TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
45inci
Birleşim
26
Şubat 2016 Cuma
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
İsmail Kahramanın, 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycanda
yaşanan Hocalı katliamının yıl dönümüne ilişkin
konuşması
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahramanın,
Genel Kurulun 18/2/2016 tarihli 41inci Birleşiminde kabul edilen bütçe ve
kesin hesap kanunu tasarılarının görüşülmesine ilişkin
takvim ve programa göre görüşmelerin sürdürüleceğine ilişkin
konuşması
3.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahramanın,
Başkanlığın havale ya da iade ettiği önerge ve
tekliflerle ilgili Meclis bütçesinin görüşmeleri sırasında bilgi
verileceğine ilişkin konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycanda
yaşanan Hocalı katliamının yıl dönümüne, Suriyedeki
krizin Cenevre Konferansında çözümlenmesini temenni ettiğine,
gazeteciler Can Dündar ile Erdem Gülün tahliyelerinin ülkemiz
açısından çok önemli olduğunu düşündüğüne ve ifade
özgürlüğünden tutuklu bulunan herkesin serbest kalması gerektiğine
ilişkin açıklaması
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Halkların Demokratik
Partisi olarak, 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycanda yaşanan
Hocalı katliamını kınadıklarına, tahliye olan
gazeteciler Can Dündar ile Erdem Güle geçmiş olsun dileğinde
bulunduklarına, Hükûmetin hukuk dışı
uyguladığı sokağa çıkma yasakları nedeniyle her
gün yeni hak ihlalleri ve ölüm haberleri alındığına ve
Hükûmete bir an önce bu insanlık dışı yaklaşımdan
vazgeçme çağrısı yaptığına ilişkin
açıklaması
3.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, milletimizin varlığı ve
birliği için hayatını kaybeden bütün şehitlere Allahtan
rahmet dilediğine, terörün bir an evvel bitirilmesi için
çalışmaların kapsamlı bir plan içerisinde yürütülmesini
dilediğine, 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycanda yaşanan
Hocalı katliamı ile 27 Şubat Necmettin Erbakanın ölüm
yıl dönümlerine, gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gülün tahliyesini
mutluluk verici bulduğuna ve bütçe görüşmelerinin Meclise ve ülkeye
hayırlı olmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
4.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, 26 Şubat 1992
tarihinde Azerbaycanda yaşanan Hocalı katliamı ile 27
Şubat Necmettin Erbakanın ölüm yıl dönümlerine, gazeteciler Can
Dündar ile Erdem Gülün tahliye edilmelerine, bütçe görüşmelerinin Meclisin
demokratik ortamına uygun bir şekilde gerçekleştirilmesini
temenni ettiğine ilişkin açıklaması
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, 118 sıra
sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunda Halkların Demokratik
Partisinin muhalefet şerhinin yer almadığına ve bu nedenle
bütçe kanunu tasarısının görüşmelerinin
yapılamayacağına ilişkin açıklaması
6.-
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Süreyya Sadi Bilgiçin, çekimserlik
ya da aykırılık görüşlerinin Anayasa ve İç Tüzük
hükümlerine uygun olarak komisyon raporuna eklenebileceğine ve
Halkların Demokratik Partisinin muhalefet şerhinin Anayasa ve İç
Tüzük hükümlerine aykırı olduğuna ilişkin
açıklaması
7.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Başkanlıkça iade edilen
önergelerindeki kaba ve yaralayıcı ifadelerin neler olduğunu
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
8.-
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanlığının Anayasa ve İç Tüzük
hükümlerini çiğneyerek kendilerine düzeltme yapma hakkı
tanımadığına ilişkin açıklaması
9.-
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Süreyya Sadi Bilgiçin, Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
10.-
Adana Milletvekili Meral Danış Beştaşın, 118
sıra sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunda Halkların
Demokratik Partisinin muhalefet şerhine yer verilmeyerek her yerde ifade
ettikleri düşüncelerinin Meclis çatısı altında
sınırlandırıldığına ve konunun
Başkanlık tarafından bir kez daha değerlendirilmesini talep
ettiğine ilişkin açıklaması
11.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili
Levent Gökün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
12.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin 118 sıra sayılı 2016
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
13.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterinin sarf etmiş olduğu bazı ifadelere ilişkin
açıklaması
14.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterinin sarf etmiş
olduğu bazı ifadelere ilişkin açıklaması
15.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
16.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterinin vesayetçi ifadelerini bütün partilerin ortak bir deklarasyonla
kınaması gerektiğine ilişkin açıklaması
17.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili
Levent Gökün yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
18.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Mardin Milletvekili Orhan
Miroğlunun 118 sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 119 sıra sayılı 2014
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
19.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Mardin Milletvekili Orhan Miroğlunun
118 sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 119 sıra sayılı 2014 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterinin
sözlerinin hem 4 parti hem Hükûmet hem de Meclis Başkanı
açısından kabul edilemez olduğuna ilişkin
açıklaması
20.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Mardin Milletvekili Orhan
Miroğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
21.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Mardin Milletvekili Orhan
Miroğlunun 118 sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 119 sıra sayılı 2014
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
22.-
Mardin Milletvekili Orhan Miroğlunun, İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
23.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Türkiyede siyaset yapmayla
ilgili özgür bir ortam olduğuna dair algı yaratılmaya
çalışıldığına ilişkin açıklaması
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/529) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 118)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/297), 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2014
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/34), 2014 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
Kalkınma Ajansları 2012 Yılı Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/28), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2013 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/31), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2014 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/37) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 119
VI.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahramanın
118 sıra sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunda
Halkların Demokratik Partisinin muhalefet şerhinin yer
almamasına rağmen görüşmelere başlanması
şeklindeki tutumunun İç Tüzük hükümlerine uygun olup
olmadığı hakkında
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Manisa Milletvekili Erkan
Akçay ile Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın usul görüşmesiyle
ilgili yaptıkları konuşmaları sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşmaları nedeniyle
konuşması
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının 118 sıra sayılı 2016 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra sayılı 2014
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
3.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının 118 sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 119 sıra sayılı 2014
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
4.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
6.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Muş Milletvekili
Ahmet Yıldırımın 118 sıra sayılı 2016
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
Cumhurbaşkanına sataşması nedeniyle konuşması
7.-
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın 118 sıra sayılı 2016
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhurbaşkanına sataşması nedeniyle
konuşması
9.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Mardin Milletvekili Orhan
Miroğlunun 118 sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 119 sıra sayılı 2014
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına ve Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
10.-
Mardin Milletvekili Orhan Miroğlunun, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
11.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Mardin Milletvekili Orhan
Miroğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
12.-
Mardin Milletvekili Orhan Miroğlunun, Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
13.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Başbakan Ahmet Davutoğlunun 118
sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 119 sıra sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı ve
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
14.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Başbakan Ahmet
Davutoğlunun 118 sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 119 sıra sayılı 2014
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
15.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
16.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Başbakan Ahmet Davutoğlunun 118
sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 119 sıra sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
17.-
Antalya Milletvekili Mehmet Günalın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
26 Şubat 2016 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: İsmail
KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
yapacağımız görüşmelerin ve alınacak kararların
milletimiz için hayırlara vesile olması dileğiyle Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 45inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
İsmail Kahraman'ın, 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycanda
yaşanan Hocalı katliamının yıl dönümüne ilişkin
konuşması
BAŞKAN Gündeme geçmeden önce, 25-26
Şubat 1992 tarihinde Azerbaycanın Hocalı şehrinde
yaşanan ve çoğunluğunu kadın, çocuk ve
yaşlıların oluşturduğu 613 Azerbaycanlının
katledilmesine sebep olan vahşet sadece Azerbaycan tarihine geçmekle
kalmamış, tüm dünya kamuoyunun hafızasına ve vicdanına
kazınmıştır.
Türkiye olarak, Azerbaycanlı
kardeşlerimizin bundan yirmi üç yıl önce Hocalıda
karşı karşıya kaldıkları bu vahşetin
acısını her zaman kalbimizin en derinlerinde hissediyor ve bu
acıyı içtenlikle paylaşıyoruz.
Hocalı katliamı, insanlığın
bugün ve gelecekte dersler çıkartması ve bu olaya karşı
bugüne kadar gösterdiği tepki konusunda bir vicdan muhasebesi yapması
gereken önemli bir olaydır.
Bu çerçevede, Hocalı katliamının ve
katliamda hayatını yitirenlerin layıkıyla
anılması için Türkiye-Azerbaycan ve üçüncü ülkeler diye
gerçekleştirilen etkinliklerde Azerbaycanlı kardeşlerimize
desteğimizi sürdüreceğiz. Bu konuyla ilgili olarak, istekleri
hâlinde, sayın grup başkan vekillerine oldukları yerden
ikişer dakika söz hakkı vereceğim.
Efendim, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan
Vekili Sayın Levent Gök
Buyurun Beyefendi.
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycanda
yaşanan Hocalı katliamının yıl dönümüne, Suriyedeki
krizin Cenevre Konferansında çözümlenmesini temenni ettiğine,
gazeteciler Can Dündar ile Erdem Gülün tahliyelerinin ülkemiz
açısından çok önemli olduğunu düşündüğüne ve ifade
özgürlüğünden tutuklu bulunan herkesin serbest kalması
gerektiğine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
26 Şubat 1992 yılında tüm
dünyanın bir trajik olayla sarsıldığı Hocalı
katliamı, bu ve benzeri tüm katliamlar, insan ölümleri önümüzdeki süreçte
de dünyanın ve ülkemizin barışa ne denli ihtiyacı olduğunu
gösteren çok üzücü olaylar. Yurtta sulh, cihanda sulh. ilkesini
benimsemiş bir partinin mensupları olarak, tüm ülkelerin kendi
aralarındaki sorunları siyaseten çözmesi gerektiğini ve
özellikle masum insanların hayatına gasbeden bu tür olayların
dünya gündeminden çıkmasını arzu ediyoruz. Bu ve benzeri
katliamlar gibi, Hocalı katliamında da hayatını
kaybedenleri bir kez daha saygıyla anıyorum.
Elbette önümüzdeki süreç, Suriye, muhtemelen bu gece
yarısı başlayacak bir ateşkes anlaşmasıyla,
siyaseten çözülebileceği bir sürece doğru evrilmiş gözüküyor.
Suriye'de bugüne dek yaşanmış olan üzücü olayların bu
vesileyle Cenevre Konferansında enine boyuna tartışılarak
çözümlenmesi ve hepimizin de bu konferansa destek olması en büyük
temennimizdir.
Ayrıca, dün Anayasa
Mahkemesinin vermiş olduğu hak ihlali kararıyla, gazetecilik
yaptığından dolayı ve gerçek bir haberi
haberleştirdiğinden dolayı doksan iki gün boyunca tutuklu kalan
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sayın Can Dündar ve Ankara
Temsilcisi Sayın Erdem Gülün tahliyelerinin de ülkemiz
açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Böylesi üzücü
olaylarla bir kez daha karşılaşmamak ve hapishanelerde şu
anda tutuklu ya da mahkûm olan, ifade özgürlüğünden tutuklu bulunan
herkesin, tüm gazetecilerin de serbest kalması gerektiğini ifade
ediyorum.
Bütçe görüşmelerinin
Meclisimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Çok teşekkür
ederim efendim.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Sayın İdris Baluken.
Buyurun Beyefendi.
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Halkların Demokratik
Partisi olarak, 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycanda yaşanan
Hocalı katliamını kınadıklarına, tahliye olan
gazeteciler Can Dündar ile Erdem Güle geçmiş olsun dileğinde
bulunduklarına, Hükûmetin hukuk dışı
uyguladığı sokağa çıkma yasakları nedeniyle her
gün yeni hak ihlalleri ve ölüm haberleri alındığına ve
Hükûmete bir an önce bu insanlık dışı yaklaşımdan
vazgeçme çağrısı yaptığına ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biz de günün anlamı
vesilesiyle Hocalıda yaşanan katliamı Halkların Demokratik
Partisi olarak kınıyor, ülkemizin de içinde bulunduğu bu
coğrafyada benzer katliamların yaşanmamasını temenni
ediyoruz.
Maalesef güncelde de bir
ateş çemberinin içerisinde bulunuyoruz. Gerek ülke içinde gerekse de
bölgemizde, Orta Doğuda hemen hemen her gün yeni katliamlar
insanlığa karşı suç oluşturacak şekilde
güncelleniyor. İnsanlık tarihinin artık bu katliamları bir
kenara bırakarak yeni bir barış sayfasıyla geleceğe
doğru yol almasını burada bir temenni olarak ifade etmek
istiyorum.
Diğer taraftan, Anayasa
Mahkemesinin hak ihlali kararıyla beraber,
çıkarıldıkları ilk mahkemede tahliye edilen Erdem Güle ve
Can Dündara Halkların Demokratik Partisi olarak geçmiş olsun
dileklerimizi iletiyoruz. Tahliye edilmelerini büyük bir heyecan ve
coşkuyla karşıladık. Eminiz ki bu tahliye, aynı
zamanda tutuklanmalarına gerekçe olan haberle ilgili planlamayı
yapanların yargılanma yolunu da açacaktır, temennimiz de odur.
Diğer taraftan, Hükûmetin
hukuk dışı bir şekilde devreye koyduğu sokağa çıkma
yasaklarında da her gün yeni hak ihlalleri ve ölüm haberleri almaya devam
ediyoruz. Cizrede, Surda, İdilde, Silopide yaşanan bu ölümlere,
bu katliamlara karşı Halkların Demokratik Partisinin
duruşunu bir kez daha hatırlatıyor; bu hukuk dışı
katliam konseptini kınadığımızı ifade ediyor,
Hükûmete de bir an önce bu insanlık dışı yaklaşımdan
vazgeçme çağrısı yapıyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup
Başkan Vekili Sayın Erkan Akçay Bey.
Buyurun Beyefendi.
3.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, milletimizin varlığı ve
birliği için hayatını kaybeden bütün şehitlere Allahtan
rahmet dilediğine, terörün bir an evvel bitirilmesi için
çalışmaların kapsamlı bir plan içerisinde yürütülmesini
dilediğine, 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycanda yaşanan
Hocalı katliamı ile 27 Şubat Necmettin Erbakanın ölüm
yıl dönümlerine, gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gülün tahliyesini
mutluluk verici bulduğuna ve bütçe görüşmelerinin Meclise ve ülkeye
hayırlı olmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle vatanımızın, milletimizin, ülkemizin
varlığı, birliği, bütünlüğü için hayatını
kaybeden bütün şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum; ailelerine ve
aziz milletimize tekrar başsağlığı dileklerimi
sunuyorum. Bütçe görüşmelerine başladığımız
bugünde ülkemizin içerisinde Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyetini hedef alan
terörün bir an evvel bitirilmesi için gayretlerin kapsamlı bir plan,
program içerisinde yürütülmesini diliyorum ve bu konuda yapılacak
çalışmalarda da Milliyetçi Hareket Partisi bütün gayretiyle gereken
katkıyı verecektir.
Bugün Hocalı katliamının da yıl
dönümü. Hocalıda katliama tabi tutularak hayatını kaybeden
kadın, çocuk, yaşlı, genç 613e varan şehidi rahmetle
anıyorum. İnsanlık tarihine kara bir leke olarak geçen bu
katliamın, dünya kamuoyu tarafından maalesef yeterince yankı
bulmadığını ve çoğu zaman da bazı ülkeler
tarafından sessiz kalındığını ve
geçiştirilmeye çalışıldığını görüyoruz.
Bugün, Suriyede, Irakta ve dünyanın bazı
bölgelerinde olan hadiseler ibret vericidir. O bakımdan, Türkiye'nin
geleceğini de bu ibret verici hadiseler ışığında değerlendirip
ona göre hareket etmek gerekmektedir.
Ayrıca, eski başbakanlardan merhum
Necmettin Erbakanın ölüm yıl dönümü olması münasebetiyle de
Allahtan rahmet dileklerimi iletiyorum.
Dün itibarıyla da gazeteci Can Dündar ve Erdem
Gülün tahliyesini ve buna ilişkin Anayasa Mahkemesinin kararını
da mutluluk verici bulduğumuzu ve umut verici görmek istediğimizi
ifade ediyorum. Şimdilik geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Bugün görüşmelerine
başlayacağımız 2016 yılı bütçesinin de ülkemize,
milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Grup Başkan Vekili Sayın Naci Bostancı
Buyurun Beyefendi.
4.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, 26 Şubat 1992 tarihinde
Azerbaycanda yaşanan Hocalı katliamı ile 27 Şubat
Necmettin Erbakanın ölüm yıl dönümlerine, gazeteciler Can Dündar ile
Erdem Gülün tahliye edilmelerine, bütçe görüşmelerinin Meclisin
demokratik ortamına uygun bir şekilde gerçekleştirilmesini temenni
ettiğine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Yirmi dört yıl önce, 26 Şubatta
Hocalıda bir insanlık dramı yaşandı; 613 sivil,
insafsız, vahşice, alçakça saldırılarla hayatını
kaybetti, 1.275 kişi yaralandı, 150 kayıp var. Bu olay, bir
tarafıyla, kültürel olarak yakın olduğumuz
soydaşlarımıza yönelik haince, alçakça bir katliam olması
bakımından bizi ilgilendiriyor, aynı zamanda, insanlık
normları açısından baktığımızda da,
insanlık bağlamına yerleştirdiğimizde kendi
işinde gücünde olan insanlara yönelik böylesine sinsice, haince bir
katliamın gerçekleştirilmesi ve bir insanlık suçu işlenmesi
bakımından bizi ilgilendiriyor. O yüzden, insanlık dediğimiz
o normları dikkate aldığımızda, kimliği,
duruşu, siyaseti ne olursa olsun, geçmişte yaşanan bu tür
vahşiliklere, bu tür caniliklere, bu tür katliamlara karşı
duyarlı olmak, geleceği kurmak bakımından da önem
taşıyor. Bu vesileyle, Hocalı katliamını
gerçekleştirenleri kınıyor, uluslararası toplumu da bu konuda
daha fazla duyarlılığa davet ediyorum.
Profesör Doktor Necmettin Erbakan 2011
yılı 27 Şubat tarihinde ebedî âleme intikal etmişti; bir
kez daha, Allahtan kendisine rahmet diliyorum. 28 Şubat tarihi,
Sayın Erbakan ve milletimiz bakımından da son derece önemli bir
tarihtir kolektif hafızamızda, tarihsel bir ironidir. Siyasette çok
önemli hizmetler görmüş bir kültür ve siyaset adamıdır
Sayın Erbakan. Herhâlde Türkiye'nin kendi yerli parametrelerine dönmesi,
kendi kültürü ile siyaseti arasında bağlar kurması ve siyasetin
demokratikleşmesi açılarından da oynamış olduğu
eşsiz rol, bugün siyaset defteri kapandığına göre, o tür
spekülasyonlara konu olmaksızın her tür siyasetçi tarafından da
takdirle anılacaktır diye düşünüyorum.
Erdem Gül ve Can Dündar tahliye edildiler. Mahkeme
devam ediyor. Süreç bütünüyle hukuki bir süreçtir. Politik olarak olup biten
işlere ilişkin farklı kanaatlerimiz, farklı
yaklaşımlarımız olabilir ama hukuk hepimizi bağlar.
Esasen, AK PARTİ olarak biz hiç kimsenin suç işlemiş
olmasından, suçlu sayılmasından, suçlu olarak ilan edilmesinden,
mahkemelerin bu yönde karar vermesinden memnun olmayız. Ümit ve temenni
ederiz ki, hukuki safahat neticesinde bu iki basın mensubu beraat ederler
ve suçsuz oldukları anlaşılır ama bunu takdir edecek olan
elbette ki mahkemelerdir, onların kararı da hepimiz için
bağlayıcı olacaktır. Mevcut yargılamanın bu
şekilde yapılması, doğrusu, bizim de temennimizdir.
Öte yandan, bugün bütçe görüşmelerine
başlıyoruz 2016 bütçesinin. Bu görüşmelerin de Meclisin demokratik,
müzakereci ortamına, ruhuna, buradaki normlara uygun bir şekilde
gerçekleştirilmesi temennimi ifade ediyor, saygılarımı arz
ediyorum.
BAŞKAN Efendim, teşekkür ediyorum.
Çok sayıda milletvekilimizin bu konuda
konuşma isteği var. Hepsi adına, aynı zamanda milletimiz
adına grup başkan vekillerimiz konuşmuş oldular. Tekrar
rahmet dileklerimizi ifade ediyoruz.
Efendim, gündemimize geçiyoruz.
Gündemimize göre 2016 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının görüşmelerine
başlayacağız.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 118) (x)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/297), 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2014
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/34), 2014 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
Kalkınma Ajansları 2012 Yılı Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/28), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2013 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/31), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2014 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/37) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 119) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, söz talebim var.
BAŞKAN Buyurun İdris Bey.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, 118 sıra
sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunda Halkların Demokratik
Partisinin muhalefet şerhinin yer almadığına ve bu nedenle
bütçe kanunu tasarısının görüşmelerinin
yapılamayacağına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, şu anda gündemde görüşeceğimiz bu merkezî
bütçe tasarısıyla ilgili hazırlanan rapora, kitapçığa
baktığımızda, Halkların Demokratik Partisinin
muhalefet şerhinin yer almadığını görüyoruz. Elimde
Komisyon Başkanının 23 Şubat tarihinde yani bu
kitapçığın basıldığı günde grubumuza
göndermiş olduğu bir yazı var. Komisyon
Başkanının atıf yaptığı birçok İç Tüzük
ve Anayasa maddesi gerekçesiyle bu muhalefet şerhinin bütçe raporunda,
bütçe kitapçığında yer alamayacağı belirtilmiş,
Halkların Demokratik Partisinin oy aldığı kitle adına
yapması gereken denetim yetkisine direkt bir müdahalede
bulunulmuştur.
Şimdi, burada birçok gerekçeyi
sıralayabiliriz ancak ben özellikle İç Tüzük 67ye yapılan,
atıf nedeniyle yapılan hukuksuzluğu bilginize sunmak istiyorum.
Sayın Başkanım, İç Tüzük 67de Genel Kuruldaki kaba ve
yaralayıcı sözlerle ilgili bir düzenleme var. İkinci
fıkrada da Başkanlığa gelen yazı ve önergelerde kaba
ve yaralayıcı sözler varsa, Başkan, gereken düzeltmelerin
yapılması için yazı ve önergeyi sahibine geri verir. diyor.
Yani burada Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına verilmiş olan
bir yetkiden bahsediliyor. Oysaki bizim gönderdiğimiz muhalefet
şerhiyle ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının bu
yetkiye dayandırarak kaleme almış olduğu ve grubumuza
iletmiş olduğu herhangi bir resmî yazı yoktur. Sadece,
dediğim gibi, Komisyon Başkanının, üstelik
kitapçığın basıldığı gün kaleme
aldığı ve tamamen kendi partisinin ve kişisel
doğrularının Halkların Demokratik Partisine
dayatıldığı bir metin dışında bize herhangi
bir resmî yazı gelmedi. Dolayısıyla, burada Komisyon
Başkanı açık bir şekilde bir yetki gasbı
yapmıştır. Hukukta normlar hiyerarşisi diye bir kural
var, bunu herkesin bilmesi gerekiyor. Bir Meclis Başkanının
sahip olması gereken yetkiyi bir Komisyon Başkanının
kullanması kabul edilemez bir durumdur. Bu açıdan, HDPnin,
Halkların Demokratik Partisinin denetim yetkisini, görevini yerine
getirmesiyle ilgili açık bir İç Tüzüke ve Anayasaya
aykırılık üzerinden bir hukuksuzluk yapılmıştır.
Dolayısıyla, bu merkezî bütçe
tasarısının görüşmelerine geçilemez. Bununla ilgili, bu
tasarı mutlaka geri çekilmeli. HDPnin muhalefet şerhiyle ilgili
çiğnenen bu İç Tüzük ve Anayasa maddeleri tekrar gözden geçirilmeli,
gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra, partimizin muhalefet
şerhi de rapora eklendikten sonra Genel Kurulda o şekilde
görüşülebilir düşüncesindeyiz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Açıklama yapabilir miyiz efendim?
BAŞKAN Hayhay.
Bütçe Komisyonu Başkanımız Sayın
Süreyya Sadi Bilgiç, buyurun.
6.-
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Süreyya Sadi Bilgiç'in, çekimserlik
ya da aykırılık görüşlerinin Anayasa ve İç Tüzük
hükümlerine uygun olarak komisyon raporuna eklenebileceğine ve
Halkların Demokratik Partisinin muhalefet şerhinin Anayasa ve İç
Tüzük hükümlerine aykırı olduğuna ilişkin
açıklaması
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İç Tüzükün 42nci maddesinde
komisyonların karara bağladıkları işler için birer
rapor düzenleyecekleri
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) 67
Sayın Başkan, İç Tüzük 67yi açtım ben. Diğerlerine
geleceğiz, İç Tüzük 67ye cevap verin siz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) -
raporda, konu hakkında komisyonun
düşünceleriyle komisyonca yapılan değişikliklerin ve
gerekçelerinin yer alacağı
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) 67ye
cevap verin Sayın Başkan.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) -
komisyon raporunun tümüne veya belli
kısımlarına çekimser veya muhalif kalan komisyon üyelerinin
rapora çekimserlik veya aykırılık görüşlerini eklemek
hakkına sahip oldukları, bu üyelerin raporda tasarı veya
teklifin hangi maddesine aykırı olduklarını yazmak zorunda
oldukları ve bu haklarını komisyon başkanının
belirleyeceği uygun süre içinde kullanmaları gerektiği; komisyon
raporlarının bastırılıp milletvekillerine
dağıtılacağı ve Genel Kurulda görüşülmesine
başlandığı ilk birleşimin tutanağına
ekleneceği hükme bağlanmıştır.
Pek tabiidir ki İç Tüzükün 42nci maddesinde
belirtilen, komisyon raporunun tümüne veya belli kısımlarına
çekimser veya muhalif kalan komisyon üyelerinin rapora çekimserlik veya
aykırılık görüşlerini ekleme hakkı ancak Anayasa ve
İç Tüzük kurallarına uygun olarak kullanılmak zorundadır.
Bu hususun incelenmesi görevi ise komisyon başkanlarına aittir. Zira,
31/12/2013 tarihinde ihtisas komisyonlarına ve o tarihte faaliyet gösteren
bir Meclis araştırması komisyonuna Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığınca gönderilen yazıyla komisyon
raporları ve muhalefet şerhlerinin Anayasaya uygunluk
açısından gerekli incelemeler yapıldıktan sonra Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderilmesi
gerektiği bildirilmiştir.
Halkların Demokratik Partili Komisyon
üyelerince verilen muhalefet şerhi üzerinde yapılan incelemede
İç Tüzük 38 ve 67, Anayasanın 3üncü, 4üncü, 14üncü, 38inci,
123üncü, 126ncı ve 127nci maddelerine aykırılık
görüldüğü için sıra sayıya muhalefet şerhi dâhil
edilmemiş, Komisyon Raporuna eklenmemiştir. Yazıyla bu husus,
Anayasa ve İç Tüzüke aykırı olduğu düşünülen ifadeler
de eklenerek ilgili Komisyon üyelerimize gönderilmiştir.
Meclisin ve komisyonların, Genel Kurul ve
komisyonların çalışma düzenlerine
baktığımızda, bir bütüncül yaklaşımla nasıl
bir çalışma düzeni sağlanacağı da İç Tüzükte
belirtilmiş. Komisyonlarla ilgili özel bir düzenleme
olmadığında da Genel Kuruldaki uygulanan hükümler komisyonlar tarafından
dikkate alınmıştır. Bu çerçevede de HDPnin göndermiş
olduğu muhalefet şerhinde de İç Tüzükün 67nci maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen duruma aykırı bir şekilde
kaba ve yaralayıcı sözler sarf edildiği için kendilerine
göndermiş olduğum yazıda da 67nci maddenin ikinci
fıkrasına da atıfta bulundum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Bulunamazsın Sayın Başkan.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Tabii ki bu hususta sizin
Başkanlığınızın bize göndermiş olduğu
yazı çerçevesinde HDPnin muhalefet şerhinin Anayasaya ve İç
Tüzüke aykırı olduğu düşünülmüştür. Burada
anladığım kadarıyla buna ilişkin olarak bir usul
tartışması söz konusudur.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Nerededir o yazı, nerededir o yazı, Meclis Başkan
yazısı nerededir?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Meclis Başkanının
yazısı da buradadır ve şunu söylüyor
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tarihini
söyleyin bir de.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) 31/12/2013, daha önce de söyledim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) 2013
tarihindeki bir yazıyla şimdiki Meclis Başkanını
nasıl ilişkilendirebilirsiniz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Mevcut uygulamalar çerçevesinde ve yeni
tartışmalara meydan verilmemesi bakımından komisyon
raporları ve muhalefet şerhlerinin
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
yanlış bilgi veriyor.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Anayasaya uygunluk
açısından gerekli incelemeler yapıldıktan sonra
Başkanlığımıza gönderilmesi hususunda gereğini
rica ederim. Cemil Çiçek, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı.
Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Şu
anda Cemil Çiçek Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
mıdır, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
mıdır?
BAŞKAN Sayın Baluken
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Burada Türkiye Cumhuriyeti Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kurumsal yapısı aynen orada durmaktadır. O gün
Sayın Cemil Çiçek temsil ederken Başkanlık makamını
bugün Sayın Kahraman temsil etmektedir ve bizim açımızdan da bu
konuda herhangi bir tartışmaya gerek olmadığını
düşünüyoruz.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) O zaman niye
seçim yapıyoruz?
BAŞKAN Sayın Baluken, efendim, buyurun.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Cemil Çiçek
daimi Başkan mı?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) İç
Tüzük
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkan, izninizle de
HDPli milletvekillerine göndermiş olduğum yazıları
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkanım, mikrofonu açar mısınız, biz de bu
tartışmaları öğrenmek isteriz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta)
gruplarımızın grup
başkan vekillerine hemen takdim edelim.
BAŞKAN Süreyya Bey, isterseniz bu
beyanlarınızı mikrofon açıkken söyleyin.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Diyorum ki: Efendim, HDPli üyelere
göndermiş olduğum yazılar, aynı şekilde 31/12/ tarihli
Başkanlığınızın komisyonlara göndermiş
olduğu yazı ve HDPnin muhalefet şerhinde Anayasaya ve İç
Tüzüke aykırı olduğunu düşündüğümüz ifadelerin
AHMET YILDIRIM (Muş) 2013te milletvekili
değildi ya.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) -
yer aldığı metinlerin
birer tanesini de ben aynı şekilde partilerin grup başkan
vekillerine takdim edeceğim.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Şimdi, tabii, hayretle ve ibretle izliyorum yani Komisyon
Başkanı hem Başkanlık Divanına hem de Genel Kurula
tamamen yanlış bilgiler veriyor, yapmış olduğu
yanlış bir uygulamaya burada verdiği yanlış bilgilerle
bir kılıf uydurmaya çalışıyor.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Takdir Genel Kurulun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Şimdi, İç Tüzük 38 ve 42yle ilgili, tartışmayla ilgili
görüşlerimizi saklı tutuyoruz. Yine, Anayasa 3, 14 ve diğer
atıf yaptığı maddelerle ilgili, tartışmayla
ilgili görüşlerimizi de saklı tutuyoruz. Biz, İç Tüzük 67ye
göre burada bir görüş belirttik. İsterseniz şöyle yapalım:
İç Tüzük 67 ve Komisyon Başkanının Genel Kurula 2013 tarihi
itibarıyla gelmiş olan bir yazı üzerinden vermiş
olduğu yanlış bilgiyle ilgili ben görüşlerimi ifade edeyim.
Şimdi, bakın, İç Tüzük 67nin ikinci
fıkrasını demin okudum ben Sayın Başkan, son derece
netti, Başkanlığa gelen yazı ve önergelerde -yani size
gönderilen yazı ve önergelerde- kaba ve yaralayıcı sözler varsa,
Başkan, gereken düzeltmelerin yapılması için, o yazı veya
önergeyi sahibine geri verir. diyor. Yani açık bir şekilde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanının görev ve yetkisini
tanımlıyor. Oysa burada Komisyon Başkanı açık bir
şekilde sizin görev ve yetki alanınıza giren bir konuda
hakkı olmamasına rağmen, hatta haddi olmamasına rağmen
sizin görev ve yetkinizi kullanmış durumdadır. Sayın
Başkan, siz bulunduğunuz konum itibarıyla Cumhurbaşkanına
vekâlet ediyorsunuz. Yarın öbür gün sizin
Cumhurbaşkanlığına vekâletle ilgili görevinize de herhangi
bir ihtisas komisyonunun başkanı bu uygulamadan bir anlam
çıkararak talip mi olacak, böyle bir şey var mı? İç
Tüzükte Meclis Başkanın görev ve yetkilerini komisyon başkanı
kullanır. diye herhangi bir ibare yok. Diğer taraftan, emsal olarak
göstermiş olduğu yazı, 2013 tarihinde Cemil Çiçek
tarafından Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderilen bir yazıdır.
Sanırım siz o tarihte milletvekili değildiniz. Yazının
içeriği ile bugün bize gönderdiği resmî yazının hiçbir
ilgisi, alakası yoktur. O yazıda, bizim muhalefet şerhimizde yer
alan kürdistan ibaresiyle ilgili bir tartışma
çıkmış. Kürdistan ibaresinin, İç Tüzük ve Anayasaya göre
kullanılıp kullanılmamasının uygunluğu Genel
Kurulun iradesine sunulmuş, Genel Kurulun iradesi doğrultusunda o
ibareden dolayı bizim muhalefet şerhimiz Plan ve Bütçe
kitapçığından, raporundan çıkarılmıştı.
Şu anda kürdistanla ilgili Plan ve Bütçe Komisyonunun bize ilettiği
herhangi bir şerh yok. Çünkü, 2013te reddettikleri kürdistan
kavramını, biz ilk Meclis tutanaklarında geçecek şekilde ve
Mustafa Kemal Atatürkün kullanmış olduğu bir cümle üzerinden
kendi muhalefet şerhimize verdik. Dolayısıyla, ilk Meclis
tutanaklarına müdahale edemedikleri için, Mustafa Kemalin
kullandığı cümleye müdahale edemedikleri için o kürdistan
kavramını, aslında 2013te de haksız bir şekilde
çıkardıklarının bilincine varmışlardır.
Şimdi, burada, direkt bu tutum üzerinden bir
pozisyon belirlemek yerine, o dönemde sadece o ibare için gönderilen bir
yazıyı burada asla kabul edemeyeceğimizi, partimizin
programı ve görüşleri doğrultusunda
hazırladığımız muhalefet şerhini bir iptal
gerekçesi yapmaktadırlar. Bunun kabul edilebilir hiçbir yanı yok.
Şu anda Meclis Başkanı Cemil Çiçek değildir. O dönemki
tartışma, kürdistan tartışmasıyla şu anda bize
gönderdiği itiraz yazısının hiçbir ilgisi, alakası
yoktur. Dolayısıyla, bu bahsettiğim iki konu üzerinden bu rapor,
muhalefet partisinin denetim görevini açık bir şekilde
gasbetmiştir. Bu yasa tasarısının görüşmelerine
geçilemez Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Baluken, görüşlerinizi
beyan ettiniz, zapta geçti.
Teşekkür ediyorum.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın,
Genel Kurulun 18/2/2016 tarihli 41inci Birleşiminde kabul edilen bütçe ve
kesin hesap kanunu tasarılarının görüşülmesine ilişkin
takvim ve programa göre görüşmelerin sürdürüleceğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN Tabii, Meclisimizin mazisi, kanun ve
kararları, aldığı emsal kararlar yaşlanmazlar.
Başkanlar değişse de değişmese de onlar bir teamül
olarak yerleşirler, yeter ki İç Tüzüke ve kanuna aykırı
olmasınlar.
Malumualiniz, İç Tüzükün 38inci maddesi
Anayasa'ya uygunluğun incelenmesi başlığını
taşıyor ve orada Komisyonlar, kendilerine havale edilen tasarı
veya tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup
olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. der.
Muhalefet şerhlerinin muhatabı ilgili
komisyonlardır. Aksi takdirde, Meclis Başkanlığı
komisyonların işlerine, işlemlerine müdahale eder ki, uygun
değildir. Komisyonlar kendi içlerinde İç Tüzüke göre, kanunlara göre
gereken çalışmayı yaparlar. Meclis
Başkanlığı olarak bendeniz herhangi bir müdahalede
bulunamam, bulunmam uygun değildir, hukuka da aykırıdır. Ve
bu tasarı veya teklifin uygunluğu noktasında, yetkili olan
komisyon İç Tüzükün ve Anayasa'nın şartlarına
uymadığına dair bir kanaate ulaşmışsa o kanaate
hürmet etmek ve uymak da tabii ki Başkanlığın görevidir.
Genel Kurulun 18 Şubat 2016 tarihli 41inci
Birleşiminde bütçe ve kesin hesap kanunlarının
görüşülmesine ilişkin takvim kabul edilmiştir.
Dolayısıyla, ben de Genel Kurulun Başkanı olarak, Büyük
Millet Meclisinin Başkanı olarak Genel Kurulun bu kararına uymak
durumundayım ve müzakerelere başlamak durumundayım.
Dolayısıyla, müzakerelere geçmek durumundayız Sayın
Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ben
deminden beri ifade etmeye çalışıyorum.
BAŞKAN Anlıyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Siz,
ısrarla İç Tüzük 38 ve 42 üzerinden tartışma
başlatıyorsunuz. Şimdi onlarla ilgili de söyleyeceklerimiz var.
Anayasa 3, Anayasa 14 ve hazırladığımız muhalefet
şerhiyle ilgili görüşlerimizi zaten ifade edeceğiz ancak biz, en
başından beri son derece açık olan, sırıtan bir yetki
gasbı üzerinden Komisyon Başkanının yetkisi olmayan bir
takdir hakkını kullanması ve geçmişte
yazılmış olan, ihtisas raporuna yazılmış olan bir
resmî yazı üzerinden, bizim muhalefet şerhimizi tamamen politik
saikler üzerinden, reddi üzerinden tartışıyoruz. Tabii ki 38,
42, Anayasa 3, 14, onlarla ilgili görüşlerimizi de ifade edeceğiz.
Buradaki ibare, buradaki mevcut durum son derece net olduğu için, bununla
ilgili bu yasa tasarısının görüşülemeyeceğini,
Komisyon Başkanının açık bir şekilde sizin
yetkilerinizi kullanarak bir karar verdiğini ve buna hakkı ve haddi
olmadığını ifade ediyorum. Dolayısıyla, eğer
siz bu konuda farklı bir tutum içerisine girerseniz tutumunuz
hakkında usul tartışması istemek zorundayım.
BAŞKAN Hayhay, onu isteyebilirsiniz.
Yalnız şunu ifade etmek istiyorum: Büyük Millet Meclisi
Başkanı olarak bendeniz komisyonların
çalışmalarına müdahale edemem.
AHMET YILDIRIM (Muş) Onlar size müdahale
ediyor.
BAŞKAN Komisyonlar kendi gündemine hâkimdir
ve komisyonların verdiği kararlar kendine aittir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, onlar sizin yetkinizi almışlar.
BAŞKAN Ama, ben usul hakkında talebinizi
yerine getirmek üzere
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Yarın Süreyya Bey Ben Cumhurbaşkanına vekâlet edeceğim.
derse, böyle bir şey olabilir mi?
BAŞKAN Bununla ne bağı var
Sayın Baluken?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Aynıdır.
BAŞKAN Yok efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Meclis Başkanının görevleri
arasında olan bir yetkiyi eğer kullanmışsa, yarın öbür
gün Cumhurbaşkanı başka bir yere gittiğinde sizin yetkinizi
gasbetmek isteyebilir; aynı anlama geliyor.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) Ne alakası
var ya!
BAŞKAN Efendim, Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Dolayısıyla, bunu kesinlikle görüşmememiz gerekiyor.
BAŞKAN Hani kaideyiumum bir tabir var,
suimisal emsal teşkil etmez. Bendenizin kanaati, bu benzetmenizin burayla
ilgisi olmadığı noktasındadır ama siz usul
hakkında, tutumum hakkında söz istiyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Usul
tartışması açacağız o zaman.
BAŞKAN Hayhay, ben de tutumumda, lehinde ve
aleyhinde ikişer kişiye söz vereceğim efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Aleyhte.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Lehte.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Lehte.
LEVENT GÖK (Ankara) Aleyhte.
BAŞKAN Bülent Bey ve Erkan Bey lehte, Levent
Bey ve İdris Bey aleyhte.
Aleyhte olmak üzere Sayın İdris Baluken.
Buyurun Beyefendi. (HDP sıralarından
alkışlar)
VI.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahramanın
118 sıra sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunda
Halkların Demokratik Partisinin muhalefet şerhinin yer
almamasına rağmen görüşmelere başlanması
şeklindeki tutumunun İç Tüzük hükümlerine uygun olup
olmadığı hakkında
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, sürem kaç dakika acaba?
BAŞKAN Üç dakika efendim.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, burada tamamen keyfî bir uygulamayla
karşı karşıyayız. Yani, AKP Hükûmeti, uzun süredir
bütün Türkiyeyi bir tek parti ve tek adam yönetimine doğru götürmek için
çabalıyor, bununla ilgili, şimdi Parlamentodaki komisyon süreçlerini
de tamamen buna hapsetmek istiyor.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) Hiç alakası
yok.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
Yaşadığımız sıkıntının tümünün tek
sebebi budur.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, İç Tüzükün 63üncü maddesine aykırı
yapıyorsunuz, önce lehte olacak.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Biz, eğer
çok partili sisteme geçmişsek, çoğul bir demokrasiyi esas
alıyorsak siyasi partilerin bir yasa tasarısı üzerinde
birbirinden farklı görüşlerine tahammül etmek zorundayız. Siyasi
partilerin İç Tüzüke ve Anayasaya uygun olmak koşuluyla kendi
politikaları, kendi siyasi perspektifleri doğrultusunda
hazırlamış oldukları en ağır siyasi
eleştirileri içselleştirmek zorundayız. Bunu yapmadığımız
zaman, işte, Türkiyeyi tekrar bir tek parti anlayışına
hızla savuracak bir siyasi sürecin önünü açmış oluruz.
Biz çok açık ve net ifade ediyoruz: Muhalefet
şerhine yazmış olduğumuz hususların hiçbirisinde
İç Tüzüke ve Anayasaya aykırılık yok. Komisyon
Başkanının atıf yaptığı 2013 tarihindeki o
resmî yazı Genel Kurulun bir iradesi sonucu ortaya çıktı.
Kürdistan kavramının muhalefet şerhinde yer alıp
almaması burada bir usul tartışması üzerinden
değerlendirildi, ondan sonra Meclis Başkanı Genel Kurulun iradesine
başvurdu, Genel Kurulun iradesine göre de kürdistan ibaresinin
geçtiği o muhalefet şerhiyle ilgili tutumu Komisyona bildirdi.
Şimdi, o yazıyla hiç alakası olmayan hususlar hiç kürdistan
tartışmasına girmeden tekrar HDPnin muhalefet şerhinin ret
gerekçesi yapılıyor. Bunu kabul etmek mümkün değil.
Bakın, savaş konsepti demişiz, ret
gerekçesi yapmışlar; siyasi rüşvet demişiz, ret gerekçesi
yapmışlar; AKP Hükûmetinin katliam politikaları demişiz,
ret gerekçesi yaparlar. E o zaman, biz ne yapacağız, neyi söyleyeceğiz,
neyi yazacağız? Oy aldığımız tabanın, bize
oy vermiş insanların hakkını hukukunu nasıl
koruyacağız? Sizin sunduğunuz öneriye göre bizim HDPyi
kapatıp AKPye katılmamız gerekiyor, sizinle aynı
düşüncede, aynı düşünce kalıbıyla düşünmemiz,
aynı cümlelerle yazı yazmamız gerekiyor. Böyle bir şeyi
kabul etmek mümkün değil.
Sayın Başkan, hiçbir gerekçe bir siyasi
partinin muhalefet şerhini kendi politik görüşleri doğrultusunda
reddetmenin haklı bir dayanağı olamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) - O
nedenle sizin de bu tutumunuzu gözden geçirmeniz gerektiği kanaatindeyim.
BAŞKAN Açayım
mı efendim?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Evet, toparlayabilirim.
BAŞKAN Bir dakika daha ekliyorum.
Buyurun efendim.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Diğer taraftan, yani bahsettiği İç Tüzük 38 ve 42,
Anayasa 3 ve 14le ilgili tartışmalar tamamen ayrı hususlar
olduğu için onlarla ilgili de HDPnin görüşlerini birazdan ifade
edeceğiz.
Yani, Komisyon
Başkanı kendi siyasi saikleriyle partimiz üzerinde âdeta bir linç
zihniyeti işletmeye çalışıyor. Bunu kabul etmemiz mümkün
değil. Sayın Başkanın İç Tüzük 67ye göre
tanımlanmış olan görev, yetki ve sorumluluk alanına giren
birtakım yetkilerini kullanmış olmasını da hiçbir şekilde
kabul edemeyiz. Sayın Başkan gerçi Benzetmeyi kabul etmiyorum. dedi
ama bugün muhalefet şerhinin reddi üzerinden sizin yetkinizi
kullanmışsa yarın Cumhurbaşkanına vekâlet üzerinden de
sizin yetkinizi pek hayli kullanmaya yeltenebilir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) O nedenle bu yanlış uygulamaya mahal verilmemesi,
tasarının geri çekilmesi, HDPnin muhalefet şerhinin raporda yer
almasıyla birlikte Genel Kurula sunulması İç Tüzük ve Anayasa
açısından uygun olur diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Baluken.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sayın
Başkan, siz suimisal derken bizim tutumumuzu suimisal olarak
değerlendirmediniz. Kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum.
BAŞKAN Efendim, o belli,
o belli.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Ben de öyle dedim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Ama öyle
söylemediler.
BAŞKAN Süreyya Bey, o belli. Yok, onun bana
ait olduğunu söylediler.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Ben de öyle dedim, Meclis Başkanına ait
olduğunu söyledim. Öyle bir şartlanmışsınız ki
BAŞKAN Anladım efendim, bir
yanlışlık yok.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Siz
usul tartışmasını 63üncü maddenin ikinci
fıkrasına göre yanlış başlattınız.
BAŞKAN Öyle mi?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Önce lehte, sonra aleyhte. Siz önce aleyhteyi başlattınız, sonra
devam ediyorsunuz. Bu doğru bir şey değil.
BAŞKAN Beyefendi
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Madem siz bir yandan kanunu uygulamaya çalışıyorsunuz, İç Tüzükün hükümleri bu
konuda emredicidir, burada yoruma -açık ve net- bir mahal
bırakılmamıştır. Önce lehte, sonra aleyhte olanın
konuşması lazım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Efendim, o şöyledir: Beyefendinin
konuşmasının insicamının bozulmaması
noktasında takdir hakkımı öyle kullandım.
Teşekkür ediyorum.
Efendim, buyurun Sayın Erkan Akçay Bey.
MAHMUT TANAL (İstanbul) E, o zaman bu kötü
emsaldir. Bırakın kötü emsalden bahsetmeyi, böyle bir takdir
hakkı olmaz. Yasanın olduğu yerde takdir hakkı
kullanılmaz Sayın Başkan.
BAŞKAN Anlaşıldı efendim,
söylediniz, cevabınızı verdim. Lütfen oturunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Öyle şey mi
olur? Takdir hakkımı kullandım. Kanun var burada.
BAŞKAN Buyurun Beyefendi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum ve
usul tartışmasında lehte söz aldım.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi zaman zaman, fakat son aylarda da sıklıkla, millî vicdanlara
sığmayacak, devletin temel ilke ve esaslarına, kuruluş
esaslarına tamamen aykırı teşebbüslere ve bazı
tahriklere sahne olmaktadır. Genel Kurulda yapılan tartışmalarda
parti grupları görüşlerini ve tepkilerini dile getirmektedir. Ancak,
HDP Grubu bilhassa 2013, 2014 ve 2015 merkezi yönetim bütçe
tasarılarında da verdiği muhalefet şerhlerinde bu tutumu
özellikle devam ettirmektedir.
Değerli arkadaşlar, kürsü masuniyeti
vardır, kürsüden görüşler dile getirilmektedir ve karşı görüşler
de serdedilmektedir. Ancak, bir muhalefet şerhi, bütçe kanun
tasarısının bir resmî dokümanıdır;
dolayısıyla, bu, resmî kayıtlara girmektedir. 2014 Merkezi
Yönetim Bütçe Tasarısında bugün tartışılanlara benzer
ifadeler yer almıştı. Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna
ilişkin tutumlarımızı da
hatırlayacağınız üzere dile getirmiş ve gerekli tutumu
göstermiştik. HDPnin 2016 bütçe muhalefet şerhinde yer alan hususlar
da bize göre Anayasanın başlangıç ve değiştirilemez
hükümlerine, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne aykırı ifadelerdir. Sayın Komisyon
Başkanı Türkiyenin birliğini ve bütünlüğünü bozan
ifadelerin yer aldığı bir muhalefet şerhini İç
Tüzükten kaynaklanan yetkileri kullanarak iade etmiştir. Türkiye
Cumhuriyetinde olmayan ve kabul edilemez birtakım ifadelerin ve
kelimelerin Türkiye Büyük Millet Meclisi resmî dokümanlarına girmemesi
gerektiğini düşünüyoruz. Tabii, süremiz de yeterli
olmadığı için
Bu tutanakla ilgili sayfalar dolusu var. Bu
Komisyonun tespit ettiği bir kısım ifadelere katılmamakla
birlikte görüşümüz aynı şekildedir. Yani, yine, Kürt
kentlerinden bahseden, Türkiye Cumhuriyetini toplu katliamla suçlayan, ondan
sonra, PKK saldırılarını ve kalkışmasını
Kürt direnişi şeklinde ifade eden bazı görüşler de
vardır. PKKnın saldırılarından doğan
birtakım sıkıntılar da Türkiye Cumhuriyetinin üzerine
yıkılmak istenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Anayasanın 3üncü
maddesi, 14üncü maddesi, 26ncı maddesini dikkate almamız gerekir ve
68inci madde de Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri,
Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk
ilkelerine aykırı olamaz. şeklindedir. Bu muhalefet
şerhinde yer alan bu isimlendirmelerin, tanımlamaların milletin
varlığına ve birliğine, üzerinde yaşadığı
vatan topraklarına, sahip olduğu tüm tarihî, hukuki ve kültürel
varlık haklarına aykırı olduğunu düşünüyoruz.
Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Efendim, teşekkür ediyorum.
Sayın Levent Gök
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Affedersiniz Levent Bey, biraz müsaade
edin.
Buyurun İdris Bey.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşan sayın hatip HDPnin
hazırladığı muhalefet şerhinin ülkenin birliği ve
bütünlüğüne açık saldırılarla dolu olduğunu söylemek
suretiyle grubumuza açık sataşmada bulunmuştur. 69a göre söz
talep ediyoruz.
BAŞKAN Bir inceleyim efendim, inceleyim,
kararımı veririm.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Başkanım, bu çok açık bir sataşma.
BAŞKAN Anladım efendim,
bakacağım, olabilir ama benim takdir
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani
birlik ve bütünlüğe saldırı demişse bunun nesi incelenir?
BAŞKAN Olur efendim. Bu oturum içerisindeki
-biliyorsunuz- bu husustaki itirazlar aynı oturum içinde
cevaplandırılır. Ne olacağı hakkında beyanda
bulunacağım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bundan
sonraki uygulamanızda da herhâlde böyle, tutanaklara bakarak devam
edeceksiniz.
BAŞKAN Beyefendi, bu tip sataşma
iddialarında, malumualiniz, Tüzük açık, diyor ki: Bu hususta
Başkan gereken incelemeyi yapar ve o oturum içinde kararını
verir ve konuşma hakkı tanır. Ben de inceleyeceğim
diyorum.
Buyurun, devam edelim konuşmamıza da
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkanım, bu konuda İç Tüzük açık olabilir ama
oraya oturan Meclis Başkanı ve başkan vekillerinin
uygulamaları tamamen farklı olduğu için doğal olarak grup
başkan vekilleri de kendi partilerinin hakkını, hukukunu savunma
noktasında söz talebinde bulunurlar.
BAŞKAN Çok hassasiyetle takip edeceğim
İdris Bey.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ben de
onu soruyorum size.
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Bundan
sonraki uygulamanızda da eğer tutanaklara bakarak sataşmaya
karar verecekseniz oturayım.
BAŞKAN Bakınız, iki yol var. Bir:
Açık sataşma vardır, hemen anında verilir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bu
açık bir sataşma.
BAŞKAN Efendim, size göre öyle. Ben takdir
hakkımı bu oturum içinde kullanıp zatıalinize neticeyi
vereceğim, bir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bugün
bayağı işimiz var.
BAŞKAN İki: Her başkan vekili ya da
Başkan bu Tüzüke uymak zorundadır. Ben bu Tüzüke göre söylüyorum.
Teşekkür ediyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Başkandan
ziyade kral gibisin.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) O
Tüzüke göre hareket etmenizi öneriyoruz.
BAŞKAN Ama olmadı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Keyfinize göre değil, o Tüzüke göre hareket etmenizi öneriyoruz.
BAŞKAN Sayın Levent Gök, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; açılan usul tartışması
üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu tarafından Meclis Başkanlığına gönderilen pek
çok yazılı soru önergesi ve kanun teklifleri zatıaliniz
tarafından grubumuza iade edilmiştir. Özellikle, 17-25 Aralık
yolsuzluğuna ilişkin olarak vermiş olduğumuz pek çok soru
önergesi Sayın Başkanlığınızca her ne kadar kaba
ve incitici söz olarak değerlendirilmişse, yolsuzluğun ve
rüşvetin araştırılmasına ilişkin verilmiş
kanun tekliflerindeki ve araştırma önergelerindeki yolsuzluk ve
rüşvetin hangi açıdan kaba ve incitici bir söz olduğunun
zatıaliniz tarafından bizlere ve kamuoyuna
açıklanmasını beklemekteyiz. Bu nedenle, Meclis
Başkanı olarak yürürlüğe koymuş olduğunuz bu uygulama
nedeniyle bu bütçe döneminde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından pek
çok konunun araştırılmasına, soruşturulmasına
ilişkin olarak yazılı soru önergelerimizin iadesi neticesinde,
biz, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimize, maalesef, kimi arzu ettiğimiz
bilgileri sizin geri göndermeniz nedeniyle veremedik. Bunun sorumlusu sizsiniz.
Siz, Meclisin bir denetim organı olarak işleyişini
aksatıyorsunuz, sorumluluğunuzu yerine getirmiyorsunuz. Bizim,
muhalefet partisi milletvekilleri olarak soru önergesi vermek
hakkımızdır, kanun teklifi vermek hakkımızdır.
Bunların da yerine getirilip getirilmeyeceğine ancak Meclis karar
verebilir. Bu uygulamanızdan derhâl vazgeçmenizi size
hatırlatıyorum Sayın Başkan.
Örneğin, geçtiğimiz günlerde Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanı bir proje açıkladı,
Sayıştay Başkanı, Danıştay Başkanı,
Yargıtay Başkanı bu toplantılara katıldı. Ankara
Büyükşehir Belediyesinin Sayıştay konusunda denetimi ortada,
Danıştayda pek çok davası var, Sayıştayda pek çok konu
irdeleniyor, Yargıtayda pek çok davası var. Sayıştay
Başkanının burada ne işi var? diye sorduğumuzda, siz
bizim soru önergemizi iade ettiğinizde, Bu yargısal bir konudur,
yargısal konuya girmeyelim. diye iade ettiğiniz soru önergemize
verdiğiniz cevabın aksine, o Sayıştay, Danıştay
ve Yargıtay Başkanlarının o toplantıya
katılmasını açıklayamadınız ve soru önergemizi
iade ettiniz. Böyle bir tarafsızlık ilkesini çiğneyen
anlayışla Meclis Başkanlığının sürdürülme
olanağı yoktur.
Sayın Başkan, bildiğiniz gibi, bütçe
yapma hakkı Anayasanın Türkiye Büyük Millet Meclisine verdiği
bir haktır. Bütçeler Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilir ve
uygulanır ve hesabı yine Türkiye Büyük Millet Meclisine verilir.
Biz, eğer Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda
olsaydı bu bütçe buraya gelmeden kesin hesap komisyonu kuracaktık ve
onun başkanını da ana muhalefet partisinin bir milletvekiline
bırakacaktık. (CHP sıralarından alkışlar)
Böylesine şeffaf bir uygulamayla kendisinden korkmayan bir yönetim
anlayışını bekliyoruz. Biz, eğer Cumhuriyet Halk
Partisi olarak iktidarda olsaydık ana muhalefet partisi milletvekilinin
başkan olduğu ve onun yürüttüğü komisyonun raporu önce Plan ve
Bütçe Komisyonuna gelecekti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LEVENT GÖK (Devamla) - O raporla birlikte o bütçe
bugün Mecliste tartışılıyor olacaktı.
Bakın, geçtiğimiz bütçe döneminde, geçen
yılki bütçede sizler Meclisteki bir hakkı direkt Maliye Bakanına
devrettiniz. Geçici 6ncı maddeyle Anayasa'nın Bakanlar Kuruluna
vermediği yetkiler -yıllık bütçe kanunlarıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kabul ettiği bütçeyi sıfırdan- yeniden
düzenleme yetkisi Maliye Bakanına devredildi geçtiğimiz yılki
bütçede. Biz bu konuyu Anayasa Mahkemesine götürdük, Anayasa Mahkemesinden hâlâ
bu konuda bir karar çıkmadı.
Değerli arkadaşlarım, şimdi,
yine aynı usullerle getirilen bu bütçede Anayasa Mahkemesi karar
vermediği için -geriye doğru yürümezlik ilkesi elbette ortada ama
ortada bir içtihat oluşacaktı- yine Anayasa Mahkemesine gidilecek bir
bütçeyi yapmaya çalışıyoruz. Bu yanlıştan
kurtulmamız lazım. Hepimizin kullandığı dile,
sözcüklere dikkat etmesi gerekiyor. En başta Sayın Meclis Başkanı,
lütfen Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu soru önergeleri
ve kanun tekliflerini uygulamaya koyun. Ayrıca zaten bugünlerde sizlerle
bu konuyu görüşeceğiz ve kamuoyuyla da paylaşacağız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
Sayın Naci Bostancı, buyursunlar efendim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bülent Bey
gelecek efendim.
BAŞKAN Öyle mi?
Bülent Bey, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün biliyorsunuz bütçe görüşmeleri için bir
aradayız. Öncelikle, AK PARTİ iktidarlarına 14 kez bütçe
hazırlama imkânı veren milletimize müteşekkir olduğumuzu
ifade etmek istiyorum, tekrar teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bütçe görüşmeleri
özel görüşmelerdir, milletimizin merakla beklediği
görüşmelerdir, devletin kendi işleyişi içerisinde Bir an önce
kanunlaşsın da işlerimize devam edelim. diye beklediği
görüşmelerdir. Usul tartışması olsun istemezdim. O yüzden,
sadece hukuki platformda kalarak, hiçbir siyasi tartışmaya girmeyerek
konuya cevap vermeye çalışacağım. Çünkü herkes kendi
komisyonlarını takip ediyor, diğer komisyonların
çalışmalarını inceleyememiş olabilirler diye
düşünüyorum.
Bakınız, değerli arkadaşlar,
öncelikle, Anayasa'mızın 95inci maddesi bize Meclisin kendi
işleyişini İç Tüzük'e göre yaptığını ifade
eder, bunda şüphe yok. Onun dışında, İç Tüzük'e
baktığımızda, söz konusu usul tartışmasına
konu olan meseleye baktığımızda, İç Tüzük 38i
incelediğimizde çok net şu ifade var, der ki İç Tüzük 38:
Komisyonlar, kendilerine havale edilen tasarı veya tekliflerin ilk önce
Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup
olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Burada hiç
tartışacak konu yok arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, bütçe
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Tasarı ne, teklif ne? Muhalefet şerhi mi diyor?
GARO PAYLAN (İstanbul) Muhalefet şerhi
değil.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Tasarı ve teklif diyor bakın.
BÜLENT TURAN (Devamla) Tartışacaksak
tartışırız
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Onu da
tartışmaya açacağız, merak etmeyin.
BAŞKAN Bülent Bey, Genel Kurula hitap edin
efendim.
Müdahale etmeyiniz.
BÜLENT TURAN (Devamla)
ama bu hukuki mesele.
Yetki kimde? diye sordunuz, yetkinin kimde olduğunu ben bir hukukçu olarak
Tüzükte arayacağım. Tüzükü açtığımda bu yetkinin
konulduğunu görüyorum. Peki, sadece Tüzük mü bize bu yetkiyi vermiş?
Bakıyoruz daha önce böyle tartışma olmuş mu
olmamış mı diye; bundan çok değil, iki sene önce yine bütçe
görüşmelerinde -2014 yılı bütçesi- yine aynı grup aynı
tartışmayı dile getirmiş. O zamanki çalışmalar
değerlendirilmiş, elimde belgesi var, son cümlesinde Komisyon
raporları ve muhalefet şerhlerinin Anayasaya uygunluk açısından
gerekli işlemler yapıldıktan sonra Başkanlığa
gönderilmesi
demiş Meclis Başkanı. Yani Bu yetkinin sahibi
Komisyon Başkanı. demiş. Ama daha öte bir şey
söyleyeceğim size değerli arkadaşlar: Bakınız, çok
değil, bundan tam bir ay önce, 29 Ocak, o zamanki, bir ay önceki
görüşmelerde Sanayi, Ticaret ve Enerji Komisyonumuz AR-GE yasası
diye bilinen tasarıyı görüşmüş; yine aynı partimizin
muhalefet şerhi aynı gerekçelerle basılmamış
Komisyonumuzun raporuna. Anlamadığım şu: Bir ay önce Sanayi
Komisyonunun raporuna basılmadığı zaman bir tek itiraz
yapmayan siz, o Komisyon raporuna basılmadığı zaman usul
tartışması açmayan siz bugün ne oldu da bu yetkinin bir anda
Komisyondan alınıp Başkana devrini düşündünüz?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Çünkü
aynı gerekçeyle reddedilmemiş, işte onu söylüyoruz. Bizi
dinlesen anlarsın.
BÜLENT TURAN (Devamla) Ben burada
şüpheleniyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Çok
şüphecisiniz.
BÜLENT TURAN (Devamla) Talimat diyeceğim,
kızacaksınız. Bir ay önce aynı gerekçeyle BDPnin Komisyon
şerhi basılmamış, ses yok, tartışma yok,
konuşma yok, hiçbir şey yok.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) HDP başka
bir parti, biliyor musunuz?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Daha
BDPde kalmış.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bugün burada bir mesele var
değerli arkadaşlar. Mesele eğer üzüm yemekse, iyi niyetse,
samimiyetse, hepsi aşılır bunların ama mesele
bağcıyla uğraşmaksa -her gün şahidiz- birçok gerekçe
bulunur, hukuka da uydurulur, başka şeye de uydurulur ama bu
gerekçenin hukuka, İç Tüzüke uygun bir tarafı yok.
İçerikle ilgili girmeyeceğim, yüzümüzü
kızartan çok farklı ifadeler var, o Başkanın takdiri,
sadece yasal çerçevede kimin takdiri olduğunun cevabını vermeye
çalıştım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
GARO PAYLAN (İstanbul) Başkanın
takdiri.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken, buyurun efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yine
sataşma
BAŞKAN Hayır, deminki sataşma
mevzusu için buyurursunuz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın AKP Grup Başkan Vekili de konuşması
sırasında sataştı, ona da cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun efendim.
Kaideyi bozmayalım, üç dakika vereyim, olur mu
efendim? Yetişmezse ekleriz.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Manisa Milletvekili Erkan
Akçay ile Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın usul görüşmesiyle
ilgili yaptıkları konuşmaları sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşmaları nedeniyle
konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Peki,
teşekkür ediyorum.
Evet, değerli milletvekilleri, yani
doğrusu hayretle burada bu tartışmaları takip ediyoruz.
Şimdi, kürdistan ibaresini kullanmak bir kere Türkiye'nin birliğine
ve bütünlüğüne bir saldırı değil, bu birincisi.
İkincisi, kürdistan ibaresini bu muhalefet
şerhinde kullandık diye bir reddetme durumu yok. Ya ben Türkçe
anlatamıyorum ya da siz anlayamıyorsunuz. Hani bazen kendimden
şüpheleniyorum
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
acaba
ana dilde eğitim görmediğim için bende mi problem var diye ama
bakın, altını çizerek söylüyorum
BÜLENT Turan (Çanakkale) Samimiyet, samimiyet!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bu muhalefet
şerhi kürdistan ibaresi nedeniyle iptal edilmemiştir,
reddedilmemiştir, çünkü bu muhalefet şerhinde geçen kürdistan
kelimesi bu Meclisin ilk tutanaklarından alınarak o şerhe
yazılmıştır. Yine, Mustafa Kemalin yapmış
olduğu konuşmalar üzerinden muhalefet şerhi içerisine
yazılmıştır.
Yani burada şöyle bir çelişki ortaya
çıkıyor: Meclis tutanaklarından alıp yazınca
kürdistan sorun olmuyor, Mustafa Kemal Atatürkün konuşmalarından
alınca sorun olmuyor, işte, Recep Tayyip Erdoğanın grup
konuşmasından alıp yazınca sorun olmuyor, ama HDP bir yere
kürdistan yazınca bu ülkenin birliğine ve bütünlüğüne bir
saldırı olarak değerlendiriliyor. Burada çelişkili durum da
ikircikli yaklaşım da açıkça ortada. Diğer taraftan, Bülent
Beyin bahsettiği, Sanayi Komisyonunun reddettiği rapor da yine
kürdistan nedeniyle reddedilmişti. Onunla ilgili burada da yine
tartışmalar açıldı.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yetki kimdeydi o zaman?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Şu anda,
Bülent Bey, altını çizerek söylüyorum Muhalefet şerhinde kürdistan
kelimesi geçtiği için reddediyoruz. diye bir şey yok. Burada birçok
şey sıralanmış, şimdi hepsini okumaya zamanım
yok; Savaş konsepti demişiz, AKPnin politikaları katliam
getirdi. demişiz, Yaptığı yasal düzenlemeler siyasi
rüşvet olarak değerlendirildi. demişiz, devletin
yurttaşı katletmesiyle ilgili süreçlerden bahsetmişiz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Olmaz!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bütün
bunları getirip burada bir ret gerekçesi yapmışlar. Biz HDP
olarak zaten bunları hep ifade ediyoruz. Cizrede vahşet
bodrumlarında yaşanan, cehennem binalarında yaşanan
katliamların tamamının AKP politikaları sonucu yaşanan
katliamlar olduğunu söylüyoruz zaten.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Katleden biri varsa o da
PKKdır!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Yani burada öne
sürülen gerekçelerle, 2013te ve sizin bahsettiğiniz komisyon raporunda
öne sürülen gerekçe arasında uzaktan yakından hiçbir ilgi, alaka
yoktur. HDPnin görüşleri tırpanlanmak isteniyor, HDPnin AKP
doğrultusunda siyasi bir hatta konuşması isteniyor. Bunu da
bizim kabul etmemiz mümkün değil.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın,
Başkanlığın havale ya da iade ettiği önerge ve
tekliflerle ilgili Meclis bütçesinin görüşmeleri sırasında bilgi
verileceğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Efendim, birkaç hususu ifade etmek
istiyorum.
Sayın Gökün beyanı var.
Başkanlığın soru önergelerine, genel görüşme
taleplerine karşı tutumuna
Yarın inşallah Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı bütçesi de görüşülecek ve
gereken dokümanlar, kaç müracaat olduğu, kaçı havale edildiği
yazılacak. Ama öncelikle, zabıtlara geçmesi bakımından
96ncı maddeyi okumak istiyorum:
Soru
MADDE 96- Soru; kısa, gerekçesiz ve
kişisel görüş ileri sürülmeksizin; kişilik ve özel yaşama
ilişkin konuları içermeyen bir önerge ile Hükümet adına sözlü
veya yazılı olarak cevaplandırılmak üzere, Başbakan
veya bir bakandan açık ve belli konular hakkında bilgi istemekten
ibarettir. Sözlü soru önergeleri yüz kelimeyi geçemez. Soru önergelerine belge
eklenemez.
Soru önergesi, sadece bir milletvekili
tarafından imzalanır ve Başkanlığa verilir.
Başkan, İçtüzük şartlarına uygun
gördüğü önergeleri gelen kâğıtlar listesinde yayımlar ve
Başbakanlığa veya ait olduğu bakanlığa gönderir.
Bunlar nizamlanmış. Şimdi, gelen
kâğıtlarda, gelen sorularda, görüşme isteklerinde, evvela bir
izah, esbabımucibe ve hakikaten bazı kaba ve yaralayıcı
ifadeler var. E, onların olmaması, bütün milletvekillerimizin kabul
etmesi gereken husustur. Dediğim gibi, yarın buna ait emsaller, buna
ait rakamlar verilecektir.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Levent Bey, buyurun efendim.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
7.-
Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Başkanlıkça iade edilen
önergelerindeki kaba ve yaralayıcı ifadelerin neler olduğunu
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
ben bütçe başlarken -yarın elbette Meclis
Başkanlığı bütçesi görüşülecek- bir
tartışmayı sürdürme niyetinde de değilim yani
işleyişin sürmesini de arzu ediyoruz. Ancak, örneğin, benim
konuşmamda örnek verdiğim soruda eğer siz de lütfen bu konuda
hangi sözümün yani bana iade ettiğiniz soru önergemdeki sözümün kaba ve
incitici olduğunu ifade ederseniz benim de en azından sizin
bakış açınızı görme fırsatım olur ama ben de
yazdıklarımı ve okuduklarımı biliyorum.
Örneğin, hakkında Yargıtayda ve
Danıştayda pek çok davanın olduğu bilinen Melih Gökçekin
projelerini anlattığı bir toplantıya Başbakanla
beraber Sayıştay Başkanının, Yargıtay
Başkanının, Danıştay Başkanının
katılmasıyla ilgili şu soruyu sormuşum: Yüksek yargı
organları başkanlarının bu türden siyasi toplantılara
katılmasının yargının
tarafsızlığına ve
bağımsızlığına gölge düşürdüğünü düşünüyor
musunuz? Bu konuda incitici ve yaralayıcı sözümün ne olduğunu
ben de gerçekten öğrenmek istiyorum.
Bu ve benzeri konuları biz de sizlerin önüne
elbette örnek olarak koyacağız.
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) Takdir
hakkını kullanmış!
LEVENT GÖK (Ankara) Belli bir bakış
açısıyla bakmadan, son derece önemli gördüğüm bir konuyu dile
getirmişim, bundan da fevkalade üzüldüm. Bu tartışma
vesilesiyle, en azından bundan sonra bu tür tartışmaları
yaşamayacağımızı düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Takdir, takdir!
BAŞKAN - Sayın Gök, ben de şunu ifade
edeyim: Konuşmanızın başlangıcında Sayın
Melih Gökçeki bir karar olmaksızın suçladınız,
Şunları şunları yapan Melih Gökçek. dediniz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hayır,
dosya vardı Sayın Başkan, rica ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Başbakan Yardımcısı söyledi.
BAŞKAN - Biliyorsunuz ki suçluluğu sabit
olana kadar hiç kimseye Suçlu. denemez. Bir kere, ayrıca da mütalaada
bulunuyorsunuz. Girizgâhınıza dikkat ediniz, bir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Başbakan Yardımcısı söylemiş Parsel parsel
sattı. diye.
BAŞKAN - İkincisini arz ediyorum: Sizlere
sualiniz ya da önerge talebiniz geri verildiğinde tek tek
yazılıyor Şu satır, şu cümle, şu madde. diye.
Bu var, yani, ezbere, layüsel değil.
LEVENT GÖK (Ankara) - Bende bir şey yok.
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) - Öyle bir şey
yok, yok. Sayın Başkan, yok öyle bir şey.
BAŞKAN - Hayır, Şunlarda
yanlışlık var. diye biz cevabımıza yazıyoruz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır,
yazmıyorsunuz.
LEVENT GÖK (Ankara) - Bana sadece kişisel, kaba
ve incitici olduğunu söylediler.
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) - Yazmıyor, her
şeyi geri çeviriyorlar.
BAŞKAN - Bakarız, bakarız, yarın
size gereken bilgiyi veririz.
LEVENT GÖK (Ankara) - Lütfen, rica ediyorum.
BAŞKAN - Bir diğerini de, şunu
söyleyeyim, gene zabıtlara geçmesi bakımından söylüyorum:
İkişer kişiye lehte, aleyhte söz verilir. derken Önce lehte,
sonra aleyhte. diye bir kelime İç Tüzükte yok, yani Önce lehte, sonra
aleyhte. Lehte, aleyhte söz verilir. diyor. Ve ben de demin Sayın
Balukene, insicamı bozulmaması bakımından, önce söz
verdim. Dolayısıyla, İç Tüzüke tamamen uyuyoruz,
uyacağız, uymaya da devam edeceğiz.
Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Biraz önce
Takdirimdedir. dediniz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir diğer hususu eklemek
istiyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Biraz önce Takdirimdedir.
dediniz, şimdi dönüştürdünüz, İç Tüzük böyle söylüyor.
dediniz. Yani, ne söylediğiniz belli olmadı.
BAŞKAN - Beyefendi, öyle söylüyor, evet. O
takdiri bana tanıyor.
Teşekkür ediyorum.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yok, o takdiri
tanımıyor, o takdiri size tanımıyor, keyfî
yapıyorsunuz.
BAŞKAN - Oturun lütfen.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - O takdiri
tanımıyor.
VI.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahramanın
118 sıra sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunda
Halkların Demokratik Partisinin muhalefet şerhinin yer
almamasına rağmen görüşmelere başlanması
şeklindeki tutumunun İç Tüzük hükümlerine uygun olup
olmadığı hakkında (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir hususu
da, yine, zabıtlara geçmesi bakımından açıklama
noktasında ıttılanıza sunmak istiyorum.
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı 20 Ocak-17 Şubat 2016 tarihleri arasında Plan ve
Bütçe Komisyonunda görüşülerek karara bağlanmıştır,
malumatınız dâhilinde. 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısına ilişkin olarak Komisyon üyelerinden
Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve Nimetullah
Erdoğmuş, İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın imzalarının
bulunduğu muhalefet şerhi rapora eklenmek üzere Komisyon
Başkanlığına sunulmuştur. Komisyon
Başkanlığınca İç Tüzükün 38inci maddesine göre
yapılan incelemede muhalefet şerhinde Anayasa ve İç Tüzüke
aykırı çok sayıda ifadeye yer verildiği
anlaşıldığından Komisyon Raporu, bahse konu muhalefet
şerhi olmaksızın, 23 Şubat 2016 tarihinde
Başkanlığımıza sunulmuş ve bastırılarak
24 Şubat 2016 tarihinde milletvekillerimize
dağıtılmıştır.
Değerli üyeler, bilindiği gibi,
komisyonlar İç Tüzükün 38inci maddesine göre, kendilerine havale edilen
tasarı veya tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna
aykırı olup olmadığını tetkik etmekle
yükümlüdürler. Aynı şekilde, komisyon raporlarına eklenecek
muhalefet şerhlerindeki Anayasa ve İç Tüzüke aykırılıkları
değerlendirmek de öncelikle komisyonların yetki ve görevleri
arasındadır. Nitekim, 24üncü Yasama Döneminde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tarafından komisyonlara gönderilen
31 Aralık 2013 tarihli ve 157470 sayılı yazıyla komisyon
raporları ve muhalefet şerhlerinin Anayasaya uygunluk
açısından gerekli incelemeler yapıldıktan sonra Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderilmesi
gerektiği ifade edilmiştir. Konuyla ilgili olarak bu yasama döneminde
konuyla birebir örtüşen Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısına ilişkin esas komisyon olan Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporuna eklenmek istenen
muhalefet şerhi Anayasaya aykırı ifadeler içerdiği
gerekçesiyle Komisyon Başkanlığı tarafından
işleme konulmamış ve komisyon raporu bahse konu muhalefet
şerhi olmaksızın Başkanlığımıza
sunulmuş ve bastırılarak milletvekillerine
dağıtılmıştır. Bahsi geçen tasarının
görüşmeleri Genel Kurulun 9 ila 16 Şubat 2016 tarihli 36, 37, 38 ve
39uncu birleşimlerinde yapılmış ve tasarı
kanunlaştırılmıştır.
24üncü Yasama Döneminde 2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısına ilişkin Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporuna bazı milletvekilleri tarafından eklenen muhalefet
şerhinin işleme alınıp alınmaması hakkında
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 9 Aralık 2013 tarihli
26ncı Birleşiminde İç Tüzükün 63üncü maddesi uyarınca
açılan usul tartışmasının ardından şerhte
yer alan bazı ifadelerin Anayasanın 3üncü ve 14üncü maddelerine
aykırı olduğu tespitlerine dayanılarak şerhin ilgili
sıra sayısından çıkartılması, ilgili cildin
tekrar basılıp dağıtılması ve Anayasa ve İç
Tüzük hükümlerine göre düzeltilerek bütçe görüşmelerinin sonuna kadar
tekrar sunulması hâlinde ek sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmasına karar
verilmiştir.
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısına ilişkin Komisyon raporuna 4 milletvekili
tarafından eklenmesi öngörülen muhalefet şerhinin işleme
alınıp alınmaması Komisyon Başkanlığı
ve Komisyon üyeleri arasında yazışmalara konu olmuş ve
mezkûr tasarıya ilişkin Komisyon raporu adı geçen
milletvekillerinin muhalefet şerhleri olmaksızın Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş ve bu hâliyle
bastırılarak 118 sıra sayısıyla milletvekillerine
dağıtılmıştır.
Sonuç olarak, yerleşik uygulamalar da dikkate
alındığında Anayasa ve İç Tüzüke aykırı
ifadeler içerdiği gerekçesiyle Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı tarafından işleme konulmayan muhalefet
şerhleri hakkında Başkanlığımızca
yapılacak bir işlem bulunmamaktadır.
Ayrıca, bütçe ve kesin hesap kanun
tasarılarının görüşmelerinin Genel Kurulun 18 Şubat
2016 tarihli 41inci Birleşiminde kabul edilen Danışma Kurulu
önerisindeki programa göre yürütülmesi kararlaştırılmış
ve Genel Kurul görüşme programı 24 Şubat 2016 tarihinde
bastırılarak dağıtılmıştır.
Tutumumda herhangi bir değişiklik yoktur.
Bütçe görüşmelerine devam edilmesi usule uygundur.
Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Beyefendi.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan,
son okuduğunuz yazıdan anlaşılmaktadır ki Plan ve
Bütçe Komisyonu Başkanı sizi alenen yanıltmış.
Şöyle ki Sayın Başkan: Bakın, bize, grubumuza, ben
Komisyonun partim adına grup sözcüsü olarak söylüyorum
BAŞKAN - Acaba bir dakika, zapta geçmesi
bakımından mikrofonunuzu açsak...
Evet, Ahmet Yıldırım Bey, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
8.-
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım'ın, Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanlığının Anayasa ve İç Tüzük
hükümlerini çiğneyerek kendilerine düzeltme yapma hakkı
tanımadığına ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bakın, Sayın Başkan, siz son
okuduğunuz metinde -ki Komisyon Başkanına dayanarak, haklı
olarak böyle okudunuz- 24 Şubat 2016 tarihinde bize gönderilmiş bir
yazıdan söz ettiniz, durum bu değil. Bakın, öncelikle ayın
23ünde, hangi cümlelerimizin muhalefet şerhinin Komisyon Raporuna
dercedilmesine engel olduğunun belirtilmediği, alabildiğine
afaki bir yazı gönderildi. Bakın, 23ünde; bu bilgiye sahip
değilsiniz Sayın Başkan. O gün burada -kendisi burada-
Sayın Kubata ilettim. Evet, biz bunu düzeltelim de hangi cümlelerimiz
engel teşkil ediyor? Yazılmamış. Hangi cümlelerimiz
muhalefet şerhimizin Komisyon Raporuna dercedilmesine engeldir?
Yazılmamış. O gün geçti, 24ünde
Bütün Genel Kuruldaki
değerli milletvekilleri bilir ki, bütün milletvekilleri bilir ki 24ünde
herkese Komisyon Raporu -kitapçıklar- dağıtıldı
Sayın Başkan. 24ünde, akşamüstü, hangi cümlelerimizin İç
Tüzüke, yasalara, Anayasaya engel teşkil ettiğine dair yazı,
kitapçıklar bütün milletvekillerine ulaştıktan sonra bize
ulaştı. Bakın, bu bilgiyi ne kadar biliyorsunuz, bilmiyorum.
Bir de Genel Kuruldaki bütün değerli
milletvekilleri bilir ki biz önce aralığın sonunda bir üç
aylık geçici bütçe hazırladık. O bütçede de Sayın Komisyon
Başkanı muhalefet şerhimizi iade etmişti ama
kitapçıklar basılmadan önce. Biz bazı yerlerde düzeltmeler
yaparak Komisyon Başkanına ilettik ve geçici bütçeyle ilgili Komisyon
Raporuna eklendi muhalefet şerhimiz. Bu defa böyle bir şans
tanınmadı. Yani bizim hangi cümlelerimizin İç Tüzüke,
Anayasaya aykırı olduğu bize iletilmeden zaten baskıdan
çıkmıştı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Kararı vermiş yani talimatı almış.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Bunu bütün Genel Kurulun
bilmesi gerekiyordu.
Demem o ki Komisyon Başkanı önce muhalefet
şerhimizin reddine karar vermiş, gerekçelerini daha sonra Sayın
Kubattan bilgi aldıktan sonra yazmıştır. Böyle bir durumla
karşı karşıyayız Sayın Başkan. Bundan ötürü,
bakın, Komisyon Başkanı, grup başkan vekilimizin İç
Tüzük 67ye göre itirazına 42den cevap verdi. O zaman 42den ben
söyleyeyim: 42, muhalefet şerhlerinin incelenmesini, sizin sözünü
ettiğiniz aykırılıkların bulunması durumunda
ilgili gruba iadesini, varsa düzeltmelerin yapılmasını,
tekrardan Komisyona bunun teslim edilmesini öngörür. Bu hak bize
tanınmadı Sayın Başkan. Biz hangi cümlelerimizin,
kaldı ki şuraya onlarca cümle
Neredeyse bizim Komisyon raporumuzun
yarısı eklenmiş buraya. Biz güçlendirmek istedik; muhalefet
şerhimizle, eleştirilerimizle güçlendirmek istedik. Bu
hakkımız elimizden alındı. Komisyon Başkanı
mevzuat bilgisinden kaynaklı eksiklikle İç Tüzükü çiğnedi,
Anayasayı çiğnedi, bizim varsa gerekli düzeltmeleri yapma hakkımızı
çiğnedi Komisyon Başkanı ve size de az önce okuduğunuz
bilgiden kaynaklı olarak eksik ve yanıltıcı bilgi vererek
bütün Genel Kurulu yanıltmaya çalışıyor.
Bakın,
tek rapordan söz ettiniz, 2 rapor var; birincisi, hiçbir cümlemizin ifadesini
bulmadığı cümlemiz
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Hangi cümle var burada? Hiçbir cümle yok.
AHMET
YILDIRIM (Muş) - O gün Sayın Doğan Kubata Bizim hiçbir
cümlemiz yok. dedik -23 burada- Sayın Kubat kendisine ulaştı,
mevzuat bilgisi eksikliğini düzelttik Komisyon Başkanının
ama bize hangi cümlelerimizin problem teşkil ettiği
ulaştığında bütün milletvekillerine kitapçık
dağıtılmıştı. Böyle bir durumla karşı
karşıyayız. Bu nedenle, biz bütçe görüşmelerine geçilmeden
önce, hani grup başkan vekili diyor ya: Özel gündemle toplanır. Tam
da bu özel gündeme konu olan bir husustan söz ediyoruz, o özel gündemin
sağlıklı işletilmesiyle alakalı bir durumdan söz
ediyoruz Sayın Başkan, ya değilse başka bir durum söz
konusu değil.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Sayın Başkan, değerlendirme yapmak istiyorum.
BAŞKAN
- Efendim, Bütçe Komisyonu Başkanımız Süreyya Bilgiç Bey,
buyurun.
9.-
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Süreyya Sadi Bilgiç'in, Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Sayın Başkan, müsaade ederseniz, bir küçük açıklama yapmak
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, kıymetli milletvekilleri; Komisyon üyemiz olan
HDPli arkadaşlarımız, milletvekillerimiz muhalefet
şerhlerini gönderdikleri gece, pazartesi günü ben öncelikle Sayın
Ahmet Yıldırımı aradım telefonla ve Sayın
Yıldırıma muhalefet şerhi içerisine koymuş
oldukları ifadelerin Anayasa ve İç Tüzük açısından kabul
edilebilir olmadığını, pek çok yaralayıcı sözü de
içerdiğini ifade ettim. Kendileri, içerik konusunda ısrarcı
olduklarını, hatta beş bin yıl kadar geriye giderek bir
anlatıma girdiklerinde bu konuda herhangi bir değişikliğe
gitmeyeceklerini ifade ettiler ve Sayın Balukenle görüşmemi
söylediler. Ben, onun üzerine Sayın Balukeni telefonla aradım.
Kendisine de durumu anlattığımda kendisi de Anayasaya ve
İç Tüzüke...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Kitapçık basıldıktan sonra aradınız. Olur mu öyle
şey!
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Daha basılma yok, basılma yok.
Müsaade ederseniz...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Benle
kitapçık basıldıktan sonra görüştünüz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Değil, değil efendim,
pazartesi gece görüştük sizinle.
Kendisi de bunların siyasi mülahazaları
olduğunu ifade etti. Ben de bunların Anayasa ve İç Tüzüke
aykırı olduğunu ve bu şekilde
basılamayacağını öngördüğümü kendilerine ifade ettim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bize
resmî yazı yazmak zorundasınız.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Daha sonra bu yazıyı
gönderdim. Doğrudur, 23ünde göndermiş olduğum yazıda genel
bir değerlendirmede bulunarak muhalefet şerhlerinin genel olarak
İç Tüzük ve Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduğunu
belirttim. Burada 130 sayfalık muhalefet şerhinin bütününe
baktığınızda bütünüyle ruhu itibarıyla Anayasaya
aykırılık olduğu gibi, ifade itibarıyla
değişik yerlerde, toplam 32 sayfada, değişik yerlerde...
AHMET YILDIRIM (Muş) Bir cümlem yok,
bakın siz söylüyorsunuz!
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Müsaade eder misiniz!
Anayasa ve İç Tüzüke aykırı
ifadeler vardı.
Bu arada Sayın Yıldırımın
ifade ettiği doğrudur, Sayın Kubatla bir görüşmeleri
olmuş, o arada Sayın Paylan benim yanıma geldiler, makam
odasına beraber çıktık.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Hepsi laf.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Orada da kendileri Bu hangi ifadelerin
aykırı olduğunu bizim bilmemizde fayda var. dedikleri için ben
de kendilerine hazırlattığımı ve ekli bir yazıyla
da kendilerine göndereceğimi ifade ettim ve Sayın Paylan oradayken
de, yanımdayken de bunları imzaladım ve 4 HDPli milletvekiline,
Komisyon üyemize bu yazıları gönderdim.
Burada basım dedikleri hadise şudur:
Sonuna kadar da beklenmiştir, muhalefet şerhleriyle ilgili fakat
kendileriyle yapılmış olan görüşmelerde herhangi bir
şekilde bir düzeltmeye gitmeyeceklerini ifade etmişlerdir.
Basıldı denilen şey, biz tabii ki raporun belli bölümleri,
muhalefet şerhlerinin dışındaki bölümleri
yetiştirebilmesi açısından her zaman hazırlanır
matbaada; bu hep böyle gelmiştir. Rapor tamamlanıp muhalefet
şerhleri geldiğinde de sıra sayısı son hâline
getirilir ve milletvekillerimize, Genel Kurula bunun
dağıtımı yapılır. Onun için, burada, işte
Basıldı., Bu yazı bizden sonra gelmiştir. gibi
ifadelerin doğru olmadığını belirtmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Ahmet Bey, müsaade ediniz.
Şimdi, bu konuyu -zabıtlara da geçti- ben
şöyle ifade edeyim: Eğer Komisyonla yeniden bir görüşme yaparak
uygun hâle gelme durumu olursa biz Başkanlık olarak buna ek sıra
numarası verir ve basarız.
Konuşmalar ve beyanlar zapta geçtiler.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Zapta geçme
tartışması değil ki bu ya!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
müzakeremize devam ediyoruz.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
Sayın Başkan
Lütfen
BAŞKAN Ama Ahmet Bey, gerektiği kadar
size konuşma hakkı verdim. Burada yapacağımız
başka bir şey yok.
AHMET YILDIRIM (Muş) Hayır, hayır!
Sayın Başkan, çok farklı bir şeyden söz ediyoruz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Telefonla bilgilendirdim. gibi bir açıklama olur mu ya! Resmî yazı
nerede?
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan,
bakın, Sayın Komisyon Başkanı söylediklerinin
tamamında beni doğruladı. Telefonla
Allah aşkına! 11
sayfa, 11 sayfa Sayın Başkan!
BAŞKAN Ahmet Bey, Beyefendi,
bakınız, sizi doğruladı, doğrulamadı. Ben
şunu söylüyorum
AHMET YILDIRIM (Muş) Hayır, 11
sayfayı telefonda söyledi. Ben yazıyla işlem yaparım.
BAŞKAN Bakınız, hayır
AHMET YILDIRIM (Muş) - Yazılı
işlem yaparım, telefonda sözlü
BAŞKAN - İşkâl etmemek için
söylüyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Telefonda bu cümleleri
okumadı bana.
BAŞKAN Ben diyorum ki size: Eğer
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Günde
neredeyse 100 vekille telefonlaşıyoruz.
BAŞKAN Efendim, neticeye getiriyorum
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Hâlâ işlem yapma imkânları var
Sayın Başkan.
BAŞKAN Müsaade ediniz Süreyya Bey, müsaade
buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Düzeltsin, göndersinler, ekstra bir ek
olarak basın. Hiçbir şey kaçmış değil.
BAŞKAN - Şimdi, bakınız,
buradaki usul şu
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir dakika
Ahmet Bey, heyecanlanacak
bir şey yok, neticeye bağlayalım.
AHMET YILDIRIM (Muş) Estağfurullah.
Buyurun.
BAŞKAN - Yeniden Komisyonla bu şerh
meselesinde mutabık kalınır, bir metin ortaya konursa biz ek
basım yaparız, yeniden belgeler arasına girer.
Teşekkür ediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan,
son bir cümle söylemek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
AHMET YILDIRIM (Muş) Ben Komisyon
Başkanının mevzuata aykırı iş ve işlemlerine
sahip çıkmak üzerinden tutumunuza dönük usul tartışması
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) Az önce
yapıldı! Hayret bir şey ya!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ya, neye
itiraz ediyorsunuz? Allah Allah! İç Tüzükü bilmiyorsunuz!
AHMET YILDIRIM (Muş) - Bakın, itiraf etti,
yazı yazmadığını itiraf etti bana ama Sayın
Başkan!
BAŞKAN Efendim, bunun bu müzakereyle bir
ilgisi yok.
AHMET YILDIRIM (Muş) Usul
tartışması istiyorum Sayın Başkan çünkü mevzuata
aykırı tutumuna sahip çıkıyorsunuz!
BAŞKAN - Yok efendim, usul
tartışması yaptık.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Aynı konuda
yaptık efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Ayrı bir konuda Sayın Başkan!
BAŞKAN Usul tartışması
yaptık Beyefendi.
AHMET YILDIRIM (Muş) Hayır, ben madde
42den istiyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Ayrı bir konudan istiyor.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Aynı konuda
ikinci bir usul olmaz efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, sayın milletvekilimiz, sizin, mevcut tutumunuzla
İç Tüzük ve Anayasa gereği değil, Komisyon Başkanı
lehinde bir yönetim sergilediğinizi ve buna hakkınızın
olmadığını, o nedenle de usul tartışması
talep ettiğini söylüyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hakkın kötüye
kullanımı Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Son
derece nettir. Farklı bir konudur.
Yani, Sayın Başkan, bir de şunu ifade
edeyim: Bu Parlamentoda milletvekilliği yapıp usul
tartışmasının ne anlama geldiğini bilmeyen,
milletvekili usul tartışması istediği zaman tepki gösteren
bütün milletvekillerini de kınıyoruz.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) Bizde sizi
kınıyoruz.
RECEP ŞEKER (Karaman) Biz de seni
kınıyoruz.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Aynı konuda
iki usul tartışması olmaz!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bu
İç Tüzükü herkes okusun, milletvekilinin, siyasi parti gruplarının
hakkı hukuku nedir öğrensin. Ayıp denen bir şey var ya!
RECEP ŞEKER (Karaman) Aynı konuda usul
tartışması mı olur ya?
BAŞKAN Bu konuda usul
tartışması da yapıldı ve neticeye gidildi
AHMET YILDIRIM (Muş) Hayır Sayın
Başkan
BAŞKAN Gidildi efendim, konu
aynıdır, bunun sonu gelmez.
AHMET YILDIRIM (Muş) Hayır Sayın
Başkan
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Beyefendi sonu gelmez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla, ben müzakereye devam
ediyorum.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 118) (Devam)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/297), 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2014
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/34), 2014
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
Kalkınma Ajansları 2012 Yılı Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/28), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2013 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/31), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2014
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/37) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 119) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Komisyon
Raporları 118 ve 119 sıra sayılarıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan,
bakın, İç Tüzükten kaynaklı hakkımı
çiğniyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, söz verin.
BAŞKAN Efendim, lütfen rica ediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Hayır, bakın,
benim ifade ettiklerim sayın grup başkan vekillerinin ifade
ettiklerinden çok farklı.
BAŞKAN Efendim, söyledim, hepsi zapta geçti
efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Çok
farklı konular var Sayın Başkan.
BAŞKAN İdris Bey söyledik, farklı
değil konu.
AHMET YILDIRIM (Muş) Bir cümlesini
kullanmadım.
BAŞKAN Konu farklı değil efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, ben bir ifade edebilir miyim?
BAŞKAN Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, demin ben sizin tutumunuzla ilgili usul
tartışması isterken
BAŞKAN Evet
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
İç
Tüzük 67 ve Komisyon Başkanının ithaf ettiği bir resmî
yazı üzerinden bu merkezi bütçe yasa tasarısının görüşmelerine
geçilemeyeceğini ifade ettim ve oradan usul tartışması
açtım ama şu anda bizim sayın milletvekilimizin usul
tartışması açma gerekçesi sizin Genel Kurulu taraflı
yönetmenizle alakalıdır. Hani, bu doğru mudur değil midir,
ayrıdır ancak bizde oluşan kanaat, bizim ile Komisyon
Başkanı arasındaki bu tartışmada sizin İç Tüzük
ve Anayasayı referans almaktan çok Komisyon Başkanının
tutumu üzerinden bir tutum belirlediğinizdir. Dolayısıyla,
tamamen ayrı bir gerekçe üzerinden usul tartışması talep
ediyoruz Sayın Başkan.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Naci Bey.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, usul tartışması talebi Komisyon
Başkanının lehine davrandığınız iddiası
üzerine temellendirilmeye çalışılıyor. Ortada iki türlü
davranma durumunuz söz konusu maddeten, ya HDP lehine görüş beyan
edeceksiniz yahut da Komisyon Başkanı lehine görüş beyan
edeceksiniz. Dolayısıyla, her hâlükârda, sizin taraflı
olduğunuza ilişkin sonsuz usul tartışması açmak
mümkün.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Çalışma usullerine uymaya davet diye bir şey var Sayın
Grup Başkan Vekili, çalışma usullerine davet ediyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bu çerçevede,
ben mantığa uygun olmadığı kanaatimi arz etmek
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, çalışma usullerine davet var.
BAŞKAN Efendim, teşekkür ediyorum.
Usul tartışması talebinin bir temeli
olur, usul tartışmasını da yaptık; artı, her
isteyen Bir usul tartışması istiyorum. diyemez, hakkın
suistimali olur.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sizi
çalışma usullerine davet ediyoruz.
BAŞKAN Biz Genel Kurul olarak, alınan
karar gereğince görüşmelere geçiyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, bütçe sunuş
konuşmasını yapmak üzere Maliye Bakanı Sayın Naci
Ağbala söz vereceğim.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Bakanım, bir
dakikanızı rica ediyorum.
Meral Hanım, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bu tutumunuzla, Genel Kurulda tarafsız bir Meclis
Başkanı değil, AKP Grubunun seçmiş olduğu bir Meclis
Başkanı
İSMAİL AYDIN (Bursa) Milletvekiline
saygı göster, ona söz verildi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
olduğunuzu kanıtladınız, tam da size yakışan bir
tutum bu.
BAŞKAN O sizin görüşünüz,
yanlış konuşuyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Yanlış konuşmuyorum.
BAŞKAN Ben elimde adalet terazisiyle hareket
eden bir insanım.
AHMET YILDIRIM (Muş) Ama yanlışa
sahip çıktınız Sayın Başkan, yanlışa sahip
çıktınız.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) İç
Tüzükü ihlal ediyorsunuz, Anayasayı ihlal ediyorsunuz.
BAŞKAN Hayır Beyefendi. Yani sizin
dediğiniz olursa adalettir, yoksa değildir; böyle şey olmaz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Meral Hanım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ben
demin Sayın Komisyon Başkanının
İSMAİL AYDIN (Bursa) Efendim, böyle bir
usul yok, Sayın Bakan kürsüde bekliyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Mikrofonu açarsanız
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
böyle bir usul yok. Kürsüde Sayın Bakan konuşmaya başladı,
artık, lütfen gündeme geçelim. Sayın Bakan kürsüye çıkmadan söz
verebilirdiniz.
BAŞKAN Bülent Bey, anlıyorum, bir
dakika. Sanki mevzu varmış gibi düşünülmesin, bu,
efkârıumumiyenin takip ettiği müzakere.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın
Başkanım, kürsüye Sayın Bakan çıkmadan önce söz
verilebilirdi.
BAŞKAN Meral Hanım, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tamam,
konuşmadan sonra yani kürsüye çıkmış
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sonra,
konuşmadan sonra şey yapalım.
BAŞKAN Öyle pazarlık yok, bir şey
diyecekseniz deyin Hanımefendi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Yok,
konuşmadan sonra
BAŞKAN O hâlde bitti.
Teşekkür ediyorum.
Biz Genel Kurulun aldığı bütçeyi
görüşme kararını tatbik edeceğiz, onun
dışında bir görüşmeye girmeyeceğiz.
Dolayısıyla, görüşmelere
başladık.
Lütfen buyurun Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve
ekranları başında bizleri izleyen değerli
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Bugün, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısının görüşmelerine başlıyoruz.
Yoğun ve özverili çalışmalar sonucunda bu tasarıların
Genel Kurula getirilmesinde emeği geçen Plan ve Bütçe Komisyonunun
Değerli Başkanı ve üyelerine, bakan arkadaşlarıma ve
kamu idarelerinin temsilcilerine teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikli olarak küresel ekonomik görünüme ilişkin
değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Küresel ekonomi,
kriz sonrası dönemde hâlâ yukarı yönlü bir büyüme trendi içerisine girememiştir.
2003-2007 döneminde ortalama yüzde 5,1 büyüyen küresel ekonomi, krizi takip
eden 2011-2015 döneminde ortalama yüzde 3,5 büyümüştür. 2014
yılında yüzde 3,4 büyüyen küresel ekonominin 2015 yılında
yavaşlayarak yüzde 3,1 büyümesi beklenmektedir. Bu, kriz sonrası
dönemdeki en düşük küresel büyüme oranıdır. 2016
yılında ise küresel ekonominin bir miktar hızlanarak yüzde 3,4
büyümesi öngörülmektedir.
Gelişmiş ülkelerde büyüme ivme kazanmakla
birlikte kriz öncesi seviyelerini yakalayamamıştır. 2003-2007
döneminde ortalama yüzde 2,8 büyüyen gelişmiş ülkeler 2011-2015
döneminde ise ortalama yüzde 1,5 büyümüştür.
Kriz sonrası dönemde ABD ekonomisi büyüme
açısından gelişmiş ülkeler içinde pozitif yönde
ayrışmıştır. 2014 ve 2015 yıllarında yüzde
2,4 büyüyen ABD ekonomisinin 2016 yılında yüzde 2,6 büyümesi
öngörülmektedir. Ancak, Çin ekonomisindeki yavaşlama, düşük emtia
fiyatları, finansal piyasalardaki kırılganlıklar, küresel
ekonomideki geleceğe dönük belirsizlikler ve güçlü dolar ile iş gücü
piyasasındaki iyileşmenin alt göstergelerindeki olumsuzluklar, ABDde
büyümenin orta vadeli görünümünün nispeten ılımlı
kalacağına işaret etmektedir. Avrupa Merkez Bankasının
uyguladığı parasal genişleme politikasıyla avro
bölgesi durgunluktan çıkmıştır. 2014 yılında yüzde
0,9 büyüyen avro bölgesinin 2015 yılında yüzde 1,5 büyümesi
beklenmektedir. Avrodaki değer kaybı, petrol fiyatlarındaki
düşüş, uygulanan genişletici para ve maliye politikası ve
özel tüketimdeki canlanma ABde büyümeyi desteklemektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kriz öncesi ve sonrası dönemde küresel ekonomik büyümeye
öncülük eden gelişmekte olan ülkeler 2014 yılından itibaren
yavaşlama eğilimine girmiştir. 2011-2013 döneminde küresel
büyümeye ortalama 3,1 puan katkı veren gelişmekte olan ülkelerin
2014-2016 döneminde ortalama 2,5 puan katkı vermesi beklenmektedir.
2014 yılında yüzde 4,6 büyüyen
gelişmekte olan ülkelerin 2015 yılında yüzde 4, 2016
yılında ise yüzde 4,3 büyümesi beklenmektedir. 2014 yılında
yüzde 2,8 büyüyen Çin ve Hindistan hariç gelişmekte olan ülkelerin ise
2015 yılında yüzde 1,7, 2016da ise yüzde 2,5 büyüyeceği tahmin
edilmektedir.
FEDin para politikasının neden
olduğu belirsizlikler, finansal kırılganlıklar, Çin
ekonomisindeki yavaşlama, petrol ve emtia fiyatlarındaki
düşüş, verimlilikte beklenenin altında gerçekleşen
artışlar ve jeopolitik sorunlar gelişmekte olan ülkelerin
büyümesini olumsuz yönde etkilemektedir, yavaşlatmaktadır. 2014
yılında yüzde 7,3 büyüyen Çin ekonomisi 2015 yılında yüzde
6,9 büyümüştür, 2016 yılında ise yüzde 6,3 büyümesi
beklenmektedir. Çin ekonomisinin büyüme modelindeki değişim
çabaları ve yüksek borçluluk Çinde büyümeyi yavaşlatmakta,
sınırlandırmaktadır.
Düşük petrol fiyatları ve jeopolitik
sorunlar Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri için risk oluşturmaya
devam etmektedir. Düşük emtia fiyatları ise Latin Amerika ülkeleri ve
diğer emtia ihracatçısı ekonomileri olumsuz yönde
etkilemektedir.
Küresel talepteki yavaşlama, FED kaynaklı
belirsizlikler ile doların güçlenmesi ve artan jeopolitik riskler son
yıllarda küresel ticaret hacminin zayıflamasında
başlıca faktörler olmuştur. Küresel ticaret, kriz sonrası
dönemde ortalama sadece yüzde 3,8 büyüyebilmiştir. 2015 yılında
yüzde 2,6 büyümesi tahmin edilen küresel ticaret hacminin 2016
yılında yüzde 3,4 artması beklenmektedir. Bu oran kriz öncesi
dönem ortalamasının yarısından daha azdır.
Başta petrol olmak üzere emtia
fiyatlarında yaşanan düşüş, gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde iç ve dış makroekonomik dengeleri
etkilemeye devam etmektedir. Düşük petrol fiyatları enerjide
dışa bağımlılığı yüksek olan
ekonomilerde enflasyon ve cari işlemler dengesi açısından olumlu
katkı sağlarken, petrol ihracatçısı gelişmekte olan
ekonomilerin makroekonomik dengelerini olumsuz yönde etkilemektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; küresel krizi takip eden dönemde beklenen iyileşme bir
türlü gerçekleşmemiş ve küresel ekonomiye ilişkin riskler
farklılaşarak da olsa varlığını sürdürmektedir.
Söz konusu risklerden önemli olan başlıca unsurları sizlerle
paylaşmak istiyorum.
FEDin para politikasına ilişkin olarak
ileriye dönük belirsizlik, Çinde büyümenin öngörülenden daha
yavaşlaması, jeopolitik gerginliklerin yaygınlaşması
ve yoğunlaşması, Avrupa bölgesindeki toparlanmanın
beklenenden daha düşük kalma ihtimali, gelişmekte olan ülkelerdeki
düşük büyümenin daha da belirgin hâle gelmesi, emtia ihracatçısı
ülkelerde talebin daralması, finansal piyasalarda dalgalanma ve
varlık fiyatlarındaki düşüş ve genel olmak itibarıyla
aşırı borçlanmanın küresel büyümenin önünde engel
teşkil etmesi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi de Türkiye ekonomisinin görünümü hakkında
kısaca değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum: Türkiye
ekonomisine üç aylık dönemler itibarıyla bakıldığında
küresel krizin derinleştiği 2009 yılı hariç büyümenin
istikrarlı bir şekilde devam ettiği görülmektedir. Küresel kriz
sonrası dönemde yani 2011-2015 yılları arasında Türkiye
ortalama yüzde 4,4 büyürken aynı dönemde Çin ve Hindistan hariç
gelişmekte olan ülkeler ortalama yüzde 3,4 oranında büyümüştür.
Yani, bu dönemde Türkiye ortalama büyüme oranı itibarıyla Çin ve
Hindistan hariç gelişmekte olan ülkelerin 1 puan üzerinde bir büyüme
performansı göstermiştir. Türkiye ekonomisi, 2 ayrı seçimin
gerçekleştiği, avro bölgesi ekonomilerinde canlanmanın
sınırlı kaldığı, yakın ticaret
ortaklarımızda ve komşularımızda yaşanan
sosyoekonomik sorunların devam ettiği, finansal oynaklıklar ve
jeopolitik gerginliklerin arttığı bir ortamda 2015in ilk dokuz
ayında yüzde 3,4 büyümüştür. 2015 yılına hem ilk dokuz
aylık gerçekleşme itibarıyla baktığımızda
hem de daha sonra ortaya çıkan göstergeler itibarıyla
baktığımızda 2015in büyüme oranını yüzde 4
olarak öngörmekteyiz, öncü göstergeler de bu büyüme oranını
yakalayacağımıza işaret etmektedir. Bu oran,
gelişmekte olan ülkeler için öngörülen yüzde 4 ile aynı düzeyde,
gelişmekte olan Avrupa için öngörülen yüzde 3,4ün Çin ve Hindistan hariç
gelişmekte olan ülkeler için öngörülen yüzde 1,7nin ve Latin Amerika için
öngörülen yüzde eksi 0,3ün oldukça üzerindedir. 2015 Türkiye ekonomisinin
büyümesi hakikaten oldukça performans bakımından olumlu bir neticeyi
ortaya çıkarmıştır.
2015 yılında büyüme performansıyla
Türkiye'nin, G20, OECD ve Avrupa Birliği ülkeleri arasında en
hızlı büyüyen ekonomilerden biri olması beklenmektedir.
2016 yılında ise siyasi istikrar ve reform
iradesinin öngörülebilirliği artırmasıyla en büyük ticaret
ortağımız olan Avrupa Birliğinde beklenen ekonomik
toparlanma sonucunda büyümenin yüzde 4,5 seviyesinde olmasını
bekliyoruz. Bu oran, gelişmekte olan ülkeler için öngörülen ortalama yüzde
4,3ün, gelişmekte olan Avrupa için öngörülen yüzde 3,1in Çin ve
Hindistan hariç gelişmekte olan ülkeler için öngörülen ortalama yüzde
2,5in ve Latin Amerika için öngörülen yüzde eksi 0,3ün üzerindedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; enflasyon 2015 yılında Türk lirasında
yaşanan değer kaybı ve gıda fiyatlarında kaydedilen
yüksek oranlı artış nedeniyle hedefin üzerinde yüzde 8,8
seviyesinde gerçekleşmiştir. 2016 yılı Ocak ayında
yıllık tüketici enflasyonu yüzde 9,58 olarak
gerçekleşmiştir. Bu yükselişte, gıda ve hizmet
gruplarıyla fiyatı yönetilen, yönlendirilen bazı ürünlerde ocak
ayı başında yapılan ayarlamalar etkili olmuştur.
Küresel emtia fiyatlarındaki düşük seyrin
devamı, uygulayacağımız sıkı para
politikası, mali disiplin ve döviz kurundan kaynaklanan olumlu baz
etkisiyle enflasyonun 2016 yılında aşağı doğru
gelerek yüzde 7,5'e gerilemesini bekliyoruz. Enflasyonun kademeli bir
şekilde düşerek orta vadede düşük tek hanelerde istikrar
kazanması da esaslı bir hedefimizdir.
2015 yılında ihracat yüzde 8,7, ithalat
yüzde 14,4 oranında daralmıştır. 2014 yılında
84,6 milyar dolar olarak gerçekleşen dış ticaret
açığı 2015 yılında yüzde 25,2 daralarak 63,3 milyar
dolara gerilemiştir. İhracatın ithalatı karşılama
oranı ise yüzde 65,1'den yüzde 69,5'e yükselmiştir. 2015
yılında, Türkiye, Avrupa Birliği pazarından daha fazla pay
almıştır.
Cari açık, aldığımız makro
ihtiyati tedbirler ve başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarındaki
düşüşle önemli bir daralma süreci içerisine girmiştir. 2014
yılı sonunda 43,6 milyar dolar olan cari açık 2015
yılında yüzde 26,1 oranında daralarak 32,2 milyar dolara
gerilemiştir.
2014 yılında yüzde 5,5 olarak
gerçekleşen cari açığın millî gelire oranı 2015
yılında yüzde 4,5'e gerilemiştir. Bu oranın 2016
yılında daha da azalarak yüzde 3,9'a gerileyeceğini öngörüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2007 yılında 20,2 milyon kişi olan
istihdamımız Kasım 2015 döneminde 26,7 milyon kişiye
yükselmiştir. Avro bölgesi hâlâ kriz öncesi seviyeyi
yakalayamamışken Türkiye'de istihdam 2007 yılına göre yüzde
32 oranında artmıştır. Bunun yanı sıra, kriz
dönemi ve sonrasında uyguladığımız istihdamı
artıran politikalar sayesinde son yıllarda iş gücüne
katılım oranları da artmaktadır.
2015 yılı Kasım ayında iş
gücüne katılım oranı yüzde 51,2 olarak
gerçekleşmiştir. 2015 yılı Kasım ayında
işsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,2
puan azalarak yüzde 10,5 olarak gerçekleşmiştir. 2015
yılında yüzde 10,2 olacağı öngörülen işsizlik
oranının orta vadeli program dönemi sonunda yani 2018 itibarıyla
yüzde 9,6'ya düşmesini bekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; güçlü bankacılık sistemimiz ekonomimizi
dalgalanmalara karşı koruyan önemli unsurlardan bir tanesidir.
Küresel ekonomideki belirsizliklere rağmen bankacılık sektörünün
temel rasyoları güçlü ve sağlıklı yapısını
korumaktadır.
2015 yıl sonu itibarıyla sermaye
yeterlilik oranı yüzde 15,6 ile yasal sınır olan yüzde 8'in
yaklaşık 2 katıdır.
Bankacılık sektörü aktif kalitesini de
korumaya devam etmektedir. Sektörün en önemli göstergelerinden biri olan aktif
toplamı 2015 yılında 2014 yılına göre yüzde 18
oranında büyüyerek 2,4 trilyon lira olmuştur.
Mali dengelerin iyileşmesi nedeniyle kamu
sektörünün dış borcunun millî gelir içindeki payının 2002
yılındaki yüzde 28'lik seviyesinden 2015 yılı üçüncü
çeyreği itibarıyla yüzde 15,5'e gerilediğini görüyoruz.
Özel sektör borcu içerisinde finans sektörü
dışında kalan reel kesimin yani firmaların dış
borcunun millî gelire oranı ise 2002 yılında yüzde 13,3 iken
2015 yılı üçüncü çeyreği itibarıyla yüzde 15,9'a
çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, 1990'lı yıllarda yüksek bütçe
açıklarına ve sürdürülemez bir borç yüküne maruz
kalmıştır. Hükûmetlerimiz döneminde
sağladığımız mali disiplin sayesinde Türkiye hem
küresel krizde hem de sonrasında, özellikle gelişmiş
ekonomilerden kamu maliyesi göstergelerinde pozitif yönde
ayrışmış ve dış şoklara karşı
dayanıklılığını artırmıştır.
Türkiye genel devlet açığında küresel
kriz yılı olan 2009 hariç son 11 yıldır Maastricht
Kriterini sağlamıştır. 2002 yılında yüzde 10,8
olan genel devlet açığının millî gelire oranının
2015 yılında dengede olacağını tahmin ediyoruz.
2003-2007 döneminde ortalama yüzde 2,2 olan genel devlet
açığının millî gelire oranı 2011-2015 döneminde
ortalama yüzde 0,5 oranında gerçekleşmiştir.
2015 yılında genel devlet
açığının millî gelire oranının gelişmekte
olan ülkelerde yüzde 4,3, OECD ortalamasının yüzde 3,3 ve Avrupa
Bölgesinde yüzde 2 olduğu göz önüne alındığında bu
performansın daha çarpıcı olduğu görülmektedir.
Diğer taraftan 2002 yılında yüzde 74
olan AB tanımlı borç stokunun millî gelire oranı 2015
yılı sonunda yüzde 32,6ya düşmüştür. Bu oranın 2018
yılı sonunda yüzde 30un altına inerek yüzde 29,5
olmasını bekliyoruz.
Kamu borç stokunun millî gelire oranı yüzde 115
olan OECD ortalamasından, yüzde 93,7 olan Avro Bölgesi ortalamasından
ve hatta yüzde 44,4 olan gelişmekte olan ülkeler ortalamasından bile
oldukça düşük seviyededir.
Diğer taraftan, 2002 yılından bu yana
kamu net borç stokunun millî gelire oranını yüzde 61,5ten yüzde
7,6ya düşürdük. Aynı dönemde kamu net dış borç stokunun
millî gelire oranını da yüzde 25,2'den yüzde eksi 5,1'e düşürüp
kamu sektörünü fazla verir hâle getirdik.
Ayrıca borçlanma vadelerimizi tarihî yüksek
seviyelere ulaştırdık. Hükûmete geldiğimizde Hazine, iç
piyasalardan ortalama 9,4 ay vadeyle borçlanırken bugün söz konusu bu vade
70,4 aya kadar uzamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mali disiplin sayesinde ülkemiz önemli kazanımlar elde
etmiştir. 2002 yılında vergi gelirlerinin yüzde 85,7'si faiz
ödemelerine giderken bugün vergi gelirlerinin sadece yüzde 13'ü faiz
ödemelerine gitmektedir.
Benzer şekilde 2002 yılında faiz
giderlerinin bütçe içindeki payı yüzde 43,2 iken bu oranı 2015
yılında yüzde 10,5'e kadar düşürdük.
Tüm bu kazanımlarla iç borçlanmanın
maliyetlerinde de önemli iyileştirmeler sağladık. 2002
yılında yüzde 62,7 seviyesinde olan Türk lirası cinsinden sabit
faizli devlet iç borçlanma senetleri faiz oranı 2016 yılı Ocak
ayı itibarıyla yüzde 11,1 olmuştur. 2002 yılında yüzde
25,4 olan reel faiz oranı 2016 yılı Ocak ayında yüzde 3e
kadar düşmüştür.
Hükûmetlerimiz döneminde faiz yükünü azaltarak
tasarruf ettiğimiz kaynakları eğitim, sağlık, sosyal
harcamalar ve yatırım harcamaları için kullandık.
Mali disiplinin sürdürülmesindeki
kararlılığımız Türkiye ekonomisini olumsuz
dış şoklara karşı dirençli kılan temel
unsurlardan birisi olmuştur. Küresel belirsizliklerin yüksek olduğu
mevcut konjonktürde bu kazanımların korunarak daha da ileriye
götürülmesi büyük önem taşımaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri döneminde gerçekleştirilen
yapısal reformlar ile doğru makroekonomik politikalar sayesinde
ekonomide önemli başarılar elde ettik. Türkiye'nin dolar bazında
kişi başına millî gelirini 2002-2015 döneminde 2,7 katına
çıkardık. Satın alma gücü paritesine göre de kişi
başına millî gelir 2008 yılında 15 bin dolar iken 2015
yılında bu tutar 20 bin doları aşmıştır.
Türkiyedeki gelir
dağılımını da bu dönemde iyileştirdik. Gelir
dağılımındaki adaleti ölçen Gini katsayısı 2002
yılında 0,44'ten 2014 yılında 0,38'e gerileyerek
iyileşme sağlanmıştır. Aynı dönemde en zengin
yüzde 10luk kesimin ortalama gelirinin en yoksul yüzde 10'luk kesimin ortalama
gelirine oranı 18,3 kattan 11,6 kata düşmüştür.
Mutlak yoksulluk göstergelerinde de önemli
iyileştirmeler sağladık. Günlük 2,15 doların altında
geçinen nüfus 2002 yılında yüzde 3tü, 2014 yılı
itibarıyla bu oran sıfıra indi. Yani geliri 2,15 doların
altında yaşayan bir nüfus kalmadı. Günlük 4,3 doların
altında geçinen nüfusu ise on iki yılda 28,7 puan azaltarak yüzde
1,6'ya düşürdük.
Kişi başına millî gelir yönünden uzun
yıllar ülkemiz orta gelir grubunda yer aldığı hâlde, 2003-2007
döneminde sağladığımız ortalama yüzde 6,9 büyüme
sayesinde orta-üst gelir grubu ülkeler arasına ülkemizi yükseltmiş
olduk.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüksek gelirli ülkeler grubuna girebilmek amacıyla
ekonomik büyümeyi artıracak yeni reformları hayata geçirmeyi
hedefliyoruz. Gerçekleştireceğimiz reformları altı temel
alanda yoğunlaştıracağız. Bunlar; demokratikleşme
ve adalet, eğitim, kamu yönetimi, kamu maliyesi, reel ekonomide köklü
dönüşüm, öncelikli dönüşüm programları alanında gerçekleştireceğimiz
reformlardır.
Yargı sistemimizi, başta Avrupa
Birliği olmak üzere uluslararası norm ve standartları esas
alarak reforma tabi tutacağız, daha önce ilan ettiğimiz
yargı reform stratejisi çerçevesinde yargıyı yeniden
yapılandıracağız.
Demokratik bir ülke olarak Türkiye, hukuk düzeniyle
vatandaşlarımızın özgürlüklerini korumaya,
uluslararası topluma güven vermeye, yerli ve yabancı
yatırımcılar için güvenli bir liman olmaya devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önceki hükûmetlerimizde olduğu gibi, bu Hükümetimiz
döneminde de eğitim temel önceliğimiz olacaktır. 2012
yılında zorunlu eğitim süresini sekiz yıldan on iki
yıla çıkardık. 25 yaş üstü nüfusta ortalama eğitim
süresi 2000 yılında 5,5 yıl iken 2014 yılında bunu 7,6
yıla çıkardık. Dünya Ekonomik Forumunun yükseköğretim
sıralamasına göre 2008'de 144 ülke içinde 72nci sıradayken
2015'te 140 ülke arasında 55inci sıraya yükselttik. Hedefimiz
ülkemizi eğitimde en iyi OECD ülkelerinden biri yapmak ve bölgenin çekim
merkezi hâline getirmektir.
Meslek liselerinde özel kesimin
katkısını artıracağız. Kamu-özel iş
birliğiyle meslek liselerini ve meslek yüksekokullarını yeniden
yapılandıracağız. Mesleki ve teknik lise mezunlarının
istihdamını özendireceğiz.
Kadınların iş gücüne ve istihdama
katılımlarının önündeki engelleri kaldırıyoruz.
2005 yılında yüzde 23,3 olan kadınların iş gücüne
katılım oranını uyguladığımız
politikalarla 8,3 puan artırarak yüzde 31,6'ya yükselttik. Çocuk
bakım hizmetlerini yaygınlaştırarak,
girişimciliği destekleyerek ve fırsat eşitliği
yaratarak kadınlarımızın iş gücüne
katılımını 2018'de yüzde 35'e, 2023'te yüzde 41'e
çıkarmayı hedefliyoruz. Çalışanların kazanılmış
haklarını koruyarak iş gücü piyasasında güvenceli
esnekliği inşallah yakında Meclisimizden geçirmek suretiyle
hayata geçirmiş olacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uzun dönemde büyümenin en önemli belirleyicisi olarak
gördüğümüz AR-GE faaliyetlerini desteklemeye devam ediyoruz. 2002
yılında yüzde 0,53 olan AR-GE harcamalarının millî gelir
içerisindeki payını 2014 yılında yüzde 1,01'e
çıkardık. Bu oranı 2018'de yüzde 1,8'e çıkarmayı
hedefliyoruz.
Türkiye'de sağladığımız
siyasi ve mali istikrarla yatırım ortamını da
iyileştirdik. Türkiyeye gelen toplam uluslararası doğrudan
yatırım tutarı 1980-2002 yılları arasında sadece
14,8 milyar dolarken, 2003-2015 döneminde bu rakamı 165 milyar dolara
çıkardık.
Yurt içi tasarrufların millî gelir içindeki
payını orta vadeli program dönemi sonunda yüzde 17,8e
çıkarmayı hedefliyoruz. Bireysel emeklilik sisteminde 2013
yılı Haziran itibarıyla 3,6 milyon kişi olan
katılımcı sayısı, 2015 sonunda 6 milyon kişiye
ulaşmıştır. Sistemdeki fon büyüklüğü ise aynı
dönemde yaklaşık 23,3 milyar liradan 48 milyar liraya
çıkarılmıştır.
Finansman imkânlarının çeşitlendirilmesi
amacıyla kira sertifikasını sermaye piyasalarına
kazandırdık. Bu doğrultuda, yurt içinde ve yurt
dışında kira sertifikası ihracını ilk defa 2012
yılında gerçekleştirdik. 2012 yılından itibaren yurt
içi piyasada gerçekleştirdiğimiz 8 ayrı kira sertifikası
ihracıyla toplamda 13,4 milyar lira finansman sağladık.
Aynı şekilde, yurt dışı piyasadan şimdiye kadar
gerçekleştirdiğimiz 3 ayrı kira sertifikası ihracı ise
3,7 milyar dolar tutarındadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde 2014 Yılı Kesin
Hesap Kanun Tasarısına ilişkin bazı büyüklükleri sizlerle
paylaşmak istiyorum.
2014 yılında merkezî yönetim bütçe
giderleri 448,8 milyar lira olarak gerçekleşmiştir. Bütçe gelirleri
425,4 milyar lira olmuştur. 2014 yılında gerçekleşen bütçe
açığı 23,4 milyar olmuştur. Faiz dışı fazla
ise aynı dönemde 26,5 milyar lira olarak gerçekleşmiştir. Yani,
2014 yılında merkezî yönetim bütçe açığının millî
gelire oranı yüzde 1,3 olmuştur. 2014 yılı bütçe gideri,
başlangıçtaki tahminimize göre yüzde 2,8 oranında
artmıştır. Buna karşın bütçe giderlerimiz yüzde 5,5
oranında artış göstermiştir. Bütçe açığı
tahminimize göre yüzde 30 oranında azalmış, faiz dışı
fazla ise yüzde 42 oranında artarak 26,5 milyar lira olarak
gerçekleşmiştir. Söz konusu açıkladığım veriler
2014 yılında mali disiplinden asla taviz vermediğimizi açık
bir şekilde göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi de sizlerle 2015 yılı geçici merkezi
yönetim bütçe gerçekleşmelerini paylaşmak istiyorum. 2015
yılında merkezî yönetim bütçe giderleri 506 milyar lira
olmuştur. Faiz hariç bütçe giderleri 453 milyar lira, merkezî yönetim
bütçe gelirleri 483,4 milyar lira, genel bütçe vergi gelirleri 407,5 milyar
lira olarak gerçekleşmiştir. Buna göre, 2015 yılında
merkezî yönetim bütçe açığı 22,6 milyar lira, merkezî yönetim
bütçe açığının millî gelire oranı ise yüzde 1,2 olarak
gerçekleşmiştir. İktidarımız boyunca, seçim dönemleri
de dâhil olmak üzere, kararlılıkla uyguladığımız
mali disipline dayalı politikalar bizlere bu başarıyı
getirmiştir.
Uluslararası
karşılaştırmalarda kullanılan genel devlet
açığı ve genel yönetim borç stoku açısından 2015
yılı da başarılı bir yıl olmuştur. Genel
devlet dengesinde son dokuz yılın en iyi sonucu bu yıl
gerçekleşmiş olacak, 2015 yılı için söylüyorum ve 2015
yılında genel devlet dengede olacak. Ne demek genel devletin dengede
olması? Bütçenin iki yakasının bir arada olması demek;
gelirinin, giderinin birbirine denk olması demek. Bütün milletimiz açısından,
ülkemiz açısından, ekonomimiz açısından hakikaten iftihar
edilecek bir netice. 2002 yılında yüzde 74 seviyesinde olan genel
yönetim borç stoku ise 2015 yılında yüzde 32,6 düzeyinde
gerçekleşecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı AK PARTİ hükûmetlerinin
14üncü bütçesidir. 2016 yılı bütçesi önümüzdeki üç yıllık
dönemde sürdüreceğimiz maliye politikası hedefleri doğrultusunda
hazırlanmıştır. Bu hedefler; ekonomik istikrarın
desteklenmesi, büyüme potansiyelinin yukarıya çekilmesi, yurt içi
tasarrufların artırılarak cari açığın kontrol
altında tutulması ve fiyat istikrarına yardımcı
olunmasıdır.
2016 yılı merkezî
yönetim bütçe büyüklüklerini de şu şekilde sizlerle paylaşmak
isterim: 2016 yılı merkezî yönetim bütçesi için öngördüğümüz
bütçe gideri 570,5 milyar lira, faiz hariç bütçe giderleri 514,5 milyar lira,
bütçe gelirleri 540,8 milyar lira, vergi gelirleri 459,2 milyar lira, bütçe
açığı 29,7 milyar lira, faiz dışı fazla 26,3 milyar
lira olacaktır. Millî gelire oran olarak 2016 yılı merkezî
yönetim bütçe açığının yüzde 1,3 olacağını
tahmin ediyoruz. Yine, 2016 yılında faiz dışı
fazlanın yüzde 1,2 düzeyinde gerçekleşeceğini öngörüyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde sizlere 2016
yılı merkezî yönetim bütçesinin temel özelliklerinden bahsetmek
istiyorum.
2016 yılı bütçesi
Türkiyenin beşeri sermayesine, altyapısına, üretimine ve
geleceğine kaynak ayıran bir bütçedir. Bu bütçe, ülkemizin dört bir
yanına yatırım götürecek, refahı yayacak, 79 milyon
insanımıza hizmet sunacak bir bütçedir. Bu bütçe, yerinden yurdundan
koparılan muhacirlere ve mazlumlara da kol kanat geren bir bütçe
olacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Hükûmetlerimiz döneminde uygulanan ihtiyatlı
maliye politikaları ve elde edilen makroekonomik istikrar sayesinde,
bütçeden faize ödenen tutarlar sürekli olarak azalmıştır. 2002
yılında faiz giderlerinin bütçe içindeki payı yüzde 43,2 iken
2016 yılında bu oranın yüzde 10un altına düşerek
yüzde 9,8 seviyesinde gerçekleşeceğini düşünüyoruz, öngörüyoruz.
Öte yandan, faiz giderlerinin millî gelire oranı 2002 yılında
yüzde 14,8 iken 2016 yılında bu oranın yüzde 2,5
olacağını tahmin ediyoruz. Benzer şekilde, 2002 yılında
vergi gelirlerinin yüzde 85,7si faiz ödemelerine giderken 2016
yılında bu oranın sadece yüzde 12,2ye gerileyeceğini
öngörüyoruz. Yani, 2002 yılında toplanan verginin yaklaşık
yüzde 85i, yüzde 90ı tamamen faize giderken şimdi biz bu oranı
yüzde 12lere kadar düşürdük. İnşallah daha da düşürerek
yüzde 10ların altında faiz bütçesi oluşacak. Esas o zaman daha
fazla, hizmet bütçesini milletimiz yaşamış olacak. Böylece bütçe
kaynaklarımızı, artık, faize değil,
vatandaşlarımıza daha kaliteli hizmet sunmak için harcıyor;
eğitime, sağlığa, yatırıma daha fazla kaynak
ayırıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her zaman olduğu gibi bütçedeki en büyük payı yine
eğitime ayırıyoruz. 2016 yılında eğitime
ayırdığımız kaynağı, 2015 yılı
bütçesine göre yüzde 25 oranında artırarak 109 milyar liraya
çıkarıyoruz. Yani, topladığımız verginin
yaklaşık dörtte 1ini sadece ve sadece eğitime
ayırıyoruz. YURTKUR dâhil, yükseköğretime merkezî yönetim
bütçesinden ayırdığımız kaynağı, 2002 yılı
bütçesine göre 10 katın üzerinde bir artışla 3 milyar liradan 33
milyar liraya çıkarıyoruz. Yeni kurulan üniversitelerimize 2007
yılından bu yana -2016 yılı dâhil- 25,5 milyar lira kaynak
ayırdık. Bu tutarın yaklaşık 10 milyar liralık
kısmı üniversitelerin yerleşkelerinin alt ve üst
yapılarının yapımı için
kullanılmıştır.
2012 yılında birinci
öğretim ve açık öğretimde harçları kaldırdık,
yani artık ülkemizde yükseköğretime giden, üniversiteye giden
öğrencilerimiz harç ödemiyorlar. Biz bu harcın gerektirdiği
katkıyı doğrudan doğruya üniversitelerimize devlet
bütçesinden temin ediyoruz. Dolayısıyla, 2,8 milyon öğrencimiz,
son üç yılda olduğu gibi 2016 yılında da herhangi bir harç
ödemeden üniversitede eğitimlerini alacaklar.
2002 yılında 188 bin
olan yurt kapasitesini 2015 yılında, artan standartlarla birlikte 450
bine çıkarttık ve bunu daha da artıracağız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sağlık, bu yıl da eğitimden
sonra bütçeden en fazla pay alan ikinci harcama kalemi olmaya devam etmektedir.
2016 yılında kamu sağlık harcamalarını bir önceki
yıla göre yaklaşık yüzde 18 oranında artırarak 95
milyar liraya çıkarıyoruz.
Kamu-özel iş birliği
modeliyle başlatmış olduğumuz şehir hastaneleri
projeleri kapsamında, sabit yatırım tutarı
yaklaşık 27 milyar lira olan 34 adet tam donanımlı
şehir hastanesi vatandaşlarımıza hizmet verecektir. Bu
projeler tamamlandıktan sonra, sağlık hizmeti sunumunda yatak
kapasitemize 43 bin nitelikli yatak daha eklenmiş olacaktır.
2016 yılında
yatırım bütçesini bir önceki yıl başlangıç
ödeneklerine göre yüzde 24,2 oranında artırarak yaklaşık
60,1 milyar liraya çıkarıyoruz.
2002 yılında sekiz
buçuk yıl olan kamu yatırımlarının ortalama tamamlanma süresini 2015
yılı itibarıyla dört yıla indirdik.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iktidarımız döneminde kamu görevlileri ve
emeklilerimizin mali ve sosyal haklarında ciddi iyileşmeler
sağladık; onların yaşam standartlarını
yükselttik, harcanabilir gelirlerini önemli ölçüde artırdık ve
artırmaya devam edeceğiz.
2016 yılı Ocak ayında kamu
görevlilerinin mali ve sosyal haklarında yüzde 6,9 oranında
artış yaptık. Temmuz ayında da yüzde 5 oranında
artış yapılacaktır. Söz konusu artışlar sonucunda
2016 yılında kümülatif bazda yüzde 12,25 oranında kamu
görevlilerimizin mali ve sosyal haklarında artış
yapmış olacağız.
2002-2016 Şubat döneminde aylık ve
ücretlerde enflasyonun oldukça üzerinde artışlar
sağlanmıştır. Nitekim, 2002 yılı sonundan 2016
Şubat ayına kadar, yani bugüne kadar gerçekleşen kümülatif
enflasyon yüzde 212 olmuştur. Yani 2002 ile bugünü alırsak arada
gerçekleşen enflasyon yüzde 212 olmuştur. Buna
karşılık aile yardımı ödeneği dâhil en düşük
memur maaşı yüzde 504 artarak 2.365 liraya çıkmış,
reel olarak yüzde 94 artmıştır. Yani en düşük memur
maaşındaki artış reel olarak neredeyse bir kat
artmıştır.
Yine, aile yardımı ödeneği dâhil
ortalama memur maaşı yüzde 389 artarak 2.828 liraya
yükselmiştir. Reel artış yüzde 57 olmuştur.
65 yaş aylığı yüzde 788 artarak
217 liraya yükselmiş ve reel olarak yüzde 185 oranında
artmıştır.
Muhtarlarımızın aylığı
aynı dönemde, 2002 ila bugün arasında bakarsak yüzde 1.235 artarak
1.300 TL'ye yükselmiş; reel olarak muhtarlarımızın
aylığı 3 kat artmıştır.
Bu dönemde emeklilerimizin aylıklarında da
önemli artış sağlanmıştır. 2015 yılı
Temmuz ayından geçerli olmak üzere SSK ve BAĞ-KUR emeklilerimizden
maaşları bin liranın altında olanlar için artış
yaptık 100 lira tutarında, ayrıca aylıkları 1.000
lirayla 1.100 lira arasında olanların aylıklarını da
1.100 liraya çıkardık.
Memur emekli aylıklarında 2015
yılı Eylül ayından itibaren ortalama 100 lira tutarında,
2016 yılı Ocak ayında ise yüzde 6,9 oranında
artış sağlamış olduk. 2015 yılı Aralık
ayında yaptığımız düzenlemeyle de, daha önce yani
eylülde yaptığımız artıştan yararlananlar da
dâhil olmak üzere tüm SSK ve BAĞ-KUR emeklilerinin aylıklarında
2016 yılı Ocak ayında yapılan yüzde 3,8 oranındaki
artışa ilave olarak 100 lira bir artış daha
yapılmış oldu.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün bu düzenlemelerle birlikte 2002 yılı sonuna
göre 2016 yılı Şubatı esas aldığımızda,
o dönemde enflasyonun yüzde 212 gerçekleştiğini söylemiştim, en
düşük SSK emekli aylığı bu dönemde yüzde 403 artarak 1.292
liraya yükselmiş ve reel olarak yüzde 61 oranında
artmıştır.
MUSA ÇAM (İzmir) Geçen yıla göre ne
olmuş?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
En düşük memur emekli aylığı yüzde 330 artarak 1.618 liraya
yükselmiş ve reel olarak yüzde 38 oranında artmıştır.
MUSA ÇAM (İzmir) Geçen yıla göre?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
Geçen yıla göre de çok iyi artmıştır.
MUSA ÇAM (İzmir) Yapmayın, etmeyin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
Memurumuz, esnafımız, işçimiz, asgari ücretlimiz, herkes
biliyor, herkes de takdir ediyor. Bunu da zaten seçimlerde gördük. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) - 2002yle mukayese etmekten
ne zaman vazgeçeceksiniz?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
Biz, işçiye, memura, çalışana ücret artışı
yapacak kadar bir bütçe hazırlıyoruz. Size de bir gün nasip olur.
En düşük BAĞ-KUR esnaf emekli
aylığı da yüzde 678 oranında artarak 1.157 liraya
yükselmiş ve reel olarak yüzde 149 oranında artmıştır.
En düşük BAĞ-KUR çiftçi emekli aylığı da yüzde 1.297
oranında artmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biliyorsunuz, seçim beyannamemizde de kamu
çalışanlarımıza dönük olarak önemli iyileştirme
vaatlerimiz vardı, bunları da Hükûmet olduktan sonra bir bir
gerçekleştirdik. Bunlardan birkaçından da burada bahsetmek istiyorum
çünkü 2016 yılı bütçesinden bu mali ve sosyal haklardaki
artışları karşılayacağız.
Emniyet mensuplarımızın
maaşlarında 151 lira ile 452 lira tutarında artış
sağladık. Muhtar aylıklarını 1.000 liradan 1.300
liraya yükselttik. 2015 yılından sonra göreve başlayan 1 milyon
200 bin kamu çalışanımıza ilave bir derece verdik. Geçici
köy korucularının ücretlerini 1.100 liradan 1.300 liraya
çıkardık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmetimiz, tarım ve gıda ürünlerinde yeterli ve
sürdürülebilir üretimin sağlanması ve rekabet gücümüzün
artırılarak net ihracatçı konumumuzun daha da güçlendirilmesi
amacıyla tarım sektörüne verdiği destekleri artırarak devam
ettirmektedir. Bu doğrultuda tarımsal destekleri artırmak üzere
2016 yılı bütçesinde de önemli iyileştirmeler yaptık. 2016
yılı bütçesinden tarımsal desteklemeler için 11,6 milyar lira
doğrudan destek için kaynak ayırdık. 2015 yılı
başlangıç ödeneklerine göre bu, yüzde 16,4 oranında
artışı ifade etmektedir. Bu kapsamda, 2016 yılında
hayvancılık destekleri için 3 milyar lira kaynak ayırdık.
Yine, prim desteği olarak 2,2 milyar lira kaynak ayırdık.
Özellikle fındıkla uğraşan çiftçilerimiz
açısından söylemem gerekirse alan bazlı gelir desteği için
850 milyon lira kaynak ayırdık. Mazot ve gübre desteği için
yaklaşık 1,5 milyar lira kaynak ayırdık. 2016
yılı bütçemizde tarımsal kredi sübvansiyonu, müdahale
alımları ve tarımsal KİTlerin finansmanı da dâhil
tarıma toplamda 15,2 milyar liralık kaynak öngörüyoruz. Bunun
yanında, biliyorsunuz, gübre ve yemde KDVyi kaldırmak suretiyle de çiftçilerimize
ilave 2,4 milyar lira destek sağladık. Böylece, sayın
milletvekillerim, 2016 yılında tarım sektörüne
sağladığımız toplam destek tutarı 17,6 milyar
liraya yükselmiştir.
Tarımsal üretim maliyetlerini düşürmek
için arazi toplulaştırma çalışmalarına da devam
ediyoruz. 2023 yılına kadar 14 milyon hektar alanda arazi
toplulaştırmasını tamamlamayı hedefliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2016 yılı merkezî yönetim bütçesinde AR-GE
projelerine ayrılan kaynak tutarını da 4,4 milyar liraya
çıkardık. 2016 yılı merkezî yönetim bütçesinde genel
bütçeli idarelerin AR-GE projelerine ayrılan kaynak, bir önceki yıla
göre yüzde 117 artarak 1,5 milyar liraya çıkmıştır. Yine,
özel bütçeli idarelerin AR-GE projelerine ayrılan kaynak 2015
yılına göre yüzde 27 oranında artırılarak 2,3 milyar
liraya çıkarılmıştır. Üniversite AR-GE projelerine ise
2016 yılında 564 milyon lira kaynak ayırdık. 2016
yılı merkezî yönetim bütçesinde TÜBİTAK AR-GE projelerine
ayrılan kaynak bir önceki yıla göre yüzde 22 oranında
artırılarak 1,2 milyar liraya çıkarılmıştır.
2015 yılında KOBİ destekleri için
yaklaşık 350 milyon lira ödenek tahsis etmiştik. 64üncü Hükûmet
Programımızda söz verdiğimiz gibi, bu destek tutarını
da yaklaşık 3 kat artırarak 990 milyon yani 1 milyar liraya
çıkardık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
64üncü Hükûmet Programımız kapsamında, gençlerin iş
gücüne hızlı bir şekilde katılımlarının
sağlanması ve becerilerinin artırılması için hem genç
istihdamını hem de genç girişimciliğini de destekliyoruz.
Bu kapsamda, kendi işini kurmak isteyen gençlerimize proje
karşılığı 50 bin liraya kadar
karşılıksız nakit destek veriyoruz. Kendi işini kurmak
veya geliştirmek isteyen gençlerimize ayrıca 100 bin liraya kadar
faizsiz kredi veriyoruz. Genç çiftçilerimize proje
karşılığı 30 bin liraya kadar karşılıksız
hibe desteği vereceğiz. Yeni iş kuran gençlerimize üç yıl
boyunca gelir vergisi istisnası sağladık.
İşbaşı eğitim programı kapsamında ilk kez
iş bulan her gencimizin maaşının bir yıl boyunca
devlet tarafından karşılanmasını sağladık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İller Bankası tarafından SUKAP projesi
kapsamında belediyelerin içme suyu ve kanalizasyon tesislerinin
yapımı hızla devam etmektedir. Bakanlığımız
bütçesi ve İller Bankası kaynakları dikkate alınarak 2015
yılı Aralık ayı itibarıyla proje tutarı 5,8
milyar liraya çıkmıştır. Bu kapsamda 1.023 proje
bulunmaktadır. Bu projenin yani 5,8 milyar liralık projenin 2,3
milyar lirası merkezî yönetim bütçesinden hibe olarak
karşılanmaktadır, 3,5 milyar lirası ise kredi imkânı,
kredi finansmanı olarak belediyelerimizin hizmetine sunulmuştur.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Düzce Belediyesi
hâlen yapmamış, Melen Çayına pislikler dökülüyor.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
2016 yılı bütçesinde SUKAP projesi için 631 milyon lira hibe
amaçlı kaynak ayırdık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmamın son bölümünde de kısaca 2016
yılı bütçemizin gelir politikasıyla ilgili olarak sizlerle genel
anlamda bilgileri paylaşmak istiyorum.
Yatırımları, üretimi ve
istihdamı teşvik edecek, yurt içi tasarrufları artıracak,
bölgesel gelişmişlik farklarını azaltacak, ekonominin
rekabet gücünü daha da geliştirecek şekilde sosyal politikalarla
uyumlu olarak tasarladığımız gelir
politikalarımızı 2016 yılında da
kararlılıkla sürdüreceğiz. Etkin, basit ve daha adil bir vergi
sisteminin oluşturulmasını, vergi mevzuatının
sadeleştirilmesini ve mükellef uyumunu kolaylaştıracak bir yapıya
kavuşturulmasını hedefleyen reform niteliğindeki
çalışmalara devam ediyoruz. Kamu finansmanını sağlam
temellere dayandırmayı ve sürdürülebilir kalkınmayı
desteklemek amacıyla hazırladığımız Gelir Vergisi
Kanunu Tasarısını Hükûmet programımızda
öngördüğümüz şekilde sivil toplum örgütleriyle de istişare etmek
suretiyle yakın bir zamanda Plan ve Bütçe Komisyonumuzun gündemine
getirmeyi planlıyoruz. Yapacağımız Gelir Vergisi Kanunu
değişikliğiyle yatırım, üretim, istihdam ve
girişimciliği daha güçlü şekilde teşvik etmek istiyoruz,
vergi adaletini güçlendirmek istiyoruz, beyannameli mükellef
sayısını arttırarak vergi tabanını
genişletmek istiyoruz, vergiye gönüllü uyumla kayıtlı ekonomiye
geçişi hızlandırmak istiyoruz.
1961 yılından bu
yana yürürlükte olan Vergi Usul Kanununu, değişen ekonomik
koşullar ve mükellef ihtiyaçları çerçevesinde yeni bir yapıya
kavuşturacak biçimde reforma tabi tutuyoruz. Tasarıyla ilgili
çalışmalarımız devam ediyor, sivil toplum örgütleriyle
istişarelerimiz devam ediyor. Sivil toplum örgütlerinden gelecek görüşlerden
sonra, inşallah, en yakın zamanda Hükûmetimize Bakanlık olarak
bu tasarıyı sunmayı planlıyoruz. Amacımız, Vergi
Usul Kanununu mükellef haklarını ön plana çıkaran, vergide uyum
maliyetlerini azaltan, uyuşmazlıkların kısa sürede
çözülmesine imkân sağlayan, vergi cezalarını gönüllü uyumu arttıracak
şeklide yeniden dizayn eden, üretim ve istihdamı teşvik eden bir
yapıya kavuşturmaktır.
Ayrıca, Damga Vergisi Kanunuyla ilgili de
çalışmalarımız sürüyor. Damga Vergisi Kanununu
kayıtlı ekonomiye geçişin hızlandırılması;
yatırım, üretim ve ticari işlemler üzerindeki yüklerin
azaltılması suretiyle ekonomik aktivitelerin daha da
canlandırılması için gözden geçiriyoruz. İnşallah,
yakın bir zamanda, Damga Vergisi Kanunu tasarısıyla ilgili de çalışmalarımızı
tamamlayıp sizlerle paylaşacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerek gelir vergisi tarife ve oranlarında gerek kurumlar
vergisi oranlarında Hükûmetimiz döneminde önemli iyileştirmeler
yaptık. Vergi oranlarını indirdik. Böylece, OECD ülkeleri arasındaki
istihdam üzerindeki en yüksek vergi yükü sıralamasında 2002
yılında 2nci sıradayken 8inci sıraya geriledik. 2008
yılında vergi sistemimize dâhil ettiğimiz asgari geçim indirimi
uygulaması yoluyla da özellikle çalışanlarımızın
-asgari ücretle çalışanlarımız başta olmak üzere-
üzerlerindeki vergi yükünü önemli ölçüde azalttık. 3 çocuklu bir
çalışan için gelir vergisi yükünü sıfırladık, tamamen
vergisiz hâle getirdik. Kurumlar vergisi oranını yüzde 33ten yüzde
20ye indirdik. Böylelikle OECD ülkeleri arasında kurumlar vergisi
oranı en düşük 6ncı ülke konumuna yükseldik.
Biliyorsunuz, geçen sene, özellikle işletmelere
konulan sermayeye izafeten gider indirimi düzenlemesi yaptık. Bu bizim
vergi sistemimizde reform niteliğinde bir düzenlemedir. Mevcut vergi
sistemi normalde yabancı kaynak, dış kaynak
kullanımını teşvik edecek şekilde faiz gideri indirimi
imkânı sağlarken, şirkete koyduğunuz sermayeden herhangi
bir şekilde bir gider indirimi söz konusu değildi.
Yaptığımız düzenlemeyle, bundan böyle işletme
sahiplerimiz, ortaklar işletmeye ne kadar sermaye koyuyorlarsa
koydukları sermaye tutarına göre bir gider indiriminden
yararlanacaklar. Böylelikle işletmelerimizin daha fazla öz kaynakla
finansmanına da imkân sağlamış olacağız.
Yüksek teknoloji sınıfındaki
ürünlerin üretimine yönelik yatırımlar ile yenilenebilir enerjiye
yönelik yatırımları da öncelikli yatırım konuları
arasına aldık ve bu yatırımları 5inci bölge
teşviklerinden yararlandırmaya başladık. 2015 ve 2016 yıllarında
gerçekleştirilen yatırım harcamaları için indirimli vergi
uygulamasını güçlendirerek işletme dönemi beklenmeden
yatırım döneminde yararlanılabilecek vergi teşvik
miktarını da artırmış olduk.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üretim maliyetlerini azaltarak ekonominin rekabet gücünü
artırmak ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi desteklemek amacıyla
önemli girdi niteliği taşıyan bir kısım
yatırım ve ara mallarının vadeli ithalatı üzerindeki
fon yükünü kaldırdık. İmalat sanayi makine ve teçhizat yatırımlarının
finansmanında kullanılan kredilerde banka sigorta muameleleri vergisi
istisnası getirdik.
Yaptığımız vergisel
düzenlemelerle Türkiye vergisel açıdan dünyadaki en rekabetçi ülkelerden
birisi hâline gelmiştir. Ülkelerin vergi rekabetini ve
tarafsızlığını ölçen Uluslararası Vergi Rekabeti
Endeksine göre Türkiye 2015 yılında 34 ülke arasında en
rekabetçi 9uncu ülke olmuştur. Söz konusu endekste gelişmiş
ülkeler arasında yer alan İngiltere 11, Almanya 17, ABD ise 32nci
sıradadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; basit usulde vergilendirilen esnafımızın
yıllık 8 bin liraya kadar olan kazançlarından gelecek
yıldan itibaren gelir vergisi almayacağız. Bu uygulamadan
yaklaşık 750 bin mükellefimiz yararlanacak. Yine, yeni iş kuran
gençlerimize 75 bin liraya kadar kazançlarından üç yıl boyunca gelir
vergisi almayacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Onuncu Kalkınma Planımızda yer alan kamu
harcamalarının rasyonelleştirilmesi ve öncelikli dönüşüm
programı çerçevesinde inşallah önümüzdeki dönemde de kamu
harcamalarına ilişkin olarak kapsamlı gözden geçirme
çalışmaları yapacağız. Etkin olmayan, verimli olmayan,
çıktı anlamında vatandaşa yansımayan harcama
programlarıyla ilgili değerlendirmelerimizi yapmak suretiyle
bunları da birer birer kaldırarak daha etkin, daha verimli, daha
sonuç odaklı bir kamu harcama yapısına geçeceğiz.
Bu arada özellikle belirtmem gereken iki konu var.
Bunlardan bir tanesi, yıllardır konuşulan ama bir türlü
gerçekleştirilemeyen, muhtasar beyannamelerle Sosyal Güvenlik Kurumuna
verilen sigorta bildirgelerinin birleştirilmesi çalışmalarına
devam ediyoruz, inşallah onu da bu yıl içerisinde
gerçekleştireceğiz. Dolayısıyla mükellefimiz artık
aynı çalışan için hem vergi dairesine hem SGKya ayrı
ayrı beyanname vermeyecek, tek bir beyannameyle bütün yükümlülüğünü
yerine getirmiş olacak.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçenin hazırlanmasında desteğini hiçbir zaman
için eksik etmeyen başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve
Başbakanımız olmak üzere tüm bakan
arkadaşlarımıza, tüm idarelerimize, bütçenin
hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Genel Kurulda yapacağınız yoğun ve yorucu
çalışmalar için Hükûmetim ve şahsım adına sizlere
şimdiden teşekkürü borç biliyorum.
2016 yılı bütçemizin hayırlara vesile
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Ağbal.
Efendim, Sayın Meral Danış
Beştaş, buradalar mı?
Hanımefendi, herhâlde bir beyanınız
vardı; lütfen buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
10.-
Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın, 118
sıra sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunda Halkların
Demokratik Partisinin muhalefet şerhine yer verilmeyerek her yerde ifade
ettikleri düşüncelerinin Meclis çatısı altında
sınırlandırıldığına ve konunun Başkanlık
tarafından bir kez daha değerlendirilmesini talep ettiğine
ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bir önceki oturumda aslında, bu, Anayasaya
aykırılıkla ilgili görüşlerimizi ifade etmek
istemiştim. Özellikle, Komisyon Başkanımız bu bizim
muhalefet şerhinin, Halkların Demokratik Partisinin muhalefet
şerhinin yazılmamasına ilişkin Anayasaya
aykırılıktan söz etti. Tabii, bu uzun bir açıklama
gerektiriyor ama kısaca söylemem gerekirse: Anayasa 83, yasama
dokunulmazlığını düzenlemekte ve bu konuda gerçekten,
yasama dokunulmazlığının sadece kürsü
dokunulmazlığı olarak nitelendirilemeyeceğini, şu anda
Türkiyede, dış dünyada, Meclis dışında bile
düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilen;
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince yüzlerce, binlerce kararda hüküm
altına alınan; hatta Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da çok açıkça
düşünce, ifade özgürlüğünün sınırları
genişletilirken yasama organının, bizim muhalefet şerhini
basmama gerekçesi olarak yaralayıcı ve kaba sözler nitelemesi kabul
edilemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Takdir
edersiniz ki burada muhalefet partileri, özellikle Hükûmetin denetimi
açısından kendi görüşlerini, düşüncelerini hem sözlü hem
yazılı, komisyon çalışmalarında açıklarlar ve
ifade etmek durumundadırlar. Yani bu Meclis çalışmalarında,
bizim dışarıda halkla birlikte, kamuoyunda, her yerde ifade
ettiğimiz düşüncelerin Meclis çatısı altında
sınırlanması, gerçekten başta Anayasaya
aykırıdır. Anayasanın 83üncü maddesi çok açık bir
hüküm içermektedir. Yani bu konuda, ileride görüşmeler sırasında
ayrıca beyanlarımız olacak. Bu, açıkça, bizim muhalefet
partisi olarak bütçeye ilişkin görüşlerimizin yansımaması
anlamına geliyor. Ayrıca, Bütçe Kanununun da bu şekilde
yayınlanması usul açısından, şekil açısından
sakıttır ve mümkün değildir yani bu şekilde geçerli kabul
edilmesi mümkün değildir. Sayın Başkanlığınız
tarafından bunun bir daha değerlendirilmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Beştaş.
Tutanaklara geçti.
Efendim, birleşime on beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.28
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.46
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 45inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 118) (Devam)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/297), 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2014
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/34), 2014
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
Kalkınma Ajansları 2012 Yılı Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/28), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2013 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/31), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2014 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/37) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 119) (Devam)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet burada.
Sayın
milletvekilleri, bütçe görüşmeleri 18/2/2016 tarihli 41inci
Birleşimde alınan karara uygun olarak bastırılıp
dağıtılan programa göre yapılacaktır.
Başlangıçta,
bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerde siyasi parti grupları ve
Hükûmet adına yapılacak konuşmalarda süre birer saat -bu süre
birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir-
kişisel konuşmalarda onar dakikadır. Kişisel
konuşmalarda bütçenin tümü üzerinde şahsı adına iki
milletvekiline söz verilecektir.
Şimdi
bütçenin tümü üzerinde grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin adlarını sırasıyla okuyorum:
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Mehdi Eker (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ve
Grup Başkan Vekili Amasya Milletvekili Sayın Mehmet Naci
Bostancı; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Genel Başkan ve
İzmir Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu (CHP
sıralarından alkışlar); Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekili ve İzmir Milletvekili Sayın Oktay
Vural; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili
Sayın Ahmet Yıldırım ve Grup Başkan Vekili ve
Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Baluken; Hükûmet adına
Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu (AK PARTİ
sıralarından alkışlar); şahısları adına,
lehinde, Mardin Milletvekili Sayın Orhan Miroğlu, aleyhinde, Antalya
Milletvekili Sayın Mehmet Günal.
Şimdi, gruplar adına ilk söz, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Mehdi Ekere aittir.
Buyurun Sayın Eker. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MEHDİ EKER
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şahsım ve AK PARTİ Grubu adına sizleri saygıyla
selamlıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile 2016 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının görüşmelerine başlıyoruz.
Öncelikle, bu çalışmalarda emeği
geçen Plan ve Bütçe Komisyonunun Başkan ve üyeleri ile diğer tüm
katkı sağlayan kurum, kuruluş ve çalışanlara
huzurlarınızda, çalışmalarından, emeklerinden
dolayı teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, 2016 yılı
bütçemizin milletimiz ve ülkemiz için hayırlar getirmesini diliyorum.
Değerli arkadaşlar, bu bütçe
tasarısı Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin art arda yüce
Meclisin huzuruna getirdiği 14üncü bütçedir. Bu başlı
başına önemli bir hadisedir. Yani, 14 bütçeyi, Türkiyenin
kalkınmasına önemli katkı sağlayan, büyümesini
gerçekleştiren 14 bütçeyi Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri yüce
Meclisin huzuruna getirmiş ve bunları uygulamıştır.
Değerli arkadaşlar, biz, Adalet ve
Kalkınma Partisi olarak samimi ve gerçekçi olduk. Tedbirleri kısa,
orta ve uzun vadeli olarak düşündük ama gündelik yaklaşımlardan
ve popülizmden hep uzak durduk. Hep milletimizin ihtiyaçlarını,
sorunlarını, çarelerini ve beklentilerini düşündük. Orta ve uzun
vadede refahı nasıl artıracağımızı,
halkımızın aşını, ekmeğini nasıl
çoğaltacağımızı düşündük. Bu yöndeki politikalarımız
ve hedeflerimiz sağlanan siyasi istikrarla birleşince Türkiye
kalkınmaya ve büyümeye başladı ve bu kalkınma ve büyümesini
sürdürdü. Ekonomide önemli reformlar yaptık. Makroekonomik göstergelerden
güçlü kamu mali dengesine, sağlam bankacılık sisteminden dinamik
ve yatırımcı özel sektöre kadar birçok alanda önemli başarılar
sağlandı. Küresel ekonomik krizlerin pik yaptığı,
güçlü dünya ekonomilerinin de dip yaptığı son on yılda ise
Türkiye ekonomisi güçlenmeye devam etti.
Sayın milletvekilleri, Türkiye gibi zor bir
coğrafyada ama önemli ve büyük bir ülkenin ulusal ekonomisini küresel
ekonomiden bağımsız düşünmek mümkün değildir. Bu
nedenle küresel ekonomik gelişmeleri dikkate alıp takip etmek,
buradaki muhtemel olumsuz etkilerden kendimizi korumak önemlidir. Bu çerçevede
küresel ekonomik gelişmelere baktığımızda kriz sonrası
dönemde sağlanan büyüme, maalesef kriz öncesi büyümeye nispetle ivme
itibarıyla düşüktür. Yine, Uluslararası Para Fonunun
beklentilerine, tahminlerine göre 2016 ve 2017 döneminde küresel büyümenin
ortalama yüzde 3,5 olması bekleniyor. Önümüzdeki dönemde küresel ekonomi gündemini
oluşturacak muhtemel riskler bulunmaktadır. Ekonomiyle ilgili,
herkesin, özellikle herkesin bildiği, artık vatandaşların
da çok yakından izlediği FEDin faiz artışı,
gelişmekte olan ekonomilerin en büyüğü anlamındaki, cesamet
itibarıyla, Çin ekonomisindeki yavaşlama, emtia fiyatlarındaki
düşüş, jeopolitik gerginlikler, siyasi belirsizlikler, özellikle
Karadeniz ve Akdeniz havzalarındaki gelişmeler, tabii, muhtemel risk
faktörleri. İşte, bütün bu muhtemel gelişmeleri dikkate alarak
kendimizi hem korumak hem ekonomik büyümemizi gerçekleştirmek
durumundayız. AK PARTİ böyle zamanlarda milletinden
aldığı güçle ve kadrolarının birikimiyle bu
sorunları inşallah aşacak ve güzel bir geleceği
inşallah hazırlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri döneminde Türkiye ekonomisi
dünyanın örnek gösterdiği büyük kazanımlar sağladı.
1990lı kayıp yılların ardından AK PARTİ
iktidarlarıyla Türkiye kalkınan ve büyüyen bir ülke oldu. Nedir bu kazanımlar?
Bir tanesi, güçlü büyüme performansıdır. Bu, gerek üyesi olduğumuz
OECD ülkeleri içerisinde gerek gelişmekte olan ülkeler içerisinde oldukça
önemli bir düzeydedir çünkü art arda Avrupa Birliğinin ve dünyanın en
hızlı büyüyen ekonomileri arasında olmayı başarmış
bir ülkeden bahsediyoruz. Son on üç yılda yıllık ortalama büyüme
hızı yüzde 4,7 ki dünyanın özellikle son on yılında
birçok bölge krizden krize sürüklenmiştir. Yine, son beş yılda,
2010-2014 arasında OECD içinde en hızlı büyüyen ülkedir ve 2015
yılı son çeyreğindeki büyüme beklentisi dikkate
alındığında ortalama yüzde 4lük bir büyüme bekliyoruz 2015
yılı için. Bu büyüme beklentisine göre de dünyada en hızlı
büyüyen ilk 7 ülke içerisinde Türkiye.
Türkiyede gayrisafi yurt içi hasıla 2002-2014
döneminde 5 kat arttı. Bu, dolar olarak 230 milyar dolardan 800 milyar
dolara, Türk lirası cinsinden 350 milyar liradan yaklaşık 1
trilyon 750 milyar liraya çıktı. Kişi başı gelirde
dolar bazında 3 kat artış sağlandı.
2015 yılında yaşanan olumsuz
gelişmelere rağmen 143,9 milyar dolar ihracat gerçekleşti. 2002
yılındaki 36 milyar dolarlık ihracat göz önüne
alındığında bu oldukça önemli ve büyük bir gelişmedir.
1 milyar dolar üzerinde ihracat yaptığımız ürün
sayısı 2002 yılında sadece 9du, 2014 yılında bu
37ye çıktı. Yani, 37 üründe 1 milyar dolardan fazla ihracat yapan
bir ülke hâline geldi Türkiye. Keza, Türkiyenin 1 milyar doların üzerinde
ihracat yapabilen firma sayısı 8 iken bugün bu 34e
yükselmiştir.
Türkiye rekabet gücü yüksek bir ülke konumuna
gelmiştir. Bunu Küresel Rekabet Endeksinin raporlarında görüyoruz.
Ne diyor? 2002 yılında Türkiye 104 ülke içerisinde 66ncı
sırada rekabet açısından, 2014 yılında 144 ülke içinde
45inci sıraya yükseldi.
İstihdamda yüksek artış
sağlandı. Bakın, sadece 2007den sonraki süreçte -ki kriz dönemi
dünyada- yaklaşık 7 milyon kişiye ilave istihdam
sağlandı Türkiyede. Bu çok önemli bir gelişme. 7 milyon yeni
istihdam yaratıldı 2007 sonrasında Türkiye ekonomisinde.
Yine, gelir dağılımında ciddi
iyileşmeler sağlandı. Uluslararası standartlarla
yapılan hesaplamalar Türkiyede yoksulluğun
azaldığını net olarak gösteriyor. Gerek kişi
başına 1 dolar altı gelir sahibi olanların 2006
yılında bitmiş olması, Türkiyede
sıfırlanmış olması çok önemli bir gelişme. 2,15
dolar altı günlük gelir, bu da 2013 yılında
sıfırlandı. Yani, 2013 yılı itibarıyla Türkiyede
2,15 doların altında artık gelire sahip kimse hamdolsun
kalmadı. Şimdi 4,3 dolar düzeyindeyse çok önemli bir gelişme
var, burada da Türkiye yaklaşık sıfıra yaklaştı.
Hâlbuki, bu oran 2002 yılında yüzde 30du. Bu kadar önemli, büyük bir
gelişme sağlandı.
Yine, uluslararası gelir
eşitsizliğiyle ilgili bir katsayı var biliyorsunuz, Gini
katsayısı. Burada da 0,44ten 0,39 seviyesine Türkiye düştü ve
OECD ülkeleri arasında bu katsayıyı en hızlı iyileştiren
ülke oldu Türkiye.
Tek haneli enflasyon rakamları AK PARTİ
hükûmetleri döneminde görüldü. 1980li yıllar boyunca ortalama yüzde 51in
üzerinde bir enflasyon var; 1990lı yıllarda ortalama
yıllık enflasyon yüzde 71,1; 2002 yılı sonrası ortalama
yıllık enflasyonsa tek haneli rakamdır ve yüzde 9lardır.
Hedef enflasyonumuz, kuşkusuz, bunu daha da aşağıya
çekmektir.
Yine, bankacılık, ekonomimizin önemli,
sağlam sektörlerinden biri, bu da AK PARTİ döneminde önemli bir
kazanımdır.
Etkin kamu maliye yönetimiyle borçlar azaldı.
Güçlü mali dengelerin Avrupa Birliği standartlarına istikrarlı
şekilde ulaşması bu dönemde gerçekleşti. AB
tanımlı borç konusundaki kriter, Maastricht Kriteri biliyorsunuz 2004
yılından bugüne sağlanıyor, bir tek yıl istisnası
vardı bunun, 2002 yılında bu yüzde 74tü, 2015te yüzde 32,6.
Avrupa Birliğinde 2002de bu oran yüzde 59,2; 2014 yılında yüzde
87dir, bunu da dikkatlerinize sunmak isterim.
Faizler düştü. Vatandaşın
hakkını faizciye değil vatandaşa hizmet olarak ödedik, ona
aktardık. Faizleri AK PARTİ iktidarlarının düşürdüğü
bir gerçek. Neden? Çünkü, Hazine iç borçlanma faizleri 2002 yılında
yüzde 62,7; 2015 yılında bu yüzde 9,5a indi.
Bütçe giderlerinin faize giden payı 2002de
yüzde 43, 2015te yüzde 10a indi, bu da çok önemli bir gösterge. Yani
eğer faizde bu indirim yapılmasaydı, ekonomi güçlenmeseydi,
2002den bugüne eğer bu devam etseydi 980 milyar Türk lirası para
faize gitmiş olacaktı ama biz, bunu Türkiyede hizmete döndürdük.
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Sayın Bakan,
şimdi millet ödüyor o faizleri, millet!
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Yani bütçeden
faize giden para azalırken sağlığa, eğitime,
altyapıya giden para arttı.
Vergi oranlarında önemli iyileşmeler
sağlandı.
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Borçlanmayan kalmadı.
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Gelir vergisi üst
dilimi 2002den bugüne yüzde 49,5ten yüzde 35e indi, alt dilimi yüzde 22den
yüzde 15e indi.
Eğitim, sağlık, turizm ve gıda
sektörlerinde ve daha başka birçok üründe katma değer vergisi
oranlarında düşürme, bazılarında sıfırlama
gerçekleşti.
Türkiye, AK PARTİnin
kazandırdıklarıyla büyüdü değerli milletvekilleri. Büyüme
arttı, enflasyon azaldı, faizler düştü, etkin kamu maliyesi ve
bütçe dengesi sağlandı, bankacılık sektörü güçlendi. Bu
gelirleri ülkemizin altyapı yatırımlarına,
kalkınmasına ve tüm halkımıza biz hizmet olarak
yansıttık.
Bugün, Türkiye, artırdığı
gelirlerini faizlere ve bütçe açıklarına değil, halkına
hizmet ve refah olarak veriyor; eğitime, sağlığa,
altyapıya ve sosyal ihtiyaçların giderilmesine aktarıyor. Son üç
yılda büyük yatırımlar, dev projeler hayata geçti. Toplam 240
milyar TLnin üzerinde altyapı yatırımı gerçekleşti.
Türkiyenin kuzeyden güneye, doğudan batıya her tarafı otoyol ve
duble yollarla örüldü. Bunu hepimiz her gün Ankaranın
dışına çıktığımızda, Türkiye'de bir
yerden bir yere geçtiğimizde yaşayarak görüyoruz, 17.607 kilometre
duble yol yapıldı. Havaalanı sayısı, 29 yeni
havaalanı inşasıyla 55e yükseldi.
Türkiye mega projeler hazırladı. Son on üç
yılda toplam yatırım tutarı 140 milyar dolar olan 21 adet
mega proje Türkiye'de başladı. Bunların bir kısmı
bitti Marmaray gibi, bizim başlattığımız, bir
kısmı devam ediyor üçüncü boğaz köprüsü gibi, üçüncü
havaalanı gibi -inşallah 2018 yılında çok yakında, bu
sene açılacak- nükleer santral gibi Türkiye'nin ihtiyacı olan
-helikopterden uçağa, savaş sanayisini, savunma sanayisini-
Türkiye'nin birçok alanda gerçekten ihtiyacı olan temel altyapı ve
ekonomiyle ilgili, bilimle ilgili gelişmelerini ortaya koyabileceği
dev yatırımlar yapılmaya başlandı.
Biraz önce, Sayın Bakan, eğitimle,
sağlıkla ilgili gelişmeleri uzun uzun anlattı, ben onlara
doğrusu çok fazla girmeyeceğim. Ama şunu sizinle paylaşmak
istiyorum saygıdeğer milletvekilleri: 1 Kasım seçimlerinden
sonra, AK PARTİ, ilk defa seçim öncesinde verdiği vaatleri bu kadar
kısa süre içerisinde yapan bir parti oldu. İki ay içerisinde seçim
öncesinde, seçim beyannamesinde dile getirdiği gerek reformların
gerek icraatların gerek vaatlerin çok büyük bir kesimini hayata
geçirmiş durumda.
Şimdi, bir eylem planıyla sonuç
odaklı ve çözümü hedefleyen bir yaklaşımla bu vaatler ele
alındı ve tarihte gerçekte örneği çok az görülebilecek bir
süratle, başarıyla bu gerçekleşme sağlandı. Reform ve
icraatları içeren bu eylem planının iki ay içerisinde hayata
geçen başlıca konuları
Bu reformlar özellikle ekonomiden finans
ve ticarete, çalışma hayatına, kamu sosyal politikalarına,
gençlerden kadınlara, bilim ve teknolojiden tarıma kadar hemen her
alanda önemli düzenlemeler ve yenilikler içermekte. Bu eylem planında
172si reform, 44ü icraat vaadi olmak üzere toplam 216 eylem var. 64üncü
Hükûmetin eylem planında her bir eylemin ne kadar süre içerisinde
tamamlanacağı, hangi eylemi hangi kurumun yapacağı ve
iş birliğinin hangi kurumlarla yapılacağı açık
bir şekilde, net bir şekilde belirlendi. Eylem planının
Reformlar bölümündeki 172 eylemin 20 eylemi üç ayda, 81 eylemi altı
ayda, 71 eylemi bir yılda yapılacak. denilmekte; 44 icraat için ise
üç aylık süre verilmiştir, bu da 21 Mart tarihine kadar doluyor.
Bugün itibarıyla, üç aylık süre verdiğimiz 20 reformun 10 tanesi
yani yüzde 50si iki ayda gerçekleştirildi, vadettiğimiz 44
icraatın 36sı yani bugün itibarıyla yüzde 82si
gerçekleştirilmiş durumdadır saygıdeğer
milletvekilleri.
Bunlardan gençlere yönelik bazı düzenlemeleri
sizinle paylaşmak istiyorum: İlk kez işe giren gençlerin
ücretinin bir yıl boyunca karşılanacağı, iş kuran
gençlere gelir vergisi muafiyetinin getirilmesi, gençlere yeni kuracakları
işletmeler için 50 bin TL karşılıksız destek verilmesi,
yine gençlere 100 bin TL kredi ve yüzde 85 kefalet sağlanması,
öğrenci burslarının 330 liradan 400 liraya yükseltilmesi, çeyiz
hesabı uygulamasının başlatılması, yurt
dışında yaşayan vatandaşlar için dövizle
askerliğin 6 bin eurodan bin euroya düşürülmesi, asgari ücretin 1.300
liraya yükseltilmesi bu icraatlardan, vaatlerden bazıları. Emekliden
kesilen sosyal güvenlik destek priminin kaldırılması, emeklilere
yılda 1.200 TL seyyanen maaş artışının
yapılması, muhtar aylığının 1.300 liraya
yükseltilmesi, polis, uzman erbaş ve uzman jandarma ek göstergelerinin
2.200 TLden 3 bin TLye çıkarılması, emniyet personeli özel
hizmet tazminatının yüzde 25 artırılması bu bapta dile
getirilebilecek icraatlardan bazılarıdır.
İmalat sanayi işletmelerinde makine teçhizat
finansmanı için kullanılan kredilerden alınan yüzde 5
oranındaki banka sigorta muameleleri vergisinden istisna
getirilmiştir.
KOSGEBden esnafa 30 bin TL sermaye ihtiyacı
için sıfır faizli kredi imkânı getirilmiş, KOBİler
için kefalet limitinin yükseltilmesi ve vadelerinin artırılması
yapılmıştır. Yine, işveren sigorta primi indirimine
esas alınan 10 işçi çalıştırma zorunluluğu da
kaldırılmıştır.
Ekonominin bütün sektörleriyle ilgili bu tür
düzenlemeler bu eylem planı içerisinde yer almış ve bunlar bir
bir hayata geçmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, bütçe bir dönem içerisinde, bir yıl içerisinde
elbette ki ekonomik hayatı düzenleyen temel bir metindir, temel bir
belgedir, yasal bir metindir ama bütçe vesilesiyle elbette ki biz, hem
Türkiye'nin kalkınmasını hem birlik ve beraberliğinin
sağlanmasını mutlaka öngörüyor ve bununla ilgili de
çalışıyoruz.
Orta Doğuda bazı hadiseler olup bitiyor
değerli arkadaşlar. Biz, bu olaylarla yeni sınırlar
çizilmeye çalışıldığını ve bu alanda da Türkiye'nin
iç meselelerin çözümünde özellikle AK PARTİ hükûmetleri dönemindeki
yönteme karşı, bunun başarıya ulaşmasını
engellemeye dönük özel çalışmalar
yapıldığını biliyoruz, bütün bu çabanın
birtakım terör örgütleri tarafından taşere edildiğini de
biliyoruz. Biz, bunlar arasındaki, Mezopotamyada, Orta Doğuda hangi
şehirde olursa olsun yapılan bu tür eylemlerin aslında
farklı örgütler tarafından sureta yapılsa da gerisindeki
zihniyetin aslında bir akrabalık oluşturduğunu da
biliyoruz. Yani Palmira şehrini yıkan zihniyet ile Diyarbakırda
Suriçinde Kurşunlu Camisini yakan zihniyetin aslında akraba
olduğunu biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu önemli bir konu. Ölümden beslenen, nekrofil düşünceye
sahip bir zihniyetin bir gün Mezopotamyada, bir gün Türkiye'nin
güneydoğusunda veya başka bir şehirde veya Ankarada
yaptığı eylemler aslında Türkiye'nin bu barış
çabasını, çözüm çabasını engellemeye dönüktür, bunu da
biliyoruz.
Bakın, biz AK PARTİ hükûmetleri olarak
Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinin kalkınması için 65
milyar liralık yatırım yaptık. Bu sadece GAP ve DAP Eylem
Planlarında uyguladığımız, hayata geçirdiğimiz
yatırım bütçesidir, 65 katrilyon. Önümüzdeki beş yıllık
planda da 49 milyar lira bu bölgeye para harcanacak. Biz 2014-2019 sürecinde
inşallah bunları hayata geçireceğiz. Ne kadar yakılır
yıkılırsa, biz, inşallah, bu yakılıp
yıkılan yerleri tamir edecek, inşa edecek bir güce sahibiz ve
bunu hayata geçireceğiz. Çünkü AK PARTİ olarak bizim felsefemiz,
nefrete karşı muhabbet, şiddete karşı merhamet, ölüme
karşı hayat, öldürmeye karşı yaşatmaktır.
Ayrışma değil birleştirmeden, tahrip etmeden değil
inşa etmeden ve yıkmadan değil imar etmeden yanayız. Hangi
karanlık zihniyetle Diyarbakırı veya Cizreyi veya Silopiyi
yıkarlarsa yıksınlar, biz, hazırlanan eylem planıyla
bütün bu tahribatı giderecek, oraları yeniden mamur ve inşa
edeceğiz ve böylece o bölgede yaşayan Kürt kardeşlerimiz
şunu bilecek: Bilecekler ki atalarının yaptığı
tarihî eserleri kim yakıyor, kim yıkıyor, bu yıkılan
tarihî eserleri kim inşa ediyor, kim yapıyor; kim onların
çocuklarını ölüme gönderiyor, kim onların çocuklarının
cesetlerinden siyasi rant elde etmeye çalışıyor, kim
onların çocuklarına umut ve hayat veriyor. Bunu Türkiyede
yaşayan Kürt kardeşlerimiz, vatandaşlarımız bu süreç
içerisinde inşallah bilecek. Bizim çağrımız budur. Bu süreç
içerisinde terör örgütleri hangi amaca hizmet ederse etsinler, bizim onlara
çağrımız: Bu beyhude çabadan vazgeçin, ölüme karşı
hayatı savunun. Ve Türkiyede bu manada hepimizin yapması gereken,
hayata, barışa ve çözüme sahip çıkmaktır.
AK PARTİ hükûmetleriyle ilgili maalesef çok
karanlık birtakım odaklar tarafından üretilen bir algı
oluşturma çabası vardır, o da şudur: Çözüm sürecinin AK
PARTİ tarafından bozulduğu yönündeki haksız ve mesnetsiz
iddiadır. Eğer böyle bir şey olsaydı AK PARTİ
hükûmetleri Türkiyede 2002 yılından itibaren OHALin
kaldırılması başta olmak üzere Kürtçe dilinin
kullanılması, konuşulması, geliştirilmesi dâhil,
siyasi propagandaların Kürtçe yapılması dâhil birçok eylemi
hayata geçirmezdi. Biz bütün bunları kardeşliğe
inandığımız için, çözüme inandığımız
için ve bütün bu çabaları gerçekte bu ülkenin medeniyet değerlerine
olan inancımızın gereği olarak yaptık. Herkes bilir ki
şiddet ve terörle hiçbir zaman, hiçbir şey elde edilmez; sadece ölüm
getirir, ölümden başka hiçbir şey getirmez. Kini, nefreti ve ölümü
artırmanın hiç kimseye, hiçbir şekilde faydası yok. Kendini
de, diğer masum insanları da hunharca katleden bir zihniyete
methiyeler düzmek, onu kutsallaştırmak da hiçbir gerçekte, ne siyasi
olarak ne etik olarak, doğru değildir ve hiç kimseye hiçbir şey
kazandırmaz.
Orta Doğuda bütün bunlar yapılmaya
çalışılırken biz, hep, Türkiyede meseleyi, bizden
yıllar önce başkaları tarafından yapılmış
olan hataların sonuçlarını düzeltmeye, onları tamir etmeye
kalkıştık ama ne zaman ki Türkiye bu alanda, gerçekte,
halkıyla belirli bir uyum sağlayıp belirli bir noktaya geldi,
devreye birtakım karanlık odaklar girdi. 2013 yılı,
işte, bunun tam bu manadaki kırılma noktasıdır. Ve
tekrar, içeriden dışarıdan, bu karanlık güç odakları
Türkiye'nin iç barışını bozmaya, Türkiye'nin bu önemli
meselesini barış içerisinde çözmesini engellemeye
kalkıştılar; işin aslı, esası budur. Yani,
yıllardır Orta Doğuda olan biten her şey de, Türkiyede
gelişen olaylar da aslında bütünüyle bu meselenin
etrafındadır. Bunun bu şekilde bilinmesi gerekiyor.
Biz Diyarbakırda tarihî Sur şehrini,
Amida şehrini yeniden inşa edeceğiz. Oradaki, Selçuklulardan da,
Romalılardan da, Osmanlılardan da kalan bütün eserlerin sahibi biziz.
Biz o kardeşlerimizin, Kürt kardeşlerimizin de, Türk
kardeşlerimizin de, Arap kardeşlerimizin de hepsinin
yanındayız. Onlarla birlikte biz o şehri yeniden inşa
edeceğiz, o tarihî eserlerin de orada
Bakın, Fatih Paşa
Camisinin yanında Surp Giragos Kilisesi de, maalesef, barikat kurulan bir
bölgenin içerisinde, orası bir şey olarak kullanıldı,
orası da tahrip oldu, orası da tahrip edildi. Dolayısıyla,
Diyarbakır şehir merkezindeki kiliselerin de, camilerin de,
hamamların da, kervansarayların da, bunların sivil mimari
örneklerinin de hepsinin ciddi şekilde imar edilmesi bizim gündemimizde,
programımızda. Orada 1.123 tane tescilli yapı var, bunun 908i
sivil mimarlık örneği, 215i de anıtsal değerdeki kültür
varlığıdır. Toplamda biz bunların hepsini, bu
alandakilerin hepsini inşallah yeniden inşa edecek, ihya edecek ve
vatandaşlarımızın zarar ziyanlarını da mutlaka
gidereceğiz.
Tabii, yürek yangınlarına diyecek bir
şey yok. Yürek yangınlarına söyleyeceğimiz şey de: Ne
olur onlara yüreğinizi rehin etmeyin, yüreğinizi rehin etmeyin ve bu
yürek yangınlarını gerçekleştirenlere karşı
sesinizi yükseltin. Sesinizi yükseltin ki Türkiyede barış da,
kardeşlik de, çözüm de el ele hepimiz tarafından birlikte
gerçekleşsin.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçenin hayırlı olmasını temenni
ediyorum, şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum Sayın
Mehmet Mehdi Eker.
Efendim, AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı
Sayın Mehmet Naci Bostancı.
Buyurun Beyefendi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe, Plan ve Bütçede görüşüldü, orada çok
kıymetli tartışmalar yapıldı. Ben de o
tartışmalardan birisine katıldım, arkadaşlardan da
dinliyoruz neler konuşuldu, neler tartışıldı diye.
Söylenen her söze, dile getirilen her fikre saygımız var. Eminim, 9
Marta kadar burada da yine bütün partilerden arkadaşlar çok değerli
görüşler ortaya koyacaklar ve neticede bütçe bütün bu görüşlerle
birlikte tekemmül edecek. Öyle de olmaklığı icap eder çünkü
iktidarın ve muhalefetin birbirine ihtiyacı var. Muhalefet iktidarın
halifesi demektir, iktidara hazırlanan demektir. O yüzden, iktidar kendi
işlerini yürütürken nasıl bütün halkı dinleyip onlar ne
düşünüyorlar, nasıl bakıyorlar, bunları kendi
programına ekleme lüzumunu hissediyorsa muhalefetin de
aynısını yapması lazım. Elbette biz halkı
dinleyeceğiz, muhalefeti dinleyeceğiz, dikkatle dinleyeceğiz ve
bütün bunların neticesinde yapıp edeceğiz, muhalefet de
aynısını yapacak.
AK PARTİ on dört yıldır iktidarda. Bu,
bir başarıdır -ister başka bir yerde oturun, ister Meclisin
bu tarafında oturun- bunun son derece açık, her türlü spekülasyondan
uzak, olgusal bir başarı olduğunu teslim etmek lazım çünkü
AK PARTİ iktidar. Mülkiyede okurken birinci sınıfta Politika
Bilimine Giriş kitabının hemen başlangıcında da
yazar: Siyasette en üst değer başarıdır çünkü o
başarıyı takdir eden halktır. Yoksa spekülatif olarak o
başarılı bu başarılı tartışması
değil. İktidarsanız ve bu yetiyi halktan alıyorsanız
başarılısınız demektir. Muhalefet de eğer iktidar
olmak istiyorsa nasıl biz muhalefeti dinliyorsak muhalefetin de aynı
şekilde iktidarı dinlemesi lazım bu adamlar nasıl
başarılı oldular, bu neticeleri nasıl sağladılar?
Buradan bizim dünyamıza intikal edecek bir görüş, bir
değerlendirme var mı? Bütün bunların anlamını takip
etmekte fayda olur diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu 14üncü bütçe. Ben
de biraz Hurufilikten mülhem bir yorumda bulunayım: 14ü tersine
okursanız 41 yapar. 41 kere maşallah. (AK PARTİ ve Bakanlar
Kurulu sıralarından alkışlar) 14ü 41in habercisi gibi
okumak mümkün.
MUSA ÇAM (İzmir) Başbakan dinliyor,
Başbakan dinliyor seni Hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ama emin olun,
AK PARTİ milletle bu şekilde sözleşmesine devam eder, milleti
dinler, muhalefeti de aynı şekilde dinler ve yoluna böyle devam
ederse o 41 kere maşallah. ifadesini bu kürsüden gelecek kuşaklar,
bizim çocuklarımız söyleyeceklerdir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, AK PARTİ niçin
başarılı? Önemli, bu başarıyı anlamak lazım.
On dört yıldır
2002de yüzde 35le başlamış, sonra
yüzde 47, yüzde 50, evet 7 Haziran yüzde 41, sonra tekrar yüzde 50; 60 da olur.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hitler kaçla
gelmişti, Hitler? Hitleri de söyle Sayın Hocam. Hitler kaçla
gelmişti? Hitler örneğini verir misiniz.
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Kenan Evren yüzde 92
almıştı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Değerli
arkadaşlar, AK PARTİnin başarısını bu ülkede
aslında iki yüz yıllık tarihsel hikâyeden gelen bir yay gibi
düşünün. Bunun arkasında, hepimizin çocukluktan, gençlikten -sizlerin,
bizlerin- bu ülkenin tarihine, bu ülkenin geçmişine, bu ülkenin
yaşadıklarına dair özlemlerimiz, hayal
kırıklıklarımız, beklentilerimiz, ümitlerimiz
vardır. Ben çocukken derlerdi ki: Bizim İtalyaya yetişmemiz
için yüz elli yıl lazım, bizim İngiltere olmamız için iki
yüz yıl lazım. Hatırlarsınız, aşağı yukarı
burada aynı yaşta olduklarımız bilirler ama bütün bunlar,
elbette, bir taraftan, acaba gerçekten bir gün Avrupadaki bu ülkeler gibi
olabilir miyiz, gerçekten bir gün bizim insanlarımız da
tıpkı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi yüksek hayat
standartlarında yaşayan, güzel, müreffeh, modern şehirlerde
hayatlarını sürdüren, özgür ve demokratik bir ülkede
yaşamanın huzurunu hisseden, bütün bunlarla birlikte hayatına
devam eden bir ülke olabilir miyiz, bu umudu herhâlde hepimiz
taşıdık. İşte, AK PARTİnin o yay gibi gerilen
hikâyesinin arkasında, emin olun, Balkanlarda duyulan acıdan,
İstiklal Savaşında çekilen çilelerden, cumhuriyetin
kuruluşundaki ruhtan, o devletçilik döneminde bir müteşebbis
sınıf oluşsun diye devlet eliyle iktisadi işletmeler
kurmaktan, 1950lerle birlikte çok partili parlamenter rejim ve Meşru
kudretin, siyasetin asli kaynağı halktır. diyen siyasetten
gelen bir ırmak vardır. Biz tarihten geleceğe akan bir
ırmak gibi 2002de şekillendik, doğru ama gerili bir yay gibi
geleceğe fırlayan bir ok hâlindeyiz; AK PARTİ. O yüzden, 14ü
biraz da 41 gibi okudum, inşallah hayırlı olur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Yer çekimi yok herhâlde! Naci Bey, yer çekimi var, yer
çekimi!
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, şundan emin
olun: Yakın tarihi değerlendirenler Kimler iktidar oldu? Kimler bu
ülkede insanların büyük bir çoğunluğunu bir araya getirerek
buradan bir iktidar kudreti çıkardı? diye bakarsanız, o iktidar
kudretini çıkaran siyasetlerin parametrelerinin, değerlerinin,
yaklaşımlarının, dillerinin bugün AK PARTİ
tarafından temsil edildiğini görürsünüz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Ya, Bostancı, bütçeye gelir misin kardeşim,
bütçeyi konuşuyoruz, bütçeyi!
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) - AK PARTİden önce Anavatan Partisi
vardı; emin olun, AK PARTİye benzer, rahmetli Özalın
yürüdüğü çizgi de aynıdır. Ondan önce Adalet Partisi vardı
-muhafazakâr dönemlerini söylüyorum- aynı çizginin geçmişidir; ondan
önce Menderes. Bu, aslında bize şunu söylüyor: Ey CHP, ey HDP, ey
MHP, iktidar mı olmak istiyorsun? O zaman bu parametrelere dikkat et.
Eğer sen de AK PARTİnin yürüdüğü yolda, onun
kullandığı dilde, onun insanlara seslendiği şekilde
konuşursan, siyaseti böyle yaparsan iktidar olursun. diyor. Bunu görmek
lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) - Yolsuzluk yapalım mı?
MUSA ÇAM
(İzmir) Atma, atma, atma! Allah göstermesin, savaş
çığırtkanlığı yapıyorsun, savaş,
savaş!
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, birbirimize
Konuşacağız, müzakere edeceğiz. dedik. Tabii, CHP de
iktidar olmak istiyorsa iktidara bakacak. Eminim, mahrem alanlarda, CHPnin
elitleri, AK PARTİnin başarısı üzerine konuşuyor ve
değerlendirme yapıyorlardır ama eleştirilerini böyle
millete duyurmaya çalışıyorlardır. Hani şu
işletmelerde vardır ya şikâyet kutuları Memnuniyetinizi
dostlarınıza söyleyin, şikâyetlerinizi müdüriyete. diye, onun
biraz tersi bir ilişki olduğunu düşünüyorum çünkü CHP rasyonel
bir parti, eğer AK PARTİ başarılıysa bunu anlamak gibi
bir çabasının olmaklığı icap eder ve eminim bu
çabayı biz görmüyoruz ama birtakım yerlerde bunlar
yapılıyordur diye düşünüyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Beşar Esad
da çok başarılı, yüzde 92 almış.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kıymetli
arkadaşlar, on dört yıldır AK PARTİ bu ülkede önemli
işler yaptı, arkadaşlarımız saydılar, ben tekrar
yoldu, hastaneydi bunlara girmeyeceğim, halkın memnuniyetiydi bunlara
girmeyeceğim. Ama on dört yıldır mesela CHPli arkadaşlara
bakarsak her şey kötü. Her seçim bu dili tekzip eder. CHPnin dili
eleştirel. diyoruz ama yapılanlar kötü, halk inim inim inliyor, 3-5
rantçı öne çıkıyor! Mesela beş yıldır Suriyede
birtakım olaylar yaşanıyor, iç savaş yaşanıyor.
Beş yıldır biz, savaşa girdik gireceğiz!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ya, siz girdik
gireceksiniz, biz değil.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Savaşa
girdik mi? Girmedik.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) 500
insan öldü daha nasıl gireceksin ya? Her gün bomba patlıyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ama her
defasında savaşa sanki yarın girecekmişiz gibi bir atmosfer
uyandırmaya çalışıyorsunuz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Ya, biliyorsun
bu vekâlet savaşı.
MUSA ÇAM (İzmir) Hocam, bataklığa
battınız, bataklığa; çıkamıyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Buna ne derler
biliyor musunuz?
BAŞKAN Naci Bey, affedersiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Musa Bey, buna
ne derler biliyor musunuz?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Vekâlet
savaşı derler Naci Bey.
MUSA ÇAM (İzmir) Battınız Hocam,
battınız.
BAŞKAN Naci Bey, biraz müsaade...
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Buyurun
efendim.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz
sonra sizin de temsilcileriniz konuşacak, Sayın Genel Başkan
konuşacak, insicamı lütfen bozmayınız.
MUSA ÇAM (İzmir) Hoca istiyor Hoca,
karşılıklı konuşma istiyor Hoca.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Sempatilerini
bildiriyorlar.
BAŞKAN - Kürsü masuniyeti var, biliyorsunuz.
Fikre hürmet sizin de fikrinize hürmeti getirir.
Teşekkür ediyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kıymetli
arkadaşlarım, şunu yapıyorsunuz: Bir bardak suda
fırtına koparmaya çalışıyorsunuz, kopmuyor. Eğer
söyledikleriniz doğru olsaydı, halk inim inim inliyor olsaydı,
köylü, çiftçi, işçi, herkes perişan olsaydı siz de takdir
edersiniz ki siz orada değil burada otururdunuz...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) O demokratik
bir ülkede oluyor değil mi üstat!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) ...biz de kös
kös orada otururduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) O da olacak hiç merak etme,
hiç merak etme Hoca, hiç merak etme, hiç merak etme geliyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Şimdi, ne
yapmaya çalışıyorsunuz biliyor musunuz? Yapmaya
çalıştığınız şu: Cenap Şahabettinin
bir lafı var, aklıma o geliyor. Cenap Şahabettin diyor ki:
Havas -elitler- beğendikçe alkışlar, avam da
alkışlandıkça beğenir.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Güzel! İlk defa yerli
bir şey söyledi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Şimdi,
CHPli arkadaşlar, bir bardak suda fırtına kopartarak
aslında halka biraz avam muamelesi yapıyorlar; Biz gürültü
kopartıyoruz, ülke çok dramatik durumda, hadi siz de bu gürültüye
katılın. diyorlar ama halk katılmıyor,
katılmıyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Her şey
çok güzel! Nefis bir dış politika, nefis bir ekonomi! Bizde hata,
doğru yani (!)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kıymetli
arkadaşlar, şimdi, CHP, eski CHPydi, yeni CHP olma yolunda
ilerliyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın
Başkan, adam, CHPden bahsediyor, cevap vermek durumunda kalıyoruz
yani. Zaten anlatacak bir şeyi yok.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Şimdi, İç
Tüzük ne diyor Sayın Başkan? Konuyla ilgili konuşması
gerekmiyor mu?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ümit ederim,
tabii ki, kendisini yenileştirir, değiştirir, iktidar olmaya
yönelik bir dil, üslup, bir yaklaşım, halkla kucaklaşma istikametinde
bir çabayı etkileyici bir şekilde gösterir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakın, İç
Tüzük ne diyor? Yani, şu anda bütçeyi mi konuşuyoruz biz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Buna emin
olun, biz memnun oluruz. Bundan şikâyetçi olmayız.
ATİLA SERTEL (İzmir) - Sen kendine bak
Hocam!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Amasyaya gel!
Amasyada halkın durumunu anlat! Amasya perişan!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Futbol
maçında bile oyunun kalitesini tayin eden, her 2 takımın da iyi
oynamasıdır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Amasya
milletvekilisin! Amasyadaki üreticinin durumu ne? Amasyada elektrikler
kesiliyor, temiz su yok! Yol yok Amasyada!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Biz ana
muhalefetin iyi olmasından memnun oluruz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Naci Bey, bütçeyle
ilgili konuş, bırak CHPyi.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Bütçeyle
ne ilgisi var şimdi bunun?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bakın,
CHPnin siyasete ilişkin bütün söylemini analiz ettiğimizde; 1) AK
PARTİ eleştirisi, 2) Saray! Saray!
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Siz, Sayın
Davutoğluna sorun bakayım, Başbakanınıza sorun.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Kaçak saray!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kaçak saray
LEVENT GÖK (Ankara) Kaçak saray! Evet, evet!
Sadece saray değil, kaçak saray!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Orada oturan
despot
, Orada oturan diktatör
[CHP, HPD ve MHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar (!)]
MUSA ÇAM (İzmir) Söylediklerinize
katılıyorum!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Hatta, Engin
Beye dedim ki
[CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar
(!)]
Değerli arkadaşlarım, bunların
devamı var, devamı! Ümit ederim devamını da
alkışlarsınız! Devamı var, bunlar sizin sözleriniz!
LEVENT GÖK (Ankara) Tabii, tabii! Aynen öyle!
Güzel bir tespitte bulundunuz!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, rica
ediyorum efendim, insicamı bozmayınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kıymetli
arkadaşlar, şöyle düşünün, diyelim ki Sayın
Cumhurbaşkanımız dese ki: Ya, kardeşim, ben,
Cumhurbaşkanlığı bittikten sonra kenara çekiliyorum;
gidiyorum bir köye, orada bir köy hayatı yaşayacağım. Siz
boşluğa düşersiniz, boşluğa. Ne
konuşacaksınız? Ne konuşacaksınız? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Kavafisin Barbarları Beklerken diye bir
şiiri vardır, muhakkak arkadaşlar okumuşlardır
MAHMUT TANAL (İstanbul) CHP olmasaydı
bugün ne konuşacaktın Hoca? CHP olmasaydı ne
konuşacaktın, bana bunu söyler misin?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Diyor ki
Barbarları Beklerken şiirinde özü itibarıyla -uzun bir
şiir de- içeride, şehirde kendi iktidarını sürdürmek isteyenler,
halka sürekli Barbarlar gelecek, sizi ham edecek. hikâyesi anlatıyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Tam kendinizi
anlatıyorsunuz, kendinizi!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Sonra
bekliyorlar, bekliyorlar, barbarlar gelmiyor. Her biri diyor ki, o iktidar
sahipleri: Allah Allah, barbarlar gelmeyecekmiş, şimdi biz ne
yapacağız? Şimdi biz ne yapacağız?
Kıymetli arkadaşlar, Sayın
Cumhurbaşkanımız o köye gitse, zannediyorum CHPli
arkadaşlar koşa koşa gidip Lütfen, git şu Saraya otur,
yoksa biz ne konuşacağız? diye kriz içine düşerler.
LEVENT GÖK (Ankara) Naci Bey, CHP olmasaydı
ne konuşacaktın bugün Allah aşkına, ne
konuşacaktın?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Evet, evet!
LEVENT GÖK (Ankara) - Biraz bütçeyi konuş
bakalım, yoksulluğu konuş, yolsuzluğu konuş!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bakın,
Richard Sennett diye bir adam vardır. Bu otorite ilişkileri,
biliyorsunuz, çok katmanlıdır. Aslında, Mecliste bunları da
konuşmak lazım. Böyle zaman zaman Sayın Baluken benim hoca
tavrıyla konuştuğumu söylüyor ama bazen bunlara da ihtiyaç var
galiba. Burada herkes tabii, birbirinden öğreniyor, onu belirteyim.
Richard Sennett, bu otorite bağlarında ret bağları diye
bir şeyden bahseder, ret bağları. Hikâye şudur: Bir
bürokratik dairede daire başkanı ile sekreteri arasında
şöyle bir ilişki vardır. Daire başkanı, zalim,
müstebit, o sekreteri sürekli aşağılayan, hakaret eden, ona aman
vermeyen birisidir. Sekreter de bu durumdan sürekli şekvacıdır,
şikâyet eder ve her gittiği yerde insanlarla ilişkilerini bu şikâyetler
üzerine kurar. Ona gider Bu daire başkanı şöyle kötü., buna
gider Bu daire başkanı şöyle kötü., herkese gider ve bütün
sosyal ilişkilerini daire başkanının kötülüğü üzerine
kurar. Gel zaman git zaman -masaldaki gibi- daire başkanı
alınır, yerine çok insani, çok hümaniter, çok beyefendi, çok nazik
birisi gelir. Sekreter de başta memnun olur; müstebit gitmiş, yerine
beyefendi birisi gelmiştir ama üç gün sonra kimlik krizine düşer;
şimdi, insanlarla nasıl ilişki kuracaktır, onlara ne
anlatacaktır? Elindeki, kendi kimliğinin asli unsuru olan,
şikâyet ettiği varlık gitmiştir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Bütün seçim
beyannamemizi kopyaladınız, rica ediyorum ya. Bir entelektüel teziniz
bile yoktu, bizden aldınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Buna ret
bağları diyorlar kıymetli arkadaşlarım. Emin olun,
sizin saray dediğiniz o insanla ilişkiniz, tıpkı bu ret
bağlarında olduğu gibi, böyle.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Biz bu devleti
kurduk, her şeyi yapabiliriz, bunları unutmayın.
ATİLA SERTEL (İzmir) Komisyonda da böyle
masal mı anlattınız?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Evet, evet!
Kıymetli arkadaşlar, tabii, biz, CHPnin
ana muhalefet partisi olarak görüşlerini, değerlendirmelerini
dikkatle dinleriz, bundan da sonuçlar çıkarırız.
MUSA ÇAM (İzmir) Hocam, biraz da 17-25
Aralıktan bahsetsene, 17-25 Aralıktan Hocam!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bütün
bunları yaptığımız için elbette bu iktidar yolunda da
devam ederiz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Seçim
beyannamesini aldınız ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Değerli
arkadaşlar, Türkiye, imparatorluk bakiyesi bir ülke, bütün imparatorluk
bakiyesi ülkeler gibi sosyopolitik olarak karmaşık bir yapıya
sahip yani etnisite ve kültür meselelerine ilişkin problemleri var.
AHMET YILDIRIM (Muş) Zenginliktir bu ya,
böyle problem mi olur?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bu problemleri
bizim gibi ülkeler iki türlü çözüyorlar, bunlardan birisi, çevremizde öyle
örnekleri var, şimdi onlar yıkılıyorlar, bir müstebit
çıkıyor, elinde iktidarın sopası, herkese diyor ki: Hizaya
dizilin, millî birliği sağlayacağız! Otoriter yöntem.
ORHAN SARIBAL (Bursa) Sizin gibi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Biz,
demokratik yöntemle, halkın rızasına yaslanarak, insanların
rızasını, iradesini, o, gelecek, kader duygusunda
birleştirerek bunu sağlamaya çalışıyoruz.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Demokrasi mi
var?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Türkiye'nin
altmış küsur yıllık bir demokratik tecrübesi var; elbette,
bu işte daha almamız gereken mesafeler de var. İnşallah,
hepimizin katkılarıyla bu demokrasi ve özgürlükler konusunda bu
ülkeyi daha da güzelleştireceğiz. Bu halk, bu ülkede yaşayanlar,
demokrasi ve özgürlüklerin daha da tekemmül etmiş ortamında gelecek
duygusunu, ortak kaderi, birlikte kudretli bir ülkenin vatandaşları
olarak geleceğe koşma işini gerçekleştirecekler. Ama,
risklerimiz var, demokrasinin aynı zamanda zaafları vardır. Siz,
demokrasi marifetiyle siyasetin meşru mecralarını aştığınızda
ORHAN SARIBAL (Bursa) Sizin gibi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) -
merkezkaç
siyasetler de buradan faydalanmak, kendi ajandaları, kendi gündemleri,
kendi yaklaşımları itibarıyla başka tür tahayyüllerin,
ayrılıkçı fikirlerin peşinde koşmak isterler.
1984ten bu yana Türkiye Cumhuriyeti devletinin
mücadele ettiği bir terör örgütü var. Bu terör örgütü, etnik siyasetçi bir
temelde, hedef kitlesi olarak Kürtleri gören ama Kürtlerin örgütü olarak
değil, kendi kafasındaki ideolojik angajmana uyan Kürtleri esas alan
bir terör örgütü, derdi, bütün Kürtler değil. O yüzden de kurulduğu
zamandan beri birinci hasım olarak önce Kürtleri gördü, Kürtlerin üzerine
gitti, kendisinden farklı örgütlerin canına okudu bilirsiniz,
Kawaydı, Rızgarîydi, Ala Rızgarîydi- 1970li
yılların sonunda tekel hâline geldi, önce Kürtleri hizaya dizmeye
çalıştı, sonra da terör marifetiyle etnik-ulusalcı bir
tahayyülü mümkün kılmak için çaba gösterdi.
Terör, şiddet, bir ülkede insanları
birbirinden ayırmak istiyorsanız, krizi derinleştirmek için
kullanacağınız çok işlevsel bir araçtır,
insanları hasım yaparsınız, o uçurumu
derinleştirirsiniz, araya kan gölü doldurursunuz. Örgütün şiddet
marifetiyle yapmaya çalıştığı, etnik kimlikçi
ayrı bir dünya kurmak için halkları birbirine düşman yapmaktı
ama ben Çözüm Komisyonu olarak çalışırken de, daha öncesinde bu
işlere ilişkin saha çalışmaları yaparken de, Hoca
olarak da çalışırken şunu gördüm: Bizim
bağlarımız, bu tür örgütlerin şiddet girişimlerinden,
kanından, husumet dolu politikalarından çok daha güçlü.
Evet, insanların canı yandı. Evet, bu
süreç içerisinde hayatlarını kaybeden birçok insan oldu. 2013
yılına kadar 36 bin kişi hayatını kaybetti. Bunun
içinde şehit olan güvenlik güçlerimiz var, sivil
vatandaşlarımız var, bunun içinde PKKnın, ölüsünden ve
dirisinden faydalanmak için ileri hatlara sürdüğü gençler var, 22 bin
kişi de onlar hayatını kaybetti. Ama hangi eve gittiysek
-2013ten sonraki dönemde- hangi insanla görüştüysek yüreği
yaralı, acı çeken o insanlar, bu ülkenin birliği ve dirliği
dışında herhangi bir telaffuza sahip değillerdi.
Acıları vardı, çektikleri çileler vardı, gece
olduğunda, üzerlerine karanlık çöktüğünde, o
acılarını kimi zaman tek başlarına
yaşadıkları hâller vardı -ayrıntıları o
kadar çoktur ki insanın hayatında- ama sonuçta farklı
siyasetler, farklı anlayışlar, farklı telaffuzlar olabilir
ama bu ülkenin kardeşliği söz konusu olduğunda hiçbirisinin
zihninde farklı bir dünya yoktu.
O yüzden böyle bir ülkede insanları bir araya
getirmek için tabii ki demokrasi ve özgürlükler zemininde çözüm süreci
yaklaşımı, insanları kucaklayan, insanların
acılarını paylaşan, insanların umutlarını
birleştiren çözüm süreci doğru bir iştir. Yürüttüğümüz
siyasete ilişkin eleştiriler olabilir Öyle yapmayın da böyle
yapın. denilebilir ama çözüm süreci yanlış değildi. Bu
ülkenin kardeşliğini kurmak, incelikli yaklaşımlar
gerektirir. Öylesine yüksek volümlü seslerle haykırarak,
bağırarak yahut da yerli yerinde olmayan hamasi bir dil kullanarak
çözüm süreci eleştirisi kesinlikle doğru olmaz.
Biz, 7 Hazirandan sonra farklı bir tabloyla
karşılaştık. Suriyedeki gelişmeler, orada büyük
güçlerin kendilerine göz kırptığını zanneden terör
örgütünün uzantısı ve terör örgütünün kendisi, içeride siyasal
istikrarsızlık olduğu düşüncesi, beklentisi, Türkiyede
bir fiilî durum yaratabiliriz, bir tık daha yukarıya çıkabiliriz,
özerk alanlar ilan edebiliriz, hendekler açabiliriz, bunun arkasına
silahlı güçleri yığabiliriz ve böylesi bir ortamda Türkiye
Cumhuriyeti devleti de bir oldubittiyle karşılaşır.
zannıyla harekete geçtiler ama bekledikleri gibi olmadı. Ne onlara göz
kırpan büyük devletler vardı ne de Türkiye Cumhuriyeti devleti zaaf
içindeydi.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Daha ne olacak ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) O
çukurları kazanlar, patlayıcıyla dolduranlar, o çukurların
arkasına 20-25 yaşındaki çocukları dikenler, sonuçta bir
dramın faili oldular; bu cinayetlerin, bu ölümlerin, bu ülkedeki kederin
ve acının faili oldular. O yüzden, terörle mücadele ederken biz
herkesi düşünürüz. Orada hayatını kaybeden teröristler var ya,
onları da şeytanlaştırmayız. Devlet öfkeyle davranmaz,
devletin adalet duygusu herkesi kucaklar. Oradakiler suçludurlar. Polisi,
askeri şehit eden hariç, eline silah verilip oraya gönderilen, orada
hayatını kaybedenlere biz merhamet duyarız, onların
ölümünden memnun olmayız. O çocuklar, terör örgütü mensupları ve
onların yandaşları tarafından öne sürülmese, hendeklerin
arkasına dikilmese, üniversitelere gitseler, okusalar, mühendis olsalar,
ressam olsalar, bu ülkenin insanlarına ellerinde silahla hendekte
yaptıklarından çok daha fazla katkı yapmazlar mı? Yaparlar.
Bu ülkenin buna ihtiyacı yok mu? Var.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Naci Bey,
iktidarda kim var? İktidarda siz varsınız, siz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Asıl
katil kim biliyor musunuz? Asıl katil, o gençlere, o çocuklara Siz,
onurlu bir iş yapıyorsunuz, siz, ülkenizi kurtarıyorsunuz, siz,
buraya özgürlük getireceksiniz. diyerek onları öne sürenlerdir, asıl
katiller onlardır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Biz, kimin ne yaptığını iyi biliyoruz.
Elbette devlet, elinde silahla orada dikilenle mücadele eder, merhametle eder,
adaletle eder, öldürmek için değil, öncelikle yaşatmak için eder;
onların acısını da duyar ama asıl katilleri, devlet
de, halk da asla unutmaz.
Kıymetli arkadaşlarım, bu çukur
siyaseti, meşru mecraların da bir siyaseti hâline getirilmek
isteniyor. Örgüt kendisini çukura soktu, yetmedi, meşru siyasetin
temsilcileri de kendilerini çukura sokmak istiyorlar; yetmedi, Türkiyeyi de o
çukura sokmak istiyorlar. Türkiye o çukura girmeyecek, o çukura Türkiye girmeyecek.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kıymetli arkadaşlar, Türkiyelileşme
iddiasındaydı HDPli arkadaşlar, bilmiyorum vaz mı
geçtiler. Türkiyelileşme iddiasından vaz mı geçtiniz?
AHMET YILDIRIM (Muş) Genel Kurula hitap edin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ben,
Meclisteki konuşmalarınıza bakıyorum, doğrusu,
Türkiyelileşme iddiasıyla bu konuşmalar arasında bir
telif, gayrikabil gibi geliyor bana.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir)
Anlatacağım, merak etme.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Mesela, Ankara
saldırısında 29 kişinin kanına girmiş olan
insanın taziyesine gidiliyor. Siz böyle bir taziyeye gittiğinizde bu
ülkedeki on milyonlarca
KAMİL AYDIN (Erzurum) Siz, 30 bin
kişinin katiliyle görüştünüz ya.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) -
insanla herhangi
bir şekilde bağ kurma, onlara bir söz söyleme hakkını,
duygusunu, rüyasını kaybettiğinizi bilmiyor musunuz, nasıl
Türkiyelileşeceksiniz? Burada konuşurken HDPli bir vekil diyor ki:
Türk keskin nişancı, 6 aylık Kürt bebeği öldürüyor.
Dediniz. Böyle bir dil üzerinden kardeşlik kurulabilir mi? Devletin
yaptığı, oradaki teröristle mücadeledir, siz burada herhangi bir
siyasetçiden bu terör meselesine ortak yaklaşımı ifade eden
siyasetçiden Kürt terörist diye bir laf duydunuz mu? Duymazsınız
çünkü bizim için terörist, teröristtir, Kürtler de kardeşimizdir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HDP, çukur siyasetine destek vererek değerli
arkadaşlar, aslında metaforik olarak kucakladığı
patlayıcılarla birlikte demokratik siyaset zeminine karşı
bir intihar teşebbüsünde bulunuyor; sizi uyarmak için söylüyorum. Böyle
giderse HDPnin taziyesine gidecek kimse kalmayacak arkadaşlar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Burada -başka yerlerde de söyleniyor- bir
arkadaşımız dedi ki: Kandili sizin başınıza
yıkacağız. Bana kalırsa öyle olmayacak, siz
yürüttüğünüz bu siyasetle başınızı Kandilin
kayalarına vura vura Kandili siz yıkacaksınız, kendinizi
de o çukurlara gömeceksiniz, bize iş bırakmayacaksınız.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Ya, onu senin
adamların söyledi, karıştırdın Hoca,
karıştırdın. Onu sizinkiler söyledi, çok
karıştırdın sen Naci Hoca, çok karıştırdın.
Onu sizinkiler söyledi.
Bir tutanaklardan çıkar bakayım, kim
söyledi onu? Çok karıştırdın ya, çok
karıştırdın.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Kendileri söyledi, tutanaklardan bakılsın.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Partimizi çukur siyaseti yapmakla suçladı, müsaade ederseniz cevap
vereceğim.
BAŞKAN Buyurun, yeni bir sataşma
olmasın lütfen.
İki dakika söz veriyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan...
BAŞKAN Siz de mi efendim? Peki.
Buyurun Sayın Baluken.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının 118 sıra sayılı 2016 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra sayılı 2014
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bostancı, Türkiye partisi olma
isteğimizle ilgili, burada oturan Kabine yetkililerine bir
danışsaydınız, bir istişare etseydiniz, HDPye hangi
saldırıları planladıklarını bir
öğrenseydiniz, buraya gelip o şekilde konuşmazdınız.
Bir siyasi partinin genel merkezi dâhil olmak üzere 550 yerde seçim bürosu,
seçim çalışmaları ve parti çalışanları lince tabi
tutuluyorsa, saldırıya uğruyorsa, orada bu kürsüye gelip tekrar
Türkiye partisi olmak istiyor musunuz, istemiyor musunuz? deme
aymazlığına girmeyin. Bizim Türkiye partisi olmamızı
siz istemiyorsunuz ama biz ısrarla, ezilen bütün Türkiye
halklarının partisi olmaya devam edeceğiz.
Türkiye partisi olmak şu demek değildir: Ben,
Kürtü öldüreceğim, Kürte karşı savaş açacağım,
çöktürme planları uygulatacağım, bodrumlarda gençleri
katledeceğim, siz de ses çıkarmayın. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Kendi
yalanınız, kendi yalanınız!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Sadece Cizrede
üç gün içerisinde 150yi aşkın yaralı genç insanı
katlettiniz. (AK PARTİ sıralarından Yalan, yalan! sesleri,
gürültüler) Başbakan burada, biliyor.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Terörist onlar,
terörist!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Hepsinin isim
listeleri, hepsinin hastaneye nakil iradeleri olmasına rağmen o
gençler 6 ilin morglarına dağıtılmış durumda.
Şimdi bu vahşet tablosunun sahipleri çıkıp burada çukurdan
bahsediyorlar.
Dersim katliamını biliyorsunuz. O dönemin
katliam yapanları Biz, o dönem çoluk çocuk demeden mağaralarda
insanları fareler gibi zehirledik. diyorlardı. Şimdiki AKP
Hükûmeti de mağaralar yerine, bodrumda hastaneye nakledilmeyi bekleyen
yaralıları katlediyor. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
SALİM USLU (Çorum) Ambulansları kim
kurşunladı?
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bu
anlayışla siz kimin Türkiye partisi olduğunu sorgulamak yerine,
kendinizin nasıl Türkiye partisi olma yolundan
çıktığınızı sorgulayın diyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Baluken.
Buyurun Sayın Akçay.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyin lütfen.
3.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının 118 sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 119 sıra sayılı 2014
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bostancı, saatin akrep ve
yelkovanı gibi bir konuşma yaptı, zaman zaman doğrular
söylenirken çoğu zaman da saptı. Öncelikle siz MHPye ey eyler
yapacağınıza -veya muhalefete- iktidar olarak görevinizi
yapınız. Biraz evvel sizden önceki konuşmacı Sayın
Eker, olağanüstü hâli kaldırmakla övündü. 57nci Hükûmet döneminde
kalkması kararı alınan bu olağanüstü hâli, on dördüncü
yılda getirdiğiniz nokta ağır sıkıyönetim ve
olağanüstü hâl şartlarından daha bir kaos ortamına
getirdiniz, önce bunu bir hatırlamanız lazım ve mevcut Hükûmet
olarak görevinizi yapmadığınızı özellikle çözüm süreci
olarak PKKya ve terör örgütlerine, görmeyerek, görmezden gelerek gerekli
çalışmaları ve operasyonları yapmayarak yol
verdiğinizi artık bütün millet biliyor.
Ankara patlamasının hemen bir iki saat
sonrasında Hükûmet Sözcünüz Sayın Numan Kurtulmuş
saldırıyla ilgili yorum yapıyor: Bu saldırıyla terör
örgütünün çok iyi bir planlama yaptığı
anlaşılıyor. diyor. Terör örgütü çok iyi planlama yapıyor
da siz terörle mücadelede niçin çok iyi bir planlama ve icraat
yapamıyorsunuz? Ben Hükûmete soruyorum: Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının can ve mal güvenliği var mıdır?
Ankarada iki büyük patlama oldu. Acaba -bundan sonrası için plan
açıklıyorsunuz- bu planlara nasıl güvenecek bunu gündelik
hayatında Kızılayda yürürken ve diğer yerlerde
Can ve mal
emniyeti içerisinde yaşaması gerekiyor. Devletten üç beklediği
şey var vatandaşın: Birincisi güvenlik, ikincisi adalet,
üçüncüsü de refah. Bu üçünde de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) -
başarı
sağlayamamışsınız. Eğer bir ülkede can ve mal
güvenliği yoksa, Hükûmetin burada söz söylemeye hakkı yoktur, hele
hele muhalefeti eleştirmeye hakkı yoktur. İktidar burada hesap
vermek durumundadır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Akçay.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Evet Naci Bey.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Sayın Baluken konuşmasında Cizrede
çeşitli yerlerde katliamlar yapıldığından, bunun
failinin de AK PARTİ olduğundan bahsetti. Bu çerçevede 69a göre
sataşmadan söz talep ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Estağfurullah, uzaylılar yönetiyor!
BAŞKAN İki dakika için, rica edeyim yeni
bir sataşma olmasın.
Buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
4.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; Sayın Balukenin esasen
bildik fikirlerini dinliyoruz. Burada tekrar tekrar aynı şeyleri
söylüyor. Bizim yaptığımız şu
Bizim dediğimiz:
İktidar AK PARTİ ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin
yaptığı
Türkiye bir terörist saldırıyla
karşı karşıya. Bunu bazı birkaç ilçede fiilî durum
yaratma şeklinde, özerklik adı altında -siz de takip
ediyorsunuz muhakkak- hendekler açıp patlayıcılarla doldurup
arkasına silahlı militanlar koyup Biz burada öz yönetim ilan ettik,
ey devlet üstümüze gelme
Hangi devlet, kendi egemen olduğu topraklarda
birilerinin keyfekeder Ben elime silah aldım, patlayıcı da
koydum, benim üstüme kimse gelemez, ben burada ayrı bir yönetim
kuruyorum. iddiasına rıza gösterir: Madem öyle sen oradasın,
eyvallah ben de yerime döneyim. der? Der mi Sayın Baluken? Demez.
AHMET YILDIRIM (Muş) Ne yapar?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ne yapar?
Üzerine gider, mücadele eder.
AYHAN BİLGEN (Kars) Tankla mı Sayın
Bostancı, tankla mı gider?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Orada o
hendekleri kapatır, direnenleri toplar. Kendisine ateş açan,
polisleri, askerleri şehit edenlere de gereğini yapar. (HDP
sıralarından gürültüler) Devlet bunu ne için yapar? Orada
yaşayan insanlar için, bu ülkenin huzuru için yapar. O şehirlerde, o
ilçelerde -siz oralarda siyaset yapıyorsunuz, biz de yapıyoruz-
binlerce insan oralardan göç etmek durumunda kalıyor. Eskiden derdiniz ki:
Askerler insanları gönderiyor, 1990lı yıllar filan. Şimdi
o insanları kim göç ettiriyor, kim? Sizin şimdi burada savunmaya
çalıştığınız militanlar, PKKnın
elemanları, onlar can ve mal emniyeti bırakmadığı için
o insanlar gitmek durumunda kalıyor. Ama devlet gereğini yapacaktır
hiç merak etmeyin.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYHAN BİLGEN (Kars) Tanklarla mı?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Evet Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Bostancı, benim Kürsüden bildik hikâyeleri okuduğumu ve
bunu hep yaptığımı. ifade etti. Açık sataşmada
bulundu şahsıma, söz istiyorum.
BAŞKAN Efendim, sataşma yok, sizin gibi
beyanda bulundu.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, daha nasıl sataşacak?
BAŞKAN Bu itirazınız da zapta
geçti. Müsaade ederseniz
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, hayır açık sataşma var.
BAŞKAN Efendim, aynısını
yaptınız.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Geçince bir
şey yapmazsınız.
BAŞKAN Zaten müdafaanızı
yaptınız.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Evet Sayın Baluken...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ana
dilde eğitim şart. diyoruz, sanırım yani hepiniz için
şart, onu görüyorum ben.
Sayın Baluken, kürsüden sürekli, bildik
hikayeleri anlatmaya devam ediyor. demesi, yaptığım
konuşmaların gerçek dışı hikâye olduğunu iddia
etmesi
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Aynen öyle,
aynen öyle!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Dolayısıyla açıktan bir sataşmadır; kaldı ki
konuşmanın geri kalan kısmı da açıkça grubumuza
sataşmayla geçti Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Baluken, bir dakika için
lütfen ama yeniden
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani
bunun pazarlığı olmaz Sayın Başkan, iki dakikadır
sataşmanın süresi. Lütfen, yani bunu bir pazarlık konusu hâline
getirmeyelim.
BAŞKAN İdris Bey, efendim, pazarlık
yapmıyorum. Esasında
Buyurun, buyurun.
Ama bunun sonu gelmez; rica edeyim
Bir de şu
vardır: Sayın hatipler, Genel Kurula konuşurlar, lütfen, buna
itaat edelim, buna riayet edelim.
Buyurun.
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Değerli milletvekilleri, asla burada bildik hikâyeleri bu kürsüden dile
getirmedik. Anlattığımız olayların tamamı, bu
ülkenin tarihinde olan gerçek vahşet tablolarıdır. Şeyh
Sait kıyamından bahsederken yaşanan vahşeti buradan dile
getirdiğimizde, Ağrı Zilan Deresi, günlerce kan akıyor.
dediğimizde, Dersimde insanlar fazla kurşun harcanmasın diye
süngülerle parçalandı. dediğimizde, Cizredeki vahşet
bodrumlarında, Cizre sokaklarında 3 aylık Miray bebek
katledildi. dediğimizde, 70 yaşındaki Taybet ananın
cenazesi sekiz gün boyunca sokak ortasında kaldı. dediğimizde,
sekiz aylık hamile bir kadının, bir gebe kadının
karnındaki bebek atılan kurşunla katledildi. dediğimizde
asla hikâye anlatmadık Sayın Bostancı, sizi ciddiyete davet
ediyorum. Bunların tamamı, bu ülkenin tarihine geçmiş olan utanç
sayfalarıdır, utanç tablolarıdır ve tıpkı
Ağrıda, Zilanda, Dersimde katliam yapanlar gibi Hükûmetiniz
döneminde Roboskide, Silopide, Cizrede, Surda çoluk çocuk demeden,
yaşlı, kadın demeden halka karşı açık katliamlar
yapılmıştır.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Terörist onlar
terörist!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) 3
aylık terörist nerede görülmüş? Bize 3 aylık bebeği
terörle mücadele için öldürttük. demeyin.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Siz öldürttünüz!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bize 70
yaşındaki ananın cenazesini günlerce terörle mücadele için sokak
ortasında beklettik. demeyin. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Bize hâlâ bu saat itibarıyla, bir haftadır buradan,
Surda resimlerini gösterdiğimiz 4 yaşındaki çocukları bir
yaşam koridoru oluşturarak almaya müsaade etmiyoruzu terörle
mücadele ediyoruz üzerinden yutturmaya çalışmayın. Siz
birilerini inandırabilirsiniz. Biz size tarih önünde hesap sormanın
sözünü veriyoruz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Polis, asker
şehitleri de anlat.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) PKKya da bir
şey söyler misiniz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Bostancı, lütfen,
yerinizden, bir dakika
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Baluken
BAŞKAN Açayım mikrofonunuzu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Açmaya gerek
yok.
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, Naci Beye niye söz
veriyorsunuz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
acı
olaylardan bahsetti, acı olaylardan.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, Naci Beye
niye söz veriyorsunuz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Ama
bunların müsebbibi olarak sözlerini şöyle bitirmesini beklerdim:
Kahrolsun PKK! diye, ama bitirmedi.
Saygılarımla.
LEVENT GÖK (Ankara) Cevap verecek olan Hükûmet.
BAŞKAN Bir dakika Levent Bey.
LEVENT GÖK (Ankara) Ama Naci Beye niye söz
veriyorsunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN Anlayamadım efendim.
LEVENT GÖK (Ankara) Naci Beye niye söz
veriyorsunuz Sayın Başkan? Cevap verecek olan Hükûmet. Niçin Naci
Beye söz veriyorsunuz?
BAŞKAN Evet, verecek efendim, müsaade edin.
LEVENT GÖK (Ankara) Burada Hükûmet
eleştiriliyor. Hükûmet eleştirilince Hükûmet kalkar cevap verir.
BAŞKAN Levent Beyciğim, anladım
efendim, sıraya göre gidiyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Genel
Başkanımız konuşmak üzere burada davetinizi bekliyor.
Olabilir mi böyle bir şey?
BAŞKAN Efendim, rica ediyorum, Levent
Beyciğim, tamam efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi için bir cümle ifade edeceğim,
önemli, sizin de gözünüzden kaçtı.
LEVENT GÖK (Ankara) Yani parti ile Hükûmet
birbirine girmiş durumda.
AKİF EKİCİ (Gaziantep)
Yönetemiyorsun Meclisi Başkan. Vaktinde söz vereceksin burada. Bütün
Türkiye dinliyor sizi buradan. Yönetemiyorsun Meclisi!
BAŞKAN Sayın Baluken
Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yok,
yok, tutanaklara geçmesi açısından
BAŞKAN Partinizin konuşma süresi
sırasında zatıalinizin de yarım saatlik bir konuşma
hakkınız var.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, hayır, sataşmayla ilgili değil Sayın
Başkan. Sizin gözünüzden kaçan
BAŞKAN Hayır, sataşma demiyorum.
Beyanlarınızı, lütfen, o zaman söylersiniz. Bakın, demin,
sataşma diye aldınız, yeniden fikirlerinizi söylediniz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bir
cümle tutanaklara geçsin diye ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN Efendim, bu kadarla iktifa ediyoruz.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 118) (Devam)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/297), 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2014
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/34), 2014 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan Kalkınma
Ajansları 2012 Yılı Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/28), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2013 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/31), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2014 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/37) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 119) (Devam)
BAŞKAN Şimdi konuşma
sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Genel Başkan ve
İzmir Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu
Beyefendide.
Buyurun. (CHP sıralarından ayakta
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2002den beri Parlamentodayım. İlk kez bir
bütçenin bu kadar heyecansız geçtiğine tanık oldum ve ilk kez,
bütçeyle ilgili söz alan bir grup sözcüsünün muhalefete muhalefet yaparak
kendisini savunduğuna tanık oldum. Emin olun anlamakta zorluk
çekiyorum, emin olun. (CHP sıralarından alkışlar)
Kendi yaptıklarınızı
anlatın, kendi yaptıklarınızı anlatın. Bize
muhalefet ediyor. Zaten biz geleceğiz, anlatacağız; arkadan
Hükûmet konuşacak, o da anlatacak. Sizin göreviniz arkada oturan yürütme
organını sorgulamaktır, onlara övgüler düzmek değildir.
Yasama organı burası, yürütme organı burası, yargı da
bir başka yerde. Daha güçler ayrılığının
farkında bile değilsiniz. (CHP sıralarından
alkışlar) Böyle bir Parlamento olabilir mi?
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Sen, bildiğimizin
farkında değilsin.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir)
Saygılı ol, saygılı!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Değerli
milletvekilleri, Hocalı katliamının 24üncü yılı. 83ü
çocuk, 106sı kadın, 613 soydaşımız katledildi. Bu
tarihi, 26 Şubat 1992 tarihini unutmayacağız. Bu tarih
insanlık tarihindeki kara bir lekedir. Buradan Azerbaycandaki bütün
dostlarımıza sesleniyoruz: Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, her
zaman, her dönem sizin yanınızda olacağız, hiç endişe
etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bütçeler niye önemli?
Bütçe kanunları niye önemli ve bütçeler için Parlamentoya yasa gelirken
neden farklı bir uygulama var? Gönül isterdi ki akademisyen kimliği
olan birisi bu kürsüye çıktığında neden bu kadar önemli
olduğunu sizlere anlatabilseydi, bizleri eleştirmek yerine bütçe
kanununun önemini vurgulasaydı -bu ülkede tüyü bitmemiş çocuk dahi
vergi ödüyor- ve bu verginin nasıl kullanılacağına
Parlamentonun yetki verdiğini anlatabilseydi. Neden Parlamentoya bütçe
kanunları özel bir yasayla gelirler ve neden belli bir tarih içinde
görüşülür, görüşmek zorundadır Parlamento bütçe
yasasını? Bütçelerin demokrasinin temel, nirengi noktası olduğunu
keşke anlatabilselerdi. Bütçe çok önemli bir kavram. Doğan çocuk
doğduğu andan itibaren vergi öder, doğduğu andan itibaren.
Yani millet vergi öder. Vergiyi toplayan Hükûmet -yani arkadaki kadro, vergiyi
toplayan- bu verginin, toplanan verginin nasıl harcanacağına
karar veremez, o kararı millet adına buraya gelen Türkiye Büyük
Millet Meclisinin seçilmiş üyeleri verirler. O nedenle biz buna bütçe
hakkı diyoruz, yani halkın hakkı diyoruz biz buna. Keşke
bu anlatılabilseydi. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, değerli arkadaşlarım,
bütçeyi kesin hesap kanunuyla birlikte ele alıyoruz çünkü bütçe bir hedef
gösteriyor, 2016da şunları yapacağım. ve siz buna
yetkiyi veriyorsunuz. Parlamento, bütçe konusunda Hükûmete yetkiyi verir veya
reddeder. Bugüne kadar hep yetki verildi. Ama, bir görevimiz daha var: Verilen
yetki, Hükûmet tarafından yani yürütme organı tarafından ne
kadar doğru kullanıldı, ne kadar yerine getirildi? Bizim
öngördüğümüz hedeflere, Hükûmetin getirdiği ve öngördüğü
hedeflere bu Hükûmet ne kadar ulaşabildi? Onun da adı kesin hesap
kanunudur. Yani, paraların nerelere ne kadar harcandığı da
ikinci bir kanunla beraber Parlamentoya gelir, bu kadar önemlidir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu
kadar önemli. Önemli kılan neden şudur: Az önce söyledim, 70 milyon
kişi ya da 78-80 milyon, vergi ödüyoruz, vergi ödüyoruz.
Vatandaşın hakkı var, Ermenekli Recep ustanın hakkı
vardır bunda; taşeron işçisinin hakkı vardır bunda,
mevsimlik işçilerin hakkı vardır bunda, sınırlarımızı
koruyan Mehmetçikin hakkı vardır bunda, merdiven altı
atölyelerde sigortasız çalışan on binlerce gencin hakkı
vardır burada. O nedenle bütçeler önemlidir ve bütçeler bu kadar
önemliyken, bu kadar kısır tartışmaların içine
Parlamentonun iktidar kanadı tarafından sokulması gerçekten
vahim bir tablodur. Daha olayın ciddiyetinin bile farkında
değiliz.
Değerli arkadaşlarım, bakın, biz
aynı zamanda yetki veriyoruz nerelere paraları kullanacakları
konusunda, aynı zamanda denetliyoruz. Yani Parlamentonun bütçe hakkı
budur. Bütçe hakkı asla devredilemez. Yani yasama organı, Anayasanın
kendisine getirdiği, kendisine verdiği bir yetkiyi bir başka
organa -ister yürütme olsun ister yargı olsun- devredemez. Bu yetki millet
adına Parlamentoya verilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, şimdi,
bakın, Anayasa Mahkemesinin bütçe hakkıyla ilgili bir
tanımı vardır, onu takdirlerinize sunmak isterim, diyor ki:
Yasama organının halk adına -yani bizi buraya getiren halk
adına- kamu gelirlerini toplama ve yine halk adına bu gelirleri
harcama konusunda yürütme organına sınırlarını
belirleyerek yetki vermesi ve sonuçlarını denetlemesine bütçe
hakkı denmektedir. Hem yetki veriyorum hem sonuçlarını
denetliyorum, buna biz bütçe hakkı diyoruz.
Şimdi gelelim arkadaşlar, bütçe hakkı
nedir? Söyledik, Anayasanın bize, yani Parlamentoya, yani yasama
organına verdiği bir yetki var. Bu yetki açıkça devrediliyor.
Kime? Yürütme organına. Anayasaya açıkça aykırı. Neden
bunun üzerinde durmuyoruz? Hepimiz milletvekiliyiz, yasama organıyız,
denetleyiciyiz. Elbette ki ben iktidar kanadından çıkıp bir
muhalefet gibi eleştirmelerini beklemiyorum ama en azından
yanlışların, bir şekliyle, burada olmasa bile uzmanlık
komisyonunda dile getirilmesi lazım.
Bakın, değerli arkadaşlar, bütçe
hakkı diyoruz vesaire vesaire ama, bu kanunun önümüze gelen bütçe
kanununun 6ncı maddesi var. 6ncı maddenin (1)inci
fıkrasının (a) bendi, okuyorum; uzun bir şey, ödeneklerden
bahsediyor: 5018 sayılı -yani Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunundan söz ediyor- Kanunun 21inci maddesinde yer alan
sınırlamalara tabi olmaksızın kurum bütçeleri arasında
aktarma yapmaya veya Maliye Bakanlığının bütçesinin yedek
ödenek tertibini aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir. Yani, Maliye
Bakanı isterse bütün Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesini alır Maliyenin bütçesine dâhil ettim. der. Siz bu yetkiyi
veriyorsunuz buraya.
MALİYE BAKANI NACİ
AĞBAL (Bayburt) 2000de de böyleydi, 1999da da böyleydi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) Anayasaya aykırı veriyorsunuz bu yetkiyi.
Bakın, değerli
arkadaşlar, 21inci madde, diyorum ya, 21inci madde, okuyorum: Kamu
idarelerinin bütçeleri arasındaki ödenek aktarımları kanunla
yapılır. diyor. Altını çiziyorum, 5018 sayılı Kanun,
kanunla yapılır diyor bu ödenek aktarımları. Siz yetkiyi
veriyorsunuz, İstediğin gibi parayı harca. diyorsunuz.
Bakın, bu yedek ödenek
nedir? Değerli arkadaşlarım, yedek ödenek her bütçede olur.
Olağanüstü bir durum çıkar ve hükûmetin paraya ihtiyacı olur ve
dolayısıyla bir yedek ödenek konulur. Buna itiraz ediyor muyuz? Asla
etmiyoruz. Olması gereken: Parlamentoya gelir, rakamı beyan edilir,
Bizim şu kadar yedek ödeneğe ihtiyacımız var. denir, biz
de o yedek ödeneği veririz.
Faciayı okuyorum size,
yüce Meclisin, özellikle de iktidar kanadının milletvekillerinin,
sayın milletvekillerinin takdirlerine sunuyorum: 2012de yedek ödenek,
yani bizim, yani bu Parlamentonun bu yürütme organına verdiği yedek
ödenek miktarı 665 milyon 250 bin lira. 665 milyon 250 bin lira yedek
ödenek istemişler, Meclis de demiş ki: Hayhay, buyurun, size
veriyoruz. Peki gerçekleşen ne? 665 milyon değil arkadaşlar, 30
milyar 919 milyon 691 bin 928 lira. Kaç kat? 45 kat. 45 kat arkadaşlar, 45
kat. Parlamentonun iradesinin sıfırlandığı
anlamına geliyor bu. Sizin iradeniz var mı? diyor, bu onu söylüyor.
Parlamentonun iradesi
Ne iradesi kardeşim ya? 1 lira koyarım, 5
milyar harcarım. Parlamento mu? Atın bir tarafa. diyor.
Geçiyorum 2013e.
Gelmişler, gene ödenek istemişler, vermişiz, 949 milyon 178 bin
lira. Evet, itirazımız yok, Parlamento iradesini beyan etmiş.
Kaç lira harcamışlar? 35 milyar 912 milyon 248 bin 988 lira
harcamışlar.
Geçiyorum 2014e. Kesin hesap
kanunu görüşülecek. Gelmişler, gene bütçeden istemişler, ödenek vermişiz. 1
milyar 199 milyon 178 bin lira yedek ödenek verin bize. demişler,
vermişiz. Kaç lira harcamışlar? 1 milyar değil, 25 milyar
360 milyon 405 bin 215 lira harcamışlar. Birinci yıl 45 kat fark
var, 2012de; en son 2014te ödenekle bizden aldıkları yetki ile harcadıkları
arasında 21 kat fark var. Şu soruyu kendinize sorun değerli
milletvekilleri: Koskoca Türkiye Cumhuriyeti muz cumhuriyeti midir? Nasıl
böyle bir şey olabilir? Bir yürütme organı Parlamentonun iradesini
nasıl bu kadar ayaklar altına alabilir? Benim iradem var. Gel
kardeşim, o zaman de ki 30 milyara ihtiyacım var. Verelim 30
milyarı. Ama, diyorsun 30 milyar değil, 665 milyon bana yeter.
Harcıyorsun 30 milyar. Bu olmaz, bu kabul edilemez değerli
arkadaşlarım.
Bakın, bir başka garabet değerli
arkadaşlarım, bir başka garabet: Yine, bakın, 5018
sayılı Kanun. Bu kanunun özelliği şudur, 5018
sayılı Kanunun: Türkiye Büyük Millet Meclisi adına kamu
harcamalarını denetleme yetkisi Sayıştaya verilmiştir
ve 5018 sayılı Kanun Sayıştayın yetkilerini belirler
ve bu kanun Parlamentoda yani burada oy birliğiyle çıkan bir
kanundur, oy birliğiyle çıkan bir kanundur. Biz de destek verdik,
sizler getirdiniz yani Hükûmet getirdi ve bütün muhalefet destek verdi.
Bakın, değerli arkadaşlar, bunun bir
49uncu maddesi var, diyor ki: Kamu hesapları, kamu idarelerinin gelir
gider vesaire yükümlülükleri, garantileri, bunların hepsinin
hesabını tutar. Hesabını tutar. diyor. Son cümle
şöyle: Hesaplara kaydedilerek bütün bu yükümlülükler, yönetim ve denetim
yetkilileriyle kamuoyuna gerekli bilgilerin sağlanması amacıyla
tutulur. Kamuoyuna gerekli bilgilerin sağlanması amacıyla
tutulur. Bakın, Tutulabilir. demiyor, Tutulur. diyor. Peki, bu
yürütme organı ne yaptı biliyor musunuz? Ne demek kanun benim için?
Ben kanun manun takmam. diyor. Sayıştayın yönetmeliğine bir
geçici madde eklediler, bakın, kanun değil, yönetmeliğine bir
geçici madde eklediler, dediler ki: Bu hesapların tutulmasını
biz 2016ya kadar erteliyoruz. İyi de size bu yetkiyi kim verdi?
Parlamentonun üstünde bir iradeniz varsa size bu iradeyi kim verdi? Böyle bir
hukuk sistemi varsa bu hukuk sistemi hangi ülkede var? 2016ya kadar
ertelediler. Belki diyebilirsiniz ki: 2016 geldi, mesele yok.
Bakın, bunun önemi şu
değerli arkadaşlar: Kamu kurumlarının bakanlıklar
dâhil mal varlıkları nedir? Ne ben biliyorum ne siz biliyorsunuz ne
de vatandaş biliyor. Hangi kamu kurumunun ne kadar borcu var? Ne ben
biliyorum ne siz biliyorsunuz ne de vatandaş biliyor. Bu kamu
kurumlarının yükümlülükleri ne kadar? Ne ben biliyorum ne
vatandaş biliyor ne de siz biliyorsunuz. Ama siz bu bütçeye evet demeye
kendinizi hazırlıyorsunuz. Bu ne demektir? Bu Parlamentonun
iradesini ben de yok sayıyorum. anlamına gelir. Yürütme organı
var; ister asarlar ister keserler ister harcarlar ister yerler ister yolsuzluk
yaparlar. Bu, o anlama geliyor.
Biz bu kanunu niye
çıkardık? Toplanan, tüyü bitmemiş her yetimin ödediği bir
kuruşun hesabını gelsinler burada versinler. Hesap vermek onurlu
insanların görevidir. Onurlu insanlar şunu söylerler: Bizim hesap
veremeyeceğimiz hiçbir konu yoktur. derler. Onurlu insanların görevi
budur. (CHP sıralarından alkışlar) Bana hesap vermeyen bir
çağdaş demokrasi gösterin, hesap veremeyen
Böyle bir şey
olabilir mi arkadaşlar?
Bakın, kesin hesap
kanununu görüşeceğiz şimdi, o da görüşülecek. Kaç kamu
kurumu var biliyor musunuz? Bunlar bilmezler, emin olun, bu yürütme organı
bilmez ama ben size söyleyeyim: 1.330 kamu kurumu var. Peki, 2014
yılında 1.330 kamu kurumunun kaçı denetlendi Sayıştay
tarafından? Bunlar gene bilmezler. Ben size söyleyeyim, 480i denetlendi,
sadece 480i denetlendi. Denetlenmeyen kaç kamu kurumu var? 850. Ve buraya
2014ün kesin
hesabı geliyor, 850 kamu kurumunun hesabı denetlenmemiş.
Değerli arkadaşlarım, buna ne
diyeceksiniz? Hani güzel bir lafımız vardır Ele verir
talkımı, kendi yutar salkımı. diye. Adalet ve
Kalkınma Partisinin parti programını açtım, bunları
okuyunca parti programını açtım Allah aşkına, bu
parti programında ne yazıyor? diye. Şöyle diyor: Siyasetin
kirlenmesini önleyen yasal düzenlemeler yapılacaktır. Ya,
yapıldı da kimse uymuyor. Yapıldı, çıktı, uymuyor
kimse. Siyaset bir rant aracı görüntüsünden kurtarılacaktır.
Parlamento rant aracı görüntüsüne sahip değildir, rant aracı
görüntüsüne sahip olan bu tablodur işte. Bu tabloyu görün değerli
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Yine aynı programda başlık şu:
Yolsuzluklarla mücadele. Ne kadar güzel. Yolsuzluklarla mücadele için
kapsamlı program yapılacak. Siz hiç böyle bir program duydunuz mu?
Ben şahsen hiç duymadım. Yolsuzlukların önlenmesi için
koordinasyonu sağlayacak bir birim oluşturulacak. Var mı böyle
bir birim? Yok. Anayasanın Meclise verdiği Sayıştaya
denetim yaptırma yetkisi kanuni düzenlemeye kavuşturulacak.
Kavuşturduk da kimse uymuyor, kimse uymuyor.
Bakın, şimdi, değerli
arkadaşlarım, eğer iş bu noktaya gelmişse bunun nedeni
17-25 Aralık olayları üzerine Parlamentonun yeterince gitmemesidir.
(CHP sıralarından alkışlar) Tüyü bitmemiş, fakir
fukara, garip gurebanın -sizin deyiminizdir- ödediği her kuruş
Ekmek yerken vergi ödüyor bu adam, ekmek yerken, çocuğuna bir lokma yemek
yedirirken vergi ödüyor, su içerken vergi ödüyor, dolmuşa binerken vergi
ödüyor. Bu Parlamento ve Türkiye Cumhuriyeti, bir hükûmetin bir devleti nasıl
soyduğuna tanık oldu. Bir hükûmetin bir devleti nasıl
soyduğuna tanık oldu. Hangi vicdan kabul eder 750 milyarlık
saati? Hangi vicdan kabul eder? (CHP sıralarından alkışlar)
Siz hepiniz akladınız onları. Parlamentonun üzerine
ağır bir gölge düşmüştür ve Türk siyasal tarihinde bu kara
bir lekedir maalesef, bunu söylemek zorundayım. Keşke hep beraber
üzerine gitseydik, onlar da aklansaydı, varsa bir şeyleri
Niye
korkuyorlar? Yargıya gidersiniz; ya mahkûm olursunuz ya
aklanırsınız, hesabını verirsiniz. Hesap vermekten
kaçan bir siyaset bu ülkeye fayda getiremez değerli
arkadaşlarım.
Ben, şimdi, Sayın Davutoğlundan iki
soruya net cevap bekliyorum. Sayın Davutoğlu, sizden istirhamım,
böyle gelip özel bir polemik yapmayın; ben bir ilkokul öğrencisinin
anlayabileceği sadelikte iki soru soracağım size.
Birincisi şu: Sayın grup sözcüsü de dile
getirdi. Bakın, ben vergi ödüyorum, siz de ödüyorsunuz, herkes vergi
ödüyor, fakiri fukarası vergi ödüyor. Saray yapıyorsunuz, güzel. Ben
vergisini ödeyen bir vatandaş olarak o sarayın maliyetini
öğrenmek istiyorum. Buraya gelin ve o sarayın maliyetini
anlatın. (CHP sıralarından alkışlar) Kendi grubunuza
saygınız varsa, tüyü bitmemiş yetime saygınız varsa,
Ermenekteki lastik ayakkabı giyen Recep amcaya saygınız varsa
onun maliyetini gelin, burada bana söyleyin, Meclis de öğrensin.
İki: Ben önemli mevkilerde bulunan
kişilerin, devlet adamlarının Türkiye Cumhuriyetinin
çıkarlarını her zaman korumaları gerektiğini hep
söyledim ve söylemeye de devam ediyorum ama bulundukları konumun hakkını
vererek. İkinci sorum da şu Sayın Davutoğlu: Şimdiki
Sayın Cumhurbaşkanı, dönemin Başbakanı Libyaya gitti,
Kaddafi kendilerine İnsan Hakları Üstün Hizmet Ödülünü verdi. Hiçbir
eleştiri getirmedik. Elbette, Sayın Kaddafinin Allah rahmet
eylesin- getirdiği ve verdiği bir ödülü vermesi, Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanına vermesi bizim için önemliydi. Gerçi sonra arkadan
hançerledik, o ayrı bir şey. Şimdi, ayrıca 250 bin dolar
para verdiler. Havuz medyası yazıyor, ben söylemiyorum. Soruyorlar:
250 bin doları ne yapacaksın? Bir şehit veya gazi
derneğine vereceğim. diyor. Şimdi, Dernekler Masası
İçişleri Bakanlığına bağlı, siz de
Başbakansınız; bir telefonla, bu paranın hangi
derneğe, hangi vakfa bağışlandığını ben
öğrenmek istiyorum. O para bir kişinin şahsına değil,
onun şahsında Türkiye Cumhuriyetine verilmiştir. O parayı
hangi derneğe verdiyseniz ben sizden çok açık, çok net bir yanıt
bekliyorum veya hiç verilmedi.
Değerli arkadaşlarım, bakın
bütçe böyle olursa ne oluyor ekonomi: Siz güzel tablolar çiziyorsunuz. Ben size
Güzel tablolar çizmeyin. demiyorum, elbette kendinizi
savunacaksınız. Demokrasilerde Kendinizi savunmayın. Siz de
karamsar tablo çizin. diye bir şey söylemeye hakkımız da yok
ama bizim bir görevimiz var muhalefet olarak, biz doğruları söylemek
zorundayız, doğruları söylemek zorundayız.
Bakın, şimdi, orta vadeli plan
yapıyorsunuz. Daha önce kanunlara aykırı yapıyordunuz,
neyse şimdi o da düzeldi; eleştirdik, eleştirdik, düzeldi. Orta
vadeli plan yapıyorsunuz. Bir hükûmet planı niye yapar? Hedefler
koyar, o hedefleri tutturmak ister. Enflasyon hedefi; bakın, şimdi,
elinizi vicdanınıza koyun, 2012deki hedefte hedeften sapma
oranını veriyorum: Yüzde 23. Hedef koyuyorsunuz, yüzde 23
sapıyor. 2013, hedeften sapma yüzde 48. 2014, hedeften sapma yüzde 63. Pes
yani, yüzde 63. Hedef koyuyorsunuz, yüzde 63 sapıyor. 2015, hedeften sapma
yüzde 76. Bana söyler misiniz, gerçekten bunlar Türkiyeyi mi yönetiyorlar?
Türkiyeyi yönetme iradesini kaybetmiş bir kadro var
karşımızda, Türkiyeyi yönetemiyorlar. Siz program
yapıyorsunuz, Bunu gerçekleştireceğim
Hedeften sapma yüzde
76. Başka bir ülkede olsa, ahlaki değerleri yüksek bir ülkede olsa,
emin olun, hiç birisi yerinde kalmaz, istifa eder ya. Yüzde 76; 5 değil,
10 değil, 20 değil, 30 değil, 40 değil, 50 değil, 60
değil; yüzde 76. Böyle bir şey mi olur?
Bakın, büyüme diyorlar. Bakın,
değerli arkadaşlarım, büyüyor muyuz? Elbette büyüyoruz. Biz
hiçbir zaman Büyümedik. demedik, elbette büyüyoruz ama biz büyümeyi
nasıl ölçeriz? Biz büyümeyi bizimle aynı konumda olan ülkelerle
beraber ölçeriz. Benimle aynı konumda olan ülke benden hızlı
büyüyorsa ben yürütme organına bakmak zorundayım o ülke benden daha
hızlı niçin büyüyor diye, neden büyüyor diye. Sakın unutmayın,
Türkiye Cumhuriyeti, otomobili Güney Koreden önce yaptı, üretti,
otomobili Güney Koreden önce. Bugün Güney Korenin dünya çapında 3
otomobil markası var, biz hâlâ tartışıyoruz yerli otomobil
yapalım mı, yapmayalım mı diye. Sorumlusu kim? Eminim,
belki grup sözcüsü gelecek, diyecek ki: Bunun sorumlusu da CHP. (CHP
sıralarından alkışlar) Evet, çünkü bir düşman yaratmak
zorundasınız. Düşman kim? CHP. Saldıralım CHPye.
Ya, insaf denen bir şey var. Yeri gelince diyorsunuz ki: Siz iktidar olmadınız.
Yeri gelince diyorsunuz ki: Biz bir şey yapacağız, siz engel
oluyorsunuz. Ya, siz iyi şey neyi yaptınız da biz engel olduk?
Siz otomobil yaptınız da engel mi olduk? Ülkeye barış
getirdiniz de biz engel mi olduk?
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ)
Hızlı tren yaptık, köprü yaptık.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, yedi yıllık ortalama büyüme 3,4; İkinci
Dünya Savaşı hariç, cumhuriyet tarihinin en düşük büyümesidir.
İşsizlik
Bakın, buraya çıkan
hatiplerin hangisi Biz işsizlikle mücadele edeceğiz. dedi? Rakam
vereyim: 2000 yılında işsizlik oranı yüzde 6,5; 2001, yüzde
8,4; 2002, hani krizin başladığı, yazar kasaların
atıldığı dönemde işsizlik oranı yüzde 10, bugün
işsizlik oranı yüzde 10,6. Bu mudur başarı arkadaşlar?
Binlerce çocuk, binlerce genç, 6 milyonun üstünde insanımız
işsizse bu mudur ekonomik başarı? Ya, benim karnım
doymadıktan sonra, birilerinin karnı doyuyor diye, birileri
köşeyi dönüyor diye, benim çocuğum işsizse ben sesimi
çıkarmayacak mıyım? Bu mudur başarı? Sosyal
refahı sağlamadıktan sonra, herkesin evine helal
kazandığı ekmek girmedikten sonra hangi iktidardan söz
ediyorsunuz siz?
Gıda enflasyonu
Efendim, dünyada kriz var, o
nedenle bizde de bu tür sarsıntılar oluyor. Söyleyeyim: Gıda
enflasyonu bizde kaç? Yüzde 11,74. Peki, dünyada? Gıda fiyatları
dünyada yüzde 19 düştü arkadaşlar. Dünyada gıda fiyatları
düşer, bizde gıda fiyatları artar. Dünyada petrol fiyatları
düşer, bizde petrol fiyatları artar. Hani kriz vardı? Hani biz,
efendim, ondan etkileniyorduk? Ya, biraz da gıdadan etkilensek bari,
şu fakir fukara da biraz ucuz bir şeyler satın alabilse,
yiyebilse. Ankarada ekmeğe yüzde 33 zam yaptınız ya. Zaten
fakirin yediği bir tek ekmek, ona bile yüzde 33 zam yaptınız.
Bakın, ben size bir rakam vereyim değerli
arkadaşlar: 2002de nüfusumuz 67 milyon. Buğday üretimi ne kadar
biliyor musunuz? 19,5 milyon ton. Şimdi nüfusumuz 78 milyon, buğday
üretimimiz 19 milyon ton. Düşmüş, buğday ithal ediyoruz. Saman
ithal eden bir iktidara hangi kişi Bu iktidar
başarılıdır. der Allah aşkına? Saman ithal eden
iktidara başarılı mı diyeceğiz? Ya, bir dönem Türkiye
Orta Doğuyu besliyordu, şimdi et fiyatlarını
tutturamıyorlar. Efendim, narh getirdik, bir daha fiyatlar artmayacak.
İyi de sizi kim dinler ki? Gidin bakın, etin kilosu 50 lirayı
buldu. Kim yiyecek eti, kim yiyecek? Et ithal edeceğiz. Kardeşim,
sen neden bu ülkede üretime destek vermedin? Orta Doğuyu besleyen Türkiye
nasıl oldu da şimdi ete muhtaç hâle geldi?
Gidin süt üreticilerine sorun, onlar da perişan
vaziyette. Ama bir parantez açayım, CHPli belediyelerin olduğu
yerlerde süt üreticilerinde bir sorun yok çünkü onlarla sözleşmemiz var,
sütü alıyoruz, yenidoğan, hangi evlerde çocuk varsa o çocuklara sütü
bedava veriyoruz. Hiç, onlar çok memnunlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bakın, değerli arkadaşlar, bu
Parlamento bir kanun kabul etti, adı Tarım Kanunu. 21inci maddesi
der ki: Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın
yüzde 1inden az olamaz. Yüzde 1inden az olamaz. diyor, kanun bu. Bugüne
kadar yüzde 1i hiç yakalayamadılar; vermediler, çiftçiye vermediler.
Ziraat odalarına diyorum ki: Tazminat davası açın,
hakkınızı isteyin. Biz korkuyoruz, yarın bizi kapatırlar.
diyor. Böyle bir rezalet olabilir mi arkadaşlar?
Şimdi, vatandaşın hâli çok güzel, çok
mutlu vatandaş, gerçekten huzur içinde. Size rakamları vereyim,
vatandaşın ne kadar huzur içinde olduğunu gidin, anlatın,
ne olacak ya? Bu rakamları da sorun, doğru mudur yanlış
mıdır, biz de devletin verilerini alıyoruz zaten.
Halkın bankalara borcu, 2002 kriz dönemi: Hani,
diyorlardı ya Gecelik faizler 1.500lere çıkıyordu, biz geldik,
kurtardık. Aslında, kurtaran başkası da siz gelip
hazıra kondunuz. 2002de halkın bankalara borcu 6,5 milyar lira, bugün
382 milyar lira. Eski parayla 382 katrilyon lira bugün halkın bankalara
borcu var. Bu mudur Allah aşkına başarı? Bir gidin, sorun
Ya, bu vatandaş nasıl bu perişan hâldedir? diye, bir sorun
bakalım. 57 kat arkadaşlar, 57 kat, 1 değil, 2 değil, 10
değil.
Takipteki borç tutarı, borçlanmış ama
takip ediliyor, 2002de -kriz dönemini veriyorum, övündüğünüz dönem- 278
milyon lira, eski parayla 278 trilyon lira takipte alacak var. Bugünü
veriyorum: 16 milyar 800 milyon lira, eski parayla 16 katrilyon 800 trilyon
lira takipte borç var. Bir sorsanıza bu Hükûmete, niye icra dairelerinin
sayısını artırdılar? Bir de gittiler, icra dairesini
törenle açtılar ya, ağrıma giden de bu. Ya, törenle icra dairesi
açılır mı? Sen borç batağına sok, vatandaş takip
edilsin. Bugün çoğu vatandaş kaçak, biliyor musunuz
Yakalanmayayım. diye? Mahkûmiyeti çıkmış, hapishanelerde
de yer yok. Evet, bir iktidar Yeni hapishane yapıyorum. diye övünebilir
mi arkadaşlar? Ama, övündünüz.
Geçiyorum dosya sayısına. 2002de 8 milyon
200 bin icrada dosya varmış, bugün 23 milyon 800 bin dosya var
arkadaşlar, Türkiyenin yarısı icralık, nüfusun
yarısı icralık durumda. Bana inanmıyorsanız, gidin bir
kahveye, İcra dairesinde dosyası olan kaç kişi varsa el
kaldırsın. diye bir sorun, esnafa bir sorun. Bunların hepsini
göreceksiniz. Sadece 2015 yılında, 1 milyon 250 bin vatandaş
borcu nedeniyle kara listeye alınıyor arkadaşlar. Protestolu
senet tutarını söyleyeyim: 2002de, krizin en yoğun yaşandığı
dönemde protestolu senet tutarı 800 milyon liraydı, bugün 10 milyar
100 milyon lira arkadaşlar. Ne diyorum? Bunlar Türkiyeyi yönetemezler. Bu
kadro Türkiyeyi yönetemez, yönetme gücü ve erki yoktur. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sürekli erteliyorsunuz baskıları ve
sürekli CHP şöyle, CHP böyle
Vatandaşın dikkatini
Ya,
gerçekten de bak, bu CHP olmasaydı bunların hiçbirisi olmazdı.
Ya, bunu yapan biz değiliz, bunu yapan sizsiniz, bu kadro. Ve sizden bu
kadroya hesap sormanızı istiyorum. Yazık günah değil mi?
Vatandaşa acıyorsanız, hesap sorun. Elinize fırsat
geçmiş: Bütçe.
Bakın değerli arkadaşlar, Faiz
lobisi, faiz lobisi. diye gene bu yürütme organında görev alan
arkadaşlar çok sık kullanırlar. Faiz lobisi darbe
yapacaktı, faiz lobisi şöyle, faiz böyle. 1980 ile 2002 arası,
bakın, yirmi iki yılda bütçeden ödenen faizi veriyorum: 135 milyar
lira, eski parayla 135 katrilyon lira. Geliyorum on dört yıla,
beyefendilerin iktidarına geliyoruz: Bütçeden faize 135 milyar değil
arkadaşlar, 649 milyar lira ödendi. Kim faiz lobisinin yandaşı?
Bunlar, bunlar, evet bunlar. Faiz lobisinin yandaşı bunlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
Daha garibini söyleyeyim, bakın, daha garibini,
elinizi vicdanınıza koyun, daha garibini söylüyorum: Faizden vergi
alınmasın diye, repo gelirlerinden vergi alınmasın diye bir
kanun çıkardılar; 30/12/2004, kanunun numarasını da
söyleyeyim, 5281 sayılı Kanunla Gelir Vergisi Kanununa bir madde
eklediler: Faiz geliri elde edenlerden vergi alınmaz beş yıl
süreyle. Beş yıl doldu, bir daha kanunu getirdiler, aynı kanun.
Onun da tarihi 2010, 6900 sayılı Kanunla beş yıl daha
uzattılar, vergi alınmaz faizden. Şimdi, 31/12/2015 tarihinden
başlamak üzere ve süreyi beş yıl daha, 2020ye kadar uzatmak
üzere bir kanun daha getirdiler ve o da geçti.
Değerli arkadaşlarım, ya, ekmek
yiyen, kuru ekmek yiyenden vergi alıyorsun, kefenden vergi alıyorsun
ama diyorsun ki: Faizci mi? Ben ondan vergi almam. Evet, söyleyen bu kadro,
onay veren de sizlersiniz arkadaşlar, o nedenle size söylüyorum, elinizi
vicdanınıza koyarak karar verin. Böyle bir şey olamaz,
yönetemiyorsunuz. Evet, yönetemiyorlar bunlar, yönetemezler Türkiye'yi. Kendisi
sorun olan bir iktidar Türkiye'yi yönetemez, kendisi sorun olmaya
başladı.
Bakın, enerjiden bahsettiniz, gayet güzel.
Bana, dünyada sağlıklı işleyen bir ekonomide, bir ülke, bir
başka ülkeye yüzde 55 oranında enerjide
bağımlılığı olan bir ülke gösterin. Bunu
eleştirdik, Yapmayın. dedik ya. Bir ülkeyi bir başka ülkeye
yani Türkiye'yi Rusyaya siz enerjide yüzde 55 oranında
bağımlı hâle getirdiniz, yüzde 55 oranında. Yetmedi,
övündüğünüz nükleer santrali de ona verdiniz.
Bağımlılık oranı kaça çıkacak biliyor musunuz?
60, 70, 80lere çıkacak.
Ya, arkadaşlar, ben hayret ediyorum. Bir
hükûmetin, hadi bıraktık hükûmeti, onun kadrolarının Ya,
bu risk taşır, böyle bir şey olamaz, bir ülke bir başka
ülkeye enerjide bu kadar bağımlı hâle gelemez. demesi
lazım. Biz söylüyoruz, biz kötü oluyoruz; Vay, enerjiyi getireceğiz,
bu CHP var ya CHP, bunlar engel oluyorlar. E, şimdi diyor ki: Doğal
gazı keseceğim. E, zamanında uyarmadık mı? Bir
yönetici en az elli yıl sonrayı düşünmek zorundadır. Bunlar
üç adım ötesini bile göremiyorlar. Neden? Sorun olmaya
başladılar. (CHP sıralarından alkışlar)
Gelir dağılımından söz ettiniz,
doğrudur. İşçiye parayı verdik, emekliye verdik,
doğrudur. İyi ki bizim seçim bildirgesini aldınız, o da
doğrudur. Oradan kopya ettiniz, o da doğrudur. (CHP
sıralarından alkışlar) Asgari ücretliye zam verdiniz, o da
doğrudur. Taşeron işçiye kadroyu da vereceksiniz. Takipçisi
olacağız, taşeron işçiye kadroyu vereceksiniz. Göstergeleri
bizim istediğimiz kadar artırmadınız, olsun, bir
kârdır ama bakın, gelir dağılımından size örnek
vereceğim.
Yıl 2002: Türkiye nüfusunun yüzde 1i
Türkiyedeki toplam servetin yüzde 34üne sahip, 2002. Geliyorum bugüne:
Türkiye nüfusunun yüzde 1i toplam servetin yüzde 34üne değil, yüzde
54üne sahip. Kime hizmet ettiğinizi, bu faiz lobisinin nasıl
kazandığını bu rakamlar gösteriyor işte. Tüyü
bitmemiş yetimden vergi alacaksınız, trilyonları kazanan
faizciye -kanun getireceksiniz- diyeceksiniz ki Senden vergi almıyorum.,
sonra dönüp CHPye Faiz lobisi bu hâle getirdi. İnsanda biraz insaf olur
ya, insaf olur!
Bakın, değerli arkadaşlarım,
Türkiye şu anda orta gelir tuzağındadır, 10 bin doları
aşamıyor, onun da altına düştü, orta gelir tuzağındadır,
orta teknoloji tuzağındadır Türkiye. Katma değeri yüksek
ürün üretemiyor. Hükûmetin araştırma geliştirme
harcamalarına daha fazla kaynak ayırması en çok bizi mutlu eder,
açık ve net söylüyorum. Biz gerekirse boğazımızdan keselim,
araştırma geliştirmeye verelim. İnsan aklının
özgürce düşünebileceği, sorgulayabileceği bir eğitim
sistemini getirmek zorundayız. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, sadece orta
gelir, orta teknoloji değil arkadaşlar, beşeri sermaye
tuzağında şu anda Türkiye, beşeri sermaye
tuzağında. İnsanlarımızın bütün değerleri
altüst edildi, bütün değerleri. Bakın, İnsani
Gelişmişlik Endeksinde, 2015 yılında 3 sıra geriledik
arkadaşlar, 3 sıra geriledik, 69uncu sıradan 72nci sıraya
geriledik. Bu, benim rakamım değil, dünyanın okuduğu
rakamlar. Kendi çocuklarını kendi siyasal emellerine kurban eden
bunlardır arkadaşlar. Çocukların en iyi eğitimi
almasını isteriz, üniversitelerin bilgi üretmesini isteriz. Bunları
söylemek isterim.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
antidepresan ilaçların kullanımı kaça çıktı biliyor
musunuz? Hiç merak ettiniz mi? 26 milyon kutuya çıktı
arkadaşlar, 26 milyon kutu. Bir insan neden bu antidepresan ilaçları
kullansın? 26 milyon kutuya çıkıyorsa bu sorun değil mi
arkadaşlar? Hiç düşünmüyor musunuz ya, bu ülkeyi kim yönetiyor diye?
Uyuşturucu artışı
Uyuşturucuda yaş kaça düştü biliyor musunuz? 10a düştü.
Uyuşturucu kullanımındaki artış -devletin
rakamları- yüzde 678.
Ne oluyor peki? Bunlar ülkeyi mi yönetiyorlar? Emin
olun, bunların, bunlardan hiç haber bile yoktur.
Baktık ki Hükûmetten bir fayda yok, emin olun,
biz kendi belediyelerimize talimat verdik ve AKPli belediyelerin olduğu
yerlere de uyuşturucuyla mücadele için kendi
arkadaşlarımızı gönderiyoruz. Çocuklara yazık, günahtır
ya! Kendi çocuklarımız
Dinamitlenen bir barış var değerli
arkadaşlarım. Son sekiz ayda 358 şehidimiz oldu. Biz sorunu
çözeceğiz. dediler. Bu yöntemle bu sorun çözülmez dedik. Siz
bilmezsiniz. dediler, eyvallah! Biz çözeceğiz, bize engel olmayın.
Engel olmuyoruz, çözerseniz memnun oluruz size kredi açıyoruz dedik.
Sizin kredinize ihtiyacımız yok. E olabilir. Siz çözün, vallahi,
gelip tebrik edeceğim sizi. Kim bu ülkede kan akmasını ister?
Hepimiz huzur içinde yaşamak isteriz.
Değerli arkadaşlarım, sadece içeride
değil, dışarıda da bu Hükûmetin yapacağı hiçbir
şey yoktur, yönetemez artık Türkiyeyi, yönetim gücünü ve erkini,
iradesini kaybetmiştir, yok, geleceği düşünemez, geleceği
projelendiremez.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
Suruçtan tutun Reyhanlıda, Cilvegözünde, Ankara Garında, Ankara
Kızılayda bombalar patladı. Anayasanın bir 112nci
maddesi var, Bakanlar Kurulu o bölümde işlenir. Maddenin
başlığı nedir, biliyor musunuz: Görev ve siyasi sorumluluk.
Şimdi, görev var, güzel, tanımlanmış Başbakanlık Kanununda
da. Peki, siyasi sorumlu kim? Bu kadar insan öldü, masum insan öldü, bunun
siyasi sorumlusu kim arkadaşlar? Kim bunun siyasi sorumlusu? Bir iktidar
eğer siyasi sorumluluğu üstlenmiyorsa ben o iktidarın etik
değerlerini yargılarım. Bakın, size çok tipik bir örnek
vereceğim Japonyadan, dört saat sular akmadı diye Japonyada
belediye başkanı istifa ediyor, diyor ki: Suyun akmasından ben
sorumluyum, kesildiyse istifa edeceğim. Yüzlerce insan öldü, yüzlerce,
bir Allahın kulu çıkıp, bir yürekli adam şu Kabineden
çıkıp Ya, lanet olsun! Ben istifa ediyorum. demedi, diyemedi. Böyle
bir Kabine mi olur arkadaşlar? (CHP sıralarından
alkışlar) Şimdi, bu işin siyasi sorumlusu
Herhâlde
Rizedeki vatandaşı aramayacağız, Kastamonudaki
vatandaşı aramayacağız, Maraştaki Ökkeşe
demeyeceğiz Gel arkadaş, bu işin siyasi sorumlusu sensin. veya
Kayserideki ademe. Kime söyleyeceğiz bunu? Ülkeyi yöneten bunun
sorumluluğunu üstlenmezse sorumlu kim? Biliyorum, dönecekler CHPye, CHP,
sensin sorumlu! Niçin? Niye biz sorumluyuz? İnsanda biraz vicdan olur,
insanda biraz ahlak olur. Sorumluluk ve görev, ikisi atbaşı gider.
Bir kişinin görevi varsa sorumluluğu da vardır. Görev ama
sorumsuzluk, yönetimde böyle bir kural yoktur, dünyanın hiçbir ülkesinde
yoktur, en ilkel kabilelerde bile yoktur ama bizde vardır. Görev var,
sorumlu yok arkadaşlar! Bunu anlamakta zorluk çekiyorum.
Terör örgütüne
Çözemezsin.
dedik, Çözeceğim. dedi. Mahkemeler kurdular, mahkemeler, bunlar
seyretti. Vergi daireleri kurdular, bunlar seyretti. Hendekler kazdılar,
bunlar seyretti. Trafik kontrollerini yaptılar, televizyonlar verdi, yine
bunlar seyretti. Askere alma daireleri kurdular, yine bunlar seyretti, hepsini
seyrettiler.
Değerli arkadaşlar,
2014 yılında, Türk Silahlı Kuvvetleri 290 kez yazı
yazıyor, diyor ki: Falan yerde silahlı terör unsurları var,
bana yetki verin. 282sinde diyorlar ki arkadaşlar:
Dokunmayacaksın. Bunun adı nedir? Bunun adı Türkçede, ceza
hukukunda Terör örgütlerine yardım ve yataklık yapmak. demektir,
bunun adı budur. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Açın kanunları, bakın, bana
inanmıyorsanız, orada göreceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, sonunda şu
noktaya geldiler: Terör örgütü bizi kandırdı. Yahu siz çocuk
musunuz? Yeri geldiğinde Bakanım. diyorsunuz,
kırmızı plakalı araçlara biniyorsunuz. Sizi onlar
kandırdıysa, e siz, Allah aşkına bu ülkeyi nasıl
yöneteceksiniz? Biz neden diyoruz siz ülkeyi yönetemezsiniz. Bu nedenle
diyoruz, sizin yönetim erkiniz kaybolmuştur.
Ankarada bomba patladı, yıldırım
hızıyla faili buldular; Bilmem ne, Suriyedeki bilmem ne. bir
kişi, ismini vermek istemiyorum. Arkadaşlar, onu hemen aldılar,
Falan terör örgütünün üyesi
Güzel. Peki kardeşim, bu adam bilmem kaç
bin kilometre yol katetti, en az 10 tane vilayete gitti, trafik cezası
kesildi, 22 sefer telefonda konuştu. Yahu sen bu adamı niye
yakalamadın madem terör örgütünün üyesiyse? Çünkü, terör örgütü üyesi
olmak, eylem yapmanın dışında, tutuklanmayı
gerektirir. Niye tutuklamadın? İsmi açıkladılar. Doğru
ismi nereden öğrendik? Bir başka terör örgütünün
yaptığı açıklamadan öğrendik, bir başka terör
örgütünün yaptığı açıklamadan öğrendik.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Aynı
şahıs.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Aynı
şahıs.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Belki
diyebilirsiniz ki: Ne fark eder kardeşim, o da terörist, bu da terörist?
Ama bu açıklamayı Yalova Kaymakamı yapmıyor, bu
açıklamayı herhangi bir vatandaş yapmıyor; bu
açıklamayı bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı
yapıyor. Dramatik olan oydu, dramatik olan oydu. (CHP
sıralarından alkışlar)
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Aynı
şahıs, aynı şahıs.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bakın
değerli arkadaşlarım, Haberimiz yok
Emniyet Genel
Müdürlüğünün yazısı, çok açık ve net, örgütün
adını veriyor, ismini veriyor örgütün; nerede eylem
yapacaklarını da veriyor, nerede; Şurada eylem
yapacaklardır. diyor; hiçbir önlem alınmıyor. Peki kim bu
işin siyasi sorumlusu, kim? Şimdi Bilmiyoruz. derlerse elimizde
kapı gibi belge var, mümkün değil, biliyorlar. Örgütün de ismi var,
nerede eylem yapacakları da var. Yönetme gücünü ve erkini, iradesini
kaybederse bir siyasal iktidar, ülkeye ancak ve ancak sorun, kan ve
gözyaşı getirir. Aynısı buradan geliyor.
Değerli arkadaşlarım, Suriye: Durup
dururken Suriyeyle kavga ettik, durup dururken. Durup dururken
Mısırla kavga ettik. Ya, Suriyede bizim ne işimiz var? Niye
Suriyeyle kavga ediyoruz? Hangi gerekçeyle Suriyeyle kavga ediyoruz? Efendim,
Suriyede insan hakkı ihlalleri varmış. Evet, doğrudur,
insan hakkı ihlalleri bütün ülkelerin üzerinde durması gereken temel
bir konudur ve evrensel bir haktır insan hakkı. İnsan hakkı
ihlalleri nerede olursa oraya bizim şu veya bu şekilde
karşı çıkmamız lazım. Güzel. Nasıl
karşı çıkacağız? Almanya nasıl karşı
çıkıyor, Fransa nasıl karşı çıkıyor, Amerika
nasıl karşı çıkıyor? Biz de öyle karşı
çıkacağız. Diyeceğiz ki Kardeşim, insan hakkı
ihlallerini düzelt. Bak bunlar var. Silah gönderdik oraya. 50 sefer söyledim.
Ya, yangına benzinle gidilmez, silah gönderirseniz olmaz. Bakın
orada Müslümanı Müslümana kırdırırsınız,
yazık günahtır. Efendim, siz Baasçısınız. Ya, ne
Baası kardeşim! Ben insanı düşünüyorum, o başka
şeyleri düşünüyor. Bunlar yazık günahtır! Ne oldu, ne oldu
sonunda? Emevi Camisinde bunlar namaz kılacaktı, birkaç
haftalık ömrü kalmıştı. Tam camiye gidecekler, 2,5 milyon
Suriyeli Türkiyeye geldi. (CHP sıralarından alkışlar)
Ve bir ayıp daha: Süleyman Şah Türbesini
kaçırdınız ya, Süleyman Şah Türbesini! Arkanıza
bakmadan, Süleyman Şah Türbesini kaçırdınız. Bu mudur
büyük devlet, bu mudur büyük devlet ya? Bir türbeyi koruyamayan devlet(!) Ne
diyordu Sayın Davutoğlu? Kimse Türkiyenin gücünü test etmeye
kalkmasın. Eyvallah, güzel bir laf, kutlarım kendisini de
ayrıca ama bu laftan sonra, Orta Doğudaki kabile şeyhleri bile
Türkiyeye karşı söylem geliştirdiler. Kabile, kabile, kabile
şeyhleri! Şimdi, buyurun bakalım, gidin, ne
yapacaksınız? Türkiyeyi bu hâle kim soktu? Yazık günah
değil mi?
Tuttunuz, bir de Mısırla kavga ettiniz. Yahu,
Mısırla niye kavga ediyorsunuz? İktidara darbeci gelmiş.
Eleştirirsin, biz de eleştirdik, yanlıştır dedik,
darbe hiçbir zaman bir ülkeye yarar getirmez dedik. Haber gönderdim, 2
büyükelçimi gönderdim ben Mısıra ve şunu söyledik: Eğer
siz siyasi darbe sonunda siyasi idam yaparsanız çok yanlış
yaparsınız. Türkiyenin tarihine bakın, bu
yanlışı göreceksiniz. Tuttular, El Ezher Üniversitesi
Şeyhine küfrettiler, hakaret ettiler. Yahu, El Ezher Üniversitesi
Şeyhiyle senin ne işin var, niye bunu yapıyorsun? Sonra
pişman oldular Biz, büyükelçi göndereceğiz. dediler. E, şimdi
onlar diyorlar ki: Sizin büyükelçinizi istemiyoruz.
En son, Bulgaristanla kavgalıyız.
Tuttular, gene bu yürütme organı dediğimiz zat, grup, efendim,
Bulgaristandaki Türklerin işine karışıyorlar, ayrı
parti kuruyorlar. Yahu, size ne kardeşim? Orada duruyorlar. Türkiye
kökenli, Türk kökenli Bulgar vatandaşı, kendileri partiyi
kurmuşlar, çalışıyorlar. Yahu, niye oraya müdahale ediyorsunuz?
Neden bölüyorsunuz oradaki insanları? Anlamak mümkün değil.
Şimdi de El Nusrayı savunuyorlar. Evet.
Değerli arkadaşlarım, olmaz bunlar, bunlar
yanlıştır; Türkiyenin itibar kaybetmesine yol açar.
Turizmcileri sormuyorum, zaten o felaket bir tablo.
Bakın, değerli arkadaşlar, neden
yönetemiyorlar? Size tipik, gene bu beyefendilerin ağzından belli
cümleleri okuyarak
Son Ankara saldırısından sonra
Bakın,
saldırı oluyor, Sayın Davutoğlunun
kullandığı cümle: Patlama sesi duyduk, inceleyeceğiz. E,
başarıdır bu yani en azından patlama sesini duymuş Sayın
Başbakan. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Veysel Eroğlu Bir terör örgütü
gerçekleştirdi diye bir duyum var. diyor. İyi yani demek ki
duymuş o da, bir terör örgütü gerçekleştirdi.
İçişleri Bakanı Sayın Efkan Ala,
o da ne yapacak, Twitter üzerinden mesajı atıyor: Bu akşam
Ankarada yaşanan terör saldırısını şiddetle
kınıyorum. Günaydın Beyefendi! (CHP sıralarından
alkışlar) Bu, ülkemize karşı yapılan bir
saldırıdır. Biz de Kübaya yapılmış
sanıyorduk! Elbette Türkiyeye karşı yapılmış
yahu. Ankarada bomba patlamış, 29 kişi hayatını
kaybetmiş, İçişleri Bakanının terörle mücadele
konusundaki tek işi ve ilk işi, Twitterdan mesaj atmak. Ne diyorum?
Bunlar Türkiyeyi yönetemezler, yönetme gücü ve iradesini kaybetmişlerdir.
Sayın Numan Kurtulmuş, Hükûmet Sözcüsü,
hemen arkasından konuşma yapıyor: Bu bombayı patlatanlar,
orada bu akşam vefat eden, şehit olan kardeşlerimizi tesadüfen
seçtiler. Yahu kardeşim, şu Emniyetin yazısına baksan
tesadüf olmadığını, oraya bilinçli olarak adamların
gönderildiği, servis araçlarının bulunduğu yerlere
gönderildiğini okuyacaktın. Sen, daha senin bürokratlarının
hazırladığı yazıyı bile bilmiyorsun. Bilmiyorsan
bari, televizyona çıkıp böyle bir konuşma yapma.
Bütün bunlardan sonra, gerek Sayın
Cumhurbaşkanı gerek Sayın Davutoğlu diyor ki: Türkiye, bu
güzel ülke en güvenli ülkedir. Güzel. Tabii, biz de en güvenli ülke
olmasını gönülden arzu ederiz.
Değerli arkadaşlarım, bir hükûmetin
lideri yani sayın başbakanı eğer bir şey söylediyse
sözünün arkasında sadece o değil, bakanları da durur, ben böyle
bilirim; bir söz vermiştir, kendisi ve bakanları verdikleri sözü
tutarlar. Tarih vereceğim size: 15 Eylül 2014, Bakanlar Kurulu
yapılıyor, Bakanlar Kurulundan sonra Hükûmet sözcüsü çıkıyor
televizyonların önüne, açıklama yapıyor: Başbakan Ahmet
Davutoğlunun verdiği talimat kapsamında, torba kanun olarak
nitelendirilen çok maddeli yasaları artık Meclise
getirmeyeceğiz. diyor. Sayın Davutoğlu talimat vermiş,
Artık, bundan sonra, çok maddeli, birden fazla kanunu içeren torba kanunu
Meclise getirmeyeceğiz, talimatına uyacağız. diyor.
Değerli arkadaşlarım, Parlamentoda 1
Kasım sonrası, açıldıktan düne kadar, 23 yasa
tasarısı kabul edildi, 23. Bunun 17si uluslararası
sözleşme, 6sı da torba kanun arkadaşlar, 6sı da torba kanun.
Getirmeyeceğiz. diyor, Getirmeyeceğiz. Sayın Davutoğlu
talimat verdi. diyor. Getiriyorlar, Davutoğlu da kim oluyor, biz
istediğimizi yaparız. diyorlar. Bu doğru değil
arkadaşlar, bu doğru değil. Ben, bunu kabul etmiyorum,
doğru değil. Ayrıca, yasama organını bir kanun
fabrikası olarak düşünmek de doğru değildir. Burası
bir kanun fabrikası değildir. Her olay için kanun çıkmaz
buradan. Burası yasama organıdır, Türkiye'nin en önemli merkezidir
burası ve burada bütün yasalar, bütün ayrıntılarıyla tartışılır.
Sayın Davutoğlu böyle bir talimat vermişse her bakan o
talimatın arkasında durmak zorundadır.
Bakın, sadece bu olay yok arkadaşlar. Ben,
Yönetme erkini kaybetmiş. derken onun için diyorum. Davulu boynunuza
asıp tokmağı başkasına verirseniz ülkeyi
yönetemezsiniz arkadaşlar, işin gerçeği budur. Söyleyeceksiniz,
sözünüzün arkasında duracaksınız, Evet, bundan sonra torba
kanun ucubesi olmayacak, her kanunu getireceğiz. diyeceksiniz,
Daha garip bir şey söyleyeyim değerli
arkadaşlar: Temel kanun nedir? Temel kanun, Türk Ticaret Kanunudur,
Medeni Kanundur, Borçlar Kanunudur, Ceza Kanunudur, temel kanun
bunlardır. Bu kanunlar 300-400-500-1.000-1.000 küsur maddeden oluşan
kanunlardır ve bu kanunlarda değişiklik yapılırken
veya bu kanunlar tümüyle elden geçirilirken temel kanun olarak gelir.
Bakın, bu Parlamento
saygınlığını en çok nerede kazanmıştır
biliyor musunuz? O bin küsur maddelik yasaları oy birliğiyle
geçirmiştir Parlamentoda ve temel kanun mantığı içinde geçirmiştir.
Şimdi, size, son temel kanun ucubesinden bir
örnek vereceğim: Hem torba kanun hem temel kanun, tamamı kaç madde
biliyor musunuz? 12 madde, 12 madde! Hadi 12 maddelik torba yaptık,
anladık, ya, 12 maddenin temeli mi olur, temel kanun mu olur? Bu, resmen
Parlamentoyla dalga geçmek demektir. Parlamentonun iradesini kabul etmiyorum.
demektir. Arkadaşlar teklif yaptılar, dediler ki: 12 madde ya! 12
madde üzerinde oturalım, yine aynı sürede görüşelim ama temel
kanun demeyin buna ya! Ayıptır artık bu! Hayır, biz
bildiğimizi okuyacağız. dediler. Bildiğimizi
okuyacağız. demek, Sayın Davutoğlu ne derse desin, biz
bildiğimizi okuyacağız. demektir, Çünkü, biz talimatı
Sayın Davutoğlundan değil, talimatı başka bir
organdan alıyoruz. demektir. Bu nedir arkadaşlar, biliyor musunuz?
Bu, aynı zamanda devlette liyakat sisteminin çökmesi demektir. Bir devleti
devlet yapan liyakat sistemidir. Liyakat sistemi olmazsa o devlet ayakta
durmaz, istişare olmazsa, danışma olmazsa o devlet ayakta
durmaz. Açın, Yusuf Has Hacibi kitaplarından başlayın,
göreceksiniz, hepsinde vardır, liyakat sistemi vardır. Bakın,
devlette şube müdürü olmak için belli bir süre çalışmanız ve
dört yıllık üniversite mezunu olmanız gerekiyor. Neden? Devlette
liyakat sistemi korunsun diye, işin uzmanları konuşsun diye,
siyasetçi bir talimat verirse o talimatı bütün seçenekleriyle, en
doğru şekilde siyasetin önüne koysun diye. Liyakat sistemini sıfırladı,
bu Hükûmet liyakat sistemini sıfırladı, yok liyakat sistemi.
Eğer bir bürokrat bakanını, müsteşarını,
Başbakanını aşıp başka bir organa bilgi veriyorsa
orada liyakat sistemi yoktur arkadaşlar, orada çok başlılık
vardır. (CHP sıralarından alkışlar)
Suriye uçağı düşürüldü, ilk
açıklamayı kim yaptı, ilk açıklamayı? Gazeteciler
sordular, dedim ki: Sayın Başbakanı bekliyoruz. Sayın
Cumhurbaşkanı yaptı ilk açıklamayı Rus
uçağını vurduk. dedi. Çünkü, Olur ya, Sayın
Davutoğlu ya erken açıklarsa ne olur, ben ikinci plana mı
düşerim? Böyle bir devlet anlayışı olur mu? On dakika
sonra, bakın, on dakika sonra, aynı saray ikinci bir açıklama
yaptı, Biz Rus uçağı vurduk. dedik ama henüz kimliğini
tam tespit edemedik. Olur mu arkadaşlar bu? Devlet ciddiyetiyle
bağdaşır mı? Liyakat sistemi çok önemlidir, devlette
liyakat sistemini çökertirseniz devleti çökertirsiniz. O nedenle diyorum Bu
kadrolar Türkiye Cumhuriyetini yönetemezler.
Değerli arkadaşlarım, şimdi,
dünya bizi nasıl görüyor? Sizler Türkiyeyi çok iyi görebilirsiniz, bu
Hükûmete de önceki Hükûmete de olağanüstü avantajlar
sağladınız, öve öve yere göğe bırakmadınız.
Peki, dünya bizi nasıl görüyor? Basın özgürlüğü
açısından: Dün 2 gazetecimiz serbest bırakıldı, 2
gazeteci de yarı açık cezaevine geldikleri için, onlarla beraber
olduğumuz için son derece mutluyum. (CHP sıralarından
alkışlar) İnşallah, hiçbir gazeteci içeride kalmaz.
Bakın, değerli arkadaşlar, en sert
eleştirilen genel başkanlardan birisiyim, hakaret
olmadığı sürece hiç ama hiçbir gazeteciye bir şey
söylemedim çünkü onun kamu adına bizleri eleştirme hakkı
vardır, medya 4üncü güçtür çünkü. Medya kamu adına görev yapar,
birileri adına değil. Bizim havuz medyasını
eleştirmemizin nedeni, bir iktidara koşulsuz biat etmeleridir. Oturup
yeri zamanı geldiğinde eleştirmeliler. Bir iktidar sürekli övgü
alırsa yanlışa sapar eğer sağlıklı ve
tutarlı eleştiriler alırsa doğru yolu bulur. Oturup
bakması lazım, Ya, biz bir yerde bir hata yapıyoruz, bir
yanlış yapıyoruz. demesi lazım.
Bakın, değerli arkadaşlar, basın
özgürlüğü açısından 2002de 99uncu sıradayız, 2015te
149uncu sıradayız. Dünya bizi böyle görüyor, basın
özgürlüğünün olmadığı ülke olarak görüyor.
Cinsiyet eşitliği bakımından
-diyoruz ya, kadın erkek eşittir, kadınların da hakları
vardır vesaire- 145 ülke arasında 2006da 105inci
sıradayız, 2015te 130uncu sıraya geriledik.
Kadın cinayetleri bu kadar fazla niye artar
arkadaşlar? Kadına yönelik şiddet niye yüzde 1.400 arttı?
Hiç soruyor muyuz acaba kendimize? Hiç araştırıyor muyuz acaba
bunları? Angola, Nijerya, Zambiya bizden önde kadın erkek
eşitliğinde.
Küresel kölelik endeksinde 167 ülke arasında
105inci sıradayız değerli arkadaşlarım.
Demokrasi endeksi: 162 ülke arasında 97nci
sıradayız, zaten bize hibrit demokrasi diyorlar.
Sağlıklı işleyen bir demokrasimiz yok. Uganda, Kenya,
Tanzanya bizim önümüzde demokrasi standartları açısından.
İnsani gelişmişlik endeksi: 2015te 3
sıra geriledik, 69uncu sıradan 72nci sıraya düştük.
Tasarruf oranı bakımından
Bakın, bu çok önemli; bir ülkenin tasarruf oranı yüksekse o ülkede
yatırım yapılabilir ve kaynağı var demektir. Tasarruf
oranı bakımından 2000 yılında 81inci
sıradaydık, bugün 2013te -2013 rakamı OECDnin- 105inci
sıradayız değerli arkadaşlarım.
Manzara bu. Bu manzara içinde biz görevimizi yapmaya
çalışıyoruz. Eksiğimiz olabilir, bakın, Ana Muhalefet
Partisinin Genel Başkanı olarak söylüyorum, eksiğimiz olabilir,
yanlışımız da olabilir ama iyi şeylerin hep
yanında olduk, iyi şeylerin, doğru şeylerin hep
yanında olduk ama ne zaman ki yanlış oldu, yanlışa
karşı durduk, yanlışa karşı durduk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı)
Hiç iyi bir şey yok mu?
BAŞKAN Sayın Genel Başkan, iki
dakika içinde bilmem toparlayabilecek misiniz.
Lütfen buyurun.
AHMET HALUK KOÇ (Ankara) O bilir ne kadar
konuşacağını! Bir partinin lideri o!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bu arada, ülkenin birliği ve dirliği
açısından bir parantez açmak istiyorum değerli
arkadaşlarım, ülkenin birliği ve dirliği
açısından. Bütün siyasi partilerin teröre karşı açık
ve net, amasız, fakatsız ve lakinsiz, teröre karşı
açık ve net tavır takınmaları lazım. Terör bir
insanlık suçudur, Türkiye'nin belasıdır. Bir bela yetmedi ikinci
belayı da bunlar getirdiler, IŞİD terörü de geldi. 70 ilden,
bakın, altını çiziyorum, 70 ilden IŞİDe eleman
devşiriliyor, 70 ilden. Hükûmetin aklını başına
alması lazım. Burası Vahabi zihniyetinin at
koşturacağı bir alan değildir, İhvan
anlayışının at koşturacağı bir alan
değildir. Anadolu Müslümanlığı bizim neyimize yetmiyor,
neyimize yetmiyor, neyimize yetmiyor? (CHP sıralarından
alkışlar)
Kendi ülkemizde huzur içinde yaşamak istiyoruz
ve Açık ve net tavır koyalım. derken hiçbir milletvekilinin
bir teröristin taziye evine veya çadırına gitmesini de asla kabul
etmiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Tarihî bir görev
olarak ben bunu söylemek zorundayım. Hepimiz ülkemiz için çalışacağız.
Elbette birbirimizi eleştirebiliriz ama sonuçta hepimiz aynı
gemideyiz ve bu geminin hızlı yürümesi lazım, beraber
çalışmamız lazım, bir şeyler yapılması
lazım ama bu Hükûmetle mi? Bunlardan umudunuzu kesin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
ayakta alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim, söz sırası
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili ve
İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vuralda. (MHP sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun İdris Bey.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Söz
talebim vardı düzeltmek için.
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına görüşlerimizi yüce Meclisle paylaşmak için
huzurlarınızdayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama, bundan yirmi dört yıl önce
Hocalıda Rus ve Ermeni silahlı kuvvetleri tarafından
vahşice katledilmiş 613 Azerbaycan Türkünü anarak başlamak
istiyorum. Maalesef, bugün aynı zamanda Rusyanın
Kırımı işgalinin 2nci yılıdır ve bugün ne
hazindir ki Hocalıda yaşanan katliamın benzerini hem
Azerbaycanda hem Kırımda gerçekleştirenler, aynı zamanda
Türkmenlere karşı da yaşatmaktadır. Hocalı nasıl
ki millî şuurumuzda büyük bir acıysa bugün Türkmen Dağında
da aynı acıyı yaşamaktayız. Allah, Hocalı ve
Türkmen Dağı şehitlerimize rahmet eylesin. Azerbaycana, Türkmen
Dağına ve Kırıma selam olsun: Bir kere yükselen bayrak
bir daha inmez!
Bu görüşmeleri Türkiyeye dönük içeriden ve
dışarıdan ağır tehditlerin olduğu, şehit
vermediğimiz bir günümüzün bile olmadığı bir ortamda
gerçekleştiriyoruz. Bu vesileyle, terör saldırılarında
hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza, aziz
şehitlerimize Cenab-ı Haktan rahmet diliyorum. Umarım, bu
görüşmeler aziz milletimizin huzur ve mutluluğu için hayırlara
vesile olur, paylaşılan fikirler doğruyu ve daha iyiyi bulma
yolunda Hükûmete ışık tutar; temennim budur.
Bütçe görüşmeleri yalnızca iktisadi tartışma
zeminleri değildir. Hedef insandır, toplumdur; amaç dirliktir,
düzenliktir, güvenliktir, mutluluktur, iştir, aştır;
kaygısız bir hayat, müreffeh bir yaşantı, daha iyi bir
gelecektir. Bunlara hizmet etmeyen veya etmekten uzak kalan bütçelerin
halkın yararına olduğunu söylemek mümkün değildir. O hâlde,
gelecek yılın bütçesini konuşurken geçen yılların
bütçelerinin ülkemize getirdiklerine ve ülkemizin rekabet gücüne
kattıklarına bakmak lazımdır. Zira, dünya, milletler mücadelesinin
sahnesidir. Bu mücadelede zafere ulaşabilmek için her bakımdan
kuvvetli bir millet olmak lazımdır; sosyal, siyasi ve ekonomik
yapısını millî şartlara uydurmak zorunluluğu
vardır. Bu itibarla, uluslararası rekabet gücünü hedeflemeyen bir
politik ekonominin bu mücadelede başarılı olması mümkün
değildir.
Millî refah üretilir, miras kalmaz. Küresel
rekabetin artan dünyasında milletler daha önemli hâle gelmiştir.
Millî değerler, millî kültür, millî ekonomik kurumlar, millî yapılar,
millî tarih, bunların hepsi rekabetçi başarıya katkı
sağlamaktadır. Bu bakımdan, mesele sadece dün ile bugün
arasında ve yalnızca Türkiye ekseninde bir durum tespiti
olmamalıdır. Dünya milletler ligindeki konumumuzu ele almak, dünyayla
kıyaslamak lazımdır: El nerede, biz neredeyiz?
Geliştik, kalkındık. nutukları
Hükûmetten en çok duyduğumuz sözdür ama Türkiye insani
gelişmişlik sıralamasında dünyadaki 188 ülke arasında
72ncidir.
Müteşebbisi dünyaya açtık, her yerde
varız. sözleri için baktığımızda, Küresel Rekabet
Endeksinde 140 ülke arasında 51inciyiz.
Her yıl oyuncak gibi oynanan eğitim
sisteminin kalitesi sıralamasında ise 80 ila 90 arasında gidip
geliyoruz.
Bu, kâfi gelmediyse Hükûmetin o çok sevdiği
demokrasi ve millî irade değerlerine bakalım. Türkiye, demokrasi
ekseninde Nikaragua ve Ugandanın gerisinde, 97nci sırada.
Hani Hükûmetimiz yoksulun yanında, haramzadenin
karşısındaydı ya, öyle deniyordu; o hâlde Dünya Yolsuzluk
Endeksine bir bakalım, öyle mi. Bunda ayakkabı kutuları ile
vakıf haraçları dikkate alınmış olmalı: 168 ülke
içinde 66ncı sıraya düşmüşüz. Demek ki neymiş? Devlet
malı denizmiş.
Hukuk skandalları hepimizin malumu. Bir mahkûm,
bir serbest; bir tutuklu, bir tahliye. Hepimiz makul şüpheli; çarkı
hukuk düzeni. Yargı bağımsızlığına yönelik
istatistik tam da bunu gösteriyor, dünyada ilk 100ün gerisine
düşmüşüz. Hukukun üstünlüğü endeksinde yerimiz 102 ülke
arasında 80inci; basın özgürlüğü endeksinde 197 ülke
arasında 134üncü yani özgür değil kategorisine düşmüşüz,
Zimbabve ve Zambiyadan bile gerideyiz. Demek ki ülkemizde hukuktan daha üstün
olan başka şeyler de var. Bu rakamların ortaya koyduğu gerçek
on dört yılda AKPnin ülkemizi getirdiği gerçeklerdir.
Bu rakamlar arasında insanımızın
mutlu olduğunu söylemek zordur. Zaten dünya mutluluk liginde Türkiye 158
ülkeden 78inci sırayı almıştır.
Bu rakamları sıralayınca iktidar
partisi vekilleri Bizi bütün dünyayla mukayese etme, daha dar ölçekte yorumla
diyebilirler. OECDnin 36 ülkesindeki durumumuza bakalım: Eğitimde
34üncüyüz, gelir dağılımında 35inciyiz, bir iş bulma
ve barınmada 36ncıyız yani sonuncuyuz, sağlık hizmetlerinde
30uncuyuz, güvenlikte 28inci, çevre korunmasında 32nciyiz; 36 ülke
içinde servetin en adaletsiz paylaşıldığı 33üncü
ülkeyiz, bizden kötü olanlar Meksika ve Şili.
AKP döneminde gelir dağılımında
ilk yüzde 20lik dilim ile son yüzde 20lik dilim arasındaki fark 7,7 kata
çıkmıştır. 2014 yılında kullanılabilir
gelirin yüzde 31ini en zengin yüzde 10luk kesim alırken en yoksul yüzde
10luk kesimin aldığı pay sadece 2,3tür. Toplanan servet içinde
nüfusun yüzde 90ının payı yüzde 22,3e gerilerken nüfusun yüzde
1inin payı yüzde 54,3e yükselmiştir. İşte, Adalet ve
Kalkınma Partisinin adaleti de, kalkınması da bunu gösteriyor.
Yoksul daha yoksullaşmış ve on üç yılın sonunda da
daha küçük bir azınlığın elinde servet
toplanmıştır. Aslında, Sayın Maliye Bakanı
ekonominin gidişatından memnun olmadığını
Financial Timesa açıklamıştır.
Değerli milletvekilleri, bugün 14üncüsünü
görüştüğümüz bütçeyle 2016
yılına Sayın Davutoğlunun 3üncü, partisinin 7nci
Hükûmetiyle girmiş oluyoruz. Tabii, bir bütçe yılı içerisinde
bütün sorunları çözmenin insafla bağdaşmayacağı
düşüncesindeyim ama 2002 yılından bu yana on dört
yıldır iş başında olan bir partinin bir Hükûmetinin
yapamadıklarını mazur görmemizi sağlayacak mazereti yok,
yapacaklarını da gözü kapalı benimsememize yönelik
dayatmaları olmayacaktır. Bugün bu Hükûmetin vadettiği her
şey, neyi Yapacağım., Yaparım. veya Yaparız.
diyorlarsa geride, on dört yılda önceki Başbakanın
yapamamış olduklarının itirafı demektir. Hizmette
devamlılık vardır., Çıraklıktı,
kalfalıktı, ustalıktı. diyerek gerekçe uydurmak bu
gerçeği değiştirmeye yetmeyecektir. Burada Hükûmetin sözcüleri
elbette neler yapacaklarını anlatmışlardır,
yapacaklarını da anlatacaklardır ama bugüne kadar
yaptıklarına bakarsak şu anlaşılıyor ki: Esenlik
ve güvenlik sağlanamayacaktır, teröristin hakkından gelinemeyecektir,
şehitler üzerinden canilerle pazarlıklar devam edecektir, onurlu
dış politika yine oluşturulamayacaktır,
vatandaşın karnı yine doymayacak, ucuzluk yine gelmeyecektir;
sınav sahtekârlıkları devam edecek, namuslu bir yönetim yine
görülmeyecektir; dış politikada ise yine ardı ardına
iflaslar yaşanacaktır, yüz yüze gelindiğinde mütebessim
çehrelere boyun eğilecek ama arkalarından Ey Avrupa! Ey Rusya!
Ey Amerika! diye dizler dövülecektir. Liste bitmez, daha yüzlercesini size
sıralayabilirim.
2015 yılı, tıpkı 2014 gibi
Sayın Davutoğlunun Başbakanlığıyla geride
kaldı. 2014ün öncesi de 2002ye kadar AKPnin güdümünde. Bu dönemin gelin
karanlık sayfalarını hatırlayalım hep beraber:
Türkiye'nin her yanında birbiri ardına
patlayan canlı bombalarla hayatını kaybeden masum insanlar.
Canlı bomba faillerini patladıktan sonra
yakalayabileceklerini söyleyen yöneticiler.
Teröristle müzakere etmenin mukadder neticesi olarak
ölümlerin, yıkımların tırmandığı yangın
yerine dönmüş Türkiye gerçeği.
Eline geçirdiği kanlı pazarlık
fırsatını müzakerede kullanmak için yeniden saldırıya
geçen PKKnın neden olduğu şehit ve yaralı haberleri.
Kucaklarız. diyerek davet edip ondan sonra
ortada bırakılan, insan tacirlerinin eline düşerek denizlerde
boğulan sığınmacılar ve masum çocukları.
Hayatın her alanında yaşanan zamlar,
sıkıntılar, yokluklar, yoksulluklar, pahalılık,
çığ gibi büyüyen ekonomik ve sosyal sorunlar.
Türkiyenin geleceği üzerine bir dargın,
bir barışık filmini oynayan, bölücülerle terörist dedin, demedin
üzerine yapılan ağız dalaşları.
Dün ömür boyu mahkûmiyetle tutuklananların
bugün salındığı, onları yargılayanların ise
tutuklandığı, emsali olmayan bir adalet garabeti.
Her gün şaibeli bir sınavın ortaya
çıktığı, en aşağılık suçların
işlendiği, kadınlara yönelik şiddetin
arttığı toplumsal çözülme.
Ayakkabı kutularında, evdeki kasalarda
çıkan haram paraların suçüstü yapılan sahiplerini yüce Meclis
çatısında aklama arayışları.
Kendi halkını aşağılayan,
seçmenini suçlayan, vatandaşın fikirlerini mahkemelere veren hoşgörüsüzlüğün kök
saldığı kutuplaşma.
Kendisinde güç vehmedip komşu ülkelerdeki
kargaşalara bulaşarak düştüğü batakta sağdan soldan
destek arayan acziyetin çırpınışları.
Bizi var eden, millet ve devlet
hayatımızın direnç ve emniyet mekanizmalarının,
devamımızı sağlayan hukuki ve sosyolojik koruma
kalkanlarının teröristlerle pazarlıktan çıkan sonuçlara
göre yıkılmaya çalışılması.
Belki de en önemlisi, bin yıllık aziz
vatan topraklarındaki varlığımızın jeopolitik
teminatı olan millî kimlik, millî varlık ve millî güvenlik
dinamiklerinin yerlerinden oynatılmış olması.
Geriye dönüp baktığımızda,
bunlardan başka yapacağımız bir tespit yoktur. Şimdi,
içinizden bazılarının Biz bu kadar kötüysek, kötü de
yönetmişsek bunca yıldır hükûmet olmayı nasıl sürdürüyoruz?
dediklerini duyar gibi oluyorum. Bunun cevabını ise milletimizin
gerçekleri görmemesi için oluşturduğunuz algı
operasyonlarında, elinizdeki medya gücünün karalama kampanyalarında,
menfaat odaklarıyla yaptığınız iş birliklerinde,
kendinizi kurtarmak adına sınır tanımaz istismar
yeteneğinizde, her gün yeni bir çehreyle verdiğiniz görüntü ve
ikircikli siyasi meşrebinizde, çıkarlarınıza
eklemlediğiniz küresel kampanyaların tesirinde aramak gerekiyor.
Sayın milletvekilleri, bugün Türkiyenin önünde
aşılması gereken 4 temel sorun alanı vardır:
Bölücülükle ve terörle mücadele, küresel girdaptan çıkış yolu
arama, toplumsal barış ve kucaklaşmayı sağlama,
ekonomik darboğaz olan orta gelir tuzağından kurtulma ve
uluslararası rekabet gücü kazanma. Bunların aşılması
için ihtiyaç olan ilk şey, ahlaklı ve akıllı bir millî
idaredir. Bugün, Türkiye, geçen günlerde Sayın Gülün itiraf ettiği
gibi tarihinin en zorlu günlerini yaşamaktadır. Cumhurbaşkanı
ve Başbakan da Türkiye'nin bir beka sorunuyla karşı
karşıya olduğunu tekrarlamıştır. Yani, ülkemiz ve
milletimiz bir var oluş, yok oluş mücadelesiyle yüz yüzedir.
Bunları söyleyenler yabancı bir ülkenin diplomat ve devlet
adamları değildir, her 3ü de on dört yıldır AKPnin
siyasetinde başrol oynamış, Dışişleri Bakanlığı,
Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış
veya yapmakta olan isimlerdir. Bunlara inanmak zorundayız. Biz, bu
Hükûmetin yıkıcı tasavvurlarını bir beka meselesi
olarak eleştirirken onların da bizlerle aynı tehlikeyi
görmüş olmasını önemseriz. Demek ki bu uyarıları
kendileri için yaparken iddia ettikleri gibi paranoya içinde
değilmişiz. 5 Eylül 2012de 1 metrekarede bile kontrolü
kaybetmiş değiliz. diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10
Şubatta yaptığı bir konuşmada şehitlerimizin
acı kaybını gerekçelendirmek için son derece talihsiz ve
ürkütücü bir söz sarf etmiş, şehitlerin bu toprakları yeniden
vatan yapmak için verildiğini açıklamıştır.
Sayın
Başbakana sorumuz şudur: PKK terörüyle mücadele eden bu
topraklarımızı siz de Cumhurbaşkanı gibi yeniden
kazanılması gereken, kaybedilmiş topraklar olarak mı
görüyorsunuz? Kanlı örgütün atılması için verilen mücadelenin
zemin bulduğu memleket köşelerinde gerideki bin yılda
verdiğimiz şehitlerin vatanlaştırdığı bu
kutlu beldeler ne zaman vatan olmaktan çıktı ki bugün verdiğimiz
şehitler yenilemiş olsun? Bugün bir beka ve yeniden vatanlaşma
sorunuyla karşı karşıya isek bu ülkenin geleceğine
dönük bu derece ciddi tehditlere maruz bırakanlar bu kişiler
değil midir? Düne kadar bölgesinde sözü geçen ülke denilerek övünülen Türkiyeden,
şimdi beka seviyesinde tehlikelerle kuşatılmış
olduğu söylenen Türkiyeye nasıl ve kimlerin sapmalarıyla
girildiğini sorgulamayalım mı?
Değerli milletvekilleri, bu zorlu sürecin
mutlaka dış aktörleri vardır ve bunlar, öteden beri devletimiz
ve milletimiz üzerinde emeller beslemektedir. Bu nedenle, Orta Doğuyu iç
savaşa ve yıkıma götüren ve ülkemizdeki terörü azdıran
sebeplerin idare merkezlerini başka ülkelerde elbette arayalım ama
onların bizim hakkımızda kötü düşünmeleri tek
başına bir anlam ifade etmez, bu her devirde olagelmiştir,
olmaya devam edecektir. Asıl sormamız gereken sorular şunlar
olmalıdır: Bu tarihî emeller hangi boşluktan yararlanarak neden
şimdi karşımıza çıkmıştır? Bu odaklar
kendilerini harekete geçiren fırsatları nereden ele
geçirmişlerdir? Bu emellerin uyanmasına neden olan stratejik zafiyet
kimlerin yanlışıyla ortaya çıkmıştır? Türk
milletinin varlığına yönelik saklı duran tarihî emelleri
yattığı yerden dürte dürte uyandıran hangi zihniyetin
temsilcileridir? Oyun kurucu olacağım derken bırakınız
yedek oturmayı sahaya bile giremeyip top toplayıcı hâline
gelenler kimlerdir ve bu tuzağa nasıl düşmüşlerdir?
Eğer bir akıl ve vicdan tutulması yaşanmıyorsa bütün
bu soruların işaret ettiği fail, AKP hükûmetleri ve yönetici
kadrolarıdır. On beş yıllık küresel gelişmeleri
doğru okursanız Türkiye bu iktidarla beraber zaten büyük bir oyunun
içindedir. 1920lerde Türklüğün direnişiyle yarım kalan bu
tarihî projenin doksan yıl sonra zemin ve hayat bulması için
oluşan denklemde 7 şey gerçekleşmeliydi.
İlki: Irakın çözülmesi ve takatsiz
kalması.
İkincisi: Suriyenin yıkılması
ve dağılması.
Üçüncüsü: Orta Doğudaki Kürt
kartının kullanılması.
Dördüncüsü: Türkiyeye yönelik güvenlik ve terör
tehdidinin oluşturulması.
Beşincisi: AKPnin bu küresel projede muharrik
olarak kullanılması.
Altıncısı: Türkiye'nin millî kimlik,
güvenlik ve ülke şuurunun tahrip edilmesi.
Yedincisi: Emperyalist mihrakların
barış adına müdahalede katalizör olması.
Bunların tamamı bugün
gerçekleşmiştir. Bugün AKP Hükûmeti, yalnız
yaptıklarıyla değil yapmadıklarıyla da sürecin
ilerlemesinde küresel güçler için en nadide parçadır. Bu itibarla, AKPnin
bugün içine düştüğü bataktan kurtulmak adına kendisine kalkan
olarak Sevr hayallerini, Şark meselesini, dış güçleri, yabancı
mihrakları seçmiş olması, biri HDP olan iki aktörlü senaryonun
başaktörü, esas oğlan olduğu gerçeğini örtemeyecektir. Bu
nedenle, ülkemizdeki çözüm sürecini, PKKyla müzakereyi, Suriyedeki
gelişmeleri, Irakın durumunu kapsayan iç ve dış
politikaları oluşturan zihniyeti bir büyük senaryonun çok
parçalı yapısı içerisinde yorumlamak gerekir.
Elbette en önemli tehlike bölücülük ve bölücü
terördür. Unutulmasın ki PKK ve siyasi uzantıları, kökü ve
kumandası dışarıda emperyalist projelerin iş
birlikçileridir, taşeronlarıdır. Hükûmetin gerideki
yıllarda bölücülüğü hukuken tescillenmiş odaklarla yakından
muhabbeti, birbirleriyle yarış içinde olmaları bilinmeyen bir
şey değildir. AKP ve HDPnin İmralı canisinin
yıkım listesini müzakere ederek Dolmabahçe Sarayını
kullandıkları ve devlet ile milletin birlik ve bütünlüğüne
kasteden bir manifesto yayımladıkları da hepinizin malumudur.
Şimdi, dün kucaklaştıkları bu dostlarının bugün
bir teröristin cenazesini ziyaret ettiği ortaya çıkmış
olduğu için dokunulmazlıklarının
kaldırılmasını istiyor olmalarından mutluluk
duyarız. Silahlı teröristlerle mücadele ederken politik terörist ve
yapılarla hukukun kudretini göstererek de mücadele etmek gerekir. Yüce
Mecliste böyle bir zihniyetin ve yapının yeri olamaz.
Cumhurbaşkanının bu çıkışı ümit ederiz ki
bilinen, ikircikli tavrının yeni bir örneği değildir. Peki,
AKP kadrolarının 40 bin kişinin katili olmuş mahkûm bir
teröristbaşının dirisine yaptıkları hürmeti ve
hücresinde gösterdikleri muhabbeti, teröristleri devlet töreniyle
karşılamalarını nasıl cezalandırmak gerekecektir?
(MHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, AKP
kadrolarının PKK ve bölücü terör ve bölücülüğe
yaklaşımını esastan tanzim eden ana parametreler bu
zihniyetin kurtulamadığı ön yargılarıdır. Bu kadrolar
cumhuriyeti kurulduğu yıldan bu yana antitezleri gibi
algılamışlar, Türk merkezli oluşan millet ve Türkiye
merkezli oluşan devlet teşekkülüne ve muasırlaşma
projelerine haklı veya haksız muhalefet ederek bugünlere
gelmişlerdir. Bunlar Anadoludaki büyük Türk milletinin bin
yılını inkâr ederek cumhuriyetle teşekkül ettirilmiş
yapay bir cemiyet gibi ele almışlardır. Devletin beka
anlayışına aykırı düşmeye başlayan bu
zihniyet, devlet erkinin kendini koruma adına aldığı
tedbirlerle birlikte sistemle çatışır olmuş, giderek rejim
muhalifi hâline gelmiştir. Bunlara göre, devlet geride kalan yıllarda
ne yapmış ise hepsi lanetlenmiş, yapılmayanlar denenerek
doğru bir yol bulunacağı sanılmıştır.
Bunların tamamını 1991 yılındaki Erdoğan
raporunda görmeniz mümkündür. PKKyla mücadeleye bakış da bu tarihsel
ön yargıların sonucunda değiştirilmiştir. Sözüm ona,
bölücülük ve terörle mücadele o güne kadar alınan zorlayıcı
tedbirlerin sonucuymuş gibi algılanarak terörle çatışmaktan
vazgeçip barış denilen teslimiyet ve müzakere gerektiren bir süreç
denenmiştir. AKP kendi ideolojik mücadele tarihinden anlamsız bir
analoji yaparak terörün mevcudiyetini millet mefhumunda ve devlet
yapısında aramış ve bunun sembolleri olan Türke ve
cumhuriyete aykırı düşmüştür.
Bu projenin önünün açılması için iki ana
unsurun ortadan kaldırılması gerekmiştir. Bunlardan
birincisi ve en önemlisi, alt kimliklerin önünde engel sanılan millet ve
milliyet mefhumu ile bin yıllık kardeşlik hukukudur. Bu tercih
onları kaçınılmaz olarak millî kimliğe yönelik
ağır tahribat denemelerine götürmüştür ama milletin
vicdanında milliyet hissi o kadar köklü zemin bulmuştur ki millî
tarihimizin sembollerine sığınmak zorunda
kalmışlardır. Böyle bir yıkıcı tasavvurun hayat
bulabildiği bir toplumun alt katmanlarında, içlerinde kuvvetli ama
birbirleri arasındaki bağları zayıflamış olan alt
kimliklerin kümelendiği kompartımanlarının bulunması
kaçınılmazdır. Üstte ise dil ve inancın, ülkü ile kültürün
ve vatanın buluşturduğu çok kuvvetli Türk milleti aidiyeti
değil ama yalnızca coğrafyanın bağlamaya
çalıştığı Türkiyelilik kavramı öne
çıkarılmıştır. AKPnin henüz çözüm denilen sürecini
başlatmadan önceki yıllarda telaffuz ederek toplumu psikolojik olarak
yıkıma hazırladığı ana tema işte budur, bu
taarruzlarıdır. Bu pek çok alanda
yaşadığımız algı operasyonudur, o tarihlerde de
uygulanmıştır. Nitekim, bu emelin icrası olarak
bölücülüğün meşru siyasi amaç sayılmaya başlanması,
her konuşmada etnik kimliklerin sıralanması, terörü, teröristi,
isyanları aklama çabaları, millî tarihimizi karalama
kampanyaları, Mehmetçikin, askerliğin, şehadetin,
gaziliğin sorgulanması, teröristlere sayın denmesi gibi
algı operasyonlarının hazırlıkları olmuştur.
AKPnin yıkımın ön
hazırlıklarını yaptığı bu süreçte, hançeri
saplamak istediği millî kimlik olduğu için, o dönemde Türk millî
kimliğinin en sadık savunucusu ve buna yönelecek tehdidin önündeki
tek engel olan Milliyetçi Hareket Partisini doğrudan hedef almış
olması bu yüzdendir. Ardından ve eş zamanlı olarak,
dirileceği planlanan kimliklerin özgürce kendilerini ifade etmesine engel
olacağını düşündükleri üniter devlet yapısı ve
bunu düzenleyen anayasal güvenceler hedef alınmıştır. Bunun
içinse anayasal vatandaşlığın millî kimlikle yer
değiştirmeye zorlandığı bir propaganda dönemi başlamıştır.
Artık, yıkım aktörleri, sürecin diğer ayağı olan
devleti de sorgulatmaya başlamışlar, Türkiye'nin, etnik olarak
ayrışırsa demokrat olacağı, millî birlik ve kimlik
yıkılırsa demokratikleşeceği gibi söylemlerle
isyanların meşru bir hak, bastırmanın ise zulüm
addedildiği bir kampanyaya yönelmiştir. Nihai hedef, tek millet ve
tek devlet esasına dayanan Türkiye Cumhuriyetinin birlik, bütünlük ve
birlikte yaşama anlayışının yeniden
tanımlanması, çok kimlikli, çok milletli, çok kültürlü, parçalı
bir devlet yapısına evrilmesidir.
Millete, cahiliye dönemi zihniyetiyle, kabile
gözüyle bakan anlayış, farklılıklarımızın
zenginlik olduğu iddiasıyla ayrılıkları
körüklemiştir. Oysa müştereklerin artırılmasıyla
gelecek üzerine ittifak sağlanabilir. İşte, bu yüzden de
Milliyetçi Hareket Partisi, AKPnin yıkım mühendisliğinin
açık hedefi ve algı operasyonu odağı hâline gelmiştir.
Bugünlerde karşımızdaki özerklik, hendek, mayın, bomba,
şehit, gazi gibi acı tablonun girizgâhı maalesef böyledir,
unutmamak gerekiyor.
Muhterem milletvekilleri, PKK terörünü, baskı
altında olduğu varsayılan kitlenin haklı tepkisi gibi görme
yanlışına düşüldüğü anda, bu bakış
tarzı AKPyi bambaşka noktalara götürmüştür. Bu
anlayış Kandil kadrolarına yeni cinayetler işleyebilmeleri
için yeni ufuklar açmıştır. Yıkım aktörlerini bu temel
yanlışa götüren faktör, terör örgütü değil de sivil toplum
kuruluşu zannedilen PKKyı haklı ve masum görme zafiyeti
olmuştur. Hatta, terörün demokrasinin bir sorunu gibi olduğunu, bunun
yansıması olduğunu, bugünlerde çok sevdikleri tabirle,
PKKyı silahlı muhalif gibi görmüş olmaları, taleplerinin
karşılanması hâlinde silah bırakacaklarına dair
onları büyük bir yanlışa sürüklemiştir.
Bir taraftan Terör örgütü demeyeni muhatap
almayız. derken PKK paçavrası taşıyanlarla üst üste
yapılan toplantılar yıkım sürecini
başlatmıştır. PKKyı meşrulaştırma
demek olan çözüm süreci kaçınılmaz olarak onunla ittifak
yapılmasını gerektirmiştir. PKKyla görüşmeler
başladığı anda inisiyatif Hükûmetten uzaklaşarak
örgütün eline geçmiştir. Bu el değiştirme sonucunda da ardı
ardına gelen terörist taleplerinin yasalaşması için AKP seferber
olmuştur ve PKK maşalarının talepleri demokratik çözüm
adı altında birer birer hayata geçirilmeye
başlanmıştır. Müzakereler tıkandığı
anda basılan karakollarda şehit Mehmetçiklerimiz veya polislerimiz
üzerinden yeni pazarlıklar başlatılmıştır.
Hükûmet, terör tehdidi ile siyasi çözüm arasında kanlı bir kapana
girerek seçeneksiz kalmıştır. PKKyla yapılan iş
birliği örgüte siyasallaşma, toplumsallaşma ve
meşrulaşma hedefinde yeni kapılar açmıştır.
Çözüm denilerek girilen tuzakta çırpınan
AKP hükûmetleri döngüye düşerek terörle mücadeleyi düşük dozda
tutmaya başlamışlardır. Hükûmetin
tanıdığı serbestiyet ortamını alabildiğine
kullanan teröristler için heykeller dikilerek çözüm süreci
anıtlaştırılmıştır. Girilen müzakerelerle
bölücü taleplere cesaret verilmiş, terör üzerinden pazarlık
yapmaları hâlinde yeni haklar elde edeceklerine dair umut verilmiştir.
AKP zihniyeti başlattığı yıkım sürecindeki vebali
dağıtmak için paydaşlar aramış, sanatçılardan,
sporculardan, iş adamlarından yıkım kumpanyaları
oluşturmuştur.
PKKyla masaya oturma süreci Hükûmetin önüne yeni
bir mecburiyet getirerek Kuzey Iraklı Kürt yöneticiler de
yıkımın aracısı yapılmıştır.
Hükûmet ve yıkım ekibi çözülmeyi topluma dayatmak için salon salon
gezerken meydanı boş bulan teröristler dağlardan mahallelere
inmiştir. AKPnin talimatını uygulayan valiler, yolları
kazan, hendekler açan, bombalar döşeyen teröristleri görmezden
gelmişlerdir. Ne üzücüdür ki yaklaşık on yıllık
yıkım sürecinin memleketimize maliyeti, binlerce can kaybı, on
binlerce mağdur insan, yıkılmış,
yakılmış evler, arabalar, okullar, resmî kuruluşlardır;
diriltilmiş terör örgütü, cüret kazanmış bölücülük, israf edilmiş
yıllardır; kardeşliği zedelenmiş toplum, terörün
ağına düşen insanlar, kimliği örselenmiş milletimiz,
birliği sarsılan Türkiyedir.
Hâlâ yıkım sürecini övmeye devam eden
İçişleri Bakanının Plan ve Bütçe Komisyonunda
açıkladığı rakamların dehşetine bakınız.
Silvan, Varto, Derik, Dargeçit, Sur, Cizre ve Silopide, yalnızca 7 ilçede
kaldırılan veya kapatılan barikat ve çukur sayısı
-lütfen dikkat buyurunuz- 2.040 adettir. Bakanın açıklaması
böyle. Bu işi bugün yapması için bir taşerona verseniz altı
ayda sağlayamaz ama göz yumulan teröristler belediyeleriyle el ele
tutuşarak gerçekleştirmiş ve valiler uyutulmuştur. Rakamlar
dikkat çekici. 2.313 bomba düzeneği imha edilmiş, 800 adet uzun
namlulu Bixi, vesaire, vesaire. Saymakla bitmiyor.
Şimdi, Sayın Bakan aralık
ayının sonunda 3 bin teröristin öldürüldüğünü söylüyor.
Şimdi, Bakanın ortaya koyduğu bu tablo
karşısında, bu sayıda teröristin bertaraf edilmiş
olmasına, bu miktarda mühimmatın ele geçmiş olmasına
mı sevinelim, yoksa dehşet verici sayılara
ulaşmış silah ve patlayıcılar bu evlere
taşınırken, sayıları binlere ulaşan hendekler
kazılırken, PKK terör örgütü memleketimin sokaklarında müstahkem
mevziler yaparken Hükûmetin üç maymunu oynamış olmasına mı
üzülelim? İşin içinden çıkamadık.
Bugün askerimizle, polisimizle,
korucularımızla ev ev operasyon yaptıklarına bakmayın;
eğer 7 Haziranda milletin bunlara verdiği ders olmasaydı,
terörist yapılanmasına göz yuma yuma Durmak yok, yollarına
devam et. diyeceklerdi. Silah ve bombalarıyla dağdan inerek ellerini
kollarını sallaya sallaya evleri mesken tutmuş binlerce terörist
mevzilenirken -soruyorum sizlere- bu yerler Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içinde miydi? Evet, bizim vatan köşelerimizdi. Bu
illerin valileri yok muydu? Vardı. Bu ilçelerde kaymakamlar yok muydu?
Onlar da vardı. Üstelik bunları İçişleri Bakanı
atamıştı. Peki, bütün bunlar var idiyse, o hâlde yıllarca
süren ihanet tahkimatı yapılırken bu
saydığımız memurları görmezden getiren sebep ne
olabilir?
Sayın Meclisin değerli üyeleri, ben
failleri biliyorum, milletimiz de artık biliyor, inanıyorum sizler de
biliyorsunuz. Talimatın kaynağı açılım denilen
yıkımı sürdürmekte kararlı olan AKP Hükûmeti ve
bakanlarıdır. Bu muazzam yığınak bölgeye
yapılırken valinin, kaymakamın, polisin, jandarmanın,
MİTin olduğu yerde olmayan neydi? Ne yoktu ki bunlar oldu?
derseniz, zahmet buyurmayınız sayın iktidar vekilleri, ben
sizlerin yerine cevap vereyim: Olmayan şey Hükûmetti
arkadaşlarım, Hükûmet! (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Burada da yok, şimdi de
yok zaten Hükûmet.
OKTAY VURAL (Devamla) - Olmayan şey millî bir
iktidardı; olmayan şey dik duruş, onurlu bakış ve
inançtı; olmayan şey vatan şuuru, yüksek ahlak, izan ve idrakti.
ERKAN HABERAL (Ankara) Hâlâ yok! Hâlâ yok!
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hâlâ yok!
KAMİL AYDIN (Erzurum) Fiberglas, fiberglas
onlar!
OKTAY VURAL (Devamla) - Biliyorsunuz ve
şahitsiniz, yakın zamana kadar bunlar partimizin muhterem
mensuplarının Sivasın ötesine geçemediğini söylüyor, sözüm
ona partimize meydan okuyorlardı. Artık sustular. Niye? Şimdi
yaşanılanlara bakıldığında PKK
kuşatması altındaki mahallelere kimlerin giremediği ortaya
çıktı da ondan. Gidemeyen Hükûmet, gidemeyen AKPnin bakanları,
gidemeyen AKPnin valileri.
Bu vesileyle, bir kez daha ifade edelim ki,
canları pahasına kahramanca görev yapan polisimizi, askerimizi,
korucularımızı gözlerinden öpüyoruz, hepsini tebrik ediyoruz.
Hayatlarını milletimizin esenliği uğruna kaybeden
şehitlerimize rahmet diliyoruz. Bu rezaleti milletimize yaşatanlara
da buğuz ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başbakana tavsiyemizdir: Biliyoruz,
yıkım sürecinin ilk sayfaları açılırken kendisinin
önemli bir katkısı yoktu, bunun esas müellifi
başkalarıydı. Gel, bu defteri kapat ve tarihî bir vebale
artık ortak olma. Sürecin bittiğini ilan et ve tarihe geç.
Başkent Ankara vizyonuyla hareket et. Dik dur, onurlu ol, eğilme.
Sayın milletvekilleri, dile getirdiğim
karanlık süreç adım adım ilerlerken Milliyetçi Hareket
Partisinin gösterdiği millî duruş milletimizin malumudur. Bu konuda
Sayın Genel Başkanımızın söylediklerinin ve
partililerimizin duruşunun tarihî belgeleri her dileyenin birkaç saniyede
ulaşabileceği yakınlıktadır. Bunları incelemenizi
tavsiye ediyorum.
Bu belgeleri açtığınızda
göreceğiniz gerçekler şunlardır:
AKP, PKK terörünü bir asayiş meselesi, hatta
dönemsel bir terör eylemi olarak hafife alırken, bizler Türkiyeye yönelik
açık bir saldırı olarak yorumladık ve sorunun bir millî
beka meselesi olduğunu söyledik.
AKP, teröristi özgürlükleri
kısıtlandığı için eline silah almaktan başka
çaresi kalmamış muhalifler gibi yorumlarken, bizler Türk milletine ve
Türk vatanına yönelik küresel bir düşmanlığın fitne
unsuru olarak baktık.
AKP çözüm denilen nafile girişimlerini
ısrarla sürdürürken, bizler bu siyasetin felaket getireceğini,
teröristin sırtının sıvazlanarak, ricacılar bulunarak,
masalara oturularak değil, tedbirler alınarak silahın
bıraktırılabileceğine inandık.
AKP, terörü Kürt sorunu olarak tanımlarken,
bizler PKKnın bir toplum temsilcisi değil, bölücü, küresel bir
taşeron olduğunu söyledik.
AKP, terörün nedenini masum bir kimlik talebi olarak
algılayıp millî kimliği zedeleyecek girişimler
başlatırken, bizler bu gidişatın PKKyı
meşrulaştıracağını, millî birlik adına
dönüşü olmayan bir yola sürükleyeceğini söyledik, uyardık.
AKP, PKKyla müzakere sonunda Cudide yediverenler,
Ağrıda çiğdemler, Munzurda kardelenler
toplayacağını müjdelerken, bizler Tuttuğunuz yol
yanlıştır, gaflettir, ihanettir. Örgütü yok edemezsiniz.
Toplayacak olduklarınız kır çiçekleri değil, maalesef ki
aziz şehitlerimizin mübarek naaşları olur. dedik.
Bu itibarla yalnızca bu sonuçlar bile tarihsel
sapmada göz göre göre ısrar etmiş olmanın milletimize
ödettiği, çıkardığı faturanın çok acı bir
özetidir. İnat ettiniz uyarmamıza rağmen. Peki, çözüm sonucunda,
çözüm denilen yıkımla muradınız olan, silahı
bırakabildiniz mi, bıraktırabildiniz mi? Hayır.
Beklediğiniz şekilde, teröristleri ülke toprakları
dışına çıkarabildiniz mi? Bu da hayır. Aklıevvel
birilerinin hesabıyla silahlarını derinlere gömdürebildiniz mi?
O da hayır. Bu hesapların hiçbiri tutmamıştır.
Sorarım sizlere: Eğer o günlerde biz
kandan besleniyor idiysek bugün bomba sesleriyle lütfen uyanarak teröristle
başlattığınız mücadelenin anlamı nedir? Biz o gün
anaların ağlamasını istiyor idiysek bugün bölgede
arttırılan güvenlik tedbirlerine ve ağlayan şehit
analarına ne diyorsunuz? AKP zihniyeti bir türlü çöpe
atamadığı kokuşmuş yıkım projelerini yeniden
ısıtıp çözmek için buzdolabında koyacak yer ararken son
sekiz ayda kahraman polis ve askerimizden 326 şehit vermişiz, 364
sivil vatandaşımız ölmüş; 326 şehit, yüzlerce
yaralı. Özürle, pişmanlıkla, çark ederek kurtulmanız mümkün
değildir. Bakıyorum da Mehmetçikin, polisimizin şehadetleri
için de Canım, bu mesleklerinin fıtratında var. Buralar yan
gelip yatma yeri değildir. diyemiyorsunuz çünkü bu dehşet tablosunun
açılım dediğiniz sürecin getirdiği akıbet
olduğunu siz de gayet iyi biliyorsunuz. Ey AKP, ey Hükûmet, ey saray;
şimdi her aziz şehidin ardından, bırakınız
gözlerini, yürekleri ağlayanlar kimlerdir? Aziz şehitlerimizin elleri
öpülesi, nur yüzlü, muhterem analarının gözyaşı yok mu?
Değerli milletvekilleri, mağlubiyetin
mukadder olduğu bu kirli ilişkilerde teslimiyetçi kadroları
yenilgiye uğratan 4 önemli zirve noktası olmuştur. Bu dördünün
de kaçınılmaz olarak stratejik sonuçları ve
yıkımı görülecektir.
Bunlardan birincisi, Süleymaniyede
konuşlanmış askerlerimizin başına, 4 Temmuz 2003
tarihinde Amerikalı askerlerin çuval geçirmesi rezaletidir. Olay
semboliktir ama aslında başına çuval geçen, dönemin AKP
Hükûmetidir. Bu olayda siz bunu sineye çektiğiniz gün, Iraktaki Türkmen
soydaşlarımızı kaybetmiş oldunuz.
İkinci kritik teslimiyet noktası,
İslam dünyasının imhası demek olan Büyük Ortadoğu
Projesinin taşeronluğunu yüklendiğiniz 9 Haziran 2004
tarihindeki G8 toplantısıdır. Burada, BOP Eş
Başkanlığı yaftasını gururla boynunuza
asmış, dönüşünüzde de grup toplantısında
müjdelemiştiniz. Bu olayla siz taşeronluğu kabul ettiğiniz
anda İslam dünyasına zulmün çarkları dönmeye
başlamıştır.
Üçüncü önemli kavşak noktası, 19 Ekim
2009da foyanızın tam anlamıyla ortaya
çıktığı, PKK terörist mangasının Habur
sınırında Hükûmetinizce karşılama ve kucaklaşma
merasimidir. Bu olayla, siz, yüzlerce teröristin mahallelere sızarak
hendek kazmaları için dağdan şehre inişini
başlatmıştınız.
Yaptığınız dördüncü stratejik
sapma ise 22 Şubat 2015te, muhterem ecdadımızın
Anadolunun fethinin ve birliğinin sembolü olan Süleyman Şahın
aziz naaşının Suriyedeki kabrinden apar topar
kaçırılmış olmasıdır. Bu olayla, siz, Suriyede
artık ciddiye alınamayacağınız sürecin
kapısını da aralamış oldunuz.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin
dış politikası içler acısı. Propaganda malzemesi
yapılarak övülen başarılı, hükümran bir Türkiyenin
müjdecisi olan sıfır sorun yerinde yeller esiyor. Bu zihniyete
göre, kendilerinden önce gelen hükûmetler uyguladıkları politikalarla
etrafımızda düşmanlık kuşağı oluşturmuşlardı.
AKP de sıfır sorunla dostluk ve barış çemberi kuracaktı.
Sayın Davutoğlu 2000 yılında henüz danışman iken
dış politikamızı belirleyecek prensipleri şöyle ifade
etmişti: Güvenlik ve özgürlük arasındaki denge, komşularla
sıfır sorun, çok boyutlu dış politika, proaktif bölgesel
dış politika, yeni bir diplomatik stil ve ritmik diplomasi.
Elbette bu saydıklarından hangisinde ne
kadar başarılı olduğunuzu, ne kadar ayazda
kaldığınızı anlatmak için bu görüşmenin süresi
dışında
Ama özetleyelim: Bölgede güvenlik kalmayınca
özgürlüğe zaten sıra gelmedi. Her komşuyla sorun
yaşayınca zaten komşular sıfırlandı. Küresel
projelerin bağlacı olunca dış politikada boyut da
kalmadı. Bölgede ön almak isterken kuyruğun sonuna razı olundu.
Bir kişinin aklına teslim edilen yeni stil diplomasi ise yerlerde
sürünüyor. Gelelim, geleneksel ritmik diplomasiye. Bunlar ortalıkta...
Yani sizler ortalıkta diplomatik bir ritim görebiliyor musunuz? Kimin
çalıp kimin oynadığının belli olmadığı
bu curcunadan bir ritim bulup çıkartabiliyorsanız buna
vereceğiniz isim kıvırtma diplomasisi olmalıdır.
(MHP sıralarından alkışlar) Esad kardeşimden katil
Esede, dostum Obamadan ey Amerikaya,
(x)ten İsraile
muhtacız.a, Şanghay Beşlisine alın. dediği
Putinden yalancı Putine yalpa yapa yapa duvara
toslanmıştır. Bugün Suriyeyle düşman, İranla gergin,
Yunanistanla mayhoş, Irakla sorunlu, Amerikayla
sıkıntılı, Rusyayla kavgalı, İsraille platonik,
Avrupayla güvensiz ve tutarsız ilişkiler Türkiye gerçeği olarak
karşımızdadır. Birleşmiş Milletlerde sözümüz
geçmiyor, NATO keyfine göre yaklaşıyor, Avrupa Birliği ciddiye
almıyor, durum bu. Yıllar önce yeni diplomatik stil denilen bu olsa
gerek.
Muhterem milletvekilleri, bu
tutarsızlıklar ilk kez olmuyor. AKPnin siyasi sicili
tutarsızlıklar üzerine kuruldu. Dün 2009 yılında bu salonda
mayınları temizletmek için bas bas
bağırdığınız Suriye sınırındaki
araziye şimdi kalkmış beton duvar çekmeye çabalıyorsunuz.
Düne kadar diz kırarak yan yana oturduğunuz, elini öperek
saygıda kusur etmediğiniz yol arkadaşınızı
işler tersine dönünce Haşhaşi ve virüs diye
suçlayabiliyorsunuz. Dün bir mezarlıkta dikilmiş terörist heykelini,
sırf çözüm süreci baltalanmasın diye fiberglastan
yapılmış basit bir heykel olduğunu söyleyip önemsemezken
bugün operasyonların acı sonuçlarını açıklamak zorunda
kalıyorsunuz.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Heykeltraş arkada.
OKTAY VURAL (Devamla) Dün büyük bir örgütlü tezgâh
sonucunda bu ülkenin askerleri, polisleri, gazetecileri, yazarları
kelepçelendiği günlerde Türkiye bağırsaklarını
temizliyor. derken bugün Bir kumpasın içindeymişiz,
aldatıldık. diyebiliyorsunuz. Dün Libyada iç savaş
başladığında NATOya NATOnun Libyada ne işi var?
derken bugün Suriyeye yana yakıla NATOdan medet umuyorsunuz. Dün
Devletin muhatabı Öcalan değil, millet; terör örgütüyle masaya oturduğumuzu
söyleyenler şerefsizdir. derken bugün Memurları İmralı ve
Osloya ben gönderdim. diyebiliyorsunuz. Dün Hükûmetin bir bakanı
Öcalanın düşünceleri bizi bağlamaz. derken bir sene sonra
yıkım sürecinden sorumlu bakanınız Öcalanın
mesajı bizim de düşüncemizdir. diyebiliyor. Dün siyasete girmeleri
için refakat ederken, yıkım ortağınız HDPyle saray
salonlarında bölünme projelerinde müzakereler yaparken bugün
yıkımın yöntemi konusunda ayrı düştüğünüz
masalardan ağız dalaşı yapıyor, Ne işleri var
bunların Mecliste? diyebiliyorsunuz. Dün düzmece belgelerle çok
sayıda insan yargılanırken Bırakın yargı
görevini yapsın. derken yargı ayakkabı kutularınıza
dayanınca adalet ve hukuku baltalayıp sarmal
olduklarınızdan paralel devlet icat edebiliyorsunuz. Dün bölgeyi kan
gölüne çevirmiş IŞİDe öfkeli çocuklar derken bugün
sınırımızdan defetmek için müttefik arıyorsunuz. Dün
Ezber bozuyoruz. deyip iç tehdit tespitlerinin, eski yönetimlerin sanal
korkularının eseri olduğunu iddia ederken bugün bu tehditlerin
bir gerçek olduğunu itiraf ediyorsunuz. Burada şunun
cevabını arıyoruz: Bunlardan hangisi sizsiniz? Dünkü mü, bugünkü
mü? Dün ne dediyseniz, ne yaptıysanız hepsini yalanladınız.
Bugün söylediklerinizi de yarın yalanlamayacağınızın
garantisi var mı? Ya o zaman yanlış yapıyordunuz ya
şimdi yanlış yapıyorsunuz. O zaman yanlış
yaptığınızı itiraf ediyorsanız o hâlde o gün
yalan söylüyordunuz. Bugün doğru yaptığınızda
ısrarcıysanız o hâlde önünüzdeki birkaç seneyi bile göremeyecek
kadar stratejik körlük içindesiniz. Unutmayın ki muvazaalar daima
tehlikelidir. Size getirdiği kolaylıkları yarın
imkânsızlıklarla millete ödettirmek isterler, aklınızı
başınıza alın.
Değerli milletvekilleri, demokrasi, toplumun iç
dinamiklere müdahil olabileceği, sosyokültürel ve sosyopolitik
yükselişin, dolayısıyla, milletleşmenin getirdiği bir
mükâfattır. Tepeden inme demokrasi olmayacağı gibi darbeyle de
demokrasi olmaz. Bu nedenle, demokrasi ve özgürlükleri halkına bahşeden
bir şahsın aranması, ancak totaliter zihniyetin, ilkel
toplumların ürünüdür. Hürriyetsiz demokrasi olmaz. Demokrasi, bilinçle
yükselişe geçmiş bir halkın talebiyle oluşur, birisinin
ikramıyla, lütfuyla oluşmaz. Unutmayalım ki ileri, demokratik
bir yönetim ancak milletleşmiş toplumların
ulaşabildiği değerdir. Bu yüzden, millet altı sosyolojik
yapıların demokratik yönetime ulaşması veya
yaşatması pratikte mümkün olmamıştır.
Demokrasiyi sadece sandık, sadece oy, sadece
Meclis gibi gören bir anlayışın örneklerini Orta Doğu
sultanlıklarının vitrininde görebiliyoruz. Dün de öyleydi,
maalesef bugün de öyledir. Bu itibarla, adına Arap Baharı denilerek
alkışlanan ama bugün Arap fırını olan halk
ayaklanmalarından demokratik devlet beklemek hayalciliktir. Bu
toplumların arkasındaki geri sosyolojik aidiyetleri buluşturarak
milletleşmeye yükseltmeden demokrasinin doğmayacağını
bilmek için uzman olmaya gerek yoktur; insanlık tarihine
bakınız. Bizim, yıllardır, AKP zihniyetine, Demokratik
olacağız. diyerek alt kimlikleri kaşımasının
millî kimliğimize yapacağı tahribatı anlatırken
uyarılarımızdan biri de bu siyasal yönetim hassasiyetimize
yönelik olandı.
Bugün, her kötülüğün adresi gibi gösterilen 82
Anayasasını değiştirmek için seferberlik
başlatanların, sıra yönetim şekline gelince 12 Eylül
diktatörlüğünün yetkilerini isteyerek devlet
başkanlığına talip olmalarını akılla,
ahlakla, siyasetle izah etmek mümkün değildir. Doğru olan, önemli
tecrübeler edindiğimiz sistemi kaliteli ve etkin hâle getirerek millî
irade vasıtasıyla yöneticileri çıkarmaktır ancak AKPnin
denemeye çalıştığı modelde, bir vesileyle zuhur
etmiş bir reis adayına münasip bir sistem ve ona tabi olacak bir
ahali aranmaktadır. Kimsenin kendisini aşiretçi zihniyetin üst
yapısı olarak devlet reisi, yüce Meclisi de ihtilalin
Danışma Meclisi yapmaya hakkı yoktur, haddi de değildir.
Muhterem milletvekilleri, İslam ülkelerinde
Batı destekli ayaklanmalar sonucunda indirilen diktatörlüklerin
arkasından yaşanan çöküşleri hepimiz biliyoruz,
yaşıyoruz. İslam ülkelerinde, toplumsal dönüşümü sağlamadan,
kök salmış feodal, dinî, etnik reisin mevcudiyetini kendi
halklarına sorgulatmadan sonuç almak mümkün değildir; mutlaka siyasal
bir millet kavramına ulaşmaları gerekmektedir. Medeniyet
havzamızda bir barış ve huzur girişimine Türkiye önderlik
etmelidir.
Bizi en yakından etkileyen husus Suriyedeki
gelişmelerdir. Suriyede rejim meselesi bir iç savaşa
dönüştürülmüştür. İsrailin 1995 yılında kendi
güvenliği için gördüğü bu vekâleten savaşın muharriki kim
olmuştur biliyor musunuz? Buna cevap veremiyorsunuz. Evet, bugün, maalesef
vekâleten savaş dedikleri bir savaşın muharriki olan AKP
Hükûmeti, aslında bu savaşın aslının İsrailin
güvenliği için yapıldığını sizlere söylemiyor.
Süreçte inisiyatif alınmadı. Rusyanın müdahalesinden sonra
çaresizliğe, ABDnin PYDye yardımıyla da âcziyete düşüldü.
Gelişmeler Türkiye'nin kontrolünden çıktı ve kaotik
mecrasında seyretmeye başladı. Düne kadar, ülkelerinde kendi
kaynaklarıyla hayatlarını iyi kötü idame ettiren 2,5 milyon Suriyeli,
katliam ve saldırılardan kaçarak aramıza katıldı;
ülkemizin bir yerlerinde, bizim imkân ve kaynaklarımızı
kullanarak yaşamaya çalışıyor ama bir de ülkenin güvenlik
ve esenliğini sarsmaya çalışan terör boyutu vardır.
Suriyede birbirine dost veya düşman ne kadar grup varsa bunların
tamamı memleketimiz üzerinde kendilerine müzahir, hatta militan insanlar
bulmuştur. Bunların Suriye içinde birbirlerine olan husumetleri
yetmezmiş gibi, bizim topraklarımızda da çatışarak
düşmanlıklarını Türkiyeye taşımışlardır.
Bu karmaşa, bugün, kimin, nerede, nasıl patlayacağı belli
olmayan, başkentimize kadar uzanan canlı bomba
saldırılarını başlatmıştır.
Adına PYD denilen Suriye PKKsına, iç
savaş çıktığından bu yana Hükûmetin
bakışı başka, uygulaması başkadır. Bir
taraftan, bu yapının Kürtlerin temsilcisi olmadığı,
terör örgütü olduğu sürekli vurgulanmıştır. Elbette, biz bu
tutumun ve sözlerin arkasındayız ve doğru buluyoruz ama
işin garibi şudur: PYD denilen bu yapılanma o gün ortaya
çıkmış değildir, bunlar Esad kardeşinizle dost iken de
vardı, o araziyi tutmuşlardı, o tehdit o gün de vardı. Siz,
Suriyede çatışmalar başlamadan önce Hükûmetin PYDye yönelik
bir tepkisini gördünüz mü? Ben görmedim. PYDnin bu coğrafyadan
atılması için Esad kardeşleri nezdinde bir girişimde
bulundular mı? Hayır. 2012 yılında dönemin Başbakanı,
Suriyenin kuzeyindeki PYDyi kastederek Kuzeyde oluşacak yapılanma
bizim için bir terör yapılanmasıdır. demiştir;
doğrusu da budur. Evet, o günlerde, bu gazete manşetlerinde Müdahale
ederiz. diyenler sizlersiniz, Suriyede yapılanırsa müdahalede
bulunuruz, müdahale hakkımız.; yıl 2012. Neredesiniz ya,
neredesiniz?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yok.
OKTAY VURAL (Devamla) Neredesiniz? Uyuyorsunuz,
yan gelip yatıyorsunuz. Bunları söylerken geçmişinize bir
bakın.
Başbakan Kobaninin düşmesini istemeyiz.
demiş, hain, terörist ilan edilen PYDnin yöneticisi 2014
yılının Ekim ayında Ankaraya gelmiş ve görüşme
yapılmış, PYDye bakış aniden değişmiş.
O güne kadar PKKnın ikizi tanımlanan örgüt, Hükûmet nezdinde
artık siyasi temsilci olmuş. Dönemin Başbakan
yardımcısı, PYDnin PKK gibi olmadığını, HDP
gibi PYDnin de siyasetle ilgilendiğini söylemişti. Ne olmuştur
da PYDyi terörist PKKnın devamı görürken iki yıl içinde çark etmişsiniz?
Değerli milletvekilleri, Suriye içinde iç
savaşta arka çıktığınız taraflar üzerindeki
hesaplar tutmamıştır da ondan; IŞİD denilen bela
2014 Eylülünde sınırımıza dayanmıştır da
ondan; çünkü o devirde heyet üstüne heyet ağırlayan İmralı
canisinin şantajlarına boyun eğmek zorunda
kalınmıştır da ondan.
Suriye Kürtlerini temsil etmediği söylenen
PYDnin başı olan adamla siyasi müzakerelere girilmiş,
Kobaninin nasıl kurtarılacağının
pazarlıkları yapılmıştır. Başbakan,
Kobanideki teröristlere selam bile göndermiştir. Ardından, Iraka,
peşmerge ordusuna mensup silahlı adamlar, tıpkı Haburda
olduğu gibi, Hükûmetin eskortluğunda, 2014 Ekiminde, Cumhuriyet
Bayramında ülkemize girmiş, Suriyeye geçiş
yapmıştır. İbretle izledik, bir taraftan terörist diye
suçladınız, sonra müzakere masasına oturdunuz.
Şimdi size soruyorum: Siz ağır
silahlı peşmergeleri Suriyeye sokarken, Türkiyeden karadan
sokarken, ABD, PYD bölgesinin mühimmatını havadan
atmıştır.
Şimdi soruyorum: Bunların birbirinden
farkı nedir? Maalesef bugün ABD ile Rusya, beraber ve birlikte PYDyi
destek noktasına kadar gelmiş ve PYD Fırat Nehrinin
batısını yoklamaya başlamıştır ve
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Fıratın batısına
geçilmemesini ihtar etmiştir. Bizler, bu uyarının yerinde ama
çok gecikmiş olduğunu düşünüyoruz ancak başta
Cumhurbaşkanı olmak üzere Başbakanın da sık sık
dile getirmeye başladıkları Fıratın
batısı kavramının bir tehlikeyi doğurmakta
olduğu uyarısını da yapmak isteriz. Fıratın
batısı diye diye tekrar ettiğiniz sınırın
doğusunda kalan topraklardaki PYD hâkimiyetini bu sloganla
meşrulaştırmış oluyorsunuz. Bir sınırı
telaffuz ettiğiniz takdirde, sınırın bir tarafında hak
iddia ederken diğer taraftan da kullanım hakkını onlara
teslim etmiş oluyorsunuz. İşte, Büyük Atatürkün Hattı
müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. sözünün ardındaki yüksek
akıl budur.
Özetle, Hükûmet bu sözüyle, Fıratın
doğusunu gözden çıkarmış ve PYDye terk etmiştir.
Şimdi, ondan arta kalan Cerablus-Azez arasında uçuşa kapalı
bölge oluşturmaya çabalıyor. Peki, bugün IŞİD kontrolündeki
bu bölgeyi bu unsurlardan kim temizleyecek? Mademki obüslerle
caydırıcılık sağlanıyor idiyse IŞİD
kontrolündeki bu alanda bu tedbiri kullanmaktan neden kaçınıyorsunuz?
Sayın Başbakan, Suriyenin toprak bütünlüğüne hâkim olamamasını
Türkiyenin çabalarına bağlarken IŞİD ve PYDnin hâkimiyetini
kolaylaştırdığını itiraf etmiş olmuyor
musunuz yani bugün IŞİD ve PYDnin bulunduğu bölgelerde
egemenlik hakları elde etmesini meşru görmüş olmuyor musunuz?
Eğit donat fiyaskosu, ondan sonra, maalesef, yurtlarını savunmak
zorunda kalan bir avuç Türkmen genci kalıyor zor durumda. Her
sıkıştığı anda MİT tırlarını
kullanarak sahte Türkmen siyaseti üretmek AKPnin bu konudaki vebalini ortadan
kaldırmaya yetmemektedir. Esadla kol kola kaldığınız
günlerde Türkmenlerin hak ve özgürlüklerini niye dile getirmediniz? Türkmenler,
maalesef, özgür Suriye kurma çabalarınızın
başladığı 2012 yılından önce de bin
yıldır aynı yerdeydiler. Türkmenler, Bayırda, Bucakta,
Halepteydiler, Rakkada, Lazkiyede, Şamdaydılar, Golanda,
Hamada, Humustaydılar, yalnızca burada değil, Irak'ta
Kerkükteydiler, Musulda, Telaferde, Erbildeydiler, Altınköprüde,
Tuzhurmatudaydılar. Varsa bir suç hesabını sorun, engel olan
yoktur. Konuyu, tırları ısıtıp ısıtıp Türkmenlere
olmayan ilginizin belgesi gibi ağzınıza sakız
yapmayın, Türkmen varlığının malzemesi yapmayın.
Çünkü siz, Türkmen soydaşları, 10 Nisan 2003te Kerkük ve Musulda
Türkmen kayıtlarının bulunduğu tapu ve nüfus dairelerini
peşmergelere yağmalattığınız anda terk ettiniz;
siz, Türkmenleri, 4 Temmuz 2003te Irakta Süleymaniyede çuval
geçirildiği anda terk ettiniz; siz, Türkmenleri, Ayn El Arapı
kurtarması bahanesiyle Kürt peşmergelerini
sınırımızdan geçirerek Suriyeye soktuğunuz gün terk
ettiniz. Maalesef, bugün tek gerçek, Türkmenlerin yerinden yurdundan
edildiğidir. Bu konuda da ciddi bir kararınız varsa
arkanızda olacağımızı açıklamak isterim. Türkmen
soydaşlarımızı yaşadıkları tarihî
coğrafyalarda koruyabilmek için, sadece Esad rejimine değil, her
muhasım güce karşı en caydırıcı tedbiri
alın; Irakta ve Suriyedeki yapılanmanın içinde siyasi bir
denge unsuru olmasını sağlayın.
Değerli milletvekilleri, toplumun
yarısını yanına alıp diğer yarısıyla
kavgalı bir iktidarın millî güç dediğimiz bütün unsurları
seferber etmeden, toplumun küskün diğer yarısını ikna etmeden
kalıcı başarılar elde etmesi düşünülemez. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz, ülkemizin menfaatine olduğuna
inandığımız her siyaseti canıgönülden destekleriz. Bu
itibarla bizler, Türkiyenin geleceğini şekillendirmek isterken
olmazsa olmazlarımızı sıralamak isteriz. Türkiyemizde
vücut bulmuş büyük Türk milleti ve üzerinde şekillenen aziz
cumhuriyetimiz, bu coğrafya ve beşeriyetin bizlere tarihî mirası
ve emanetidir. Bin yıllık var olma mücadelesi, bu muazzam kudreti, bu
coğrafyanın üzerinde şekillenmiş jeopolitik gerçekler
üzerine inşa etmiştir. Ana coğrafya bin yıldır
aynıdır, bu coğrafyadaki başat millet aynıdır, bu
milletin ittifak ettiği devlet aynıdır. Tarihsel anlamda bizi
Selçuklu, Osmanlı, Türkiye yapan kudretin altyapısında bu üç
muhteşem değer vardır. Eğer yanlış hesap yapar da
coğrafya, millet veya devletten birinin konumunu ya da
yapısını değiştirmeye kalkarsanız ya
coğrafyayı ya milleti ya da devleti kaybedersiniz. Bunlardan birini
kaybetmemiz hâlinde diğerlerini de kaybetmemiz mukadderdir. Bunlardan
birini dönüştürmeye çalışırken diğerlerini de
dönüşümün tahribatından kurtarmanız mümkün değildir. Bu
üçlü, bizim, insanlığın en büyük imparatorluklarından
birini kurmamıza vesile olmuştur, dünyanın ilk millî
bağımsızlık savaşını yedi düvele karşı
bu ülkemin evlatlarının vermesini sağlamıştır ve
Türkiyemizde şekil bulmuş bu üç kutlu değer, bölgedeki bütün
mazlum toplumların kurtuluş ve yükseliş güvencesidir. Özetle
devlet, millet ve ülke, üzerinde ucuz politika denemeleri
yapacağınız içi boş kavramlar değildir.
Varlığımızın sigortası olan üç değere
karşı üretilmiş küresel projeler asırlardır zemin ve
zaman kollamaktadır. Bunun için bunlar üzerinde mühendisliği
sürdürecekseniz ayağınızı denk alın. Önce büyük Türk
milletinin millî kimliği üzerindeki tahribat
arayışınızı durdurun. Türk, tarihin
asırlardır bu vatanda yoğrulmuş beşeri
varlığının unvanıdır. Tarihin
yazdığı bu ismi Anayasadan çıkarmaya çalışmak
kimsenin haddi değildir, hatırınızdan
çıkartmayın.
Kimlik üzerinde
başlattığınız tahriklerin neden olacağı
toplumsal ayrıştırma politikalarını sona erdirin.
Korkmayın, cumhuriyet size rağmen kurulmuş değildir, sizin
de devletinizdir. Geçmişteki dönemsel yönetimlerin olumsuzluklarını
devlette aramayın, saygı duyun. Sakın aldanmayın, bedeli
kanla yazılmıştır. Bu coğrafyada yaşayan milletin
teminatı millî devlettir, hesaplaşmaya yeltenmeyin Sayın
Başbakan. Cumhuriyetin kurucu felsefesi Millî Mücadelenin
mükâfatıdır. Varsa eksiklerini tartışın,
kusurlarını görüşün ama yıktığınız
takdirde bin yılın mirasını tahrip ettiğinizi bilin.
Komşu coğrafyalarda
atacağınız adımları küresel çekim alanından muaf
tutun. Ankara jeopolitiğinin taşlarını yerinden
oynatmayın. Uluslararası ilişkilerde başka başkentlerin
çekim alanından uzaklaşın. Nerede Türk, nerede Müslüman ve
nerede insan varsa elbette ilgilenin ama başka başkentlerin
pencerelerinden değil, dünyaya Ankaradan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden bakın. (MHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
İflas etmiş ideolojiniz yerine millî
birlik ve bütünlüğümüzü odağına alan, millî menfaat ve millî
güvenliğimizi hedefleyen politikalara dönün. Adına çözüm
dediğiniz yıkım projesini derhâl durdurun ve bu
yanlıştan dönün, döndüğünüzü de ilan edin. Yaptığınız
yanlışlarla dirilttiğiniz terörün yok edilmesi için
kapsamlı bir terörle mücadele stratejisi geliştirin ve bizimle
paylaşın. Bu kararları görmeden bizim vereceğimiz tek
destek, kahraman güvenlik güçlerimizin siyasetinizin
yanlışlarını düzeltmek uğruna verdikleri cansiparane
mücadelelerine olacaktır. Allah hepsinin yardımcısı olsun.
Bu vesileyle, 2016 yılı bütçe
görüşmelerinin milletimize hayırlar getirmesini dileriz. Bugün
yaşadığımız acılar ve sorunlar AKPnin on dört
yıllık serencamıdır. Bunlarla yüzleşmek için aynaya
bakabilmeleri hâlinde, üstat Necip Fazılın bu dizeleri sizi tarif
etmeye yetecektir:
Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İşte yakalandık, kelepçelendik!
Suratımda her suç bir ayrı imza,
Benmişim kendime en büyük ceza!
Nur topu günlerin kanına girdim.
Kutsi emaneti yedim, bitirdim.
Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, AKP
Hükûmetinin on dört yıllık serencamını dikkate alarak bu
bütçesine olumsuz oy vereceğimizi belirtiyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Oktay Vural, teşekkür
ediyorum.
Sayın Baluken, bir beyanınız mı
vardı?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Vazgeçtim Sayın Başkan.
BAŞKAN Peki efendim.
Efendim, birleşime otuz dakika ara veriyorum.
Teşekkür ederim.
Kapanma Saati: 20.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.41
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 45inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet mevcut.
Efendim,
ilk konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım.
Buyurun
efendim. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU
ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlayarak
başlamak istiyorum.
Sayın Başkan, herhâlde seyircisiz oynama
cezası alınmış bir maç gibi şu anda Genel Kurul.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bizim
bileceğimiz bir şey ya, siz konuşun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yani olmazsa İç
Tüzük'ün 72nci maddesine göre çalışmanın devamı veya
şeyine karar verirsek oylamaya herkes gelir.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Yok, gerek yok.
BAŞKAN Sayın Yıldırım,
naklen yayın var ya, hem de güzel bir saatte.
Buyurun efendim.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Evet, teşekkürler
Sayın Başkan, sağ olun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) 78
milyon izliyor!
AHMET YILDIRIM (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şüphesiz her parti açısından ve
özellikle bir bütçeyi hazırlayan siyasi iktidarlar açısından
bütçeler, bütçe yasa tasarıları hükûmetlerin faaliyetlerine
meşruiyet kazandırmak için siyasal, ekonomik ve önemli yönetsel
belgelerdir. Bütçeler aynı zamanda sosyal sınıflar
arasındaki bir mücadelenin de alanı anlamına gelmektedir.
Egemenler ile yöneten sınıflar arasındaki en önemli ekonomi ve
maliye politikası araçlarıdır. Ayrıca bütçe yasa
tasarıları hükûmetlerin emek, demokrasi, sosyal hak ve özgürlükler,
insan hakları, farklı etnik kimlikler, inançlar ve farklı
cinsiyetlere eşit yaklaşım konularındaki duruşlarının
en önemli göstergeleridir. Bu temelde, gerek geçici gerekse merkezî yönetim
bütçesi anlamında ilişkileri itibarıyla dört hafta boyunca devam
etmiş torba yasalarla birlikte değerlendirildiğinde 2016
yılı merkezî yönetim bütçesi yaklaşık iki buçuk aylık
bir çalışmanın ürünü olarak bugün Genel Kurula
indirilmiştir.
Sayın Başkan, özellikle bugün bütçe
görüşmeleri üzerine siyasi partilerin konuşmaları
başlamadan önce usul üzerine başlattığımız
tartışmada ifade ettiğimiz üzere, tekrar belirtmek isterim ki, şu
anda Genel Kuruldaki görüşme aşamaları da aynı komisyon
gibi, komisyon raporları, komisyon raporlarına eklenen muhalefet
şerhleri gibi aynı sürecin devamıdır. Düşünün, burada
söylenen her şey Meclis zabıtlarına geçmekte, tutanaklardaki
yerlerini almaktadır. Bizim günlerden, haftalardan beri ifade
ettiğimiz veya gerek iktidar gerekse muhalefet partisinin diğer
hatipleri tarafından burada ifade edilen her husus aynen Plan ve Bütçe
Komisyonu raporuna eklenen yazılar gibi aynı sürecin
devamını ifade etmektedir. Buradan bakıldığında,
bizim burada söylediğimiz ve zabıtlara geçen her şey komisyon
raporuna da muhalefet şerhimiz olarak eklenmek durumundadır çünkü
aynı sürecin birer parçalarını ifade etmektedir. Şimdi,
düşünün, ben burada her şeyi ifade edeceğim ama burada ifade
ettiklerimin tutanağa geçmesi hususunda bir engel yok ama komisyon
raporuna geçmesiyle ilgili bir problemin ön plana
çıkarılmasını anlayabilmek mümkün değildir.
Öncelikle 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Yasa Tasarısına dair düşüncelerimi ifade edeceğim; daha
sonra da bu konudaki yasal mevzuata, anayasal mevzuata ve İç Tüzüke
aykırılıkla ilgili bölümlere dair de söylemlerimi rezervde
tutmak üzere süreye göre bunlara da tekrar değinmeye
çalışacağım.
Evet, 2016 yılı bütçesi, aslında
önceki yıllarda AKP iktidarının hazırlamış
olduğu bütçe yasa tasarılarına benzer bir biçimde, ifade etmek
gerekir ki fakiri değil zengini, emeği değil sermayeyi,
kadını değil eril zihniyeti, çevre ve ekosistemi değil
doğanın talanını, yerelliği değil merkezî vesayeti
güçlendiren, çoğulculuğu değil tekçiliği önceleyen bir
özelliğe sahiptir veya en iyi hâliyle burada
saydığımız dezavantajlı grupları
avantajlılara karşı koruma amacı taşımayan, böyle
bir içeriğe sahip olmayan bir bütçe yasa tasarısı olarak
karşımızdadır. Ya değilse, ülkemizde özellikle fakirin
zengine karşı korunması, emeğin sermayeyle arasındaki
makas açısının kapatılması, kadının
dezavantajlı konumdan özellikle erkek egemen sisteme karşı
korunmasını önceleyen, çevresel, ekolojik ve ekosistemi koruyan, yerelliği,
yerel demokrasiyi, yerel bütçelemeyi ön plana çıkaran,
çoğulculuğu esas alan bir bütçe olmasını canıgönülden
arzulardık, ancak şunu söyleyelim ki bazı hususları
muhalefet partilerinden hatipler de dile getirdiler, ana muhalefet partisinin
Genel Başkanının dile getirmiş olduğu hususu çok
kısaca geçeceğim ama notlarım arasında vardı diye
söyleyeyim.
Bakın, Komisyon aşamasında,
Cumhurbaşkanlığı bütçesi görüşülürken,
Cumhurbaşkanının Sayın Genel Sekreterine çok açık
sorduk: Yapılan Cumhurbaşkanlığı Sarayının
müştemilatıyla birlikte, tefrişatıyla birlikte maliyetinin
5 milyar dolar olduğu tevatürü orta yerde dolaşmaktadır. Bu
yanılgılı bir ifade olabilir ama bunu düzeltmekle yükümlü olan sizlersiniz.
Çok açık sorduk, cevap vermek istemedi, ısrar edince Sayın Genel
Sekreter şu cümleyi kullandı: Oranın inşaatı
başladığında, sarayın inşaatı
başladığında Başbakanlık binası olarak
düşünüldüğü için, Başbakanlık bütçesinden
karşılanmıştır. Bunu biz
Cumhurbaşkanlığı olarak bilemeyiz.
Burada bulunan Komisyonumuzun değerli üyeleri
de buna şahit oldular ve Komisyon tutanaklarına da geçti. Daha sonra
beş Başbakan Yardımcımız ayrı ayrı geldiler
ve her birine ayrı ayrı sorduk. Hiçbiri bugüne kadar Cumhurbaşkanlığı
Sarayının müştemilatı, tefrişatıyla ilgili bir cevap
verebilmiş değil, biz de merakla bekliyoruz.
Bir de Komisyon görüşmeleri esnasında
şunu öğrenmiş olduk: Bakın, Orası yapılmaya
başlandığında Başbakanlık binası olarak
düşünülmüştü. derken, aslında şunu ifade ediyor:
Orası Cumhurbaşkanlığı ya da Başbakanlık
için değil kişi için yapılmış çünkü Sayın
Erdoğan eğer bugün Başbakan olarak kalmış olsaydı
orası Başbakanlık binası olarak kullanılacaktı.
Orası bir kamu binası olarak değil veya bir kamu kampüsü olarak
değil, bir kişinin kullanımı için özel tasarlanmıştır,
yapılmıştır, en azından
Cumhurbaşkanının Sayın Genel Sekreteri tarafından
böyle ifadelendirilmiştir.
Bir diğer husus
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Tapusunu
üzerine mi aldı?
AHMET YILDIRIM (Devamla) Ya, şimdi Hükûmet
adına konuşulacaktır, siz gelir
Hükûmet adına cevap
verilir.
Bakın, ben kendi yorumumu eklemeksizin bana
verilen cevapları sizlerle paylaşıyorum değerli
arkadaşlar. Tapusunu şüphesiz üzerine almıyor ama tapusunu
üzerine aldığı
Madem öyle, banka hesaplarına
geçirdiği şüphesiz farklı meblağlar vardır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hayda!
AHMET YILDIRIM (Devamla) O zaman
arkadaşınıza söyleyecektiniz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yakıştı
mı şimdi?
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Adam gibi
konuş!
AHMET YILDIRIM (Devamla) Bakın, bugüne kadar
burada ifade edilen birçok
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bu davalık olur,
düzelt, bu davalık olur.
AHMET YILDIRIM (Devamla)
17 ve 25 Aralıktan
bugüne kadar rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili hiçbir
araştırma önergesinin kabul edilmemiş olması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bu davalık, bunu
değiştir, düzelt.
AHMET YILDIRIM (Devamla)
adı geçen
bakanların hiçbir şekilde yargılanmasını
kolaylaştıracak bir tavrı siyasi iktidarın
takınmamış olması bizim bu konudaki
kuşkularımızı artırmıştır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hepsi de
yargılandı.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Hepsi
yargılanabilir durumda.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şunu ifade edelim: Sayın Bakan
Komisyondaki bütçe sunuşunda da bugün de ifade etti, evet, 2002den beri
AKP iktidarı döneminde millî gelir artmaktadır ama millî gelirin
artmış olması değişen dünya koşullarıyla
ilgili zaten alabildiğine doğal olan bir durumdur. Ancak, millî
gelirin artmış olması direkt kişi başına
düşen millî gelire yansıtmış olmak sonucunu doğurmaz.
Örneğin, Kalkınma Bakanlığının 2015
Programının 130uncu sayfasındaki ifadeyle, 2005 ile 2014
arasındaki on yılda büyümenin yıllık artış
oranı ortalama yüzde 4,3 iken kamu işçilerinin reel ücretleri binde 2
azalmış. Bu, Kalkınma Bakanlığının 2015
Yılı Programındaki 130uncu sayfadan bir
alıntıdır. Aynı şekilde, yıllık ortalama
yüzde 4,3 artan büyüme hızına karşılık, bakın,
özel sektör işçilerindeki artış ise sadece binde 5tir.
Bunun yanı sıra, zenginlerin daha ne kadar
zenginleştiğini birazdan rakamlarla ve tablolarla ifade etmeye
çalışacağım. Ama şunu ifade edelim ki 2002
yılından bugüne kadar millî gelirin artmış olması,
kişi başına düşen millî gelirin arttığı
anlamına gelmiyor. Çünkü, kişi başına düşen millî
gelir, değerli milletvekilleri, alabildiğine teorik bir yöntemle
hesaplanmaktadır. Artan millî gelir ülkedeki nüfus sayısına
bölünerek kişi başına düşen millî gelir
hesaplanmaktadır. Ama artan millî gelirle birlikte zenginlerin payı
artıyor, çalışan emekçilerin veya işsizlerin payı
azalıyorsa burada söz konusu millî gelirin bütün
yurttaşlarımıza yansımadığı, bu temelde de
bunun kişi başına düşen millî gelir olarak
adlandırılamayacağı
Adlandırılsa
adlandırılsa ancak kişi başına düşmeyen millî
gelir olarak adlandırılır. Çünkü, şuradaki şu
tablodan da çok rahat görebileceğimiz üzere, bakın, tabloda 2002
yılında Türkiyedeki en zengin yüzde 1lik dilimin payı, toplam
servet bölüşümü içerisinde yüzde 39,4 idi, geri kalan yüzde 99un servet
bölüşümündeki payı ise yüzde 66,6 idi.
Geliyoruz 2014e. 2002de yüzde 39,4 olan yüzde
1lik zengin kesimin servetteki payı 2014te yüzde 54,3e
çıkmış, buna karşılık geri kalan yüzde 99luk
nüfusun servet bölüşümündeki payı sadece ve sadece yüzde 45,7ye
düşmüştür. Bu tablo da göstermektedir ki millî gelir yıllık
olarak ne kadar artarsa artsın teorik olarak bunu 78 milyon insana -bu
tablonun da gösterdiği üzere- bölemeyiz. Bu temelde de, kişi başına
düşmeyen millî gelir zenginler lehine makası alabildiğine
açmaktadır.
Yine, değerli milletvekilleri, bu, özellikle,
uluslararası bir finans kurumunun, dünyadaki servet bölüşümünün en
adaletsiz ülkeler sıralamasıdır. Ve dünyadaki bütün ülkeler
içerisinde servetin en adaletsiz bölüşüldüğü 6ncı ülke
Türkiyedir. Düşünün ki, Hong Kong, Filipinler, Tayland, Brezilyada bile
servet, yurttaşları arasında daha adil bölüştürülmektedir.
Bu temelde, özellikle zenginin daha fazla
zenginleştiği, fakirin daha fazla fakirleştiği, ülkedeki
millî gelir artsa bile zenginler ile fakirler arasındaki makasın,
maalesef, kapanmak bir yana, AKP iktidarı döneminde daha fazla
arttığı on dört yılı yaşamış
bulunmaktayız.
Bunun yanı sıra, bakın, zengin
zenginleşmiş, fakir fakirleşmiş ama bu sadece
yurttaşların sınıfsal dağılımı
açısından böyle değildir. Bölgesel açıdan da aynı
durumu ifade eden bizatihi bir Kalkınma Bakanlığının
verisini sizlerle paylaşayım. Kalkınma Bakanlığı
2011 yılında -hepimizin bileceği üzere- SEGE diye
kısaltılan Sosyal ve Ekonomik Gelişmişlik Endeksini
açıkladı. Bu endekse göre 81 ilin sıralaması ve bölgesel
derecelendirilmesi yapıldı. 81 il içerisindeki son 16 ilin
tamamının Doğu ve Güneydoğu Anadolu illeri içerisinde
bulunduğunu üzülerek ifade etmek isterim. Ve benim seçim çevrem Muş
81inci sırada; AKP iktidara geldiği zaman, o dönem
yapılmış bir skalada 69uncu sırada olan Muş 81inci
sıraya gelmiş. Bu SEGE verilerini hazırlayan Sayın Bakan
Cevdet Yılmazın kenti de, aynı dönem içerisinde, bölgesel
ayrımcılık üzerinden şekillenen bir ekonomi politik
saikiyle asla iyileşmemiş, son on altı içerisindeki yerini
almaktan kurtulamamıştır. Buradan hareketle, zengin ile fakir
arasındaki uçurum büyüyor, bölgeler arası eşitsizlik
artıyor. Bu konuda geliştirildiği düşünülen ve ifade edilen
tedbirler makası daraltmamakta, daha fazla açmaktadır.
Bakın, 2015 verileriyle ilgili, Sayın
Bakanlığın da bize sunduğu verilerden hareketle, 2015teki
gelirin yüzde 84ü vergilerden temin edilmektedir. Peki, gelirin yüzde 84ünün
vergilerden elde edildiği bütçemizle ilgili bunların
dağılımı nasıl? Sadece yüzde 29u kâr ve sermayeden
gelmekte -bakın, sadece yüzde 29u kâr ve sermayeden gelmekte- bunun
yanı sıra -ısrarla çıkarılmasını
istediğimiz servet vergisinin iktidar tarafından
çıkarılmadığını da göz önünde bulundurursak-
verginin sadece binde 2si servet unsurlarından gelmekte, yüzde 69u ise
KDV ve ÖTVden gelmektedir. Bunlar, Sayın Bakanlığın
bizatihi bize sunmuş olduğu veriler. KDV ve ÖTVnin, özellikle de
emekçi kesimden ve sabit gelirliden, kamu emekçilerinden, işçilerden,
memurlardan ilk ve en kolay yöntemle kesildiğini az biraz ekonomiyle
ilgili bilgi sahibi herkes bilir. Bunun yanı sıra, servet vergisiyle
ilgili olarak ifade etmek isterim ki neden zenginden kazandığı
ölçüde daha fazla verginin alınabileceği bir vergi sistemi
yasalaşmıyor? Bu konuda bütün muhalefet partileri ısrarla bunu
Komisyon sürecinde dile getirmesine rağmen tatmin edici somut bir cevap
alabilmiş değiliz.
Yine, 2015te vergilerin payı bir önceki
yıla göre yani vergilerin payı 2015te 2014e göre yüzde 15,6
artarken kâr ve sermayenin payı yani işverenden, zenginden,
varsıllardan alınması gereken pay vergi oranının yüzde
3,5 altında kalarak sadece yüzde 12,2de kalmıştır.
Bir diğer husus: Sayın Bakan, özellikle
vergi hazırlama sürecinde katılımcılığı esas
aldıklarını söyledi. Burada Plan ve Bütçe Komisyonunun
değerli üyeleri var. Allah aşkına, sağlıkla,
eğitimle, ulaştırmayla, çevreyle, çalışmayla, sosyal
güvenlikle bir bütün olarak hangi bakanlığın bütçesi Komisyonda
görüşülürken herhangi bir sivil toplum örgütü, meslek örgütü veya sendika
davet edildi? Bir tek Sağlık Bakanlığının
bütçesine Türk Tabipleri Birliğinin Genel Sekreteri geldi, onun da
-arkadaşlar iyi bilirler- sözü yarıda kesildi. Böyle hazin bir durumu
yaşadık. Ondan sonra katılımcılık
Eğer
eğitim diyorsanız, meslek örgütleri, sendikalar gelsin.
Katılımcılığı esas alıyorsanız,
Sağlık Bakanlığının bütçesi görüşülürken
eczacılar, diş hekimleri, doktorlar, meslek örgütleri ile bütün
sendikal örgütlenmeler gelsinler, bütçeyi güçlendirecek sözlerini
söyleyebilsinler. Katılımcılık olacaksa böyle
olacaktır.
Yine, eğitimle ilgili bir iki hususa dikkat
çekmek istiyorum. Bütün vekillerin ve bizi izleyen halkımızın
huzurunda ifade etmek isterim ki AKP iktidarının övünmekle en fazla
meşgul olduğu husus, kendi dönemlerinde eğitime ayrılan
payın, bütün bütçe içerisindeki en yüksek pay olduğudur. Bütçede en
fazla payın, eğitime ayrıldığı hususu,
inanın bir şehir efsanesidir. Bunu da rakamlarla ifade edeceğim,
hem de değerli milletvekilleri, Maliye Bakanlığının
rakamlarıyla ifade edeceğim.
Bakın, Millî Eğitim
Bakanlığının başlangıç ödeneği ile
gerçekleşen ödenek hiçbir zaman eş değer olmamış, hep
ekside kalmıştır. Nasıl ekside kalmıştır?
Örneğin, 2013 yılında Millî Eğitim
Bakanlığına 47,5 milyar lira ödenek ayrılmış, bu,
başlangıç ödeneğidir, gerçekleşen ödenek 38,7 milyar lira.
Yüzde 18 hangi bakanlığa aktarıldı? 2014 yılında
55,7 milyar lira olan Millî Eğitim başlangıç ödeneği,
gerçekleşme itibarıyla 43,3 milyarda kalmış ve eksi yüzde
29da kalmıştır. Şimdi diğer bakanlıklara
aktarılıyor. Peki, aynı yıllarda, bakın, Millî
Eğitim Bakanlığının 2013te eksi yüzde 18, 2014te
eksi yüzde 29. Millî Savunma Bakanlığının 2014
yılında başlangıç ödeneğiyle gerçekleşen ödenek
yüzde 39 artarak sonuçlanmış. Aynı şekilde
Başbakanlığın yüzde 101 artmış; 989 milyon lira
ödenek ayrılmış; 1,88 milyar lira gerçekleşen ödenek
olmuş. Ondan sonra neymiş? Eğitime en fazla ayrılan pay,
bütçe içerisinde, AKP iktidarı döneminde olmuş. Bu, bir şehir
efsanesi. Bunun hiçbir zaman dönem içerisinde
karşılığı olmadı değerli arkadaşlar.
Bakın, bu, aslında çok küçük bir hileyi
ele vermektedir: Biz başlangıç ödeneğinde eğitimi yüksek
gösterelim, kamuoyuyla böyle paylaşalım; halkımızla,
uluslararası toplumla, Avrupa Birliği kamuoyuyla böyle
paylaşalım ama bunun yanı sıra şunu da göz ardı
etmeyelim: Oradan diğer savunma, güvenlik, emniyet bölümlerine
aktarırız ama kamuoyuyla nasıl paylaşacağız?
Başlangıç ödenekleri üzerinden paylaşacağız.
Millî Eğitime sıra gelmişken bir
diğer husus: Bakın, Millî Eğitim bütçesinin 2015
yılında toplam harcamalarının personel gideri ile sosyal
güvenlik giderleri toplam yüzde 79,9dur. Hani en fazla pay ayrılıyor
ya
Zaten kamudaki personelin yüzde 41i Millî Eğitimde ve ayrılan
payın yüzde 80i personele gidiyor. Peki, Millî Eğitim bütçesinden
eğitim yatırımlarına ayrılan pay nedir? 2002
yılında yüzde 17,18; giderek azalmış tedricî olarak. 2009
yılında eğitim yatırımlarına ayrılan pay
yüzde 4,57ye düşmüş, bugün, 2016 yılında ise hedeflenen
yatırım payı yüzde 8,3tür. Hani, eğitim
yatırımları artıyordu? Zaten personel
sayısının fazla olması nedeniyle personel ve onların
sosyal güvenlik giderlerinden başka bir şeye hizmet etmiyor.
Bir
diğer husus, OECD ülkeleri içinde eğitim kademelerine göre
öğrenci başına yapılan yıllık eğitim
harcamaları. Bakın, son sırada Türkiye. OECD ülkeleri içerisinde
eğitimde öğrenciye düşen payın en düşük olduğu
Örnek vereyim, biz Almanyadan, İspanyadan, Fransadan vazgeçtik,
örneğin, Polonyanın öğrenci başına düşen
payı dolar bazlı olarak 2 kattan daha fazla, Güney Korenin,
Şilinin, Meksikanın bizden çok fazla. Ondan sonra, eğitime
ayrılan payın en yüksek olduğu iddiasında bulunuyoruz biz.
Şimdi,
burada, bazı hususlara dikkat çekmeye devam ederek konuşmamı
toparlamaya çalışacağım. 2015 yılı
itibarıyla İşsizlik Fonunda biriken para 102 milyar TL, eski
deyimle 102 katrilyon. Peki, gerçek anlamda işini kaybetmekten
kaynaklı olan emekçilerimize ödenen ne kadar? 10 milyar lira.
Düşünün, İşsizlik Fonu için topladığımız
paranın sadece ve sadece yüzde 10unu bu amaçla kullandık, geri kalan
yüzde 90ının bir kısmını belki savunmaya
aktardık ama Hükûmet yetkililerinin bizatihi açıklamasından
biliyoruz, duble yollara harcandı.
Bir de bu
yıl torba yasada çıkan bizim güvencesiz olarak adlandırdığımız
kadınların yarı zamanlı çalışma hakkında,
sanırsınız ki doğumdan sonra altı aya kadar izin
alıp yarım gün çalışabilir olma pozisyonu tam maaş
alma üzerinden realize oluyor. Böyle bir şey yok. Bir defa, yarım gün
çalışan, doğum yapmış kadın emekçiler yarım
maaş alacak. Peki, primler? Çalıştığı süreninkini
zaten işveren ödeyecek, geri kalanı İşsizlik Fonundan
karşılanacak. Burada yine sermayenin yükünü azaltan bir skandal
karara bir torba yasa içerisinde geçirilen maddeyle imza atmış
bulunmaktayız.
Söylenebilecek
çok husus var, mesela Komisyonda Sağlık Bakanlığı
sunumu yapılırken övünülen şey neydi biliyor musunuz
değerli arkadaşlar? Övünülen şey, artan hasta sayısı,
artan acile giriş yapma sayısı. Yani, toplumun hasta
olduğunun, hastalığın toplumsal olarak
yaygınlaştığının itirafı gibi bir sunum
yapıldı bize ama önleyici tedbirler üzerinden, hasta
sayısının azaltılması üzerinden bir sunum dinlemeyi
çok arzulardık biz.
Bir diğer husus, Tarım
Bakanlığı. Ana Muhalefet Partisinin Sayın Genel
Başkanı ifade etti, kendine yetebilirlik bitti, dışa
bağımlılık arttı gerek tarımsal gerekse hayvansal
ürün açısından. Öyle ki hububat ithalatı bile yapar duruma
düştük, organik tarım yok. Bir de bir eğitimci eşi olarak
söyleyeyim, eskiden beri aralık ayında Yerli Malı Haftası
kutlanır. Birkaç öğretmen arkadaşa da sordum, artık biz
çocuklarımıza yerli malı deyince hamburger ve Coca Cola
getiriyorlar! Ülkenin toplumsal algı olarak çocuklarımıza
tezahürü bu şekilde yansıyor. Düşünün, yerli malı, Coca
Cola ve hamburgere kadar düştü.
Bir diğer husus, şimdi, Sayın Bakan,
üzüntümüzü ifade edelim, muhalefet şerhimizin yasaya, Anayasaya, İç
Tüzüke aykırı olarak komisyon raporuna eklenmemiş olması,
bazı skandal cümlelerle yazılan bir yazı neticesinde bize
ulaştı. Ne diyor Komisyon Başkanı biliyor musunuz? Nesnel
gerçeklik yoktur. Nesnel gerçeklik neye tekabül eder? Herkesin her şeyi
aynı düşünmesine tekabül eder. Siyasi partiler, öznel düşünceyi
ifade eder Sayın Komisyon Başkanı. Nesnel gerçeklik.
dediğiniz, 1946da sona eren tek partili dönemde kaldı. Ben niye
sizinle aynı şeyi yazayım oraya? Sizinle aynı şeyi
yazmış olsam, o zaman sizinle aynı partide zaten siyaset
yapardım. Farklı partiler bunun için var, seçimler bunun için var,
farklı toplumsal olay ve olgulara farklı bakmamızdan
kaynaklı düşüncelerimizi politik hatta yansıtmamızdan ötürü
var. Ne demişiz? Bakın, AKPyi ve siyasi iktidarı töhmet
altında bırakmaksızın açığa çıkan bir durumu
ifade etmişiz: Çıplak kadın bedenleri teşhir edildi.
Yalan mı? İktidar, şüphesiz, ülkeyi yönettiği için bundan
sorumludur ama açın, muhalefet şerhimizi bir daha okuyun; bunu ne
AKPye ne siyasi iktidara dönük bir ifade olarak kullandık. Ne
demişiz? Güvenlikçi ve savaş bütçesi. İşte, açıkladık:
İçişleri, Millî Savunma Bakanlığının giderek
artan bütçesi
Ne demişiz, muhalefet şerhinde rahatsız
oldukları? Roboski katliamı. Peki, ne deseydik? Ne deseydik?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Uludere
kazası.
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Operasyon kazası
mı deseydik? Ne deseydik? Uludere hayata döndürme operasyonu mu
deseydik?
HASAN TURAN (İstanbul) Türkiye ile
Lüksemburgu karıştırıyorsun.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Katliam, katliamdır.
Bombalanan uçaklarla 35 çocuğumuz katledildi, bunun adı,
dünyanın her yerinde katliamdır. Niye rahatsız oluyorsunuz
bundan?
Bir de şöyle ifade etmek isterim: Bakın,
biz buraya sadece olanları yazdık Sayın Komisyon
Başkanı, olanları yazdık. Aklıma şey geliyor;
1937de İspanya Hükûmeti, Picassoya -Alman uçakları tarafından
bombalanan Guernicayı- Biz, Pariste Dünya Fuarında sergilemek
istiyoruz, bir tablo çizer misiniz? diyor. Picasso, iki ay boyunca
çalışıyor, bir tablo açığa çıkarıyor ve
sergileniyor, sergilenme esnasında da -meşhurdur, bilirsiniz- bir
Alman general ziyaret ediyor, şunu söylüyor: Bunu sen mi yaptın?
Hayır, siz yaptınız, biz resmettik. Picasso resmetmişti,
biz de sizin yaptığınızı neşrettik buraya.
Başka da bir şey yok. Biz mi yaptık onları?
Bir diğer husus: Bakın, bu işler
böyle sadece kitap yazmakla olmuyor. Jean-Paul Sartre diyor ki: Savaşta
ölen bir tek çocuk karşısında benim bütün kitaplarımın
ve bilgilerimin hiçbir anlamı yoktur. Veya şunu söyleyelim:
Şiddet ile özgürlük ters orantılıdır. Bir toplum ne kadar
özgür olursa güç ve şiddet kullanımı o kadar azalır. Noam
Chomsky söylüyor.
Özgürlük ve şiddet arasındaki dengeyi
yitirmiş bu ülke gerçekliğinde özgürlüklerin, toplumsal
barışın, demokrasinin bütçede yaşam bulacağı,
zenginler ile fakirler arasındaki makasın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yıldırım,
bir dakikada toparlayın lütfen.
AHMET YILDIRIM (Devamla) -
zenginler ile fakirler
arasındaki makasın kapandığı, emekçilerin zenginler
karşısında ezilmediği, kadının eril zihniyet
karşısında şiddet görmediği, şu güzel ülkenin
doğasının, ekolojisinin sermayenin hırsı için talan
edilmediği, aynı şekilde çocuklarımız ve gençlerimizin
gerçek anlamda eğitimdeki payının arttığı,
toplumsal çılgınlığımızın bir toplumsal
hastalığa dönüşmediği bir ülke özlemiyle, bütçenin bütün
ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Efendim, şimdi söz sırası
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, sayın konuşmacı, konuşmasında Sayın
Cumhurbaşkanına ilişkin olarak Banka hesaplarına
geçirdiği meblağlar
diye talihsiz bir laf etmiştir. Bir
milletvekili, bir vatandaş olarak, milleti temsil eden makama ve
kişiye ilişkin bu haksız, bu yersiz, bu ispatı herhâlde
kendisinden beklenilecek olan suçlamaya ilişkin sataşmadan söz
istiyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Ne alakası var?
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Evet, Levent Bey
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
bakın, burada bütçeyi tartışıyoruz. Bütçenin
başlangıcında da Sayın Naci Bostancı konuştuktan
sonra aynı hususları devam ettirdiniz. Burada cevap verecek olan
makam Hükûmettir.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Hatta
Cumhurbaşkanlığıdır.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Naci Bostancı,
AKP grup başkan vekilidir. Kendisi konuşmasını
yapmıştır. Biz kendisiyle ilgili, kendisinin partimize olan pek
çok sataşmasında dahi söz almadık çünkü yine
arkadaşlarımız konuşacaktı ama burada muhatap bugün
Hükûmettir. Yani, böyle bir usul açamazsınız burada.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Cumhurbaşkanıyla
ilgili Hükûmet mi konuşacak?
LEVENT GÖK (Ankara) Böyle bir usul açarsanız,
ben de usul tartışması açarım.
BAŞKAN Levent Bey, zatıaliniz grup
başkan vekilisiniz.
LEVENT GÖK (Ankara) Aynı tablo olmaz, burada
Hükûmet verecek cevabı.
BAŞKAN Bakınız, zatıaliniz
grup başkan vekilisiniz, bir partiyi temsil ediyorsunuz. Grup başkan
vekilleri söz istediklerinde öncelik tanıyoruz; bu, teamül olarak zaten
devam ediyor.
LEVENT GÖK (Ankara) Bu, farklı bir şey
ama bakın
BAŞKAN Hayır efendim.
LEVENT GÖK (Ankara) Az önce de yaptınız
aynı şeyi!
BAŞKAN Efendim, bir parti adına söz
isteniyor.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben o zaman da itiraz ettim, o
zaman da itiraz ettim yani siz
Elbette, burası Hükûmetin
eleştirileceği bir yer.
BAŞKAN O ayrı.
LEVENT GÖK (Ankara) Hükûmetin her
eleştirisinde AKP grup başkan vekilinin kalkıp
konuşması olabilir mi? Cumhurbaşkanı diyor
Hükûmet ne
güne duruyor?
BAŞKAN O ayrı efendim, o ayrı ama
böyle bir söz isteme hakkının da olduğu kesin.
LEVENT GÖK (Ankara) Bakın, Sayın
Başkanım, yanlış yapıyorsunuz!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Levent Bey, siz
de o zaman konuştunuz.
MUSA ÇAM (İzmir) Partili
Cumhurbaşkanı mı var?
LEVENT GÖK (Ankara) Sabahki oturumda da
yanlış yaptınız, şimdi de yanlış
yapıyorsunuz çünkü muhatap Hükûmet, Hükûmet cevap verecek.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Efendim, her
şeyden önce, ben bu ülkenin bir vatandaşıyım,
vatandaşı.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Naci Bostancı,
her şeyde kalkıp konuşuyor, sataşmadan dolayı söz
alıyor, böyle bir şey olmaz.
BAŞKAN Hükûmet zaten gereken cevabı
verir fakat burada bir grup başkan vekilinin talebini ben yerine
getireceğim.
Naci Bey, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim,
Cumhurbaşkanına sataşmadan dolayı söz istiyor, olabilir mi
böyle bir şey?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Böyle bir usul
olabilir mi Sayın Başkan?
BAŞKAN Lütfen efendim, lütfen
LEVENT GÖK (Ankara) Tutumunuz hakkında usul
tartışması açarız biz.
BAŞKAN Türkiye Cumhuriyetinin
Cumhurbaşkanından bahsediliyor ve bir grup bunun için konuşmak
istiyor, ben de grup başkan vekiline söz veriyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Olur mu öyle bir şey ya!
Böyle bir şey olmaz Sayın Başkanım.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Muş Milletvekili
Ahmet Yıldırımın 118 sıra sayılı 2016
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhurbaşkanına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; burada grup başkan
vekilleri gerekli gördüklerinde
LEVENT GÖK (Ankara) Olur mu canım! Burada
bütçeyi görüşüyoruz Naci Bey ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
bir
sataşma iddiasında bulunduklarında, söz istediklerinde teamül
olarak veriliyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ama size
olunca
LEVENT GÖK (Ankara) Size olan sataşma nedir?
Size ne sataşma yapılmıştır?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Levent Bey,
siz de defalarca geldiniz, bütün arkadaşlar geldiler. Lütfen
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, Naci
Beyin nesine sataşıldı? Olur mu öyle bir şey?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bakın, bu
işin bağlamı var, bağlamı, bağlamı var
Levent Bey.
LEVENT GÖK (Ankara) Böyle bir usul yok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Burada
Sayın Yıldırım konuşurken Sayın
Cumhurbaşkanına ilişkin olarak
LEVENT GÖK (Ankara) E, tamam, Hükûmet cevap verir
ona.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
külliyeyi
kendisi için yaptırdığını, Cumhurbaşkanı ya
da Başbakan, ne olacaksa kendisinin orada oturacağını
söyledi.
LEVENT GÖK (Ankara) Siz, Cumhurbaşkanı
ile partinizin bağını kestiniz mi, kesmediniz mi Sayın Naci
Bostancı? Cumhurbaşkanı, yürütmenin başında, kalkar
Hükûmet cevap verir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Dinler misin.
Arkadaşımız da dedi ki: Tapusunu
kendisi mi almış? Buna sinirlendi Sayın Yıldırım
ve hem arkadaşımıza, bir nevi, hem de grubumuza had bildirme
kastıyla, bakın, kasıt önemli
AHMET YILDIRIM (Muş) Niyet okuyorsunuz Naci
Bey ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
bu
kasıtla, Olabilir, tapusunu almamış olabilir ama banka
hesaplarına geçirdiği meblağlar var. dedi. Bunu söylerken
aslında grubumuza yönelik, kendisine laf atılmasına karşı
öfke sebebiyle, tecziye amaçlı bir konuşma yaptı, işin
böyle bir tarafı var.
Şimdi, ben Sayın
Yıldırımdan bu ifadesi dolayısıyla, gelip burada,
Sayın Cumhurbaşkanı hangi banka hesabına, ne zaman, kaç
lira geçirmiş, nedir bu meblağlar; açıklamasını beklerim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Başbakandan bekliyoruz
onu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Eğer
açıklamazsa Sayın Yıldırımın bu açıklamama
hâli karşısında, isminin önüne eklenecek sıfatı
kendisi biliyordur.
Arz ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım
BAŞKAN Evet, buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, Halkların
Demokratik Partisinin Cumhurbaşkanıyla ilgili yapmış
olduğu konuşmadan dolayı bir sataşma olmuştur. Ben de
Cumhurbaşkanının ülkemizin başkanı olması
sıfatıyla, sataşmadan dolayı söz istiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Evet, Ahmet Bey...
AHMET YILDIRIM (Muş) - Öfke ve tecziye
duygusuyla konuştuğumu iddia ederek bana sataştı.
Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN - İsminizden bahsedildi.
Buyurun efendim
LEVENT GÖK (Ankara) - Ondan sonra mı bana
vereceksiniz efendim? Ben de sataşmadan dolayı söz istiyorum. Naci
Bey'e hangi hukukla verdiyseniz...
BAŞKAN - Bir parti adına söz istiyorsunuz,
vereceğim efendim, iki dakika, efendim...
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) -
İspatlamazsan şerefsizsin! İspatlamazsan eğer
şerefsizsin!
7.-
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım'ın, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş) - Bak, asla o kavramı
burada ağzıma almayacağım ve sana karşı
kullanmayacağım, sana iade ediyorum.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) -
İspatlamazsan şerefsizsin!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Ya,
şunu dışarı atın ya!
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Sana iade ediyorum!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sensin
şerefsiz! Sensin şerefsiz!
BAŞKAN - Ahmet Bey...
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) -
Cumhurbaşkanının banka hesabını ispatlamazsan
şerefsizsin!
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Naci Bey, lütfen
susturun, çok daha ağırını söylerim ben.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım lütfen...
Sayın Yıldırım...
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) -
Cumhurbaşkanının banka hesabını ispatlamazsan
şerefsizsin!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Kürt
düşmanı, HDP düşmanı! Alçak adam! Hep aynı şeyi
yapıyorsun.
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Şerefsiz sensin, tamam
mı!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) En büyük
şerefsiz sensin!
BAŞKAN - Ahmet Yıldırım Bey...
Hüseyin Bey, lütfen...
AHMET YILDIRIM (Devamla) Ayıp! Utanmıyor
musun ya! Yakışıyor mu senin ağzına?
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Eli kanlı
teröristsin sen!
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bir milletvekilinin
ağzına yakışıyor mu? Utanmıyor musun?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Hayır, bütün HDP konuşmalarında bu böyle yapıyor ya.
AYHAN BİLGEN (Kars) Tapelerde hepsi var
zaten!
HÜSEYİN KOCABIYIK (izmir) -
Cumhurbaşkanına hakaret ediyorsun burada, utanmıyor musun sen?
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Utanmaz sensin!
BAŞKAN - Hüseyin Bey, rica ediyorum...
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Devletin
başkanı... Sen kimin adamısın?
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) Seni milletvekili
yapmış, belli.
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan,
ayıp bir şey ama ya!
BAŞKAN - Hüseyin Bey, lütfen buyurun.
Ahmet Bey, benim istirhamım şu: Genel
Kurula hitaben konuşun lütfen.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Beyefendi, lütfen siz de oturunuz.
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Lütfen, yeniden
başlatır mısınız?
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Sayın
Başkan, Cumhurbaşkanına hakaret ediyor.
BAŞKAN - Lütfen oturunuz efendim
Buyurun Ahmet Bey.
İki dakika, rica ediyorum...
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Öncelikle hiçbir zaman
ağzıma almayı kendime de şu Meclisin huzurunda da söylemeyi
yediremeyeceğim cümleyi size iade ediyorum, bir. (HDP
sıralarından alkışlar)
HİLMİ BİLGİN (Sivas) -
İspatla, ispatla!
AHMET YILDIRIM (Devamla) - İkincisi: Naci Bey,
keşke sözlerimi iyi dinleseydiniz. Ya değilse, ben bu
iddialarımı gündeme getireyim dedim, iki.
Üçüncüsü, sataşan
arkadaşınızı susturmayı da göreviniz gereği
keşke biraz bilseydiniz.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Ülkemin
Cumhurbaşkanına iftira ediyorsun, ülkemin Cumhurbaşkanına
iftira atamazsın.
AHMET YILDIRIM (Devamla) -
Cumhurbaşkanının kendi ağzından söyleyeceğim.
Şu alyansı çıkardı siyasete girdiği zaman, dedi ki:
"Sermayem bu."
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) - Öyle bir şey yok, yalan söylüyorsun!
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Yalan
söylüyorsun, öyle bir şey yok.
AHMET YILDIRIM (Devamla) - "Biliniz ki bundan
fazla bir mal varlığım olursa demek ki
çalmışımdır." 3 milyar dolar nereden geldi?
Arz ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından "İspatla"
sesleri, gürültüler)
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Şerefsiz!
YUSUF BAŞER (Yozgat) - İspatlasaydın.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) - İspata gel, ispata.
BAŞKAN - Buyurun Levent Bey.
iki dakika, lütfen...
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Yalancı!
Şerefsiz!
HÜDA KAYA (İstanbul) Kime el sallıyorsun
sen? Kime el sallıyorsun? İndir elini, indir. Elini sallama öyle.
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Gerçekler sizi
rahatsız ediyor.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ya sen
bir çık dışarı. Dışarıda şey
yapalım
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir)
Karışma!
BAŞKAN Levent Bey, buyurun.
8.-
Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın 118 sıra sayılı 2016
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
Cumhurbaşkanına sataşması nedeniyle konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; iktidardaki AKP Hükûmetinin
(AK PARTİ ve
HDP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar, gürültüler)
Sayın Başkan, önce bir sessizliği
sağlayın lütfen.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Ülkenin
Cumhurbaşkanına hakaret ediyor. Yazıklar olsun! Siz kimin
adamısınız?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Otur!
Elini sallama öyle! Artistlik yapma!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
karşılıklı konuşmayalım ve mehabeti
bozmayalım ve hatibi dinleyelim efendim. Lütfen sataşmayalım.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Bu ülkenin
insanları değilsiniz siz!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bu ülke,
senin gibi insanlardan utansın! Sen, bu ülkenin insanı değilsin!
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Naci Bey, bunlar
senin eserin.
HİLMİ BİLGİN (Sivas)
İspatlayın! İspatlayın!
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Siz, bu
ülkenin insanı değilsiniz.
BAŞKAN Siz de Hüseyin Bey
Beyefendi
Hüseyin
Bey, rica ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sen,
ırkçı faşistin tekisin!
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Terörist!
Şerefsiz!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Çamur! Kulise
gel, kulise.
AYHAN BİLGEN (Kars) Sensin, sen! Terörist
sensin! Aynen iade ediyoruz. Sensin!
BAŞKAN Beyefendi
Hüseyin Bey, Ahmet Bey,
lütfen
Lütfen
Hatibi dinliyoruz. Meclisin mehabetini lütfen bozmayalım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Biz
bütün konuşmacıları dinledik. Sayın Başkan, bütün
siyasi parti gruplarının hatiplerini bize ters gelen bütün
söylemlerine rağmen büyük bir saygıyla dinledik ama burada oturan,
ismini de bilmediğim bu milletvekili, bu yasama döneminin
başından itibaren HDPnin yaptığı bütün
konuşmalara yerinden ağır hakaretlerle sataşan birisidir.
Ya HDP konuştuğunda dışarı çıksın
.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Hepiniz
defolun, gidin bu Meclisten!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Çünkü
biz de kendisini görmekten memnun değiliz
BAŞKAN Böyle bir şey yok efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
ya da
oturup burada asgari siyasi bir nezaket göstersin. Aksi bir tutum
ahlaksızlıktır. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN İdris Bey, teşekkür
ediyorum.
Levent Bey, lütfen buyurun
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Sayın
Cumhurbaşkanına hakaret edemezsin. Cumhurbaşkanına hakaret
etme
(HDP sıralarından gürültüler)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Ya yetti be! Bu
ne ya!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Gel,
Genel Kurulda şov yapma, çık dışarı!
LEVENT GÖK (Devamla) Arkadaşı bir
susturun efendim.
BAŞKAN Hüseyin Bey
Beyefendi, zatıalinizi
tanıyorum, nezaketinizi biliyorum ama lütfen, rica ediyorum
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Onun nezaketi
mi! Sefil ya, sefil
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Sayın
Başkan
AHMET YILDIRIM (Muş) - Saygısız adam!
BAŞKAN Efendim ayrı. Bu, devam eder
böyle. Lütfen, buyurun yerinize.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir)
Anayasanın 103üncü maddesi Cumhurbaşkanını tarif ediyor.
Sizler Anayasanın 103üncü maddesini okuyunuz.
BAŞKAN Anlıyorum ama yerinize oturunuz.
Levent Bey, buyurun beyefendi.
LEVENT GÖK (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada iktidardaki partinin Meclise sunmuş
olduğu bütçeyi görüşüyoruz. Bu bütçe, Mecliste kabul edildikten sonra
hepimizin bütçesi olacak ve buna göre harcamalar yapılacak ve ülke kendi
işleyişini sürdürecek. Burada bütün partilerin, herkesin bütçe
üzerinde söz alması ve başlayan bugünkü bu görüşmelerden
itibaren Hükûmeti ve yürütmeyi eleştirmesi en doğal
haklarıdır. Bu doğal haklara riayet etmeden,
Cumhurbaşkanı seçildiği andan itibaren partisiyle
ilişiği kesildiği, Anayasa hükmü olan bir
Cumhurbaşkanının eleştirildiği her noktada AKP grup
başkan vekiline söz vermek usule, teamüllere ve Anayasaya
aykırıdır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Aynen
LEVENT GÖK (Devamla) - Sayın Naci Bostancı,
Cumhurbaşkanı seçildiği andan itibaren partinizle bağı
kesilmiştir ama siz, gösterdiğiniz reflekslerle
Cumhurbaşkanına hâlen AKPnin bir üyesi gibi davranarak
Cumhurbaşkanına haksızlık ediyorsunuz.
HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) Genel
Başkanımız
LEVENT GÖK (Devamla) - Cumhurbaşkanı
artık bağımsız olmalıdır, Anayasaya uygun
davranmalıdır. Zaten Cumhurbaşkanının sizin
savunmanıza ihtiyacı yok; o, her gün, her saat onlarca televizyon
kanalı önünde herkese, muhalefet partilerine her gün en ağır
eleştirilerde bulunuyor. Bırakın da burada beş dakika
yapılan eleştirileri Hükûmet cevaplandırsın.
Hükûmet burada niye var? Siz, Hükûmetin önüne
geçerek AKP Grubu adına konuşma yapıyorsunuz. Burada cevap
vermesi gereken, Hükûmettir çünkü Cumhurbaşkanı, gerektiği zaman
Bakanlar Kuruluna başkanlık eder tıpkı önceki gün
yaptığı gibi. Ama burada partisiyle bağı kesilen bir
Cumhurbaşkanını AKP Grubunun bu kadar sahiplenmesini de
gerçekten anlayabilmiş değilim. Cumhurbaşkanı, hepimizin
Cumhurbaşkanı olmalıdır. Keşke olabilse, keşke
olabilse
Ama burada yapılacak her türlü eleştiriyi
cevaplandıracak olan makam Hükûmettir, arkamdaki Hükûmettir.
Sayın Başkan, böyle bir usul yok. Bir daha
böyle konularda AKP grup başkan vekiline her verdiğiniz sözden
dolayı ben de söz hakkı talep edeceğim. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Siz hakaret
ettiğiniz sürece biz cevap vermeye devam edeceğiz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
HİKMET AYAR (Rize) - Sen istediğin gibi
konuşacaksın Cumhurbaşkanına hakaret etmek için, cevap
vermeyeceğiz! Var mı böyle bir şey?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Levent Bey,
benim buradaki yapmış olduğum değerlendirmeyi
bağlamından saptırarak
BAŞKAN Yerinizden lütfen, mikrofonunuzu
açayım.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
11.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Ankara Milletvekili
Levent Gökün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, aslında, emin olun, söz almak, kürsüye çıkmak
arzusunda değilim, bu kasıtla da davranmıyorum. Benim Sayın
Cumhurbaşkanıyla ilgili olarak burada getirilen eleştiri
değil, hakarete ilişkin cevap talebim, AK PARTİnin bir vekili
olmaktan öte, bu ülkenin bir vatandaşı, bu Mecliste bir vekil olma
çerçevesinde bir taleptir.
LEVENT GÖK (Ankara) Sabah da yaptınız
aynı şeyi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Çünkü
Sayın Cumhurbaşkanı, Levent Beyin de çok yerinde söylediği
gibi, herkesin Cumhurbaşkanı olarak o makamdadır. Kendisine
ilişkin farklı eleştiriler olsa bile, sonuçta halk
tarafından seçilmiş, bu milleti temsil eden ve herkesin
Cumhurbaşkanıdır. Sözlerine ilişkin farklı
değerlendirmeler olabilir ama kitapta yazılan budur, fiiliyatta da
budur.
Burada HDPli arkadaş, Sayın
Yıldırım -ki konuşmasının büyük bir
kısmını aslında ilgiyle de dinledim- esasen kendisi bir
akademisyen, sahip olduğu nezaket dolayısıyla da böylesine bir
öfkeyle araya niçin böyle bir şey kattı, onu anlamakta da
zorlanıyorum ama cevap vermesi gereken şuydu: Banka hesaplarına
meblağ geçirme diye bir iddiada bulundu. Asıl cevap vermesi gereken
buydu, bu cevabı vermedi, geldi başka bir şey anlattı.
Şimdi, işin hukuki tarafına
bakılırsa o iddiasını ispat etmesi gerekirdi, bunu
yapmadı, siyasi polemiğe devam etti. Ben bu polemiğe devam
etmeyeceğim. Herhâlde buna ilişkin değerlendirmeler farklı
mecralarda yapılır. Hukuk var bu ülkede, o çerçevede
değerlendirilir diye düşünüyorum.
Arz ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Efendim, teşekkür ediyorum.
Bildiğiniz gibi, kürsü masuniyeti var. Kürsü
masuniyeti, hukuki yönden olan mesuliyeti ortadan kaldırmaz ama
konuşmasında serbesttir, zarardîde olan kişi, tazminat isteyebilir,
hakkını arayabilir; bunlar tabiidir.
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) Başkan, yol
mu gösteriyorsunuz?
BAŞKAN Bir başka tabii husus şudur:
Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı, hepimizin, cumhurun, bu
Türkiye Cumhuriyetinin başkanıdır; kendisine saygı göstermek
mecburiyetimizdir ve saygımız sonsuzdur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) Olmalı, olmalı.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 118) (Devam)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/297), 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2014
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/34), 2014 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
Kalkınma Ajansları 2012 Yılı Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/28), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2013 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/31), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2014 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/37) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 119) (Devam)
BAŞKAN Efendim, şimdi söz
sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup
Başkan Vekili ve Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Balukende.
Buyurun Beyefendi. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2016 Merkezi Yönetim Bütçe Yasa Tasarısı üzerine
Halkların Demokratik Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Partime oy veren 5 milyonu aşkın
yurttaşıma ayrımcı bakan, ırkçı yaklaşan
milletvekillerini ayrı tutarak Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Türkiyede AKPnin
bütçe yapma yöntemleriyle ilgili cümlelerimiz, her yıl kendini tekrar eden
değişmez bir gelenek hâlinde burada ifade edilmektedir. Her yıl
yapılan memleket bütçesi, bir tek partinin bu ülkenin adına karar
vermesi şeklinde ilerlemekte, bütçe hakkı,
katılımcılıktan, demokratiklikten ve hesap
verilebilirlikten son derece uzak normlarla, maalesef, Komisyondan Genel Kurula
sevk edilmektedir. Sadece bu normlar değil, Sayıştayın
dış denetiminin daraltılmasıyla da, yerleşik hukuki
uygulamalar da AKP tarafından tamamen devreden çıkarılmıştır.
Değerli milletvekilleri, 2016 merkezî yönetim
bütçesi, Türkiyede daha önce yapılmış tıpkı
diğer bütçeler gibi bir çatışma ortamında, bir savaş
mantığıyla hazırlanmıştır. Bu
çatışma süreci, bütçenin bütün planlamalarına sirayet
etmiş, bütçe yapma hakkının demokratik işletilmesi her
zamanki gibi söz konusu bile olmamıştır. AKP Hükûmeti, bütçeyi
bir taraftan güncel çatışma koşullarına göre
hazırlamış, diğer taraftan da kendi ideolojik formasyonunun
kodlarını tamamen bu bütçe planlamasına yedirmiştir. Oysaki
bizler, Türkiyede çoğul demokrasiyi esas alan, toplumsal kimliklerin
çeşitliliğini esas alan, özgürlükleri genişleten ve
demokratikleşmeye dayanan bir bütçeleme yapılmasını her
yıl olduğu gibi bu yıl da yine buradan, bu kürsüden savunuyoruz.
Türkiye halklarının ihtiyacı olan barış bütçesi
yerine, bir savaş bütçesinin getirilmiş olmasını Türkiye
halklarına yapılmış en büyük haksızlık ve çok
büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyoruz.
Değerli milletvekilleri, uzun süredir AKP
Hükûmeti, büyük bir siyasi güç zehirlenmesi yaşıyor. On üç
yıllık, on dört yıllık bir iktidar dönemi boyunca AKP
Hükûmeti elde etmiş olduğu devletin gücüyle muktedirleşmiş
ve maalesef, iktidarın güç hastalığına tıpkı
diğer hükûmetler gibi bu süreç içerisinde pervasız bir şekilde
savrulmuştur.
2002 yılında Avrupa Birliğine göz
kırpan bir hükûmet 2006 yılında bugün mahkûm ettiği,
paralel devlet yapılanması olarak tanımladığı
Gülen Cemaatiyle birlikte yoldaşlık yapmış, o
yoldaşlık hukuku bittiğinde de güncel savaş konseptini geçmiş
yılların Ergenekon yapılarıyla, gladyo
yapılarıyla bugün sarmaş dolaş bir şekilde maalesef
devam ettirmektedir. Yani tam bir siyasi pragmatizm, yapay düşman
yaratarak tam bir oportünist yaklaşım üzerinden AKP Hükûmeti kendi
iktidarını devam ettirmenin çabası içerisindedir. Ancak
rahatlıkla belirtebiliriz ki savaşa, zora, güce, devletin elindeki
muktedir yetkiye dayanan her hükûmet gibi AKP Hükûmeti için de artık sonun
bitişini müjdeleyen bitiş çanları, tehlike çanları yüksek
bir volümle çalmaya başlamıştır.
Biz net olarak ifade ediyoruz: Dünün mazlumu olarak
halka gidip halktan oy isteyenler bugün maalesef diğer hükûmetleri de
aşacak bir zalim noktaya, bir zalim aşamaya gelmiş
durumdadırlar. Yıl dönümü vesilesiyle birkaç gün sonra bu Mecliste de
yoğun bir şekilde tartışılacak 28 Şubat
darbesinden şikâyet edenler, bugün o darbeci, cuntacı yapılarla
kol kola yürümekte herhangi bir beis görmüyorlar.
Ancak her zulüm yapan hükûmette olduğu gibi,
bir yalnızlaşma, bir kendi içine doğru kapanma, içeride ve
dışarıda hızla iflasa doğru giden bir süreçle AKP
Hükûmeti karşı karşıya kalmıştır. Gerek
Türkiye halkları nezdinde gerekse uluslararası kamuoyu ve
uluslararası sermaye nezdinde artık AKP sonrasının
birtakım senaryoları tartışılmaya
başlanmış, AKP içerisindeki çatlaklar yüksek sesle bütün
kamuoyunda ciddi bir şekilde tartışılmaya
başlanmıştır.
HİLMİ BİLGİN (Sivas) Hayal
görüyorsun, hayal.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bakın,
bugün ortaya çıkan tabloyla AKP içerisinde bir taraftan saraya yakın
bir kanat, sarayın tek adam, tek parti anlayışını
savunan bir kanat bir siyasi hat üzerinde dizilmişken diğer taraftan
olası bir başkanlık sisteminde kendi yetkilerinin de tamamen
devreden çıkacağını bilen Başbakan ve ona yakın,
gidişattan rahatsız olan bir kanadın varlığı siyasetle
ilgilenen bütün herkesin malumudur.
Yine aynı şekilde, daha önce bu partide
Genel Başkanlık yapmış, Başbakanlık ve
Cumhurbaşkanlığı yapmış, Başbakan
Yardımcılığı yapmış Sayın Gül ve
Sayın Arınç öncülüğünde de yeni bir siyasi kanadın AKP
içerisindeki bu çatlamadan, bu zorlanmadan dolayı bir arayış
içerisinde olduğunu bütün Türkiye kamuoyu ve bütün dünya kamuoyu
tartışmaktadır. Koca çınarların altında gün
yüzüyle buluşmamış olan hakikatler tek tek dökülmeye
başlamakta. Havuz medyasında ve sosyal medyada yandaş yazarlar,
trol ve troliçeler arasında acımasız bir iktidar
savaşı, çetin bir iktidar savaşı baş göstermeye
başlamıştır.
Bir kanat Ekonomi iyi değil, dış
politika allak bullak, paralelle mücadele bir paranoyaya dönüştü. derken
bir diğer kanat hâlâ Orta Doğuda ve küresel dünyada oyun kurucu
olduğunu sanmaya devam etmektedir. Çatlayan bu yapı içerisinde parti
organları ve Bakanlar Kurulu listeleri için bile günlerce liste
savaşları yapılmakta, güç savaşları yapılmakta,
delege imzalarıyla desteklenmiş gölge Genel Başkan ya da gölge
Başbakan sopası gerektiğinde aba altından sıkça
uzatılmaktadır.
Kürt illerinde inisiyatif tamamen gladyo, Ergenekon,
JİTEM ve kontrgerilla yapılarına verilmiş, oradaki
yapılar Bakanlık yetkililerinin de şahitlik ettiği telefon
görüşmelerinde Biz Başbakandan talimat almıyoruz. deme
cüretini maalesef gelinen aşamada göstermeye
başlamışlardır.
Bakın -keşke Sayın Başbakan
burada olsaydı da sorsaydık ama eminim ki izliyordur ve not
alıyordur- az önce haber bültenlerine düşen bir haberi sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bu bahsettiğim çatlamanın geldiği
düzey açısından son derece ibret vericidir.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, bugün
yaptığı bir açıklamada Kesin bir dille ifade edebilirim ki
yeni bir anayasa için erken seçim yapılmayacak. diyor. Bakın,
Cumhurbaşkanı da demiyor, Cumhurbaşkanının sözcüsü
diyor. Şimdi, biz, erken seçim yapma yetkisinin hangi koşullarda
Cumhurbaşkanında olduğunu biliyoruz. Şu anda o
koşulların hiçbirisi yok. Üç koşul var, bu ülkede erken seçime
Cumhurbaşkanının karar vermesi, ülkeyi erken seçime götürmesi
için: Bir, yeni seçilmiş bir Mecliste Başkanlık Divanı
teşekkül ettikten sonra kırk beş gün içerisinde hükûmetin
kurulmamış olması. İki, Başbakanın istifası
ya da -Allah korusun- ölmesi durumunda kırk beş gün içerisinde bir
hükûmetin kurulmaması. Üç, hükûmetin bir gensoru önergesi neticesinde
güvensizlik oyu alarak düşmesi.
Bakın, bu açıklama bugün
yapılıyor, tesadüfi değil. Bugün, bir hükûmet için en hayati
olan bütçe yasa tasarısı Meclise geldiğinde, yani bütçe yasa
tasarısı Meclisten geçmeyince hükûmeti bile düşürecek
gelişmelerin yaşanabileceği bir günde
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü çıkıp Biz erken seçimle
ilgili herhangi bir karar almayacağız. diyerek, bizce, hem AKP
Grubuna hem Hükûmete hem de özellikle Başbakan Davutoğluna buradan
açık bir mesaj veriyor. Hükûmeti düşürebileceğini ve isterlerse
yeni anayasa için erken seçime götürebileceklerini açık bir şekilde
Başbakana bir mesaj olarak, bütün kamuoyuna iletiyor.
Bakın, bu parçalanma ve ayrılık,
AKPdeki bu zorlanma durumu o kadar ayyuka çıktı ki, işte, bütün
kamuoyunun vicdanını rahatsız eden Erdem Gül ve Can
Dündarın tahliyesinde bile Cumhurbaşkanının
danışmanları paylaştıkları mesajlarda Diğer
kanadın adamları bu tahliyeyi gerçekleştirdi. şeklinde
yorumlar yapmaya başladılar. Oysaki, Erdem Gül ve Can Dündarın
tutuklanması zaten büyük bir ayıptı, zaten hem içeride hem
dışarıda, kamuoyunda büyük bir infial yaratmıştı.
Onlarla birlikte içeride olan gazetecilerin durumu, basın özgürlüğünün
durumu çok büyük bir tartışmayı beraberinde getirmişti.
Böyle bir durum varken bile bu işi yargı içerisindeki siyasi
kanatların, güç odaklarının bir iktidar hesabı üzerinden
değerlendiren bir anlayışı biz, tam da bu zorlanmanın,
bu parçalanmanın bir tezahürü olarak görüyoruz.
Basın özgürlüğüne değinmişken,
özellikle Can Dündar ve Erdem Gülün tahliyesini büyük bir memnuniyetle, büyük
bir coşkuyla karşıladığımızı ifade
etmiştik ama Türkiye'de basın özgürlüğüyle ilgili karne, bugün
dâhil olmak üzere, maalesef her geçen gün daha kötüye gidiyor.
Bakın, bugün bu tahliyelere sevinen Türkiye
kamuoyu ya da basın camiası, Azadiya Welat gazetesi muhabiri Rohat
Aktaşın Cizredeki vahşet bodrumlarında katledilmesinin ve
Urfada defnedilmesinin acısını yaşamıştır.
Yine, tamamen hukuki saiklerden uzak siyasi bir
kararla IMC TVnin ekranları karartılmış, Kürt illerinde
devreye konulan savaş konsepti ve katliam gerçeğiyle ilgili bütün
gerçekler AKP eliyle susturulmaya çalışılmıştır.
Yani, özetle, geldiğimiz tabloda, tıpkı Anavatanlar gibi,
tıpkı Doğru Yollar gibi, şişirilmiş bir balonun
artık yavaş yavaş sönmeye başladığı, hiç su
almaz denilen bir geminin su almaya başladığı bir dönemi
yaşıyoruz ve bu şişirilmiş gemide su almaya
başlayan kamarada bulunan eski kıtalar, lüks kamarada oturan tuzu
kurulara karşı bir isyan bayrağını da artık
açık bir şekilde çekmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, işte bütün bu
anlattığım süreç, Kürt meselesi başta olmak üzere,
Türkiye'nin temel meseleleriyle ilgili çözüm üretmeyen, güçle, zorla,
savaşla, baskıyla, sindirmeyle çözüm anlayışını
dayatmaya çalışan bütün hükûmetlerin
karşılaştığı bir süreç olarak Türkiye tarihinde
önümüze çıkıyor. Kürt meselesini çözmeyenin çözüldüğü dönemleri
hepimiz biliyoruz. AKP için de şimdi, çözmediği Kürt meselesi AKP
içerisinde büyük bir çözülmeyi beraberinde getirmiştir.
Değerli arkadaşlar, Kürt meselesiyle
ilgili birkaç tarihsel hususa değinmek istiyorum. Tarihini iki yüz
yıl öncesine götürdüğümüz ancak günümüzdeki formasyonuyla yüz
yıllık bir sorun alanı olarak
tanımladığımız Kürt sorunu, bugün her ne kadar da
inkâr edilse, hem sosyolojik hem tarihsel hem ekonomik hem siyasi bir sorundur.
Bu sorun, sadece Türkiyenin değil, hem Orta Doğunun hem de küresel
sistemin merkezinde bulunan bir sorundur, 40 milyonu aşan bir halkın
varlığının tanınıp tanınmaması
sorunudur ve Kürt sorunu gelmiş olduğu aşamayla da demokrasi,
özgürlükler ve insan haklarıyla birlikte, birlikte yaşadığı
halklarla iç içe geçmiş, temel hak ve özgürlükleri yakından
ilgilendiren bir sorundur.
Bizim ülkemizin tarihinde bu meselenin
başlangıcı, cumhuriyet tarihinden itibaren ele alırsak,
buradaki 1921 Büyük Millet Meclisinin kurucu iradesinin reddi ve 1921
Anayasası bir kenara bırakılarak 1924 Anayasasının
tekçi ve asimilasyoncu zihniyetinin devreye girmesiyle beraber maalesef
bugünlere kadar gelmiştir. Bütün tarihe baktığımızda,
hep bir imha ve asimilasyon konsepti karşısında bir itiraz ve
direniş diyalektiğini çok rahatlıkla görebilirsiniz. Bugün, o
nedenle, bu meseleyle ilgili cesur hamleler yapmak, cesur
çıkışlar yapmak, kendi iç barışını, bu
mesele başta olmak üzere, temel meseleleri çözerek sağlamak ve Orta
Doğudaki, küresel sistemdeki genel siyaset dengesinde de öncü bir rol
almak, öncü bir pozisyon almak şeklinde tanımlayabiliriz.
Şu anda Kürt meselesi dendiğinde tüyleri
diken diken olan AKP Hükûmeti de aslında, 2005 yılında dönemin
Başbakanı Erdoğan tarafından Kürt sorunu benim
sorunumdur. demek suretiyle hem bir sahiplenme hem de bir çözüm perspektifi
sunma noktasına gelmişti. Aynı Başbakan, 2010
yılında yani beş yıl sonra da 73 milyon insan için Türkiye
Cumhuriyeti üst kimliği tanımını yaparak Kürt sorununun
var olduğunu ve mutlaka çözmeye kararlı olduğunu açık bir
şekilde vurgulamıştı ancak aradan beş yıllık
bir zaman geçmesine rağmen, bu meselenin çözümüne dair herhangi bir yasal
ve anayasal düzenleme yapılmamasına rağmen, Türkiye
Cumhuriyetinin mevcut yasalarında, Anayasasında, mevzuatında
tek bir yerde bir Kürt kelimesi bile geçmemesine rağmen, aynı
Başbakan, Cumhurbaşkanı sıfatıyla yapmış
olduğu konuşmalarda Kürt sorununu inkâr etmiş, Kürt sorunu
diye bir sorunun olmadığını açık bir şekilde
vurgulamıştı.
Tabii, Cumhurbaşkanı Erdoğana göre
düşünen AKPli milletvekilleri ve AKPli yazarlar da büyük bir zorlama
yaşamış, 2005 ve 2010 yılında Kürt sorunu vardır
ve çözülmelidir. dendiğinde Kürt meselesiyle ilgili birer author bilge
rolüne soyunmuş, gittikleri her platformda meseleyi çok detaylı bir
şekilde ele almış, masaya yatırmış ama
Erdoğan çark edip Kürt sorunu yoktur. demeye
başladığında da bütün hafızalarını
resetleyip Kürt sorunu yoktur. üzerinden yeni bir kampanyaya maalesef
başlamışlardır ve üzülerek belirtmek istiyoruz ki bu
inkârdan sonra Sayın Başbakan Davutoğlu da 1930lu yıllara
atıf yapacak bir jargonla meseleyi Şark meselesi olarak ele
almış ve Şark meselesi artık bitmiştir. cümlesini
maalesef kullanmıştır.
Tabii, bütün bunları sadece Kürt halkı
için kullanmıyoruz; bu ülkede yaşayan bütün halklar, bütün
etnisiteler, bütün kimlikler, bütün dinler, bütün inançlar için bir anayasal
sözleşme ve yapılacak yeni bir demokratik yasal düzenlemeyle, ilgili
temel meselelerin çözülebileceğine inanıyoruz.
Bu ülkede hâlâ yaşayan Ermeniler, Asuri
Süryaniler, Keldaniler, Araplar eğer Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına
göre Türk olarak tanımlanıyorsa, burada temel sorunu çözme
adına, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını bütün
yurttaşların sahiplenmesi adına ciddi bir sorun olduğu
kanaatindeyiz.
Yine, inançlar bağlamında
düşündüğümüzde, Alevi halkımız başta olmak üzere,
bütün dinlerin ve inançların, kendi inançlarının gereği
olan düzenlemeler anayasal güvenceye kavuşturulmamış, cemevleri
hâlâ ibadethane statüsünde görülmemiş, bununla ilgili hiçbir yasal
düzenleme yapılmamış, burada oturan Hristiyan milletvekillerine
de Hükûmete yakın, yandaş medya aracılığıyla
maalesef nefret suçu saçan manşetler pervasız bir şekilde
atılabilmiştir. Biz bütün bunların bu Mecliste
tartışılması gerektiğini düşünüyoruz.
Temel meselenin, halkın karar alma süreçlerine
katıldığı öz yönetim süreçleriyle ilgili, bütün dünyada
uygulanan yerinden yönetim anlayışlarının katı ceberut
devlet anlayışına karşı hayata geçirilmesiyle ilgili
olduğu kanaatindeyiz. Bakın, Kürt sorununu kabul ettikleri dönemde
AKPye yakın yazarlar ve AKP milletvekilleri, Cumhurbaşkanı
Erdoğan bölgesel yönetimlere karşı çıkmadığı
için, öz yönetim taleplerine karşı çıkmadığı için
ateşli bir şekilde savunmuşlar ama Cumhurbaşkanının
reddiyesiyle birlikte öz yönetimden bahsetmek şu anda mevcut AKP
politikaları açısından ya mezara ya zindana gönderilmenin bir
gerekçesi hâline getirilmiştir. Çözüm süreci yürürken Erdoğan 2003
yılında Osmanlıdan örnek vererek, tarihimize atıf yaparak
Osmanlıda Lazistan eyaletinin varlığından bahsetmiş,
Kürdistan eyaletinin varlığından bahsetmiş, güneye inince
aynı şekilde farklı eyaletlerin varlığından
bahsetmiş ve bu modelden korkanları, buna karşı
çıkanları tarihi bilmeyen büyük bir cehalet olarak bütün Türkiye
kamuoyuna sunmuştu. Yine, bu özellikle öz yönetim
başlığında savunmuş olduğumuz seçilmiş
valiyle ilgili temel perspektifini de Seçilmiş belediye
başkanını kabul ediyorsunuz da seçilmiş valiye niye
karşı çıkıyorsunuz? şeklinde açık bir
şekilde Erdoğan ifade etmişti.
Tabii, bütün bunlar özellikle
yaşadığımız bu çatışmalı süreçte ve
sahaya sürülen savaş konseptinde rahat tartışılamıyor.
Oysaki biz iki buçuk yıllık çözüm süreci boyunca bu ülkedeki
çatışmadan kaynaklı bütün ölümleri durdurmuştuk.
Halkların Demokratik Partisi olarak burada yaptığımız
her konuşmada ve gittiğimiz her platformda en ağır
şekilde eleştirdiğimiz siyasilere de o iki buçuk
yıllık süre içerisinde kurtarmış oldukları her can
için teşekkür etmiş, onların cesaretlenerek, bu işi mutlaka
bir kalıcı barışa götürerek bu ülkede çatışma
gündemini artık bir kenara bırakması gerektiğini ifade
etmiştik ama maalesef AKP Hükûmetinin ve Erdoğanın
-Cumhurbaşkanı Erdoğanın- Başkanlık sistemiyle
ilgili siyasi hesapları ve Orta Doğuda Kürtlerin bir statü elde etmemesi
üzerine yapmış oldukları yanlış politik hesaplar hem
içerideki barışımızı maalesef bugünkü kan deryası
ortamına geri çevirmiş hem de Suriye ve Orta Doğuda iflas eden
bir politikayı yeniden gündemleştirmiştir.
Çözüm sürecini kimin bitirdiği
tartışmalarına çok fazla girmeyeceğim ama Çözüm sürecinin
ancak filmini çekerler., Ya istikrar ya kaos dedik, millet kaosu seçti.,
400 vekili verin, bu işi huzur içinde çözelim. diyenler, Türkiyenin
yönetim sisteminin fiilen değiştiğini, mevzuatın mülki
amirler tarafından bir kenara bırakılması gerektiğini
söyleyenler sanırım çözüm sürecinin ruhu olan demokratikleşmeyle
ilgili nerede olduklarını, hangi noktada olduklarını da
açık bir şekilde ortaya koymuşlardı.
Bakın, çözüm sürecinin bütün sorunlu
alanlarına rağmen biz süreci 28 Şubat Dolmabahçe
mutabakatına kadar getirmeyi başardık. O mutabakat ilan
edildiğinde sadece Türkiyede değil, Orta Doğuda ve bütün
dünyada barışa dair büyük bir umut ve büyük bir heyecan
uyanmıştı. Bütün Orta Doğunun, bütün dünyanın gözü
Türkiyenin üzerindeydi, kalıcı barış ve Orta Doğuya
model olacak yeni bir ülke vizyonuyla ilgili bir çıkış
üzerineydi. Ancak, savaş konsepti devreye girdikten sonra, özellikle 7
Haziran seçiminde halk iradesine yönelik bir darbe yapılıp 1
Kasım seçimleri dayatıldıktan sonra, maalesef, bu bahsetmiş
olduğumuz Türkiyenin ilgi odağı olma durumu tamamen ortadan
kaybolmuş, ölümlerle, kanla, çatışmayla anılan bir ülke
pozisyonuna düşmüşüz. Şimdi, bu çatışma
ortamında, Dolmabahçe mutabakatına alternatif olarak Sayın
Başbakan tarafından Mardinde ilan edilen birlik, demokrasi ve huzur
paketi, bırakın Orta Doğuda heyecan yaratmayı,
bırakın dünyada bir umut yaratmayı, Mardin esnafında bir
gündem yaratmayı bile başaramıyor. Böylesi bir realiteyle,
böylesi bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Sorun, çözüm
sürecinin yerine çöktürme planının ikame edilmesidir. O nedenle, bu
yanlış sonuçtan bir an önce vazgeçilmelidir. Tekrar müzakere
masasına geri dönülmeli, Dolmabahçe mutabakatında 10 maddeyle
tanımlanan o demokrasi manifestosunun bütün ilkeleri cesur bir
şekilde burada tartışılmalıdır diye
düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, geldiğimiz
aşama itibarıyla bu Meclisten sıkça dile getiriyoruz. Sadece
Silopide, Cizrede, Surda vahşet bodrumunda ve cehennem binalarında
yaşanan, insanlığa karşı işlenen suçlar bile
savrulmuş olduğumuz noktayı açık bir şekilde ortaya
koyuyor. Vartoda, Cizrede, Şırnakta işkence edilerek
çıplak bir şekilde teşhir edilen kadın bedenleri AKP
Hükûmetinin nereye savrulduğunu açık bir şekilde ele veriyor.
Zırhlı araçların arkasında sürüklenen gençlerin bedenleri
ya da cenazesi günlerce defnedilmeyen çocukların, yaşlı
anaların mevcut durumu savrulmuş olduğunuz yörüngenin,
rotanın ne kadar insanlıktan uzaklaştığını
açık bir şekilde bize gösteriyor. O nedenle, içeride, arkada viraneye
dönmüş yerleşim yerleri, geride asker, polis, sivil, gerilla,
binlerce insanın cenazesinin olduğu bir kan tablosunun üzerinde bu
bütçe görüşmelerini yapıyoruz. Bu tablonun ülkemize
yakışmadığını, buradan bir an önce bir
çıkışın, barış temelinde yeni bir cesur hamlenin
gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, içeride bu
yanlışlar yapılırken dış politikada Rojavada,
Suriyede, Orta Doğuda da, maalesef, AKP Hükûmeti Kürtlerle birlikte yüz
yıl boyunca sürecek stratejik bir ortaklık yerine IŞİD, El
Nusra, Ahrar el-Şam benzeri çetelerle iş birliğini tercih
etmiş ve maalesef, ülkemizi büyük tehlikelerin, büyük badirelerin
eşiğine getirmiştir. PYDyle ilgili her gün suçlayan
açıklamalar yapmak yerine, bir zamanlar olduğu gibi PYDyle diyalog
kanallarının zorlanması gerektiğini ve Kürtlerle hem iç
barış hem de dış politikada etkin bir pozisyon temelinde
yeni bir stratejik ortaklığın temelinin atılması
gerektiğini en iyi bu Hükûmet biliyor. Çünkü çözüm süreci boyunca
konuştuğumuz en önemli iki konu başlıklarından biri
buydu. Birincisi Türkiyede silahlı mücadele yerine demokratik siyasi
mücadelenin tamamen ikame edilmesi, ikincisi Türkiyenin Orta Doğuda,
Rojavada, Suriyede Kürtlerle birlikte yüz yıllık yeni bir stratejik
planlama içerisine girmesiydi ama maalesef her iki planda da AKP Hükûmeti
gereğini yerine getirmediği için büyük bir kaosun, büyük bir
yangının ortasındayız.
Bakın, bugün PYDyi suçlayanlar özellikle
Süleyman Şah Türbesinin taşınması sırasında var
olan süreci de maalesef son derece nankör bir şekilde gelip bu Meclis
kürsüsünden inkâr ediyorlar. O türbenin nasıl
taşındığını en iyi bu Hükûmet sıraları
biliyor. Salih Müslimin Türkiyede olduğu bir sırada, bizim
milletvekillerimizin de dâhil olduğu bir süreçle birlikte, PYDnin
ortaklığıyla birlikte o türbenin taşınması ve
Türk askerinin vahşi IŞİD çetelerinin elinden ya da kanlı
bıçaklarından kurtarılarak güvenli bir bölgeye
taşınması hiçbir şekilde bir siyasi tartışma
konusu, bir ucuz polemik konusu olmamalıdır, bu önemli bir
ortaklaşma adımı olarak değerlendirilmelidir. PYDyi bugün
terörist olmakla suçlayanlar aslında PYDnin Suriyede IŞİD, El
Nusra, Ahrar el-Şamın da dâhil olduğu cihadist örgütlerle
birlikte hareket etmesini istemiş, bunu sağlayamadıkları için
de, oradaki çete yapılanmaları ile PYD bir ortaklaşma
sağlayamadığı için de PYD üzerinden Bir terörist
örgüttür. algısını maalesef bütün uluslararası alanda
yaymaya çalışmışlardır. Oysa, o dönem PYD cihadist
örgütlerle iş birliğini kabul etseydi arkadaşlar, bu Hükûmet
PYDye Ankarada temsilcilik açmaya, Mürşitpınar Sınır
Kapısını da ticaret kapısı yapmaya hazırdı.
Şimdi gelinen bu yanlış aşamadan, PYDyi suçluyarak,
PYDnin cihadist örgütlerle iş birliği yapmaması üzerinden bir
politik tutum belirlemek, olsa olsa Türkiyeye orta ve uzun vadede büyük zararlar
verme dışında hiçbir işe yaramaz.
Bakın, bu suçladığımız
Rojava yönetimleri ve PYDyle ilgili, Rojava anayasasını her
birinizin açıp okumasını öneririm. İddia ediyorum, bizim 12
Eylül cuntacı Anayasasının yüz gömlek üzerinde olan o anayasa
bütün demokratik hukuk devletlerinin hemen hemen tamamından yapılan
alıntılarla, Evrensel İnsan Hakları Bildirgesinin
anayasaya yedirilmesiyle birlikte örnek alınacak bir anayasadır. Dil,
kimlik, din, inanç, etnisite açısından çoğul
anlayışı, çoğul demokrasiyi anayasal güvence altına
almış olan yepyeni bir nefes borusudur. Tekçi bir anlayışa
karşı çoğul bir geleceğin olabileceğini ortaya koyan
bir yapıdır.
Bakın, sadece Tel Abyadın Halk Meclisi
bileşenlerini buradan saydığımda ne demek istediğimi
anlarsınız. Hani, etnik temizlik yapmakla suçluyorsunuz ya PYDyi ya
da Rojava yönetimlerini, bakın, Tel Abyad (Gire Spi) Halk Meclisinde 103
Arap, 17 Kürt, 7 Türkmen ve 5 Ermeni üye bulunmaktadır. Biz, bu çoğul
anlayışı yermek yerine, bu çoğul demokrasiyi yerden yere
vurmak yerine, örnek alınacak bir anayasal yaklaşım, bir yönetim
anlayışı olarak değerlendiriyoruz.
AKPnin dış politikayla ilgili
tutarsızlıklarını defalarca buradan ifade ettik.
Mısırla ilgili gelinen aşama ortada, darbeci denen Sisiyle
aynı hat üzerinde buluşma
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Sayın
Başkan, toparlamak için iki dakika ek süre rica edeceğim.
BAŞKAN Efendim, lütfen, iki dakikada toparlar
mısınız.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
terör devleti
denen İsrail devletiyle yeni bir yakınlaşma sürecinin içerisine
girilmesi, Şanghay Beşlisi üzerinden çıkılan yol ve oradan
Hain Putin!, Hain Rusya!, Rusyayla görüşenleri vatan hainliğiyle
suçlama noktasına gelinmesi, bütün bunları saatlerce burada
sıralasak bitiremeyiz. Ancak, özellikle AB ve ABD özgünlüğünde
diplomatik mütekabiliyet anlamında gelinen aşamayı her bir
milletvekili gözünün önüne getirmelidir. Öyle bir noktaya geldi ki,
Cumhurbaşkanı ve Başbakanın yapmış olduğu
açıklamalara artık ya Dışişleri Bakanının
sözcüsü ya Savunma Bakanının sözcüsü cevap veriyor. Bakın, bu
yanlışlardan, bu anlayışlardan hızla
sıyrılmak gerektiğini buradan biz ifade etmek istiyoruz.
Özellikle yeni anayasa
tartışmalarının olduğu bir dönemde AKPnin
başkanlık sistemi dayatmasının Türkiye'nin temel
meselelerine asla çözüm getirmeyeceğini, toplumsal kutuplaşmayı,
toplumsal gerilimi, toplumsal çatışmayı artırma
dışında herhangi bir işe yaramayacağını
ifade etmek istiyoruz. Yerinden yönetim anlayışı,
ademimerkeziyetçi yapı, öz yönetime dayalı modellerin hayata
geçmesiyle birlikte Türkiye'nin temel meselelerinin yeni anayasada
rahatlıkla çözüme kavuşabileceği kanaatindeyiz. O nedenle,
Anayasa Uzlaşma Komisyonunda masayı dağıtan anlayışınızı
da hiçbir şekilde kabul etmediğimizi ifade etmek istiyoruz.
Yani, özü itibarıyla, bütün bu
yaşadığımız sorun alanlarından bir
çıkış şansı vardır, bir umut vardır. Umut
olmadan, çıkışa inanmadan siyaset yürütmenin kendisi zaten kendi
inandırıcılığını kaybetmeyle eş
değerdir. O nedenle, biz Hükûmete bu savaş politikaları ve
savaş bütçeleri yerine barış politikası ve barış
bütçeleri öneriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bu nedenle de,
AKPnin getirdiği bu merkezî bütçe yasa tasarısına
Halkların Demokratik Partisi olarak olumsuz oy
kullanacağımızı ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Baluken.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir dakika, efendim
Efendim, müzakerelerimizin devamında,
şahıslar adına lehinde Sayın Orhan Miroğlu var ve
aleyhinde Sayın Mehmet Günal var. İkisi arasında
Başbakanın konuşması olacak fakat bir ara vermeden evvel,
grup başkan vekillerinin söz talebi var. Buradaki kayda göre, önce
Sayın Bostancı.
Buyurun efendim.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
12.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin 118 sıra sayılı 2016
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Baluken
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın Beyin
Yeni anayasa için erken bir seçim olmayacak. şeklinde bir ifadede
bulunduğunu
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bütün
haber sitelerinde var.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
bunu
açıkça sahip olunmayan bir yetkinin gasbı anlamında
değerlendirdi. Sayın Kalının söylediği Yeni anayasa
için bir erken seçim öngörmüyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hangi
yetkiyle söylüyor Sayın Başkan, onu soruyoruz ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Yani,
kendisinin mevcut şartlar çerçevesinde yorum olarak söylediği sözü,
sanki Sayın Kalının külliyenin de ruhaniyetinden bir nevi
hareketle, tavrından hareketle, ilhamla
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani
Cumhurbaşkanı bile öyle bir yetkiye sahip değilken sözcü
nasıl böyle bir açıklama yapar?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
bu
şekilde davranacağı şeklinde yorumlamasını
yanlış bilgiye dayandırıyorum. Bir kere, bunu tashih etmek
için söz aldım.
İkincisi: Sayın Baluken AK PARTİnin
içindeki kanatlardan, ekiplerden, eğilimlerden vesaire bahsetti. Bunlar on
dört yıldır söylenir.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Hepsi de
doğru çıktı Hocam, ayıp ediyorsun ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Ben Sayın
Balukene on dört yıllık AKP gerçekliğiyle, AK PARTİ
gerçekliğiyle yüzleşmesini, bunun yerine düşsel fantezilere
kaçmamasını hatırlatmak isterim.
Arz ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Gök, buyurun efendim.
13.-
Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterinin sarf etmiş olduğu bazı ifadelere ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
teşekkür ederim.
BAŞKAN Rica ederim.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben de aynı konuda söz
aldım.
Şimdi, tabii, Türkiyede anayasal
kurumların görevleri belli, Anayasada kimlerin neler yapabileceği
belli. Benim okuduğum Anayasada, anayasayı Türkiye Büyük Millet
Meclisi yapar, gerekli şartlar oluşursa referanduma gidilir ya da
gidilmez, o ayrı bir konu ama anayasa yapım sürecinin
gerçekleşeceği yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi, kimseden de talimat almaz ve Türkiye Büyük Millet Meclisi,
üzerine hiçbir vesayet organını da tanımaz çünkü hepimizin görev
yaptığı bu Parlamentoda, Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir. denilen bir ortamda görev yaparken
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterinin bugün ifade ettiği
Gerekirse başkanlık sistemi ve Anayasa, birlikte referanduma
gidilebilir. tarzındaki söylemi, erken seçim olup olmayacağı
konusundaki değerlendirmeleri, tam da bu anlamda Türkiye Büyük Millet
Meclisinin üzerine bir ipotek koymaktır.
Sayın Bostancının görüşünün tam
da tersidir benim ifade ettiklerim. Böyle bir telaffuzun
yapılamayacağı gerçeğinin, bence, bizlerden öte
altını kalın harflerle çizmesi gereken makam zatıalinizin
bulunduğu Meclis Başkanlığıdır.
Siz, şimdi, bence, Sayın Meclis Başkanı
kalkıp bir kükremelisiniz. Burası Meclistir, Meclisin üzerine hiçbir
irade tanımıyoruz, Mecliste yapılacak, gerçekleşecek
oylamalar ve tasarruflar üzerinde kimsenin ipotek koymasına izin
vermeyeceğiz. diyeceğiniz cesur bir çıkışa ihtiyaç
var.
Biz, Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterinin bu açıklamalarını çok talihsiz, siyasetin ve
Meclisin vesayet makamı olarak algıladığı bir
anlayış olarak görürüz
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Ortak bir
deklarasyon yayınlayalım.
LEVENT GÖK (Ankara)
ve şiddetle reddederiz
ama esas çıkışı yapması gereken, Meclisin
saygınlığını koruması gereken zatıalinizin
bulunduğu Meclis Başkanlığıdır.
Bu bakımdan, sizin diyecekleriniz bizim için
çok önemlidir, ben de sizin bu konuda görüş bildirmenizi istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Ben, bu husustaki kanaatimi şu konuşmalar
bittikten sonra arz edeceğim.
Buyurun Sayın Vural.
14.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın,
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterinin sarf etmiş
olduğu bazı ifadelere ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Aslında, Cumhurbaşkanı Sözcüsü
Kalın, gerçekten kendisine çok kalın gelecek sözler söylemiş.
Yani, bu demokrasiye ve millî iradeye yöneltilmiş bir hakarettir. Yani
şimdi, kalkıp kesin bir şekilde seçim olmayacağına
ilişkin bir irade beyanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisini
ve iradesini gasbetmek değil midir?
Sayın milletvekilleri, sizler temsil etmiyor
musunuz milletin iradesini? Bu adam kendini ne zannediyor! Bu Meclis
sarayın Meclisi mi, milletin Meclisi midir? (MHP sıralarından
alkışlar)
Dolayısıyla, Sayın Başkan, siz
Cumhurbaşkanına saygım sonsuz. derken Türkiye Büyük Millet
Meclisine de saygısızlık yapan bu hadsize haddini bildirmenizi
istirham ediyorum. Millet egemenliğine hiçbir darbeci zihniyetin müdahale
edemeyeceğini ve bu milletin iradesinin hiçbir zaman vesayete
alınamayacağını kendisine ihtaren, kürsüden, bütün
milletvekilleri adına hitap etmenizi ve kınamanızı istirham
ediyorum.
Öte yandan, burada grup başkan vekilinin
kullandığı ifadeler
Kullandığınız ifadelere
dikkat ediniz. Ruhaniyeti bir saraya nasıl atfedebiliyorsunuz? (MHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Böyle bir şey
olabilir mi ya! Bu ne rezalettir ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Aa, öyle
değil.
OKTAY VURAL (İzmir) Böyle bir şey olabilir
mi ya! Elinizi vicdanınıza koyun. Saraya ruhaniyet atfediyor. Böyle
olmaz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Dinlemedin
galiba Sayın Vural. Dinlemedin galiba, dinlemedin.
OKTAY VURAL (İzmir) Siyaset yapacaksanız
siyaset yapın. Dinimize, manevi değerlerimize müdahale etmeyin.
Herkes haddini bilsin.
Teşekkür ederim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Böyle bir
şey yok!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
15.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, yani bu konuyla ilgili Sayın
Bostancının yaptığı açıklamadan sonra tekrar bir
izahata ihtiyaç var.
Bakın, ben Cumhurbaşkanı Sözcüsü
İbrahim Kalının yapmış olduğu
açıklamayı kürsüden okudum, aynen şöyle diyor: Kesin bir dille
ifade edebilirim ki yeni bir anayasa için erken seçim yapılmayacak.
RECEP ŞEKER (Karaman) Ne var bunda?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Şimdi, birincisi: Erken seçim yapıp yapmama yetkisi bir kere
Cumhurbaşkanının kendisinde değil.
İkincisi: Kendisi
Cumhurbaşkanının sözcüsü olarak, nasıl, erken seçimle
ilgili halkın iradesini, milletin iradesini, Parlamentonun iradesini hiçe
sayan böyle, pervasız bir yaklaşım ortaya koyar?
Cumhurbaşkanının hangi şartlarda
ülkeyi erken seçime götüreceği Anayasada yazılmış. Yani,
ya Başbakan istifa edecek ya Allah korusun başına bir şey
gelecek, vefat edecek ya da gensoru neticesinde Cumhurbaşkanı ve
Hükûmet düşecek, Cumhurbaşkanı ondan sonra ülkeyi erken seçime
götürür.
Şimdi, böylesi bir realite ortadayken
Cumhurbaşkanının sözcüsü şunu mu demek istiyor yani
Cumhurbaşkanlığı isterse Hükûmeti düşürebilir,
isterse ülkeyi erken seçime götürecek bir yetkiyi kullanabilir ama şu an
için kesinlikle bu yetkiyi kullanmayacak. mı demek istiyor?
Buna, en başta Sayın Başbakan olmak
üzere, Hükûmet ve Meclis Başkanı olarak sizin de son derece net bir
açıklama yapmanız, bu tutumu da halkın, milletin iradesi
adına açık bir şekilde kınamanız gerekiyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Efendim, şahsımla ilgili
beyanlarınız var. Malumualiniz, İç Tüzükte şöyle bir hüküm
var, bir daha, tekrar bakalım:
MADDE 64 Genel Kurula başkanlık eden
Başkan veya Başkanvekili, asıl konu görüşülürken ve
oylanırken hiçbir surette görüşünü açıklayamaz."
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bu,
Parlamento yetkisinin gasbı ya!
LEVENT GÖK (Ankara) Asıl bu ama.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bu
tartışmalardır Sayın Başkan. İlgisi yok ya bunun!
Bu tartışma değil ki.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Hocam, sahadan
kaçma ya!
BAŞKAN İkincisi: Başkan veya
başkanvekilleri, görevlerinin yerine getirilmesinin gerektirdiği
hâller dışında tartışmalara katılamazlar;
kişisel savunma hakları saklıdır. Buna dayanarak fikrimi
ifade etmek istiyorum.
AYHAN BİLGEN (Kars) Meclisin şahsiyeti
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkanım, Parlamento yetkisinin...
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Zaten, burada
tartışılan konu o değil ki! Meclis dışından
MAHMUT TANAL (İstanbul) Parlamentonun
hakkını hukukunu savunacak Meclis Başkanı.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun Levent Bey. Ne vardı
efendim? Daha ben virgüldeyim Beyefendi. Müsaade edin
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Parlamento yetkisinin gasbı var; millet iradesini tanımamaktır
Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Fikrini belirtecek.
BAŞKAN Ve ben görüşümü, bu noktada ismim
de geçtiği için açıklamak istiyorum.
Bir kere, bu Meclistir anayasayı yapacak olan,
değiştirecek olan, anayasal bir hükümdür, bu kesin. Kimsenin bunda
ihtilafı olamaz, yanlış bir düşüncesi olamaz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Seçim
kararını da alacak olan, onu da söyleyin Başkan.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Seçim, seçim!
BAŞKAN Dolayısıyla, yetki burada
olduğuna göre, bunun üzerine konuşmanın veya Karşı
bir fikir varmış. demenin bir yeri yok.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Seçim
kararını kim alır Sayın Başkan?
BAŞKAN Anlamadım?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Erken
seçim kararını da bir izahata kavuşturun.
BAŞKAN Efendim ben devam edeyim. Niye bu
kadar acele ediyorsunuz? Söyleyeceğim efendim.
Şimdi, İpotek koymak
Kim diyor, kim
koyabilir?
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Cumhurbaşkanı.
BAŞKAN Bu Meclisin üzerine kimse ipotek
koyamaz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Şöyle sesin
bir gür çıksın ya!
BAŞKAN Tarihe karışmış
bazı hadiseler var, koyanlar var ama artık yok, bitti.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Saray koyamaz mı?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Nasıl?
Saray var(!)
BAŞKAN Hâkimiyet milletindir
kayıtsız şartsız, ferdi manada, beşeri manada. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Çok
inançsız alkışlar bunlar.
BAŞKAN Şimdi
KAMİL AYDIN (Erzurum) Yarın
çağırır saraya!
MEHMET GÜNAL (Antalya) Saray dâhil mi?
CELAL DOĞAN (Gaziantep) Burayı 5 defa
kapattılar Başkan, farkında değilsin yani.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Efendim, Meclis
Başkanına böyle talimat mı verilir, konuşurken söz kesilir
mi böyle?
BAŞKAN Efendim, devam ediyorum. Müsaade eder
misiniz
Sayın Vural, bir beyanınız var:
Kendisine çok kalın gelecek Bunu lütfen, geri alın; değişiktir
yorumu çünkü.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Aa!
BAŞKAN Size bir gün denirse kabul eder
misiniz?
MEHMET METİNER (İstanbul) - Son derece
çirkin, yakışıksız! Ama, kendisine çok
yakışıyor.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) -
Aklınıza ne geldi Başkan!
BAŞKAN - Ne demek Kendisine kalın, çok
kalın gelecek.? Bir.
İki
OKTAY VURAL (İzmir) - Siz, önce Meclisin
mehabetini korumak için konuşsanız! Siz Kalını korumak
için mi konuşuyorsunuz Sayın Meclis Başkanı?
BAŞKAN - Ne diyorsunuz, ne? Bir dakika
MEHMET METİNER (İstanbul) - Size çok
yakışıyor! Size çok yakışıyor!
OKTAY VURAL (İzmir) - Yani, siz
Cumhurbaşkanı sözcüsünün sözcüsü müsünüz?
BAŞKAN - Ben Cumhurbaşkanının
da, Türkiye Cumhuriyetinin de
OKTAY VURAL (İzmir) - Hayır, siz Meclisin
BAŞKAN -
bu Meclisin de Başkanıyım.
Ve haksızlık karşısında susan dilsiz
şeytandır, susmam! (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) - Bravo(!)
Alkış(!) Alkış(!) Bravo(!) [MHP sıralarından
Bravo(!) sesleri, alkışlar(!)]
BAŞKAN - Artı
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) - Kalkın ayağa,
kalkın!
BAŞKAN - Oktay Bey
OKTAY VURAL (İzmir) - Kalkın!
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ne hâllere
düştüğünüzün farkında değilsiniz!
BAŞKAN - Oktay Bey
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Kalın sizin
iradenize hakaret ediyor.
BAŞKAN - Oktay Bey, yılların
siyasetçisisiniz, yılların grup başkan vekilisiniz.
Bakınız, bakınız
OKTAY VURAL (İzmir) - O zaman düzeltiyorum, çok
kalın gelmiştir!
BAŞKAN - Ne efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) - Çok kalın
gelmiştir!
BAŞKAN - Olabilir, size de kalın
gelebilir.
OKTAY VURAL (İzmir) - Çok kalın
gelmiştir!
BAŞKAN - Bazı zamanlar gelebilir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir de Bu adam
demeyin böyle, ne olur! Yani, kaba
ve incitici, daha nasıl olur? Geçiyorum.
İbrahim Kalın Beyi yakından
tanırım, kendisini yetiştirmiş, çok kıymetli ve
değerli bir bürokrattır. Lütfen, insanlarımızı böyle,
kum torbasına çevirmeyelim.
MUSA ÇAM (İzmir) - Allah size
bağışlasın! Allah size bağışlasın!
BAŞKAN - İbrahim Bey
(MHP sıralarından
gürültüler)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Sayın Başkan, şahsına bir şey demiyoruz.
BAŞKAN - Bakın, efendim, bitiriyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Ben bitireyim efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) - Ya, Sayın
Başkan, ben Meclis iradesine ilişkin ifadesi
karşısında
BAŞKAN - Ben onu söyleyeceğim
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Erken
seçimle ilgili irade beyan edemez.
OKTAY VURAL (İzmir) -
sözünüzü kullanın
diyorum.
BAŞKAN - Ben karıştırmam
kimseyi.
OKTAY VURAL (İzmir) - Siz Meclisi temsil edin!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Biz
şahsiyetine bir şey demiyoruz, erken seçim iradesi beyan edemez.
BAŞKAN - Söyleyeceğim onu.
OKTAY VURAL (İzmir) - Siz Meclisi temsil edin!
Meclisi temsil edin, sarayı değil!
BAŞKAN - Ediyorum
Ediyorum efendim
OKTAY VURAL (İzmir) - Sözcünün sözcüsü
olmayın!
BAŞKAN - Siz oturun lütfen. Ben size, sözünüz
şık değil dedim, benim kanaatim.
OKTAY VURAL (İzmir) - Efendim, benim sözüm
adresine varmıştır.
BAŞKAN - Olabilir.
OKTAY VURAL (İzmir) - Evet!
BAŞKAN - Ama yalnız
OKTAY VURAL (İzmir) - Evet, boyundan büyük
sözler söylemesin!
BAŞKAN - Ayrı keyfiyet.
Bir diğer
OKTAY VURAL (İzmir) - Türkiye Büyük Millet
Meclisine hakaret etmeye kimsenin hakkı yoktur, haddi de değildir!
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Bir diğer hususu söylüyorum
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) - Bu kadar açık seçik!
Kim olursa olsun haddini bildirmek bizim görevimizdir, en başta da sizin
görevinizdir!
BAŞKAN - Ben kendi görevimi biliyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) - Yapmıyorsunuz!
SUAT ÖNAL (Osmaniye) - Millet bildirmedi mi
haddinizi?
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Levent Beyciğim, bir dakika.
OKTAY VURAL (İzmir) - Yapmıyorsunuz!
BAŞKAN - Efendim, bir diğeri: 2011
yılında Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu, yirmi beş ay
çalıştı; 19.500 sayfa bilgi, belge birikti. Toplumun her
kesiminden, kurumlardan, kurullardan, şahıslardan beyanlar geldi,
görüşler geldi. Yani, Anayasa hakkında görüş beyan etmek ne
zamandan beri bir suçtur da Meclise karşı hakarettir? Yapmayın
böyle!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Anayasa
değil, erken seçim Sayın Başkan.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Erken seçime niye karar
veriyor? diyor.
BAŞKAN O da şahsi
Kendi şahsi
görüşünü herkes söyleyebilir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Şahsi görüşü olamaz,
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü olarak konuşuyor ya!
BAŞKAN Zaten öyle yapacağız, bir
konsensüs böyle sağlanacak. Dolayısıyla...
ERKAN AKÇAY (Manisa) Siz pek
anlamamışsınız konuyu.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, görüş değil bu, Erken seçim yapılmayacak.
diyor.
BAŞKAN Efendim?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Net
hüküm vermiş, hüküm; Erken seçim yapılmayacak. diyor.
KAMİL AYDIN (Erzurum) İrade beyan
ediyor.
BAŞKAN Onu yazan
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Erken
seçim yapılacak ya da yapılmayacakla ilgili bir görev ve yetkisi var,
biz mi bilmiyoruz? Anayasa dışında
BAŞKAN Efendim, acaba öyle mi dedi, yoksa
temenni mi etti, bilmiyorum ama neticeyi söylüyorum. [MHP
sıralarından gülüşmeler, alkışlar(!), Bravo(!)
sesleri]
OKTAY VURAL (İzmir) Bravo, bravo(!)
Alkışlayın şimdi(!)
BAŞKAN Rica ederim Oktay Bey. Nezakete
bakınız!
İdris Bey
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Bakın, cümle aynen şu Sayın Başkan: Kesin bir dille ifade
edebilirim ki yeni bir anayasa için erken seçim yapılmayacak.
İbrahim Kalın Türkiyede erken seçim
yapılıp yapılmayacağının kararını
verebilecek bir yetkiye sahip midir, değil midir?
BAŞKAN Efendim, hiç yetkisi olabilir mi?
Nasıl beyanda bulunduğunu kendisi açıklar herhâlde.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
İşte, bunu açıklayın diyoruz. Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir. diyorsak
BAŞKAN Evet, bu kesin, bu kesin
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani,
onunla ilgili bir açıklama yapmanız lazım.
BAŞKAN
kimse bunu çiğneyemez, o günler
geçti, vesayet bitti, bu kesin.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
İşte, bu konuda bir açıklama yapmanız lazım.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Sizden güçlü bir
ifade bekliyoruz Başkan.
MEHMET GÜNAL (Antalya) İbrahim Kalın
dâhil mi, Cumhurbaşkanı dâhil mi?
BAŞKAN Dolayısıyla,
arkadaşlar, ben şunu söylüyorum: Meclisin yetkisinde olan bu anayasa
için herkes fikrini söylemekte serbesttir. Zaten, o yüzden bir site mevcuttur,
herkes görüşünü bildiriyor, gene de bildirecek, bunda bir şey yok,
alınacak bir hadise de yok.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Herkes Meclisin
sorumluluğunu üstlenemez.
BAŞKAN Dolayısıyla, benim kükremem,
Vay, nasıl yaptın? demem o kadar garip ki! Herkes fikrini
söyleyecek efendim.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Vay! demeyin, güçlü
bir şekilde iradenizi koyun.
BAŞKAN Buyurun Levent Bey.
16.-
Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterinin vesayetçi ifadelerini bütün partilerin ortak bir deklarasyonla
kınaması gerektiğine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
şimdi, tabii, bulunduğunuz konumda, AKPden önerilip seçilen bir
Başkan olmanız sıfatınızın sizi kimi zaman
zorladığı durumların olduğu muhakkak, bu da onlardan
bir tanesi ama biz çok net olmalıyız ve çok da cesur
olmalıyız; Hükûmet de olmalı, siz de olmalısınız
ve AKP Grubu da olmalı. Şimdi, burada çok farklı bir durum var.
Bir Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri
MEHMET METİNER (İstanbul) Genel sekreter
değil, önce konumunu bir öğren ya!
LEVENT GÖK (Ankara) ...Türkiyenin önündeki bir
gündem maddesiyle ilgili görüş belirtiyor. Bu görüş, Meclisimizde
bulunan bütün 4 partiyi ilgilendirdiği gibi, Hükûmeti ilgilendiriyor ve
Meclis Başkanlığını ilgilendiriyor.
Şimdi, ben AKP Grubuna sesleniyorum
değerli arkadaşlar.
MEHMET METİNER (İstanbul) Bizden yana
sıkıntı yok, siz rahat olun. Siz kendi işinize bakın.
LEVENT GÖK (Ankara) Bu Türkiye'de anayasa
yapımını ve seçim gibi konuları siz Hükûmetinizle
Sayın Ahmet Davutoğlunun başkanlığını
yaptığı Hükûmetle mi tartışacaksınız, yoksa
Cumhurbaşkanlığındaki Recep Tayyip Erdoğanla mı?
Buna bir karar verin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Ne alakası
var? Niye sulandırıyorsunuz?
MEHMET METİNER (İstanbul) Biz
birbirimizin aynısı gibi düşünüyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) - Sizin lideriniz kimdir?
Lideriniz Recep Tayyip Erdoğan mıdır? Lideriniz Ahmet
Davutoğlu mudur? Bir kere buna bir karar verin. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER (İstanbul) Sizin
dolduruşunuza gelmeyiz. Hadi oradan!
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Bunu sen
sorgulayamazsın!
MEHMET METİNER (İstanbul) Biz birbirimiz
gibi düşünüyoruz.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) İşiniz
sulandırmak.
LEVENT GÖK (Ankara) - Ayrıca, Sayın
Başkan, ben burada, üzerinde hiçbir vesayet
tanımadığını ifade etmek için toplanmış
bulunan bütün partilerden ortak bir deklarasyon bekliyorum. Böyle bir vesayetçi
anlayışa karşı hep birlikte, gelin, imzayla karşı
koyalım, siz de başında, bizleri destekleyin.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Deklarasyon işine girme ya!
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Sen onu düşünme,
sen onu düşünme!
LEVENT GÖK (Ankara) Bu, Meclise kurulan bir
kumpastır. Meclisin üzerinde bir vesayettir.
MEHMET METİNER (İstanbul) Biz
birbirimizin aynısını düşünüyoruz. Bizden yana bir
sıkıntı yok.
LEVENT GÖK (Ankara) Biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bunu reddediyoruz. AKP reddeder mi, onu görmek istiyoruz. Hükûmet
reddeder mi, görmek istiyoruz. Meclis Başkanı reddeder mi, görmek
istiyoruz. Bütün partilere çağrımız: Ortak bir deklarasyonla bu
talebi reddedelim ve herkese görevini bir kez daha hatırlatalım. Bunu
öneriyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
17.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Ankara Milletvekili
Levent Gökün yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Sayın İbrahim Kalın yabancı basın
mensuplarının Erken seçim var mı? şeklindeki sorusuna
Erken seçim olmayacak, zaten takdir Meclisindir. diye cevap veriyor.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hiç öyle
bir şey yok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bu işin
tutanakları ortada olmadan, yalan yanlış bilgilerle böylesine
Meclisi bir araya getirelim, deklarasyon yayınlayayım. filan
demenin mantığı var mı? Ben Sayın Levent Gökten
beklerdim ki ne demiş, ne dememiş bir anlayalım, eğer
hakikaten iddia edildiği gibi tutanaklarda -ki bunların
tutanakları var- varsa hayhay, kimse meclisin üzerine Meclise ait bir
yetkiyi kullanamaz ama dememişse bir bardak suda da fırtına
koparmayalım.
Arz ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Efendim, teşekkür ediyorum.
Ben bir temennimi de ifade etmek isterim. Bu
26ncı Dönem inşallah, bir taçla taçlanacak. Güzel, herkesin kabul
edeceği bir anayasaya kavuşacağız. Bendeniz, 4 parti
liderine bugün birer mektup gönderdim, tekrar ilgilerini rica ettim ve
çalışmaya devam edelim dedim. Gönlüm ister ki günün
şartlarına, bir hukuk devleti hesaplarına uygun bir
anayasayı yapalım.
MUSA ÇAM (İzmir) Bu İbrahim Kalın
ne olacak, ne olacak? İbrahim Kalının sonu ne olacak? Ne olacak
Kalının sonu?
BAŞKAN - Bu arada, yine herkes, kurum,
kuruluş, şahıs, herkes görüşünü bildirebilir, bildirmelidir
ve katkı sağlamalıdır. Böyle bir dönemi inşallah,
yaşayacağız.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 118) (Devam)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/297), 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2014
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/34), 2014 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan Kalkınma
Ajansları 2012 Yılı Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/28), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2013 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/31), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2014 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/37) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 119) (Devam)
BAŞKAN Ben şimdi sözü Sayın
Miroğluna vereceğim.
Lehinde konuşmak üzere, Mardin Milletvekili
Sayın Orhan Miroğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; 2016 yılı bütçesinin
lehinde görüşlerimi ifade etmek için huzurunuza çıktım. Hepinizi
hürmetle selamlıyorum.
Doğrusu, söz
aldığım bu saatler, Meclisin bir hayli gerildiği saatler
oldu yani bir konuşmacının arzu ettiği bir şey
değil bu. Kafamda, tabii
Özellikle doğu ve güneydoğuda -ben
Mardin Milletvekiliyim- tabii, bu bütçenin ortaya koyduğu veriler
bakımından, inşa süreci dediğimiz, özellikle bu hendek
meseleleri ve çatışma sürecinden sonra bölgede ortaya çıkan
farklı tabloya deva olabilecek yanlarıyla ilgili konuşmak
isterdim. Galiba, bundan ziyade, burada demin tanık olduğumuz birçok
konuyla ilgili görüşlerimi ifade edeceğim. Ama, tabii, bu bütçenin
her şeyden önce hayırlı olmasını diliyorum.
Dün, Devlet Su İşlerinde bir brifing
aldım Mardin Milletvekili olarak, özellikle GAP ve Ilısu
Barajıyla ilgili. Doğrusunu isterseniz çok büyük bir heyecan duydum
ama birtakım şeylere de üzüldüm. Çünkü, şunu gördüm ki bu hayata
geçirdiğimiz önemli yatırımların imalatı
sırasında, imalat sürecinde devlet çok büyük güvenlik harcaması
yapıyor. Şöyle bir rakam vereyim istiyorum: Ilısu
Barajının bize maliyeti yani proje maliyeti 1 milyar euro
civarındadır ve şu an, bu maliyete yüzde 5 oranında yani 50
milyon euro gibi bir parayı devlet güvenlik harcamaları olarak
ayırmak durumundadır. 2017 yılında da bu proje
inşallah tamamlanacaktır ve bölgenin çehresi sosyal, siyasal ve hatta
kültürel bakımdan büyük bir değişikliğe
uğrayacaktır.
Değerli
arkadaşlar, burada, tabii, tanık olduğumuz bu
tartışmalarla ilgili birkaç şey söylemek isterim. Benden önceki
değerli konuşmacılar, özellikle Sayın
Cumhurbaşkanımıza yönelik, burada, davet edildikleri zaman,
Buyurun, ispat edin. denildiği zaman, bir ispat değil ama o
ithamı sürdüren ve çok bildik, tanıdık Türkiyedeki belirli
siyasi aktörlere ve bu arada tabii ki Sayın Recep Tayyip Erdoğana
karşı itibarsızlaştırma, kişilik katli yapma gibi
bir tutumu sürdürdüler. Her şeyden önce şunu söylemek gerekir ki:
Recep Tayyip Erdoğan bu hareketin, bu siyasi hareketin lideridir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ve burada, bu Meclis
çatısı altında eğer Sayın Cumhurbaşkanı
ifade edilecekse
Evet, hakikaten, arkadaşlarımız doğru
söylüyorlar, görüşlerini her gün kamuoyuyla paylaşan, toplumun
çeşitli kesimleriyle paylaşan bir Cumhurbaşkanıdır. Bu
yönlü eleştiriler, elbette ki Meclisin kabul edebileceği
eleştiriler de olur ve bunu çok makul bir biçimde bu ortamda
konuşuruz. Ama, böyle yapılmıyor, çok klasik, çok
bildiğimiz, Türkiyede bilgi kirliliği üzerinden, dezenformasyon
üzerinden birtakım şeyler söyleniyor.
Bir de
ben, tabii yani doğrusunu isterseniz Recep Tayyip Erdoğana
karşı, Sayın Cumhurbaşkanına karşı dünyada
yürütülen bu kampanyaların sebebini çok iyi anlayabiliyorum. Ama, kendi
tabanı bile zaman zaman gündeme getiriyor ve diyor ki: Ya, biz HDP olarak
neden Recep Tayyip Erdoğana karşıyız? Bunu buradaki arkadaşlarımıza
soran çok sayıda HDPli seçmen vardır inanın. Ama, bu sorunun
cevabını da bu arkadaşlarımız hiçbir zaman veremediler
ve veremiyorlar da. Neden yani Recep Tayyip Erdoğanın günahı
ne? İnkâr politikalarını sona erdirmesi mi? Bugün, Kuzey Irakla
ilgili politikalarda, oradaki Kürt çıkarlarının
savunulmasında çok himaye edici bir siyasi lider olması mı?
Peki, bu hareketin oradaki iz düşümleri ne yapıyorlar?
Kürdistanı bölmeye çalışıyorlar. Evet, Irak
Kürdistanını bugün, bu hareket bölmeye çalışıyor ama
Türkiye orada birlikçi bir politika izliyor. Bu mudur yani Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın günahı? Kürt kimliğinin önündeki
engelleri kaldırması mıdır? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) İnkâr sürecini bitiren politikalara
imza atması mıdır?
Çözüm sürecini -evet, muhasebesini de hep birlikte yapalım
tabii- başlatan ve Türkiyede Kürt meselesiyle ilgili birçok tabuyu sona
erdiren, özellikle muhafazakâr, demokrat kesimin ciddi bir zihinsel
değişim yaşamasına yol açan fikirleriyle Recep Tayyip
Erdoğanın acaba Kürtlere ne zararı oldu da bu arkadaşlarımız
her sözünü ettiklerinde mutlaka bir kuşatma, bir
itibarsızlaştırma söylemiyle karşımıza
çıkıyorlar?
Bugün, burada ikinci bir hadise yaşandı ve
ben bu hadiseyi bir linç girişimi olarak düşünüyorum. Evet,
İbrahim Kalın arkadaşımız, bir statü sahibidir,
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri değildir ama
Sayın Gök, sözcüsüdür ve bir sözcü olarak bu ülkede Anayasayla ilgili,
başka meselelerle ilgili fikirlerini paylaşma özgürlüğüne en az
burada bulunan herkes gibi, toplumda bulunan herkes gibi hakkı olan birisidir.
Ne demiş? Yani, demin grup başkan vekilimiz de ifade etti, o söylenen
metnin içinden bir şey çıkarıp sanki bir erken seçim olmayacak
gibi bir karar çıkarmış tek başına ve bu kararın
altına imza atmış gibi bir hava yaratıldı burada. Bu
bir linç girişimidir.
Sayın MHP grup başkan vekilinin ifade
ettiği sözleri ben dinlerken doğrusu çok üzüldüm. Yani Kalın
gelir. ne demek? Bu Meclise yakışıyor mu böyle bir şey ama
kalın
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Meclis
Başkanı söylerken de üzüldün mü? Aynısını Meclis Başkanı
söyledi, ona da üzüldün mü?
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Bir saniye
Bir
saniye
Bir saniye...
OKTAY VURAL (İzmir) Bu sözler sana hakaret
be!
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Bir dakika
arkadaşlar...
Sizin bir kongre gerilimi içinde olduğunuzu
anlayabiliriz (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Millet düşmanı
olduğunu millet biliyor. PKKya Terör örgütü değildir. diyen kimdi!
Alkışlıyorsunuz bir de.
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Ama, bu gerilimi
tutup başkalarına yönelik, hiç hak edilmeyen
OKTAY VURAL (İzmir) Bir de
alkışlıyorsunuz!
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Biraz nefes
alın, biraz nefes alın, biraz nefes alın!
OKTAY VURAL (İzmir) Bir de
alkışlıyorsunuz. PKKya Terör örgütü değildir. diyen
kimdi?
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Biraz nefes alın,
biraz nefes alın.
BAŞKAN Sayın Vural, yerinize oturun
lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) Yerimizdeyiz, yerimizde.
BAŞKAN - Müdahale etmeyin. Lütfen, müdahale
etmeyin. Mehabeti bozmayın.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
siz bozmayın.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Miroğlu.
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Neyse
Bugün bu
gerilim devam edecek.
BAŞKAN Buyurun Sayın Miroğlu.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
Meclisin mehabetini bozuyorsunuz.
ORHAN MİROĞLU (Devamla) -
İnşallah, arkadaşlarımız kongrelerini yaparlar ve
Meclise bu gerilimi taşımazlar.
Değerli arkadaşlar, biz bir savaş
bütçesi yapmıyoruz. Bu kavramlar, hakikaten 70li, 80li yıllara ait
kavramlar. Biz demokratik süreçle birlikte Türkiyede
Değerli arkadaşlar, Sayın Baluken,
demin, üstüne basa basa, sürekli savaş bütçesi dedi, savaş
mantığıyla hazırlanmış bir bütçe dedi. Asla
böyle bir şey yok. Savaş bütçesi yapmıyoruz biz. Bedirhanilerin
ve Mem û Zinin yaşadığı şehir olan Cizreyi
yakıp yıktınız, yeniden inşa ediyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Nusaybini, beş bin
yıllık Nusaybini yine yakıp yıktınız,
desteklediğiniz hareket yakıp yıktı. Nusaybinin beş
bin yıllık tarihini iade edeceğiz, Nusaybini de inşallah
yeniden inşa edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Suru, dokuz bin yıllık tarihe sahip Suru ne
hâle getirdiniz. Gerçekten de ibret verici bir durumdur.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Kim getirdi?
ORHAN MİROĞLU (Devamla) - Evet, biz Suru
da inşa edeceğiz. Bu bir savaş bütçesi değil; bu bir
inşa bütçesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değişen ne AK PARTİdir -çözüm sürecinin tarihine giderek
söylemek istiyorum- ne de Sayın Cumhurbaşkanıdır ama
değişen sizsiniz, dönüp kendinize bakınız.
Arkadaşlar, ya, ortada bir strateji var.
Devrimci halk savaşı stratejisi dediniz ve kendi
programınızı unuttunuz. Benim bildiğim ve
hatırladığım kadarıyla HDPnin programında öz
yönetim falan değil, demokratik özerklik ifadesi
kullanılırdı. Demokratik Toplum Örgütünün de aynı
şekilde programlarında bu geçiyor. Peki, bu öz yönetim nereden
çıktı? Bu öz yönetim, evet, KCK sisteminin Türkiyede Kürtlerin
yaşadığı bölgeye öngördüğü bir sistemdir. Peki, ne
oldu da bu sistemi tekrar hayata geçirmek için bu kadar kanlı bir
çatışmayı göz önüne, şeye aldınız?
Değerli arkadaşlar, hep şunu
söylüyorlar bize: Yani, Suriye önemliydi, Suriyede Kürtlerin bir statüsü var,
Türkiye bu statüyü tanımadı. Asla böyle bir durum söz konusu
değil. Türkiye Orta Doğuda, Kürtler demokratik haklarını
nerede kullanıyor olurlarsa olsunlar, o demokratik hakların
kullanılmasına her zaman saygı duydu ama peki, PYDye dönüp
baktığımızda Suriye Kürtlerini ne kadar temsil ediyor bu
örgüt?
AHMET YILDIRIM (Muş) Yüzde 100.
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Hareketin liderinin
kardeşinin yani Salih Müslimin kardeşinin gözüyle PYDnin Suriyede
Kürt temsiliyeti sadece yüzde 10dur, belki yüzde 15, belki yüzde 20 ama bu
gücü kim verdi PYDye? Rojava bölgesini kim teslim etti PYDye? Esad rejimi
teslim etti. Şimdi, siz tutup Recep Tayyip Erdoğana karşı
bu kadar söylem geliştiriyorsunuz ama Orta Doğuda ilişki
kurduğunuz güçler, evet, Baasçılardır. O Baasçılar ki
Irakta bütün Kürtlerin katliamında imzası olan güçlerdir, Suriyede
de Baba Esaddan başlayarak bu katliamlar dizisine devam eden güçlerdir.
Değerli arkadaşlar, PKK ve PYDnin bugün
aynı merkezden yönetiliyor olması büyük bir sorundur ama sadece
Türkiye için değil, bölgede yaşayan bütün Kürt halkı için büyük
bir sorundur. Bu örgüt Irakta bölücülük yapıyor, Süleymaniye ve Erbil
arasındaki merkezî ilişkileri kesinlikle bu örgüt ve
bağlaşıkları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ORHAN MİROĞLU (Devamla)
Celal
Talabaninin liderliğini yaptığı
BAŞKAN Lütfen, toparlar
mısınız Sayın Miroğlu bir dakika içinde.
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Peki efendim,
teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçenin özellikle
doğu, güneydoğudaki inşa sürecine katkıda
bulunacağına yürekten inanıyorum.
HDPli dostlarımıza da şunu tavsiye
ediyorum: Siz eğer tekrar müzakere masasına dönülmesini
istiyorsanız, muhatabınızı müzakere masasına dönmesin
diye zayıflatmak için başvurduğunuz şiddet ve terör
eylemlerinden bir an önce vazgeçiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Çok basit bir yol var bunun için. PKKye çağrı yapmak yetmiyor;
gideceksiniz, Diyarbakırda, Mardinde halkınızla toplantı
yapacaksınız ve tıpkı Kızıltepe
halkının aldığı karar gibi, hendek
politikalarını sona erdirdiğinizi, bu politikaları
desteklemeyeceğinizi, siyasi özgürlüğünüzü ve özerkliğinizi
PKKnin bu stratejisine heba etmeyeceğinizi söyleyeceksiniz; bu kadar
basittir. O zaman, evet, her şey konuşulabilir, bu Meclis
çatısı altında da konuşulur, başka mekânlarda,
başka oturumlarda da konuşulur.
Bütçenin, özellikle, halka, bütün Türkiyeye
hayırlı olmasını diliyorum. Bir inşa bütçesi
yapıyoruz, herkese hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılarla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Miroğlu.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
MEHMET METİNER (İstanbul) Üçü birden
kalkıyor, üçü birden!
BAŞKAN Buyurun Sayın Akçay.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
18.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, Mardin Milletvekili Orhan
Miroğlunun 118 sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 119 sıra sayılı 2014
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
kürsüde konuşan sayın konuşmacı tarafından partimize
yönelik olarak ifade edilen çiğ sataşmayı cevap vermeye
değer görmüyorum ancak kınıyorum.
Ayrıca, Cumhurbaşkanı sözcüsü
şahsın ifadelerine yönelik AKP Grubunun da bir açıklama
yapmaktan ısrarla kaçınmasını
yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Çünkü, bu
ifadeler açık seçik ortaya çıkmıştır, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin iradesine açıkça, bir sözcü tarafından âdeta ipotek
konulmaya çalışılmıştır. İnşallah,
kürsüde Sayın Başbakan buna da bir açıklık getirir, verecek
bir cevabı da vardır diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken, buyurun.
Açıyorum mikrofonunuzu.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, hayır, ben sataşmadan söz isteyeceğim, kürsüden
kullanmak istiyorum.
BAŞKAN Hangi sataşma efendim?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hem
ismimi zikrederek hem de grubumuza defaatle açık sataşmalarda bulundu
Sayın Miroğlu.
BAŞKAN Buyurun, yerinizden
Açayım
mikrofonunuzu, aynı hesap efendim. Gördünüz, bütün grup başkan
vekillerine öyle yaptım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, İç Tüzükte sataşmayla ilgili Parlamentoda
ortaya konmuş, çıkmış teamül belli; 69a göre her söz
istediğimizde kürsüyü kullanıyoruz. Dolayısıyla, kürsüden
kullanmak istiyorum.
BAŞKAN Hayhay, kullanın da
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın başkan vekili kürsüyü kullanmak istemedi ama benim grup
başkan vekili olarak talebim var.
BAŞKAN Efendim, hayır, tercih
edebilirsiniz. Ben de teklif ettim size. İlle buradan. diyorsanız,
buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Evet,
rica ediyorum.
BAŞKAN İki dakika içinde rica edeyim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani
aslında hem grubumuza hem şahsıma var, bilmiyorum tabii
BAŞKAN Efendim?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hem
grubumuza hem şahsıma sataşma var.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Şaka yaptı,
şaka!
BAŞKAN İki dakika efendim.
Buyurun Sayın Baluken.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Mardin Milletvekili Orhan
Miroğlunun 118 sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 119 sıra sayılı 2014
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına ve Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hayır, aslında, doğrusunu söylüyorum
hem şahsıma sataştı hem grubumuza sataştı,
hakkaniyetli yaklaşım dört dakika vermekti. Hani niye konuşmamızdan
korkuyorsunuz, onu da anlayabilmiş değilim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Sayın Miroğlunun söylediği
cümlelerin, kendisine gelen bilgilerin ne kadar doğru olduğunu
bilebilmek için Miroğlunun Mardin ziyaretindeki o
fotoğraflarına bir bakmak lazım. Sen, Nusaybini yakan
yıkan, Cizreyi yakan yıkanlarla gidip orada ziyaretler yaparsan
buraya da gelip yalan yanlış bilgiler verirsin. Cizreyi, Nusaybini,
Suru yıkmak için PKKnin tankları mı vardı?
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Cizreyi,
Nusaybini siz yaktınız; ben oradaydım.
BAŞKAN Sayın Miroğlu, lütfen
müsaade edin
İDRİS BALUKEN (Devamla) Sen oraya
gittiğinde o binaların tanklarla
yıkıldığını, ağır zırhlı
araçlarla yıkıldığını görmedin mi?
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Elini
sıktığım insanlar yakmadı, siz yaktınız!
BAŞKAN Sayın Miroğlu,
karşılıklı konuşmayınız.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bir zamanlar
Tansu Çiller çıkıp PKKnin helikopteri var. yalanını
uydurduğunda tarih önünde rezil oldu, şimdi de çıkıp
burada, aynı şekilde
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Bunun
hesabını vereceksiniz! Laheyde yargılanacaksınız!
BAŞKAN Sayın Miroğlu
Orhan Bey
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Cizreyi,
Suru, Nusaybini onlar yıktı. demek en büyük yalandır.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Cizrelileri
perişan ettiniz. Ben Esadın elini sıkmadım, Türk askerinin
elini sıktım; anladın mı?
BAŞKAN Orhan Bey,
karşılıklı konuşmayınız.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Ape Musa
mezarında rahat yatmıyor. Ape Musa mezarından kalksa seni
Mardine kadar kovalardı.
MEHMET METİNER (İstanbul) Baştan
sona bütün söyledikleriniz yanlıştır, yalan, yalan!
BAŞKAN Sayın Baluken, lütfen Genel
Kurula hitap ediniz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, diğer taraftan, bu, Esadla ilişkiler meselesi
MEHMET METİNER (İstanbul) Yalanı
siyasete dönüştürdünüz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Ya, Esad
Kürtleri öldürürken, Kamışlıda katliam yaparken siz burada
Esadla boğaz turları yapıyordunuz, ortak Bakanlar Kurulu
toplantısı yapıyordunuz. Biz hiçbir zaman Esadla bir
ilişki geliştirmedik.
MEHMET METİNER (İstanbul) Siz bir gün
Esedi eleştirdiniz mi?
İDRİS BALUKEN (Devamla) PYD de ilk
günden, Türkiyeyle her türlü ilişkiye hazırız.
MEHMET METİNER (İstanbul) Esedin
Şebbihası oldunuz, Şebbihası! Hayret bir şey ya!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bizi herhangi
bir güçle muhatap almayacak şekilde, Türkiye üzerine düşeni
yapsın. teklifini yapmıştır, bunu Hükûmet yetkilileriniz
de bilir, Başbakan da bilir.
MEHMET METİNER (İstanbul) Esedin
Şebbihası oldunuz orada!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bir taraftan
PYDye düşmanlık yapacaksınız, bir taraftan oradaki
Kürtlerin statüsünü boğmaya çalışacaksınız, sonra
çıkıp onları Esadla iş birliğiyle
suçlayacaksınız.
MEHMET METİNER (İstanbul) Kürt
düşmanı Esedle yoldaşlık yapıyorsunuz ya! Bir de
Kürtlükten bahsediyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) İnsaf
diyorum, insaf diyorum!
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Baluken.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Sayın
Başkan
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Levent Bey, buyurun efendim.
Müsaade edin efendim.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Sayın
Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Efendim, bir
suçlama yaptı. Ben Mardine gitmişim, güvenlik güçlerinin elini
sıkmışım, o güvenlik güçleri de o Nusaybin, Cizrede
şey yapmış
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Esedullah timleriyle neler yaptığını gördük.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Sataşmadan
söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Gökten sonra size söz
vereceğim efendim.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Peki, tamam.
BAŞKAN Buyurun Levent Bey.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
19.-
Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Mardin Milletvekili Orhan Miroğlunun
118 sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 119 sıra sayılı 2014 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterinin
sözlerinin hem 4 parti hem Hükûmet hem de Meclis Başkanı
açısından kabul edilemez olduğuna ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiyede çivisi çıkartılan bütün
kurumların ve kuralların yerlerine oturmasını istiyoruz. Bu
ülkenin Başbakanı kim, bu ülkenin Hükûmeti kim, bu ülkenin Meclisi
kim? Ama bütün bunları tartışırken bir de bakıyoruz ki
Cumhurbaşkanlığı makamından ve onun sözcüsünden gelen
sözlerin, bugün, hem burada bulunan 4 parti açısından hem Sayın
Başbakan ve Hükûmet açısından hem de Meclis Başkanı
açısından yenilir yutulur cinsten hiçbir yanı yoktur. Bu Meclis
vesayeti kabul etmez.
Sayın Başbakan, siz burada
olmadığınız dakikalarda grubunuza dönerek aynen şunu
söyledim: Sizin lideriniz kim? Recep Tayyip Erdoğan mıdır, yoksa
Sayın Ahmet Davutoğlu mudur? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MEHMET METİNER (İstanbul) Sizi
ilgilendirmiyor. Siz kendi işinize bakın. Bizim liderimiz de genel
başkanımız da bellidir.
LEVENT GÖK (Ankara) Ancak az önce konuşan
Sayın Orhan Miroğlu
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Kendi liderine
bak sen!
MEHMET METİNER (İstanbul) Bu nasıl
bir saygısızlıktır ya!
BAŞKAN Müsaade edin efendim
Bir dakika
LEVENT GÖK (Ankara)
Recep Tayyip
Erdoğanın lideriniz olduğunu ifade etti. Şimdi böyle bir
tablo gerçekten vahim bir tablodur. Biz, Sayın Başbakanı
anayasal kurum içerisinde bir yerde tutmaya çalışırken kendi
parti grubunun başka bir yerde tutmasını anlayamıyorum.
Bizi anlamadıysanız sadece şunu
söylüyorum değerli AKPli kardeşlerim ve Sayın Hükûmet
MEHMET METİNER (İstanbul) Kendi
işinize bakın siz!
LEVENT GÖK (Ankara)
Cumhuriyet Halk Partisinin
Genel Başkanı ve lideri tektir, o da Kemal
Kılıçdaroğludur. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Gök, teşekkür
ediyorum.
MEHMET METİNER (İstanbul) Bizim
liderimiz de bellidir, genel başkanımız da.
BAŞKAN Kanaatler muhteremdir, şahsa
aittir, şahsidir, anlayış göstermek lazım ama herkes
şahsın kendi kanaatine katılmak zorunda değildir.
Buyurun Sayın Miroğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İki dakika efendim.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
10.-
Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu'nun, Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Değerli
arkadaşlar, şimdi, Sayın Bayülgen
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Baluken.
ORHAN MİROĞLU (Devamla)
benim Mardinde
bir ziyaret sırasında güvenlik güçlerimizin elini
sıktığımı şey yapan bir fotoğraf
O bir
fotoğraf. Orada o fotoğraf çekildi. Biz, tabii ki
yaptığımız ziyaretlerde valiliği ziyaret ederiz,
emniyet müdürlüğümüzü ziyaret ederiz. Emniyet müdürlüğü de bir
ziyaretti. O askerlerin elini, evet, çok gönülden
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Türksen övün, değilsen itaat et. yazıyorlar onlar.
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Siz, bakın,
dinleyin lütfen, dinleyin
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sen beni
dinledin mi? Sen beni iyi dinledin değil mi? Sabahtan beri laf
atıyorsun.
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Bakın
arkadaşlar, şunu söylemek isterim: O askerlerin elini sıkarken,
evet
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Asker
değil onlar.
ORHAN MİROĞLU (Devamla)
o askerlerin
omuzlarında taşıdıkları Kürt çocukları, sizin
yarattığınız cehennemden kaçırdıkları Kürt
çocukları geliyordu aklıma
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Asker
değil onlar.
ORHAN MİROĞLU (Devamla)
O askerlerin ve
polislerin elini sıkarken sizin cehenneminizden
kaçırdıkları, omuzlarında, sırtlarında
taşıdıkları yaşlı Kürt ve Türk
kadınları geliyordu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ben Orhan Miroğluyum, ben demokratım ve
ben bir Kürtüm ama siz Esadın elini sıkan bir siyasi geleneğin
içindesiniz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Nerede
elini sıkmışız? Zavallısın!
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Esadın bir
birimisiniz. PYD, Esadın en önemli danışmanlarından
birinin söylediği gibi, Esadın ordusunun bir birimidir. Bunun
saklanacak bir yeri kalmadı Sayın Bayülgen. Kürtlere, sadece Türkiye
Kürtlerine de değil, Erbildeki Kürtlere, Mahabaddaki Kürtlere,
Rojavadaki Kürtlere bu hareket tarih önünde hesap verecek, bunu da hiç
unutmayın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Seni
vuranlardan hesap sor önce, Ape Musayı katledenlerden hesap sor; sonra
konuş. Utan! Utan! Ape Musanın kemikleri sızlıyor.
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Evet, siz
İrandaki savaşı mollalarla ittifak ettiğiniz için
durdurdunuz. Niçin? İrana Kürdistan Demokrat Partisinin
peşmergelerinin gitmesine bile izin vermiyor oradaki militanlarınız.
Kürdistan Demokrat Partisinin peşmergeleri İranda Kürtlerin
çıkarları için İrana gitmek istediklerinde sizin rejiminizi,
sizin oradaki yandaşlarınızı karşılarında
buluyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Miroğlu.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Erbili
böldünüz. Bu hareket bölücü bir hareket olarak geçecek Kürt tarihine. Sizin
söyleyecek hiçbir sözünüz kalmadı. Siz, inanın, eğer Esad bir
gün Laheyde yargılanırsa onunla beraber yargılanan
kadroların içinde de bulabilirsiniz kendinizi. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Miroğlu.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Hanımefendi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
gündeme devam edelim lütfen.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Hatip
grubumuza, partimize yönelik ciddi hakaretlerde bulundu, o yüzden söz
hakkı istiyorum. (AK PARTİ sıralarından PYDye söyledi,
sen PYD misin? sesleri)
BAŞKAN İki dakika için rica edeyim ama
yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz lütfen.
11.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel'in, Mardin Milletvekili Orhan
Miroğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben hatibe sormak isterim: Daha üç gün önce
Dilşah Ak Nusaybinde katledildi. (AK PARTİ sıralarından
Siz öldürdünüz! sesi) Bir dinleseniz
Sonra açıklama nasıl
yapıldı?
ORHAN MİROĞLU (Mardin) 400 silahlı
militan soktunuz Nusaybine. Niçin soktunuz o militanları Nusaybine?
AHMET YILDIRIM (Muş) Ya, otur yerine!
Sayın Başkan
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Panzerde
arıza gerçekleşmiş, o yüzden yaşamını
yitirmiş. Yanındaki 10 yaşındaki çocuğu da
yaralanmış. (AK PARTİ sıralarından Siz
yaptınız, siz! sesi) Ne kadınların haklarından
konuşmayı düşünüyorsunuz? Daha Cizrede çıplak bedeni
sergilenen bir
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Hükûmet bunun
hâlâ cevabını bize vermemiştir.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) PKKnın
öldürdüğü kadınlardan bahset!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Daha Taybet
ananın cenazesi hâlen yerdedir ve biz bunların hesabını hem
uluslararası hem de ulusal düzeyde hukuk açısından
soracağız.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) PKKya da bir
şey söyle! Terörün öldürdüğü kadınlardan da bahset!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bunların
hepsinin hesabını AKP Hükûmeti verecektir.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Kadınlardan
bahset PKKnın öldürdüğü! Kadından bahset, kadından!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bodrumda yaktığınız
insanların hesabını vereceksiniz.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Size en büyük
hesabı bu milletin Kürtleri soracak!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Siz
Giremiradaki Musa Anterin kemiklerini sızlatmayın,
sızlatmayın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) PKKnın
kapattırdığı okullardan bahset! Ben gittim gördüm
okullardaki çocukları. Cizredekilerden bahset!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Biraz daha
onurlu olun, onurlu bir siyaset yürütün.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) PKKya iki
kelime söyleyin, bir defa, Allah rızası için!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla)
Kişiliğinizle, onurunuzla ayakta dik durun. Neyseniz o olun.
Geçmişiniz neyse bugün de aynı olun bizim gibi.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) PKKya da iki
kelime et!
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Ben
aynıyım, aynı; değişen sizsiniz! Esadın,
Kürtlerin cellatlarının elini sıkan sizsiniz. Ben
değişmedim, aynıyım ben; siz değiştiniz!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Partimizin
ilkeleri doğrultusunda geçmişte ne isek bugün de
aynısını gerçekleştiriyoruz.
AKP Hükûmeti 2016 yılında büyük bir
katliam gerçekleştirmiştir.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) PKKnın
katlettiği insanlardan bahset!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bu
katliamın bütün parçaları şu anda Anteptedir, Mardindedir,
Nusaybindedir, Cizrede ve Şırnaktadır. Bunların hepsinin
hesabını hepiniz verip yargılanacaksınız diyorum,
teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Size en büyük
hesabı bu milletin Kürtleri soracak, bu milletin Kürtleri!
BAŞKAN Sayın Grup Başkan Vekili
Çağlar Demirel, teşekkür ederiz.
Buyurun Sayın Akçay.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
20.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, Mardin Milletvekili Orhan
Miroğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yine biraz evvel kürsüde konuşan AKP
konuşmacısı -ki kendisinin daha evvelden PKK terör örgütü
değildir. şeklinde bir ifadesini, sözünü de hatırlıyoruz-
biraz önceki konuşmasında da yine Siyasi özerkliği hendeklere
feda etmeyin. minval türünden
Şimdi tutanakları da istedim.
Ayrıca Askerin elini Kürt çocuğunu
sırtında taşıdığı için sıktım.
diyor. Terörün zulmüne uğramış insanları siz etnik kökenine
göre ayırıp
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Böyle bir
şey demedim, çarpıtmayın ya!
KAMİL AYDIN (Erzurum) Aynen öyle söyledin
işte, aynen öyle.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Aynen o şekilde. Daha da
var sözünün devamı.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) En azından
buna saygı duyun ya! Ayıp!
ERKAN AKÇAY (Manisa) Buna göre mi
ayırıyorsunuz? Bu sorunlu bir anlayıştır ve söz konusu
olan, terörün zulmüne uğrayan bir insandır ve Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıdır. İnsanlara yapılan muamele etnik kökenine
göre mi takdir ediliyor?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Türk askeri herkesi
taşır, herkesi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) O nedenle bu
anlayışı da kabul edilemez buluyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Efendim, teşekkür ediyorum.
Şimdi söz sırası
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Sayın
Başkan
BAŞKAN Lütfen
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Efendim,
sataşma var, üstelik iftira var.
BAŞKAN Orhan Bey
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Ben böyle bir
şey söylemedim, sayın hatip iftira etti. İzin verirseniz
BAŞKAN Bu beyanlarınız da gene
zapta geçti Orhan Bey.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Efendim?
BAŞKAN Zapta geçti beyanlarınız.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Hayır, ne
zaman zapta geçti efendim? Şimdi, benim yani sanki ben
BAŞKAN Peki, son olarak, bir dakika için
lütfen buyurun.
Yeni bir sataşmaya lütfen meydan vermeyelim,
mahal vermeyelim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Efendim, yerinden
konuşsun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sataşmalık bir
şey yok ki tutanağa bakın Sayın Başkan, tutanağa
bakın, varsa o zaman konuşsun.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
12.-
Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu'nun, Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Arkadaşlar,
demin MHP adına konuşan arkadaşımız, hakikaten yani ya
beni dinlememiş. Ben böyle bir şey söylemedim. Ben Mardin
Milletvekiliyim ve elbette ki bir askerin ya da bir polisin elini
sıktığım zaman Mardinde yaşadığım
hadiseler, Diyarbakırda yaşadığımız, gördüğümüz
şeyler, bunu hatırlamam kadar normal bir şey olabilir mi? Tabii
ki ben o askerimizin elini sıkarken o cehennemden
kaçırdığı Kürt çocukları aklıma gelecek, ne var
bunda?
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Taşıdığının etnik kökenini nereden
çıkardın?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Niye etnik kökene atıfta
bulunuyorsun?
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Ben O askerler
o çocukları kaçırdılar, kurtardılar
KAMİL AYDIN (Erzurum) Hah, çocuklar de
işte çocuklar.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Söz konusu olan
insandır, vatandaştır.
ORHAN MİROĞLU (Devamla)
kadınları kurtardılar, onun için ellerini sıktım.
mı dedim ya? İnsaf ya! Bu nasıl milliyetçilik, bu nasıl
milliyetçilik, bu nasıl vicdan? Yapmayın yani!
Şimdi, Diyarbakır Milletvekiliyiz
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ya,
vicdansızlığını bize mi yöneltiyorsun?
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Bir saniye
OKTAY VURAL (İzmir) Sen kim oluyorsun da
milliyetçiliğe dil uzatıyorsun?
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Ya bırak
ya!
OKTAY VURAL (İzmir) Sen kim oluyorsun da
milliyetçiliğe dil uzatıyorsun?
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Bu,
milliyetçiliğin tarihinde
BAŞKAN Orhan Bey, Genel Kurula hitap edin
lütfen.
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Milliyetçilik
her şeyden önce vicdan sahibi olmak demektir.
BAŞKAN Orhan Bey
OKTAY VURAL (İzmir) PKK terör örgütü
değildir. diyen sen değil misin? Bir de
alkışlıyorlar!
KAMİL AYDIN (Erzurum) Kürsüde bir söyle
bakalım.
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Bırak ya,
bırak ya! Batırdın bu partiyi, batırdın bu partiyi.
OKTAY VURAL (İzmir) Söyle bakayım, hadi.
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşım, ben Musa Anterin hatırasına çok
sadığım, hâlâ sadığım ama sadık olmayanlara
dönüp bak lütfen. Kim o hatıralara sadık, kim değil?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ORHAN MİROĞLU (Devamla) Musa Anter bugün
yaşasaydı Nusaybine 400 tane silahlı insanı sokun.
demezdi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Seni
Nusaybine kadar kovalardı, merak etme.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Orhan Bey. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
Evet, Oktay Bey.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
burada yaptığı konuşmada, o askeri Kürt çocuğunu
taşıdığı için elini
Kontrol mü ettin? Kontrol mü
ettin? Ne biliyor, ne biliyor ya! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Elinizi vicdanınıza koyun, orada o sivillerin hangi
kökenden olduğunu kim biliyor? Bizim askerimiz kökenine göre davranmaz, Türk
vatandaşının güvenliğini korur! Bu kadar açık ve net.
BAŞKAN Amenna. Teşekkür ediyorum
açıklamanıza.
OKTAY VURAL (İzmir) Etnik kimliklere göre,
bir siyaset bu kadar bu noktalara getirilir mi ya? Kafasındaki kabileci
zihniyeti, ırkçı zihniyeti buraya yansıtmasının tipik
bir örneğidir.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Tutanaklara
bakın ya!
BAŞKAN Açıklamanıza teşekkür
ediyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
hatip askerin, polisin vatandaşın hizmetinde olduğunu
vurgulamıştır; mesele budur.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Helal olsun, çok iyi
bir açıklama (!)
OKTAY VURAL (İzmir) Ha, işte, gördün mü!
BAŞKAN Efendim, bu kadarla bu mevzuları
bitirelim, Sayın Başbakanı dinleyeceğiz.
OKTAY VURAL (İzmir) Hadi itiraf et!
Sataşmadan dolayı söz istiyor! Sayın Bostancı
sataştı Miroğluna, söz istiyor!
BAŞKAN Oktay Bey, bu kadarla bitiriyoruz.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 118) (Devam)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/297), 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2014
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet Denetim
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/34), 2014 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
Kalkınma Ajansları 2012 Yılı Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/28), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2013 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/31), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2014 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/37) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 119) (Devam)
BAŞKAN Efendim, söz sırası
şimdi Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu Beyde,
Hükûmet adına konuşacaklar. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
Sayın Başkan, millî idareyi temsil eden değerli
milletvekillerimiz, ekranları başında bizi izleyen
saygıdeğer vatandaşlarım; sizleri saygı ve
hürmetlerimle selamlıyorum.
Millet iradesinin tecelligâhı olan Türkiye Büyük
Millet Meclisi kürsüsünden bütün vatandaşlarımıza huzur ve
mutluluk diliyorum.
Bu aziz toprağı bize vatan kılan
şehit ve gazilerimize minnet ve şükranlarımı ifade
ediyorum.
2016 yılı merkezî yönetim bütçemizin
şimdiden ülkemize, milletimize, insanlığa hayırlı
olmasını diliyorum.
Sözlerime başlarken Komisyon
çalışmaları esnasında ve bugünkü Genel Kurul
görüşmelerinde eleştiri, öneri ve uyarılarıyla 2016
bütçemize katkıda bulunan herkese, bütün milletvekillerimize teşekkür
ediyorum. Aynı şekilde Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanımıza ve üyelerine, Maliye Bakanımıza ve ekibine
ve bütün milletvekillerimize şükranlarımı ifade ediyorum.
Bütçemiz hayırlı ve bereketli olsun. 2016 senesi Türkiyeye huzur ve
saadet getirsin.
Bugünün Hocalı katliamının yıl
dönümü olması hasebiyle Hocalı şehitlerimizi de rahmetle yâd
ediyorum. Can Azerbaycana buradan, onların Meclisinden, Türkiye Büyük
Millet Meclisinden selamlarımı ve ebedi kardeşlik dileklerimi
iletiyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar) Vatanları vatanımızdır,
vatanımız vatanlarıdır; kaderleri kaderimizdir, kaderimiz
kaderleridir; her zaman omuz omuza olacağız.
Bu vesileyle -belki biraz sonra tam gününe
gireceğiz ama yarın geçmiş Başbakanlarımızdan
Profesör Doktor Necmettin Erbakan Hocamızın da 5inci ölüm yıl
dönümü- selefim olan bütün başbakanları, rahmete kavuşmuş
bütün başbakanlarımızı ve rahmetli Profesör Necmettin
Erbakan Hocamızı bir kez daha Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden
hürmetle yâd ediyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
Şimdi, bize yakışan bir üslupla, eski
bir gülbankten günümüze yansıyan bir sesle Vakitler hayrola,
hayırlar feth ola, şerler def ola. diyerek söze başlayalım
ve kadim geleneğimize uyarak her işte olduğu gibi burada da söze
başlarken Haydi bismillah! diyelim. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar) Bu milletin çok güzel bir
geleneği vardır. Ahilik geleneği mucibince biz her sefer
rızk kapımızı besmeleyle açarız. Bütçe de bütün bir
milletin rızk kapısıdır; bereketli olsun, hayırlı
olsun ve geleceğe dönük olarak güzel hizmetlerin vesilesi olsun.
Emeğimizi, alın terimizi, gayretimizi Allaha ısmarlarız;
gayret bizden tevfik Allahtan. Bugün de bütçemizi ülkemizin, milletimizin
hayrı için, bereket ve selamet için besmeleyle arz ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün dünya bugün tarihî bir kırılmanın
eşiğinde. Ciddi bir dönüşüm süreci içindeyiz. Bir taraftan,
modern dönemin en derin, en kapsamlı ekonomik kriziyle boğuşuyoruz
bütün bir dünya olarak. 2008de yaşanan ekonomik kriz, bütün
şiddetiyle, dehşetiyle kıtaları, ülkeleri
kıskacına almış durumda. Diğer taraftan, yüz yıl
önce çizildiği düşünülen Orta Doğu ve Balkanlar düzeni
çatırdıyor. Çevremizde jeopolitik depremler yaşanıyor.
Çevremizde en az 6 ülkede fiilî olarak merkezî yönetimlerin kontrolü yok. Büyük
bir ekonomik depremin ve yanı başımızda büyük bir
jeopolitik depremin ortasında, merkezinde bu iki büyük meydan okumaya
karşı üç asli, temel değerimize dayanıyoruz:
Birinci değerimiz insanımız. Biz, 78
milyon olarak
Ve bu kürsüden biraz önce maalesef nezaket
sınırlarını aşan tartışmaları da geride
bırakarak bütün insanlarımıza sesleniyorum: Bizim, çok zengin
doğal kaynaklarımız yok, petrol ya da doğal gaz gibi;
bizim, bazı devletlerin sahip olduğu şekilde sömürge döneminden
kalan büyük sermaye birikimlerimiz de yok ama bizim bir değerimiz var, o
da insanımız, o da 78 milyonun kardeşliği üzerinde ortaya
çıkan insan potansiyelimiz. Bu insanlar bizim insanlarımız, her biri
tek tek bizim insanımız, her birinin kaderi tek tek bizim kaderimiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kaderi, insanlarımızın topyekûn
kaderinden bağımsız değildir. Bizim en büyük servetimiz,
kıymetimiz insanımızdır. Bu nedenle, bütçemizin
odağı da insanımızı teşkil ediyor; eğitimden
sağlığa, sosyal güvenlikten ulaştırmaya kadar bu
insanî sermayemizi zenginleştirecek adımlar atıyoruz.
İkinci büyük değerimiz, demokrasimiz, bu
Meclis; demokrasimizin nihai tecelligâhı olan bu Meclis. Demokrasiyi, bize
büyük bir güç olarak, en büyük güç olarak armağan edenleri ve
özgürlüğümüzü, bağımsızlığımızı
bize armağan edenleri bir kez daha yâd ederek söylüyorum: Bu Meclis her ne
suretle olursa olsun mutlaka bu milletin nihai kaderini belirleyen en yetkili
merci olmaya devam edecektir. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar)
Bu vesileyle, hain, hunharca yapılan Ankara
saldırısı sırasında, grup başkan vekillerimizin
temaslarıyla, hemen yanı başımızda bombalar
patlamış olmasına rağmen Meclisimizin açık
kalmasını sağlayan bütün milletvekillerine de bugün
teşekkür ediyorum. Siz, hep birlikte o gün bir prensip ortaya koydunuz,
bir destan yazdınız. Polatlıya yaklaşan düşman
askerlerine karşı Birinci Meclisin çalışması gibi, ne
olursa olsun Türkiye'de, bu Meclis her hâlükârda çalışacak ve her
hâlükârda milletin kaderini belirlemeye devam edecektir. Bir daha bu Meclise,
kimse, hangi gerekçeyle olursa olsun kilit vuramayacak, ara veremeyecek. (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Rahmetli Adnan Menderesi de bir kez daha rahmet ve hürmetle anıyorum.
Onun Meclisinden bugüne kadar yaşanan bütün sıkıntılardan
sonra, buradan, bu kürsüden bütün bir milletim adına sesleniyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi ebediyen bu milletin kaderini belirleyen nihai merci
olarak açık kalacak ve hiçbir terör, şiddet, hiçbir tehdit bu
Meclisin iradesini ipoteğe alamayacak.
Üçüncü asli değerimiz ise
coğrafyamız ve tarihimiz. Çok, çok zor bir coğrafyadayız
ama aynı zamanda çok kıymetli bir coğrafyada. Hepimizin bunun
kıymetini bilmemiz gerekir, hepimizin bu zorluğu da takdir etmemiz
gerekir ama bu zorluğun getirdiği büyük nimetleri de. Onun için tarih
bizim civarımızda akıyor. Tarih, insanlık tarihi bundan
sonra bu topraklarda ve bu toprakların etrafında şekillenecek.
Ya bir özne olarak kendimizi tarihin merkezine koyup bu tarihi
şekillendirecek gücü, kudreti göstereceğiz ya da bir köle zilleti
yaşayacağız. Ne olursa olsun, etrafımızda hangi
jeopolitik deprem yaşanırsa yaşansın, bütün bir Meclis
adına, sadece AK PARTİ Grubu adına değil, bütün bir Meclis
adına diyorum ki: Bu coğrafyaların kaderinde biz özne olmaya
devam edeceğiz, biz bu coğrafyaların kaderinden
ayrıştırılmayacağız. (AK PARTİ ve Bakanlar
Kurulu sıralarından alkışlar)
Bu sebepten, bütçeyi sadece teknik bir süreç olarak
değil, bu değerlerimizi gözeten, insanımızı,
demokrasimizi, tarihimizi, coğrafyamızı gözeten, büyüten bir
araç olarak görüyoruz.
2002 yılında 119,6 milyar olan merkezî
yönetim bütçemizin 2016 yılında 570,5 milyar Türk lirası
olmasını öngörüyoruz. Dikkatinizi çekiyorum, 2016 bütçemiz 2002
bütçemizin tam 4,7 katı büyüklüğündedir, neredeyse 5 misli.
Eğitim ve sağlığa bütçeden
ayırdığımız payın toplamı 204 milyar lira.
Bu da bizim insanımıza verdiğimiz değeri gösteriyor. Bu
sene bütçemizde eğitime ayırdığımız pay 109,3
milyar. 2002de, biz iktidara geldiğimizde toplam bütçe 119 milyardı.
İnsanımıza kıymet vermek ona
ayırdığımız kaynakla ölçülür.
Biz on üç yıldır
yaptığımız her bütçede sadece ve sadece
insanımızı odağa aldık, sadece ve sadece
insanımızın refahını, mutluluğunu esas
aldık. İnsan odaklı, vatandaş odaklı, adalet
odaklı bir siyaset takip ettik. İç politikada, dış
politikada, ekonomide, sosyal politikalarda insanı, hayatı, adaleti
esas aldık. Biz, zulme uğrayan kim olursa olsun, etnik ve mezhebî
kimliğini sormadık, Sen Türk müsün, Kürt müsün, Arap
mısın; Müslüman mısın, Hristiyan mısın; Sünni
misin, Şii misin, Nusayri misin, Alevi misin? demedik, hepsine
bağrımızı açtık.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hepsini sayıyorsunuz
yani.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Biz
sonsuza kadar bu topraklarda bir arada ve birlikte olacağız.
Demokrasinin tıkanmış
kanallarını açmak üzere 2002de iktidara geldik ve o gün bugündür
hukuk ve adalet yolunu genişletiyoruz, o gün bugündür devlet ile vatandaşı
birbirine yakınlaştırmaya çalışıyoruz. Biz
kimsenin hayatına müdahil olmadık, olmayacağız.
İdarede vesayeti, sokak çetelerini, paralel yapıları,
gayrimeşru bütün aktörleri reddediyoruz. Biz gücümüzü, karanlık
yapılardan değil, milletimizin ak alınlarından, secdeye
gittiğinde bize dua edilen o ak alınlarından alıyoruz. (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Enerjimizi milletten alıyoruz, gücümüzü milletten alıyoruz, hesabımızı
da sadece ve sadece millete veririz.
Geride bıraktığımız bir
yıl zorlu bir süreçti. Geçen sene burada seçime hazırlanan bir
ülkenin Başbakanı olarak huzurunuzdaydım. İki seçim
yaptık bir yıl içinde; gururla, vakarla tekrar huzurunuzdayım.
Bu iki seçim dönemince yaşanan bütün tıkanıklıklara,
zorluklara rağmen bu ülkeyi bir an dahi sahipsiz, bir an dahi hükûmetsiz
bırakmadık. 7 Haziranda tek parti olarak iktidara
gelemeyeceğimiz anlaşıldığında birileri ellerine
kına yaktılar, birileri mutluluktan uçtular Kaos geliyor. diye;
tekrar üzerinde duracağım. 7 Haziran akşamı AK
PARTİnin demokrasi balkonundan verdiğim sözü, sizler adına
verdiğim bütün sözü bugün yerine getirmiş olmanın gururunu
taşıyorum. O zaman demiştim ki: Kim ne plan yaparsa yapsın,
biz bu ülkeyi sahipsiz, bu devleti Hükûmetsiz, bu milleti geleceksiz bırakmayız.
(AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Sorumluluktan kaçmadık. Anayasa Seçime gitmek
gerekir. dediğinde, biz buradayız dedik; birileri terör için terör
maşalarını devreye soktuğunda, biz buradayız,
Ankaradayız dedik ama Anayasamız, beğenmesek de hepimizin
üzerinde yemin ettiğimiz Anayasamız Seçim Hükûmeti kurmak bir
zarurettir. deyip bütün partilere çağrı yaptığında bu
çağrıya bir tek AK PARTİ Grubu ses verdi: Biz buradayız,
burada olacağız, burada kalacağız. dedi. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Anayasa partilere Gelin Hükûmete temsilci verin.
dediğinde, herkes kaçacak -neredeyse- delik aradı. Gelmediler,
meydana çıkmadılar, mertçe Ankarada bir sorumluluğu üstlenme
görevi ve cesareti göstermediler.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Mektupları
yanlış adrese gönderdin.
OKTAY VURAL (İzmir) Çözüm
ortaklarınızla neredeydiniz? (AK PARTİ sıralarından
Dinle sesleri)
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ama
biz, her hâlükârda bu milletin kaderini hiç kimseye teslim etmeyeceğimizi
gösterdik. Hamdolsun, milletimiz bunu takdir etti. Milletimiz kaçanları da
gördü, kendisi için elini taşın altına koyanları da gördü.
OKTAY VURAL (İzmir) Aynen öyle(!)
MUSTAFA KÖSE (Antalya) Ayıp ya, ayıp!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Milletimiz hamaset yapanları da gördü, gece gündüz kendisi için
koşanları da gördü.
Şimdi huzurunuzdayım ve huzurunuzdan,
Meclisimiz adına, hepimiz adına, bütün Meclis adına milletime
bir teşekkürü borç biliyorum. Ne zaman 1 Kasımdan bu yana uluslararası
bir platforma çıksam başım dik; sadece AK PARTİ Genel
Başkanı olarak değil, yüzde 85 katılımla bir demokrasi
dersi vermiş bir milletin Başbakanı olarak başım dik.
(AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Ve Meclis olarak bütün Meclisi tebrik ediyorum çünkü
bu Meclis, yine modern demokrasilerde görülmeyen bir orana, yüzde 97,5 temsile
sahip. Demokrasi tarihimizin en yüksek temsili de bu Mecliste. Bunun için de
bütün partileri ve bu partilere oy vermiş seçmenleri tebrik ediyorum ama
özel bir tebrikim, özel bir gururum var: Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük
seçmen oyunu alıp bu koltukları dolduran ve ülkemizin her bir yerini
temsil eden yüzde 49,5 oyla tekrar millî iradeyi bu Mecliste yansıtan AK
PARTİ Grubuyla gurur duyuyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar) AK PARTİ Grubu
farklıdır. Neden farklıdır biliyor musunuz? Üslubuyla,
nezaketiyle, onlar ayrı ama sayısal bir fark var. Bakın,
bazı rakamları sizlerle paylaşacağım: 1 Kasım
seçimlerinde 22 milyon 959 bin 394 vatandaşımız bize oy verdi;
bu, alınan en yüksek oy şu ana kadar. 7 coğrafi bölgemizin
tamamında AK PARTİ 1inci oldu. 81 şehrimizin 63ünde, 970
ilçemizin 740ında ve 396 beldemizin 290ında 1inci parti olduk. AK
PARTİnin yüzde 50nin üzerinde oy aldığı şehir sayısı
44 yani Türkiyenin şehirlerinin yarısı AK PARTİye yüzde
50nin üzerinde destek vermiştir. Buna karşılık Cumhuriyet
Halk Partisi 22 şehirde yüzde 10un üzerinde oy
alamamıştır, MHP 24 şehirde yüzde 10u geçememiştir,
HDP ise -hani Türkiyelileşecek diye ümitle beklediğimiz, bir gün bu
şuura ulaşırlar diye- 58 şehirde yüzde 10u
geçememiştir, bunların 34ünde ise yüzde 3ü bile geçememiştir.
Şimdi, bu Meclise baktığımızda bütün Türkiyeyi temsil
ediyor ama ben sadece dönüp AK PARTİ Grubuna baktığımda
Muğladan Artvine, Vandan Edirneye bütün Türkiyeyi temsil eden tek
partiyi görüyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
Şimdi, gerçekten, inşallah, bu önümüzdeki
Genel Kurul tartışmaları nezih, nazik bir şekilde sürer ama
Sayın Kılıçdaroğlu -kendisine
yakıştıramadığım ve bir daha da ümit ederim ki
olmayacak diye düşündüğüm bir şekilde- hitap ederken şöyle
hitap etti: Bunlar, bunlar, bunlar
Bunlar dediği Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar) Ben kendisine bu konuşmam esnasında sadece Ana
Muhalefet Partisi Lideri diye hitap edeceğim, başka bir söz
kullanmayacağım, ümit ederim bir ders alır. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) Ama daha önemlisi ne
dedi biliyor musunuz? Bunlar Türkiyeyi yönetemez, bunlar Türkiyeyi
yönetemiyor. Sayın Kılıçdaroğlu, Türkiyeyi kimin
yöneteceğine millet karar verir. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Ve bu millet
kararını 1 Kasımda verdi, 1 Kasımda verdi bu millet
kararını. Size baktı, bize baktı; diğer partilere
baktı, bize baktı; on üç yıla baktı, cumhuriyet tarihinin
bütününe baktı; Bu ülkeyi idare etse etse AK PARTİ idare eder.
dedi, bize emaneti verdi. Size de böyle seyretmek düştü. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Milleti anlamayan, milletten emanet
alamaz.
Şimdi, bu vesileyle, yeri geldiği için;
bakınız, ben, herhangi bir arkadaşımın benim
yanımda bir başka genel başkana nezaketsiz bir üslupla soru
sormasına izin vermem. Zaten arkadaşlarımız böyle bir
şey yapmaz -ben sizleri biliyorum- ama grup başkan vekiliniz döndü,
AK PARTİnin lideri kim? diye sordu ben buradayken, siz buradayken.
Haddi değil, bu soru onun haddi değil. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Böyle bir şey söylemek
istemezdim ama madem ki kapıyı siz açtınız, buyurun, meydan
burası; evet, AK PARTİ siyasetinin on üç yıllık
başarı hikâyesinin efsanevi kurucu lideri Recep Tayyip Erdoğan.
(AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından Bravo sesleri,
ayakta alkışlar)
Ve ben, on üç yıllık genel başkanlık
görevinden sonra, kurucu liderlikten sonra parti liderliğini kendisinden
ilk olağanüstü kongremizde -bizde öyle sık sık kongreye ihtiyaç
kalmaz- vefa kongresi adını verdiğim, benim kendisine ithafen
Bu bir veda değil, vefa kongresi. dediğim kongrede onurla
delegelerimizin tamamının oyunu alarak partinin yeni lideri olarak
seçildim. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından Bravo
sesleri, ayakta alkışlar)
Şimdi, şunun için bunu söylüyorum: Ben,
partimin bütün delegelerinin oylarıyla efsanevi bir kurucu liderden
liderliği devraldım, liderliğin gereğini her an
yaparım. Benim liderliğe gelişimde kaset oyunları
olmadı, olmayacak. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Böyle bir
şey olmaz, hakaret bu!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hak ettiler!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ben,
hiçbir zaman, onurla devraldığım, sadece siyasi dostluk
anlamında değil, dünyevi ve uhrevi kardeş gördüğüm bir
liderden Aman ondan bahsetmeyin. diye daha önceki genel başkanlar
hakkında da konuşulmasına izin vermem. Ben onurla bir görev
aldım, onurla yapıyorum, günü geldiğinde de bir başka
kardeşime onurla devredeceğim. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) Aramızdaki fark bu.
Bizde az kongre yapılır, vakti
geldiğinde, yeri geldiğinde yapılır. Ama şimdi,
arkadaşlar çok zorladılar, dolayısıyla şimdi sormak
vakti değil mi? Hani Türkiyeyi biz yönetemiyoruz ya iddiaya göre,
bakın, iki ayda yaptıklarımı biraz sonra
sayacağım, ne vaatleri yerine getirdik. Sadece şunu söyleyeyim
istatistiksel olarak: Hani, 10 Aralıkta ilan ettim, bir hafta sonradan
itibaren bir aylık, üç aylık, altı aylık, bir
yıllık programlar. Elhamdülillah, son istatistiği söylüyorum: Üç
aylık verdiğimiz sözlerin iki ayında şu ana kadar
vaatlerimizin yüzde 82sini, reformlarımızın yüzde 50sini
yaptık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Vaatleri
sayacağım. Peki, iki aydır Cumhuriyet Halk Partisi neyi
tartışıyor? Acaba, bu Meclisin ilk başkanı olan Gazi
Mustafa Kemal Atatürkün resmi bir odadan indi mi inmedi mi, ona karar
verecekler. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Siz bırakın, kurultay oyunları oynamaya
devam edin, biz ülkeyi yönetmeye devam edeceğiz. Grup başkan
vekilimizin dediği gibi, inşallah, 14ten 41inciye kadar da, daha
sonrasına kadar da bu emanet elden ele onurla taşınacak. Kimse
de bir önceki genel başkana, liderine saygısızlık
yapmayacak, kimse de bir sonrakine emaneti devrederken gözü arkada kalmayacak.
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Ayrıca, şunu da gerçekten bu Meclisin
nezaketine, zarafetine yakıştıramıyorum:
Cumhurbaşkanımız, yüzde 52 oyla milletten destek alarak
gelmiş bir Cumhurbaşkanı. Eleştirebilirsiniz beni
eleştirdiğiniz gibi ama bu vakıayı kimse örtbas edemez.
Naci Bey ilk konuştuğu için eleştirdiler, aslında öngördü;
hani, külliye tartışması; onlar saray diyor, biz külliye
diyoruz.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Ruhaniyeti de var.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
Şimdi, bakın arkadaşlar, bu külliye,
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi milletin malıdır. Biz hiçbir
yere babamızdan miras gelmedik. Cumhurbaşkanımız bir
reisin, bir kaptanın oğlu; ben bir esnafın oğluyum. Bizde
aristokrat yollardan gelenler yok, biz milletten güven ala ala bu yolları
katettik. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar) Ve bir gün gelecek, Cumhurbaşkanımız da
kendisinden sonraki Cumhurbaşkanına orayı onurla devredecek.
Şimdi, fark şu: Siz, 2014 Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde, kendiniz cesaret edemediniz, meydana çıkamadınız,
bir çatı aday buldunuz, bir işe yaramadı. Şimdi size
söylüyorum: Külliyeyi tartışmaktansa 2019 seçimlerine iyi
hazırlanın, bu sefer cesaret gösterin, kendinize güvenin, meydana
çıkın, kazanın seçimi, orada siz oturun, bu kadar basit. (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Şunu öğrenmeniz lazım: Siyaset cesaret işidir, siyaset er
kişinin
Er kişi derken hanımları ayırt ederek
söylemiyorum, bizde er kişi gerçek anlamda yüreği olan kişidir,
hanım veya erkek.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Hanım değil, kadın.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - 2014te
meydana çıkmaktan korktuysanız vebali niye
Cumhurbaşkanımızda ya da başkalarında
ararsınız? Çıkın meydana, işte buradayız. 2019a
da yeterli süre var, hazırlanın. Dolayısıyla, bunları
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kongreleri biterse
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ha,
kongreden vakit bulurlarsa tabii, olur. (AK PARTİ sıralarından
gülüşmeler)
1 Kasım seçimlerinde milletimizin engin
sağduyusu tezahür etmiştir. Yüksek bir katılımla 1
Kasım seçimlerinden sonra kendimizi ülke hizmetine adadık ve bu hizmetten
de bir nebze geri durmadık, durmayacağız. 64üncü Hükûmet olarak
önceliğimiz, demokrasimizi, ekonomik istikrarla birlikte
geliştirmektir. İnsan onurunu esas aldık.
Bakın, hani, Türkiyeyi yönetme
tartışması bağlamında -bu listeyi artık hepiniz
ezberlediniz ama milletimize bir kez daha söyleyeyim, özellikle de Sayın
Kılıçdaroğlu duyar da bu sefer belki nasıl
yönettiğimizi görür diye söylüyorum- sadece son iki ayda yerine
getirdiğimiz vaatlerimiz, yüzde 82sini yerine getirdik:
Emek ve değer üreten, alınlarını
öptüğüm işçilerimizin asgari ücretini 1.300 liraya
çıkardık. Çıkardık mı? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ülkemize büyük katkılar yapmış
saygıdeğer büyüklerimize, emeklilerimize yılda 1.200 lira zam
yaptık. Biz, öyle seçim beyannamelerinde yapacağız,
edeceğiz demeyiz. Yapacağız. dedik mi yaparız, sonra da
Yaptık. deriz, elhamdülillah. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ekonomimizin omurgası olan esnafımıza
30 bin Türk lirası faizsiz kredi vermeye başladık.
Çiftçimiz için yemde ve gübrede KDVyi
kaldırdık, bu iki aylık. Genç çiftçilere proje
karşılığı 30 bin lira karşılıksız
destek veriyoruz.
Muhtarlarımızın, emniyet
görevlilerimizin, askerî personelimizin özlük haklarında hayati
düzenlemeler, iyileştirmeler yaptık.
Geleceğimizin teminatı gençlerimize
hayatın birçok alanında kolaylıklar sağlayan düzenlemeler
yaptık. Okuyan gençlerimizin lisans bursunu 400 liraya yükselttik.
Şimdi, bir öğretmen olarak, bir hoca olarak söylüyorum, iftihar
ediyorum, biz iktidara geldiğimizde 45 liraydı burs, şu anda 400
lira; 90 liraydı yüksek lisans bursu, şu anda 800 lira; 115
liraydı doktora bursu, şu anda 1.200 lira. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Dedik ya, ahilik geleneğiyle, besmeleyle
açtınız mı Meclisi ya da rızık
kapınızı, Allah bereketlendirir. Biz duayla açarız ve on
dört yılda, Türkiye, petrol, doğal gaz, vesaire keşfetmedi,
hiçbir şey keşfetmedi. Ne yaptık biliyor musunuz? Milletimizin
bize verdiği her bir vergiyi -hani, siz vergi diyorsunuz- namusumuz bildik,
namusumuz, her bir kuruşunu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Onun için biriktirdik, bunları gerçekleştirdik.
İş kuracak gençlerimize 50 bin Türk
lirası hibe
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) El insaf! Çelik
kasa
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Bakın Sayın Kılıçdaroğlu, kusura bakmayın ama bir
şeyi söylemek zorundayım, ümit ederim, bundan sonra özen gösterirler.
Siz çok ağır ifadelerle konuştunuz. Ben, dün milletvekillerimize
bir mesaj gönderdim Sayın Kılıçdaroğlu konuşurken ne
derse desin kimse müdahale etmeyecek. dedim. Grup başkan vekillerimiz
dolaştı, bunu duyurdular, siz konuşurken tek bir müdahale
olmadı. Siyasi liderlik sadece sözle olmaz; siyasi liderlik, liderlik
yaptığı insanlara sözünü geçirmekle olur. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Şimdi, yan tarafınızdaki
arkadaşa söylüyorum: Siyasi liderlik, her şeyden önce, dönüp grubuna
Sus! dediğinde susabilmesidir ve aynı şekilde bir disiplin
içinde hareket edebilmesi, nezaket ve nezahet içinde hareket edebilmesidir. Söz
söylemek gerektiğinde bu grubumuz mertçe çıkar, söyler, sözünü
esirgemez, hiçbir sınır da yoktur. Ama bir başka genel
başkan konuşurken nezaketsizlik yapılmasına izin
verildiğinde buna liderlik denmez.
Önümüzdeki dönemde de geriye kalan bütün vaat ve
reformlarımızı hayata geçireceğimizden kimsenin
şüphesi olmasın. Bu çerçevede, önümüzdeki günlerde, siyasi etik
kanunu, siyasetin finansmanında şeffaflığın
artırılması, Alevi vatandaşlarımızın
taleplerinin karşılanması, darbe dönemlerinden kalan
antidemokratik hükümlerin mevzuattan kaldırılması, taşeronların
kamuda istihdam edilmesi gibi reformlarımızı da Meclise sevk
etmeyi hedefliyoruz.
Bu arada, torba yasa konusu
Evet, düşüncem,
samimi kanaatim budur. Ama o zaman gelin, size bir teklifte daha buluyorum
zaten ziyaret ettiğimde söylemiştim- derhâl İç Tüzük'ü
değiştirelim, birlikte değiştirelim. Bu Meclis zaman
kaybedebilecek bir Meclis değil. Dünyada ekonomik kriz varken,
etrafımız ateş çemberiyken
Bakın, evvelsi gün, çarşamba gecesi ben
dakika dakika takip ediyorum- engellemeler yüzünden, bugün de gördüğümüz
engellemeler sebebiyle sadece 1 madde geçebildi bu Meclisten. Eğer Meclis
ana odağını engelleme yerine yasa çıkarmaya yöneltirse
torba yasaya da gerek kalmaz, herhangi başka bir uygulamaya da. Onun için,
gelin, İç Tüzük'ü hep beraber değiştirelim, yeni bir İç
Tüzük'te istediğiniz kadar söz hakkı olsun ama engelleme, blokaj
olmasın. Millet bizden bu Meclisin çalışmasını
bekliyor. Meclisin etkin bir şekilde çalışması için gereken
her şeyi yapmaya hazırız. Bu çerçevede, bizim 14üncü bütçemiz
bu, inşallah daha nice bütçeleri birlikte hazırlayacağız.
Biz, bu on dört yıl içinde tutmayacağımız sözleri vermedik,
verdiğimiz sözlerin de tamamını gerçekleştirdik.
Milletin kaynaklarını yine millete
seferber ettik. 2016 bütçemiz, 2002 bütçemizin 4,7 katı demiştim,
Türkiye son on dört yılda güçlendi ve önemli bir küresel güç hâline geldi.
Şimdi, bütçemizin anatomisine, kısaca
çerçevesine bakarsak: En büyük payı yine eğitime
ayırıyoruz. 2002 yılında 11,3 milyar Türk lirası olan
eğitim bütçesini 2016 yılında 109,3 milyar Türk lirasına
çıkartıyoruz. Böylece eğitime ayrılan kaynak 2002
yılında yüzde 9,4ten 2016 yılında yüzde 19,2ye
çıkarıldı yani eğitimin payını 2 misli
artırdık.
2016 yılında ikinci büyük harcama kalemi
sağlık harcamaları. Kamu sağlık harcamalarına
ayrılan kaynak bu sene 95 milyar Türk lirası, 2015 yılına
göre yüzde 18 artırıldı. Sadece bu iki sahaya, eğitime ve
sağlığa 204,3 milyar Türk lirası ayırdık ki bu,
2002 yılı bütçesinin neredeyse 2 misli ve eğitim ve
sağlığın payı yüzde 36.
Bugün sunduğumuz 14üncü bütçe, daha üç ay önce
gidilen bir seçimden yüzde 50 oy alarak emaneti devralmış bir
Hükûmetin bütçesi olarak geleceğe yepyeni vaatler ve güçlü bir
perspektifle 2019a, 2023e Türkiyeyi hazırlama bütçesidir. 62nci Hükûmetin
bütçesinin programını burada sunarken Sekiz aylık bir Hükûmet
değil. demiştim, Rabbim takdir etti, daha sonra 63üncü Hükûmeti de
kurmak durumunda kaldık, anayasal Hükûmeti; şimdi, 64üncü Hükûmeti
kurduk, onun bütçesindeyiz. Biz hiçbir bütçeyi, hiçbir programı bir
yılla, bir dönemle sınırlamayız; ufkumuz ta derinlere kadar
gider, bastığımız adım ise toprağın köküne
kadar iner, köküne kadar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yere ne kadar sağlam basarsak gözlerimiz ufku o kadar
kuvvetli tarar.
Şimdi, gelin, bazı rakamları siz
zikrettiğiniz için, karşılaştırma yapalım, AK
PARTİ iktidarları döneminde nereden nereye geldik. 1993-2002
yılları arasında toplam ortalama büyümemiz yüzde 3. O
sırada dünyada, modern dönemde dünya ekonomisinin gördüğü en
yoğun genişlemenin olduğu, parasal sistemlerin, finansal
kaynakların da ekonominin de büyüdüğü bir dönemdi; yüzde 3
büyüyebildik. 2003-2016 yılları arasında ise yüzde 4,7
oranında büyüdük ki dediğim gibi modern dönemin sanayi devriminden bu
yana yaşanan en büyük krizinin hâlâ içindeyiz.
2007-2015 yılları arasında istihdam,
işsizlikten bahsedildi. 2007-2015 yılları arasında bütün
çevre ülkeler ve Avrupa ülkeleri işsizlikten kırılırken biz
6,4 milyon istihdam ürettik. Sadece geçen sene, 2015te, iki seçime rağmen
ve etrafımızda bütün bu krizlere rağmen, 1 milyon
vatandaşımızı iş sahibi yaptık.
Peki, ne oluyor? Çünkü Türkiye'nin nüfusu dinamik,
daha çok insan iş gücü olarak piyasalara giriyor, istihdam
oranımız da yüzde 40,4ten yüzde 46ya yükseldi.
Mali disiplin: On dört yıldır her konuda
disiplinliyiz zaten ama mali disiplin konusunda dünyanın takdirini
kazanıyoruz. Sizden takdir beklemiyoruz ama herkes biliyor ki 2002de
bütçe açığımız yüzde 11di, şu anda yüzde 1,2 ve geçen
sene itibarıyla da devlet bütçe kalemleri arasında gider-gelir
dengesini sağlama başarısını da gösterdik. Bu tabloyla
28 Avrupa Birliği üyesi içinde 6ncı durumdayız.
Kamu borç stoku yüzde 74tü biz
devraldığımızda, şimdi yüzde 33,5. Avrupa Birliği
üyelerinde bu kamu borcu stoku yüzde 88, avro bölgesinde yüzde 94, OECDde
yüzde 90, Türkiye'de sadece yüzde 33,5. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar)
Bankacılık sektörü: 1997-2002
yılları arasında -ki aranızda o dönemin mimarları da
bulunuyor, onlara da sorabilirsiniz- batan 22 bankanın maliyeti 30,2 milyar
Türk lirasıydı. Bütün bu maliyeti karşıladık.
Bankacılık sistemini güçlendirdik, bankacılık sisteminin
gücünü gösteren tek, en önemli kriter sermaye yeterlilik oranıdır, bu
da yüzde 15,5; G20 ülkeleri arasında en iyi üç beş ülkeden biriyiz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Bari bir teşekkür edin
57nci Hükûmete Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Şimdi, 2002den 2015e bazı rakamları milletimiz de tekrar
duysun diye zikredeceğim, nereden nereye geldik.
Üniversite: Bir akademisyen olarak gurur duyuyorum,
76 üniversitemiz vardı biz iktidara geldiğimizde, şu anda 193
üniversitemiz var. 249 bin derslik yaptık.
Havalimanımız: 26 havalimanı
vardı, hava yolunu kullanmak bir ayrıcalıktı, bir
sınıf atlamaktı; biz, hava yollarını halkın
yolları yaptık, 26 havalimanını 55e çıkardık.
Eğer bazı barbarlar olmasaydı, büyük bir onurla
açtığımız Yüksekova Havalimanı da bugün barışı,
insanları birbirine buluşturan bir havalimanı olarak
çalışacaktı ama o barbarlara rağmen Yüksekovayı da
bütün doğu ve güneydoğuyu da havalimanlarıyla bundan sonra
dünyaya bağlamaya kararlıyız. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar) Yolcu sayımız 34,4 milyon
idi 2002de, 2015te hava yolunu kullanan sayısı 182 milyon.
Bölünmüş yol, 6 binden 18.179a
çıktı. Arkadaşlar, yani bunları unutuyoruz, bölünmüş
yollara sahip il sayısı sadece 6ydı, şimdi 75. Sadece 6
ilde bölünmüş yol vardı, şimdi 75 ilde bölünmüş yol var. İnşallah,
yakında 81i tamamlarız. Biz başladığımız
işi hiç yarım bırakmadık, yarım bırakmayız.
Ankara- Eskişehir-İstanbul, Ankara-Konya
hattındaki hızlı trenden 24 milyonluk bir nüfusun istifade
ettiğini söyleyelim. İnşallah gün gelecek, hani 2001de, o
dönemlerde iktidarda olanların Torunlarımız bile görmüyor.
dedi hızlı treni biz gördük, torunlarımız bu
hızlı trenin Karstan Edirneye, Urumçiden Londraya gittiğini
görecekler; biz bunu yapacağız, Asya ile Avrupayı biz bağlayacağız.
(AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Dev projeler
Gururla ifade ediyorum, Marmaray,
Avrasya, dünyanın en yüksek asma köprüsü olma özelliğine sahip üçüncü
köprü, dünyanın en büyük havalimanı olacak olan üçüncü
havalimanı, körfez geçişi, Ordu-Giresun, Avrupada bir ilk; bütün
bunları şu anda vaktimiz yetmeyeceği için saymıyorum ama
siz karşı çıksanız da bu yollardan eminim konfor içinde
gidiyorsunuz ve bir gün herhâlde bir kadirşinaslıkla Allah bu
yolları yapanlardan razı olsun. da dersiniz, ümit ederiz. (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) Siz
belki demeseniz de eminim, diğer partilere oy veren İstanbullu
hemşehrilerimiz, Marmaraydan her geçişte, bize oy vermeseler bile,
mutlaka bir hayır duası ediyorlardır. Bir gün onların
oylarını da alırız. Bana seçimden önce soruldu: Ne kadar
oy bekliyorsunuz, yüzde kaç? Dedim ki: Yüzde kaç oy söylersem söyleyeyim,
seçmene haksızlık ettiğimi düşünürüm. Sanki şöyle bir
kanaat hasıl olur: Ben bazı seçmenlerimizin gönlüne giremem gibi bir
kanaat. Bizim için iki seçmen vardır: Bir, bugün AK PARTİye oy
verenler; bir, yarın verecek olanlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Onun için, buradan bütün seçmenlere,
hangi partiye oy vermiş olursa olsun, bize oy vermeyenlere de özellikle
sesleniyorum: Hukukunuz, şerefimizdir. Hiç kimsenin hukukunun çiğnenmesine
izin vermeyiz. Bize oy verebilirsiniz, vermeyebilirsiniz ama biliniz ki sizin
hukukunuz bizim şerefimizdir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Yine, gelelim istatistiklere: Yoğun bakım
yatağı, bütün Türkiyede 869du biz iktidara geldiğimizde,
sadece 869, 3 haneli. Şimdi 12.489 yoğun bakım
yatağına sahip hastanelerimiz, 5 haneli. Bazı illere
gidildiğinde, MR cihazının olmadığı,
imkânların hiç bulunmadığı illere
Şimdi gururla ifade
ediyorum, Dışişleri Bakanı olarak birçok şeyle gurur
duymuştum ama en çok da Somalide bir çölün ortasında yaralanan bir
TİKA mensubunu birkaç saat içinde helikopterle merkeze, oradan da ambulans
uçağımızla Ankaraya getirip ameliyata almamız; işte
dedim, büyük devlet bu. Millet bu büyük devleti hissediyor, dünya bu büyük
devletin ayak seslerini hissediyor. Biz yüreğimizde bunu
yaşatıyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bakınız, organize sanayi bölgesi
Organize
sanayi bölgesi sayısı 65ti biz iktidara geldiğimizde,
şimdi 166. Sayın Kılıçdaroğlu AR-GEye çok önem
verdiklerini, bunun için çaba sarf etmek gerektiğini söyledi. Bir rakam
söyleyeyim de içi şenlensin. Biz iktidara geldiğimizde toplam
teknoloji geliştirme bölgesi sadece 2ydi, şimdi 63. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Elektrik enerjisi 31.846 megavattı,
şimdi 73.148 megavat.
Bu arada, Sayın Kılıçdaroğlunun,
tabii, ben bir hususiyetini daha fark ettim, istatistikler
aralığı çok fazla. 78-80 milyon dedi nüfusumuzla ilgili; onu
anladım. Enerji bağımlılığı konusunda da
yüzde 50lerden -Rusyaya bağımlılığı kastediyor-
yüzde 60lara, 70lere, 80lere çıkabilir. Ya, bunun tek bir rakamı
yok mu Allah aşkına? Yüzde kaçtan kaça çıkacaksa söyleyelim, bu
kadar geniş aralıkla konuşulmaz ki. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Enerji santralleri: Yüz yılda 300 santral
yapılmıştı, bizden önce, yüz yıl. On üç yılda biz
1.181 santral yaptık, enerji santrali.
Doğrudan yabancı yatırım:
1984-2002 arası, yani yirmi sekiz yılda 19,8 milyar geldi Türkiyeye,
on sekiz yılda. 2003-2015te ise on iki yılda 165 milyar
doğrudan yabancı yatırım geldi, 10 mislinden fazla. 2014
yılında -bakınız, hani Türkiye ekonomisi nereye gidiyor?
diye soranlara cevaben söylüyorum- 12,8 milyar dolar doğrudan yabancı
yatırım gelmişti, 2015 yılında 16,6 milyar. Hem bir
taraftan seçimle uğraştık -bütün illerimizi dolaştım,
81 vilayeti dolaştım 7 Haziranda, ondan sonra 1 Kasımda da bir
tur daha attık bazı vilayetlerimize- bu arada da dünyaya Türkiyeyi
anlattık. 1 Kasımdan sonra, bir taraftan terörle mücadele ediyoruz,
bir taraftan dünyayı dolaşarak yabancı yatırımcı
çekmeye çalışıyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki bu ülkede tek
boyutlu düşünenler hiçbir şeye çözüm bulamazlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bizim zihnimiz, gönlümüz her an
meşgul olacak.
Müteahhitlerin yurt dışında
aldıkları müteahhitlik hizmetleri: 1974-2002 yıllarında,
yirmi sekiz yılda 46 milyar; 2002-2015 yıllarında, on üç
yılda 273 milyar, bizim dönemde. İhracat 36 milyardan 143,9 milyara;
bütün bu etrafımızdaki ülkelerin çökmesine ve ihracat
pazarlarımızın daralmasına rağmen ihracat volume,
hacim anlamında yüzde 1,4 arttı geçen sene. İnşallah
kısa zamanda da toparlayacağız.
Dış ticaret açığı 2014te
yüzde 25,2 oranında düştü. Cari açık -ki en temel meselemiz-
32,2 milyar dolara geriledi ve yüzde 26,1 oranında düştü; millî
gelire oranı da yüzde 5,8den yüzde 4,4e düştü. 2002de biz bu
ülkeyi düşük orta gelir ülkesi olarak almıştık, şimdi
üst orta gelir ülkesi oldu, inşallah yakında üst gelir grubuna da
sokacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Satın alma gücü, millî gelir oranlarında
en önemli faktörlerden biri. Şimdi, bakınız, bizim satın
alma gücü paritesine göre kişi başına düşen millî gelirimiz
Avrupa Birliği ortalamasının yüzde 35iydi biz iş
başına geldiğimizde, şimdi yüzde 53ü. Dolayısıyla,
biz ülke ekonomisini bir uçurumdan, bir kuyudan aldık, aydınlık
bir yola, aydınlık bir ortama taşıdık,
taşımaya da devam edeceğiz.
Şimdi, yine bazı rakamlarla ekonomik
boyutu bu anlamda bağlamak istiyorum. İktidarlarımız
döneminde asgari ücreti yüzde 606,1 artırdık ve 1 Ocak 2016
tarihinden itibaren net 1.300 liraya çıkardık. Böylece, asgari ücreti
2002den bu yana yüzde 126,3 oranında reel olarak artırdık. En
düşük memur maaşını, aile yardımı ödeneği de
dâhil, yüzde 503,5 artırarak 2.365 liraya çıkardık. En düşük
memur maaşlarında da böylece reel artış yüzde 93,5.
Emeklilerimize ilk yılında 75 lira ila 100 lira arasında
seyyanen zam yapmıştık, geçen sene de 2015 yılı Temmuz
ayında SSK ve BAĞ-KUR emeklilerimizden bin liranın altında
aylık alanlara 100 lira, bin liranın üstünde alanlara da 1.100
lirayı geçmeyecek şekilde 100 lira verdik. Ayrıca, 2016
yılında, 1 Kasımdan önce söz verdiğimiz şekilde,
hepsine tekrar seyyanen 100 lira zam yaptık. Ancak, bunlar yetmez, biz
halkımıza en müreffeh şartları sağlamayı boynumuzun
borcu biliriz.
İnsanımıza önem verdiğimiz,
insan kaynağımızı güçlendirdiğimiz bu bütçe
dışında ikinci önemli hususa gelmek isterim: Demokrasimiz.
Demokrasi bizim en büyük gücümüzdür. Belki ekonomik krizlerle, zor
şartlarla karşılaşabiliriz ama aşarız; cari
açığı kapatabiliriz ama demokrasi açığını
kapatamayız. Arkadaşlar, bizim iktidar olduğumuz dönemlerde
demokrasimiz hiçbir zaman açık vermedi, açık vermeyecek. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakınız, demokrasimizin belki
de 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinden sonra, 28 Şubat postmodern
darbesinden sonra gördüğü en büyük tehdit, 20 Temmuz 2015te yani 7
Haziran sonrasında Türkiye'de bir boşluk doğdu, hükûmet
boşluğu, Tek parti hükûmeti yok. düşüncesiyle aynı anda 3
barbar terör örgütünün düğmeye basmasıyla başlayan dönemdir, en
büyük tehditlerden biri.
20 Temmuzda Suruçta canlarımızı alan
DEAŞ saldırısı yapıldı, aynı gün PKK
Adıyamanda 1 askerimizi şehit etti. 21 Temmuz, DHKP-C
İstanbulda silahlarla sokağa çıkmaya cüret etti. 22 Temmuz,
hani şimdi Cizrede devleti suçlayanlar var ya, onlara dönüp, bir şey
söylemeyip bize saldıran ana muhalefet partisi var ya, o günlerde hepsi
yeni bir ayaklanma çağrısı yapan PKKya karşı
suspustular. İşte, şimdi, çok konuşan ve sanki bu olaylarda
hiç payı yokmuş gibi olan HDPlilere sesleniyorum: Sizin eş
başkanlarınız ile bütün partileri dolaşırken size de
gelip 15 Temmuzda oturup konuştuğumuzda söylemiştim:
Bakın, ne yapmak istediğinizi görüyoruz. Ateşle oynamayın.
Bu milletin sabrını taşırmayın. diye
konuşmuştuk. Ben orada o görüşmeyi yaparken Kandilden isyan
çağrıları geldi, Silahlanın. çağrıları
geldi. 20 Temmuz-23 Temmuz arası Ceylânpınarda 2 polisimiz haince,
kalleşçe, alçakça enselerinden vurulup şehit edildiğinde
herhâlde susmamızı bekliyorlardı. Biz 23 Temmuz günü
alınması gereken kararı aldık. Mademki bu ülkeye meydan
okunmuştur, meydan okuyan kim olursa olsun, bulundukları inlerde
cezalandırmak bizim boynumuzun borcudur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Demokrasinin esası
meşruiyettir, meşruiyetin makamı da yüce Meclistir. Hem Mecliste
olacaksınız hem de Cizrede, Surda, o aldatılmış
masum çocukların cesetleri üzerinde bir piyonca, bir başka ülkenin
piyonları şeklinde bir rol üstlenen terör baronlarının
sözcülüğünü yapacaksınız. Bu olmaz. Herkes yerini, yurdunu,
konumunu tespit etmek durumunda ve o günden bu güne şöyle dediler,
hatırlayacaksınız, bizi tanımadıkları için,
kendileri gibi olduğunu zannettikleri için: Bu, yeni bir seçimi kazanmak
için yapılan bir manevradır, bir taktiktir. diye düşündüler kendilerince
ve 1 Kasımdan sonra bu durur, onun için yapıldı. dediler,
savaş kışkırtıcılığı
İşte, gördünüz, 1 Kasımdan sonra da 2 Kasım günü
halkından yüzde 50 destek almış, Kürt
vatandaşlarımızın desteğini de almış bir
Başbakan olarak aynı talimatı verdim: 23 Temmuzdaki
talimatımız geçerlidir bütün güvenlik birimlerimize. Bu ülkenin
dağları, ırmakları, vadileri, şehirleri,
kasabaları, sokakları temizleninceye kadar bu mücadeleye devam
edeceksiniz. dedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakınız, dünyanın hiçbir yerinde,
hiçbir demokratik ülke, kendi sınırları içinde bırakın
bir ilçeyi, bir sokağı, bir evin içinde dahi gayrimeşru bir
silaha izin vermez. 2013te çözüm süreci ki Sayın
Cumhurbaşkanımız Başbakan olarak onurla
başlatmıştı, Baldıran zehri içmeye
hazırım. demişti, Bütün asimilasyon veya eski retçi
politikaları reddederek yola çıktık. demişti, biz de
aynı şeyleri söylüyoruz. Kim bu ülkenin tek bir insanına yan
gözle bakarsa, sen Türksün, sen Kürtsün, sen Sünnisin, sen Alevisin derse o
yan gözü oyarız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Hiç kimseyi bir diğerinden ayırt etmeyiz.
Ama, 2013 Nevruzunda Biz silahları
bırakacağız, bütün Türkiyeden silahlı unsurlar çekilecek.
dedikten sonra 2015te silahlanma çağrısı yapmanızın
gerekçesi nedir? Kim size bu talimatı verdi? Hangi güçlerin,
piyonların bir parçası oldunuz? Sonunda söyleyecektim ama şimdi
söyleyeyim: Biz bu coğrafyayı dedelerimizden geçici bir şekilde
emanet almadık, kıyamete kadar emanet aldık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ve eğer demokratik ortamda bir
şey söyleyeceksiniz -gururla söylüyorum- bu kürsüde her şey ifade
ediliyor. On beş sene önce söylemeyi, kapalı bir odada sessizce kendi
kendinize söylemekten bile çekindiğiniz şeyleri bu kürsüde açık
yüreklilikle söyleyebiliyorsunuz. Kim getirdi bu ülkeye bu demokrasiyi? Biz
getirdik. Sonuna kadar da koruyacağız, burada bu kürsünün
dokunulmazlığını sonuna kadar koruyacağız. Herkes
fikrini söyleyecek, hiçbir sınır olmayacak.
Ama, 29
canımızı alan bir haine, o can bedenleri
Ben gittim, hem
GATAda hem Kocatepede o ailelerin ellerinden tuttum. Türkiye'nin her
köşesindendiler; kimisi Sünni, kimisi Alevi, kimisi Türk, kimisi Kürt.
Bazı aileler o bedenleri
MEHMET
GÜNAL (Antalya) - Niye söylüyorsun; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı,
Sayın Başbakan? 5 oldu bu ya!
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOLU (Devamla) - Toplu olarak dahi bedenlerini göremeyecek kadar o
bedenleri parçalayan bir caninin taziye ziyaretine gitmek nedir biliyor
musunuz? Bütün insanlığı katleden birini kutsamaktır. Biz
buna sessiz kalır mıyız? Peki, buna ana muhalefet partisi sessiz
kalacak mı? Sayın Kılıçdaroğlu bizi eleştiriyor.
İşte söylüyorum, bizim, evet, patlama olduğu andan itibaren
yaptığımız her açıklamayı baştan sona
okuyun, parça parça okuyup bağlamından koparmayın benim ya da
arkadaşlarımın yaptıklarını, bu
yakışmaz. Ama, patlama akşam altıda olmuşsa ertesi gün
on ikide, benim on birde Genelkurmay Başkanına verdiğim bütün
istihbari bilgiler doğrudur. Türkiyeye Salih Neccar ismiyle girmiş
olan ve parmak izi belli olan şahıs, aynı
şahıstır daha sonra bu cinayeti işlediğini ailesi
üzerinden itiraf edenle. Ama, şunu soruyorum Sayın
Kılıçdaroğluna: Bu hikâyeyi burada anlatırken niye
PKKyı PYDden ayırt ettiniz, Başka bir terör örgütü. dediniz?
Niye dönüp Türkiyeye bu caniyi sokan ve gidip de orada YPG militanlarıyla
birlikte yetişmiş bu caninin karşısında YPG de, PKK
da aynıdır. deme cesaretini göstermiyorsunuz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bakın, terör örgütü dahi
sahiplenmedi bu cinayeti, TAK diye bir başka alt örgüte verdi, HDPnin
meşru siyasetçi olması gereken milletvekili gitti sahiplendi.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Salih
Müslim, Salih Müslim.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
İşte, bunlar hepimize ders olmalıdır. Teröre
karşı tek vücut olmadıkça bu ülkenin hukukunu koruyamayız.
DEAŞ terörünü PKK teröründen, YPG terörünü diğerinden ayırt
ederek bu ülkede insanımızın hukukunu koruyamayız.
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) - Devlet terörünü de
konuşalım.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Değerli milletvekilleri, demokrasimizi taçlandırmamızın bir
diğer yolu da yeni bir anayasayı birlikte yazmamızdır.
Seçimlerden sonra hem terörle mücadele ettik hem demin zikrettiğim
ekonomik reformları, tedbirleri, gerekeni yaptık, vaatleri yerine
getirdik hem de anayasa sürecini başlattık. Değerli genel
başkanları ziyaret ettiğimde ümitlenmiştim, bu sefer
herhâlde bu iş olacak dedim çünkü her iki başkan da yani Sayın
Bahçeli ve Sayın Kılıçdaroğlu Evet, 12 Eylül
anayasasına biz de karşıyız, gereğini birlikte
yapalım. dediler. Sayın Kılıçdaroğlu Darbe hukukunu
da tümden temizleyelim. dedi. Buyurun dedik, hazırız fakat daha
2nci toplantısında Komisyonun CHP hemen çark etti. Gerçekten
alışkanlıklar değişmiyor, değişmiyor. CHPyi
değiştirmek çok zor, kalıplaşmış, illa ve mutlaka
darbe anayasasına öyle veya böyle sahip çıkacak dolaylı olarak.
Şimdi tekrar çağrıda bulunuyorum: Hiç birbirimize
sınır koymayalım, siz istediğinizi söyleyin bizim
arkadaşlarımız istediklerini söylesinler; özgürlükçü,
katılımcı, güçler ayrılığı prensibine
dayanan, insan hak ve özgürlüklerine saygılı yepyeni bir anayasayı
beraber yazalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Diğer partilere teşekkür ediyorum, CHPye ayak uydurmadılar,
ayak oyununa gelmediler ve Komisyonun devamı için beyanda bulundular.
Sayın Meclis Başkanımız -zannediyorum- tekrar bir
çağrıda bulanacağı kanaatini bize serdetmişti. Ümit
ederim ki bu çağrıya herkes cevap verir, bir araya geliriz, siz
parlamenter sistem dersiniz, biz başkanlık sistemi deriz, özgürce
tartışırız ama sansürle bu iş olmaz. Siz
Başkanlığı burada tartıştırmayız.
derseniz bir sansürcü zihniyettir. Biz parlamenter sistemi
tartışmayız diyor muyuz? Gelin her şeyi
tartışalım, yeter ki öyle bir anayasa yazalım ki gelecek
nesiller 26ncı Dönem milletvekillerini hayırla yâd etsinler. Biz
buna hazırız. Ha, darbe hukukunu temizlemek anlamında ise bu çok
daha kolay, biz bunun gereğini yaptık, yapıyoruz. 2007
yılında 1.085, 2010 yılında darbe döneminden kalan 17
genelgeyi iptal ettik. Şimdi de gerekli taramaları yaptık, 457
adet kanun ile 35 adet kanun hükmünde kararnameyi taradık. Efendim, elimizde
envanter hazır, Anayasa gibi
değil; 330 gerektirmiyor, çok daha kolay. Gelin, iki ayrı komisyon
kuralım, anayasa yoluna devam ederken darbe hukukunu da tümüyle
temizleyelim bu ülkeden. Öyle temizleyelim ki kimse bir daha darbe kelimesini
bile telaffuz etmeye cesaret bulamasın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ama, tabii, bir ümitleniyorum, sonra
Sayın Kılıçdaroğlu buraya geliyor, Mısırdaki
darbeyi neredeyse savunurcasına Türkiye ile Mısır arasında
ne problem var ki ilişkiler bozuluyor? diyor. Biz Mısırda
demokrasiyi savunduk, Mısır halkının iradesini savunduk,
biz Mısırda aslında 27 Mayısta asılan Adnan
Menderesi savunduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Çünkü biliyoruz ki demokrasi, ancak çevre ülkelerdeki demokrasilerle birlikte
yeşerir.
Buradan da dış politikayla ilgili
yaklaşımımıza gelmek istiyorum. Eleştiriler
yöneltiliyor, amenna, burası eleştiri makamıdır, biz de
milletimize ve milletin temsilcilerine her türlü hesabı veririz. Üç temel
prensibimizi, Dışişleri Bakanlığım döneminde de,
şimdi de, Cumhurbaşkanımızın bütün
Başbakanlık döneminde de dış politikada hâkim olan üç
referansımızı zikretmek isterim. Birincisi, çok boyutlu
dış politika, hiç terk etmedik.
Bakın, şimdi, objektif şeyler
söyleyeceğim; öyle subjektif şeylerle değil, sadece zirveleri
vereceğim. Son, Ekim 2015ten gelecek sene Ekim 2016ya kadar olan
zirveler: Ekim 2015te Dünya Göç Zirvesi İstanbulda yapıldı.
Kasım 2015te G20 Zirvesi Antalyada yapıldı. Avrupa
Birliği-Türkiye Zirvesi, on dört yıldan sonra ilk defa toplanan zirve
Kasım 2015te Brükselde yapıldı. Mart 2016da, inşallah 7
Martta Türkiye-Avrupa Birliği Zirvesini tekrar yapacağız. Nisan
2016da İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi
İstanbulda yapılacak. Mayıs 2016da insanlık tarihinin ilk
Dünya İnsani Zirvesi İstanbulda yapılacak, Ekim 2016da Dünya
Enerji Zirvesi İstanbulda yapılacak; Botanik EXPO 2016ya da ev
sahipliği yapacağız. Botanikten göçe, insani zirveden Avrupa
Birliğine, ekonomiye, her şey Türkiyede konuşuluyor. Her yere
biz ulaşıyoruz. Bu açıdan bakıldığında, hani
bir yalnızlık iddiası alıp gidiyor. Ben durmuyorum,
Cumhurbaşkanımız durmuyor davetlere yetişmekten ya da
birilerini ağırlamaktan. Bu nasıl yalnızlık
anlamadık? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye yalnız kalmadı, kalmaz ama birileri kendilerini millet
nezdinde yalnızlığa mahkûm ediyorlar.
Bakınız, dünyada 252 temsilciliğimiz
var ve dünya 6ncısıyız, 5 daimî üyeden sonra biz geliyoruz
artık. Yine, Afrikada, Latin Amerikada
Afrikada 12
büyükelçiliğimiz vardı, şimdi 29 büyükelçiliğimiz var.
Bunların detayları herkesçe malum.
İkinci boyut: İnsani ve vicdani boyut,
değer boyutu. Bakın, beni çok duygulandıran iki
hatıramı nakledeceğim ki bu Meclisin
taşıdığı önem, bu ülkenin
taşıdığı önem bir kez daha
7 Hazirandan sonra, birkaç
gün özellikle Bosnadan, özellikle Somaliden, özellikle Filistinden,
özellikle Suriyelilerden, değişik liderlerden mesajlar geldi.
Bazıları ağlayarak telefonda şunu söylediler: Daha önce
başımız sıkışırsa bizi kollayacak olan, aç
kalırsak -Somalide olduğu gibi- bize kucak açacak olan, -Suriyede
olduğu gibi- kimyasal silahlardan kaçarken
sığınacağımız bir Türkiye var diyorduk,
şimdi bizim hâlimiz ne olacak? dediler. 1 Kasım günü aynı
insanlar, hemen hemen dünyanın değişik bölgelerinde, aynı
gönül coğrafyasında, bir Suriyeli ilim adamının
deyişiyle söylüyorum, Türk kardeşlerimiz oylarını
elleriyle sandıkta kullandı, biz avuçlarımızı
Rabbimize açıp öyle oy kullandık. dediler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar, bu anlamda yurt
dışındaki Araplar, Türkmenler, Somalililer, Kürtler hepsi bizim
soydaşımız, hepsi bizim tarihdaşımız, hepsi bizim
kardaşımız, beşeriyet kardaşımız. Artık
Türkiye Cumhuriyeti devleti sadece belli sınırlar içinde olan bir
ulus devlet niteliğinin çok ötesine taşınmıştır.
Al bayrağı gözü gördüğünde kendi bayrağı gibi ona
yakarıp onu öpen Somalililer varken, o bayrağın altına
sığınmak için kilometrelerce yolu aşıp Bir an önce
kendimi Türkiyeye atayım. diyen Suriyeliler varken, Gazzeye
gittiğimde, o bayrağı bombalar altında bağrına
basıp Bu benim bayrağım. diyen Gazzeliler varken bu kale
düşmez, bu bayrak inmez. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Dünya böyle, dünya böyle ama Sayın
Kılıçdaroğlu beş senedir aynı şeyi söylüyor,
Durup dururken Suriyeyle niye düşman olduk? diyor. Sanki durup
dururken, yahu, Sayın Kılıçdaroğlu, Suriyede 400 bin insan
öldü, 6 milyon mülteci oldu, 12 milyon insan aç biilaç, Halepten eser
kalmadı; hâlâ siz tekrar tekrar durup dururken diyorsunuz. Saatiniz bir
yerde durmuş ama tarihin saati durmuyor, akıyor, biz bu
akışı takip edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ve üçüncüsü: Gönül coğrafyalarımızda
bu anlamda, arkadaşlar, bu yıl sembolik bir yıl. Gönül
coğrafyamızda etkimizi, insani diplomasiyle birlikte etkimizi
artıracağız. Birçoğumuz Çanakkale destanını
biliriz de -2015te 100üncü yılını kutladık- Kutülamareyi
unutmuşuzdur; 29 Nisan 2016, Kutülamarenin 100üncü yıl dönümü.
Kutülamare, Bağdatın güneyinde, şimdi, Kut vilayeti denilen
yerde işgalcilere karşı Orta Doğu halklarının tümünün,
Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Hristiyanların, Yezidilerin topluca
işgalcilere karşı kazandığı son zaferdir ve orada
omuz omuza bu toprakların onurunu korudu bu ecdat. Aynı günlerde,
Sykes-Picot haritası çizildi bir yerlerde ve şehirlerimiz parçalanarak,
bölünerek bağrımıza hançerler saplandı. Şimdi, Mardin
konuşmasında da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Başbakan, iki dakikada
tamamlar mısınız.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Mardin konuşmasında da zikrettim, bütün bu gönül coğrafyası
tarih boyunca iki grup gördü; birleştirenler ve parçalayanlar. Alparslan
birleştirdi, Selahaddin birleştirdi, Sultan Selim, İdrisi
Bitlisi birleştirdi, Çanakkale birleştirdi, Kutülamare birleştirdi.
Parçalayanlar mı? Moğollar parçaladı, Haçlılar
parçaladı, sömürgeciler parçaladı, şimdi de sömürgecilerin
piyonları tekrar parçalamak istiyorlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz de diyoruz ki, işte bu yüce
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında, İstiklal
Savaşını verirken mazlum milletlerin son ordusu olarak
verenlerin torunları olarak söylüyoruz: Kim, Sykes-Picotnun
parçaladığı o haritaları daha küçük parçalara bölerek
kardeşi kardeşten ayırt etmek, Diyarbakırı Bursadan
-Ulu Camilerini- ayırt etmek, Hakkâriyi Edirneden koparmak isterse 78
milyon olarak her birimiz son nefesine kadar onlara Dur. deriz, modern
Moğollara, modern Haçlılara, yeni sömürgecilere izin vermeyiz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Herkes safını belirlemelidir. Bu ülkenin
çocuklarını barikatların arkasında ölüme mahkûm edenler,
Kandilden değil, Türkiye'ye düşman birtakım başkentlerden
talimat alanlar
Kandil sadece bir üstür, istasyondur, talimatlar başka
yerden gelir, Kandil birilerine iletir, onlar yapar. Onlara karşı,
bilinsin ki biz bölmek isteyenlere inat, birleştireceğiz; biz, nefret
dili geliştirmek isteyenlere inat, muhabbet dili söyleyeceğiz. Yunus
Emrenin güzel Türkçesiyle, Fakiye Teyran'ın güzel Kürtçesiyle, sevda
diyeceğiz, aşk diyeceğiz, muhabbet diyeceğiz, birlik
diyeceğiz, kardeşlik diyeceğiz, kıyamete kadar
kardeşlik diyeceğiz. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından ayakta alkışlar)
2016 bütçemizin hayırlı olmasını
diliyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Başbakan.
Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başbakanı
büyük bir dikkatle dinledik. Kendisinin her türlü serzenişine
karşın grubumuzun büyük bir sükûnetle kendisini dinlediğini
kendisi de biliyor. Ancak Sayın Başbakanın yapmış
olduğu açıklamalarda Genel Başkanımıza ve partimize
yönelik
(Gürültüler)
MEHMET GÜNAL (Antalya) Önce Sayın
Başbakan bir liderlik göstersin de bir sustursun, bir duyalım.
Liderlik göstersin.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başbakan, bir
liderliğinizi gösterip grubu susturursanız sevinirim çünkü benim
söyleyeceklerimi sizin de duymanız gerekiyor.
BAŞKAN Sayın Gök, lütfen buyurun
efendim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Duyamıyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) Cumhuriyet Halk Partisine ve
Genel Başkanımıza yapmış olduğu
sataşmalardan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Üç dakika, rica edeyim.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
13.-
Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Başbakan Ahmet Davutoğlunun 118
sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 119 sıra sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Başbakanın az önce
yapmış olduğu konuşmaları büyük bir dikkatle dinledik.
Grubumuz, kendisini olması gereken bütün nezaketiyle, büyük bir
saygıyla dinledi ama anlaşılıyor ki Cumhuriyet Halk
Partisinin bu olgunluğu dahi Sayın Başbakanın, Cumhuriyet
Halk Partisine olan büyük düşmanlığını bir ölçüde dahi
tolere etmemiştir.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Geç onu,
geç, geç!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Liderinizi dinleyin, sataşmayın.
LEVENT GÖK (Devamla) Bütün
konuşmacılarınızın her konuşmasında ve
Sayın Başbakanın bütçeyi anlatırken dahi yarım saat
konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisini aklından bir türlü çıkartamaması,
belleklerinde, kafasında Cumhuriyet Halk Partisini asla düşünmeden
bir adım atamaması, Cumhuriyet Halk Partisinden ne kadar
korktuğunu gösteriyor. [AK PARTİ sıralarından
gülüşmeler, alkışlar(!)] Ne kadar korktuğunu gösteriyor.
Sayın Başbakanın üç sorumuza cevap
vermesini bekliyorum. O kadar çok konuşacak konu var ki, şimdi,
Sayın Başbakan, Genel Başkanımıza bir terör örgütünün
sözünü, ismini niye söylemiyorsunuz diye söz etti. Genel
Başkanımız büyük bilinçle hiçbir terör örgütünün
reklamını yapacak şahsiyette değildir. Hiçbir şekilde
(AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray)
Arkadaşlar dedi ama.
LEVENT GÖK (Devamla) Ama bakın, PYD söz
konusu olunca, 25 Haziran 2015te Salih Müslime Kobaniye buradan selam
ediyorum, Kobanideki her arkadaşımın alnından öpüyorum.
diyen acaba kimdir? Sayın Ahmet Davutoğludur. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMİL AYDIN (Erzurum) Evet.
LEVENT GÖK (Devamla) Salih Müslime
kırmızı halı seren kimdir? Sayın Başbakan, Salih
Müslime Türkiye Cumhuriyeti pasaportu verdiniz mi? Bunu bir açıklar
mısınız lütfen buradan? Konuşmalarınızın
nereye gittiğinin lütfen farkında olun.
Genel Başkanımız çok net iki soru
daha sordu ama lider olmayı burada bize öğretmeye kalkan Sayın
Başbakan kaçak saraydan korktuğu için kendi bütçesindeki
harcamaları burada açıklayamadı.
MEHMET METİNER (İstanbul)
Saygısızlık yapma! Saygısızlık yapma!
LEVENT GÖK (Devamla) Çok net sorular sorduk,
hiçbir cevap alamadık Sayın Başbakan. Sarayın maliyetini
niçin açıklayamadınız?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Maliye Bakanı
açıkladı.
LEVENT GÖK (Devamla) - Bütün belgeler elinizde,
bütün bilgiler elinizde. Saraya harcanan parayı burada niçin
açıklayamadınız?
MEHMET METİNER (İstanbul) Ömrün
saygısızlıkla geçiyor senin ya!
LEVENT GÖK (Devamla) - Genel
Başkanımız altını çizdi ve size sordu ve siz bir tek
cümle dahi söyleyemediniz çünkü kendi bütçenizden ne kadar para
harcadığınızı söylemeyecek kadar saraya
bağımlısınız.
İkincisi: Libyadan
aldığınız, Kaddafiden aldığınız,
Cumhurbaşkanının aldığı ve
bağışladığını söylediği 250 bin
doları nereye bağışladınız?
MEHMET METİNER (İstanbul) Sana ne?
LEVENT GÖK (Devamla) Bunu anlatın bize. Ben
bunu takip etmek zorundayım ama Sayın Başbakan Genel
Başkanımızın bu net soruları karşısında
ağır bir yenilgiye uğramıştır. (CHP
sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından
Hadi be! sesleri, gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET METİNER (İstanbul) Milletten
yediğiniz tokatları unutmadınız ya! Ömrünüz yenilgilerle
geçti sizin ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Sayın Başbakan
BAŞKAN Biliyorum, biliyorum
Sayın Baluken, buyurun efendim.
Üç dakika, buyurun Beyefendi.
14.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Başbakan Ahmet
Davutoğlunun 118 sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 119 sıra sayılı 2014
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Bu niye
ayrıldı ya!
AHMET YILDIRIM (Muş) Bu ne tahammülsüzlük?
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Süreyi yeniden
başlatmanızı rica edeceğim.
BAŞKAN Evet, lütfen
Tabii, tabii
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Evet, bu kadar,
kürsüden hakaret edip sonra cevapları duyma tahammülünü bile göstermeyen
Davutoğluna bu yakışırdı.
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) Kaçtı,
kaçtı!
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Şimdi,
değerli milletvekilleri, ben bu Başbakanı her izlediğimde
ses tonuyla, mimikleriyle, inanmışlığı ama
yapaylığıyla Cüneyt Arkının Dünyayı Kurtaran
Adam filmini hatırlıyorum. Gerçekten dünyayı kurtardığını
sanan bir filmde her şeyi ortaya koyduğunu sanan birisi o filmi
izleyen herkesi gülmekten kırıp geçiriyor.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) 2 başkanınız
var, eş başkanlarınız nerede? Teröristlerin cenazelerine mi
gidiyorlar?
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Davutoğlunun da tavrı
(Gürültüler)
BAŞKAN Sayın Baluken, bir dakika
efendim
Sayın milletvekilleri, lütfen, efendim,
oturunuz ve hatibi dinleyelim, lütfen sükûneti muhafaza edelim.
Buyurunuz Beyefendi.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bakın,
değerli milletvekilleri, Ankara patlamasından hemen bir gün sonra,
yirmi dört saat geçmeden, dünyayı kurtaran adam edasıyla yine
kameralar karşısına çıkıp Biz yirmi dört saat
geçmeden saldırıyı yapan kişiyi bulduk, arka
planını açığa çıkardık. Bununla ilgili bütün
emniyet ve istihbarat yetkililerini kutluyorum. demişti değil mi?
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Doğru,
doğru, hepsi doğru. Yalan mı çıktı?
İDRİS BALUKEN (Devamla) O gün
vermiş olduğu isim Salih Neccar, YPGye mensup ve Suriye
yurttaşı. demişti değil mi?
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Bırak ismi,
bırak ismi! PYD, PKK bağlantısı yalan mı
çıktı?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Aynı
bilgileri yine Cumhurbaşkanı da çıkıp bütün dünya
kamuoyunun gözünün içine baka baka söylemişti ama şimdi, bu kürsüden,
dünyayı kurtaran adam bugün gelip, o saldırıyı yapanın
Salih Neccar değil, TAKın açıkladığı Abdulbaki
Sömer olduğunu itiraf etmiş oldu.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Aynı adam.
Aynı adam olduğunu hepiniz biliyorsunuz, aynı adamdan
bahsediyoruz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Yani burada,
kendi kendisini tekzip eden, bütün dünya önünde içine düşmüş
olduğu skandaldan kurtulmaya çalışan bir liderin nasıl
çırpındığını gördük. Bütün bu taziye gündemi
vesaire, bunun üzerinden yürütülen linç de bu uluslararası skandalı
kapatmaya yönelik bir linç olarak değerlendirilmeli.
Bakın, bu, çözüm sürecini bitirme meselesi,
kendisinin yaptığı açıklamalar var, Selahattin
Demirtaş Mecliste Seni başkan yaptırmayacağız.
dediği anda çözüm sürecinin bitiş işaret fişeğini
çakmış oldu. diyor. Yine, Başbakan Yardımcısı
Seni başkan yaptırmayacağız.
çıkışıyla çözüm süreci bitti. diyor. 5 Nisandan itibaren,
çözüm sürecinin mimarı olan Sayın Öcalanın üzerinde tecrit var.
Yine, 22 Temmuzlara gelmeden, bu savaş konseptlerine gelmeden Meclise
getirmiş olduğunuz iç güvenlik paketleri, Millî Güvenlik Kurulunda
almış olduğunuz kararlar var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Dolayısıyla bütün bu realiteler ortadayken burada Davutoğlunun
gelip içine girdiği bu kaostan sıyrılma çabasını
sadece gülerek karşılıyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Baluken eleştirinin de ötesine geçerek kişisel olarak
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Hiciv
yaptı, hiciv.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hiciv
yaptım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
hicvi
aşan, şimdi kullanmak istemediğim sataşmada
bulunmuştur.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır canım!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Hicivdir
efendim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Dünyayı
Kurtaran Adam edası vesaire
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sinemayı, sinema sanatçısını ve filmi asla kötülemeyiz biz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bu açık
bir sataşmadır ve şahsiyat yapmaktır.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşbih ve hicivdir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) O çerçevede
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Bostancı, eğer
siz de kabul ederseniz, aleyhteki konuşmadan sonra size söz vereyim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Tamam.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 118) (Devam)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297),
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2014 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/34), 2014 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan Kalkınma Ajansları
2012 Yılı Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/28), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2013
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/31), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2014 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/37) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 119) (Devam)
BAŞKAN Antalya Milletvekili Sayın Mehmet
Günal, bütçenin tümü üzerinde, aleyhte, şahsı adına.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
sükûneti sağlar mısınız? Bakın herkes ortalıkta
geziyor. Böyle Genel Kurul olmaz, dinlesinler.
BAŞKAN Lütfen yerlerimize oturalım.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; beni dinleyen milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum
(MHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Aleykümselam.
MEHMET GÜNAL (Devamla)
dinlemeyenleri de kuliste
çay içmeye yolluyorum arkadaşları. Ama gerçekten ben hayal
kırıklığına uğradığımı, bu
son konuşmacı olarak hepinizin adına, baştan söylemek
istiyorum. Çünkü Sayın Başbakan konuşmasına başlamadan
önce hemen elime konuşma metnini aldım, ilk sayfalara baktım,
gayet güzel. Geleneklerimizden, örfümüzden, âdetimizden güzel bir
başlangıç yapacağız diye açıkçası düşündüm
ve ben de konuşmamda yine Sayın Başbakanın da memleketi
olan Konyanın bütün dünyaya haykıran sesi Mevlânanın,
Hacı Bektaş Velinin, Yunus Emrenin sözleriyle başlayıp
öyle devam edeyim istiyordum ama ben gerçekten bu konuda hayal
kırıklığına uğradım çünkü Hükûmet
programındaki konuşması Sayın Başbakanın beni biraz
umutlandırmıştı. Bugün gerçekten öyle bir şey
bekliyordum ama otuz dokuz dakika kalıncaya kadar, tam yirmi altı
dakika boyunca sadece hamasi, popülist şeyler duydum. Saate dikkatli
baktım arkadaşlar. Yani bütün insicamım bozuldu Sayın
Başkanın çok kullandığı tabirle, konuşacaklarımın
hepsi birbirine girdi. Ben gerçekten yani gerçekten üzüldüm.
Sayın Başbakan da aynı şekilde,
bir taraftan yapmayalım derken 6-7 defa yeniden etnik kökenleri söyledi.
Bu nasıl bir anlayıştır, ben anlamıyorum. Yani
yapmıyorum derken Şunu, şunu demiyorum. diyor. Şimdi ben
de Şunu, şunu demiyorum. diye başlasam, Bunları
demeyeceğim ben Sayın Başbakan için. desem siz hepiniz birden
ayağa kalkıyorsunuz yani şartlı cümlede bile ayağa
kalkıyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi, kaç defa birden böyle
Aynı şekilde, yine, bakanların
yaptığı gibi Sayın Başbakan da 2002 diye
başlıyor, yine bir yere gidiyor. Ya burada biz
Madem ki bu üslubu
kullandınız, Türkiyenin sorunları var diyorsunuz, bunları
çözelim diyorsunuz. Peki, nasıl olacak? Yani bu ayrıştırıcı
dille, burada rövanşist bir şekilde, ona onu söyleyeyim, buna bunu
söyleyeyim veya benimle ilgili bir sürü dedikodu çıkıyor, kendimi
ispat edeyim
Ben bu hâletiruhiye içerisinde bir şey yapabileceğimizi
zannetmiyorum arkadaşlar.
Ben çok farklı şeylerle Komisyonda
Bütün
bakanlarımız buradalar, hepsine söylediğim şuydu: Gelin
Burada birçoğu duruyor. Bazıları çıktı Sayın
Başbakanla. Hep söylediğiniz, efendim yapısal önlem
karakterimiz diye Sayın Başbakanın konuşmasında da
yazdığınız şeyleri gelin beraber yapalım
diyecektim. Ama şimdi bu anlayışla neyi nasıl
yapacağız, anlamıyorum.
Vaatlerimizden yüzde 82sini yaptık. diyor.
El insaf ya! O zaman hiç vaatte bulunmamışsınız siz. En
başta söylediğiniz Asgari ücreti yüzde 122 reel artırdık.
dediğiniz şeyin bin liradan 1.300 liraya çıkanını
muhalefetin baskısıyla yapmadınız mı? Ben soruyorum
Sayın Başbakana, bu sözler ona ait değilse özür
dileyeceğim. TÜSİADa gidip haziran seçimleri öncesinde bizim 1.400
lira, CHPnin 1.500 lira dediği asgari ücretle ilgili Ya, devlette asgari
ücretle çalışan kişi yok ki, bunun yükü size, niye itiraz
etmiyorsunuz? diyen kimdi? Başka birisi miydi? Bin liradan 1.300e
çıkanı zaten muhalefetin zoruyla yapmışsınız, o
da yeni olmuş. Şimdi, değerli arkadaşlar
Bu para nereden
bulunacak? diyor. Hedeflerimizi yazdık. Hedefleriniz ne oldu?
Sayın Cevdet Yılmaz orada, yukarıda da konuştuk, dedi ki:
Biz sözümüzü tuttuk. Şimdi, bakalım, sözünüzü tutmuşsunuz
sözde. 2011 yılı seçim beyannamesinde 2015 yılı hedefiniz
gayri safi yurt içi hasılada 1 milyar 76 milyon, 2011 seçim beyannamesinde
verdiğiniz söz vatandaşa. Geçen yılki orta vadeli programdaki
hedefiniz 850 milyar dolar, son OVPdeki gerçekleşme tahmininiz 722 milyar
dolar. Şimdi, verdiğiniz söz 1.076, geçen seneki hedefiniz 850, bu
sene gerçekleşme tahmininiz 722; neyini tuttuğunuzu ben artık
size ve vatandaşlara bırakıyorum. Bu hedefin neresi tutmuş?
Aynı şekilde kişi başına gelir hedefiniz, sözünüz,
vatandaşa taahhüdünüz 2011 seçim beyannamenizde 14 bin doların
üzerinde, geçen yılki OVPde 10.900e düşmüşüz, şimdi
9.200e. Hani verdiğiniz sözlerin hepsini tutuyordunuz?
Birkaç tane sadece örnek vererek geçeceğim
çünkü çok fazla şeyler var. Yine, bakıyoruz bu hedeflerden
başlamışken- değerli arkadaşlar, kişi
başına gelirle ilgili bunlar eğer tutmuyorsa -2016, 2018,
hiçbirisi tutmuyor- 2023 hedeflerimiz de maalesef bugünden kadük olmuş
durumda.
Şimdi, Sayın Başbakanın en çok
güldüğüm şeylerinden bir tanesi de Her kuruşun
hesabını veririz, her bir kuruşu namusumuz biliriz. diyor. Yani
gerçekten şaşırdım. Sayın Maliye Bakanı burada,
sayın bakanlar burada, hepimiz defalarca sorduk, ben tekrar soruyorum:
Vergi Uzlaşma Komisyonunda, Merkezî Uzlaşma Komisyonunda üç
yıldır en fazla vergi borcu silinen kimdir, söylesin. 420 küsur
milyar Cengiz İnşaatın vergi borcunun silinip
silinmediğini 500 sefer sorduk, burada henüz cevap verilmedi, kavgaya
getirildi. Yani soruyorum ben, tekrar soruyorum: Bakalım sahip
çıkmış mısınız?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Kendiniz soruyorsunuz, kendiniz hüküm veriyorsunuz.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi, Sayın
Bostancı -ben de kendi kendime otururken- bir hesap yaptı, 14ten
41e geçti -arkadaşlardan belki burada olmayanlar vardır- 41 kere
maşallah diye. Şöyle oturdum, yazdım, çizdim, 14e ekledim,
çıkardım olmadı, 41i tutturamadım, 42 çıkıyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) 14ü tersten
okuyacaksın.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - 14e 3 ekledim, 17 oldu;
14e 11 ekledim, 25 oldu; 17 ve 25i topladım 42 oldu, bir türlü 41
çıkmıyor. 42 kere maşallah size 17, 25ten dolayı. 42 kere,
41 değil, ben bir tane artırmış olayım. (MHP
sıralarından alkışlar) Enteresan ama ikisinin
farklarını topladım ya 11 artı 3 o da 14 çıkıyor,
on dördüncü yılda. 42 kere maşallah size, 42 kere maşallah size.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hocam, sağ ol,
sağ ol.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya başka hesap
uzmanları var, ona sor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Ama benim hesabım
Sayın Hocam kadar derin değil onun için bir fazla
çıkarıyorum yani kusura bakmasın.
Şimdi, Sayın Başbakan diyor ki:
Bankacılık sektörünün maliyetlerini
Yani burada bari insaf dedim
artık yahu, hani her şeyi söylüyor da. Bankacılık
sektörünün maliyetlerini biz üstlendik. diyor. Ya Bankacılık Kanunu
1999 yılında çıktı. Bütün o reformlar yapıldı.
Sermaye yeterlilik rasyosuyla ilgili, bankalarla ilgili, kamu bankalarıyla
ilgili, Merkez Bankasıyla ilgili; bugün vatan haini, faiz lobisi diye
suçladığınız, başkanın şu anda size
karşı dik durabilmesinin kanunu Mayıs 2001de çıktı
arkadaşlar.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Bankalar battıktan
sonra mı? İçi boşaldıktan sonra mı?
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Biz bankaları
batıran hükûmetten sonra temizledik, kanunu çıkardık, temiz bir
şekilde size koyduk, siz de yabancılara devrettiniz hepsini.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Bankalar temizdi zaten,
içi boştu.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi, değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakan diyor ki: Sağlıkla ilgili
12.500 kişi yoğun bakım yatağı
bilmem ne. Ya daha
yeni şehir hastaneleriyle ilgili Sağlık Bakanı söyledi.
Yani bir taraftan enteresan bir şey var arkadaşlar bakın-
anahtar teslimi, fabrika yapıyorsunuz, diyorsunuz ki:
Vatandaşın parası yok, devlet yapsın, biz
kiralayalım. Öbür taraftan, Bizim paramız yok, vatandaş
şehir hastanesi yapsın, biz onu kiralayalım.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Ya millet ölümcül oldu.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yani vereceğiniz de
yandaş, kiraladığınız da yandaş. Şimdi bunun
neresine inanalım, ben anlamıyorum.
Bütçenin ekinde son gün kabul edilen önerge var,
arkadaşlar hatırlamıyorsa onu söyleyeyim. Bir taraftan
önümüzdeki yirmi beş yılı milyarlarca lira ipotek altına
alıyorsunuz, sonra Biz sağlıkta şunu yaptık. Ben
anlamıyorum, gerçekten yadırgadım. Yani açıkçası,
asgari ücretin de ötesinde, burada Sayın Başbakanın
söylediklerinde konuşulacak çok şey var yani yabancı sermayeyle
ilgili de bir şeyler söylüyor. Ben size, ilgili bakan
arkadaşlarıma tekrar soruyorum buradan: 2000 yılında
İzmirdeki bir otomotiv fabrikasından bu yana Türkiye'de yeni kurulan
1 milyarlık bir yatırım var mı yok mu? Burada bakanlar
söylesin, ben de bilmek istiyorum. 1 milyarlık taze bir yabancı
sermaye geldi mi? AVM dışında, konut dışında ve
belli yatırımları devralma dışında böyle bir
şey geldi mi, açıkçası bunu da merak ediyorum. Ama, en komik
olan da benim daha çok dikkatimi çeken siyasi konulardaki söyledikleri de
gerçekten enteresan -az önce Sayın Gök bir kısmını söyledi
ama- diyor ki: Hiçbir ülke sınırlarında silaha izin vermez.
Allah Allah! Yani, az önce hep beraber alkışladığınız
Sayın Cumhurbaşkanlığının web sitesinde hâlâ
duruyor, diyor ki: Biz, bunları, silahları gömecekler derken her
yere silah depolamışlar. Valilere Ellemeyin. demiştik,
komutanlara Ellemeyin. demiştik ama bu adamlar silah
depolamış. Kendisi söylüyor. Sayın Başbakan nasıl
bunlara ulaştı? Cumhurbaşkanlığının web
sitesinde duruyor Sayın Başkan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen efendim.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Toparlıyorum.
Şimdi, burada tartıştık. Geçen
yıldı daha, geçen yılın bütçesindeydi. Komisyon üyesi
arkadaşlarım biliyor. Burada bir sürü şeyler söyleniyor, YPG,
PKK, şu bu diye devam ediyorsunuz. Ya, 29 Ekimde, Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluş gününde o topraklardan geçerken ve de bazı unsurlar
dediğimde -itiraz eden vekilimiz şu anda yok- Kandilden birileri
kürdistandan çıktık, kürdistandan geçtik, Kürtlere yardıma
gidiyoruz. dediğinde sesi çıkmayan İçişleri
Bakanımız buradaydı, o da gitmiş... Yani, Kobaniye selam
olsun. diyen Sayın Davutoğluydu. Bakın, Obamaya ben teklif
ettim bu işlerin geçişini ve eğit donatı. diyen de
Sayın Erdoğandı. Ben gerçekten anlamakta zorlanıyorum. Biz
başka bir ülkede mi yaşıyoruz? Yoksa Sayın Başbakan
Dışişleri Bakanlığı
alışkanlığıyla gezerken bazı şeyleri
göremiyor mu, ben gerçekten merak ediyorum.
Değerli arkadaşlar, açıkçası,
bir de sürem bitmeden son bir şeyi daha söylemek istiyorum:
Başkanlık sistemi, Anayasa tartışmasında Sayın
Başbakan çok güzel, sizin de alkışladığınız
bir şey söyledi ama ben galiba ya hafızamı kaybettim ya
kulaklarım yanlış duyuyor. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Ama, işte bir bakın, bir kontrol edin de birazdan
dinletirim isterseniz.
Sayın Başbakan seçimden sonra dedi ki,
kendim bizatihi kulaklarımla, görüntülü olarak duydum: Milletimizin
iradesi parlamenter sistem lehine tecelli etmiştir, başkanlık
tartışması bitmiştir. diyen de Sayın
Davutoğluydu. Ama, şimdi demek ki bir sıkıntı var ki
tekrar, mecburen buralara dönmek zorunda kalıyor. Açıkçası, bu
şartlarda bir şeyler yapmamız mümkün değil arkadaşlar.
Gelin, bırakın bu kayıkçı kavgalarını, hamaseti.
Ben yine baştan yapmak istediğim yere
dönüyorum, yine oraya dönüyorum. Hep birlikte bu yapısal önlemleri
çıkaralım, gelin, hep birlikte bir yapısal önlem komisyonu
kuralım, gerekirse Plan Bütçeye getirin. Sanal gündemlerden vazgeçip
ülkemizin ihtiyacı olan önlemleri alalım diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Günal.
Söz evvela sizde, buyurun efendim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Efendim, hiçbir
şey demeden Buyurun. denmez ki. Niye, ne istiyor?
BAŞKAN Sataşma olarak istedi Beyefendi.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Efendim,
açıklayın onu. Buyurun. diye bir usul mü olur?
MEHMET GÜNAL (Antalya) Neyle ilgili? Kim
sataştı?
BAŞKAN Sataşma olarak istedi.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Efendim,
söylesin.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Kim sataştı
Sayın Başkan?
BAŞKAN Sataşmaları buradan
veriyoruz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
söylemek zorundasınız. Niçin söz veriliyor efendim? Neden söz
veriyorsunuz? Bunu izah etmesi gerekiyor.
BAŞKAN Daha evvel söyledi ya Beyefendi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Söyledim,
söyledim, konuştum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Hayır, nasıl
sataştık Sayın Başkan?
BAŞKAN Söyledi ya Beyefendi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Daha öncesinde
konuştum.
BAŞKAN Allah Allah!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Söz aldım
ya.
BAŞKAN Söz istediğinde söyledi, oradan
konuştu.
OKTAY VURAL (İzmir) Sataşmadan
dolayı mı?
BAŞKAN Evet efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Daha önce izin aldı,
Sonra. dedi.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Konuşmadan sonra
söz vereyim. dedi.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Ben anlamadım, ben
sataşmadım ki. Ben sadece Onun kadar iyi değilim. dedim
Başkanım.
ÖMER ÜNAL (Konya) Sataşmadan söz istedi,
ayakta uyuyorsun, haberin yok.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
15.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; Sayın Günal
konuşmadan önce gerekçesini söylemiştim, evet.
Şimdi, bu saatte mukabelen çok sert sözlerle
Genel Kurulu germek niyetinde değilim ama kişisel benzetmeler ve
şahsiyetle uğraşmalar uygun değildir Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, bizim öyle bir amacımız yok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) O konuda çok
ilham verici sözler söyleyebilirim ama söylemek istemiyorum, gerçekten,
yapmamak lazım, bunu belirtiyorum.
İkincisi: Sayın Günal TÜSİADa
yönelik olarak Sayın Başbakanın Niçin bu konulara ilişkin
itiraz etmiyorsunuz, tartışmıyorsunuz? beyanını
söyledi. Doğrudur çünkü asgari ücrete ilişkin bir açık
artırma furyası vardı kardeşim.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) 5 bin bile verdiler
ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Açık
artırma furyası
1.500 lira, 1.800 lira, 2 bin küsur lira
Sayın
Başbakanın kastettiği bu furyaydı, furya!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Rüşvette
var açık artırma.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Elbette onlar
konuşmayacak mı? Konuşacaklar, söylediği bu.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Bizim söylediğimiz
doğru mu değil mi, onu söylesene.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Üçüncüsü:
Sayın Başbakan buradaydı, Meclisteydi, bütçesini savundu ve her
zaman da gerekli olduğunda Meclise geliyor.
Sayın eş başkanları hiç
görmüyoruz. Bekleriz Sayın Baluken.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Onlar başka yerde,
başka yerde!
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Talimat
alıyorlar.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Onlar da bizi
dinlesinler, söyleyeceklerimizi dinlesinler.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Onlar
gelip hakaret edip kaçmıyorlar.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Hakaret yok,
eleştiri var, eleştiri.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hakaret
edip kaçmıyorlar. Başından beri gelmiyorlar. Biz de onları
temsilen buradayız.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hayır,
eleştiri var.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Katliamın olduğu yerdeler.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bu hakaret ve
eleştiri meselesi, öyle anlaşılıyor ki
anlaşamayacağımız bir konu.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Evet.
Birine bir şey söylemişsen cevabını dinlersin, nezaket onu
gerektirir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Şu
YPGnin terör örgütü meselesine gelince, Sayın
Kılıçdaroğlunun beyanı var.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Var.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bakın,
burada. T24te: YPG terör örgütü değildir. demiş 2014 tarihinde.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Siz
ağırladınız ya kırmızı pasaportla.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Altında
devam ediyor: Ama böyle olduğunu görürsek zaten açık bir şekilde
tavır alırız. demiş. Tamam, tavır alması da
önemli ama böyle de bir beyanı var.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Naci Bey, siz
ağırladınız. Hükûmet ağırlamış, ne
diyorsunuz.
LEVENT GÖK (Ankara) Pasaport veriyordunuz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Hükûmet ağırladı
kırmızı pasaportla.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Yani şunu
söylüyorum: Siyasetler gelişmelere, duruma, bölgedeki olup bitenlere bakar
ve tavır alır. YPG bugün bir terör örgütüdür.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Siz de terör
örgütünü kırmızı pasaportla ağırladınız o
zaman.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bu terör
örgütü olma vasfını da, öncelikle ve başlangıçta, oradaki
Kürtler üzerindeki faşizan, tahakkümcü, şiddet dolu
uygulamalarıyla ortaya koymuştur. Bu, son derece açıktır.
Değerli arkadaşlar, 2016 bütçesi için bir
başlangıç günü oldu. Ümit ederim ki Meclisin o çok söylenen
mehabetine uygun bir tarzda konuşmalar bundan sonra yine bugün olduğu
gibi devam eder.
Bu temennimle birlikte saygılarımı
arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bostancı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim, daha evvel zannediyorum Oktay
Beyin söz talebi var.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tabii, tabii.
BAŞKAN Oktay Bey
OKTAY VURAL (İzmir) Yerimden kısa bir
söz talebim var efendim.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
21.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Mardin Milletvekili Orhan
Miroğlunun 118 sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 119 sıra sayılı 2014
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Evet, teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına söz alan, daha önce PKK
terör örgütü değildir. diyen milletvekili konuşmasında Bu
programda -HDP programı- öz yönetim değil, demokratik özerklik
ifadesi vardı. diyor, ondan sonra da yani Özerkliğinizi
PKKnın bu stratejisine heba etmeyeceğinizi söyleyeceksiniz. demek
suretiyle müzakereye çağırıyor. Bundan da
anlaşılmıştır ki demokratik özerklik bazında bir
kabul önceden var, dolayısıyla müzakerenin amacı ve hedefinin
bir özerklik statüsünü oluşturmak olduğunu bu şekilde ifade
etmiş oluyorlar, tutanaklarda yer alan bu şekliyle bunu tutanaklara
geçmesi açısından ifade etmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Ben de teşekkür ediyorum.
MUSTAFA KÖSE (Antalya) Öyle bir şey
söylemedi!
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tabii, tabii,
safınızı belli edin, safınızı! Sayın
Başbakan Herkes safını belirlemeli. diyor, siz
belirlememişsiniz safınızı!
MEHMET METİNER (İstanbul) Kurban
olduğum Allahım akıl dağıtırken neredeydiniz?
BAŞKAN - Özgür Bey, buyurun efendim. Mevzu
efendim?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
efendim, mevzu şudur: Sayın Başbakan konuşması
sırasında Sayın Genel Başkanımızı grubuna
hâkim olamamak, liderlik gösterememekle suçladı. Derhâl tutanakları
talep ettik.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Levent Bey cevap verdi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tutanaklar ancak elimize
ulaştı ve bu konuda tutanaklar üzerinden grubumuza ve Genel
Başkanımıza yapılan sataşma konusunda söz hakkı
istiyoruz efendim.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Levent Bey
konuştu.
BAŞKAN Efendim, demin grup adına
Sayın Levent Gök konuştular.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, Sayın Levent
Gök, Sayın Başbakanın Genel Başkanımıza
yapmış olduğu sayısız itham ve hakarete varan
söylemlerin birkaçına cevap verdi.
MEHMET METİNER (İstanbul) Bugün hiç
konuşmadı ya, dili şişti, iki dakika konuşsun
Sayın Başkan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ancak tutanaklar
olmaksızın doğrusunu bilemeyeceğimiz bir konuda tutanak
talep ettik, tutanak ulaştı, bu konuda söz hakkı talep ediyoruz.
MEHMET METİNER (İstanbul) Kişisel
heveslerinizle boğdunuz bizi ya! Allahım, Ya Rabbim ya!
BAŞKAN Peki, Sayın Özel, üç dakika için
söz veriyorum. Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (İstanbul) Dilin
şişti senin bugün Özgür Başkan, hiç konuşmadın ya!
Hadi konuş bakalım!
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
16.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Başbakan Ahmet Davutoğlunun 118
sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 119 sıra sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.
Gecenin bu vaktinde, özellikle on bir-on iki gün
sürecek önemli ve Türkiye açısından çok önemli bir maratonun, Meclis
açısından da en önemli görevlerden bir tanesinin ilk gününde, merak
etmeyin, yeni bir sataşmaya falan sebebiyet verecek değilim.
Biz bu kürsüde Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanını dinledik. Sayın Başbakan, Genel
Başkanımızın konuşmasını dinlediler, her iki
lider birbirini dinleme nezaketini gösterdi. Ancak Sayın Başbakan,
konuşmasının yarım saatlik bölümünün sonunda bizim
grubumuzdan bir arkadaşın kendi masasında birazcık yüksek
sesle söylediği bir sözden sonra döndü Ben talimat verdim, grubumuza
haber yolladım. Grup başkan vekilleri sıra arasında
gezdiler, hiç kimse laf atmadı ama Sayın Kılıçdaroğlu
grubuna hâkim olamıyor. Liderlik, söylediği sözün grupta
karşılık bulmasıdır. dedi. Derhâl tutanakları
talep ettik. Biz öyle düşünmüyorduk. Tutanaklar geldi.
Sayın milletvekilleri, değerli grup
başkan vekilleri, sizden rica edeceğim bu iki tutanağı
Sayın Başbakana yarın ulaştırmanızı. Ben
bunu özel kalemi vasıtasıyla da yapabilirim ama sizin elinize daha
çok yakışır. Sayın Kılıçdaroğlunun kontrol
edilmiş tam tutanağı, 10 sayfa. 10 sayfada, Sayın Fuat
Köktaş, Samsun, Sen bildiğinin farkında değilsin. diyerek
başlıyor, Maliye Bakanı Sayın Naci Ağbal 2000de de
böyleydi, 1999da da böyleydi, bilmiyorsun. diye devam ediyor. Hüseyin Bürge,
İstanbul Milletvekiliniz yine, Aynı şahıs o efendim. diye
sesleniyor. Ejder Açıkkapı tekrar Genel Başkanımıza
Aynı şahıs o, aynı şahıs. diye
bağırıyor. Ardından Hüseyin Filiz de, Çankırı,
Hiçbir şey yok mu, hiçbir şey yok mu? diye söylüyor ve toplam 5
farklı kişi 7-8 kez sataşmış. Sayın Genel
Başkanınızın -Sayın Başbakanın- 22
sayfalık, o sözü söyleyene kadarki tutanağını aldık.
Bir tek tepki gösterdiği Aykut Erdoğdunun El insaf! Bu hakarettir.
lafı var. Bülent Bey de Hak ettiniz, hak ettiniz. diye cevap
vermiş. Bunun dışında o ana kadar Cumhuriyet Halk Partisi
Grubundan tek bir milletvekilinin tutanağa girmiş bir beyanı
yoktur.
Şimdi, Sayın Başbakan grubunu ne
kadar tanıyor, grubuna ne kadar hâkim, ne kadar lider, o
değerlendirmeleri kendisi buna bakınca yapar ama
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Grubun
sayısı
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Grupların
sayıları eşit değil Özgür Bey, biz sizin 4
katınızız.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) -
Cumhuriyet Halk Partisi
Avrupanın en eski, dünyanın en sayılı siyasi
geleneklerinden, partilerinden birisidir. Sayın Başbakana sözünün eri
olması konusunda Cumhuriyet Halk Partisini daha yakından
tanımasını tavsiye ederiz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Özel.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Sayın
Başkanım
OKTAY VURAL (İzmir) İstikşafi
görüşmeler kâfi gelmemiş anlaşılan efendim, öyle gözüküyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın
Başkanım
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Miroğlu, nedir
efendim?
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Sayın Oktay
Vural benim yaptığım konuşmaya atıfta bulunarak
yanlış bir
BAŞKAN Oturduğunuz yerden dinleyebilir
miyim?
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Efendim?
BAŞKAN Oturduğunuz yerden mikrofonunuzu
açayım.
Buyurun Sayın Miroğlu.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Efendim, benim
demin yaptığım konuşmayı Sayın Oktay Vural
ısrarla yanlış yorumluyor. Buna dair ben cevap hakkımı
kullanmak istiyorum. Yani, bir yandan HDPnin, bir yandan da MHPnin böyle
hücumlarına uğramak herhâlde benim kısmetim diyelim yani, bu
gece bana nasip oldu.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Taca atma topu, taca atma!
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Ama hiç
değilse Sayın Oktay Vuralın bu söylemlerini nereye
dayandırmak istediğini açıklamak istiyorum lütfen.
BAŞKAN Anlıyorum, mümkün değil mi
oturduğunuz yerden?
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Mümkün efendim,
mümkün oturduğum yerden.
BAŞKAN Buyurun lütfen, devam ediniz efendim.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
22.-
Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu'nun, İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Şimdi,
efendim, ben HDPnin geleneğinden gelen siyasi hareketlerin demokratik
özerklik diye bir programları olduğunu söyledim. Bu gayet normal.
Bizim ülkemizde federasyonu savunan partiler var. Yani, bunu söylemenin ne
şeyi var anlayamadım. Buradan yorum yaparak ve HDPyi herhangi bir
müzakereye falan davet etmiş değilim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tutanak burada, tutanak.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Tam tersine, ben
çok açık, altını çizerek, eğer HDP müzakere gibi bir
şeyi hedefliyorsa bunun yolunun bu hendekler meselesinde doğru bir
tavır almasından geçtiğini söyledim ama Sayın Oktay Vural
benim niyetimi okuyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Tutanağı oku,
tutanağı!
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Yani, ben,
bakın, işte, ne güzel, HDPnin programında demokratik özerklik
var
KAMİL AYDIN (Erzurum) Tutanak ortada,
tutanak. Uydurma!
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Bunu bir
eleştiri olarak söylüyorum ben HDPye, diyorum ki: Arkadaşlar, sizin
siyasi programınızda demokratik özerklik var ama siz KCKnin söylemi
olan, KCKnin hedeflediği bir programla karşımıza
çıkıyorsunuz, bu doğru bir tavır değil.
OKTAY VURAL (İzmir) Ha Demokratik özerklikle
gelin. diyorsun.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Söylemek
istediğim bu ama şunu da ifade etmek istiyorum, Sayın Oktay
Vuralla bu polemiğin asıl sebebi şudur, burada bütün Meclis de
bilsin
ERKAN AKÇAY (Manisa) Masaya dönmenin yolunu gösteriyorsunuz.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Lütfen dinleyin!
Joe Bidenle görüşen bütün partilerden -MHP
hariç- milletvekillerinin arasındaydım, HDPden, Cumhuriyet Halk
Partisinden arkadaşlarımız vardı.
KAMİL AYDIN (Erzurum) MHP kabul etmedi,
hariç değil.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Sayın Oktay
Vural talihsiz bir açıklama yaptı, Görüşmecilerin düşük
profilli olması nedeniyle ben Bidenle görüşmedim. dedi. Ben de
bunun üzerine bir yazı yazdım ve doğrusu sitem ettim. Yani,
belli ki o yazımı hiç unutmamış Sayın Oktay Vural.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Tutanakta onlar yok,
tutanakta!
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Ben yine
kendisiyle ilgili aynı şeyi söylüyorum. Türk milliyetçiliği
üzerine, evet, epey kafa yormuş biriyim ama Sayın Oktay Vuralı
ne bir makalesi ne de özgün bir düşünüşüyle bu Türk milliyetçi
tarihinin içerisinde göremiyorum, kusura bakmasın, göremiyorum ne
yapayım, gayret etsin belki görürüm.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Sana
göstermek gibi bir düşüncemiz yok bizim.
BAŞKAN Evet
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sen otoriter misin,
sana neyi göstereceğiz biz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Gündeme geçelim
Sayın Başkan, oylamamız var.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
gözleri olup da görmeyene, kulakları olup da duymayana ne denir. Allah
için PKKya terör örgütü değildir. diyen sen değil misin?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ya, yapma şunu.
OKTAY VURAL (İzmir) Bu dökülen kanları
PKK dökmüyor mu, PKK öldürmüyor mu?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Bunlar çok ucuz
şeyler, çok ucuz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
izin vermeyin lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) Vicdanın
sızlamıyor mu senin?
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Ben size
başka bir gerekçeyle ifade etmek için söylüyorum.
BAŞKAN Oktay Bey, teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) Müzakere masasına,
HDPli dostlarını müzakere masasına davet eden sen değil
misin?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bak, Baluken cevap
verecek şimdi.
OKTAY VURAL (İzmir) Başbakan davet
ediyor. Saflarınızı belirleyin, safınızı
belirleyin. Ya bölücülükten yana olacaksın ya bütünlükten yana
olacaksın; ya demokrasiden ya terörden.
ORHAN MİROĞLU (Mardin) Sakin ol, sakin
ol.
OKTAY VURAL (İzmir) Hadi oradan!
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Günal, bir söz
isteğiniz mi var?
OKTAY VURAL (İzmir) Sen ne anlarsın Türk
milliyetçiliğinden, sen Bidenin memurusun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın
Başkanım, az önce Sayın Bostancı benim konuşmamla
ilgili cevap verirken MHPnin ve muhalefet partilerinin asgari ücreti açık
artırmaya çıkardığını ve Sayın
Başbakanın böyle bir şey söylemediğini benim
konuşmamla ilgili yanlış bilgi verdi. Bunlarla ilgili buradan,
tutanaktan okumak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika
MEHMET GÜNAL (Antalya) İki dakika yeterli.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
17.-
Antalya Milletvekili Mehmet Günal'ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET GÜNAL (Antalya) İki dakika yeterli.
Sayın Bostancı, aynen okuyorum
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Baş
başa görüşelim.
MEHMET GÜNAL (Devamla) O ayrı.
Aynen okuyorum: Davutoğlu, AKP Genel
Merkezinde genişletilmiş il ve belediye başkanlıkları
toplantısında konuştu. Yerini de söylüyorum. TÜSİADa
çağrıda bulunuyorum, ona bağlantılı medya
kuruluşları çıksınlar istatistiksel hesap versinler, asgari
ücret 1.500 lira olursa kaç iş yeri kapanır, bunun hesabını
versinler. Konuşacaklarsa açıkça konuşsunlar. Bu ücretleri siz
belirlediniz, biz belirlemedik. diyor. Yani, yukarısında da
başka bir haber, 2015 Mayıs ayı
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Tamam.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Hayır, siz demin ne
dediniz peki o zaman Tamam. da?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Açık
artırmaya çıktı. dedik.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Milliyetçi Hareket Partisi
1.400 lira önermiştir. O 1.400 lirayı hesaplarken de o gün açlık
ve yoksulluk sınırı hesabına göre 1.396 lirayı hedef
almıştır, bunun kaynağının nereden görüleceğini
de, nasıl hesaplanacağını da, tamamını bir model
çerçevesinde sunmuştur.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) 1.500
liranın altındaymış.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Öyle açık artırma
falan değildir. Bizim söylediğimiz 1.400. Siz onu söylerken muhalefet
bastırmasaydı 1.300 lira ne seçim beyannamenizde vardı ne dile
getiriyordunuz. Geldiniz, muhalefet söyleyince
Haa, Allah razı olsun,
yaptınız ama yetmez, 1.300 yetmez. Söyleyin bunu, itiraf edin
Arkadaşlar söylemeseydi vallahi bizim aklımızda yoktu. deyin,
biz de itiraz etmeyelim. Onun için
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Millet bize oy
verdi, bırak bunları.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, biz bunu söylerken hiçbir yerden ezbere okumuyoruz,
yalanlanmamış, kendi toplantınızın tutanağı.
Bakın, diyorum, il başkanları ve belediye başkanlarıyla
yeniden konuşmuş, TÜSİAD üyelerini ziyaret etmiş, onlara
demiş ki: Niye itiraz etmiyorsunuz? Niye karşı
çıkmıyorsunuz? Şimdi de bir de kalkıyorsunuz
Ya,
şunu deseniz seslenmeyiz: Bir toplumsal talep geldi, muhalefet buna sözcü
oldu, biz de haklı bulduk, bütçenin yettiği kadarıyla
1.400-1.500 dediler ama 1.300 yaptık, milletimize helal olsun. Biz de
diyelim ki: Size helal olsun. (AK PARTİ sıralarından Helal
olsun. sesleri) Onun için, böyle yaparsanız da o zaman göstermek zorunda
kalıyoruz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Millet bize
inandı, Allah razı olsun.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Mehmet Günal.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken, sizden sonra
oylamaya geçeceğiz.
Nedir mevzu efendim?
Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
23.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Türkiyede siyaset yapmayla
ilgili özgür bir ortam olduğuna dair algı yaratılmaya
çalışıldığına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, yerimden çok kısa bir açıklama
yapacağım.
BAŞKAN- Lütfen.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Gerek
Başbakan gerekse de AKPli hatipler Türkiyede siyaset yapmayla ilgili çok
özgür bir ortam olduğuyla ilgili sürekli bir algı yaratmaya
çalışıyorlar. Demokratik özerklik projesinin de burada özgürce tartışılabildiğini
ifade ediyorlar. Sayın Başbakan da Bu kürsüde konuşulmayacak
hiçbir şey kalmadı. dedi.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Evet, öyle.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Bu,
tamamen yanlış bir bilgidir. Bizim demokratik özerklik projemizin
olduğu seçim beyannamesi yasaklandı Sayın Başkan. Seçim
bildirgemiz toplatıldı, demokratik özerklik diye
ağzını açan her bir arkadaşımız cezaevlerine
gönderiliyor. Sadece son birkaç ay içerisinde 2 binin üzerinde
arkadaşımız gözaltına alındı, binin üzerinde
arkadaşımız tutuklandı. 25 belediye
başkanımız öz yönetim dediği için, demokratik özerklik
dediği için tutuklandı.
MEHMET METİNER (İstanbul) Silahla öz
yönetim ilan edilir mi ya!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Dolayısıyla, sanki Türkiyede böyle bütün siyaset kanalları
açıkmış, düşünceyi ifade, örgütlenme özgürlüğü
önündeki, siyaset yapma özgürlüğü önündeki bütün engeller kaldırılmış
gibi bir algı yaratmak Genel Kurulu ve kamuoyunu yanıltmaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Efendim, ben de teşekkür
ediyorum.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 118) (Devam)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/297), 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2014
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/34), 2014 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
Kalkınma Ajansları 2012 Yılı Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/28), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2013 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/31), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2014 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/37) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 119) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2016
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, 2016 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım.
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece, 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Şimdi, sırasıyla her iki
tasarının da 1inci maddelerini okutuyorum:
2016 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Gider, Gelir, Finansman ve Denge
Gider
MADDE 1- (1) Bu Kanuna bağlı (A) işaretli cetvellerde
gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerine 560.782.309.000 Türk lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli
idarelere 68.938.657.000 Türk lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve
denetleyici kurumlara 3.790.619.000 Türk lirası,
ödenek verilmiştir.
2014 YILI MERKEZİ
YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Gider bütçesi
MADDE 1- (1) 20/12/2013 tarihli ve 6512
sayılı 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa
bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere,
10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanununa ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 428.396.493.000
Türk Lirası,
b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere 48.647.481.000 Türk Lirası,
c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara 3.003.844.000
Türk Lirası, ödenek verilmiştir.
(2) Kanunların
verdiği yetkiye dayanarak yıl içerisinde eklenen ve düşülen
ödenekler sonrası merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği
üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I)
sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerinin 2014 yılı bütçe giderleri toplamı
434.265.539.080,16 Türk Lirası,
b) (II)
sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2014 yılı
bütçe giderleri toplamı
65.356.039.101,10 Türk Lirası,
c) (III)
sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların
2014 yılı bütçe giderleri toplamı 2.962.157.182,46 Türk Lirası,
olarak
gerçekleşmiştir.
(3) 2014
yılı merkezi yönetim konsolide bütçe gideri toplamı 448.752.336.790,94 Türk
Lirasıdır.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Anayasanın 164üncü maddesi uyarınca bütçe kanunu tasarısı
ile kesin hesap kanunu tasarısının görüşmeleri birlikte
yapılacağından okunmuş bulunan 1inci maddeler kapsamına
giren kuruluşların 2016 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile
2014 yılı merkezî yönetim kesin hesaplarının
görüşülmesine yarınki birleşimde başlanacaktır.
Tekraren, hayırlı çalışmalarla
hayırlı neticelere ulaşmamızı niyaz ediyorum.
Alınan karar gereğince, programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını görüşmek için
27 Şubat 2016 Cumartesi günü yani yarın saat 11.00de toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Teşekkür ederim.
Kapanma Saati: 00.33