TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
57nci
Birleşim
9
Mart 2016 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahramanın, bütçe
görüşmelerindeki özverili çalışmaları için emeği
geçenlere teşekkür ettiğine ve 2016 yılı bütçesinin
milletimize, memleketimize hayırlı ve uğurlu olmasını
niyaz ettiğine ilişkin konuşması
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 118)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/297), 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2014
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına
ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/34), 2014 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan Kalkınma
Ajansları 2012 Yılı Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/28), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2013 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/31), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2014 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/37)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 119)
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Erzurum Milletvekili Kamil Aydının,
İstanbul Milletvekili Garo Paylanın 118 sıra sayılı
2016 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
bütçe görüşmelerinin son gününde Başkanlık Divanının
adaletli bir yönetimle siyasi partilerin ve milletvekillerinin görüşlerini
özgür bir şekilde dile getirmesine vesile olması gerektiğine
ilişkin açıklaması
3.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İstanbul Milletvekili Garo Paylanın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması ile
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin 118 sıra sayılı
2016 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
4.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın 118 sıra sayılı 2016
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İstanbul Milletvekili Garo Paylanın 118
sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 119 sıra sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.-
İstanbul Milletvekili Garo Paylanın,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın 118 sıra sayılı 2016
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrakın 118 sıra sayılı
2016 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrakın 118 sıra sayılı 2016
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Diyarbakır Milletvekili
İdris Baluken ile Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
7.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin yaptığı açıklaması
ile Manisa Milletvekili Özgür Özelin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VI.- TEBRİK, TEMENNİ VE TEŞEKKÜRLER
1.- Başbakan Ahmet Davutoğlunun, bütçenin kabulü
dolayısıyla teşekkür konuşması
VII.- OYLAMALAR
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
oylaması
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının oylaması
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Ayhan'ın, Paris'te üç kadının
öldürülmesi olayı ile ilgili bazı iddialara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağın
cevabı (7/1419)
2.-
Şırnak Milletvekili Aycan İrmez'in, Paris'te üç
kadının öldürülmesi olayı ile ilgili bazı iddialara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın cevabı (7/1420)
3.- Ankara
Milletvekili Murat Emir'in, Ankara'nın Kalecik ilçesinde bulunan adliyenin
taşınacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın cevabı (7/1431)
4.-
Şanlıurfa Milletvekili Dilek Öcalan'ın, 9 Ocak 2013 tarihinde
Paris'te üç kadının öldürüldüğü olayın
aydınlatılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın cevabı (7/1505)
5.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın, Adana ve Mersin'de
bir siyasi partinin binalarına yapılan bombalı
saldırılara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın cevabı (7/1609)
6.- Kocaeli
Milletvekili Tahsin Tarhan'ın, bir spor kulübüne yönelik yapılan
saldırının aydınlatılmasına ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağın cevabı (7/1734)
7.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce'nin, bazı milletvekillerinin
Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı bünyesinde çeşitli
görevler aldıkları iddiasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı (7/2095)
8.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman'ın, promosyon ödemesi ile ilgili
yapılan sözleşmeye ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı (7/2098)
9 Mart 2016 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU
(Osmaniye), Özcan PURÇU (İzmir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır.
Sayın
milletvekilleri, bugün 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu
Tasarısının tümüyle ilgili son müzakereleri
yapacağız.
II.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkanı İsmail Kahramanın, bütçe görüşmelerindeki
özverili çalışmaları için emeği geçenlere teşekkür
ettiğine ve 2016 yılı bütçesinin milletimize, memleketimize
hayırlı ve uğurlu olmasını niyaz ettiğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN Bugüne kadarki çalışmalarda,
gerek Komisyon gerekse Genel Kurul müzakerelerinde katkı yapan, özverili
çalışmalar yapan bütün milletvekillerimize,
bürokratlarımıza, emeği geçenlere teşekkürler ediyoruz.
2016 yılı bütçesinin şimdiden
milletimize, memleketimize hayırlı ve uğurlu olmasını
niyaz ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Programa göre 2016 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Kesinhesap Kanunu Tasarısı üzerindeki son görüşmelere
başlıyoruz.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 118) (x)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/297), 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2014
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/34), 2014 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
Kalkınma Ajansları 2012 Yılı Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/28), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2013 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/31), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2014 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/37) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 119) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 18
Şubat 2016 tarihli 41inci Birleşiminde alınan karar
gereğince, bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükûmete birer
saat süreyle söz verilmesi ve bu sürenin birden fazla konuşmacı
tarafından kullanılabilmesi, İç Tüzükün 86ncı maddesine
göre yapılacak lehte ve aleyhteki kişisel iki konuşmanın
ise onar dakika olması kararlaştırılmıştır.
Şimdi, grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erkan Akçay, Manisa
Milletvekili; Atila Kaya, İstanbul Milletvekili; Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Garo Paylan, İstanbul Milletvekili; Çağlar
Demirel, Diyarbakır Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Ali Babacan, Ankara Milletvekili; Bülent Turan, Çanakkale
Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Faik Öztrak,
Tekirdağ Milletvekili; değerli milletvekillerimiz konuşma
yapacaklardır.
Şahısları adına, lehinde
İbrahim Mustafa Turhan, İzmir Milletvekili; Hükûmet adına Mehmet
Şimşek, Başbakan Yardımcısı; aleyhinde Aykut
Erdoğdu, İstanbul Milletvekili konuşma yapacaklardır.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçayı kürsüye davet
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2016 yılı bütçesi üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve
yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlarken, öncelikle, bu güzel
vatanı bizlere emanet eden cennetmekân atalarımızı,
vatanı uğruna canlarını feda eden bütün şehitlerimizi,
cumhuriyetimizin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürkü ve silah
arkadaşlarını, partimizin kurucusu Başbuğumuz
Alpaslan Türkeşi rahmetle ve şükranla anıyorum. Ruhları
şad olsun.
Değerli milletvekilleri, bütçe görüşmeleri
aynı zamanda ülke gerçekleriyle yüzleşme görüşmeleridir. Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bütçe müzakerelerini iktidara ayna tutmak ve
uyarmak, milletimize hakikatleri anlatmak için bir vesile görüyoruz. 20 Ocaktan
beri de bütün görüşmelerinde konuşmalarımızı bu
çerçevede yaptık.
Değerli milletvekilleri, bütçeyi hangi ortamda
görüşüyoruz?
BAŞKAN Sayın Akçay, sayın
hemşehrim
Değerli milletvekilleri, uğultudan
şikâyet ediliyor, duyulamıyor. Rica edeyim, görüşmelerinizi
lütfen dışarıda yapınız ve sükûnetle dinleyelim
efendim.
Buyurun Beyefendi.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Ülkemiz
dışarıda iyice yalnızlaşarak tehlikeli bir sürecin
içine itilmektedir. Etrafımız kuşatılarak abluka
altına alınmaktadır. İçeride milletimizi ve
vatanımızı hedef alan alçak terör saldırıları
artarak devam etmektedir. Toplumsal ve siyasal gerilimler artmaktadır.
Üstelik bu gerilimler giderileceği yerde kör gözün parmağına
misali bizzat bazı iktidar sahipleri tarafından tahrik edilmektedir.
Sosyal, ekonomik ve manevi buhran her geçen gün artmaktadır. Anayasa,
kanunlar, hukuk çiğnenmektedir. Adalet yaralıdır. Millî ve
manevi değerlerimiz yıpratılmakta, birlik ve bütünlüğümüz
etnik ve mezhebî bölünmeye kurban edilmektedir. Cumhurbaşkanının
ifadesiyle, ülkemizin bazı yörelerinin yeniden vatan yapılmaya
çalışıldığının söylendiği bir ortamda
bütçeyi görüşüyoruz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın Başkan,
uğultu var salonda, hiçbir şey duyulmuyor ya. Arkadaşlar
dinlemiyorlarsa çıksınlar. Böyle bir şey olur mu ya.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Millî beka tehlikesi
yaşadığımız bizzat Hükûmet tarafından dile
getirilirken iktidar sahiplerinin hırsları uğruna sorumluluktan
kaçtığı bir ortamda bütçeyi görüşüyoruz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Müthiş bir uğultu
var salonda, böyle bir şey olmaz.
BAŞKAN Sayın Akçay, affedersiniz
Ben tekrar ikaz etmek istiyorum değerli
milletvekillerimiz. Lütfen sükûnetle dinleyelim.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Sayın Başkan,
aslında ben rahatça dinletirim de ortamı germek istemiyorum.
BAŞKAN Tabii efendim, tabii ki.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Ancak ortam gerilirse
iktidar milletvekilleri dinleme ihtiyacı duyuyorlar.
BAŞKAN Nezaketinize teşekkür ediyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Dışarıda
konuşsunlar Sayın Başkan.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar,
görüşmelerinizi lütfen dışarıda yapınız efendim.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Lütfen beni tahrik etmeyin.
BAŞKAN - Buyurun Beyefendi.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Birazdan biz de
yaparız aynısını.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Değerli
milletvekilleri, Türk milletinden aldığımız yetkiyle
görevimizi icra ederken millete vekâlet bilincimizi mutlaka tazelemeliyiz.
Şimdi bu uğultuda bu vekâlet bilincinin tazelenmesi gerektiğini
bir kez daha hatırlatıyorum. Su yatağında akar. Bu Meclisin
yatağı Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesi, Türk
milletinin varlık ve beka ilkeleri, velhasıl her yönüyle Türk
milliyetçiliğidir. Bu çatı altında kimsenin memleketin
altını üsten getirme, çağdaş uygarlık yürüyüşünü
keyfî ve tehlikeli deparlarla kabusa çevirme yetkisi yoktur. Ettiğimiz
yemine sadık kalınmayacaksa bu kapıdan içeri adım bile
atılmamalıdır. Bütçe görüşmelerinde biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak Türk milleti dedik; öteki beriki demedik, kamu dedik, sizin
mahalle, bizim köy demedik. Unutmayınız, bu yüce Meclis, millet
vasfını koruyan, başka bir ajandası olmayan, iradesini
kimseye ipotek etmemiş, bütün vatandaşların ortak ve eşit
olarak temsil edildiği bir çatıdır. Bu Meclis, Kurtuluş
Savaşını gerçekleştiren, hürriyet ve istiklalimizi
kazandıran Gazi Meclistir. Bu çatı altında kamu
imkânlarıyla oturup çalışırken size sesimi
ulaştıran şu mikrofonda zıplayan her bir elektronda dahi
kefensiz yatan şehitlerin, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı
vardır.
Bu kürsüde Türk milletinin birliği, bekası
ve menfaatleri aleyhine konuşulamaz, karar çıkartılamaz.
Burası saray bahçesi, Kubbealtı, Divan-ı Hümayun değildir,
burası saltanat kayığı değildir, burası entel
kafeteryası da değildir, burası terörist hücresi hiç değildir.
Burası Türk milletinin kürsüsüdür. Millî hâkimiyet bu kürsüde tecelli
eder, demokrasi memlekete buradan gider, hukuk, töre burada kurulur ve Türk
milleti bütçe hakkını burada kullanır. Bu hak İngilterede
altı yüz yılda, Fransa ve Rusyada kanlı devrimlerle
alındı. Bizde ise ehliyetle ve marifetle üç buçuk yıl gibi
kısa bir süre içinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk, onun silah
arkadaşları ve Gazi Meclis tarafından hayata geçirildi. Bütün bu
kazanımları göz ardı ederek, doksan yıllık enkaz
iftirasıyla nankörlük ederek burada millî bütçeyi görüşemezsiniz.
Burası millî bir çatıdır, milliyetçilik
çatısıdır. Milliyetçiliği ayaklar altına
alırsanız, Türkiye Cumhuriyetinin itibarını etnik çamura bulaştırırsanız
millî olamazsınız. Etnik ve ayrıştırıcı
söylemlere meşruiyet kazandırıp özerklik isteyenlere tavan
yaptırırsanız millî olamazsınız. Siz eğer
millilikten yoksunsanız kumpasa da düşersiniz,
kandırılırsınız da, aldatılırsınız
da. Millî olamadığınız için yerli ve millî olmayan
odakların Türk ordusuna kumpas kurmasına göz yumarsınız.
Şimdi, yüzlerce muvazzaf subayına sahip
çıkamadığınız Millî Savunma
Bakanlığının bütçesini yapsanız ne olur,
yapmasanız ne olur! Siz Diyarbakır Surdaki tarihî Kurşunlu
Camisini koruyamazken, tarihte ilk defa cuma namazı kılınamazken
bütçeyi görüşseniz ne olur! Fatihpaşa Mahallesindeki Süleyman Nazif
İlkokulunun, Cizredeki İstiklal İlkokulunun ve dahi 290 okulun
yakılmasına engel olmadıktan sonra Millî Eğitim
Bakanlığının bütçesini yapsanız ne olur,
yapmasanız ne olur! Süleyman Şah Türbesini, Saygı Karakolunu,
toprağını koruyamazken, Egede Türk adalarına sahip
çıkamazken, ülkemizi mülteci toplama kampına çevirirken, mültecilerin
yıllık maliyeti 8 bakanlık bütçesini geçerken Dışişleri
Bakanlığı bütçesini görüşseniz ne olur! Yolsuzluk,
rüşvet, talan, israf bu kadar ayyuka çıkarken, bütçeyi çerez
parası görürken bütçeyi yapsanız ne olur, yapmasanız ne olur!
Yaptığınız millî görevin
şuuruna varmazsanız, milletin canına, malına, emeğine,
ekmeğine, değerlerine, yer altı ve yer üstü zenginliklerine
sahip çıkacak millî ve milliyetçi bir duruştan yoksunsanız,
kusura bakmayın, size değil kamu maliyesi, bir kör kuruş dahi
emanet edilemez.
Değerli milletvekilleri, demokrasilerde
bütçeler milletten alınan yetkiyle millet adına yapılır. Bu
milletin adı Türk milletidir, bayrağımız Türk
Bayrağıdır, vatanımız Türkiyedir. Nasıl
ailenizi reddederek onun mirasçısı olamazsanız, Türk milletinin
mazisini, bugününü ve yarınını reddederek onun maliyesine,
bütçesine el atamazsınız. Millete saygısı olmayan
ahlaksızları kamu parasıyla sonradan görme zenginler
yapamazsınız. Ecdadın kanıyla tesis ettiği millî
varlığı bir ganimet gibi hoyratça kullanamazsınız. Bu
sebeple, yerli ve millî olamazsınız. Yerli ve millî olmak Türk
milletini ve Türkiye'yi adıyla, sanıyla ve şanıyla
korumaktır. Millî sınırları, millî güvenliği, millî
sermayeyi ve millî kültürü düşmanlardan ve onların etki
ajanlarından korumaktır. Eğer bu nitelikleri
taşıyacaksanız, oturduğunuz koltukları kanıyla ve
teriyle bize bahşeden Türk milletine saygılı
olacaksınız, çünkü bu çatı altındaki her işi, Türk
milletinin alın teriyle, helal emeğiyle, ödediği vergilerle
yapıyoruz.
Değerli milletvekilleri, devleti yöneten
hükûmetin üç temel görevi vardır. Birincisi güvenlik; maalesef,
kalmadı, ikincisi adalet; çok zedelendi, üçüncüsü refah; iyileşmiyor,
bozuluyor.
Yaşadığımız sorunları
doğru teşhis etmemiz lazım. Bugün devlet, bir yönetim krizi
yaşamaktadır. Yaşanan menfi hadiselerin arkasında
yönetememe sorunu vardır. İktidarın meselesi sorun çözmek
değil, idareimaslahattır. Devleti idare etmek ile vaziyeti idare
etmek arasındaki çelişkili tavır her yerde görülmektedir.
Türkiye kurum ve kurallarıyla yönetilmemektedir. Anayasa, kanun, hukuk
hiçe sayılmaktadır. Türkiye şahsi ve keyfî bir yönetim
altındadır. Devletin tepe noktalarında uyumsuzluk vardır.
Bu sorun, sistemden veya Anayasadan değil, şahsi ve keyfî
yönetimden, kişisel iktidar hırsından kaynaklanmaktadır.
Yönetemeyenler suçu kendinde arayacaklarına, kabahati sisteme yükleyerek
sorumluluktan kaçmaya çalışıyorlar. Yıllarca Tek parti
iktidarı istikrar getirir. diyenler, şimdi Tek adam istikrar
getirir. demeye başladılar. On dört yıldır tek
başına iktidar yetkisi kullananlar, hiçbir sorumluluğu
üzerlerine almak istemiyorlar; yetki var, lakin sorumluluk üstlenmek yok.
Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri hiçbir
zaman tek başına bir iktidar gibi hareket etmedi. Aslında,
karşımızda, bir paralel yapılar, cemaatler, tarikatlar,
çeşitli menfaat grupları ve oligarklar koalisyonu ve ittifakı
vardır. Yani milletin verdiği yetki bu informel gruplarla
paylaşılmıştır. Boşuna paralel, paralel diye
feryat etmeyin. Bütün paralel yapıları siz oluşturdunuz.
Paralelin bir çizgisi onlarsa diğer çizgisi siz oldunuz. Ne istediler de
vermedik? Bizi kandırdılar. Çok safmışız. dediniz. O
hâlde soruyorum: Ne istediler, ne verdiniz? Ayrıca sizin paralel
yapılarınız bir değil, iki değil; neredeyse otuz iki
kısım tekmili birden. Yıllarca iş birliği yaptığınız
yapıya şimdi kayyum atamakla meşgulsünüz, birincisi.
İkincisi: KCK denilen örgütlenmede çözüm süreci
ilişkilerinin de payının olduğu ayan beyan ortaya
çıktı. Hükûmet Haburda, Osloda, İmralıda, Kandilde,
Dolmabahçede KCK, PKKyla kol kolaydı. Terörist elebaşlarına
Bölgede şikâyetçi olduğunuz idareci, vali, kaymakam var mı?
diye soruldu? Haburda teröristleri kahraman gibi karşılatan,
teröristlerin ayağına hâkim ve savcıları gönderip
Pişman değiliz. diyenleri çadır mahkemelerde serbest
bıraktıran hangi paralel yapıydı? Bu nasıl bir devlet
yönetme bilincidir?
Mahdumlar valilerle, milletvekilleriyle, müdürlerle
toplantı yapıp talimatlar veriyor, gittikleri yerlerde devlet
protokolüyle karşılanıyor. Yandaş memur sendikası kamu
atamalarında söz sahibi. Külliye ve Beştepe yapılanması söz
konusu. Devlet yönetiminde âdeta bir metastaz oluşmuştur. Ülkeyi
kimin yönettiği belli değil.
Cumhurbaşkanlığı,
danışmanlar ordusuyla 1.150 odada paralel makamlar ve
bakanlıklar oluşturmuştur. Bunlar, kaynağını
Anayasadan ve kanunlardan almayan yetkileri kullanıp Hükûmetin işlerine
karışmaktadırlar. Şu sorunun cevabını veriniz: Bu
devleti kim yönetiyor; saraydaki konseyler mi, Hükûmetteki bakanlıklar
mı? İşte, çift başlılık buradadır, keyfîlik
buradadır, şahsilik buradadır, uyumsuzluk buradadır,
Anayasa buralarda ayaklar altına alınmaktadır. Ben Anayasaya
uymam, Anayasa bana uysun. Anayasayı bana uydurun. denilmektedir.
Böylelikle, aslında, yapmak istedikleri yeni anayasanın da 2 maddeden
oluştuğu görülüyor. Madde 1: Ben ne dersem o olur, ben her zaman
haklıyım. Madde 2: Benim haksız olduğum durumlarda 1inci
madde geçerlidir.
Devleti kurum ve kurallarıyla yönetmezseniz
devlet hukuk düzeninden çıkar. Hukuktan yoksun bir devlet yönetimi ülkeyi
çivisinden çıkarır. Ekonomi bir şekilde düzelir. Dış
politikada kayıplar da, yine, telafi edilebilir ancak önemli olan hukuk ve
adaletin yerine gelmesidir çünkü devlet adalet üzerine inşa edilir. Yusuf
Has Hacib Kutadgu Biligde der ki: Adalete istinat eden kanun bu göğün
direğidir; kanun bozulursa gök yerinde duramaz.
Bütçe hakkı aynı zamanda kesin hesap ve
denetim hakkıdır. Denetimden yoksun bir bütçe Sorma, ver.
bütçesidir. Hükûmet harcama yetkisi istiyor ama denetim istemiyor, hesap
vermekten kaçıyor. Yetki istiyor, sorumluluk kabul etmiyor. Denetimin tam
anlamıyla olmadığı bir bütçede mali disiplin yoktur; keyfî
harcamalar vardır ve yolsuzluğa yol açmak vardır.
2015 bütçesinde 33 milyar liralık ödenek üstü
harcamalar var. Ödenek üstü harcamalar yapılıyorsa burada neyi
görüşüyoruz? Anayasa ve 5018 sayılı Kanun neden var? Bütçe
yapıyoruz ancak Bütçe Kanununa uyan yok.
Yolluk giderlerinde yüzde 43 ödenek
açılıyor. Yani, 100 lira verilmiş, 143 lira harcanıyor.
Temsil ve tanıtma giderlerinde 212 lira veriliyor, 393 milyon lira
harcanıyor; yani, 100 lira vermişler, 184 lira harcanmış.
Kâr amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan ödemeler ikiye
katlamış. Üretime yönelik mal ve hizmet alımlarındaysa
yüzde 18 kısıntı yapılmış; yani, üretime ve
istihdama nasıl hor bakıldığı da buradan belli.
Bütçenin bu kalemlerine, ödenek üstü
harcamalarına baktığımızda ortaya çıkan tablo
şu: Hükûmet yemiş içmiş, gezmiş tozmuş.
Cumhurbaşkanlığı ödeneği 397 milyon lira, sonra 543
milyona çıkıyor. Başbakanlık bütçesi 929 milyon, ilave 1
milyar 530 milyon lira daha ek ödenek veriliyor. Bir hükûmet, bir
başbakanlık bir yıl içerisinde ne kadar ödeneğe
ihtiyacı olacağını hesaplayamaz mı?
Ulaştırma Bakanlığının ödenekleri de yine 13
milyardan 26 milyara çıkıyor. Millî irade 1 lira veriyor, bunlar 2
lira harcıyor.
Bütçede öyle bir kalem var ki
hesapsızlığın âdeta sembolü oldu. Bir gece
yarısında önergeyle Cumhurbaşkanlığı için
açılan örtülü ödenekten bahsediyorum. 2014te 1 milyar lira olan örtülü
ödenek harcaması 1 milyar 773 milyon liraya ulaşıyor. On dört
yılda neredeyse 17 kat artan bir örtülü ödenek harcaması. Ne çok
örtülü işler varmış ya Rabbi! 1 Kasım seçimlerinden önce
bazı muhtar ve kişilere Cumhurbaşkanlığı
ödemesi adı altında para dağıtılması da söz
konusu.
Bütçenin 6ncı maddesiyle Maliye Bakanına Bütçe
Kanununda her türlü değişikliği yapma yetkisi veriliyor. Kurum
içi aktarmalar, yedek ödenek aktarmaları, ilkeleri belirlemeler
Bu kadar
sonsuz yetki bütçe kanununu anlamsız hâle getirmektedir. Aynı anayasa
gibi 2 maddelik de bir bütçe kanunu getirmeniz gerekirdi: Madde 1: Bütçeyi
Maliye Bakanı yapar. Madde 2: Maliye Bakanı da, Hükûmet de keyfince
harcar. Bu bütçeye ancak örtülü bütçe denir değerli arkadaşlar.
Yedek ödeneğe bakıyoruz: Her bütçeye
öngörülemeyen ve olağanüstü harcamalar için mutlaka bir yedek ödenek
konulur. 2014te Mecliste 1 milyar 200 milyon liralık yedek ödenek konuyor
ve bunun 21 kat fazla harcaması yapılıyor, 25 milyar 360 milyon.
Buna ancak öngörüsüzlük ve keyfîlik denir ve buna örtülü bütçe denir.
Ayrıca, Maliye Bakanlığı tarafından da, yıl
geçtikten sonra, on beş gün içerisinde bu harcamaların
açıklanması gerekir. Maliye Bakanlığı bunu
açıklamıyor, sadece başlangıç ödeneğinin nerelere
harcandığı açıklanıyor, diğerlerinde yok.
Bir de (E) cetveli diye bir cetvel var. Bu
cetvelle eski yılların fon uygulamasından bin beter bir özel
hesap uygulaması yapılıyor. Eskiden bu fonların özel
kanunları, özel mevzuatı, yönetmelikleri, Meclis ve
Sayıştay denetimi vardı. Şimdi, bu özel hesapların ne
denetimi var ne kuralı, bakanlara yetki verilmiş, tepe tepe
kullanacaklar. 2016 bütçesinde 1 milyar 700 milyon liraya ulaşan bir özel
hesap yöntemiyle harcama kurallarının dışına
çıkarılıyor. Maliye Bakanı, isterse, bu 6ncı
maddedeki yetkisi nedeniyle, bu 1 milyar 700 milyon lirayı 100 milyara da,
200 milyara da çıkartabilir, hiçbir mani durum yok.
Kalkınma Bakanlığına, (E)
cetvelinde, 100 adet araç alınma imkânı getiriliyor. Peki, Bütçe
Kanununun (T) cetveli niçin var? Demek ki (T) cetvelinde yer alırsa keyfî
davranamayacaklar. Taşıtın cinsi, özellikleri, fiyatı,
vesaire yer alacak. Kalkınma Bakanı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
maliyetini hesaplamaya çalışıyor. Siz önce kendi
bakanlıklarınızın maliyetini hesaplayın.
Yine, (E) cetvelinin 66ncı
sırasında, belediyelere yapılan yardımların da
şeffaf bir şekilde bilinmesi lazım, bunları da bilemiyoruz.
Bu da bütçeyi örtülü hâle getiriyor.
2016 yılında yüzde 4 büyüme öngörülürken,
bütçe gelirlerinde de yüzde 12 artış öngörülüyor, 11,9. Bu nasıl
gerçekleşecek? Demek ki ufuktaki zamların habercisi. 2016da
öngörülen makro gelişmeler vergi gelirlerinde öngörülen bu
artışı izah etmemektedir. Zamanımızın
kıtlığı nedeniyle ayrıntıya giremiyoruz.
Ufukta yapısal reform yok, o zaman, Hükûmetin
hedeflediği bütçe gelirlerine ulaşabilmesi için KDV, ÖTV gibi
dolaylı vergilerde artış mı yapılacak? 2016
yılının ilk günlerinden itibaren hangi zamlar geldi, bir
hatırlayalım: Elektriğe yüzde 7 zam, sigaraya yüzde 5 zam,
motorlu taşıt vergisine ortalama yüzde 6 zam, ekmeğe yüzde 25
ile yüzde 33 arası zam, köprü ve otoyollara yüzde 38 zam, telefon
vergisine yüzde 33 zam; zorunlu trafik sigortasındaki artışlar
yüzde 400e ulaştı; çarşı pazarda hemen her üründe zam var;
bu da dolaylı vergilerde bir artış demektir. Dar gelirli, fakir
fukara, garip gureba ezilmeye devam ediyor ve iktidar kaşıkla
verdiğini kepçeyle alıyor.
Et ve süt fiyatlarından ne üretici memnun ne
tüketici. Tarım Bakanı fiyatlara narh koydu ama dinleyen yok.
Şimdi, siz bu yatırım gücünüzle, fiyat düzeylerindeki bu
yükselişle nasıl mücadele edeceksiniz?
Vergi gelirlerine bakıyoruz: 2015te sadece KDV
ve ÖTV dahi gelirden alınan vergilerden yüzde 40 fazla ve dolaylı
vergiler neredeyse yüzde 70e ulaşmış. 2015 yılı
içinde vergi gelirlerindeki artışların nedenlerini
araştırdığımızda yani arızi nitelikte
diyebileceğimiz gelirlere de yine rastlıyoruz.
4,5G ihalesi nedeniyle 1,9 milyar civarında
ödenen KDV, TLnin değer kaybetmesi ve fiyat
artışlarının KDVyi artırması yani enflasyon
Enflasyon konusunda da bir vatandaşımız TÜİKin
açıklamalarına saygı da duymuyorum ve uymuyorum. diyor,
haberiniz olsun.
BOTAŞın, geçen yılın aksine,
düzenli, cari ve kısmi stok vergi borcu ödemesi ve
yılbaşında tütün mamulleri, alkollü içkiler ve tütün
ürünlerindeki kayıt dışılığın kısmen
azalmasından gelen gelir artışları söz konusu.
Vatandaş simit, ekmek yerken, su içerken, doğumdan ölüme, kefen
bezinde dahi, her şeyde vergi var; hayvan saman yerken, çiftçi, sanayici,
esnaf üretirken vergi var ancak faizden yok. Çiftçinin mazotunda vergi var,
yatta, kotrada ÖTV yok. Faiz lobicileri!
Değerli
milletvekilleri, bütçe ekonominin aynasıdır. Bakalım bu aynada
neler görünüyor: Türkiye üretmeden tüketen, kazanmadan harcayan bir ülke hâline
getirildi. Büyüme tüketime dayandırıldı, borçlar arttı,
tasarruf azaldı, yatırımlar azaldı, işsizlik
arttı, ekonominin sosyal dengesi bozuldu, kaynaklarımız rant ve
popülizme kurban edildi. Kamuda lüks harcama, şatafatlı makam
odaları, makam otomobilleri, amaçsız seyahatler, saraylar, ihalesiz
işler ve bilumum israfla kamu maliyesinin dengesi bozuktur. Ekonominin
kötü yönetilmesi yüzünden ülke kaynakları kalkınma için değil
dar bir çevrenin zenginleşmesi için kullanıldı. Teknoloji
geliştirmek yok, inovasyon yok, mali disiplin yok. Yani, Yok. deyince
hiç yok değil kısmen var yani yeterli ölçüde yok; bizi sonra
insafsızlıkla suçlamayın. İstikrar, istikrar diyerek
iktidara geldiler ama o şimdi yerle yeksan. Ekonomiye güven azalıyor,
TLye güven azalıyor, döviz yükseliyor, bireysel kredi ve kredi kartı
borçlusu, borç miktarı artıyor, protestolu senet ve
karşılıksız çekler, kısa vadeli borç yükü
artıyor, işsizlik artıyor, enflasyon artıyor. Böylesine
sağlıksız bir ekonomide bütçenin sağlam temeller üzerine
inşa edilmeyeceğini bir kez daha hatırlatmak isterim.
En çok
tartışılan konulardan biri de büyüme. Kişi başı
millî gelir tahminleri 2015te -lütfen, dikkat buyurun- 1.650 dolar, 2016da
2.177 dolar, 2017de 2.199 dolar aşağı çekilmiştir. Millî
gelirdeki bu küçülme dikkat çekicidir, özellikle 2015 yıl sonu
itibarıyla 2013 yılına göre millî gelirdeki azalma yüzde 14tür.
2013ten 2015e millî gelirimiz 100 milyar dolar düşmüştür.
On dört yıldır Türkiye, üretime
değil, tüketime ve ithalata dayalı bir politikayla yönetilmektedir.
Bu politikada dışarıdan borç alırsınız, ithalat
yaparsınız, bireylere kredi yani borç verirsiniz, kredi kartı
kullanımını artırırsınız ve işler iyi
gidiyor zannedersiniz ama işler iyi gitmiyor. Borçluluk, dış
ticaret, enflasyon, işsizlik, çek, senet ve ekonomiye güvende alarm
zilleri çalıyor.
Borçlar, çok uzun zaman gerekiyor ama kısaca
özetleyelim, 2002den bugüne Türkiye'nin toplam dış borcu 3 kat
artmış, 129,5 milyardan 405,9 milyar dolara. Merkezî yönetim borcu
242,5 milyardan 685 milyara çıkmış. Özel sektörün dış
borcu 6 kattan fazla artmış. Hane halkı borcu 2002de 6,7
milyar, şimdi elimizdeki veriye göre 372 milyar. 55 kat artmış
hane halkının borçları değerli arkadaşlar, bunlar
insanları, Hükûmeti kara kara düşündürtmesi gereken hususlardır.
Borç yiğidin kamçısıdır. teşvikleriyle bizzat
Hükûmet ve başbakanlar tarafından halkımız borçlanmaya
teşvik edildi. Tüketici kredileri, kredi kartı borçları,
protestolu senetler, hepsinde büyük artışlar var.
İşsizlik, kötü gidişatın bir
diğer göstergesi ve en önemli göstergelerinden birisi, 2002de yüzde 13,
şimdi yüzde 10,5. Bu oranı görünce Sayın Başbakanın
360 derecelik fark yaptık. sözünü hatırladım, hakikaten
işsizlikte 360 derecelik bir fark yapmışsınız.
Neticede Hükûmet işsizlik rakamlarını gizlemek için elinden
geleni yapsa da TÜİKin işsizlik rakamları gerçek işsizlik
rakamlarını vermekten uzaktır. Toplumsal huzuru tehdit eden işsizlik
bünyemizi yakmaya devam etmektedir. Milletin işine iş,
aşına aş katamadınız. Yüz binlerce öğretmen,
iktisadi idari bilimler fakültesi mezunları, gıda mühendisleri,
ziraat mühendisleri, su ürünleri mühendisleri, veterinerler işsiz, atama
bekliyor, iş arıyor. Pazar yerleri alışveriş
mekânları olmaktan çıktı, turistik gezi yerleri hâline
dönüştü ve vatandaş kolundaki sepeti dolduramıyor ve
dediğim gibi, TÜİKin açıklamasına uymuyor, saygı da
duymuyor. Durum bu.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; faiz ödemelerinde de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akçay, bir dakikada
toparlar mısınız lütfen.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Evet, peki.
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, yüce Meclisin bütçe
görüşmelerindeki mesaisinin milletimize hayırlar getirmesini temenni
ediyorum. Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu bütçeye ret oyu
vereceğimizi belirtiyorum ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu topraklarda
Türk milletinin aleyhine olan her türlü konfeksiyon fikri ve projeyi
yırtıp atacağız, bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Biliniz ki Bilge Kağanın Ey Türk! Üstte gök çökmedikçe, altta yer
delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir! sözü, tarihimizden bize
miras devleti ebet müddet ilkesi ve Mustafa Kemal Atatürkün Türkiye
Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. sözü sadece hüsnüniyetli
dilekler değildir; aynı zamanda, binlerce yıllık tarih
tecrübesinin ve sarsılmaz irademizin ifadeleridir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Erkan Akçay.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci
konuşma İstanbul Milletvekili Sayın Atila Kaya tarafından
yapılacaktır.
Buyurun Sayın Kaya. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ATİLA KAYA (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2014 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini paylaşmak üzere söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, yaklaşık on
üç yıldır ülkemizi yönetmelerine ve son seçimde yüzde 49,5 oy
almış olmalarına rağmen Ben ülkeyi yönetemiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı gelsin, Başkan olarak bizi yönetsin.
diyen bir Başbakanın hazırladığı bütçe üzerine
konuşuyoruz. Bu Sayın Başbakanın sahiplendiği ve devam
ettiricisi olduğu politikaları ve bunların ülkemizi
getirdiği yeri göz önünde bulundurmak Sayın Başbakanın
neden bırakıp gitmek arzusunda olduğunu anlamamıza
yardımcı olacaktır.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz on üç
yıldan fazla bir zamandır aynı siyasi iktidar eliyle
yönetilmektedir. Bu yönetim sürecinin ürünü olan ve değil milletin
yarısından, başka milletlerden dahi oy alsalar
değiştiremeyecek oldukları gerçekler ortadadır. AKP,
iktidarları boyunca eli kanlı bölücü terör örgütü ve bugün, terör
örgütü olarak tanımladığı cemaat yapılanmasıyla
iş birliği içerisinde olmuştur. En yetkili
ağızlarının ifadesiyle, onlara ne istemişlerse
vermiştir. Cemaatle iş birliğinin sonucunda, bir yandan, Türk
ordusu düzmece davalarla çökertilmek istenmiş, subayları
hapsedilmiş ve içlerinden hayatlarını kaybedenler olmuştur;
öte yandan, Emniyet teşkilatımız önce bunlara teslim
edilmiş, sonra da temizlik bahanesiyle tarumar edilmiştir. Merkezî
sınav sorularının çalınıp servis edilmesine
kayıtsız kalınarak cemaatin devlet kademelerine
yerleşmesine göz yumulmuş ve bu iş birliği ne yazık ki
devletin zaafa uğratıldığı görülerek değil, 17-25
Aralık yolsuzluk ve rüşvet sürecinde kendilerine zarar verdiği
görülerek sonlandırılmıştır. AKP iktidarının
iş birliği yaptığı bölücü terör örgütünün ise sözde
çözüm süreci bahanesiyle patlayıcı ve silah
yığınağı yapmasına göz yumulmuş ve bu en
yetkili ağızlarca da ifade edilmiştir. Terör örgütünün
elebaşı, AKPli bakan ve milletvekillerince övülmüş, ülkenin bir
bölümünde kamu güvenliğinin ortadan kaldırılmış
olmasına seyirci kalınmıştır. Sonuçta, Türkiye,
Başbakan Davutoğlunun ifadeleriyle, beka mücadelesi veren ve kendi
sınırları içerisinde egemenliğini tesis etmeye
çalışan bir ülke durumuna düşürülmüştür. Sayın
Davutoğlunun, partisinin il kongresinde Kobaniye selam ediyorum,
Kobanideki kardeşlerimin alnından öpüyorum. diyerek
sergilediği gaflet, terör örgütünün ülkemizin ilçelerini, mahallelerini
Kobaniye çevirmek azmi olarak karşılık bulmuştur. Bunun
ötesinde, ülkemizin başkentinde hem de Devlet Mahallesi olarak
anılan bir bölgede askerî personelimize yönelik insanlık
dışı bir terör saldırısında bulunabilmiştir.
Bu saldırıda da istihbarat ve güvenlik zaafı kadar,
geçmişteki gafletin de rolü vardır. Ne yazık ki pişman
olmak gafletin sonuçlarını ortadan kaldırmaya yetmemektedir.
Teröristler, bomba yüklü araçlarıyla ülkenin yarısını
ellerini kollarını sallayarak dolaşırken Artvinin bir
yaylasında doğaya sahip çıkmak isteyen köylüler ve çevrecilerin
terörist muamelesine tabi tutulması göstermiştir ki Türkiye,
taşların bağlanıp köpeklerin salındığı
bir köye dönüştürülmüştür.
Yıllar önce, Ben ülkemi pazarlamakla
mükellefim. diyen liderin partisi, liderlerinin sözünü yere
düşürmemiş, AKP iktidarları, yolsuzluk, rüşvet, adam
kayırma gibi şaibelerle anılır olmuştur. Milletin
gözünün içine baka baka siyasi ahlak ve şeffaflık yasaları
çıkaracağını açıklayan Sayın Davutoğlu,
iktidarının ilk icraatları olarak, adları yolsuzluk
iddialarına karışmış olan bakanların,
yargının hükmünden kaçırılarak aklanmalarına seyirci
kalmış, el konulmuş olan ayakkabı kutularındaki,
elbise kılıflarındaki ve yatak odalarındaki paraların
faizleriyle iadesine ses çıkarmamış, yetmezmiş gibi de dört
bakanı istifaya mecbur bırakan, yolsuzlukların
odağındaki isme hem de iki bakanına birden teşekkür plaketi
verdirmiştir.
Değerli milletvekilleri, zaman zaman selefiyle
uyumu tartışılan Sayın Başbakan Davutoğlu,
yasalarla yapboz oynadıklarını itiraf eden dünyadaki tek Adalet
Bakanını ve kapılarını kırıp gazetecileri
gözaltına almak için yasalara gerek olmadığını,
Anayasayı ise zaten tanımadığını söyleyebilen
dünyadaki tek İçişleri Bakanını Kabinesinin vazgeçilmezleri
arasında tutmakla hukuk anlayışının selefiyle uyum
içinde olduğunu göstermiştir.
AKP iktidarları boyunca millî eğitim her
gelen bir öncekinin yaptığını beğenmeyen 5 bakana
teslim edilmiş, eğitim ve sınav sistemleri yapboza, gelecekleri
için her türlü fedakârlıkta bulunduğumuz çocuklarımız
kobaya dönüştürülmüştür. Bütün merkezî sınavlar şaibeli
olmuş, atanamayan öğretmenler büyük bir sorun, yapılan
atamaların sadece yandaş sendikanın referansına
bağlı olarak gerçekleştirilmesi daha büyük bir sorun hâline
gelmiştir. Eğitimin seviyesini gösteren uluslararası endekslerde
okul ve öğrencilerimiz her yıl daha alt sıralara gerilemiş,
dindar ve kindar nesil yetiştirmenin aracı hâline getirdikleri millî
eğitimde iktidarın gerçekleştirebildiği tek hedef
Hamdolsun, 40 bine düşen imam-hatip öğrencisi
sayısını 1 milyona çıkardık. olarak
açıklanmıştır. Sonunda, Başbakan Davutoğlu sorunu
kendince kökünden halletmiş ve millî eğitimin kaderini
Cumhurbaşkanının oğlunun Millî Eğitim ve okul müdürlerine
başkanlık ettiği toplantıların insafına terk
etmiştir. Bütün paralar, binalar ve arsalar Bilalin vakfına ama Türk
gençliği cehaletin ve uyuşturucunun pençesine teslim edilmiştir.
Açıktır ki Sayın Davutoğlu millî eğitim
politikaları konusunda da selefiyle tam bir uyum hâlindedir.
Hiç kimse gücümüzü, sabrımızı test
etmeye kalkmasın. retoriği eşliğinde çizilen Türkiye'nin
bütün kırmızı çizgileri kişisel hırsların,
yetersizliklerin ve öngörüsüzlüklerin sonucu olarak bir bir silinmiştir.
Bir ülkenin geleceğini bir kişinin iktidarına değişen
Sayın Davutoğlu AKP için Cumhurbaşkanımız
kırmızı çizgidir. demekle sadece bulunduğu yeri değil
varlık nedenini de ortaya koymuştur. Sayın Başbakanın
elinde kalan son kırmızı çizgi, onu demokrasi, sistem ve Anayasa
konularında selefiyle uyumun da ötesine taşımaktadır.
İktidarlarında Türkiyenin
kırmızı çizgilerinden vazgeçebilenlerin, partilerinin
kırmızı çizgilerinden bir türlü vazgeçememeleri parti
çıkarını ülke çıkarına önceledikleri dışında
bir şeyi daha anlatmaktadır ki o da şudur: Kurulduğu günden
beri vesayete karşı bir mücadele vermekle anılmak isteyen AKP
hem parti yönetiminde hem de devlet yönetiminde vesayetin dik âlâsını
hem yaşayan ve yaşatan hem de savunan tek oluşum hâline
gelmiştir. Sayın Davutoğlu, siyasi geleceğinin millet
iradesinden çok efsanevi liderim güzellemelerine bağlı
olduğunun farkındadır. Ne var ki bu, vasisine yetmemektedir. Ona
kendi parti yönetimini bile belirleme hakkı tanımayan kişi her
fırsatta patronun kim olduğunu gösterme gayretindedir. Bunu en son
Sayın Başbakanın kabul edip görüştüğü ve
anlaştığı Cerattepe sakinlerini yavru Gezici ilan etmekle
de göstermiştir. Bu durumda Sayın Başbakandan önce vasisine
sormak gerek: Sizin güvenip de parti yönetimini teslim etmediğiniz
kişiye ülke yönetimi nasıl teslim edilebilmiştir? Ülkemizin
yönetimi sizin partinizin yönetiminden daha mı az önemli, ülkemiz sizin
partinizden daha mı az değerlidir?
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin içinde
bulunduğu durumu 1990lı yıllarla kıyaslamanın bugün
yaşananları hafife almak olacağına dikkat çeken ve
1990lı yıllarda devletin kötü yönetildiğinden söz
edilebilirdi, şimdi devletin çökertilmesinden söz etmek daha
doğrudur. diyen Sayın Ertuğrul Günay AKP hükûmetlerinde iki
dönem bakanlık yapmış olan kişidir.
Türkiye hukuk devleti olmazsa ekonominin ilerlemesi
zor. uyarısını yapan da Hukukun olmadığı
ülkelerde yine zenginler oluşur ama ülke topyekûn zenginleşemez.
Zenginleşebilmemiz için mutlaka gerçek bir hukuk devleti olmamız,
yargımızın tarafsız ve bağımsız
çalışması lazım. tespitinde bulunan da ve bunu tamamlamak
üzere, son on iki buçuk yıllık dönemde Türkiyenin ilerlemediği,
hatta itibar kaybettiği alanın yargı olduğunu itiraf eden
de sabık Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacandır.
AKP iktidarlarının yönettiği
Türkiyedeki temel sorunların kutuplaşma, dış politikada
allak bullak oluş, ekonominin kötü durumu, terörle mücadeledeki zafiyet ve
paralelle mücadelenin bir paranoyaya dönüşmesi olduğunu söyleyen;
AKPde genel başkan yardımcılığı, grup başkan
vekilliği, iki ayrı bakanlık, parti ve hükûmet sözcülüğü
yapmış olan Sayın Hüseyin Çeliktir.
Birisini sırf imam-hatip mezunu olduğu
için göreve getirdiğimiz zaman kaybetmeye başladık. diyerek,
AKP iktidarı döneminde iktidar-bürokrasi ilişkisinin liyakat
değil, patronaj temelinde yürütülmekte olduğunu söyleyen de AKPnin
kurucularından ve yakın zamana kadar MKYK üyesi olan Sayın
Ayşe Böhürlerdir.
Değerli milletvekilleri, artık açıkça
belli olmuştur ki çınarın gölgesinde gün
ışığına kavuşmayı bekleyen hakikatler,
sadece Ankaranın parsel parsel satılmasından çok daha
fazlasıdır.
Değerli milletvekilleri, siyaset bilimi ve
uluslararası ilişkiler profesörü olan ve siyasi kariyerine
Dışişleri bilirkişisi olarak başlayan Sayın
Davutoğlunun, danışmanlığından
Başbakanlığına, kendi elleriyle şekillendirdiği
Türk dış politikası ise şu hâldedir: Defalarca
Şanghay Beşlisine bizi de alın. diye diller dökülen Rusyayla
neredeyse bir savaşın eşiğine gelinmiştir ve Türkiye,
ekonomik yaptırımdan fazlasına, savaştan azına maruz
kalmakla tehdit edilmektedir. Rus askerleri sınırımızdaki
Kamışlıdadır ve sadece Esadla değil, artık
PYDyle omuz omuza Türkiyenin karşısındadır.
Türk askerinin başına çuval
geçirildiğinde Nota verecek misiniz? diye soranlara Ne notası,
müzik notası mı? diyenler Rusyaya 2 pilot için değer miydi?
demekle kendi şehitlerine hangi ruh hâli içinde kelle diyebildiklerini
de göstermişlerdir. Ayağındaki ambargo prangasını
çözen İran bölgede en güçlü konumuna erişmiş ve Türkiyeyi
terörist gruplara destek olmakla itham etmektedir. ABDnin Orta Doğu
Projesi kapsamında fiilen bölünmüş
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Biz bütçe
konuşması bekliyoruz ya, bütçeye yönelik bir şeyler yok, biraz
bütçe dinleyelim.
ATİLA KAYA (Devamla) -
bir ülke durumunda olan
Irak varlığımıza yönelik terörün bir üssü
olmasının yanı sıra Türkiyeyi egemenlik
haklarını ihlal etmekle suçlamaktadır.
HASAN TURAN (İstanbul) Bütçe yok, bütçeyle
ilgili bir şey yok.
ATİLA KAYA (Devamla) - Suudi Arabistan
önderliğindeki Sünni örgütlenmesinden medet umarak Riyad merkezli Teröre
Karşı İslam İttifakının kuyruğuna
takılan Türkiye Arap Birliğinin kınaması ve
Başikadan askerlerini çek. çağrılarıyla sarsılmıştır.
Davosta kükreyenler İsraille birbirimize muhtacız. deme
noktasına gelmiş ve İsraile mi, yoksa Hamasa mı
(x) diyeceğini bilemez hâldedir.
Barzani kürdistanın kurulmasının an meselesi olduğunu
söylemeye başlamıştır. Fıratın
batısına ilerleme gayretleri içinde olan PYD Türkiyenin
kırmızı çizgileriyle alay ederken IŞİD katyuşa
füzeleriyle okullarımızı, şehirlerimizi vurmakta ve
insanlarımızı öldürmektedir. Sayın Davutoğlunun
öfkeli çocukların nihilist şeytanlar olduklarını anlamak
için edindiği tecrübenin bedelini bütün Türkiye ödemiştir. Büyük
Ortadoğu Projesinde eş başkan olmakla övündükleri ABD, PYDyi
terörist örgüt olarak görmediklerini ve iş birliklerinin devam
edeceğini resmen açıklamıştır. Sayın
Cumhurbaşkanının ABDnin Türkiyenin mi, yoksa PYDnin mi müttefiki
olduğunu anlamaya çalışırken unuttuğu şey ise PYD
liderini Ankarada defalarca ağırlayan, PYDye yardıma gidenlere
hem de bir 29 Ekim günü topraklarımızdan koridor açan ve Kobanideki
bütün kardeşlerini alınlarından öpenin ABD değil,
Sayın Davutoğlu olduğudur.
Sınırımızda bir cehenneme
dönüşen Suriyeden payımıza düşen ülkemizi âdeta dev bir
mülteci kampına çeviren yaklaşık 3 milyon
sığınmacı, onlar için harcanan milyarlarca dolar ve
şehirlerimizden devşirdikleri gençleri, yine şehirlerimizde
patlayan canlı bombalara dönüştüren bir terör örgütüdür. Sadece Türk
oldukları için can veren ve geride kalanları vatanlarını
terk etmek zorunda bırakılan soydaşlarımız da
cabası. Ülkemizdeki 100 bine yakın camide yer bulamamışlar
gibi, yıllardır içlerinde ukde olarak kalan Şamda namaz
kılmak ancak Esadın arkasında saf tutmak şartıyla
gerçekleşebilecek hâle gelmiştir. Suriye konusunda Türkiyeye biçilen
yegâne rol, 3 milyar avro karşılığında, Avrupada
görülmek istenmeyen mültecilere bekçilik yapmak olmuştur. Doğal gaz
musluğunu elinde tutan Rusyanın tehdidi karşısında
Gerekirse tezek yakarım. diyen fakir ama gururlu delikanlı rolüne
soyunan iktidar, 3 milyar avro karşılığında bu
gururundan vazgeçmiştir.
İktidara sorarsanız, yönettikleri Türkiye,
bölgesel lider ve küresel güçtür ama bölgede, Suriye, İsrail,
Mısır, Libya ve Yemende büyükelçimiz bile yoktur. İçine
düştüğümüz yalnızlık -Sayın Başbakanın
çarpıtmaya çalıştığı gibi-
başkalarının ithamı değil kendi itiraflarıdır.
Bahanesi olarak sunulmak istenen Mısırda demokrasiyi savunduk.
gibi gerekçelerle kimseyi aldatmamalıdır. Mısırda
savundukları demokrasi değil, ihvan ideolojisiydi; öyle
olmasaydı, Sudandaki seçilmiş iktidarı askerî darbeyle deviren
General Beşir, bütün dünyada aranırken, burada ayaklarına
kırmızı halı sermezlerdi.
Sayın Davutoğlunun
Dışişlerine ilişkin yegâne
kavrayışının, onu, emperyal hülyalara ve mezhepçi
ideolojilere sarıp sarmalayıp iç politikanın aracı bir
söylemine dönüştürmek olduğu artık ayan olmuştur.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Başbakan Davutoğlundan söz ettiğimiz yerde, mutlaka kamu
düzeni kavramı üzerinde de durmalıyız. Bunun nedenlerinden
biri, Sayın Başbakanın bu konudaki basiret ve yetenek
yoksunluğu, diğeri ise kavramı yanlış ve kasıtlı
kullanmaktaki ısrarıdır. Sanki bir ülkedeki yönetimin başlıca
işi değilmiş gibi, Başbakan kamu düzeni
kavramını kendi keşfetmiş edasındadır.
Yıllardır yollar kesilirken, teröristler sözde asayiş kontrolü
yaparken, bayraklar indirilip Atatürk büstleri ve okullar yakılırken,
terör örgütü kendi mahkemelerini kurup vergi adı altında halktan
haraç toplarken ve iktidarın gözü önünde şehirleri cephaneliğe
çevirirken akıllara gelmeyen kamu düzeni kavramı, teröristlerle
yapılan pazarlıklar tutmadığında, bir anda
Başbakanın aklına geliverir olmuştur. Bununla birlikte,
Sayın Başbakan, akademik titrine yakışmayacak bir
şekilde, kavramı sadece güvenlik alanıymış gibi
kullanmaktadır.
Hukuk terminolojisine aşina olanlar bilirler ki
onun sandığından çok daha genel bir kavram olan kamu düzeni,
güvenliği de kapsamakla birlikte, kamu yararı, kamu vicdanı ve
genel ahlakla ilgilidir. Yani ayakkabı kutularındaki paralar da yatak
odalarındaki para kasaları da kollardaki 700 bin liralık saatler
de rüşveti meşrulaştıran fetvalar da ihale
yolsuzlukları da rant yağmaları da arsız iktidar
zenginlerinin millete küfretmeleri de havuz medyaları da yargıyı
kendine bağlama çabaları da basını susturma gayretleri de
Millî Eğitimi yandaş vakıflara peşkeş çekmeler de
sınav yolsuzlukları da devlet kurumlarındaki militan
kadrolaşmalar da işçi tekmeleyenin Başbakanlık
müşaviri, gazete basanın bakan yardımcısı
yapılmaları da en az güvenliği tehdit eden hâller kadar kamu
düzenine zarar vermektedir.
Açıktır ki Sayın Başbakan, bütün
bunlar akla gelmesin diye kamu düzeni kavramını kamu
güvenliği anlamında kullanmakta ve adalet ile ilgili bir
kavramı zulmü perdelemenin aracı kılmaktadır. Sayın
Başbakan, hendekler kaldırılmak ve mahallelere girilmekle kamu
düzeninin sağlanmış olacağına kamuoyu inansın
istemektedir. Heyhat! Bu millet, AKP zihniyetinden kurtulmadıkça kamu
düzeninin sağlanamayacağını çok iyi bilmektedir.
Bilmektedir çünkü il merkezlerini taşımanın kamu düzenini tesise
hizmet edeceğini düşünenlerin, taşımaya alışık
olduklarını ve ayakkabı kutularıyla
taşımalarının, para kasalarıyla taşımalarının,
iktidarı saraya taşımalarının, ecdat
mezarlarını taşımalarının hangi amaca hizmet
ettiğini yaşayarak öğrenmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, iktidarın siyasi
gündem maddelerinin en başta gelenlerinden biri de yeni anayasadır.
Anayasa yapım sürecinde, iktidarın yeniden anladığı
anayasayı tanımıyorum diyenlerin, kendinizi yasayla,
mevzuatla bağlamayın diyen için yapacak olduklarıdır.
İktidar açısından bakıldığında; yeni
anayasa çalışmalarının, başkanlık sistemine
giden yola taş taşıyabildiği sürece ve
taşıyabildiği kadar anlamlı olduğu görülür.
Başkanlık sistemini Türkiyenin en önemli meselesi gören iktidar
belli ki bu en önemli konuyu tartışmayı,
Cumhurbaşkanını saksıya, parlamenter sistemi montofon
ineğine benzeten bir ciddiyet düzeyiyle sürdürecektir. Bu düzey, istikrar
bahanesinin altını sağlam gerekçelerle
dolduramamalarının bedelidir. Aranan gerçekten de istikrar ise
parlamenter sistemde ve özellikle de tek parti iktidarlarında icra
başkanlıktan daha seri işler.
AKP on üç yıldır tek başına
iktidardır. Böyle imkânı varken, on üç yılda Türkiyeye çağ
mı atlatmıştır? Ya da neyi yapamamıştır?
Onlara ne ayak bağı olmuştur? Ben söyleyeyim: Sadece yargı,
hem de bütün yapbozlarına rağmen.
Değerli milletvekilleri, isterse
başkanlık isterse de parlamenter sistem olsun her iki sistemin de
gücünün gerçek kaynağı yargı
bağımsızlığıdır. Siz bunu
tanımıyorum derseniz, hangi sistem size ne yapsın? Hem teorik
hem pratik açılardan ele alındığında görülecektir ki,
başkanlık sisteminde de, parlamenter sistemde de ortak olan
yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ve
kuvvetler ayrılığı ilkesidir. Sistem
tartışmalarından önce üzerinde durulması gereken budur.
İstikrarsızlık doğuran şey ise parlamenter sistem
değil, iktidarın hukuk devleti ilkesine
uymayışıdır.
Başkanlık sisteminde, başkandan ve
meclislerden daha güçlü bir hukuk sistemi ve anayasal denetim vardır.
Yüksek Mahkeme Başkanı, ABD devlet protokolünde Başkandan hemen
sonra 2nci sırada gelmektedir. Bizdeki başkanlık heveslisi ise,
Yüksek Mahkeme başkanlarını vatana ihanetle suçlayabilmekte,
Yüksek Mahkeme kararlarına saygı duymadığını,
onlara uymayacağını söyleyebilmektedir. Ve ne yazıktır
ki, bu tavrın iktidarda bulduğu karşılık Helal olsun!
Reis, Anayasa Mahkemesi Başkanına haddini bildirdi. olabilmektedir.
Bırakın başkanlık sistemini, dünyanın hangi
gelişmiş ülkesinde bir cumhurbaşkanının böyle
konuşabileceğini, milletvekillerinden böyle pervasız destekler
bulabileceğini düşünürsünüz? İşte, bütün bu olup bitenler,
Sayın Erdoğanın ne tür bir başkanlık istediğinin
ipuçlarıdır.
Başkanlığın dünyadaki tek
başarılı örneğinin ABD olduğunu söyleyen her
meşrepten uzman, bu sistemin ABDye uygunluğunun en önemli nedeni
olarak, iki parti ve onlarla temsil edilen tüm seçmenlerin liberal kapitalizm
ve pragmatizme olan tavizsiz inancını gösterirler. Oysa, Türk
seçmeninin felsefi inançlarında böyle bir ortaklık yoktur ve
olmamalıdır da. Başkanlığın ABDde
başarılı olmasının en başta gelen nedeni
ayrışma ve kutuplaşma olmamasıdır. Türkiyede başkanlık
sistemine geçilse bile, bunun sağlıklı işlemesinin önündeki
en büyük engel muhalefetin varlığı değil, AKPnin kendi
seçmenini konsolide etmek için toplumu ayrıştırması ve
kamplaştırması olurdu. Başkanlık sisteminin de,
parlamenter sistemin de dünyada başarılı ve
başarısız örnekleri vardır. Bunlara
baktığımızda, başarıyı belirleyen esas
ölçütün sistem değil, demokrasi düzeyi olduğu görülür.
Sistem başarısının vasatı
olan demokratik düzeye erişilmeden geçilecek başkanlık
sisteminin otoriterliğe evrileceği açıktır. Sayın Cumhurbaşkanının
arayışı da bu noktada anlam kazanmaktadır. Sık
sık dile getirdiği Türk tipi başkanlık
arayışlarının ardındaki hakikat budur.
Değerli milletvekilleri, gerçek bir Türk tipi
başkanlığın ne olduğunu ben size söyleyeyim: Türk tipi
başkanlıkta yasa kağanın üzerinde yer almaktadır. Siz
hukuku yani yasaları ayaklar altına aldınız, fiilî durum
dediniz, yapboz dediniz, tanımıyorum dediniz. Türk tipi
başkanlık, üstte gök basmadıkça, altta yer delinmedikçe, Türk
milletini bir ve bütün tutmaktır; siz milleti parçalara böldünüz ve bir
kısmını aşağıladınız. Türk tipi
başkanlık devleti ebet müddettir; siz devlet geleneğini yok
saydınız, yabancı nefeslerden himmet umdunuz. Türk tipi başkanlık
hanı yağmadır, siz halkı yağma ettiniz. Han,
halkını zenginleştirirken siz iktidar
yandaşlarını zenginleştirdiniz.
Değerli milletvekilleri, günü geldiğinde,
hangi tarihte, nasıl anılırsınız bilemem ama Türk
tarihinde utanılmayacak bir yer edinmek isterseniz, nedamet getiriniz.
Türk tipi başkanlığı savunmaya hakkınız olsun
istiyorsanız öncelikle siz Türk tipi olmayı denemelisiniz. (MHP
sıralarından alkışlar) Yoksa size tek söyleyebileceğim
şey şudur: Sizin neyiniz Türk tipi ki,
başkanlığınız da Türk tipi olsun.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarları
boyunca milletin desteği, adalet, huzur ve refah için kullanılmak
yerine, gerilim, kutuplaşma ve çatışma ekseninde heba
edilmiş, millî irade, yolsuzluk, adaletsizlik ve bölücülük için
kılıf yapılmıştır. Ülkemizin sadece millî
çıkarları değil iç barışı da tehdit altındadır.
Türkiye, bir yandan Sayın Başbakanın ifadesiyle beka mücadelesi
veren ve kendi sınırları içinde egemenliğini tesise
çalışan, öte yandan sadece yandaşların kendini özgür
hissettiği, sadece haramzadelerin gelecek endişesi
taşımadığı bir ülke hâline getirilmiştir.
Ateş çemberiyle çevrilmiş ve birliğe her zamankinden daha muhtaç
hâldeki ülkemiz -kamuoyu araştırmalarının
tanıklığında- birbirilerine ne kız ne selam verir ne
de komşu olmak ister kamplara ayrılmış durumdadır.
Değerli milletvekilleri, söyleyebileceklerimin
değil süremin sonuna geldiğim için özetleyerek tamamlamak istiyorum.
İthal, dolayısıyla da tarihsiz bir
siyasal İslam anlayışının temsilciliğini yapan
Adalet ve Kalkınma Partisi zihniyeti, dini tarihsizleştirmiş,
hukuku siyasallaştırmış, siyaseti
ideolojileştirmiş, demokrasiyi
araçlaştırmıştır. Millet anlayışları
geleneksel millet anlayışımızdaki Irk, din ve
sınıfına bakmadan kapsayıcılık ilkesine
değil de, Din ve mezhep anlayışına bakarak
dışlayıcılık gibi bir ilkeye dayandığı
için bunu yapmışlardır. Geçmişlerinde devlet
kavrayışı ile bir tanışıklıkları
olmadığı için, sonradan etkileri altında
kaldıkları liberallerin yönlendirmesiyle şirket olarak
tasarlanmış devlet anlayışından medet umdukları
için bunu yapmışlardır. Adalet anlayışları sadece
Bizden olanlar için gibi ilkel bir anlayışa
dayandığından dolayı bunu yapmışlardır. Dini
insanları birleştiren bir şey olarak değil de, kendilerini
başkalarından ayıran ve onlara üstün kılan bir araç olarak
gördükleri için bunu yapmışlardır. Siyaset
anlayışları, ahlakla
sınırlandırılmamış bir zekânın Makyavelist
yönelimlerince belirlendiği için bunu yapmışlardır.
Değerli milletvekilleri,
Batılıların Türk düsturu olarak andıkları, Devlet
küfr ile çökmez ama zulm ile çöker anlayışına
yabancılıkları, hukuk bilincine sahip
olmayışlarıyla da ilgilidir. Bu arkadaşlar devlet
işlerinde abdestsiz imza atmamış olmayı eylemlerinin
meşruiyet ölçüsü sanmaktadırlar; oysa atılan imzaya
meşruiyet kazandıran şeyin hukuka uygunluk ve kamu
çıkarına hizmet eden sonuçlar doğurmak olduğundan
bihaberdirler.
Değerli milletvekilleri, AKPnin hani terör
örgütü PYD nezaretinde kaçırdığı o Süleyman Şah
Türbesi vardı ya, işte o türbe
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaya, bir dakika içinde
toparlar mısınız?
ATİLA KAYA (Devamla) AKPnin hani o terör
örgütü PYD nezaretinde kaçırdığı o Süleyman Şah
Türbesi vardı ya. İşte, o Türbe dillerinizden
düşürmediğiniz Osmanlının kuruluş devri tarihlerinden
itibaren Türk Mezarı olarak anılır, vesilemiz bu olsun.
Aradığımız ölçüde şu olsun: Türk milletinin
adını bile söylemekten imtina edenler Türk milletinin
çıkarlarını hiç savunamazlar ve bir milletin adını
dâhi söyleyemeyenlerin o milletin kaderinde söz hakkı da
olmamalıdır diyor, bu anlayış içerisinde bütçeye ret oyu
vereceğimizi ifade ediyor, yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Atila Kaya.
Efendim, söz sırası Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Garo Paylan.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle bakıyorum, burada Başbakan
yardımcıları yok, Başbakan yok ve bize Hükûmet adına
cevap verecek Sayın Mehmet Şimşek yok. Hani biz burada
konuşacağız, eleştirilerimizi söyleyeceğiz ve Hükûmet
cevap verecek. Hani Başbakan yok, Başbakan yardımcısı
bize cevap verecek, o da yok.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Maliye Bakanı
orada, dinliyoruz.
GARO PAYLAN (Devamla) Hayır, Mehmet
Şimşek burada dinlemeliydi, en azından Mehmet Şimşek
burada bence dinlemeliydi.
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Bizi yoklama yapmak
senin yetkinde değil.
GARO PAYLAN (Devamla) - Sayın Başkan ve
değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, bütçe maratonunun artık sonuna
geldik yirmi altı gün -ben bir Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak-
Komisyonda çalıştım bütçe üzerinde ve on üç gündür de Genel
Kurulda görüşmeleri yapıyoruz. Bürokrasi ne getirdiyse aynen
Komisyondan geçti ve Genel Kurulda da zaten bir şey değiştirme
yetkisi yok, o şekilde geçecek.
Bakın, bütçeler bir ülkenin
vicdanıdır ve biz 78 milyondan parayı nasıl
topladığımız, ne şekilde
topladığımız ve nasıl
harcadığımız; o ülkenin, o devletin vicdanını
belirler. Bütçenin gelir kalemlerine bakalım ve gider kalemlerine
bakalım. Ne şekilde toplumdan vergi topluyoruz ve nerelere
harcıyoruz?
Bakın, bugünlerde kötülük tekrar
sıradanlaştı. Ülkemiz tarihinde pek çok dönemde kötülük
sıradanlaştı ve bir türlü hayal ettiğimiz demokratik bir
cumhuriyete, demokratik bir devlete kavuşamadık. Bugün tekrar
insanlarımız ölüyor ve çok katmanlı pek çok gerilim alanı
var. Toplum kutuplaştı. Biz bunların bütün emarelerini
aslında hem bu Mecliste hem bütçemizde görebiliriz yani bütçe
kalemlerinde.
Rakamlar soğuktur ancak o rakamların
nereye harcandığına göre insanların can güvenliği,
insanlık onuru, değerleri her anlamda risk altına
atılabilir veya yok sayılabilir. Biz bütçemizde, pek çok anlamda, yok
sayılanları, ötekileştirilenleri görüyoruz. Mesela, önce gelir
anlamında başlayalım. Nasıl vergi topluyoruz? Gelir
kalemlerine bakalım. Sayın Maliye Bakanı burada, şükür.
Mesela, dolaylı vergilerle ağırlıklı olarak
topluyoruz, hep eleştirdiğimiz konu Sayın Bakan. Hâlbuki,
doğrudan vergilerle büyük oranda vergi toplayan devletler yani gelire
oranlı olarak vergi toplayan, gelir ve servete oranlı vergi toplayan
devletler, daha adil devletlerdir. Oysa, bizde gelire bakarak vergi toplamak
diye bir şey yok. Gelir vergisi kaleminde 98 milyar var, sanıyorum 70
milyarını emekçiden alacaksınız Sayın Bakan. Geri
kalan bir bölümünü küçük esnaftan, orta esnaftan alacaksınız; çok
küçük bir bölümünü, o da sermayenin belirlediği oranda yani rantı
alanların, kolay para kazananların belirlediği oranda. Kendi
mali müşavirine gidip soracak, Kaç para vergi verelim? diyecek mesela
Sen 50 milyar yaz, 100 milyar yaz, 10 milyar yaz. dediği zaman kalemleri
içinde ayarlanan bir vergi. Çünkü, Maliye Bakanının Nereden buldun,
senin vergi levhanda 10 milyar var, sen her ay 100 milyar harcıyorsun.
diye sorma yetkisi yok.
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Hiçbir mali
müşavir bunu kabul etmez.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Ya, biz ticaretten
geliyoruz bunları bilmiyoruz. Sen nerede öğrendin bunları?
GARO PAYLAN (Devamla) Dolaylı vergilere
baktığımızda ise
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) 100 bin mali
müşavire hakaret ediyorsun.
GARO PAYLAN (Devamla) Sayın Başkan,
Sayın Davutoğlunun emri bitti mi acaba, laf atıyorlar sürekli
AKPli vekiller oradan.
BAŞKAN Efendim, devam edin lütfen. Müdahale
etmeyiniz! Siz de şahsiyet yapmayınız.
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Mali müşavirleri
hakir görüyorsunuz. 100 bin tane çalışan var, onlar da emekçi,
yanlış konuşma!
BAŞKAN Efendim, hatibe müdahale etmeyiniz
lütfen!
GARO PAYLAN (Devamla) Bir benzin istasyonuna
gittiğinde çok mütevazı bir arabası olanla 1 milyon TLlik
arabası olan aynı vergiyi ödüyor. Bir buzdolabı
aldığında en zengini de en fakiri de özel tüketim vergisi
kanalında aynı vergiyi ödüyor. Oysa, biz OECD ülkeleri içinde,
doğrudan vergi kaleminde, Avrupa Birliği içinde sonuncuyuz, OECD
ülkeleri içinde de sondan 3üncüyüz, doğrudan vergilerde. Yani, servet ve
gelir vergilerinde maalesef son sıralardayız.
2002 yılında Türkiyenin yüzde 1i yani en
zengin yüzde 1inin sahip olduğu servet toplam servetin yüzde
36sıyken bugün 2015 yılında yüzde 54e çıktı. Bu
nasıl oldu? Maliye politikalarıyla oldu. Evet, pasta büyüdü ama
pastanın yüzde 36sını alırken yüzde 1, bugün yüzde 54üne
sahip. Oysa, maliye politikalarımız geliri, serveti ve rantı
vergilendiriyor oysaydı, bugün bu adaletsizlik söz konusu olmazdı. O
açıdan, bu maliye politikalarını gelir ayağıyla sonuna
kadar eleştiriyoruz.
Bakın, Tüketici Güven Endeksi ve Ekonomiye
Güven Endeksi uzun yıllar sonra en düşük seviyelerine indi, 2011
yılından beri en düşük seviyelerinde. Oysa, siz ne
demiştiniz, ne vadetmiştiniz? Tek başına iktidar
olacağız, istikrar olacak ve ekonomi büyümeye başlayacak, güven
gelecek. Oysa, Ekonomi Güven Endeksi diplerde, Tüketici Güven Endeksi
diplerde. Niçin bu oluyor? Baktığımızda, iç
barışımızı tesis edemedik, hukukun üstünlüğü söz
konusu değil, güçlülerin hukuku esas. Sayın
Cumhurbaşkanının gözüne girip gözünden düşmekle
orantılı olan sermaye gruplarına operasyonlar söz konusu. Böyle
bir ortamda ne iç sermaye ne yabancı sermaye yatırım yapmaz.
Bakın, dün bir veri açıklandı, sanayi
büyüme endeksi. Tüketim ürünlerinde büyüme var çünkü asgari ücrette bir
artış yapıldı ancak yatırımda inanılmaz bir
düşüş var. Çünkü, yatırımcı endişeli,
yatırımcı yatırım yapmıyor ve bu da istihdam
yaratamıyor. Bakın, işsizlik rakamlarında son derece uzun
yıllar sonra tekrar yüzde 11 ve üzerine doğru bir trend var.
Oysa bir konu daha var tabii ki bu gerilemede
Güvenli bir ülke miyiz değil miyiz? meselesi. Güvenli bir ülke maalesef
değiliz. Her anlamda ülkemiz iç barışını tesis
edememiş bir ülke olarak görülüyor; bombaların patladığı,
ölümlerin her gün olduğu, kötülüğün
sıradanlaştığı bir ülke. Bu anlamda da maalesef
eksikliklerimizi gideremedik, demokrasimizi
kurumsallaştıramadık.
Ama en önemli mesele bakın hukukta, hukukun
üstünlüğü. Hukukun üstünlüğüne biz Meclis olarak sonuna kadar sahip
çıkmalıyız, bütün kurumlar sahip çıkmalı. Bakın,
bugünlerde çok tartışılan denge ve denetimi konuşuyoruz
yani kuvvetler arası denge ve denetim, Anayasa tartışmaları
söz konusu olacak. Oysa, yasama-yürütme-yargı noktasında
baktığımızda, bütün bu kuvvetler arası dengeyi
savunması gereken Sayın Cumhurbaşkanı çok yakın
zamanlarda bakınız ne dedi kaymakamlara: Mevzuatı bir kenara
koyun. Sayın Cumhurbaşkanı hukuku yok saydı. Ya, biz hiç
şunu düşünmezdik: Bir darbe hukukunu değiştirmek istiyoruz
ancak bunu savunmak zorunda kalmak bile züldür ama Sayın
Cumhurbaşkanı attığı adımlarla, söylemleriyle
bizi, maalesef, mevcut bürokrasiyi, mevcut hukuku ve mevzuatı savunmak
durumunda bırakıyor. Anayasa Mahkemesinin bir kararına karşı
Tanımıyorum, yok sayıyorum, saygı duymuyorum. diyebiliyor.
Bakın, eğer ki Sayın Maliye Bakanı, siz,
hedeflediğiniz vergileri toplamak istiyorsanız önce, ifade
özgürlüğü, basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü demelisiniz
çünkü ekonominin çarklarının dönmesi buna bağlıdır.
Orta gelir tuzağı ve orta teknoloji
tuzağındayız. Ülkemiz maalesef o orta gelir
tuzağını çok zor aşacak. Çünkü, özgürlüklerin
olmadığı ülkede
O hedeflediğimiz yüksek teknolojili
ürünler yapacağız ve satacağız
Pek çok bakan geldi Komisyonda
anlattı, burada anlattı ama bir türlü o noktaya varamadık.
Çünkü, özgür düşüncenin olmadığı yerde özgün fikirler
çıkmaz, yüksek teknolojili ürünler çıkmaz. Demokrasisini
kurumsallaştırmış yerlerde, hukukun üstün olduğu
yerlerde bu ürünler çıkar, bu zihinler onları üretir. Şu anda
beynin, beyin gücünün, özgür düşüncenin, yaratıcı
düşüncenin hâkim olduğu yeni dünyadayız ama biz hâlâ eski
kalıplarımızda hareket ettiğimiz için orta gelir
tuzağındayız ve orta teknoloji tuzağındayız.
Dün -AB Bakanımız da buradaydı ama
gitmiş galiba- AByle müzakereler söz konusu oldu ve AB
Bakanımız, Sayın Başbakan, Dışişleri
Bakanımız müzakereler yürüttüler. İşte, mültecileri
tutalım, burasını, Türkiye'yi güvenli bir bölge hâline
getirelim, size gelen mülteciyi de geri alalım,
karşılığında 3 milyar euroyu alalım. Buna
indirgenmiş bir pazarlık maalesef. Gerçekten utanç duydum, şu
anlamda: Mülteciler tabii ki bizim misafirimiz, hatta
başımızın üzerinde yeri var, ne yapsak yeridir ancak
bunların bir pazarlık konusu olması ve Sayın Cumhurbaşkanının
tabiriyle Parayı al da gel. noktasına indirgenmesi ve bunun
karşılığında ABden aldığımız
cevaplar; basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, gazetelere kayyum
atanması, insan hakları, insan can güvenliği, bütün bu
çerçevelerde eleştirilerle karşı karşıya kaldık.
Sayın Cumhurbaşkanının bir ifadesi vardı Kopenhag
Kriterlerinin yerine Ankara kriterleri koyacağız. Kopenhag
Kriterleri zaten artık konuşulmuyor ama biz Ankara kriterlerini
sevmedik. Bizim tekrar o vizyona, Kopenhag Kriterleri vizyonuna ivedilikle
dönmemiz gerekiyor.
Gelir konusunda ifadelerimi
kullandıktan sonra şimdi bir de gider kalemlerine bakalım.
Bütçemiz nasıl para harcıyor? Bu noktada vicdanı temsil ediyor
mu? Adaleti temsil ediyor mu? Emekten yana mı? Toplumsal cinsiyet
eşitlikçi mi? Etnik kimlikler konusunda eşitlikçi mi? İnançlara eşit
çerçevede mi bakıyor? Ekolojist bir perspektifi var mı? Merkezî mi
yoksa ademimerkeziyetçi mi? Bütün bu çatışma alanları,
bakın, toplumumuzun bütün bu saydığım maddeler
çatışma alanları. Oysa baktığımızda bütün bu
konularda hâlâ o dar kalıptan çıkamamış, tekçi
anlayış çerçevesinde yürümeye çalışan ve bu çerçevede
toplumu kutuplaştıran, bazı kesimlere hizmet verirken bazı
kesimleri yok sayan bir bütçemiz var.
Mesela bütçemiz merkezî bir bütçe. Her
gün, bakın, Meclisimize de, bakanlıklara da Türkiye'nin her yerinden
heyetler geliyor, taleplerde bulunuyorlar Okul yapın, hastane yapın,
yol yapın. diye. Mesela bu konudaki en çarpıcı örneği
Komisyonda Sayın Salih Cora verdi. Hani Tarım Bakanımız
geldi, Tarım Bakanına dedi ki: Ya, Tarım Bakanımız,
sağ olun, bize inek gönderiyorsunuz ama gönderdiğiniz inek Karadeniz
şartlarına uyumlu değil, düz araziye göre uyumlu ve bu hayvan
burada yürüyemiyor, iklim şartlarından dolayı da telef oluyor.
Ben de Sayın Salih Coraya dedim ki: Sayın Salih Cora, bu konuda demokratik
özerkliğe ihtiyacımız var. Merkezî bakarsak ineği alır
o merkez bütün Türkiye'ye aynı ineği gönderir. Bir yere uyar o inek,
başka yere uymaz. Oysa ademimerkeziyetçi bakarsak her yerin bir
değeri olduğunu, her yerin bir iklimi olduğunu, gerçekliği
olduğunu bilir ve ona göre talep eder, o yereller o bütçeyi harcarlar. Ama
maalesef, Sayın Cora en etkin örneği verdi bence.
Bakın, bir etkin örnek daha var.
Çevre Bakanımız geldi, kendisini eleştirdim bir İstanbul
Milletvekili olarak. Dedim ki: İstanbulun şu anda bütün imar
planlarını siz yapıyorsunuz. Hâlbuki herkes Kadir Topbaşa
kızıyor. Bakın, İstanbulda sahil yolları, her yer, o
hava kanalları tamamıyla betona gömüldü Çevre Bakanlığının
verdiği imarlarla, hem de silüeti yok oldu.
Kızdığımız kişi Kadir Topbaş.
İstanbulda anket yapın, bu konuda herkes Kadir Topbaşa
kızar. Seçilmiş Belediye Başkanı. Oysa biz ziyaret ettik
Kadir Topbaşı. Sayın Kadir Topbaş, lütfen bu konuda
adım atın. dedik ama o da dedi ki: Hiçbirine ben imza
atmıyorum. Çevre Bakanlığı imzalıyor, bizden geçmiyor
bile. Sayın Kadir Topbaş da bu konuda çok şikâyetçiydi ve
yetkinin kendisinde olmasını istiyordu. Yani Kadir Topbaş da
ademimerkeziyetçi, demokratik, özerk bir sistemi savunuyor. Türkiyenin her
yerinde, madem seçtik, belediye başkanlarımız, belediye
meclislerimiz imar vermeli. Bunun dışında herhangi bir merci
vermemeli. Çevre Bakanımıza da bu konuda eleştirilerimizi
sunduk.
Diğer bir nokta, Diyanet İşleri
Başkanlığı. Örnek olsun diye birkaç noktadan örnekler
veriyorum bütçeyle ilgili. Hepimiz vergi veriyoruz, ben de vergi veriyorum;
Hristiyanlar, Müslümanlar, Aleviler, her mezhepteki insan, her dindeki insan
vergi veriyor. Oysa Diyanet İşleri
Başkanlığımız tek bir dine ve onun tek bir mezhebine
hizmet ediyor. Oysa biz, yalnızca devletin bir dini
olamayacağını ve bütün dinlere eşitlik çerçevesinde hizmet
eden belki bir koordinasyon kurulu olması gerektiğini ve dinin
özgürleşmesi gerektiğini savunduk. Pek çok AKPli de iktidar olmadan
önce bunları savunuyordu ancak şu anda baktığımızda,
Diyanet İşleri Başkanlığının o tekçi
yapısını ve dini, siyasetin hegemonyası altında
bırakan o anlayışını devam ettiriyorlar.
Oysa, bakın, Sayın
Cumhurbaşkanının bir tabiri vardı Dindar bir toplum
istiyorum. diye. Peki, ben şunu söyleyeceğim: Madem dindar bir
toplum istiyorsunuz neden Ruhban Okulunu açmıyorsunuz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sizce neden?
GARO PAYLAN (Devamla) Yani Hristiyanların da
dindar olmaya hakkı yok mu? Neden? Neden mesela Ermeniler Patrikhanesinin
Ruhban Okulu var da kapalı? Şu anda Heybeliada Ruhban Okulu
kapalı, neden?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Neden?
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Sizce, sizce
GARO PAYLAN (Devamla) Neden kapalı?
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Sizce neden?
GARO PAYLAN (Devamla) Bilmiyorum işte.
Bakın, cemevlerine siz şu anda bir çerçeve
çizmek istiyorsunuz. Bırakın Aleviler kendilerince, kendi
özgünlüklerinde cemevlerinin çerçevesini çizsinler. İrfan merkezi olarak
tanımlamaya kalkıyorsunuz.
Bir devletin dini olmaz. Devlet inançlara arzu
ederse hizmet verir. O çerçevede, Diyanet İşleri
Başkanlığında harcanan bütçede bizim de vergilerimiz var ve
ben bu konuda, açıkça söyleyeyim, hakkımı helal etmiyorum. O
çerçevede, eşitlik çerçevesinde bakması, bütün inançlara eğer
hizmet ediyorsa eşitçe hizmet etmesi gerekiyor.
Bir örnek daha vereyim, Dışişleri
Bakanlığı
Dışişleri Bakanı geldi
İşte, biz, soydaşlarımızla şöyle ilgileniyoruz,
şöyle hizmet ediyoruz. dedi. Sayın Tuğrul Türkeş geldi,
işte, soydaşlarımızla ilgili pek çok ifadeler
kullandı. Yalçın Akdoğan TİKAyla ilgili
Soydaşlarımıza şu hizmeti veriyoruz. dedi.
Bakın, şunu söyleyeyim: Nasıl bir
devletin dini olmazsa bir devletin soyu da olmaz. Evet, kişilerin soyu
olur. Benim soydaşlarım var.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Soysuz muyuz
yani biz?
GARO PAYLAN (Devamla) Hayır, hepimiz
soyluyuz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) E, tamam.
GARO PAYLAN (Devamla) Hepimizin
soydaşları var ama devletin soydaşı olmaz. Çünkü
burası çok etnisiteli, çok dilli, çok kimlikli bir yer. Devletin
vatandaşları olur.
Bakın, Suriye politikamıza bakalım.
Niye biz oradaki yangına şu anda benzin döktük çünkü din ve dinin bir
mezhebi ve soy çerçevesinde baktık. Bayır Bucak Türkmenleri ve orada
bazı cihadist örgütlere destek verdik.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Yalan!
GARO PAYLAN (Devamla) Oysa bunun hiçbirine de
hayretmediğini gördük. Sınırın, bakın, bu tarafı
nasıl çok kimlikli, çok dilli, çok kültürlüyse sınırın
karşı tarafı da çok dilli, çok kültürlü.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Ezidiler geldi. Kimse
kapısını açmadı biz açtık. Biliyorsunuz değil mi?
GARO PAYLAN (Devamla) İçerde iç
barışını tesis edememiş bir Türkiye, tabii ki,
dışarıya da yani Suriyeye de, aynı şekilde çok
kimlikli olan Suriyeye de bu konuda soydaş bakışıyla,
tabii ki, o yangına benzin dökemeyecekti.
İçişleri Bakanıyla ilgili de bir
örnek vereyim. Şimdi, kişisel verilerin korunması kanununu
tartışacağız arkadaşlar. Ve Sayın Bakana
Komisyona geldiğinde Bakın, bu devlet bana bir soy kodu verdi. Benim
soy kodum 2. Sizinki kaç? diye sordum. Ermenilerin soy kodu 2. Dedi ki: Benim
soy kodumu bilmiyorum. Neyse sonra öğrenmiş
Ermenilere, Süryanilere, Rumlara, bu devlet soy kodu
vermiş ve bu soy kodu üzerinden pek çok suç işlemiş. Varlık
vergisi gibi, 6-7 Eylül olayları gibi ve devlet memuru yapmama gibi pek
çok suç işlemiş. Bunları kaldırdık. dediler nüfus
müdürlüğünden, ben de teşekkür ettim. Ancak geçen gün bir haber
faş oldu. Bir MİT belgesi düştü. Bakın, 2011
yılına ait, AKP dönemine ait bir MİT belgesi, gizli bir belge.
Gizli bir belgede ne diyor: Millî İstihbarat Teşkilatı olarak
ekteki belgeyi dikkatinize sunuyorum. Ve şöyle bir şey
incelemiş MİT, hâlâ, bakın 2011 yılında ve hâlâ da
muhtemelen inceliyor: Ne diyor? Diğer Etnik Bölücü Faaliyetler.
Başlık 2. Diğer Etnik Bölücü Faaliyetler 2.1.Ermenilik Etnik
ve bölücü faaliyetin adı Ermenilik. Diğer maddelerde bakıyoruz:
Alevi, misyonerlik, soya dayalı pek çok, işte, Rumluk faaliyetleri;
işte, ruhban okulunun açılma talebi bölücü faaliyetmiş, Hrant
Dinkle ilgili adalet talep etmek bölücü faaliyetmiş ve en kötüsü, diyorum
ya, faaliyetin ismini Ermenilik koyuyor. Ya, bu feyzi nereden alıyor ama?
Bakın, geçen gün Erzurumda bir tören oldu. Törende
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Garo Bey, bu belge bizde
yok, sizde nasıl var?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Nereden
aldın o belgeyi?
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Garo Bey, belgeyi
nereden aldınız?
GARO PAYLAN (Devamla) - Belgeyi Hrant Dink
dosyasından bulduk.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Nasıl
girmiş oraya?
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Resmî, açık yani?
GARO PAYLAN (Devamla) - Gizli belge faş oldu.
Bakın, yıllar sonra faş oluyor.
Geçen gün Erzurumda bir tören vardı,
işte, Ermeni çeteler Müslümanları katlediyorlar. Onlar, işte,
şarap içiyorlar böyle, cami yakıyorlar ve sonra ahali gelip o Ermeni
çetecileri öldürüyor. Böyle bir hikâye ve belediye başkanının
açıklaması nefret suçları dolu. Bu feyzi nereden alıyor?
Bakın, İçişleri Bakanına sordum: Nasıl bir
eğitim veriyorsunuz ki Silopiye gidip, güvenlik güçleri Ermeni p.çleri
duvarlara yazabiliyor? diye sordum. Oraya giden güvenlik güçleri anonslarında
Sizi gidi Ermeniler. diye anonslar yapabiliyorlar. Böyle ırkçı bir
anlayışla karşı karşıyayız. Bu feyzi nereden
aldığını ben çok iyi anladım çünkü Sayın
Başbakan geçenlerde Bingölde yaptığı açıklamada
Ermeni çeteleri Birinci Dünya Savaşında Ruslarla iş
birliği yaptılar ve şu anda HDP de aynı şekilde
Rusyada ofis açtı. diyebildi. Yani bu feyzi nereden
aldığı açıkça ortada. Her halkın adı o
halkın onurudur. Bir halkın yanına bir sıfat konulmaz,
kişilerin yanına sıfat konulur. Her milletin içinde de her türlü
insan olabilir ama o milletin adı Ermeni yanına çete konularak
anılmaz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Siz kaç gündür
kürsüden hain devlet, katil devlet diyorsunuz. Bu hangi sıfata
yakışıyor Sayın Vekil? Siz söylemiyor musunuz hain devlet
diye?
GARO PAYLAN (Devamla) Bakın, bir örnek daha
vereyim Millî Eğitim Bakanıyla ilgili: Ana dili temelli çok dilli
eğitimi savunuyoruz biliyorsunuz. Ben de ana dili temelli çok dilli bir
eğitim kurumunda okudum ve sonra yöneticilik yaptım. Gördüğünüz
gibi, Türkçem fena değil hani, kendimi ifade edebiliyorum ama ana dilimle
başladım eğitime anaokulunda. Sonra ilkokulda ana dilim ve
ulusal dil Türkçe girdi hayatıma, Türkçeyle beraber yürüttüm, iki dilli
oldum. Sonra İngilizce girdi, üç dilli oldum. İngilizceyi de
diğerlerine göre daha rahat öğrendim çünkü dil bilmeyi öğrenen
bir çocuk yeni dilleri daha kolay öğrenir ve pedagojiktir bu. Oysa, Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesi diyor ki: Ben 110 milyar TL
harcayacağım ama ana dilinde eğitim yapmak isteyen insanlara 1
TLm yok. Bu mudur adalet, bu mudur eşitlik, bu mudur pedagoji?
Eğer ki toplumsal barışa hizmet etmek
istiyorsak hayatın her alanında artık bu eski kalıplardan
çıkmamız gerekiyor ve Millî Eğitim Bakanlığı
bunun başındadır çünkü biz üç kuşak kaybettik, bari
dördüncü kuşağı kaybetmeyelim arkadaşlar.
Sonuç olarak, bakın, bize dar bir kalıp ve
bir deli gömleği giydirildi yaklaşık yüz yıl önce. O dar
kalıptan ve deli gömleğinden bir türlü sıyrılıp
çıkamadık ve her seferinde o dar kalıp ve deli gömleği bize
bir düşman gösterdi; iç düşman, dış düşman ve o iç
düşmana ve dış düşmana inanmamız istendi. Onlar
hain. dediler, Onlar terörist. dediler. Kendi çözemediği her meseleye
hain yaftası attılar tıpkı bugünlerde olduğu gibi.
Muktedirler anlayamadıkları her konuya, çözüm bulamadıkları
her konuya hain derler, tıpkı bu konumdaki başka üçüncü dünya
ülkelerinde olduğu gibi.
Bakın, Henry Thomas Buckle demiş ki: Suçu
toplum hazırlar, suçlu işler. Adalet olmuyorsa barış da
olmuyor ve gerilimler oluyor. Benim dedemin bir örneği var, ben de babamdan
dinledim bunu. Bir gün hırsız girmiş evlerine, babam ve amcam
yakalamış ve hırpalamaya başlamışlar,
Hırsızı yakaladık baba. demişler. Dedem gelmiş
yanlarına, zannetmişler ki hırsızı dövecek, babam ve
amcamı dövmeye başlamış, Siz utanmıyor musunuz?
diye. Bir kendi kıyafetinize bakın, bir o hırsız
dediğinizin kıyafetine bakın. O çocuğun ayağında
ayakkabısı yok. demiş ve çocuğu almış,
giydirmiş, yedirmiş, bir işe koymuş ve ondan sonra da
hamisi olmuş, bir yarı baba gibi olmuş kendisine. Yani toplumun
her alanında, hayatın her alanında adil değilsek, eşit
değilsek suçu hazırlarız, sonra birisi isyan eder ve o isyan
edene hain deriz, hırsız deriz, terörist deriz. Buna
hakkımız var mı? Biz hazırlamışız o suçu.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Bizim evimize
girenlerin elinde silahlar var, silahlar; roketatarlar var.
GARO PAYLAN (Devamla) Hayatta işlenen her suç
da bir sonuçtur. Neden, biziz, Meclis olarak çözüm bulamamamız. Biz
eğer ki bu konularda, bütün fay hatları konusunda çözümler
bulabilmiş olsaydık şu anda pek çok noktada suçların
işlenmediği bir Türkiyeyle karşı karşıya
kalabilirdik.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Bu ülkede adalet de var,
eşitlik de ama hainliğe prim yok!
GARO PAYLAN (Devamla) Bakın, aynı
şeyleri yaparak farklı sonuçlar alamayız, bunu pek çok kez
söylüyoruz. 1930larda da bu devlet temizlik dedi, 1938de de temizlik dedi
Dersimde, 1990larda da temizlik dedi, 2016da da temizlik diyor. Oysa
aynı şeyleri yaparak asla farklı sonuçlar almadık ve alamayacağız.
Einsteinın lafı: Ancak ahmaklar bunu yapar, aptallar bunu yapar.
Bizse çözüm üretmek için buradayız arkadaşlar, birbirimize hakaret
etmek için değil.
Bakın, Rakel Dink, Hrant Dinkin cenazesinde
bebeklerden katil yaratan karanlık demişti, doğrudur. 16
yaşındaki Ogün Samast gelip Hrant Dinki Türk düşmanı
diye öldürmüştür çünkü bu ülkenin yargısı ona öyle
söylemiştir, medyası Hrant Dink için hain demiştir. Yani
suçları maalesef biz hazırlıyoruz ve bebeklerden katil
yaratıyoruz.
Ve güvenlik bürokrasisi şu anda ülkeyi
yönetiyor, demokrasi bürokrasisi değil, özgürlük bürokrasisi değil.
Özgürlükçü bir Meclis anlayışımız yok. Ama bakın
arkadaşlar, güvenlik bürokrasisine de biz güvenmeyelim. Savaş
maalesef tekrar başladı, gerilim tekrar başladı. Oysaki,
güvenlik bürokrasisi Türkiye tarihinde defalarca bize yalan söyledi.
Bakın, 2 polis evinde öldürüldü öyle değil mi? Başbakana bir
rapor gitti, dedi ki: Kandilden telsiz mesajı gelmişti. Hâlâ onun
açığa çıkmış noktası yok. O gece uçakları
kaldırıp Kandili bombalamaya başladı ve o günden beri de
tabut taşıyoruz maalesef arkadaşlar. Oysa 6-7 Eylül 1955te de
devlet demişti ki: Atatürkün evi bombalandı Selanikte. Oysa
orayı bombalayanlar MİT elemanlarıydı. Yirmibeşoğlu
bunu itiraf etti, Muhteşem bir organizasyondu. dedi. Biz devlet
bürokrasisinin, özellikle güvenlik bürokrasisinin bize söylediği her
şeye kuşkuyla bakmalıyız. Sayın
Cumhurbaşkanının etrafını dört yıl önce
nasıl Fethullahçılar sardıysa bugün de tekrar Ergenekoncular
sardı, güvenlik bürokrasisi sardı ve ona risk olduğunu, devletin
büyük bir risk altında olduğunu ve içeride de dışarıda
da bu riskle savaşmamız gerektiğini söylüyorlar. Meclisimiz
devre dışı ve emirler maalesef saraydan geliyor bu anlamda.
Bakın, Sırrı Süreyya Önder bir film
çekse mesela Mandelanın isyanıyla ilgili, Arafatın
isyanıyla ilgili, İngilteredeki, İrlandadaki IRAnın
isyanıyla ilgili veya Bosnayla ilgili, biz hep mağdur tarafta
dururuz, gadre uğrayan tarafta dururuz. Oysa bugün Cizrede, Silopide,
Surda da filmler çekiliyor arkadaşlar, insanlarımızı
kaybediyoruz. Oysa biz, orada insanlarımızı yakan, top
atışında bulunan insanlara hain diyoruz.
Bizim bu meseleyi çözmek gibi bir
sorumluluğumuz var. Birbirimizi tahkir ederek bir yere varamayız.
Birbirimizi eleştirmekten korkmayalım ama bu girdaptan, bu saray
darbesinden, bu güvenlikçilerin darbesinden bir çıkış
bulmalıyız Meclis olarak. Yani, yangına su dökmeliyiz el
birliğiyle tekrar, müzakerelere dönmeliyiz, çözüm önerisi sunmalıyız,
demokratik bir anayasaya tekrar ulaşmalıyız.
Bakın, basın bugün devre
dışı, eleştirilmiyorsunuz. Evet, bazı gazeteler var,
yalnızca hakaret ediyorlar, onları saymıyorum ama
eleştirebilen köşe yazarı kalmadı. Eleştirilemediğiniz
için de hata yapmaya devam ediyorsunuz. O açıdan, eleştirilmekten
değil, eleştirilmemekten korkun.
Bizler Meclisin itibarını
korumalıyız. Kuvvetler ayrımına kuvvetler uyumu diyen
Cumhurbaşkanına karşı Hayır, milletin iradesi
buradadır. demeliyiz. Ben yüzde 52yle seçildim. diyor Sayın
Cumhurbaşkanı. Vallahi, bizim grupta yüzde 85le, yüzde 90la seçilen
arkadaşlarımız var. Hepimiz millet iradesiyle seçildik ve
milletin iradesi buradadır, çözüm önerisi sunacak yer burasıdır
ve son söz olarak da şunu söyleyebilirim
Sayın Başkanım, bir dakika verecek
misiniz bana da?
BAŞKAN Bir dakika daha
Toparlayın lütfen.
GARO PAYLAN (Devamla) Orta Çağ filozofu
Augustine şunu söylemiştir: Devletin içinden adaleti
çıkarırsanız, devlet bir suç örgütüne dönüşür. Maalesef
pek çok noktada suç işliyoruz ve adaletsiz davranıyoruz. Burada
çözümse, demokrasi yolunda ve bu darbeci anayasa yolunda çözümler bulmak ve
siyaseti tekrar hâkim kılmaktır. Siyaset kurumu pek çok noktada
aşınmıştır. Siyaset kurumunu devreye
sokmalıyız, çözüm önerilerini Mecliste aramalıyız,
birbirimizi tahkir etmekten vazgeçmeliyiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, esasen bütçe görüşmeleri büyük bir olgunlukla devam
etsin diye sabırla dinliyoruz ama maalesef, Garo Paylan bu sabrı
taşıran, İç Tüzüke de son derece aykırı olan
açık bir sataşmada bulunmuş; iktidarın millet adına,
milletin can ve mal emniyetine saldıran terörizme karşı
verdiği mücadele üzerinden saray darbesi gibi bir
yakışıksız tanımlamayla şaibe doğurmaya
çalışmıştır, bu açık bir sataşmadır. Bu
çerçevede söz talep ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bu sataşma falan değildir, siyasi bir
tespittir.
BAŞKAN Sayın Grup Başkan Vekili, daha
evvel Sayın Erzurum Milletvekili Kamil Aydın Beyin bir söz talebi
var bir dakikalık, oturduğu yerden. Ondan sonra sizlere vereyim
efendim.
Buyurun Kamil Bey.
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Erzurum Milletvekili Kamil Aydının,
İstanbul Milletvekili Garo Paylanın 118 sıra sayılı
2016 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
çok teşekkür ediyorum.
Şimdi, efendim, milletlerin mutlaka
yaşadıkları bir bağımsızlık süreçleri
vardır. Bu, ülkeler nezdinde de böyledir, bir ülkede farklı
şehirler nezdinde de böyledir. Bunun da en büyük delilleri anıtlardır,
eserlerdir, mezarlardır ve yaşanmışlıklardır. Ben
de Erzurum milletvekili olarak bir iki hususa değinerek bir şeyler
söylemek istiyorum.
Mart ayı Erzurumun zaferler ayıdır,
kurtuluş ayıdır. Gerçekten Erzurumumuz Rus işgaliyle
başlayan çok ağır günler geçirmiştir, travmatik günler
geçirmiştir ve biz çocukluğumuzdan beri, bizden önceki kuşaklar
da yine aynı şekilde, bu öykülerle büyümüşüzdür, büyük
trajediler yaşanmıştır Erzurumda. Maalesef Rus
işgaliyle birlikte bundan güç ve cesaret alan Hınçak ve Taşnak
çeteleri de Erzurumda yaşayanlara, Erzurumlulara büyük zulüm, büyük
işkenceler yapmıştır. Hatta toplu anıt
mezarlarımız, müzelerimiz bu bağlamda vardır, mevcuttur.
Dolayısıyla, Erzurumumuzun kurtuluşu da simgesel bir
şeydir. Bu kurtuluş vesilesiyle kuşaktan kuşağa
aktarılması -bir istiklal harbi yaşanmıştır-
bunun aktarılması söz konusudur. Bunun dışında
herhangi bir şey söz konusu değildir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bostancı.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İstanbul Milletvekili Garo Paylanın 118
sıra sayılı 2016 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 119 sıra sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; derdim laf
yarıştırmak değil.
Sayın Paylan konuşmasını
şöyle bitiriyor: Birbirimizi anlayalım, birbirimizi dinleyelim,
hakaret etmeyelim., güzel. Ama hemen onun öncesinde, milletin oylarıyla
Cumhurbaşkanı olmuş bir insana yönelik, onun siyasetine yönelik
eleştiriyi dile getirirken saray darbesi gibi
yakışıksız bir tanımlama hakaret olmuyor mu? Bu
milletin iradesine bir hakaret olmuyor mu Sayın Paylan?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yok, bir
siyasi tespittir o.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kendi
sözlerinizle çelişiyorsunuz; hem hakaret edeceksiniz hem de sözlerinizin
sonunu Birbirimize hakaret etmeyelim. diye bağlayacaksınız. Bu
uygun bir akıl yürütme biçimi değil. Sayın Cumhurbaşkanı
oraya sizin de bizim de hepimizin buradaki varlık nedeni olan,
meşruluğunu borçlu olduğumuz millet iradesiyle gitti, kendi
nedenleriniz en azından o makama karşı daha saygılı
bir dili gerektiriyor.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ona da
bir çağrı yap da bize saygılı olsun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Öte yandan,
Türkiye bir terör saldırısıyla karşı karşıya
kaldı, bunun sarayla, külliyeyle, şununla, bununla ilgisi yok.
Eğer söylenecek bir laf varsa bu ülkede barış adına,
kardeşlik adına, önce dönüp o terör örgütüne söyleyeceksin, önce
onlara konuşacaksın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Onları görme, onların varlıklarını
hatta genel diskurun içerisinde Suçlar işlendiğinde dönüp kendimize
bakalım. Ekmek de çalınabilir, terör de olabilir, kendimizi
anlayalım. gibi bir bağlama yerleştirmeye
çalışacaksın, sonra da saray darbesi diye bu işi, o
terörist saldırıyı siyasal ayak oyunları varmış
gibi arkada bir hikâye yerleştireceksin, son derece yanlış, olup
bitenlere karşı, gerçekliğe karşı kör bir
bakış. Öte taraftan, kimliklere dayalı nefret suçlarına
yönelik eleştiriler yapalım, konuşalım, Türkiyenin
demokratik olgunluğu bunu karşılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Sayın
Paylan, sizin yaptığınız konuşmanın muadilini
Ermenistanda yapmak mümkün mü? Gidin, diasporada yapın bakalım, sizi
parçalarlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bostancı.
GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Buyurun efendim.
GARO PAYLAN (İstanbul) Sataşmada bulundu
efendim.
BAŞKAN - Bir inceleyeyim sataşma var
mı diye.
GARO PAYLAN (İstanbul) Hayır efendim
BAŞKAN - Hayır efendim, bir
inceleyeceğim.
GARO PAYLAN (İstanbul) Ama yapmayın
lütfen
BAŞKAN - Tutanaklara bakacağım
Beyefendi, oturun yerinize, ona göre karar vereceğim.
GARO PAYLAN (İstanbul) Efendim, açık
sataşma
BAŞKAN - Tutanaklara bakacağım,
sataşma var mı yok mu
GARO PAYLAN (İstanbul) Naci Beye verdiniz
efendim.
BAŞKAN - Bana ait bu hak, oturun lütfen.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Biz sizin otuz
dakikalık sataşmalı konuşmanıza iki dakikada cevap
bile veremedik.
GARO PAYLAN (İstanbul) Efendim, Naci Beye
verdiniz ama.
BAŞKAN - Evet, bu birleşim içerisinde
tutanağa bakıp karar vereceğim.
GARO PAYLAN (İstanbul) Naci Beye incelemeden
verdiniz.
BAŞKAN - Veririm efendim çünkü açık
sataşma vardı.
GARO PAYLAN (İstanbul) Bu ama nasıl bir
adalete sığar? Açık sataşma var efendim.
BAŞKAN - Rica ediyorum Sayın Paylan
GARO PAYLAN (İstanbul) Ama Naci Beye direkt
verdiniz.
BAŞKAN - Diyorum ki size: İç Tüzük
gereğince sataşma iddiasında bulunanın iddiasının
doğruluğuna Başkan -tutanakları isterse- uygun görürse
bakar, bilahare aynı birleşimde söz verir veya vermez.
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Ya, sen dinlemedin
mi bunu?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın İdris Bey, buyurun
efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Durumu
ifade etmeye çalışayım.
BAŞKAN - Buyurun Beyefendi.
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Hayır
tutanağa ne gerek var, dinlemediniz mi Sayın Başkan?
BAŞKAN - Bakacağım efendim,
bakacağım Beyefendi.
Ben öyle uygun görüyorum.
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Tutanağa ne
gerek var, dinlemediniz mi?
BAŞKAN - Benim takdir hakkım bu efendim.
Buyurun Sayın İdris Bey.
ALİ ÖZCAN (İstanbul) İşitme
kaybın varsa git doktora.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Çok ayıp ya, çok
ayıp.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Sayın Bostancı
BAŞKAN - Açayım mikrofonunuzu Beyefendi.
Buyurun İdris Bey.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
bütçe görüşmelerinin son gününde Başkanlık Divanının
adaletli bir yönetimle siyasi partilerin ve milletvekillerinin görüşlerini
özgür bir şekilde dile getirmesine vesile olması gerektiğine
ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, tabii, bütçenin son günü,
kapanış konuşması. Burada son derece gerilimli oturumlar
oldu. Ancak bu son günde de özellikle Başkanlık Divanına bu
konuda büyük bir görev düşüyor. Yani bu konuda şahsınızın
ve Başkanlık Divanının adaletli bir yönetimle, bugünün de
en azından siyasi partilerin kendi görüşlerini kürsüde özgür bir
şekilde dile getirmesine vesile olması gerektiğini
düşünüyoruz.
Şimdi, demin siz Sayın Bostancıya
sataşma nedeniyle söz verirken biz bunun bugünkü oturum
açısından bir teamül olacağına kanaat getirdik ve
muhtemelen Sayın Başkan bundan sonraki sataşmalarda da bu
şekilde yani daha önceki oturumlarda yaptığınız gibi
tutanakları isteyerek değil hatibin söylemi üzerinden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) İç
Tüzükün 69uncu maddesini
Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) İç
Tüzükün 69uncu maddesini işleterek söz vereceğinize kanaat
getirdik. Nitekim Sayın Bostancı, kürsüden hem hatibimize yönelik hem
de grubumuza yönelik ağır sataşmalarda bulundu. Hatibimize
yönelik Saray darbesi demek suretiyle işte Cumhurbaşkanına
açık hakaret etmiştir. söyleminden tutun da bizi kör olmakla, teröre
destek vermekle, ses çıkarmamakla itham eden suçlamalara kadar çok
ağır sataşmalarda bulundu.
Dolayısıyla, eğer Sayın
Bostancıya göstermiş olduğunuz tavır üzerinden bir teamül
gelişecekse ricamız odur ki Sayın Bostancı da şu anda
kürsüden bu söz hakkını İç Tüzük 69a göre kullansın
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Kim için dediniz efendim?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Garo
Paylan
Yani, grubumuza sataşma var. Grubumuz adına da...
BAŞKAN İdris Bey, zatıaliniz de
biliyorsunuz ki, aynı oturumda olmak şartıyla, icabında
Başkan bir inceleme yapar ve ona göre oturum içerisinde söz hakkı
verir ya da vermez. Ben bu incelemeyi yapacağım efendim. Bilahare,
oturum kapanmadan evvel, ona ait takdir hakkımı sizlere ifade
edeceğim. Talebiniz, tavsiyeniz ya da temenniniz çok güzel, böyle bir
teamül doğmamalı. Bir bütçenin son günündeyiz. Uyum içinde, herhangi
bir sataşmaya meydan verilmeyen bir görüşme ortamı içinde
tamamlamamız elbette hepimizin isteğidir. Ve yine malumaliniz,
konuşma üslubu ajite edici, yaralayıcı ve kaba
olmamalıdır, hatta bunun uzantısı kınamaya kadar
gidiyor. Buna herkes dikkat etmelidir. Ben hassasiyetinize teşekkür
ediyorum. Dediğim gibi, buna ait kararı oturum içinde arz
edeceğim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, yani bu konudaki kararınıza saygı
gösteriyoruz, tabii ki Başkanlık Divanı olarak tutanakları
inceleyip ona göre takdir etme hakkınız var ama keşke bunu,
Sayın Bostancıyla ilgili değerlendirme yaparken de aynı
şekilde uygulamış olsaydınız.
BAŞKAN Sayın Baluken...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Umarız, bundan sonra, AKPye yönelik siyasi sataşmalarda da bu
şekilde bir tavır içerisinde olursunuz.
BAŞKAN Beyefendi, ben gayet hassasiyetle
takip ettim ve gerekçeyi de uygun gördüm. Birkaç kere, birkaç yerde
sataşma olduğunu da tespit ettim, o bakımdan rahatlıkla bu
sözü verdim. İkincisini inceleyeceğim efendim.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 118) (Devam)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/297), 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2014
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/34), 2014 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
Kalkınma Ajansları 2012 Yılı Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/28), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2013 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/31), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2014 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/37) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 119) (Devam)
BAŞKAN Şu anda söz hakkı Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Çağlar Demirelde,
Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun Hanımefendi. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı hakkında Halkların Demokratik Partisinin
görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Konuşmama başlarken Genel Kurulu, ekranları başında
bizleri izleyenleri ve özellikle 8 Martta alanlarda, evlerde, bulundukları
iş yerlerinde ve bulundukları her yerde hak ve özgürlükleri için
mücadele eden kadınları saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bu yıl, yasaklara
rağmen, ülkenin her yerinde kadınların 8 Mart için alanlara
çıkması sanıyoruz ki iktidara önemli bir ders vermiştir.
Kadınların polis, devlet ve erkek şiddeti
karşısında biat etmeyeceğini, iktidarın yasakçı
ve baskıcı zihniyetine sonuna kadar direneceğini bu 8 Mart bize
bir kez daha göstermiştir. O yüzden, bir kez daha diyoruz ki:
Yaşasın kadın mücadelesi, yaşasın kadın
özgürlüğü.
(x)
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmelerini bugün tamamlamak üzere
olduğumuz bu bütçe kanunu, her şeyden evvel, AKP Hükûmetinin yola
çıkarken önümüze serdiği demokrasi vaatlerinin bir amaç değil,
artık ihtiyaç duyulmayan bir araç olduğunun belgesi hâlinde önümüze
çıkmıştır. Geçtiğimiz bir ay boyunca,
bırakın sivil toplum örgütleri ve meslek
kuruluşlarının tartışmalara dâhil edilmesini,
muhalefet partilerinin bile devre dışı
bırakıldığı, dikkate alınmadığı
bir bütçe süreci yaşandı. Öyle ki bu antidemokratik tutum, HDP Grubu
olarak hazırladığımız muhalefet şerhinin Komisyon
raporuna alınmamasına kadar vardırıldı.
Tarafımıza gönderilen 3 sayfalık yazıda, partimizin
görüşlerinin skandal şekilde İç Tüzük ve Anayasa ihlali olarak
değerlendirildiğini gördük.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Başkan; bakınız, Anayasa ve İç Tüzüke esas
aykırılık teşkil eden tam da Komisyon
Başkanının bu kararıdır. Tarafsız olması
gereken Komisyon Başkanı, bu kararla iktidarın tekçi
anlayışını bire bir dayatmış ve muhalefet
hakkımızı alenen çiğnemiştir. Fakat, biz bu konuyu
burada bırakmayacağımızı bir kez daha ifade etmek
istiyoruz. Anayasa Mahkemesine başvuru sürecini de
başlatmış olduğumuzu buradan belirtmek istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bütçenin Komisyon ve Genel Kuruldaki görüşmelerine geri dönersek, her
alanda olduğu gibi bu alanda da AKP Kendim çalar, kendim
oynarım.cı bir mantıkla iş görmüştür. Sayın
bakanlar ve iktidarın temsilcileri, geçmişte
katılımcılık, demokrasi demiş olabilirsiniz ama
burada Sadece kafama göre harcama yaparım, sonra da örtülü ödeneklerle,
zamlarla, vergi artışlarıyla minareyi kılıfına
uydururum. tavrını
sergilediniz ve karşımıza, bugün oylanmak üzere tam bir
savaş, talan ve sömürü bütçesini çıkardınız en nihayetinde.
Gerçi biz buna pek de
şaşırmadık. Zira, 1998 yılında o dönemin
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip
Erdoğan ne demişti, bir hatırlayalım: Demokrasi bizim için
bir amaç değil, araçtır. Amacımıza ulaşana kadar
demokrasiye bağlıyız. Belli ki bu bütçeden ülkemizin demokratik
kesimlerine düşen, yine biber gazı, tazyikli su, bombaatar mermileri
ve TOMAlar olacaktır ve biz Kürtlere düşen ise bunlara ilaveten
üzerimize yağan kurşunlar, tanklar ve toplardan atılan
bombalardır, havan toplarıdır çünkü bu bütçede, geçtiğimiz
sadece sekiz yılda yüzde 45 artırılan savaş
harcamasının bu kez yüzde 20 daha yükseltilmesi vardır; kime,
niçin ödendiği belli olmayan örtülü ödeneklerin ve özel hesapların
daha da artırılması vardır; yani birikimlerimizin,
kaynaklarımızın, Erdoğana secde eden Ethem Sancak gibi
silah tüccarlarına peşkeş çekilmesi vardır.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Kelimelere bak,
kelimelere, yazıklar olsun!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Neden peki?
Ortada Kürtlerin kanından medet uman, başkanlığı,
Kürtlere açtığı savaş sonucu kazanabileceğini sanan
çığırından çıkmış bir yönetim
anlayışı olduğu için, sayısız kez
söylediğimiz, 7 Haziran seçimleri öncesinde de 400 vekil verin, bu
iş huzur içerisinde çözülsün. derken de seçim sonrasında da Süreç
havaya uçmuştur. derken de AKP iktidarı esas niyetini belli
etmiştir. Çözüm sürecini bitirmenizin ve kirli bir savaşa girmenizin
ilk ve ana nedeni tam da bu sebepten, başkanlık hırsı ve
takıntısından dolayıdır. Bu çok açıktır.
Cumhurbaşkanı işi öyle bir hırsa bindirmiş
durumdadır ki istediği Anayasa ve başkanlığı
alamazsa, bu krizlerin ve gayrimeşru yönetim
anlayışının bundan sonra hep devam edeceğini ima etmektedir.
Değerli milletvekilleri, uluslararası
arenada işlerin iyice karıştığı, Anayasanın
ihlaller silsilesiyle askıya alındığı ve ekonominin
krize doğru sürüklendiği bu süreçte başkanlık kumarı
da yeni bir evreye girmiş durumdadır. Cumhurbaşkanı
Erdoğan tam da Genel Kurulda bütçe görüşmelerinin
başladığı günlerde belki de dikkatin kendisinden
Parlamentoya kayabileceği endişesiyle Hükûmetten ve yasama
organından rol çalma girişimini hızlandırmıştır
ve bu kez de aklımızı hukukla sınamaya
girişmiştir. Geçtiğimiz iki hafta boyunca
Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesinin Can Dündar ve Erdem Gül
hakkında verdiği kararı aklınca büyük bir kurnazlıkla
kullanarak eğer başkanlık sistemine geçilmezse yönetim krizinin
süreceğini ima eden çıkışlar yapmıştır
ardı ardına ve Bakın, her şey tıkandı, bize
başkanlık lazım. stratejisinin bir parçası olarak
nasıl ki ağustosta yönetimin fiilî olarak değiştiğini
ilan ettiyse bugün de Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak zorunda
olmadığını söylemektedir. Anayasa ve anayasal rejimin korunmasından
bizzat sorumlu olan kişi, Erdoğanın bu rejimi gayrimeşru
olarak ilan etmiş olması elbette ki Türkiyede yeni bir eşiktir
ve bu ayan beyan bir darbe yaptığı anlamına da gelmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şu anda itiraf etmeliyiz ki Genel Kurulda iki
haftadır süren bütçe görüşmelerinin oldukça hayırlı bir
tarafı da olmuştur bizim açımızdan. Zira sarayın fiilî
darbesinin AKP cenahında sebep olduğu kriz ve ayrışmaların
da gün yüzüne çıkmaya başladığı bir süreç
olmuştur. Bırakın Cumhurbaşkanını,
Cumhurbaşkanının başdanışmanının bile
Başbakanı paylayabildiği, Anayasa Mahkemesi kararları
üzerinden güçler ayrılığı ilkesinin darmaduman edildiği
ve âdeta parodiler eşliğinde sergilenen bu fiilî durum
karşısında AKP içindeki huzursuzluklar da gizlenemez bir hâl
almıştır. Her ne kadar bütçe görüşmelerinin
başlangıcında Sayın Davutoğlu bu durumu inkâr
etmiş olsa da kendisinin ilerleyen günlerde Devletin başı
Cumhurbaşkanı, Hükûmetin başı da benim. diyerek kamuoyunu
aydınlatma mecburiyetinde hissetmesi de bu
rahatsızlığın bir göstergesidir. Bunu hepimiz biliyoruz.
Başbakan hepimize hükmü kalmamış bir güçler
ayrılığı ilkesini hatırlatırken bir yandan da
AKPnin kurucu kadrolarının saray darbesine karşı bir
ittifak oluşturması çabaları iyice açığa
çıkmış bir süreçtir.
Tüm bunları anlıyoruz aslında.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Terörden nemalanmak
bitti, AK PARTİden mi nemalanma başladı?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) İktidarda
ne kadar uzun kalırsanız, iktidarın zehrinden ne kadar çok
içerseniz düşmekten o kadar korkarsınız. İktidarda
kaldığınız bu on üç-on dört yıl boyunca o kadar çok
yetki gasbına imza attınız, yasaları aşan o kadar çok
eyleminiz oldu ki şu an savunma refleksinizin ne kadar gelişkin
olduğuna çok da şaşırmıyoruz.
Yargılanmaktan korkuyorsunuz, biliyoruz, çünkü
siz de biliyorsunuz ki yolsuzluklarınızı,
yalanlarınızı, savaş suçlarınızı,
IŞİDle iş birliğinizi, tüm bu
hukuksuzluklarınızı peşin peşin sıralasak,
buradan taa Bağdata yol olur mutlaka.
Hâl böyleyken biz diyoruz ki: Haydi hodri meydan!
Buyurun! Madem dokunulmazlıklar mı kaldırılacak, gelin
buradaki 550 milletvekilinin dokunulmazlıklarını
kaldırmayı oylayalım, hepimiz de evet oyu verelim. Biz
halkımıza her türlü hesabı verdik, yine de veririz ama Kabine
sıralarında oturanların burada iki hafta boyunca
yalanlarına uyduracak kılıf bulamayışlarına ve
bunun için çırpınışlarına şahit olduktan sonra
siz hesap verebilecek misiniz, emin değiliz.
Burada, Genel Kurul görüşmeleri esnasında
İçişleri Bakanı Efkan Alanın Dolmabahçe mutabakatı
konusunda artık, resmen, bir varmış bir yokmuş masalı
anlatmaya başlamasını gözlerimizin önüne getirelim. Yine,
Sağlık Bakanı Müezzinoğlunun IŞİDlileri Türkiye
sınırında tedavi edip sonrasında salıverdiklerini bir
yanlışlık sonucu itiraf edişini hatırlayalım.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Öyle bir
şey kastetmedi.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Ve Ekonomi
Bakanı Sayın Elitaşın AKP-IŞİD arasındaki
ticari ilişkiyi resmen kabul ettiği skandal açıklamaları da
bunun üzerine koyalım. Tüm bu olanlar da Meclis çatısı
altında görev yapan bizlerin ve demokratik kamuoyunun
hafızalarına bir daha silinmemek üzere
kazınmıştır. Bu durumu artık görelim.
80 milyon yurttaşı temsil etme
iddiasında olduğumuz bu Meclisin barış için acilen ve
kararlı bir irade oluşturması gerektiğini defalarca ifade
ettik. Bu hususta, muhalefetle bir arpa boyu yol almayı inanın ki çok
isterdik.
Değerli milletvekilleri, bakın, biz Bir
barış bütçesi yapalım çünkü barışın maliyeti
sıfırdır. dedik her zaman. Ama artık meşruiyetini
yitirmiş olan AKP iktidarı, ağustos ayından bu yana
Cizrede, Silopide, Silvanda, Surda, İdilde, Dargeçitte, Derikte,
Nusaybinde, Hakkâride, Yüksekovada sınır tanımayan bir
vahşete imza atmış, toplumun ve devletin sırtına hiç
kimsenin altından kalkamayacağı maliyetler yüklemiştir.
Konuşmamın bu kısmına meşru
bir iktidarın, meşru bir rejimin kendi yurttaşlarının
meşru taleplerine karşı asla böyle büyük bir vahşeti göze
alamayacağını söyleyerek başlamak istiyorum ve sizinle
Cizre ve Sura dair izlenimlerimi paylaşmak istiyorum. Yani,
halkların kanından beslenerek oluşturulmuş bu savaş
bütçesinin nasıl ve ne amaçla harcandığını anlatmak
istiyorum burada sizlere.
Birinci Dünya Savaşı esnasında
söylenmiş ünlü bir sözü hatırlayalım öncesinde: Savaş
zamanı hakikat o kadar kıymetlidir ki yalanlardan bir duvarla
korunur. derler. Cizredeki hakikat tüm çıplaklığıyla
önümüze serildi. Geçtiğimiz hafta Cizrede hakikat seksen gün boyunca
abluka altında bırakılmıştı. Hükûmet yetkilileri
ve siz iktidarın temsilcileri, seksen gün boyunca devletin hukukun
dışına çıkmadığını anlattınız
bize burada ve her yerde; yaşananların tüm nedeninin hendek ve
barikatlar olduğunu söylediniz, Yaralananlar, ölenler sivil değil.
dediniz, buzdolaplarında bekletilen ölü çocuk bedenleri, 35 günlük
bebekler, vahşet bodrumundan gelen çığlıkları
duymazdan geldiniz; Cizreye kendi anladığınız huzur ve
güveni getirmeye ant içtiniz. Siz, bir şehrin tankla, topla
yıkılamayacağını İsrail devletine Ey
İsrail! diye başlayan cümlelerle
bağırmıştınız ama Cizrede kenti harabeye
çevirirken Bu bizim hakkımızdır. dediniz. Filistinde,
Gazzede çoluk çocuk, kadın-erkek demeden İsrail devletinin zulmüne
karşı direnenlere selam ederken Cizrede, Surda devlet
şiddetine karşı sokak sokak, ev ev dayanışma gösteren Kürt
kadınlarını, gençlerini, çocuklarını bir an olsun
anlamaya çalışmadınız, meşru görmediniz. Oysa ne
demişti Filistinli ünlü kadın devrimci Leyla Halid, onu bir
dinleyelim: Eğer kanun zulümse o zaman direniş vaciptir. Bu sözü
lütfen iyi dinleyin, tekrar edeceğim: Eğer kanun zulümse o zaman
direniş vaciptir. İşte, aynı, İsrail devleti gibi
sizin hukukunuz da zulüm oldu Kürtlere ve hukuk zulüm olduğunda
Cizredekilere ve Surdakilere de direnmek vacip oldu. Görmediğiniz budur
işte. İşte bu yüzden yarın yüzüncü gününe girecek büyük bir
direniş yaşanmakta Diyarbakır Surda. Surda sadece insanlar
değil, IŞİDten farksız yöntemlerle tarihî, kültürel
değerleri ve medeniyetler boyu biriktirilmiş bir mirası yıkmayı
çalışanlara karşı çoluk çocuk, kadın-erkek demeden
durdu Sur halkı. İşte, siz, Cizrede ve Surda direnen,
direnmeye mecbur bırakılan Kürtleri, evlerini, yerlerini,
yurtlarını terk etmek istemeyen bu insanları görmediniz;
görmediniz, görmediğiniz için de her bir zulmettiğiniz insanın
yerine yenilerini yaratmaktasınız.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Onun için terör
örgütü camileri Kuran-ı Kerimle bombalarken sesiniz çıkmıyor
değil mi?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Değerli
milletvekilleri, işte bu durum ifade edilerek seksen gün boyunca imha
politikası uygulanan Cizrede ablukalarla birlikte yalan duvarları da
ortadan kalkınca birçok hakikat saçıldı ortaya: Düşman
topraklarıymışçasına üstüne mermiler ve havan topları
yağdırılmış bir kent; atılan havan
toplarıyla enkaza dönmüş sağlık ocakları, okullar, camiler,
evler, binalar; çok yoğun bir delil karartma çalışmasına
rağmen bodrumlardan silinmemiş vahşetin izleri; yanmış
bedenler, erimiş insan kemikleriyle yanık kokan sokakları;
savaş suçlarını, işkence yöntemlerinin dürtüsünü
denemiş JİTEMcilerin, esedullah timlerinin işgal ettikleri
evlerin içinde sergiledikleri sapkınlıkları. Tüm bunlar
saçıldı Cizrede önümüze. On gün boyunca onları bütün halktan
dinledik ve gördük. Bunlar daha önce yaşadığımız
hiçbir şeye benzemiyor. diyordu Cizre halkı. Surdaki halk da
1990larda, köylerdeyken polis gelip kapımızı çalar, açmazsak
kırıp girerdi ama evimizi kontrol ettikten sonra hayat normale
dönerdi; oysa bugün polislerce bu halka dair başka bir dünya
yaratılmış, tüm taramalar normal çıksa da bizimle
ilişkisi normalleşemiyor, herkes düşman olarak bakıyor.
diyorlardı.
Hukukçular, avukatlar Cizre'de hukukun, adalet ve
mevzuatın işlemediğini belirtiyorlar. Savcının,
kaymakamın hiçbir fonksiyonu yokken seksen gün boyunca olağanüstü bir
idare ve özel ekibin yetkili olduğunu söylediler. Ne yaptı bu özel
yetkili ekip Cizre'de bir görelim: Cenazeleri sokaklarda çürümeye
bıraktı, cenazelere işkence edilmesini ve çıplak bedenlerin
teşhir edilmesini gerçekleştirdi. Bedenleri bir bodrum katında
canlı canlı yaktı, yakılmasına da izin verdi.
Sonrasında toplarla, havanlarla, kepçelerle yakılmış,
yıkılmış binalardan çıkan moloz
yığınlarına insan uzuvları karıştı
hepimizin bildiği gibi. Bir sandıktan ateşte kavrulmuş bir
insan cesedi çıktı. Aileler tanınmayacak hâle gelmiş
cenazeler için morg morg dolaştırıldı, âdeta ölüme
razı edilmeye çalışıldı.
Değerli milletvekilleri, şimdi herkes
sorsun kendine, yakın tarihte var mı böyle bir şey? En
vahşi savaşlarda bile görülmemiş bir durum var Cizre'de ve
Surda. Filistinde yaşanmamış burada yaşananlar, Bosnada
da yaşanmamış. İstediğiniz kadar Cizre'de huzur
operasyonları yapıldı, Silopiye sevgi ekmeye gittiler. deyin
durun; Kürt halkına reva görülen, bir soykırım girişiminden
farklı değildir.
Cizre'nin son hâli Nazilerin Varşovadan
çıkarken tüm şehri yaktıklarını akla getirmiştir.
Bütün bu gördüklerimiz ne yazık ki ancak Nazi Almanyasında
örneği görülmüş bir vahşete benzetilebilinir. Ancak
Cumhurbaşkanının 2011 yılında bizzat devlet adına
özür dilediği 1938 Dersim katliamına benzetebiliriz.
Ve Yaşar Kemal ne demişti bir
hatırlayalım: Her savaş, adı ne olursa olsun bir
yıkım, bir ölümdür; insanlığımızı çürütür,
vicdanımızı çürütür. Amacım, bu çürümüş insanlıkları,
vicdanları harekete geçirmek değildir. Bu vahşete kulak
tıkayanlar, gözlerini kapayanlar olarak elinizi vicdanınıza
koymak size kalmış. Biz, bu vahşet bu topraklarda sürekli
tekerrür etmesin diye, hukuk devletinde yanıtlanması gereken
soruları soracağız buradan size yalnızca. Cizrede huzur
operasyonu yaptık. diyenlere soruyoruz, Operasyonlarda
gösterdiğiniz duyarlılıkla övünüyoruz. diyenlere soruyoruz:
Cizrede bodrum katlarının çökmesine neden olan
mühimmatlarınızı neden sakladınız ve nereye
sakladınız? Tanklarla, toplarla dövdüğünüz evlerin,
binaların içinden çıkanları açıklayın bize. Eline 5
kilo kemik tutuşturulan ve Al, bu senin eşin. denilen
kadınların, 1,75 boyundaki kızlarından geriye 2 kemik
parçası verilen anne babaların, birbirine
karışmış ceset parçalarının bulunduğu
ailelerin ne yapması gerektiğini söyleyin bana. Sizin emrinizdeki
JÖHleri, PÖHleri, esedullah timlerini ve kim olduğu belirsiz birçok
erkeğin Cizrede girdikleri evlerde neler yaptıklarını
anlatın.
Olağanüstü yetkilerle
donattığınız özel ekipleriniz mi bıraktı
şimdi okuyacağım şu mektubu bir evin mutfağında?
Korkunç durumdaki mutfağın buzdolabına tutuşturulmuş
mektupta şöyle yazıyordu: Bizler Türkiye Cumhuriyetinin Asakir-i
Mansure-i Muhammediye ordusunun mücahitleriyiz.
Devletin ve milletin bekası yolunda Allah için verilen mücadelede rehberimiz
daima kelamullah Kuran-ı Kerimdir. Görev icabı
kullandığımız evinize karşılık olarak
naçizane bedelini koyuyoruz.
Hüsnügayemiz vatan topraklarının küffara karşı
müdafaasıdır. Vatan sağ olsun.
İmza: Sungur Tekin
Adını Sungur Tekin olarak açıklayan
ve kendisini II. Mahmudun ordusunun bir neferi zanneden bu zat, notun
yanına da 5 TL sıkıştırmıştır.
Cizrelilerin, gözünde ne kadar değeri olduğunu anlatmak için
şimdi özellikle Sayın Davutoğluna sormak istiyorum:
Adını Sungur Tekin olarak açıklayan bu zat bizim vergilerimizle
ödenen maaşı karşılığında mı
sunmuştur bu hizmeti Cizrede? Savaş bütçenizde bu kendine mücahit
diyen zatlara ayrılan pay da artacak mıdır?
Sayın Başbakan, Cizrede görevlendirilen
hiçbir polisin, hiçbir askerin hukuksuz davranışlar
sergilemediğini söylemiştiniz bize. Bu zatlar, Cizrede onlarca
yurttaşın evlerini işgal ederken ev sahiplerinin
rızasını alamadıklarına göre sizden mi izin
almışlardır, sormak isteriz size. Neden Cizrede işgal
ettikleri evlerin odalarını hoyratça kullanmışlar, içlerini
çöplük hâline getirmişlerdir?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) İşgal
edenler terör örgütü mensupları, çarpıtma!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Peki,
Sayın Başbakan, neden klozeti çalışan banyolarda
idrarlarını pet şişelere biriktirmişlerdir? Biz bunun
işkence amaçlı olabileceğini düşündük, siz ne dersiniz?
Topların, havanların değmediği evleri neden gasp ve talan
etmişlerdir? Neden klimalara ateş etmişlerdir,
televizyonları baltayla parçalamışlardır; yatak, yorgan,
yastıkları kasaturalarla delmişlerdir? Neden evden
ayrılmadan evvel yatak odalarına, salonlarına
dışkılarını bırakmışlardır?
Cizrede askerlerinizin, polislerinizin, mücahitlerinizin girip
kaldığı her ev bu durumdadır. Tüm bunlar Cizrelilere olan
sevginizden mi ileri gelmektedir, sormak istiyoruz size.
Ve Sayın Başbakan, bir de bu
işgalciliğin kadın boyutu var elbette, yüzleşmekten
devamlı sakındığınız bir boyut. Bedeni
teşhir edilen kadın fotoğraflarının Cizrede çekilmediğini
yazılı olarak beyan eden Şırnak Valisini görevden
aldınız mı, yoksa hâlâ görevde midir?
Almadığınızı biliyoruz. Peki, duvarlara onlarca
cinsiyetçi yazılamalar yapan, Cizrede işgal ettikleri evlerden
ayrılmadan önce kadınların iç çamaşırlarını
ortaya seren mücahitlerinize de siz mi izin verdiniz? Eğer izin vermediyseniz,
evlere Kızlar geldik., Biz geldik, siz yoktunuz. diye yazılar
yazanlardan hesap soracak mısınız? Cevabı yine ben vereyim
size isterseniz: Sormadınız, sormayacaksınız çünkü siz
ancak saraydan aldığınız emirle hareket edebilir bir
hâldesiniz ve maalesef, sarayın ısrarıyla alet olduğunuz bu
savaşta, zorba ve sömürgeci erkek aklının kadını ve
kadın bedenini nasıl da hunharca hedef alabildiğini
göstermiş oldunuz bize.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sen emri nereden
alıyorsun, onu açıkla. O metni kim tutuşturdu eline?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Grup
Başkan Vekilisin. Ayıp ya!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Tabii, tabii.
Saraydan emir alacak. diyecek, buna ben sessiz kalacağım, öyle mi?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Çık, oradan cevap ver.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Vereceğim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Kadın
bedeni aracılığıyla toplumu aşağılama,
sindirme, geri çekme, özgürlük mücadelesinden alıkoyma yöntemlerine her
gün yenilerini eklediniz. Latin Amerikadan faşist bir general
vermişti bu emri, evet: Önce kadınları vurun. Çünkü,
savaşın en ağır sonuçlarını yaşayan
kadınlar, ona karşı mücadelenin de her zaman için en
başında yer aldılar, barış için savaşmak
gerektiğinin farkındalardı. Bunun için, savaşlarda her
zaman yıkım ve acının yanında, kadınların
direniş ve mücadelesine tanık olduk, her yerde; tıpkı
Kobanide, Surda, Cizrede benzerlerine sık rastlanmayan bu devlet
şiddeti ve baskısı karşısında kadınlar
burada da susmuyor, direniyorlar. Evet, hem de sadece Cizrede ya da
kürdistanda değil, Cerattepede de, İstanbulda da, Zaman gazetesinin
önünde de direniyorlar. Sadece marjinal ilan ettiğiniz kesimler
değil, hatırlatmak isteriz, kamuoyunda imajı olumlu olarak
görülen başörtülü kadınlar da direniyor. Direniyor çünkü bugün bu
coğrafyada, kadınlar biliyor ki size karşı, şiddete ve
baskıya karşı baş kaldırmazlarsa hep daha fazlası
gelecektir.
Yine, kadınlar ve tüm direnenler biliyor ki
barış ve özgürlük ricayla, minnetle gelmez; kararlı olmakla,
geri adım atmamakla gelir. Bu yüzden, yasaklanan bölgeler olsa da kadınları
susturmaya heves eden hükûmetlerin biri gidip yenisi geldiyse de hiçbiri bunu
başaramadı. Katliam boyutuna varan kadın cinayetleri
karşısında kılını kıpırdatmayarak bunu
normalleştiren, ailenin korunması adı altında ev içi
erkek şiddetini meşrulaştıran, torba yasalarla güvencesiz
ve esnek işleri kadınlar için kural hâline getirmeye
çalışan bu Hükûmet karşısında susmadık,
susmayacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP Hükûmetinin 2016 yılı bütçesinin sadece
barış ve kadın düşmanı değil, aynı zamanda
emek ve demokrasi düşmanı bir bütçe olduğunu,
eşitsizliği ve aynı zamanda ayrımcılığı
da daha derinleştiren bir bütçe olduğunu HDPli milletvekili
arkadaşlarım defalarca bu kürsüden belirtmişlerdir.
AKP Hükûmetinin iş ve yaşam güvencesini
kaldırarak hayatımızın üzerinde daha fazla tahakküm kurmak
için bu bütçeyi bir araç olarak kullandığını biz gayet iyi
biliyoruz. Tam anlamıyla bir savaş ve talan bütçesi olan bu bütçe
tasarısı, birkaç saat içinde, iktidar milletvekillerinin el
kaldırıp indirmesiyle oylanmış olacak ve yasa hâline
gelecektir. Ancak iktidar tarafından onaylansa bile, bilinsin ki bizler
bu, savaş, talan ve darbe bütçesini hiçbir zaman onaylamıyoruz.
Bizler Halkların Demokratik Partisi olarak ne barış talebimizden
ne demokratik haklarımıza sahip çıkmaktan ne de adil,
barışçıl ve toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe
hakkımızı savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. Tam da bu sebepten,
Hükûmetin sürdürdüğü savaş ve güvenlikçi politikalarını bir
an evvel terk etmesini, bununla birlikte halkların taleplerinin
konuşulduğu bir ortamın yeniden yaratılmasını ve
Kürt sorununda demokratik bir çözümün başlatılması
gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz.
Evet, çözüm sürecinin tekrar, yeniden ele
alınması, Parlamentonun bu konuda görev alması gerektiğini
defalarca ifade ettik. Tekrar ifade ediyoruz ki: Sayın Abdullah Öcalan
üzerindeki tecridin kaldırılması ve müzakere masasına
dönülmesinin gerekli olduğunu bir kez daha yineliyoruz.
Evet, Surda, Cizrede ve birçok ilde
yaşananlara ilişkin ifade ettiklerimizle birlikte, dün de, yine, Nazi
kamplarında, cezaevlerinde, işkencelerde görülen bir tabloyla
karşılaştık. Surdan yaralı olarak
çıkanların çırılçıplak bir şekilde -Nazi
kamplarında olduğu gibi- soyulduklarını ve
yaralıların ancak yirmi dört saat sonra hastaneye götürüldüklerini
gördük.
Sayın Başkan, o süreçte, Surda
bulunduğum anda, ailelerin yaralılarla görüşmeleri sonucunda
Çıkarken soyunun. dedikleri an itibarıyla ben bizzat valiyi
aradığımda bunu ifade edecektim ama, ne yazık ki vali
telefonumuza cevap vermedi ve yaşananlar bir kez daha ortaya
çıktı ki valinin ifade ettiği açıklamanın
dışında, tekrar ifade edeyim ki insanlar
çırılçıplak bir şekilde tekrar kamuoyuna deşifre
edildi.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bomba
koymamaları için öyle bakmak istemiş olabilirler. Canlı bomba
olabilirler, bellerine bir şey bağlamış olabilirler.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bunların
bir bütününü söylüyoruz, daha söyleyecek onlarca sözümüz var. Hepsini tek tek
ziyaret ettik Cizrede, aileleri ziyaret ettik, Miray bebeğin nasıl
katledildiğini yerinde görerek söyledik. Yine, çıplak bedenleriyle
teşhir edilen kadınların nerede, nasıl
yapıldığını bir kez daha orada gördük,
yaşadık. Yaşananları, yakan yıkanları bir kez
daha orada gördük, bir kez daha tarih bize bunları gösterdi. Tarih
bunları asla affetmeyecektir ve Genel Kurul da bu konuda sorumluluk
almadığı için tarih Genel Kurulu da, bu şekilde buna izin
vermeyen iktidarı da asla affetmeyecektir ve tarihe bir kara leke olarak
bu bir kez daha geçecektir; Surda, İdilde, Derikte yaşananlar
geçecektir. Derik Belediyesini vahşice talan eden anlayış da
aynı anlayıştır. Yine, yaşananlar, bir bütün olarak
ifade ettiğimizde, darbe hükûmetinin, darbe
anlayışının pratikleştiği bir süreçtir. Herkesin
Cizreye, Sura gidip orada yaşananları görmesi ve onları Genel
Kurulda ifade etmesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyorum.
Çözüm çok nettir: Orta Doğuda, Rojavada ve
ülkemizde Kürtlerle bir arada olmak ve birlikte mücadele geliştiren bütün
halkların taleplerini görmek, çözüm masasına geri dönmekle bu süreç
ancak ortadan kalkabilir diyorum ve ülkemizde
çatışmasızlığın, barışın hâkim
olduğu bir gelecek umuduyla Genel Kurulu ve bizi ekranları
başında izleyen, dinleyen bütün halkımızı
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir dakika Naci Bey
Efendim, tutanakları getirttim.
İncelediğimde, Sayın Bostancının doğrudan bir
sataşmaya meydan verecek beyanı olmadığını
görüyorum
GARO PAYLAN (İstanbul) Yanlış beyan
var Başkan, yanlış beyan var.
BAŞKAN
ama kapanışta, mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapandığında şöyle bir
beyanı var: Sayın Paylan, sizin yaptığınız
konuşmanın muadilini Ermenistanda yapmak mümkün mü? Gidin, diasporada
yapın bakalım, sizi parçalarlar.
Yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere
sizlere iki dakika söz veriyorum.
Buyurun.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Özgürlükler
ülkesi burası.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
İstanbul Milletvekili Garo Paylanın,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
GARO PAYLAN (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bostancı, size teessüf ediyorum.
Gidin, bu konuşmayı Ermenistanda yapın, diasporada yapın
bakalım, sizi parçalarlar. diyorsunuz. Ben Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıyım, tıpkı sizin gibi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) O Ya
sev ya terk et. diyor.
GARO PAYLAN (Devamla) - Eşit haklardayız.
Sizin Türk olmanız bana bir üstünlük sağlamadığı gibi
benim Ermeni olmam sizden farklı olmamı getirmiyor.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Özgürlükleri
mukayese etmen açısından söylenmiş bir söz o.
GARO PAYLAN (Devamla) - Ben burada Türkiye
Cumhuriyetinin bir milletvekili olarak devlet eleştirisi yapıyorum.
Ermenistanda olsam iyi bilin ki orada da muhalif olurdum çünkü Ermenistan
devleti de Türkiye devleti gibi demokratik bir devlet değil. Oradaki
muhalifler de oradaki iktidara karşı, muktedirlere karşı
muhalefet ediyorlar, orayı demokrasi yapmaya çalışıyorlar
tıpkı benim burayı demokrasi yapmaya
çalıştığım gibi.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Demokratik
değil, böyle konuşuyorsun!
GARO PAYLAN (Devamla) El birliğiyle bunu
yapmalıyız. çağrısı yapıyorum. Bakın,
demokratik siyaseti hâkim kılarsak terör de biter -terör dediklerimiz- ve
sorun da biter. Özgürlük çıtasını yükseltirsek, güvenlikçi
bakışı geriletirsek, sorunlarımızı konuşarak
burada çözersek bütün meselelerimizin üstesinden gelebiliriz.
Bütçeyi görüşüyoruz. Ben Başbakana hesap
sorarım. Ama bakın, Cumhurbaşkanı vesayeti var. diyoruz,
Cumhurbaşkanına hesap sorabiliyor muyuz? Çünkü Anayasaya göre
sorumsuz ve tarafsız olması gereken kişi. Oysa bir vesayet var.
Biz burada Davutoğlunun hakkını savunuyoruz maalesef.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Geç
bunları, geç.
GARO PAYLAN (Devamla) - Cerattepeyle ilgili bir
açıklama yapıyor Sayın Davutoğlu ve çıkıp orada
sorunu konuşarak çözmeye kalkıyor Gezinin dışında ama
Sayın Cumhurbaşkanı yavru Geziciler diyebiliyor.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Size mi kaldı
Başbakanı savunmak?
GARO PAYLAN (Devamla) - O açıdan biz hesap
soracağımız kişiyi istiyoruz. Ve Sayın
Cumhurbaşkanı eğer ki siyaseti özlediyse o anayasal
zırhından çıkıp siyasete dönmelidir
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Siz bu
kazanı kaynatamayacaksınız.
ORHAN KIRCALI (Samsun) -
Cumhurbaşkanımız anayasal sınırları
içerisindedir.
GARO PAYLAN (Devamla) -
ve gelip hesap
verebileceği noktada siyaset yapmalıdır, bizi tahkir etmekten
vazgeçmelidir.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Fitne
kazanını kaynatamayacaksınız, buna müsaade
etmeyeceğiz.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Seçimle geldi,
seçimle.
GARO PAYLAN (Devamla) - Hepinize saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı, buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Paylan, benim yapmış olduğum konuşmayı
bağlamından saptırarak sanki kendisine Git, Ermenistanda
muadili bir konuşma yap. dediğim gibi bir kasta oturtmuştur.
AHMET YILDIRIM (Muş) Meclis Başkanı
bunu söyledi Naci Hoca, Meclis Başkanı söyledi.
GARO PAYLAN (İstanbul) Tutanaklarda var,
Meclis Başkanı söyledi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Tutanakları incele, tutanakları. Ülkenin sahibi değilsiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Benim
söylediğim, Türkiyenin demokratik gelişmişliğidir,
olgunluğudur ve Türkiyenin yaşadığı bu gelişmeye
karşı da daha barışçı ve saygılı bir dil hak
ettiğidir, söylediğim budur.
GARO PAYLAN (İstanbul) Gidin diasporada
diyorsunuz, Ermenistanda
diyorsunuz. Daha ne diyeceksiniz?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Baştan sona
yalan bir konuşmayı sabırla dinliyoruz, sabırla!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Öte yandan,
biraz önce Çağlar Hanımefendi
BAŞKAN İsterseniz mikrofona konuşun
efendim.
Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
3.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İstanbul Milletvekili Garo Paylanın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması ile
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin 118 sıra
sayılı 2016 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119
sıra sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Sayın Paylana vermiş olduğum cevapta
söylediğim söz Gidin, Ermenistanda konuşun. değildir.
Sayın Paylan da neyi kastettiğimi gayet iyi anlamaktadır.
GARO PAYLAN (İstanbul) Hayır, öyle
demişsiniz, Gidin. diyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Tutanağı inceleyin.
GARO PAYLAN (İstanbul) Tutanakta var,
düzeltin o zaman.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Söylediğim,
Türkiyenin demokratik gelişmişliğidir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bu
ülkenin sahibi değilsin sen!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Niyet
okumayın da açıklamayı dinleyin.
GARO PAYLAN (İstanbul) Tutanakta var.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Elbette ki
Ermenistanda bunun muadili bir konuşma yapılamaz, elbette diasporada
yapılamaz. Kastım, sadece Türkiyede değil dünyanın her
yerinde bu kimliklere ilişkin, nefret suçlarına ilişkin ortak
bir çalışmanın gerekliliğini vurgulamak ve Türkiyenin
demokratik gelişmişliğine atıfla, buna yönelik olarak da
olumlu ve barışçı bir dili bu ülkenin hak ettiğini ifade
etmek içindir; söylediğim budur.
İkincisi:
Çağlar Hanımefendi burada yapmış olduğu otuz
dakikalık konuşmasında, bütçeye yönelik kabul edilebilir bir eleştiri
dilinin ötesinde baştan aşağıya hakarette ve sataşmada
bulunmuştur. Benim çıkıp iki dakika içerisinde buna cevap vermem
mümkün değildir. Neler neler dedi, tekrar etmiyorum; Nazilere benzetmekten
tutun, savaş ve talan bütçesi demeye kadar birçok benzetme yaptı. Son
derece propaganda diliyle yapılmış, kirli kavramlar
kullanılmış nesnel bir eleştirinin dışında
hakaret dolu bir konuşmadır. Bu konuşmaya karşı benim
vereceğim tek cevap kınamaktır.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Fotoğrafları görmediniz mi?
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) - Çağlar Hanımefendinin
konuşmasını baştan sona kadar kınıyorum.
Saygılarımla.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Efendim, teşekkür ediyorum.
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.26
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.42
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Özcan
PURÇU (İzmir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2016
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
son görüşmelere devam edeceğiz.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 118) (Devam)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/297), 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2014
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/34), 2014 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan Kalkınma
Ajansları 2012 Yılı Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/28), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2013 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/31), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2014 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/37) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 119) (Devam)
BAŞKAN Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Çanakkale Milletvekili Sayın Bülent Turanda.
Buyurun Beyefendi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında AK PARTİ
Grubu adına söz aldım. Bütçe kanunumuzun ülkemiz, milletimiz,
demokrasimiz için hayırlı olmasını Cenab-ı Allahtan
niyaz ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe kanunu tasarısının
çalışmaları için günlerce mesai harcayan Maliye
Bakanlığı bürokratlarımıza, Plan ve Bütçede yoğun
mesai harcayan milletvekillerimize, Maliye Bakanımıza, Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanımıza, on üç günden beri de her partiden
katkı sağlamak amacıyla bu kürsüye gelen, büyük bir nezaket
örneği göstererek bütçeyle ilgili konuşma yapan tüm
milletvekillerimize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Malumunuz, bütçe, devletin kendi kaynak ve
olanaklarının karşılaştırılarak
bunların akılcı ölçüler içerisinde, gereğinde büyüklükler
durumunda mali dokümanların hayata geçirilmesidir. Bütçe bir yöneticilik
başarısıdır, bütçe bir hükûmet için tekrarlanan bir
güvenoyudur. Toplum adına bir işin yapılmasını ancak
bütçe içerisine alınması imkânına bağlı olarak
yapabiliriz.
Aziz milletvekilleri, bütçe bizim için teknik bir
tanımdan öte, bir emanettir. Biz bütçeyi sadece demokrasimizin özü olarak
değil, aynı zamanda bu milletin bize bir emaneti olarak görüyoruz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bütçelerimizi
yaparken kılı kırk yarmak zorundayız. Bütçe yapmak öyle bir
sorumluluk ki 78 milyon vatan evladının hepsinin hakkı hukuku,
bakışı bu metnin içerisinde olması lazım. Bu bütçe
milletimizin emanetidir. Allah aldığımız işin
hakkını vermeyi bize nasip etsin.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe yapmak bir onurdur dedim. Bir daha söylüyorum, her
hükûmet için bütçe en önemli kanundur, en onurlu işlerden bir tanesidir.
Ancak, on dört yıl boyunca bütçe yapıyor olmak başka bir
onurdur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tekrar etmek isterim ki en büyük duamız, dileğimiz
Allah aldığımız işlerin hakkını vermeyi bize
nasip etsin. Bütçe bu milletimizin emanetidir, bu emanetin hakkını
vermek için de gece gündüz çalışacağız. Bütçe yapmak bir
onurdur. Ancak, on dört yıl boyunca bütçe yapmak bambaşka bir
onurdur. 1950li yıllardan bugüne defaatle değişen hükûmetlerin
içesinde on dört yıl boyunca bütçe yapan başka bir hükûmet
örneği, başka bir parti yok. Ben AK PARTİmizin kurulduğu
günden bugüne kadar kimin zerre kadar bu bütçelerde emeği varsa, kimin bu
partinin, bu kadronun yürüyüşünde desteği varsa, köyünden,
mahallesinden, ilçesinden, ilinden, bakanından Başbakanına kadar
kimin hakkı varsa Allah binlerce kere razı olsun diyorum,
teşekkürü bir borç biliyorum kendilerine. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
On dört yıl önce yola
çıktığımızda Bir rüzgâr var, gelir geçer. dediler,
Bir uzun boylu adam var; bugün var, yarın yok. dediler, Endamı
güzel, yarın olmaz. dediler ama hamdolsun, on dört yıl geldi ve
geçti ama ilk günkü kadar, Pınarhisar Cezaevindeki şanımız
neyse, iddiamız, gururumuz neyse bugün aynı onurla, aynı gururla
tekrar bismillah diyor, tekrar başlıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
O günden bugüne kadar tam 5 genel seçim yaptık,
3 yerel seçim yaptık, 2 halk oylaması, 1 de
Cumhurbaşkanlığı seçimi yaptık; toplam 11 seçim. 11
seçimin hepsinde, milletimize gittiğimizde çok büyük bir teveccühle
beraber buraya gelme imkânı bulduk. Bunun ne kadar büyük bir sorumluluk
olduğunu bilen insanlarız.
Peki, değerli arkadaşlar, bu kadar seçime
rağmen, bu kadar uzun süreye rağmen neden bu insanlar, bu aziz millet
bize oy verdi? Hiç kimse bizim kaşımıza, gözümüze oy vermek
durumunda değil, hiç kimse çok alternatifli bir demokrasi içerisinde,
partiler içerisinde sadece AK PARTİye oy vermek durumunda değil. Çok
şey söylenebilir ama ben samimiyeti, ihlası işin esası
olarak görüyorum. Biz samimiydik, halkımız bunu gördü; biz
çalışkandık, halkımız bunu gördü; biz söz verdik,
sözümüzü yerine getirmeye çalıştık; sözü namus bildik, senet
bildik, asla da vermeyeceğimiz sözü vadetmedik. Ne demişsek yapmak
için gece gündüz çalıştık, tutmayacağımız hiçbir
sözü vermedik.
Değerli arkadaşlar, gün geldi liderimizi
hapse attılar, Ya sabır. dedik; gün geldi partimizi kapatmaya
kalktılar, Ya sabır. dedik; gün geldi muhtıra
yayınladılar, Ya sabır. dedik; gün geldi 367 ucubesiyle bize
Seçim yapamazsınız. dediler, Ya sabır. dedik ama sabrın
sonu selamettir diyerek sağduyulu şekilde milletimize gitmekten
çekinmedik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakınız, değerli arkadaşlar,
hiçbir şeyi ezbere söylemiyorum. Elimde Atılım Üniversitesinin
bir anketi var, bir çalışması var; o çalışmada 1980
sonrası, hükûmetlerin hangisi, hangi vaatlerde bulundu ve ne kadarı
hayata geçti? diye soruluyor, çalışma yapılıyor, bu
akademik çalışmada herkes görüyor ki AK PARTİ hükûmetleri ya
hepsini yapmış ya devam ediyor. O yüzden, söz namustur diyorum, o
yüzden, asla yapamayacağımız işi vadetmediğimizi
söylemek istiyorum.
Bakınız değerli arkadaşlar,
samimiyet dedim, çalışmak dedim; geçen hafta Sayın
Başbakanımızla beraber İrana gittik, o heyette ben de
vardım. Öyle bir tempo ki, öyle bir gayret ki Silopiye gidildi,
ardından İrana gidildi; oradan çıkıldı,
İstanbula, birçoğunun engel olmaya kalktığı, buna
rağmen gururla takip ettiğimiz köprünün son tabliyesi konuldu
biliyorsunuz. Onun ardından Brüksele, onun ardından İzmire,
onun ardından buraya gelindi, hiçbir anımız boş değil.
Sayın Başbakanımızın bu gayreti, vekillerimizin bu
gayreti tüm kamuoyunun takdirinde. Ankaradan çıkmayanların,
polemikten başka iş üretmeyenlerin bunu anlamasının
imkânı yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O
yüzden söyledim, bütçe yapmak onurdur ama on dört yıl yapmak bambaşka
bir onurdur değerli arkadaşlar.
Cumhurbaşkanımızın geçen hafta
Afrika seyahati oldu, hepinizin bildiği gibi, çok farklı ülkelere
gitme imkânı oldu, Fildişi Sahilinden Ganaya, Nijeryadan Gineye
kadar hiç durmadan ziyaretler devam etti. Allah çalışanı sever,
millet çalışana oy verir.
On üç günden beri bütçe konuşmalarını
takip ediyorum, elimden geldiği kadar buradayım. Az önce de gördük,
bütçe için saatlerce olan konuşmadan birkaç istisnayı
çıkarıyorum, hiçbir ifade olmadı, varsa yoksa hep aynı
kelimeler, varsa yoksa hep aynı eleştiriler.
Değerli arkadaşlar, oysa bütçeyi
konuşmak isterdik, bütçedeki farkı görmek isterdik, bütçe bu milletin
her şeyidir, onu beraber tartışmak isterdik. Bakın, gururla
söylüyorum, 2002 yılında 120 milyar olan bütçemiz bugün 570 milyara
çıktı arkadaşlar, bunu hiçbiriniz söylemediniz. Her türlü
hakareti yaptınız, ağır ifadeler kullandınız,
bütçenin sağduyusundan dolayı, gündemin yoğunluğundan dolayı
bunlara cevap bile vermek istemedik ama isterdim ki bir muhalefet vekili
çıksın, Bütçe şu on yılda 5 kat büyüdü, Türkiye büyüdü,
bravo. desin, eksiğimizi söylesin, yanlışımızı
söylesin ama hiç mi iyi tarafımız yok, hiç mi teşekkür edilecek
tarafımız yok? Allahtan ki millet izan sahibi, irfan sahibi, o
yüzden iyiyi de görüyor, kötüyü de görüyor, çalışanı da görüyor,
çalışmayanı da görüyor.
Değerli arkadaşlar, ayrıntıya
girmeyeceğim, benden sonra kıymetli Bakanımız Ali Babacan
Bey teknik bilgileri verecek, ben daha genel fotoğrafa bakmaya
çalışıyorum. Bir rakam daha vermek isterim sizlere. 2002
yılında 79 milyar olan bütçe gelirlerimiz bu bütçemizde tam 541
milyara çıktı yani tam 7 katı. Artık böyle az farklar falan
demiyoruz. Yarışımız AK PARTİnin kendisiyle, biz
bizimle yarışıyoruz, bizim bütçemiz bizim bütçelerimizle
yarışıyor. Böyle bir örnek olmadı şimdiye kadar.
Değerli arkadaşlar, peki Bütçede temel
olarak ne var? diye baktığımızda, çok kısa birkaç
ifadeyi kullanmak isterim. Bir tanesi şu: En önemli kalem eğitim
kalemimiz, en önemli iddiamız eğitimle ilgili iddiamız. 2002
yılında AK PARTİ iktidara gelirken bugüne göre 10 kat
artırılmış bütçeden bahsediyorum. Eğitimimiz on dört
yıl içerisinde 10 kat artan bir bütçeyle hayata geçti. İnsan merkezli
bakış açımızın en önemli gerekçelerinden bir tanesi de
eğitim oldu. Şu anki görev yapan 950 bin öğretmenimizin 500
binini biz atadık, 500 bin, yarıdan fazlasını. Hep buraya
çıkıp da atanamayanlar dediniz. Baş tacı, onları da
atayalım ama şunu görelim: Seksen yılda atanan 900 bin
öğretmen bir tarafta, şu son on yılda atanan 500 bin
öğretmen bir tarafta. İyi işlere iyi demeye de Yiğitliğin
harmanıdır. derler bizim orada. O yüzden iyiye iyi derseniz
küçülmezsiniz, büyürsünüz, halkımızın da bu konuda memnuniyeti
artar.
Değerli arkadaşlarım,
sağlığa bakıyoruz. Sağlık ve eğitimle
beraber baktığımızda bütçenin bu payının yüzde 36
olduğunu gördük, yüzde 36. Bakınız, İngilterede bu oran
yüzde 29, Almanyada yüzde 26, Fransada yüzde 24, Türkiyede İnsan için
devlet. diyen AK PARTİ iktidarında bu oran yüzde 36ya
çıktı. Sağlıkla ilgili saatlerce konuşabilirim, gurur
duyduğumuz alanlardan bir tanesi. Onun dışında,
sağlıkta farklı eczane uygulamalarının, farklı
hastane uygulamalarının hepsi geride kaldı.
Ufak bir hatırlatma yapmadan geçmek istemedim.
Ulaşım, bambaşka bir onurumuz, gururumuz. Seksen yılda
yapılan tünel kilometresi 50 iken sadece on üç yılda 250 kilometre
tünel yapılabildi. Her alanda, havalimanlarında, hızlı
trende, her kalemde katbekat artan ulaşım imkânlarımız oldu
çünkü iş bilenin, kılıç kuşananın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bir kurum örneği vereceğim, Türk Hava
Yollarımız -hiç kimse hayal edemezdi- son yılda 1 milyar
doların üzerinde kâr ilan etti. Türkiye artık dünyanın
ulaşım açısından önemli üslerinden birisi hâline geldi, 24
milyon transit yolcunun merkezi hâline geldi. Bunların hayali bile yoktu
şimdiye kadar ama hamdolsun, havada, karada, denizde, her alanda AK
PARTİ iddialı işlerini yapmaya devam etti. Hangisini
anlatayım: Spor Bakanlığımızın
çalışmalarını mı anlatayım, Orman
Bakanlığımızı mı anlatayım, hangisini
anlatayım? Hepsi var, hepsi var.
Değerli arkadaşlarımız, gençlerimiz
bütçenin önemli bir kalemi. Biz genç deyince duran, düşünen
insanlarız. AK PARTİye en çok gençlerin desteği
yakışır. Gençlerin en çok AK PARTİyle yürüyüşü
yakışır dedik, gençlerimiz için her kalemde ayrı bir
değer ürettik. Yeni iş kuran gençlerimizden burs
alanlarımıza kadar, master doktora isteyenlerimizden dil
alanlarına kadar, her alanda gençlerimizi özel değerlendirdik.
Değerli arkadaşlarım, ekonomide tüm
dünyada kriz varken, etrafımızda savaşlar varken, Avrupa
ekonomisi tökezlemişken hâlâ büyümeye devam ettik.
2002 yılında, Türkiyede devletin
topladığı 100 liralık verginin tam 86 lirası faize
giderdi; altını çiziyorum, yıl 2002, 100 liralık verginin
86 lirası faizeydi. Bu bütçede, sizin beğenmediğiniz bütçede
sadece yüzde 13 faize gidiyor yani emek edenin, çalışanın
hakkı faizciye gitmesin diye çok büyük bir mesai harcanmış.
Değerli arkadaşlarım,
uluslararası kriterlere baktığımızda, zaman zaman
Garibanlar unutuldu. dendi, Fakir daha çok fakirleşti. dendi, asla
kabul etmiyoruz. Biz, garip gurebayla yürüdüğümüzü bilen insanlarız.
Biz, bu milletin derdini bilen insanlarız. O yüzden gururla şunu
söylemek isterim: Yıl 2002, Türkiyede 1 doların altında
yaşayan insan sayısı 18 milyon, bugün 1 doların
altında yaşayan insan yok; 2 doların altında
çalışan yine yok, 3te yok, 4,5tan sonra başlıyor
artık. Dünyanın en iyi ülkelerinden bir tanesiyiz. Dünyada çok büyük
oranda insan 1 doların altında yaşıyor günlük olarak, bizde
en aşağı 4,5 dolardan başlıyor. O yüzden bir daha
söylüyorum: Daha iyi yapalım, kabul; daha çok garibana verelim, kabul ama
garibanın ihmal edildiği bir bütçe derseniz bunun adı
haksızlıktır, bühtandır, yanlıştır.
Bunun dışında, değerli
arkadaşlarım, özellikle gurur duyduğumuz alanlardan bir tanesi,
millî savunmayla ilgili yatırımlarımız. Ayrıntıya
girmeyeceğim. Yüzde 60ı yerli hâle geldi millî
savunmamızın, yüzde 60. Bunun hayali yoktu önceden. ATAK helikopteri
mi, ANKA insansız hava aracı mı, ALTAY tankı mı,
GÖKTÜRK uydusu mu, hangisini anlatayım? Hepsi ayrı ayrı bizim
için gurur vesilesi.
Kıbrıs için yaptığımız
su imkânları, ayrıntıya yine girmeyeceğim ama dünyanın
gıpta ettiği, gelip incelediği bir çalışma oldu.
Türkiyenin suyu denize akmayacak, Kıbrısımızı
yeşertmek için Kıbrısa akıtılacak. Ovit Tüneli,
Sultan II. Abdülhamitin hayaliydi, Karadenizin Anadoluya
açılmasının imkânıydı. TİKA, Yunus Emre, hangi
birini anlatayım? Bakın, saatler olsa
yaptığımızı anlatamam değerli arkadaşlar.
Peki, şunu söyleyeyim: Daha önce, enflasyonla,
faizle boğuşan bu ülke, bu toplum ne oldu da dünyaya örnek projeleri
hayata geçirmeye başladı? Bakın, bir daha söylüyorum, küçük
yapılanmalardan bahsetmiyorum, büyük reformlardan bahsediyorum, büyük
projelerden bahsediyorum: Ne oldu, nasıl oldu da dünyanın sayılı
ülkelerinden birisi ekonomimiz sağlam temellerde kaldı? Çok şey
söylenebilir.
Bilir misiniz, öğrenilmiş çaresizlik
diye bir şey vardır psikolojide. Bu öğrenilmiş çaresizlikte
bir fil örneği vardır. Küçük bir fili bağlarsınız
ufacık bir zincirle bir ağaca, o fil kurtulmak için ayağını
bir çeker kurtulamaz, iki çeker, üç çeker kurtulamaz; devasa bir fil olur ama
aklına bile gelmez oradan kurtulmaya çalışmak. Neden? O
çaresizliği kabul etmiştir artık. Başka bir örnek: Bir
kavanozun içerisine çekirgeyi koyarsınız, ağzını
kaparsınız, bir sıçrar, iki sıçrar, üç sıçrar,
çıkamaz; kapağı açarsınız aklına bile gelmez
oradan sıçrayıp çıkmak. İşte, AK PARTİ,
Türkiyede bu öğrenilmiş çaresizliği yerle bir etti, tekrar bu
milletin tarihinden gelen, medeniyetinden gelen değerleri ayağa
kaldırdı değerli arkadaşlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Artık iş
adamımız da, siyasetçimiz de, öğrencimiz de Edirne, Kars
vizyonunda bakmıyor meseleye, çok daha büyük bir dünyadan bakıyor meseleye.
Yine diyeceğim, Sayın
Başbakanımızla geçen hafta İrandaydık, iş
adamlarıyla beraberdik, çay içiyoruz, biri söz aldı ve şunu
söyledi: Ben, otuz yıl boyunca İstanbul, Ankaradan başka yere
gitmedim. Ama, şimdi Cezayirde, Fasta, İranda iş yerim var,
ihalelerim var. dedi.
Değerli arkadaşlar, Türkiyede iş
adamı değişti, öğrenci değişti; siyasetçi
değişmedi, bir değişmeyen, maşallah diyelim, sizsiniz,
başka değişmeyen kalmadı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, biz elimizden
geldiği kadar bu milletin tarihinden gelen, bu coğrafyadan
kaynaklanan o onurlu duruşunu tekrar ayağa kaldırmak için gece
gündüz çalıştık. Peki, sadece ekonomide mi büyük işler
yaptık, siyasette dönüşüm sağlamadık mı? Millî
Güvenlik Kurulunun sivilleşmesinden tutun da başörtü
yasağının kalkmasına kadar, katsayıdan tutun da birçok
imkâna kadar, İnsan Hakları Kurumu gibi, Kamu Denetçiliği Kurumu
gibi, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı gibi demokratik
ülkelerde olmayan dünya kadar hakları buraya getirmedik mi? Ama daha
işin başındayız, daha çok işimiz var.
Değerli arkadaşlarım, biz
bunları yaparken asla yorulmadık, daha önümüzde bir sürü işimiz
var. Çanakkale Milletvekiliyim, Çanakkale köprüsünü Sayın
Başbakanımızın vaadiyle Çanakkale Meydanında
duyurduk. İnşallah, daha birçok örneği, köprüye Hayır.
demekten, havalimanına Hayır. demekten başka vizyonu
olmayanlara rağmen elimizden geldiği kadar hayata geçireceğiz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve göreceksiniz,
nükleer santraller, kanal İstanbul, 3üncü havalimanı gibi, dev şaheserler gibi bir sürü
iddialı dünya örneği projemizi, inşallah, hayata
geçireceğiz.
Bazen, değerli arkadaşlar, içinde
olduğunuz değişimi fark edemeyebilirsiniz. Çocuğunuz
yanınızdadır, evinizdedir, büyür, boyu uzar fark etmezsiniz
bile. Ama bir akrabanız eve gelir, bir komşunuz gelir -on gün sonra,
bir ay sonra- Çocuğun boyu uzamış. der, Saçı
uzamış. der. Siz fark etmezsiniz ama o dönüşümü
dışarıdan bakan insanlar çok net algılayabilirler.
Şimdi ben anlatıyorum Bunları
yaptık, bunları yaptık. diye, Hayır. diye sesler geliyor, Olmadı. diye sesler geliyor. Tersten bakalım, dışarı
çıkmaya çalışalım, belki daha iyi anlaşılabilir.
Keşke şöyle imkânımız olsa, AK PARTİ on dört
yılda yaptıkları unutulmasın diye, eski hatalar zaman zaman
hatırlansın diye bir imkânımız olsa da muhalefeti
hatırlama günleri yapabilsek. Bir imkânımız olsa da, AK
PARTİ yıllarından önceki yılları hatırlama
haftaları yapabilsek. Örneğin, İstanbulda bir hafta sular
akmasa; örneğin, İstanbulda bir hafta çöpler toplanmasa;
örneğin, İstanbulda bir hafta havamız tekrar kirli olsa;
örneğin, insanlar bir hafta -Allah korusun ama- başörtüsüyle tekrar
üniversiteye giremese, katsayı bir haftalığına uygulamaya
geçse; tekrar, Mecliste birileri kalkıp Dışarı,
dışarı! diye utanmadan bağırsalar. Bunu
hatırlama imkânı olsa keşke. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Keşke, keşke rektörler
ellerinde pankartlarla ordu göreve diye yürüseler. Keşke,
yargıçlar, bir haftalığına, elde düdükle Gelin brifing
alın. denildiğinde koşarak gelse. O günleri çabuk unuttuk.
Değerli arkadaşlar, keşke bir hafta
hatırlama günü haftası sebebiyle Marmaray kapatılabilse, duble
yolların bir şeridi kapatılabilse, havalimanlarının
yarıdan çoğu kapatılabilse, bir hafta sizi bir
hatırlayabilsek değerli arkadaşlar. Faizler tekrar bir
haftalığına yüzde 90ı bulsa, tekrar enflasyon yüzde 100e
çıksa, tekrar IMF buralara gelse de memura zammımızı o
belirlese, IMFnin komiseri her gün ekonomi bakanlığı yapsa
buralarda. Hatırlıyorsunuz değil mi IMFli günleri? Bize o
çaresizlik yıllarında IMFsiz Türkiye yönetilemez. demişlerdi.
Bunlar hep yanlıştı ama artık IMFsiz Türkiye olduğunu
dosta düşmana, herkese göstermiş olduk.
Bakın, bir hatıra. Diyor ki o zamanki
basının sürmanşeti: IMF kredisine ciğere bakar gibi
bakıyoruz.
Değerli arkadaşlar, keşke bir hafta
bu işler devam edebilse. Bir başka örnek
Hâlâ sataşıyorsunuz değerli
arkadaşlar. (CHP ve MHP sıralarından Sataşma yok.
sesleri)
Bir başka örnek: Hastaneler keşke bir
haftalığına ayrılabilse; şu hastane üniversitenin, bu
hastane devletin, bu hastane SSKnın denilebilse. Keşke her eczane,
herkes ilaç veremese bir haftalığına. Keşke Sayın
Kemal Kılıçdaroğlunu tekrar SGKnın başına
geçirebilsek bir haftalığına. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Allah korusun
Başkanım!
BÜLENT TURAN (Devamla) Bir
haftalığına, bir haftalığına, fazla değil.
Bunun şakası bile yok, farkındayım ama değişimi,
dönüşümü hatırlamak için bunu söylüyorum.
ATİLA SERTEL (İzmir) Laf atmıyoruz
ama saygısızlık yapma!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Peki, değerli
arkadaşlar, bir şey daha söyleyeceğim. Bizler, elimizden
geldiği kadar bu bütçe içerisinde Anayasa Mahkemesinin
tartışmasına da, Cumhurbaşkanı
tartışmasına da, diktatör ifadesine de, saray iddiasına
da hep sabrettik. On üç günden beri ısrarla takip ettim, her
konuşmacı Sayın Başbakanımıza hitap etti, her
konuşmacı Cumhurbaşkanımıza hakaret etti. Hiçbir
arkadaşımız Sayın Kılıçdaroğlu demedi,
nedenini bırakıyorum. Ama değerli arkadaşlar, söz
söylerseniz söz alırsınız arkadaşlar. O yüzden bir daha
diyorum; edebimiz suskunluğumuzu gerektirdi bizim, edebimiz
sessizliğimizi gerektirdi bizim.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Şu anda
edepli konuşmuyorsun!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Ne zaman konuşsak Siz
iktidarsınız, sus! dediniz bize.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
İyi ki edeplisiniz yani edepsiz olsanız neler söyleyeceksiniz!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Hayır, insanız,
duygularımız var. Bütçe için konuşmazken her çıkan
arkadaşımızın sayılarını çıkardık
danışmanlarımızla beraber, on tane cümlesi var en üstte
olan. Bir: Saray İki: Diktatör Üç: Anayasa Mahkemesi Dört:
Cumhurbaşkanı Beş: Sayıştay raporları diye
devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, hepsine
cevabımız var.
AHMET YILDIRIM (Muş) Ne kadar önemsiz,
değil mi, ne kadar önemsiz!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Biz sizin bize neden
diktatör dediğinizi biliyoruz. Sevmediğiniz Tayyip Erdoğan
değil, sevmediğiniz Ahmet Davutoğlu değil, siz on dört
yıldan beri asla yalnız bırakmayan bu milleti sevmiyorsunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Asla bizden kopmayan,
beraber yürüdüğümüz bu milleti sevmiyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Çünkü biz ilk defa diktatör
ifadesini Sayın Tayyip Erdoğanla duymadık. Yıl 1950ler,
Adnan Menderes diktatör. Kim diyor? CHP diyor. Mesele demek ki diktatörlük
değil; halkın sevdiği, halkın seçtiği, beraber yol
yürüdüğü kim varsa diktatör demek sizin vizyonunuz.
İki, yetmedi, Turgut Özal; o zamanki Sayın
Genel Başkanınız Sayın Baykal. Bakınız, Özal
sivil diktatör. Sayın Başbakan, hiç üzülmeyin, aynısı
söylenmiş, değişen bir şey yok, o gün Özal vardı,
bugün siz varsınız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) - Tarihi
okuyamamışsın, Baykal Genel Başkan değildi.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Hiç
yakışmıyor, hiç yakışmıyor!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakınız,
inşallah yalanlarsınız. Dediğim şeyi ezbere
söylemiyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) - O dersten
girmemişsin herhâlde, o dersten girmemişin Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Diktatör diyen
arkadaşların bu milleti sevmediğini söyledim. Bir hafta önce
-isim vermeyeceğim sataşma olmasın diye, polemik olmasın
diye- bir vekiliniz ne disiplin kurula sevk ettiniz ne uyardınız.
İfade aynen şöyle
ATİLA SERTEL (İzmir) - Yanlış
yapıyorsun.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Diyor ki: Memlekette her 4
kişiden 1i sosyal demokrat yapıya sahip, diğer 3 tanesi yobaz
ve bağnaz. Bir hafta önce. Kim olduğunu size söylerim
bilmiyorsanız. Bir daha okuyayım mı size arkadaşlar? Diyor
ki CHPnin yeni vekillerinden bir tanesi: Memlekette her 4 kişiden 1i sosyal
demokrat yapıya sahip, diğer 3 tanesi yobaz ve bağnaz. Yorum
yapmıyorum. Dedim ya mesele Tayyip Erdoğan değil, mesele
Sayın Davutoğlu değil, diktatör denmesi aslında bu millete
olan kavganız sizin. Bir başka örnek, yine sayın vekillerinizden
bir tanesi. Diyor ki ifade aynen şöyle: Cemaat istemedikçe -bakın
altını çiziyorum değerli arkadaşlar millet istemedikçe
demiyor-
VELİ AĞBABA (Malatya) - Cemaat kim? Cemaat
sizin eski yoldaşlarınız değil mi? Kol kola
girdiğiniz, on beş yıl boyunca beraber gezdiğiniz gruplar
değil mi cemaat?
BÜLENT TURAN (Devamla) -
cemaat istemedikçe Tayyip
Erdoğan artık Başbakan da Cumhurbaşkanı da olamaz.
Yandı gülüm keten helva. Bakın bir daha okuyayım mı size
arkadaşlar? Yandı gülüm keten helva. diyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sizin
adamlarınız değil mi cemaat?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Cemaat istemezse
Yazık, Mustafa Kemalin partisi bu değil, Mustafa Kemalin partisi bu
olamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Cemaat
istemezse olmaz. diyen insanın olduğu parti Mustafa Kemalin partisi
olamaz.
Peki değerli arkadaşlar, bir şey daha
söyleyeceğim.
ATİLA SERTEL (İzmir) - Bütçe bitti mi,
bütçe bitti mi?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Hiç mi güzel şey yok?
Hiç mi bir şey yok? Çok kıymetli Sayın Genel Başkan dün
konuşma yaptı -Sayın Kılıçdaroğlu-
alkışladım odamda, alkışladım. Dedi ki dün
konuşmasında, Kadınlar Günü dolayısıyla
konuşuyor
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Alkışlamak size düşmez.
BÜLENT TURAN (Devamla) Uzun bir süre
başörtüsüyle uğraştılar. Sizin kılık ve
kıyafetiniz siyasete konu olamaz. İstediğiniz gibi giyinebilir,
konuşabilir, gezebilirsiniz. Alkışlayın arkadaşlar bunu,
alkışlayın, bravo, teşekkür ediyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Bir daha, bir daha
alkışlayın!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Peki, değerli
arkadaşlar -aynı Sayın Kılıçdaroğlu- birkaç sene
önce bir başka haber, okuyorum, diyor ki: CHP Grup Başkan Vekili
Sayın Kılıçdaroğlu, 112 milletvekilinin imzasıyla
beraber başörtüsü yasasının iptali için Anayasa Mahkemesine
başvurdu. Hadi bakalım, 2 Kılıçdaroğlu, bunu da siz alkışlayın;
bunu AK PARTİ alkışlasın, bunu siz
alkışlayın. Onun için bir daha söylüyorum: Gelişen,
dönüşen herkesin yanındayız. (CHP sıralarından
gürültüler)
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Bütçeden
bahset, bütçeden.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir diğer meseleye
geçeceğim: Bizim son dönem üzülerek gördüğümüz bir şey var.
Türkiye'de terör tekrar hortladı, gündeme geldi ancak terörle ilgili yine
bu kürsüden olmadık ifadelerde bulundular.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayenizde, sayenizde
BÜLENT TURAN (Devamla) Bizim durduğumuz yer
yine burası.
Sayın Başbakana ağlayan Ne olur
barışı bırakmayın. diyen bu
evladımızın olduğu yerdeyiz, biz aynı yerdeyiz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Israrla, bize 7 Hazirandan sonra operasyona
başladı. dediler. Çok büyük bir haksızlık arkadaşlar
-ona cevap vermek istiyorum- çok büyük bir yanlışlık, çünkü
operasyonlar 7 Hazirandan sonra başlamadı. 7 Hazirandan önce ve sonra
PKKnın defaaten saldırısı, defaaten terörle ilgili
çalışması oldu. Bakınız, bu çalışmalar
içerisinde iyi niyetli görüşmelere rağmen, tüm AK PARTİ
iktidarının aldığı risklere rağmen, Yüz
yıllık bu sorunu çözelim, sadece, bu, güvenlik bürokrasisine havale
ederek olamaz, sivil irade de burada olsun. denmesine rağmen atılan
adımları anlamayan, küresel güçlerin oyuncağı hâline gelen
siyasi yapılar ve terör örgütleri, maalesef, bu süreci
değerlendiremediler. Utanmadan, sıkılmadan da buraya gelip Bu
barış sürecini AK PARTİ iktidarı bitirdi. dediler.
Değerli arkadaşlarımız, 7
Haziran-24 Temmuz arasında -Niye 24 Temmuz? Operasyonun
başladığı tarihtir 24 Temmuz- 11 güvenlik görevlimiz
şehit oldu, 41 vatandaşımız hayatını kaybetti, 11
baraj inşaatına saldırıldı, 500 araç
yakıldı, devam ediyor. Asla 7 Haziran değil, 7 Hazirandan
operasyonlara kadar olan terör örgütünün faaliyetleri bunlar. 1 sayfa devam
ediyor, vakit yok diye anlatmayacağım. O zaman biz hiç sizlerden
şunu duymadık: Ey örgüt, siz teröristsiniz, barış
ortamı varken şehit haberleri gelmesin. demediniz, hiç siz Gençleri
zorla, anne babasından alınarak, dağlara götürüyorsunuz,
yapmayın. demediniz, hiç siz sivil öldüren
vatandaşlarımıza Durun. dedirtmediniz, hiç siz o kazılan
çukurlara Yapmayın. demediniz, o zaman barış. demediniz, şimdi
barış. demeniz barışı kirletmekten başka bir
şey değil. İş işten geçmiş, başka imkân
kalmamış; devletin hakkı olarak, Kürtlerin de gereği,
hakkı olarak devlet onların güvenliği için adım atmaya
başlamış, şimdi barış diyorsunuz. Yok
arkadaş, oradaki çalışmalar Kürtlerin de rahatlaması için,
Türklerin de rahatlaması için, 78 milyonun kardeşliği için son
terörist yok oluncaya kadar veya silahlar gömülünceye kadar asla durmayacak ve
devam edecek. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Elimde bir liste var. Bakınız, bazen saz
çalan, bazen Kandile giden bir Genel Başkan var ya, o Genel
Başkanın ve etrafının tam 122 tane sokağa davet metni
var. 122 tarih var arkadaşlar burada. KCKsı ayrı, PKKsı
ayrı, HDPsi ayrı. Bir daha diyorum; 122 tane Sokağa
çıkın. daveti var. Siz hangi barıştan bahsediyorsunuz
arkadaşlar? Bu, barış çağrıları değil,
savaş çağrıları. Sokağa çıkın, Yasin
Börüyü öldürün. diyenler hangi barıştan bahsedecek? Sokağa
çıkın, Kürtleri öldürün. diyenler hangi barıştan bahsedecek?
Barışı kirlettiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
GARO PAYLAN (İstanbul) Yalan söylüyorsun!
BÜLENT TURAN (Devamla) Yalan söylüyorsun. diyen
siz misiniz? Hanginiz? Söyleyin bakayım, göreyim.
GARO PAYLAN (İstanbul) Yalan söylüyorsun!
ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli) Sen yalvardın Git.
diye.
BÜLENT TURAN (Devamla) Yalan söylüyorsunuz.
Çıkışta gel, şunu vereyim sana. Ya kendi Genel
Başkanın yalancı ya sen yalancısın.
GARO PAYLAN (İstanbul) Yalan söylüyorsun,
böyle bir ifadesi yok.
ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli) Kandile git. diye
sen yalvardın, sen!
BAŞKAN Lütfen müdahale etmeyelim.
BÜLENT TURAN (Devamla) Ya Genel Başkanın
yalancı ya sen yalancısın. Bak burada 122 tarih var, tek tek
okurum sizlere.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale
etmeyin.
BÜLENT TURAN (Devamla) Şu da Yasin Börü,
utanırsan bak yüzüne biraz olur mu? Bak, Yasin Börü, bak şöyle biraz,
birazcık bak, birazcık bak.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Diğer fotoğraflar nerede? Diğerleri nerede?
GARO PAYLAN (İstanbul) Buz gibi öldürdünüz.
BAŞKAN Bülent Bey, buyurun efendim.
BÜLENT TURAN (Devamla) Şurada tweetleri
var, Sokağa çıkın, sokağa çıkın, sokağa
çıkın. diye.
AHMET YILDIRIM (Muş) Bir Roboskiye de
gelsen!
BÜLENT TURAN (Devamla) Karar vereceksiniz;
sokağın partisi misiniz, Kandilin mi, bu milletin mi? Buna karar
vereceksiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Oradan
yalan diye bağırıyorsunuz.
AHMET YILDIRIM (Muş) Bir Roboskiye de
gelsen!
BÜLENT TURAN (Devamla) Her türlü, her türlü
lafı söyleyeceksiniz, yüz yılın sorununu masaya yatıran bu
iktidara saldıracaksınız ama utanmadan sıkılmadan
PKKya bir laf edemeyenler, buraya gelip bize on üç gün boyunca katil
diyecek, diktatör diyecek, terörle ilgili bizi itham edecek. Hadi oradan
diyorum size sadece, hadi oradan diyorum sadece size! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Allahtan ki değerli
arkadaşlar, artık, Kürt vatandaşlarımız HDPnin ne
olduğunu anladı, onların nerede olduğunu anladı.
Bakınız, bir önemli çalışma var,
Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölümü yapıyor. Soruyor vakit yok diye
kısa geçeceğim- Çukur kazmak doğru mu? diyor, Öz yönetim
doğru mu? diyor; çok büyük çoğunluk da Kürtler Lanet olsun! diyor.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Artık,
PKKnın da, HDPnin de vesayetinden kurtulma kararını Kürt
kardeşlerimiz almış durumda. Soruyorlar: Dokunulmazlık
kalkar mı kalkmaz mı? Hiç önemli değil
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT TURAN (Devamla) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Turan, bir dakika daha süre
veriyorum; toparlar mısınız lütfen.
BÜLENT TURAN (Devamla) Sizin
dokunulmazlığınızı Kürt kardeşlerimiz
kaldırdı. 122 tane davete rağmen, cuma namazı tiyatrosuna
rağmen kimse artık eyleme gelmiyor ve gelmeyecek. O yüzden dört ayda
oyunuz yüzde 15lere, 10lara düştü, daha da düşecek.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Hadi ya!
BÜLENT TURAN (Devamla) Bu millet sizin yüzünüzü
gördü. Kürt partisi ise, sizden daha çok CHPde de, AK PARTİde de Kürt
kardeşimiz var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Artık, Türkiyenin de, herkesin de sesi olacaksanız baş
tacı; konuşuyorsunuz ama Kandilin sesi olacaksanız dur
diyeceğiz size bundan sonra.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Ayıp, ayıp ya! Grup Başkan Vekili olarak liseli öğrenci
BÜLENT TURAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ on dört yılı geride bıraktı.
Hiç yorulmadık, heyecanımız devam ediyor, ilk günkü aşkla
yola başlıyoruz. Bu, bir dava hareketidir, siz anlayamazsınız
ve bu, partiyi aşan bir anlayıştır, bir medeniyet
hareketidir bunu anlayamazsınız. Son mazlumun başı
okşanıncaya kadar, son şehit annesinin hakkı teröristten
alınıncaya kadar, son yetimin başı okşanıncaya
kadar, son mazlumun hakkı zalimden soruluncaya kadar bu mücadele devam
edecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Turan.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun Hanımefendi, Sayın
Çağlar
Buyurun Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, sayın AKP grup başkan vekilinin kürsüde
konuşurken partimize ilişkin ifade ettiklerine dair İç Tüzüke
göre söz hakkı talep ediyorum. Sataşma vardı çünkü siz de
biliyorsunuz, dinlediniz, gördünüz.
BAŞKAN Evet efendim.
Hanımefendi, buyurun efendim, iki dakika
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
Buyurunuz Sayın Demirel. (HDP
sıralarından alkışlar)
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın 118 sıra sayılı 2016
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, Eş Genel
Başkanımız para çalmadı, saz çaldı.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Geç, geç!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Para
çalanların kim olduğu da çok net bellidir, ortadadır; yolsuzluk
yapanlar da ortadadır, hırsızlık yapanlar da para çalanlar
da ortadadır. (HDP sıralarından alkışlar)
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) 1 Kasımda
hesabı verildi.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Evet, Eş
Başkanımız Kandile gitti, devletin bilgisi dâhilinde gitti.
ERDİN BİRCAN (Edirne) Vay! Vay!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bravo! Bravo!
BAŞKAN Müdahale etmeyin lütfen.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - İhtiyaç
olursa tekrar gider, tekrar da Kürt sorununun çözümü için her yere de gider.
Her yere de gitti. İnsanların katledilmediği,
öldürülmediği, yaşamını yitirmediği bir ülke için,
barışın ve özgürlüğün geleceği bir ülke için biz her
şekilde her şeye hazır olduğumuzu bir kez daha ifade
edelim.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Diyecek bir şey
yok, Kandile gitti. dedi.
AHMET YILDIRIM (Muş) Senin yasanla gittik,
senin yasanla; senin ricanla gittik.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Biz şunu
söyleyelim: Evet, Kürt sorununun çözümü için, bu ülkede savaşın son
bulması için her şekilde her yerle görüşeceğimizi ifade
ettik.
BENNUR KARABURUN (Bursa) Siz Kürt sorununu
çözemezsiniz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Bunu devlet
yetkilileri çok iyi biliyor. Devlet yetkililerinin bilgisi dâhilinde
yapılan görüşmelerdir. Buradan kendileri açıklayabilir.
İkincisi, yani Yasin Börü; evet biz de
oradaydık, Diyarbakırdaydık. Sadece Yasin Börü değil
Diyarbakırda katledilen 50 kişiyi niye sormuyor sayın grup
başkan vekilimiz? Peki, Cizrede vahşet bodrumlarında 178
insanın yakılarak katledildiğini niye ifade etmiyor sayın
grup başkanımız? AKP Hükûmetinin, parçalanmış
bedenlerin, yanmış et kokusuyla Cizreye gitmesini talep ederiz.
Gitsin de yanmış bodrumlarda insanların ailelerinin eline verilen
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Teröristler,
teröristler.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) -
iki kemik
poşetiyle Bu senin çocuğundur. diyen anlayışı ve
zihniyeti görsün. Biz bunların hepsini biliyoruz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) PKKya söyle, PKKya!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bir
haftadır, on gündür bölgede neler yaşandığını
biliyoruz. Siz acaba çıplak bedenleri teşhir edenleri
kınıyor musunuz? Bunu da biz size soruyoruz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Efendim, teşekkür ediyorum.
Söz sırası
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım
BAŞKAN Efendim, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, burada bir terör
örgütünün yönetildiği bir merkeze Hükûmetin bilgisi dâhilinde oraya
gidildiğine ilişkin bir husus var. Bu konuda Hükûmetin bir
açıklama yapması gerekmez mi?
BAŞKAN Takdir kendilerinin efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) Ben bu konuyu arz
ediyorum. Sayın Başbakan da burada.
BAŞKAN Takdir kendilerinin.
Hükûmet adına zaten konuşma
yapılacak.
OKTAY VURAL (İzmir) Kimin bilgisi dâhilinde
hangi iş birliği için oraya gidildiği
Aziz milletimiz
gerçekleri bilsin. Bu bakımdan, bu konu açıklığa
kavuşturulsun diyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 118) (Devam)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/297), 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2014
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/34), 2014 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
Kalkınma Ajansları 2012 Yılı Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/28), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2013 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/31), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2014 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/37) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 119) (Devam)
BAŞKAN Efendim, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına ikinci söz hakkı Ankara Milletvekili Sayın Ali
Babacanda.
Buyurun Beyefendi. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ BABACAN (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2014 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı hakkında Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2016 yılı bütçesinin milletimiz için,
ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Başta
Maliye Bakanlığımız olmak üzere, bütçenin
hazırlanmasında emeği geçen tüm kurumlarımıza
ayrıca teşekkür ediyorum. Hem Komisyon aşamasında hem de
Genel Kurul aşamasında bütçe çalışmalarına büyük emek
veren Plan ve Bütçe Komisyonumuzun Başkanına ve üyelerine de
ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum. Bütçe çalışmaları
esnasında çok sayıda milletvekilimizi dinledik, takip ettik. Komisyon
aşamasında ve bu kürsüde beyan edilen görüşler ve
yapıcı katkılar için ayrıca takdirlerimi belirtmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün
görüşmelerini tamamlayacağımız bütçe, AK PARTİ
hükûmetlerinin hazırladığı tam 14üncü bütçe. Her yıl
bütçe görüşmeleri vesilesiyle bir geçmiş muhasebesi yapıyoruz ve
gelecek dönemlerde uygulanacak politikaları değerlendiriyoruz ve
hepimiz için de son derece faydalı oluyor. Şunu da özellikle tekrar
vurgulamakta fayda var ki yüzde 85 gibi çok yüksek bir katılım
oranıyla gerçekleşen 1 Kasım seçimlerinden sonra oluşan bu
Meclis, oy kullanan vatandaşlarımızın yüzde 97,5unun
iradesinin tecelli ettiği bir Meclis. Bu Meclis, temsil gücü çok yüksek
bir Meclis. Ben böyle bir Meclisin üyesi olmaktan onur duyuyorum. Ülkemizin
sorunlarının tartışılıp çözüme
ulaşacağı yer bu Meclistir. Şiddet yöntemleriyle, terörle
bir yere varmak mümkün değildir. Her kesimin, her eğilimin temsil
edildiği bu yüce Meclis, ülkemizin sorunlarının çözümünde de
tarihî bir sorumluluğa sahiptir; yeter ki her konuyu açıkça, rahatça
burada tartışabilelim, çözüm üretebilelim. İleri demokrasilerde
sorunları çözmenin ve geleceği inşa etmenin yegâne adresi
parlamentolardır.
Ben bu vesileyle, yaşanan terör eylemlerinde bu
vatan için canını veren şehitlerimizi rahmetle anmak istiyorum.
Hayatını kaybeden sivil vatandaşlarımıza da Allahtan
rahmet diliyorum; ailelerine, yakınlarına sabır diliyorum.
Şiddetin ve terörün ülkemizde bir an önce sona ermesini de gönülden niyaz
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçtiğimiz on üç yılda hızla gelişen
ülkemiz dünyayla daha fazla bütünleşmiş, finansal ve ticari
bağlarını da oldukça derinleştirmiştir. Bu durum,
küresel ekonomide meydana gelen gelişmeleri daha yakından takip etme
ihtiyacımızı da artırmıştır. Geçen yıl
G20 platformunun başkanlığını yapmamız ve bu
dönemde gösterdiğimiz performans, Türkiyenin dünyadaki ekonomik ve
finansal problemlere ne kadar vâkıf olduğunu, çözüm üretmek konusunda
da ne kadar donanımlı olduğunu bir kez daha ortaya
koymuştur.
G20 gündeminde dünya ekonomisiyle ilgili 3 önemli
tespit yaptık, 3 önemli öncelik belirledik: Kapsayıcılık,
uygulama ve yatırımlar. G20 ülkelerinin yapısal
reformlarını izlemeye alacak, uygulamayı takip edecek bir
mekanizmayı ilk defa biz dönem başkanlığımızda
oluşturduk.
Uluslararası Ticaret Odasıyla birlikte
Dünya KOBİ Forumunu kurduk ve ilk defa KOBİlerin uluslararası
platformlarda artık resmî bir sesi var. B20 altında KOBİ görev
gücünü oluşturduk. KOBİ perspektifi tüm G20
çalışmalarına artık sürekli olarak yansımakta, bunlar
hep kalıcı yapılar. İlk kez G20 enerji
bakanlarını topladık, yoksul ülkelerin elektriğe
kavuşması için eylem planı hazırladık. G20 gıda
bakanlarını topladık, dünyada gıda israfını
azaltmayı hedefleyen eylem planı hazırladık.
Kadınların iş gücü piyasasındaki rolünü ve etkinliğini
artırmayı amaçlayan W20 yani Kadın 20 platformunu
oluşturduk. Faizsiz finans sisteminin dünyada
yaygınlaştırılmasını bir G20 kararı hâline
getirdik. Tespit ettiğimiz bu öncelikler ve
başlattığımız yeni çalışmalar Sayın
Cumhurbaşkanımızın Başkanlığında
yapılan Antalya zirvesinde tüm G20 ülkeleri tarafından kabul
edilmiştir ve bu yıl Çin Dönem Başkanlığı
tarafından aynen devam ettirilmektedir. Ülkemiz, bir büyük
sınavı böylece başarıyla vermiştir.
Türkiye ekonomisiyle ilgili değerlendirmelere
geçmeden önce, sizlerle dünya ekonomisindeki konuları ve özellikle
riskleri kısaca paylaşmak istiyorum.
Küresel kriz sonrasında dünya henüz güçlü,
dengeli ve sürdürülebilir bir büyüme eğilimi
yakalayamamıştır. Dünya ticaretinin büyüme hızı kriz
öncesine göre yarı yarıya düşük seyretmektedir. Yatırım
harcamaları düşüktür. Pek çok ülkenin potansiyel büyüme oranı
kriz öncesine göre düşmüştür. Önümüzdeki dönem için yapılan
tahminler de yakın bir gelecekte küresel ekonomide hızlı bir
toparlanma eğiliminin beklenmediğini göstermektedir. Küresel krizin
hemen sonrasındaki dönemde, gelişmekte olan ekonomiler büyümede
lokomotif görevini üstlenirken, son dönemde ibre gelişmiş ekonomilere
doğru dönmüştür. ABD ekonomisi diğer gelişmiş ülkelere
göre daha güçlü bir büyüme sağlarken, avro bölgesi ve Japonyada beklenen
canlanma hâlen daha sağlanamamıştır. Öte yandan, doğru
ekonomik programları uygulayan Avrupa ülkelerinin bazılarındaysa
toparlanma görülmekte ve bu da bizim o ülkelere olan ihracatımıza
olumlu bir şekilde yansımaktadır.
Gelişmekte olan ülkelere gelince,
geçtiğimiz yıl Çin ekonomisinde büyüme hızı düşerken,
Rusya ve Brezilyada derin ekonomik daralmalar yaşanmıştır
ki Brezilyada yaklaşık yüzde 4 gibi bir daralma 2015
yılında meydana gelmiştir, bir yüzde 3 daralma daha bu yıl
için beklenmektedir. Hindistan ekonomisiyse 2015 yılında diğer
ülkelerden pozitif yönde ayrışmaya devam etmiştir.
Geçtiğimiz yıl, petrol fiyatları
başta olmak üzere, tüm emtia fiyatlarında görülen düşüş,
küresel talebi genel olarak olumsuz etkilemiştir. Emtia
ihracatçısı ülkelerde yaşanan önemli gelir kayıpları
nedeniyle bu ülkelerin kamu maliyesinde ve ekonomilerinde ciddi bozulmalar
yaşanmıştır. Türkiye gibi petrol ithalatçısı
ülkeler ise düşük fiyatların etkisiyle artan harcanabilir gelir ve
iyileşen dış dengeyle olumlu yönde etkilenmişlerdir.
2015 yılından itibaren gelişmiş
ülkelerin uyguladığı para politikası birbirinden
ayrışmaya başlamış ve yaklaşık dokuz
yıl aradan sonra Amerikan Merkez Bankası geçtiğimiz aralık
ayında faiz artırımına gitmiştir. Öte yandan, birçok
gelişmiş ülkenin merkez bankası ise genişlemeci para politikaları
uygulamaya devam etmektedir. FEDin faiz artırım süreci ile Çin
ekonomisindeki yavaşlama finansal piyasalardaki dalgalanmaları
artırmış, özellikle de gelişmekte olan ülkelere yönelik
sermaye akımlarının azalmasına sebep olmuştur.
Küresel ekonomide geçen yıl meydana gelen
olumsuzluklar önümüzdeki dönemde de
karşılaşacağımız riskler olarak
devamlılığını, varlığını
sürdürecektir. Çin başta olmak üzere, gelişmekte olan ülkelerde devam
eden ivme kaybı, zayıf ticaret hacmi, ABD para
politikasının sıkılaşması,
oynaklığı artan emtia fiyatları, emtia
ihracatçısı ülkelerdeki talep düşüklüğü, gelişmekte
olan ülkelere olan sermaye akımlarındaki azalış, jeopolitik
gerginlikler ve siyasi belirsizlikler bu yıl takip edeceğimiz temel
risk faktörlerini oluşturmaktadır. Kısaca söylemek gerekirse
küresel ekonomide durum hâlâ risklidir ve çok yakın takip
gerektirmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; küresel ekonomide ve finansal piyasalarda olumsuz
gelişmelerin yaşandığı, jeopolitik risklerin
arttığı, art arda 4 seçim geçirdiğimiz bir ortamda Türkiye
ekonomisi 2015 yılının ilk 3 çeyreğinde yüzde 3,4 oranında
bir büyüme kaydetmiştir. Yılın tamamında ise yüzde 4
civarında bir büyümenin olmasını bekliyoruz. Mart sonunda,
bildiğiniz gibi, kesin rakamlar açıklanacak. Bu oranların birçok
gelişmekte olan ekonominin 2015 yılı için beklenen büyüme
oranından çok daha yüksek olduğunun da özellikle altını
çizerek vurgulamak istiyorum.
2016 yılında büyümenin bir miktar daha
ivme kazanmasını beklemekteyiz. Gelirler politikasının
desteğiyle yurt içi talepte beklenen canlanma ve önümüzdeki süreçte
dış ekonomik konjonktürün ılımlı iyileşmesi bu
yılki büyümeyi olumlu etkileyecektir. Küresel krizden beri diğer
birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler hâlen istihdam
oluşturmakta zorlanırken ülkemizde istihdam artmaya devam etmektedir.
Türkiye ekonomisi 2009 yılından bu yana toplam 6 milyon kişiye
ilave istihdam sağlamıştır yani Türkiye'de
çalışan insanların sayısı tam 6 milyon kişi
artmıştır üstelik küresel kriz ortamında. Bununla birlikte,
iş gücüne katılım oranının özellikle gençlerimiz ve
kadınlarımız öncülüğünde artması işsizlik
oranının yüksek seyretmesine sebep olmaktadır.
Hükûmetlerimiz döneminde Türkiye ortalama
yıllık yüzde 4,7 oranında bir büyüme kaydetmiştir. Ülke olarak
elde ettiğimiz bu büyüme aynı zamanda kapsayıcı bir büyüme
olmuştur. Yoksulluğun azaltılmasında bu büyüme etkili
olmuştur. Bazı ülkelerde büyüme varken gelir
dağılımındaki bozulma artmaktadır; Türkiye büyümenin
ve refahın geniş toplum kesimlerine daha adil bir şekilde
yayıldığı bir büyümeyi elde etmiştir.
Ülkemizde artık günlük 1 doların
altında geliri olan vatandaşımız
kalmamıştır. Yine, Dünya Bankası ölçülerine göre 2,15
doların altında yaşayan nüfusumuz da kalmamıştır.
Hatta en yüksek barem olan 4,3 doların altına
baktığımızda 2002 yılında nüfusumuzun yüzde 30u
bu baremin, 4,3 doların altında yaşarken -en son 2014 verileri
var- 2014 verilerine göre yüzde 1,6sı sadece nüfusumuzun bu 4,3
doların altında yaşamaktadır.
Türkiye son dönemde yine OECDnin rapor ettiği
üzere tüm OECD ülkeleri içerisinde gelir dağılımının
en hızlı iyileştiği ülkelerden birisi olmuştur. Dünya
Bankası verilerine göre ülkemizin orta sınıfının toplam
nüfusa oranı yüzde 20den tam yüzde 40a yükselmiştir. Bu gelir
dağılımının düzelmesinde kamu gelirler
politikasının da önemli katkısı olmuştur. Bu kapsamda
aile yardım ödeneği dâhil en düşük memur maaşı
2002-2015 arasında reel olarak enflasyondan arındırdığımızda
yüzde 93,5 artmıştır. Net asgari ücret reel yüzde 126
artmıştır. En düşük SSK emekli aylığı yüzde
61 reel olarak artmıştır. Bu oranlar, hem çalışan hem
de emekli vatandaşlarımızın harcanabilir gelirlerinin
önemli ölçüde arttığını göstermektedir. Türkiye, tüm
gelişmekte olan ülkeler içerisinde bu açıdan bir istisnadır.
İlerlemenin olduğu, kalkınmanın olduğu ama aynı
zamanda refahın geniş toplum kesimlerine
dağıldığı, kalkınmanın herkes
tarafından hissedildiği bir ülke olmuştur.
Değerli milletvekilleri, 2015 yılında
döviz kuru gelişmeleri ve gıda fiyatlarında kaydedilen yüksek
oranlı artış nedeniyle enflasyon, beklentilerin üzerinde
gerçekleşmiştir. Enflasyonun daha düşük seviyelere inmesi
gerekmektedir.
Türkiyenin dış ticaret hacmi, 2015
yılında, 2002 yılına göre 4 kat artarak 351 milyar dolara
ulaşmıştır. Bu rakamın içerisinde kuşkusuz euro-dolar
kur etkisi de vardır. Euronun dolar karşısında değer
kaybetmesi ya da doların euro karşısında değer
kazanması, bu rakamların dolar olarak belki bir miktar düşmesini
beraberinde getirmiştir ama nereden bakarsak bakalım, 4 katlık
bir artış kayda değer bir artıştır. Üstelik hem
ihracat pazarlarımızda hem de ürünlerimizde çeşitlenme
sağlanmıştır. Böylece herhangi bir bölge veya sektörde meydana
gelebilecek dışsal şoklara karşı ihracatın
dayanıklılığı artmıştır. Kaldı ki,
bu en son yaşadığımız bir Irak pazarındaki
daralmanın, bir Rusya pazarında
karşılaştığımız sorunların toplam
rakamlara etkisinin oldukça sınırlı olduğunu görüyoruz. Bu
da zamanlıca izlenen çeşitlendirme politikasının olumlu
sonucudur.
Cari işlemler açığı, enerji
fiyatlarının düşük seyri ve net altın ihracatındaki
iyileşmenin de etkisiyle 2014 yılından beri azalmaktadır ve
2015 yılında bu düşüş sürmüştür. 2015 sonu
itibarıyla da yüzde 4,5 seviyesine inmiştir. 4,5 hâlâ kendi
başına yüksek bir orandır. Bunun da farkında olmamız
lazım ve cari açıkla mücadeleye önümüzdeki dönemde mutlaka devam
etmemiz gerekmekte.
2015 yılında küresel risk
iştahındaki azalma nedeniyle Türkiyeden kısa vadeli sermaye
çıkışı yaşanmıştır. Doğrudur ama
uzun vadeli sermaye girişleriyle doğrudan sermaye girişleri 2015
yılı boyunca güçlü seyretmiştir.
Ekonomik istikrarımızın olmazsa olmaz
koşullarından biri olan sağlam bankacılık sektörü,
2015 yılında da sağlıklı büyümesine devam
etmiştir. Bankacılık sektörü, bir yandan bilançosunu büyütürken
aynı zamanda güçlü sermaye yapısını da korumayı
başarmıştır.
Sermaye yeterlilik oranları 2015 yılı
itibarıyla yasal alt sınırın yaklaşık 2 katı
seviyesindedir. Diğer taraftan, tahsili gecikmiş alacakların
oranı ise makul seviyelerde seyretmektedir.
Türkiyede son yıllarda hane halkının
borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı, yüzde 23e yükselse de
diğer ülkelerle kıyaslandığında bu, hâlâ düşük
bir rakamdır. Buna rağmen, makro finansal istikrarın
korunması ve sürdürülmesi amacıyla hane halkının
borçluluğu yakından takip edilmelidir ve bu çerçevede, 2014
yılından itibaren uygulanan makro ihtiyati tedbirlerin etkisiyle
tüketici kredilerindeki büyüme hızı yavaşlamış, bireysel
kredi kartları borçları azalmış ki nominal olarak
azalmıştır- ve neticesinde hane halkı finansal varlık
ve yükümlülükleri daha dengeli ve sürdürülebilir bir hâle gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ öncesi
dönemlerde, Türkiye, uzun yıllar kamu maliyesinde çok ciddi sorunlar
yaşamış ve bu sorunlar, birçok ekonomik krizin başlıca
nedeni olmuştur. Kararlılıkla uyguladığımız
politika ve reformlar sayesinde kamu maliyesi alanında
sağladığımız başarı, ekonomimizi iç ve
dış şoklara karşı çok daha dayanıklı hâle
getirmiştir.
Küresel kriz döneminde, güçlü bankacılık
sektörünün de katkısıyla, kamu maliyesindeki bu sağlam
duruş, ülkemizin diğer ülkelerden pozitif yönde
ayrışmasını sağlamıştır. Pek çok ülke,
kriz döneminde kamu açıklarını artırarak krizden çıkma
çabasına girmişken Türkiye, mali disiplinini koruyarak krizden çok
hızlı bir şekilde çıkmış ve kendini
farklılaştırmayı başarmıştır. Birçok
ülke hâlen kamu maliyesindeki sorunlarla uğraşırken Türkiye,
2015 yılında genel devlet bütçesini denk bir noktaya
getirmiştir. Bu, son dokuz yılın en iyi
performansıdır.
Uygulanmakta olan ekonomik program, mali disiplin ve
etkin borçlanma stratejileri sonucunda Avrupa Birliği tanımlı
borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı da 2015
yılında 2002 yılına göre tam 40 puandan fazla azalarak
yüzde 32,6 oranına gerilemiştir.
Borcun millî gelire oranı düşerken
aynı zamanda yapısı da iyileşmiştir. 2002
yılında merkezî yönetim borç stokunun yüzde 58i döviz cinsinden iken
bu oran yüzde 35e düşmüştür. Hatta kamunun dış borcu,
döviz anlamında dış borcu sıfırlandığı
gibi net borçtan bahsediyorum- bir miktar artı oluşmuştur son
bir iki yıl içerisinde.
Benzer şekilde, 2002 yılında borç
stokunun yüzde 55i değişken faizli senetlerden oluşurken bu
oran, yüzde 33 seviyesine gerilemiştir. İç borçlanmanın ortalama
vadesi, 2002 yılında dokuz ay iken 2015 yılında yetmiş
iki aya yani altı yıla yükselmiştir. Düşünün ki, millî
gelirin yüzde 74ü büyüklüğünde bir borç ve ancak ortalama dokuz ay
vadeyle dönen bir borçtan millî gelirin yüzde 38lerine düşmüş ve
altı yıllık bir vadeyle dönen bir borç yapısına çok
şükür Türkiye kamusu ulaşmıştır.
Kamu maliyesindeki iyileşmeye bağlı
olarak hem faiz oranları düşmüş hem de faiz ödemeleri
azalmıştır. 2002 yılında faiz giderlerinin toplam
harcamalar içerisindeki payı yüzde 43 iken 2015 yılında bu oran
yüzde 10,5a düşmüştür. Faiz giderlerinin gayrisafi yurt içi
hasılası içindeki oranı da 2002de yüzde 14,8 iken 2015te
sadece yüzde 2,7ye düşmüştür. Faiz giderlerinin azalması, kamu
yatırımlarına, özellikle de yıllarca kaynak
ayrılamayan sosyal alanlara kaynak aktarılmasını
sağlamıştır. Bu da, başta eğitim ve
sağlık olmak üzere sosyal harcamalarda kayda değer
artışlar yapmayı mümkün hâle getirmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hükûmetlerimiz döneminde sağlanan mali disiplinin korunması son
derece önemlidir. Makroekonomik istikrarın
sağlamlaştırılması ve büyüme potansiyelimizin
artırılması için bu şarttır. 2002 yılında
yüzde 11,5 olan merkezî yönetim açığının gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı 2015te yüzde 1,2ye düşmüştür ve 2016
bütçesi, bugün görüşmelerini inşallah tamamlayacağımız
bütçede de, bu açık, yüzde 1,3tür. Bunlar oldukça sıkı
hedeflerdir ve maliye politikasında bir gevşeme sinyali
vermemektedir.
2016 yılı bütçemizde de en yüksek pay yine
eğitime, sağlığa ve altyapı
yatırımlarına ayrılmaktadır. Eğitim,
kalkınma sürecimizin odağındadır. 2002 yılı
bütçemizin sadece yüzde 9u eğitime ayrılırken 2016 bütçesinde
bu oran tam yüzde 19a ulaşmıştır. Yani neredeyse bütçenin beşte
1i, sadece ve sadece artık eğitime ayrılmaktadır.
Sağlık harcaması da bütçenin yüzde 17sine
ulaşmıştır. İşte, gerçek sosyal politika bütçeye
nasıl yansır, bu bütçe, 2016 bütçesi tüm kamuoyuna gayet açık
bir şekilde göstermektedir.
Büyümeyi destekleyecek olan kamu altyapı
yatırımları da hızla devam etmektedir ve bütçe içerisindeki
payı 2016 yılında yüzde 10,5a yükselmiştir ve
yatırımların tamamlanma süresi de ortalama sekiz buçuk yıldan
dört yıla inmiştir.
Ayrıca, ülkemizde kamu-özel iş
birliği projelerinin de uygulaması son derece
yaygınlaşmış ve işletme hakkı devri yöntemiyle
yürütülenleri çıkardığımızda toplam yatırım
büyüklüğü, yaklaşık 48 milyar dolara
ulaşmıştır ve bunun 39 milyarı 2002 sonrası
döneme aittir.
Büyümenin
kapsayıcılığını artırmak üzere, başta
kadınlarımıza, gençlerimize ve engelli
vatandaşlarımıza olmak üzere, toplumumuzun her kesimine yönelik
destekler devam etmektedir ve 2016 yılında bu amaçlarla ayrılan
bütçe ödeneği tam 43 milyar TLdir.
İktidara geldiğimizden bu yana tarım,
öncelikli sektörlerden biridir ve tarıma verdiğimiz destekler artarak
devam etmektedir. 2016 bütçemizde 11,6 milyar TLlik bir ödenek görünmekle
beraber, aslında tarımsal kredi sübvansiyonlarını, müdahale
alımlarını ve tarımsal kitlenin finansmanını da
eklediğimizde rakamın 15 milyara çıktığını
görüyoruz. Hatta gübre ve yemde KDVnin kaldırılmasından gelen
2,4 milyarlık gelir kaybını da dikkate
aldığımızda, ilk defa bu yıl tarım bütçemiz, 17,6
milyar gibi yüksek bir rakama ulaşmaktadır.
AR-GE harcamalarına yönelik destekler 2016da
devam etmektedir ve ekonomimizin verimliliğini ve üretken
yapısını daha da güçlendirmek bu şekilde hedeflenecektir.
2016 yılında KOBİlerimize yönelik
destek tutarı da 2015e göre tam 3 kat artarak 1 milyar TL seviyesine
çıkarılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; oldukça zor bir dış ve iç konjonktürde Türkiye'nin
makroekonomik istikrarının korunmasında en önemli iki faktör,
bütçe disiplini ve sağlam bankacılık sektörü olmuştur.
Bunca iç ve dış gelişmeye rağmen eğer ekonomimizde
ciddi bir sarsılma olmuyorsa bunu bu iki sağlam noktaya, bütçe
disiplinine ve sağlam finans sistemine bağlamalıyız.
Önümüzdeki dönemde her iki alanın da dikkatle takip edilmesi ve asla bir
zayıflamaya izin verilmemesi gerekmektedir.
Öte yandan, enflasyon, son dönemde yüksek tek haneli
rakamlarda seyretmektedir. Önümüzdeki dönemde enflasyonla mücadelede para
politikası araçlarının kararlılıkla
kullanılması, enflasyonun yapısal nedenlerini araştırıp
çözecek Gıda Komitesi gibi mekanizmaların da etkin bir şekilde
kullanılması son derece önemli olacaktır.
Bir başka yapısal sorunumuz olan cari
açık, son yıllarda düşse de hâlâ dikkatle takip edilmesi gereken
bir konudur. Cari açıkla mücadelede kısa vadede bütçe disiplini, para
politikası ve makro ihtiyati tedbirlerin etkin bir şekilde
kullanılması önemlidir. Orta uzun vadede kalıcı çözüm ise
yapısal reformların kararlılıkla uygulanmasından
geçmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önümüzdeki üç yıllık döneme ilişkin temel
ekonomik ve sosyal konulardaki strateji, politika ve yapısal reform
alanlarını kapsayan orta vadeli program ocak ayında
yürürlüğe girmiştir. Bildiğiniz gibi, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde çıkarılan yeni yasal düzenlemelerle başlayan orta
vadeli program uygulaması ekonomimize önemli öngörülebilirlik getirmekte
ve üç yıllık bir perspektifle pek çok alandaki makroekonomik hedefler
ve uygulanacak yapısal reformlar açık bir şekilde ortaya
konmaktadır ve bu programlar, her yıl üç yıllık
pencerelerle yenilenmektedir, güncellenmektedir.
Orta vadeli programın temel amaçları,
istikrarlı ve kapsayıcı niteliğiyle büyümeyi artırmak,
enflasyonu düşürmek, cari açıktaki azalma eğilimini korumak,
ekonominin rekabet gücünü, istihdam ve verimlilik seviyesini artırmak,
mali disiplinin kalitesini artırmak ve kamu maliyesini güçlendirmek olarak
belirlenmiştir. Bu temel amaçlar çerçevesinde, yapısal
reformların hayata geçirilmesine kararlılıkla devam edilmesi son
derece önemlidir.
Bu kapsamda, 10 Aralık 2015 tarihinde,
Sayın Başbakanımızın açıkladığı
64üncü Hükûmet 2016 Yılı Eylem Planının
uygulanmasına başlanılmıştır. 2016 Yılı
Eylem Planında yer alan ekonomi alanındaki reformlar aslında
iki temel amaç altında toplanabilir: Birincisi, güçlü ve sürdürülebilir
büyüme için toplam faktör verilerinin artırılması için
yapılacak reformlar; ikincisi de büyümeden toplumun tüm kesimlerinin
faydalanması, diğer bir ifadeyle kapsayıcı büyüme hedefi
doğrultusunda yapılacak reformlar.
Ayrıca, Onuncu Kalkınma Planında yer
alan ve daha önce Sayın Başbakanımız tarafından
kamuoyuna duyurulan 25 öncelikli dönüşüm programının
uygulanması etkin bir şekilde takip edilmektedir. Bu kapsamda, eylem
planlarında yer alan eylemlerin gerçekleştirilmesi sürecinde
yatırımları ve ihracatı artırmaya, cari
açığı aşağı çekmeye, ekonominin istihdam ve
verimlilik seviyesini, rekabet gücünü yükseltmeye, kamu maliyesini
güçlendirmeye ve mali disiplinin kalitesini artırmaya yönelik eylemlerin
öncelikle ele alınması ve bu eylemlerin gerektirdiği yasal
düzenlemelere hız verilmesi temel önceliktir.
Türkiyenin bu program dönemindeki büyüme stratejisi
beşeri sermayenin geliştirilmesi, iş gücü piyasasının
etkinleştirilmesi, teknoloji ve yenilik geliştirme kapasitesinin
artırılması, fiziki altyapının güçlendirilmesi,
kurumsal kalitenin iyileştirilmesi olarak belirlenmiştir. Güçlü ve
sürdürülebilir bir büyüme için ülkemizde toplam faktör verimliliğinin
artırılması çok önemlidir ve iş gücü potansiyelimizi
kullanmamızı ve geliştirmemizi sağlayacak reformlar ile
yatırım ortamımızı geliştirecek ve
yatırımların finansmanını kolaylaştıracak
reformlar işte bu kapsamdadır.
İş gücü verimliliğinin
artırılması için eğitim bir ön koşuldur. Ülkemizde
eğitimin yanı sıra, becerilerin artırılması ve
girişimciliğin özendirilmesi de büyük önem arz etmektedir.
Ülkemizdeki eğitim seviyesinde hükûmetlerimiz döneminde önemli
artışlar meydana gelmiştir. İş gücü
verimliliğinin artırılması için eğitimin daha da
yaygınlaştırılması ve niteliğinin geliştirilmesi
son derece belirleyici olacaktır. Ayrıca, gençlerin iş gücü
becerilerinin artırılması ve potansiyelinin ekonomiye
kazandırılması da temel öncelikler arasındadır.
Bir ülkenin toplam ekonomik büyüklüğü,
farklı metotlarla hesap edilebilmektedir. Bu metotlardan bir tanesi de o
ülkede oluşan katma değerlerin toplanmasıdır. Ekonomiyi
büyütmenin en sıhhatli yolu, fert fert daha yüksek katma değer
üretmektir. İyi eğitimli insanlar, daha yüksek katma değer
üretir. İşte, eğitime yapılan yatırım,
nihayetinde daha yüksek bir refah seviyesinin de anahtarı olacaktır.
Ülkemizde kadınların iş gücüne
katılımı, uyguladığımız politikalar
sonucunda artmıştır ama artmış rakamlar dahi dünya
standartlarının altındadır. Kadınların iş
gücüne daha fazla, daha aktif katılmaları sağlanarak daha fazla
katma değer üretmeleriyle beraber ekonomide atıl duran önemli bir
potansiyel de açığa çıkarılmış olacaktır.
Türkiyede iş gücü piyasası, birçok ülkeye göre çok katıdır
ve bu, işsizlik seviyelerimizin yüksek seyretmesinin de en önemli
sebeplerinden birisidir. İş gücü piyasamızı daha esnek hâle
getirmek işsizlik oranlarını düşürecektir ve bu konuyla
ilgili de reform programının çok geniş kapsamlı bir
içeriği vardır.
Büyümenin daha kapsayıcı olması için
gençlerimize ve kadınlarımıza yönelik politikaların
yanı sıra KOBİlerin ekonomimizdeki üretim zincirinde daha etkin
rol almaları önümüzdeki dönemde önemli olacaktır.
Yatırım ortamının
iyileşmesi, çok çok belirleyicidir. Türkiyede sanayi
yatırımlarının artması, sıhhatli, sürdürülebilir
kalkınmamızın temelidir. Uluslararası sermayeye daha açık,
uluslararası sermayeyi daha destekleyen, yerli-yabancı
ayrımı gözetmeyen bir yatırım ortamı, Türkiyenin
refahının ve istihdamının artması için çok belirleyici
olacaktır.
Türkiyede tasarruf oranı, millî gelirin yüzde
16sı civarındadır yani yatırım
oranımızın 4,5 puan altındadır, hâlbuki kendi
tasarruflarımızla yatırımların finanse edilmesi
asıl amaç olmalıdır. Türkiyenin ihtiyacı olan özel sektör
ve kamu yatırımlarının daha çok yerli tasarrufla karşılanması
ve finanse edilmesi, ülkemizin sermaye girişleri açısından
dışa bağımlılığını da önemli
ölçüde azaltacaktır.
Ülkemizde yüksek katma değerli üretimi
desteklemek için orta ve üst teknoloji yatırımlarının
artırılması önem arz etmektedir ve üretim ve ihracatta ileri
teknoloji ürünlerinin payının artırılması da buna
bağlı olacaktır. Daha çok AR-GE, daha çok yenilikçilik, daha çok
markalaşma ve böylece daha yüksek katma değer hedeflenmektedir. Bu
konularda neler yapılacağı da yine reform programlarında
çok açık bir şekilde yazılıdır.
Ben şunu da bu vesileyle açıkça ifade etmek
istiyorum ki Türkiye, tüm G20 ülkeleri içerisinde en detaylı yapısal
reform hazırlığına sahip olan ülkedir. Geçen sene
başkanı olduğumuz platformda diğer ülkelerin reform
hazırlıklarını çok detaylı incelediğimiz için
bunu da görmekten gerçekten çok memnun olmuş durumdayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanımızın
liderliğinde 2002de başlatılan çok sayıda siyasi reform
sonucunda bugün Türkiyede demokrasi ilerlemiş, temel hak ve özgürlükler
alanında daha yüksek standartlara ulaşılmıştır.
Siyasi reform programımızın omurgasını oluşturan
Avrupa Birliği süreci, ülkemizin öngörülebilirliğini
artırmış, ekonomideki başarılarımıza büyük
katkıda bulunmuştur. Türkiye, bu konuda elde ettiği
kazanımları korumalı, geri gidişlere asla izin vermemeli,
demokraside, temel hak ve özgürlüklerde insanımızın layık
olduğu en yüksek standartları hedeflemelidir.
Ekonomide başarının kilidi, güven ve
istikrar ortamının sağlanmasıdır. Bizim
istikrarımızın kaynağı, millî iradeye dayalı bir
demokrasidir ancak demokratik bir istikrar, güçlü olur, kalıcı olur.
Öte yandan, hukukun üstünlüğü ilkesinin tavizsiz bir şekilde
uygulanması hem demokrasimizin ilerlemesi hem de ekonomimizin güçlenmesi
açısından elzemdir. Hukuk güvenliğinin
sağlanamadığı ülkelerde ekonomide kalıcı
başarılar elde edilememekte ve çoğu zaman demokrasi de zarar
görmektedir. Önümüzdeki dönemde, Türkiye, hem demokraside hem hukukta hem de
ekonomide eş zamanlı olarak ilerlemelidir. Bu üçlü
sacayağından yani demokrasi, hukuk ve ekonomiden hangisi zayıf
kalırsa, herhangi birisi geride kalırsa ülkemizin, arzu ettiği
hedeflere ulaşması mümkün olmayacaktır.
İşte bu sebepledir ki önümüzdeki aylarda
üzerinde çalışacak olduğumuz yeni anayasa taslağı,
memleketimiz için çok önemli olacaktır. Ayrıca, Hükûmetimizin
açıklamış olduğu yargı reformu stratejisinin
uygulanması, önümüzdeki dönemde ülkemizin başarısında son
derece belirleyici olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından, bugününe
kadar tüm ekonomi politikaları bütüncül bir anlayış ve uzun
vadeli bir bakış açısıyla ele alınmış ve
kararlılıkla uygulanmıştır. Süreklilik ve
tutarlılık, temel ilkelerimiz olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ BABACAN (Devamla) 2016
BAŞKAN Sayın Babacan, bir dakikada
toparlar mısınız lütfen.
Teşekkür ediyorum.
ALİ BABACAN (Devamla) 2016 bütçemiz de
işte bu ilkeler çerçevesinde hazırlanmıştır:
Süreklilik, tutarlılık ve bütüncüllük. Makroekonomik istikrarın
en önemli dayanaklarından birisi, bu bütçenin 2016 yılı boyunca
dikkatli ve tavizsiz bir şekilde uygulanması olacaktır.
Kısa vadede, makroekonomik istikrarın korunmasında finans
sektörü ve para politikaları da son derece belirleyici olacaktır.
Yapısal reformlar ise orta, uzun vadede ülkemizin topyekûn refah
artışını sağlayacak, sabır isteyen, emek isteyen
bir alandır.
Sözlerime burada son verirken 2016 yılı
bütçemizin ülkemize, halkımıza hayırlı olmasını,
daha hızlı kalkınan bir Türkiyeye vesile olmasını,
toplumumuzun tüm kesimlerinin yaşam standartlarının yükselmesine
vesile olmasını diliyorum.
Yine, Değerli Maliye Bakanımıza ve
ekibine, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve üyelerine, katkı
veren tüm bakanlıklarımıza ve hem komisyon aşamasında
hem Genel Kurul aşamasında katkı veren tüm milletvekillerimize
tekrar teşekkür ediyorum. Hepinize saygılarımı, sevgilerimi
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Babacan.
Efendim, söz sırası, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrakta.
Buyurun Beyefendi. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2016 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ve 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarılarının geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına son sözü aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve
televizyonlarının başında bizleri izleyen aziz
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, gencecik
yavrularımızın, masum insanlarımızın vatan
toprağına yaprak gibi düştüğü,
ağzımızın tadının kalmadığı,
ruhlarımızın karardığı günlerde bütçe
görüşmelerini yaptık. Geçen temmuzdan bu yana 300ün üzerinde
şehidimiz var. Diyarbakırda, Suruçta, Ankarada yapılan hain
terör saldırılarında yüzlerce masum canımızı
yitirdik. Ülkemize gelen turistler İstanbulda canlı bombaların
hedefi oldu. En son dün Kiliste 1i çocuk 2 vatandaşımızı
IŞİD terör örgütünün saldırısı sonucu kaybettik,
aynı gün İdilde 2 güvenlik görevlimiz şehit düştü. Ben,
tüm şehitlerimize, yaşamını yitiren tüm masum
vatandaşlarımıza ve misafirlerimize Yüce Allahtan rahmet
diliyorum. Kaybettiklerimizin ailelerine ve tüm milletimize
başsağlığı diliyorum.
Dünyanın en meşru, en kutsal
savaşını vermiş Gazi Meclisin bir üyesi olarak, bugünün
emperyalistlerini ve onların değirmenine su taşıyanları
bu kürsüden uyarmak istiyorum. Reyhanlıda, Diyarbakırda, Suruçta,
Ankarada ve İstanbulda kalleşçe bomba patlatan, Surda, Cizrede
hendek kazıp okullarımızı, camilerimizi yakan teröristler
ve onlara bu eylemler için vekâlet verenler şunu açıkça bilmelidirler:
Elde edeceğiniz tek sonuç, milletimizin teröre karşı büyüyen
öfkesi, artan nefreti ve çelikleşen mücadele azmi olacaktır.
Milletimizin terörle mücadelesi mutlaka başarıya
ulaşacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu milletin,
Türkiye Cumhuriyetinden başka hamisi yoktur. Hiç kimse, kendine kökü
dışarıda aşklar arama gafletine düşmesin, bu ülke
hepimize yeter. Doksan yıl önce, basiretsiz, kifayetsiz ve muhteris
yönetimlerin bıraktığı ağır enkazı
milletimiz kanı ve canı pahasına
kaldırmıştır. Doksan yıl önce şunu öğrendik:
Son ve ebedî vatanımız, Anadoludur, Trakyadır; bu topraklardan
öte gidecek başka bir yurt yoktur. Yurtseverler için vatan, namustur, tek
bir çakıl taşımızı dahi kimseye vermeyiz. Gazi
Meclisin her bir üyesi, bu siyasi bilinçle hareket etmek zorundadır.
Değerli milletvekilleri, bugün
yaşadıklarımız, Atatürk milliyetçiliğinden etnik
milliyetçiliğe, laiklikten mezhepçiliğe savruluşun ülkemizin
başına ne belalar açacağını açıkça göstermektedir.
Türkiye Cumhuriyetinin doksan yıl önce zaferle taçlanan
başarıları hepimizin ortak tarihidir. Bu gerçeği unutup
geçmişi karalayarak kendi dönemlerini parlatma kibrine kapılanlar, o
tarihin ihtişamı altında her zaman ezilmişlerdir. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu tarihî gerçeği, sıfatı, makamı ve
konumu ne olursa olsun, artık herkes içine sindirmelidir. Ben, Türkiye
Cumhuriyetini kuran, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Millî
Mücadelemizin tüm kahramanlarına, Gazi Meclisimize, bu büyük eseri
kurmak, bugün de korumak için canını veren tüm şehitlerimize,
gazilerimize şükranlarımı arz ediyor, bugün hayatta
olmayanları rahmetle ve minnetle anıyorum. Onların
kahramanlıkları, hizmetleri olmasa bu topraklar üzerinde
şanlı bayrağımız dalgalanmaz, ezan sesleri
duyulmazdı.
Değerli milletvekilleri, siyaset, insan
yaşamını kolaylaştırmak, zenginleştirmek ve
güzelleştirmek için yapılır. İktidar da muhalefet de bu
mücadelenin bir aracıdır. İyi işleyen bir demokrasi, halka
en iyi hizmeti verecek kadroları iş başına getirir,
iktidarın halka hesap vermesini sağlar. Eğer bir ülkede
ağızlar bal olmuyorsa, evlerde korku varsa, insanlar umudunu
yitirdiyse, orada ya demokrasi eksiktir ya siyaset kurumu işlevini yerine
getirmiyordur ya da iktidar görevini yapmıyordur. Türkiyede bugün
demokrasi, kusurludur; siyaset, işlevini yerine getirememektedir; iktidar,
ülkeyi yönetememektedir. Oysa, küresel, bölgesel ve yerel konjonktürün
hızla bozulduğu bir ortamda, her zamankinden daha fazla eksiksiz bir
demokrasiye, iyi işleyen bir siyasete ve ülkeyi hakkıyla yönetecek
bir iktidara ihtiyacımız var.
Değerli milletvekilleri, bu kritik dönemde
toplum yaşamımızda, kurumsal yapımızda,
komşularımızla ilişkilerimizde, ekonomimizde ciddi
kırılganlıklar biriktiriyoruz. Korkarım, tedbir alınmazsa
tarihimizin en korkunç, en sıkıntılı depremlerinden birini
yaşayacağız. Fay hatlarında biriken gerilimi azaltmak,
bugün siyasetin en öncelikli görevidir. Bu nedenle, yüce Meclisin huzurunda bu
kırılganlıklara dikkat çekmeyi, görüş ve önerilerimizi
paylaşmayı önemli bir görev ve sorumluluk olarak addediyorum.
Değerli milletvekilleri, uzunca bir süredir
toplumsal yaşamımızda uyum bozuluyor, kutuplaşma
artıyor. Her toplumsal olayda derin bir ayrışma
yaşıyoruz. Bunun için açıktan veya gizliden en pespaye yalanlara
başvurulabiliyor, hayatımız trollerin zehirli diliyle
kirletiliyor, bu toplumun en kutsal değerleri kişisel amaçlar için
istismar ediliyor, toplumsal yaşamda güven ve huzur giderek yok oluyor,
dışarıdan gelecek saldırılara açık, yumuşak
karınlar oluşuyor.
Değerli milletvekilleri, muhalefetin
görevlerinden biri de iktidarın icraatlarını sorgulamak,
iktidara ayna tutmaktır. Ülke, özellikle 2009dan sonra hakareti, hor
görmeyi, öfkeyi sermaye yapan, bundan siyasi rant devşirmeye
çalışan bir anlayışla yönetiliyor. Toplumun çok masum, çok
haklı talepleri bile gerginlik, ayrıştırma ve
dışlanma konusu oluyor. Gezi olayları sırasında
Kabataşta başörtülü bacımıza saldırıldı,
camide içki içildi. gibi uydurma senaryolarla, nefret dolu söylemlerle
huzurumuza ve iç barışımıza kastedildi. Allahtan,
milletimizin feraseti, büyük bir felakete izin vermedi. Bunun gibi
sayısız örnek var. Bu sözlerin sahibi, benzer tutumunu hâlâ
sürdürüyor.
Değerli milletvekilleri, son olarak Artvin
Cerattepede ninelerimiz, dedelerimiz Toprağıma, suyuma, doğama
dokunma! diyerek bastonlarıyla sokağa indi, Artvinin üstü,
altından daha değerlidir. diyerek demokratik bir tepki ortaya
koydular. O madenin işletilmesini yasaklayan kesinleşmiş mahkeme
kararı var mı? Var, hem de bir değil, birden çok mahkeme kararı
var. Buna rağmen millete küfretmekle ünlenen bir iş
adamının yolunu açmak için ninelerimizi, dedelerimizi gaza
boğdunuz. Ancak burada bir hakkı da yemeyelim, Sayın
Başbakan, olaylar tırmanınca ılımlı bir
tavır takınıp tüm kesimleri bir araya getirmeye ve ortamı
yumuşatmaya gayret etti. Tam bu uzlaştırıcı
yaklaşım, ülkenin normalleşmesine katkı yapacak diye
umutlanırken o malum öfke, toprağını korumaya
çalışan ninelerimize, dedelerimize yavru Gezici dedi, alay etti.
Yetmedi, havuz medyası, toprağına sahip çıkanları
vatan haini ilan etti. Türk milletinin birliğini temsil etmesi gereken
makam, milleti kutuplaştırmaya devam etti. Acaba akıl, nihayet
öfkeye galip gelecek mi derken umudumuz kısa sürdü.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede
yapılan bir araştırma, kutuplaşmanın
ulaştığı vahim boyutları ortaya koyuyor. Bu
araştırmaya göre ülkede yaşayan her 10 vatandaştan 8i,
farklı partiden biriyle komşu olmak istemiyor. Yine her 10 vatandaştan
8i, Kızımı rakip partiden birine vermem. diyor. Her 10 vatandaştan
7si ise çocuğunun rakip partiyi tutanların çocuklarıyla
arkadaşlık dahi etmesini istemiyor. Geldiğimiz nokta bu.
Bir de uluslararası göstergeyi sizlerle
paylaşayım. Uluslararası Ekonomik İşbirliği ve
Kalkınma Teşkilatı OECDye göre Türkiye, 155 ülke içinde sosyal
uyum bakımından 120nci sırada. Bu, ülkemizde nasıl yaman
bir ayrışmanın olduğunu, huzurun ve güvenin
kaybolduğunu rakamlarla yüzümüze vuruyor. Öfke ve nefret dilinin,
ayrıştırıcı siyasetin toplumu getirdiği nokta bu,
sayın milletvekilleri. Anayasada güvence altına alınan
özgürlükleri bile kullanamaz hâle geldik. İşte, basın
özgürlüğünün hâli ortada. Önce işe gazeteci ve yazarları hapse
atarak başladınız, şimdi kayyum eliyle gazete
kapatıyorsunuz. Ülkede kutuplaşma arttıkça özgürlük alanları
da daralıyor. Bunu Dünya Özgürlük Evinin verileri söylüyor. Dünya
üzerindeki 195 ülkenin 86sı özgür. Biz bu ligde yokuz sayın
milletvekilleri. Biz, özgürlüklerin kısmen yaşandığı,
kısıtlı olduğu 59 ülkenin arasındayız, yani
ikinci ligdeyiz. Ancak, korkarım, mevcut eğilim değişmezse
birkaç yıl sonra yerimiz özgürlüklerin olmadığı
Mısırın, İranın, Libyanın ve Rusyanın
bulunduğu en sondaki 50 ülkenin yanı olacak.
Toplumsal uyumdaki bozulma toplumun en temel hücresi
olan aile kurumuna kadar bulaşmış. Boşanmalar hızla
artıyor. Bunu ben söylemiyorum arkadaşlar, bunu da OECD verileri
söylüyor. 37 ülkeli bu teşkilat içinde, İspanyanın
ardından, son on yılda boşanmaların en hızlı
arttığı ülke Türkiye.
Dün Dünya Emekçi Kadınlar Günüydü. Bir kez
daha tüm kadınların Kadınlar Gününü kutluyorum. Toplumsal
yaşamdaki gerginliğin en önemli kurbanlarından biri de
kadınlar. Türkiyede her 150 kadından 38i fiziksel
saldırıya maruz kalıyor. Boşanmış ya da ayrı
yaşayan kadınların şiddete uğramış
olanlarının oranı yüzde 75.
Değerli milletvekilleri, sosyal denge ve uyumun
bozulduğu, kutuplaşmanın arttığı ülkelerde
insanların geleceği kararır, cebine ateş düşer,
mutfağında yangın çıkar. Huzurun olmadığı
yerde güven olmaz, güvenin olmadığı yerde yatırım
olmaz, alışveriş olmaz. Yatırımın,
alışverişin olmadığı yerde aş ve ekmek
büyümez, millet iş bulamaz.
Değerli milletvekilleri, dikkatinizi çekmek
istediğim bir diğer fay hattı kurumsal yapımızda
oluşmuştur. Balık baştan kokar. özdeyişi bugün
ülkemizde kurumsal yapıdaki ve yönetim sistemindeki bozulmanın hâlini
çok iyi anlatıyor. Sayın Cumhurbaşkanı devletin
başı, Anayasanın uygulanmasını, devlet
organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmekle
yükümlü. Halkımız Cumhurbaşkanını Anayasamızda
yer alan bu görevleri yerine getirmesi için seçti. Cumhurbaşkanı da
bunu kabul ederek Anayasaya göre yemin etti. Ancak, Sayın
Cumhurbaşkanının geldikten sonra ilk işi parlamenter
sistemi bekleme odasına almak oldu. Yetmedi, fiilî durum yarattığını
söyleyerek Hükûmete de el koydu. Son olarak, Anayasa Mahkemesi
kararını tanımadığını,
uymayacağını söyledi, diğer mahkemelere de böyle
yapmaları talimatını vererek yargıya da el koymuş
oldu. Yani, halkın, Anayasada yazılı görevleri yerine getirmek
için seçtiği Cumhurbaşkanı şimdi Ben gücü ele geçirdim, bu
Anayasayı tanımam, kuralları ben koyarım. diyor.
Lafı eğip bükmeye gerek yok. Bu yaşananlar açıkça sivil
darbe girişimidir. Demokrasinin imkânları kullanılarak
demokratik sistemin, kuvvetler ayrılığının ve hukukun
tabutuna çivi çakılmaktadır. Kuzu kurda emanet edilmiştir.
Anayasanın uygulanmasını gözetmekle yetkili makam
Anayasayı tağyir, tebdil ve ilga etmektedir. Bu kaosun sonunda tek
bir kişinin zevkine ve bedenine uygun despotik bir rejim elbisesi
dikilmeye çalışılmaktadır. Meclisimizin kendi hak ve
yetkilerine sahip çıkma ve bu girişimi önleme yükümlülüğü
vardır.
Değerli milletvekilleri, kazananın her
şeyi aldığı bir başkanlık sistemiyle 78 milyonu
bölüp parçalamanın hiçbir anlamı yoktur. Çözüm, farklı
kesimleri, farklı çıkarları kucaklayan, toplumun her kesimini
karar alma süreçlerine dâhil eden, özgürlükleri genişleten çoğulcu
demokrasidir. Bunu sağlayacak sistemin adı da güçlendirilmiş
parlamenter sistemdir.
Dünya üzerinde 36 tane istikrarlı demokrasi
var, bunun 30u parlamenter sistemle yönetiliyor. Yine, dünyanın en
medeni, en zengin, insani gelişmişlik bakımından en
tepesindeki 20 ülkesinin 17si parlamenter sistemle yönetiliyor. Bu ülkelerden
sadece 2sinde başkanlık sistemi var değerli milletvekilleri.
Son ülke İsviçrede ise kendine özgü bir rejim bulunuyor. Buna
karşın, dünyanın en yoksul, insani gelişmişlik
bakımından en gerideki 20 ülkesine baktığımızda,
14ünde başkanlık, 5inde ise yarı başkanlık sistemi
var. Rakamlar bize şunu söylüyor değerli arkadaşlar: Güçlü bir parlamenter
sistem ülkeleri de, milletleri de, vatandaşları da, insanları da
zenginleştirir. Onun için üzerinizdeki vesayet zincirlerini
kırın. Zenginlik ve refahı sağlayan güçlendirilmiş
parlamenter sistemi kurmanın mücadelesini hep beraber verelim.
Değerli milletvekilleri, hukuka saygı
duymayan, kural ve kurumların yok sayıldığı ülkelerde
yolsuzlar yoksulun ekmeğine ortak olur, milletin hazinesine uzanan eller
çok olur. Yolsuzluğun, hırsızlığın olduğu
yerde doğanın değil, doların yeşili hâkimdir. O
yeşil dolarlar ayakkabı kutularına saklanır. Devleti
yönetenler kupon araziler kovalarlar. Bunları ülkemizde yaşadık.
Bu rezalete dünya da, 78 milyon vatandaşımız da şahit oldu.
Bunun sonucunda Türkiyede yolsuzluk algısı hızla 1990lı
yılların düzeyine indi; hani, o karalanan, kayıp yıllar
dediğiniz yılların düzeyine. Bunu Uluslararası
Şeffaflık Örgütünün hazırladığı Küresel Yolsuzluk
Algı Endeksi açıkça ortaya koyuyor. Yıl 1995, Türkiyede
yolsuzluk algısı 100 üzerinden 41 puan; yıl 2015, Türkiyede
yolsuzluk algısı 100 üzerinden 42 puan. Durmak yok, yola devam.
dediniz, az gittiniz uz gittiniz, yolsuzlukta yirmi yıl önceye döndünüz.
Oysa, 2001den sonra bu Meclisin yaptığı reformlarla Artık
oyunun kuralı değişti. diyorduk. Ben o dönemin Hazine
Müsteşarı olarak Artık Türkiyede yolsuzluk olmaz, gemileri
yaktık. diye dünyaya övgüyle anlatıyordum,
yanılmışım. Ne oldu peki? AKP döneminde tüm kurallar,
kanunlar altüst edildi. Kamu İhale Kanunu 2003ten bu yana 34 kez
değişti. Her yüz elli günde bir değişen kanun olur mu
arkadaşlar? Türkiyede oldu. Keyfîlik o kadar arttı ki dönemin
Başbakanı, yetkili kurullara dahi danışmadan, bir
televizyon programına çıktı, orada, yapılmış olan
bir otoyol ihalesini iptal etti. O günden sonra yatırımcılar Bu
ülkede malımızın mülkümüzün güvencesi kalmadı. demeye
başladılar.
Ekonomi her geçen gün biraz daha kötüye gitti.
Hükûmet bunu ABD Merkez Bankasına ya da Geziye fatura etmeye
çalıştı ancak ekonomideki bozulmanın temel nedeni hukukun
üstünlüğünü tanımayan kendi yönetim anlayışıydı.
Vergi ve sigorta denetimleri iş adamlarına siyasi baskı yapma
aracı oldu. Ölçüsüz cezalar havada uçuşmaya başladı.
Yargı, siyasi söylemleri talimat kabul edip iddianame yapmaya
başladı. Daha sonra kayyumlar eliyle milletin malına mülküne el
kondu.
Anadolu sermayesinin en
başarılı isimleri siyasi iktidarın kendi iç
çekişmeleri ve kavgalarına kurban ediliyor. Bu anlayışla
yönetilen Türkiye Küresel Ekonomik Özgürlük Endeksinde sürekli irtifa
kaybediyor. 2016da Türkiye'nin ekonomik özgürlük notu 100 üzerinden 62ye
gerileyerek 2000 yılının bile altına düştü. Dünya
Adalet Projesi tarafından hazırlanan Hukukun Üstünlüğü
Endeksinde 2015te Türkiye bir yılda 21 basamak birden gerileyerek 102
ülke içinde 80inci sıraya indi. Son günlerde yaşadığımız
keyfîlik ve hukuksuzluklar küresel karşılaştırmalarda daha
çok irtifa kaybedeceğimizi gösteriyor.
Değerli milletvekilleri,
hukuk olmazsa güven olmaz, yatırım olmaz, iş olmaz. Onun için,
hukuk ekmektir, hukuk aştır, hukuk iştir. Keser döner sap döner,
gün gelir hesap döner. Bugün yok edilmek, ülkeden sökülüp atılmak istenen
hukuk ve Anayasa bir gün herkese lazım olur. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu nedenle, hukuku ve yargıyı despotların
saldırılarına karşı korumak ve kollamak hepimize
düşen bir görevdir.
Değerli milletvekilleri,
hukuk tanımazlığın ve keyfîliğin âlâsını bu
ülkenin en yakıcı sorunu olan bölücü terörle mücadelede de gördük.
Analar ağlamasın. diyerek Osloda başka ülkelerin nezaretinde
gizli kapaklı başlatılan süreç ülkede ağlamadık ana
bırakmadı. Teröristler şehirlere silah ve bomba yığarken
valilere ve emniyet müdürlerine Aman, açılıyoruz, bunlara
dokunmayın. talimatı verildi. Güvenlik güçlerinin talepleri
duymazdan gelindi. Sonuç, geçen temmuzdan bu yana 300ün üzerinde şehit,
on dört yıldır dağda olan teröristler artık şehir
merkezlerinde.
Çok açık söyleyelim,
Türkiye Cumhuriyeti doksan üç yıllık tarihinde böyle gaflet, dalalet
ve üzülerek söylüyorum, hıyanet görmemiştir. (CHP
sıralarından alkışlar) Gaflet, AKP hükûmetlerinin
alametifarikası olmuştur. Herkes onları
aldatmıştır. Dün Ne istediler de vermedik? dedikleri
ortakları bugün darbeci ve terör örgütü olmuştur.
Değerli milletvekilleri, kimse
Aldatıldık. deyip bu işlerden kurtulamaz. Görevi ihmalle
başlayıp suç örgütlerine yardım ve yataklık etmeye kadar
uzanan bir dizi suç işlendiği açıkça ortadadır. Bu
suçları işleyenler er ya da geç hukuk ve adalet önüne
çıkacaklardır. (CHP sıralarından alkışlar)
Şehitlerimizin, yitirilen canların hesabı mutlaka
sorulacaktır.
Değerli milletvekilleri, kurumsal
yapımızda biriken gerginlikler ve devlette çift
başlılık bugün ülkemizde bir sistem krizi
yaratmıştır. Vatandaşlarımız kime
bakacağını şaşırmıştır; iş
adamı sorununu kime anlatacağını, kimin sözünü
dinleyeceğini bilmemektedir. Sayın Başbakan Ekonomik ve Sosyal
Konseyi toplayacağını söylüyor, saray derhâl, kendi ekonomik
konseyini kuracağını açıklıyor. Şimdi iş
adamları hangi konseye gireceklerini kara kara düşünüyorlar.
7 Haziran ile 1 Kasım arasında milletten
koalisyonları kötüleyerek oy istediniz. 1 Kasım seçimlerinden bu yana
yüz otuz gün geçti. Ankaranın göbeğinde ikinci bomba patlarken
şehrin asaleten atanmış bir emniyet müdürü yoktu. Dün yine, bu
makama vekâleten bir atama yaptınız. Ekonomi bürokrasisinin birçok
kilit noktası hâlâ vekâletle idare ediliyor. Hazine
Müsteşarlığına bir buçuk yılı aşkın bir
süredir müsteşar atayamadınız. Gören de sizin bir koalisyon
hükûmeti kurduğunuzu zannedecek Sayın Başbakan, kiminle
anlaşamıyorsunuz? Bürokrat atayamayan bir hükûmet durumuna
düştünüz. Vekâleti üç ayla sınırlayan atama genelgesinin
altındaki imzanıza bile sahip çıkamadınız.
Beştepenin atanmış danışmanları Hükûmetinize
sürekli ayar veriyor. Hani, seçilmişler atanmışlardan daha
üstündü? (CHP sıralarından alkışlar) Yıllardır
vatandaşa bürokratik oligarşi hikâyeleri anlattınız,
Hükûmetinize istikamet çizen sarayın bürokratik oligarşisine
söyleyecek bir çift lafınız yok mu? (CHP sıralarından
sesleri, alkışlar)
Hükûmeti uyarıyorum: Nisanda Merkez
Bankasına başkan atayacaksınız. Bu makama yapılacak
atama diğerlerine benzemez. Bu atamanın bir krize dönüşmesine
izin verirseniz, bunun bedelini çok ağır ödersiniz.
Çıkardığınız kanunlarla vergiden muaf tutarak ihya
ettiğiniz faiz lobisini bir kez daha abat edersiniz. Kasalarda, kutularda
dolar istifleyenler size duacı olur ama milletin bedduası da hem bu
dünyada hem öteki dünyada yakanıza yapışır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, yakın ve uzak
komşularla bozulan ilişkilerimiz üçüncü kırılganlık
alanıdır. Komşularla sıfır sorun. derken, sorun
yaşamadığımız komşu kalmadı.
Dış siyasette kuraldır,
sorunları aşmak için dostlara, ittifaklara ve çıkar birliklerine
ihtiyaç vardır. Oysa, ülkemiz, uzunca bir süredir, sizin değerli
dediğiniz bir yalnızlık içinde. Şu anda, Türkiye'nin,
bölgesindeki 5 ülke başkentinde büyükelçisi yok.
Peki, ne oldu da bölgesinde ve tüm dünyada
saygı duyulan, her uyuşmazlıkta aranan Türkiye bu noktaya geldi?
Her şey 17 Aralık 2010 tarihinde
başladı değerli milletvekilleri. Tunusta seyyar
satıcı Muhammed Buazizinin kendisini yakmasıyla başlayan
isyan dalgası tüm Arap coğrafyasını kasıp kavurdu.
Tunus, Mısır ve Libyada yönetimler devrildi. Libyada Kaddafinin
devrilmesine önce karşı çıkıp sonra katkı veren AKP,
kardeş Esadı bir gecede kalleş Esed yaptı; bu da
yetmedi, Mısırla kanlı bıçaklı olundu.
O günlerde, dönemin Dışişleri
Bakanı, bugünün Başbakanı, değişen dış
politikayı Artık yüz yıllık parantezi
kapatacağız. diye özetliyordu. Hedef, Orta Doğu coğrafyasında
Osmanlıyı ihya etmekti, bunun için Türkiye Cumhuriyeti
kapatılması gereken bir parantezdi. İsim ve vaftiz babası
eski CIA şefi Graham Fuller olan yeni Türkiye tarih sahnesinde
artık yerini alıyordu. Yeni Türkiye, Orta Doğuda güç
dengelerinde kurucu aktör olacak, bölgede bize sorulmadan kuş uçmayacaktı.
Tarihten, sosyolojiden, siyasetten ve de her şeyden önemlisi realiteden
kopuk bu düşünce, Suriyedeki yangına benzin döktü. Dünyanın her
tarafından gelen cihatçılar Türkiye'ye doldu, Suriye
sınırımız delik deşik, perfore oldu. Hatayda,
Gaziantepte, Adanada, Urfada dünyanın tüm istihbarat örgütleri cirit
atmaya başladı. Türkiye örtük, kirli bir vekâlet
savaşının hem aktörü hem de mağduru oldu. O günlerde AKPyi
uyardık, sınırlarımız Peşaverleşiyor dedik,
Suriyedeki ateş orada kalmaz, bize de sıçrar dedik. Dönemin
Başbakanı döndü Ben Şamda, Emevi Camisinde namaz
kılacağım. dedi. Şamda namaz kılınamadı
ama Türkiyenin 81 ilindeki camilerin avlusu Suriyeli mültecilerle doldu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Orta Doğuda benden habersiz kuş uçamaz.
diyen Türkiyeden, Suriyede uçak uçuramaz Türkiyeye geldik. Şimdilerde,
Suriyede, Suudi Arabistanın kanatlarından fayda umuyoruz.
Suriyedeki vekâlet savaşları artık
Sura, Cizreye, Şırnaka sıçradı. Ülkenin her yerinde,
Reyhanlıda, Suruçta, Ankarada, İstanbulda bombalar patladı. Yüzlerce
canımızı yitirdik. Sayın Davutoğlunun sinirli
çocuklar dediği IŞİD, Musul Konsolosluğumuzu işgal
etti, diplomatlarımızı rehin aldı. Sadece diplomatik
misyonlarımızı değil, doksan üç yıllık cumhuriyet
tarihinde ilk defa bir vatan toprağını kaybettik. Süleyman
Şah Türbesi bir gece terörist PYDnin gözetiminde sırtlandı,
yine terörist PYDnin topraklarına taşındı. Bunun için,
PYDnin başı Türkiyeye getirildi, ortak operasyon merkezleri
kuruldu. E, siz böyle iş tutunca model ortağım dediğiniz
Amerika Birleşik Devletleri de daha önce terör örgütü listesine
aldığı PYDyi bu listeden çıkarıverdi. Şimdi
Rusyadaki ofislerine teröristbaşının posterlerini asan örgütün
terörist olduğunu model ortağımıza anlatmaya
çalışıyorsunuz ama anlatamıyorsunuz.
Rusyayla savaşın eşiğine
geldik, İranla ilişkilerimiz gergin, Irakla
anlaşamıyoruz, Suriyeyle örtük savaştayız, ABDyle
ilişkilerimiz limoni. Kuzey komşumuz artık güney komşumuz
oldu. Rusya, Suriyeli göçmenleri bize ve tüm Avrupaya karşı hibrit
savaş silahı olarak kullanma denemeleri yapıyor.
Ülkemize gelen 3 milyona yakın Suriyeliyi
barındırmak için 9 milyar dolar harcama yaptık. Ege Denizi büyük
insanlık dramlarına sahne oldu, hâlen de oluyor. Bu soruna çözüm
bulmak için AByle zirve üzerine zirve yapıyoruz. Sayın
Davutoğlu Avrupada bu konuları müzakere ediyor ancak Sayın
Cumhurbaşkanı Türkiyede Başbakandan, Avrupa Birliğine 3
milyar avro almaya giden saray tahsildarıymış gibi bahsediyor.
(CHP sıralarından alkışlar) Bu, beni bir Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olarak üzüyor. Öyle anlaşılıyor
ki Sayın Cumhurbaşkanı, bu müzakereleri, tıpkı 2003te
ABDnin Türkiye topraklarını kullanarak Irakı işgal etmesi
karşılığında yapılan at pazarlığı
gibi görüyor. Bu aldım verdim yaklaşımı Türkiye'nin
demokrasi, özgürlükler ve diğer alanlarda yapması gereken
reformların ertelenmesine veya AB kriterlerinden uzaklaşmasına
kesinlikle yol açmamalıdır. Tam tersine, mevcut konjonktür
Türkiye'nin ABnin çıpasını güçlendirmesi için bir fırsat
olarak okunmalıdır.
Sayın milletvekilleri, bu savaşta kaybeden
iki ülke var; biri Suriye, diğeri Türkiye. Suriyedeki savaş Türkiye
için artık bir beka sorunudur. Türkiye, tarihinin en
sıkıntılı, en derin krizlerinden birini yaşıyor.
Yanlış hesap Şamdan döndü.
Değerli milletvekilleri, sorumluluklarınızdan
kaçabilirsiniz ancak sorumluluklarınızdan kaçmanın
sonuçlarından kaçamazsınız. Hükûmete önerim, artık,
battığı stratejik derinlik çukurundan çıkmasıdır.
El uzatın tutalım, size yardım edelim. Biz bu toprakların
sevdalısıyız, Türkiye'nin menfaati için her şeyi yapmaya
hazırız. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Artık, Gazi Mustafa Kemalin Yurtta
barış, dünyada barış. ilkesine sarılın. Bu
çerçevede, Suriyedeki çatışmasızlık bir
fırsattır. Bunun kalıcı bir ateşkese dönüşmesine
destek verin. Stratejik çıkarlarımızdan ödün vermeyin ama
ateşe de benzin dökmeyin. Düşmanlarımızın
sayısını azaltmaya çalışın, mümkünse
dostlarımızı artırmaya uğraşın. Aksi
takdirde, Türkiye, bu kutuplaştırılmış hâliyle,
dışarıdan gelecek her türlü kirli müdahalenin hedefi
olacaktır, buna izin vermeyin.
Değerli milletvekilleri, gerginliğin
olağanüstü arttığı dördüncü fay hattı ekonomidir.
Dünyada değişen konjonktürün yanı sıra, dış
ilişkilerimizde, toplumsal ve kurumsal yapımızda biriken
gerginlikler ekonomimizde ciddi bir güvensizlik yaratmıştır.
Şubat ayında Ekonomik Güven Endeksi tarihî dip seviyelerini
görmüştür. AKPnin izlediği el atına binip çalım satan
ekonomi modeli artık tıkanmıştır. Geliri
artırarak değil vatandaşı borca batırarak ekonomiyi büyütmeyi
hedefleyen bu strateji artık çalışmamaktadır. Dünyada para
bol ve ucuz iken sanal bir refah algısı yaratan bu model,
dışarıda hava bozulduğunda aileleri, şirketleri yüksek
borçlarla, işsizlik ve iflas riskiyle baş başa
bırakmıştır.
Bugün ekonomide özellikle 4 alanda ciddi
sıkıntılar yaşanıyor. Ekonomi büyümüyor,
vatandaşın geliri artmıyor, döviz dengesi bozuluyor, gelir ve
servet dağılımında adaletsizlik artıyor, maliye
politikası göründüğü kadar disiplinli değil, örtük riskler
biriktiriyor. Türkiye'nin yepyeni bir bölüşüm stratejisine duyduğu
ihtiyaç her geçen gün artıyor.
Değerli milletvekilleri, AKP
Ustalaştım. dedikçe büyüme düşmüştür. Kalfalık ve
ustalık döneminde büyüme yüzde 3,3e kadar gerilemiştir. Artık
vatandaşın geliri artmıyor. 2015te kişi başına
gelir 2007 seviyesine inerek 9.286 dolar oldu. Vatandaşın geliri
dokuz yıl öncesine düştü. Oysa AKP, 2011 seçimlerinden önce her bir
vatandaşa 2015 yılında 14 bin dolar gelir sözü vermişti.
Söz verilen ile gerçekleşen arasındaki fark 4.714 dolar
arkadaşlar. Her bir vatandaşımıza 4.714 dolar borçlu
kaldınız. Bu paralar nereye gitti arkadaşlar? Hani söz verdik mi
yaparız diyordunuz? Atıcılıkta meşhur Teyyo Pehlivana
bile rahmet okuttunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, bu bütçenin
dayandığı üç yıllık orta vadeli program hedefleri
gerçekçi değildir. 2016da ekonomi yüzde 4,5 büyüyecek. diyorsunuz. Oysa
büyüme üzerinde ilave riskler sürekli artıyor. Biraz önce Sayın
Babacan 2015 büyümesiyle ilgili burada Yüzde 4 olacak, dünya şu kadar
büyürken biz bu kadar büyüdük. dedi. Sayın Babacan, orada tarım
sektörünün katkısına bakmanızı isterim. Dünyadaki
elverişli konjonktürde olağanüstü yüksek bir katkısı var
tarımın ama 2016da tarım, büyümeye bu katkıyı
yapmayacak. Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafya son dokuz yüz
yılın en büyük kuraklık tehdidiyle karşı
karşıya. Diğer taraftan, Rusyayla yaşanan krizin
etkilerinin beklenenden daha fazla olacağı
anlaşılıyor. Sadece ocak ayında Rusyaya yapılan
ihracat yüzde 66 düştü.
Turizmde de işler iyi değil. Turizmin
başkenti Antalyada sektör temsilcileri kan ağlıyor.
Korkarım, 2016 büyüme hedefine ulaşmak çok zor olacak ama diğer
taraftan şu getirdiğiniz orta vadeli programda hedefler de son derece
iddiasız.
Değerli milletvekilleri, programın sona
erdiği 2018 yılında yani bugünden üç yıl sonra kişi
başına gelirin 10.659 dolar olacağını söylüyorsunuz.
Arkadaşlar, kişi başına gelir biliyor musunuz 2008de ne
kadar? 10.444 dolar. Az gidiyoruz uz gidiyoruz, on yıl önceki gelir
seviyesine ancak 2018de geliyoruz. Bunu hedef diye koymaya insan utanır
arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, mevcut neoliberal
politikaların oluşturduğu bir diğer fay hattı,
ekonominin dış dengesi, döviz dengesi üzerindedir. 1950den 2002ye
kadar Türkiye'yi 40 ayrı hükûmet yönetti. Bu hükûmetler döneminde
Türkiye'nin ortalama büyüme hızı yüzde 4,8 oldu. Aynı dönemde
cari açığın millî gelire oranı sadece yüzde 1di. AKP
döneminde ise Türkiye'nin ortalama büyüme hızı yüzde 4,7 olurken cari
açığın millî gelire oranı yüzde 5,3e yükseldi. Türkiye,
AKP döneminde dışarıdan çok daha fazla borçlanarak ve
cumhuriyetin eserlerini yabancılara satarak büyüyebildi. Her bir
vatandaşın küresel faiz lobilerine borcu patladı. Gelinen
noktayı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının uluslararası
yatırım pozisyonu rakamlarıyla dikkatinize sunmak isterim.
Türkiye'de yaşayanların dış
dünyaya toplam döviz yükümlülüğü 2002de 148 milyar dolardı, 2015te
bu rakam 602 milyar dolara sıçradı. AKP elinde ülkenin döviz
yükümlülüğü 4 kat arttı, millî gelire oranı da yüzde 64ten
yüzde 83e çıktı. Yani böyle bakarsanız, biraz önce
Dış borçları yüzde 75ten yüzde 30a düşürdük. hikâyesi
çok daha farklı görünür. Bu borç, tarlada çalışan Mehmetin, fabrikadaki
Ayşenin, sizin, benim, tüm şirketlerin ve devletin değerli
arkadaşlar. Finanse edildikçe yani borçla kapatıldığı
sürece dış açıklar sorun değildir. diyen AKP
paradigması bizi bugünlere getirmiştir.
Bakın değerli milletvekilleri, elimde
AKPnin, el oğlunun parasıyla ekonomiyi nasıl
şişirmeye çalıştığını gösteren resmî
bir evrak var. Bir Başbakanlık kararnamesi bu, Resmî Gazetede
yayım tarihi 16 Haziran 2009. Bu kararnamenin altında, o günün
Dışişleri Bakanı, bugünün Sayın Başbakanı
Ahmet Davutoğlunun da imzası var. Bu kararnameyle AKP, döviz kazancı
olmayan şirketlere dövizle borçlanma izni veriyor. İşte, bununla
şirketlerin döviz bilançosunu hızla bozdunuz. Bu kararın
yayımlandığı 2009da 67 milyar dolar olan şirketlerin
net döviz borcu, 2015te 184 milyar dolara sıçradı. Türkiye, dünyada,
şirketleri dövizle en hızlı borçlanan ilk 5 ekonomi arasına
girdi. Bu da sizi bugün dünyanın en kırılgan 5 ekonomisinden
biri yaptı. Bugün kazancı Türk lirası, borcu dolar olan
şirketler Türk lirası değer yitirdikçe borcunu ödeyemiyor, kur
riski ekonominin üzerinde Demoklesin kılıcı gibi
sallanıyor.
Sadece dış borçlar değil, içeride de
ailelerin, şirketlerin borçları hızla arttı. Size,
unuttuğunuz, sıkıntılar içinde boğuşan
esnafımızın bir düsturunu hatırlatayım:
İtimadı lütuf sanıp borca sarılma, sonra bu borçlar
istenecektir, darılma. İyi günlerde bu düstur hatırlanmaz ancak
değirmenin suyu azaldıkça şirketler borcu ödemekte
zorlanır, iflaslar başlar. Aileler krediyle aldıkları evin
tapusunu, arabanın ruhsatını bankalara kaptırıverir.
Tüm bu hengamenin altında toplumun en yoksul kesimleri kalır.
Bakın, buradan firma isimleri vermek
istemiyoruz ancak çeşitli sektörlerde ciddi iflaslar ve işten
çıkarmalar başladı. Turizmdeki sıkıntıları
daha önce söyledim. Gıda ve tekstil sektörlerinde iflas erteleme talepleri
üst üste geliyor. Geçen sene bankaların tahsil edemediği
alacakları yüzde 33 artarak 47 milyar Türk lirasına
çıkmış. Bu, 2009 krizinden bu yana yaşanan en yüksek
artış. Varlık yönetim şirketlerindeki tahsil edilemeyen
alacaklarla beraber vatandaşların ödeyemediği borç 70 milyar
Türk lirası, eski parayla 70 katrilyon lira. Tüm bu rakamlar
vatandaşın borcunu ödemekte zorlandığını
açıkça gösteriyor.
Değerli
milletvekilleri, AKP Türkiye'nin döviz dengesini bozmakla kalmadı, kötü
günler için ihtiyat akçesi de ayıramadı. Merkez Bankası
kasasındaki net döviz rezervi 7 Mart 2016 itibarıyla sadece 26,2
milyar dolar, net rezervler iki aylık ithalatımıza bile
yetmiyor. Böyle giderse çok kısa zamanda faiz lobisinin kucağına
düşüveririz. Oysa, cumhuriyetin 57 milyar dolarlık kamu
varlığı sizin döneminizde satıldı. Bu paralar Merkez
Bankası kasasına girmediyse nereye gitti? Anlaşılan bu
paralar yol oldu.
Değerli
milletvekilleri, el atına binen tez iner. Bakın, geçen sene bunu
gördük. 2015te cari açık 42,5 milyar dolardan 32 milyar dolara indi. Bunu
övünerek söylüyorsunuz. Bu, büyük ölçüde aslında uluslararası emtia
fiyatlarındaki düşüşten kaynaklandı. Ancak, düşen cari
açığı, kaynağı bilinen, görünen finansman kalemleriyle
kapatamadık. Cari açık bir yıl öncesine göre 11 milyar dolar
azaldı ama kaynağı belli finansman 31 milyar dolar düştü.
Bu, dış piyasaların bize finans sağlama
ihtiyacının cari açıktaki daralmadan çok daha hızlı
gerilediğini gösteriyor.
2015te
ülkeye 9 milyar 700 milyon dolar kaynağı belirli olmayan para girdi.
Bu, tüm Cumhuriyet Döneminde bir yılda kaydedilen en yüksek
kaynağı belirsiz para girişidir arkadaşlar. Ama, rekor
düzeydeki kaynağı belirsiz para girişi de cari
açığı karşılamaya yetmedi. 2015te devletin
kasasındaki dövizden 11 milyar 800 milyon dolar harcandı. Bu da 2001
krizinden bu yana tek bir yılda gerçekleşen en yüksek rezerv
erimesidir. 2015te ödemeler dengesi hazırdan yiyerek tutturuldu. Bu
sürdürülebilir bir durum değildir, derhâl tedbir alınması gerekir.
Değerli
milletvekilleri, burada şunu ifade etmeden geçemeyeceğim: Son
yıllarda olağanüstü boyutlara ulaşan kaynağı belirsiz
para girişleri ileride Türkiye'nin başını ciddi
şekilde ağrıtabilir. Konu, Merkez Bankası
raporlarındaki kutucuklarla geçiştirilemeyecek kadar ciddidir.
1980den 2002ye kadar geçen yirmi iki yılda Türkiyeye giren
kaynağı belirsiz paranın toplamı sıfırdır
arkadaşlar, sıfır, yanlış duymadınız. 2003
ile 2015 arasında yani AKP iktidarında ülkeye giren kaynağı
belirsiz paranın toplamı ise 29,4 milyar dolara
ulaşmıştır, bunun da neredeyse üçte 1i 2015te
gelmiştir. Bize benzer ekonomilerden Brezilyada ya da Güney Afrikada
böyle bir tablo yok. Türkiye'nin itibarına halel gelmemesi için
Meclisimizin bu konuya eğilmesi gerekir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinde
ikinci büyük kırılganlık noktası, zayıflayan üretim
tabanı ve artan ithalat bağımlılığıdır.
Türkiyede sanayi erimekte, tarım kan kaybetmektedir, her sektörden
üreticiler büyük sıkıntılar içindedir. Paranın bol ve ucuz
olduğu dönemde AKP, küresel sermaye hareketlerini yönetememiştir,
rekabet gücümüzün erimesine seyirci kalmıştır. Sadece son bir
yılda, küresel rekabet gücü endeksinde Türkiye 6 basamak birden
düşerek 51inci sıraya gerilemiştir. Ülkenin sanayi tabanı
erimektedir, sanayicilerimiz AVMci veya inşaatçı oldular,
dışarıdan faizle alınan dış borçlar bu sektörlere
aktarıldı. 2002de 53 olan alışveriş merkezi
sayısı bugün 361e çıktı. Ülkemiz tam bir AVM ekonomisine
dönüştü. Sadece İstanbuldaki alışveriş merkezi
sayısı 103. Bu, Londra, Berlin ve Paristeki AVMleri
topladığınızda bunların toplamından fazla.
Şimdi, bu durumdan büyük sanayicilerimiz bile şikâyetçidir. Bu
yanlış tercihler ekonomide verimlilik artışının
da önünü tıkamıştır, toplam faktör verimliliği 2007
seviyesinin bile altındadır. Dünya, Dördüncü Sanayi Devrimine
adımı atarken Türkiye AVM ve inşaat ekonomisine
takılıp kalmıştır. Bugün dünya, yapay zekâ, robotik,
üç boyutlu yazıcılar, nanoteknoloji, biyoteknoloji gibi yeni ve çığır
açan teknolojileri konuşuyor, mevcut iktidar ise bu çerçevede sadece ve
sadece İkinci Sanayi Devrimine ait otomobil üretimini ortaya koyabiliyor
ancak bunda da işe hile karışıyor. Yerli otomobil. diyorlar,
milletin önüne çakma bir prototip koyuyorlar. Korkarım, bu vizyonsuzluk ve
kurnazlıklarla Türkiye Dördüncü Sanayi Devrimini de kaçıracak.
AKP, sadece sanayiyi değil, tarım
devriminin yapıldığı bu topraklarda tarımı da
bitirdi. Çiftçi, 2 Trakya büyüklüğündeki tarım arazisini AKP
döneminde ekmez oldu, bu iktidar döneminde saman bile ithal ettik. Besicilerimiz
perişan, para kazanamıyor; vatandaşımız perişan,
gücü et almaya yetmiyor. Her şeyin doğrusunu piyasa bilir. derken
sonunda ete narh koyuldu ancak 1 kilo et markette hâlâ 35-40 lira. Yine,
şu günlerde en kaliteli sütün üretildiği Trakyada süt üreticilerine
bir dokunun, bin ah işitirsiniz. Sanayiciler, birlikler sütün litresine
yirmi ay önce Süt Konseyinin belirlediği fiyatın altında fiyat
veriyor. Yemden alınan KDV indirildi, tam süt üreticisi biraz soluklanacak
dedik, bu sefer yem üreticileri maliyetlerindeki artışları
gerekçe göstererek KDV indirimi kadar zam yaptılar. Yemdeki KDV indirimi
süt üreticisinin değil, yem üreticisinin cebine girdi. Yem fiyatı
düşmedi, süt fiyatı düştü, süt üreticisi mağdur oldu. Yine,
toplumun en dar gelirli kesimi olan orman köylüsünü,
çıkardığınız yönetmelikle ormandan çıkarıp
atmaya çalışıyorsunuz. Doğru düzgün emeklilik hakkı
bile olmayan bu kesimi daha fazla mağdur etmeyin.
Değerli milletvekilleri, ekonomide çok büyük
sorunlar yaratacak bir diğer fay hattı, bozulan servet ve gelir
dağılımıdır; bu, aynı zamanda küresel bir
sorundur. Dünya üzerinde 3 milyar 600 milyon insanın servetini alt alta
toplasanız, en zengin 62 kişinin servetine erişemiyor. Zengini
daha zengin yapan neoliberal politikalar son otuz yılda dünyada büyük bir
adaletsizliğin kapısını açtı ancak paradan
paranın kazanıldığı, kupon arazilerle rant
kovalandığı, özelleştirmenin yandaşlara
peşkeş çekildiği, yolsuzlukların cezasız
kaldığı, ahbap çavuş kapitalizminin
uygulandığı ülkelerde servet dağılımındaki
bozulma çok daha sert oldu. Bunların yaşandığı
ülkelerden birisi de bizim ülkemiz. Nitekim, Küresel Servet Raporuna göre,
Rusyanın ardından servet dağılımının en
bozuk olduğu ülke Türkiye; Rusya ve Türkiye yan yana. 2002de Türkiyedeki
en zengin yüzde 1, toplam millî servetin yüzde 39una sahipken 2014te millî
servetin yüzde 54üne sahip hâle gelmiş. Geçtiğimiz günlerde Forbes
dergisi milyarder listelerini açıkladı, ilginç sonuçlar var. Millî
geliri bizden 6 kat büyük olan Japonyanın dolar milyarderi
sayısı Türkiyeden daha az; Türkiyede dolar milyarderi
sayısı 30, Japonyada 27. Diğer taraftan, Türkiye, OECD üyesi
ülkelerin içinde gelirin en adaletsiz dağıldığı 3üncü
ekonomi.
Sayın milletvekilleri, servet ve gelir
dağılımındaki adaletsizlik büyümeyi de tehdit eder.
Arkadaşlar, hatırlayın lütfen, çocukluğumuzda misket
oynarken misketler tek elde toplandığında oyun biterdi. Millî
servet de tek elde toplandığı zaman oyun biter yani büyüme
yavaşlar, durur. Oyunun sürebilmesi için bu servetin bir şekilde
yeniden paylaşılması gerekir. Şimdi, tüm dünyada bu
tartışma yaşanıyor. Ülkemizde ve dışarıda
büyük iş adamları yeniden paylaşımın
gerekliliğini dile getirmeye başladılar.
Değerli milletvekilleri, AKP döneminde,
yazı gelince faiz lobisi kazanmış, tura gelince millet
kaybetmiştir; toprak rantları zirve yapmış, kamu
malları haraç mezat satılmıştır,
ağızlarından faiz lobisini düşürmeyenler, faiz lobisinin
vergi yükünü azaltacak düzenlemeleri hiç çekinmeden yaparken vergilerle ve kamu
zamlarıyla vatandaşa yüklenmiştir. Bu dönem, Meclis
açılır açılmaz, iktidarın ilk işi faiz lobisinin vergi
yükünü azaltacak düzenlemeyi yapmak olmuştur ama aynı iktidar asgari
ücretliye verdiği 1.300 liradan alacağı vergiyi nedense
düşürememektedir. Bu nedenle, ekim ayından itibaren asgari ücretlinin
aldığı ücret 1.300 liradan 1.230 liraya düşecektir.
Şimdi, şu meşhur faiz lobisine
kimler, ne kadar ödeme yapmış, bir bakalım. Biraz önce
Sayın Bakan faiz ödemelerinin gayrisafi yurt içi hasılaya
oranını söyledi. Şimdi, faiz lobisine ödemeyi gayrisafi yurt içi
hasılaya oranla yapmıyorsunuz, dolarla yapıyorsunuz. Ben de size
dolarla ne rakamlar var, onları anlatmaya çalışacağım.
1975 yılından 2002 yılına kadar geçen yirmi sekiz
yılda devlet bütçesinden yapılan faiz ödemesi 251 milyar
dolardır, yirmi sekiz yılda yani bölerseniz, yılda ortalama 9
milyar dolar faiz ödemesi yapılmıştır. AKP döneminde ise
2003ten 2015e kadar faiz lobilerine 409 milyar dolar ödeme yapılmış
yani on iki yılda 409 milyar dolar; yirmi sekiz yılda 251 milyar
dolar, on iki yılda 409 milyar dolar. Her yıl ortalama 31,5 milyar
dolar faiz lobisinin cebine konmuş. On üç yılda ödenen faiz yirmi
sekiz yılda ödenenin 1,6 katına, yıllık ortalama ödemeyse 3
katına ulaşmış. Eser ortada, faiz lobisi AKP iktidarı
döneminde ihya olmuş.
Değerli milletvekilleri, ekonomide bir de sütre
gerisinde kalan bir fay hattı var; kamu maliyesi. Biraz önce, Sayın
Bülent Turan burada bir konuşma yaptı ve özellikle, kamu maliyesinin
ne kadar iyileştiğinden bahsetti, bu arada sosyal güvenlik
açıklarına da değindi ve Genel Başkanımızın
döneminde sosyal güvenlik açıklarının büyük olduğundan söz
etti. Şimdi, Sayın Turan, bunları söylüyorsunuz da rakamlara
bakmıyorsunuz, sıkıntı burada. 1999 yılında -yani
o zaman, Sayın Genel Başkanımız Sosyal Sigortalar Genel
Müdürüydü, ben de Devlet Planlama Teşkilatında İktisadi Planlama
Genel Müdürüydüm- sosyal güvenlik kurumlarının
açıklarını kapatmak için bütçeden yapılan transferler 2 milyar
750 milyon liraydı, 2015 yılında sosyal güvenlik
açıklarını kapatmak için yapılan transfer 80 milyar 629
milyon lira. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi
soruyorum: 2 milyar mı büyük, 80 milyar mı? Ha, diyeceksiniz ki:
Enflasyon oldu, onun için, bunlara böyle bakmayalım, millî gelire oran
olarak bakalım. Evet, millî gelire oran olarak bakalım: 1999
yılında bütçeden sosyal güvenlik kurumlarına yapılan
transferlerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 3,5; 2015
yılında yapılan transferlerin gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı ise yüzde 4,15.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Ağzına sağlık.
FAİK ÖZTRAK (Devamla) Şimdi,
arkadaşlar, 3 mü büyük, 4 mü büyük? Değerli arkadaşlar, bir
şey söyleyecekseniz, lütfen rakamlara bakarak konuşun. Bakın, bu
sosyal güvenlik meselesi, sosyal güvenlik döneminde yapılan işler
Bunların hepsi denetimden geçti, bunların hepsinin açık seçik
raporları var. Hiçbir kusur, hiçbir usulsüzlük Genel
Başkanımıza ithaf edilmedi; bunu böyle bilin. Ama, sizin
döneminiz incelendiğinde bakalım ortaya neler çıkacak. (CHP
sıralarından alkışlar)
Evet, şimdi, son dönemde hâkim olan
yaklaşım şu: Kamu maliyesinde sadece faiz dışı
fazlaya bakarak İşler iyi gidiyor. diyoruz, Bütçe disiplini
sağlandı. diyoruz.
Değerli milletvekilleri, oysa bütçede son
beş yıldaki faiz dışı fazlaları toplayın,
bundan bir defalık gelir ve harcamaları düşün, fazlanın
yüzde 60ı yok olur. Diğer tarafta, senelerdir devam eden yedek
ödenek mekanizmasının istismarı var ve Sayıştay
denetiminden kaçma olayları var. Bunların hepsi başlı
başına bir mali disiplinsizliktir.
Yine, son yıllarda devletin sağlık,
ulaştırma, enerji gibi birtakım asli fonksiyonları
kapsamındaki harcamaları kamu-özel iş birliği denerek
bütçe dışına taşındı, faiz dışı
harcamalar daha düşük gösterildi. Bu yöntem uygulanmasın demiyorum
arkadaşlar ama istismar ediyorsunuz.
Bakın, arkadaşlar, elimde Kalkınma
Bakanlığının Dünyada ve Türkiyede Kamu-Özel
İşbirliği Uygulamalarına İlişkin Gelişmeler
2015 isimli bir raporunun belli bölümleri var. Bu raporu tüm
milletvekillerimizin okumasını tavsiye ederim. Ben, Hükûmeti bu
kürsüden, yaptığım basın açıklamalarıyla pek çok
kez uyarmıştım, anlaşılan, şimdi de bürokratlar,
saati hızla ilerleyen zaman ayarlı bu bomba konusunda Hükûmeti uyarma
ihtiyacı hissediyorlar.
Değerli milletvekilleri, şu anda kamu-özel
iş birliği çerçevesinde işletmede olan veya devam eden toplam
198 proje var. Bu projelerin sözleşme büyüklüğü 115 milyar
doları geçmiş durumda yani öyle küçük rakamlardan söz etmiyoruz. Bu
projeler yapılırken devlet, özel sektöre birtakım talep ve
finansman garantileri verdi, yetmedi, özel kesim projeyi tamamlayamazsa
alınan borçların devlet tarafından üstlenilmesi için düzenleme
yapıldı. Şimdi, bürokrat uyarıyor Küresel sistemde fon
bulmak daha zorlaştı. Bu projeler için bankalar
dışında alternatif finansman kaynakları bulmazsanız
zorlanacaksınız. diyor, bununla da yetinmiyor Bütçeyi sağlam
tutabilmek için verdiğiniz garantilere ve borç üstlenimlerine dikkat
edin. diyor. Bu konuda bankacılarımız da rahatsız.
Bankacılık sisteminin üzerine bu tür projelerle
taşıyabileceğinden daha fazla yük yüklerseniz bunun altında
beraberce kalırız. diyerek Hükûmeti uyarıyorlar.
Biraz önce burada konuşan hatip, bu büyük
projelerin gerçekleştirilebileceğini söyledi. Değerli
arkadaşlar, şunu açıkça ifade edeyim: Dünyada fon bulmakta
giderek zorlanıyorsunuz, bu projeler giderek büyük sıkıntı
içine gidiyor. Öyle anlaşılıyor ki şu anda, başta kamu
bankaları olmak üzere yerli bankalara baskı yapıyorsunuz. O
nedenle de ben, artık Bankaların durumu iyi. söylemine de çok fazla
katılamaz duruma geliyorum. Tüm bu uyarılar
sıkıntının giderek arttığına işaret
ediyor. Kamu dengesinde gizli, örtük yükümlülükler bugüne kadar
halının altına gizlendi ancak artık halının
altından kokular geliyor.
Ben bunları çok daha önceden gördüm: 2013
yılında, Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu ve İzmit Körfez
Geçişine ilişkin -24 Ocak 2013te- Sayın Bakan Binali
Yıldırımın cevaplaması için bir soru önergesi verdim.
Soru önergeme bugüne kadar cevap alamadım. Bu defa, Bilgi Edinme
Yasası çerçevesinde Bakanlığa vatandaş olarak
başvurdum, buna da cevap alamadım. Bunun üzerine
Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kuruluna 2 kez
başvurdum ancak sorularıma yine yanıt alamadım.
Ağzından millet iradesini düşürmeyenler, ne millete ne de
milletin vekiline nedense cevap vermediler. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, ben, buradan, Sayın Bakana ve
Hükûmete soruyorum: İstanbuldan İzmire gidecek bir araba bu
projenin güzergâhını ve köprüyü kullandığında toplamda
ne kadar ücret ödeyecek? Bu proje kapsamında, kamu idaresi yüklenici
firmaya kaç araç ve ne kadar ücret garantisi verdi? Proje kapsamında
yüklenici firma ne kadar dış finansman kullandı? Neden bu
projenin ihalesini yaptıktan sonra borçlanma kanununda değişiklik
yaparak borçların devlet tarafından üstlenilebilmesinin önünü
açtınız? İhaleden sonra şirket lehine kural
değiştirmek ihaleye fesat karıştırmak değil
midir? (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Bu projeye
karşı mısınız, neden?
FAİK ÖZTRAK (Devamla) Hiç karşı
değilim ama ihaleye fesat karıştırılarak bu
yapılıyorsa bunun hesabını sormaktan yanayım.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Projenin bir de
faydalarından bahsedin.
FAİK ÖZTRAK (Devamla) Değerli
milletvekilleri, küresel konjonktürün her gün değiştiği,
fırtınalarla sarsıldığı bir dönemdeyiz.
Bölgemizde devletler ve sınırlar parçalanmakta, jeopolitik riskler
her geçen gün ağırlaşmaktadır. Dünyanın jeopolitik
mimarisi yeni bir yol ayrımında. Yeni paylaşım
savaşları yanı başımızda. Afganistandan Kuzey
Afrikaya kadar milyonlarca umutsuz insan göç etmeye başladı. Göçmen
ve mülteci krizi dünyanın bir numaralı sorunu oldu. Terörizm
artık küresel bir tehdit ve hiçbir ülke bundan bağışık
değil.
Diğer yanda, küresel kapitalist sistem en uzun
durgunluklarından birini yaşıyor. Merkez bankaları
trilyonlarca dolar basıyor ama bir etkisi olmuyor. Krizin yükü devlet
hazinelerinin üstüne yüklenmiş vaziyette. Krizin merkez üssü olan Amerika
nispeten toparlanıyor ama bu, dış finansman ihtiyacı yüksek
ekonomiler için kötü haber oluyor. Çin başta olmak üzere gelişen ve
yükselen ekonomilerdeki büyüme hız kesiyor.
Ekonomik hoşnutsuzluklar küresel siyaseti de
etkilemeye başlıyor. Merkez partileri zayıflarken popülist,
radikal partiler prim yapar hâle geliyor. Kısacası, Karl Marxın
tabiriyle katı olan her şeyin buharlaşıp uçtuğu
günlerin içindeyiz. (CHP sıralarından alkışlar)
Küresel sistem yeni bir denge arıyor.
İşte, böylesine kritik bir kavşakta, toplumsal
yaşamımız da kurumsal yapımız da komşularla
ilişkilerimiz de ve ekonomideki kırılganlıklar bu
ağırlığı kaldırır mı? Benim ciddi
kaygılarım var. Buradan çıkış için Türkiye'nin yeni
bir siyaset anlayışına, yeni bir büyüme, bölüşüm modeline
ihtiyacı var. Bu ihtiyacın tartışılacağı,
müzakere edileceği ve karşılanacağı adres siyaset
kurumudur. Siyaset kurumu milletin bu ihtiyacına cevap vermek
zorundadır.
Bu çerçevede, ülkede hâkim kılınan nefret
dilinden, kutuplaştırma siyasetinden artık vazgeçilmesi
gerekiyor. Siyasi belirsizliği artıran başkanlık sistemi
tartışmalarını bir kenara bırakıp parlamenter
sistemi güçlendirecek düzenlemeleri görüşmek lazım.
Hukuku, adaleti bu ülkede yeniden egemen
kılacak önlemlere bakalım. Bunun için üzerinde tüm partilerin
anlaştığı 60 Anayasa maddesine yargı
bağımsızlığını güçlendirecek hükümleri de
ekleyelim. Bunları hızla Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirelim.
Özgürlük alanlarımızı genişletelim. Artık birinci
sınıf demokrasiye geçelim. Darbe döneminden kalan veya sonradan
getirilen demokrasi ve özgürlükleri kısıtlayan mevzuatı
temizleyelim. Bu ülkede hiç kimse kimliği nedeniyle
dışlanmasın veya ayrıcalıklı
sayılmasın. Bu ülkeye yakışan, AB standartlarında yeni
bir kamu ihale kanunu çıkaralım. Ülkede siyasetçiye ve siyasete
itibar kazandıracak bir siyasi etik yasasını
çıkaralım. Ülkemizin uluslararası yarışma gücünü
artıracak yapısal reformları tartışalım,
yapılıp bozulanları hızla düzeltelim. Ekonominin ihtiyaç
duyduğu üretken yatırımları, verimliliği ve nitelikli
istihdamı artıracak tedbirleri konuşalım. Türkiyeyi yüksek
teknoloji içeren ürünleri üretip ihraç eden bir ekonomi hâline nasıl
getiririz, bunu tartışalım. Bilgi toplumunun bireylerini
yetiştirmenin mücadelesini verelim. İş gücünün eğitim
seviyesini ekonominin ihtiyacına uygun hâle getirmenin gereklerini yapalım.
Millî servetin daha adil ve dengeli dağılımını
sağlayacak, büyümeyi yeniden hızlandıracak yeni bir
paylaşım modelini konuşalım. Yeni modelde, daha gelir
oluşma aşamasına gelmeden önce adil
paylaşımını nasıl sağlarız, bunu
tartışalım. Gelir oluştuktan sonra ortaya çıkan
adaletsizlikleri nasıl törpüleriz, bunu konuşalım. Her Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşına fırsat eşitliğini sunacak
koşulları ve hak tabanlı sosyal destekleri yeniden ele alalım.
Bu ülkede iş gücü güvenliğini sağlamak ve geliri hakça paylaşmak
için, çalışma yaşamında örgütlülüğü güçlendirecek
önlemleri ele alalım. Siyaset kurumu olarak servet vergisi, rant vergisi
de dâhil olmak üzere, çok kazananın daha çok vergi ödeyeceği bir
vergi reformunu artık müzakere edelim. Kamu eliyle zengin yaratma dönemine
son verelim. AB çıpasından istikrar ve güven için nasıl
yararlanacağımızı tartışalım. Siyaset
bunları tartışmaya ve reformları yapmaya başlarsa
ülkede hava hızla değişir, Türkiye yeniden üretmeye ve
zenginleşmeye başlar.
Ancak değerli milletvekilleri, içeride her
alanda kırılganlıkların arttığı,
dışarıdaysa yeni bir ekonomik kriz riskinin ciddiyetini
koruduğu bir dönemde, Türkiyeye alaturka bir başkanlık sistemi
dayatılmak istenmektedir. Bu çaba artık her türlü mantık
sınırını zorlamaktadır. Ülkemiz âdeta, bilinçli bir
senaryoyla adım adım büyük bir krize doğru sürüklenmektedir.
Üzülerek görüyorum ki bu çatı altındaki 2 parti büyük bir vesayet
altındadır. Hem Hükûmet hem de iktidar grubu saray vesayeti altında,
milletin kendilerine verdiği yetkiyi sahiplenemiyor, kullanamıyor.
(CHP sıralarından alkışlar) Saray bürokratları
milletin seçtiklerine ayar veriyorlar. HDP ise İmralı ve Kandilin
vesayeti altında, Türkiye partisi olmaktan uzaklaşıp her geçen
gün biraz daha çukur siyasetine hapsoluyor. Bu, toplumda derin bir umutsuzluk
ve kaygı yaratıyor. Siyaset kurumu ve Meclis, toplumun
kaygılarına yanıt veremiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak
bu memleketteki her bir yurttaşa huzur ve güven verme borcumuz var, buna
mecburuz. Vatandaşlarımız Ankaraya baktığında,
sorunlarını bilen, Verdiğim vekâleti kullanmaya muktedir bir
Meclis var. diyebilmelidir. Milletin vekilleri her türlü vesayetten kurtulup
milletin hakkına, hukukuna, geleceğine sahip çıkmalıdır.
Bu, hepimize düşen tarihî bir görev ve sorumluluktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlar mısınız
Sayın Öztrak, bir dakika içinde.
FAİK ÖZTRAK (Devamla) Toparlıyorum
Sayın Başkan. Teşekkür ederim.
BAŞKAN Lütfen
Teşekkür ediyorum.
FAİK ÖZTRAK (Devamla) Değerli
milletvekilleri, AKPnin klasikleşmiş, alelusul bütçe yapma
yaklaşımıyla hazırlanan, milletin ihtiyacına cevap
vermekten de uzak olan 2016 Bütçe Kanunu Tasarısına ret oyu
vereceğimizi ifade ediyor, her şeye rağmen bu bütçenin ülkemize
hayırlı olmasını diliyorum.
Sözlerimi bitirirken Genel Kurulu, sizi ve
televizyonlarının başında bizleri izleyen
vatandaşlarımızı bir kez daha saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Öztrak.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN İdris Bey, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın hatip konuşması sırasında açık bir
şekilde grubumuza sataşmada bulundu, İmralı ve Kandil
vesayeti altında olmakla suçladı; cevap vereceğim.
BAŞKAN İki dakika
Yeni bir sataşmaya lütfen meydan vermeyelim.
Buyurun Sayın Baluken.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrakın 118 sıra sayılı
2016 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Burada, defalarca HDPnin gücünü nereden
aldığını ifade ettik, sanırım, yeterince
anlaşılmadığı için bir kez daha ifade edelim. HDP,
kendisine yöneltilen bütün saldırılara rağmen, Türkiye'nin dört
bir tarafında yürüttüğü seçim çalışmalarıyla ilgili
tam 500 merkezde linç saldırılarına maruz kalmasına
rağmen, Genel Merkezi yakılıp yıkılmasına
rağmen, halktan aldığı güçle buraya gelen ve
meşruiyetini de tamamen halkın iradesinden alan bir siyasi partidir.
Sayın hatibin, Cumhuriyet Halk Partisi
adına konuşan sayın hatibin burada bir iddia ortaya atıp
sonra yerine gidip oturmasını kabul edilemez buluyoruz. Biz özellikle,
bugün içerisine girmiş olduğumuz bu kaos ortamında, Cumhuriyet
Halk Partisinin mevcut pozisyonunu da defalarca eleştirdik. Büyük
tutarsızlıklar içerisindeyken HDP içerisinde bu
tutarsızlıklarınızı meşrulaştırma
arayışına girmiş durumdasınız.
Bakın, siz, 7 Haziranda halk iradesine darbe
yapılırken, bu Parlamentonun kapısına kilit vurulurken tam
otuz yedi gün boyunca istikşafi görüşmeler adı altında
AKPnin kendi sistemini kurmasına ve Erdoğanın bu ülkeyi erken
seçime götürmesine göz yumdunuz. Aynı şekilde, 7 Hazirandan sonraki
süreci bir darbe olarak nitelemenize rağmen, bugüne kadar bu darbeye
karşı etkili tek bir demokratik eylemsellik, tek bir demokratik
etkinlik ortaya koymadınız; AKPnin yürüttüğü bütün savaş
politikalarına eklemlenen bir siyasi pozisyonun dışına
çıkmadınız. Burada, CHP içerisindeki vicdanlı
milletvekillerini ve özellikle, bu savaş politikalarına
karşı çıkan heyetleri ayrık tutarak CHPnin kurumsal
pozisyonunun
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
AKPnin darbe
ve savaş konseptinin bir parçası olduğunu ifade ediyor
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Baluken.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
kimin vesayet
altında olduğunun takdirini halkımıza
bırakıyorum.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı, buyurun efendim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
konuşmacı sözlerinin bitimine doğru, partimizin bir kişinin
vesayeti altında olduğunu ifade etmiştir. Bu açık bir
sataşmadır, söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz, iki dakika Beyefendi.
Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
5.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrakın 118 sıra sayılı 2016
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; esasen, Faik Beyin
konuşmasında sataşma başlığı altında
toparlanacak birçok husus vardı. Eğer o son sözleri söylememiş
olsaydı, onlara Hükûmet cevap verecek diye yerimden kalkmayacaktım
ama parti grubuna yönelik olarak Vesayet altındasınız.
denilince söz almak durumunda kaldım. Öncelikle, niçin söz
aldığımı ifade edeyim.
Kıymetli arkadaşlar, bu ülkede, bu millet
hiçbir insana diktatörlük için, otorite için güç vermez. Bu millet,
İstiklal Savaşı vermiş, 1950de meydan okuyucu bir
şekilde kendi iradesini ortaya koymuş, her dönem iradesine sahip
çıkmış bir millet. On dört yıldır iktidar olan bir
siyasi heyete Bir kişinin gölgesi altındasınız. demek
haksızlıktır. O bir kişi dediğiniz insan var ya, o
bir kişi dediğiniz, külliyede oturan kişi, onun da gücünü
aldığı yer millettir, tıpkı AK PARTİ gibi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ne
Cumhurbaşkanı ne AK PARTİ, her ikisinin de
baktığı yer millettir, temsil ettiği milletin iradesidir.
Sizin de kaçırdığınız bu, kıymetli
arkadaşlar.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bostancı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hem Sayın Baluken cevap
için kürsüyü kullandığında hem de sayın grup başkan
vekili Cumhuriyet Halk Partisine sataşmalarda bulundular. Biz de cevap
hakkımızı kullanmak isteriz.
BAŞKAN İki dakika için, buyurun efendim.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
6.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Diyarbakır Milletvekili
İdris Baluken ile Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şunu ifade etmek isteriz: Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bütçe görüşmelerinde, görüşmeler boyunca son
derece içerikli, yapıcı, yol gösteren, halkın gündemini önde
tutan konuşmalarla on iki gün boyunca yüce Meclisin huzurunda olduk.
Bugün, Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın
grup başkan vekilini dinledik. Şüphesiz, konuşmasının
içinde, normal şartlar altında verilecek çok cevabımız
vardı. Ancak, Sayın Genel Başkanımız genç bir grup
başkan vekili konuşmasını yaparken salondaydı.
Kendisi, kendi partisinden alacağı alkışa, belki Sayın
Başbakanın kendisini izlemesinden duyduğu heyecanla, enerjiyle olmadık
sözler söyledi; ona bile cevap vermedik. Ama, gelinen noktada, bu kadar
içerikli bir bütçe eleştirisinden sonra Adalet ve Kalkınma Partisinin
bu vesayet meselesine duyduğu hassasiyet de hakikaten hem
şaşırtıyor hem şaşırtmıyor. Ama,
Sayın Bülent Turan önce Erdem Gülün ve Can Dündarın tahliyelerine
memnuniyet ifade edip saraydan bu konuda eleştiri geldikten sonra 180
derecelik bir dönüşle Anayasa Mahkemesini eleştirirken de zaten bizi
şaşırtmamıştı ve iddialarımızı
doğrulamıştı. (CHP sıralarından alkışlar)
Diğer yandan, Halkların Demokratik
Partisinin partimizin kurumsal yaklaşımını eleştirip
milletvekillerinin bazılarını ayırmasını
şiddetle reddederiz. Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal kimliği,
öncelikle, kimden ve ne gerekçeyle gelirse gelsin terörü bir insanlık suçu
olarak tanımlar. (CHP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Devlet
terörünü de tanımlar mı?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Ayrıca, terörle mücadele
edilirken hukuk devletinin sınırları dışına
çıkmayı ve hukukun gereğini yapmadan terörle mücadele
noktasında birtakım yetki aşımlarını, insan
hakkı ihlallerini de eleştirir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Cumhuriyet Halk Partisinin
kurumsal kimliğini burada kimsenin bu şekilde eleştirmeye hakkı
da yoktur, haddi de değildir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Özel.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun İdris Bey.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) İç
Tüzük 60a göre yerimden bir söz talebim var.
BAŞKAN Peki, hayhay.
Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
4.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın 118 sıra sayılı 2016
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 119 sıra
sayılı 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
tümü üzerinde AK PARTİ adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, şimdi elimde bir önceki oturumun tutanakları
var. Özellikle, AKP adına konuşan Grup Başkan Vekili Sayın
Bülent Turanın tutanaklara geçen bazı sözleri, bazı ibareleri
var ki kabul etmek mümkün değil. Ne Meclisin, Parlamentonun genel
itibarına uygun olan ne de İç Tüzük ve Anayasanın
belirlemiş olduğu, burada kullanılması gereken dil ve
üslupla ilgili çerçeveye herhangi bir şekilde uyumlu olan sözler
değil. Ben müsaadenizle bunları okumak istiyorum.
Konuşması sırasında Elimde bir
liste var. Bakınız, bazen saz çalan, bazen Kandile giden bir genel
başkan var. diye başlıyor, bu genel başkanın ve
etrafının tam 122 tane sokağa çıkma daveti olduğunu
söylüyor ve bu sokağa çıkma davetinde de, Sayın Başkan,
Genel Başkanımıza ve bize atıfla Sokağa
çıkın, Yasin Börüyü öldürün. diye çağrı yaptığımızı
söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Doğru ama.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir dakikalık bir müddetti.
Son olarak toparlayın lütfen efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, önemli bir hususu Grup Başkan Vekili olarak ifade
ediyoruz.
BAŞKAN Tamam, ben de o yüzden verdim.
Bir dakika daha, lütfen bitirin.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yine
devamında da Sokağa çıkın ve Kürtleri öldürün.
şeklinde mesajlar attığımızı söylüyor.
Şimdi, ben bu grup başkan vekiline buradan
seslenmek istiyorum, sürem yetersiz olduğu için mümkün olduğunca
özetle toparlıyorum: Eğer kendisi gelip bu kürsüden, bu yönlü, Genel
Başkanımızın ya da herhangi bir milletvekilimizin bu
şekilde bir mesaj attığını kanıtlarsa HDP Grup
Başkan Vekili olarak ben istifa edeceğim. Ama eğer kendisi bunu
kanıtlamazsa Halkların Demokratik Partisi olarak biz kendisini hem
istifaya davet ediyor hem de bu şekildeki düzeysiz iftiralarından
dolayı kendisini siyasi ahlaksızlık ve müfterilikle tanımladığımızı
ifade ediyoruz.
Hodri meydan, buraya gelsin. (HDP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Bülent Bey
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
iki grup başkan vekili de duyduğunuz gibi ismimi vererek
sataştılar. Cevap vermek istiyorum bununla ilgili.
BAŞKAN Yeni bir sataşmaya meydan
vermeyelim lütfen.
İki dakika için, buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) Yalancı deyince
kızıyorsun.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin yaptığı açıklaması
ile Manisa Milletvekili Özgür Özelin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçenin sonuna geldik. Derdim polemik yapmak
değil, bir daha söylüyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Onun için öyle
konuşuyorsun!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Ayıp, ayıp! Grup Başkan Vekilisin be!
BÜLENT TURAN (Devamla) On üç günden beri her
şeyi söylediniz, her türlü iftirayı yaptınız, polemik
yaptınız; Genel Başkanımıza, bizlere ağzıma
alamadığım ifadeler kullandınız. Ne olmuş biz
size belgeli bir şey söylemişiz de?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Biz
Davutoğlu mesaj attı, Kürtleri öldürün. dedi, dedik mi?
BÜLENT TURAN (Devamla) Sayın Grup Başkan
Vekili, siyasi ahlakı senden öğrenecek değilim onu söyleyeyim;
bu, birincisi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
İspat et bize!
GARO PAYLAN (İstanbul) İspat et!
AHMET YILDIRIM (Muş) Göster, göster,
göstersene o mesajı! Nerede o açıklama?
BAŞKAN Sükûnetle dinleyelim efendim.
BÜLENT TURAN (Devamla) İkincisi,
konuşmamda diyorum ki
AHMET YILDIRIM (Muş) Nerede o açıklama?
BÜLENT TURAN (Devamla) Vereceğim
dosyayı.
Diyorum ki: KCK, HDP, DEP -bir sürü isim var zaten
sizde- bunlar tarafından yapılan sokağa çıkma
çağrısı, hepsinin tarihi, imzası, adı var; bunu size
vereceğim arzu ederseniz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Selahattin Demirtaşın mesajı var mı?
BÜLENT TURAN (Devamla) Sizin davetinizin
olmadığını kim söyleyebilir şimdiye kadar? Bu,
birincisi.
AHMET YILDIRIM (Muş) Çocukları
öldürün. diye nerede dedi? Nerede dedi Çocukları öldürün. diye?
BAŞKAN Efendim, lütfen
karşılıklı konuşmayınız.
BÜLENT TURAN (Devamla) Eğer bu konuda
samimiyseniz çıkarsınız, PKKnın da HDPnin de diğer
saydığım isimlerin de yaptığı tüm
çağrıları kınarsınız.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir)
İddianı sen ispat edeceksin! Engizisyon mu burası?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Ayıp, ayıp ya, ayıp!
BÜLENT TURAN (Devamla) Sokakla işimiz yok,
burada işimiz var. dersiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
GARO PAYLAN (İstanbul) Yalancı!
BÜLENT TURAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bir diğer mesele daha. Bu dosyayı vereceğim
size.
GARO PAYLAN (İstanbul) Ne dosyası!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ne
dosyası be, ne dosyası! İddianı kanıtla, iddianı
kanıtla ben istifa edeceğim. Yoksa sen istifa et!
BÜLENT TURAN (Devamla) Bir diğer mesele: Az
önce, Özgür Bey, kıymetli grup başkan vekilimiz, Anayasa Mahkemesiyle
ilgili kanaatimizin değiştiğini ifade etti.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Ayıp!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Kıpkırmızı oldunuz yalandan.
BÜLENT TURAN (Devamla) Söylediğimi defaaten
izah ettim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
İnsan bu kadar aleni yalan, iftira atar mı ya!
BÜLENT TURAN (Devamla) Aslında
anladıkları hâlde, buradan yürümeyi kendilerine bir siyasi alan
olarak düşünüyorlar. Buradan size ekmek çıkmaz.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Yalanın da adabı vardır.
BÜLENT TURAN (Devamla) Ben çocukken Tayyip
Erdoğanı tanıdım, yolundan yürüyorum, hiç çekineceğim
bir şey yok. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
İkincisi: İlk gün, hukukçu kimliğimle
dedim ki: Kim olursa olsun, suçu ne olursa olsun tutuksuz yargılama
esastır. Yine söylüyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Evet.
BÜLENT TURAN (Devamla) Aynı konuşmamda
var: Ancak, casusluk, MİT tırlarını durdurma,
dünyanın her yerinde büyük bir suçtur. Yerel mahkemenin kararını
bekleyin. dedim. Aynı şeyi söylüyorum.
GARO PAYLAN (İstanbul) Sevinçle
karşıladım. diyorsunuz.
BÜLENT TURAN (Devamla) Dönen ne, dönmeyen ne?
Ortada her şey.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Turan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet
AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Özcan
PURÇU (İzmir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2016
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
son görüşmelere devam edeceğiz.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 118) (Devam)
2.-
2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/297), 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2014
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/32), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 208 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/33), 2014 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/34),
2014 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/35), 2014 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/36), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
Kalkınma Ajansları 2012 Yılı Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/28), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2013 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/31), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2014 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/37) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 119) (Devam)
BAŞKAN
Komisyon burada.
Hükûmet
burada.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan, Meclis
Başkanının sağlık durumunda bir sorun mu var? Merak
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Ukrayna Devlet Başkanı bugün burada
olduğu için onunla bir programı vardı. Dolayısıyla,
bundan sonraki süreci inşallah hep birlikte, sizlerin de desteğiyle
yönetmeye çalışacağız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Söz
sırası, lehinde olmak üzere, şahsı adına İzmir
Milletvekili İbrahim Mustafa Turhana gelmiştir.
Sayın
Turhan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
İBRAHİM
MUSTAFA TURHAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle, hepinizi en içten duygularımla,
saygılarımla selamlıyorum.
2016
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında
daha evvel Plan ve Bütçe Komisyonunda verdiğim olumlu oyu teyit ederek
burada da bütçemizin lehine bir konuşma yapacağım.
Değerli
milletvekilleri, bütçe görüşmelerinde âdettir, Hükûmetin ekonomi
politikaları genel itibarıyla değerlendirilir. Bu değerlendirme
de burada sık sık yapıldı. Fakat, tabii, zaman zaman
şöyle eleştiriler de yapıldı: Geçmişten tek bir
yılı alıp bunu bugün tek bir yılla
karşılaştırmak ekonomik olarak doğru değil,
istatistiki olarak doğru değil. Ne yapmamız lazım? O
zaman, geçmişteki dönemle, uzun bir dönemle şimdiki dönemi
karşılaştırmak lazım. Onun için, ben de müsaade
ederseniz, bu çerçevede bir konuşmayla başlayacağım.
Değerli
milletvekilleri, ekonomik performans her şeyden evvel aş ve
iştir. Dolayısıyla, önce isterseniz bir aşa yani millî
gelire bakalım; AK PARTİ iktidarından önceki on üç yılda ne
olmuş, AK PARTİnin iktidarda olduğu on üç yıllık
dönemde ne olmuş.
Şimdi,
1990da cari kurlara göre millî gelirimiz 150 milyar 700 bin
dolarmış, 2002de -on üç yıl sonra- 232,5 milyar dolara
çıkmış. Yani on üç yılda, yıllık ortalama yüzde
3,4lük bir artışla toplam yüzde 83lük bir artış
gerçekleşmiş millî gelirde.
Peki, AK PARTİnin iktidarda olduğu
dönemde ne olmuş? O yıllık 3,4 olan artış 9,95
olmuş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Toplamda
da yüzde 83lük artış yüzde 243 olmuş değerli
arkadaşlar. Yani, işte on üç yıl; işte on üç yıl! AK
PARTİli on üç yıl ile AK PARTİsiz on üç yıl
arasındaki fark bu.
Şimdi, şöyle bir itiraz gelebilir: Ya, bu
dönemde dolar kurunda birtakım değişiklikler oldu.
Doğrudur. Yani bu dolar kurundaki değişikliklerin de
olumlu-olumsuz etkileri var, o ayrı. Peki, satın alma gücü paritesine
göre bakalım o zaman yani dolar kurundaki değişikleri bir tarafa
bırakalım. O zaman, AK PARTİden önceki on üç yıldaki
artış toplamı yıllık yüzde 4,75; AK PARTİ
dönemindeki yıllık artış oranı yüzde 6,67. Yani yine
1,5la katlamış durumdayız.
Bakın, ekonomik büyüme, az gelişmiş
ya da gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkeler
arasındaki gelir farkının kapatılması bakımından
önemlidir. Yani biz, dünyanın gelişmiş ülkeleri ile
aramızdaki gelir farkını kapatmaya çalışıyoruz
hızlı büyümeye çalışarak.
Ne olmuş bu anlamda? Bunun da güzel bir
göstergesi -Dünya Bankası tarafından kabul edilen bir kriterdir bu-
Türkiyede kişi başına düşen millî gelir/Amerika
Birleşik Devletlerinde kişi başına düşen millî gelir
yani Türkiye ile gelişmiş dünya arasındaki farkın
göstergesi: 1960lı yıllar, ortalama yüzde 11; 1970li yıllar,
ortalama yüzde 12,7; 1980li yıllar, ortalama yüzde 9; 1990lı
yıllar, ortalama yüzde 10,9; SHP veya CHPnin iktidarda olduğu
yıllar ortalaması çok fazla yok böyle yıl ama olan yıllar
için- yüzde 10,5; MHPnin iktidarda olduğu yıllar ortalaması
yüzde 10,2 yani Türkiyedeki 1 kişinin millî gelirinin Amerikadaki 1
kişinin millî gelirine oranı yüzde 10 civarında; AK PARTİ
döneminin ortalaması yüzde 18,4. Bir de Son dönemde işler kötüye
gidiyor, 2008deki krizden sonra işler kötüye gidiyor. diye bir iddia
var. 2008-2014 arası yedi yıllık dönem ortalaması yüzde
20,4 değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Aslında 21,5a kadar çıkardık ama Gezi
kalkışması ve 17-25 Aralık paralel darbesi sebebiyle bir
miktar gerileme oldu. Hiç kimsenin endişesi olmasın, Allahın
izni, inayetiyle bunu yeniden biz yükseltmeye muktediriz.
İş gücü alanında ne olmuş?
Krizin başladığı bu tarihten, modern tarihin en derin
ekonomik krizlerinden birisinin başladığı 2008
yılından bugüne kadar yedi yıllık dönemde 6 milyon yeni
iş sağlamışız. Yani, bir başka deyişle, her
yıl 823 bin iş sağlamışız. Bu arada da iş
gücüne katılım oranı yüzde 44,3ten yüzde 51,5a yükselmiş.
Değerli milletvekilleri, bütçemizin 3 tane
önemli özelliği var. Birincisi, Hükûmetimizin bütün taahhütlerini yerine
getiren bir bütçedir. Biz, söz verdiğimiz zaman, bir taahhütte
bulunduğumuz zaman bunu yerine getiririz. Asgari ücretle ilgili,
emeklilerimizin maaşlarıyla ilgili, ilk defa iş hayatına
girecek gençlerimizle ilgili, sosyal güvenlik kesintileriyle ilgili bütün
vaatlerimizi yerine getirdik. En düşük memur emekli aylığı
3,3 kat arttı, en düşük BAĞ-KUR esnaf emekli
aylığı 6,8 kat arttı, BAĞ-KUR çiftçi emekli
aylığı 13 kat arttı. Bu vaatlerimizin hepsini yerine
getirdik. Ayrıca, gübre ve yemde KDVyi kaldırmak suretiyle
çiftçimize 2,5 milyar lira ilave destek sağladık. Bütün bunları
nasıl yapabildik peki, bütün bu taahhütlerimizi nasıl yerine
getirebildik? Hani hep burada konuşuluyor, benden önce konuşan
değerli Cumhuriyet Halk Partili hatip de bu faiz harcamalarıyla
ilgili bir rakam verdi, dedi ki: Faiz harcamaları millî gelire oranla
değil, dolarla ödeniyor. hayır arkadaşlar, faiz, milletin
ödediği vergilerle ödeniyor, milletten alınan vergilerle ödeniyor.
2003ten önceki on yılda faiz harcamalarının vergi gelirlerine
oranı yüzde 70ti yani vatandaştan topladığınız
her 100 liralık verginin 70 lirasını faize ödüyordunuz; 1999da
72 lira 40 kuruş, 2000de 77 lira 10 kuruş, 2001de, dikkat edin, her
100 liralık verginin karşılığında 103 lira faiz
ödüyordunuz bütçeden, 2002de de 87 lira.
Peki, AK PARTİ döneminde ne oldu? AK PARTİ
döneminde, 2016 yılında 100 liralık verginin sadece 12
lirası faiz olarak ödenecek. İşte, bu, Hükûmetin tercihinin bir
göstergesidir. Kimi tercih ediyorsunuz? Tabii, böyle olunca, yani faize, ranta
kaynak aktarmaktan vazgeçince, eğitime, sağlığa ve
altyapı yatırımlarına kaynak ayırma imkânı
doğdu. Yüzde 12yi faize ayırırken, sağlığa yüzde
16,7, eğitime yüzde 19,1, altyapı yatırımlarına yüzde
10,5 kaynak ayırıyoruz ve büyük bir iftiharla söyleyebilirim ki
değerli milletvekilleri, 1991-2002 arası dönemde vergilerin yüzde
16,5u eğitime ayrılmışken bu yıl vergilerin yüzde
19,1i eğitime ayrılıyor. Dönem ortalamamız da dikkate
alındığı zaman Avrupa Birliği üyesi olan Çek
Cumhuriyeti, Macaristan, İspanya, Yunanistan, Slovakya, Bulgaristan,
Romanya, Almanya ve İtalyadan daha fazla eğitime bütçeden kaynak
ayırıyoruz ve şunu da iftiharla söyleyeyim: Türkiyenin
eğitime ve sağlığa, sadece bu iki alana
ayırdığı kaynak Romanyanın bütün bütçesinin 1,5
katı, Macaristanın bütçesinden daha fazladır. İşte bu
da, değerli arkadaşlar, bizim insana, vatandaşa, eğitime,
sağlığa ve altyapıya ne kadar önem verdiğimizi
gösterir.
Şimdi, tabii, bütün bunları yaparken mali
disiplinden taviz vermemek de çok önemli çünkü zor bir dönemden geçiyoruz. Bu
çok iyi anlaşılmıyor benim görebildiğim kadarıyla yani
bunu bazen muhalefet sözcüleri burada değerlendirirken içinde
bulunduğumuz dönemin bu zorluğunu tam manasıyla
anlayamadıklarını hissediyorum ben.
Bakın, 2008deki en derin döneminde, o küresel
krizin en derin döneminde durgunluk ve enflasyon riski ne kadardı? Şu
anda daha fazla. Nereden anlıyoruz bunu? Mesela, petrol 2009 Şubat
seviyesinin altında, yatırımların öncü göstergesi
mahiyetindeki çelik 2009 Martındaki seviyesinin altında, Baltık
Kuru Yük Endeksi o seviyesinin 2 kat altında. İşte bu dönemde
mali disiplin çok önemli; 2016 yılı bütçemiz de mali disiplin
bütçesidir. Bakın, 2014te, 2015te, gelişmiş ülkelerde bütçe
açığının millî gelire oranı olarak yüzde 4,3 ve 3,6;
gelişmekte olan ülkelerde 2,5 ve 2,2 iken Türkiyede bu değerler 1,3
ve 1,2 olarak gerçekleşti. Bu yıl da inşallah, bütçemiz, sadece
millî gelirin yüzde 1,3ü kadar açık, faiz dışı fazla da
1,2si kadar; mali disiplinin sağlandığı bir bütçe.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (Devamla) Maliye
politikamızın güçlü görünümü, bütün bu olumsuz gelişmelere
rağmen devam ettirmeyi başardığımız yüksek büyüme
ve G20 ülkeleri içindeki en iyi hazırlanmış, kapsamlı,
güçlü yapısal reform gündemimizle Türkiye geleceğine güvenle
bakıyor
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Turhan,
tamamlayın lütfen.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (Devamla)
bölgesinin tartışmasız merkezi ve küresel bir aktörü olma
yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, söz sırası Hükûmette.
Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı Sayın Mehmet Şimşek
konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Şimşek. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sizin süreniz altmış dakikadır.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve
ekranları başında bizi izleyen aziz
vatandaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bütçe müzakerelerinin sonuna geldik. Her şeyden
önce, bütçenin hazırlamasında başta Maliye Bakanımız ve
ekibi olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Özellikle
2016 bütçesine son şeklinin verilmesinde katkıda bulunan Plan ve
Bütçe Komisyonunun Başkanına ve değerli üyelerine, yine,
bakanlarımıza, tüm milletvekillerimize, Meclisimizin kıymetli
çalışanlarına canıgönülden teşekkür ediyorum. Gerek
Meclis gerekse Plan ve Bütçe Komisyonu düzeyinde bütçemiz müzakere edildi.
Burada birçok yapıcı eleştiri, tespit ve değerlendirmelerde
bulunuldu. Biz yapıcı eleştirilerin faydalı ve yol
gösterici olduğuna inanıyoruz. Politikalarımızı
şekillendirirken, bütçemizi uygularken bu yapıcı
eleştirileri dikkate alacağımızdan emin olabilirsiniz.
Bütçe, açıklanan en önemli politika
dokümanıdır ve sadece istatistiklerden, bazı rakamsal
büyüklüklerden oluşmamaktadır. Bütçeler, hükûmetlerin vizyonunu ve
genel anlamda politika çerçevesini yansıtmaktadır. Hükûmet
programımıza, kalkınma planımıza ve orta vadeli
programımıza uygun olarak hazırlanan 2016 yılı
bütçemizin şimdiden ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini
temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; milletimizin ihtiyaç duyduğu yatırım ve
hizmetlere kaynak ayıran, tüm seçim vaatlerimizi içeren, yapısal
reformlarımıza zemin hazırlayan ve aynı zamanda mali
disiplini sürdüren bir bütçeyle milletimizin karşısına
çıktık ve bugün sonuçlandırıyoruz. Bütçeler her ne kadar
bir yıllık yapılsa da AK PARTİ hükûmetlerinin 14üncü,
64üncü Hükûmetinse 1inci bütçesi olması hasebiyle 2016 yılı
bütçemiz uzun vadeli bir bakış açısıyla
hazırlanmıştır. Bu bakımdan içerik olarak zengin, her
zaman olduğu gibi de gerçekçidir. Bugüne kadar 13 bütçeyi
başarıyla uyguladık. 2009 yılı yani küresel kriz
yılı hariç olmak üzere bütün yıllarda bütçe hedeflerini
tutturduk, hatta hedeflerden çok daha güçlü bir performans ortaya koyduk.
2016 yılı bütçesi ülkemizi
uluslararası değer zincirinde üst basamaklara çıkaracak, yüksek
gelir grubu ülkeler düzeyine yükseltecek ve mutlak yoksulluk sorununu tamamen
çözecek, insani gelişmemizi destekleyecek kapsamlı reform
programımızın somut yansımalarını içermektedir.
2016 bütçesinde sadece mali disiplini sürdürmekle kalmıyoruz; bu bütçeyi,
aslında orta vadeli programımızda temel hedef olarak ortaya
koyduğumuz sürdürülebilir, yüksek ve kapsayıcı büyümeyi
destekleyen bir bütçe olarak hazırladık. Özellikle iki temel makro
sorun alanına da tabii ki bu bütçeyle neşter vurmayı umut
ediyoruz. Yani enflasyon ve cari açıktaki düşüşü destekleyen bir
bütçeyle buradayız.
Değerli milletvekilleri, geçen hafta, G20 ülke
bakanları ve merkez bankası başkanlarıyla Çinde bir
aradaydık. Bu toplantılarda küresel talebin yetersiz olduğu,
küresel büyümeye yönelik risklerin aşağı yönlü
arttığı, yine geleneksel politika araçlarının yetersiz
kaldığı, dünyada birçok ülkede maliye ve para politikasında
manevra alanının son derece sınırlı
kaldığı gerçekleri vurgulanmıştır.
Gelişmiş birçok ülkede para politikası alanında hakikaten
marj çok daralmıştır. Parasal genişlemenin, hatta negatif
faizlerin bile arzulanan sonuçları doğurmadığı bir
dönemden geçiyoruz; gelişmiş ülkelerde vatandaşlara
doğrudan para dağıtılmasının
konuşulduğu bir dönemden geçiyoruz. Küresel krizin
başlangıcında olduğu gibi, yine kamu maliyesinin rolüne
daha fazla vurgu yapılmakla birlikte, bu alanda da birçok ülkenin fazla
bir manevra alanı olmadığını görüyoruz.
Dikkat ederseniz, G20 Bakanlar Sonuç Bildirgesinde,
ülkelere, borç sürdürülebilirliği ve fiyat istikrarını tehlikeye
atmadan var olan tüm politika alanının küresel büyümeyi desteklemek
için kullanılması tavsiye edilmiştir.
G20 toplantılarında oluşan bir
başka güçlü kanaat ise nihai ve kalıcı büyümenin ancak
yapısal reformlarla mümkün olabileceğidir. Her ülke kendi
şartlarına en uygun olan, en kritik sorunlarına deva sunan
yapısal reformları önceliklendirmelidir. İşte, bugünkü
bütçe konuşmasında ağırlıklı olarak ben de
Hükûmetimizin yapısal reform gündemine değineceğim ama
değinmeden önce küresel ekonomiye ilişkin birkaç hususu daha ifade
etmek istiyorum.
G20 toplantılarında ülkemizi de
yakından ilgilendiren, terörizmin finansmanıyla mücadele, jeopolitik
gerginlikler ve mülteci sorunları da ele alındı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçtiğimiz yıl başarıyla yürüttüğümüz
G20 Dönem Başkanlığımızda; reformların
uygulanması, yatırım ve kapsayıcılığı
dünya gündemine taşımıştık. G20 troykasının
bir parçası olarak memnuniyetle gördük ki Dönem
Başkanlığını Türkiyeden devralan Çin, bizim
gündemimizin temel unsurlarını sürdürme yönünde karar
almıştır. Potansiyel büyümenin düştüğü, küresel
talebin zayıf seyrini sürdürdüğü, küresel istihdam
artışının beklentilerin altında kaldığı
bu dönemde hakikaten, yatırımlar, kapsayıcılık ve
yapısal reformların uygulanması daha da önemli bir hâle
gelmiştir. Kısacası, küresel ekonomiyi önümüzdeki dönemde
oldukça zor, karmaşık ve riskli bir süreç beklemektedir. Grubumuz
adına konuşan Sayın Babacan küresel ekonomik görünüme
ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Ben, sadece, küresel ekonominin
karşı karşıya kaldığı temel birkaç riske değinerek
bu konuyu kapatmak istiyorum.
Çin ekonomisindeki yeniden dengelenme süreci
özellikle emtia fiyatları üzerinde çok büyük etkide bulunuyor.
Gelişmiş ülke merkez bankaları arasında para
politikasının ayrışması piyasalardaki
oynaklığın temel sebeplerinden bir tanesidir. Yine, az önce de
ifade ettiğim gibi, jeopolitik riskler, terör, göçmenler ve diğer
birçok husus, küresel ekonominin önündeki önemli sorunlar olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, hükûmetlerimiz döneminde düşük orta gelirden
yüksek orta gelir grubuna yükselmiştir. Bu başarıyı,
yapısal reformları ve sağlıklı politikaları
uygulayarak sağladık. Şimdi, hedefimiz, yeni nesil reformlarla
Türkiye'yi yüksek gelir grubuna sokmaktır. Bu nedenle de son bir iki
yıldır çok kapsamlı bir reform programı, bir yol
haritası hazırladık ve uygulamaya koyduk.
Reform gündemimizin üç temel ayağı
bulunmaktadır. Bunlardan birincisi sektörel dönüşüm yani mikro
düzeydeki reformlar, bir diğeri yapısal makro reformlar ve son olarak
da Avrupa Birliği uyum sürecidir.
Değerli milletvekilleri, sektörel dönüşüm
olmazsa olmazımızdır. Bu noktada 1.250 civarında mikro
düzeydeki tedbiri belirledik, hangi kurumun sorumlu olduğunu ve bu
eylemleri takvime bağladık. 2016 yılında bu noktada büyük
bir ivme kazanacağız. Mikro düzeydeki reformlarla, Türkiye, orta
gelir tuzağına düşmekten kurtulacak, verimlilik
artışı sağlayacak, katma değer zincirinde yukarı
çıkacak ve rekabet gücünü artıracaktır.
Tabii, sadece mikro reformlar değil,
yapısal makro reformlarımız da özellikle ülkemizi 4üncü sanayi
devrimine hazırlayacaktır. Biz, 4üncü sanayi devrimine dünyayla,
diğer gelişmiş ülkelerle birlikte aynı anda girmeyi bu
şekilde sağlayacağız. Yeni nesil reformlar, hakikaten bu
bağlamda son derece önemlidir.
Başbakanımız Sayın Ahmet
Davutoğlu tarafından kamuoyuyla paylaşılan bu detaylı
reformları ve icraatları, 2016 yılı içerisinde tamamlamak
üzere takvimlendirdik. Bu reformlarımızı 6 başlık
altında önceliklendirdik: İş gücü piyasası reformu,
eğitim reformu, kamu maliyesi ve kamu yönetimi reformu, yatırım
ortamının iyileştirilmesi, yargı reformu,
şeffaflığın artırılması ve yolsuzlukla
mücadele. Eylem planımızda yaklaşık üç aylık süreyi
geride bıraktık. İlk üç ay içerisinde gerçekleştirilmesi
öngörülen 20 reformdan 10 adedi, 44 vaatten 36 adedi olmak üzere, toplam 46 eylem
tamamlanmış, yüce Meclisimize sevk edilmiş, bir kısmı
da hayata geçirilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde olan,
görüşmeleri devam edenlerle birlikte, gerçekleşme oranı,
reformlarda yüzde 50 -ilk üç ay için- vaatlerde ise yüzde 82yi bulmuştur.
Yani, sadece konuşmuyoruz, bu reform programını ve vaatlerimizi
hayata geçiriyoruz.
Değerli milletvekilleri, güçlü ve
sürdürülebilir büyüme için tabii ki toplam faktör verimliliğini
artırmamız lazım, bunun için de iş gücünün ve sermayenin
verimliliğini artırmamız lazım. Hükûmetlerimiz, iş
gücü piyasasını esnekleştirecek ve beşerî sermayenin
niteliğini artıracak reformları beş ana başlık
altında gerçekleştirecektir. Bu reformlardan, bu
başlıklardan birincisi, kısmi zamanlı esnek
çalışma ve özel istihdam bürolarına ilişkin reform
tasarısı ilgili komisyonda kabul edilmiştir ve inşallah
önümüzdeki dönemde hayata geçirilecektir.
Yine, benzer şekilde, işbaşı
eğitim programları, dünyadan turkuaz kartla nitelikli insan gücü
çekme, kıdem tazminatı gibi birçok alanda da yine
reformlarımızı yakında Meclisimize sunacağız ve
bu reformları hayata geçireceğiz.
Bu reformlarımızın amacı
istihdamı artırmaktır, kadınların iş gücüne
katılımını artırmaktır, genç işsizliği
azaltmaktır. İş gücü piyasası reformlarını hayata
geçirirken tabii ki bütün sosyal paydaşlarla istişare içinde olduk,
olmaya devam edeceğiz. Türkiyede iş gücü piyasası birçok ülkeye
göre daha katıdır. Bunda tabii ki birçok faktör rol
oynamaktadır. İşte, bu reformun amacı bu
katılıkları sınırlamak, azaltmak ve böylece
istihdamı daha da artırmaktır.
Bakın, iş gücü piyasasındaki
katılığın bir sebebi kısmi zamanlı ve esnek
çalışma modellerinin eksikliğidir. Ülkemiz, yüzde 10,6lık
kısmi zamanlı istihdam oranıyla OECD ülkeleri arasında
nispeten düşük düzeyde yer almaktadır. Bazı ülkelerde bu oran
yüzde 35lerin üzerindedir. Esnek çalışma imkânı tanıyan ve
beraberinde geçici iş ilişkisi kurma ve uzaktan çalışma
haklarını getiren tasarının hayata geçirilmesiyle birlikte,
ben inanıyorum ki hem gençlerimizin hem kadınlarımızın
istihdamı artacak ve Türkiyede istihdam düzeyi ve gelir düzeyi daha da
artacaktır. Bu şekilde, güçlü büyüme için potansiyelimiz olan genç
nüfusumuzu daha etkin bir şeklide kullanmaya yönelik önemli bir reformu
hayata geçirmiş olacağız.
Tabii, bunlarla da sınırlı
kalmayacağız. Vaatlerimiz arasında, ilk kez işe giren
gençlerin işbaşı eğitim alması hâlinde bir
yıllık ücretinin ödenmesi söz konusudur. Bu, çok önemli bir
adımdır, özellikle mesleksizlik sorununu çözme noktasında çok
önemli bir adımdır.
Aynı zamanda, kısa vadeli sigorta primleri
ve genel sağlık sigortası da İŞKUR tarafından bu
dönemde ödenecektir.
Yine, iş kuran gençlerimize üç yıl boyunca
gelir vergisi istisnasının sağlanması çok önemli bir
adımdır. Gençlerimizin kurduğu şirketlere, proje karşılığında,
50 bin lira karşılıksız destek sağlanması, yine,
başlangıç sermayesi anlamında son derece önemlidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dün Dünya Kadınlar Günüydü. Tekrar tebrik ediyoruz.
Hiçbir ülke, nüfusunun yarısını etkin bir şekilde kullanmadan
hedeflerini gerçekleştiremez. Bu yüzden, kadınların iş
gücüne katılımını, kadınların iş
hayatında daha etkin bir rol almasını çok önemsiyoruz. Son on
yıl içerisinde kadınların iş gücüne katılım
oranı Türkiyede tam 10 puan artmıştır. Ve bu noktada,
gelişmekte olan ülkeler arasında en iyi ülke Türkiyedir. Bu olumlu
bir gelişmedir ama yetersizdir çünkü kadınların iş gücüne
katılım oranı, hâlâ, Avrupa Birliği normlarının
oldukça altındadır. İşte, bu nedenle, önümüzdeki dönemde
kadınların iş gücüne katılım oranını
artıracak, eğitime erişimi sağlayacak düzenlemeleri,
teşvikleri, destekleri güçlü bir şekilde hayata geçirmeye devam
edeceğiz. Bu kapsamda, çalışan kadınların doğuma
ilişkin izin ve haklarını güçlendirdik, annenin doğuma
bağlı izin süresini artırdık, anne veya babaya yarı
zamanlı çalışma imkânı tanıdık, doğum
nedeniyle ücretsiz izinde geçen süreleri memuriyet kıdeminde
değerlendirme imkânı sağladık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yine önemli bir reform başlığı eğitim
reformu. Biz, eğitime erişimi hiçbir dönemde olmadığı
kadar artırdık. Benden önceki birçok hatip bütçenin neredeyse
beşte 1inin, vergi gelirlerinin yaklaşık dörtte 1inin
eğitime harcandığını ve dünyada bu noktada en iyi
ülkeler arasında olduğumuzu ifade ettiler. Ve bunun sayesinde, okul
öncesinden yükseköğretime kadar okula erişimi çok ciddi bir miktarda
artırdık. Ancak, 4üncü sanayi devrimi nitelikli eğitim
gerektiriyor çünkü önümüzdeki dönemde hakikaten yapay zekâ, evlerde robot
dönemi bu çağa, önümüzdeki döneme damgasını vuracaktır.
Baş döndürücü bir hızla gelişen teknoloji yeni meslek ve
ihtiyaçların oluşumunu da gerektiriyor ve bu noktada bizim
eğitimi yeniden yapılandırmamız, reform yapmamız gerekiyor.
Bu amaçla biz eğitim reformunu önceliklendiriyoruz. İş gücü verimliliğinin
artırılması için eğitimin niteliğinin
artırılması gerekiyor, becerilerin artırılması
gerekiyor, girişimciliğin özendirilmesi gerekiyor.
Bu çerçevede, 2016 yılında öğretmen
akademisini kuracağız çünkü eğitimde kalite için öğretmen
olmazsa olmazdır. Eğitimcilerimizin yeni gelişmeler
ışığında yetişmeleri bu çerçevede
sağlanacaktır. Eğitim fakültelerini yeniden
yapılandıracağız. Tüm müfredatı temel becerileri içerecek
şekilde güncelliyoruz. Yabancı dil eğitimini daha güçlü bir
şekilde destekleyeceğiz. Üniversitede kalite ve özerkliği
odağına alan yeni bir yükseköğretim kanununu, inşallah,
hayata hep birlikte geçireceğiz. Yükseköğretim kalite kurulunu
kuracağız. İş gücü piyasasında beceriyi artırmak
için aktif iş gücü programlarına ilişkin bir izleme ve
değerlendirme sistemi kuracağız. Çıraklık
eğitiminin altyapısını daha da güçlendireceğiz. Meslek
yüksekokullarını yeniden yapılandıracağız, daha
güçlü bir şekilde özel sektörün katkısını
sağlayacağız. Bütün bunlarla eğitim istihdam
bağlantısını, tüm mesleki ve teknik eğitim
okullarını geliştirerek güçlendireceğiz.
Diğer önemli bir reform alanımız,
kamu maliyesi ve kamu yönetim reformudur. Hükûmetlerimiz döneminde kamu
maliyesi alanında hiç yadsınamayacak kazanımlar elde ettik.
Bugün Türkiye'nin en güçlü
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Teşekkür ederiz. Bugün tabii bütçeyi
konuşuyoruz. Hakikaten geçen sene bakın Türkiye, iki seçime
rağmen, bütçede, genel kamuda dengeyi sağlamıştır.
Tabii, burada birçok konu konuşuluyor ama bu bütçe performansına,
maalesef, yeterince bir referans yok çünkü bu konuda söylenecek çok fazla bir
şey yok. Yani iki seçimin yapıldığı bir dönemde,
Türkiye, kamu genel dengesinde neredeyse sıfır açık veriyor.
Peki, geçen sene gelişmekte olan ülkelerin ortalama bütçe
açığı neydi biliyor musunuz? Gayrisafi yurt içi
hasılanın yaklaşık yüzde 4,3üydü. Düşünebiliyor
musunuz, gelişmekte olan ülkeler ortalama yüzde 4ün üzerinde bir
açık verirken Türkiye, iki seçime rağmen, bütçede dengeyi sağlamış.
Ama biz bunu yeterli bulmuyoruz çünkü gerçekten vergide adaleti sağlamak,
vergiyi tabana yaymak için, vergi gelirlerinin kalitesini artırmak için
yeni gelir vergisi kanununu hayata geçirmemiz lazım. Bu kanun
taslağı zaten daha önce Meclise sunulmuştu, umut ediyorum ki
gözden geçirilip çok hızlı bir şekilde bu dönemde Meclisimiz
tarafından kabul edilecektir. Benzer şekilde, mükellef
haklarını artırmak için ve yine vergide etkinliği
sağlamak için vergi usul kanununu yeniden yazıyoruz. Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanununu güncelliyoruz. Performans bütçe sistemine
geçiş için çalışmalarımızı yapıyoruz. Yine,
harcamaların rasyonelleştirilmesi için
çalışmalarımızı tamamlayacağız.
Kamu personel reformu, bu da çok önemli bir alan
çünkü kamunun varlık sebebi millete kaliteli hizmet sunmaktır.
İşte, bu nedenle, önümüzdeki dönemde, özellikle kamu personel
reformu, verimlilik, hesap verilebilirlik, şeffaflık, performansa
dayalı kültür ve e-devleti daha da güçlendirecek önemli adımları
atmayı umut ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde yatırım ortamını
iyileştirdik, evet, bu konuda önemli mesafe katettik. Zaten, Dünya
Bankasının İş Yapma Kolaylığı Endeksindeki
ilerleme de bunu yansıtıyor ama geldiğimiz nokta yeterli
değildir. Tabii ki geldiğimiz noktayı yadsımıyoruz.
1980-2002 döneminde Türkiyeye yaklaşık 15 milyar dolarlık
küresel doğrudan sermaye girişi oldu. Hâlbuki 2003-2015 döneminde
yaklaşık 165 milyar dolarlık bir küresel doğrudan
yatırım Türkiyeye gelmiştir, 5 bin düzeyinde olan küresel
sermayeli şirket sayısı neredeyse 47 bini bulmuştur. Bütün
bunlar, aslında Türkiyenin doğru yolda olduğunu, Türkiyede
yatırım ortamının iyileştiğini, Türkiyenin bu
anlamda yatırımcıya güven verdiğini göstermektedir.
Nitekim, son dönemlerde bile bu kadar çok olumsuz propagandaya rağmen,
içeride dışarıda bu kötümser havaya rağmen, bakın,
Türkiyede otomotiv sektöründen tutun birçok sektöre kadar önemli
yatırımlar başlatılmıştır.
Bu kapsamda, önümüzdeki dönemde tabii ki bazı
reformları hayata geçireceğiz. Yakın dönemde AR-GE reformunu
hayata geçirdik. Şimdi, yeni patent kanunu taslağını da
hazırladık; Ekonomi Koordinasyon Kurulunda görüşüldü,
inşallah yakında Meclise sevk edilecektir. Bürokrasinin daha da
azaltılması, ihtisas mahkemelerinin kurulması, orta ve yüksek
teknolojiyi üretime teşvik yine bu alandaki önemli gündem maddelerimizi
oluşturmaktadır.
Az önce
de ifade ettim, AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi hakkındaki reform
paketi yakın dönemde Meclisimiz tarafından kabul edildi. Bu kanunla
tasarım faaliyetlerini güçlü bir şekilde destekleyeceğiz, AR-GE
yatırımlarının teşvik edilmesini, nitelikli üretim
yapısına geçişin hızlanmasını, katma değeri
yüksek ürünlerin üretilmesini destekleyen çok önemli unsurlar var; ilk defa
AR-GEnin ticarileşmesine yönelik de çok önemli adımları içeriyor.
AR-GE ve tasarım alanlarına destekleri artıracak bir fon
oluşturuyoruz. Bu alandaki girişimcilere özel destek
mekanizmaları oluşturacağız. Bu çerçevede, önümüzdeki
dönemde Kalkınma Bankamızı yeniden
yapılandıracağız. Çünkü bu Bankamızın fonksiyonu orta
ve yüksek teknolojili projelerin desteklenmesi, AR-GEnin ticarileşmesi
şeklinde olmalıdır diye düşünüyoruz.
Sermaye
piyasalarının derinleştirilmesi çok önemlidir ve bu noktada da
çok önemli teşvikler getirdik. Özellikle de yakın dönemde İslami
finans araçlarının ve kurumların gelişmesi bence olumlu bir
trenddir. Çünkü geleneksel yapının da zaman zaman küresel ölçekte
sıkıntılara yol açtığını biliyoruz. Onun
için, hem enstrümanların çeşitlendirilmesi hem de finans sektörünün
daha da tabii ki çeşitlendirilmesi, sermaye piyasalarının
derinleştirilmesi Türkiye için son derece önemlidir.
Sanayi
işletmelerinin makine ve teçhizatın finansmanı için
kullandıkları kredilerden alınan yüzde 5 oranındaki BSMVyi
kaldırdık yani bir istisna getirdik ve böylece, sektörü tahminî
yıllık 100 milyon liralık bir yükten kurtarmış olduk.
KOBİlerin
taşınırlarının teminat olarak kullanılmasına
imkân sağlayacağız. Bu, çok önemli bir reform alanıdır
ve Hazine olarak şu anda üzerinde çalışıyoruz,
inşallah bu yılın ilk yarısında Meclisimize
getirmiş ve inşallah yasalaştırmış
olacağız. Yine, KOBİlerin Türk standartları ve patent
belge maliyetlerini yüzde 100 oranında destekleyeceğiz. Bu da çok
önemlidir çünkü Türkiye, eğer 4üncü sanayi devriminde
hazırlıklı olarak gelişmiş ülkelerle aynı
şekilde rekabet edebilecekse, katma değeri yüksek, kâr marjı
yüksek ürünler üretecekse gerçekten AR-GE alanı son derece önemlidir.
Bakın, imalat sektöründe faaliyet gösteren
KOBİlerin yatırım kredileri için kefalet limitini 2,5 milyon
liraya, risk grubundaki imalatçı KOBİler için 3 milyon liraya
çıkarttık ve azami sekiz yıl olan vadeyi on yıla, yüzde 75
olan kefalet oranını da yüzde 80e çıkarttık.
Bunlarla birlikte, esnafımıza yönelik de
önemli destekler sunuyoruz. Esnaf ve sanatkârlara 30 bin liraya kadar
sıfır faizli kredi kullandırıyoruz. Basit usulde
vergilendirilen esnafın 8 bin liraya kadar olan kazancından vergi
alınmamasını sağlamış bulunuyoruz.
İşveren sigorta primi indiriminde esas alınan 10 işçi
çalıştırma zorunluluğunu da kaldırdık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii ki Türkiye ekonomisi hakikaten önemli kazanımlar
elde etti fakat bazı sorun alanlarımız da yok değil. Temel
sorun alanlarımızdan bir tanesi de tasarruf
oranlarımızın düşük olmasıdır. Yüzde 16
seviyesinde olan tasarruf oranımız, benzer gelir düzeyindeki ülkelere
göre son derece düşüktür. Tabii ki Türkiyedeki yatırımları
iç tasarruflarla finanse etmeliyiz ve bu çerçevede cari açığı
önümüzdeki dönemde daha da azaltmalıyız. İşte bunu
başarmak için AK PARTİ hükûmetleri döneminde mali disiplini
sağladık, kamuda dengeyi sağladık, kamu
tasarruflarını millî gelire oran olarak neredeyse 8 puan
arttırdık. Şimdi, önümüzdeki dönemde AR-GE destekleriyle katma
değer zincirinde Türkiyeyi yukarı çıkartacağız ve
böylece şirketlerimizin tasarruf imkânlarını
artıracağız. Hane halkının tasarruf
yapmasını da güçlü bir şekilde teşvik ediyoruz. Yani orta
vadeli programımızın sonunda, 2018 yılında biz
tasarruf oranımızı yaklaşık yüzde 18 civarına
yükseltmeyi hedefliyoruz.
Geçen sene çok önemli bir reform yaptık.
Şirketlerimize, borçlanma yerine sermaye artışına gidin;
sermayeyi artırırsanız sanki borçlanmışsınız
gibi, matrahtan bir faiz indirimi gibi bir gider yazmanıza imkân
sağlıyoruz dedik. Bu çok önemli.
Bireysel emeklilik sistemi son derece
başarılı olmuştur, yüzde 25 devlet katkısıyla
sistemde katılımcı sayısı 6 milyonu
aşmıştır. Yakın döneme kadar biz bir pilot proje
uyguladık, burada otomatik katılım sistemini
çalıştık. Önümüzdeki dönemde bireysel emeklilik sistemine
otomatik katılımı sağlayacağız. Bu çerçevede bir
reform çalışmamızı yakında Meclise
sunacağız.
Yine, evlilik ve konut harcamalarının
önceden tasarruf edilerek karşılanması için çeyiz ve konut
hesaplarını oluşturduk. Vatandaşlarımıza
bankalarda açacakları çeyiz ve konut hesaplarında biriken
paranın azami yüzde 20sine kadar devlet katkısı veriyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sürdürülebilir yüksek büyüme ancak iyi işleyen bir hukuk sistemiyle
mümkündür. Nisan 2015te biz Yargı Reformu Stratejimizi kamuoyuyla
paylaştık ve bu kapsamda çok önemli reform
başlıklarını önümüzdeki dönemde hayata geçireceğiz.
Mesela, bilirkişi sisteminin gözden geçirilmesini çok önemsiyoruz, bu
konuda ilerleme sağladık. Yargıda ihtisaslaşma, tahkim
merkezlerinin faaliyete geçmesi, iş mahkemelerinin etkinliğinin
artırılması, istinaf mahkemelerinin etkinliğinin
artırılması, noterlik sisteminin yeniden
yapılandırılması gibi hakikaten birçok yargı
reformunun unsurunu önümüzdeki dönemde, 2016 yılında inşallah
hayata geçirmeyi umut ediyoruz. Bugüne kadar İstanbul Tahkim Merkezini
faaliyete geçirdik. Bütün bunlar iş ortamını iyileştirmeye
yönelik adımlardır. Bütün bunlar tabii ki yargıya güveni
artırmaya yönelik çok önemli adımlardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde şeffaflığı artırma ve
yolsuzlukla mücadele konusunda da kararlıyız. Bu çerçevede, birkaç
temel reform tasarısını yakında inşallah Meclise
sunmuş olacağız. Siyasi etik kanunu, Kamu İhale Kanunu,
siyasetin finansmanında şeffaflık, imar planı
değişikliklerinin kurala bağlı olarak yapılması
gibi birçok hususu Meclisimizin gündemine getireceğiz. Bu, yolsuzlukla
mücadele konusunda samimi olduğumuzu göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, reform
programımızın üçüncü bir ayağı tabii ki Avrupa
Birliğine uyum sürecidir. Avrupa Birliği uyum süreci toptan
dönüşüm ve değişimi içeriyor, sadece ekonomi, ticaret veya yatırım
alanlarıyla sınırlı bir ilişki yok. Ülkemizde,
gerçekten, eğer hukuk devleti ilkesini pekiştireceksek, demokratik
standartlarımızı daha da iyileştireceksek, daha da
yükselteceksek, kurumsal altyapımızı daha da
iyileştireceksek bizim referansımız Avrupa Birliği olacaktır.
Avrupa Birliğiyle uyum sürecinin ana gündem maddeleri, 2016 yılı
için Gümrük Birliği Anlaşmasının geliştirilmesi,
kapsamının genişletilmesi önemli bir husustur. Geri kabul
anlaşmasının hayata geçirilmesi ve vize muafiyeti
çalışmalarının tamamlanması yine Türkiye için önemli
kazanımlar olacaktır.
Biz Avrupa Birliğiyle ve genel anlamda dünyayla
rekabetten korkmuyoruz. Avrupa Birliğiyle Gümrük Birliği
Anlaşmasını, hizmetleri, kamu alımlarını ve
tarımı içerecek şekilde genişletmek ülkemizin menfaatine
olacaktır diye düşünüyoruz. Türkiye'nin, Avrupa pazarında, ben,
payının artacağına inanıyorum. Nitekim, son dönemde
artmaya devam etmiştir.
Dünyada birçok ülke, birçok bölge yeni nesil ticaret
anlaşmaları yapıyor. Örneğin, Avrupa ile Amerika
arasında TTIP Anlaşmasının şu anda, bu sene için
tamamlanması öngörülüyor. Biz bu anlaşmaların, bu yeni nesil
ticaret anlaşmalarının dışında kalamayız. O
nedenle, Avrupa Birliğiyle çok kapsamlı yeni nesil bir gümrük
birliği anlaşması için çalışmalarımızı
önümüzdeki dönemde hızlandıracağız. Avrupa Birliğiyle
bu anlamda, nisan ayı sonunda ekonomik alanda yüksek düzeyli bir zirve
yapmayı hedefliyoruz.
Değerli milletvekilleri, mülteci sorunu sadece
Türkiye'nin sorunu değildir, küresel bir sorundur ve G20 sonuç
bildirgesine girmiş olması da bunu göstermektedir. Evet, bugün
Türkiyede, ağırlıklı olarak Suriyeli kardeşlerimiz
olmak üzere 3 milyonun üzerinde göçmene ev sahipliği yapıyoruz. Evet,
bugün Türkiye -2014 yılından itibaren aslında- dünyada en fazla
mülteciyi barındıran ülkedir. Sadece kamplarda yaşayan
kardeşlerimiz için neredeyse 10 milyar dolar civarında bir harcama
yapılmıştır. Türkiye'nin tabii ki Avrupa Birliği
nezdinde olsun, diğer ülkeler nezdinde olsun, bu küresel sorunda iş
birliği ve yük paylaşımı talebi son derece makuldür. Avrupa
Birliğinin yapacağı katkı hiçbir şekilde Türkiyeye
bir lütuf, bir yardım değildir; bu, tamamen Suriyeliler için
harcanacak bir paradır.
Bakın, bugün ülkemizdeki mültecilerin,
misafirlerin yaklaşık 750-800 bini öğrenim çağındaki
çocuklardan oluşmaktadır. Eğer biz bu çocuklara iyi bir
eğitim veremezsek, iyi bir gelecek sunamazsak bunlar sadece Türkiye için
değil, sadece bölge için değil bütün dünya için birer tehdit
olabilirler, terör örgütlerinin kucağına düşebilirler. O
nedenle, önümüzdeki dönemde, hakikaten, bu mülteci sorunuyla ilgili olarak
Avrupa Birliğiyle bu yakınlaşmayı tabii ki biz anlamlı
buluyoruz. Avrupa Birliğiyle son dönemdeki yakınlaşmayı,
mülteci sorunuyla olsa dahi ben olumlu görüyorum. Çünkü biz üzerimize
düşeni zaten yapıyoruz ama Avrupa Birliğinin bu noktada tabii ki
yük paylaşımına gitmesini önemli buluyoruz. Bu çerçevede, Avrupa
Birliğiyle müzakere sürecinin hızlanması son derece önemlidir.
Bakın, bu hafta Sayın
Başbakanımızın liderliğinde gerçekleşen AB
Zirvesiyle önemli mesafe alınmıştır. Tabii ki AByle
müzakerelerin önünü AK PARTİ hükûmetleri açmıştır;
inşallah, Avrupa Birliğiyle müzakereleri de hep birlikte biz
bitireceğiz. Gelin, önümüzdeki dönemde, Avrupa Birliği vize muafiyeti
için gerekli olan yasal düzenlemeleri hızlı bir şekilde hayata
geçirelim, önümüzdeki iki ay içerisinde vize muafiyetinin bütün
koşullarını hep birlikte gerçekleştirelim. Türkiye
artık Avrupa Birliğiyle yılda 2 kez zirve yapan bir ülke
konumunda. Sebebi ne olursa olsun -yine söylüyorum- Avrupa Birliğiyle
yakınsamamızı hızlandıracak bütün bu gelişmeler
son derece olumludur.
Yine, Kıbrısta müzakerelerde hiçbir
dönemde olmadığı kadar olumlu bir gidişat var. Bu, cesaret
verici bir gelişmedir. Kıbrısta adil bir çözümü her zaman
destekledik, desteklemeye devam edeceğiz.
Yine, Rusya bizim komşumuz ve önemli bir
ticaret ortağımızdır. Bizim hiçbir komşumuz
düşmanımız değildir, Rusya da düşmanımız
değildir, olmayacaktır. Suriyedeki sorunların çözülmesiyle
birlikte ben inanıyorum ki Rusyayla olan ilişkilerimiz de tekrar
eski seyrine dönecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii ki dış politikadaki, özellikle yakın
coğrafyadaki sorunları sanki AK PARTİnin ürettiği bir
sorunmuş, Hükûmetimizin ürettiği bir sorunmuş gibi gösterme
çabası var. Gelin görün ki aslında biz uzun bir süredir bölgede
istikrar için, refah için, daha çok demokrasi, daha çok özgürlük için büyük
çaba göstermiş bir ülkeyiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Biz 2006dan beri Irakı defalarca uyardık
Ne olur, mezhep eksenli, etnik eksenli bir siyaset gütmeyin. Gelin, bütün
herkesi kucaklayacak bir yaklaşım içerisinde bu ülkeyi daha ileriye
taşıyın, imkânlarınız çok. dedik ama maalesef,
bugünkü durum tabii ki o mezhep eksenli veya etnik eksenli siyaset
kaynaklı olmuştur.
Benzer şekilde Suriyede
Biz tabii ki Suriye
yönetimine son dakikaya kadar daha çok reform, muhalefete daha çok alan
açılması için büyük bir çaba gösterdik. Ne zaman ki Suriye rejimi
halkına karşı silah kullanmaya başladı o zaman biz
insani, vicdani ve ilkeli bir tutum izleyerek farklı bir noktaya geldik.
Biz, Batının bazı ülkeleri gibi, dünyanın diğer
bazı ülkeleri gibi şartlar değişince hemen ilkelerimizden
uzaklaşan, insani, vicdani ve ahlaki tabii ki duruşumuzdan
farklı bir duruş sergilemeyen bir Hükûmetiz. Bu konuda
eleştiriliyorsak tabii ki o zaman da takdir milletimizindir.
Değerli milletvekilleri, hükûmetlerimiz
döneminde gerçekleştirdiğimiz ve gerçekleştireceğimiz
yapısal reformlar, uyguladığımız
sağlıklı politikalar sayesinde çok önemli ekonomik
kazanımlar elde ettik. Bakın, bu dönemde -kim ne derse desin- Türkiye
hızlı büyümüştür, yüksek istihdam artışı
sağlamıştır, gelir dağılımında
iyileşme sağlanmıştır, enflasyon tek haneye
düşürülmüştür, mali disiplin tesis edilmiştir, faiz
oranları düşürülmüştür, bankacılık sektörü sağlam
bir yapıya kavuşturulmuştur.
Türkiye, son altmış yılın en
büyük küresel krizine rağmen, bakın, yüzde 5e yakın bir büyüme
oranı yakalamıştır. Türkiye, kişi başına
millî geliri reel olarak 1,5 kat, dolar cinsinden 2,7 kat, satın alma gücü
paritesiyle 2,3 kat artırmıştır. Türkiyenin kişi
başına millî geliri, Avrupa ortalamasına göre yaklaşık
20 puan yükselmiştir. Yani biz Avrupa Birliğiyle, AK PARTİ
hükûmetleri döneminde kişi başına millî gelirde satın alma
gücü paritesiyle, arayı tam 20 puan kapatmışız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Keşke her on
yılda, her on beş yılda Türkiye, Avrupayla arayı 15 puan,
20 puan kapatabilseydi. AK PARTİ hükûmetleri döneminde 20 puandan fazla
arayı kapattık.
Şimdi, bakın, küresel kriz sonrası
dönemde, yani 2010-2014 yılları arasında Türkiye
yaklaşık yüzde 5,4 büyümüştür ve OECD ülkeleri arasında
büyümede 1inci sırada yer almıştır. Yine, geçen sene,
Türkiye ekonomisi yüzde 4 civarında büyümüştür. Henüz sonuçlar
açıklanmadı, istatistikler. Ama şunu net olarak söyleyeyim: Çin,
Hindistan, bunlar birer kıta büyüklüğündedir. Bunları
ayırırsanız geçen sene gelişmekte olan ülkeler ortalama
yüzde 1,7 büyümüştür. Dünya ekonomisinin yüzde 3 büyüdüğü, Çin,
Hindistan hariç gelişmekte olan ekonomilerin yüzde 1,7 büyüdüğü
dönemde Türkiye iki seçime rağmen, bütün bölgemizdeki jeopolitik
gerginliklere rağmen, siyasi belirsizliğe rağmen yüzde 4
civarında büyümüştür. Bu bir başarıdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Türkiye'nin yakın dönem makroekonomik
performansını etrafımızdaki gelişmelerden, Avrupa
Birliğinin uzun dönemli durgunluğundan bağımsız bir
şekilde değerlendirmek kesinlikle hakkaniyete uygun
olmayacaktır.
Evet, en büyük ticaret ortağımız
Avrupa Birliği küresel kriz sonrası uzun süreli bir durgunluğa
düşmüştür.
Evet, Arap Baharı kışa dönmüş ve
etrafımızda bir ateş çemberi oluşmuştur. Bütün bunlara
rağmen, küresel kriz sonrası dönemde Türkiye yüzde 5in üzerinde
büyüme sağlayıp büyük bir başarı
sağlamıştır.
Yine, yakın dönem istatistiklerle Türkiyedeki
havanın kötü olduğunu iddia edenlere basit bir rakam vereyim. Ocak
ayında Sanayi Üretim Endeksi takvim etkisinden
arındırılmış olarak yıllık yüzde 5,6
artmıştır. Dolayısıyla, Türkiye ekonomisi
şaşırtmaya devam ediyor, büyümeye devam ediyor. Türkiyede refah
artmaya devam ediyor. Bu refah artışının da daha adil
dağıtılması için de üzerimize düşeni yapıyoruz.
(Gürültüler)
Bakın, ülkemizde kapsayıcı ve
istihdam dostu
BAŞKAN Sayın Bakan, bir saniye
Sayın milletvekilleri, salonda bir uğultu
var. Sayın Bakanın insicamını bozmadan hep birlikte
dinleyelim.
Buyurun Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Devamla) Ülkemizdeki büyüme kapsayıcı ve
istihdam dostu bir büyümedir. Evet, Türkiyede, biz, mutlak yoksulluğu
küresel standartlarda neredeyse yok ettik. Bugün 1 doların altında
gelirle geçinen vatandaşımız yoktur. Bugün 2 dolar 15 sentin
altında gelirle geçinen vatandaşımız yoktur. Bugün 4 dolar
30 sentin altında günlük gelirle geçinen vatandaşımızın
oranı yüzde 2nin altına düşmüştür. Bu oran, AK PARTİ
hükûmetleri iktidara gelmeden önce yüzde 30un üzerindeydi. Yani AK PARTİ
hükûmetlerinden önce mutlak yoksulluk sınırını biz 4 dolar
30 sent olarak alırsak günlük gelir anlamında, harcama anlamında,
Türkiye nüfusunun yaklaşık üçte 1i mutlak yoksulluk içerisindeyken
bugün Türkiye nüfusunun yüzde 2sinden azı mutlak
İnşallah,
orta vadeli programın sonunda mutlak yoksulluğu bu anlamda da -ki
Birleşmiş Milletlerin en yüksek standardıdır 4 dolar 30
sent günlük harcama- biz bu noktada da bunu sağlamış
olacağız.
Şunu
da söyleyeyim: OECD bir rapor yayınladı. Evet, Türkiyede gelir
dağılımının daha da iyileştirilmesi lazım,
doğrudur fakat gelir dağılımını iyileştiren
2 ülkeden 1 tanesidir. Bakın, istihdam artışı bunu
destekliyor. Küresel kriz sonrası dünya istihdam yaratmakta
zorlanırken Türkiye 6,7 milyon kişiye iş bulmuştur.
İş bulmak demek gelir demek, yoksulluktan kurtulmak demek. 6,7 milyon
az değildir.
Bakın,
şunu söyleyeyim: Gelişmekte olan ülkeler arasında istihdam
artışında dünyada 3üncü sıradayız. Dünyada istihdam
artışında gelişmiş ülkeleri de katarsanız yine
4üncü sıradayız. Dolayısıyla istihdam
artışında Türkiye, evet, gerçekten çok başarılı
olmuştur. Bu da yoksullukla mücadelede, bu da gelir
dağılımının iyileştirilmesinde mesafe katettiğimizi
göstermektedir. Ama geldiğimiz noktadan memnun değiliz. O nedenle,
bakın, asgari ücret vaadinde bulunduk, asgari ücret vaadimizi yerine
getirdik ve bunun için de, tabii ki, yine bütçeden iş âlemine de destek
verdik ki rekabet güçleri çok fazla etkilenmesin diye.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin temelleri
sağlamdır. Türkiye'nin bugün bankacılık sektöründe sermaye
yeterlilik oranı 2018, belki 2019da devreye girecek olan Basel III
standartlarına göre dünyanın gerektirdiği sermayenin 2
katına yakındır. Aktif kalitesi yani burada yüzde 3
civarındaki -tabii ki gecikmiş yani donuk krediler çerçevesinde
bakarsanız yüzde 3 civarında- bu anlamda da aktif kalitesi son derece
yüksektir.
Bankacılık sektörü sağlam, kamu
maliyesi sağlam, hane halkının borcu düşük, devletin borcu
düşük; Türkiye'nin temelleri sağlam. Evet, sorunlarımız
var. Türkiyede işsizlik oranını daha da aşağı
çekmemiz lazım, o nedenle yapısal reform programı uyguluyoruz.
Türkiyede tasarrufları artırıp cari açığı
azaltmamız lazım, o nedenle zaten uzun bir şekilde reformlardan
bahsettim. Enflasyonu önce yüzde 5lere sonra da düşük tek haneye
indirmemiz lazım, o nedenle de reform yapıyoruz.
Özel sektörün borçlarına sık sık, çok
net bir şekilde kamu-özel sektör ayrımı yapılmadan referans
veriliyor. Evet, özel sektörün borcu artmıştır ama özel sektörün
varlıkları da artmıştır. Bakın, son iki üç
yıldır Türkiyede lira önemli ölçüde değer kaybetmiştir,
faizler bir miktar yükselmiştir; buna rağmen Türkiyede
şirketlerimiz borçlarını çevirmede, borç bulmada,
borçlarını geri ödeme bir sıkıntıya
düşmemişlerdir.
Bakın, özel sektörün borcunun
yaklaşık yüzde 50si beş yıl veya daha uzun vadeye
sahiptir. Bundan dolayı zaten
Çünkü biz teşvikler getirdik ve özel
sektörün borcunun vadesini uzatmanın imkânlarını sunduk. Geçen
sene çok önemli bir reform yaptık, özel sektöre dedik ki: Daha çok
sermaye artışına gidin. Daha çok ortak, halka açılın,
borsaya açılın ve biz size borçtan, borç almaktan daha büyük
avantajlar sağlayalım. Özel sektördeki borçlu firmaların büyük
bir kısmı büyük ölçekli firmalardır. Bunlar profesyonelce
yönetilen firmalardır ve çoğu takas yoluyla pozisyonlarını
hedge etmektedir. Dolayısıyla, özel sektörün borcu da yönetilebilir
bir düzeydedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
zaman zaman kredi kartı borçlarına ilişkin birçok yorumda
bulunuluyor. Bütün hane halkının bütün borçlarının millî
gelire oranı yüzde 23ün altındadır. Bu oran Avrupa
Birliğinde yüzde 65in üzerindedir. Tabii ki finansmana erişim
artmıştır, tabii ki halkımız AK PARTİ hükûmetleri
döneminde tek haneli enflasyon ve düşük faizle
tanışmıştır. Bu nedenle de tabii ki hane
halkının borçluluğunda bir miktar artış olmuştur
ama hane halkının borçluluğunu bir risk olarak ortaya koymak
için hakikaten zorlamak lazım çünkü hem gelişmekte olan ülkelere
oranla hem de gelişmiş ülkelere oranla son derece iyi bir
noktadayız.
Kamu maliyesinden çok bahsedildi, çok şey
söylendi. Bugün Türkiye Maastricht Kriterini hem borçta hem de açıkta
sağlayan nadir ülkelerden bir tanesidir ve önümüzdeki dönemde de kamu brüt
borç stokunun millî gelire oranını orta vadeli programın sonunda
yüzde 30un altına çekmiş olacağız. Şu anda yüzde 32,6
civarındadır. Bu oran, Avrupa Birliğinin yaklaşık üçte
1i, OECDnin de neredeyse dörtte 1i civarındadır.
Benden önceki hatipler faiz konusunu gündeme
getirdiler. Aslında en son konuşulması gereken konu, Türkiyede
özellikle bütçedeki faiz yüküdür. Niye? diyeceksiniz, çok basit: AK
PARTİden önce bütçe vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde
86sı faize gidiyordu, bugün yüzde kaçı gidiyor? Yüzde 13ü gidiyor.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, bütçenin yüzde
43ü faize gidiyordu, bugün yüzde 10u civarında faize gidiyor. Kim ne
derse desin, faiz noktasında Türkiye tabii ki güven vererek, enflasyonu
düşürerek, bütçe açıklarını azaltarak büyük bir mesafe
katetmiştir.
Basit bir rakam vereyim, madem rakamlar
konuşuluyor ben de size çok basit bir rakam vereyim: 2015
yılında eğer 2002deki gibi faizin bütçe içindeki payı
aynı kalsaydı yani 2015 yılında faizin bütçe içindeki
payı 2002deki gibi olsaydı, bizim faiz ödememiz yaklaşık
219 milyar lira olacaktı. Peki, biz ne kadar ödedik? Yaklaşık 50
milyar lira ödedik. Bunun dörtte 1inden az bir miktarı ödedik.
Bir rakam daha vereyim: 2002den beri bu çerçevede
faizden sağladığımız tasarruf miktarı 900 milyar
yeni liranın üzerindedir. Dolayısıyla, bu tasarruflar nereye
gitti; eğitime gitti, sağlığa gitti, altyapıya gitti,
milletimize hizmet olarak gitti, hatta vergileri dahi azalttık.
Tabii ki önemli eleştirilerden bir tanesi de
Sayıştayın denetimleri yeterince yapmadığı, hesap
verilebilirlik noktasında, şeffaflık noktasında gereken
hassasiyeti göstermediğimiz noktasında. Bakın, ben sizinle Sayıştaydan
gelen notu paylaşmak istiyorum: 2014 yılı denetim programı
kapsamında yürütülen denetimler sonucunda, genel bütçeli idarelerde yüzde
99
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
Hükûmet konuşuyor, dinleyen yok efendim, iktidar partisi dinlemiyor.
Lütfen uyarır mısınız.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
uğultuyu keselim lütfen, Sayın Bakan konuşuyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Devamla) Bakın, Sayıştay diyor ki:
Genel bütçeli idarelerde yüzde 99,79; özel bütçeli idarelerde,
yükseköğretim kurumlarında yüzde 100, özel bütçeli diğer
idarelerde yüzde 100, düzenleyici denetleyici kurumlarda yüzde 100, Sosyal
Güvenlik Kurumunda yüzde 100, il özel idarelerinde yüzde 100, büyükşehir
belediyelerinde yüzde 100, büyükşehre bağlı idarelerde yüzde 94,
il belediyelerinde yüzde 100, kalkınma ajanslarında yüzde 34 ve
diğer idareler bazında yüzde 99,96 oranında denetim
yaptık. Denetim yapıldı. Denetimin nispeten
sınırlı yapıldığı küçük ilçe belediyeleri
vardır, o da bir program kapsamında yapılmaktadır.
Dolayısıyla 2014 yılı kesin hesabına ilişkin,
Sayıştay, gerekli denetimleri yapmıştır, ilgili bütün
raporları Meclisimize sunmuştur. 6 tane genel uygunluk bildirimi,
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporu, Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu,
KİT Genel Raporu, Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporu olmak
üzere bütün bu raporlar sunulmuştur. 482 kamu idaresi denetim raporu, 74
KİT raporu, 77 siyasi parti mali denetim raporu, 911 yargılamaya esas
rapor olmak üzere 1.550 rapor ilgili mercilere sunulmuştur. Dolayısıyla,
Sayıştay denetiminin yetersiz olduğu, hesap verilebilirlik
noktasında zafiyet olduğu hususu tamamen bir iddiadır,
Sayıştayın bu rakamları çok açık ve net olarak
denetimin yapıldığını, gerekenin yapıldığını
göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii ki biz 2016 bütçesini de yaparken yine uzun vadeli bir
perspektifle yaptık. Bizim en önemli, en güçlü tarafımız
beşeri sermayeyi önceliklendirmemizdir yani en çok harcamayı
sağlığa ve eğitime yapıyoruz. Bu, Türkiye için
hakikaten önemli bir kazanımdır çünkü bugün eğitime
yaptığınız yatırım önümüzdeki otuz yıl,
kırk yıl boyunca yüksek getiri olarak Türkiyeye dönecektir.
Nüfusumuz nispeten gençtir, çalışma çağındaki nüfusumuz
hızla artıyor, bu bizim için büyük bir avantajdır. Bakın,
Avrupa Birliğinde çalışma çağındaki nüfus yüzde 0,1
artıyor, bizde ise yüzde 2 civarında artıyor. Bu, bizim için
önemli bir fırsattır. İşte, bu nedenle biz bütçede en çok
kaynağı insana yatırırken bunu dikkate alıyoruz.
Reformlarla verimliliği artıracağız, reformlarla rekabeti
artıracağız, reformlarla Türkiyenin temellerini daha da
sağlamlaştıracağız ve bu da Türkiyede refah
artışını sağlayacaktır. Avrupa Birliği
sürecinde kurumsal altyapımızı daha da güçlendireceğiz.
Bütün bunlar Türkiyenin aslında iddia edildiği gibi
kırılgan olmadığını, tam aksine temellerinin
sağlam olduğunu ve önümüzdeki dönemde de pozitif yönde reform
uygulamalarıyla ayrışacağını söyleyebilirim.
Birçok eleştiri yapıldı. Zaman zaman
öyle bir kötümser tablo çiziliyor ki hakikaten hangi ülkeden bahsediliyor diye
merak ediyoruz. Biz yaratılanı Yaradandan dolayı severiz.,
etnik, bölgesel, dinsel milliyetçilik yapmadık, yapmayacağız,
yapmıyoruz. Halkımızın tümünü, hiçbir ayrım yapmadan
kucaklıyoruz. Ben, Kürt kökenli bir Türk vatandaşı olarak buna
şahidim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü,
hep söylemişimdir: Okuma yazma bilmeyen bir çiftçinin çocuğu olarak
bugün eğer bu noktadaysam
Ben köyümden ayrılırken o
yasakları çok iyi biliyorum, bugün o yasakların hiçbiri yoktur. Bugün
terör için hiçbir sebep kalmamıştır.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şimdi
konuşma yasağı var Sayın Bakan, Türkçe ya da Kürtçe fark
etmez.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Devamla) - Terör örgütünün derdi Kürt
kardeşlerimizin hakkı, hukuku olsaydı silahların çoktan
gömülmüş olması lazımdı. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Eğer silahlar
gömülmüyorsa ve çözüm süreci istismar edildiyse o zaman tabii ki biz, temel hak
ve özgürlükler ekseninde sorunlarımızı çözmeye devam
edeceğiz ama terör örgütüyle de anladığı dilden
konuşmaya devam edeceğiz. İşte mesele budur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yine, ülkemizde 36 tane farklı etnik unsur var.
Hepsi bizim için aynıdır, hepsi bizim için eşittir, hiçbiri
konusunda ayrım yapamayız.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Etnik diye diye 36ya
bölüyorsunuz farkında değilsiniz Sayın Bakan. Ayıp ya!
KAMİL AYDIN (Erzurum) Bir say bakalım,
bir say.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Devamla) - Aynı şekilde mezhep konusunda
Yine
Sayın Başbakanımızın DEAŞ militanlarını
sinirli çocuklar olarak tanımladığı iddiası
gerçekleri yansıtmamaktadır, açık bir iftiradır.
KAMİL AYDIN (Erzurum) 10 tanesini
sayamazsın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Devamla) - 2006dan beri bölge ülkelerini hep
uyardık.
ERKAN AKÇAY (Manisa) 36ymış, 10
tanesini say bakalım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Devamla) - Teröre zemin hazırlamamak için etnik ve
mezhep eksenli siyaset gütmeyin. dedik.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Siz yapıyorsunuz o etnik
ve mezhebi, daha konuşmanda var bu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Devamla) - Yolsuzluk iddialarını biz
Bakın şunu açık bir şekilde söyleyeyim: 2013 sonunda
gündeme getirilen
ERKAN AKÇAY (Manisa) Herkes kökenini mi söylemek
zorunda yani?
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Devamla) -
yolsuzluk iddialarının bugün
siyasi saiklerle olduğu açık ve nettir, bu ortaya
çıkmıştır. Ve Türkiyede yolsuzluk algısı 2002ye
göre de kötüleşmemiştir. 2002de Türkiye, bakın 102 ülke
arasında 65inci sıradadır.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Algıyı boşver,
yolsuzluk var mı yok mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) - Yani yolsuzluk algısı anlamında en kötü üçte 1lik
dilimdedir. Bugün, 2016 başında açıklanan Yolsuzluk
Algısı Endeksine göre Türkiye, 168 ülke arasında 66ncı
sıradadır. Yani yolsuzluk algısı olumlu olan ilk yüzde
50lik dilim arasındadır ve dolayısıyla, yolsuzlukla
mücadele konusunda da -daha önce de söyledim- reform yapacağız,
mücadelemize devam edeceğiz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bak
alkışlamıyorlar Sayın Bakan, inanmıyorlar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Devamla) Yine, bakın, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde biz hep şunu vurguladık: Ekonomi ile demokrasi
atbaşı gider. Hep bu vurguyla yola devam ettik, bundan sonra da
göreceksiniz bütün reformlarda temel hak ve özgürlükleri eksen alan, tabii ki
dünya standartlarında bir hukuk devletini pekiştirmek için çaba
göstereceğiz.
Evet, dolar cinsinden Türkiye'nin gayrisafi yurt içi
hasılası düşmüştür ama dünyanın da dolar cinsinden
gayrisafi yurt içi hasılası düşmüştür. Bakın, size bir
rakam vereyim: Küresel gayrisafi yurt içi hasıla 2014 yılında
77,3 trilyon dolardı, geçen sene bu rakam 73,5 trilyon dolara
düşmüştür. Geçen sene dünya ticareti dolar cinsinden yüzde 14
düşmüştür, dolar cinsinden. Dolayısıyla, sadece Türkiye'ye
mahsus bir olgu değildir.
Tabii ki bütçeyle ilgili söyleyecek sözü olmayanlar
sürekli bir şekilde Cumhurbaşkanımızı hedef
alıyorlar. Bu aslında oldukça manidardır.
Cumhurbaşkanlığı makamını günlük polemiklerin
konusu yapmaktan artık kaçınmalıyız. Muhalefetin bir
zafiyeti olarak bu durum ortaya çıkıyor.
Terörün amacı Türkiye'de reform iradesini
zayıflatmaktır. O nedenle, hepimiz birlikte terörle mücadele için
ortak bir tavır sergilemeliyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Allahın izniyle bundan önceki 13 bütçede milletimizin
emanetine riayet ettiğimiz gibi 14üncü bütçemizde de aynı
hassasiyeti koruduk, korumaya devam edeceğiz. Ülkemiz
vatandaşlarına daha iyi hizmet sunmayı ve yaşam
standartlarını daha fazla yükseltmeyi hedeflediğimiz 2016
yılı bütçesinin milletimize tekrar hayırlı
olmasını diler, hepinize tekrar saygılarımı,
selamlarımı sunarım. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Şimşek.
Şimdi son konuşmacı olarak,
şahıslar adına ve aleyhte olmak üzere İstanbul Milletvekili
Aykut Erdoğduyu kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Erdoğdu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri -hoş geldiniz Sayın Genel
Başkanım- bütçenin en önemli gününde, oylama öncesinde, görüyorsunuz,
Hükûmet sırası bomboş ve bütçenin sahibi olan Başbakan
burada değil ama biz tabii ki bütçenin sahibi olarak Başbakanı
işaret ederek konuşacağız.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin bütün siyasi
kararlarının ve uygulamalarının temelinde bu bütçe var.
Hükûmetin on üç yıllık uygulamalarında, demokrasiden
dış politikaya, ekonomiden adalete Hükûmeti ağır
eleştirebileceğimiz yüzlerce konu var. Ancak, geldiğimiz noktada
memleketimizin birliği ve bütünlüğü, ekonomik ve sosyal geleceği
ağır ve yakın tehlike altında. Bu koşullar altında,
bütçenin bu son konuşmasında, Hükûmeti sadece eleştirmeyecek,
aynı zamanda ülkemizi düştüğü bu çıkmazdan kurtarmak üzere
tavsiyelerde bulunacağız.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin en önemli
sorunu toplumsal kutuplaşmadır. On üç yıllık AKP iktidarı
döneminde, halkımız, laik-muhafazakâr, Kürt-Türk, Alevi-Sünni diye
ayrıştırıldı; birlikte yaşama irademiz
azaldı, toplum her an patlamaya hazır bir barut
fıçısına döndü.
Sayın Başbakan, sayın Hükûmet
üyeleri; toplumsal ayrışmanın en temel sebebi,
kullandığınız ayrımcı dildir. Bütün muhalifleri
darbeci veya terörist olmakla, terörü desteklemekle, kandan beslenmekle
suçluyorsunuz. Bu dilden vazgeçmek zorundasınız.
Sayın Başbakan, toplumsal
ayrışma ve bu getirdiğiniz hâl dolayısıyla ülkemizin
adı otoriter ve totaliter devletlerle birlikte anılıyor,
demokrasimiz hibrit demokrasi olarak kabul ediliyor. Bu, çok
aşağılayıcı bir durumdur.
Sayın Başbakan, sayın Hükûmet
üyeleri; demokrasinin temeli kuvvetler ayrılığıdır.
Yargıya müdahale etmekten artık vazgeçmelisiniz. Hükûmetiniz ve yüce
Meclis, Cumhurbaşkanının vesayeti altında. Bu vesayete son
vermek ve kuvvetler ayrılığını yeniden tesis etmek
zorundasınız.
Sayın Başbakan, halkın gerçekleri
öğrenmemesi için basının üzerinde kurduğunuz baskı ve
sansürü derhâl sonlandırmalısınız, gazeteci dövdürmemeli,
gazete ve televizyonları kapattırmamalı, muhalif gazetecileri
tutuklattırmamalı ve daha da önemlisi, gazete basan Vandalları
bakan yardımcısı olarak atamamalısınız. (CHP
sıralarından alkışlar) Kamunun gücünü ve
imkânlarını yandaşlarınız için ödül, muhalifleriniz
için ceza olarak kullanmaktan vazgeçmelisiniz.
Sayın Başbakan, Kürt sorunuyla ilgili
yürüttüğünüz barış sürecinde başarısız oldunuz;
gizli olarak yürüttüğünüz bu süreçte yüce Meclisi devre
dışı bırakıp illegal yapıları doğrudan
muhatap aldınız; partizan çıkarlarınız uğruna
tutamayacağınız sözler verdiniz; PKKnın, barış
sürecini savaşa hazırlık süreci olarak kullanmasına, bölgede
alan hâkimiyeti sağlamasına, kentleri silahlandırıp
yolları mayınlamasına göz yumdunuz; 7 Haziran seçimlerini
kaybedince 1 Kasım seçimlerini garantilemek için PKKyı ve
IŞİDi araç olarak kullanıp iç çatışma
çıkarılmasına göz yumdunuz. Seçimlerin sonuçlarını
etkilemek üzere çıkarılan bu çatışmalar
ağırlaşarak devam ediyor. Önümüzdeki haftalarda
çatışmaların batı illerimize sıçrama ihtimali
bulunuyor. Bu ağır durum karşısında terörle mücadeleyi
hukuk içinde yürütmeli ve nihai hedefi toplumsal barış olarak
koymalısınız.
Şunu unutmayınız: Güvenlikçi
politikaların, paranoyak ve düşmanca yaklaşımların
hiçbirimize faydası yok.
Sayın Başbakan, terörü bitirmek
amacıyla derhâl sağlıklı bir demokratikleşme süreci
başlatmalı ve terör örgütünün propaganda araçlarını elinden
almalısınız.
Kürt sorunu bölgesel bir sorundur. Bu kapsamda Irak
ve Suriyede yaşayan Kürtleri de tıpkı Türkmenler gibi
akrabamız kabul edip, sadece ülkeyi değil, bölgeyi düşünerek,
birliğimizi ve kardeşliğimizi eşitlik ve özgürlük temelinde
güçlendirmelisiniz.
Sayın Başbakan, izlediğiniz
dış politika yüzünden dünyada yapayalnız kaldık.
Kavgasız komşumuz kalmadı. 5 büyük ülkede elçimiz yok.
Dış politikada içine düştüğümüz bu kötü durum değerli
bir yalnızlık değil, tehlikeli bir
dışlanmışlıktır. (CHP sıralarından
alkışlar)
İlkeli ve tutarlı davranmanın kural
olduğu dış politikada ilkesiz ve tutarsız
davranıyorsunuz. Kamuoyu önünde İsraile
(x)
diye meydan okuyor, arkadan devlet bütçesinden Amerikan lobi şirketlerine
67 milyon dolar rüşvet ödeyerek partinizin İsrail yanlısı
olduğunu ispata çalışıyorsunuz. Önce Sisiye Katil! deyip
sonra birlikte tatlı yemek için aracı gönderiyorsunuz. Kardeşim
Esad bir anda katil Esed oldu. Önce NATOnun Libyada ne işi var?
deyip sonra NATOyla birlikte Libyaya saldırdınız. Dostum
Putin diye başlayan ilişkiniz katil Putin diye sonlandı.
Dış politikada güvenilmez ve tutarsızsınız.
Sınırlarımız yol geçen hanına döndü. Hava sahamız
delik deşik oldu. Bu koşullar altında bir de sonucunu hiç hesap
etmeden Suriyede Rus uçağını düşürdünüz. Sayın
Başbakan, Batılı emperyaller demokrasi götürmek yalanıyla
işgal ettikleri ülkeleri yağmaladılar; geriye kan,
gözyaşı, acı ve radikal terör örgütlerini bıraktılar.
Unutmayın, emperyal devletler Orta Doğuda bir vekâlet
savaşı yürütüyor, onların amaçları mazlum Orta Doğu
halklarını Alevi-Sünni diye birbirine kırdırırken
silah satıp onların petrollerini almak. Siz bu kirli
savaşın tarafı hâline geldiniz. İslam ülkelerinin önderi
olmak üzere çıktığınız yolda emperyal devletlerin
tetikçisine dönüşmek üzeresiniz. Sayın Başbakan, dış
politikada düştüğünüz stratejik çukurun ağır sonuçları
var. Taraf olduğunuz savaş yüzünden 450 bin insan can verdi,
milyonlarca insan vatanından oldu. Mazlum Orta Doğu insanları
Batı ülkelerine ulaşmak amacıyla çıktıkları ölüm
yolculuğunda can veriyor. Kurtulabilen mazlumlara gayriinsani muamele
ediliyor. Siz ise oturmuş AB ülkeleriyle 3 milyar avro
karşılığında at pazarlığı
yapıyorsunuz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkeleri yıkılmış insanlara
bizim tarihî ve ahlaki sorumluluğumuz var. IŞİD, El Kaide ve
Nusra katilleri dışında ülkemize gelen tüm mazlumlar bizim
kardeşimizdir. Bu kardeşlerimizi ülkelerinde barış tesis
edilene kadar en iyi koşullarda ağırlamalıyız.
Sayın Başbakan, dış politika sizin sorumluluğunuzda.
Ey Esed!, Ey Sisi!, Ey Merkel!, Ey Putin!, Ey AB!, Ey ABD! diye
önüne gelenle kavga eden Cumhurbaşkanı ülkemizin imajına çok zarar veriyor. Bu duruma
engel olunuz. Emin olun, biz yabancı düşmanı ABDli Donald Trump'dan
nasıl rahatsız oluyorsak, Erdoğan'dan da aynı şekilde
rahatsız olan milyarlarca dünya insanı var. (CHP
sıralarından alkışlar) Dış politika
Erdoğanın değil, sizin sorumluluğunuzda olmalı.
Sayın Başbakan, içeride ve
dışarıda uyguladığınız baskıcı,
ayrımcı ve saldırgan politikalarınız yolsuzluk ve
çürümeyle birleşince millî ekonomimizi çökme noktasına getirdi. Cari
açık sorunumuz kronikleşti. Cari açığı finanse etmek
amacıyla, sürekli, varlıklarımızı yabancılara
satıyor, bu da yetmiyor üzerine borçlanıyoruz.
Bankalarımız, havalimanlarımız,
madenlerimiz, iletişim ve enerji altyapımız
yabancıların eline geçti. Topraklarımız yabancılara
satılıyor. Kendi vatanımızda borçlu ve mülksüz kölelere
döndük. (CHP sıralarından alkışlar) Aşırı
borçlanma ve varlık satışlarıyla geçirdiğiniz
balayı dönemi bitti. Borçlanmanın limitlerine geldik. Satılacak
çok az varlığımız kaldı.
Sayın Başbakan, gelir
dağılımı çok bozuldu, gelir adaleti kalmadı. Çok
düşük ücretlerle uzun saatler çalışmak zorunda
bırakılan halkımızın kazancı, partinizin elitleri
arasında bölüştürülüyor. Son on üç yılda sadece Cengiz, Limak,
MAPA, Kolin ve Kalyon'dan oluşan yandaş çeteye aktarılan kamu
kaynaklarının toplam tutarı 85 milyar dolardır.
Ekonomide bu gidişatın sonu, tarihimizde
görmediğimiz derinlikte bir ekonomik ve sosyal kriz
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başbakan, hoş geldiniz. Ne
yazık ki bütçemize duyduğunuz saygı da bu kadarmış.
Ama yine de hoş geldiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu güttüğünüz ekonomik politikaların
sonucu, bir ekonomik ve sosyal kriz ve sonucunda millî iflas ve
dağılmayla sonuçlanabilir.
Sayın Başbakan, bu kötü gidişatı
durdurmak amacıyla, ekonomimizi sakatlayan yolsuzluk ve çürümeye dur
demek zorundasınız. Yolsuzlukla mücadele konusunda, görevinizin
gereğini yerine getirmiyorsunuz. Bu gidişle tarihe "çalmayan,
ama çalana da ses çıkarmayan bir gölge başbakan" olarak
geçeceksiniz. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu ve 2016 yılı
bütçesi, Türkiye ekonomisini felç eden örgütlü yolsuzlukları gizlemek
amacıyla, Sayıştay raporları olmadan görüşüldü. Bu
durum, Anayasayı ihlal ederek yüce Meclisin bütçe hakkının ve
denetim yetkisinin fiilen ilga edilmesidir. Boğazına kadar
yolsuzluğa bulaşmış bu otoriter ve totaliter Hükûmete
verilen her kuruşun
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) Son cümlem.
BAŞKAN Bir dakika veriyorum, toparlayın
efendim.
Buyurun Sayın Erdoğdu.
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Boğazına kadar yolsuzluğa
bulaşmış bu otoriter ve totaliter Hükûmete verilen her
kuruşun haram olacağı düşüncesiyle bu bütçenin aleyhine oy
kullanacağız.
Değerli milletvekilleri, biz şunu
biliyoruz: Bizim kökümüz Kuvayımilliyeden geliyor, Anadolu ve Rumeli
Müdafai Hukuk Cemiyetinden geliyor. Şunu biliniz ki Sayın
Başbakan: Dâhilde ve hariçte bedhahlarımız
olacağını biliyoruz. Dâhilde ve hariçte bedhahlarımız
olacaktır ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Erdoğdu.
Sayın milletvekilleri, 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmeler
böylece tamamlanmıştır.
Şimdi, 2016 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının oylamalarını
yapacağız.
Tasarılar açık oylamaya tabidir. Açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Her iki kanun tasarısının açık
oylamasının elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, 2016 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısının açık oylamasına
başlıyoruz.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana
vekâleten oy kullandığını, oyun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ve imzasını taşıyan oy pusulasını
yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyor,
oylama işlemini başlatıyorum.
Buyurun.
(Elektronik cihazla oylama başlandı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, pusulalar
ile sisteme giren sayın milletvekilleri mukayese edildiği için
sonuçları açıklamakta biraz gecikiyoruz. Hakkınızı
helal edin, kusura bakmayın, şimdi toparlıyorlar.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 2016
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı açık oylama
sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 430
Kabul : 301
Ret : 129 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Özcan Purçu Mustafa
Açıkgöz
İzmir Nevşehir
Böylece, 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.
Şimdi 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının açık oylamasına
geçeceğiz.
Oylama için yine üç dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, oylamadan
sonra Sayın Başbakanın bir teşekkür konuşması
olacaktır.
Ben, öncelikle, tabii, oylama işlemi devam
ederken
Yoğun bir mesai harcadınız, hep birlikte yoğun bir
mesai harcadık. Bu vesileyle, bugüne kadar yoğun mesai
harcadığınız birleşimleri yöneten Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Sayın Başkanı, Başkan Vekilleri ve Kâtip
Üyelerine, tüm parti gruplarımızın Sayın Başkan ve
Grup Başkan Vekillerine, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve
üyeleri başta olmak üzere tüm milletvekillerimize ve ailelerine, Maliye
Bakanı ve Hükûmetin tüm üyelerine ve bürokratlara katkıları ve
katılımları için teşekkür ediyorum.
Ayrıca, çalışmalarımıza
yasama, idari ve teknik hizmetleriyle destek veren idari
teşkilatımızın Genel Sekreteri ve yöneticilerine, Divanda
yakın destek sağlayan Kanunlar ve Kararlar
Başkanlığı idareci ve yasama uzmanlarına, bir hafta
aralıksız çalışmasıyla bütçe metinlerini basan
basımevi çalışanlarına, Komisyon aşamasında
yoğun emek sarf eden Bütçe Başkanlığımızın
tüm çalışanlarına, sözlerimizi kayda geçiren stenograflara,
Genel Kuruldaki teknik sistemi çalıştıran işletme birimi
teknik personeline, sürekli hareket hâlinde taleplerimize yetişen
kavaslara, bire bir çalıştığımız danışman
ve sekreterlerimize, tüm partilerin grup çalışanlarına, görüşmelerimizi
yansıtan Türkiye Büyük Millet Meclisi Televizyonu
çalışanlarına, sağlık çalışanlarına,
güvenlik hizmetlerini özveriyle yerine getiren güvenlik personeline,
hazırladıkları yemeklerle, leziz yemekleriyle lokanta
çalışanlarımıza, yoğunluğumuzu alan çay ve
kahveleriyle çay ocakçı ve garsonlara,
ulaşımımızı sağlayan şoförlere, temizlik
hizmetini veren personele, çalışmalarımızı kamuoyuyla
paylaşan tüm Parlamento muhabirlerine -yukarıda, locada da var bir
kısım muhabirlerimiz- velhasıl Meclisimizin bütün
çalışanlarına ve televizyonları
aracılığıyla bizleri takip eden tüm
vatandaşlarımıza teşekkür ediyor, saygılar sunuyoruz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 2014
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy
sayısı : 430
Kabul : 301
Ret : 129 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Özcan Purçu Mustafa
Açıkgöz
İzmir Nevşehir
2014 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, yoğun bir emek ve mesai neticesinde
bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarını böylece kabul etmiş
bulunuyoruz ve kanunlaşmış bulunuyor. Dolayısıyla,
milletimiz, memleketimiz ve Hükûmetimiz için hayırlı olmasını
temenni ediyorum.
Şimdi, teşekkür
konuşmalarını yapmak üzere Başbakanımız
Sayın Ahmet Davutoğlunu kürsüye davet ediyorum.
Buyurun
Sayın Başbakan. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından ayakta alkışlar)
VI.- TEBRİK, TEMENNİ VE TEŞEKKÜRLER
1.- Başbakan Ahmet Davutoğlunun, bütçenin kabulü
dolayısıyla teşekkür konuşması
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe görüşmeleri esnasındaki
katkılarınız dolayısıyla ve güveniniz
dolayısıyla Hükûmetim adına, milletimiz adına
teşekkürü bir borç biliyorum.
Yüce
Meclisimiz, millî iradenin nihai tecelligâhı ve nihai hesap verme
makamıdır. Bütçeler de her aşamada bu hesap vermenin en önemli
aracıdır. Şundan emin olunuz ki: Bugün güvenoyunuza muhatap
olmuş olan bütçemizin her kuruşu, her kalemi bizim şerefimizdir,
onurumuzdur ve her kuruşu son noktasına kadar korunacaktır. (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Allah,
bütçemizi bereketli kılsın, hayırlı kılsın ve
milletimize hizmet etme yolunda bizlere yardımcı olsun.
Bu
vesileyle bütçe görüşmeleri esnasındaki yönetimleri,
katkıları dolayısıyla Meclis Başkanımıza,
Meclis Başkan Vekillerimize, Başkanlık Divanı üyelerimize,
bütün Meclis çalışanlarımıza teşekkürü bir borç
biliyorum. Ayrıca, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimize, Maliye
Bakanlığımızın yetkililerine, bütün
kurumlarımızın tek tek her birine teşekkürü bir borç
biliyorum. Emekleri bütçemizin uygulanması esnasında hep takdirle
hatırlanacaktır.
Bu
vesileyle dün kutladığımız Dünya Kadınlar Günü
dolayısıyla kadın milletvekillerimizi de bir kez daha tebrik
ediyor, kadınlarımızı bu Meclis kürsüsünden hürmetle
selamlıyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
Bu
vesileyle 4 hususta bütün Meclisimize, bütün milletvekillerimize hiçbir
ayrım gözetmeksizin çağrıda bulunmak istiyorum. Bu yüce Meclis
çatısı millî iradenin tecelligâhıdır. Milletimizi temsil
ediyoruz. Her birimiz farklı illerden gelmiş olabiliriz, her birimiz
farklı siyasi eğilimleri temsil ediyor olabiliriz ama nihayetinde bu
kürsü ve nihayetinde bu yüce çatı, bizim milletimizin istiklalini,
istikbalini temsil ediyor, onun onurunu korumak hepimizin görevi. Bu onuru
korumak için de hep beraber Meclisimizin çalışmaları
esnasında eleştiriye açık ama nezaket ve nezaheti de gözeten bir
üslup benimsememiz önem taşıyor.
4
çağrı demiştim. Birincisi: Geliniz, hangi görüşten olursak
olalım teröre karşı yekvücut olalım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Her ne suretle olursa olsun insan
canına kasteden, bir insanı öldüren, bizim inancımıza göre
bütün bir insanlığı öldürmüş gibidir. Hangi gerekçeyle
olursa olsun insan canına, canımıza kastedenlere karşı
ortak bir tavırda buluşalım.
Ankara saldırısı esnasında yüce
Meclisimizin çalışmaları devam ederken ara verilmemiş
olması dolayısıyla o gün oturumu yöneten Meclis Başkan
Vekilimize de, bütün partilerimize de teşekkürü bir borç biliyorum çünkü
tam da teröristlerin istediği yüce Meclisin çalışmalarına
ara vermesi, Türkiyede olağanüstü bir görüntünün ortaya çıkmasıydı.
O gün gösterdiğimiz basiretli tutumu, her zeminde göstermek
durumundayız. Türkiye'nin her karış toprağında kamu
düzeni hâkim olana kadar, demokratik hak ve özgürlükler her yerde egemen
kılınıncaya kadar terörle mücadelemiz devam edecektir. Terörle
mücadelede fiilî olarak alanda mücadele eden güvenlik birimlerimiz yanında
hepimize görev düşüyor.
Bir kez daha buradan şehitlerimizi rahmetle
anıyorum. Şehit ailelerine, eşlerine, annelerine,
babalarına, çocuklarına yüce Meclisimizin kürsüsünden taziyelerimi
iletiyorum ve onların bize emanet olduğunu bir kez daha vurgulamak
istiyorum.
Bugün Surda da operasyonlar bitti.
İnşallah, Türkiye'nin her yerinde demokratik hukuk devleti
kuralları ve kamu düzeni egemen olacak, hiçbir ilçede, hiçbir ilde, hiçbir
vadide, hiçbir ırmak kenarında herhangi bir silahlı güce asla
izin verilmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Hiçbir şehrimizin, hiçbir ilçemizin herhangi bir sokağında
barikatlar, çukurlar, mayınlarla oradaki insanlarımızın,
vatandaşlarımızın hayatına sekte vurmaya
çalışanlara da izin vermeyeceğiz. Bu
kararlılığımızı bir kez daha teyiden buradan
söylüyorum ki bu kürsüde bu terör olaylarını mazur göstermeye kimse
kalkmasın. Gelin, hep beraber bu kürsüde her şeyi söyleyelim, en
aykırı fikirleri tartışalım, her şeyi bu kürsünün
onuruna yakışır şekilde dile getirelim ama asla teröre
taviz vermeyelim, asla teröristleri mazur gösterecek bir tutum içine
girmeyelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İkinci çağrım, daha önce çok
saygıdeğer Genel Başkanları ziyaret ettiğimde de
vurguladığım bir çağrıdır: Geliniz, darbe
anayasasını ve bütün darbe hukukunu bir kenara koyarak
çağdaş, özgürlükçü, her bir vatandaşının onurunu temel
alan ve her türlü vesayeti reddeden yeni bir anayasayı hep beraber millet
adına yazalım, millete sunalım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bir kez daha çağrıda bulunuyorum: Ön
şart getirmeden, heybemizde ne varsa, zihnimizde ne varsa, gönlümüzde ne
varsa Anayasa Komisyonuna, Uzlaşma Komisyonuna, bu komisyonlara,
diğer komisyonlara ve Genel Kurula getirelim ama anayasayı
yazamamış olmanın vebalini üzerimizde
taşımayalım. Gelecek nesiller bu dönem Meclisini, yeni ve
özgürlükçü bir anayasayı hayata geçirmiş bir Meclis olarak
ansınlar.
Biz AK PARTİ olarak ve Hükûmet olarak hiçbir ön
şart getirmiyoruz, hiçbir fikre karşı ön yargılı
değiliz ama şu konuda kararımız kesindir: Milletin
beklediği özgürlükçü bir anayasayı öyle veya böyle yazacak ve bu
Genel Kurulun takdirine sunacağız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Güzel olan, bunu hep beraber
yazmamız; güzel olan, kafa kafaya, zihin zihine, gönül gönüle vererek
insan onurunu esas alan, darbe hukukunu tümden lağveden bir tavrı
sergilememizdir.
Bir kez daha çağrıda bulunuyorum ve bu
konuda da iyimserliğimi muhafaza etmek istiyorum.
Üçüncüsü: Bu kürsü, milletimizin genel
davranış kodlarını, vicdanını,
ahlakını, erdemini, irfanını temsil eden bir kürsüdür. Bu
kürsüde milletimizin onaylamadığı, herhangi bir aile
ortamında dahi dile getirilmesinden imtina edilen sözler, ifadeler,
kapalı kapılar ardında dahi söylenmesinden imtina
edeceğimiz üslup yer almasın çünkü burada biz konuşurken 78
milyon bizi dinliyor ve hangi partiden olursak olalım, bizimle ilgili bir
kanaat sahibi oluyor. Bu Meclisin olumlu bir kanaatle milletin huzurunda
bulunması için temel ahlaki ilkelere, üsluba, nezakete, nezahete,
karşılıklı saygıya ve hoşgörüye dayanan bir
tavır benimseyelim. Önümüzde, gelecek bütçeye kadar bir yıllık
süre var. Görüş ayrılığına düşsek de hiçbir
şekilde bu Mecliste şiddete yer vermeyelim. Farklı kanaatlere
sahip olsak da hiçbir şekilde hakarete izin vermeyelim. Eleştirelim
ama karşımızdakilerin gönlünü kırmamaya özen gösterelim.
1 Kasım seçimleri akşamı Konyada,
seçimin hemen akabinde, Hazreti Mevlânanın huzurunda bir söz
vermiştim. Biz, bu topraklara ancak sevgi tohumları ekmeye geldik
demiştim. Biz, önce Meclise sevgi tohumları ekelim, Meclisteki sevgi
tohumlarıyla yükselecek çınarın altında herkesin takdir
ettiği bir yüce ülkeyi birlikte inşa edelim. AK PARTİ Grubu
olarak, bu konuda arkadaşlarımın en detayına kadar dikkat
edeceğine inancım tamdır, bütün partilerimizin de bu temel
ölçüler içinde davranacağına inanıyorum.
Bu çerçevede de gelin, birlikte, Meclis
İçtüzüğümüzü her açıdan, her perspektiften eleştiriye
açık olan, eleştiri makamına her türlü hakkı tanıyan
ama Meclisin etkin çalışmasını da teminat altına
alacak şekilde yeniden yazalım. İç Tüzük konusunda daha önce
geldiğimiz uzlaşma noktalarını da göz önüne alarak yeni bir
iç tüzükle, dediğim gibi her türlü tartışma imkânını
sağlayan ama milletin beklediği yasaları, reformları
geciktirmeye dayalı, blokaja dayalı uygulamalara da izin vermeyen bir
iç tüzüğü birlikte yazalım ve Meclis, yeni bir anayasayla, yeni bir
iç tüzükle darbe hukukundan arındırılmış, özgürlükçü
bir atmosferle yoluna devam etsin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Dördüncü çağrım: Tarih çok hızlı
bir şekilde akıyor. Siyasi ve ekonomik istikrar, bir milletin
kalkınmasının asgari şartlarıdır ama tarih
hızla akarken, ivme kazanmış bir şekilde birçok
yapıları tekrar tekrar kurarken biz sabit kalamayız, biz
statükocu olamayız, biz var olanla yetinemeyiz. Teknolojik imkânların
bu derece hızla değiştiği, sosyal şartların büyük
bir devinim içinde yeniden belirlendiği bir dönemde en fazla ihtiyaç
hissettiğimiz şey reformcu bir zihniyettir. Reform, tarihin özellikle
hızlı aktığı dönemlerde ülkelerin olmazsa olmaz
teminatıdır. Onun için, 64üncü Hükûmetimizin en çok odak
verdiği hususlardan birisi, vaatlerimizin yerine getirilmesi ve
reformlarımızın uygulanmasıydı. Şu anda gururla
ifade ediyorum ve her birinize teşekkür ediyorum, vaatlerimizin yüzde
82sini bugün itibarıyla yerine getirmiş bulunuyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) İnşallah, mart sonuna
kadar da tamamlayacağız.
Ayrıca, reformlarımızın ilk üç
ay için planlanan yüzde 50sini de Meclise sevk ettik. Sizden ricam, özellikle,
ana muhalefet partisinin Sayın Genel Başkanından ve bütün
arkadaşlarımdan ricam, böyle bir reform ihtiyacının
olduğu dönemde, reformları birlikte tartışalım ama
reformlarımızı geciktirecek bir tutum içine girmeyelim.
Bu reformlar içinde özellikle bir paket var ki
bugünlerde bizim için çok büyük önem taşıyor; vize muafiyetiyle
ilgili reformlar. 72 maddeydi 29 Kasımda yaptığımız
Türkiye-Avrupa Birliği Zirvesinde, 19unu sizlerin de
katkılarıyla yerine getirdik, şimdi geriye 53 madde daha
kaldı. Bunlar, değişik kanunlar içinde yer alan maddeler,
değişik şekillerde mutlaka yerine getirilmesi gereken hususlar.
Pazartesi günü gerçekleştirdiğimiz
Türkiye-Avrupa Birliği Zirvesinde 1 Ekimde planlanan vize muafiyeti
tarihini, uzun ve çetin müzakerelerden sonra, haziran ayına aldık.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) İnşallah,
haziran ayında, on yıllarca, en az elli yıldır neredeyse,
vatandaşlarımızın özlemle beklediği, büyükelçilikler
önünde, konsolosluklar önünde beklemeden başı dik, onurlu ve izzetli
bir şekilde Avrupanın Schengen ülkelerine giriş imkânı
vatandaşlarımıza tanınmış olacak;
hayırlı, mübarek olsun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ama bunun gerçekleşebilmesi için, haziran ayına
yetişebilmesi için çok açık bir şekilde buradan, Meclis
kürsüsünden çağrımı tekrar ediyorum: 1 Mayısa kadar bizim,
geride kalan bu 53 maddede reformları tamamlamamız lazım. Ricam,
bunu hep beraber yaparsak halkın huzuruna gider, Bütün partiler olarak,
birlikte bunu başardık. deme onurunu yaşarız. Ama
eğer engellenir ve bir şekilde bu gecikirse, vebal, geciktirenlerin
üzerinde kalır. O zaman da AK PARTİ Grubu tek başına
çıkarabilmek için çaba sarf eder ama bizim istediğimiz, arzu
ettiğimiz husus; herkesin, 78 milyonun benimsediği, hangi siyasi
görüşte olursa olsun herkesin arkasında durduğu bu reform
konusunda bütün partilerin ortak bir çabayla 1 Mayısa kadar bunu
tamamlamaları çünkü 1 Mayısa kadar tamamlanırsa Avrupa Konseyi
ve Avrupa Komisyonundan da geçecek, Avrupa Parlamentosunda onaylanacak.
Yaptığımız görüşmelerde 1 Mayısa kadar bunu
sunmamız durumunda inşallah haziran sonuna kadar da bu sürecin
tamamlanacağı
Ümit ederim ki bu çağrımıza olumlu
bir cevap verilir, bütün bu çağrılara, teröre karşı omuz
omuza oluruz, yeni bir anayasayı, özgürlükçü bir anayasayı birlikte
yazarız, eleştiriye açık, etkin bir Meclis
çalışması için yeni bir iç tüzüğü birlikte kaleme
alırız ve vize muafiyeti de içinde olmak üzere
halkımızın beklediği reformları birlikte
gerçekleştiririz.
Ben güvenleriniz dolayısıyla bir kez daha
her birinize, tek tek şahsen teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum, bütçemizin hayırlı, bereketli olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Başbakanım.
Böylece gündemin ve birleşimin sonuna geldik.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 10 Mart 2016 Perşembe günü saat 15:00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı olsun diyorum, hayırlı
akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 21.19
(x) 118 ve 119 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 26.02.2016 tarihli 45inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.