TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
37nci Birleşim
10 Şubat 2016
Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Şırnakın Cizre ilçesinde
şehit olan Fatih Yaşar ve Arif Subaşıoğlu ile bütün
şehitlere Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı ve yaralılara acil şifalar
dilediğine ilişkin konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, kendisine geçmiş olsun dileğinde
bulunanlara teşekkür ettiğine ilişkin konuşması
3.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Meclis Başkanlığının,
soru, araştırma ve genel görüşme önergelerinde İç Tüzük ve
Anayasaya uygun denetim yaptığına ve Meclis
çalışmalarında partiler arasında ayrım
yapılmadığına ilişkin konuşması
V.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Uğur Dilipakın, 12 Şubat
Kahramanmaraşın düşman işgalinden kurtuluşunun
96ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Ankara
Milletvekili Ali Haydar Hakverdinin, Ankara ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyamanın, cezaevlerinde
yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Ankara Milletvekili Ali Haydar
Hakverdinin yaptığı gündem dışı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Ankara
Milletvekili Ali Haydar Hakverdinin, Tokat Milletvekili Coşkun
Çakırın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının usul görüşmesinde yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Hüda Kayanın, Konya Milletvekili Abdullah
Ağralının HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
7.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili
Engin Altayın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
8.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
9.- İstanbul
Milletvekili Hüda Kayanın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
10.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması ve yaptığı açıklaması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, son iki gün içerisinde kaybedilen
6 şehide Allahtan rahmet dilediğine, Sultan II. Abdülhamidin
98inci ölüm yıl dönümüne ve Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Ayşe Nur Bahçekapılıya geçmiş olsun
dilediğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Ayşe Nur Bahçekapılıya geçmiş olsun
dilediğinde bulunduğuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kürt ve
terör sorununu bitirmek için ne lazım geliyorsa yapması
gerektiğine ilişkin açıklaması
3.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılıya geçmiş
olsun dilediğinde bulunduğuna, AKP Hükûmetinin sahaya sürmüş
olduğu savaş konseptinin can almaya devam ettiğine,
çatışmalarda yaşamını yitiren bütün yurttaşlara
Allahtan rahmet dilediğine, Cizrede bazı binalarda mahsur kalan
yaralıların bir an önce hastanelere nakledilmesi gerektiğine ve
10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Garında yapılan katliamı 4üncü
ayında bir kez daha lanetlediğine ilişkin açıklaması
4.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Ayşe Nur Bahçekapılıya geçmiş olsun
dilediğinde bulunduğuna, 9 şehide Allahtan rahmet
dilediğine, terör örgütünü güçlendirecek her türlü politik söylemden
uzaklaşmak gerektiğine, terör örgütlerinin üniversitelerde
kargaşa çıkarmaya devam ettiğine ve eğitim
kurumlarında bu konuda önlem alınması gerektiğine
ilişkin açıklaması
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, HDP Grubunun vermiş
olduğu soru, araştırma ve genel görüşme önergelerinde
İç Tüzük ve Anayasaya aykırı bir durum olmamasına
rağmen Meclis Başkanlığınca iade edilmesi nedeniyle
denetim görevlerini yapamaz hâle geldiklerine ve Meclis
Başkanlığının bu konuyla ilgili Genel Kurulu bilgilendirmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
7.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VIII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.-
Başkanlığın, Ordu Milletvekili Seyit Torunun Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin önerge yazısı
(4/11)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Trabzon Milletvekili
Haluk Pekşen ve 27 milletvekilinin, Egede antlaşmalarla kurulan
düzenin yeniden tesisi ve muhafazası maksadıyla izlenecek uzun vadeli
devlet politikasının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/87)
2.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşen ve 26 milletvekilinin, şeker üretimi ve
arzında istikrarı sağlamak için gerekli politikaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/88)
3.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşen ve 26 milletvekilinin, Türkiyenin ve KKTCnin
münhasır ekonomik bölgeleri üzerindeki asli haklarının
korunması için yapılması gerekenlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/89)
IX.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, HDP Grubunun soru, araştırma ve genel
görüşme önergelerinin Meclis Başkanlığınca iade
edilmesiyle ilgili bir işlem yapmamasının İç Tüzük
hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında
X.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun,
9/2/2016 tarihinde Şırnak Milletvekili Faysal
Sarıyıldız ve arkadaşları tarafından, Cizrenin
Madımakı olarak tanımlanan olayın
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 10 Şubat 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 6 Şubat 2003 tarihli 32nci
Birleşimi ve 1 Mart 2003 tarihli 39uncu Birleşiminde
gerçekleştirilen kapalı oturumlara ilişkin tutanaklar ile
tutanak özetlerinin, İç Tüzükün 71inci maddesine göre
yayımlanmasının Genel Kurulun onayına sunulmasına
ilişkin önerisi
XI.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve Bütçe
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
XII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.-
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/540)
(S. Sayısı: 97)
XIII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Batman
Milletvekili Ayşe Acar Başaranın, 6284 sayılı Kanun
kapsamında koruma talebinde bulunan kadınlara ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Bekir Bozdağın cevabı (7/189)
10 Şubat 2016 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla
yoklama yapacağım.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç
dakikalık süre içinde Başkanlığa bildirmelerini rica
ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi yoklama
işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
Buyurun.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Şırnakın Cizre ilçesinde
şehit olan Fatih Yaşar ve Arif Subaşıoğlu ile bütün
şehitlere Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı ve yaralılara acil şifalar
dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, dün gece Şırnakın Cizre ilçesinde
şehit olan Fatih Yaşar ve Arif Subaşıoğluna ve bütün
şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Ailelerine,
yakınlarına başsağlığı ve sabır
diliyorum, yaralılara da acil şifalar temenni ediyorum.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, Kahramanmaraşın düşman işgalinden kurtuluş
yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Uğur Dilipaka aittir.
Buyurun Sayın Dilipak.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Gündem dışı
ilk sözümü de vermiş oldum bu çalışma döneminde.
Buyurun.
V.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Uğur Dilipakın, 12 Şubat
Kahramanmaraşın düşman işgalinden kurtuluşunun
96ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; Kahramanmaraşımızın 12 Şubat 1920
tarihinde düşman işgalinden kurtuluşu hakkında gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Sayın
Başkanım, size de hayırlı görevler diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
Kahramanmaraşta bundan doksan altı yıl önce başörtüsüne el
uzatan Fransız askerine karşı Sütçü İmamın gereken
cevabı verip 2 Fransız askeri öldürmesiyle başlayan büyük
direnişin adıdır Kahramanmaraş. Sütçü İmamın
başlattığı direniş Kurtuluş
Savaşının âdeta bir meşalesi olmuştur. Yani
Kahramanmaraş tek vatan, tek millet, tek bayrak altında tek yürek
olmanın sembolü olmuştur.
Diğer bir kahraman,
Rıdvan Hoca ise kalede düşman bayrağını görünce
Kalede düşman bayrağı varken hür olamayız. Hür olmayan bir
memlekette cuma namazı kılınmaz. diyerek bu kutlu direnişin
meşalesini yakmıştır ve galeyana gelen halk kalesindeki
düşman bayrağını indirdikten sonra cuma namazını
ancak kılabilmiştir. Bayrak,
bağımsızlığımızın sembolüdür.
Kadın
kahramanlarımızdan, kocası Millî Mücadelede şehit
düşmüş Senem Ayşe, komşusunda düşman cephaneliği
olduğunu öğrenince kendi evini, bir saniye bile düşünmeden
ateşe vererek vatanın bağımsızlığı için
bu milletin her şeyi feda edeceğini tüm dünyaya göstermiştir.
Sütçü İmam, Senem
Ayşe, Rıdvan Hoca, Aslan Bey, Ali Sezai Efendi gibi diğer
kahramanlarımızın destansı öyküleri anlatılmakla
bitmez.
Millî Mücadeleden sonra
Kahramanmaraşımıza bu kutlu çatı altında
İstiklal Madalyası vermek için isim istendiğinde
Maraşlıların cevabı çok açık ve nettir: Maraşta
savaşa katılmayan hiçbir fert yoktur. derler ve bu cevap üzerine 5
Nisan 1925 yılında şehrimize kırmızı şeritli
İstiklal Madalyası verilerek bu yüce çatı altında
onurlandırılmıştır.
Ülkemizin maruz
kaldığı terör olaylarına karşı Sütçü İmam,
Senem Ayşe ve Rıdvan Hocanın ruhu iyi bilinmelidir. Bugün AK
PARTİ olarak tek bayrak, tek vatan, tek millet arzumuzu doksan altı
yıl öncesinden aldığımızı belirtmek isterim.
Kahramanmaraşın
kurtuluş mücadelesine baktığımız zaman, Kürtüyle,
Lazıyla, Çerkeziyle, Alevisiyle Sünnisiyle bu milletin
bağımsızlık mücadelesinde et ve tırnak olduğumuzu
belirtmek isterim.
Kurtuluş
Savaşı kahramanlarından Diyarbakır Müftüsü Hacı
İbrahim Efendi, Van Müftüsü Şeyh Masum Efendi, Norşinli
Şeyh Muhammed Ziyaeddin Efendi, Urfa Müftüsü Hasan Efendi ve Şeyh
Müslüm Efendiler gibi doğu ve güneydoğuda vatan için tek yürek ve tek
bir millet olan milletimizin kemiklerini asla sızlatmayacağız,
sızlatmak isteyenlere de dün olduğu gibi, bugün de asla müsaade
vermeyeceğiz.
Yakın zamanda
güneydoğuda vatan savunmasında şehadet şerbeti içen
Kahramanmaraşlı şehidimizin amcasının dediği gibi
Vatan varsa şehit vardır, şehit varsa vatan vardır. sözü
doksan altı yıl önceki aynı ruhla hareket ettiğimizin
göstergesidir.
Üç beş kendini bilmezin
sözde öz yönetim çağrılarını asla kabul etmeyeceğiz.
Onların çukur siyasetine asla prim vermeyeceğiz. 1990lı
yıllarda buzdolabına konulmuş, buzu çözülünce de yeni
Türkiyeden haberi olmayanlara sesleniyorum: Elinde silahı olanları
milletimiz asla muhatap kabul etmeyecektir. Onları savunanları da bu
millet asla affetmeyecektir, bu böyle bilinmelidir.
Ayrıca, cennet mekân
Abdülhamid Hanı, vefatının 98inci yıl dönümünü idrak
ederken rahmetle anıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Devamla) Ulu Hakana Kızıl Sultan diyenler
bugün kurucu Genel Başkanımıza, Recep Tayyip Erdoğana
diktatör diyenlerle aynı zihniyetin ürünleridir.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Dilipak.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Devamla) Bu söylemleri üretenler milletimize
saygısızlık yapmaktadır.
BAŞKAN Sayın
Dilipak, teşekkür ederim.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Devamla) Bu tip söylemler, en hafif ifadeyle, haddini
bilmezlik olarak değerlendiriliyor.
Yüce Meclisimizi, yerli ve
millî olan tüm milletvekillerini saygıyla selamlıyor, tüm
şehitlerimize Allahtan rahmet, gazilerimize uzun ömürler diliyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Dilipak.
Gündem dışı
ikinci söz, Ankaranın sorunları hakkında söz isteyen Ankara
Milletvekili Ali Haydar Hakverdiye aittir.
Buyurun Sayın Hakverdi.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.- Ankara
Milletvekili Ali Haydar Hakverdinin, Ankara ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ HAYDAR HAKVERDİ
(Ankara) Sayın Başkan, sayın Divan üyesi
arkadaşlarım, sayın vekil arkadaşlarım, Genel
Kurulumuzun emekçileri ve Genel Kurulumuzun basın emekçileri; hepinizi
saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Şimdi, Ankaranın
en büyük sorunu bana göre 1 kişi, ismini söylemeye gerek yok. Şimdi,
başkentte yaşıyoruz ve metro gece 23.00te
kapatılıyor. Düşünün, dünyada hangi başkentte metro gece
23.00te kapatılır? Bizim metromuz gece 23.00te
kapatılıyor. Yine, bizim başkentimizde bir EGO otobüsü
kaldırımda yürüyen 12 yolcumuzu biçerek öldürdü. Hangi başkentte
görülür böyle şeyler? Yine, bir de bizim bitmeyen Keçiören metromuz var biliyorsunuz.
Geçenlerde evlenen bir çift arabasının arkasına aynen şu
yazıyı yazdırmış, demişler ki:
Aşkımız Keçiören metrosu gibi hiç bitmesin. Düşünün yani
metronun hâlini.
HÜSEYİN BÜRGE
(İstanbul) Bir de Çankayadan da bahset, daha iyi
ALİ HAYDAR HAKVERDİ
(Devamla) Arkadaşlar, lütfen zamanımdan çalmayın,
duyulmuyorsunuz çünkü.
HÜSEYİN BÜRGE
(İstanbul) Sen duydun ya, mesele yok.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ
(Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar, ben Meclis Divanı
kâtip üyesiyim, tarafıma da kırmızı plakalı bir araç
tahsis edildi ve geçenlerde yapılan ulaşım zamlarını
protesto etmek için aracımla Mamak ilçesinden, Şahintepeden,
Şirintepeden ve Tuzluçayırdan Kızılaya 3 tur
yaptım. Durakta bulunan yolcuları aldım, Kızılaya
bıraktım, 3 tur yaptım. Bu turun bedeli ne biliyor musunuz? Bu
turun bedeli 30 kilometre, 8,20 kuruş. Ya, bu araba benim değil,
sizin hiç değil, halkın arabası ve halkın arabasıyla
bir farkındalık yaratmak için halkı 3 tur taşıdım.
Bunun maliyeti 8,20 kuruştur. Peki, bunun üzerinden bu şehri yöneten
beyefendi bir tweet attı, dedi ki: Araba senin değil, devletin,
benzin devletin. Sen nasıl böyle bir şey yaparsın? Şimdi,
peki, o insanları AKP mitinglerine taşıdığınız
otobüsler senin babanın malı mıydı? (CHP
sıralarından alkışlar) Senin babanın malı
mıydı da benim vergimle AKP mitinglerine kişi
taşıdın? Geçtik, peki geçtik, eyvallah.
Peki, Sayın
Cumhurbaşkanınız, 200 bin dolar ile kendi o özel
zırhlı makam aracını Şiliye götürdü. Yani 600 milyar
para.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Sırtında mı
taşıyacaktı?
ALİ HAYDAR HAKVERDİ
(Devamla) - Kimin cebinden yaptı bu işi arkadaşlar, kimin
cebinden yaptı? Benim vergimle yaptı.
Peki, Vietnamda bir genç
iş adamımız öldü geçen hafta. Sağlığında çok
mücadele ettik getirtilmesi için, devletimiz getirmedi, cenazesini getirdi
buraya. Arabanız mı önemliydi, benim vatandaşım mı
önemliydi? Niye oraya harcamadınız? Benim vergimle götürdünüz, ben
helal etmiyorum. Ve şunu söylüyorum: Halkın vergisiyle alınan
araçla halkı taşımaktan ben onur duyarım.
O gün, eylem
yapacağımı duyan beyefendi vızır vızır
otobüs seferlerini artırmış. O gün halkımız rahat
etti, ne güzel. Eğer bunu yapacağını bileyim, her gün, her
gün halkımızı rahat ettirmek için ben o eylemi yaparım,
yapmaya da devam ederim.
Evet, sonuç itibarıyla
ben şunu söylüyorum arkadaşlar: Bütün
kullandığınız araçlar aslında
halkımızın, halkın imkânlarını
kullanıyorsunuz ve devleti kendiniz sanıyorsunuz. Devlet, siz değilsiniz;
devlet eşittir AKP değildir. O yüzden, halkın bana
verdiğini sonuna kadar halka tahsis edeceğime şimdi buradan
tekrar tekrar söz veriyorum. Bu refahınız, bu bolluğunuz elbet
bir gün bitecek. Güvendiğiniz padişahınız, o da bir gün
elbet devrilecek.
Genel Kurulunuzu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Çakır, buyurun.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan, değerli konuşmacı grubumuzu kastederek
Güvendiğiniz padişahınız demek suretiyle olmayan bir
şey söylüyor hakaretamiz bir şekilde. 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki
dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Ankara Milletvekili Ali Haydar
Hakverdinin yaptığı gündem dışı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmacı
arkadaşımız, değerli hatip Güvendiğiniz
padişahınız, bir gün o da iktidardan düşecektir. dedi.
Yani, bu bir söz değil, bir laf değil esas itibarıyla ama yine
de kayıtlara geçiyor. Bu ülkenin nasıl yönetildiğini herkes
biliyor, bu ülkede bir padişah yok; padişahlık 1923le birlikte
sonlandı. Bu ülkede cumhuriyet var, bu ülkede demokrasi var, bu ülkede
seçim var; tabiatıyla, gelen seçimle gelir, giden seçimle gider. Bunu
söylemeye bile hacet yok, eskilerin deyimiyle izahtan varestedir.
Öte
taraftan, değerli arkadaşımızın arabasıyla kimi
taşıdığı bizi çok ilgilendirmez ama yani bunun sahici
bir şey olmadığı, Ali Haydar Bey, çok açık bir
şov olduğu da ortadadır. Yani, siz o araçla
taşısanız taşısanız 8-10 kişiyi
taşırsınız, iyi de edersiniz de yani o araç size onun için
mi tahsis edildi bilmiyorum. Ama, bence araçla mahalleler arasında
şov yapmak yerine, bence Ankara başta olmak üzere -konuşmanızın
girişinde yaptığınız gibi- toplu
taşımasına ilişkin katkı sağlayabiliyorsanız
bu daha hayırlı, daha verimli bir çaba olur diye düşünüyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Efendim, şov yapmakla suçladı beni.
MEHMET
METİNER (İstanbul) Doğru söylüyor.
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Ben sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN
Peki, iki dakika, gelin.
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) İsmimi kullanarak şov yapmakla
suçladı.
BAŞKAN
Peki, iki dakika, buyurun.
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Tabii, tabii, öyle dedim yani.
MEHMET
UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) Şov yapma ama.
2.- Ankara Milletvekili Ali Haydar
Hakverdinin, Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Arkadaşlar, şimdi bulunduğunuz
yerden bağırıyorsunuz ya, inanın duyulmuyor
televizyonlardan. O yüzden, sadece hatibe müdahale etmiş oluyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın konuşmacı, siz lütfen Genel Kurula hitap edin.
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Ama ben mesela söyleyeyim, Şov yapma.
diyorsunuz, Şov yapma. diyorsunuz ya gelirken bile...
BAŞKAN
Meclisin düzenini ben sağlayabilirim. Siz konuşmanıza devam
edin lütfen.
ALİ
HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Hayır, devam ediyorum efendim. İki
dakika süremi kullanıyorum.
Şimdi
Şov yapma. diyorsunuz ya, bağırdığınız
inanın duyulmuyor, Şov yapma. diye
bağırdığınız duyulmuyor ama ben, kameraman
arkadaşların, mesela bağıran arkadaşlarımı
çekmesini isterim. Niye isterim? Ben kefilim, buradan durdukları yerden
bana bağırdılar ki, Sayın Başbakana benim
ricamdır -belki gücü yeter yetmez ama- hatta Cumhurbaşkanına
ricamdır: Evet, bu arkadaş buradan bana çok büyük tepki gösterdi, hem
de bağırdı, lütfen arkadaşı terfi ettirin. Böyle bir
talebim olabilir, yoksa ulaşmıyor, ulaşmıyor, ne derseniz
ulaşmıyor arkadaşlar.
Şov
yapma konusuna
gelince: Çok net bir şey söylüyorum, bakın, ne yaparsak yapalım,
bu zamlara karşı ne yaparsak yapalım havuz medyanızda yer
almıyor ama böyle bir eylem yaptığımızda bir
farkındalık yaratıyorsunuz ve havuz medyanız dahi
şöyle veya böyle bu eylemi gösteriyor. Niyetim şov yapmak
değildir, niyetim haksız zamları geri aldırmaktır
çünkü kaşıkla verdiniz, kepçeyle alıyorsunuz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Kendi aracınızla taşısanıza o zaman.
Sayın Vekilim, kendi aracınızla taşıyın, madem
hizmet yapıyorsunuz.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ
(Devamla) Niyetim, bir farkındalık yapıp bu zamları geri
aldırma çabasıdır, şov yapma değildir.
Genel Kurulunuzu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Hakverdi.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Kendi aracınızla taşıyın o zaman ya.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Şahsıma Terfi ettirilmek
için bir hareket yapıyor. şeklinde ithamda bulundu. Onun için söz
istiyorum.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ
(Ankara) Yok, kimseye söylemedim ben.
ATİLA SERTEL
(İzmir) Terfi etmek mi istiyorsunuz? Terfi mi etmek istiyorsunuz?
BAŞKAN Anlamadım.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Terfi etmek gibi, yalakalık
göstermek gibi bir işlem yaptığımı düşünerek
BAŞKAN O kelimeyi
kullanmadı.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Ama terfi ettirilmek için bir
çalışma
ATİLA SERTEL
(İzmir) Terfi etmek diyor efendim, terbiye demiyor, terfi etmek
diyor.
BAŞKAN Ben
zabıtlara bir bakayım, öyle bir duyumum olmadı. Zabıtlara
bakayım, size söz vereceğim sonra.
ATİLA SERTEL
(İzmir) Kötü bir şey değil, kötü bir şey değil,
terfi etmek iyi bir şey.
V.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.-
Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyamanın, cezaevlerinde
yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
BAŞKAN Gündem
dışı üçüncü söz, cezaevlerinde yaşanan sorunlar
hakkında söz isteyen Iğdır Milletvekili Mehmet Emin
Adıyamana aittir.
Buyurun Sayın
Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Genel Kurulun değerli emekçileri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağın ocak
ayında yaptığı açıklamaya göre şu anda Türkiye
cezaevlerinde 159 bin tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Şimdi, Ceza
İnfaz Kanunu ve ilgili yönetmelik ve genel çağdaş ceza hukukunun
temel prensibi, hükümlülerin, suç işlemişlerin cezaevinde
yattıkları süreç içerisinde onların yeniden topluma
kazandırılması ve rehabilitasyonlarının
sağlanmasına yöneliktir. Tutuklular ise henüz suçluluğu
mahkemece ortaya konulmamış, davaları devam eden, esasen prensip
olarak, hukuk prensibi açısından suçsuz kabul edilen
insanlardır.
Şimdi, tabii, değerli arkadaşlar, elimde Toplum ve Hukuk
Araştırmaları Vakfı ile Özgürlükçü Hukukçular
Derneğinin 24 sayfadan ibaret, sadece Marmara Bölgesindeki cezaevlerine yönelik bir raporu
bulunmakta. Bu raporu hazırlayan arkadaşlar bire bir bu cezaevlerine
giden, hemen her gün cezaevlerinde müvekkilleri olan, her gün farklı
cezaevlerine giden ve bire bir hükümlü ve tutuklularla görüşen avukatlar.
Dolayısıyla, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini en
yakından bilen, en yakından takip eden hatta bu hak ihlallerini
ilgili merciler önüne götüren hukukçular.
Tabii, rapor 24
sayfa olduğundan dolayı tek tek hak ihlallerini burada beş
dakikalık zaman süreci içerisinde ifade etmem mümkün değil ama
şunu açıkça ortaya koymak lazım: Şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanı bir süre önce kaymakamlarla yaptığı
toplantıda Mevzuatı bir tarafa bırakın, kendi
düşüncelerinize, kendi kanaatlerinize göre karar verin ve uygulayın.
dedi. Şimdi, bunu kaymakamlara söyleyen Sayın
Cumhurbaşkanının bu söylemi âdeta bir talimat gibi bürokrasinin
tüm kademelerinde karşılık bulmakta, dolayısıyla Ceza
İnfaz Kanunu ve ilgili yönetmelik olmasına rağmen, maalesef cezaevlerinde
de cezaevi idareleri mevzuatı bir kenara bırakıp kendi subjektif
duygularıyla, kendi ideolojileri veya kendi inançları
doğrultusunda tutuklu ve hükümlüler üzerinde uygulamalar
gerçekleştirmekte, bu hükümlü ve tutukluların mevzuattan doğan
hiçbir hakkı maalesef pratiğe geçirilmemektedir.
Dolayısıyla,
hem hasta tutsakların hem normal yaşamına devam eden
tutsakların yönetmelikten ve kanundan doğan temel hakları bugün
Türkiyede ayaklar altına alınmış durumdadır. Hasta
tutsaklar hastanelere götürülmemektedir. Yine, infazı
yaklaşmış, tahliyeleri yaklaşmış hükümlülerin
infazlarının yakılması adına birtakım
bahanelerle, birtakım gerekçelerle disiplin suçları kapsamında
cezalandırılmakta, infazları yakılmakta.
Daha da
önemlisi, değerli arkadaşlar, kanun ve yönetmelik açık olmakla
beraber, İmralı Adasında bulunan Sayın Abdullah Öcalan da
bu mevzuattan yani kanun ve yönetmelikten yararlanma hakkı
bulunmasına rağmen 4 Nisan 2015 tarihinden beri akrabalarıyla,
yakınlarıyla hiçbir şekilde görüştürülmemektedir. Kendi
ailesi ve kendi müdafileriyle görüşme hakkı kanundan doğan,
kanunda düzenlenmiş bir hak ama fiilen, İmralı Adasında
özel bir statü, özel bir hukuk uygulanmakta, mevcut yasa dahi ihlal edilmekte,
dayanağı olmayan, tamamen subjektif, tamamen politik gerekçelere
dayanan bir uygulamayla özel bir tecrit hukuku, özel bir İmralı
hukuku uygulanmaktadır.
Anlaşılan
o ki Sayın Cumhurbaşkanının verdiği talimat, bizim
yaşamımızın her alanında hukuku rafa
kaldırıp tamamen keyfî, mevzuattan yoksun, talimat esaslarına
dayalı ve politik görüşlere dayalı bir hukuk sistemiyle karşı
karşıyayız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.
Sayın
milletvekilleri, söz için sisteme giren sayın milletvekillerimiz var, bir
açıklama yapma zorunluluğum hasıl oldu.
Şu anda
henüz gündeme geçmedik ve gündem dışı bölümünü görüşüyoruz
İç Tüzükün 59uncu maddesine göre. İç Tüzükün 59uncu maddesinin
birinci fıkrasında Başkan en fazla üç kişiye söz verir.
denilmektedir. Bu nedenle, sisteme giren arkadaşlara söz
veremeyeceğim ama çalışmalarımızın seyri
esnasında 60a göre söz isteyen, söz talebinde bulunan sayın
milletvekillerinin bu taleplerini elbette ki takdire alacağım.
Teşekkür
ederim.
Şimdi, söz
almak isteyen grup başkan vekilleri varsa onlara söz vermek istiyorum.
Sayın
Çakır, buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, son iki gün içerisinde kaybedilen
6 şehide Allahtan rahmet dilediğine, Sultan II. Abdülhamidin
98inci ölüm yıl dönümüne ve Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Ayşe Nur Bahçekapılıya geçmiş olsun
dilediğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben öncelikle iki gün
içerisinde kaybetmiş olduğumuz 5 şehidimize Cenab-ı Haktan
rahmetler diliyorum. Konya Seydişehirden Yüzbaşı Fatih
Yaşar, Kocaeli Gölcükten Arif Subaşıoğlu, Adanadan Tayfun
Yüce, Sivas Hafikten Osman Yurt, Şanlıurfadan Abdülkadir Oğuz
ve Balıkesirden de Hasan Talay isimli güvenlik görevlilerimizi,
askerlerimizi ve polislerimizi kaybettik, şehit verdik, hepsine Allahtan
rahmet diliyorum. Yine diliyor, dua ediyor ve ümit ediyoruz ki bir an evvel bu
çatışma son bulsun, ülkemiz huzur ve sükûn bulsun, şehitlerimiz
gelmesin, insanlarımız hayatını kaybetmesin.
İkinci olarak da bugün
Sultan II. Abdülhamidin ölüm yıl dönümüdür, 1918de kaybettik ve 98inci
ölüm yıl dönümüdür. Bunu şunun için söylüyorum: Sultan II.
Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğunun en netameli döneminde, son
döneminde bugün günümüze ışık tutacak şekilde hem
şahsıyla hem de döneminde otuz üç yıl gibi uzun bir dönemde yaşanılan
olaylar itibarıyla bizim için son derece laboratuvar görevi gören bir
kişilik ve bir döneme tekabül etmektedir. Zira bugün
yaşamış olduğumuz sorunların önemli bir
kısmını aynı dönemde o zaman da, o dönemde de
yaşıyorduk. Aynı şekilde bir kişilik olarak kendisi
bugün modern cumhuriyetin temellerini inşa eden birçok kurumun,
eğitim kurumları, hukuk kurumları vesaire, hepsinin temelinin
yine aynı dönemde atıldığını ifade etmeliyiz.
Ancak maalesef, Abdülhamidi konuşmak, Kızıl Sultan, bazen
Ulu Hakan dikotomisinden kurtularak sahici bir Abdülhamid portresi
çıkarmak mümkün olmamıştır. Sevinerek görmekteyiz ki son on
yıllarda, özellikle son çeyrek asırda resmî tarihçiliğin de
dışında yapılan gayriresmî tarihçilik içerisinde Abdülhamid
sağdan ve soldan, bütün kesimlerden hakkıyla
çalışılmaya başlanmış ve hak ettiği yer
yavaş yavaş verilmiştir. Kendisini rahmetle anıyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Çakır.
Sayın Altay, buyurun.
2.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Ayşe Nur Bahçekapılıya geçmiş olsun
dilediğinde bulunduğuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kürt ve
terör sorununu bitirmek için ne lazım geliyorsa yapması gerektiğine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Teşekkür ederim..
Sayın Başkan,
öncelikle, sizin uzun süre aramızda olamamanıza neden olan
rahatsızlığınızın hemen hemen tümüyle geçmiş
olması bizi sevindirdi. Sağlıklı, mutlu, uzun bir
yaşam diliyorum. Geçmiş olsun diliyoruz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak.
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim, sağ olun, hep beraber.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan, artık bu Parlamentoda her gün
açılışta şehit haberleriyle ilgili üzüntü ve taziye dilemek
istemiyoruz. Aynı şekilde, bölgeden gelen, kimi kadın, çocuk
sivillere yönelik temel hak ve özgürlükleri ihlal edici bir mahiyette kamunun
yaklaşımı da Türkiyeyi germekte, Türkiyede doğusuyla
batısıyla bir bütün olarak huzur ortamını, huzur iklimini,
toplumsal barışı olumsuz etkilemektedir. Dün, bizdeki bilgi, 7
Hazirandan bu yana 270 şehidimizin olduğu şeklindeydi. Bugünkü
bilgilerle 6 şehidimiz daha var, 276. Bu daha ne kadar sürecek? Türkiye
Büyük Millet Meclisi taziye çadırı değildir. Burada elbette
taziye diliyoruz, Allahım rahmet eylesin. Şehitlerimiz, bizim inancımıza
göre de ölü değillerdir şüphesiz ama onların geride
bıraktıkları anneler, babalar, yetimler
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bu olaya el koyması için ne kadar daha şehit gelecek bunun
cevabını bekliyoruz. Elbette Hükûmetten bekliyoruz, elbette sizden
bekliyoruz, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisini yöneten Başkan
olarak sizden bekliyoruz. Bu sorunun ne dağda, ne bayırda, ne adada,
ne ovada, ne şurada, ne burada çözülemeyeceği artık belli
olmuştur. Biz bu uyarılarımızı yıllardır
yapıyoruz. Bu sorun büyük bir sorundur. Bu sorun her geçen gün biraz daha
büyümektedir ve bir an önce, sorunu çözme ehliyetine tek sahip, tek muktedir
olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün siyasi parti gruplarını ve
Başkanlığı göreve davet ediyorum. Tekrar altını
çiziyorum, Büyük Millet Meclisi her gün taziye dilenen bir çadır olmaktan
çıkmalı, bu trajediyi, bu Kürt sorununu ve bu terör sorununu bitirmek
için ne lazım geliyorsa onu yapmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Ben de
teşekkür ederim Sayın Altay.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna da şahsımla ilgili dileklerinden dolayı ayrıca
teşekkür etmekteyim, sağ olun.
Sayın Baluken
3.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılıya geçmiş
olsun dilediğinde bulunduğuna, AKP Hükûmetinin sahaya sürmüş
olduğu savaş konseptinin can almaya devam ettiğine,
çatışmalarda yaşamını yitiren bütün yurttaşlara
Allahtan rahmet dilediğine, Cizrede bazı binalarda mahsur kalan yaralıların
bir an önce hastanelere nakledilmesi gerektiğine ve 10 Ekim 2015 tarihinde
Ankara Garında yapılan katliamı 4üncü ayında bir kez daha
lanetlediğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de öncelikle,
geçirmiş olduğunuz rahatsızlıktan dolayı bir kez daha
geçmiş olsun dileklerimizi grubumuz adına iletmek istiyorum.
Hayırlı şifalar diliyorum.
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim, sağ olun.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, müzakere masasının
devrilmesiyle birlikte AKP Hükûmetinin sahaya sürmüş olduğu
savaş konsepti maalesef can almaya devam ediyor. Gün geçmiyor ki
yüreğimizi yakan ölüm haberlerini almayalım, gün geçmiyor ki bu
ülkenin dört bir tarafında yaşaması gereken, ailelerinin
yanında olması gereken genç insanlarımızın
cenazelerini kaldırma durumunda kalmayalım. Ben HDPnin,
Halkların Demokratik Partisinin ayrım yapmadan, sahaya sürülen bu
savaş konseptinden dolayı yaşanan bu çatışmalarda
yaşamını yitiren bütün yurttaşlarımıza buradan
Allahtan rahmet, ailelerine de başsağlığı dileklerimi
iletmek istiyorum.
Tabii, bu savaş
konseptiyle ilgili son derece önemli trajediler yaşanıyor. Birkaç
gündür burada, Meclis Genel Kurulunda da özellikle Cizre ve Surdaki duruma
dikkat çekmeye çalışıyoruz. Cizrede maalesef,
insanlığı katleden büyük trajedilere bugün bir yenisi daha
eklendi. 2 bodrum katıyla ilgili mevcut durum henüz
netleşmemişken bugün Cizreden bize ulaşan yaralı bir
yurttaş, bir başka binada 45 kişinin mahsur
kaldığını ve hastaneye nakledilmeyi beklediğini ifade
etti. Ancak o binaya yapılan bombalamalar sonucunda orada bulunan 20
yurttaşın yaşamını yitirdiğini, 25
yurttaşın da hem 112 hem 155i arayarak hastaneye nâkil taleplerini
ilettiğini ifade etti. Bu nakil taleplerine rağmen, kendileriyle
kurmaya çalıştığımız irtibatlarda hâlâ
binanın kuşatma altında olduğu ve ağır bir
ateş altında olduğu bilgisi bize ulaştı. Tabii, son
derece endişeliyiz, kaygımız büyük.
Ben burada, Meclis
tutanaklarına geçsin diye de, şu anda orada sağ olduğundan
emin olduğumuz ve hastaneye nakletme iradesini devlet yetkililerine aktaran,
bunu kayıt altında tutan bu yurttaşlarımızın
ismini paylaşmak istiyorum: Derya Koç -ki bizim, HDP Milas İlçe
Eş Başkanımızdır- Fatma Demir, Lokman Bilgiç, Murat
Keskin, Sinan Kaya, İbrahim İverendi, Fırat Malgaz, Orhan Tunç,
Meryem Akyol, Mürsel Dalmış, Star Öztürk, Murat Tunç, Abdulselam
Turgut, Emek Aydın, Mesut Özer, Abdullah Özgür, Agit Aydın,
Barış Ağadır, Sahip Edip ve soyadını
yazamadığımız Ferhat adındaki bir yurttaşımız
şu anda o bahsetmiş olduğumuz binada hastaneye nakledilmeyi
bekliyorlar.
Sayın Başkan, bir
hukuk devletinin, evrensel kriterlerle kendisini bağlamış bir
sosyal devletin yapması gereken şudur: Hastaneye nakledilmeyi, bu
iradeyi kendisine iletmiş olan yurttaşları oradan sağlıklı
bir şekilde alır, hastaneye nakleder, tıbbi bakıma
ihtiyacı olanlara gerekli tıbbi müdahaleyi yapar. Orada hukuki
açıdan, devlet açısından sıkıntılı durumu
olan vatandaşlar varsa da onlarla ilgili adli tahkikatını
yürütür.
Maalesef, her iki bodrum
vahşetinde bu yapılması gerekenler şu saate kadar
yapılmamıştı. Umarız ki bize iletilen bu üçüncü
trajediyle ilgili kötü bir sonuçla karşılaşmayız. Buradan
telefonlarımıza çıkmayan Hükûmet ve devlet yetkililerine de
oradaki ateşi bir an önce durdurup bu yurttaşların hastaneye
nakilleriyle ilgili süreci işletmelerini beklediğimizi ifade etmek
istiyorum.
Diğer taraftan,
Sayın Başkan, biliyorsunuz, 2015 yılının Ekim
ayının 10uncu gününde Barış istiyoruz.
şiarıyla Ankaradaki Sıhhiye istasyon meydanında toplanmak
için bir araya gelen yüz binlerce yurttaşımıza yönelik
IŞİDli çeteler tarafından -ki devlet içerisindeki
yetersizlikler, ihmaller ya da kasıtlar neticesinde hazırlanan zemin
doğrultusunda- çok alçakça, vahşice bir saldırı
gerçekleşmişti ve 101 yurttaşımız
yaşamını yitirmiş, 400den fazla yurttaşımız
da yaralanmıştı. Bugün 4üncü ayında anıyoruz.
Yaralı yakınları ve hayatını yitirmiş olan
yurttaşlarımızın yakınları bugün yine Ankara
Garının önünde anmayı yaptılar. Biz bir kez daha bu
katliamı lanetliyor, bu katliamın arka planıyla ilgili etkin
soruşturma süreçlerinin hızla yürütülerek tekrar böylesi katliamlarla
yüz yüze kalmamamız gerektiği çağrısını buradan
vurgulamak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Ayrıca,
sağlığımla ilgili sarf ettiğiniz sözlerden dolayı
da içtenlikle teşekkür ederim.
Sayın Vural, buyurun.
4.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Ayşe Nur Bahçekapılıya geçmiş olsun
dilediğinde bulunduğuna, 9 şehide Allahtan rahmet
dilediğine, terör örgütünü güçlendirecek her türlü politik söylemden uzaklaşmak
gerektiğine, terör örgütlerinin üniversitelerde kargaşa
çıkarmaya devam ettiğine ve eğitim kurumlarında bu konuda
önlem alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de sizlere geçmiş
olsun dileklerimi ifade etmek istiyorum.
Hoş geldiniz.
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim, sağ olun.
OKTAY VURAL (İzmir) Bu
bakımdan, inşallah, bundan sonraki süreç içerisinde
sağlıklı bir şekilde hep beraber burada birlikte oluruz.
BAŞKAN Hep beraber.
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, tabii, maalesef, çözüm ve açılım sürecinin, müzakere
sürecinin güçlendirdiği, PKKnın kirlettiği il ve ilçelerimizi
terör örgütünden temizlemek için güvenlik güçlerimizin mücadelesi devam etmektedir.
Ama, maalesef, her gün şehit
haberlerimiz var. Maalesef, 9 şehidimiz var: Adanadan Polis Memuru Tayfun
Yüce, Balıkesirden Uzman Erbaş Hasan Talay, Vandan Polis Memuru
Osman Yurt, yine Vandan Er Vedat Dolançay, ayrıca Şırnakta
Devlet Memuru Ahmet Arttı ve Diyar Oslu, Kayseriden Polis Memuru Mehmet
Güngördü, Koceliden Er Arif Subaşıoğlu ve Konyadan nihayet
Yüzbaşı Fatih Yaşar rahmetli olmuştur. Allah rahmet
eylesin, başımız sağ olsun, gerçekten acımız
büyük.
Bu süreç içerisinde terörle
bu kadar amansızca mücadele ederken birinci çözüm sürecinin geldiği
bu safhayı dikkate alarak, gerekli dersleri çıkartarak sözde ikinci
çözüm paketleriyle terör örgütünün siyasi amaçlarına
ulaşabileceği yolunda cesaretlendirilmesinin de terörle mücadeleyi
akamete uğrattığının bir ders olarak, bir ibret olarak
ele alınması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Terör örgütüyle
mücadelenin, terörle mücadelenin Anayasayla hiçbir alakası yoktur, yerel
yönetimlerle hiçbir alakası yoktur. Terör örgütünü, bu yönüyle bakıldığında,
bu şekilde güçlendirecek her türlü politik söylemden
uzaklaşmanın gerekli olduğunu düşünüyorum, bu çerçevede de
Hükûmeti uyarıyorum.
Sayın Başkan,
tabii, maalesef daha önce Ege Üniversitesinde bölücü terör örgütünün
yuvalanmasının meydana geldiği ortam içerisinde Fırat
Yılmaz Çakıroğlunu şehit edenler, onları koruyan ve
kollayanlar sürecini maalesef yaşadık. Üniversitelerimiz bilimin,
eğitimin, öğrenimin devam etmesi gereken yerler ama üniversitelerde
özellikle bölücü terör örgütünün saldırıları devam ediyor. Bu
çerçevede, bölücü terör örgütünün daha önce Ege Üniversitesinde, şimdi
Dokuz Eylül Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulunda sahneye
çıktığını ve bahçeye gece yarısı
bırakılan el yapımı 4 patlayıcıdan 3ünün infilak
ettiğini dikkate aldığımızda, bunlar,
açıkçası üniversitelerimizi bu şekilde terörize eden unsurlar
maalesef korunuyor, kollanıyor. Bu bakımdan, İzmir Ülkü
Ocakları da bununla ilgili üniversite yönetimine, Emniyet Müdürlüğüne
gerekli önlemlerin alınması gerektiğini ifade etti.
Tekrar uyarıyoruz:
Bakın, terör örgütleri üniversitelerde kargaşa çıkartmaya,
buraları terörize etmeye devam ediyor, bunları takip ediniz,
bunları enterne ediniz. Oradaki insanlarımız eğitim görmek
istiyor, öğrenim görmek istiyor. Doyasıyla, bugün o yörelerimizi bu
şekilde gerçekten terörize eden bu unsurlar üzerinde, sorumluları
ortadayken hem üniversite yönetiminin hem İzmir Emniyetinin gerekli
duyarlılığı yaparak bunlarla ilgili ivedilikle gerekli
takipleri yapmasının ve terör örgütünün bu zeminleri kullanarak
gençlerimizi açıkçası terörize etmesinin önünün kesilmesi
gerektiğini ifade etmek istiyorum. Bu çerçevede, İzmir Ülkü
Ocakları da hukuk çerçevesinde bu mücadeleyi yapacaklarını ve
gerekli uyarıları bu konuda sorumlu olan yöneticilere ilettiklerini
ifade ediyor. Ben de Meclis kürsüsünden bu eğitim öğrenim
kurumlarına, hem yöneticilerine, hem emniyet görevlilerine buralarda terör
örgütü faaliyetlerini yürütenlerle ilgili etkili bir mücadele sürdürülmesi ve
tekrar Fırat Yılmaz Çakıroğlunun şehadetine götürecek
süreçlerin yaşanmaması için gerekli önlemlerin alınması
gerektiğini ifade ediyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN Ben de
teşekkür ederim sağlık dileklerinizle ilgili olarak.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Çakır, bir şey mi söyleyecektiniz?
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Bir şey ekleyeceğim Sayın Başkan izin verirseniz.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Hem dün hem de bugün sağlığınızla fazlaca konuşup
sizi yoracak kadar ve bundan hamdolsun duymuş olduğumuz memnuniyeti
ifade ederken konuşmamın başında biraz ihmalkârlığıma,
biraz da acemiliğime verin lütfen
BAŞKAN
Estağfurullah.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
tekrardan geçmiş olsun demeyi ihmal ettim, tekrardan geçmiş olsun
diyorum, aramıza hoş geldiniz diyoruz.
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Bundan sonraki yaşamınızda da sağlık, afiyet, esenlik
diliyoruz.
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim sevgili arkadaşlar.
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, kendisine geçmiş olsun dileğinde bulunanlara
teşekkür ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Evet, bir
rahatsızlık geçirdim görme duyusuyla ilgili olarak ama geldi, geçti,
bitti, gitti. Bundan sonra, inşallah, kardeşlik hukuku çerçevesi
içinde hep birlikte sağlıklı, sıhhatli bir çalışma
sürdürebiliriz ve yaşayabiliriz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ben hepinizi sevgiyle selamlıyorum, gerçekten çok
yakın ilginizi gördüm, parti ayrımı olmaksızın bu
ilgiyi gördüm, bu beni çok mutlu etti. Dediğim gibi,
sağlıklı, iyi niyetli, kardeşlik hukuku çerçevesinde
birlikte iyi şeyler üretebileceğimiz bir dönem diliyorum.
Çok çok teşekkür
ediyorum ve sevgilerimi sunuyorum.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) Hoş geldiniz Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları vardır.
VIII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.-
Başkanlığın, Ordu Milletvekili Seyit Torunun Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin önerge yazısı
(4/11)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Ordu Milletvekili Sayın Seyit Torunun Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazı 10/02/2016
tarihinde Başkanlığımıza
ulaşmıştır, bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutacağım. Meclis
araştırması önergeleri 500 kelimeden fazla olduğu için
önergelerin sadece özetleri okunacaktır ancak önergelerin tam metni
Tutanak Dergisinde yer alacaktır.
Buyurun:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşen ve 27 milletvekilinin, Egede antlaşmalarla
kurulan düzenin yeniden tesisi ve muhafazası maksadıyla izlenecek
uzun vadeli devlet politikasının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87) (X)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye ile Yunanistan
arasında Ege Denizi'ndeki bazı coğrafi formasyonların
(EGAYDAAK-Ege Denizinde Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan'a
Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklar) hukuki statüsü ve bu
formasyonlar üzerindeki egemenliğin hangi ülkeye ait olduğu hususunda
çok boyutlu önemli bir sorun mevcuttur. EGAYDAAKla ilgili egemenlik sorunu
Yunanistan'ın ismen kendisine antlaşmalarla devredilen adalar
üzerindeki haklarını aşarak Anadolu sahillerinden itibaren
"üç deniz mili" dışında kalan bütün ada, adacık
ve kayalıkları sahiplenme arzusundan doğmaktadır. Kardak
krizinde net olarak ortaya konulan askerî ve siyasi irade on üç
yıldır ülkeyi yöneten Hükûmet tarafından devam
ettirilmemiş, Hükûmet tarafından da açıkça kabul edildiği
üzere, hukuki olarak egemenlik hakları bize ait olan EGAYDAAK'ları
Yunanistan fiilî olarak işgal etmiştir. Yunanistan tarafından
anlaşmalarla egemenlik durumu tespit edilmemiş ada, adacık ve kayalıklarla
ilgili yaratılan fiilî durumun tespiti ve fiilî durumun ortadan
kaldırılması için gerekli yöntemlerin belirlenmesi,
Yunanistan'ın oluşturduğu fiilî durumlara ve oldubittilere
karşı alınması gereken önlemlerin tespit edilmesi, EGAYDAAK
konusundaki siyasi iradenin açıkça ortaya konulması, Ege'de
antlaşmalarla kurulan düzenin yeniden tesisi ve muhafazası
maksadıyla izlenecek uzun vadeli bir devlet politikasının tespit
edilmesi, egemenlik hakkımızın ve ülke menfaatlerimizin
korunması için alınması gereken önlemlerin
araştırılması ve gerekli politikaların üretilmesi
amacıyla, Anayasa'nın 98inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri gereği, Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
02/12/2015
1) Haluk Pekşen (Trabzon)
2) Ali Şeker (İstanbul)
3) Gülay Yedekci (İstanbul)
4) Atila Sertel (İzmir)
5) Ahmet Akın (Balıkesir)
6) Ali Yiğit (İzmir)
7) Hüseyin Yıldız (Aydın)
8) Murat Bakan (İzmir)
9) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
10) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
11) İbrahim Özdiş (Adana)
12) Kamil Okyay
Sındır (İzmir)
13) Özkan Yalım (Uşak)
14) Musa Çam (İzmir)
15) Gürsel Erol (Tunceli)
16) Erdin Bircan (Edirne)
17) Mehmet Göker (Burdur)
18) Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul)
19) Mahmut Tanal (İstanbul)
20) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
21) Yaşar Tüzün (Bilecik)
22) Kadim Durmaz (Tokat)
23) Zülfikar İnönü Tümer
(Adana)
24) Haydar Akar (Kocaeli)
25) Mustafa Tuncer (Amasya)
26) Devrim Kök (Antalya)
27) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
28) Aytuğ Atıcı
(Mersin)
Gerekçe Özeti:
Ege Denizinde sadece 24
tanesi 100 kilometrekareden büyük 1.800 kadar kara parçası
bulunmaktadır. 1830 yılına kadar Osmanlı
İmparatorluğu'nun egemenliği altında kalan Ege
adaları, Yunanistan'ın bağımsızlık süreciyle
birlikte Trablusgarp, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya
Savaşı sonrası yaşanan gelişmelerle Türk
hâkimiyetinden fiilen çıkmıştır. Türkiye ile Yunanistan
arasında Ege Denizi nedeniyle yaşanan temel sorunlardan birisi de
bazı coğrafi formasyonların (EGAYDAAK-Ege Denizinde
Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan'a Devredilmemiş Ada,
Adacık ve Kayalıklar) hukuki statüsü ve bu formasyonlar üzerindeki
egemenliğin hangi ülkeye ait olduğudur. Yunanistan'ın
antlaşmalarla egemenliği kendisine devredilmeyen kara parçaları
üzerinde hak iddia etmesiyle ada, adacık ve kayalıklar sorunu ortaya
çıkmıştır.
Hâlen 152 adet
EGAYDAAK'ın, diğer deniz yetki alanlarının
paylaşımı oranlarını değiştirecek yönde
büyük etkileri vardır. Çünkü bu kayalıkların kara suları
vardır, kara suları olduğu için de hava sahası vardır.
Kıta sahanlığı ve üzerlerinde ekonomik bir faaliyet varsa
adaların kendilerine ait münhasır ekonomik bölgeleri de vardır.
Dolayısıyla, son yirmi yıldır gündemde bulunan söz konusu
ada/adacıkların egemenlik tartışması esasen çok
boyutludur. Hâlen yürürlükte olan 6 mil kara suyu rejimine göre, bu ada,
adacık ve kayalıkların oluşturduğu kara suları
alanı Ege'nin yaklaşık yüzde 6lık kısmını
oluşturmaktadır. Ege'de Yunanistan'ın kara sularının
yüzde 38,66; Türkiye'nin yüzde 7,5 olduğu düşünüldüğünde, yüzde
6'lık ilave payın ne kadar önemli olduğu izahtan varestedir.
Yunanistan'da Ege'deki
hükümranlık hakları ve bu kapsamda EGAYDAAKlara yönelik politikalar
devlet politikasıdır ve hükûmetler değişse de Megali
İdea kesinlikle değişmemektedir. Ülkemizin hak ve menfaatlerini
istismar eden Yunanistan'ın tek taraflı devlet uygulamalarına
hak ettiği reaksiyon, hükûmetler tarafından kararlılıkla
gösterilmediği takdirde ülkemizin geleceği tehlikeye girerken,
halkımızın refahı adına kaybedilecek hak ve menfaatler
çok ciddi boyutta olacaktır.
Ege'de egemenliği
antlaşmalarla Yunanistan'a devredilmemiş adalar vardır.
Bunların egemenliği Osmanlı İmparatorluğu'ndan
halefiyet yoluyla Türkiye Cumhuriyeti'ne geçmiştir. Lozan ve Paris
Antlaşmalarıyla oluşan dengeyle egemenlikleri Yunanistan'a
devredilen adalar dışında kalan ada, adacık ve
kayalıklar üzerinde esasen var olan Türkiye Cumhuriyeti egemenliğini
hiçe sayan uygulamaların kabul edilmesi mümkün değildir.
Yunanistan
tarafından anlaşmalarla egemenlik durumu tespit edilmemiş ada,
adacık ve kayalıklarla ilgili yaratılan fiilî durumun tespiti ve
fiilî durumun ortadan kaldırılması için gerekli yöntemlerin
belirlenmesi, Yunanistan'ın oluşturduğu fiilî durumlara ve
oldubittilere karşı alınması gereken önlemlerin tespit
edilmesi, EGAYDAAK konusundaki siyasi iradenin açıkça ortaya konulmas,
Ege'de antlaşmalarla kurulan düzenin yeniden tesisi ve muhafazası
maksadıyla izlenecek uzun vadeli bir devlet politikasının tespit
edilmesi, egemenlik hakkımızın ve ülke menfaatlerimizin
korunması için alınması gereken önlemlerin
araştırılması ve gerekli politikaların üretilmesi
amacıyla bir Meclis araştırmasına ihtiyaç
duyulmaktadır.
2.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşen ve 26 milletvekilinin, şeker üretimi ve
arzında istikrarı sağlamak için gerekli politikaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/88) (X)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye şeker pancarından şeker üretmek
yerine NBŞ kotasını artırarak şeker pancarından
şeker üretimini engellemekte, dolayısıyla şeker
pancarı üretim alanlarını daraltmaktadır. NBŞ üretim
kotasının artırılması ise mısır ham
maddesinin ithalatını gerekli kılmaktadır. Ülkemizde
üretilip, ülkemiz ekonomisine, çiftçisine, tarımına katkı yapan
şeker pancarı tarımını kısıtlarken
mısır imalatının önünü açacak NBŞ kotasının
artırılması hangi ülke yararına iktisat politikası
üretildiğinin de sorgulanmasını gerektirmektedir. Türkiye'nin
şeker üretim politikalarının değerlendirilmesi, şeker
pancarı üretimine getirilen kotaların ekonomiye verdiği
zararların tespiti, NBŞ üretimi kotasının
artırılmasının hem ekonomik hem de sağlık
açısından vereceği zararların incelenmesi, şeker
pancarı üretimine getirilen kotaların tarım sanayileşmesine
verdiği zararların araştırılması,
gelişmiş ülkelerin güdümünde uygulamaya konulan tarım
politikalarının ülke besin güvenliğine ve ekonomisine
yaptığı zararların tespit edilmesi, ülkemizin uzun dönemli
çıkarları lehine şeker üretimi ve arzında istikrarı
sağlamak için gerekli politikaların üretilmesi amacıyla,
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci
maddeleri gereği, Meclis araştırması açılmasın
arz ederiz. 02.12.2015
Saygılarımızla.
1) Haluk Pekşen (Trabzon)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Gülay Yedekci (İstanbul)
4) Gürsel Erol (Tunceli)
5) Mustafa Tuncer (Amasya)
6) Atila Sertel (İzmir)
7) Hüseyin Yıldız (Aydın)
8) Murat Bakan (İzmir)
9) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
10) İbrahim Özdiş (Adana)
11)Kamil Okyay Sındır (İzmir)
12) Özkan Yalım (Uşak)
13) Ahmet Akın (Balıkesir)
14) Erdin Bircan (Edirne)
15) Mehmet Göker (Burdur)
16) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
17) Mahmut Tanal (İstanbul)
18) Ali Şeker (İstanbul)
19) Musa Çam (İzmir)
20) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
21) Yaşar Tüzün (Bilecik)
22) Kadim Durmaz (Tokat)
23) Zülfikar İnönü Tümer (Adana)
24) Haydar Akar (Kocaeli)
25) Devrim Kök (Antalya)
26) Okan Gaytancıoğlu (Edirne)
27) Aytuğ Atıcı (Mersin)
Gerekçe Özet :
Türkiye'de şeker
pancarı üretimine 1998 yılından sonra kota uygulanmaya
başlanırken 2001 yılında yürürlüğe giren Şeker
Kanunuyla şeker üretimi ve arzında istikrarı sağlamak
amacı adı altında, üretilecek ve pazarlanacak şeker
miktarlarına ayrıntılı kotalar getirilmiştir.
2015/7530 karar sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla 2014-2015
pazarlama yılında nişasta kökenli şekerler için Şeker
Kurulu tarafından 250 bin ton olarak belirlenen kotanın yüzde 30
oranında artırılması
kararlaştırılmıştır.
Ülkemizde şeker
pancarı üretimine, şeker üretimine ve iç pazara verilebilecek
şeker miktarına kotalar getirilmesi ve nişasta bazlı
şeker (NBŞ) üretiminin kota dâhilinde de olsa önünün
açılmasına onay verilmesi, şeker pancarı üreticisi
çiftçiler ve şeker pancarı fabrikaları üzerinde ciddi sorunlar
yaratırken NBŞ kullanımının toplum
sağlığı üzerinde yaratacağı risklerde çok önemli
bir diğer sorunu oluşturmaktadır. Şeker Kanunu
uygulamaları sonucunda Türkiye'de şeker üretiminin geriletilmesi,
ithalata bağımlı kılınması, üretimde
NBŞ'lerin önünün açılması Türk tarımı ve
sanayileşmesi açısından hayati derecede önemli bir konudur.
Türkiye'de şeker
pancarı ekim alanları yıllar itibariyle azalıp 2013-2014
döneminde 288 bin ha olurken ABD 467 bin ha, Rusya 890 bin ha, Almanya 357 bin
ha, Fransa 361 bin ha alan şeker pancarı ekmiştir.
Pancar veya
kamıştan üretilen şekere sakaroz denilirken mısırdan
üretilen şekere nişasta bazlı şeker (NBŞ) denilir.
NBŞ'nin izoglukoz (HFCS) ya da glukoz şurubu olmak üzere iki türü
bulunmaktadır. Dünyanın en büyük NBŞ üreticisi ABD, dünya
NBŞ üretiminin yarısından fazlasını
gerçekleştirmektedir. ABDnin dünyanın bir numaralı
mısır üreticisi olarak üretim ana maddesi mısır olan
NBŞ'nin bir numaralı üreticisi de olması çok doğaldır.
2012 yılında ABD 22 milyar 233 milyon 636 bin dolar değerinde
273 milyon 820 bin 066 ton mısır üretmiştir. Aynı zamanda
ABD dünyanın bir numaralı mısır ihracatçısı
olarak 2012 yılında 13 milyar 982 milyon 404 bin dolar değerinde,
45 milyon 888 bin 272 ton mısır ihraç etmiştir; benzer
şekilde ABD NBŞ'nin de bir numaralı
ihracatçısıdır. Türkiye'de mısır üretimi
mısır talebini karşılamadığından 2012/13
döneminde 1 milyon 544 bin 531 ton, 2013/14 döneminde 1 milyon 261 bin 330 ton
mısır ithalatı gerçekleştirmiştir. Mısır ve
NBŞ üretimi ve ticaretinde en yüksek paya sahip olan ABD'nin, dünya
şeker piyasasını kendi ekonomi politikalarına ve
üstünlüklerine göre de yönlendirmekte olduğu çok açıktır.
Türkiye, şeker
pancarından şeker üretmek yerine NBŞ kotasını
artırarak şeker pancarından şeker üretimini engellemekte,
dolayısıyla şeker pancarı üretim alanlarını
daraltmaktadır. NBŞ üretim kotasının
artırılması ise mısır ham maddesinin
ithalatını gerekli kılmaktadır. Ülkemizde üretilip ülkemiz
ekonomisine, çiftçisine, tarımına katkı yapan şeker
pancarı tarımını kısıtlarken mısır
ithalatının önünü açacak NBŞ kotasının
artırılması, hangi ülke yararına iktisat politikası
üretildiğinin de sorgulanmasını gerektirmektedir.
Genetik yapısı
değiştirilmiş mısırın insan
sağlığı üzerinde yarattığı riskler söz
konusu iken mısırdan üretilen NBŞ'lerin sağlığa
verdiği zararların daha büyük olduğu yönünde çok ciddi
tartışmalar bulunmaktadır. Mısır ithalatı ve
NBŞ üretiminin ekonomiye verdiği zararların
dışında, insan sağlığı üzerinde
yaratacağı riskler çok daha önemli olmaktadır.
Türkiye'nin şeker üretim
politikalarının değerlendirilmesi, şeker pancarı
üretimine getirilen kotaların ekonomiye verdiği zararların
tespiti, NBŞ üretimi kotasının artırılmasının
hem ekonomik hem de sağlık açısından vereceği
zararların incelenmesi, şeker pancarı üretimine getirilen
kotaların tarım sanayileşmesine verdiği zararların
araştırılması, gelişmiş ülkelerin güdümünde
uygulamaya konulan tarım politikalarının ülke besin
güvenliğine ve ekonomisine yaptığı zararların tespit
edilmesi, ülkemizin uzun dönemli çıkarları lehine şeker üretimi
ve arzında istikrarı sağlamak için gerekli politikaların
üretilmesi amacıyla bir Meclis araştırmasına ihtiyaç
duyulmaktadır.
3.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşen ve 26 milletvekilinin, Türkiyenin ve KKTCnin
münhasır ekonomik bölgeleri üzerindeki asli haklarının
korunması için yapılması gerekenlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/89) (X)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Güney Kıbrıs Rum
Yönetiminin (GKRY) tek taraflı olarak deniz yetki alanları
belirleme, ruhsat verme ve denizde hidrokarbon arama, çıkarma faaliyetleri
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki kıta sahanlığı alanlarıyla
çakışmaktadır. GKRY'nin İsrail, Lübnan ve Mısır
başta olmak üzere diğer ülkelerle geliştirdiği ikili
ilişkiler ve antlaşmalarla çıkarlarını maksimize
etmesine karşı Türkiye'nin etkili bir politika geliştirememesi,
Türkiye'nin hareket alanını daraltıp
yalnızlaştırırken egemenlik haklarından doğan
çıkarlarını da koruyamaz duruma düşmesine neden
olmuştur. Akdeniz'le ilgili MEB haritaları incelendiğinde
Türkiye'nin MEB alanı neredeyse yok görülmektedir. Türkiye'nin deniz yetki
alanlarındaki egemenlik haklarını koruması için gerekli
askerî ve siyasi irade hâlihazırda hâlen gösterilmemektedir. Türkiye'nin
Akdeniz'deki deniz yetki alanlarındaki her türlü ekonomik potansiyelinin
belirlenmesi, Türkiye'nin Doğu Akdeniz havzasında hukuki hakkı
olabilecek hidrokarbon varlığı olan bölgelerin tespit edilip
değerlendirilmesi, Doğu Akdeniz'deki doğal kaynaklar
üzerindeki haklarımıza yapılan müdahalelerin incelenip
önlenmesi; GKRY'nin tek yanlı olarak ısrarla sürdürdüğü deniz yetki
alanları belirleme, ruhsat verme ve denizde hidrokarbon arama,
çıkarma faaliyetlerini durduracak etkili politikaların belirlenmesi;
Türkiye'nin ve KKTC'nin MEB'si üzerindeki asli haklarının
korunması için gerekli önlemlerin tespit edilmesi ve uygulanmaya
konulması, deniz yetki alanlarımızdaki egemenlik haklarımızın
korunmasında gözlemlenen zafiyetin giderilmesi, deniz yetki
alanlarının sınırlandırılması hususunda
bölgesel ortaklıkların geliştirilmesi ve Türkiye'nin MEB
çıkarlarının korunması için gerekli politikaların
üretilmesi amacıyla, Anayasa'nın 98inci ve TBMM İç
Tüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri gereği, Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz. 01/12/2015
Saygılarımızla.
1) Haluk
Pekşen (Trabzon)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Gülay Yedekci (İstanbul)
4) Gürsel Erol (Tunceli)
5) Hüseyin
Yıldız (Aydın)
6) Kamil Okyay Sındır (İzmir)
7) Atila Sertel (İzmir)
8) Ali Yiğit (İzmir)
9) Şerafettin
Turpcu (Zonguldak)
10) Ahmet
Akın (Balıkesir)
11) Murat Bakan (İzmir)
12) İbrahim
Özdiş (Adana)
13) Erdin Bircan (Edirne)
14) Mehmet Göker (Burdur)
15) Özkan
Yalım (Uşak)
16) Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul)
17) Mahmut Tanal (İstanbul)
18) Ali Şeker (İstanbul)
19) Musa Çam (İzmir)
20) Ünal
Demirtaş (Zonguldak)
21) Kadim Durmaz (Tokat)
22) Zülfikar
İnönü Tümer (Adana)
23) Haydar Akar (Kocaeli)
24) Mustafa Tuncer (Amasya)
25) Devrim Kök (Antalya)
26) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
27) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
Gerekçe Özet:
Denizlerin
doğal kaynakları ve zenginliklerinin işletilmesi için kıta
sahanlığı (en fazla 350 deniz mili) ve münhasır ekonomik
bölge (MEB) (en fazla 200 deniz mili) çerçevesinde deniz yetki
alanlarının belirlenmesi, egemenlik haklarının ilanı
ve korunması ülkemizin güvenliği, refahı ve çıkarları
açısından çok önemli bir konudur. Kıta sahanlığı
deniz yatağı ve yer altının mineral ve diğer
canlı olmayan kaynaklarını kapsarken MEB deniz
yatağının üzerindeki suların, deniz
yatağının ve bunun toprak altının canlı ve
canlı olmayan doğal kaynaklarının
kullanımını kapsamaktadır. MEB kavramı daha
kapsayıcı olduğundan dolayı, ülkeler kıta
sahanlığı yerine artık MEB üzerine
yoğunlaşmışlardır. Ülkeler MEB alanlarını
ilan ederek denizlerdeki egemenlik haklarını belirlemektedirler.
GKRY Hükûmeti 26
Ocak 2007 tarihinde kabul ettiği bir yasayla ilan ettiği 13 adet
petrol arama ruhsat sahası bölgesinde, 16 Şubat 2011 tarihinde petrol
arama lisansı için ihale sürecine başlamıştır.
GKRY'nin çeşitli şirketlere Akdeniz'de hidrokarbon arama
ruhsatları vermeye başlaması, hem Türkiye'nin hem de KKTC'nin
hak ve çıkarlarının hiçe sayılmasıdır. GKRY'nin
tek taraflı olarak deniz yetki alanları belirleme, ruhsat verme ve
denizde hidrokarbon arama çıkarma faaliyetleri Türkiye'nin Doğu
Akdeniz'deki kıta sahanlığı alanlarıyla (sözde 1, 4,
5, 6 ve 7 no.'lu sahaların bir kısmı)
çakışmaktadır. GKRY, Türkiye'nin kıta
sahanlığını ihlal ederken KKTC'nin iradesi de hiçe
sayılarak KKTC'nin 22 Eylül 2011 tarihinde TPAO'ya verdiği G ve F
ruhsat sahalarını da yasa dışı olarak işletmek
istemektedir.
GKRY'nin sözde MEB bölgesinde
ilan ettiği 13 adet ruhsat sahasının toplam yüz ölçümü 70 bin
kilometrekaredir. 1, 4, 5, 6 ve 7 nolu parseller Türkiye'nin kıta
sahanlığının 7 bin kilometrekarelik kısmıyla
çakışmaktadır. GKRY'nin egemenliği altındaki
alanın yaklaşık 5.896 kilometrekare olduğu düşünüldüğünde,
Türkiye'nin deniz egemenlik alanına yapılan saldırının
büyüklüğü daha net anlaşılacaktır.
GKRY'nin ilan ettiği
MEB, Mısır, İsrail ve Lübnanla yaptığı deniz
yetki alanları sınırlandırma anlaşmaları ve
ruhsatlandırdığı bölgeler birlikte dikkate
alındığında, Türkiye'nin MEB alanını yok farz
etmeye yönelik politikaların yürürlüğe konulmasına ciddi bir
karşı tavır alınmamıştır ve hâlen bu
konudaki siyasi iradesizlik devam ettirilmektedir. Akdeniz'le ilgili MEB
haritaları incelendiğinde Türkiye'nin MEB alanı neredeyse yok
görülmektedir.
Türkiye'nin deniz yetki
alanlarındaki egemenlik haklarının korunması için gerekli
askerî ve siyasi irade hâlihazırda hâlen gösterilmemektedir. Türkiye'nin
Akdeniz'deki deniz yetki alanlarındaki her türlü ekonomik potansiyelinin
belirlenmesi ve MEB'inin ilan edilmesi, Türkiye'nin Doğu Akdeniz
havzasında hukuki hakkı olabilecek hidrokarbon varlığı
olan bölgelerin tespit edilip değerlendirilmesi, Doğu Akdeniz'deki
doğal kaynaklar üzerindeki haklarımıza yapılan
müdahalelerin incelenip önlenmesi; GKRY'nin tek yanlı olarak ısrarla
sürdürdüğü deniz yetki alanları belirleme, ruhsat verme ve denizde
hidrokarbon arama, çıkarma faaliyetlerini durduracak etkili
politikaların belirlenmesi; Türkiye'nin ve KKTC'nin muhtemel MEB'i
üzerindeki asli haklarının korunması için gerekli önlemlerin
tespit edilmesi ve uygulanmaya konulması, deniz yetki
alanlarımızdaki egemenlik haklarımızın
korunmasında gözlemlenen zafiyetin giderilmesi, deniz yetki
alanlarının sınırlandırılması hususunda
bölgesel ortaklıkların geliştirilmesi ve Türkiye'nin muhtemel
MEB çıkarlarının korunması için gerekli politikaların
üretilmesi amacıyla bir Meclis araştırmasına ihtiyaç
duyulmaktadır.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
biraz önce Sayın Dilipakın sataşmadan dolayı söz istemesi
üzerine tutanakları getirteceğimi belirtmiştim. Sayın
Dilipak burada yok ama kayıtlara geçmesi anlamında kısa bir
açıklama yapacağım.
Sayın Hakverdinin
-sözlerini okuyorum- Evet, bu arkadaş buradan bana çok büyük tepki
gösterdi, hem de bağırdı. Lütfen arkadaşı terfi
ettirin. diye bir beyanı var ama somut bir kişiye yönelik, isim
zikredilerek sarf edilen bir cümle değil. Ayrıca, daha sonraki
konuşmasında -tutanaklardan okuyorum- Sayın Hakverdinin Yok,
kimseye söylemedim ben. şeklinde bir beyanı var.
Dolayısıyla sataşmadan dolayı Sayın Dilipakın
özelinde söz verme durumu hasıl olamamaktadır diye kayıtlara
geçmesini istedim.
Evet, Sayın
milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, HDP Grubunun vermiş
olduğu soru, araştırma ve genel görüşme önergelerinde
İç Tüzük ve Anayasaya aykırı bir durum olmamasına
rağmen Meclis Başkanlığınca iade edilmesi nedeniyle
denetim görevlerini yapamaz hâle geldiklerine ve Meclis
Başkanlığının bu konuyla ilgili Genel Kurulu
bilgilendirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, şimdi, elimde bir dosya var.
Bu dosya, uzun süredir aslında burada da birkaç defa
tartıştığımız bir sorunla ilgili. Özellikle yeni
Meclis Başkanımızın İç Tüzükün veya Anayasanın
gerektirdiği durumlarda onları referans alarak soru önergelerini ve araştırma
önergelerini değerlendirme yerine, daha çok kendi kişisel
görüşleri, siyasi görüşleri ve ideolojik bakışı
doğrultusunda değerlendirilmesi nedeniyle grubumuza tekrar iade
edilen önergelerden oluşuyor. Buraya bir kısmını getirdim,
buraya sadece grubumuza iade edilen önergelerin bir kısmını ben
getirdim.
Şimdi ortaya öyle bir
durum çıkıyor ki biz, Halkların Demokratik Partisi olarak
halkımızın bize vermiş olduğu denetim görevini yapamaz
duruma geliyoruz. Elimdeki önergelerin hiçbirinde İç Tüzüke ya da
Anayasaya aykırı en küçük bir ibare yok, daha çok Meclis
Başkanının kişisel görüşlerine aykırı
birtakım cümleler olmuş olabilir; öyle düşünüyoruz. Daha önceden
hem Genel Kurulda dile getirdiğimizde hem Başkanlık
Divanında bu konu dile getirildiğinde belli bir hassasiyetin
gösterileceği ifade edilmişti.
Bakın, ben
birkaç örnek okumak istiyorum size: Sivil yurttaşların yaşam
hakkı ihlal edilmiş. denildiği için araştırma
önergesi grubumuza iade edilmiş. Burada birkaç örneği özellikle ifade
edeyim ki yani varmış olduğumuz bu aşamanın en
azından vahameti anlaşılsın.
Bir başka
önergede Bu yasaklar sırasında 78 sivil yurttaşımız
yaşamını yitirmiştir. Cümle aynen bu. 78 sivil
yurttaşımız yaşamını yitirmiştir. ifadesi
iade sebebi olarak iletilmiş.
Yine bir
başka araştırma önergesindeki Hukukun Anayasa üzerinden bizzat
Cumhurbaşkanının ağzıyla askıya
alındığının açıklanması. bir iade gerekçesi
olarak gösterilmiş.
Yine bir
başka önergede, soru önergesi vermişiz, 8 numaralı soruyu iade
sebebi olarak göstermiş. Soru şu: Mürşitpınar
Sınır Kapısından resmî izinle Türkiyeye giriş yapan
6 yaralı YPGlinin Ankarada tedavi görürlerken gözaltına
alınarak Ahrar el-Şam kontrolündeki Cilvegözü Sınır
Kapısından esir olarak teslim edilmesi konusunda hâlen Hükûmetinizden
bir izahat alınamamış olması bu savaş suçunu kabul
ettiğiniz anlamına mı gelmektedir? sorusu. Bu,
uluslararası kamuoyunda da yankı uyandıran bir konu. Buraya
AFADın kimlik kartıyla gelen 6 Rojavalının, onların
savaşmış olduğu güçlere teslim edilmesiyle ilgili bir
husus.
Yine aynı
şekilde
BAŞKAN
Sayın Baluken, sanıyorum bütün önergelerde benzeri ifadeler var.
Talebinizi öğrenebilir miyim?
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, yani bu ibarelerinin hiç birinde
İç Tüzüke ya da Anayasaya aykırı bir durum yok. Özellikle grup
olarak da biz bu önergeler iade edildikten sonra bir daha böyle bir durum
yaşanmasın diye hassasiyet de gösteriyoruz ama buna rağmen,
işte Sivil yurttaş yaşamını yitirmiştir.
cümlesi üzerinden bile eğer önergelerimiz iade ediliyorsa burada,
Halkların Demokratik Partisine Kendi yapmış olduğunuz
tespitler ya da görüş açınız doğrultusunda bu Mecliste
çalışma yapamazsınız. mesajı verilmek isteniyor.
Arkanızdaki yazıda Egemenlik, kayıtsız şartsız
milletindir. diyor. Biz de kayıtsız şartsız
egemenliği taşıyan milletin oylarıyla buraya gelmiş
milletvekilleriyiz ve grup olarak da iktidar partisinin yanlış
uygulamalarıyla ilgili denetim görevimizi yapmak üzere buradayız.
Şimdi, Meclis Başkanının bu şekilde keyfî tutumuyla
karşılaşacaksak bu durumda bizim gerçekten bu Mecliste
çalışacak bir alanımız kalmayacak demektir.
Ayrıca -diğerlerine
artık girmeyeyim ama- şöyle de bir örnek vereyim size: Bir
araştırma önergemiz de Sayın Başkan, 15/12/2015 tarihinde
ve 22/12/2015 tarihinde 2 kez Genel Kurulda görüşülmüş ancak Genel
Kurulda görüşülen önerge daha sonra tekrar iade edilmiş. Şimdi,
bu, tamamen Meclis Başkanının keyfî uygulamasıyla ilgili
bir durum. Diğer siyasi partilerin de bu konuda zaman içerisinde bazı
şikâyetleri vardı ve yine, onlar da burada dile getirdiler.
Ben bu durumla ilgili oturuma
ara vermeniz gerektiğini, Meclis Başkanını ya buraya davet
ederek grup başkan vekilleriyle görüşmelerini sağlamanız
gerektiğini ya da bunların İç Tüzüke ve Anayasaya aykırı
olmadığı hâlde neden iade gerekçesi
yapıldığının bilgisini size iletip sizin de Genel
Kurulu bilgilendirmeniz gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde,
dediğim gibi, biz burada denetim görevimizi yapamayacak duruma
geleceğiz.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baluken.
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Meclis Başkanlığının,
soru, araştırma ve genel görüşme önergelerinde İç Tüzük ve
Anayasaya uygun denetim yaptığına ve Meclis
çalışmalarında partiler arasında ayrım
yapılmadığına ilişkin konuşması
BAŞKAN
Sayın Meclis Başkanı elbette ki her türlü araştırma
önergesinde veya yazılı sorularda İç Tüzükün 67nci
Anayasanın 138inci maddesine uygun bir denetim yapmakta. Mutlaka
yaptığı denetim sonunda iade ettiği yazılar varsa
gerekçesini de belirtmektedir. Bunu sadece kendi grubunuza yönelik bir
tavır olarak algılamamanızı öneririm çünkü şimdiye
kadar 23üncü Yasama Döneminde Başkanlığa sunulan 1.113 araştırma
önergesinden 7si, daha sonra 24üncü Yasama Döneminde 3.355
araştırma önergesinden 38i Anayasa ve İç Tüzükte belirtilen
şartları taşımadığından iade edilmiş.
Yine 26ncı Yasama Döneminde ise bugün itibarıyla
Başkanlığa sunulan 494 araştırma önergesinden 59u
iade edilmiştir. Elbette ki, Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir. Bunun ifadesinde Meclis pratiğinde bir
parti anlamında bir ayrım yapılacağına ve
yapıldığına inanmak istemem, böyle de
algılanmasını da istemem, böyle bir kasıt
olmadığına da inanırım, düşünürüm.
Dediğim
gibi Sayın Meclis Başkanı, bunu, İç Tüzükün ve
Anayasanın kendine emrettiği kurallar çerçevesinde
değerlendirmektedir. Bu konu sizin açınızdan bir sorun ise
eğer, Meclis Başkanıyla elbette bu konuyu görüşebilirsiniz.
Çalışma ekonomisi açısından ben görüşmelere devam
edeceğim. Siz bu süre içinde veya daha sonraki bir zaman diliminde burada
dile getirdiğiniz sorunları Meclis Başkanımızla
paylaşabilirsiniz. Talepleriniz kayda da geçti zaten. Sanıyorum
hasıl olan amaca ulaşılmıştır kayda geçmesiyle
diye düşünüyorum.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkanım, hayır.
BAŞKAN
Buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Şimdi, biz bu konuda Meclis
Başkanıyla görüşmeler yaptık zaten. Başkanlık
Divanında da bu konu, Başkanlık Divanı üyesi olan
vekillerimiz tarafından dile getirildi. Ancak bu konuyla herhangi bir
ileriye doğru gidişle ilgili olumlu bir gelişme
yaşanmadı. Yani neredeyse HDPnin vermiş olduğu her soru
önergesi veya araştırma önergesi artık iade edilecek bir noktaya
geldi.
Şimdi, ben
size açık cümleleri okuyorum, hani İç Tüzük ve Anayasa gerekçesine
dayandırıyorsunuz ya: Bu yasaklar sırasında 78 sivil
yurttaş yaşamını yitirmiştir. Bu cümlenin neresi
İç Tüzüke aykırı, neresi Anayasaya aykırı. Ya da
demin, yine okuduğum Sivil yurttaşların yaşam hakkı
ihlal edilmiş. Bugün reddettiği bir gerekçede Kolluk güçleri ve
mülki amirler ambulansa izin vermemiştir. ibaresi geçtiği için bir
gerekçe oluşturuyor. İç Tüzüke ve Anayasaya dayanmayan, kendi
kişisel görüşlerine dayanan bir iade durumu söz konusudur.
BAŞKAN Anladım
Sayın Baluken, bunları söylediniz.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Dolayısıyla, bunu netliğe
kavuşturmanız lazım.
BAŞKAN Bunları
söylediniz biraz önceki konuşmanızda ama siz de gayet iyi
biliyorsunuz ki şu anda Meclisi, Genel Kurulu yönetme durumunda olan şahsımın
yani benim, Meclis Başkanlığı tarafından iade edilen
araştırma önergesi ve genel görüşme talepleri konusunda
yapabileceğim bir işlem yok şu anda.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Biz talebimizde ısrarcıyız Sayın
Başkan. Eğer tutumunuzda bir değişiklik olmazsa usul
tartışması açacağım.
BAŞKAN Tutumumda bir
değişiklik yok çünkü benim yapabileceğim bir işlem yok.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) O zaman tutumunuz hakkında usul
tartışması açılmasını istiyorum.
BAŞKAN Zaten bunun
için, usul tartışması açmak için herhâlde beni bir işlem
yapmaya zorladınız ama İç Tüzükle ilgili olarak bu konuda benim
yapabileceğim herhangi işlem olmadığını siz de
gayet iyi biliyorsunuz. Tabii ki usul tartışması açarım bu
konuda ama usul tartışmasına yer olduğunu da
düşünmüyorum.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Lehte
MEHMET DOĞAN KUBAT
(İstanbul) Lehte
OKTAY VURAL (İzmir)
Lehte
BAŞKAN Lehinde,
Sayın Vural.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Lehte
BAŞKAN Lehinde,
Sayın Bostancı.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Aleyhte
BAŞKAN Aleyhte,
Sayın Altay.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Aleyhte
BAŞKAN Aleyhte,
Sayın Baluken.
Usul
tartışması açtım.
Lehte ilk konuşma
Sayın Oktay Vurala ait. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz, üç dakika süreniz
var.
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, HDP Grubunun soru, araştırma ve genel
görüşme önergelerinin Meclis Başkanlığınca iade
edilmesiyle ilgili bir işlem yapmamasının İç Tüzük
hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, bu usul
tartışmasına aslında bakıldığında,
sizin yaptığınız bir uygulama söz konusu değil.
Eğer Danışma Kuruluna müstenit olan bir araştırma
konusuyla ilgiliyse ki daha önce bizde oldu, bu Danışma Kuruluna
getirdiğimiz ve görüşülmesini istediğimiz araştırma
önergemizi iade ettiği için Danışma Kurulu önerimiz havada
kalmıştı. Bunun üzerine bir usul tartışması açmak
durumunda kalmıştık ama burada Başkanlığın
yapacağı ilave bir işlem yok. Bu durumda bu işlemlerle
ilgili Meclis Başkanlığının iradesi söz konusu. Dolayısıyla,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemi ya da sizin bu gündemle ilgili bir konuyu
öne almak ya da geriye bırakmak gibi hususlarla ilgili bir işlem
yapmadığınız için, açıkçası sizin bu konuda -bu
tutumun- karar verebilecek durumda olmadığınızı ifade
etmek istiyorum. Bu konuda müspet bir tavır içinde olsanız ne
yapacaksınız, elinizde hangi imkân var? Dolayısıyla bu,
hukuken imkânsız bir süreç. Bu usul tartışması sonucunda
hangi yanlışı göreceksiniz, nasıl düzelteceksiniz? Bunu
yapmanız mümkün olmadığına göre, usul
tartışmasının açılmasının gerekli
olmadığı kanaatindeyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Ben
teşekkür ederim.
Aleyhte olmak üzere,
Sayın Balukene söz vereceğim.
Süreniz üç dakika, buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, burada ifade
ettiğimiz konu son derece önemli bir konu. Yani, bir siyasi partinin bütün
araştırma önergelerini, soru önergelerini sudan gerekçelerle bir Meclis
Başkanı eğer reddediyorsa, o siyasi partinin denetim görevine
doğrudan müdahale ediyorsa bu durumun mutlaka düzeltilmesi gerekir.
Nitekim, ifade ettiğim gibi, hem kendisiyle yapılan kişisel
görüşmelerde hem de Başkanlık Divanında bu konu gündeme
getirildiğinde yani bize vermiş olduğu tatmin edici bir
yanıt yok. Burada okuduğum cümlelerin hangisinin İç Tüzüke ve
Anayasaya aykırı olduğuna dair bize iletilmiş olan bir
geri dönüş yok.
Burada içinizde bulunan
herhangi bir milletvekili de çıkıp işte Bu yasaklar
sırasında 78 sivil yurttaş yaşamını
yitirmiştir. cümlesinin İç Tüzüke ve Anayasaya aykırı
olduğunu düşünüyorsa, böyle bir bilgiye sahipse onu da dinlemeye
hazırız. Ama burada Meclis Başkanı tamamen ideolojik
davranıyor, Meclis Başkanı olduğunun bilincinde değil.
Parlamento Dergisine röportaj vermiş manşetten, yeni anayasanın
başkanlık sistemine dayanması gerektiğini söylüyor. Böyle
bir şey olabilir mi? Anayasa Uzlaşma Komisyonunda çalışmaların
başında olan kişi, bir siyasi partinin anayasa teklifiyle ilgili
doğrudan görüş belirten bir konuya değiniyor.
Diğer taraftan, bizim
HDP Grubu olarak, HDP milletvekili olarak sahada
yaşadığımız sayısız sorun var, hepsini
kendisine ilettik. Ayrımcı yaklaşımlar var, parti olarak
neredeyse artık hiçbir görevimizi yapamayacak durumla karşı
karşıya olduğumuz bir ayrımcılık var ama
hiçbiriyle ilgili bir tutum geliştirmiyor.
Bakın, altı
ayı aşkın bir süredir vekillerimiz cezaevlerine gidemiyorlar.
Utanç verici bir durum. Yani, CHPden, MHPden, AKPden herhangi bir milletvekili
bir cezaevini ziyaret etmek istediği zaman ona onay çıkıyor,
HDPden bir milletvekili cezaevlerine gitmek için başvurduğu zaman
dilekçelere cevap verilmeyecek şekilde reddediliyor. Meclis
Başkanına iletiyoruz İlgili bakanlarla görüşüp niye bu
durumu düzeltmiyorsun? diyoruz ama maalesef, ortada, Meclis
Başkanlığının taşıdığı
ağırlığa denk düşecek, tarafsızlığa
denk düşecek hiçbir tutum yok. Milletvekillerimiz darbediliyor, öldürücü
müdahalelere maruz kalıyor, evleri basılıp, işte, orada
yaşam hakları tehdit ediliyor, Meclis Başkanına iletiyoruz,
hiçbir gelişme yok. Dolayısıyla, bunlarla ilgili durumun
düzeltilmesi açısından burada ifade ettik. Doğru olan
yaklaşım da Başkan, sizin oturuma ara verip Meclis
Başkanından bilgi almanız, HDP ve Genel Kurulu bu konuda
bilgilendirmenizdi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Umarım ki
bu tutumunuzu değiştirirsiniz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Tutumumun lehinde Sayın Naci Bostancı
konuşacak.
Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; esasen sizin yönetiminize
ilişkin herhangi bir problem yok, bu çerçevede 63e göre bir usul tartışması
açılması manasız. İç Tüzükün 67nci maddesine göre,
Sayın Başkan kendisine gelen, Meclise intikal eden önergelere
ilişkin bir düzenleme yetkisine sahip, bu yetkisini de
kullanmış. Bu yetkisini sistematik bir şekilde HDP'nin
önergelerine karşı kullandığı iddiası
boşlukta bir iddiadır çünkü her gün sizin önergelerinizi burada
dinliyoruz, her gün dinliyoruz Sayın Baluken, her gün burada sizin
önergeleriniz üzerine tartışıyoruz. Dolayısıyla iddianız
ile Meclisin her günkü zabıtları ve gündemi çelişiyor.
İkincisi: Egemenlik kayıtsız
şartsız milletin. Elbette milletin ve burada Meclis o millet
iradesini temsil ediyor ama bu şu anlama gelmiyor: Aklımıza
estiği gibi davranırız, aklımıza estiği gibi
burada uygulamalar yaparız. Öyleyse Anayasa niye var, İç Tüzük niye
var, yasalar niçin var?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Söylenenlerin
hangisi Anayasaya aykırı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Yasalar bir
irade kullanılırken kim kullanırsa kullansın o iradenin
nasıl şekilleneceğine ilişkin kuralları gösterir,
elbette kurallar olacak. Eğer son zamanlarda sizin önergelerinize
ilişkin bir problemin ortaya çıktığını düşünüyorsanız
bunu biraz da Meclisteki dilinize, önergelerinizin içeriğine, burada
kullandığınız üsluba ilişkin bir problem var mı
diye düşünmeniz uygun olur. Şimdi gelip buraya AKPnin dayattığı
savaş konsepti
diye başlarsanız bir kere ben bunu şiddetle
reddederim, bunu bir eleştiri olarak da görmem. Çünkü, bu açıktan
açığa, sanki PKK ile AK PARTİ karşılıklı
siyasi rekabet içerisinde Ey AK PARTİye karşı olan muhalifler,
siz de safınızı belirleyin. diyen bir çağrıdır.
Burada açıkça yaşanan, terör örgütünün bu millete Kürtüyle,
Türküyle meydan okumasıdır ve bu meydan okumaya karşı bu
devlet elbette cevap verecektir. Ne adına? Millet adına. Cevap veren
bu devlet, sizin de çeşitli suçlamalarınızla karşılaşan
bu devlet sizin de bir parçası olduğunuz, burada temsil
ettiğiniz devlettir. O bakımdan benim HDPye tavsiyem -birbirimize
tavsiyelerde bulunuyoruz ya- kendinizi o çukurların arkasına
atmayın. Türkiye'nin başka yerlerine de açılın,
söylediğiniz sözler milyonlarca insan tarafından nasıl
anlaşılıyor, lütfen buna da biraz dikkat edin
Türkiyelileşme iddianız hâlen varit ise, geçerli ise.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan
BAŞKAN Usul tartışması bitsin,
vereceğim söz size.
Aleyhte Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yani Meclis
Başkanının aleyhinde, sizin değil.
Geçti mi tutanaklara?
OKTAY VURAL (İzmir) Ama Meclis Başkan
Vekilinin uygulamalarıyla alakalı.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Balukenin müşteki olduğu konu
bizim de defaatle Meclis Başkanlığına hem söz hem
yazılı olarak başvurduğumuz konulardan.
Buradaki herkesin, Meclis Başkanı da buna
dâhil, orta yerdeki Anayasaya ve İç Tüzüke uyması gerekir. Kimse
kaynağını Anayasadan almadığı bir yetkiyi de
kullanmaya kalkmamalıdır hangi koltukta oturursa otursun. Şimdi,
bizim de geçmişte Meclise verdiğimiz bazı araştırma
önergeleri -Meclis Başkanının kendisinin de
baktığına inanmıyorum- Meclis bürokratları
tarafından, Kanunlar tarafından şu veya bu sakıncalarla,
çekincelerce -sakıncadan çok çekinceyle- sanıyorum Başkana
getiriliyor, Başkan da bir koruma güdüsüyle belli tasarruflarda bulunuyor.
Geçmiş zamanda da geçmiş başkanlarda da bunun örneğini çok
gördük ama bu Sayın Başkan da bu örnek pik yaptı, had safhaya
çıktı.
Buradan Sayın
Başkana bir tavsiyem var. Sayın Başkan bir koruma güdüsü içine
girecekse -ki bu olabilir- Sayın Başkanın koruma güdüsü içinde
hareket edeceği iş hukukun üstünlüğüyle ilgilidir, insanın
ve milletin menfaatiyle ilgilidir. Sayın Başkanın, Hükûmeti,
Cumhurbaşkanını, hatta -ne söylediğimi bilerek söylüyorum-
devleti koruma iç güdüsüne girmesine gerek yok.
Bu kürsü özgür bir kürsüdür.
Kürsü masuniyeti diyoruz, kürsü dokunulmazlığı diyoruz. Şu
var şimdi, uygulamada şu oluyor: Kürsüde her şey serbest,
yazılı olan araştırma önergesi, soru önergeleri bir
denetime sahip. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının
görevleri İç Tüzük 14te tanımlanmıştır. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin görevleri de Anayasa 87de
tanımlanmıştır. Kimse işgüzarlık yapmasın.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanın yaptığı,
açık söylüyorum, bir işgüzarlıktır. Buna hakkı da
yoktur, haddi de yoktur. Ben bir araştırma önergesi vererek, bir soru
önergesi vererek bir konuyla ilgili, bir yetkiliyle, bir makam işgal eden
biriyle ilgili laf ederim. Efendim 138. Bu 138i de herkes kafasına göre
yorumluyor. 138i herkes iyi okusun. 138 sadece yargı yetkisinin
kullanılmasıyla ilgili bir tahdit getirmiş. Yoksa bir konu
mahkemelik oldu diye bu konuda herkes ağzına fermuar çekecek
değil.
Bu vesileyle şunu da
söylemem lazım: Bu Parlamentoda bir uygulama birliğine de ihtiyaç
var. Her oturumu yöneten Meclis başkan vekilinin kendi kafasına göre,
kendi perspektifine göre Genel Kurulu -sizin için söylemiyorum bunu- bir sevk
ve idare yetkisi yok.
60a göre söz meselesi, çok
tatsız bir hâl almıştır. Bir başkan vekili 50
kişiye söz verirken bir başkan vekili hiç kimseye söz vermemektedir.
Elbette bu konudaki tasarruf oturumu yöneten başkan vekiline aittir ama bu
konuda bir orta yol bulunamaz mı? Burası milletin Meclisi. Milletin
vekilleri gelmiş, burada, memleketin dört bir yanındaki yangınla
ilgili, şikâyetle ilgili, sıkıntıyla ilgili derdini
Hükûmete anlatacak Hükûmeti bulabilirse. Hükûmeti de Mecliste bulmak mümkün
değil. Hükûmeti de Parlamentoya daha saygılı olmaya davet
ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN - Size
sataşmadan dolayı
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, Sayın Bostancı
konuşması sırasında bizim bütün önergelerimizin,
konuşmalarımızın İç Tüzüke, Anayasaya
aykırı olduğunu burada bizzat müşahede ettiğini
söyleyerek sataştı. Ona cevap vereceğim.
BAŞKAN İç
Tüzüke aykırı demedi de...
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Öyle dedi, onu kastetti.
BAŞKAN Burada
konuşuyorsunuz zaten, anlatıyorsunuz her şeyi. dedi.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Zaten biz de tanıklık ediyoruz. dedi.
BAŞKAN Buyurun, iki
dakika verelim.
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının usul görüşmesinde yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biz önergeye ne
yazacağımıza, burada nasıl
konuşacağımıza Sayın Bostancıdan ya da AKPli
yetkililerden müsaade alarak karar verecek değiliz. Öyle olmuş
olsaydı herhâlde aynı siyasi partide olurduk. Tam tersine, burada
ifade ettiğimiz bütün o konuşmaların tamamını, belli
ölçüde, demokratik geleceğimizle ilgili, halklarımızın bir
arada yaşamasıyla ilgili duymuş olduğumuz kaygıdan
dolayı son derece hassasiyetle ortaya koyuyoruz.
AKPnin savaş konsepti
demişiz, rahatsız olmuşsunuz. Yalan mı?
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Yalan.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) İki buçuk yıl boyunca biz çözüm süreci masasında bu
ölümlerin tamamını engellemedik mi? Çatışmalardan
kaynaklı tek bir ölüm o süreç içerisinde yaşandı mı? Peki,
o çözüm süreci masasında, eğer resmî müzakerelere geçilirse, bir
izleme heyeti adaya geçerse bir hafta içerisinde kırk yıllık
çatışma bitecek şeklinde anlaşmış
mıyız? Devletin kayıtlarına bakabilirsiniz. Ama bir hafta
barışa uzak bir mesafedeyken birisi çıkıp İzleme
heyeti olmaz., Masa yok., Taraf yok., Çözüm yok., Kürt sorunu yok.
deyip sonra kamuoyuna ifşa edilen çöktürme planlarını sahaya
sürerse bunun adı nedir? Savaş konseptidir işte. Öyle, terörle
mücadele söylemleriyle halkı kandıramazsınız.
Bakın, üç gündür burada
ifade ediyoruz, Bodrumda bekleyen yaralı ve cenazelerin hastaneye nakli
bir terörle mücadele konusu mudur? Böyle bir şey var mı? Sosyal hukuk
devletiyseniz yapmanız gereken şey bellidir, hastaneye taşırsınız,
soruşturmalık olanı soruşturursunuz. Ama burada,
mevzuatı bir kenara bırakın, mevzuatı takmayın, biz
rejimi değiştirdik, peşinden Anayasa gönderin diyen bir zihniyet
varsa kusura bakmayın, burada mevcut konseptin adı da tam da
bahsettiğimiz savaş konseptidir, Kürt halkına karşı
yapılmış bir savaş konseptidir.
Teşekkür ederim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Bostancı, buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın konuşmacı, AK PARTİyi Kürt halkına
karşı savaş konsepti içinde bir iktidar olarak
tanımlamıştır, bu açık bir sataşmadır.
BAŞKAN Buyurun, iki
dakika
4.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; insaf ve
vicdan gerekir. Türkiyede kimlik, kültür meselelerini demokratik ve özgürlükçü
bir zeminde çözmek için siyasi risk adına ne varsa bunu göze alarak
siyasetinin en temel kuralı şeklinde sahaya çıkan AK
PARTİdir. Daha önce hiçbir siyasi grup, hiçbir siyasi çevre buna cüret
edememiştir. Yeter ki rızaya dayalı bir şekilde bu ülkede
birlik ve kardeşlik olsun, her şey demokratik zeminde
konuşulsun, her şey demokratik bir şekilde teşekkül eden
iktidar ilişkileri üzerinden, Meclis üzerinden yürüsün; AK PARTİnin
durduğu yer burasıdır. Evet, çok çeşitli girişimler
oldu, nihayet 2013ten sonra, o siyasi ilişkileri de üstlenen birisi diye
hitap ettiğiniz kişi Değil kolumu, gövdemi koyarım.
diyerek bu işin öncülüğünü yaptı Sayın Baluken,
biliyorsunuz.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Şimdi ne yapıyor?
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Böylesine yapan bir insan, böylesine yapan bir siyaset, bir
anlayış eğer temmuz ayında bu terörist kalkışma
karşısında, devletin kudreti marifetiyle halka, bu ülkeye
yönelik bu tehdidin karşısında duruyorsa sorulması gereken
soru şudur: 2013te siyasi risk üstlenerek çözüm sürecini başlatanlar
hangi tehdit ve tehlikeyi görerek şimdi bu yönteme müracaat etmek
durumunda kaldılar? Haklı, haysiyetli, doğru soru budur.
AK PARTİ milletle
kucaklaşmaya devam edecek. Bu millete, Kürtüyle, Türküyle meydan okuyan teröre
karşı da gereken cevabı verecektir.
Saygılarımla. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Vural
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, aslında, tabii, terörle mücadele bir siyasi partinin
yürüttüğü mücadele değildir; açıkçası, siyasi çözüm
arayışlarının kirlettiği il ve ilçelerimizi temizlemek
için devletimizin güvenlik güçlerinin yürüttüğü bir mücadeledir.
Haysiyetli bir soru daha
sormamız lazım: Bu terör örgütü bu ilçelere, bu illere gelirken,
hendekleri kazarken, bu kadar silahı, bu kadar kurşunu getirirken,
valilere Operasyon yapmayın. talimatı verenler ya da bu süre içerisinde
bu silahları görmezden gelenler bu haysiyetli soruyu aynaya bakarak
kendilerine sorması gerekmiyor mu? Ben de bu haysiyetli soruyu bütün
milletim adına soruyorum. Hiç olmazsa bu sorunun da kendilerine
yöneltilmesi gerekir. Türkiyede terörle mücadeleyi kimse bir halka yönelik mücadele
değil, aksine, o yöredeki halkı bizar eden terör örgütüne
karşı devletin egemenliğini, milletin egemenliğini
kullanarak meşru bir şekilde kamu düzenini sağlamaya, aziz
milletimizin ve devletimizin birliğini, bütünlüğünü korumaya yönelik
bir mücadele olduğunu ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Baluken, şu işlemimi bir bitireyim.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Hayır, sataşma var da. Sayın Bostancı,
yaptığım konuşmanın insaf ve vicdandan yoksun
olduğunu ifade etti. Çok ağır bir sataşma, ona cevap
vereceğim.
BAŞKAN Buyurun, iki
dakika
Lütfen başka
sataşmalara neden olmayınız, işlemi bitireceğim çünkü.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) İnsaf ve vicdan gerekir. dedim, yoksun demedim.
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sizin insafınız
Cizredeki bodrum katlarının enkazı altında kaldı,
vicdanınız da yine o enkazların altında duruyor.
Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir ülke, hiçbir devlet bir bodrum katında
mahsur kalmış olan insanları hastaneye nakletmeyle ilgili on
sekiz gün boyunca, on gün boyunca canlı yayınla diri diri ölüme
gönderecek bir süreci yürütmez, böyle bir işlemi kabul etmez.
Dolayısıyla, bu tablo ortadayken, demin ifade ettim, 3üncü bodrumun
haberi bize gelmişken, o insanlar can çekişiyorken buraya gelip bize
insaftan ve vicdandan bahsetmeyin; o insafınızı ve
vicdanınızı Cizrenin orta yerinde, enkaz altında
bıraktınız.
NİHAT ÖZTÜRK
(Muğla) Çukur kazanlara söyleyin onu.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Biz tabii ki iki buçuk yıllık süre içerisinde bu kürsüden
her konuştuğumuzda, bugün en ağır eleştirdiğimiz
siyasi liderlere de teşekkür ettik, Allah razı olsun. dedik. Niye o
doğrudan bu yanlışa gelindiğini sorguladık. Bugün de
aynı noktadayız.
Bakın, çok merak
ediyorsanız söyleyeyim yani. Bu süreci, masayı bozmasının,
masayı tekmelemesinin iki sebebi var. Birincisi: HDP parti olarak seçime
girmeye karar verdi, başkanlık yolu kapatıldı. Seni
başkan yaptırmayacağız. söylemi çözüm masasının
devrilme gerekçesi yapıldı.
NİHAT ÖZTÜRK
(Muğla) Sizin elinizde mi yani? Sizin elinizde mi başkan
yaptırmamak? Sen mi karar vereceksin başkan olup
olmayacağına?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) İkincisi ise Suriyedeki denklemde Kürtlerle ilgili, Kürtlerin
statüsüyle ilgili Rojavada olumlu gelişmeler yaşandı. İki
tane temel sebebi var, hiç öyle uzaklara falan gitmenize gerek yok. Bir siyasi
partinin en doğal hakkı olan, parti olarak seçime girmesi ve
karşıt olan bir siyasi partinin projesiyle ilgili net bir siyasi
tutum ortaya koyması eğer bir barış sürecinin
pazarlığı hâline getiriliyorsa orada sorunlu bir
yaklaşım var demektir, orada barışla ilgili bir samimiyet
yoktur demektir diyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Balukenin Seni başkan
yaptırmayacağız. dediği için bu işler
başladı. iddiasını şiddetle reddediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bostancı.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Başbakan diyor, ben demiyorum.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Başbakan söyledi.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Davutoğlu diyor, iki gün önceki açıklaması.
Yalçın Akdoğan diyor, biz demiyoruz. Siz kendi siyasetçilerinizi
takip edin.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
Sayın Baluken
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının, HDP
Grubunun soru, araştırma ve genel görüşme önergelerinin Meclis
Başkanlığınca iade edilmesiyle ilgili bir işlem
yapmamasının İç Tüzük hükümlerine uygun olup
olmadığı hakkında (Devam)
BAŞKAN
Biraz önce bir usul tartışması yaşadık. Ben bununla
ilgili olarak tutumumda ısrar ediyorum. Meclis Başkanıyla her
zaman görüşme olanağına sahipsiniz, bununla ilgili bir ara
vermeyi düşünmüyorum.
Yalnız,
söylemek istediğim iki nokta var. Bunlardan bir tanesi, İç Tüzükün
63üncü maddesi usul tartışmalarını düzenlemektedir. Ne
deniliyor?
gündeme veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma
usullerine uymaya davet, bir konuyu öne alma veya geriye bırakma gibi
usule ait konular, diğer işlemlerden önce konuşulur. deniliyor.
Şimdi,
bazı talepler oluyor burada, grupların talepleri oluyor. Bu
taleplerde, Genel Kurulu yöneten Meclis başkan vekilinin İç Tüzükten
kaynaklanan herhangi bir yetkisi yok. Meclis başkan vekili bunu
söylediği zaman da bu tutumdan dolayı usul tartışması
açılıyor. Kanımca, bu anlamdaki usul tartışmaları
bu maddenin ruhundaki samimiyetle bağdaşmıyor, bunu belirtmek
isterim.
Bir şeyi
daha söyleyeceğim Sayın Altaya: Evet, bir uyum sağlamamız
gerekiyor Meclis başkan vekilleri. Bunu tam düşündüğüm sırada
dile getirdiniz. En yakın zamanda bunu halletmeye
çalışacağım. Ben girişim yapacağım bu
konuda.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Kalp kalbe karşıdır Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şimdi,
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, Halkların Demokratik Partisinin
Danışma Kurulu önerisi 9 Şubat tarihinde verilen 967 sıra
numaralı bir araştırma önergesi.
BAŞKAN Evet.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ben bu araştırma önergesini istedim ama bana gelen
984; 10 Şubat 2016 tarihli araştırma önergesi.
Dolayısıyla bu konuda müstenit olan araştırma önergesi
hangisidir? 984; o 10 Şubat 2016, burada gündeme getirilmesi istenen 967;
9 Şubat.
BAŞKAN
Orada bir düzeltme yapılmış, paraflı bendeki örnekte
Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bende yok.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Bendeki 966; 3 tane oldu.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sizde 966, burada 967 diyor, bende 984 var.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Bizde de öyle.
BAŞKAN
Bende de 984 var. Bu düzeltilmiş, 9 Şubat 10 Şubat olarak,
paraflı olarak imzalanmış Sayın Vural. Benim elimdeki metin
de bu.
OKTAY VURAL
(İzmir) Danışma Kurulu önerisinde mi?
BAŞKAN
Danışma Kurulu önerisi, evet.
OKTAY VURAL (İzmir)
Bizde öyle bir şey yok efendim. 9 Şubat, 967 yazıyor orada. 967
değiştirilmiş mi?
BAŞKAN Benim elimdeki
paraflıda 984 sıra numaralı var, paraflı.
OKTAY VURAL (İzmir)
984 o zaman bu. 984 mü, 967 mi, 966 mı? Çünkü biz buna göre konuşacağız
da.
BAŞKAN Fotokopide
çıkmamış. Fotokopisi de burada Sayın Vural, fotokopisi de
burada.
OKTAY VURAL (İzmir)
Anlıyorum. Bizde yok efendim o.
BAŞKAN Buyurun,
inceleyebilirsiniz benim elimdekini.
OKTAY VURAL (İzmir) O
zaman 984se
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Bize de bir tane yollayalım Sayın Başkan,
bizde de yok.
BAŞKAN 984, 10
Şubat 2016. Tamam?
OKTAY VURAL (İzmir)
Evet, tamam.
BAŞKAN Tamam.
Fotokopisi de aslı da burada, bakabilirsiniz istediğiniz zaman.
Buyurun.
X.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun,
9/2/2016 tarihinde Şırnak Milletvekili Faysal
Sarıyıldız ve arkadaşları tarafından, Cizrenin
Madımakı olarak tanımlanan olayın
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 10 Şubat 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu
10/2/2016 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzükün 19uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
9 Şubat 2016 tarihinde Şırnak
Milletvekili Sayın Faysal Sarıyıldız ve
arkadaşları tarafından verilen (984 sıra numaralı)
"Cizre'nin Madımak'ı olarak tanımlanan olayın
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere, bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
10/2/2016 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması
ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisinin lehinde ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili
Sayın Hüda Kaya.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HÜDA KAYA (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bugün 10 Şubat, Ankara
katliamında kaybettiğimiz değerli dostlarımızın,
arkadaşlarımızın dördüncü ayı. Hepsini rahmetle
anıyorum.
Sayın Başkan, sayın vekiller; yine,
daha önce de grup başkan vekilimizin de belirttiği gibi, acil bir
bilgi olması hasebiyle Cizreden ikinci bodrum vahşetiyle ilgili bir
bilgiyle başlayacağım.
Cizrede yeni bir vahşet bodrumu daha ortaya
çıktı. Bu bir son dakika haberi. Okumuş
olmalısınız ama burada tekrar edeceğim,
paylaşacağım. Sur Mahallesinde bulunan bir evin bodrumunda
mahsur kalan yaklaşık 50 kişiden 20-25 kişinin devlet
güçlerinin saldırıları sonucu katledildiği öğrenildi.
Sağ kalan diğer yaralıların da katledilmek istendiğine
dair bilgiler geliyor. Olay, söz konusu bodrumda mahsur kalan kişilerden
biri olan HDP Milas eski İlçe Eş Başkanı Derya Koçun
babasını telefonla arayarak haber vermesiyle ortaya çıktı.
Koçun aradığı babasına Şu anda burada mahsur kalan
20-25 kadar arkadaşımızı yakarak katlettiler.
Diğerlerini de infaz etmeye çalışıyorlar. dediğini
öğrenmiş bulunuyoruz.
Hani çözüm sürecini, masaya bir tekme attıktan
sonra Çözüm sürecinin artık belgeselini çekerler. diyenler, evet, bu
vahşet bodrumlarının belgeseli çekilecek ama sizlerin bu yüz
karası zulümlerinin de belgeseli tarihe bir kayıt olarak
düşecek.
Daha önceki hitaplarında da
konuşmalarında da uyardığımı
hatırlıyorum; saltanat hırsınıza, iktidarda kalma
savaşınıza lütfen artık Allahı ve Kuranı alet
etmeyin arkadaşlar.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) Ölen
askerlerimizi ne yapalım
HÜDA KAYA (Devamla) Bugün Kürt halkının
Filistinden, Türkiye Cumhuriyetinin de iktidarın dostumuz olarak ilan
ettiği İsrailden bir farkı olmadığını
görüyoruz. Yaşanan savaş, katliamlar, gasbedilen haklar, yalanlar,
mazeretler, gerekçeler, psikolojiler, toplumsal refleksler bire bir, aynen
yaşanmaktadır. Yaşanan savaş, Türkiye toplumu İsrail
toplumu gibi hissizleştirilmeye, duyarsızlaştırılmaya
çalışılıyor; sahte, küçük, basit gerekçelerle
çocukların katliamına bir mazeret olarak görme vicdansızlığına
mahkûm edilmek isteniyor. Gerçekten, bir kez daha ortaya çıkıyor ki
Türkiye toplumu için bir, bütün Orta Doğu halkları için
İsrailden daha büyük bir tehdit vardır, o da
İsrailleşmedir. İktidar İsrailleştiği için
bugün İsraile dostumuz diyebilme durumuna gelmiştir.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Hüda
Hanım, yapmayın Allah aşkına! İnsan
vicdanını bu kadar askıya almaz yani yapmayın.
HÜDA KAYA (Devamla) - Bir kez daha vurguluyorum ki
Kürt illerindeki sorun ne terördür ne hendektir ne operasyonlar ne
savaştır; hak sorunu vardır, insanlık sorunu vardır,
gasbedilen haklar sorunu vardır; örgüt de hendek de savaş da sadece
sonuçlardır. Saltanat savaşını İslama yamamaya
çalışan iktidar İslam için değil, İslama
karşı bir savaş yürütmektedir.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Zerre kadar
vicdanınız varsa bu konuşmayı yapmazsınız.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş)
Başörtüsü mücadelesi verdiğiniz günleri unuttunuz mu?
HÜDA KAYA (Devamla) - Allah sizi barışa
çağırıyor. diyor Kuran, İslam zaten barış
demektir; vatan, bayrak, saltanat yoktur Kuranda.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş)
Başörtüsüyle kürsüde konuşup sonra devleti suçluyorsunuz.
HÜDA KAYA (Devamla) Vatan, millet, devlet, saray,
saltanat, iktidar gibi İslam dışı kavramların
mücadelesini verenler mi dinden, imandan bahsedebilir; yoksa hak, adalet,
barış, özgürlük kavramlarıyla, tamamı Kurani kavram olan
bunlarla mücadele edenler mi haktan bahsedebilir? Artık bu din sömürüsüne
bir son vermenin zamanı geldi, geçiyor. Ya, hodri meydan diyorum
arkadaşlar, Kuran hakem olsun burada.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş)
Hodri meydan!
HÜDA KAYA (Devamla) -
Müslümanım. diyen, Referansım Kuran. diyenlere sesleniyorum:
Kuran hakem olsun; kimin gerçekleri, sözleri, referansları meşrudur,
haktır, tartışalım, görelim. DTKnın sonuç
bildirgesiyle ilgili saldırdığınız günlerdeki o
konuşmamda da ifade etmiştim; bu taleplerden, isteklerden,
beyanlardan tek bir tanesine karşı hak olmayan, meşru olmayan
bir delil gösterin demiştim ve ben de size hak vereyim dedim,
yanlış yoldayız diyelim dedim ama bir tane gösteremiyorsunuz,
sadece yalan diyebiliyorsunuz. Bu hak ve meşru olan beyana, taleplere
saldıran hakka ve barışa saldırmış olur. Hak da
barış da Allahın ismidir, bunu sizler de biliyorsunuz.
Barış isteyenlere savaş açmak, Allaha savaş açmaktır.
Anlayın bunu.
NURSEL REYHANLIOĞLU
(Kahramanmaraş) Yanlarında neden silah var, neden?
HÜDA KAYA (Devamla) - Bugün,
muhafazakârlarından dindarına, İslamcısına, Türkiye
İslami camiasının anlaması gereken çok acı gerçekler
vardır ey İslamcı arkadaşlarım. Türkiye kurucu rejimleri,
güçleri tarafından; Ergenekoncular, darbeciler tarafından
kullanılır hâle geldiniz hepiniz.
NURSEL REYHANLIOĞLU
(Kahramanmaraş) Sen, sen?
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) İki tarafı da kullanıyorsun. Sen kim tarafından
kullanılıyorsun Hüda Hanım, ona cevap ver?
HÜDA KAYA (Devamla) - 28
Şubatın yıl dönümü geliyor. Herkes 28 Şubat
mağduriyeti edebiyatı etmeye başlayacak. Arkadaşlar, 28
Şubat bin yıl sürecek. diyenler haklı çıktı.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) Yazıklar olsun, başka bir şey demiyorum sana. Sana
yazıklar olsun!
HÜDA KAYA (Devamla) - Bugün
28 Şubatlar hâlâ devam ediyor ve siz bu darbecilerin maşası
hâline geldiniz.
NURSEL REYHANLIOĞLU
(Kahramanmaraş) 28 Şubat devam etse siz orada
konuşamazdınız.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) Sana yazıklar olsun! Yazıklar olsun sana, başka bir
şey söylemiyorum.
NURSEL REYHANLIOĞLU
(Kahramanmaraş) Siz bizim sayemizde oradasınız.
HÜDA KAYA (Devamla) Bugün,
darbeciler, Ergenekoncular, İslami camiayı kullanarak gerçek
darbelerini gerçekleştirmişlerdir. Bugün gelip Mecliste konuşmak
dışında siyaset kanalları
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) İnsaftan ve vicdandan yoksun bir kadını
dinlemeyeceğim.
HÜDA KAYA (Devamla) -
vekillere, partilere kapalı hâle gelmiştir.
NURSEL REYHANLIOĞLU
(Kahramanmaraş) Hikâye anlat, hikâye.
HÜDA KAYA (Devamla) - Meclis
işlevsiz hâle getirilmiştir. Sarayda Türkiye tarihinin tüm kirli,
derin yapıları ittifak kurmuş ve Hükûmetinizi vitrine koyarak,
kullanarak darbeyi meşrulaştırmışlardır.
Türkiyenin din alimleri,
kanaat önderleri, hoca efendileri saray istedi diye, çözüm süreci,
barış iktidarın ve sarayın işine yarıyorken
barış için hutbeler verdiler, fetvalar düzdüler. Şimdi ne
yapıyorlar? İktidar ve saray savaş istiyor diye, Kuranın
en temel hakikatlerinden olan barış ve adalet, hakikat yok mu oldu?
Yok mu olması gerekiyor? Çatışma yokken, kan akmıyorken
barış demek hakkı haykırmak demek değildir,
kahramanlık değildir, erdemlilik değildir. İçinde bulunduğumuz
ülkede akıl almaz vahşetler yaşanıyorken, her gün bir katliam
haberleriyle uyanıyorken barışı haykırmak, hakkı
haykırmaktır. Budur kahramanlık, budur erdemlilik.
Kadınların vatani
görevi çocuk doğurmaktır. diyenlerin vatani görev olarak
çocukları katlettiği bir zamandayız, daha ne kadar
susacaksınız?
NURSEL REYHANLIOĞLU
(Kahramanmaraş) Bodrumdaki teröristleri kurtaramayınca herhâlde
böyle konuşmalar yapıyorsunuz burada.
JÜLİDE SARIEROĞLU
(Ankara) Yazıklar olsun!
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayın lütfen.
HÜDA KAYA (Devamla) Evet,
Kemal Bülbülün birkaç mısrasıyla bitireceğim.
Kürdistanda gezer cani
gölgeler
Kimi güneydoğu kimi
bölge der
Baran, Havin, Berfin hepsi
bilgeler
Çocuğun kalbinde irfan
vuruldu
Tarifi mümkün mü, bu
nasıl acı
Adaletten öte yoktur
ilacı
Bitkiyi, böceği,
taşı, ağacı
Kökünü kazıdı, hayvan
vuruldu
Cizre küle döndü, Nusaybin
yandı
Direniş bitmiyor, cellât
usandı
Nemrut bile şaşa
kalıp utandı
Mehtap katledildi, nuran
vuruldu
Aman dileme haaa uymaz
yakarış
Surlara tırman da Amede
karış
Ey bülbüli şeyda
yıkıldı barış
Yürek diyorlar ya ordan
vuruldu
Saygılarımla. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Halkların Demokratik
Partisi grup önerisinin...
ADNAN BOYNUKARA
(Adıyaman) Beğeni aldınız sizi izleyenlerden.
HÜDA KAYA (İstanbul)
Bu gerçekler hepinizin yüzüne gelecek, karşı karşıya
geleceğiz.
NURSEL REYHANLIOĞLU
(Kahramanmaraş) Hiçbir zaman.
BAŞKAN Sayın
konuşmacı, lütfen karşılıklı
konuşmayın.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun)
Dilsiz ol ama yalancı olma Hüda Hanım, hiç yakışmıyor.
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Konya
Milletvekili Sayın Abdullah Ağralı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
NURSEL REYHANLIOĞLU
(Kahramanmaraş) Yalanlarla milleti kandırmaya
çalışıyorsunuz.
HÜDA KAYA (İstanbul)
Evet, bu yalanı yüzünüze getirmek için, maskelerin farkına
varmanız için sundum.
ADNAN BOYNUKARA
(Adıyaman) Yalancı olmayın!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen...
HÜDA KAYA (İstanbul)
Yalanları ortaya döküyorum, yalanlarınızı ortaya döküyorum.
BAŞKAN Sayın
konuşmacı kürsüye geliyor sayın milletvekilleri.
HÜDA KAYA (İstanbul)
Keşke o yalanları fark edebilseniz.
BAŞKAN Sayın
Ağralı, buyurun, sizi dinliyoruz.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) Yalana Allahı alet etmek günahtır.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen...
HÜDA KAYA (İstanbul)
Evet, Kuran-ı alet etmeyin, Allahı alet etmeyin
yalanlarınıza.
BAŞKAN Sayın
konuşmacı kürsüde, lütfen...
Buyurun.
ABDULLAH AĞRALI (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDPnin Meclis
araştırması aleyhine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, bugün Diyarbakır Surda şehit olan
Seydişehirli hemşehrim Yüzbaşı Fatih Yaşar ve tüm
şehitlerimize rahmet diliyorum; ailelerine, yakınlarına
sabırlar diliyorum.
Bugün burada,
yaklaşık iki aydır kamuoyunda yürütülen terörle mücadelede
yaşananlarla ilgili bazı gerçekleri vermek istiyorum. Daha önce
kendini İslam Balıkesir olarak tanıtan şahıs, 30 Ocak
Cumartesi günü saat 07.21de yaralıların olduğu iddia edilen
bodrum katından aradığını söyleyerek Şırnak
112 Komuta Kontrol Merkeziyle irtibata geçmiş; şahıs ifadesinde,
bulunduğu binanın bodrum katında 16 yaralının
bulunduğunu, bunlardan 7sinin durumunun ağır olduğunu,
toplam 6 cesedin bulunduğunu ve bunun yanında sağlıklı
9 kişinin olduğunu belirtmiştir. Bu görüşmelerden sonra,
07.34, 07.42, 07.43, 08.05, 09.08 saatlerinde aynı kişiyle toplam 6
görüşme olmuştur. Bu görüşmeler üzerine Sağlık Bakanlığımız
kriz masası oluşturmuş ve Sayın Şırnak Valisi,
Cizre Kaymakamımızla telefon bağlantısı kurulmuş;
Bakanlığımız kriz sorumlusu, Sağlık Hizmetleri
Genel Müdürlüğü tarafından yönetilen tüm süreç, konuşmalar 155
Polis Hattı, olay yeri görüntüleme ve insansız hava aracıyla
kayıt altına alınmıştır. Bu süreç de HDPli
sayın milletvekili arkadaşlarımızın bilgisi dâhilinde
yürütülmüştür.
Görüşmeler
sırasında olduğu beyan edilen yaralıların toplu
tahliyesine karar verilmiş, bölgeye 10 ambulans, 30 sağlık
personelinin intikali sağlanmıştır. Yine,
şeffaflık açısından 1 adet Şırnak Belediyesine, 1
adet Cizre Belediyesine ait hasta nakil aracı, Sağlık ve Sosyal
Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) üyesi 3 sağlık personeli
gönüllülük esasıyla sürece dâhil edilmiştir.
Sabah 07.21de
başlayıp akşam 15.30a kadar süren bu süreçte tüm güvenlik ve
sağlık önlemleri alınmış, yaralıların
tahliye olmaması için hiçbir gerekçe
bırakılmamıştır. Olay yerine 10 adet 112
ambulansı, 30 kişilik sağlık ekibi, 1 adet helikopter
ambulans, 1 adet uçak ambulans görevlendirilmiş; Cizre Devlet Hastanesi,
Şırnak Devlet Hastanesi bölge devlet hastaneleri ile Ankara
merkezdeki devlet hastaneleri hazır hâlde tutulmuştur. Ayrıca, 1
adet 112 ambulansımız ve Şırnak Belediyesine ait 1 adet
hasta nakil aracı iddia edilen adrese yaklaşık 150-200 metre
mesafede sokağın girişine
konuşlandırılmıştır. Bu ekiplerimiz
yaralıların çıkması için yaklaşık altı saat
beklemişlerdir. Tarif edilen bodrum katının önünde 3
mayınla tuzaklanmış barikatlar nedeniyle ambulansın bölgeye
ulaşması engellenmiştir. Bu durum da yine HDPli milletvekili
arkadaşlarımızın bilgisi dâhilindedir.
HDPli
milletvekili arkadaşlarımız bodrum katında göçük
olduğu iddiasıyla, Cizre Belediyesinden 2 görevlinin olay yerine
gidip tespit yapmaları ve yardım etmelerini istemiştir. Cizre
Belediyesinin görevlendirdiği 2 görevlinin ve onların yanında
SES Sendikası üyesi 2 sağlık personelinin -kendilerinin gönüllü
olmasına istinaden- tarif edilen adrese gitmelerine müsaade
edilmiştir. Bu kişilere gidilecek yolun güvenli olmadığına
ilişkin bilgilendirme yapıldıktan sonra eve gidip
gitmeyecekleriyle ilgili karar için yaklaşık bir saat
beklenmiştir. Kendi istekleriyle, olay yerinin güvenli olmaması
kaygısıyla gitmeme kararı vermeleri üzerine bu süreçten
vazgeçilmiştir.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Zaten uyardıktan sonra olay yerine
ABDULLAH
AĞRALI (Devamla) Bunun üzerine, HDP milletvekilleri 3üncü talep olarak
5 yaralının annesinin iddia edilen adrese gönderilmesini
istemiştir. Bu kişilerin profesyonel sağlık hizmeti veya
kurtarma hizmeti vermesinin mümkün olmayacağı açık olduğundan
müsaade edilmemiştir.
Bu yönetilen
tüm süreçte, var olduğu iddia edilen yaralıların tahliyesinin
yapılması için devlet olarak tüm çabalar bütün şeffaflıkla
gösterilmiştir. HDP milletvekillerine, ağır yaralılar
gelmiyor ise hafif yaralılar veya sağlam oldukları söylenen
kişilerin tahliye edilmesi önerilmiştir fakat onunla ilgili bir
gelişme olmamıştır. Yaralı olduğu iddia edilen
yerde verilen bilgilerin doğruluğundan emin olunmasa da bu
kavşakta şu anda bir ambulans bekletilmektedir.
Sokağa
çıkma yasağının başladığı 14
Aralık 2015 tarihinden itibaren Şırnak ilinde hasta hizmetleri,
hastane hizmetleri büyük bir özveriyle gerçekleşmektedir ve bu konuda da
sağlık hizmetlerini -bütün can güvenliklerine rağmen- yürüten
bütün sağlık hizmet çalışanlarını,
meslektaşlarımı tebrik ediyorum.
Şimdi,
arkadaşlar, şunu söylemek lazım: Dünyanın neresinde acaba
zırhlı ambulans vardır, bunu soruyorum. Dünyanın neresinde
zırhlı ambulans yapma ihtiyacı doğar? Eğer bir
ambulansa, sağlık çalışanlarına ateş ediliyorsa, o
arkadaşlara roket atılıyorsa, evet, o insanları oradan
çıkarmak adına devlet zırhlı ambulans yapar.
İkincisi:
Arkadaşlar, şimdi siyaseti bir tarafa bırakalım; kaybedilen
canlar hepimizin canları. İçinde bulunduğumuz
coğrafyanın dağınıklığı,
bölünmüşlüğü ve parçalanmış durumda olduğu bir dönemde
hakikaten ülkemiz tarihî bir süreçten geçiyor. Adı konulmamış
bir savaş hâli var bu coğrafyada. Üçüncü dünya harbi denilebilecek
kadar geniş bir coğrafyada cereyan eden bu savaş hepimizi
etkilemektedir. Birinci Dünya Savaşında birbiriyle
savaşanların tamamı bugün aynı cephede ancak bu sefer
cephenin gerisinde savaşıyorlar. Tek düşmanları var,
İslam coğrafyası. Savaş taktiklerini değiştirdiler;
bir Anadolu deyimiyle, çayın taşıyla çayın kuşunu
vurmaya çalışıyorlar.
Bugün Kürtlerle
Türklere, Alevilerle Sünnilere, bütün bu emperyalist emelleri bertaraf etmek
için çok tarihî bir görev düşüyor. Barışı,
kardeşliği bir daha bu topraklardan ayırmamak üzere koruma
altına alma zamanı gelmiştir. Dün Malazgirtte, Kudüste, Çaldıranda,
Çanakkalede, Maraşta, Antepte, Urfada, Sakaryada kardeşlik
destanı yazan bu halkların torunlarına ayrılık
şarkılarını kim yazdırabilir, bu mümkün mü?
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) - Bu savaş politikalarınızla siz
yazdırırsınız.
ABDULLAH
AĞRALI (Devamla) Biz, bizi bölmek isteyen, çatıştırmak
isteyenlere karşı bütünleşeceğiz;
ayrıştırmak isteyenlere karşı inatla
birleşeceğiz. Yine Cumhurbaşkanımızın sözü: Bizi
birbirimizden ayırmak kimin haddine? Bizim kardeşliğimize
kastetmek kimin haddine? Bizi birbirimize düşürmek, düşman eylemek
kimin haddine? Terörü, savaşı, ölümü kutsayanlara karşı
biz inatla barışı, kardeşliği, birliği,
beraberliği, insanı yaşatmayı savunacağız.
Bayrak şairimiz Arif Nihat Asyanın dediği gibi, bu ülkedeki
kavga Türk ile Kürtün kavgası değil, hilal ile haçın
kavgasıdır. Hilalin altında toplanalım, haçın
altında değil. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Tarih bizlere
Fatihin torunlarıyla Selahaddinin torunları olma
dışında bir rol biçmemiştir. Bunun dışında
bizlere rol biçmek isteyenleri hep beraber elimizin tersiyle itmedikçe bu
topraklara barış ve huzur gelmeyecektir.
Dün büyük
düşünerek üç kıtaya hükmedenlerin torunları bugün küçük
meselelere takılıp gölgesinden korkan bir kadere mahkûm olamazlar. Bu
topraklar üzerinde, evet, Türk vardır, Kürt de vardır, Arap da
vardır, Çerkez de vardır ancak altında toplandıkları
çatının adı Türkiyedir; bu topraklar üzerinde Sünni
vardır, Alevi vardır ancak altında toplandığımız
çatının adı İslamdır.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Girme mezhep işine.
ABDULLAH
AĞRALI (Devamla) - Evet arkadaşlar, son olarak şunu söylemek
istiyorum: ABD, Rusya, Batı, bu coğrafyada gidicidir,
kalıcı olan bizleriz. Sonunda bölgenin halkları kalacak, bizler
baş başa kalacağız. Geçmişte Saddamdan, Kaddafiden
ve diğerlerinden ders almamız lazım. Kime güvenip hesap
yaptılarsa ölümleri de onlardan oldu.
Evet, güzel bir atasözümüz
var: Su gider, kum kalır. Biz baş başa kalacağız.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Bizce de ders alın, Saddamdan, Kaddafiden ders alın.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) İhtiyacınız var, siz alın, evet.
ABDULLAH AĞRALI
(Devamla) - Şimdi, şunu da söyleyelim: Biz hakikaten siyaset
yapabiliriz, AK PARTİyi eleştirebiliriz, doğrudur ama
insanlarımızı devlete düşman etmeyelim. Bu devlet hepimizin
devleti. Bir devlet olmadığı zaman insanın başına
ne gelecekse
Kürtleri hepimiz görüyoruz, Suriyedeki durum ortada; Kürt olmak,
Türk olmak, Arap olmak, Sünni olmak, Şii olmak bir anlam ifade ediyor mu?
Yani, güzelliklerimizi kaybetmeden aklımızı
başımıza almayacak mıyız?
Ben şunu da söyleyeyim:
Evet, Kürtlerin haklarını savunuyoruz. Şimdi, Kürtlerin evini
yok edenler, hastanesini yıkanlar, okulunu bombalayanlar, evini
gasbedenler, malını talan edenler, sanatçısını linç edenler,
bunları da görüyoruz; düşünürünü hain ilan edenler, iş
adamlarını haraca bağlayanlar, kızlarını
dağa kaldıranlar, çocuklarını uyuşturucu madde
bağımlısı hâline getirenler sonradan çıkıp da Biz
Kürtleri seviyoruz... Ya, Allah aşkına, eğer sevmek böyleyse
Kürtlerden nefret etseydiniz ne olurdu acaba? Soruyorum size: Gerçekten, ne
olurdu acaba?
ZİHNİ AÇBA
(Sakarya) Bu iş altı ayda mı oldu ya? Son altı ayda
mı oldu bu dediklerin.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
On senedir böyle konuşuyordunuz.
ABDULLAH AĞRALI
(Devamla) - Onun için arkadaşlar, şimdi uzatmayacağım.
Sizleri büyük üstat Nuri
Pakdilin söylemiyle selamlıyorum: Bizler antisavaş, antiterör,
antibölünmeye karşı; barış, kardeşlik, birlik ve
beraberlik ruhuyla dolu
Sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Kaya.
HÜDA KAYA (İstanbul)
Sataşma olduğundan dolayı cevap hakkı istiyorum.
BAŞKAN Ne
demiştir sataşma olarak size?
HÜDA KAYA (İstanbul)
Şimdi, Haçlılar ve hilal saflarını söyleyerek...
BAŞKAN Efendim?
HÜDA KAYA (İstanbul)
Bizlere Haçlılar altında toplanmış gibi bir ithamda
bulundu.
BAŞKAN Size mi
bulundu, kendisiyle ilgili mi söyledi?
HÜDA KAYA (İstanbul)
Evet, bize bulundu.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Konuşmanın tamamı zaten sataşma içeriyor.
BAŞKAN Buyurun, iki
dakika
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- İstanbul
Milletvekili Hüda Kayanın, Konya Milletvekili Abdullah
Ağralının HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
HÜDA KAYA (İstanbul)
Sevgili arkadaşlar, burada -Allah da biliyor ya- mesele, ne iktidara ne
Cumhurbaşkanına ne AKPye, partiye ne de sizlerden pek çoğuyla
öyle böyle hukukum olan değerli arkadaşlarıma sataşmak, kin
dökmek, hakaret etmek değil amacım.
Bakın, dün grup sözcünüz
AK PARTİ sıralarından Kerbelâyla kıyas etmek ne büyük bir
talihsizliktir. demişti. Bugün, biraz önceki konuşmacı, bizi
güya Haçlılar ve hilal taraftarları gibi böyle bir kamplaşmaya
ayırıyor. Demek ki AKP tarafı, Hükûmet, bugünkü iktidar,
saltanat hilal taraftarları olanlarının safı; bu iktidara,
bu saltanata muhalefet eden, eleştiren, haksızlık ve zulümleri
ortaya koymaya çalışanlar da Haçlıların safı öyle mi?
Artık bu demagojileri bırakın. Dün Hazreti Hüseyini,
Kerbelâyı sahiplenen grup sözcünüz talihsizlik olarak nitelerken
Kerbelâya biz sahip çıkarken, arkadaşlar şunu düşünelim:
İmam Hüseyin saltanatçılığa, tek tipçiliğe,
hırsızlığa, ahlaksızlığa, yolsuzluğa,
adaletsizliğe, infazlara, haksızlıklara karşı
çıktığı için; tek tipleştirme, saltanatçılık
olmasın diye, halkların adaleti, özgürlüğü yok olmasın diye
ayağa kalktı.
NURETTİN ARAS
(Iğdır) Halkların kardeşliği için kıyam etti.
HÜDA KAYA (Devamla) Bugün
İmam Hüseyin yaşasaydı bu saltanata karşı da mücadele
edecekti. Onun mücadelesi tek tipçiliğe karşı olmak idi.
Konuşmalarınızda Kerbelâyı kendinize hiç alet etmeyin,
Sütçü İmamı kendinize alet etmeyin. (HDP sıralarından
alkışlar)
X.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun,
9/2/2016 tarihinde Şırnak Milletvekili Faysal
Sarıyıldız ve arkadaşları tarafından, Cizrenin
Madımakı olarak tanımlanan olayın
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 10 Şubat 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde son konuşmacı
İstanbul Milletvekili Sayın Engin Altay.
Buyurun Sayın Altay.
(CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; keşke ülkede bu son günlerde,
özellikle 7 Hazirandan sonra -esasen 1984ten beri süregelen- bu acı
yaşanmasa da biz bu polemikleri ve bu konuşmaları yapmasak.
Benim burada yapacağım on dakikalık konuşma çok, eminim, ne
iktidar partisi grubunu ne HDP grubunu ne de MHP grubunu memnun etmeyecek. Bu
da aslında -bu sorun da otuz yıldır sürdüğüne göre. bizim
çok haklı olduğumuzu, doğru bir noktada olduğumuzu; son
zamanlarda çok can yakıcı bir hâle gelmesinin sebebinin de bizim
başından beri getirdiğimiz doğru öneri ve önermelere
uyulmadığının maalesef bir sonucu.
Ben az 10 defa
söylediğim bir şeyi 11inci defa burada söylemek istiyorum: Hiçbir
hak talebi teröriste masumiyet, terörizme meşruiyet sağlamaz. Önce
bunun altını çizmemiz lazım. Bütün şehitlerimize, bugün
haberini aldığımız 6 şehidimiz dâhil, Allahtan rahmet
diliyorum. Ancak, bununla beraber hiçbir güvenlik kaygısı da temel
hak ve özgürlüklerin gasbedilmesine dayanak olmaz; ne o, ne o. Bu iki
mantıkla da sorun çözülmez, sorun büyür. Türkiye bu hâle niye geldi?
Türkiyenin bir bölgesinde hiç kimsenin tasvip etmeyeceği, kabul
edemeyeceği, bütün vicdanları sızlatan bu olaylar niye
yaşanıyor? Ben demin yerimden söz aldığımda da bunu
söyledim ve bu işi çözecek tek kuvvetin, tek mercinin bu iş üzerinden
siyaset yapması; siyaset devşirmeye, seçime yönelik oy
hesapları, saray hesapları, başkanlık hesapları, oy
konsolidasyonlarına yönelik hamleleri Türkiyeye yakışan hâller
değildir, bu Meclisi oluşturan partilere yakışan bir durum
değildir. Devlet, elbette terörle mücadele edecek. Bunu yaparken bütün
partilerin ama
sız fakat
sız teröre karşı net bir
duruş sergilemeleri de bir zorunluluk ama bununla beraber bu
coğrafyanın 1984te üç beş çapulcu diye nitelendirilerek
başlayan ve bin yıllık kardeşliğimizi yok etme
noktasına getiren bir Kürt sorunu vardır, inkâr edilemez. Bu sorunun
da mutlaka ama mutlaka çözülmesi lazım. Devleti idare edenlerin bölgedeki
ahalinin tümünü potansiyel PKKlı diye algılaması bu sorunu
büyütmekten başka hiçbir işe yaramaz, bu yanlıştır.
Arada kalmış insanların hâline şüphesiz, HDP
milletvekillerinin gösterdiği kadar refleks göstermesek de en az onlar
kadar üzülüyor ve acıyoruz.
Masumiyet, her şeyin
üstünde, belki de kutsal olarak çok saygıdeğer bulunması
gereken, öyle algılanması ve herkesin korumak için üzerine titremesi
gereken bir durumdur. Kimsenin buna hakkı olduğunu düşünmüyorum.
Elbette, iki şeyi Türkiye karıştırdığı için,
özellikle bu Hükûmet -gene yok- karıştırdığı için
bu hâle geldi Türkiye. Terör örgütü başka bir şey, Kürt halkı
başka bir şey. Eğer bunun ayırdında olabilseydi
Türkiye, Türkiye Büyük Millet Meclisi; Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmete
Bir dakika kardeşim, bu işi burası çözer; senin keyfine göre,
senin gece gördüğün rüyaya göre Kürt politikası belirlenmez.
diyebilseydi, bugün bu yaşadıklarımızı inanıyorum
ki yaşamamış olurduk, en azından minimize edilmiş
olurdu.
Bulunduğumuz
coğrafyayla ilgili yeni değil, yüz yıl değil, yüzlerce
yıldır bu coğrafya üzerinde kirli emelleri olan başka
güçlerin olduğu bir vakıa, bir gerçek ama bu coğrafyada bu
coğrafyayla ilgili kirli emellere kim, ne zaman, nerede, ne kadar,
nasıl alet oldu? Bu sorunun cevabını bulmak bu Meclisin namus
borcudur. Meclis, kanun yapma fabrikası değildir; Meclis, yürütme
organının parmak kaldırıp indirme makinası
değildir. Bunu bir hakaret diye söylemiyorum, bunlar işin
doğasında biraz var. Elbette, çoğunluk partisi Hükûmetten gelen
tekliflere daha müspet olacak, buna bir itiraz yok ama bu kürsüde hepinizin
ettiği bir yemin var. Bu yemine sadakat hepimizin öncelikli konusu
olmalı. Burada, hepimizin siyasi gelecek kaygıları, siyasi ikbal
beklentileri çok insani ve normaldir ama bu kadar insani ve normal olan bir
şey daha vardır: Vatan sevgisi, millet sevgisi, insan sevgisi, hukuka
saygı, hukukun üstünlüğüne saygı. Bu konuda yüreklerin suskun
olduğunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde üzüntüyle görüyorum.
Birkaç soru sormak istiyorum
Meclise: 2002ye, hatta 2004e kadar 1999daki ateşkes çerçevesinde
sıfır terör vardı, dolayısıyla Adalet ve Kalkınma
Partisi Türkiye'nin yönetimini devraldığında
sıfırdı terör. PKKnın kronolojik gelişimine
bakın, yanlış bilmiyorsam, 1974te filan kurulmuş olması
lazım. Hangi dönemde çok büyüdü? İnsan kaynağı olarak,
lojistik güç olarak, potansiyel olarak, halk desteği olarak PKK hangi
dönemde büyüdü? Bana cevap vermeyin ama ne olur bu akşam bu sorunun
cevabını bir düşünün. Terör örgütü diye nitelendirdiğiniz
Halkın
oyuyla seçilmiş milletvekillilerini teröristlerle
kucaklaştığı için Meclisten atmaya kalktınız. Ama
PKKnın lideriyle kim masaya oturdu? Kim oturdu? Bu sorunun
cevabını da bu akşam bir düşünün. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şehirlere, kasabalara
silah, bomba, mühimmat, insan kaynağı depolanırken Türkiye'yi
kim yönetiyordu? Türkiye'nin Başbakanı kimdi? Ben bir gün söyledim,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulundu. dedim. Aynen öyle oldu.
Çözüm sürecinde yığınak yapıldı. dendi; silah,
cephane, bomba, nitrat, C4, aklınıza ne gelirse
Peki, o günün
Başbakanının bunda kusuru yok mu? O silahlarla, o bombalarla, o
patlatılan bombalarla ölen polisin, askerin kanında bu ülkeyi o gün
yöneten Başbakanın hiç vebali yok mu? Bu soruların
cevaplarını bu akşam bir düşünün isterseniz.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) CHP'nin?
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Tek devlet, Tek vatan, Tek millet kolay öyle meydanlarda söylemek.
Bölgede vergi dairesi kurulurken, asker alma dairesi kurulurken, bölgede
mahkeme kurulurken o dönemde Türkiye'nin sorumlusu kimdi? Yürütmenin
başı kimdi? Bunun da cevabını bir düşünün.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) Engin Bey, bugün ne diyorsun?
ENGİN ALTAY (Devamla)
Sizi kastetmiyorum.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) Bugün ne diyorsunuz? Bugün ne diyorsunuz?
ENGİN ALTAY (Devamla)
Bu hendekler buranın ürünüdür, bu sıraların ürünüdür bu
hendekler. Bunu da bence bir düşünün.
Bu sürede sizi uyaran
olmadı mı? Oldu. Çözüm süreci, millî birlik ve kardeşlik
diye başlattığınız sürecin haftasında Gizli
ajandanız olmasın. dedi Cumhuriyet Halk Partisi, Samimi olun.
dedi.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) Bugün ne diyorsun, bugün?
ENGİN ALTAY (Devamla)
Meclise bilgi verin. dedi, Altından kalkamayacağınız bir
taahhütte bulunmayın. dedi. Size yol gösteren de oldu ama siz size
gösterilen yola kulağınızı tıkadınız. Size
gösterilen, size karşı verilen sese yüreğinizi
kapattınız ve şuraya geldik, aha burada söylüyorum, burada
söylüyorum: Oslo, İmralı ve Dolmabahçe tutanakları
açıklanmadan bu Mecliste, gerekirse kapalı oturum yapmak
kaydıyla, bu sorun bitmeyecek. Ne söylediğimi bilerek söylüyorum. Bu
tutanaklar açıklanacak; Oslo, İmralı, Dolmabahçe
tutanakları açıklanacak. Türkiye Büyük Millet Meclisine bu işin
hesabı verilecek. Neye evet dendi, neye hayır dendi bu milletin
vekilleriysek hep beraber bunu bilmek bizim en doğal hakkımız,
en insani hakkımız, en ahlaki hakkımız, en vicdani
hakkımız. (CHP sıralarından alkışlar) Bunun da
altını çizmek istiyorum.
Biz dedik ki, CHPnin çözümü
3tü, şimdi 4 oldu: Oslo, İmralı, Dolmabahçe tutanakları
açıklanacak, bir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir toplumsal
barış ve mutabakat komisyonu kurulacak. Bir ortak akıl heyeti
oluşturulacak. Ve Türkiye modeli bir gerçekleri araştırma
komisyonu, kurulu -neyse- kurulacak. Özetle: Bu kan akmasın, bundan sonra
akan her damla kandan Türkiye Büyük Millet Meclisi birinci elden sorumludur.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Altay.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Bostancı, sizi dinliyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın konuşmacı terörle mücadele yürütülürken
bölgedeki herkesi PKKlı olarak gören bir anlayışla bu
işlerin yürütüldüğünü iddia etmiştir.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Evet, evleri bombalıyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Bu, açık bir sataşmadır; bu çerçevede söz talep
ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun, iki
dakika
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Hükûmet cevap versin, sen Millî Savunma Bakanı
mısın?
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay Başkanı!
BAŞKAN Parti
politikası.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ha, siz kabul ediyorsunuz yani. AKPnin hendeklerin sorumlusu
olduğunu kabul etti, tutanaklara geçsin.
BAŞKAN Onu kabul
etmedim, başka bir şeyi kabul ettim, siz anladınız onu.
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili
Engin Altayın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; AK
PARTİnin Hükûmetine ilişkin bir eleştiride bulunuyorsunuz,
burası da AK PARTİ Grubu Sayın Altay.
Ben şunu anlamakta
zorlanırım: Sayın Altay esasen güzel bir konuşma
yaptı, katıldığımız ve
katılmadığımız hususlar var.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Herkesin katıldığı yerler var, evet.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) Ama terörü reddedip Hiçbir hak silah gücüyle istenmez. deyip
ondan sonra da saray oyunları filan diyerek bu işleri oraya
bağlamak çelişkidir Sayın Altay. Sizin keskin zekânız
buradaki çelişkiyi görmeliydi. Burada yaşanan, saray oyunları
vesaire değil, temmuz ayından sonra hem bölgedeki gelişmelerden
yelkenlerini dolduracağını zanneden hem de siyasal
istikrarsızlıktan nemalanacağını ümit eden bir terör
örgütünün girişimidir. Orada sen de olsan, bir başkası da olsa
bu ülkenin birliğini ve geleceğini düşünen her siyasi
iktidarın ahlaki ödevi bu ülkedeki halkın, onun kamu düzenini
sağlamak için gereken tedbirleri almaktır. Bu, oyun, entrika filan
değildir. Gereken yapılmıştır, bundan sonra da
yapılmaya devam edilecektir.
Bölgedeki herkesi PKKlı
görmek
Sayın Altay, burada vekiller var bölgeden gelen, onlar da mı
PKKlı?
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Şehirler boşalıyor, 130 bin nüfuslu şehirler
boşalıyor ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) Şimdi, PKKlı olarak görülenler o hendeklerin, o
çukurların arkasında ellerinde silahla var olan teröristlerdir. Onun
dışında kimseyi PKKlı olarak gördüğümüz yoktur, kimseye
öyle bir yaklaşımımız yoktur.
Meclis dediniz. Çözüm
komisyonu kurduk hatırlarsınız, yoktunuz.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) O değil, bir dakika
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) Yoktunuz Sayın Altay, Meclis diyorsunuz.
Hüda Hanım, size de bir
çift lafım var. Siz burada konuşurken
Hani, lüks bir restorana
girersiniz, duvarda başaklar asılıdır, orayla kontrast
teşkil eder.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) Siz lüks restorandaki duvara asılı
başaksınız.
Saygılarımla. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Ayıp, ayıp!
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan, polemik yapmak istemem. Aslında
diğer söylediklerine cevap vermeyi de düşünmedim ama biz
HÜDA KAYA (İstanbul)
Hayır, hayır, siz bitince ben
BAŞKAN Sayın Kaya,
Sayın Altaya söz verdim.
HÜDA KAYA Tamam, sonra da
ben rica edeceğim.
BAŞKAN Sayın
Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Mecliste çözüm komisyonu kurduk, yoktunuz. diyerek bizi
izleyen kamuoyuna yönelik olarak Cumhuriyet Halk Partisinin gütmediği bir
politikayı güttüğümüz anlamında bir söz ifade etti.
BAŞKAN - Buyurun.
Teşekkür ederim
açıkladığınız gerekçeden dolayı ayrıca. Tam
Tüzüke uygun bir açıklamaydı da o yüzden.
8.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Bostancı, ne
söylediğimizi biliyoruz, siz de biliyorsunuz. Tabii, siz daha iyi demagoji
yapabiliyor olabilirsiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) - Estağfurullah.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Herkesin bildiği bir şey var: Sizin o kurduğunuz komisyon,
Mecliste kurulan Millî Eğitim Komisyonu, Sağlık Komisyonu gibi
Parlamentodaki temsil oranına göre kurulmuş bir komisyondu. Bu
şekilde, böyle bir komisyonu kurmaya gerek yok; o temsil oranı burada
var zaten, bak, Parlamentonun yarısı sizde zaten. Biz dedik ki:
Geçmiş dönem kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu gibi -bu bir ülke
meselesi, bir millî mesele, önemli bir sorun- her parti
Anayasa Uzlaşma
Komisyonuna niye her partiden eşit üye aldınız da bu sorunu
çözmek için üye sayısının yarıdan fazlasını
alıyorsunuz?
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) - Bütün komisyonlar nasıl kuruluyor Sayın Altay?
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Oldu canım, böyle bir şey yok. Samimi olun, dürüst olun.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) - Samimiyiz.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Biz onun için size 4 Ocak 2011de Dürüst ve samimi olun. dedik. Böyle bir
komisyon kurmadınız. Bizim öngördüğümüz, benim burada iddia
ettiğim komisyon kurulsaydı, can başüstüne, her türlü riski
alarak biz o komisyona girerdik. Böyle bir komisyonun kurulması için de
hâlen ısrar ediyoruz.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Efendim,
Sayın Kayaya söz vereceğim, bir talebi var. Sizin de ayrıca bir
talebiniz mi var?
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - Yani, talebimi size sunayım, ona göre siz
değerlendirin.
Sayın Bostancı
demin Hüda Hanımla ilgili Lüks restoranda asılmış olan
başak buğdayısınız. demek suretiyle grubumuza lüks
restoran, Hüda Hanıma da buğday başağı benzetmesi
yapmıştır.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) - Hayır, hayır, öyle değil. O bir metafor.
BAŞKAN - Şimdi, bir
dakika Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - İki ayrı sataşma çıkıyor.
BAŞKAN - Hayır,
hayır.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) - Sizin lüks restoran olmadığınızı biliyoruz.
BAŞKAN - Sayın
Baluken, şimdi, çok açıkça söylemek gerekirse 2 kâtip üye arkadaşımla
da bunu konuştuk. Ben şimdi Sayın Bostancıya söz
vereceğim, ne söylemek istediğini yerinden lütfen
açıklasın, ona göre sizin
HÜDA KAYA (İstanbul) -
Ben buğday başağıyım gibi anlıyorum.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - Hayır, hayır. Sataşma kesin.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) - Hanımefendide sıra bence.
BAŞKAN - Söz
hakkınız baki Sayın Kaya.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - Bizim hem grubumuza hem Hüda Hanıma
BAŞKAN - Hayır,
hayır, bir dakika, durun siz şimdi. Sayın Kayaya söz hakkı
vereceğim.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) - Ne anladınız ya, ne anladınız?
BAŞKAN - Bir
açıklama yapsın çünkü sataşma olup
olmadığını kâtip üyeler de anlayamadı. Herkes kendine
göre bir yorum yaptı.
Doğrusunu öğrenmek
için size bir dakika süre veriyorum, buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
6.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Esasen sürem olsaydı
maksadımı daha geniş bir şekilde anlatabilirdim.
Tabii ki HDP Grubu lüks bir
restoran değil, Hüda Hanım da bir demet başak değil. Gören
göz, akıl bunu görüyor.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Biz de onu anlamadık yani.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) - Kastım: Hüda Hanımın HDP Grubuyla keskin bir
kontrast teşkil eden diskurudur. Yeşil başörtüsüyle, sürekli
İslama ve Allaha referans veren konuşmasıyla, geneliyle
oluşturduğu kontrasta işaret etmek için bunu belirttim.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) İslam senin tekelinde mi? Ne biçim konuşuyorsun?
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Sizin tekelinizde mi o? Ne biçim şey ya?
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) - Bir efekt olduğunu, efekt olduğunu belirtmek için.
BAŞKAN Anladım.
Sayın Kaya
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Bütün gruba sataştı Sayın Başkan.
BAŞKAN Bir dakika, bir
dakika, bir dakika durun, hep beraber konuşacağız.
Sayın Kaya, talebiniz
nedir, talebiniz?
HÜDA KAYA (İstanbul)
Talebimiz: Buğday başağı
Bu sataşmaya cevap vermek.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Efekt işte, efekt diyor, daha ne desin.
BAŞKAN Sayın
Baluken, ben Sayın Kayayla görüşüyorum. Biliyorsunuz ki kural
gereği sormak ve kayda geçirmek zorundayım.
Buyurun Kaya, iki dakika.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Bir simülasyon.
BAŞKAN Hocam,
başka simülasyon bulamadınız mı? Bakın biz de
tartıştık, burada ne olduğunu anlamadık.
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.- İstanbul
Milletvekili Hüda Kayanın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
HÜDA KAYA (İstanbul)
Tekrar merhaba değerli arkadaşlar.
Değerli sözcümüz
buğday başağı benzetmesi yapınca -7 Haziran
seçimleri öncesiydi, zannedersem ya Urfa ya Antep oralarda bir yerde- Bilal
Erdoğanın bir sözünü bana hatırlattı, HDPye çatayım
dedi gariban. Dedi ki: Bu parti çiçekler, böcekler partisine dönmüş.
Arkadaşlar, biz zaten
ekolojiyi politika yapmış olan bir partiyiz. Buğday da biziz,
çiçek de biziz, böcek de biziz, toprak da biziz, kadın da biziz,
yeşil de biziz. Biz zaten bu partiyiz.
Aynı zamanda, bir de
yine şu boyuttan, her zaman söylediğim gibi, hayatımın tek
referansı olan inançlarımdan aldığım öğretilerle
cevap vereyim. Sevgili Peygamberimiz Medinede tam bir çiçek, böcek toplumu
kurmuştu. Medinede tek adam, tek dil, tek bayrak, tek vatan
edebiyatı yapmadı. Yahudisi de özerkti, Hristiyanı da özerkti;
inananı da, inançsızı da, hepsi özerk. Kendi renkleriyle,
dilleriyle kendi yöneticilerini seçen bir renk toplumu, bir barış
toplumu, bir medeniyet toplumu kurmuştu. İşte, bizim referansımız
bu. Bizim partimizde de Hristiyanımız var, Ermenimiz var, Alevimiz
var, Sünnimiz var; dindarımız, sosyalistimiz, Arapımız,
her çevreden insanımız var; inananı var, inanmayanı var.
Ama temel kaide nedir? Peygamberimin ifadesiyle, benim sözümle, kendinize
yapılmasını istemediğiniz bir şeyi siz de
başkasına yapmayın. Bunu yaparsak insan oluruz arkadaşlar.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Kaya.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Bostancı, buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Hayır, siz önce bana söz vermiştiniz.
BAŞKAN Pardon.
Evet Sayın Baluken,
talebiniz nedir?
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Aynı gerekçeyle grubumuza sataşma oldu.
BAŞKAN Şimdi,
bakın
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Yani, şöyle bir benzetme var Sayın Başkan
Tabii, Naci Bey herhâlde muhakeme gücünü çok kullanamıyor. Biz benzetmeyi
size sunarken zaten şunu kastetmeye çalıştık: Yani, sanki
HDPde siyasal İslam geleneğinin görülmesi bir efekt olarak,
özellikle bir proje olarak kullanılmış gibi bir sunum yaptı,
nitekim açıklamasında da bunu doğruladı.
Dolayısıyla, HDPye direkt bir sataşmada bulundu ama o
anlamadığı için lüks restoran ve buğday
başağını
BAŞKAN Yalnız
HDPye karşı bir sözüm yok. diye bir beyanda bulundu.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Var!
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Hayır
BAŞKAN Müsaade edin
arkadaşlar, çözeceğiz, konuşarak çözeceğiz.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, partimize açık sataşma
var. Hayır, ne demek yani? İslam kendilerinin tekelindeymiş de
BAŞKAN Hayır,
öyle bir şey söz konusu elbette olmamalıdır.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) HDP İslam dışı bir oluşummuş
da
BAŞKAN Hayır,
hayır!
Sayın Baluken, bir
dakika, bir Naci Bostancıya yerinden söz vereceğim.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Türbanlı bir milletvekilini efekt olarak
kullanıyor. kastı yaptı, açık bir sataşmadır.
BAŞKAN Sayın
Baluken, Sayın Naci Bostancıya yerinden bir dakikalık söz
vereceğim, açıklama yapsın, ısrar ederseniz bir düzeltme
yapabilir belki sözüne bilmiyorum.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Düzelteyim. deyince daha da kötüsünü yapıyor.
BAŞKAN Israr ederseniz
size sataşmadan dolayı söz vereceğim.
Sayın milletvekilleri,
lütfen
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Ne demek yani, şimdi, Sayın Başkan, demin
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Sayın Başkan, her
konuştuğumuzu tercüme mi ettireceğiz burada?
BAŞKAN Evet, öyle
yapacağım.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Her konuşulan tercüme mi edilecek? Böyle
bir usul var mı?
BAŞKAN Ha, evet, öyle
yapacağım.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, demin, hilal ve haç hattı
çizildi yani grubumuza dönerek hilal hattı ve haç hattı ile bunu bir
mücadele alanı olarak belirttiler.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Anlama zorluğu mu var?
Anlayamıyorlar!
BAŞKAN Dikkatli
konuşun, dikkatli konuşun, bu Meclisi ben yönetiyorum, hakaret
etmeyin lütfen. Sakin gidiyoruz, İç Tüzükü uygulatmak zorunda
bırakmayın beni lütfen.
Buyurun Sayın Baluken,
özür dilerim, sözünüzü kestim.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Yani din ve inanç üzerinden atıflar yapan ve son
derece yakışıksız olan değerlendirmeler var. Buna
cevap vermemiz lazım.
BAŞKAN Sayın
Bostancı, buyurun, size bir dakika açıklama veriyorum, sizin söz
hakkınız saklı Sayın Baluken.
Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
7.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım, burada kullanılan bir
metafordur. Metafor, sembolik olarak bir durumu anlatır. Hüda Hanım
biraz önce de konuşurken Benim referansım Peygamber Efendimizin
kurmuş olduğu sistem. dedi. Ben de HDPnin hiçbir programında,
hiçbir öğretisinde Bizim temelimiz, dünya görüşümüz böyledir.
görmedim. Bu bakımdan Hüda Hanımın varlığı ve
iddiasıyla HDPnin bir siyasi parti olarak organizasyonu arasındaki
kontrasta işaret ettim, hepsi budur. Herhangi bir tahkir yok, buradan
çıkartılacak herhangi bir sataşma yok. Kontrast, kontrast,
çelişki, söylediğim budur.
BAŞKAN Sayın
Baluken, ısrarcı mısınız?
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Ben sataşmadan söz isteyeceğim.
BAŞKAN Buyurun iki
dakika.
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
10.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması ve yaptığı açıklaması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Temel sorun şudur:
Şu anda AKPnin temsil ettiği anlayış, gerek etnisite gerek
din, inanç, kimlik açısından tekçi bir anlayıştır.
Yani referansını İslamı Türkleştiren bir
anlayıştan alan, aslında İslamın özüyle de çok fazla
ilgisi olmayan Diyanet üzerinden kurulmuş bir devlet dini üzerinden
toplumu yeniden dizayn etme anlayışıdır. HDP buna
karşı çıkıyor. HDP bu tekçi anlayışa
karşı çoğul kimliği, çoğul demokrasiyi esas alan bir
proje olarak ortaya çıktı. Hüda Hanım belirtti, içimizde siyasal
İslam geleneğinden gelen çok kıymetli arkadaşlarımız
olduğu gibi sosyalist gelenekten, sol gelenekten gelen arkadaşlar da
var. Türk arkadaşlar olduğu gibi, Kürt, Arap, Ermeni, Asuri, Süryani
arkadaşlar da var. Dikkat edin, bakın bu tabloyu bir de Suriyeye bir
denkleştirin, Suriyeyle bir özdeşleştirin. Orada da aynı
tekçi anlayış ve aynı çoğul demokratik kimlik mücadelesini
görürsünüz. Buradaki AKP zihniyetinin oradaki yansımasını eminim
ki siz benden daha iyi biliyorsunuz. Oradaki halkların tamamını
tekleştirmeye çalışan zihniyet neyse dinimizle ilgili,
inancımızla ilgili yapmış olduğunuz
değerlendirmenin zihniyeti de, Sayın Bostancı,
aynıdır, sizi şiddetle kınıyoruz. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın
Bostancı...
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Balukenin AK PARTİyi tek tipçi anlayışla
suçlayan iddiasını reddediyorum. Tek tipçilik totaliter yönetimlerde
olur. Türkiyede demokrasi var. Demokrasinin olduğu bir ülkede bu tür
işler olmaz. Bakın, Parlamento burada.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
X.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun,
9/2/2016 tarihinde Şırnak Milletvekili Faysal
Sarıyıldız ve arkadaşları tarafından, Cizrenin
Madımakı olarak tanımlanan olayın
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 10 Şubat 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı Adana
Milletvekili Sayın Seyfettin Yılmaz olacak.
Buyurun Sayın
Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyaset fikrî takip ve
tutarlılık ister, devlet adamlığı da ciddiyet ister. On
dört yıldır bu ülkede Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı
var. Şu andaki kayıkçı kavgasına
baktığımızda ne siyasi fikrî
tutarlılığı ne de devlet adamı ciddiyetini görmek
mümkün değil.
İktidara geldikten sonra
bu ülkede Genelkurmay Başkanından albaylara, generallere kadar
askerler içeriye alınırken diyordunuz ki: Allah bizi bu askerlerle
savaşa sokmamış, çok şükür. Aradan belli bir süre geçti,
Askerlere kumpas kuruldu. dediniz. Yine, on iki yıl boyunca Fethullah Gülen
Hareketiyle kol kola Adalet ve Kalkınma Partisi olarak yürüdünüz. Hatta
bu ülkenin Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı Ne istediler
de vermedik? diyen en tepedeki kişidir. Hasretine dayanamıyorum,
gel artık. diyen de bu ülkenin Başbakanıdır ama on iki
yıl sonra Ya, biz tanımamışız, bunlar
paralelmiş, bunlar Amerikanın adamıymış, bunlar
devleti ele geçiriyormuş. dediniz. HSYKyla ilgili değişiklik
yapıldı, Savcı Zekeriya Özü içinizdeki milletvekilleri dahi
tavanlara çıkardınız, Heykelleri dikilecek. dediniz,
İşte, cumhuriyetin savcısı budur. dediniz, bu ülkenin
Başbakanı altına zırhlı aracı verdi, sonra Vatan
haini savcı. dediniz. Esada Kardeşim Esad. diyerek Bodrumda
tatil yaptı bu ülkenin Başbakanı ama sonra Kardeşim Esad
Kalleş Esad hâline geldi.
Şimdi gelelim konumuza:
1 Kasımdan beri, 1 Hazirandan beri, 22 Temmuzdan beri 300 asker, polis
vatan evladı şehit oluyor. Her gün vatan evlatları şehit
oluyor. Baldıran zehri içerim. diyenleri arıyorum. Bu ülkenin
dağlarında çiçek açacak. diyenleri kürsüye davet ediyorum. Çaylarında
balık tutulacak. diyenleri kürsüye davet ediyorum. Evet, baldıran zehri
içeriz. diyenler baldıran zehri içmediler ama bu ülkenin fakir fukara
vatan sevdalısı genç evlatları şehadet şerbetini içti,
içmeye devam ediyor.
Ben iyi
hatırlıyorum, 2005 yılında burada Adalet ve Kalkınma
Partisinin milletvekilleri, grup başkan vekilleri
Şimdi, HDPyle
kayıkçı kavgası yapıyorsunuz, birbirinize laflar
söylüyorsunuz. Biz, bugün sizin söylediklerinizin birçoğunu söylerken bu
kürsüden, sizin söylediklerinizi, bakın, AKP Grubu grup başkan
vekilleri, oradan bize diyordunuz ki: Sizi gidi morg bekçileri, şehit
gelmiyor diye rahatsız oluyorsunuz. diye laflar atıyordunuz.
Bunların hepsi bu Meclis tutanaklarında var. Şimdi, oluk oluk
şehit kanı akıyor. Altı ay içerisinde bu vatanın 300 evladı
şehit oldu. Bunun sorumlusu PKK terör örgütüdür, buna yol açan AKP
Hükûmetidir; bu kadar net ifade ediyorum. Çünkü bu uyarıları
yaptık değerli arkadaşlar, burada teker teker saydık.
Şimdi süreci bir
değerlendirelim Allah rızası için. PKK terör örgütü nedir? PKK
terör örgütü 1978 yılında Diyarbakırın Lice ilçesinde
kurulduğunda kuruluş amacında ne diyordu? Marksist, Leninist
kürdistan devleti kurmak. 1978den bugüne kadar bu hedefinden asla
şaşmadı. 1990lı yıllarda PKK terör örgütü yine
Türkiyede eylemlerini azdırmıştı. Ama o zamanın
Hükûmeti, askeri, polisi, Özel Harekâtı PKK terör örgütüyle etkin bir
mücadeleye girdi. 1999 yılına gelindiğinde PKK terör örgütünün
beli kırılmıştır. PKK terör örgütü artık
Türkiyede eylem yapamayacak noktaya gelmiştir. Kandil Dağında,
oraya sığınmış, sınırlardan geçerek nokta
olarak yapabildiği eylemler vardır. Ama 2005 yılında bu
ülkenin Başbakanı nereden kulağına üflendiyse Kürt
açılımı diye, Kürt sorunu diye bir sorun çıkardı.
2005 yılından sonra uyguladığınız politikalar
ortadadır değerli arkadaşlar ve bu grup, Adalet ve Kalkınma
Partisinin grubu bunları savunmuştur.
Şimdi, bu ülkede bir
arkadaşımızın, bir kardeşimizin, bir
vatandaşımızın bırakın şehit
olmasını, hangi etnik kökenden gelirse gelsin, burnunun
kanamasına dahi rıza göstermeyiz her birimiz. Ama Barış
getireceğiz. dediniz, Analar ağlamasın. dediniz.
Ağlamasın, barış gelsin. Kim buna karşı? Ama kim
sizin muhatabınız? 35-40 bin kişinin katlinden sorumlu bebek
katili Abdullah Öcalanı muhatap aldınız, siyasi aktör hâline
getirdiniz. Hatta o zamanın gazete manşetlerine bakın: Abdullah
Öcalan beş vakit namaz kılıyormuş. Abdullah Öcalan, bebek
katilidir, terör örgütünün lideridir, nokta. Bu gerçeği
değiştiremezsiniz. Ama siz ne yaptınız? Bütün Kürt kökenli
vatandaşların yegâne temsilcisi gibi PKK terör örgütünü ve onun
elebaşı, çete başını siyasi muhatap hâline getirdiniz.
O bölgede PKK terör örgütüne taraf olmayan, onların fikriyatına
karşı çıkan, devletin birliğinden yana yer alan birçok
vatandaşımızı PKK terör örgütünün kucağına
ittiniz, evet, siz ittiniz. Açıkça söylüyorum. Çünkü muhatap olarak PKK
terör örgütünü aldınız siz. Orada yaşayan Kürt kökenli
vatandaşımız Hakkâride, Şırnakta, Cizrede
oturduğu yerde dedi ki: Demek ki PKK terör örgütü
haklıymış ki devlet, AKP Hükûmeti, tüm, hepimizin muhatabı
olarak PKK terör örgütünü muhatap alıyor.
Siz, bu görüşmeleri
yaptınız, Dolmabahçede mutabakata vardınız. Koştura
koştura bebek katilinin ayağına, İmralıya heyetler gönderdiniz,
Osloda pazarlık yaptınız, Büyükşehir Yasasını
Osloda PKKlılarla yaptığınız görüşmeler
neticesinde getirdiniz. Aman, barış sürecine bir şey gelmesin.
dediniz, Aman, bir şey gelmesin. dediniz. Dediniz mi? Dediniz. Burada
onlarca konuşmanız var, inkâr edemezsiniz. Biz bu kürsüden ne dedik?
Dedik ki: Yanlış yoldasınız, yanlış
gidiyorsunuz. Bir katil terör örgütüyle pazarlık yapamazsınız,
bunların nihai hedefi Türkiyeyi bölmek, ayrıştırmaktır,
terörle masaya oturulmaz, katille masaya oturulmaz, suçlularla masaya
oturulmaz. Bunu söylediğimizde hiçbiriniz ciddiye almadınız. Bu
süreç içerisinde bugün Başbakan, Cumhurbaşkanı itiraf ediyor.
Diyor ki: Biz bu çözüm sürecini yürütürken silahlar yığılmış.
Çözüm sürecini PKK terör örgütü bir güçlenme mekanizması hâline
getirmiş. Ya, kusura bakmayın, siz bu ülkenin
Başbakanısınız, siz bu ülkenin
Cumhurbaşkanısınız, siz köylü Mehmet ağa
değilsiniz, bu ülkeyi yönetme sorumluluğunu bu aziz millet size
vermiş, gereğini yapmak zorundasınız. Siz bu görüşmeleri
yaparken PKK terör örgütü orada silahlandı, yığınaklar
yaptı, birçok genci dağ kadrosuna kattı. Dağdaki
teröristlerin birçoğunu şehirlere indirdi. Bugün Şırnakta,
Cizrede, Hakkâride yaşananlar onlardır. Dağdaki terörü
şehirlere indirdiniz, şehirlerin tamamı
kuşatıldı. Peki, ben size soruyorum: Ey AKP Grubu, ey Hükûmet;
bu hendekler kazılırken, bu yolların altına mayınlar
döşenirken, bu uzun namlulu silahlar PKKlı teröristlerin eline
geçerken, roketatarlar PKKlının eline geçerken, Şırnakta,
Cizrede şehirlerin merkezinde bunları yaparken bu Hükûmet neredeydi
Allah rızası için? Ne yapıyordu? Asker 980 tane operasyon izni
istiyor, valilere verdiniz ve valilere talimat verdiniz, Aman dokunmayın,
PKK terör örgütü mensupları yol kessin, sırtlarındaki silahlarla
gezsin, aman dokunmayın. Bunları bu Hükûmet söyledi değerli
arkadaşlar, sizin Hükûmetiniz söyledi. Bugün
uyguladığınız politikalar neticesinde altı ay
içerisinde 300 vatan evladı şehadet şerbetini içti. Geçen hafta
evlerindeydim o şehitlerin -buradan duygu sömürüsü falan
yapmayacağım- hepsi gariban Anadolu çocukları. Birileri beş
yıldızlı otellerde, saraylarında sefa sürerken bu
vatanın evlatları şehit şerbetini içtiler. Şimdi, Surda
seksen gündür
1 milyonluk güvenlik kuvvetine sahip Türk askeri ve polisi Sura
giremiyor diye propaganda yapılıyor ve Türk askeri, polisi
katliamcı olarak her gün burada anılıyor. Türk askeri ve polisi
katliamcı olsaydı bırakın seksen günü altı saat
içerisinde Surun tamamına hâkim olurdu. Ama iğneyle kuyu kazar gibi
oradaki vatandaşlarla teröristi ayıracak şekilde kahraman
askerimiz ve kahraman polisimiz orada mücadele ediyor.
HDPye de bir çift lafım var: Artık, PKK
terör örgütüyle aranıza mesafe koyun. Bin yıldır bu ülkede
kardeşçe yaşıyoruz. Bu ülkeyi kurarken yüzbinlerce şehit
verdik. Bu ülkeyi de hiç kimseye ayrıştırmayacağız,
buna hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Türk milleti, Türk devleti ilelebet bir
ve beraber yaşayacaktır.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.56
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma Saati: 17.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- CHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 6 Şubat 2003 tarihli 32nci
Birleşimi ve 1 Mart 2003 tarihli 39uncu Birleşiminde
gerçekleştirilen kapalı oturumlara ilişkin tutanaklar ile
tutanak özetlerinin, İç Tüzükün 71inci maddesine göre
yayımlanmasının Genel Kurulun onayına sunulmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu,
10/02/2016 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzükün 19uncu
maddesi gereğince, Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun, 6 Şubat 2003 tarihli 32'nci Birleşimi
ve 1 Mart 2003 tarihli 39'uncu Birleşiminde gerçekleştirilen
kapalı oturumlara ilişkin tutanaklar ile tutanak özetlerinin, İç
Tüzükün 71inci maddesine göre yayımlanmasının Genel Kurulun
onayına sunulması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı
olarak Ankara Milletvekili Sayın Haluk Koç konuşacak.
Buyurun
Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET
HALUK KOÇ (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün grup önerisi olarak
keşke getirmeseydik, keşke İç Tüzük 71, Anayasa 97de yer
aldığı şekliyle 1 Mart 2003 ve 6 Şubat 2003te gizli
görüşme olarak yapılan görüşmelerin tutanakları, kendi
doğal akışı içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tarafından açıklanabilseydi.
Değerli
arkadaşlarım, bu konuda 5 Mart 2013te on yıl dolduktan sonra
Cumhuriyet Halk Partisinin bir girişimi olmuştu. Bunu da ne hikmetse,
Genel Kurul reddetmişti o tarihte.
Sizi biraz geriye götürmek
istiyorum: 6 Şubat 2003; 2002 seçimleri olmuş, 58inci Hükûmet
kurulmuş, Sayın Recep Tayyip Erdoğan yasaklı olduğu
için Parlamentoya girememiş, Sayın Abdullah Gül, Hükûmetini
kurmuş ve Irakta -daha sonrasında yaşayacağımız Büyük
Ortadoğu Projesiyle ilgili gelişmelerin hiçbiri yokken- Amerika Birleşik
Devletlerinin kitle imha silahı var teziyle, olmayan bir zeminde, bir
meşruiyet yaratma gayretiyle -Iraka müdahale açısından
söylüyorum- bir süreç İkinci Körfez Savaşı lehine
oluşturulmaya çalışıldı. Bütün bunları biliyoruz,
belki 57nci Hükûmet döneminde konulan direnç, rahmetli Ecevitin, MHPnin ve
ANAPın oluşturduğu Hükûmetin direnç göstermesi, Türkiyeyle
müttefiklik arayan unsurların yeni Hükûmet döneminde taleplerinin
yoğunlaşmasına yol açtı ve Türkiye üzerinden Iraka
harekâtı bir askerî strateji olarak benimsediler.
6 Şubat tarihli tezkere,
Türkiyedeki çeşitli limanların, çeşitli kavşak
noktalarının Amerikalı uzmanlara olası bir askerî
harekâtın karargâh ülkesi olarak Türkiyeyi seçerek buralarda altyapı
hazırlamaya dönük çalışmalara zemin hazırlayacak bir
müsaade istemiydi.
O zaman
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekiliydim, beş yıl Grup
Başkan Vekili olarak görev yaptım. O 6 Şubat tezkeresinde grup
adına kapalı oturumda ben söz almıştım -Sayın
Abdullah Gül de burada oturuyordu- ve 1991 yılındaki tezkerede
Sayın Abdullah Gülün söylediklerini AKP Grubuna anlatmaya
çalıştık ve bunları Sayın Abdullah Gülün adıyla
söyledim, çok iyi hatırlıyorum ve Sayın Gül, karar verin, siz
hangi Abdullah Gülsünüz, 57nci Hükûmetin bu tezkereyi Meclise getiren
Başbakanı Abdullah Gül mü, yoksa 1991de bu ifadeleri söyleyen Refah
Partisinin Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Abdullah Gül mü? Bir
karar verin hangisi olduğunuza ki grubunuz ona göre bu tezkere için oy
kullanacak. demiştim. Çelişkiler içinde bir AKP vardı. O
tezkere kabul edildi. Hemen ertesinde, 1 Mart 2003te çok daha ciddi bir
tezkere geldi, 62 bin Amerikan askerinin kendi hukukuyla Türkiye
topraklarında konuşlanması ve Türkiye sınırından
Kuzey Iraka geçiş yaparak Mehmetçikin Necef çöllerine kadar sürecek bir
maceranın içine atılması talebi.
Değerli
arkadaşlarım, bu tezkere, biliyorsunuz, o gün katılanların
salt çoğunluğunu sağlamadığı için daha fazla oy
almasına rağmen kabul edilmemiş oldu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarihe damga vuracak, gerçekten Gazi Meclis sıfatını hak
eden onurlu bir duruşu, AKPden de 99 arkadaşın ret oyu
vermesiyle, bütün dünyaya, bütün dünya parlamentolarına ilan etti. Yani,
Türkiye belli ekonomik vaatlerle, ekonomik birtakım menfaatlerle bir hukuksuz
savaşın karargâh ülkesi de cephe ülkesi de olamaz kararı, bu
Mecliste 1 Martta çıktı.
Değerli
arkadaşlarım, o gün oturumu yöneten Sayın Bülent
Arınçı saygıyla hatırlamak istiyorum ve Meclisi yöneten
tüm Meclis Başkanlarının
Sayın Arınçın o gün
usul tartışması açılmasındaki -o bölümler açık
oturumdur, merak eden arkadaşlarımız varsa o bölüme
bakabilirler- oradaki yorumu, usul tartışmasını kabul
edişi ve usul tartışmasında süre sınırlaması
yapmaması son derece önemlidir. Onun gerekçesini kendi konuşmasında
veriyor zaten. Orada, usul tartışmasında Sayın Önder
Savın konuşması tarihî bir konuşmadır ve ondan sonra
-esas tutanaklar açıklanırsa- kendisi burada -bir dönem birlikte
çalışmaktan onur duyduğumu da ifade edebilirim- Cumhuriyet Halk
Partisinin daha önceki Sayın Genel Başkanı Deniz Baykalın
orada yaptığı konuşma, bu Meclisin tarihine de,
şanına da, onuruna da tüm -siyasi parti grubu gözetmeden söylüyorum-
herkes adına vekâlet verilen bir konuşmadır. Keşke
açıklansa da -biraz sonra ona da değineceğim,
açıklanmaması için ne gerekçe var, onu da anlamak mümkün değil-
herkes bunu görsün, bilsin. Birazdan değineceğim, Sayın
Cumhurbaşkanının Güney Amerika dönüşü birtakım
tartışmaların içine girerek 1 Mart oturumuyla ilgili bazı
ifadelerde bulunması, bazı eski çalışma
arkadaşlarını töhmet altında bırakması, her
şey açığa çıksın; kim ret oyu vermiş, kim evet
oyu vermiş, bütün bunlar bilinsin. On üç yıl geçti, ne
söylenmiş, ne gelişmeler olmuş, kimler haklı
çıkmış, kimler haksız çıkmış, bütün
bunları tarihin bize yaşattıklarının önünde hep
beraber görme imkânımız olsun.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanı şunu ifade
ediyor: 1 Martta düşülen hataya Suriyede düşmek istemiyoruz. diyor
o konuşmasında. 1 Mart geçseydi, Türkiye masada olacaktı.
diyor. Hiçbir şekilde Türkiye bu denklemin içinde yer almayacaktı,
bu, çok net ve açık. Söylemlere bakın, klişe söylemlerimiz
vardı: Irakın toprak bütünlüğü önemlidir. Irakın toprak
bütünlüğü kalmadı değerli arkadaşlar, Irak, fiilen 3
parçadır. Irakın kuzeyinde federal Kürt yönetim bölgesi
oluşturulur iken, burada açıklıkla söylüyorum, hiçbir etnik
unsur ayırt etmeden söylüyorum, ama orada yaşayan Türkmen
soydaşlarımızın, Telaferde ve Kerkükte önce demografik
uzaklaştırmaya tabi tutuldukları, ondan sonra üzerlerindeki tüm
tapu kayıtlarının tarumar edildiğini, yani mülkiyet
hakkı bakımından bile azınlığa
düşürüldüklerini hepimiz gördük, yaşadık ve bugün Irak, fiilî
olarak 3 parçadır, bunu görüp kabul etmek gerekir.
Suriyede aynı
şarkılar söylendi. Suriyenin toprak bütünlüğüne
bağlıyız. Hatta bir ara Kuzey Irak benzeşmesi olmasın
diye kuzey Suriye söyleminden vazgeçildi. Suriyenin kuzeyde Türkiyeye
komşu olan bölgesi. diye konuşuldu birçok açıklamalarda. Bugün
geldiğimiz duruma bakın, çeşitli haritalar var; muhalif unsur
olarak tarif edilenlerin egemen olduğu parça, Esad güçlerinin egemen
olduğu parça, IŞİD denen, Baas rejimi yıkıldıktan
sonra işte birkaç öfkeli Sünni gencin oluşturduğu yapının
bugün geldiği manzara ortada ve orada YPGnin, PYDnin tuttuğu alan
ortada ve karşımıza çok parçalı bir Suriye
çıkıyor. Esas aktörlerin devreye girmesiyle, ana aktör olarak
Rusyanın, Hizbullahın ve İranın devreye girmesiyle de
esas, vekâlet savaşı dönemi sona erdi ve Türkiyeyi tehdit eden çok
ciddi tablo karşımıza çıkmaya başladı.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Suriyede bu iş ancak bir yere kadar böyle
gider. diyor Sayın Cumhurbaşkanı. Ufku nasıl
gördüğümüze bir bakalım: Ufku değil, iki adım önümüzü
göremedik biz Suriye konusunda. Yapıcı eleştirilerin hepsine göz
kapattınız, bunu koalisyon görüşmeleri sırasında da
dile getirdik, Sayın Başbakanla olan bire bir uzun süreli
görüşmelerde de dile getirdik. İnatla, Sayın Başbakan,
kendi dünyasında gezinmeye devam ediyor. Kendisine saygım var, bir
akademisyen olarak da saygım var, zor bir noktada görev
yaptığını da görüyorum, iki arada bir derede ama bir
konuşmaya başlıyor, Oğuz boylarıyla beraber önce Ahmed
Yesevinin kanatlarında biraz Turan ülkesinde dolaşıyoruz, ondan
sonra geliyoruz Selahaddin Eyyubiyle Kudüs önlerine gidiyoruz, Alparslanla
Malazgirte geliyoruz, bir kere de bu dünyada, bu topraklarda verilmiş en
kutsal, en mukaddes ulusal kurtuluş savaşını referans
olarak veremeyen bir Başbakanı görüyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım,
evet en mukaddes, en kutsal ve en haklı savaş bu topraklarda
yaşanan. Bunu örnek veremeyecek bir Başbakanı tahayyül
edemiyorum.
Şimdi, Suriyede tüm
iddialarımız boşa çıkmış, hiçbir
ağırlığımız kalmamış ve
politikalarıyla çatışmalara taraf olmuş ve bu yaşanan
ahlaksız savaşın maddi, manevi faturasına ortak olmuş
bir dış politika sorumluluğu altındayız.
Kızabilirsiniz, görüntü budur, bütün dünyanın algılaması da
budur. Şimdi Suriyeye askerî müdahaleden bahsedebiliyoruz. İşte
tam zamanı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET HALUK KOÇ (Devamla)
Şu 1 Mart 2003ün bütün tutanakları açıklansın. Bunun gizli
kalmasında hiçbir gerekçe, sizler için de bir gerekçe yok. Hem Sayın
Cumhurbaşkanı da
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Koç.
AHMET HALUK KOÇ (Devamla)
Toparlıyorum efendim.
BAŞKAN Lütfen
AHMET HALUK KOÇ (Devamla)
Müsaade ederseniz
BAŞKAN
Estağfurullah.
AHMET HALUK KOÇ (Devamla)
Kırk yılda bir çıktım, bir dakika verirseniz mikrofondan da
bitirebilirim.
BAŞKAN Lütfen buyurun.
AHMET HALUK KOÇ (Devamla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Onun için, neden
karşı çıkılıyor anlamak mümkün değil. Yasal
süresini doldurmuş bir prosedür, bir yazım
karışıklığından 71inci madde
açıklanabilir hükmü koymuş ve Danışma Kurulu
kararıyla Genel Kurula bırakmış. Hâlbuki on yıl
dolduktan sonra, bu, çok rahatlıkla açıklanabilir. Burada saklanacak,
gizlenecek bir şey yok. Bakalım, Sayın Deniz Baykal ne
demiş? Önder Savın konuşmasını öğrenebilirsiniz.
Diğerleri ne demiş? Hükûmet ne demiş? Ne gerekçeler konmuş?
Yaşananlar var ve oylama var. 99 arkadaşın bir
kısmını tanımaktan mutluluk duydum AKP içinde ve hâlâ da
ilişkilerim devam ediyor, ismen söylemeyeyim ama bir tek Ertuğrul
ağabeyi, Sayın Yalçınbayırı söyleyebilirim. Bursaya
gittiğimde hâlâ evine uğrayıp kahve içme hukukum var. Kendisinin
ifadeleri var, diğer arkadaşlarımızın var. Suriye
karışıklığının arifesinde 1 Mart 2003ü bir
görelim. Bu Parlamentonun bir deneyimi var. Bunu saklamakta, gizlemekte hiç
kimseye fayda yok.
Ben açıklanması
lehinde görüş belirttim Sayın Başkan. Hepinize teşekkür
ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Koç.
Sayın Vural, siz mi
konuşacaksınız, Sayın Özdağ mı?
OKTAY VURAL (İzmir)
Ben konuşacağım.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Sayın Oktay
Vural, İzmir Milletvekili.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, gruplara, her gruba
söz hakkı düştüğü için aslında bu 1 Mart tezkeresi konusuyla
ilgili bu tutanakların açıklanmasının ben doğru
olduğunu düşünüyorum ama bugün Cumhuriyet Halk Partisinin
verdiği 1 Mart tezkeresiyle ilgili görüşme tutanaklarının
açıklanması
Aslında o günden bugüne gelince, Türkiyenin Irak
politikası nereye gitti, ona bakmak lazım. Dolayısıyla,
aslında, Türk dış politikasının iflas etmiş bir
Irak politikasıyla karşı karşıya olduğumuzu arz
ediyorum.
Bu konu nereden
çıktı? Sayın Cumhurbaşkanı 1 Mart tezkeresi
geçmeliydi. Dolayısıyla, yanındaydım. Gizli kulisler
attılar. O insanların kimler olduğunu araştırır
bulursunuz. Maalesef, biz kendi arkadaşlarımızın
yanlışıyla baş başa kaldık. diyor ve Irakta
düşülen hataya Suriyede düşmek istemiyoruz. demek suretiyle 1 Mart
tezkeresinin, kendi partisi içerisinde birtakım insanların gizli
pazarlıklar yaptığını ifade ederek reddedildiğini
söylüyor. Doğrusu, bu, son derece önemli. Bu pazarlıkları kim
yaptı? Hangi odaklarla yaptı? Muhatapları kimlerdi? Bu
bakımdan, Sayın Cumhurbaşkanı böyle bir ifadeyi neden bugün
kullandı? Bütün bunların açığa çıkması
lazım.
Gönül ister ki, bu
Parlamentoda hepimiz, hep beraber, birlikte, Türkiyenin dış
politikasını bütün boyutlarıyla masaya yatıralım.
Nereden nereye geldik? Bugün kadim Türk dış politikası hangi
eksen kaymasına uğramıştır? Bu eksen
kaymasının maliyetleri nelerdir? Bunları ortaya koymamız
lazım.
Eğer millî bir
dış politika takip edeceksek, dışarıda bu
politikayı destekleyecek millî güç unsurlarının bu politika
hakkında bilgi sahibi olması lazım. Bizler, Türkiye'nin millî bir
dış politikasını desteklemek, takip etmek istiyoruz ama
bugün huzurlarınızda, maalesef, böyle millî bir dış
politika olmadığı gayet açık ve net.
Hemen şu konuya gireyim:
Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: Iraka girmeliydik.
Yanındaydım. Fakat acaba bundan önce ne söylemiş?
Dolayısıyla, bunları dikkate almak lazım. Dün, Iraka
girilmemesini, acaba kendisi nasıl ifade etmiş?
Bakıldığında
(Hatip, elektronik cihazla
bir ses kaydı dinletmeye başladı)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Başkanım, böyle bir usul var mı?
BAŞKAN Sayın
Vural, lütfen, konuşmanızı Genel Kurula göre yapınız.
Ben, size söz verdim Sayın Vural.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sizi dinlemek istiyoruz Başkanım.
OKTAY VURAL (Devamla) Evet.
BAŞKAN Sayın
Vural, ben size söz verdim, lütfen
(Hatibin elektronik cihazla
bir ses kaydı dinletmeye devam etmesi)
OKTAY VURAL (Devamla)
Girmedik
BAŞKAN Sayın
Vural, ben size söz verdim, lütfen
OKTAY VURAL (Devamla) Yani
Iraka girmeme iradesi; o zamanın Sayın Başbakanının
iradesi Biz Iraka girmedik. diyor. E şimdi, siz kendi iradenizle
girmedik diyorsunuz, 1 Mart tezkeresinde ben olsaydım
alırdım
. E 1 Mart tezkeresinde olmadı da 20 Martta tezkere
geçti, 7 Ekimde tezkere geçti. Elinizi tutan mı vardı?
Yani bugün
karşımızda iflas etmiş bir Irak dış politikası
var. Kitle imha silahlarından arındırılması gerekir ki
dönemin Sayın Genel Başkanı olarak gittiğinde kendileri
açıkça şunları söylemişlerdi: Evet, Irakın kitle
imha silahlarından arındırılması gerekir, biz de
destekleyeceğiz. demişti. CSISte yaptığı
konuşmada aynen bunu söylüyor. Irakın kitle imha silahlarından
arındırılması gereklidir, gerekli destek verilecektir.
Peki, Colin Powell ne dedi?
Bu bir istihbarat yalanıydı. dedi. Peki, Blair? Bu istihbarat
yalanına dayalı olarak adım attığı için özür
diledi. Şimdi, Türkiye'nin verdiği destek hangi istihbarata
dayalı bir destektir ve Türkiye'nin Irak politikasının maliyeti
ne olmuştur?
Bakın, Türkiye'nin kadim
Irak politikası, toprak bütünlüğü, siyasal bütünlüğü, doğal
kaynakların tüm Iraklılara ait olması, Türkmen
varlığının, diğer etnik gruplar hangi haklara sahip
ise o Türkmen varlığının bu haklara sahip
olmasını temin etmek ve Irakta Türkiye'nin güvenliğini tehdit
edecek bir yapılanma olmamalıdır.
Şimdi baştan
alalım: Irakta PKK terör örgütünün güvenli bölgesi var mı? Var.
Oradan yönetiliyor mu? Yönetiliyor. Peki, oradan yönelen tehditler can ve mal
kaybına sebebiyet veriyor mu? E, veriyor. Neredesiniz peki? Türkiye yok.
Türkmen varlığı
Peki, bugün Türkmenlerin diğer etnik
gruplarla aynı siyasi haklara sahip olduğunu iddia edebilir misiniz?
Kerkükün özel statüye bağlı olması gerektiği 2005
yılına kadar geçici anayasa çerçevesinde kayıt altına
alınmıştı ama anayasa yapıldıktan sonra Kerkükün
Irakın kuzeyine bağlanmasının referandumla yapılması
mümkün hâle getirildi. Ne oldu? Kerkükün özel statüsü dahi ortadan kayboldu ve
bugün, maalesef, Irakın kuzeyinde, Suriyede de Türkmenlerin siyasi
varlığı tehdit altında.
Irakın doğal
kaynakları tüm Iraklılara ait olmalıdır, enerji
kaynakları. Türkiye ne yaptı? Merkezî Hükûmeti aşarak
Irakın kuzeyindeki yönetimle doğrudan doğruya enerji
anlaşmaları yaptı. Dolayısıyla, bunları yaparak
aslında fiilen Irakın 3e bölünmesinin gerekçeleri
hazırlandı. Bu yönüyle bakıldığında,
Netanyahunun daha önce söylediği Biz bağımsız bir
Kürdistanı destekleriz. ifadesinden sonra Hüseyin Çelikin AKP Sözcüsü
olarak Biz de destekleriz. ifadesi, Irakın bütünlüğünün
bozulmasına ilişkin bir sürecin de açıkçası Adalet ve
Kalkınma Partisi tarafından öngörüldüğünü ortaya koyuyor.
Irakın toprak bütünlüğü de yok.
Ben soruyorum şimdi:
Irak dış politikası millî midir? Hiçbir millîliği yoktur.
Oradan tehdit geliyor, Irakın bölünme süreci devam ediyor, Türkmen
varlığı maalesef tehdit altında. Şimdi, bu süreçlere
geldiğimiz zaman, Sayın Cumhurbaşkanının Irakta
düşülen hata ifadesiyle Türkiye Cumhuriyeti devleti maalesef Irakta
sahip olduğu gücü kullanmamıştır.
2004 yılında
Sayın İlker Başbuğ Eğer biz müdahale edersek orada
yapılanmanın maliyetini artırırız, Amerika Birleşik
Devletleri de bu maliyeti dikkate alır ve oranın
yapılanmasında söz sahibi oluruz. demişti. Ne oldu? Hiçbir
müdahale yapmadınız. 2007 yılına kadar Irakla ilgili
hiçbir tezkereyi terör örgütüyle müzakere kapsamında dahi gündeme
getirmediniz ve bu yönüyle bakıldığında, Amerika
Birleşik Devletlerinin bu coğrafyada oynadığı oyunu
bozacak hiçbir adım atılmadı. Bu bakımdan, kadim olarak
Sayın Başbakanın Sykes-Picot Anlaşmasını
referans vermesi ile bu coğrafyanın emperyal güçler tarafından
bölünme ve paylaşılma süreci aslında Büyük Ortadoğu
Projesinin siyasi amaçlarından biriydi. 22 İslam ülkesinin siyasi
coğrafyasını değiştiren bir proje, maalesef, Türkiye
tarafından bir eş başkanlık statüsüyle yürütülecek noktaya
geldi.
Bugün her bir meseleyi ele
alabiliriz ama bugün burada bir parti seviyesinden değil, ben isterim ki
Türkiyenin menfaatleri açısından bu konuları
tartışalım, Türkiyenin menfaatlerini temin edecek konular
bakımından Irak politikasını değerlendirelim. Ama ne
böyle bir millî politikanın oluşumunda Meclisin rolü var ne siyasi
partiler arasında bir uzlaşma ve diyalog arayışı var.
Onun için, 2003 yılında at pazarlığı diye
başlanan, ondan sonra söylenen o ki Ertuğrul Yalçınbayırın
Bu tezkereye onay vermezsek memurların maaşlarını bile
ödeyemeyiz. tehdidiyle milletvekillerinin iradesini etkileme gayretleri, daha
sonra Dubaide imzalanan 1 milyar dolarlık, 8 milyar dolarlık kredi
olmak üzere yapılan bir anlaşmayla -Iraka müdahale etmeme
garantisini veren bir anlaşmayla- bakıldığında,
maalesef, Türk dış politikası yabancı devletler
tarafından rehin alınmıştır.
O bakımdan, bu
tutanakların açıklanması kadar
Ben Hükûmete defalarca
çağrıda bulundum. Gelin, bu dış politikayı, her bir
dış politika unsurunu -Türkiyenin Irakla, Suriyeyle, İslam coğrafyasıyla
ilişkileri olmak üzere- gelin, bu sorunları burada
tartışalım. Millî bir dış politikada hep beraber,
birlikte olmamız gerekiyorsa olalım. Bu bakımdan, zikzaklarla
değil, bu dış politikaları hep beraber, birlikte, millî
menfaatlerimiz doğrultusunda olduğu zaman ancak destekleriz. Ben
bugün Türkiyenin Irak politikası olarak, bu eksende, bu geldiği
sonuçlar itibarıyla, maalesef, yeterince ders
alınmadığını görüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Size de bir
dakika vereyim.
Buyurun.
OKTAY VURAL (Devamla)
Dolayısıyla, Joseph Bidenın Senatoda kabul ettiği three
state formülü olarak Irakın 3e bölünmesi projesi; aynı zamanda
yine Princeton Üniversitesinde Şimon Peres ve Hillary Clintonın bir
araya geldiği toplantıda Suriyenin Şii, Kürt ve Sünni olarak
3e bölünmesi; Juppeyle Davutoğlunun yaptığı
anlaşma, Juppe-Wright planlarını dikkate
aldığımızda, Türkiye maalesef -Sykes Picot
Anlaşmasıyla birlikte Türkiyenin içini ilgilendiren Sevr
Anlaşması dâhil olmak üzere- bu süreçlerde yabancı güçlerin
işlerini kolaylaştıracak adımlar atmış,
Türkiyenin millî güç unsurlarını kendi millî menfaatleri
doğrultusunda sevk ve idare etmeyerek millî güvenliğimizi ve millî
menfaatlerimizi haleldar etmiş durumdadır.
Dolayısıyla Irakta
yapılan şey bellidir. Irakta bir devlet yapısı
çöktüğü zaman terör örgütü unsurlarının nasıl orada cirit
attığını dikkate alanlar, bu durumda bu coğrafyada yapılacak
her türlü girişimin aslında devlet dediğimiz bir
yapıyı çökertmeden bir dönüşümü sağlamak üzere
kurgulanması gerektiğini düşünmüşlerdir. Gönül isterdi ki
Türkiye bir kaba gücün değil, yumuşak gücün tarafı olarak
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla)
bu
coğrafyada İslamın barışını, huzurunu
temsil edecek bir politika takip etseydi. Maalesef o politikadan uzak
olduğunu görüyoruz.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) Ve
millî bir dış politika oluşturma konusunda da Hükûmete
çağrıda bulunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim ben de.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin lehinde son konuşmacı olarak Iğdır Milletvekili
Sayın Mehmet Emin Adıyaman konuşacak.
Buyurun Sayın
Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin 1 Mart tezkeresinin tutanaklarının
açıklanmasına ilişkin önerisi hakkında grubumuz adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabii, 1 Mart tezkeresinden bu yana yaklaşık on iki yıl gibi bir
zaman geçti. Elbette biz de 1 Mart tezkeresi sürecinde neler görüşüldü,
hangi siyasi parti hangi kaygılarla ret veya olumlu oy verdi, o dönemdeki
koşullar neydi, neler tutanaklara geçti, kim ne söyledi,
açıklanmasını ve kamuoyunun bilmesi gerektiğini biliyoruz.
Değerli arkadaşlar,
2003 yılına gittiğimizde, Irakın tekçi, üniter, tek mezhep
ve tek kimlik üzerine inşa olmuş Baas milliyetçiliği
1990lı yıllara gelindiğinde yaklaşık 1,5 milyonu
aşkın Şiiyi ve Halepçe dâhil olmak üzere sadece 1986 ile 1988
arası 186 bin Kürtü katletmişti. Bununla yetinmeyen faşist
zihniyetli, tekçi, ırkçı Arap milliyetçiliğine dayanan Baas
rejimi Kuveyti işgal etmişti ve akabinde Birinci Körfez
Savaşını ve daha sonraki gelişmeleri hepiniz biliyorsunuz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Irakta Şiiler, Sünniler ve Kürtler bir realite, bir
gerçeklik. Az önce ifade ettiğim gibi, tekçi anlayışa
dayalı Baas iktidarının yaptığı
katliamların, inkârcı ve tekçi anlayışının
doğal sonucu olarak Irak parçalanacaktı; iç savaş
çıkacaktı veya Amerika müdahale edecekti. Nitekim Amerika da 2003
yılında Iraka müdahale kararı aldı.
Şimdi, o tarihe
döndüğümüzde bu yüce Mecliste 1 Mart tezkeresi reddedildi. Neydi o günkü
kaygılar bir hatırlayalım, niye reddedildi? Bu Meclis, Saddam
Hüseyinin kara kaşına kara gözüne mi hayrandı? Değildi.
Peki, neydi redde götüren kaygı? Değerli arkadaşlar, iki temel
faktör vardı: Biri, Amerika Birleşik Devletlerinin
İskenderundan Hakkâriye kadar bütün sınır hattında 65 bin
askerini ve hava kuvvetlerini konuşlandıracağı,
dolayısıyla bunun Türkiyenin
bağımsızlığını tehlikeye
düşüreceğiydi. İkinci önemli şey, Amerika Birleşik
Devletlerinin bu tezkerenin geçmesi hâlinde Kuzey Irakta
bağımsız bir Kürt devleti kurulmasına yardım
edeceğiydi. Tamamen bu kaygıyla, bu anlayışla, bu Kürt
devleti oluşmasın. refleksiyle yetmiş, seksen yıldır
Türkiyede devam eden, nerede olursa olsun, Türkiyenin
sınırları dışında dahi olsa Kürt kimliğine tahammülsüzlüğün
bir ifadesiydi ve bu şekilde reddedildi. Bu nedenledir ki o dönemde
AKPden, MHPden, CHPden, özellikle bu kaygı üzerinden, milliyetçi,
ulusalcı kaygılarla reddedildi.
Peki, o günden bugüne ne oldu
Iraka ilişkin politika? Kırmızı çizgilerle, Kürtlerin
orada bir statü, bir hak elde etmesine ısrarla karşı çıkan,
o dönemden bugüne aynı çizgiyi devam ettiren AKP Hükûmeti, sonraki
yıllarda, Irakta oluşan Kürdistan federal bölgesini, tam bir iş
birliğiyle, bir ekonomik pazar alanı veya işte, en yakın
müttefik olarak görmeye başladı.
Şimdi, aynı
senaryo, aynı anlayış maalesef on iki yıl sonra, şimdi
de Suriyenin kuzeyindeki Kürt hareketinin, Kürt halkının elde
ettiği statüye yöneliktir. Şu anda da 1 Marttan ders çıkardık,
1 Marttaki hataya düşmeyeceğiz. diyen Sayın
Cumhurbaşkanının aslında altını çizmek
istediği şey: Biz 1 Mart tezkeresini reddederek Kuzey Irakta bir
Kürt oluşumuna sebebiyet verdik ama biz Suriyede bir Kürt oluşumuna,
bir Kürt statüsüne izin vermeyeceğiz, öyle bir hataya düşmeyeceğiz.
Değerli arkadaşlar,
Orta Doğunun gerçekleri, Orta Doğudaki demografik yapı,
sosyokültürel yapı, politikaları nasıl belirlersek belirleyelim,
dış politikaları bu realiteler üzerine inşa etmediğimiz
takdirde -daha önceki konuşmalarımızda da ifade ettiğimiz
gibi- ancak iflasla, ancak Arap çöllerine dönmekle biter. Şimdi, şu
gerçeği Hükûmet hâlâ görmemektedir: Orta Doğuya, Osmanlı
hinterlandına Türkiye'nin açılabilmesinin, Türkiye'nin dış
siyasette güç elde edebilmesinin tek yolu var, o da Kürtlerle ittifak
yapmaktır. Nasıl ki bugün Irakta var olabilmek için,
Bağdattaki Merkezî Hükûmete karşı Irakta
varlığını, politikasını devam ettirebilmek için
Kuzey Iraktaki Kürdistan federal devletiyle, bölgesiyle iş birliği
yapmak zorundaysa, o olmaksızın Irakta bir güç olamayacaksa,
İrana karşı Irakta tek bir söz geçiremeyecekse aynı
şey Suriye için de geçerlidir. Suriyede de, Kürtlerle ittifak
yapmaması, Kürtlerle eşitlik, hak, hukuk ve statülerinin tanınması
üzerine bir dış politika inşa edememesi durumunda Türkiye,
tıpkı şu anda varmış olduğumuz durum gibi,
denklem dışında kalacaktır ve nitekim, Suriyedeki
Kürtlerle düşmanlık üzerine, inkâr üzerine ve kırmızı
çizgiler üzerine inşa edilen dış politikada Türkiye, gerek Rusya
gerek ABD gerek İran ve diğer bölge ülkeleri
karşısında denklem dışı kalmış
durumdadır. Ve bu yanlış dış politikayla, maalesef,
AKP Hükûmeti, Suudi Arabistan Krallığı, Kuveyt Emirliği, Birleşik
Arap Emirliği gibi aslında demokratik olmayan, dünyada çok da
prestiji olmayan ülkelerin iş birlikçisi, onlardan medet umar bir konuma
düşmüş bulunmaktadır.
Değerli dostlar,
Suriyenin kuzeyinde Kürtler sadece tekçi bir yapıyla, tek bir kimlikle
değil, çoğulcu din anlayışı, kültürel
farklılıklar, farklı etnisitelerden oluşan ve her bir halkın
kendi aidiyetiyle, kendi kültürü ve benliğiyle var olduğu, gönüllü ve
eşitliğe dayalı bir beraberlikle inşa edilmiş ve kendi
aralarında imzalamış oldukları toplumsal sözleşmeyle
de bu çoğulcu yapıyı güvence altına almış bir
statü, bir yapı elde etmişlerdir. Bu gerçeği, bu durumu tespit
etmeden, bunu kabul etmeden, salt hamasi söylemlerle, inkârla, retle Suriyede
ve doğal olarak Orta Doğuda Türkiyenin bir dış politika
geliştirmesi, bir güç olması düşünülemez. Dolayısıyla,
Cumhuriyet Halk Partisinin önerisinde belirttiği üzere, 2003
yılı 1 Mart tezkeresinde görüşülen konuların ve arka
planının nelerden ibaret olduğu, hangi saik ve gerekçelerle bu
tezkerenin geçirilmediği veya bu dönemde
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Devamla) Sayın Başkan, tamamlayayım.
BAŞKAN Size de bir
dakika verelim bu defaya mahsus olmak üzere. Sayın Koçla birlikte
başladık, diğer konuşmacılara da aynı
uygulamayı yapalım. Ek bir dakika süre veriyorum size, buyurun.
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Devamla) Peki.
Değerli arkadaşlar,
biz de bu tutanakların açıklanmasını ve yüce Mecliste, o
dönemin şartları içerisinde, hangi partinin, hangi milletvekilinin ve
hatta Parlamento dışından görüşlerin, bilgilerin ortaya
çıkmasını ve kamuoyunun da doğal olarak on yıllık
zamanı tamamlayan bu kapalı Meclis görüşmelerindeki
görüşleri bilmesinin doğal hakkı olduğunu düşünüyoruz.
Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyoruz. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Adıyaman.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin aleyhinde son konuşmacı olarak Kırıkkale
Milletvekili Sayın Ramazan Can konuşacak.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerine söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlarım.
Öncelikle, şehitlerimize
Allahtan rahmet diliyorum. Surda Kırıkkaleli Bahattin Seçkin ve
Mahmut Yağlı kardeşimiz yaralanmıştır,
kendilerine Mevladan acil şifalar temenni ediyorum.
Yine, değerli Meclis
Başkan Vekilimiz Ayşe Nur Bahçekapılıyı aramızda
görmekten son derece mutluyum. Sağlık ve esenlikler diliyorum
efendim.
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim, sağ olun.
RAMAZAN CAN (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mart tezkeresiyle
ilgili, o dönem itibarıyla, buradaki atmosferi yaşamış, o
oylamaya katılmış az sayıda milletvekilinden biriyim.
Netice itibarıyla, 1 Mart tezkeresinde bir oylama yapıldı ve
oylamanın sonucunda toplantı yeter sayısı içerisinde yani
oylamaya katılan 533 milletvekili içerisinde -burada sayılar da var-
250 ret, 264 kabul, 19 çekimser oy kullanılmıştır. Toplam
oy kullananları 2ye böldüğümüzde, artı 1, 267 milletvekiline
ulaşılamadığından dolayı tezkere kabul
edilmemiştir.
Netice
itibarıyla, o tarihte yapılan tezkere sonucundaki oylamada burada
değerlendirmeler yapılmıştır. Bu değerlendirmeler
hukuki değerlendirmeler de olabilir, siyasi değerlendirmeler de
olabilir. Kapalı oturum tutanaklarının hukuki olarak
açıklanabilmesi Anayasa 97de Görüşmelerin açıklığı
ve yayımlanması başlığında yer almış,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzük hükümlerine göre kapalı
oturumlar yapılabilir, bu oturumlardaki görüşmelerin yayımı
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararına bağlıdır.
denilmektedir. Yine aynı şekilde, İç Tüzük 70inci maddede
düzenlenmiş, kapalı oturumlarla ilgili Başbakanın veya bir
bakanın veya bir siyasi parti grubunun yahut yirmi milletvekilinin
yazılı istemi üzerine kapalı oturum yapılabilir. diyor.
Aynı 70inci maddenin beşinci fıkrasında Kapalı
oturum sırasındaki görüşme hakkında, kapalı oturumda
bulunanlar ve bulunma hakkını haiz olanlar tarafından hiçbir
açıklama yapılamaz. Bunlar devlet sırrı olarak kalır.
denilmektedir.
Yine 71inci
madde de kapalı oturum tutanaklarıyla ilgili düzenlenmiştir;
ikinci fıkrada Kapalı oturum tutanakları ve özetleri,
kapalı oturum tarihinden itibaren on yıl geçtikten sonra
yayımlanabilir. Bunların daha önce veya daha sonra
yayımlanması hususunda Genel Kurul, Danışma Kurulunun
teklifi üzerine işaret oyuyla karar verir. denilmektedir.
Yani, netice
itibarıyla, Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisindeki talebi hukuken
karşılanabilir bir taleptir. Tabii ki aynı zamanda, bu hukuki
gerekçeleri haiz toplantı kararlarının açıklanmasıyla
ilgili siyasi karar da verilmesi lazımdır. Eğer bu konudaki
kapalı oturum tutanaklarının açıklanmasında siyaseten
bir değerlendirme yapılacaksa bunu partiler kendi yürütme
organlarında değerlendireceklerdir ve Genel Kurulda bunu oylama
şeklinde dile getirebileceklerdir.
Netice
itibarıyla, 1 Mart tezkeresi diye adlandırılan, aslında
25/2/2003 tarihinde verilmiş 850 sayılı Başbakanlık
Tezkeresidir. Dönemin Iraka ilişkin gelişmeleriyle ilgili, 6
Şubat 2003 tarihli kapalı oturumda aslında bir görüşme
yapılmış, Irakla ilgili hadiseler o kapalı oturumda
tartışılmış. Netice itibarıyla, 6 Şubat 2003
tarihindeki oturumdan sonra ABDye mensup teknik ve askerî personelin üç ay
süreyle Türkiyede bulunmasıyla ilgili ileride bir toplantı
yapılması kararı alınmıştır. 19 Şubat
2003 tarihinde, NATO, Türkiyeye destek verilmesi anlamında bir
anlaşma yapmıştır.
Yine, Türkiye'nin
millî birliğini ve toprak bütünlüğünü hedef alan terör
unsurlarının bölgedeki yuvalanmalarından, Iraktaki durumun
Türkiye için teşkil ettiği tehdidin öneminden de bahsedilmiştir.
Netice
itibarıyla, Irakın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin korunması
ve Türkiyemize gelebilecek muhtemel zararlar da değerlendirilerek 17-18
Şubat 2003 tarihinde Avrupa Birliği üyesi ülkeler de, zirve
toplantısında alınan kararda, bunu bir destekleme mahiyetinde
açıklamıştır.
Netice itibarıyla,
58inci Hükûmetin, bu mülahazalar karşısında, gereği,
kapsamı, sınırı ve zamanı Hükûmetçe belirlenecek
şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere
gönderilmesine ve bu kuvvetlerin gerektiğinde, belirlenecek esaslar
dairesinde kullanılmasına; ikinci fıkrada, uluslararası
meşruiyet kuralları çerçevesinde en fazla 62 bin askerî personelin,
255 uçak ve 65 helikopteri aşmamak kaydıyla hava
unsurlarının üç aylık bir süre zarfında Türkiyede
bulunmasına; gerek Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt
dışına çıkması gerekse dışarıdaki
silahlı güçlerin Türkiyede üç ay kalmasına yönelik tezkeresi gündeme
gelmiş ve burada ciddi derecede
tartışılmıştır. Memleketimizin menfaati, devlet
geleneklerimiz de değerlendirilerek burada milletvekillerinin
bağımsız iradesiyle bir sonuç ortaya çıkmıştır.
Bu sonucun takdiri siyasi olarak -üzerinden on yıl geçmiş- kamuoyunca
değerlendirilmiştir.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Tamam, tutanakları açıklayın diyor.
RAMAZAN CAN (Devamla) -
Hukuken tutanakların açıklanmasında bir beis yoktur, siyasi
desteğe ihtiyaç vardır diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Edildi.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Çoğunluktayız Sayın Başkan.
BAŞKAN Kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.56
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin Seçim
kısmına geçiyoruz.
XI.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve Bütçe
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN - Plan ve Bütçe
Komisyonunda boş bulunan Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1
üyelik için İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan,
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.-
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/540) (S. Sayısı: 97) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Dünkü birleşimde
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı ve maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.
Şimdi, birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm, 13üncü
maddeyle ihdas olunan Ek Madde 1 ve Ek Madde 2 dâhil, 1 ila 14üncü maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın
Mehmet Necmettin Ahrazoğlu konuşacaktır.
Sayın Ahrazoğlu,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET
NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) Sayın Başkan, öncelikle, size
Geçmiş olsun. diyorum.
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim, sağ olun.
Buyurun.
MEHMET NECMETTİN
AHRAZOĞLU (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 97 sıra sayılı adı kısaca AR-GE
olan Kanun Tasarısının birinci bölümü hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, Hatay sınırına yakın olan Bayır
Bucak Türkmenleriyle ilgili birtakım bilgileri size aktarmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün, Bayır Bucak Türkmenleri zor şartlar altında, bir yandan
PYD, bir yandan Rusya, bir yandan da IŞİD kuvvetlerine
karşı üç koldan savaş vermektedir. Ülkemizi yakından
ilgilendiren bu durumda Türkiyenin sessizliği karşısında
Türkmenler orada yalnız bırakılmıştır. Bugün,
yapılan görüşmelerde Türkmenler, Kızılayın, Ülkü
Ocaklarının ve diğer toplum kuruluşlarının
yardımlarına minnet duyduklarını ancak bu
yardımların yeterli olmadığını, daha doğrusu
makarnadan, çadırdan başka da yardımlar beklediklerini
açıkça ifade etmektedirler. Bugün, Halepin kuzeyi ile Türkmenlerin
arası kesilmiş, Türkmen tugaylarına birçok yerde
saldırılar olmuş, bir yandan Rusların uçak
saldırıları, bir yandan da IŞİDin ve PYDnin kuzeyden
ve güneyden saldırmalarıyla maalesef, Türkmenler yerlerinden yurtlarından
edilmiş durumdadır. Türkmenler bizlerden yardım beklemektedirler,
her türlü yardıma da açık olduklarını çok açıkça ifade
etmektedirler. Kobaniye, Ayn El Arapa selam gönderenlerin Türkmenlere de hiç
olmazsa gözünün ucuyla bakması beklenmektedir. Bu konuda Türkiye Büyük
Millet Meclisini de duyarlı olmaya ve Türkmenlere yapılan bu
soykırımı, yerinden etme hadisesini kınamaya davet
ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün görüşeceğimiz ve kısaca
AR-GE olarak adlandırılan kanun tasarısına bu ülkenin
geleceğine, kalkınmasına, toplumun refah düzeyinin yükselmesine
inanan hiç kimsenin karşı çıkması mümkün değildir.
Bu kanun
tasarısının metninde kısaca ülke ekonomisinin
uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir yapıya
kavuşturulması ve ülkemizi muasır medeniyet seviyesine
ulaştırma yolunda kamunun olduğu kadar özel sektörün de
yoğun çalışma ve gayret göstermesi gerektiği
belirtilmektedir. Bu amaçlar doğrultusunda hazırlanan tasarı,
yüksek katma değerli ürünlerin üretilmesini sağlamak ve desteklemek,
AR-GE insan kaynağı kapasitesini artırmak, bilgiyi ticarileştirmek,
teknoloji ve yenilikçi şirketlerin ortaya çıkmasını ve
gelişmesini desteklemek, üniversite-sanayi iş birliğini
geliştirmek ve kurumsallaştırmak, AR-GE ve yenilik ekosistemini
güçlendirmek gibi pek çok konuyu dikkate almaktadır.
Değerli milletvekilleri,
ülkelerin rekabet gücünü ve gelişmişlik ölçüsünü belirleyen temel
faktörlerin başında, hiç şüphesiz ülkenin mevcut teknolojik
seviyesi gelmektedir. Ne yaparsak yapalım, ne kadar destek verirsek
verelim, kendinize ait olan, kendinizin geliştirdiği ürün veya
teknoloji olmazsa, montaj yöntemiyle bu seviyeyi yükseltmek mümkün
olmayacaktır.
Araştırma
ve geliştirme faaliyetleri, her türlü ön yargıdan kurtularak ve
imkânları zorlayarak yapılmalıdır. Bunları yaparken de
iktidar taassubuyla ve her şeyi en iyi ben bilirim edasıyla
değil, muhalefet milletvekilleri ve siyasi parti gruplarının da
aklın, bilimin ve pratik tecrübelerin ışığında
ortaya koyduğu görüş ve düşünceleri hiçbir komplekse
kapılmadan dikkate alınmalı ve istifade edilmelidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2008 yılında kabul edilen 5746
sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanunun görüşmelerinde, Milliyetçi Hareket
Partisi milletvekillerinin Bugün görüşmekte olduğumuz ve geç kalan
bu tasarıyı biz, esasen olumlu fakat dar kapsamlı
bulmaktayız. şeklindeki dikkate alınmayan eleştirileri
sonucunda, çok değil, yedi, sekiz yıl sonra tekrar kanun
tasarısının hazırlanması eleştirilerimizin ne
kadar haklı olduğunu ortaya koymuştur.
2000 yılında, 57nci
Cumhuriyet Hükûmeti tarafından Sanayi ve Ticaret
Bakanlığınca Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu
hazırlanmış, 26 Haziran 2001 tarihinde de kabul edilerek
yürürlüğe girmiştir. Gelişmiş ülke örneklerinde olduğu
gibi, sanayicimiz ile araştırmacılarımızı
birlikte çalıştırmaya özendiren bu kanunla ülkemizde çok
sayıda teknoloji geliştirme bölgeleri kurulmuştur. Ancak,
giderek artan destekleme çabalarına rağmen, Türkiye'de AR-GE
harcamalarının hem gayrisafi millî hasıladaki yeri hem de ürün
maliyeti içindeki payı olması gereken düzeylere maalesef,
ulaşamamıştır. Dünya Ekonomik Forumunun
açıkladığı 2015-2016 Küresel Rekabet Raporuna göre,
ülkemizin makroekonomik ortam ve kurumsal yapılanmadaki bozulma sonucu, 140
ülke arasında bir önceki yıla göre 6 basamak gerileyerek 51inci
sıraya düşmesi bunun en belirgin örneğidir. Anılan raporda
da görüleceği gibi, ülkeler global büyümedeki yavaşlama ve yüksek
işsizlikle mücadele etmek için verimliliklerini ve inovasyona sundukları
destekleri artırmak zorunda kalmışlardır. İnovasyona
sunduğu destekle öne çıkan İsviçre, Singapur ve Amerika
Birleşik Devletleri 140 ekonomi arasında da en üst sırada yer
almaktadır. Asıl önemlisi ise Türkiyenin 2014 yılı
itibarıyla satın alma gücü paritesine göre yaklaşık 800
milyar dolarlık bir gayrisafi yurt içi hasıla büyüklüğüyle 140
ülke arasında 18inci, pazar büyüklüğüyle 16ncı sırada
olması ve nüfus sıralamasına göre de 19uncu sırada
olmasına rağmen, rekabet gücü sıralamasında 51inci,
inovasyon sıralamasında ise 60ncı sırada olması bu
güzel ülkeye ve çalışkan Türk milletine hiç
yakışmamaktadır. Bilimsel yayın sayısı
bakımından da Türkiyenin dünya sıralamasındaki yerinin son
sekiz, dokuz yıldır değişmemesi, daha üst seviyelere
çıkmaması da bir diğer ülke gerçeği olarak
karşımızda durmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AR-GE faaliyetlerinin bir sonucu olan patent
başvuruları ve tescillerine de baktığımızda da
acı durumu görmekteyiz. Türk Patent Enstitüsünün 2015 yılı raporlarına
göre, 2014 yılında 4.861 yerli patent başvurusunun 1.251i
tescil edilirken aynı yılda 7.514 yabancı patent
başvurusunun 7.279unun tescil edilmesi, üzerinde çok düşünülmesi
gereken acı bir gerçektir. Yani, ülkemizde yapılan AR-GE
çalışmalarının büyük bir çoğunluğunun patent
tesciline dahi değer bulunmaması AR-GE
çalışmalarının yanlış
anlaşıldığının bir diğer göstergesidir.
Türkiyenin yüzde 1,01 olan AR-GEye ayrılan oranı 2023
yılında yüzde 3 yapmak istemesi erişilebilir bir hedef olmaktan
çok uzaktır ve geçmiş yıllara bakarak inşallah demekten
başka da bir şey aklımıza gelmemektedir.
Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamelerimizde ve parti
programlarımızda da belirttiğimiz gibi, dışa açık
ve rekabetçi bir yapı içerisinde dünya ekonomisiyle bütünleşerek bölgesel
ve küresel gelişmelerin önde gelen belirleyicileri arasında yer
alınmasını, bilgi çağının gereği olarak
bilgi üretiminin desteklenmesini
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET NECMETTİN
AHRAZOĞLU (Devamla)
bilgiye hızlı ve kolay ulaşımın
sağlanması suretiyle bilginin en etkin tarzda
kullanılmasının gerçekleştirilmesini, kolay kazanç
sağlayan ranta dayalı bir tüketim ekonomisi yerine teknolojik
gelişmeyi, yenilikçiliği, verimliliği ve istihdamı esas
alan bir üretim ekonomisinin oluşturulmasının gerektiğini
söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Ahrazoğlu.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Filiz
Kerestecioğlu konuşacak.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Bu sabah, 10 Ekim Ankara
katliamının 4üncü ayı nedeniyle Ankara Garında ailelerle
beraberdik. O ailelerin acısı ancak adalet duygusu birazcık
tamir edilebilirse hafifleyebilir; bu nedenle bu katliamı
unutmadığımızı ve
unutturmayacağımızı her ay ve her zaman burada ifade
edeceğiz, umarız adalete gerçekten ulaşmaları mümkün olur.
Ben, dün
reddedilen bir önergemle ilgili söze başlamak istiyorum değerli
milletvekilleri, Grubumuzun önergesiydi. Grup başkan vekilimizin
başta belirttiği gibi, gene aslında aynı hadsizlikle
reddedilen önergelerden birisi, çocuklarla ilgili; Türkiye'de çatışma
sürecinde yaşanan çocuk ölümlerinin ve çocukların bu süreçte
gördükleri zararın tespit edilmesi ve giderilmesi yönünde gerekli
çalışmaların yapılması amacıyla verdiğim bir
önergeydi ve bu önergede, bölgedeki vekillerimizin aktardığı,
partimizin derlediği bilgilerle, Hümanist Büro ve Türkiye İnsan
Hakları Vakfı raporlarına göre Çocuklar operasyon,
çatışmalar ve gösteriler sırasında vurularak, sivil
alanlarda bulunan mühimmatın patlaması sonucu, hasta olmalarına
rağmen sokağa çıkma yasakları sebebiyle hastaneye
götürülemedikleri için
diye devam ederek ve
polisten kaçarken apartmandan
düşerek, polis tarafından dövülerek ve açılan ateşle
vurularak yaralandı, hayatlarını kaybettiler. şeklinde
devam eden bir önerge. İç Tüzükün 67nci maddesi kapsamında
görüldüğünden, Polis tarafından dövülerek ve açılan ateşle
vurularak yaralandı ve hayatlarını kaybettiler. ifadesi İç
Tüzükün 67nci maddesine aykırı görüldüğünden reddedildi.
Arkadaşlar,
bu ülkede arkadaşımız Metin Göktepe kimin tarafından
öldürüldü? Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Nihat Kazanhan, bunlar kim
tarafından öldürüldü? Kim yaralanmış oluyor biz bu ifadeleri
kullandığımız zaman? Polis tarafından öldürüldüler bu
insanlar. Dolayısıyla, ben Mecliste gerçekten düşünce ve ifade
özgürlüğünün aslında, bu önergelerin reddedilmesiyle ciddi bir
şekilde ihlal edilmiş olduğunu düşünüyorum.
Aynı
şekilde, avukatlık yaptığım onca yıl boyunca
cezaevlerini ziyarete gidebildiğim hâlde, milletvekili olarak cezaevlerini
ziyarete gidemiyorum. Bunun da ayrı bir ayrımcılık ve ihlal
olduğunu düşünüyorum. Avukatlıkta en azından mesleki
dayanışma vardı. Siz bunu içinize sindirebiliyor musunuz? Bu
şekilde, düşünce ifade edilen ve beğenilmeyen önergelerin
reddedilmesini, bir milletvekilinin verdiği önergenin reddedilmesini ya da
cezaevlerini ziyarete gidememesini meslektaş olarak -asgarisinden- içinize
sindirebiliyor musunuz? Ben açıkçası sindiremezdim.
Evet, Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanun tasarısı
yüksek katma değerli ürünlerin üretilmesini sağlamak ve desteklemek,
AR-GE insan kaynağı kapasitesini artırmak gibi hedefleri önüne
koyuyor. Hedefler arasında bir konu da bilgiyi ticarileştirmek.
Türkiyede ödemeler dengesi açığı, ara ve sanayi mal ithaline
dayanıyor. Reel sermaye yani sanayi sermayesi gitgide erimekte. Sıcak
paraya dayalı bir ekonomimiz var yani üretmiyoruz, tüketiyoruz. Hane
halkı borçlanması artıyor, reel yatırımlar inşaat
alanında yani uzun süreli istihdam yaratmayacak alanlarda
yapılıyor. Sanayide var olan yatırımlar katma değeri
düşük, ucuz iş gücüne dayalı tekstil ve ara mal üretimi gibi
sektörlerde yoğunlaşıyor.
Peki, söz konusu kanun
tasarısı bu derdimize çözüm olacak mı? Sınai üretim yapan
kamu işletmelerini birer birer, sanki başka türlüsü mümkün
değilmiş gibi, zarar ettikleri gerekçesiyle kapatan, Türkiyeyi ucuz
emek reklamlarıyla yabancı sermayeye pazarlayan, temel bilimleri kâr
etmediği iddiasıyla neredeyse üniversitelerin dışına
atacak bir Hükûmet böylesi bir sanayi ve teknoloji
atılımını hakikaten başarabilir mi?
Esasen, kanun
tasarısına hâkim görüş ne Türkiyeye ne AKP Hükûmetine özgü.
Dünyanın pek çok yerinde, özellikle Türkiye gibi çevre ve yarı çevre
ülkelerde IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların önerdiği bu model
ciddi direnişle karşılandı. Eğitimin
ticarileşmesi, bilgi üretiminin yalnızca kâr getirecek sermayeye
endekslenmesiyle birlikte uygulamaya konulan dönüşüme pek çok ülkede
öğrenciler direnişle karşılık verdiler.
Üniversite-sanayi iş
birliği diye anılan, üniversiteleri özerklik söylemini kullanarak
piyasa mekanizmalarına doğrudan bağlayan söz konusu
politikaların asıl hedefi ise özel sermayenin omuzlarından
külfetli AR-GE yatırımlarının maliyetini almak, bu maliyeti
vergi veren herkese ödetmek, öğrenciler ve akademisyenler dâhil üniversite
kaynaklarını sermayenin sınırsız kullanımına
açmaktı. Böylece, şirketler rekabet şanslarını
yükselten araştırma faaliyetleri için daha esnek ve düşük
maliyetli bir yol buldular. Üniversite ve akademisyenin misyonu
değişti. Toplum yararı, yerini firma gibi işleyen
üniversite ya da araştırmayı finanse eden işletmenin
yararına bıraktı. Bu müdahalenin endişe verici bir
diğer sonucu ise gerçekleştirilen projelerin üniversiteye gelir
getirdiği oranda değerli sayılması. Söz konusu model
bilimsel, teknolojik araştırma konularının belirlenmesinde
ülke ve toplum ihtiyaçlarını değil, sermaye
kuruluşlarının gündelik kâr hesabını merkeze koyuyor.
Bu durumda, akademisyenler, bilimsel yaratıcılıktan ve
düşünce ufkunun sınırlarını toplum yararına
genişletmekten uzaklaşarak sermayenin ilgi gösterdiği, kısa
sürede patent alabilecekleri alanlara yönelmeye başladılar ve âdeta
birer girişimciye dönüşüyorlar. Sanayinin çıkarının
üniversitelere böylesi hâkim olması, üniversitede üretilen bilginin
içeriğini, güvenilirliğini ve bilgiyi üreten insanların
motivasyonlarını, yönelimlerini, hatta kişiliklerini bile
etkiliyor. Oysa, önce bilgi ve sonrasında da katma değeri yüksek
ürünler üretmenin tek yolu, temel bilimlere önem vermek, üniversitelerin
giderlerini kamu bütçesinden sağlayarak üniversitelerin gerçekten özerk
olmasını temin etmek ve üniversite içi demokratik bir
yapının oluşmasını sağlamaktır. Fakat, ne
yazık ki bugün, sermayenin müdahaleleri ve Hükûmet politikalarıyla
çoğu fakülte, bölüm ve ana bilim dalları gereksiz hâle getiriliyor,
sermaye için üretilen bilim kalitesizleştiriliyor. Söz konusu kanun
teklifiyle kendi bilimini üreten bir ülke değil, ancak ufak
araştırma kurumlarımızla merkez ülke sermayelerinin
taşeronu, ancak uluslararası firmaların yürüttüğü üretim
operasyonlarının düşük maliyetli uygulayıcıları
olabiliriz ve elbette, kamu harcamalarını sermayenin lehine harcamak
ancak gelir ve varlık uçurumunu büyütür.
Bugün, Türkiye'nin dört bir
yanında onlarca üniversite açılıyor. Kapıda üniversite
yazıyor ama içeride yapılanlar pek de üniversite tanımına
uygun değil. Bu, aslında gençlerin umutlarıyla oynamak. Yükseköğretim
mezunu işsiz oranı gün geçtikçe artıyor. Resmî makamlar
üniversite mezunları arasında işsizlik oranını yüzde
10 civarında gösteriyor. Fakat iş aramaktan umudunu kesenleri ve
güvencesiz kısa dönemli işlerde çalışanları, eksik
istihdam edilenleri yani yetenekleri ve eğitimlerine denk düşmeyen
işlerde çalışan gençleri de hesaba
kattığımızda bu oran çok daha büyüyor. Birçok üniversitede
onlarca polis bekliyor. Eğer öğrenciler demokratik bir eylem yapmaya
kalkarsa bu polis sayısı yüzleri buluyor. Sermayeden ve siyasi
baskılardan bağımsız bir gelenek büyütecek akademisyenler,
örneğin barışa imza atanlar hedef alınıyor.
Tahsin Yücel yakın
zamanda kaybettiğimiz değerli yazarımız, kendisiyle
ütopyalar üzerine bir tartışma yapma fırsatı da
bulmuştum, 2006 yılında yazdığı Gökdelen
adlı kitabında, yargının özelleştiği bir
distopyayı kaleme almıştı. Bugün üniversiteler
özelleştirilirken aslında bir gün gerçekten yargının da
özelleştirildiğini ve sermaye lehine birtakım girişimler
yapıldığını görmek çok da bize yabancı olmayacak
gibi geliyor. O nedenle, bilimin ve üniversitelerin özelleştirilmesi gibi
yargının da özelleştirildiğini görmeden, daha demokratik,
bilim üreten üniversiteler ve özgür bir yargı için mücadele etmemiz gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Sonuç olarak, kâr zarar
hesabıyla bilime bakan bu kanunun herhangi bir yarar getirmeyeceğini
düşünerek biz bu yasaya olumlu bakmadığımızı
ifade ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Tacettin Bayır
konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Bayır.
CHP GRUBU ADINA TACETTİN
BAYIR (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 97 sıra sayılı Komisyon Raporu
üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Komisyon görüşmelerinde
de bazı çekincelerimiz olmasına rağmen tasarıya genel
hatlarıyla katıldığımızı ve bu
doğrultuda katkı vereceğimizi belirtmiştik. Nedeni
şuydu: Çok Değerli Sanayi Bakanımız tasarıyla ilgili
Komisyonda bizleri bilgilendirirken, diğer siyasi partilerin de seçim
vaatlerini incelediklerini ve bu doğrultuda bir tasarı
hazırlamaya çalıştıklarını belirtmişlerdi,
dolayısıyla bu bizi çok mutlu etti. Evet, Türkiye için önemli bir
kanun tasarısıydı bu. Muhalefet milletvekilleri olarak,
önerilerimizin iktidar partisiyle birlikte yapılmasından dolayı
memnun olmuştum. Komisyonda tasarı maddelerinin görüşülmesi
sırasında 30 maddeden 27nci maddeye kadar bütün önerilerimizin
reddedilmesi üzerine yapmış olduğum bir konuşmada bu
yemeği birlikte pişirmeyi teklif etmiştim ve sağ olsunlar,
o önerimizden sonraki önerdiğimiz üç öneri de kabul edildi. Keşke
1inci maddede yapsaymışız böyle bir konuşmayı. Yani,
ülke menfaatine, ülke yararına, sanayici ve iş adamı adına
yapılabilecek her tür katkıda, birlikte yapmanın tadına
birlikte varabileceğimizi o komisyon çalışmasında
gördüğümüzü düşünüyorum.
Bu anlamda, sevgili
arkadaşlar, hepinizin de bildiği üzere, ülkemizin AR-GE karnesi
gelişmekte olan ülkelere kıyasla oldukça düşüktür; küresel
rekabette AR-GE yatırımının, yüksek teknolojinin ve yüksek
katma değerli ürün tasarımı ve ihracatının değeri
ise oldukça ortadadır. Bu ortamda ülkemizin bilgi sermayesine, insan
odaklı kalkınmaya ve katma değeri yüksek ürün
tasarımına ihtiyaç duyduğu kaçınılmazdır. Belki
bu kanun tasarısı bunun önünü açmak adına bir adım olarak
kabul edilebilir ama asıl olan uygulamadaki
başarısıdır. Yani, Hükûmetin bu tasarı üzerindeki
tasarruflarını nasıl kullanacağı ve yöneteceği
önemli olacaktır.
Sayın
milletvekilleri, bir iş adamı olarak, tasarının bir de
girişimci yönüyle irdelenmesinden yanayım. Yani, şunu söylemek
istiyorum: Türkiyeden kaçan girişimcinin yani sermayenin geri dönüşü
için nelerin yapılması gerektiği konusunda yasama faaliyeti
yapanların biraz daha kafa yorması gerektiğine inanıyorum.
Tabii ki beyin göçü de önemli ama sermaye olmayınca AR-GEnin
olamayacağı, üretimin olamayacağı ve de istikrarın
sağlanamayacağı bilinmelidir. Sevgili arkadaşlar,
Türkiyedeki genç beyinler neden gidip başka ülkelerde AR-GE
çalışması yapıp şirketler kuruyorlar? Neden bu ülkeler
bu genç beyinlere cazip geliyor, hiç düşündünüz mü?
Değerli
arkadaşlar, benim için bu göçün birinci nedeni, ülkemizde olmayan
imkânların bu ülkeler tarafından gençlere sunuluyor
olmasıdır. Bunun yanında, bu ülkeler şirket kurmayı
oldukça kolaylaştırmış, insanları vergi
prosedürleriyle uğraşmaktan kurtarmış bir ekonomik
yapıya sahip ülkelerdir. Tercih edilen ülkelerde vergi oranları
adaletli ve yeni şirketlere ciddi vergi kolaylıkları
sağlamaktadır. Dolayısıyla, bu ülkelerde üretim ve
yaratılan istihdamdan daha adil vergiler alınmaktadır.
Bir de kendi
memleketimizin hâline bakalım. Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinden
sonra, başka bir sorunumuz yokmuş gibi bir başkanlık
dayatmasıyla karşı karşıya geldik. Yani, illa Ben
başkan olursam bu ülkeye istikrar gelir. diye önümüze konuldu, Her
şey güllük gülistanlık olur. dendi. Bu söylem, kesinlikle kabul
edilebilir, doğru bir söylem değildir. Hele hele, geçtiğimiz
hafta doğu ve güneydoğudaki bazı iş adamlarını
kabul eden Sayın Başbakanın Siz mevzuatı boşverin,
siz benim dediğimi yapın. dediği kaymakamlardan sonra, Cumhurbaşkanından
sonra Başbakanın da bu ülkede doğu ve güneydoğuda
yatırım yapması için sanayici ve iş adamlarımıza
çağrı yaptığı aklıma gelince o yaptığı
açıklamaya bir anlam veremedim. Yaptığı açıklama aynen
şuydu: Biz, doğu ve güneydoğuda bazı iş adamlarının
mezarlıklara çekilerek onlara işkenceler
yapıldığını, PKK tarafından haraca
bağlandığını biliyorduk. Ben 55
yaşındayım, cumhuriyet tarihinde, bir başbakanın
Sanayici ve iş adamlarına işkence
yapıldığını biliyorduk ve onlardan PKKnın haraç
aldığını biliyorduk. dediğine ilk kez şahit
oluyorum sevgili arkadaşlar.
Şimdi, bir taraftan siz
bakan olarak, sanayiciye ve iş adamına Gelin, doğu ve
güneydoğuda iş yaratın, iş yeri kurun, açın, istihdam
sağlayın. diyeceksiniz, diğer taraftan Sayın Başbakan
çıkacak, sizi zora sokacak. Şimdi, bu, katma değer yaratan
sanayicilerimiz ve iş adamları Yahu sen devlet olarak bana sahip
çıkmıyorsun ki, benim can güvenliğimi sağlamıyorsun ki
ben hangi mantıkla gidip de doğuda, güneydoğuda
yatırım yapayım? diye sormaz mı bu iş adamları?
Ve siz sadece ve sadece çözüm sürecine zarar gelmesin diye O gün bu iş
adamlarına yapılan işkenceye, o gün PKKnın
aldığı bu haraçlara göz yumduk. nasıl dersiniz Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı olarak, bunu nasıl anlatacaksınız? (CHP sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Yazıklar olsun.
TACETTİN BAYIR (Devamla)
Yani, burada hem PKKyı bitireceğiz. diyorsunuz hem de sadece
çözüm sürecine zarar gelmesin diye orada iş adamlarından haraç
alınmasına göz yumuyorsunuz. Böyle bir şey kabul edilebilir bir
durum değildir arkadaşlar. Biz, buna inanmıyoruz, Türkiyede
iş adamına, üretenine sahip çıkamayan bir iktidar sadece
doğu ve güneydoğuda AKPnin oyunu artırmak adına iş
adamlarının dağa çıkarılmasına, PKKnın
haraç toplamasına engel olamıyorsa, bugünkü durumun tek sorumlusu
bugünkü iktidardır. Bence Başbakanın bu ifadeleri özrü
kabahatinden daha büyük diye ifade edilebilir. Anlaşılan o ki
validen, kaymakamdan en üst makama kadar yetkilerinin devleti ayakta tutmak
adına değil, AKPyi ayakta tutmak adına kullanılmasına
göz yummuştur bu iktidar. (CHP sıralarından alkışlar)
Tablo böyleyken, bakın bakalım, istikrarın olduğu genç
yatırımcı ve AR-GE personelini çeken Avrupa ülkelerinde
başkanlık sistemi dayatması ya da iş adamlarından haraç
alınmasına, dağa çıkarılmasına göz yuman bir
yönetim anlayışı yoktur, hiçbir Avrupa ülkesinde yoktur. Bu
dayatma ve yanlış AKP politikalarının sonucu olarak
ülkemizin geldiği hâl pek de iç açıcı değildir sayın
milletvekilleri. Bu durumdan bizler de, sizler de mutsuzsunuz bunu biliyoruz.
Sevgili arkadaşlar,
büyüme hedefi tutmamış, enflasyon tahminleri allak bullak olmuş,
işsizlik çift haneli rakamlara gelmiş, gelir seviyesi adaletsiz, orta
sınıf yok olmak üzere, yanlış dış politika
tercihleri nedeniyle sınır komşularından hiçbirisiyle
dostluğu kalmamış, milyonlarca Suriyeli göçmenin sorunu,
IŞİD denilen baş belası ve şehir merkezlerinde
yaptığı katliamlar ve de en kötüsü her gün doğu ve
güneydoğu illerimizden gelen şehit haberleri; buyurun da siz bu ülkede
AR-GE yatırımı yapın, beyin göçünü engelleyin ve
istikrarı yakalayın; vallahi, hepimizin işi doğrusu çok zor.
Evet, değerli
milletvekilleri, tasarıyla ilgili kendi seçim bölgem olan İzmirle
ilgili de bir iki değerlendirmede bulunmak istiyorum. Sevgili arkadaşlar,
bazı çekincelerimiz olmasına rağmen olumlu
baktığımızı komisyon görüşmelerinde
belirtmiştik.
Sayın milletvekilleri,
sizlerin de bildiği gibi İzmir ihracat ve turizm alanında
ülkemiz ekonomisine katkı veren önemli bir kent konumundadır. Vergi geliri
tahsilinde Türkiyede ilk 3e giren bir büyükşehir AR-GE ve projeler
bakımından ne hikmetse geride kalmıştır. Acaba burada
yapılan yanlışlık nedir? Bir İzmirli olarak, milletin
temsilcisi olan siz sayın vekillerime soruyorum: Siyasi tercihleri nedeniyle
bugüne kadar AKP hükûmetleri tarafından cezalandırılmaya mı
çalışılıyoruz? Cezalandırılmaya
çalışılan bir kent İzmir. Umarım böyle
düşünmüyorsunuzdur.
Sayın milletvekilleri,
bugüne kadar İzmirde beklenenden daha az sayıda AR-GE merkezinin
olması en temel nedenlerden bir tanesidir. Diliyoruz ve temenni ediyoruz
ki, önümüzdeki süreçte AR-GE sayısını İzmirde daha da
çoğaltırız. Yani çok sayıda büyük firmayı bünyesinde
barındıran İzmire, Ekim 2004 itibarıyla Sanayi
Bakanlığının verilerine göre sadece 5 sektörde 11
firmanın AR-GE merkezi kurmuş olması yeterli değil, hatta
üzücüdür. Bu anlamda hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bayır.
Şahsı adına,
Yozgat Milletvekili Abdulkadir Akgül konuşacak.
Buyurun Sayın Akgül.
ABDULKADİR AKGÜL
(Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce tüm şehitlerimize Allahtan rahmet, acılı
ailelerine sabırlar diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
AR-GE her kurumun, her kuruluşun, her işletmenin yapması gereken
olmazsa olmazıdır. Rekabet gücünün ülkelerin ekonomik
kalkınmışlığının ve toplumsal refah
seviyesinin bir göstergesi hâline geldiği 21inci yüzyılda tüm
ülkeler kıyasıya bir yarış içindedirler, hedef dünya
ekonomisinden aldıkları payı artırabilmektir. Bu da ancak
bilgi ve teknoloji, üretim, küresel rekabete uygun katma değeri yüksek
ürünler üretmekle mümkündür. Bakanlığımız ülkemiz
ekonomisini ileri bir seviyeye taşıyarak hedef ve
amaçlarını geliştirecek şekilde görev alanıyla ilgili
sahalarda çok önemli faaliyetler yürütmektedir. Küresel pazarlara hitap edecek
bu yapının kurulması için gerekli teknoloji bölgeleri, AR-GE
merkezleri, teknoloji transfer ofisleri gibi yapısal arayüzler
oluşturmuştur. Bu durumda Sayın Bakanımıza ve bu
kanunda emeği geçen tüm arkadaşlarımıza
şükranlarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
kanun gerçekten de ülkemiz için çok çok önemli bir kanundur. Özellikle de küçük
işletmeler ve işletmelerimiz açısından da önemli bir hususa
yön vermektedir. Zaten komisyonumuzda da tüm komisyon üyelerinin
aşağı yukarı görüş birliğine
vardığı bir şekilde geçmiştir.
Değerli arkadaşlar,
buraya gelmişken bazı hususlarda da bilginize arz edeceğim
kısımlar vardır, söz konusu küçük işletmeler olunca.
Sayın Başbakanımızın daha önce seçim beyannamesinde ve
seçim esnasında söylemiş olduğu, küçük esnaf ve
sanatkârları desteklemek için vermiş olduğu vaatlerden bir
tanesi olan 30 bin liralık faizsiz kredi seçimden hemen sonra
yürürlüğe girmiştir ve bugüne kadar da aşağı
yukarı 10 bin esnaf ve sanatkâr bundan faydalanmıştır.
Tabii, başlangıçta Halk Bankası ve kooperatifler
aracılığıyla verilen bu kredinin birtakım masrafları
olmuştur. Bu masraflar dört yıl boyunca sağlanacak bu kredinin
istihbaratıyla ve diğer dosya masraflarıyla ilgiliydi ve
aşağı yukarı 1.500 lira civarında bir masraf
vardı. Sayın Başbakanımızın talimatıyla bu
250 lira kooperatiflere ve 250 lira da Halk Bankasına verilmesiyle devam
etmişti. Yine esnaflarımızdan gelen ricalar doğrultusunda
dünden itibaren tamamen 30 bin liralık verilen bu kredi masrafsız
hâle gelmiştir yani bugün kooperatifler de, Halk Bankası da bunu tam
manasıyla hiçbir para almadan, karşılık almadan
yürürlüğe koymuştur. Aşağı yukarı tahmin edilen
ÖZKAN YALIM (Uşak) Müracaat
eden 100 kişiden ancak 5 kişiye veriliyor Sayın Vekil.
ABDULKADİR AKGÜL
(Devamla) Efendim, bugüne kadar 10 bin kişiye verilmiştir. Şu
anda 75 bin kişinin müracaatı vardır. 75 bin kişinin
müracaatı da sonuçlandırılacaktır ancak bu rakamın 200
binleri, 300 binleri aşmasını bekliyoruz. Bu da büyük bir kaynak
ve külfet gerektirmektedir.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Var mı o kaynak, para var mı?
ABDULKADİR AKGÜL
(Devamla) Aşağı yukarı, tahminlerimiz, 3 milyarın
üzerinde bir kaynak gerektirecektir. Zannedersem, efendim, diğer
kredilerde şu ana kadar verilen para 16 milyar liradır yani eski
parayla 16 katrilyon liradır. 16 katrilyon -milyar- lirayı veren bu
Hükûmetimiz 3 milyarı da verecek güçtedir. İnşallah en kısa
zamanda bunlar da sağlanacaktır.
Tabii, değerli
arkadaşlar, özellikle, önemli olan, ülkemize faydalı hizmetler
yapabilmek -bunun faydaları varsa hem muhalefet tarafından hem
iktidar tarafından desteklenmesi gerekmektedir- yanlışları
varsa, eksikleri varsa da muhalefet tarafından bunun dile getirilmesidir.
Aynen biraz önce olduğu
gibi, değerli arkadaşımızın konuşmasında
Hep çözüm sürecinden bunlar kaynaklandı, bunlar kaynaklandı...
Elbette ki her bir şeyin karşılığında bir külfeti
olacaktır ama değerli arkadaşlar, terör dünün hadisesi
değildir; terör Türkiyede yılların hadisesidir ve her yol
denenmiştir. Çözüm süreci de bunlardan bir tanesidir ancak Türkiye kendi
birlik ve beraberliği, devletin bölünmez bütünlüğü için kendi
mücadelesini verecek ve bunu sonuna kadar yapacak güçtedir. Kendi vatandaşlarına
zarar gelmeden, kendi vatandaşlarında herhangi bir noksan olmadan
terörü de bitirecek güçtedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Akgül.
ABDULKADİR AKGÜL
(Devamla) İnşallah en kısa sürede de sonuçlanacaktır.
Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına
ikinci konuşmacı olarak İstanbul Milletvekili Sayın Engin
Altay konuşacak.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan, İstanbul Milletvekili Onursal
Adıgüzele devrediyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Adıgüzel. (CHP sıralarından alkışlar)
ONURSAL ADIGÜZEL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının geneli hakkında konuşacağım.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak tasarının geneline olumlu bakıyoruz fakat bir endüstri
mühendisi olarak ben doktora sonrası araştırmalarda gelir
vergisi istisnasından faydalanılmasında endüstri
mühendislerinin, işletme branşında okuyanların, mimarların
ve psikoloji ve sosyoloji branşlarında çalışma
yapanların da eklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Diğer taraftan, söz
konusu tasarıya baktığımızda, ülkemizi gelecekte
teknolojik açıdan küresel rekabeti ön plana çıkartacak ve
güçlendirecek bir yaklaşım öngörmediğimizi düşünmekteyim
çünkü mevcut tasarı sadece işin ekonomik tarafına
odaklanmış durumda. Aslında eğitim, özgürlük, bilimsel ve
yaratıcı düşünce kısmı çok daha önemli.
Hepinizin bildiği üzere,
doğal kaynaklar, jeopolitik konum, tarımsal zenginlikler artık
bir ülkenin kalkınması için yeterli olmuyor. Ülkelerin
kalkınması bilgi sermayesine, bilişime, AR-GEye, katma
değeri yüksek ürünlere yapılan yatırımlarla ve alınan
sonuçlarla doğrudan ilişkilidir. Türkiyenin uluslararası
piyasalarda yarışabilmesi ancak katma değeri yüksek ürünler
üretebilmesiyle mümkündür fakat bulunduğumuz nokta itibarıyla
hedeften oldukça uzak olduğumuzu görüyorum. Öyle ki dünyanın en büyük
18inci ekonomisi olmakla övünüyoruz fakat ülkemizin ileri teknoloji
firmaları borsasında tek bir şirketi bile yok. Sizlere Selçuk
Şirinden aldığım küçük bir örneği vermek istiyorum.
Hepiniz WhatsApp
kullanıyorsunuz, hepimizin akıllı telefonları var.
WhatsApp, basit bir bilgisayar uygulaması ve birkaç yıl önce 19
milyar dolara satıldı. Başka bir deyişle, 53 kişinin
çalıştığı, beş yıl önce kurulan basit bir
uygulama olan WhatsApp, cumhuriyet tarihimiz boyunca kurduğumuz ve devlet
himayesiyle koruduğumuz, on binlerce çalışanı olan,
binlerce gayrimenkulü, uçağı, gemisi olan ve siz tarafından
umursamazca satılan TÜRK TELEKOMdan, TÜPRAŞtan ve Petrol Ofisinden
çok daha yüksek bir değere satıldı.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sormak istiyorum: Bizden neden bir WhatsApp
çıkmıyor? Çünkü WhatsApp, kaliteli ve eşitlikçi bir eğitim
sisteminden, teknolojiye erişimden, bilimsel özgürlükten ve hepsinden öte
ifade ve düşünce özgürlüğünden çıkar.
Değerli milletvekilleri,
gelin, hep birlikte karnemizi gözden geçirelim. İstatistiklere göre en
önemli zenginliğimiz olarak övündüğümüz genç nüfusumuz ne yazık
ki kaliteli ve eşitlikçi eğitim hizmetinden
yararlandırılmıyor, eğitim sistemine ulaşamıyor.
PISA testi sonuçlarına göre, Türkiye 65 ülke arasında okuma
becerisinde 42nci sırada, matematikte 44üncü, fende ise 43üncü
sırada yer almakta. Şimdi, buradan son on üç yılda 12 kez
eğitim sisteminde değişiklik yapan ve 5 bakan
değiştiren iktidara sormak istiyorum: PISA sıralamasında
ilk 40a bile girmeyi başaramadığımız mevcut eğitim
sistemiyle yeni küresel ekonomide rekabet gücünü nasıl
yakalayacağız?
Başka vahim bir tablo
teknolojiye erişim konusunda ortaya çıkıyor. Dillere destan
FATİH Projesi, bugünlerde ağzınıza pek
almadığınız FATİH Projesi. Okulları teknoloji
merkezi hâline çevirecektiniz, bugün okullarda 45 öğrenciye 1 bilgisayar
düşüyor.
Öte yandan, bilimsel
özgürlüğün, düşünce özgürlüğünün olmadığı bir
yerde katma değeri yüksek ürünler üretmek neredeyse imkânsız. AKP
iktidarının dayattığı tek sesli ve itaatkâr yükseköğretim
yapısı üniversiteleri siyasi baskı altında
tutmaktadır. Son aylarda tanık olduğumuz üzere,
yıldırma ve baskı politikalarıyla akademisyenler
susturulmaya çalışılmakta, bilimsel özgürlükler hiçe
sayılmaktadır. Hepinizin bildiği üzere, 651 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle Türkiye Bilimler Akademisi ve TÜBİTAKın
bilimsel ve kurumsal özerkliği yok sayılmıştır.
Gençler işsizlikle
mücadele etmektedir. OECD rakamlarına göre 15-29 yaş arası
gençlerin yüzde 31,3ü ne eğitim görüyor ne çalışıyor ne de
staj yapıyor. Gençler umutsuzluğa itiliyor. On dört yıllık
AKP iktidarı döneminde yalnızca özgürlükler ve adalet sistemi
değil aynı zamanda gençlerin gelecek umutları da yok
sayılmıştır. AKPnin, insanı ve doğayı hiçe
sayan ranta dayalı ekonomi modeliyle Türkiye'nin uluslararası arenada
rekabet edebilmesi mümkün değildir. Sizin
uyguladığınız ve uygulamakta ısrar ettiğiniz
kalkınma modeli yalnızca yeni nesil yandaş milyonerler
yaratılmasına katkı sağlar, ne yoksulluğa ne de
işsizliğe çare bulur.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Adıgüzel.
Sayın milletvekilleri,
şimdi on beş dakika süreyle soru-cevap işlemini
yapacağız. Sisteme giren sayın milletvekilleri var. Yedi buçuk
dakika soru sormak için süremiz var. Sırasıyla başlıyoruz.
Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkanım, İstanbul ili Beykoz ilçemizde Devlet Hastanesi var.
Ancak Beykoz Devlet Hastanesinde her branşta yeteri kadar doktor yok.
Aynı şekilde Şile ilçemizde yine Devlet Hastanesi var. Şile
ilçesinde her branşta doktor olmadığı için gelen tüm
hastalar İstanbula sevk ediliyor.
Ayrıca, Şile ile
İstanbul arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesinin otobüs
duraklarının levhası olduğu hâlde otobüsler
çalışmıyor.
Sayın Bakanım,
Şile ile İstanbul arasında otobüs durakları tabelası
olduğu hâlde İstanbul Büyükşehir Belediyesinin otobüsleri ne
zaman çalışacak? Halkımız mağdur. Halk otobüsleri
çalışıyor. Halk otobüsleri de zamanında geçmiyor, çok
pahalı. Şilede sürekli belediyeyi kazandığınız
için yani bunu bir fırsat mı biliyorsunuz, halkı bu kadar
mağdur etmeye ne hakkınız var. Bununla ilgili bir
çalışmanız olacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim ben de.
Sayın Çamak
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin)
Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum.
Türkiye Muharip Gaziler
Derneği Mersin Şubemizden aldığım bir mektup üzerine
gazilerimizin mağduriyetlerini dile getirmek isterim. İstiklal
Savaşı, Kore Savaşı ve Kıbrıs Savaşına
katılan ve 2005 sayılı Kanunla gazi olan kişilerin 2007 yılına
kadar tüm hakları eşit iken 2016 yılı itibarıyla
sosyal güvencesi olan gazilerimize 606 lira 48 kuruş, sosyal güvencesi
olmayan gazilerimize ise 1.224 Türk lirası şeref
aylığı bağlanmıştır. Hâl böyleyken,
aynı uğurda, aynı mevzuda, aynı ruhla savaşan
kahramanlar arasında ayrılık olup gaziler arasında üzüntüye
ve ayrımcılığa ortam yaratılmıştır.
Derhâl bu adaletsizliğin giderilmesi konusunda gereğinin
yapılmasını talep ediyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Aydın
ERKAN AYDIN (Bursa)
Sayın Başkan, Sayın Bakan; bildiğiniz üzere seçim bölgem
Bursada dört dağ ilçesi olan Orhaneli, Keles, Büyükorhan,
Harmancıkla ilgili daha önce verilen kanun teklifleri olmasına
rağmen ilçe bazında teşvik kapsamına alınması
gündemdeyken, yıllardır birçok hükûmet de söz vermiş
olmasına rağmen bu hayata geçmedi. Kamuoyunda ve yerel basında
son günlerde çıkan haberlerde bu konuya ilişkin bir
hazırlık yapıldığı yazılıp çiziliyor.
Varsa, bu konunun içeriği ve neler yapılması
planlandığını öğrenmek istiyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Yalım
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın Bakanım,
Uşaktaki doksan yıllık şeker fabrikası Türkiyenin
ilk şeker fabrikasıdır. Şu anda yaklaşık 150
civarında geçici işçi çalışmaktadır. Maalesef, taşeronla
anlaşıp bu geçici işçilerin tamamının
dışarı çıkarılması yani işten
çıkarılması söz konusudur. Bu, sadece Uşakla ilgili
olandır. Toplamda Türkiyedeki bütün şeker fabrikalarında
aynı kategoride yaklaşık 3 bin kişi de işsiz kalmakla
karşı karşıyadır. Gereğinin yapılmasını,
en azından bu, şu andaki geçici işçilerin tekrar işlerinde
kalması için gerekenin yapılmasını istiyorum.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Ben
teşekkür ederim.
Sayın
Bektaşoğlu
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Fetullahçı terör
örgütüne finansal destek sağladığı gerekçesiyle el konulan
ve hâlen kayyum tarafından yönetilen Koza İpek Grubuna ait Koza
Altın İşletmeleri AŞ firması siyanürlü altın
rotasını bu kez de Karadenizin cennet yaylalarına
çevirmiştir. Firmanın maden araması yapacağı alan
Giresun iline bağlı yaylalar diyarı Dereli ilçesinin Yavuzkemal
beldesinin Konuklu köyü sınırlarının içinde olup 12 köye
yakın, 37 hektar bir ormanlık alandır. Böylesine önemli bir
turizm değeri olan bir alanda siyanür gibi havaya, suya, toprağa
anında karışan ve insan sağlığı ve çevre
zararları bilimsel olarak kanıtlanmış bir kimyasal maddenin
kullanılacak olması ilimizde infial yaratmıştır.
Halkımızın, sivil toplum ve çevre örgütleri, yörede yaşayan
yurttaşlarımızın, belediye
başkanlarımızın karşı çıktığı
bu şirketin ruhsatını iptal ederek yaylalarımızı
ve insanlarımızı siyanür zehri cinayetine kurban olmaktan
kurtarmanızı bekliyoruz.
Terör örgütü diye suçlanan
bu örgütün şirketlerine el koyup geçmişte, hele de böylesine
zararlı projeleri devlet olarak sunmanın ne anlama geldiğini
takdirlerinize bırakıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli)
Sayın Bakan, iş dünyası, piyasanın tıkalı
olması nedeniyle büyük bir sıkıntı içindedir.
Esnafımız iş yapamaz durumdadır. Sanayici üretim
maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle rekabette zorlanmaktadır.
Üretimin artması düşmüştür, ihracatımız
düşmüştür. İşte, bunların hemen artması, üretimin
daha iyi bir noktaya taşınması, ihracatın da arzu edilen
hedeflere ulaşabilmesi için Bakanlığınız olarak
herhangi bir tedbir düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim ben de.
Sayın Dilipak
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, özellikle
sabahki konuşmamda biraz düşük kalmıştı konuşmam,
onu tamamlamak üzere söz almış bulunuyorum.
BAŞKAN Soru
sormanız gerekiyor yalnız.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Tamam, soru da sorarız Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Peki, onu da
yapın bakalım hadi.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Ölümünün 98inci yılında
cennetmekân Abdülhamit Hanı rahmetle anıyor, ona Kızıl Sultan
diyenlerin bugün ülkemizin seçilmiş Cumhurbaşkanına da
diktatör diyenlerle aynı zihniyetin ürünü olduklarını
biliyoruz. Bu tip söylemler en hafif ifadesiyle hadsizliktir. Bunu böyle
belirtmek istedim.
Özellikle de şu anki
AR-GE Kanununun ülkemize, milletimize hayırlı olmasını
diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Dilipak.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Sağ olun, teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Adıyaman
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Iğdır Üniversitesinde öğrencilere yönelik hak ihlalleri, fiziki
ve psikolojik baskılar kaygı verici bir biçimde artmaktadır.
Anayasada güvence altına alınmış ifade ve düşünce
özgürlüğü kapsamında kampüs içerisinde veya
dışarısında ifade ettikleri demokratik hak taleplerine,
sözlü ve fiziki şiddet, tehdit, psikolojik baskı gibi son derece
hukuksuz ve gayriresmî uygulamalarla karşılık verilmektedir.
Demokratik hak ve taleplerini dile getiren öğrencilerin, geleceğin
öğretmenleri, mühendisleri, yöneticileri ve siyasetçileri olduğu
nazara alındığında bu bağlamda; Bir: 16
Kasım 2015 tarihinden bu yana kaç öğrenciye idari ve cezai
soruşturma açılmıştır ve bu soruşturmaların
gerekçesi nedir?
İki:
Güvenlik elemanları hangi hukuki gerekçelere dayanarak öğrencilere
hakaret ve tacizde bulunuyorlar?
Üç: Bu
tür polisiye ve idari baskılarla öğrencileri kriminalize eden,
yaşam alanlarını sınırlayan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.
Son
soru, Sayın Ahrazoğlu.
MEHMET
NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, ülkemizdeki demir çelik üretiminin yüzde 40ını
gerçekleştiren Hatayda sektörde 18 bin işçi
çalışmaktadır. Devletin şirketler üzerindeki büyük
baskısı neticesinde sektör rekabet edemez duruma gelmiştir.
Sektörle
ilgili herhangi bir iyileştirme programınız var mıdır?
Sektörü destekleyecek misiniz?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, buyurun.
Yedi
buçuk dakika var cevap süreniz için.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.
Soruların
çok büyük bir kısmı yasayla veya en azından benim Bakanlık
konularımla ilgili değil. Bu açıdan eğer uygun görürseniz
soruları ilgili bakanlıklara iletelim, ilgili bakanlıklardan
arkadaşlarımız sorulara gerekli cevapları versinler.
Sayın
Tanalın, Sayın Çamakın, özellikle Sayın
Aydının bu ilçe bazlı teşvik Kalkınma
Bakanlığının konusu.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Uzun şasi ne olacak Sayın Bakan?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Sayın Yalımın şeker fabrikaları konusu bizim
Bakanlığımızda değil, Maliye
Bakanlığıyla ilgili bir konu.
Sayın
Bektaşoğlunun yine aynı şekilde konu bizim Bakanlık
konumuz değil.
Sadece Sayın Arslanın sorusuna özellikle cevap vermeyi arzu
ederim: Şu anda Türkiye'de üretim azalmıyor, aksine, dün sanayi
üretim rakamları açıklandı, aralık ayı sanayi üretimi
yüzde 4,5 arttı ve son çeyrekteki sanayi üretimi de
arındırılmamış rakamlarda yüzde 7,6 arttı ki bu,
dünyadaki en yüksek rakamlardan bir tanesi ve inşallah Türkiye'nin 2015
büyümesi de yüzde
4ün üzerinde olacak. Bütün bu rakamlar ile artık aralık ayı
rakamı da gelince Türkiye aslında dünyada yüzde 4lük büyümeyi
yakalayan, kendi ölçeğindeki ülkelerden, işte Çin, Hindistandan
sonra gelen birkaç tane ülkeden biri. Dolayısıyla, Türkiyede
üretimin azaldığını söylemek çok
KAZIM ARSLAN
(Denizli) İhracat?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
İhracat şu anda pariteden dolayı tüm dünyada azalıyor.
Amerikanın ihracat kaybı yüzde 15lerde. Şu son on ayda yani
2015in on ayında Almanyanın ihracat kaybı yüzde 14,7.
Bazı ülkeler var ki ihracat kayıpları yüzde 20lerin üzerinde.
Türkiyenin ihracat kaybı şu anda yüzde 8,6. Bu da miktar
bazında değil, daha çok pariteden kaynaklanan bir azalmadır.
Şu anda bütün dünya doların değer kazanmasından dolayı
aynı sıkıntıyı yaşıyor ama Allaha hamdolsun
şimdilik miktar bazında Türkiyenin bir ihracat kaybı yok ama
değer bazında bir ihracat kaybı var. Bu sadece Türkiyenin
sorunu değil, tüm Avrupanın ve genelde bütün gelişmekte olan
ülkelerin ortak sorunu. Bu açıdan, olaya sadece dolar bazında
ihracata odaklanarak yaklaşmamak daha doğru, miktar bazına
odaklanmak daha doğru. Ama şunu ifade edeyim: Bugün zaten
görüştüğümüz kanun tasarısı, Türkiyede özellikle katma
değeri yüksek ürüne odaklanmak için çıkarmayı arzu
ettiğimiz bir kanun.
Şimdi
AR-GE reform paketinden sonra -daha önce sizlerle Komisyonda da
paylaştık- üretim reform paketiyle ilgili
hazırlıklarımızı da sürdürüyoruz. 16-17 Ocakta, 200ün
üzerinde katılımcıyla geniş bir çalıştay
yaptık. Dün, TOBBda sanayi odaları başkanlarıyla yine bir
toplantı yaptık. Önümüzdeki süreçte bir üretim reform paketini de
inşallah Meclis gündemimize getirmeye arzu ediyoruz.
KAZIM ARSLAN
(Denizli) Maliyetler nedir Sayın Bakan?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Bir başka
konu, patent yasasını inşallah en kısa sürede Meclis
gündemine getirmek istiyoruz. Türkiyede özellikle AR-GE ekosistemini
güçlendirmek açısından TÜBİTAKın yeniden
yapılandırılması konusunu Meclis gündemine getirmek
istiyoruz. Tüm bunlar, Türkiyede üretimin hem nicelik hem de nitelik olarak
artmasına yönelik Bakanlığımızın
yaptığı çalışmalardır. Bu
çalışmaların çok detayı var ama takdir edersiniz ki bu
kadar kısa süre içerisinde bu detayları paylaşmamız mümkün
değil.
Sayın Dilipaka
teşekkür ediyorum. Özellikle
KAZIM ARSLAN (Denizli)
Sayın Bakan, maliyetlerle ilgili bir düşünceniz var mı?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Maliyetlerle
ilgili zaten hem Sayın Başbakanımız hem Sayın Maliye
Bakanımız, ekonomiden sorumlu Başbakan
Yardımcımız ve ilgili bakanlarımız sürekli
açıklama yapıyor. Asgari ücretle ilgili, biliyorsunuz, yükün bir
kısmının kamu tarafından, devlet tarafından
paylaşılmasına yönelik açıklama yapıldı. Türkiyede
istihdamı, sanayi ve üretimi desteklemekle ilgili 2 Nisan 2015 tarihinde
Sayın Başbakanımız bizzat bir paket açıkladı.
Şu anda, önümüzdeki süreçte yine bu çalışmalar devam edecek; ki,
şu anda konuştuğumuz kanun zaten burada özellikle AR-GE ve inovasyona
yönelik faaliyetlerde devlet desteklerini artırmaya yönelik bir kanundur.
Dolayısıyla, şu anda Hükûmet tüm yönleriyle bu açıdan
üreticiyi desteklemeye devam ediyor. Bundan sonra da bu gayret içerisinde
olmaya devam edeceğiz.
Sayın
Adıyamanın bahsettiği öğrencilerin demokratik hak
taleplerine karşı şiddete başvurulması veya
bastırılması konusunda, ben bu görüşe kesinlikle
katılmıyorum. Türkiyede bir hukuk düzeni vardır. Herkes hukuka
uygun gösteri yapmak durumundadır, hak talebini ortaya koymak durumundadır.
Bu, Anayasayla teminat altına alınmıştır ancak
kanunlar bunun nerede, ne zaman ve nasıl yapılabileceğini ortaya
koymaktadır. Eğer kanuna aykırı hareket eden bir kamu
görevlisi varsa o, ismen bildirilir ve onunla ilgili gerekli takibat
yapılır. Eğer suç işlemişse gereken yapılır
ancak bir genellemenin doğru olmayacağını düşünüyorum.
Sayın Ahrazoğlunun
özellikle çok isabetle sorduğu soru demir çelik sektörüyle ilgili. Demir
çelik sektöründe devletin bir baskısı var mı? Bizim,
Bakanlık olarak bir baskımız var ama ne bu, biliyor musunuz?
Sayın
Ahrazoğlu, Türkiye, maalesef dünyanın tam tersine gidiyor demir
çelikte. Dünyada cevherden üretim yüzde 70tir, hurdadan üretim yüzde 30dur.
Türkiyede cevherden üretim yüzde 28dir, hurdadan üretim yüzde 72dir. Bu,
sürdürülebilir bir şey değil. Ben Bakanlık görevini
devraldığım günden itibaren demir çelik sektörümüzde, gelin, bu
dengeyi kuralım ilk etapta bunu yüzde 50-yüzde 50 seviyesini getirelim
Bununla ilgili çok yoğun çalışmalar yaptık. Hatta en son
şunu yaptık: Demir çelik sektörünün profesyonellerini Uzak
Doğuya gönderdik bizim Bakanlıktaki ekiple beraber. Gidin, Çin
nasıl yapıyor, Güney Kore nasıl yapıyor, Japonya nasıl
yapıyor
Düşünebiliyor musunuz, Japonyada demir cevheri yok, kok
kömürü de yok, Japonya üretimini cevherden yapıyor, hurdasını da
Türkiye'ye satıyor. Bu, sürdürülebilir bir şey değil.
Dolayısıyla bu konuyla ilgili Bakanlık olarak çok yoğun bir
çalışma yapıyoruz ve inşallah, hedefimiz, ilk etapta demir
cevheri hurda oranını yüzde 50-yüzde 50ye getirmek, ondan sonra da
dünyanın yakaladığı yüzde 70-yüzde 30 seviyesine gelmek. Bununla
ilgili Bakanlıkta özel bir çalışma grubumuz var, özel bir
ekibimiz var ve kesinlikle bu konunun üzerinde günbegün duruyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın
Başkanım, cümlemi tamamlayayım müsaade ederseniz.
BAŞKAN Sayın
Bakan, cümlenizi bitirin, bir dakika vereyim.
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Yani öyle, her
sektör diye bakmıyoruz. Bizim güçlü olduğumuz bir sektör, eğer
bu sektörü biz geleceğe yönelik dünyayla rekabet edecek şekilde
yeniden yapılandıramazsak o zaman bu sektörde ciddi açmazlarla
karşı karşıya kalırız. Bu noktada devletin bir
baskısı varsa sadece dünyayla paralel gitme
baskısıdır, onun dışında kesinlikle bir
baskı söz konusu olamaz.
Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben
teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Saatimiz şu anda 19.10,
birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati:19.10
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
97
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
burada. Hükûmet burada.
Şimdi,
tasarının maddeleri üzerinde görüşme açacağız.
Tasarının
1inci maddesi üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci
maddesinde yer alan ve diğerleri için yüzde 80i ibaresinin
diğerleri için yüzde 85i şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Mahmut
Toğrul Mehmet Emin
Adıyaman
Diyarbakır Gaziantep Iğdır
Behçet
Yıldırım Hüda
Kaya
Adıyaman İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (1/540) esas numaralı Kanun Tasarısının 1inci
maddesinde geçen yüzde 95i ibaresinden sonra gelmek üzere diğer
alanlarda ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Necmettin Ahrazoğlu Emin Haluk Ayhan Kamil
Aydın
Hatay Denizli Erzurum
Celal Adan Ruhi
Ersoy Mustafa Mit
İstanbul Osmaniye Ankara
Nuri Okutan
Isparta
BAŞKAN Okunan önergeye
komisyon katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Erzurum Milletvekili Sayın Kamil Aydın konuşacak.
Buyurun.
KAMİL AYDIN (Erzurum) -
Sayın Başkan, geçmiş olsun dileklerimle sizi ve yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Çok
teşekkür ederim, sağ olun.
Buyurun.
KAMİL AYDIN (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1inci maddeyle ilgili
konuşmak üzere huzurlarınızdayım.
Malumunuz, biraz da
eğitim amaçlı, eğitim menşeli birtakım şeyleri,
aksaklıkları dile getirmek istiyorum.
Efendim, siyasi partiler
birtakım tüzüklere göre programlarını hazırlar, bir
beyanname hazırlar ve seçimlerde de vaatlerini ortaya koyar, buna göre de
bir yol haritası çizer ve iktidar olduklarında da bu yol
haritasına uygun bir şekilde icraatta bulunurlar. Ama, maalesef, son
on dört yıldır, Hükûmetimizin özellikle eğitim
ağırlıklı icraatlarına
baktığımızda büyük bir tutarsızlık olduğunu
çok net bir şekilde görmekteyiz. Bunu hem bir eğitimci olarak
müşahede etmiş biri olarak söylüyorum hem, efendim, eğitimin 3
önemli paydaşından öğretmen, öğrenci ve veli
noktasında, 3 paydaşın da ortak tecrübelerine dayanarak
birtakım şeyleri ifade ediyorum.
Maalesef, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde, siyasi tarihimizde en fazla bakan değişikliği Millî
Eğitimde yaşanmış. Bugüne kadar, sanıyorum 73
civarında bir bakan değişikliği olmuş ve en son, en
uzun iktidar nasip olmasına rağmen AKPnin iktidarı döneminde de
Millî Eğitimde 5 bakan değiştirilmiş. Ve normalde,
aslında bakanların, parti programlarında vaat ettikleri ilkeler
doğrultusunda bir şeyler yapması gerekirken, maalesef, bu
niyeyse bizde her bakan genel parti perspektifinin dışına
çıkarak kendi özel bir uygulama sistematiğini geliştirmeye
çalışıyor ve uyguluyor. Efendim, bunun da büyük bir
tutarsızlık ve büyük bir bedel ödettirdiğini çok net bir
şekilde görmekteyiz.
Efendim, değerli bir
hocamız derdi ki: Geri kalmışlık bir bütündür,
parçalanamaz. Bu aksaklık, Türk eğitim sistemindeki aksaklık
özellikle son on üç yılda bir bütünlük arz etmektedir. Yani,
ilköğretimde de aksaklıklar yaşamışız,
ortaöğretimde de aksaklıklar yaşamışız, maalesef
bunun yansıması olarak yükseköğretimde de aynı
aksaklıkları yaşadık ve yaşamaktayız. Bunlardan
çok tipik olanı, sınav sistematiğinin sürekli
değişkenlik arz etmesi, yani çocuklarımız bir
sınavkolik hâline getirildiler. Efendim, ortaöğretimde bir
bakıyorsunuz, SBSden OKSye, oradan TEOGa, üniversite eğitimi
noktasına gelen gençlerimizle ÖSSden ÖYSye, LYSye kadar gidiyor. Bunu
lisansüstü sınavlarla da çoğaltabiliriz. Burada sanki bir deneme yanılmaya
tabi tutuluyoruz ama bunu, bu sıkıntıları izah ederken de
mazeretlerimiz çok ilginç; Sayın Bakan dün -hakikaten hayretle
karşıladım- 1997ye atıf yaparak Efendim, o dönemdeki
meslek liselerinden dolayı, yapılan değişiklik
katsayıdan dolayı. demek hakikaten ipe un sermektir biraz. 1997de
doğan çocuklar inanın geçen seçimlerde oy kullandılar, 18-19
yaşındaki çocuklarımız. Yani, bir gelişme
yapılırken çok uzun bir iktidar süresince niye bir şeyler
yapılmadı, niye eğitimimiz geliştirilmedi?
Her ile bir üniversite çok
iyi bir, kulağa hoş gelen bir söylemdi ama bu açılan
üniversiteler inanın işsizliği daha da çok tetikledi. Birçok
bölümlere tercihler yapılmadı. Birçok yerde açılan üniversiteler
matruşka bebekler gibi aynen iç içe geçmeye başladılar. Yani,
bir ilde üç tane, dört tane üniversite var ama hepsinde aynı fakülteler,
aynı bölümler, aynı disiplinler var ve bu gerçekten, gençlerimizin bu
sefer umutlarını da yitirerek üniversiteye gitmesini engellemiş
bulunmaktadır.
Şimdi, böyle bir
istihdam sıkıntısı olan ülkede, çok iyi hatırlıyorum
bir Aksaray mitingiydi, dönemin başbakanı pankart açan gençlere aynen
şöyle demişti: Üniversite kapıları ekmek kapısı
değil. Evet, doğrudur, bu Amerika için doğru olabilir, bu gelişmiş
Batı ülkeleri için doğru olabilir ama bizim gibi gelişmekte olan
ülkeler için bu haksızlıktır. Elbette ki ekmek
kapısıdır çünkü bu çocuklara üniversite kapısını
vadederken belirli miktarda iş, aş vadettik, bunları inkâr
etmemek durumundayız. Elbette ki istihdam sağlayacağız ama
istihdam noktasında maalesef bir gelişme söz konusu
olmadığı için, evlatlarımız, çocuklarımız
artık uzaktan eğitim
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMİL AYDIN (Devamla)
örgün öğretimin yanı sıra, gece, ikinci öğretim gibi, 2
üniversite, 3 üniversite okuyan kardeşlerimize dönüşmüşlerdir.
Bu çocukların umutlarıyla oynamayın.
BAŞKAN Sayın
Aydın, teşekkür ederim.
KAMİL AYDIN (Devamla)
Evet, bitireyim lütfen.
Dolayısıyla,
radikal bir çözüm öneriyorsak bugün Cumhurbaşkanının kendi
ifadesiyle Eğitimde artık kaliteye odaklanacağız. Yani
buna günaydın denir. Bugüne kadar eğitimde kaliteye
odaklanmadık mı, kantite miydi bugüne kadarki sorunumuz? Evet,
açılan üniversitelerden anlaşıldı ki bugüne kadar
Hükûmetimiz kantiteye odaklanmıştı ama bugün nihayet çark ettik,
dedik ki: Bundan sonra kaliteye odaklanacağız. O zaman ortak
akılla hareket edeceğiz. Bu yüce Mecliste, nasıl bir kaliteli
eğitim geliştireceğimizi hep birlikte
tartışacağız diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesinde
yer alan ve diğerleri için yüzde 80i ibaresinin diğerleri için
yüzde 85i şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul (Gaziantep) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde
Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul konuşacak.
Buyurun Sayın
Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Genel
Kurulun sevgili emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, bu
arada geçmiş olsun dileklerinde bulunuyorum.
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim Sayın Toğrul.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
Ben aslında soru-cevap kısmında da yerimden söz
istemiştim ama süre darlığından söz verilmedi.
Sayın Bakana açıkça
buradan şunu sormak istiyorum: Sayın Bakan, bu ülkenin bilimde,
sanayide gelişmesi için bir temel bilimler politikası var
mıdır? Örneğin, fen fakültelerinin yeniden
yapılandırılması konusu gündeminizde var mıdır?
Daha da önemlisi, Türkiye'nin bir bilim politikası var mıdır? Bu
soruların cevabını lütfen sizden istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
biliyorsunuz, bugün üzerinde konuştuğumuz teklif aslında
araştırma, geliştirme ve tasarım faaliyetleriyle ilgili ve
bunun önemli ölçüde bilimsel ölçüm ve ödüllendirme işini yapacak olan
kurum TÜBİTAK. Şimdi, TÜBİTAKla ilgili düşünüldüğünde
hemen aklımıza şöyle bir şey gelmeli: TÜBİTAKın
ülkenin en parlak bilim insanlarının bir araya geldiği, bilimi
her yönüyle tanıtmak ve bilim insanlarını desteklemek için
faaliyetler yürütmek ve biriktirdiği uzmanlıkla toplumun, kamu
idaresinin ihtiyaçlarına cevap verecek çözümler sunduğu
düşünülebilir. Değerli arkadaşlar, ancak durum böyle değil.
Biliyorsunuz, kadrolaşma skandalları, yöneticilerinin görevden el
çektirilmesi, yetersizliği kamuoyunca tartışmalı olan,
sorgulanan yöneticilerin atamalarıyla maalesef TÜBİTAK gündeme
gelmektedir. Bildiğiniz üzere, 17-25 Aralık sürecinde, kamuoyunda,
çok miktarda dijital verilerin değerlendirilmesi sürecinde TÜBİTAKla
ilgili çok çelişkili şeyler ortaya çıktı. Dönemin bakanı
şunu söylemişti o dönem: TÜBİTAKın analizlerinde, üzerinde
montajlar olduğu, üzerinde oynandığı şeklinde
görüş belirtmişti ve daha sonra, bildiğiniz üzere,
TÜBİTAKın tüm yönetimi altüst edilerek yeni bir yönetim atandı
ve atanan yönetim daha önceki incelemelerin tam tersine sonuçlar vermeye
başladı.
Şimdi,
TÜBİTAKın bu hâli aslında birçok kurumda AKP döneminde
yaşanıyor. TÜBAda yaşanıyor, YÖKte yaşanıyor ve
diğer birçok kurumda aşağı yukarı aynı sonuçlar
yaşanıyor. Tabii, TÜBİTAKın bu hâli, her iktidarın
kendi ideolojisi doğrultusunda toplumun en temel hakkı olan bilgi
edinme, bilimsel faaliyette bulunma ve öğrenme hakkına müdahale
anlamına geliyor. Yine, iktidarın ideolojisiyle uyuşmayan
kadroların tasfiyesiyle başlayan ve sonra evrim konusunda yaşanan
bir sansür süreciyle karşı karşıya kaldık. Birçok
kitabın toplatılması gündeme geldi.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz üzere, basında da çok yer aldı, 50 bin kitap için
toplatma kararı verildi. Bu kitaplar yerellik ve kültürel uyum
kriterleriyle, dikkatinizi çekiyorum, yerellik ve kültürel uyum kriterleriyle
değerlendirilecek. Eğer aşamazsa bu kriterleri 50 bin kitap imha
edilecek.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, adında bilim ve teknik olan böyle bir kurumun kitapları
subjektif bir değerlendirmeyle yerellik ve kültürel uyum
değerlendirmesi ne kadar bağdaşıyor? Bu 50 bin kitabın
imha edilme süreci nasıl yaşanacak, kim, neye göre
değerlendirecek, hangi akla göre değerlendirecek? Her gelen iktidar
kendisine göre bir değerlendirme süreci işlerse ve bilimsel
kriterleri esas almazsa TÜBİTAK nasıl olacak da değerli arkadaşlarım,
böyle AR-GE çalışmalarını şekillendirecek,
yönlendirecek ve yönetecek. Bu gerçekten tüm kurumlarımızda
yaşanan ciddi bir sorundur.
Önümüzdeki süreçte TÜBAda
yaşananlara da değineceğim, YÖKte yaşananlara da
değinmeye çalışacağım çünkü AKP iktidarı
döneminde, tamamen bağımsız, özerk yapıda olması
gereken bu kurumlar bir rant alanına, bir kadrolaşma alanına
çevrildi ve kendilerine göre dünyayı yorumlamak suretiyle birtakım
kararlar alıyorlar ve önümüzdeki süreçte bu maddelerle ilgili
fonların kullanılmasına da işte bu yandaş kadro karar
verecek. Şimdi, böyle bir yandaşlık sonucu verilecek olan
fonların
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
-
sağlıklı ve tarafsız olacağına nasıl
inanacağız? Bunu Genel Kurulun bilgisine sunuyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Toğrul.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.24
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerinde Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve
arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter
sayısı bulanamamıştı.
Şimdi,
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Önergeyi
kabul edenler
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum...
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan, karar yeter sayısı
istiyorum, yok şu anda, lütfen. Kâtiplere sormuyorsunuz. Çok bariz olarak
yok Başkanım.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı vardır. dedim, maddeyi oyluyorum.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Dediniz. Maddede de istiyorum.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı istiyorsunuz, tamam.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Evet ama yani keyfî olarak Var. diyorsunuz
Başkanım, çok bariz, yok yani.
BAŞKAN
Tamam, elektronik yaparız Sayın Altay, öyle yaparız.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Tamam, elektronik yap ama yani ben...
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Karar yeter sayısı vardır.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sormuyorsunuz bile Sayın Başkan, böyle
keyfîlik yapamazsınız, olmaz öyle şey.
BAŞKAN
Sordum, sordum. Söylediler, sormadan söylediler.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Nasıl var ya, 100 kişi yok burada ya!
BAŞKAN
Vardır. dedik, geçti.
97
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada, Hükûmet burada.
1inci maddeyi
oylarınıza sundum, kabul edildi madde.
2nci maddede iki adet önerge
vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/540
esas numaralı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesinde geçen tabi ifadesinin
bağımlı şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet Necmettin Ahrazoğlu Muharrem Varlı
Denizli Hatay Adana
Yusuf Halaçoğlu Fahrettin Oğuz Tor Mehmet
Erdoğan
Kayseri Kahramanmaraş Muğla
Mevlüt Karakaya
Adana
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Mehmet Emin
Adıyaman Behçet
Yıldırım
Diyarbakır Iğdır Adıyaman
Mehmet
Toğrul Hüda
Kaya Müslüm
Doğan
Gaziantep İstanbul İzmir
BAŞKAN Okunan son
önergeye Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan konuşacak.
Buyurun Sayın
Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)
MÜSLÜM DOĞAN
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 97
sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde konuşmak üzere söz
almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
Alevi inancı ve öğretisinde çok önemli bir yer bulan Hızır
orucu bugün ikinci oruç olarak tutulmaktadır, bugün ikinci gündür. Bu
kutsal günde ülkemizdeki kardeşliğin, barışın yeniden
tesis edilmesini diliyorum Hakktan ve orucumuzun Hakk nezdinde kabulünü
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, partimiz grubu bu
kanun tasarısındaki 2nci maddeye katılmakla birlikte, yasa
tasarısının yapısal bir değişikliğe neden
olabilecek yeni şeyler içermediğini ifade etmek istiyorum. Mevcut
iktidarın günümüze kadar AR-GE alanında önemli bir gelişme
katetmediğini üzülerek ifade etmek isterim. Bunun en güzel örneğinin
AR-GE harcamalarında ayrılan bütçede açıkça görüldüğünü de
görmekteyiz. Burada esas olan sorun aslında AR-GEnin geliştirilmesi,
insan anlamında, kaynağın artırılması
anlamında laik, demokratik, bilimsel bir eğitimden uzak
kalınması AR-GEnin de insan kaynağı kapasitesini
artırmasına olanak vermemektedir. Çünkü, bugün ülkemizde gerçekten
laik, demokratik, özerk ve bilimsel bir eğitimden uzak durulmaktadır.
Maalesef üniversitelerimizde de bilimsel eğitimden
uzaklaşılmış, egemen ulus ve egemen mezhep
anlayışlarına dayanan siyasal İslamın egemen
olduğu bir eğitim sistemiyle karşı
karşıyayız. Her hükûmet programında maalesef millî
eğitim programlarımız, millî eğitim
politikalarımız değişir ve doksan üç yıldır da bu
millî eğitim politikası bir türlü oturtulamadı.
Hükûmet yetkilileri her ile üniversite
açtıklarını ve çok başarılı
olduklarını, her ilimizde üniversite olduğunu söylemektedir,
övünmektedirler ama bugün laik ve demokratik bir eğitimden, bilimsel
eğitimden uzak olduğu için bu üniversitelerde bilimsel bir eğitim
verilememekte ve esas olarak da gelişmişlik ve bilimsellik üzerine
eğitimin çok geri bir noktada olduğunu burada ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün Türkiyede dünya
ölçeğinde ilk 500 üniversite arasına giren kaç tane üniversitemiz
olduğunu biliyorsunuz; bu, bir ölçü olmayabilir ama bilim adamı
titizliğinden uzak kaldıkça, bilimsel eğitimden uzak
kaldıkça AR-GE çalışmalarının da çok işe
yarayacağını düşünmüyoruz. Bilimsel eğitimin
verilmediği, demokratik üniversitelerin olmadığı yerlerde
AR-GE çalışmalarının da çok başarılı
olacağını düşünmüyoruz.
Eğitim hizmetinin
metalaşmasına neden olan bu düşünce, genel olarak eğitimin
içeriğinin dönüşmesine, bilimsel özgürlüğün, kurumsal
özerkliğin ve demokratik işleyişin tamamen ortadan kalkmasına
neden olmaktadır. Devleti tabulaştıran ve yurttaşa
karşı devleti koruyan siyasal akıl sebebiyle özerk ve demokratik
bilimsel eğitimden uzaklaşılmaktadır. Yurt
dışında başarı elde eden bu Türkiyeli bilim
insanlarının da burada hakkını vermek gerekiyor;
onları saygıyla buradan karşılıyoruz. Bu ülkede özgür
ve bilinçli ve bilimsel bir eğitime verdikleri katkıdan dolayı
da ayrıca tekrardan kutlamak istiyorum.
Türkiyede bilim, teknoloji
ve inovasyon politikasının ayrımının çok iyi
yapıldığını düşünmüyorum. Örneğin, ABDde
1960larda en başta bilim politikası vardır, sonra çok
sağlam bir sanayi politikası, sonra teknoloji, sonra inovasyon
politikaları gelmektedir. Gelişmiş ülkeler bu evrimsel
süreçlerin yaşanması gerektiğine inanmış. Sanayi
politikası olmadan şu anda inovasyon politikası üzerinde de
konuşmamızın çok da gerçekçi olmadığını
düşünüyoruz. Bilimsel öğretimin, üretimin ve özgür eleştirisel
düşüncenin geliştirilebilmesi için herkesin bilgiye ve kaynaklara
özgürce erişebilmesi sağlanmalı, araştırma altyapısı
geliştirilmeli, bilgiye ulaşmanın
sınırlandırılmadığı bir ortam hayata
geçirilmelidir diye düşünüyoruz.
Saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Doğan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama
Sayın Altay, Sayın
Özkan, Sayın Tarhan, Sayın Arslan, Sayın Atıcı,
Sayın Pekşen, Sayın Kayan, Sayın Erdem, Sayın
Sarıhan, Sayın Sarıbal, Sayın Akkaya, Sayın Turpcu,
Sayın Nurlu, Sayın Topal, Sayın Çamak, Sayın
Bektaşoğlu, Sayın Akar, Sayın Tanal, Sayın Tekin,
Sayın Çıray.
Üç dakika süre veriyorum ve
süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.47
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN
97 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesi
üzerinde İzmir Milletvekili Müslüm Doğan ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasından önce istem üzerine
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Yapılan
ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı
bulunamadığından, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 11 Şubat 2016 Perşembe günü, alınan karar gereğince,
saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 21.02
(X) (10/87) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin tam metni tutanağa eklidir.
(X) (10/88) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin tam metni tutanağa eklidir.
(X) (10/89) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin tam metni tutanağa eklidir.
(x) 97 S. Sayılı Basmayazı 9/2/2016 tarihli 36ncı Birleşim Tutanağına eklidir.