TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
38inci
Birleşim
11
Şubat 2016 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Mardin Milletvekili Erol Doranın,
sokağa çıkma yasaklarına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Erzincan Milletvekili Serkan Bayramın, 13
Şubat Erzincanın kurtuluşunun 98inci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün
Bilgehanın, Avrupa Konseyinin 2016 yılı Ocak ayı oturumuna
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, 13 Şubat
Erzincanın kurtuluşunun 98inci yıl dönümüne, 3 şehide
Allahtan rahmet dilediğine ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanını, terör sorununu çözmek için girişimde bulunmaya
davet ettiğine ilişkin açıklaması
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, AKP Hükûmetinin sahaya
sürmüş olduğu savaş konseptinin vahşet boyutuna
ulaştığına, Cizrede bazı binalarda mahsur kalan
yaralıların hastanelere nakledilmemesinin insanlık suçu
olduğuna, Hükûmeti bu yanlış tutumdan bir an önce vazgeçmeye
davet ettiğine ve Cizrede katledilen bir kadının cesedinin
teşhir edilmesini lanetlediğine ilişkin açıklaması
3.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Erzincan ve
Kahramanmaraşın zafer günlerini kutladığına, 3
şehide Allahtan rahmet dilediğine ve PKK terör örgütüne
karşı mücadelenin devam edeceğine ilişkin
açıklaması
4.-
Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın, 3 şehide Allahtan
rahmet dilediğine, Yeni Şafak ve Yeni Akit gazetelerine yapılan
saldırıyı kınadığına ve Özgecan
Aslanın ölümünün 1inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
5.-
İstanbul Milletvekili Mahmat Tanalın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
6.-
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Bursa Milletvekili
Erkan Aydının 97 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 7nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Başkanlık Divanı olarak,
şehitlere ve Özgecan Aslana Allahtan rahmet dilediklerine ve Erzincan,
Kahramanmaraş ile Trabzonun Maçka ilçesinin kurtuluş günlerini
kutladıklarına ilişkin konuşması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Millî
Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında Düzce Cumhuriyet
Başsavcılığının 21/1/2016 tarihli ve B.M.
2015/7980 sayılı yazısı ve eklerinin Anayasanın
Meclis soruşturmasını düzenleyen 100üncü maddesine göre
gereği yapılmak üzere Başkanlığa intikal
ettiğine; Anayasanın 100üncü maddesine göre Meclis
soruşturması açılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisi
üye tamsayısının en az onda 1inin (55 üye) vereceği
önergeyle istenebileceğine ve böyle bir önerge olmadan, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının mezkûr yazılar ve ekleriyle
ilgili olarak Meclis soruşturmasına ilişkin bir işlemi
resen yürütmesi mümkün bulunmamakla birlikte, teamül doğrultusunda söz
konusu evrakların milletvekillerinin tetkik ve takdirlerine
açıldığına ilişkin tezkeresi (3/ 505)
B)
Önergeler
1.-
Başkanlığın, Ankara Milletvekili Tekin Bingölün, esas
komisyon olarak Anayasa Komisyonu ve tali komisyon olarak da
Dışişleri Komisyonuna havale edilen (2/538) esas numaralı
Kanun Teklifini geri aldığına ilişkin önerge
yazısı (4/12)
2.-
Başkanlığın, İzmir Milletvekili Selin Sayek Bökenin
Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin önerge
yazısı (4/13)
C)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Muğla Milletvekili Akın Üstündağ ve 25 milletvekilinin,
Güvercinlik Turizm Merkezi Projesinin gerçekleştirilmesi ve orman
vasfı altındaki bir alanda otel yapımına ilişkin imar
düzenlemelerinin hangi mevzuata göre ve nasıl
yapıldığının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/90)
2.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekilinin,
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi cinayetinin arkasındaki
gerçeklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/91)
3.-
İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci ve 26 milletvekilinin, Türkiyenin
göçmenler nedeniyle kısa, orta ve uzun vadede
karşılaşacağı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/92)
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir ve
arkadaşları tarafından, Türkiyede çeşitli hastanelerde
tedavi olmuş 6 Suriye uyruklu yaralının İçişleri
Bakanlığına bağlı ilgili birimce, Suriyede terör
faaliyeti yürüten El Nusra örgütüne teslim edilmesinin
araştırılması amacıyla 22/12/2015 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11 Şubat 2016
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, daha önce toplanması
kararlaştırılan 12 Şubat 2016 Cuma günü Genel Kurulun
toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulmasının
uygun görüldüğüne ilişkin önerisi
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunçun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşmasına
nedeniyle konuşması
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
4.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
6.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
7.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Baluken ile Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın sataşma
nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında Cumhuriyet
Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
8.-
Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın, Siirt Milletvekili Kadri
Yıldırımın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
9.-
Erzurum Milletvekili Kamil Aydının, Siirt Milletvekili Kadri
Yıldırımın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi
Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
10.-
Siirt Milletvekili Kadri Yıldırımın, Tokat Milletvekili
Coşkun Çakırın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
X.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.-
Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
XI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/540) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 97)
XII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, üniversite yurtlarında
kalan kız öğrencilerin sorunlarına ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın
cevabı (7/439)
2.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay'ın, araç alım ve kiralama giderlerine ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın
cevabı (7/883)
11 Şubat 2016 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan
TÜRKMEN (Adana)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38inci Birleşimini açıyorum.
Hepimize
iyi çalışmalar diliyorum.
III. YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla
yoklama yapacağım.
Yoklama için üç
dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, sokağa çıkma yasakları hakkında söz isteyen Mardin
Milletvekili Erol Doraya aittir.
Buyurun Sayın Dora
(HDP
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Erol Bey, biraz bekleyin, bir sükûnet sağlansın.
Bekleyin biraz.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
Sessiz olmanızı rica ediyorum.
Konuşmacı kürsüde, hep birlikte dinlememiz gerekiyor.
Buyurun Sayın Dora.
Sürenizi
başlatıyorum.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Başkan, herkes ayakta.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkanım, şu ortamda nasıl
konuşsun? Dinlemeyenler çıksınlar.
EROL DORA (Mardin)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Dora, bir dakika
Yeniden başlatacağım sürenizi.
Sayın milletvekilleri,
lütfen
Genel Kurula ve konuşmacıya saygılı olalım,
lütfen, rica ediyorum.
Buyurun Sayın Dora.
Yeniden
başlatıyorum sürenizi.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Mardin
Milletvekili Erol Doranın, sokağa çıkma yasaklarına
ilişkin gündem dışı konuşması
EROL DORA (Mardin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sokağa çıkma
yasaklarına ilişkin söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Kürt illerinde Temmuz
2015ten bu yana sokağa çıkma yasakları adı altında
sürdürülen ve bölge halkının yaşama hakkının her an
gasbedildiği, sağlık hakkının yok
sayıldığı, eğitim hakkının askıya
alındığı, yerleşim yerlerinin yerle bir edildiği,
cenazelerin günlerce sokak ortasında bırakıldığı,
her türlü hukuksuzluğun işlenebildiği ancak bunun
eleştirilmesinin, haber yapılmasının engellendiği
vahim bir tabloyla karşı karşıyayız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sokağa çıkma yasağı
adı altında sürdürülen ablukalar, şu an Cizre, Silopi ve Sur
olmak üzere 3 ilçede devam etmektedir. Bugüne kadar 7 kentin 20 ilçesini
kapsayacak şekilde 57 kez ilan edilen sokağa çıkma
yasakları toplamda üç yüz yetmiş beş günü bulmuş
durumdadır. Yasakların resmî olarak
kaldırıldığı ilçelerde ise ablukanın fiilî olarak
devam ettiği bilinmektedir. Toplamda 5 kez sokağa çıkma yasağı
ilan edilen Cizre'de elli sekiz gündür devam eden ablukada 79 kişi
yaşamını yitirdi. 66 insanımızın cenazesi şu
anda morglarda ve vahşet bodrumlarında bekletilmektedir. Cizre'de
Temmuz 2015'ten bu yana 200'ün üzerinde yurttaşımız
hayatını kaybetti. İnsanlarımız bir bina içerisinde,
top atışları nedeniyle çıkan yangın neticesinde diri
diri can verdiler. Bölge halkına ikinci bir Madımak vahşeti
yaşatılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Silopi'de elli sekiz gündür devam eden ablukada 42 kişi hayatını
kaybetti. Diyarbakır Surda yetmiş gündür devam eden ablukada 22
kişi yaşamını yitirdi.
Çatışmalı
ortamın ve yıkımların en büyük mağdurlarından
birisi de bölgede sayıları zaten son derece azalmış olan
Süryanilerdir. Son olarak Diyarbakır Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi
Papazı Sayın Yusuf Akbulut ve eşi beyaz bayraklarla 1993
yılından bu yana görev yaptığı kiliseyi terk etmek
zorunda kalıp otele yerleşmiş bulunmaktadır. Kilise ve
çevresinde çatışmalar yoğun bir şekilde sürüyor. Kilisenin
uğradığı tahribat konusunda henüz açık bir bilgi
elimizde mevcut değildir. Ağır silahların
kullanıldığı çatışmalarda kilisenin dış
duvarlarının ağır biçimde isabet aldığı yönünde
haberler bulunmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tüm bu olup biten karşısında
geçtiğimiz cuma günü Sayın Başbakanın Mardin'de
gerçekleştirdiği toplantıyla master plan adıyla kamuoyuna
yansıtılan ve sorun çözmekten uzak, yeni sorunlar yaratacak yüzeysel
metne ibretle tanık olduk. Güvenlik vurgulu uygulamalara geri
dönüldüğünden beri sorunun yıkım ve ölümlerle
kangrenleştiği bir ortamda hem Mardinlilerin şahsında
bölgenin hem de dünyanın bu toplantıdan beklentisi, sorunun çözümüne
dair açılımlardı. Oysa koskoca master planından çıka
çıka yüz yıldır uygulanagelen güvenlikçi politikaların kötü
bir versiyonu çıktı. Askerî yöntemlerden çıkıp
barış düzlemine yönelmeye dair, Kürtlerin Türk kardeşleriyle
eşit yurttaşlık hakkına nasıl
kavuşturulacağına dair bir tek cümle dahi
kurulamamıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sorunlarımızı ötelemekten
artık vazgeçmek ve sorunlarımızı demokrasi düzlemine
yükseltmek zorundayız. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin talepleri
güvenlikçi siyasetlerle bastırmaya yönelmenin demokrasiye yol
açmayacağı ve Kürt sorununu çözmeyeceği aşikârdır.
Bunun coğrafi ve tarihsel bakımdan en yakın örneği
Suriyedir ve Suriye halklarının bugün içerisinde bulundukları
durumu herkesin dikkatlice izlemesi ve düşünmesi gerektiğine
inanmaktayız. Tarihimizden ve bölgede olup bitenlerden dersler
çıkararak kırılma noktasına varmadan bir an önce savaş
konseptinden vazgeçip Dolmabahçe mutabakatı çerçevesinde müzakere sürecine
dönülmesi için, Türkiyeli halkların birlikteliği,
barışı ve geleceği adına bütün siyasi partileri, 550
milletvekilini ivedilikle göreve çağırıyor, tekrar Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Dora.
Gündem dışı
ikinci söz, Erzincanın kurtuluşunun 98inci yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Erzincan Milletvekili Sayın Serkan Bayrama
aittir.
Buyurun Sayın Bayram.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Erzincan Milletvekili
Serkan Bayramın, 13 Şubat Erzincanın kurtuluşunun 98inci
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
SERKAN BAYRAM (Erzincan)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
13 Şubat, kıymetli
vatanımız için, kıymetli evlatlarımızın
verdiği mücadeleyle Erzincanımızın düşman
işgalinden kurtuluşunun 98inci yıl dönümü.
Türkiyenin istiklali için
bir gül bahçesine girerken kara toprağa düşen şehitlerimiz için
huzurunuzdayım. Bu vesileyle, tek yürek olarak, aynı inançla,
aynı azimle, aynı memleket sevgisiyle mücadele ederek Erzincanı
düşmanlara teslim etmeyen vatan evlatlarını, şehitlerimizi
ve on beş gün önce Erzincanımızda kaybetmiş olduğumuz
kardeşimiz Tamer Meriç şehidimizi, gazilerimizi rahmet ve minnetle
anıyorum.
Tarih
şuuru olmayanın gelecek tasavvuru olmaz. derler. Türk milleti ise,
dünyada hiçbir millete nasip olmayan, vatan ve istiklal
âşığı bir millettir ve dünyada adı İstiklal Mücadelesi
olan tek mücadeleyi bizim milletimiz vermiştir. İstiklal Harbinin
tüm cephelerinde kazanılan, zaferlerle inşa edilen Türkiye
Cumhuriyeti devletinin harcında, diğer şehirlerimizdeki vatan
evlatları gibi Erzincanlı kardeşlerimizin de harcı
vardır.
Tüm Erzincanlılar, Millî
Mücadelenin Anadoluda dalga dalga yayıldığı
yıllarda, Gazi Mustafa Kemalin yaktığı hürriyet
meşalesinin ardında birer nefer olmayı kendilerine şeref
kabul etmiş, kongrelere iştirak ederek, yayınlanan tamimleri
emir saymış, Anadoludaki Millî Mücadele hareketini destekleyen
miting ve gösteriler düzenlemiştir. Erzincandaki mücadele de tüm dünyaya
örnek teşkil edecek bir bağımsızlık mücadelesidir.
Erzincanlılar, Türkiye devletini istemeyen, Türk milleti diye bir millet
istemeyen yedi düveli hizaya getirmiştir. Düşmanların
kışkırtmasıyla cesaretlenen Ermeni çeteleri tarafından
işgal edilen Erzincan, 13 Şubat 1918de Halit Paşa
komutasındaki kahraman birlikler tarafından
kurtarılmıştır.
13 Şubat, işgal
altında olmanın Türk milletinin karakterine
uymadığını, asla kabul edemeyeceğini bir kez daha
anladığı ve bütün dünyaya haykırdığı gündür.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, bu Meclisin kuruluşunda da 13 Şubat ruhu vardır.
Cumhuriyetimizin kuruluşunda da 13 Şubat ruhu vardır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dünyadan öğreneceğimiz çok şey var
biliyoruz ama emin olun, birlik konusunda, dirlik konusunda, istiklal
aşkı konusunda, birlikte yaşama bilinci konusunda dünyanın
bizden öğreneceği değerler var, erdemler var.
Türkiye, kimsenin nasihatine,
vesayetine ihtiyaç duymayacak kadar büyük ve köklü bir ülkedir.
Geçmişiyle, birikimiyle, hamiyetiyle geniş bir coğrafyanın
vicdanı olan geniş bir ülkedir. Ve şu da bir gerçek ki bizim bağımsızlık
aşkımız zamanla ve mekânla sınırlı değildir.
Bakınız, Bilge
Kağan Göktürk Kitabelerinde Ey Türk milleti, üstte gök çökmese, altta yer
yarılmasa senin ilini, töreni kim bozabilir? der.
Biz birlik beraberlik
olduğumuz sürece, bu ülkede yaşayan 78 milyonu kardeş
gördüğümüz sürece, hiçbir felaket bizim kıyametimiz olamaz. Ne
Kürtün Türke ne Türkün Kürte üstünlüğü vardır. Üstünlük ancak ve
ancak takvadadır.
Kıyamete kadar bir
olmaya, diri olmaya, bağımsız yaşamaya ant içmiş bir
millete hiçbir dünyevi güç pranga vuramaz. Tarih, buna tevessül edenlerin
nasıl perişan olduklarının örnekleriyle doludur.
Birinci Dünya
Savaşı sonrasında Anadoluyu taksim edenlerin zihniyetlerinin
bugün de birliğimize karşı tevessül ettiğini biliyoruz.
Bugün düşmanlar isim değiştirmiş, düşmanlıklar
şekil değiştirmiş olsa bile ülkemizi bölmek,
zayıflatmak ve parçalamak için yoğun çaba içinde
olduklarını görüyoruz.
Millî Şairimiz Mehmet
Akif Ersoy sanki bugünleri görmüş gibi yazmış olduğu
mısralarında:
Artık ey milleti
merhume, sabah oldu uyan!
Sana az geldi ezanlar, diye
ötsün mü bu çan?
Ne Kürtlük ne de Türklük
kalacak, aç gözünü!
Dinle Peygamber-i
Zişanın ilahi sözünü.
Veriniz baş başa;
zira sonu hüsran-ı mübin,
Ne hükûmet kalıyor
ortada, billahi ne de din!
Medeniyet size çoktan beridir
diş biliyor;
Evvela parçalamak, sonra da
yutmak diliyor.
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle sözlerime son verirken, Erzincan başta olmak üzere tüm
Anadoludaki Millî Mücadelede, Çanakkalede
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SERKAN BAYRAM (Devamla) -
ve
bugün terör örgütü PKK ve PYDye karşı mücadele ederken
canını bu toprakların
bağımsızlığına adayan aziz şehitlerimizi
saygıyla anıyorum ve şehitlerimizin ardından: Hedefiniz hedefimiz, yolunuz yolumuzdur.
Vatan ve millet size minnettar.
Ruhlarınız şad, mekânlarınız cennet olsun ey yüce
şehitlerimiz, ey Tamer Meriç kardeşimiz. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bayram.
Gündem
dışı üçüncü söz, Avrupa Konseyi gündeminde Türkiye
hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehana
aittir.
Buyurun
Sayın Bilgehan. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Ankara Milletvekili
Ayşe Gülsün Bilgehanın, Avrupa Konseyinin 2016 yılı Ocak
ayı oturumuna ilişkin gündem dışı konuşması
AYŞE
GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Gerçekten,
bazen, sohbet ortamında, bizim Mecliste konuşmak Avrupa Konseyinde
konuşmaktan daha zor ama deneyeceğim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bilgehan.
AYŞE
GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) Değerli milletvekilleri, 60 milyon insanın
öldüğü İkinci Dünya Savaşından sonra "Bir daha asla
böyle bir felaket yaşanmasın." sloganıyla kurulan,
Türkiye'nin de kurucusu olduğu Avrupa Konseyinin 2016 Ocak Oturumuyla ilgili bilgi sunmak
için söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
1
Kasım seçimlerinden sonra oluşan yeni Türk heyetinin sürede en
kıdemli üyesi olarak, Genel Kurulda görüşülen dünya ve Avrupa
gündemindeki konuları sizinle paylaşmak istiyorum.
Kıdemli
üye deyince, 2002'de 22nci Dönemde, iktidar ve muhalefet milletvekilleri
olarak aklıma Avrupa Konseyindeki başarılı
çalışmalarımız geliyor. Askerî darbe döneminin
ardından on yıl boyunca içinde bulunduğumuz denetim sürecini,
2002-2005 yılları arasında bu Meclisten geçirdiğimiz
demokratikleşme paketleri, işkenceye sıfır tolerans, OHAL'in
kaldırılması, Medeni Yasa ve ceza yasalarındaki
çağdaş düzenlemelerle sona erdirmiştik. Bu Meclisten 1 Mart
tezkeresini de geçirmemiştik. Biliyorum, dün tutanakların
açılmasına izin vermediniz ama bu kürsüden yapılan
konuşmalar zaten tarihe geçti ve biliyor musunuz ki o günden sonra, 1
Marttan sonra Meclis, hiçbir zaman almadığı kadar kutlama,
tebrik mesajı almıştı. O zaman işgal kararı alan
dünya liderlerinin bile aldıkları karardan bugün pişmanlık
duyduklarını anılarında okuyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak Avrupa Konseyinin iki önemli komisyonunun
başkanlığını yürütürken iktidar partisinden bir
arkadaşımız, bugün Dışişleri Bakanı olan
Mevlüt Çavuşoğlu daha sonra Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi
Başkanlığına kadar yükseldi. Bu olumlu gidişi devam
ettirmeliydik ama gerçek şu ki on yıldır aynı yerden çok
uzaklardayız.
Haklı olduğumuz
konular var. Ocak Oturumundaki görüşmelerde hakkımız da teslim
edildi. Bütün Avrupa'nın gündem maddesi yoğun mülteci
akımında Türkiye dünyayı şaşırttı. Almanya
dışında bütün gelişmiş Avrupa ülkeleri
kapılarını kapatırken, evet, doğru, Türkiye 2,5 milyon
göçmeni topraklarında ağırlıyor, yapabildiği kadar
tabii. Üstelik, o zamandan bugüne yüz binlercesi daha sınırımıza
sığınmak için toplandı. Kimse küçük bedenleri karaya vuran
kader kurbanları karşısındaki çaresizliğimizi
unutmuyor ama yüz binlerle çocuğa da eğitim verdiğimizi orada
tekrarladık.
Biz Strazburg'dayken siz
burada çok önemli bir uluslararası sözleşmeyi onayladınız;
Avrupa Konseyinin on yıldır bekleyen insan
kaçakçılığıyla mücadele sözleşmesini. Sözleşme,
köle ticareti mağdurlarını sınır dışı
etmeden otuz günlük iyileştirme süresi tanıma, sürekli ikamet izni
verilmesi, faillere tazminat davası açılabilmesi gibi birçok önemli
sorumluluklar ve yükümlülükler yüklüyor. Tabii, beklentimiz, Kadına
Yönelik Şiddetle Mücadele İstanbul Sözleşmesinde olduğu
gibi sorumluluk ve yükümlülüklerin kâğıtta kalmayıp
uygulanması.
Sorunlu olduğumuz
konuların başında, sizin de bildiğiniz gibi, ifade
özgürlüğündeki eksiklik ve geri gidişler yer alıyor.
Gazetecilere yönelik ihlaller deyince herkes dönüp bize bakıyor. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi geçen yıl 28 davada ifade
özgürlüğünün ihlaline hükmetti, 10'u bize ait. Sayın Cumhurbaşkanı
ortalama 4 günde bir, kendisini eleştiren bir kişiye dava
açmış. Bu konuda AİHM içtihatları var, siyasetçilerin
kendilerine yönelik eleştirilere diğer vatandaşlardan daha
hoşgörülü bakmaları gerekiyor.
Avrupa Konseyi Genel
Kurulunun vazgeçilmez konularından biri de tıpkı bizde
olduğu gibi -ki burada Özgecanı anıyorum- kadınlara
yönelik taciz ve şiddetti. Bu oturumda da birçok konuda olduğu gibi,
Türkiye yine eleştiri konusu oldu.
En güzel haberi sona
saklamıştım. Yeni dönemde çeviri olanağıyla
toplantılarda, ilk defa, ortak dilimiz Türkçeyi 4 siyasi parti temsilcisi
olarak memnuniyetle kullandık ve çeşitlilik içinde uyumlu bir
bütünlük sağlayan bir ulusal heyet görüntüsü verebildik. Yurt
dışında gerçekleştirmeye
çalıştığımız bu dayanışmayı
Meclisimizde görmek umuduyla saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri,
sisteme giren milletvekili arkadaşlarım var. Bir kez daha
açıklamak istiyorum: Şu anda İç Tüzükün 59uncu maddesinin
birinci fıkrasını uygulamaktayız. Maddenin bu
fıkrası üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
verileceği şeklinde bir düzenleme yapmıştır.
Dolayısıyla da arkadaşlara bu bağlamda söz vermem mümkün
değil ama görüşmelerimizin ilerleyen safhalarında 60a göre söz
isteyen arkadaşlarımızın elbette ki bu taleplerini dikkate
alacağız.
Şahsi düşüncemi de
söylemek istiyorum. Bu konuda -dün de konuştuk- diğer Meclis
başkan vekili arkadaşlarımla birlikte bir görüş
birliğine varmak gibi bir talebim var. En yakın zamanda bunu halledip
bu konuyu da çözüme ulaştırırız diye düşünüyorum ve arzu
ediyorum.
Şimdi, söz almak isteyen
grup başkan vekili arkadaşlarım varsa kendilerine söz
vereceğim.
Sayın Altay, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, 13 Şubat Erzincanın kurtuluşunun 98inci
yıl dönümüne, 3 şehide Allahtan rahmet dilediğine ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanını, terör sorununu çözmek için
girişimde bulunmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
13 Şubat
Cumartesi Erzincan ilimiz için çok kıymetli, kutlu bir gün. Erzincan
ilimizin düşman işgalinden kurtuluşunun 98inci
yılını cumartesi günü bütün Erzincanlılarla birlikte biz de
yüreğimiz Erzincanda olarak kutlayacağız. Bütün Erzincan halkını
tebrik ediyorum. Bu kurtuluş mücadelesinde şehit olan,
hayatını kaybeden şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Bu vesileyle,
dün gene bölgeden acı haberler geldi. Dün 6 şehidimiz için burada
taziyeler dilemiştik. Bildiğim kadarıyla bugün de 3 şehit
haberimiz var. Tekrar Tanrıdan rahmet diliyorum ama şunu da tekrar
etmem lazım: Türkiye Büyük Millet Meclisi taziye dileme yeri değil,
çözüm yeridir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını Hükûmetin
çözemediği, dala doruğa sardırdığı, kangren
hâline getirdiği bu sorunu çözmek noktasında inisiyatif almak için girişimde
bulunmaya da davet ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Baluken
2.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, AKP Hükûmetinin sahaya sürmüş olduğu savaş
konseptinin vahşet boyutuna ulaştığına, Cizrede
bazı binalarda mahsur kalan yaralıların hastanelere
nakledilmemesinin insanlık suçu olduğuna, Hükûmeti bu
yanlış tutumdan bir an önce vazgeçmeye davet ettiğine ve
Cizrede katledilen bir kadının cesedinin teşhir edilmesini lanetlediğine
ilişkin açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, AKP Hükûmetinin sahaya sürmüş olduğu savaş
konseptinin uzun bir süredir vahşet boyutuna
ulaştığını günlerdir burada ifade ediyorduk.
Cizredeki vahşet bodrumlarında insanlığa karşı
işlenen suçlar tarih önünde, insanlık önünde teşhir olmaya devam
ediyor. Cizre Sur Mahallesinde, dün Genel Kurulda da ifade ettiğimiz
gibi, bir bina içerisinde 20 cenazenin ve 25 yaralının mahsur
kaldığını ve bize ulaşan bu yaralıların
hastaneye nakledilmek istendiklerini burada belirtmiştik. Nitekim yerelde
de ilgili yerlere ulaşan yaralılar bu konudaki taleplerini resmî
makamlara iletmişlerdi. Ancak maalesef bu saat itibarıyla, dünden
beri ifade etmiş olduğumuz bu hususla ilgili tek bir olumlu
gelişme yaşanmadığı gibi, bu vahşet binasına
yönelik ağır silahlarla saldırılar devam etmektedir. Yani
binaya yaralı ve cenazeleri nakletmek üzere ambulans göndermesi gerekenler
maalesef oraya operasyonel birlikler göndermiş ve yirmi dört saat içerisinde
orada bulunan 2 yaralının daha yaşamını yitirmesine
neden olmuşlardır. Şu anda o binadaki son durum 22 cenaze ve
hastaneye nakledilmeyi bekleyen 23 yaralıyla son derece vahim bir
boyuttadır.
Biz özellikle bugün de
yoğun çabalarımızı sürdürdük. İçişleri
Bakanlığı ve İçişleri Bakanının kendisiyle
yapmış olduğumuz görüşmelere ve bu konuda Ambulanslar
gönderilecektir. ifadesine rağmen hâlâ hiçbir somut gelişme
yaşanmamıştır. Operasyonel birlikler gönderildiği
için, binada bulunanların aileleri bugün olay yerine intikal etmek üzere
yürümek istemiş ama onlara da yani içeride bulunan cenaze ve
yaralıların annelerine ve ailelerine yönelik de son derece
vahşice bir saldırı gerçekleşmiştir. Bu insanlık
ayıbını, insanlığa karşı işlenen bu suçu
buradan kınadığımızı ifade etmek istiyorum.
Bir zamanlar, 1990lı
yıllarda da bu tarz, insanlığa karşı işlenen
suçlar o bölgede çok pervasız bir şekilde devreye konmuştu.
Bugün, o suçları işleyenler, Türkiye kamuoyu önünde, kendi
yaptıklarını savunamayacak bir duruma düştüler. Tarih
önünde, insanlık önünde bugün gücü elinde bulundurup bu suçu işleme
özgürlüğünü kendinde bulan muktedirler mutlaka hesap vereceklerdir
diyorum.
Şunu da bir uyarı
olarak ifade etmek istiyorum: Ülkenin bir yanında, maalesef, söndürülmeyen
bu ateş böyle devam ederse ülkenin dört bir tarafında bir daha söndürme
şansına sahip olamayacağımız bir yangına
dönebilir. Umarız ki o aşamaya gelmez. Bizim çabamız, bu
yangına benzin dökme anlamına gelen bu katliamları engelleyerek
bir damla da olsa su taşımaya çalışma çabasıdır.
Hükûmeti ve devleti bu yanlış tutumdan bir an önce vazgeçmeye davet
ediyorum.
Diğer taraftan,
Cizreden bugün gelen insanlık dışı bir
fotoğrafın bilgisini de sizlerle ve Genel Kurulla paylaşmak
istiyorum. Daha önce Vartoda Ekin Van şahsında bir kadın
cenazesi katledildikten sonra insanlık dışı bir
işkenceye maruz bırakılıp daha sonra sokak ortasında
çırılçıplak teşhir edilmişti. Bugün Cizrede,
aynı şekilde katledilen bir kadının işkenceye,
insanlık dışı, alçakça bir işkenceye maruz
kalmış bedeni, maalesef, yine çırılçıplak bir
şekilde teşhir edilmiştir. Bu zihniyeti, cenazeye işkence
uygulayarak kahramanlık yaptığını sanan bu alçak
zihniyeti buradan kınadığımızı, Cizrede
katledilen kadın şahsında bütün kadınlara dayatılan bu
insanlık dışı uygulamayı da bir kez daha buradan
lanetlediğimizi ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baluken.
Sayın Vural
3.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Erzincan ve Kahramanmaraşın zafer günlerini
kutladığına, 3 şehide Allahtan rahmet dilediğine ve
PKK terör örgütüne karşı mücadelenin devam edeceğine
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, bir kahramanlık
destanı yazdığımız bir Anadolu. Anadolunun her bir
köşesi şehit kanlarıyla sulandı ve bu coğrafyayı
vatanlaştıran aziz milletimizin daima hâkimiyeti ve egemenliği
bu coğrafya üzerinde olmuştur. Kim olursa olsun, Çanakkalede olsun
ya da Dumlupınarda olsun, bu egemenliğimizi ortadan kaldırmak
isteyenlere karşı Türk milleti kendi iradesiyle bu bölücü, bu
emperyalist düşünceleri defetmiştir.
Dolayısıyla, her
gün burada belki bir ilçemizin, bir ilimizin kurtuluş gününü kutluyoruz.
Bunlar bizim ibret almamız gereken günlerdir. Aslında bunlar
kurtuluş değil, biz hiçbir zaman sömürge olmadık, biz hiçbir zaman
komite odalarında ya da başka merkezlerde inşa edilmiş bir
millet değiliz; bunlar bizim zafer günlerimizdir, herkes bundan ibret
almalıdır.
Dolayısıyla, bugün
coğrafyamızın bir bölümünün vatan olmaktan
çıktığını ifade edip Bu coğrafyada belli
illerimizi ve ilçelerimizi tekrar vatanlaştırıyoruz. diyenlerin
aslında bu coğrafyayı bu noktaya getirme sorumluluğunu da
aynaya bakarak hissetmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Bu bakımdan, Erzincan ve
Kahramanmaraşın zafer günlerini kutluyorum.
Biraz önce konuşma yapan
değerli kardeşim aziz milletimizin, kadim milletimizin iradesini ve
varlık sebebini ortaya koymuştur, yürekten
katıldığımızı ifade etmek istiyorum.
Her gün burada şehit
haberleri veriyoruz. Yani gerçekten artık tahammül edecek seviyede
değiliz. Ne hazindir ki âdeta kanıksayacak ve sıradanlaşacak
bir noktaya gelmesinden de büyük bir üzüntü duyduğumu ifade etmek
istiyorum. Yine 3 şehidimiz var, şehitlerimize Allahtan rahmet
diliyorum.
Aziz milletimiz, PKKnın
vahşetini gayet iyi biliyor. Kundaktaki bebeleri nasıl
öldürdüğünü, doğu ve güneydoğuda mezralarda nasıl
katliamlar yaptığını, uyuşturucu ticareti yapıp
emperyalistlerin oyuncağı şeklinde yüz yıl önce bizim
tarihe gömdüğümüz senaryoları nasıl tekrar hortlatmak
istediğini biliyoruz ama bu kadim milletimiz doğusuyla,
batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle bu projeleri, tuzakları hep
bozmuştur, bundan sonra da bunu bozacağız. Bu bakımdan, bu
acımasız, bu vahşi PKK terör örgütünün zulmüne karşı,
özellikle bölgede vatandaşlarımıza yönelik zulmüne
karşı mücadele azmimiz devam edecektir ve herkese ibret
olmalıdır ki aziz Türk milleti, bu mücadelesini hep zaferle
taçlandırmıştır, bundan sonra da bu zaferle
taçlandıracaktır.
O bakımdan, terör örgütü
PKK, milletimizin ve insanlığın düşmanıdır, asla
ve asla siyasi bir meşruiyeti yoktur, terörle mücadele topyekûn devam
etmelidir. Mücadele yerine müzakere oluşturup yeni Sevrleri Türk
milletine, Türkiye Cumhuriyeti devletine dayatmak isteyen emperyalizmin
tuzağına düşmeyeceğimizi, biraz önce Erzincanın
kurtuluşu münasebetiyle söz alan değerli kardeşimin ifade
ettiği gibi, tarih göstermiştir, bu tarihten ders almayanlara
karşı da bunu tekerrür ettirmeye hazır olduğumuzu da ifade
etmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ben de
teşekkür ederim.
Sayın Çakır
4.- Tokat Milletvekili Coşkun
Çakırın, 3 şehide Allahtan rahmet dilediğine, Yeni
Şafak ve Yeni Akit gazetelerine yapılan saldırıyı
kınadığına ve Özgecan Aslanın ölümünün 1inci
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Ülkemiz, uzunca bir süredir
terörle mücadele etmektedir. Kimi yerlerde yazıldığı ya da
kimileri tarafından söylendiği gibi bir savaş stratejisi yahut
bir savaş konsepti asla söz konusu değildir. Ortalama okuma yapan
herkes savaşın tanımını, içeriğini, kimler
arasında, nasıl yapıldığını bilir. O
bakımdan, ortada söz konusu olan, bir savaş değil, terörle
yapılan meşru bir mücadeledir. Bu mücadele, elbette ki terör
sonlanıncaya kadar da devam ettirilecektir. Bu bağlamda, bugün de 3
şehidimiz vardır. Söylendiği gibi burası tabii ki taziye
yeri, çadırı değildir ama kanıksamamak için,
içselleştirmemek için de şehitlerimizi elbette ki anacağız.
Gerek Afyonkarahisar Dinardan gerek Adana Karaisalıdan gerekse
Kırıkkale Bahşılıdan olan 3 şehidimize de
Cenab-ı Haktan rahmet diliyoruz. Ailelerinin ve milletimizin
başı sağ olsun.
Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; dün akşam Yeni Şafak ve Yeni Akit
gazetelerinin bulunduğu medya grup binalarına, yüzleri maskeli 4
kişi tarafından uzun namlulu silah ve molotofkokteyliyle
saldırı düzenlenmiştir. Çok şükür ki can kaybı yoktur,
maddi hasar vardır. Ben, her iki gazeteye yapılan
saldırıları şiddetle kınıyor, gazete
yöneticilerine ve çalışanlarına geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum.
Son olarak, bundan bir
yıl önce Özgecan Aslan isimli bir kızımız, 11 Şubat
2015te Mersin Tarsusta vahşice öldürülmüş üniversite
öğrencisiydi. Ölümünün birinci yıl dönümünde bugün mezarı
başında anıldı. Ben tekrar ebeveynlerine, anne ve babalarına
başsağlığı diliyorum ve yeni Özgecanların
ölmemesi için de dua ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ayşe Nur Bahçekapılının, Başkanlık Divanı
olarak, şehitlere ve Özgecan Aslana Allahtan rahmet dilediklerine ve
Erzincan, Kahramanmaraş ile Trabzonun Maçka ilçesinin kurtuluş
günlerini kutladıklarına ilişkin konuşması
BAŞKAN - Biz de Divan
olarak, şehitlerimize Allahtan rahmet diliyoruz. Aynı şekilde,
Özgecan kızımıza da Allahın rahmeti üstünde olsun diyoruz.
Yakınlarına başsağlığı dileklerimizi
yineliyoruz.
Yine, bu meyanda,
kurtuluşunu kutlayan Erzincan halkını, Kahramanmaraş
halkını sevgiyle selamlıyoruz. Hafta sonu yine, düşman
işgalinden kurtuluşunu kutlayacak olan memleketim Trabzon
Maçkanın da bu gününü kutluyorum. Trabzon ve Maçka halkını
sevgiyle selamlıyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Anayasa'nın
100üncü maddesi kapsamında bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Millî Eğitim Bakanı Nabi
Avcı hakkında Düzce Cumhuriyet
Başsavcılığının 21/1/2016 tarihli ve B.M.
2015/7980 sayılı yazısı ve eklerinin Anayasanın
Meclis soruşturmasını düzenleyen 100üncü maddesine göre
gereği yapılmak üzere Başkanlığa intikal
ettiğine; Anayasanın 100üncü maddesine göre Meclis
soruşturması açılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisi
üye tamsayısının en az onda 1inin (55 üye) vereceği
önergeyle istenebileceğine ve böyle bir önerge olmadan, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının mezkûr yazılar ve
ekleriyle ilgili olarak Meclis soruşturmasına ilişkin bir
işlemi resen yürütmesi mümkün bulunmamakla birlikte, teamül doğrultusunda
söz konusu evrakların milletvekillerinin tetkik ve takdirlerine açıldığına
ilişkin tezkeresi (3/505)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Millî
Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında Düzce Cumhuriyet
Başsavcılığının 21/1/2016 tarihli ve B.M. 2015/7980
sayılı yazısı ve ekleri Anayasa'nın Meclis
soruşturmasını düzenleyen 100'üncü maddesine göre gereği
yapılmak üzere Başkanlığımıza intikal
etmiştir.
Bilindiği
gibi, Anayasa'nın 100'üncü maddesine göre Meclis soruşturması
açılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye
tamsayısının en az onda 1inin (55 üye) vereceği önergeyle
istenebilmektedir.
Böyle
bir önerge olmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının mezkûr yazılar ve ekleriyle ilgili
olarak Meclis soruşturmasına ilişkin bir işlemi resen
yürütmesi mümkün bulunmamakla birlikte, teamül doğrultusunda söz konusu
evraklar milletvekillerinin tetkik ve takdirlerine
açılmıştır.
Yüce
heyetin bilgilerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
B) Önergeler
1.- Başkanlığın, Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, esas komisyon olarak Anayasa Komisyonu ve tali
komisyon olarak da Dışişleri Komisyonuna havale edilen (2/538)
esas numaralı Kanun Teklifini geri aldığına ilişkin
önerge yazısı (4/12)
BAŞKAN
Ankara Milletvekili Tekin Bingölün esas komisyon olarak Anayasa Komisyonu ve
tali komisyon olarak da Dışişleri Komisyonuna havale edilen
(2/538) esas numaralı Kanun Teklifi geri alınmıştır.
Bilgilerinize
sunulur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum.
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muğla Milletvekili Akın Üstündağ
ve 25 milletvekilinin, Güvercinlik Turizm Merkezi Projesinin
gerçekleştirilmesi ve orman vasfı altındaki bir alanda otel
yapımına ilişkin imar düzenlemelerinin hangi mevzuata göre ve
nasıl yapıldığının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/90)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bilindiği
üzere, Muğla ili Milas ilçesi Güllük Körfezinde yer alan Pina
Yarımadasında yedi yıl önce çıkan yangınla 238
hektarlık ormanlık alan kül olmuş ve bu yangında dünyada
ender bulunan Halep çamlarının egemen olduğu bölge geniş
çaplı olarak etkilenmiştir. Ancak Milas'ın Meşelik
Mahallesi sınırları içerisinde yer alan, Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından Güvercinlik Turizm Merkezî olarak
belirlenen söz konusu bölgede bir süre önce otel inşaatları
başlatılmış ve aralıksız devam etmektedir.
Anayasanın 169uncu maddesinde, ormanların ülke yönünden
taşıdığı önem gözetilerek korunmaları ve
geliştirilmeleri konusunda ayrıntılı düzenlemelere yer
verilmiştir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında, ormanlara
zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme izin verilemeyeceği ifade
edilmektedir. Söz konusu turizm tesisinin kurulması Anayasa'nın
169uncu maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
6831
sayılı Orman Kanununun 17nci maddesinde, devlet
ormanlarının yanmasıyla elde edilecek yerlerde yapılacak
her türlü yapı ve tesislere orman idaresince el konulacağı ve
yine aynı kanunun 93üncü maddesine göre, yanmış orman alanlarında Orman
Kanununun 17nci maddesine aykırı eylemlerde bulunanların
cezalandırılacağı belirtilmektedir. Söz konusu projenin
gerçekleştirilmesi ve orman vasfı altındaki bir alanda otel
yapımına ilişkin imar düzenlemeleri ve izinlerinin hangi
mevzuata göre nasıl yapıldığının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri ile
Anayasanın 98inci maddesi gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Akın Üstündağ (Muğla)
2) Candan Yüceer (Tekirdağ)
3) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
4) Sibel Özdemir (İstanbul)
5) Atila Sertel (İzmir)
6) Gürsel Erol (Tunceli)
7) Mahmut Tanal (İstanbul)
8) Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul)
9) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
10) Musa Çam (İzmir)
11) Gülay Yedekci (İstanbul)
12) Ali Haydar Hakverdi (Ankara)
13) Zeynel Emre (İstanbul)
14) Didem Engin (İstanbul)
15) Melike Basmacı (Denizli)
16) Özkan Yalım (Uşak)
17) Tekin Bingöl (Ankara)
18) Yaşar Tüzün (Bilecik)
19) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
20) Kadim Durmaz (Tokat)
21) Zülfikar İnönü Tümer (Adana)
22) Haydar Akar (Kocaeli)
23) Devrim Kök (Antalya)
24) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
25) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
26) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
Gerekçe:
Orman ve Su İşleri
Bakanı Profesör Doktor Veysel Eroğlu 2/8/2013 tarihinde İzmir'de
bir toplantıda yaptığı konuşmada "İnsanlar
Twitter'dan yazıyorlar, yanan alan fotoğrafı koyup Otel
olacak. diye. Öyle bir şey söz konusu değil, genelge var. Öyle bir
liste varsa bir yerde, gösterin, kendim geri alacağım. Yanan
alanı başka maksatla vermek mümkün değil. Yanan alanlar asla
başka yere verilemez, doğrudan bir yıl içinde ağaçlandırılmak
mecburiyetindedir. Anayasa'nın 169uncu maddesinde çok açık emredici
bir hüküm bulunuyor. Bu bizim için çok önemli. Otel yapmak mümkün değil,
etrafı çevriliyor, tespit ediliyor ve bir yıl içinde tekrar
ağaçlandırıyoruz. Başka maksatla vermiyoruz."
demiştir.
Ancak, Muğla'nın
Milas ilçesindeki, yedi yıl önce çıkan yangınla 238
hektarlık ormanlık alanın kül olduğu Güvercinlik Koyu'nda
bin yatak kapasiteli ikinci otel inşaatına da
başlanmış bulunmaktadır. Denize yaklaşık 50 metre
uzaklıkta inşa edilmekte olan 2017 yılında
tamamlanması planlanmaktadır.
Milas'ın
Meşelik Mahallesi sınırları içerisinde yer alan, Kültür ve
Turizm Bakanlığı tarafından Güvercinlik Turizm Merkezi
olarak belirlenen ormanlık alan, 2006 yılında turistik tesis yapılması
amacıyla 3 ayrı şirkete 85, 80 ve 95 dönüm olarak tahsis
edildiği, tahsisin ardından bu bölgede, 15 Temmuz 2007 tarihinde, 3
ayrı noktada birden büyük yangın çıktığı
bilinmektedir. Yangında koruma altındaki Halep çamlarının
da yer aldığı 238 hektarlık ormanlık alan kül
olmuş, yangından sonra ormanın turistik tesis kurmak için kasten
yakıldığı iddiaları gündeme gelmiş hatta
helikopterle bölgede inceleme denetimlerde bulunan Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu basın ve yayın organlarına yaptığı
açıklamada bu yerlerin kasten yakıldığını beyan
etmiştir.
Tüm bu
yaşanan gelişmeler ışığında, bölgede art
arda meydana gelen yangınlar, yetkililerin yangın hakkındaki
açıklamaları ve sonrasında yükselen otel inşaatları
akıllarda kuşku ve endişe yaratmaktadır. Bu gelişmeler
ışığında ülkemizin akciğerleri olan orman
rejiminin ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya
kaldığı ve bu hususun ivedilikle
araştırılması gerektiği bir gerçektir.
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 24 milletvekilinin, Diyarbakır Baro Başkanı
Tahir Elçi cinayetinin arkasındaki gerçeklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/91)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Katıldığı
bir televizyon programında sarf ettiği sözler üzerine hedef hâline
getirilen, gözaltına alınan, yurt dışına çıkma
yasağı tedbiriyle serbest bırakılan ve günlerce ölüm
tehditleri alan Diyarbakır Barosu Başkanı Sayın Tahir Elçi
28 Kasım günü Diyarbakır'da bir basın açıklaması
sırasında ensesinden vurularak öldürülmüştür.
Tahir Elçi'nin
öldürülmesinin öncesinde ve sonrasında yaşananlar, toplumda
yaşanan infial ve adalet beklentileri olayın bir an önce
aydınlatılması talebinin ne kadar elzem olduğunu ortaya
koymaktadır. Söz konusu cinayetin arkasındaki gerçeklerin ortaya
çıkarılması için Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzükün
104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması içip gereğini saygılarımızla arz ve
teklif ederiz.
1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2) Mahmut Tanal (İstanbul)
3) Musa Çam (İzmir)
4) Okan Gaytancıoğlu (Edirne)
5) Aytuğ Atıcı (Mersin)
6) Gülay Yedekci (İstanbul)
7) Sibel Özdemir (İstanbul)
8) Ali Haydar Hakverdi (Ankara)
9) Zeynel Emre (İstanbul)
10) Gürsel Erol (Tunceli)
11) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
12) Didem Engin (İstanbul)
13) Melike Basmacı (Denizli)
14) Özkan Yalım (Uşak)
15) Tekin Bingöl (Ankara)
16) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
17) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
18) Kadim Durmaz (Tokat)
19)Atila Sertel (İzmir)
20) Zülfikar İnönü Tümer (Adana)
21) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
22) Haydar Akar (Kocaeli)
23) Mustafa Tuncer (Amasya)
24) Devrim Kök (Antalya)
25) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
Genel Gerekçe:
Diyarbakır
Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi, 28 Kasım 2015 tarihinde, tarihî
Dört Ayaklı Minare'nin kurşunlanmasına tepki amacıyla
gerçekleştirilen bir basın açıklaması sırasında
yapılan bir saldırı sonucu hayatını kaybetmiştir.
Daha önce
katıldığı bir TV programında sarf ettiği sözler
üzerine gözaltına alınması, hakkında dava açılması
ve günlerce ölüm tehditleri alması Sayın Elçi'ye yönelik
saldırının temellerini oluşturmaktadır. Kendisi de bu
süreçte yaptığı açıklamalarda ölüm tehditleri
aldığını açıklamasına rağmen Sayın
Elçi'ye tehditlere karşı "yakın koruma verilmeyip"
korunmamış olması anlamlıdır.
Sayın Elçi, ölümünden dakikalar önce bölgede
çatışma istemediklerini, çözüm ve barış taleplerinde
ısrarcı olduklarını açıklamıştır.
Sayın Elçi, 1990'larda işlenen faili meçhul cinayetler başta
olmak üzere bölgede yaşanan insan hakları ihlallerine karşı
etkin bir hukuk ve insan hakları mücadelesi yürütmesiyle Türkiye ve
uluslararası platformlarda tanınan, bilinen, insan hakları
mücadelesi dolayısıyla takdir gören önemli bir şahsiyettir.
Savaş karşıtlığıyla, barış
yanlısı tutumuyla bilinen Sayın Elçi'nin, sarf ettiği
sözler yüzünden günlerce manşetlerde hedef hâline getirilmesi, böylesi bir
saldırının habercisi niteliğindeydi. Dolayısıyla,
28 Kasım günü gerçekleştirilen saldırının Emniyet ve
İstihbarat birimleri tarafından öngörülemeyeceği ihtimali
zayıftır.
Kameralar önünde, âdeta canlı yayında
Türkiye'nin en büyük barolarından biri olan Diyarbakır Barosunun
Başkanının öldürülmesi olayının planlı
olduğu iddialarını ve şüphesini artırmaktadır.
Ayrıca açıklamanın
yapılacağı alanda saat 10.30 sıralarında bir eylem
yapılacağı ve eylemcilerin bir ticari taksi ile geleceği
istihbarat bilgisinin -bu istihbaratın doğru olduğu, ana cadde
üzerindeki duran taksiyi durdurmaya çalışan 2 polisimizin şehit
edilmesi olayından anlaşılmaktadır- alınmasına
rağmen Sayın Elçi'nin bu alanda açıklamasına neden izin
verildiği izaha muhtaçtır.
Ayrıca olay yerinde Emniyet birimlerinin acilen bir
olay yeri incelemesi ve kanıt toplama işlemi yapması gerekirken
bu işlemlerin neden yapılmadığı da kamuoyunda derin
şüphe yaratmaktadır. Cinayet araştırması
yapılırken kriminal durumun gözden kaçırılmaması
gerekmektedir. Bu durum hakkında olay yeri keşif ve incelemesi
yaptırılmalıdır.
Savcılık olay yeri incelemesine dört beş
saat sonra gitmiş ve inceleme yapmadan geri dönmüştür. Olay yerinde
inceleme yapılmaması ve delillerin toplanmaması yaşanan
olayın faili meçhul bir cinayet olarak kalmasına sebebiyet
verecektir.
Tahir Elçi'nin öldürülmesi olayı her yönüyle
kapsamlı bir araştırmaya tabi tutulmak durumundadır. Bu
öldürülme olayını araştırmak için, Sayın Elçi'yi ölüme
götüren süreç ve sonrasını kapsamlı bir biçimde inceleyerek
sorumluların ortaya çıkarılması amacıyla Meclis
araştırması komisyonu kurularak
araştırılması elzemdir.
3.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci ve 26
milletvekilinin, Türkiyenin göçmenler nedeniyle kısa, orta ve uzun vadede
karşılaşacağı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/92)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Arap
Baharı adıyla Kuzey Afrika ülkelerinde başlayan 2011
yılının Mart ayından itibaren Suriye'ye sıçrayarak bu
ülkede iç savaşa dönüşen gelişmelerin en ağır
faturalarından birini AKP iktidarının izlediği politikalar
nedeniyle Türkiye ödemek zorunda kalmış, gelinen aşamada
Türkiye'ye göç eden Suriyeli mülteci sayısı 2 milyonu bulmuştur.
Ciddi rakamlara ulaşan mülteci sayısının Türkiye'nin
sosyolojik, toplumsal ve ekonomik yapısına etkilerinin ve
sonuçlarının bilimsel bir anlayışla değerlendirilmesi
için Anayasa'mızın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci
maddeleri kapsamında Meclis araştırması açılması
konusunda gereğini arz ederiz.
1) Gülay Yedekci (İstanbul)
2) Candan Yüceer (Tekirdağ)
3) Sibel Özdemir (İstanbul)
4) Ali Haydar Hakverdi (Ankara)
5) Zeynel Emre (İstanbul)
6) Gürsel Erol (Tunceli)
7) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
8) Didem Engin (İstanbul)
9) Melike Basmacı (Denizli)
10) Özkan Yalım (Uşak)
11) Burcu Köksal (Afyonkarahisar)
12) Tekin Bingöl (Ankara)
13) Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul)
14) Yaşar Tüzün (Bilecik)
15) Mahmut Tanal (İstanbul)
16) Musa Çam (İzmir)
17) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
18) Kadim Durmaz (Tokat)
19) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
20) Atila Sertel (İzmir)
21) Zülfikar İnönü Tümer (Adana)
22) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
23) Haydar Akar (Kocaeli)
24) Devrim Kök (Antalya)
25) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
26) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
27) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
Gerekçe:
Mustafa Kemal Atatürk'ün
Yurtta sulh, cihanda sulh anlayışı çerçevesinde
şekillenen Türkiye Cumhuriyetinin dış politikası 2000'li
yıllara gelindiğinde AKP iktidarıyla birlikte önemli
değişimlere uğramıştır. Türkiye son on üç
yıldır, ateş çemberi konumundaki Orta Doğu'ya ilişkin
politikalarını değiştirmiş ve coğrafyada etkin
bir rol alma çabasına girişmiştir. Ancak geldiğimiz noktada
bu siyaset değişikliği nedeniyle Türkiyenin güney
sınırları hiçbir devletin otoritesinin olmadığı,
terörist grupların kontrolünde bir bölgeye dönüşmüştür.
Irak ve Suriye
bağlamında yaşanan gelişmeler Türkiyenin sınır
güvenliği sorununun çok ötesinde farklı sorunlara neden
olmuştur. İçinden geçtiğimiz günler de göstermiştir ki
dış politikada izlenen yanlışlar iç huzurumuzu, sosyal
yapımızı, ekonomik dengelerimizi net olarak etkilemektedir.
Türkiye neredeyse dünyada en
çok savaş göçmeninin sığındığı ülkelerin
başında yer almıştır. Arap Baharı adıyla
başlayan, 2011 yılının Mart ayından itibaren Suriyeye
sıçrayan ayaklanmalar ve paralelindeki çatışmalar nedeniyle
Suriyeden Türkiye'ye sığınan mülteci sayısı son
rakamlara göre 2 milyon kişiye ulaşmış durumdadır.
Uluslararası Af Örgütünün 2015 yılı başı
itibarıyla açıkladığı verilere göre Türkiyeye
sığınan mültecilerin 220 bini inşa edilen kamplarda
kalırken, diğerleri başta İstanbul olmak üzere Türkiyenin
çeşitli şehirlerinde yaşamlarını sürdürmektedir.
Savaştan kaçıp
Türkiye'ye sığınan Suriyeli mültecilerin büyük
çoğunluğu ülkemizde de yaşam savaşı vermektedir. Bu
acı tablo acil çözümler beklerken Türkiyenin sosyal ve ekonomik
hayatında yeni sorunlar ortaya çıkmaktadır. Ulusal basında
yayınlanan birçok haberde kampların dışında
hayatlarını sürdürmeye çalışan birçok Suriyeli göçmenin
ucuz iş gücü olarak kaçak
çalıştırıldığı ve çalışma
hayatındaki ücretlerinin temel ücret olması gereken asgari ücretin de
altına inmesine neden olduğu bilinmektedir. En az asgari ücretle
çalışılması gereken işler, kayıt
dışı çalışan Suriyelilere 400-500 liraya
yaptırılmaktadır.
Son olarak, ulusal
basında çıkan haberlerde İstanbul'un Bağcılar, Güngören
Esenler, Avcılar, Esenyurt gibi semtlerinde kira fiyatlarının
yüzde 100 artmasının önemli nedenlerinden biri olarak Suriyeli
göçmenler gösterilmektedir.
Türkiye'deki Suriyeli
göçmenlerin çok büyük bir bölümünün ülkelerindeki savaşın sona ermesi
hâlinde bile geri dönmeyecekleri anlaşılmaktadır. Bu durumun
kısa, orta ve uzun vadede çok daha değişik toplumsal, ekonomik,
siyasal, güvenlik ve diğer alanlarda sorunlara yol açması
kaçınılmazdır.
Türkiye'nin Suriyeli
göçmenler nedeniyle kısa, orta ve uzun vadede
karşılaşacağı sorunların
araştırılması ve çözüm önerilerinin geliştirilmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasını arz
ederim.
BAŞKAN Bilginize
sunulmuştur.
Önergeler, gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Buyurun:
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili
Osman Baydemir ve arkadaşları tarafından, Türkiyede
çeşitli hastanelerde tedavi olmuş 6 Suriye uyruklu
yaralının İçişleri Bakanlığına bağlı
ilgili birimce, Suriyede terör faaliyeti yürüten El Nusra örgütüne teslim
edilmesinin araştırılması amacıyla 22/12/2015
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
11 Şubat 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
11/2/2016 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantısında toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince
Genel Kurul onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
İdris
Baluken
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
22 Aralık 2015 tarihinde
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Osman Baydemir ve
arkadaşları tarafından verilen (345 sıra numaralı)
Türkiye çeşitli hastanelerde tedavi olmuş 6 Suriye uyruklu
yaralının İçişleri Bakanlığına
bağlı ilgili birimce, Suriyede terör faaliyeti yürüten El Nusra
örgütüne teslim edilmesinin araştırılması amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak 11/2/2016 Perşembe günlü birleşiminde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı olarak
Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul konuşacak.
Buyurun Sayın
Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Genel
Kurulun değerli emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, önce
bir kısa hatırlatma yapmak isterim: Biliyorsunuz, 25 Temmuz 2015
tarihinde Ankarada EĞİTİM SEN Genel Merkezi misafirhanesine
hukuksuz bir polis baskını gerçekleştirilmiş ve baskın
sırasında tedavileri için Ankarada bulunan 6 Suriye
vatandaşı gözaltına alınmıştır. Ankara
Terörle Mücadele Şubesi Müdürlüğü tarafından 26 Temmuz 2015
tarihinde sorgulanmış, sonrasında gönderildikleri cumhuriyet
savcılığı tarafından da serbest
bırakılmışlardır. Bu 6 Suriyeli vatandaşın,
hukuka, ahlaka aykırı bir işlemle, Cilvegözü Sınır
Kapısında, Türkiye'nin terör örgütleri listesinde bulunan, El
Kaidenin uzantısı olan Ahrar-uş Şam Cephesine teslim
edildikleri bilgisi kamuoyuna yansımıştır. Bu bilgi,
aynı zamanda sayın grup başkan vekilimizin, İçişleri
Bakanlığı Müsteşarlığı nezdinde
yaptığı sözlü görüşmeyle de kabul edilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
bu 6 Suriye yurttaşı, Türkiyeye girişi resmî izinle AFAD
tarafından verilen yabancı tanıtma bilgisine sahip,
yaralıların resmî kimlikleri kullanılarak gelmişler, tedavi
edilmişler ama tedavilerinin devamı Ankarada yapılmak üzere
Ankara EĞİTİM SEN misafirhanesinde kalmışlar. Fakat bu
6 kişi, hukuka, uluslararası hukuka tamamen aykırı, iç
hukukumuza da aykırı bir şekilde, onlara karşı
savaşırken yaralandıkları bir düşman örgüte yani
Ahrar-uş Şama teslim edilmişlerdir.
Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin ek protokollerine, iç hukukumuza, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına
baktığımızda, şu, açık ifade edilmektedir:
Eğer bir yerde ölüm cezası, işkence, insanlık
dışı muamele görme tehlikesi varsa bu kişiler oraya iade
edilmezler.
Yine, 1951 Birleşmiş
Milletler Cenevre Sözleşmesinin 33üncü maddesi de aynı şekilde
mültecinin veya sığınmacının ırkı, dini,
vatandaşlığı, sosyal bir gruba aidiyeti ve siyasi
düşünceleri sebebiyle hayat ve hürriyetinin tehdit edileceği ülkelere
gönderilmemesi ve iade edilmemesi gerektiğini düzenliyor. Yani
aslında iç hukukumuza göre ve uluslararası hukuka göre Türkiye,
açıkça bir savaş suçu işlemiştir, bu insanları
açık bir şekilde ölüme göndermiştir. Hâlbuki bu insanların
Nusaybin, Ceylânpınar, Suruç kapılarından da sınır
dışı edilme ihtimalleri varken, maalesef, Hükûmet ve yetkililer
doğrudan Cilvegözü Sınır Kapısında işte terörist
örgüt olan Ahrar-uş Şama teslim etmişler ve şu anda akıbetlerinin
ne olduğu konusunda bir bilgimiz yok.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye Cumhuriyeti, IŞİDle Antep-Kilis sınır
hattını kullanarak her türlü kirli ilişkiye girmiştir ve
her gün IŞİD çeteleri oradan Türkiye'ye girip kendilerini farklı
yerlerde -Ankarada, Suruçta, İstanbul Sultanahmette, Diyarbakır
(Amed) İstasyon Meydanında- patlatırlarken hiçbir önlem almayan
devlet, söz konusu Kürtler olunca işte düşmana teslim edebiliyor.
Yine, her gün değerli
arkadaşlar, IŞİD çeteleri sınırı kullanarak
Antepe yığınak yapıyorlar. Antepte 120 ton amonyum nitrat
gübresi bulundu. Antepte bu DAİŞ çeteleri, köle pazarları
kurdular değerli arkadaşlar, Ezidi kadın ve
çocuklarını pazarlayan köle pazarları kurdular. Ve bu
DAİŞ çetelerine her gün bu sınır hattı
kullandırılarak ambulanslar gönderiliyor, oradaki çeteler Antepe
taşınıyor, Antep hastanelerinde tedavi ediliyor ve
iyileştiklerinde tekrar savaşmaya gönderiliyor.
Yine, AFAD kamplarında
DAİŞ çetelerinin örgütlenip tekrar Suriyeye geçerek
savaştıklarını biz biliyoruz. Bunun kanıtları
defalarca kamuoyuna yansıdı. Yine, Tel Abyad özgürleştirilirken,
Tel Abyadda ele geçirilen kimi elektrik, ilaç ve gıda gibi başkaca
maddelerin, savaş maddelerinin Antepten gönderildiği, kamuoyuna,
basına o zaman yansımıştı.
Değerli arkadaşlar,
Türk askerinin, IŞİDin sınırda işini ne kadar
kolaylaştırdığını bir örnek üzerinden anlatmak
istiyorum. Sudandan 3 terörist, çete geliyor, sınırı bekleyen
askere yaklaşıyor ve IŞİD çetesine katılmak
istediğini ifade ediyor. Yani gelen Sudanlının psikolojisini
-aslında bu, tüm dünyanın algısıdır ama- anlatmak
istiyorum. Gelip Türk askerine Ben IŞİDe, karşıya
savaşmaya geçeceğim. diyebilecek kadar IŞİD ile Türkiyeyi
bir iş birliği içinde görmektedirler. Bu petrol ticareti ve
diğer, yine, oraya gönderilen tırlar vesaire, yapılan silah, her
türlü yardım kamuoyunun bilgisi dâhilindedir.
Değerli arkadaşlar,
IŞİDe bu türlü desteği sağlayan, özellikle
ambulansları her gün sınır hattından geçirerek
DAİŞ çetelerini Antepte tedavi edilmek üzere getirenler, maalesef,
günlerdir burada ifade etmeye çalışıyoruz, Cizrede bir sokakta
bodrum katlarında kalan insanları alamamakta, almamakta ısrar
ediyorlar ve o insanları gruplar hâlinde ölüme terk ediyorlar,
oraları bombalamak suretiyle o insanları katlediyorlar.
Bugün
aldığımız bir habere göre, yine insanlık
dışı suçlar işleniyor değerli arkadaşlar.
Kadın cenazeleri çırılçıplak soyularak teşhir
ediliyor. Daha önce Vartoda aynısı yaşanmıştı,
şimdi, yine aynısı Cizrede yaşandı. Bu, Kürtün
cenazesine dahi tahammül edememektir. Kürtlere yönelik bu düşmani tutum
maalesef, ülkemizi kan gölüne çevirmiştir. Hükûmet, her gün Kürtlere
yönelik bir zulüm politikası işletmekte ve Kürtün ölümü yetmemekte,
kadın, çoluk çocuğun ölümü yetmemekte, aynı zamanda cenazelerine
işkence edilmektedir. Cenazeler üzerinden Kürt halkı terbiye edilmeye
çalışılmaktadır. Bu, insanlık suçudur. Gerçekten,
bunları yaparken hiç insanın yüzü kızarmaz mı?
DAİŞe ambulans göndereceksin, onu oradan alıp kendi
hastanelerinde tedavi edeceksin, ama kendi yurttaşını ölüme
göndereceksin! Böyle bir şey kabul edilebilir mi değerli
arkadaşlarım? Böyle bir durumda, biz, hâlâ Nasıl birlikte
yaşayabiliriz?i HDP Grubu olarak zorlarken, birlikte yaşam
koşullarını oluşturmak üzere çabamızı devam
ettirirken, Hükûmetin ve devletin bu düşmani ve hasmane tutumu, maalesef,
ülkemizi yarın içinden çıkamayacağımız daha büyük
yangınlara, daha büyük felaketlere sevk etmeye devam etmektedir. Hükûmet
bu hasmane tutumundan derhâl vazgeçmelidir.
Kürtler, hiçbir zaman Türkiye
Cumhuriyeti devleti aleyhine bir düşmanlık
yapmamışlardır. Kürtler bulundukları, beraber
yaşadıkları hiçbir topluluğa zulmetmemişlerdir ve
özgürlüğü de sadece kendileri için istememişlerdir, beraber
yaşadıkları halklar için de istemişlerdir.
Şimdi, böyle bir
durumdayken siz hâlâ Kürtün cenazesine işkence edebiliyorsanız, siz
hâlâ Kürtün çoluk çocuğunu, kadınını,
yaşlısını imha edebiliyorsanız, bu durum, gerçekten bu
ülkeyi yarın ateşe atacaktır ve bu ateşi bir an önce
durdurmamız lazım, söndürmemiz lazım. Herkes kendi
yapabildiği oranda oraya bir su damlası
taşımalıdır ama Hükûmetin tavrı, maalesef,
yangına benzin dökmek, bu ateşin daha da büyüyerek Orta Doğu
coğrafyasına ve Türkiye'nin batısına
taşınmasına sebep olmaktadır.
İşte, 6 kişi
şahsında yapılan düşmani tutum budur değerli
arkadaşlar. İnsanlık suçu şeklinde o insanları bile
bile alıyorsunuz, DAİŞ çeteleriyle beraber savaşan
Ahrar-uş Şama teslim ediyorsunuz. Peki, amacınız nedir
bunda? Bunu izah edeceğiniz bir şey var mı, bir sözünüz var
mı? Peki, iade edecekseniz niye Nusaybinden iade etmiyorsunuz? Niye
bunları doğrudan Cilvegözünden
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
onlara karşı savaşırken yaralandıkları
düşmanına teslim ediyorsunuz? Bu kabul edilebilir bir tutum
değil.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Sayın Vekil, bu kadar doğru olmayan şeyi arka arkaya söyleme
başarısını gösterdiğiniz için sizi tebrik etmek mi
lazım, bilmiyorum. Doğru olmayan şeyi arka arkaya nasıl
sıralayabiliyorsunuz?
BAŞKAN Laf
atmayın lütfen!
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
Bu tutumunuzdan bir önce vazgeçmelisiniz.
Hepinize saygılar
sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Toğrul.
Halkların Demokratik
Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı olarak Muğla
Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan konuşacak.
Buyurun Sayın
Erdoğan.
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup
önerisinin aleyhinde Milliyetçi Hareket Partisi grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Artık, son günlerde
takip etmekten yorulduğumuz şehitlerimize Cenab-ı Allahtan
rahmet dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.
Son günlerde Sayın
Cumhurbaşkanı ve AKP, binlerce yıllık Türk devlet
geleneğini, birikimini, tecrübelerimizi, dünya dengelerini yok sayarak
Türkiye Cumhuriyetini hem iç politikada hem de dış politikada büyük
bir belirsizlikle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu
meyanda son günlerde ülkemizde ve bölgemizde yaşananlara ve iktidarın
açıklamalarına bir göz attığımızda, gerçekten
tüylerimiz ürpermekte Ülkemiz nereye götürülüyor? diye endişelenmekteyiz.
Bakınız, son
günlerde Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında
sürdürülmekte olan YPG polemiğine Türkiye ısrarla
Bunu hepimiz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz herkesten önce söyledik, Terörün içeride
ya da dışarıda olması fark etmez, terör her yerde terördür,
bizim için PKKnın, PYDnin ve başka terör örgütlerinin birbirinden
farkı yoktur. diye Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman, her yerde
söyledik. Ancak, bu uyarılarımıza dikkat etmeyen iktidar,
maalesef PYDye Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı
sıfatıyla bir sürü destekte bulundu: 29 Ekim 2014te, maalesef,
PYDye destek olması için peşmergenin Türkiye üzerinden Kobaniye
geçmesine izin verdi; ardından PYDnin temsilcilerini Ankarada sanki bir
devlet başkanı gibi ağırladı. Bunlar olurken
Milliyetçi Hareket Partisi olarak ikazlarımızı hiç dikkate
almadınız. Tabii ki doğru olanı şimdi
anladınız, fark ettiniz; YPG terör örgütüdür., bununla olan
ilişkileri konusunda Amerikaya da Tavrınızı belirleyin. diyorsunuz.
Amerika iki defa, sizin açıklamalarınıza karşı, Türk
devletinin açıklamalarına karşı tavrını belirledi
YPG benim için terör örgütü değildir. dedi. Şimdi sıra sizde.
İktidar YPGyle ilgili Amerika Birleşik Devletlerinin tutumuna
karşı ne yapacaktır, bunu sabırsızlıkla
beklemekteyiz.
AHMET EŞREF FAKIBABA
(Şanlıurfa) Ey Amerika! diye seslendik, ne yapalım?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla)
Ey Amerika! diye seslenmekle bir şey olmuyor Sayın
Başkanım. Ey Amerika! diye seslenince sesinizin duyulması
lazım, Amerikanın YPGye desteğini çekmesi lazım. Yani,
zamanında Biz Büyük Ortadoğu Projesinin Eş
Başkanıyız. diye övünürken bugün gelinecek noktayı
görmektir devlet adamlığı. Bugünü göremeyenlerin dün
yaptıkları işin yanlışlığı, sadece
onların boynuna asılmıyor. Bugün gelen tehlike sadece AKPnin
başına gelmiyor; Türk devletinin başına, Türk milletinin
başına geliyor. Bu manada, herkesin aklını başına
alması lazım.
Gene, AKP, iktidara
geldiğinden bu yana, Türk milletini ayrıştırma konusunda
olağanüstü bir gayret sarf etmektedir. Ama, AKPnin gözden
kaçırdığı bir şey var: Türkiye, kabilelerin bir araya
gelmesiyle kurulmuş bir devlet değildir. Türk milleti, bu topraklar
üzerinde bulunan herkesi kapsayan bir Türk devletine sahiptir ve bu Türk
devletinin içerisinde -Anayasamıza göre- herkes yerini bulmaktadır.
Ayrıştırmakla kimsenin bir yere varması mümkün
değildir ama AKP durmadan etnik tasniflerle milletimizi
ayrıştırma gayretleri içerisinde bulundu.
Gene, Sayın
Cumhurbaşkanının, 30 bin öğretmenin atanması münasebetiyle
düzenlenen kura çekme töreninde, bizleri derinden endişelendiren, sanki
Türkiye topraklarının bir kısmı birileri tarafından
işgal edilmiş, oraları kurtarıyormuşuz gibi, bugün
yapılmakta olan terörle mücadeleyi başka anlamlara getirecek bir
açıklaması olmuştur. Bunun Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından süratle düzeltilmesi lazım. Bugün gelinen noktada,
Türkiye'nin içine düşürülmek istenen bölgemizdeki ve içerideki bu durumun
süratle kontrol altına alınması lazım.
Şimdi, Davutoğlu,
Sayın Başbakan Suriye sınırının hiçbir zaman
kapanmadığını ve bundan sonra da yeniden açılması
diye bir şeyin söz konusu olamayacağını söyledi.
Bakın, Suriye
politikası
Bugün, Suriyedeki ayrışmaya, Suriyede
yaşananlara dikkat ettiğimizde, orada gene en büyük
ızdırapla Bayır Bucak Türkmenlerinin karşı
karşıya olduğunu görmekteyiz. Bugün, Suriyedeki Bayır
Bucak Türkmenlerine karşı, bir taraftan Rusyanın desteğini
arkasına alan Esad güçleri, bir taraftan YPG, bir taraftan IŞİD
saldırmakta, Bayır Bucak Türkmenleri inim inim inlemekte ama Hükûmet
cılız açıklamalarla bu işi geçiştirmektedir. Bugüne
kadar orada yapılan yanlışların süratle durdurulması
lazım.
Gene, Türkiyede yaşanan
terör olaylarıyla ilgili olarak Sayın Başbakanın
geçtiğimiz cuma günü Mardinde açıkladığı eylem planı,
gerçekten, bundan sonra AKPnin PKKya karşı olan tavrının
ortaya konulması bakımından çok kritik açıklamalardır.
Bu açıklamalara dikkat ettiğimizde artık, yeniden PKKnın
Ankaraya, masaya davet edildiğini görmekteyiz. Neymiş? Efendim,
yerel yönetimlerde Büyükşehir Kanunundan elde edilen yetkiler kötüye
kullanılmış, bununla ilgili yeni düzenlemeler yapılacak ve
yerel yönetimlerin kaynakları ve yetkileri
artırılacakmış. Biz Büyükşehir Kanunu çıkarken
bunların hepsini o zaman söyledik Milliyetçi Hareket Partisi olarak.
Elbette ki birtakım yetkiler taşraya devredilebilir, birtakım
kaynaklar taşraya devredilebilir ancak üniter bir devlette devredilen her
yetkinin devreden tarafından da kullanılabilmesi
sağlanmalıdır, bu bir.
İkincisi,
devrettiğiniz yetkiyi kullananların bu yetkiyi doğru
kullanıp kullanmadığını denetleyecek bir sistemi
ortaya koymanız lazım. Ama, AKP döneminde mahallî idareler
yasalarında yapılan değişikliklerle mahallî idarelerin
yetkileri artırılmış ama aynı zamanda da
başıboş bırakılmıştır, denetim
mekanizması ortadan kaldırılmıştır. Bunu
Sayın Bülent Arınç da söyledi, işte AKPli belediyeler de
bazı yerleri parsel parsel satıyorlar. diye. Eğer
denetleyebilseydiniz, bugün bazı şeyler yapılamazdı.
Son olarak, gene Sayın
Davutoğlunun Mardinde PKKyı açıkça masaya davet ettiği
10 maddelik eylem planıyla ilgili olarak Sayın Genel
Başkanımızın salı günü grup toplantısında
dile getirdiği bazı hususları, Sayın Genel
Başkanımızın ifadesiyle, buradan yeniden söyleyerek
sözlerime son vermek istiyorum:
Davutoğlu Mardinde
PKKyı açıkça masaya davet etmiştir. Şehitlerimizin ruhu
azap içindedir. Millî ve üniter devletimiz, birlik ve kardeşlik
duygularımız linç edilmektedir. AKP, bugüne kadar hiçbir şeyden
ders almamıştır. İhanet, bu siyaset anlayışının
hücrelerine kadar sinmiştir. AKP, PKKya ateşkes teklifi
getirmiş, teslim senedinin imzaya hazır olduğunu ima
etmiştir. Mondrosçular, Sevrciler, manda ve himaye özlemi çeken
köksüzler AKPyi kıskıvrak ele geçirmiş, Davutoğlunu da
vesayet altına almışlardır.
Sayın Davutoğlu,
bilesin ki bu vatan Türk vatanıdır. Türkiye Cumhuriyetini nice
badirelerden, nice felaketlerden sonra Türk milleti kurmuştur. Kutlu
ecdadımız Alparslan bir Türk komutanıdır, askerleri Türktür.
Bu toprakları da can pahasına Türkleştirmişlerdir. Bu aziz
vatanda Mezopotamya çocukları değil, tamı tamına Türk
çocukları vardır ve hepsi de bu milletin eşit, saygın,
onurlu ve aralarında fark bulunmayan evlatlarıdır. Bu aziz vatan
halkların, etnik kabilelerin, yığınların, kavimlerin
bakiye ve bileşkesiyle değil, Türk milletinin bin yıllık
mücadelesiyle bizlere emanet bırakılmıştır. Ne mutlu
Türküm diyene. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Erdoğan.
MEHMET METİNER
(İstanbul) Hepimiz Türk değiliz. Türkiye'de yaşayan herkes
Türk değildir.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla)
Söyleyeceğiniz söz varsa burada söylersiniz, sataşmaya gerek yok.
BAŞKAN Sayın
Erdoğan, lütfen
Halkların Demokratik
Partisi grup önerisinin lehinde son konuşmacı Mehmet Gökdağ,
Gaziantep Milletvekili.
Buyurun Sayın
Gökdağ. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÖKDAĞ
(Gaziantep) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
HDPnin grup önerisi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, son günlerde
gerçekten artık duymaktan yorulduğumuz şehitlerimize
Tanrıdan rahmet diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
öneriye göre, 25 Temmuz 2015 tarihinde Türkiye'de çeşitli hastanelerde
tedavi olmuş 6 Suriye uyruklu yaralı EĞİTİM-SENin misafirhanesinden
gözaltına alınmış, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından beyanları
alındıktan sonra suç unsuru bulunmadığı gerekçesiyle
serbest bırakılmışlar fakat sonrasında, bu 6
yaralı İçişleri Bakanlığına bağlı
ilgili birimce Suriyede faaliyet gösteren El Nusra örgütüne teslim
edilmiş, iddia bu. Bu işlemin tüm boyutlarıyla açığa
çıkarılması ve yaralı bu şahısların
akıbetiyle ilgili Meclis araştırması açılması
istenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
biz de bir hukuk devleti olan ülkemizde bu tür olayların açığa
çıkarılmasını, hiçbir olayın karanlıkta
kalmamasını ve kafalardaki soru işaretlerinin giderilmesini
istiyoruz.
Sayın milletvekilleri,
esasen bu olayda da açıkça görüldüğü gibi, AKPnin yanlış
dış politikası ülkemizi içinden çıkılamayacak sıkıntıların,
acıların merkezi hâline getirmiştir. Bütün
komşularımızla kavgalı hâle gelmişiz, hiçbir dost
komşumuz kalmamış. En önemlisi de en uzun sınıra sahip
olduğumuz Suriyeyle sınırımızda bir devlet
kalmamış. Şu anda, en uzun sınıra sahip olduğumuz
Suriye sınırında örgütlerle komşuyuz. AKPnin izlemiş
olduğu dış politika bizi bu noktaya getirmiş. Suriye
sınırımızın bir bölümünde PYD hâkim, bir bölümünde
IŞİD hâkim, bir bölümünde El Nusra hâkim ve
sınırımız kevgire dönmüş, hâlen de öyle.
Çok söyledik: Bu politika
bizi Orta Doğunun bataklığına götürür, yapmayın,
dönün. dedik ama Büyük Ortadoğu Projesinin
Eşbaşkanlığını üstlenen AKP
anlayışı bütün uyarılarımızı, önerilerimizi
reddetti, kulak arkasına attı.
Değerli
milletvekilleri, bakın, ben Gaziantep Milletvekili olarak, henüz Suruç
katliamı yaşanmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 8 Temmuz 2015 tarihinde bir soru önergesi
verdim. Bu önergeyle IŞİD tehlikesine dikkat çekmek istedim. Bu
önergeyi Gaziantepte yaşanan bir olay üzerine verdim. Ne olmuştu?
Suriyeyle sınır komşusu olan Gaziantepin Karkamış
ilçesinde, 30 Haziran 2015 tarihinde, Sudan uyruklu olduklarını
belirten 3 Tunuslu Suriyeye geçmek istiyor ve orada IŞİD
saflarında çarpışmak istiyor. Yetkililerin
yaptığı ne? İzin vermiyorlar ve bu 3 Tunusluyu tekrar ülke
içine gönderiyorlar. Biz burada şu soruları sorduk, dedik ki:
IŞİDe katılmak için Karkamış Sınır
Kapısına gelen ve sırra kadem basan bu 3 Sudanlı için
güvenlik güçleriyle ilgili bir bilgi veya istihbarat paylaşımı
olmuş mudur? Bu 3 Sudanlının gitmelerine neden izin
verilmiştir, neden gözaltına alınmamışlardır?
Burada bir güvenlik zafiyeti söz konusu değil midir? Bu kişilerin
toplum açısından bir tehlike olduğunu görmüyor musunuz? Bu
kişilerin gözaltına alınıp sınır dışı
edilmeleri gerekmiyor mu? gibi sorularımızla yaşanmakta olan
IŞİD tehlikesine dikkat çektik; dinlenmedi. Eğer bu soru önergem
dikkate alınsaydı, Suruç, Ankara, Sultanahmet katliamları
yaşanmayabilirdi, yaşanmazdı ama göz ardı edildi.
Suruç
katliamından sonra Adıyamanda Cumhuriyet Halk Partisi heyeti olarak
bir çalışma yaptık arkadaşlar. Bu çalışmada bir
rapor hazırladık ve bu raporu da kamuoyunun bilgisine sunduk. Bu
raporda, gittiğimiz Adıyamanda IŞİDle ilgili
faaliyetlerin çok açık, çok rahat yapıldığını
gördük. Oradaki araştırmalarımız, Adıyamanda
IŞİDin yerel dinamikler içinde örgütlendiğini gösteriyordu,
şehirdeki bazı mekânların IŞİDin irtibat noktası
gibi faaliyet gösterdiğini söylüyordu ve biz, raporumuzda, IŞİD
raporumuzda Ankarada yaşanan katliamın failinin adı da olmak
üzere, hepsini açık açık belirttik. Göz önüne alınmadı,
dikkate alınmadı ve şunu gördük: Orada -en hafif deyimiyle-
ihmal yoluyla da olsa bir destek var ve IŞİDin faaliyetlerine göz
yumma var.
Değerli arkadaşlar,
bugün geldiğimiz noktada Amerika Birleşik Devletleri ile Hükûmet
arasında sorun olarak ortaya çıkan PYD konusuna gelelim. Değerli
arkadaşlar, 29 Ekim 2014, Haburdan Suriyeye Irak Kürt kuvvetlerinin
PYDye yardım için geçişini sağlayan ve bununla da övünen kimdi,
hangi Hükûmetti, Başbakan kimdi, yetkililer kimdi? Bugün bu konuda
itirazlarınız ne kadar samimi görünür? PYDnin lideri Salih Müslimi
Ankarada kim ağırladı, kim misafir etti, kaç defa geldi? Bugün
itirazlarınız ne kadar ciddiye alınır? Alınmıyor
da. Ülkemizi bu hâle düşürme hakkınız var mı? Yok.
İzlediğiniz
yanlış dış politika nedeniyle, vekili bulunduğum
Gaziantep, büyük sıkıntılarla baş başa, terör
örgütlerinin merkezi hâline gelmiş. Terör örgütlerinin darphanesi,
cephanesi Gaziantepte ve bu sıkıntılarla ilgili Gaziantepte
halk tedirgin, halk bu sorunların ne zaman çözüleceğini, nasıl
çözüleceğini, ne zaman huzur geleceğini merak etmekte.
Komşu ilimiz Kilis.
Kilis yaşanacak hâlden çıkmış arkadaşlar. Kiliste
nüfusundan daha fazla Suriyeli göçmen var. Kiliste ekonomik hayat, Kiliste
sosyal hayat, Kiliste siyasi hayat allak bullak olmuş, halk tedirgin.
Neden tedirgin? Kilise bombalar düşüyor, Kilise düşen bombalar
nedeniyle yurttaşlarımız, vatandaşlarımız
yaşamını kaybediyor. Hiçbir önlem yok, hiçbir ciddi
araştırma yok ve bugün gelinen nokta, AKP politikası nedeniyle
ülke ve şehrimiz, komşu şehrimiz, sınır
şehirlerimiz büyük sıkıntı içinde.
Şunu kabul edin
arkadaşlar: Bu ülkeyi yönetemediniz. Ülkeyi aldığınız
nokta ile getirdiğiniz nokta açık, meydanda, aslında hiç bu
kadar tartışmaya da gerek yok. Sıfır terörden
aldınız ve bugün ülkeyi kan gölüne döndürdünüz. Yönetemiyorsunuz bu
ülkeyi, bunu kabul edin. Gelin, Cumhuriyet Halk Partisinin Yurtta
barış, dünyada barış. ilkesiyle ülkemize, bölgemize
barışı, kardeşliği, huzuru, sevgiyi egemen
kılalım.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Halkların Demokratik
Partisi grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı olarak Bartın
Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç konuşacak.
Buyurun Sayın Tunç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi
aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
HDP grup önerisine geçmeden
önce, burada benden önce konuşma yapan milletvekillerimizin bazı
cümleleriyle ilgili açıklamalar yapmakta fayda olduğu kanaatindeyim.
Şimdi, şöyle bir
cümle kullanıldı; Kürtlere yönelik düşmani tutum, Kürtlere
yönelik zulüm politikası işlenmektedir. denildi. Buradan şunu
tekrar ifade ediyoruz: Kürtlere yönelik zulüm politikasını
işleyen PKK terör örgütüdür. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Türkiye Cumhuriyetinin PKK terör örgütüyle mücadelesi söz
konusudur. Bunu bütün Türk milleti de bilmektedir, Güneydoğu Bölgesinde
yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımız da bilmektedir, bütün
dünya da PKKyı terör örgütü olarak kabul etmiştir ve bu mücadele
dağlarda ve şehirlerde bir tek terörist kalmayıncaya kadar devam
edecektir, bu kararlılıktan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini hiç kimse
vazgeçiremeyecektir. Burada, terör örgütü PKK, Kürt kökenli
vatandaşlarımızın haklarını savunan bir örgüt
değildir değerli milletvekilleri; bilakis, onların insan
haklarından kaynaklanan sorunlarını son on üç yılda gideren
AK PARTİden rahatsızdır; son on üç yılda bölgeye
yatırım üstüne yatırım yapan, havaalanları yapan,
hastaneler yapan, orayı yeniden imar eden AK PARTİ Hükûmetinden,
Recep Tayyip Erdoğandan, Ahmet Davutoğlundan ve AK PARTİ
kadrolarından terör örgütü PKK rahatsızdır.
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Kadın bedenini çıplak teşhir eden
YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Kürt
vatandaşlarımızla ilgili olarak, ret ve asimilasyon
politikalarını ortadan kaldırarak en temel insan
haklarından yararlandırılmadığı yönündeki
eleştirileri ortadan kaldıran AK PARTİ, terör örgütünün malzeme
olarak kullandığı hususları ortadan
kaldırdığı için hep hedef olmuştur ve olmaktadır.
PKK terör örgütü, bölge insanının huzuru yakalamasından rahatsız
olmuştur, çözüm sürecinden rahatsız olmuştur; 2002
yılından bu yana, AK PARTİnin iktidara gelmesinden itibaren,
gerek demokratikleşme adımları gerek bölgeye yapılan
yatırımlardan çok rahatsız olmuştur. Daha ilk iktidara
geldiğimizde, yıllarca devam eden olağanüstü hâli kaldıran
AK PARTİnin bu uygulamasından terör örgütü PKK rahatsız
olmuştur; Ana dilde savunma yapabilirsin. diyen AK PARTİ
iktidarından, Türkiye Büyük Millet Meclisinden rahatsız
olmuştur. Ana dilde çocuğuyla cezaevinde
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Olağanüstü hâlden yaşanmaz hâle geçtiniz!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Ben
PKKya söylüyorum, size ne oluyor? PKK rahatsız olmuştur.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Olağanüstü hâlden yaşanmaz hâle geçtiniz!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) HDP
olarak niye oradan
Siz niye rahatsız oluyorsunuz?
BAŞKAN Genel Kurula
hitap edin Sayın Tunç, lütfen.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Ana
dilde propaganda yapamazdınız, bölgede kendi dilinizde
konuşamazdınız
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Şimdi de öldürüyorsunuz, ne fark ediyor?
YILMAZ TUNÇ (Devamla)
konuştuğunuzda hakkınızda hemen soruşturma açılırdı.
Ana dilde propaganda yapılmasının yolunu açan AK PARTİ
iktidarıdır. Çocuğuyla cezaevinde kendi diliyle annesi
babası konuşamazdı; bunun yolunu açan AK PARTİ
iktidarıdır. Terör örgütü PKK bunlardan hep rahatsız
olmuştur ve hâlâ olmaktadır. Ana dilde özel öğretim
kurumlarının açılmasından rahatsız olmuştur, TRT
Kurdînin, TRT Şeşin açılmasından ve yirmi dört saat
yayın yapmasından PKK terör örgütü hep rahatsız olmuştur ve
olmaktadır.
Yine, güneydoğuya
yapılan o büyük yatırımlardan, belki hiç hayal edemediğimiz,
Yüksekovaya havaalanı, büyük hastaneler
Geçmişte, o bölgede,
hatırlıyoruz kış günlerinde hamile
kadınlarımızın kızaklarla şehir merkezlerine,
hastanelere, sağlık merkezlerine nasıl
ulaştırılmak istendiğini ama şimdi paletli
ambulanslar, helikopterler o bölgedeki vatandaşımızın
hizmetindedir. Bu hizmetlerin hepsinden PKK terör örgütü rahatsızdır,
rahatsız olmaktadır. Mardinde geçen hafta yapılan
toplantıda 10 maddelik bir eylem planı açıklandı. Bu eylem
planı, terörle mücadeleyi, terörle mücadelenin sosyal, kültürel
boyutlarını ele alan bir eylem planı. Yine, bu eylem
planından da PKK terör örgütü rahatsızdır. Kısacası,
Türkiye'nin, bölgenin, Kürt kökenli vatandaşlarımızın dirliğinden,
huzurundan ve Türkiye'nin demokratikleşmesinden bu örgüt, eli kanlı
örgüt hep rahatsızdır. O rahatsız olsun, hem PKKyla mücadelemiz
devam edecek hem de bölge insanımızın hem insan haklarından
kaynaklanan sorunlarını gidermeye devam edeceğiz hem bölgeyi yatırım
yağmuruna tutmaya, onların ihtiyaçlarını gidermeye devam
edeceğiz.
Bakın, oradaki
vatandaşlarımız nereden kaçıyor, nereye gidiyor? PKK terör
örgütünün zulmünden kaçarak güneye, yurt dışına kaçmıyor,
Kobaniye gitmiyor. Nereye gidiyor? Ankaraya geliyor, İstanbula geliyor,
yine Türkiye Cumhuriyetinin içerisinde, o zulümden kaçarak yine kendi ülkesine
sığınıyor. İşte, değerli milletvekilleri,
buradan PKK terör örgütünün işine gelecek açıklamalar yapmamak
gerekir, buradan gerçekleri çarpıtmamak gerekir.
Günlerce konuşuldu,
ambulanslar denildi, ambulanslarla ilgili, Sağlık
Bakanımız Sayın Doktor Mehmet Müezzinoğlu açıklamalar
yaptı defalarca, bu açıklamalara rağmen yine aynı kara
propagandayı devam ettirdiniz. 200 metre mesafede ambulanslar bekliyor,
yaralıların ambulanslara nakledilmesi mümkün ama nakledilmiyor. Bu
propaganda hep yapıldı, hâlâ da yapılmaya devam ediliyor.
İşte, o bahsedilen yere 200 metre mesafede ambulanslar burada,
hazır bekliyorlar, günlerce beklediler ama maalesef, kara bir
propagandayı sürekli gündemde tuttular. İşte ambulanslar, günlerce
o bahsedilen, iddia edilen yaralıların ambulanslara
alınması için beklediler. İşte ambulanslar, bekledi ama
maalesef, bu propagandayı hep yaptılar.
Şimdi, grup önerisine
gelecek olursak, HDP Grubu önerisinde de yine bir iddia var. İddia
şu: 25 Temmuz 2015 tarihinde Türkiyede çeşitli hastanelerde tedavi
olmuş 6 Suriyeli vatandaş EĞİTİM-SENin Genel
Merkezinde gözaltına alınıyor, savcılık
soruşturma yaptıktan sonra suç unsuru bulunmadığı
gerekçesiyle serbest bırakıyor, serbest bırakıldıktan
sonra da bunlar İçişleri Bakanlığının ilgili
birimlerince El Nusra terör örgütüne teslim ediliyor. Bu bir iddia. Bu iddiayla
ilgili olarak tabii, gerekli adli soruşturmalar, idari soruşturmalar
başlatıldı. Burada, HDP Milletvekili Sayın Baydemirin de
bir dilekçesinin ardından İçişleri Bakanlığı
müfettişleri de görevlendirilerek bu iddianın doğru olup
olmadığıyla ilgili bir araştırma yapılıyor.
Ayrıca, cumhuriyet savcılığının da Böyle bir
iddia gerçek mi, değil mi? bununla ilgili araştırması
devam ediyor. Bu araştırmaların, bu soruşturmaların,
adli ve idari soruşturmaların da bitmesini şu anda beklememiz
gerekiyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şunu ifadeyim: Türkiye Cumhuriyeti devletini
teröre destek veren, terör örgütleriyle, DAİŞle, El Nusrayla, El Kaideyle
irtibatlı göstermeye çalışan bu propagandalarınıza hiç
kimse inanmaz, dünya da inanmıyor. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti 30 Eylül
2013 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla bu örgütleri terör örgütü
listesine almış ve almakla da kalmamış, sadece
kâğıt üstünde, Resmî Gazetede yayımlanan bir karar olarak bu
kalmamış, DAİŞle mücadelede, DAİŞ benzeri terör
örgütleriyle mücadelede de aktif rol almıştır. Bu anlamda,
DAİŞ şüphesiyle 2.500den fazla kişi yakalanmış,
bine yakın kişi tutuklanmıştır. Bununla ilgili hem
hukuki mücadele devam etmektedir hem de koalisyon güçlerine yardım
anlamında, DAİŞle mücadele anlamında da Türkiye aktif rol
almıştır. Bu anlamda, İncirlik Hava Üssünü koalisyon
güçlerine açan ülke Türkiyedir. Türkiyeyi DAİŞ terör örgütüyle irtibatlıymış,
El Kaide bağlantılı örgütlerle irtibatlıymış gibi
göstermenin hiç kimseye bir faydası yoktur. Buna ilişkin
uluslararası belgeler de vardır, Avrupa Birliği normları da
vardır. Burada da Türkiye'nin bu anlamda bir irtibatının
olmadığına ilişkin belgeler de ortadadır.
Bu duygu ve
düşüncelerle, HDP grup önerisinin, araştırma önergesinin
konusuyla ilgili soruşturma devam ettiğinden, grup önerisinin gündeme
alınmasına katılmadığımı belirtiyor, Genel
Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Halkların Demokratik
Partisi
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın hatip
konuşması sırasında özellikle Cizredeki durumla ilgili,
daha önce ambulanslarla ilgili yapmış olduğumuz tespitlerle
burada kara propaganda yaptığımızı ve gerçekleri
çarpıttığımızı ifade etti. Müsaade ederseniz
sataşmadan dolayı söz alacağım.
BAŞKAN Yani sadece bu
nedenden dolayı verebilirim çünkü biraz önce PKKyla ilgili
eleştirilerini sundu, herhâlde bu konuyla ilgili bir talebiniz söz konusu
olamaz. Bu gerekçeyle size iki dakika
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - Herhâlde anlatamıyorum ya da siz anlamakta zorluk
çekiyorsunuz.
BAŞKAN Anladım.
Bu gerekçeyle ilgili, sadece bu gerekçeyle ilgili
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - Ambulanslarla ilgili bizim söylediklerimizin
BAŞKAN - Ben de diyorum
ki, bu gerekçeyle ilgili
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - O zaman kasıtlı olarak o cümleyi
kullanıyorsunuz.
BAŞKAN -
size söz
veriyorum. İki dakika, buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - PKKnin bizim savunmamıza ihtiyacı yok
BAŞKAN - Cümlemi
bitireyim, ondan sonra karar verin, lütfen.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) -
bunu sizin bilmeniz lazım.
BAŞKAN - Cümlemi
bitirmeme izin verin.
Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun HDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP
Grubuna sataşmasına nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu
ambulanslar meselesini defalarca buradan bütün gerçekliğiyle ifade ettik.
23 Ocak ile 30 Ocak arasında Sağlık Bakanlığına
bağlı hiçbir ambulansın olay mahalline 1 kilometre mesafeden
daha yakına gitmediğini ifade ettik. Sadece 30 Ocak tarihinde kurulan
kriz masasıyla yapmış olduğumuz iletişimle birlikte,
30 Ocak tarihinde olay mahalline 150-200 metre mesafedeki bir yere geçtiklerini
ve orada belediye ambulansıyla birlikte beklediklerini söyledik. Bütün bu üç
haftalık süre içerisinde bahsetmiş olduğunuz o durum bir gün
için geçerli oldu ve o gün de yaratılan çatışma mizanseniyle
maalesef o ambulanslar tekrar günün sonunda oradan geri dönmek zorunda
kaldılar. Onun dışında, çatışma mizanseni
yaratılmadan önce ambulansların binanın 150-200 metre
yakınına kadar gittiği bilgisi kesinlikle yalandır. Birkaç
gün sonra basınla birlikte, kameralarla birlikte o televizyonlara
yansıyan mizansenler için ambulanslar bir on dakika gidiyor, ondan sonra
da tekrar 1-1,5 kilometre ötedeki Dörtyol mevkiine geri dönüyor.
Velhasıl, yani bütün bu
söylediklerimize inanmak zorunda değilsiniz. Ama ortada olan şöyle
bir gerçek var: Maalesef, Cizrede toplu bir katliam AKP Hükûmetinin bilgisi
dâhilinde yapılmıştır. Şu anda net rakamlar veremiyoruz
ama elimizdeki bilgilere göre 100e yakın insanın orada
katledildiğine dair, ki üç haftalık süre içerisinde canlı
yayında bütün Türkiye kamuoyunun, dünya kamuoyunun seyredeceği
şekilde bir katliamı gerçekleştirdiğine dair son derece
vahim bir bilgidir. Önümüzdeki günlerde gerçekler ortaya çıkacak, siz de
bu söylediklerinizden burada utanç duyacaksınız.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baluken.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili
Osman Baydemir ve arkadaşları tarafından, Türkiyede
çeşitli hastanelerde tedavi olmuş 6 Suriye uyruklu
yaralının İçişleri Bakanlığına
bağlı ilgili birimce, Suriyede terör faaliyeti yürüten El Nusra
örgütüne teslim edilmesinin araştırılması amacıyla
22/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11 Şubat 2016
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kâtip üyeler arasında
bir anlaşmazlık var, elektronik cihazla oylama yapacağım;
iki dakikalık süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
Pusula veren arkadaşlar
lütfen Genel Kuruldan ayrılmasın.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.36
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.51
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan
TÜRKMEN (Adana)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım. Öneriyi kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayası
vardır.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
önerisi
11/2/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 11/02/2016 Perşembe
günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Coşkun
Çakır
Tokat
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun 11 Şubat
2016 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde 97 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar; 97 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin 11 Şubat 2016 Perşembe günkü birleşiminde
tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun haftalık çalışma
günlerinin dışında 12 Şubat 2016 Cuma günü saat 14:00'te
toplanarak bugünkü birleşiminde gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler"
kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve 97 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar; yukarıda belirtilen birleşimlerde gece
24:00'de günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük
programın tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesi önerilmiştir.
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Doğan Kubatı kürsüye
davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT
(İstanbul) Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
grup önerisinin lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar,
grup önerimiz, Meclisin bugün ve yarınki çalışma
programında bir değişiklik önerisidir. Biliyorsunuz, 97
sıra sayılı AR-GE Kanunu Tasarısı olarak bilinen kanun
tasarısının görüşmelerine dün başladık. Bu kanun
oldukça önemli bir kanun. Onuncu Kalkınma Planı ve 64üncü Hükûmet
Programı çerçevesinde hazırlanmış ve şu anda bu
kanunun ilgilendirdiği kesim tarafından da beklenen, bir an önce
yürürlüğe girmesi beklenen bir kanun. Bu kanunda bilim ve teknoloji
alanında ülkemizin bir çekim merkezi hâline gelmesi için özellikle üniversitelerimizde
yapılacak çalışmalara destekler, yine, başta küçük ve orta
ölçekli işletmeler olmak üzere, tüm işletmelerimizin AR-GE ve
tasarım faaliyetlerine vergi teşviki ve buna benzer onlarca
kolaylaştırıcı, teşvik edici hükümler ihdas
edilmektedir. Dolayısıyla, bu kanun -inşallah- zaten
muhalefetimizin de büyük bir çoğunluğunun destek verdiği bir
kanun tasarısıdır. Ancak dün, maalesef, görüşmeler yoklama
sebebiyle devam edemeyince kanunun öngörüldüğü süre içerisinde
tamamlanması riske girmiştir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Neredeydi arkadaşlarınız Doğan Bey?
MEHMET DOĞAN KUBAT
(Devamla) - Bu sebeple, bu kanun tasarısının bir an önce
yürürlüğe girmesi noktasında ki bu konuda da değerli
muhalefetimizin katkılarını da bekliyoruz ayrıca.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Katkı veririz de ilk önce arkadaşlar bir gelsinler buraya, Genel
Kurula.
MEHMET DOĞAN KUBAT
(Devamla) - Bugün çalışmaların tamamlanmasına kadar,
kanunun bitimine kadar Meclisimizin çalışmalarına devam etmesi,
şayet bugün tamamlanamaması hâlinde yarın da
kaldığı yerden başlayıp kanunun bitimine kadar Genel
Kurulun çalışması önerilmektedir.
Önerimize desteklerinizi
bekler, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Kubat.
Adalet ve Kalkınma Partisi
grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı olarak Sayın Engin
Altayın yerine İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal
konuşacak.
Buyurun Sayın Tanal.
(CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve
Kalkınma Partisinin Meclisin çalışma düzeniyle ilgili önerisi
üzerine söz almış bulunmaktayım.
Sayın
konuşmacı Efendim, Mecliste yoklama istendiği için dün
akşam yoklama sağlanamadı. dedi, bunu bir kusur olarak iletti.
Aslında yapılması gereken şuydu: Yoklamayı istemek,
Meclisi denetlemek buradaki tüm siyasi partilerin, tüm milletvekillerinin
sorumluluklarında olan bir husustur. Aslında burada kusuru ve
kabahati Parlamentoya gelmeyen ve yoklamada bulunmayan milletvekili arkadaşlarımızda
aramak lazım. Bu açıdan sayın hatibin bu yöndeki
eleştirileri doğru değil. Evet, biz hatta haftanın üç günü
değil, haftanın beş günü bu Meclis çalışsın da
halkın gerçekten istediği, özlem duyduğu kanunların
Parlamentodan çıkmasını istiyoruz ama görebildiğimiz
kadarıyla, maalesef, haftanın üç günü ve milletvekilleri takip
etmeyen arkadaşlarımız farkına varmadan -herkesi de
aynı potaya koymuyorum- parmak kaldırıp parmak indiriyorlar ve
bu da Parlamentonun itibarını sarsan bir durum. Bu açıdan, kanun
yapma tekniği açısından da doğru bir husus değil
değerli arkadaşlar.
Şimdi, biraz önce söz
alan Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Bey dedi ki: Efendim, biz
TRT Şeşi getirdik, ana dilde savunmayı getirdik. Bunlar
külliyen yalan. Neden külliyen yalan? TRT Şeşin kanunu yok değerli
arkadaşlar, TRT Şeş iki dudak arasında. Bir dönem TRT 6
diyorlardı, TRT Şeş yaptılar; TRT Şeşten de
şimdi TRT Kurdî yaptılar. Bunun bir kanunu yok. Buyurun, getirin
Parlamentoya
Kanunu niye çıkarmıyorsunuz siz? İki dudak
arasında Biz özgürlük getirdik, demokrasi getirdik. Yalan,
çıkarın kanunu, ben o zaman size inanmış olayım.
İki: Aynı
şekilde ana dilde savunma
Ana dilde savunmayla Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin gerisine gittiniz. Nasıl gerisine
gittiniz? Mevcut olan, değişmeden önceki hâlinde, bizim Ceza
Muhakemesi Kanununda soruşturmadan itibaren, yani
vatandaşımız eğer resmî dille kendisini savunamıyorsa,
kendisini ifade edemiyorsa, polisle karşılaştığı
ilk aşamadan itibaren bildiği dil neyse; Kürtçeyse Kürtçe,
İngilizceyse İngilizce, Almancaysa Almanca, Fransızcaysa
Fransızca, bununla kendisini savunabilirken, sizin getirmiş
olduğunuz yasayı, o dönem HDPyle birlikte yaptınız,
kovuşturmadan sonra dediniz. Kovuşturmadan sonra ne demek? Yani,
poliste ana dilde savunma yapamazsınız, savcılıkta
yapamazsınız, kovuşturmadan sonra yapabilirsiniz. O dönem Adalet
ve Kalkınma Partisi ile HDP bölge insanını kandırdı ve
aldattı. İşin doğrusu, özü buydu ve bu yasa şu anda da
yürürlükte değerli arkadaşlar. Bu açıdan, Adalet ve
Kalkınma Partisi güneydoğuya ne getirdi? 3 tane k getirdi. 3 k ne
demek? Korkuyu getirdi, kaosu getirdi ve kanı getirdi. İşin
doğrusu bu. (CHP sıralarından alkışlar) 3 tane k yani kaos, korku ve
kan şu anda güneydoğuda hâkim. Hukukun askıya
alındığı, temel hak ve özgürlüklerin
olmadığı
İşine geldiği zaman terör örgütleriyle
kol kola giren, işine gelmediği zaman da efendim ben terörle mücadele
ediyorum.
Ben 80 milyon insana
sesleniyorum. Ne diyorlar? Efendim, Amerika, sen bizim dostumuz musun yoksa
PYDnin dostu musun? PYD terör örgütüdür. Sesleniyorum ben, içimizde
hukukçular var, terör örgütü ilan etmek için ne gerekiyor? Bakanlar Kurulu
kararı gerekiyor. Devamında ne gerekiyor? Resmî Gazetede ilan
gerekiyor. Sayın Profesör Doktor Burhan Kuzu Hocamız burada, anayasa
hukuku hocamız, e, bir danışın o hocanıza. Benim de o
dönem hocam değildi ama yani o dönem derslere giriyordu,
hocamızın yanında duruyordum ama bilmiyorsanız bilen
insandan öğrenin.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Ona MİT tırlarını sor. O
tırları bilir.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Hocam de.
MAHMUT
TANAL (Devamla) Bilen insan şunu söyleyecek size, diyecek ki: Bir ülkede
bir örgütün terör örgütü sayılabilmesi için öncelikle Bakanlar Kurulu
kararı alınacak ve Resmî Gazetede ilan edilecek. Ey iki yüzlü siyasi
iktidar, siz bunu yapmadan terör örgütü diyorsunuz. Kamuoyuna niçin yalan
bilgi veriyorsunuz? Gerçeklerle örtüşmeyen, resmî hukukla, yasayla
örtüşmeyen hususlarda gayet rahat kamuoyuna iyi algı yönetiyorsunuz.
Siz
Amerikaya, efendim, laflar atıyorsunuz, çatıyorsunuz. Peki, biz
Malatya Kürecike gittik, Amerika üssünü buraya kurmayın dedik. Siz niye
kurdunuz? Amerika üssünü Kürecike, Malatyaya kuran, bu siyasi iktidar olan
Adalet ve Kalkınma Partisi değil midir? İncirlik üssü faal
değildi, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak Amerikanın emrine verip onu faal hâline
getiren siz değil misiniz?
Değerli arkadaşlar,
Irakta askerlerimizin başına çuval geçirip onun
karşısında sessiz kalan yine Adalet ve Kalkınma Partisi
değil midir?
Daha ötesi, Sayın
Doğan Bey, hukukçuyuz. Ne diyoruz biz? Efendim, güneydoğuda geceleri
terör örgütü üyeleri geldiği zaman garibim vatandaş korkudan bir
ekmek verdiği zaman ertesi sabah ya polis ya jandarma geliyordu: Sen
gelen terör örgütüne ekmek verdin. Terör örgütüne yardım ve yataklıktan
dolayı dava açılıp binlerce ceza yiyen
vatandaşımız var. Peki, siyasi iktidar ne yaptı? Osloda
gidip görüştü mü? Gidip valilere genelge gönderip Efendim siz
görmezlikten gelin. dedi mi? Bizzat Sayın Başbakanın
itirafı: Çözüm sürecinde bunlar şehirleri yığınak
hâline getirdiler. Bu bir itiraftır. Bu terör örgütlerine yardım ve
yataklık değil de nedir bu?
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Karar verin, karşı mısın, değil misin çözüme?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Ya sen Apo posterleri altında gösteri yapan adamsın! Apo
posterinin altında yürüyüş yapan adamsın!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
MAHMUT TANAL (Devamla)
Değerli kardeşlerim, burada terör örgütleriyle kol kola giren, terör
örgütleriyle aşık tutan siyasi iktidardır.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Apo posterinin altında yürüyüş yapansın sen be!
MAHMUT TANAL (Devamla)
Bakın, Suriyeyle ilgili politikaya geldiğiniz zaman diyorsunuz ki
siz
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Cevap ver Sayın Tanal! Apo posterinin altında yürüyen
değil misin? Cevap ver!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
MAHMUT TANAL (Devamla)
Suriyeyle ilgili mültecileri getirdiniz,
sığınmacıları getirdiniz. Bakın, Sultanahmetteki
bombacı sizin sığınmacı dediğiniz, kayıt
yaptırdığınız kişi çıkmadı mı?
Çıkmadı mı? Yani sığınmacı deyip siz, gayet
rahat bunların tamamına kol ve kanat gerdirdiniz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Tanal, Apo posterinin altında yürüdün mü, yürümedin
mi kardeşim? Söyle yahu!
MAHMUT TANAL (Devamla)
Değerli arkadaşlar, siz PYD örgütüne diyorsunuz terör örgütü. Peki siz
PYDnin liderini Ankarada karşılamadınız mı,
İstanbulda karşılamadınız mı? Bunlarla
toplantılar yapmadınız mı siz?
HALİS DALKILIÇ
(İstanbul) Sen ne diyorsun? Merak ediyoruz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Apo posterinin altında yürüdün mü, yürümedin mi? Söyle
Sayın Mahmut Tanal!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Değişen konjonktüre göre Türkiye Cumhuriyeti devleti
korunur.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Bunlara baktığınız zaman, değerli arkadaşlar,
burada hukuken, ahlaken, örfen, dinen, birlikte kol kola yürüdünüz.
Değerli milletvekilleri,
bir daha milletvekili seçilmek için, mevkiler için, makamlar için ülkenizi
satmayın. Ülkenize sahip çıkın. Terör örgütleriyle iş
birliği, eylem birliği yapmayın. Ama, maalesef, bunu bu siyasi
iktidar yaptı. Sizin bu anlamdaki karneniz gerçekten çok çok zayıf.
Hatta ülkeye ihanetçi arıyorsanız, ülkeye ihanet ediliyorsa
Değerli arkadaşlar,
ülkede terör örgütleri 2002 yılında siz geldiğiniz zaman
sıfırdı, terör örgütleri yoktu bu şekilde. Ve bunların
bu ülkede yeşermesini, büyümesini, dağdan şehre inmesini siyasi
iktidar yaptı.
Yalnız milletvekilleri
şunu karıştırıyor: İktidarla sıralarda,
burada oturanlar farklı insanlar. İktidarda olanların orada
olması lazım, onların konuşması lazım. Bu sözlerin
muhatabı Bakanlar Kurulu. Sizin de aynı şekilde Bakanlar
Kurulunda, kendi bire bir toplantılarınızda bunu dile getirmeniz
lazım.
Bana yerinizden laf atarak
prim yapamazsınız arkadaşlar.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Ya öyle bir derdimiz yok ki. Gerçeği ortaya koyuyoruz.
MAHMUT TANAL (Devamla) Yani
siz hep sürekli diyorsunuz ki: Biz seçimle geldik. Halk size oy vermiyor.
Halk, Recep Tayyip Erdoğana oy veriyor. [AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri ve alkışlar(!)]
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Aferin, aferin!
MAHMUT TANAL (Devamla) Bana
laf atmayın. Bakın, bu niçin biliyor musunuz? Halk oyu size vermiyor.
[AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)] Niçin? Sizin
karşılığınız yok. Sizin
karşılığınız olmadığı için oyu
size vermiyor. [AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri ve
alkışlar(!)]
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, konuşmacıyı duyamıyorum.
MAHMUT TANAL (Devamla) Yani
bunu bilmeniz gerekir. Sizin karşılığınız
olmuş olsa size oy verecekler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Hadi güle güle!
MAHMUT TANAL (Devamla)
Sizin karşılığınız olmadığı için
size oy vermiyor. Bunlardan utanmanız lazım, bundan üzülmeniz
lazım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
Tanal, teşekkür ederim.
MAHMUT TANAL (Devamla) Bu
sebepten dolayı alkışlıyorsunuz. Yani hakikaten ancak bu
kadar olabilir.
Ben hepinize teşekkür
ediyorum. Saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. [CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)]
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Baluken, buyurun sizi dinliyorum.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Tanal konuşması sırasında
HDPnin AKPyle birlikte halkı kandırdığını ifade
etti. Grubumuza direkt sataşmada bulundu.
BAŞKAN Buyurun, iki
dakika
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Tanal, mor da bir renktir.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın AK PARTİ grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
HDP bugüne kadar asla
halkı kandırmamıştır. Çözüm süreci boyunca da
yaptığı bütün çalışmaların arkasında
durmuş ve kamuoyuna şeffaf bir şekilde yaptığı
bütün çalışmaları en son Dolmabahçe mutabakatındaki on
maddeyle de açık bir şekilde deklare etmiştir.
ALİ AYDINOĞLU
(Balıkesir) Silahlar gökten mi geldi?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) - Eğer bu konuda, bir yerlerden kandırmayla ilgili bir
şeyden bahsedilecekse 7 Haziran seçimlerinden sonra ortaya çıkan
saray darbesiyle ilgili kimin halkı kandırdığına
CHP'li arkadaşların bir kez daha bakması gerekiyor.
7 Hazirandan sonra ortaya
çıkan halk iradesi boşa çıkarıldı, seçim
sonuçları hiçe sayıldı, Parlamentonun kapısına kilit
vuruldu, otuz yedi gün boyunca siz istikşafi görüşmeler adı
altında bu darbeye seyirci kaldınız. Görüşmeler olumlu
gidiyor derken otuz yedinci günün sonunda Genel Başkanınız
çıkıp Biz koalisyonla ilgili herhangi bir şey
konuşmadık. açıklaması yaptı. Elinizdeki milletvekili
sayısıyla otuz yedi gün boyunca her gün Genel Kurulu
açtırıp Parlamentoyu çalıştırma yetkisine sahip
olmanıza rağmen 110 imzayı zahmet edip bir araya getirip
Parlamentoyu çalıştırmadınız. E, bütün bunlar,
işte, o darbe sürecinin önünü açtı. Darbe sürecine, savaş
sürecini aynı şekilde sahaya sürmesine neden oldu. Bunun
tamamını sizin sorgulamanız gerekiyor.
Bir Suruç komisyonu
kurulması için bile -içinizdeki sol, sosyalist, devrimci, Alevi, vicdanlı
vekil arkadaşlara asla bir şey demiyorum, çok kıymetli emekleri
de var, hiçleştirmek istemiyorum ama- kurumsal olarak da direndiniz.
Milletvekillerinizin baskısı üzerine 110 imzayı bir araya
getirip ondan sonra Meclise açtırdınız. Kusura bakmayın ama,
bugün bir saray darbesi varsa
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) -
bugün AKPnin otoriter rejim kurmayla ilgili bir çabası varsa
buna en büyük katkıyı siz sağladınız.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baluken.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Turan, buyurun. Daha önce kalktı, söz istedi.
Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın grup başkan vekili konuşmasında kimin halkı kandırdığıyla
ilgili yanlış bilgiler verdi, bir.
İkincisi, saray
darbesi ifadesini kullanarak milletin iradesine saygısızlık
yaptı. Söz istiyorum bununla ilgili.
BAŞKAN Buyurun, iki
dakika
3.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Az önceki ana muhalefet
partisi temsilcisi arkadaşımızı ibretle izledik. Çözüm
süreci bu milletin bir duasıydı; iyi niyetle başladı,
birtakım riskler alındı ancak gelinen yerde, terör örgütü
başta olmak üzere, terör örgütüyle arasına mesafe koyamayan bazı
sözüm ona sivil yapılar tarafından sabote edildi.
Biz bu ülkede kan
akmasın diye büyük bedeller ödedik. Ancak ibretlik olan şudur: O gün
çözüme karşı olan, her gün bize olmadık hakaretler eden
insanların bugün Neden çözüm bitti? diye şaşkınlıkla
ifade etmesi bizim tarafımızdan ibretlik meseledir. Keşke o gün
çözümle ilgili, diğer meselelerle ilgili de aynı derecede üst
perdeden haykırıp bu meseleye sahip çıksalardı.
Bir diğer grup
başkan vekilimizin de ifade ettiği meseleye gelince. Israrla 7
Haziran sonrası saray darbesi., Milletin iradesi yansımadı.
gibi ifadeler kullanıyorlar.
Değerli arkadaşlar,
7 Haziran ne kadar milletin iradesiyse 1 Kasım da o kadar milletin
iradesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O gün
görüşmeler yapılmıştır, sonuç alınamamıştır,
iyi ki de 1 Kasım olmuştur. Şu polemiklerle zaman kaybeden bir
hükûmet olacağına, şu tantanalarla, boş laflarla, hamasi
nutuklarla iş yapacaklarına Hükûmet işin başındadır.
Terörle mücadeleden dolayı sıkıntınız varsa
Daha yeni
başlıyor, onu da söyleyeyim, daha yeni başlıyoruz. Bu
ülkenin millî birliği, beraberliği sağlanıncaya kadar da
elimizden geldiğince bu işin arkasında duracağız.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sen git cepheye canım, Anadolu çocuklarını
gönderme.
BÜLENT TURAN (Devamla)
Mesele 7 Haziran değildir, mesele Suriyede kendisine alan
açabileceğini sanan birtakım insanlardır. Eğer Suriye
olmasaydı 7 Hazirandan rahatsız olmayacaktınız siz ama
Suriye meselesi bu hâle gelince, küresel güçlerin de etkisiyle beraber Orada
bize alan açılır mı? diyen malum örgütün, sizin çok
sevdiğiniz örgütün bu yansımaları bunu getirdi buraya. Mesele 7
Haziran değil, 1 Kasım bu milletin çok net olarak meseleye el
koymasıdır, millî iradenin de yüzde 97 gibi ona yansımasıdır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Turan.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın
Tanala söz vereceğim, sonra sizi dinleyeceğim Sayın Baluken.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkanım, grup başkan vekili
arkadaşımız biraz önce söz aldığında
BAŞKAN Sayın
Balukeni mi kastediyorsunuz?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Evet, evet.
BAŞKAN Evet
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Benim sarf etmediğim cümleyi ifade ettiği ve partimize
sataştığı için bu haksız sataşma nedeniyle söz
istiyorum.
BAŞKAN Şimdi,
sizin sarf etmediğiniz cümleyi söylediğini iddia ediyorsanız
size açıklama için yerinizden bir dakika söz verebilirim.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Şuydu Sayın Başkanım, bakın, benim dediğim
husus şuydu
BAŞKAN Grup adına
sataşma derse, grup başkan vekili sizi görevlendirdiyse onu da
bilelim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) O ayrı, hayır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) O
kendi grubunun başkanı Sayın Başkan.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Mahmut Tanal olarak bana sataşıldı.
BAŞKAN Siz buyurun,
kayda geçsin, söyleyin söylediklerinizi.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Şunu söyledi Sayın Başkan, dedi ki: Efendim, siz eğer
BAŞKAN Mikrofonu
açayım, daha rahat konuşun.
Bir dakika, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Mahmat Tanalın,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Benim HDP ile AKPnin
birlikte hareket ettiği, halkı kandırdığı
yolundaki cümlem, ifadem aynen şuydu, dedim ki: Ana dilde savunmayla
ilgili burada Adalet ve Kalkınma Partisinin üyesi olan Bartın
Milletvekiliniz Sayın Yılmaz Bey söz aldığında dedi
ki: Biz ülkeye özgürlükler getirdik, ana dilde savunmayı getirdik.
Dedim: Külliyen bunlar yalan, gerçek dışı, hakikat
dışı beyanlar. Ne için? Ceza Muhakemesi Kanununda -siz de iyi
bir hukukçusunuz- hatırlarsanız
BAŞKAN Duydum, evet.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
2012 öncesi soruşturma aşamasından itibaren savunma
hakkı ücretsiz var iken, ancak yeni yapılan düzenlemeyle ücreti
sanık tarafından temin edilecek, sanık tarafından
karşılanacak; soruşturma aşamasında değil,
kovuşturma aşamasından sonra ancak getirilebildi. Hâlbuki Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin hükümleri
BAŞKAN Bu
düşüncelerinizi tekrar etmiştiniz, hepsi kayda geçti. Sizi iyi
dinledim, hepsini söylediniz, tekrar ediyorsunuz şimdi. Zaten kayıtta
var Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Bitmedi ki.
BAŞKAN Ben dinledim
sizi ama aynı şeyleri tekrar ediyorsunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Ama yani bu anlamda sataşmada bulundu Sayın Başkanım,
bunu ifade etmek için söz istiyorum sizden.
BAŞKAN
Açıklamanızı yaptınız Sayın Tanal, zaten
aynı şeyleri de söylemiştiniz, tekrar ettiniz.
Teşekkür ederim.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkanım, bakın, bu, milletvekilleri
arasındaki eşit davranma hukukuna aykırı hareket
ediyorsunuz. Yani bakın
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Tanal, tutanaklara geçti.
BAŞKAN Sayın
Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkanım, sizin
BAŞKAN Açıklama
yapacağım. dediniz, mikrofonunuzu açtım, aynı şeyleri
tekrar ettiniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Açıklama demedim, Sataşmadan dolayı söz istiyorum. dedim.
BAŞKAN
Söylediğiniz her şey -sizi çok iyi dinledim kürsüdeyken- zaten
zabıtta, tutanaklarda var.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkanım, siz milletvekilleri
arasında, kurallarda eşit bir şekilde
davranmadığınız için, biraz önceki hatiplere kürsüden söz
verip bana buradan sadece
BAŞKAN
Ama Açıklama yapacağım. dediniz. Bakın, size sordum
Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ben sataşmadan dolayı söz istiyorum.
Sataşmayı siz açıklamaya götürüyorsunuz.
BAŞKAN
Açıklama için yerinizden size söz verdim.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ben bu tavrınız, bu her milletvekiline eşit
bir şekilde davranmadığınızdan dolayı İç
Tüzükün 63üncü maddesi uyarınca usul tartışmasını
açıyorum tutumunuzla ilgili.
BAŞKAN
Ben bütün milletvekillerine eşit davranıyorum. Sadece şunu
bilmenizi isterim: Eğer sataşmadan dolayı söz isterseniz
kürsüden iki dakika olarak veriyorum ama açıklama isterseniz yerinizden
bir dakika veriyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Açıklama değil Sayın Başkanım,
sataşmadan dolayı.
BAŞKAN
Ayrıca siz konuşmaya başladığınız zaman da
Açıklama yapacaksanız
dedim, konuşmaya
başladınız, mikrofonu açtım.
Teşekkür
ederim Sayın Tanal.
Lütfen
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkanım, lütfen, sataşmadan
dolayı, bu tavrınızdan dolayı 63üncü maddeye göre usul
tartışmasını açmak istiyorum.
BAŞKAN
Hangi gerekçeyle açıyorsunuz?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Gerekçesi şu: Siz diğer milletvekillerine kürsüden
konuşması için izin verdiğiniz hâlde bana burada Yerinden
açıklama yap. diyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Tanal, bakın, tekrar ediyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Milletvekilleri arasında farklı tutum ve
davranışta bulunduğunuzdan dolayı.
BAŞKAN
Sayın Tanal, ben ne yaptığımı biliyorum. Siz de geçen
dönem buradaydınız. Biz genel olarak teamül budur, kural hâline
gelmiştir- açıklama yapmak isteyen milletvekillerine yerinden bir
dakika veriyoruz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, açıklama talebim olmadı ki,
ben sataşma diyorum, siz
BAŞKAN
Müsaade edin, ben konuşuyorum şimdi.
Sataşmadan
dolayı söz isterseniz elbette ki kürsüden iki dakika veriyoruz. Size söz
verdim yerinizden, siz konuşmaya başladınız, açıklama
yapmaya başladınız ve kürsüde söylediğiniz şeyleri
tekrar ettiniz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Değerli Başkanım
BAŞKAN
Açıklama yapacağım. dediğiniz için de yerinizden size bir
dakika söz verdim. Sataşma bunun neresinde lütfen bana
açıklayın, değerlendirmeye alayım.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Açıklayacağım.
BÜLENT TURAN
(Çanakkale) Sayın Başkan, diğer gündeme geçelim.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Değerli Başkanım, siz Meclis Başkan
Vekili sıfatıyla
BAŞKAN Sataşma
neresinde, onu açıklayın bana.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) İşte onu anlatacağım, bir
bırakırsanız izah edeceğim derdimi.
BAŞKAN
Hadi müsaade ediyorum.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Değerli Başkanım, siz kürsüde bulunan Meclis Başkan
Vekili olarak -hani nasıl asliye hukuk mahkemeleri, asliye ticaret
mahkemeleri davacının veya davalının talebiyle
bağlıysa, hukuku da resen tatbik edecekse- ben sizden açıklama
talebinde bulunmadığım hâlde, sataşmada bulunduğu için
sataşmadan dolayı söz istediğim hâlde siz bana sataşmadan
dolayı söz vermiyorsunuz, açıklamadan dolayı bana yerinden
diyorsunuz. Böyle bir şey olamaz Sayın Başkanım. Yani
lütfen
BAŞKAN Bakın,
tekrar ediyorum, Sayın Tanal, siz söz istediniz
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Etmeyin Sayın Başkan, diğer gündeme geçelim.
BAŞKAN
Netleştirelim arkadaşlar, sakin sakin.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Ne dediğini bilmiyor Başkanım ya! Hangi grup adına
görüşüyorsun ya?
BAŞKAN Söz istediniz
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Şunu, bakın
BAŞKAN Sayın
Tanal, ben sizi dinledim, şimdi siz beni dinleyin, olur mu?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Buyurunuz.
BAŞKAN Siz söz
istediniz, dediniz ki: Benim söylemediğim bir şeyi söyledi grup
başkan vekili. Açıklama mı yapacaksınız,
sataşmadan dolayı söz mü istiyorsunuz? diye size sordum, siz
açıklama yapmaya başladınız. Ben de bunun üzerine, sizin bu
tutumunuza uygun olmak üzere mikrofonunuzu açtım ve siz
açıklamanızı yaptınız. Süreniz doldu. Yani bu bir
dakikayı ve iki dakikayı ben uydurmuş değilim.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Bunu
yaptım. Siz şimdi, sizden rica ediyorum, hangi konuda size
sataşıldı, bunun gerekçesini bana söyleyin.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkanım, Değerli Başkanım, 69a göre sataşmadan
dolayı biz söz istediğimizde siz haklı olarak diyorsunuz ki:
Arkadaş, bana derdini, meramını anlat. Ben size niçin söz
vereceğim?
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Mahmut Bey, usul tartışması istediniz mi,
istemediniz mi?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Ve ben de netice itibarıyla, burada dedim ki: Bana hatip sataşmada
bulunduğu için
BAŞKAN Sizden
gerekçesini istiyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
ben bu gerekçeden dolayı sizin
BAŞKAN Nedir
gerekçeniz sataşmadan?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Ne dedi de sataştı ya, ne dedi? Güzel misin? dedi sana!
MAHMUT TANAL (İstanbul)
İzin verir misiniz?
BAŞKAN Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Meydancılık yapan milletvekili, meydancılık
yapmayın.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Güzel. mi dedi sana?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Meydancılık yapmayın! Varsa bir şey gelirsin.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Meydancı sensin ulan!
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkanım, o zaman susturun. Siz susturmayacaksanız,
yani bunu
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Güzel. mi dedi sana?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri dedim, benim elimde cetvel yok.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Yani susturun o zaman.
BAŞKAN Benim elimde
cetvel yok. Lütfen
Sizi dinliyorum, devam edin.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Cetvel
Ben o zaman size
İç Tüzükün 161inci maddesi bir cetveldir,
gayet rahat
BAŞKAN Sayın
Tanal, nedir talebiniz?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
ben size
BAŞKAN Talebiniz
nedir?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Başkanım, Tanalı bu durumdan kurtarın
lütfen, çok zor durumda!
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Bakın, Sayın Başkanım, sesim size gelmiyor diye, siz beni
mikrofondan duyasınız diye açıklamayı hissettim.
BAŞKAN Hayır, ben
gayet
Yani sizi net olarak
Tutarken açtım mikrofonu.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Evet, yani sesim gelmiyor diye siz bana açtınız.
BAŞKAN Hayır,
öyle bir şey yapmadım. Açıklama yapacaksınız diye
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Açıklama için bana açmadınız ki.
BAŞKAN Talebiniz nedir
Sayın Tanal, talebiniz?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Benim talebim şu: Sayın grup başkan vekili bana
sataştı.
BAŞKAN Ne dedi?
Gerekçesini söyleyin.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Gerekçesi şu: Esasen AKPyle iş tutan, iş birliği yapan,
halkı kandıran sizsiniz. dedi bana. Bu bir sataşmadır
İç Tüzükün 69uncu maddesine göre. Bu sebepten dolayı ben söz
istiyorum.
BAŞKAN Gel, iki
dakika.
Tamam, bunu böyle
açıkla, kurban olayım.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Açıklamaya izin vermiyorsunuz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Ama başka
türlü açıklıyorsunuz Sayın Tanal. Açıklama
yapacağım. diyorsun, Ceza Muhakemeleri Yasasından bahsettin.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Açıklamaydı o.
BAŞKAN
Şimdi başka bir şey söylüyorsun. Net söyle, karar verelim.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012de,
hatırlanırsa, o dönem terör örgütleriyle kol kola dolaşan siyasi
iktidar, Haburda karşılayan siyasi iktidar, Osloda görüşen
siyasi iktidar, efendim, bölge insanını kandırmak için dedi ki:
Ben, bakın, ana dil savunmayı getiriyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Getirdik.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) O zaman CHP ne dedi Sayın Tanal, CHP ne dedi biliyor musun?
MAHMUT TANAL (Devamla) Ana
dil savunmaya kovuşturmadan sonra denildi ve Parası da devlet
tarafından ödenir. denildi.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Dilek Akagün Yılmaz vardı, ne diyordu biliyor musun?
MAHMUT TANAL (Devamla)
Değerli milletvekilleri, hukuk fakültesini okuyup adında,
unvanında avukat olan birisi bana laf atar. Seni ceza hukukunda
sınıftan geçirmezler bu mantıkla eğer bir daha devam
edersen. Niçin biliyor musunuz? Çünkü kovuşturma aşamasından
sonra diyor, soruşturma aşamasından sonra demiyor.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) O yasaya CHP ne dedi Sayın Tanal, onu söyle.
MAHMUT TANAL (Devamla) Ceza
muhakemesinde 2 aşama var. Kovuşturma öncesi nedir?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) O yasaya CHP ne dedi?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
MAHMUT TANAL (Devamla)
Savcılık ve polis aşamasına biz soruşturma
aşaması deriz ve iddianame kabul edildikten sonraki aşamaya da
kovuşturma aşaması deriz. Hatta akil adamlar listesinin bu
konuda raporu da var. Bu geriye bir gidiştir. dedi. Şu anda akil
adamlar içerisinde grubunuzda milletvekili olanlar var.
Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi diyor ki: Kendisini resmî dille kişi ifade
edemiyorsa tercümanın ücretini devlet öder ve her aşamasında
kendisini ifade edebilecek şekilde ancak düzenleme yapılabilir. Bu
anlamda, o dönemde de halkı kandırdınız, yine aynı
lafların arkasından yine kandırmaya devam ediyorsunuz. Adil
yargılamayı, özgürlükleri egemen kılmak istiyorsak yargılamanın
her aşamasında resmî dili bilmeyen insanlar tercümanın devlet
tarafından ücreti ödenerek kendisini ifade edebilir.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Tanal, CHP ne dedi o yasaya, CHP ne dedi?
MAHMUT TANAL (Devamla)
Bunun dışında ben, tabii, Sayın Başkana bu tür yani
Hakikaten, gerçekten ben sizi
geçmişte tanıyorum
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla)
avukatlık yaşamınızdan tanıyorum ama bu insanlara
nasıl tahammül ediyorsunuz!
BAŞKAN Bu insanlar
dediğiniz milletvekili.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Biz sana tahammül ediyoruz
MAHMUT TANAL (Devamla) Yani
3 dönemden beri aynı grupla nasıl oluyorsunuz ben anlayamıyorum.
BAŞKAN Sayın
Tanal, bu insanlar dediğiniz milletvekili, lütfen.
Teşekkür ederim, lütfen.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Zaten yerinizde söylediğiniz şeyleri bir kez daha tekrar ettiniz
Sayın Tanal, lütfen. İç Tüzüke uyalım. diyorsunuz, siz de
İç Tüzüke uyun lütfen.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın
Bakukende sıra.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, AKP adına konuşan
sayın grup başkan vekili boş laflar, hamasi söylemler ve
dış güçlerle iş birliği şeklinde suçlamalar yöneltti
partimize, o yüzden müsaade ederseniz sataşmaya cevap vereceğim.
BAŞKAN Buyurun.
İki dakika
5.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
bir ülkede bir seçim yapılmışsa ve o seçimde ortaya çıkan
halk iradesi kabul edilmemişse, o halk iradesine rağmen yeni bir
süreç yaşayan bütün topluma dayatılmışsa onun adı
açık bir şekilde darbedir, halk iradesine darbedir. Darbeler illaki
askerî darbeler olmak zorunda değildir; bürokratik darbeler vardır,
yargının yaptığı darbeler vardır ki 7 Hazirandan
sonra da işte, bahsetmiş olduğumuz süreci işleten saray
darbesi gibi darbeler vardır.
Niye darbe diyoruz? Bunu
defalarca buradan ifade ettik, seçimden sonra cumhuriyet tarihinde ilk kez bu
Meclis bir tek komisyonunu oluşturmadan tekrar seçime gitti. Böyle bir
şey var mı? Bir tek komisyon oluşmadı, bir tek komisyon toplantısı
yapılmadı. Genel Kurul üst üste iki gün çalışmadı,
Genel Kurul toplam 4 gündemle sadece birkaç saat çalıştı. O
gündemler de bir, Meclis Başkanlığı seçimiydi; iki, RTÜK
üyesi seçimiydi; üç, bir savaş tezkeresi; dört, CHPnin imzalarıyla
toplanan Suruç komisyonu için görüşmeydi. Eğer bir seçimden hemen
sonra siz Meclisi işlevsiz bırakmışsanız,
komisyonları oluşturmamışsanız, Genel Kurulu
çalıştırmamışsanız, üstüne üstlük bir savaş
sürecini başlatıp seçime gitmişseniz bunun adı son derece
nettir, darbedir. CHPyi de o yüzden eleştiriyoruz zaten. O darbe süreci
yapılırken istikşafi görüşmelerle oyalanma değil,
Parlamentoyu işletip Parlamentoyu her gün çalıştırma
tavrı gösterselerdi bugün bu darbe bu ülkenin başına böyle bela
olmayacaktı.
PYDyle ilgili zamanım
yok, çok büyük laflar etmeyin. İnanın ki kısa zamanda çark etme
durumunda kalırsınız, sonra burada mahcup olursunuz diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baluken.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan...
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan...
BAŞKAN Önce Sayın
Turan, sonra siz.
Sayın Turan, nedir
talebiniz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Az
önce sayın konuşmacı konuşmasında, geçen dönem bizim
önergemiz olarak buraya gelen kanunla ilgili çok yanlış bilgiler
verdi, özellikle tercümanların parasının devlet tarafından
karşılanmadığı iddiasında bulundu. Bu
yanlıştır, düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Hangi
konuşmacı? Sayın Tanal mı?
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Tanal.
BAŞKAN Buyurun, iki
dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan, düzeltme yerinden oluyordu.
BAŞKAN Sataşma
dedi.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Düzeltme dedi, iddiaya girelim mi?
BAŞKAN Ben
sataşma olarak algıladım. İki dakika söz veriyorum olmuyor,
vermiyorum olmuyor; bir noktada buluşalım.
Buyurun.
6.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; aslında siyasi kültür olarak,
siyasi ahlak olarak polemik yapmayı, tekraren kürsüye çıkmayı,
Meclise zaman kaybettirmeyi doğru bulmuyorum. Biz iş yapmak
istiyoruz, kanunu görüşmek istiyoruz ama halkımız bizi izliyor.
Az önceki konuşmanın ne kadar yersiz olduğu, gereksiz
olduğu ortada. Mecbur kalıyoruz bu polemiklere cevap vermek için.
Keşke çok daha nitelikli iş yapan, keşke bizi yoran, keşke
kanunu buraya getiren bir muhalefet anlayışı olsa da biz daha
çok çalışsak. On üç yıldan beri biz iş yapıyoruz, onlar
konuşuyor. diye boşuna söylemiyoruz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Yaptığınız
işler belli.
BÜLENT TURAN (Devamla) Az
önce sayın konuşmacı, geçen dönem AK PARTİ Hükûmetinin
teklifiyle, tasarısıyla buraya gelen kanunda ana dilde savunma
hakkı verilirken tercümanla ilgili paranın, ücretin kişiye
ödetildiğini söyledi. Bundan dolayı da Yılmaz Tunç Vekilimizi
eleştirdi.
Arkadaşlar, Yılmaz
Bey hiç kimsenin tartışamayacağı kadar kaliteli bir
hukukçudur. Önce üslubunuza dikkat edeceksiniz. Onun diplomasına, bunun
avukatlığına laf edemesiniz; bu bir.
İkincisi: O kanunda,
tercümanla ilgili listeye tabi olunursa bunu devlet karşılıyor.
Bunu biliyorsunuz, bilmeniz gerekir. Ama, kendi seçerse tabii ki ücretini
kendisi ödeyecektir. Bunun dışında, Ceza Kanunu
dışında kalan bölümlerde, bilirkişiydi, diğer
maddelerde kendisi ödeyecek tabii ki. Fakat şunu söylüyorum: Ufak bir
yanlışımız varsa, ki yok. Biz meseleyi düzeltelim derken o
zamanki sizin grubunuz ne yapıyordu? Bu kanuna evet dedi mi? Biz Ana
dilde savunma ananın ak sütü gibi helal. dedik. Siz ne dediniz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Evet. dedik.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Evet. dedik.
BÜLENT TURAN (Devamla) Ne
dediniz? Hayır, hayır, hayır. dediniz; olmaz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Doğru söylemiyorsun kürsüde.
BÜLENT TURAN (Devamla)
Dolayısıyla, bu kanuna hayır diyeceksin, buradan bir teknik
tartışma yaratacaksın; olmaz diyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Altay
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Ya, yeter artık be! Tanal partisi mi var burada be!
BAŞKAN Sayın
Aşkın Bak
Sayın Altay
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Tanalı çıkarırım bak sahaya.
BAŞKAN Sayın
Altay, bana konuşun, söz verdim size, buyurun.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Hem Sayın Baluken hem Sayın Turan hakaretamiz
şekilde, özellikle Sayın Turan eleştirilerde bulundu.
BAŞKAN Buyurun, iki
dakika.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) İkisine ayrı ayrı cevap vermem lazım
yalnız.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Asla hakaret etmedim.
BAŞKAN Şimdi,
bakın, dört dakika veremem Sayın Altay. Sayın Altay, iki dakika
veriyorum, siz müthiş hatipliğinizle iki dakika içinde her iki tarafa
da cevap verirsiniz, ben buna inanıyorum. Buyurun, iki dakika.
7.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ile Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın sataşma nedeniyle yaptıkları
konuşmaları sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Cumhuriyet Halk Partisinin uygulamalarının
iktidar partisini rahatsız etmesi çok doğaldır, HDPyi
rahatsız etmesini de anlayışla karşılarız. Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak parlamenter demokratik sistemi
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sizi de rahatsız ediyor Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Bir tek seni anlayışla karşılayamıyorum işte, bir
tek seni şu Parlamentoda.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Bence sizi de rahatsız ediyor.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Seninki sataşma değil, sataşma bir ritüel de seninki tacize
giriyor.
BAŞKAN Sayın
Altay, siz Genel Kurula konuşun.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Seninki tacize giriyor.
BAŞKAN Sayın
Çavuşoğlu, siz de lütfen
Buyurun, devam edin.
ENGİN ALTAY (Devamla) Cumhuriyet
Halk Partisi demokrasiye inanan bir parti olarak 7 Haziran seçim
sonuçlarına da, 1 Kasım seçim sonuçlarına da saygılı
olmayı diskur edinmiş bir partidir. Elbette, 7 Haziran seçim
sonuçlarını Cumhuriyet Halk Partisi kadar diğer siyasi partiler
de iyi okuyabilselerdi
belki gerçekten 1 Kasım seçimlerine ihtiyaç olmayabilirdi.
Ancak, tabii, bir şey
daha var, büyük bir gasp olayına yol açan Sayın
Cumhurbaşkanı. Anayasada kendisine verilmemiş bir yetkiyi,
Anayasayı ve devleti âdeta babasının çiftliği gibi
-teşbihte hata olmaz- kullanan Sayın Cumhurbaşkanı,
Türkiyede, Balukenin dediği gibi, bir sivil darbe
mantığının sürecinin işlemesine yol açmıştır.
(CHP sıralarından alkışlar)
İstikşafi
görüşmelere katılmamızı doğru buluyoruz, bugün olsa
gene aynısını yaparız. Biz bu milletin, bu ülkenin, bu
halkın, bu devletin geleceğinden başka bir şey
düşünmedik. Biz o zaman dedik ki: Türkiyede 7 Haziranın
sonuçları şudur: Seçmen geniş tabanlı, uzlaşmacı
bir büyük koalisyon istiyor. Geniş tabanlı, yüksek profilli bir
hükûmete Türkiyenin ihtiyacı var, seçmenin mesajı budur. Seçmen
dedi ki: AKP, tek başına verdiğimiz yetkiyi kötüye
kullandı, ona verdiğimiz bu ehliyeti elinden alıyoruz. Hem
AKPye hem bize Uzlaşın da nasıl uzlaşırsanız uzlaşın.
dedi. Onun için uzlaşma kapısını açık tuttuk. Siyaset
açık kapı işidir. Bunu yapmaya da devam edeceğiz.
Sayın
Turan nitelikli muhalefetten bahsetti. Bunu söyleyecek son adam sensin. Son
adam derken dost olduğumuz için son adam diyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN
ALTAY (Devamla) Nitelikli muhalefeti bilmem ama
BÜLENT TURAN
(Çanakkale) Nitelikli muhalefet görmediniz ki siz.
ENGİN
ALTAY (Devamla)
Türkiye'nin acil ihtiyacı olan şey nitelikli bir
iktidardır.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Utanın, Türkiye'nin hâlinden utanın! (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Altay, teşekkür ederim.
On dakika ara
veriyorum birleşime.
Kapanma Saati: 16.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.41
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan
TÜRKMEN (Adana)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Önerinin
lehinde ikinci konuşmacı Antalya Milletvekili Sayın Gökcen
Özdoğan Ençtir.
Buyurun Sayın Enç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünkü grup
önerimizle çalışma saatlerimizi tekrar düzenliyoruz. Görüşmekte
olduğumuz AR-GE Kanunu diye adlandırılan kanunu inşallah
bugün yasalaştırmayı planlıyoruz. 24.00teki
çalışma saatini
97 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin bitimine kadar Genel Kurulun çalışmalarına
devam etmesini öneriyoruz. Kanunun tamamlanamaması durumunda, 12
Şubat Cuma günü saat 14.00te Genel Kurulun
açılışını yapıp kanun görüşmelerinin
bitirilmesine kadar Genel Kurulun çalışmasını planlıyoruz.
Bu vesileyle, grup önerimize destek istiyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.43
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan
TÜRKMEN (Adana)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Adalet
ve Kalkınma Partisi grup önerisinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Önerinin
aleyhinde ikinci konuşmacı Siirt Milletvekili Sayın Kadri
Yıldırımdır.
Buyurun
Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Yıldırım, biraz önce sizi salonda görmediğim için beş
dakika ara vermek zorunda kaldım. Onu bilginize sunayım.
KADRİ
YILDIRIM (Siirt) Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Buyurun.
KADRİ
YILDIRIM (Siirt) - Sayın Başkan, Meclisteki bütün
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî,
Meclisin kapalı veya açık olması sorunların çözümüne derman
olması bakımından önem taşıyor. Meclisin gerek
kapalı olduğu geçen hafta gerekse açık olduğu bu hafta ve
daha önceki haftalarda maalesef yine yaşanan çatışmalarda
onlarca insanımızı kaybettik. Burada hepsine Allahtan rahmet
diliyorum.
Dolayısıyla,
Meclisin burada çözüm mercisi görevini yerine getirmesi gerekiyor. Oysa,
Meclisimizin artık bu insanlarımızın ölmemesi için acilen
bir çözüm bulması gerektiğine sanırım herkes
inanmaktadır. Milletimizin vekilleri olarak, burada hatipler tarafından
bu insanlar için kullanılan bazı sıfatlardan yola çıkarak
ve bu sıfatlara takılarak zamanımızı kaybetmemeliyiz.
Örneğin, HDP'li bir vekil arkadaşımız gerilla veya
savaş kelimelerini kullandığı zaman, artık ondan
sonra söyleyeceği şeyler ne kadar önemli olursa olsun
dinlenmemektedir ve tepkiyle karşılanmaktadır. Bu kelimelerin
yer aldığı önergeler de bu kelimelerden dolayı reddedilmeye
yeterlidir. Oysa, Türk Dil Kurumunun çıkarmış olduğu
sözlüğe bakacak olursanız savaşın çatışma,
mücadele ve cidal, gerillanın da çete anlamında
kullanıldığı ve eş anlamlı olduğu görülüyor,
bunu göreceksiniz. Dolayısıyla çete denildiği zaman memnuniyet
duyacaksanız, gerilla denildiği zaman tepki göstereceksiniz,
aslında, bu iki eş anlamlı kelimeyi birbirinden tefrik etmemeniz
manasına geliyor. İster savaş denilsin, ister
çatışma; ister terörist deyin, ister gerilla, ortada
insanlarımızın hayatını kaybettiği bir cidal, bir
çatışma yaşanmaktadır. Bu çatışma devam
ettiği sürece insani ve İslami kurallar ayaklar altına
alınmakta, bunların hiçbiri değer bulmamaktadır. Cenazelere
işkence yapılmakta, siviller katledilmekte, hatta yaralılar
öldürülmektedir. Kim yaparsa yapsın bunların hepsi hem insani hem de
İslami prensiplere aykırıdır.
Çınarda PKKnin sebep
olduğu veya yaptığı bir eylemde siviller hayatını
kaybetti ve özür diledi. Aynı özrü sivilleri öldüren devletten de beklemek
kadar doğal bir hak yoktur ve halk bunu bekliyor.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Polisler ve askerler için de bir özür dilesin.
KADRİ YILDIRIM (Devamla)
- Hazreti Peygamberin savaş etiğini miras olarak devralan Hazreti
Ebubekir aynen şöyle diyor, orijinal ifadeleriyle: (
)(x)
Yani Yaralıyı öldürmeyin. (
)(x)
Çünkü artık onun bir parçası ondan değildir. Yani savaşma
yeteneğini kaybetmiştir. Dolayısıyla, yaralanan kim olursa
olsun öldürülmesi İslami ve insani prensiplere aykırıdır.
Ve yine Hazreti Ebubekir (
)(x) diyor
yani Kafaları koparmayın. Oysa, burada isim vermeyeceğim ama
ben, bir ilde öldürülen insanların kafalarının
vücutlarından koparıldığına şahit oldum. Kim
yaparsa yapsın, kime yapılırsa yapılsın, bunun
karşısında durmak gerekiyor. Öyleyse, barışın
sağlanması için acil bir şey yapması gerekiyor bu Meclisin.
HALİL ETYEMEZ (Konya)
Durun o zaman PKKnın karşısında. Niye durmuyorsunuz?
KADRİ YILDIRIM (Devamla)
- Zira, ayette de deniliyor: Eğer müminlerden iki taife
savaşırsa üçüncü bir taraf onların arasını bulsun,
onları barıştırsın. Bu taifeler kim olursa olsun,
mümin olarak nitelendiriliyor ve şu anda Türkiye bir İslam ülkesi
olduğuna göre çatışanlar kim olursa olsun her iki taraf da
mümindir. Dolayısıyla, yüce Meclise düşen görev bu asli
fonksiyonunu yerine getirmesidir. Ve yine dolayısıyla, ister HDP
olsun ister AK PARTİ ister CHP ister MHPli kardeşlerimiz olsun; bu
yangına, bu ateşe bir su dökmeleri gerekmektedir.
Özellikle MHPli
kardeşlerime sesleniyorum. Bölgede sizin hakkınızda oluşan
yanlış imajı silin ve barış için devreye girin.
Bakın, burada
Allahın selamını birbirimize vermekten çekiniyoruz, korkuyoruz;
bunun mutlaka giderilmesi gerekir, normale dönmesi gerekir, MHPli
kardeşlerimizin inisiyatif alması gerekir.
Biz şuna inanıyoruz
ki öldürmekle ne asker ve polis biter ne de onlarla savaşanlar biter ve
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
PKKya söyle bunu.
KADRİ YILDIRIM (Devamla)
şunlara da inanıyoruz: Öldürülen, şehit olan her polisin ve askerin
yerini geride kalan onlarca asker ve polis doldurduğu gibi, onlarla
çatışanlardan da birisi öldüğünde, onların da yerini
dolduracak onlarca insan vardır. Dolayısıyla, bunun önünün
alınması gerekir, bunun reçetelerinin sunulması gerekir.
Bir polis ve askerimiz
şehit edildiğinde, ailesi ve sevenleri Şehitler ölmez.
sloganını atıyorlar ve onlarla çatışan birisi
öldürüldüğünde de aynı şekilde ailesi ve sevenleri
Şehitler ölmez.in Kürtçe eş anlamlısı olarak (
) (X) diyorlar. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
KADRİ YILDIRIM (Devamla)
Bu ne biçim bir sistemdir, bu ne biçim bir usuldür ki her iki taraf da
Şehitler ölmez. veya (
) (X) diyor.
Öyleyse birbirimize laf atmak yerine, birbirimizi dinlememek yerine, acil çözüm
bekleyen bu soruna bir reçete sunmamız gerekir diye düşünüyorum. Bu
iş öldürmekle bitmiyor; otuz kırk yıldır bitmedi, otuz,
kırk bin yıl da sürse yine bitmeyecek.
AK PARTİli
kardeşlerime de şunu söylüyorum: Bir suçluluk psikolojisinden
kendinizi kurtarın. Kısmen CHP, kısmen de MHPli vekillerimiz,
sizi başlatmış olduğunuz barış, çözüm sürecinden
dolayı bugün gagalamaktadır ve siz de başınızı
öne eğmektesiniz. Bana göre, iftihar etmeniz gereken bir süreci
başlattınız ve bana göre, sizinle o süreci başlatanlar da
iftihar edilecek bir şey yaptılar. Eğer araçta bir
yanlışlık varsa, kullanılan yöntemlerde bir
yanlışlık varsa bunun yeri veya çaresi bu sorunu ele almaktan,
müzakere etmekten uzaklaşmak değil, bu yanlış yöntem ve
araçları müzakere etmek, yerine doğru yöntem ve araçları ikame
ederek tekrar bu kardeş kavgasını sona erdirmektir. Yoksa,
psikolojik bir handikaba girmiş gibi bir hâletiruhiyenizi görmek gerçekten
endişe veriyor.
Tekrar söylüyorum, bu süreç
kardeş kanını durdurdu, sonuna kadar arkasında
durmanız lazım. Eğer yöntemde ve araçta bir hata, bir eksiklik
varsa buyurun gelin, 4 parti olarak birlikte bunu telafi edelim, birlikte bu
kardeş kavgasını durduralım. Bunun dışında
bir çaremiz yok.
Tekrar hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yıldırım.
Sayın Çakır
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan, Kadri Hoca konuşmasında AK PARTİlileri
suçluluk psikolojisi içerisinde olmakla itham etmiştir. 69a göre söz
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
İki dakika süre
veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
8.- Tokat Milletvekili Coşkun
Çakırın, Siirt Milletvekili Kadri Yıldırımın AK
PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Kadri Hoca, daha evvel de
söylediğim gibi, söyleyeceğim cümleyi çok fazlasıyla iyi
anlayacak bir Hocamızdır. Şecaat arz ederken merdikıpti
sirkatin söyler. der eskiler. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Hocanın söylediği tam da buna tekabül etmektedir.
Ne demek suçluluk psikolojisi içerisinde olmak? Eğer bizimle ilgili böyle
bir şey söylüyorsa, biraz da espri yapayım, dolma yiyen körün
karşısındakiyle ilgili kanaati gibidir bu. Zira, kendisi öyle
yediği için başkasının da dolmayı öyle yediğini
düşündüğünden.
Değerli arkadaşlar,
elbette söylemeye hacet yok ama suçluluk psikolojisi içerisinde değiliz.
Öte taraftan, Kadri Hoca öteden beri burada bir dil kullanmaktadır.
Kullanmış olduğu dil, din dilidir. Din dili, esas
itibarıyla, çok hassas kullanılması gereken bir dildir, sadra
şifa bir dildir; kaynaştırıcı, birleştirici bir
dildir. Ancak, bu dili yeterince dikkatli kullanmazsanız, özen
göstermezseniz son derece tehlikeli kanalları açmış olursunuz.
Örnek, Kadri Hocamın vermiş olduğu cümle. Hazreti Ebubekir,
Hazreti Peygamber ve diğer takipçileri -tırnak içerisinde-
savaşta savaşılan insanlara karşı yapılacak ya da
yapılması gereken muameleyi tanımlarken, Kadri Hoca onun elbette
müşriklere karşı yapılan bir muamele olduğunu çok iyi
bilir. Şimdi, kendiliğinden burada PKKlıları peşinen
müşrik ilan etmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Onun için söylüyorum, bu dili kullanırken hassas olmak ve özen göstermek
gerekir diye.
Değerli Hocam, ister
ayet ister hadis ya da özetiyle söylemek gerekirse, nas olsun, bunları
kullanırken lütfen özen gösterelim. Şu anda da kullanmış
olduğumuz bu dil, birleştirmeye, kaynaştırmaya katkı
sağlamıyor. Hocadan bunun bitmesi için, bu sorunun bitmesi için ne
yapmak gerekir, bunu beklerdim.
Saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Çakır.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Sayın Başkan
BAŞKAN Grup adına
mı söz istiyorsunuz?
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Bizim gruba da sataşma var.
BAŞKAN Grup
adına, yetkiniz var.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Evet.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Aydın.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
MHP de çözüm sürecinin bir tarafından gagalayarak... diyerek bir
sataşma var.
BAŞKAN Yani,
aslında konuşmacı MHP yangına su dökmeli. diye bir
öneride bulundu.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Siz öyle anlamış olabilirsiniz Başkanım. Biz bunu
sataşma olarak addettik. Müsaade ederseniz
BAŞKAN
Yanlış bir intibayı gidermek zorunda. dedi ama bunu
sataşma olarak algılıyorsanız Buyurun Sayın
Aydın.
İki dakika
9.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydının,
Siirt Milletvekili Kadri Yıldırımın AK PARTİ grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; gerçekten
birkaç gündür böyle enteresan bir savunma mekanizması oluşturuluyor.
Dün de aynı şeylere benzer ifadeler kullanıldı. Yani,
burada bizim bağlı olacağımız yegâne kurallar Anayasa
ve İç Tüzük. Biz yeminimizi Anayasadan aldığımız
ilkeler doğrultusunda yaptık ve gerçekten ona bağlı
kalacağımıza da yüce Türk milleti önünde yemin ettik.
Şimdi, zaman zaman bu Anayasa ve İç Tüzüke aykırı ifadeler
kullanılırken savunma mekanizması olarak ta 1150den, Sultan
Sencerden, efendim, Osmanlıdan, efendim, işte, cumhuriyetten önceki
dönemlerde bölgesel ad olarak kullanılan, işte, Kürdistandı,
Lazistandı referansları vererek, gerçekten, ilme, mantığa,
bilgiye aykırı birtakım savunma mekanizmaları
geliştiriliyor.
Burada da, bakın,
Milliyetçi Hareket Partisinin duruşu bellidir. Az ya da çok, biz her zaman
hakkı söyledik, hakkı savunmaya devam edeceğiz, tek bile kalsak
şu yüce Meclis çatısı altında. Biz çözüm sürecine hiçbir
zaman Hak bir süreç. demedik, Bu bir çözülme süreci. dedik. Ve dedik ki:
Ey Hükûmet, böyle bir tuzağa düşmeyin, yılanla torbaya
girmeyin. PKKyla çözüm olmaz. Varlık nedenini hiçbir terör örgütü yok
saymaz, ortadan kaldırmaz. Bu bir zaman kazanmadır, bu bir palyatif
çözüm arayışıdır, efendim, bu bir aşıdır,
can suyu istemedir, bu can suyunu vermeyin. Ama, maalesef, bu süreci
başlattınız ve kendi ifadelerinizle, onlar zaman kazandı,
efendim, bölgesel birtakım güçler elde ettiler çıkardığınız
yasalarla ve ilçelerimizi, sokaklarımızı mayınladılar,
depoladılar, silahlandırdılar. Ve daha sonrasında da bu,
bizim ifade ettiğimiz öngörümüzle, kana dönüştü.
Dolayısıyla, biz dün de buna Çözüm. demedik, Çözülme, ihanet.
dedik; bugün de aynı şeyi diyoruz.
Saygılarımla. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - Sayın Başkan
KADRİ YILDIRIM (Siirt) -
Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın
Yıldırım
KADRİ YILDIRIM (Siirt) -
AK PARTİli hatip arkadaşımızın, grup başkan
vekilimizin bir sataşma demesek de
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - Sataşma var ya.
KADRİ YILDIRIM (Siirt) -
Cevap gerektiren bir durum var.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) -
Hocam, Sataşma. de.
KADRİ YILDIRIM (Siirt) -
Sataşma sayılır.
BAŞKAN - Açıklama
mı yapmak istiyorsunuz?
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) -
Ürkek davranmayın, Sataşma. deyin.
KADRİ YILDIRIM (Siirt) -
Benim, özellikle, o kullandığım terminolojiyle alakalı
mutlaka cevap vermem lazım.
BAŞKAN - Açıklama
yapmak istiyorsanız yerinizden söz vereceğim.
KADRİ YILDIRIM (Siirt) -
Açıklama yapacağım.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
- Sataşma var Başkanım.
BAŞKAN - Sataşmaysa
buradan.
KADRİ YILDIRIM (Siirt) -
Sataşmadan dolayı
HAYDAR AKAR (Kocaeli) -
Doğru bir dil kullanılmadığını söyledi.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - Sataşma var Sayın Başkan.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) -
Sataşma
ENGİN ALTAY
(İstanbul) - Çok açık sataşma var.
KADRİ YILDIRIM (Siirt) -
Sataşmadan dolayı kürsüye, eğer izin verirseniz.
BAŞKAN - Peki, buyurun.
İki dakika
Bu kürsüde konuşmak çok
seviliyor.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) -
Hocam, sizi dinlemekten zevk alırım.
KADRİ YILDIRIM (Siirt) -
Sağ olun, teşekkürler.
10.- Siirt Milletvekili Kadri
Yıldırımın, Tokat Milletvekili Coşkun
Çakırın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
KADRİ YILDIRIM (Siirt) -
Evet, tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bir kere, ben hiçbir tarafa
müşrik, öbür tarafa mümin gibi yanlış anlaşılmaya
yol açacak bir şey kullanmadım. Ben iki mümin taraf dedim dikkat
ederseniz. Asker ve polis tarafı için de mümin, onlarla
çatışanlar için de mümin dedim ve ayette bu iki taifenin
kastedildiğini söyledim. Çünkü, öldürülen asker ve polislerin de
namazı kılınıyor, onlarla çatışanların da
namazı kılınıyor. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Kılınmıyor.
KADRİ YILDIRIM (Devamla)
Öldürülen polis ve askerin de üzerinde, cenazelerinin üzerinde Kur'anlar,
Yasinler, hatimler indiriliyor, okunuyor, onların da üzerinde, cenazeleri
üzerinde, kabristanlarında aynı uygulama yapılıyor.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) PKK bayrağı
asılıyor.
KADRİ YILDIRIM (Devamla)
Dolayısıyla, asla ve kata
hiçbir tarafı müşrik veya öbür tarafı mümin gibi bir
terminolojinin içerisine düşmedim. Ben yıllarımı bu
işe vermişim, terminolojiyi iyi kullanmasını bilirim,
ayetlerden de, hadislerden de çok iyi anlıyorum. Kürdistan medreselerinde
yedi yıl okudum, ilahiyatı okudum, master ve doktorayı
ilahiyatta yaptım. Bana göre, bu terminolojiyi sağa sola çekmektense
muhtevasına eğer kulak verirseniz ve gereğini yaparsanız
son derece daha yararlı olur diye düşünüyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Hocam, Hazreti Peygamberin ve Hazreti Ömerin muhatabı kimdir?
KADRİ YILDIRIM (Devamla)
Asla böyle bir kategori yok. Ha, eğer örneklik açısından
söyleyecek olursanız Hazreti Peygamberin ve onun raşit halifelerinin
uygulamaları, asrısaadeti her zaman bizim için örnektir ama
Emevilerden itibaren, sosyal adaletten uzak, cariyeleştirici,
köleleştirici, saraycı bir zihniyeti de kabul etmiyoruz. Bu,
İslamla da uyuşmuyor; bu, İslama da aykırıdır.
Ama, Hazreti Peygamberin -asrısaadetin- ve dört halifenin uygulamaları bizim için örnektir, insani
evrensel değerler taşımaktadır. Bunları her zaman dile
getirmekte de asla bir beis görmüyoruz, yorulmayacağız da ve bu soruna
bir çözüm buluncaya kadar da burada size hitaben konuşmaya devam
edeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Yıldırım.
KADRİ YILDIRIM (Devamla)
Siz sataşsanız da, laf atsanız da biz bunu gerçek bir
şekilde dillendirmeye devam edeceğiz.
BAŞKAN Sayın
Yıldırım, teşekkür ederim.
KADRİ YILDIRIM (Devamla)
MHPli arkadaşlarımızla, kardeşlerimizle ilgili
söylediklerimin de arkasında duruyorum. Mutlaka onların da bir
şekilde bu sürece olumlu manada müdahil olmaları gerektiğine
inanıyorum.
BAŞKAN Sayın
Yıldırım, teşekkür ederim.
KADRİ YILDIRIM (Devamla)
Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Kadri Hocam, Peygamberin ve Ebu Bekirin verdiğiniz örnekteki
muhatabı kimdi, bunu söyleyin, yeter.
BAŞKAN Sayın
Çakır
KADRİ YILDIRIM (Siirt)
Tamam.
BAŞKAN Lütfen siz
yerinize buyurun.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Kimdir muhatabı?
BAŞKAN Sayın
Çakır, söz talebiniz varsa bunu bana yapın, kişiye değil,
lütfen.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Yok efendim.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş önergesini şimdi oylarınıza sunacağım:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler (Devam)
2.- Başkanlığın, İzmir
Milletvekili Selin Sayek Bökenin Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden
istifasına ilişkin önerge yazısı (4/13)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, İzmir Milletvekili Sayın Selin Sayek Bökenin Plan
ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin
yazısı 11/2/2016 tarihinde Başkanlığımıza
ulaşmıştır.
Bilgilerinize sunuyorum.
Gündemin Seçim
kısmına geçiyoruz.
X.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN - Plan ve Bütçe
Komisyonunda boş bulunan Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik
için Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan,
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/540) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 97) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Dünkü birleşimde İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen
tasarının birinci bölümünde yer alan 2nci maddesi üzerinde Gaziantep
Milletvekili Mahmut Toğrul ve arkadaşlarının önergesinin
oylama işleminde kalınmıştı.
Önergeyi hatırlatmak
için tekrar okutup oylarınıza sunacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken (Diyarbakır) ve arkadaşları
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Başkan, niye
Konuşmacı falan yok mu?
BAŞKAN Konuştu
dün, dün konuştu oylamasında kalmıştık.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Tamam.
BAŞKAN Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/540
esas numaralı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
2nci maddesinde geçen tabi ifadesinin bağımlı şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mevlüt Karakaya
(Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge üzerinde
Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya konuşacak.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEVLÜT KARAKAYA (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2nci maddesiyle
ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu önerge
üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, elimizdeki kanun tasarısının 2nci maddesiyle,
278 sayılı TÜBİTAK Kanununun 2nci maddesinin birinci
fıkrasının (j) bendi üzerinde düzenleme, değişiklik
önerilmektedir. Bu değişiklikle, biliyorsunuz, 2004 yılında
çıkarılan 5102 sayılı Kanunla yükseköğrenim gören
öğrencilere burs verme yetkisi tüm kamu kurumlarından ve özel
kuruluşlardan alınarak Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna
verilmişti. 2004 yılında AKP tarafından hayata geçirilen bu
uygulama neticesinde, öğrencilerimizin iki ayrı kurumdan yardım
ve destek alması engellenmiş, TÜBİTAKtan başarı bursu
alan öğrencilerimizin YURTKURdan aldığı yardımlar
otomatik olarak kesilmişti. On iki yıl boyunca AKP hükûmetleri
başarı bursu alan öğrencileri bir nevi
cezalandırmıştır. Bu yanlış politika,
yükseköğrenimdeki öğrencilerimizin proje üretmelerine ve kendilerini
geliştirmelerine engel olmuştur. Araştırma geliştirme
faaliyetleri teşvik edilmek bir yana, âdeta öğrencilerimiz için
kaçınılması gereken bir alan hâline dönüşmüştür. On
iki yıl gecikmeli de olsa bu yanlış uygulamadan vazgeçilmesini
olumlu buluyoruz. İhtiyaç sahibi öğrencilerimizin desteklenmesi,
yüksek başarı gösteren öğrencilerimizin ayrıca
ödüllendirilmesi konusunda ilgili tasarı maddesini destekliyoruz. Fakat
burada dikkat edilmesi gereken husus, gerek YURTKUR gerekse TÜBİTAK
tarafından verilecek yardım ve desteklerin adalet ve hakkaniyet
esaslarına uygun olarak dağıtılması gerektiğidir.
Geçmişte Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri dönemindeki
yaşanan sınav skandalları, işe girişlerde yapılan
hile ve iltimaslar, sahte diploma ve başarı belgesi rezillikleri
toplum üzerinde, başta da gençlerimiz üzerinde başarılı ve
dürüst olmanın değil, hilebazların, düzenbazların, hak
tanımaz, hukuk bilmezlerin kazandığı düzen
algısını oluşturmuştur. Bunun en kötü yanı da
gençlerimizin devlete, siyasete olan güven duygusunun yok olmasıydı.
Yardımların gerçekten ihtiyacı olan, ödüllerin ise
başarıyı hak eden öğrencilere verilmesi, takibinin mutlak
suretle yapılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
maalesef, ülkemizde on dört yıldır bilime, bilişime,
teknolojiye, AR-GEye yapılan yatırımlar gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelere nispeten çok düşük durumdadır. Bundan
dolayı, yeni Türk markaları yaratılamamakta, mevcut
markalarımız küresel piyasalarda tanınmamaktadır. Biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bilime, teknolojiye yapılacak
yatırımları destekliyoruz. Bunun yanında, başta
savunma sanayisine yönelik tedarikler olmak üzere, tüm kamu
kurumlarının tedarik politikalarının AR-GEye dayalı
olması gerektiğini defalarca söyledik, bu bağlamda kanun
tasarısını olumlu fakat yetersiz bulduğumuzu da bir kez
daha ifade etmek istiyorum.
Ülkemizin gelişmesi,
refahı için çıkarılan kanunların, oluşturulan
stratejilerin, hazırlanan eylem planlarının kâğıt
üzerinde kalmaması ve bir an önce uygulamaya konulmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddede üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesinde
yer alan "üç yıl" ibaresinin "dört yıl" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Mahmut
Toğrul Mehmet
Emin Adıyaman
Diyarbakır Gaziantep Iğdır
Hüda
Kaya Behçet
Yıldırım
İstanbul Adıyaman
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/540
esas numaralı Kanun Tasarısının 3üncü maddesinde geçen
"yedi yıl içerisinde" ibaresinin "beş yıl
içerisinde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu Emin
Haluk Ayhan Celal
Adan
Hatay Denizli İstanbul
Mustafa
Mit Ruhi
Ersoy Nuri
Okutan
Ankara Osmaniye Isparta
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
3üncü maddesi ile düzenlenen 2547 sayılı kanunun 3üncü maddesinin
birinci fıkrasına eklenen (y) bendine
"eczacılıkta" ibaresinden önce gelmek üzere "endüstri
mühendisliğinde, işletmede, mimarlıkta, psikolojide,
sosyolojide ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Didem
Engin
Denizli Kocaeli İstanbul
İrfan
Bakır Akif
Ekici Tur
Yıldız Biçer
Isparta
Gaziantep Manisa
Orhan
Sarıbal
Bursa
BAŞKAN Okunan son
önergeye Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer
konuşacak.
Buyurun
Sayın Biçer. (CHP sıralarından alkışlar)
TUR YILDIZ BİÇER
(Manisa) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın milletvekillerim,
sözlerime başlamadan önce hepatit C konusuna ilişkin bir görseli
sizlerle paylaşmak istiyorum.
(Hatibin elektronik cihazla
bir ses kaydı dinletmeye başlaması)
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Başkanım, böyle bir usul var mı?
BAŞKAN Sayın
Biçer, ben size söz verdim, orada söylenenleri siz ifade edebilirsiniz, zaten
anlaşılmıyor hiçbir şekilde.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Hiçbir şey anlamıyoruz Sayın Vekilim.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun)
Anlamıyoruz.
BAŞKAN -
Dolayısıyla da bir işlem yapabilmem mümkün olamayacak.
İSMAİL TAMER
(Kayseri) Böyle bir yöntem yok Başkan, anlamıyoruz da zaten.
TUR YILDIZ BİÇER
(Devamla) Sesi artırabilirseniz Başkanım.
BAŞKAN Ses yeteri
kadar artmış vaziyette. Siz anlatırsanız çok daha iyi olur,
ben size söz verdim.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sizi dinleyelim, sizi.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Dinlemek istiyoruz, anlamıyoruz.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sizi dinlemek isteriz, sizi.
TUR YILDIZ BİÇER
(Devamla) Anlatacağım izin verirseniz.
BAŞKAN Sayın
Biçer, lütfen
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Böyle bir usul yok.
TUR YILDIZ BİÇER
(Devamla) Dinleyebilirseniz çok sevinirim.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sizi dinlemek istiyoruz, anlamıyoruz onu.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sizi dinlemek istiyoruz, sizden duymak istiyoruz.
BAŞKAN Şu anda
hiçbir şey anlaşılmıyor yaptığınız
dinletiden, ben de bir şey anlamıyorum ve işlem yapma
gereği olup olmayacağını da bilemiyorum.
TUR YILDIZ BİÇER (Devamla)
Bakın, izin verirseniz çok memnun
BAŞKAN - Siz
söyleyebilirsiniz, dinletmeye gerek yok, ben size söz verdim.
TUR YILDIZ BİÇER
(Devamla) - Ben konuşuyorum videoda.
Teşekkür ederim
Başkanım.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sizi dinlemek isteriz sizi, konuşmacı olarak.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Böyle bir usul yok Sayın Başkanım.
BAŞKAN Burada sözlü
olarak konuşabilirdiniz veya da yazılı olarak verseydiniz
Sayın Biçer.
(Hatibin elektronik cihazla
bir ses kaydı dinletmeye devam etmesi)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Makineyi
değil de hatibi dinlemek isteriz.
BAŞKAN - Sayın
Biçer, lütfen
TUR YILDIZ BİÇER
(Devamla) Peki, tamam.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan, makineyi değil hatibi dinlemek istiyoruz.
TUR YILDIZ BİÇER
(Devamla) - Devam
Bitiyor zaten.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Sayın Başkanım, İç Tüzükte böyle bir usul yok.
BAŞKAN Sayın
Biçer, lütfen siz sözlü olarak ifade eder misiniz söyleyeceklerinizi, ben size
söz verdim.
Buyurun.
TUR YILDIZ BİÇER
(Devamla) Sayın Başkan, sayın vekillerim; ülkemizde
sağlık politikası önce bireyi, sonra aileyi, sonra da toplumun
her kesimini maddi ve manevi yönden tahrip eden bir noktaya doğru
hızla ilerliyor. Bu saydıklarım içinde ciddi bir kesimi de
hepatit C hastaları ve onların çevresindekiler oluşturuyor.
Hepatit C tedavisinde kullanılan yeni kuşak antiviral ilaçlar 2015
yılında Sağlık Bakanlığı tarafından
ruhsatlandırılmasına rağmen Sosyal Güvenlik Kurumunun ödeme
listesine hâlâ alınmamıştır. Ülkemizde görmezden gelinen ve
sayıları her geçen gün artan 35 bin kayıtlı hepatit C
hastası var. Bu sayı sizlere çok küçük gelebilir ama acı,
rakamlarla açıklanamayacak kadar büyük aslında. Ülkemizde
hastalığını bilmeden yaşayan 500 bin civarında
hepatit C hastası var. Bu, hepatit C ile yaşayan 500 bin kişide
karaciğer sirozu ve karaciğer kanseri gelişebilir demek. Hepatit
C hastalığının göz ardı edilen dramatik bir yönü daha
var: Hastalığın fark edilmesinden sonra kişi toplum
tarafından tamamen soyutlanıyor. Sosyal bir sorun hâline gelen bu
durum birçok aileyi olumsuz yönde etkiliyor ve boşanmalar ortaya
çıkıyor. Hepatit C hastaları evlerinde, iş yerlerinde,
okulda, sokakta rahat hareket edemez hâle geliyorlar. Gündelik hayatın,
iş hayatının içinde arkadaşa, eşe, çocuğa ve
diğer bireylerine karşı bir kabul edilme savaşı
veriyorlar. Bu yüzden, hastalıklarını çok fazla insana
bulaştırma riskini de taşıdıklarını fark
edemiyorlar. Bu da ülkemizde hastalığın yayılmasına ve
sorunun büyümesine neden oluyor. Yeni kuşak antiviral olarak
isimlendirilen bu ilaçların bir kutusu 40 bin TL. Tam bir kür için 3 kutu
ilaç kullanmak gerekiyor, toplamda tedavinin gideri 120 bin TL oluyor. Sosyal
Güvenlik Kurumu bu ilaçların bedelini ödemiyor ancak hastalık siroz
nedeniyle karaciğer nakline ya da karaciğer kanseri evresine geldiği
zaman tedavi giderlerini karşılıyor. İşin trajikomik
olan yanı, Sosyal Güvenlik Kurumunun karaciğer naklinde ödediği
miktarın 110 bin TL, artı hastanın yaşadığı
her yıl başına 20 bin TL; karaciğer kanserinde ise toplamda
150 bin TL olması. Sağlık Bakanlığı ve Sosyal
Güvenlik Kurumu vatandaşımızın sağlıklı
yaşam hakkını hiçe sayarak tamamen tasarruf boyutuyla bakmakta.
Buradan Sağlık Bakanımız Sayın Müezzinoğluna ve
Hükûmetin sağlık politikasını yürütenlere sesleniyorum.
Devlet daha fazla gecikmeden ve ek düzenleyici engeller koymadan, 500 bin
hepatit Cli vatandaşımızın sofosbuvir dâhil
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TUR YILDIZ BİÇER
(Devamla) -
diğer yeni ilaçlara ulaşmasını sağlamak
üzere acil olarak hareket geçmelidir.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Biçer.
TUR YILDIZ BİÇER
(Devamla) Binlerce hastayı aylarca, yıllarca bekleten
bıktırıcı bürokratik kurul toplantıları yerine,
hasta için hayati önemde olan bu ilaçların ödemesi devlet tarafından
yapılmalıdır.
BAŞKAN Sayın
Biçer, teşekkür ederiz, süreniz bitti.
TUR YILDIZ BİÇER
(Devamla) Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
FUAT KÖKTAŞ (Samsun)
Sayın Hatip, bize alet dinletene kadar bunları anlatsaydın ya.
TUR YILDIZ BİÇER
(Devamla) Eğer dinleme nezaketinde bulunsaydınız videodaki de
benim sesimdi ve görseller daha çarpıcıydı.
Çok teşekkür ediyorum
dinlediğiniz için.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Biçer.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
(1/540) esas numaralı Kanun Tasarısının 3üncü maddesinde
geçen "yedi yıl içerisinde" ibaresinin "beş yıl
içerisinde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ruhi
Ersoy (Osmaniye) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy konuşacak.
Buyurun Sayın Ersoy.
(MHP sıralarından alkışlar)
RUHİ ERSOY (Osmaniye)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; AR-GE üzerine
yapılan bu tartışmayı hayırlı bir
çalışma olarak buluyoruz öncelikle. Bu konuda da olumlu
görüşümüz olmakla beraber, birtakım tavsiyelerimiz olacak, bunlara
dikkat edilmesi tarafımızca, grubumuz tarafından da önemle
istirham edilir.
Özellikle, Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanımız, TÜBİTAK Başkanımız
buradalar, Türkiyedeki bilim politikası eşittir pozitif bilimler ve
teknoloji olarak algılayan anlayıştan bir kere kurtulmak
gerekiyor. Bilim, aynı zamanda sosyal bilimdir. 19uncu yüzyılın
pozitivizm anlayışında ortaya çıkan seküler aklıyla
pozitif bilimler çok gelişmiş ama sosyal bilimler metodoloji olarak
pozitif bilimlerin taklidinde kaldığı için kendine ait bir üslup
geliştirememiş. Türkiyede, Türk üniversitelerinde bugün çok
hatırlı, güzel bölümler var fakat bölümler tezlerini, akademik
çalışmalarını ve çıktılarını Toplumun
hangi sorununa çözüm üretti acaba? diye istatistik çalışma
yaptığımızda sağlıklı cevaplar
alamıyoruz. İlim, hikmet olup raflarda sınırlı
kalıyor, akademik çalışma ve bilimsel çalışma
yapanlara unvan veriyor ama hizmet olup eyleme dönme noktasında büyük bir
problem yaşıyor. Dolayısıyla, bugün itibarıyla Bilim
ve Teknoloji Bakanımıza ve TÜBİTAK Başkanımıza
pozitif bilimlerle eş zamanlı olarak sosyal bilimlerin de bilim
programı içerisinde toplumsal sorunlara ve taleplere çözüm üretebilir bir
hâle gelebilmesini, tartışmasını teklif ediyoruz. Bu konuda
gelişmiş ülkelerin yaptıkları işlere bakarsanız
-çeşitli vesilelerle oralarda çalışan sosyal bilimci arkadaşlarımız
var- yani dünya politikalarını, emperyal politikalarını
belirlemek için antropolojiyi, folkloru, Türkolojiyi nasıl
kullandıklarını ve beraberinde nasıl bir kültür
programı yaptıklarını görürler.
Bir başka husus, bilim
için zeminin, ortamın ve bilim adamı profilinin ortaya
çıkması için toplumda genel anlamda adanmış insan
hikâyeleri profilleri sorunumuz var. Dün, Sayın Cumhurbaşkanı
öğretmen atamalarında, adanmış insan hikâyelerinin
olması için göreve giden arkadaşların bölgede
kalmasını tavsiye ediyor ama uygulanan siyasi program ve Hükûmet
politikası köşe dönmece ve kısa süreçte müteahhitleşmeyi
teşvik ettiği ve akademik anlamda çalışma yapanların
dahi çalışmasını bırakıp zengin olma mücadelesine
girdikleri bir ortamı da beraberinde getiriyor. Yani Hükûmet olarak ortaya
koyduğunuz çalışmalarda değer üretmiş bilim, sanat
insanlarının, değer üretmiş fikir insanlarının
çocuklarını siyaseten listelerinize alıp Meclise
taşımanız yetmiyor, onların ürettikleri bilimsel
çalışmaları, sanat ve felsefe tartışmalarını
politik dile dönüştürebilecek fikir hürriyetini tartışabilecek
bir programa getirmek gerekiyor.
Evet, sosyal bilim
liselerinin açılmasını, sosyal bilim merkezli bir üniversitenin
kurulmasını hayırlı işler olarak gördük onlara verilen
isimlendirmeler dâhil. Ama, ne oldu? Bu ülkede bir sosyal bilim üniversitesi
vardı. Sosyal bilim liselerinin akıbeti ne oldu? Bu ülkenin zeki,
çalışkan, dereceli çocuklarının tamamı fen lisesi
tercih edebilir noktadaydı. Şimdi, biz aynı zamanda bu
Parlamento grafiğinde de ve Türk siyasetinde de, devlet aklında da
sosyal bilimde zeki çocukların okuması ve disiplinler arası
yaklaşımlarla konulara yaklaşmasının ülkemizin
sorunlarını çözme noktasında çok daha hayırlı
işler yapacağını düşünüyoruz ve özellikle bu yasada
yedi yıldan üç yıla çekilmesi meselesini genç bilim
insanlarını teşvik olarak, iyi bir çalışma olarak
görüyoruz. Fakat üniversitelerde var olan 50/d sorunuyla ilgili
iyileştirme girişimlerinin devamını sadece üniversite
yönetimlerine bırakmayarak inisiyatifi üniversite yönetimlerinden
alıp akademik çalışma yapan 50/dli öğrencilere kadro
imkânlarının da kendilerine- temin edilebileceğini ifade
etmemiz lazım.
Bir de çekinmeyelim,
bendendir değildir ayrımını yapmayalım, bilimsel
birikimi olan, özellikle sosyal bilimsel birikimi olan, değer üreten
insanları -sizden olmasa da görüşleriyle- ortamlara davet edip onlardan
istifade edelim. Başka Türkiye olmadığını, Türk
kültürünün ve Türk-İslam medeniyetinin bu manada estetik ve ince
işçiliğini yapan çok değerli milliyetçi entelektüellerin
varlığını hatırlatır, bu kapsamdaki
çalışmaları yaparken bu birikimi işe koşma noktasında
taassup sahibi olmadan millete hizmette Milliyetçi Hareket Partisi her zaman
için hazırdır fakat bunları siyasal alanda istismar malzemesi
yapmanın da çok ötesinde düşünmektedir diyor, huzurunuzdan
saygıyla ayrılıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3üncü
maddesinde yer alan üç yıl ibaresinin dört yıl olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Behçet
Yıldırım (Adıyaman) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Adıyaman Milletvekili Sayın Behçet Yıldırım
konuşacak.
Buyurun Sayın
Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Başkan, bu arada size
geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim.
BEHÇET YILDIRIM (Devamla)
Çok şanslısınız çünkü iyi bir tedavi süreci
yaşadınız, birkaç yıl sonra bu güzel tedaviyi göremezsiniz.
BAŞKAN Bu güzel
BEHÇET YILDIRIM (Devamla)
Tedaviyi, bu güzel tedaviyi göremezsiniz çünkü tıpta kalite gittikçe
düşüyor.
BAŞKAN Hiç kimse hastalanmasın,
hiç kimse dermansız dert yaşamasın.
BEHÇET YILDIRIM (Devamla)
İnşallah, inşallah.
Evet, korkarım bu
gidişle, bu anlayışla iyi hekim yetişmesi güçleşecek,
özellikle üniversitelerde, araştırma hastanelerinde, devlet
hastanelerinde gün geçtikçe kalitenin düştüğü bir gerçek.
Söz aldığım
3üncü madde şöyle: Doktora Sonrası Araştırma: Doktora ile
tıpta, diş hekimliğinde, eczacılıkta ve veteriner
hekimlikte uzmanlık veya sanatta yeterlik eğitimi sonrasındaki
yedi yıl içerisinde bir yükseköğretim kurumunda azami üç yıl
süre ile gerçekleştirilen araştırma yoluyla deneyim
kazanımıdır.
Şimdi, bunun özü,
kaynağı YÖKe dayanıyor arkadaşlar. Her kesimin, hepimizin
sürekli eleştirdiği YÖKe yama şeklinde bir bent eklenmiş.
Son söyleyeceğim cümleyi başta söyleyeyim: Gelin, hep beraber
eleştirdiğimiz bu faşist 12 Eylül Anayasasını, YÖK'ü,
Yüksek Seçim Kurulunu kaldıralım; yerine özgür, çağdaş,
insan haklarına saygılı bir anayasa yapalım. YÖK'ün de
üniversitelerimizin de bilim adamlarımızın da üniversite
çalışanlarının da öğrencilerin de bilimin de önünü
açalım, ufuklarını genişletelim diyorum. Herkes özgürce
ilimlerini yapsın, araştırmalarını yapsın,
fikirlerini savunsun diyorum.
Daha önce yarı özerk
olan üniversiteler bugün tek elden yönetilmektedir. Rektörlük seçimleri
yapılıyor; liyakate bakılmaksızın,
aldığı oya bakılmaksızın, iktidara yakın,
biat edenler rektör olarak atanmaktadır. Örneğin, İstanbul
Üniversitesi rektörlük seçimlerinde iki dönemde de en fazla oyu alan, gerçek
bir bilim adamı Profesör Doktor Raşit Tükel 2 defa en fazla oyu
almasına rağmen atanmamıştır, yerine
başkaları atanmıştır. Bu sadece bir örnek. Rektör
adayları sarayın ve iktidarın gözüne girmek için torpil
peşinde koşuşturmakta, seçilince de yerlerini pekiştirmek
için iktidarın ve sarayın emir kulu hâline gelmektedir. Geçen ay barış,
kardeşlik, özgürlük adına basın açıklaması ve
yürüyüş yapan Malatya İnönü Üniversitesinde 100ün üstünde
öğrenci Rektörlüğün keyfî uygulamasıyla okuldan
uzaklaştırılmıştır. Yine, saray tarafından
atanan bu rektörler kendi zihniyetine yakın kişilere pozitif
ayrım yapmakta, dolayısıyla rektörleriyle anlaşamayan
birçok öğretim görevlisi çeşitli baskılardan bıkarak
işinden ayrılmakta, bu kıymetli bilim adamlarımız ya
özel sektöre ya da istemeye istemeye daha periferideki bir üniversiteye gitmek
zorunda bırakılmaktadır.
Bilim adamı toplumun
aynasıdır. Bir tek kendi branşıyla yetinmemeli, toplumsal
olaylara refleks göstermelidir. Aydın insan olmanın bilinciyle halk
adına, toplum adına hareket etmeli, görüşleri topluma
ışık tutmalıdır. İktidar da, toplum da bu
görüşlerden, bu bilim yuvalarından yararlanmalıdır diyorum.
Ama, biz ne yapıyoruz, daha doğrusu iktidar ne yapıyor? Şu
an ülkemizde yaşanan bu kaotik ortamdan çıkmak adına birlik,
beraberlik, kardeşlik, barış isteyen, çatışmalı
ortamın sona ermesi için çağrı yapan akademisyenlerimizi âdeta
bir linç kampanyasıyla karşı karşıya
bırakıyor, tehdit ediyor, hakaret ediyor, işlerine bile son
verebiliyor.
21inci yüzyılda bilim
adamlarını hiçe sayan, Her şeyi ben bilirim, ben karar
veririm. diyen, tek adam olma hevesleri olan bir siyasi iradeyle
karşı karşıyayız. Bu anlayışla nasıl
çağdaş, özgür, yeni bir anayasa yapacağız? Saray ne derse o
olur. Sorgulamayan, eleştirmeyen Meclis çoğunluğunu elinde
bulunduran bir iktidarla nasıl çoğulcu bir anayasa çıkaracağız
kuşkuluyum, inşallah yanılırım ben diyorum.
Dün bu yasa maddelerini
çıkaracaktık ama sırf evet veya hayır demek için burada
bulunan milletvekili arkadaşlarımız Genel Kurula SMSle
çağrılıyor. Sanırım, dün akşam bu SMSlerde bir
yanlışlık oldu, kendileri buraya gelemedi, dün görüşülmesi
gereken yasaları bugün görüşüyoruz.
Gelelim kendi mesleğimle
ilgili çarpıklığa: Tıp fakültelerine bakıyoruz, temel
bilimler çökmüş, yeterli yetişmiş eleman yok, yeterli eleman
yok; kadavra yok, maketler üzerinden eğitim yapılıyor, mantar
gibi tıp fakülteleri türemiş. Adıyamanda mesela, altyapı
yok, doktor yok, preklinik dediğimiz temel bilimlerde bir tane
öğretim görevlisi, doktor yok; bunun yerine veterinerlerle, biyologlarla
sürdürülüyor. On yedi yıl çalıştığım çocuk hastanesinde
1 profesör, 3 yan dal uzmanı ve 3-4 yardımcı doçentle idare
edilmeye çalışılıyor.
Sürem azalıyor, onun
için bazı yerleri geçmek zorundayım. Dün Sağlık
Bakanlığı bütçesi görüşüldü. Eğer bir ilçemizde,
Cizrede bir binanın bodrum katında onlarca yaralı sivile
ambulans gönderemiyorsak, gönüllü hekimler için oraya bir koridor
açamıyorsak ben bu bütçeyi ne yapayım, halk bu bütçeyi ne
yapsın?
Herkese saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yıldırım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN - Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kâtip üyeler arasında
anlaşmazlık olduğundan elektronik cihazla oylama
yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter
sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
4üncü maddede üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/540
esas numaralı Kanun Tasarısının 4üncü maddesinde geçen
"ilk üçe" ibaresinin "ilk beşe" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Emin
Haluk Ayhan Zühal
Topcu
Hatay Denizli Ankara
Celal Adan Ruhi
Ersoy Mustafa
Mit
İstanbul Osmaniye Ankara
Nuri Okutan
Isparta
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesinde
yer alan "ilk üçe giren" ibaresinin "ilk ona giren" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Mahmut
Toğrul Mehmet
Emin Adıyaman
Diyarbakır Gaziantep
Iğdır
Hüda Kaya Behçet Yıldırım Erdal
Ataş
İstanbul Adıyaman İstanbul
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4üncü maddesinde geçen "ilk üçe giren"
ibaresinden sonra gelmek üzere ", onur, teşvik ve jüri özel ödülü
alan" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Kazım Arslan Tahsin
Tarhan Didem
Engin
Denizli Kocaeli İstanbul
İrfan Bakır Akif
Ekici
Isparta Gaziantep
BAŞKAN Okunan önergeye
Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Isparta Milletvekili
Sayın İrfan Bakır konuşacak.
Buyurun Sayın Bakır. (CHP
sıralarından alkışlar)
İRFAN BAKIR (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce son iki günde 9 şehit
vermemizin üzüntüsünü, acısını hep birlikte yaşıyoruz.
Sadece ana ocaklarına değil bizlerin yüreğine de ateş
düşmekte. Şırnak, Cizre ve Surda şehit olan asker, polis
ve memurlarımıza Allahtan rahmet, kederli ailelerine
başsağlığı diliyorum.
97 sıra sayılı
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4üncü maddesi hakkında şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, tasarının
hazırlanmasında emeği geçen, ülkesi için çalışan,
başka hiçbir amaç gütmeyen, tamamen eğitimde, bilimde ve ilimde bir
adım daha nasıl ileriye gidebilirizin planlarını yapan ve
uygulamaya çalışan arkadaşlarıma emeklerinden dolayı
teşekkür ederim.
Bizde yapılan hiçbir
hizmete hasetlik olmaz, sonuçta hepimiz ülkemiz için çalışmaktayız,
en azından ben böyle düşünüyorum. Konuşmamın
başında belirtmek isterim ki, Türkiye Cumhuriyeti için yapılacak
her bir olumlu çalışmanın destekçisi, milletimiz için olumsuz
gördüğümüz her şeyin de karşısında olacağız.
Yasalaşmak üzere olan
kanun tasarısına gelirsek: Öncelikle Sayın Bakan Fikri Beye
Komisyon toplantılarındaki yapıcı ve uzlaşmacı
tavrından dolayı teşekkür etmek gerek. Ancak 33 maddeden
oluşan ve görüşülmekte olan kanun tasarısının
-yanlış hatırlamıyorsam- 2 ya da 3 tane maddesi oy birliğiyle
Komisyonda kabul edilmiştir, diğerleri oy çokluğuyla
iktidarın isteği doğrultusunda sonuçlanmıştır.
Biz isterdik ki, tüm maddelerde mutabık kalınsın, anlaşmaya
varılsın. Eminim ki, o zaman ülkemiz için çok daha olumlu sonuçlar
elde etmiş oluruz. Umarım ki, bundan sonra ülkemiz için alınacak
kararlarda sadece iktidarın dediği değil muhalefetin de
söyledikleri dikkate alınır. Çünkü o zaman, inanın, belli bir
kesimin değil tüm vatandaşlarımızın yararına
sonuçlar elde edilecektir. Hele ki birliğe, beraberliğe en ihtiyaç
duyduğumuz bu zamanlarda bunun önemi büyük. Bir ülkenin gelişmesinde,
ekonomisinin büyümesinde, buna bağlı olarak refahının
artmasında günümüz koşullarında AR-GEnin önemi kaçınılmazdır.
AR-GEye yapılacak olan mantıklı, öngörülü yatırımların
mutlaka karşılıkları fazlasıyla alınacaktır.
Gerek kamunun gerek özel sektörün AR-GE yatırımlarına, yüksek
teknolojiye ve markalaşmaya zaman ve emek harcaması, bu
yatırımlara yönelik teşviklerin artırılması
ülkemizde istihdam, üretim, sanayileşme ve hizmetler sektörü
bakımından önemli adımların atılmasını
sağlayacaktır.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak mantıklı politikalar sonucunda oluşturulacak bu
yatırımların, ülkemize sağlayacağı
faydaların bilinci içerisindeyiz ve üzerimize de düşen her türlü
görevi yapmaya hazırız.
Seçim bildirgemizde de büyük
önem verdiğimiz üretime, tasarıma ve AR-GEye yapılması
gereken teşviklerin artırılması konusu bizlerin bu konuya
verdiği önemin bir göstergesidir.
Bunun yanında,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak geliştirdiğimiz olduğumuz tüm
politikalarda her zaman gerçekçi ve öngörülebilir olmaya özen gösterdik.
Halkımızı yanıltıcı, yanlış,
gerçeklikten ve ulaşılabilirlikten uzak hiçbir vaatte
bulunmadık.
Yapılacak olan AR-GE
alanındaki tüm yatırımların kalıcı olması ve
faydasının sürdürülebilir olması için üniversite-sanayi-devlet
iş birliği kapsamlı modelin uygulanması gerektiğini
savunuyoruz. Çünkü bilim ve teknoloji üretmek için öncelikle
sağlıklı işleyen bir eğitim sisteminin olması ve
bu sistemde de bilim üretecek bireylerin yetiştirilmesi gerekmektedir.
Evet, değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan 97 sayılı Kanun
Tasarısındaki çoğu maddeye grubumuz olarak katılmakla
birlikte, aslında gerçekçi, yapısal bir reform içermediğini
maddeleri okuyunca görebiliyoruz. Bunun sonucunda ülkemizin bilim ve teknoloji
alanında küresel rekabet içerisinde önümüzdeki yıllarda girmesi
mümkün görünmemektedir. Çünkü yakın geçmişe
baktığımızda izlenen politikalar sonucunda, bu kanun tasarıyla,
AR-GE harcamalarının millî gelir içerisindeki payının yüzde
3 olacağı inandırıcılık
taşımamaktadır. Daha geçtiğimiz yıl AR-GE
harcamalarının millî gelir içindeki payı yalnızca yüzde
1,02 olmuştur. Bunun için konulacak hedeflerin gerçekçi,
ulaşılabilir ve öngörülü olması gerekmektedir. Bu, yalnızca
bu kanun tasarısı hakkında değil, tüm konularda olması
gereken bir hedeftir.
Size 2015 yılı
Avrupa Birliği Raporundan bir ifadeyi söylemek istiyorum: Türkiye'de
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve bağlı
kuruluşları TÜBİTAK, KOSGEB ve Ekonomi, Kalkınma ve Maliye Bakanlıkları
tarafından yürütülen birçok kamu destek programı yer almaktadır.
Ancak söz konusu programlar kapsamlı bir çerçevede yer almamaktadır.
deniliyor. İşte bu kapsamı artırmak için bilime, eğitime,
enerjiye, sanayiye, ticarete, esnafa, köylüye, çiftçiye, girişimcilere
öğrenciye destek vermeli, onları teşvik etmeliyiz.
Hazır, teşvik
konusuna değinmişken Ispartamızın 2nci teşvik
bölgesinde oluşu sanayi, ticaret, enerji ve turizm potansiyelinin
düşmesine ve gelişmekte geç kalmasına yol açmaktadır.
Oysaki Isparta ilinin ticaret, enerji, ulaşım, sanayi ve turizm
potansiyeli konumu gereğince yeteri kadar iyidir. Ancak, yeterli
teşviklerin yapılmaması, yatırımların
azalmasına yol açmıştır. Her geçen gün sanayideki,
ticaretteki, turizmdeki umudumuzu kaybediyoruz. Biz Ispartanın bir an
önce 4üncü ya da 5inci teşvik bölgesine geçirilmesini talep ediyoruz. Bu
konuyu yazılı bir soru önergesi olarak da sormuştuk. Ancak henüz
ilgili bakanlıktan cevap alamadık. Bu konuya da dikkat çekmek istiyor,
bu hususta daha hassas ve eşit olmanızı temenni ediyorum.
Şimdiden,
görüşülmekte olan kanun tasarısının ülkemize ve tüm
vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyor,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakır.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesinde
yer alan ilk üçe giren ibaresinin ilk ona giren olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken (Diyarbakır) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
İstanbul Milletvekili Sayın Erdal Ataş konuşacak.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
ERDAL ATAŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının tamamında olduğu gibi bu maddede de esas olarak
reformla eğitimi ve araştırma, geliştirmeyi ilerletme, onun
sorunlarını çözme yönünde bir girişim yok. Burada da sadece
iyileştirme ve küçük destekler çerçevesinde bir bakış
açısı söz konusu. Maddede sadece eğitim alanındaki mevcut
sorunları çözmek, bunlara köklü çözümler getirmek, aynı zamanda
araştırma, inceleme ve geliştirmede bu toplumun önünü açmak
yerine, işte, ilk 2 tane, 3 tane insana destek verme ve bunları
ilerletme, teşvik etme üzerine bir anlayış söz konusu. Bu, hem
toplumun ilerletilmesi, araştırma, inceleme ve bilimsel
geliştirmelerde hem de eğitimde genel olarak toplumun geliştirilmesini
sağlayamaz. Eşitsizlikçi, yani eşitsiz olan bu
yaklaşımın devam ettirilmesi hâlinde coğrafyamızda hem
bilimsel alanda çalışma yürüten insanların önü engellenmiş
olacak hem de bu insanların önemli oranda beyin göçüyle bu ülkeden
ayrılmalarına neden olmuş olacak. Eğitim alanında,
yani genel bu 3 tane yarışmacıya sunulacak olan avantajlar ya da
destek, aslında bütün öğrencilerin yani eğitim alanında
bulunan bütün insanların sorunlarını çözebilecek temele sahip
olan bu coğrafyamızda maalesef iktidarlar tarafından bir
şekilde işletilmeyerek öğrenciler arasında ve
eğitimciler arasında eşitsizlik, haksızlık devam
ettiriliyor.
Sınav sistemi, mesela,
önemli bir problemdir. Bunların ortadan kaldırılması,
yarışmaların ortadan kaldırılması,
insanların tümünün bilimsel araştırmalara teşvik edilmesi
gerekirken, yine, aynı şekilde, eğitim alanında
insanların tümünün sınavsız bir şekilde, parasız bir
şekilde, bilimsel temelde eğitim yapabileceği yasalar
geliştirmek yerine, yine aynı şekilde, üniversiteler üzerinde,
araştırma birimleri üzerinde var olan siyasal baskıyı, 12
Eylül faşist Anayasasının sonuçlarından biri olan bu
kurumu, YÖKü, ortadan kaldırmak yerine, 2-3 tane insanın
desteklenmesi uğruna eğitim alanındaki mesele engellenmektedir.
Sadece bununla da
kalınmıyor. Eğitim alanında parayla, sınavla,
diğer engellerle insanlar engellendiği gibi mevcut var olan yasalar
da uygulanmıyor. Yani bu çerçevede de önemli haksızlıklar söz
konusu. 3 tane insanın sorununu çözmek, onları desteklemek,
onları ilerletmek adına, söylenen ya da geliştirilmek istenen,
yapılmak istenen bu düzenlemenin yapıldığı bu zaman
dilimi içerisinde Kürt illerinde yüz binlerce öğrenci sınavlara
girememekte, yükseköğrenime kendisini kaydettirememekte ya da bu tür
sınavlara girse bile önemli bir eşitsizlikle bu sınavlarda
eğitim dışı, araştırma dışı
bırakılmaktadır.
Sadece bu da değil,
diyelim ki bu 3 tane insan desteklendi ve bu insanlar gitti, bilim insanı
oldular, bu noktada da önemli problemler var. Akademisyen olanlar ya
konuşamıyor ya da bu ülkenin sorunlarına yönelik en küçük bir
meseleyi dile getirdiklerinde hapisle, saldırıyla, baskıyla,
linç girişimiyle, küfürlerle karşı karşıya
kalıyor. Böyle bir gerçeklik içerisinde 3 tane insanın desteklenmesi,
milyonlarca öğrencinin, binlerce akademisyenin bu meselenin
dışında bırakılması gibi bir durum söz konusu.
Aynı
şekilde, araştırma ve inceleme meselelerinde de genel olarak
uygulanan bu politika sadece küçük bir sermaye kesiminin
ihtiyaçlarını çözebilecek, işte, eğitimli insanların
yaratılması üzerine şekilleniyor. Eğitim alanının
neredeyse tamamı bir şekilde rant alanına çevrilmiş ve
eğitim paralı hâle getirilerek Türkiyede insanların
parasıyla insanlar sömürülüyor ve eğitim hakkı gasbediliyor.
Bu meseleyi
şöyle çözebiliriz; parasız, bilimsel, ana dilde eğitim meselesi
gündeme getirilerek. Bu ülkede sadece askeriyeye yatırılmış
olan gelirlerin çok küçük bir bölümüyle bu ülkede üniversiteler,
araştırma enstitülerinin tümü geliştirilerek bu ülkedeki tüm
insanların eğitimden hem parasız olarak yararlanması
sağlanmış olacak hem eşit çerçevede eğitim alması
sağlanmış olacak hem de coğrafyamızın ve
dünyadaki insanlığın ilerletilmesinde, bilimsel
gelişmelerde, çalışmalarda insanların daha aktif rol alması
sağlanmış olacak. Bu yapılmadığı sürece
yapılan bu düzenlemeler sadece bu Meclisin de geçiştirme temelinde
yapmış olduğu bir oyalanmanın ilerisine gidemez.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ataş.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (1/540) esas numaralı Kanun Tasarısının 4üncü
maddesinde geçen ilk üçe ibaresinin ilk beşe olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN
Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Zühal Topcu konuşacak.
Buyurun
Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)
ZÜHAL TOPCU (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insana yapılan
yatırımın en önemli yatırım olarak kabul edilmesi
lazım. Belki dillerde kabul ediyoruz ama bunu zihinlerde ve eylemlere dönüşme
hâlinde pek kabul ettiğimizin göstergeleri şu anda yok ondan
bahsetmek istiyoruz. Çünkü bir ülkenin geleceğini belirleyen ve
sürdürülebilir kılan insana yapılan yatırımdır ama on
dört yıllık iktidara baktığımızda artık
öğrencinin adının olmadığını görebiliyoruz,
insanın adının olmadığını, telaffuz
edilmediğini görebiliyoruz; öğretmenin adının
olmadığını, eğitim sisteminden
bahsedilemeyeceğini artık görebiliyoruz. Bunu nereden görüyoruz? Artık,
her gün, eğitime yönelik, eğitime dair yapılan hem icraattan hem
de söylemlerden bu sonuçlara varıyoruz çünkü yapılan eğitimin
sonuçları artık diğer alanlarda telafisi mümkün olmayacak
şekilde karşımıza çıkmaktadır. Çünkü
bakıyorsunuz, şiddet boyutunda, toplumsal şiddette,
eğitimdeki şiddette, kadına yönelik şiddette gerçekten
istatistiki rakamların dikkate değer bir şekilde
arttığını görebiliyoruz. Uyuşturucu
kullanımında insanların nasıl, o çocukların nasıl
telef edildiğine hepimiz şahidiz. Eğer gerçekten insana
yatırım yapılsaydı, eğitim insan odaklı
olsaydı durum çok daha farklı olabilirdi ve bir ülkeyi
kalkındıracak olan ve bu kalkınmayı da sürdürebilecek olan
insana yapılan yatırımdır ama eğitim sistemi
içerisinde öğrencilerin nasıl telef edildiklerine hepimiz
şahidiz.
Bir örnek vermek istiyoruz
üniversite sınavlarından. Üniversite sınavlarına giren
öğrencilerin yaptıkları netler açısından olaya
baktığımızda, 2010 yılında Türkçe ortalaması
21,5 iken 2015 yılında bu, 15,5 ortalamaya düşmüştür yani
15 soru yapıyorlar doğru olarak. Matematik ortalaması 11; 2010
yılında, 2015te 5,2. Sosyal bilimler ortalamasına
baktığınızda, 2010 yılında 12, 2015
yılında 10 ortalama. Şimdi, o zaman soruyoruz: Hangi insan
odaklı eğitimden bahsediyorsunuz? Yani hangi öğretmen
odaklı eğitimden bahsediyorsunuz ve hangi gelecekten bahsediyorsunuz?
Şu anda, özellikle, öğrencilerin zorlanarak girdikleri, ana
babaların perişan olduğu, o TEOG sınavlarının
şu andaki durumuna baktığımızda içler acısı.
Soruların çalındığı, soruların yanlış
hazırlandığı bir sistemde hangi yetenekli
öğrencilerden, hangi katma değer üretiminden bahsedebilirsiniz.
Şu anda derece yapılarak girilen Anadolu liselerinin son
sınıflarında, bilmem işte, 11inci
sınıflarında sınıflar boşalmış durumda.
Artık eğitim bitmiştir, öğrenciler temel liselere
kaymışlardır, açık liselere geçmişlerdir. O zaman
hangi kaliteden bahsediyorsunuz, hangi katma değerden bahsediyorsunuz.
Doğu Anadoluda şu
anda eğitim yapılmıyor. Biz zamanında bu kürsülerden
sürekli olarak bağırdık, dedik ki: Doğu Anadolu gidiyor.
Teröristler özellikle sabote ediyorlar. Okullarda İstiklal Marşı
okunmuyor. Özellikle teröristler okullara gidip terör propagandası
yapıyorlar. Eğitim bitmiş durumda. Sözde Kürtçe okullar
açıldı. dediğimizde, burada Sayın Millî Eğitim
Bakanı Haberimiz yok. dedi. Şu andaki gelinen duruma
baktığınızda nasıl izah edeceksiniz? Bunların bir
sorumlularının olması lazım, hesap vermesi lazım.
Akşamdan sabaha kalkıp da Biz bunu değiştiriyoruz, şu
anda artık güvenlik politikaları uyguluyoruz, terörle mücadele
ediyoruz, bitene kadar da edeceğiz. demenin aslı yok artık.
Zamanında yapmanız lazımdı, yapmadıysanız da
hesap vermeniz lazım.
Her gün neredeyse 3-4
şehit geliyor. Bir evlat kolay yetişmiyor. Onun için, lütfen, lütfen
bundan sonra artık bir tane bile şehide tahammülümüz kalmadı.
Yazık, evlatlar gidiyor gereken tedbirlerin bir an önce alınması
gerekiyor.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Topcu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5inci maddede üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
(1/540) esas numaralı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun İle Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı'nın 5inci maddesinde geçen "izni"
ifadesinin "onayı" şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu Muharrem
Varlı
Denizli Hatay Adana
Yusuf Halaçoğlu Fahrettin
Oğuz Tor Mehmet
Erdoğan
Kayseri Kahramanmaraş Muğla
Mevlüt Karakaya
Adana
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan
birlikte işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 5inci maddesi ile 2547 sayılı Kanunun
58inci maddesine eklenen fıkranın aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"k)Üniversite sanayi
işbirliği kapsamında araştırma ve geliştirme,
tasarım ve yenilik projeleri ile faaliyetleri sonucunda elde edilen
gelirler döner sermaye işletmesinin ayrı bir hesabında
toplanır. Bu gelirlerden (b) fıkrası uyarınca
yapılacak olan kesintiler de dahil herhangi bir kesinti yapılmaz. Bu
kapsamda görev yapan öğretim elemanına ödenecek gelirin yüzde 85'i,
herhangi bir vergi kesintisi yapılmaksızın ilgili öğretim
elemanına ödenir. Ödenecek gelirin öğretim elemanı ile söz
konusu proje ya da faaliyette görev alan kişiler arasında ne
şekilde paylaştırılacağı yönetmelikle belirlenir.
Kalan tutar, (b) fıkrasında belirtilen işler için
kullanılır. Bu kapsamda değerlendirilecek proje ve faaliyetlere,
öğretim elemanının müracaatı doğrultusunda, üniversite
yönetim kurulunun izni ile karar verilir."
Kazım Arslan Tahsin
Tarhan İrfan
Bakır
Denizli Kocaeli Isparta
Orhan Sarıbal Zeynel Emre Akif
Ekici
Bursa İstanbul Gaziantep
Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahipleri:
İdris Baluken Mehmet Emin
Adıyaman Mahmut
Celadet Gaydalı
Diyarbakır Iğdır Bitlis
Mahmut Toğrul Hüda Kaya Kadri
Yıldırım
Gaziantep İstanbul Siirt
BAŞKAN Aynı
mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önergeler üzerinde ilk konuşmacı Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet
Gaydalı.
Buyurun
Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)
MAHMUT CELADET GAYDALI
(Bitlis) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve
grubum adına, görüşülmekte olan Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 5inci maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri,
araştırma geliştirme, tasarım ve yenilik projeleri ile
üniversite sanayi iş birliği faaliyetleri sonucu elde edilen gelirler
döner sermaye işletmesinin ayrı bir hesabında toplanacak. Bu
gelirlerden herhangi bir kesinti yapılmayacak. Bu kapsamda görev yapan öğretim
elemanlarına ödenecek gelirin yüzde 85i herhangi bir vergi kesintisi
yapılmaksızın ilgili öğretim elemanına ödenecek. Kalan
tutar yasada belirtilen işler için kullanılacak. Bu kapsamda
değerlendirilecek proje ve faaliyetlere, öğretim
elemanlarının müracaatı doğrultusunda, üniversite yönetim
kurulunun izniyle karar verilir. diye bir ibare bulunmaktadır.
Bizler, burada, üniversite ve
sanayi iş birliği alanında atılımları
destekliyor, aynı zamanda üniversitelerden mezun olan kişilerin
iş dünyası ve hayatına entegre olmaları ve de uzun vadede
işsizlik sorununun çözümü boyutunda önemli ve gerekli buluyoruz. Fakat
üniversitelerin birer ticarethaneye dönüştürülmesine ve bilgiyi
ticarileştirme emelleriyle eğitim alanlarının
metalaştırılmasına da karşıyız. Eğitim
hizmetinin metalaşması genel olarak eğitimin içeriğinin
dönüşmesine; bilimsel özgürlüğün, kurumsal özerkliğin ve
demokratik işleyişin tamamen ortadan kalkmasına neden
olmaktadır.
Ne yazık
ki özerk araştırma kurumlarının yaşamasına izin
verilmeyen bir ülke olma talihsizliğini yaşıyoruz.
Üniversiteler, özgür düşünce ortamının olması ve
araştırma ve geliştirme kapsamında yenilikçi fikirlerin
oluşması gereken alanlardır. Devletin ve ona bağlı
kurumların birer parçası olarak faaliyet sürdüren üniversiteler,
uygulamadan ziyade birçok alanda sadece teorik bilgilerin hayat bulduğu,
pratikte ise tamamen eksikliklerin yer aldığı kurumlar
durumundadır. Öncelikle, üniversite ve ona bağlı özgün
gelişimin sağlanması boyutunda uygulama alanlarının
açılması gerekmektedir.
Bugün, özellikle, AKP Hükûmeti,
iktidara geldiği günden bugüne kadar özel sermayeyi destekleyerek,
koruyarak ve genişleterek toplumun her alanına yaymaktadır.
Üretimden daha çok ticarete önem veren devlet anlayışı ve
kamudan ziyade desteklenen özel sektörler, küresel boyutta meydana gelebilecek
ekonomik dalgalanmaların çok fazla hissedildiği bir ülke
yaratmış durumdadır. Özellikle, neoliberal politikalarla her
türlü emek sömürüsü gerçekleşmekte, aynı zamanda dünya
pazarlarında meydana gelen gelişmeler sonrası kâr güdüsüyle her
türlü çabayı ve eforu sarf etmektedir.
Araştırma ve
geliştirme sözlerine kavramsal nitelikleriyle
bakıldığında araştırma için en gerekli
nitelikler özgür, özerk ve eleştirel ortamın
sağlanmasıdır; geliştirme ise bu ortamın tahsis
edilmesinden sonra ortaya çıkacak olan sonuçtur. Özellikle, Hükûmet ve
yetkililer, liselerden başlamak üzere, üniversite ve yüksekokullarda her
türlü özgün ve eleştirel fikrin doğmasını engellemektedir.
Bugünün Türkiyesinde her türlü fikir, bölücülük olarak
algılanmaktadır. Akademisyenler örneğinde de bunu net bir
şekilde gördük.
Bir başka husus ise bu
gelişimin sağlanması konusunda ilkokuldan başlamak üzere,
etkin ve tamamen uygulama ile görsele dayalı sistemin
yaygınlaştırılması olmalıdır. Fakat,
özellikle, hukuksuz sokağa çıkma yasaklarının sürdüğü
illerde bırakın uygulamalı eğitimi, normal eğitimin
bile verilmediği görülmektedir. Hükûmet, bilimi, aklı ve ona
bağlı gelişimi öğretmenleri bölgeden çekerek mi destekliyor?
En temel haklar arasında yer alan eğitim hakkının bile önü kesilerek
mi küresel düzeyde ekonomik ve teknolojik gelişmeler meydana
getirilecektir? Ya da vahşet bodrumunda mahsur kalmış insanlar
kendi kaderlerine terk edilerek mi bilgi ticarileştirilecektir?
Hepinize saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Gaydalı.
Şimdi aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Orhan
Sarıbal konuşacak.
Buyurun Sarıbal. (CHP
sıralarından alkışlar)
ORHAN SARIBAL (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle 10 Ekim 2015te
Garın önünde katledilen dostlarımın anıları önünde
saygıyla eğiliyorum. Dün onların dördüncü ayıydı ama
henüz bir çalışma yapılmadı, hukuken bir girişimde
bulunulmadı.
Yine, tabii, kirli
savaşta yoksul çocuklarımız ölmeye devam ediyor, siviller ne
yazık ki mağdur oluyorlar. Bir an önce bu kirli savaşın
bitmesi için daha fazla barıştan yana sesimizi yükseltmemiz
gerektiğini ve bunun sorumluluğunun da Türkiye Büyük Millet
Meclisinde olduğunu bir kez daha sizlerle paylaşmak isterim.
Tabii, Adalet ve
Kalkınma Partisi, her alanda olduğu gibi bu alanda da öğretim
üyelerine onurlu, insanca yaşayacağı bir maaşı vermek
yerine, işte böyle özel sektörle ya da yapılan değişik
çalışmalarla elde edilecek bir havuzla durumu idare etme yolunu
seçmiştir. Tabii, öğretim üyeleri daha fazla ücret alsınlar;
tabii, daha iyi yaşasınlar. Ama araştırma ve
geliştirmeye verdiğiniz desteğin on üç yıllık
sürecinin sonucunu sizlerle paylaşmak isterim.
Evet, birkaç gündür gündemde,
halkımız kırmızı et yiyemiyor. Bakan açıklama
yaptı. On üç yıldır tarım sektörünü, çiftçiyi, köylüyü,
serbest piyasanın bir aracı yaptınız, ticarete konu
yaptınız ama kırmızı et sorununu çözemeyince Ya
nerede öyle serbest piyasa? dediniz, hadi geçelim onu Biz kamuyuz, elimizde
sopa var, dizginleriz bunu. dediniz. Şöyle bir açıklama yaptı
Bakan, diyor ki: Kıyma 32 lira, kuşbaşı 34 lira. Karkas
kesim 23,3 liradan kesilirse
Ne demek karkas biliyor
musunuz? Bu, gelen bir canlı hayvanın kesildikten sonra kalan
kısmı karkas denen kısım. İyi bakın buna: Bunun
içinde kemik var, bunun içinde sinir var, bunun içinde damar var yani bir
kıymaya konmaması gereken ürünler de var. Kemik, damar, sinir ve
ısıdan kaynaklanan, buharlaşmadan kaynaklanan
kayıpları çıkardığınızda insanca,
sağlıklı bir gıda için şöyle bir kıyma çıkar
ortaya. Bu kıymanın o 23,3 liraya kestiğiniz etten
çıkabilmesi için yüzde 30 ilave etmeniz lazım. Bunun
karşılığı ne demek, biliyor musunuz? 31,1 TL demek.
Yani, kasap bize sağlıklı bir kıyma verebilmek için 31,1
liraya bu eti mal etmek zorunda. Hele bir de kuşbaşı
istiyorsanız bunun maliyeti 35 lirayı geçiyor. Yani, Bakan tarım
kökenli olmadığı için, muhtemelen üst yönetiminin de
tarımla ilgili bir bilgi birikimi olmadığı için muhtemelen
karkas etin ne olduğunu bilmiyor. Karkas etten siz kemiği
çıkardığınızda yüzde 20 fire verir; ısıdan
kaynaklanan kaybı çıkardığınızda yüzde 2 fire
verir; damar, sinir vesaireyi çıkardığınızda yüzde 1
fire verir. Hadi, indirmek istiyorsunuz ya, indirmediğiniz o yüzde 8
KDVyi de eklediğiniz zaman yüzde 31 ek maliyet gelir kasaba.
Dolayısıyla, sizin 32 liraya kıymayı, 34 liraya eti verme
şansınız yok. Ancak bir yerde verirsiniz, o da onlarca
yıldır özelleştirdiğiniz et balık kurumlarında verirsiniz,
o da dışarıdan getirdiğiniz Angus eti veya ithal eti verebilirsiniz.
Başka, normal kasapta bu eti bu şekilde satma şansınız
yok çünkü sorunu yaratan sizlersiniz, sorunu da çözme şansınız
yoktur.
Son on yılda
yaptığınız şeyi sizinle paylaşalım: Tam 300
bin ton et getirdiniz, 300 bin ton et, karkas et. Tam 4 milyon canlı
hayvan getirdiniz; 2,2 milyon küçükbaş, 1 milyon 800 bin büyükbaş ve
buna karşılık tam 4 milyar para ödediniz. İşte sizin
AR-GEniz, işte sizin bütçeniz, işte sizin üniversiteniz, işte
sizin gelişmişliğiniz!
Evet, sorunu yaratanlar
sorunu çözemezler. Sevgili Bakanı buradan uyarıyorum, meraları
özelleştireceğine kaba yem sağlayarak
hayvancılığı geliştirebilir.
Saygılar sunuyorum. (CHP
ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.09
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan
TÜRKMEN (Adana)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38inci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
97 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 5inci maddesi üzerinde aynı mahiyetteki
iki önergenin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
97 sıra sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
(1/540) esas numaralı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 5inci maddesinde geçen "izni" ifadesinin
"onayı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mevlüt
Karakaya (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya konuşacak.
Buyurun Sayın Karakaya.
(MHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
lütfen sessizliğimizi koruyalım.
MEVLÜT KARAKAYA (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Görüşülmekte olan
tasarının 5inci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Bu maddede 2547 sayılı Kanunun 58inci maddesine bir bent ekleniyor
ve bu bentle üniversite-sanayi iş birliği artırılmaya çalışılıyor
ve bu maksatla, bu kapsamdaki projelerle -araştırma geliştirme
projeleri, tasarım ve yenilik projeleriyle- ilgili olarak öğretim
üyelerine ödenecek ücretlerin ya da gelirlerin vergiden muafiyeti
sağlanmaya çalışılıyor. Yani buradaki amaç, hedef döner
sermayeler aracılığıyla üniversitelerde üretilen bilgilerin
üretime aktarılması ancak şu soruyu da sormak lazım: Üretim
nerede, Türkiyede acaba üreten kaldı mı?
Bugünlerde et konusunu, et
üretimi ve et piyasası fiyatlarıyla ilgili konuları hep birlikte
takip ediyoruz. Diğer alanlarda, diğer sektörlerde de bir üretim
kalmadı çünkü hakikaten bir avanta ekonomisi var. Hiç kimse üretimi
artırmak ya da AR-GE yaparak üretimini daha ileriye götürecek bir
çalışma içerisinde maalesef bulunmuyor çünkü imar rantından
zengin olmak varken, uygulanan on dört yıllık ekonomi
politikalarına baktığımızda sermaye transferlerinin
olduğunu görüyoruz ve bunların sonuçlarına
baktığımızda, üreten kesim için üretim yapmak, AR-GE yapmak
gerçekten boşa yapılan bir uğraş hâline geliyor. Öncelikle
bizim bu rant ekonomisini, avanta ekonomisini bir şekilde düzeltmemiz
lazım.
Değerli milletvekilleri,
bakın, 2002 yılında Türkiyedeki servet
dağılımına baktığımızda, yüzde 1lik
kesim servetin yüzde 38ine sahipken -ki yüzde 99u yüzde 62ye sahipti- 2014
yılında yüzde 38den yüzde 54e çıkmış. Servet
dağılımında ciddi bir şekilde toplum aleyhine bir
gelişme söz konusu, daha doğru bir ifadeyle kötüleşme söz
konusu.
Bunu bir kenara
bıraktığımızda, bakın, önümüze getirilen yasa
tasarısına baktığımızda bu yasa
tasarısında -komisyon raporlarını okudum, orada Sayın
Bakanın ifadelerine baktım- Hükûmetin yapmayı
planladığı, hedeflediği ifadeleri göremiyoruz.
Sayın
Bakan, sayın milletvekilleri; bakın, burada, söz konusu maddenin (b)
fıkrasındaki kesintilerin ortadan kaldırılacağı
belirtiliyor ve Bu kapsamda görev yapan öğretim elemanlarına
ödenecek gelirin yüzde 85i, herhangi bir vergi kesintisi
yapılmaksızın ilgili öğretim elemanına ödenir.
deniyor. Her tarafı çok kötü kaleme alınmış maalesef.
Üniversitelerden görüş alındı mı alınmadı
mı, bu nasıl kaleme alındı bilemiyorum ama Hükûmetin bu
yasama faaliyetleri çalışmaları sırasında, maalesef,
bir karakteristik hâline getirdikleri Dokundurmam. şeklindeki
uygulamalara da bir son vermek lazım diye düşünüyorum. Komisyon
çalışmalarında da böyle, Genel Kurulda da böyle.
Buradaki ifade,
aslında ödenecek ifadesini çıkararak doğru, amacına,
hedefine ulaşabilecek bir ifadedir. Doğru kaleme
alınmamıştır, yanlış bir şeydir. Ben bunu
bugün de birkaç döner sermaye sorumlusuna okuttum, amaçlananı
karşılamadığını, hatta farklı anlama
geldiğini hepsi ifade ediyorlar. Onun için, burada, ödenecek ifadesinin
mutlaka çıkması gerekiyor. Aksi takdirde, uygulamada, toplam elde
edilen gelirlerin yüzde 85i öğretim elemanlarına ödenmeyecek veya
farklı oranlar yine üniversiteler tarafından belirlenecek,
öğretim elemanına ödenecek olan tutarın da yüzde 85i vergiden
muaf biçiminde bir uygulamaya gidecek. Bunun önüne geçmek için daha burada
fırsat varken hiç olmazsa bu
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEVLÜT KARAKAYA
(Devamla) -
ödenecek kelimesini aynı cümle içerisindeki iki
öğretim elemanı, bir taraftan ilgili diğer taraftan
görevli ifadesinin olmasına da hiç gerek yoktur.
Hepinize çok teşekkür
ediyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim ben de.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
6ncı maddede üç adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
(1/540) esas numaralı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 6ncı maddesinde geçen "ve ihtisas
teknoloji geliştirme bölgesinde" ifadesinin "ve ihtisas
teknoloji geliştirme bölgelerinde" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Emin Haluk
Ayhan Mehmet Necmettin Ahrazoğlu
Denizli Hatay
OKTAY VURAL (İzmir)
Önergeyi geri çekiyoruz.
BAŞKAN Önerge
çekilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6ncı maddesinde geçen ve ihtisas teknoloji
geliştirme bölgesinde" ibaresinden önce gelmek üzere Organize Sanayi
Bölgeleri'nde" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Kazım Arslan Tahsin
Tarhan Didem
Engin
Denizli Kocaeli İstanbul
İrfan Bakır Akif
Ekici Ali
Özcan
Isparta Gaziantep İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 6ncı
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
MADDE 6- 25/10/1984 tarihli
ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun geçici 20 nci
maddesinin (1) numaralı fıkrası "4691 sayılı
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununa göre teknoloji geliştirme bölgesinde
ve ihtisas teknoloji geliştirme bölgesinde faaliyette bulunan
girişimcilerin kazançlarının gelir veya kurumlar vergisinden
istisna bulunduğu süre içinde münhasıran bu bölgelerde ürettikleri
yazılım geliştirme ve sistem yönetimi şeklindeki teslim ve
hizmetleri katma değer vergisinden müstesnadır." şeklinde
değiştirilmiştir.
İdris
Baluken Mahmut
Toğrul Mehmet
Emin Adıyaman
Diyarbakır Gaziantep
Iğdır
Hüda
Kaya Kadri
Yıldırım
İstanbul Siirt
BAŞKAN Okunan son
önergeye Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Mehmet Emin Adıyaman konuşacak, Iğdır Milletvekili.
Buyurun Sayın
Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET
EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii, AR-GE çalışmaları esasen inovasyon
süreçlerinin en önemli aşaması. Dolayısıyla, bir mal veya
ürünün üretim süreci ve pazara, piyasaya sürülmesinin en önemli, hatta
başlangıç noktası olan hiç kuşkusuz o mal ya da ürünün ya
da o metanın öncelikli aşaması olan bilgi birikiminin
oluşması gerekiyor. Tabii, bilgi birikiminin
yoğunlaştığı ve oluştuğu alanlar da hiç
şüphesiz üniversitelerdir. Dolayısıyla, genel anlamda, tüm
hatiplerin dile getirdiği gibi, Türkiyedeki üniversitelerin eğitim
düzeyi ortada. Ama, ben, özellikle Iğdır Üniversitesinin şu anda
içinde bulunduğu koşulların bu AR-GE çalışmaları
kapsamında huzura getirilen kanunun amacına uygun bir eğitim
düzeyinde olmadığını belirtmek isterim.
Değerli
arkadaşlar, Iğdır Üniversitesi 2008 yılında
kurulmuş bir üniversite. Iğdır coğrafi konumu itibarıyla
İran, Azerbaycan ve Ermenistanla komşu olan, 3 ülkeyle komşu
olan nadir bir ilimiz. Bu ilimizde kurulan üniversite 2008 yılından
bu tarafa geçen süre içerisinde hâlâ altyapı sorunlarını, bina
gibi fiziki sorunlarını halletmiş değil. Daha da önemlisi, bu
üniversitemizde yeterli, nitelikli öğretim elemanı
bulunmamaktadır ve kendisiyle aynı yıllarda kurulmuş benzer
üniversitelerle âdeta farklı bir uygulamaya tabi tutulmaktadır. Yani,
Iğdır Üniversitesi ismi itibarıyla üniversite olmakla beraber,
aslında, İstanbul, Ankara gibi batı şehirlerindeki bir özel
kolej düzeyinde bile bir eğitim düzeyine sahip değil.
Siyasal
iktidarın lise mezunlarını salt üniversite adı
altında apolitikleştirmek duyarsızlaştırmak ve dört
beş yıllık gibi bir süreci kaybettirmek adına mantar üretir
gibi her ilde üniversite üretmesi, üniversite kurması aslında
üniversite kavramına, üniversiteden amaç edinilen bilginin
oluşumuna uygun düşmemektedir.
2006
yılı itibarıyla Iğdırla denk olan ve aynı
yıllarda kurulmuş olan örneğin Osmaniye Üniversitesi eski
rakamla 26 trilyon 600 bin, Ardahan Üniversitesi keza 26 trilyon 800 bin, yine
Bayburt Üniversitesi 31 trilyon gibi bir bütçeye sahip; buna mukabil
Iğdır Üniversitesinin bütçesi 17 trilyon. Yani denk üniversitelerle
mukayese ettiğimizde, bu üniversitelerin bütçelerinin yarısı
kadar bir bütçeye sahip ve bütçe ancak personel giderlerine yetmektedir.
Yine, daha da
önemli bir konu: Özlük hakları Iğdır Üniversitesi
tarafından ödenen, doçentlik ve yardımcı doçentlik
Doktora tezi
yapan ama tüm özlük hakları Iğdır Üniversitesince
karşılanan fakat batıdaki üniversitelerde
doktoralarını ve doçentlik tezlerini hazırlayanlar bu süreç
bittikten sonra Iğdır Üniversitesine dönmemektedir.
Yine,
Iğdır Üniversitesi coğrafik konumu itibarıyla İran ve
Azerbaycan gibi komşu ülkelerden maliyet itibarıyla Türkiyedeki
hocalardan daha ucuz bir maliyete doçent ve profesör temin etmesine
rağmen, Yükseköğretim Kurulu maalesef bu ilgili branşlarda bölüm
açılmasına izin vermemektedir.
Dolayısıyla,
üniversitelerde bilimin gelişmesine olanak sağlayacak
altyapıyı, bilimin gelişmesine ve bu AR-GE ve inovasyon
süreçlerine katkı sunacak o bilgi birikiminin oluşmasının
temeli olan üniversiteleri geliştirmediğimiz sürece bu tür kanun
tasarıları ancak birkaç üniversitede eğitim veren hocaların
ve yine batıdaki sermaye sınıfının
çıkarlarına yaramış olacaktır, yoksa ülke genelinde
istenilen sonucu elde etmemize imkân vermeyecektir.
Teşekkür ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Adıyaman.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir,
karar yeter sayısı vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6ncı maddesinde geçen ve ihtisas teknoloji
geliştirme bölgesinde ibaresinden önce gelmek üzere Organize Sanayi
Bölgeleri'nde ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Özcan (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Özcan konuşacak.
Buyurunuz Sayın Özcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZCAN
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
gerçekten AR-GEyle ilgili maddeleri görüşmek üzere burada
toplanmış bulunuyoruz. Tabii ki gelişmiş ülkelerde ve
gelişmekte olan ülkelerde AR-GE çok önemli bir şeydir.
Ama bugün Türkiyede
doğu ve güneydoğuda yaşanan bu çatışmalı dönemde
ve orada devlet ve Özel Harekât ile PKK arasına
sıkışmış halkımızın bu durumu varken
ben Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak sizlere sesleniyorum: Gelin bu
konunun araştırmasını ve geliştirmesini yapalım.
Gelin bu konuda biz birlikte hareket edelim. Gelin Mecliste diyalogla ve
birbirimizin düşüncesini alarak doğu ve güneydoğuda yaşayan
halkımızın sıkıntılarına çözüm bulalım.
Orada bir çatışma hâli var. Darbe ve sıkıyönetim
dönemlerinde bile bu kadar uzun süre sokağa çıkma yasağı
yokken, halkımız orada yetmiş günden daha fazla bir zaman
evinden dışarı çıkamamakta, yerinden yurdundan edilmekte ve
bu çatışma ortamı, bizim -işte, Surda- tarihî
eserlerimizi, kültürel varlıklarımızı yok etmekte. Elbette
orada şehitlerimiz var, elbette askerlerimiz ölüyor, elbette polisler
ölüyor ama orada bu çatışmalı ortamda sivil halkımız
da ölüyor; çocuklar ölüyor, anneler ölüyor, kadınlarımız ölüyor.
Bunların ölümü Hükûmetin aczini ifade eder. Bir an evvel bu
çatışmasızlık ortamını yaratabilmek için Mecliste
diyalog hâlinde olmamız lazım, birlikte hareket etmemiz lazım ve
bu sorunların çözümünü ısrarla birlikte takip etmemiz, ısrarla
birlikte talep etmemiz lazım. Barışın ve hukukun
üstünlüğünü egemen kılmak için birlikte hareket etmemiz lazım.
Evet, Doğu ve Güneydoğu Anadoluya gittik, orada gördük, esnaf kan
ağlıyor, halkımız kan ağlıyor. Surdaki bütün
tarihî, kültürel eserler yok edilmiş hem de tankla, topla yok edilmiş.
Ve orada gördüğümüz manzara şudur arkadaşlar: Biz yeniden
orayı canlandırmaya kalksak en az beş yıl, altı
gerekli, belki de on yıl gerekli. Buna hakkımız var mı?
90lı yıllarda biz köylerden boşalttık
insanlarımızı, şimdi ilçelerden boşaltıyoruz,
ilçelerimizi yok ediyoruz. Buna hakkımız var mı değerli arkadaşlar?
Oradaki halkımız bir şey istiyor, diyor ki: Temel hak ve
özgürlükler konusunda ben eşit vatandaş olmak istiyorum. Batıda
ne varsa, batının ne değerleri varsa -entelektüel değerleri
de dâhil- onları ben sizinle birlikte yaşamak istiyorum. Bu halkımızın
istediği, doğu ve güneydoğudaki halkımızın
istediği çok mu arkadaşlar? Yaşam hakkı istiyor, en temel
hakkı insanın yaşam hakkı. Ölmek istemiyorum. diyor ve Yarınlarda
çocuklarım ölmesin, analar ölmesin ve ben istediğim gibi doğuyla
batıyla kardeşçe yaşamak istiyorum
Değerli arkadaşlar,
biz burada Mecliste konuşurken birbirimize güvenmiyoruz. Burada
arkadaşlarımız bir şeyi diyorlarsa eğer buradaki
arkadaşlarımız karşı çıkıyorsa, buradaki
arkadaşlarımız buradaki arkadaşlarımızın
düşüncesinde eğer yanlışlık buluyorlarsa
Kaç sefer
araştırma önergesi verdik, bunun araştırma önergesi
olmasına da gerek yok, gelin, bir komisyon kuralım ve bütün
partilerin birlikte hareket ettiği ve birlikte değerlendirdiği
doğu ve güneydoğu raporunu burada, Mecliste halkımıza
sunalım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özcan...
ALİ ÖZCAN (Devamla)
Elbette hendekler kapatılsın diyoruz, elbette silahlar sussun diyoruz
ama operasyonlar da dursun diyoruz. Yaşanan her şeye rağmen halk
karşı karşıya gelmek istemiyor.
BAŞKAN Sayın
Özcan, teşekkür ederim
ALİ ÖZCAN (Devamla)
Halk kardeşçe yaşamak istiyor, halk Hukuktan başka bir
alternatifimiz yok, hukuk herkese lazım. diyor. 1990lı
yıllarda
Söyledim onu. Huzur ortamı ve istikrar istiyor. AR-GE demek
sermayeyi ilgilendiren bir konu ve sermaye dediğiniz zaman huzur
ortamı olmadan sermaye oraya gitmez, onun için bir an evvel o sermayenin
oraya gidebilmesi için
BAŞKAN Sayın
Özcan, toparlar mısınız lütfen?
ALİ ÖZCAN
(Devamla) Sayın Bakanımız gitti, Mardinde dedi ki:
Sıfır kredi esnafa. Yahu huzur yoksa, güven yoksa, o güven
ortamını siz yaratamamışsanız sıfır krediyle
siz para verseniz ne yapacak esnaf? Hiçbir şekilde bir şey yapamaz.
Sıkıntının kaynağı ekonomik değildir,
sıkıntının kaynağı siyasaldır. Onun için de
bu mesele bu Mecliste çözülmelidir.
BAŞKAN Sayın
Özcan, teşekkür ederim.
ALİ ÖZCAN (Devamla)
Siz çözeceksiniz, biz çözeceğiz, siz çözeceksiniz. Hepimiz kardeşiz.
Bu memleketin bize ihtiyacı var. Bu Meclis bunu yapacak güçtedir. (CHP ve
HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özcan.
ALİ ÖZCAN (Devamla)
Asla, asla buradaki olayları bir başkanlık sürecine
bağlamamamız lazım. Sayın Cumhurbaşkanımıza
buradan sesleniyorum: Ekvadora da gitsin, Peruya gitsin ama en sonunda, en
sonunda gelsin, doğu ve güneydoğuda barış türkülerini
birlikte söyleyelim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
İSMAİL TAMER
(Kayseri) HDPye, oraya söyle!
BAŞKAN Sayın
Özcan, teşekkür ederim; önergeyi oylayacağım, lütfen...
ALİ ÖZCAN (Devamla)
Hepinize teşekkür ediyorum. Sabrınızı
taşırdım, zamanımı aşırdım ama şu
an çok doluyum, daha çok şeyler konuşacağız.
BAŞKAN Bir sonraki
önergede, lütfen Sayın Özcan.
ALİ ÖZCAN (Devamla)
Gelin, beraber bir komisyon kuralım, Doğu Anadoluya gidelim, yerinde
inceleyelim; var mısınız, buyurun gelin. (CHP
sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7nci maddede üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 7nci maddesinde
yer alan yenilik ibaresinin inovasyon şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Mahmut
Toğrul Hüda
Kaya
Diyarbakır Gaziantep İstanbul
Kadri
Yıldırım Filiz
Kerestecioğlu Demir Mehmet
Emin Adıyaman
Siirt İstanbul Iğdır
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
(1/540) esas numaralı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 7nci maddesinde geçen beş ifadesinin on
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Emin
Haluk Ayhan Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu Muharrem
Varlı
Denizli Hatay Adana
Fahrettin
Oğuz Tor Yusuf
Halaçoğlu Zühal
Topcu
Kahramanmaraş Kayseri Ankara
Mehmet
Erdoğan
Muğla
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 7nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kazım Arslan Tahsin
Tarhan Didem
Engin
Denizli Kocaeli İstanbul
İrfan Bakır Akif Ekici Erkan
Aydın
Isparta Gaziantep Bursa
"MADDE 7- 12/4/1990
tarihli ve 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
Kurulması Hakkında Kanuna aşağıdaki madde
eklenmiştir.
"EK MADDE 1 -
Başkanlık tarafından yürütülen araştırma ve
geliştirme, tasarım ve yenilik faaliyetlerinde görev yapmak üzere
4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun
38inci maddesi çerçevesinde görevlendirilen öğretim elemanları ile
kamu görevlilerine ve uzmanlığı ile ilgili olmak kaydıyla
hizmetinden yararlanılacak diğer kişiler için yapılacak
harcamalar Başkanlık bütçesinden gerçekleştirilir. Bu kapsamda
görevlendirilen öğretim elemanları ile kamu görevlisi olmayan
alanında uzman diğer kişilere harcırah giderleri içinde
olmak kaydı ile 2547 sayılı Kanunun 38inci maddesinde öngörülen
tutarın beş katını aşmamak kaydıyla diğer
kanunlardaki düzenleme ve kısıtlamalara tabi olmaksızın her
yıl Başkanlıkça belirlenecek tutar üzerinden doğrudan
görevlendirilen kişiye ödeme yapılır. Bu Kanun ile 2547
sayılı kanuna göre görevlendirileceklerin asli görevlerine ait
aylık, ücret, ödenek, her türlü zam ve tazminatları ile diğer
mali ve sosyal hakları ödenmeye devam edilir. Bu madde kapsamında
görevlendirilen öğretim elemanlarına yapılacak olan ödemeler
döner sermaye kesintisinden etkilenmez."
BAŞKAN Okunan son
önergeye Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Bursa Milletvekili Sayın Erkan Aydın konuşacak.
Buyurun Sayın
Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
rica etsem, lütfen biraz sessiz olabilir miyiz.
ERKAN AYDIN (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 97 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 7nci maddesi üzerinde
verilen önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım.
7nci madde bu kanunun
maddeleri içerisinde suistimale en açık, muğlak ifadelerin yer
aldığı düzenlemelerinden bir tanesidir. Bu nedenle, grubumuz bu
maddeye muhalefet şerhi koymuştur.
Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığının yürüteceği araştırma,
geliştirme ve yenilik faaliyetleri için yapılacak harcamalarda
kişilere ya da hizmet satın almalar için kullanılacak
muğlak ifadeler yolsuzluklara yol açma tehlikesi
taşımaktadır. Ayrıca, tasarının öğretim
üyeleri ve kamu görevlileri için ödenek sağlama kısmına
hizmetten yararlanacak diğer kişiler için yapılacak ibaresi bu
konuda uzman olmayan kişilerin de istihdamına yol açabilecek ve hak
etmediği kaynakları kullanmasına neden olabilecektir.
Ayrıca, projeyi amacından çıkaracak başka bir boşluk
da her türlü süreçte ibaresinin bu kanundan çıkartılması
gerekmektedir. Bu iki konu, bu maddenin suistimale açık olmasıyla
ilgili çok büyük sıkıntılar içermektedir.
Konu hassastır çünkü
KOBİlere verilen destek yıllardır yolsuzluk
iddialarını da beraberinde taşımaktadır. İktidar
partisi, KOBİlere verilen desteği parti çıkarı olarak
görmekte, devlet kesesinden dağıtmaktadır. Bir girişimcinin
KOSGEBten hibe ya da kredi alabilmesi için AKP il merkezi ya da ilçe
başkanlıklarından icazet alması gerekmektedir. KOSGEB
hakkında ortaya atılan yolsuzluk iddiaları defalarca Genel
Kurulda ifade edilmesine rağmen herhangi bir soruşturma açılmamıştır
maalesef. İktidar partisinin bu vurdumduymazlığı kimi
çevrelere cesaret vermiş, şimdi de KOSGEBten nemalanan bir sürü
dolandırıcı türemiştir. Kendilerini danışman
şirket olarak tanıtan dolandırıcılar, KOSGEBin
hibelerinden yararlanmak isteyen girişimcilere destek garantisi vadederek
hem fikrini hem parasını hem de projesini çalmaktadır.
Dolandırıcıların KOSGEBin girişimcilere
sağladığı 50 bin liralık hibe desteği için proje
çalışmalarında yardımcı oldukları ileri
sürülmektedir. Bu aşamada fikrini danışman şirkete anlatan
girişimciler, projelendirme çalışması için de şirkete
ayrıca 500 lira para ödemektedir. Kendini girişimciye
danışman şirket olarak tanıtan
dolandırıcılar tüm bu işlemleri İnternet ve telefon
üzerinden yönetmekte, aradan geçen zaman içerisinde de kimseye
ulaşılamayarak burada girişim için başvuran destekçiler
zarar görmektedir. Bunu ben söylemiyorum, KOSGEB Başkanı Recep Biçer
söylüyor. Başkan diyor ki: Birçok İnternet sitesinde hibe kredi
almanın püf noktaları. şeklinde yönlendirmeler
yapılıyor. Bunun için KOSGEBin ağır şartlar
uyguladığı ve en ufak bir hatada kesinlikle kredi
alınamadığını belirtiyor; bunun için de
danışmanlık yapılıyor iddiasını ileri
sürüyor. Bu dolandırıcılar hakkında da nasıl bir takip
yapılıyor, bilmiyoruz. Daha önceki yıllarda KOSGEBte büyük vurgunlar
yapılmış ama tahkikatlar bir türlü
sonuçlanmamıştı. Örneğin, bundan üç yıl önce
Eskişehirde 2006 yılında yayınlanan bir
araştırmayı kopyala yapıştır yöntemiyle
Gaziantepte yapılmış anket gibi göstererek KOSGEBin binlerce
lirası dolandırıldı. Gaziantepte KOSGEB, KOBİlerin
işlerini geliştirmesi için yüzde 60ı hibe olmak üzere 250 bin
liraya kadar proje desteği verdi. KOSGEBin desteğinden faydalanmak
üzere Gaziantepte 2 binin üzerinde firma başvurdu ve bununla birlikte de
yolsuzluk iddiaları gündeme geldi. İsmini vermeyeceğim bir
şirket buradan ciddi oranda zarar gördü. Aynı günlerde Gaziantepte
yürütülen denetim ve soruşturma sonucunda da savcılık 70 tane
dosyaya el koyarak bu dosyalarda ciddi anlamda usulsüzlük tespit etti.
Şimdi, KOBİ desteklerinde
yapılan bu kadar usulsüzlük var iken söz konusu maddede muğlak
ifadelerin olması yeni suistimallere davetiye çıkaracağı
için bu iki ifadenin 7nci maddeden çıkarılmasını talep
ediyor, Komisyonumuz da bu maddeye şerh koymuş bulunuyoruz.
Bütün milletvekillerine
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Bakan bir
açıklama istedi.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri
Işık, Bursa Milletvekili Erkan Aydının 97 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 7nci maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın
Başkanım, sayın hatibin konuşmasında ortaya
koyduğu yolsuzluk iddialarıyla ilgili konu, çok kısa bir
açıklama gerektiren bir konu.
Bu noktada şunu
özellikle ifade etmek isterim: KOSGEB, KOBİleri destekleyen ve çok ciddi,
KOBİlere destek veren bir kurum. Bu kurumun hukuk ve mevzuat içerisinde
yürütülmesi esastır. Uygulamada herhangi bir yanlışlık
yapılırsa bu yanlışlığın tespitini önce
KOSGEBin teftiş kurulu, Bakanlığımızın
teftiş kurulu ve hukuk sistemi içerisinde takibi de bizim temel
görevimizdir. Biraz önce sayın vekilin ortaya koyduğu konuların
tamamı şu anda hukuk içerisinde incelenmektedir. Hukukun biz de
yakinen takibini yapıyoruz. Hiçbir şekilde kurumda yolsuzluğa
müsaade etmeyiz. Yolsuzluğa teşebbüs eden veya böyle bir iddia
olduğu zaman da bu, her şekilde hukuk zemininde sonuna kadar takip
edilir, bunun da biz takipçisiyiz. Gaziantepte dediğiniz, Denizlide oldu
ve bir iki ilimizde olan bu tip iddialar şu anda hukukun denetiminde devam
etmektedir.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/540) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 97) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
(1/540) esas numaralı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 7nci maddesinde geçen beş ifadesinin on
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal
Topcu (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Ankara Milletvekili Sayın Zühal Topcu konuşacak.
Buyurun Sayın Topcu.
(MHP sıralarından alkışlar)
ZÜHAL TOPCU (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelişmiş
ülkelerin en önemli göstergelerinden bir tanesi de üniversiteler. Tabii ki,
üniversiteler derken üniversite kavramını canlı tutan ve
ayakta tutan da insan unsuru olmaktadır. Burada da özellikle lokomotif
olarak baktığımızda, akademisyenlere, burada ders veren,
hocalık yapan şahsiyetlere sunulan hizmetler önem arz etmektedir. Bir
üniversite kurulma aşamasında baktığımızda, üç
boyutuyla gerçekten başarılı olarak hizmet sunması
lazım. Bunlardan bir tanesi, altyapı boyutuyla
Bir üniversite
kurulacağı zaman özellikle altyapısının, burada hem
öğrencilere hem de öğretmenlere hizmet götürmesi lazım. Sosyal
ihtiyaçların giderilebileceği, birtakım teknolojik
altyapıların sunulabileceği yatırımların
olması gerekiyor.
Şimdi
(Gürültüler)
Sayın Başkan, ikaz
eder misiniz lütfen.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, sessiz kalmanızı rica ediyorum. Sayın
konuşmacı rahatsız oldu, haklıdır.
Buyurun.
ZÜHAL TOPCU (Devamla) Bu
altyapı problemleri giderildikten sonra diğer önemli unsurlardan bir
tanesi de hocalara sağlanacak olan, ödenecek olan, emeklerinin
karşılığı olan da ücret boyutudur. Acaba bu ücret
boyutu bu emeği ne kadar karşılamaktadır? Bir öğretim
elemanını da bir insan olarak, bir sosyal varlık olarak kabul
ettiğinizde, ihtiyaçlarının giderilmesi gerekmektedir. Şu
anda üniversitelerde bir öğretim elemanının verdiği hizmet
karşılığında aldığı ücret, gerçekten
onun ihtiyaçlarını karşılamaya yetmemektedir. Bu aynı
zamanda bir aile sahibidir, bunun aynı zamanda bir sosyal
yaşantısı vardır, bu aynı zamanda -bu öğretim
elemanı- kendi alan çalışmasını da yürütmek
zorundadır; kitap almak zorundadır, kongrelere katılmak
zorundadır. Bütün bunlar için üniversiteler çok fazla katkı
yapmadığı için bunları da cebinden karşılamak
zorundadır.
Önemli sorunlardan bir tanesi
de, yönetim iklimi dediğimiz, kendisini mutlu ve rahat
hissedebileceği ortamların olması. Şu anda üniversitelere
baktığımızda, öğretim elemanları kadro tehdidiyle
karşı karşıyadır. Özellikle öğretim üyesi
olmanın ilk adımlarından bir tanesi olan araştırma
görevliliği kadrosunda olan arkadaşlar gerçekten huzursuzdur. Doktoraları
bittiği zaman bir kadro güvencesi bulunmamaktadır. Doktoraları
bittikten sonra boşta kalıp kadro tahsis edilmemektedir. Bunun
yerine, biat kültürü geliştiği için, liyakat yerine sadakat kültürü
geliştiği için ve yandaş kültürü geliştiği için,
gerçekten, bilimsel liyakat dikkate alınmayıp iktidara
yakınlık baz alınmaktadır. Şimdi böyle bir
yapıyla ne kadar bilimsel çalışma yapılabilir, bunları
da sizin takdirinize bırakıyoruz.
Özellikle Dünya Ekonomik
Forumunun Küresel Rekabet Endeksine baktığımızda, 2015
yılı verilerine baktığımızda, 140 ülke
arasında Türkiye ortalama olarak 51inci sırada yer alıyor.
Özellikle sağlık ve ilköğretim açısından
bakıldığında Türkiye 73üncü sırada,
yükseköğretim ve eğitim sıralamasında 55inci sırada, iş
gücü piyasası yeterliliği açısından 127nci sırada,
teknolojik hazırlık açısından 64üncü sırada yer
almaktadır ve inovasyon açısından da 60ıncı
sırada yer alıyor.
Şimdi, bu açıdan
bakıldığında, her bölgeye, her şehre üniversite kurma
ile övünen bir iktidarın üniversite kalitesinden, hocalara ve
öğrencilere sunduğu hizmet açısından değerlendirmesi
bir kenara bırakılmaktadır. Üniversiteleri öğrenciyle
doldurmak yetmiyor, gerçekten bu öğrencilerin buradan donanımla mezun
olması lazım ve gerçekten donanımlı öğretim
elemanları tarafından da yetiştirilmesi lazım.
Teşekkür ediyoruz. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Topcu, teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 7nci maddesinde
yer alan yenilik ibaresinin inovasyon şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut
Toğrul (Gaziantep) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul konuşacak.
Buyurun Sayın
Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Genel
Kurulun sevgili emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında sözlerime
başlamadan önce, biraz önce CHPli hatibin -sanırım bölgeye
gitmişti, Ali Özcan- burada dile getirdiği tüm ifadelere
katıldığımızı, altına imza
attığımı ifade etmek isterim.
Değerli
arkadaşlar, AR-GE ve tasarım faaliyetlerinden bahsediyoruz. Bu AR-GE
ve tasarım faaliyetlerinin bilimsel ölçüm ve değerlendirmelerini
yapan kurumlarımız var. Bunların başında TÜBİTAK
geliyor, TÜBA geliyor. Dün TÜBİTAKın ne hâlde olduğunu ifade
etmeye çalıştım, bugün TÜBA hakkında, TÜBAnın ne
yaptığını, TÜBAnın ne olduğunu anlatmaya
çalışacağım, AKP döneminde TÜBA ne hâle geldi bunu ifade
etmeye çalışacağım.
Değerli
milletvekilleri, bilimsel kurullar ülkelerin prestijli
yapılarıdır. Bu prestiji de başta özerk olmalarıyla,
gerektiğinde devleti ve hükûmeti eleştirerek ilerlemeye ve
yanlışları düzeltmek için sağlayacakları katkıyla
bunu sağlarlar. Bu kurullardaki bilim insanlarının yetkinlikleri
eğer doğru tespit edilirse tartışmaya kapalı olur,
farklı ekollerden de olsalar kendi alanlarında bilime yol açan,
bilime katkı yapan akademisyenlerden oluşmuş olurlar.
TÜBA, tabii ki
dünyada benzerleri esas alınarak oluşturulmaya
çalışılmış bir kurum, ancak AKPnin
yaptığı değişikle TÜBA, özerk bir yapıyı
bırakın neredeyse atamayla işletilen bir devlet dairesine
dönüştürülmüştür. Bugün TÜBAdaki üyelerin üçte 1ini Hükûmet, üçte
1ini YÖK ve kalanını da asli üyeler seçiyor. Aslında toplamda
değerlendirdiğinizde, Hükûmetin bir arka bahçesi anlamına
geliyor. Başkanı da üçlü kararnameyle Başbakan,
Cumhurbaşkanı ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı
tarafından atanıyor. Bu yönüyle devlet dairesi olmaktan başka
aslında TÜBAnın bir özelliği de kalmıyor. Bu
atamaları protesto eden onlarca, yüzlerce akademisyen maalesef TÜBA
üyeliğinden istifa etmek durumunda kalmışlardır.
Özerk olmayan bir kurumun
akademisyenlere öğrenim destekleri ve kurumun yapısından ötürü
de vereceği hizmet sorgulamaya açık hâle gelecektir. Atamayla
yükselen bilim insanlarının bilimsel bilgiye değil liyakate
dayalı bir sistemi benimsemesi seçim kriterinde de benzeri bir eğilim
göstermelerine sebep olacaktır.
Değerli arkadaşlar,
maalesef bilimsel kurumlar AKP iktidarı döneminde tamamen birer
kadrolaşma alanı olarak seçilmiştir.
Bir diğer önemli
şey, maalesef, TÜBA oluşturulurken de tekçi bir yapıyla
oluşturulmuştur. TÜBAnın görevleri arasında Türkçeyi bilim
dili olarak geliştirmek önerilmiştir. Hâlbuki ülkemiz çok dilli, çok
kültürlü, çok farklı inançta bir ülkedir. Dolayısıyla bu
coğrafyadaki farklı dillerin de farklı kültürlerin de inceleme
alanına dâhil edilmesi gerekiyor. Oysa TÜBA sadece Türkçeyle ve Türkçeyi
geliştirmekle ilgilendiği için, maalesef, örneğin ülkemizin
nereden bakarsanız bakın yüzde 30-40ının
konuştuğu Kürtçenin bilim dili olarak geliştirilmesini görevleri
arasında görmüyor.
Şimdi, öyle bir şey
ki, akademik ortamda örneğin Kürtçeyle eğitim
yapılamadığı gibi, zaman zaman, AKPli sözcüler, işte,
Ana dilinde eğitim hakkı verdik. gibi aslında gerçeği
ifade etmeyen birtakım ifadeler kullanmaktadır. Özel eğitim
kurumları kurduğunu söylüyorlar Kürtçe eğitim veren. Bir tane
saysınlar değerli arkadaşlar. Özel eğitim
kurumlarını maalesef devletin yapılarına rağmen bizler
kendimiz kurduk, kendimiz oluşturduk ve devlet de her şeyiyle şu
anda o kurumları kapatmak için elinden geleni yapıyor. Böyle
kurumların mutlak bir şekilde Kürtçeyle eğitim yapan bir
üniversiteyi de önüne koymak görevi olmalıdır. Çünkü Kürt
vatandaşlarımız da vergi veriyorlar ve kendi ana dilinde
eğitim hakkı almak istiyorlar. Dolayısıyla bu ülkenin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
kurumları da bu ihtiyacı karşılayacak çabaların
içerisinde olmalıdır. En kısa zamanda ana dilinde eğitim
yapan bir üniversiteye bu ülkede ihtiyaç olduğunu belirtiyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Toğrul.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
8inci maddede üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 8inci maddesinin
"cc" bendinde yer alan "herhangi" ifadesinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Mahmut
Toğrul Mehmet
Emin Adıyaman
Diyarbakır
Gaziantep Iğdır
Hüda
Kaya Kadri
Yıldırım Müslüm
Doğan
İstanbul Siirt İzmir
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 8inci maddesinin "o)" bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Didem
Engin
Denizli Kocaeli İstanbul
İrfan
Bakır Akif
Ekici Turabi
Kayan
Isparta Gaziantep Kırklareli
"o) Teknisyen:
Mühendislik, fen ve sağlık bilimleri alanında yüksek
öğrenim görmüş ya da meslek lisesi veya meslek
yüksekokullarının tasarım teknik, fen veya sağlık
bölümlerinden mezun, teknik bilgi ve deneyim sahibi kişileri,"
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun ve Kanun Hükmüne Kararnamelerde Değişiklik
yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8inci maddesinde
yer alan z, aa, bb, cc bentlerinin madde metninden
çıkarılmasını arz ederiz.
Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu Emin
Haluk Ayhan Ruhi
Ersoy
Hatay Denizli Osmaniye
Mustafa
Mit Celal
Adan Nuri
Okutan
Ankara İstanbul Isparta
BAŞKAN Okunan son
önergeye Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu konuşacak.
Buyurun Sayın
Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET NECMETTİN
AHRAZOĞLU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 8inci
maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
8inci maddeyle,
Bakanlık adının güncellenmesi, tasarım faaliyetinin destek
kapsamına alınması nedeniyle tanımlarda bazı değişiklik
ve eklemeler yapılması, ihtisas teknoloji geliştirme bölgesi
tanımının 4691 sayılı Kanuna eklenmesi, AR-GE projesi
ve bölge alanı tanımlarına yer verilmesi
amaçlanmıştır.
Değerli milletvekilleri,
tasarının düzenlemelerine bakıldığında
eğitim ayağının zayıf olduğu görülmektedir. En
önemli zenginliğimiz olan genç nüfusumuza iyi bir eğitim
verilmediği, gençlerimizin üniversiteden mezun olurken iş bulma
kaygıları içinde oldukları, eğitim sistemimizde çok
sık değişiklik yapılması sebebiyle süreklilik ve istikrarın
sağlanamadığı, okul öncesi dönemden başlayarak
yaratıcı, sorgulayan, araştıran, sınırları
zorlayan nesiller yetiştirmenin gerektiği göz ardı
edildiği, ulusal bilim, teknoloji ve sanayi gelişiminin
altyapısını oluşturan en önemli unsurlardan birinin
yükseköğretim olduğu aşikârdır. Mühendislik, bilim ve
sağlık alanlarındaki yükseköğretim birimleri ise
bunların temel kaynağıdır.
Türkiye'deki üniversitelerde
temel bilimler alanları, 2007 yılından itibaren işlevsiz
hâle getirilmiş, öğrenci kontenjanlarının
artırılmasına rağmen mezunları -istihdam imkânı
daraldığı için- tercih edilemez hâle gelmiştir. Söz konusu
birimlere kayıt yaptıran öğrencilerin toplam yükseköğretim
kayıtlarına oranı açısından Türkiye, 37 ülke
sıralamasında sondan 2nci sırada gelmektedir.
Ülkemizin acı
gerçeklerinin başında gelen diğer bir konu ise Türkiye'nin
üniversite mezunlarının istihdam oranının büyüklüğü
açısından 35 ülke arasında en alttaki 5 ülke içerisinde yer
almasıdır. Erkeklerde 30'uncu sırada, kadınlarda ise sondan
2nci yani 34'üncü sırada bulunmaktadır. Bu yarışta
Türkiye'nin de etkinliğini artırması, sanayiye daha fazla önem
ve somut destekler vermesi, AR-GE ve inovasyonda sanayi-üniversite-kamu iş
birliğini devletin oyun kurucu rolüyle geliştirmesi, bilimsel fikirleri
ticarileştirmesi, eğitim sistemini reforme etmesi,
kadınların eğitim ve çalışma hayatına
katılımını sağlaması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi seçim beyannamemizde de belirttiğimiz gibi, bu
amaçlara ulaşmak için araştırmacı insan gücü
yetiştirilmesine önem verilmesi, bilgi ekonomisi ve inovasyon için gerekli
ortamın oluşturulması gerekmektedir. Çok kısa süre
içerisinde ve yıllar itibarıyla artan bir şekilde bin kişi
başına düşen tam zamana eşdeğer
araştırmacı sayısı 3'e, AR-GE harcamalarının
gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı bugünkü yüzde 1,01
seviyesinden dört yıl içerisinde yüzde 2 ve üzerine
çıkarılması sağlanmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üniversitelerimizin bilgi ve teknoloji üretim
merkezleri hâline gelmeleri sağlanmalıdır.
Üniversiteler, özellikle PKK
ve bölücü örgüt yanlısı personelden
arındırılmalı, öğrencilerin eğitim hakkına
kasteden terör yanlısı yöneticiler bilim yuvalarında
barındırılmamalıdır.
Geçtiğimiz yıl, Ege
Üniversitesinde, bölücü terör örgütü tarafından Ülkü Ocakları
Başkanımız Fırat Yılmaz Çakıroğlu'nu
şehit edenler, onları koruyan ve kollayanlar sürecini maalesef
yaşamıştık. Üniversitelerimiz bilimin, eğitimin,
öğrenimin devam etmesi gereken yerler olması gerekirken üniversitelerde
özellikle bölücü terör örgütlerinin saldırıları devam
etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET NECMETTİN
AHRAZOĞLU (Devamla) - Yüce Meclis kürsüsünden, hem üniversitelerimizin
yöneticilerini hem de emniyet görevlilerini uyararak buralarda terör örgütü
faaliyetlerini yürütenlerle ilgili etkili bir mücadele sürdürülmesinin ve
tekrar, Ülkücü Fırat Yılmaz Çakıroğlu'nun şehadetine
götürecek süreçlerin yaşanmaması için gerekli önlemlerin alınması
gerektiğini ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Ahrazoğlu.
MEHMET NECMETTİN
AHRAZOĞLU (Devamla) - Üniversiteler, Türk milletinin geleceğine
ışık tutacak ilim, irfan merkezleri olmalı diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 8inci maddesinin "o)" bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"o) Teknisyen:
Mühendislik, fen ve sağlık bilimleri alanında yüksek
öğrenim görmüş ya da meslek lisesi veya meslek
yüksekokullarının tasarım teknik, fen veya sağlık
bölümlerinden mezun, teknik bilgi ve deneyim sahibi kişileri,"
Türabi
Kayan (Kırklareli) ve arkadaşları
BAŞKAN Okunan önergeye
Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde,
Kırklareli Milletvekili Sayın Türabi Kayan konuşacak.
Buyurun Sayın Kayan.
(CHP sıralarından alkışlar)
TÜRABİ KAYAN
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında
Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8inci maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum.
Ülkemizin gelişmesi
açısından ve teknolojide ilerlemesi açısından
atılmış bir adımdır. O nedenle, doğru buluyoruz
ve eksik buluyoruz, bunun yanında da yetersiz buluyoruz. Yetersiz
buluyoruz çünkü ayrılan bütçe, gelişmiş ülkelerdeki ayrılan
bütçelerin yarısı, hatta bazı ülkelerin üçte 1i kadardır.
Bunun yanında, burada ayrılan payı, ayrılan zamanın
verimli bir şekilde sonuç alınması açısından da
yetersiz buluyoruz çünkü burada yaptıkları çalışmalarda
İranın dahi gerisinde kalmış bulunuyoruz. Eksik buluyoruz
çünkü eğitim ayağı eksiktir. Eğitim ayağı
sağlıklı olmayan bir işin sağlıklı bir
şekilde yürümesi de mümkün değildir. Bugün, eğitimde Orta
Doğu Teknik Üniversitesini bitirmeye çalışan bir
anlayış; bugün, TÜBİTAK dediğimiz Türkiye Bilimsel ve
Teknik Araştırma Kurumunu yerle bir eden bir zihniyetin burada
yapacağı çalışmalardan sağlıklı bir sonuç
alacağı kanaatinde değiliz biz.
Değerli arkadaşlar,
Hükûmet, geldiği günden bu yana sürekli olarak siyasal imamları
kadrolaştırıp kurumların başına getirmeye
çalışıyor ve getirdi de. Bunlar, aynı zamanda, kendileri gibi
olan kişileri bu kurumlara dolduruyorlar.
Şimdi sizlere soruyorum:
Bugün, sağlıklı bir eğitim almayan, iyi, nitelikli bir
elden geçmeyen ve o şekilde eğitim alan insanlarımızla,
öğrencilerimizle, gençlerimizle dünya çapında yarışma
şansımız var mı? Yoktur. Bugün, sağlıklı
eğitime en çok ihtiyacımız olan dönemdir. O yüzden bizler
diyoruz ki: Önce eğitimi sağlıklı bir şekilde ele
almalıyız.
Üniversite açmakla övünüyoruz
ama nitelikli üniversitemiz kaç tane var, dünyada kaç tane ilk 500e giren
üniversitemiz var, düşünüyor muyuz? Bir tane var, Orta Doğu Teknik
Üniversitesi, onun da çanına ot tıkamaya çalışıyoruz.
Niye? Çünkü onları dinlemiyor; çünkü kendisi akli düşünceye
inanıyor; çünkü kendisi naklî düşünceye değil, akli
düşüncenin getirdiklerine inanıyor; ondan dolayı işini
bitirmeye çalışıyorlar.
Değerli arkadaşlar,
teknik eleman yetiştirmek, mühendis yetiştirmek, yüksek lisans
yaptırmak, lisansüstü yaptırmak, doktora yaptırmak; bunlar
sağlıklı eğitim kurumlarının ele alıp da en
sağlıklı bir şekilde yetiştirip ortaya salması
gereken işlerdir. Şimdi, bizler en sağlıklı, en
nitelikli eğitim kurumumuzu bitirmeye çalışıyoruz. Ondan
sonra da AR-GEye para ayırıyoruz, AR-GEye zaman
ayırıyoruz ve bunlarla da ilerleyeceğimizi sanıyoruz. İlerleyemeyiz.
Önce kendi felsefemizi yaratmamız gerekir. Felsefeden korkan bir
anlayışla biz bir adım dahi ileriye gidemeyiz. Kendi bilimimizi
üretmemiz lazım. Kendi bilimimizi üretmemiz için özgür, hür iradeli
üniversitelere ihtiyacımız var. YÖKün kölesi olan üniversitelerin
yapacağı fazla bir katkı yoktur bu AR-GEye. Ondan dolayı
bizler diyoruz ki: Değerli arkadaşlar, bu ülke nitelikli eğitime
geçmek zorundadır. Nitelikli eğitime geçmek için de hiç kimsenin kulu
kölesi olmayan eğitim kurumlarına, öğretim görevlilerine ihtiyacımız
vardır. Önce bunu düzelteceğiz, ondan sonra ülkemizin teknoloji
üretmesini, bilim üretmesini ve felsefede de dünyayla
yarışmasını sağlayacağız diyorum.
Hepinize teşekkür
ediyor, sağlıklı ve mutlu AR-GEler yaratmanızı
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Kayan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 8inci maddesinin
"cc" bendinde yer alan "herhangi" ifadesinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Müslüm
Doğan (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan konuşacak.
Buyurun Sayın
Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)
MÜSLÜM DOĞAN
(İzmir) Sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
tasarısının 8inci maddesi üzerine söz almış
bulunmaktayım.
Kapitalist modernitenin
egemen olduğu dünyamızda sürdürülebilir ekonomik büyümenin ne kadar
yenilik ürettiği ve ilişkilendirildiği hususunda AR-GEyle olan
ilişkisi ortadadır. Teknolojik anlamda üretildiği ve
ilişkilendirildiği bu durumda ileri olan ekonomiler
gelişmiş ülkeler olarak değerlendirilmekte ve kapitalizmin ruhu
gereği olarak da rekabet edebilme olanaklarını bu şekilde
yakalayabilmektedirler. Bilindiği üzere, AR-GE, bilimsel ve teknik bilgi
birikimini artırmak amacıyla sistematik bir temele dayalı olarak
yürütülen yaratıcı çaba ve bu bilgi birikimini yeni uygulamalarda
kullanma işidir.
Değerli milletvekilleri,
çağdaş dünya yaşamında yer alan AR-GE
çalışmaları, doğrudan insan yaşamının
vazgeçilmezi durumuna gelmiştir. Toplumsal yaşamı
kolaylaştırmak ve yaşam kalitesinin artırılması
hususunda yine AR-GE kapsamında, AR-GEnin hedefleri arasında yer
almıştır.
Değerli milletvekilleri,
bu kadar önemli olan AR-GE çalışmalarının ülkemizde ne
durumda olduğuna baktığımızda, Türkiye ve dünya
istatistikleriyle ilgili bilginize sunmak istediğim rakamlar var. Her 10
bin çalışan arasında araştırıcı
sayısı Türkiyede 11 iken Avrupa Birliği ülkelerinde 94tür bu
rakam. Yine, gayrisafi yurt içi hasıla içinde AR-GEye ayrılan pay
Türkiyede yüzde 0,67 iken Avrupa Birliğinde ise bu 1,92dir. Milyon nüfus
başına düşen yıllık bilimsel yayın sayısı
Türkiyede 41, Avrupa Birliğinde ise bu 613tür. Avrupa Patent Ofisinden
alınan, milyon nüfus başına düşen yıllık patent
sayısı Türkiyede 1i bile bulamazken Avrupa Birliğinde 135
olarak ifadesini bulmaktadır.
Öncelikle AR-GEye
bakışımızın değişmesi gerektiği
yukarıda ortaya koyduğumuz verilerden de anlaşılmaktadır.
AR-GEnin temel araştırma, uygulama araştırma, deneysel
gelişme şeklinde üç aşamayı içerdiği ve bunun
tartışmasız bir gerçek olduğu ortadadır. Üç
aşamayı da içine alan bu üçlü ayağı
geliştirmediğimiz sürece, esas almadığımız sürece
-ölçme, izleme ve değerlendirme, bunu başarabilmek- bilimsel,
sistematik çalışmayı mümkün kılamaz. Bu nedenle, proje
bazlı çalışmaların esas alınmasının
gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun tasarısını görüşürken ülkemizdeki durumu çok iyi
biliyorsunuz. Kan ve gözyaşı almış yürümüş, bizim
burada ortaya koyduğumuz araştırma önergeleri
Niçin kan
akmaktadır, niçin gözyaşı var, niçin halklar birbirinden bu
kadar uzaklaştırılıyor, araştıralım derken;
kirli bir yöntem ortaya koyulurken, bu kirli yöntemi kim ortaya koyuyor, bunu
araştıralım derken buna ret oyu kullanıyorsunuz.
Bakın, değerli
milletvekilleri, bu ülkenin kurucu asli unsurlarını biliyorsunuz.
Burada ifade ederken de üzülüyorum. Farklı uluslardan, milliyetlerden,
farklı inançlarda yaşayan bir Anadolu halkı var. Tek tip bir
anlayış, Türk-İslam sentezci, Jön Türkçü, İttihat
Terakkici, karakol cemiyet anlayışlı sistem artık
çökmüştür. Bu sistemi uygulamaktan vazgeçelim. İnançlarımız
özgür olsun, halklarımız kardeşçe, barış içerisinde
bir arada yaşasın. Kan ve gözyaşının
akmasını, kanın durmasını biz burada
araştırmazsak neyi araştıracağız sayın
milletvekilleri?
İnanın, bakın,
ben bölgede çalışmalar yapıyorum. Bugün Alevi
inancının ve öğretisinin kutsal bir günü. Oruç tuttu Aleviler ve
kardeşliğin, barışın egemen olması için bugün dua
ettiler. Bu ülkede akan gözyaşının, anaların
gözyaşının bir an önce durması gerekiyor. Burada hepimizin
büyük emek vermesi gerekiyor, hepimiz ciddi bir emek ortaya koymamız
gerekiyor. Eğer biz bu araştırma önergelerini ortaya koyup tekçi
bir sistemi mahkûm etmezsek halklar, inançlar birbirine düşecek. Suriye
örneği var, Irak örneği var. Bin yıllık kadim
dostluğumuz neden bu noktaya geldi? Bunu araştırmazsak, bunu
ortaya koymazsak inançlar, öğretiler, uluslar, milliyetler arasındaki
aralık çoğalacak, birbirine düşman olacak. Gelin bunu
araştıralım diyorum, hepinize saygılar sunuyorum
arkadaşlar. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Doğan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum...
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Karar yeter sayısı...
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.19
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.25
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan
TÜRKMEN (Adana)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38inci Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
97 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 8inci maddesi üzerinde İzmir
Milletvekili Müslüm Doğan ve arkadaşlarının önergesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
97 sıra sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
8inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
9uncu maddede üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 9uncu maddesinin
birinci fıkrasında geçen Kalkınma Bakanlığı
ibaresinden sonra gelmek üzere "Ekonomi Bakanlığı" ibaresinin
eklenmesini arz ederim.
Baki
Şimşek Emin
Haluk Ayhan Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu
Mersin Denizli Hatay
Celal
Adan Mustafa
Mit Ruhi
Ersoy
İstanbul Ankara Osmaniye
Nuri
Okutan
Isparta
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 9uncu maddesinin
üçüncü fıkrasında yer alan "gerekli görmesi" ifadesinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Mahmut
Toğrul Mehmet
Emin Adıyaman
Diyarbakır Gaziantep
Iğdır
Hüda
Kaya Kadri
Yıldırım
İstanbul Siirt
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 9uncu maddesinin birinci fıkrasında
geçen "Değerlendirme Kurulunun çalışmasına ilişkin
usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir cümlesinin fıkradan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Haydar
Akar
Denizli Kocaeli Kocaeli
Ömer
Fethi Gürer Erkan
Aydın Özkan
Yalım
Niğde Bursa Uşak
Melike
Basmacı
Denizli
BAŞKAN Okunan son
önergeye Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar konuşacak.
Buyurun
Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AR-GE
konusunu konuşuyoruz ve AR-GE konusunda Türkiyenin çok eksikleri
bulunduğunu ifade etmekle birlikte, yine de bir şeyler
yapılmasına, bir çaba gösterilmesine destek veriyoruz.
Aslında,
tasarıya baktığımızda, gerçekten AR-GEye büyük paylar
ayrılan ülkelerle
karşılaştırdığımızda sadece teoriden
öteye gidemediğini görüyoruz ki AKPnin bundan önceki on üç
yıllık hükûmetleri döneminde de bunu çok rahatlıkla gördük.
Çünkü bir hedef koymuşlardı bu işe başlarken, Hükûmet
etmeye başlarken yüzde 3lük bir hedef koymuşlardı ama
geldiğimiz noktada, yıllar itibarıyla bakarsak 2009da 0,85 iken
bugün ancak 1,01e gelebilmişiz. Bunu da diğer gelişmiş
ülkelerle karşılaştırdığımızda
rakamların çok gerisinde kaldığımız açık ve net
bir şekilde görülüyor.
Bir de bunu
nereden görebiliyoruz? Yüksek teknoloji ürünleri ihracatını ve
ithalatını
karşılaştırdığımızda, ne kadar
ithalatın yüksek olduğunu, yüksek teknoloji ürünlerinin
ihracatının da yüzde 7lerden, ihracatın toplamının
yüzde 7lerinden, AKP hükûmetlerinin iktidara geldiği yüzde 7lerden yüzde
2lere, 3lere, 3,70ler civarına gerilediğini görüyoruz. Bu da
şunu söylüyor bize: AKP geldikten sonra, üretim yapmayan,
geliştirmeyen veya toplumu tüketime alıştıran, ithal
mallarıyla toplumu kucaklaştıran bir yönetim tarzı
izlediğini hep birlikte görmüş oluyoruz.
Bugün bu
çabaların gösterilmesine de destek veriyoruz. Hangi çabanın? AR-GEye
biraz pay ayrılmasının, yeni yeni değerler
katmasının. Ama, yine, AR-GEnin de belli sektörde
yoğunlaşmaması, bir sektör üzerinde
yoğunlaşmaması ya da yüksek teknoloji ürünleri üzerinde
yoğunlaşmaması, her şeye AR-GE verilebilir veya bir pay
ayrılabilir olması gelecekte bu ihtimalin de, yüzde 3ler seviyesine
çıkma ihtimalinin de zayıf olduğunu görüyoruz.
Yine, bu 9uncu
maddedede teknoloji geliştirme bölgelerinden bahsediyor ve bununla ilgili
bir değerlendirme kurulu kuruluyor. Teknoloji geliştirme bölgelerini
organize sanayi bölgeleri gibi kentlerde kuracaksınız. Bu kentlerde
kurduğunuz teknoloji geliştirme bölgelerine bütün birimleri katmışsınız
ama kentlerde asıl katılması gereken belediyeleri
unutmuşsunuz. Niye unuttuğunuzu da anlamış değilim
çünkü organize sanayi bölgelerini, bir Vatikan gibi, bayrağı olan bir
cumhuriyet hâline dönüştürdünüz. Belediyeler denetleyemiyor, içlerine
giremiyor, imar mevzularına karışamıyor,
kamulaştırmalarına karışamıyor, ayrı bir
cumhuriyet hâline dönüştürdünüz, yeni bir cumhuriyet kuruyorsunuz,
teknoloji geliştirme bölgesi. Yine bölgenin en dinamik kamu kurumu olan
belediyeleri bunun dışında tutmuşsunuz.
Şimdi,
benim söylemek istediğim şu aslında: Bundan on yıl önce
başlanan bu çipli dediğimiz nüfus kâğıtları ve
aynı zamanda, yeni dağıtılmaya başlanan bu ehliyetler.
Bu kimlik kartları üzerinde, her ikisinde de temaslı ve temassız
olmak üzere 2 tane çip bulunuyor. Çip nedir? Yonga; bilginin üzerinde
olduğu yongalardan bahsediyoruz. Bunlar da Türkiyede
geliştirilmiyor. TÜBİTAKtan aldığım bilgiye göre, bu
çiplerin de Türkiyede geliştirileceği konusunda
çalışmaların yapıldığını söylüyorlar,
hatta bu çipleri okuyacak cihazların da geliştirildiğini ifade
ediyorlar.
Yalnız,
teoriden pratiğe geçerken bir şeyi yapmak zorundayız. Eğer
biz bir kimlik kartı geliştirmişsek, bunları okuyacak
cihazları da geliştirmişsek, bu kimlik kartı üzerinde 2 çip
bulunuyor ve o 2 çipin birinde nüfus bilgilerimiz, diğerinde de bize vize
uygulayan ülkelerin kullanabileceği bilgiler varsa bu çiplerin üzerinde
ehliyet bilgileri de olabilir. Dünyada birçok örneği var, tek tek
örneklerini saymayacağım ama bu işi başarmışlar.
Madem
TÜBİTAK bu işi başarmış, böyle güzel bir proje
yapmış, Boluda uygulamaya geçmişiz, beş altı
yıldır bu kimlik kartları dağıtılmış
ama biz bunu işte düşündüğümüz gibi bir yerde duruyoruz, daha
ileriye gidemiyoruz, bunun farklısını geliştiremiyoruz,
başka alanlarda başka işler yapmaya başlıyoruz, hem
maliyetler yükseliyor hem zaman harcamış oluyoruz.
Benim tavsiyem,
değiştirilmesi konusunda birine beş yıl öngörmüşsünüz
-kimlik kartlarına üç yıl, ehliyetlere beş yıl- bunlar çok
rahat birleştirilebilir ve vatandaşın iki ayrı iş
yapmasının önüne geçilebilir.
Tabii,
bunları yaparken çıkarmamız gereken bir yasa da var. Neydi?
Kişisel verilerin güvenliği yasası. Henüz bu yasayı
çıkarmadık ama millete çipli kartları, kimlik
kartlarını, ehliyetleri dağıtmaya başlıyoruz.
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Haftaya geliyor.
HAYDAR AKAR (Devamla) -
Haftaya geldiğini biliyorum.
Bunların birbirine
senkronize hâlinde getirilmesi gerekiyor. Ki biliyorsunuz, Verilerin
Güvenliği Yasasınıda en önce kabul eden ülkelerden biriyiz 30
ülke arasında ama en son Meclise getiren ülkeyiz, çok geç kaldık bu
konuda.
Zaman da daraldı.
Benim size tavsiyem: Tekrar
gözden geçirin, tek kart hâline dönüştürün. İnsanları birden
fazla masraftan kurtarmış olun ve hiç olmazsa teknolojinin
nimetlerinden insanlar yararlansın, birbirleri arasında da
senkronizasyonu sağlamış olalım diyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısının 9uncu
maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan gerekli görmesi ifadesinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kadri Yıldırım (Siirt) ve arkadaşları
BAŞKAN Okunan önergeye
Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Siirt Milletvekili Sayın Kadri Yıldırım konuşacak.
Buyurun Sayın
Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)
KADRİ YILDIRIM (Siirt)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
saygılarımı tekrar hepinize sunuyorum.
Biz üniversitedeyken
AR-GEyle ilgili yaptığımız toplantılarda, panellerde,
konferanslarda 3-4 tane madde vardı, ilke vardı, ön plana
çıkıyordu. Bunlardan bir tanesi, bunun mutlaka merkeziyetçi
yapıdan uzak kalması yani tam da bizim
arzuladığımız yerinden yönetimle bu işin çözümlenmesi.
Bir tanesi, üniversitelerde motivasyonun sağlanması. Bir tanesi,
doktora ve postmodern doktoranın mutlaka ve mutlaka özendirilmesi
gerektiğiydi ve en önemlisi de AR-GE bağlamında bütün kültürler,
bütün diller bu üniversitelerde mutlaka ama mutlaka yerini almalı, hayat
hakkı bulmalıdır.
Şimdi, tabii, biliyoruz
ki değişik kültürler denince bunlardan bir tanesi de Kürt dilidir,
Kürt kültürüdür. Üç yüz küsur sene evvel yaşayan büyük Kürt İslam
âlimi ve düşünürü Ahmed-i Haninin üç yüz küsur sene evvel bu kültürün, bu
dilin dönemin resmî makamları tarafından resmî dil olarak kabul
edilmesi talebi vardı. Bakın, bugün, Mem û Zîn yani Ahmed-i Haninin
bu şaheseri Kültür Bakanlığı yayınları
arasında çıkmıştır. Ahmed-i Hani üç yüz küsur sene
evvel şunları söylüyor:
(x)
Yani, Bu dilimize Değersizdir. demeyin.
(x)
Üzerinde iktidarın, yönetimin resmî onay mührü yoktur.
(x) Eğer bu dile bir resmî onay
mührü vursaydı
(x)
Böyle sahte bir para, sahte bir pul gibi kalmayacaktı.
Dolayısıyla,
Sayın Başbakan geçenlerde Mardinde master planı açıklarken
maddelerden bir tanesinde de Ahmed-i Hani ruhuna değinmişti, bu
birleştirici ruhtan bahsetmişti. Ben de diyorum ki Kültür Bakanlığımız
Mem û Zîni bastırdı ve iyice okusun. İçerisinde Ahmed-i Hani
Kürtçenin ana dilde eğitimde kullanılması için Kürtçeye resmî
onay mührü olan sikkenin vurulması gerektiğini açıkça
belirtmiştir. Dolayısıyla, sizi Mem û Zînin içerisindekiyle
amel etmeye davet ediyorum ve Haninin diline bu resmiyet mührünün
vurulması için üzerinize düşen görevi yapmanızı istiyorum.
İkincisi,
üniversitelerde doktoradan bahsediliyor AR-GE kapsamında. Bakın,
benim geldiğim Mardin Artuklu Üniversitesinde açılan bir Kürt Dili ve
Edebiyatı Bölümü vardır enstitü bünyesinde. Başka enstitülerde
de bu Kürt Dili Bölümü açılmıştı. YÖK tarafından öbür
üniversitelerdeki o bölümlere doktora hakkı verildi hiçbir kadrolu eleman
orada olmamasına rağmen. Fakat, benim geldiğim Mardin Artuklu
Üniversitesindeki Kürt Dili Bölümü için, o zaman Başbakan olan Sayın
Erdoğan geldiğinde bizim orada yaptıklarımızın
birer devrim olduğunu ifade etti ve bunun değerlendirileceğini
söyledi ama ondan sonra hiçbir şey yapılmadı.
Yapılmamanın nedenlerinden bir tanesi de Mardin Artuklu
Üniversitesinde açılan bu bölüme öğretim elemanı ve öğrenci
alırken bana sipariş üzerine gönderilen ve kendilerini güya iktidara
yakın hisseden bazı derneklerin, vakıfların ve
sendikaların bu siparişlerini kabul etmeyişimdir. Zira, ben
şuna inanıyorum: Bilimde, akademide, evrensel değerlerde
siparişler kabul edilmez; bilimsel etik, bilimsel prensipler geçerlidir. O
yüzden de ben şunu arz ediyorum: Mutlaka ama mutlaka hem Kürt dilinin
eğitimde kullanılması ve resmî olarak tanınması hem de
özellikle Mardin Artuklu Üniversitesinde bu doktora programının bir
an evvel açılması gerekiyor. Aksi takdirde, objektiflik, somutluk
tartışılacaktır, ben de tartışmaya devam
edeceğim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 9uncu maddesinin
birinci fıkrasında geçen Kalkınma Bakanlığı
ibaresinden sonra gelmek üzere "Ekonomi Bakanlığı"
ibaresinin eklenmesini arz ederim.
Baki Şimşek (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Mersin Milletvekili Sayın Baki Şimşek konuşacak.
Buyurun Sayın
Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
97 sıra sayılı
Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 9uncu maddesi hakkında vermiş
olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle aziz Türk milletini ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce bundan tam bir yıl önce, 11 Şubatta, derdi
sadece üniversitede eğitim görmek olan Özgecan Aslanı evine giderken
kaçırıp tecavüz girişiminde bulunup, direnince önce
kollarını ve bacaklarını kesip öldüren, daha sonra da
cesedini yakarak katleden canileri lanetliyorum. Özgecanı unutursak
ahlakımızı, vicdanımızı,
insanlığımızı kaybederiz diyorum. Özgecanı
unutmayacağız, unutturmayacağız. Özgecan Aslanın
ailesine başsağlığı diliyorum.
Tabii, AR-GEyle ilgili
görüşmeleri buradan dikkatle takip ediyorum. Yüzde 1lik bütçelerle
Türkiyede ciddi araştırma geliştirme faaliyetlerinin
yapılmasının da mümkün olmadığına
inanıyorum. ASELSAN dışında Türkiyede araştırma
ve geliştirmeye dönük ciddi bir kurum olduğunu da düşünmüyorum.
Ben bugün buradan, on dört
yıldır Türkiyeyi yöneten bir Hükûmetin araştırma ve
geliştirmeyle ilgili somut şeyler ortaya koymuş
olmasını isterdim. Bugün 550 tane milletvekilinin cebinde 1 tane yerli
ve millî cep telefonu yok. 550 milletvekilinin bindiği 1 tane yerli ve
millî otomobil maalesef yok. On dört yıl ülkeyi yöneten bir Hükûmetin
bunları yapmış olmasını beklerdik ama hâlâ
Yapacağız. deniliyor, Bakacağız. deniliyor, önümüzdeki
yıllarda ilk yerli ve millî uçağı uçuracağımız
söyleniyor.
Ben buradan Sayın
Bakanıma ve AKPli milletvekillerine sesleniyorum: Sorumluluğunuz
büyüktür. Türkiyede maalesef otuz yıldır terör var, bunun on dört
yılında sizler varsınız. Otuz yıllık terörün on
dört yılında AKP var. 2005 yılında o zamanki Sayın
Başbakanın Diyarbakıra gidip Kürt sorunu vardır, bunu
çözeceğiz. deyip bir tarafına Barzaniyi, bir tarafına
Şivan Perveri alıp
. (x)
demesiyle başladı Türkiyede terör. Daha sonra Haburda teröristler davullarla
zurnalarla karşılandılar. Teröristlerin ayağına
hâkimler, savcılar gönderildi. Hâkimler, savcılar sordular
teröristlere: Pişman mısınız? dediler. Teröristler
dediler ki: Biz mağarada yaşıyoruz ama pişman
değiliz, davamızın mücadelesini yapıyoruz. Ama maalesef,
devletin hâkimleri bunlara Yok yok, pişmansınız, biz sizi
serbest bırakıyoruz. dediler. Daha sonra bu görüşmeler Osloda,
İmralıda, Dolmabahçede devam etti. Bugün Sayın
Cumhurbaşkanı diyor ki: Benim Dolmabahçe görüşmelerinden haberim
yok.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Var var.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Var var, hepsinden haberi var.
BAKİ
ŞİMŞEK (Devamla) Eğer Dolmabahçe görüşmelerinden
haberi yok ise Yalçın Akdoğan Dolmabahçe Sarayında kimden
aldığı yetkiyle pazarlık etti teröristler adına? Bunu ben
yüce Meclisin takdirine sunuyorum.
Türkiye Cumhuriyeti devleti
dünya var oldukça yaşayacaktır. Türk devleti ve Türk milleti var
olacaktır, bunun önünde hiçbir güç duramayacaktır diyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
saat 20.45e kadar ara veriyorum birleşime.
Kapanma Saati: 19.43
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan
TÜRKMEN (Adana)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38inci Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
97 sıra sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
10uncu madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 10uncu maddesinin
ilk fıkrasında yer alan Bakanlar Kurulunun ifadesinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Filiz
Kerestecioğlu Demir Mahmut
Celadet Gaydalı
Diyarbakır İstanbul Bitlis
Erol
Dora Müslüm
Doğan Mahmut
Toğrul
Mardin İzmir Gaziante
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Dora.
Buyurun
Sayın Dora.
Beş
dakikadır süreniz.
EROL DORA
(Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 97 sıra
sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 10uncu maddesi
üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
günümüz bilgi çağında uluslararası alanda rekabet edebilmenin en
önemli koşulu bilgiye yatırım yapmaktır. Bilgiye
yatırım denilince ilk akla gelen kavramlardan biri AR-GEdir. Bir
toplumun refah seviyesi ve bu seviyenin artması ülkenin gelişim
potansiyeline, bilgiyi kullanma ve yayma yeteneğine
bağlıdır. Ancak Türkiye'de AR-GE çalışmalarında
merkeze konulan üniversitelerin durumuna baktığımızda,
bilimsel faaliyetlerdeki niteliksizleşme, sistemin
dayattığı rekabetle birbirine daha da
yabancılaşmış hâle gelen çalışanlar, YÖK eliyle
örülmüş ilişkilerin sonucu olarak akademik yükselmelerde artan
adaletsizlikler biçiminde sıralanabilecek sorunlar yumağı
artarak devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
yükseköğretim sisteminde nicel anlamda gözlenen ani ve hızlı
değişiklikler üniversitelerin öğretim elemanı ve
altyapı gereksinimleri karşılanmadan ve üniversiteden beklenen
bilimsel faaliyet ve kalite hedeflerinin geri plana itildiği bir
anlayışla gerçekleştirilmiştir. 2002'de toplam üniversite
sayısı 76 iken, bugün 104 tane devlet, 71 tane vakıf
üniversitesi olmak üzere toplam 175 üniversite bulunmaktadır. Ancak artan
nicelik karşısında üniversitelerin niteliklerinin sürekli
düşüyor olması önemli bir çelişkidir.
Değerli milletvekilleri,
üniversitelerde denetim mekanizması önemli bir sorundur. YÖK, YDK, ÖSYM ve
rektörler âdeta engelleyici birer denetleme mekanizması hâline
gelmişlerdir. Nitelikli eğitim, eleştirel düşünce ve
yaratıcı araştırmanın yolu standartlaştırma
ve dışsal denetimden değil, demokratik katılım ve
kamusal denetimden geçmektedir. Bu bağlamda, üniversiteler özerk
yapılar olmalıdır. Akademik özerklik, üniversitenin kendi
stratejik planları uyarınca diğerlerinden farklı
olabilmesinin mümkünlüğüdür. Dolayısıyla, demokratik olan
yöntem, eğitim programlarını, araştırma ve inceleme
politikalarını, üniversitenin kendi demokratik kurulları ve
bileşenleriyle tespit etmesidir.
Değerli milletvekilleri,
araştırma görevlileri iş tanımlarındaki
muğlaklıklar nedeniyle çoğu zaman angaryaya maruz
kalmaktadır. Bunun yanında, akademik yükselmeler statükocu
hiyerarşik bir düzene dönüşmüştür. Bunun en bariz örneği
doçentlik unvanının alınması sürecidir.
Üniversitelerarası Kurulun doçentlik başvuru ve jüri oluşturma
sistemi sağlıklı işlememektedir. Yardımcı doçent,
doçent ve profesör kadrolarında kişiye özgü uygulamalar
yapılmakta ve haksızlıklar artmaktadır. Bunun yanında,
AKP Hükûmetinin polisi üniversiteye yerleştirmesi, üniversite bileşenlerinin,
ifade özgürlüğünden, akademik ve bilimsel özgürlüklere, örgütlenme
hakkından yaşam hakkına kadar en temel hak ve özgürlükleri
tehdit eden bir uygulamadır.
Değerli milletvekilleri,
neoliberal iktisat politikaları, birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de
de üniversiteleri serbest piyasanın etkisine almış ve
üniversitenin, piyasanın ve küresel sermayenin ihtiyacı olan bilgi ve
elemanların üretilmesi hedefine kilitlemiştir. Toplumsal sorunlara
kulaklarını, gözlerini kapamış bir üniversite ve bilim
insanı tipolojisi kabul edilemez. Üniversiteler ve bilim insanları,
evrensel bilgi birikiminin toplumsal yarar bağlamında
uygulanabilmesinde önemli bir role sahiptirler. Ancak, Türkiye'deki
üniversiteler ve bilim insanları bu rolü oynayamaz duruma getirilmektedir.
Geçtiğimiz haftalarda yaşadığımız,
akademisyenlerin başlattıkları barış
duyarlılığına yönelik, iktidar tarafından desteklenen
gözdağı verme, gözaltına alma, soruşturma açma, işine
son verme biçimlerindeki çağ dışı linç kampanyaları
bunun en yakın örneğidir.
Değerli milletvekilleri,
üniversitelerin toplumsal sorunlarla ilişkileri üniversite-sanayi iş
birliğinin ötesine geçmeli ve kamu kesimi yanında yerel yönetimler,
işçi sendikaları ve sivil toplum örgütleri
aracılığıyla diğer toplum katmanlarını da
kapsayıcı bir nitelik kazanmalıdır. Türkiye'de de üniversiteler,
insan, toplum ve doğa yararına yeniden kurgulanmalı, özerk
yapılara dönüştürülmeli, dünya bilim ailesinin saygın bir üyesi
hâline gelmelidirler.
Bu duygu ve düşüncelerle
tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
10uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
11inci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 11inci maddesinde
yer alan "veya tasarım ifadesinin "ve tasarım olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Mahmut
Toğrul Filiz
Kerestecioğlu Demir
Diyarbakır Gaziantep İstanbul
Müslüm
Doğan Mahmut
Celadet Gaydalı Meral
Danış Beştaş
İzmir Bitlis Adana
BAŞKAN Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (1/540) esas numaralı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmün ve Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 11inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"MADDE
11- 4691 sayılı Kanunun 7nci maddesinin birinci fıkrasına
"çerçevesinde" ibaresinden sonra gelmek üzere "en az üniversite
mezunu" ve "AR-GE" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya
tasarım" ibaresi eklenmiştir."
Aruz Erdem Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Mustafa
Mit
İstanbul Hatay Ankara
Emin Haluk Ayhan Ruhi Ersoy Celal
Adan
Denizli Osmaniye İstanbul
Nuri Okutan
Isparta
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Arzu Erdem.
Buyurun
Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun,
beş dakikalık süreniz başladı.
ARZU
ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, her gün, şehidimiz olmasın diye dua ediyorum ancak
ne yazık ki hemen hemen her gün içimiz yanıyor. Dün ve önceki gün
ateş sadece vatan evlatlarımızın, polisimizin ve emniyet
güçlerimizin evlerine düşmedi, memurlarımızın şehadet
haberleriyle de içimiz yandı. Önceki gün Uluderede yapılan hain
saldırılar sonucu 2 memurumuz, 3 askerimiz ve 3 polisimiz şehit
olmuştur. Dün ise yine 1 şehidimiz var. Kederli ailelerine sabır
diliyorum, büyük Türk milletimizin başı sağ olsun.
Değerli
milletvekilleri, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 11inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
Liderimiz Sayın Devlet
Bahçeli Çözüm çözülmedir." demedi mi? Çözüm ihanettir." demedi mi?
Çözüm felakettir." demedi mi? İşte bugün bu ihanet sürecinin
bedelini çiçeği burnunda vatan evlatlarımız, gencecik
polislerimiz, o bölgede görev yapan öğretmenlerimiz, hemşirelerimiz,
hocalarımız, doktorlarımız ve aziz Türk milletimiz
ödemektedir. Milliyetçi Hareket Partisi Terörle müzakere olmaz. derken
bugünleri gördü Terörle mücadele edelim." dedi. Evet, bugün Liderimiz
Sayın Devlet Bahçelinin söyledikleri hep doğru çıktı. İhanet
süreci olan çözüm süreci, evimize şehit ateşlerini
düşürmektedir, ekonomiden tutun turizme kadar olumsuz etkilerini
katlayarak göstermektedir. İktidar partisi 7 Haziran ile 1 Kasım
arasında meydana gelen terör olaylarına ve toprağa her gün
düşen aziz şehitlerimize rağmen yanlış politikasını
devam ettirdi. Neden biliyor musunuz? Tek bir sebebi vardı: Oy
kaygısı. İktidar partisi ne kadar büyük bir yanlış
yaptığını görmesine rağmen aziz Türk milletimize
ülkemizde derin yaralar açan çözüm sürecini o gün bile bitirdik demek yerine
buzdolabına kaldırmayı önerdi. Milliyetçi Hareket Partisi o gün
de felaket süreci, ihanet süreci, çözülme süreci olan sözde çözüm sürecini
sonlandırmaya ve terörle mücadele etmeye çağırdı.
Değerli
milletvekilleri, 20 Temmuzdan bu tarafa 166 askerimiz, 125 polisimiz, 7
korucumuz ve 2 memurumuz yani toplam 300 kardeşimizi şehit verdik.
Bugün verdiğimiz bu kayıplar düne kadar PKKya gösterilen yoğun
sevgi ve sempatinin bedelidir. Yüce Türk milleti bu bedeli ağır
ödemektedir. Çözüm süreci denilen bu süreçte şehirlere kadar terör
inmiş, sokak savaşları çıkmıştır. Bu süreç
Osloda verilen sözlerin sonucudur. Bu süreç İmralıda kurulan kirli
pazarlıkların sonucudur. Bu süreç Dolmabahçe Sarayında AKP ve
malum buluşmayla ilan edilen ihanet mutabakatının kanlı
sonucudur. Bu süreç Türk milletimize gencecik fidanlarımızın al
bayrağa sarılı tabutlarıyla ödetilmiştir. Buradan da
anlaşılacağı gibi yapılanların bedelini ödeyen
aziz milletimizin ta kendisidir.
Değerli
milletvekilleri, sözde çözüm süreci denilen çözülme sürecinde rol alan iktidar
partisi görevlilerinin birkaçı hâlâ aramızda. Hatırlıyorlar
mı acaba söylediklerini? İsim vermeme gerek yok, söz sahibi sözünü
bilir elbette. Öcalanın olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi
vardır. denildi iktidar partisi yetkilileri tarafından,
hafızalarımızda. Dağa çıkışlar eskiye oranla
daha nitelikli hâl aldı. denildi yine iktidar partisi yetkilileri
tarafından, hafızalarımızda. Bebek katili Öcalana
methiyeler dizildi. O dönem değil mi terör örgütü PKKnın
şehirlerde silahlanması,
mahalle mahalle, sokak sokak teşkilatlanması ve bunlara göz yuman
iktidar partisi. İktidar partisi dağlardan Ne mutlu Türküm diyene
yazılarının kaldırıldığını görmedi
mi? Resmî dairelerin üzerindeki Türkçe tabelaların
kaldırılıp yerine başka tabelaların konduğunu
yine görmedi mi? Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak gördük ve uyardık
ama dönemin Başbakanı Sayın Davutoğlu da gördü
bunları. Hatta Diyarbakır mitinginde farklı pankartlarla
karşılaşınca teşekkür etti.
Tabii ihanet sürecinin
baş mimarlarından Sayın Cumhurbaşkanının da
bugünkü tabloda vebali bir hayli büyük. 2 Haziran 2011de Kürt sorunu
vardır. demiştir. Hamdolsun, doğruyu anlayıp 28 Nisan
2015te Kürt sorunu yoktur. demiştir. 23 Ağustos 2010da PKKyla
görüşen şerefsizdir. Bunu herkes bilsin. demiştir. 19 Eylül
2011de ise PKKyla biz değil, devlet görüştü. Görüşecek.
demiştir. 27 Eylül 2012de PKKyla görüşme talimatını
bizzat ben verdim. demiştir ve nihayet ülkemizin sürüklendiği
felaketi anlayıp 28 Temmuz 2015te Çözüm sürecini devam ettirmek mümkün
değil. diyebilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ARZU ERDEM (Devamla) Yüce
Meclis çatısı altında telaffuz edilen ve benim tekrar etmek
istemediğim bir kelimeye karşılık son sözlerimi söylemek
istiyorum. Etnik kimlik üzerinden siyaset yapılmaz. Bin yıllık
kardeşliğimizi kimse bozamaz. Burası Türkiyedir. Dilimiz
Türkçedir. Bayrağımız beyaz ay yıldızlı al
bayraktır ve bu vatan üzerinde yaşayan herkes Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıdır. Ne mutlu Türküm diyene!
Saygılarımla. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 11inci maddesinde
yer alan "veya tasarım ifadesinin "ve tasarım olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken (Diyarbakır) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş.
Buyurun Sayın
Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Özgecanın
ölümünün, katledilmesinin, vahşice katledilmesinin 1inci yıl dönümü.
Gerçekten onu katledenlerin yargı karşısında hak ettikleri
cezayı almasını çok önemli buluyoruz ve bu kararların bütün
kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı da
uygulanması gerektiğini bir kez de buradan ifade etmek istiyoruz. Ve
Özgecan şahsında, bugüne kadar gerek aile içinde gerek aile
dışında gerek kamusal alanda herhangi bir yerde şiddete
uğrayan, tecavüz ve tacize uğrayan ve bunun bedelini hayatıyla
ödeyen bütün kadınları saygıyla anmak istiyoruz.
Tabii, kadına yönelik
şiddet sadece Özgecan davasıyla sınırlı değil.
Bunu önemle düşünmemiz, tartışmamız ve
hatırlamamız gerekiyor. Türkiyede toplumsal anlamda, aileden
başlayarak toplumun tüm kesimlerine sirayet eden, aslında kadına
yönelik ikincil sınıf yaklaşımı, ayrımcı
tutum, maalesef, neredeyse övünülecek ve bununla gurur duyulacak bir
aşamaya gelmiştir.
Bizim için kadın bir
bireydir, bir öznedir, toplumun yarısıdır. O da en az erkekler
kadar hak ve özgürlüklere sahip ve toplumun bütün karar alma
mekanizmalarında eşit düzeyde, denk düzeyde yer alması gereken
bir cinsi temsil eder.
Türkiye, kadına yönelik
şiddetten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ilk kez dünyada
mahkûm edilen tek ülkedir. Opuz kararında -o kararın, o
başvurunun başvurucu avukatı olarak çok yakından biliyorum-
Türkiyede kadına yönelik ayrımcılık vardır
kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı olarak
hukuk tarihindeki yerini almıştır. Tabii ki, bu övünülecek bir
durum değil.
Bizim amacımız,
Türkiyede kadına yönelik ayrımcılığı,
şiddeti, taciz ve tecavüzü, istismarı ortadan kaldırmaktır.
Çünkü -bu toplumda- kadınların özgür olmadığı,
kadınların eşit olmadığı, kadınların
birey olarak toplumda kendi yerine kavuşamadığı müddetçe
asla tüm toplumun özgür olamayacağını ve eşitlikten söz edemeyeceğini
de bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Özgecan vesilesiyle, bugün Şırnak
Cizrede çıplak bir kadın bedeninin sosyal medyada sabahtan itibaren,
dün geceden itibaren servis edildiğini çok üzülerek paylaşmak
istiyorum.
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) Valilik yalanladı onu.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) En son Muş Vartoda Kader Kevser Eltürk
olarak bildiğimiz ve basında Ekin Van olarak bilinen çıplak
bir kadın bedeni yine kamuoyuna servis edilmişti. Bugün Cizrede bu
iğrenç, bu korkunç bir tarzda servis edilen fotoğraflar yine
gözümüzün önünde. Bunu yapanlar insan olamaz, bunu yapanlar insanlıktan
nasibini almış olamaz. Bir kadının bedenini çıplak
vaziyette fotoğraflarını çekip servis etmek insanlıktan
nasibini almamış olmak demektir. Ama maalesef Şırnak
Valiliği yaptığı açıklamada bunu yapanları
soruşturacağım yerine, tıpkı Muş Valiliği gibi
-bunu çeken ve servis edenlere biz soruşturma başlattık
demişti Muş Valiliği- bugün yaptığı, biraz önce
düşen yazılı açıklamaya göre, Cizredeki
başarılı operasyonlara, başarıya gölge düşürülmek
istendiğini söylemektedir.
Gerçekten bu açıklama
utancımızı ve bu ayıbı bir kez daha büyütmektedir.
Nerede olduğu önemli değil, kimin yaptığı ve bunun
yargı önünde hesabını vermesi önemlidir. 2016 Türkiyesinde
kadınların soyularak, öldürüldükten sonra çıplak bedenlerinin
teşhir edilmesinin anlatılır, izah edilir, kabul edilebilir,
tartışılabilir hiçbir yönü yoktur. Şırnak
Valiliği de, sanki başka bir ülkeyi işgal ediyormuş gibi,
bir galibiyetten söz etmektedir. Orada yaralılar katlediliyor,
yaralılar yakılarak öldürülüyor. Burada isimlerini
saydığımız şahıslardan, sivillerden şu ana
kadar haberimiz yok ve bu sorularımıza hiçbir yanıt
alamadık.
Bu vesileyle, bugün sosyal
medyaya düşen çıplak kadın bedeni, Özgecan, Ekin Van ve daha
birçok kadının, hayatını kaybeden birçok kadının
anısı önünde saygıyla eğiliyorum ve gerçekten hepimizin
sorumluluğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Teşekkür ederim,
saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Neyse,
diğerinde şey yaparsınız, oylamaya geçtim.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
12nci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 12nci maddesinde
yer alan damga vergisinden sonra gelen , virgülün, noktalı virgül ;
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Filiz Kerestecioğlu
Demir Mahmut Celadet
Gaydalı
Diyarbakır İstanbul Bitlis
Mahmut Toğrul Müslüm
Doğan Mehmet
Emin Adıyaman
Gaziantep İzmir Iğdır
BAŞKAN Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
(1/540) esas numaralı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 12nci maddesinde geçen düzenlenen ibaresinden
sonra gelmek üzere değerli ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Muharrem
Varlı
Denizli Hatay Adana
Yusuf Halaçoğlu Fahrettin
Oğuz Tor Mehmet
Erdoğan
Kayseri Kahramanmaraş Muğla
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen yok.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu
düzenlemeyle bölge için gerekli her türlü hizmetlerin yürütülmesinde yönetici
şirketin, üzerindeki mali yüklerin azaltılması amacıyla
değerli kâğıtlardan alınan damga vergisinden de muaf
tutulması öngörülmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısının 12nci
maddesinde yer alan damga vergisinden sonra gelen , virgülün, noktalı
virgül ; olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken (Diyarbakır) ve
arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman.
Buyurun Sayın
Adıyaman.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun)
Virgülü niye noktalı virgül yapacağını bir anlatıver
de dinleyelim.
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun tasarısında, tabii, amaç AR-GE araştırmaları
ve inovasyon süreçlerinde üretim, mal ve ürünlerin esasen kapitalist
anlayış itibarıyla piyasa ve pazar alanında hem rekabet
gücünü arttırmak ama aynı zamanda mal ve hizmeti üreten, yani
metayı üretenin daha fazla kârını arttırmak. Şimdi,
tabii, sermaye ve meta üreten kapitalist sistem ya da kapitalistler ama
aynı zamanda bu malın piyasada bir de alıcısını
bulması gerekiyor. Yani, AR-GEyle oluşan bilgi birikimi sonucu
üretilen ürünün, üretilen metanın pazarda bir de alıcısının
olması lazım, yani tüketicinin olması lazım. Şimdi,
biz mal ve hizmetin daha kaliteli üretilmesi açısından bu kanunu
çıkarıyoruz. Ancak bu kanundan dolayı bu malı alacak tüketici
sınıfın, yani emekçi yığınların, yani
işçinin, yani köylünün bu üretilen teknoloji ürünü veya piyasada var olan
herhangi mal ve ürünün daha kaliteli bir biçimde pazara sürülmesinde alım
gücünün olup olmaması önemli bir sorun. Şimdi, toplumumuzun büyük
kesimi tüketici. Dolayısıyla tüketicinin alım gücü yoksa
eğer, yani işçilerin geçim kaygısı kazançlarıyla ancak
yaşam standartlarını devam ettirebiliyorsa, köylülük keza ancak
yaşamını idame ettirebiliyorsa o zaman bu
araştırmanın, bu bilgi birikiminin ürüne yansımasının
çok da bir anlamı olmayacaktır.
AKP iktidarının on
üç yıllık iktidar sürecinde köylülük tüketildi yani köylünün
tarım sektöründe ürettiği malların, elde ettiği gelirin
kaynakları tüketildi. Bugün Türkiye şeker pancarı üretiminde
kendi kendisine yeten bir ülkeyken, hemen hemen Türkiyenin pek çok ilinde
şeker fabrikaları yıllar önce çalışırken
şimdi Türkiyede şeker pancarı neredeyse üretilmez duruma
gelindi ve biz şekeri ithal eder duruma geldik. Keza
hayvancılığın çok yoğun olduğu ve köylünün büyük
oranda geçimini hayvancılıkla temin ettiği bir ülkede şimdi
âdeta hayvan yok düzeyine indirgendi, dış ülkelerden et ithal eder
duruma geldik.
Tabii, bunun bir
mantığı vardır. Yani mevcut serbest piyasa ekonomisinin ve
kapitalist sistemin bu süreci yaşatacağını aslında
biliyoruz. Mesele nedir? Köylüyü köyünden koparmak, köylüyü ucuz iş gücü
olarak işte tam da bu kanunun hizmet etmek istediği kapitalistlere
yani sermayedar sınıfına ucuz iş gücü yaratmaktır.
Dolayısıyla, burada tartışılan kanunun özünde ya da
paralelinde tüketici sınıfın işi ve köylünün de hayat
standartlarının, gelir düzeyinin yükseltilmesine yönelik faaliyeti ya
da yasal düzenlemeleri de bu Meclisin gündemine getirmesi gerekiyordu
iktidarın. Ama iktidar, görünen o ki toplumun büyük çoğunluğunu
oluşturan emekçi sınıfların, köylülüğün,
işçiliğin ve memurların çıkarlarını göz ardı
etmekte, hatta bilimi halkın genel anlamda çıkarları
doğrultusunda kullanmak yerine sermayenin çıkarlarını
düşünerek sermayedarların sermayelerini birkaç kat daha
artırmaya yönelik, belki bir ölçüde daha az maliyetle daha çok mal
üretmeye, kazancına kazanç katmaya yönelik bir faaliyet olarak
değerlendiriyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
12nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Şimdi 13üncü maddeye
bağlı ek madde 1i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Ek madde 1 kabul edilmiştir.
13üncü maddeye
bağlı ek madde 2 üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 13üncü maddesine
bağlı Ek Madde 2'de yer alan ve "fondan" ifadesinden sonra
gelen "," virgülün, ";" noktalı virgül olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Mahmut
Toğrul Filis
Kerestecioğlu
Diyarbakır Gaziantep İstanbul
Mahmut Celadet Gaydalı Müslüm
Doğan
Bitlis İzmir
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 13üncü maddesiyle düzenlenen Ek Madde 2'de yer
alan "araştırmalarda" ibaresinin
kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım Arslan Tahsin Tarhan Didem Engin
Denizli Kocaeli İstanbul
İrfan Bakır Akif
Ekici Özkan
Yalım
Isparta Gaziantep Uşak
BAŞKAN Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Araştırma
ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ve Kanun
Hükmüne Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 13üncü maddesine bağlı Ek Madde 2'nin aşağıdaki
şekilde yeniden düzenlenmesini arz ederim.
EK MADDE 2 - Bu kanun
kapsamında yürütülen yazılım, Ar-Ge, yenilik projeleri ile
ilgili araştırmalarda kullanılmak üzere ithal edilen, Türkiye'de
üretimi bulunmayan, yatırım malı ve/veya aramalı
niteliğindeki ürünler, gümrük vergisi ve her türlü fondan, bu kapsamda
düzenlenen kağıtlar ve yapılan işlemler damga vergisi ve
harçtan muaftır. "
Arzu Erdem Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Mustafa
Mit
İstanbul Hatay Ankara
Emin Haluk Ayhan Celal Adan Ruhi
Ersoy
Denizli İstanbul Osmaniye
Nuri
Okutan
Isparta
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen İstanbul Milletvekili Arzu Erdem.
Buyurun Sayın Erdem.
(MHP sıralarından alkışlar)
ARZU ERDEM (İstanbul)
Tekrar teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
biraz önce konuşmamın sonunda bahsetmek istediğim konuyu burada
tekrar kürsüde mutlaka telaffuz etmek istiyorum. Yüce Meclis çatısı
altında telaffuz edilen ve benim tekrar etmek istemediğim bir
kelimeye karşılık son sözlerimi söylemek istiyorum: Etnik kimlik
üzerinden siyaset yapılmaz. Bin yıllık kardeşliğimizi
kimse bozamaz. Burası Türkiyedir, dilimiz Türkçedir,
bayrağımız beyaz ay yıldızlı al bayraktır ve
bu vatan üzerinde yaşayan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır
ve Türktür. Ne mutlu Türküm diyene!
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılamasına Dair Kanun
Tasarısının 13üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi
hakkındaki kanun tasarısını genel olarak müspet
karşılamaktayız. Ancak bazı konularda aynı fikirde
değiliz. Milliyetçi Hareket Partisi, aziz milletimizin menfaatlerini
ilgilendiren her konuya destek vermiştir ve vermeye devam edecektir. Bu
tasarı ile ilgili de desteğini ve emeğini ortaya koymuştur.
Ve belirtmek istiyorum ki emek veren netice almak ister.
Türkiyenin
gelişmiş ülkelerle rekabet edebilmesi ve ekonomik olarak
bağımsız bir millî devlet olabilmesinin yolu
araştırma, geliştirmeden geçmektedir. Üreten bir toplum olmak
için AR-GEye dayalı ekonomi politikalarının uygulanması
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
AR-GE kelimesi, son zamanlarda sıkça kullanılmaktadır ülkemizde,
ancak farklı yorumlanmaktadır. Kimilerine göre AR-GE yeni bir ürün
üretmektir, kimilerine göre ise bilimsel çalışmalar yapmaktır.
AR-GE kavramı devlet düzeyinde sahiplenilmesi gereken bir kavramdır ve
gelecekte var olmak için gerek devlet olarak gerek kurum olarak gerek birey
olarak AR-GEye gereken ehemmiyeti vermeliyiz. Unutmamalıyız ki
teknolojisini kendisi geliştiremeyen ülkeler millî olamazlar.
AR-GE reform paketi olarak
adlandırdığınız bu tasarı aslında bir reform
içermemektedir çünkü daha önce de belirttiğim gibi, konulmuş olan bu
hedeflerin inandırıcılığı bir tartışma
konusudur. İktidarınız süresince yapamadığınız,
hatta koymuş olduğunuz hedeflerin yanına dahi
yaklaşamadığınız bir süreci hep birlikte
yaşadık. Çocuklarımızın motivasyonunu artırmak
için Hedeflerinizi yüksek koyun. deriz, Hayalleriniz büyük olsun. deriz.
Lakin, devlet hayallerle yönetilemez. Gerçekçi, ulaşılabilir, aziz
Türk milletini yanıltmayacak hedefler konulmalı ve o hedeflere
ulaşmak için yine gerçekçi çalışmalar
yapılmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman bizlerin
asli görevi ülkemizin, milletimizin refah seviyesini yükseltmektir demekteyiz,
hatta görevden ziyade boynumuzun borcudur diyoruz. Ancak tasarıya
baktığımızda, gelişmiş ülkelerle rekabete girmek
için tasarı yeterli değildir çünkü iktidar partisi bugüne kadar
gerçekleştiremediği hedeflerle yüzleşmekten kaçınmakta ve
öngördüğü hedeflere ulaşmak için yapısal bir reform
planlayamamaktadır.
Değerli milletvekilleri, bir taraftan AR-GE
konusunda gelişmiş ülkelere yetişme gayreti içerisinde olan bir
iktidar, diğer taraftan işsizlikten kendisini yakan gencecik bir
insanın dramı. Birçok konuda olduğu gibi sorunlar dağ gibi,
çözümler ise hep hayalî. Umut bol, söz bol; buna karşılık,
verilen sözler neticesinde umutlarıyla oynanan insanların
çaresizlikleri ise gün gibi ortada.
Yerine getirilmeyen sözlerin en çarpıcı
örneği de bir başka bakanın verdiği sözün diğer bakan
tarafından yere düşürülmesidir. Bunlar hepimizin ve en başta
aziz milletimizin hafızalarında elbette.
Kul hakkına girmemek için
inanmadığınız sözleri söylemeyin,
başaramayacağınız işlere girişmeyin,
yapamayacağınız iş için kimseye söz vermeyin; sadece yerine
getirebileceğiniz şeyler için söz verin diyorum,
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 13üncü maddesiyle düzenlenen Ek Madde 2de yer
alan araştırmalarda ibaresinin kaldırılmasını
arz ve teklif ederiz.
Özkan Yalım (Uşak) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Uşak Milletvekili Özkan Yalım. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Yalım.
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli Bakanım ve
de yüce Meclis, değerli arkadaşlarım; 97 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve 13üncü maddesi üzerinde söz
aldım.
AR-GE için teşvik ve
destek verilecek teknolojiyi geliştirmek adına gereken desteklerin
çok iyi yapıldığını, yapılmak istendiğini
görmekteyim. Ancak, bundan önce vatandaşlarımızın çok ciddi
problemleri var. 2015 yılı sonu itibarıyla ülkemizdeki
çiftçimizin sıkıntılarını anlatmak istiyorum.
Bakın, 2015
yılı sonunda bir çiftçimiz traktörüne trafik sigortası olarak
senelik 120 TL ödüyordu, 2016 yılında gördüğünüz gibi 250 TL ödüyor
yani 2 kat artmış durumda. Peki, enflasyon ne oldu Türkiyede? 2015
sezonunda yüzde 8,8. Peki, ne arttı yüzde 8 artarken? Çiftçinin
kullandığı emek makinesi olan traktörü 2 kat arttı yani
sadece ödediği trafik sigortası 2 kat arttı.
Akaryakıtı, Avrupanın en pahalısını
kullanıyor. Bunun yanında, ödediği SSKsı, BAĞ-KURu
ne oldu? 430 TL ödediği aylık BAĞ-KURu, SSKsı, maalesef
2016 yılında 570 TLye yani yüzde 35, yüzde 36lık bir de zam
geldi. Yani, bu ne demek oluyor? Siz Değerli Bakanımız ve de yöneticilerimiz;
çiftçimize kaşıkla verdiniz, kepçeyle geri aldınız.
Bunun
yanında, gelelim normal vatandaşımıza. Evet, günümüzün
-olmazsa olmazlarından- mecbur kıldığı küçük
araçlarımız, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir ailenin
kullandığı küçük bir araç ne ödüyor? 2015 yılında 250
TL trafik sigortası öderken 2016 yılında 750 TL oldu. Yani tam
tamına 3 kat, yüzde 300 arttı, tekrar ediyorum, yüzde 300. Ama
enflasyon neydi? Tekrar söylüyorum, 8,8.
Gelelim küçük
esnafımızın kullandığı araçlara yani kamyonet cinsine.
Küçük esnafımızın kendi işini yürütebilmek adına,
yükünü taşıyabilmek adına, aldığı malı
tezgâhına getirebilmek adına, dükkânına getirebilmek adına
aldığı kamyonetine ödediği 2015 yılındaki trafik
sigortası 376 TLyken 800 TLye ulaştı. Yani bu da yaklaşık
3 katı, yüzde 300e yakın artmış durumdadır. Tekrar
ediyorum, enflasyon yüzde 8,8 iken.
Gelelim ticari
taksimize, bugün trafik derdinden kurtulmak adına
kullandığımız, İzmirde, İstanbulda, Ankarada,
bütün illerde kullandığımız ticari taksilerimize yani bizim
emekçilerimize, bizi gitmek istediğimiz yere ulaştıran
kardeşlerimizin kullandığı araçlara yani ticari taksilere.
2015 yılında bir ticari taksi senelik 800 TL trafik poliçesi öderken
bugün yani bu yıl, 2016 yılında 1.844 TL. Yaklaşık bu
da 3 katına ulaştı. Tekrar ediyorum, enflasyon yüzde 8,8.
Gelelim toplu
taşımaya değerli milletvekilleri, yani otobüslere. 2015
yılında bir otobüs 1.500 TL trafik poliçesi öderken nasıl
olduysa -galiba büyük işverenler biraz korunmuş- onların
poliçesi sadece yüzde 80, yüzde 90 artmış; onlarda bir korunma var
ama yine enflasyon yüzde 8,8 olurken onların trafik poliçesi de aynen
yüzde 90 civarında artmış.
Evet, gelelim dünyanın
ve de Türkiye'nin insan yaşamını sürdürebilmek adına
olmazsa olmaz ihtiyaçlarını taşıyan emektar
kaptanlarımızın yani ulaştırmadan sorumlu olan
kaptanlarımızın ve de nakliye firmalarımızın
ödediklerine. Bir kamyonun, normal bir kamyonun 2015 yılında ödediği
trafik poliçesi 1.750 TLydi, bugün 3 bin TL oldu yani bu da 2 kat arttı.
Gelelim en büyük
nakliyecimize. Bakın, dikkatinizi çekerim, olmazsa olmaz, bir çekicinin
fiyatı, en büyük rakam burada yani kamyoncuyu durdurmak adına,
nakliyeciyi durdurmak adına elinizden geleni yapıyorsunuz. 2015
yılında 2.500 TL olan bir çekicinin, bir tırın trafik
poliçesi maalesef 6.370 TLye ulaştı. Avrupada, Bulgaristanda,
Belçikada, Hollandada bu çekicinin trafik poliçesi sadece 650 euro ama
Türkiyede 1.900 euro.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Eşkıya bunlar, eşkıya! Hükûmet
değil, Deli Dumrul bunlar, Deli Dumrul!
ÖZKAN YALIM (Devamla) -
Sayın Bakanım, bunu nasıl anlatacaksınız ben bir
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak gerçekten merak ediyorum.
Gerçekten çok üzücü bir durum bu. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yalım.
ÖZKAN YALIM (Devamla) Ben
teşekkür ederim.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısının 13üncü
maddesine bağlı Ek Madde 2'de yer alan ve "fondan"
ifadesinden sonra gelen "," virgülün, ";" noktalı
virgül olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul (Gaziantep) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul.
Buyurun
Sayın Toğrul.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AR-GE faaliyetlerinin aslında yapılacağı yer tabii ki
üniversitelerdir.
Şimdi, yapılan bir
anketle üniversitelerde yaşanan sorunları biraz dikkatinize sunmak
istiyorum. Değerli arkadaşlar, yapılan bir anket
çalışmasında en çok karşılaşılan sorun
Sorunlar çok fazla ama ben birkaç tanesi üzerinde durmak istiyorum. Birincisi,
üniversitelerde dekan veya yüksekokul müdürü atamalarının fakülte
görüşleri veya liyakat dikkate alınmadan keyfî yapılması.
Değerli arkadaşlar, dekan olmak ya da bir yüksekokul müdürü olmak
tamamen rektörün iki dudağı arasına
bırakılmış ve ilahiyat fakültesine bir temel bilimci, fen
fakültesine bir tarihçi dekan olabilmekte veya yüksekokul müdürü
olabilmektedir.
Diğer bir önemli sorun
değerli arkadaşlar, kadro ilanları üniversitelerde adrese teslim
yapılıyor. Öyle ilanlar var ki hepinizin memurlar.nete girip verilen
ilanların birkaç tanesini görmesini isterim. Öyle bir ilan tarifi
yapılıyor ki
Kişinin adını yazsanız belki
aynı isme ait birkaç insan vardır Türkiyede ama öyle bir ilan
veriyor ki o kişi dışında asla bir
başkasının başvurma şansı söz konusu olamaz.
Doğrudan, mesela doktora başlığını koyuyor.
Doktora başlığında ilan koyuyor, diyor ki: Bu konuda
doktora yapmış olmak. Değerli arkadaşlar, bir konuda bir
doktora yapılır, eğer diğeri yapılıyorsa onu
çürütmek üzere yapılır ama bizimkiler ilan koyarken doktora
başlığını veya yüksek lisans tez
başlığını koyarak eleman alma yoluna gidiyorlar.
Değerli arkadaşlar,
yine, ana bilim dalı bölüm başkanlıklarına seçimler asla
yapılmamakta, yine tamamen rektöre yakınlık esas
alınmaktadır.
Yine, bir diğer madde,
araştırma görevlisi kadroları. Değerli arkadaşlar,
ihtiyaç önce düşünülmeden kişi bulunuyor, kişiye uygun
araştırma görevlisi kadrosunun nerede açılacağı
tartışılıyor. Bunları bire bir yaşamış
bir öğretim üyesiyim değerli arkadaşlar.
Yine, bir başka maddeden
bahsetmek istiyorum. Doktorası bitenlerin doktora sonrası kadroya
yükselmeleri için rektöre yakın olma temel şartı vardır.
Eğer rektöre yakın değilseniz beklersiniz. Aslında bu tüm
kadrolarda vardır. Örneğin, şu anda konuşan kişi on
yıl bu ülkede doçent olarak kalmıştır, sadece rektöre
yakın olmadığı için değerli arkadaşlar. Sadece
rektörü eleştirdiğimiz için, üniversitede yapılan
uygulamaları eleştirdiğimiz için beş yıl süreyle
doçentlikte fazlaca bekletilmiş bir öğretim üyesiydim ben. Neyse ki
cemaat kavgası, AKP, cemaat birbirine düşünce biz aradan
sıyrılabildik.
Yine, bir başka madde
değerli arkadaşlar, hedeflenmiş kişilere yönelik mobbing.
Şu anda üniversitelerin en temel sorunu mobbingdir değerli
arkadaşlar. İstediğiniz gibi davranmayan, istediğiniz gibi
yakın durmayan bir kişiyi öyle bezdiriyorsunuz ki
Zaten mobbing
bezdir, kaçır. Ve o öğretim üyesi ağzıyla kuş tutsa ne
bir fondan destek alabilir ne bir çalışma yapabilir ne bir yükselme
veya başka bir şeyde bir imkâna sahip olabilir.
Değerli arkadaşlar,
yine üniversitelerdeki en önemli sorunlardan bir tanesi bölümün isteği
dışında kadro talebidir. Örneğin, benim bulunduğum fen
fakültesi kimya bölümüne -ki bu yasal değildir- bölüm başkanı
ama yönetime yakın olduğu için, karşı
çıkmadığı için bölüm başkanının izni olmadan
kadro ilanına çıkılıyor ve hedeflenmiş kişi
kadroya seçiliyor. Bu sorunları artırmamız tabii ki çok mümkün,
özellikle akademisyenlerin yaşadığı sorunlara değindim
ama teknik personel, idari personel ve öğrencilerin yaşadığı
sorunlar herhâlde hepinizin bilgisi dâhilindedir. Yurt sorunundan tutun da
öğrenciler üzerine yürütülen faşizan soruşturmalar diz boyu
yükselmiştir. Sadece son dönemde Malatya İnönü Üniversitesinde 97
öğrenci uzaklaştırma cezası almıştır
değerli arkadaşlar. Bu, takdirlerinize sunulur, 97 öğrenciyi
uzaklaştırmak.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Karar yeter sayısı istiyorum Başkan.
BAŞKAN
İşleme geçtikten sonra
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Başkanım, bakın, bu tavrınız
hakkında
BAŞKAN Şimdi, bir
dakika, bir dakika maddeyi oylayacağım. Ama, işleme geçtikten
sonra
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Daha oturmadım ama Başkan, ben oturmadım
Başkan.
BAŞKAN Oturmayabilirsin,
e, sürekli ayaktasın diye ben işlem yapmayacak mıyım,
kusura bakmayın.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Başkan, siz bu tavrı gelenekselleştirmeye
başladınız.
BAŞKAN 13üncü maddeye
bağlı ek madde 2yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Şimdi, 14üncü madde
üzerinde iki tane önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
(1/540) esas numaralı Kanun Tasarısının 14üncü maddesinin
3üncü fıkrasında geçen "yüksek lisans yapanlar için birbuçuk
yılı," ibaresinin "yüksek lisans yapanlar için iki
yılı,", "doktora yapanlar için iki yılı"
ibaresinin de "doktora yapanlar için üç yılı" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Emin
Haluk Ayhan Celal
Adan
Hatay Denizli İstanbul
Ruhi Ersoy Yusuf
Halaçoğlu Mustafa
Mit
Osmaniye Kayseri Ankara
Nuri Okutan
Isparta
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 97
sıra sayılı Kanun Tasarısının 14üncü maddesi
ikinci fıkrasında yer alan ve "Haftalık kırkbeş
saatin üzerindeki ve ek çalışma sürelerine ilişkin ücretler bu
istisnadan faydalanamaz." ifadesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Mahmut
Toğrul Filiz
Kerestecioğlu Demir
Diyarbakır Gaziantep
İstanbul
Müslüm Doğan Mahmut Celadet
Gaydalı
İzmir Bitlis
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor
mu?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken.
Buyurun
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, önemli bir konu
konuşuluyor. AR-GE üzerine yapılan bir yasal düzenleme ve yine
akademiyadaki özgürlükler ve gelişme düzeyiyle ilgili palyatif çözüm
arayan bir yasal düzenleme konuşuluyor. Bizim burada ifade ettiğimiz
bütün görüşlerde bütün bu gelişme düzeyinin, ülkemizdeki demokrasi
düzeyinin gelişmesiyle doğrudan ilişkili olduğunu hep ifade
etmiştik. Yani bir ülkede demokrasi yoksa o ülkede ne akademiyada bir
gelişme sağlamak mümkün olur ne de bu yönlü palyatif AR-GE
yasalarıyla herhangi bir çözüm yaratmak mümkün olur düşüncesindeyiz.
Türkiyede maalesef hâlâ düşünce ve ifade özgürlüğü sorunu var,
Türkiyede hâlâ basın özgürlüğü sorunu var, Türkiyede hâlâ demokratik,
bilimsel, özerk üniversitelerle ilgili bir yapının hayata geçmesi
sorunu var. Yani özerk olmayan bir üniversiteden, vesayet altında olan bir
üniversiteden, bir akademi camiasından AR-GEyle ilgili işte Mecliste
yapılan palyatif çözümlemelerle birlikte bir gelişme beklemenin kendisi
zaten gerçekçi değil kanaatindeyiz.
AKP Hükûmeti, üniversiteler
üzerindeki vesayetçi anlayışı kaldıracağını
defalarca seçim meydanlarında bütün Türkiye halklarına söz verecek
şekilde haykırdı; 12 Eylül Anayasasını değiştireceğini,
bu darbe anayasasının kurumları içerisinde olan YÖKü
kaldıracağını, Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili mevcut
durumu düzelteceğini yapmış olduğu bütün seçim
çalışmalarında bir taahhüt olarak defalarca ortaya
koymasına rağmen hem bu darbe anayasasını hem de bu darbe
kurumlarını devletin egemeni olduktan sonra canhıraş bir
şekilde koruma altına aldı. Dolayısıyla
yaşamış olduğumuz bütün sorunları da bir yönüyle AKP,
kendi devletçi anlayışı üzerinden yeniden bir statükonun
devamı şeklinde maalesef bugünlere kadar getirdi.
YÖK gibi bir garabet
ortadayken, YÖK gibi bir vesayet anlayışı üniversiteler
üzerindeyken o yetmedi bir de üniversiteler üzerine bir saray vesayeti getirdi
yani bugün sarayla çelişen hiçbir akademisyenin, hiçbir rektörün
üniversitelerde. Artık, bırakın bir bilimsel araştırma
yapmasını, bilime katkı sunacak bir çalışma
yapmasını üniversitede tutunması bile mümkün olmayacak bir
ortamı AKP maalesef yarattı. İşte, geçen haftalarda bu
Meclis kürsüsünde Biz sizin savaş suçunuza ortak olmayacağız.
diyen akademisyenlerin karşılaşmış olduğu
akıbeti burada defalarca ifade ettik. 1.128 akademisyen sadece savaşa
karşı oldukları için, sadece insanlığa karşı
işlenen suçları kabul etmedikleri için, sadece Bu ülkede artık
çocuklar ölmesin. dedikleri için AKPnin ve sarayın tam bir linç
kampanyasına maruz kaldılar. Çoğu, üniversitelerden
alınıp mahkeme salonlarına götürüldü; çoğu, günlerce
gözaltında tutuldu; çoğu, işinden ayrılmak zorunda
kaldı. Yani burada biz AR-GEyi konuştuğumuz bir süre içerisinde
birçok akademisyenin fikirlerinden dolayı işsiz
kaldığı bir ortam üzerinden değerlendirme yapmak durumunda
kalıyoruz. Dolayısıyla böylesi bir ortam içinde AR-GEnin
geliştirilmesi, akademiyada bir özgürlüğün sağlanması
mümkün değil.
Bir de, tabii, özellikle AKP
döneminde bu bilimsel kurulların tamamının bir kadrolaşmaya
tabi tutulması ve kendi içerisinde Türk-İslam sentezine uygun bir
şekilde yapılandırılmasıyla ilgili süreçler
işletildi. Yani düşünün ki TÜBİTAK, bu ülkedeki 50 bin
kitabı toplayıp yerlilik ve millîlik üzerinden bir
değerlendirmeye tabi tutma cesaretini, akademi dünyasının
gözünün içine baka baka kendinde görebiliyor. Burada herhangi bir bilimsel
özgürlükten söz etmek mümkün değil, düşünce ve ifade
özgürlüğünden söz etmek mümkün değil, özgürlüğün
olmadığı bir yerde de bu şekilde palyatif AR-GE
yasalarıyla herhangi bir çözüm geliştirmek mümkün değil diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
(1/540) esas numaralı Kanun Tasarısının 14üncü maddesinin
3üncü fıkrasında geçen "yüksek lisans yapanlar için birbuçuk
yılı," ibaresinin "yüksek lisans yapanlar için iki
yılı,", "doktora yapanlar için iki yılı"
ibaresinin de "doktora yapanlar için üç yılı" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu.
Buyurun Sayın
Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanım,
kabul etseydiniz keşke daha iyi olurdu çünkü biliyorsunuz, yüksek lisans
iki yıldır, doktora da üç yıldır. Yani, yurt
dışındakilerle özellikle
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Biz
sadece derslerle ilgili bölümü aldık.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) Derslerle ilgili bölümü çıkarıp da hani zaten gelir
vergisinden muafiyet meselesi var ya onunla bağlantılı olarak
AR-GEde en
iyi araştırmayı yapacak olan yüksek lisans ve doktoradır
çünkü yeni şeyler ortaya koyarlar. Dolayısıyla, bu konuda daha
iyi netice almak için aslında normalde, kurallarda yüksek lisans ve
doktorada olduğu gibi iki ve üç yılların kabulü çok yerinde
olacaktı.
Değerli
arkadaşlar, AR-GE diyoruz, araştırma geliştirme.
Şimdi, her şeyden önce şunu özellikle belirteyim: Bir ülkenin
lokomotifidir araştırma ve geliştirmeler, yeni buluşlar ve
ülkeye yön verecek birtakım yeni tespitler muhakkak ki ülkenin
gelişmesinde son derece büyük önem taşır. Bunun için bu alanda
payların artırılması gerekir ki bizim gayrisafi millî
hasılamız yüzde 1 mertebesindeyken diğer Dünya Bankası
verilerine göre 2013 yılında bu oran Çinde 2,01, Almanyada yüzde
2,85, Japonyada 3,47, Güney Korede 4,15tir.
Şimdi,
her şeyden önce şunu da özellikle belirteyim: Bir ülkenin
demokrasisinin yerleşmesi için muhakkak ki bilen insanların yani
cehaletin ortadan kalkması gerekir. Bunun için, biraz önce söylediğim
gibi, lokomotif görevini görecek olan entelektüel insanlardır ve
araştırmacılardır. Araştırmacılara yeterli
değeri verdiğiniz takdirde, liyakate yeterli derecede önem
verdiğiniz takdirde demokrasiyi yerleştirebilirsiniz. Cahil insanla
bir yere çıkamazsınız yani siz istediğiniz kanunu
çıkarın, o kanunu uygulayacak ciddi insanlar belli yerlerde,
makamlarda yer almadığı veya ona uyan bir topluluk olmadığı
takdirde her zaman başınız belaya girer.
Şimdi, eline silah
almış insanlar eğer kanuna uymuyorlarsa ve devlete
başkaldırmışlarsa devletin de bunlarla mücadele etme
hakkı vardır. Sonuç olarak yani demokrasi dediğimiz husus
kişiseldir, ferdîdir ve kişilere verilecek hak ve hürriyetler
aslında ülkenin tümüne şamil olacağı için de bu çerçeve
içerisinde yürür.
Dediğim gibi, liyakat
son derece önemli. Osmanlı Devletinde Fatih Sultan Mehmet bile liyakatle
ilgili bir yasa çıkarmış. Hangi görevlere kimlerin hangi
görevlerden geleceği belirlenmiş. Yani, siz Başbakanlık
Müsteşarlığına üniversitede hiç devlet görevinde
bulunmamış birini tak diye getirirseniz, orada bocalar ve devletin
çarkını bilmediği için orada birtakım yanlış
işler de yapar. Hâlbuki, o işi bilen insanlar yer alacak olursa o
zaman bu iş daha kolay yürür. Size bir örnek vereyim: 1700-1850
yılları arasında merkez idarede, Osmanlı Devletinde, yani
Divan-ı Hümayuna bir başvuru hâlinde yüz elli senelik periyot içerisinde
en kısa sürede cevaplama 0,7 gündür. En uzun cevaplama süresiyse,
neticelendirme süresiyse 13,5 gündür. Ortalama, yüz elli yılın
ortalaması merkez bürokrasisinde 5,3tür. Şimdi, düşünün,
iletişim ağının olmadığı bir dönemde bile
böylesine bürokrasiyi iyi yürüten bir devlet. Sebebi? Liyakat sahibi
insanları layık olduğu yere getirmesinden
kaynaklanmıştır.
Dolayısıyla, ben
şunu söylemek istiyorum: Biz, eğer, bizim ülkemizde birtakım
yeni araştırmalar yapan insanları desteklemeyecek olursak
işte o zaman liyakat sahibi insanı da yerleştirmemiz ve
layık olduğu yere getirmemiz mümkün olmaz. Siz bilimsel
kuruluşların başına yandaş veyahut da siyasi ve
ideolojik görüşlü insan getiremezsiniz. Yani bilim adamı
sıfatını taşıyanlar da ideoloji içerisinde olamazlar.
İdeoloji içerisinde olamazlar, oldukları takdirde yanlış
karar verirler, devletin yasalarını bir tarafa bırakarak
meselelere farklı yönde bakmaya başlarlar. Yani
sayınızın 1.200 olması hiçbir şeyi ifade etmez.
Dolayısıyla, burada sizin ortaya koyduğunuz bilgiler, devletin
kuralları çerçevesinde hareket edip etmediğinizdir. Bilim
adamıysanız objektif olacaksınız ve herhangi bir ideoloji
içerisinde bulunmayacaksınız.
Burada bir şeyi daha
söylemek istiyorum. Araştırma görevlilerinden sözleşmeli yani
50/d olanlar, bunlar doktorasını bitirdikten sonra işlerine son
veriliyor. Rektöre bırakmamak lazım. Yetişmiş elemana zaten
ihtiyaç varsa -ki bazı rektörler ideolojik sebeplerle kabul etmiyorlar- bu
50/dyi kaldırıp bu istihdamı yapmak lazım. Aksi takdirde
şu yapılabilir: İllaki gelişen üniversitelere
yapıyorsak, gelişen üniversitelerin kadrolarından bu
doktorayı gelişmiş üniversitelere yaptırabiliriz ve
yaptıktan sonra dönebilirler. Bu 50/d çok can yakıcı bir
durumdadır, bunun düzeltilmesi gerekir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Şu anda çalışıyoruz üzerinde.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Halaçoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
14üncü madde kabul edilmiştir.
Böylece birinci bölüm üzerinde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
İkinci bölüm, 15inci maddeye bağlı
geçici madde 4 ve 5inci maddeler dâhil olmak üzere 15 ilâ 33üncü maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk
söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Erhan
Ustaya aittir.
Buyurun
Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
MHP
GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz AR-GE Kanun
Tasarısının ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum tekrar.
Şimdi, AR-GE önemli bir husus. Şöyle
birazcık geriye gidecek olursak, aslında Türkiye ne yaptı son
on-on beş yılda veya yirmi yılda? İstihdamın önemli
bir kısmını tarımdan, hizmet sektörüne, bir miktar da
sanayiye kaydırdı. Bunu yaparak aslında biz düşük gelir
grubundan orta gelir gurubuna geçebildik. Ancak, bundan sonra orta gelir
grubundan yüksek gelir grubuna geçmenin yolu teknoloji üretmekten geçiyor,
teknolojiyi ticarileştirmekten geçiyor, markalaştırıp
gelire dönüştürmekten geçiyor. Özellikle 2000 yılından itibaren,
daha önceki konuşmalarımda da zaman zaman ifade etmiştim,
Türkiye demografik fırsat penceresi içerisine girdi yani bir otuz yıl
var önümüzde, bunun on beş yılı geçti. On beş
yılın çok verimli geçtiğini söyleme imkânımız maalesef
yok. Ama, kalan on beş yılda eğer biz bu teknolojiyi
geliştirirsek, nüfusumuzu iyi istihdam edersek, nüfusumuzu katma
değeri yüksek ürünlerin üretiminde istihdam edersek işte o zaman orta
gelir tuzağını aşma imkânımız olabilecektir.
Diğer türlü, bunu gerçekleştiremediğimiz zaman orta gelir
tuzağında birçok ülkenin kaldığı gibi bizim
kalmamız da maalesef kaçınılmaz olacaktır.
Şimdi, Türkiye ciddi bir büyüme sorunu
yaşıyor, büyüyememe sorunu yaşıyor. Bunu daha önceki
konuşmalarımızda hep ifade ettik, zaten bilinen bir şey.
Büyüme sorunuyla birlikte aslında bir de cari açık sorunu
yaşıyor. İki sorun aynı anda, iki sorun birbirlerini de
aslında etkiler nitelikte. Büyüyememe sorunumuzun önemli bir
kısmı, aslında yeteri kadar tasarrufumuz yok, yatırım
yapamıyoruz. Tasarruflarımızı çok fazla artırma
imkânımız da maalesef sınırlı,
artırılması lazım. Dolayısıyla, yatırım
yapma imkânımız bizim, emsal ülkeler kadar olma imkânı yok. Yani,
emsal ülkelerde millî gelirin yüzde 35ine yakın yatırım
yapılırken biz sadece yüzde 20 yatırım yapıyoruz.
Geriye ne kalıyor? İstihdam üzerinden -onun da belirli
sınırları var- büyümek kalıyor ama en önemlisi verimlilik
üzerinden büyümek. Yani, Türkiye'nin önündeki sorunlarını
aşacak, bu darboğazı giderecek husus, toplam faktör
verimliliğini artırmak, toplam faktör verimliliğinin büyümeye
katkısını artırmaktır.
Toplam faktör verimliliği dediğimiz ne?
İşte, aslında istihdam ve yatırımın
dışındaki her şey. Bugün burada konuştuğumuz
AR-GE destekleri, inovasyon, yenilikçilik -adına ne derseniz- hukuk
sistemi, eğitim sistemi, kamu yönetimi, insan gücünün eğitilmesi,
iş gücünün eğitilmesi, hepsi aslında bizim faktör verimi
dediğimiz olay. Fakat, toplam faktör verimliliğinin büyümeye
katkısında, üzülerek ifade etmek gerekir ki 2007 sonrasında çok
kötü bir performansımız var. 2007ye kadar olan performans fena
değil ama 2007-2013 döneminde toplam faktör verimliliğinin büyümeye
katkısı eksi olmuş maalesef. Yani, aslında büyümek için
önümüzdeki en büyük imkân, alan burasıyken buradan büyümeye eksi
katkı geliyor. Toplam faktör verimliliğinin katkısı
sıfır olsaydı Türkiye 2007-2013 döneminde 3,9 büyüyecekti
ortalama. Ancak, buradan bir yarım puan eksildiği için maalesef 3,4
büyüyor. Dolayısıyla toplam faktör verimliliğinin büyümeye
katkısını artırmamız gerekiyor. Az önce ifade
ettiğim gibi, bunun yolu da şimdi, burada, bugün
görüştüğümüz AR-GE konusundan geçiyor. Bunun daha tabii ileri
aşamalara taşınması lazım. Onları da birazdan
ifade etmeye çalışacağım.
Şimdi, cari açık sorunu
yaşıyoruz diyoruz. Diğer bir husus, tabii üretemeyen bir ekonomi
cari açık sorunu yaşayacaktır. Üretemeyen, tasarruf etmeyen bir
ekonominin bu sorunu yaşaması kaçınılmazdır.
Şimdi, diğer bir olay, ihracatımızın veya üretimimizin
-hangisini alırsanız alın değişmiyor- maalesef
teknoloji niteliğinde de kötüleşme var. Yani bunu geçmiş 2002ye
göre de mukayese edebilirsiniz. Bu mukayeseye baktığınız
zaman yüksek teknoloji ürünlerin payında bir gerileme var. Orta
teknolojide, düşük teknolojide bir artış olmakla birlikte, ama
esas önemli olan yüksek teknoloji ürünlerin payında bir düşüş
var.
Peki, son yıllarda ne olmuş diye
baktığımızda, beni daha endişelendiren 2013-2014
gelişmesi. Maalesef, burada, arkadaşlar, yüksek teknoloji ürünlerin
payında son bir yılda bir değişme olmamakla birlikte
ortanın altından düşük teknolojiye doğru kayıyoruz,
burası çok, yani çok manidar. 35,3ten 36,6ya çıkıyor
düşük teknolojilerin payı. Yani biz yüksek teknolojilerin payını
artıralım derken nitelik daha da fazla düşüyor. Bu neyi
doğuruyor biliyor musunuz? Bu, bir defa ciddi bir ücret rekabetini
doğuruyor. Yani ücret üzerinden rekabet etmek zorunda kalıyorsunuz.
Bugün asgari ücretin artırılmasıyla ilgili
yaşadığımız sıkıntının temelinde,
esasında bu var.
Diğer bir husus da, teknoloji
yoğunluğu düşük olduğu zaman enerji yoğunluğu
yüksek oluyor. Enerjide zaten dışa bağımlıyız ve
bu dışa bağımlılığımız daha da
artıyor çünkü düşük teknoloji ürünler yüksek enerji harcıyorlar.
Yani bu da zaten bizim enerjide dışa
bağımlılığımızı artıran diğer
bir faktör oluyor. Dolayısıyla teknoloji seviyesini
artırmamız gerekiyor.
Şimdi, bugün görüştüğümüz kanun
tasarısına geldiğimizde, maalesef -Sayın Sanayi Bakanı
ve Komisyon Başkanımız beni bağışlasınlar
ama- bu Doğu Bloku mantığıyla hazırlanmış
bir tasarıdır esas itibarıyla. Niye böyle diyorum? Çünkü rekabet
gücünü artırmak kendi özgün teknolojinizi yaratmakla oluyor.
Şimdi, bu işin iki tane fazı var.
Birinci fazında AR-GEnin desteklenmesi, AR-GE tabanlı bilgi
üretilmesi ve bunun prototipe dönüştürülmesi. Ama bunun daha da önemlisi,
buradan sonra olan ikinci fazı var. Yani AR-GE sonucu ortaya çıkan
teknolojinin daha fazla para ve refah sağlayacak şekilde üretilmesi
yani daha fazla para ve refah üretmesi.
Şimdi, burası, bu ikinci faz, bu kanun
tasarısında tamamen ihmal edilmiş durumda. Sadece birinci fazla,
yani AR-GEyi destekliyorsunuz ancak hiçbir sonuç elde edemeyebilirsiniz. Yani
bunu gelire veya refaha dönüştürme imkânı olmayabilir.
Şimdi, bu ikinci fazda yani bu ürettiğimiz
teknolojiyi daha fazla para ve refaha dönüştürme nasıl olacak? Bunun
yolu ticarileştirmekten geçiyor. Ticarileştirmeyle ilgili programlar,
maalesef, burada çok az. Bir defa, seri üretim tesislerinin kurulması lazım,
yatırım yapılması lazım. Yine aynı baştaki
noktaya dönüyoruz; bunun için tasarruf gerekiyor, yatırım için kaynak
gerekiyor.
İkinci husus, teknolojinin patentinin,
lisansının, akreditasyonunun, standardizasyonunun, sertifikasyonunun
yapılması lazım. Bunlar bu kanun tasarısında,
maalesef, ihmal edilmiş durumda. Son aşamada da bunun
markalaştırılması gerekiyor ve en iyi yollardan
satılması gerekiyor.
Şimdi, maalesef, bu kanunda bu ikinci fazı
hiç göremiyoruz. Bu da büyük bir eksiklik, bu eksikliğin bir an önce
giderilmesi gerekir. Doğu Bloku ülkeleri işte zaten bu yüzden
battı. Yani birinci fazda güçlüydüler ancak ikinci fazı
yapamadığınız zaman, bunu ticarileştirip gelire,
refaha dönüştüremediğiniz zaman yaptığınız
işin çok fazla bir anlamı olmuyor. Dolayısıyla, bu
eksikliğin bir an evvel giderilmesi lazım.
Şimdi, tabii, birinci
fazda esas parayı harcıyorsunuz, uzun sürüyor, süresi uzun, riskli ve
pahalı. Yani en kötü olan aşamalarını, en zor,
sıkıntılı aşamalarında bir şeyler yapmaya
çalışıyorsunuz ama bunun esas kaymağını
yiyeceğiniz aşamayı ihmal ederseniz
yaptığınız şeylerin, aldığınız
risklerin, yaptığınız maliyetlerin ülkeye, ekonomiye,
millete çok fazla faydası olmayacaktır. O yüzden, ikinci fazın
bir an evvel -hemen bu kanun tasarısına belki eklenme imkânı yok
ama- özellikle ticarileştirmeyle ilgili yeni yöntemlerin buraya
konulması lazım.
Şimdi, tabii, bu ikinci
fazın devamı mahiyetinde ortaya çıkacak ürünün de daha burada
inovatif yöntemlerle bir pazarlama yani hizmet inovasyonuna, pazarlama inovasyonuna,
organizasyon inovasyonuna, süreç inovasyonuna ihtiyacımız var yine
daha fazla para ve refaha dönüştürmek için.
Dolayısıyla, bu, bu
anlamda bir reform değil maalesef, üzülerek ifade etmek gerekiyor. Reform
bütüncül olur, reform az önce bahsettiğimiz bu iki fazı birlikte
hayata geçirmekle olur. Sadece AR-GE çalışmalarını yapmak
AR-GE çalışmasının yapılmasını asla
küçümsemiyorum ama- sadece bununla sınırlı kalmak beklenen
faydayı maalesef doğurmayacaktır, beklenen faydayı
oluşturmayacaktır. Bunu yapamadığımız sürece de,
konuşmamın başında ifade ettiğim gibi, Türkiyeyi
hiçbir şekilde orta gelirden üst gelir grubuna çıkarma
imkânımız olmayacaktır.
Dolayısıyla bu
kanun tasarısının, esas itibarıyla bu
baktığımız çerçevede geliştirilmesi lazım,
niteliğinin artırılması lazım. Eğer bunu yaparsak
Türkiye için çok hayırlı bir hizmet yapmış oluruz.
Bunun yapılması
dilek ve temennileriyle, ben, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum,
hepinize çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Usta.
Gruplar adına ikinci
söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Didem
Engine aittir.
Buyurun Sayın Engin.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA DİDEM
ENGİN (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; dünya, endüstri 4.0dan yani 4üncü Sanayi Devriminden,
nesnelerin İnternetinden, akıllı cihazların ve sistemlerin
entegre olduğu, yapay zekâ ile akıllı fabrikaların üretim
yaptıkları bir dönemden bahsederken, uluslararası kuruluşlar
Türkiye'nin AR-GE, teknoloji ve inovasyona yönelik
çalışmalarını nasıl değerlendiriyorlar,
Türkiye'nin dünyadaki diğer ülkelerle kıyaslandığında
durumu nedir? Objektif birkaç görüşü ve değerlendirmeyi sizlerle
paylaşmak istiyorum.
2015 yılı Avrupa
Birliği İlerleme Raporunda inovasyon konusunda Türkiye neredeyse
tüm göstergelerde AB ortalamasının oldukça altında kalarak
mütevazı seviyede yenilikçi olarak
sınıflandırılıyor. OECDnin Ulusal, Bilim ve
İnovasyon Sistemleri Raporunda 46 ülke arasında Türkiye neredeyse
bütün kriterlerde ya ortalamanın altında ya da en son 5-6 ülke
içerisinde yer alıyor. Dünya Ekonomik Forumunun Küresel Rekabet
Raporunda kıyaslanan 140 ülke arasında Türkiye rekabetçilik
anlamında genel sıralamada 2014 yılında 45inci sıradayken
2015 yılında 51inci sıraya geriliyor.
Raporda rekabetçilik 12
kritere bakarak değerlendiriliyor, bu kriterlerden biri de inovasyon.
Türkiye 2014 yılında inovasyonda 56ncı sıradayken 2015te
60ıncı sıraya geriliyor. Türkiye'nin teknoloji, AR-GE, inovasyon
konularında dünya sıralamalarındaki durumu bu kadar kötüyken,
Hükûmetin bu konuda kulağa hoş gelen söylemlerin ve gündelik
adımların ötesine geçen, uzun vadeli hedefleri gerçekçi ve
kapsamlı bir şekilde ele alan bir yaklaşımı ne
yazık ki yok.
2007 yılında
60ıncı Hükûmet Programında AKP millî gelirden AR-GEye
ayrılan payın 2013e kadar yüzde 2ye
çıkarılmasını hedeflemişti. 2013 yılında bu
oran 0,95 oldu. Tek başına iktidar olan AKP altı senede, yani
2007den 2013e kadar bu oranı 0,72den ancak 0,95e çıkarabildi.
Yani hedeflenen oranın yarısı bile gerçekleştirilemedi
fakat kimse çıkıp da Biz hedeflerimizi gerçekleştiremedik.
demedi. Hedeflerin neden tutturulamadığı konusunda detaylı
analiz yapmadan ve gerçeklerle yüzleşmeden Hükûmet bu başarısızlığı
kapatmaya çalıştı. Nasıl mı? Hedef yükselterek. Daha
yüzde 1i yakalayamamışken bu sefer 2023te millî gelirden AR-GEye
ayrılacak payın yüzde 3 olması hedeflendi. Güzel bir hedef ama
nasıl?
Dünyadaki diğer ülkelere
bakarsak, Finlandiya gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde
3,55ini AR-GEye harcıyor, İsveç 3,41ini, Japonya 3,55ini. Her 3
ülke de bizim 2023 için hedeflemiş olduğumuz yüzde 3ü bugünden
gerçekleştiriyor. Her 3 ülke de 2020de bu oranı yüzde 4e
çıkarmayı hedefliyor, yani 3,5 civarından yüzde 4e
çıkarmayı hedefliyorlar. Türkiyede ise Hükûmet, bu oran yüzde 1in
altındayken yüzde 3 hedefliyor yani bugünkü durumuyla hedeflediği
oran arasında en büyük açık olan ülke Türkiye. Önemli olan sadece
hedef koymak değil, bu hedefleri gerçekleştirmek için kararlı,
gerçekçi ve sorumluluk sahibi bir tutum izlemek.
Teknolojik olarak güçlü
ülkeleri incelediğimizde görüyoruz ki bu ülkeleri diğerlerinden
farklı kılan en önemli unsur güçlü ve nitelikli iç gücü. Bizde ise ne
yazık ki en zayıf olduğumuz alanlardan biri. Bu kadar önemli bir
genç nüfusa sahipken eğitim sistemimizde çok sık değişiklik
yapılması sebebiyle süreklilik ve istikrar yok. AR-GE ve
yenilikçiliğin önündeki en büyük engel yaratıcılığın
olmamasıdır. Okul öncesi dönemden başlayarak yaratıcı,
sorgulayan, araştıran, sınırları kabul eden
değil, sınırları zorlayan nesiller yetiştirebilmemiz
gerekirken ülkemizde durum çok farklı.
On dört sene boyunca tek
başına iktidar olan bir partinin hedeflerini gerçekleştirememek
için hiçbir gerekçesi olamaz. Hükûmetin bu on dört sene boyunca eğitimde,
bilimde, teknolojide gerekli atılımları gerçekleştirmek
için elini kolunu bağlayan hiçbir şey olmadı. Örneğin, ben
beklerdim ki tek başına iktidar olan bir Hükûmette bilim ve
teknoloji denilince akla gelen iki bakanlık olan Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı ve Millî Eğitim
Bakanlığı bir araya gelip bu AR-GE kanununu Meclisimize
sunsunlar. İsterdim ki Millî Eğitim Bakanı da burada olsun ve
okul öncesi eğitimden başlayarak ilköğretimde ve
ortaöğretimde düşünme becerilerinin geliştirilmesine, iş
birliği yetkinliklerinin arttırılmasına,
yaratıcılığı, sorgulamayı geliştirmeye
yönelik programları, bilimsel çalışmaları teşvik
etmeye yönelik diğer ülkelerden daha ilerici bir yaklaşımla
aldıkları kararları Meclise sunsunlar. Ama ne yazık ki bu
mümkün olmadı.
Üzerine
konuştuğumuz AR-GE paketi Meclis Başkanlığına
geldikten iki gün sonra toplanma çağrısı yaptı Komisyon.
Yani bizim kanun teklifini incelemek için sadece iki gün süremiz vardı.
İki toplantıda, toplamda yedi saatte kanun teklifi Komisyondan geçti.
Ne alt komisyon kurabildik ne de Komisyonda konunun uzmanlarını ve
paydaşlarını dinleyebildik. Şimdi de Genel Kurulda birkaç
saatte kanun onaylanacak.
Aylarca
ülkemizin enerjisini başkanlık sistemi tartışmalarına
harcayacağımıza, isterdim ki aylarca AR-GEyi, teknolojiyi,
inovasyonu, girişimciliği, markalaşmayı, özgürlükleri;
örneğin ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, yargı
bağımsızlığını konuşalım ve
ülkemizi küresel rekabette daha güçlü bir konuma getirebilmek için ortak
akılla çözüm yollarını araştıralım. İfade
özgürlüğünün olmadığı hâllerde düşünce özgürlüğü
de anlamını yitiriyor, düşünce özgürlüğünün
olmadığı yerlerde ise bilimin gelişmesi mümkün değil.
Çağdaş ve bilimsel eğitim imkânlarını sunmak ve ifade
özgürlüğünü güvence altına alacak hukuk sistemini oluşturmak bu
Hükûmetin en öncelikli görevlerinden biri.
Biliyorsunuz, ekonomik
kalkınmayı sağlayan en önemli unsurlardan biri de verimlilik
artışı. Verimlilik artışı ise öncelikli olarak
teknolojik gelişmeyle sağlanabilir. Yapılan
araştırmalar gösteriyor ki teknolojiye, AR-GE'ye, inovasyona
yapılan yatırımlar verimliliği, rekabet gücünü ve ülkelerin
büyüme hızlarını da artırıyor.
Finlandiyada kişi
başına millî gelir 2000 yılında 24 bin dolarken 2014te 50
bin dolara ulaşmış yani on dört sene içerisinde, 2000
yılından 2014e gelene kadar 2 katından daha fazla bir seviyeye
ulaşmış. Güney Korede yine aynı tarihlerde, 2000
yılında 12 bin dolardan 2014te 28 bin dolara
sıçramıştır. Ülkemizde ise 2007 yılından bugüne
kişi başına millî gelirin 10 bin dolar civarında
takılıp kalması sebebiyle ülkemizin orta gelir
tuzağında olduğu nitelendirmesi yapılmakta.
Dünya Bankası
sınıflandırmasına göre ülkemizin ihracatındaki yüksek
teknolojili ürünlerin payı yalnızca yüzde 2, Çinde bu oran yüzde 27,
Fransada yüzde 26, Amerikada yüzde 18, Almanya ve İsrailde yüzde 16,
Korede yüzde 27. Bu rakamlar da gösteriyor ki orta gelir tuzağında
olan ülkemiz aynı zamanda orta teknoloji tuzağı riski de
taşımakta.
Dünyadaki diğer ülkelere
bakmanın yanı sıra, küresel şirketlerdeki gelişmeleri
de göz ardı etmemek gerekli. Volkswagen 2015 yılında cirosunun
yüzde 5,7sini AR-GE'ye ayırarak 15,3 milyar dolar harcadı, Samsung
cirosunun yüzde 7,2sini ayırarak 14,1 milyar dolar harcadı.
İntel gelirinin yüzde 20,6sını AR-GE'ye ayırarak 2015
yılında 11,5 milyar dolar yatırım yaptı. Dünyanın
en yenilikçi iki firması olan Apple 6 milyar dolar, Google 9,8 milyar
dolar harcadı AR-GEye. Ülkemizde ise sanayi, teknoloji ve AR-GEyle
ilgilenmek kolay değil. Millî gelir içinde sanayinin payı 1999da
yüzde 30,2yken, bugün yüzde 24e kadar geriledi. Ülkemizde sanayiye
yatırım yapmak yerine müteahhitlik yapmak tercih ediliyor.
Alışveriş merkezi, konut, rezidans, inşaat işlerinin
getirisinin çok daha fazla olduğu bir ülkede sanayiye, AR-GEye
yatırım yapmak da ayrı bir özveri gerektiriyor.
Son olarak şunları
ifade etmek isterim: Pakette bizim de desteklediğimiz olumlu adımlar
var fakat ülkemizin, gündelik sorunları çözmeye yönelik
yaklaşımdan ziyade, radikal bir bakış açısıyla,
bütüncül ve kapsamlı bir vizyonla devrim niteliğinde reformlara
ihtiyacı var. Ayrıca, sadece kanun yapmak sorun çözmüyor, uygulamada
da adil, eşitlikçi, dürüst, tarafsız bir yaklaşım ortaya
koymak gerekli, özgürlükçü bakış açısını
yaygınlaştırmak, örneğin üniversiteleri
özgürleştirmek, kamu kurum ve kuruluşlarına atanan yöneticilerde
liyakati prensip edinmek gibi, işte ancak o zaman gerçek reformlardan
bahsedebiliriz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gruplar
adına üçüncü söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırıma aittir.
Buyurun Sayın
Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)
On dakikalık sürenizi
başlatıyorum.
HDP GRUBU ADINA AHMET
YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; evet,
şüphesiz toplumsal yaşamda siyasal müdahaleye açık çok
farklı alanlar olabilir. Cumhuriyet tarihi boyunca siyasal müdahalelere
açık olmuş toplumsal yaşamın çok farklı süreçleri
vardır. Ancak, en geri kalmış ülkelerde bile, özellikle
toplumsal yaşam süreçlerinde siyasal müdahaleyi çok kabul etmeyecek,
kaldırmayacak olan süreçlerin başında bilim, araştırma
ve inovasyon süreçleri gelir. Bu temelde bakıldığında,
özellikle araştırmayı üniversiteler boyutu itibarıyla göz
önünde bulundurursak üniversitelerin siyasallaşma süreçleri cumhuriyet
tarihiyle yaşıttır. Sadece AKP iktidarı döneminde
üniversitelerin siyasallaştığını iddia edemeyiz. AKP
iktidarı döneminde de siyasal ama ondan öncesinde de üniversiteler ve
araştırma kurumları siyasallaşmıştı.
Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir zaman üniversiteler özgür olmadı ve özgür
düşüncenin ifadesine açık olmadı.
Aslında,
üniversitelerin tarihi, bir anlamda muhalif düşüncenin, özgür
düşüncenin sürekli müdahale edildiği, müeyyidelerle karşı
karşıya kaldığı süreçlerdir ta 1940lardan bugüne
kadar. Ki 1948de siyasal düşünlerinden ötürü Behice Boranların,
Pertev Naili Boratavların ve Niyazi Berkeslerin atılışından
bugüne kadar diyebiliriz ki üniversitelerde muhalif düşünceye, toplumsal
sorunlara, özellikle çözüm üretme süreçlerine her zaman müdahaleler oldu ancak
hiçbir zaman, 2005-2006, özellikle de 2007de Cumhurbaşkanının
değişmesinden sonra üniversitelere yapılan müdahalelerden sonra
üniversitelerin siyasallaştığı, ideolojize edildiği ve
kamplaştırıldığı kadar bir siyasal üniversite
veya üniversitelere müdahale süreçleriyle karşılaşmadık.
Örneğin, bir buçuk
yıl önce, hâlâ, Türkiyede toplumsal yapının bilmediği,
üniversitelerin bilmediği, akademisyenlerin bilmediği ve bizim
aslında müdahale ettiğimiz, YÖK Başkanının neden
değiştiği açıklanmamıştır. Çünkü 2001
yılında AKP kurulduğunda parti programına ve 3 Kasım
seçimlerine girerken seçim beyannamesine yazdığı en önemli
hususlardan biri, 1980 darbesinin ve onun Anayasasının ürünü olan
bütün yapıların değiştirileceği hususundaydı; bu
yapılardan biri de YÖKtü. İlk Millî Eğitim Bakanı Mumcu,
önce YÖKün kaldırılacağını, daha sonra eş güdüm
kurumu hâline getirilerek adının YEK diye
değiştirileceğini
Zamanla üniversitelerdeki özellikle
akademisyen kadrolaşmalarında kendi lehlerine kompozisyon
değişince ve rektör atamaları 2007
Cumhurbaşkanlığı değişikliğinden sonra kendi
inisiyatiflerine geçince ve üniversitelere siyasi müdahaleleri kendi
zaviyelerinden yapmaya başlayınca üniversiteler artık bir bilim,
eğitim ve araştırma yuvası olmaktan giderek
uzaklaşmaya başladı. 6 Kasım 2014 günü -ki 6 Kasım,
bir faşist darbenin açığa çıkarmış olduğu ve
üniversitelerin üzerine karabasan gibi çöken YÖKün kuruluş yıl
dönümüydü- bugüne kadar hiç kimsenin bilmediği bir nedenle dönemin YÖK
Başkanı Gökhan Çetinsaya mevcut Cumhurbaşkanı
tarafından görevden alınmış ve bir kararnameyle
Başbakan Başmüşavirliğine getirilmiştir.
Burada özellikle
yükseköğretim açısından durum bu iken araştırma
kurumları olarak Bakanlığınıza bağlı olan
TÜBİTAK ve TÜBAda son bir buçuk iki yılda paralel yapı
örgütlenmesi gerekçe gösterilerek artık araştırma, AR-GE ve
inovasyon kurumlarına da ciddi siyasi müdahaleler
yapılmıştır. Şüphesiz araştırma
kurumlarında ödeneklerin artırılması önemlidir,
şüphesiz araştırma ve inovasyon kurumlarında personel
artırımı önemlidir, şüphesiz araştırma
kurumlarının fiziki ve teknik kapasitesinin
artırılması önemlidir ama bunların öneminden daha fazla
öneme haiz olan bir husus vardır ki o da özellikle objektif
koşulların buradaki araştırma yatırımlarına
ve kadro istihdamlarına hâkim olması sürecidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle üniversitelere, üniversitelerdeki
araştırma merkezlerine, TÜBİTAKa, TÜBAya dönük
bakanlıkların ve merkezî bütçelerin payının
artırılmış olması söz konusu olabilir. Ama
unutmayalım ki özellikle bu dönemde TÜBİTAKta
yapılmış proje yarışmalarında
çocuklarımız ve gençlerimizin daha ön elemeden reddedilen aynı
projeleri uluslararası proje yarışmalarında dünya
birinciliği elde edebilmiştir.
Sayın Başkan, bu
uğultu almış başını gidiyor.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, hatibin insicamını bozmayalım, lütfen
uğultuyu keselim. Çok teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın
Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Devamla)
Özellikle, burada, üniversitelere dair müdahalelerle ilgili olarak ifade
etmeliyiz ki üniversitelerde doçentlik sınavları, tümüyle sübjektif
kriterlerden subjektif jüri oluşumuna veya akademisyenlerin ilk
araştırma görevliliğinden itibaren, alımından,
bunların lisanüstü süreçlerinde yaptıkları performanslara
rağmen daha sonraki akademik yaşamları tümüyle siyasal süreçlere
bağlı kılınmıştır. Bu temelde, özellikle
YÖKün kaldırılması vaadiyle iktidara gelmiş olan AKP
iktidarı döneminde, AKP iktidara gelmeden önceki koşullardan daha
fazla siyasallaşan, öğrenciler arasındaki kamplaşmayla,
hoşgörünün yitirilmesiyle artık bugün akademisyenleri birbirine
karşı tahammülsüz noktaya getirebilecek bir üniversiteler
kompozisyonuyla karşı karşıya geldik.
Çok sıklıkla söz
edildiği için ayrıntısına girmeyeceğim ama ilk etapta,
1.128 imzalı akademisyen bildirisine açıklamayı
Cumhurbaşkanının yapmış olması ve hemen
ardından, Cumhurbaşkanının açıklamasını emir
telakki eden, aynı gün içerisinde toplanan YÖK Genel Kurulu
tarafından disiplin süreçlerinin işletilmesi ve YÖKün bu konudaki
talimatlarını da anında uygulamaya koyan üniversitelerdeki
disiplin süreçleri bu konuda, özellikle Türkiyede üniversitelerin ve
araştırma kurumlarının ne koşullara
getirildiğinin ibret verici görüntüleridir. Bu temelde, ifade etmek
isteriz ki askerî dönemlerde üniversitelerin görmediği baskıları
görmeye çalışan ve burada açığın,
siyasallaşmanın, ideolojize edilmenin artık artırılan
bütçe paylarıyla bile kapatılmayacak kadar ayyuka
çıktığı bir üniversite yapısının, önümüzdeki
dönemde, uluslararası süreçlerde zaten sicili çok iyi olmayan Türkiye
üniversitelerinin neredeyse adının olmayacağı,
okunmayacağı bir sürece doğru evrileceği konusunda
kaygılarımızı ifade etmek isteriz.
Yine, ülkede üniversite
sayısını artırarak, her ile üniversite açarak ya da her
ilçede yüksekokul veya fakülte açarak üniversitelerde özgür düşüncenin
hâkim olmayacağını, objektif kriterler üzerinden bilimsel çalışmaların
yürütülmeyeceğini hepimiz herhâlde çok iyi biliyoruz. Üniversitelerin
problemleri artık oralara aktarılan kaynakların
payının artırılması, fiziki ve teknik kapasitenin
düzeltilmesi veya personel sayısının
artırılmasıyla giderilmeyecek kadar derinlikli hâle
gelmiştir.
Bu temelde, ben, bütün
baskılara ve siyasallaşma süreçlerine rağmen, siyasi iktidara
boyun eğmeden, akademik süreçlerdeki işlerine siyasi iktidarın
müdahalesine rağmen direnen ve akademinin evrensel ilkelerinden taviz vermeden
vicdanını koruyarak bu mesleği icra edenleri bir kez daha
saygıyla anarak hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yıldırım.
Şahıslar adına
ilk söz İstanbul Milletvekili Hasan Serte aittir.
Yoktur.
İkinci söz İstanbul
Milletvekili Engin Altaya aittir.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın
Başkan, uygun görürseniz İstanbul Milletvekilimiz Sayın Ali
Şekere söz hakkını devretmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır, buyurun.
ALİ ŞEKER
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
CHP olarak
tasarının geneline olumlu bakıyoruz. Tasarı hakkındaki
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Daha
önce görüşlerini açıklayan milletvekilleri sanayileşmeden, katma
değeri yüksek ürünlerden, yazılım şirketlerinin elde
ettiği parasal değerlerden yeteri kadar bahsettiler.
Tasarının genel gerekçesinde yüksek katma değerli ürünlerin
üretilmesi, bilgiyi ticarileştirmek, teknolojik şirketler gibi
kavramlar yer alıyor.
Modern tarım üretim
tekniklerini ülkemizde geliştirecek olan çalışmalara da AR-GE
desteği verilmelidir. Ancak bu şekilde büyük kentlere yoğun göçü
engelleyebiliriz. İktidarınızın temel hedefi küçük
kentlerde güvencesiz, taşerona muhtaç, ucuz iş gücü yaratmak olunca
tarım konusunda üretime yönelik bir destek vermenizi de beklemiyoruz
doğrusu. On üç yıllık iktidarınızda sanayileşme
için AR-GE desteği verdiğinizi anlatıyorsunuz. Peki neler
başardınız, kısaca paylaşalım:
Beton yoğunluğu
nedeniyle kanserleşen yaşanılmaz şehirler
tasarladınız. Okulu, yolu, parkı yetmeyen; insanları
mutsuz, herkesin kaçmak için fırsat kolladığı sorunlu
şehirler yarattınız. Bilim adamlarının karşı
çıktığı Kanal İstanbul gibi Marmarayı katledecek
ucube projeler tasarladınız. Birileri emretti diye rantsal
dönüşüm yaratmak için çevre düşmanı projeleri hayata
geçiriyorsunuz.
Yerli otomobil diye bir AR-GE
çalışmanız var mesela. Daha ucuza mal etme adına yerli
otomobili bile yabancılara hem de yurtdışında
yaptırdınız.
Keçiörende örneğini
gördüğümüz bitmeyen metrolar yaptınız mesela. İstanbulda
Sirkeci ile Halkalı arasında günde yüzbinlerce yolcu
taşıyan banliyö hattını ortadan kaldırdınız.
Hattın hizmet verdiği bölge size oy vermiyor diye
insanlarımızı cezalandırdınız.
Sadece sizin gibi
düşünen tek tip insan yaratmak amacıyla özellikle medyada başka
bir tasarım çalışması yürüttünüz. Sizin gibi
düşünmeyeni Ya taraf olursun, ya da bertaraf. diyerek
cezalandırdınız. Can Dündarı, Erdem Gülü
tasarımınıza uymadığı için Silivri
zindanlarına attınız. Askerî cunta yükünü baş tacı
yaptınız, bilim insanlarını cezalandırdınız.
Sosyal medya zararlı dediniz. Ey Facebook! Ey Twitter! dediniz. Sizin
gibi düşünmeyen ya da sizi eleştiren insanlara küfürler
yağdıran, tehdit eden AK troller ve AK troliçeler
yarattınız bu tasarımlarınızla.
Sağlık sistemini
çözdük. dediniz. Yasama faaliyetleri dışında en çok
uğraştığımız konu, hastanelerde tedavi olamayan
insanlara sağlık sorunlarının çözümü için
yardımcı olmakla geçiyor büyük zamanımız.
Kendi
aşısını üreten bir hıfzıssıhha kurumumuz
vardı, artık aşı üretebilen bir ülke değiliz maalesef;
tıpkı Türkiyeyi kendi tarım ürünleri tohumunu üretemeyen ve
İsraile bağımlı hâle getiren bir tarım ülkesi hâline
getirdiğiniz gibi, tıpkı Türkiyeyi saman ithal eden, et ithal
eden bir ülke hâline getirdiğiniz gibi.
AR-GE
politikalarının başarılı olması için çok iyi
işleyen bir eğitim sistemine ihtiyaç var. Cumhuriyet devrimi, o günün
koşullarında dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir eğitim
sistemini 1935-1940larda hayatımıza soktu. Dönemin en büyük AR-GE
faaliyetiydi bu Türkiye için.
Aziz Sancarı hepimiz
tanıyoruz. Aldığı Nobel Ödülüyle hepimizin göğsünü
kabarttı, kendisiyle gurur duyduk. Aziz Sancar, Nobel Ödülüyle ilgili
olarak yaptığı açıklamalarda Başardım çünkü beni
köy enstitüleri mezunu öğretmenler yetiştirdi. Ben
başarımı aldığım iyi eğitime borçluyum.
demişti. Üniversitelere el koyma tasarımınızın bir
sonucu olarak, onu yetiştiren İstanbul Tıp Fakültesi ve
diğer üniversitelerin tıp fakülteleri borç batağına girdi
sayenizde ve bilim üretemez hâle geldi. Bilim yuvalarını
dağıttınız maalesef.
Köy enstitüleri, özel bir
eğitim denemesiydi. Öğretmenler, sadece bir dalda değil, çevrelerine
katkı sağlayacak her dalda eğitildiler. O zaman
Bağımlılık yapar. diyerek kimse kültüre, sanata,
müziğe, şiire, filme, romana karşı çıkmıyordu.
Bu AR-GE faaliyetlerinin, köy
enstitülerinin bugünün koşullarına uygun olarak yeniden
kurgulanması gerekiyor. Yeni üretim tekniklerini bilen, bu teknikleri
teknolojiyi kullanarak daha da ileri taşıyacak bir eğitim
sistemine ihtiyaç var. On üç yılda 5 Eğitim Bakanı
değiştiren, tüm eğitim sistemini yerle bir eden
iktidarınızın bunu başaracağına elbette inanmıyoruz.
Bunlar gerçekleşmez ve biz ihtiyacımız olan tarımsal üretim
devrimini gerçekleştiremezsek sanayi gelişimini de
sağlayamayız, yüksek katma değerli ürünler de üretecek
kadroları yetiştiremeyiz. Japon Mitsubishinin yaptığı
Kazakistan Baykonur Uzay Üssünden Rusların Proton roketiyle
fırlattığı uyduyu Yapımında Türk mühendisler
çalıştı, zaten Japonları da uzaktan akrabalarımız
sayıyoruz, o yüzden uydu tamamen bizim. diyerek översiniz ama kimse buna
inanmaz.
Dinlediğiniz için
hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Şimdi, ikinci bölüm
üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştirilecektir on beş dakika
süreyle. Sisteme giren sayın milletvekillerine birer dakika soru için söz
vereceğim. Sürenin yarısını soru için
kullanacağız, geri kalan yarısını da cevap için
kullanacağız.
Sayın Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli)
Sayın Bakanım, öncelikle seçim bildirgenizde asgari ücretin 1.300
lira olması konusunda bir sözünüz vardı. Bu sözünüz işverene
hiçbir yük getirilmeden uygulamaya sokulacaktı ama ne yazık ki
uygulama işverene yük getirilecek şekilde
yapıldığı için burada bir sorun var, bunu neden bu
şekilde uyguladınız? İşverene yük getirmeden bunu
yapsaydınız en azından üretimin üzerindeki yükü azaltmış
olacaktınız.
İkinci sorum, sizinle
pek ilgili değil ama genel anlamda söylüyorum: Büyükşehir
belediyeleri kanalizasyon hizmeti vermedikleri mahallelerden atık su
bedeli alıyorlar. Yasal olarak buna imkân olmadığı hâlde bu
haksız ve kanunsuz atık su bedelinin alınmaması için
büyükşehir belediyelerinin haksız uygulamalarına ne zaman son
vereceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Sayın Bakan, geçen yıl, sizin de bildiğiniz gibi, mart
ayında Derince Limanı özelleştirildi. Bu özelleştirmeyi
yaparken 450 bin metrekarelik bir deniz dolgusuna da izin verildi. Siz
söylemlerinizde ve büyükşehir belediye başkanının hatta o
dönemin valisinin söylemlerinde denizlerde artık dolgu
yapılmayacağını, 43 tane limanımız olduğunu
ve bu dolguya izin verilmeyeceğini ifade etmiş olmanıza
rağmen, Gölcük tarafına 450 metre, kıyıya paralel 1
kilometrelik bir dolgudan bahsediyoruz. Bu alanın konteyner limanı
olarak değerlendirileceği ifade edilmiş olmasına
rağmen, LPG tankları ve diğer tehlikeli yakıtların
tanklarıyla donatılacak ve Kocaeline giren tır sayısı
yaklaşık 10 bin civarında da artacak. Bu duruma nasıl izin
veriyorsunuz veya sessiz kalmayı niye tercih ediyorsunuz? Artık
Kocaeline kazandıracağı çok fazla bir şey
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, PYD
örgütünü iktidarınız hiç Ankaraya çağırdı mı?
Çağırdıysa kaç sefer çağırdı? Görüşülen
konular nelerdi? Bugün için iktidarınız PYDye terör örgütü diyor,
eğer Türkiyeye siz PYDnin liderini çağırdıysanız,
görüşüldüyse -terör örgütü diyorsunuz- bu, yardım ve yataklık
anlamına gelmez mi?
Ayrıca, terör örgütü
deniliyorsa Bakanlar Kurulunuzca PYDnin terör örgütü olduğuna
ilişkin bir kararınız var mı? Resmî Gazetede ilan ettiniz
mi? Bu anlamda kamuoyunda sürekli, böyle bir bilgi kirliliği var, bu
konuda net bir bilgi verir misiniz?
Bir başka soru:
Akın Holdingin mal varlığına kayyum tarafından el
konuldu. Akın İpekin annesi, maalesef oturduğu evin
anahtarları değiştirilerek eve alınmıyor. Tahliye
kararı yok, kaymakamlık kararı, yargının buna yönelik
müdahale kararı yok. Bir insanın evini bu şekilde kilitleyerek
eve alınmaması hangi hukuk sisteminde var, bunu öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tarhan, buyurun.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Sayın Bakan,
Gebze Fatih Hastanesi, Darıca Farabi Hastanesi tamamen dolu; Gebzede
yapılmakta olan Fatih Hastanesi 400 yataklı, 400 yatak da yeterli
gelmeyecek. Çayırova bölgesinde halkımızın isteği var
Çayırovaya bir hastane yapılsın. diye. 2016 yatırım
bütçesinde Çayırovaya hastane yatırımı var mı?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Kısa, öz,
net. Cevabı da böyle bekleriz.
BAŞKAN Sayın Okutan
NURİ OKUTAN (Isparta) Sayın Bakan,
2001-2002 yılında Cumhurbaşkanlığı Ulusal
Eğitime Destek Kampanyası başlatmıştı. Bu
çerçevede Isparta Valiliği öğrencileri organize ederek 31 bin
öğrencinin katıldığı değişik etkinlikler
yaptı ve doğrudan harçlıklarını bu eğitim
kampanyasına yatırarak bir ilkokul yaptırdılar ve
Ispartada bu okulun adı Isparta Öğrenciler İlköğretim
Okulu idi. Bu eğitimin kendisi açısından da çok örnek bir
projeydi ve daha sonra değişik iller bu projeyi örnek olarak
uyguladılar. Ama geçtiğimiz günlerde bir hemşehrimiz Sevim
Öğretmen Vanda trafik kazası geçirdi. Trafik kazası geçirdikten
sonra Sayın Bakan aileyi aradı ve Sevim Öğretmeni
yaşatacaklarını, bir okula da adını vereceklerini
söylediler ve bu çocukların yaptırdığı Öğrenciler
İlköğretim Okuluna bu adı verdiler. Biz bunu, yerelde başka
bir adın verilebileceğini, doğru bir yaklaşım...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Tuncer
MUSTAFA TUNCER (Amasya)
Sayın Bakan, BAĞ-KUR primleri 2016 yılında çok büyük
artışla 568 TL olmuştur. Küçük esnaf çok mağdurdur.
BAĞ-KUR priminin düşürülmesi yönünde çalışmanız var
mıdır?
İkinci bir sorumuz:
Amasyanın kapatılan belde belediyelerinden olan Çaydibi, Esençay,
Alpaslan, Kayadüzü ve Uygurda çöp toplama işi haftada sadece bir gün
yapılmaktadır ve soba atıkları dahi toplanmamaktadır.
Tamamen sağlıksız ve yetersiz bir şekilde yapılan çöp
toplama işini daha yeterli ve sağlıklı hâle getirecek
misiniz? Hatta doğru işlem olan, kapatılan belde belediyeleri tekrar
açma konusunda bir çalışmanız var mıdır?
Bir üçüncü sorum da:
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının
ihtiyacı ve açığı olduğu hâlde veteriner teknisyenlerin
ataması yapılmamaktadır. Bu konuda Bakanlığın ne
gibi çalışması vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Adıyaman
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Iğdır-Kars-Ardahan-Hopa kara yolu aslında Gürcistanla, yine,
keza, Trabzon Limanı ile İran arasındaki en önemli ve en
kısa kara yoludur. Bu kara yolunun Iğdır-Kars arası 120
kilometrelik bir bölgedir ve şu anda tek şeritli ama âdeta bir
stabilize yola dönmüş durumdadır. Hükûmetinizin bu
Iğdır-Kars arası kara yolunu projelendirme ve yapma gibi bir
programı var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Şimdi
soruları cevaplandırmak üzere sözü Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Fikri Işık Beye veriyorum.
Buyurun Sayın
Işık.
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın
Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanım, şu ana kadar soru soran milletvekili
arkadaşlarımız
Özellikle Sayın Arslanın asgari
ücretin işverene yük getirmemesi
Bir yük varsa bunun bölüşülmesi
esastır. Bu konuda yükün tamamını devletin üzerine almak;
devlet, aldığını dağıtır ve dolaylı
olarak yine bunun bütün vatandaşlardan tahsili anlamına gelir.
Sonuçta, bizim yerin altından çıkan petrolümüz yok, yer altı
zenginliğimiz yok.
KAZIM ARSLAN
(Denizli) Ama sözünüz öyleydi, net verilecekti.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Bu
oluşan yükün hakkaniyetle bölüşülmesi noktasında Hükûmetimiz
elinden gelen gayreti göstermiştir.
Türkiyenin
bütçe dengelerine özellikle çok dikkat etmesi gerekiyor, bütçe
açığına ve kamunun borçlanması noktasında çok daha
dikkatli olması gerekiyor. Bu noktada yıllık 10 milyar Türk
lirasının üzerinde bir yükü işverenin sırtından
Hükûmet almıştır ama bir 10 milyar kadarlık yükü de
işverenin taşıması bu durumda gerekiyor. Bu, Türkiyenin
realitesi açısından da olması gereken bir durumdur.
Diğer
büyükşehir belediyesinin atık su konusu benim bakanlık
sorumluluğumda olmadığı için, inşallah,
arkadaşlar ilgili bakan arkadaşlara, bakanlıklara iletirler,
oradan cevap alınır.
Derince
Limanı kendi ilimde olduğu için özellikle cevap vermek isterim. Bizim
Kocaelide en büyük problemimiz, küçük küçük iskelelerin
varlığı. Bu, bizim körfezdeki deniz hayatını da
yaşamını da olumsuz etkiliyor. Bizim buradaki tavrımız
açık ve net; böyle herkesin kendi sahasına küçük küçük iskele
yapması yerine körfezde gerçekten liman işinin profesyonelce
yapılması. Derince Limanı da bizim bölgemizdeki en eski
-bildiğim kadarıyla- ve en verimli limanlardan bir tanesi. Ben hem
karadan hem denizden çok iyi bildiğim bir yer olduğu için söylüyorum.
Sayın Akar burada değil herhâlde
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Burada, burada.
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Evet, çok iyi
bildiğim bir yer olduğu için söylüyorum. Bizim, körfezde herkese
rastgele liman izni verme şansımız yok ama Derince
Limanının ölçek ekonomisine uygun şekilde limancılık
hizmeti vermesinin de doğru ve gerekli olduğunu düşünüyoruz.
Bunun dışında, böyle her fabrikanın kendi önüne bir iskele
yapacağım müracaatına da kesinlikle karşıyız. Bu
noktada da bugüne kadarki tavrımızı sürdürüyoruz ama Derince
Limanı gibi gerçekten limancılık hizmeti verilecek
Kaldı
ki orada dolum tesisleri falan değil konteyner limanına yönelik bir
çalışma olduğu için de ben Derince Limanının
Araziyi
de karış karış bildiğim için söylüyorum. Şu anda,
mevcut limanın hemen yanında bir atıl alan var, o atıl alanın
doldurulması ve biraz daha uzatılarak büyük ölçekli gemilerin
yanaşmasına da müsaade edilmesinin ekonomi açısından da son
derece doğru bir yaklaşım olduğunu özellikle söylüyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yapma
Sayın Bakan. Öyle bir olay yok orada, biliyorsunuz. 5 milyon metreküp
dolgu var orada ve siz söylediniz Bir dolguya izin vermeyeceğiz. diye.
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın
Tanalın
PYDnin bir terör örgütü olduğu açıktır. PYDnin
Ankaraya çağrıldığına yönelik benim herhangi bir
bilgim yok. Bakanlar Kuruluyla ilgili -bu kendi alanım
olmadığı için- cevap vermek durumunda değilim. Şu anda
hakikaten elimde bir bilgi yok.
Sayın Tarhanın
Yine, Kocaeliyle ilgili de olduğu için söylüyorum. Evet, Farabi
Hastanesi, biliyorsunuz, 1992de başlamıştı ama bizim
iktidarımız döneminde hızlı bir şekilde bitirildi.
Şu anda, Fatih Devlet Hastanesini komple yeniliyoruz. 400 yataklı,
son derece modern bir hastane, inşallah bu yılın ikinci
yarısında en geç hizmete girecek. Bununla yetinmiyoruz;
Çayırovada şu anda 60 dönümlük bir araziyi Millî Emlakten
Sağlık Bakanlığına devrini yapıyoruz. Bu 60
dönümlük araziye, Çayırovaya yakışır, son derece modern
bir hastaneyi de inşallah 2017 bütçesine koydurmakla ilgili
çalışmalarımız da sürüyor.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Biz de alkışlıyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Kartepe, Kartepe, 100 bin nüfusu var Sayın Bakan, 50 kentten büyük hastane
yok, adliye yok.
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın
Okutanın, doğrusu sorusunun detayını bilmediğim için
cevaplayamayacağım ama öğrencilerin yaptığı bir
okul hakikaten çok değerlidir benim için. Bir eğitimci olarak o
konuya da çok önem veririm. O birer liralık, ikişer liralık
katkıların, beşer lira, onar liralık katkıların
bir okula dönüşmüş olması son derece değerlidir. Ben Millî
Eğitim Bakanımıza özellikle sizin bu şeyinizi hassasiyetle
bizzat kendim de ileteceğim.
Bu, BAĞ-KUR primlerini
düşürme, şu anda, benim alanım olmadığı için net
bir çalışma var mı, onu bilmiyorum.
Ama kapatılan belde
belediyelerinin yeniden açılmasıyla ilgili herhangi bir
çalışmamız yok. Bunu Türkiyenin hayrı için yaptık,
bundan sonra da bu konuda Türkiyenin
Bakın, kamu kaynağı
milletin kaynağıdır, bunların çarçur edilmemesi, doğru
kullanılması, bu noktada da kamunun her açıdan verimli ve etkin
çalışması için alınan bir karardır. Bu karara da biz
özellikle uymayı şey yapıyoruz.
Biliyorsunuz, Kocaelide 45
tane belediye vardı; bunların 36 tanesi belde belediyesiydi, şu
anda -büyükşehir dâhil- 13 tane belediye var. En küçük belediyemiz 45 bin
nüfuslu ve hakikaten belediyelerin hizmet üretme kapasitesi son derece
yükseldi. Artık belediyelerin bütün ödeneği belediye
başkanının maaşına, özel kalemi ve aracının
yakıtına gitmiyor. Yani ben il başkanlığı da yaptığım
için çok rahatlıkla söyleyebilirim. Küçük ölçekli belediyelerde maalesef
belediyelerin hizmet üretme imkânı yok. Nüfus başına para
gönderildiği için o gönderilen paraların hizmete dönmesi mümkün
değil, sabit masrafların çok çok yüksek olması bu açıdan
böyle bir kararı Türkiye açısından zorunlu hâle getirmişti
ve Hükûmet bu kararı gerçekten siyaseten bir bedel ödemek pahasına da
olsa aldı. Şu anda da eminim ki pek çok kapatılan belediyelerin
harcırahı, artık o belediyelerin, o belediyelerde yaşayan
halka hizmet olarak gidiyor.
Sayın
Adıyamanın Iğdır-Kars-Ardahan-Hopa yolu yapılacak
mı? sorusu. Doğrusu şu anda bu bilgim yok ama o bölgeye
gitmiş bir arkadaşınızım. Ağrıdan
Iğdıra, Iğdırdan Karsa, Karstan Ardahana oradan
Şavşat, Artvin ve Hopa. Şu anda, biliyorsunuz, Türkiye'de çok
ciddi bir kara yolu atağımız var. AK PARTİ iktidarı
döneminde yaklaşık 20 bin kilometreye yakın bir duble yol
yaptık ve Türkiyeyi bir yol ağıyla birbirine bağlamak
işte, Karadenizi Akdenize, doğuyu batıya bağlamak
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Özellikle İran
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Şu anda tabii, özellikle İranın
bağlantılarını hem Trabzon üzerinden hem Rize üzerinden hem
de Artvin üzerinden Karadenize bağlamak, bunlar son derece önemli
çalışmalar. Ben böyle bir proje noktasında çok kesin bilgi
sahibi değilim ama gerçekten şu anda, biliyorsunuz, pek çok noktada
çok ciddi çalışmalar yürütüyoruz. Artık Ordudan Sivasa ve
oradan da Akdenize açılan yolumuz devam ediyor. Türkiyeyi âdeta bir
duble yol ve otoyol şeyiyle örüyoruz. Ümit ederim ki böyle bir proje de
vardır çünkü kara yolu noktasında yaptığımız her
yatırım Türkiyenin hem ekonomik hem de sosyal refahını
artıran yatırımlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Bu
noktada da son on dört yılda yapılan yatırımlar, on üç
yılda yapılan yatırımlar hepimizin göğsünü kabartacak
düzeydedir.
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
Böylece,
ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
15inci
maddeye bağlı geçici madde 4ü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15inci
maddeye bağlı geçici madde 5i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime
üç dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.38
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan TÜRKMEN
(Adana)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu
açıyorum.
Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, daha önce
toplanması kararlaştırılan 12 Şubat 2016 Cuma günü
Genel Kurulun toplanmamasının Genel Kurulun onayına
sunulmasının uygun görüldüğüne ilişkin önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
Danışma
Kurulunun 11/02/2016 Perşembe günü yaptığı toplantıda,
daha önce toplanması kararlaştırılan 12/02/2016 Cuma günü
Genel Kurulun toplanmamasının, Genel Kurulun onayına
sunulması uygun görülmüştür.
İsmail Kahraman
Türkiye Büyük Milleti Meclisi
Başkanı
Coşkun
Çakır Engin
Altay İdris
Baluken
Adalet ve Kalkınma
Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi Halkların
Demokratik Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Oktay
Vural
Milliyetçi
Hareket Partisi
Grubu
Başkan Vekili
BAŞKAN Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/540) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 97) (Devam)
BAŞKAN 97 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 16 Şubat
2016 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere Birleşimi
kapatıyorum.
Hayırlı hafta
sonları diliyorum.
Kapanma
Saati: 22.40
(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(X) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) 97 S. Sayılı Basmayazı 9/2/2016 tarihli 36ncı Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.