TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
58inci
Birleşim
10
Mart 2016 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ankara
Milletvekili Murat Emirin, sağlıkta cepten yapılan harcamalara
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Kars
Milletvekili Ayhan Bilgenin, güvenlik politikalarının hukuki
boyutuna ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlının, Adana ilinin problemlerine
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Kars Milletvekili Ayhan
Bilgenin yaptığı gündem dışı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Kars
Milletvekili Ayhan Bilgenin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
3.-
Muğla Milletvekili Nurettin Demirin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklaması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, Sur ilçesinde devam eden operasyonların
başarıyla tamamlanarak 271 teröristin öldürüldüğüne ve
operasyona katılıp şehit olan askerler ile güvenlik güçlerine
Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
2.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Malatyanın birçok köyünde cep
telefonlarının çekmediğine ve Malatyadaki şebekelerin
güçlendirilmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması
3.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, Denizlide kiralık ve
dağınık durumda olan vergi dairelerinin ne zaman toplu olarak
hizmet vereceğini, Denizlide devlete ait birçok yerin TÜRGEVe
bağışlanacağı söylentilerinin doğru olup
olmadığını ve Denizliye yapılma sözü verilen 25 bin
konut için TOKİye taşınmaz devri yapılıp
yapılmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
4.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdenin Altunhisar ilçesi
Karakapı köyüne öğretmenleri götürürken kaza yapan servis
aracındaki yaralı öğretmenlere geçmiş olsun dileğinde
bulunduğuna ve çok sayıda kapalı köy okulu olduğuna
ilişkin açıklaması
5.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, birinci öğretimden harçlar
kaldırılırken ikinci öğretimde okuyan öğrencilerden
harç alınmaya devam edilmesinin adaletsiz bir uygulama olduğuna ve bu
konuda bir çalışma yapılıp
yapılmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
6.-
Muğla Milletvekili Nurettin Demirin, iç turizmi geliştirme konusunda
çalışmalar yapılması gerektiğine ve Fethiyeye ne
zaman stadyum yapılacağını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
7.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Balıkesirdeki çeltik
üreticilerinin sorunlarına ve Hükûmeti, çiftçiye desteğe davet
ettiğine ilişkin açıklaması
8.-
İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin cemevlerinin elektrik ile su faturalarının
Diyanet İşleri Başkanlığınca
karşılanması ve din derslerinin zorunlu olmaktan
çıkarılmasıyla ilgili kararlarının acilen
uygulanmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
9.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, 2016 yılı bütçesinin
adil ve şeffaf harcanması konusunda Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri olarak denetim görevlerini sonuna kadar yerine getireceklerine
ve Hükûmetin, mültecilerle ilgili AB liderleriyle yaptıkları
görüşmeler konusunda bilgi vermesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
10.- Kayseri
Milletvekili Çetin Arıkın, Kayseri Develi Belediyesinin, bünyesindeki
taşeron firma işçilerinden asgari ücret artışının
iadesini istediğine ve bu konuda bir çalışma yapılıp
yapılmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
11.- Mersin
Milletvekili Yılmaz Tezcanın, Sağlık
Bakanlığının Mersin ilindeki yatırımlarına
ilişkin açıklaması
12.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, yasa dışı bir
örgüt tarafından, 7-8 Mart tarihlerinde Ankarada Hilafet Konferansı
düzenlendiğine ve Ankara Büyükşehir Belediyesinin buna neden göz
yumduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
13.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşenin, Orman Kanununda yapılan
değişiklikle Karadenizin pek çok yerinde vatandaşların
tapulu arazilerine bedelsiz el konulduğuna ilişkin
açıklaması
14.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Muğla Milletvekili
Nurettin Demirin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
15.- Kayseri
Milletvekili Çetin Arıkın, Başbakan Ahmet Davutoğlunun
Brükseldeki Avrupa Birliği zirvesindeki görüşmelerin ardından
dile getirdiği Kayseri pazarlığı sözlerine ve
Kayserililerin hiçbir zaman insan hayatı üzerinden pazarlık
yapmadığına ilişkin açıklaması
16.- Kayseri
Milletvekili İsmail Tamerin, Başbakan Ahmet Davutoğlunun
Kayseri pazarlığı sözleriyle Kayseri insanının
zekâsını ve çalışkanlığını ifade
ettiğine ilişkin açıklaması
17.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Siirt Milletvekili Kadri
Yıldırımın 13 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
18.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Siirt Milletvekili Kadri
Yıldırımın 13 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
19.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, siyasi partilerin
farklı düşünmesinin doğal olduğuna ve bütün toplumsal
hassasiyetlerin göz önünde bulundurularak geçmişe ve güncele dair
hakikatlerin araştırılması ve gerçeklerle yüzleşme
süreçlerinin işletilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Parlamentolar
Arası Birlik Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil etmek
üzere İstanbul Milletvekili Süleyman Sencer Ayatanın üyeliğinin
Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin
tezkeresi (3/534)
2.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek
grupları oluşturmak üzere Başkanlık Divanınca uygun bulunan
yedek üyelerin isimlerine ilişkin tezkeresi (3/535)
B) Önergeler
1.-
Başkanlığın, İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi
Yönterin, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu tali komisyon olarak da Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna havale edilen
(2/852) esas numaralı Kanun Teklifinin geri
alındığına ilişkin önerge yazısı (4/19)
C) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin,
ülkemizde giderek artan toplumsal şiddet ve ruhsal
rahatsızlıkların ve antidepresan kullanımının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/111)
2.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 28 milletvekilinin,
hasta mahkûmların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/112)
3.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin,
İstanbula göçün yarattığı kentsel sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/113)
D)
Çeşitli İşler
1.- Genel
Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Millî Meclisi Başkanı Oktay Asadova
Başkanlıkça "Hoş geldiniz." denilmesi
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- AK
PARTİ Grubunun, gündemin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 10 Mart
2016 Perşembe günkü birleşiminde 123, 136, 148, 176, 13, 14, 15, 16,
17, 20, 21, 22, 23 ve 25 sıra sayılı kanun
tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine ve yukarıdaki işlerin
tamamlanması hâlinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15, 16 ve 17 Mart
2016 Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri toplanmamasına; 22
Mart 2016 Salı günkü birleşiminde bir saat süreyle sözlü
soruların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi
2.- HDP
Grubunun, Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve arkadaşları
tarafından, Türkiye'de kadın mülteci ve
sığınmacıların yaşadığı sorunlar
ve bu sorunların giderilmesi için gerekli önlem ve politikaların
belirlenmesi amacıyla 4/3/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 10 Mart 2016
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VIII.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyeliğe
seçim
IX.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.-
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı (1/541) ve
Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 117)
2.- 11 Nolu
Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/481) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 123)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti ve Yunanistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük İşbirliği
Ortak Temas Merkezi Kuruluş ve İşleyişi Hakkında
Anlaşma ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/518) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 136)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisine Dair Anlaşmaya
Yönelik GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisinin Güçlendirilmesi Konulu
Tamamlayıcı Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/525) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 148)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik
Enerjisi Mübadelesi ile İlgili Olarak Ortaya Çıkan Borca
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/611) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 176)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/299) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 13)
7.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/300) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 14)
8.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/301) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 15)
9.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Zimbabve Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/302) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 16)
10.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Jamaika Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/306) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 17)
11.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Zambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/305) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 20)
12.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Orta Afrika Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/309) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 21)
13.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/311) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 22)
14.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/314) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu. (S. Sayısı: 23)
15.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Ekvator Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/329) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 25)
X.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, UEFA Avrupa
Liginde Braga karşısında galip gelen Fenerbahçeyi
kutladığına ilişkin konuşması
XI.-
OYLAMALAR
1.- (S.
Sayısı: 123) 11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
oylaması
2.- (S.
Sayısı: 136) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti
Hükümeti ve Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük
İşbirliği Ortak Temas Merkezi Kuruluş ve
İşleyişi Hakkında Anlaşma ile Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
3.- (S.
Sayısı: 148) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge
Ofisine Dair Anlaşmaya Yönelik GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisinin
Güçlendirilmesi Konulu Tamamlayıcı Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
4.- (S.
Sayısı: 176) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Elektrik Enerjisi Mübadelesi ile İlgili Olarak
Ortaya Çıkan Borca İlişkin Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
5.- (S.
Sayısı: 13) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
6.- (S.
Sayısı: 14) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
7.- (S.
Sayısı: 15) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ruanda Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
8.- (S.
Sayısı: 16) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zimbabve Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
9.- (S.
Sayısı: 17) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Jamaika Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
10.- (S. Sayısı:
20) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
11.- (S.
Sayısı: 21) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Orta Afrika Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
12.- (S.
Sayısı: 22) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Fildişi Sahili
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
13.- (S.
Sayısı: 23) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Benin Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
14.- (S.
Sayısı: 25) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ekvator Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında İşbirliği Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
XII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, isim değişikliğine
gidilen stadyumlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/1316)
2.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, amatör spor kulüplerine verilen
desteklere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıçın cevabı (7/1633)
3.-
Muğla Milletvekili Akın Üstündağ'ın, Passolig
uygulamasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif
Çağatay Kılıçın cevabı (7/1634)
4.-
İstanbul Milletvekili Atila Kaya'nın, İstanbul'da KYK'ya
bağlı ve kiralama yoluyla hizmet veren yurtlara,
İstanbul'da
KYK'ya bağlı öğrenci yurtlarının kapasitesine,
İlişkin
soruları ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıçın cevabı (7/1635) (7/1636)
5.- Kocaeli
Milletvekili Tahsin Tarhan'ın, bir spor kulübüne yönelik yapılan saldırının
aydınlatılmasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/1637)
6.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, yenilenen stadyumların
isimlerinin değiştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın
cevabı (7/1708)
7.- Ankara
Milletvekili Murat Emir'in, Ankara'nın Kalecik ilçesinde bulunan Kredi ve
Yurtlar Kurumuna bağlı öğrenci yurduna ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın
cevabı (7/1865)
8.-
İzmir Milletvekili Tacettin Bayır'ın, stadyum ve spor
tesislerinin isimlerinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın
cevabı (7/1957)
10 Mart 2016 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir),
İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
58inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
sağlıkta cepten yapılan harcamalar hakkında söz isteyen
Ankara Milletvekili Sayın Murat Emire aittir.
Sayın Emir, süreniz beş dakika.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Murat Emirin, sağlıkta
cepten yapılan harcamalara ilişkin gündem dışı
konuşması
MURAT EMİR (Ankara) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; vatandaşımızın cebinden
yapmak zorunda kaldığı sağlık harcamaları
hakkındaki görüşlerimi paylaşmak üzere söz almış
bulunuyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Genel
Kurulda uğultu var, lütfen hatibi dinleyelim.
Buyurun.
MURAT EMİR (Devamla) Değerli
arkadaşlar, büyük bir başarı gibi takdim edilen
Sağlıkta Dönüşüm Programı, aslında
sağlığın özelleştirilmesi, ticarileştirilmesi ve
sağlığın finansmanının
vatandaşımızın sırtına
yıkılmasıdır. On üç yılın sonunda gelinen noktada
kamu hastaneciliği çökertilmiş, her türlü kadrolaşma sonuna
kadar yapılmış ve özellikle üniversite hastanelerimiz bir borç
batağına sürüklenmiştir. Sosyal devlet ilkesinin bir gereği
olarak Anayasamızda da teminat altına alınmış olan
sağlık hakkı sürekli olarak
aşındırılmış ve
vatandaşlarımızın sağlığı özel sektörün
kâr hırsına terk edilmiştir.
Kamu hastaneleri sizin döneminizde ticarethane gibi
işletilmeye başlandı. Dar gelirlinin sağlık hizmetini
ücretsiz vermeniz gerekirken, bunun finansmanını vatandaşa
yıktınız ve dar gelirlinin cebine göz diktiniz.
Bugün bir hasta, devlet hastanesinden randevu almak
için telefonu kaldırdığı andan itibaren 14 ayrı kalem
adı altında sağlık katkı payı ödemek
zorundadır.
2016 bütçe sunumunda, Sayın Bakan, cepten
sağlık harcamasının oranını yüzde 17,8 olarak
ifade etti. Peki, neymiş? 2002de bu rakam yüzde 19,8miş yani
burada, Sayın Bakana göre, bir başarı hikayesi var. Peki,
gerçekten öyle mi? Bu rakamı nasıl buldunuz? diye Sayın Bakana
sorduk, Biz TÜİKten aldık. dedi. Peki, TÜİK bunu nasıl
hesaplıyor diye baktığımızda,
şaşırmayın, TÜİK anket yapıyormuş
meğer. Tabii, biz bu anketlerin nasıl
yapıldığını gayet iyi biliyoruz. Anketlerle
vatandaşlarımızın algısını yanıltmaya
çalışabilirsiniz ama vatandaşımızın cebindeki
yangını asla söndüremeyeceğinizi çok iyi bilmelisiniz.
Peki, soruyorum: Bu rakamın içerisinde, özel
hastanelerde vatandaşımızın vermek zorunda
bırakıldığı fahiş katkı payları var
mı? SGK ve Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa göre, özel hastaneler
SGKnın belirlediği birim fiyatın ancak 2 katı
oranında para talep edebilirler. Peki, bunun böyle
olmadığını hepimiz bilmiyor muyuz? Mesela, bunu bilmeyen
varsa -başta Sayın Bakan olmak üzere-Meclisimize yürüyüş mesafesinde
olan özel hastaneleri tek tek dolaşabiliriz. Örneğin, muayene ücreti
için alınabilecek yasal fark olan 43 liranın nasıl 150 liradan
başladığını; mesela, basit bir ameliyat olan bademcik
ameliyatı için alınacak farkın, 1.043 lira olabilecekken en fazla,
nasıl 5 bin liralara taştığını hep beraber tespit
edebiliriz. Böylesine fahiş farklar alındığını
aslında hepimiz biliyoruz ancak yine de buna göz yumuyoruz.
Peki, ben herkesin bu gerçeği bildiğini
nereden çıkarıyorum? Milletvekillerine sağlanan ayrıcalıklardan.
Bakın, milletvekilleri özel hastaneye gittiklerinde, ne kadar fatura
çıkarsa çıksın, devlet tarafından, Meclis tarafından
bu faturalar karşılanıyor. Yani, biz de çok iyi biliyoruz ki özel
hastaneler bununla yetinmiyorlar.
Değerli arkadaşlar,
vatandaşımızın özel hastaneye verdiği paraları
bulmak için öyle ankete falan gerek yok, Maliye Bakanlığı özel
hastanelerin cirolarını söylese yeter. Ama, bu gerçeği niye
saklıyorsunuz? Çünkü vatandaşımızın parasını
özel hastanelere nasıl çarçur ettiğinizi ve nasıl
peşkeş çektiğinizi saklama gayretindesiniz.
Sağlıkta talan düzeni devam ederken,
hepinize sağlıklı günler diler, Genel Kurula saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Emir.
Gündem dışı ikinci söz, güvenlik politikalarının
hukuki boyutu hakkında söz isteyen Kars Milletvekili Sayın Ayhan
Bilgene aittir.
Sayın Bilgen, süreniz beş dakika.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
2.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, güvenlik
politikalarının hukuki boyutuna ilişkin gündem
dışı konuşması
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; güvenlik politikalarının hukuka
uygunluğunun iki tane net ölçütü vardır. Birisi, güvenlik
görevlilerinin hangi hukuki çerçevede o uygulamayı yaptıklarıyla
ilgilidir ki bu konuda mevzuatta, hem Polis Vazife ve Salâhiyet Yasasında
hem Jandarma mevzuatında çok net ölçüler vardır. Bu ölçülerden birisi
yakalamaya çalışmaktır eğer yargılamak ve
cezalandırmak gibi bir niyeti varsa. İkincisi ise, orantılı
güç kullanmaktır yani yakalamaya çalıştığı, suç
işlediğini iddia ettiği kişilerin elinde hangi silah varsa
ona denk silahlarla müdahalede bulunmasıdır. Dolayısıyla,
eğer güvenlik politikalarının uygulayıcısı
güvenlik güçleri devlet memuruysa ve devletin hukuku, devletin kanunları
onları bağlıyorsa, onların, mevzuatın kendilerine
tanıdığı evrensel hukuk çerçevesinde davranma
sorumlulukları ve zorunlulukları vardır. Asla, güvenlik
görevlilerinin Karşımızdakiler bize şöyle yapıyorlar,
biz de onlara aynıyla cevap veriyoruz. deme hakkı, imkânı,
lüksü yoktur. Burada bazen milletvekilleri, bu tartışmayı
açarken Karanfil mi versinler? diye konuşmacıları tahrik eden
sözler sarf ediyorlar. Evet, kimse karanfil falan verilmesini beklemiyor ama
canlarının istediğini yapma hak ve lüksleri de olamaz.
İkinci nokta, güvenlik politikaları
sırasında temel hakların nasıl
kullanıldığıdır. Eğer toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkına, Anayasada ifade edildiği gibi, hem de darbe
anayasasında ifade edildiği gibi, önceden izin almaksızın
herkes toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahipse,
burada milletvekillerinin kalkıp asla, sokağa çıkmayı,
sokağa çağırmayı bir suç gibi tarif etme hakkı olamaz.
Sokağa çıkmanın kendisi demokratik bir ülke olmanın
gereğidir. Sokakta göstericilerin kendilerini ifade edebilmesini
sağlamak, onların çevreye zarar vermesini engellemek, çevrenin de
onların eylemlerini yapmasını engelleyici pozisyon
almamasını sağlamak devletin görevidir. Ama siz baştan,
peşinen, sokağa çıkmayı bir suç gibi tarif ederseniz,
işte HDP sokağa çağırdı. gibi ifadelerle bu
hakkın kullanılmasını imkânsızlaştıracak bir
söylem, bir hegemonya içerisine girerseniz, o zaman demokratik toplumun en
temel, en asgari gereklerini reddediyorsunuz demektir.
Dün burada gruplar adına konuşulurken,
iktidar partisinin grup başkan vekili, doğrudan partimizi,
yöneticilerini hedefe alarak ve açıkça doğru olmayan bir beyanda
bulunarak
Ben sonra stenograflardan dökümü de aldım, okudum, tırnak
içerisinde ifadeler aynen şöyle: Sokağa çıkın, Kürtleri
öldürün. dediler., Sokağa çıkın, Yasin Börüyü öldürün.
diyorlar.
Şimdi, bu ifadeler
HALİL ETYEMEZ (Konya) Öldürmediler mi?
AYHAN BİLGEN (Devamla) Bakın,
arkadaşlar, dün o grup başkan vekiline de aynı şeyi
hatırlattım ama yanlış anlamış. Ben bir hukuk
kaidesini hatırlattım kendisine, o yanlış
anlamış, sanki onun ailesiyle, annesiyle falan benim bir işim
varmış gibi tepki gösterdi. Oysa benim kimsenin ne ailesine ne
annesine böyle bir şey yapmam hayatım boyunca söz konusu değil.
Ebu Hanifeyle ilgili -gayet iyi bilirsiniz, bana
tepki gösteriyorsunuz ama- biliyorsunuz, Peygamberin ailesiyle ilgili bir
iftira hadisesi vardır, Kur'anda da geçer, bunu Ebu Hanifeye sorarlar,
derler ki: Bu hükümle ilgili, bu dedikoduyu yapanlarla ilgili ne
düşünüyorsunuz, ne diyorsunuz? Verdiği cevap şudur, der ki:
Bir iddiada bulunan eğer iddiasını ispat etmezse müfteridir ve
iddia olunan fiille kendisi sorumlu olur. Yani zina iddiasından
bahsediyorum. Burada daha fazla uzatmayayım. Sonra, bin dört yüz yıl
boyunca bakın, dinleyin anlayacaksınız- bu evrensel bir hukuk
kaidesi olmuştur. Kim bir konuda iftira atmışsa, kadılar
hüküm verirken, hukukçular hüküm verirken d-erler ki Bu iddiayı
ispatlayacaksın.
Şimdi, bizimle ilgili kullanılan cümle
yani bizim yöneticilerimizden, eş başkanımızdan
Sokağa çıkın ve Kürtleri öldürün. gibi bir ifade
çıkmışsa, Sokağa çıkın ve Yasin Börüyü
öldürün. gibi bir ifade çıkmışsa biz çıkacağız
özür dileyeceğiz, eksiğimizi gidereceğiz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sokağa
çağrı yapıldı.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Sokağa
çıkın. dediniz, 50 kişi öldü. Sokağa
çağırdınız, 50 kişi öldü. Daha ne istiyorsunuz? 50
kişiyi öldürdüler, 53 kişiyi öldürdüler. Sokağa
çıkın. dediniz.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ama bakın
arkadaşlar, size Türkçe dersi falan vermeyeyim ama tırnak
işaretinin nerede olduğu her şeyi değiştirir. Hani
meşhur bir söz var biliyorsunuz: Oku, baban gibi eşek olma. cümlesi
ile Oku baban gibi, eşek olma. cümlesi arasındaki farkı ilkokulda
anlatırlar. Tırnak işareti neredeyse oraya göre hüküm
vereceksiniz. O cümlenin devamı bizden çıkmadı. Bunu grup
başkan vekili çıkıp ya düzeltecek, değiştirecek ya da
HDPyi şamaroğlanı gibi görmeye kimsenin hakkı yok. Sizin
lütfunuzla burada değiliz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Felsefe yapma ya,
bırak şimdi, bırak! Sokağa çağırdın
işte, konuşma!
İSMAİL AYDIN (Bursa) İkiyüzlü
davranmayacaksınız! Demokrasiden yana olacaksınız. Burada
barış diyeceksiniz, orada insanları öldüreceksiniz.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Bu parti için insanlar
bedel ödüyorlar, demokrasi için, barış için, birlikte yaşamak
için HDPye umut bağlıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hadi canım, hadi!
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Siz de
ağzınıza geldiği gibi burada HDPye iftira
atamazsınız. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bilgen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, kıymetli hatip konuşmasında demokratik
toplumun asgari şartlarına bile tahammül edemediğimiz
şeklinde açık bir sataşmada bulunmuştur. Bu çerçevede
BAŞKAN İki dakika size söz veriyorum
Sayın Bostancı.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyin.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin yaptığı gündem
dışı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Değerli
Başkanım, kıymetli arkadaşlar; demokrasi ve özgürlükler
hepimiz için çok önemli. Elbette, sokaklarda da insanlar gösteri yapabilirler,
politik protestoda bulunabilirler, buna ilişkin hiçbir problem yok.
Problem, bu politik protestoların yıkıcı bir anlam
kazanması ve sonuçta can ve mal maliyetleri doğurması. Bizim
itiraz ettiğimiz husus bu, yoksa, sokaklarda protesto hareketlerinin
yapılması, bu tür gösterilerin yapılması değil.
Türkiye'nin yakın tarihinde de yaşanan olaylarda nasıl
yıkıcı etkiler doğurduğunu Sayın Ayhan Bey de
bilir; ne kadar insanın hayatını kaybettiğini, ne kadar
dükkânın yıkıldığını,
yakıldığını. Bütün bunların yanında olacak
herhangi bir vekil de buradadır. diye asla düşünmüyorum. Çünkü
demokratik zeminleri kullanmak isteyenler, yıkıcılıktan
medet ummazlar.
Dün grup başkan vekilimizin ifade ettiği
husus illiyet bağı çerçevesinde bir eleştiridir. Yoksa, HDPli
yöneticiler çağrı yaptılar; gidin, öldürün, kesin, asın
Asla
böyle bir kastı olmaz.
Sonuçta şu: Sokağa çağrı
yapılmıştır, sokağa çağırının
neticesinde de can ve mal kayıpları yaşanmıştır.
Bu, illiyet bağı çerçevesinde bir eleştiridir. O şekilde
görmek gerekir. Yoksa, suçlama, töhmet altında bırakma, Hususen bunun
için çağırdılar. şeklinde bir ifade biçimi değildir.
Durduğumuz yeri de doğru koymak
lazım. Yani bizi eleştirebilirsiniz ama demokrasi ve özgürlükler
konusunda Türkiye'de hangi mesafelerin alındığını, sokakların
olsun, başka alanların olsun bu özgürlüklerden nasıl
faydalandığını ıskalayıp, buradan sadece husumet
dolu eleştiri gibi anlaşılabilecek bir bağlamda
konuşmak doğru olmaz.
Meramım budur. Arz ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bostancı.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Sayın Bostancı konuşmasında, bizim,
söylenenleri yanlış anladığımıza,
yanlış algıladığımıza dair ifadede bulundu.
Ona ilişkin de biz söz hakkı talep ediyoruz.
BAŞKAN Sayın Demirel, Sayın
Bostancı bir sataşmada bulunmadı, ben de dinledim Sayın
Bostancıyı.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Bir
yanlış anlaşılma olduğunu ifade ettiği için
BAŞKAN Dün Grup Başkan Vekilleri
Sayın Turanın yapmış olduğu konuşmaya
açıklık getirdi anladığım kadarıyla.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Bizim
de yanlış anladığımızı, özelde Ayhan Beyin
konuşmasında, bunları yanlış
anladığımızı, bu yüzden böyle ifade ettiğimizi
söyledi. Biz de anladığımızı ve nasıl ifade
etmemiz gerektiğini bir kez daha
BAŞKAN Peki, ben Ayhan Beye de iki dakika
söz vereceğim ama sizin de düzeltme mahiyetinde olsun Sayın Bilgen,
sataşma değil çünkü Sayın Bostancının ifadesi.
Buyurun, iki dakika süre veriyorum.
2.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına ve HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Tutanaklar çok açık. Yani tutanakları
eğer alır önünüze bakarsanız, hangi cümlenin sonunda diyorlar
diyerek ifadede bulunmuşsa, o, sonuçta, bizim adımıza, biz
söylemişiz, biz mesajlarımızda bunu yazmışız gibi
algılanır, bu çok net. Yani siz de o metni okuduğunuzda bunun ne
kadar net olduğunu görürsünüz ama yıkıcı etkinliklerden
medet umma konusuna gelince, bir şeyi söylememiz gerekiyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Öyle bir
şey olmaz dedim, dikkatini çekerim.
AYHAN BİLGEN (Devamla) Tabii, tabii, tabii.
Ama şunu ifade etmem gerekiyor. Bakın, biz diyoruz ki -Kobani
eylemleri, galiba kastedilen şey o- Kobani eylemleriyle ilgili bir
komisyon kurulsun, araştırılsın. 50 civarında insan
hayatını kaybetti, bunlardan birisi de, mesela, Bingöldeki emniyet
amirleriydi. Hayatlarını kaybettiler, sonra partinizin üst düzey
temsilcileri çıktı, açıklama yaptılar, dediler ki:
Kanları yerde kalmadı, intikamları alındı. Bir
aracın içerisinde 4 kişi infaz edildi, öldürüldü. Sonra
İçişleri Bakanı düzeltti, Yanlış kişileri
vurduk. dedi. Bu 50nin içinde bunlar da. Kaldı ki, kim olursa olsun,
ölen polis, öldüren kim olursa olsun, sonuç itibarıyla, Kobani
olaylarında kim ölmüş, nasıl ölmüş, hangi nedenle kim
tarafından öldürülmüşse bu Meclis sorumluluk alır,
araştırır ve hep birlikte ortak tavır koyarız sokak
gösterilerinin bir lince dönüşmemesi konusunda.
Ama bir nokta daha var Sayın Bostancı, 7-8
Ekim tarihlerinde, Genel Merkezin yakılması dâhil 170 civarında
sokak gösterisiyle gerçekleşmiş linç var. Kırşehirde kitabevi,
Alanyada iş yerleri, Niğdede, Konyada, Tekirdağda,
Türkiyenin birçok yerinde 30un üzerinde parti büromuz olmak üzere, 1i de
Genel Merkez olmak üzere, fiilen yakma, yağmalama, tabelalarını
indirme eylemleri var. Şimdi, bu eylemlerle ilgili -170 civarında
eylem; otobüs taşlamalar var, ev, iş yerlerine saldırılar
var- 170 civarında eylemle ilgili, bu ülkede, 1 tek kişi yok şu
anda tutuklu yargılanan. Sokak gösterilerinin lince dönüşmesi bu değilse
nedir?
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Peki, teşekkür ederiz Sayın
Bilgen.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlının, Adana
ilinin problemlerine ilişkin gündem dışı
konuşması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündem
dışı üçüncü söz, Adana ilinin problemleri hakkında söz
isteyen Adana Milletvekili Sayın Muharrem Varlıya aittir.
Süreniz beş dakika Sayın Varlı.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gündem dışı söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu beş dakikada Adananın
problemlerini konuşmak için herhâlde otomatik sayaca bağlamak
lazım. Zamanımızın yetmeyeceğini biliyorum ama mümkün
mertebe çok önemli gördüğüm konuları hem sizlerle hem de
televizyonları başında bizi izleyen değerli
hemşehrilerimizle paylaşmak istiyorum.
Bunlardan bir tanesi 2/B meselesi. Sayın Bakan
da burada, 2/B yasasını Sayın Bakanla birlikte
çıkardık geçen dönem Mecliste. 2/B yasasıyla ilgili
sıkıntılar, problemler hâlâ devam ediyor. Bütünşehir yasası
çıktıktan sonra 2/B yasasına eklenmesi gereken yeni maddeler
var, bu bir türlü düzeltilmedi; bu bir.
İkincisi: İktidar partisinin değerli
Adana milletvekilleri de bu konuya vâkıflardır mutlaka.
Ceyhanın Üçdutyeşilova köyü var. Üçdut köyünün kuruluş tarihi
bilinmiyor, Yeşilova köyü de 1936lı yıllarda kurulmuş ve
orası Yörük ve Balkanlardan gelen göçmenler tarafından
oluşturulan bir köy. O dönemden, 1936dan beri babalarından,
dedelerinden kalan arazileri işliyorlar. Bu araziler mahkeme
kanalıyla TİGEMe geçti. Devletin vermiş olduğu karara
saygımız sonsuz, orada yaşayan insanların da saygısı
sonsuz buna çünkü devlet böyle bir karar vermiş ve TİGEM arazisi
olmuş o araziler ama 1936dan beri babaları, dedeleri bu araziyi
işliyor ve bu insanlar bu arazileri satın alarak kendilerine mal
etmek istiyorlar.
Şimdi, bir rayiç bedel çıkartmış
TİGEM. Umut ediyorum ki inşallah mal müdürlükleri de böyle bir rayiç
bedel çıkartmazlar çünkü bu paralarla, bu fiyatlarla çiftçinin bu
tarlaları alması mümkün değil. Ne kadar
çıkartmış? 5 bin lira bedel koymuş; yüzde 30 indirimle 5
bin lira da 3.500-4.000 liraya geliyor. Bu araziler derin kuyularla sulanan
araziler değerli arkadaşlarım.
Aynı uygulama Başören köyünde
yapılmış. Başören köyünde 800 lira ile bin lira
arasında değişen bir rakamla araziler satılmış.
Şimdi, burada, bu insanlardan 3.500 lira isteniyor. Allahtan reva
mıdır? Yani değerli Adana milletvekili arkadaşlarıma
da sesleniyorum: Lütfen, siz de bu konuyu sahiplenin ve bu konunun çözümünü hep
birlikte gerçekleştirelim. Bu tarlaları çiftçilerimiz alsın.
Hani Sayın Cumhurbaşkanı hep faiz lobisinden bahsediyor ya,
vallahi bu fiyatlarla bu tarlaları çiftçilerin alması mümkün
değil, o faiz lobilerinin eline geçer bu tarlalar. Onun için, ben burada
muhalefet yapmak maksadıyla bunu konuşmuyorum, hakikaten önemli bir
konu.
Adanada 2/B arazileriyle ilgili çözülmesi gereken
daha binlerce, milyonlarca insanın problemleri var. Eğer 2/B
arazilerinin, hazine arazilerinin satışını düzenleyemezsek,
bu arazileri çiftçilerin almasını sağlayamazsak vallahi de
billahi de faiz lobilerinin eline geçer. Yani, düşünün şimdi, o köyde
-bataklıkken kurulmuş- 1936dan beri babası, dedesi o
tarlayı işlemiş gelmiş bugüne kadar. Şimdi, normalde
orada tapulu arazi 3 bin liraya satılıyor, 2.500 liraya
satılıyor. Sayın Bostancı, her şeye cevap
veriyorsunuz, lütfen, birazdan gelin buna da cevap verin. Normalde
vatandaşın tapulu arazisi 2.500 lira ile 3 bin lira arasında
satılıyor, şimdi Hazine arazisini 3.500 liradan
satacağız. diyorsunuz vatandaşa. Ya, bu Allahtan reva
mıdır? Yani birazcık bu konuda esneme yapalım. Tarım
Bakanlığımız devreye girsin, Maliye Bakanlığımız
devreye girsin.
Arkadaşlar, biz köylüyü koruyamazsak, çiftçiyi koruyamazsak,
üreten insanı koruyamazsak bu ülkede ne yiyip ne içeceksiniz ya? (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar) Her gün sabahleyin evinize gelen
o taze taze domatesler, taze taze salatalıklar, peynirler kimler
tarafından üretiliyor? O sıcak ekmek kimler tarafından
üretiliyor?
VELİ AĞBABA (Malatya) İthal
ediyorlar, Muharrem Bey ithal ediyorlar. Bunlar yerli bir şey yemiyor ki.
MUHARREM VARLI (Devamla) - Sayın Bakan,
buradasınız, 2/B yasasını sizinle beraber
çıkarttık. Lütfen bu konuya eğilin, lütfen bu konunun çözülmesi
için üzerinize düşeni yapın.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Onu da çözeriz, sorun
yok.
MUHARREM VARLI (Devamla) Yine, Adananın
önemli meselelerinden bir tanesi işsizlik. Eskiden Yeşilçam
sinemalarına konu olan Adana, herkesin Taşı toprağı altın.
diyerek gelip iş bulduğu, aş bulduğu Adana şu anda
işsizler ordusunun dolaştığı bir şehir hâlinde ne
yazık ki.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Göç
veriyor, göç.
MUHARREM VARLI (Devamla) Evet, göç veriyor ne
yazık ki. Hep diyoruz ya Enerji ihtisas bölgesi, enerji ihtisas bölgesi
Türkiyenin Rotterdamı olacak. denildi yıllarca -on üç yıl
önce söylendi- hâlâ o enerji ihtisas bölgesine bir çivi dahi
çakılmadı değerli arkadaşlarım. Yani, yapmak
isteyenlere de engel olundu, biz bilmem kime söz verdik -yani Çalıka söz
verdik- gibi sözlerle engel olundu. Belki bugün oraya o tesisler
yapılmış olsaydı on binlerce insan çalışıyor
olacaktı, Adananın da işsizlik problemi çözülmüş
olacaktı.
Bu duygularla hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Varlı.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce,
İç Tüzükün 60ıncı maddesine göre, yerinden söz isteyen
sayın milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim.
Sisteme giren milletvekili sayısı az.
Dolayısıyla, ben şu saatten itibaren diğer milletvekili
arkadaşlarımızın sisteme girmemesini rica ediyorum
sizlerden çünkü on üç gün boyunca, biliyorsunuz, bütçe görüşmelerini çok
yoğun bir şekilde burada gerçekleştirdik ve herkeste, gerçekten,
hem milletvekillerinde hem burada çalışan
arkadaşlarımızda bir yorgunluk var. Dolayısıyla, bu
saatten sonra kimsenin sisteme girmemesini rica ediyorum.
Sisteme giren 13 milletvekilimiz var, ben
sırasıyla vekillerimize söz vereceğim.
Sayın Özkan
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Sur ilçesinde
devam eden operasyonların başarıyla tamamlanarak 271 teröristin
öldürüldüğüne ve operasyona katılıp şehit olan askerler ile
güvenlik güçlerine Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Bilindiği üzere, petrol şirketlerinin,
silah baronlarının, faiz lobisinin ve emperyalistlerin piyonu olarak
ülkemizde huzuru, barışı PKK terör örgütü bozmaktadır;
çukur siyasetiyle, tek amacı bölgede huzuru, barışı ortadan
kaldırmak ve Kürt halkına zulmetmektir. Güvenlik güçleri bölgede
huzur, barış ve demokrasi operasyonlarını sürdürmektedir.
Sur ilçesinde yüz üç günden beri devam eden operasyonlar başarıyla
tamamlanmış ve ilçe temizlenmiştir. 271 terörist öldürülerek
etkisiz hâle getirilmiştir. Bu vesileyle güvenlik güçlerimizi kutluyor,
operasyona katılan ve şehit olan askerlerimize ve güvenlik
güçlerimize Allahtan rahmet diliyor, ailelerine ve milletimize sabrıcemil
niyaz ediyor; bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Ağbaba
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Malatyanın birçok köyünde cep telefonlarının çekmediğine
ve Malatyadaki şebekelerin güçlendirilmesini talep ettiklerine
ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Malatyanın birçok
köyünde maalesef cep telefonları çekmiyor. 4G ve 4,5G
tartışmaları sürerken Malatya gibi bir ilde, büyükşehir
olmuş bir ilde, Türkiyenin en güzel şehrinde birçok köyde cep
telefonunun çekmemesi tabii yadırgatıyor bizi.
Biz aslında Malatyanın önemli bir kent
olduğunu biliyoruz. Ayrıca, geçtiğimiz yıl açılan bir
Adıyaman-Malatya yolu var. Bu yoldan insanlar gitmeye korkuyor. 25inci
kilometresinde, bu yolun tam 25-30uncu kilometresinde cep telefonları
çekmiyor, herhangi bir kaza olsa o insanlardan kimse haber alamıyor. Bir
an önce Malatyadaki şebekelerin güçlendirilmesini rica ediyoruz sizden.
Yüce Meclisin dikkatine sunuyorum bu konuyu.
BAŞKAN Sayın Arslan
3.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın,
Denizlide kiralık ve dağınık durumda olan vergi
dairelerinin ne zaman toplu olarak hizmet vereceğini, Denizlide devlete
ait birçok yerin TÜRGEVe bağışlanacağı
söylentilerinin doğru olup olmadığını ve Denizliye
yapılma sözü verilen 25 bin konut için TOKİye taşınmaz devri
yapılıp yapılmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Denizlide bir kısım vergi daireleri
kiralanmış yerlerde dağınık olarak hizmet vermeye
çalışıyorlar. Birçok ilde de aynı durumların olduğu
söyleniyor. Kiralık olan bu daireleri
Ne zaman kendi mülkiyetinizde toplu
olarak hizmet vermeye başlayacaksınız?
İki: Denizlide devlete ait birçok yerin
TÜRGEVe bağışlanacağı söylentileri vardır, bu
söylentiler doğru mudur? Doğruysa hangi devlet kurumunun
taşınmazı bağış olarak
yapılmıştır?
Üç: AKPnin seçim vaatlerinde Denizlide 25 bin
konut yapılacağı sözünü vermişlerdi. Bu projeler için
TOKİye taşınmaz devri yapılmış mıdır?
Yapıldıysa ne miktardadır ve nerededir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gürer
4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
Niğdenin Altunhisar ilçesi Karakapı köyüne öğretmenleri
götürürken kaza yapan servis aracındaki yaralı öğretmenlere
geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve çok sayıda
kapalı köy okulu olduğuna ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Bugün sabah
Niğde Altunhisar ilçesi Karakapı köyüne öğretmenleri götüren
servis aracı kaza yaptı. 11i öğretmen, 14 yaralı var.
Öğretmenlerimize geçmiş olsun diyorum. Bu vesileyle Altunhisar-Ankara
arasındaki yolun çift yol olarak yapılmasını diliyorum.
Niğdede çok köyde, kasabada öğrenciler ya
taşımalı eğitim alıyor ya olanaklar
sınırlı olduğu için memurlarımız,
öğretmenlerimiz köylerimize gidip gelmek zorunda kalıyor ve benzer
kazalar yaşanıyor. Bu nedenle köylerimizdeki koşulların
iyileştirilmesini temenni ediyorum.
Ayrıca, çok sayıda kapalı köy
okulumuz var, bu okullarımızın kapısı kilitli ve harap
durumda. Bu okulların değerlendirilerek muhtarlıklara verilmesi
ve buraların köylerin hizmetinde kullanılmasının da önemine
inanıyorum. Köylerimizdeki sorunların giderilmesi adına
yapılacak çalışmalar göçü durduracaktır. Niğdenin de
bu nedenle göç veren bir konumu ve durumu vardır. Bu yönde Hükûmetin
çalışmalar yapmasını temenni ediyorum.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
5.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun,
birinci öğretimden harçlar kaldırılırken ikinci
öğretimde okuyan öğrencilerden harç alınmaya devam edilmesinin
adaletsiz bir uygulama olduğuna ve bu konuda bir çalışma
yapılıp yapılmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Üniversitelerde birinci öğretimlerden harçlar
kaldırılırken, ikinci öğretimde okuyan öğrencilerden
harç alınmaya devam edilmesi yanlış ve adaletsiz bir
uygulamadır. Eğitim, en temel insan haklarından biridir. Bu
yüzden, kimsenin maddi olanaksızlıklar nedeniyle öğretimin
hiçbir aşamasında öğretim hakkından mahrum kalmaması
gerekir. Ancak, birinci öğretimde harçların kaldırılıp
ikinci öğretimde kaldırılmaması Anayasanın
eşitlik ilkesine de aykırıdır. Oldukça ciddi rakamlar olan
bu harç ücretleri aileleri zorlamaktadır. Bu konuda bir çalışma
yapılıyor mu? Bunu sormak istedim.
BAŞKAN Sayın Özdiş
Sayın
Özdiş yok.
Sayın Demir...
6.- Muğla Milletvekili Nurettin Demirin, iç turizmi
geliştirme konusunda çalışmalar yapılması
gerektiğine ve Fethiyeye ne zaman stadyum
yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
NURETTİN DEMİR (Muğla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Turizmde çöküş yılı bekleniyor, bir
afat yılı, Sayın Başbakanın söylediği gibi. 2016
Acil Eylem Planı açıklandı. Bu acil eylem planında üst
düzey ve dış turizmi destekleyici öneriler ve önlemler var. İç
turizmle ilgili herhangi bir öneri gelmedi. Özellikle iç turizmi geliştirme
konusunda daha çok öneriler ve çalışmalar yapılması
gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, memurlara ve diğer
çalışanlara uzun vadeli ve düşük faizli tatil kredisi verilmesi
ve bunun için de şimdiden açıklamada bulunmak gerekiyor.
Fethiyesporun yeterince antrenman ve spor
sahası yok. Fethiyespor, Fethiye için stadyum ne zaman yapılacak?
Bunun da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akın
7.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının,
Balıkesirdeki çeltik üreticilerinin sorunlarına ve Hükûmeti,
çiftçiye desteğe davet ettiğine ilişkin açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Bu yıl çeltik hasadı verimli geçti
ülkemizde. Ancak, AKP, her zamanki gibi çiftçinin yüzünü yine güldürmedi.
Balıkesirdeki çeltik üreticileri de alın terinin
karşılığını alamıyorlar. Geçen sene 2 liraya
çıkan çeltik fiyatı, bu yıl 1,5 lirayı hiç geçmedi. Sözüm
ona çiftçinin kara gün dostu olan Toprak Mahsulleri Ofisi, hasat zamanı
üreticinin hâlini görmezden gelerek hasadın üstünden üç ay geçtikten sonra
piyasaya girerek ürün aldı ancak alım koşulları uygun
olmadığından üreticiler de mağdur oldu. Buradan
Bakanlığı ve Hükûmeti çiftçiye desteğe davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın Doğan
8.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin cemevlerinin elektrik ile su faturalarının
Diyanet İşleri Başkanlığınca
karşılanması ve din derslerinin zorunlu olmaktan
çıkarılmasıyla ilgili kararlarının acilen
uygulanmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın
Başkan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2 Aralık 2014
tarihinde vermiş olduğu karara göre, cemevleri ibadethane olarak
tanınmıştır, elektrik ve su faturalarının Diyanet
İşleri Başkanlığınca karşılanması
kararlaştırılmıştır. Ayrıca, yine Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu din dersleri ve ahlak kültürü
derslerinin eğitim hakkını ihlal ettiğini ve bu durumun
çocukların okulda gördükleri eğitim ile ailesinin dinî ve felsefi
inançları arasında çatışma doğurabileceğini
belirterek kaldırılmasını oy birliğiyle karara
bağlamıştır. Hükûmetin acilen bu kararı
uygulamasını talep ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özdemir
9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, 2016
yılı bütçesinin adil ve şeffaf harcanması konusunda
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak denetim görevlerini sonuna kadar
yerine getireceklerine ve Hükûmetin, mültecilerle ilgili AB liderleriyle
yaptıkları görüşmeler konusunda bilgi vermesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür derim Sayın Başkan.
Dün kabul edilen 2016 yılı bütçesinin her
kaleminin tüm yurttaşlarımızın sorunları için adil,
şeffaf dağıtılması ve harcanması konusunda tüm
sorumluların gereğini yapması için, anayasal yetkimiz olan
denetim ve takibi konusunda biz Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak
görevimizi sonuna kadar yerine getireceğiz.
Değerli milletvekilleri, dün Başbakan
Avrupa Birliği ülkeleriyle vize muafiyeti konusunda uyum
yasalarının çıkartılması için muhalefet
milletvekillerini sorumluluğa davet etti. Ancak, Sayın Başbakanın
AB zirvelerinde AB liderleriyle mülteci ve sığınmacılar
konusunda ne konuştuğunu, ne sözler verdiğini, Hükûmetin
üstlendiği sorumluluğu ve özellikle 72 uyum kriterini biz yasama
üyeleri olarak hâlâ bilmiyoruz. Bu iktidar döneminde donmuş olan AB ilişkilerini
Avrupa Birliği ülkeleriyle Suriyeli mülteciler pazarlığıyla
bir fırsata dönüştürme çabasında olan Hükûmetin vize
muafiyetindeki başarısız politikalarının
sorumluluğunu ve özellikle, öngörülen
başarısızlığını yine
Kandırıldık. diyerek biz ana muhalefet partisine yüklemesine
izin vermeyeceğiz.
Saygılarımla.
BAŞKAN Sayın Arık
10.- Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın, Kayseri
Develi Belediyesinin, bünyesindeki taşeron firma işçilerinden asgari
ücret artışının iadesini istediğine ve bu konuda bir
çalışma yapılıp yapılmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, asgari ücret 1.300 lira oldu ancak
Kayseride Develi Belediyesi kendi bünyesindeki taşeron firma
işçilerinden ücret artışının iadesini istiyor; bunun
için, emekçi kardeşlerimize hazırladıkları evraka imza
attırıyor, imzalamayanı da işten çıkartmakla tehdit
ediyor. Yandaşınızın 422 milyonluk vergisini özel
nedenlerle sıfırlarken fakir fukaranın kanuni haklarına göz
dikmek ayıp değil mi Sayın Bakan? Bu konudan haberiniz var
mı? Varsa nasıl bir çalışma yapmayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tezcan
11.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcanın,
Sağlık Bakanlığının Mersin ilindeki
yatırımlarına ilişkin açıklaması
YILMAZ TEZCAN (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
özellikle Sağlık Bakanlığımızın Mersin
iliyle ilgili çok önemli sağlık yatırımları oldu. Bu
konuda kısaca bilgi vermek istiyorum.
İl genelinde 46 acil sağlık istasyonu
hizmetleri var. 75 ambulansımız, 744 personelimizle 7/24 saat
sağlık hizmeti veriliyor. 2015 yılı içerisinde, il
genelinde 115.306 hastaya acil sağlık hizmetleri verildi. 2015
yılında, Sağlık Bakanlığımız 2015 model
13 tane yeni ambulans aldı. Bu hizmetlerden dolayı da ayrıca
Sağlık Bakanlığımıza çok teşekkür ediyorum.
Teşekkürlerimi sunuyorum, sağ olun.
BAŞKAN Sayın Sarıhan
12.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanın,
yasa dışı bir örgüt tarafından, 7-8 Mart tarihlerinde
Ankarada Hilafet Konferansı düzenlendiğine ve Ankara Büyükşehir
Belediyesinin buna neden göz yumduğunu öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Teşekkür ederim.
7-8 Mart günü, basından öğrendiğimize
göre, Atatürk Spor Salonunda, Hizb-ut Tahrir isimli, daha önce terör örgütü
olduğu yargı kararıyla kesinleşmiş olan bir örgüt
tarafından hilafet konferansı düzenlendi ve bu konferansta,
halifeliğin yeniden getirilmesi konusundaki düşünceler ifade edilerek
cumhuriyet aleyhine konuşmalar gerçekleştirildi. 8 Martların
dahi yasaklandığı bir süreçte, Ankara Belediyesinin, yasa
dışı örgüt olduğu kesin olan bir kuruluşa hilafet
konferansı verilmesi konusundaki izin verişini kavramamız mümkün
değil.
Ayrıca, bu istek, Anayasanın 174üncü
maddesi karşısında ve 309 sayılı Yasa
karşısında açık bir şekilde hukukun ihlali
niteliği taşıyor, Anayasanın ihlali niteliği
taşıyor. Bu konuya neden göz yumulduğunu, laiklik ilkesinden
toplumun vazgeçirilmeye mi çalışıldığını
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Pekşen, çok rica
etmeme rağmen sisteme girdiniz ama ben yine de size söz vereceğim.
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Çok önemli bir
şey söyleyeceğim Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
13.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşenin, Orman
Kanununda yapılan değişiklikle Karadenizin pek çok yerinde
vatandaşların tapulu arazilerine bedelsiz el konulduğuna
ilişkin açıklaması
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Hoşgörünüze
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, Orman Kanununun
17nci ve 18inci maddesi değişti. Vatandaşların tapulu
arazilerine, altını çizerek söylüyorum, tapulu arazilerine bedelsiz
el konuldu. Samsundan Sarpa kadar birçok Karadenizlinin tapulu arazilerine el
konuldu. Hatta, o kadar komik ki hazinenin satmış olduğu araziyi
de tekrar orman diye el konularak ellerinden aldılar.
Şimdi, ben soruyorum: Dünyanın, hukuk
devletlerini bir kenara bırakın, hangi muz cumhuriyetinde böyle bir
uygulama örneğine rastlanılabilir?
Teşekkür ediyorum.
Hoşgörünüze, toleransınıza
ayrıca çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz sayın
milletvekilleri.
Grup başkan vekillerinden sisteme giren arkadaşımız
yok. İleriki saatlerde girerseniz sizlere öncelik
tanıyacağım ve söz vereceğim.
Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Parlamentolar Arası Birlik
Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil etmek üzere İstanbul
Milletvekili Süleyman Sencer Ayatanın üyeliğinin Başkanlık
Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/534)
4/3/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 2nci maddesine göre Parlamentolararası Birlik Asamblesinde
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil etmek üzere aynı kanunun 12nci
maddesine göre Başkanlık Divanınca uygun bulunan İstanbul
Milletvekili Süleyman Sencer Ayatanın üyeliği Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi
Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları
oluşturmak üzere Başkanlık Divanınca uygun bulunan yedek
üyelerin isimlerine ilişkin tezkeresi (3/535)
9/3/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 2nci maddesine göre Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Asamblesinde
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek gruplar oluşturmak üzere,
aynı kanunun 12nci maddesi uyarınca Başkanlık
Divanınca uygun bulanan yedek üyelerin isimleri Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi (AKPM)
Türkiye Delegasyonu Üyeleri
Yedek Üye
Aykut Erdoğdu (İstanbul)
Şafak Pavey (İstanbul)
Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
Faik Öztrak (Tekirdağ)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
B) Önergeler
1.- Başkanlığın, İstanbul
Milletvekili İzzet Ulvi Yönterin, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu
tali komisyon olarak da Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonuna havale edilen (2/852) esas numaralı Kanun
Teklifinin geri alındığına ilişkin önerge
yazısı (4/19)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönterin, esas komisyon olarak Plan
ve Bütçe Komisyonu, tali komisyon olarak da Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna havale edilen (2/852)
esas numaralı kanun teklifi geri alınmıştır, bilgilerinize
sunulur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu
ve 26 milletvekilinin, ülkemizde giderek artan toplumsal şiddet ve ruhsal
rahatsızlıkların ve antidepresan kullanımının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/111)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde giderek artan toplumsal şiddet ve
ruhsal rahatsızlıkların ülke ekonomisi verileriyle
ilişkilerini belirlemek için, sorunların
araştırılması ve çözüm önerilerinin sunulması
amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için
gereğini arz ederim.
1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2) Özgür Özel (Manisa)
3) Namık Havutça (Balıkesir)
4) Ahmet Akın (Balıkesir)
5) Mahmut Tanal (İstanbul)
6) Musa Çam (İzmir)
7) Erkan Aydın (Bursa)
8) Sibel Özdemir (İstanbul)
9) Gülay Yedekci (İstanbul)
10) Atila Sertel (İzmir)
11) Ali Haydar Hakverdi (Ankara)
12) Candan Yüceer (Tekirdağ)
13) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
14) Zeynel Emre (İstanbul)
15) Gürsel Erol (Tunceli)
16) Didem Engin (İstanbul)
17) Melike Basmacı (Denizli)
18) Özkan Yalım (Uşak)
19) Tekin Bingöl (Ankara)
20) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
21) Kadim Durmaz (Tokat)
22) Zülfikar İnönü Tümer (Adana)
23) Haydar Akar (Kocaeli)
24) Devrim Kök (Antalya)
25) Okan Gaytancıoğlu (Edirne)
26) Aytuğ Atıcı (Mersin)
27) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
Gerekçe:
Ülkemizde, bilhassa ekonomik koşulların
ağırlaşması, geçim derdi ve kaygısıyla
vatandaşlarımız her yıl gittikçe artan bir şekilde
depresyon hastalığının pençesine itilmekte ve gittikçe
artan miktarlarda antidepresan ilaçlar kullanmaktadırlar.
Bir toplumun ruhsal sağlığı
ekonomik refahla doğrudan ilintilidir. Bir toplumda geçim
koşulları ne kadar zorlaşırsa o denli de huzursuzluk,
endişe, kaygıya bağlı olarak ruhsal sağlık
bozulmaya başlar ve giderek tüm kamu sağlığını
tehdit etmeye başlar.
Türkiyede, 2008'de 16 milyon 537 bin 260 kutu
antidepresan ilaç satışı yapılırken söz konusu dönemde
yaşanan ekonomik krizle antidepresan tüketimi 2009 yılında 19
milyon 62 bin 74 kutuya, 2010 yılında 22 milyon 741 bin 972 kutuya,
2011 yılında tüketim 25 milyon 672 bin 415 kutuya, 2012
yılında ise tüketim 25 milyon 958 bin 726 kutuya
çıkmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumundan alınan verilere
göre 2013 Türkiye genelinde antidepresan ve benzer özelliklerdeki ilaç tüketim
miktarı 37 milyon 867 bin 254 olarak gerçekleşmiştir. Bu
durumda, dört yılda (2009-2013) antidepresan tüketim miktarı
yaklaşık 2 kat artarak 37 milyon 867 bin 254'e
ulaşmıştır.
Vermiş olduğum (7/29113) esas
numaralı yazılı soru önergesine 5/8/2014 tarihinde
Sağlık Bakanlığı tarafından verilen cevapta,
psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle sağlık
kuruluşlarına başvuran kişi sayısı Türkiye
genelinde 2009 yılında 3 milyon 21 bin 361, 2010 yılında 4
milyon 545 bin 666, 2011 yılında 6 milyon 984 bin 923, 2012
yılında 7 milyon 906 bin 472, 2013 yılında ise 9 milyon 163
bin 101 olarak belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, 2009-2013
yılları arasında psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle
sağlık kuruluşlarına başvuran kişi
sayısı her yıl artmıştır. Bu durumda dört yılda
(2009-2013) psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle sağlık
kuruluşlarına başvuran kişi sayısı
yaklaşık 3 kat artarak 9 milyon 163 bin 101'e
ulaşmıştır.
Türkiye'de, bireyler düzeyinde eğer ekonomik
anlamda bir gelişme sağlansaydı, toplum fertlerinin gelirlerinde
reel artışlar gerçekten gerçekleşmiş olsaydı, millî
gelir reel olarak artmış olsaydı antidepresan ilaç tüketiminin
artması değil, aksine azalması gerekmekteydi.
Türkiye'de son yıllarda toplumsal şiddet
olaylarında yaşanan artış ve yurttaşların
ekonomik sorunları ülkemizin ruh sağlığını
topyekûn olumsuz anlamda etkilemekte, toplumsal şiddeti artırıcı
kısır döngü oluşturmaya devam etmektedir.
Ruhsal hastalıkların ve antidepresan ilaç
kullanımının gelir düzeyiyle doğrudan ilişkisini
gözler önüne sermek, alınması gereken etkin önlemlerin saptanarak
hayata geçirilmelerini sağlamak amacıyla Meclis araştırması
açılması elzemdir.
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu
ve 28 milletvekilinin, hasta mahkûmların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/112)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Hasta mahkûmların sağlık
hizmetlerinde eksik sağlık hizmeti verilmesi, hastalık
durumlarının ölümcül seviyede olması en temel insan hakkı
olan yaşam hakkına aykırıdır. Adalet Bakanlığı
bünyesinde ceza ve tevkif kurumlarında kalan hasta mahkûmların temel
hak ve özgürlerinin kısıtlanması, sağlık hizmetlerinin
eksik verilmesi, alınması ve yaşam hakkını zedeleyici
hak ihlallerinin araştırılması amacıyla
Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için
gereğini arz ederiz.
1) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
2) Özgür Özel (Manisa)
3) Veli Ağbaba (Malatya)
4) Namık Havutça (Balıkesir)
5) Ahmet Akın (Balıkesir)
6) Mahmut Tanal (İstanbul)
7) Musa Çam (İzmir)
8) Erkan Aydın (Bursa)
9) Gülay Yedekci (İstanbul)
10) Atila Sertel (İzmir)
11) Sibel Özdemir (İstanbul)
12) Candan Yüceer (Tekirdağ)
13) Ali Haydar Hakverdi (Ankara)
14) Zeynel Emre (İstanbul)
15) Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul)
16) Gürsel Erol (Tunceli)
17) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
18) Didem Engin (İstanbul)
19) Melike Basmacı (Denizli)
20) Özkan Yalım (Uşak)
21) Tekin Bingöl (Ankara)
22) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
23) Kadim Durmaz (Tokat)
24) Zülfikar İnönü Tümer
(Adana)
25) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
26) Haydar Akar (Kocaeli)
27) Devrim Kök (Antalya)
28) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
29) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
Gerekçe:
Hapis cezası seyahat hak ve özgürlüğünü
ortadan kaldıran, bunun dışındaki bütün hak ve
özgürlüklerin korunması gereken bir uygulamadır. Seyahat hakkı
ve özgürlüğünün ortadan kaldırılması dışında
yapılan kısıtlamalar, ortadan kaldırılan bütün hak ve
özgürlükler fazladan cezalandırma anlamına gelir.
Ülkemizde uygulanan hapis cezası, yukarıda
bahsi geçen tarifin oldukça uzağındadır. Temel hakları tek
tek budayan yönetmelik ve kanunlar, seyahat özgürlüğüyle birlikte
diğer pek çok hak ve özgürlüğü de mahpusların elinden
almaktadır. Temel ihtiyaçları dahi kısıtlayan yasalarla
birlikte keyfî ve hukuk dışı uygulamalar, hapishanelerde
gayriinsani koşulların oluşmasında başlıca
nedenler olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında
hapishaneler, ülkemizin on yıllardır dinmeden kanayan yarası
olarak nitelendirilebilir. Yıllar geçmesine ve iktidarlar
değişmesine rağmen, hapishaneler sorunu varlığını
korumaya devam etmektedir ve mevcut durumda çözüm için ciddi bir politika ve
niyetin olmadığı da ortadır.
Hapishaneler sorununun en acı yüzü ise hasta
mahpuslar meselesidir. Her yıl onlarca insanın hayatını
kaybettiği hapishanelerde, Adalet Bakanlığının
açıklamasına göre 500'den fazla hasta bulunmaktadır. İnsan
Hakları Derneğinin açıklamasına göre ise bu hastalardan 100
kadarı ölümcül noktadadır. Hapishanelerde cezai ehliyeti olmayan
mahpuslar olduğu gibi, bazı hastalar ise yatalak durumdadır.
Yeme, içme, nefes alma ve dışkılama dışında
hiçbir yaşamsal aktivitesi olmayan bu insanların tahliye edilmemesi
hukuki bağlamdaki sorunlarla birlikte, hapishaneler konusunda mevcut
iktidarın hapishaneler politikasını ortaya koyan
çarpıcı bir sonuçtur.
Adalet Bakanlığına bağlı
Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün resmî verilerine göre 2000-2011
yılları arasında hapishanelerde 2.024 kişi
hayatını kaybetmiştir. Bu mahpuslardan bine yakını
yeterli ve gerekli sağlık hizmeti alamadığı için
hayatını kaybetmiştir. Aynı yıllar arasında
intihar eden mahpus sayısı 432'dir. 2012 yılı içerisinde
gerçekleşen ölüm sayısı ise 16 Haziran 2012 tarihi
itibarıyla 50'ye yaklaşmıştır. Yukarıdaki rakamlar
durumun ciddiyetini gözler önüne sererken sorunun siyaset kurumu
tarafından da ciddiyetle ve bir an önce ele alınması
gerektiğini göstermektedir.
Adalet Bakanlığının
ilettiği diğer verilerde ise AKP Hükûmetinin ilk 4 yılı
(2002-2005) baz alındığında 1.460 günde 365 mahkûm yani 4
günde 1 mahkûm yaşamını yitirirken, son 3,5 yılda (2012-29/06/2015
arası) 1.275 günde 1.253 kişi yani başka bir deyişle, günde
1 mahkûm hayatını kaybetmiştir.
AKP hükûmetleri döneminde 2.501 hasta mahkûm
hayatını kaybetmiştir. 01/01/2006-29/06/2015 tarihleri
arasında hayatını kaybedenlerden 462'si tutuklu yani hüküm
giymemiş hasta mahkûmlardır. 2002 yılında
hayatını kaybeden hasta mahkûm sayısı 71 iken 2014
yılında hayatını kaybeden hasta mahkûm sayısı 312
olmuştur. 2002-2014 yılları arasında, yıllar
bazında karşılaştırıldığında ölüm
oranında yüzde 439 artış olmuştur.
Ülke gündemine ölüm, isyan, yangın, ölüm
oruçları, taciz, tecavüz, işkence ve kötü muamele gibi
başlıklar altında gelen hapishaneler meselesi köklü bir reformu
gerektirmektedir ve bu reformun en acil boyutunu da hasta mahpuslar konusu
oluşturmaktadır.
Demokrasi, insan hakları ve hukuka
aykırı olarak devralınan hapishaneler politikası, mevcut
iktidar tarafından da aynı şekilde devam ettirilmektedir. Sadece
2012 yılının ilk altı ayında yaşanan 50'ye
yakın ölüm vakası ve özellikle Pozantı, Şanlıurfa ve
Şakran hapishanelerinde yaşanan olaylar bu tespitin
yerindeliğine işaret ederken sorunun ulaştığı
boyutları da gözler önüne sermektedir. Hapishanelerde yaşanan ölümler
ve hak ihlalleri ciddi boyutlara ulaşmıştır ve bundan
sonraki süreç için de başka ve yeni problemlerin habercisi
durumundadır.
Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) 1946
yılında yaptığı tanıma göre: Sağlık
sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı
değil; bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik hâlidir. Dünya
Sağlık Örgütü tarafından yapılan bu sağlık
tanımına bakıldığında, hasta mahpusların
irdelenmesinin dışarıda normal bir yaşam süren kişinin
sağlığının irdelenmesiyle birtakım
farklılıklar içereceğini göz önünde bulundurmak gerekmektedir.
Hasta mahkûmlara eksik sağlık hizmeti
verilmesi, hastalık durumlarının ölümcül seviyede olması en
temel insan hakkı olan yaşam hakkına aykırıdır.
Suçları ne olursa olsun, devletin güvencesi altında
cezalarını çeken insanların yargının
dışında tekrar cezalandırılması evrensel hukuk
normlarıyla bağdaşmaz. Hasta mahkûmların
sorunlarının incelenmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi
için Meclis araştırması açılması elzemdir.
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu
ve 26 milletvekilinin, İstanbula göçün yarattığı kentsel
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/113)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1940'lı yıllardan beri İstanbul'a
büyük bir iç göç akını yaşanıyor. Bu olgu neticesinde,
artık İstanbul'da tarım alanları bitti, su havzaları
büyük bir tehlikeyle karşı karşıya gelmeye
başladı, kentin dokusu bozuldu, ulaşım durma noktasına
geldi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
verilerine göre, İstanbul'un nüfusu son dört yılda 1 milyon 157 bin
576 kişi arttı. Bu gidişle 2050 yılında İstanbul
nüfusunun 20 milyonu bulması bekleniyor. Mevcut plansızlık da
göz önünde bulundurulduğunda, bu nüfus artışının
İstanbul için büyük bir sorun olacağı, bu kenti yaşanamaz
kılacağı kaçınılmaz görünüyor.
İstanbul'a gelen nüfusun kentlileşmesi,
göçle gelen bu nüfusun barınma gibi sorunları ve bu göçün kentte
yarattığı kentsel sorunların çözülmesi amacıyla;
İstanbul'a yapılan olası göçle ilgili projeksiyonların
yapılması, bu projeksiyonlara göre stratejiler geliştirilmesi
için Anayasa'mızın 98inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini
saygılarımızla arz ederiz.
1) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
2) Namık Havutça (Balıkesir)
3) Atila Sertel (İzmir)
4) Ahmet Akın (Balıkesir)
5) Mahmut Tanal (İstanbul)
6) Musa Çam (İzmir)
7) Gülay Yedekci (İstanbul)
8) Zeynel Emre (İstanbul)
9) Erkan Aydın (Bursa)
10) Candan Yüceer (Tekirdağ)
11) Sibel Özdemir (İstanbul)
12) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
13) Ali Haydar Hakverdi (Ankara)
14) Gürsel Erol (Tunceli)
15) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
16) Didem Engin (İstanbul)
17) Melike Basmacı (Denizli)
18) Özkan Yalım (Uşak)
19) Tekin Bingöl (Ankara)
20) Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul)
21) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
22) Kadim Durmaz (Tokat)
23) Zülfikar İnönü Tümer (Adana)
24) Haydar Akar (Kocaeli)
25) Devrim Kök (Antalya)
26) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
27) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun, gündemin yeniden düzenlenmesine;
Genel Kurulun 10 Mart 2016 Perşembe günkü birleşiminde 123, 136, 148,
176, 13, 14, 15, 16, 17, 20, 21, 22, 23 ve 25 sıra sayılı kanun
tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine ve yukarıdaki işlerin
tamamlanması hâlinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15, 16 ve 17 Mart
2016 Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri toplanmamasına; 22
Mart 2016 Salı günkü birleşiminde bir saat süreyle sözlü
soruların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi
10/3/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 10/3/2016 Perşembe
günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince grubumuzun ekteki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Mehmet
Naci Bostancı
Amasya
AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmında bulunan
123, 136, 148, 176, 13, 14, 15, 16, 17, 20, 21, 22, 23 ve 25 sıra
sayılı kanun tasarılarının bu kısmın
sırasıyla 2, 3, 4, 5, 6 , 7, 8 , 9, 10 ,11, 12 ,13, 14 ve 15 inci
sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, Genel Kurulun 10 Mart
2016 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde 123, 136, 148, 176, 13, 14,
15, 16, 17, 20, 21, 22, 23 ve 25 sıra sayılı kanun
tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi ve yukarıdaki işlerin
tamamlanması hâlinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15, 16 ve 17 Mart
2016 salı, çarşamba ve perşembe günleri toplanmaması, 22
Mart 2016 Salı günkü birleşiminde bir saat süreyle sözlü
soruların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesi önerilmiştir.
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
Şimdi, Halkların Demokratik Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
2.- HDP Grubunun, Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve
arkadaşları tarafından, Türkiye'de kadın mülteci ve
sığınmacıların yaşadığı sorunlar
ve bu sorunların giderilmesi için gerekli önlem ve politikaların
belirlenmesi amacıyla 4/3/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 10 Mart 2016
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 10/3/2016 Perşembe
günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
İdris
Baluken
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
4 Mart 2016 tarihinde Van Milletvekili Sayın
Bedia Özgökçe Ertan ve arkadaşları tarafından (1327 esas
numaralı) Türkiye'de kadın mülteci ve
sığınmacıların yaşadığı sorunlar
ve bu sorunların giderilmesi için gerekli önlem ve politikaların
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 10/3/2016 Perşembe
günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi üzerinde ilk konuşmacı,
Diyarbakır Milletvekili Sayın Çağlar Demirel. (HDP
sıralarından alkışlar)
Sayın Demirel, süreniz on dakika.
Buyurun.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, 8 Mart
haftası dolayısıyla, Başkan başta sizin, tüm
kadın milletvekili arkadaşlarımızın ve Mecliste
çalışan emekçi arkadaşlarımızın, ekranları
başında bizleri izleyen, dinleyen kadınların,
işçilerin, fabrikalarda çalışan kadınların,
emekçilerin, sokakta, evde ev içi emeği görülmeyen kadınların ve
ayrıca cezaevlerinde tutsak olan tüm kadınların 8 Mart Dünya
Kadınlar Gününü kutlamak istiyorum. Her ne kadar Türkiye'de 8 Mart bu
yıl birkaç ilde yasaklansa da ve kadınların alana
çıkması engellense de kadının mücadelesi, özgürlük ve
demokrasi talepleri hiçbir zaman engellenemeyecektir diyoruz ve kadınlar
bu yıl da bir hafta boyunca 8 Mart dolayısıyla alanlarda yer
aldı. Tüm kadınların 8 Mart Kadınlar Gününü
kutladığımı bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Bunun yanı sıra, Kürt kadın
siyasetçiler Seve Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar şahsında
katledilen tüm kadınları da saygıyla, hürmetle, minnetle
andığımı ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi,
bugün aynı zamanda, 1972 yılında Deniz Gezmişin, Yusuf
Aslanın ve Hüseyin İnanın idam kararının Türkiye
Büyük Millet Meclisinde onaylandığı bir gündür. Evet, daha önce,
Deniz Gezmişin doğum gününde, hepimiz, bu onayı ve bu
idamı kınadığımızı ve bu tür durumların
bir daha yaşanmaması için düşüncelerimizi ifade ettik bu
kürsülerden. Tekrar diyoruz ki: Bu Meclis geçmişte bu eksikliklere
düşmüş ve böyle kararlar almışsa da bundan sonra, tarihe
kötü emeller oluşmaması açısından, Meclisin
alacağı her kararı iyi düşünmesi ve bundan sonraki süreçte
de bu tarihsel sürecin her yönüyle hesabını verecek kararlara imza
atması gerektiğini bir kez daha ifade ediyor ve Yusuf Aslanı,
Deniz Gezmişi, Hüseyin İnanı saygıyla anıyorum.
Evet, belki bugün gündemimiz mülteci kadınlara
ilişkin yaşanan sorunları dile getirmektir ama ben ondan önce,
kadınların Türkiyede yaşadığı sorunları ve
aslında, kadınların yaşamış oldukları
sorunlarla birlikte mücadele ve özgürlük taleplerini ifade etmek istiyorum.
Kadına yönelik her türlü şiddet ve ayrımcılığa
karşı kadın örgütlerinin yıllardır yürütmüş
olduğu mücadeleyle ülkemizde kadın mücadelesinin geniş bir yer
kapladığını biliyoruz ama bunun öncülüğünü yapan Kürt
kadınları başta olmak üzere, dünyada, Orta Doğuda,
Türkiyede ve birçok ülkede kadınlar örgütlenerek, mücadelelerini
büyüterek taleplerini dile getirmiş ve yasal, anayasal statülerini elde
etmek için mücadele etmişlerdir. Bugün, hakeza, her ne kadar
kadını eve kapatan ve kadını evde çocuk doğurmaya
zorlayan anlayış olsa da kadınlar, alanlarda mücadelelerini,
direnişlerini, özgürlük, demokrasi ve barış için en ön saflarda
yer aldıklarını ifade etmişlerdir.
Evet, belki 8 Martlarda bunları alanlarda ifade
eden kadınlar ama tarih boyunca yaşamın her alanında
eşitlik ve özgürlük için mücadele etmiş ve bunun birçok
kazanımını elde etmişlerdir. Eğer bugün, bu
kazanımlar gelişmişse bu kadın mücadelesinden
geliştiğini bir kez daha bilmek gerekiyor.
Kürt kadınının, KJAnın
yapmış olduğu mücadelede kadınların yaşamın
her alanında yer aldıklarını ve karar
mekanizmalarında, siyasi, sosyal, kültürel ve yaşamın her alanında
yer aldıklarını ifade edebiliriz. Yine, feminist kadın
örgütlerinin mücadelesiyle bugün kadına yönelik şiddet ve
ayrımcılığın ve kadınların yasal statülerine
kavuşması için yapmış olduğu mücadeleyi bir kez daha
anmak ve bu mücadeleyi daha fazla büyütmek arzusunda olduğumuzu ve bunun
için de mücadele yürüttüğümüzü bir kez daha söylemek istiyorum.
Evet, göçenlerin çok yoğun
yaşandığı
Özelde de savaşın derinleşmesiyle
birlikte göçenlerin, yerinden yurdundan edilenlerin aslında
yarısından fazlası kadınlardır. Burada, Türkiyede iç
göçün yaşandığı ve savaşlarla birlikte
derinleştiği bu süreci bir kez daha ifade ederek özelde 1990lı
yıllarda, daha şimdi de günümüzde, yerinden yurdundan edilen
kadınların sorunlarını görmek ve buna çözüm üretmek için
bir araştırma önergesi getirdik. Evet, hem iç göçü hem de dış
göçleri engellemek için yapacağımız çalışmalarda
kadınlar olarak hangi düşünceden olursak olalım, hangi partide
yer alıyorsak alalım ama kadınların kadın
kimliğiyle bir araya gelmesi ve bu sorunları araştırarak
birlikte çözmesi bizim için çok önemli bir konudur.
Biz kadınlar, kadın kimliğimizle bir
araya gelip barışı örebiliriz, kadına yönelik şiddeti
önleyebiliriz, kadınlara ayrımcılık uygulayan bütün
politikaları değiştirebiliriz ve mülteci kadınlar olarak
ifade edilen, özelde DAİŞin çetevari zihniyetiyle
uyguladığı kadınlara yönelik şiddet ve özelde
kadınları köle pazarında satmaya
çalıştığı anlayış nedeniyle
kadınların, bulundukları alanları terk etmeleriyle ve
özelde Suriyede ve Orta Doğuda yaşanan savaşlardan
kaynaklı geçiş alanı olarak buraya, Türkiyeye daha fazla
geldiklerini biliyoruz.
Evet, 3 milyon olduğu ifade edilen,
mülteciler olarak ifade edilen ve hâlâ statüleri belli olmayan
insanların yarısından fazlası kadınlardır.
Kadınların hem yerlerinden ve yurtlarından edilmelerinden hem de
çocuklarıyla birlikte geliş aşamalarında
yaşadıkları cinsel istismarlardan tutalım,
yaşadıkları tüm sorunlarıyla birlikte, geldikleri yerlerde
de sorunlarının 2 katına vardığı bir durumla
karşılaşmış durumdayız.
Türkiyeye gelen sığınmacı
mültecilerden kadınların yaşadıkları sorunların
ne olduğunu çok ayrıntılarıyla bilmiyoruz. Evet,
Birleşmiş Milletlerin, bazı sivil toplum
kuruluşlarının bu konuda yapmış oldukları
çalışmalar vardır ama biz diyoruz ki: Biz Parlamentoda, tüm
siyasi partilerdeki kadınlarla birlikte, kadınların
sorunlarını sivil toplum örgütleriyle birlikte yerinde görmek ve
onların sorunlarına çözüm üretebilen bir Parlamentoyu hayata geçirmek
için bir komisyon oluşturabiliriz.
Biz farklı düşünebiliriz, farklı
sivil toplum örgütlerinde, farklı düşüncelerde yer alan kadın
arkadaşlarımız olabilir. Hep birlikte kadın kimliğiyle
bir araya gelip kadın sorununu birlikte çözebiliriz diyoruz ve kadına
yönelik şiddetin, toplumun her alanında yaşanan şiddetin
önüne geçebilmek için kadın dayanışması ve kadın
politikalarının yasalaşmasıyla ilgili çabayı ve
çalışmayı Parlamentoda gerçekleştirebiliriz. Bu amaçla,
özelde dil sorunu yaşayan ve Türkiyeye gelip dil sorunu yaşayan
kadınlar ya evlere kapanmaktalar ya da çalışma alanı ve
istihdam alanı bile bulamamaktadırlar.
Yine, tonlarca sağlık sorunu yaşayan
kadın arkadaşlarımızın sorunlarına bir nebze de
olsa çare bulmak ve onların sorunlarını gidermek bizim
sorumluluğumuzdadır.
Yine, bulundukları alanlardan, özelde de
istihdam alanı açısından baktığımızda ya hiç
çalışmıyor durumda ya da
çalıştırıldığı zaman da daha düşük
ücretlerle, daha fazla emekle daha düşük ücretlerde
çalıştırılan bir kadın profilini görmek mümkündür.
O yüzden şunu bir kez daha net olarak ifade
ediyoruz: Gelen göçmen kadınların ya da mülteci olarak, statüsü ne
olursa olsun gelen bütün kadınların, statüsü de belirlenmemiş
bütün kadınların yaşadıkları sorunları,
şiddet, cinsel istismar, ekonomik, kültürel ve toplumsal sorunları
araştıralım ve bu sorunlara ilişkin çözüm üretecek
politikaları hayata geçirelim diyorum. Ve bu yüzden genel anlamda
Parlamentoda bir kez daha tekrarlayarak ifade ediyorum ki 4 partiden kadın
arkadaşlarla bu konuya Evet. diyelim ve kadınlardan oluşan bir
komisyonla bu soruna eğilelim diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Demirel.
Grup önerisi üzerinde ikinci konuşmacı
Muğla Milletvekili Sayın Nurettin Demir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Demir, süreniz on dakika.
Buyurun.
NURETTİN DEMİR (Muğla) Değerli
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Halkların Demokratik
Partisinin önergesi üzerine söz almış durumdayım, lehine
konuşuyorum.
Efendim, bu sığınmacı konusu
gerçekten
Nasıl oldu da Türkiye böyle büyük bir
sığınmacı, mülteci sorunuyla karşı
karşıya kaldı, biraz anımsamakta yarar var. Tabii,
biliyorsunuz, özellikle o zamanın Başbakanı -şimdiki
Sayın Cumhurbaşkanı- ve o zamanın Dışişleri
Bakanı, Esadla çok iyi görüşmelerde bulunuyorlardı; hafta sonları
tatillere çıkıyorlardı ailecek, birlikte yemek yiyorlardı
ve dünya konjonktüründe baktığımız zaman, petrol ve para
sorunlarıyla, Orta Doğuda paylaşım, büyük Orta Doğu
politikalarının sonucunda Suriyenin parçalanması gerekiyordu.
Eş başkanlığı üstüne aldı Türkiyedeki
yöneticilerimiz ve birden ne olduysa karşılıklı büyük bir
atışmayla, çatışmayla dost olduğumuz hemen düşman
oldu ve hatta Üç ay içerisinde Şama gideceğiz, orada namaz
kılacağız. diye açıklamalarda bulunurlarken birden de
baktık ki oradan yaklaşık olarak 2,5-3 milyon civarında
Suriyeli sığınmacıyı Türkiye topraklarında
görüverdik.
Tabii ki bu çok önemli bir sorunu Türkiyenin. Bugün
baktığımızda dünyada da -Türkiyede terör hemen hemen
öncelikli bir sorun ama- gerçekten göç, göçmen, sığınmacı,
mülteci en önemli dünya sorunu. Şu anda, İkinci Dünya Harbinden
sonra, baktığımızda, en büyük göçmenin bu tarihte, bu
yüzyılda yaşadığını görüyoruz. Maalesef, bugün
yerinden yurdundan edilen insan sayısı 50 milyona
yaklaşmış durumda. Çok büyük bir rakam.
Değerli arkadaşlar, biz Brüksele üç
partiden birer milletvekili gittiğimizde Avrupa Parlamentosunda
gördüğümüz tablo şuydu: Bütün Akdenizin etrafında insanlar yeni
güvenlikli bir ortam, yaşam ortamı bulmak için denizlere kendilerini
atıyorlar, bir şekilde Avrupaya ulaşmaya
çalışıyorlar. Tabii ki bu ulaşma sürecinde de birçok
insanın öldüğünü, yaralandığını ya da geriye
püskürtüldüğünü görüyoruz ve Avrupa Birliğinin de özellikle bu konuda
çok ciddi bir endişe duymaya başladığını
görüyoruz. Avrupalılar Biz bunu nasıl yaparız? Nasıl
püskürtürüz? Nasıl bu beladan kurtuluruz? diye apar topar birçok
politikalar geliştirmeye başladılar ve hatta, Schengen
politikalarının ortadan kalkacağının,
yıkılacağının, böyle bir dünyanın ortadan
kalkacağının endişesi içerisinde yani Avrupa
Birliğinin bölünüp parçalanacağının hissiyatına
vardılar. Çünkü, o gün Parlamentoya gelen özellikle Akdeniz ülkelerinden
parlamenterler, Avrupanın ve emperyalizmin, emperyalistlerin, Yeni Dünya
emperyalistlerinin, kapitalistlerin bu konuda, buradaki, Suriyedeki, Orta
Doğudaki savaşı kışkırttığını,
silah sattığını ve bu kadar insanın maalesef yerinden
yurdundan edildiğini ortaya koydular.
Dolayısıyla, şimdi geldiğimiz
noktada, baktığımız noktada Avrupa Birliği ne
yapsın, ne etsin? İki tane tampon bölge oluşturmaya
çalıştılar ve oradaki önerilerden bir tanesi, öncelikle
Sırbistanı ve Türkiyeyi tampon bölge olarak
düşünüyorlardı ama Sırbistandan o kadar büyük bir tepki geldi
ki şimdi, Yunanistan ile Türkiyeyi
Peki, bunu nasıl yapacaklar? İşte,
geçenlerde de hep beraber gördük ki Sayın Başbakan, Merkelle
altı saat -altı saat ne konuştular bilemiyoruz- sanıyorum
bir koyun pazarlığı yaptılar, bu koyun
pazarlığını tabii ki Kayseri pazarlığı
olarak ortaya koydu ve Başbakan, sanki Viyana savaşı
kazanmış edalarıyla Türkiyeye geldi, dedi ki: 3 milyarı 6
milyar yaptık, haydi gözünüz aydın. Sayın
Cumhurbaşkanı da bu pazarlıktan inşallah büyük paralarla
döner diye bu insanları bir koyun satmış edasıyla, bir
incir satmış edasıyla tablo ortaya koyunca, insan hakları
açısından baktığımızda, gerçekten utanç verici
bir tablo.
Yaşanan bir insanlık dramı maalesef.
Türkiye'de
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Mülteci ve
Sığınmacılar Komisyonu olarak, Veli Ağbaba, Mustafa
Balbay ve özellikle Özcan Purçu gibi milletvekilleriyle birlikte çeşitli
bölgelerdeki sığınmacıların yaşamış
olduğu dramları yerinde giderek inceledik. Gördük ki, özellikle
Seferihisarda, Bodrumda yüzlerce, binlerce insan maalesef, yalın ayak ve
başı kabak, hiçbir imkânları olmadan karşıya geçmeye
çalışıyorlar, yüzmeye çalışıyorlar, botlarla geçmeye
çalışıyorlar ve ölüyorlar. Bugüne kadar ölen mülteci ve
sığınmacı sayısı 3.500 arkadaşlar, 3.500
kişi, hatta daha fazla insan maalesef öldü ve ölmeye de devam ediyor.
Haberleri görüyoruz ama insanların vicdanı kalmamış,
yüreği kalmamış, o kadar sıradan bir haber hâline geldi ki.
Bakın, biz Seferihisara gittik, Özcan
Purçuyla birlikte gidip olayları yerinde gördük, gerçekten büyük bir
üzüntü duyduk. Karakolda 23 mülteci, 9-10 kişi yaşamını
kaybetmiş, eşlerini kaybetmiş, çocuklarını
kaybetmiş. Bir adam ağlamayı unutmuş, donuk bir yüz,
gözyaşı düştü düşecek gözünden, ne olduğunun
farkında değil arkadaşlar, ne olduğunun farkında
değil. Olan olay, karısını kaybetmiş,
çocuklarını kaybetmiş, yani bundan sonra dünyada onun
geleceğiyle ilgili ne olacağının ne farkında ne
beklentisinde. Önüne konulan bir tabak yemeğin de bir
kaşığını almış, yarısı
tabağın içinde. Böyle bir tablo arkadaşlar, bunu çok daha
artırabiliriz. Aylan bebeğin gittiği yeri gördük sabah beş,
beş buçukta.
Gerçekten ben, iktidar partisinin milletvekillerinin
de o bölgelere gidip onların yaşadıklarını görmesini,
yani bunu yaşamalarını isterdim arkadaşlar. Yani hepimiz
insanız, hepimiz bir can taşıyoruz, yürek taşıyoruz,
vicdan taşıyoruz. Yani bir kere de siz gidin kardeşim. Yani hep
Ankarada durarak bunları bir şekilde çözemeyiz.
Dolayısıyla, insanlar acılar çekiyor, özellikle, en büyük
acıları kadınlar ve çocuklar çekiyor. Tabii ki, Türkiye
gerçekten takdir edilecek bir ev sahipliği yaptı ama bu ev
sahipliğinin budan sonraki süreçte ne noktalara gideceği, nasıl
gideceği, nasıl çözüleceği gerçekten, iktidar partisinin sadece,
biraz önce söylediğim gibi ve gerçekten de utandığım, bir
koyun pazarlığı, incir pazarlığı ötesinde ciddi
önlemleri almadığını ve muhalefet partilerinin önerilerini
dikkate almadığını gördüğüm için üzülüyorum.
Peki, nedir bizim önerimiz? Önerimiz şu
arkadaşlar: Türkiye büyük bir göçmen, sığınmacı
sorunuyla baş başa. Peki, ne yapmamız lazım? Yani
bunları yermek mi lazım, bunları göz ardı mı etmek
lazım? Hayır, bir göç ve uyum bakanlığının
mutlaka, Türkiyede ivedilikle oluşması lazım. Diğer
bakanlıklarda kurulacak AFADın ya da Turizm
Bakanlığının, yok Millî Eğitim
Bakanlığının, yok Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının bir dairesinin dağınık bir
şekilde bu sorunların üstesinden gelmesi mümkün değil. Bu
sorunların köklü bir şekilde çözülmesi gerekir diye düşünüyoruz.
Çok daha fazla, Mecliste bu konunun değerlendirilip ciddi bir
araştırma komisyonu kurulup bu konuları özellikle kadınların
veya kadınların düşürüldüğü fuhuş olaylarının,
uyuşturucu olaylarının ve çocukların,
dağılmış aile ortamlarının ivedilikle çözülmesi
ve çocukların eğitimiyle ilgili ciddi çalışmaları
bizim de yapmamız gerektiği düşüncesindeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURETTİN DEMİR (Devamla) Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Demir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Grup önerisi üzerinde üçüncü
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Kısa bir
açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
Görmedim, kusura bakmayın.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Estağfurullah.
BAŞKAN Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
Muğla Milletvekili Nurettin Demirin HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Burada, Avrupa Birliğiyle yapılan
müzakerelere ve mültecilere ilişkin elde edilen kazanımlara,
gelişmelere ilişkin sayın konuşmacı, daha içerikli,
müzakerelerin mahiyetine yönelik eleştiri getirebilirdi ve esasen, biz,
kendisinden on dakikalık bir konuşma içerisinde, zamanın
elverdiği ölçüde bunu yapmasını beklerdik, fakat değerli
konuşmacı, hafife alıcı, alaycı, koyun
pazarlığı, incir pazarlığı gibi, ilgili
kişileri de bir nevi tahkir edici ve küçültücü ama müzakerelerin
içeriğine ilişkin tek söz söylemeyen bir dille bu konuları konuştu.
Bunun uygun bir dil olmadığı, herhâlde bütün Meclisin
dikkatindedir diye düşünüyorum. Müzakerelere yönelik eleştirilere
eyvallah, ne konuşuldu, ne kazanıldı, ne yapıldı,
mültecilere ilişkin elde edilenler nedir, bunlara yönelik
eleştirilere de eyvallah, fakat tek kelime etmeksizin koyun
pazarlığı, incir pazarlığı gibi hafife
alıcı, Türkiye ile Suriye arasında yaşanan
gelişmeleri, geçmişi, bugünü yine aynı şekilde hafife alıcı
bir dil, doğrusu uygun bulmadım. Bunu arz etmek istedim.
Saygılarımla.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederiz Sayın
Bostancı.
Sayın Özel, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Bostancı, konuşmacımızın yapmış
olduğu eleştirilere cevap verirken öyle açıklamalarda bulundu ki
sanki konuşmacımız
Ki biz çok dikkatle takip ettik, partimizde
çok sayıda komisyonda görev yapan, parmak bastığı her
konuda ses getiren, örneğin geçen sene Pozantı Cezaevindeki çocuklara
yapılan zulmü ve uygunsuz muameleyi gündeme getirip, iktidar bunu
reddettikten üç gün sonra Pozantı Cezaevinin kapatılmasıyla
sonuçlanacak olan raporu yazan heyetin ve şu anda da
sığınmacılarla ilgili çalışmaları yapan
heyetimizin üyelerinden bir tanesi. Onun açıklamalarını
içeriksiz, eleştirilerini alaycı şekilde nitelendirerek,
kendisine ve grubumuza sataşmada bulunmuştur, cevap hakkı
kullanmak isteriz.
BAŞKAN Peki Sayın Özel.
Sayın Demir, siz mi
konuşacaksınız?
NURETTİN DEMİR (Muğla) Evet
efendim.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika size söz
veriyorum.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Muğla Milletvekili Nurettin Demirin, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının yaptığı
açıklaması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
NURETTİN DEMİR (Muğla) Değerli
Grup Başkan Vekilim, içeriğin, kendisine göre tatmin etmediğini
söyledi. Ben şunu söylemek istedim -galiba anlayamadı- ben şunu
söylüyorum: Sayın Başbakan ile Merkel, sanıyorum,
beştaş oynamadılar galiba altı saat. Altı saatte ne
görüştüler? İçeriğini siz biliyor musunuz? İçeriğini
biliyorsanız açıklayın, biz de size ona göre ifadede
bulunalım.
Ben, Avrupa Birliği Uyum Komisyonundayım,
günlerce bu konuları konuşuyoruz. Brüksele Hamza Dağla
birlikte gittik; oradaki görüşmeleri yakinen izledik, önerilerimizi
konuştuk. Yani, neyi söyleyeceğiz ki? Önerimiz çok net ve açık;
diyoruz ki: Ciddi bir sorun var, Türkiye'nin geleceği açısından
da çok ciddi sorunlar artarak artacak. Dolayısıyla, bir göçmen ve
uyum bakanlığının en iyi şekilde politikalar
oluşturacak şekilde örgütlenmesi gerektiğini söylüyoruz, daha ne
diyelim?
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Demir.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve
arkadaşları tarafından, Türkiye'de kadın mülteci ve
sığınmacıların yaşadığı sorunlar
ve bu sorunların giderilmesi için gerekli önlem ve politikaların
belirlenmesi amacıyla 4/3/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 10 Mart 2016 Perşembe günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisi üzerinde üçüncü
konuşmacı, Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, mülteci sorunuyla ilgili Türkiye'nin,
belki, ciddi bir yüzleşmeye ihtiyacı olduğunu Suriyede
yaşanan savaşla öğrenmiş olması acı bir durumdur.
Elbette, sadece bugünkü iktidarın değil geçmişteki
iktidarların da bölgesel ilişkilerinde, bölgedeki gelişmelerin
Türkiye'nin iç siyasetini etkileme potansiyeli açısından mülteci
sorununun kritik rolünü daha ciddi idrak etmesi gerekirdi.
Afganistanda yaşanan savaş,
İran-Irak Savaşı, Irakın işgali ve o dönemde
yaşananlar
Aslında, Türkiye'nin mülteci sorunuyla daha erken
yüzleşmesi ve bu konuda daha insani düzenlemeleri, bu kadar gecikmeden
yapması beklenirdi. Ne yazık ki Türkiye, koyduğu coğrafi
çekincelerle, Türkiye'nin doğusundan gelenlerin mülteci haklarına
sahip olmasına imkân tanımıyor. Elbette, mülteci sorunuyla
ilgili duyarlılık aynı zamanda ekonomik gücünüzle ilgili. Yani,
bulunduğunuz coğrafya sürekli mülteci üretiyorsa, sürekli
savaşlar, sürekli kaos, ekonomik krizler yaşanıyorsa bu
coğrafyada mültecilerle ilgili sadece bir taahhütte bulunmak, sadece soyut
insan hakları bağlamlı tartışmak değil, aynı
zamanda bu ülkelerle ilişkinizde yeni mülteci akınına maruz
kalmamaya dair bir stratejinizin, bir dış politikanızın olması
gerekiyor. Bu konuda, geçmişte, aslında son derece insanlık
açısından utanç verici şeyleri Türkiye yaşadı. Mesela,
Çeçenistan savaşı sırasında ve sonrasında ben, sadece
İstanbulda kaldıkları, adına kamp bile denemeyecek
mekânlarda doğrudan insan hakları savunucusu olarak çalışma
imkânı buldum. Biri Ümraniyede
caminin altı olmak üzere yüzlerce insanın kaldığı bir
ortam; biri, işte, Beykozda terk edilmiş ya da bir hayırsever
tarafından tahsis edilmiş bir bina. Bu şartlarda,
koğuş gibi bir odada onlarca erkeğin, başka bir odada
onlarca çocuğun ya da kadının kaldığı ortamlarda
yıllarca yaşamak zorunda kaldılar. Ama, keşke sorun sadece
yaşam koşullarıyla ilgili olsaydı, sadece o çocukların
eğitim, sağlık, barınma imkânlarından mahrumiyetiyle
ilgili olsaydı. Daha ciddi boyutlar var. Mesela, Türkiyede Çeçen
mültecilerle ilgili en duyarlı isimlerden biri olduğunu herkesin
kabul ettiği, bildiği Medet Ünlü, Ankarada iş yerinde bir
suikasta kurban gitti. Medet Ünlü suikastının failleri henüz
yakalanamadı. Medet Ünlü, insan hakları alanında
çalışan ve Türkiyeden ciddi insani yardımlar organize ederek
Çeçenlere ulaşmasına aracılık eden, yardımcı olan
birisidir. Belki bu Meclis çok gündemine almak istemeyebilir ama ailesinin ve
yakınlarının Medet Ünlüyle ilgili iddiası şu: Medet
Ünlünün, Çeçenlerin Suriyedeki savaşa, El Kaide bağlantılı
örgütlere savaşçı olarak götürülmesine karşı
çıktığı için, IŞİD ve benzeri örgütlere
savaşçı olarak götürülmesine direndiği için, karşı
çıktığı için yine Kafkasya kökenli ama El Kaideyle
bağlantılı kişi ya da örgütler tarafından
öldürüldüğüne dair ciddi bir iddia var. Ankaranın göbeğinde,
bürosunda infaz edildi, öldürüldü; faili meçhul.
Başka çok ciddi örnekler var. Mesela,
Türkiye'ye diğer ülkelerin devlet başkanları geldiğinde
peşinen suçlu kabul edilip, tutuklanıp sonra o devlet
başkanı gittiğinde
Zaten bırakılır,
hakkında ciddi bir iddia yok ama sırf uluslararası platformlarda
Bakın, biz işte muhaliflerinizi tutukladık, gözaltına
aldık, çok ciddi emniyet tedbirleri aldık. demek için bu uygulamalar
yapılır, yaygın bir uygulamadır. Bu şekilde tutuklanıp
sonra o ülke devlet başkanı döndükten sonra aylarca gözaltı
merkezlerinde unutulan, yakını, tanıdığı
olmadığı için, haklarını arayacak kimse de
bulunmadığı için gözaltı merkezlerinde unutulanlar var.
Festus Okey vakası başlı başına kamuoyunun bildiği
bir vaka, ayrıntısına dönmek istemiyorum.
Sonuç itibarıyla, Türkiye'de mülteci sorununun
İçişleri Bakanlığı hiyerarşisi içerisinde ele
alınıyor olmasının kendisi aslında bir sorundur çünkü
mülteci sorunu artık dünyada sadece bir güvenlik sorunu değildir.
Mülteci sorununa eğer sosyal boyutu itibarıyla
bakmıyorsanız yani insan haklarının bir parçası olarak
görmüyorsanız o takdirde işi sadece güvenlik tedbiri
bağlamında ele alırsınız. Böyle bile ele alıyor
olsak aslında Suriyeden gelen mültecilerle ilgili çok ciddi iddialar var
yani ciddi güvenlik zafiyetleri var. Bu iddiaları şimdi tekrar uzun
uzun burada aktarmak istemiyorum ama daha önce bu mülteci kamplarının
kuruluşu sırasında Birleşmiş Milletler Mülteciler
Yüksek Komiserliğinin çok ciddi uyarıları oldu, dediler ki:
Bunun standartları var. Mülteci kampları savaşın devam
ettiği ülke sınırına çok yakın kurulamaz. Neden?
Çünkü orada bir iç savaş var ve o kamplarda kalanların o ülkeye geri
dönüp savaşa katıldıklarıyla ilgili bir iddia olursa
orası mülteci kampı olmaktan çıkar, başka bir şey
olur.
Bakın, resmî rakamlara göre Suriyeli olup
Türkiye'de ameliyat edilen, mülteci kamplarında kalan ya da başka
ortamlarda kalanlarla ilgili rakam 320 bin civarında. Bizim için mülteci
hakları, insan hakları, hasta hakları her şeyin
üzerindedir, bu anlamda herhangi bir polemik için söylemiyorum. Ama, bu 320 bin
kişinin ameliyat nedenlerinin ne olabileceği -savaşta yaralanan
mı- tedavi olduktan sonra savaşmak üzere oraya geri dönenlerin ne
kadar olduğu, ne kadarının tedavi gördükten sonra gözaltı
ya da diğer muamelelere tabi olduğu konusu ciddi bir
tartışma konusudur.
Eğitim hakkıyla ilgili söylenecek çok
şey var. Şu anda 18 yaş altındakilerin rakamı yüzde 52
civarında ama Türkiyedeki zorunlu eğitim yaş kategorisine
girenlerin rakamı da yaklaşık 700 bin civarında.
Şimdi, bunların içerisinde tabii ki ailelerden, eğitim
almalarını istemeyenler, Türkiye eğitim sisteminden
rahatsızlıkları dolayısıyla böyle bir beklenti
içerisinde olmayanlar bulunabilir, bu ayrı bir tartışma konusu.
Ama, bununla ilgili düzenlemelerin, bununla ilgili kalıcı
planlamaların ne kadar büyük bir maliyet getireceği dikkate
alınarak aslında bu işin çözümünün Suriyede bir an önce
barışın sağlanması, bir an önce istikrarın devam
etmesi
Kriz yönetme, krizden faydalanma, krizi bir siyasi çıkara
dönüştürme stratejisinden bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor.
Evet, burada çatışmanın devam etmesi
Suudi Arabistan açısından anlamlı ve faydalı olabilir.
Suriyedeki savaşın, vesayet savaşının Suudi Arabistana
sıçramaması, Suudi Arabistanın mezhepsel, etnik durumu
açısından anlamlı olabilir ama Türkiye gibi en uzun
sınırı Suriyeyle olan bir ülkede, burada bir an önce
barış görüşmelerinin başarıya ulaşmasına ve
aslında bir an önce odak ülkeye geri dönüşün sağlanmasına
dair bir stratejinin esas alınması gerekiyor. Yoksa milyonlarla ifade
edilen bir tablo var. Bunların kamplarda kalanlarının oranı
öyle iddia edildiği gibi tabii milyonlarla falan ifade edilecek rakamlar
da değil. Zaten galiba AByle görüşmelerdeki asıl kriz
noktalarından birisi de bu; resmî rakamların 250 bin civarında
olduğu yönünde. Şimdi Milyonlarca Suriyeli var. diyorsunuz, buna
dair bir rakam talep ediyorsunuz Avrupa Birliğinden; onlar mülteci kamplarında
kalanların sayısını sorduğunda da işte 250 bin
civarında rakam veriyorsunuz. Şimdi, insanların dayanışmayla,
vakıflar, dernekler, belediyeler marifetiyle çözdüğü bir sorunun
külfetini, yükünü devlet taşıyormuş gibi bir talepte
bulunduğunuzda, hem uluslararası arenada
inandırıcılığınız kalmıyor hem de bu
işi sanki ekonomik bir ranta dönüştürmek niyetindeymişsiniz gibi
bir algı oluşuyor.
Sayın
Cumhurbaşkanı bugün yine açıklama yaptı bu konuyla ilgili,
diyor ki: Geçmişte biz zaten harcamamızı yaptık, onun
için, gelin, bakın yatırımlarımıza, parayı bize
nakit ödeyin. Oysa, Avrupa Birliğinin finans sisteminde böyle bir yöntem
yok. Avrupa Birliği ülkelerinin, bir kere, bu yükü paylaşması
gerekiyor, her ülke, her üye ülke kendi gücü ölçeğinde buna doğrudan
katkı sunacak. Şimdi, bu katkıyı Avrupa Birliği
ülkeleri ne zaman, nasıl, ne kadar kabul edecekler? Benim bildiğim
kadarıyla zaten bu ödeme 2018 sonuna kadar planlanıyor yani öyle
nakit bir parayı gidip, tahsil edip gelme imkânı yok. Bir de
Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: Bu işi bilen birilerini gönderin,
gelsin, bir baksın. Yani, eğer yaptığımız
yatırımlar bu rakamları hak etmiyorsa, tamam, o zaman
konuşalım. Şimdi, her konuyu bilen bir Cumhurbaşkanı
mülteci sorununu da biliyor gibi konuşuyor ama ne Avrupa Birliğinin
insani yardım çalışmaları böyle yürüyor ne de proje fonlama
sistemi böyle değil. Çünkü onlar şöyle bakarlar olaya: Nakit para
ödendiğinde suistimal, rüşvet falan olabilir, bunun denetim, serbest
bırakılma sistemleri var. Bu sistemler yokmuş gibi konuşmak
Türkiyeyi de uluslararası arenada ciddi biçimde zora sokuyor.
Herkesi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bilgen.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisi üzerinde aleyhinde olmak üzere son
konuşmacı Kocaeli Milletvekili Sayın Radiye Sezer
Katırcıoğlu.
Buyurun
Sayın Katırcıoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
on dakika.
RADİYE
SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; HDPnin Türkiyede bulunan kadın ve mülteci
sığınmacıların yaşadığı sorunlarla
ilgili önerisi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım.
Konuşmamın
gündemi, Suriyede yaşanan çatışma ve bu
çatışmanın neden olduğu en büyük mesele olan mülteci sorunu
ve daha da hassas değerlendirilmesi gereken kadın mültecilerdir.
Suriyede
süren savaşın 5inci yılında yeni aktörlerin de dâhil
olmasıyla savaş yeni boyut kazanmış, çatışmalar
daha da şiddetlenmiştir. Maalesef, savaşın
başladığı yıllardan beri artarak devam eden bir göç
hareketliliği yaşanmaya devam ediyor. Yanı
başımızda yaşanan insanlık dramına Türkiye, duyarsız
kalmayarak, âdeta tarihe mal olacak destansı bir kardeşlik
örneği sergileyerek, Suriyeli kardeşlerimize
kapılarını açarak onlara sahip çıkmıştır.
Türkiye, kurum ve kuruluşlarıyla ilkesel bir tutum
takınmış, zorda olana, yardıma muhtaç olana ırkı,
dini ve mezhebiyle ilgilenmeyerek, elini uzatmıştır. Bu
topraklarda yüzyıllardır tarihiyle, kültürüyle bir arada yaşayan
ve aramızda akrabalık, dostluk bağları olan Suriyeli
kardeşlerimizin sorunlarına kendi sorunlarımız gibi
eğilmek en önemli vazifelerimizdendir.
Mazlumla zalimin mücadelesi insanlık tarihiyle
yaşıttır. Bizler de Türkiye olarak mazlumların yanında
olduk ve olmaya devam edeceğiz. Bu kapsamda, Suriyeli kardeşlerimizin
ilk ev sahibi Türkiyedir. Türkiye, bu hususta, imkânlarının
sınırlarını zorlayarak organize olmaya
çalışmıştır. AFAD ve Kızılayı bu
hususta tebrik etmek istiyorum. Suriyeli misafirlerimizi kadın özelinde
ayrı bir değerlendirmeye tabi tutarak bir çalışma
gerçekleştirmiştir. AFAD, bu konuda bilinçli bir programa imza atarak
gerçek ve hassas bir uygulamayı hayata geçirmiştir. Ülkemizde bulunan
Suriyeli kadın sığınmacı sayısı 1 milyon 600
binden daha fazladır. Bu sığınmacı
kardeşlerimizin hayatlarının iyileştirilmesine yönelik
çalışmalarımız da devam etmektedir. Bugün kampları,
geçici barınma merkezlerini gezdiğimiz ve bilgi
aldığımızda bunu rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz ki bu
merkezler birçok kurum ve kuruluş tarafından gezilmiş,
koşulları itibarıyla takdir toplamıştır. Türkiye
de bu sınavdan yüz akıyla geçmiştir.
Peki, AFADın yaptığı bu çalışmalar
nedir? Kendisinden, makamdan bizzat aldığım bilgiyi tek tek,
madde madde okuyacağım, çok önemsiyorum çünkü.
1) 600 AFAD personeline Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği sponsorluğunda
uluslararası koruma, erken yaşta ve zorla evlilikler hakkında
yasal mevzuatla ilgili eğitimler verilmiştir.
2) Bütün barınma merkezlerinde kadın
komiteleri kurularak kadınların karar alma süreçlerine
katılımı ön planda tutulmuştur.
3) Bütün barınma merkezlerinde kadınlara
yönelik hobi kursları ve sosyal tesisler açılmıştır.
4) Barınma merkezlerinde muhtarlara,
kadınlara ve erkeklere yönelik aile içi eğitim seminerleri
verilmektedir.
5) AFAD koordinasyonunda, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu,
toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve erken yaşta evlilikleri
önleme programı kapsamında, Nizip 1 kampında 395 kadınla 17
toplantı gerçekleştirilmiştir. Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliği sponsorluğunda Çalışana
Destek Projesi gerçekleştirilmiş, 81 ilde AFADa ve
Başkanlığımızda görevli olan çalışana destek
projesi gerçekleştirilmiştir. Burada 56 sosyal
çalışmacı, psikolog ve sosyolog eğitici eğitimini
alarak stres ve öfke kontrolü eğitimlerini bir ay süreyle
tamamlamışlar, bu alanlarda görevlendirilmiştir.
7) Her ay ilgili kurum ve kuruluşların,
yerelden STKların katılımlarıyla birlikte, toplumsal
cinsiyete ve cinselliğe dayalı şiddet çalışma grubu
toplantısı yapılmakta ve çalışmalar takip
edilmektedir.
8) Barınma merkezi yönetimlerinin erken
yaşta evlilik hakkında vermiş olduğu bilinçlendirme
eğitimleri sayesinde erken yaşta evlilikler azalmaya
başlamıştır.
9) Bazı barınma merkezlerimizde
Suriyelileri yasal evlilik yaşına teşvik etmek için düğün
masrafları merkez yönetimince desteklenmektedir.
10) Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ve
Sağlık Bakanlığı iş birliğinde AFAD
tarafından gebelik ve emzirme hakkında Arapça broşürler ve
hijyen kitleri dağıtılmaktadır.
11) Barınma merkezlerinde yemek
dağıtıldığı dönemlerde hamile ve emziren
kadınlara özel beslenme menüleri
dağıtılmıştır.
12) Barınma merkezlerinde, toplumsal cinsiyet
eşitliği gözetilerek sağlık ve güvenlik, eğitim
alanında yeterli sayıda kadın personel istihdam edilmektedir.
13) Kadınların güvenliği için tuvalet
ve banyoların fiziki konumuyla ilgili gece aydınlatmaları
tamamlanmıştır.
14) AFAD, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu iş
birliğinde kadına yönelik şiddet, evlilik yaşı, resmî
nikâh, kadın hakları ve başvuru mekanizmalarıyla ilgili
Arapça broşürler hazırlanmış ve bunlar en yakın
zamanda bütün kamplara dağıtılacaktır.
15) İslahiye, Harran ve Öncüpınar geçici
barınma merkezlerine, daha sonra diğer merkezlerde de
yaygınlaştırmak üzere, Birleşmiş Milletler Sınai
Kalkınma Örgütüyle dokuma tezgâhları kurularak, eğitici eğitimlerinin
2016 yılında tamamlanarak her iki ayda bir 1.240 mezun
sağlayacak şekilde çalışmalar planlanmış, devam
etmektedir.
Evet, AFADın bu çalışmasından
sonra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının
yaptığı çok önemli bir çalışmaya da değinmeden geçemeyeceğim.
Aile Eğitim Programı dediğimiz, Aile
Bakanlığımızın 5 ana modülden oluşan,
sağlıktan aile içi iletişime ve ilk yardımdan medya
okuryazarlığına, iktisada varan çok geniş kapsamlı
aile eğitimi -Arapça diline çevrilmiş- ve 105 Suriyeliye eğitici
eğitimleri vererek 20 bin Suriyeli kardeşimize,
kadınlarımıza bu eğitim verilmiştir. Burada sosyal
hizmetler ve sosyal psikologlar çalışmakta. Bununla birlikte, çok
önemsediğimiz refakatsiz çocuklar dediğimiz çocuklar korunmaya
alınmıştır. Göç yoluyla ülkemize gelen yabancı
çocuklar için 8 tane bakım merkezi kurulmuş. Bunlar nereler?
Ağrı, Konya, Yozgat, Gaziantep, Bilecik, Erzincan, İstanbul,
Van. Burada şu an 300 çocuk var. Peki, daha neler yapılmış?
81 ilde çocuk komiteleri aracılığıyla çocuktan çocuğa
uyum eğitimi verilmiş. Bunu çok önemsiyoruz, iki kültürün birbirine
kaynaşması bu anlamda çok önemli. Reyhanlıda yapılmakta
olan, planlanan bir proje var ki bunlar da çocuk köyü adıyla
adlandırdığımız -55i villa tipinde, 99- tüm mülteci
çocuklarının barınabileceği bir çalışma.
Evet, devlet bakanlıklar
aracılığıyla bu çalışmaları yaparken sivil
toplum örgütleri ve halkımız, ensar ve muhacir ilişkisi
noktasında Suriyeli ailelerimizin, kadınlarımızın,
özellikle çocuklarımızın yanında durmuştur. Bunlara da
kısaca değinmek gerekirse, benim bizzat içinde bulunduğum
Kadın, Aile ve Gençlik Merkezinde, bir vakıfta, kamp
dışında yaşayan Suriyeli ailelerin, özellikle
kadınların ve çocukların eğitimi projesiydi ki bugün 5 ilde
15 bin çocuğa ulaşılmış ve bu model, çalışma,
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Suriyeli
çocukların olduğu her ilde devam ettirilmektedir. Bu, Suriye
müfredatı üzerinden, Suriyeli ailelerle birlikte diploma alacak
şekilde planlanan bir projedir. Bunları sıralayabiliriz.
Bir tanesi daha var ki yetim kız çocukları
için ve kadınlar için planlanmış bir eğitim projesi. Tabii
ki biliyorsunuz, kadınların ve kız çocuklarının
istismarını önlemenin en iyi yolu eğitime katmak ve eğitim
almalarını sağlamak. Evet, bunları da Türk
çocuklarıyla bir araya getirerek yurt dışından gelen
misafir öğrenciler müfredatı üzerinden bu çocukların
eğitimlerinin devamı sağlanmıştır.
Önemli bir eğitim çalışması daha
var ki üniversiteyi yarım bırakmış, buraya gelen Suriyeli
genç kızlarımızın ya da buraya geldikleri zaman üniversite
çağına gelen çocuklarımızın Türkçe eğitim
yeterlilik sınavını alabilmesi için Türkçe eğitimleri
verilmiştir, dil eğitimleri verilmiştir, üniversiteye
devamları sağlanmıştır.
Tabii, bunları yapıyoruz ama en önemlisi,
bu Meclis çatısı altında yapılan bir çalışma var
ki buna değinmeden geçmek istemiyorum. Bütün siyasi partilerimizin
önergesi ve katılımıyla birlikte Mülteci Hakları
İnceleme Alt Komisyonu kurulmuştur ki bizim bugünden beri
konuştuğumuz, hassasiyet gösterdiğimiz konular bu alt komisyonda
hızlıca ele alınmakta ve raporunu en kısa zamanda bizlerle
paylaşacaktır.
Bir şeye daha değinmek istiyorum ki
İçişleri Bakanlığı bünyesinde Göç İdaresi
Başkanlığımız kurulmuştur, 81 ilde de
teşkilatlanması tamamlanmıştır.
Vaktimiz sınırlı, anlatacak, söyleyecek
çok şey var, bizler bu çalışmalarımızı bütün
duyarlılığımızla devam ettiriyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Katırcıoğlu.
Sayın milletvekilleri, Halkların
Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin Seçim
kısmına geçiyoruz.
VIII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda
boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna
düşen 1 üyelik için İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.38
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir),
İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Kişisel Verilerin Korunması Kanunu
Tasarısı (1/541) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
117)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sıraya alınan, 11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.- 11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/481) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
123) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon
Raporu 123 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Şimdi, tasarının tümü üzerinde konuşmacı yoktur.
Tasarının tümü üzerinde konuşmalar
olmadığı için yirmi dakika soru-cevap işlemine başlayacağız.
Sisteme giren sayın milletvekili yoktur.
Şimdi, maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum.
11 NOLU
PROTOKOL İLE DEĞİŞİK İNSAN HAKLARINI VE ANA
HÜRRİYETLERİ KORUMAYA DAİR SÖZLEŞMEYE EK 7 NOLU PROTOKOLÜN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Türkiye
Cumhuriyeti adına 14 Mart 1985 tarihinde imzalanan 11 Nolu Protokol ile
Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya
Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokolün onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 1inci
madde üzerinde gruplar adına ilk konuşma Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoya aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Ersoy, süreniz on dakika.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA RUHİ ERSOY (Osmaniye)
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiyede pek kadri kıymeti bilinmese de kendi
özelinde felsefe yapmaya çalışan Dücane Cündioğlu diyor ki: Kimse,
kendisini sevmeyeni sevmek, saymayanı saymak zorunda değil. Lakin
insan olana nezaket ve zarafet gerek.
Elbette ki, bugün bir uluslararası
sözleşmenin yasalaşma süreciyle alakalı konuda grubumuz
adına söz aldım. Sözleşmenin özellikle insan hakları ve
hürriyetleri bahsi bölümünde 1985 yılında protokole imza koymuş
Türkiye aslında Anayasanın 90ıncı maddesi gereği,
fiilî olarak bu yasayla ilgili üst hukuk metni olarak her türlü
uygulamaları yerine getiriyor. Ama iç düzenlemelerden kaynaklı yasal
düzenlemeler tamamlanarak uluslararası hukuka verilen taahhüt gereği
bunları yasalaştırma sürecine girmiş durumda. Fakat burada
dikkat çekici olan konu, Türkiye, Almanya ve Hollanda bu sözleşmeyi
imzaladığı hâlde henüz Birleşik Krallık buna imza
koymamıştır. Acaba koymamasının özel bir anlamı
var mıdır? Dünya siyasetini dizayn etmek isteyenlerin bu tür konulara
taraf olmaması acaba Kyoto Sözleşmesine de taraf olmamakla
alakalı bir anlayışın tezahürü müdür? Bunları elbette
ki sorgulamak gerekiyor. Fakat burada kişisel haklar, hürriyetler ve insan
hakları mevzubahis olduğu için, kendi ülkemizde de ve dünya
standartlarında da kişisel hak ve hürriyetlerin grup
haklarının her zaman için önünde olduğu bir gerçektir ve dünyaca
kabul görmüş entelektüeller de, mesela Habermas da, grup
haklarının kişisel hak ve hürriyetlerin önünde bir engel
olduğunu ifade eder.
Neden bu konuya buradan girdik ve ifade ediyoruz?
Türkiyede hep üzerinde durduğumuz ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak da
Hükûmeti eleştirdiğimiz konu, bireysel hak ve hürriyetlerin önünün
açılmasından ziyade, etnik kimliklerin ve grup haklarının
üzerinde durarak Türkiyede üniter yapıyı, millî devleti tasfiye
edici süreçlere siyasi irade olarak alet olmalar. Bu konuda maalesef acı
tecrübeler yaşayarak belli bir noktaya geliyor ve terörü ve teröristi
muhatap alanların bir adım sonra nasıl hata
yaptıklarını görerek kendini düzenlemeye
çalıştıklarını kamuoyu düşünüyor. Biz de tekrar
diyoruz ve umut ediyoruz ki acaba bu konuda samimiyet mi var yoksa fırsat
mı kollanıyor yeni süreçlerin dâhil edilmesiyle alakalı?
Bu konuda 7 Nolu Protokol hakkındaki
ifadelerimizin gerekçelerini, muhalefetimizi ve olumsuzluklarını
ilgili birime ulaştırılmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine
de yazılı olarak sunacağımızı ifade ediyorum.
Fakat son süreçte bizim dikkatle takip ettiğimiz ve not
aldığımız ve tehlikeli gördüğümüz konulardan bir
tanesi şudur: Büyük Türk milletinin müktesebatında var olan sevgi,
hoşgörü, anlayış ve hiçbir zaman öteki üzerine kurulmayan
medeniyetini referans alan söylemler geliştiriyor. Doğrudur ve bu,
hepimizin bu topraklardaki övüncü, kıvancı,
kaynağıdır. Türk kültürü müktesebatına
baktığımızda tarihin derinliklerinden bugüne gelen
anlayışlarda Büyük Selçuklu kurulduğunda Bizans zulmünden kaçan
Yahudiler Selçukluya sığınmışlardı. 1415te yine
aynı krizi yaşayan İspanyol Yahudilerine kucak açan
Osmanlıydı. Venedik zulmünden kaçan pek çok Rum, Osmanlı
ülkesine göç etti. Yıldırım Beyazıtı özellikle Mora
ve Atika adalarına yerli halk davet etti Adalet getirin. diye. Fatih
Sultan Mehmetin İstanbulu fethettiğinde inançların,
hürriyetlerin tamamen önünü açtığı evrensel bir gururumuz ve
savaşarak topraklarımızdan defettiğimiz
düşmanlarımıza karşı, Çanakkaleden sonra aziz
Atatürkün Bu topraklarda canlarını verdikten sonra onlar artık
bizim evlatlarımız olmuştur. ifadesi en evrensel anlamda Türk
kültürünün müktesebatındaki övünç kaynaklarımızdır.
Şimdi, bu övünç kaynaklarımızı
uluslararası krizlerde toplumumuza birtakım gelişmeleri izah
ederken kullanmamız, millî duyguları ifade ederek
hatırlatmalarımız elbette ki mümkün olacak fakat özellikle bu
sözleşme kapsamında yapacağımız tespitler ve
uyarılarda Suriye krizi sonrasında özellikle iç savaştan sonra
sığınmacıların bir şekliyle Türkiyeye gelmesini
teşvik eden bir politika vardır. Amerikayla yapılan
anlaşma ve birlikte iş tutmanın yolda bırakılma
duygusuyla ters tepmesi ve Esad rejiminin düşmesinin gecikmesi hatta
düşmemesi Türkiyeyi yolda bıraktı. İlk zamanlarda,
hatırlayın Suriyeden şu kadar sığınmacı geldi,
kapılarımızı açtık, gururumuz, onurumuz. dedik.
Hatay- Kilis-Gaziantep-Şanlıurfa hattına
yerleştirdiğimizde bu insanlar lokantalarda hesaplarını
dahi dönemin Başbakanının ödemesi gerektiğini söylediler ve
Türkiye bu konuda heyecan duysun, ensar muhacir anlayışıyla.
ifadelerde bulunuldu ve bu ifadeler elbette ki bu tarihî hatırlatmalarla
yapıldı. Fakat, bu manevi değerler, tarihî ve kültürel
müktesebatlarımız son süreçte istismar alanına girmiş
gözüküyor.
Sıkışıldığı anda
siyasetin üretmeye çalıştığı ama beceremediği,
iktidarın hamle yaptığı ama beceremediği konuları
millete ve tarihe mal ederek yeni kredilerin açılma süreçleri denemeleri
yapıldığını görüyoruz ve bugün itibarıyla,
Türkiye'de, 2,5 milyonun üzerinde bir sığınmacının
resmî-gayri resmî, kamplarda veyahut da harici olarak var olduğunu
biliyoruz. Bu konuda, Mülteci Hakları Alt Komisyonunda görev alan bir
milletvekili olarak da kurumsal olarak devletimizin bir şeyler yapmaya
çalıştığını da ilgiyle takip ediyoruz. Olumlu
konuda, bu gelen insanların entegrasyonuyla alakalı
çalışmaların elbette ki bu devlete yakışan bir
şekilde yapılması gerekiyor. Fakat, burada, bir adım
sonraki süreçte bu mültecilerin, sığınmacıların
-adına ne dersek- misafirlerin, acaba Suriyenin geleceği bir
şekle bağlandığında yeniden ülkelerine dönmeleri
üzerine bir program mı geliştiriliyor, yoksa bu insanlara
vatandaşlık hakları konusunda Türkiye'nin nüfusunu
artıracak yeni bir insan kaynağı potansiyeli olarak mı
bakılıyor? Bunun bir netleşmesi gerekiyor, bu net değil.
Hemen beraberinde, Cenevre Sözleşmesindeki hak
ve hukuklara, bugün, Hükûmetin, siyasi iradenin ve başta Sayın
Cumhurbaşkanının yer yer çıkarak yaptığı
konuşmaları ve bu kürsüde bizden önce de yapılan
eleştirileri biz de yerinde buluyoruz. Bunlar, âdeta, bir pazarlık
meselesi ve para meselesi gibi görülmemeli. Avrupanın, özellikle bu,
Suriyeli sığınmacılara göstermiş olduğu dirence
karşı, biz, sığınmacıların ve mültecilerin
taşeronu konumuna indirgenen bir ülke olmamalıyız. Ülkemizin
müktesebatından kaynaklı hizmeti vermekle, gelecek vizyonuyla
alakalı, ülkenin yapmaya çalıştığı, devletimizin
yapmaya çalıştığı işin ne olduğunu
netleştirmemiz gerekiyor. Bu netleşip kamuoyuna samimiyetle ifade ve
izah edilmeli. Aksi takdirde, bu problem, bir adım sonra, etnik kimlikler
ve grup hakları konusunda Hatay sorununu da kaşıyarak
Suriyeliler de olası bir Anadolu federe cumhuriyetlerinde hak sahibi mi
olacaklar? Bugünden bunu uyarıp dillendirmek de bu Meclisin görevidir diye
düşünüyoruz ve bu konudaki yapılacak çalışmaları
öncelikli olarak ülkelerine geri dönmeleri ve döndüklerinde Türkiyede
aldıkları hizmetin ve insani desteğin âdeta misyonu olarak
Suriye-Türkiye ilişkilerinde misyon üstlenen bir kitlenin inşa
edilmesi, yetiştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Aksi takdirdeki programların Türkiyenin
geleceği konusundaki riskleri, bugün âdeta kevgire dönmüş
sınırlarda patlayan bombaların yerini Devlet Mahallesinde
patlayan bombalar ve terörist kaynaklara, terörist faaliyetlere âdeta insan
kaynakları devşirilen bir kitle hâline gelmesini buradan bir
kaygıyla izliyor ve bu uyarıları yerinde yapıyor,
uluslararası sözleşmelerle ilgili eleştirilerimizi ve
tavsiyelerimizi de ilgili birime ulaşmak üzere Meclis Başkan Vekiline
takdim ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ersoy.
1inci madde üzerinde gruplar adına ikinci söz,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Sayın
Ayhan Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bilgen.
Süreniz on dakika.
HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Meclisin, galiba,
edinmesi gereken en iyi alışkanlıklardan birisi, olumlu
düzenlemelerde, ülkenin üzerinde uzlaşılan, ittifak edilen, ülke
yararına olduğuna inanılan düzenlemelerde muhalefet-iktidar
ayrımı yapmaksızın ortak hareket edebilmesi. Ama nasıl
bu yaklaşım, bu olgunluk muhalefetten bekleniyorsa, iktidarın da
muhalefetten gelen talep ve beklentileri bu çatı altında
konuşmaktan, tartışmaktan kaçınmaması olması
gerekiyor.
Biraz önceki hatibin ifade ettiği gibi,
görüştüğümüz düzenleme tam otuz yıl öncesinde
imzalanmış bir sözleşme. Yani iyi ama birazcık geç
kalmış bir düzenleme. Dolayısıyla otuz yıl önce zaten
üzerinize düşen mükellefiyeti, sorumluluğu kısmen yerine
getirmişsiniz ama iç hukukla uyumuyla ilgili düzenlemeyi yapmak için de
otuz yıl beklemişsiniz.
Bu düzenlemenin hangi nedenle yapılıyor
olursa olsun insan hakları açısından olumlu boyutu olması
elbette bizim açımızdan belirleyici ama bir şeyi de ifade
edelim: Biz insan hakları sorunlarını hiçbir ülkenin iç işleri
gibi görmüyoruz; insan olmaktan kaynaklı haklarsa söz konusu olan,
sınır ötesi, sınıraşan bir yaklaşımla her
türlü etnik, inançsal kavramsallaştırmanın, her türlü devlet
çıkarının üzerinde bir anlam yüklemeyi başarmamız
gerekiyor. Ama bir şeyi de ifade edelim ki bu düzenleme bugün bu kurulun,
bu çatının gündemine gelmişse bunun sebebi Avrupa
Birliğiyle ilişkilerdir. Hani çok sıkça geçtiğimiz
dönemlerde duyduğumuz bir cümle var: Bu düzenlemeleri Avrupa Birliği
istediği için değil, bu halk, bu ülkede yaşayanlar,
vatandaşlar, yabancılar hak ettiği için gündemimize
alsaydık herhâlde hem millî iradeye saygı açısından hem de
kendi toplumumuza verdiğimiz değer açısından daha
anlamlı, daha saygın bir iş yapmış olurduk. Ama demin
ifade ettiğim gibi, sonuçta insan haklarıyla ilgili ve ne yazık
ki bu coğrafyada Osmanlının son döneminden bu yana insan
haklarıyla ilgili, özgürlüklerle ilgili düzenlemelerin büyük
kısmı ancak dışarıdan gelen taleplerle yapılmıştır.
Halkın talepleri duyulmamış, halkın beklentisi görülmemiş,
ülkede yaşayan farklı kimlikler
düşmanlaştırıldığı için onların en
doğal, en tabii talepleri kulak ardı edilmiş ama bu talepler
dışarıdan geldiğinde çok daha hızlı hareket
edilmiştir.
Bu tip düzenlemelerin bir an önce
yapılmasına dair insan hakları örgütlerinin bu otuz yıl
boyunca defalarca çağrısı oldu. İnsan Hakları
Derneği, MAZLUM-DER, Türkiye İnsan Hakları Vakfı,
İnsan Hakları Ortak Platformu gibi birçok kuruluş bu
düzenlemelerin geciktirilmemesi, bekletilmemesine dair çalışmalar
yürüttüler. Onları dinlemedik, dikkate almadık ama bugün, işte,
vize konusu dolayısıyla, mültecilerle ilgili pazarlık ya da
başka konular dolayısıyla nihayet buranın gündemine
getirmeyi başardık. Peki, getirdiklerimiz,
onayladıklarımız, Genel Kuruldan geçenler pratikte ne ifade
ediyor, ne kadar anlamlı, ne kadar bağlayıcı, ne kadar
belirleyici?
Bu iktidar dönemindeki en değerli
düzenlemelerden birisi 90ıncı maddedir, Anayasadaki
değişiklik. Malumunuz olduğu üzere uluslararası
sözleşmelerin, Türkiye'nin taraf olduğu anlaşmaların iç
hukukun bir parçası hâline getirilmesiyle ilgili düzenlemedir. Kim
yapmış olursa olsun, güzel bir düzenlemedir. Ama pratikte
karşılığı nedir? Yani aranızda insan
haklarıyla, özgürlüklerle ilgili davaları takip edenler bilirler ki,
bu 90ıncı maddeyle ilgili ne maddenin kendisini -yani anayasal
maddeyi- ne de bu maddeden kaynaklı olarak daha alt normları,
yasaları, düzenlemeleri hiç yargı kararlarında referans olarak
göremezsiniz. Yani özgürlükler lehine verilen bir karar ya da nefret
suçlarıyla ilgili, ırkçılıkla ilgili, yabancı
düşmanlığıyla ilgili, ayrımcılıkla ilgili
bir mahkeme kararında 90ıncı maddenin esas
alındığını, 90ıncı madde
dolayısıyla Türkiye'nin taraf olduğu, imzaladığı
sözleşmelerin esas alındığını göremezsiniz. Bu
üzücü bir durum, bu kaygılandırıcı bir durum. Bu
aslında Avrupa Birliği için yapılan düzenlemelerin
içselleştirilmediğini de gösteren bir durum. Buna dair
aktarılacak şey var.
Ben defalarca hâkim ve savcıların insan
hakları eğitim programlarına katıldım;
kaymakamların, valilerin insan hakları eğitim programlarına
katıldım. Orada çokça duyduğumuz bir cümle vardır.
Bakmayın bize bu projeler kapsamında bu eğitimlerin
verildiğine, aslında bu düzenlemeler konjonktürel düzenlemelerdir;
mecburuz, yapmak zorundayız ama bunların uygulanabilirliği yok.
Zaten inanmadığımız için de bunları uygulamaya geçirecek
ne bir güvenlik bürokrasisi aklı, ne mülki idare sağduyusu ne de
yargı vicdanı vardır. Dolayısıyla, galiba bu
anlaşmaları burada onayladığımız gibi,
bunların uygulanıp uygulanmadığını takip etme
konusunda da bu çatının üzerine düşen denetleme görevini daha
ciddiyetle, daha samimi, daha kararlı biçimde ortaya koyması
gerekiyor.
Bu düzenleme, buranın gündemine neden bu kadar
geç geldi? İşte, elimize ulaşan Dışişleri
raporunda da değerlendirmesinde de gerekçede de ifade ediliyor. Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruyla ilgili düzenlemenin henüz birkaç yıl
önce yapılması bu gerekçelerden birisi.
Şimdi, bireysel başvuruyla ilgili
düzenleme geç oldu, evet, önemli bir değerli kazanım ama biz henüz
daha bu bireysel başvuruyla ilgili durumu içimize sindirmiş
değiliz ki. Bir haftadır tartışmaya bakın. Gazeteciler
Can Dündar ve Gülle ilgili kararı -biraz önce de ifade ettim-
Cumhurbaşkanı yerindelik nedeniyle tartışıyor.
Cumhurbaşkanı her teknik konuyu ayrıntısıyla
bilmeyebilir ama Adalet Bakanı da tartışıyor. Bu vahim bir
durum. Bir hukukçu, mesleki olarak da bu işlerle uğraşan, adalet
bürokrasisinin en başındaki isim, HSYKnın Başkanı
eğer Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruyla ilgili bir karanını
böyle tartışmaya açarsa bizim burada böyle güzel düzenlemeleri
geçirmemizin de çok bir anlamı yok ne yazık ki.
Bakın, çok açık bir durumla
karşı karşıyayız. Bu bireysel başvuru
doğrudan uzun tutuklulukla ilgili, bir kez daha çok net biçimde
altını çizelim, sadece uzun tutuklulukla ilgili. Anayasa Mahkemesi kendini
alt mahkeme yerine falan koymuyor, yerel mahkeme yerine falan koymuyor, diyor
ki: Benim bir kesin hüküm verme imkânım yok ama uzun tutukluluğun
kendisi bir cezalandırmaya dönüşebilir. Dolayısıyla da bu
BAŞKAN Sayın Bilgen, bir
dakikanızı rica ediyorum, daha sonra bir dakika süre ekleyeceğim
size.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
D) Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Millî Meclisi
Başkanı Oktay Asadova Başkanlıkça "Hoş
geldiniz." denilmesi
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın İsmail Kahramanın
davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Azerbaycan Millî Meclisi
Başkanı Sayın Oktay Asadov, Sayın Meclis
Başkanımızla birlikte şu anda Meclisimizi
onurlandırmışlardır. Kendilerine Meclisimiz adına
Hoş geldiniz. diyorum. (Alkışlar)
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- 11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/481) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 123) (Devam)
BAŞKAN Sayın Bilgen, ekleyeceğim
sürenizi.
Devam edebilirsiniz, buyurun.
AYHAN BİLGEN (Devamla) Bireysel başvurunun
sadece tutukluluk hâlinin uzamasının bir cezalandırmaya
dönüşmesiyle ilgili olduğu ve dolayısıyla da bu uzun
tutukluluğun bir cezalandırmaya daha fazla dönüşmemesi için bir
an önce tutuksuz yargılanmalarıyla ilgili bir karardır.
Şimdi, bu karara rağmen, bu kararın bu kadar net olmasına
rağmen ve önemli, değerli, Türkiyeyi uluslararası arenada da
onore edecek bir durum olmasına rağmen buna tahammülsüzlük göstermek,
bunu tepkiyle karşılamak anlaşılabilir bir durum
değil. Çok açık bir tablo var, davanın esasıyla ilgili
yerel mahkeme bir süre sonra yeniden tutuklama kararı verebilir, tümüyle
cezasızlık kararı verebilir, ceza verebilir, bunların hepsi
mümkün ama şu anda tutuksuz yargılanmayla ilgili bir karar
verilmişse bu kararı herkesin içine sindirmesi, herkesin kabullenmesi
ve İyi ki Ankarada böyle yargıçlar var. diye sevinmesi gerekiyor.
Ama eğer yürütme, idare Anayasa Mahkemesinin kararını böyle
karşılarsa, bu durumda ne olur? Mesela, bugün bazı gazetelerin
manşetlerine taşıdığı gibi, işte Zühtü
diye güya aşağılama, hakaret içeren ifadeler Anayasa Mahkemesi
Başkanıyla ilgili kullanılır.
Mahkemelerin verdiği kararlar hoşumuza
gittiğinde alkışlar ama rahatsız olduğumuzda
aşağılarsak, o ülkede vatandaşın hukuka saygı
duymasını, vatandaşın bu mahkemelerin verdiği
kararlarla ilgili belki de hukuk devletinde olması gereken
yaklaşımı sergilemesini beklememiz çok mümkün olmaz.
Biraz önce ifade ettim, biz bu düzenlemenin geç bile
kalmış ama insan hakları açısından olumlu bir
düzenleme olduğunu düşünüyoruz. Ama yabancılarla ilgili, sadece
yabancılarla ilgili olmayan ama yabancılarla ilgili de boyutları
önemli olan bu düzenlemeyle ilgili şu anda ülkede ciddi sorunlar
yaşanıyor.
Yine, nasıl biraz önce bu iktidar dönemindeki
olumlu düzenlemeleri ifade ettiysek olumsuz uygulamaları da ifade edelim.
Türkiye, Türkiyede ceza almış ve aslında idam cezası
olduğu için ülkesine iade edilmemesi gereken mahkûmlarla ilgili
geçmişte ciddi yanlışlar yaptı. Orta Asya ülkelerine iade
edilenler oldu ve Türkiye bundan dolayı Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde tazminat cezasına çarptırıldı. Şu anda da
fiilen gözaltı merkezlerinde şimdi onaylayacağımız
düzenlemenin tanıdığı haklar gibi çok olumlu, çok
değerli bazı düzenlemelerle ilgili uygulamalar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Biz süre eklemiştik Sayın
Bilgen ama sözlerinizi tamamlamanız için bir dakika daha veriyorum.
Buyurun.
AYHAN BİLGEN (Devamla) Özellikle,
Aşkalede yani yabancıların tutulduğu ve iade edilme
ihtimalleri bulunan kişilerle ilgili şu anda da ciddi somut
sıkıntılar var. İran'da idam cezası var.
Dolayısıyla, bu kişiler hangi suçlardan dolayı mahkûmiyet
almış olurlarsa olsunlar İrana iade edilmemeleri gerekiyor. Bu
konuda gereken hassasiyetin gösterilmesi ve sadece şimdiki yasal düzenlemenin
değil, bugünkü uygulamanın da bu açıdan dikkatle denetlenmesi
gerekiyor.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bilgen.
Madde üzerinde gruplar adına üçüncü söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Veli
Ağbaba.
Sayın Ağbaba, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dün bütçe
görüşmelerinin sonunda Sayın Başbakan muhalefeti iş
birliğine ve yardıma çağırdı. Bu yardımla ilgili
düzenlemelerin bir tanesi tam şu anda görüştüğümüz
uluslararası protokol: 11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu
Protokolün Onaylanması.
Değerli arkadaşlar, Başbakanın
söylediklerinden bir tanesi, Avrupa Birliğinin serbest dolaşım
için bizden talep ettiği 72 kriterden birisi bu madde. Başbakan bunun
geçmesini muhalefetten talep ediyor. İşte, muhalefetin, Cumhuriyet
Halk Partisinin tavrını burada net olarak göreceğiz. Biz bu
maddeye olumlu oy kullanacağımızı şimdiden söylemek
istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, biraz önce grup olarak
tümü üzerinde konuşmadık. Bunun olumlu bir davranış
olduğunu hepiniz görüyorsunuz. Ancak -gelecek günlerde- kişisel
verilerin korunması kanunu var, bunu da Avrupa Birliği istiyor. Bu
kanunun 30 tane maddesi var ancak öyle 3 maddesi var ki bizim kabul etmemiz
kendimizi inkâr anlamına gelir, bunu kabul etmemiz mümkün değil.
Ancak değerli arkadaşlar, bakın, bu maddenin 3'ü de insanın
dinini, mezhebini, inancını, felsefesini, cinsel tercihini, cinsel yaşamını
fişleyip kayıt altına alıyor. Bunu kabul etmemizin, bunu
desteklememizin mümkün olmadığını belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu kanun
konuşulurken bu eleştiriler yapıldı, ben de tekrar ifade
etmekte fayda görüyorum. Devletin görevi insanların cinsel tercihini
öğrenmek değildir, devletin görevi insanların inancını
öğrenmek değildir, devletin görevi insanların cinsel
yaşamını fişlemek değildir. Bu maddenin bu
Ayrıca bir itirazımız daha var
bununla ilgili değerli arkadaşlar. Bakın, bu maddeye göre bir
kurul oluşturuluyor. Bu kurul 7 kişilik bir üst kuruldan
oluşuyor. Bu kurulun üyelerinin 4ünü Hükûmet seçiyor, 3ünü de
Cumhurbaşkanı seçiyor. Demin söylediğim bilgileri bu kuruma
nasıl emanet edebiliriz siz de bir düşünün.
Değerli arkadaşlar, bu kurul, bu seçilen,
7 kişiden oluşan kurul sadece iktidar partisine ait veya sadece
iktidar partisine oy veren insanları fişlemiyor; bu, Türkiye'de
yaşayan bütün Türklerin, bütün Kürtlerin, Alevilerin Sünnilerin,
sağcıların solcuların bütün hayatlarını fişliyor.
Şimdi, bu kurulda CHP yok, MHP yok, HDP yok yani Türkiye'de AKP
dışında hiç kimse yok. Bu kurula bizim onay vermemizi
istiyorsunuz. Bu, demokrasinin ruhuna da aykırı, dün Sayın
Başbakanın Meclise yaptığı çağrıya da
aykırı. Eğer bir uzlaşma aranacaksa bu uzlaşmanın
mutlaka diğer gruplarla da yapılması gerekiyor. Biz burada
söylüyoruz, eğer bir uzlaşma arar iseniz nasıl ki bu madde on
dakikada geçiyor, o kanunun da on dakikada Meclisten geçeceğini bilmenizi
istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, tabii, iyi niyet
deyince AKPnin bu konuda, fişleme konusunda maalesef sicili biraz
kabarık. Hiç böyle bir kanun yokken, hiç size söylenmemişken,
MİTin, geçtiğimiz dönemde CHP milletvekillerini
fişlediğini biliyoruz. Hangi durumlarını fişledi, niye
fişledi? Onu da Allah aşkına ben merak ediyorum, Hükûmetin de bu
konuda ne cevap vereceğini de doğrusu bilmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bakın, biz bu
konuda tekrar söylüyoruz: Bu düzenlemenin hızı, hani 1 Mayısa
yetiştirilmesi istenen bu düzenlemenin hızı bize bağlı
değil. Bu düzenlemenin hızı AKP Grubuna bağlı. Eğer
siz bu konuda uzlaşma ararsanız, bu konuda iyi niyetinizi
gösterirseniz bu konuda her türlü katkıyı
yapacağımızı bilmenizi istiyoruz.
Size son olarak bu konuda şunu söylemek
istiyorum değerli arkadaşlar: Uzlaşmacı olun,
fırsatçı olmayın, ortak aklı arayın, siz de
kazanın, Türkiye de kazansın ve Başbakanın
çağrısına buradan muhalefet olarak bir olumlu cevap verelim.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu sorun nasıl
gündeme geldi, neden gündeme geldi? Bu, mülteci meselesiyle beraber gündeme geldi.
Değerli arkadaşlar, mülteci meselesi de nasıl oluştu?
Belki, şimdi buradaki konuşmalarımı çok
beğenmeyeceksiniz ama maalesef, bizim uyarılarımıza
rağmen, her türlü itirazımıza rağmen AKPnin
uyguladığı politika neticesinde oluştu. Bakın, AKPnin
izlemiş olduğu mezhepçi politika, AKPnin izlemiş olduğu
yanlış politika, maalesef, Türkiyeyi bir mülteci kampına
çevirdi.
Değerli arkadaşlar, en çok da bizim
Hükûmetin, yani AKPnin izlemiş olduğu politika sonucunda Suriye kan
gölüne döndü. Bakın, neredeyse Suriye nüfusunun yarısı
kadarı yer değiştirmiş. Suriyede savaşta tahminen 470
bin kişinin öldüğü söyleniyor, ulusal sağlık sisteminin
çöktüğü söyleniyor. Mart 2011den beri nüfusun yüzde 11inin öldüğü,
yaralananların sayısının da 1 milyonu geçtiği söyleniyor.
Değerli milletvekilleri, ortalama ömür 70 iken şimdi 50lere
düşmüş. Bunun bütün sorumluluğu da Suriyenin bu duruma
düşmesine sebep olan hükûmetlerin ve devletlerindir demek istiyorum.
Maalesef, biliyorsunuz, kamplarda Türkiyenin birçok ilinde mülteci meselesi,
Türkiyenin, herkesin bağrını yakıyor.
Değerli arkadaşlar, bu sorun mutlaka
çözülmelidir. Bu sorun çözülmeden, Suriye sorunu çözülmeden mülteci meselesinin
altından kalkmamız mümkün değil. Ancak şunu da söylemek
istiyoruz: Bu mülteci meselesi sadece Türkiye'nin meselesi de değildir,
Türkiye'nin sorunu da değil değerli arkadaşlar. Bakın, bu,
belki, bizim bu toprakların, bu bölgenin İkinci Dünya
Savaşından sonra yaşamış olduğu en büyük
problemdir. Bu nedenle, bu problemi sadece Türkiye'nin meselesi olarak görmek,
hem eksiktir hem haksızlıktır. Biz bu sorunu Türkiye'nin
meselesi olarak görmediğimizi söylemek istiyoruz. Bu mesele sadece
Türkiye'nin değil, sadece Avrupa Birliğinin değil, hatta bütün
dünyanın bir meselesidir. Diyoruz ki Avrupa Birliğine: Nasıl ki
ortak bir sorumluluğumuz var, nasıl ki ortak bir geçmişimiz var,
eğer ortak bir geleceğimiz varsa bu meseleyi de hep beraber
çözmeliyiz.
Değerli arkadaşlar, AKP mülteci meselesini
Avrupa Birliğine karşı bir şantaj malzemesi olarak kullanıyor,
Avrupa Birliği de bunu kullanmayı kabul ediyor. Bakın, Avrupa
Birliği sadece bu mülteci meselesinden dolayı, buradaki insanlardan
korktuklarından dolayı Aman, mülteci yığılması
olur. diye Türkiyedeki yaşanan insan hakları ihlallerini görmüyor,
hukuksuzlukları görmüyor ve bu son dönemdeki, yine AKPnin -üzülerek
söylemek isterim ki- uygulamış olduğu yanlış
politikalar sonucunda gerçekleşen Türkiyedeki katliamları da
görmezden geliyor.
Tekrar söylemekte fayda var: Bu sorun çözülecekse
Avrupa Birliğiyle beraber çözmeliyiz. Bu meseleyi sadece Türkiye'nin
sorumluluğuna vererek Türkiyeyi kimsenin mülteci kampına çevirmeye
hakkı yoktur değerli arkadaşlar.
Bakın, hem Suriye meselesiyle
bağlantılı hem de insan haklarıyla
bağlantılı bir meseleyi de tekrar sizlerin dikkatine sunmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, ilk Ankara
katliamından sonra tam beş ay geçti. Bugün hem Türkiye'nin birçok
yerinde hem de bu katliamın en çok etkilediği illerin
başında gelen Malatyada arkadaşlarımız bu gençlerimizi
andılar. Ben de, hem katledilen bu 104 kişiyi
huzurlarınızda anıyorum hem de bizim gençlik
kollarımızla el ele, kol kola mücadele ettiğim kardeşlerimi
de huzurlarınızda bir kez daha anıyorum. Onların katillerini,
ona destek verenleri, o katillerin ortaya çıkmasını önleyenleri
de şiddetle kınadığımı bilmenizi istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu katliam
sıradan bir katliam değildi, Türkiye'nin şimdiye kadar
yaşamış olduğu en büyük katliamdı. Göz göre göre,
bizim uyarılarımıza rağmen, maalesef, bu katliam
gerçekleştirildi. Bu katliama canlı bomba olan insanın ismini
biz daha önce ilan etmiştik, 9 Ağustosta. Bu katliama canlı
bomba olan insanın kardeşi, maalesef, Suruçta canlı bomba olan
insandı. Ama maalesef, bütün uyarılarımıza rağmen,
bunu bir iç siyasi malzeme yaparak uyarılarımızı görmezden
geldiniz ve böyle bir katliam gerçekleşti, sadece barış isteyen
104 insan katledildi.
O gün, o katliamdan birkaç saat sonra Ankara
milletvekillerimizle birlikte o meydandaydık. Değerli
arkadaşlar, üzülerek ve utanarak söylemek isterim ki bu katliamda
alınan ilk tedbir, o yaralı, katliama uğramış
insanların üzerine gaz sıkmaktı. Bunu buradan bir kez daha
şiddetle kınadığımı belirtmek istiyorum.
Bakın, değerli arkadaşlar, bununla
ilgili bir karar açıklandı, Gaz yüzünden ölümler olmadı. diye
bir karar var. Değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde böyle
bir müdahale olamaz. Dünyanın hiçbir ülkesinde, insana saygısı
olan bir ülkede böyle bir müdahale olamaz. Maalesef, tekrar söylüyorum:
Cumhurbaşkanının, AKPnin yönlendirmesi sonucunda -nasıl
ki- insan katleden polislere ceza verilmediği için, buna güvenerek
insanlar o katliamda yaralıların üzerine gaz sıkma
vicdansızlığını gösterebilmektedir.
Bu konunun takipçisi olacağımızı
söylüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Ağbaba.
Sayın milletvekilleri, 1inci madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işleminde sisteme giren milletvekili
yoktur.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde konuşma
talebi yok.
Soru-cevap yok.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde konuşma
talebi yok.
Soru-cevap yok.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Üç dakikalık süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 11 Nolu
Protokol İle Değişik İnsan Haklarını Ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 265
Kabul : 265(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
İshak Gazel Sema Kırcı
Kütahya Balıkesir
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Şimdi, 3üncü sıraya alınan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti ve Yunanistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük İşbirliği
Ortak Temas Merkezi Kuruluş ve İşleyişi Hakkında
Anlaşma ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti
Hükümeti ve Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük
İşbirliği Ortak Temas Merkezi Kuruluş ve
İşleyişi Hakkında Anlaşma ile Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/518) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 136) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 136 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerine konuşma talebi
yok.
Soru-cevap yok.
Maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ,
BULGARİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE YUNANİSTAN
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA POLİS VE GÜMRÜK
İŞBİRLİĞİ ORTAK TEMAS MERKEZİ KURULUŞ
VE İŞLEYİŞİ HAKKINDA ANLAŞMA İLE NOTALARIN
ONAYLANMASINININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 25 Mayıs 2015 tarihinde Sofyada imzalanan
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti ve Yunanistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük İşbirliği
Ortak Temas Merkezi Kuruluş ve İşleyişi Hakkında
Anlaşma ile Notaların onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 1inci
madde üzerinde konuşmalara geçeceğiz fakat sisteme Sayın
Arık girmiş, yerinden bir söz talebi var.
Sayın Arık, mikrofonu
açtırıyorum, 60a göre size söz veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
15.- Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın,
Başbakan Ahmet Davutoğlunun Brükseldeki Avrupa Birliği zirvesindeki
görüşmelerin ardından dile getirdiği Kayseri
pazarlığı sözlerine ve Kayserililerin hiçbir zaman insan
hayatı üzerinden pazarlık yapmadığına ilişkin
açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, geçtiğimiz
günlerde Brükseldeki Avrupa Birliği zirvesindeki görüşmelerin
ardından Biz ilk 3 milyarı bir yıl içinde demiştik, onlar
da iki yıl için ısrar ediyordu. Yeni bir boyut getirdik. Bütün
masraflar artacak, 3 milyar daha istiyoruz. dedim. Geri kabulden kaynaklanan
bütün masrafları da siz vereceksiniz. dedim. Kayseri
pazarlığı iyi oldu. Artı 3 milyar euro yani 2018e kadar 6
milyar euro olacak. demişti.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, tarih
boyunca ticaretle anılan kentimizin tüccarları, çalışkanlıklarının
yanı sıra pazarlıklarıyla da ün almıştır.
Kayseri, alın terinin, üretimin yanındadır. Kayseri, ticaretin
kuralları içinde bir malın alımı, bir malın
satımında pazarlık yapar. Kayseri, hiçbir zaman insan
hayatları üzerinden pazarlık yapmaz, insan hayatları üzerinden
bir şey elde etmeyi ar kabul eder. Kayserili, Suriyedeki iç
savaşın tarafı olup Aylan bebeklerin ölümüne sebep olmaz, Aylan
bebeklerin cansız bedenleri üzerinden pazarlık yürütmez. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Arık.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti
Hükümeti ve Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük
İşbirliği Ortak Temas Merkezi Kuruluş ve
İşleyişi Hakkında Anlaşma ile Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/518) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 136) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
1inci madde üzerinde gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Kadir Koçdemir konuşacak.
(MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Koçdemir, süreniz on
dakika, buyurun.
MHP GRUBU ADINA KADİR
KOÇDEMİR (Bursa) Sayın Başkan, saygıdeğer vekiller;
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında,
dünya görüşümün oluşmasında büyük katkısı olan Galip
Erdemi vefatının 19uncu yılında rahmet ve minnetle
anıyorum, ruhu şad, mekânı cennet olsun.
Bugün Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye
arasında ortak temas merkezi kurulmasıyla ilgili bir anlaşma
üzerine söz almış bulunuyorum. Bu anlaşmanın bugün
heyetimize gelmesi, son yapılan Avrupa Birliği zirvesinde vize
muafiyeti
Avrupa kaynakları ısrarla vize kolaylığı
ifadesini kullanıyor. Bu çerçevede, verilen taahhütlerde 72 maddelik bir
meşruhatlı yol haritasının 15inci maddesinde yer alan
taahhüdümüz ya da Avrupa Birliğinin bizden istediği bir hususun
yerine getirilmesiyle ilgilidir.
Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri,
televizyonlarda bir ara Cennet Mahallesi diye bir dizi vardı, buna
benziyor. Dizinin her bölümünün sonunda oğlan ve kız nikâh
masasına otururlardı veya oturmak üzere olurlardı ama son anda
bir şey çıkar ve bir dahaki hafta yine aynı konudan dizi devam
ederdi.
Bugün karşı karşıya
olduğumuz süreç, biliyorsunuz, Suriyeli göçmenlerle ilgili Avrupa
Birliğinin tekrar Schengen Bölgesinde millî sınırları
keşfetmesi ve Bu göçmenler benden ırak olsun da
diye başlayan
yaklaşımının bir sonucudur.
Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinden de geçen bir
geri kabul anlaşmasını o zaman millî politikamız olarak
vize muafiyetiyle ilişkilendirmiş ve bu iki anlaşmanın
eş zamanlı olarak yürütülmesini kararlaştırmıştık.
2014 yılında başlayan süreç, normal şartlar altında,
2017 yılı Ekim ayında hem vize muafiyeti hem de geri kabul
anlaşmasının uygulamaya da geçmesiyle sonuçlanacaktı.
Ancak, göçmenler meselesi süreci hızlandırdı. Önce bu
yılın altıncı ayında geri kabul
anlaşmasının, ekim ayında da vize muafiyetinin
yürürlüğe sokulacağı söylendi. Şu anda da sadece bir
beyanın zafer olarak bize takdim edildiği zirve neticesinde ikisinin
de haziran ayı içinde yürürlüğe girmesi bekleniyor. Ancak, zirveyle
ilgili özellikle Sayın Başbakanımızın beyanlarına
baktığımızda umutlu olmaktan ziyade tereddütlü olma,
endişeli olma yönünde pek çok sebebin olduğunu görüyoruz.
Bugün dünyada 60 milyon göçmen var, bunun da yüzde
85ten fazlası gelişmekte olan ülkelerde bulunuyor. Ülkemizde de,
malumunuz, 3 milyona yakın, 2 milyon 700 bin kadar Suriyeli, bizim teknik
tabirimizle geçici koruma altındaki misafirimiz var. Bunlarla ilgili,
başta 1948 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi, 1990 Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Sözleşmesi, 1950 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve nihayet
1951 Cenevre Sözleşmesinde hükümler var ve bu hükümlerde, bizim Avrupa
Birliği Zirvesinde yaptığımız taahhütlerle
çelişen pek çok hüküm var. Mesela 1951 Cenevre Sözleşmesinin 33üncü
maddesi sınır dışı yasağını düzenlemektedir.
Hâliyle Türkiye Cumhuriyeti dese bile, Yunanistana giden her türlü kural
dışı, yasa dışı göçmeni Türkiye'nin alması,
Yunanistanın da bunları sınır dışı etmesi
mümkün değildir.
Yine, çocuklarla ilgili de verdiğimiz söz
açısından ciddi sorunlar vardır.
Ayrıca, 2000 yılında yürürlüğe
giren Avrupa Temel Haklar Şartıyla, Avrupa Birliği ülkelerinin
yanı sıra Avrupa Birliği de bir tüzel kişilik olarak, bir
organizasyon olarak, Birleşmiş Milletler Mültecilerin Statüsü
Hakkındaki Sözleşme gereğince sözleşmenin tarafı ve
yükümlüsüdür. Keza, Avrupa Birliği de bu kadar kolayca bu göçmenleri
sınır dışı edemez.
Aynı şekilde, Ege Denizinde görülen
herhangi bir bottaki insanlar yakalanıp, Türkiyeye, cari
uluslararası hukuk çerçevesinde getirilemezler. Bütün bunlardan habersiz
olarak zirve öncesi Sayın Merkelle beş saatlik bir görüşmede
-zannediyorum, Merkel tarafından sufle edilen şeylerle- Bir kere
daha karşımızdakileri şaşırttık. diye övünmenin
bir anlamı yoktur.
Geçmişte de, gündüz vakti patlattığımız
havai fişeklerle biz çok vadeler verdik, çok terminler, randevular verdik
ve bunların hemen hemen hiçbirisi gerçekleşmedi çünkü
karşımızda, değerlerden ziyade maruz kaldığı
ekonomik krizde, maruz kaldığı güvenlik krizinde ve maruz
kaldığı göçmen krizinde ikiyüzlülüğü son raddeye
getirmiş bir Avrupa Birliği vardır. Çifte standart uygulama
konusunda gelişmekte olan ülkeleri, gelişmekte olan demokrasileri
bile geride bırakan bir Avrupa Birliği vardır. Dublin
Sözleşmesi gereğince sınırda kalan 160 bin göçmeni
dağıtmaya söz vermişlerdi, bugüne kadar sadece 872 göçmen bu
kapsamda Avrupa Birliği ülkeleri arasında yerleştirildi; bunun
338i İtalyadan, 534ü de Yunanistandan yerleştirildi. Bugün
İdomenide 14 binden fazla göçmen bataklık ve çamurun içinde beklemektedir.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tekrar canlanmış ve
Balkan yolu rotası diyebileceğimiz göçmenlerin geçiş
güzergâhı kapatılmıştır.
Bir kere, bu verdiğimiz taahhütler Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinden, Avrupa Adalet Divanından ve
Birleşmiş Milletler çerçevesinde uluslararası hukuktan geri
dönecek maddelerdir. Peki, bunun arkasındaki mantık nedir?
Muhtemelen, Almanyanın 3 eyaletinde bu hafta sonu yapılacak ve
yaklaşık 13 milyon seçmenin oy kullanacağı seçimlerde bir
zaman kazanmadır. Öyle olduğu için zaten Avrupalılar bizim
tekliflerimizi dinlemişler ve Ayın 18inde bunları
görüşelim. demişlerdir. Ama Sayın Başbakanımız,
bundan önce defalarca yaptığı gibi, hemen gelip müjdeyi
vermiştir. İnşallah haziran ayı sonunda, temmuz
başında, Şamda kılınan cuma namazı, bizden
habersiz kıpırdamayan yapraklara benzer bir efelenme, benzer bir
realiteden uzak, hayal âleminde gezinmenin yeni bir türüyle
karşılaşmayız. Zaten Avrupa Birliği üyesi ülkelerinden
Macaristan şimdiden veto edeceğini söylemiş, Fransa vize
muafiyetinin olamayacağını ifade etmiştir, bu çerçevede
beyanlar gelmektedir. Ancak bu pazarlıklar ülkemizin uluslararası
imajına olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Para için pazarı açan,
pazarlık yapan ülke şeklinde yabancı basında haberler
çıkmakta, burada anlatmaktan dahi hicap duyduğumuz, ülkemizin devlet
başkanını, ülkemizi aşağılayan yorumlar,
karikatürler yer almaktadır.
Bu bakımdan, dış politikanın
imkânlarla hedefler arasında ahenk kurma sanatı olduğunu,
ayağının yere basması gerektiğini bir an önce
hatırlamak durumundayız. Sadece Merkelle, sadece Çiprasla
değil, Birleşmiş Milletler dâhil bu sorunun bütün
taraflarıyla görüşmemiz gerektiğini hatırlamak
durumundayız ve nihayet, dış politikaya -adı üstünde,
dış politika diyoruz- sadece değerler, idealler değil,
biraz da politika katmamız gerektiğini hatırlamak
zorundayız.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Koçdemir.
1inci madde üzerinde ikinci konuşmacı,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili
Sayın Mehmet Ali Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Aslan.
HDP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ASLAN (Batman)
Sayın Başkan, Sayın Divan ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sekiz dokuz aydır ilk defa Meclis bir kanun maddesinde
uzlaşmıştır. Bu uzlaşıyı görmek gerçekten
sevindirici. Umarım, inşallah, bu amansız savaşın
durdurulması için, kardeş katlinin durdurulması için de bütün
Meclis sorumluluk alır ve bu konuda ortak bir hareketle bu
çatışmaları, bu ölümleri durdurur.
Bugün, daha doğrusu bu hafta Salâhaddin
Eyyubînin ölümünün 823üncü yılı. Kendisine ve
arkadaşlarına Allahtan rahmet diliyoruz. Kendisinin özellikle ibret
verici iki tane sözü vardır, onları nakletmek istiyorum: Kudüs
işgal altındayken ben nasıl gülebilirim. demiştir. Bunu
okurken ben de gerçekten, şu anda Türkiye'nin şarkında ve
garbında ölümler varken, bombalamalar varken; insanlar katlediliyorken
kendimde gülme hakkını bulamıyorum ve hayattan hiçbir zevk alamıyorum.
Yine, aynı şekilde, kendisinin ibret
verici bir sözü vardır, Dostlarıyla uğraşanlar
düşmanlarıyla savaşamazlar. demiştir. Bugün, maalesef biz,
yurt dışında dostlarımızla, yurt içinde de
bırakın dostları kardeşlerimizle savaşıyoruz.
Böyle olunca, hepimiz ama hepimiz kaybediyoruz ve şunu söyleyeyim: Gerçi,
Yunanistan, Türkiye, Bulgaristan polis ve gümrük iş birliği
ortaklığıyla ilgili anlaşma üzerinde konuşuyoruz.
Cizrede, Silopide duvarlara yazılan o yazılamaların
Yunanistana, Bulgaristana sirayet etmemesini diliyorum çünkü öyle bir
durumda, ilk başta zarar görecek olan Yunanistan ve Bulgaristandaki Türk
kardeşlerimizdir yani nasıl ki şimdi Cizre, Silopi, Nusaybinde
ve diğer sokağa çıkma yasağının olduğu il ve
ilçelerde Türkün gücünü göreceksiniz., Ne mutlu Türk'üm diyene. yazıları,
bırakın sokakları artık evlerin içinde
yazılıyorsa umarız Yunanistana ve Bulgaristana bu anlamda kötü
örnek olunmaz.
Ege kıyılarında -birçoğunuz
takip ediyordur- artık sadece Suriyeliler değil, Nusaybinliler,
Cizreliler, Silopililer, Silvanlılar, Bismilliler de göç etme yoluna
girmiş durumda. Avrupanın, bu anlamda, buradaki
çatışmalara göz yumması ve âdeta teşvik etmesi
Avrupanın da faydasına olmayacaktır. 3 milyon göçmen için 10
milyonlarca göçmeni kapısında görebilir. Bu tehlike Avrupayı da
bekliyor, Türkiye'yi de bekliyor. Bugünden onu önlememiz için bir an önce adil
ve eşit bir kardeşlik temelinde bizim anlaşmamız,
uzlaşmamız ve bir an önce müzakere masasına dönmemiz gerekiyor.
Geçen dikkatimi çekti Batman Milletvekili olmam
hasebiyle. Dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan Batmanda 15
Mart 2008de bir konuşma yapmış. 14 Mart 2008de AK PARTİ
kapatma davası için Anayasa Mahkemesi resmî işlemleri
başlatmış, 15 Martta Batmanda Sayın Erdoğan
şunları söylemiş: Millet iradesini hiçe sayarak hukuk tesis
edilmez. 16 milyonun iradesini hiçe saymak var mı? Temsil yetkisine sonuna
kadar sahip çıkacağız. Biz bu ülkede gayrimeşruluğa
izin vermeyiz. Sınırları aşan her girişim yetki
gasbıdır, millet iradesinin çiğnenmesidir, seçilmişleri
atanmışlara kul etmeyiz.
Nasıl ki o gün bence suni bir gündem
yaratılarak parti kapatılmak istendiyse, bugünlerde de suni bir
gündem yaratılarak dokunulmazlıklar vesaireler gündeme getiriliyor.
Ve işin ilginç tarafı Sayın Başbakan o zaman şu ayeti
okumuştur, yani bu kapatma davasını açan kişilere ve siyasi
yasak getirmek isteyenlere karşı ayet okumuştur: Kalpleri var
idrak etmezler, gözleri var görmezler, kulakları var işitmezler. Ben
de bugün ayetin Arapça orijinalini okumak istiyorum
(Hatip tarafından Araf Suresi 179uncu Ayet
okundu)
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Yani, bu ayeti
destekleyen bir ayet de Bakara Suresi 44üncü Ayet: Siz insanlığa
iyiliği emredip kendi nefsinizi unutuyor musunuz?
(Hatip tarafından Bakara Suresi 44üncü Ayet
okundu)
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Siz kitabı
okuduğunuz hâlde hâlâ akıl etmeyecek misiniz, akıllanmayacak
mısınız? Öyle bir durumda bize yapılınca ah vah çekip
başkasına yapılınca Oh! dememeliyiz. Bu, ahlaki değildir;
bu, hukuki değildir; bu, bu Meclisin de, bu Hükûmetin de, muhalefet
partilerinin de şanına yakışmaz.
Yine, barış isteyen memurların
haklarında soruşturma başlatılması, görevden
menedilmesi ve sürgün edilmesiyle ilgili de konuşmak istiyorum. Özellikle
Mardin ve Batmandan bu konuda bize çok talep geldi, dillendirmemiz konusunda.
Hepsinin gerekçesi ama hepsinin, Ankara patlamasıyla ilgili olan
bombalamayı kınamak, barış istemek, Tahir Elçinin
öldürülmesiyle ilgili yine, protestolar yapmak, barış istemek. Ve
bundan dolayı birçok sendika KESK, DİSK, TMMOB ve TTBnin birçok
üyesi şu anda adli soruşturma geçirmektedir. Sadece Mardinde 2.600
sendika üyesi şu anda idari soruşturma geçirmektedir. Aynı
şekilde, Batmanda da 1.037 kişi idari soruşturma geçirmektedir
ve bunların içinden de -dediğim gibi- bir kısmı sürülmüştür,
bir kısmı görevden menedilmiştir ve diğerleri hakkında
da adli ve idari soruşturmalar başlatılmıştır.
Yani bence bu insanlara madalya takılması gerekirken, takdir belgesi
verilmesi gerekirken bunların cezalandırılması ahlaki ve vicdani
değildir. Söylemlerine lütfen bakınız, medyadan takip ediniz;
çok komik gerekçelerle, sosyal medya paylaşımları nedeniyle
görevden uzaklaştırıldıklarını göreceksiniz.
Benim naçizane de bir tavsiyem, biz, var olan enerjimizi birbirimize
karşı kullanarak israf etmemeliyiz, o zaman o sinerji diye bir
şey kalmaz, birbirimizi yıpratma yolunda kullanmamalıyız.
Ve ben inanıyorum ki bu Mecliste yakınlarını bir
şekilde kaybetmeyen insan yoktur, milletvekili yoktur. O yüzden
milletvekilleri bu acıyı iyi bilir. Biz bu acıyı
biliyorsak, bu acıyı başkalarına yaşatmaya
hakkımız yok, en azından engel olmalıyız, bu
acıyı başkalarının yaşamasına
karşı durmalıyız ve bu imkân bizim elimizdedir.
Hepiniz bilirsiniz, köle, Hazreti Hamzayı
şehit ederken, Hind de onun ciğerini yemeye
çalışmıştır ama sonra ne olmuştur? Köle
Vahşi de, Hind de kalkıp Peygamberden (ASV) özür diliyorlar ve orada
kelimeişehadet getiriyorlar ve ondan sonra hazret diye kendilerine hitap
ediliyor, şu anda da Hazreti Vahşi deniliyor, Hazreti Hind
deniliyor.
Yani bunlar, bizim için, bizim
barışmamız için, bizim aramızdaki kavgayı, fitneyi
bitirmemiz için emsalsiz örneklerdir. Bizim referanslarımız
vardır, bu referansları biz Meclis çatısı altında
yaşayalım, yaşatalım.
Teşekkürler. Sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Aslan.
Sayın milletvekilleri, Sayın Tamer 60a
göre söz talep etmiştir.
Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Tamer.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamerin, Başbakan
Ahmet Davutoğlunun Kayseri pazarlığı sözleriyle Kayseri
insanının zekâsını ve
çalışkanlığını ifade ettiğine ilişkin
açıklaması
İSMAİL TAMER (Kayseri) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
söz istememin nedeni, biraz önce Kayseri Milletvekilimiz Sayın Çetin
Arık Beyin Başbakanımızla ilgili görüşleriydi.
Ben de şöyle ifade etmek istiyorum: Sayın
Başbakanımızın Kayseri pazarlığı ifadesi,
Kayseri insanının, esnafının zekâsıyla beraber
çalışkanlığını birleştirdiğinin
takdirinin ifadesi diyorum.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tamer.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti
Hükümeti ve Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük
İşbirliği Ortak Temas Merkezi Kuruluş ve
İşleyişi Hakkında Anlaşma ile Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/518) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 136) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, madde üzerinde gruplar
adına üçüncü konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Niğde Milletvekili Sayın Ömer Fethi Gürer.
Niğdenin sorunlarını mı
anlatacaksınız?
Süreniz on dakika Sayın Gürer.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun tasarısına olumlu oy vereceğimiz için ben yöremle ilgili
sorunları dile getirmek istiyorum.
Niğde tarım ve hayvancılıkla
geçinen bir bölge. Niğdemizde patates, elma, fasulye, kiraz 2015
yılında değer bulmadı. Üreticilerimiz mağdurdu. Ancak
dün, Hükûmetimiz, Dünya Ticaret Örgütü anlaşmaları çerçevesinde,
patateste yaşanan arz-talep sıkıntılarını
gidermek için patateste ton başına 50 liralık bir teşvik
vermeye karar vermiş. Olumlu ama yeterli değil çünkü patates şu
anda sakal bıraktı, bir yerde depoda çürümeye başladı. Bunu
biz üç aydır anlatıyoruz. Buraya çıktığımız
her seferinde söylüyoruz: Patates ürünü zorda. 300 bin ton yalnızca
Niğdenin deposunda. Nevşehir ile Niğdenin patatesine çözüm
üretelim. Belediyelere gönderelim, askerî birliklere gönderelim. Değer
bulsun istiyoruz, değer bulmadı.
Bu dönemde patates ekimi düşecek. Neden? Gübre
alma, buna benzer girdilerle ilgili yatırım yapma adına çiftçimizin
parası yok. Bu sıkıntı büyümeden çözüm
bulunmasını istediğimizde, getirilen bu 50 liralık
teşvik yerine eğer 50 dolarlık bir destek verilmiş
olsaydı en azından kalan ürünü kurtarabilirdik. Keza, elma ürününde
de ürün depoda kalmış durumda; o da çürümeye başladı.
Tabii, biz burada bunu
anlattığımız zaman vatandaşlardan şöyle
telefonlar geliyor: Ya, patates Niğdede bile 1 lira. Sorun burada.
Ülkemizin tarım politikası yanlış. Nedeni: Aracılar
nedeniyle üreten de mağdur, satın alan da mağdur. Cumhuriyet
Halk Partisi seçim bildirgesinde buna yer vermişti. Bu aracılık
sistemini yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Eğer, şu anda,
patatesi üretici 20-30 kuruşa satamıyorsa, maliyeti 50-60
kuruşsa ama tüketiciler 1 liraya alıyorsa burada bir sorun var
demektir.
Giresunda, Orduda fındıkta sorun varsa,
Çukurovada narenciyede sorun varsa, Trakyada çeltikte sorun varsa,
Niğdede patateste, elmada, kirazda sorun varsa bunun doğru
planlanması gerekiyor. Gelecek yıl bizim üreticimizin ne ekeceği
bugünden belli olmalı, ona göre planlama yapılmalı, fazla ürünün
çürümesi, yok olması engellenmeli. Biz bu kadar zengin bir ülke
değiliz. Kendi kaynaklarımızı kendi elimizle yok ediyoruz.
Bunu önemsemek zorundayız. Buna yönelik geçmişte Plan mı pilav
mı? diye yıllarımızı yok ettik. Gelin bu sorunu ortak
çözelim, üretici ekeceğini bilsin, satacağını bilsin,
edeceği değeri bilsin, nihayetinde hem üretirken hem de tüketirken
üretenin mağduriyetini, tüketenin de yüksek ücretle ürün
almasını sona erdirelim. Bu bütün bölgelerin sorunu.
Sütte, insan inanamıyor, sütün fiyatına
bakın, süt üreticisinin derdine bakın. İneğini kesmeye
başlamış çünkü sütten para kazanamıyor ama sanayi ürünü
olarak süt dönüştüğünde fiyatı alım gücünün üstünde bir
rakama eriyor. Burada bir yanlışlık yok mu? Süt üreticisi
ineğini kesmesin diye valilere genelge gönderip bunu engellemeye
çalışmak yerine bu sorunu doğru ele almak gerekiyor. Burada da
planlı davranış gerekliliği bir kez daha açığa
çıkıyor.
Değerli milletvekilleri, bu konuda söyleyecek
çok söz var ama süre içinde bazı konulara da beraberinde değinmek
istiyorum çünkü biliyorum ki sizlere de aynı konular geliyor. 4/Clilerle
ilgili hemen hemen her gün telefon alıyoruz. Taşeron sorununu ortadan
kaldıralım diyoruz, bir de bakıyoruz ki modern kölelik
yasası hazırlanıyor. Biz iyiye gitsin derken kötüye gidiyor
tıpkı uzmanlarla ilgili olduğu gibi. Uzmanlar iki yılda
ayrılıp başka bir kuruma geçiyorlardı, İki yılda
geçmesin, hepimize gelen uzman çok. denildi, yedi yıla
çıkardık. Çözüm böyle mi olmalıydı? O anlamda,
üreteceğimiz çözümleri de tekrar tekrar konuşacağımız
konulara dönüştürmeyelim.
Esnaflarla ilgili 30 bin liralık kredi
çıktı. Krediyi kim alabiliyor? Mevcut esnafların hepsinin borcu
var. Borcu olan esnaf nasıl alacak onu? Onun yerine şöyle bir madde
koysak kötü mü olurdu: Halk Bankasına esnafın borcu var da düzenli
ödüyorsa bu krediden de yararlanır. deseydik, esnafımız da
nefes alsaydı kötü mü olurdu?
Keza yaşa takılan emeklilerin durumu var.
Biliyorsunuz, emekliliği hak etmiş, yaştan bekliyor. Bununla
ilgili bir düzenleme çok mu zor?
İcralık olmuş esnafa sicil
affının getirilmesi çok mu zor? AVMlerle ilgili hepinize
şikâyet geliyor. Esnaf bitiyor, AVMler Türkiye'de esnafı yok etmek
üzere. Bununla ilgili bir düzenleme yapmak hepimizin görevi değil mi?
Engellilerle ilgili buraya geliyoruz, çok güzel
şeyler söylüyoruz. Girin Niğdenin İnternet sitelerine
bakın, hepimize ders verecek bir olay var: Vatandaş gitmiş,
tekerlekli sandalyesiyle kaldırım kenarına varmış,
elinde mala, elinde çimento oradan kendine geçiş yeri yapmaya
çalışıyor, Başvurmadığım yer kalmadı.
diyor. Bu hepimizin ayıbı değil mi? Neden ülkemizde sözde
bazı işler yapıyoruz da uygulamada bunları yerine
getirmiyoruz? Engelliler için Türkiye'nin bütün illerinde, ilçelerinde
kaldırımlar ele alınsa, düzenlense, bu soruna ciddi biçimde
çözüm üretsek yanlış mı olur?
Kadınlarımıza şiddet bitsin.
Kadınlarımızla ilgili yapılan uygulamalarda söylüyoruz:
Bugün bir kadın sığınmaevi Niğdede yok, ilçelerinden
vazgeçtik, koca ilde kadın konukevi yok. Bunun gibi
sıkıntılar çok.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - İhtiyaç yok.
ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) - İhtiyaç var
mı yok mu, bana gelen mektupları size vereyim. Yurttaştan mektup
gelmeden burada niye anlatalım? Keyfekeder sorunlar anlatılır
mı? Bunun bize ne artısı var? Bir kere biz sosyal
demokratız. Biz, çevre, doğa, insan sevgisiyle
yaşamımızı adapte ettik, buna inanırız. Bizim
için birini eleştirerek iyi olalım, kötü olalım kavgası yok.
(CHP sıralarından alkışlar) Bizim için ülkemiz iyi olsun;
dirlik, birlik, kardeşlik olsun, ülkenin sorunlarına çözüm bulunsun,
bu bizi mutlu eder. Bizim varlığımız buna tabi.
İnsanız, hepimizin ömrü ya elli yıl ya altmış
yıl. Geldik, gideceğiz. Yaptığımız güzellikler
gelecekte anılır.
Bakınız, yetmiş yıl önce bir
insan iyilik yapmışsa yetmiş yıl sonra anlatıyorlar.
Bir gün getirip burada size göstereceğim. Niğdeyle ilgili 5 tane
kitap yazdım. Yüz yıl sonra benim kitaplarım okunacak, o benim
için en büyük gurur. Ama oradaki hemşehrim arıyor ve inanın ki
bunların çoğu da bize oy vermemiş hemşehrilerimiz;
elmacısı, patatesçisi, kirazcısı, fasulyecisi. Çözüm
üretelim istiyoruz. Onun için de gelip burada bunları sizlerle
paylaşıyoruz.
Bakınız, memlekette işsizliğe
çözüm ürettik! Nasıl ürettik biliyor musunuz? Vatandaş akşam oluyor,
ışıklar sönüyor, elinde kazma kürek, nereye gidiyor? Höyüklere
gidiyor, define aramaya uğraşıyor, altın aramaya
uğraşıyor ve memleketin tarihî dokusu yağmalanıyor,
yok ediliyor. Ben bir yurttaş olarak bundan acı duyuyorum. Gidin
bakın kendi köyünüze, kasabanıza; höyük varsa mutlaka çukurlar
açılmış. Bunların olmasının nedeni ne?
Vatandaş mağdur, vatandaşın sorunu var; ekmek sorunu var,
aş sorunu var, iş sorunu var. Bunlara çözüm üretmek bu Türkiye Büyük
Millet Meclisinin ortak sorumluluğunda olduğu gibi Hükûmetimizin de
görevi.
Dün burada bütçe görüşmeleri tamamlandı,
bütçemiz geçti; hayırlı olsun, bir yıl o bütçeyle
gideceğiz. Ama biz seçimde gidiyoruz, söz veriyoruz, şunu
yapacağız, bunu yapacağız diyoruz. Hükûmet bütçesinden
ayrılan kaynakları sorduk; örneğin, Niğdeye tıp
fakültesi için on yıldır söz verilir, bununla ilgili kaynak var
mı? YÖKten karar çıktı, üniversiteden karar çıktı.
Sağlık Bakanlığından kararın çıkması
gerekiyor, o karar çıkmadan da bu üniversite olmuyor. Ama yurttaş
bekliyor ki bize tıp fakültesi açılacak.
Ya da havaalanı. Niğdeye de
yapılsın, Aksaraya da yapılsın istiyoruz.
Niğde-Aksaray havaalanı diye birleştirilmeye
çalışılıyor. Buna niye gerek duyuluyor? 100 kilometrede 1
havaalanı varsa bizim oraya da 100 kilometreye 1 havaalanı
yapılsın. Yani Niğdenin, Nevşehirin, Aksarayın ve
İç Anadoludaki diğer Yozgatın, Çorumun, Kırşehirin
olan sorunları diğer bölgelerin sorunlarından az değil. Biz
yaşamımız boyunca devletin kurallarına uymuş
insanlarız, bizim İç Anadolunun özelliği o; talepkâr olmuyoruz,
talepkâr olmadığımız zaman da unutuluyoruz. Bu kez
unutulmayalım diye dillendirmeye çalışıyoruz, anlatmaya
çalışıyoruz. Her zaman söylüyoruz: Kim bizim oraya da, ülkeye
de, bu vatana da iyilik yaptıysa, katkı verdiyse, sorunlarla
ilgilendiyse Allah razı olsun, hiçbir itirazımız yok. Önemli
olan, sorunları çözmede Muhalefet diyorsa elimizin tersiyle itelim.
anlayışından vazgeçip ortak çözümlerde Türkiye Büyük Millet
Meclisinin farklı biçimde yaklaşım göstermesi gerektiğidir.
Buraya geldiği zaman, konuşan arkadaşımızın
ağzından çıkacak söze laf atarım anlamında değil,
birlikte katkı verelim anlamında olmalı.
Ben, Plan ve Bütçe Komisyonu
toplantılarına gittim; Komisyona üye değildim,
katıldım, yöremle ilgili sorunları bakanlara anlattım.
Biraz evvel Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanımız
buradaydı. Akkaya Barajı on yıldır temizlenmedi. Kendisi o
gün de söyledi, İlgileneceğim. dedi ama temizlenmesini istiyoruz.
Milletvekili olarak Niğde-Bor arasına, üniversitenin olduğu yere
gidin, o kokuyu görün, Bu kent buna nasıl razı oluyor? diye
sorarsınız. Keza, Ecemiş suyu, Aladağlardan
çıkıyor, Akdenize akıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER
FETHİ GÜRER (Devamla) - Niğdedeki tarım yapan insan da bunun
karşılığında elektrikle su çıkarıyor. Bu hak
mıdır? Onun için düşüncelerimizi sizlerle
paylaşıyoruz.
Desteğiniz
için teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gürer.
Sayın
milletvekilleri, 1inci madde üzerinde konuşmalar
tamamlanmıştır.
Soru-cevap
işlemi yoktur.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - 2nci madde üzerinde konuşmalar
yoktur.
Soru-cevap işlemi yoktur.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde konuşmalar yok.
Soru-cevap işlemi yok.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti ve Yunanistan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük İşbirliği Ortak Temas
Merkezi Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Anlaşma ile
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 257
Kabul : 254
Ret : 3 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Sema Kırcı İshak Gazel
Balıkesir Kütahya
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, 4üncü sıraya
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Örgütü Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisine
Dair Anlaşmaya Yönelik GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisinin Güçlendirilmesi
Konulu Tamamlayıcı Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge
Ofisine Dair Anlaşmaya Yönelik GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisinin
Güçlendirilmesi Konulu Tamamlayıcı Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/525) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 148) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 148 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.
Soru-cevap yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GIDA VE TARIM ÖRGÜTÜ ARASINDA GTÖ
ORTA ASYA ALT BÖLGE OFİSİNE DAİR ANLAŞMAYA YÖNELİK GTÖ
ORTA ASYA ALT BÖLGE OFİSİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ
KONULU TAMAMLAYICI ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 4 Haziran 2014 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisine Dair Anlaşmaya
Yönelik GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisinin Güçlendirilmesi Konulu
Tamamlayıcı Anlaşmanın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde gruplar
adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Karakaya.
MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, tasarı Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilciliğinin Orta Asya Alt
Ofisinin güçlendirilmesiyle alakalı. Yani hepinizin bildiği gibi,
Gıda ve Tarım Örgütü ya da FAO, 1945 yılında kurulan ve
Türkiye'nin 1948 yılında üye olduğu, 1982 yılında da
Türkiye Temsilciliğinin açıldığı bir uluslararası
örgüt, organizasyon. Temel amacı, dünyada gıda ve tarım
faaliyetlerinin organizasyonu, durumunun takibi, özellikle açlıkla
mücadele konusunda faaliyetlerin yerine getirilmesi ve benzer konularda
faaliyette bulunan önemli bir uluslararası kuruluş.
Tabii, böyle bir uluslararası kuruluşta
Orta Asya Ofisinin güçlendirilmesiyle ilgili olarak yapılan bu
sözleşmenin önemini de hakikaten iyi anlamak lazım. Ben daha önce,
böyle uluslararası kuruluşlarda, yurt dışında görev
yaptım. Ki o dönemlerde benzer projelerin benzer ülkeler tarafından
yapılmasının sonuçları ve oralardaki
yansımalarını da takip etme imkânı buldum. Bu anlamda, bu tür
faaliyetlerin gerçekten çok faydalı olacağını
başlangıçta ifade etmek istiyorum. 28 projenin
yapıldığı ve bu projelerden 12sinin hâlen devam
ettiği ifade ediliyor. Aslında, tabii bir donör ülke olarak burada
bir maliyete katlandığımız doğrudur, bir külfeti
vardır ama bu külfetlerin karşısında, direkt projelerden
olmasa da ülkeye çok ciddi dönüşlerinin, yansımalarının
olacağını da ifade etmemiz lazım. İşte,
bunların etki analizlerinin de buralarda sunulmasının gerçekten
denetim açısından da yerinde olacağını bir kez daha
ifade etmek istiyorum. Tabii ki maliyete katlanacağız. Maliyet
dediğiniz şey, bir amaca ulaşmak için katlanılan
fedakârlıkların parasal ifadesi; katkı ise bunun karşılığında
gelecek.
Yalnız, burada ben gıdayla ilgili bir
konuya gelmek istiyorum. Gıda tabii ki son derece önemli. Bugün dünya
çapında -baktığınızda- yaklaşık 35-40 milyon
insanın her yıl açlıktan öldüğünü ama aynı zamanda, 30
milyona yakın insanın da çok yemekten mütevellit bazı
hastalıklardan hayatını kaybettiğini görüyoruz.
Dolayısıyla, bu noktada, 1 milyar ton civarında bir
gıdanın da hiç olduğunu, çöpe gittiğini düşünecek
olursak ve bu gıdanın da aç kalan insanların yaklaşık
4 katı bir gıda ihtiyacına denk geldiğini düşünecek
olursak bunun çok vahim bir sonuç olduğunu ve bu konularla ilgili
yapılacak çalışmaların insanlık adına ciddi
katkılar sağlayacağını da ifade etmek istiyorum.
Özellikle, gıda fiyatlarıyla ilgili
artışlara baktığımızda, daha doğrusu, fiyat
değişmelerine baktığımızda Gıda ve
Tarım Örgütünün fiyat endeksi, bize, aslında 2002 yılından
sonra fiyatların anormal ölçüde yükseldiğini, 2011 yılından
bu yana fiyatların düşmekte olduğunu gösteriyor. Şimdi
burada çok ilginç bir durum var. Biraz önce, yine tarımla ilgili,
tarımsal ürünlerle ilgili, onların fiyatlarıyla ilgili
değerlendirmeler yapıldı. Hakikaten, Türkiye için ciddi bir
riskin geldiğini bu uluslararası endeksler de işaret olarak
gösteriyor. Bizim tarım ürünleri fiyatlarına, gıda
fiyatlarına baktığımızda, örneğin en temel
gıda olan et fiyatlarında son zamanlarda ciddi bir artış
olduğunu görüyoruz. Süt fiyatlarının üretici fiyatları
yönüyle düştüğünü, tüketici fiyatları yönüyle
arttığını görüyoruz. Üretici fiyatları son beş yılda
yüzde 15-18 arasında artarken tüketici fiyatları yüzde 43-45
civarında bir artış göstermiş. Yine diğer ürünlerde de
bunların çok farklı olmadığını görüyoruz. Sütte
söyledim, etteki durumu buradan, bu kürsüden defalarca konuştuk yani bu
ülkede gıda ve tarımsal ürünler, üreten açısından ucuz,
üretimi sürdürebilecek bir seviyede değil ama tüketen açısından
da bakıldığında son derece pahalı. Bunun anlamı,
aracılar tamamen buradan kazanıyor da değil, onlarla
görüştüğünüzde onların da ciddi bir sıkıntı
içerisinde olduğunu, onların da ticari maliyetlerinin son derece
yüksek olduğunu, finansman maliyetlerinin yüksek olduğunu
anlıyorsunuz. Burada asıl yanlışın uygulanan
politikalarda olduğunu gerçekten ifade etmeden geçemiyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu endeksler üzerinde
çok fazla durmayacağım ama bir şeyi de ifade etmek istiyorum ki
gerçekten bu endekslerdeki hareketlere baktığımızda
dünyadakinin tamamen tersi hareketlerin bir şeylerin işareti
olduğunun da lütfen farkına varalım, bunlarla ilgili gerekli
tedbirleri alalım. Bakın, geçmişte dünya fiyatları
düşüktü ama ona rağmen, örneğin 2002 yılında Dünya
Gıda Endeksi 90 değerinde iken yerli üreticiyi korumak gerçekten
zordu. O aradaki farkı destekleme olarak vermek, ithalat lobilerinin
karşısında durmak kolay bir iş değildi. Bugün bu endeks
150 civarında ama buna rağmen biz eğer yerli üreticiyi
koruyamıyorsak burada uyguladığımız politikalarda bir
yanlış olduğunu da düşünmek durumundayız. Bu tüm
tarımsal ürün fiyatlarında aşağı yukarı aynı
şekilde seyir izliyor.
Bakın, Gıda ve Tarım Örgütü, 2016
yılını bakliyat yılı olarak ilan etti. Aslında
biz Türkiye olarak bundan on beş yirmi yıl öncesinde bakliyat ihraç
eden yani kendi ihtiyacının üzerinde üretim yapan bir ülkeydik ama
bugün, yeşil mercimeği ithal etmek zorunda kalıyoruz. Daha önce
Toprak Mahsulleri Ofisi bakliyat desteği yapıyordu. Bizim, FAOnun,
Gıda ve Tarım Örgütünün 2016 yılını bakliyat
yılı ilan etmesinden bir anlam, bir sonuç çıkarmamız
lazım. Bakın, 2008 yılında, 2011 yılında, dünya
genelinde yaşanan gıda krizlerine baktığımızda
ilk önce tarım ülkesi olan Türkiyeyi vurduğunu da bilelim.
Hatırlayın, 2008 yılında pirinç fiyatları çok
kısa bir süre içerisinde yüzde 130 arttı. Tabii ki
dışarıdaki fiyatlara bakarak bu kadar desteğin fazla
olduğunu da söyleyenler olacak ama eğer depolarınızda
gıda ürünleriniz, tarım ürünleriniz varsa uluslararası
piyasalardan ihtiyacınızı satın alabilirsiniz.
Depolarınız boşalmışsa 5 katı, 10 katı fazla
fiyatı ödemek zorunda kalırsınız. Tarımı, iş
başa düştükten, kriz ortaya çıktıktan sonra değil,
çıkmadan önce desteklemek zorundayız. Gerçekten, köylü, üretici
tarımını, toprağını, çiftini bırakır
hâle gelmiştir, üretim yapamaz duruma düşmüştür. Bu feryada
gelin hep birlikte el verelim, ses verelim ve bu desteği yaparak muhtemel
gıda krizlerinde sorun yaşamayalım.
Hepinize tekrar çok teşekkür ediyorum.
Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Karakaya.
1inci madde üzerinde ikinci söz, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın Alican
Önlüye aittir. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Önlü, buyurun.
HDP GRUBU ADINA ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Madde üzerinde parti grubum adına söz
almış bulunmaktayım.
Madde, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü arasında
birbirini güçlendirici kimi anlaşmaları içermekte. Tabii, uluslararası
kuruluşlarla bu denli iş birliği içinde olmak, birbirini
güçlendirmek, deneyim aktarımı yapmak önemli, bunu sağlamak da
gerekiyor.
Bu anlaşmanın birçok maddesi var,
katkı sunan, birbirini güçlendiren; karşılıklı
birbirine güç, destek vermesi gereken birçok madde var ama asıl
değinmek istediğim bir iki madde var. Bir: Orman, tarım,
kırsal bölge kalkınması içermektedir. Tabii ki ilk önce kendi
ülkenizde tarım, orman kırsal kalkınma esaslı olacak, güçlü
olacak ki başka bir yerle eş güdümlü olabilesiniz ve katkı
sunabilesiniz. Hükûmetin bu uluslararası anlaşmalarda Meclise getirip
de kanun hâline getirmek istediği yanı
Ama aynı Bakanlar Kurulu
dışarıda iş birliğini güçlendirici kararlar, anlaşmalar
yaparken içeride bunun tam tezadı kararlar alıyor. Aynı Bakanlar
Kurulu
Bu hafta içinde peyderpey açıklaması yapılan, özellikle
bölge illerini kapsayan işte, Hakkâri, Mardin, Dersimde özel güvenlik
bölgesi kararı altında birçok bölge yasaklı bölge ilan edildi.
Şimdi, yasaklı bölge ilan edilen yerler -biliyorsunuz,
her ilin mutlaka bir kimliği vardır, bir kimlikle
tanımlanır, birçok kimlikle ama bir de üretim kimliğidir, yani
ekonomik kimliğidir- yasaklanan bölgeler tam da uluslararası
anlaşmalarda, işte bu maddede yer alan, işte orman kenti,
tarım kenti, kırsal kalkınma olarak da öncelikli
alınması gereken iller. Şimdi, bunlardan biri de Dersim ili,
seçildiğim il. İşte, dün Sayın Vali tarafından bir
basın açıklamasıyla açıklandı, artık periyodik
hâle gelmiştir. Yani, dışarıdaki bu anlaşmalarla
birine katkı sunan, destek sunan ama ne hikmetse bir halk deyimi
vardır ya işte İlacı olsa keline sürer
Tam tersine dün
Sayın Valinin açıkladığı işte Dersimde 11 bölge
yasaklı bölge ilan edildi, 1 Mart-1 Eylül arası yani altı ay
yasaklı bölge. E, altı ay da kış zaten. O zaman demek ki il
tümüyle -orman, tarım, üretime dayalı- yok edilmek isteniliyor.
Şimdi, gerekçesi, işte
çatışmalı bölge, bu çatışmalardan dolayı bölge
halkının, o yöredeki halkın güvenliğini, üretimini,
seyahatini güvence altına almak yani ne hikmetse
yasakladığı bir şeyi güvence altına almaktır;
artık, bir tarz hâline geldi, güvenlik bile yasakçı zihniyet hâline
geldi.
Şimdi, 11 bölge deniliyor Dersimde. Yani 11
bölge denildiğinde sanki Dersimde, 11 bölgenin dışında
olağan bir yaşam var, olağan bir üretim var, doğal bir
seyahat var ama sadece bu 11 bölgede olası çatışma risklerinden
dolayı güvenlik alınması gerekiyor. Çok iyi biliniyor ki
-defalarca da karşı çıkmamıza rağmen- işte kalekollar
denilen, her tepe kalekol. Dersimin bir girişi var, bir de
çıkışı vardır yani Elâzığdan girilir,
Pülümür Vadisinden çıkılır. Bu iki çıkışta bile,
26 tane arama noktası, yetmedi o kalekolları aşağı
indirip yollarda barikatlar; çok barikat deniliyor ya, barikat her şeye
gerekçedir. Elâzığdan Erzincana veya Dersim Merkezden Ovacıka
gidildiğinde bir barikatları görün, bir hendekleri görün.
Yaşamı çekilmez hâle getiren barikatlar, bütün günlük
yaşamın, insanın günlük yaşamını sürdürecek bütün
hakların nasıl gasbedildiği, nasıl engellendiği
görülecektir.
Şimdi, kırk yıldır alınan
güvenlik yetmiyor, her tepeye yapılan kalekollar yetmiyor,
bırakın tarım, orman kenti, tamamen bir askerî kışlaya
dönmüş Dersimde bu kadar askerî güvenlik yetmiyor, ayrıca bir de
özel güvenlik yani bu kadar güvenliğin üzerine bir de özel güvenlik
getiriliyor. Tam da işte bu anlaşmada yer alan orman, tarım ve
kırsal kalkınma... İşte 11 bölge denilen yer, çokça, her
seferinde icraatların başında en çok da övünerek dillendirilen,
ilk işbaşına geldiğimizde, 2002de, OHALi kaldırdık.
deniliyor. Tam tersine, OHAL döneminde değil, cumhuriyet tarihinde bile
Dersimde bu kadar kapsamlı bir yasak gelmemiştir yani 11 bölge
denilen bir algı oyunudur. 11 bölge denilen Dersimin kendisidir,
bütünüdür yani bütünü yasaklanmıştır. 11 bölge denilmesi,
demin söylediğim gibi, sanki sadece bir yerde risk yaşanacaktır.
Bundan kaynaklı
Tam da yasaklanan bölgeye süre anlamında da OHAL
döneminde bile bu kadar uzun süreli, bu kadar kapsamlı bir yasak
gelmemişti. Yasaklı olan bölge tam da işte güya
uluslararası anlaşma yapıp da şimdi
tartıştığımız, işte orman deniliyor
Geçen
sene Dersimdeki orman yangınlarını bırakın
söndürmeyi
Güya ormanın korunması, geliştirilmesi ve bu
deneyimin de uluslararası diğer kuruluşlara
taşınması hedefleniyor. Dersimdeki orman
yangınını bırakın müdahale edip söndürmeyi, tam
tersine söndürme bir suç, bir propaganda olarak algılandı ve
engellendi.
Yine çokça da bu kadar uluslararası
anlaşma yapıp destek ve deneyim aktarımı yapılmak
isteniliyor ama bırakın Dersimde, bölgede kırk yıl bir tek
orman yangını hükûmetler veya devlet tarafından
söndürülmemiştir ne hikmetse. Kırk yıl kürdistandaki hiçbir
yangına bu devlet müdahale etmemiştir. Bırakın Asyada bir
ofisle, bir şeyle güç birliği, bir anlaşma yapmayı
Bölgede
bu tür olaylarda bir tek orman söndürme uçağı yoktur. Yüzlerce
savaş uçağı
İşte geçen gün bu kadar yoğun
tartışmamız, Bu, bütçe savaş bütçesidir. dememizin
nedeni, bir tek orman söndürme uçağı yoktur, bir tek orman
yangınına da müdahale edilmemiştir.
Yine en çok övünülen Köylere dönüş
sağlanacak
İşte tam da Dersimde yasaklı bölge ilan
edilen bölge orman bölgesidir. Karakol var, karakolun etrafında hiçbir
yerleşim yeri yok ama ne hikmetse yangınlar çıkıyor. Nedir?
Güvenlik amaçlı. Barajlar güvenlik amaçlı, orman yangını
güvenlik amaçlı, yol kontrolleri güvenlik amaçlı, tutuklamalar
güvenlik amaçlı, yaşamın her alanına ilişkin güvenlik
amaçlı. İşte köye dönüşler deniyor. Tam da yasaklı
bölge olan yer, son iki yıldır yavaş yavaş köylere
dönüşlerin sağlandığı
Mera deniyor, anlaşmada
biri de meradır. Dün açıklandı. 11 bölge de tam tersine
meraların, 8 meranın olduğu bölgelerdir. Yani yasaklanan bölge
güya bu anlaşmada -meraların sürdürülebilirliğinin devam
ettirilmesi, ormanın sürdürülebilirliği 11 bölgede- hem köye
dönüşlerin son iki yıldır sağlandığı hem
mera hem arıcılık hem de inanç turizmi denen bölgelerdir. Tam
tersine de bu anlaşmada sağlananın dışarıda
katkı sunan, akıl veren, güç veren, deneyim aktaran ama içeride ise
tam tersine yasakçı ve tümüyle bunu yok eden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Süreniz bitti Sayın Önlü.
ALİCAN ÖNLÜ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Önlü.
Şimdi, madde üzerinde üçüncü söz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Kazım
Arslana aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Arslan, buyurun.
CHP GRUBU ADINA KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle saygıyla
selamlıyorum.
148 sıra sayılı Tasarının
üzerine söz aldım. Özellikle bu tasarının komisyonda da geçmesi
noktasında grubumuz olumlu oy vermiştir. Tabii bu çerçevede de
görüşlerimi ve düşüncelerimi sizlere aktaracağım.
Bu anlaşmayı Meclisimiz onaylamaya
çalışırken gerek Başbakanımız gerekse
Cumhurbaşkanımız özellikle Birleşmiş Milletlerle olan
ilişkilerimize karşı sert söylemlerle gerginleştirmeye ve
ağır eleştiriler yapmaya da devam etmektedirler. Bu nedenle
bunun ülkemiz açısından olumsuz bir tavır olduğunu
belirtmek istiyorum.
Türkiye Orta Doğudaki
ağırlığını kaybetmiştir. AKPnin
dış politikası gerçekten sınıfta
kalmıştır, komşularımızla ilişkilerimiz çok
fazlasıyla bozulmuştur, tarım ürünü ve sanayi ürünü
ihracatımızdaki azalmalara da neden olmuştur.
Birleşmiş Milletler ile gıda ve
tarım alanında anlaşmayı imzalarken yerli üreticimizi ne
hâle getirdiğimizi de hiçbir zaman unutmayalım. Kendi kendine yeten
bir ülke konumunda iken, özellikle tarımda, artık, tarım ürünü
ithal eden ve buğdayından, samanından, etine kadar her türlü
tarım ürününü ithal eden bir ülke konumuna geldik. Tarım büyümede en
istikrarsız sektör konumuna geldi ve 2002 ile 2016 arasında
müthiş bir daralma da yaşadı. Nedeni ise, ülkemizin ulusal bir
tarım politikasının olmaması ve bizim temel üretim maddemiz
olan, tüketim maddemiz olan buğday gibi, arpa gibi, mısır gibi,
pamuk gibi, tütün gibi ürünlerin gerçek anlamda desteklenmemesi ve bu nedenle
de plansız bir tarım üretiminin yapılmış olması
nedeniyle de yetersiz bir konuma gelmiş durumdayız.
Ülkemizde pamuk bitmek üzere. Bir tekstil sanayicisi
olarak ülkemizin pamuk ihtiyacının 2002de yüzde 60ını
karşılarken bugün yüzde 40larını ancak
karşılayabiliyoruz. Hâlbuki pamuk tekstilde en temel ürün olan ve
tekstilin ham maddesi olan bir üründür. Aslında bu ürünün stratejik bir
ürün olarak kabul edilip gerçek anlamda desteklerin yapılması
suretiyle
Menderes Ovası'nda dünyanın en kaliteli pamuğu
yetişmiş olmasına rağmen bugün o arazilerimizde buğday
gibi, ay çekirdeği gibi başka ürünlerin ekildiğini görmekteyiz.
O nedenle, pamuk gibi, pancar gibi, tütün gibi ürünlerin üzerinde
Çünkü bunlar
sanayi üretiminin ham maddesidir. Dolayısıyla kendi sanayimizi
desteklemek, daha çok kazanmak, daha iyi ürünler yapmak amacıyla bu
ürünleri desteklemek zorunda olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Üzümde, fındıkta da aynı şekilde
birçok birliğimiz gerçekten gerçek anlamda destek alamadıkları
için çiftçilerimize, üreticilerimize de gerçek anlamda destek veremiyorlar ve
çiftçimizin pazarı zayıf kalıyor, tüccara mahkûm olmak zorunda
kalıyor. O nedenle, fındığın da, üzümün de, incirin de
desteklenmesi ve Türkiyede yetiştirilen bu ürünlerin daha kaliteli, daha
çok üretilmesine olanak sağlanması gerekmektedir.
Hayvancılık konusuna da gelince, yine
birçok üreticimizin üretimden, hayvancılıktan, sütçülükten ve et
hayvancılığından gerçek anlamda gelir elde edemediğini
görüyoruz. Bunun da temel sebeplerinden biri gerçekten bütün çiftçilerimizi,
bütün üreticilerimizi ilgilendiren maliyetlerle ilgili konumdur; iki, pazar
sorunudur. Eğer siz maliyetleri destekleyici tedbirleri almazsanız,
bunu takip etmezseniz, dünya maliyetleriyle eş değer konuma
getirmezseniz hem rekabet etme imkânınız kalmaz hem de daha fazla
üretme imkânını maalesef bulamazsınız. Pazarla ilgili sorunun
temelinde
Devlet, bazı ürünleri desteklemek amacıyla alıyor ama
gününde parasını ödemiyor. Tüccarlar alıyor, gününde
parasını ödemiyor; çek veriyor, çeki karşılıksız
kalıyor. Özellikle sizin döneminizde çekin karşılıksız
çıkmasının cezasız kalması üreticilerimizin,
çiftçilerimizin -güven duydukları- tüccarlara karşı, güveni
tamamen kaybettirmiştir. Dolayısıyla, tahsilatta da
zorlukları devam etmektedir.
Maliyeti en çok etkileyen mazottur. Eğer
mazotun üzerindeki vergileri kaldırmazsak çiftçimizi gerçek anlamda
desteklediğimizi söyleyemeyiz. Eğer bugün mevcut iktidar mazotu deniz
ulaşımına, gemilere, yatlara, uçaklara vergisiz olarak veriyorsa
çiftçimize de vermek zorundadır çünkü sonuçta topraktan en iyi bir
şekilde katma değerli ürün alabileceğimiz ve kendi kendimize
yetebileceğimiz bir noktaya gelebilmemiz ancak bu şekilde mümkün
olacaktır değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar, tarım
alanlarında müthiş bir düşme olmuştur. On iki yılda
2,6 milyon hektar tarımda bir azalma vardır. Tarım ürünü ithalatına
on iki yılda 121 milyar dolarlık bir ödeme yapmış
bulunmaktayız. Bu nedenle tarım ürünü ithal eden bir ülke değil,
aslında ihraç eden bir konuma getirmek gerçekten bu milletin, bu devletin,
bu iktidarın elindedir diye belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, 2002de
çiftçilerin banka borçları 5,1 milyar dolar iken 2015te tam 11 kat
artarak 61,1 milyar dolara ulaşmıştır. 2002de bir kilo
ekmeğin fiyatı 1 lira 3 kuruşken 2016 başında bir kilo
ekmek 3 lira 59 kuruşa yükselmiştir. 2002de icra dairelerindeki
dosya sayısı 8,6 milyonken 2015te 23,8 milyona
çıkmıştır. 2002de tüketicilerin banka borçları 6,6
milyar iken 2015te 381,9 milyara yükselmiştir. Demek ki giderek
tarımda zayıflayan üreticilerimizin gerçek anlamda
desteklenmediğinin göstergesi bu sonuçlar itibarıyla üreten, kazanan,
gerçek anlamda çiftçiliği kazanç noktasına getiren bir çiftçi
portföyü değil; giderek zayıflayan, giderek borçlanan, giderek
sorunları daha fazla artan bir çiftçi kesiminin, bir üretici kesiminin
ortaya çıktığını görüyoruz. Onun için, mevcut iktidar,
artık, tarım politikasını değiştirerek
çiftçimizi, üreticimizi, hayvancılık yapan kardeşlerimizi daha
fazla desteklemek suretiyle onların kazanmasına, üretmesine ve ülke
ihtiyaçlarını karşılayacak bir üretimin yapılmasına
olanak sağlayacak bir çalışmayı zaman geçirmeden mutlaka
yapmalıdır. Bunu ne kadar çok yaparsak o kadar çok kendi kendisine
yeten bir tarım ülkesi noktasına geliriz ve böylelikle
dışarıya para ödemeden kendi ihtiyaçlarımızı
kendimiz karşılamış oluruz diyorum.
Hepinize tekrar saygılar sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Arslan.
Sayın milletvekilleri, 1inci madde üzerinde
konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi yok.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum.
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde konuşmalar
yok.
Soru-cevap yok.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde konuşmalar
yok.
Soru-cevap yok.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisine Dair Anlaşmaya
Yönelik GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisinin Güçlendirilmesi Konulu
Tamamlayıcı Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 252
Kabul : 248
Ret : 3
Çekimser : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Sema Kırcı İshak Gazel
Balıkesir Kütahya
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, 5inci sıraya
alınan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Elektrik Enerjisi Mübadelesi ile İlgili Olarak Ortaya
Çıkan Borca İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Elektrik Enerjisi Mübadelesi ile İlgili Olarak
Ortaya Çıkan Borca İlişkin Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/611) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 176 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.
Soru-cevap yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE
AZERBAYCAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA ELEKTRİK
ENERJİSİ MÜBADELESİ İLE İLGİLİ OLARAK ORTAYA
ÇIKAN BORCA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 15 Ocak 2015 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik
Enerjisi Mübadelesi ile İlgili Olarak Ortaya Çıkan Borca
İlişkin Protokolün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Şimdi 1inci madde üzerinde ilk
konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kocaeli
Milletvekili Sayın Saffet Sancaklı.
Buyurun. (MHP, AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Sancaklı.
MHP GRUBU ADINA SAFFET SANCAKLI (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu arada bizi televizyonları başında izleyen
büyük Türk milletine de saygılarımı sunuyorum.
Geçen gün Gençlik ve Spor
Bakanlığının bütçeleri görüşülürken bir konuşma
yaptım. Üç bölümde konuşacağımı söylemiştim:
Birincisi eleştiri, ikincisi örnekler vermek, üçüncüsü de önerilerdi.
Ancak, vakit yetmediği için ilk ikisini o gün hallettik, Bakan Beyi de
biraz sıkıştırdık ama üçüncüsünü anlatamadık.
Şimdi sizlere biraz bu konulardan bahsetmek istiyorum.
Tabii ki Gençlik ve Spor
Bakanlığının bakan seçimi olsun, müsteşar,
müsteşar yardımcıları, spor il müdürleri, bakan
yardımcılığı seçimlerinde -seçilirken- biraz
yandaşlık, biraz ahbap çavuş ilişkileri olduğunu
söylemiştik, bunun da düzeltilmesini istemiştik. Dopingde Türkiye'nin
özellikle bu son birkaç yılda yaşadığı bazı
şeylerin bizi çok üzdüğünü de belirtmiştik. Tabii Futbolda
3üncü sıradan 53üncü sıraya geldik. dediğimizde 2015te
Sayın Bakan Şimdi, 2016da 20nciyiz dedi. Biz tabii ki 1inci
olmasını istiyoruz ama 2015te 53üncü sıraya kadar düşmüştük.
dedim, Sayın Bakan onu anlamamıştı, düzelteyim onu.
Şimdi, arkadaşlar, bizim spora
bakışımız, spor anlayışımız özellikle
gelişmiş ülkelerden biraz daha geride. Nasıl? Şimdi, bizler
spor izliyoruz hepimiz, arkadaşlar arasında sohbet ederken sohbetimiz
aynen şöyle: Hangi takımı tutuyorsun? Hangi maça gidiyorsun?
Ama aslında biz birbirimizle konuşurken, sohbet ederken şöyle
sormamız lazım: Hangi sporu yapıyorsun? Hangi sporları
yapıyorsun? Buradan da şuraya gelmek istiyorum ki eğer biz bu
spor kültürünü ve spor anlayışını topluma
yerleştirebilirsek ve bizim sohbetlerimizi Hangi takımı
tutuyorsun?dan Hangi sporu yapıyorsun?a geçirebilirsek Türk toplumunun
daha sağlıklı, daha iyi bir yere gelebileceğini
söyleyebiliriz.
Tabii, eğer bu sohbeti böyle yaparsak bu,
toplumda baskı da oluşturacak ve insanların spor yapma kültürü
ve spor yapma alışkanlığı gelişecek. Bana
arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim. bir atasözü bu.
Mustafa Kemal Atatürkün söylediği gibi Sağlam kafa sağlam
vücutta bulunur. Bu düsturla bizim bu anlayışa sahip olmamız
gerekiyor.
Tabii, hepimiz profesyonel sporcu olmak zorunda
değiliz ama hepimiz spor yapmak zorundayız arkadaşlar.
Nasıl yapabiliriz bu sporu? Bununla ilgili bir projem var, biraz da bundan
bahsedeceğim size ama ben çocukluk yıllarıma gitmek istiyorum.
Ben İstanbulda Gaziosmanpaşada büyüdüm, gençliğim orada geçti,
meşhur Gazi Mahallesinin dibinde. Maalesef o zamanki dönemlerde o muhitte
bulunan arkadaşların kötü alışkanlıklara daha kolay
meyledebilmesi için ortam da müsaitti. Bizim evden 200 metre
aşağıda Bally fabrikası vardı. Etrafımızdaki
semt de -o zamanki tabiriyle biraz şey ama- kenar mahalle semti, o racona
göre yaşayan bir toplum ve orada yetişen gençler arasında,
maalesef o zaman, bizim dönemde kötü alışkanlıkları olan,
gayrimeşruya bulaşan birçok arkadaşımız vardı.
İşte, o ortamdan kendini kurtarabilen
arkadaşlarımızın hepsi spor yaparak kurtuldu saygıdeğer
milletvekilleri.
Hepimizin çocukları var, hepimiz belli bir
standardın üstünde insanlarız, çocuklarımız iyi
eğitimler de alıyor ama maalesef şu anda Türkiyede, özellikle
okullarda bu hapların çok kolay bulunabilmesi, uyuşturucunun çok
rahat elde edilebilmesi pozisyonunda bizim çok dikkat etmemiz lazım,
çocuklarımızı mutlaka kontrol altında tutmamız
lazım. Eğer, biz Benim çocuğum yapmaz, benim çocuğum böyle
şeylere tevessül etmez. dersek büyük yanılgı içerisinde
olabiliriz arkadaşlar.
Şimdi, aşağı yukarı dört
yıldır, Sayın Genel Başkanımızın
talimatıyla benim de başkanlığını
yaptığım ekipte Türk insanına nasıl spor
yaptırabiliriz, Türk sporunu nasıl geliştirebiliriz? adı
altında bazı projelerimiz var.
Ben, geçen gün Sayın Bakanın
konuşmasını samimi buldum. Arkadaşlar, yardım edin,
kimin bilgisi varsa katkı sunsun. dedi. Ben, Sayın Bakanın
konuşmasından samimi olduğunu düşünüyorum ve kendisi de
samimi bir şekilde davet ederse Milliyetçi Hareket Partisinin
hazırladığı projeleri de Türk toplumunun ve Türk sporunun
önüne koymaya da hazırız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Tabii ki biz çeşitli siyasi partilerin adı
altında siyaset yapıyoruz, tabii ki iktidarı
eleştireceğiz, tabii ki yaptıkları eksikleri
söyleyeceğiz ama bizim elimizde Türk insanı için, Türkiye için
eğer hazırladığımız bazı şeyler varsa
bizim bunları sunmamız gerekiyor. Ben de Milliyetçi Hareket Partisi
olarak hazırladığımız bir tane projeyi sizinle
paylaşmak istiyorum, eğer Sayın Bakandan samimi bir davet
gelirse de devamını da getireceğimize buradan söz veriyorum
Milliyetçi Hareket Partisi adına.
Atatürkü anlattım geçen gün. 1932 senesinde,
olimpiyatları tekrar başlatan adamı Türkiyeye davet ediyor, o
yoklukta parasını ödüyor ve Türkiye'deki gençleri nasıl biz
tekrardan diriltebiliriz
Savaştan çıkmış bir ülke, Kurtuluş
Savaşından. Ve Millî Eğitimle beraber spor müdürlüklerini
devreye sokuyor, gelen o arkadaş -Pierre de Coubertin olması
lazım- bir proje hazırlıyor. O projeden de biraz ilham alarak
bugünümüze uyarladığımız projemiz şu arkadaşlar:
Bugün altı yaşında ilkokula
başlayan çocuklarımız bir teste tabi tutulacak; fizik
yapısına göre, ailesindeki sporcu yapısına göre bir spor
branşı belirlenecek; senden güreşçi olur, futbolcu olur,
basketçi olur, tenisçi olur vesaire. Altı yaşında
çocuğumuza da bir tane sanatsal bir branş vereceğiz; sinema,
tiyatro, herhangi bir alet çalabilir, folklor oynayabilir şeklinde. Bu
projede neden Spor Bakanlığıyla Millî Eğitim
Bakanlığı? Çünkü okulda başlatmamız lazım bizim
bunu. Şunu düşünün ki, hafta içinde saatlerce çocuklarımız
okulda ilkokuldan başlayarak spor yapıyor ve sanatsal bir branşta
faaliyet gösteriyor. Hafta sonu da okullar arası müsabakalar
yapılıyor. Bu çocuklarımız liseyi bitirdiğinde, 18
yaşına geldiğinde on iki yıl spor yapmış
olacaklar, on iki yıl sanatsal bir faaliyet gösterecekler. Peki, 18
yaşından sonra da beş sene de üniversiteyi koyarsak, 23
yaşına gelen bir birey, bir genç kardeşimiz, çocuğumuz on
yedi, on sekiz sene spor yapmış olacak ve sanatsal bir faaliyet
yapmış olacak. Peki, yirmi üç senenin on yedi senesinde spor yapan
bir insan bundan sonra hayatı boyunca spor yapar mı? Tabii ki yapar.
Peki, geçen gün dinledik burada, sağlık
harcamaları bütçesi Türkiye'nin en büyük 2nci bütçesi. Neden? Yüzlerce,
binlerce hastanemiz var, her hastaneye gittiğinizde yüzlerce, binlerce
insan tedavi olmaya gelmiş. Bunun birinci nedeni arkadaşlar, spor
kültürümüzün olmaması ve spor yapmamamız. Peki, 23 yaşında
on yedi sene spor yapmış, daha sonraki hayatında da spor yapma
ihtiyacı hissedecek olan insanlar bu kadar hastalanır mı? Bu
kadar hastalanması mümkün değil arkadaşlar. Bu kadar hastalanmaz
ise Sağlık Bakanlığına veya sağlık
harcamalarına bu kadar bütçe ayırmaya gerek var mı? O da
hayır. Peki, oraya harcanan fazla bütçenin tekrardan millî eğitime ve
spora harcandığını düşünürsek, yirmi sene içerisinde
Türkiye'de yeni bir jenerasyon, spor yapan, sanatsal konularla psikolojisini
düzelten yeni bir toplum yaratabiliriz arkadaşlar. Onun içindir ki böyle
bir projemiz var. Bunun detayları var tabii. Ben kırmızı
kaplı dedim, bu kadar kalın bir kitap. Bunların
hazırlığını yaptık.
Gelin, o zaman şöyle yapalım, hiç parti
gözetmeksizin biz önümüzdeki gençliği kurtaralım, önümüzdeki gençlere
yol verelim, bunları sağlıklı bir şekilde
yetiştirelim.
Tabii, böyle olursa ne olacak? Bir spor kültürümüz
olacak.
Bir arkadaşım bana anlattı: İngilterede
okumaya gittim, kafeteryada bir kızı beğendim, yanına
yanaştım, Beraber bir şeyler içelim mi? dedim. Bana sordu:
Hangi sporları yapıyorsun?
İşte, o anlayışı biz
Türkiye'de yerleştirebilirsek, o psikolojiyi yerleştirebilirsek ve
spor kültürünü Türkiye'de yerleştirebilirsek, insanlarımıza spor
yaptırabilirsek daha iyi düşünen, daha sağlıklı bir
topluma kavuşmuş oluruz arkadaşlar.
Gene sürem bitmek üzere. Ben, dünyayı gezen,
Türkiye'ye dışarıdan da bakan, çok şeyi gören bir
arkadaşınızım ama üç dört aydır buradayız, 1
Kasımdan beri, gündem o kadar değişik ki sporla ilgili
konuşmayı Acaba yanlış mı anlaşılır.
diye gelip konuşmuyorum. Yoksa bununla ilgili çok ciddi hazırlıklarımız
var, ben de bunu Türkiye Cumhuriyeti adına, Türkiye gençliği adına
sizinle paylaşmaya hazırım, samimi davetlerinizi bekliyorum.
Teşekkür ederim. (MHP, AK PARTİ, CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Sancaklı.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.14
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.26
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir),
İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
176
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon
yerinde.
Hükûmet
yerinde.
Şimdi,
1inci madde üzerinde, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına,
İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan.
Süreniz
on dakika Sayın Doğan.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU
ADINA MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 176 sıra sayılı Kanun Tasarısı
hakkında HDP Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti yeni bir devlet, yeni bir siyasal
yapı biçiminde tarih sahnesine çıktığında, bu yeni
yapı eski toplumsal yapı üzerinde doğmuştur. Nasıl
kurtaracağız Osmanlı Devletini derken yaratılan
cumhuriyet, kuşkusuz, Anadoluda yaşayan halkların emperyalist
saldırıya karşı ortak kurtuluş mücadelesinin bir
sonucudur. Ancak, halkların beklediği ve ortak vatan
şiarına dayalı cumhuriyet projesi tam anlamıyla büyük
eksiklikler içermiş ve tam da bir karşılık
bulamamıştır. İslamlaştırma ve Türkleştirme
projesi kısa zaman aralığında sürece dâhil edilerek büyük
bir asimilasyon politikası hayata geçirilmeye
başlanmıştır. Bu süreç, doksan yıldır
halkların itirazına ve mücadelesine rağmen devam etmektedir.
Yaşanılan süreçte İslamın
siyasallaşmasında en önemli kurum olan Diyanet İşleri
Başkanlığı, tamamen bir inancın egemen olduğu,
Sünni dinsel yaşamı disipline eden bir kurum olarak, yan
kuruluşlarıyla, diğer kurumlarıyla birlikte toplumsal
barışa zarar verecek düzeye ulaşmıştır maalesef.
Egemen Sünni Osmanlı devlet geleneğini devralan cumhuriyetin ilk
yıllarında, 18 Mart 1924 tarihinde kabul edilen 442 sayılı
Köy Kanununda köy tüzel kişiliği hukuk tanımından
çıkarılarak, maalesef, yine bir inanç temelinde
yorumlanmıştır. Söz konusu kanunun 2nci maddesinde köy
tanımı şöyle yapılmaktadır değerli milletvekilleri:
Cami, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu
veya dağınık evlerde oturan insanlar bağ ve bahçe ve
tarlalarıyla birlikte bir köy teşkil ederler. Yani, içinde cemevi
olan, kilise olan köyler köy tanımının dışına
çıkarılmış. Camisi olmayan köyler köy tanımı
dışında tutulmuş, başka bir deyişle işte,
Ezidi köyleri, Süryani köyleri, Hristiyan köyleri, Alevi köyleri bu
tanımın dışında tutulmuştur. Yani, burada tüzel
kişiliğin Sünni bir bakışı söz konusudur, tüzel
kişilik kabul edilmemiştir.
Yine, 1924 yılında çıkarılan 442
sayılı Köy Kanununun 13üncü maddesinin Köylünün mecburi
işleri şunlardır başlığı altındaki
14üncü fıkrasında şöyle diyor: Köyde bir mescit yapmak
(yeniden yapılacak ise köy meydanının bir tarafına
yapılacaktır.) Böyle bir ibare var, bu şekilde
tanımlanmış. Burada da, yine, egemen Sünni bir devlet
anlayışı açıkça ortaya konmuş. Alevi ve İslam
olmayan yerleşim yerlerine cami yapımının yasal
dayanağı oluşturulmuş ve Alevi köylerine de yapılan
caminin yasal dayanağı 442 sayılı Köy Kanunudur. Bu
kanunun değişikliğine ilişkin, bu kanundaki istemimiz bir
yasa teklifi şeklinde verilmiş ama hâlâ bir sonuç almış
değiliz.
Değerli milletvekilleri, yine imar affı
olarak bilinen 2981 sayılı Yasada camilerden bahisle yer tahsisinin
nasıl yapılacağı açıklanmıştır. Bu
yasanın bazı maddelerini değiştiren 3290 sayılı
Kanunda cami yeri olarak işgal edilen kamu şahıs arazilerinin
bedelsiz olarak tescili öngörülmektedir.
Taşınmazların hukuki ve geometrik
durumunu belirlemede kullanılan 3402 sayılı Kadastro Kanununda
Kamu malları başlığı adı altında madde
16da namazgâh, cami gibi yerlerin devletin yerleri oldukları ve
yapılacak olan kadastro çalışmalarında ilgili tüzel
kişilik adına tescilini öngörmüştür. Ayrıca, burada şunu
belirtmek gerekir ki bu tür malların tespit ve tescil edilmiş
olmaları onların kamu malları olmalarını da
değiştirmez. Bu durum tespit ve tescilin sadece onların
korunmasını amaçlamaktadır. denirken camiye ait alanların
tescilini bir kamu alanı olarak değerlendirerek gene Sünni
anlayışın egemenliği ortaya konmuştur.
Açıkça görüleceği üzere Sünni devlet
anlayışının Alevi ve Sünni olmayan diğer inanç
gruplarını hiçe sayarak, onların mülkü üzerinde kendi
mezheplerinin binalarını inşa ettirerek mülkiyet hakları
ihlal edilmiştir. Kendi onayları alınmadan mülkiyet hakları
üzerinde maalesef tasarrufta bulunulmuştur.
Değerli milletvekilleri, 1 Kasım 1922
tarihinde biliyorsunuz Osmanlı Devletinin resmîliği son bulmuş
ve Büyük Millet Meclisi tarafından gerici ve dinci yapılara
karşı savaş adı altında bir mücadele verilmişti.
20 Kasım 1925 tarihli ve 677 sayılı
Yasayla Alevilerin tekkeleri de kapatılarak çok önemli bir kurum olan
dedelik kurumu da yasaklanmıştır. Ancak, söz konusu yasa cami ve
mescitleri kapsam dışında bırakmıştır. Bu
anlayışı, açık olarak yine bir mezhebin egemenlik kurmadaki
geçmişten gelen bir çabası olarak değerlendirmek gerekiyor.
Alevi yaşam biçimini günümüze ulaştıran, Aleviliğin
manifestosu, nefesleri, Anadolunun Alevi köylerine ulaştıran,
toplumsal iç sorunlarını çözen dedelik kurumunun yasaklanması,
Sünni Osmanlı devlet geleneğinin cumhuriyete
taşınmasından başka bir şey değildir.
Aleviliğin piri Hacı Bektaş Velinin
dergâhı, 1 Mart 1950 gün 5560 sayılı Yasayla 677
sayılı Yasanın 1inci maddesine bir fıkra eklenerek,
devlet denetiminde olmak üzere bir müze statüsüne alınarak Alevi
inancına karşı açık bir tecrit
uygulanmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu uygulamalar
gösteriyor ki devlet dediğimiz aygıt dinsel bir tanımlamayı
yaratırken aynı zamanda toplumsal bir kopuşu, yasaklar
silsilesini de toplumsal dokumuza taşımıştır.
Şimdi, bu sürecin ele alınışı o günün
koşulları üzerinden tartışılmakta ve tanımsız
bir süreç olarak bırakılmaktadır. Aleviliğin yaşamsal
varlığı, görüldüğü gibi, elbette yasalarla çözülecek kadar
basit bir sorun değildir. Ancak, devletin vatandaşına
yaklaşımını göstermesi, toplumsal yaraların
sarılması açısından evrensel bir zorunluluktur bu durum.
Önemli olan, bireyin Alevi olmasından kaynaklı bu yasaklarla
yaşayıp yaşamaması da değildir, demokrasinin
yaşadığımız topraklara gelip gelmemesi meselesidir.
Değerli milletvekilleri, bunları niye
anlatıyorum? Bu ülkede ortak proje olan cumhuriyetin maalesef doksan
yıldır kendini değiştiremediği,
demokratikleştiremediği bir hususu dile getirmek için bunları
anlatıyorum. Alevi inancı ve öğretisine sahip insanlar olarak
bir cemevinin yasal statüye kavuşması konusunda doksan
yıldır mücadele veriyoruz.
VELİ AĞBABA (Malatya) CHP yaptı
kendi belediyelerinde, yasal bir statü kazandırdı.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) CHP neyi yaptı?
Ne zaman hükûmet oldunuz, bilmiyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) Belediyelerde
yaptık Sayın Doğan. Belediyelere bir genelge
yayınladı, bütün CHPli belediyelerde cemevi yasal ibadethane.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) Şimdi,
değerli milletvekilleri, bakın, en çok beklentim de açıkça ifade
edeyim
2002 yılından sonraki demokratikleşme çabası, 28
Şubatı yaşamış, e-devlet muhtıralarını
yaşamış siyasal İslamcı yoldaşlar desek
ayıp mı olur, İslamcı kesime diyelim, bu, sol literatürde
olduğu için ben siyasal İslam diyorum
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan,
eski ortaklarınla eski defterleri açıp buraya doğru
konuşma.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) - Şimdi, sizin bu
konuda çok büyük bir hassasiyet içerisinde olmanız lazım. 28
Şubat üzerinizden geçmiş. Ya, bırakın bu inançlar konusunda
özgürlüğümüzü yaşayalım. Alevi inancı ve öğretisinin
bir cemevi
Cemevinin ne olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Bakın, ben
bir dilekçe verdim Meclis Başkanlığına, çok üzüldüm ve
basına da bu dilekçemi göstermedim, dedim ki: Bakalım, ne yapacak
Meclis Başkanı? Dilekçemizde maalesef bizi yine bir teoloji
kapmasında, bir teoloji ekseninde
Nasıl bizi Alisiz Alevilikle
belli bir yere kapatmak isteyenler varsa maalesef devlet de bizi bir teoloji
tartışması içerisinde bir yere kapatmak istiyor.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Ya, sen Bakan değil miydin, yapsaydın!
Bakanlık yaptın, niye yapmadın?
MÜSLÜM
DOĞAN (Devamla) Arkadaşlar, değerli milletvekilleri; Alevilik
kendi inancı ve öğretisi itibarıyla özgün bir inançtır.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Ortağınız değil mi, eski
ortağınız?
MÜSLÜM
DOĞAN (Devamla) Bir yere hapsetmek, bir yerde görmek kimsenin haddine
değil, bırakın, özgün hâlini yaşasın insanlar.
İslamın sağındaymış, solundaymış, yok,
arkasındaymış, Allah, Muhammed, Ya Ali diyen bir inancı,
bir öğretiyi kim tartışabilir, neresinde olduğu artık
tartışılabilir mi? Tartışılamaz. O hâlde bu
sorunu bir an önce çözmemiz lazım. Nasıl çözeceğiz?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Niye çözmedin, Bakanlık yaptın?
MÜSLÜM
DOĞAN (Devamla) Tamam, Veli Bey, siz
Şimdi,
arkadaşlar, bakın, burada, ortak vatanda bir arada bir olmanın,
diri olmanın, iri olmanın koşullarını yaratalım
gelin. Bu cumhuriyetin acilen -gerçekten cumhuriyet sağlam bir iradedir
ama- demokratikleşmesi lazım.
Bakın,
burada bizim değerli milletvekilimiz var, uçakta sohbet ettik, çok önemli
bir şeye işaret etti ve ben onu da kullandım,
kopyacılık yaptım, Yusuf Bey dedi ki: Bu kuvvetler
ayrılığı ilkesi yok burada.. Hakkını da teslim
edeyim. Gerçekten bir oligarşik devlet düzeniyle karşı
karşıyayız. Yani, bizim demokratikleşmemizi istemiyorlar.
Bu oligarşik devlet düzenine karşı tüm inançlar, kim olursa
olsun, farklı etnik yapılardan olabiliriz, edebiliriz ama cumhuriyet
gibi bir değer yaratmışız, demokratikleşmesi için de
bir çaba gösterelim. Bu demokratik çabayı bir arada hepimizin birlikte
ortaya koymamız lazım. Bu demokrasi herkese lazım. Eğer siz
burada diretirseniz, geriye gitmiş olursunuz.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bunlar uçakta doğru söyler, inince
şaşar, bunların böyle huyları var!
MÜSLÜM
DOĞAN (Devamla) Veli Bey, beni konuşturmadınız, bir sürü
Sanıyorum Başkan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ağbaba, lütfen, müdahale etmeyelim.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Hayır, ben doğruları söylüyorum. Uçakta
doğru söylerler, yere inince şaşarlar!
MÜSLÜM
DOĞAN (Devamla) Arkadaşlar, Tekke ve Zaviyeler Kanununu
kaldırmak lazım, inançlara özgürlük vermek lazım.
BAŞKAN
Sayın Doğan, tamamlayın lütfen.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) Aslında
değerli milletvekilleri, size cemevini de anlatacaktım, cemevi nedir,
tarihsel süreçteki yeri nedir, şimdiki işlevi nedir, buna
zamanımız kalmadı ama bir gün yine anlatacağım size.
Burada, bu ülkede, hangi inançtan olursak
olalım, hangi etnik yapıdan olursak olalım bir arada,
kardeşçe, barış içerisinde yaşamanın
koşullarını yaratalım. İşte Müslüm Doğan
burada şunu konuştu, hemen fezleke düzenleyelim. Böyle bir şey
olabilir mi? Bu nasıl bir demokratik ülke? Nasıl bir demokratik
anlayış? Nasıl bir demokratik siyaset yapma tarzı?
Arkadaşlar, gelin, bu işleri bir tarafa bırakalım, bu
Meclis de görevini yapsın.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Doğan.
Madde üzerinde üçüncü konuşmacı,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar
Akar. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Haydar Bey.
CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; evet, yorucu bir maratondan sonra, bütçe maratonundan sonra bu
konuşmaların hiç çekilmeyeceğini düşünüyorsunuz ama biz de
zaman zaman ancak kentlerimizi konuşmak veya genel şeyleri
konuşabilmek için fırsat yakalıyoruz, çok fazla da
fırsatımız olmuyor.
Aslında bugünkü sözleşmelerin tümünü
onaylıyoruz ve destekliyoruz. Biraz evvel bir arkadaşım da
söyledi, demek ki birlikte bir üretim yapabiliyorsak bu Meclisin de çok fazla
zamanını almadan bu maddeleri çok hızlı bir şekilde
geçirebiliyoruz. Ama Avrupa için, Avrupada vize uygulaması için
geçirmemiz gereken 74 madde içerisinde bir tane de kişisel verilerin
korunmasıyla ilgili konu var, bilin ki buradan geçmez o arkadaşlar.
Niye söylüyorum ben bunu? Eğer bunun gibi düşünürsek, bugün
yaptığımız görüşme gibi düşünürsek ve ortak
aklı yaratırsak o da geçer. Bunu niye söyledim? Onu da söyleyeyim,
Avrupa Birliği bu konuda yeni yönetmeliğini iki ay içinde bu kanun
görüşülürken iki aydı- aslında mart ayı içerisinde
yayınlıyor ve biz bunu tekrar buraya bir kanun olarak getirmek
zorundayız. O zaman niye zaman harcatıyorsunuz Türkiye Büyük Millet
Meclisine? Beş, on gün sonra yayınlanacak olan, Avrupa Birliği
tarafından yayınlanacak olan kişisel verilerin korunmasıyla
ilgili yönetmeliğin, tüzüğün -ne ad verirseniz verin- onun
maddelerini burada getiririz hep birlikte geçiririz ama başka bir art
niyet var arkada. Art niyet ne arkadaşlar? Önemli olan 3 tane madde var.
Biz 24üncü Dönemde de, daha önce de bu kişisel verilerin
korunmasıyla ilgili kanunu sürekli dillendirdik, sürekli getirin dedik. 30
ülkeden 29u kanunu geçirmiş, biz geçirmemiştik, getirin dedik. Ama
bu dönem farklı bir şey yaptınız; getirdiniz, 3 tane madde
eklediniz, insanları fişlemek için madde eklediniz. İki yıl
içerisinde diye bir süre tanıdığı için Avrupa Birliği
bu iki yıl içerisinde -yeni yönetmeliği mart ayında
yayımladığı zaman- ne kadar adamı
fişleyebilirsek, ne kadar bu işleri halledebilirsek biz bu işi
kurtarırız diye düşündünüz. Getirin, adam gibi bunu yapalım
hep birlikte, yine burada bir saatte bu kanunu geçirelim, gerçekten bu kanuna
ihtiyacımız var
Sevgili arkadaşlar, bugün, Azerbaycanla olan
elektrik borçlarıyla ilgili protokol üzerinde konuşuyorum. Azerbaycan
bizim kadim dostumuz -bizleri de izliyorlar oradan, dinliyorlar- daha çok
şey yapılmalı, daha çok iş birliği
yapılmalı. Onların borçları üzerine bir protokol
yapılması, ödeme kolaylığı sağlanması,
hepsini destekliyoruz. Bunda hiçbir sıkıntı yok. Ama elektrik
deyince aklıma Türkiye geliyor arkadaşlar, elektrik deyince kendi
kentim geliyor aklıma. Niye kentim geliyor? Bakın, bir iki tane örnek
vermek istiyorum size. 2007de Türkiye ortalaması kayıp kaçakta
15,02, benim bölgem yani elektrik dağıtım şirketinin de
olduğu Kocaelide 6,53; 2008de Türkiye ortalaması 14,70, Kocaelide
7,55. Geliyorum, tek tek vermeyeyim, 2014te Türkiye ortalaması 14,60,
bizde 6,76; 2015te 14,73, bizde 6,33. O Dicle, Torosları falan
söylemiyorum, 75 oranındaki kayıp kaçak oranlarını söylemiyorum.
Bakın, Türkiye ortalaması ile Kocaeliyi
karşılaştırıyorum. Niye
karşılaştırıyorum? Kocaeli nüfus yoğunluğu
bakımından Türkiye'nin 2nci kenti İstanbuldan sonra. Ben geçen
konuşmamda da 422 demiştim ama bugün TÜİK rakamları
açıkladı, kilometrekarede 493 kişi yaşıyor. Peki,
Kocaeli böyle bir kentken kamu yatırımından ne alıyor
arkadaşlar? Elektrik ücretlerinde veya kayıp kaçakta
cezalandırılıyor, 12 verip 1 alıyor. Kamu
yatırımı adı altında yaptığınız
yüksek hızlı trenin Kocaeliden geçen kısmını
Kocaeliye yapılan kamu yatırımı olarak değerlendiren
bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu değil
arkadaşlar. Kocaeli 81 il içerisinde 80inci sırada kamu
yatırımında. Peki, bunu söylerken neye dayanarak söylüyorum?
Türkiye ortalamasındaki dersliklere bakın, Türkiye
ortalamasındaki eğitim kurumlarından bahsediyorum -sizin FETÖ
dediğiniz dershanelerden bahsetmiyorum- öğretmenlerden bahsediyorum,
kamu yatırımlarından, kamu binalarından bahsediyorum.
Şöyle örnekleyeyim daha anlaşılır olması için: Kocaeli
ili son beş yılda Yalovadan çok büyümüş, Yalova nüfusunun
üzerine çıkmış, Düzce nüfusundan da çok az bir rakam eksik;
beş yıldaki nüfus artışını söylüyorum Kocaelide.
Yani, bizim her yıl yeni bir Yalovayı, yeni bir Düzceyi inşa
etmemiz gerekiyor Kocaelide. Peki, bunun
karşılığını alabiliyor muyuz?
Alamadığımız gibi, Kocaelinin problemleri de büyük. Kent
yönetimi yerel yönetimde, merkezî yönetimde Kocaeliyi
dışlamış, Kocaeliye nasıl sağarız? diye
bakıyor, Ne kadar çok alırsak o kadar çok biz bu parayı
kullanırız. diyor.
Bakın, bir Derince Limanı problemimiz var.
Kocaeli milletvekili arkadaşlarım da burada, dinlesinler. Derince
Limanı özelleştirildi, bir yıl önce özelleştirildi, tam
birinci yılındayız. 320 bin metrekaresi özelleştirildi ve
420 bin metrekarelik de dolguya izin verildi. Bu dolgu denizde yapılacak
arkadaşlar; kıyıya 1 kilometre paralel, Gölcük tarafı
dediğimiz güney tarafa da 450 metre ve Körfezin en dar noktası.
Körfez geçiş köprüsünü yapmanıza gerek yoktu, biraz daha dolguya izin
vermiş olsaydınız biz oradan, yürüyerek denizin üzerinden
geçebilecektik arkadaşlar. 450 bin metrekare
Şimdi, Derince Limanına ihtiyaç var
mı baktığınız zaman, Körfezde 44 tane liman var.
Verimli kullanılıyor mu? Hayır. Kapasitesi yüzde 100 mü
kullanılıyor bu limanların? Hayır. Derince Limanında
böyle bir dolguya ihtiyaç var mı? Hayır. O dönemin milletvekilleri,
bakanları şu anda da bakanlık yapıyor. Yeni dönem
milletvekillerinin hepsi Körfezde bir dolguya daha izin verilmeyeceğini
söylemiş olmalarına rağmen, bu dolgunun iznini aldılar özelleştirmeyle
beraber ve bugün, o dolgunun ilk adımlarını atmaya
başladılar. Şimdi, yapabilirsiniz belki bunu. Diyelim ki denizin
ekolojik sıkıntısından vazgeçtik, ekolojik dengesinin
bozulmasından vazgeçtik, peki, 130 bin nüfuslu kenti nasıl
etkileyecek? Derincenin tam önünde, Derince kentinin önünde bu liman, E5in
altında. Bakın, şu anda, yılda 3 bin tır giriyor;
ortalama 7-8 tıra geliyor günde. Bu dolgu yapıldıktan sonra 500
bin konteynerlik bir alan yapılacak ve 1.370 tane tır girecek bu
kente. Peki, tamam, bu da olabilir diyelim, bunu da kabul edelim. Peki, bu
tır nereden gelecek arkadaşlar, nereden gelecek? Otoyollarıyla
bağlantısı olmayan bir limandan bahsediyoruz, Derincenin kendi
merkezini kullanacak, orada yaratacağı gürültü kirliliği, orada
egzozun çıkaracağı kirlilik, orada yaratacağı
farklı trafikler ve inanın, 100 tane tırı park edecek bir
alan olmamasına rağmen 1.370 tırın girebileceği bir
kapasiteye çıkarılıyor bu liman. Ya, arkadaşlar, evet,
liman ihtiyacı varsa, 44 tane limanın 34 tanesi aktif, 10 tanesi
atıl duruyor, bunlar aktif hâle getirilebilir, deniz dolgusuna ihtiyaç
yok; bunu söylemeye çalışıyorum.
Bu sözleşme yapıldıktan sonra illegal
bir şekilde -bir yıllık TCDDnin denetimi olması gerekiyor-
100 bin metrekarelik alanı, metrekaresi 1,40 dolar olan alanı bu
şirket, özelleştirdiğiniz şirket Devlet
Demiryollarının alanını bedava kullanıyor, bu da 1
milyon 700 bin dolar yapıyor. Resimlerini çektim, filmlerini aldım,
TCDDye yani Devlet Demiryollarına 1 kuruş kira ödememiş bu
şirket tam bir yıldır, bunu da yapmamış.
Yine, sözleşme gereği, o liman
alanında tabii kiracılar var, Devlet Demiryollarının daha
önce on yıl, on beş yıl süreyle kiraladıkları
işletmeciler var; inanın, gemilerini üç gün bekletmek zorunda
kalıyorlar kendi alanlarına mallarını indirebilmek için
çünkü bu şirket, sözleşmede bir yıl yasak olmasına
rağmen tarife değişikliği yapıyor, 3 tarifeyi 7
tarifeye çıkarıyor. Yıllık kazancı 34 milyon dolar
arkadaşlar, 34 milyon dolar ekstra kazanç sağlıyor,
sözleşmede olmamasına rağmen en ufak bir işlem
yapılmıyor. 3 defa, 4 defa TCDDyi ben aramak zorunda kaldım,
vatandaşın yükünü indirebilmesi için limandan. Böyle bir durumla
karşı karşıyayız, bunun önlenmesi gerekiyor, o dolguya
izin verilmemesi gerekiyor, buradan arkadaşlarımı göreve
çağırıyorum.
Çok az zamanım kaldı. Kocaeliyi ben
burada konuşunca arkadaşlarım bana Kocaeliyi marka kent yapmak
lazım, onun için, Kocaeliyi çok fazla konuşmayalım. diyorlar.
Gerçekten, problemlerini çözersek biz onun üzerinden de Kocaeliye yapılanlar
için teşekkür ederiz. Ama Kocaeli kentinin markası Kocaelispor
arkadaşlar. Kocaelispor bugün Amatör Ligde oynuyor, Türkiyede oynanan
profesyonel lig dâhil olmak üzere, Süper Lig dâhil olmak üzere en çok
seyirciyle oynayan takım arkadaşlar ama Amatör Ligde. AKP
iktidarı gelir gelmez, yerel yönetimlerde iktidar olur olmaz Başkan
gitti, Kocaelispor Türkiye Kupasını aldığında
çıktı otobüsün üzerine, hiç emeği olmamasına rağmen o
kupayla şehir turu attı ama bugün Kocaelisporun geldiği noktada
en ufak bir destek dahi vermiyor. Sahip çıkalım
takımımıza. Kocaelispor gerçekten markadır Türkiyede.
Kocaelispor gerçekten Kocaeliyi tanıtacak, o markayı tekrar
ayağa kaldıralım diyorum. Bunun için de amatör spor kulüpleriyle
ilgili, 13.700 amatör spor kulübüyle ilgili bir kanun teklifi
hazırladım. Onları borçlarından arındıracak,
gelirlerini artıracak, o ecrimisil yoluyla el konulmuş hazine
arazilerini, üçüncü şahıslara verilen hazine arazilerini tekrar
devlete kazandıracak bir teklif de hazırladık. Eğer bu teklife
de destek verirseniz Türkiyede amatörler için güzel bir şey
yapmış oluruz.
Demin, Saffet Bey -Kocaeli Milletvekilidir- dedi ki:
Şu soruyu sormak lazım: Hangi sporu yapıyorsun? Spor
yapabilmek için amatör kulüp sayısını çoklandırmamız
lazım. Bakın, bizde 6.430 kişiye 1 spor kulübü düşüyor,
Fransada 333 kişiye düşüyor, Hollandada 417 kişiye
düşüyor arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Devamla) - Nerede olduğumuzu hep
beraber görelim, bu işe birlikte destek verelim ve Türkiyede
insanların spor yapmasını, amatör spor kulüplerini de dertten
kurtaralım diyorum.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akar.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Doğru,
katılıyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İlk defa güzel bir
şey söyledin.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, 1inci madde üzerinde konuşmalar
tamamlanmıştır.
Soru-cevap
işlemi yoktur.
1inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
- 2nci madde üzerinde konuşmalar yoktur.
Soru-cevap
işlemi yoktur.
2nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde konuşmalar yok.
Soru-cevap
işlemi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama
için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik
Enerjisi Mübadelesi ile İlgili Olarak Ortaya Çıkan Borca
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 264
Kabul : 263
Ret : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Sema Kırcı İshak
Gazel
Balıkesir Kütahya
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, 6ncı sıraya
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/299) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 13) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 13 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde konuşma yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE SIERRA
LEONE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 31 Mayıs 2012 tarihinde İzmirde imzalanan
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Şimdi, 1inci madde üzerinde
gruplar adına ilk konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Selim Yurdakul.
Süreniz on dakika Sayın Yurdakul.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer
vatandaşlarım; 1 Kasım seçimlerinin üzerinden yaklaşık
olarak üç buçuk ay geçti ve AKP Hükûmeti Meclise getirdiği ve istediği
tüm yasaları Meclisten geçirdi ve 2016 yılı Meclis bütçesi,
ülkemizin bütçesi yani milletin emaneti burada kabul edildi. Dün Sayın
Başbakan teşekkür konuşmasını yaptı ve ifadesinde
de AKP Hükûmetinin istediğinin yani seçimlerde vadettiğinin yüzde 80
oranında Mecliste kabul edildiğini ve ülkemizin istikrarlı bir
şekilde devam ettiğini ifade etti.
Saygıdeğer vatandaşlarım,
isterseniz gelin, hep birlikte bir de buradan değerlendirelim. Acaba
gerçekten de ülkemiz hem ekonomik hem de terör açısından istikrar
içerisinde midir bir bakalım. Ekonomiden başlayalım: Ülkemizde,
devletin vermiş olduğu resmî rakamlara göre, yaklaşık 4
milyon 968 bin yani 5 milyon, eşi ve çocuğuyla 15 milyon
vatandaşımızın bir ayda geçinmek zorunda olduğu para
miktarı yaklaşık 1.300 lira, o da net olarak değil çünkü
ekim ayında hepinizin bildiği gibi 1.230 liraya düşecek.
Diğer bir grup ise emeklilerimiz. Onların sayısı da 11
milyon. Onlar da yaklaşık olarak bin lira ve 1.500 arasında
maaş alıyor. Bunları niçin söylüyorum biliyor musunuz? Çünkü
geçen gün bu ülkede açlık sınırı açıklandı ve tam
1.544 lira maalesef. Yani, bu ülkede, 78 milyonluk nüfusumuzda 26 milyon
vatandaşımız açlık sınırının
altında geçinmek zorunda kalıyor.
Burada memurlarımızdan,
esnafımızdan, çiftçimizden ve işsiz kardeşlerimizden henüz
bahsetmedim. Şu an ülkemizde işsizlik oranı yüzde 10,3, ümidini
yitirenlerle birlikte bu oran yüzde 17ye çıkmış vaziyette yani
tam 5 milyon 800 bin vatandaşımız işsiz. Gençlerde bu rakam
daha da korkunç, tam olarak yüzde 19,3. Enflasyon açısından iyiyiz.
diyorsunuz ya, açıklanan enflasyon oranı yüzde 8,8. Gıdadaki
enflasyon oranı ise yüzde 11,7. Aslında gerçek enflasyon
oranının çok yüksek rakamlarda olduğunu hepimiz biliyoruz.
Peki, şu son üç ay içerisinde, AKP Hükûmetinin
yaptığı zamları gelin bir söyleyelim: Örneğin,
ekmeğe yüzde 33 zam yaptınız, elektriğe yüzde 6,8 zam
yaptınız, etin kilosu 45 ile 50 lira arasında
değişiyor. Köprü ve otoyollara tam yüzde 16, BAĞ-KUR primlerine
ve trafik sigortalarına fahiş zam yaptınız. Yani, memura,
emekliye ve asgari ücretliye verdiğiniz o azıcık zammı ilk
bir ay içerisinde geri aldınız. Yani,
vatandaşlarımızı kandırmaya devam ediyorsunuz
maalesef.
Vatandaşlarımızın şu anda
bankalara olan borcu tam 382 milyar lira yani eski parayla 382 katrilyon çünkü
herkesi borçlandırdınız ve bu ülkede tam 23 milyon 800 bin icra
dosyası var saygıdeğer milletvekilleri. Ülkemiz büyüyor.
diyorsunuz ya, son yedi yıl içerisinde bu ülke yüzde 3,4 büyümüş.
Evet, cumhuriyet tarihinin en düşük büyüme oranı. 2002de dünyada
ekonomi içerisinde 17nci sıradaydık, 2015te ise yine 17nci
sıradayız. Sayın Maliye Bakanı ve ekonomiden sorumlu Bakan
diyor ki: Başarılıyız. Bu mu peki başarı? AKP
Hükûmeti son on dört yıl içerisinde bütçeden faize tam 649 milyar lira
para ödemiş. Hani, diyordunuz ya faiz lobisi diye. Siz şu anda AKP
Hükûmeti olarak, istediğiniz vatandaştan vergi alıyorsunuz,
istemediğiniz vatandaştan da almıyorsunuz, istemediğiniz
vatandaşın vergi borcunu da siliyorsunuz. Ben buradan
saygıdeğer vatandaşlarımıza sesleniyorum, bu bir
adalet mi? Peki, şerefiyle, namusuyla bu vergileri ödeyenler suç mu
işlemiş oluyor? Yetimin hakkını yiyorsunuz Sayın AKP
Hükûmeti.
Peki, bu ülkenin parası mı yok,
kaynakları mı yok? Kesinlikle var. Bu ülkenin servetinin
yarısından fazlasını yüzde 1lik zengin kesim yiyor. Bir
başka deyişle, yüzde 77lik oranı sadece yüzde 10luk kesim
yiyor.
İşte buradan sizlere sesleniyorum, tüm
vatandaşlar adına sesleniyorum: Eğer bu gelir
dağılımındaki adaletsizliği düzeltmezseniz bu ülkeye barış
ve huzur kesinlikle gelmez.
Bir başka rakam daha vereyim: 2011
yılında 1 varil ham petrol tam 113 dolardı. Şu anda ne
kadar biliyor musunuz? 37 dolar. Peki, 2011 yılındaki benzin
fiyatı ne kadardı? 4 lira 25 kuruş. Şimdi ne kadar? Yine 4
lira 25 kuruş. Yani petrol yüzde 73 ucuzlamasına rağmen hâlâ
benzin fiyatları aynı. Akaryakıt istasyonlarında
vatandaşlarımızı maalesef soyuyorsunuz.
Vatandaşlarımızı ilgilendiren
bir başka konu ise doğal gaz fiyatları. BOTAŞ olarak yurt
dışından 184 dolara doğal gazı alıyorsunuz ve
vatandaşlarımıza 384 dolara satıyorsunuz ve sizin
yüzünüzden, BOTAŞın zararlarını,
açıklarını kapatacağız. diye,
vatandaşımızın doğal gazı olmasına
rağmen, geçen gün gittiğim Sincanda vatandaşımız soba
yakmak zorunda kalıyor.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Bizim ne
kabahatimiz var, Sizin yüzünüzden. diyorsunuz?
AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) Peki, bir
başka konu ise terör. Son sekiz ay içerisinde maalesef 387 şehit
verdik, binin üzerinde yaralımız var. Ben, buradan tüm
şehitlerimize Allahtan rahmetler diliyorum.
Ülkenin her yerinde, büyük şehirlerinde,
neredeyse Meclisin bahçesinde bombalar patladı. Peki, bu bombalar
patlarken MİT, Emniyet, İçişleri Bakanı, AKP Hükûmeti,
neredeydiniz? Ben söyleyeyim nerede olduğunuzu: Siz, çoğunlukla,
demokratik haklarını arayan, ülkemizde yanlış giden
politikaları protesto eden ve vatanını, milletini seven
vatandaşlarımızı durdurmak için elinizden gelen her
şeyi yaptınız çünkü AKPye göre, Artvindeki, Cerattepedeki vatandaşımız
bir PKKlı teröristten daha fazla tehlikeliydi. İşte,
yandaşının çıkarı için Cerattepedeki
insanımızı ezip geçen AKP, iş terörle mücadeleye gelince
maalesef kulağının üzerine yatıyor. Ama bakıyoruz ne
Başbakan ne bir bakan ne de bir vali, hiç kimse bu sorumluluğu üstüne
almıyor. Tüm bunların sorumlusu belli. Saygıdeğer
vatandaşlarım, tüm bunların sorumlusu on dört yıl boyunca
bu ülkeyi yöneten AKP Hükûmetidir; yani Sayın Başbakanın ifade
ettiği gibi ne ekonomide ne de terörde siz maalesef istikrarı sağlamadınız,
sadece vatandaşımızı kandırıyorsunuz ama gerçekten
de iyi bir algı operasyonu yapıyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, saygıdeğer
vatandaşlarım; her türlü makama, yöneticiliğe,
başkanlığa gelebilirsiniz ancak lider olabilmek için ileriyi
görmek, öngörü sahibi olmak, vatanını ve milletini sevmek gerekir.
Şimdi sizlere birkaç cümle okumak istiyorum,
hatta hata yapmamak için buradan okumak istiyorum: Bölücülüğün ve bölücü
terörün inisiyatifi tamamen ele aldığı, bu mihrakların her
düşündüklerini istedikleri zaman hiçbir takibata maruz kalmadan
açıkça söyleyebildiği imtiyazlı ihanet ve çözülme ortamı
giderek genişlemektedir.
Hükûmetin terörün tanımı, nedenleri,
mücadele yöntemleri ve istihbarat konusundaki yetersizlik,
tutarsızlık ve koordinasyonsuzluğu Türkiyenin bir terör ülkesi
gibi algılanmasına ve ekonomik ve siyasi olarak ülkemizin aleyhine
ciddi gelişmelere yol açacaktır.
Dış politikada çok tehlikeli
sonuçları olacak bir yol izleyen AKP, köklü devlet gelenekleri olan
Türkiyeyi millî çıkarlarını ucuz pazarlık konusu yapmaya
hazır bir devlet konumuna sokmuştur.
İşte bunları, bu cümleleri tam on
yıl, beş yıl ve üç yıl önce söyleyen kim biliyor musunuz?
Sizin devamlı eleştirdiğiniz Kan üzerinden siyaset
yapıyor, şehitlerin gelmesini mi istiyorsunuz? diye
eleştirdiğiniz, Milliyetçi Hareket Partisinin ve Türk
dünyasının lideri Sayın Devlet Bahçelidir. İşte,
liderimize bir özür borcunuz var. Eğer onu birazcık dinleseydiniz,
eleştirilerine biraz önem verseydiniz şu anda ülkemiz hem terör
açısından hem dış politika açısından hem de
istikrar açısından bu konuma gelmezdi.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Siz dinliyor
musunuz?
BAŞKAN Müdahale etmeyelim lütfen.
AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) Evet,
işte o zaman gerçekten analar ağlamazdı. Bakın, AKP
Hükûmeti olarak siz ve Sayın Cumhurbaşkanının izlediği
strateji ne biliyor musunuz? Kutuplaştırmak, düşman yaratmak ve
oy almak. Tamam, bu bir siyaset yöntemi olabilir. Ancak biliyor musunuz; bu,
ülkemizde düşmanlık yaratıyor, nefret yaratıyor, ayrım
yaratıyor. Gelin, bundan vazgeçin; gelin, vatanımız ve
milletimizin lehine olan tüm konularda, bugün burada olduğu gibi, sevgi ve
saygı içerisinde, istişare yaparak, ayrıştırmayarak,
birlikte, hep birlikte karar vererek hareket edelim.
Hepinize sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yurdakul.
Madde üzerinde ikinci konuşmacı,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili
Sayın Kadri Yıldırım. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın
Yıldırım.
Buyurun.
HDP GRUBU ADINA KADRİ YILDIRIM (Siirt) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle
saygılarımla selamlıyorum.
Hakkında söz aldığım 6ncı
madde, Sierra Leone ve ülkemiz arasında bir hava ulaştırma
anlaşmasıyla ilgilidir, yani konu uluslararası bir
antlaşmadır. Ancak öncelikle ulusal bazda, barışçıl,
insani, adil ve eşit seviyede yaklaşıma sahip bir
havacılık tesisi gerçekleşmediği sürece bunun
uluslararası boyuttaki karşılığının fazla
bir anlamı yoktur diye düşünüyorum. Türkiyede bütün halkların
vergileriyle beslenen havacılık kurumu, her şeyden evvel,
Türkiyedeki bu halkların hepsinin beklentilerine, arzularına cevap
verecek şekilde dizayn edilmelidir.
Bakın, kısmet olursa yarın Siirte
uçacağım inşallah ama Siirte uçmak için şimdiden, vaktinde
uçak kalkacak mı kalkmayacak mı diye endişe içerisindeyim;
kaldı ki bir tek BoraJetin dışında Siirte sunulan
herhangi bir imkân yoktur.
Bunun yanında, havacılık sektöründe
çalışanlara özlük hakları, grev hakları, örgütlenme
hakları istenilen seviyede verilmiş değildir.
Bilindiği gibi, Türkiyenin her bölgesine uçan
uçaklardaki anonsların dili sadece Türkçe ve İngilizcedir. Ben henüz
Mardin Artuklu Üniversitesi Rektör Yardımcısı iken ve orada
Arapça, Süryanice ve Kürtçe bölümlerin yer aldığı Yaşayan
Diller Enstitüsü Müdürü iken bu anonsların bölgeye gidecek olan
uçakların o bölge illerinde konuşulan dillere göre
yapılmasına ilişkin bir rapor hazırladım, bir dosya
hazırladım. Yani Türkçe anons metnini, cümlelerini hem Kürtçenin
Kurmanci ve Zazaca lehçelerine hem de Arapçaya çevirdim ki, şayet Arap ve
Kürt insanlarımızın birlikte yaşadıkları Mardin,
Siirt, Urfa gibi yerlere gerçekleşecek olan uçuşlarda bu anonslar hem
Kürtçenin bu iki lehçesinde hem de Arapça yapılsın diye.
Şimdi, bu anonslardan bir tanesinin önce
Türkçesini, sonra da Kürtçenin iki lehçesinden ve Arapçasından size arz
etmek istiyorum. Bakın, bu üçü de birbirinden güzel, ne de ali dillerdir.
Türkçesini okuyorum: Uçağımızda 6
adet acil çıkış kapısı bulunmaktadır.
VELİ AĞBABA (Malatya) Hocam, işaret
yap! Hocam, şöyle, şöyle
KADRİ YILDIRIM (Devamla) 2 tanesi ön
tarafta, 2 tanesi arka tarafta, 2 tanesi de kanatların üzerindedir.
BAŞKAN - Sayın Ağbaba, siz de
kalkın ayakta gösterin.
KADRİ YILDIRIM (Devamla) Şimdi, bunun
Kürtçenin Kurmanci lehçesindeki çevirisini size arz ediyorum:
(x)
Şimdi, Zazaca lehçesinden söylüyorum:
(x)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Lehçesi yok, Zazaca.
KADRİ YILDIRIM (Devamla) Arapçasını
söylüyorum:
(x)
ERKAN HABERAL (Ankara) Farsçası yok mu?
KADRİ YILDIRIM (Devamla) Şayet AK
PARTİ Hükûmeti, iktidarı arzu ederse bu dosyayı, bu
anonsları hazırdır- kendilerine sunabilirim. Yeter ki bunu
hayata geçirmeyi düşünsünler.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Bu
anonsları yapana kadar yol biter, zaten bir saat uçuyor.
KADRİ YILDIRIM (Devamla) Bir de maalesef,
şöyle bir giriş yapacağım. Atatürkün İstikbal
göklerdedir. vecizesiyle dikkat çektiği göklere özellikle Kürt
illerindeki çocuklar tedirgin bir gözle bakıyorlar. Zira sadece
Türkiye'deki değil aynı zamanda Irak Kürdistanındaki çocuklar
da bu gözle, endişeli gözle bakıyorlar havaya. Niye? 1937-1938 Dersim
bombardımanında yaşananları, Sabiha Gökçeni hatırlıyoruz.
1988 Halepçe Enfal operasyonunun bir parçası olarak yaşanan kimyasal
katliamı ve 28 Aralık 2011 tarihli Roboski katliamının
bombardımanı ve bu bombardıman neticesinde 34 sivilin
katledilmesi
Bundan dolayıdır ki özellikle kürdistanda Kürt
çocukları acaba birinci bombardımandan sonra ikinci bombardıman
ne zaman gelir diye göklere hep bu endişeli gözlerle bakıyorlar.
HAYATİ TEKİN (Samsun) Beyefendi, Atatürk
onu herkese önerdi; Türke, Kürte değil!
KADRİ YILDIRIM (Devamla) Ve maalesef normal
yolcu uçağının sesi bile duyulduğunda yine gözler
endişeli bir şekilde o istikbal vadetmesi gereken göklere
yönelmektedir. Sürekli tekrarlanan bu tedirginlik,
çocuklarımızın psikolojisi üzerinde büyük olumsuz etkiler
bırakmış durumdadır. Bu olumsuz etki hem onların
eğitim hayatlarında hem de onların sağlık
hayatlarında inanılmaz derecede derin yaralar açacak şekilde
izler bırakmıştır. Bu izlerin daha da derinleşmemesi
için, bu yaraların daha da derinleşmemesi için acaba bu
barışçıl uçuşlara sahne olması gereken gökleri ve
gökyüzünü savaş kalkışlarından nasıl
arındırabiliriz, kurtarabiliriz, yok mu bunun bir çaresi?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Var, var, çare var; terör
örgütü eylemlerini bırakacak! Terör örgütü bırakacak işi! Sen
çağrıyı terör örgütüne yap, terör örgütüne!
KADRİ YILDIRIM (Devamla) Bunun çaresini
birlikte düşünelim, bunun teşhisini birlikte yapalım ve
tedavisini de birlikte gerçekleştirelim.
ORHAN KIRCALI (Samsun) Teşhis de tedavi de
silahı bırakmanızdır.
KADRİ YILDIRIM (Devamla) Bunun için de
doğru teşhis için ve doğru tedavi için sadece karada değil
gökyüzündeki bu durumu da masaya yatırarak belirli bir çerçevede bunun
çözümünü bulalım diye öneriyorum. Aksi takdirde, bu
çocuklarımızın psikolojisinin derinleşmesine devam etmemiz
hâlinde, bunun maddi ve manevi sorumluluğu o kadar hafif bir şekilde
atlatılacak gibi değildir, aklanacak gibi değildir. O zaman
bunun yolu nereden geçiyor? Bunun yolu burada birbirimizi gagalamaktan
geçmiyor.
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Çukurlardan geçmiyor!
KADRİ YILDIRIM (Devamla) Bunun yolu
çukurlardan da geçmiyor.
ORHAN KIRCALI (Samsun) Çukurlardan
geçmediğini anca mı anladınız!
KADRİ YILDIRIM (Devamla) Bunun yolu
Eğer burada gagalamaya da son vermek istiyorsak, eğer hendeklere de
son vermek istiyorsak gelin, masanın başında ne
yapılması gerekiyorsa hep birlikte onu yapalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KADRİ YILDIRIM (Devamla) Onu
yaptığımız takdirde halkımızı da ülkemizi de
o zaman istikbal vadeden göklere kavuşturacağız, aksi takdirde
ateş yağdıran göklere devam edeceğiz; tercih hepimizin,
alternatif hepimizin.
Saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yıldırım.
Sayın Özel sisteme girmiş.
Buyurunuz Sayın Özel.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Siirt Milletvekili
Kadri Yıldırımın 13 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Bugün uluslararası anlaşmaları
yapıyoruz ve üzerinde mutabakatımız olan anlaşmaların
hem Türkiyeye hem muhatabımız ülkelere katkı sağlayacak ve
her iki ülke halkı için yararlı olacak anlaşmalara olumlu
katkı sağlıyoruz. O yüzden de bir polemik dilinden uzak durmaya,
sataşmalar yapmamaya, ufak tefek şeyler olsa da cevap vermemeye
çalışıyoruz.
Ancak, bir önceki sayın konuşmacı
bazı ifadeler kullandı. Öncelikle şunu söyleyelim: Yaşanan
Dersim olaylarında, 1930ların sonlarında Tuncelide, Dersimde
neler yaşandığıyla ilgili tartışmalarda,
Cumhuriyet Halk Partisinin geçen dönem bu konuların tarihçiler
tarafından araştırılması, Mecliste bir komisyon kurulması
noktasındaki tüm talepleri iktidar partisinin oylarıyla
reddedilmişti, bu hepimizin malumu. Bunun ötesinde, o gün, işte, bir
hava bombardımanından bahisle Atatürkün manevi kızı Sabiha
Gökçenden bahsedilerek onun hedefe konulduğunu duyuyoruz. Şimdi, bir
kere şunu söyleyelim: Sabiha Gökçen, genç Türk kadınının
pilot olabilme, her göreve gelebilme ve bunu kadınların da yapabilmesi
umudunun gerçekleştiği isimdir.
Uludereden bahsetti. Uludereyle ilgili de
partimizin tavrını biliyorsunuz. Bugün, Uluderede bombaları
atan uçağın pilotunu kim araştırıyor? O pilotu kim
sorguluyor? O pilotun aldığı emirle gerçekleştirdiği
eylem üzerinde durabilirsiniz ama o pilotun ismini merak ettiniz mi, sordunuz
mu? Sormamak da lazım. Şimdi, bugün, o günkü olaylar üzerinden Sabiha
Gökçene, Sabiha Gökçen üzerinden de sanki Atatürkün manevi
kızının o yaşananların sorumlusu olduğunu
Ki yaşananlarla
ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin tavrı çok nettir ama Sabiha Gökçen ismi
üzerinde yapılmaya çalışılan
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özel, tamamlayın
lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sabiha Gökçen ismi üzerindeki
bu yoğunlaşmayı, bu hedefleştirmeyi, bu izahları veya
bu yaklaşımı doğru bulmuyoruz. Hem Sabiha Gökçene hem
Atatürkün manevi şahsiyetine hem de genç Türk kadınının
hayallerini gerçekleştirme ve onun ortaya koyduğu vizyonla Türk
kadınlarının istedikleri eğitimi almaları, istedikleri
mesleği yapabilmeleri, onda başarılı olmaları
noktasındaki bir süreci de tahrip etmemek gerekir.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özel.
Sayın Akçay, sisteme girmişsiniz.
Buyurun.
18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Siirt
Milletvekili Kadri Yıldırımın 13 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerinde HDP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biraz evvel kürsüde konuşmasını yapan
sayın konuşmacının konuşmalarını dinledik.
Biraz provokatif mahiyette diyebileceğimiz bir konuşmaydı.
Öncelikle şunu ifade etmek isterim: Türkiye
Cumhuriyetinin sembol isimlerinden biridir Sabiha Gökçen. Ben, kendisini, Türk
kadınının kahraman bir sembolü olarak rahmetle ve şükranla
anıyorum. Ve Sabiha Gökçene talimat verenlerle ilgili herhangi bir sorun
olmaması gerekir. Yani, Cumhuriyet Halk Partisinin de bir sorunu
olduğunu düşünmüyorum.
Şimdi, havacılıkla ilgili, çocuklar
üzerinden birtakım söylemler ifade edildi, çocukların
korktuğundan
Efendim, çocuklar -genel olarak, belki bütün dünyadaki
çocuklar için geçerlidir- uçaktan korkmazlar, bilakis severler, uçağı
sever genelde çocuklar ve bizim ülkemizin çocukları da uçağı
sever. Hatta, çocuklara Ne olacaksın büyüyünce? deyince
saydıkları birkaç meslekten birisi de pilot olmaktır.
Dolayısıyla, uçak korkusu üzerinden bunu doğru bulmuyorum.
Yalnız, şunu söylemek isterim: Türk Silahlı Kuvvetlerinin hava
kuvvetleri gücü dosta güven, düşmana korku verir, terörist korkar Türk Silahlı
Kuvvetlerinin uçaklarından diye düşünüyorum. Çocukların
kesinlikle korkmayacağını, bilakis milletimizin,
vatandaşlarımızın güven duyacağını
Fakat,
teröristin korkmakta da haklı olacağını düşünebiliriz.
Şimdilik bunları ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın Baluken, buyurun, sisteme
girmişsiniz.
19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
siyasi partilerin farklı düşünmesinin doğal olduğuna ve
bütün toplumsal hassasiyetlerin göz önünde bulundurularak geçmişe ve güncele
dair hakikatlerin araştırılması ve gerçeklerle
yüzleşme süreçlerinin işletilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, demin grubumuz adına
konuşan sayın hatip tarihsel gerçeklerle dolu, bu ülkenin tarihinde
de yer alan bazı olaylardan alıntı yaparak bir sunum
yapmıştır. Bu sunumla ilgili diğer siyasi partilerin
bizimle aynı görüşte olmasını bekleme gibi bir durumumuz
yoktur. Ancak, sayın hatibimizin yapmış olduğu
konuşmayı bir provokasyon olarak değerlendiren bir durumu kabul
etmemiz mümkün değil.
Sabiha Gökçenle ilgili tartışmalar
konusunda Halkların Demokratik Partisi olarak diğer siyasi
partilerden farklı düşünüyoruz. Kendisi Dersimdeki katliam
sırasında hava bombardımanında bulunmuş birisidir ve
şu anda da ismi Türkiye'nin değişik yerlerindeki
havaalanlarında ya da farklı yerlerde yaşatılmaya devam
ediyor. Biz bu anlayışı doğru görmüyoruz. Yani Mustafa
Muğlalının ismi nasıl ki bu coğrafyada bazı
insanlar tarafından katliamı çağrıştırıp
bazıları tarafından sahipleniliyorsa ve bu
yanlışı gören Hükûmet tarafından bir yerden
alınıyorsa; Kenan Evrenin isminin verildiği sokaklar, yine,
benzer darbecilerin isminin olduğu sokaklar nasıl toplumda bir
tartışmaya yol açıyorsa bu konu da tartışmalı bir
konudur. Siyasi partilerin farklı düşünmesinden daha doğal bir
şey olamaz. Biz gerek geçmişle ilgili gerek de güncelle ilgili burada
kısa polemikler üzerinden tartışmanın sonuç alacağına
inanmıyoruz. Bütün toplumsal hassasiyetler göz önünde bulundurularak
geçmişe dair ve güncele dair
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın
Sayın Baluken.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır)
hakikatlerin araştırılması ve gerçeklerle
yüzleşme süreçlerinin işletilmesi gerektiğini, ortaya
çıkacak sonuçların da bütün Türkiye toplumunun vicdanını
temsil etmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür ediyorum söz hakkı
verdiğiniz için.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Baluken.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/299) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 13)
(Devam)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şimdi 1inci madde üzerinde üçüncü konuşmacı
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Dursun Çiçek. (CHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Niye kös kös
duruyorsun? Senin söyleyecek bir şeyin yok mu Sayın Başkan?
Havacı generaliniz var burada, yani niye susuyorlar?
BAŞKAN Sayın Akçay,
konuşmacıyı çağırdık kürsüye.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ama
görüşünüzü de merak
Bak, Cumhuriyet Halk Partisi söyledi,
HDP söyledi, biz söyledik. Yani zorda kalacağınızı mı
düşünüyorsunuz, niye görüşünüzü söylemiyorsunuz?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ne
alakası var ya!
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ)
Sen kendi işine bak.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Söylemeye
mecbursunuz.
BAŞKAN Sayın Akçay
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Başkanım, bizim dersimizi bize öğretmeyin yani.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yani gerekirse
öğretiriz.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, sayın konuşmacıyı kürsüye davet ettim.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Hocam, onları Cumhurbaşkanı Erdoğan
söyledi, Dersim katliamını anlattı.
BAŞKAN Bir saniye Sayın
Çiçek.
ERKAN AKÇAY (Manisa) İşte,
geçmişte Erdoğanın, AKPnin yetkililerinin söylediği
çıkacak karşınıza, bununla yüzleşmekten
korktuğunuz için çelişki içerisindesiniz.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Kötü bir şey değil ki o, iyi bir şey
söyledi. Onun gereğini bekliyoruz.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Değerli Başkanım, ne zaman nerede
konuşacağımıza biz karar veririz, sizin anlatmanıza
hiç gerek yok.
BAŞKAN Sayın Akçay,
konuşma talebi yoktur.
Dolayısıyla,
konuşmacıyı kürsüye davet ettik.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Davet ettik.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Çiçek.
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA DURSUN ÇİÇEK (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tam da
tartışmanın bittiği noktadan devam etmek istiyorum. Gerek
Sabiha Gökçenler gerek Kıbrısta şehit olan
pilotlarımız, güneydoğuda şehit olan Türk askeri, Türk
polisi bu yüce Meclisin güvenoyu verdiği hükûmetlerin talimatlarını,
verdiği görevleri yerine getirmek için canlarını veriyorlar.
Dolayısıyla, eleştirirken, onları burada rencide etmemek
lazım, onların ruhlarını sızlatmamak lazım. Bu sözlerle
gündemdeki konuya geçmek istiyorum.
Tabii, ikisi uluslararası sözleşme olmak
üzere Azerbaycan ve Bulgaristan dâhil 13 ülkeyle ilgili uluslararası
anlaşmaları, tasarı ve teklifleri burada görüşüyoruz.
Tabii, bunların içinde Bulgaristan ve
Azerbaycan çok önemli. Özellikle Mustafa Kemal Atatürkün Azerbaycanın
sevinci bizim sevincimiz, kederi bizim kederimizdir. sözüyle Türkiye ve
Azerbaycan ilişkilerinde bir millet iki devlet
anlayışını vurguladığını
hatırlatarak sözlerime devam etmek istiyorum.
Azerbaycan ve Türkiye ilişkilerinin temeli
ortak değerlere, tarihe, kültüre, dile, coğrafyaya dayalı bir
kardeşliktir. Türkiye'nin gelişmesi Azerbaycanın olduğu
kadar, Azerbaycanın gelişmesi de Türkiye'nin gelişmesi
demektir. Dış politikada, özellikle yaşadığımız
Suriye ve Irak örneğinden sonra duygusal nedenlerle, mezhep ve etnik
nedenlerle Azerbaycan politikasında, Bulgaristan politikasında hata
yapılmamasını özellikle vurgulamak istiyorum. Bu konuda,
cumhuriyet hükûmetlerinin, cumhuriyetin temel politikasını tespit
eden, başta Dışişleri Bakanlığı ve
Genelkurmay Başkanlığı ile MİT
Müsteşarlığı olmak üzere, devletin birikimlerine,
tecrübelerine her ortamda, özellikle de siyasetçilerin saygı
duymasını talep ediyorum.
30 Ağustos 1991de bağımsız
olduğunda Azerbaycanı tanıyan ilk ülke Türkiyedir. Stratejik
ortaklık ve karşılıklı yardım anlaşması
olan bu ülke, özellikle enerji kaynakları açısından zengin bir
ülkedir, Türkiye'nin bu konudaki stratejik eksikliğini tamamlayan bir
ülkedir. O nedenle, Azerbaycanla ilgili ilişkilerimizi geliştirecek
her anlaşmaya biz olumlu yaklaşırız.
Burada, Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri ve
Türkiye ilişkileri üzerinde kısaca durmak istiyorum. Azerbaycan
toprakları olan Karabağın işgal edilmesi üzerine
Türkiye'yle Ermenistan sınırları kapatıldı ve bu sorun
hâlen devam ediyor. Bu sorunu istismar eden Rusya, Kafkaslarda biliyorsunuz,
Ermenistanda asker bulunduruyor, üs bulunduruyor, kuvvet
yığıyor, aynı şeyi şimdi Suriyede
yaşıyoruz. Dolayısıyla, Rusya iki taraftan da Türkiye'yi
tehdit ediyor. Bu sorunların çözümü için Türkiye'nin inisiyatif alması,
Azerbaycanı da ikna ederek Ermenistan sorunlarını çözmesi her
iki gelişen ekonomi ve büyük Türk dünyası karşısında
Ermenistanın kısa sürede müzahir bir ülke hâline
getirilebileceğine inanıyorum.
Azerbaycan 10 milyonu aşan nüfusu ve 200 milyar
dolara yaklaşan millî geliriyle, kişi başı 20 bin
doları bulan geliriyle büyüyen, gelişen bir ülke,
dolayısıyla bu ülkeyle ilgili anlaşmanın Türkiye Büyük
Millet Meclisinde onaylanmasını, kabul görmesini biz de
onaylıyoruz, kabul ediyoruz.
Tabii, Afrika ülkelerinden Sierra Leone küçük bir
ülke, iç sorunları olan bir ülke, millî geliri 2 milyar dolar kadar. Ancak
Avrupaya açılım politikasını da tabii art niyetler
olmadan, gizli ajandalar olmadan Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekliyoruz.
Bu konuda Devletlerin vicdanı yok, millî çıkarları
vardır. ilkesinin esas alınmasını, iç işlerine
karışmama politikasının esas alınmasını;
politikalarda, dış politikada bilimsellik ve uluslararası
evrensel ilkelere uyulmasını, duygusal yaklaşımlardan
kaçınılmasını özellikle vurgulamak istiyoruz.
Türkiye, bugün gerek komşularımızla
dostluk ve ticari ilişkilerde ve gerekse her gün şehit ve gazilerle
büyük acılar yaşadığımız terörle mücadelede
2002deki seviyeyi arar durumdadır. Sıfır sorun diyerek
geldiğimiz noktada yaptığımız dış politik
hatalarla, devletin, biraz önce vurguladığım temel
kurumlarının önerilerinin dikkate alınmaması sonucu,
dış politikada da 2002deki seviyeyi yakalamak için bir gayret
içindeyiz, en kısa sürede bu seviyeyi yakalamamız gerektiğine
inanıyorum.
Azerbaycan, enerji kaynakları
bakımından zengin, Kafkaslar bölgesinin kalbinde yer alan bir
kardeş ülkedir.
İçişlerine karışmama; yurtta
barış, dünyada barış; millî çıkar ve dostluk,
kardeşlik ilişkisi kapsamında, bu 13 ülkeyle yapılan
anlaşmaların onaylanmasının milletimize ve ülkelere
hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Yüce meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çiçek.
Sayın milletvekilleri, 1inci madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi yok.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde konuşmalar
yok.
Soru-cevap işlemi yok.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde konuşmalar
yok.
Soru-cevap işlemi yok.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 249
Kabul : 249(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Sema Kırcı İshak
Gazel
Balıkesir Kütahya
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Şimdi, 7nci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/300) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 14) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 14 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddelere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ VE GÜNEY SUDAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA
ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 1 Mayıs 2013 tarihinde
İzmirde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Şimdi, 1inci madde
üzerinde gruplar adına ilk konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Arzu Erdem. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Erdem.
MHP GRUBU ADINA ARZU ERDEM
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, biraz önce
bahsi geçen ilk kadın pilotumuz ve Ulu Önder Atatürkün manevi
kızı, kahraman Türk kadınlarımızdan Sabiha Gökçen için
yine Mustafa Kemal Atatürkün söylemiş olduğu sözü tekrar etmek
istiyorum: Beni çok mutlu ettin. Şimdi, artık, senin için
planladığım şeyi açıklayabilirim. Belki de dünyada ilk
askerî kadın pilot olacaksın. Bir Türk kızının
dünyadaki ilk askerî kadın pilot olması ne iftihar edici bir
olaydır? Tüm kahraman Türk kadınlarını bu vesileyle
rahmetle anıyorum, minnetlerimi sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
Güney Sudan, Yukarı Nil Nehri Havzasında
yer alan bir Orta Afrika ülkesidir. Dinî ayrışmalar nedeniyle
Sudandan ayrılıp 2011 yılında
bağımsızlığını ilan etmiştir. 8 milyon
260 bin civarı nüfusa sahip olan Güney Sudanda iç barışın
oluşturulamaması nedeniyle düzen sağlanamamış, istikrarlı
bir yönetim kurulamamıştır. Yaşanan bu iç
savaşların etkisiyle ekonomisi büyük zarar görmüş olan Güney
Sudanda beslenme yetersizliği bakımından büyük
sıkıntılar yaşanmaktadır ve anne ölümü konusunda
dünyanın en üst sıralarında yer almaktadır. Verem, menenjit,
kolera, kızamık ve sıtma gibi hastalıklar ülkede
yaygındır ve bu hastalıklar sayısız can
almıştır.
Türkiye ile Güney Sudan arasında imzalanacak
olan bu anlaşmanın ekonomik, kültürel ve turizm açısından
ülkemize katkılarının izah edilmesi gerekmektedir, bunu
belirtmek istiyorum.
Turizm gelirlerinin dibe vurduğu ülkemizde, Ege
ve Akdenizde turistik tesisler, oteller, tatil köyleri satılığa
çıkarılmaktadır. Hizmet sektöründe en büyük istihdamı
sağlayan turizm sektörü yurt dışı turlarının
iptaliyle birlikte vahim duruma gelmiştir. Türkiye İstatistik
Kurumunun 2015 yıl sonu verilerine göre 2014 sonunda yaklaşık 34
milyar dolar olan turizm geliri 2015 sonunda 31 milyar dolara inmiştir.
İktidar partisinin Güney Sudanla Hava Ulaştırma
Anlaşması yapmasından önce ülkemize büyük istihdam sağlayan
turizmdeki bu düşüşü engellemek adına acil önlemler alması
gerekmektedir. Turizme teşvik ve destek vermek amaçlı
girişimlerde bulunmalıdır. Aksi hâlde kapanan, satılan
yüzlerce turistik tesisin on binlerce çalışanı işsizler
ordusuna katılacaktır, her 5 gencimizden 1 işsizin olduğu
ülkemizde işsizlik önlenemez hâl alacaktır.
Pazar günü yaklaşık 2 milyon 200 bin
gencimiz YGS sınavına girecektir. Sınava girecek olan tüm
evlatlarımıza zihin açıklığı ve
başarılar diliyorum. Büyük zorluklarla büyüttüğümüz
evlatlarımız, bir türlü ıslah olmayan, reform yapılamayan,
yazboz tahtasına dönmüş eğitim sistemi sebebiyle yoğun
baskı altındalar.
Değerli milletvekilleri, hangi eğitimciyle
bir araya gelsek eğitim sisteminden şikâyet etmektedir ve eğitim
sisteminden memnun olmadığını belirtmektedir. YÖK, bu
konuda sürekli eleştirilmektedir. On dört yıllık
iktidarınıza rağmen hâlâ eğitim sistemindeki sorunları
çözemediğinizi aslında kendiniz de kürsüden belirtmektesiniz.
Dün Başbakan Yardımcısını
dikkatlice dinledim, Önemli bir reform başlığı eğitim
reformudur. dedi. Eğitim reformunun hâlâ öncelikli reformlar
arasında olduğunu kendisi belirtti. Eğitim fakültelerini yeniden
yapılandıracağız. dedi. Buradan sormak istiyorum: Kendi
iktidarları döneminde açılmış olan eğitim
fakültelerini yeniden yapılandırmak bugün mü akıllarına
geldi? Tüm müfredatı temel becerileri verecek şekilde
güncelliyoruz. dedi. Peki, müfredatı güncellemek on dört sene sonra
mı aklınıza geldi? Yabancı dil eğitimini daha güçlü
şekilde destekleyeceğiz. dedi. Bu ifade ne kadar tatminkâr sizlere
soruyorum. Cevabını da bir dil bilimci olarak ben vereyim:
Çocuklarımız senelerce yabancı dil eğitimi görecek, okuyup
anlayacak belki ama yine konuşamayacak. Yükseköğretim kalite
kurulunun oluşturulacağını söyledi yine Başbakan
Yardımcısı. İktidar partisinin on dört sene sonra mı
aklına geldi yükseköğretimin bir kalite kuruluna
ihtiyacının olduğu?
Değerli milletvekilleri, çocuğunuz ve
sizler, anne baba olarak baskı altındasınız biliyorum ve
eğitim sisteminden memnun değilsiniz; memnun
olmadığınızı burada belirtin, hep birlikte buna çözüm
bulalım. Sadece memnuniyetsizlik değil belki de hatta sistemi takip
etmekte de zorlanıyorsunuz. Her gelen bakan kendi sistemiyle geldi, bu
sistemi aziz Türk milletimize ve geleceğimiz olan evlatlarımıza
uyguladı. İlköğretimde değişiklik, liseye geçiş
sınavlarında sayısız değişiklik, üniversite
giriş sınavında yine sayısız değişiklik.
Size katıldığım en önemli konu, eğitim reformunun acil
bir şekilde köklü ve kalıcı olarak değiştirilmesi
gerektiğidir.
Evlatlarının
gelecek kaygısını taşıyan annelerimizin de sorununu
dile getirmek istiyorum. Gelin, hep birlikte bana ve sizlere de gelen bu soruna
çözüm bulalım. Doğum öncesi sigorta girişi olmayan anneler
doğum borçlanması yapamamaktadır. Annelerimizin bu haklı
taleplerine çözüm bulmak bizim elimizde. Her konuda yasa
değişikliği yapılırken bu konuda mağduriyetler
devam etmektedir. 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde çiçeklerle
karşılandık, her kürsüye çıkan hatip kadınların
kıymetinden bahsetti, gerçek kıymet sözle değil icraatla olur.
İşte hepimiz için bir fırsat, doğum borçlanması
yapamayan annelerimizin haklı taleplerini yerine getirmiş oluruz ve
emin olun, çok da dua almış oluruz. Ben kendimi bu konuda milletin
temsilcisi olarak vebal altında hissediyorum, bu vebali de sizlerle
paylaşıyorum, buna duyarsız kalmayacağınıza da
inanıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler milletimizin
haklı taleplerinin yanında olduk, bundan sonra da olmaya devam
edeceğiz. Aziz Türk milletimizin her bir ferdi bizim için çok
kıymetli ve Anayasa önünde herkes eşittir. diyoruz. O hâlde
emeklilikte yaşa takılan, hakları gasbedilen mağdur
milletimiz için neden çalışmalar yapılmıyor, adaletsizlikler
neden giderilmiyor?
Bir
eşitsizlik örneği de öğretim üyelerinin 33/a ve 50/d
statüsündeki araştırma görevlileridir. Aynı kriterlerle işe
alınan ve aynı işi yapan bu iki farklı statüdeki
çalışanlar arasında hak ve fırsat eşitsizliği
vardır. Bu sorun, bilim insanı adaylarını ve
akademisyenlerimizi daha fazla mağdur etmeden çözülmelidir.
Adalet
sistemiyle ilgili sorunlar olduğu gibi, yetkili adli makamların
kararlarının uygulanmaması milletimizi mağdur etmektedir.
Bu mağduriyeti somutlaştırmak istiyorum ve bu konuyu da yine
sizlerin vicdanına bırakıyorum. Gelin, bu konuyu birlikte
çözelim, mağdur olan 5.913 kişinin vebalinden kurtulalım.
Millî
Eğitim Bakanının görevde yükselme ve unvan
değişikliğine yönelik yapılmış yönetmelik
düzeyindeki düzenlemeleri bulunmaktadır. Bu düzenlemelere karşı
idari yargıda açılmış davalar sonucunda iptal edilen
hükümler yer almaktadır. Ancak bu yargı kararlarının
uygulanmadığını ben de, sizler de biliyorsunuz. Özellikle
şube müdürlüğü atamaları yargı kararlarıyla iptal edilmiştir.
Hukuksuz bir şekilde atanan 1.709 Millî Eğitim
Bakanlığı şube müdürü atamasının yargı
kararları gereği aritmetik ortalamayla yeniden yapılması
gerekmektedir. Lakin bu Danıştay kararları Millî Eğitim
Bakanlığınca otuz iş günü içinde uygulanmamıştır
ve uygulanmamaktadır. Bunun yasal izahı da bulunmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, yediden yetmişe
sıkıntılarla boğuşan aziz milletimiz bize emanettir,
emanetimize sahip çıkmak bizim vazifemizdir. Toplumsal buhranın en
büyük ölçüsü intiharlardır. Ülkemizde son günlerde intihar vakaları
hızlı bir artış göstermektedir. Geçim
sıkıntısı, bozuk aile ilişkileri, stresli yaşam,
hastalıklar, mutsuz evlilikler, ticari başarısızlıklar,
işsizlik, eğitimsizlik, ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve
siyasal sorunlar ve bu gibi sorunların kişileri depresyona
sokması onları intihara sürüklemektedir. Aziz milletimizin huzurunu
sağlamak elbette ki Hükûmetin görevidir ama bir Hükûmet yetkilisi,
atanamayan öğretmen ve TEOG sınavında başarılı
olamadığı için intihar eden 13 yaşındaki
evladımızla ilgili şu yorumu yapmıştır:
Gösterişçi intihar eylemi sendromu. Çok talihsiz buldum. Toplumsal huzur
siz de takdir edersiniz ki bu şekilde sağlanamaz. Bunu söyleyen bakanın
ağır vebal altında olduğunu da belirtmek isterim.
Gençlerimizin dertleri gerçekten büyük, bir taraftan
dişinden tırnağından artırıp onları okutan
ailelerine karşı verdikleri sözleri yerine getirme gayreti,
diğer taraftan ellerinde olmayan sebepler dolayısıyla bu sözü
tutamamanın vermiş olduğu çaresizlik ve umutsuzluk. Eğitim
hayatında başarılı olsalar da işsizlikle
yüzleştiklerinde bu başarıları gölgede kalmaktadır.
İktisadi ve idari bilimler fakültesi
mezunları, adalet bölümü mezunları, edebiyat fakültesi mezunları,
gıda mühendisleri, gıda teknikerleri, su ürünleri bölümleri
mezunları, veterinerlerimiz, ziraat mühendislerimiz, tarım
mühendislerimiz ve birçok başka bölüm mezunları işsiz, verilen
kadro sözleri tutulmadı, gelen bakan diğer bakanın sözünü yerine
getirmedi. Polis okulu mülakat mağdurları...
Elbette çok önemli olan bu yurt dışı
anlaşmalarını görüşelim, elbette ülkemizin ekonomik
güçlenmesini, milletimizin güçlenmesini sağlayalım, elbette bu
anlamda güzel işler yapalım, burada konuşalım ama öncelikli
görevimiz milletimizin sorunlarına çözüm üretmektir.
Saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Erdem.
Madde üzerinde ikinci konuşmacı
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili
Sayın Mahmut Celadet Gaydalı.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Gaydalı.
HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve
kamuoyunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 9 Temmuz 2005
yılında özerkliğini, 9 Temmuz 2011 tarihinde de
bağımsızlığını ilan eden Orta Afrika ülkesi
Güney Sudanla yapılan anlaşma öncesi, Güney Sudanın nasıl
bir ülke olduğunu kısaca hatırlatmak istiyorum.
Güney Sudanda hâlâ iç çatışmalar devam
etmektedir. Sudan, gerilimlerin olduğu,
istikrarsızlığın olduğu ve yaşam güvencesinin
olmadığı bir ülkedir. Birleşmiş Milletlerin Güney
Sudandaki insan hakkı ihlalleri konusunda hazırladığı
raporda, ordu ve orduya bağlı birliklerin çok sayıda kadın
ve kıza tecavüz edip diri diri yaktığı yer
almıştır. Yine aynı raporda, ordu ve bağlı grupların
sivilleri öldürdükleri, evleri ve iş yerlerini
yağmaladıkları, köyleri tahrip ettikleri, 100 binden fazla
kişiyi göçe zorladıkları belirtiliyor. Güney Sudanda 2013
sonunda başlayan şiddet olayları nedeniyle 2 milyona yakın
insan ülke içinde yerlerini değiştirmiş, 293 bin kişi de
komşu ülkelere sığınmıştır, 120 bin
kişi Birleşmiş Milletlere bağlı ülkelerde
yaşamaya devam etmek zorunda kalmıştır. İki gün önce
burada Kadınlar Günü mesajı verilirken, iki gün sonra, kadına ve
insana zulmeden, eziyet eden böyle bir ülkeyle yapılacak
anlaşmayı şüpheyle karşılıyoruz. Neredeyse
Afrikadaki kabileler düzeyine indirilen anlaşmalar
yapılmaktadır. Bu da bize Dostlar alışverişte
görsün. veya Ne kadar çok çalışıyoruz. imajı vermek
çabasıdır.
Uluslararası ilişkiler tamamen
ulusların karşılıklı menfaat ilişkilerine
dayanmalıdır. Afrika ülkelerinin, zamanında çeşitli Avrupa
ülkeleri tarafından sömürge mantalitesiyle zenginlikleri
sömürülmüştür. Tabiri caizse, elma şekerinin tatlı
kısmı ve elması bitmiştir, geriye saptan başka bir
şey kalmamıştır. Bizler artık Afrika
Kıtasında nal toplamaya çalışıyoruz. Yapılan bu
anlaşmaların yıllar sonra bile getiri-götürü analizleri net
olarak yapılamamakta veya kamuoyuna bu veriler
aktarılamamaktadır.
Sizlerle bir tecrübemi paylaşmak istiyorum.
Yıl 1984, Umman Sultanlığına görevli olarak, mühendis
olarak yabancı bir şirketle çalışmaya gitmiştim. 84
yılında Umman Sultanlığında Türkiye Büyükelçiliği
henüz yoktu. Oraya vardığım zaman, sadece Türkiyeden giden 4
ailenin orada olduğunu gördüm. Her taraf şantiye gibiydi, her tarafta
yollar, binalar yapılıyordu. O zamanki nüfus 3 milyon; bunun 1,5
milyonu yerli nüfus, 1,5 milyonu da bizler gibi oraya çalışmaya giden
yabancı insanlardı. Tabii, burada Avrupalı, Amerikalı
müteahhitler her tarafı kazıp çalışıyorlardı.
Yani, anlayacağınız, atı alan Üsküdarı geçmişti.
Benim orada bulunduğum süre içinde Türkiye
Büyükelçiliği de geldi. İlk gelişlerindeki tablo aynen
şuydu: Beş yıldızlı bir otelin kral dairesini uzun
süre kiraladılar, orada oturdular. Daha sonra da çok lüks bir
rezidansı kiralayarak elçilik aktivitelerini devam ettirdiler. Sadece
karşılaştırmak açısından size söylemek istiyorum.
O zaman orada onlarca Alman firması vardı, yüzlerce Alman ailesi
vardı, Alman Büyükelçiliği de bir apartman dairesinde görevini ifa
ediyordu.
Bir devletin etkisi, aynen bir havuzun içine
düşen bir taş nasıl harelerle etkisini azaltırsa
kıyıya doğru, ülkenin etkisi de aynıdır. Eğer
bizim ülkemizin etkisi Suriyede yoksa Sudanda da olmaz, hele Surinamda hiç
olmaz.
Biz hâlâ insani
yardımlardan ve yaptığımız hibe altyapılardan,
hibe konutlardan hamaset okumaktayız. Tabii, bunlara karşı
değiliz ama kendi memleketimizde altyapı sorunları yaşarken
başkalarına gösteriş olsun diye veya dostlar
alışverişte görsün diye yardım yapmak doğru mudur
acaba?
Kendi ilim olan Bitlisin kırsal alanında,
kimi yerde yaşam şartları emin olun ki Afganistanın
kırsal alanından daha zor durumda. Yol ilkel düzeyde, konutlar ilkel
düzeyde, su ve elektrik hâlâ büyük sorun. Bırakın kırsal
alanı, ilimin ve ilçelerimin altyapısı bile
sağlıklı değil, hâlâ ilimin kanalizasyon deşarjı
direkt olarak Bitlis Deresine akmakta, en büyük ilçemiz olan Tatvanın
kanalizasyonu da Van Gölüne akmaktadır. Bunları tamamladıktan
sonra tabii ki başka, çevre, komşu devletlere ve daha uzaktaki
yardıma muhtaç devletlere yardım etmek doğrudur, buna
katılıyorum ama ne yazık ki durumumuz bu.
Bugün dünyada çıkarılan savaşlar ve
yıkımlar, tekrar inşa için emperyalist güçlerin
iştahını kabartmakta ve inşaat firmaları ellerini
ovuşturmaktadır. Yanı başımızda süren Suriye
savaşında da aynı tablo görülmektedir. Hükûmetin
uyguladığı yanlış politikalar neticesinde Türkiye
devre dışı bırakılmıştır. Yıllar
sonra, inşaat için yeniden yapılanma çabalarında yerli firmaların
ancak taşeronluk yapmasına göz yumulacak veya nakliyeden kazanmak
için belki de bazı malzemelerin Türkiye üzerinden alınmasına
müsaade edilecektir. Yani hazırlanan pastadan mümkün olduğu kadar en
küçük dilim çatalın kenarıyla bize doğru itilecek veya Sofrada
kalan kırıntılarla idare edin. denilecektir.
Onun için, bu eksen doğrultusunda ciddi
araştırmalar yaparak uluslararası ilişkiler tekrar tekrar
gözden geçirilip hesap kitap doğru yapılmalıdır. Aksi
takdirde, dünya üzerinde oynanan bu satrançta piyon olma rolünden başka
bir fonksiyonumuz maalesef ki olmayacaktır.
Güney Sudanla yapacağımız hava
ulaştırma anlaşması yerine söz verilen Tatvan
Havaalanı yapılarak Bitlisle barış anlaşması
yapılması daha hayırlı olacaktır diyorum, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Gaydalı.
Sayın milletvekilleri, 1inci madde üzerinde
gruplar adına üçüncü konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Trabzon Milletvekili Sayın Haluk Pekşen. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Pekşen.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALUK PEKŞEN (Trabzon)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; aslında bu
konuşmayı burada Sayın Ulaştırma Bakanının
olduğu bir esnada yapmayı çok isterdim. Gerçekten bu,
havacılığa ilişkin anlaşmaları
imzalıyorsunuz ya, onaylıyoruz ya şimdi burada, bu
anlaşmaların içeriğini size bir anlatayım, ondan sonra bu
anlaşmalar için el kaldırıp indirirken biraz daha dikkatli
olacağınıza eminim.
Sevgili milletvekilleri, EUROCONTROL denilen bir
Avrupa konvansiyonu var. Bu konvansiyonun özeti şu: Avrupada bütün hava
sahasını kontrol eden bir birim. Bu birim, Belçikada merkezi olan,
Türkiye'nin de kurucu ortağı olduğu bir birimdir. Havada, aynen
karada olduğu gibi yollar vardır, bu yollardan geçen sivil hava
araçları o yollara geçiş ücretleri öderler. Bunlar ülkelerin
kendilerine göre belirledikleri fiyatlar üzerinden EUROCONTROL tarafından
fatura edilir sivil şirketlere, onlar parayı öderler, bu ödenen para
üzerinden EUROCONTROL yüzde 7 kesintiyi yapar, sonra kalan bakiyeyi ülkeye
gönderir. Bu, ülkeye gelen paranın yüzde 20si doğrudan hazineye
gidiyor, geri kalan kısmıysa Devlet Hava Meydanları
İşletmesine ama dünyada böyle değil. Dünyanın bütün ülkelerinde
EUROCONTROLün tarafı sivil havacılık genel müdürlüğüdür,
yalnızca Türkiyede Devlet Hava Meydanları İşletmesi. Niye?
Şimdi geleceğiz.
Yalnızca Türkiyede, sizin
iktidarınıza kadar ihaleler, havaalanı, hava meydanı
işletme ihalelerinin dışında havaalanlarının
yapım ihaleleri doğrudan DLH tarafından yapılır iken
sizin iktidarınızda bu ihalelerin tamamı Devlet Hava
Meydanları İşletmesine verildi. Ne adı? Devlet Hava
Meydanları İşletmesi ama ihale yapar hâle geldi. Niye? Çünkü
kaynak var. Kaynağın özelliği ne? Özelliğini az önce
söyledim, bütçe dışında yani bu 2015 yılı
itibarıyla EUROCONTROLden gelen 405 milyon euronun yüzde 7
düşürüldükten sonra kalanın yüzde 80i bütçe kontrolü
dışında, Bakanın iki dudağının arasında
harcama kalemidir. Hani o Bakanınıza methiyeler diziyorsunuz ya,
işin altındaki rakam budur, gerçek burada. Böyle bir rakamı size
versinler efsane yaratırsınız ama burada büyük bir dram var,
şimdi o drama doğru gelelim yavaş yavaş.
Şimdi, bakın, bu EUROCONTROL gelirlerinin
bir kısmı da enroute adı verilen
Basit anlatayım size,
hemen anlayacaksınız, uçağınız meydan sahasından
çıktı, tekerini kestikten sonra belli bir hava sahasına geldi,
ondan sonra başka bir meydanın inme sahasına gelene kadar o alan
içerisindeki bütün yola enroute denir ve bu hizmeti sağlayan personele
dünyanın her yerinde havacılık tazminatı ödenir. Geçen gün
burada Sayın Maliye Bakanı izah etmeye çalıştı, onu da
-doğru dürüst anlamamış anladığım kadarıyla-
doğru dürüst izah edemedi. Diyor ki: Bu hizmeti
sağladıkları için onlar ek tazminat alıyorlar. Hayır,
öyle değil. Siz yalnızca yandaşlarınıza kıyak
çekmek için tazminat ödüyorsunuz. Niçin? Bakın, VOR/DME, ILS gibi cihazlar
var, uçağı indiren cihazlar var. Bu cihazları kullanan
mühendislerin arasında bile tazminatı farklı ödettiriyorsunuz.
Siyasi yandaşınız olan mühendislerin aldıkları
tazminatlarla yandaş olmayan, devletin mühendislerinin aldıkları
tazminatlar farklıdır, gidin, bakın.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Nasıl farklı
oluyor?
HALUK PEKŞEN (Devamla) Aynen öyle. Daha öteye
gidelim hadi, bakın, buna bile şaşırdınız. Evet,
aynen öyle, daha biraz ileriye taşıyayım, daha çok
şaşıracaksınız. Mesela bu hizmeti veren personelin
statüsüne göre de ayrım yapıyorsunuz.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Nasıl oluyor?
HALUK PEKŞEN (Devamla) Nasıl mı,
şimdi söyleyeyim size. İstanbul DHMİde görev yapan kule hizmeti
tam tazminat alıyor, Konyadaki sıfır alıyor. Niye?
İstanbul DHMİdeki sivil personel, Konyadaki askerî personel.
Malatyadaki sıfır tazminat alıyor, Diyarbakırdaki
sıfır tazminat alıyor, işte Merzifondaki sıfır
tazminat alıyor, Bursa Yenişehirdeki sıfır tazminat
alıyor, Ankaradaki tam tazminat alıyor. Bu, anayasal düzene uygun
bir durum mudur? Reva mıdır arkadaşlar ya, soruyorum size Allah
aşkına ya, bu reva mıdır yani? Üniformalı personel
uçağı indiriyor, sıfır tazminat alıyor; sivil personel
uçağı indiriyor, yüzde 195 tazminat alıyor. E, bu bir.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) O iş öyle
değil.
HALUK PEKŞEN (Devamla) Bu iş aynen
böyledir.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) O iş öyle
değil.
HALUK PEKŞEN (Devamla) Aksini iddia edenin
alnını karışlarım, bu işe ömrümü verdim.
İki: Bu sistemi kuran bir hukukçuyum.
Gelelim ikinci kısmına. Daha burada
bitmedi, durun bakalım, daha devam edeceğiz.
Şimdi, dünyanın her yerinde,
EUROCONTROLde sivil havacılık genel müdürlüğü temsil eder
ülkeleri, bir tek Türkiyede Devlet Hava Meydanları İşletmesi
temsil ediyor, niçin? Niçin, niçin, soruyorum? Niçin o zaman Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü ICAOda yani Dünya Sivil
Havacılık Birliğinde temsil ederken EUROCONTROLde temsil
etmiyor? Çünkü bir tarafta para var, öbür tarafta para yok, ikisinin
arasındaki fark da budur.
Ama bitmedi, gelelim şimdi Türkiyeye. Hani o
hava meydanlarını yapıyorsunuz ya, o
yaptığınız hava meydanlarına ilişkin de büyük
problemler var; yalnızca hava meydanlarına ilişkin değil,
havacılığa ilişkin de büyük problemler var. Sayın
Ulaştırma Bakanı buraya geldiğinde rakamları
anlatmıştı ya, Türkiyenin havacılıktaki kapasitesi
180 milyon yıl. diye anlatmıştı ya, çok doğru
söylemiş ama o doğru Sayın Bakan söylediği zaman
çıkmadı ortaya, 2001 yılında İstanbulda yapılan
Sivil Havacılık Planlama Toplantısında
planlanmış olan rakamdır. 2001de ne planlandıysa o oldu,
bir tek ilave yapamadınız, hiçbir ilave yapamadınız ama
yaptığınız ne biliyor musunuz? Gazipaşada bir hava
meydanı yaptınız, uçaklar iniyor ama inen Nasıl
kalkacağım diye büyük bir panik içerisinde.
İki: Sivil havacılık
altyapısına hiçbir yatırım yapmadınız,
pilotların bir kısmı Macar, Yugoslav, şuradan buradan
geldiler ama Türkiyede bir sürü üniversite var, bu üniversitelerde sivil
havacılık altyapısına destek verecek ne uçuş personeli
ne teknik bakım personeli ne meydan personeli ne kule personeli,
hiçbirinin eğitimi yok Türkiyede, yok. Doğru dürüst eğitim
verdiğiniz hiçbir havacılık alanı yok. Hani,
havacılıkta efsane olmuşsunuz ya, arkadaşlar, uçak tipini
bile doğru seçemediniz. Dünyaya gidiyorsunuz, Avrupayı geziyorsunuz,
orada pervaneli uçak görüyorsunuz diyorsunuz ki: Bunlar niye pervaneli uçak
uçurtuyorlar? Çok basit. Çünkü, insanlar o pervaneli uçaklarla en güvenli, en
kısa pistlere en ekonomik rakamlarla iniyorlar. Onlar diğerlerinden
daha güvenlidir. Ama, siz Rolls-Roycela dolmuşçuluk yaptırmaya
başladınız. Onun için de Türk Hava Yolları inanılmaz
bir zarar yazıyor, sürekli zarar yazıyor. O zararı kapatmak için
ne yapıyorsunuz biliyor musunuz? Çok akıllıca bir prosedür
uygulanıyor. Ne yapıyorsunuz? Hazine
Müsteşarlığının size lease yetkisi verdiği
uçakları bünyenize kattığınız zaman, lease ödemesi
tamamlandığında onu satıyorsunuz. Onu gelir hanesine
ekliyorsunuz, sonra leasele bir uçak daha alıyorsunuz, onu bilançoya
eklemiyorsunuz çünkü daha henüz ödemesi başlamamış. Niye? Çünkü
ödeme dört ay sonra, altı ay sonra, sekiz ay sonra; klasik bir bütçe
hilesi, sürekli yapılan bir hile. Bunlarla sivil havacılıkta
hiçbir yere gidemezsiniz. Birkaç tane
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Yurt içi, yurt
dışı artan yolcu sayısını nasıl izah
edebilirsiniz?
HALUK PEKŞEN (Devamla) - Yurt içi, yurt
dışı artan yolcuları aynen söylediğim gibi, 2001
Haziranda TAVda yapılmış olan, planlamada yapılan rakam
kadardır. Eğer yurt içi, yurt dışı yolcu
sayısını artırmak istiyorsanız bunun doğru zemini
Atatürk Hava Meydanıydı. Yanlış yaptınız, bir
anlatayım size: Bu Atatürk Hava Meydanıyla ilgili TAVda
toplantı yapıyorsunuz, Sayın Bakan bütün sektörü topluyor,
planlamayı topluyor, herkes orada, diyorlar ki: İstanbul Atatürk
Hava Meydanına 2,5 milyar dolar yatırımla bu hava
meydanının bugünkü kapasitesi 60 milyondan 90 milyona
çıkarılır.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Nasıl çıkacak?
HALUK PEKŞEN (Devamla) - Tamam, deniliyor,
Sayın Bakan okey veriyor, bu hava meydanının kapasitesinin 90
milyona çıkarılması karar altına alınıyor. Ondan
sonra, birisi talimat veriyor, derhâl bu konu kapatılıyor.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) 150 milyona
ihtiyacımız var.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Alan öyle bir alan ki,
öyle bir alan yok orada Sayın Vekilim.
HALUK PEKŞEN (Devamla) - Ha, güzel. Şimdi
bakın, 150 milyona ihtiyacımız var. diyorsunuz ya, konuyu hiç
bilmediğinizi gösteriyor.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Hub, hub.
HALUK PEKŞEN (Devamla) - Havacılıkta
nedir biliyor musunuz? Yolcu kapasitesi ülkenin nüfusu çarpı 2
katıdır.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Hublar hariç.
HALUK PEKŞEN (Devamla) - Nüfus 78 milyonsa
yolcu kapasiteniz 2 katıdır, bir de ona charterı eklersiniz,
olur bu kadar. Onun için, o anlattığınız hava meydanı,
tamamen bu EUROKONTROLden gelen o para var ya 320 milyon euro, ona çökme
sistemidir. Devlet Hava Meydanları, dünyada ilk defa Türkiyede banka
kredisine kefil olmuştur, kefil. Bir örneği var mı bunun Allah
aşkına? Bir örnek verin bana. Dünyanın herhangi bir ülkesinde
Devlet Hava Meydanı İşletmesi, bir devlet hizmetini, bir kamu
hizmeti imtiyazını yapacak olan bir şirkete hem hizmet
imtiyazını satacak hem de kefil olacak. Bu, yalnızca Türkiyede
olur.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) 2001deki yolcu
sayısı
HALUK PEKŞEN (Devamla) Arkadaşlar, size
bir şey söyleyeyim mi? Bu DHMİ ve bu DHMİ harcamaları, emin
olun, tamamı Yüce Divanlıktır, tamamı. Bunun üzerine sizin
de gitmenizi tavsiye ederim. Bunun üzerine geldiği gibi
Bakın, sizin
bir havacı generaliniz var biliyor musunuz, o havacı generaliniz de
bu konulardan anlar ama konuşmuyor; konuşsaydı Atatürk
Havalimanında hava sahasının kapatılmasının
ancak Hükûmet kararıyla olacağını bilirdi, Balyoz
davasındaki o büyük sahtekârlığı burada çözerdi.
Anlamasına, bilmesine rağmen sustu. Onun için itibar da etmiyorum,
ciddiye de almıyorum.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) 2001deki
sayıları söyleyin.
HALUK PEKŞEN (Devamla) Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Pekşen.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde
şahsı adına Ardahan Milletvekili Sayın Öztürk Yılmaz.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Yılmaz.
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uluslararası anlaşmalar konusunda
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, Dışişleri Komisyonunda
bu konuya biz onay verdik çünkü uluslararası anlaşmalar, devletimizin
itibarını, ülkemizin çıkarını ilgilendiren her
konudaki anlaşmalara, tekliflere onay veriyoruz; buna da keza onay verdik.
Bu 15 anlaşmadan 10 tanesi standart hava
ulaştırma anlaşması, teknik anlaşmalar. Bu anlaşmalardan
sadece 1 tanesi üzerinde görüş beyan etmiştik; o da Yemenle
imzalanan ve şimdi onaylanan anlaşmaydı. O konuda
kaygılarımızı iletmiştik çünkü Yemende, malum, büyük
bir iç savaş devam ediyor. Olayın tarafları şu anda bir
savaş içerisinde. Yemende Hutiler ile hükûmet arasında bir kavga
devam ediyor, bir vekâlet savaşı da diğer taraftan çünkü Suudi
Arabistan ile İranın bir vekâlet savaşı devam ediyor. Ülke
şu anda fiilen üçe, dörde bölünmüş durumda. Bu anlaşmanın
uygulanması açısından tarafın kim olacağı
konusunda endişelerimiz vardı ama Birleşmiş Milletlerde bu
süreç devam ettiği için bu anlaşmanın ancak bu süreçte bir çözüm
çıkması hâlinde uygulanabileceğini belirtmiş ve o çerçevede
de anlaşmanın geçmesine onay vermiştik.
Dün Sayın Başbakan burada bütün gruplara
seslendiğinde, özellikle geri kabul anlaşmasının
zamanında onaylanabilmesi için, bununla ilgili bazı
şartların yerine getirilebilmesi için Meclise gelecek kanunlarla
ilgili destek talebinde bulunmuştu.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına her
şeyden önce şunu belirtmek isteriz: Bu mülteciler konusuna bizim AB
katılım müzakerelerinin
sıkıştırılmış olması, bir paket olarak
sunulmasından rahatsızlık duyduk. Ayrıca, zaten vize
serbestisinin sağlanacağı bir ortamda, ekim ayında, bunun
dört ay ileri alınması suretiyle geri kabul anlaşmasıyla
olan bağını anlıyoruz ama diğer taraftan Türkiyenin
üzerine çok büyük bir yük bindirildiğini de görüyoruz.
Gelen anlaşmaların ülkenin
çıkarlarına olması hâlinde, Avrupa Birliği mevzuatına
uygun olması hâlinde, uluslararası anlaşmalarımıza
uygun olması hâlinde biz bu gelen anlaşmalara da destek
vereceğiz burada.
Bu vesileyle bir konuya daha değinmek
istiyorum. Biliyorsunuz, Irakta IŞİD terörü şu anda her
tarafı tehdit ediyor. Bu tehdidin yaymış olduğu alan her ne
kadar daralmış olsa da şu anda gelinen aşama
itibarıyla IŞİDin bölgede sıkıştıkça
kimyasal silah kullanma yolunu seçtiğini görüyoruz. Özellikle
uluslararası basına yansıyan haberler, bölgeden bize intikal
eden duyumlar ve bizzat, şahsen arayan oradaki Türkmen yetkililerden
aldığımız bilgi çerçevesinde dün değil evvelsi gün
Tuzhurmatu bölgesine havanlarla ve kimyasal içerik olan havanlarla
saldırıldığını duyduk. Umuyoruz bunlar gerçek olmaz.
Yoksa IŞİD -bölgeden temizleneceği bir dönemde- nasıl
gelirken büyük bir yıkımla geldiyse çekilirken de çok büyük bir
yıkımla bölgeyi ateşe verip gitmesinden endişe duyuyoruz.
Bu vesileyle, bu anlaşmaları
onayladık, Komisyonumuz bu konuda çalıştı ancak şunu
da tespit ettik: On yıl gecikmiş anlaşmalar var, beş
yıl bu Meclise gelmemiş anlaşmalar var. Daha önceki hükûmetler
zamanında gündeme alınmamış anlaşmalar var. Bunun
sayısı son derece fazla. İşe yarayanların, Türkiyenin
çıkarına olanların bir an önce Meclis gündemine getirilmesi ve
taraflarla olan ilişkilerde itibar kaybına yol açılmadan bu
anlaşmaların Meclisten geçirilmesini istiyoruz.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yılmaz.
Sayın milletvekilleri, 1inci madde üzerinde
konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi yoktur.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yoktur.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum.
Süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama
sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 252
Kabul : 251
Ret : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Sema Kırcı İshak Gazel
Balıkesir Kütahya
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, 8inci sıraya
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ruanda Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/301) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 15) (xx)
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 15 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerinde söz talebi yoktur.
Soru-cevap işlemi yoktur.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ VE RUANDA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA
ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 31 Mayıs 2012 tarihinde
İzmirde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ruanda Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde söz talebi
yoktur.
Soru-cevap işlemi yoktur.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum.
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Bu ve bundan sonraki oylamalar için oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Ruanda Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 259
Kabul : 259 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Sema Kırcı İshak
Gazel
Balıkesir Kütahya
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın Milletvekilleri, 9uncu sıraya
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zimbabve Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zimbabve Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/302) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 16) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 16 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen
milletvekili yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE
ZİMBABVE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 12 Aralık 2013 tarihinde Durbanda imzalanan
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zimbabve Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Hava Ulaştırma Anlaşmasının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın Milletvekilleri, tasarının tümü
açık oylama tabidir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Zimbabve Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 251
Kabul : 251 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Sema Kırcı İshak
Gazel
Balıkesir Kütahya
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
10uncu sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Jamaika Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Jamaika Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/306) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 17) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 17 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddelere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
HÜKÜMETİN TEKLİF
ETTİĞİ METİN TÜRKİYE CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ VE JAMAİKA HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 19 Kasım 2014 tarihinde Balide
imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Jamaika Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum.
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Jamaika Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 252
Kabul : 252 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Sema Kırcı İshak
Gazel
Balıkesir Kütahya
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, 11inci sıraya
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zambiya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zambiya Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/305) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 20) (XX)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 20 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerine söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE
ZAMBİYA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 12 Temmuz 2010 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Zambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Zambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 251
Kabul : 251 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Sema Kırcı İshak
Gazel
Balıkesir Kütahya
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın
milletvekilleri, 12nci sıraya alınan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Orta Afrika Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Orta Afrika Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/309) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 21) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 21 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ VE ORTA AFRİKA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA
HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 19
Kasım 2012 tarihinde İstanbulda imzalanan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Orta Afrika Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN 1nci madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
3ncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 3ncü madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya
tabidir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ve Orta Afrika Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
Sayısı : 259
Kabul : 259 (x)
Kâtip üye Kâtip
üye
Sema Kırcı İshak
Gazel
Balıkesir Kütahya
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Şimdi, 13üncü sıraya alınan Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ve Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Fildişi Sahili
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/311) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 22) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 22 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.
Soru-cevap yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE
FİLDİŞİ SAHİLİ CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 31 Mayıs 2012 tarihinde İzmirde imzalanan
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde konuşmalar
yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum.
Süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
Sayısı : 256
Kabul : 256 (x)
Kâtip üye Kâtip
üye
İshak Gazel Sema
Kırcı
Kütahya Balıkesir
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Şimdi, 14üncü sıraya alınan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
14.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Benin Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/314) ve Dışişleri Komisyonu Raporu. (S. Sayısı: 23)
(xx)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 23 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde konuşmalar
yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE
BENİN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 9 Temmuz 2012 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde
konuşmacı yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer
BAŞKAN 2nci madde üzerinde
konuşmacı yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde konuşmacı
yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 259
Kabul : 259 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Sema Kırcı İshak
Gazel
Balıkesir Kütahya
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Şimdi, 15inci sıraya alınan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Ekvator Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
15.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ekvator Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında İşbirliği Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/329) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 25) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 25 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
konuşmacı yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE
EKVATOR CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA
İŞBİRLİĞİ ÇERÇEVE ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 15 Mart 2012 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Ekvator Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde
konuşmacı yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde
konuşmacı yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - 3üncü madde üzerinde
konuşmacı yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Şimdi, oylama için bir dakika süre veriyorum ve
süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Ekvator Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 258
Kabul : 258 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
İshak Gazel Sema
Kırcı
Kütahya Balıkesir
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, birleşime saat ona
kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.46
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:22.01
BAŞKAN: Başkan
Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI
(Balıkesir), İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 58inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin
Buldanın, UEFA Avrupa Liginde Braga karşısında galip
gelen Fenerbahçeyi kutladığına ilişkin konuşması
BAŞKAN - UEFA Avrupa Ligindeki temsilcimiz
Fenerbahçe üçüncü tur ilk maçında Braga karşısında galip
gelmiştir. (Alkışlar) Ben bir Galatasaraylı olarak her
şeye rağmen Fenerbahçeye başarılarının
devamını diliyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Ben sizin kadar
centilmen değilim, kusura bakmayın.
BAŞKAN Ben Galatasaraylıyım
Sayın Ağbaba.
VELİ AĞBABA (Malatya) Anti Fenerliyim
hem de.
BAŞKAN Gündemimizde başka bir konu
bulunmadığından, alınan karar gereğince sözlü
soruların görüşmelerini yapmak için 22 Mart 2016 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Allah hep böyle kavgasız, gürültüsüz oturumlar
nasip etsin diyorum.
İyi akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 22.02
(x) 123 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 136 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 148 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 176 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 13 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 14 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 15 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 16 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 17 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(XX) 20 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 21 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 22 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 23 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 25 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.