TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
40ıncı
Birleşim
17 Şubat 2016
Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, sporda
ayrımcılık ve fair play konusuna ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşenin, ülkemizin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik
sorunların doğrudan turizm sektörü üzerinde yarattığı
olumsuz etkilere ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Düzce
Milletvekili Faruk Özlünün, Düzce ilinin gündemdeki konularına
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbulun Şile ilçesinde
yaşanan bazı sorunlara ilişkin açıklaması
2.- Manisa
Milletvekili Mazlum Nurlunun, taşeron işçilerin hepsinin ayrım
yapılmadan kadroya alınmaları gerektiğine ilişkin
açıklaması
3.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Türkiye Futbol Federasyonun çifte
standartlı uygulamamaları sonucu Bursaspora verilen cezanın
düzeltilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemirin, Uluslararası Öğrenci
Değerlendirme Programı ve benzeri uluslararası
değerlendirme sonuçlarına göre eğitimde başarı
sıralamasındaki düşüklüğün sebepleri, sonuçları ve
çözüm önerileri konusunda hiçbir çalışmanın
yapılmadığına ilişkin açıklaması
5.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşekin, Mersin ve Tarsustaki terör eylemleri
konusunda Hükûmetten gerekli tedbirleri almasını talep ettiğine,
Mersinin Tarsus ilçesi Alifakı köyüne yapılan cezaevinin durumuna
ilişkin açıklaması
6.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, Mersinin Gülek beldesinde
2/B arazilerine çok yüksek fiyat biçildiği için vatandaşların bu
arazileri almasının mümkün olmadığına ve Hükûmetin
acilen bu konuyu ele alması gerektiğine ilişkin
açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, devletin Artvin Cerattepede
doğaya sahip çıkan halka karşı savaş
açtığına ilişkin açıklaması
8.- Sivas
Milletvekili Ali Akyıldızın, ÇEDAŞta 400 işçinin
işten çıkarılmasına ve Sivasta uzman doktor
sıkıntısı yaşandığına ilişkin
açıklaması
9.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, ülkemizdeki genç istihdamı sorununun Meclis
çatısı altında konuşulması ve gerekli tedbirlerin
alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
10.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Balıkesirde
tarım ve hayvancılık sektöründe yaşanan sorunlara
ilişkin açıklaması
11.-
Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukaranın, Meclisi yeni anayasa
talebinin takipçisi olmaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
12.- Denizli
Milletvekili Melike Basmacının, 2016 yılı
Yatırım Programında Denizli bölge hastanesinin yer alıp
almadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
13.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, 13 Şubatta Hatayda şehit
düşen askere Allahtan rahmet dilediğine ve terörü destekleyenleri
lanetlediğine ilişkin açıklaması
14.- Samsun
Milletvekili Kemal Zeybekin, Artvin Cerattepede doğa
katliamını durdurmak için Artvin halkıyla birlikte mücadelesini
sürdüren Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ile yöre halkının
yanında olduğuna ilişkin açıklaması
15.-
İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzelin, Artvin Cerattepede
polisin ve jandarmanın coplu, biber gazlı müdahalesine
karşı direnen halkı selamladığına ve Dilek
Doğan davasının görüldüğü duruşma salonunda
yaşanan olaylara ilişkin açıklaması
16.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, iktidarın
hukuksuz uygulamalarının her gün artarak devam ettiğine
ilişkin açıklaması
17.-
İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıçın, bir televizyon
programında Türk Silahlı Kuvvetlerinin Azez-Halep hattını
açık tutmak üzere yaptığı operasyonun doğru
olduğu şeklinde açıklama yapan eski Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Deniz Baykalı tebrik ettiğine ilişkin
açıklaması
18.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, Adli Tıp Kurumunun
otopsi işlemlerini mesai saatleri dışında yapması
nedeniyle cenazelerin ailelere teslim edilmesinin gecikmesinin yöresinde sorun
olduğuna, bu konuda Adalet Bakanlığından bir
çalışma beklediğine ve Artvin Cerattepedeki halkı
desteklediğine ilişkin açıklaması
19.-
İstanbul Milletvekili Ali Şekerin, Artvin Cerattepedeki
direnişi selamladığına, Hükûmetin doğayı daha
fazla katletmesine karşı halkın daha fazla mücadele
edeceğine ve Sera Kadıgile verilen cezanın otoriterleşmeyi
pekiştirdiğine ilişkin açıklaması
20.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, 2015 yılında kapatılan
polis meslek yüksekokulu öğrencilerinin mağduriyetine ve Artvin
Cerattepede açlık grevine başlayan Uğur Bayraktutanı
kutladığına ilişkin açıklaması
21.- Düzce
Milletvekili Faruk Özlünün, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın
yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
22.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Düzce Milletvekili Faruk
Özlünün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
23.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, AKP Hükûmetinin hukuk
dışı sıkıyönetim uygulamalarının can almaya,
halkı mağdur etmeye devam ettiğine, Cizrede cenazeler tahrip
edilerek ve değişik illere dağıtılarak cenazeler
üzerinden ailelere işkence etmenin insanlık dışı bir
yaklaşım olduğuna, bütün bunlara rağmen örgüte katılım
sayısının arttığına ve AKPnin bu savaş
uygulamalarından bir an önce vazgeçerek müzakere yöntemine
başvurması gerektiğine ilişkin açıklaması
24.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, terör örgütleri veya legal görünüm
altında illegal faaliyet yürüten yapılarla mücadele edilmesine
yönelik (2016/4) sayılı Başbakanlık Genelgesine ve
yürürlükteki mevzuatın gerçek manada terörle mücadele konseptine
oturmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması
25.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, iktidar partisine mensup TBMM Başkan
Vekillerinin de birer dakikalık söz hakkı tanımasını
ümit ettiğine, Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukaranın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve
iktidar partisi ile Meclis Başkanının sarayın statükosundan
özgürleşemediğine ilişkin açıklaması
26.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ve Türkiyede demokrasinin ve özgürlüklerin güçlenmesi, vatandaşların
huzur içinde yaşaması için terörle mücadelenin çok önemli
olduğuna ilişkin açıklaması
27.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
28.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
29.- Manisa
Milletvekili Tur Yıldız Biçerin, Artvin Cerattepede Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutanın açlık grevine
başladığına ve asker ile polisin derhâl Cerattepeden
çekilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
30.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Şanlıurfa
Milletvekili Osman Baydemirin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
31.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Şanlıurfa Milletvekili Osman
Baydemirin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
32.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçayın
yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
33.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
34.-
Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukaranın, Türkiyenin farklı
merkezlerinde yürütülmek istenen yeni tarz terör faaliyetlerinin özünün Maoist
stratejiye dayandığına ilişkin açıklaması
35.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Ankarada
yaşanan patlama nedeniyle Meclis çalışmalarına bir süre ara
verilmesinin doğru olacağına ilişkin açıklaması
36.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Ankarada yaşanan patlama nedeniyle Meclis
çalışmalarına bir süre ara verilmesinin doğru
olacağına ilişkin açıklaması
37.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankarada yaşanan patlama
nedeniyle çalışmalara ara verilmesinin gerekli
olmadığına ve Meclisin rutin gündemini takip etmesinin uygun
olacağına ilişkin açıklaması
38.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğanın, bütün terör eylemlerini
lanetlediğine ve Ankarada yaşanan patlama nedeniyle Meclisin
çalışmasına ara vermesini doğru bulmadığına
ilişkin açıklaması
39.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, terör olayları nedeniyle Meclis
çalışmalarının durdurulmasının gerekmediğine
ancak Ankarada yaşanan patlama konusunda bilgi sahibi olabilmek için
kısa bir ara verilebileceğine ve bakanların bu konuda Meclisi
aydınlatması gerektiğine ilişkin açıklaması
40.- Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun, Ankarada yaşanan
patlamayla ilgili kendilerine detaylı bilginin henüz
ulaşmadığına, terör örgütlerini lanetlediğine ve bu
durumda Meclisin faaliyetlerine devam etmesinin önemli olduğuna
ilişkin açıklaması
41.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
42.- Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın, Ankaradaki terör
saldırısını kınadığına,
hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet, yaralılara acil
şifalar dilediğine ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugüne kadar hiçbir
terör örgütüne boyun eğmediğine, bundan sonra da
eğmeyeceğine ilişkin açıklaması
43.- Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun, Artvindeki bakır
madeni sahasıyla ilgili yapılacak çalışmaların ormana
zarar vermeyeceğine ilişkin açıklaması
44.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, terörün kınanması gereken bir
insanlık suçu olduğu noktasında ortak bir iradenin ortaya
konmasının son derece önemli olduğuna ve CHP Grubu olarak
Ankaradaki terör saldırısında hayatını kaybedenlere
Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediklerine ilişkin
açıklaması
45.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay, MHP Grubu olarak Ankaradaki terör
saldırısında hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar dilediklerine, Türkiye Cumhuriyetinin terörü
yok edebilecek güçte olduğuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortak ve
kararlı bir duruşu sergileyebileceğine ilişkin
açıklaması
46.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Ankaradaki
acımasız saldırıyı kınadıklarına,
Halkların Demokratik Partisi olarak bugüne kadar can kayıpları
ve yaralanmalarla sonuçlanan bütün olayların karşısında
durduklarına ve yaşanan bu sorunlarla ilgili demokratik siyasetin
mutlaka bir çözüm bulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
47.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankaradaki terör
saldırısında hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar dilediklerine ve ortak bir metinle terörün
karşısında milletimizin kararlılığının
ortaya konulmasını çok önemli bulduklarına ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.-
Başkanlığın, Konya Milletvekili Abdullah Ağralı
(4/15) ile Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Ençin (4/16) Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyeliklerinden 17/2/2016
tarihinde istifalarına ilişkin önerge yazısı
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Konya
Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt ve 29 milletvekilinin, kamudaki kadro
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/96)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 27 milletvekilinin, değerli
taşlar vergiye tabi değilken bazı ürünlerdeki ÖTV ve KDV
oranlarının yüksek olmasının nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/97)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, Esedullah
Timi denen kişi veya kişilerin mahiyetinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/98)
C) Gensoru
Önergeleri
1.- HDP Grubu
adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, sokağa çıkma yasağı uygulanan yerlerde
kişilerin yaşam haklarının korunmasına yönelik gerekli
tedbirleri almadığı ve sağlık hizmetlerinde aksamalara
sebebiyet verdiği iddiasıyla Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/1)
2.- HDP Grubu
adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, sokağa çıkma yasağı uygulanan yerlerde meydana
gelen yaşam hakkı ihlalleri konusunda gerekli tedbirleri
almadığı ve sokağa çıkma yasaklarıyla
sorunların derinleşmesine zemin hazırladığı
iddiasıyla İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/2)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
17/2/2016 tarih ve 1220 sayıyla Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya ve
arkadaşları tarafından, hayvancılık sektöründeki temel
sorunların çözülmesi, kırmızı et üretimi ile tüketimi
arasındaki açığın kapatılması, et
ithalatının önlenmesi, et fiyatlarındaki dalgalanmaların
önüne geçilmesi, piyasa regülasyonunun takibinin yapılması ve
spekülatif hareketlerin engellenmesi için hangi tedbirlerin
alınacağı hususlarının belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
17 Şubat 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun,
16/2/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, Türkiyenin başta Azez ve Cerablus olmak üzere Rojava ve
Suriye politikaları hakkında verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 17
Şubat 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
14/12/2015 tarihinde Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara ve
arkadaşları tarafından, ülkemizdeki Suriyeli
sığınmacıların sağlık takiplerinin düzenli
yapılmaması nedeniyle toplum sağlığı için
oluşan tehditlerin tüm boyutlarıyla araştırılması
ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 17
Şubat 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmında yer alan Kanun Tasarılarının
sıralarının yeniden düzenlenmesi; bastırılarak
dağıtılan (11/1) ve (11/2) esas numaralı Gensoru
Önergelerinin 23 Şubat 2016 Salı günkü gündemin Özel Gündemde Yer
Alacak İşler kısmının 1inci ve 2nci
sıralarına alınmasına ve Anayasanın 99uncu maddesi
gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerinin 23 Şubat 2016 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ve 117 sıra sayılı Kanun Tasarısının
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adana
Milletvekili Mevlüt Karakayanın, Aydın Milletvekili Mehmet Erdemin
MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına ve Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Antalya Milletvekili Gökcen
Özdoğan Ençin MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Adana
Milletvekili Mevlüt Karakayanın, Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan
Ençin MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Antalya
Milletvekili Gökcen Özdoğan Ençin, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın, Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan
Ençin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
6.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Antalya Milletvekili Gökcen
Özdoğan Ençin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
7.- Adana
Milletvekili Mevlüt Karakayanın, Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan
Ençin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
8.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
9.-
Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının yaptığı açıklaması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
10.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Şanlıurfa
Milletvekili Osman Baydemirin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
11.-
Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Adana Milletvekili Talip
Küçükcanın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
12.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
13.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
14.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
15.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Eskişehir Milletvekili Cemal
Okan Yükselin 117 sıra sayılı Kanun Tasarısının
tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
IX.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Ankaranın merkezinde bir terör saldırısı olduğuna
ilişkin duyum alındığına, milletin birliğine
yönelik bu eylemleri şiddetle kınadığına ve Meclisin
normal çalışmasına devam edeceğine ilişkin
konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Ankarada
gerçekleştirilen terör saldırısı sonucunda çok sayıda
insanın hayatını kaybettiğine ve
yaralandığına, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmalarını kararlılıkla sürdürüyor
olmasının ve teröre karşı ortak bir duruşu
sergilemesinin tarihî bir görev olduğuna ve terörü şiddetle kınadığına
ilişkin konuşması
3.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Ankarada
yaşanan terör saldırısının kınanmasına
yönelik açıklamayı kapsayan önergenin bütün gruplarca
imzalanmaması nedeniyle ortak deklarasyon olarak işlem görmesinin
mümkün bulunmadığına ilişkin konuşması
X.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
XI.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri
1.- Kişisel
Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/541) (S. Sayısı: 117)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Genişletilmiş Bilgi Değişimi Yoluyla
Uluslararası Vergi Uyumunun Artırılması Anlaşması
ve Eki Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/310) (S. Sayısı: 6)
XII.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, bütün
gruplarca imzalanmayan önergeyi ortak deklarasyon olarak işleme
almamasının İç Tüzük hükümlerine uygun olup
olmadığı hakkında
XIII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara
Milletvekili Murat Emirin, Meteoroloji Genel Müdürlüğünün başka bir
yere taşınacağı iddiasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı7/1499)
2.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, geçici orman işçilerine zorla fazla mesai
yaptırıldığı yönündeki iddialara ilişkin sorusu
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/1566)
3.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, temsil ve ağırlama
giderlerine ilişkin Avrupa Birliği Bakanından sorusu ve Avrupa
Birliği Bakanı Volkan Bozkırın cevabı (7/1614)
4.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgilin, son beş yıl içinde
açılışı yapılan tesislere ilişkin sorusu ve Orman
ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/1796)
17 Şubat 2016
Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR
(Elâzığ), Zihni AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
40ıncı Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakikalık süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan
teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise yoklama pusulalarını, görevli personel
aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, sporda
ayrımcılık ve fair play hakkında söz isteyen Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırıma aittir.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, sporda
ayrımcılık ve fair play konusuna ilişkin gündem
dışı konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sporun ortaya çıkış felsefesi beden ve ruh
sağlığı ile barış, kardeşlik ve mutluluk
üzerine kuruludur. Tarihsel kesit içerisinde sporun müsabakalı dönemi bile
rekabetin minimize edildiği bir dönemdir. Ancak, sınıflı
toplumla birlikte bu ruh bozulmuş
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, çok fazla uğultu var ve bir düzen yok.
BAŞKAN Bir saniye Sayın
Yıldırım
Sayın milletvekilleri, Genel Kurul salonunda
bir uğultu var, hatibi sakin bir şekilde dinleme imkânı
olmadığını görüyorum. Lütfen -herkes yerine oturursa-
sayın hatibi dikkatli bir şekilde dinleyelim efendim.
Buyurunuz Sayın Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Süremizi yeniden
BAŞKAN Sürenizi bir dakika
artıracağım, merak etmeyin.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Sınıflı
toplumla birlikte spordaki barış, kardeşlik ve mutluluğa
dayalı olan ruh bozulmuş, vahşi kapitalizm döneminde ise spor
ruhu ve felsefesi tümüyle bağlamından koparılarak artık
spor endüstrisi, futbol endüstrisi gibi kavramlarla anılmaya başlanmış,
burada akıl almaz meblağlarla sporcu transfer edildiği bir
çağa doğru gelinmiştir. Zaten, özellikle milyon eurolar ve
milyon dolarlarla ifade edilen transfer ücretlerinin işin içine
karıştığı spor bu saatten sonra spor olmaktan
çıkmıştır. Burada ifade etmek isterim ki Türkiyede
özellikle Batılılaşan bu spor anlayışına dönük
ciddi bir eğilim gelişmiş, burada Türkiyede başta Futbol
Federasyonu olmak üzere spor kulüpleri siyasallaşmış,
milliyetçiliğin bir argümanı hâline dönüştürülmüştür.
Son haftalarda, Diyarbakır merkezli bir spor
kulübü olarak Amedspor, kırk yıllık tarihinden
aldığı misyonla birlikte farklı adlar içerisinde
anılmış olsa bile -son iki yıldır Amedspor
adıyla faaliyet yürüten kulübümüz- ciddi bir ırkçılık ve
milliyetçilik dalgasıyla saldırı altına
alınmış, Futbol Federasyonu ise bunları görmezden gelerek
Amedsporun sporun çıkış felsefesi ve ruhu olan barış,
kardeşlik ve fair playe sahip çıkan kimliğine dönük akıl
almaz müeyyideler uygulamaya başlamıştır. Burada, Amedspor,
bilinmelidir ki 1.500ün üzerinde lisanslı sporcusu ve kadın
futbolundan engelli basketboluna, briçten bütün amatör branşlara kadar
1.500 lisanslı sporcusuyla Fenerbahçeden sonra en fazla lisanslı
sporcuya sahip olan ve sporun amatör ruhunu korumaya çalışan bir
kulüptür. Dört yıldır İkinci Ligde mücadele eden Amedsporun
futbol takımı gittiği deplasmanlarda da, ev sahipliği
yaptığı bütün kulüplere de ev sahipliğinin
kardeşliğinden, kadirşinaslığından asla taviz
vermemiştir. Amedspor öz yeterlilik anlayışı içerisinde
tesisleşmeye ve alt yapıya önem vermiş, kendi klasmanındaki
en mütevazı bütçeyle sportif başarılarını da sürekli
yükselterek bu yıl Ziraat Türkiye Kupasında ülkemizin ilk 8
takımından biri olmuştur. Tamamı Süper Lig içerisinde olan
bu 8 takımdan PTT Birinci Ligten hiçbir kulüp bulunmamakta, İkinci
Ligin tek takımı ise Amedspor olmuştur.
Amedspor, alt yapıya verdiği önem,
çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğine dönük
yaptığı bu yatırımla, deyim yerindeyse sporun
bağlamından koparıldığı bu atmosferde çölde bir
vaha gibi durmuştur. Gördüğü baskılar, deplasmanlarda
uğramış olduğu ırkçılıklara göz yuman Futbol
Federasyonu, Amedsporun barış ve kardeşlik
çığlığına ve çıkışlarına ise
akıl almaz idari para cezaları, bunun yanı sıra saha
kapatma, seyircisiz oynama ve oyuncularını cezalandırma gibi bir
süreci işletmiştir. Düşünün, sosyal medyada toplumsal
barışı öven ve Yaşasın barış. diyen bir
sporcusu Türkiye futbol tarihinin en yüksek cezasına
çarptırılmış ve 12 resmî müsabakadan men edilmiştir.
Aynı şekilde, dün, Futbol Federasyonu Profesyonel Disiplin Kurulu,
Türkiye Kupası çeyrek finalinde Fenerbahçe maçına Çocuklar ölmesin,
maça gelsin. pankartıyla çıktığı için yine ceza
vermekten imtina etmemiştir. Futbol Federasyonu bir akıl
tutulması yaşamaktadır. Futbol Federasyonu devasa
tesisleşme, altyapı sorunları orta yerde dururken, sporda
şiddet, doping, şike davaları orta yerde dururken maalesef,
işini gücünü bırakmış, öz yeterlilik üzerinden bir
çıkış ve toplumsal spor anlayışını esas
almaya çalışan Amedsporu cezalandırmaya devam etmektedir. En
son, çeyrek final öncesinde, asla Bursa kentini temsil etmeyen ve maçtan önce
Bursadaki belli bir ırkçı güruhun üç gün boyunca sosyal medyadan
örgütlediği ırkçılığa göz yummuştur. Maçın
başından sonuna kadar, bütün ırkçı ve milliyetçi
sloganları atan belli bir çevreyi ise görmezden gelmiştir. Bu
temelde, Futbol Federasyonu bu yaklaşımlarıyla artık, eline
kına yakabilir. Sanırsınız ki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yıldırım,
sürenizi yeniden başlatmıştım, o uğultu nedeniyle
sizden kesilen süreyi ama sürenizi artıracağım, dediğim
için, kendi sözüme uyuyorum, mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurun, sözlerinizi tamamlayınız.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Teşekkür ederim.
Söz konusu ırkçılık ve
milliyetçilikle karşılaşan Amedspor, Bursaspor maçına
ülkemizin dört bir yanından Konyalı, Antalyalı, Düzceli,
İstanbul, Ankara, Batman, Diyarbakır, Mardin doğumlu oyuncularla
maça çıkarken, ilk 11de Türkiyenin tamamından sporcular bulunurken;
Bursaspor, sadece 2 Türkiye kökenli oyuncuyla, Afrika, Avrupa ve Güney
Amerikadan oyuncularla çıkmış, bunun üzerinden Amedspora
karşı bir Türkiyelilik geliştirme üstünlüğü
taslamıştır. Dünyanın neresinden olursa olsun bütün
sporcuların bütün ülkelerde oynayabileceği anlayışına
sahip çıkma saikiyle hareket eden Amedsporun bu barış
çığlığına, bu rol model olan kulüp
anlayışına özellikle kulak verilmeli ve güç, destek
sunulmalıdır. Amedspor hangi müeyyidelerle
karşılaşırsa karşılaşsın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YILDIRIM (Devamla)
daha önce
yöneticiliğini yaptığım için
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Ben teşekkür ederim.
Saygılarımla. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sağ olun.
Gündem dışı ikinci söz, ülkemizin
içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik sorunların doğrudan turizm
sektörü üzerinde yarattığı olumsuz etkiler hakkında söz
isteyen Trabzon Milletvekili Haluk Pekşene aittir.
Buyurun Sayın Pekşen. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
2.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşenin, ülkemizin içinde bulunduğu siyasi ve
ekonomik sorunların doğrudan turizm sektörü üzerinde
yarattığı olumsuz etkilere ilişkin gündem
dışı konuşması
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiyenin gündemi ile
Parlamentonun gündeminin örtüşeceği günleri umutla bekliyoruz.
Türkiyenin gündeminde açlık, yoksulluk, sefalet ve terör var ama
Parlamento niyeyse başka gündemlerle uğraşıyor ve özellikle
üniversiteler ve yargı, tıpkı Titanic batarken müzik dinleyen
yolcular gibi. Gideceği yönü bilmeyen kaptan için, hiçbir rüzgâr
doğru rüzgâr değildir. Bırakınız geleceği öngörüp
planlamayı, gün içerisinde bile tutarlı bir çizgi ne yazık ki
yoktur. Uygarlık tarihi, Anadolu tarihi büyük derslerle doludur. Sizler,
tarihten ders almak yerine, tarihe olan kininizin esiri olmak üzeresiniz. Ülke
moralsiz, halk mutsuzdur. Sağduyu yerine hamaset, uzlaşma yerine
intikam ve dayatma, uzak görüşlü liderlik yerine ise siyasal
yobazlığın dayatıldığı bir ülke ortaya
çıkmak üzeredir.
Nasıl İtalya tarihi Avrupa tarihinin bir
bileşkesi ise Türkiye tarihi de Avrasya tarihinin bileşkesidir. Üç
kıtaya yayılan çok uluslu bir imparatorluğun merkezî göçler ve
istilalar sonucu birçok etnik kökenin karışımı hâline gelen
bir toplum; Etrüskler, Lombardlar, Grekler, Franklar, Vandallar, Araplar,
Vizigotlar, Hunlar, Avarlar, Vatikanlar vesaire, faşizm, iç savaşlar,
büyük savaşlar; Avrupa ve hukukun üstünlüğü. Türkiye, Mustafa Kemal
Atatürk ve silah arkadaşlarıyla işte bu büyük devrimi
başarmıştır; hukukun üstünlüğü ülkesini kurmayı
ve ulus devleti kurmayı başarmıştır.
Bugün, Türkiye'nin
sorunlarının Parlamento içerisinde çözülmesi
başarılmalıdır. Bırakınız sivil toplumu,
Parlamentoya bile dayatma aşamasına gelen bir anlayış,
derhâl bütün siyasi partiler tarafından reddedilmelidir. İngiltere,
Fransa, İspanya teröre karşı son derece kararlı net
tavır sergiledi ve yendiler. Bu tavrı Türkiye Parlamentosunun da
göstereceğine inanıyorum. Ortak payda demokrasidir. Kürt sorununun
çözümünde anayasal düzen saydamlık içerisinde, tabusuz, özgürlükçü bir
biçimde yeniden kurulmalıdır. Güçlü ülkeler bölünmez. Bölünme
kompleksine asla kapılmamalıyız. Güç demokrasidir, hukuktur,
ekonomi, ulusal güvenlik ve toplumsal kalkınmadır, insani
kalkınmışlık eğitim, sağlık, kadın
hakları, teknoloji ve doğadır. Bütün bu yönde atılacak
adımlar geniş bir uzlaşmayla pekâlâ mümkündür. Bu da oku
ayetiyle başlayan, 700 ayette akla verilen önemi vurgulayan Kuran-ı
Kerimde de emredildiği gibidir. Akılcı, soğukkanlı,
saygılı ve hoşgörülü bir tartışma ortamı, partiler
arası uzlaşma, işlevsel yaklaşım, kademeli çözümler ve
ileri derecede duyarlı bir toplumsal iletişim
kaçınılmazdır. Bunca gencin şiddetin derin
acısını yaşayan bir ülkede siyaset dünyası bu küresel
gerçeği anlamalı, gereğini derhâl yapmalıdır.
On dört yıllık
iktidarınızda toplumda demokratik kaygıların dehşet
verici aşamaya gelmiş olması vahim bir durumdur. Partizan bir
kutuplaşmanın dayatıldığı bir toplumda yaşanan
büyük kırılmalar yalnızca demokrasiyi değil, ülkeyi de geri
dönülmez, dehşet verici sonuçlara sürükleyebilmektedir.
Bütün uygar dünyada
çağdaş uygarlığın temelini oluşturan sivil toplum
varken Türkiyede bırakınız sivil toplumu, Gazi Meclis bile
sıradanlaştırılmaya çalışılmaktadır; rengârenk
lambalar takılmış siyah camlı araçlarla girilen ve
beleş yemek yenilen bir yer algısına sürüklenmekte; demokrasi
adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına üzüntü verici bir durum
olmaktadır.
Uygar dünya için Türkiye,
yalnızca öteki değildir, anlaşılması, güvenilmesi zor
bir ülkedir; itilip kakılan, refüze edilen, onuru örselenen bir ülke
konumuna sürüklenmektedir. Libya, Mısır, Irak, Suriye, Rusya
politikaları ve Ekvadorda bir milletvekilinin suratında patlayan
yumruk itibarın büyük iflası aşamasıdır. Özgür,
yaratıcı ve öz güvenli insanların ülkesi gitti, yerine konulan
bir despotizm ruh hâli gelmiştir. Orta Doğuda
istikrarsızlık, Afrikada yoksulluk dünya jeopolitiğinin
gerçeğidir.
Bir siyasi rejim kişinin
haklarını korumuyor, kişiyi baskı altına alıyor
ise insanlara baskıya karşı direnme, giderek ortadan
kaldırılan hukuk düzenini yeniden kurma hakkı doğar. 1793
Haklar Bildirgesi de direnme hakkının hakların kayıt
altına alındığı bir başka metindir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HALUK PEKŞEN (Devamla) Birleşmiş
Milletler ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de toplumun hukuka
uyarlı, hukuk düzenine uyarlı direnme hakkını korumuş
ve kollamıştır. Türkiye Cumhuriyeti devleti de bu her iki
sözleşmenin hem kurucusu hem de imzacısıdır. Bu ülkenin
yeniden Avrupanın çağdaş hukukun üstünlüğü ülkesine
dönmesi bu Parlamentonun en büyük başarısı olacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Pekşen.
Gündem dışı üçüncü söz, Düzce ilinin
gündemdeki konuları hakkında söz isteyen Düzce Milletvekili Faruk
Özlüye aittir.
Buyurun Sayın Özlü. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
3.- Düzce
Milletvekili Faruk Özlünün, Düzce ilinin gündemdeki konularına
ilişkin gündem dışı konuşması
FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Bugün, Düzceyle ilgili konularda
görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Düzce: 12 Kasım depreminden sonra, 9
Aralık 1999da kurulan Türkiye'nin en genç ilidir, 17 yaşında
bir gençtir. Akçakoca, Çilimli, Cumayeri, Gölyaka, Gümüşova,
Kaynaşlı, Yığılca gibi 7 ilçesi; Beyköy ve
Boğaziçi gibi 2 beldesi vardır. 360 bin nüfusa sahiptir ve 3
milletvekili çıkarmaktadır.
Düzce: Cumhuriyet Döneminde gelişen bir
şehirdir. Osmanlı nüfus yapısına sahiptir.
İmparatorluğun dağılma sürecinde Balkanlardan, Kafkaslardan
Anadoluya gelen Müslüman toplulukların yerleştirildikleri
bölgelerden birisidir. 1864ten bugüne doğudan, batıdan, güneyden
gelen insanların birlikte ve huzur içinde yaşadıkları bir
yerdir. Yüz elli yıldan fazla bir süredir, Balkanlardan gelenler ile
Kafkaslardan gelenlerin, Orta ve Doğu Karadenizden gelenler ile
yerlilerinin çatıştığı hiç görülmemiştir. Bu
yönüyle farklılıkları birlikte yaşatabilen örnek bir
şehirdir.
Değerli milletvekilleri, teşvik
kanunlarından yararlandırılmış olan bu genç ve güzel
ilimiz büyümeye devam etmektedir. Bu süreçte, devlet hastanesi,
kalıcı konutlardaki iş yerlerinin öğrenci yurduna
dönüştürülmesi, otogar, kültür merkezi inşaatlarının bu
yıl içinde, OSB-otoban bağlantı yolu inşaatının
önümüzdeki yılın ilk yarısı tamamlanması
hedeflenmiştir.
Düzce milletvekilleri olarak
üzerinde çalıştığımız konulardan
bazıları da şunlardır: Türkiyenin birçok bölgesinde
olduğu gibi Düzcede de 2/B arazi sorunları vardır. 2/B arazi
sorunlarının çözümü için Çevre ve Şehircilik Bakanımız
Sayın Fatma Güldemet Sarı Hanımefendi ve
bürokratlarımızla birlikte çalışmalarımızı
sürdürüyoruz. Bununla birlikte, 15 milyon Türk liralık bir yatırımla
kurulan Düzce Katı Atık Bertaraf Tesisinin 1inci etabıyla
ilgili hukuka da intikal eden ihtilaflı konuyu titizlikle takip ediyoruz. Söz
konusu tesisin şikâyet konusu olan eksikliklerinin giderilmesi
maksadıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
yetkilileriyle çalışmalarımız devam ediyor.
Değerli milletvekilleri,
coğrafi yapısı, sirkülasyona kapalı ova havza konumu
sebebiyle Düzcede doğal olarak hava sirkülasyonu zorluğu
bulunmaktadır. Bu sebeple, bütün ova alanı içinde, şehir-köy ayrımı
yapılmadan doğal gaza geçilmesi önem ve aciliyet arz etmektedir. Bu
konuyu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bünyesinde,
Sayın Bakanımız Berat Albayrakın önderliğinde takip
ediyoruz. Sayın Bakanımızın yakın bir tarihte bizleri
davet ederek Türkiyenin enerji politikaları ve yatırımları
konusunda bilgilendirme yaptığını ifade etmek isterim.
Düzcenin bir büyük spor
kompleksine ihtiyacı vardır. Düzceye bir spor kompleksi
inşası için Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Akif
Çağatay Kılıç ve Bakanlık yetkilerimizle
görüşmelerimiz devam etmektedir.
Düzceye yakın ilgi ve
destekleri sebebiyle Orman ve Su İşleri Bakanımız
Sayın Veysel Eroğluna ve çalışma arkadaşlarına buradan
şükranlarımı sunmak isterim. Geçen ay, Karayolları Genel
Müdürlüğü sorumluluğundaki projeleri Bölge Müdürümüz Sayın Mustafa
Karademirle birlikte gözden geçirdik. Düzce Kuzey-Batı Çevre Yolu ile
Akçakoca-Karasu bölünmüş yolu inşaatları büyük önem arz
etmektedir. Bu projelerin acilen hayata geçirilmesi konusunda
Ulaştırma Bakanlığımızla yoğun bir mesai
yapıyoruz.
Düzcenin yaklaşık
279 köyü ve 2.700 kilometre köy yolu bulunmaktadır. Köy
yollarımızın asfaltlanması aciliyet arz etmektedir. Bir
yılda yaklaşık 140 kilometre köy yolunu asfaltlayabilecek asfalt
plenti kapasitemiz mevcuttur. Köy yollarının asfaltlanması
noktasında ihtiyaç duyulan kaynağın Maliye
Bakanlığınca özel idareye gönderilmesi için büyük bir gayret
sarf ediyoruz.
Düzceyi Ankara gündemine getirmek, daha bilinir
kılmak amacıyla 10-16 Mayıs tarihleri arasında Ankara
Atatürk Kültür Merkezinde Düzce Tanıtım Günleri düzenlemeyi
planladık. 10-16 Mayıs 2016 tarihleri arasında Ankarada Düzce
rüzgârı esecek. Bu vesileyle, buradan bütün milletvekili
arkadaşlarımı Düzce Tanıtım Günleri etkinliğine
davet ediyorum.
Sözlerime son verirken bugüne kadar Düzceyle ilgili
taleplerimizi ciddiyetle ele alan sayın bakanlarımıza
şükranlarımızı sunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özlü.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Tanal,
dinliyorum sizi.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın hatip Düzcenin sorunlarıyla ilgili konuları
anlatırken ben beklerdim ki Düzce de, oradaki katı atık
tesisleriyle ilgili
Adı tesis, sadece bir kantar koymuşlar oraya,
iki tane bekçi kulübesi. Düzcede, oradaki tüm lağım suları
-gerek Kaynaşlının gerek Gölyakanın- Melen Nehrine
dökülüyor. Aynı şekilde şunu isterdim: Düzcenin turizm
tanıtım sorunu var. Düzcede garaj yok, garaj sorunu var. Düzcede
aynı zamanda otopark sorunu var, otopark yok. Teşekkür ederim
kendisine Kültür merkezi inşaat hâlinde. dedi. Kültür merkezi
inşaatı ta Fikri Sağlar döneminde yapılmış, yirmi
yıldan beri hâlen orada o inşaat devam ediyor. Ben bunları
anlatmasını isterdim. Aynı zamanda, Düzcenin Hecinler köyü
-buradan tüm Hecinlilere selam ve saygılarımı iletiyorum- otuz
sekiz gündür o çöpleri o köye sokmuyorlar. Yani, çevrede pis bir koku var. O
Hecinler köyünün sorunlarını dile getirmesini isterdim Sayın
Başkan.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Tanal.
Şimdi, elektronik sisteme
girerek söz talep eden milletvekillerine talep sırasını
gözeterek söz vereceğim ancak Sayın Özlü ayağa kalktı.
Buyurun Sayın Özlü, sizi
dinliyorum.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Sayın
Başkanım, Sayın Tanal açıklamalarda bulundu, cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN Bir sataşma
yok Sayın Özlü.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Efendim
yanlış bilgiler verdi.
BAŞKAN Şimdi,
bilgileri siz farklı verebilirsiniz ama bir sataşma olmadığı
için size söz veremiyorum ama size yerinizden, daha sonra, 60ıncı
maddeye göre bir dakikalık söz verebilirim.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Peki
Sayın Başkan.
BAŞKAN Şimdi,
sırasıyla söz vereceğim.
Ancak, Sayın Tanal, sizi
öncelikle kutluyorum. Büyük bir disiplin ve kararlılık içinde, her
gün, bu bir dakikalık söz taleplerinde 1inci sırayı almayı
başarıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Tanal, ilk
söz sizin.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbulun Şile ilçesinde
yaşanan bazı sorunlara ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Efendim, ben
teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İstanbul ilimizin Şile ilçesinde yaşanan
bazı sorunlar var, Sayın Bakanımız da burada, Genel
Kuruldayken söyleyeyim: Şile Devlet Hastanesinde her branşta doktor
yok. Şile Devlet Hastanesinden sevk edilen hastalarımızın
çoğu İstanbula sevk ediliyor ve bu anlamda, Şilede
yaşayan vatandaşlarımızın sağlığa
erişim hakkı bu vesileyle engelleniyor.
Aynı zamanda, Şilede, Şile merkezde
otopark sorunu var, vatandaşımız arabasını park edecek
otopark bulamıyor.
Şilede, aynı zamanda, Şile merkezden
İstanbula gelecek belediye otobüs durakları var ama belediye orada
otobüs çalıştırtmıyor. Yani, Şile ile İstanbul
arasında belediye otobüsleri yok, halk otobüsleri var. Belirtilen
saatlerde de çalışılmadığı için Şile
halkı mağdur. Bu anlamda, Sayın Bakana soruyorum: Acaba,
Şile ile İstanbul arasında belediye otobüsleri ne zaman
çalışacak? Yani, ya bu otobüs duraklarını kaldırsınlar
veya otobüsleri çalıştırtsınlar.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Nurlu
2.- Manisa
Milletvekili Mazlum Nurlunun, taşeron işçilerin hepsinin ayrım
yapılmadan kadroya alınmaları gerektiğine ilişkin
açıklaması
MAZLUM NURLU (Manisa) Sayın Başkan, Taşeron
işçilere kadro vereceğiz. diye yola çıkan AKP, büyük bir
işçi kıyımına başlamıştır.
Alaşehir Devlet Hastanesinden 20 şirket işçisi, Turgutlu Devlet
Hastanesinden ise 10 işçi işten
çıkarılmıştır. Bu işçilerin
bazılarının hizmet süresi on dört yılı
bulmaktadır. Peki, bunların yerine kimler
alınmıştır? AKP Turgutlu eski İlçe
Başkanının eşi, ilçe yöneticilerinin kızları,
akraba, eş ve dostları işe alınmıştır.
Hatta, bunlardan bazılarının işe gelmeden maaş
aldığı da basına yansımıştır. Bu
işçi kıyımı neden yapılıyor? Tek neden,
taşeron yasası değiştirilip işçilere kadro verilirse
AKPlilerin yakınlarının, çocuklarının ve
yeğenlerinin kadroya alınma kurnazlığıdır. Bir an
önce işçilerin beklediği yasayı çıkaralım ve
yıllardır taşeron şirketlerde emeği sömürülen
işçilerin, ayrımsız, hepsinin kadroya
alınmalarını sağlayalım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Aydın
3.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Türkiye Futbol Federasyonun çifte
standartlı uygulamamaları sonucu Bursaspora verilen cezanın
düzeltilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Sayın Başkan,
Türkiye Futbol Federasyonunun son zamanlarda uygulamaya
başladığı çifte standartlı uygulama en son, seçim
bölgem olan Bursada Bursasporu etkilemiştir. Bizim de seçim
beyannamemizdedir PASSOLİGin kaldırılması olayı. Bir
maç sırasında sahaya atılan çakmak ve madenî paranın hakeme
isabet etmesiyle bir maç saha kapatma, 150 bin lira da para cezası
verilerek Bursaspor, Fenerbahçe maçı öncesi
cezalandırılmıştır. Bu PASSOLİGin
çıkış amacında sahada taşkınlık
yapanların tespit edilmesi ve cezanın kişiye verilmesi esas
olmasına rağmen, bu uygulama yapılmayıp bütün bir kulübün
cezalandırılması ve sezondaki en önemli maçlardan biri olan
Fenerbahçe maçına denk getirilmesi de Futbol Federasyonunun çifte
standartlı uygulamalarının en somut örneğidir. Bunun, bir
an önce, bugün görüşülecek Tahkim Kurulunda düzeltilmesini talep ediyor,
Bursasporun da bu maçı seyirciyle oynaması gerektiğini ifade
ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
Özdemir
4.- İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemirin, Uluslararası Öğrenci
Değerlendirme Programı ve benzeri uluslararası
değerlendirme sonuçlarına göre eğitimde başarı
sıralamasındaki düşüklüğün sebepleri, sonuçları ve
çözüm önerileri konusunda hiçbir çalışmanın
yapılmadığına ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Başkanım.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Örgütü (OECD) tarafından yayınlanan Uluslararası Öğrenci
Değerlendirme Programı (PISA) 2015 yılı sonuçları
geçen hafta yayınlandı. 64 ülke arasında Türkiye matematik
alanında 45inci, okuma anlama alanında 37nci, bilim alanında
ise 41inci sırada yer almıştır. Geçen hafta, Millî
Eğitim Bakanlığının bütçe sunuşunda bu ve benzeri
uluslararası değerlendirme sonuçlarının eğitimdeki
başarısız sıralamamızın sebepleri, sonuçları
ve çözüm önerileri konusunda hiçbir çalışmanın
olmadığı ve kamuoyunda gerekli tartışmanın
yapılmadığı aşikârdır. Özellikle PISA
sonuçlarında ilk 5te yer alan -Güney Kore, Singapur, Hong Kong gibi
başarılı Asya ülke örneklerinde- devlet bütçesi ve
katkısıyla desteklenen devlet okullarının hâkim olduğu
bu ülke örnekleri varken biz bütçe sunuşunda bir kez daha gördük ki son on
üç yılda 12 kez değişen -5 bakanın değiştiği-
millî eğitim sistemimiz ve okullarımız artık, özel sektöre
teslim edildi ve edilmeye devam edecek. Soruyorum: Dünyanın hangi
ülkesinde eğitim tamamen özel sektöre teslim edilmiş, tüm
vatandaşların katkısıyla oluşan devlet bütçesinden
özel okullarda okumak isteyen öğrencilere katkı, fon
aktarılmış ve bunun bilimsel başarıya etkisi ne
olmuştur?
BAŞKAN Sayın
Şimşek
5.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşekin, Mersin ve Tarsustaki terör eylemleri
konusunda Hükûmetten gerekli tedbirleri almasını talep ettiğine,
Mersinin Tarsus ilçesi Alifakı köyüne yapılan cezaevinin durumuna
ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben özellikle, 15 Şubattaki ve 17 Şubatta,
bugün, yine devam eden, Mersin ve Mersinin Tarsus ilçesindeki bölücü örgüt
militanlarının yaptığı terör eylemlerinden bahsetmek
istiyorum.
15 Şubat günü Adana-Mersin yolu kesilip bir
tır ateşe verilerek yakılmıştır bölücü örgüt
militanları tarafından, yine aynı gün, bir otomobil ateşe
verilerek yakılmıştır. Bugün, yine, Tarım
Müdürlüğüne ait bir araç bölücü militanlar tarafından Mersinin
Tarsus ilçesinde ateşe verilerek yakılmıştır. Tabii,
Tarsus 58 ilden büyük bir ilçedir. Polis ve Çevik Kuvvet sayısı
yetersizdir. Devletimizin bu yol kesenlere, eşkıyalık yapanlara,
molotof atanlara
Adana-Mersin tren seferleri iptal edilmektedir sürekli,
çalıştırılamamaktadır, taşlanmaktadır bölücü
örgüt militanları tarafından. Devletimizin bu yol kesenlere sadece
gaz sıkarak değil, bunlara gerekli cezaların verilmesini, bunların
tutuklanmasını, Mersinin ve Tarsusun huzurunun bozulmamasını
Hükûmet yetkililerinden talep ediyorum.
Ayrıca, Mersin Tarsus Alifakı köyüne büyük
bir cezaevi inşaatı yapılmıştır. Bu cezaevinin
adli yargı sistemi olarak Adanaya bağlanacağı bölgede
konuşulmaktadır. Bu cezaevinin de Mersin sınırlarında
olduğu için mutlaka Mersine bağlanması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Atıcı
6.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, Mersinin Gülek beldesinde
2/B arazilerine çok yüksek fiyat biçildiği için vatandaşların bu
arazileri almasının mümkün olmadığına ve Hükûmetin
acilen bu konuyu ele alması gerektiğine ilişkin
açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, orman
vasfını kaybetmiş olan ve halk arasında 2/B arazileri
olarak bilinen arazilerin orman köylüsüne bedelsiz olarak verilmesi projesi CHP
tarafından üretilmiştir. Bu projeyi çok beğenen AKP 2/B
arazilerini ücretsiz vermek yerine halka satmayı tercih etmiştir yani
vatandaş babadan kalma arazisine para ödemek zorunda
bırakılmıştır. Mersinin en şirin beldelerinden
biri olan Gülekte 2/B arazilerine o kadar yüksek fiyat biçilmiştir ki
vatandaşların bu arazileri alması mümkün değildir. Geçen
hafta yaptığım ziyarette vatandaşlar Gülekin el değiştirme
tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını
anlattılar. Bu durum tehlikelidir, hem de çok tehlikelidir. Hükûmet acilen
bu konuyu ele almalı ve orada yaşayan vatandaşların
bütçesine göre bir fiyat belirlemelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Kerestecioğlu
7.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, devletin Artvin Cerattepede
doğaya sahip çıkan halka karşı savaş
açtığına ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Artvin Cerattepede neler oluyor ve Artvin
halkı neye karşı direniyor? Artvinin tüm içme suları
Cerattepeden geliyor. Yanı başında Hatila Millî Parkı,
altında ise Kafkasör Turizm Koruma Geliştirme Alanı var.
Dünyanın en zengin bitki örtülerinden birine sahip ve burada halk,
yıllardır yapılmak istenen altın, bakır, çinko,
gümüş madenciliğine karşı mücadele ediyor.
Proje sahasında
kesilecek ağaç sayısı yaklaşık olarak 50.300 adet.
Buna karşı Rize İdare Mahkemesi ÇED olumlu kararını
iptal etmesine rağmen yine ve tekrar tekrar, sürekli Artvinin üzerine
oynanıyor. Artvinde hiç bulundunuz mu bilmiyorum ama
bulunmanızı tavsiye ederim. Dünyanın en güzel yerlerinden
birisi. Bugün bir Milletvekilimiz Uğur Bayraktutan da Artvin Valiliği
önünde açlık grevinde. Erzurumdan askerî birliğin de sevk
edildiği söyleniyor. Doğaya ve halka savaş açan bir iktidar
olmaktan vazgeçin. Biber gazı nedeniyle de evlerde olan çalılar ve
odunların yanmaya başladığını ifade ediyor
insanlar.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın
Akyıldız
8.- Sivas
Milletvekili Ali Akyıldızın, ÇEDAŞta 400 işçinin
işten çıkarılmasına ve Sivasta uzman doktor
sıkıntısı yaşandığına ilişkin
açıklaması
ALİ AKYILDIZ (Sivas)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
AKP iktidarı döneminde
âdeta sorunlar ve sıkıntılarla boğuşmak durumunda
kalan Sivas ilinde bu kez de başka bir sıkıntıyla
karşı karşıyayız. Bu mevsimde, bu soğukta, karda
kışta şu anda 400 ÇEDAŞ çalışanı işten
çıkarılmıştır. Zaten ÇEDAŞ
özelleştirildikten sonra çok sağlıksız, kalitesiz hizmet
vermekteyken, 400 kişinin işten çıkarıldığı
bir ÇEDAŞla Sivasta nasıl hizmet vermeyi düşünmektedirler? Bu
hizmetin kalitesinin tespitinde Enerji Bakanlığı ÇEDAŞla
ilgili ne düşünmektedir?
Bir başka soru yine:
Hastanelerin birleştirilmesinden sonra Sivasta çok ciddi sayıda
uzman doktor sıkıntısı yaşanmaktadır.
Örneğin, bugün Sivasta çocuk kardiyoloji doktoru yoktur, çocuk göz
doktoru yoktur. Sivaslı hemşehrilerimiz maalesef
sıkıntılarını çözmek için çevre illere gitmektedir.
Örneğin Kayseriye bir hasta akını devam etmektedir. Bu konuda
Sağlık Bakanlığı ne düşünmektedir?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Engin
9.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, ülkemizdeki genç istihdamı sorununun Meclis
çatısı altında konuşulması ve gerekli tedbirlerin
alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri,
KPSS sistemi ne yazık ki AKP tarafından içi
boşaltılmış bir umut tacirliği sistemine
dönüştürüldü. 2014 yılında lisans düzeyinde 1 milyon 177 bin
aday, ön lisans ve ortaöğretim düzeyinde de 2 milyon 463 bin aday KPSSye
başvurdu. Adaylar sınava girebilmek için oturum başına 40
TL ödedi. Milyonlarca kişi bu sınava girerken 2014 KPSS
puanının kullanılabildiği 3 atamada, toplamda sadece 20.619
kadro verildi. Bu kadrolar için 1 milyon 814 bin aday başvurdu. Sınava
giren adayların tümü atama için başvuramadı çünkü Hükûmet 40 TL
sınav ücreti almayı yeterli görmeyip bu az sayıda numunelik
kadro için bir de tercih ücreti talep etti. Bu gençlerimizin hayalleri, gelecek
planları, aile kurma umutları var. Bir an evvel ülkemizdeki istihdam
sorunlarını ve özellikle de genç istihdamını nasıl
artırabileceğimizin yollarını Meclis çatısı
altında konuşabilmeli, çok geç olmadan gerekli tedbirleri
almalıyız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Akın
10.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Balıkesirde
tarım ve hayvancılık sektöründe yaşanan sorunlara
ilişkin açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir)
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Seçim bölgem
Balıkesirin ekonomisinde tarım ve hayvancılık çok önemli
bir yer tutmaktadır ancak üreticilerimiz çok ciddi
sıkıntılarla karşı karşıyadırlar. Uzunca
bir süredir ürettikleri sütleri belirlenen fiyatın altında satmak
zorunda kalıyorlar. Hayvancılık sektöründe uygulanan politikalar
halkımızı perişan etti. Gittiğim her ilçede, köyde en
çok bu konuda şikâyet alıyorum. Aynı şikâyetlerin AKP
milletvekillerine de geldiğini biliyorum. Ayrıca, bu sorunun sadece
Balıkesirle sınırlı olmadığı, tüm
Türkiyede yaşandığı da ortada. Dün Balıkesirde süt
üreticilerimizin feryatlarını ilgililere duyurmak için süt dökme
eylemi yapıldı. Girdi fiyatları karşısında süt
fiyatlarının düşük olması nedeniyle üreticilerimiz süt
ineklerini kasaplık olarak satıyorlar. İthalata dayalı
hayvancılık politikası iflas etmiştir.
Hayvancılık sektörümüzün ve halkımızın
yararını düşünen politikalar uygulanması için Hükûmeti
acilen göreve çağırıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Boynukara
11.-
Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukaranın, Meclisi yeni anayasa
talebinin takipçisi olmaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
ADNAN BOYNUKARA
(Adıyaman) Sayın Başkan, 1 Kasım seçimlerinden sonra oluşan
Meclis yapısı millî iradenin en yüksek düzeyde
yansıdığı bir Meclistir. AK PARTİ, 317 milletvekiliyle
millî iradenin temel taleplerinden biri olan yeni anayasa konusundaki
kararlılığını sürdürmektedir. Dün yeni anayasa
uzlaşma komisyonu statüko bekçiliği perspektifiyle devrilmiştir.
Millî iradenin en yüksek oranda yansıdığı Meclisi yeni
anayasa talebinin takipçisi olmaya davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Basmacı
12.- Denizli
Milletvekili Melike Basmacının, 2016 yılı
Yatırım Programında Denizli bölge hastanesinin yer alıp
almadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
MELİKE BASMACI (Denizli)
Sayın Başkan, 7 Haziran seçimlerinde ve 1 Kasım seçimlerinde
ilim Denizlide vadedilen Denizli bölge hastanesi 2016 yılı
Yatırım Programında yer alıyor mu? 10 ilde bölge
hastanesi yapılacak. deniyor, Denizli bu illerden biri mi? Evet ise
proje ne zaman başlayacak, ne zaman tamamlanacak?
BAŞKAN Sayın
Özkan
13.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, 13 Şubatta Hatayda şehit
düşen askere Allahtan rahmet dilediğine ve terörü destekleyenleri
lanetlediğine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Denizlimiz 13 Şubatta Hataydan gelen
şehit haberiyle bir kez daha sarsıldı. Tabii ki, acısı
önce düştüğü yeri yaktı. Pamukkale Mahallesinde oturan Uygun
ailesi ve şehidin sözlüsü Burcu Yolcu Sevgililer Gününde bu acıyla
yandı. Hatayda görev yapan şehidimiz bacağındaki
rahatsızlık nedeniyle hava değişimine gelmiş,
ailesiyle özlem gidermiş ve Burcu Yolcuyla sözlenmişti. Haziran
ayında nişan, yaz aylarında da düğün yapacaklardı ama
karanlık eller buna izin vermedi, onu sözlüsünden ve ailesinden
ayırdı. Şehidimize Allah rahmet eylesin diyor, ailesine,
sevdiklerine sabırlar niyaz ediyorum.
Bu vesileyle terörü ve destekçilerini, propagandasını
yapanları lanetliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Zeybek
14.- Samsun
Milletvekili Kemal Zeybekin, Artvin Cerattepede doğa
katliamını durdurmak için Artvin halkıyla birlikte mücadelesini
sürdüren Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ile yöre halkının
yanında olduğuna ilişkin açıklaması
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Artvin Cerattepede doğa katliamını
durdurmak için Artvin halkıyla birlikte mücadelesini sürdüren Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan arkadaşımız ile yöre
halkının yanındayız.
AKP iktidarının Karadenizdeki doğa
katliamına ve Karadenizin kirlenmesine izin vermeyeceğiz. Karadeniz
doğal yapısı Türkiye ve dünya insanının turizm
değerlerine hizmet vermeye devam edecektir. Samsundan başlayarak
Karadenizin yeşilini yaşatacağız. Cerattepede geçit
vermeyeceğiz. Artvin halkı kazanacaktır.
BAŞKAN Sayın Adıgüzel
15.-
İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzelin, Artvin Cerattepede
polisin ve jandarmanın coplu, biber gazlı müdahalesine
karşı direnen halkı selamladığına ve Dilek
Doğan davasının görüldüğü duruşma salonunda
yaşanan olaylara ilişkin açıklaması
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) Sayın
Başkan, öncelikle Cerattepedeki polisin ve jandarmanın coplu, biber
gazlı müdahalesine karşı yaşam hakları için direnen
tüm halkımızı selamlıyorum, yüreğimiz sizlerle.
Hepinizin bildiği üzere, Sarıyerdeki
evinde Özel Harekât polisinin kurşunuyla katledilen Dilek
Doğanın duruşması bugün İstanbulda görülüyor. 26
yaşında, kendi evinde sadece Galoş giyin. dediği için,
ailesinin gözleri önünde katledilen Dilekin davası daha önceki adalet
arayışlarımızla tanıklık ettiğimiz
görüntülerle başladı. Adalet için orada bulunan gruba polis cop,
biber gazı, plastik mermi ve tazyikli suyla saldırmış,
20nin üzerinde gözaltı oluşmuştur. Davaya katılmak isteyen
avukatlar ve izleyiciler özel güvenlik görevlileri tarafından
tartaklanmıştır. Orada bulunan milletvekili
arkadaşlarımızdan aldığımız bilgilere göre,
duruşma salonuna ulaşmak isteyenlere her alanda polis engeli hâlâ
devam etmektedir.
Buradan iktidara seslenmek istiyorum:
Yaşatmış olduğunuz bu hukuksuzluğa bir an önce son
verin. Gözleri önünde evladı katledilen bir annenin feryadına
kulaklarınızı tıkamaktan vazgeçin. Sizler ne kadar
görmezden gelirseniz gelin, biz Dilek için, 15inde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Altaca
Kayışoğlu
16.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, iktidarın
hukuksuz uygulamalarının her gün artarak devam ettiğine
ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
İktidarın hukuksuz uygulamaları
ülkenin ülkenin dört bir yanında her gün artarak devam ediyor. Parti
Meclisi üyemiz Sera Kadıgil mesleği gereği savunma
yaptığı bir dosyada kullandığı bir ifade nedeniyle
dün mahkeme kararıyla hakaret suçlamasıyla ceza aldı ve bu olay
savunma hakkının kısıtlandığı bir utanç
olarak tarihe geçmiştir. Bugün yine Dilek Doğan davasında
hukuksuz müdahale haberleri gelmektedir ve Artvin Cerattepede
doğasına, geleceğine, onuruna sahip çıkan halka iki gündür
yoğun bir şekilde gazla, copla her türlü hukuksuz
saldırılar gerçekleştirilmektedir. Fakat biliniz ki Artvin
halkı faşizme geçit vermeyecektir. Cerattepe geçilmez, Artvin halkı
yenilmez.
BAŞKAN Sayın Dalkılıç
17.- İstanbul
Milletvekili Halis Dalkılıçın, bir televizyon programında
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Azez-Halep hattını açık tutmak
üzere yaptığı operasyonun doğru olduğu şeklinde
açıklama yapan eski Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz
Baykalı tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Önceki gün itibarıyla bir televizyon
programında Türk Silahlı Kuvvetlerinin Azez-Halep hattını
açık tutmak için ve ülkemizin güvenliğini sağlamak üzere
yapılan operasyonun doğru olduğunu ve olması
gerektiğini vurgulayan ve bu bağlamda televizyonda açıklama
yapan, ülkemizin millî menfaatleri söz konusu olduğunda nasıl sorumlu
davranılabileceğini gösteren ve muhalefete de öğretmeye
çalışan Cumhuriyet Halk Partisinin eski Genel Başkanı
Sayın Deniz Baykalı tebrik ediyorum, milletimiz adına
teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bektaşoğlu
18.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, Adli Tıp Kurumunun otopsi
işlemlerini mesai saatleri dışında yapması nedeniyle
cenazelerin ailelere teslim edilmesinin gecikmesinin yöresinde sorun
olduğuna, bu konuda Adalet Bakanlığından bir
çalışma beklediğine ve Artvin Cerattepedeki halkı
desteklediğine ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İlim Giresundan ve yöremizden
şahsımıza iletilen ve Adalet Bakanlığını
ilgilendiren bir sorunu dile getirmek istiyorum. Adli vakalarda
hayatını kaybeden yurttaşlarımızın cenazeleri savcılık
soruşturmasına bağlı olarak Trabzon Adli Tıp Kurumuna
gönderilmekte, otopsi raporu esas muayene yapıldıktan sonra da
cenaze, yakınlarına teslim edilmektedir. Aynı işlem
şüpheli ölüm ve diğer otopsi gerektiren diğer cenazeler için de
uygulanmaktadır. Ancak kurumda bununla ilgili işlemler mesai saati
dışında yapılmadığından maalesef cenazeler
bir gece bekletilmektedir. On beş yirmi saat arasında bir süre içinde
yapılan işlemlerden sonra ailelerine cenazeler teslim edilmektedir.
Karadenizin ulaşımı, coğrafik yapısı ve köylerin
il ve ilçe merkezlerine uzaklığı düşünülürse cenazelerin
defin işlemi iki günlük zaman dilimine yayılmaktadır. Böyle
olunca cenazelerde bozulmalar gözükmektedir. Karadenizin pek çok ilini
ilgilendiren bu sorunu bakanın bilgisine sunuyor, çözüm yolunda bir
çalışma bekliyoruz.
Arz ediyorum.
Ayrıca, Artvin Cerattepedeki
kardeşlerimize de desteklerimizi bildiriyor, selam ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Şeker
19.-
İstanbul Milletvekili Ali Şekerin, Artvin Cerattepedeki direnişi
selamladığına, Hükûmetin doğayı daha fazla
katletmesine karşı halkın daha fazla mücadele edeceğine ve
Sera Kadıgile verilen cezanın otoriterleşmeyi
pekiştirdiğine ilişkin açıklaması
ALİ ŞEKER (İstanbul) Sayın
Başkan, Cerattepedeki direnişi selamlayarak konuşmama
başlamak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, bölgede daha önce
yapılmak istenen maden çalışmaları iptal edilmişti ama
maalesef, Hükûmet, kanunları dolanarak yaptığı
düzenlemelerle tekrardan orada bir maden çalışması başlattılar,
millete küfür eden kişinin önüne resmen hukuku yatırdılar.
Bundan dolayı, bu Hükûmetin bundan sonra uygulayacağı bu
politikalarla doğayı daha fazla katletmesinin önünde halkın daha
fazla mücadele edeceğini biliyorum.
Bir yandan, üçüncü köprü, havalimanı
inşaatı sırasında bölge katledilirken, doğası,
çevresi, ağaçları katledilirken, bir yandan da boydan boya Karadeniz
katledilmekte, bir ucu da Artvine kadar uzanmış durumda. Buna
karşı mutlaka daha duyarlı bir mücadele yürüteceğiz hep
beraber.
Sera Kadıgil arkadaşımız, dün,
maalesef, bir yıl dokuz ay hapis cezasıyla
cezalandırıldı. Bu kabul edilebilecek bir şey değil;
söylediği söz, Gittikçe otoriterleşen Erdoğan rejimiydi.
Hâlbuki bu verilen ceza bu otoriterleşmeyi pekiştirdi, bunun
ispatı oldu.
Saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Özdiş
20.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, 2015 yılında kapatılan
polis meslek yüksekokulu öğrencilerinin mağduriyetine ve Artvin
Cerattepede açlık grevine başlayan Uğur Bayraktutanı
kutladığına ilişkin açıklaması
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Geçtiğimiz günlerde, 2015 yılı polis
meslek yüksekokulu mağduru birçok gencimiz TBMMdeki odamda beni ziyaret
etti.
Geçtiğimiz yılın temmuz ayında
bu konuyla ilgili verdiğim soru önergesi hâlen cevaplanmamışken,
bu gençlerin mağduriyetinin hâlen devam ettiğini gördüm. Paralelci
diyerek uyduruk bahanelerle yüzlerce gencimizin hayatları ve hayalleri
karartıldı. Bu konuda herhangi bir çalışmanız var
mı, planınız var mı diye Hükûmet yetkililerine soruyorum.
Size, devletlerine güvenerek bir yola giren bu çocuklar ve aileleri, ellerinde
geçersiz bir diploma ve boşa geçirdikleri iki yılla baş
başa kaldılar. Soruyorum, vicdanlarınız
sızlamıyor mu?
Ayrıca, buradan Cerattepede açlık grevine
başlayan değerli arkadaşım Uğur Bayraktutanı da
kutluyor, yanında olduğumu bildiriyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Sayın Özlü
21.- Düzce
Milletvekili Faruk Özlünün, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın
yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Sayın Başkan, az
önceki konuşmam sırasında Sayın Tanal karşı bir
konuşma yaptı. Burada, aslında Sayın Tanalın
verdiği bilgiler gerçeği tam yansıtmıyor. Bu çöp depolama
sistemiyle ilgili Çevre Bakanlığımızla birlikte biz bir
çalışma yapıyoruz. Burada bir teknik rapor söz konusu, bir
teknik rapor ortaya çıkacak. Bu teknik raporun ifade ettiği,
belirttiği hususlar çerçevesinde sorunu gidereceğiz.
Şimdi, iki konu var orada. Bir tanesi
işletmesiyle ilgili, diğeri de teknik olarak sistemin tam
olmamasıyla ilgili. Bu konuyu biz yakından takip ediyoruz ve bu
konuyu Çevre Bakanlığıyla birlikte çözeceğiz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özlü.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Özlü
konuşmasında Mahmut Tanal adını da açıklayarak
Efendim, kendi söyledikleri gerçekleri yansıtmıyor. Bu sataşma
nedeniyle 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Tanal, bir sataşma
değil bir açıklama yaptı ama ben size de yerinizden söz
verebilirim.
Buyurun.
22.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Düzce Milletvekili Faruk Özlünün
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sayın Faruk Özlü
Bey benim gerçekleri söylemediğimi söylüyor. Buyurun, 550 milletvekili
burada, ben 550 milletvekiline otobüs tutayım, biz hep birlikte Düzceye
gidelim. Düzcede gerçekten Hecinler köyüne
Yani orada adına tesis
denilen ama tesis olmayıp sadece kantar ve 2 tane bekçi kulübesinin
dışında başka bir şeyin olmadığını
ve hem Hecinler köyünde hem Kaynaşlı ve Gölyakadaki tüm pisliklerin
yani lağım sularının Melen Çayına döküldüğünü,
aynı zamanda Düzcede garajın olmadığını,
Düzcede otopark sorununun olduğunu, Düzcede kirli havanın nasıl
olduğunu 550 milletvekili hep birlikte görmüş olur. Bu açıdan,
ben hem Çevre Komisyonunu, hem İnsan Hakları Komisyonunu, Sayın
Bakanım da burada, göreve davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Sayın grup başkan vekillerinin söz
talepleri vardır, onları karşılayacağım.
Sayın Baluken
23.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, AKP Hükûmetinin hukuk
dışı sıkıyönetim uygulamalarının can almaya,
halkı mağdur etmeye devam ettiğine, Cizrede cenazeler tahrip
edilerek ve değişik illere dağıtılarak cenazeler
üzerinden ailelere işkence etmenin insanlık dışı bir
yaklaşım olduğuna, bütün bunlara rağmen örgüte
katılım sayısının arttığına ve AKPnin
bu savaş uygulamalarından bir an önce vazgeçerek müzakere yöntemine
başvurması gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
AKP Hükûmetinin hukuk dışı, yasa dışı bir
şekilde uygulamış olduğu darbe hukuku ve
sıkıyönetim uygulamaları can almaya, halkımızı
mağdur etmeye devam ediyor. Surda 78inci gününü dolduran, Cizre ve
Silopide 66ncı gününü dolduran sokağa çıkma yasakları
uygulamaları sırasında, maalesef her gün yeni ölüm haberleri
almaya devam ediyoruz. Bugüne kadar sadece ablukanın
uygulandığı kentlerde 223 sivil yurttaş
yaşamını yitirmiştir yani kimliği tespit edilen,
yaşamını yitirmiş sivil yurttaş sayısı
223tür. AKP Hükûmetinin savaş konseptini sahaya sürdüğü dönemdeki
sivil kayıplarının sayısı ise 477ye
ulaşmıştır. Sadece son birkaç hafta içerisinde Cizredeki vahşet
bodrumlarında ve cehennem binalarında 145 yurttaş
katledilmiş ve bu 145 yurttaşın yargısız
infazıyla ilgili tek bir adli ya da idari soruşturma süreci devreye
konmamıştır.
Bu uygulamalar devredeyken
şimdi de Şırnakın İdil ilçesinde 2nci gününü dolduran
bir sokağa çıkma yasağı uygulamasıyla, bir darbe
hukukuyla karşı karşıyayız. Vahim olanı
şudur: Bütün toplum ve Parlamento bu darbe hukukunu kanıksar bir
pozisyona gelmiştir. Yani, 12 Eylül Döneminde bile görmediğimiz,
aylarca süren sokağa çıkma yasakları sanki normalmiş, sanki
meşruymuş gibi bir algı, giderek bütün Parlamentoda ve bütün
toplumda kanıksanmış bir şekilde kabul edilmeye
başlanmıştır. Bu son derece tehlikeli bir yaklaşımdır.
Buna karşı, barıştan yana, demokrasiden yana olan bütün
kamuoyunu buradan bir kez daha uyarmak istiyoruz.
Tabii, Cizrede katledilen bu 145
yurttaşın bugüne kadar sadece 7sinin cenazesi teşhis
edilebilmiş Sayın Başkan. Cenazeler yandığı için,
parçalandığı için 138 cenaze aradan geçen bunca süreye rağmen
teşhis edilememiş. Teşhis işlemi sırasında
ailelere her türlü eziyet ve işkencenin yol ve yöntemleri devreye
konmuş durumda. Cenazeler 5 ile dağıtılmış,
aileler il il gezerek çocuklarının, evlatlarının
cenazelerini teşhis etme eziyetiyle karşı karşıya
kalmış durumdalar. Birçoğu zaten tahrip olduğu için, DNA
testleriyle ilgili numuneler alınmış ancak bu DNA testlerinin
sonuçları da bilinçli bir şekilde zamana
yayılmıştır. Bu insanlık dışı bir
uygulamadır, ahlak dışı bir vahşet örneğidir.
Cenazeler üzerinden bile ailelere, annelere eziyet etmek ancak bir darbeci
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum,
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Teşekkür ederim tekrar.
Sayın Başkan, cenazelere eziyet etmek,
işkence etmek, cenazeler üzerinden ailelere, annelere bu işkenceyi
çektirmek insanlık dışı bir yaklaşımdır. Bu
insanlık dışı yaklaşımı kınıyoruz.
İnsanlığa karşı olan bu suçun tarih önünde,
insanlık önünde mutlaka hesap vereceğini ifade etmek istiyoruz.
Diğer taraftan, bütün bu vahşet
uygulamalarını PKKyi bitiriyoruz. Terörle etkin mücadele
yürütüyoruz. yalanı üzerinden yürütüyorlar. Sayın Başkan,
sadece son iki ay içerisinde Silopiden 450 genç, bu vahşet uygulamalarından
sonra, örgüte, PKKye katıldı. Son alt ay içerisinde tüm bölgeden
örgüte katılım sayısı 4 binin üzerine
ulaşmış durumda. Bu bilgileri bağımsız sivil
toplum örgütleri de artık kamuoyuna açıklıyorlar. Yani, PKKyi
bitiriyoruz. yalanı üzerinden yapılan bu vahşet
uygulamaları da PKKyi büyütme dışında hiçbir işe
yaramıyor. AKPnin bu savaş uygulamalarından bir an önce
vazgeçmesi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
demokratik, siyasi çözümü esas alan diyalog ve müzakere yöntemlerine
başvurması gerektiğini ifade ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
Sayın Akçay
24.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, terör örgütleri veya legal görünüm
altında illegal faaliyet yürüten yapılarla mücadele edilmesine
yönelik (2016/4) sayılı Başbakanlık Genelgesine ve
yürürlükteki mevzuatın gerçek manada terörle mücadele konseptine
oturmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Resmî Gazetenin bugünkü sayısında, terör
örgütleri veya legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten
yapılarla mücadele edilmesine yönelik ((2016/4) sayılı
Başbakanlık Genelgesi yayımlanmıştır. Bu
genelgenin gerekçesinde, terör örgütleri gibi yapılarla ilişki kuran
veya eylem birliği içinde olan, bu örgüt ve yapılardan emir ve
talimatla hareket eden, bu örgütlere yardım eden, bu örgüt veya
yapılarla mücadeleyi engelleyen, bu örgüt veya yapıların
propagandalarını yapan kamu çalışanları hakkında
idari nitelikteki işlemlerin amirler tarafından ivedilikle
yapılması istenmektedir. Suç teşkil eden fiillerde ise
ivedilikle adli mercilere bildirilmesi istenmektedir. Bu genelgede dikkatimizi
çeken bir iki husus vardır. Genelgedeki legal görünüm altında
illegal faaliyet yürüten yapılarla mücadeleyle ne kastedilmektedir? Bu
ibareden kasıt, dün bu yollarda beraber yürüdüğünüz, beraber
ıslandığınız birtakım yapılar
mıdır, yoksa AKPye muhalif olan tüm siyasi partiler, sendikalar,
sivil toplum kuruluşları ve muhalifler midir?
Hatırlatmak isterim ki 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 124, 125, 126 ve 127nci maddeleri bu tür
durumlarla ilgili yapılacak işlemleri öngörmektedir. Örneğin,
657nin 125inci maddesinin (a) bendine göre, ideolojik veya siyasi amaçlarla
kurumların huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozanlarla bunları
tahrik ve teşvik eden veya yardımda bulunanlar devlet
memurluğundan çıkarılmaktadır, bir. (b) bendine göre,
yasaklanmış her türlü yayını veya siyasi veya ideolojik
amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini basan,
çoğaltanlar devlet memurluğundan çıkarılmaktadır, iki.
Yine, buna ilişkin 127nci madde de vardır.
Devlet Memurları Kanununda terör örgütü
yandaşları ve destekçilerinin memurluktan
çıkarılmasıyla ilgili ayrıntılı düzenleme varken
acaba Hükûmet bu Başbakanlık genelgesini neden çıkarmıştır?
Başbakanlık genelgesinde terör örgütü veya yapılarla mücadeleyi
engelleyenlerle ilgili işlem yapılması isteniyor. Öncelikle PKK
terör örgütüne karşı operasyon yapmayın. PKK terör örgütünün
faaliyetlerini görmezden gelin. diyen valilere, emniyet müdürlerine ve
diğer bürokratlara talimat verenler hakkında işlem
yapılması gerekmez mi? Bu Başbakanlık genelgesi Hükûmetin
kamudaki terör yandaşlarıyla mücadele etmediğinin de hem
göstergesi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu Başbakanlık genelgesi Hükûmetin
kamudaki terör yandaşlarıyla mücadele etmekten ziyade, başka
siyasi kaygılarla hareket edeceğinin de işaretini vermektedir.
Temennimiz odur ki bu yürürlükteki mevzuatın ve bu genelgelerin gerçek
manada bir terörle mücadele konseptine oturmasıdır. Bunu Hükûmete
hatırlatıyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özel
25.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, iktidar partisine mensup TBMM Başkan
Vekillerinin de birer dakikalık söz hakkı tanımasını
ümit ettiğine, Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukaranın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve iktidar
partisi ile Meclis Başkanının sarayın statükosundan
özgürleşemediğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkanım, bu bir dakikalık
sözler, sizin ve Sayın Pervin Buldanın milletvekillerine bu
olanağı tanıyor olması çok kıymetli. Hem seçmenlere
ulaşma hem de gelişen gündemle ilgili milletvekillerinin
görüşlerini yüce Meclisle paylaşma açısından çok önemli bir
uygulama. İktidar partisinin sayın başkan vekilleri bunu
uygulamıyorlar ama sizler uyguladığınızda iktidar
partisine mensup milletvekillerinin bundan yararlanıyor olması bizler
için bir gurur vesilesi. Demek ki uygulama doğru, diğer tarafın
yaptığı uygulama hatalı. Ben iktidar partisinin bu konuyu
kendi içinde değerlendireceğini ve bu olanağı sayın
iktidar partisinden seçilmiş Meclis başkan vekillerinin de Meclise
tanımasını ümit ediyorum.
Bu olanaktan yararlanan bir sayın
milletvekilimiz biraz önce, dün akşam kamuoyuna yansıyan Anayasa
Mutabakat Komisyonu adı altındaki -biz adının darbe
hukukundan arınma konusunda bir uzlaşma komisyonu olması
gerektiğini hep söyledik- komisyonun çalışmalarının
Meclis Başkanının ağzından sona erdirilmiş
olmasını hem çarpıtarak hem de sanki sorumluluğu Cumhuriyet
Halk Partisindeymiş gibi Meclisi ve kamuoyunu yanlış
bilgilendirdi. Özellikle statükonun devamından yana olan bir parti falan
derken bunu kabul etmemiz mümkün değil, bunu şiddetle reddederiz.
Şöyle bir durumla karşı
karşıyayız: Basın özgürlüğüyle ilgili Anayasada
Basın hürdür, sansür edilemez. denmesine rağmen, gazetelerin genel
yayın yönetmenlerinin, Ankara temsilcilerinin yaptıkları haberlerden
dolayı cezaevlerinde tutulduğu, yazılan kitapların
yazılmadan toplatıldığı, basının üzerinde
ağır baskıların oluşturulduğu, kişisel hak
ve özgürlük alanının gitgide daraldığı ve
toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkının Anayasada
yazılanın aksine, iktidar partisinin geçen dönem
çıkardığı birtakım yasalarla sürekli izne ve izne
rağmen şiddete maruz kaldığı bir ortamda, 12 Eylül
Anayasasının değiştirilmesi, yenilenmesi bir yana, 12
Eylül Anayasasından kaynaklanan ikincil mevzuatın ve
kanunların, bu konudaki yol temizliğinin yapılmasına dahi
karşı çıkan bir iktidar partisiyle karşı
karşıyayız. Cumhuriyet Halk Partisi diyor ki: 550 milletvekili,
biz buraya, halkımız tarafından, parlamenter sistem içinde görev
yapmak üzere 1 Kasımda görevlendirildik, geldik buna göre de yemin ettik.
Birileri diyor ki: Siz bu iradenizi birilerine devrediniz, size verilen bu
emaneti başkasına devrediniz. Burada bir statükodan bahsedilecekse
sarayın statükosundan kendini özgürleştiremeyen iktidar partisinin ve
maalesef, üzülerek söylüyorum, halıların rengine kadar sarayın
takipçisi ve talimatlarının uygulayıcısı hâline
dönüşmüş olan Sayın Meclis Başkanının bu
statükodan özgürleşememe durumu söz konusudur.
Arz ederim efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özel.
Sayın Bostancı
26.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ve Türkiyede demokrasinin ve özgürlüklerin güçlenmesi, vatandaşların
huzur içinde yaşaması için terörle mücadelenin çok önemli
olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu geçen dönem
vardı. Aynı isim altında, aynı yöntemle, aynı
sayıda üyeyle bu çalışmanın 60 maddenin devamı
mahiyetinde yapılması üzerine ön görüşmeler de
gerçekleştirildi, parti liderleriyle yapılan görüşmeler buna
yönelikti. Dolayısıyla, bu Komisyonun ne için kurulduğunu cümle
âlem biliyor, sanıyorum Özgür Bey de biliyor. Şimdi, anayasayı
yapmak üzere bir araya gelmiş ve geçen dönemin devamı olarak organize
olmuş bir komisyonun önüne başka tür hususları koymak, bilinçli
bir şekilde anayasa yapmaktan kaçınmak olarak algılanır.
Zaten, kamuoyunun algısı da herhâlde mevcut durumda öyle
olmaklığı icap eder.
Darbe hukuku meselesine gelince, esasen sayın
genel başkanlarla yapılan görüşmede -ben de o
görüşmedeydim- ve daha sonraki temaslarda bu konuda, bizim hukuki
müktesebatımızın darbe hukukundan arındırılması
konusunda iktidarın bir çalışma yaptığı, bu
çalışmayı muhalefetle paylaşacağı,
karşılıklı müzakereler çerçevesinde ortak bir irade olan
darbe hukukundan kurtulma meselesine ilişkin adımlar
atılacağı hususunda da mutabık kalınmıştı
yani o çalışmanın yürüyeceği başka bir mecra mevcuttu.
Anayasa Komisyonu kendi işini yapmalıydı, darbe hukukuna
ilişkin çalışmalar da başka mecralarda yürütülebilirdi.
Esasen, kaçınılan husus, öyle anlaşılıyor ki -bizim
anladığımız- Anayasa yapmaktan imtina etmektir. Mesele
şu: Yine, Özgür Bey sarayın statükosu, sarayın hayaleti demeye
getirdi. Bana öyle geliyor ki sarayın statükosundan kendisini kurtaramayan
CHPdir çünkü sürekli bir fiksasyon vardır, saray, saray, saray, saray. 40
kere, 50 kere, 100 kere, 1.000 kere bunu söylediğinizde negatif olarak
kendinizi odakladığınız, siyasetinizi organize
ettiğiniz, düşüncelerinizi geliştirdiğiniz merkezî bir önem
kazanır. Ben, doğrusu, Sayın Özgür Beyin
açıklamalarından bunu anlıyorum. AK PARTİye atfettiği
husus bütünüyle tersine bir otorite, tersine bir statüko, tersine bir tayin
edici güç olarak CHP için mevcuttur. Bunu belirtmek isterim öncelikle.
İkincisi: Türkiye, zor bir coğrafyada, bu
coğrafyanın getirdiği terörle mücadele ediyor. İşin
arka planı uzun. Bu terörle mücadele, Türkiyede demokrasinin ve
özgürlüklerin güçlenmesi, bu ülkede vatandaşların huzur içinde
yaşaması için çok önemli.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu
açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu ülkede toplumsal, politik
meselelerin çözümü bakımından da terörle mücadele, terörün o
ayartıcı, baştan çıkartıcı ve bu ülkedeki herkes
için kötü bir kaderi çağıran yüzünden kurtulmak bakımından
da önemli. Kendisini halkın yanında gören, demokrasinin ve özgürlüklerin
yanında gören, ortak bir irade istikametinde geleceğe bakan herkesin
saf tutacağı yer, öncelikle terör
karşıtlığı, demokrasi ve özgürlüklerin
yanıdır. Kendi konumunu bu şekilde ayarlayanların da teröre
ilişkin, onun stratejilerine ilişkin elbette bilgisi,
müktesebatı vardır. Onun propagandası anlamına gelebilecek,
ona alan açma anlamına gelebilecek, devlet otoritesinin halkın can ve
mal emniyeti için yürüttüğü hukuki mücadeleye gölge düşürerek terör
örgütüne kolaylık sağlama anlamına gelecek yorumlardan,
değerlendirmelerden kaçınması önemlidir.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bostancı.
Sayın Özel...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
İzin verirseniz...
BAŞKAN - Buyurun.
27.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, Sayın
Bostancı bana cevaben yaptığı konuşmasında tabii,
çok ciddi sataşmalarda bulundu ama özellikle bir durumun tespitine ihtiyaç
var. Evet, kendisi haklı, 24üncü Dönemde bir Anayasa Uzlaşma
Komisyonu kuruldu, hep birlikte oturduk çalıştık. O Komisyon
çalışmalarına nasıl son verdi diye bakarsanız,
Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve o günkü BDPnin,
Barış ve Demokrasi Partisinin, 3er temsilcisinin 3 kez üst üste 9
imzalı tutanakları var. Adalet ve Kalkınma Partisi temsilcileri
gelmediğinden Anayasa Uzlaşma Komisyonu
toplanamamıştır. Ve ilk başta alınan ortak
çalışma usul ve esasları, kuralları gereğince üçüncü
toplantıya mazeretsiz katılmayan bir parti yüzünden o masa
dağılmıştır. Düne geldiğimizde, Cumhuriyet Halk
Partisinin masayı dağıttığı falan yok. Şunu
söylüyoruz:
Bir: Yapılması gereken bir yol
temizliği var, bunlar son derece önemli. Basını, toplumu,
düşünceyi özgürleştirme iradesinde ortaklaşamayan bir
Parlamentonun nasıl özgürlükçü, sivil bir anayasa yapacağı
sorusu ortada.
İki: Başkanlık sistemini
dayatacaksanız biz parlamenter sistemi güçlendirmekten yana ve parlamenter
sistem içinde kurulmuş bir komisyon olarak bunu doğru bulmayız.
Bunu ifade ediyoruz. Toplantının bitişinden şu küçük
enstantaneyi aktaralım: Sayın Başkan bir on dakika ara
alıyor, gidiyor bir telefon görüşmesi yapıyor, geri geliyor ve
Komisyonun sona erdiğini söylüyor. HDPnin Sayın Temsilcisi Garo
Paylan Yarın kaçta toplanacağız? diye sorunca Toplantı
falan yok, bu masa burada dağılmıştır. diyor.
Şimdi, geçen sefer 3 parti varken masaya 3 kez
üst üste gelmeyip masayı dağıtanlar, masayı devirenler, dün
başkanlık sistemi inadı yüzünden bu işi bir noktaya getirip
Meclis Başkanı eliyle de o masayı devirenler şimdi neler
konuşuyor, anlamak mümkün değil.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özel.
Gündem dışı konuşmalar
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Özgür Bey
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum.
Sayın Özel, 69uncu madde çerçevesinde
sataşmadan dolayı söz istedi, siz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, ben de 69uncu madde çerçevesinde, Özgür Beyin açıklamaları
üzerine söz talep ediyorum bulunduğum yerden.
BAŞKAN Peki, buyurun.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyin
efendim.
28.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Çok
teşekkür ediyorum.
Anayasa Komisyonunun çalışması
konusunda AK PARTİnin iyi niyeti ve yaklaşımı malum. Bunu
benim anlatmama bile gerek yok. Başka herhangi bir komisyonun
teşekkülü şeklinde bir talepte bulunmamış, bütün partilerin
eşitliğiyle katılması ve ortak bir şekilde karar
alınması usullerine Evet. demiştir. Bu, anayasa
yapılması için ortak iradenin bütün partileri kuşatacak
şekilde tebellür etmesinin bir karşılığıdır,
öncelikle bunu belirteyim. Yani AK PARTİnin bu konudaki iradesini
sorgulamak geçmişte yapılıp edilenlere karşı, burada
AK PARTİnin domine edici etkisine karşı haksızlık
olur.
İkincisi: Başkanlık sistemine
dayatma diyor, Özgür Bey, Anayasa Uzlaşma Komisyonu bu, adı üzerinde,
uzlaşma; eğer bu ülkede yüzde 50 oy almış bir siyasi
parti rejim meselesine ilişkin olarak başka bir teklifte bulunacaksa
bunun adını dayatma koymanızı teessüfle
karşılarım, bu elbette ki konuşulacaktır. Nasıl,
parlamenter sistem tartışılıyor ve konuşuluyorsa,
Türkiye'nin buna ilişkin tecrübesi konuşuluyorsa AK PARTİnin
önerisini de konuşmak eşyanın tabiatı icabı değil
midir? Bu nasıl dayatma olarak görülebilir? O zaman, aynı mantıkla
bakarsak sizinki de dayatma olarak görülebilir, karşılıklı
dayatmalar söz konusu olursa da ne müzakere edilecektir? Dolayısıyla,
bütün bunlar konuşulabilir, sizin de söyleyecekleriniz vardır, AK
PARTİnin de söyleyecekleri vardır, kabul edilmesi, pratiğe
taşınması ayrı bir şeydir ama Konuşulmasına
dahi karşıyız. şeklindeki bir tavır Anayasa
Uzlaşma Komisyonu adı altındaki bir komisyonda kabul edilebilir
mi, bu uygun olur mu?
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, sadece
tutanağa geçmesi açısından
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir dayatmadan bahsedilecekse,
başkanlık sistemi konusundan vazgeçmeyeceklerini söyleyip biz
parlamenter sistem içinde kalacağımızı söylediğimizde
Bu iş bitmiştir. diyen Sayın Meclis Başkanına
aittir.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özel,
tutanaklara geçmiştir.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.-
Başkanlığın, Konya Milletvekili Abdullah Ağralı
(4/15) ile Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Ençin (4/16) Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyeliklerinden 17/2/2016
tarihinde istifalarına ilişkin önerge yazısı
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Konya
Milletvekili Sayın Abdullah Ağralı ile Antalya Milletvekili
Sayın Gökcen Özdoğan Ençin Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin
yazıları 17/2/2016 tarihinde Başkanlığımıza
ulaşmıştır.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum.
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Konya
Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt ve 29 milletvekilinin, kamudaki kadro
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/96)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2014 Kamu Personeli Seçme Sınavına
girmiş 1 milyon 128 bin 32 lisans, 779.314 ön lisans ve 1 milyon 683 bin
696 ortaöğretim mezunu olmak üzere 3,5 milyon memur adayına
Kasım 2014/2 atamasında 5.067 kadro verilmiştir. Aynı
şekilde, Haziran 2015/1 atamalarında verilen 9.600'ü sağlık
personeli olmak üzere 13.213 kadro atanmayı bekleyen memur adayları
için hayal kırıklığı yaratmıştır.
Bunlara ilaveten birçok kurumun merkezî atamadan
çıkartılması mağduriyetleri iki katına
çıkarmıştır. Nitekim, memur adaylarının dile
getirdiği öncelikli taleplerden biri merkezî atamadan çıkan
kurumların merkezî atama sistemine geri dönmesi yönündedir.
Yıllarca okuyup büyük maddi ve manevi emeklerle
KPSS'ye hazırlanan adayların bir diğer önemli sorunu da kamu
personeli alımında uygulanan mülakat sistemidir. Pek çok kişi,
KPSS neticesinde yüksek puan aldıkları hâlde merkezî atama yerine
mülakata tabi tutulduklarına, bu durumun haksız rekabete ve
şaibeye yol açtığına dikkat çekmektedir. Mülakat sisteminin
kısıtlı birkaç kadro dışında tamamen
kaldırılması da başlıca talepleri arasında yer
almaktadır.
KPSS'ye girmiş lisans ve ön lisans
mezunlarının karşılaştığı bir
diğer sorun, mezun oldukları bölümlerle ilgili devlette ihtiyacı
karşılayacak kadro bulunmamasından kaynaklanmaktadır.
Üniversitelerde açılan fakülte ve yüksekokulların kamu istihdam ve
ihtiyaç kapasitesi göz önünde bulundurularak açılmasına ilişkin
bir çalışmanın yürütülmemesi atama bekleyen memur adayı
sayısının bu denli çok olmasının başlıca
sebeplerinden biridir. İstihdam alanının sadece kamu olmadığı
bilinmesine rağmen, bazı adayların mezun oldukları bölüm
itibarıyla özel sektörde iş bulma olanağının
düşük olduğu dikkate alındığında, basit
deyişiyle arz talep dengesinin titizlikle incelenmesi ve fakülte
bölümlerine yeni bir düzen getirilmesi gerekmektedir.
Söz konusu memur adayları bugüne dek pek çok
kez farklı platformlarda seslerini duyurmaya çalışmış,
sorunlarını içeren mektupları başta Cumhurbaşkanı
olmak üzere ülke yöneticilerine iletmişlerdir ancak talepleri
karşılık bulmayıp çözüme kavuşturulmamıştır.
Sayıları 3,5 milyonu bulan memur adaylarının tamamı
için kadro açılmasını beklemek mümkün olmamakla birlikte,
ilerleyen süreçte kamu atamalarında yüksek sayıda kadro açmak her yıl
katlanarak artan yığılmanın önlenmesi açısından
önem teşkil etmektedir.
Atamaların önündeki bir diğer sorun
taşeron istihdamıdır. Eğitimini aldıkları alanda
çalışmak memur adaylarının en doğal hakkı iken,
ilgili birimlerde taşeron eliyle istihdam yaratmak, kadro bekleyen memur
adaylarının hem hakkını gasbetmekte hem de kamu
hizmetlerinde niteliğin azalmasına yol açmaktadır.
Yukarıda bahsi geçen hususlar
ışığında aileleri ile birlikte yaklaşık 10
milyon kişiyi ilgilendiren kadro sorununun çözümü için, ilgili tüm
tarafların, kurum, kuruluş ve bakanlık temsilcilerinin
görüş, analiz ve raporlarına başvurarak, sorun ve taleplerinin
araştırılması ve çözüme kavuşturulması
amacıyla Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104üncü ve
105inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımla arz ederim.
1) Mustafa Hüsnü Bozkurt (Konya)
2) Özgür Özel (Manisa)
3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Namık Havutça (Balıkesir)
5) Ahmet Akın (Balıkesir)
6) Mahmut Tanal (İstanbul)
7) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
8) Candan Yüceer (Tekirdağ)
9) Gülay Yedekci (İstanbul)
10) Gürsel Erol (Tunceli)
11) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
12) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
13) Atila Sertel (İzmir)
14) Kamil Okyay Sındır (İzmir)
15) İbrahim Özdiş (Adana)
16) Erdin Bircan (Edirne)
17) Özkan Yalım (Uşak)
18) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
19) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
20) Musa Çam (İzmir)
21) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
22) Yaşar Tüzün (Bilecik)
23) Kadim Durmaz (Tokat)
24) Zülfikar İnönü Tümer (Adana)
25) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
26) Haydar Akar (Kocaeli)
27) Mustafa Tuncer (Amasya)
28) Devrim Kök (Antalya)
29) Okan Gaytancıoğlu (Edirne)
30) Aytuğ Atıcı (Mersin)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 27 milletvekilinin, değerli
taşlar vergiye tabi değilken bazı ürünlerdeki ÖTV ve KDV
oranlarının yüksek olmasının nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/97)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Avrupa'nın birçok zengin ülkesinde değerli
taşlara alınan vergi oranları yüzde 20- 25lerde seyrederken,
ülkemizde değerli taşların vergiye tabi olmaması,
tarımda üretim yapan çiftçimizin kullandığı mazot ve
motorinden alınan yüzde 51,64 ÖTV ve KDV oranlarının yüksek
olmasının nedenlerinin ve KDV ve ÖTV istisnalarının
toplumun ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarına göre tespit edilmesinin
araştırılarak üreticilerimizin sorunlarının
giderilmesi konusunda alınması gereken önlemlerin tespiti için,
Anayasa'nın 98inci ve İç Tüzükün 104üncü ve 105inci maddeleri gereği
bir Meclis araştırması açılmasını
saygılarımla arz ederim.
1) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
2) Namık Havutça (Balıkesir)
3) Ahmet Akın (Balıkesir)
4) Mahmut Tanal (İstanbul)
5) Atila Sertel (İzmir)
6) Erkan Aydın (Bursa)
7) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
8) Gülay Yedekci (İstanbul)
9) Candan Yüceer (Tekirdağ)
10)
Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
11) Sibel Özdemir (İstanbul)
12) Ali Haydar
Hakverdi (Ankara)
13) Musa Çam (İzmir)
14) Zeynel Emre (İstanbul)
15) Onursal
Adıgüzel (İstanbul)
16) Gürsel Erol (Tunceli)
17) Melike
Basmacı (Denizli)
18) Özkan
Yalım (Uşak)
19) Tekin Bingöl (Ankara)
20) Gamze
Akkuş İlgezdi (İstanbul)
21) Ünal
Demirtaş (Zonguldak)
22) Kadim Durmaz (Tokat)
23) Zülfikar
İnönü Tümer (Adana)
24) Haydar Akar (Kocaeli)
25) Devrim Kök (Antalya)
26) Nurhayat
Altaca Kayışoğlu (Bursa)
27) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
28) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
Gerekçe:
Ülkemizde pırlanta, elmas, yakut ve diğer
değerli taşların KDV oranı, 1 Ağustos 2004 tarihinde
yüzde 18'den yüzde 0'a indirilmiştir. Yaklaşık on yıl
geçtiği halde pırlantadaki KDV oranının yüzde 0'a
indirilmesi, ülkemizde ekmek, peynir, zeytin, süt, yumurta, meyve, sebze, su,
odun, kömür, tezek, gübre, kalem, defter, silgi, ilaç, doktor hatta kefen bezi
bile KDV'ye tabi iken, pırlanta KDVsinin yüzde 0 olmasını
vatandaşımız hazmedememektedir.
Tarımsal girdi maliyetlerinin yüksek
olması, çiftçilerimizin gelirlerinin azalmasına yol açmakta, hatta
başta mazot olmak üzere yüksek girdi maliyetleri nedeniyle üreticilikten
vazgeçme noktasına gelmektedirler. Türkiye Ziraatçılar Derneği
(TZD) Genel Başkanı İbrahim Yetkin 18/05/2015 tarihinde
basına yaptığı açıklamada Litresi 3,96 liraya
satılan mazottan, yüzde 36,57 ÖTV ve yüzde 15,07 KDV
alınmaktadır. Bu rakam, çiftçiye bu yıl verilen 10 milyar
liralık toplam desteğe yakın bir miktar
oluşturmaktadır. Yani salt mazottan alınan dolaylı
vergilerle, bırakınız mazot desteğini, çiftçiye bir
yılda verilen tüm prim ve girdi desteği geri alınmaktadır.
Gübrede KDV oranı yüzde 18dir. Kırsal elektrikte ise yüzde 1 enerji
fonu, yüzde 2 TRT payı ve yüzde 18 KDV vardır. Tarımsal
ilaçlarda, tarım makinaları ve traktörlerde, tohumluk ve hayvan
yemlerinde KDV oranı yüzde 8'dir. Çiftçilerimizin en büyük girdi kalemleri
olan mazot gübre ve zirai ilaçlardaki KDV oranlarının
azaltılması üretimi arttırmakla birlikte çiftçimizin rahat bir
nefes almasını sağlayacaktır.
Köy okullarında ısınmak için
satın alınan tezeğe ödenen KDV oranının yüzde 18
olduğu bir ortamda, pırlantanın, elmasın, yakutun KDV'sinin
yüzde 0 olmasının açıklanabilir bir yanı yoktur. Yine insan
ve yük taşımacılığı yapan şoför
esnafımızın mazot için ödediği KDV oranı yüzde 18'dir.
Pırlantadan KDV alınmazken, lüks tekne
sahiplerine ÖTV'siz yakıt verilirken çiftçiden 2 kat vergi
alınıyor. Çiftçiye yaklaşık 4 liraya mal olan
akaryakıtı, tekne sahipleri 2,16 liradan alıyor. Çiftçilerin
kullandıkları motorinden ÖTV ve KDV adı altında
yaklaşık yüzde 51.64 oranında vergi alınmaktadır.
Hükûmet, çiftçimizi pırlanta tüccarı ve gemi sahipleri kadar değerli
görmemektedir. TÜİK rakamlarına göre son 10 yılda enflasyon
yüzde 122, son 4 yıl içinde tarımsal girdi fiyatları yüzde 400
artarken ürün fiyatları yerinde saymıştır. Enflasyon ve
girdi fiyatları karşısında zor durumda olan çiftçimiz,
tarım kredi kooperatiflerine, bankalara ve tarımsal sulamadan
dolayı elektrik dağıtım şirketlerine olan vadesi
geçmiş elektrik borçlarını ödeyemez duruma gelmişlerdir.
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, Esedullah
Timi denen kişi veya kişilerin mahiyetinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/98)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Güneydoğuda sokağa çıkma
yasağı ve operasyonların ardından, silahlı ve maskeli
kişilerin duvarlara çeşitli tehdit ve intikam sözleri
yazdığına ilişkin görüntüler basına
yansımıştır. Bu kişiler, evlerin duvarlarına,
dükkânların kepenklerine sloganlar yazarken, birden fazla noktada bu
yazıların altına "Esedullah Timi" imzası atılmış
durumdadır. Yazılan bu yazılar ve altındaki "Esedullah
Timi" imzası bölge halkında tedirginlik yaratmış
durumdadır. Esedullah Timi denen kişi veya kişilerin mahiyetinin
öğrenilmesi ve halkın bilgilendirilmesi amacıyla
Anayasanın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması
için gereğini arz ederim.
1)Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
2)Namık Havutça (Balıkesir)
3)Mahmut Tanal (İstanbul)
4)Erkan Aydın (Bursa)
5)Gülay Yedekci (İstanbul)
6)Candan Yüceer (Tekirdağ)
7)Kadim Durmaz (Tokat)
8)Ali Haydar Hakverdi (Ankara)
9)Zeynel Emre (İstanbul)
10)Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
11)Atila Sertel (İzmir)
12)Onursal Adıgüzel (İstanbul)
13)Gürsel Erol (Tunceli)
14)Musa Çam (İzmir)
15)Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul)
16)Didem Engin (İstanbul)
17)Melike Basmacı (Denizli)
18)Özkan Yalım (Uşak)
19)Tekin Bingöl (Ankara)
20)Zülfikar İnönü Tümer (Adana)
21)Haydar Akar (Kocaeli)
22)Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
23)Aytuğ Atıcı (Mersin)
Gerekçe:
Güneydoğu'da
uzun süredir devam eden sokağa çıkma yasağı ve
operasyonların ardından, silahlı ve maskeli kişiler
duvarlara çeşitli tehdit ve intikam sözleri yazarken çekilmiş video
görüntüleri de yayınlanmıştır. Bu kişiler, evlerin
duvarlarına, dükkânların kepenklerine, "Kurdun dişine kan
değdi, korkun", "Türksen övün değilsen itaat et",
"Kanımız aksa da zafer İslam'ın" gibi sloganlar
yazılmıştır. Bu sloganların altında ise Esedullah
Timi imzası bulunmaktadır. Son olarak, Şırnak'ın
İdil ilçesinde özel harekatçı polislerin operasyon sonrasında
havaya ateş açarken tekbir getirip sloganlar attığı
'kutlama' görüntüleri de yayınlanmıştır. Faili meçhul
cinayetler Türkiye'nin kanayan yarasıdır. JİTEM adı verilen
yapılanma Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da pek çok faili
meçhul cinayete karışmıştır. Bu konudaki
hatıralar canlı iken insanların evlerine Esedullah Timi
imzalı tehditkâr sloganların yazılması toplumsal
barışın altına dinamit koymaktadır. Bu Esedullah
Timinin kimlerden oluştuğu, hangi talimat ile kurulduğu ya da
polis içerisinde resmiyeti olmayan bir oluşum olup olmadığı
gibi soruların cevaplarının kamuoyu ile
paylaşılması gerekmektedir. Bu timin JİTEM gibi faaliyet
gösteren bir tim olma olasılığı beraberinde pek çok soru
işaretini ve toplumsal kaygıyı getirmektedir. Güvenlik
güçlerinin görevlerinin sınırları anayasa ve mevzuat ile
sınırlandırılmıştır. Bu
sınırların dışına çıkan güvenlik güçleri
toplumsal barış ve ülkenin huzuru için tehlike
oluşturmaktadır. Tarafı olduğumuz Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ne göre yaşam hakkı en temel
haktır. Devletin bunu koruması en temel görevidir.
Vatandaşların bir kısmının yaşamlarından
endişe duyması Hükümet için utanç kaynağı olmalıdır.
"Esadullah timleri burada" şeklindeki yazıların,
personelin maksadını aşarak intikam duygusuyla hareket
ettiğine dair kuşkular uyandırmaktadır. Beyaz Torosla
tehdit ederek vatandaşın acılarını hatırlatan
siyasi iktidarın bu yaşananlarda payı vardır.
İçişleri Bakanlığı gerçekleştireceği
sıkı denetimle bu hak ihlallerinin önüne geçebilecektir.
Yukarıda saydığımız sebeplerden ötürü kamuoyunun
aydınlatılması için Meclis Araştırması
açılması elzemdir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
İki gensoru önergesi vardır. Önergeler
bastırılıp sayın üyelere bugün
dağıtılmıştır.
Şimdi, önergeleri sırasıyla
okutuyorum:
C) Gensoru
Önergeleri
1.- HDP Grubu
adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, sokağa çıkma yasağı uygulanan yerlerde
kişilerin yaşam haklarının korunmasına yönelik gerekli
tedbirleri almadığı ve sağlık hizmetlerinde aksamalara
sebebiyet verdiği iddiasıyla Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/1)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
16 Ağustos 2015 tarihinden beri devam eden
sokağa çıkma yasaklarında yaşanan yüzlerce yaşam
hakkı ihlali ve binlerce insan hakkı ihlalinde Sağlık
Bakanlığının dâhiliyeti nedeniyle Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğlu hakkında Anayasanın 98'inci ve
99'uncu, TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca
gensoru açılmasını arz ederiz.
İdris
Baluken
Diyarbakır
HDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Bir buçuk milyon insanı etkileyen sokağa
çıkma yasaklarında, bir yasanın maddesi kasıtlı
şekilde yanlış uygulanmak suretiyle Anayasa'nın amir
hükümleri olan seyahat, haberleşme, konut dokunulmazlığı
gibi birçok hak ihlal edilmektedir. Kent merkezlerinde gerçekleştirilen
sokağa çıkma yasaklarında yüz binlerce yurttaşın
sağlık hakkı gasp edilmiştir. Kamuoyuna da
yansıdığı şekilde, Cizre ve diğer kentlerde
devlet hastanelerinde sağlık hakkına erişim
engellenmiştir. Sokağa çıkma yasaklarının olduğu
yerlerde sağlık hakkına erişemeyen yurttaşlar,
savaş hukukunu devreye koyup beyaz bayraklarla sağlık
hakkına erişim mücadelesi vermiştir. Bu görüntüler utanç tablosu
olarak tarihe geçmiştir. Bir utanç tablosu da kentlerde, cenazelerin
haftalarca sokak ortasında bırakılması olmuştur.
Hukuki, insani ve ahlaki değerlerin hiçe sayılması anlamına
gelen bu utanç aynı zamanda genel toplum
sağlığını da olumsuz etkileyerek yeni hak ihlallerinin
gerçekleşmesi olarak kayıtlara geçmiştir. Sokağa çıkma
yasakları boyunca insanların cenazelerinin haftalarca sokaklarda
bekletilmiş olması ile cenazelerin buzluklarda bekletilmiş
olması tarihin hiçbir döneminde görülmemiş vahşet ve utanç
tablosudur.
Yüzlerce insanımızın
yaşamını yitirdiği bu konseptte ne yazık ki,
sağlık emekçileri de hayatını kaybetmiş
bulunmaktadır. 30 Aralık 2015'te Abdülaziz Yural ve 2015 Ağustos
ayında Eyüp Ergen adlı sağlık emekçileri Cizre'de, 2015
Eylül ayında sağlık emekçisi Şeyhmus Dursun ise
Beytüşşebap'ta açılan ateş sonucu öldürüldüler.
Yaşam hakkının aleni ihlallerinden
biri Cizre'de bulunan ve kamuoyu tarafından Vahşet Bodrumu olarak
adlandırılan binalara yönelik yapılan saldırılarda
gerçekleşmiştir. Üç bodrumda yer alan 150 civarında insanla
ilgili tüm girişimlerimize rağmen Sağlık
Bakanlığı bu kişilerin yaşam hakkını
korumamış ve ölümler gerçekleşmiştir.
150 civarında insanın yaşam
hakkını korumakla mükellef olan Sağlık Bakanı ise
yaptığı açıklamalarla aklama faaliyetine girmiştir.
Bakan tüm basın ve kamuoyu önünde 28 Ocak 2016'da Cizre'deki bir sağlık
çalışanı ile yaptığı görüşmede
şunları işitmiştir: "5 katlı binanın bodrum
katındalar. Faysal Sarıyıldız'ı arıyoruz.
Yaralı bilgisini almaya çalışıyoruz. Yaralılara
ulaşamadığı gerekçesiyle yaralı
sayısını net söylemiyor. Yaklaşık 20 yaralı
olabileceğini söylüyor. 1,5 gündür yaralılarla iletişim halinde
olmadığını söylüyor. Faysal Sarıyıldız
yaralıların durumu ağır olduğu için
taşıyacak kimse yok çatışmanın durdurulması
lazım. diyor." Sağlık Bakanının dünya kamuoyu
önünde yaralılarla ilgili duyduğu bu cümlelere rağmen 08/02/2016
tarihinde Sağlık Bakanlığınca yapılan
açıklamada "Cizre konusunda 112 Çağrı Merkezimize
ulaşan herhangi bir yardım talebi veya ihbar
olmamıştır" ifadeleri kullanılmıştır.
Hâlbuki "Vahşet Bodrumu"nda bulunan İslam Balıkesir,
30/01/2016 günü saat 07.22 sıralarında 112 Acil Çağrı
Merkezini aramış ve yaralıların olduğu bilgisini
isimleri ile birlikte kayda geçmiştir. Bu kayıt ile ilgili tutanak
tutulduğu da tutanağın kendisi ile birlikte kamuoyuna
yansımıştır. Buna paralel olarak Sağlık
Bakanlığına ait ambulanslar Vahşet Bodrumunun
bulunduğu sokağa bakan caddeye götürülmüş, basın
mensuplarına pozlar verilmiş ve ambulanslar geri çekilmiştir. Bu
mizansenin kendisi bile Sağlık Bakanlığının
"yardım talebi veya ihbar olmamıştır" ifadesine
ilişkin gerçekleri göstermeye yeterlidir.
Bu vahşet tablosunun oluşmasının
siyasal bağlamı da bizzat Bakan tarafından kamuoyuna itiraf
edilmiştir. Bakan 16 Ağustos 2015'te "Türkiye, yapmak
isteyenlerle bozmak isteyenler arasında bir çatışmanın,
sıkıntının sürecini yaşıyor. 10 Ağustos
2014'te Cumhurbaşkanı yerine başkanı seçmiş
olsaydık, Türkiye bugünkü kaosu yaşayacak mıydı?
Yaşamayacaktı." 23 Ağustos 2015'te "Bugün yaşanan
kaosu ve sıkıntıların sebebi bu ülkede başkanlık
sistemi olmadığı içindir. Başkanlık sistemine
karşı çıkanların çok büyük bir çoğunluğunun
esasında derdi millet değildir. Esasında Türkiye'nin büyümesi
değildir. Türkiye'nin dünya milletleriyle yarışta güçlü yer
alması değildir" 5 Ocak 2016'da "Başkanlık
sistemini Türkiye mutlaka başarabilmeli" ifadelerini kullanarak bu
vahşetin siyasal amacını kamuoyuna itiraf etmiştir.
Cizre'deki vahşet bodrumlarındaki 150
civarındaki insan başta olmak üzere yaralı hâlde bulunan, bu
yaralanmaların kamuoyu bilgisinde dahi olduğu insanların
yaşam haklarının korunmamasında Sağlık
Bakanının direkt dâhiliyeti kaçınılmaz olarak vardır.
Söz konusu dâhiliyetten ötürü Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu hakkında gensoru açılmasını arz ederiz.
2.- HDP Grubu
adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, sokağa çıkma yasağı uygulanan yerlerde meydana
gelen yaşam hakkı ihlalleri konusunda gerekli tedbirleri
almadığı ve sokağa çıkma yasaklarıyla
sorunların derinleşmesine zemin hazırladığı
iddiasıyla İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/2)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte
yaşanan ölümler nedeniyle İçişleri Bakanı Efkan Ala
hakkında, Anayasanın 98'inci ve 99'uncu, TBMM İçtüzüğü'nün
106'ncı maddeleri uyarınca Gensoru açılmasını arz
ederiz.
İdris
Baluken
Diyarbakır
HDP
Grup Başkanvekili
Gerekçe:
İlk olarak 16
Ağustos 2015 tarihinde Muş ili Varto ilçesinde başlayan
sokağa çıkma yasakları hâlen devam etmektedir. İlk
sokağa çıkma yasağının ilan edildiği zamandan
bugüne Şırnak, Diyarbakır, Hakkâri, Batman, Elâzığ,
Mardin ve Muş olmak üzere 7 ilde 20 ilçede onlarca mahalleyi kapsayacak
şekilde 57 kez ilan edilmiştir. İlan edilen sokağa
çıkma yasakları toplamda üç yüz yetmiş yedi günü bulmuştur.
Hâlen Sur, Cizre ve Silopi ilçelerinde sokağa çıkma yasakları
devam etmektedir. Sokağa çıkma yasakları süresince cenazelerine
ulaşılan 221 yurttaş yaşamım yitirmiştir.
Hâlen sokağa çıkma
yasağının devam ettiği Silopi'de elli dokuz gündür süren
son yasak süresince 28 kişi yaşamını yitirdi. İlk
sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği günden bugüne
kadar ise 42 yurttaş yaşamını yitirmiştir. Yaşam
hakkı ihlalleriyle birlikte ilçede hayat âdeta durmuştur ve tüm
yaşamın etkilendiği görülmüştür. Sur ilçesinde ilki 6-7
Eylül, sonrasında 10-13 Ekim arasında sokağa çıkma
yasakları ilan edildi. 2 Aralık 2015 tarihinde başlamak üzere,
bugüne kadar 6 kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi. En son
ilan edilen yetmiş bir gündür süren sokağa çıkma
yasağında 22 yurttaş yaşamını yitirmiştir.
Temmuz 2015'ten bugüne ise toplamda 27 kişi yaşamını
yitirmiştir.
Hâlen sokağa çıkma
yasağının devam ettiği Cizre ilçesinde ise bugüne kadar 5
kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Silopiyle
aynı tarihte başlayan sokağa çıkma yasağı hâlen
devam etmektedir. Elli dokuz gündür süren sokağa çıkma
yasaklarında 79, Temmuz 2015'ten bu yana isimleri belli olan toplamda 113
kişi yaşamını yitirmiştir. Ancak, en son 23 Ocak 2016
tarihinde bir evin bodrumuna sığınan sivil insanların
yaşadıkları kamuoyuna "vahşet bodrumu" olarak
yansımıştır. Uzun süre partimizce bodrum katında
yaralı bulunan 31 yurttaşa ambulansların ve sağlık
ekiplerinin ulaşması için girişimlerde bulunulmasına
rağmen sonuçsuz kaldığı için bugüne kadar
ulaşılabilen bilgilere göre 7 kişi yaşamını
yitirmiştir. 04/02/2016 tarihinde Cizre'nin Cudi Mahallesi'nde içerisinde
yaralıların da olduğu 37 kişinin bulunduğu belirtilen
bir binaya isabet ettiği belirtilen havan topları nedeniyle
yangın çıkmıştır. Yaşanan bu felaket nedeniyle
İçişleri Bakanlığı ve ilgili kurumlarla
yürüttüğümüz yoğun temaslar sonuçsuz kalmış, itfaiye ve
ambulanslara izin verilmemiştir.
7/02/2016 tarihinde akşam saatlerinde, TRT
Haber başta olmak üzere, Hükûmete yakın medya
kuruluşlarında söz konusu binaya yönelik düzenlenen operasyonda 60
kişinin öldürüldüğü iddia edilmiştir. 8 Şubat sabahı
ise söz konusu haber TRT Haber'in yayınından
kaldırılmıştır. Şırnak Valiliği de
olayla ilgili yaptığı açıklamada Cizre'de 10 kişinin
öldürüldüğünü kamuoyuyla paylaşmıştır. Ancak, daha
sonra yerelden aktarılan bilgiler, öldürülen kişi
sayısının çok daha fazla olduğu yönündedir. TRT'nin
sonradan kaldırdığı bu haberden sonra başka bir evin
bodrum katında insanların olduğu bilgisi
yayılmıştır ve bu evden 27 insanın yanmış
cenazesi çıkarılmıştır. Daha sonra aynı yerden 12
cenaze daha çıkarılarak hastaneye ulaşmıştır.
Kamuoyunda "Cizre'nin Madımak'ı" olarak geçen bu olayda
toplam yaşamını yitiren kişi sayısı 39'a
ulaşmıştır. 10 Şubatta Cizre Sur Mahallesinde
bulunan, kamuoyuna "3üncü vahşet bodrumu" olarak yansıyan
bir başka olayda 31 kişi yaşamını yitirmiştir. Bu
sırada İçişleri Bakanı Efkan Ala'dan gelen tek
açıklama operasyonların başarıyla bittiği yönünde
olmuştur ancak başarıyla bittiği belirtilen sadece
vahşet bodrumlarında 150'ye yakın insan yaşamını
yitirmiştir. Cizre'de sokağa çıkma yasaklarından bugüne
kadar yaşamını yitirenlerle birlikte bu sayı 210'u
aşmaktadır. Toplumsal olarak geri dönüşü olmayan bir travma ve
yaraya dönüşen Cizre'de peşi sıra ortaya çıkan vahşet
bodrumları giderek daha fazla yurttaşın yaşamını
kaybettiği olaylar hâline dönüşmüştür. Sonuç olarak, devam eden süreçte
hem cenazelerin artacağı hem de sonuçlarının kestirilemez
hâle geleceği bu olayların toplumsal olarak doğuracağı
sorunların çok daha fazla olacağı öngörülmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergelerin görüşme günleri Danışma
Kurulunca daha sonra belirlenerek oylarınıza sunulacaktır.
Sayın Yıldız Biçer, bir söz talebiniz
var sanıyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
29.- Manisa
Milletvekili Tur Yıldız Biçerin, Artvin Cerattepede Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutanın açlık grevine başladığına
ve asker ile polisin derhâl Cerattepeden çekilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) Sayın
Başkan, sayın vekillerim; Artvin Milletvekilimiz Uğur
Bayraktutan Artvin Cerattepede yaşanan doğa katliamını,
vahşi madenciliği ve hukuk dışı uygulamaları
protesto etmek için bugün sabah itibarıyla Artvin Valiliği önünde
oturma eylemine ve açlık grevine başlamıştır.
Cengiz Holdingin Cerattepede inşaata
başlaması hukuksuzdur çünkü şirkete henüz yer teslimi
yapılmamıştır. Buna rağmen şirketin makineleri
önde, polis arkada yukarı doğru tırmanmaktadırlar ve Artvin
halkının da yoldan çekilmesini istemektedirler. Yetmiyor,
İçişleri Bakanı Vurun geçin! emri veriyor. Devlet, halkını
ve yaşamı korumak yerine şirketin makinelerini koruyor. Valinin
emriyle, halkın değil, âdeta maden şirketinin polisi,
jandarması hâline dönüştürülmüş asker ve polisimiz derhâl
Cerattepeden çekilmeli; Cerattepe halkın yaşam kaynağı
olmaya devam etmelidir. Artvin Cerattepedeki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldız Biçer.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
17/2/2016 tarih ve 1220 sayıyla Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya ve
arkadaşları tarafından, hayvancılık sektöründeki temel
sorunların çözülmesi, kırmızı et üretimi ile tüketimi arasındaki
açığın kapatılması, et ithalatının
önlenmesi, et fiyatlarındaki dalgalanmaların önüne geçilmesi, piyasa
regülasyonunun takibinin yapılması ve spekülatif hareketlerin
engellenmesi için hangi tedbirlerin alınacağı
hususlarının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Şubat 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Tarih: 17/02/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun
17/02/2016 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erkan
Akçay
Manisa
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
17 Şubat 2016 tarih, 1220 sayı ile TBMM
Başkanlığına vermiş olduğumuz, Adana Milletvekili
Mevlüt Karakaya ve arkadaşlarının son yıllarda
kırmızı et fiyatlarında yaşanan fahiş
artışlar vatandaşlarımızı olumsuz etkilemektedir.
Ülkemiz hayvancılık sektöründe kendine yetememekte ve et
ithalatı giderek artmaktadır. Hayvancılık sektöründeki
temel sorunların çözülmesi, kırmızı et üretimi ile tüketimi
arasındaki açığın kapatılması, et ithalatının
önlenmesi, et fiyatlarındaki dalgalanmaların önüne geçilmesi, piyasa
regülasyonunun takibinin yapılması ve spekülatif hareketlerin
engellenmesi için hangi tedbirlerin alınacağı
hususlarının belirlenmesi amacıyla verdiğimiz Meclis
araştırması açılması önergemizin 17/02/2016
Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin
lehinde ve aleyhinde olmak üzere ikişer sayın milletvekiline söz
vereceğim.
Lehinde Mevlüt Karakaya, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Karakaya. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Son aylarda, son zamanlarda yaşanan en temel
gıda maddelerindeki fiyat artışları zaten geçim
sıkıntısı içerisinde olan
vatandaşlarımızı daha da zora sokmaya
başlamıştır. Et fiyatları ve ekmek fiyatlarındaki
artışlar bunun en temel örneği.
Aynı zamanda, çiğ süt fiyatlarındaki
düşüşler de süt üreticilerini üretim yapamaz hâle getirmiştir.
Biraz önce konu edildi, Balıkesirde süt üreticileri sokaklara süt
döktüler. Aslında biz bu filmi daha önce de gördük. Daha önce de Ankarada
Tarım Bakanlığının merdivenlerine süt üreticileri
sütlerini dökmüşlerdi. Bir mesaj veriyorlardı. Ama o dönemde de yine
Hükûmet bu feryatları dikkate almadığından dolayı
kısa zaman içerisinde süt inekleri kasaba gitmişti. 1 milyona
yakın süt ineği kesildi.
Hani Anadoluda söylenen bir söz var ya: Anası
olmayanın danası olmaz. Danası olmayan ülkenin de eti olmaz.
İşte, analar, süt inekleri, kasaba gitti sonuçta et fiyatları
çıktı. Yine aynı şeyleri yaşadık. Dönemin
Başbakanı ithalat sopasını gösterdi, Spekülatif
hareketler. Eğer bunları yaparsanız size bu ithalat sopasıyla
vururum. dedi. Ama ithalat da fayda etmedi.
Değerli milletvekilleri, buradaki temel konu
üretim. Yani sizin izlediğiniz politikalar üretim yanı, üretim
yanlısı politikalar mı, değil mi bunlara bakmamız
lazım.
Maalesef tarım son yıllarda gereği
kadar, yeteri kadar ya da uygun yollarla, araçlarla desteklenmedi. Bugün biz
tarımsal destekleri gündeme getirdiğimizde, üretimden
bahsettiğimizde maalesef iktidar partisi mensupları, Hükûmet
mensupları hep şunu söylüyorlar: Efendim, rakamlar ortada. 2002yi
milat alıyorlar, 2002 yılına göre bazı rakamlar veriyorlar.
Vallahi, bir TÜİK bulmuşlar, yani kafalarına göre bir TÜİK
bulmuşlar, istedikleri rakamları çıkarıyorlar. Yani burada,
Hükûmetin yayınladığı, TÜİK tarafından verilen
rakamlara baktığımızda, vatandaşla, üretenle,
sokaktaki insanla bir alakasının olmadığını,
onların rakamlarıyla hiçbir şekilde
uyuşmadığını görüyoruz.
Bunun birçok örnekleri var. Bakın, bugünlerde
ekmek fiyatlarını konuşuyoruz. 2002 yılında 1 kilogram
ekmeğin fiyatı 1 TL idi. Aynı dönemde 1 kilogram
buğdayın fiyatı 36 kuruş idi. 1 kilogram ekmeğin içerisinde
buğdayın payı yüzde 36ydı. 2015 yılına
baktığımızda, 1 kilogram ekmeğin fiyatı 4 TL ve 1
kilogram buğdayın fiyatı 85 kuruş. Yani ekmeğin
içindeki buğdayın maliyeti yüzde 20-21. Bugün üretici üretim yapamaz
durumda. Girdi maliyetleri son derece yüksek. Desteklerden bahsediyoruz. 2006
yılında Tarım Kanunu çıkardık ve tarımsal
desteklerin gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1inin altında
olmayacağını bir yasal yükümlülük hâline getirdik ama bugüne
kadar baktığımızda tarımsal destekler gayrisafi yurt içi
hasılanın yüzde 7sini maalesef geçmedi. Rakamlarla bir şeyler
aldatılmaya, bir şekilde bu desteklerin tamamlandığı
ifade edilmeye çalışılıyor.
Bakın, veriler doğru değil.
Buğdaydan örnek vermek istiyorum. Buğday fiyatları
konuşulurken Toprak Mahsulleri Ofisinin fiyatlarını alıp
bize tabela fiyatlarını veriyorlar. Oysa Toprak Mahsulleri Ofisi
piyasaya çıkan 14 milyon ton civarındaki buğdayın ancak
birkaç milyonunu satın alabiliyor, o da açıkladığı
fiyatın altında ortalaması gerçekleşiyor. 8-10 milyon ton
buğday piyasada alınıp satılıyor ve oradaki fiyatlar
regülasyon politikalarının sağlıklı bir şekilde
yerine getirilememesinden dolayı da açıklanan fiyatların çok
daha gerisinde kalıyor. Dolayısıyla, on yıllık bir
dönemde, 2004 yılından 2014 yılına kadar hububat
üreticilerinin, hatta hububat üreticileri değil sadece buğday
üreticilerinin piyasada uğradığı zarar 12 milyar,
satın alma gücü kaybı. Yani enflasyon oranında buğday
fiyatları artırılmış olsaydı bunlar
olmayacaktı.
Değerli milletvekilleri, bakın, bugün sütü
desteklemediğimizde maalesef bunun acısı etten
çıkıyor. Hayvan popülasyonunun arttığını
söylüyoruz, rakamlara baktığımızda artıyor. Et
üretiminin arttığını söylüyorlar. Evet, rakamlara
baktığımızda artıyor ama bununla çelişen et
fiyatlarının da anormal bir şekilde
arttığını görüyoruz. Ya, buralarda bir yanlış
var, bir yerde yanlış var; bu yanlış Hükûmet
politikalarında. Bugüne kadar uygulanan politikalara
baktığımızda üretene ucuz, tüketene pahalı politikalar
destekleniyor. Aynı şey emekte de söz konusu. Çalışana ucuz
ama çalıştırana pahalı bir sistem kuruyoruz.
Bakın, geçen gün yem girdilerinde ve yem
üzerindeki katma değer vergilerini sıfırladık. Ne dedi bize
Hükûmet yetkilileri? İktidar yetkilileri, mensupları ne dediler?
Efendim, yem fiyatlarını ucuzlatacağız,
hayvancılığı destekleyeceğiz, et fiyatları da
düşecek. denildi. Bakın, bunun böyle bir sonuç
yaratmayacağını yine bu kürsüden sizlere söyledik, Bunun bir
etkisi olmayacak. dedik. Çünkü satışlarda katma değer vergisini
sıfırladınız ve yem girdilerinin bir kısmında
katma değer vergisini bıraktınız. Şunu söyledik, dedik
ki: Bu katma değer vergisi iadeleri uzun zaman içerisinde
yapılıyor. Buradaki yem üreticileri bunun finansmanını
mutlaka ürün üzerine yansıtacak. Yapılan bu düzenlemenin hiçbir
şeye faydası olmayacak. Bugün üreticilere bakarsanız, dün
gazetelerde vardı, evet, bu indirimin kimseye bir faydası
olmadığını söylüyorlar. Yani destekleme yapıyorsunuz,
evet, rakamlara baktığımızda bu rakamlar bir şekilde
ödeniyor ama sonuca baktığımızda, hedeflediğimize
ulaşma noktasında baktığımızda, hedefe
ulaşamıyoruz. Niye ulaşamıyoruz? Çünkü
uyguladığınız politikalar yanlış. Üreticinin üretim
maliyetlerini düşürmeye yönelik bir politika izlemiyorsunuz maalesef,
yandaşlara, aradan para kazanmak isteyenlere yönelik politikalar
üretiyorsunuz.
Bakın, bir başka konu: Asgari ücrette bir
artış yaptık ama gelir vergisi tarife oranlarında ona
paralel bir değişiklik yapmadık. Geçmişte son ayda dilime
takılanlar, ikinci dilime geçenler, şimdi 7nci, 8inci aydan sonra,
9uncu aydan sonra bu dilimlere takılıyorlar. Yani bir şeyi
yaparken, bir taraftan verirken bir taraftan da almaya
çalışıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
tabii, tarımın ve hayvancılığın sorunları
oldukça fazla. Biz bu araştırma önergesiyle bir şekilde bu
sorunların masaya yatırılarak milletin Meclisinde çözülmesini
talep ediyoruz. Desteklemelerin amacına uygunluğu noktasında
mutlaka gözden geçirilmesi gerektiğini, tarıma ve
hayvancılığa bir stratejik sektör yaklaşımıyla
bakılmasını arzu ediyoruz.
Hepinize çok teşekkür
ediyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Karakaya.
Önerinin aleyhinde Mehmet
Erdem, Aydın Milletvekili.
Buyurun Sayın Erdem. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MEHMET ERDEM (Aydın)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin
verdiği araştırma önergesi önemli bir konu. Et,
insanımızın en önemli gıda maddelerinden bir tanesi. Tabii,
araştırma önergesini ben okudum. Sayın konuşmacı genel
olarak tarımla ilgili bazı noktalara temas etti yani araştırma
önergesinin ana konusu dışında birçok konuya işaret etti.
Anlaşılıyor ki araştırma önergesi konusunda da genel
olarak muhalefetin İç Tüzükten kaynaklanan haklarını kullanmak
adına teamül hâline gelen bir sürecin içerisinde yaşanan, yine
aynı manada böyle bir araştırma önergesi verilmiş.
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Bakın,
hububat üretimi yemle alakalıdır, yem
MEHMET ERDEM (Devamla) Tabii, rakamlar çok önemli.
Sayın konuşmacı üretim dedi. Gerçekten bu arz talep dengesidir
ve arz talep dengesinde üretimi artırmak, tüketiciye kaliteli ürün ve
yeterli miktarda ürün sunmak çok önemli. Tabii, AK PARTİ döneminde, genel
olarak baktığımız zaman -hayvancılık ve
tarımsal destekler- 2002de toplamda 1 milyar 868 milyon TL bir destek
verilmiş ve bu desteğin içerisinde hayvancılığa
verilen destek 83 milyon Türk lirası. Yani toplam desteğin yüzde
4,4ü. 2015 yılına gelelim, 10 milyar TLye çıkmış
tarımsal destekler ve hayvancılığa verilen destek bunun
içerisinde 3 milyar TL yani yüzde 30. Rakamsal olarak da oransal olarak da çok
büyük bir artış var hayvancılığa verilen destekte. Neden?
Çünkü, biraz önce sayın konuşmacının ifade ettiği
gibi, üretim çok önemli, üretimi arttırmak lazım; kaliteli, verimli
üretimi desteklemek lazım ve dünya piyasalarıyla rekabet edebilir
manada bir üretim anlayışını realize etmek lazım.
İşte en bariz rakamlar bunlar.
Tabii, rakamlara bakalım, rakamlar çok önemli:
2005 yılında kırmızı et üretimi miktar olarak 410 bin
ton, 2015 yılına geldiğimiz zaman 1 milyon 150 bin ton yani
artış rakamsal olarak ortada. Bir önceki yıla bakalım: 2014
yılında 1 milyon 8 bin ton ve 2015 yılında 1 milyon 150 bin
ton. Yaklaşık yüzde 15 civarı -yaklaşık söylüyorum-
bir artış söz konusu.
Tabii, Türkiye'deki hayvan varlığına
bir göz atalım: 1984 yılında ilk resmî sayım
yapılmış hayvan varlığıyla ilgili. 12 milyon 954
bin hayvan varlığından söz ediliyor. Bu rakam, 1984
yılındaki rakam, 2002 yılına geldiğimiz zaman 12
milyon 900 binden 9 milyon 900 bine düşmüş. Yani bir düşüş
söz konusu, 3 milyona yakın, 1984 yılına göre. Demek ki
yıllar içerisinde hayvan varlığında böyle
düşüşler de yaşanmış. Büyükbaş hayvan
varlığından söz ediyorum. Ve 2002 yılından 2010
yılına kadar büyükbaş hayvan varlığımız 10
milyon 811 bine çıkmış. Bugün itibarıyla da 14 milyon 127
bine çıkmış büyükbaş hayvan varlığımız.
Yani rakamlar ortada, artış ortada, üretim
anlayışındaki artış ortada, üretimi destekleme, AK
PARTİ döneminde rakamlar ortada.
Küçükbaş hayvan rakamlarına bakalım:
2010 yılında 26 milyon 877 bin toplam küçükbaş hayvan
varlığımız bugün itibarıyla 41 milyon 924 bine
çıkmış yani net artış rakamlarla ortada. Tabii, burada
mutlaka piyasada arz talep dengesi içerisinde maliyetler, hayvan
varlığı, bunlar çok önemli. Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığımız birçok ilimizde karkas
et fiyatlarıyla ilgili günlük takip yapmaktadır. Et ve Balık
Kurumu şu anda Et ve Süt Kurumu hâline çevrildi, yeni bir yapı
kazandırıldı. Et ve Süt Kurumu vasıtasıyla da gerekli
piyasa regülasyonu sağlanmaktadır.
50 başlık bir işletmede bugün
itibarıyla 1 kilogram karkas etin maliyeti 21,09 TLdir. Üç
aşağı beş yukarı 50 başlık bir
işletmedeki maliyet hesabı bunu ortaya koyuyor. Bugün Et ve Süt
Kurumunda çekilmiş kıyma 25 lira civarındadır. Yine,
kuşbaşından eğer çektirirseniz o da 30 lira
civarındadır. Yani şurada araştırma önergesinde
verilen rakamlar herhâlde çok lüks marketlerden, sayın vekilimiz oradan
alışveriş yapıyorsa, oradan çıkan rakamlar olabilir.
Yani Et ve Süt Kurumuna giderseniz dediğim rakamlarda kıyma ve et
alma imkânınız olabilir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ağır sataşma
var.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Et ve Süt Kurumu
nerede kaldı ya!
ERKAN AKÇAY (Manisa) Böyle bir sataşma olur
mu ya? Nereden
Filan yerden alışveriş yapıyorsunuz.
diyor. Gösterecek şimdi nereden alışveriş
yaptığını.
MEHMET ERDEM (Devamla) Evet, değerli
kardeşlerim, tabii, süt konusunda da şunu söyleyebiliriz. Süt üretimi
de, evet, arttı AK PARTİ döneminde. Çünkü hayvancılığa
verilen destekler neticesinde işletmelerde, işletme
sayılarında çok ciddi artışlar oldu. Ben size ondan da bir
örnek vereyim: Bunların sonucunda, artışların sonucunda,
2002 yılında 4.300 adet olan 50 baş ve üzeri büyükbaş
işletme sayısı günümüzde 7 kat artmış, 31.419a
çıkmıştır. Bunlar, işletmelerin artması sonucunda
süt üretimini, et üretimini artıran unsurlardır,
hayvancılığa verilen desteklerdir.
Elbette süt ve et tüketiminin
vatandaşımız açısından da fazlalaşması
lazım, artması lazım. Sağlıklı nesillerin
yetişmesi için bu çok önemli. Okul Sütü Projesi bizim dönemimizde
başlatıldı. Süt tozu destekleri, yine süte verilen desteklerle
süt fiyatlarının düşmesiyle, Tarım Bakanlığımız
üçer aylık periyotlarla bu desteklerin de
artırılmasını sağlayarak piyasada dengenin
oluşmasını sağlıyor. Bu bakımdan, elbette bu et
fiyatlarının ve piyasa şartlarının takip edilmesi çok
önemli. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığımız bu takibi en hassas şekilde yapıyor
ve sektörün gelişimiyle ilgili hem üretici ayağıyla hem de
tüketicinin kaliteli, verimli üretim neticesinde ortaya çıkan ürünü
sağlıklı bir şekilde tüketmesi için ve rakamların da
tüketicinin istifade edebileceği, alabileceği şekilde
regülasyonu noktasında Et ve Süt Kurumu vasıtasıyla mutlaka
konuyu hassas bir şekilde takip ediyor.
Bu yönüyle, araştırma önergesi önemli bir
konuya temas etmekle beraber Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığımızın konuyu hassasiyetle takip ettiğini
görüyoruz. Şu an için bu araştırma önergesinin çok gerekli
olmadığını düşünüyoruz ve aleyhinde söz
almış bulunuyorum.
Tabii, 2003 yılı sonrasında
tarım ve hayvancılık sektöründe büyük bir değişim
yaşandı; Tarım Strateji Belgesi hazırlandı ve
tarım sektörü içerisinde hayvancılık sektörü en önemli sektör
olarak değerlendirildi. Tarım Kanunu çıkarıldı,
tarımsal üretimde özellikle hayvancılığın
gelişmesi ve ayrıcalıklı destekleme bütçesi düzenlendi.
Tarım politikalarının temel dayanağı olarak sektöre
önemli bir güç kaynağı oluşturuldu. Üretimi talebe göre
planlamak, ürün kalitesini iyileştirmek adına 5200 sayılı
Tarımsal Üretici Birlikleri Yasası çıkarıldı ve
gıda ve yem güvenilirliğinin halk sağlığı
açısından, bitki ve hayvan sağlığı ve hayvan
ıslahı konularında da teşkilatlanma konusunda ve
Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez
Birliği ve diğer birlikler vasıtasıyla kayıt sistemi
geliştirildi.
Ben, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının konuyu hassasiyetle takip ettiğini
düşünüyor ve önergenin aleyhinde olduğumu ifade ediyorum.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erdem.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
sayın konuşmacı konuşması sırasında 2002
yılında 57nci Hükûmetin tarımsal destekleriyle bazı
dönemlerin mukayesesini bize ait olmayan bir görüş ve isnatla ifade
etmiştir ve bu mukayeseleri konuşması süresince de devam
ettirmiştir. Ve ayrıca bizim konuşmacımız Sayın
Mevlüt Karakayanın şahsına da yönelik yani hangi marketten alışveriş
yaptığına yönelik
BAŞKAN Lüks marketlerden.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Evet. Hem grubumuz adına
hem de şahsa sataşmaktan dolayı söz istiyoruz efendim.
BAŞKAN Şimdi, 69uncu maddeye göre
sataşmadan dolayı Sayın Karakayaya söz veriyorum.
Buyurun Sayın Karakaya. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz iki dakikadır.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adana
Milletvekili Mevlüt Karakayanın, Aydın Milletvekili Mehmet Erdemin
MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına ve Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın milletvekili, konuşmamın
içeriğinin et fiyatlarıyla, et üretimiyle alakası
olmadığını ifade ettiler. Yani öncelikle şunu ifade
edeyim ki bir iktidar partisi milletvekilinin ülke gerçeklerinden ne kadar uzak
olduğunun örneğini burada sergilemiş oldu. Çünkü, bu memlekette
üretilen arpanın yani hububatın yüzde 90ı aşağı
yukarı yem sanayinde tüketilir. Hatta buğdayın yüzde 15lere
varır; üretilen buğdayın yüzde 15i yine yem sanayisinin girdisi
olarak üretilir. Mısırın ise aşağı yukarı
tamamına yakını yem sanayisinde kullanılır. Onun için
hububat üretimiyle çok alakalıdır.
Bakın, en son katıldığım
bir kongrede şu vardı: Tüketici et fiyatından şikâyet
ediyordu, besici yem fiyatından şikâyet ediyordu, yemci hububat
fiyatlarının yüksekliğinden.
Tabii, zaman çok kısa. Ben köylü
çocuğuyum, köyüm de Ankaranın hemen dibinde. Dolayısıyla,
eti öyle lüks marketlerden falan aldığım da yok, lüks marketleri
de bilmiyorum. Lüks alışveriş merkezlerini maalesef bu ülke
sizin döneminizde tanıdı. Yani, lüks alışveriş
merkezlerinden alışveriş yapan birisi
olmadığımı ifade etmek istiyorum.
Şunu da söyleyeyim: Toprak Mahsulleri Ofisi
Genel Müdürlüğüm sırasında aslında tarım ürünleri
müdahale kurumuyla ilgili çalışmaların tamamını
bitirmiştim, bu çalışmalar hazırdı. Mutlaka bir
tarım ürünleri müdahale kurumunun Avrupa Birliğindekilere benzer bir
şekilde kurulması ve oluşturulması gerekiyor.
Ben, bu vesileyle tekrar söz verdiğiniz için
teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Karakaya.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun,
17/2/2016 tarih ve 1220 sayıyla Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya ve
arkadaşları tarafından, hayvancılık sektöründeki temel
sorunların çözülmesi, kırmızı et üretimi ile tüketimi
arasındaki açığın kapatılması, et
ithalatının önlenmesi, et fiyatlarındaki dalgalanmaların
önüne geçilmesi, piyasa regülasyonunun takibinin yapılması ve
spekülatif hareketlerin engellenmesi için hangi tedbirlerin
alınacağı hususlarının belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
17 Şubat 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Önerinin lehinde Okan
Gaytancıoğlu, Edirne Milletvekili.
Süreniz on dakikadır Sayın
Gaytancıoğlu, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi
Hareket Partisinin kırmızı et fiyatlarındaki
artışla ilgili vermiş olduğu araştırma
önergesinin lehinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bakın, bu elimde
gösterdiğim Tarım Kanunu 2006 yılında
çıkarılmış ve özellikle 21inci maddesinde şunu der:
Bütçede tarıma ayrılan kaynak gayrisafi millî hasılanın
yüzde 1inden az olamaz.
Ben tarım politikasında doçentim,
bir bilim adamıyım. Derslerde de bunu anlatırız, tarım
çok önemlidir, mutlaka desteklenmesi gerekmektedir, devlet eliyle destek
yapılması gerekmektedir. AKP, yıllardır hukuku
tanımadığı için, hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin
hukukunu çok önemsediği için bu yasaya uymamıştır. Bu
kaynağın sürekli yarısını vererek Türk
tarımında biz bugün et fiyatlarını konuşuyoruz,
yarın süt fiyatlarındaki düşüşü konuşuruz, öbür gün
ayçiçeği fiyatlarının düşüşünü, Türkiyenin neden
ithalatçı olduğunu sürekli konuşuruz çünkü siz artık
tarımı yönetemiyorsunuz.
Bu hesapla bir hesap yapalım. Gayrisafi millî
hasılamızın 800 milyar dolar olduğunu resmî rakamlar bize
aşağı yukarı söylüyor. Bunun yüzde 1i 8 milyar dolar eder,
dolar da 3 lira olduğuna göre yaklaşık 24 milyar lirayı siz
ayırmak zorundasınız. Az önce AKPli hatip söyledi, dedi ki: 10
milyar 700 milyon. Demek ki yarısını bile
ayırmamışsınız. Akşam Tarım
Bakanlığının bütçesinde de konuşma yaptık,
rakamlar çok güzel sunuluyor bize, cari fiyatlardaki artışlar sürekli
söyleniyor ama beyler, Türkiyede enflasyon artıyor, nüfus artıyor.
Dünyada da gıda fiyatları nedense düşüyor ama neden Türkiyede
et fiyatları artıyor, süt fiyatları düşüyor, KDVyi
sıfırlamanıza rağmen yem fiyatları yükseliyor? Avrupa
Birliği ülkelerinde -az önce Makedonyadan bile bana mesaj geldi- kilosu 3
euro, bizde neden 15 euro? Bunları burada konuşmamız gerekir.
AKP Türkiye
tarımını günübirlik politikalarla yönetiyor. Eline
almış ithalat silahını, Bakanlar Kurulunda
imzalatmış, diyor ki: Bakın, kıyma 28 lira,
kuşbaşı et 32 lira olmazsa et ithal ederim. Ya, böyle bir
şey yok; olmuyor fiyatlar, olmuyor, bir türlü tutturamıyorsunuz.
Fiyatlarda tavan yaparak değil, bir müdahale kurumunuz var mı? Yok.
Nasıl piyasayı denetleyeceksiniz? Arkanıza 10-15 kişi,
dernek, toplum kuruluşu alarak Ben onlara söyledim bak, fiyatlar
şurada olacak.la olmaz bu iş. İthalat çözüm olmadı bugüne
kadar. Çözüm olsaydı ithalatın başladığı
yıllarda kıyma 18,5 liraydı, şu gün 40 lira. Demek ki
ithalat yaptınız
Bakın, ne kadar ithalat
yaptı AKP döneminde Türkiye? Son beş yılda 1,5 milyon
büyükbaş hayvan, 2,3 milyon küçükbaş hayvan getirdiniz; 212 bin ton
kırmızı et ithal ettiniz, bunun karşılığında
4 milyar dolara yakın para ödediniz ama yine ithalatı
konuşuyoruz. Niye üretimi konuşmuyoruz? Pahalı
kırmızı etin sebebi tamamen arzın yetersizliğidir.
Az önce, hatip, hayvan
sayısının arttığından bahsetti. Bu dönemde AKP
koyun sayısını da azaltmıştır, keçi
sayısını da azaltmıştır, manda
sayısını da azaltmıştır. Keçi düşmanı
bir AKP vardır, et düşmanı bir AKP vardır. Bunlar belki
rakamlarla yükselmiş görünmektedir ama ben de söyleyeyim şimdi size,
bakın, 2009da 413 bin ton
kırmızı et üretimi varken -TÜİK verisidir bu- nasıl
oluyor birdenbire bir yılda 2 katına çıkıyor? Biz, tabii,
bunları o zaman -bilim adamıyken- eleştiriyorduk, bize verilen
cevap şu: Hesaplama yöntemi değiştirildi, bundan dolayı 2
katına çıktı.
Ya, böyle bir mantık
olabilir mi? Bu mantık Türkiyeyi bir yere götürmez arkadaşlar. Bunun
çözümü dünyada her yerde aynıdır; destekleme, destekleme, destekleme.
Parayı vereceksiniz, çiftçiyi yoksulluktan kurtaracaksınız,
çiftçiyi göç etmekten kurtaracaksınız, İstanbulu 16 milyon
nüfusa ulaştırmaktan kurtaracaksınız, Anadoluyu
boşaltmayacaksınız. İstatistiklerle oynayarak bunu böyle
yapmayın.
Meralara
bakacaksınız, meraları gübreleyeceksiniz, meraları yirmi
yıllık ot parası karşılığında
kiralamayacaksınız. Bir de diyorsunuz ki
atadığınız il müdürleri aracılığıyla
Arkadaş, bu mera
Köyün merasını köylüye satmaya
çalışıyorsunuz, yirmi yıllık ot parası
karşılığına kiralamaya çalışıyorsunuz,
Eğer olmazsa yandaki köy alsın. diyorsunuz. Ya arkadaşlar,
köylüde para mı var? Millî gelirin üçte 1i oranında çiftçinin geliri
var. Sizin verdiğiniz rakamlarla söyleyeyim: Millî gelir 10 bin
doların altında, çiftçinin geliri 3.500 doların altına
düştü, bunları görmek zorundayız.
Evet, istatistiklerle
oynuyorsunuz dedim ve şunu da söyleyelim: Eğer Avrupa Birliği
standartlarında et tüketebilsek bizim 4,5-5 milyon ton daha açığımız
olur. Bunun için de sağlıklı, bilimsel temele dayalı bir
tarım politikanızın olması lazım. Günübirlik
politikalarla yürütemezsiniz.
Ben de şimdi
rakamları söyleyeyim. Marketten alışveriş yapmıyorum,
Edirnede bir kasabım var ama kasabım korkudan ismini vermiyor,
Aman, beni kapatır bunlar. diyor çünkü öyle bir korku toplumu
yarattınız ki herkes sizden korkuyor. Bakın, karkas et 24
liradan, kıyma 38 liradan, kuşbaşı et 40 liradan
satılıyor. İsterseniz ayrıntılarını da
vereyim: Kemiğin firesi yüzde 18, kıkırdak, sinir, lif firesi
yüzde 5, etti mi 28,5 lira. Stopajı yüzde 1, KDVsi yüzde 8, işletme
gideri ve bunun kârıyla birlikte 38 lirayı buluyoruz işte.
Ne demiş bir de esnaf
bakın? Küçük esnaf masada değil kasada hesap görür. Yani
esnafı bitirdiniz, çiftçiyi bitirdiniz, ondan sonra ithalatçıyla
uğraşıyorsunuz.
Bakın, birileri
şunu söylediler -akşam da konuşma yaptık Plan Bütçede,
yemde ve gübrede KDVyi sıfırladınız, yemdeki fiyatlar
korkunç düzeyde arttı, gübredeki fiyatlar korkunç düzeyde arttı- ve
dediler ki -güzel bir kitapçık bastırılmış- 390 bin
üreticiye 9,3 milyar lira
Yani vergilerden topladığınız
parayı sıfır faizli kredi olarak verdiniz; küçük üreticiler
bundan yararlanamadı, büyükler büyük çiftlikler yaptı. Peki, faizsiz
krediler nereye gitti?
Bakın, bizde her
şey belgeli. İşte, bu bir çiftlik ama çiftliğin
tabelası yerde. Bu da çiftliğin içindeki süt kazanı. Evet, bu da
çiftliğin kendisi. Bin tane hayvan vardı sözde burada, şimdi
sıfır. Nerede? Çünkü iflas etmiş, 9,3 milyar liralar işte
buralara gitmiş, Türkiye'nin kaynakları yanlış
politikalarla heba edilmiş.
Küçük üreticiye niye destek vermiyorsunuz? Küçük
üreticiyi niye korumuyorsunuz da hep yandaşları korumaya
çalışıyorsunuz, hep sizden yana olanları koruyorsunuz?
Neden onların çiftliklerine destek veriyorsunuz da küçükleri
korumuyorsunuz? Ette ve sütte bir dengeyi kuramadınız.
Kuramadığınız sürece biz bu konuları
tartışmaya devam ederiz. Türkiye tarımı ithalatçıdır,
bunu kabul edin. Rakamlarla oynayarak, bize gıda maddeleri ihracatını
göstererek rakamlarla konuşmayın. Ham madde ithalatına
bakalım. Gıda maddesinde ihracatçıyız, çok güzel bir
şey. Demek ki sanayimiz çalışıyor ama sanayimiz ham maddeyi
Rusyadan alıyor, Ukraynadan alıyor, Amerikadan alıyor.
Yazık değil mi Arjantin çiftçisini desteklemek? Yazık değil
mi Türk çiftçisi dururken Ukrayna çiftçisine destek vermek?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ta Fransadan şövalye
nişanı aldılar.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) Slovenya.
Üretemeyen bir Türkiye tarımı
yarattınız, kırsalı boşalttınız.
Kırsalı boşalttığınız bir Türkiye
tarımı var. 50 milyon dönüm alan şu anda boş, ekilmiyor.
Toprak satışları arttı. Ben Edirneliyim arkadaşlar,
Edirnede dünya kadar toprak el değiştirdi. Haciz, faiz
kıskacı altında çiftçi üretim yapamıyor.
Ama merak etmeyin sevgili çiftçi kardeşlerim ve
sevgili milletvekilleri, yakın bir gelecekte Cumhuriyet Halk Partisi
iktidarıyla karşılaşacaksınız.
HİLMİ BİLGİN (Sivas) Ne zaman?
Ne zaman olacak o?
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Oo, rüyanda
göremezsin. Rüya çok güzel.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) Cumhuriyet Halk
Partisi iktidarında üreten bir Türkiye gelecek, hakça bölüşen
insanlar olacak, hakça bölüşen çiftçiler. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla)
Gece rüyanda mı gördün iktidarınızı?
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Rüyası
bile çok güzel.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) Biz çiftçiyi
efendi olarak görüyoruz, sizin gibi Ananı da al git. demiyoruz çiftçiye.
Bizim için çiftçiler başımızın tacıdır. Bu
nedenle araştırma önergesine destek verilmesini ve bu sorunların
masaya yatırılmasını Cumhuriyet Halk Partisi olarak
istiyoruz.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Gaytancıoğlu.
Önerinin aleyhinde Gökcen
Özdoğan Enç, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Özdoğan Enç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; öncelikle, konuşmama
başlamadan önce güneydoğuda terörle mücadele eden güvenlik
güçlerimize, polisimize, askerimize başarı diliyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Şamil yolladı
mı kardeşini güneydoğuya? Spor müdürü yaptı kardeşini.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Devamla) Şehit olan
kardeşlerimize de Allahtan rahmet diliyorum. Dualarımız
onlarla. Onlar bu ülkenin bölünmez bütünlüğü için, üniter
yapının devamı için mücadele ediyorlar.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Cumhurbaşkanı duymasın!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Devamla) MHPnin
vermiş olduğu grup önerisiyle ilgili olarak detay
açıklamaları Aydın Milletvekilimiz Sayın Mehmet Erdem Bey
yaptı. Meclis gündemimizin yoğunluğu nedeniyle 117 sıra
sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu
Tasarısının görüşmelerini yapmak için Milliyetçi Hareket
Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyorum.
Bu arada, Aydın Milletvekilimiz Mehmet Erdem
Bey, Cumhuriyet Halk Partili konuşmacının konuşması
devam ederken bir not iletti, onu da buradan ifade etmek istiyorum. Cumhuriyet
Halk Partili Aydın Büyükşehir Belediye
Başkanlığına bağlı ilçelerde kendileri et
satışını gerçekleştiriyorlarmış. Burada
kıymanın fiyatı 28 TL. Et ve Süt Kurumunda da, devlete ait bir
kurumda da kıymanın fiyatı 25 TL.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Et ve Süt Kurumu o Gökcen
Hanım. Karkası kaç liradan alıyormuş onu da söyleyin
bakayım, madem çıktınız.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Et ve Süt Kurumu
nerede var?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Devamla) Et ve Süt
Kurumunda var, her yerde var bu. Gidip alabilirsiniz dışarıdan
25 TLye.
Şunu ifade etmek istiyorum: Yani, buradaki
fiyatları
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Karkası kaça
alıyor Et ve Süt Kurumu, onu da bir söyleyin.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Devamla) Haydar Bey,
sataşmayalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sataşmıyorum
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Devamla) - Buradaki
fiyatları dengelemek için Et ve Süt Kurumumuzun da piyasaya bir etkisi
vardır, bunu da bilgilerinize sunuyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yüzde 5 Gökcen Hanım,
yüzde 5. Kalk git, Komisyon Başkanı orada, söylesin istersen.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Devamla) Yüzde 5 ya da
10. Sonuç olarak kıymayı 25 TLye de gidip alabiliyorsunuz.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Özdoğan Enç.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, öncelikle, kürsüde
hatipler konuşurken en çok laf atan milletvekillerinden bir tanesi olan
değerli Antalya Milletvekilimizin grubu adına elde etmiş
olduğu on dakikalık konuşma imkânının sekiz
dakikasını kullanmaması gerçekten manidar.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sataşmadan
söz istiyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Normalde o kadar istekliyken kürsü kendisinde olduğunda sadece iki dakika
kullandı. O iki dakikada da partisinin politikalarını savunmak
için çok imkânı varken onların yerine Cumhuriyet Halk Partisinin
sayın konuşmacısının söylemediği bir söz
üzerinden bir cevap verdi. O konuda Sayın Gaytancıoğlunun bir
açıklama yapması gerekiyor izin verirseniz.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Gaytancıoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
69uncu madde çerçevesinde
size iki dakika süreyle söz veriyorum, lütfen yeni bir sataşmaya meydan
vermeyiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Ne dedi yahu?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Yahu hiçbir şey söylemedim, o kadar hassas kullandım ki
cümleleri.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Antalya Milletvekili Gökcen
Özdoğan Ençin MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
OKAN GAYTANCIOĞLU
(Edirne) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
O kadar ucuz fiyata et varsa
bütün halkımız alsın isteriz ama o Et ve Süt Kurumunun bayileri,
şubeleri, dükkânları nerede? Edirnede yok, hiçbir yerde yok.
İstanbulda nerede? Onları bir yere yazsınlar, görelim; yeter ki
olsun.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Var, var, İstanbulda var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yüzde
5 etkisi Et ve Süt Kurumunun.
OKAN GAYTANCIOĞLU
(Devamla) Evet, yüzde 5 pazar payı bile yok.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Fatih Darüşşafaka Caddesinde var, Vedat Albayrak sahibi.
OKAN GAYTANCIOĞLU
(Devamla) Bakın, bunun çözümü tektir: Bilimsel bir tarım
politikası, tutarlı bir tarım politikası, hükûmetlere göre
değişmeyen bir tarım politikası. Çiftçiyi efendi görmek
zorundasınız.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Görüyoruz.
OKAN GAYTANCIOĞLU
(Devamla) O üreticidir, alın terinin
karşılığını vermek zorundasınız.
Fiyatlarla oynayarak bu işler olmaz. Verdiğiniz desteğin de
arkasında durmanız lazım. Verdiğiniz destekle Şöyle
geziyorlar, böyle geziyorlar. değil; o üretiyor, doğal
koşullara bağlı üretiyor, sıcağın altında
üretiyor, yeri geliyor soğuk oluyor. Bu nedenle, küçük üreticileri çok
önemsiyoruz. Küçük üreticiler, hayvancılık yapan işletmeler çok
önemlidir. Her birine isim takıyor, diyor ki: Kızım Zeynep,
bana süt ver. O da diyor ki: Nasıl süt vereyim, yemi ne kadar az
veriyorsun, ben sana nasıl süt vereyim?
Bakın, bu kadar
kısarak, yeme bu kadar zam yaparak, her şeyi serbest piyasa
ekonomisine terk ederek olmaz. Desteği vereceksiniz. Ben size desteğin
kaynağını da söylüyorum: Sarayın
ışıklarını biraz kısın çiftçiye verin,
bakalım ne oluyor? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Gaytancıoğlu.
NİHAT ÖZTÜRK
(Muğla) Bırak Allah aşkına ya.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Ona hikâye. diyorlar, hikâye, sen kıs.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Şimdi, saraya niye bağlıyor?
MEVLÜT KARAKAYA (Adana)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Karakaya.
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Sayın Başkan,
Adalet ve Kalkınma Partisi konuşmacısı önergemin mahiyetini
çarpıtmıştır. Önergemin mahiyeti bir denge içerisinde et
üretimi, et üretimiyle bağlantılı olarak hayvancılık
sorunlarının araştırılması ve sonuçta da bunun et
fiyatlarına yansımasıyla alakalıdır. Olayı son
derece basit bir şekilde şu anki et fiyatlarının
aşağı çekilmesi ya da Et Balık Kurumu gibi bazı
kurumların da ucuz fiyatlardan sattığını söyleyerek,
yani burada üreticiyi dikkate almayan, hayvancılığı dikkate
almayan bir yaklaşım içerisinde ya da o şekilde bir önerge
verdiğimiz biçimde bir algı oluşturmaya
çalışmıştır. Bu konuyla ilgili, bu çarpıtmayla
ilgili izin verirseniz bir değerlendirme yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Karakaya.
Size 69uncu madde çerçevesinde iki dakika süreyle
söz veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.
3.- Adana
Milletvekili Mevlüt Karakayanın, Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan
Ençin MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz önergede et
fiyatlarının yüksekliği, ekmek fiyatlarının
yüksekliği, süt fiyatlarının düşüklüğünü konu
aldık. Ancak bunları sadece bir fiyat yüksekliği ya da düşüklüğü
olarak değil, bunların sebepleriyle birlikte Türk
hayvancılık sektöründe yaşanan sorunlar üzerinde durduk.
Üreten bir kesim var, özellikle de vurguyu üretime
ve üreten kesime yaptık. Üretimi desteklemediğiniz sürece tüketimi,
tüketeni destekleyemeyeceğimizi ifade ettik, bunun bir zihniyet meselesi
olduğunu söyledik. Aslında tarıma, üreten kesime verilen destek
78 milyon tüketicinin gıdasına verilen bir destektir, bunu anlatmaya
çalıştık. Maalesef son yıllarda Adalet ve Kalkınma
Partisi klasiği ithalle bu işleri çözmeye çalıştı.
Girdi maliyetlerine bakın. Bugün çiftçinin
tükettiği mazota baktığınızda mazotun yarıdan
fazlasını vergi olarak ödediğini hepiniz biliyorsunuz. Girdi
maliyetleri tarımsal üretimde ürün maliyetlerinin önemli bir
kısmını oluşturmuştur. Vergi maliyetleri, kamu yükü
maliyetleri üretimin önemli bir kısmını oluşturmuştur.
Üretimi desteklemeden, üretim maliyetini düşürmeden, üretimi
artırmadan tüketilen ürünün fiyatını düşürmek de mümkün
değildir. Bu yanlış ve hataları dile getirdim ve
bunların araştırılması için böyle bir önerge verdik.
Maalesef, bundan yine kaçtınız ve Türk milleti de
ekranlarının başından bunların hepsini izledi.
Çok teşekkür ediyor, saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Karakaya.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Özdoğan Enç, sizi
dinliyorum.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Efendim, az
evvel Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Özgür Bey,
konuşmamda süremin iki dakikasını kullanıp sekiz
dakikasını kullanmadığımı, Hükûmetimizin politikalarını
anlatacak durumumuzun olmadığını ifade ederek
şahsıma sataşmada bulunmuştur. Söz istiyorum. (CHP
sıralarından verin sesleri)
MELİKE BASMACI (Denizli) Verin, verin, ne
olur verin.
BAŞKAN Gerekçenizin ikinci bölümü nedeniyle
size söz veriyorum. Belki daha farklı bir gerekçeniz olabilirdi, çok laf
atan milletvekili diyerek belki size sataşmış olabilirdi. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yok, o bir hakikat efendim, o
bir hakikat.
BAŞKAN Buyurun efendim.
4.- Antalya
Milletvekili Gökcen Özdoğan Ençin, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; az konuşmamla ilgili, ben
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekiline katılmıyorum. Grup
önerisinde Mehmet Bey zaten gerekli açıklamaları yaptı. Burada
süreyi az kullanmamın nedeni bir an önce, milletin beklediği
yasaları buradan geçirmek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Yani sizler gibi
saatlerce boş boş konuşarak milletin zamanından çalmamak
için süreyi az kullanma gereği duydum. (CHP, HDP ve MHP
sıralarından gürültüler)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Herkese sataşma var.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Devamla) - Sayın
milletvekilleri, ayrıca, her şeyi ama her şeyi Sayın
Cumhurbaşkanımıza bağlamanıza da gerçekten anlam
veremiyorum. Et fiyatları ile Sayın
Cumhurbaşkanımızın, Külliyenin ne alakası var?
Sıkıştığınız her yerde Sayın
Cumhurbaşkanımıza saldırıyorsunuz, 1 Kasımda da
saldırdınız, bu millet size cevabını 1 Kasımda da
verdi. Siz saldırmaya devam edin, biz iktidar olmaya devam edeceğiz.
Teşekkürler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Özdoğan Enç.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özgür Özelin bir söz
talebi var.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, biraz önce Antalya
Milletvekilimiz, Sizin gibi boş boş konuşmuyoruz. diyerek
bizim boş boş konuştuğumuzu söyledi, grubumuz adına
cevap hakkını Sayın Haydar Akar kullanacak efendim.
BAŞKAN Sayın Haydar Akar, 69uncu madde
çerçevesinde size iki dakika süreyle söz veriyorum. İnanıyorum ki
Haydar Akar düşüncelerini yeni bir sataşmaya meydan vermeyecek
şekilde ifade edecektir.
Buyurunuz.
5.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın, Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan
Ençin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Gerçekten önemli bir şeyi konuşuyoruz; et
fiyatlarını, gıda fiyatlarını ve Türkiye'de
tarımın geldiği noktayı konuşuyoruz. Aslında,
Hükûmetin bir temsilcisi olarak buraya çıktığında, on dakikalık
süreyi verimli kullanıp, on dört yıllık veya on üç
yıllık AKP hükûmetleri döneminde Türkiye'nin tarımını
nereye getirdiğini anlatması gerekiyordu. Aslında
konuşmacı, arkadaşımız buraya
çıktığında, Et ve Süt Kurumunun da ne demek olduğunu
çok bilmiyordu, piyasaya etkisinin de ne demek olduğunu bilmiyordu.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Siz her
şeyi çok biliyorsunuz!
HAYDAR AKAR (Devamla) Benim tavsiyem, bu kurulda
nasıl kanunları dinlemiyorsunuz, çıkan yasaları
bilmiyorsunuz, sadece koşarak gelip, burada el kaldırarak oy
kullanıyorsunuz; size tavsiyem burada oturmanız, burada çıkan yasaları,
kanunları dinlemeniz ve öğrenmeniz, birinci tavsiyem bu. (CHP
sıralarından alkışlar)
İkinci tavsiyem, biliyor musunuz iktidara
geldiğinizde Türkiye'de ortalama 10 mandanın bugün geldiği
sayı 1e düşmüştür. Biliyor musunuz bunu?
Türkiye'de koyun sayısı
düşmüştür, büyükbaş hayvan sayısı düşmüştür,
hem de Türkiye nüfusu yüzde 40 artarken, yüzde 50ler civarındaki hayvan
üretimi düşmüştür.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) 18,5 milyon tosun
nerede?
HAYDAR AKAR (Devamla) Türkiye'de üretimi artan tek
bir şey var, ne biliyor musunuz? Özellikle de öğrenmenizi istiyorum,
mısır üretimi Türkiye'de artmıştır arkadaşlar.
Niye artmıştır biliyor musunuz mısır üretimi? Merak
eden var mı içinizde? Fruktoz ve glikoz üretimi nedeniyle Avrupanın
yüzde 2 kota kullandığı, dünyanın yüzde 2 kota
kullandığı, ama Türkiye'nin şeker kotasının,
pancar kotasının yüzde 10unu kullandırttığı, her
yıl Bakanlar Kurulu önerisiyle, ihtiyaç olmadığı hâlde
yüzde 50 artırılan glikoz ve fruktoz üretimi için bu mısır
üretimi artmıştır.
Çocuklarınız zehirleniyor Gökçen
Hanım, çocuklarınız, size sataşıyorum. Bunları
durdurun, bunları bilin, bunları öğrenin ve Türk
vatandaşı için, çiftçisi için, yoksulu için, işsizi için, bütün
vatandaşlarımız için acil çıkarılması gereken
kanunları hep birlikte çıkaralım diyor, saygılar sunuyorum
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akar.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ama
anlatamıyorsunuz bunları!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sen kahveleri gezip
anlatıyorsun ya.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) 1 Kasımda gene
anlatamadınız.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, aynı gerekçeyle
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın hatip Genel Kurulda görüşülen önergeleri kastederek ve bütün
muhalefeti işaret ederek
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) 1 Kasımda
anlatamadınız. 1 Kasımda netice ortada, yüzde 49,5,
sandığa gömüldünüz. On seçimdir kaybediyorsunuz ya. Bu kadar net bir
şey. Sonuç ortada.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, rica
ediyorum, Sayın Baluken bir şey söylüyor, onu duyabilmem, değerlendirebilmem
için sizi sükûnete davet ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, görüşülen grup önerileri üzerine bir
değerlendirme yaptığı sırada bütün muhalefeti
kastederek Biz sizin gibi boş boş konuşmuyoruz. demek suretiyle
partimize sataşmada bulunmuştur.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Hayır, muhalefet
demedi siz dedi, onları kastediyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Siz dedi, dedi.
BAŞKAN Sayın Akçay, sizi dinleyim
efendim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, yine
AKP adına konuşan sayın konuşmacı verilen bu grup
önerileriyle ilgili olarak ve bahusus Milliyetçi Hareket Partisinin şimdi
görüşülmekte olan grup önerisine zamandan çalma olarak açık ve
ağır bir sataşmada bulunmuştur. O nedenle biz de
sataşmadan dolayı söz istiyoruz.
BAŞKAN Peki.
Sayın Baluken, buyurun.
Size iki dakika süre söz veriyorum. Lütfen yeni bir
sataşmaya meydan vermeyiniz.
6.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Antalya Milletvekili Gökcen
Özdoğan Ençin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekili, milletvekilliğini
sadece bu koltuklarda oturup kürsüde konuşma yapan hatibin
insicamını bozan sataşma olarak değerlendirmemiş
olsaydı, zahmet edip İç Tüzüke ve milletvekilinin görevinin ne
olduğuna bir baksaydı bu talihsiz konuşmayı yapmazdı.
Parlamenter demokrasilerde iktidarın ve muhalefetin görevleri
tanımlanmıştır. İktidar halktan aldığı
yetkiyle hizmet götürür, muhalefet ise halktan aldığı yetkiyle
hizmet götürmesi gereken iktidarı denetler. Burada verilen grup önerileri,
yapılan konuşmalar, komisyon çalışmaları,
bunların tamamı denetim görevinin bir parçasıdır. Siz tabii
bunları bilmediğiniz için, milletvekilliğini oradan sadece
buraya laf atma olarak bildiğiniz için yüzde 51lik bir iradeyi temsil
eden insanların yaptığı faaliyeti boş boş
konuşma olarak değerlendiriyorsunuz. Yaptığınız
yorum boş bir yorumdur. Tabii ki rahatsız olacağınız
her şeyi denetim görevi adına burada ifade etmeye devam edeceğiz.
Et fiyatları, gıda fiyatları,
tarım sorunları, çiftçinin, köylünün yaşadığı sorunlar
sizi ilgilendirmiyor olabilir, siz iktidar nimetleriyle kendinizden geçmiş
olabilirsiniz ama biz, oy aldığımız halka karşı
bunların tamamını sorgulamak zorundayız, milyon
dolarlık sarayların hesabını sormak zorundayız, orada
su içilen bir kadehin parasının asgari ücretli bir işçinin bir
aylık maaşına denk gelmesini sormak zorundayız. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Niye yalan
söylüyorsun kardeşim? Ver o zaman belgelerini ya!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bugüne kadar
sorduk, bundan sonra da aynı şekilde sormaya devam edeceğiz.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Sen yalan
söylüyorsun kardeşim. Hayret bir şey ya!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Biz her
sorduğumuzda da muhalefet görevimizi yapmış olacağız.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Bu, sorgulamak
değil Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Siz bu
tutumunuzu burada sergilediğiniz sürece de boş boş konuşan
bir pozisyonda olacaksınız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
Biraz önce Sayın Akçayın
yaptığı açıklamalar, ortaya koyduğu gerekçeler
çerçevesinde Sayın Karakayaya 69uncu madde çerçevesinde söz veriyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Daha sonra sizi dinleyeceğim
Sayın Bostancı.
Buyurun Sayın Karakaya. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz iki dakikadır.
Lütfen, düşüncelerinizi bir sataşmaya
meydan vermeyecek şekilde ifade ediniz Sayın Karakaya.
7.- Adana
Milletvekili Mevlüt Karakayanın, Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan
Ençin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii, üzüntüyle,
teessüfle karşıladım. Milletvekilinin buradaki asli
görevlerinden, işlevlerinden bir tanesi de denetim görevi. Bu denetim
görevi de burada belli araçlarla yapılmakta, Meclis
araştırması önergesi de bunların en önemlilerinden bir
tanesi. Bu maksatla, şu anda hem üretici hem de tüketici kesimlerde yaşanan,
en temel gıda maddeleriyle ilgili, onlardaki fiyat
artışıyla ilgili bir konuyu gündeme getirdik. Maalesef, Adalet
ve Kalkınma Partisi temsilcisi bunları çok küçümsedi ve bunları
boş şeyler olarak gördü. Ben bunu Türk milletine buradan şikâyet
ediyorum. Bu denetim görevimizin bir şekilde aşağılanarak
engellenmeye çalışılmasını da şiddetle buradan,
milletin kürsüsünden kınıyorum.
Yine ifade ediyorum: Bunlar bir politikadır.
Bugüne kadar uyguladığınız yanlış
politikaların sonuçlarını konuşuyoruz. Tarım ürünleri
müdahale kurumu oluşturmadan Avrupa Birliğindekine benzer
Her zaman
Avrupayı örnek alıyorsunuz; buyurun, çalışmaları
yapılmış, Toprak Mahsulleri Ofisinin müdahale kurumu hâline
dönüştürülmesi ortada. Bunları bir an önce gerçekleştirin, bu
sorunlar üzerinde durulsun.
Mazotun üzerindeki KDVyi kaldırın. Çiftçi
vergi ödemiyor
Bu kesimi önemsemiyorsunuz, onların sorunlarının
buradan dahi konuşulmasına tahammülünüz yok ama şunu bilin ki
çiftçi, tarımsal faaliyetlerde 3,5 milyar mazot için verdiğiniz
destekten daha fazla vergi ödemektedir.
Tekrar çok teşekkür ediyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Karakaya.
Sayın Bostancı, sizi dinliyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Sayın Baluken burada yapmış olduğu
konuşmada, iktidar nimetiyle sarhoş olduğumuzu söylemiştir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sarhoş değil de kendinden geçme
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bu açık
bir sataşmadır. 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Size de iki dakika süreyle söz veriyorum.
8.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; milletvekilliğinin
nasıl olması ve nasıl konuşması gerektiğine
ilişkin sataşmadan söz alıp mukabilinde sataşmada bulunma
kabiliyeti bu olsa gerek Sayın Baluken. Dolayısıyla, eğer
bir itirazımız var ise konuşmaya, üsluba, anlatıma
ilişkin, itiraz ettiğimiz hususu kendimizin yapmaması aklın
gereğidir, önce bunu belirteyim.
İkincisi, tarihin en büyük yalanlarından
birisi, 1789 Fransız İhtilalinde halkı
kışkırtmak için Marie Antoinettee atfedilen Ekmek bulamıyorlarsa
pasta yesinler. Sarayda oturuyormuş hanımefendi, bunu söylemiş:
Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sarayda diye onu da
savunacaksın yani.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) Bu açık bir provokasyondur, ajitasyondur, halkı
kışkırtmak için kullanılan bir ifadedir. Aslında,
benzeri aynı şekilde burada yapılıyor. İçilen bir
bardak suyun asgari ücretten daha fazla olduğu
İnsaf!
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Kadeh, kadeh
Kadehi diyoruz, sen
anlamamışsın!
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) - Türkiyede suyun fiyatı da belli, ne kadar ettiği de
belli. Ama, sizin saray takıntınızın sebebi belli çünkü
saray, saray dediğiniz, o insanın varlığı, siyaseti,
yaklaşımı on dört yıldır bu ülkede istikrarın ve
milletin iradesinin zaferi olmuştur; derdiniz bu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Kıymetli
arkadaşlar, şu matematik hesabını da benim aklım bir
türlü almıyor: Yüzde 51 dedi. E, yüzde 51se niye bir araya gelip bir
parti olmuyorsunuz? Demek ki herkes ayrı ayrı parti. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Rakama gelince topla, siyasete
gelince ayrıl. Bu nasıl matematik?
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken, oylamaya geçtim.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun,
17/2/2016 tarih ve 1220 sayıyla Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya ve
arkadaşları tarafından, hayvancılık sektöründeki temel
sorunların çözülmesi, kırmızı et üretimi ile tüketimi
arasındaki açığın kapatılması, et
ithalatının önlenmesi, et fiyatlarındaki dalgalanmaların
önüne geçilmesi, piyasa regülasyonunun takibinin yapılması ve
spekülatif hareketlerin engellenmesi için hangi tedbirlerin
alınacağı hususlarının belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
17 Şubat 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.33
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.49
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR
(Elâzığ), Zihni AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 40ıncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun,
16/2/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, Türkiyenin başta Azez ve Cerablus olmak üzere Rojava ve
Suriye politikaları hakkında verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 17
Şubat 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
17/02/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 17/02/2016
Çarşamba günü, (bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisini İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Çağlar
Demirel
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
16 Şubat 2016 tarihinde Diyarbakır
Milletvekili Grup Başkan Vekili Çağlar Demirel ve Diyarbakır
Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından
verilen, 1069 sıra numaralı "Türkiye'nin başta Azez ve
Cerablus olmak üzere Rojava ve Suriye politikaları hakkında"
Türkiye Büyük Millet Meclisi Millet Meclisine verilmiş olan genel
görüşme açılmasına dair önergenin Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 17/02/2016
Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin lehinde ve aleyhinde olmak
üzere ikişer sayın milletvekiline söz vereceğim.
Önerinin lehinde Osman Baydemir, Şanlıurfa
Milletvekili.
Buyurun Sayın Baydemir. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, hepinizi
saygıyla, sevgiyle, hürmetle selamlıyorum.
Söze nereden başlanılır? Bu ülkenin
içerisinde bulunduğu bu kaotik atmosfer içerisinde, her gün
insanların toprağa düştüğü bir zeminde ülkenin
geleceğini konuşmak, ülkenin bu badireden çıkışı
için çaba sarf etmek ve bu çaba içerisinde bu çabanın partneri olması
gereken, bu çabanın öncüsü olması gereken Türkiye Büyük Millet
Meclisini harekete geçirmek, harekete geçirmenin çabasını ortaya
koymak
Sayın Başkan, bugün içerisinde
bulunduğumuz kaos atmosferinin en önemli nedenlerinden bir tanesi de Türk
dış siyasetidir. Dün Parlamentoda bu konuya dair bir gündem
konuşuldu. Doğrusunu ifade etmek gerekirse pozitif bir gelişme
olabilir mi umudu da Parlamentoda hasıl oldu ancak, maalesef, bir kez daha
Hükûmetin yaklaşımı, sayın bakanın
yaklaşımı ciddiyetten ve şu an yaşamış
olduğumuz sorunun devasalığından ve çözümünden olabildiğince
uzak olduğu için bugün bir kez daha bu konuyu Parlamentonun gündemine
getirme ihtiyacından hareketle bu konuşmayı grubum adına
yapıyorum.
Sayın Başkan, burası Türkiye Büyük
Millet Meclisi yani 78 milyon insanın iradesinin tecelli etmiş
olduğu mekân yani ortak çatı. Eğer biz bu mekânda bütün
gerçekleri bütün çıplaklığıyla konuşmazsak, konuşamazsak
nerede konuşacağız? Eğer bu mekân, bu mekanizma bu ülkenin
sorunlarını çözmeyecekse hangi erk, hangi mekanizma bu ülkenin
sorunlarını çözecek? Tam da bu noktada, gelin, bir kez daha
Parlamento oynaması gereken rolü oynasın, Parlamento yapması gereken
işi yapsın.
Doksan yıllık cumhuriyet tarihi boyunca
Türkiye'nin Kürt sorunu bağlamındaki iç siyaseti, Kürt sorununa
yaklaşım bağlamındaki iç siyaseti ve onun paradigması
Türkiye'nin dış siyasetinin paradigmasının alt yapısını
oluşturmuş ve âdeta bir pranga hâline dönüşmüştür ama
artık gerçekleri görmenin vakti gelmiştir. Orta Doğu
değişmiştir, artık eski Orta Doğuda değiliz biz.
Türkiye değişmiştir, artık eski Türkiyede değiliz ama
aynı zamanda dünya değişmiştir, artık eski dünyada
değiliz ve hiç şüpheniz olmasın, Kürtler
değişmiştir, artık eski Kürt toplumuyla karşı
karşıya değilsiniz. İşte, bütün bu realite içerisinden
yeni bir paradigma üretme ihtiyacıyla karşı karşıyayız.
Bu yeni paradigmanın özü, kökü Kürt düşmanlığından
vazgeçme paradigması olmak durumundadır, olmak zorundadır.
Bakın, Türk dış siyaseti,
dış ilişkileri on yıllar boyunca Tahran, Şam,
Bağdat eksenli Kürt halkının özgürlük talebi nasıl
bastırılır? üzerine kurgulandı. O şer hattı, o
şer ittifakı artık yok ama maalesef, yeni bir şer
hattı, yeni bir şer ittifakıyla Orta Doğu karşı
karşıya. O da bir yönüyle Sünni cephenin öncülüğüne soyunan,
emperyal güçleri eleştirip yeni bir emperyal sistem oturtmaya
çalışan, Türkiye'nin öncülüğünü yapmaya
çalıştığı Sünni hat ve şu anda tek destekçisi
Suudlar, diğer eksende de İranın öncülüğünü
yapmış olduğu Şii hat; Bağdat ve Şam yönetimiyle
bu ekseni sürdürmeye çalışıyor. Bu eksenin insanlığa
vereceği, bu iki kutbun insanlığa vereceği kan ve
gözyaşından başka bir şey değildir, yeni Kerbelalârın
hayat bulmasından başka bir şey değildir. Olması
gereken yegâne husus, Orta Doğu halklarının tümünün eşit
haklara, özgürlüklere sahip olduğunu bilince çıkarmak, bunu görmek ve
bunun gereğini hayata geçirmektir.
Ben daha önce vicdanlarınıza hitap
etmiştim, akıllarınıza hitap etmiştim ama
müsaadenizle, Cizreden sonra, Cizre katliamından sonra bu Parlamentonun
vicdanına hitap etmek bana haram olsun. Çünkü artık, Cizre öncesi ve
Cizre sonrası vardır Kürtün vicdanında, Kürtün aklında.
Bu itibarla da Kürtler, Orta Doğuda 40 milyonu aşkın bir halk;
Türklerin ne hakkı varsa, Farsların ne hakkı varsa,
Arapların ne hakkı varsa Kürt halkının da o hakları
annesinin ak sütü gibi kendisine helaldir.
CELAL ADAN (İstanbul) Cizrede ne
arıyorsun sen, Cizrede? Tiyatro mu orası, ne arıyorsun
Cizrede?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Bu itibarla da
Rojava Kürdistanı Kürtlerin en doğal hakkıdır, statü talep
etmek en doğal hakkıdır ve çözümün de yegâne adresidir.
Eğer ki Türkiye bu kaos ortamından çıkmak istiyorsa, eğer
ki bir kez daha isyan, inkâr, katliam pratiğinin bu ülkenin gerçeği
olmasını istemiyorsa işte bir fırsat: Dış
ilişkilerde, Türkiye'nin Suriye politikasında hem Sünni-Şii
çelişkisi, çatışmasından vazgeçmek ama aynı zamanda,
Kürt düşmanlığı politikasından vazgeçmektir. Eğer
Kürt düşmanlığı politikasından vazgeçilirse emin olun,
masaya dönmek de bu minvalde kolay olacaktır.
ERKAN HABERAL (Ankara) Kürt
düşmanlığı yapan kim ya?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Şüphesiz ki
bugün Parlamentoda ekonomiyi konuştu kimi arkadaşlarım, et
fiyatlarını konuştu, peynir fiyatlarını konuştu,
pahalılığı konuştu ama ben size başka bir
şey söyleyeyim: Bugün müzakere masasının devrilmiş
olmasının, kürdistanda bir katliam pratiğinin ortaya
konulmuş olmasının, Suriyede Kürt halkına
düşmanlık örgütlenmiş olmasının en ana nedenlerinden
bir tanesi de bu savaşla ekonomik kötüye gidişat örtülmeye
çalışılıyor, bu savaşla doğanın
katliamı örtülmeye çalışılıyor, bu savaşla
yolsuzluk, hırsızlık, beytülmalden çalmalar örtülmeye
çalışılıyor.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Savaşmazsak savaş devam eder.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
- Çok açık ve net, büyük bir felakete doğru bu ülke sürükleniyor, bu
ülke büyük bir felakete doğru sürüklendiriliyor. Bundan
çıkışın yegâne bir yolu var, Kürt halkını
eşit, kardeş halk olarak görmektir.
Bugün, Cizrede bu katliam pratiğini ortaya
koymak, öldürülmüş insanın cesedini aynı zamanda yakmak...
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Katliam yapan
sizlersiniz, sizler! Katil sizlersiniz!
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bunun adı
kardeşlik mardeşlik değildir, bunun adı sadece ve sadece
ihanettir. Kürtler bu ülkenin bütün ecdadı gibi Çanakkalede bedel
ödediler, bedel.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Siz yoktunuz.
CELAL ADAN (İstanbul) Sana benzeyen hiç kimse
yoktu Çanakkalede.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bu ülkenin bütün
insanları gibi Sivastan, Erzurumdan ortak bir gelecek inşası
için yola çıktılar ama ilk ihaneti 1923lerde, 1924lerde Kürtler
gördü ve o ihanet o günden bugüne değin devam ediyor.
ERKAN HABERAL (Ankara) Yıl başından
bu yana ki 71 şehit, 20 Temmuzdan bu yana ki 259 şehit, yıl
başından bu yana ki 62 tane yetim, 40 tane dul kalmış
kadın... İhanet burada, ihanet ruhunda!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
hatibi dinleyin.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) -
Dolayısıyla, gelin, bu pratikten vazgeçin. Eğer bu pratikten
vazgeçilirse ülkenin düze çıkma imkânı, ülkenin hâlâ düze çıkma
şansı vardır diye düşünüyorum.
Bir diğer husus da Kürtlerin müttefik olarak,
stratejik ortak olarak görülmediği hiçbir atmosferde Kürtler
varlığını başka hiçbir halkın
varlığına, başka hiçbir iktidarın
varlığına armağan etmeyecektir. Bu itibarla da Kürtler
artık eski Kürtler değildir,
(x)
savaşını göremeyeceksiniz, kardeşin kardeşi yok
ettiği dönemi göremeyeceksiniz, güneyin kuzeyin, kuzeyin güneyin aleyhinde
konumlandırıldığı bir süreci artık
göremeyeceksiniz. Yegâne yol var, eşitlik temelinde, özgürlük temelinde
bir kez daha istişareyle sonuca ulaşmanın aracını,
mekanizmasını harekete geçirmektir.
ERKAN HABERAL (Ankara) Onun için mi bu kadar
şehit var, onun için mi öldürüyorsunuz?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Oraya
sor.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Bir kez daha
söylüyorum, eğer ki sizler burada her hak talebini bu şekilde
bastırmaya çalışırsanız toplum da kendisini başka
türlü ifade etmenin arayışı içerisine girecektir. İşte
toplumun burayı ayna olarak görmesinin yegâne yolu buranın rolünü ve
misyonunun gereğini yerine getirmesidir. Derhâl, behemehâl, Kürt
düşmanlığı politikasından bu ülke vazgeçmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) PKK
düşmanlığı olur ya, Kürt düşmanlığı
filan yok bizde.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Yeni bir ülkenin
tezahürü, tahayyülü için birlikte hareket edeceğiz. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baydemir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı, sizi dinliyorum.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
30.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Şanlıurfa
Milletvekili Osman Baydemirin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, bu ülkede Kürt düşmanlığı yoktur. Bu
ülkede olan, Kürtüyle Türküyle halka karşı alçakça bir
saldırı içinde bulunan teröre karşı mücadeledir. Teröre
karşı yürütülen mücadeleyi Kürt düşmanlığı diye
takdim etmek ayıptır, en hafifinden ayıptır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İkincisi: Türkiyenin öncülüğünde Orta
Doğu coğrafyasında Sünni bir hat oluştuğu, Türkiyenin
de böyle bir hattın öncülüğünü yaptığı iddiası
yalandır.
Üçüncüsü: Teröre karşı mücadele edilen
yerlerde katliam yapıldığı, bunun Kürtlere karşı
olduğu iddiası yalandır. Burada olan terörle mücadeledir.
Demokrasiye, özgürlüğe, kardeşliğe sahip çıkması
gerekenler nasıl konuşacaklarına dikkat etmeliler, bütün bunlara
ilişkin cevaplarımızı söz sırası geldiğinde
Talip Bey verecektir.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay
31.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Şanlıurfa Milletvekili Osman
Baydemirin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan, biraz evvel kürsüde konuşan hatip, açıkça
provokasyon ve ajitasyon yapmıştır. Türkiyede hiç kimse Türkiye
Cumhuriyeti, devlet de dâhil olmak üzere, Kürt düşmanlığı
yapmamaktadır. Fakat ortada bir PKKnın Türk milletine, Türkiye
Cumhuriyetine bir düşmanlığı söz konusudur ve bugün
Türkiyede düşmanlık tohumlarını ekmek isteyen ve toplumsal
çatışmaları körüklemek ve provoke etmek isteyen, adı PKK
olan bir terör örgütü vardır ve terör örgütü her gün cinayetler
işlemektedir, saldırılar yapmaktadır. O nedenle, bu Kürt
düşmanlığı ibaresini şiddetle reddederiz ama bu terör
örgütleri ve yandaşları tarafından da her gün çeşitli
vesilelerle, çeşitli platformlarda Türk düşmanlığı
yapılmaktadır. Bunu özellikle hatırlatıyorum. Hiç kimse
terör örgütü destekçiliği yapmasın. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Akçay.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın
Baluken, sizi dinliyorum.
32.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçayın
yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın hatibimizin
konuşması son derece nettir. AKP iktidarının mevcut
politikalarına yönelik çözümlemeler, hem içeride hem Suriyede hem de Orta
Doğu politikasına yönelik Kürt düşmanlığı
eksenine oturan, ağır siyasi eleştirilerle dolu bir konuşma
yapmıştır. Dolayısıyla, burada yöneltmiş
olduğu ağır eleştirilerin tamamının muhatabı
bir kere iktidar partisinin kendisidir. Başka grupların bu durumdan
vazife çıkararak burada birtakım haksız değerlendirmeler
yapmasını kabul etmemiz mümkün değil.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Türk milletine...
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Türk milletine bir şey söyleyen yok, Türk milletine
kimse bir şey söylemedi.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Savaş kışkırtıcılığı yapma.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Burada, bizim açımızdan, AKP
iktidarının devreye koyduğu bu uygulamaların
tamamının oturmuş olduğu bir siyasi hat var. Nitekim,
içeride hendek ve barikatların arkasına
sığınılarak bölgede devreye konan sivil katliamları
burada savunanlar, bugün Azezde hendek mi var? diye sorduğumuzda,
Rojavada hendek mi var? diye sorduğumuzda bir cevap veremiyorlar. Bu
ülkenin Cumhurbaşkanı ve dönemin Başbakanı, Kuzey Irakta
meydana gelen federal Kürdistan bölgesinin statüsünü de tarihî bir hata olarak
değerlendirmiştir. Dolayısıyla, bir Kürt
düşmanlığı olduğu konusunda zaten bizim bir
tereddüdümüz yok. Biz bunlardan vazgeçmesi gerektiğini ısrarla
söylüyoruz, söylemeye de devam edeceğiz.
Şimdi, bu eksende Sayın Naci
Bostancının işte Kürt düşmanlığı
yapılmasıyla ilgili tespitler yalandır. Sünni, hatta bir
mezhepçi dış politika izlendiği söylemi yalandır. cümlelerinin
tamamı da açıktan grubumuza yönelik sataşmadır.
Sataşmadan dolayı söz istiyoruz.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Şahsıma yönelik itham var Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, önce
şu hususu bir açıklayayım. Sayın Baydemir bir konuşma
yaptı. Sayın Baydemirin konuşması üzerine Sayın Erkan
Akçay ve Sayın Mehmet Naci Bostancı söz alarak tutanaklara geçmek
üzere görüşlerini ifade ettiler.
Sayın Baluken siz de, iki grup başkan
vekiline verdiğim söz çerçevesinde tutanaklara geçmek üzere
konuşmanızı yaptınız. Yani, bunun
dışında yeniden sataşma nedeniyle söz isterseniz, bunu ben
69uncu maddeye uygun bulmuyorum. Ama Sayın Baydemir, ayaktadır, onu
dinleyeceğim, kendisinin talebi neyse onu değerlendireceğim
ayrıca.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye Sayın Akçay.
Sayın Akçay, sizden önce Sayın Baydemir
ayağa kalkmıştı.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
konuşmamda da ifade ettiğim gibi, burası Türkiye Büyük Millet
Meclisi ise, egemenlik kayıtsız şartsız milletin ise, ben
de milletin bir vekiliyim, bir evladıyım.
BAŞKAN Evet, Sayın Baydemir.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) Burada
fikirlerimi hürce, özgürce ifade ederim. Hangi sıradan, hangi yönelime
maruz kalırsam kalayım
HALİS DALKILIÇ (İstanbul
Parmağını sallamadan konuşabilirsin Sayın Vekil.
Parmağını sallamadan da ifade edebilirsin kendini.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
yine
ifade etmeye de devam ederim. Benim beyanlarımı, benim tezlerimi
yalan olarak itham etmek bir fikir hürriyeti kapsamına da girmez. Bu itibarla
da şahsıma yönelik bir sataşmadır. Şahsıma
yönelik bu sataşmadan dolayı, 69uncu maddeden dolayı
.
BAŞKAN Hangi cümleyi sataşma olarak
nitelendirdiniz Sayın Baydemir?
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) Benim
ifade etmiş olduğum bütün cümleleri Yalandır. ifadesinden
hareketle
BAŞKAN Peki, buyurun Sayın Baydemir,
69uncu madde çerçevesinde size söz veriyorum.
Lütfen, sözlerinizi yeni bir sataşmaya meydan
vermeyecek şekilde ifade ediniz.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.-
Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının yaptığı açıklaması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim evladı
olduğum bir halk var, Kürt halkı. Kürdistanda yaşıyor.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Kürdistan yok.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Yok öyle bir şey!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Kürdistan diye bir
yer yok. Nerede kürdistan var?
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) Ve bu
halk, yüz yıldır özgürlük talep ediyor. Yüz yıldır idari,
siyasi statü içerisinde bu ülkenin bütünlüğünün bir parçası olarak
yaşam sürdürmek istiyor.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Nerede var, hangi
tarihte var?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Hükûmet kim olursa
olsun, iktidar kim olursa olsun, devletin bu talebe yaklaşımı
hep katliam pratiği olmuştur, ret ve inkâr politikası
olmuştur. Bundan çıkışın yegâne yolu vardır,
müzakere masasına, diyalog masasına, istişare masasına ve
ortak bir geleceği inşa etme sürecine, paradigmasına geri
dönmektir.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Devlet, egemenliği
istişare etmez!
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Bakın, dün
Sayın Bakan buradan kalktı dedi ki: Esad, Rusya, Suriyede
sivilleri, kadınları, çocukları katlediyor. Doğrudur.
Peki, sizin, Silopide, Surda, Cizrede
yaptığınız nedir?
ERKAN HABERAL (Ankara) Sizin
yaptığınız nedir, PKKnın yaptığı
nedir?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
Yaptığınız tam da kadın öldürmek, çocuk öldürmektir.
Eğer ki Cenevre savaş hukukunun gereğini Suriyeden, Rusyadan
isterseniz -haklı olarak istemek durumundayız- o zaman insanlar dönüp
size derler ki: Önce bir kendi pratiğine bak.
Suriye politikasının bu hâle dönmesinin en
büyük sorumlularından bir tanesi de bu Hükûmetin ta kendisidir. Ateşe
benzin dökmek suretiyle yangın büyütülmüştür ve bugün Azez-Cerablus
hattının hâlen özgürleşmesini önlemenin yegâne yolu,
IŞİD, El Nusra, El Kaide bağlantısını canlı
tutma girişimidir yani tarihin çöp sepetine girmiş olan Sykes-Picot
Anlaşmasının tekrar hayat bulma girişimidir. O
anlaşma artık tarihin çöp sepetindedir. Eşyanın,
doğanın, insanlığın fıtratına
aykırıdır. Yeni bir gelecek için ittifak
çağrısına kulak verilmelidir. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Baydemir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay, sizi dinliyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
33.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, biraz
evvel HDP sayın grup başkan vekili bizi de kastederek Durumdan
vazife çıkarmak. şeklinde bir iddiada bulundu.
Evet, bu doğrudur, biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, Türkiyenin, Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk milletinin
birliği ve bütünlüğünü hassasiyetle savunan ve bunun mücadelesini
veren bir siyasi parti olarak her ortamda ve her platformda bu hassasiyetimizi
gösteririz. Teröre, bölücülüğe ve terör ve bölücülüğe destek veren her
unsura karşı da mutlaka söyleyecek sözümüz vardır ve partimizin
de programı, söylemleri bu şekildedir. O nedenle, Türkiyenin
birliği ve bütünlüğü konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gereken hassasiyeti göstermesi ve etnik temelli siyasetten özenle
kaçınılması gerektiğini hatırlatıyor,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Sayın Bostancı, dinliyorum sizi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
konuşmacı Cizrede kadınları, çocukları siz
öldürüyorsunuz. diyerek açık bir sataşmada bulunmuştur. Bu çerçevede
69a göre söz talep ediyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Lütfen, siz de düşüncelerinizi bir
sataşmaya meydan vermeyecek şekilde ifade ediniz.
Süreniz iki dakikadır.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
10.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Şanlıurfa
Milletvekili Osman Baydemirin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; öfke dolu bir konuşma
yapmayacağım, öfke başkalarına, sükûnet, akıl ve
kucaklayıcılık bize, biz dediğim iktidar, her kim
iktidarsa.
Azez-Cerablus hattında yaşanan dramı
biliyoruz. Suriyenin Birleşmiş Milletler temsilcisi PYDyle ortak
olduklarını söylediler, ortak hedeflere doğru ilerlediklerini
söylediler. Sayın Baydemir, Esedin, evet, çocukları ve
kadınları öldürdüğünü söyledi. O katille PYD ortak Sayın
Baydemir, size hatırlatırım. Bunu söyleyen Suriyedeki,
Suriyenin Birleşmiş Milletlerdeki temsilcisi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İkincisi: Bu ülkenin, devletin Cizrede, Surda
yaptığı kadınları ve çocukları öldürmek
değil, çok ayıp, çok ayıp. Orada yaşanan bir terörist
girişim var, sizin bunu görmüyor olmanızı abartılı bir
safiyete bağlarım, başka bir şeye bağlamakta
zorlanıyorum.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Keşke
öyle olsa.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) O çukurlar, o
patlayıcılar, o silahlar, oradaki organize güçler bütün bunlar ne
arıyorlar orada? Bunlara karşı siz, devletin sessiz kalıp
Ya, madem buralarda çukur açtınız, öz yönetim ilan ettiniz, ne
yapalım, sizin üstünüze de gelmeyelim, fiilen öz yönetim
ilanınızı da kabul ediyoruz. Böyle demelerini mi bekliyorsunuz?
Hangi devlet bunu söyler? Elbette ki teröre karşı mücadele edilir.
Siz devlet olsanız ve aynı şekilde bir meydan okumayla
karşı karşıya kalsanız, sizin de
yapacağınız farklı değildir.
İşin konuşma, görüşme
kısmına gelince, zaten AK PARTİ iktidarının bütün
yaptığı milleti kucaklamaktır; hiçbir kesimi
dışarıda bırakmaksızın milleti kucaklamak, teröre
karşı da mücadele etmek.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun,
16/2/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, Türkiyenin başta Azez ve Cerablus olmak üzere Rojava ve
Suriye politikaları hakkında verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 17
Şubat 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Önerinin aleyhinde Talip Küçükcan,
Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Küçükcan.
Süreniz on dakikadır.
TALİP KÜÇÜKCAN (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; HDPnin genel görüşme
açılmasına ilişkin önerisinin aleyhinde söz almış
bulunmaktayım AK PARTİ Grubu adına. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
konuşmacının tamamen hayal ürünü olan bazı iddialarına
burada değinmek zorundayım. Bunlardan birincisi AK PARTİnin
mezhepçi politikalar izlediği iddiasıdır ki tamamen temelsiz bir
iddiadır bu. Hatırlayalım, Arap uyanışı
başladığında Türkiye bu uyanışa destek
vermişti. Çünkü bu uyanışın temel amacı demokratik
arayış idi, eşitlik arayışı idi ve bu dönemde
ortaya çıkan tartışmalarda AK PARTİnin liderliği
şu gerçeği gördü değerli kardeşlerimiz,
arkadaşlarımız: Burada dinî ve mezhepsel bir fay hattı var.
Bu, her an harekete geçebilir. O zaman bizim yapmamız gereken şey, bu
bölgede normal şartlar altında bir araya gelemeyen mezhepleri,
dinleri, kiliseleri, hepsini bir araya getirelim ve bunlarla
konuşalım. Orta Doğunun geleceğinde inanç grupları,
etnik yapılar önemlidir. Bu nedenle ne yapıldı biliyor musunuz?
Daha diğer partilerimiz, Türkiye'nin entelektüelleri, aydınları
mezhep konusuna girmeden 2002 yılının Eylül ayında
-bakın hangi ülkelerden- Irak, İran, Suriye, Ürdün, Umman, Lübnan,
hatta Vatikan, Bahreyn ve Kuveytten Şiiler, Sünniler, Nusayriler,
Kıptiler, Evanjelik Lutheran Kilisesinin liderleri, Latin Patrikhanesi,
Merkit Başpsikoposluğu, Maruniler, Asuriler Türkiyeye davet edildi
ve bunlara şimdiki Cumhurbaşkanımız o zamanki
Başbakanımız Sayın Erdoğan, şimdiki
Başbakanımız o zamanki Dışişleri
Bakanımız Sayın Davutoğlu hitap ettiler ve şu
uyarılarda hep bulundular: Biz, binlerce yıldır kadim
medeniyetler olarak buradayız. İnançlarımızı, etnik
kökenlerimizi, mezheplerimizi sakın ha sakın siyasete
karıştırmayalım. Biz bu uyarıyı yıllar önce
yaptık, yıl 2002; 2016ya geldik, bazıları Türkiyenin
mezhepçilik politikası izlediğini söylüyorlar. Buna kargalar bile
güler sayın milletvekilleri, kargalar. 2002de sizin partileriniz, sizin
milletvekillerinizin aklından bile geçmezken bu konuları biz oturduk
ve bu bölgede kendi ülkelerinde aynı masaya oturamayan insanları bir
araya oturttuk ve kendileri söylediler: Biz, kendi ülkemizde aynı masaya
oturamazken Türkiye bizi aynı masaya oturttu; teşekkürler Türkiye.
ifadesini de kullandılar. Bunu açık ve net bir şekilde ifade
edelim. Dolayısıyla, Türkiyenin Sünni hattın liderliğini
yaptığını ifade etmesi tamamen yanlıştır,
doğru değildir.
İkincisi; sayın
konuşmacının benden önce kullandığı bir yeni
retorik var, yeni siyasi söylemi; Kürt düşmanlığı söylemi.
Bir kere şunu ifade edelim, özellikle AK PARTİ açısından,
bizim Hükûmetimiz açısından: Bakın, bizim 316 milletvekilimiz
var, belki sizden daha fazla Kürt kökenli milletvekili bizim içimizde. Kürt
düşmanı olan bir partinin içinde, Kürt düşmanı olan bir
Hükûmetin içinde Kürt kökenli milletvekili ne arasın? Bu birincisi
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Bakanlarımız var.
TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla)
Bakanlarımız da var.
İkincisi, sayın
konuşmacı dedi ki: Doksan yıldır bir inkâr politikası
var. Evet, uluslaşma döneminde ya da ulus devlet inşası
döneminde Türkiyede bir homojenleştirme politikası izlenmiştir.
Biz de temelden buna karşı çıkmışızdır. Bu
dönemde dışlanmış bütün kimliklerin hep savunucusu olduk;
muhafazakârların, zaman zaman sekülerlerin, zaman zaman Kürtlerin,
Alevilerin, hepsinin savunucusu olduk. Dersimi hatırlayın, Dersimle
ilgili olarak Türkiye Cumhuriyetinde tek bir lider çıkabildi ve dedi ki:
Devletimiz burada hata yapmıştı. ve o lider aynı zamanda
ne dedi Diyarbakıra gittiğinde Artık, Türkiyede inkâr dönemi
bitmiştir. İşte, işte arkadaşlar, işte sevgili
milletvekilleri, kim Kürtün düşmanı kim dostu bunları
düşünerek görelim.
Bakın, Kürtlerin düşmanı kim biliyor
musunuz? Kürtlerin düşmanı, benim kanaatimce, binlerce
yıldır beraber yaşadığı topluluklardan Kürtleri
ayırmaya çalışanlardır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Türklerle, Araplarla, Türkmenlerle, İranlılarla
bu kadim medeniyetin mensupları olarak biz yüzlerce, binlerce
yıldır yaşıyoruz ve sosyolojik olarak iç içe geçtik.
Şimdi, bazıları ezber diyecek ama bu doğrudur, et ile
kemiktir bu, sosyolojik olarak insanlar iç içe geçti; evlendi, komşu oldu,
tarihdaş oldu ve kültürdaş oldu, bunların siyasal olarak
ayrılması mümkün değil. Ama şimdi bir siyasal statü
adı altında bu birlikteliğe darbe vurulmaya
çalışılıyor. Biz buna kökten karşıyız, AK PARTİ
olarak da Hükûmet olarak da bunu ifade etmekte yarar görüyorum.
Sevgili kardeşlerim, sevgili arkadaşlar;
bakın, Kürtlerin düşmanı kimdir biliyor musunuz, bunu açık
ve net ifade edelim buradan, 7 Hazirandan sonraki gelişmelere kısaca
bir bakalım, orada Kürtlerin düşmanı kimdir göreceğiz. 19
Haziranda -tırnak içinde- halkımıza silahlanma
çağrısı yapan kim? Kürtlerin düşmanını orada
arayın. 11 Temmuzda çatışmasızlığın sona
erdiğini ilan eden kim? Kürtlerin düşmanını orada
arayın varsa. 15 Temmuzda Yeni süreç devrimci halk sürecidir. diyenler kim?
Kürtlerin düşmanını orada arayın. 20 Temmuzda silahlanma
çağrısı yapan kim açıkça? Kürtlerin
düşmanını orada arayın eğer arayacaksanız ve 22
Temmuzda Ceylânpınarda uykuda 2 polisi şehit eden kim, kim? Bu
soruların cevabını hiç sordunuz mu kendi kendinize?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Kim? Biz
de soruyoruz. Ceylânpınarı niye reddettiniz?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Failleri buldunuz mu?
TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) Kürtlerin
düşmanı varsa orada arayın, AK PARTİ içerisinde asla ve
asla Kürtlerin düşmanını aramayın.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Araştırma
önergesini niye reddettiniz?
TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) Ayrıca
şunu da ifade edelim bu bağlamda: 23 Temmuzda Ateşkes dahi söz
konusu olamaz. Mevcut durum topyekûn savaştır. diyen, savaş
ilan eden kim? Oraya bir bakın, bunları bir sorgulayın. Sadece,
Kürt düşmanlığı vardır, bütün bu coğrafyadaki
problemlerin kaynağı Kürt düşmanlığıdır.
diye hayali bir düşmanlık üretip onun peşine
takılmayın. Gerçeklerin üzerinde bir duralım. Cizrede, Surda
ne oluyor, onu bir soralım. Devleti suçlamakla, mevcut iktidarı
suçlamakla bir yere gidilmeyeceğini siz de biliyorsunuz. Tarihsel
birikimleri sadece bir partiye yüklemenin de anlamsız olduğunu sizler
biliyorsunuz. Şunu da gayet iyi biliyorsunuz: Oraya giden
ambulansları, oraya giden doktorları, oraya giden sağlık
memurlarını kurşunlayanları da biliyorsunuz. Hasta
vardır diye o hastaya koşan doktoru, sağlık
memurlarını rehin alanların, kaçıranların kim
olduğunu da biliyorsunuz. Eğer Kürtlerin düşmanı varsa o
düşmanları orada arayın, AK PARTİ içerisinde
değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK
PARTİ asla böyle bir düşmanlığa izin vermemiştir ve
bundan sonra da vermeyecektir.
Şimdi, şunu da ifade etmekte yarar
görüyorum: Kürtlere statüyle ilgili konu, özellikle Türkiye
dışındaki konu gündeme geldiğinde, Suriye konusu gündeme
geldiğinde dün de bu kürsüden açık ve net bir şekilde ifade
ettik, Sayın Cumhurbaşkanı dün tekrar ifade etti. Suriyede
toplumsal dinamikler harekete geçtiğinde oradaki otoriter rejime, oradaki
Baas rejimine karşı ayaklandığında Türkiye bir
pozisyon belirledi, dedi ki: Otoriter rejimlere karşı,
baskıcı rejimlere karşı toplumsal talepler varsa
bunları iktidarlar karşılamalıdır. Bakın, o
dönemde şimdi buradaki bazı arkadaşların, bazı
entelektüellerin, bazı siyasilerin onayladığı Rusya var ya,
başka güçler var ya arkalarına takıldıkları, o dönemde
bu toplumsal talepler karşısında sessiz, suskun kaldılar
iki hafta, üç hafta boyunca. Niye? Çünkü ne olacağını
bilemiyorlardı ama toplumsal dalga öyle büyük geldi ki,
demokratikleşme talebi, onlar da dediler ki en sonunda Peki, peki, biz de
bu trenin arkasına atlayalım, bu vagona atlayalım. dediler ve
desteklemeye başladılar, ta ki Mısırdaki olayların ne
kadar derin bir bölgesel değişime, statükoyu
değiştireceğini gördüler, o zaman durdurmaya karar verdiler bu
işi. Şimdi, biz diyoruz ki: Bakın, o dönem AK PARTİnin
pozizyonu neydi, Hükûmetimizin pozisyonu? Eğer statü diyorsanız,
statü vatandaşlıktadır. İşte biz onun için Türkiyede
hiçbir zaman etnik temelli, mezhepsel temelli, dinî temelli, bölgesel temelli
bir vatandaşlık anlayışını kabul etmedik. Bu
çatı altında herkes, Türkler, Kürtler, Aleviler, Sünniler,
bunları gündeme getirmeden yani bu anlamda -tırnak içinde söylüyorum-
bir kimlik politikası yapmadan eşit olarak görüyoruz zaten. O nedenle
AK PARTİyi en iyi okuyanlar vatandaşlarımızdır.
Bizim, üç il hariç bütün illerden milletvekilimiz var yani Türkiyenin her yeri
turuncu. Bunun bir sebebi hikmeti var. Çünkü, AK PARTİ Türkiyenin
siyasetini, sosyolojisini ve toplumsal taleplerini en iyi ve en doğru
okuyan parti. Eğer bu parti içerisinde Türkiyedeki bir gruba
karşı düşmanlık olsaydı Türkiyenin siyasi demografisi
çok daha farklı olurdu ama ne yazık ki siyasi realiteden kopuk
birtakım tutumlar, davranışlar bizi doğru bir yere
götürmez, bunu ifade etmekte yarar görüyorum.
O nedenle, bizim siyasi partilerden beklentimiz
iktidarıyla, muhalefetiyle şudur: Şiddetle aramıza mutlaka
mesafe koymalıyız. Cizrede olan, Surda olan devletin, kamunun
gücünü oraya sokmamaya çalışanlar, bunlara karşı bir laf
etmiyorlar. Bakın, Kürtlere düşmanlık varsa orada arayın,
orada; o sokakları yaşanmaz hâle getirenlerde arayın. Hendekler
kazan, evlerin altından çukurlar kazan, oradaki normal
vatandaşın okula, hastaneye erişimini engelleyen devlet
değil, oradaki teröristlerdir, oradaki şiddet örgütüdür.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Ne
zaman yapmışlar?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne zaman oldu bunlar, ne
zaman? Kim yaptı? Siz ne yapıyordunuz o zaman?
TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) Kürtlerin
düşmanını orada arayın arayacaksanız, AK PARTİ
sıralarında değil. AK PARTİ bu konuyla ilgili açık ve
net duruşunu daha önce de gösterdi, bundan sonra da göstermeye
çalışacaktır. Türkler, Kürtler, Araplar, Aleviler, Sünniler,
hepsi bizim için eşit vatandaştır, nokta. Bunun ötesinde bir
lafa gerek yok, diğeri lafügüzaf.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Küçükcan.
Önerinin lehinde, Öztürk Yılmaz, Ardahan
Milletvekili
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Yılmaz, süreniz on dakikadır.
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi
üzerine söz almış bulunmaktayım. Öneri üzerinde konuşmak
istiyorum.
Dün esasen burada Suriye kriziyle ilgili
konuşmuştuk, Hükûmetten biz bilgi talebinde bulunmuştuk ve
Sayın Millî Savunma Bakanımız ve Dışişleri
Bakanımızın da burada olduğu bir ortamda bu konu
görüşülmüştü. Ben de şahsen söz alıp düşüncelerimizi
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına belirtmiştim. Dünden bugüne çok
şey değişmedi ama gök kubbe altında söylenecek yeni sözler
vardır. Bugün en azından onu tamamlayabiliriz diye düşünüyorum.
Şimdi, Suriye'de hakikaten öyle bir noktaya
gelindi ki Suriye krizi bizim artık iç güvenliğimizi de etkiler hâle
geldi. Hem içerideki mülteciler hem onların yaratmış olduğu
ekonomik maliyet hem Rusyayla karşı karşıya gelmemiz hem
Amerika Birleşik Devletleri'nin artık bizi desteklemiyor bir noktaya
gelmesi, İranla ilişkilerin gerginleşmesi, Avrupa
Birliğinin bize biraz burun kıvırması, bütün bunlar bir
arada değerlendirildiğinde Suriye krizi artık bizim güneydeki
bir komşumuzla sorun olmaktan çıktı. Hem bizim iç
yapımızı etkiliyor, iç dinamiklerimizi etkiliyor hem bölgeyi
etkiliyor hem de dünyayı etkiliyor.
Esasen Suriyedeki iç savaşın
sonlandırılması konusunda bugün diplomatik çözümler
zayıflıyor, arazideki şiddet, çatışma, iç
savaşın hızı iyice artıyor. Amerika Birleşik
Devletlerinin yönetimi artık seçime gidiyor. Dolayısıyla
Suriyede bir başarı hikâyesi yaratmak istemiyor, risk almak istemiyor.
Rusya ise bu boşluktan yararlanıp Suriyeyi dizayn etmek istiyor.
Suriye'nin bütün altyapısını kurmak istiyor,
limanlarını kullanmak istiyor, havaalanlarını kullanmak
istiyor. Biz dün de söyledik, biz kara operasyonu konusunda
duyarlılığımızı açıkladık, biz bir kara
operasyonuna karşıyız. Çünkü bölgedeki dengeler, Türkiye'nin
yalnız kalmış durumu, Türkiyemize zarar verir dedik. Bu
konudaki hassasiyetimizi en açık şekilde belirttik. Sadece
eleştiri yapmakla kalmadık, bazı önerilerde bulunduk. O önerileri
bugün konuşmamda tekrarlamak istiyorum. Çünkü diplomatik çözüm
dışında Suriyede savaşla bir çözüm olmayacağı
artık açık. Çünkü Suriye konusunda sadece farklı cepheler yok,
farklı fikirler var. Suriyenin geleceğiyle ilgili farklı
düşünceler var. Suriye artık farklılaşıyor, bölge de
farklılaşıyor.
Bölgedeki Suriye konusuna müdahil olan ülkelere
baktığımız zaman onların, örneğin
İranın özellikle nükleer programdan sonra Batıyla
yakınlaşması, Amerikayla yakınlaşması, Türkiye'nin
en azından Suriyedeki pozisyonu açısından doğrudan etki
doğuruyor. Bütün bu eksene baktığımız zaman Suudi
Arabistan ve Katar esasen Amerikanın bir noktada işaret ettiği
yoldan yürüyorlar. Böyle bir durumda Türkiye'nin kara operasyonuna
girişmesini dün sakıncalı görmüştük. Bununla birlikte
Türkiye'ye dönük, ulusal güvenliğimize dönük, meşru müdafaa
hakkımız çerçevesinde Türkiye'ye yönelebilecek herhangi bir
saldırıya elbette yekvücut karşı
olacağımızı söylemiştik. Bugün bunu tekrar vurgulamak
istiyorum. Hiç kimse Türkiyenin güvenliğiyle oynayamaz. Bizim burada
kesin, net duruşumuz vardır. Bu noktada bizim esas
alacağımız, rehber alacağımız Türkiyeye dönük,
öncelikli bir saldırı olması hâlinde bizim yapacağımız
eylemlerdir.
Suriye politikasıyla ilgili dün grupta
konuşmuştum, bugün tekrar etmek istiyorum. Bizim nasıl bir
Suriye istediğimizi, öncelikle nasıl bir Suriye görmek
istediğimizi artık temel prensiplerle ortaya koymamız gerekiyor
çünkü arazideki şartlar her gün zikzak durumuna düşmemize bizim yol
açıyor. Bizim bundan kurtulmamız lazım. Prensipler
koymalıyız. Ne istiyoruz Suriyede?
Dün söylemiştim, bir kere, iç savaşın
sonlandırılması, ateşkesin sağlanması konusunda
çalışmalıyız. Suriyenin egemenliği ve toprak
bütünlüğünün korunması bizim için hayati önem taşıyor çünkü
Suriye bizim komşumuz ve bu konudaki
duyarlılığımız son derece önemli.
Bir başka konu terör örgütlerinin Suriyenin
geleceğinde bir yeri olmaması gerekiyor. Bunların masada da yer
almaması gerekiyor çünkü Suriyenin geleceğine sivil unsurlar karar
vermeli, düşüncesi olanlar karar vermeli. Suriyenin nasıl bir Suriye
olacağına elinde silah olanlar değil, düşüncesi olan Suriye
halkı karar vermeli.
Bir başka konu, Suriyedeki yabancı
güçlerin konuşlandırdığı askerî birlikler.
Bunların çekilmesini istiyoruz. Başta Rusya ve diğer bütün
unsurların, askerî unsurların Suriye coğrafyasından
çekilmesini istiyoruz. Bunların olmadığı zamanda Suriyede
bir barış tesis etmek mümkün değil.
Suriyenin geleceğine Suriye halkı karar
verecek ancak Suriyedeki bütün halkların -Türkmenler, Kürtler, Araplar,
Hristiyanlar- hepsinin söz hakkı var ve Suriye anayasasında kendi
statüleri olmalı ve bunlar güvenceye alınmalı.
Bir başka konu, Türkiyenin güney
sınırında, Türkiyenin egemenliğini, toprak
bütünlüğünü tehdit edecek herhangi bir unsurun oluşmasına izin
vermemeliyiz. Suriyenin nasıl bir devlet yapılanmasına sahip
olacağına elbette Suriye halkı karar verecektir ancak Suriye
gibi etnik ve mezhebi bölünmüşlüğün yaşandığı,
derin fay hatlarının bulunduğu bu coğrafyada seküler bir
sistem olmalı, seküler bir sistem. Suriye, Sünni bir devlet olmamalı,
Şii bir devlet olmamalı, seküler bir Suriye olmalı. Başka
şekilde Suriyede kalıcı barışın
sağlanmasının şartları ortadan
kaldırılır.
Diğer bir konu, mültecilerle ilgili konuydu.
Türkiye, gerçekten, mültecilerle ilgili şu anda hiçbir politika
geliştiremiyor. En son duyduğumuza göre, özellikle Geri Kabul
Anlaşması çerçevesinde Türkiyeye sağlanacak 3 milyar
Suriyeliler için sağlanacak, Türkiyeye doğrudan verilmiyor-
Suriyelilere sağlanacak 3 milyar euro çerçevesinde Türkiye'nin
bunları vatandaşlığa alması konusu gündeme geliyor.
Hakikaten vatandaşlığa alınmak bu kadar kolay mı? Kim
ne bedel ödedi ki vatandaşlığa alınıyor?
Bizim Suriyeliler konusunda, Suriyeli mülteciler
konusunda önceliğimiz Suriyede barışın
sağlanması ve sonra bu insanların ana vatanlarına
dönmesidir. Türkiye kavimler göçü değildir. Hiçbir bedel ödememiş
insanlar Türkiyede barınabilir, bizim de insani olarak bunlara bakma
yükümlülüğümüz vardır, külfeti paylaşmasalar bile vardır.
Ama, Türkiye, bir noktadan sonra bu kadar yükü tek başına
kaldıramaz. Türkiyede, eğer bu insanların vatandaş kabul
edilmesi hâlinde, bunlara seçimlerde oy hakkı verildiği anda yüzde
7-8 oy hakkına sahip oluyorlar. Böyle bir sistemi bizim kabul etmemiz
mümkün değil. 3 milyon Suriyeliden bahsediyoruz, 1 milyon Iraklıdan
bahsediyoruz. Bu kadar fazla bir grubu biz vatandaşlığa
alamayız. Bu kapı eğer açılacaksa çok dikkatli ve seçici
olunması ve hatta barış yapıldıktan sonra mümkünse
gönderilmeleri konusunda bir plan hazırlanması gerekiyor.
Bir başka konu: Şimdi, Suriye konusunda
şu anda arazide şartlar Cenevredeki süreci çıkmaza soktu.
Cenevredeki sürecin tekrar canlanmasını, dinamiği
ateşleyecek ülkeler kim? Amerika. Amerikanın bu konuda doğru
dürüst bir çabası yok maalesef. Amerika Birleşik Devletleriyle bu
konu görüşülmeden, bu konuda bir uyum sağlanmadan Suriye konusunda
bizim atacağımız adımlar, gerçekten, arazide
karşılığını bulamaz. Çünkü Amerika Birleşik
Devletleri müttefik ilişkisi açısından kimin tarafında
olduğunu açıkça söyledi. Bu açık açık ortadayken,
Türkiye'nin yerel olarak kimler tarafından destekleneceği şu
anda bilinmezken, hatta hiç yokken, hatta düşmanlıklar varken
Türkiye'nin böyle bir ortamda çok daha dikkatli olması gerekiyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yılmaz.
Önerinin aleyhinde Ümit Özdağ, Gaziantep
Milletvekili.
Buyurun Sayın Özdağ. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ÜMİT ÖZDAĞ (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü günlerden geçiyoruz.
Zamanda bir yolculuk yapsak ve Şubat 2016 tarihini tarihte bir günle
kıyaslasak, bir dönemle, herhâlde Nisan 1914e benzetebiliriz.
Sınırlarımızda her an kontrol
dışına çıkabilecek gelişmeler olabilir. Dün buradaki
konuşmamda hatırlayacaksınız belki; Mare düşecek,
düşmek üzere demiştim, bugün düştü. Kontrol dışı
gelişmeler dışında beklenmedik gelişmelerle de
karşı karşıya kalabiliriz. Örneğin, dün
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi sözcüsü Türkiyeyi PYDyi
vurduğu için eleştirdi. Alın size beklenmedik bir gelişme.
Bu şartlar altında Hükûmet hâlâ Suriyeye müdahale
politikasını savunuyor.
Bakın, Dışişleri
Bakanımız Reuterse dün verdiği demeçte Türkiye'nin Suriyeye
bir kara müdahalesini savunduğunu, Suudi Arabistanın da kendilerini
desteklediğini, bir Avrupa ülkesinin -adını
açıklamıyor, muhtemelen Almanya- böyle bir operasyona destek
verdiğini ama koalisyon içinde karşı çıkanların
olduğunu söyledi, kastettiği Amerika Birleşik Devletleriydi.
Tabii, biraz önce Nisan 1914le
karşılaştırdım ama Nisan 1914ten farklı bir
durum da var, o da: Türkiye Suriyede hem Rusyayla karşı
karşıya hem de Amerika Birleşik Devletleriyle karşı karşıya.
Türk Dışişleri Bakanlığı sözcüsü birkaç gün önce
bir açıklama yaptı ve dedi ki: Amerika Birleşik Devletleri
Türkiyeyi PYDyle aynı kefeye koyuyor. NATO müttefikimiz Amerika
Birleşik Devletleri, Dışişleri
Bakanlığının sözcüsüne göre Türkiyeyi bir terör örgütüyle
aynı kefeye koyuyor. Tabii, bundan herhâlde bazı sonuçlar
çıkaracak Hükûmet.
Öte yandan, Rusyanın da PYDye ve PKKya silah
yardımı yaptığını biliyoruz, ortak
çalışıyorlar. Rusya ve ABD, PYDnin müttefiki hâline gelmiş
izlenen politikalar sonucunda. Bizim de müttefikimiz bölgede Suudi Arabistan ve
Katar. Doğrusu, bu durum size reel politika açısından
başarılı bir reel politik gerçeklik gösteriyor mu? Yani
gerçekten müttefik olarak Suudi Arabistan ve Katarı mı tercih
edersiniz?
Rusya ve ABD Suriyede Türkiyeyi dışlayan
bir anlaşma yapmış olabilirler. ABD Kürtlere bir federe devlet,
Rusya Suriyenin geri kalanını alacağı bir senaryoya
Evet. demiş olabilir. Bu senaryo da çok muhtemel bir senaryo. Bu
gelişme Türkiyeyi çok ağır baskı altında
bırakacaktır. Türkiye'nin bu ağır baskıya karşı
iki büyük gücü var. Bunlardan bir tanesi demokrasisi. Bakın demokrasi,
demokrasi diyoruz, ben demokrasiyi Türkiye'nin 1inci ordusu, 2nci ordusu,
3üncü ordusu kadar büyük bir gücü olarak görüyorum. Bu bize büyük güç veriyor.
İkincisi, millî birliğimiz. Millî birliğimizi de güçlendirmek
yaşamsal bir öneme sahip.
Bu noktada başkanlık rejimi
tartışmaları, değerli milletvekilleri ve değerli
AKPli milletvekilleri, bu toplumu ağır bir şekilde bölüyor ve
önümüzdeki dönemde daha da bölecek. Bu süreçte yaşanan
tartışmalar Türkiyede kaçınılmaz olarak otoriterleşme
ve diktatörlük tartışmalarını da güçlendirecek.
Şimdi, Cumhurbaşkanı mülki idare
amirleriyle bir toplantı yaptı birkaç gün önce ve dedi ki:
Mevzuatı çiğneyin. Şaka yapmıyor, yani Yasaları
çiğneyin. diyor. Şimdi, bu zihniyet bir de başkan olursa,
doğrusu, biz muhalefet olarak -kendinizi bir an bizim yerimize koyun-
korkmakta haklı mıyız, değil miyiz? Ama böyle bir süreç
sadece içeride olmayacak, bakın, dışarıda da diktatörlük
tartışmaları yapılacak ve Türkiyeyi zaafa uğratmak
için bu tartışmalar kullanılacak. Ve dikkat edin, son elli
senenin tarihinde Batı hangi ülkeye saldırdıysa önce o ülkede
siyasal rejim bir dikta rejimi olmakla suçlandı.
Sayın milletvekilleri, demokrasimizi ve millî
birliğimizi zaafa uğratmamak için başkanlık sistemi
konusundaki taleplerden vazgeçilmesinin bir millî güvenlik meselesi
olduğunu düşünüyorum ve bu değerlendirmeyi sizin de kendi
aranızda yapmanızın faydalı olacağına,
doğrusu, inanıyorum.
Öte yandan, millî güvenliğimizi sağlamak
için Suriye politikamızı da kökten değiştirmemiz gerekiyor.
Suriye parçalanırsa bir gün demokrat olacak bir Suriye olmayacak. Onun
için, Türkiyenin önceliği Suriyede demokrasi değil, Suriyenin
toprak bütünlüğüdür. Türkiye, Suriyede toprak bütünlüğünü
sağlayan ve ılımlı muhalefeti de sistem içine sokan bir
politikayı öncelemelidir. Böyle bir Suriye Rusya ve İranın
etkisinde olabilir ama bu bile parçalanmış bir Suriyeden daha çok
Türkiyenin menfaatlerine uygundur ve nasıl olsa böyle bir Suriye, zaman
içerisinde tekrar Türkiyeyle iyi ilişkiler kurmak zorunda olan bir Suriye
hâline gelecektir. İktidar partisi artık kendisine bu soruyu
sormalı: Parçalanmış bir Suriye istiyor musunuz? Bu politikaya
devam edin. Eğer toprak bütünlüğünü istiyorsanız Suriyenin, bu
politikanızı değiştirin.
Bunlar yapılırken PKKyı aşmak
için de artık asayiş sağlama operasyonlarından
kapsamlı bir terörle mücadele stratejisine geçmenizin zamanı geldi.
Hukuk içinde mücadele çok önemli.
Bakın, biz aylardan beri bir şeyin
altını çiziyoruz: Sıkıyönetim. Bunu boşuna
söylemiyoruz, bunu sahayla konuşarak söylüyoruz. Şimdi, Fransada
olağanüstü hâl tekrar uzatılıyor. Kendi kendinize sorun:
Pariste mi hayat daha olağanüstü, yoksa Güneydoğu Anadoluda mı
daha olağanüstü? Yoksa bu Fransızlar olağanüstü hâl
manyağı gerzekler mi? Hiç işleri güçleri yok, olağanüstü
hâl ilan ediyorlar gerekmezken. Eğer Güneydoğu Anadoludaki duruma
olağan hâl diyorsanız, o zaman bu değerlendirmede ciddi bir
sıkıntı var.
Tabii, bu kürsüden Türkiye Cumhuriyeti devletinin
varlığına ve Türkiyenin toprak bütünlüğüne, Türkiyenin
millet bütünlüğüne sık sık saldırılar
yapılıyor. Türkiye Cumhuriyeti, Türk milleti, Türk Silahlı
Kuvvetleri, Türk polisi, Türk jandarması Güneydoğu Anadoluda
yaşayan Zaza ve Kürt kardeşlerimizle değil, PKK terör örgütüyle
bir mücadele hâlinde. Bugün Şırnakta 14 mahalle var, 5 mahallesinde
PKK hâkim. Üç hafta önce bir çocuk doğdu, adını Mustafa Kemal
koydu babası, Şırnakta, Mustafa Kemal Tatar. Allah analı
babalı büyütsün. (MHP sıralarından alkışlar)
Bu arada -tabii, çok söylemiyoruz, konuşmuyoruz
ama- devleti eleştirenlere bakıyoruz, devleti eleştirenlerin
doktorlarımızın öldürülmesine ses
çıkartmadığını, öğretmenlerimizin öldürülmesine
ses çıkartmadığını, bebeklerimizin öldürülmesine ses
çıkartmadığını, genç kızlarımızın
otobüslerde yakılmasına, insanlarımızın AVMlerde
katledilmesine ses çıkarmadığını görüyoruz. Daha
kötüsü, PKKnın dağ kadrolarına aracılık
yaptıklarını biliyoruz. Belki bazıları da PKKnın
dağ kadrolarından kentlere inip siyaset yapıyorlar.
Özetle, önümüzdeki dönem Türkiye açısından
tarihinin en önemli ve en riskli dönemi olacak. Bana inanmıyorsanız
Ağustosun 26 ve 27sinde Davutoğlunun söylediği Türkiye
Cumhuriyeti devleti bir beka sorunu yaşıyor. sözünü lütfen dönüp bir
okuyun, Cumhurbaşkanının muhtarlarla yapmış
olduğu konuşmada açıklamış olduğu Türkiyenin
tarihinin en riskli döneminden geçtiği açıklamasını lütfen
tekrar okuyun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMİT ÖZDAĞ (Devamla) - Dün söylediğim
gibi, Cumhurbaşkanının Güneydoğu Anadoluyu
vatanlaştırmaya çalışıyoruz. dediğini tekrar
hatırlayın ve ona göre bir siyaset belirleyin. Bu siyasetin temelinde
de demokrasi ve millî birlik olmalı.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Özdağ.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Baydemir, dinliyorum sizi.
Sizi de dinleyeceğim Sayın Boynukara.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, biraz önce AKP adına konuşmasını yapan
sayın hatip, yine grup başkan vekili gibi, benim yapmış
olduğum konuşmaya istinaden Gerçek dışı, hayal ürünü,
yalan. demek suretiyle sataşmada bulunmuştur. 69uncu maddeye göre
söz talebinde bulunuyorum.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri; bu
açıklamam Sayın Baydemirin söz talebi nedeniyle genele yönelik
olarak yapılan bir açıklamadır, öyle değerlendirin.
Sözcüler, siyasi parti gruplarının
sözcüleri kürsüden kendi görüşlerini ya da grubunun görüşlerini ifade
ediyorlar, grubunun görüşlerini ifade ederken doğal olarak iktidara
ya da muhalefete yönelik olarak eleştiri cümleleri kuruyorlar. Bu
eleştiri cümleleri sert olabilir, bu eleştiri cümleleri kurulurken
birtakım ironiler, benzetmeler, metaforlar kullanılabilir.
Bunların hepsini bir sataşma olarak değerlendirirsek bizim Genel
Kurul çalışmalarını sonlandırmamız,
sonuçlandırmamız mümkün değildir. Her siyasi eleştiriden
bir sataşma gerekçesi çıkarmak doğru değil. 69uncu madde
buna izin vermiyor Sayın Baydemir, eğer daha net sataşma cümlesi
varsa bunu bana ifade edin, değerlendireyim efendim.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, müsaadenizle, aynı zamanda kanımca yasa
koyucunun 69uncu maddeyi getirmesinin nedenlerinden bir tanesi de hatiplerin
lafın altında kalma meselesi değildir; teze, karşı tez
ve bu karşı tezin yine bir başka karşı tezle
çürütülmesine yani istişare kültürüne katkı sunma perspektifimiz. Bu
itibarla da eğer tezimiz anlaşılmamışsa
sataşmadan dolayı, tezimizin anlaşılır
kılınması açısından yine söz istiyoruz. Bu itibarla,
söz talebimiz, yasanın, İç Tüzükün lafzına ve ruhuna uygun bir
taleptir. Bunu değerlendireceğinize inanıyorum.
BAŞKAN Sayın Baydemir, size, demokratik
anlayışım gereği söz vereceğim. Ancak 69uncu maddeyi
bu vesileyle biraz açıklamak, Genel Kurulun bilgisine sunmak istiyorum.
69uncu madde aynen şöyle söylemektedir: Şahsına
sataşılan veya ileri sürmüş olduğu görüşten
farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükûmet, komisyon, siyasi parti
grubu veya milletvekilleri, açıklama yapabilir ve cevap verebilir. Madde
gayet açıktır. Ya bir sataşma olacaktır
Sataşmanın Türk Dil Kurumundaki, sözlükteki kelime anlamı:
Karşı tarafı rencide etmek. İkinci ihtimal nedir? İleri
sürmüş olduğunuz görüşten farklı bir görüş size
atfedilmiş olacak. Bu şartlar yoksa, sataşma ya da İleri
sürmüş olduğum görüşten farklı bir görüş bana
atfedildi. de demiyorsanız, bu gerekçeler yoksa söz vermek mümkün
değildir.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan Hayal ürünü. dedi.
BAŞKAN - Ancak, ben size, demokratik
anlayışım gereği söz vereceğim. Ancak, 69uncu madde -tekrar
söylüyorum- gayet açıktır, her talep eden komisyon, hükûmet,
milletvekili, siyasi parti grupları, talebini açık, net bir
şekilde ifade edecektir. Bu talep ifade edilmeden, tutanaklara geçmeden
benim söz vermem mümkün değildir. Ben derken Genel Kurulu yöneten Meclis
başkan vekilinin söz vermesi mümkün değildir, bu benim kişisel
tutumum da değildir. Yerleşmiş uygulamalar ve İç Tüzük uygulamaları
bu şekildedir.
Buyurun, size iki dakika süreyle söz veriyorum.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
11.-
Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Adana Milletvekili Talip
Küçükcanın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, bir kez daha ve tekraren söylüyorum: Bu süreçten
çıkışın bir yolu var, o da eskide ısrar etmekten
vazgeçmektir.
YASİN AKTAY (Siirt) Vazgeçin işte.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Bu akıl,
yetmiş yıllık, seksen yıllık akıl iki yıl
ara verdi; 2013-2015. İnsanlar hayatını yitirmedi. Müzakere
masası, diyalog masası ne zaman devrildi? Tekrar ret ve inkâr ve
akabinde isyan. İşte, reddin, inkârın, isyanın,
masanın devrilmiş olmasının sonuçlarını biz
yaşıyoruz.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Masayı
siz devirdiniz, siz!
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Bütün bu kan ve
gözyaşı Masayı tanımıyorum. demenin
sonuçlarıdır, Yok ediyorum. demenin sonuçlarıdır. Ve
bunun, masanın devrilmesinin en önemli nedenlerinden bir tanesi de...
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) PKK terör
örgütü.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) ...Suriyede
Kürtlerin statü sahibi olmaya doğru yol almasıdır.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Asla böyle
bir şey yok.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Hiçbirinizin
şüphesi olmasın ki Suriyede Kürtler(...)(x) Allahın izniyle
statü sahibi olacaklar, demokratik bir Suriyenin inşasında rol
oynayacaklar ve federal demokratik bir Suriyenin inşasında güç ve
katkı sunacaklar.
Gelin, bu, Türkiye'ye rağmen o olmasın,
Türkiye'nin katkısıyla olsun. Kürt'ün özgürlüğü Türkiye'nin
engeline rağmen gerçekleşmiş olmasın, katkısıyla
gerçekleşmiş olsun; eğer katkısıyla gerçekleşirse
buradaki sorunu çözmek daha mümkün, daha olanaklı olacaktır.
Ayrıca, her eyalet sistemi dediğimizde,
federasyon dediğimizde, kürdistan dediğimizde lütfen hop oturup
hop kalkmayın. Bu bir tarihî gerçek, bu bir realite.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sayın Başkan,
müdahale edin lütfen!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Neye
müdahale edecek? Müdahale edecek ne var?
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) Kürdistan diyor.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Ne dediğini duymuyorsunuz siz.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Ve eğer merak
ediyorsanız 30 Mart 2013te...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) ...Sayın
Cumhurbaşkanının konuşmasını bir kez daha
irdelemenizi öneriyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baydemir.
Sayın Boynukara, sizi dinliyorum.
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) Sayın
Başkan, İç Tüzük 60a göre çok kısa bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN Biraz daha yaklaşır
mısınız, sesiniz duyulmuyor.
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) İçtüzük 60a
göre pek kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, yerinizden söz veriyorum
size.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) İsteyen gelsin Rum
meclisi desin, isteyen gelsin Bulgar meclisi desin. Burası Abdülhamit
meclisi mi arkadaşlar? (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
Özür dile!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Buyurun Sayın Boynukara.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
34.-
Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukaranın, Türkiyenin farklı
merkezlerinde yürütülmek istenen yeni tarz terör faaliyetlerinin özünün Maoist
stratejiye dayandığına ilişkin açıklaması
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) Sayın
Başkan, Türkiyenin farklı merkezlerinde yürütülmek istenen yeni tarz
terör faaliyetlerinin özü Maoist stratejiye dayanmaktadır. Bu stratejinin
amacı, aynı şeyleri tekrarlayarak siyasi karar vericileri ve
halkı psikolojik baskı altına almaktır. Bunun için,
söylenen sözün doğru veya yanlış olması onlar
açısından önemli değildir. Gerici sol anlayış ve
mezhepçi akıl tarafından yönetilen PKK, bir kısım
konuları, başlıkları üretiyor ve bu başlıklar
sürekli gündemde dolaştırılıyor, bu vesileyle siyasi karar vericilerin
ve halkın bunun etkisinde kalması isteniyor. Bu, doğru bir
yöntem değildir. Bu yanlış stratejiyi, şu an yürütülmekte
olan bu stratejiyi Meclisin dikkatine sunmak istedim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Boynukara.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun,
16/2/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, Türkiyenin başta Azez ve Cerablus olmak üzere Rojava ve
Suriye politikaları hakkında verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 17
Şubat 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yoklama istiyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Bir yoklama talebi vardır, bu
nedenle oylamadan önce yoklamayı yapacağım, toplantı yeter
sayısını arayacağım.
Önce yoklama talebinde bulunan sayın
milletvekillerini tespit edeceğim: Sayın Melike Basmacı,
Sayın Engin Altay, Sayın Rıza Yalçınkaya, Sayın Haydar
Akar, Sayın Nurhayat Altaca Kayışoğlu, Sayın Ömer
Fethi Gürer, Sayın Çetin Arık, Sayın Kazım Arslan,
Sayın Türabi Kayan, Sayın Vecdi Gündoğdu, Sayın Gülay
Yedekci, Sayın Serkan Topal, Sayın Sibel Özdemir, Sayın Ali
Akyıldız, Sayın Fatma Kaplan Hürriyet, Sayın Erkan
Aydın, Sayın Hüseyin Çamak, Sayın Aytun Çıray, Sayın
Tanju Özcan, Sayın Tahsin Tarhan, Sayın Bülent Yener
Bektaşoğlu.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Yoklamayı elektronik cihazla
yapacağım.
Adlarını okuttuğum sayın
üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.56
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni AÇBA
(Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40ıncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Halkların Demokratik
Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun,
16/2/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, Türkiyenin başta Azez ve Cerablus olmak üzere Rojava ve
Suriye politikaları hakkında verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 17
Şubat 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler. Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
3.- CHP Grubunun,
14/12/2015 tarihinde Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara ve
arkadaşları tarafından, ülkemizdeki Suriyeli
sığınmacıların sağlık takiplerinin düzenli
yapılmaması nedeniyle toplum sağlığı için
oluşan tehditlerin tüm boyutlarıyla araştırılması
ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 17
Şubat 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
17/2/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 17/2/2016 Çarşamba
günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Özgür
Özel
Manisa
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara ve
arkadaşları tarafından ülkemizdeki Suriyeli
sığınmacıların sağlık takiplerinin düzenli
yapılmaması nedeniyle toplum sağlığı için oluşan
tehditlerin tüm boyutlarıyla araştırılması ve gerekli
tedbirlerin alınması amacıyla 14/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (96 sıra no.lu) Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
17/2/2016 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin lehinde ve aleyhinde olmak
üzere ikişer sayın milletvekiline söz vereceğim.
Önerinin lehinde, Niyazi Nefi Kara, Antalya
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kara. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, Artvin
Cerattepede doğayı ve yeşili korumak için direnen
yoldaşlarımıza ve bütün Artvin halkına bu kürsüden selam ve
saygılarımı gönderiyorum. Doğayı ranta kurban etmemek
için sürdürdüğünüz direnişinizde Cumhuriyet Halk Partisi olarak
yanınızdayız.
Değerli arkadaşlar, Suriyede beş
yıldır devam etmekte olan kriz 6 milyondan fazla Suriye
vatandaşını evlerinden etmiş, 470 binden fazla kişi
Suriyedeki savaşta hayatını kaybetmiştir. Türkiye ise
öngörüsüz dış politikası nedeniyle tüm uyarılara
rağmen, kendini Suriye krizinin içerisinde bulmuştur.
Uluslararası arenada ise savaş suçu kabul edilen başka ülkelerin
iç işlerine karışmak suretiyle terör örgütü ilan edilen
silahlı unsurlara lojistik destek sağlamakla itham edilen bir ülke
konumuna gelmiştir. Suriye gibi diktatör bir rejimi eleştirirken AB,
ABD ve diğer uluslararası aktörler tarafından kendisi
diktatörlüğüne evrilen bir rejime sahip ülke konumuna getirilmiştir.
Şahsi ve siyasi çıkar ve
egolarınızın ulusal çıkarların önüne geçtiği bir
dönemde Suriye özelinde sağlıksız dış
politikanızı on dakikada eleştirebilmemiz mümkün değildir.
Kontrolsüz şekilde açılan sınır
kapılarından içeri giren kişilerin ne sayısını ne
kimliklerini biliyorsunuz. Kaçı sığınmacı kaçı
IŞİD ya da PKKya mensup terör örgütü üyesi, kaçı ülkemizde 7
Hazirandan sonra Suruç, Ankara ve son olarak Sultanahmette yaşanan
canlı bombaların katilleri olarak girmiştir? Bunları
bilemiyorsunuz. Kayıt altına alamadığınız
sığınmacılar nedeniyle bugün geldiğimiz noktada ne
kendi vatandaşlarımız ne de ülkemize sığınan
Suriyeliler kendilerini güvende hissetmektedirler.
Günübirlik, plansız ve öngörüsüz bir
şekilde oluşturduğunuz Suriye politikanızda geldiğimiz
noktada, görmezden geldiğiniz Suriyeli sığınmacılar
bir süre sonra AB ülkelerine ulaşabilmek umuduyla
çıktıkları yolculuklarda Akdeniz ve Ege Denizinde
boğularak can vermeye başladılar. Cumhuriyet Halk Partisi olarak
sizi uyardığımız zamanlarda bizi Suriyeli
kardeşlerimizi ölüme mi gönderelim? diye eleştirdiniz. Maalesef
bugün geldiğimiz noktada, bu insanlara sağlıklı ve insanca
yaşayacakları bir ortam sunamadığınız için bu
insanları ölüme gönderen sizlersiniz, sizin öngörüsüz
politikalarınızdır.
Sahil Güvenlik verilerine göre, 2015te Ege
Denizinde ölenlerin sayısı 279, Uluslararası Göç Örgütünün 2015
yılında verdiği rakamlar 706 ve bu yılın ilk
günlerinde, ilk ayında Egede umut yolculuğunda ölen mültecilerin
sayısı 244tür, kıyılarımıza vuranlardır
sayabildiklerimiz. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek
Komiserliğinin geçtiğimiz aylarda yayınladığı
verilere göre, Türkiyede 270 bini kamplarda, 1,5 milyonu ise devlet kontrolü
olmaksızın kayıt dışı yaşamaktadır.
Hükûmet kaynakları ise bu rakamın 2,5 milyondan fazla olduğunu
telaffuz etmektedir. Ülkelerindeki savaş nedeniyle Türkiyeye gelen Suriyeli
sığınmacıların yaşadığı en büyük
sıkıntı ise barınma, geçim ve sağlıktır.
Sığınmacıların da insanca, nitelikli ve
sağlıklı bir yaşam hakkına sahip olması
gerektiğinin kabul edilmesi gerekir. Maalesef,
sığınmacıların yaşayabilecekleri
sağlıklı bir sosyal çevrenin yaratılması mümkün
olamamıştır. Barınma koşullarının oldukça
sağlıksız olduğu evlerde, naylon çadırlarda birkaç
ailenin bir arada kaldığı, oda başına düşen
kişi sayısının oldukça yüksek olduğu, hijyen
sayılarının yetersiz olduğunu hep birlikte şuradan bir
örnekle görebiliriz. Bu insanlar, yere bir tahta üzerine atılmış
battaniyeler ve buranın dibi çamur, buralarda 3er, 5er kişi
kalmaktadır arkadaşlar. Birazdan bir fotoğraf daha
göstereceğim sizlere.
Değerli arkadaşlarım,
sığınmacılara yönelik hizmetler daha çok kamplarda
yoğunlaştırılmış, kamp
dışındakiler açısındansa kaotik bir durum ortaya
çıkmıştır. Örneğin Antalyada Göç İdaresiyle
yaptığımız görüşmelerde Antalya ilinin
sığınmacılara kapalı il olduğu, kayıt
altına alınan ve izin verilen 4 aile olduğu bizlere
bildirilmişti ama bakın, ben size şimdi başka veriler
vereceğim: Antalyada Taşlık Kampında 241, Cumalı Kampında
155, TRT Kampında 155, Süral Kampında 120 kişi olmak üzere 671
kişi kötü koşullarda yaşamlarını sürdürmeye
çalışıyorlar. Bu kamplar devlete ait kamplar
olmadığı için valiliğin buralara yaptığı bir
hizmeti de yok. Devlet yetkilileri Yok. diyor ama Almanyadan, Hollandadan
gelmiş doktorlarla karşılaştık buralarda. Gönüllüler
tarafından yapılan yardımlarla hayata tutunmaya
çalışıyorlar ancak kış koşullarında bunun
yeterli olamayacağı açık. Bu kayıt dışı
kamplar EXPO 2016 alanına sadece 11 kilometre uzaklıkta,
iktidarın haberi yok.
EXPO 2016nın çocuk teması, çocuklar için
daha yaşanabilir dünya teması, 11 kilometre uzaklıktaki
yaklaşık 450 çocuk için maalesef mümkün olmamakta.
Bu da EXPOnun teması arkadaşlar. EXPO
yerel bir olay değildir, dünyaca kabul edilmiş çok büyük
organizasyonlardan biridir ve Antalyada yapılmaktadır ve EXPOya 11
kilometre uzakta 450 tane çocuk vardır çamurun içerisinde yaşayan,
sağlıksız koşullarda, kayıt dışında;
okula gidemediler, sağlık kayıtları yok, tutulamıyor,
aşıları yapılamıyor.
Bu da bir kızımız, yine Suriyeli
göçmenlerden. Bu güzel çocuklara kıymamamız gerekiyor.
Bu fotoğraflardan da görebileceğimiz gibi
insanca ve sağlıklı bir ortamda yaşayamıyorlar. Son
derece sağlıksız koşullarda yaşamlarını
devam ettirmeye çalışan bu insanların yaşadıkları
ve topluma da yansıyan sağlık problemleri ise Hükûmetin
ilgisizliği nedeniyle her geçen gün daha ciddi boyutlara
ulaşmaktadır.
Trajikomik olan ise,
Sağlık Bakanlığının kamp dışında
yaşayan bu kalabalık nüfusun tespit edilmesine yönelik olağan
dışı durumun gerektirdiği çabayı göstermemesidir. Savaşa
bağlı çöken sağlık hizmeti nedeniyle uzun süredir
sağlık hizmetinden yararlanamayan sığınmacı
nüfusun, sınır illeri başta olmak üzere, tüm ülkede çok boyutlu
ve devasa sağlık sorunlarıyla karşı karşıya
kalma tehdidinin hafife alındığı, önemsenmediği, göz
ardı edildiği inkâr edilemez bir gerçektir. Bir politika belirlemeden
kabul edilen 2,5 milyondan fazla Suriyelinin, sağlık gibi tüm toplumu
doğrudan etkileyen bir alanda bu kadar kendi başlarına
bırakılmış olması ve halkın sağlığının
olumsuz etkilenmemesi için gerekli tedbirlerin hâlen alınamamış
olması, Türkiye'nin göç politikalarında da hayalperest dış
politikaları gibi her adımı hesaplayamadan hareket ettiğini
göstermektedir.
Suriyeli mültecilerden bulaşacak salgın
hastalıklar, eğer tüm çağrılarımıza rağmen
önlem alınmaması konusunda ısrarlı davranılırsa
hızlı biçimde artacak ve bunun olumsuz etkileri tüm toplumda
görülecektir. Sağlıksız bir şekilde hayatlarını
devam ettirirken aşıları yapılamayan bu çocuklar -ki çok
tedavi edilebilir; kızamık, hepatit A, B, sıtma gibi birçok
koruyucu aşılar yapılabilmektedir ama- kayıt
dışı kardeşim.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Hayır,
kayıt dışı değil.
NİYAZİ NEFİ KARA (Devamla)
Sayın Vekilim, kayıt dışındaki insanları
aşılayamazsınız. Suruçta sokağa çıkma
yasağı var, hizmet götürüyorsunuz, yok böyle bir şey.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Siz hekim misiniz?
Ben hekimim ve aşıladığımı biliyorum, tek tek,
hepsini.
NİYAZİ NEFİ KARA (Devamla) Hekimiz,
hekimiz.
ABden alınacak 3 milyar avro
karşılığı kabul edilen geri kabul anlaşması,
aslında bir köle pazarlığıdır. Oysa,
sığınmacıların insanca yaşayabilmelerini,
sağlık, eğitim ve istihdamları için, 300 milyar avro ile en
az yirmi yılda sağlayıp düzeltebiliriz.
Sığınmacıların
gerçekleştirdikleri doğumlara bakıldığında günde
ortalama 96 doğum, toplamda 120 binden fazla doğum
gerçekleşmiştir. Buralarda bir çocuk doğurursak
kalırız. diye düşünüyorlar ama başka bir şey var.
Tabii ki doğum kontrolü yapılamamaktadır. Bu
doğumların çoğunda
TÜİK verilerinde, Suriyeli genç
kadınların gebelik oranı yüzde 126dır.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Sağlık
Bakanlığı olarak bütün, doğum kontrolü dâhil hepsi
yapılıyor.
NİYAZİ NEFİ KARA (Devamla) Siz
görmüyorsunuz, Yok. diyorsunuz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Hayır,
yanlış söylüyorsunuz Sayın Vekilim.
NİYAZİ NEFİ KARA (Devamla)
Valiliğe sorun, Göç İdaresine sorun; buyurun telefonu, arayın,
Yok. diyeceklerdir size.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Sayın vekil
Diyarbakıra gitmiş mi acaba?
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Efendim, bakın,
onların sanal TC olarak kaydını yapıyorsunuz sisteme ve
kaydını girdiği an bütün aşıları dâhil her
şeyi
NİYAZİ NEFİ KARA (Devamla)
Sözlerimi tamamlayabilir miyim?
BAŞKAN Sayın Kara, siz devam edin
efendim, Genel Kurula hitap edin.
NİYAZİ NEFİ KARA (Devamla)
Sığınmacılar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Karaya, laf atma nedeniyle
sözlerini tamamlayamadığı için ilave süre veriyorum.
Buyurun Sayın Kara.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Ama
doğruları söylesin, doğruları.
NİYAZİ NEFİ KARA (Devamla)
Sığınmacılar hem yerel hem de ulusal düzeyde çok hareketli
bir nüfus olduklarından sağlık verilerinin dijital ortamda
olması gerektiği kanaatindeyiz. Tüm bu nedenlerle, torba
yasalarınızı geçirmek için yoğun bir mesai
harcadığınız bu Mecliste toplumun gerçek
sorunlarını hep arka plana itiyorsunuz. Sağlık önemli bir
sorundur arkadaşlar. Sağlıklı bir topluma sahip
olmadığımız sürece yaptığınız hiçbir
politikanın da anlamı yoktur.
G20 için Serikte yapılan ve çöken köprüdeki,
Aksuda yapılan ve tramvay geçemeyeceği için yıkılacak
köprüdeki zarar maliyetleri bile bu çocukların sağlık,
barınma ve eğitim masraflarını
karşılayacaktır.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kara.
Önerinin aleyhinde, Hacı Bayram Türkoğlu,
Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Türkoğlu.
Süreniz on dakikadır.
HACI BAYRAM TÜRKOĞLU (Hatay) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde Suriyeli
sığınmacıların sağlık takiplerinin düzenli
yapılmaması nedeniyle toplum sağlığı için
oluşan tehditlerin en aza indirilmesi konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin
verdiği grup önerisi aleyhinde grubum adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Suriyeli
sığınmacılarla ilgili verileri, konuşmamda rakamsal
ağırlıkta vermek istiyorum. Suriye Arap Cumhuriyetinde
yaşanan olaylar nedeniyle ülkemize giriş yaparak geçici koruma
altına alınan Suriyelilere yönelik sağlık hizmetleri ilk
olarak 29 Nisan 2011 tarihinde, Hatay ilinde başlamıştır.
Bugün itibarıyla toplam 10 ilde -Hatay, Şanlıurfa, Kilis,
Gaziantep, Mardin, Kahramanmaraş, Osmaniye, Adıyaman, Adana ve
Malatyada- 26 geçici barınma merkezi bulunmaktadır. 17 Şubat
2016 tarihinde, AFADdan alınan verilere göre, kamplarda 274.110 Suriyeli
ve 10.805 Iraklı, genel toplamda 284.915 kişi bulunmaktadır. Göç
İdaresi Genel Müdürlüğünden alınan verilere göre, ülkemiz
genelinde, 17 Şubat 2016 tarihi itibarıyla 2 milyon 655 bin 456
Suriyeli kendi imkânlarıyla ikamet etmektedir.
4 Kasım 2015 tarihli ve 9648 sayılı,
revize edilen, Geçici Koruma Altına Alınanlara Verilecek
Sağlık Hizmetlerine Dair Esaslar Hakkında Yönergenin
hükümlerine göre sağlık uygulama tebliği kapsamında
ücretsiz olarak hizmet verilmektedir. 29 Temmuz 2015 tarihinde AFAD ile
Sağlık Bakanlığı arasında Global Bütçe Protokolü
imzalanmıştır. Sağlık Bakanlığının
kurum ve kuruluşları, Göç İdaresi, Sosyal Güvenlik Kurumu, AFAD
ve sivil toplum kuruluşlarının dâhil olduğu
sağlık çalışma grubu oluşturulmuştur ve çalışmaktadır.
Sağlık Bakanlığı bünyesinde
görevli kurumlar tarafından kampların bulunduğu illerde ve
Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı 5 ilde -Ankara,
İstanbul, Bursa, Konya ve Mersinde- 2016 yılı Sağlık
Eylem Planı Fiziki altyapının ve beşerî
altyapının güçlendirilmesi, kurumsal kapasitenin geliştirilmesi
konu başlıklı projeler hazırlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, aralık ayı
itibarıyla 81 ilde sunulan sağlık hizmet istatistiklerini
sıralayacak olursak: Poliklinik hizmeti 15 milyon 384 bin 955; kamplardan
hastaneye sevk edilen kişi sayısı 933.516; ameliyat
sayısı 473.114; sınırdan giriş yapan yaralı
sayısı 30.652; hastanelerde yatan hasta sayısı 686.790;
aşı sayısı 1 milyon 555 bin 596; kamp içi bebek izlem
sayısı 114.637; kamp içi çocuk izlem sayısı 100.753; kamp
içi gebe izlem sayısı 49.807; kamp bulunan illerde toplam doğum
sayısı 76.354 ve 81 il genelinde, 2011-2015 tarihleri arası,
toplam 151.746 canlı doğum gerçekleştirilmiştir.
Hasta kayıtları, Türkiye Kamu Hastaneleri
Kurumu ve Türkiye Halk Sağlık Kurumu, kamp bulunmayan illerde
sağlık hizmetlerine ait veriler 2015 yılı itibarıyla
kayıt altına alınmaya başlanmıştır.
Değerli milletvekilleri,
sınır illerimizde yaşanan son durum ve yapılan
hazırlıkları da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Başbakanlık AFADdan 15 Şubat 2016 itibarıyla alınan
verilere göre Bayır Bucak bölgesinde yaşanan son duruma yönelik Rusya
bombardımanı ve rejim güçlerinin sınıra
yaklaşımları sonucu sıfır noktasında giriş
talebi oluşmuştur. 29 Ocak 2016 tarihi itibarıyla alımlara
başlanmıştır. Biyometrik kayıt işlemleri
sürdürülmektedir. Kaydı tamamlananlar talepleri doğrultusunda
akrabalarının yanına sevk edilmektedir. Barınma merkezi
talebi olacak olan gerek Türkmenler gerekse Arap asıllı Suriyeliler
için yeter sayıda barınma alanı hazırlanmış olup
kayıtlarına müteakip barınma merkezimize sevk edilmektedir.
Hatay Valiliğince kurulan Güveçci Geçici Barınma Merkezine 2.014
kişi, yaklaşık 650 aile yerleştirilmiş olup
hâlihazırda 850 çadır kurulumu tamamlanmıştır.
Bayır Bucak Türkmen bölgesinden ilimiz sınırından toplu göç
olması ihtimaline karşı Yayladağı ilçesi içerisinde üç
ayrı bölgede -Aşağıpulluyazı, Güveççi ve kayıt
işlemlerinin yapıldığı Yayladağı Merkez
YİBO Geçici Barınma Merkezi olmak üzere- sağlık tedbiri
amaçlı hazırlıklar yapılmıştır. Bölgeden
giriş yapan yaralı olması ihtimaline karşın 1 UMKE
ekibi ve 2 adet acil yardım ambulansı hastaların hastaneye
transferi için hazırda beklemektedir. Yayladağı Güveçci
mevkisinde AFAD tarafından geçici konaklama merkezinin
oluşturulması planlanan bölgede olmak üzere 2 adet şişme
tipi sahra hastanesi çadırı acil sağlık hizmetleri ve
koruyucu sağlık hizmetleri sağlamak üzere kurulumu
sağlanmış olup 1 adet personel barınma şişme tipi
sahra hastanesi çadırı kurulmuştur.
Yirmi dört saat 1 UMKE timi
çadırda hizmet vermekte, 2 acil yardım ambulansı gelecek olan
hastaların hastaneye transferi için hazırda beklemektedir. Halk
Sağlığı Müdürlüğü tarafından doktor,
hemşire, poliklinik ve koruyucu sağlık hizmetleri yeterince
verilmeye başlanmıştır.
Yayladağı merkez YİBO Geçici
Barınma Merkezinde oluşturulan kayıt merkezinde 1 adet
şişme tipi sahra hastanesi çadırı, Halk
Sağlığı Müdürlüğü tarafından 2 doktor, 6
hemşire ile poliklinik ve koruyucu sağlık hizmetleri verilmek
üzere kurulmuştur. İlçede 7 acil yardım ambulansı -6
standart, 1 çok sedyeli- görevlendirilmiş olup hasta girişi
yoğunluğu yaşanması durumunda kademeli olarak acil
yardım desteği sağlanacaktır. İhtiyaç olması
hâlinde özel hastane ambulansları ile diğer ilçelerden takviye ekip
yönlendirilecektir. Hastanelerimizde başta Yayladağı Devlet
Hastanesi olmak üzere Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği
tarafından gerekli önlemler alınmaktadır. Suriye
sınırına sıfır noktasında UMKE ekibine ait bir
şişme çadırın kurulumu ve 3 kişiden oluşan bir ön
müdahale ekibi oluşturulmuş, il valiliğinin talimatı
beklenmektedir. Kurulacak olan şişme çadırın yanında
bir icapçı ambulans ekibi ile 1 adet ambulans
konuşlandırılmıştır. Suriyeden gelecek göçmenler
için Kilis İl Sağlık Müdürlüğüne bağlı toplam 6
personelden oluşan 2 adet UMKE ekibi sınırın
sıfır noktasında hazır bekletilmektedir. Halk Sağlığı
Müdürlüğünden 1 doktor ve 2 hemşireyle sınırda tahsis
edilen eski free shop alanında aşılama yapılması
planlanmış olup göçmen girişi beklenmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Başbakanlık AFAD Genelgesi, Göç İdaresi Genel
Müdürlüğü Yönetmeliği ve Sağlık Bakanlığı
yönergesi esaslarına dayanılarak geçici koruma altına
alınanlara sağlık hizmeti Sağlık Uygulama Tebliği
(SUT) çerçevesinde verilmektedir. Birleşmiş Milletler Mülteciler
Yüksek Komiserliği Karar No: 22/1981le diğer geçici koruma
altındakilerin sağlık hizmeti de dâhil olmak üzere temel
yardım ihtiyaçlarına erişimlerinin sağlanması
gerektiğinin altı çizilmiştir. 2001 yılında Avrupa
Birliği Konseyi tarafından oluşturulan ortak koruma rejimine
göre, geçici koruma altına alınanların acil durum ve
hastalıkların temel tedavisine erişiminin sağlanması
gerektiğinden bahsedilmektedir. Bu bağlamda, ülkemizde geçici koruma
altına alınanların temel sağlık hizmetlerine
erişimi uluslararası hukukla uyumludur. 2012 yılında AFAD
koordinasyonunda Sağlık Bakanlığı, kurum ve
kuruluşlarımızın katkılarıyla Türkiyeye toplu
sığınma amacıyla gelen Suriye Arap Cumhuriyeti
vatandaşlarının ve Suriye Arap Cumhuriyetinde ikamet eden
vatansız kişilerin kabulüne ve barındırılmasına
ilişkin yönerge hazırlanmış olup ülkemizde bulunan
Suriyelilerin iş ve işlemleri bu mevzuatla düzenlenmekte ve
yürütülmektedir. Suriyeden ülkemize yönelik nüfus hareketlerinin artması
ve söz konusu kişilerin, büyük şehirlerimiz başta olmak üzere
tüm illerimize yayılması nedeniyle ortaya çıkan sağlık
sorunlarının çözülmesi amacıyla AFAD tarafından 9 Eylül
2013 tarih ve 12816 sayılı 2013/8 genelge yayımlanmış
ve ülkemizdeki Suriyelilerin tüm giderleri ücretsiz hâle getirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu bilgiler ışığında
Birleşmiş Milletler mülteci örgütünce tarihinde gördüğü en büyük
göç hareketi olarak tanımlanan Suriyeli
sığınmacıların
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HACI BAYRAM TÜRKOĞLU (Devamla)
sağlıklarıyla ilgili hâlihazır çalıştay mevcut olup
Meclis araştırması açılmasını gerek görmüyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Türkoğlu.
Önerinin lehinde Erol Dora, Mardin Milletvekili.
Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş
olduğu önerge üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, toplamda 10 milyondan
fazla Suriyelinin yani ülke nüfusunun yüzde 45inin iç savaş nedeniyle
bulundukları yeri terk etmeye zorlandığı tahmin
edilmektedir. Bu sayının 6,5 milyonu Suriye içinde yerinden edilen kişilerden
oluşuyor ve geri kalan yaklaşık 4 milyon kişi de diğer
ülkelere sığınmış bulunmaktadır.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Suriyedeki
durumun dünyanın çok uzun bir zamandır karşılaştığı
en korkunç insani kriz olduğunu dile getirmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede
sayıları 2,5 milyonu aşmış bulunan Suriyeli
mültecilerin büyük bir bölümünün içinde bulunduğu durum da oldukça
vahimdir. Türkiye 200 binden fazla mülteciyi barındıran kamplar kurdu
ve burada bulunan kişilere gıda ve temel hizmetlere erişim
sağladı. Ancak, kamplar dolu olduğundan Suriyeli mültecilerin
neredeyse yüzde 90ı kamp dışında yaşıyor ve
kendilerini idame ettirmeye çalışıyorlar. Suriyeli mülteciler
yaygın bir yoksulluk içinde yaşıyorlar. Suriyeli mültecilerin
iş piyasasına yasal erişimleri bulunmadığından ve
temel ihtiyaçları yetkili makamlar ve sivil toplum tarafından
karşılanmadığından, Suriyeliler hayatta kalabilmek
için kayıt dışı çalışmak durumunda
kalmaktadırlar. Suriyeden gelen mülteciler açık bir biçimde
işverenlerin sömürüsüne karşı savunmasız
durumdadırlar. Çok sayıda Suriyeli mültecinin barınma,
eğitim ve sağlık hizmeti gibi temel haklara erişimleri de
bulunmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her geçen gün sayıları artan ve artık bir
vahşete dönüşmüş bulunan mültecilerin Avrupa ülkelerine
geçebilmek için vahşi biçimlerde ölümleri insanlığın ortak
değerlerini sorgular niteliktedir. Devletlerin sınırlarda
göçmenlere karşı aldığı önlemlere her gün yeni birisi
eklenmektedir. Gerek Türkiyede gerekse Avrupa Birliğinde ulusal güvenlik
ve maliyet noktaları öne çıkarılarak yürütülen
tartışmalar mültecilerin insan haklarından
soyutlandığı ve ayrımcılığı körükleyen
bir algı yaratmaktadır. Türkiye ve Avrupa Birliği arasında
göçün kontrolü alanında devam eden müzakerelerde ve kamuoyunda
gerçekleşen tartışmalarda, tartışılan konunun
insana ilişkin olduğu görmezden gelinmektedir. Mültecilerin
sayılara indirgenmesiyle yapılan maliyet hesapları göçün
yarattığı ulusal güvenlik tehlikesi iddiaları ve insan
hayatları üzerinden politik kazanç sağlayarak tarafların
pazarlıklarda elini kuvvetlendirme çabaları demokrasi ve evrensel
insan haklarıyla bağdaşmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, Avrupa
Birliğinden gelecek 3 milyar euro, Türkiye vatandaşlarına
Schengen bölgesinde vize muafiyeti, dondurulan üyelik müzakerelerinde
başlıklardan birkaçının açılması, Türkiyenin
Avrupa Birliği zirvelerine çağrılması gibi konular
mülteciler üzerinden Türkiye ve Avrupa Birliği arasında pazarlık
konusu edilmektedir. Büyük bir reform manzumesi üzerinde yürümesi gereken
Avrupa Birliği sürecinde müzakere mekanizmasının yeniden
çalıştırılması Türkiyenin mültecileri ülke içinde
tutması şartına bağlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; evet, bu savaşı besleyen cephede yer alan,
savaşın içinden çıkılmaz bir hâle gelmesine neden olan
bütün ülkeler mültecilere kapılarını açmalı ve mali yükü
paylaşmalıdırlar. Bunlar yapılırken de en önemli
öncelik bu savaşı bitirmek ve insanları tekrar güvenli bir şekilde
evlerine, ülkelerine geri yollamaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin
Cenevre Sözleşmesi mülteci hakları alanındaki mevcut en önemli
uluslararası belgedir. Birçok eksikliğine rağmen sözleşme
mültecilerin korunmasıyla ilgili en önemli hukuki metin niteliğindedir.
Fakat 1951 sözleşmesinin hazırlanmasında rol oynayan Türkiye,
1967 belgesini de coğrafi çekince koyarak imzalamış
bulunmaktadır. Böylece Türkiye, sadece Avrupa'dan gelenlere mültecilik
statüsü tanıyacağını beyan etti. Oysa, resmî rakamlara göre
son altmış yılda Avrupa'dan Türkiye'ye gelen sadece 45 kişi
mülteci olmuştur. Bununla birlikte, Türkiye'de hâlen bir mülteci
yasası yoktur, sivil bir kurum yoktur, bütün işler polis
tarafından yürütülmektedir. Türkiye'nin öncelikli olarak bu konudaki sorumluluklarını
yerine getirmesi gerekiyor.
Bu sorun ancak tekneler batıp aileler yok
olduğu zaman, çocuk cesetleri kıyıya vurduğu zaman ya da
Suriye gibi yığınsal göçler yaşandığında
gündeme geliyor. Oysa ki sürekli olarak böyle bir sorun bulunmaktadır. Bu temelde,
insan hakları standartlarına ve hukukuna uygun bir yasal
altyapının oluşturulması kaçınılmazdır.
Değerli milletvekilleri, beşinci
yılına giren ve dünya kamuoyunda Suriye iç savaşı olarak
bilinen savaş, uluslararası güçlerin ekonomik ve siyasi çıkarları
doğrultusunda gerçekleştirdikleri hamlelerle içinden
çıkılmaz boyutlara ulaşmış bulunmaktadır.
Bölgenin çok etnikli, çok dinli ve çok mezhepli yapısı, evrensel
değerler zemininde çoğulcu bir demokrasiye evrilmek yerine, iç
savaşın ve çatışmaların suni bir odağı
hâline getirilmiştir. Körfez Savaşıyla başlayan ve
günümüze kadar gelen süreçte bölgede yaşayan farklı halklar,
farklı inançlar açısından son derece vahim durumlar
yaşanmaktadır. Özellikle, IŞİD ve türevi insanlık
düşmanı terör örgütlerinin ortaya çıkmasıyla insanlık
tarihine kara birer leke olarak geçecek trajediler
yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; IŞİD terör örgütünün bölgede yaşayan Kürtler,
Araplar, Türkmenler, Asuri-Süryaniler, Ermeniler, Hristiyanlar, Ezidiler,
Şiiler, Alevilere karşı ne tür zulümlere ve insanlık
dışı uygulamalara giriştiğine tüm dünya kamuoyu
tanıklık etmiş bulunmaktadır. Biliyorsunuz, Ezidilere
Şengal bölgesinde yapmış olduğu saldırıda 5
binden fazla kadını, kızı, çocuğu,
yaşlıyı alıp rehin etmişti. Bu kadınlardan
birçoğu hâlâ IŞİDin elinde rehin bulunmaktadır ve 21inci
yüzyılda dolarla, parayla satılmaktadırlar. Bütün
insanlığın, hepimizin bundan utanç duymamız
gerektiğine inanıyoruz ve hepimiz, 550 milletvekili ve bütün siyasi
partilerimiz bu konuda hassasiyet göstermeli ve bu tür politikaların bir
an önce Orta Doğudan men edilmesi, insan haklarına, evrensel ve
aydınlanmacı düşüncelere yer veren demokratik rejimlerin
yerleşmesi için herkesin çaba sarf etmesi gerektiğine
inanmaktayız.
Farklı inançlardan olanların ve
kendilerine biat etmeyenlerin yerleşim yerleri talan edildi, kültürel
yapıları ve ibadethaneleri yerle bir edildi. Hem Suriyede hem de
Irakta yıllardır devam eden terör saldırılarında
savunmasız durumda bulunan Asuri-Süryani-Keldani halkı hedef
seçilmiş ve bu saldırılar sonucunda yüzlerce insan
katledilmiş, yüz binlercesi ise kendi topraklarından göç etmek
zorunda kalmışlardır. Bildiğiniz gibi, Asuri- Süryani-Keldani
halkı Mezopotamyanın en kadim halklarından biridir.
Yazılı altı bin beş yüz yıllık bir tarihe sahip
olan bu halk özellikle Hristiyan olduğundan dolayı hiçbir ülke,
bunların haklarının savunulması bağlamında,
başta Türkiye olmak üzere sahip çıkmamıştır.
Sayın Başbakanımız Davutoğluyla bir ara yapmış
olduğumuz bir sohbette, Asuri-Süryanilerle ilgili büyük bir muhabbet
beslediğini ve kendilerini de Irakta ziyaret ettiğini, daha sonra da
-biraz önce AK PARTİli hatibin de ifade ettiği gibi- bu Suriye
savaşı başladığında Suriyede bulunan bütün farklı
unsurların Türkiyeye davet edildiğini, bunların içinde Asuri
Süryanilerin de olduğunu vurguladılar. Ancak, Ninovada
IŞİD saldırıları sonucunda 200 bin Asuri-Süryani
bölgesini terk etmiş olmasına karşın ve Şubat 2015
tarihinde de Hasekede Habur sınırları boyunca 35 Asuri-Süryani
köyüne IŞİD tarafından saldırılmış ve
onlarca kadın, kız rehine alınmış olmasına
karşın ve bunların çoğunluğunun da aslı
Şırnaklı, Hakkârili, Mardinli olmasına karşın
Türkiye Hükûmetinden, Dışişleri Bakanından ve Hükûmetten de
bu konuda kınayıcı bir açıklamayı göremedik; bu konuda
da üzüntülerimizi ifade etmek istiyorum.
Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dora.
Önerinin aleyhinde Halis Dalkılıç,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Dalkılıç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
aleyhinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, konunun önemini
anlayabilmek için öncelikle Ülkemize Suriyeden gelen ne kadar misafirimiz
vardır, ülkemiz misafirlerimiz için neler yapmıştır, ne
kadar kaynak kullanmıştır? gibi sorulara kısaca belki
değinmemiz gerekiyor.
İç karışıklıklar
başlamadan önce 20 milyon civarında bir nüfusa sahip olan Suriyede,
bugün yaklaşık 12,2 milyon kişi acil insani yardıma ihtiyaç
duymaktadır. Bu süreçte yaklaşık 7 milyon Suriyeli evini terk
etmek zorunda kalmış, 3 milyonu aşkın Suriyeli de
kurtuluşu komşu ülkelere sığınmakta bulmuştur.
Türkiye, uyguladığı açık kapı politikası
çerçevesinde giriş yapan hiçbir Suriyeliyi geri çevirmemiş,
onları geçici koruma statüsüne almıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye, 2,5
milyondan fazla Suriyeli sığınmacıyı misafir etmekte
olup AFADın 10 ilde kurduğu ve yönettiği 25 barınma
merkezini bulundurmaktadır. Bugüne kadar, Türkiye, ülkesindeki
savaştan kaçarak ülkemize sığınan Suriye
vatandaşları için uluslararası standartlara göre 9 milyar
Amerikan dolarını aşkın tutarda bir kaynak
kullanmıştır. Türkiye'nin bu olağanüstü çabalarına
karşın, uluslararası camia, ülkemizde bulunan Suriyeliler için
yalnızca 500 milyon dolar katkıda bulunmuştur.
Saygıdeğer milletvekilleri, acil
sağlık hizmetlerine tüm kentlerdeki mülteciler ulaşabilmektedir.
Acil olmayan sağlık hizmetlerine erişim için ise mültecilerin
yetkili mercilere kayıt yaptırması gerekmektedir. Yani kentli
mülteciler geçici koruma statüsü altında kendilerini yetkili mercilere
kaydettirdiklerinde ve yabancı tanıtım kartı
çıkartmaları durumunda sağlık hizmetlerinden ücretsiz
yararlanma hakkına sahiptirler. Geçici Koruma Yönetmeliğine göre,
acil sağlık hizmetlerinde mülteci hastalardan gerek tedavi gerekse
ilaçlar için herhangi bir ücret talep edilmemektedir.
Bugün, ülkemizin kurmuş olduğu modern
kamplarda sağlık alanında şu hizmetler verilmektedir: Temiz
içme suyu; temiz, güvenilir, kültüre uygun gıda;
bağışıklama kampanyaları, bulaşıcı
hastalıklara ve salgınlara yönelik mücadele; sendromik sürveyans,
Şark çıbanı, ishalli hastalık ve sıtma yönetimi,
hijyen eğitimleri, çevre sağlığına yönelik tedbirler,
atıkların düzenli olarak yok edilmesi, jit alanlarının kontrolü,
suların mikrobiyolojik ve kimyasal izlemeleri; banyo, tuvalet gibi
alanların hijyeninin sağlanması; üreme
sağlığı, anne güvenliği, çocuk
sağlığı gibi tedbirler sürekli takip edilerek
alınmaktadır.
Saygıdeğer milletvekillerim, ülkemizin
misafirlerimiz için yaptığı sağlık hizmetleri için
neler yaptığını tek tek saymaya kalksak, herhâlde sabaha
kadar Mecliste bunu izah etmemiz gerekir.
Bazı kalemlere belki değinmemiz gerekiyor
hem milletimiz hem de milletvekillerimizin güncel bilgileri alması
adına.
Kampta sunulan poliklinik hizmetleriyle ilgili: Aile
hekimliği uzmanlığına başvuru sayısı
289.579dur. Diğer uzman hekimlere başvuru sayısı 1 milyon
522 bin 613tür. Pratisyen hekime başvuru sayısı 2 milyon 31 bin
141dir. Sevk sayısı 501.859, acil vaka sayısı 465.425tir.
Sınır illerde, İstanbul ve Mersin'de
0-5 yaş arası tüm çocuklar için polio aşısı
yapılmış olup, toplam 9 milyon 403 bin 319 çocuğa
aşı yapılmıştır. Aşı yapılan 9
milyon 403.319 çocuğun 884.872si yabancı çocuklardır.
Diğer illerde sadece Suriyeli çocuklar ve temaslılarına
aşı yapılmıştır. Suriyeli mültecilerin
yaşadığı kamplardan hastanelere 500 binin üzerinde hasta
sevk edilmiştir. Türkiye'de ameliyat edilenlerin sayısı 200 bini
aşmıştır. Sınır illerindeki devlet hastaneleri toplam
hizmetin yüzde 30 ile yüzde 40ları arası bir oranda Suriyelilere
hizmet vermektedir
Değerli milletvekilleri, 2010
yılından bu yana ülkemize sığınan Suriyeli
sığınmacıların sayısı her geçen gün
artmaktadır. Yukarıda belirttiğim gibi ülkemizin verdiği sağlık
hizmetleriyle rakamlar ortadayken görüştüğümüz bu önergenin aslında
ne kadar gereksiz, ne kadar da Meclisi meşgul ettiği ve boşa
zaman harcadığıyla alakalı kanaatim tamdır. Bu kadar
poliklinik hizmeti vereceksiniz, bu kadar hasta ameliyatı
yapacaksınız, yavrularımıza aşı
yapacaksınız ve Kayıt tutulmuyor, ne yapılıyor? diye
gelip önerge vereceksiniz. Keşke Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekillerimiz böyle bir araştırma önergesi yerine yağmurda,
karda, kışta Suriyeli misafirlerimize hizmet veren, onların
sorunlarına çare olmaya çalışan başta sağlık
personelimiz olmak üzere tüm kamu çalışanlarıyla sivil toplum
örgütleri ve gönüllülere nasıl şükranlarımızı
sunarız, onların nasıl motivasyonlarını
artırabiliriz adına bir çalışmayı ortaya koyabilecek bir
samimiyeti ortaya koyabilselerdi. Bu konuda, orada mağdur olmuş, hakikaten
sıkıntı yaşayan mültecilerin, yani ensarın, oradaki
bizim misafirlerimizin yaşadığı sıkıntılarla
gece gündüz uğraşan birimlerimiz var, devletin bütün kademeleri
orayla çok yakından ilgililer. Doğrusu, oradaki yaşanan
sıkıntılarla alakalı alınacak tüm tedbirler de zaten
alınmakta.
Bu vesileyle, değerli milletvekilleri, CHPnin
grup önerisi aleyhinde olduğumu bir kere daha zikrediyorum. Tabii,
yapılan hizmetleri takdir etmek lazım, yapılan hizmetleri takdir
edip yapanları da motive etmek lazım. Motive edelim ki oradaki
hakikaten kanayan yaraya çare olalım. Değilse, sürekli
yapılanlarla ilgili eleştiri getirilecekse
Eksikleri, tabii,
getirelim. Muhalefet yapmayalım demiyoruz ancak yapıcı
muhalefeti gündemimizde tutmamız lazım. Hele hele ülkenin millî birliği,
beraberliği hele hele Suriyedeki gerçekleri -ki CHPnin daha önceki genel
başkanı fark etmiş olmalı ve onun açıklamalarına
bakarak- ve ülkenin menfaatlerini göz önünde bulundurarak sorumlu muhalefet
yapmanın ülkemize ve milletimize gerçekten önemli katkılar
sunacağını düşünüyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Dalkılıç.
Sayın Kerestecioğlu, konuyla ilgili bir
açıklama mı yapacaksınız?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, yani ben yapmayacağım ama
bir ara verip de hem kendimizi hem halkımızı aydınlatmak
gerekmiyor mu? Çünkü yaralılar olduğu söyleniyor ve biz
BAŞKAN Buyurun, mikrofonunuzu açıyorum
Sayın Kerestecioğlu.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
35.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Ankarada
yaşanan patlama nedeniyle Meclis çalışmalarına bir süre ara
verilmesinin doğru olacağına ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Az önce bizim de hissettiğimiz ciddi, büyük bir patlama
oldu Ankarada. O nedenle bir ara vermemiz en azından ve hem kendimizi hem
de insanları bilgilendirmemiz gerekmez mi? Bilmiyorum. Yani Böyle bir
usul de yok diyebilirsiniz. ama ciddi bir gerçeklik şu anda bu.
BAŞKAN Sayın Özel, dinliyorum efendim.
36.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Ankarada yaşanan patlama nedeniyle Meclis
çalışmalarına bir süre ara verilmesinin doğru
olacağına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Gerçi sizin
varlığınızda böyle bir şeyi hatırlatmak
doğru değil ama, biz, grup başkan vekilleri olarak
Öncelikle
Meclise çok yakın bir yerde bir patlama gerçekleşti, çok sayıda
ambulansın sevk edildiğini duyuyoruz, patlama tüm Meclis kampüsünde
de duyuldu. Bu şartlar altında tabii konuşmacının
konuşmasını dinlemek
Orada cevaba ve düzeltmeye muhtaç
noktalara cevap vermeyi sonraya bırakıyoruz.
Sizin uygun göreceğiniz
şekil ve yöntemde çalışmalara hiç olmazsa bir süreliğine
ara verilmesinin doğru olacağını düşünüyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özel.
Sayın Bostancı
37.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankarada yaşanan patlama
nedeniyle çalışmalara ara verilmesinin gerekli
olmadığına ve Meclisin rutin gündemini takip etmesinin uygun
olacağına ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım, gelen haberlere göre yakınlarda
bir yerde bir patlama olduğu anlaşılıyor, yaralılardan
bahsediliyor ajanslardan gelen haberlerde. Bizim edindiğimiz bilgiler de o
istikamette.
Türkiyenin çok çeşitli
yerlerinde terörle bir mücadele yürütülüyor ve bu çerçevede yaşanan
olaylar var. Meclise yakın, uzak olması esasen özel bir önem
taşımıyor kanaatindeyim.
Kanaatimi arz ediyorum,
takdir bütünüyle tabii ki size ait; Meclisin rutin gündemini takip etmesi uygun
diye düşünüyorum. Zaten birazdan yemek arası verilecek, muhtemelen o
zaman ne olup bittiğine ilişkin daha fazla bilgi edinme imkânı
olacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bostancı.
IX.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Ankaranın merkezinde bir terör saldırısı olduğuna
ilişkin duyum alındığına, milletin birliğine
yönelik bu eylemleri şiddetle kınadığına ve Meclisin
normal çalışmasına devam edeceğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN
Yaklaşık yarım saat önce, henüz resmî makamlarca bir
açıklama yapılmadığı için mahiyeti tam olarak
bilinmemekle birlikte Ankaranın merkezinde, Bakanlıklarda
yaşanan ve oluş tarzı itibarıyla bir terör faaliyeti
olduğu izlenimini veren bir bomba patlatıldığı duyumu
alınmıştır. Tekrar ediyorum, henüz resmî bir açıklama
yapılmamıştır, bu duyum Başkanlık Divanına
da ulaştı; bu çerçevede değerlendirmemi yapıyorum.
Milletimizin birliğine
yönelik bu eylemleri şiddetle kınıyorum. Bu şekilde hiçbir
eylemin milletimizin moral ve motivasyonunu bozamayacağını
buradan belirtiyorum. Yaralanan vatandaşlarımız olduğunu
duydum, ölen vatandaşımız var mıdır yok mudur henüz bilmiyorum,
bu konuda bir bilgi bize intikal etmemiştir; olmamasını diliyorum
tabii ki. Yaralanan vatandaşlarımıza buradan acil şifalar
diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
Meclisimiz normal çalışmasına devam edecektir. Böyle bir patlama
olabilir; Türkiyenin çeşitli yörelerinde zaman zaman şiddet
eylemleri, terör eylemleri olmaktadır. Bu eylemler var diye Türkiye Büyük
Millet Meclisi çalışmalarına ara vermez. O nedenle
çalışmalarımıza devam ediyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Buyurun Sayın Erdoğan, sizi
de dinliyorum.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
38.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğanın, bütün terör eylemlerini
lanetlediğine ve Ankarada yaşanan patlama nedeniyle Meclisin
çalışmasına ara vermesini doğru bulmadığına
ilişkin açıklaması
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle Ankaranın göbeğinde böyle bir
eylem gerçekleştirilmesinden dolayı, bütün terör eylemlerini
lanetliyorum. Tabii ki, Ankarada böyle bir olay olması çok
düşündürücüdür. Bunun üzerinde yetkili Hükûmetin muhakkak çok ciddi
çalışmalar yapması lazım. Ancak tabii ki, ben de böylesine
sıkıntılı bir günde Ankarada bir eylem oldu. diye
Meclisin çalışmasına ara vermesini, Meclisin buna teslim
olmasını doğru bulmuyorum, Meclisin çalışmalarına
devam etmesi gerektiğine inanıyorum. Bu vesileyle olaya muhatap olan
eğer herhangi bir yaralı varsa onlara da geçmiş olsun diyorum.
İnşallah, devamında Ankarada daha üzücü haberlerle
karşı karşıya kalmamayı temenni ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Erdoğan.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, ben kayıtlara geçmesi
açısından yerimden sadece bir şey ifade edebilir miyim?
BAŞKAN Buyurun Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Ben sadece Ankarada oldu ve Meclisin yakınında
oldu. diye bir patlamayı daha önemseyerek konuşmadım; sadece
insanların, halkın özellikle bilgi edinme hakkına dayanarak hem
kendimizin hem de onların bilgilenmesi için bir aradan, küçük bir aradan
bahsettim. Meclis çalışmalarına ara versin ve ertesi güne
bıraksın. gibi bir talepte bulunmadım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kerestecioğlu.
Ben görüşlerinize saygı duyuyorum.
Yapmış olduğum açıklama size yönelik bir açıklama
değildir, öyle anlamayın. Genelde, bu talepler, sizlerin
konuşmalarından önce Divanımıza intikal etti, Bir ara
verelim mi acaba? şeklinde çeşitli görüşler ifade edildi.
Konuşmalar sırasında da Böyle bir şey olabilir mi?
şeklinde düşünceler ortaya konulunca ben de genele yönelik olmak
üzere düşüncemi ifade ettim.
Sayın Özel, söz talebiniz mi var?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Evet efendim.
BAŞKAN Buyurun.
39.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, terör olayları nedeniyle Meclis
çalışmalarının durdurulmasının gerekmediğine
ancak Ankarada yaşanan patlama konusunda bilgi sahibi olabilmek için
kısa bir ara verilebileceğine ve bakanların bu konuda Meclisi
aydınlatması gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
tabii, burada şöyle bir yanlış anlaşılma olmaz:
Meclis çalışmalarını durdursun. falan kimse demez. Hatta
burada hepimizin çok kullandığı bir şekilde, savaş
sırasında çalışan Meclis terör olaylarından
dolayı durmaz, bu hep söylenir. Ama şimdi, hiçbirimiz bir
diğerimizi burada farklı bir şekilde anlamaya
çalışmayalım. Herkesin binada üçer tane çalışanı
var. Binanın telefonları kesilmiş durumda. Bütün çalışanlarımızın
aileleri onların durumlarını merak ediyor. Meclise yakın
bir patlama, uzak bir patlama Meclis açısından farklı bir
şey ama her birimiz insan olarak ve gayet insani duygular içinde panik
hâlinde bizleri arayan, ailelerimiz bize ulaşamıyor diyen
arkadaşlarımız için endişelenmemiz, onların bir
anlamda işvereni olarak onların yanına yarım
saatliğine gitmemiz -çünkü binalarına 200 metre- çok insani bir
şey. Bunun üzerinden çok hamasi şeyler söylenebilir, bu ayrı.
İkincisi, bu Meclisin bakanları var.
Sayın Veysel Eroğlu karşımızda oturuyor, Sayın
Adalet Bakanı içeride. Bizim hatırlatmamıza gerek
olmaksızın Meclisin hızlı ve şeffaf bilgilendirmeye
ihtiyacı var. 200 metre ötede olan patlama için Sayın Bakan otuz yedi
dakika sonra hâlâ daha en azından oluş biçimiyle ilgili Meclisi
aydınlatmıyorsa ondan sonra kimse birbirinin yüzüne bakıp da
burada kahramancılık oynamasın. Esas mesele burada oturmak
değil, bu meseleye duyarsız kalmamaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özel.
HAMZA DAĞ (İzmir) Hemen titremeye
başladın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Laf mı senin ki, utanmaz
adam.
(AK PARTİ ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
Sanıyorum, ilerleyen zaman içerisinde
Hükûmetten, Sayın Bakandan bir açıklama gelecektir.
Sayın Bakan, söz talebiniz mi var efendim?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Evet.
BAŞKAN - Buyurun.
40.- Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun, Ankarada yaşanan
patlamayla ilgili kendilerine detaylı bilginin henüz
ulaşmadığına, terör örgütlerini lanetlediğine ve bu durumda
Meclisin faaliyetlerine devam etmesinin önemli olduğuna ilişkin
açıklaması
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; özellikle maalesef, DSİ
ile Karayolları binalarının tam karşında dar bir sokak
var, Maliye Bakanlığına giden sokak. Orada bir patlama oldu
fakat mahiyetini tam olarak bilmiyoruz. Şu anda hatta DSİnin
birtakım güneye bakan camları da kırıldı. Ben, tabii,
en yakın orada DSİ olduğu için, DSİ Genel Müdüründen bilgi
aldım. Şu anda ambulanslar, ekipler orada müdahale ediyor. Bir araç
yanıyor, yangın devam ediyor, itfaiye geldi. Yaralıların
olduğunu tahmin ediyoruz. Ama çok detaylı bir bilgi gelmedi, ben de
tahkik ediyorum. Tabii, bize geldi. Çok detaylı bilgi olmayınca ben
size daha sonra açıklama yapmak daha uygun olur diye düşündüm. Ama,
bir terör örgütünün bir patlama gerçekleştirdiği şeklinde bir
duyum var. Ben bu vesileyle bütün bu terör örgütlerini, bunu yapanları
lanetliyorum. Orada yaralılar varsa
İnşallah, bir yaralı
veya canını kaybeden bir vatandaş olmamasını gönülden
arzu ediyoruz. Ama, biz buradayız, sürekli haber geliyor. Hatta, hemen
karşıda, DSİden bunlar gözetleniyor, bana da bilgi intikal
ediyor, ben de sizleri aydınlatacağım ama şu anda çok
detaylı bir bilgi yok. Durum bundan ibaret.
Geçmiş olsun diyorum.
İnşallah, Cenab-ı Allah böyle acılar bize göstermez. Ama,
az önce ifade edildi, bu Meclis Sakaryaya düşman ordusu geldiği
zaman çalışan bir Meclis. Dolayısıyla, Meclisin faaliyetine
bu durumda devam etmesi hem millete olan ve terör örgütüne olan
tavrımız açısından önemlidir diye düşünüyorum.
Arz ediyorum efendim.
Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun,
14/12/2015 tarihinde Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara ve
arkadaşları tarafından, ülkemizdeki Suriyeli
sığınmacıların sağlık takiplerinin düzenli
yapılmaması nedeniyle toplum sağlığı için
oluşan tehditlerin tüm boyutlarıyla araştırılması
ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 17
Şubat 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
4.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmında yer alan Kanun Tasarılarının
sıralarının yeniden düzenlenmesi; bastırılarak
dağıtılan (11/1) ve (11/2) esas numaralı Gensoru
Önergelerinin 23 Şubat 2016 Salı günkü gündemin Özel Gündemde Yer
Alacak İşler kısmının 1inci ve 2nci
sıralarına alınmasına ve Anayasanın 99uncu maddesi
gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerinin 23 Şubat 2016 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ve 117 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
17/02/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
17/02/2016 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda oy
birliği sağlanamadığından, İç Tüzükün 19uncu
maddesi gereğince, grubumuzun ekteki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Mehmet
Naci Bostancı
Amasya
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler"
kısmında yer alan 117, 85, 86, 87 ve 95 sıra sayılı
Kanun Tasarılarının, bu kısmın 1, 3, 4, 5 ve 6ncı
sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi
Genel Kurulun;
17 Şubat 2016 Çarşamba günkü (bugün)
birleşiminde 85 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
18 Şubat 2016 Perşembe günkü
birleşiminde 87 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
Bastırılarak dağıtılan 11/1
ve 11/2 esas numaralı gensoru önergelerinin 23 Şubat 2016 Salı
günkü gündemin "Özel Gündemde Yer alacak işler"
kısmının 1inci ve 2nci sıralarına alınması
ve Anayasanın 99uncu maddesi gereğince gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin 23 Şubat 2016
Salı günkü birleşiminde yapılması;
23 Şubat 2016 Salı günkü birleşiminde
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
işler" kısmında yer alan işlerin görüşmelerine
devam edilmesi, aynı birleşimde 7 sıra sayılı kanun
tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
24 Şubat 2016 Çarşamba günkü
birleşiminde 10 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
25 Şubat 2016 Perşembe günkü
birleşiminde 14 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece
24.00'de günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük
programın tamamlanmasına kadar,
Çalışmalarını sürdürmesi,
117 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle
olması,
Önerilmiştir.
|
117 sıra
sayılı Kişisel Verilerin
Korunması Kanunu Tasarısı (1/541) |
|||
|
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki Madde Sayısı |
|
|
1.Bölüm |
1ilâ 18inci maddeler
arası |
18 |
|
|
2. Bölüm |
19 ilâ 33üncü maddeler arası (30uncu maddenin birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci,
altıncı ve yedinci fıkraları ile Geçici madde 1 dahil) |
22 |
|
|
Toplam Madde
Sayısı |
40 |
||
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi grubu önerisinin lehinde ve aleyhinde söz talep eden
milletvekillerine söz vereceğim.
Lehinde ilk söz, Ramazan Can, Kırıkkale
Milletvekili.
Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle Ankarada bir patlama hadisesi oldu.
İnşallah yaralı ya da can kaybı yoktur. Hepimize geçmiş
olsun dileklerimi iletiyorum.
Grup önerimiz de gündemi ve çalışma
saatlerini belirlemeye matuf, ayrıca gündemdeki sıra
değişikliklerine ilişkin bir grup önerimiz var. Grup önerimizle
117 sıra sayılı Kişisel Verilerin Korunmasına Dair
Kanun Tasarısı, yine 85 sıra sayılı Bangladeş
Cumhuriyeti, yine 86 sıra sayılı Filistin Cumhuriyeti, 87
sıra sayılı Yemen Hükûmeti ve 95 sıra sayılı Çin
Hükûmeti ile ülkemiz arasındaki sözleşmelere ilişkin
anlaşmaların gündemin yine sırasıyla 1, 3, 4, 5, 6
sırasına getirilmesini öneriyoruz. 17 Şubat Çarşamba yani
bugün 117 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşülmesinin tamamlanmasına kadar Genel Kurulu
çalıştırmayı öneriyoruz.
18 Şubat Perşembe, 87 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar Genel Kurulun çalışmasını
öneriyoruz.
Ayrıca, (11/1) ve (11/2) sıra
sayılı gensoru talepleri vardır. Gensoru önergeleri okutulacak
ve önergelerin 23 Şubat günü görüşülmesini Genel Kurulun
onaylarına arz edeceğiz.
24 Şubat Çarşamba, 5 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar Genel Kurulu çalıştırmayı
öneriyoruz.
Ayrıca, 25 Şubat Perşembe günü ise 10
sıra sayılı kanun görüşmeleri yani uluslararası bir
anlaşma var Nijer Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetleri
arasında, bu görüşmelerin tamamlanmasına kadar Genel Kurulun
çalışmasını öneriyoruz.
Ayrıca, gündem tamamlanması hâlinde yani
buradaki gündemin tamamlanmasından kasıt, 24.00 sularına kadar
çalıştırmayı, eğer bu saat zarfında bitmezse
Genel Kurul çalışmalarına devam edilmesini, ayrıca 117
sıra sayılı Kişisel Verilerin Korunmasına
İlişkin Kanunun temel yasa şeklinde görüşülmesini
tensiplerinize arz ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Can.
Önerinin aleyhinde Kamil Aydın, Erzurum
Milletvekili.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP
sıralarından alkışlar)
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce gerçekten hepimizi üzen bir olaya
biraz da kulak misafiri olduk, ta gürültüsü buradan duyuldu. Bir defa daha bir
şeyi hatırlattı bize: Terörün dini, mezhebi, tarafı, yeri,
hiçbir izah edilecek yönü yoktur. Terör lanetlenmesi gereken, yok edilmesi
gereken, hiçbir zaman, hiçbir platformda mevzubahis dahi edilmemesi gereken bir
kavramdır. İnşallah umuyoruz ki can kaybımız ya da
ağır yaralımız yoktur. Çünkü orada bir kediciğe dahi
bir şey olursa bu bizi yürekten incitir. Öncelikle bu temennilerimi ifade
etmek istiyorum Değerli Başkanım.
Efendim Ayinesi iştir kişinin lafa
bakılmaz. Elbette ki bu özdeyişten hareketle Hükûmetimizin
bugüne kadarki icraatları, bazı icraatları özellikle, izaha
muhtaçtır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Allaha şükür bugüne
kadar söylem ve eylemde tutarlılığımızı muhafaza
etmiş bulunmaktayız. Ama maalesef eğer eylem ile söylem
arasında bir çelişki varsa, bir tenakuz varsa bu izaha
muhtaçtır. Şimdi, geçenlerde bir bakanımız şöyle
ifadede bulundu, dedi ki: Bir hizmet, bir etkinlik, bir faaliyet
yapılacağı zaman halka sormak lazım, millete sormak
lazım, ona göre, efendim, icraata geçmek lazım. Çok doğru,
güzel, ilkesel olarak hakikaten hepimizin evet diyebileceği bir şey
ama uygulamaya
baktığımızda, Türkiyedeki son on üç yılda uygulanan
politikalara baktığımızda acaba hangisinde ortak bir
mutabakat ya da halkın iradesi vardır?
Şimdi, ben
hatırlıyorum bir Büyükşehir Yasası geçirdik biz buralarda
ve bunu uygulamaya koyduk. Şimdi, bakın, bugün halkın iradesi
Artvinde bir şeye hayır diyor. Kafkasör diye bir yaylamız
var. Ben bölge milletvekiliyim. Erzurum ile Artvin
sınırdaştır. Yusufeli ile bizim Uzundere arasında çok
kısa bir mesafe vardır, Olur arasında çok kısa bir mesafe
vardır. İnanın içimiz acıyor. Özellikle, Doğu
Karadeniz Bölgesi cennet vatanın bir köşesi. Orada daha önce
halkın iradesi çok dikkate alınmadan HESlerle taçlandırılan
bu projeler daha sonra madencilik sektörüne yansıtılarak
birtakım yanlış adımlar, yanlış uygulamalar
yapıldı. O bölge inanın bir sürü endemik canlının var
olduğu bölge. Orada flora ve fauna çok çok güzel. Hatta, dünyada
birtakım illegal yapıların o kadar iştahlarını
kabartmıştır ki böcek kaçakçılığı dahi o
bölgede yapılmıştır. Şimdi, orada Biz burada
ruhsatsız bir şekilde, henüz mahkeme sürecinde olan bir davayı
beklemeden maden ruhsatını geçerli sayıp icraata başlamak
istiyoruz. diyen bir irade, zihniyet var ve karşısında
gerçekten Hayır, ben, bu cennet vatanı muhafaza etmek istiyorum
bütün doğal güzelliğiyle. diyen bir zihniyet var. Hâlbuki, daha önce
aynı uygulamalar da milletvekili olduğum Erzurum ilimizin kuzey
ilçelerinde yapıldı. Bizim Ödük Vadisi dediğimiz gerçekten,
bitki örtüsüyle çok özel, çok verimli bir bölgesi olan -doğal
kaynaklarının iştah kabartması söz konusu- oraya bir sürü
proje yapıldı, barajlar yapıldı ve inanın orada
yaşayan bir sürü canlı ve bitki yok edildi.
Asıl o bölgenin çok acil ihtiyaçları var.
Nedir? Orada, bizi Doğu Karadenize bağlayan çok önemli bir yol var.
İstiyoruz ki biz, oradaki, Uzundereyi Karadenize bağlayan
Pirinkayalar diye zor bir geçit, yüksek bir geçit
Turistik bölge ilan ettik
biz Uzundereyi ama maalesef yolu yok, keskin virajları olan, tek
şeritte işleyen ama trafiği yoğun olan bir bölge ama
niyeyse o Pirinkayalar bölgesinin ne yol yapımı ne de tünel
çalışması, siyasi vaatlere rağmen, söz de verilmesine
rağmen, uygulamada yapılmadı. Keşke, gerçekten, bu anlamda
halkın isteklerini ve dileklerini dikkate alıp böyle bir hizmet
götürebilseydik.
Değerli milletvekilleri, o zaman, nedir? Bu
eylem ve söylem arasındaki çelişkiyi nasıl izah edeceğiz?
Şöyle izah edeceğiz: Türkiye Cumhuriyeti devletinin Hükûmeti, sanki
bir romantik genç gibi, şıpsevdi romantik bir genç gibi, akşam
âşık olup sabah kahrolan bir tip gibi, akşam evet
dediğine sabah hayır diyen bir tip gibi idare edilmektedir.
Hâlbuki, hükûmet olmak, hükûmet yönetme erkini elinde bulundurmak romantik bir
tavır kaldırmaz. Kararlı, mantıklı, sebep-sonuç
ilişkisi içerisinde, uzun vadeli bir programı uygulamayı
gerektirir.
Biraz önce hatip
arkadaşlarımız Suriyeli mültecilere neler yaptık? Hangi
sağlık hizmetlerini götürdük? Hangi çadırları nereye
kurduk? Ya, Allah aşkına Türkiyeyi mülteci cenneti yapmakla mı
övünüyorsunuz? Böyle bir şey olabilir mi? Efendim, hangi hizmetleri
götürdük? Hangi hizmetleri götürdüysen, daha önce Misafirlerimiz, baş
tacı ederiz, 50 bine kadar yaparız, 100 bine kadar yaparız.
Rakamlar 2,5 milyon, 3 milyona doğru ilerledikçe bu sefer Efendim, olur
mu öyle şey, biz Avrupanın mülteci cenneti miyiz? demeye
başladık. O zaman, bunun önlemini baştan alacaktık.
Siyaseti, özellikle dış siyaseti sınırların biraz ötesinde
hesaplamak lazım. Şimdi, bunun karşılığında
gerçekten, mülteci duruma düşecek hâl ve ahval içerisindeyiz. Mazlum
milletlere kucak açtık. Ama mazlumlaşıyoruz farkında
mısınız? Mazlumlaşıyoruz. Dün hayır
dediklerimize bugün niye evet diyoruz? Bu kürsülerde Türkiye Cumhuriyeti
devletinin bekası tartışılıyor, kurucu irade
tartışılıyor, varlık nedeni ve ilkeleri
tartışılıyor, hiç kimsenin sesi çıkmıyor. Ama
sanki bizi burada bulunduran yegâne değerler insanlardır.
Değerli milletvekilleri, bizim burada birlikte
olmamızın, bu çatı altında yasamayı eyleme
dönüştürmemizin nedeni ilkelerdir, doğrulardır, bu da
Anayasa'yla teminat altına alınmıştır. Bu
değerlerin yıpratılmamasına hepimiz azami derecede riayet
etmek zorundayız. Dolayısıyla, baktığımızda,
uygulamalarda, efendim, dün farklı bir söylem bugün farklı bir
uygulama. Yarın onun inkârına gitmeyelim. O zaman ne oluyor biliyor
musunuz? Referanslarımız o şahısların söylemleriyle
birliktelik arz ediyor. Efendim, biz söylüyoruz ama Sayın
Cumhurbaşkanı da söylemişti aynı şeyi, sayın
bakan da söylemişti, sayın yetkili, partili filan da
söylemişti. Böyle bir referans mantığı olmaz. Efendim,
bakın, burada bizi bağlayan Anayasa ve ilkelerdir, İç Tüzük'tür.
Hata yapan, hukukun dışına çıkan, ilkelerin
dışında hareket eden herkes hukuk karşısında
sorumludur.
Geçenlerde eski İsrail Başbakanı
biliyorsunuz yargılandı ve hapse mahkûm edildi. Daha önce, Almanya
Cumhurbaşkanı bir arkadaşına, dostuna otel
faturasını ödettiğinden dolayı istifa etmek zorunda
kaldı. Şimdi, yanlışı kim yaparsa yapsın,
makamı, mevkisi, pozisyonu ne olursa olsun yargıdan kaçamaz, Anayasa
hükmünü ihlal edemez. Dolayısıyla, bizi burada bağlayan
ilkelerdir, kurallardır, değerlerdir. Bu değerler üzerinden, bu
ilkeler üzerinden hareket etmeliyiz. Yoksa bu değerleri istediği gibi
yönlendiren, değiştiren, söyleme dönüştüren kişilere
bağlılıklarımız söz konusu değildir,
bağlılıklarımız sadece yüce Meclisin Anayasa'yla,
İç Tüzük'le ortaya koyduğu tutum ve davranışlardadır.
Dolayısıyla,
baktığımız zaman, eylemlerde, hayvancılıkla ya da
etle ilgili bir sorun dile getiriliyor, muhalefet haklı olarak Fiyatlar
pahalı. diyor, vay efendim, Siz oradan alışveriş
yapmıyorsunuz, AVMlerden mi yapıyorsunuz? Ee, o zaman bu
tutarsızlıktır yani, bu AVM kültürü ne zaman geldi Türkiye'ye?
Yani yüz binleri bulan kasap sayısının karşısında
yüzde 5 ihtiyacı bile karşılamayan Et ve Süt Kurumu
şubelerini mi göstereceğiz? Yani İstanbulda vapura binip
karşıdan karşıya 1 kilo et almak için seyahat mi etmek
zorundayız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMİL AYDIN (Devamla) Böyle bir açıklama
olabilir mi?
Değerli milletvekilleri, eylem ve söylemin bir
çelişki arz etmemesi lazım. Onun için, gerçekten ikide birde hatalar,
yanlışlar muhalefet tarafından ifade edildiği zaman hemen
çokluğa vurgu yapıyorsunuz. Yüz defa söyledik, çokluk hak
değildir, adalet değildir. O kadar çok çokluk örneği veririz ki
burada -verdik de- artık bundan vazgeçelim. Bugün çok, yarın çok az
olabilirsiniz, ama az iken haklı olma ihtimali yüksektir, çok iken
haksız olma ihtimali de aynı derecede yüksektir diyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Aydın.
Önerinin lehinde Özgür Özel, Manisa Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
teşekkür ederim.
Değerli milletvekillerini saygıyla
selamlarım.
Öncelikle, tabii, olay çok sıcak ama Ankara
Valisi şimdiden 5 kişinin hayatını kaybettiğini
açıkladı, ama olay yerine Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinden
gönderdiğimiz bir ekip arkadaşımız, hayatını
kaybedenlerin sayısının bunun çok üzerinde olabileceğini,
saldırı gerçekleştirilen 2 tane servis aracının hâlâ
yanmakta olduğunu söylüyor.
Öncelikle, tabii, hayatını kaybedenlere
Allahtan rahmet, yaralılara şifa diliyoruz.
Terörü, kimden, nereden, ne amaçla gelirse gelsin
kınıyoruz, bir insanlık suçu olarak nitelendiriyoruz ve
Parlamentodaki herkesin de terörün menşesine ve amacına, kim
tarafından örgütlendiğine ve ne amaca hizmet ettiğine
bakmaksızın canıgönülden, yürekten inanarak kınaması
gerektiğine inanıyoruz, kınadığına
inanıyoruz.
Bu şartlar altında,
tabii, gündeme devam edeceğiz. Ben siyasetin gerçekçi, sahici
yapılması gerektiğine inanan, sahici siyasetin sadece hem
yapanı hem de muhataplarını tatmin edecek olan bir
yaklaşım olduğuna inanan birisiyim. O yüzden, tabii ki terör ne
yaparsa yapsın, Parlamentonun çalışması durmaz, kesilemez,
Parlamento mutlaka çalışacak ama kimse de şöyle bir şeye
kalkışmasın: Parlamentonun hemen dibinde,
çalışanlarımızın çıkış saatinde camlar
sallanmış, Sayın Bakanın sorumlu olduğu birtakım
binaların camları kırılmış, ordumuza mensup çok
değerli kişiler hayatını kaybetmiş ve biz burada, bu
durum hakkında sağlıklı bilgi almayı konuşurken,
bu konuda, zaten yemek arası yaklaşmışken Acaba bundan
yararlanılabilir mi? denirken -iktidar partisinin tüm milletvekillerini
tenzih ederim ama- oradan laf atan bazı milletvekilleri Terörden
korktunuz mu? Biz korkmuyoruz.
Elbette teröre teslim olacak falan
değil bu Parlamento ama biz bir tek canı kaybetmekten dahi
korkuyoruz. Özellikle de boşu boşuna, pisi pisine, ne olduğu
anlaşılmadan, bir seçim akşamı birileri Seçmen kaosu
seçti. dedikten sonra yaşananlardan, akan kandan, anaların
gözyaşından, yitip giden canlardan fevkalade de üzüntü duyuyoruz. Bu
üzüntümüzü tek başımıza duymadığımızı,
bu konuda bizimle birlikte düşünen milyonlar olduğunu, bu
Parlamentonun tüm siyasi parti gruplarındaki milletvekillerinin bu konuda
aslında bizi yalnız bırakmadıklarını da
biliyoruz. Ama bir yandan da bir irade gasbının açıkça ortada
olduğunu ve işte iktidar partisine çok yakın gazetelerin Ya
başkanlık, ya kaos! manşetlerini atarken bu eleştirilere,
bunlara Durun kardeşim, ne yapıyorsunuz?
Çıldırdınız mı siz? Ne demek Ya başkanlık,
ya kaos? Ne demek Seçmen kaosu seçti.? Ne demek Eğer 400 vekil
olsaydı bu olurdu.? yaklaşımlarına esas tepki gelmesi
gereken yerlerden gelmeyince, daha sonra biz söyleyince birilerinin
ağırına gittiğini de görüyoruz.
Bu ülkede birileri
tarafından parlamenter sistem açıkça, kasten, cebren ilga edilmeye
çalışılıyor. Yapılan saldırı sadece bize
değil, sadece muhalefet partisi gruplarına değil, esasında
Parlamentoyu çalıştırma mecburiyetinde olan ve temel görevi
yüklenmiş olan iktidar partisi grubunun milletvekillerinedir. Bugün
eğer bu Parlamentoya sevk edilen bütün kanunlar sadece Plan Bütçe
Komisyonuna yollanıp orada torba kanun hâline geliyorsa; sizlerin
uzmanlık alanları hiçe sayılıp komisyonlarınız,
başkan seçme dışında,
çalıştırılmıyorsa; Plan Bütçe torbaladığı
kanunları makul küçüklüklere bölerek buraya yollayıp o kanunu temel
kanun olarak görüştürüyorsa; temel kanun dediğiniz sadece üzerinde
önerge işlemi yapabildiğiniz, yani her maddesini gruplar adına
onar dakika, şahıslar adına beşer dakika müzakere edip,
üzerine 7 tane önerge işlemi yapma imkânı varken, bunu sadece -ikiye
ayrıldıysa- iki bölümde onar ve beşer dakika konuşup kalan
maddelerde önerge işlemi oluyorsa; iktidar partisinin sayın
milletvekilleri -partinin çok istisnai hâllerde verdiği önergeler, gerekçe
okutması dışında- o maddeler üzerinde fikir belirtemiyorsa;
sadece üç muhalefet partisinin verdiği önergeler okunup, oylanıp,
neyin okunduğu, neyin oylandığı bile farkına
varılmadan, ki şuracıkta otururdu geçen sene Samsun
milletvekiliniz, açıkladı: Neye evet diyorum, neye hayır
diyorum farkında değilim. Ne olduğunun farkında
değilim. derken bugün burada oturmuyorsa; o öz eleştirinin, o
partinize yaptığı eleştirinin, o makineleştirilmiş,
vicdana, akla, beyne değil sadece parmağa itibar eden, parmak
demokrasisine dönüştürülerek Parlamentonun ilga edildiği sisteme
isyanı bugün bu görüşmeleri evinde, TRT 3ten seyretmek oluyorsa
hepimizin bu işten çıkaracağı dersler var arkadaşlar.
Bugün Mecliste önemli gelişmeler
yaşanıyor. Bugün Meclisin uzmanlık komisyonları yok
sayılıyor. Her şey torba yasayla görüşülüyor. Biraz önce
söyledim, temel kanun, biz beşer dakika konuşuyoruz, siz hiç
konuşamıyorsunuz. Konuşamamanın verdiği stres, katkı
yapamamanın verdiği yürek ezikliği ve Ben buraya bunun için mi geldim?
noktasındaki itirazlar, maalesef sadece uçak
havalandığında, telefonlar kapalıyken, kimse yokken,
yanınızdaki muhalefet partisi milletvekillerine yakınma veya
bölgenizdeki milletvekilleriyle Biz de içinde bulunulan bu durumdan
rahatsızız ama ne yapacaksınız? dışında bu
Parlamento size daha fazla sorumluluk yüklüyor. Açık açık
konuşmak, açık açık eleştirmek, açık açık parti
içi demokrasi talep etmek, açık açık Mecliste milletvekili
olmanın sorumluluğuyla, halktan aldığınız ödevi
yerine getirme noktasında gayret göstermek durumundasınız.
NURETTİN ARAS (Iğdır) - Sen öyle mi
yapıyorsun?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Elbette grup içinde, elbette
grupların kendi içinde disiplinleri olur. Bu disiplin, sizin
çoğulculuğunuzu, sizin çeşitliliğinizi, bölgenizden aldığınız
görevi yapmanıza engel oluyorsa o zaman sorgulama vicdanidir ve vicdani
bir sorgulama başlar.
NURETTİN ARAS (Iğdır) - Baykal
yapıyor vicdani sorgulamayı, onu Baykal yapıyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Buradan şimdi size çok
net olarak şunu söylüyoruz: Siz buraya her biriniz
Şu yöntemi
seçeriz: Siz oradan bana Baykal dersiniz, ben buradan çıkar size Bülent
Arınçı anlatırım, ben buradan çıkar size
bakanlarınızın, daha şu koltuklarda altı ay önce
oturan başbakan yardımcılarınızın
çıkışlarını hatırlatırım. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) -
Kendi işinize bakın, akıl vermeyin.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Ben vicdanla ilgili, ben
ödevle ilgili, ben görevle ilgili, ben edilen yeminle ilgili hepimizin üzerine,
namus ve şeref üzerine içtiğimiz bir antla ilgili bir şey
söylüyorum, bunu muhatabına söylüyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Bunu bu konuda sadece kendi iradesini bir
başkasına teslim etmeye çalışanlara söylemiyorum ama
sessizce dinleyen, anlayarak dinleyen, kalp gözüyle dinleyen, vicdanla dinleyen
milletvekilleri olduğunu biliyorum ve onları anlıyorum, onlara
sesleniyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
hatibi dinleyin efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Bugün
gelinen noktada
Değerli
arkadaşım, Özgür Özelin sabrı Manisada Spil
Dağını deler. Sen onun insicamını oradan
bağırarak bozamazsın. Kişiselleştirirsem
oturduğun yerden ayağa kalkamazsın.
Ama şunu söyleyeyim:
Bugün buraya gelen 550 milletvekili, oyu, parlamenter sistemde bu millete, bu
halka hizmet etmek için aldılar. Şimdi, birileri de bu Parlamentoyu
çalıştırmayıp, Parlamentodaki Meclis
Başkanının bu çalıştırmama konusundaki
gayretlerine katkı sağlayıp, daha büyük ümitlerle kurulan, her
ne kadar geçen sefer 3 toplantıya katılmayıp HDP, MHP, CHP
imzalarıyla Anayasa toplantısından, masasından
kalktığınız, tarihleriyle, 16, 18, 19 Kasım ve 25
Kasım 2013 tutanaklarıyla sabitken, yeniden birileri başkanlık
sistemi istiyor diye
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Başkanlıkta parlamento yok mu? Ne kadar cahil adamsın ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
yani
aslında terfien gittiği makamda yetkilerini yeterli görmüyor diye
size diyor ki: Kardeşim, siz Parlamentoya gelirken parti içi demokrasiyle
gelmediniz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Ya, başkanlıkta parlamento yok mu? Bu kadar cahillik olmaz ya!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
Sayın Özel, bir saniye
efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
Başkanlıkta parlamento yok zannediyorsun herhâlde!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, böyle bir usul yok efendim. Hatip konuşuyor, lütfen
dinleyin. Bir sözünüz varsa çıkar konuşursunuz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Hatip konuyla ilgili konuşsun efendim, konuyla ilgili. Konuyla ilgili
konuşsun müsaade edelim, konu dışına çıkıyor.
BAŞKAN - Sayın Özel
devam edin efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
Teşekkür ederim efendim.
Şimdi, bugün, bu gece
hepiniz kendi vicdanlarınızın terazisinde yatağa
başınızı koymadan önce şunu düşüneceksiniz: Ben
bu Parlamentoya parlamenter sistemle gelmiş birisi olarak irademi
sırf saray istiyor diye ona teslim etmek için mi geldim, yoksa burada
görev mi yapacağım?
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Başkanlıkta Parlamento yok mu? Ne kadar cahil adamsın!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) -
Önergenin lehindeyim. Çalışmayı söylüyorsunuz ya, sabaha kadar
çalışmaya varız! Hodri meydan diyorum! (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Bravo (!) Çalışalım (!)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Özel.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın konuşmacı
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sesinizi
duyamıyorum.
Sayın milletvekilleri,
eğer grup başkan vekilinize izin verirseniz kendisini
dinleyeceğim.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Biraz önce konuşmacıyı uyarsaydınız,
hakaret etti konuşması boyunca.
ÖZKAN YALIM (Uşak) -
Alakası yok!
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın konuşmacı, on dakikalık
YILMAZ TUNÇ (Bartın) -
Konuya davet etmeniz gerekirdi.
BAŞKAN Sayın Bostancı,
sizi dinleyeceğim ama grubunuz izin vermiyor.
Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) - Seçimlerle irade gasbından, vicdana, akla uygun değil,
sadece parmak kaldırıp indiren mekanik bir grup olduğumuzdan,
irademizi saraya bıraktığımızdan gibi, son derece
kabul edilemez sataşmalarda bulunmuştur. 69a göre
BAŞKAN Buyurun, 69uncu maddeye göre size söz
veriyorum Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Lütfen, düşüncelerinizi bir sataşmaya
meydan vermeyecek şekilde ifade ediniz.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
12.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; tabii, zaman zaman burada
gerilim yükseldiğinde insanlar asabi konuşmalar yapabilirler. Asabi
konuşmalar yaparken de amaç, karşı tarafın canını
acıtmaktır ama bu tür konuşmaları kompanse eden, dengeleyen
ve Meclisin medeni şekilde çalışmasını temin etme
rolünü de üstlenen insanlar grup başkan vekilleridir.
Özgür Beyin bugünkü konuşması bu
bağlamın dışında bir konuşma oldu; çok ajitatif,
çok provokatif bir konuşma oldu. Öncelikle, Özgür Bey, bu
konuşmanın uygun bir konuşma olmadığını
söylememe lütfen izin verin. Ne kadar nazik bir şekilde konuşuyorum,
görüyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İrade gasbından bahsetti. AK PARTİ
iktidar olurken halktan aldı bu yetkiyi, hangi irade gasbı? Eğer
halktan yetki almak bir irade gasbı ise demokrasi nasıl bir şey?
İradeyi nereden alacağız Özgür Bey?
Sayın Cumhurbaşkanının 400
vekil lafına atıf yaptı. Sayın Cumhurbaşkanı
defalarca bunu açıkladı ama tekrar tekrar bir propaganda üslubuyla
bunu dile getirmenin manası nedir? Kastı şu:
İstikrarlı bir Meclis, en azından 400 kişinin bir anayasa
yapmada ortak irade sergilemesi. Bana 400 vekil verin. demedi ki.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Evet, başkanlık
sistemini getirmen için yeterli sayı oluyor!
KAMİL AYDIN (Erzurum) Zapturapt altına
almak istikrar mı oluyor?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Öte yandan
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Bir yemin et!
Bir yemin et Bostancı!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ya, şu
son derece yakışıksızdır: Bakın, burada,
halkımız bu vekilleri özgür iradeleri ve vicdanları için
seçiyor. Bu vekillere dönüp siz Özgür iradeniz yok, vicdanınız yok,
sadece parmak kaldırıp indiriyorsunuz. demek
ÖZKAN YALIM (Uşak) Ama doğru bunlar
Bostancı!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
buradaki
arkadaşlara hakaret olduğu gibi bu insanları özgür bir
şekilde seçen, özgürlük olsun diye seçen halka karşı da bir
saygısızlıktır. Unutmayın, o halk aynı zamanda
size oy veren halktır.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel, dinliyorum sizi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
Sayın Bostancı konuşmasının son kısmında
benim halka hakaret ettiğimi söyledi.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Özür dileyeceksen
çık.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Onun yanında,
konuşmasının ilk kısmında da söylediğim cümleleri
bağlamından kopararak kastetmediğim şeyleri bana atfetti,
69a göre
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
Size de 69uncu maddeye göre söz veriyorum.
Lütfen, sözlerinizi yeni bir sataşmaya meydan
vermeyecek şekilde tamamlayınız.
13.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Sayın Bostancı, şunu çok net ortaya
koymamız lazım: İkimiz de buraya çıkabiliriz, kendi
pozisyonlarımızı tarif edebiliriz, kendi
pozisyonlarımız üzerinden mevkidaşlarımızın yaptıkları
görevi, görevi yapış şeklini, üslubunu tenkit edebiliriz, hatta,
bunlar bizim görevimizin birer de parçası. Ama ikimiz de bir şeyleri
savunacaksak kararı verecek olanlar kimin argümanının ne kadar
kuvvetli olduğuna bakarlar. Benim arkamda oturan grubun yüzde 85i, kendi
tüzüğümüzde yaptığımız, özgür irademizle
yaptığımız değişiklikten dolayı ön seçimle
belirlendi.
METİN AKGÜN (Tekirdağ) Nerede ön seçimle
belirlendi ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Örneğin ben, Cumhuriyet
Halk Partisinin Manisadaki 13 bin üyesinin 11 bin 400 tanesinin oyunu almak
suretiyle seçildim.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Kaset ne oldu,
kaset! Özgür Bey, kaset ne oldu?
SERKAN TOPAL (Hatay) Ya bir dinleyin ya! Yahu,
sizin grup başkan vekiliniz kürsüdeyken biz bunu yapmadık.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Arkamdaki grubun
tamamına yakını ön seçim sonucunda belirlenmiş
milletvekillerinden oluşur. Biz bunu sadece ve sadece kendimiz için de
istemedik
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Özgür Bey,
kasetle gelince nasıl oluyor? Demokratik mi oluyor?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
Sayın
Kılıçdaroğlu şöyle bir şey söyledi, dedi ki: Biz
sadece Anayasa değişikliğini konuşamayız, Anayasa
değişikliği başka bir şey, darbe hukukundan
arınmak başka bir şey. Darbe hukukundan arınmak için parti
içi demokrasiyi getirmemiz lazım, ön seçimi koymamız lazım,
tercihli oy sistemini koymamız lazım. Birilerinin iki
dudağının arasından, kaleminin ucundan dökülen
milletvekilleri olduğu zaman o milletvekillerinden birileri haddini
aşarak, onları halkın seçtiği gerçeğini de unutarak
iradelerine ipotek koymaya, Size verilen görevi bana teslim edin, ana belirleyici
benim deme haddini kendinde bulabiliyorlar. Benim itirazım onadır,
seslendiğim vicdan kimsenin değil, buradaki milletvekillerinin
vicdanıdır, takdir kendilerinindir.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) 1 Kasım 2015,
sandığa gömüldünüz gene.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özel.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
4.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmında yer alan Kanun Tasarılarının
sıralarının yeniden düzenlenmesi; bastırılarak
dağıtılan (11/1) ve (11/2) esas numaralı Gensoru Önergelerinin
23 Şubat 2016 Salı günkü gündemin Özel Gündemde Yer Alacak
İşler kısmının 1inci ve 2nci sıralarına
alınmasına ve Anayasanın 99uncu maddesi gereğince gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin 23
Şubat 2016 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ve 117
sıra sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Önerinin aleyhinde İdris Baluken,
Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Ankarada yaşanan patlamalardan
dolayı gelen kaygı verici haberlerle ilgili grup olarak da üzüntümüzü
belirtmek istiyorum. Şu anda net bilgilere sahip değiliz ama
yaralı ve ölülerin olduğuna dair, yaşamını yitirenlerin
olduğuna dair bilgiler var.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Terörün her türlüsünü
lanetleyin Sayın Vekilim.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Umarız ki
vahim bir tablo ortaya çıkmaz, umarız ki yaralılar
ağır yaralı olarak bu olaylardan muzdarip olmazlar.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Terörün her türlüsünü
lanetleyin, sadece üzüntü olmasın.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Nasıl?
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Terörün her türlüsünü
lanetler misiniz?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Siz şu anda
neyi lanetlediğinizi de bilmiyorsunuz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Siz lanetleyin, biz
ne olduğunu biliyoruz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Şu anda bu
yaşanan patlamalarla ilgili henüz Hükûmetinizin bir açıklaması
yokken neyi burada getirip savunuyorsunuz?
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Hükûmetinizin deme,
Hükûmetimizin de.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, burada
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Başka bir yerde
konuşmuyorsun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünde
konuşuyorsun.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Nasıl?
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Hükûmetimiz de.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Hükûmetimiz
değil, sizin Hükûmetiniz. Ülkeyi yönetme ehliyetini alan Hükûmet size ait,
biz o Hükûmetin bir parçası değiliz, muhalefet olarak bu Meclisin bir
parçasıyız.
Sayın grup başkan vekili eğer
milletvekillerinin bu şeklide laf atma, uygunsuz bir şeklide
sataşma pozisyonuna müdahale ederse bu grup önerisinin neden aleyhinde
olduğumuzu da ifade etmek istiyoruz.
Ülke bir yangın yerine döndü. Uzun süredir bu
kürsüde Parlamentonun uğraşması gereken asıl sorunların
halkın gerçek sorunları olduğunu ifade etmeye
çalışıyoruz. Bu ülkenin her tarafı yangın yerine
dönmüşken, bu Parlamentoda etliye sütlüye dokunmayan, deyim yerindeyse
havadan sudan yasa tasarılarıyla burada mesai harcamanın
hiçbirimize fayda getirmeyeceğini, tam tersine içerisine girmiş
olduğumuz sorunlar yumağını
artıracağını ifade etmiştik. Bugün işte Genel
Kurul sıralarında otururken artık Ankaranın
göbeğinde, Parlamento binasının içerisinde patlama sesleri
duymaya başladık. Yani bu son derece kaygı verici, siyasi
polemiklerin ötesinde her birimizin mutlaka dikkat kesilmesi gereken son derece
önemli bir sorun alanı.
Tabii, bu grup önerileri, AKP
Grubunun getirmiş olduğu grup önerileri bu gerçek sorunlara
değinmediği için biz karşı çıkıyoruz.
Örneğin Artvin Cerattepede birkaç gündür halka yönelik çok ciddi bir
saldırı yaşanıyor. Meseleyi eminim ki buradaki vekillerin
tamamı biliyorlar. Orada, oranın doğasını talan etmeye
yönelik bir maden ocağı projesi var, uzun süredir Karadeniz
coğrafyasıyla ilgili her tarafı böyle HESlere açmaya
çalışan, kendine yakın sermayeye alanlar, rant çevrelerini
açmaya çalışan bir anlayış var. Halk da orada bunu kabul
etmediğini, bunun için kendisine danışılmadığını,
yerelde karar süreçleri alınırken o karar süreçlerinin hiçbir yerinde
yer almadığını ifade ediyor, tek itiraz bu. Buna itiraz
edildiği için civar illerden de takviye polis, asker ekipleriyle, bilmem
oraya kaç tabur güvenlik gücü, kolluk gücü göndermekle oradaki halkın
üzerinde gazla, copla, tazyikli suyla, deyim yerindeyse tam bir rant terörü
estiriliyor, rant terörü. Ne uğruna? Orada, Cengiz İnşaat ve
Özaltın İnşaat diye Hükûmete yakın iki inşaat
şirketi var, iki sermaye grubu var. Bu iki sermaye grubunun çıkan tapelerde
bu ülkenin 78 milyonuna yönelik hangi küfürleri savurduğunu her birimiz
biliyoruz, buradan ağzımıza alamayacağımız
düzeyde millete hakaret eden, küfreden, her türlü düzeysizliği gösteren
bir anlayışa, bir zihniyete rant açma adına Artvin halkı
üzerinde iki gündür, üç gündür, deyim yerindeyse, tam bir terör
uygulanıyor ve bununla ilgili bu Mecliste henüz bir tartışma
yapılmış değil. Maden ocağını bir ilde
yaşayan halk istemeyebilir, HESi istemeyebilir; oraya kurulan, ağaç
katliamına yol açacak olan bir yolu, bir park talanını
istemeyebilir ama Hükûmet bunları dinleyip katılım sürecini
halkla birlikte işletmek yerine Artvin halkı adına en
doğru kararları ben Ankaradan belirlerim. Buradaki Çevre ve
Şehircilik Bakanından Cerattepede ne olması gerektiğinin
kararını buradan imzalar, size gönderirim. dayatmasında
bulunuyor. Yanlış olan tutum budur, ülkenin gerçek
sorunlarının kökeni de bu. Biz Yetkiyi yerellere verelim. derken,
Yerinden yönetim anlayışıyla yerel yönetimlerin yetkilerini
artıralım, bütün karar süreçlerini Ankaradan kurtaralım. derken
tam da bunu kastediyorduk.
Bakın, orada biyolojik çeşitlilik
açısından en zengin biyosisteme, bir ekosisteme ait bir
coğrafyadan, bir doğadan bahsediyoruz. Hatila Vadisi ve Çoruh Vadisi
dünyanın en çeşitli biyolojik canlılarını
taşıyan bir ekosisteme sahip. Yani, bu ülkedeki her bir
canlının hakkını hukukunu, ağacın
hakkını hukukunu korumakla mükellef olan milletvekilleri olarak bu
konuda belli bir duyarlılığa sahip olmamız lazım.
Geçtik orayı, Artvinin bütün içme sularının gelmiş
olduğu kaynağın Cerattepe olduğu söyleniyor. Oraya giden
arkadaşlarımız bu konuda halkın dile getirdiği
şikâyetleri bize ilettiklerinde biz hayretler içerisinde kalıyoruz.
Ne diye buna karşı çıkıyorsunuz? Hukuki süreçler
yürütülmüş, bizim suyumuz kirlenecek, çocuklarımız ölecek,
kansere yakalanacağız, ya da burada ağaç katliamı
yapılacak, yaşam alanlarımız tahrip edilecek. diye itiraz
ediyorlar. Bu itirazın nesine karşı polisi, jandarmayı
teyakkuza geçiriyorsunuz? Bunun anlaşılabilir hiçbir yönü yok.
Kaldı ki bu konuda mahkeme kararları var; 2-3 kez bu konuda net
olarak alınmış olan mahkeme kararı var ama mahkeme
kararı henüz yerele tebliğ edilmeden, burada, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı birtakım ayak oyunlarıyla,
mahkeme kararının arkasından dolanarak, ÇED
kararlarını yenileyip tekrar orada işte bu rant
şirketlerini o halkın üstüne salıyor. Polis önde, jandarma önde,
rant şirketlerinin temsilcileri arkada, karşıda da halk kendi
yaşam alanlarını savunmak için itiraz ediyor. Böylesi bir
tabloda sizin bulunmanız gereken o şirketlerin yanı değil,
halkın yanıdır. Takviye kuvvetler çağırıp
halkın üzerine gaz sıkmak değil, tam tersine o halkın
itirazları neticesinde ortaya çıkan yargı kararlarıyla
oradaki sürece müdahil olmaktır, rasyonel bir aklı devreye
sokmaktır. Biz, özellikle bu birkaç günde yaşanan olayları kabul
edilemez buluyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisinden bir milletvekili
arkadaşımız, orada yaşanan sorunu gidermek için,
İçişleri Bakanlığıyla temas kurmaya
çalıştığında İçişleri Bakanının Vurun
geçin. talimatı verdiğini söylüyor, korkunç bir şey. Ne demek
vurun geçin? Yani oradaki halkın en küçük talebine Vurun, geçin.
anlayışıyla yaklaşırsanız bu ülkede ne demokrasi
kalır ne demokratik çözüm üretme mekanizması kalır ne de ülkenin
geleceğiyle ilgili savunabileceğimiz bir değer kalır. Bu
yaklaşımdan bir an önce vazgeçmeniz gerekiyor.
Ben tabii, anmışken özellikle bir sitemimi
de ifade edeyim: Cumhuriyet Halk Partisinin sayın milletvekili orada emek
harcıyor, emeğe saygısı olan biri olarak hiçleştirmek
istemem; şu anda da açlık grevindeymiş, çok değerli, önemli
bir tutum. Ama, yaptığı bir talihsiz değerlendirmeyi
Meclise geldiğinde kendisine de mutlaka ifade edeceğim. Burası
Sur, Cizre değil, Artvin, burası bir cumhuriyet kentidir. demek, bu
ülkede şehirler arasına, halklar arasına bir ayrım sokmak
demektir. Burası bir cumhuriyet kenti olduğu için burada hiç
kimsenin burnu kanamamalı. demek, Surda ve Cizrede burnu kanayan
yurttaşların derdini anlamamak demektir. Umarım ki medya yanlış
aktarmıştır, umarım ki bu konuda böylesi ayrımcı
bir yaklaşım olmamıştır. Dediğim gibi yani
şu anda emek harcayan ve halkının yanında bulunan bir
milletvekilinin emeğini hiçleştiren bir noktadan da yaklaşmak
istemem.
Bakın, bu konuda aslında elimde, şu
anda da Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı olan
Sayın Faruk Çelikin 2002 yılında Mecliste yapmış
olduğu konuşmanın tutanakları var. Sanırım
kendisi de Artvinli, çok açık bir şekilde Artvin doğasında
maden ocağı yapmanın, HES yapmanın, baraj yapmanın,
halka rağmen bunu dayatmanın tam bir katliam zihniyeti olduğunu,
Faruk Çelik 2002 yılında Mecliste yapmış olduğu bir
konuşmada dile getiriyor. Umarım, zaman olursa,
ayrıntılarına da değiniriz.
Şu anda Sayın Bakanın da
belirtmiş olduğu bu hususlarla ilgili bu Meclisin gerçek gündemlere
dokunması lazım. Artvinden Ankaraya, Cizreden İstanbula bu
ülkenin gerçek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla)
sorunlarını bu Parlamentoda tartışması lazım
diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, hatip konuşurken rant terörü, rant terörünün
yanında olan iktidar, halkın karşısında olan iktidar
şeklinde ifadeler kullanarak açık bir sataşmada
bulunmuştur.
BAŞKAN Hükûmete sataşmada bulundu
Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Evet efendim,
evet.
BAŞKAN Hükûmet, acaba, kendileri bir talepte
bulunacak mı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Daha önce de
arz etmiştim, Hükûmet zembille inmiyor efendim. Burada AK PARTİ
Grubunun destekleriyle Hükûmet oluyor. O yüzden, burada ifade edilen suçlama
doğrudan doğruya grubu yönelik bir suçlamadır.
BAŞKAN Yani siz, siz
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, yasama, yürütme erkinin ne anlama geldiğini
Sayın Bostancı bilmiyor mu? Daha başkanlık sistemine
geçmedik, kuvvetler ayrılığı var.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Nitekim,
konuşmacı, grubumuza dönerek Sizin yeriniz halkın yanı
olmalı. diye bir de yol göstermiştir.
BAŞKAN Sayın Bostancı, yani Hükûmet
deyince akla AK PARTİ geliyor diyorsunuz, bu nedenle sataşma var
diyorsunuz.
Buyurun.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
14.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; Hükûmet deyince Sayın
Başkanım, akla AK PARTİnin gelmesi on dört yıldır
böyle olduğu için herhâlde yerleşiyor. Yoksa Hükûmet, herkesin
Hükûmeti. Fakat Parlamentoda Hükûmete ilişkin asli desteği AK PARTİ
verdiği için, Hükûmetin icraatlarına ilişkin olarak da
yapılan eleştiriler de burada grubumuza dönük olarak Yerinizi seçin,
halkın yanında durun, rant terörünün arkasında durmayın.
tarzında konuşmalar olunca, bizim bundan etkilenmemiz, bunu bir
sataşma olarak görmemiz olağandır diye düşünüyorum. 69a
göre konuşma hakkı verdiğiniz için de ayrıca teşekkür
ederim.
Artvin Cerattepede yaşanan, bir bakır
madenî işletmesine ilişkin iki şirketin almış
olduğu ruhsat. Bu şirketler iktidarın neresindedir,
şurasında mıdır, burasında mıdır, bilemem.
Yüzde 50 oy almış bir iktidarın bir şekilde arkasında
olan toplumsal kesimler olur fakat bu şirketlere izin verilirken Siz bize
yakınsınız, biz de sizi koruyoruz. şeklinde bir uygulama
asla söz konusu olmaz. Hiçbir şirket CHPli midir, HDPli midir, AK
PARTİli midir
Elbette siyasetleri vardır ama ihaleleri alırken
açık, şeffaf, herhâlde ihale usullerine uygun bir şekilde
alıyorlardır, siyasi kimliğine bakarak değil.
İkincisi: Cerattepede eğer
yapılanlar hukuka aykırı ise, böyle olduğu
düşünülüyorsa mahkemelere müracaat edilir -Türkiye bir hukuk devleti- onu
engelleyecek kararlar çıkartılır fakat herhangi bir kesimin 30
kişi, 50 kişi, 100 kişi toplanıp Ben bunu uygun görmüyorum
ve fiilî durum yaratıyorum. diye ortaya çıkması hukuk
devletiyle, demokrasiyle bağdaşmaz. Bugün Cerattepede yapılmaya
çalışılan budur. İtiraz edebilirsiniz, uygun
görmeyebilirsiniz. Bunun yolu yöntemi mahkemelerdir. İşin usulü,
hukuku budur. Fiilî durum yaratmak ayrı bir şeydir. Bu konuya
ilişkin mutlak surette hukuk çerçevesinde bakmak ve o şekilde takip
etmek uygun olur diyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Bostancı konuşması sırasında özellikle
hukuksal süreçlerle ilgili birtakım şeylere işaret etti ve o
konuda Bunları işletmediğiniz zaman işte oradaki tutumunuz
da yanlıştır. anlamında bazı cümleler kullandı.
Benim vermiş olduğum bilgilerde hukuk
kararlarından ben net olarak bahsetmiştim ama sanırım
kendisi tam anlayamamış. Genel Kurulu bu nedenle yanlış
bilgilendirmiş oldu.
Müsaade ederseniz o konuda bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN Tutanaklara geçti
açıklamanız Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) O zaman
yerimden bir açıklama yapayım.
BAŞKAN Buyurun.
Mikrofonunuzu açayım.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
41.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında, kürsüde son derece net ifade
etmiştim ama sanırım Sayın Bostancı dikkatli
dinleyemedi. 2005te bu maden ruhsatları iptal edilmiş Sayın
Başkan, hukuk kararlarıyla, Artvin için konuşuyorum. 2009da
yine Danıştayca onanmış, 2012de bu hukuk kararlarına
rağmen, Özaltın ve Cengiz İnşaat adına tekrar orada
ihale süreçleri işletilmiş. Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı da 2013 yılında firma tarafından tekrar
ÇED raporlarının hazırlanmasını istemiş ve hukuk
kararlarını arkadan dolanarak bir hukuksuzluk yapmış
aslında. Buna yönelik, yöre halkı -tabii bu süre içerisinde bir
örgütlülük düzeyi de gelişiyor- tekrar mahkemeye başvuruyor ve Ocak
2015te Rize İdare Mahkemesi, bu bakır madeni projesinin ÇED olumlu
kararını yine iptal ediyor yani Ocak 2015ten bahsediyoruz. Henüz bu
raporun
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
sözlerinizi tamamlayınız.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, önemli bir konu olduğu için.
Bu mahkeme kararın da bilirkişi raporu
aynen şunu tespit ediyor Sayın Başkan: Maden ocağı
faaliyete geçerse Artvin şehir merkezi yaşam alanı olmaktan
çıkacaktır. mahkeme kararı bu, bilirkişi raporu. Yani
Artvin kent merkezinin bir yaşam alanı olmaktan çıkmasıyla
ilgili var olan hukuk kararına karşı, Çevre ve Şehircilik
Bakanı tekrar bir hukuksuzluk yapıyor ve yeniden bir ÇED raporu
düzenlemesi yapıyor. Yöre halkı tekrar mahkemeye başvuruyor.
Yakın dönemde yapılan bu başvurunun henüz mahkeme süreci
sonuçlanmamış, mahkeme kararı bekleniyor. Yani mahkeme süreci
yeni, daha önce zaten raporlar ortada, nasıl şekilleneceği de
belli iken bu şirketlere oraya gidip Siz bu işi yapabilirsiniz. onayı
veriliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Mahkeme
kararı yok, yer tespiti yapılmamış, daha önceki hukuk
kararları ortada, Artvinin bütün yaşam alanıyla ilgili mevcut
durumun tehlikesi ortada ama tamamen şirketlerin lehine bir uygulama var.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
4.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmında yer alan Kanun Tasarılarının
sıralarının yeniden düzenlenmesi; bastırılarak
dağıtılan (11/1) ve (11/2) esas numaralı Gensoru
Önergelerinin 23 Şubat 2016 Salı günkü gündemin Özel Gündemde Yer
Alacak İşler kısmının 1inci ve 2nci
sıralarına alınmasına ve Anayasanın 99uncu maddesi
gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerinin 23 Şubat 2016 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ve 117 sıra sayılı Kanun Tasarısının
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisini oylarınıza
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Söz talebimiz var Sayın
Başkan.
BAŞKAN Oylamadan sonra talep ettiğiniz
şeklinde bilgi geldi bana, oylamayı bitireyim, söz vereceğim
efendim.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yoklama talebimiz var.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Efendim, oylamaya
geçtiniz.
BAŞKAN Oylama henüz gerçekleşmedi. Bu
nedenle yoklama talebini yerine getireceğim.
Yoklama talebini gerçekleştirebilmem için önce
yoklama talebinde bulunan üyelerin varlığının Genel Kurulda
olduğunu tespit etmem gerekiyor. Şimdi isimleri okuyorum:
Sayın Özel, Sayın Yedekci, Sayın
Yalım, Sayın Basmacı, Sayın Gürer, Sayın Altaca
Kayışoğlu, Sayın Topal, Sayın Kara, Sayın Arslan,
Sayın Özdemir, Sayın Akyıldız, Sayın Engin, Sayın
Çamak, Sayın Emre, Sayın Usluer, Sayın Bektaşoğlu,
Sayın Özkan, Sayın Pekşen, Sayın Hayati Tekin, Sayın
Nihat Yeşil, Sayın Devrim Kök.
Yoklamayı elektronik cihazla
gerçekleştireceğim. Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
4.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmında yer alan Kanun Tasarılarının
sıralarının yeniden düzenlenmesi; bastırılarak
dağıtılan (11/1) ve (11/2) esas numaralı Gensoru
Önergelerinin 23 Şubat 2016 Salı günkü gündemin Özel Gündemde Yer
Alacak İşler kısmının 1inci ve 2nci
sıralarına alınmasına ve Anayasanın 99uncu maddesi
gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerinin 23 Şubat 2016 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ve 117 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
Sayın bakanların yerinden söz talepleri
vardır.
Tabii ki, bu yaşanan olay nedeniyle tüm siyasi
parti grupları değerlendirme yaptılar. Bu nedenle size kürsüden
söz veriyorum efendim.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
42.- Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın, Ankaradaki terör
saldırısını kınadığına,
hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet, yaralılara acil
şifalar dilediğine ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugüne kadar
hiçbir terör örgütüne boyun eğmediğine, bundan sonra da
eğmeyeceğine ilişkin açıklaması
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün akşam vakitlerinde Ankarada meydana
gelen terör saldırısı hakkında bilgi vermek üzere huzurlarınızdayım.
Öncelikle, meydana gelen terör
saldırısını, bu saldırıyı yapanları,
yaptıranları şiddetle
kınadığımızı, lanetlediğimizi
huzurlarınızda ifade etmek isterim. Bu saldırıda, maalesef,
bazı vatandaşlarımız hayatını kaybetmiştir.
Şu anda, henüz kaç kişi olduğuna dair net rakamlar yok ama
medyada da yer alan bazı rakamlar var, bunları buradan paylaşmak
istemiyorum. Yaralı vatandaşlarımız vardır. Rahmete
kavuşanlara Allahtan rahmet diliyorum; yakınlarına, ailelerine,
aziz milletimize başsağlığı diliyorum. Yaralı
vatandaşlarımıza Allahtan acil şifalar diliyorum.
Olayın olduğu yer, Eskişehir yolundan
Ankaraya gelirken tam DSİnin karşısında bulunan Merasim
Sokakta, Eskişehir istikametinden gelen bir araç, Merasim Sokaka 100-150
metre girdikten sonra, askerî servis araçlarının bulunduğu bir
yere -sağlı sollu araçlar var, 5 tane servis aracı- tam
onların ortasına geldiği sırada bir patlama var. Bir bomba
yüklü otomobilin patlatılması sonucu olay meydana gelmiştir.
Şu anda olayın kim veya kimler tarafından
yaptığı, yaptırıldığı konusu
incelenmektedir. Bütün boyutlarıyla konu hem ilgili güvenlik birimleri hem
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı hem de olay yeri
inceleme uzmanları ve diğer bütün ekipler tarafından bütün
boyutlarıyla incelenmektedir. En kısa sürede bu olayın
aydınlatılmasını arzu ediyoruz.
Buradan şunu da ifade
etmek isterim ki: Terörün her türlüsü lanetlidir. Terörün dini, milleti,
vatanı, milliyeti asla olamaz. Teröre karşı hepimizin birlikte
dimdik durması ve ortak tavır sergilemesi sadece Türkiye'deki
yaşayan aziz milletimizin değil, bütün insanlığın
huzuru, barışı, saadeti için şarttır. Bugün Ankarada
bu hain terör saldırısını gerçekleştirenler, o
saldırıyı planlayanlar ve o saldırıyı
yapanları azmettirenler, talimatı verenler her kimse onlar şunu
iyi bilmelidir ki; Türkiye Cumhuriyeti devleti bugüne kadar hiçbir terör
örgütüne, onların teröristlerine, maşalarına ve onları
kullanan ağababalarına boyun eğmemiştir, bundan sonra da
boyun eğmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Her türlü terörün hesabı, her türlü terör
saldırısının hesabı sorulacaktır. Hem hukuk
önünde sorulacaktır hem de güvenlik güçlerimiz bunları yapanlarla
ilgili yasal çerçevede yapması gerekenler neyse onları da elbette
yapacaktır.
Türkiyeyi yolundan ve
hedeflerinden döndürmeye terör örgütleri ve onları kullanan
ağababaları asla muvaffak olamayacaktır. Türkiye güçlü bir
ülkedir. Her terör saldırısı bu güçlü ülkeye geri adım
attırmak için veya başka başka hesaplarla
yapılmış olsa da Türkiye emin adımlarla yolunda bugüne
kadar yürüdüğü gibi bundan sonra da yürüyecektir.
Ben buradan aziz
vatandaşlarımıza da şunu özellikle ifade etmek istiyorum:
Bugüne kadar Türk milletinin her bir ferdi her terör saldırısı
karşısında birliğini, beraberliğini muhafaza
etmiştir, dayanışma içinde olmuştur. Çünkü, terör
saldırılarının bir amacı da milleti yeise,
ümitsizliğe sevk etmek, karamsarlığa itmektir ve
insanlarımızı birbirinin karşısına dikmek gibi
fevkalade kötü, kirli niyetler taşıdığı da bir
aşikârdır ama aziz milletimiz bugüne kadar birliğine,
dirliğine sahip çıkarak bunların hiçbirine prim
vermemiştir, bundan sonra da vermeyecektir. Devletimizin bütün birimleri
bu hadisenin üzerindedir. Bundan sonra da böylesi hadiselerin olmaması
için elinden gelen tedbirler neyse bunları azami düzeyde almaya ve
uygulamaya devam edecektir.
Ben, tekrar,
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza, şehitlerimize
Allahtan rahmet diliyorum; yakınlarına, ailelerine, aziz milletimize
başsağlığı ve sabır, yaralı
kardeşlerimize de acil şifalar diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Bir
açıklama yapabilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN Sayın Bakan,
size de yerinizden söz veriyorum efendim.
Buyurunuz.
43.- Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun, Artvindeki bakır
madeni sahasıyla ilgili yapılacak çalışmaların ormana
zarar vermeyeceğine ilişkin açıklaması
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle Artvindeki bakır maden
sahasıyla alakalı kısa bir bilgi arz etmek istiyorum.
Efendim, 2013 yılında bu alana, özetle,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ÇED raporu
verilmiş. Ormanlık alan olduğu için bu alana biz de gerekli
izinleri vermiştik. Ancak daha sonra, 2014 yılında, Rize
İdare Mahkemesi tarafından ÇED raporu iptal edildiği için biz de
orman izinlerini iptal ettik. Ancak daha sonra, firma ÇED raporundaki
olumsuzlukları giderecek şekilde bir çalışma yaptı ve
Çevre ve Şehircilik Bakanlığına sunuldu, yeniden ÇED raporu
alındı. Bu ÇED raporuna göre, birincisi: Buradaki bakır maden
işletmesi açık işletme şeklinde yapılmayacak, tamamen
galeri işletmesi olacak yani oradaki herhangi bir ormanlık alana
zarar vermeyecek.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Sayın
Bakanım, yöre halkının artık orada
yaşayamayacağı söyleniyor.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Müsaade eder misiniz, izah edeyim, ondan sonra
sorularınıza cevap
Galeri olarak yapılacak, bizim iznimiz o
şekilde.
İkinci olarak: Buradan çıkan malzeme
teleferikle Borçka yoluna taşınarak oradan Murgul işletme
tesislerinde işletilecek. Yani, burada herhangi bir tesis kurulamayacak,
sadece galeriden bu malzemeler alınacak. Ancak
baktığımız zaman, bu izinler, tamamen, 19 tane kurumun
uygun izniyle. Bütün kurumlara soruldu. Bir de orada yeni yol açılmayacak,
mevcut yol iyileştirilmek suretiyle kullanılacak. Bunu özellikle
vurgulamak istiyorum.
Ayrıca, galeri olduğu
için, galeri için sadece 10.475 metrekarelik, bakın dikkatinizi çekmek
istiyorum, 10.475 metrekarelik bir alanda galeriye giriş yeri için izin
verdik. Bir de 66.965 metrekare enerji nakil hatları vesaire, yolun
iyileştirilmesi, altyapısı için izin veriliyor. 77.439
metrekarelik gerçekten çok cüzi bir alanda izin veriliyor. Ancak, şu anda
maden firması işletmeye de başlamış değil ama
işletilecek olsa bile tamamen, bir, kapalı işletme; iki, orada
herhangi bir cevher zenginleştirme tesisi kurulmayacak.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Bakan, mahkeme süreci bitmiş mi?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Orası
teleferik hatlarıyla Borçka yoluna kadar iletilecek, daha sonra Borçka
yolundan Murgul işletme tesislerine taşınacak.
GÜLAY YEDEKCİ
(İstanbul) Artvin yaşam alanı olmaktan çıkacak diyor
Sayın Bakanım. Artvin yaşam alanı olmaktan çıkacak,
bunu nasıl söylersiniz?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Burada bir
yanlış anlama var, bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Doğru
bilgilendirmek adına bu bilgiyi verdim.
Teşekkür ederim.
GÜLAY YEDEKCİ
(İstanbul) Sucul yaşam olamaz. diyor. Bilirkişi raporu çok
açık Sayın Bakanım, bunları nasıl söylersiniz?
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Birleşime bir saat ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.06
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.10
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni
AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40ıncı
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
IX.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Ankarada
gerçekleştirilen terör saldırısı sonucunda çok sayıda
insanın hayatını kaybettiğine ve
yaralandığına, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmalarını kararlılıkla sürdürüyor
olmasının ve teröre karşı ortak bir duruşu
sergilemesinin tarihî bir görev olduğuna ve terörü şiddetle
kınadığına ilişkin konuşması
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu
çalışmalarını sürdürürken saat 18.30 sıralarında
İnönü Bulvarı üzerinde, orada İnönü Bulvarının onu
kesen bir caddeyle buluştuğu kavşakta bir askerî servis
aracına bomba yüklü olduğu ifade edilen bir başka araç tarafından
gerçekleştirilen saldırı sonucunda çok sayıda
insanımız hayatını kaybetmiş ve bazı
vatandaşlarımız da yaralanmıştır. Sayın
Sağlık Bakanının o anda mevcut olan bilgilere göre
yapmış olduğu açıklama çerçevesinde olay yerinde 20-21
insanımızın ve hastanelerde de 3 insanımızın
hayatını kaybettiği ifade edilmiştir. Yine, Sayın
Sağlık Bakanı tarafından yaralıların olduğu
ifade edilmiştir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisine çok yakın bir yerde, başkent Ankarada böyle
bir olayın -terör olayı olduğu anlaşılıyor-
gerçekleşmesi şüphesiz son derece üzüntü vericidir. Ancak, bu tip
terör olayları, her zamankinden çok daha fazla bir şekilde Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çok daha güçlü olarak ayakta ve faaliyette
olmasını gerektirmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin burada
çalışmalarını kararlılıkla sürdürüyor olması
ve teröre karşı ortak bir duruşu sergilemesi tarihî bir
görevdir. Halkımız huzur içerisinde, özgür bir biçimde yaşamak
istiyor. Bu huzura, bu özgürlüğe kastetmek isteyenlere Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve milletimiz müsaade etmeyecektir. Terörü şiddetle
kınıyorum.
Teşekkür
ederim değerli milletvekilleri.
Sayın
grup başkan vekillerinin söz talebi olduğunu görüyorum. Kendilerine
söz vereceğim.
Sayın
Özel
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
44.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, terörün kınanması gereken bir
insanlık suçu olduğu noktasında ortak bir iradenin ortaya
konmasının son derece önemli olduğuna ve CHP Grubu olarak
Ankaradaki terör saldırısında hayatını kaybedenlere
Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediklerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Gerçekten
sizin de hepimiz adına ifade ettiğiniz gibi bugün bir kez daha
acımız çok büyük. Türkiye çok acılar yaşamış ve
bu acılarla eş değer olarak çok bedeller ödemiş bir ülke.
Son 7 Haziran seçimlerinden birkaç gün önce Diyarbakırda miting
sırasında patlayan bir bombayla birlikte başlayan bir süreç
bugüne kadar hem çok sayıda güvenlik görevlimizin şehit olmasına
hem de sivil vatandaşlarımızın hayatını
kaybetmesine sebebiyet verdi. Bu konuda Meclisin ortak bir irade göstermesi ve
birliği, beraberliği, teröre karşı ortak dik duruşu ve
halktan aldığı görevi burada yerine getirirken terörün kimden,
neden, ne gerekçeyle gelirse gelsin kınanması gereken bir
insanlık suçu olduğu noktasında bir ortak iradenin ortaya
konması son derece önemlidir. Bu konuda 4 parti grubunun
ortaklaşabileceği bir metin üzerinde çalışma yapabiliriz.
Bu sadece grubumuza ait bir öneri olarak da algılanmasın, gruplar
tarafından eş zamanlı geliştirilen bir öneri, ilk sözü bana
vermeniz sanki bu öneri sadece bize aitmiş gibi veya ilk dillendiren
bizmiş gibi olması da diğer gruplara haksızlık olur.
Bir metin üzerinde birleşebilir ve hep birlikte teröre karşı bu
ortak tavrı netleştirebilirsek bu önemli bir kazanım olur.
Verdiğiniz
fırsat için teşekkür ediyor, şehitlerimize Allahtan rahmet,
yaralılara da acil şifalar diliyoruz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak.
BAŞKAN
Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza ben de Allahtan
rahmet diliyorum, yaralılarımıza şifa diliyorum.
Sayın
Özel, ilk siz söz talep ettiğiniz için ilk sözü size verdim.
Sayın
Akçay
45.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay, MHP Grubu olarak Ankaradaki terör
saldırısında hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar dilediklerine, Türkiye Cumhuriyetinin terörü
yok edebilecek güçte olduğuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortak ve
kararlı bir duruşu sergileyebileceğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, biz de Milliyetçi
Hareket Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu olarak saat 18.30da
gerçekleştirilen bu alçakça terör saldırısı sonunda
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza,
insanlarımıza, askerlerimize, hayatını kaybedenlere
Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyor ve aziz
milletimizin başı sağ olsun diyoruz. Ailelerine,
çocuklarına ve hepimize Allah sabırlar versin diyoruz. Bu alçak terör
saldırısını da şiddetle ve nefretle
kınıyoruz. Şüphesizdir ki, bu saldırı bütün ülkemizi
hedef almaktadır. Ülkemiz deyince aziz milletimiz, aziz
vatanımız ve Türkiye Cumhuriyeti devleti topyekûn hedef ve
saldırı altındadır.
Terörün amacı bir irade kırma
faaliyetidir; bir yıldırma amacı, bir korkutma amacı
taşımaktadır. Bu terör saldırılarıyla Türkiye
Cumhuriyetinin, Türk milletinin ve aziz vatanımızın birlik ve
bütünlüğü parçalanmak ve milletimizin iradesi kırılmak
istenmektedir. O hâlde, yapılacak olan da çok açık ve nettir: Türkiye
Cumhuriyeti olarak, Türk milleti olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu
alçak, hain terör saldırıları karşısında dimdik,
kararlı, yılmadan ve sabırla ve akılla ve uhuletle mücadele
etmek, kararlı bir duruşu sergilemektir. Biz de Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu kararlı
duruşunu aziz milletimiz adına deklare etmek üzere bir ortak
bildiriyle, bu olay vesilesiyle ilk adımı bugün itibarıyla
atmamızda büyük fayda olacağını düşünüyoruz ve biz de
böyle bir ortak açıklamayı yapmayı ve imza atmayı da
şimdiden taahhüt ediyoruz.
Bu vesileyle söylemek isterim ki Türkiye, bu terör
acılarıyla, saldırılarıyla ve Türkiyeyi bölüp
parçalamaya matuf saldırılarla ilgili fazlasıyla tecrübeye,
birikime sahiptir. Ülkeyi yönetenler ve sorumluluk taşıyan merciler
de artık bu konuda kararlılığını ve mücadelesini son
bir kez daha tahkim ederek yeniden aziz milletimize göstermek
durumundadır. Hükûmeti, bu konuda daha bilinçli, daha duyarlı, daha
aklıselim içerisinde hareket etmeye bir kez daha davet ediyoruz.
Terörle müzakere
olmayacağını, gizli kapaklı birtakım terör
odaklarıyla görüşmeler yaparak, onlarla, hangisi olursa olsun, her
türlü terör örgütüyle asla ve asla birtakım görüşmelerle,
pazarlıklarla terörün önlenmeyeceğini, ellerinden silahın
alınamayacağını öncelikle devleti yönetenlerin çok iyi
anlayıp, idrak etmesi gerekir. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir,
bu hukuk devleti olmanın gereği içerisinde Türkiye Cumhuriyetinin
kudreti ve gücü, kararlılığı kesinlikle terörü yok
edebilecek güçtedir ve ben çok iyi biliyorum ki, aziz Türk milleti de terör
konusunda, hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyetini yalnız
bırakmayacaktır. Burada lazım olan en önemli husus asla terör
karşısında taviz vermemek, kararlı ve topyekûn bir mücadele
içerisinde olmaktır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak terörle
yapılacak her türlü mücadeleye bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra
da gereken desteği vereceğimizi şimdi yine tekraren ifade
ediyorum. Yeter ki, bu mücadele milletimizin, vatanımızın,
ülkemizin birliğini, bütünlüğünü sağlayacak ve terör
örgütlerini, unsurlarını ve onlara yardım ve yataklık
yapanları caydıracak ve bertaraf edecek etkinlikte olsun. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Gazi Meclis olduğu şuuru içerisinde
Milliyetçi Hareket Partisi olarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın Akçay, sözlerinizi
tamamlayınız.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak dimdik ayakta
olduğumuzu, ortak, canlı, kararlı ve dinamik duruşu
sergileyebileceğimizi biliyorum ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
ortak duruş ve irade içerisinde olacağımızı tekraren
ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Sayın Baluken
46.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Ankaradaki
acımasız saldırıyı kınadıklarına,
Halkların Demokratik Partisi olarak bugüne kadar can kayıpları
ve yaralanmalarla sonuçlanan bütün olayların karşısında
durduklarına ve yaşanan bu sorunlarla ilgili demokratik siyasetin mutlaka
bir çözüm bulması gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, uzun süredir maalesef
ülkemiz bir yangın yerine dönmüştür ve neredeyse her gün onlarca ölüm
haberi üzerine, onlarca yaralanma haberi üzerine her birimiz çok büyük
acılar çekiyoruz. Biz Halkların Demokratik Partisi olarak bugüne
kadar can kayıpları ve yaralanmalarla sonuçlanan bütün olayları
yapanın ve yaşamını yitirenlerin kimliğine bakmadan
büyük bir ilkesel duruşla kınadık ve karşısında
durduk. Demokratik siyasetin mutlaka yaşanan bu sorunlarla ilgili bir
çözüm bulması gerektiğini ve Parlamentonun en önemli gündeminin de bu
yangına su taşımak olduğunu ifade ettik.
Bu çerçeve içerisinde, bu akşam da haberini
aldığımız, onlarca yaşamını yitiren ve
yaralının olduğu Ankaradaki bu acımasız
saldırıyla ilgili üzüntülerimizi ve
kınadığımızı buradan ifade etmek istiyoruz.
Tabii, bu tarz dönemlerde rasyonel akılla bütün
meseleleri bu Parlamentoda değerlendirip, bununla ilgili ortak çözümler
aramanın en önemli siyasi sorumluluk olduğunu bir kez daha vurgulamak
istiyoruz. Bu tarz acı hadiseler yaşandığı zaman,
güncel siyasi tartışmalardan öte çözümü önceleyecek ve ülkenin her
tarafında, artık Meclis sınırlarına kadar dayanmış
olan bu yangını söndürecek ciddi yoğunlaşmalara, ciddi
tartışmalara, ciddi çözüm önerilerine ihtiyaç olduğu
kanaatindeyiz.
Bugüne kadar, maalesef, Diyarbakır
İstasyon Meydanından başlayarak, Suruçtaki, Ankaradaki,
Sultanahmetteki yaşanan katliam süreçleri ve yine sokağa çıkma
yasağı adı altında uygulanan hukuksuz yöntemlerle
yaşanan sivil can kayıplarını, sivil katliamları da,
burada, Mecliste, ilkesel olarak ortaya koymuş olduğumuz bu
duruş üzerinden kınadık. Umarız ki bu tarz vahim hadiseler
bir daha yaşanmaz, bu Parlamento da tarihî sorumluluğunu yerine getirerek,
Ankaranın göbeğine kadar gelmiş olan bu yangınla ilgili
hızla çözüm üretecek birtakım çözüm önerilerini, buradan bütün
halkımıza karşı duymuş olduğu sorumluluk üzerinde
geliştirir diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
Sayın Bostancı
47.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankaradaki terör
saldırısında hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar dilediklerine ve ortak bir metinle terörün
karşısında milletimizin kararlılığının
ortaya konulmasını çok önemli bulduklarına ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Ankara Bakanlıklar mevkisinde yaşanan
terörist bir saldırı neticesinde hayatını kaybedenler ve
yaralananlar olduğunu üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz. Sayıya
ilişkin farklı rakamlar var, muhtemelen 20-25 civarında bir
hayat kaybından ve 30-35 civarında bir yaralanmadan bahsediliyor. Her
şeyden önce, hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet diliyorum,
yaralılara acil şifalar diliyorum, bütün milletimizin başı
sağ olsun.
Terörün bir yöntem olarak pratiğe
taşındığı örnekler modern dünyada son derece
yaygın. Sadece Türkiyede değil, sadece Orta Doğu
coğrafyasında değil, gelişmiş, modern Batılı
ülkelerde de zaman zaman bu tür terörist girişimlerin olduğunu, terör
marifetiyle netice almaya çalışan, kendi iradesini vahşet ve
şiddet üzerinden halka ve siyasete dayatmak isteyen çevreler olduğunu
biliyoruz. Esasen Türkiye, yakın tarihimize
baktığımızda 1970li yıllardan bu yana terörle
mücadele eden, bunun acılarını yaşayan ama terör
marifetiyle ortaya konulan iradeye de hiçbir zaman baş eğmeyen bir
çizgide ilerleyen bir devlet oldu, siyaset de bu çizgide davrandı.
Evet, bedeller ödendi ama terörün panik ve korku
yaratarak kendi zayıf iradesini şiddet üzerinden dayatma
küstahlığı, cesareti ve cüreti ne halkta karşılık
buldu ne de siyasette. Burada önemli olan, siyasetin ortak duruşu,
halkın kararlılığıyla tam bir dayanışma
içerisinde kendi tavrını ortaya koymasıdır. Siyasetin ortak
duruşunun sergileneceği yer elbette Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Burası halkın iradesinin tecelli ettiği yerdir.
Ben bugün, siyasete ilişkin geçmişte dile
getirilen spekülatif tartışmalara girmek istemem. Bazı konular
vardır ki orada partinin, iktidarın, muhalefetin, onun bunun adı
zikredilmez, buna ilişkin değerlendirmeler yapılmaz. Milletin
ortak iradesine, ortak varlığına yönelik bu tür terörist meydan
okumalar olduğunda orada bütün bunlar paranteze alınır ve ortak
bir biçimde o irade sergilenir ki terör cüret bulamasın. Eminim ki Türkiye
Büyük Millet Meclisi, halkın seçerek buraya gönderdiği
milletvekilleri, milletimizle bu konuda tam bir kararlılık içerisinde
bir dayanışma sergileyeceklerdir geçmişte olduğu gibi.
Bugün de burada sayın grup başkan vekilleri ortak bir biçimde terörü
kınadılar ve bu ortak iradeye vurgu yaptılar. Biz de aynen buna
katılıyoruz. Burada ortak bir metinle terörün
karşısında milletimizin kararlılığının
ortaya konulmasını çok önemli buluyoruz. Bu çerçevede, aziz
milletimizin terör karşısındaki duyarlılığını
bu şekilde ifade etmiş oluyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Teröre karşı tek ses, tek yürek olma
zamanı. Siyasi parti gruplarının teröre karşı ortak
bir bildiri hazırlaması hâlinde, bunu burada okumaktan
Başkanlık Divanı olarak mutlu oluruz.
Sayın milletvekilleri, gündemin Seçim
kısmına geçiyoruz.
X.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunda boş bulunan Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için Konya Milletvekili Hüsnüye
Erdoğan ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin aday gösterilmişlerdir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan, Kişisel
Verilerin Korunma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
XI.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Kişisel
Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/541) (S. Sayısı: 117) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 117 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, bu tasarı İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Şimdi, tasarının tümü üzerinde siyasi
parti gruplarının söz taleplerini karşılayacağım.
İlk söz, Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertana aittir.
Buyurun Sayın Özgökçe Ertan.
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün burada, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu
Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım.
Teknolojik gelişmeler, İnternet
kullanımının yaygınlığı ve yol
açtığı değişim sayesinde her gün devasa büyüklükte
veri toplanıyor, işleniyor ve saklanıyor. İnternette vakit
geçirdiğimiz her anda toplanan verilerin önemli bir bölümünün kişisel
ve hassas verilerimiz olduğu aşikâr. Bunların özenle
korunması ve belki de hiç toplanmaması gerekmektedir. Ne var ki
başta kâr odaklı düşünen ticari kuruluşlar ve
yurttaşları hakkında daha fazlasını bilmek isteyen
devletler olmak üzere birçok kişi ve kurum, hiçbir yasal düzenleme veya
etik ilke olmadan bilgilerimizi toplamakta, işlemekte, kötüye kullanmakta,
ticari bir mal gibi satmakta ve fişleme yapmaktadır.
Kişisel verilerin serbest
dolaşımı, bu konuda sürekli öne çıkarılan özel
hayatın gizliliğinin korunması hakkının yanı
sıra, başlı başına insan onurunu da tehlikeye atan bir
niteliğe sahiptir. Her adımımızın izlendiğini ve
gözlendiğini bilmek ve hissetmek, kişilik gelişiminin ve
bireysel özerkliğin önünde önemli bir engel oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
kişisel verilerin böylesine kötüye kullanılmasını
engellemek için, ulusal ve uluslararası düzeyde koruma sağlayacak
düzenlemelerin getirilmesi çok önemlidir. Türkiyede kişisel verilerin
korunması 2010 referandumunda Anayasanın 20nci maddesine getirilen
ek maddeyle güvence altına alınmış, ancak bu güvenceyi
hayata geçirecek bir çerçeve yasa henüz çıkarılmamıştır.
Türkiyede bu konuda yasal düzenlemelerin olmayışı, uluslararası
mevzuatın da uygulanmasını engellemektedir. Kişisel
Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması
Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesini daha
birkaç hafta önce onaylayabildik. Hem sözleşmeyi onaylamakta hem de bir
kanun çıkarmakta bu kadar geç kalmamızın temel nedeni, Türkiye
Cumhuriyetinin yurttaşları fişleme hevesinden vazgeçip insan
hakları ve özgürlüklerine uyumlu bir yasa hazırlayamamış
olmasındandır. Türkiye'nin otuz beş yıl önce
imzaladığı bu sözleşme onaylandı, şimdi sıra
yurttaşları koruyacak bir yasa çıkarmakta. Bu konuda bir çerçeve
yasanın hazırlanması gerektiğiyle ilgili hepimiz hemfikir
olsak da bu süreçte izlenmesi gereken ilke ve standartları bir kez daha
hatırlatmak isterim. Kişisel verilerin korunması alanında
uluslararası düzeyde, özellikle kanun hazırlanırken referans
olarak alınan Avrupa Birliği düzeyinde birtakım ilkeler
getirilmiştir. Bu ilkelere göre kişisel verilerin işlenmesinin
detayları ve sınırları hiçbir tartışmalı
yoruma mahal vermeyecek şekilde kanunda açıkça belirtilmelidir.
Verileri işlenen kişi hem ne amaçla bu veriye ihtiyaç
duyulduğunu bilmeli hem de tüm süreç boyunca şeffaf bir şekilde
haberdar edilmelidir. Kişisel verilerin amaç dışı
kullanılmasını önlemek için hangi amaçlarla ve ne kadar süre
için yurttaşların bilgilerinin toplanacağı açıkça ve
somut bir şekilde ifade edilmelidir. Bilgilerimizi devlete emanet ettik,
ne kadar kalırsa kalsın, ne yaparsa yapsın. gibi bir
anlayış kabul edilemez. Süresi ve gerekliliği bittiği
noktada verilerimizin silinmesi ve imha edilmesi gerekir. Kişisel
verilerin işlenmesinde hepimizin benimsemesi, devletin ve özel sektörün
gözetmesi gereken temel ilke asgari ihtiyaçları
karşılamaktır yani ilgili ve gerekli olmayan işlenme
amacı için fazlalık arz eden bütün bilgiler silinmeli ve
işlenmekten vazgeçilmelidir. Gerçekten, yurttaşların
kişisel verilerini korumayı amaçlayan bir yasayı çıkarmak
istiyorsak bu ilkelerin hepsini gözetmeli ve kanunda açıkça ifade
etmeliyiz. Hepimizi ilgilendiren ve özel hayatımıza müdahale riski
taşıyan bu gibi önemli kanunlarda yönetmeliğe fazla yer
bırakmamak gerekir. Kesin ve açık olmayan tanımlarla maddeleri
hazırlayıp detayların yönetmelikte açıklanmasını
beklemek bizi ideal bir yasa oluşturmaktan
uzaklaştırmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
konuşmamın başında da belirttiğim üzere, her
anımızın gözetlendiği hissine
kapıldığımız bu dönemde kişisel verilerimizin
korunmasını talep etmek her birimizin hakkıdır ancak burada
hatırlatmak gerekir ki devletlerin bu talebimizden cesaret alarak
haklarımızı gasbeden bir yaklaşım içine girmesi son
derece yanlıştır. İnsanlar, kişisel verilerden kâr
sağlamayı amaçlayan özel kişi ve kurumlara karşı
koruma talep ederken karar vericilere kendilerini fişleme yetkisi
tanımıyor. Bu çerçevede, kişisel verilerin korunması için
hazırlanacak bir yasa tasarısı bireyi gerektiğinde devlete
karşı korumayı da amaçlamalıdır.
Bildiğiniz üzere, insan
hakları ihlallerinin en büyük sorumlusu genellikle gücü elinde bulunduran
devlet aygıtlarıdır, bu nedenle, önleme yükümlülüğü de
aynı şekilde devlettedir. Durum böyleyken hak ve özgürlükler
çerçevesinde kişisel verileri korumayı amaçlayan bir yasa söz
konusuyken kamu kurumlarının denetim dışı tutulması
kabul edilemez. Tasarıyı incelediğimizde, istisnalar kısmında,
odağın ağırlıkla özel sektörde olduğunu ve kamu
kurumlarının azade tutulduğunu görüyoruz.
Kişisel verilerin
korunmasına yönelik bütün bu düzenlemeler, verilerin rıza
dışı paylaşımını önlemeyi
amaçlamalıdır. Bu tür riskli konularda bireylerin rızası
önemliyken bugün tartıştığımız yasada açık
rıza kavramı o kadar muğlak, o kadar geniş uçlu
bırakılmıştır ki biz izin versek vermesek de her türlü
bilgimiz işlenecekmiş gibi görünüyor. Tasarının neredeyse
her maddesinde geçen açık rızanın çerçevesinin daha somut bir
şekilde çizilmesi ve hiçbir karışıklığa mahal
vermemesi gerekir. Ayrıca, açık rıza beklenmeyen durumların
bu denli detaylı tutulması kişilerin karar vermelerini ve irade
göstermelerini imkânsız kılıyor. Bu şekliyle, rıza
belirtilmeden de çok sayıda kişisel veri saklanabilir
durumdadır.
Sonuç olarak, insan onurunun ayrılmaz bir
parçası olan bireysel özerklik ile özel yaşamın gizliliğini
koruması beklenirken bu tasarı gizliliği korumuyor aksine,
kişisel verilerin kişinin rızası dışında
işlenmesinin yolunu açıyor.
Sayın milletvekilleri, her fırsatta
belirtiyoruz, yurttaşların mahremiyetini ve onurunu uluslararası
standartlarla güvence altına almak için bir çerçeve yasa şarttır
ancak bu yasada temel hak ve özgürlüklerin korunması öncelik olarak belirlenmelidir.
Kişisel verilerin korunmasıyla ilgili düzenlemelerde güvenlik,
emniyet, mahremiyet dengesi gözetilmek zorundadır ancak mevcut
tasarıda güvenliğin öncelikli olarak kabul edildiğini,
kişiler ile verilerin emniyeti ve mahremiyetinin göz ardı edildiğini
görmekteyiz.
Türkiyede, son yıllarda, her tasarıda
olduğu gibi bu tasarı da hazırlama süreci bakımından
tüm paydaşların katıldığı şeffaf bir sürecin
izlenmediği bir süreç oldu ve yine Başbakanlık
teknokratlarının hazırladığı bir metinle
karşı karşıya kaldık. Tabii ki teknik ekibin kimseye
danışmadan hazırladığı bir metinden
beklendiği gibi Kişisel Verilerin Korunması Kanunu
Tasarısı da hak ve özgürlükleri gözeten bir yaklaşımdan çok
uzakta olmuş oldu. Hükûmetin yine bildiğini okuyacağına
emin olsak da bu çatı altında tekrar belirtmek istiyorum: Sivil
topluma danışılmadan hazırlanan yasa ve politikaların
toplum nezdinde hiçbir meşruiyeti yoktur.
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyinin
insan hakları sözleşmelerinin uygulanıp
uygulanmadığını denetleyen komiteler sürekli olarak
Türkiyede ülke nüfusunun bileşimine ilişkin veri ve bilgi
olmadığını raporluyor. Tasarıda özel nitelikli veri
olarak adlandırılan yani ayrımcılığa meydan verebilecek
bilgilerin toplanması, farklı grupların özel ihtiyaçlarının
tespit edilmesi ve ayrımcılıkla mücadelede oluşan
boşlukların ya da eksiklerin giderilmesi açısından oldukça
önemlidir ancak burada bu verilerin kişilere yönelik
ayrımcılığı körükleyecek şekilde ifşa
edilmemesi için gerekli güvenlik önlemlerinin alınması gerekiyor.
Hele ki kamu kurumlarının Ermeni, Rum, Süryani ve Yahudi
yurttaşlara soy kodu atayıp fişlediği
tartışmaları gündemdeyken bizim yasa yapıcılar olarak
bu konuda çok daha dikkatli davranmamız gerekiyor.
Yapacağımız yasa, soy kodu tartışmalarını sonlandırmalıdır
ve insanların özel nitelikli veriler nedeniyle hizmetlerden mahrum
bırakılmasını önlemeli, bu konuda gerekli cezai
yaptırımları getirmelidir.
Her ne kadar, Hükûmet üyeleri, kanunun hak ve
özgürlükleri, saygıyla, uluslararası standartları esas alan bir
yaklaşımı barındırdığını ileri
sürse de HDP Grubu olarak bizler yeni bir fişleme yasasının
yakın olacağını düşünüyoruz. Mevcut tasarıda az
önce bahsedilen gereklilikler hiçbir şekilde dikkate
alınmamış ve verilerin korunmasına dair o kadar geniş
bir istisnalar listesi getirilmiş ki bilgilerimizin isteğimiz
dışında toplanması ve işlenmesinden kaçma
şansımız kalmamıştır. Tasarıda
sıralanan istisnalar kişisel verilerin korunmasını
neredeyse imkânsız kılıyor. Özellikle Türkiyedeki güvenlikçi
zihniyet aracılığıyla muğlaklaştırılan
kamu düzeni gibi kavramların ileri sürülmesi veri güvenliğini ve özel
yaşamın gizliliğini tehlikeye atmaktadır. Biliyorsunuz,
şimdiye kadar başımıza ne geldiyse kamu düzeni gibi
herkesin kendi tarafına çektiği şartlar yüzünden geldi.
Tasarı bu hâliyle yurttaşların istihbari amaçla
fişlenmesine yasal zemin hazırlama riskini
taşımaktadır.
Sayın milletvekilleri, tasarıda referans
olarak gösterilen Avrupa Birliği direktiflerinde ifade özgürlüğü ile
kişisel verilerin korunması normlarının
uzlaştırılması için istisnalar getirilmesi gerektiği
belirtilmiştir. Bu şekilde, gazetecilik, sanat ya da edebiyat
faaliyetleri bağlamında, ifade özgürlüğünü ihlal etmemek için kişisel
veriler işlenebilir. Bizim tartıştığımız
kanun tasarısının istisnalar bölümünde ifade özgürlüğü
kavramı geçse de yine bu özgürlüğe çokça koşul getirilerek bu
hakkın da içi boşaltılmıştır. Millî savunma,
millî güvenlik, kamu güvenliği ve kamu düzenini ihlal etmeme
şartı ifade özgürlüğü hakkının
kullanımını neredeyse imkânsız kılmaktadır.
Tasarıda yer verilen bu sınırlandırmalarla gazetecilerin
mesleklerini yapmaları zorlaştırılmaktadır. Bu
şekilde, kamuoyunun haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı
tehlikeye atılmaktadır.
Diğer bir konu ise 21inci maddede belirtilen
kurul konusudur. Tasarıda, kişisel verilerin korunması için
yetkilendirilen kurum Türkiye'nin uluslararası sözleşmelerden
doğan yükümlülüklerinden birisidir. Ancak bu kurum belirlenirken
özerkliğe ve bağımsızlığa özen gösterilmesi
gerekir. Ne var ki Hükûmet, Türkiyedeki her kişi ve kurumda olduğu
gibi, Kişisel Verileri Koruma Kurumunu da zapturapt altına
almayı planlamaktadır. İdari ve mali özerkliğe sahip
olacağı belirtilen Kişisel Verileri Koruma Kurumunun yönetim
organı olan Kişisel Verileri Koruma Kurulunun tamamının
iktidar tarafından seçilmesi öngörülüyor. 4 üyenin Bakanlar Kurulu, 3
üyenin de Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek olması kurulun
bağımsız olmayacağını apaçık göstermektedir.
Türkiyede yurttaşların devlete karşı güvensizliği
ortadayken kişisel verilerimizin, korunmasını geçtim, özerk
olmayan bu kurul aracılığıyla âdeta Hükûmetin
kullanımına sunulacağından endişe ediyorum.
Ayrıca, kurul üyelerinin tam zamanlı kurum
çalışanı olarak istihdam edilecek olması ve resmî ya da
özel başka bir görev alamayacak olmaları üyelerin
bağımsız karar vermelerini engelleyecektir çünkü işin içine
kişisel çıkarlar girecektir. Takdir edersiniz ki kamu kurumunda tam
zamanlı maaşla çalışan kişilerin ekonomik ve kariyer
kaygılarını bir kenara atıp bağımsız ve gerektiğinde
Hükûmet aleyhine karar vermeleri neredeyse imkânsızdır.
Kişisel verilerin korunması Avrupa
Birliğiyle ilişkilere bağlı olarak üç dört yılda bir
gündemimize getirilen bir konu hâline gelmiştir. Bu konu, en son geçen
yıl gündeme gelmiş, komisyonlarda
tartışılmış ama sonrasında neden belirtilmeksizin
rafa kaldırılmıştır. Şimdiki kanunun da Avrupa
Birliğiyle son dönemde yapılan mülteci ve vize muafiyeti
pazarlığının bir şartı olarak hızla
hazırlandığı apaçık ortadadır.
Sözlerime son verirken kişisel verileri koruma
gayesindeki bir yasanın mutlaka ama mutlaka insan onurunu, bireysel
özgürlükleri ve özel yaşamın gizliliğini gözeten bir nitelikte
olması gerektiğini tekrar hatırlatmak istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Özgökçe Ertan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Cemal Okan
Yüksel, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Yüksel. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evvela, Meclisin hemen
yakınındaki elim terör saldırısında
hayatlarını kaybedenlere Allahtan rahmet ve şu anda
hastanelerde ecelle pençeleşen askerlerimize de acil şifa diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 117 sıra sayılı Kişisel Verilerin
Korunması Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
adına görüşlerimizi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Aslında, bu kanunun adı fişleme
kanunu olsaymış daha uygun olacakmış ama Kişisel
Verilerin Korunması Kanunu olarak adlandırılmasına da
şaşırmıyoruz. Neden şaşırmıyoruz,
anlatacağım. Kişisel verilerin korunması dendiğinde
sizin aklınıza ne geliyor bilmiyorum ama bu kanunu hazırlayanların
aklına ne geldiği açık. Kullarımız yani memleketteki
herkes hakkındaki verileri özenle kaydedip koruyalım. diye
düşünmüşler besbelli. Aman, bu verilerin başına bir
şey gelmesin, lazım olduğunda, birilerinin canını
yakmak gerektiğinde onun hakkındaki verilere kolaylıkla
ulaşalım ve kullanalım. diye düşünmüşler, kanunu da
ona göre hazırlamışlar. Bu kanun, açık söylüyorum, George
Orwellin ünlü 1984 romanına rahmet okutacak bir kanun. 1984 romanı,
hatırlayacaksınız, propaganda, denetim, yanlış
bilgilendirme, gerçekliğin inkârı ve geçmişin manipülasyonu
yoluyla kontrol altında tutulan bir toplumu anlatıyor.
Kitabı okumayanlar için
kısa bir bilgi vereyim. George Orwell 1984 romanında bir kâbus
senaryosunu ele almıştır. Kişisel hak ve özgürlüklerin yok
edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, düşünce
ifade özgürlüğünün olmadığı, insanların anbean
gözetlendiği ve fişlendiği bir düzen tarif edilmiştir.
1984te totaliter ve baskıcı bir tek parti iktidarının
kontrolünde olan bir toplum anlatılır. Devlet her şeyi görür ve
bilir, toplumun tüm denetimine hâkimdir, ülke ise big brother yani büyük
birader diye anılan bir diktatör tarafından yönetilmektedir.
Türkiyede biri bizi gözetliyor diye yayınlanan ama aslı Batıda
big brother yani büyük birader olarak adlandırılan o ünlü
televizyon programı da işte Orwellin bu romanından
esinlenmiştir. Kitapta bütün evlerde, iş yerlerinde ve kamusal
alanlarda tele ekran denilen bir aygıt vardır. Bu aygıtla hem
büyük biraderin propagandası yapılmakta hem de kişiler buradan
gözetlenmekte, dinlenmekte ve büyük biraderin istemediği hâl ve hareketler
fişlenmektedir. Büyük biraderin partisi iktidarını sürekli
gözetim, denetim, sıkı yönetim, zulüm, fişleme ve muhbirlikle
sağlamlaştırmıştır. Halk iletişim
araçları yardımıyla gerçeklikten çok uzağa sürüklenir,
partinin menfaati neyi gerektiriyorsa ona inandırılır. Devletin
yenilgileri bile propaganda yayınları ile zafer edasında
anlatılır. Örneğin, romanda yok ama diyelim ki bir başka
ülkenin uçağı düşürülse topluma bir zafer
kazanılmış gibi sunulur. Biz ne yaptık, şimdi ne
yapacaklar bize? diye korkulduysa saklanır. Uçağı
düşürülen ülkenin artık elini kolunu sallaya sallaya her
istediğini elde ediyor olduğu gerçeği gizlenir. Bu parti her
türlü bilginin kontrolünü elinde bulundurur. Hatta gazetelerin ve
kitapların eski nüshalarını yeniden yazarak tarihi bile menfaatine
göre değiştirir. Bir de yeni bir dil icat edilmiştir.
Kelimelerin anlamları partinin isteğine göre belirlenmiş ve yeni
dil adında kurgusal bir dil oluşturulmuştur. Kendilerinden
olmayan, fikirlerine zıt düşünce ve konuşmanın
olmaması için özgürlük, devrim, kişisel hak gibi kavramlar yeni
dilden silinmiştir. Böylelikle, iktidarın aksine düşünceler
oluşamayacaktır. Bu yeni dilde sözcükler partinin kastettiği
şeyi anlatmaktadır. Mesela, barış bakanlığı
savaşları düzenler, bolluk bakanlığı
kıtlıkla, sevgi bakanlığı işkenceyle iştigal
eder, gerçek bakanlığı ise büyük biraderin ve partinin
yalanlarını topluma yayar. Devlet sürekli barıştan söz
ederek karışıklık çıkarır, bolluktan söz ederek
üretimi azaltır, yiyecekleri kısıtlar, demokrasi ve sevgiyi,
kardeşliği dilinden düşürmez ama toplumu
ayrıştırır, böler, işkence yapar. Devletin
senaryosunda katliamlar vardır. Bu kabus senaryosundaki düşünce
polisi, partinin istediği gibi düşünmeyenleri belirleyip sindirmekle
görevlidir. İnsanların birbirini ispiyonlamaları sağlanarak
ortak hareket etmeleri engellenir. George Orwell bir mülakatında
Kitabımda anlattığım toplumun bir gün var olup
olmayacağını bilmiyorum ama bunun benzerlerinin geleceğine
inanıyorum. demişti.
Şimdi gelelim, Meclis kürsüsünden, 1948
yılında bir bilim kurgu romanı olarak yazılmış bu
romana neden bu kadar süre ayırdığımıza. Orwell
haklı çıktı. Tarihte, 1984 romanı yayınlanmadan önce
de sonra da pek çok kişi, pek çok iktidar, Orwellin tarif ettiğine
benzer yönetimler kurmaya teşebbüs etti ama bildiğim kadarıyla
bu konudaki hiçbir teşebbüs AKP iktidarı kadar yüksek performans
sergilemedi. Yani, AKP iktidarı zaten, oylarınıza sunulacak bu
kanun teklifinden önce de Orwellin anlattığı kabusu hayata
geçirmek konusunda kendisinden önceki bütün iktidarlara fark
atmıştı. Dünya rekoru sahibi bir iktidara sahibiz. Bu rekorla
övünülür mü övünülmez mi takdirlerinize bırakıyorum ama rekorun
sahiplerinin, kendi rekorlarını geliştirme, tarihe bu
şekilde geçme konusunda kararlı oldukları görülüyor.
Anlaşılan o ki onlar performanslarından memnunlar ve
performanslarını bu kanunla taçlandırmak istiyorlar.
Aslında AKP iktidarı, Orwellin hayal gücünün ötesine geçme konusunda
bugüne kadar çok mesafe kaydetti. Örneğin, Orwellin romanındaki yeni
dil gibi AKP iktidarı da yepyeni bir dil kullanıyor; bizim
anamızdan, babamızdan öğrendiğimiz, okullarda Türkçe
derslerinde öğrendiğimiz dile pek benzemiyor AKPlilerin dili. Ekmek
fiyatlarına zam yapıyorlar örneğin, zam gelmedi, fiyatlar
arttı diyorlar. Doğuda sivil vatandaş canının derdine
düşüyor, nesi var nesi yoksa geride bırakıp kaçıyor,
kaçmadılar, yerlerini değiştirdiler deniyor. Bizim
bildiğimiz dile benziyor dilleri, grameri Türkçe gramerini
andırıyor, kelime haznesi az çok aynı ama yeni dilde kelimeler
bambaşka anlamlara geliyor. Cumhurbaşkanı, örneğin bence
Yabancı dil biliyor musunuz? diye sorulduğunda, yok deme
mahcubiyetinden kurtuldu. Artık Yeni dil biliyorum. diyebilir çünkü bu
dil yabancı bir dil. Gazetecileri hapse tıktıktan sonra,
cezaevlerindeki gazeteci sayısı tavan yapmışken dünyada en
çok basın özgürlüğü Türkiyede deme imkânı sağlayan bir
dil bu dil. 1984 romanında da, işi işkence yapmak olan
bakanlığın adı Sevgi Bakanlığıydı
hatırlatırım. Bizimkiler Orwelli yaya bırakalı çok
oldu. Güvenlik güçleri yakalayıp adalete teslim etmeleri gereken teröristi
öldürüp polis aracının arkasından sürüklüyorlar. O kadar
tiksindirici bir manzara ki yandaşları bile inanmıyor,
fotomontaj diye manşet atıyorlar. Ama sonra videosu
yayınlanıyor, kimse montaj zannetmiyor.
Orta Çağı hatırlatan vahşet
görüntülerine her gün yenileri ekleniyor. Ama Cumhurbaşkanının,
Başbakanın hemen her konuşmasında bir medeniyet kelimesi
geçiyor. Vahşet diz boyu ama medeniyet lafından bile AKP sayesinde
tiksinir olduk. Şaşırıyor muyuz?
Şaşırmıyoruz. Onların farklı bir dil
kullanmalarına çoktan alıştık. O dili bilmiyoruz ama
onların başka bir dil kullanıyor olduğunu öğrendik.
Bizim bildiğimiz dilde medeniyet şehir demek, kent demek.
Tankları sokup kentleri yıkarken, kasten tam da o sırada,
medeniyet lafı ediyorlar. Buradan anlıyoruz ki yeni dilde medeniyet
kelimesi insanlığın ta kentleşme öncesine, vahşet
dönemlerine dönmesi anlamına geliyor.
Yaşlı bir kadın sokak ortasında
vuruluyor, can çekişe çekişe ölüyor. Evlatları çıkıp
içeri alamıyorlar, çünkü keskin nişancılar onları da vurabilir.
Sadece son birkaç ayda olanlardan bahsetmiyorum. Çocuğu öldürülmüş
bir anne miting meydanlarında yuhalatılıyor. Somada,
yakınlarını maden kazasında kaybetmiş insanlar
tekmeleniyor. Ya da Gel lan buraya İsrail dölü sözleriyle vatandaş
tokatlanıyor. Zulmün, gaddarlığın sınırları
zorlanıyor. Ne oluyor? diye soran olursa, Merhamet deniyor. Allah
hepimizi Erdoğanın, Davutoğlunun, bu yeni dilin merhametinden
korusun. (CHP sıralarından alkışlar)
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Sen dilini düzelt be!
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Sonra, yemin konusu
var örneğin. (CHP sıralarından alkışlar) Yemin
Türkçede ne anlama geliyor? Neyi yapacağın, neyi
yapmayacağın konusunda namusunu ve şerefini ortaya koyarak söz
vermek anlamına geliyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) Ya, bu gece de
provokasyon yapıyorsun.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) AKP cenahı için
ne anlama geliyor? Neyi yapmayacaklarına söz verdilerse onu
yapacaklarına, neyi yapacaklarına söz verdilerse onu
yapmayacakları anlamına geliyor.
Tarafsızlık konusuna hiç girmiyorum, çok
utanırsınız.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Yuh!
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Ya yapma be
kardeşim. Dilini düzelt de konuş. Hiç yakışmıyor.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Dile ne
yaptıkları, dilimize ne yaptıkları hakkında daha
saatlerce konuşulabilir, binlerce örnek verebilirim.
MEHMET HABİB SOLUK
(Sivas) Gene zehir saçmaya başladın, bu gece de zehir
saçıyorsunuz.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun)
Salya akıyor ağzından, salya!
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Hiç de zor olmaz çünkü
ağızlarını her açtıklarında aynı şeyi
yapıyorlar, başka bir dilde konuşuyorlar. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) Bu gece yapma be!
Terbiyesiz!
BAŞKAN Sayın Yüksel, bir saniye.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Sayın Başkan,
hakaret ediyor.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
hatip kendi görüşünü ifade ediyor. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) Hakaret görüş
bildirmek değildir, Cumhurbaşkanına hakaret ediyor.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, rica
ediyorum, böyle bağırıp çağırmak yok efendim, nereden
çıktı bu usul? Görüşlerine katılmayabilirsiniz,
çıkarsınız burada konuşursunuz siz de.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Konuyla alakalı bir
cümle söylesin.
BAŞKAN Buyurun Sayın Yüksel.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Sevgili Başkan,
konuşma süremden çalınan iki dakikanın eklenmesini talep
ediyorum.
BAŞKAN Konuşma sürenize gerekli ilaveyi
yapacağım Sayın Yüksel, devam edin efendim.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Ama 1984
romanıyla tek benzerlik yaptıklarının tam tersini koro
hâlinde söylemek değil. (CHP sıralarından alkışlar)
Tarih de durmadan yeniden yazılıyor. Romanda, aslında o anda
savaş hâlinde oldukları bir ülkeyle ittifak kurup diğer bir
ülkeye savaş açtıklarında arşivleri
değiştiriyorlar, sanki hep eski müttefikleriyle
savaşmışlar gibi yapıyorlar. Hâlbuki, kısa süre önce,
şimdi savaş açtıkları ülkeyle ittifak hâlinde
diğerlerine karşı savaşmışlardır.
Türkiye de, biliyorsunuz, çoktandır bu hâlde.
Dün dediklerinin tam tersini söylemekten utanmadıkları için, gazete
niyetine yayınladıkları şeylerin arşivlerini
değiştirmeye tenezzül bile etmiyorlar. Orwell, besbelli, 1984
romanındaki Büyük Biraderin, Yahu, dün bunun tam tersini
söylemiştik. denmesinden utanacağını varsaymış,
bu yüzden diktatörü kayıtları değiştirme zahmetine
sokmuş. Ama bizimkiler Orwellin antiütopyasına rahmet okutuyor. Hiç
utanmaları olmadığından dün dediklerinin tam tersini bugün
rahatlıkla söyleyebiliyorlar. Ama dün deseniz pişkin pişkin
yüzünüze bakıyorlar ama Orwell bunları görseydi herhâlde
arşivleri değiştirme işini icat etmezdi.
Avrupa Birliğiyle
dosttuk; hatırlayan var mı? Sonra Gezi eylemleri oldu; AB bir
numaralı düşmanımız oldu. Şimdi, Merkeli yeniden
altın varaklı koltuklarda ağırlıyor, hatları
gösteriyoruz saraydaki gururla. Yarın ne olur bilmek mümkün değil ama
nasılsa gerektiğinde Avrupaya övgüler düzecek gerektiğinde
yerden yere vuracak omurgasız bir koro var.
Bir ara en sıkı
müttefikimiz Rusya idi, Putin idi, Kardeşim Esad ile can dost idik.
Şimdi bakıyorsunuz Putinin, Esadın dostu olmak insanlık
suçuymuş gibi anlatılıyor. Dün izzetle
ağırladıkları, besledikleri YPG bugün şeytanın ta
kendisi. Bütün dış politikamız YPG
düşmanlığı üzerinden şekilleniyor. İsraille
yaşanan fırtınalı aşka hiç değinmiyorum.
Neredeyse haftada bir, eski bir dost düşman oluyor. Üstelik bu tutum sadece
dış politikayla sınırlı da değil, paralel
yapıyla kol kolaydılar, cemaatin devlet içinde
yapılanmasını desteklediler, şimdi sanki hep
düşmanmışlar gibi davranıyorlar, mahalle kavgasında
söylenmeyecek sözleri o zamanki pirleri Fethullah Gülen hakkında söylüyorlar.
Kardeşim Abdullah
Gülün başına gelenler de malum. Partiye dönemesin diye bütün
teamülleri zorladılar. Arınçlar, Çelikler
Saymakla bitmez.
Tıpkı 1984te olduğu gibi düşmanlar durmadan
değişiyor, değiştikçe gazeteciler, AKPnin omurgasız
borazanları propaganda araçlarında sanki şimdiki
düşmanlarıyla hep düşmanlarmış gibi yaygara
koparıyor.
Ne dilin ırzına geçilmesinin ne de tarihin
yeniden yazılmasının örnekleri saymakla bitmez ama bir şey
eksikti. 1984 kabusunun tamamlanması için vatandaşları kontrol
etmeye yardımcı olacak tele-ekran benzeri yeni teknolojiler
gerekiyordu ama Orwellin tahmininin aksine televizyon teknolojisi değil
bilgi işlem teknolojisi gelişti. Dolayısıyla her eve
tele-ekran koyamıyorlar, televizyonların yardımıyla evlerin
içini gözetlemiyorlar ama dediğim gibi, dünya tarihinde benzeri
görülmemiş bir denetim toplumu kurmak konusunda olağanüstü
kararlılar. İşte, nihayet Kişisel Verileri Koruma
Kanunuyla bu eksiklik tamam edilecek. Herkesin gözü aydın, büyük birader
bizi gözetleyecek, tele ekranlar aracılığıyla değil
ama çağdaş dünyada kaçınılmaz olarak arkanızda
bırakmak zorunda kaldığınız veriler
yardımıyla gözetleyecek. Büyük birader bizi zaten gözetliyordu, zaten
fişleniyorduk ama bu kanun sayesinde, yaptıkları iş kanuni
bir hüviyet kazanacak. Neden bu zahmete girdiklerini de bilmiyorum. Ben
yaptım oldu anlayışıyla zaten bugüne kadar
gelmişlerdi. Kendileri hakkında ortaya dökülen tapeleri,
görüntüleri, haberleri siliyorlardı, silmeyenleri içeri
attırıyorlardı ama sizin, benim hakkımdaki bütün
kayıtları gazete görünümündeki propaganda malzemelerinde
sızdırmakta hiç tereddüt etmiyorlardı. Adaletle, hukukla hiçbir
zaman işleri olmadı. Gerçi, bunların yeni dilinde adalet ve
hukuk kelimeleri bizim kastettiğimiz anlama da gelmiyor ama yine de, arada
sırada kanuna uygunluk, daha doğrusu kanuni kılıf bulma
hevesine kapılıyorlar.
Bu kanun öyle bir hevesin ürünü olabilir ama
başlangıçta dediğim gibi, kişisel verileri koruma denince
sizin aklınıza gelen şeyleri kastetmiyorlar; hepimizin
hakkında her türlü veriyi güvendikleri bir kurula emanet etmek gibi bir
kasıtları var. Koruma mı? Koruma. Kaybolmaya karşı
koruyacaklar çünkü ileride bunlara ihtiyaçları var. Verilerin
kaybolmaması gerekiyor çünkü yarın kimin
düşmanlaştırılacağı bilinemez. Şimdi,
Gülün, Arınçın, Mahçupyanın yerini almış olanlar,
sanki hep orada kalacaklarını zannediyor olabilirler ama büyük
biraderin Türkiyesinde işler öyle yürümüyor. Herkesin bir son kullanma
tarihi var. İşte, o zaman bütün o kişisel veriler ona lazım
olacak. Büyük birader, Davutoğlu hakkındaki, Cem Küçük
hakkındaki verileri çıkaracak arşivden, onların yerine
gelecek olanlara el altından verecek. Ebette asıl mesele bu da
değil.
ÖMER ÜNAL (Konya) O CHPde olur o, CHPde sadece.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Neye göre
konuşuyorsun? Elinde ne var da konuşuyorsun?
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Bu olup bitenden
bizler gibi midesi bulanan, rahatsız olan herkesin
yazışması, dini, mezhebi, siyasi ve felsefi düşüncesi,
etnik kökeni, biyometrik ve genetik verileri, hatta cinsel hayatı
kayıt altına alınacak ki baş ağrıtmaya
başlayan her kimse, onun hakkındaki veriler yandaşlarına ya
da savcılara, yargıçlara verilsin.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Genel Başkanın
da o kasetle geldi, değil mi?
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Evet, 1984
romanında bahsedilen kâbus ete kemiğe büründürülüyor. Büyük birader
bizi zaten gözetliyordu ama bundan sonra gözetlemesinin kanuni bir
dayanağı da olacak.
Sayın milletvekilleri, 1984
romanını okumamış olabilirsiniz, filmini de izlememiş
olabilirsiniz. Okumamış ve izlememiş olanlar için söyleyeyim:
Romanda tarif edilen ülke içinde yaşanmayacak, nefes alınmayacak bir
ülke; boğucu, kasvetli bir ülke ve o ülkede Türkiye'den farklı olarak
her şey kanunlara uygun olarak yapılıyor.
Türkiye'nin büyük biraderinin kanuna uymak gibi bir
hassasiyeti de yok. Türkiye'deki kişisel verilerin kötü amaçla
kullanımını engelleyecek mevzuat zaten vardı,
uygulanmıyordu. Büyük biraderimizi bağlamıyordu yani. Ama bizim
bir kanuna ihtiyacımız var, doğru, gerekiyor ama o kanun bu
kanun değil. Önünüzdeki kanun vatandaşın kişisel verileri,
iktidarın keyfine göre kullanmasına engel değil. Burada bir yeni
dil saptırması olmayabilir. Vatandaşı kişi olarak
değil kul olarak görüyorlar ya, kullarımızın her şeyi
gibi verileri de bize helal diye düşünüyor olabilirler. Kişi olan
biziz, kanun da zaten bizim verilerimizi vatandaştan korumalı ama
vatandaşın verilerini kullanmaktan bizi alıkoymamalı diye
düşünüyor olabilirler.
Yaklaşık yirmi dakikadır, tüm bu
anlattıklarıma rağmen bu heyetin
uyarılarımızı dikkate alıp vatandaşa saygı
duyarak önergelerimizi kanunlaştırma ihtimalini çok düşük
görüyorum. Ama yine de 11 yaşındaki kızımın kendisini
kul olarak değil kişi olarak gören hükûmetlerin kanun
yaptığı ve uygulandığı bir ülkede
büyüyeceğine dair ümidimi koruyorum.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Biz de Allaha kul
olacağız, hiç kimseye değil.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Arkadaşlar, gelin
ellerinizi bir kere büyük biraderiniz için değil halkımız için
kaldırın. Bu kanunu olması gerektiği gibi geçirelim.
AHMET UZER (Gaziantep) Sen aklını
kendine sakla.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) -
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yüksel.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Çakır
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan,
hatip konuşmasında AK PARTİliler için yeminlerinde söz
verdiklerinin tersini yapmak suretiyle hakaret etmiştir. Sataşma
vardır, 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN 69uncu maddeye göre size söz
veriyorum Sayın Çakır.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz iki dakikadır.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
15.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Eskişehir Milletvekili Cemal
Okan Yükselin 117 sıra sayılı Kanun Tasarısının
tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tarih bazen bize böyle çok ironik fotoğraflar
sunuyor. Buradaki hazırunun yani 550 milletvekilinin -hepsi burada olmasa
bile- eminim ki büyük çoğunluğu Orwellı da 1984ü de onun
Domuzlar Diktatöryasını da yahut hayvanlar diktatöryasını
da çok iyi bilir, okumuştur.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, George
Orwell 1984ü sosyalizme karşı yazmıştır ve kitap
yazıldıktan sonra da Sosyalizme hakaret ediyor. diye
suçlanmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, bunu sosyalist olduğunu iddia eden,
sol olduğunu iddia eden, solda yer aldığını iddia eden
bir arkadaşımızın, bir vekilin anlatmasına burada
hangi kavramı seçeyim diye düşünüyorum; en sonunda söyleyeceğim
şey, sadece gülüyorum, ironik bir durum çünkü başka bir şey
değil, dolayısıyla, bunu konuşmaya bile hacet yok.
Yeminlerimizin tersini yapma meselesine gelince,
asla yeminlerimizin tersini yapmayız; neye yemin etmişsek onun
gereğini yerine getiririz.
Fakat değerli arkadaşlar, ikinci bir
kelimeyi hatip kullanmıştır ki bu kabul edilemez.
Utanmaları yok. demek, ne demek? Utanmak insanoğluna verilmiş
en özel hasletlerden birisidir. Hayvanla insanı ayıran yegâne, yegâne
olmasa bile bir elin parmakları kadar hususiyetten, özellikten birisi
utanmaktır, arlanmaktır. Eskiler şöyle söyler: Vel hayâ, vel
iman! hayasızda ne din var, ne iman!
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Çakır.
XI.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Kişisel
Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/541) (S. Sayısı: 117) (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Kadir Koçdemir, Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın Koçdemir. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 117 sıra
sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu
Tasarısının geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında
Divanı ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yine, bugün yaşadığımız
elim olayda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Cenab-ı Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum ve
yine Cenab-ı Allahtan bunun son olmasını niyaz ediyorum.
Bugün görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısı Anayasanın 20nci maddesi üçüncü fıkrasında
düzenlenen bir konunun gereğini yerine getirmek üzere hazırlanmıştır.
Geç kalınmıştır ama aradan bu kadar yıl geçtikten
sonra temel kanun statüsüne tabi tutularak buradan alelacele geçirilecektir.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu tür kanunların alelacele
geçirilmesinin yanlış olduğunu düşünüyoruz ve geçmişte
böyle tazyikle geçirilen kanunlar üzerinde hemen çok kısa bir zaman
geçtikten sonra yapılan değişiklikler de bu kanaatimizi teyit
etmektedir.
Kıymetli arkadaşlar, özel ve kamusal alan
ayrımı demokrasinin optimum bir şekilde çözmek zorunda olduğu
temel konulardan biridir. Çünkü, özel hayat hürriyetin ön
şartıdır. Özel hayatın, mahremiyetin, gizliliğin
olmadığı bir yerde ne kişilik ne şahsiyet ne insan ne
de hürriyet söz konusu olabilir. Bunun iyi bir şekilde düzenlenmesi
gerekir. Ancak, son zamanlarda sadece ülkemizde değil, bütün dünyada kitle
iletişim araçlarının, teknolojinin gelişmesiyle birlikte
kamusal hayatın alanını genişlettiği ve özel
hayatın gizliliğine müdahalelerin kolay ve yaygın hâle
geldiğini görüyoruz. Özel hayat o kadar önemlidir ki Kuran-ı
Kerimde bile Evlere arka kapılarından girmeyin, ön
kapılarından girin. diye buyurulmaktadır.
Yaşamanın önemli sebeplerinden,
gayelerinden birini
Biliyorsunuz, Fuzuli Her ne var aşk imiş bu
âlemde İlim kıylü kâl imiş. diyor. Ama, yine bir halk türkümüz
sevdanın bile sırla olacağını söylüyor.
Bugün benden önceki konuşmacı
arkadaşlarım da belirtti, sırrın, mahremiyetin
kalmadığı bir ortamdayız ve buna bakışta da bizim
dünyadaki genel trendden olumsuz manada ayrıldığımız
bir nokta var. Çünkü, Türkiye'de gücü ele geçirenler, iktidarı ele
geçirenler yeri geldiğinde özel hayatın gizliliğinin ihlalini,
araçsal bir şekilde bundan faydalanma yolunu tercih edebilmektedirler.
Apaçık özel hayata ait olan şeylerde bile Ne özeli kardeşim, bu
genel. diye devletin en başından beyanlar yapılabilmektedir.
Gerçekten de temel hak ve hürriyetler yakın
zamana kadar devlete karşı gelişmiş bir alan idi. Yani,
insanların temel hak ve hürriyetleri, daha çok, güç kullanma monopolünü
elinde bulunduran devletten emin olma, devletin bu alana müdahalesini engelleme
temelinde gelişiyordu. Ama, son yıllarda artık devletten
değil, devletle birlikte korunma söz konusu. Çünkü, özel firmalar,
işletmeler, terör örgütleri, diğer gruplar temel hak ve hürriyetleri
daha kolay ihlal edebilir hâle gelmiştir ve burada arz
etmeye çalıştığım gibi, bizim bir yaklaşım
sorunumuz vardır. Bu yaklaşım sorunu kendisini bugün
görüştüğümüz kanunda da göstermektedir. Size bir iki örnek vermek
istiyorum.
Avrupa devletlerinde anayasa
mahkemeleri trafikte hız sınırı ihlallerinin video
kameralarla tespit edilmesini iptal ettiler. Çünkü bugünkü teknolojide
trafikteki hız sınırı ihlallerini fotoğraf çekerek
tespit etme imkânı var. Hız sınırının saatte 70
kilometre olduğu bir yerde ben 70 kilometre hızla gidiyor isem hangi
hakla benim aracım, benim ve benim yanımda kimlerin olduğunun
görüntüsü, plakası, o saatte oradan geçtiğim tespit edilebiliyor?
Bugün biliyoruz ki verdiğimiz bir plakanın son on gün içinde nerelerden
geçtiğini, trafik kurallarına uysa dahi tespit etmek mümkündür ve
bunu bugün Avrupa anayasa mahkemelerinin iptal ettiğini söylemeden
Türkiye'de söyleseniz O zaman bu kadar suçu biz nasıl ortaya
çıkaracağız? derler. Yine, başka bir örnek vereyim,
Almanyada iş yerlerindeki video kameraların kaldırımdan 5
santim dahi görüntü alması yasaktır ama bizim emniyetimiz, polisimiz
bugün suçu aydınlatmayı tamamıyla iş yerlerindeki
kameralara bağlamıştır. Bu kameralar suçu engelliyor mu?
Asla değil. Bu kameralar, MOBESE kameraları dâhil, yoluyla ben bir
suçun engellendiğini görmedim. Paristeki bu Mizah dergisine yapılan
saldırının olduğu bölge hem bölge olarak hem de o bina
bugün teknolojinin düşünülebilecek bütün güvenlik tedbirlerinin
uygulandığı bir bina ama bütün bunlara rağmen, bütün bu
gözetleme araçlarına rağmen orada bu saldırı ve olay
gerçekleştirilebilmiştir. Hatta eski bir mülki idare amiri olarak
şunu söyleyebilirim: Teknolojiyi devreye soktuğunuzda insanı
devreden çıkarıyorsunuz ve hiçbir teknolojik imkân insanı ikame
edemiyor arkadaşlar. Bu, emniyette bilhassa böyle. Biz, terörle mücadelede
helikopterinden diğer teknik cihazlara kadar
donattığımızda, insan unsuru geri plana çekildiyse olaylar
azalmak bir yana, artmıştır.
Bu, hayatın diğer alanlarında da
böyle, sonuçlarını burada bir araştırma komisyonuyla lütfen
tespit edelim. Mesela, okullarımızı teknolojik cihazlarla
doldurduk, acaba uluslararası sıralamada Türk millî eğitiminin
yerinde bunun nasıl bir etkisi olduğunu görelim. Türkiye için de tren
vagonunun sonunda bazıları vagonun en önünde oturacak,
bazıları sonunda oturacaktır; biz, kendi
çocuklarımızı bir şekilde bir sıralamaya tabi
tutacağız ama belirleyici olan uluslararası
sıralamalardır ve 14-15 yaşındaki
çocuklarımızın yeteneklerini, eğitimini ölçen PISA
araştırmalarında Türkiye sürekli geriye gitmekte, son
sıraları almaktadır.
Bu yaklaşımdaki negatif yönde
ayrılmamız kendini son zamanlardaki olaylarda da göstermektedir.
Hatırlayalım, Millî Eğitim Bakanlığında bir
görevli 10 bin TL karşılığında bütün öğretmenlerin
ve Millî Eğitim Bakanlığı personelinin gizli bilgilerini
bir özel şirkete, öğretmenlere ürün pazarlayan bir şirkete
satmıştı, yakalandı, yargılandı ama
yakalanıp yargılanamayan, Sosyal Güvenlik Kurumunda SSK bilgilerinin
verilmesiyle ilgili bir olay var.
Yine, bugünlerde güncel, dün çok konuşuldu,
basın organlarında yer aldı, Emniyet Genel Müdürlüğünde 80
milyon kişinin MERNİS kayıtları, kişisel bilgileri ve
ikamet bilgileri İnternete düştü, 22 gigabyte civarındaki bu
veri, tespit edilen -bilemiyoruz tabii- bazı iddialara göre, 1.500e
yakın insan tarafından indirildi ve çekildi, daha önce de Yüksek
Seçim Kurulunun seçmen bilgileriyle ilgili veri tabanı yine kontrolsüz bir
şekilde insanların ellerine geçmişti.
Bugün hepimizin cep telefonlarına rahatsız
edici SMSler geliyor, bununla ilgili sözde tedbir aldık, ama ben orta
zekâlı, fakülte mezunu bir insan olarak, bana gelen herhangi bir
rahatsız edici SMSi engelleyemedim. Bunlar imkânsız olan şeyler
değil, bütün bunları üst üste koyduğumuzda, sadece bu işe
bakışla ilgili bir husus.
Biz, bugün kişisel verilerin korunmasından
söz ediyoruz, bırakın kişisel verileri, biz devletin kamusal
verilerini bile koruyamayan bir yönetim tarzıyla karşı
karşıyayız.
30 Mart 2014 seçimlerinden iki üç gün önce,
hatırlayınız, 4 kişi; birisi şu andaki
Başbakanımız o zamanki Dışişleri
Bakanımız, birisi MİT Müsteşarımız, birisi
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarımız,
birisi Genelkurmaydan bir orgeneral olmak üzere, bir odada konuşulanlar
Türkiye'ye servis edildi. Yani bu devlet, en önemli sayılacak konuşmalarını
gizli tutamayacak derecede beceriksiz düzenlemeler ve yönetimler
altındaydı.
Bu konuşmaların servis edilmesi, 30 Mart
seçimlerinde amaca hizmet edecek şekilde kullanıldı ve belli bir
fonksiyonu da yerine getirdi. 30 Mart seçimlerinden sonra, gazetelerde insan
aklıyla dalga geçen bazı beyanları gördük. Denildi ki Efendim,
yukarıdaki uçaktan dinlediler., Helikopterle dinlendi., Çantaya
konuldu. İktidar partisinden arkadaşlarımız bu konuda bizi
bilgilendirirlerse sevineceğiz, bu soruşturma ne durumda?
Eğer devlet kendine duvarı öremediyse o
zaman biz nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Çünkü birey olarak dedim
ki özel hayat özgürlüğün, özel hayat hürriyetin baş
şartıdır. İnsanlığın en önemli
icatlarından biri tekerlek ve ateşle birlikte duvar ve o
gizliliği sağlayacak hususlardır, devlet de bunu en iyi derecede
yapma durumundadır. Ama 27 Martta piyasaya düşen şeylerin
peşine de kimse düşmedi.
Bugün aceleye getirilmiş maddeler üzerinde
hiçbir şey konuşamayacağımız, sadece önerge vererek
beşer dakika konuşmayla burada müzakere edeceğimiz bir metin
önümüze gelmiş durumdadır. Bu metinde, ben okudum, bazı tercüme
düzensizlikleri dahi kendisini gösteriyor. İyi bilirsiniz, kanunlarda ve
yerine veya ya da ile yazmanın, virgülü şuraya ya da buraya koymanın
çok önemli sonuçları olur. Bunu aceleye getirmemizin Avrupa Birliği
süreciyle bir ilgisi olabilir, bilmiyoruz. Orada da başka şeylerde de
acele ediyoruz. Çünkü geçen gün okudum, bize 3 milyar avro verileceği
söyleniyor. Kielde Dünya Ekonomi Enstitüsü diye bir enstitü 3 tane
projeksiyon yapmış, bunlardan en olumlusu, gelen mültecilerin en az
yüzde 60ı aynı yıl geri dönecekler ve en kötü senaryoda da
kalacaklar. Sadece Federal Almanyaya mültecilerin maliyeti yıllık 25
milyar avro ile 55 milyar avro arasında, sadece Federal Almanya. Biz 28
ülkenin yükünü alıp 3 milyar avro
Onun da daha bir kuruşu
geldiği yok. Fransa kendini bu sistemden ayırdı, diğer
ülkeler de buna yanaşmıyorlar. Onun uğruna eğer geri kabul
anlaşması ve onun arkasından vize muafiyeti gelecek diye
bunları aceleyle getiriyor isek o zaman yanlış yapıyoruz
arkadaşlar. Onun için, bizim teklifimiz, gelin, bu kanunları
dünyadaki uygulamalarını, örneklerini, ortaya çıkan
sıkıntılarını da ele alarak
Üç ay sonra, altı ay
sonra değiştirecek şekilde yapmayalım. Biliyorsunuz, 17-25
Aralıkta ses kayıtları çıktıktan sonra dinleme
kararlarını çok zorlaştırdık ama çok fazla vakit
geçmeden, HSYK filan bizim kafamıza göre oluştuktan sonra, tekrar
dinleme kararlarını yeni mahkemeler ihdas ederek kolay yapılabilir
hâle getirdik. Burada da yarın büyük sıkıntılar, bedeller
ödenmemesi için bu meseleye bakışımızı düzeltmemiz
lazım. Ama, her hâlükârda, bu kanunda göremediğimiz bir şeyi
bilgilerinize arz etmek istiyorum.
Arkadaşlar, bu kanunda bizim kusursuz sorumluluğu
getirmemiz lazım. Emniyet Genel Müdürlüğünde verilerin emniyette
olması lazım. Emniyet Genel Müdürlüğünde olan veriler eğer
emniyette değil ise sadece yapanı, bundan menfaat elde edeni bulmaya
yönelmemeli, bu verilerin bizatihi dışarı çıkmış
olmasından da birilerinin yakasına yapışabilmeliyiz.
Biliyorsunuz, tapu kütüğüne güven esası
var. Oradaki kayda güvenerek yaptığınız iktisap korunuyor.
Bir gayrimenkulün, bir dairenin bile seyrüseferini, hareketini bu kadar
devletin kusursuz sorumluluğuna bağlıyor isek -ki Borçlar
Kanununda istihdam edenin, hayvan sahibinin, araç sahibinin, bina sahibinin
kusursuz sorumluluğu var- devlet de bu bireysel verilerle ilgili kusursuz
sorumluluğa sahip olmalıdır. MİT, adam gibi MİT
olmalı; Emniyet Genel Müdürlüğü, o verinin emniyetini tutamıyor
ise bunun hesabını muhakkak surette vermelidir. Onun için, bu kanunun
sorumlulukla, cezayla ilgili bölümlerinde kamu kurumlarının -bunu
özel sektöre de kullandırma durumu söz konusu- muhakkak surette kusursuz
sorumluluğunu sağlamak durumundayız.
İngilizlere atfedilen bir atasözü var, diyor ki
Ucuz alacak kadar zengin değilim. Arkadaşlar, biz de acele edecek
kadar çok vakte sahip değiliz. Lütfen şurada neye el
kaldırdığımızı, Türkiyede insanların kaderi
ve mahremiyeti ile özel hayatıyla ilgili hangi sonuçlara yol
açacağımızı, kimlere hangi yetkileri verdiğimizi
anlayalım, ondan sonra tabii ki aklımıza ne yatıyorsa ona
göre tercihimizi yapacağız, buradaki çoğunluğa da bütün
Türkiye tabi olacaktır. Ama bunu anlamak, zannediyorum önce kendimize,
daha sonra bu topluma, çocuklarımıza ve torunlarımıza
karşı ciddi bir sorumluluğumuzdur diyorum.
Bu kanunun aceleye getirilmeden,
yaratacağı etkiler, sebep olacağı sonuçlar dikkate
alınarak burada müzakere edilip, ülkemiz için, insanlarımız için
hayırlı neticelere yol açacak bir düzenleme olması dileği
ve temennisiyle tekrar hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Koçdemir.
Siyasi parti grupları adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Hükûmet adına, Adalet Bakanı Sayın
Bekir Bozdağ konuşacaktır.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin
başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bugün akşam
saatlerinde Ankarada meydana gelen menfur terör saldırısında
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet,
yakınlarına ve aziz milletimize başsağlığı
diliyorum. Yaralı vatandaşlarımıza Cenab-ı Haktan
acil şifalar temenni ediyorum. Meclisimizin bu terör
saldırısı konusunda ortaya koyduğu ortak tavrın çok
yerinde ve doğru bir tavır olduğunu ifade ediyor, bu tavra
katılan bütün grupları bu yaklaşımlarından dolayı
kutladığımı ifade etmek isterim. İnşallah, bundan
sonra ülkemizde böylesine menfur terör saldırıları bir daha
yaşanmaz.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, adı üstünde,
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı. Türkiyede
böylesi bir yasa bugüne kadar yoktu. Kişisel veriler Türkiyede işlenmiyor
mu? İşleniyor. Bazı özel yasalarda düzenlemeler var, o çerçevede
işleniyor. Ama, kişisel verileri koruyan, korumanın
esaslarını, usullerini belirleyen, yetkilileri, sorumluları
tayin eden ve bu konuda vatandaşımıza yol gösteren bir mekanizma
ülkemizde yoktu, bunun da sıkıntılarını çok çektik.
2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle
herkesin kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme
hakkına sahip olduğunu, bu hakkın kişinin kendisiyle ilgili
veriler hakkında bilgilendirilmeyi, bu verilere erişmeyi,
bunların silinmesini, düzeltilmesini talep etme ve amaçları
doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenme hakkını da
kapsadığını açıkça ifade etti Anayasa hükmü ancak
bunun uyum yasası çıkarılamadı. Bu yasa, bir anlamda bunun
uyum yasasıdır.
Öte yandan, kişisel
verilerin bugün hayatın her alanında kullanılmış
olmasına rağmen bu verileri işleyenleri kontrol edecek,
denetleyecek ve bu alanı düzenleyecek bir kurumsal yapı Türkiyede
yoktu, bu yasa o kurumsal yapıyı ihdas etmektedir.
Türk Ceza Kanununun 135inci maddesi hukuka
aykırı verilerin işlenmesini suç olarak düzenliyor ancak
kişisel verilerin işlenmesinin hukuka uygunluk hâllerini düzenleyen
bir hukuk metnimiz yoktu, bu yasa bir anlamda bunun da anayasasını
teşkil etmektedir. Türkiye'nin Avrupa Birliğine uyum sürecinde
yapması gereken konulardan birisi, bu yasayla bir noktada buna da cevap
vermiş olacağız.
Ayrıca, Türkiye'nin Avrupa bölgesel
savcılık teşkilatı olarak bilinen EUROJUST ve Avrupa Polis
Teşkilatı olarak bilenen EUROPOLle operasyonel iş birliği
anlaşması var fakat bu anlaşmanın gereğini bu anlamda
bir kanunumuz olmaması nedeniyle yeterince yerine getiremiyor ve bu
anlaşmadan yeterince istifade edemiyorduk.
Dışişleri
Bakanlığımızın yabancı ülkelerden
vatandaşlarla ilgili istediği askerlik, kimlik, vatandaşlık
bilgileri veya o ülkelerin vatandaşlarıyla ilgili bilgilerin
paylaşımında sorunlar yaşanıyordu.
Yine, Türk iş adamlarının yurt
dışında yaptığı yatırımlar ve
yabancı iş adamlarının Türkiyede yaptığı
yatırımlar nedeniyle kişisel veri paylaşımına
ihtiyaç duyulması hâlinde, kanunun olmaması nedeniyle veri
paylaşımı yapılamıyor, bu da pek çok ciddi sorunlara
yol açıyordu. Bu ve benzeri pek çok ihtiyacı karşılamak
gerekçesiyle bu kanun tasarısı Meclisimizin huzuruna getirildi.
Bu kanun tasarısının yola
çıkış tarihi nedir biliyor musunuz? 1989. Türkiye, kişisel
verileri koruma konusunda bir kanun hazırlamak üzere ilk komisyonu 1989da
kurmuş. Aradan tam yirmi yedi yıl geçmiş, bu tasarı bugün
Genel Kurulun huzurunda. Çalışılmış, defalarca
değişik hükûmetler komisyonları yenilemişler, komisyonlar
çalışmalara devam etmiş. AK PARTİ iktidara geldikten sonra
bu tasarı, 2006da Bakanlar Kurulunun gündemine geliyor, 2008de de ilk
defa Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyor ancak kanunlaşamıyor,
kadük kalıyor. 2011den sonra kanun tasarısı yeniden
hazırlanıp Türkiye Büyük Millet Meclisine 2014te gönderiliyor ancak
seçim nedeniyle yasalaşmayıp kadük kalıyor, yine Genel Kurulun
huzuruna gelemiyor.
Şunun için söylüyorum: Bu tasarı, belki de
bu çatı altında görüşülen kanun tasarıları içerisinde
en uzun süre konuşulan, en uzun süre tartışılan, en uzun
süre istişaresi yapılan, sivil toplumla, Avrupa Birliğiyle, pek
çok kesimle bir arayış neticesinde ortaya çıkan, müzakere sonucu
ortaya çıkan bir kanun tasarısıdır. O nedenle, bu
tasarıya dönük Konuşulmadan, acele bir şekilde buraya geldi.
yaklaşımı, bence, bu tasarının hikâyesine
baktığımızda isabetli bir yaklaşım olarak
durmamaktadır. Keşke her kanun tasarısı bu kanun
tasarısı kadar istişare edilebilse, o kadar da
zamanımız olsa ama bunun kadar istişare edilen kanun
tasarısı sayısının ben çok da az olduğunu
düşünüyorum.
Tasarı ne getiriyor diye
baktığımızda; bu tasarı, bugün gerek kamu gerek özel
sektörde kişisel verileri işleyenlerle ilgili, asgari Anayasa gibi,
kişisel verileri işleme kurallarını ortaya koyuyor.
Kişisel verileri işleyen, aktaran gerçek ve tüzel kişilerin
uyacakları usul ve esasları belirliyor. Hangi kurallara tabi olarak,
hangi şartlarda işleneceğini açık açık ifade ediyor.
Veri işleme faaliyetini disiplin altına alacak, herkesi istediği
veriyi kendi belirlediği şekilde değil, tasarıda öngörülen
şekilde ve Kişisel Verileri Koruma Kurulunun belirlediği ilkeler
çerçevesinde işleyecek bir disipline, Avrupa Birliği çerçevesinde bir
standarda kavuşturmaktadır.
Bu tasarıyla ilgili büyük
yanlışlıklar da yapılıyor. Nedir o? Bir: Bu kurumun,
Kişisel Verileri Koruma Kurumunun sanki kişisel verileri
işleyecek bir kurummuş gibi yanlış algısı var.
Çok net ifade ediyorum: Kişisel Verileri Koruma Kurumu veya Kişisel
Verileri Koruma Kurulu herhangi bir kişisel veri asla işlemeyecektir,
kişisel verileri işleyecekler başkaları. Bu kurum ve kurul
bunun denetimiyle ilgili ve bu konuyla alakalı şikâyet ve
başvuruları denetlemek, gereğini yapmak, ilke ve esasları
belirlemekle ilgili bir koruma, bir denetim, bir düzenleme kurumu ve kuruludur;
bunu özellikle ifade etmek isterim. Ayrıca, kişisel verilerin
Kişisel Verileri Koruma Kurulu nezdinde veya onların uygun
göreceği yerde veya Kişisel Verileri Koruma Kurumunda bir havuzda
toplanması diye bir şey de söz konusu değil. Böyle bir havuz
yoktur, böyle bir havuzda toplanma kesinlikle söz konusu değildir çünkü bu
kurumun kanunda görevleri açıktır, bunların arasında böyle
bir şey yok. Her kurum, her gerçek, her tüzel kişi işlediği
veriyi koruyacak, yasaların öngördüğü süre içerisinde saklayacak
mekanizmaları kurmakla mükelleftir. Böylesi bir veri deposu asla söz
konusu değildir, bunu burada özellikle ifade etmek isterim.
Şimdi Bu kanun tasarısının
getirdiği önemli ilkelerden biri, önemli yeniliklerden biri nedir?
derseniz kişisel veri sorumlusunun belli edilmesidir. Her kurumda, her
tüzel kişi, her gerçek kişi kim kişisel veriyi işliyorsa
orada mutlaka bir kişisel veri sorumlusu olacak. Bunun anlamı ne?
Kişisel verileri işlenen kişileri aydınlatma
yükümlülüğü bu kişisel veri sorumlusunda olacak. Kişisel
verileri korumakla ilgili hangi kurumda, hangi yerdeyse Kişisel Verileri
Koruma Kurulunun bu yasanın belirlediği çerçevede gerekli
mekanizmaları kurma ve önleme için gerekli tedbirleri alma görev ve
yetkisi de bunda olacak. Vatandaşlarımızdan herhangi birisi
kişisel verilerle ilgili bir şikâyeti olduğu zaman, bugün kime
müracaat edeceğini bilmiyor; kimin yakasından tutacak, kimden hesap
soracak belli değil çünkü kişisel verilerden bir sorumlu yok. Hangi
kurum işledi, Bakana mı soracak, müsteşara mı soracak,
genel müdüre mi soracak, belli değil ama bu yasa tasarısıyla ilk
defa vatandaşlarımıza yakasını tutacağı,
hesabını soracağı, kapısını
çalacağı bir kişisel veri sorumlusu getirilmektedir ve bu
kişisel veri sorumlusu hesap verecek, vatandaşın sorduğu
sorulara cevap verecek, vatandaşımızın taleplerini
değerlendirecektir, son derece önemli bir görevi ifa etmektedir.
Değerli milletvekilleri, kişisel verilerin
korunması bakımından önemli olan bir husus da hukuka uygun
işlenmiş olmasına rağmen bu, hukuka uygunluk sebeplerinin
ortadan kalkması, işlenme amaçlarının ortadan kalkması
hâlinde bu verilerin yok edilmesi, silinmesi hususudur. Kişisel verilerin
ne kadar süreyle muhafaza edileceği bu kanunda yazmıyor çünkü her veri
için ayrı şeyler belli olabilir, onu, Kişisel Verileri Koruma
Kurulu tayin edecek ve kamuya ilan edecek, aleni olacak, kişisel verilerle
ilgili sorumlular bu süre dolduğu zaman resen bu verileri imha edecek, yok
edecek. Eğer imha etmez, yok etmezse ilgili kişinin talebi üzerine de
ne yapacak? Bu verileri yok edecek, silecek, imha edecek.
Yapmadığı zaman bunun yasal müeyyideleri var, cezaları var
bu tasarıda.
Ayrıca, insanlarımız, kişisel
verileri var mı, yok mu diye öğrenmek için, şimdi farklı
yerlere müracaat imkânı var ama somut bir muhatabı yok, şimdi
muhatabını bulmuş olacak. Benimle ilgili veri var mı,
varsa neler? Amacı doğrultusunda kullanılıyor mu,
kullanılmıyor mu? Bakacak, amacı dışında
kullanılıyorsa onunla ilgili tazminat hakkı, suç duyurusunda
bulunma hakkı, pek çok hakkı var bu tasarıda, kurula
şikâyet hakkı dâhil; bütün bunları kullanabilecektir. Eğer
eksik bilgi varsa tamamlattıracak, yanlış bilgi varsa
düzelttirecek, silinmesi gereken bilgi varsa bunu sildirebilecektir; bu da son
derece önemli ve yeni bir haktır, vatandaşımızın
imkânlarını, kişisel verilerini daha güvenceli bir şekilde
koruma bakımından son derece önemli bir fırsattır.
Yine, şikâyet ve
başvuru müessesesi burada düzenleniyor. Kişisel verilerle ilgili,
vatandaşımız şikâyetini kişisel veri sorumlusuna
yapacak, talebini ona iletecek. Gerekli cevabı alırsa mesele yok ama
netice alamazsa Kişisel Verileri Koruma Kuruluna müracaat edecek.
Kişisel Verileri Koruma Kurulunun kararı bağlayıcı,
onun gereği de ilgili kişiler tarafından derhâl yerine
getirilecektir. Bunun için bu tasarıyla güçlü bir Kişisel Verileri
Koruma Kurumu ve Kişisel Verileri Koruma Kurulu kurulmaktadır.
Bu kurum idari ve mali özerkliğe sahip bir
kurumdur. Kurumun bağımsızlığı sadece idari, mali
özerkliğe sahip olmasıyla ilgili değil, aynı zamanda
bağımsız görev yapmasıyla da alakalıdır. Şu
anda bu kurum Başbakanlıkla ilişkili bir kurum olarak
düzenleniyor tasarıda. Tam bağımsız, hiçbir yerle
bağlantısız düzenleyebilir miydik? Anayasamızın
123üncü maddesi idarenin bütünlüğü ilkesini düzenlediği için,
Anayasaya göre hiçbir yerle bağlı olmayan idari yapı içerisinde
bir kurum kurma imkânı maalesef yoktur. Şu anda bizde bağlı
kuruluşlar var, ilişkili kuruluşlar var. Bağlı
kuruluşlar, esasında hiyerarşik bir yapıyla
bağlılığı ifade ediyor ama ilişkili kuruluş
ise hiyerarşik yapı dışında esnek bir ilişkiyi
ifade ediyor. Esasında, sadece görüntüde bir
bağlılığı, özde ise tam
bağımsızlığı ifade ediyor. Bu kurum kendi
bütçesini kendi hazırlayacak, ne Maliye Bakanlığının
ne de bir başkasının denetimine sunmadan doğrudan Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunacak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin
onayından sonra da kendi bütçesini dilediği gibi harcama
imkânına sahip olacaktır. Bu açıdan da bu kurum önemli bir güce
sahiptir.
Kurumun Başkanı ve kurumun üyeleri
bağımsız bir şekilde görevlerini yapacak. Görev süresi
içerisinde üyelerden herhangi birinin görevden alınması söz konusu
değil, tasarı görevden alınamayacağını açık
açık düzenliyor. Görev yaparken herhangi bir makam, merci veya
kişinin bu kurula emir, talimat, tavsiye ve telkinde
bulunamayacağı açıkça ifade ediliyor. Bütün bunlar bu kurulun
görevini bağımsız ve tarafsız bir şekilde yapması
için yasaya konulmuş güvencelerdir. Kurumun başkan ve üyeleriyle
ilgili bir suç isnadı olduğu zaman soruşturma izninin
verilmesinin Başbakanın iznine tabi tutulması eleştiri
konusu yapılabilir ama bu bir güvencedir. Neden güvence? Kurulun
başkanı ve üyeleri görevlerini daha rahat bir şekilde
yapsınlar, tarafsız, bağımsız, baskısız
yerine getirsinler diye onlar açısından bir başka teminat olarak
düzenlenmiştir. Bu da son derece önemlidir çünkü bizim idari
yapımız içerisinde soruşturma izni genellikle zaten belli
amirler tarafından verilmektedir, istisnai suçlardan da doğrudan
soruşturma yapılabilmektedir.
Bu yasada önemli bir husus da istisnalar konusudur.
Belki ileriki zamanda konuşulacak ama istisnalarla ilgili birkaç hususu
burada ifade etmekte fayda görüyorum. İstisnalar sınırlı
sayıdadır, bu istisnaları yasamızın ilgili maddesine
dercederken hem bu konudaki mevcut yürürlükteki direktifi hem önümüzdeki
günlerde yürürlüğe girecek olan taslak direktifi inceledik hem de AB
yetkilileriyle bu konuda görüşmeler yaptık. Bütün bunlar
çerçevesinde, ayrıca mukayeseli hukuku da inceleyerek oralarda bu konular
nasıl düzenlenmiş, onlara da bakmak suretiyle yasaya bu maddeyi
yazdık. Şimdi, burada deniyor ki: İstisnalar var, bunlar
herkesle ilgili kişisel verileri bu kanunun kurallarına tabi
olmaksızın tutabileceklerdir. diye bir eleştiri var. Bu eleştiri
şu yönüyle doğru: Bu kanunun istisnalarına bunlar tabi olmayacak
ama kim bunlar?
Baktığınız zaman bir tanesi
Millî İstihbarat Teşkilatı. Dünyanın hiçbir ülkesinde millî
istihbarat teşkilatlarının kişisel veri işlemesi
konusunda sınır koyan bir ülke yok. Eğer bir ülke var, Türkiye o
ülkeyi örnek almıyorsa o zaman Türkiyeyi eleştirebilirsiniz,
başkaları da eleştirebilir. Dünyanın her yerinde güvenlikle
ilgili, millî güvenlikle, kamu güvenliğiyle ilgili konularda istisnalar
var, direktifte istisnalar var, ilgili yasalarda istisnalar var. Biz bu
yasalardaki istisnalara, direktifteki istisnalara uyduk. Şimdi, bir
istihbarat teşkilatını düşünün, veriye
ulaşamıyor; böyle bir istihbarat teşkilatı olabilir mi, vazifesini
yapabilir mi? Onun için, bu, bir zaruretten, ülkenin güvenliği için,
hepimizin huzur ve güvenliği için, istihbarat
teşkilatımızın görevini rahat yapabilmesi için
konulmuş istisnadır.
Öte yandan, biri, gazetelerimizin özgürce faaliyette
bulunması, üniversitelerimizin araştırma yapması, TÜİK
ve benzeri anket yapan yerlerin anketlerini rahatlıkla yapabilmesi için
getirilmiş istisnalardır. Eğer biz bu istisnaları
getirmemiş olsak üniversitelerin araştırma yapma imkânı,
gazetelerin haber ve yorum yapma imkânı önemli ölçüde
sınırlanmaktadır; bu onların daha rahat görev yapması
için getirilmiştir ancak hem bilimsel araştırma hem basın
özgürlüğüyle ilgili konuda da ayrıca pek çok kısıt da bu
yasanın içerisine konmuştur. Bu istisnalar zaruretten dolayı
konan istisnalardır, bunu özellikle burada ifade etmek isterim.
Sürem doluyor. Sözlerimin sonunda şunu ifade
etmek isterim: Bu yasa tasarısı bir fişleme yasa
tasarısı değildir. Bu yasa tasarısı, fişlemelere
son verme, fişlemenin panzehiri bir yasa tasarısıdır. Kim
derse ki bu tasarıya Fişleme tasarısıdır.
insafsızlık yapıyor, bu tasarıya karşı
haksızlık yapıyor, bu düzenlemeye haksızlık
yapıyor.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ben diyorum.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Fişlemelere son vermek, insanların kişisel verilerinin
haksız hukuksuz bir şekilde işlenmesini ortadan kaldırmak
ve kişisel verilerin yasal düzeyde -Anayasada olduğu gibi-
korunmasını sağlamak için bir düzen kurulmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bu
yasanın getirdiği yeni düzenin hepimiz için, milletimiz için
hayırlı olmasını diliyor...
AYTUĞ ATICI (Mersin) Hayırlı olmaz
Sayın Bakan, hayırlı olmaz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
...Parlamentomuzun bu yasaya vereceği katkılara şimdiden
teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Yüksel...
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Efendim,
Sayın Bakan biraz önce Bu tasarının fişleme olduğunu
söylemek insafsızlıktır. dedi. Ben kürsüden bunu
söylemiştim, 69a göre sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Yüksel, burada herhangi bir
sataşma yok, sadece insafsızlıktır dedi, bir görüş
ifade etti. Burada 69uncu madde kapsamında bir sataşma görmüyorum
ben.
HASAN TURAN (İstanbul) - Sataşmadan söz
istemek ne kadar ayıp biliyor musun? Bütün gün millete sataştın,
sataşmadan söz istiyorsun.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Herkesi kendi gibi
zannediyor, kör gibi dolmayı çift çift yiyor.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Sayın
Başkanım, benim sözümün üzerine utanmıyorlar lafından
dolayı sataşmadan sayın grup başkan vekiline söz vermeniz
karşısında ben talebimde ısrar ediyorum.
HASAN TURAN (İstanbul) Sen hareket ettin bir
ton be!
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Utanmazla aynı
şey mi o?
BAŞKAN Sayın Yüksel, şimdi
bakın, Sayın Çakırın o zaman ortaya koyduğu birçok
gerekçe vardı, bunlar 69uncu madde çerçevesinde sataşmaya tekabül
eden gerekçelerdir. Bu yasanın, bu tasarının fişleme
olduğunu söylemek insafsızlıktır. şeklinde bir
Hükûmet açıklamasını 69uncu madde çerçevesinde sataşma
olarak değerlendirmiyorum.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Takdir sizindir
efendim, teşekkür ederim.
BAŞKAN Ama, başka sataşmalar oldu,
siz sanıyorum, onları sataşma olarak değerlendirmediniz.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir)
Şahsımla ilgili
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, şahıslar adına
konuşmalara geçiyorum.
Zeynel Emre, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 117 sıra sayılı
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısının geneli
hakkında şahsım adına söz aldım, sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Bu kanun tasarısı Adalet Komisyonuna
havale edildikten sonraki ilk toplantıda söz aldık ve şunu ifade
ettik: Bizler Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında
hangi siyasi partiden gelirse gelsin, tüm yasa ve teklifleri objektif bir
bakış açısıyla değerlendireceğiz ve ülkemizin
yararına olabilecek her çalışmanın altına da imza
atacağız.
Kişisel Verilerin Korunması Kanununa
Türkiyenin ihtiyacı var mı? Evet, var. Türkiye, 1981
yılından beri bu konuyu sıklıkla tartışıyor
ve özellikle 2000li yıllardan itibaren de bu konuda yasa
çıkarılması için çok defa teşebbüste bulunulmuş ancak
herhangi bir şekilde yasa çıkarılmasına imkân
olmamıştır.
Değerli arkadaşlar, dünyada
yaklaşık 100 ülkede kişisel verilerin korunması kanunu var.
özelikle de demokrasisi gelişmiş olarak addedilen ülkeleri bir
incelediğimizde hepsinde bu kanunun bulunduğunu görüyoruz, bu konuda
düzenlemeler var. Tasarının genel gerekçe kısmında da
bahsedildiği üzere, Anayasamızın 20nci maddesi, Türk Ceza
Kanununun 135 ve devamı maddeleri, Avrupa Konseyinin tavsiye
kararları, yine Avrupa Birliğinin 95/46/EC sayılı
Direktifi, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası güvenlik ve ticari
anlaşmalar, yine, uluslararası bilgi paylaşımına
yönelik birçok anlaşma nedeniyle Türkiye çeşitli zorluklar
yaşıyor, taahhütlerini yerine getirmekte zorlanıyor.
Dolayısıyla, bu kapsamda değerlendirilip hazırlanan bir
yasa tasarısı, böyle bir şekilde Avrupa Birliğinin, Avrupa
Konseyinin tavsiye kararlarına uygun bir yasa tasarısı
olsaydı biz de burada buna gönül rahatlığıyla destek
verebilirdik.
Değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; yasa tasarısı henüz Adalet Komisyonuna gelmeden,
içeriği tam olarak bilinmeden, Komisyonda, Genel Kurulda görüşülmeden
fişleme tasarısı olarak anılması, bu konuda haberler
çıkması esasında bir ön yargıdır. Bu ön
yargının en başta nedenleri üzerinde durmanız
gerektiğini düşünüyorum. Neden ülkemizde yaşayan insanların
önemli bir kesimi, Hükûmetin yapacağı bir işle ilgili,
içeriğini bilmeden Biz fişleniyoruz. kaygısı
taşıyor? Neden iktidar partisi milletvekillerine yönelik böyle bir
güvensizlik var? Böylesine büyük bir ithamla sizi itham ettiklerini
düşünmeniz gerekir. Nitekim, komisyonda görüşüldükten sonra
kamuoyunun itirazlarının yani Biz fişleniyoruz. kaygısının
bazı açılardan haklı çıktığını da
görüyoruz. Bu tasarı bu hâliyle çıktığı zaman
kamuoyunda fişleme yasası olarak anılacaktır.
Biz tasarının birçok maddesine itiraz
ettik, değişiklik önergelerimiz oldu. Ancak, temel olarak üç tane
itirazımız var; bunlardan birincisi, tasarıyla birlikte
kurulacak Kişisel Verilerin Korunması Kurulunun
bağımsız, objektif bir anlayışla kurulamaması.
İkincisi Verilerin tutulması veya
işlenmesine ilişkin aranan ilgili kişinin rızası
hükmünün getirilen istisnalarla birlikte bir anlamının
kalmamış olması.
Üçüncüsü ise muhalefetin esasında
görüşmeler esnasında da birçok açıdan hak verdiğiniz
konularlı dahi sırf Muhalefet ileri sürdü, muhalefet dile getirdi.
diye, istedi diye reddetmenizdir. Eğer gerçek anlamda bir demokrasiden
bahsediyorsak muhalefetin varlığı, söylediklerinin
önemsenmemesi, reddedilmesi, demokraside doğal dengenin bozulmasına
yol açacaktır. Bu, kısa vadede bu dengeyi bozan açısından
bir avantaj sağlayabilir ancak uzun vadede kaybettirecektir değerli
arkadaşlar.
Benim çoğunluğum var, ben istediğimi
yaparım, en fazla parmak bende. mantığıyla kendi
pozisyonuna avantaj sağlamaya çalışan bir anlayışla
çıkarılan yasaların kimseye de bir yararı olmayacaktır.
Meşruiyet, en az iktidar olmak kadar önemlidir
değerli arkadaşlar. İktidarda olan siyasi rejimin,
iktidarın yaptıklarının onaylanması, genel kabul
görmesi yasallığın yanında meşruiyeti de getirecektir.
Tasarı bu hâliyle yasalaşır ise kamuoyunda da sürekli
tartışılmaya devam edilecektir.
Şimdi, kişisel veri nedir? Belirli ya da
belirlenebilir şahıslara ait her türlü belge ve bilgidir.
Kişisel verilerin kayıt altına alınması ancak
rızayla olur, açık rıza şart ve özgür iradeye
dayanmalı. Bu söylediklerim tasarı da yer alıyor ancak
tasarıyı bütün olarak ele aldığımızda o kadar çok
ucu açık istisna var ki, ucu açık gerekçelere dayanan istisna
maddeleri var ki rızanın bir önemi kalmamış durumda.
Yine, kişilere ait özel nitelikli kişisel
veriler yani hassas veriler olarak kabul edilen veriler
Nedir bunlar?
dediğimizde
Bu, Avrupa Birliği ülkelerinin bir kısmında da
var. Bizde ilave ne var, onu da söyleyeceğim. Irkı, etnik kökeni,
siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, dernek, vakıf ya da
sendika üyeliği gibi verilerin işlenmesini de çok özel şartlarda
rızaya bağlamakta. Yine devam eden istisna maddeleriyle birlikte bu
rızanın da bir önemi kalmamış.
Şimdi değerli arkadaşlar, bütün
bunlara ilave olarak Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirinde olmayan bir
şekilde bizde hassas veri olarak, özel nitelikli kişisel veri olarak
kişilerin mezhebi ve kılık kıyafeti de bu maddeye ilave
edilmiş. Şimdi, insanların mezhebinin, kılık
kıyafetinin veri olarak kabul edilip tutulması, işlenmesinin
nasıl bir yararı var? Bunu komisyonda sorduğumuzda burada da
doyurucu bir cevap almıyoruz. Bunun bir izahı yok arkadaşlar.
Buradaki amaç nedir?
Değerli milletvekilleri, kanun
tasarısına ilişkin olarak bizim Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak itirazlarımızın temel amacı tıpkı Avrupa
Birliği ülkelerinde olduğu gibi bir kanunun ülkemizde de
yapılabilmesidir. En temel beklentimiz tasarıyla birlikte kurulacak
kurulun bağımsız otorite olarak oluşmasıdır.
Peki, tasarıya göre nasıl? Kanunla birlikte 7 kişilik bir kurul
oluşacak; bunun 4ünü Bakanlar Kurulu atayacak, 3ünü
Cumhurbaşkanı atayacak, en az dört yıl boyunca görevden
alınamayacaklar, soruşturma izni de Başbakana bağlı.
Hiçbir Avrupa ülkesinde böyle bir örnek yok. Zaten bunu iktidar partisi
milletvekilleri de komisyonda iddia etmedi. Sayın Bakan da bu konuda
düşüncesini ifade ettiğinde tutanaklarda mevcuttur- örnekler verdi,
birçoğunda meclisin seçtiğini görebiliyoruz. Biz, o konuda bir öneri
getirdik, nasıl olması gerektiğini dile getirdik, dedik ki:
Siyaset bunun içinde olmasın, 7 tane kurum belirleyelim,
Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, YÖK, Türk Tabipleri Birliği,
Barolar Birliği gibi 7 tane kurumdan üçer ismi Türkiye Büyük Millet
Meclisi nitelikli çoğunlukla seçsin. Bizim önerimiz buydu, bağımsız
bir kurulun oluşması. Burada da Cumhuriyet Halk Partisi yine yok,
bizim böyle bir derdimiz de olmadı.
Değerli arkadaşlar, oluşacak koruma
kurulunun bağımsız olarak kabul edilmesi ve toplumda böyle
hissedilmesiyle birlikte, aslında diğer maddelere yönelik
itirazların bir kısmı da daha kabullenilebilir, daha hafif
itirazlar olarak kalacaktı. Bunun bizim yaptığımız
itirazların, bizim yaptığımız önerinin kabul
edilmemesinin ne demokraside yeri var ne parlamenter rejimde yeri var ne de sıklıkla
tasarının genel gerekçe kısmında da, izahatlarda da,
örnekler verdiğiniz Avrupa Birliğinde, Avrupa Konseyi tavsiye
kararlarında yeri var.
Değerli arkadaşlar, şimdi, kanun
tasarısının geneli hakkında düşüncelerimizi ifade
ettik. Burada, aslında, söyleyeceğimiz, çok daha
detaylandırabileceğimiz, Komisyonda konuştuğumuz konular da
vardı ama şu konunun da özellikle altını çizerek
konuşmamı tamamlamak istiyorum: Burada konuştuğumuz konu
bir insan hakkı aynı zamanda. Ancak en temel insan hakkı
yaşam hakkıdır. Şu anda Türkiyede üst üste,
sıklıkla terör saldırıları yaşanıyor ve
bugün yaşadığımız terör saldırısı
Türkiye Büyük Millet Meclisine metrelerce uzaklıkta bir yerde.
Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin buradaki asli görevi
Bu
konuda birlik içerisinde, bu saldırıların bundan sonra
yaşanmaması için ne gibi önlemler alınacaksa bunların
burada görüşülmesini ve bu acı olayların
yaşanmamasını temenni ediyorum. Bu olayda hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.
Yüce heyetinizi, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Emre.
Şahsı adına ikinci
konuşmacı Ali Özkaya, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurun Sayın Özkaya. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz on dakikadır.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Adalet
Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca 4 Ocak 2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine arz edilen 117 sıra
sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu
Tasarısı geneli hakkında lehinde konuşmak üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün akşam saatlerinde, Eskişehir yolu
üzerinde askerî araca yapılan saldırıyı şiddet ve
nefretle kınıyor, bu terör olayı sonucu vefat eden asker ve
polis vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralananlara acil
şifalar diliyorum. Bu ve benzeri terör eylemlerini yapan ve
yaptıranları, destek olanları yüce Allahın Kahhar
sıfatının tecellisine muhatap olmasını temenni
ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Hükûmetimizin
kişisel verilerin korunmasına ilişkin bir kanunî düzenleme
gereğini niçin duyduğu konusuna kısaca değinmek istiyorum.
Az önce Sayın Bakanımız da bu konulara değinmişti. Her
birimizin kişisel verileri değişik sebeplerle okulda,
işyerinde, hastanede, ticari ilişkilerde, sivil toplumda, mesleki
kuruluşlarda, kamu görevi sırasında kayıt altına
alınmaktadır. İnternetin gelişmesi ve
yaygınlaşması akabinde sosyal medyanın yoğun bir
şekilde hayatımıza girmesi bu kişisel verilerin
hızlı dolaşımını sağlamakta, aynı anda
binlerce, bazen milyonlarca kişiye ulaşmaktadır.
Ayrıca,
uluslararası ilişki, ticaret ve sınıraşan suçlarla
polis birimleri arasındaki yardımlaşmada bir yasaya ihtiyaç
duyulmaktadır. İşte bu yaygın kişisel veri
dolaşımı karşısında yasa koyucu
kayıtsız kalamazdı. İlk defa 1989 yılında bu
kanunla ilgili çalışmalar Adalet Bakanlığının
değişik birimlerinde başlamış, zaman diliminde Türkiye
Büyük Millet Meclisine birden çok defa gelmiş ve maalesef kanunlaşamamıştır.
Ülkemizin de üyesi
olduğu OECD tarafından 23/9/1980 tarihinde Kişisel Alanın
Ve Sınıraşan Kişisel Bilgilerin Trafiğinin
Korunmasına İlişkin Rehber İlkeler kabul edilmiştir.
Avrupa Konseyi tarafından 108 sayılı Kişisel Verilerin
Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında
Bireylerin Korunması Sözleşmesi 28/1/1980 tarihinde imzaya
açılmış ve ülkemiz tarafından da
imzalanmıştır.
Öte yandan, Avrupa
Birliği tarafından 24/10/1995 tarihinde Kişisel Verilerin
İşlenmesi Sırasında Gerçek Kişilerin Korunması
Serbest Veri Trafiği Direktifi, 95/46 sayılı direktif
yürürlüğe konulmuştur.
1 Haziran 2005 tarihinde
yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 135 ve
devamı maddelerinde özel hayatın gizliliğinin ihlal ve ifşa
edilmesi, kişilerin verilerinin kaydedilmesi, kişisel verileri hukuka
aykırı olarak ele geçirme ve verilmesi fiillerinin suç olarak
düzenlendiği ve yaptırıma bağlandığı
aşikârdır ancak kanunlarımızda kişisel veri
kavramının tanımına dair bir hüküm yoktur.
Dolayısıyla tanım uygulamaya bırakılmış,
hangi fiillerin suç teşkil ettiği uygulamada ciddi tereddütler
oluşturmuştur.
2010 yılında kabul edilen 5982
sayılı Kanunla Anayasanın 20/3üncü maddesi
değiştirilmiş ve kişisel verilerin korunması ve bu
verilere erişim, bunların düzeltilmesi ve silinmesini talep etme anayasal
bir hak olarak düzenlenmiştir. Kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usullerin de kanunla düzenleneceği hüküm altına
alınmış ancak o tarihten bugüne kadar henüz bir kanuni düzenleme
yapılmamıştır.
Dünyadaki teknolojik gelişmelere paralel olarak
ülkemizde de yeni teknolojiler ve bunların sunduğu olanaklar
yakından izlenip hızla uygulamaya geçiliyor. Gelişen
teknolojiyle paralel olarak çeşitlenen yeni iletişim araçları ve
sosyal medya ortamları nedeniyle kişisel verilerin korunması ve
tedbir alınması gereken bir durum olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Pek çok kişi araştırma yapmak,
iletişim kurmak, sosyal ağlarda yer almak, ekonomik etkinlikte
bulunmak ya da yalnızca eğlenmek için İnternete
bağlanıyor. Sosyal medya hesabı olmayan genç hemen hemen yok
gibi. Artık bir kişinin akıllı cep telefonunun olması
kural, olmaması istisna hâline geldi. Bir kişinin sosyal medya
hesabındaki bilgiler gelişmiş bir istihbarat
teşkilatının uzun çalışmalar sonucunda
ulaşabileceği bilgilere eş değer oluyor. Bu sosyal
ağlar sayesinde kişilerin o anda, nerede, kiminle bulunduğuna ve
hatta ne düşündüğüne ilişkin bilgiler olanak dâhilindedir. Bizim
de, daha iyi hizmet sunmak için, görüşmelerimizde kurumsal ve kimi
alanlarda güvenliğin sağlanması, suçluluğun önlenmesi gibi
amaçlarla görüntülerimiz, doğru teşhis için en mahrem
sağlık bilgilerimiz, alışverişte
kullandığımız kartlar aracılığıyla
beğenilerimiz ve harcama tercihlerimiz, iş yerlerine, yurtlara ya da
spor kulüplerine giriş çıkış saatlerimizin izlenmesi ve
girişimizin, iznimizin olup olmadığının belirlenmesi
için biyometrik verilerimiz kayıt altına alınmaktadır.
Bu noktada sorulması gereken ancak ihmal edilen
soru şu
Devlet ve özel teşebbüsün her geçen gün biraz daha
gelişen, yaygınlaşan ve çeşitlenen araçlarla
topladıkları bu bilgilerin daha sonra nerelerde, kimler tarafından
kaydedildiğini, hangi amaçlarla ne kadar süre
kullanıldığını, hangi işlemlerden
geçirildiğini bilmek hakkımız. İşte, bunları bir
kanunla düzenlemek en önemli görevimiz.
Değerli milletvekilleri, az önce
saygıdeğer milletvekillerimiz, muhalefet partisi milletvekilleri bu
kanunla ilgili bir kısım eleştirilerde bulundu. Hem alt
komisyonda hem ana komisyonda saygıdeğer muhalefet partisi
milletvekillerinin itirazlarını, eleştirilerini özellikle
dikkate aldık. Hem Sayın Bakanımız hem de Adalet Komisyonu
birçok öneriyi kanunun değişikliğine esas aldı ve kanuni
düzenlemeye geçirdi. Bilhassa istisnalarla ilgili hüküm, özel, 6ncı
maddedeki az önce eleştiri konusu getirilen hükümler. 6ncı madde
özel amaçlı kişisel verileri düzenlemekte. Az önce söylediğimiz
gibi bu kişisel veriler için en çok söylenen Efendim, mezhebi neden var?
Anayasanın 10uncu maddesinde sayılan kavramlar ve ayrıca Türk
Ceza Kanununun 135/son maddesindeki sayılan kavramlar ve tanımlar
buraya dercedilmiş durumda.
Geçmişte hepimiz çok iyi hatırlamaktayız.
Bir sayın Cumhurbaşkanının atanacak bir
müsteşarın, bir valinin, bir genel müdürün eşinin
kılık kıyafet tercihiyle ilgili hususlarda kapıcıdan,
mahalle bekçisinden veya bakkaldan kişisel verileriyle ilgili bilgi
toplayıp kayıt altına aldırdığı hepimizce
malumdur. Burada çok önemli bir düzenleme getiriliyor. Prensip itibarıyla
özel kişisel veriler kaydedilemez. Kanunen kural olarak yasaklanıyor.
İstisna olarak kayıt için üç tane önemli kural getiriliyor.
Bir, kişinin açıkça rızası
olacak. Açıkça rıza olursa bu kişisel verileri
kaydedebileceğiz, aksi hâlde kaydedemeyeceğiz.
İkincisi, kanunlarda yine açıkça hüküm
bulunacak. Kanunlarda hüküm bulunmazsa yine kaydedilemez.
Bunun dışında
kanunun (b) fıkrasında sayılan ulusal güvenlik, sağlık
sebepleri, kamu güvenliği, diğer kişilerin hak ve
hürriyetlerinin korunması gibi Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 8/2nci maddesinde de sayılan istisna hükümleri
çerçevesinde burada bir düzenleme yapıldı. Bu, kişilerin
haklarını daha çok koruyan bir düzenlemedir ve bu hükümlere, özel
kişisel verilerin düzenlenmesine aykırı davranışlar
Türk Ceza Kanununun 135 ve devamı maddelerinde ceza hükümleriyle müeyyide
altına alınmış ve burada kişiler özellikle korunmuştur.
Bir diğer konu bu kuruma
atamanın Meclis tarafından yapılması. Meclisin malum en
önemli iki görevi vardır. Biri yasama, diğeri denetimdir. Yasamayla
ilgili, Meclise Anayasada ilgili açık hüküm olmadığı
müddetçe bu kuruma atama yetkisi verilemez. Daha önce Ombudsmanlık
Kanunuyla ilgili getirilen düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmiş ve Meclisin seçmesinin mümkün olmadığı, Anayasada
hüküm bulunmadığı müddetçe seçmesinin mümkün
olmadığı belirtilmiştir. Bu itibarla, bir kişiyi
Meclis atar ise o kişi özerktir, bağımsızdır; Hükûmet
atarsa, Sayın Cumhurbaşkanı atarsa bağımsız
değildir, özerk değildir. Bunu kabul etmek mümkün değil. Burada,
Anayasanın 138inci maddesindeki gibi, âdeta kurul üyelerine bir hâkim
teminatı verilmiş; hiçbir organ, makam tarafından emir, talimat
verilemeyeceği, telkin ve tavsiyede bulunulamayacağı ve
süresinden önce de görevden alınamayacağı getirilmiştir.
Bunlar açık bir şekilde kurulun
bağımsızlığı için çok önemli kanuni
düzenlemelerdir, âdeta Anayasadaki hâkim teminatı gibidir.
Bu ve benzeri hususları
dikkate aldığımızda, bugün düzenlenen ve hayatta var olan,
sürekli dolaşım altında bulunan kişisel verileri bir kanuni
çerçevede düzenlemek ve bunu korumak zorundayız. Aksi hâlde, Türk Ceza
Kanununun 135inci ve devamı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZKAYA (Devamla)
maddelerinin bir kısmında düzenlenen ama birçok kısmında
düzenlenemeyen hükümler karşılıksız kalacak ve onlara cezai
yaptırım uygulanamayacak, dolayısıyla kişisel
verilerimiz korunamamış olacaktır.
Bu kanunun ve bu kurumun
ülkemize ve milletimize hayırlara vesile olmasını temenni
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özkaya.
Tasarının tümü
üzerinde siyasi parti grupları, Hükûmet ve şahıslar adına
olan konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi yirmi dakika
süreyle soru-cevap işlemini gerçekleştireceğim.
Sorulara
başlıyorum.
Sayın Arslan? Yok.
Sayın Bektaşoğlu?
Yok.
Sayın Yalım
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın Bakanım, normalde sorum
Ulaştırma Bakanına olacak ancak siz de cevap verebilirsiniz.
Çünkü Uşaktaki Şoförler Cemiyeti Başkanım ve de
Nakliyeciler Kooperatifi Başkanım ısrarla bunu benden istediler.
2015 sonu itibarıyla Türkiyede 21
yaşını doldurmuş ve üstü olan 63.119 adet minibüs var ve
38.227 adet de otobüs var. Bunlar şu anda trafik şartlarına
göre, güvenlik hususlarına göre pek uygun durumda değiller;
artı, değerlerinin günümüz trafik sigortalarının bile daha
altında olduğu tespit edilmiştir. Nedir
başkanlarımın isteği? Bu araçlara hurda desteği
çıkarılması ve de hurdaya çıkarılmasıyla, hurda
desteği alınmasıyla ekonomimize can geleceği konusunda
onlar da aynı şekilde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tarhan? Yok.
Sayın Ok
İSMAİL OK (Balıkesir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bakanlığın adı Adalet
Bakanlığı, adından da anlaşılacağı
üzere ülkede adalet dağıtacak bir bakanlık.
Görevde yükselme sınavı
yapılıyor, 90 puan alan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir
devlet memuru atanmıyor fakat 72 puan alan atanıyor. Bu nasıl
adalet, bu nasıl Adalet Bakanlığı, gerçekten
utanıyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Aydın
KAMİL AYDIN (Erzurum) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Erzurum-Artvin kara yolunda bulunan Pirinkayalar
mevkisi bugüne kadar onlarca kişinin hayatını kaybetmesi
nedeniyle ölüm yolu olarak adlandırılıyor. Erzurumun Uzundere
üzerinden Karadenize tek bağlantı yolu olan Pirinkayalar Geçidi
sürücüler için âdeta kâbus yolu hâlindedir. Bugüne kadar çok sayıda
kişinin Tortum Gölüne uçarak hayatını kaybettiği
Pirinkayalar Geçidi kış aylarındaysa kar ve buzlanma nedeniyle
defalarca kapanıyor. Özellikle kış aylarında
tırların kuyruklar oluşturduğu yol on iki ay boyunca
kâbusun yaşandığı bir yol olarak tanınıyor. Gerek
vatandaşlar gerekse sürücüler Pirinkayalar bölgesine yapılacak bir
tünelin tek çözüm olduğunu söyleyerek yetkililerden sorunun giderilmesini
istediler. Bu yöndeki talepler seçim süresince iktidar partisi temsilcileri
tarafından yerine getirileceği şeklinde
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ahrazoğlu
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Sayın Bakan, Suriyeli sığınmacılardan adli olaylara
bugüne kadar karışmış kaç kişi bulunmaktadır?
Bunlardan kaç kişi cezaevindedir? Hatayla ilgili bu konuda bir rakam
verebilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Şimşek
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Sayın Bakanım, Mersin Türkiyede en çok göç alan yerlerden biridir.
Özellikle Suriyeden de 300 bine yakın insan şu anda göçle Mersine
gelmiştir. Bu bölgedeki insanların çoğunluğu kayıt
dışıdır, kayıt altına
alınmamıştır. Herhangi bir suça
karıştıkları zaman, bir trafik kazası bile
yaptıkları zaman insanlar canlarını zor kurtarabilmektedir.
Sınır güvenliği olmayan bir ülkede her an terör
saldırılarının veya başka adli olayların
olması mümkündür. Hükûmetinizin bununla ilgili bir önlemi var
mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Öz
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Sayın Bakan,
kamyonetlerde K belge maliyetinde anlamlı bir düşüş
gerçekleştirilmiştir fakat kamyonlarda K belgesi maliyetleri hâlâ çok
yüksektir. Bu işle iştigal eden esnafımızın da en
temel sorunu K belgelerini devredememeleridir. Ancak baba, eş ve çocuklar
arasında devir mümkün. Bir de K belgesini aldıktan sonra
kurulmuş bir şirkette minimum yüzde 25 hisse sahibi olma
şartıyla kendi şirketine devir mümkün. Bu konuda bir yasal
düzenleme yapılarak aracını satan kişinin K belgesini de
devredebilmesinin sağlanmasını düşünüyor musunuz? Bir de,
kamyonlarda da K belgesinin maliyetinin düşürülmesini düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu kişisel verilerin
korunmasına ilişkin kurulun 4 üyesi Bakanlar Kurulu tarafından
seçilmekte, 3 üyesi Cumhurbaşkanı tarafından seçilmekte ve
aynı zamanda, başkan ve başkan
yardımcılarını da Bakanlar Kurulu seçiyor. Bu üyelerin
soruşturması da Başbakanın iznine bağlı. Bir
yandan da biz diyoruz ki bu kurul özerk ve bağımsızdır. Bu
nasıl özerk ve bağımsız?
İkinci soru da: Bu düzenlemeyle Türk Ceza
Kanununda suç sayılan eylemlerden suç olmaktan
çıkardıklarınız nelerdir?
Üçüncü bir soru: Yıllık faaliyet
raporlarının Cumhurbaşkanına sunulması şeklinde
deniliyor. Anayasamızda Cumhurbaşkanının yetki ve
göreviyle ilgili böyle bir düzenleme yok. Böyle bir düzenlemeyi getirmeniz
Anayasanın hükümlerine aykırılık teşkil etmez mi?
Yani, bu, tarafsızlık ve bağımsızlıkla
nasıl
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çamak
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Sayın
Başkan, bu akşam terörden kaybettiğimiz
vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil
şifalar dilerim.
Sayın Bakana sorum: Bilindiği gibi,
memurlar brüt ücretlerinin üçte 2si için anlaşmalı oldukları
bankalardan promosyon almaktadır. Sayın Başbakan bir süre önce
tüm emeklileri kapsayacak şekilde anlaşmalı bankalar
aracılığıyla promosyon ücretlerinin
dağıtılacağını belirtti. Ödemeler
yapılırsa ortalama olarak 1.500 lira emekli maaşı alan
emeklilere 900 lira civarı ödenmesi gerekecek. Emeklilerin kısmen
yaraları sarılmış olacak, son zamlardan sonra kısmen
rahatlatacak. Ancak, bu konuda bir şey yapılmamasına
karşın, milletvekillerinin promosyonlarının
yatırılması üzerine vatandaşlardan bizlere karşı
ciddi bir tepki oluştu. Vatandaşa
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Emir
MURAT EMİR (Ankara) Ben de Ankaranın
kalbinde yapılan terör saldırısını lanetliyorum.
Yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet, yaralılara
şifalar diliyorum.
Bu sıralarda oturan ve oradaki vahşeti
yerinde gözlemlemiş bir vekil arkadaşınız olarak Sayın
Hakan Fidan keşke milletvekili olsaydı diyorum. Belki o zaman bizim
de görevini hakkıyla yapan bir MİT müsteşarımız
olabilirdi diye aklıma getirmeden edemiyorum.
Sayın Bakana sormak istediğim: Hakan
Fidana bu patlamanın olduğunu Kabineden haber veren birisi oldu mu?
Çünkü kendisinin, kendi örgütünden, kendi teşkilatından bu haberi
zamanında aldığını hiç zannetmiyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli)
Sayın Bakan, Sayın Başkanım; yargılama çok yavaş
işliyor, kararlar geç çıkıyor, adalet zamanında tecelli
etmiyor. Bu nedenlerle yargının hızlandırılması
için ne tür tedbirler düşünüyorsunuz?
İki: Yargı
bağımsız değildir, kararların çoğu taraflı
olarak verilmektedir. Birçok haksız tutuklamalar da
yapılmaktadır. Yargının
bağımsızlığını ne zaman
sağlayacaksınız? Yürütmenin yargı üzerindeki baskısı
ne zaman sona erecek, adil kararlar ne zaman verilecektir?
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Arslan.
Sayın Yalım,
konuşurken fark ettim, mikrofonda bir problem olması nedeniyle
süresini tam kullanamadı.
Süremiz var Sayın
Yalım, eğer sisteme girerseniz size söz vereceğim.
Buyurun Sayın Yalım.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Biraz
önce rakamları vermiştim. Özellikle Şoförler Cemiyeti
Başkanımızın isteği, 21 yaşını
doldurmuş bu kadar minibüs ve de otobüs olduğundan dolayı
trafikte ciddi derecede tehlike arz ettiklerini belirtmekteler ve de bu araçların
trafikten bir an önce çekilmesi için hurda desteğini alıp ve hem de
hurda desteği çıkmasıyla birlikte bu araçların trafikten
çekilip ve de yeni araçların satılmasıyla ilgili biraz da
artış olacağı kanaatineyiz. Hem Türk ekonomisine katkı
hem de olabilecek kazalarda hem yaralanmaları durdurabileceğiz hem de
ölümlere engel olabileceğimiz kanaatinde olduğumuzu özellikle
belirtmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; öncelikle Sayın Yalımın sorduğu soru
esasında Türkiye'nin her tarafındaki
vatandaşlarımızı da ilgilendiriyor. Bildiğim kadarıyla
geçmiş dönemlerde zaman zaman bu minval yasalar çıkarıldı
ve bunlar ekonomiye kazandırıldı. Şu anda ilgili
bakanlığımızın bu konuda bir çalışması
var mı bilmiyorum ama ben bunu bir vazife olarak üzerime alıyorum,
Sayın Ulaştırma Bakanımızla, Maliye
Bakanımızla, ilgili diğer bakan arkadaşlarla bu konuyu ben
de görüşeceğim ve olumlu görüşle kendilerine bu talebi ben de ileteceğim,
gündeme geldiğinde de ben de destek olacağım, onu ifade etmek
isterim.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Çok
teşekkür ediyorum, sağ olun.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
İkincisi, Sayın Okun sorusu. Adalet Bakanlığı
tarafından yapılan yazı işleri müdürlüğü
sınavıyla ilgili bir sorusu oldu. Esasında bu sınav Adalet
Bakanlığı tarafından yapılmıyor, Ankara Batı
Adliyesi Adalet Komisyonu tarafından yapıldı. Bizim sınava
herhangi bir müdahalemiz söz konusu değil, tamamıyla kendi
şartları içerisinde yapılmış. Adli yargı
yazı işleri ve idari işler müdürlüğü unvanında toplam
7.741 aday sınava girmiş, adaylardan 7.355 kişi yazılı
sınavda 60 ve üstü puan alarak sınavda başarılı
olmuş. Açılan kadronun 5 katına kadar aday sözlü sınava
alındığından 6.108 aday sözlü sınava girmeye hak
kazanmıştır. Ankara Batı Adliyesinde sözlü sınav yapılmıştır
ve sonuç itibarıyla kazanan bu adaylardan 305i asıl olarak, 83ü
yedek olarak başarılı olmuştur ama yazılı
sınavda 90-100 arasında puan alan adaylardan 305i asıl, 83ü
yedek olarak başarılı olmuştur. Yani, tabii, bu -diğer
rakamlar hepsi burada yok, o yüzden bütün detayları veremiyorum ama-
konuyla ilgili, sınava çok sayıda insanın girmesi, dört
yıldır bu sınavın yapılamamış olması da
beklentileri yükseltmiştir ve eleştiriler
yapılmıştır. İşin doğrusu, tamamen
tarafsız ve bağımsız bir komisyon sınavı
yapmıştır. Bizim bu sınava müdahalemiz söz konusu
değildir. Bizim etkimizin olmadığı bir komisyondan
dolayı bizim sorumlu tutulmamız da doğru değildir.
Bu eleştiriler geldikten sonra, Bakanlık
olarak, bu sınav yapılma usulüne ilişkin yönetmeliğin incelenmesini
ve bu konuda bir değişiklik yapılması talimatını
verdim. Şu anda arkadaşlarımız çalışıyorlar.
Bu yönetmeliği değiştirerek daha uygun, bu eleştirilerin
olmadığı bir yapıya nasıl kavuşturabiliriz, onun
çalışmasını yaptığımızı, buradan
bildirmek isterim.
Sayın Aydının, Erzurum-Artvin
Pirinkayalar Geçidi
İSMAİL OK (Balıkesir) Sayın
Bakan, sataşmak için değil, bu 90 puan aldı. dediğim
kişi bölgesinde birinci olan kişi. Bunların nasıl
olduğunu biz çok iyi biliyoruz. Bunlar tamamen siyasi. Bu sözlü
mülakatları getirenler de sizlersiniz. Dolayısıyla,
adaletsizliği sağlayan sizlerin kararnamelerle
yaptığınız uygulamalardır. Bu sorumluluktan
kaçamazsınız.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Vekilim, biz sorumluluktan kurtulmak niyetinde değiliz ama
doğru değerlendirme yapmak lazım.
İSMAİL OK (Balıkesir) Sorumluluktan
kaçamazsınız.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
Sınavı kazanamayan herkes bizi suçluyor. Hiç kimse kendisinde kusur
bulmuyor.
İSMAİL OK (Balıkesir) Hayır,
bu mülakatları siz getirdiniz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Mülakatlar bugüne kadar yapılıyor, niye şimdiye kadar gündeme
gelmedi?
İSMAİL OK (Balıkesir) Hayır,
mülakatları siz getirdiniz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Hâkim, savcı mülakatları yapılıyor.
İSMAİL OK (Balıkesir) Tamamen
siyasi, yandaşları kollamak için yapıyorsunuz bu
mülakatları. Vicdanınız rahat mı?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Bizden önce de vardı mülakatlar. Hâkim, savcı mülakatları da
yapılıyordu.
BAŞKAN Sayın Milletvekili, lütfen
Sayın Bakanı dinleyelim efendim.
İSMAİL OK (Balıkesir) Ama
doğruları söylemiyor Sayın Başkan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
İnfaz koruma memuru mülakatları yapılıyor.
Şey yapalım
Yani birisi sınavı
kazanamadığı zaman hemen kolayca suçlama yolunu tercih ediyor.
İSMAİL OK (Balıkesir) Kolayca
değil Sayın Bakan, mülakatları siz getirdiniz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Yani
bu konuda deliliniz varsa idare mahkemesi orada, cumhuriyet
savcılıkları orada, Bakanlık olarak bize de müracaat edin.
İSMAİL OK (Balıkesir) Yargı da
yandaş. Mahkemeler yandaşlarınızla dolu, onun için böyle
oluyor işte; kimse hakkını, hukukunu alamıyor.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Kimin ihmali, kusuru varsa ben gereğini yaptırırım ama
herkes konuşuyor.
İSMAL OK (Balıkesir) Sizin döneminizde
geldi mülakat sınavları.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - O
zaman, bir şey koyun, biz de üzerine gidelim. Gitmezsek bizi sorumlu tutun
ama
İSMAİL OK (Balıkesir) Hayır,
mülakatları kaldırın Sayın Bakan. Yandaş
kayırmacılığını önce ortadan kaldırın.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Yandaş falan yok, yandaş falan yok.
İSMAİL OK (Balıkesir) Yandaş
var. 90 puan almış, bölge birincisi, atanamıyor. Adaletten
korkmuyor musunuz, Allahtan korkmuyor musunuz?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Size
göre öyle.
BAŞKAN - Sayın Ok, lütfen Sayın Bakan
sözlerini tamamlasın efendim.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Siz
öyle değerlendirebilirsiniz ama bu, bir komisyon tarafından
yapılıyor, Adli Yargı, Adalet Komisyonu yapıyor bu
sınavı. Bizim bu sınava bir müdahalemiz söz konusu değil,
onu buradan ifade edeyim.
Sayın Aydın, Erzurum-Artvin Pirinkayalar
Geçidiyle ilgili konu Ulaştırma
Bakanlığımızın ilgili alanında olduğu için
ben Ulaştırma Bakanımıza bunu ileteceğim, oradaki
sorunun çözülmesi için bu talebinizi kendilerine ileteceğim.
2015 yılı içerisinde 2.400 kişi
-Suriyelilerle alakalı- cezaevine girmiştir, 2.400 kişi
tutuklama veyahut da diğer suretle hüküm giymek suretiyle. Bugün itibarıyla
cezaevlerinde 1.300 Suriyeli bulunmaktadır. Suriyelilerle ilgili
Sayın Şimşekin sorduğu bir şey var. Tabii, diğer
bir milletvekilimiz daha sordu Suriyelilerle ilgili Bunların kaydı
tutuluyor mu? diye. Tabii, kayıtları sınırlardan
giriş esnasında orada kurulan ekipler tarafından tutuluyor ama
kayıt dışı olan var mı içeride, kayıt
dışı olan Suriyelilerin de olduğu biliniyor. Bunlarla
ilgili de ilgili valilikler, ilgili emniyet birimleri gerekli kayıt
işlemlerini yapıyorlar. Tabii, buradan, buralarla ilgili
sorunların çözümüne ilişkin de ilgili bakan
arkadaşlarımız çalışıyor, özellikle Başbakan
Yardımcımız Yalçın Akdoğanın koordinasyonunda bu
çalışmaların yürütüldüğünü ifade etmek isterim.
Tabii, K Belgesi konusu benim alanım değil
ama bu konudaki sorunu da ben yine ilgili bakan arkadaşıma
ileteceğimi buradan ifade etmek isterim.
Sayın Tanalın üye seçimine ilişkin
kısımdaki sorularına ve bununla bağlantılı
sorularına gelince, üyelerin seçimi konusunda Avrupa Birliğine üye
ülkeler içerisinde tek bir usul yok. Bazılarında kral atıyor,
bazılarında hükûmet atıyor, bazılarında meclis
seçiyor, bazılarında karma bir yapı var, yani her ülke kendisine
göre farklı bir yapı tercih etmiş. Biz de Türkiye olarak bu
meseleyi incelerken Türkiyedeki bu tür kurullara da baktık, EPDK gibi,
BDDK gibi diğer pek çok kurullar var Türkiye'de geçmişte
kurulmuş, bunların oluşumuna da dikkat ettik ve bunların
hepsinin atanma usulünde Bakanlar Kurulunun rolü açıktır. Burada
sadece Sayın Cumhurbaşkanına ilk defa verilmektedir, bu da
normal bir şeydir, bunun Anayasaya da herhangi bir
aykırılığı söz konusu değildir, bunu buradan
ifade etmek isterim.
Tabii, TCKda suç olmaktan çıkarılan bir
madde var mı? Şu anda bu kanunla TCKdan suç olmaktan herhangi bir
madde çıkarılmıyor, bunu çok açık, çok net bir şekilde
ifade ederim. Ayrıca, hassas verilerin cezası
artırılıyor.
Sayın Kazım Arslan, yargının
hızlandırılması ve iş yükünün azaltılması
Ki gerçekten çok önemli bir konu, Bakanlığımızın da
üzerinde ciddiyetle durduğu konulardan biri. Önümüzdeki günlerde bu konuda
yargının iş yükünü azaltacak birkaç paketi Parlamentoya
sunacağız. Alternatif uyuşmazlıkları daha çok
hukukumuzun içinde etkin kılmaya, kapsamını genişletmeye gayret
ediyoruz, onun hazırlıklarını yapıyoruz, özellikle ara
buluculuk müessesesinin hem kapsamını genişletmeyi hem de
etkinliğini artırmayı düşünüyoruz.
İdari yargılamada sulh komisyonu diye
-ismi değişebilir, şu andaki taslakta öyle- bir komisyon kurmak
suretiyle, belli bazı uyuşmazlıkların yargıdan önce
burada çözümlenmesi gibi bir düşüncemiz var, onun üzerine de bir
çalışma yapılıyor.
İş uyuşmazlıklarının
ara buluculuğa daha fazla aktarılması konusunda bir
çalışma devam ediyor.
Ön ödemenin kapsamını genişletme
konusunda bir başka çalışmamız var iş yükünü azaltmak
için ve uzlaştırmanın kapsamını ve etkinliğini
artırmayla ilgili de bir başka çalışma yürüyor.
Ayrıca, ceza muhakemesinde basit
yargılama usulü diye yeni bir usul getiriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Bitiriyorum efendim.
İstinafı faaliyete geçireceğiz.
İstinaf da son derece önemli, çünkü ceza yargılamalarının
yüzde 91i, hukuk yargılamalarının yüzde 89u, idari
yargılamaların da yüzde 80i istinafta kesinleşmiş olacak.
Böylece Yargıtay ve Danıştaya git geller önlenmiş
olacaktır. Bu da hızlandırmaya katkı
sağlayacaktır. Ayrıca Yargıda Zaman Yönetimi diye bir
projeyi hayata geçireceğiz. Vatandaş davasını
açtığı an kendisine kaç günde bu davanın
sonuçlandırılacağına dair bir belge verilecek. Böylelikle
hâkimler, savcılar da kamuoyuna karşı davayı bitirme
taahhüdü altına girecek, kamuoyu denetimine de açmış olacaklar.
Bu konuda daha çok kapsam var ama hepsini burada
anlatırsak vaktimiz yetmez ama samimiyetle konunun üzerinde
durduğumuzu bilmenizi isterim.
Tabii, Hakan Fidanla ilgili şahsi
görüşlerinizi ifade ettiniz. Ben ona katılmıyorum, bir sorun
yok.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
yoklama talebimiz var.
BAŞKAN Bir yoklama talebi vardır, önce
yoklama işlemini gerçekleştireceğim.
Yoklama talebinde bulunan sayın
milletvekillerinin salonda olup olmadığını tespit
edeceğim. Sayın Özel, Sayın Yalım, Sayın Emir,
Sayın Göker, Sayın Yüksel, Sayın Aldan, Sayın Altaca
Kayışoğlu, Sayın Çamak, Sayın Emre, Sayın Bakan,
Sayın Topal, Sayın Öz, Sayın Arslan, Sayın
Karabıyık, Sayın Basmacı, Sayın Kaplan Hürriyet,
Sayın Köksal, Sayın Aydın, Sayın Göker, Sayın Nihat
Yeşil, Sayın Eren Erdem.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Yoklamayı elektronik cihazla
gerçekleştireceğim.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
XI.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Kişisel
Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/541) (S. Sayısı: 117) (Devam)
BAŞKAN Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.34
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni
AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40ıncı
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
IX.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Ankarada
yaşanan terör saldırısının kınanmasına
yönelik açıklamayı kapsayan önergenin bütün gruplarca imzalanmaması
nedeniyle ortak deklarasyon olarak işlem görmesinin mümkün
bulunmadığına ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Başkanlık Divanına, bugün Ankarada yaşanan menfur
saldırının kınanmasına ilişkin açıklama
kapsayan bir önerge verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, ulusal ve
uluslararası kamuoyuna duyurma gereği duyduğu
açıklamalarını, istikrar kazanmış olan deklarasyon
yayınlama teamülüyle yerine getirmektedir. Bu teamüle göre, gruplarca müşterek
imzalanmayan önergenin ortak deklarasyon olarak işlem görmesi mümkün
bulunmamaktadır.
Başkanlığımıza verilen söz
konusu önergede tüm grupların imzası bulunmamaktadır. Genel
Kurulun 15/4/2004 tarihli 74üncü Birleşiminde benzeri bir olay
yaşanmış, bir siyasi parti grubu tarafından verilen bir
deklarasyon yayınlanmasına dair önerge, yapılan usul
tartışmasını müteakip, oturumu yöneten Başkan
tarafından deklarasyon önerisinin bütün gruplar tarafından
imzalanmadığı gerekçesiyle işleme
alınmamıştır. Bunun gerekçesi ise Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ortak görüşü olarak yayımlanacak bir deklarasyonun ortak
bir öneri olarak sunulması gereği olarak belirtilmiştir.
Belirtilen teamül doğrultusunda anılan önerge işleme
alınamamaktadır.
Bilgilerinize sunulur.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
burada, biz siyasi parti grupları olarak kendi irademizi ifade ediyoruz.
Takdir edersiniz ki zatıaliniz de o kürsüden kendi iradenizi ortaya
koyarak birtakım görüşleri açıklayabiliyorsunuz. Sizlerden
istirhamım, bu grupların imzaladığı bu metni okuyarak
ondan sonra da bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir deklarasyonu değil, siyasi
partilerin bir deklarasyonu olarak mütalaa ederek açıklamanızı
yapınız efendim. (AK PARTİ sıralarından Evet,
doğru. sesleri) Biz böyle yapalım bunu.
BAŞKAN Bakınız, Sayın Vural,
terör konusunda, Meclisin bugünkü birleşimini yöneten Meclis Başkan
Vekili olarak ve Başkanlık Divanı olarak görüşümüzü çok
açık ve net bir şekilde ortaya koyduk. Ankarada yaşanan menfur
saldırıyla ilgili olarak terörü şiddetle lanetlediğimizi,
kınadığımızı ifade ettim. Bir kez daha ifade
ediyorum: Terör olayları, Türkiye Büyük Millet Meclisini bu olaylara taviz
vermek gibi bir yola asla sevk edemeyecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
milletimizin iradesini temsil eden bir organ olarak en üst düzeyde bu olaya
tepkisini, şüphesiz, ortaya koyacaktır. Meclis Başkan Vekili
olarak bu tepkimi ben burada ifade ettim. Bu görüşümde hiçbir
değişiklik yoktur. Ancak, Meclisin ortak deklarasyon yayımlama
konusunda bir teamülü vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisini, Genel Kurul
çalışmalarını, Parlamento hukukumuzun esaslarına göre
yönetmek Başkanlık Divanının görevidir. Parlamento
hukukumuzun kaynakları, başta Anayasa, İç Tüzük gibi yazılı
kurallar yanında Başkanlık Divanı kararları ve
teamüllerden oluşmaktadır. Teamüller, değişmediği
sürece, Genel Kurulun çalışmalarını bağlayan
kurallardır. İhtiyaç hâlinde, şüphesiz, bütün bu kurallar
değişebilir ama bu kurallardan bir an için ayrılmak, o an için
onu talep edenlerin belki bir yarar sağlaması gibi anlık bir sonuca
yol açabilir ama uzun vadede, inanın, bu kuralların esnetilmesi
hiçbir şekilde doğru sonuçlar yaratmayacaktır.
Ben, Meclisin teamülü çerçevesinde yapılan
uygulamayı aktardım. Siyasi parti grupları, elbette
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye, bitireyim Sayın
Vural, söz vereceğim.
Başkanlığımıza ulaşan
ve üç siyasi partinin imzasını taşıyan bu önergeyi, siyasi
parti grupları, kendileri ayrıca oturdukları yerden söz almak
suretiyle elbette ifade edebilirler, buna hiçbir engel yoktur. Talep etmeniz
hâlinde veya talep edilmesi hâlinde siyasi parti gruplarına bu sözü
vereceğim.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
bizim istirhamımız şu: Meclis Başkanlığına
verdiğimiz, grup başkan vekilleri olarak
imzaladığımız bu önergeyi okuyunuz. Yapılacak bir
işlem yoktur, siyasi partiler iradelerini belirtmiştir. Onun için bir
deklarasyon olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi
Bu konuda milletvekillerimiz
bilgi sahibi olsunlar yani kim imzaladı, olmadı, nedir, ne değildir,
şimdi çok
BAŞKAN Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir) - Dolayısıyla bir
önerge gelmiştir. Bu önergeyi okuturum ama yapılacak işlem
yoktur. deyip yada
BAŞKAN Sayın Vural, bakın,
Parlamento hukukumuzun kurallarını ifade ettim. Eğer bir metni,
bir önergeyi işleme alamamış isem okumam mümkün müdür? Bunu
tasarı ve teklife ilişkin görüşmeler sırasında çok
sıkça yaşıyoruz. Gelen önergenin hangi nedenle işleme
alınmadığını Genel Kurulun bilgisine sunuyoruz. Ama şu
mümkün Sayın Vural: Mikrofonunuzu açarsanız
OKTAY VURAL (İzmir) Her zaman biz onu
yapabiliriz zaten efendim.
BAŞKAN -
siz imzaladığınız
metni oturduğunuz yerden okuyarak Genel Kurulun ve izleyen
vatandaşlarımızın bilgisine sunabilirsiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
ben şunu anlayamıyorum: Zatıaliniz, oradan bir görüş ifade
edebiliyorsunuz, değil mi?
BAŞKAN Anayasanın çizdiği
sınırlar çerçevesinde elbette görüşümü ifade edebilirim.
OKTAY VURAL (İzmir) Evet, bizim de Anayasaya
aykırı bir şey değil ki. Yani biz de diyoruz ki
gelmiştir, bunu okuyunuz.
BAŞKAN BAŞKAN
Sayın Vural, bir önerge Parlamento hukukumuza göre işleme
alınamıyor ise okunması mümkün müdür? Mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri,
işleme alınamayan bir önergeyi Oku. diye Başkanlık
Divanına ısrar ederseniz Kuralları çiğneyin. demiş
olursunuz, rica ediyorum
SERKAN BAYRAM (Erzincan) -
Sayın Başkanım, deklarasyonu imzalamayanın hangi grup
olduğunun açıklanmasını istiyorum!
OKTAY VURAL (İzmir)
Peki efendim. O zaman şöyle bir şey yapalım efendim: Bu konuda
ben bir usul tartışması açılmasını istirham
ediyorum.
BAŞKAN Tabii ki
buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir)
Aleyhinde.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Lehinizde efendim.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Lehinizde Sayın Başkan.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Aleyhinde.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Vural.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Efendim, önce lehte olan konuşacak, sonra aleyhte olan.
BAŞKAN Olur, olur,
Sayın Tanal, olur.
XII.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, bütün
gruplarca imzalanmayan önergeyi ortak deklarasyon olarak işleme
almamasının İç Tüzük hükümlerine uygun olup
olmadığı hakkında
OKTAY VURAL (İzmir)
Evet, burada, usul tartışmasının amacı ve hedefi: Bu
kürsüden, milletin kürsüsünden 3 siyasi parti grubunun
imzaladığı bu deklarasyonu ben de teyiden okumak için söz
aldım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemiz bugün vahim bir terör
saldırısıyla daha karşı karşıya
kalmıştır. Öncelikle, bu menfur saldırıda
hayatını kaybeden Türk Silahlı Kuvvetleri personelimize ve aziz
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılarımıza
acil şifalar diliyoruz. Milletimizin başı sağ olsun.
Bizler Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan
siyasi partiler olarak birlik ve bütünlüğümüze, huzur ve
güvenliğimize yönelik insanlık dışı terör
saldırılarını şiddetle kınıyoruz. Terör ve
şiddet hiçbir zaman hedefine ve amacına ulaşamayacaktır.
Aziz milletimizin teröre asla boyun eğmeyeceğini, Türkiye
Cumhuriyetinin bu oyunu bozacak güç ve kudrete sahip olduğunu
kararlılıkla ilan ediyoruz. 17 Şubat 2016
Mehmet Naci Bostancı Özgür Özel
Amasya Manisa
AK PARTİ Grubu Başkan Vekili CHP Grubu
Başkan Vekili
Erkan
Akçay
Manisa
MHP
Grubu Başkan Vekili
Arz ederim. (MHP, AK
PARTİ ve CHP sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Vural.
Sayın Özgür Özel. (CHP, AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
öncelikle, açılmış olan usul tartışmasında
tutumunuzun lehinde söz aldım, o konuya bir açıklık getirmemiz
gerekiyor. Demokrasi, özellikle Meclis, kurallar manzumesidir ve durumun
önemine veya taraflarına, kimin nerede olduğundan
bağımsız olarak -biraz önce de gördünüz- yıllar önce
yapılmış bir uygulamanın bugün tekrarının da
anlamlı olmasıyla ancak bu kuralları takip edebiliriz.
Bugün 4 partiden 3ünün, yarın 4 partiden
2sinin, bir başka partinin başkan vekili oradayken kendi partisinden
gelen bir önerinin, o kürsüden Meclisin tüm partileri adına
yapılmış bir deklarasyon gibi okunması, gelecekte bugünden
öngöremeyeceğimiz sakıncaları içerebilir. Sayın Hamzaçebinin
tutumu tecrübesiyle mütenasiptir ve tutumunu destekliyoruz.
Desteklediğimiz bir başka husus, bugün,
altında imzamızın bulunduğu deklarasyondur. O deklarasyonu
partimiz adına okuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemiz bugün vahim bir terör
saldırısıyla daha karşı karşıya
kalmıştır. Öncelikle, bu menfur saldırıda
hayatını kaybeden Türk Silahlı Kuvvetleri personelimize ve aziz
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılarımıza
acil şifalar diliyoruz. Milletimizin başı sağ olsun.
Bizler Türkiye Büyük Millet
Meclisinde grubu bulunan siyasi partiler olarak birlik ve bütünlüğümüze,
huzur ve güvenliğimize yönelik insanlık dışı terör
saldırılarını şiddet kınıyoruz. Terör ve
şiddet hiçbir zaman hedefine ve amacına ulaşamayacaktır.
Aziz milletimizin teröre asla boyun eğmeyeceğini, Türkiye
Cumhuriyetinin bu oyunu bozacak güç ve kudrete sahip olduğunu
kararlılıkla ilan ediyoruz. 17 Şubat 2016
Mehmet
Naci Bostancı Özgür
Özel
Amasya Manisa
AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili CHP
Grubu Başkan Vekili
Erkan
Akçay
Manisa
MHP
Grubu Başkan Vekili
(CHP,
AK PARTİ ve MHP sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özel.
Aleyhte Sayın Naci Bostancı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; aleyhte almamın usul
gereği olduğunu takdirlerinize arz ederim, esasen üzerinde demem
gerekir. Kastımız, buradaki 3 grubun ortak bir şekilde
hazırlamış olduğu bu metni ifade etmek.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemiz bugün vahim bir terör
saldırısıyla daha karşı karşıya
kalmıştır. Öncelikle bu menfur saldırıda
hayatını kaybeden Türk Silahlı Kuvvetleri personelimize ve aziz
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılarımıza
acil şifalar diliyoruz. Milletimizin başı sağ olsun.
Bizler Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan
siyasi partiler olarak birlik ve bütünlüğümüze, huzur ve
güvenliğimize yönelik insanlık dışı terör
saldırılarını şiddetle kınıyoruz. Terör ve
şiddet hiçbir zaman hedefine ve amacına ulaşamayacaktır.
Aziz milletimizin teröre asla boyun eğmeyeceğini, Türkiye
Cumhuriyetinin bu oyunu bozacak güç ve kudrete sahip olduğunu
kararlılıkla ilan ediyoruz. 17 Şubat 2016
Mehmet
Naci Bostancı Özgür
Özel
Amasya Manisa
AK PARTİ
Grubu BaşkanVekili CHP
Grubu Başkan Vekili
Erkan Akçay
Manisa
MHP Grubu Başkan
Vekili
Saygılarımla. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Sayın Baluken
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Keşke
sizi de burada alkışlayabilseydik Sayın Baluken.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yazıklar olsun.
diyecekler, var ya!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle şunu ifade edeyim: Oturumun hemen
başında bu acımasız saldırıyı
kınadığımızı ve bu saldırıyla ilgili
yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet, yaralılara acil
şifalar ve bütün toplumumuza başsağlığı ve
geçmiş olsun dileklerimizi ifade ettiğimizi burada bir kez daha
altını çizerek vurgulamak isterim.
Burada öyle bir tablo ortaya çıktı ki
sanki bu menfur saldırıyı 3 siyasi parti kınamış
da 1 siyasi parti kınamamış şeklinde siyasi etiğe
uymayan bir durum maalesef yaşandı. Oysaki
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) O zaman imza
atın!
ALİM TUNÇ (Uşak) O zaman kına,
kına!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Neyi
imzalayıp imzalamadığımızı size soracak
değiliz, bir dinleyin, biz sizi sakin bir şekilde dinledik.
Oysaki, burada saldırıyı
kınamayla ilgili, bütün topluma başsağlığı,
geçmiş olsun dileklerini iletmeyle ilgili bir sorun yok.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Niye
imzalamadınız?
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Hazırlanmış olan metnin içeriğiyle ilgili bir uzlaşma
ortaya çıkmamıştır. Biz Halkların Demokratik Partisi
olarak bu metnin içeriğinde Diyarbakır İstasyon Meydanında
patlayan bombalarla beraber, Suruçta, Ankarada ve Sultanahmette
yapılmış olan katliamların da yer alması
gerektiğini, bölgede de devam eden sokağa çıkma
yasaklarında, kimden gelirse gelsin yaşanan bütün sivil can
kayıplarıyla ilgili bir ibarenin olması gerektiğini ifade
ettik.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Ne alakası var,
isyan ve başkaldırının bununla ne alakası var?
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Dolayısıyla, burada farklı bir algı yaratmaya
çalışmak, bir toplumsal histeriyi ayaklandırmaya
çalışmak siyasi etiğe uymaz.
Hem Genel Başkanımız hem de grup
başkan vekili olarak bugün burada Halkların Demokratik Partisinin bu
menfur saldırıyla ilgili net tutumunu ifade ettik, söyleyeceğim
bunlardır.
Hepinizi saygıyla selamlarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Tüm gruplara söz verdim Sayın
Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay, tüm siyasi parti
gruplarına söz verdim efendim, ben konuşacağım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Efendim, siz
konuşacaksınız, ben söz istemedim. Ben tutanaklara girmesi
bakımından bir cümle sarf edeceğim. Bu kadar sözümü
kesemezsiniz, istirham ederim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ben, sadece bu açıklama
metninin ilk cümlesini tekraren hatırlatmak istiyorum: Ülkemiz bugün
vahim bir terör saldırısıyla daha karşı
karşıya kalmıştır. ibaresi bugüne kadar yapılan
bütün terör saldırılarını kapsamaktadır. Bunu hassaten
tekrar hatırlatmak istedim. (MHP, AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Sayın milletvekilleri, söz konusu terör
saldırısına ilişkin ilk bilgiler Başkanlık
Divanına intikal ettiğinde olayın biraz daha ayrıntı
kazanmasını bekledim. Bu esnada, 4 siyasi parti grubundan da bana ara
verilmesi yönünde ya da Meclisin bugün çalışmalarına son vermesi
yönünde öneriler geldi, buna Milliyetçi Hareket Partisi de dâhil, dâhil dememin
nedeni, usul tartışmasını açmış olduğu için
söylüyorum. Ben böyle bir terör olayı karşısında Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına ara vermesinin bir zafiyet
olacağını söyleyerek Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmalarına devam edeceğini ifade ettim. (AK PARTİ
ve CHP sıralarından alkışlar) Hâlen aynı
görüşteyim. Yemek arasından sonra mı ara versek?
şeklindeki bazı -şüphesiz iyi niyetle ortaya konulan- önerileri
de kabul etmedim, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına
devam edecektir.
20nci yüzyılın en büyük ve en onurlu
mücadelesini, Anadolu topraklarında dağılan bir
imparatorluğun ardından yeni bir devleti, cumhuriyeti kurma
mücadelesini yürütmüş olan, halkımızın bağrından
çıkan, o savaşı yönetmiş olan Büyük Millet Meclisinin
bugünkü mirasçıları, bugünkü evlatları, bugünkü milletvekilleri
Meclisin hemen yanı başında bile olsa bir terör
saldırısı karşısında çalışmalarına
asla ara vermez. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
Siyasi parti grupları terörle ilgili konuda
açıklamalarını yerlerinden yaptılar önceki oturumda, ben
onun üzerine dedim ki: Eğer siyasi parti grupları ortak bir
deklarasyon metni üzerinde uzlaşırlarsa bu ortak metni de buradan
okumaktan mutlu olurum. Böyle olduğu hâlde, benim bu tutumum
hakkında bir usul tartışması açılmış
olmasını üzüntüyle karşıladım. Elbette, siyasi parti
gruplarının usul tartışması açması
hakkıdır ama teamüller, hukuk bizi her zaman bağlar
arkadaşlar. Teamülleri o ana göre esnetirsek inanın doğru bir
şey yapmış olmayız.
Teşekkür ediyorum.
Tutumumda herhangi bir değişiklik yoktur.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir)
biz burada aziz
milletimizin gönderdiği milletvekilleri ve siyasi partiler olarak
milletimizi üzen bu girişim karşısında bir irade
beyanını okuduk. Dolayısıyla, böyle bir irade
beyanının zatıaliniz tarafından okunmasını talep
etmemizi bir üzüntü kaynağı olarak görmenizi değil, biz bir
irademizin ortaya konması bakımından bir fırsat olarak
değerlendirilmesini istedik, usul tartışmasını da
zaten bu amaçla açtık, bu iradeyi de gerçekleştirdik.
Dolayısıyla, aslolan, aziz milletimizin üzüntülerine ve bu konuda
kararlılığına karşı milletimizin hep beraber,
birlikte tavır koymasıdır. Dolayısıyla, bu usul
tartışmasının amacı
(MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Vural, biraz önce Divana
gelerek bana dediniz ki
Bir yanlış anlaşılmaya meydan
verilmemesi amacıyla bu açıklamayı yaptınız. Biz
tutumunuzla ilgili değil anlamında yani bu açıklamanın
kürsüden okunması bağlamında biz bunu talep ettik, sizin de
OKTAY VURAL (İzmir) Evet.
BAŞKAN -
yani cümlelerinizde şu
saklıydı Siz de esasında bu düşüncedesiniz ama biz bunu
bir kez de ifade etmek istedik.
Şimdi, bizim üzüntüyle
karşılamamızı siz niye üzüntüyle
karşılıyorsunuz, anlamıyorum?
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, o
kürsüde, benim zatıalinize, size ilettiğim konuyu genel olarak ifade
etmeniz aslında sizin bu tutumunuzun çok yanlış olduğunu
ortaya koyuyor. Evet, ben bunu başta da söyledim, Ben bu usul
tartışmasını bu metni okumak için açtım. diye
söyledim yani bunu söyledim, aziz milletim de bildi.
BAŞKAN Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir) Dolayısıyla,
bizim yerimizden söz talebi konusu her zaman olabilir ama bu kürsü milletin
kürsüsüdür. Milletin iradesi olarak grup başkan vekillerinin bu kürsüde
hitap etmesi için usul tartışmasını bir vesile olarak
kıldık, iyi de yaptık.
Allah hepsinden razı olsun, bu bildiriye destek
olanlardan Allah razı olsun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Vural, teşekkür
ederim.
Benim kastettiğim şudur, üzüntü
duyduğum konu şudur: Yani bu bildiriyi okumaktan imtina eden bir
tutum varmış gibi bir algı yaratmaya
çalıştınız, bunu üzüntüyle karşılıyorum.
Teşekkür ederim arkadaşlar. (AK PARTİ
ve CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Sayın
Başkanım, HDP bu tutumuyla meşru bir siyasi parti
olmadığını göstermiş, terör örgütünün bir
uzantısı olduğunu göstermektedir, zabıtlara geçmesini
istiyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ne
alakası var?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
XI.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Kişisel
Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/541)
(S. Sayısı: 117) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 117
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemin 2nci sırasına alınan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Genişletilmiş Bilgi Değişimi Yoluyla
Uluslararası Vergi Uyumunun Artırılması Anlaşması
ve Eki Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Genişletilmiş Bilgi Değişimi Yoluyla
Uluslararası Vergi Uyumunun Artırılması Anlaşması
ve Eki Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/310) (S. Sayısı: 6)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 18 Şubat 2016 Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
İyi
geceler.
Kapanma Saati: 00.24