta Doğuya,
Şama, başka yerlere asker gönderdiği zaman geri
çıkışı olmayan bir maceranın içerisine girecek. Biz bu
tür bir şeye kesinlikle karşı olacağız.
Amerika Birleşik
Devletleri Türkiyenin tezlerini destekledi mi? Biz uçuşa yasak bölge
dedik, destekledi mi? güvenlikli bölge dedik, destekledi mi? Onu
desteklemeyen askerî müdahaleyi mi destekleyecek? Amerika Birleşik
Devletleri bu konuda, Suriye konusunda maalesef bizimle doğru dürüst bir
politika takip etmedi; biz bunu biliyoruz. Ama artık bunun da ifşa
edilmesi gerekiyor. Giden bir yönetim, yeni gelecek başka bir yönetim ve
muhtemelen Suriye dosyası onun elinde olacak.
Bizim dış
politikadaki bu yalnızlığımızın
kırılması lazım; onun için yeni bir dil, yeni bir lisan,
yeni bir anlayış gerekiyor. Aynı düzenle sürekli başarı
kazanıyoruz hikâyeleriyle bu işin gitmeyeceği belli. Suriye
politikası çöktü; artık itiraf etme zamanı, gerçekle
yüzleşme zamanı, buradan bir çıkış bulma zamanı.
(CHP sıralarından alkışlar) Türkiye'nin
sınırına, Halep düştüğü zaman 600 bin kişinin
geleceği söyleniyor. Başlı başına bu bile bir
başarısızlık. Nerede konaklayacak bunlar? Türkiye'nin 3
milyon Suriyelisi var, neredeyse 1 milyon Iraklısı var. 10 milyar
dolar para harcamışız biz. Kimseyi de memnun edemiyoruz. Ne
yapacağız böyle? O zaman bütün sınırlarımızı
açalım, dünyanın neresinde bir zulüm oluyorsa buna merhamet abidesi
olarak Türkiyenin mi hep şey yapması gerekiyor, hiçbir
politikamız yok mu başka bizim sınır kapısı açma
dışında?
Dolayısıyla, bu
konuda gerçekçi olalım, birbirimizi kandırmayalım, bu ülke
bizim, burası bizim vatanımız. Bu gelen insanların ne
olduğu bile belli değil, hiçbir arama tarama yok. Kim bunlar? Nerede
kalacaklar bunlar? Yarın, bunların terörist olmadığını
kim iddia edebilir? (CHP sıralarından alkışlar) Güvenlik
soruşturması mı yaptınız bunlara? Basit bir mahalleden
diğer bir mahalleye giderken ikametgâh alıyorsunuz, başka
şeyler alıyorsunuz. Bunlar elini kolunu sallayarak sahil kentlerine
geldiler. Biz âdeta Kavimler Göçünü yaşıyoruz bu ülkede, her taraf
Suriyeli kaynıyor ve bir çözüm var mı? Yok. Cenevredeki
görüşmelerde Türkiye masadan esasen dışlandı.
Şimdi, Uluslararası
Suriye Destek Grubunun toplantısı olacak. En azından bir konu
gündeme getirilebilir; o da, bizim canımızı direkt yakan,
Suriyede barış olduktan sonra Türkiyedeki Suriyelilerin geri
dönüşüne ilişkin bir de yazım gerekiyor, bir plan gerekiyor. Bu
konuyla ilgili hiçbir yazım yok. Sanki ilelebet Türkiyede
kalacaklarmış gibi bunlar takdim ediliyor. Bizim
kaynaklarımız sınırlı. Biz kendi
vatandaşımıza vermediğimiz ücretleri, kendi
vatandaşımızdan esirgediğimiz kaynakları bu kadar
hoyratça bütün Suriyelilere sorumsuz bir şekilde veremeyiz.
Dolayısıyla, bu konuda sağlam durmalıyız biz ve
mutlaka ve mutlaka uluslararası toplumla artık toparlanmalı ve
birlikte hareket etmeliyiz.
Rusya Suriyeyi işgal
etmiştir. Tartusda, Latakiada bunların limanları var, üsleri
var, Şamda, Humusta, Hamada askerî birlikleri var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Rusya,
Suriye hava sahasının çok büyük bir bölümünü kontrol ediyor. Neden
bunu yapıyor? Çünkü şundan yapıyor: Bir stratejisi var,
Türkiyeye bir öfkesi var, dinmeyen bir öfkesi var. Şunu demek istiyor:
Ben bütün muhalifleri yok edeceğim ama sizi, Esad rejimini
IŞİDle ve El Nusrayla tercihe bırakacağım kimi
tercih ediyorsunuz diye. Uluslararası topluma dikte etmek istediği bu
ve büyük bir oyun oynanıyor burada.
BAŞKAN Sayın
Yılmaz, süreniz dolmuştur.
Teşekkür ediyoruz.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla)
Bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) -
Bizim bu konuda mutlaka ve mutlaka dış politikayı tamamen gözden
geçirmemiz gerekiyor. Bir parti anlayışıyla ben bu
konuşmayı yapmıyorum, bunu bir vatandaş, bir yurtsever
olarak yapıyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gruplar
adına dördüncü ve son konuşma Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Malatya Milletvekili Taha Özhana aittir.
Buyurun Sayın Özhan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
TAHA ÖZHAN (Malatya) Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türk Silahlı Kuvvetleri
deniz unsurlarının Somali açıklarında korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla
yürütülen uluslararası çabalara verdiği desteğin
uzatılmasına ilişkin tezkereye dair söz almış
bulunuyorum.
Malumunuz, konumuz Aden
Körfezindeki korsanlık ve haydutluk ve soygun faaliyetleri olmakla
birlikte, ana ekseninin Somalinin de oluşturduğu, bizim de
Somalideki varlığımızdan dolayı Somali
tartışmasının da ciddi bir kısmında yer
aldığı bir meseleyi, bir tezkereyi görüşüyoruz
aslında. Öncelikle tezkereye geçmeden Somaliye dair birkaç ufak
hatırlatma yapmak istiyorum.
Somali, tabii, çok büyük
acılarla anılan, sadece iç savaşta yarım milyondan fazla
insanın hayatını kaybettiği, bu iç savaş
yetmiyormuş gibi ardından da özellikle 2010da ortaya çıkan
açlık, kıtlık ve hastalık sonucunda takriben 250 binden
fazla, 300 bine yakın olduğu tahmin edilen insan kaybının
yaşandığı, gerçekten tam anlamıyla çökmüş bir
devlet ve ülke tablosunun ortaya çıktığı Somaliden
bahsediyoruz. Dolayısıyla, Somaliyle Türkiyenin kurduğu
ilişkinin zemininde her şeyden önce bu insanlık dramı
yatıyor.
Özellikle 1991de iç
savaşın başlaması, ardından aşiretler nezdinde bu
savaşın yoğun bir şekilde, kanlı bir şekilde
devam etmesi ve 2007ye ulaşıldığında El
Şebabın ortaya çıkışı, 2009 yılında
geçici hükûmetin kurulması ama Mogadişunun büyük bir
kısmının Şebab kontrolünde kalması gibi çok büyük bir
kriz backgroundu olan bir ülkeden bahsediyoruz. Özellikle 1993
sonrasında BM ve diğer uluslararası kuruluşlar ülkeyi
tamamen terk ettiler ve Somali kaderiyle baş başa
bırakıldı. 2011 yazında başlayan kuraklık -2010
sonrasında- ve açlık sonrasında ilk kez ülkeye bir umut
ışığı doğdu, bu da o dönem
Başbakanımız şimdiki Sayın
Cumhurbaşkanımız Erdoğanın 19 Ağustos 2011
tarihli ziyareti tam anlamıyla bir dönüm noktası oldu. Bu tarihten
sonra Türkiye Somalide büyükelçilik açtı, yardım faaliyetlerine
başladı, birçok farklı sektörde doğrudan insani krizi
azaltmaya çalışacak şekilde faaliyetlerini sürdürdü. Bu
faaliyetler neticesinde Şubat 2012de Birleşmiş Milletler
Somalide açlık krizinin ortadan kalktığını bildirdi.
En azından çok temel bir insani kriz alanı ortadan kalkmış
oldu. Türkiye aynı dönemde altyapı faaliyetlerine başladı,
yollar, okullar, hastaneler, su kuyuları ve temel ihtiyaçları
hedefleyen birçok alanda ciddi katkılar sunuldu. Türkiye'nin gitmesiyle
beraber Somaliye ilgi de arttı. Bu ilginin iyi niyetli veya kötü niyetli
olmasından bağımsız Somaliye en azından başka
unsurların da ulaşmış olması bile Somaliye ve bölgeye
bir hareketlilik getirdi. Bu hareketlilik neticesinde de Somali, ilk kez -kabul
edilebilir bir çok sorunu olsa da- derli toplu bir kurumsal altyapıyı
yeniden ortaya çıkarmaya başladı. Türkiye, bu siyasi süreçlerin
tamamını destekledi, 2012 Haziranında İstanbulda
yapılan uluslararası konferans sonucu siyasi süreç geçici hükûmetten
kalıcı hükûmete geçmiş oldu. Ağustos ayında da yeni
meclis seçildi, eylülde de yeni cumhurbaşkanını seçtiler.
Türkiye, Somaliyle defacto
bağımsızlık ilan eden Somaliland arasında ciddi
anlamda barış sürecini başlattı. Bir taraftan insani kriz
giderilmeye çalışılırken diğer taraftan da daha büyük
bir iç çatışmanın önünü açacak bir yol en azından
yönetilmeye çalışıldı. Bu dönem boyunca ülkede yasal
hükûmetin etki alanı arttı, Şebab neredeyse tüm ülkede olan
hâkimiyetini kaybetti ve 1990larda başlayan deniz korsanlığı
da aynı şekilde bu dönemde azalmaya başladı. Özellikle de
Deniz Kuvvetlerimizin katıldığı Uluslararası Deniz
Gücü sayesinde -ki bu tezkerenin konusunu oluşturuyor- bu azalmaya
açık bir şekilde şahitlik ettik.
Deniz haydutluğu ve
korsanlık sorunuyla ilgili kısa bir değerlendirme yapacak
olursak -burada da zaten zikredildi- Süveyş Kanalı,
Kızıldeniz ve Aden Körfezi, ülkemizin öncelikle ticari
çıkarları bakımından büyük önemi haizdir. Anılan
bölgede Türk bandıralı, bağlantılı ticaret gemileri
yoğun bir şekilde bulunmaktadır ve söz konusu geçişler Türk
ticaret dış hacminin yaklaşık 80 milyar dolarına, yani
yüzde 20sine denk gelmektedir ve bu sayı -2010 ila 2015 arasında bir
mukayese yaptığımızda- yüzlü sayılardan binli
sayılara ulaşmış bulunmaktadır.
Aynı şekilde, ABD
ve Avrupaya doğru giden enerji nakliyatının da çok ciddi bir
kısmı bu bölgeden geçmektedir. Dolayısıyla, korsanlık
ve deniz haydutluğu eylemlerinin vuku bulduğu bu deniz alanları
uluslararası deniz ticaretinin başlıca güzergâhlarından
biri olup Türk ticaret gemileri ve mürettebatları açısından da
önemli bir geçiş noktasıdır. Aden Körfezinde ve Somali
karasularında ve açıklarında, Hint Okyanusunda seyreden ticari
gemilere yönelik deniz haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygun
eylemleri sayıca azalsa da bir uluslararası güvenlik meselesi olarak
hâlâ gündemdeki yerini korumaktadır. Anılan bölgedeki deniz
haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygun eylemleri, bölgede icra
edilen askerî faaliyetler ve ticari gemilerin aldığı koruyucu
tedbirler neticesinde büyük ölçüde önlenmeye başlamıştır ve
bölgede son bir yıl içerisinde en azından Türk Bayraklı
bağlantılı veya yabancı herhangi bir ticari gemi
saldırıya uğramamış, 2010 yılından bu yana
da hiçbir ticari gemimize bir kaçırma saldırısı
olmamıştır. Söz konusu bölgede deniz haydutluğuyla mücadele
faaliyetleri, NATOnun Okyanus Kalkanı Harekâtı, ABnin Atalanta
Harekâtı ve ABD önderliğindeki Birleşik Deniz Kuvvetleri ve
millî kontroldeki gemiler vasıtasıyla 4 ayaklı bir şekilde
sürdürülmektedir. Mecliste, burada da zikredildi, 10 Şubat 2009 tarihli ve
934 sayılı Kararla, 17 Şubat 2009 tarihinden itibaren
Birleşik Deniz Kuvvetleri bünyesinde oluşturulan Birleşik Görev
Kuvveti-151 (CTF 151) ve NATOnun Okyanus Kalkanı Harekâtı emrinde
dönüşümlü olarak görevler icra edilmektedir. Görevlendirilen firkateynlerle
uluslararası toplumun bu mücadelesine katkı verilmektedir. Türk Deniz
Kuvvetleri, 25 Şubat 2009 tarihinden itibaren bölgede sürekli askerî bir
fırkateyni bu deniz haydutluğuna karşı da
bulundurmaktadır. 2015 yılında ise, Körfez ülkeleri seyrine
iştirak eden TCG Büyükada ile Ertuğrul Fırkateyninin Japonya
seyrinin 125inci yıl dönümü faaliyetine iştirak eden TCG Gediz
tarafından Deniz Haydutluğu ile Mücadele Harekâtında 4 dönem
destek sağlanmıştır. Aynı şekilde, Türk
Kızılayının da Mogadişuda insani yardım
taşıyan ticari gemilerine refakat ederek bir insani yardım
görevine de eşlik etmektedir. Deniz haydutluğuyla mücadele
kapsamında, Birleşik Görev Kuvveti-151 emrinde icra edilen Deniz
Haydutluğu ile Mücadele Harekâtına 7 Ağustos-27 Aralık
2015 tarihleri arasında da TCG Gemlik iştirak etmiştir. Dönemsel
olarak Birleşik Görev Kuvveti-151in komutanlığının
ülkemizce üstlenilmesiyle, tarafımızdan, NATO dışında
ilk defa denizde çok uluslu bir koalisyon gücünün komutanlığı
yürütülmüştür. Bu, hem güvenlik gerekçesiyle hem de kapasite
artırımı gerekçesiyle önemli bir gelişmedir. Deniz
Kuvvetleri unsurlarımızın söz konusu görevlendirmelere ilaveten
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından bölgeden geçiş
yapan Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin faaliyetleri yakından
takip edilmekte, geçiş yapan ticaret gemileri yürürlükteki koruyucu
tedbirler uygulanarak emniyetli seyir yapmaları konusunda
bilinçlendirilmektedir ve ayrıca, bölgede harekât icra eden yabancı
harp gemileriyle yakın iş birliği içerisinde bulunarak Türk
Bayraklı, Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin
korunması ve desteklenmesi için tavsiyelerde bulunulmakta ve bölgedeki
askerî faaliyetler, deniz haydutluğu tehdit durumu, alınması
gereken tedbirler ile güncel gelişmeler hakkında Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca denizcilik sektörüne
bilgilendirilmeler ve uyarılar yapılmaktadır.
Bölgedeki Deniz Kuvvetleri
unsurlarımızca deniz haydutlarına karşı 2009 Temmuz
ayından bugüne kadar icra edilen 26 operasyonda toplam 179 deniz haydudu
etkisiz hâle getirilmiş, çeşitli ülkelere ait gemilere koruma ve
refakat de sağlanmıştır. Aden Körfezi ve Somali
açıklarında alınan güvenlik önlemlerinin bir sonucu olarak
korsanlık faaliyetlerinin son dönemde Afrikanın batısına,
özellikle de Gine Körfezine kayma eğiliminde olduğu görülmektedir.
Geçtiğimiz süre
zarfında Aden Körfezinde ve Somali açıklarında seyreden,
ülkemizle bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin
sağlanması maksadıyla askerî önlemlerin yanı sıra
sivil planda da somut, bütünleyici adımlar atılmıştır.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığımızca Deniz Kuvvetleri
Komutanlığımızın katkılarıyla bölgede
seyredecek Türkiye Bayraklı veya bağlantılı ticari
gemilerle ilgili bilgilerin kaydettirileceği Deniz Haydutluğu Bilgi
Sistemi de kurulmuş, böylece sahada konuşlu Deniz Kuvvetleri
unsurlarımızla ticari gemilerimiz arasında elektronik eş
güdüm ve bilgi paylaşımı platformu da oluşturulmuştur.
Aynı şekilde, yine,
Bakanlıkla, yani Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığıyla, olası korsanlık
saldırılarından kaçınmak veya vuku bulmaları hâlinde
bunları imkânlar nispetinde püskürtmek amacıyla Uluslararası
Denizcilik Teşkilatı bünyesinde hazırlanan en iyi uygulama
kuralları güncellenerek Türk denizcilik sektörüne en geniş
şekilde hizmete sunulmuştur.
Deniz
haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygunla mücadelede
uluslararası iş birliğinin geliştirilmesine özel bir önem
atfeden ülkemiz, bu alandaki çabaları başından beri
desteklemiş, Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve
Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde yürütülen
çalışmalara aktif olarak katkıda bulunagelmiştir.
İcra
edilmekte olan deniz haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygunla
mücadele faaliyetlerinin uluslararası meşruiyeti, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 2008 yılından bu yana
aldığı ve her defasında bir yıllık dönemler
itibarıyla denizde müdahale yetkilerini yenilediği kararlarla tesis
edilmiştir. Uluslararası toplumun Somali açıklarında
korsanlık, deniz haydutluğuyla, bu ülkenin karasularını da
kapsayacak şekilde yürüttüğü mücadelenin temel hukuki
dayanağını oluşturan Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin ilgili kararlarının süresi 10 Kasım 2015 tarihli 2246
sayılı Kararla bir yıl daha uzatılmıştır.
Diğer taraftan,
Somali Cumhuriyetinden de 13 Ocak 2009 tarihli kararla Türk gemilerine, Somali
ana karası açıklarındaki tüm sularda deniz haydutluğu,
silah soygun olaylarına karşı fark gözetmeksizin müdahalede
bulunma yetkisi verilmektedir. Somali Cumhuriyeti tarafından söz konusu
yetki, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin her yıl kabul
ettiği uzatma kararıyla yenilenmektedir.
Bu vesileyle,
Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı çerçevesinde bölgede görevlendirilen
Deniz Kuvvetleri unsurlarının deniz haydutları ve silahlı
soygun icra eden kişilere yönelik Somali toprakları üzerinde herhangi
bir kara harekâtında görevlendirilmediği de bilinmelidir.
Ülkemiz,
Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı çerçevesinde
korsanlıkla etkin mücadele amacıyla oluşturulan Somali
Açıklarında Korsanlıkla Mücadele Temas Grubuna kurucu üye
olarak katılmıştır. Ayrıca, söz konusu temas grubu
tarafından Somali açıklarında korsanlıkla mücadele eden
devletlerin inisiyatiflerini destekleme amacıyla tesis edilen emanet
fonuna da katkı sağlamıştır. Bu çerçevede, 2013
yılında kurul üyeliği yapmıştır.
Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; Hükûmetimizin getirdiği,
Başbakanlıktan gelen tezkereyle korsanlık, deniz
haydutluğuyla mücadelede sürdürülen bu çabalara paralel olarak Somaliye
yardımlar da hız kesmeden devam etmektedir çünkü korsanlık
meselesinin çözümü ancak Somalinin iç düzeninin sağlanması, refah ve
huzura kavuşmasıyla mümkün olabilecektir. Bu gerçekten hareketle,
kapsamlı stratejiye dayanan bir Somali politikası yürütülmektedir.
İşin aslı, kapsamlı bir Somali politikası olan ve bunu
hayata geçiren dünyadaki tek ülke de son beş yıldır Türkiyedir.
Altyapı projeleri, kalkınma projeleri, konuşmamın başında
zikrettiğim gibi, hayata geçmiştir. Kasım 2011de yeniden
büyükelçiliğimizin açılması, Mart 2012de Türk Hava
Yollarının Mogadişu seferlerine başlaması, Somalinin
yalnızlığının kırılmasında ve
uluslararası toplumla bütünleşmesinde çok ciddi adımlara dönüşmüştür.
Aynı şekilde, Hargeisa Başkonsolosluğumuz da 1 Haziran
2014te faaliyete geçmiştir. Somalide yeni dönemin önceliklerini devlet
kurumlarının inşası, temel kamu hizmetlerinin sağlanması,
yeniden imar, kalkınma ve güvenlik kurumlarının
yapılandırılması, ulusal uzlaşmanın
sağlanması ve aynı şekilde mültecilerin de eve
dönüşlerinin güçlendirilmesi olarak görmek gerekir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün gündemimizde bulunan Somali
açıklarındaki korsanlık faaliyetleri kadar benzer bir korsanlık
faaliyeti de sınırımızın hemen öbür yanında
hayata geçmektedir hem de çok vahşice çok daha büyük katliamlara imza
atacak şekilde. Başta Baas rejimi olmak üzere Rusya ve
İranın sürdürdüğü katliamlar Halep çevresinde
yoğunlaşmış, Halep ve mücavir bölgelerde yaşanan
katliam ve terörün Aden Körfezinde yaşananlardan çok daha vahim
olduğunun altını çizmek isterim.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin)
Sizinkiler yapıyor ya.
TAHA ÖZHAN (Devamla) Somali
açıklarında kriz için bir araya gelmeyi başaran
uluslararası aktörlerin Suriyedeki insanlık krizi için de sessiz
kalmamaları beklenirdi. Maalesef, son beş yıldır bu kriz
her geçen gün biraz daha büyürken bu sessizlik korunmuştur. Yaşanan
katliamlar neticesinde Suriyede, kabaca, aktör sayısını 2ye
indirgemeyi hedefleyen bir akıl yürütülmektedir. Rusyanın
başı çektiği, Afganistandan, Pakistandan, Lübnandan Şii
milislerin, Iraktan Şii milislerin öncülüğünü
yaptığı, İranın da tam destek verdiği büyük bir
katliam harekâtı Suriyede beş yıldır kendisini farklı
formlarda sürdürmektedir. Eğer bu başarılı olursa
Rusyanın ve İranın bundan hedeflediği şey, Suriyede
sadece Esed ve DAİŞin ortada kaldığı, aktör
sayısının 2ye indiği oldukça kanlı bir
manzaranın ortaya çıkarılma girişimidir. Bunun da
yapılabilmesi için Suriyede zaten 15-16 milyona inmiş yani 10
milyona yakın insanın ülke içinde veya dışında mülteci
konumuna düştüğü bir manzaradan çok daha sert bir şekilde
sivillerin büyük ölçüde ülkeyi terk edeceği ve nüfusun daha da
azalacağı ve sadece DAİŞ ile Esed yönetiminin, Baas
rejiminin ayakta kalacağı ve dünyayı da bu ikisinden birisine
tercih etmeye zorlayacağı oldukça ilkel bir strateji hayata
geçirilmeye gayret edilmektedir.
Bu tehlikeli girişimin
varacağı tek yer, Esed rejiminin de, DAİŞ terörünün de
bölgeye çok daha sert bir şekilde yansıması, bölgeyi çok daha
sert bir şekilde sıkıntı içine çekmesinden ibaret
olacaktır. Bugün bu stratejinin hayata geçmesini doğrudan veya
dolaylı bir şekilde izleyen veya desteklen aktörlerin tamamı,
yarın bu iki aktörle baş başa kalındığında
çok daha büyük bir bölgesel krizle nasıl El Kaideyle mücadelede krizi
dağıtarak birkaç ülkeden ibaret olan sorunu şu an 100e
yakın ülkede uğraşılması gereken bir meseleye
dönüştürdülerse- başta bölgemiz olmak üzere küresel bir soruna dönüşmesi
kaçınılmaz olacaktır.
Suriyede kısa vadeli
kazanımların peşine düşenler, bir asır önce aynı
sahnelerin yaşandığını ve hatta bazı
unsurların etnik ve sekter, otonom, devlet görünümlü yapılarla
Sykes-Picottan nasiplendiğini bilirler. Ama şunu da bilmeleri
gerekir ki, bir asır önce ortaya çıkan etnik, sekter, otonom veya
devletçik yapıların hiçbirisi beş altı yılı, yedi
yılı geçen ömürlere sahip olmamışlar çok daha büyük
katliamların, bölgesel krizin ve yabancılaşmasının
önünü açmışlardır. Bir asır önce Sykes-Picot bölge
halklarına ne vaat ettiyse ve ne yaptıysa bugün de Mezopotamyada kan
ve zülüm üzerine inşa edilecek sömürgeci her bölgesel düzen aynı
şeyi vaat edecektir.
Lakin geldiğimiz noktada
bu düzene nöbetçi olma konusunda bütün aklını ve ahlakını
yitirmiş aktörlerin marifetiyle bu kanlı sürecin hayata
geçtiğini görüyoruz. Biraz önce zaten Rusyayı, İranı ve
onun müzahir unsurlarını saydık ama benzer şekilde Baas
rejimi altında en büyük zulümlere maruz kalmış olan Kürtler de,
PKK terör örgütü eliyle maalesef kirletilmiştir. Esed rejiminden en büyük
zulmü görmüş olan Kürtler, PKK marifetiyle bir de Baas rejiminin iş
birlikçisi yaftasını sırtlarında hissetmişlerdir.
Suriyedeki Kürtlerin bir kısmının yaşadığı
bölgedeki bir örgütten ibaret olan PKK, son beş yıl içerisinde
aynı anda Rusyanın, Amerikanın, İranın ve Baas
rejiminin destekleriyle, önce kendisine destek vermeyen Kürtleri bölgeden uzaklaştırmış,
ardından da diğer unsurlarla oldukça etnik bir
çatışmanın içerisine girerek kendisine açılan alan üzerinde
yürümeye devam etmiştir. Bu yolun bir çıkış yolu
olmadığı, dediğim gibi, yüz yıl önce de
ortadaydı, şimdi de ortada. Üzücü olan, Suriyenin en mazlum,
kimliksiz halkı konumunda olan Kürtlerin bir de PYD marifetiyle bölge
halklarıyla arasına giren derin yabancılaşmadır.
Burada demagojiler
yapıldı, çukurdan bahsedildi. Çukurdan bahseden hatibin HDP Grubundan
olması da ayrıca manidar. Stratejik bir çukurdan bahsedildi. Milyon
kere yalanlanmış, açıktan düşmanlık içerisinde olduğu
örgütün eylemleriyle de ispatladığı IŞİDe destek
verildiğini çok rahat bir şekilde telaffuz etti. Âdeta bir yerli
muhbir tadında dışarıdan Türkiyeye konuşan bir hatibi
burada dinledik, üzülerek dinledik.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) Ne diyorsun sen ya?
TAHA ÖZHAN (Devamla) Sizden
bahsediyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) Öyle bahsedemezsin, ahlaksız!
TAHA ÖZHAN (Devamla)
Üzülerek dinledik.
Buradaki her şey, tabii,
kayıtlara geçiyor, ileride tarih bunların hepsini yargılayacak,
buradaki ifadelerin hepsi aynı şekilde kayıtlara geçiyor.
Türkiye, IŞİDe
destek vermemektedir. DAİŞ terör örgütü, Türkiyeyi açık bir
şekilde düşman olarak ifade etmektedir, Türkiye içerisinde
katliamlara imza atmıştır. Türkiye de bu terör örgütüyle
mücadele etmektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DAİŞin eğer bir ortağı varsa, Baas rejimiyle
doğrudan iş birliği içerisinde olan ve şu an birbirlerine
sadece 3 kilometre uzakta olan ama bir tek mermi sıkmayan, Rusya
önderliğinde Kürtlere de bölge halklarına da zulmeden PYDnin
kendisidir.
Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Kürkcü.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) Sataşma var.
BAŞKAN Tam olarak ne
dedi? Sormam gerekiyor İç Tüzüke göre.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Muhbir konuşması yaptı." dedi.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kürkcü.
İki dakika süre
veriyorum, lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün, Malatya Milletvekili Taha Özhanın
(3/463) esas numaralı Başbakanlık tezkeresi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) Şimdi, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde üyelerin,
doğru bildiklerini hiç kimseden korkmadan, hiçbir şeyden
sakınmadan üyelerle konuşmaları kadar ahlaki, tutarlı bir
şey olamaz. Burada düşüncelerimizi ifade ettiğimiz için,
Türkiyeyi yönetenlerin Türkiyeyi yanlış yönettiklerine dair
kanaatlerimizi içeride dışarıda, uluslararası forumlarda ya
da Türkiye Büyük Millet Meclisinde tekrar ettiğimiz için herhangi bir
ahlaki kayıtla burada suçlanmamız mümkün değildir. Nesi
muhbirliktir söylediğimiz şeyin? Ne olmuştur? Dünyanın
bilmediği, NATOnun bilmediği, Amerikanın bilmediği,
Moskovanın bilmediği, El Kaidenin bilmediği neyi burada
açıklamışızdır da bu sıfatla anılabiliyoruz?
Aklımızdan geçeni, kalbimizden geçeni dosdoğru söylüyoruz;
beğenirsin, beğenmezsin ama bütün bunlarla ilgili olarak hiç kimseyi
hak etmediği bir biçimde suçlamaya kimsenin yetkisi yok.
İkincisi:
IŞİDle iş birliği meselesi sadece bizim
tarafımızdan söylenen bir mesele değildir. Türkiyenin bütün
uluslararası forumlarda tartışmak zorunda
kaldığı, zamanında gereğinden fazla açık
ilişki sürdürüldüğü, zamanında, aslında Özgür Suriye Ordusuyla
sürdürüyoruz. denilen bütün ilişkilerin Özgür Suriye Ordusu
dağıldıktan sonra IŞİDle ilişkilere
dönüştüğü; buradan doğan bütün ticari ilişkilerin, askerî
ilişkilerin, insani yardım ilişkilerinin IŞİDin eline
geçtiği ve Türkiyenin uluslararası forumlarda IŞİDle
iş birliği yapmakla, bizim, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
olduğundan çok daha fazla suçlandığı açıkça
ortadadır. O yüzden, bütün bunları Hükûmet olmanın diyeti olarak
dinleyeceksiniz, hiç kimseye de hakaret etme hakkı vermez Hükûmet olmak.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gruplar
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahıslar adına
ilk söz, İstanbul Milletvekili Dursun Çiçeke aittir.
TAHA ÖZHAN (Malatya) Ahmet
Bey
BAŞKAN Bir saniye
Sayın Çiçek.
Sayın Özhan.
TAHA ÖZHAN (Malatya) Ben
konuşurken de ahlaksız dendi, biraz önce de ahlak
tartışması yaptı, söz istiyorum. Sayın hatip biraz
önce de
BAŞKAN
Sayın Özhan, şu anda kürsüdeki konuşmasında size herhangi
bir sataşmada bulunmadı.
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Yerinden Sayın Başkan.
TAHA ÖZHAN
(Malatya) Sayın Başkan, biraz önce de yerinden, ben kürsüde
konuşurken söyledi, biraz önce de aynı şekilde ahlak
kavramını kullanarak bir tartışma yaptı.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Tutanaklara geçti Başkanım.
BAŞKAN
Tutanaklara geçmiştir. Ben gene tutanakları isteyip bakayım
Sayın Özhan.
TAHA ÖZHAN
(Malatya) Biraz önce de ahlak tartışması yaptı, kürsüden
de yaptı ahlak tartışmasını. Sayın hatip biraz
önce de ahlak tartışması yaptı.
BAŞKAN
Sayın Özhan, lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim, yeni bir
sataşma olmasın, lütfen.
İki dakika
süre veriyorum.
Buyurun.
2.- Malatya Milletvekili
Taha Özhanın, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün yerinden
sarf ettiği bazı ifadeleri ve sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
TAHA ÖZHAN
(Malatya) Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;
grupları adına söz alan hatibin dile getirdiği konuşmalar
ne benim açımdan, ne de bu Meclis açısından ne de Türkiyede bu
işleri takip edenler açısından hiçbir orijinalliği olmayan
fikirlerden ibarettir. Kalite tartışması yapmak için bunu
söylemiyorum, şundan dolayı söylüyorum: Biz bu fikirleri uzunca
yıllar, özellikle son beş yıldır, zaten farklı
mecralardan fazlasıyla duyuyoruz. Bunlar büyük ölçüde tercüme cümlelerdir.
IŞİDle bağlantı, DAİŞle bağlantı...
Özünde, aslında böyle bir İslamofobik zeminin de olduğu
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Ne alakası var ya, ne alakası var?
IŞİDle İslamı mı özdeşleştiriyorsun?
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Sen IŞİDi savunmaya mı çıktın
oraya?
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) IŞİDle ilişki deyince
İslamofobi mi oluyor?
TAHA ÖZHAN
(Devamla) Dinlersen öğreneceksin, dinlersen öğreneceksin.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Ayıp ya! Bu kadar saptırılmaz ya!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.
TAHA ÖZHAN
(Devamla) Müsaade ederseniz söyleyeceğim.
BAŞKAN -
Sayın Özhan, Genel Kurula hitap edin siz de.
TAHA ÖZHAN
(Devamla) Bunların hepsini biz, İngilizce olarak belli
kaynaklardan, Suriye krizinin başlamasıyla beraber zaten okuyorduk.
Burada yapılan şey, bunların sadece kötü bir tercümesidir. Kötü
tercümelere de ihtiyacımız yok. O kaynaklardaki birkaç dili
anlayabilecek kapasitesi bu Meclisin fazlasıyla var, Türkiyedeki her
unsurun var. Ama dediğim gibi, dışarıda bunu oldukça
satılabilir bir şekilde kullanabilirsiniz, müşteri
bulabileceğinize zerre şüphe yok. Ama sadece şöyle bir sorun
var: Mal arzı fazlası var; artık bu o kadar çok piyasaya sürüldü
ki ne bu lafların bir ciddiyeti kaldı ne bu suçlamaların bir
ciddiyeti kaldı. Açıkça bir siyasal mitomani, yalan söyleme
hastalığı. Biz, bu yalan söyleme hastalığını
tedavi etme durumunda değiliz, sizi kendinizle baş başa
bırakıyoruz. Bu suçlamaları defalarca yaptınız ama
benim söylediğim basittir, burada bunun yerlisini dinlemek bize çok bir
orijinallik katmıyor, biz bunu yabancılardan zaten yeterince
dinliyoruz.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) En büyük yalanı siz söylüyorsunuz, en büyük
yalanı.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Kürkcü
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) Söylenenleri duydunuz, tekrar edeyim mi? Yalan söyleme
hastalığı
BAŞKAN Buyurun
efendim, size de iki dakika veriyorum.
Lütfen artık bu
tartışmayı bitirelim, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
Buyurun.
3.- İzmir
Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün, Malatya Milletvekili Taha Özhanın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) Şimdi, ben bu sözleri burada ilk defa söylemiyorum, Irak
tezkeresi tartışılırken de bütün bunları benden
dinlediniz, isterseniz tutanaklara bakın. Türkiye, IŞİDle olan
düşmanlık iddiasını ortaya koyabilecek hiçbir pratik
yaptırım içerisinde değil idi, hâlen de değildir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Amerika Birleşik
Devletleri'nin basınçları altında Suriyeye yönelik bir müttefik
harekâtı planladığında bu Güvenlik Konseyi kararına
karşı çıkılamayacağından içinde IŞİDin
de sözünün geçtiği ama Suriye'deki bütün unsurların terörist
kapsamında sayıldığı bir tezkere bu Meclisten geçti. O
tezkere tartışmalarında da bunu söyledim. En azından bu
tezkere bile, gerçekte bir tek kuvvete, IŞİDe yönelmiş olan
Güvenlik Konseyi kararını 6ya bölerek, 6ya dağıtarak
IŞİD üzerindeki baskının altıda 5ini üzerinden
kaldıran bir karardı. Bunu o zaman da konuştuk. Bizim kendi
aklımız, kendi fikrimiz var; kendi canımız, kendi
çıkarlarımız var. Bunlar sizinkiyle aynı değil, o
yüzden size itiraz ediyoruz. İtirazlarımız gerçektir,
canımızın yandığı gerçektir. Sizin siyasetinizden
memnun olmayan Türkiye'nin geri kalan büyük çoğunluğuyla aynı
şekilde bu siyasete karşıyız. Bütün bunların
yalancılıkla ne alakası var? Yoksulluk yalan mı,
hırsızlık yalan mı, 17-25 yalan mı? Bunların
hepsi hakikat. (HDP sıralarından alkışlar)
TAHA ÖZHAN (Malatya) Yalan
tabii ya!
EJDER AÇIKKAPI
(Elâzığ) Hepsi yalan, hepsi yalan!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Devamla) Bunların hepsi hakikat. Hepiniz duydunuz sevgili
arkadaşlar, bunların hepsini hepiniz duydunuz. Oğlum, sende ne
var? Duymadınız mı? Duydunuz. O nedenle, bunlardan memnun
değiliz, bunlara itiraz ediyoruz. Bunlara itiraz ettiğimiz için,
bunları beğenebilir ya da beğenmeyebilirsiniz ama bunlar
yüzünüze karşı söylendiği için
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Devamla)
mutlu olmalısınız. Arkanızdan söylenenleri bir
duysanız. (HDP sıralarından alkışlar)
NİHAT ÖZTÜRK
(Muğla) Bir de siz arkanızdan söylenenleri duysanız. Sizin
arkanızdan neler söyleniyor biliyor musun sen?
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
3.-
Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının, bölgede seyreden Türk bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde
muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele
amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere Aden
Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009
tarihli ve 934 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve 2/2/2010,
7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013, 16/1/2014 ve 3/2/2015 tarihli 956, 984, 1008,
1031, 1054 ve 1082 sayılı Kararlarıyla birer yıl uzatılan
izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 10/2/2016
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin
tezkeresi (3/463) (Devam)
BAŞKAN
Şahıslar adına ilk söz, İstanbul Milletvekili Dursun
Çiçeke aittir.
Buyurun Sayın Çiçek.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sizin süreniz on dakikadır.
DURSUN ÇİÇEK
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara
suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde yaptığı
görev süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca bir yıl
uzatılmasına yönelik olarak ortaya konan askerî ve siyasi ihtiyaçlar
Millî Savunma Bakanı ve grup sözcüleri tarafından
ayrıntılı olarak ifade edilmiştir. Burada esas görev,
korsanlık, deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri
hakkında 2008 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 Şubat
2009 tarihli Kararıyla yedi yıldır uygulanan bir görevin devam
ettirilmesidir. Tabii, bu görevin -otuz bir yıl Deniz Kuvvetlerinde görev
yapmış biri olarak ifade etmek istiyorum- Deniz Kuvvetlerine en büyük
katkısı uluslararası alanda, harekât alanında eğitim
ve tecrübe yönüdür. Dolayısıyla, bu açıdan ele
alındığında birleşik bir harekâtta Deniz Kuvvetleri
personeli bu görevle üst seviyede tecrübe kazanmaktadır. Bu görevin
diğer önemli unsurları, bayrak gösterme, Türk ticaret
yollarının açık bulundurulması ve Deniz Kuvvetlerinin
bölgede görev yapan fırkateynle ilgili bilgilerin, iletişim
bilgilerinin ticaret gemilerine verilmesi suretiyle Türk ticaret gemilerinin
bölgede emniyetli bir şekilde seyrinin sağlanmasıdır.
Tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama görevi yapan Meclis Silahlı
Kuvvetlere, Hükûmete görevler verecektir, ancak görev verdiği kadar da
millî ordusunu, Deniz Kuvvetlerini koruyacaktır, kollayacaktır,
destekleyecektir.
Dolayısıyla, bu
kapsamda bir gerçeği ifade ederek sözlerime devam etmek istiyorum.
Yargıtay 9. Ceza Dairesinde onaylanan, Balyoz davası olarak bilinen
davada 237 subayın 134ü denizci, 41i havacı, 38i karacı, 24ü
jandarma. Ki bu bir darbe davası, darbe davasında Deniz Kuvvetlerinin
rol alması, darbe görevlerinde bulunması hayatın olağan
akışına aykırıdır. Yani Balyoz
davasının sanıklarının yüzde 57si denizcidir.
İşte, burada da
hâkim ve savcı cübbesi giymiş, yargıç diye
adlandırılan hukuk haydutları vardır. Bu hukuk
haydutlarını güçlendiren, siyasi destek veren bu Hükûmetin, Anayasa
gereği Deniz Kuvvetlerine, Silahlı Kuvvetlere sahip
çıkması, hak ve hukukunu koruması temel bir görevdir.
Şimdi, davalara
bakıyoruz, ön planda denizciler. Niye denizciler? Çünkü Deniz Kuvvetleri,
emperyalistlerin Karadenize çıkmasına engel olmaktadır;
Doğu Akdenizde enerji kaynaklarının paylaşımında
Kıbrıs Türklerinin haklarını korumaktadır; millî gemi,
millî yazılımlarla emperyalizmin uşaklığına
itiraz etmektedir. Bu süreçte, yetişmiş insan gücü, Deniz
Kuvvetlerinde yetişmiş insan gücü altı yılda tasfiye
edilmiştir. Buna da şu anki siyasi iktidar seyirci
kalmıştır, hatta bazı bölümlerini azmettirmiştir bu
Mecliste yasalar çıkararak.
Türk Silahlı Kuvvetleri
bu Meclisin verdiği görevler kapsamında yıllardır
Balkanlarda, Kafkaslarda görev yapmaya devam etmektedir, güneydoğuda
terörle mücadelede şehitler vermektedir. Ancak sıra bunların hak
ve yetkilerinin, özlük haklarının geliştirilmesine geldiğinde
bu Mecliste yeterli bir destek görememektedir.
Millî Savunma
Komisyonunda da görev yapan bir milletvekili olarak şunu ifade etmek
istiyorum: Güvenlik ihtiyacı en az yeme içme ihtiyacı kadar birincil
bir ihtiyaçtır, bunun önemini ancak kaybettiğimizde anlarız.
Dolayısıyla
biz grup olarak bu tezkereye olumlu destek verirken, özellikle Meclise
karşı, silahlı kuvvetleri sefere, göreve hazırlama görevi
olan Hükûmeti, Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik hak ve
çıkarların korunması konusunda daha aktif görevler almaya, daha
istekli olmaya davet ediyoruz. Bu konuda, bu davalarda mağdur edilen
binlerce, yüzlerce Türk askerinin hukuk şehidi verilen bu davalardaki
mağduriyetlerinin giderilmesi için Meclise getirilecek yasaların,
düzenlemelerin bir an önce gündeme getirilmesini ve Mecliste kabul edilmesini
talep ediyoruz.
Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çiçek.
Şahıslar
adına ikinci söz Düzce Milletvekili Faruk Özlüye aittir.
Buyurun
Sayın Özlü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
On
dakikadır süreniz.
FARUK
ÖZLÜ (Düzce) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bilindiği üzere Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları Aden
Körfezinde korsanlara karşı yürütülen uluslararası bir
mücadeleye destek vermektedir. Bu desteğin bir yıl daha
uzatılmasını içeren Başbakanlık tezkeresi
hakkında şahsi görüşlerimi açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aden
Körfezinde, Somali kara sularında ve açıklarında, Hint
Okyanusunda seyreden ticari gemilere yönelik deniz haydutluğu ve
silahlı soygun eylemleri önceki yıllara oranla sayıca
azalmış olsa da bir uluslararası güvenlik meselesi olarak
gündemdeki yerini korumaktadır. Söz konusu bölgede deniz
haydutluğuyla mücadele faaliyetleri hâlihazırda NATOnun Okyanus
Kalkanı Harekâtı, Avrupa Birliğinin Atlanta Harekâtı,
Amerika Birleşik Devletleri önderliğindeki Birleşik Deniz
Kuvvetleri ve millî kontroldeki gemiler vasıtasıyla olmak üzere 4
ayrı çerçevede yürütülmektedir. Bugün Aden Körfezinde Türkiye, Amerika,
İngiltere, Almanya gibi NATO ülkelerinin yanı sıra Çin, Rusya,
Japonya gibi diğer küresel güce sahip ülkeler de görev yapmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, deniz yoluyla taşımacılık hava yoluna göre
14, kara yoluna göre 7, demir yoluna göre ise 3,5 kat daha ucuzdur. Deniz
taşımacılığının kilit noktalarında
meydana gelen deniz haydutluğu faaliyetleri ihracatlarını ve ham
madde ihtiyaçlarını bu yollardan sağlayan ülkeleri tedirgin
etmektedir. Bunun yanında, haydutluk faaliyetlerinin sigorta
şirketlerini de etkilemesi sigorta primlerinde astronomik
artışlara neden olmaktadır. Bu sebeple deniz
yollarının güvenliğinin büyük önem arz ettiği izahtan
varestedir.
Aden
Körfezi dünya deniz taşımacılığının yüzde 14
ve denizden yapılan petrol
taşımacılığının yüzde 26sının
geçtiği dünyanın en önemli su yollarından birisidir. Ayrıca
Orta Doğu petrollerinin Avrupa ve Amerika kıtalarına taşındığı,
Çin ve Hindistan gibi büyük ekonomilerin ham madde ve enerji
ihtiyaçlarının görüldüğü stratejik bir su yolu niteliği
taşımaktadır. Gemilerin Aden Körfezini, dolayısıyla
Süveyş Kanalını kullanmayıp Ümit Burnundan
dolaşması, dolaşmayı denemeleri hâlinde ekonomik ve zamansal
kayıpları oldukça artmaktadır. Bu nedenle, Aden Körfezinin
ticari gemiler için hayati öneme sahip olduğu düşünülmektedir.
Sayın
milletvekilleri, Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve Aden
Körfezinden yıllık ortalama 22 bin ticari gemi geçiş yapmakta,
bu geçişler 1,8 trilyon dolarla dünya ticaretinin yaklaşık yüzde
14üne; 315 milyar dolarla dünya petrol ihracatının
yaklaşık yüzde 26sına karşılık gelmektedir.
Avrupaya gelen petrolün yüzde 30unun, Amerika Birleşik Devletleri ve
Avrupaya gelen toplam petrol ve petrol ürünlerininse yüzde 18inin bu bölgeden
geçtiğini söyleyebiliriz.
Türk
dış ticareti açısından da bölge hayati öneme haizdir. Bu
bölgeden geçen ticaret gemileri Türk dış ticaret hacminin 78 milyar
dolarla yüzde 20sini oluşturmaktadır. Bölgeden geçiş yapan Türk
Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemi sayısı
yıllara sari olarak artış göstermektedir. Söz konusu eylemlerin
vuku bulduğu deniz alanları uluslararası deniz ticaretinin
başlıca ana güzergâhlarından biri olup Türk ticaret gemileri ve
Türk mürettebatlı yabancı bayraklı gemiler tarafından da
yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, deniz haydutluğu tehdidinin çözüm anahtarı
karadadır. Çözüm, Somalinin iç düzeninin sağlanması, refah ve
huzura kavuşturulmasıyla mümkün olabilecektir. Bu minvalde,
uluslararası toplumun kapsayıcı bir yaklaşımla müşterek
hareket etmesi, etkin tedbirler alması ve uygulaması gerektiği
değerlendirilmektedir.
Ülkemiz,
bu çerçevede, deniz haydutluğuyla mücadelede sürdürdüğü çabalara
paralel olarak Somaliye yardımlarını hız kesmeden devam
ettirmekte, kapsamlı bir stratejiye dayanan bir Somali politikası
yürütmektedir. Somaliyi uluslararası gündemin bir parçası hâline
getirmek, insanî yardım, kalkınma ve altyapı projeleri, siyasi
uzlaşma, güvenlik ve askerî alanlarda destek vermek söz konusu stratejinin
ana unsurlarını oluşturmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, millî savunma
politikalarında kolektif savunmaya ayrı bir önem vermektedir.
Türkiye,
güçlü ordusuyla daha çok ülkenin iş birliği yapmak istediği bir
ülke hâline gelmiştir. Giderek artan oranda askerî eğitim ve iş
birliği, Barış İçin Ortaklık Programı ve çok
uluslu barış gücü teşkili faaliyetleri ile barışı
destekleme harekâtlarında aranan bir ülkedir. Bu kapsamda, Birleşmiş
Milletler, NATO ve Avrupa Birliği çatısı altında icra
edilen harekâtlara önemli katkılar sağlamaktadır.
Türkiye,
hâlihazırda uluslararası boyutta pek çok görevi icra etmektedir;
Lübnan, Afganistan, Mali, Kosova, Somali, Aden Körfezi ve Bosna Hersek bu
ülkelerden bazılarıdır.
Deniz
haydutluğu, denizlerin insanlar tarafından ticari ulaşım
amaçlı kullanılmaya başlanmasından bu yana sürekli var
olagelmiştir. Korsanlık, günümüzde şiddetini artırarak
uluslararası deniz ticaret yollarında ve deniz ticaretinde önemli bir
tehdit hâline gelmesiyle her yıl milyarlarca dolar ekonomik zarara sebep
olmaktadır. Ayrıca, Somali ve bölgedeki diğer ülkelere
yapılan insani yardımların deniz yoluyla intikalini de
güçleştirmesi nedeniyle konu küresel bir güvenlik sorununa
dönüşmüş bulunmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bölgedeki Deniz Kuvvetleri
unsurlarımızca deniz haydutlarına karşı 2009 Temmuz
ayından bugüne kadar icra edilen operasyonlarda onlarca deniz haydudu
etkisiz hâle getirilmiş, çeşitli ülkelere ait gemilere koruma ve
refakat sağlanmış ve yapılan saldırı
girişimleri engellenmiştir. Bölgede görev icra eden
fırkateynlerimizce Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı
ticaret gemilerinin yanı sıra, Türk Kızılayı
adına insani yardım taşıyan gemilerin emniyetli
geçişlerinin sağlanması için de her türlü tedbir alınmakta
ve gerekli koordinasyon sağlanmaktadır.
Türkiye-Somali
ilişkileri Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanan bir
tarihî geçmişe sahiptir. 2011-2014 döneminde Somaliye çok kapsamlı
yardımlar yapıldığını ifade etmek isterim. Örneğin,
Somaliye yapılan hastane 25 Ocak 2015 tarihinde
açılmıştır. Bu hastaneye
Cumhurbaşkanımızın adı verilmiştir.
Türkiye,
Somalinin geleceğinin şekillendiği bu dönemde de Somalili
kardeşlerimizin yanında yer almaya, onları desteklemeye ve
yeniden ayağa kaldırmaya yönelik çalışmalarına devam
edecektir. Bir taraftan korsanlıkla mücadele ederken, diğer taraftan
deniz haydutluğunun sebeplerini ortadan kaldırmaya
çalışmalıyız.
Değerli
milletvekilleri, Anayasamızın 92nci maddesi gereğince, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının 10 Şubat 2009 tarihli
ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla belirlenen
ilke ve esaslar dâhilinde başlatılan ve son olarak 3 Şubat 2015
tarihinde bir yıl süreyle uzatılan deniz haydutluğu ve
silahlı soygunla mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali kara suları
ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerinde 10 Şubat 2016
tarihinden itibaren bir yıl süreyle bir kez daha uzatılması için
gerekli yetkinin Hükûmetimize verilmesinin uygun olacağını ifade
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özlü.
Sayın
milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi
Sayın Bakanın yaptığı düzeltmeyi de dikkate alarak
tezkereyi oylarınıza sunacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul edilmiştir. Hayırlı uğurlu olsun.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.12
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Fehmi KÜPÇÜ
(Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36ncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Halkların
Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- HDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, Şırnakın Cizre ilçesi Cudi Mahallesi'nde 23
Ocak 2016 günü bulundukları mahallelerin ağır saldırı
altında olması nedeniyle bir bodrum katına
sığınmış bulunan 31 sivil yurttaşımızın
durumuyla ilgili olarak kamuoyunun bilgilendirilmesi ve olayın tüm
boyutlarıyla ortaya konulması amacıyla 9/2/2016 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin
Genel Kurulun 9 Şubat 2016 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 09/02/2016 Salı günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
9 Şubat
2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris
Baluken tarafından verilen 966 sıra numaralı
Şırnakın Cizre ilçesi Cudi Mahallesi'nde 23 Ocak 2016 günü
bulundukları mahallelerin ağır saldırı altında
olması nedeniyle bir bodrum katına sığınmış
bulunan 31 sivil yurttaşımızın durumuyla ilgili olarak
kamuoyunun bilgilendirilmesi ve olayın tüm boyutlarıyla ortaya
konulması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan
Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 9/2/2016 Salı günlü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin lehinde ilk söz Diyarbakır Milletvekili İdris Balukene
aittir.
Buyurun
Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerimiz üzerine söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, geçen hafta milletvekilleri olarak, Meclis olarak tatilde
olduğunuz süre içerisinde Türkiye siyasi tarihinin en trajik
katliamları maalesef Cizre içerisinde yaşandı ve Meclis tatil
olmadan hemen önce de biz o katliam riskiyle ilgili yapmış
olduğumuz çalışmaları ve bütün ülkemizin demokratik
geleceğiyle ilgili önümüzde bulunan riski burada, defalarca bu kürsüden
paylaştık, Meclisin bu olaya mutlaka müdahil olması
gerektiğini, Cizre içerisinde yaşanacak toplu katliamlardan sonra
önümüzdeki süreç açısından artık toparlayacak bir zemin
bulamayacağımızı ısrarla bu kürsüden belirttik ama
maalesef bütün ısrarlarımıza rağmen milletvekilleri,
Parlamento grupları, bu bir haftalık süre içerisinde Cizrede
tarihimizin en trajik katliamları yaşanırken tatile gitmeyi,
tatil yapmayı tercih ettiler.
Geçen hafta
Cizre içerisinde 21inci yüzyılın Kerbelâsı ve 21inci
yüzyılın Madımak katliamı AKP Hükûmeti eliyle, maalesef,
tarih kayıtlarına geçmiştir. Bu her iki katliam da on sekiz
günlük süre içerisinde âdeta canlı yayınla bütün Türkiye
halklarına izlettirilmiş, Türkiye halklarının demokratik
tepkileri, yürütülen dezenformasyon kampanyalarıyla köreltilmek suretiyle
maalesef, göz göre göre insanlar diri diri ölüme yollanmıştır.
Bugün burada bu
konuşmayı yaparken de hicap duyuyorum. Eğer o gün gerekli
tedbirler alınmış olsaydı, Meclis gerekli inisiyatifi
almış olsaydı, bir Meclis komisyonu Cizredeki bodrum
katlarında neler yaşanıyor diye gidip yerinde durumu tespit edip
oradaki yaralı ve cenazeleri hastaneye nakletmeyle ilgili bir süreci
başarmış olsaydı bugün biz bu grup önerisiyle buraya
gelmiyor olacaktık.
O süreci kısaca
hatırlatayım size: Vahşet bodrumu adını
verdiğimiz Cizredeki bodrumda 30a yakın
yurttaşımızın, ki sonradan sayının 31
olduğunu belirledik ve birçoğunun da yaralı olarak orada
beklediğini, bizimle sağlamış oldukları
iletişimle de hastaneye nakledilmek istendiklerini ifade ettik. Bunun için
özellikle İçişleri Bakanlığı nezdinde
sayısız girişimlerimiz ve görüşmelerimiz oldu. Maalesef,
İçişleri Bakanlığının bize vermiş
olduğu yanıt yani devletin ve Hükûmetin harekete geçeceğine dair
yanıt 23 Ocak ile 27 Ocak arasında hiçbir şekilde iletilmedi. 27
Ocakta bizler 3 milletvekili olarak İçişleri
Bakanlığına gidip orada gerekli bütün siyasi, diplomatik
görüşmeleri yaptıktan ve sonuç almadıktan sonra, orada
açlık grevine başladıktan sonra 28 Ocak tarihinde
İçişleri Bakanı gece on ikide heyetimizle görüşmeye geldi
ve gece on ikiden ikiye kadar 2 kez Başbakanla telefonla görüşerek
İçişleri Bakanı Bakan olarak Başbakanın
talimatını da şu anda sizin yanınızda iletiyorum,
yarın bu meseleyi tamamen çözeceğiz. dedi. Bizler de tabii, İçişleri
Bakanı ve Başbakanın talimatı devredeyken, Ne
pahasına olursa olsun o yaralı ve cenazeler mutlaka hastaneye
nakledilecek. sözü bize iletilmişken bunu hem Cizre yereline hem de
Parlamento grubumuza aktardık. Ve ilk defa 28 Ocak tarihinde belediye ambulansının
-ki altını çizerek söylüyorum, Sağlık
Bakanlığı ambulansı değil- olay yerine 1 kilometreden
daha yakın bir mesafeye geçişine izin verildi. 150-200 metre mesafeye
yanaşan belediye ambulansı -Başbakanın talimatı
olduğu için olacak ki- 11 kez aynı girişimde bulundu ama
maalesef 11 kez de tek taraflı bir ateşle, güvenlik güçlerinin orada
yarattığı bir çatışma mizanseniyle o
ambulansların bodrum katında, vahşet bodrumunda bulunan
yaralı ve cenazeleri alması engellendi. Böyle olduğu için
akşam saatlerinde biz tekrar İçişleri Bakanlığı
ve devlet yetkilileriyle temas kurduk. Nasıl oluyor da bir Başbakan
talimat veriyor, bir İçişleri Bakanı Mutlaka halledeceğiz
diyor ama orada yaratılan mizansenle, ki birçoğunun telefon
kaydını Bakanlık yetkililerine dinlettik, Biz
Başbakanı tanımıyoruz, biz Bakanı
tanımıyoruz, burada bütün süreci yöneten biziz. cevabıyla
ambulansların yaralı ve cenazeleri almasına engel olunuyor. Buna
bu saate kadar herhangi bir Hükûmet ya da devlet yetkilisinin vermiş
olduğu tatmin edici bir cevap yok.
Sonra, gece saatlerinde bize
dönüp, Başbakan, o direnç çıkaran merkezlerin Ankarada bulunan genel
koordinasyonlarıyla görüştü -ki bunun içerisinde Genelkurmay
Başkanlığı da var- Yarın yani 30 Ocak itibarıyla
da mesele kesin çözülüyor. dediler. 30 Ocak tarihinde Sağlık
Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı,
Şırnak Valiliği ve Cizre Kaymakamlığının da
içerisinde konferans iletişim imkânı sağladığı
bir kriz masası kuruldu ve biz kriz masasıyla, yaralılarla ve
sağlık ekipleriyle 3 milletvekili olarak sürekli canlı telefon
bağlantısıyla o süreci sonuca götürmeye çalıştık.
Kriz masası ve yaralılarla yaptığımız
görüşmelerde yaralıların alınma şekli ve yöntemiyle
ilgili bir ortaklaşma da sağladık ancak kriz masası bize Yaralılar
bu saatte bina dışına çıkabilir. onayını
bekleyin. dediği süre içerisinde yaralılarla olan telefon
bağlantımız sırasında binaya, belki de insanlık
tarihinin en vahşi operasyonlarından biri yapıldı. Patlama
sesleri, silah sesleri, oradaki yaralıların çığlık
sesleri, sadece bizim tarafımızdan değil, aynı anda,
iletişim hâlinde olduğumuz kriz masasına ve Başbakan
Yardımcısına dinletildi. Hemen müdahale ediyoruz. demelerine
rağmen silah sesleri ve patlama sesleri susmadı ve bir saatlik süre
içerisinde irtibatımız kesilen yaralılarla tekrar iletişim
sağladığımızda Enkaz altındayız, hareket
edemiyoruz, nefes alamıyoruz. dediler. Otuz iki dakikalık o ses
kayıtlarını yayınlasak Türkiyede infial olur. Sadece
kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla kısa bir süreli olarak vermiş
olduğumuz o ses kayıtları, istenirse bizim
tarafımızdan ilgili savcılıklara verilebilir.
açıklaması yaptık ama maalesef onunla ilgili hiçbir gelişme
olmadı.
Süreç, SES ve TTB ekiplerinin
oraya gitmesi için yaptığı girişimler, oradaki gençlerin
analarının bina önüne kadar gitmesine rağmen oradaki güvenlik
güçleri tarafından gözaltına alınması, eş başkan
ve vekil heyetlerimizin oraya gitmesine izin verilmemesi, en son yine benim de
dâhil olduğum bir heyetin Cizreye 40 kilometre öteden geri çevrilmesiyle
maalesef bir katliam boyutuna ulaştı.
Biz, vahşet bodrumuyla
ilgili bir gelişme beklerken, 4 Şubat tarihinde, bir sokak ötedeki
bir binadan, Cizre Madımakı olarak
adlandırdığımız bir binadan bize ulaşan bir
yaralı, top atışıyla büyük bir yangın olduğunu,
içeride 30un üzerinde insan bulunduğunu, tamamının
silahsız olduğunu ve ölüm tehlikesi olduğunu bize bildirdi.
Sonrasında, sayılarının 62 olduğunu
öğrendiğimiz O insanların kurtarılması için itfaiye
gönderilsin, sağlık ekipleri, kurtarma ekipleri gönderilsin.
girişimlerimizin hiçbirine cevap verilmedi ve aynı binadan bizi
arayan kişi ertesi sabah o yangın binasında, o cehennem
binasında 9 yurttaşın yanarak yaşamını
yitirdiği, 25 kişinin de ağır yaralı olduğu
bilgisini iletti. Ona rağmen, yine İtfaiye ekipleri ve kurtarma
ekipleri gitsin. dedik ama maalesef gönderilmedi. O sürecin tamamını
burada artık aktaramayacağım ama en son, TRTnin 9 Şubat
tarihindeki bir alt yazısında bodrum katlarına operasyon
yapıldığı ve 60 teröristin etkisiz hâle getirildiği
ifade edildi. Sonra, İçişleri Bakanlığı, Başbakan
ve Anadolu Ajansı o olayı yalanladı ancak maalesef ki, Genel
Kurulla paylaşıyorum, TRTnin yazmış olduğu o alt
yazı doğru çıktı. 10 kişi yaşamını
yitirdi. şeklinde yapılan açıklama, demin Cizre yereliyle
yapmış olduğumuz görüşmede belediye
ambulanslarının bugün taşımış olduğu 27
cenazeyle birlikte kendi kendini tekzip eden bir pozisyona girmiş oldu.
Yani göz göre göre, Türkiye halklarının gözünün içine baka baka Kürt
halkına bir Kerbelâ katliamı, bir Madımak katliamı Cizre
içerisinde AKP Hükûmeti tarafından yaşatıldı. Korkarım
ki
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Sayın Başkan, bir ek süre alabilir miyim?
BAŞKAN Sayın
Baluken, kürsüden hiç vermedim. Siz tamamlayın, sonra gerekirse yerinizden
veririm, hiç vermedim çünkü, adil bir yönetim sergileyelim dedik.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Korkarım ki, önümüzdeki süreç açısından, bu AKP
eliyle ortaya konulan bu katliamın yarattığı
travmaları, yarattığı tahribatları artık onarma
açısından son derece zorlu bir süreçle karşı
karşıyayız. Hiç kimse şunun rahatlığı
içerisinde olmasın: Cizrede insanlar yanacak, Cizrede, Surda her türlü
hukuksuz, insan haklarını ihlal eden uygulamalar yapacağız
ve bu ülkede de hiçbir şey olmamış gibi bir demokratik gelecek
kuracağız. Bunun için maalesef, kullanabileceğimiz önemli
süreleri heba ettik ve katliamlarla karşı karşıya
kaldık. Şu anda o bodrum katlarında nelerin olduğunu
araştırma açısından bu Meclisin oraya gidip bir
araştırma yapması, bütün o sürecin tamamını kayıt
altına alması ve Kürt halkına karşı işlenen bu
katliamlarla ilgili bir özrü bütün dünya kamuoyuna duyurulacak şekilde
yapması dışında hiçbir şansa sahip değiliz.
Biz, bu önergeyi de buradan
bir çözüm beklentisi içerisinde olduğumuz için değil, artık
pamuk ipliğiyle bağlı olan gelecek kaderimiz açısından
Meclisin bu çalışmasının önemli olduğu, devlet
adına, hükûmet adına işlenmiş olan bu katliamla ilgili Kürt
halkından özürle ilgili bir sürecin işlemesi gerektiği
açısından getirdik. Genel Kurulda umarım ki buna destek
verirsiniz, umarım ki demin ifade ettiğim gibi -konuşmakta da
zorlanıyorum- daha büyük tahribatlar olmadan bu sürecin bütün gerçeklerini
bu Meclis bir an önce açığa çıkarır diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Baluken.
Sayın Çakır
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan, Sayın Balukenin konuşmasındaki AKP
eliyle 20nci yüzyılın Kerbelâsını
yaşattınız. sataşması çok ağır bir
sataşmadır, 69dan söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Çakır.
Lütfen yeni bir
sataşmaya meydan vermeden iki dakika süre içerisinde
meramınızı ifade edin.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Tokat Milletvekili
Coşkun Çakırın, Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle güneydoğuda
olup biteni, daha spesifik olarak Cizrede bir bodrum katında olup biteni
Türk siyasi tarihinin en büyük katliamlarından birisi olarak
tanımlamak, doğrusunu söylemek gerekirse hakkaniyetsizliktir.
Elbette orada ölen
insanların ölmesini kimse arzulamaz, arzulamayız ama daha önemlisi,
Sayın Balukenin 20nci yüzyılın Kerbelâsı, 21inci
yüzyılın Madımakı şeklinde yapmış
olduğu teşbih, benzetme, bence çok talihsiz bir benzetmedir.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Yaralıları infaz ettiniz, yaralıları!
COŞKUN
ÇAKIR (Devamla) Değerli arkadaşlar, biz Kerbelâyı çok
önemsiyoruz. Kerbelâ bizim için azizdir. Kerbelâda şehit olan
serdarı şüheda Hazreti Hüseyin bizim için azizdir. Onların
onurlu direnişi bizim için aziz, değerli ve kıymetlidir.
Eğer Hazreti Hüseyinle ve arkadaşlarıyla, oradaki,
güneydoğudaki, Cizredeki bodrum katındaki insanların içinde
bulunmuş olduğu durumu karşılaştırıyorsak
çok ciddi bir hata yapıyoruz, çok büyük bir hata yapıyoruz, o aziz
şehitlerin de hatırasına, bana göre, ihanet ediyoruz. O bakımdan,
değerli arkadaşlar, bunun altını çizmek isterim.
Ayrıca, Madımak benzetmesini
de Kerbelâ benzetmesi gibi şiddetle reddediyorum, kabul etmiyoruz. Çünkü,
orada da masum insanlar ölmüştür. Onu da o şekilde
kınamıştık, aynı şekilde söylüyoruz.
İdris Bey burada bir
konuşma yaptı, kendince oradaki olup biteni hikâye etti. Şimdi,
birazdan bizim arkadaşımız da orada olup biteni
başıyla sonuyla hikâye edecek, anlatacak. Göreceksiniz, tablonun
aynı olmadığını göreceksiniz. Ben onun için ona girmek
istemiyorum, sadece buna değinmek istedim.
Kerbelâ bizim için azizdir
ama güneydoğuda olup bitenler kesinlikle Kerbelâyla
karşılaştırılamaz.
Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın hatip konuşması sırasında
oradaki durumu çarpıtarak hikâyeleştirdiğimi ifade etti,
açıktan sataştı, birçok sataşma var.
BAŞKAN Sayın
Baluken, lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
Buyurun.
5.- Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin, Tokat Milletvekili Coşkun
Çakırın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Cizrede olan durum şu:
Cizrenin en ana, işlek caddesine 200 metre ötedeki bir bodrum katta
yaralı ve hastaneye kaldırılmayı bekleyen insanlara tam on
sekiz gün boyunca bir yaşam koridoru açılmamıştır, 200
metre ötedeki o insanlara bir damla suyun iletilmesine izin verilmemiştir.
O insanlar bizle iletişim kurduklarında Bir damla su
bulamıyoruz. çığlığını bütün Türkiye
kamuoyuna duyurmak istemişlerdir. Bir damla suya muhtaç eden zihniyet,
Kerbelâda katliam yapan zihniyetin ta kendisidir. Hiçbir devlet hiçbir
gerekçeyle Ben 200 metre öteye bir yaşam koridoru açamıyorum.
diyemez. Olabilir, siz oradaki insanların tamamını katletmek
istiyor olabilirsiniz, tamamını öldürmek için karar almak istiyor
olabilirsiniz ama bu süre içerisinde o insanlara bir şişe suyun
gitmesini engellemenin hiçbir izahatını burada yapamazsınız.
Yine aynı şekilde,
4 Şubat tarihinde, yanan bir bina içerisindeki 62 insanın bilgileri
bizdedir. Telefon kayıtlarını çıkarsınlar. O telefon
kayıtlarının tamamında İtfaiye gitmezse o insanlar
yanacak, hepsi devlet eliyle, Hükûmet eliyle ölecek. denmiştir. Bunu
söylememize rağmen orada, o bodrumda bulunan insanların yangın
sonucu cehenneme çevrilmiş o binada ölümüne rıza gösterildi.
Ölmeyenleri de işte TRT alt yazısının geçtiği o günde
bodruma yapmış oldukları bir katliam operasyonuyla maalesef
infaza tabi tuttular. Ortada öyle 10 ölü falan yok, size söylüyorum işte.
Belediye ambulansları demin o binadan, cehennem binasından, Cizre
Madımakından 27 cenazeyi daha taşıdılar.
Başbakanın, İçişleri Bakanının, ilgili
yetkililerin yalanlarına alıştık ama ölüm üzerine
artık yalan söyleme ahlaksızlığını bir kenara
bırakmanız gerekiyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, Şırnakın Cizre ilçesi Cudi Mahallesi'nde 23
Ocak 2016 günü bulundukları mahallelerin ağır saldırı
altında olması nedeniyle bir bodrum katına
sığınmış bulunan 31 sivil
yurttaşımızın durumuyla ilgili olarak kamuoyunun
bilgilendirilmesi ve olayın tüm boyutlarıyla ortaya konulması
amacıyla 9/2/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin
Genel Kurulun 9 Şubat 2016 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk söz Osmaniye Milletvekili Ruhi
Ersoya aittir.
Buyurun Sayın Ersoy.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
RUHİ ERSOY (Osmaniye)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; lehte veya
aleyhte, insan milletvekili sıfatıyla söz alır, burada, süresi
içerisinde bir şeyler söyler, söyledikleri sözler zaman kadar tarihi ve
geleceği de ilgilendirir. Bu bilinçle Milliyetçi Hareket Partisi hareket
eder ve her bir sözcüsü ne kadar süreyle olsun o kadarlık zaman dilimi
içerisinde tarihe not düşmek ve geleceğe mesaj vermek ister.
Öncelikle şunu ifade
etmek isterim: Türkiye Cumhuriyetinin askeri, polisi, güvenlik güçleri kökünü
Türk kültüründen ve İslam ahlakından almış bu vatanın,
bu milletin çocuklarıdır; hiç kimseye bilerek ve isteyerek zulmetmez.
Hele hele Su istiyorum., hele hele Kan istiyorum, can istiyorum,
hayatımı kurtarın. diyenlere de asla kayıtsız kalmaz.
Bu işin arka planında farklı birtakım programların olduğu
bir hakikat ama ne hikmetse Hükûmet bu hakikati milletin gözünün önüne
samimiyetle serip aktaramıyor. Birileri de bu kürsüden sürekli bunun
propagandasını yaparak, temiz dil kullanmanın çok ötesinde Türk
devletini, Türk askerini, Türk polisini âdeta katliamcı gibi sunmaya
çalışıyor.
Bakın, aziz
milletvekilleri, çok detayına girmek istemiyorum ama Çanakkalede Yarbay
Hasan Paşa ve köpeği Canberkin hikâyesini hatırlatmak isterim.
Yarbay Hasan Paşa ile Canberkin arasındaki münasebet, o cephede
askerlerin hastalıklı bir köpeği kovalamasını gören
komutanın inip ona su vererek, onu tedavi ederek şefkat göstermesiyle
başlar. Kendisine bağlılık ifade etmeye başlayan,
adına Canberk dedikleri bu köpeği daha sonra tüm kışla bir
maskot olarak görüyor ve onlarla beraber aynı ruhu teneffüs ediyor. Bir
gün bir vuruşmada Yarbay Hasan Paşa hunharca şehit ediliyor.
Şehadetinin de arka planında, kurtarmak için elini
uzattığı bir düşman askerinin Hayattaysa onu tedavi
edecektim. anlayışıyla yüzünü çevirdiğinde, maalesef
hançerlenerek şehadet şerbetini içiyor ve o köpeğin sadakati,
üzerine örtülmüş bayrağın altına girerek onunla beraber
derdinden can vermesiyle
Çanakkalede Yarbay Hasan Paşanın -Canberk
ayak ucunda- mezarı bugün birlikte görülebilecek tarihî hakikat.
Bu, tek başına bir
mitoloji ya da efsane değil, yaşanmış belgelerle
anlatılan bir hakikat. İşte, Türk askerinin ve Türk polisinin bu
hakikatten beslenerek hareket ettiğinin ifadesi, terörle mücadelede Habersiz
ve izinsiz çayınızı, şekerinizi kullandık. diye
bıraktıkları bedelden yaşlıları sırtına
alarak PKKlı teröristlerin elinden kurtarmak isteyen görüntülere kadar o
şefkati, o samimiyeti Türk güvenlik güçleri bölgede gösterebilmekte. Bu
haksız tutum karşısında, bu işin böyle olduğunu
iddia edenlerin uzantıları İnsan Hakları Örgütünün 20 Ocak
2016 tarihli basında yayınlanan belgesiyle beraber, YPGnin,
PKKnın ve PYDnin dahi nasıl uluslararası anlamda etnik
temizlik yaptıklarıyla ve bölgeyi arındırmak için
-özellikle PYDnin- insan hakları ihlaliyle ilgili 8 Eylül 2015 tarihli
raporu da bunun devamı niteliğindedir. Şimdi, bu raporlar
-sadece duyguyla, fikirle- Türk devletinin kurmaylarının, Türk
devletinin istihbaratının raporları değil, bunu merak
edenler birazcık kaynak taradıklarında Uluslararası Af Örgütünün
raporları olduklarını görürler. Siz çocukları önünüze
bariyer olarak, engel olarak koyacaksınız, arkasına
saklanıp uluslararası güçlerden alınan desteklerle, silahlarla
Türk askeri, polisi hizmet getirirken onlara suikast düzenleyeceksiniz.
Aziz milletvekilleri,
saldırı, savaş ve çatışmada birtakım terimler
vardır. Bugün itibarıyla baktığınızda,
şehadet şerbetini içen askerimiz, polisimiz, uzman çavuşumuz
saldırırken değil, savunurken hunharca şehit
edilmişlerdir. Diğer tarafta, benim ülkemin bir vilayetinde, bir
ilçesinde, şehrinde terörle mücadele değil kamu düzenini tesisle
alakalı güvenlik güçleri görevde. Güvenlik güçlerinin bu iradesinin sonuna
kadar yanındayken kendi şehir merkezine terörü bu kadar indirmiş
ve indirilirken de göz yummuş olan siyasi iradeye, iktidara da bunlardan
ders alarak yeniden hatalar yapmaması hatırlatması yapmak
istiyoruz. Londradan Mardin hattına acaba yeni bir açılım
sürecinin serüveni mi taşınıyor? Kadim medeniyetler,
Mezopotamya çocukları söylemleriyle aziz ve büyük Türk milletinin,
Türklük gurur ve şuuru İslam ahlak ve faziletiyle
şereflenmiş ve bu topraklarda bin yıllık hikâyesini
örmüş yüce Türk milletinin arasına acaba yeni siyasal hendeklerin
kazınmasının temelleri mi oluşturuluyor? Yeni
görüşmelerin arka planında kimler neler peşindeler, bunları
da sormadan, bu sorguları da yapmadan edemiyoruz.
Bununla beraber, samimiyetle
bu işin bitmesini isteyenler, terörle, teröristle arasına gerçekten
bir hendek kazarlar ve sen ordasın, ben buradayım diyebilirlerse; ey
çocuklar, siz bu memleketin ekmeğini yer, bu memleketin mekteplerinde
okur, bu memlekette kariyer yapma haklarına sahip olur ve samimiyetle
eğitiminize devam ederseniz bu memlekette hiçbir sorununuz olmaz. Aksi
takdirde, bu çocuklara Bu hendek kazma oyununun arka planında siz alet
ediliyorsunuz, bu alet edildiğiniz konu yarın başınıza
büyük işler açacaktır. nasihatleri verilemezse bu mesele,
ayrışımcı, ayrıştırmacı, 1960ların
Marksist proletarya söylemleriyle eylemi yap, gerillanın eylemine saklan,
kendine aidiyet ve taraftar oluştur, oluşturduğun taraftarlar
üzerinden bir kimlik inşa et, inşa etmiş olduğun
kimliği siyasal zemine taşı; bunlar artık
tamamlanmış, misyonunu bitirmiş işlerdir.
Dolayısıyla, terör örgütünün sözcülüğünü yapmaya kalkanlar, silahla
arasına mesafe koymazlar, teröristle arasına mesafe koymazlar,
sürekli tek taraflı meselenin insan hakları, çocuk hakları,
kadın hakları, ölümler gibi kavramların arkasında çok daha
farklı işlerin yapılmasına zemin oluşturacak iş
birliği içerisinde olurlarsa siyaseten flu görülmeyi de hak ederler,
siyaseten sadece ve sadece Anayasanın verdiği seçme ve seçilme
haklarından faydalanıp Türk Ceza Kanununun ve diğer
müeyyidelerin diğerini tanımayarak otoriter bir anlayış
içerisinde hareket ederlerse burada büyük bir hata yapmış olurlar. Bu
hatanın sürdürülebilir olmadığını, aziz, mukaddes
büyük Türk milletinin ve Türk devletinin devleti ebet müddet olduğunu...
Lütfen... PKK terör örgütü ile bölge halkımızın birbirinden
ayrıştırıcı dilini kullanarak Siyasi
programları, sosyal programları uyguluyoruz. diyen Hükûmet, tekrar
aynı hataya düşerek PKKlı teröristleri muhatap alarak, yeni
açılımların zeminini oluşturarak bu konuyu çözeceğini
zannediyorsa bu memlekette daha çok kan akmasının zeminini
oluşturur. Bu hatada olduğu emarelerini göstermeye çalışan
ya da onun ipuçları konumunda olan birtakım hamlelerden biz iyi
kokular almıyoruz, bu konuda ciddi ve yüksek sesle hatırlatmalar ve
uyarılar yapmak istiyoruz.
Bu memlekette, gelen
şehidin acısı kadar, şehit sayılarının ve
şehitlerin haberlerinin gelmesinin sıradanlaşması da o
kadar acıdır ve bu manada, şehadet haberlerinin
sıradanlaşmamasını bekliyoruz. Az önce, Cizrede bir asker
ve bir polisimizin şehit olduğu haberini yine içimiz yanarak duyduk,
bunlar sıradanlaşmasın lütfen. Bu meseleyi bitirmek için
mücadele veren güvenlik güçlerimize Allah güç versin. Eğer onlar gerçekten
hakkı, hukuku, adaleti, halk ile teröristi ayırt etmeselerdi bu
mesele bir gecede biterdi. Bütün bu fedakârlıklar belki de o Mehmetçikin,
o emniyet gücünün, o polisin şehadetinin sebebi, vatandaşı
ayırt etmek için hukuka uygun mücadeledir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RUHİ ERSOY (Devamla)
Bu kadar müsaadeli ve müsamahalı yaklaşırken bu
yaklaşımlar istismar edilerek tekrar bir açılım süreci
ihanetini başlatırlarsa bu hesabı veremeyecek noktaya gelirler.
Siyasi irade ve onun temsilcisi, iktidar temsilcisi değerli
milletvekillerinin bu hakikati lütfen yüksek sesle kendi gruplarında dillendirmelerini
diliyor, siyasal gündemle, Köşk ile sarayın, Sögütözü ile
Beştepenin kavgasının arasında ideolojik gerilimleri
yaşayarak kendi siyasal ikbal ve istikballeri adına kaygılar ve
buluşmalar yapanlar, kendi jenerasyonları ve ekiplerini kendi
iktidarına taşıma mücadelesi verenler hangi gruptan ve
kategoriden olurlarsa olsunlar, iktidar partisi içerisinde her şeyden
önemlisi bu konuda, vatan, millet, terörle mücadele konusunda ortak paydada
olsunlar diyor, yüce Meclisi saygı, sevgiyle selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önerinin
lehinde
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Konuşan sayın hatip, grubumuzu, birkaç kez terör
örgütünün uzantıları
Ya da kirli propaganda yapmakla suçladı,
sataşmada bulundu.
BAŞKAN Sayın
Baluken, hiç grubunuzun ismini zikretmedi yalnız.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Çok açık bir şekilde, buradan, bu kürsüden
Oradaki yaralılara su verilmediğini iddia edenler şeklinde
bize sataştı.
BAŞKAN Siz o
şekilde algılıyorsanız, buyurun.
İki dakika süre
veriyorum.
Lütfen yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin, Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoyun HDP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biz, hiçbir zaman, burada
hiçbir değeri kutsallaştırıp suçların üstünü örtme
anlayışı sergilemedik ama maalesef, buradaki siyasi parti
gruplarının birçoğu, bölgede yaşanan ağır insanlığa
karşı suçlarla ilgili birtakım ritüelleri
kutsallaştırıp burada tartışılmasının
önüne geçme yolunu defalarca seçtiler. Bize göre suçsuzluk, suç işlememe,
hesap vermeme durumu sadece yüce Allaha aittir. Onun dışında,
burada Türk askeri, Türk polisi katliam yapmaz, suç işlemez, şunu
yapmaz. demenin herhangi bir geçerliliği yoktur. Hele hele bizim gibi
acılı bir coğrafyadan gelen insanlar kendi dedelerinden
duydukları Şeyh Sait kıyamı sırasında -ki sizin
sıralarınızda da onların torunları şu anda oturuyor-
Dersim katliamı sırasında, Ağrı Zilan katliamı
sırasında, Roboski katliamı sırasında kimin katliamlar
yaptığını, kimin ne suçlar işlediğini çok iyi
biliyorum. Ki o dönem o katliamı yapanlar, onları yöneten
komutanların anı kitaplarında o bölümü yazamayacağız
diyecek kadar ağır insanlık suçları
işlemişlerdir. Bugün de Cizrede olan durum aynıdır. Bugün,
Cizrede, sizlerin bile bilmediği birtakım paramiliter çeteler
katliam yapıyorlar. Esedullah timleri kimdir? Cundullah timleri kimdir?
Başbakanı tanımıyorum, bakanı tanımıyorum,
burada bütün yetki bendedir diyen kimdir ise bu katliamı yapan da
onlardır. Evet, orada on sekiz gün boyunca bir damla suyun o
yaralılara ulaştırılmasına engel olunmuştur.
RECAİ BERBER (Manisa)
Silahlarla mı engel olundu?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Bu konuda Cenevre Sözleşmesi açıktır. Türkiyeyi de
bağlayan kriterlerdir.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Tünellerden su gelmedi mi, tünellerden?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Hiç kimse 60 yaralının, 31 yaralının infaz
edilme durumunu, katledilme durumunu -ki hepsinin isim bilgileri bizdedir-
buraya getirip farklı şekilde meşrulaştırmasın.
Tarih önünde, insanlık önünde, vebali de, hesabı da
ağırdır diyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Tutanaklara girmesi bakımından ifade ediyorum. Biraz evvelki
konuşmacımız Sayın Ruhi Ersoyun kürsüde ifade ettiği
terör örgütüyle ve terör eylemleriyle arasına mesafe koymayanlar tezi ve
hükmü sayın grup başkan vekilinin kürsüde yapmış
olduğu konuşmayla da, dolaylı da olsa, teyit edilmiştir; bu
mesafe yine konulamamıştır.
Bunu, tutanaklara geçmesi
bakımından ifade ediyorum.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, Şırnakın Cizre ilçesi Cudi Mahallesi'nde 23
Ocak 2016 günü bulundukları mahallelerin ağır saldırı
altında olması nedeniyle bir bodrum katına
sığınmış bulunan 31 sivil
yurttaşımızın durumuyla ilgili olarak kamuoyunun
bilgilendirilmesi ve olayın tüm boyutlarıyla ortaya konulması
amacıyla 9/2/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin
Genel Kurulun 9 Şubat 2016 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Evet,
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde ikinci söz Tunceli
Milletvekili Gürsoy Erola aittir.
Buyurun Sayın Erol. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Gürsel Sayın Başkan.
BAŞKAN Pardon, Gürsel
Erol. Kusura bakmayın.
GÜRSEL EROL (Tunceli)
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; cumhuriyetin,
demokrasinin, laikliğin, hoşgörünün ve barışın kenti
olan özgürlükler şehri Tuncelinin milletvekili olarak hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
1 Kasımda seçilmiş
yeni bir milletvekili olarak da ilk konuşmamı Mecliste
yapıyorum. Milletvekilliğimizin, 26ncı Dönemin tüm
milletvekillerimize hayırlı olmasını diliyorum; ailemize,
kendimize, ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum ve ben 26ncı
Dönem Parlamentosunun siyasal sorumluluğunun, tabii ki her dönem, her
Parlamento döneminin kendine göre siyasal sorumluluğu farklıdır
ama 26ncı Dönemi, Parlamentonun siyasal sorumluluğunun daha ağır
veballer altında sorumluluk taşımamızla birlikte
yürüteceğimiz bir süreç olarak görüyorum.
Bu gösterdiğim resmi
sanıyorum hepiniz merak etmişsinizdir. Sizlere 1919 yılında
yaşanan bir olayı anlatacağım. Ben çünkü öneriyle ilgili
lehte söz istedim. Lehte konuşmama gelmeden önce, benim Tuncelide nasıl
bir kültürden geldiğimi ve nasıl bir kültürün bireyi olarak hangi
aileden geldiğimi bilmeniz açısından bu bilgiyi vermekte yarar
görüyorum.
Değerli
milletvekillerim, yıl 1919, İstanbul sarayı Elâzığ
Valisi Ali Galip Paşadan Atatürkün Erzurum Kongresinden Sivasa
geçerken Dersimli milisler tarafından yolunun kesilip suikast
düzenlenmesini ister. Bunun üzerine,
Elâzığ Valisi Ali Galip Paşa Ferhatuşağı Reisi ve
Rus harbinde Ruslara karşı sivil milislere albaylık rütbesiyle
savaşan Diyap Ağayı çağırır. Diyap Ağa
yaşı itibarıyla Elâzığa gidemez, küçük kardeşi
Haydar Ağayı gönderir. Haydar Ağa Elâzığ Valisi Ali
Galip Paşayla görüştükten sonra Dersime geri döner ve ağabeyi
Diyap Ağaya bilgi verir. Fakat dönerken yanında Ali Galip Paşa
yüklü bir miktarda altın vermiştir. Görüşmenin ve
altınları almanın gerekçesi, Atatürk Erzurumdan Sivasa
geçerken yolunun kesilerek suikast sonucu öldürülmesi. Diyap Ağa kendi
aşiretindeki milisleri yanına alarak Atatürkün Erzurumdan Sivasa
geçerken yolunu keser. Fakat bu istihbarat bilgi Atatürke daha önceden
gitmiştir ve Atatürkün emir subayı Paşam, Dersimli milisler
yolumuzu kesti. Çatışalım mı? diye sorduğunda Atatürk
Dersimlilerden bize zarar gelmez. Çatışmayın. diye talimat
verir. Onun üzerine Diyap Ağa Atatürkün aracının yanına
giderek Atatürkün arabasının kapısını açar ve
aldıkları altını Atatürke verir. İstiklal
Savaşında sizin buna ihtiyacınız var. Bu altınları
biz size suikast düzenlemek için aldık ama İstiklal
Savaşında kullanasınız diye size getirdik. diyerek
altınları Atatürke verir ve Atatürke aynen şu ifadeyi
kullanır: Paşam, bizim dışımızda da yerel
milislere para ve altın verilmiş olabilir. Başka milisler de
size suikast düzenleyebilir. Size Sivasa kadar eşlik etmek isteriz. Ve
Sivasa kadar eşlik eder. Daha sonra, Meclis açıldığı
zaman Atatürk Diyap Ağayı -o günkü adıyla Dersim Milletvekili
olarak- ilk kurucu Meclis üyeliğine Dersim Milletvekili olarak
çağırır ve Diyap Ağa Dersimi temsilen Ankaraya Meclise
gelir.
Diyap Ağanın -Meclis
tutanaklarında vardır- yalnızca iki konuşması
vardır. Birincisi, Yunan ordusu Polatlı sınırlarına
geldiğinde başkentin Ankaradan Kayseriye
taşınmasıyla ilgili Meclise önerge verilir. Bu önerge üzerine
görüşmeler olur ve kargaşa çıkar. Diyap Ağa söz isteyerek
Beyler, biz buraya savaşmaya mı, kaçmaya mı geldik? der,
ulusal mücadeleye -verdiği ruha ve katkıya- destek vererek
başkentin Ankara olarak kalmasını sağlar. (CHP
sıralarından alkışlar) İkinci konuşması,
yine Parlamentoda... İstiklal Savaşı döneminde ülkenin dört bir
tarafında etnik kimliği ne olursa olsun -Kürtler, Türkler, Lazlar,
Çerkezler- herkes o Parlamento yapısında var. Kürtlükle ilgili bir
mesele açıldığında Diyap Ağa ikinci defa söz alır
ve Beyler, dinimiz bir, diyanetimiz bir, mezhebimiz bir, Kuranımız
bir, Peygamberimiz bir, biz kardeşiz ve bu ayrılık ne? diye
sorar.
Bunları anlatmamdaki
gerekçe şu: Değerli, sayın milletvekillerim, ben Atatürk ve
cumhuriyet geleneğinden gelen bir ailenin bireyiyim. Diyap Ağa benim
büyük dedem yani anne tarafından dedem. Ben Diyap Ağanın
torunuyum. Tabii ki bu cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmak, kurucu
değerlere sahip çıkmak, ülkenin üniter devlet yapısına
sahip çıkmak; bunlar benim aileden gelen hem ahlaki hem siyasi
sorumluluklarımdır.
Bakın, 7 Haziran
seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi Tunceliden milletvekili
çıkaramadı, 2-0 HDP almıştı. 1 Kasımda ben aday
oldum ve siyasi tablo 1-1 oldu ve HDPye karşı orada inanılmaz
bir siyasi mücadele verdim çünkü eğer bugün bu Parlamento çatısı
altında her siyasi düşünce varsa ve insanlar siyasi
düşüncelerini özgürce burada savunabileceklerse, gündeme
getirebileceklerse bizim de her düşünceye ve her özgürlüğe saygı
duymamız lazım.
Niçin bu önergeyle ilgili
lehte söz aldım? Değerli milletvekilleri, kamu kendi kamu düzenini
korumakla sorumludur yani devlet kendi kamu düzenini korumak zorundadır
ama aynı zamanda şunu da unutmayalım: Türkiye Cumhuriyeti sosyal
bir hukuk devletidir yani sizin, hukuk normlarını, hukuk üstünlüğünü
görmezden gelerek bir bölgede, insanların, sivillerin
yaşadığı bir bölgede yalnızca polisiye tedbirlerle
Terörle mücadele ediyorum. mantığınız doğru bir
mantık değil.
Bakın, içinizde bir sürü
teknik adam vardır. Eğer devlet bir bölgede baraj yapmaya karar
vermişse o bölgeyi istimlak eder, kamulaştırır, mal
sahiplerinin parasını öder ve o bölgeye barajı yapar. Eğer
devlet bir bölgeden yol geçirecekse, o yol üzerinde eğer arsa varsa, tarla
varsa, ev varsa kamulaştırır, bedelini öder ve o yolu oradan
geçirir. Devlet eğer bir bölgede terörle mücadele edecekse, eğer o
bölgenin sivil halkının da o bölgede olmasını istemiyorsa
devletin o köyleri ve mahalleleri boşaltma yetkisi vardır ve bana
göre de doğrudur ama o insanların olduğu ortamda
çatışma yaratma hakkına sahip değildir ve o insanları
boşaltırken de kendi kaderlerine terk etme hakkına da sahip
değildir.
Bakın, Türkiyede
şu anda 3 milyon Suriyeli var ve 600 bin Suriyelinin geleceğini
konuşuyoruz. Bunu ne adına yapıyoruz değerli
milletvekilleri? İnsanlık adına. Son derece doğru, tabii ki
sahip çıkacağız. Peki, bir tarafta Suriyedeki göçmenlere
insanlık adına sahip çıkarken kendi
yurttaşlarımızın barınmaları, o
insanlarımızın yaşamlarını devam ettirebilmeleri
için altyapıyı sunmadan onların yaşadığı yerde
nasıl silahlı bir mücadeleyle o insanların
yaşamlarını tehdit edebiliriz?
Zamanım az kaldı,
bir istatistiki araştırma sonucunu size ileteceğim. Ben bir
istatistiki araştırma yaptım sayın milletvekilleri: 1 terör
örgütü mensubunun ölü ele geçirilmesinin devlete maliyeti 7 milyonla 10 milyon
arasında değişiyor ve yine, bir aileden 1 terör örgütü mensubunu
öldürdüğünüz zaman aynı aileden 3 kişinin o terör örgütüne
katılma eğilimi var. Demek ki silahla bu iş çözülmez.
Bakın, MSP ve CHP iktidarı döneminde, 1974 yılında biz 52
günde Kıbrısı aldık, 52 günde. 480 şehidimiz var
Kıbrısta. 1984-2016
9.700 şehidimiz var, 800 milyar dolar
kaybımız var ve bugün -1984te, olayların
başladığı- aynı noktadayız. Yani söylemek
istediğim: Bu ülkede Kürt sorunu varsa çözümün silahla olması mümkün
değil. Demokratik kurallar içerisinde, hukukun üstünlüğü
Ve her
şeyden önce bu Parlamentoda konuşurken birbirimizi anlayarak,
birbirimizi dinleyerek bu sorunun çözümüyle ilgili fikir üretmeliyiz. Ben
HDPli arkadaşlarımla siyasal olarak asla aynı şeyleri
düşünmüyorum ama hak veriyorum. Çünkü kendi seçim bölgelerinde
yaşadıkları halkın çaresizliğini, doğal olarak, o
acıyı yaşadıkları için burada gündeme getirmekte
haklılar.
Değerli
milletvekillerim, o bölgede yaşamadan, o bölgedeki insanların ölüm
korkusunu yaşamadan
Ölüm korkusu tek taraflı değil.
PKKnın da ölüm korkusunu, baskısını yaşıyor,
aynı zamanda kontrol dışı güvenlik güçlerinin de ölüm
korkusunu yaşıyor. Bunları yaşamadan o bölgeyi
algılamak, anlamak çok zor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
GÜRSEL EROL (Devamla) Bize
düşen görev, bu süreçte Türkiyede üniter devlet yapısı
bozulmadan, cumhuriyetin temel değer yargılarından hiçbir
şekilde taviz vermeden bu sorunun çözümüyle ilgili fikir üretmektir,
düşünce üretmektir. Ben o bölgenin bir milletvekili olarak, bir siyasi
sorumluluğu üstlenen bir milletvekili olarak bu konuşmayı
yapmaktan kaynaklı, beni dinlemenizden dolayı hepinize teşekkür
ediyorum. İlk konuşmam olduğu için biraz heyecanlı
olmuş olabilirim. Hepinizden de özür dileyerek, hepinize sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önerinin
aleyhinde ikinci ve son söz Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribeye
aittir.
Buyurun Sayın Beyribey.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz on
dakikadır.
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Kars) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce, saatler önce Cizrede şehit olan iki kardeşimiz
için rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Ayrıca bu vatan
için canlarını feda eden şehitlerimize rahmet diliyor,
gazilerimize de minnet ve şükranlarımı arz ediyorum.
HDP grup başkan
vekilinin vermiş olduğu Meclis araştırması önergesi
üzerinde aleyhte söz almış bulunmaktayım. Aleyhte olmamın
sebebi, HDP, Meclisi çalıştırmama üzerine, hayalî
araştırma önergeleriyle açıldığı günden bugüne
kadar her gün oyalayarak devam ediyor.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) Hadi ya!
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Devamla) Her gün oyalayarak devam ediyor, AK PARTİ'nin
yapmış olduğu hizmetleri gölgelemek istiyor; ayrıca,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin televizyondan gösterdiği süreç içerisinde,
özellikle ajitasyonlarla, algı operasyonlarıyla toplumda bilgi
kirliliğine sebebiyet veriyor.
Maalesef üzülerek söylüyorum,
HDP yandaşları kendileri çalıp kendileri oynamak istiyorlar,
algı operasyonlarıyla da halkın birlik ve beraberliğini
bozmak istiyorlar; vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüyle ilgili
yandaşlık etmek istiyorlar gibi algılıyorum. Bu
konuların bu kadar ön plana çıkmasının altında da,
özellikle Cizredeki hadisenin ön plana çıkmasının altında
da yine bir algı operasyonu.
Kendileri de anlattılar
sayın vekilin, 30 Ocak günü HDP milletvekilleri, devletin kaymakamı,
görevliler hep beraber orada tam sekiz saatlik bir mesai harcadılar. Bu
sekiz saatlik mesainin içerisinde görüşmeler oldu. Buraya ambulanslar
gitti, ayrıca 10 tane ambulans, helikopter uçak, ayrıca ambulans
uçak, ayrıca Cizreden ve Şırnaktan 2 tane hasta
taşıma aracı gitti, ayrıca SES Sendikasından gönüllü
vatandaşlar gitti. Görüşmeler oldu -görüşmeler de
başından sonuna kadar kayıtlı zaten, tarihte bir gün
bunları göreceğiz- bu görüşmelerin hepsinde
başlangıçta çıkmak istenmedi. Daha sonra dediler ki: O zaman
yaralılar çıksın. Ta 150-200 metreye kadar
yanaşıldı, yine çıkılmadı, en sonunda orada bir
senaryoyla bombalar patladı. Ben senaryo olduğu, algı operasyonu
olduğu için söylüyorum. Bombalar patladı, şunlar, bunlar
Oysaki
o sırada insansız hava aracıyla
Ve her türlü kayıtlar
ortada ama kapalı odada. Şimdi ben burada, içinizde
bağırsam, İmdat, ben ölüyorum, susuz kalıyorum,
yanıyorum. desem, dışarıdakiler görmezlerse ne algılarız?
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Ya, cenaze taşınıyor, cenaze. Ne
algısı? Ne diyorsun? Ayıp, ayıp ya!
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Devamla) Efendim, çatışmalar sırasında
-biraz evvel söyledim- canlarımız şehit oldu, tabii ki ölenler
olacak çatışmalarda, sen bununla ilgili istersen
Ben ülkemi evim
gibi görüyorum. Evimizi ve çocuklarımızı hepimiz
Çocuklarımızdan bir tanesi camımızı kırsa ne
yaparız? Oğlum, yapma, eyleme. deriz, camımızı
takarız, yoksa soğuktan donacağız. İki saat sonra
kapıyı kırsa ne yapacağız?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) E, sonra da öldüreceksin anlaşılan.
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Devamla) Daha yüksek sesle diyeceğiz ki: Oğlum,
oğlum, yapma, bundan hepimiz zarar görüyoruz. Aradan biraz daha geçse, üç
saat sonra da mutfakta yangın çıkarsa ne yapacağız?
Gideceğiz, yapacağımız tek şey, yangını
söndüreceğiz, sonra da oğluna diyeceksin ki: Oğlum, bu evi terk
et
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) Hadi ya!
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Ne anlatıyorsun?
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Devamla)
veya kolundan tutacağım, götüreceğim,
hapishaneye attıracağım, adliyeye teslim edeceğim; tek yolu
bu.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Ama öldürmeyeceğiz.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Ama öldüreceksin değil mi?
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Devamla) Onun için evimize sahip çıkmak
durumundayız
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Baştan öldürerek mi?
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Devamla)
onun için evimize iyi bakmak durumundayız, onun
için birilerine çanak tutmamak da durumundayız.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) Senin çocukların için çok üzülüyorum ya.
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Devamla) Ben soruyorum birilerine, önerge veren sevgili
arkadaşımıza soruyorum: Çukurların o ilçelerde ne işi
var? Surda ne işi var, Cizrede ne işi var, Silopide ne işi
var?
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) İşte siz insanları öldürdüğünüz için
açıyorlar?
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Devamla) Barikatların ne işi var? Bunları ben
mi yaptım, Hükûmet mi yaptı, AK PARTİ Hükûmeti mi yaptı,
devlet mi yaptı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yani, bunları konuşurken, burada konuşurken kolay; bunları
kimlerin yaptığını da bilmek, burada söylemek
zorundayız.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Göz
yumdunuz, yol verdiniz. Niye baştan mâni olmadınız?
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) Onun için, orada ambulanslar -olay
orada kalmıştı- gidecek, en sonunda 2 tane gönüllü SES
Sendikasından, 2 tane de belediyeden şahıs gönüllü olarak gitmek
isterler. Bir saat konuşulur, bir saat sonra Can güvenliğimiz yok.
diye giderler ve tam sekiz saat, saat yedi buçuktan saat 15.30a kadar orada
kalırlar ve bir türlü çözülemez.
Bu benim
kanaatimdir, grubumun da değil, benim kanaatimdir; ben şöyle
düşünüyorum: Birileri senaryo yazıyorlar. Orada birilerini
susuzluktan öldürüyorlar, açlıktan öldürüyorlar veya birilerini bilerek
öldürüyorlar. Onların suçunu Türkiye Cumhuriyetinin güvenlik güçlerinin
üzerine yüklemektir. Başka şekilde
MEHMET
EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Yazıklar olsun be, yazıklar
olsun!
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) Ben de böyle düşünüyorum; siz
düşünüyorsunuz, ben de böyle düşünüyorum diyorum.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Bizler düşünce göremiyoruz, üzgünüm.
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) Onun için, burada, ben, özellikle
MİZGİN
IRGAT (Bitlis) Burası bir düşünce kulübü değil, hakikatleri
dile getirelim.
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) Özellikle Hükûmetin bu olayla ilgili
elinden geleni yaptığını görüyoruz. Özellikle, Hükûmet,
oradan çıkan insanlarımızın evlere yerleştirilmesi,
her türlü yardım, ev kirası verilmesi, gıda yardımı
Her türlü yatırımı yapıyoruz, yardım ediyoruz;
yetmedi, bunlarla ilgili taahhüdümüz var, yarın masraflarıyla,
şunlarıyla, zararlarıyla da mutlaka ve mutlaka her türlü
Hükûmetimiz destek verecektir.
Bu vatan bizim
vatanımız, bu topraklar bizim topraklarımız, hepimizin.
Ayrı gayrımız yok. Ben dedim ya, ben burayı ailem olarak
görüyorum. Bu ailenin çocuklarının da, herkesin
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Biz senin ailen falan değiliz.
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) Ben ailem olarak
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Biz kabul etmiyoruz.
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) Siz görmeyebilirsiniz ama ben ailem
olarak görüyorum, herkesi kardeşim olarak görüyorum ve onun için de bu
konuda
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Bizi öldürüp ailemiz olamazsın sen.
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Devamla)
ülkeyi bölmek, parçalamak isteyenlerle ilgili her
ülkenin refleksleri vardır. Fransada hadiseler oldu, refleksi yok muydu?
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sizin yakmak gibi bir refleksiniz var.
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) Bütün askerî birliklerini meydanlara
döktüler, yetmedi. Her gün televizyonlarda görüyoruz; Amerikasında,
Almanyasında sorgulama bile yok. Sokağa
Ben böyle bir şey
olsun istemiyorum, onu da peşin söyleyeyim.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Refleks mi diyorsun?
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Devamla) Bundan yana değilim, Bundan yana değilim.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Bir tane vatandaşı oradan
çıkarabildiniz mi? Bir tane vatandaş var mı oradan
çıkardığınız?
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) Neticede şu noktaya gelmek
istiyorum değerli arkadaşlar: Tabii ki buradaki
arkadaşlarımız bunlarla mesajlar vermek isteyecekler, Türkiyede
bilgi kirliliğiyle, müfteri laflarla insanları yönlendirmeye
çalışacaklar ama ben herkese diyorum, bu ülkenin birliğe,
beraberliğe ihtiyacı var. Biz AK PARTİ olarak ülkemizin
birliği ve beraberliği, vatandaşlarımızın
sağlığı, güvenliği için, normal
vatandaşların sağlığı ve güvenliği için
elimizden geleni yapacağız.
Biz,
birilerinin insanları dağlara götürüp çadırlarda sabahlara kadar
işkence çektirdiklerini biliyoruz; biz, birilerinin para
topladığını biliyoruz; biz, birilerinin, sanki devlet,
güvenlik güçleri yok gibi kontrollere kalkıştıklarını
görüyoruz. Hiçbir rejim bunları kabul etmez değerli arkadaşlar,
hiç kimse kabul etmez!
Onun için, ben
sözlerimi de fazla uzatmadan, bu önergenin aleyhinde olduğumu ifade
ediyorum, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Baluken
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın hatip konuşması
sırasında
HALUK İPEK
(Amasya) Sen her konuşmacıdan sonra söz istiyorsun, olmaz böyle bir
şey ya.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Ya, sana mı soracağız.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baluken, dinliyorum ben sizi.
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Yalan söylemesin hiç söz almayalım.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan, konuşması
sırasında bizi hayalî araştırma önergeleri vermekle,
Meclisin işleyişini bloke etmekle ve gerçekleri saptırarak
algı yaratmakla suçladı.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baluken.
İki dakika
lütfen.
Yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin, Kars Milletvekili Yusuf Selahattin
Beyribeyin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Demin ifade
etmeye çalıştım, bu ambulans mizansenini bütün milletvekilleri
bilsinler. Ayın 23ü ile 28i arasında hiçbir Sağlık
Bakanlığı ambulansı, vahşet bodrumun olduğu
binaya 1 kilometreden daha yakın bir mesafeye geçmemiştir. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Ayın 29unda, Başbakan
talimatı var. dedim ya, o tarihten sonra belediye ambulansı o
bölgeye 150-200 metre yanaştıktan sonra, kriz masasının
direktifiyle Sağlık Bakanlığı ambulansı ilk kez
ayın 30unda o binaya 150-200 metre mesafeye gitmiştir.
Sizin
dediğiniz şey de doğrudur, evet, ortak
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) Sizin mizanseninizden sonra
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Mizansendir işte, mizansendir, onu söylemeye
çalışıyoruz.
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) Sizinki mizansen yani.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Silah sesleri, patlama sesleri, yaralıların Enkaz
altındayız. çığlıkları geldikten sonra biz oraya
hızla enkaz kaldırma ve kurtarma ekiplerinin gönderilmesi
gerektiğini söylediğimizde ona izin vermediler.
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Kars) Bu da mizansen işte!
İDRİS BALUKEN
(Devamla) 2 sağlık görevlisi ve 2 Belediye Meclis üyesi kendi
yaşamlarını tehlikeye atacak şekilde kendileri bütün
riskleri alıyor. dediğimizde de, oraya gittiklerinde tehdit edilip,
silahlar konuşturulup bir çatışma mizanseni yaratılıp
Hadi, sıkıysa gidin. durumuyla karşı karşıya kaldılar.
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Kars) Çalışma mizanseni içeride, doğru
diyorsunuz!
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Bakın, daha sonra enkaz altında kaldığı
söylenen insanlara, Sağlık Bakanlığı ambulansları
-o sizin görüntülerden izlediğiniz şey var ya, basın mensupları
oraya on dakika götürüldü- enkaz altındakilere Size yardım
edeceğiz, yürüyerek gelin. mizanseni on dakikada tamamlandı, sonra
da o ambulanslar da basın mensuplarıyla birlikte oradan çıkma
ahlaksızlığını gösterdiler.
VURAL KAVUNCU (Kütahya)
Niye yaralılar gelmedi?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Bu ülkenin Sağlık Bakanı Cizreye gittiğinde
100e yakın insan ölümle pençeleşiyordu.
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Kars) Yaralılar niye gelmediler?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Bakın, bir hekim olarak söylüyorum, utanç duyuyorum,
Hipokratın yeniden yaşama dönme şansı olsa
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) Sen doktor olamazdın! Geriye gelseydi sen doktor olamazdın!
İDRİS BALUKEN
(Devamla)
bu Sağlık Bakanını Ankaradan Cizreye kadar
sopayla kovalar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Bir hekimin buna girmesi, bir hekimin yaşam hakkıyla
değil, savaş bakanlığı pratiğiyle ilgilenmesi
hekimlik açısından utanç vericidir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Kars) Sen doktor olamazdın! Hipokrat yemini gerçek
olsaydı sen doktor olamazdın!
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Sana mı soracak?
MİZGİN IRGAT
(Bitlis) Sana soruyor! Sen nesin?
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, Şırnakın Cizre ilçesi Cudi Mahallesi'nde 23
Ocak 2016 günü bulundukları mahallelerin ağır saldırı
altında olması nedeniyle bir bodrum katına
sığınmış bulunan 31 sivil
yurttaşımızın durumuyla ilgili olarak kamuoyunun
bilgilendirilmesi ve olayın tüm boyutlarıyla ortaya konulması
amacıyla 9/2/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin
Genel Kurulun 9 Şubat 2016 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sayın Başkan, bu konuyla ilgili bir dakikalık
bir söz talebim var.
BAŞKAN - Ne için söz
istiyorsunuz?
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Bu konularla ilgili söz talebim var.
MİZGİN IRGAT
(Bitlis) Oylamayı geçtik, neyin sözünü istiyor?
BAŞKAN Sayın
Yılmaz, zaten grubunuz adına bu öneri üzerinde konuşan
arkadaş oldu ve 60a göre de ben vermiyorum.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sayın Başkan, anladım da
BAŞKAN - Tutanaklara
geçsin diyorsanız buyurun.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sayın Başkan, bakın, Türkiye Büyük Millet
Meclisini yönetiyorsunuz. Orada bu karda, kışta, kıyamette,
orada yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımız dâhil olmak
üzere, ülkenin güvenliğiyle ilgili canını ortaya koyuyor, her
gün şehitlerimiz geliyor ama bu mücadeleyi veren asker ve polisimiz, sizin
yönettiğiniz Türkiye Büyük Millet Meclisinde katliamla suçlanıyor,
buna bir cevap vermiyorsunuz.
2 tane
bakan orada oturuyor. Sabahtan beri bakıyorum, önündeki bir şeye
bakıyor.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Hükûmetsin. Olaylarla ilgili de bilgi versin.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Hükûmetsiniz siz, bu mücadeleyi veren asker ve polisin
katliamla suçlandığı bir yerde bu Hükûmetin Bakanı orada
neyle meşgul olabiliyor? Neyle meşgul oluyor bu Hükûmetin Bakanı?
BAŞKAN Sayın
Yılmaz, bunların hepsine gerekli cevaplar verilmiştir,
tutanağa geçmiştir.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Çıkıp da bir tanesine cevap versin. Bir saattir bakıyorum, bir
şey okuyor orada.
BAŞKAN İç
Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Daha
çok şehitler vereceğiz. demiştir Bakan. Çıkıp da
Hükûmet adına iki kelam etmiyorlar.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Biz cevabımızı verdik Değerli Başkan.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Orada oturup önüne bakıyor. Oturma bari orada!
BAŞKAN Sayın
Yılmaz, idare amiri olduğunuzu unutmayın lütfen!
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Ben idari amiriyim de ama asker katliamla suçlanıyor, Bakan orada
oturuyor. Bakan ne yapıyor orada?
BAŞKAN - Gerekli
cevaplar gerektiği zaman veriliyor. Biz de gerekirse veririz, diğer
gruplara da söz hakkı düştüğü zaman verirler.
Önergeyi okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın, (2/322) esas numaralı Türk Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/17)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/322 esas numaralı 5237
sayılı Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifimin Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 37nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul
gündemine alınmasını arz ve talep ederim.
Mahmut
Tanal
İstanbul
BAŞKAN İç Tüzük
37ye göre teklif sahibi, Sayın Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Tanal.
(CHP sıralarından alkışlar)
Beş dakikadır
süreniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, İç Tüzükün 37nci maddesi uyarınca Meclis Genel
Kuruluna getirmiş olduğumuz kanunun maddesi
Takdir edersiniz
değerli arkadaşlar, hep kadın cinayetlerinden şikâyetçiyiz.
Özgecan yasası dediğimiz, kadın cinayetleriyle ilgili Türk
Ceza Kanununun 82nci maddesine şöyle bir fıkra eklenmesini talep
ettik: Kasten öldürme suçunun, sırf kadın saikiyle işlenmesi
hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasıyla cezalandırılır. Bu suça karşı indirim
hâlleri uygulanmaz. Buradaki amaç, kadınlara yönelik suçların
cezalarının artırılarak bu tür suçların
işlenmesini en aza indirgemektir. Tabii, dışarıda
konuştuğumuz zaman, birebir diyaloglarda, birebir ilişkilerde
dört siyasi partiden de Biz kadın cinayetlerine karşıyız.
deniliyor. Gerçekten kadın saiki nedeniyle eğer bir suç işlenmişse
müebbet hapis cezası verilsin, hafifletici nedenlerin hiçbirinden de
yararlanmasın. diyoruz. Peki, o zaman, eğer, biz, gerçekten bu
düşüncemizde samimiysek, dürüstsek, topluma karşı hakikate
aykırı beyanlarda bulunmuyorsak o zaman gerçekten bu Türk Ceza
Kanununun 82nci maddesine
Kadın cinayetlerinin bu kadar ayyuka
çıktığı, bu kadar yüksek sayıda her gün
işlendiği bir ortamda, bununla mücadele etmenin yolu Parlamentoda bu
yasanın geçmesine bağlı. Bu bir turnusol
kâğıdıdır. Yani, kadın cinayetlerine kimler taraftar,
kimler taraftar değil; ülkemizde kadın cinayetlerinin kimler
işlenmesini istiyor ve bunu teşvik ediyor, manevi destek veriyor,
kimler destek vermiyor. Bu yasa bunun oylanması.
Değerli
arkadaşlar, ben umuyorum ve diliyorum ki, burada sağduyu kazanacak.
Bu kanun teklifimizin burada herhangi bir siyasi partiye bir getirisi,
vesairesi yok; bu insanlık için yapılan bir şey. Bu toplumun
yüzde 50si kadın, yüzde 50si erkek, bizi doğuran insan da bir kadın
değerli arkadaşlar.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) O komiser bizi doğuran bir insandı
işte.
MAHMUT TANAL
(Devamla) Suçla mücadele için
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) O kadın komisere yaptın sen bunu.
MAHMUT TANAL
(Devamla) Suçla mücadele için
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) O, kadın değil miydi he?
MAHMUT TANAL
(Devamla) Suçla mücadele için bunun yapılması lazım.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Samimi olacaksın, samimi.
MAHMUT TANAL
(Devamla) Başkan, susturacak mısınız?
BAŞKAN
Sayın Çavuşoğlu
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Senin kadın komisere yaptıklarını
unutmadık biz; samimi olacaksın.
BAŞKAN
Sayın Çavuşoğlu, lütfen
MAHMUT TANAL
(Devamla) Süreyi de eğer hesap ederseniz mutlu olurum.
BAŞKAN
Süreye karışmıyorum.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ve komiser de kadındı.
BAŞKAN
Sayın Çavuşoğlu
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Samimi değil Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Siz Genel Kurula hitap edin.
Buyurun
Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL
(Devamla) Değerli arkadaşlar
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bir kadın komisere tacizde bulunan bir insan
bu.
BAŞKAN
Sayın Çavuşoğlu, lütfen ama
MAHMUT TANAL
(Devamla) Utanmaz, yalancı insansınız. Eğer, kim öyle bir
hadiseye neden olmuşsa ahlaksız ve şerefsizdir, bunu
ispatlamayan da şerefsizdir, laf atan da. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Cevabı verdi sana.
MAHMUT TANAL
(Devamla) Değerli arkadaşlar, burada bu tür
ahlaksızlıklarla hep mücadele eden, adaletin, hukukun
üstünlüğünün timsali olmuş olan bir insanım ben. Bu tür
ahlaksızlıklar
Bize ne çamur kalır
Değerli
arkadaşlar, ben hafta içerisinde Düzcedeydim.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Önce İzmire gitseydin keşke.
MAHMUT TANAL
(Devamla) - Düzcede, Düzce Belediyesi Düzce halkının -gayet rahat-
çöplerini şu şekilde boş bir alana, Hecinler köyü denilen bir
köy alanına boşaltıyor.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Önce İzmiri gidip görseydin, İzmiri,
MAHMUT TANAL
(Devamla) - Bu Hecinler köyünde pis lağım suları da Melen
Çayına akıyor, Melen Çayına.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) İzmiri gördünüz mü?
MAHMUT TANAL
(Devamla) - Melen Çayından, aynı zamanda İstanbula
İSKİ vasıtasıyla su temin ediliyor.
Değerli arkadaşlar,
bu Melen Çayına sadece Düzcenin değil, aynı şekilde
Kaynaşlı Belediyesinin, aynı şekilde Gölyaka Belediyesinin
Burada, hem Küçük Melene hem Büyük Melene akan pis lağım suları
İstanbula içme suyu olarak gönderiliyor.
Daha ötesi var, aynı
zamanda, Düzcedeki entdüstriyel kullanılan o pis sular aynı
şekilde yine Melen Çayına aktarılıyor. Burada, Melen
Çayına Düzcede akan bu pislik, bu lağımlar
Halkın
sağlığıyla oynanıyor. Türk Ceza Kanununun 181inci maddesi
uyarınca, bu, suç.
Bana yerinizden laf
atacağınıza gidin, Düzcedeki belediyenizle konuşun; gidin,
Kaynaşlıdaki belediyenizle konuşun; gidin, Gölyakadaki
belediyeyle konuşun.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) Siz de İzmire gidin. İzmir Büyükşehir çöpünü nereye
döküyor?
MAHMUT TANAL (Devamla) -
Düzceli halk milletvekilini tanımıyor. Biz 3 tane milletvekili
seçtik, keşke oy vermez olaydık. diyorlar. Bu milletvekillerimiz
nerede? diyorlar. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın,
gazetelere çıkıyor, gazetelere. Halk sizi arıyor, ilanla
arıyor. İlanla Düzce milletvekillerini arıyor halk. Onun için,
benim sizden ricam
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) İzmir Büyükşehir Belediyesinde çöpler nereye dökülüyor?
MAHMUT TANAL (Devamla) - Bana
laf atacağınıza, Düzcedeki vatandaşın
kaldığı koşulları nasıl düzeltebiliriz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) -
oradaki sağlık koşullarını nasıl düzeltebiliriz
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Ne oldu 1 Kasımda? Düzce 3-0.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Oradaki o pis kokuyu nasıl giderebiliriz? Gelin, Düzcenin adına
konuşun, Düzcenin adına.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) Kendim gittim, gezdim. İzmir Büyükşehire git sen.
İzmir Büyükşehir çöpünü nereye döküyor? Aydın Büyükşehir
nereye döküyor? Git bak.
BAŞKAN Sayın
Tanal, süreniz dolmuştur.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Sayın Başkan, süreme ekleme yapabilirseniz
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Tanal.
Buyurun lütfen.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Bak, burada Düzce Milletvekili.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) - Önce İzmir Büyükşehiri araştır.
FEVAİ ARSLAN (Düzce)
Sayın Başkan
BAŞKAN- Sayın
Arslan, buyurun. Ne için söz istediniz?
FEVAİ ARSLAN (Düzce)
Sataşma dolayısıyla
BAŞKAN Ne söyledi?
FEVAİ ARSLAN (Düzce)
Defalarca Düzce Belediyesi ve çöpünden bahsedildi. Vekillere
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Vekiller nerede? dedi.
BAŞKAN -
Milletvekillerini tanımıyor. dediler.
İki dakika süre
veriyorum.
Buyurun.
Yeni bir sataşmaya
meydan vermeyelim.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Düzce Milletvekili
Fevai Arslanın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın
doğrudan gündeme alınma önergesi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
FEVAİ ARSLAN (Düzce)
Evet, Düzce çok konuşuldu, Düzcenin çöpü konuşuldu ve Düzcenin
milletvekilleri konuşuldu.
Düzcenin
milletvekillerini Düzce çok iyi tanır, ki 4üncü defa 3-0 yaptı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu kenara koyalım.
Bir kere, çöpümüzün durumu
bellidir. Çöp şu anda bahsedilen araziye dökülmüyor, başka bir yere
depolanıyor, bu arazinin resmî prosedürü bittikten sonra da aynı yere
depolanmaya düzenli olarak devam edecek. Bunu bilgilerinize sunarız. Siz
kimden bilgi aldıysanız bir daha kontrol edin Sayın Tanal.
Hepinize saygılar
sunuyorum, hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Arslan.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Bana sataştı Sayın Başkan.
FEVAİ ARSLAN (Düzce)
Bir şey demedim ya.
BAŞKAN Sayın
Tanal, ne dedi Allah aşkına?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Bakın, mahkeme kararı elimde. Size kim bilgi vermişse
yanlış bilgi vermiş, siz gidin orayı bir daha kontrol
edin. dedi. Zamanım olmaması nedeniyle
Çektiğim
fotoğrafların hepsi burada benim elimde. Bizzat oraya gidip yerinde
tespit yapan bir arkadaşınızım.
Onun için sizden istirham
ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Tanal, peki, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim lütfen.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
9.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Düzce Milletvekili Fevai Arslanın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Değerli arkadaşlar, tabii, benim sayemde Düzceliler
milletvekillerini kürsüde görüyorlar. (CHP sıralarından
alkışlar) Onun için, hakikaten yemin dışında bugüne
kadar bu arkadaşlarımız kürsüye çıkmadı.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Onlar sahada görüyorlar zaten. Dört dönemdir 3-0 oluyor.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Bakın, Değerli Başkanım, şimdi, burada Sakarya 2.
İdare Mahkemesinin 2015/1154 sayılı Mahkeme Kararı var. O
çöplerin atıldığı yeri eğer bilmiş olsaydınız
Orasının ÇED raporu iptal edildi, Atılmaması gerekir.
deniyor. Vatandaş orada otuz gündür nöbet bekliyor nöbet. O nöbete giden
bir arkadaşınızım. Benimle birlikte gelebiliyor musun?
Halkın arasına çıkabilir misiniz orada?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Zaten halkın arasında ya.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Bakın, halk orada
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Dört seçimdir 3-0 oluyor, sandığa gömüyorlar hâlâ konuşuyorsun
ya, Allah Allah!
MAHMUT TANAL (Devamla)
Bakın, bu sizin havuzunuz. Boş araziye çukur açmışlar.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Aday ol Düzceden, Düzceden aday ol.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Membranları havuz diye döşetmişler, bu boş havuz denilen,
membran denilen yere de
Hortumları o dağdan gelen ve Melen
Çayına boşalan yere bırakmışlar.
Değerli arkadaşlar,
günde 8 veya 9 tane köpek ölüyor orada köpek, o suyu içiyor ve ölüyor ve bizim
gideceğimizi duyan Düzce Valisi orada ölen köpekleri toplattı.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Bir de İzmire git, İzmire.
MAHMUT TANAL (Devamla) - Ve
biz gittiğimizde yine 8-9 tane köpek vardı ölen, oradaki
vatandaş şunu söyledi: Bunlar sadece bugün ölen köpeklerdir. dedi.
Değerli arkadaşlar,
orada köylü mağdur, vatandaşın sağlıyla
oynanıyor. Sadece içme suyunun kirlenmesi değil, vatandaş o
suyla arsasını, tarlasını, sebzesini, meyvesini suluyor.
Orada gıda güvenliği kalmıyor, orada su güvenliği kalmıyor.
Gelip bana burada çatacağına Sayın Vekil, teşekkür ederim,
İstanbuldan geldin, bizim sorunlarımızla ilgilendin. demenizi
beklerdim ben. (CHP sıralarından alkışlar) Yani gerçekten,
bunun siyasi partisi olmaz ki. Onun için, sizden rica ediyorum, isterseniz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla)
Sayın Vekilim, sizinle birlikte o köylü
vatandaşlarımızın arasına gidelim, bir gece de orada
nöbet bekleyelim. Bu nöbete var mısınız?
Teşekkür ediyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Haydi bakalım!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Başkan
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
1 Kasımda sandığa gömdüler be. Dört seçimdir 3-0 oluyor,
konuşuyorsun. Yüzde 17 bile alamıyorsunuz.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler (Devam)
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, (2/322) esas numaralı Türk Ceza
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/17) (Devam)
BAŞKAN İç Tüzük
37ye göre -bir milletvekili- söz talebinde bulunan Edirne Milletvekili
Sayın Erdin Bircan.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın
Bircana söz vereyim Hakan Bey, sonra dinleyeceğim sizi.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sataşma vardı Sayın Başkan, niye söz
vermediniz sayın vekile?
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Bircan.
Süreniz beş
dakikadır.
ERDİN BİRCAN
(Edirne) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza
Kanununun 82nci maddesinin değiştirilmesi için Mahmut Tanal
arkadaşımızın verdiği kanun teklifinin yasalaşmasını
istiyoruz. Kadın cinayeti rakamları durumun ne kadar büyük bir facia
olduğunu gösteriyor. Adalet Bakanlığının ve Bianetin
verilerine göre, 2002-2015 arası kadın cinayeti sayısı
maalesef, 5.406dır. Adalet Bakanının 2009da verdiği bir
soru önergesi yanıtına göre, 2002den 2009a kadın cinayeti
artışı yüzde 1.400dür, üstelik bu rakama kaza ya da intihar
süsü verilenler, zehirlenme gibi gösterilenler, intihara zorlananlar dâhil
değildir. Yüzde 1.400 cinayet artışı, on üç yılda
5.406 kadının öldürülmesi nasıl bir felakettir, farkında
mısınız? Bu felaketi ancak AKP başarabilirdi.
Kadını yok sayan,
kadını bir birey olarak kabul etmeyen, onu bir kuluçka makinesi gibi
gören zihniyet, bu cinayetin failleridir. Her yeni cinayette, kadın
cinayeti işleyenlere verilen cezalarda hafifletici nedenler
bulanların, cezaların
caydırıcılığını yok edenlerin
sorumluluğu vardır.
Bu teklifle, kadın
cinayeti işleyenlerin indirimlerden yararlanması engelleniyor ve
ağırlaştırılmış müebbet cezasıyla
kadın cinayeti işlenmesinin önüne geçilerek büyük bir caydırıcılık
sağlanıyor.
Kadınlar, onları
çok seven eşleri, sevgilileri, babaları, kardeşleri
tarafından öldürülmektedir. Ya benimsin, ya toprağın. diyen bu
hastalıklı zihniyete karşı AKPnin mücadele etmesini de
bekleyemezsiniz, çünkü bu zihniyetin kardeşi, AKPnin Ya bendensin, ya
düşmansın. zihniyetidir. Biz bu yola kefenimizle çıktık.
akıl fukaralığı, tam da Ya benimsin, ya
toprağın. diyerek kadınları öldürenlerin siyasi karşılığıdır.
AKP iktidarında,
kadın cinayetleri gibi işçi cinayetlerinde, doğa
katliamlarında da patlama yaşandı, Gezide gencecik
fidanlarımızı AKP şiddetine kurban verdik.
Size bir cinayet de kendi
seçim bölgem Edirneden söyleyeyim. Edirnenin ve Türkiye'nin en güzel
yerlerinden olan Saros Körfezinde taş ocakları açılıyor,
doğa katlediliyor, binlerce yıldır var olan güzellikler orada üç
beş kişinin kazancı uğruna, maalesef yok ediliyor, tahrip
ediliyor, doğaya karşı suç işleniyor. Ergene zehir
akıyor, AKP bu anlamda da maalesef çevresine ölüm saçıyor. Devlet,
kendi eliyle vatandaşına karşı suç işliyor, kendi
toprağına karşı suç işliyor, turizm bölgesi ilan
ettiği yerde taş ocakları açıyor,
vatandaşının yaşam alanlarını yok ediyor.
Ayrıca, AKP kadınların en rahat yaşayabildiği illerden
olan Edirneye de düşmanlık yapıyor. İyi olan, güzel olan
ne varsa da maalesef, onlara karşı düşman. Kız
mıdır, kadın mıdır, bilmem., Ben zaten kadın-erkek
eşitliğine inanmıyorum., Kadınlar iş
aradığı için işsizlik yüksek., Tecavüzcü, kürtaj
yaptıran tecavüz kurbanından daha masumdur. gibi özlü sözlerinizi de
unutmadık. Dünyanın öteki ucunda bile korumaları kadın bir
cumhurbaşkanına, kadınları döven bir
cumhurbaşkanına sahibiz. Bu kafanın kabuklarını
açarsanız içinden Suudi beyni çıkar.
Gülen kadına, hamile
kadınların sokaklarda yürümesine -söyleyemezsiniz de-
kadınların çalışmasına düşmansınız,
düşünen insana da düşman olduğunuz gibi. Bu düşünce,
dokunduğu yeri kurutur Sevdim. dediğini öldürür, bunu da kendisine
hak görür. Bunun için, AKP on üç yıldır ülkemizin başına
binbir bela açmakta, doğayı ve insanları maalesef
katletmektedir.
REŞAT PETEK (Burdur)
Siz Ayda mı yaşıyorsunuz?
ERDİN BİRCAN
(Devamla) Zihniyet sorunu oldukça sorunlar da felaket olur.
Bugün gelinen duruma
bakın. Her taraftan tel tel dökülüyoruz. Sınırlarımız
yok. Kadınlar her gün öldürülüyor, en güzel yerlerimiz parsel parsel
satılıyor. Bir sürü gizli kapaklı işten birilerinin cebi
dolarken yurttaşlarımız canından, insanımız
toprağından ediliyor.
CHP bu hastalıklı
zihniyetin panzehridir, antizehridir, tedavisidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERDİN BİRCAN
(Devamla) Ülkemizi de, halkımızı da bu zihniyetten
kurtaracağız.
Mustafa Kemal Atatürkün
söylediği gibi Şuna kani olmak lazımdır ki dünya yüzünde
gördüğümüz her şey kadının eseridir.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Bostancı, buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Değerli konuşmacı AK PARTİyi kadın
düşmanı, kadın cinayetlerinin faili siyaset olarak
tanımladı. Bu açık ve haksız bir saldırıdır.
Bu çerçevede 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Sataşmadan
iki dakika süre veriyorum. Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
Buyurun Sayın
Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
10.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Edirne Milletvekili Erdin Bircanın
doğrudan gündeme alınma önergesi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; kıymetli
arkadaşımız 2002den bu yana AK PARTİnin almış
olduğu oylar içerisinde kadınların oranına bir baksaydı
bu kanaatleri burada serdetmezdi her şeyden önce. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İkincisi: Bakın,
Türkiye'de şehirlerde yaşayanlar yüzde 92ye ulaştı, köyde
yaşayanlar yüzde 8. AK PARTİ iktidara geldiğinde 70e 30
civarında bir oran vardı. Köyde yaşayan insanların içinde
oranın hayat şartları itibarıyla, çalışma
şartları itibarıyla en çok ezilenler kadınlardır
eğer köyü biliyorsanız.
ERDİN BİRCAN
(Edirne) Köyleri yok ettiniz, insanlar göç etti.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) - AK PARTİ Türkiye'yi modernleştirirken,
kadınıyla erkeğiyle bu insanlar daha medeni ve modern ortamlarda
yaşarken kadının da kamusal hayata
katılımını sağlayan siyaset AK PARTİdir.
Şimdi gelip burada AK PARTİye laf çakacağım diye
kadın düşmanı, eşitliğe karşı gibi esasen
feministlerin de herhangi bir şekilde itibar etmeyeceği
ERDİN BİRCAN
(Edirne) Rakamlar var.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) Bakın, eğer biraz feminizm okumuş
olsaydınız feministlerin de bu tür laflara ne kadar
karınlarının tok olduğunu bilirdiniz. Mesele eşitlik
mi, yoksa kadınların daha fazla kamusal hayata
katılmalarını teşvik yönünde politikalar mı? Bütün bu
tartışmaların çok zengin bir arka planı vardır. AK
PARTİyi eleştirebilirsiniz ama böyle haksız, yersiz, polemikçi
ve bu mantıkla giderseniz Hazreti İsayı da AK PARTİ
çarmığa germişti. diyecek kadar gerçeklikten kopacak bir
anlayışla eleştirilerinizi kimse dinlemez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Saygılarımla. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Başkan
BAŞKAN Birleşime
20.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.52
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Fehmi KÜPÇÜ
(Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36ncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan,
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/540) ve Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 97) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 97 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzükün 91inci
maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle,
tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi
kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü
üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhanındır.
Buyurun Sayın Ayhan.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; araştırma ve
geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesine ilişkin 97 sıra
sayılı Kanun Tasarısının geneli üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türk sanayisinin bu
sıkıntılı döneminde, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığınca hazırlanan görüşmekte olduğumuz bu
tasarıda, yüksek katma değerli ürünlerin üretilmesini sağlama ve
destekleme, AR-GE insan kaynağı kapasitesini artırma, bilgiyi ticarileştirme,
teknoloji ve yenilikçi şirketlerin ortaya çıkmasını ve
gelişimini destekleme, üniversite sanayi iş birliğini
geliştirme ve kurumsallaştırma, AR-GE ve yenilik ekosistemini
güçlendirmenin amaçlandığı belirtilmektedir.
Öncelikle, Sayın Bakan,
teşekkür etmek istiyorum; gerçekten, ben şimdiye kadar komisyonlarda
bu kadar uyumlu bir bakanla karşılaşmadım. Teşekkür
ediyorum, ne bilgi istediysek verdiniz; bilgiler yeterliydi, yeterli
değildi... Hele kanunlarda etki analizi yapan bir bakanlıkla, buna
talimat veren bir bakanla karşılaştığım için de
mutluluk duyduğumu ifade ediyorum. Bunlar işin müspet tarafı.
Hatta biz size söz verdik, engel olmayacağız dedik,
yetiştireceğiz dedik; biz söz verdik, biz yerine getirdik ama AKP
sizi bir hafta geciktirdi. Bunu samimiyetle söylüyorum, demek ki bakan olarak
bile bazı şeylere engel olmak mümkün olmuyor. Ama arada kullandığımız
dönemde, yani sizin o boşluğa Evet. dediğiniz dönemde de biz
tasarıyı inceleme fırsatı bulduk. Şimdi bunu inkâr
etmemek lazım, işin müspet taraflarını söylemek lazım.
Bu kanun
tasarısıyla, Türkiyenin, teknoloji üretimini artıracak, yüksek
katma değerli üretim yapısına geçişini destekleyecek
kapsamlı ve yeni bir tasarıdan ziyade, mevcut AR-GE Kanunu ile ilgili
kanunlarda kısmi ve ilave değişikliklere gidildiği
anlaşılmaktadır. Bu çerçevede, doktora, yüksek lisans ve lisans
mezunları için gelir vergisinde birtakım imkânlar
sağlıyorsunuz. Bilimsel yarışmalarda
başarılı öğrenciler için birtakım imkânlar
sağlıyorsunuz. Tasarım ve yenilik projeleri ile üniversite
sanayi iş birliği... Bu da var. İhtisas teknoloji
geliştirme bölgelerinde bulunan girişimcilerin Katma Değer
Vergisi Kanunu kapsamındaki teslim ve hizmetlerini KDVden istisna
tutuyorsunuz. AR-GE projelerinde yurt dışından yapılacak
alımların gümrük vergisi ve fonlardan muafiyetini söylüyorsunuz. Kamu
İhale Kanununda sanayi katılımı ibaresinin off-set
ibaresini de kapsadığı gerekçesiyle bu ibarenin yürürlükten
kaldırılmasını şey yapıyorsunuz. Rekabet öncesi
iş birliklerinde proje bedelinin yüzde 50sine kadar olan
kısmının geri ödemesiz olarak desteklenmesi; AR-GE, yenilik ve
tasarım alanındaki yabancılara verilen çalışma
izinlerinin Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun kapsamında öngörülen sürelere tabi
olmaksızın süresiz çalışma izni düzenlenmesi
Ve buna
benzer gidiyor.
Şimdi, biz buna
muhalefet şerhi yazdık. Muhalefet etmeyeceğiz ama özellikle
tasarım konusunda muhalefetin görüşlerini dikkate
almadığınız için üzüntülerimi ifade etmek istiyorum. Bu
hakikaten daha mükemmel bir şey olsun, gecikme de olmasın diye biz bu
işi yapmaya çalışıyorduk. Fakat bu kadar müspet ifadelerden
sonra Bakanlığı, AKPnin sanayi politikasını
eleştirmeyeceğiz diye bir olay yok, bir kere bunu
yapacağız. Buna ilave olarak şimdi, bu, sanayinin bugün içine
düştüğü durumu kurtarmaz Sayın Bakanım. Bugün bu tedbirleri
alsanız bunun etkilerini, implikasyonlarını ne
yapamazsınız? Sağlayamazsınız.
Ben Komisyonda söyledim,
açık, net şekilde de ifade ettim, ne dedim? Şimdi genelini
konuşuyoruz, bu genel gerekçe sakat dedim. Neden genel gerekçe sakat
dedim? 2023 hedeflerine uygun olarak diyorsunuz. Şimdi 2023 hedeflerine
uygun olarak dediğiniz zaman orada bir sıkıntı var. Neden?
Sayın Bakan, 2023 hedeflerinde millî gelir 2 trilyon dolar. Bugün millî
gelir 700 milyar dolar. Geldiğinizden beri 400 milyar dolar
artırdınız. Kaç senede? On dört senede. Öyle değil mi?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) 600
artırdık, 600.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) İktidarda bulunduğunuz on dört senede. On üç de
ENGİN ALTAY
(İstanbul) On üç bitti.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Bitti, on dört senede bu kadar arttı ama geriye kalan
altı senede 1,6 trilyon dolar ne artıracaksınız? Millî
geliri artıracaksınız. Ya, bunu el âlem okuyor, bu
sıkıntılı, bunu değiştirin. Bakın,
yanınızda -beraber çalıştık- Sanayi Komisyonu
Başkanımız var, ihracatta o da çalıştı.
Şimdi, ihracata baktığınız zaman ne diyorsunuz? 500
milyar dolar hedefimiz. Sayın Bakan, 3 katını
artırdınız, tamam, söylediniz Şu kadar artırdık,
bu kadar artırdık. Geldiğinizden beri, on üç seneden beri
artırdığınız ihracat 100 milyar dolar.
HÜSEYİN ŞAHİN
(Bursa) Kötü mü?
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Yok, iyi.
Yanlış
yapıyorsunuz diyorum. Neden? Şimdi, on üç senede
artırdığınız 100 milyar -siz pek laf
atmazdınız ama bakın, burayı iyi dinleyin- kalan altı
senede
ENGİN ALTAY
(İstanbul) İthalattan haberi yok!
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Yok, yok.
Kalan altı senede 350
milyar dolar taahhüt ediyorsunuz.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Palavra atıyor.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Ayinesi iştir kişinin
HÜSEYİN ŞAHİN
( Bursa) Bir hedef ya!
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Bakın, hedef ile hayal arasında dünya var, hayal
kurmayın. Bu hedef sizden önce konuldu.
HÜSEYİN ŞAHİN
( Bursa) Hedef koyuyoruz, hedef!
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Bak, sevgili kardeşim, bu hedef sizden önce konuldu. Siz o
hedefe ulaşamazsınız çünkü o işi bilmiyorsunuz.
HÜSEYİN ŞAHİN
( Bursa) Çalışırsak olacağını
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Bakın, ne diyorum, şimdiye kadar on üç senede ne
ürettiniz? 300-400 milyar dolar ilave millî gelir hatta istatistiğin size
tanıdığı imkânlarla, bundan sonraki altı senede de 1,6
trilyon dolar.
Sayın Bakanım,
hayalci olmamak lazım, ele güne de rezil olmamak lazım. Diyoruz ki:
İhracat geldiğinizden beri on üç sene de ne arttı? Kabaca artan
100 milyar dolar, hadi 110 milyar dolar; geriye kalan altı sene için 350
milyar dolar. Bakın, size ben müspet şeyleri söylüyorum. Siz insan
içine çıkıyorsunuz. Biraz sonra sanayi stratejisiyle de ilgili
konuşacağım.
Sayın Bakanım, yeri
geldi konuşayım. Sanayi stratejinizi istedim, teşekkür ettim ve
böyle bir şeyin hakikaten olması lazım geldiğine de
inandım. Ben orada görüşürken veya siz bize kahvaltı
verdiğinizde sayın müsteşara imalat sanayinin millî gelir
içindeki payını, sanayi sektörünün payını sordum, söyledi.
Ben hayretler içinde kaldım. Ya, iyi niyetle söyledi, bunda da yazıyor,
adam başka bir şey söyleyemez netice olarak. Ama şu var
Sayın Bakanım: 2016 yılı Programı; bu, sizin Bakanlar
Kurulu kararınızın eki. Bunu niye söylüyorum Sayın
Bakanım? Artışları sabit fiyatla verirsiniz de yüzdeler
cari fiyatla bakılır. Ya, Haluk Bey, biz öyle de bakıyoruz,
istatistik yapmış. falan dersiniz; değil, bakın, bu sizin
imzanızın altında bir şey. Kaçıncı, 13üncü
sayfası mıydı, neydi? Pardon, yanlış bakmayayım,
9uncu. İsterseniz göndereyim, bakın, bir tablo var, nasıl
vermişler bir bakın ve bunun arkasında cari fiyatlı olan
her şey yüzde olarak dağıtılıyor, sabit fiyatla
dağıtılmıyor. Şimdi, siz bu sanayi stratejisini
icabında çevirip nereye gönderiyorsunuz? Yurt dışına falan.
El âlem bakacak, Türkiyeye yatırım yapacak, bunları düzeltelim.
Bunları ben tenkit
etmiş olmak için falan söylemiyorum, bu işlerin içinde bulunmuş
bir insan olarak söylüyorum, hakikaten üzülüyorum. Yani siz samimi olarak
Bakın, bir etki analizi istedik, Allah razı olsun, önümüze etki analizi
geldi. Doğrudur, yanlıştır yani bir kısmına
baktık, değerlendirdik, müspet karşıladık; bir
kısmını da müspet karşılamadık, onu ayrı
değerlendiririz. Hele şu 2009 Programında dört beş sene
üst üste yayınlanan bir sanayi bölümü var, Allah nasip eder, hani bütçesi
falan bana düşerse sizin Bakanlığın ona ayrıca
gireceğim çünkü o birkaç bürokratın da başını yedi biz
konuşurken.
Ya, siz Türkiye
Cumhuriyetinin Hükûmetinin Bakanısınız, bir tane Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti var, biz de Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleriyiz ve
biz sizi tenkit etmekten zevk almayız, keşke her iş doğru
düzgün olsa.
Şimdi,
baktığınız zaman, nereden bakarsanız bakın,
burada problem var ama ben size samimi olarak bir şey söylemek istiyorum
Sayın Bakanım: Türkiyede Türk sanayisi iflasın
eşiğinde. Siz çırpınıyorsunuz araba
yapacağım diye, hakikaten gayret gösteriyorsunuz ama
sıkıntılı. Nereden diyorum sıkıntılı?
Şimdi, birçok şirket iflas erteleme peşinde, başladı.
Bakın, Denizlili Ekonomi Bakanı bildi; 7 Haziran seçimlerinden önce
-gerçi o bizim şeyleri iyi bilmedi, okumadığı için belki
de- asgari ücret şu kadar dediğimizde iş adamlarına
fabrikada dedi: Vallahi billahi iflas edersiniz. İşçilere de hani
İsyan edin. demedi belki ama benzer şeyler söyledi. Bakın,
bugün sizin hesabını kitabını yapmadan verdiğiniz
rakam, biz onun hesabını kitabını yapmıştık.
Hem siz bütçeden ilave para çıkarıyorsunuz, öyle değil mi
işverene vermek zorunda kalıyorsunuz, vermeyi taahhüt ediyorsunuz?
Buna ilave olarak da başkasını suçladığınız
şeyi yapmak istemenize rağmen problem ortaya çıkıyor.
Burada da bir buna bakmak lazım.
Bakın,
TÜSİADın Başkanı Haluk Dinçer o zaman -bu sizin çözüm
sürecinde de ortağınız, o yatırımları falan
yağdıracaklardı oraya, gezdiler, gittiler- ne diyor, biliyor
musunuz? Sanayinin ekonomi içindeki payının son on beş
yılda olağanüstü gerilediğine dikkat çekiyor Bu son derece
tehlikeli bir gelişme. Sanayisi güçlü olmayan hiçbir ekonomide
sürdürülebilir bir ekonomiyi yakalamak mümkün değil. diyor, bunu bu
söylüyor.
Şimdi, gelelim Odalar
Borsalar Birliğine, TESKe. Siz bunlarla diyalog içinde
olmadınız, tabi kıldınız; açık söylüyorum.
Burada, Odalar Birliğinin elindeki bütün imkânları almak için birkaç
tane genç bakan vardı, elinden geleni yaptı, biz direndik. Odalar
Birliği ile TESKin Başkanının mensuplarının
problemlerini çözmesine siz yardımcı olmadınız, onlar
istediği kadar desin. Siz ne yaptınız? TESK
Başkanını, TOBB Başkanını PKKya karşı
Türk milletinin yüreğini yufkalaştırmak için alana sürdünüz,
akil adam yaptınız. Bize geldiğinde, Sayın Genel Başkanımız
ifade etti, söyledi bunları. TÜSİADa da söyledik.
Bakın, ya bütün bunlar
oluyor da MÜSİAD memnun mu, değil mi diye bakalım. Onların
yaptırdığı araştırmalara bakıyoruz -gelelim,
inşallah şurada notlarımın içinde kolayca bulurum diye
baktım- onlarda da çok büyük şikâyetlerin olduğunu ne
yaptık? Gördük, tespit ettik. Hah, buldum. MÜSİAD üyelerinin yüzde
82si kurdan olumsuz etkilenmiş, yüzde 50si 2015i kötü
kapatmış, yüzde 40ının yurt içi satışları
düşmüş, 2016da yüzde 52si yatırımları
artırmayı düşünüyor. Düşünüyor da yapabilecek mi,
yapamayacak mı? Bütçeye baktığınız zaman, kamu kesimine
baktığınız zaman o yatırımları falan
buralarda ne yaparız? Görüşürüz. Onlar gerçekten önemli meseleler.
Şimdi, bugün Turizm
Bakanını gördüm, yanında da eski Tarım Bakanı
vardı. Turizm Bakanının dün bir konuşmasını
gördüm. Meraları turizme açacağız. diyor. Eski Tarım
Bakanına dedim ki meralara turistleri götürecekmiş. Ya, turizm ölüyor
Antalyada ya, sizin uyguladığınız politikaların
neticesinde. Orada sanayiye de bu problem yaratıyor, finans sektörüne de
problem yaratıyor.
HASAN SERT (İstanbul)
Sayın Vekilim, biz dinlemek istiyoruz, bu tarafa dönerseniz daha iyi olur.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Siz hiçbir şey bilmiyorsunuz, yurt dışında
okumuşsunuz da.
HASAN SERT (İstanbul)
Sorun değil, ben yurt dışında okumadım, hocalık
yaptım.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Orada Komisyonda söylediniz, gittiniz, geldiniz. Hiçbir şey
bilmiyorsunuz. Biz ciddiyetsiz dediğimiz zaman
HASAN SERT (İstanbul)
E siz o tarafa bakıyorsunuz.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Burası da Genel Kurul, bizim muhatabımız da Hükûmet.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Hocam, arada bize de bakın ama yani.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Ya beğenmiyorsunuz Bakanı, rahatsız mı
oluyorsunuz?
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Son derece memnunuz ama arada bizi de ciddiye alın diyoruz.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Teessüf ederim; şimdi, Bakanı ciddiye almamı
kıskanıyorsunuz galiba.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Yüzde 10unda buraya bakın.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) Muhatabınız Genel Kurul, burada.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Bakan Genel Kurulun dışında mı kardeşim
ya, Bakan Genel Kurulun dışında mı?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, müdahale etmeyelim.
Sayın Ayhan, siz de
Genel Kurula hitap edin lütfen.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) Müdahale etmiyoruz ki kendi kendine müdahale ediyor.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Genel Kurul dışında değil ki Sayın Bakan
ya!
BAŞKAN Tamam, müdahale
etmeyin.
Buyurun.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Sayın Başkan, biz ne yaptığımızı
biliriz ya! Tamam
(MHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bir sürü problem;
büyük şeyler gitmiş, gümlemiş, şirketler
sıkıntılı bir vaziyette. İmalat sanayisinin millî
gelirdeki payı yüzde 18den 2014te 15,8e düşmüş.
Şimdi, bunu sadece biz
söylemiyoruz. Aynı zamanda başka şeyler de söylüyor
baktığınız zaman ekonomiyle ilgili birimler. Siz
bunların bazılarıyla iyi oluyorsunuz bazılarıyla kötü;
istediğinizi yaparsınız.
Şimdi, iş
adamları mesela diyor ki: Önceliğimiz artık ekonomi falan
değil. Diyarbakır mevduatı en çok düşen il. Bakın,
ülkenin bir parçası. Ben batıdan bir ilin milletvekiliyim.
Diyarbakırda kapasite yüzde 25e kadar düşmüş. Borcundan
dolayı sicili bozulmayan kimse hemen hemen kalmadı. diyor.
Batıda da böyle bu ha, sadece orada değil. Şimdi, Haburun
kapatılması işletmeleri iflas noktasına getirdi. Stokta
üretim de olmuş. Mal koyacak yerimiz kalmadı. diyor. Elektrik
üretim, tüketimi çakıldı.
Siz Sanayi
Bakanısınız. Denizlideki sanayiciye, ödenmeyen elektriğin
parasını niye ödettiriyorsunuz Denizlideki sanayiciye? Rekabet
edecek bu adam, sizin yüzünüzden edemiyor. Ha bire o mevzuatı uzatıp
duruyorsunuz, alamıyorsunuz. Yandaşa özelleştirme yapıyorsunuz.
Buradan ilan ediyorum, sizi şikâyet ediyorum.
Bakın, Özince diyor ki o
bile: Tasarrufsuz yatırım olmaz. Tasarruf kalmamış,
millet yatırım yapamıyor. O yatırım
rakamlarının detayını, inişlerini,
çıkışlarını falan vakit olsa da bir konuşsak. Ne
yapacaksınız bilmem. Hakikaten çok sıkıntılı.
Sizinle böyle
konuşmamızı bile kıskanıyorlar. Böyle bir şey
olabilir mi?
Bakın Yeni bir büyüme
hikâyesine ihtiyaç var. diyen çoğalmaya başladı. Ülkemizde
zaten büyüme oranları, finans sektörünün gelişme imkânları,
jeopolitik gelişmeler diye bakıldığında öyle çok büyük
gelişmeler vaat edecek bir durum yaşanmıyor. Bu tasarı da
bunu sağlamaz. Biz muhalefet şerhinde, özellikle tasarım
konusunda söylememize, ayrı bir kanun olarak çıkaralım dememize
rağmen buna muhalif olmamıza rağmen destekleyeceğiz
Sayın Bakan; açık, net
Hiçbir şeyimiz yok. Yapın
Yani
memlekette taş taş üstüne koydunuz da muhalefet Niye koyuyorsunuz?
diye sizden hesap mı sordu ya? Biz sizinle hasbihâl ederiz diye
buradakiler bunları kıskanıyor. Bunu iyi kötü millet takip
ediyor, sanayici takip ediyor. Böyle bir şey var.
Bakın, Komisyona sizden
önce 3 tane tasarı geldi; Sayın Başkan biliyor, diğerleri
de biliyor. Bir tanesi, işte, Pakistanla ilgili bir anlaşma, bir
tanesi Gürcistan, bir tane de
Ciddiyetsiz bu iş dedim. Bir tanesi
tasarının geri çekiliyor, ikisine bakan tenezzül edip gelmiyor. O
zaman, ciddiyetsiz dediğimiz zaman da
Arkadaşlar hem
tasarıyı okumadan geliyorlar hem de bize müdahil olmaya çalışıyorlar.
Ya, otur gece, iki satır oku da bize muhalefet et; bizim
söylediğimizin yanlış olduğunu söyle, tasarıya
katkıda bulun. Engelledik mi biz?
Daha burada benim çok
söyleyeceğim şey var. Ben, hakikaten sizin iş birliğinize
memnun oldum, gerçekten memnun oldum. Ben kolay kolay da methetmem. Yani
iş doğru oluyor, yanlış oluyor ayrı ama en
azından iyi niyet var, gayret var.
Bu şey meselesinde de,
cari fiyatla, sabit fiyatla gösterilir meselesinde de
Hakikaten Sayın
Bakanım, onu bir ince düşünün. Bu sizin imzanızın eki, o da
sizin strateji belgeniz. El âleme karşı
Bir şey olursa biz de
Türkiye Cumhuriyetinin milletvekiliyiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
üyesiyiz; birisi bir şey derse, ciddi bulmazsa biz üzülürüz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) - Muhalif olmamıza rağmen, destekleyeceğiz, müspet oy
vereceğiz. Bir an önce çıksın. Yapabilirseniz memlekete
katkı, takdirinizi de burada ifade ederiz.
Teşekkür ederim.
Saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ayhan.
İkinci söz,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili
Mahmut Toğrula ait.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine, Genel
Kurulun sevgili emekçileri, sizleri de saygıyla selamlıyorum.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığınca hazırlanan, Araştırma
ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile
bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik içeren
kanun tasarısına dair grubum adına söz almış
bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan; Bakanlığınızın ismi
sanayi ile başlamıyor, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı diyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu
yasa görünürde AR-GEyi geliştirmeye, AR-GEye katkıda bulunmaya,
AR-GE yapanlara çeşitli imkânlar sağlamaya dönük bir yasa gibi
görünmekte. Ancak, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin en
önemli noktası, onu yapabilecek nitelikte yetişmiş insan gücüne
ihtiyaç duymasıdır. Şimdi Sanayi Bakanlığı
denmiyor, bilim deniyor.
Dünyada
sanayinin, teknolojinin, AR-GEnin ve tasarımın gelişmesi
aslında bir evrimsel süreç izler. Bu evrimsel sürecin başında
önce bilgi üretecek ortamınız olacak, bir fikriniz olacak, bu fikri
bilgiye dönüştüreceksiniz, bunu daha sonra bilimsel bir bulguyla
destekleyerek teknolojiye dönüştüreceksiniz, ardından, teknolojiden
sonra AR-GE ve tasarıma yöneleceksiniz. Oysa tasarıya
baktığımızda, binanın bilgi yönü, teknolojiyi üretecek
olan yönü yok ama tepeden bir bina inşa ediyoruz. Nasıl tepeden bir
bina inşa ediyoruz?
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bilimsel bilgiyi Türkiyede üniversiteler üretir.
Üniversitelerde de bilim denince akla temel bilimler gelir. Türkiyede temel
bilimlerin durumuna bir göz attığımızda, neredeyse temel
bilim yapamaz bir ülke konumundayız. Özellikle 2007de AKPnin
üniversiteleri ele geçirmesinden bu yana üniversitelerde temel bilim çöktü. Temel bilim
deyince akla fizik, kimya, matematik, biyoloji gelir; mühendislikler, tıp
ve diğer alanlar buradan üretilen bilginin teknolojiye
dönüştürülmesini sağlar. Şimdi, bilimsel bilginin
olmadığı, bilimsel bilginin üretilemediği bir ülkede; bir
bilim politikasının olmadığı, bilim
politikasından sonra sanayi politikasının olmadığı
ve oradan, teknoloji politikasının olmadığı bir ülkeye
siz bir AR-GE ve tasarım politikası dizayn ediyorsunuz.
Değerli arkadaşlar,
temel bilimler; fizik, kimya, matematik, şu anda fen fakültelerinde
verilen bu eğitim artık verilemez hâle gelmiştir. Temel
bilimlerde, şu anda Türkiyede Samsundan güneye bir dikme
indiğinizde doğudaki fen fakültelerinin tamamı,
batıdakilerin de önemli bir kısmı -yani birkaç üniversite hariç-
öğrenci dahi alamaz duruma gelmiş ve sadece oralarda öğretim
üyesi var ama öğrencisi yok, bilimsel üretim yapacak ortamı yok.
Böyle düşündüğünüzde
Şimdi, siz bir ülke düşünün ki
bilimini üretecek insanlar yani o ülkede eğitimden en az nasibini alanlar
bu fakültelere gelecekler, ki önemli bir kısmı
kontenjanlarını 5e, 10a, 15e düşürmelerine rağmen tercih
yapamadıkları için öğrenci alamaz duruma gelmiş ve
kapatılmakla yüz yüze gelmiş, fiilî olarak aslında
kapanmış. Şimdi, eğitimden en az nasibini alan toplumsal
kesimlere, öğrencilere Gelin, bana bilgi üretin, bilim üretin. diyorsunuz.
Şimdi, Komisyonda da
bunu tartışmıştık, Sayın Bakan bilimsel
makalelerimizin 4 kat arttığını ifade etmişti.
Doğrudur, bilimsel makalelerimiz 4 kat arttı. Komisyonda da dile
getirmiştim. Sayın Bakan Bu makalelerin etki değeri yani
impact faktörü, artmış. demişti. Ben özellikle tekrar
inceledim, artan makale sayısına rağmen, 4 kat artmasına
rağmen etki değeri düşmüştür Sayın Bakan, oransal
olarak düşmüştür. Yani, siz bir makale üretiyorsunuz, bu makaleniz
okunmuyor, başkaları tarafından onlara bir atıf
yapılamıyor, sadece ve sadece bir kâğıt
kalabalığı yapıyorsunuz.
Fen fakültelerinin
öğrencileri hem niteliksiz yetişmekte hem de zaten iyi eğitim
almamış olan öğrencileri aldığı için bilimsel
olarak nitelikli insan gücü yetiştirme şansımız yok.
Şimdi, AR-GE
faaliyetlerini kim yapacak Sayın Bakan? AR-GE faaliyetlerini bilimsel
niteliği, uzmanlığı gelişmiş olan insanlar
yapacak. Peki, bu yoksa AR-GE faaliyeti aslında
yapılıyormuş gibi olacak. Kâğıt üzerinde, aslında
bu yasa kadük bir yasa değerli arkadaşlar. Bu yasayı temeli
olmayan bir bina gibi düşünün. Bu yasa mevcut duruma bir
değişiklik getirmeyecek, mevcut durumu değiştirmeyecektir.
Bugün üniversitelerimizin
geldiği duruma baktığımızda, her ile bir üniversite
demek, maalesef, orada bilimsel bilginin geliştiği, üretildiği
anlamına gelmiyor. Devlet, üniversiteleri tamamen siyasi ve ekonomik
kaygılar güderek, kendi iktidar amaçları doğrultusunda bir araç
gibi kullanıyor. Bugün bölgemizdeki üniversitelerin tamamı, her biri
ayrı ayrı bir gruba ihale edilmiş, bir kadrolaşma
aracı hâline dönüştürülmüş ve ne bilimsel, teknolojik
donanımı olan yerler ne de bilgi üretebilecek koşullara sahip
olan yerler. Bilimsel bilgiyi üretmek için değerli arkadaşlar, paranın
olması gerekmez. Para önemlidir, önemsizdir demiyorum ama her şey
parayla değildir. Bilimsel bilginin üretimi bir fikriyat işidir. Bir
fikriniz olacak, bu fikrinizi uygulama alanınız olacak, deneme
alanınız olacak, tekrarlama şansına sahip olacaksınız.
Bu tekrarlanabilir bilgi daha sonra bir bilimsel bilgiye, bulguya
dönüştüğünde teknolojiye uygulanacak ve teknoloji AR-GE ile en iyi
noktaya, tasarımla en iyi noktaya taşınacak. Şimdi,
üniversitelerinizin araştırma yapma koşullarının
olmadığı; fikirlerin tamamen devletin erki doğrultusunda
şekillendiği; özgür, bilimsel üretim ortamının
olmadığı bir yerde bilimsel gelişmişlikten, bilimsel
bilgiden bahsetmek mümkün değil değerli arkadaşlar.
Yine, Komisyonda dile
getirmiştim değerli arkadaşlar, Birleşik Arap Emirlikleri
veya Suudi Arabistan bir zamanlar tüm önemli bilim insanlarını bir
araya getirip, işte, ben de bilimde rekabet edeyim diye bir alan kurdu. Fakat,
bilimsel bilginin üretim koşulları olmadığı için,
maalesef, bugün Suudi Arabistanın da, Birleşik Arap Emirliklerinin
de durumu aşağı yukarı bilimde bizim gibidir; bilimi üreten
değil, teknolojiyi üreten değil, dışarıdan alan.
Türkiyenin
sanayi ihraç mallarına baktığımızda da değerli
arkadaşlar, üst düzey gelişmiş bir teknoloji ihracımız
yok. Bizim ağırlıklı olarak düşük ve orta teknolojiye
dayalı ürünler ihracımızı oluşturuyor ve bu, toplam
ihracatımızın içerisinde yüzde 2dir. Hani zaman zaman kendimizi
gelişmekte olan ülkelerle kıyaslarız ya, örneğin Çin gibi,
örneğin Güney Kore gibi, örneğin Brezilya gibi. Değerli
arkadaşlar, bu oran Çinde yüzde 28, Güney Korede yüzde 29, Brezilyada
yüzde 11dir. Şimdi, bilimsel bilgi üretme koşullarının
olmadığı bir ülkede, üniversite öğretim üyelerinin özgürce
düşüncelerini ifade edemedikleri ve tamamen devletin ideolojisi
çerçevesinde şekillenen bir ortamda bilimsel bilgiden bahsetmek mümkün
değildir. Bugün, öğretim üyelerimiz ülkemizde yaşanan bir
savaşa, ülkemizde yaşanan katliamlar zincirine ortak
olmayacaklarını ifade ettikleri için, Bu ülkede çocuklar ölmesin.
dedikleri için, Bu ülkede insanlar ölmesin, bu ülkede savaş dursun.
dedikleri için maalesef, bildiğiniz üzere, Sayın
Cumhurbaşkanının emriyle, YÖKün talimatlarıyla,
rektörlerin açtığı soruşturmalarla karşı
karşıya kaldılar ve 1.128 öğretim üyesi hakkında
çeşitli soruşturmalar açıldı, çeşitli cezalar verildi,
bir kısmı sorgusuz sualsiz kapı önüne konuldu.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi böyle bir ortamda YÖK, daha fen
fakültelerini yani bilim üretecek fakültelerini dizayn edememişken bir
suçlu mahkemesi midir, fikir suçlarını inceleyen bir mahkeme midir ki
Sayın Cumhurbaşkanının talimatı doğrultusunda
derhâl soruşturma açılıyor, rektörler harekete geçiyor ve
öğretim üyeleri kapı önüne konuluyor sorgusuz sualsiz? Sabahın
köründe öğretim üyelerinin kapısına polisler, savcılar
dayanıyor. Bunlar ne yapmışlar peki, ne ifade etmişler?
Bunlar sadece ve sadece Yaşanan suça, insanların ölümüne biz ortak
olmayacağız. demişler.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
böylesi bir ortamda maalesef, bilimsel bilgiden bahsetmek, teknoloji ve
sanayinin gelişmesinden bahsetmek, orada da AR-GE faaliyetleri ve
tasarım faaliyetlerinin sonuç vereceğinden bahsetmek mümkün
değildir.
Değerli arkadaşlar,
bir başka önemli şey: Dünyada bilimin bir literatürü var. Bu
literatürü, biz, evet, içeride faşizan yöntemlerle baskılayabiliriz
ama dünyanın kullandığı literatürü
değiştiremeyiz. Bugün, bu kanuna yazdığımız
muhalefet şerhinin bir yerinde kürdistan kelimesi geçiyor diye maalesef,
kitapçığa konulmadı değerli arkadaşlar. Muhalefet
şerhimizin şu kitapçıkta mutlak olması gerekiyordu çünkü
Komisyonda da yazdığımız raporun içeriğine
baktığınızda da ne kadar nitelikli eleştiri
yaptığımız apaçık ortadaydı.
Değerli arkadaşlar,
Kürt ve kürdistan bir gerçekliktir. Siz, bunu içeride baskılayabilirsiniz,
yasaklayabilirsiniz, ama zaman zaman kendiniz de kullanıyorsunuz,
işinize geldiği zaman alkışlayabiliyorsunuz. Örneğin,
Sayın Cumhurbaşkanı kürdistan dediğinde, güneydoğu,
doğu tarifi yaptığında kürdistan dediğinde,
Karadenizin doğusuna lazistan dediğinde, AKP
sıralarındaki arkadaşların tamamı
alkışlayabiliyor ama biz ifade ettiğimizde maalesef işte görüşlerimizin
kitapçıkta yer alması engelleniyor. Bunu engelleyebilirsiniz ama biz
bunları, bu fikirlerimizi burada söylemeye devam edeceğiz.
Şimdi,
bir diğer nokta: Değerli arkadaşlar, sanayi, bilim, teknoloji ne
içindir? Bir ülkenin kalkınması, bir ülkenin zenginleşmesi ve
hakça, adilce paylaşımı içindir. Bugün,
baktığımızda, şu anda kürdistanda yürütülen
savaşta, oradaki üniversitelerde bilim yapma ortamı var
mıdır? AR-GE dediğinizde, aklınıza sadece
İstanbul, Ankara mı gelmektedir? Siz, bu Meclis kürdistan illerini
temsil etmiyor mu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu Meclis
Diyarbakırı, Vanı, Şırnakı temsil etmiyor mu?
Her ile bir üniversite açtığınızda sorun bitti mi? Ve o
üniversiteleri ne hâle getirdiniz biliyor musunuz? Her birini bir gruba
devrettiniz, orası sadece bir örgütlenme alanı olarak gelişti.
Bakın,
biraz önce öğrencilerin tercihlerinden bahsetmiştim. Öğretim
elemanı istihdamı, memur istihdamı tamamen yandaşlık
politikası üzerine oturtulmuş durumdadır. Benim öğretim
üyeliği yaptığım fakültede kendilerine yakın olan bir
öğretim elemanına doktorası bittikten sonra kadro vermek
istediler, bir ilan verdiler, Kriyojel alanında doktora yapmış
olmak dediler, meslek yüksekokuluna atadılar. Aynı ilanla bir
yıl sonra eczacılık fakültesine ilan açıldı, yine,
Kriyojel alanında doktora yapmış olmak diye
eczacılık fakültesine alındı.
Şimdi, bu
kadar yandaş örgütlenme, bu kadar bilimsel nitelikten yoksunluk, bu kadar
adam kayırma, adama göre iş bulma işe göre adam değil,
adama göre iş bulma- politikasıyla siz AR-GEde nereye varabilirsiniz
ki değerli arkadaşlar? Bugün üniversitelerin durumu içler
acısıdır. Temel bilim yoktur, fizik, kimya, matematik bu ülkede
yerle bir edilmiştir. Fen fakülteleri, kağıt üzerinde bilim
üreten fakültelerimizdir biraz önce söyledim- neredeyse tercih edilemez
durumdan kaynaklı olarak kapatılmakla yüz yüze
kalmıştır.
Değerli arkadaşlar,
Her ile bir üniversite dediklerinde -biliyorsunuz, daha önce üniversite
açmanın temel şartı fen fakültesi olmasıydı- her
üniversiteye bir fen fakültesi açıldı, kadrolar 35-40tayken bir gecede
YÖKün kararıyla 80lere taşındı. Bilim adamı olacak
fizik, kimya, matematik mezunlarının ortalıkta
sayıları artmaya başladı, daha önce öğretmenlik
hakları varken bu hakkı ellerinden aldık ve tamamı
işsiz kaldı. Bugün -bir bilgidir- işsizlik oranının
yüzde 25i üniversite mezunudur. İşte, bunların
ağırlıklı kısmı da değerli arkadaşlar,
üniversitelerin fizik, kimya, matematik bölümlerinden mezun olanlar.
İş bulamadıkları için uzman çavuş olmakta, polis
olmakta ve savaşa sürülmekte ve maalesef, bu çatışmalı
ortamdan kaynaklı olarak ölmekteler.
Değerli arkadaşlar,
bugün, bu Komisyonun bir üyesi olan arkadaşım Faysal
Sarıyıldız, maalesef, aylardır burada yasama faaliyetlerine
katılmıyor. Cizrede bir vahşet bodrumu yaşanıyor, biz
haftalardır anlatmaya çalışıyoruz ve Orada insanlar ölüme
terk edildi. diyoruz ama bir türlü sizin vicdanınıza
ulaşamadık. Sizin vicdanınızda
İnsanların
ölümünü, bir Kerbelânın yaşanmasını, bir
Madımakın yaşanmasını maalesef, günlerdir söylememize
rağmen engelleyemedik. Bugün bölgede yaşanan bir Kerbelâdır,
bir Madımaktır ve bunun sorumlusu AKP Hükûmetidir, AKPnin bizatihi
kendisidir. Siz oradaki vatandaşlarımızı ölüme terk
ettiniz. Bakın, Sayın Başbakan büyük medya
patronlarını pazar günü Dolmabahçedeki Başbakanlık
Ofisinde ağırladı ve orada medyaya bir ayar çekildi. Bu katliam
biliniyordu, bu katliamın bu şekilde bir psikolojik etkiyle yer
almaması, kamuoyuna duyurulmaması, üstünün kapatılması
konusunda medyaya ayar çekildi. TRT bir gün kendiliğinden sanki 60 ölü
var. dedi, sanki kamuoyunun, Hükûmetin bilgisi dâhilinde değilmiş
gibi davranılıyor.
Değerli arkadaşlar,
TRTye aldığınız çaycı bile
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
-
Hükûmetin yandaşıdır, bunu hepimiz biliyoruz.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Evet.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
Şimdi, böyleyken, TRT kendi başına çıkıp bu
açıklamayı yapmadı.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Evet, doğru söylüyor.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
Anadolu Ajansı başka bir şey söylüyor, TRT başka bir
şey söylüyor. Ve kaygımız odur ki orada onlarca, 60ın,
70in üzerinde insan katledilmiştir, bir infiale neden olmamak üzere
bunlar parça parça kamuoyuyla tanıştırılmaktadır, bu
şekilde kamuoyunun öfkesi dindirilmeye çalışılmaktadır.
Siz bu öfkenin, bu ateşin altında kalacaksınız.
BAŞKAN Süreniz
dolmuştur Sayın Toğrul.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
Yol yakınken bundan vazgeçmenizi istiyoruz ve barıştan
başka çıkar yol yoktur diyoruz.
Saygılarımla. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gruplar
adına üçüncü söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli
Milletvekili Kazım Arslana aittir.
Sayın Arslan, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA KAZIM ARSLAN
(Denizli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
97 sıra sayılı
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının geneli üzerine grubum adına, Cumhuriyet Halk
Partisi adına söz aldım.
Değerli
arkadaşlarım, bir sitemimi, bir üzüntümü buradan söylemek istiyorum.
Biraz önce, yine bu Mecliste kürdistan lafı edilerek, hem Meclise
hakaret edildiği hem de Türkiye Cumhuriyetini gerçekten bölgeler olarak
dikkate almadan bu sözcüklerin kullanılarak gerginliğin her gün biraz
daha artırıldığı bir konumu yaşıyoruz.
Şimdi, biz, burada
Türkiye Cumhuriyetinin milletvekilleriyiz. Bizi milletvekilleri olarak seçen
bu milletin Meclisinde kürdistan lafının tekrar tekrar edilmesinin
bir faydadan ziyade zarar vereceğini açıklıkla belirtmek
istiyorum. Elbette ki bu kürsü her şeyin söylendiği bir kürsü, her
türlü düşüncenin açıklandığı bir kürsü ancak bu tür,
gerginliği artıran, toplumu ayrıştıran ve kendilerine
göre bölge yaratan bir sözün kullanılmayacağı bir kürsü olarak
kullanılmasını özellikle istirham ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, öncelikle şunu ifade edeyim: Bu Komisyonun
getirmiş olduğu bu tasarıya, genelde muhalefet şerhimiz
olmasına rağmen, olumlu bakıyoruz. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak sanayileşme, eğitim, bilgi ve teknoloji
politikasının belkemiğini oluşturan AR-GEyle tasarım
faaliyetleri konusunda Meclis gündemine getirilen tüm
çalışmaları önemsiyoruz ve destekliyoruz.
Genç nüfusumuzdan yola
çıkarak, gıda ve su kaynaklarımıza kadar, coğrafi
imkânlarımıza kadar, ham maddeye
yakınlığımıza kadar, sanayi, bilişim, hizmetler,
tarım ve hayvancılık için AR-GEnin ne kadar çok önemli
olduğunu bir kez daha söylemek istiyorum. Bu nedenle, AR-GE ve
tasarım alanında bir adım atılmasını, tasarıya
dair mali etki analizlerinin dağıtılmasını da önemli
buluyoruz, bu da yapılmıştır. Ne var ki mali etki
analizlerinin yapılmasının, konunun uzmanı olan Plan Bütçe
Komisyonunda da bir alt komisyonda tartışılmamasını da
bir eksiklik olarak belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun tasarısındaki çoğu maddenin içeriğine
katılıyoruz ancak yatırım ve üretim sorunlarını
kapsayacak bir şekilde çözüm sunmadığı, özellikle eğitim
alanında ciddi boşluklarının olduğu ortadadır.
Çünkü AR-GEyi yapacak elemanların yetiştirilmesi yönünde bir
çalışma yapılmadığı gibi, ülkemizde fen
bilimlerinden uzak bir şekilde yapılan eğitimin bu
çalışmaya katkı yapamayacağını özellikle belirtmek
istiyorum.
Tasarı, gelecekte
ülkemizi teknolojik olarak küresel rekabette ön plana çıkaracak vizyoner
bir yaklaşım taşımamaktadır. Hükûmet, AR-GE
alanında aslında çok daha önce bitirmesi gereken işlere bugün
gecikmeli olarak ancak başlayabilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak
bugünkü küresel rekabetin, yaratıcı düşünceye, yüksek teknoloji
tasarımına, markalaşmaya, katma değerli üretime
yatırım yapan AR-GE ve tasarım faaliyetlerini büyüten
üniversite, devlet ve özel sektör iş birliği modeline
dayanmasını savunuyoruz.
Refah seviyesi yüksek bir
toplumun temelinin insan ve üretim odaklı kalkınma modeli
olduğunu biz seçim bildirgemizde de açıklıkla belirttik. Yirmi
yıllık hedefimizi de bu şartlar, bu taslaklar çerçevesinde
ortaya koyduk. Bu büyüme modelinde hukuku etkin kılmış, adil
rekabete dayalı bir piyasa düzeninin yaratılması, AR-GEde
kapsamlı, vizyoner projeler yer alması çok önemlidir. Bunların
yapımı ve devamı için de bir hukuk devletinin sürekli bir
şekilde adaleti en iyi şekilde gerçekleştiren bir yapıda
olmasının ve yargının da bağımsız ve
tarafsız olarak görev yapmasının önemli olduğunu burada
bildirmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
bugün dünya haritasında ulus devletlerin sınırları kadar
markaların hangi ülkelerden çıkıp hangi coğrafyalara
yayıldığı da önem kazanmaktadır. Ancak, bugün bunu kazandırabilmiş
değiliz. Dünyaya marka değerleri sayesinde hızla
yayılabilen birçok devlet küresel piyasalara hazırlanan
şirketlerini AR-GE ve tasarım alanlarında doğrudan
destekleyerek sağlamaktadır. Bugün gelişmekte olan ülkelerde
özellikle otomotiv, ilaç, bilgisayar, yazılım alanlarında
bilgiyi ve teknolojiyi tasarımla buluşturan sanayileşme
modelinin temelinde AR-GE yatırımları için sağlanan
kolaylıklar yatmaktadır. Kamu yatırımlarının
görece azaldığı bilgi teknolojileri AR-GE tasarım
faaliyetlerinde özel sektörün ve beceri bazlı yeni eğitim sisteminin
öne çıktığı dünyada ülkemizde de öne
çıkarılması gerekmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 33 maddeden oluşan bu tasarıdaki
bazı maddelerin kısa vadede AR-GE yatırımlarına
katkı sağlayabileceğini düşünüyoruz. Tasarıda öngörülen
destek ve teşvikler, iş tanımları, sosyal güvenceler, vergi
muafiyetleri ve sanayi sektöründeki faaliyetleri gösteren firmalar,
kişiler ile devletin ve üniversitelerin iş birliği adına
olumlu yönler taşımaktadır. Ancak, yatırımı,
üretimi, istihdamı, ihracatı artıracak bir
çalışmayı bu tasarıda fazlasıyla göremiyoruz.
Tasarının araştırmacılara, tasarımcılara,
AR-GE personeli şirketlere ve akademisyenlere kolaylık getiren
maddeleri Cumhuriyet Halk Partisinin uzun süredir ısrarla savunduğu
AR-GE politikasının kısa vadeli bir devamı niteliğinde
görünmektedir. AR-GE gibi gelişmekte olan ülkelerin çok detaylı
biçimde ele alması gereken bir konu, bu tasarıda daha çok
TÜBİTAKın vereceği bursa, üniversite akademisyenlerinin döner
sermayeden alacakları ücrete, doktora yapan AR-GE
çalışanının vergi muafiyetine
sıkıştırılmış görünmektedir. Üniversitelerin
mali, idari ve bilimsel özerkliği bulunmadığı ülkemizde bu
şekildeki çalışmaların, üniversite-sanayi iş
birliğinin ne denli gerçekleşeceği şüpheli görünmektedir.
Tasarıda AR-GE
güvenliğine yeterli yer ayrılmamıştır.
Araştırma ve tasarım faaliyetlerinin korunmasına, sektörde
rekabeti bozacak biçimde paylaşılmasının engellenmesine bu
tasarıda yer verilmemiştir. Buna da yasada yer verilmesine ihtiyaç
bulunmaktadır. Bunun da dikkate alınmasını istiyoruz.
Dünyada gelişmekte olan
ülkeler küresel piyasalara açılımı genç kuşağın
yeni bir vizyonla eğitilmesinden başlatırken konuya neredeyse
tüm bakanlıkların ortak yetki alanı olarak bakılmaktadır,
bizde de o şekilde olması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak
Şirketlerin değer zincirinde katma
değeri yüksek üretim aşamasına geçmesi için AR-GE
faaliyetlerinin üretim odaklı, yatırım odaklı, tasarım
odaklı süreci kapsayacak şekilde yürütülmesinde çok büyük fayda
olacaktır. AR-GEyi birçok sektörün ana birleşimi olarak görüyor;
gıda, su, enerji, teknoloji, bilişim alanlarında
araştırma ve geliştirme projelerinin desteklenmesini
yaşamsal önemde sayıyoruz.
Bugün et ve samanın bile
ithal edildiği bir ülkede yaşıyoruz. Dünyaya, belli ürünler
dışında, yüksek katma değeri olan mal maalesef
satamıyoruz. Tarımda, sanayide ve hayvancılıkta AR-GE
açıklarımıza kapsamlı bir şeklide çözüm bulacak ve
dünyada bu alanda söz sahibi olacak bir sistemi oluşturmak
zorundayız.
Dünyada petrol
fiyatlarının -on üç yıl öncesine göre- varili 160 dolardan 30
dolarlara, 40 dolarlara düştüğü bugünkü dönemde hâlâ petrol
fiyatları, doğal gaz, akaryakıt fiyatları yerinde
duruyorsa, en azından 1/4 oranına düşürülmesi gerekirken,
sanayideki maliyetlerin aşağıya çekilmesine fayda
sağlaması, daha çok üretimin olması, daha iyi rekabetin
olması, daha çok üretimin olması noktasında bir
çalışmanın, katkının olması gerekirken maalesef
bunu göremiyoruz ve bu noktada Sanayi Bakanlığının
tedbirlerini almasını istiyoruz. Biz, bu kapsamda ürün ve süreç
tasarımının AR-GE faaliyetleri kapsamına dâhil edilmesini,
yerli kaynakların, yerli üretimin, yerli sanayinin desteklenerek ülkemizin
ihtiyaçlarına yönelik sanayileşmenin bir an önce daha çok, daha iyi
bir şekilde gerçekleşmesini istiyoruz çünkü değerli
arkadaşlarım, artık Türkiye bu kadar dış ticaret
açığıyla yıllarca yaşamını sürdüremez,
bunları borçlu olarak sırtında taşıyamaz. Onun için
öncelikle ihracatımızı ithalatı karşılayacak
düzeylere getirecek bir çalışmanın, bir altyapının,
bir sanayileşmenin, üretimin, ihracatın mutlak surette ülkemizde
gerçekleşmesini bekliyoruz.
Sayın milletvekilleri,
biz AR-GEnin temeline eğitimi alırken bugün dünyanın
hazırlandığı yeni sistemle uyumlu biçimde ilkokuldan
başlanarak nitelikli eleman yetiştirme, teknik, meslek okulların
öne çıkarılarak ara elemanın yetişmesi, nitelikli
elemanın yetişmesi, daha iyi ürün temin edilmesi, daha çok üretilmesi
konusunda bir çalışmanın yapılmasına mutlak ihtiyaç
vardır. Dünyada tartışılan Sanayi Devriminin yeni
eğitim anlayışına baktığımızda, beceri,
problem çözme, sorumluluk alma, yaratıcı düşünmeyi
birleştirerek kuşağın ileride meslek seçiminde nitelikli
eleman olmaya, vasıflı AR-GE alanına yönelmeye doğru
çalışma yapacağı bir olanağı, bir eğitimi
mutlak surette vermek zorundayız. Bunun için, uzun vadeli planlar
yapılmadan AR-GE Yasa Tasarısının eğitim
ayağını ihmal etmek büyük bir boşluk yaratacaktır. Fen
derslerini öne çıkarmadan, temel eğitimi bir kenara iterek AR-GEden
gelecekte çok fazla yararlanma imkânımızın
olamayacağını da söylemek istiyorum. Bunun için, eğitimi
ihmal etmeyerek, AR-GE Kanun Tasarısı içinde organize sanayi
bölgesine bakanlıktan yetki devrini tartışmak, yüksek
teknolojili ürün ve yüksek katma değer yatırımlarını
uzun vadede gerçekleştirmek zorundayız.
Değerli
arkadaşlarım, bu yasa tasarısı içindeki bazı olumlu
maddelere karşın AR-GE alanında dünyadan oldukça geri
olduğumuzu ve bu alanı geç fark ettiğimizi, bu alana geç
müdahale ettiğimizi açıklıkla belirtmek isterim. Bizdeki AR-GE
harcamalarımıza baktığımızda gayrisafi
hasılamızın içinde payı yüzde 1dir. Avrupa Birliği
ülkelerine baktığımızda yüzde 3 civarındadır.
Demek ki bizim bu yüzde 3ü yakalayabilmemiz için daha iyi eleman
yetiştirmek, daha iyi imkânlar oluşturmak ve bunun
altyapısını iyi bir şekilde geliştirmek ve AR-GEden,
tasarımdan daha iyi, daha çok yararlanmak durumundayız.
Kasım 2015 verileriyle,
sektörler itibarıyla toplam AR-GE harcaması içinde özel sektörün
payı yüzde 49,8dir, kamunun payı ise yüzde 9,7dir, üniversitelerin
payı ise yüzde 40,5tir. 10 bin çalışan başına
düşen tam zamanlı AR-GE personeli sayımız sadece 45 iken,
tam zamanlı araştırmacı sayımız maalesef 35te
kalmıştır. Ülkelerin AR-GE ve teknolojilerinin düzeyini,
üniversite, YÖK, TÜBİTAKın performansını gösteren bir
başka veriye göre, ülkemiz bilimsel yayın sıralamasında
dünyada 18inci sıradadır. 1 milyon kişi başına
düşen bilimsel yayın sayısı maalesef 325tir. Bir yıl
içinde alınan patent sayıları bakımından da durumumuz
pek parlak değildir. Ülkemizde alınan her 100 patent izninin 85i
yabancı patenttir. Katma değerli ürüne, markalaşmaya, yerli
üretim ve tasarıma olan ihtiyacımız her geçen gün
arttığı hâlde hâlâ bunların üzerinde fazlasıyla
durulmadığı görülmektedir. Hükûmet bu tasarıyla bugün
öylesine gecikmiştir ki on üç yıldır AR-GE ve teknoloji
alanında rekabet ettiğimiz ülkeler bizi çoktan sollarken, eğitim
düzenlerini, sistemlerini buna göre ayarlarken biz maalesef burada geriden
takip etmek durumunda kalmış bulunmaktayız.
İçinde bazı olumlu
maddeler taşıdığını biraz önce söylemiştik
ancak bu tasarı eğitimle ve kapsamlı bir sektörel reformla
buluşmadığı sürece maalesef amacına ulaşamayacaktır.
Ülkemiz AR-GE, inovasyon, yenilikçi üretim, yüksek teknolojili ürün
açısından OECD ülkelerinin ortalamasının oldukça
altında bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliği ilerleme raporunda ve Dünya Bankası
raporlarında Türkiye yenilikçi üretim bakımından
eleştirilmekte, yüksek teknoloji ürünlerinin ihracatımızdaki
payının yüzde 2 düzeyinde kaldığı belirtilmektedir.
Yükseköğretim harcamalarında ve üniversite-sanayi iş
birliğinde OECD ortalamasının altındayız. Böyle bir
tablo karşısında AR-GE çalışmalarından ne kadar
sonuç alabileceğiz, bunu gelecekte göreceğiz.
Değerli
arkadaşlarım, değerli dostlar; biz tüketen değil, üreten
bir ülke olmak zorundayız. Üretmek için de yatırımı öne
çıkarmak ve bununla birlikte istihdamı artırmak ve bununla
birlikte ihracatı artırmak suretiyle ülkemizin hem
sanayileşmesine hem daha gerçekçi bir kalkınma yapmasına olanak
sağlayacak bir yapıyı oluşturmak durumundayız.
Bu düşüncelerle hepinizi
tekrar sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın
Baluken
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Demin kürsüde konuşan sayın hatip, HDPnin
kürdistan kelimesini kullanarak Meclise hakaret ettiğini söyledi. Tabii,
aslında, ağır bir cevabı gerektiren bir sataşma ama
gecenin bu saati itibarıyla biz bunu tarihsel, toplumsal, coğrafik ve
sosyolojik bilgi yetersizliğine atfedelim ve kürsüden bir cevap verelim.
Grubumuza sataşmadan söz
istiyoruz.
BAŞKAN Sayın
Baluken, iki dakika süre veriyorum.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Kadri Yıldırım cevaplayacak.
BAŞKAN Sayın
Yıldırım, buyurun.
İki dakika süre
veriyorum. Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
11.- Siirt Milletvekili
Kadri Yıldırımın, Denizli Milletvekili Kazım
Arslanın 97 sıra sayılı Kanun Tasarısının
tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
KADRİ YILDIRIM (Siirt)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Tabii, AK PARTİli
sayın hatip
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) CHPli, CHPli!
KADRİ YILDIRIM (Devamla)
Kürdistan ismini kullanmayı Meclise hakaret ve milletvekillerine
hakaret olarak nitelendirdi. Bunun manası şudur: Kürdistan ismini
bu Mecliste kullanan Atatürk, bu millete ve bu Meclise hakaret etmiştir.
Bunun anlamı şudur: Kürdistan ismini bu Mecliste kullanan
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu
Meclise ve Meclistekilere hakaret etmiştir. Her şeyden evvel, sizi
Cumhurbaşkanımıza sahip çıkmaya davet ediyorum ve bu
aynı zamanda, Selçuklu Sultanı Sultan Sencere de, bana göre, bir
hakarettir çünkü 1157 yılında vefat eden Sultan Sencer, tarihte ilk
defa Kürdistan eyaletini resmî bir şekilde tesis etmiştir ve bu
aynı zamanda, Sultan Selime de bir hakarettir çünkü kendisi Amasya
görüşmelerinde İdris-i Bitlisîyle birlikte konuşurken diyor ki
bir maddesinde: Kürdistan sınırlarını Kürt beylerine
bağlı güçler savunacaktır ve Osmanlı devleti bir
dış saldırıyla karşı karşıya
kalırsa Kürdistan beyleri bu güçleriyle Osmanlı devletinin
yanında yer alacaktır. Kürt beyleri de bir dış
saldırıyla karşı karşıya kalırsa şayet
Osmanlı ordusu da onların yanında yer alacaktır. Diyorum
ki: İşte, Kürt-Türk kardeşliğinin gerçek antlaşması
ve gerçek belgesi budur, bu belge 21inci yüzyılda da bizim Kürt-Türk
kardeşliğini garantiye alacak en güzel antlaşmadır, en
güzel belgedir, hep birlikte bu belgeye sahip çıkalım.
Saygılarımı
sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yıldırım.
IX.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, Türkiye
Cumhuriyeti devleti içinde kürdistan adıyla herhangi bir idari veya
coğrafi birim bulunmadığına ve bu ifadenin tarihî
bağlamından koparılarak farklı bir şekilde kullanılmasının
doğru olmadığına ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, daha önce de benzer bir açıklama yapmıştım
ben. Türkiye Cumhuriyetinin merkezî ve mahallî idare
yapılanmasının esasları Anayasanın 126ncı ve
127nci maddelerinde açıkça düzenlenmiştir. Bu esaslar dâhilinde,
Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde hâlihazırda mevcut kürdistan
adıyla herhangi bir idari veya coğrafi birim bulunmamaktadır.
Kürdistan ifadesinin bağlamından koparılarak tarihî ve
coğrafi bir terim olarak kullanılmasından ziyade, Türkiye
sınırları içindeki bir bölgeyi, ayrı bir egemen, hukuki ve
siyasi varlık biçiminde gösterir şekilde zikredilmesi de doğru
değildir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 3üncü maddesine
göre Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Yine,
Anayasanın 14üncü maddesinde Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden
hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı
amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılmayacağı
belirtilmektedir. Dolayısıyla, tarihî bağlamından koparılarak
farklı bir şekilde bunun kullanılmasının doğru
olmadığını bir kez daha ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Bunu nereden çıkardınız Sayın
Başkan?
KADRİ YILDIRIM (Siirt)
Niyet okuyorsunuz, kimsenin böyle bir niyeti yok.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Baluken.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
15.- Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin, Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Ahmet Aydının yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Tutanaklara geçmesi açısından bir şeyler söylemem lazım.
Her şeyden önce, sizin
Meclis Başkanı olarak orada yapmanız gereken şey, Genel
Kurulu İç Tüzük doğrultusunda idare etmek.
BAŞKAN Tamam, Anayasa
ve İç Tüzüke göre yönetiyorum ben.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) İç Tüzükün hiçbir yerinde kürdistan kelimesi kürsü
konuşmalarında kullanılamaz. diye bir ibare yok. Burada
kürdistan kelimesini kullanan milletvekillerimizden hiçbirisi de devletin ve
milletin bölünmez bütünlüğüyle ilgili farklı bir görüş ifade
etmediler. Siz oradaki kürsüden milletvekillerinin niyetlerini okuma gibi
olağanüstü başka bir yeteneğe sahipseniz bunu ifade edin. Bizim
söylemiş olduğumuz realite, tarihsel, coğrafi, toplumsal,
sosyolojik hangi açıdan ele alırsanız alın bu ülkenin
bölünmesiyle ilgili değil; tam tersine, bu ülkenin bütünleşmesini
sağlayacak olan, Selçuklu ve Osmanlı tarihinden de
örneklediğimiz son derece yalın ve gerçek olan bir realitedir. Bunun
ötesinde, sizin vekillerimizin konuşmasıyla ilgili, dediğim
gibi, niyet okuma, birtakım sonuçlar çıkarma ve -bu kaçıncı
oldu çünkü- o kürsüden durmadan bir Anayasa tanımı yapma tutumunuzun
doğru olmadığı kanaatindeyiz. Sizin yapmanız gereken
şey, milletvekillerinin burada İç Tüzüke uygun konuşup konuşmadığıyla
ilgili hususları gözetmektir.
BAŞKAN Evet, ben de
İç Tüzüke uygun konuşmaya davet ediyorum aynı şekilde.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sizin kişisel yorumunuzdur bu.
BAŞKAN
Anayasanın 126 ve 127nci maddesini açın, bakın. Merkezî
yapılanma ile mahallî idareler yapılanması çok net bir
şekilde tanımlanmıştır, iller, bölgeler vardır ve
bu açıdan baktığınızda da şu anda mevcut durum
itibarıyla kürdistan adıyla herhangi bir coğrafi birimin
olmadığı açıktır. Bunun tarihî, sosyolojik ve
coğrafik bağlamından koparılmasını ben
eleştiriyorum.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) O bağlamından koparıldı gibi bir durum
yok.
BAŞKAN Bu
bağlamdan koparılmadan
Tabii ki geçmişte olabilir ama şu
anda mevcut yapı içerisinde ayrı bir egemen bölgeymiş gibi,
ayrı hukuki ve siyasi bir varlık gibi
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Nereden çıkardınız onu? Kim dedi yani?
Hayır, kim söyledi?
BAŞKAN Böyle bir
anlamaya, böyle bir manaya yol açabilecek tarzda ifade edilmesinin doğru
olmadığını ifade ediyorum.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Ayrı bir egemen bölge gibi kim kullandı?
Hayır, söyler misiniz ayrı bir egemen diye kim kullandı?
BAŞKAN
Dolayısıyla, Baluken, ben tamamen Anayasa ve İç Tüzüke uygun
olarak hareket ediyorum ve bu bağlamda da tüm milletvekillerinin burada
67ye göre temiz bir dil kullanmasını, kaba ve yaralayıcı
sözler kullanmamasını
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Ne demek temiz bir dil Sayın Başkan? Kürdistan
kelimesi kaba ve yaralayıcı bir ifade falan değil.
BAŞKAN Bakın, bir
kısmı yaralayabilir bu ifadeler. Artı, Anayasada böyle
coğrafik bir yerin olmadığını da çok açık bir
şekilde ifade ediyorum ben size.
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Trakya var mı, Anadolu var mı, Kilikya,
Kapadokya, bunlar yasak mıdır Sayın Başkan? Ne biçim bir
tanımlama? Beynimizi mi okuyorsunuz, ruhumuzu mu okuyorsunuz?
BAŞKAN Evet,
teşekkür
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, siz 1924 Anayasasının
inkâr, imha ve asimilasyon ruhuyla konuşuyorsunuz.
BAŞKAN Hiç
alakası yok.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Şu anki 12 Eylül anayasasının darbe hukuku
üzerinden kişisel yorumunuzu yapıyorsunuz. Kürt demiyorum, Kürt
kökenli bir milletvekili olarak da
BAŞKAN Evet, Kürtüm
ben.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) -
bunu yapmanızı ayrıca son derece hicapla
karşıladığımızı; tarihsel, toplumsal,
bilimsel, sosyolojik ve coğrafik realiteye uymayla ilgili bir
yükümlülüğün sizin için de geçerli olduğunu hatırlatıyorum.
BAŞKAN O konuda
uyuyoruz. O realiteyle ilgili bir... Ama şu anki günümüzdeki anayasal
yapıya ve bu realiteye uymak da hepimizin asli görevidir.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Arkadaşımız bahsetti, yani bu ülkenin
Cumhurbaşkanı da bu Meclis çatısı altında kürdistan
realitesini bu bahsettiğim tarihsel gerçekliği üzerinden
değerlendirmeler yapmış
BAŞKAN Onda problem
yok, tarihsel gerçeklikle ilgili
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Aksini iddia edenleri de cehaletle
suçlamıştı. O nedenle sizin bu tutumunuzu gözden geçirmeniz ve
keyfinize göre değil, İç Tüzüke göre oturumu yönetmeniz gerekiyor.
BAŞKAN Ben tamamen
Anayasa ve İç Tüzüke göre davranıyorum.
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Tavrınız doğrudur Sayın Başkan.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/540) ve Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
97) (Devam)
BAŞKAN
Şahıslar adına ilk söz Eskişehir Milletvekili Harun
Karacana aittir.
Buyurun Sayın Karacan.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz on
dakikadır.
HARUN KARACAN
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında
Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizi 2023 hedeflerine,
insana ve insanla var olan bilim ve teknolojiye yatırım yapan,
bunların ticarileşmesine ortam sağlayan bilgi tabanlı bir
ekonomi modeli taşıyacaktır.
Bizim kalkınma
stratejimizin özünü; daha donanımlı, daha yenilikçi ve
girişimci, bilgi üreten ve bunu yüksek katma değere dönüştüren
insanımız ve işletmelerimiz oluşturacaktır.
İşte bu yüzden
önümüzdeki dönemde, imalat sanayisinde yenilikçi ve yüksek teknolojili
sektörlere dayalı dönüşümü gerçekleştirmek, girişimcilik
kapasitemizi güçlendirmek ve nitelikli istihdam altyapımızı oluşturmak
öncelikli hedeflerimiz olacaktır.
14 Ocakta
Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından
açıklanan AR-GE reform paketinde 6 temel amaç vardı.
Bunlar, tasarım
faaliyetlerini desteklemek, AR-GE yatırımlarını özendirmek,
nitelikli üretim yapısına geçilmesini sağlamak, katma değeri
yüksek ürünlerin üretilmesini sağlamak, AR-GE personelinin niteliğini
ve istihdamını artırmak, AR-GE faaliyetlerini
ticarileştirmek, teknoloji şirketlerini ortaya çıkarmak ve
desteklemek, üniversite-sanayi iş birliğini geliştirmek ve
kurumsallaştırmak, AR-GE ve yenilik desteklerinin etkin
koordinasyonunu sağlamak ve ekosistemi güçlendirmektir.
Bu amaçlar doğrultusunda
hızlı ve etkili bir şekilde çalışılarak kanun
tasarısı oluşturuldu.
Bu kanun tasarısı,
64üncü Hükûmet Programımızdan, 10uncu Kalkınma Planı ve
Öncelikli Dönüşüm Programlarından, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu
kararlarından, sektörel strateji belgelerinden, AR-GE Reform Paketi
Çalıştayından, kamu-üniversite-sanayi iş birliği
toplantılarından ve meslek ve iş dünyası
kuruluşları raporlarından yararlanılarak
katılımcı bir anlayışla hazırlandı.
Bu kanun
tasarısının hazırlanmasında yoğun emek harcayan
başta Bilim ve Teknoloji Bakanımız Sayın Fikri
Işık Bey olmak üzere, Bakan Yardımcımız,
Müsteşarımız, genel müdürlerimiz ve
Bakanlığımızın tüm bürokratlarına teşekkür
ederim.
Bu kanun tasarısı
ortak akılla, istişare edilerek hazırlandı ve yüce
Meclisimize sunuldu. Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonunda da görüştükten sonra kanun tasarısı
olarak Genel Kurulumuza geldi.
Ben de Komisyonun bir üyesi
olarak, bu kanun tasarısının Komisyonda görüşülmesi
sırasında katkı sağlayan, görüş bildiren tüm
milletvekili arkadaşlarımıza ve emeği geçen herkese
teşekkür ederim.
Kanun tasarısıyla
AR-GE ve tasarım alanında ülkemizin önünü açacak pek çok reformu
hayata geçirmiş oluyoruz. Size kısaca bu reformların
birkaçından bahsetmek istiyorum.
Bu kapsamda, görüşmekte
olduğumuz tasarısının kanunlaşmasıyla
tasarım faaliyetleri AR-GE faaliyetleri gibi desteklenecektir. Teknoloji
geliştirme bölgelerinde gerçekleştirilecek tasarım faaliyetleri
de AR-GE faaliyetleri gibi destek ve muafiyet kapsamına
alınmaktadır.
AR-GE merkezi kurmak için
gerekli en az AR-GE personeli sayısını sektörler itibarıyla
farklılaştırma 30 olarak belirlenmiş personel
sayısını 15e düşürme yetkisi Bakanlar Kuruluna
verilmektedir.
Siparişe dayalı
AR-GE ve tasarım faaliyetleri de destek kapsamına
alınmaktadır.
Firmaların ortak proje
yapmalarını sağlamaya yönelik Rekabet Öncesi İş
Birliği Proje modelinin hayata geçirilmesi amacıyla bu türden
projelere vergisel destekler sağlanmakta ve hibe verilmektedir.
AR-GE ve tasarım
merkezlerinde çalışan AR-GE ve tasarım personeline sağlanan
gelir vergisi istisnası oranları artırılmaktadır.
Teknoloji geliştirme
bölgeleri ile AR-GE ve tasarım merkezlerinde
çalıştırılacak nitelikli yabancı uyruklu AR-GE ve
tasarım personelinin istihdamı da ayrıca
kolaylaştırılmaktadır.
Temel bilimler
mezunlarının AR-GE merkezlerinde istihdam edilmesi hâlinde
maaşlarının brüt asgari ücret kadarlık kısmı iki
yıllığına Bakanlık tarafından
karşılanacaktır.
İhtisas teknoloji
geliştirme bölgeleri hayata geçirilerek, öncelikli ve stratejik
sektörlerde (bilişim, sağlık, biyoteknoloji, nanoteknoloji,
savunma, uzay, havacılık vb.) odak AR-GE yapılarının kurulması
sağlanacaktır.
Teknoloji geliştirme
bölgelerinde yer alan ve teknogirişim sermayesi desteği ile kurulan
firmalara doğrudan girişim sermayesi sağlanarak bu sermaye
yatırımında bulunan firmalara vergi indirimi kolaylığı
getirilmektedir.
Kamu alımlarında
iş bitirme belgesi yerine geçen Teknolojik Ürün Deneyim Belgesi
kapsamı genişletilerek yerli teknoloji firmalarının kamu
alımı yoluyla desteklenmesi de ayrıca sağlanacaktır.
AR-GE yenilik ve tasarım
projeleri kapsamında dışarıdan temin edilen ürünlere gümrük
vergisi istisnası getirilmektedir.
Yenilikçi iş fikirlerine
sağlanan teknogirişim sermayesi desteğinin 100 bin TL olan üst
limitinin 5 katına kadar çıkarılması ve mezuniyet
sonrası beş yıllık sürenin de on yıla uzatılması
sağlanacaktır.
Üniversite-sanayi iş
birliği faaliyetlerinde bulunan öğretim üyelerinin bu faaliyetleri
sonucunda elde ettikleri gelirlerden gelir vergisinin kesilmemesi, döner
sermaye kesintisinin yüzde 15le sınırlandırılması,
öğretim üyesine yüzde 85inin ödenmesi sağlanacaktır.
Öğretim üyelerinin AR-GE
ve tasarım merkezlerinde kısmi süreli ya da sürekli
çalışabilmelerinin sağlanması, bu sayede elde ettikleri
gelirin teknoloji geliştirme bölgelerinde olduğu gibi döner sermaye
kapsamı dışında tutulması sağlanacaktır.
Bakanlık tarafından
AR-GE ve yenilik projelerinin izleme, değerlendirme ve denetim
süreçlerinde görevlendirilen öğretim üyelerinin de ücretleri
iyileştirilmektedir.
KOSGEB tarafından
görevlendirilen öğretim üyelerine ödenen ücretler döner sermaye
kapsamı dışında da tutulmaktadır.
Bakanlık tarafından
yürütülen destek programları (San-Tez, Teknogirişim, Teknopazar)
bağlı ve ilgili kuruluşlara devredilerek benzer programlar
arasında uyum ve koordinasyon sağlanmaktadır.
Kamu destekli projelerde
görev alan bursiyerlere sigorta imkânı sağlanmaktadır.
OSBlerde kurulan teknoloji
geliştirme bölgelerinin yapı uygulama projelerinin onayı ile
ruhsat ve izin işlemleri artık OSB idarelerince
yapılacaktır.
Teknoloji geliştirme
bölgelerinde bölge yönetici şirketi mülkiyetindeki taşınmazların
emlak vergisinden muaf tutulması da sağlanmıştır.
KOSGEB temsilcisi de
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Değerlendirme Kuruluna
alınmıştır.
Belirli ulusal ve
uluslararası bilimsel yarışmalarda ilk 3e girenlere, ilgili
dallarda lisans programlarına yerleştirilmeleri aşamasında
ek puan verilerek başarılı gençlerimizin daha iyi bir
eğitim almaları da sağlanacaktır.
Birazdan madde madde
üzerinden geçeceğimiz bu kanun tasarısıyla ülkemizin 2023 AR-GE
hedeflerine ulaşmasına katkı sağlayacak ekosistemi de
sağlamış olacağız. AR-GE ve tasarım alanında
hem kamunun hem akademinin hem de iş dünyasının önünü
açmış olacağız. Bu üçlü yapının daha çok iş
birliği yapmasını sağlamış olacağız.
Birlikte düşünmelerini, istişare etmelerini ve birlikte
çalışmalarını sağlayacak ortamı da ayrıca
oluşturmuş olacağız.
Sayın
Başbakanımızın söz verdiği gibi, 64üncü Hükûmetimizin
2016 Eylem Planında altı ay içinde gerçekleşecek reformlardan
biri olan AR-GE kanun tasarısını vadettiğimiz süreden daha
önce gerçekleştirmiş bulunuyoruz.
Bununla da
yetinmeyeceğiz. Hemen, hızlı bir şekilde, üretim paketini
içeren kanun tasarısını, patent kanun tasarısını
da yüce Meclisimizin huzuruna getireceğiz çünkü bizim derdimiz ülkemiz,
ülkemizin daha çok gelişmesi, kalkınması ve
zenginleşmesidir.
İş dünyasından
yüce Meclise gelmiş bir kardeşiniz olarak söylüyorum ki: Siz yeter ki
Türk özel sektörünün önündeki engelleri kaldırın. O zaman iş
dünyası zaten durmadan koşar, ülkemizi hak ettiği noktaya ulaştırır,
ülkemizin özel sektörünün gücünü ve potansiyelini tüm dünyaya gösterir.
Bu duygu ve düşüncelerle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Karacan.
Şahıslar adına
ikinci ve son söz, Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhana aittir.
Buyurun Sayın Tarhan.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 97 sıra
sayılı AR-GE Kanun Tasarısı, birinci bölüm hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Sayın
Bakan, bu tasarıyı Bakanlıkta bürokratlar tarafından
hazırlattınız, sürece bizi dâhil etmediniz. Biz, halkın
temsilcileri olarak buraya geldik. Bu nedenle, tasarı hakkında
bilgilendirilmeli ve söz sahibi olmalıydık. Tasarı, Komisyon
toplantısından bir gün önce dağıtıldı. Sadece
muhalefet milletvekilleri değil, iktidar milletvekillerinin de
tasarıyla ilgili hiçbir bilgisi yoktu. Komisyonda görev yapan her
milletvekilinin farklı uzmanlık alanları var; sanayici var,
avukat var, uzman var, işletmeci var, eğitmen var. Hepimiz,
uzmanlıklarımızla ilgili, bu tasarıya katkı
koyabilirdik.
Yıllardır sanayiyi
teşvik adı altında gündeme getirilen uygulamalar hiçbir
işe yaramadı çünkü ekonomik politikalar üretime değil, ranta
dayalıydı, inşaata dayalıydı. Samimi, şeffaf ve
gerçekçi olmalı.
İhracatın
büyüklüğünü gündeme getirecekseniz nüfusumuzun ne kadar
arttığını da gündeme getirmeliyiz, büyümenin bu süreç
içerisinde ne kadar olduğunu da gündeme getirmeliyiz, özellikle
işsizliğin ne kadar arttığını da görmeliyiz,
yoksulluğun gün geçtikçe ne kadar arttığını da görmeliyiz,
bütün olarak görmeli ve bu şekilde değerlendirmeliyiz.
Türk sanayi üretimi son
yıllarda düşüşte. Ekonomi politikaları inşaata ve
ranta dayalı. AR-GE adı altında yıllardan beri bütçeden
pay ayrılıyor ama bu payın sanayiye katkısının ne
olduğunu hiç tartışmadık. AR-GE için bütçeden ayrılan
pay da binde 1 civarlarında, siz diyorsunuz.
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Yüzde 1.
TAHSİN TARHAN (Devamla)
Yüzde 1.
Bunu yüzde 3e
çıkaralım, sanayiyi destekleyelim. Ama biz şunu söylüyoruz:
Yetkileri bakanlara değil, bakanlıklara değil, bu işi
bilenlere devredelim. Kime? KOSGEBe devredelim, TÜBİTAKımız
var, bilgi merkezimiz, buraya devredelim; Bakanlık ve Hükûmet de denetim
görevi alsın. Bunu gündeme getirmeye çalışıyoruz.
Sevgili arkadaşlar,
komisyon görüşmelerinde Sayın Bakana Bütçemizden yeterli pay
ayrılmadığı zaman ne yapıyorsunuz? diye
sorduğumuzda Ek bütçe yapıyoruz. dedi. Ek bütçe deyince
Sayın Bakana ben şunu soruyorum. Sayın Bakanım, özellikle
size soru önergesi verdim Saabla ilgili, cevap alamadım. Tekrar
milletvekillerimin huzurunda size soruyorum: Sayın Bakanım, Çin
malı, başarısız olmuş, hurdaya çıkmış
bir platforma 40 milyon euro verilir mi? Yine, bu Hükûmetin önceki 2
bakanının Bakanlığın kapısından
sokmadığı Saabta nasıl bir değişiklik oldu da
kıymetli oldu? Neye göre teklif aldınız? Bilirkişiler
kimlerdi? Başka firmalardan teklif aldınız mı? İhale
yapıldı mı? Yerli araç üretimi için pazar
araştırması yapıldı mı? Yatırım ve
işletme sermayesi hesaplandı mı? Dünyada devlet olarak otomobil
üretimi yapan kaç ülke var? Acaba özel sektör mü desteklenmeliydi diye
soruyorum. Muhalefet partisi milletvekili olarak soruyu soruyoruz, yanıt
alamıyoruz.
Saabın -sahici- kendisi
2000-2010 yılları arasında yalnızca toplam 677 adet
sattı, 2010da ise sadece 2 adet, bir kez daha söylüyorum, 2 adet
satıldı. Nasıl bir protokolün altına imza atıldı
da Saab gibi batık bir marka platformunun fikrî mülkiyetine 120 milyon
lira verildi? 120 milyon liraya Türkiyede 12 tane fabrika kurabilirsiniz.
Sayın Bakanım, size soruyoruz yanıt alamıyoruz,
anlatıyoruz, anlatmakta ısrar ediyorsunuz ama bir türlü bize cevap
vermiyorsunuz ve bizi tatmin etmiyorsunuz. Ve bize kısaca şu
cevabı veriyorsunuz: Millî otomobile karşı
mısınız? Hayır, karşı değiliz ama biz iddia
ediyoruz, Çin malı bir hurdaya 40 milyon euro yani 120 milyon TL verilmez.
Siz bu projeyi
gerçekleştiremezsiniz. Neden gerçekleştiremezsiniz? Bu platform
benzinli araçlara göre eski bir model. Eğer siz bu platformdan bir araç
yapacaksanız, çalıştım, fotokopi olan, böyle neye
benzediği belli olmayan bir araç ortaya çıkarırsınız.
Çünkü, sizin basın açıklamalarınızda görüyorum. Siz
diyorsunuz ki: Biz elektrikli bataryalı araç üreteceğiz. Bu
platformdan elektrikli bataryalı araç çıkmaz, çıkmaz. Çünkü, bu
platformu değiştiremezsiniz. Sevgili milletvekilleri, bir santim
boyutunda oynayamazsınız, bir santim. Rengini
değiştirirsiniz, dört kapısını üç kapıya
düşürebilirsiniz, deri koltuk yapabilirsiniz, değişiklik
yaparsınız ama boyutunu değiştiremezsiniz. Onun için, bu
platformdan elektrikli bataryalı araç çıkmaz. Çünkü,
uluslararası, teknolojisi gelişmiş bütün otomobil firmaları
denedi, başarısız oldu. Buna Mercedes dâhil. Bu platformlardan
elektrikli araç çıkmadı. Sadece BMWnin 3i serisi başarılı
oldu. O da platformunu değiştirerek başarılı oldu.
Eğer siz Bu platformdan biz bataryalı araç
çıkaracağız. diyorsanız, size göstereyim, aynen şöyle
bir şey çıkar. Yani iki santim arkadan, dört santim önden
şekilde ortaya böyle bir şey çıkar. Yani kasayı
değiştirirsiniz, ortaya böyle bir araç çıkar.
Sayın
Bakanım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak millî otomobile
karşı değiliz, gerekirse fikirsel anlamda destek verelim.
Eğer Türkiyede bir millî otomobil ortaya çıkaracaksak üniversite,
sanayi, özel sektörle birlikte bir araya gelip bir proje üretiriz, bunun
maliyetini, yatırım bedelini, tanıtım bedelini ortaya
koyarız, bunu da devlet olarak, hükûmet olarak destekleriz, özel sektörün
önünü açarız. Biz otomobilde başarılıyız. Zaten yüzde
85i yerli otomobilimiz var ama siz ısrar ediyorsanız ben size
söyleyeyim: Sizin istediğiniz otomobili ben yirmi yıl önce
yaptım, Anadol taksileri kestim, kamyonete çevirdim. Alın bu da yerli
otomobil. Bugün Ford Cargo yapıyor, otomobilin yüzde 80ini, yüzde 85ini
yerli olarak üretiyor. Bunun adını da yerli koyabilirsiniz. Ama
Sayın Bakanım sizin düşündüğünüz gibi bu platformdan yerli
oto çıkmaz. Onun için, biz halkın parasını boşa
harcamanızı istemiyoruz.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, yirmi dakika
süreyle tümü üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sürenin yarısı
sisteme giren sayın milletvekillerine ait, geri kalan yarısında
da Hükûmeti temsilen ilgili bakan cevaplandıracaktır.
Şimdi, sisteme giren
sayın milletvekillerine sırasıyla söz veriyorum.
Sayın
Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli)
Sayın Başkan, sanayide ve üretimde nitelikli eleman
sıkıntısı had safhadadır. Bunu gidermek için özellikle
mesleki ve teknik okulların daha fazla açılarak, bu okullarda
nitelikli eleman yetiştirilmesi ve bu ara elemanlar sayesinde üretimin
daha iyi bir noktaya taşınacağı düşüncesini arz etmek
istiyorum. Bu konuda bir hazırlığınız var
mıdır?
Bir de Sayın Bakandan
Denizlide ve başka illerde hayvancılık yapan ve süt üretimi
yapan birçok üreticimiz bugün süt alıcılarının ürünlerini
iki ay sonra almayacakları noktasında bir beyanda bulunmuşlardır.
Bu sütler, yarın üretildikleri zaman, alındıkları zaman
hangi şekilde ve nasıl değerlendirilecektir? Bu konuda bir
hazırlık var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
Ümraniye-Üsküdar arasındaki metro açılışı ne zaman
olacak?
İkinci sorum: Düzcede
büyük bir hava kirliliği var. Halkımız Düzcenin hava
kirliliğinden şikâyetçi. Düzcedeki hava kirliliğiyle ilgili bir
çalışmanız var mı?
Üçüncüsü: Düzce ili Hecinler
köyünde belediyenin yapmış olduğu katı atık tesisi
var. Adına katı atık tesisi deniliyor ama
-bağışlayın- sizin de memleketinize giderken orada bir
izlemenizi, bir tespit yapmanızı istirham ederim. İki tane bekçi
kulübesi var, bir tane de oraya bir tartı makinesi koymuşlar,
adına tesis deniliyor. Dünya kadar paranın
harcandığı söyleniyor. Bu paralar nereye gitti?
Ayrıca, o köyde oturan
tüm vatandaşlarımız pis kokudan rahatsız, sağlık
anlamında rahatsız. O pis sular da Melen Çayına dâhil ediliyor,
Melen Çayına katılıyor ve Melen Çayına katılıp
İstanbula
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Kayışoğlu
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, Mudanyanın Çepni köyünde köylülere tebligat yapıldı 2/B
arazileriyle ilgili ve bedeller çok yüksek belirlenmiş. Köylüler
şaşkın ve mağdur durumdalar. Başka köylerde
gerçekleşen bedellerle kıyaslandığında çok adaletsiz
bir şekilde belirlendiği ortaya çıkıyor ve köylüler
atalarından, dedelerinden kalan bu toprakları o bedeller nedeniyle
satın alamayacaklarını, bu toprakların peşkeş
çekileceğini düşünüyorlar. Bu mağduriyeti gidermek için bir
şey yapacak mısınız?
İkincisi, Nilüfer
ilçemizde -katılımcı bir şekilde yönetim
anlayışı olmadığı için maalesef Büyükşehir
Belediyesinin- Kayapa bölgesi -özellikle su havzası olan bir bölge- çöp
depolama alanı olarak belirlenmiş ve ne bölge halkına soruluyor
ne de çevreyle ilgili, gelecekle ilgili kaygılar ön planda tutuluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Haberal? Yok.
Sayın Aydın
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Sayın Bakan, Türkiye'nin birçok ilinde olduğu gibi maalesef Erzurum
ilimizde de Büyükşehir Belediyesinin, en basit ifadeyle, mevzuatı
uygulama ihmalleri sonucu toplu konut faciaları yaşanmaktadır.
New City adı altında 2010lu yıllarda başlatılan bir
toplu konut ve dönüşüm projesi maalesef yarıda durdurularak özellikle
İmar İskân Evlerinden boşaltılan fakir fukara insanlar
mağdur edildi. Bunlar Meclis yollarında gidip geliyorlar. Ve en son
Sayın Başbakanımız da bir söz vermiş miting öncesi,
demiş ki: Sizin sorununuzu halledeceğim. Ben belediye
başkanına gerekli direktifleri verip bunun halledilmesi için
çalışmalarını isteyeceğim. Bunun takipçisi
olmanız açısından bu mesajın iletilmesi noktasında
yardımlarınızı istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın
Erdem
ARZU ERDEM (İstanbul)
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
60ıncı Hükûmet Programına baktığımızda,
AR-GE harcamalarının millî gelir içerisindeki payını 2013
yılına kadar yüzde 2 olarak belirlediniz. Ancak 2015 yılı
sonuna kadar AR-GE harcamaları yüzde 1,02 olmuştur, yani hedefe
ulaşılmamıştır. Şimdi ise tasarıda 2023e
kadar AR-GE harcamalarının millî gelirdeki payının yüzde
3e, yani 3 katına çıkarılacağını belirtiyorsunuz.
On üç yılda yapamadığınızı sekiz yılda
yapabileceğinizi iddia ediyorsunuz. Ben de
Bakanlığınıza sormak istiyorum: Siz bu
artışı gerçekleştirebileceğinize inanıyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Okutan
NURİ OKUTAN (Isparta)
Sayın Bakanım, Isparta ili teşvik sistemine göre 2nci derecede
iller arasında yer almaktadır. Dolayısıyla, teşvikten
yeterince istifade edemediği için yatırımlar durmuştur,
hatta diğer illere kaymaktadır. Hâlbuki, 2012 yılı Sanayi
ve Teknoloji Bakanlığı 81 İl Durum Raporunda ilk sorun
olarak, Sanayi Sektörüne Yönelik Güncel Sorunlar ve Çözüm Önerileri bölümünde
1inci madde olarak, Ispartanın teşvik sisteminde 2nci bölgeden
3üncü bölgeye ya da 4üncü bölgeye çıkarılması gerektiği
rapor edilmiştir. Belki zatıâliniz gelmediniz ama diğer
bakanlarımız geldiğinde de aynı şeyi ifade ettiler ama
bir türlü bu düzeltme gerçekleştirilmemiştir. Bunu ne zaman
düzelteceksiniz?
BAŞKAN Sayın
Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Düzce
ilimiz tarihî anlamda, kültürel anlamda gerçekten tarihî bir şehrimiz.
Orada tarihî yerler restore edilmiyor ve yerle bir edilmiş durumda.
Düzcedeki bu tarihî yerler ne zaman restore edilecek? Bir
çalışmanız var mı?
Bir başka soru: Yine,
Düzce ilimizde Hecinler köyüne dökülen o pis atıkların üzerine
dozerlerle gidiliyor ve o sular Melen Çayına akıyor. Melen
Çayına akınca -İstanbulun tüm suları Melen Çayından
alınıyor- burada İstanbulluların
sağlığıyla oynanılmıyor mu? Bu
İstanbulluların sağlığı bu kadar ucuz mu? Bu,
aynı zamanda Ceza Kanununun 181inci maddesi uyarınca suç
teşkil ediyor. Bakanlık olarak bu konuda harekete ne zaman geçilecek?
Bu aynı zamanda gıda güvenliğini de tehdit ediyor çünkü o
sulamayla, o sularla sebzeler sulanıyor, meyveler sulanıyor
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Ilıcalı
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
Sayın Bakanım, seçim bölgem Erzurumda -3 büyük şehir
dışında ilk- bir çağrı merkezi kurulmuştu ve
bugün binlerce kişi çalışıyor. İstihdama ve bölge
ekonomisine katkısı büyük. Şimdi orada kapasiteyi artırma
çalışmalarımız varken, Erzurum 2nci Organize Sanayiyi
çağrı merkezi olarak oluşturmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Tezcan
YILMAZ TEZCAN (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Kanser dünya genelinde
giderek artan bir sağlık problemidir ve toplumlarda önemli bir
sosyoekonomik yüke, bireylerde de maddi ve manevi kayıp ve zorluklara yol
açmaktadır. Bunun yanı sıra kanserin önemli bir kısmının
önlenebilir olması bu konuya verilen önemin de giderek artmasına yol
açmıştır. 4 Şubat Dünya Kanser Günü nedeniyle,
farkındalık oluşturmak için kansersiz günler diliyorum. AK
PARTİ Hükûmeti olarak ilk defa bu konuda çok önemli farkındalıklar
oluşturduk; özellikle dumansız hava sahası ve obeziteyle
mücadele. Özellikle kanserle ilgili AR-GE çalışmalarının
artırılması konusunda, kanser ilaçlarıyla ilgili AR-GE
çalışmalarının da artması konusunda Değerli Bakanımızdan
destekler bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Şimdi soruları
cevaplandırmak üzere Hükûmet adına Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Sayın Fikri Işıka söz veriyorum.
Buyurun Sayın
Işık.
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın
Başkanım, ben de sorularıyla katkı sağlayan milletvekili
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Öncelikle Sayın
Arslanın sanayideki nitelikli eleman sıkıntısı
görüşüne ben de yüzde yüz katılıyorum. Bugün Türkiye'de bir
paradoks yaşıyoruz; bir tarafta işsizlik problemimiz var, bir
tarafta da işçisizlik problemimiz var, bir tarafta gençlerimiz iş
bulamamaktan şikâyetçi olurken, diğer tarafta da sanayimiz,
üretimimiz, hatta zaman zaman hizmet sektörümüz nitelikli eleman bulamamaktan
yakınıyor. Ama bu işin temelinde ne var derseniz, maalesef, o 28
Şubat kafasının meslek liselerine katsayıyla vurduğu
darbe var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ne alakası var?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Evet, çok net
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Hayret bir şey!
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Bakın, siz
iyi bir eğitimcisiniz, onu bilirim, birlikte
ENGİN ALTAY
(İstanbul) İyi bir eğitimciyim, hâlâ
KAZIM ARSLAN (Denizli)
Sayın Bakanım, bugüne bakalım Allah aşkına ya!
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın Altay
iyi bir eğitimcidir, bilirim, beraber milletvekilliği de yaptık,
ama değerli arkadaşlar, bakın, şuna dikkat edin, Türkiye'de
28 Şubat sürecine kadar gerçekten endüstri meslek liseleri ve meslek
okulları çok nitelikli öğrenci alıyordu. 28 Şubat sürecinde
imam-hatiplerin önünü kapatmak için tuttular meslek liselerine üniversite
sınavında çok katı bir katsayı getirerek meslek lisesine
olan talebi bir anda kırdılar ve insanlar düz liselere doğru
yönelmeye başladı. O düz liselere yönelen öğrenciler de liseden
sonra üniversiteye girdiler ama üniversiteyi bitirdikten sonra çok büyük bir
kısmı, maalesef, işsizler ordusuna katıldı. Hâlbuki
endüstri meslek liselerinin çok büyük bir kısmı, hatırlarsanız,
28 Şubat sürecinden önce sınavla öğrenci alıyordu ve
aldığı öğrenciler ister üniversiteye gidiyordu
-katsayı adaletsizliği yoktu- isterse sanayiye, üretime veya
diğer hizmet alanına kayabiliyordu. Fakat 28 Şubat sürecinde
alınan bu karar, maalesef, endüstri meslek liselerinin ve genelde de meslek
okullarının kapısına kilit vurdu. Şimdi
KAZIM ARSLAN (Denizli) -
Sayın Bakanım, özür dilerim, on dokuz sene geçmiş aradan.
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Geliyorum.
Müsaade ederseniz, soru bende, soruyu cevaplayayım.
Burada biz 4+4+4te endüstri
meslek liselerinin ve meslek liselerinin önündeki katsayı engelini
kaldırdık. Şimdi, endüstri meslek liselerine ve genelde de
meslek liselerine olan talep yoğunlaştı ve arttı ancak bu
ara dönemde oluşan nitelikli eleman ihtiyacını biz, artık
biraz İŞKURla birlikte, diğer kurumlarla birlikte biraz daha
hızlı bir şekilde aranan eleman oluşturmaya yönelik
sertifika programlarıyla, kurslarla kapatmaya çalışıyoruz.
Ama bu noktada attığımız çok önemli adımlar da var.
Bunlardan en önemlisi: Organize sanayi bölgeleri içerisinde endüstri meslek
liselerinin kurulmasını teşvik ediyoruz. Biliyorsunuz, şu
anda da 66 tane endüstri meslek lisemiz var organize sanayi bölgelerinin
içinde. Orada her bir öğrenci başına devlete maliyetin 1,5
katı kadar ücreti biz organize sanayi bölgesinin yönetimine veya okul
yönetimine veriyoruz: Yeter ki burada siz öğrencileri kendi
ihtiyaçlarınıza göre yetiştirin.
İkincisi: Şimdi,
sağ olsun Emin Haluk Ayhan Bey gösterdi, o yeni sanayi strateji belgemizde
artık organize sanayi bölgelerinin içinde meslek
yüksekokullarının kurulmasını da teşvik ediyoruz. Bu
noktada önemli bir adımı da inşallah yakında hayata
geçireceğiz. Bununla da yetinmeyeceğiz, Almanyayı Almanya yapan
o üniversite-sanayi iş birliğini özellikle ülkemizde çok yoğun
olarak hayata geçirmek için de, işte, hem bu AR-GE reform paketinde hem de
inşallah önümüzdeki süreçte gelecek üretim reformu paketinde
üniversite-sanayi iş birliğini artık son derece güçlü
şekilde destekleyeceğiz. Orada mühendislik doktorasını ve
uygulamalı yüksek lisansı da özellikle getireceğiz. Artık
Yüksek lisansta ders aldım, efendim, bir de tez yazdım, yüksek
lisansı aldım. yetmeyecek, yüksek lisans yapan öğrencilerimiz
de, doktora yapan öğrencilerimiz de bizzat sanayinin içinde çalışacak.
Buna yönelik çok önemli düzenlemeleri de inşallah önümüzdeki süreçte
hayata geçireceğiz.
Bu, özellikle süt
üreticilerinin durumuyla ilgili -benim alanım olmadığı
için- müsaade ederseniz, ilgili bakan arkadaşlarımızdan bilgi
alarak size yazılı olarak cevap verelim.
Sayın Mahmut
Tanalın sorduğu soruların hiçbiri benim
Bakanlığımla ve özellikle de bu AR-GE paketiyle ilgili
olmadığı için Sayın Tanala da ilgili
arkadaşlarımızdan bilgi alıp biz yazılı cevap
verelim.
Yine, Sayın
Kayışoğlunun Mudanyanın Çepni Köyündeki 2/B
fiyatlarıyla ilgili sorduğu soruya şu anda benim cevap verme
imkânım yok çünkü konuyu detaylı olarak bilemiyorum. Ama, bizim
buradaki hedefimiz 2/B arazilerinin, özellikle yıllardır zilyetinde
olduğu insanlara makul bir fiyatla verilmesidir, Hükûmetimizin genel
politikası budur. İnşallah, bu noktada eğer bir
aşırılık varsa bunu ilgili arkadaşlarımız
mutlaka dikkate alacaktır, değerlendirecektir ama takdir edersiniz ki
bir komisyon marifetiyle fiyatları belirliyorlar. İnşallah makul
çözümler oluşur.
Bu Nilüfer ilçesindeki çöp
depolama alanları... Şu anda Türkiyenin önemli sorunlarından
biri çöp depolama alanları ve artık bu işin daha modern, daha
teknolojik yöntemlerle çözülmesinin gerektiğine inanıyorum ben.
Artık yakma tesislerinin ve çöpten enerji üretilmesinin büyükşehir
belediyelerimiz tarafından daha ciddi olarak gündeme
alınmasını Bakanlık olarak özellikle istiyoruz.
Sayın Aydının
Erzurumda toplu konutla ilgili sorusunu not aldım, onu ben ilgili
arkadaşlarımıza aktarırım.
Sayın Erdeme AR-GE
paketiyle ilgili soru sorduğu için özellikle teşekkür ediyorum. AR-GE
harcamalarının 2023te yüzde 3e ulaşacak olmasına
inanıyor musunuz? Değerli arkadaşlar, bütün gayretimiz bu yönde.
Bakınız, daha 1960larda açlık çeken Güney Kore bugün gayrisafi
yurt içi hasılasının yüzde 4ünü AR-GEye harcıyor. Türkiye
bu konulara çok geç başladı. Türkiye en değerli
yılları, 1960lı yılları, 1970li yılları,
1980li yılların bir kısmını, 1990lı
yılları maalesef bu konulara ayırmadı. Bu konularda gereken
adımlar atılmadığı için Türkiye şu anda bunun
ciddi derecede sıkıntılarını yaşıyor. Ama
geçmişe takılmak durumunda değiliz, ağlayarak zaman
kaybetmek durumunda değiliz. İşte, bu AR-GE reform paketini de
bunun için Meclis gündemine getirdik, şu anda çok ciddi destekler içeren,
çok ciddi reformlar içeren maddeleri bunun için getiriyoruz.
Bakınız,
arkadaşlarımız Bu tasarı yenilikler içermiyor. dedi, çok
büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum.
Arkadaşlarımızın eleştirilerine saygı duymakla
birlikte bunun çok büyük bir haksızlık olduğunu
düşünüyorum.
Şu anda
ilk defa bu paketle tasarım merkezlerini de AR-GE merkezi gibi
destekliyoruz. Değerli arkadaşlar, bir örnek verdim: Bugün Türk
gömleğinin 26 dolara satıldığı yerde eğer
İtalyan gömleği 98 dolara satılıyorsa bunun arasındaki
tek fark marka ve tasarımdır. Bunun için biz tasarım ofislerini
AR-GE merkezi gibi destekleyecek kanun tasarısını Meclisimize
getirmiş olduk. Bu çok ciddi bir reformdur. Sektörel
farklılıklara göre AR-GE merkezi sayısının değiştirilmesi,
siparişe dayalı, özellikle KOBİlerin AR-GE ve tasarıma
yönelmesi, bu bir reform değil midir? Bu, Türkiyede ilk defa
uygulayacağımız bir şey. AR-GE merkezlerinin
dışında geçilen AR-GEnin devamı süreçlerini destek
kapsamına almak bir reform değil midir? Türkiye'nin ihtiyaç
duyduğu yabancı araştırmacıların Türkiyede
çalışma şartlarını kolaylaştırmak bir reform
değil midir? Temel bilimlere destek vermek, istihdamını
artırmak temel bilimlere bir reform değil midir? Bunun için, özellikle
ihtisas teknoparklar bir reform değil midir? Doğrudan girişim sermaye
desteği vermek bir reform değil midir? AR-GEyle ilgili alanlara
gümrük vergisi istisnası getirmek, size soruyorum, bir reform değil
midir? Üniversite-sanayi iş birliğini güçlendirecek döner sermaye
kesintisini yüzde 15le sınırlamak ve üniversite hocalarından
gelir vergisi almamak bir reform değil midir? Bilişimde,
yazılımda standartları belirlemek ve akreditasyon sistemini
getirmek bir reform değil midir?
Evet, biraz
önce bir arkadaşımız ifade etti: KOSGEBe ve TÜBİTAKa
yetki devri yapın. E, zaten bu kanun tasarısında biz KOSGEBe
ve TÜBİTAKa yetki devri yapıyoruz. Organize sanayi bölgelerimize
yetki devri yapıyoruz. Bunlar, değerli arkadaşlarım, çok
önemli reformlardır. Teknoloji geliştirme bölgelerinden emlak
vergisini kaldırmak bir reform değil midir? Teknoloji geliştirme
bölgelerinde gerektiğinde kiraya üst limit getirmek bir reform değil
midir? AR-GE merkezlerinde içerik denetiminin Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmesi bir reform
değil midir? Bütün bunlara baktığımız zaman, gerçekten
önemli bir reform paketini bugün görüşüyoruz.
Sayın
Ilıcalının sorusu: 2nci OSByi çağrı merkezi olarak
düşünür müsünüz? Bizim organize sanayi bölgelerimiz üretimle
sınırlıdır Sayın Ilıcalı. Üretimin
dışında herhangi bir konuda organize sanayi belgelerinde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Çünkü organize sanayi bölgelerinde bizim üretim dışında herhangi
bir şeyi destekleme imkânımız yok ama çağrı
merkezleriyle ilgili farklı destek mekanizmaları
geliştirilebilir.
Sayın
Okutanın özellikle Ispartanın 2nci bölgede olduğunu
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, süreniz doldu.
Mikrofonu
açalım arkadaşlar, bitirsin Sayın Bakan.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Sayın Başkanım, son bir iki cümleyle tamamlayayım.
Özellikle Ispartanın bu
konudaki sorununu biliyoruz ama takdir edersiniz ki iller belirli kriterlere
göre bölgelere ayrılıyor. Isparta bu kriterler sonucunda 2nci
bölgeye ayrılmıştır. Sadece Ispartaya özel bir düzenleme
yapmanın mümkün olmadığını biliyoruz ama şimdi
Ispartayı da rahatlatacak, İzmiri de rahatlatacak, efendim belki
Bursada, Kocaelide, Tekirdağda, Türkiye'nin sanayide gelişmiş
illerini de rahatlatacak ama Türkiye'nin de ihtiyacı olan bir düzenlemenin
birinci kısmını hayata geçirdik. Yüksek teknolojili ürünlerin
üretiminde Türkiye'nin her yeri 5inci bölge, her yeri. Ve çok büyük bir
sevinçle ifade edeyim: 2 Nisan 2015 tarihinde Sayın
Başbakanımız bu teşviki açıkladı ve geçen
İzmire gittiğimde baktım, pek çok yabancı firma
İzmirde üretimle ilgili çalışmalara başlamış.
Aynı şey Bursa için de geçerli, Tekirdağ için de geçerli. Bir
adım daha atıyoruz: Orta yüksek teknolojide de Türkiye'nin her yerine
5inci bölge desteği vermekle ilgili çalışmalarımız
sürüyor. İnşallah, bunu da başardığımız
zaman, o zaman sadece bölgesel teşviklerden yararlanmak isteği yerine
teknoloji tabanlı bir sanayileşmeyi Ispartada hayata geçirmenin
gayreti içerisinde hep birlikte oluruz.
Sayın Başkan,
aslında Sayın Tarhana benim bir cevap verme ihtiyacım var ama
şu anda zannediyorum zaman sıkışıklığı
var ama Sayın Tarhanın aktardığı bilgilerin çok çok
önemli bir kısmının yanlış ve eksik bilgi
olduğunu özellikle ifade edeyim. İnşallah, önümüzdeki süreçte
zaman olursa onları aktarma imkânım olacak.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
NECİP KALKAN
(İzmir) Temel bilimlere cevap verseydin Hocam, temel bilimler.
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Verdim,
cevabı verdim.
BAŞKAN Sayın
Altay, sisteme girmişsiniz. Sayın Altayın mikrofonunu
açın.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri
Işıkın 97 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde yapılan soru-cevap işlemi
sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, çok teşekkür ediyorum öncelikle.
Tabii, Sayın Bakan hem
siyasetçi hem bir devlet adamı. Bakan olunca devlet adamı da
olunuyor. Buradaki milletvekilleri de, siyasetçiyiz hepimiz. Sayın Bakan
bu cevabı size çok gördüm, onu söylemem lazım. Sayın Kazım
Arslan size Nitelikli ara eleman sorunumuz var. bu konuda neden daha iyi
olmadı? benzeri bir soru sordu. Sizin cevabınızdan şu
anlaşıldı: 1997ye kadar Türkiyede çok nitelikli ara eleman
vardı, 1997de bu katsayı gelince nitelikli ara eleman üretimi durdu,
şimdi 2011den sonra biz inşallah bunu çözüyoruz. Sayın
Başkanım, buna kargalar güler, çok özür dilerim. Ben size bir
şey hatırlatayım yalnız, bir şey
hatırlatayım: Katsayı kalktıktan sonra meslek liseleri ve
imam-hatipleri tercih noktasında çok kötü götürüyorsunuz. Siz
imam-hatipleri de mahvettiniz. Son TEOG sınavında 227 bin kontenjan
boş kaldı ve boş kalan kontenjanların tamamı meslek
lisesi ve imam-hatip liseleridir. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Altay.
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Çok kısa
bir açıklama yapayım.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Yeni bir polemik, hadi bakalım.
BAŞKAN Polemiğe
girmeyelim lütfen.
Sayın Bakan
17.- Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı Fikri Işıkın, İstanbul Milletvekili
Engin Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın
Altay, ben bu konularda, özellikle, polemik olsun diye veya bir siyaset
yapalım diye konuşmam ama şunu kabul etmek durumundayız:
1997ye kadar iyi kötü, ağır aksak giden bir meslek eğitimimiz
vardı.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Vardı da, ne hâlde? Nitelikli ara eleman ne hâlde?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Bu, 1997de
Bakınız, şu
anda Parlamentoda bulunan arkadaşlarımızın bile önemli bir
kısmı meslek lisesi mezunu ama pek çok arkadaşımız
meslek lisesini bitirdikten sonra üniversiteyi tercih etmiş, hatta meslek
lisesi teknik bölümünden mezun olup sosyal bölümleri tercih eden pek çok
arkadaşımız var. Neden? O dönemde katsayı uygulaması
yoktu.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Yahu, şunun katsayıyla ilgisi yok.
Ayıptır ya, ayıptır ya!
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Şimdi
katsayı uygulamasıyla meslek liselerinin önüne kalın bir duvar
çekildi.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Şimdi niye bu kontenjanlar boş kaldı acaba?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Ve zaten
ağır aksak giden meslek eğitimine ağır bir darbe
vuruldu. Biz bugün bunun çok ağır sonuçlarını görüyoruz ve
sanayi olarak biz bunu yaşıyoruz. Burada, bugün atılan, 2012de
atılan bu katsayı uygulamasının
kaldırılmasının sonuçlarını da daha birkaç sene
görmekte zorlanacağız.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) 1997den önce katsayı mı vardı Sayın
Bakan, 1997den önce katsayı mı vardı? Yapma Allah
aşkına!
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) 1997den önce
ağır aksak yürüyen bir meslek eğitimi vardı Sayın
Altay.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Milleti de yanlış bilgilendiriyorsunuz! 227 bin
kontenjan boş kalmış, 227 bin! Vallahi el insaf ya! 227 bin
boş kontenjan var, niye dolduramadınız?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın
Başkan, ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/540) ve Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 97) (Devam)
BAŞKAN Böylece,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.32
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Özcan PURÇU
(İzmir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36ncı
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
97 sıra sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik
Devletleri Hükümeti Arasında Genişletilmiş Bilgi
Değişimi Yoluyla Uluslararası Vergi Uyumunun
Artırılması Anlaşması ve Eki Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/310) ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında
Genişletilmiş Bilgi Değişimi Yoluyla Uluslararası
Vergi Uyumunun Artırılması Anlaşması ve Eki Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/310) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 6)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da Komisyonun olmayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 10 Şubat 2016 Çarşamba günü saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı
akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 22.36