TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
6ncı
Birleşim
28
Kasım 2015 Cumartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı, TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın,
Diyarbakırda meydana gelen saldırı sonrasında
hayatını kaybeden Diyarbakır Baro Başkanı Tahir
Elçiye ve şehit olan polise Allahtan rahmet, yaralananlara acil
şifalar dilediğine ve bu ülkenin istikrarını hedef alan bu
saldırıları lanetlediğine ilişkin konuşması
III.- ANT
İÇME
1.- Mardin
Milletvekili Ali Atalan'ın ant içmesi
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Diyarbakırda meydana
gelen saldırı sonrasında Diyarbakır Baro Başkanı Tahir
Elçinin hayatını kaybetmesine ve bu konuda gündem
dışı söz verilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
2.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Diyarbakırda meydana
gelen saldırı sonrasında Diyarbakır Baro Başkanı
Tahir Elçinin hayatını kaybetmesine ve Meclisin özel gündemle
toplanması nedeniyle bu konuda gündem dışı söz verilmesine
gerek olmadığına ilişkin açıklaması
3.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Diyarbakırda meydana gelen
saldırı sonrasında hayatını kaybeden Diyarbakır
Baro Başkanı Tahir Elçiye ve şehit olan polise Allahtan rahmet
dilediklerine ilişkin açıklaması
4.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel'in, Diyarbakırda meydana gelen saldırı
sonrasında hayatını kaybeden Diyarbakır Baro
Başkanı Tahir Elçiye ve şehit olan polise Allahtan rahmet
dilediklerine ilişkin açıklaması
5.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel'in, CHP Grubu tarafından basın
özgürlüğünün tüm boyutlarıyla ele alınması amacıyla
verilen genel görüşme önergesinin TBMM Başkanlığı
tarafından Anayasa'nın 138'inci maddesine aykırı
olduğu gerekçesiyle iade edilmesinin uygun olmadığına ve
grup önerisi olarak Genel Kurula getirdiklerine ilişkin
açıklaması
6.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Aydın Milletvekili Bülent
Tezcanın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
7.-
Aydın Milletvekili Bülent Tezcan'ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
8.- Aksaray
Milletvekili İlknur İnceöz'ün, İstanbul Milletvekili Garo
Paylanın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
9.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel'in, Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin Bakanlar
Kurulu Programı üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
10.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Başbakan
Yardımcısı Lütfi Elvanın Bakanlar Kurulu Programı
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
11.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel'in, Başbakan Yardımcısı Lütfi
Elvanın Bakanlar Kurulu Programı üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
12.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Başbakanın, Tahir
Elçi cinayetiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanlarına bilgi vermesine rağmen Halkların
Demokratik Partisine neden bilgi vermediğini ve Diyarbakıra
yapılan uçak ve otobüs seferlerinin neden aksadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
13.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel'in, Başbakana yapılan eleştirilere AK
PARTİ Grup Başkan Vekilinin cevap vermesinin doğru
olmadığına ilişkin açıklaması
14.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
15.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel'in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
V.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum
Başkanı, TBMM Başkanı İsmail Kahramanın Meclisin
özel gündemle toplanması nedeniyle gündem dışı söz
vermemesinin İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı
hakkında
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Malatya Milletvekili Veli
Ağbabanın usul görüşmesi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel'in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın usul
görüşmesi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Mardin
Milletvekili Mithat Sancar'ın, Kırıkkale Milletvekili Ramazan
Canın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
5.-
Aydın Milletvekili Bülent Tezcan'ın, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel'in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın CHP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
7.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının Bakanlar Kurulu Programı üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
8.-
İstanbul Milletvekili İlhan Kesici'nin, Başbakan
Yardımcısı Lütfi Elvanın Bakanlar Kurulu Programı
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
9.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Başbakan
Yardımcısı Lütfi Elvanın Bakanlar Kurulu Programı
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
10.-
Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan'ın, İstanbul
Milletvekili İlhan Kesicinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
11.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin yaptığı açıklaması
sırasında ve Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlunun
Bakanlar Kurulu Programı üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grup Başkanına sataşmaları nedeniyle konuşması
12.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- HDP
Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken tarafından, 2-15 Kasım tarihleri arasında
Diyarbakırın Silvan ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma
yasağı süresince devlet güçleri ve militer güçler tarafından
Silvan halkına, STK temsilcilerine ve milletvekillerine yönelik uygulanan
şiddetin ve sivil katliamlarının
araştırılması amacıyla 19/11/2015 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015
Cumartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- CHP
Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök,
İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel
tarafından, basın özgürlüğünün tüm boyutlarıyla ele
alınmasıyla ilgili 28/11/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme
önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015 Cumartesi günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.-
HÜKÛMET PROGRAMI
1.-
Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu
Programı'nın görüşülmesi
IX.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlara Üye Seçimi
1.- Anayasa;
Adalet; Millî Savunma; İçişleri; Dışişleri; Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm; Çevre; Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler; Tarım, Orman ve Köyişleri; Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; Dilekçe; Plan ve Bütçe;
Kamu İktisadi Teşebbüsleri; İnsan Haklarını
İnceleme; Avrupa Birliği Uyum; Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği; Güvenlik ve İstihbarat komisyonlarına üye seçimi
X.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Duyurular
1.-
Başkanlıkça, komisyonların başkan, başkan vekili,
sözcü ve kâtip üye seçimlerini yapmak üzere toplanacakları gün, saat ve
yere ilişkin duyuru
28 Kasım 2015 Cumartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER :
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
6ncı Birleşimini açıyorum.
(HDP
sıralarından pankart gösterilmesi)
BAŞKAN - Salonda çoğunluk
vardır, toplantı yeter sayısı mevcuttur.
Gündeme geçiyoruz.
II.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı, TBMM Başkanı
İsmail Kahraman'ın, Diyarbakırda meydana gelen
saldırı sonrasında hayatını kaybeden Diyarbakır
Baro Başkanı Tahir Elçiye ve şehit olan polise Allahtan
rahmet, yaralananlara acil şifalar dilediğine ve bu ülkenin
istikrarını hedef alan bu saldırıları
lanetlediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Bugün Diyarbakırda meydana
gelen müessif saldırı olayında hayatlarını kaybeden
Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi ve şehit
polisimize Allahtan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyorum.
Ülkemizin istikrarını hedef alan bu
saldırıları lanetliyor, bu ve benzeri saldırılara
millet olarak boyun eğmeyeceğimizin altını bir kez daha
çizmek istiyorum.
III.- ANT İÇME
1.- Mardin Milletvekili Ali Atalan'ın ant içmesi
BAŞKAN - Anayasaya göre
milletvekillerinin göreve başlamadan önce ant içmeleri gerekmektedir.
Şimdi, geçen birleşimlerde ant
içmemiş olan sayın milletvekillerinin adlarını
sırasıyla okutup ant içmek üzere kürsüye davet ediyorum.
Ağrı
Milletvekili Sayın Leyla Zana... Yok.
İstanbul
Milletvekili Sayın Selahattin Demirtaş... Yok.
Mardin
Milletvekili Sayın Ali Atalan.
Buyurun
efendim.
(Hatip
tarafından kürsü önüne pankart konuldu.)
ALİ
ATALAN (Mardin) Öncelikle, Sayın (AK PARTİ sıralarından
Yemin edeceksin. sesleri) Elçinin katledilmesini şiddetle
kınıyor, (AK PARTİ sıralarından Yemin et. sesleri)
kendisine rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum.
BAŞKAN
Sayın Atalan, buyurun efendim.
(Mardin
Milletvekili Ali Atalan ant içti.)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Atalan.
Mardin
Milletvekili Sayın Gülser Yıldırım... Yok.
Ant
içmeyen milletvekilleri katıldıkları ilk birleşimin
başında ant içebileceklerdir.
Grup
önerileri vardır.
Halkların
Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır...
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan...
BAŞKAN
- ...okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan, söz talebimiz var.
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Özgür.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım, grup önerilerine geçmekte
olduğunuz anlaşılıyor. Bu noktada, geçen birleşimden
bu ana kadar Sayın Başkanlığınız tarafından
yapılan birtakım uygulamalar var. Şu anda grup önerilerine
geçmenizden o uygulamalar noktasında bir tutumunuzu ifade etmiş oluyorsunuz. Onlardan birincisi,
milletvekillerimizin gündem dışı görüşme talepleri,
konuşma talepleri olduğu hâlde, o taleplerin
karşılanmadığı anlaşılıyor. Bunun uygun
bir tutum olmadığını düşünüyoruz ve size yapılan
gündem dışı görüşme taleplerinin yerine getirilmesi için
gündem dışı talep eden arkadaşları kürsüye davet
etmenizi bekliyoruz.
BAŞKAN
Beyefendi, biliyorsunuz, müzakerelerin kesif olduğu, yoğun
olduğu dönemlerde bir teamüldür, gündem dışı
konuşmalar verilmez. Bugün, bildiğiniz gibi, Hükûmet programı
üzerinde müzakere yapacağız. O bakımdan böyle yaptık.
Yoksa, ileride elbette ki gündem dışı istemleri bendeniz veya
diğer arkadaşlarım yerine getirecektir.
Teşekkür
ediyorum.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan...
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Bu tutumunuzu sürdürmeniz durumunda durumun bir usul
tartışmasına konu olduğunu düşünüyorum.
BAŞKAN
Söyledim, sürdürülmeyecektir, gerektiğinde verilecektir efendim.
Teşekkür
ediyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) O zaman usul tartışması açıyoruz efendim.
BAŞKAN
Diyorum efendim, söyledim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Usul tartışması talep ediyoruz.
MUSA ÇAM
(İzmir) Uygula! İç Tüzükü uygula!
BAŞKAN
Beyefendi...
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Usul tartışması açmak
zorundasınız.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Sizden önce İdris Beyin söz talebi var.
Buyurun Beyefendi.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in,
Diyarbakırda meydana gelen saldırı sonrasında
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçinin hayatını
kaybetmesine ve bu konuda gündem dışı söz verilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan, ben de Sayın
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilinin belirtmiş olduğu
hususla ilgili söz aldım.
Bugün,
biliyorsunuz, Diyarbakırda yapılan alçakça bir saldırı
neticesinde Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi
katledilmiştir. Kendisi uzun bir süredir hedefleştirilmişti,
bütün saldırıların âdeta bir hedefi hâline getirilmişti,
bir linç kampanyasına maruz bırakılmıştı. Uzun
süredir Kürt illerde sahaya sürülen bir savaş konseptinin bugün baro
başkanını katledecek bir düzeye ulaşmasıyla ilgili
-tabii ki bu mevcut oturumda- gündem dışı olarak
söyleyeceğimiz sözler vardı. Sizin gündem dışı çok
önemli konularla ilgili milletvekillerine söz vermeme tutumunuzun bu
açıdan biz de doğru olmadığı kanaatindeyiz.
Dolayısıyla bu konuda grubumuza gündem dışı söz
vermenizi talep ediyoruz. Eğer Sayın Özele belirtmiş
olduğunuz tutumu devam ettirirseniz biz de tutumunuz hakkında usul
tartışması açacağız.
BAŞKAN Efendim, zatıalinize söz vermiş
oldum.
Tekrar ediyorum, gündem dışı
konuşmaların, yoğun olan günlerde verilmemiş olduğu
sizce de malumdur. Gündemde ağırlık ve yoğunluk var,
kaldı ki yine grup önerilerinde bugün görüşme açacağız. Ben
sizden sonra AK PARTİnin Sayın Grup Başkan Vekilini de
dinleyeyim, ona göre bir karar vereyim efendim.
Buyurun Beyefendi.
2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın,
Diyarbakırda meydana gelen saldırı sonrasında
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçinin hayatını
kaybetmesine ve Meclisin özel gündemle toplanması nedeniyle bu konuda
gündem dışı söz verilmesine gerek olmadığına
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, bildiğiniz gibi Genel Kurulda en son alınan karar
bugün Meclisin özel bir gündemle Hükûmet programını müzakere etmesi
için toplanması istikametindeydi. Normalde Meclis özel gündemle
toplandığında sadece müzakere edilecek konu esas
alınır. Ancak zatıaliniz başlangıçta açış
yaparken grup önerilerinin var olduğunu, onları dikkate
aldığınızı beyan ettiniz. Ben bu genel kuralı
öncelikle hatırlatıyorum.
İkincisi, Diyarbakır Baro Başkanı
Sayın Tahir Elçinin öldürülmesini şiddetle kınıyorum.
Tahir Elçi bölgede, Türkiyede barışı sembolize eden bir insan
olarak yükselmişti. Onun fikirlerine, beyanlarına
baktığınızda hep barış üzerine, toplumun
birliği üzerine mesajları olduğunu görürsünüz. Bütün fikirlerine
katılmak elbette mümkün değil, Türkiyede hiç kimsenin bütün fikirlerine
katılmayabilirsiniz ama Tahir Elçi bir hukuk insanı olarak, bir
barış insanı olarak yükselen birisiydi. Öldürülmesinin
arkasında ne olduğunu mutlak suretle bütün
çıplaklığıyla ortaya çıkarmak gerektiğini
düşünüyorum.
BAŞKAN Efendim, mikrofonunuzu açalım
isterseniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, affedersiniz, sesim çok gür çıkmadığı
için herhâlde mikrofonu açtırdınız, sağ olun.
BAŞKAN Gerek zabıtlara geçmesi
bakımından gerekse arka tarafın bizi duyması
açısından mikrofonunuzu açtım, kusura bakmayın.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Evet, efendim,
öncelikle bugün Meclis özel bir gündemle toplanıyor. Genel Kurulda
alınan karar bu istikametteydi, Genel Kurulun iradesi ve kararı.
Normalde de Meclis özel bir gündemle toplandığında grup
önerileri olmaz. Esasen burada yeni bir geleneğin daha kapısı
açılıyor. Ama zatıaliniz, başlangıçta, giriş
yaparken grup önerileri olduğundan bahisle, bunların
görüşüleceğini ifade ettiniz. Ben bu genel teamülü, uygulamayı,
Genel Kurulun iradesini hatırlatmakla iktifa ediyorum.
İkincisi: Diyarbakır Baro Başkanı
Tahir Elçinin öldürülmesini şiddetle kınıyorum. Mutlak surette,
bu işin arkasında, önünde, sağında, solunda ne varsa bütün
çıplaklığıyla açığa çıkarılmalı,
bizim talebimiz budur. Tahir Elçi, barışçı kişiliğiyle
Türkiye kamuoyunda öne çıkmış bir insandır.
Yaptığı açıklamalara baktığınızda,
bölgede yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmelerine baktığınızda
bunu görürsünüz, sosyal medyadaki hesaplarına girdiğinizde de
kanaatlerinin ne olduğuyla karşılaşırsınız.
Hendeklerin kapatılmasını talep ediyor Tahir Elçi,
barışı istiyor.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Onun can
güvenliğini sağlamakla yükümlüsünüz, siz muhalefet partisi
değilsiniz. Baro başkanı katlediliyor söylediğiniz
şeye bakın, ayıptır ya! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
LEZGİN BOTAN (Van) Katilsiniz, katilsiniz!
BAŞKAN İdris Bey, lütfen müdahale etmeyin
efendim, müdahale etmeyiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Baluken,
çok ayıp.
BAŞKAN Buyurunuz Naci Bey.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Tahir
Elçinin bu barışçı kişiliği, öyle
anlaşılıyor ki birtakım çevrelere rahatsızlık
veriyor. Mutlak surette, daha olayın ne olduğu bilinmeden,
anlaşılmadan, peşin hükümlerle sahaya çıkmak asla kabul
edilemez.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Biliniyor,
biliniyor, her şey nettir.
LEZGİN BOTAN (Van) Katilsiniz, kimin
katlettiğini iyi biliyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bu ülkede
barışı isteyen, insanların
yakınlaşmasını isteyen, Türkiye'nin birliğini,
bütünlüğünü esas alan anlayışın kesinlikle
soğukkanlı, kışkırtıcılıktan uzak,
ortada yaşanan bu karanlık olaylara ilişkin de kamuoyunu tatmin
edecek açıklamaları talep eden bir çizgide durması gerekir.
Peşin hükümlerle piyasaya çıkmak barışa, bu ülkenin
birliğine hizmet etmez.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bostancı, teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, bizim
de söz talebimiz var.
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Diyarbakırda
meydana gelen saldırı sonrasında hayatını kaybeden
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçiye ve şehit olan polise
Allahtan rahmet dilediklerine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biz de Diyarbakırda Akkoyunlu Sultanı
Kasım Bey tarafından -hicri 906- 1500 senesinde
yapılmış olan Dört Ayaklı Minareye yapılan
saldırı ve tahribatı dile getirmek için yaptığı
basın toplantısı sırasında
uğradığı saldırı sonucunda hayatını
kaybeden Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçiye ve polisimize
Allahtan rahmet diliyorum.
Bu saldırının gerçekten ülkemiz üzerinde
oynanan derin oyun ve tuzakların bulunduğu bir dönem içerisinde
yapıldığını dikkate alarak ülkemizin birlik ve
bütünlüğünü koruyacak ve bunun arkasındaki amaçları ve emelleri
ortaya çıkaracak şekilde açıklığa
kavuşturulması bizim de talebimizdir efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
Efendim, gündeme geçmiş bulunuyoruz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN - Dolayısıyla, gündem
dışı konuşma verme imkânım yok. İç Tüzüke göre
durum budur.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
BAŞKAN - Bir dakika Beyefendi
Bir diğeri de usul tartışmasına
ihtiyaç bu durumda olmadığı için ben sizden rica ediyorum
Eğer ısrar ederseniz
Buyurun Özgür Bey.
İki dakika için yerinizden konuşun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
böyle bir usul de yok, bu ayrı bir usul tartışması.
BAŞKAN Olmaz efendim, var efendim.
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Öncelikle şunu ifade etmek
isterim: Karşı karşıya bulunduğumuz durum
şahsınız tarafından hem de bir dönemin başında
bundan sonraki uygulamalar ile bundan önceki yerleşik uygulamaların
bir bütünlük ve devamlılık içinde seyrine mâni olacak nitelikte ve
üzerinde çok ciddi tartışmalar yapılması gereken bir
tutumdur.
Benim şu anki ilk talebim, diğer grup
başkan vekillerine, AKP Grup Başkan Vekiline sesinin
duyulmadığı, zabıtlara geçmediği, bu yüzden de daha
iyi anlayabilmek için tanıdığınız bu hakkın
grubumuza da tanınmasından ibarettir. İlk talebim budur efendim.
BAŞKAN Beyefendi, şunu söyleyeyim, gerek
tecrübem gerek İç Tüzük hakkındaki hassasiyetim tarafınızca
da ileride görülecektir. İlk konuşmamda dediğim gibi, mevzuata,
Anayasaya, İç Tüzüke tamamen riayet edeceğim.
Yaptığım da usule uygundur. Bu hususta da tecrübem olduğunu
ben tekrar hatırlatmak isterim.
Şimdi ben size iki dakikalık konuşma
hakkı tanıyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan
BAŞKAN - İdris Bey, zatıalinize de öyle
yapacağım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
ben de
birkaç hususu belirtmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun efendim.
4.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Diyarbakırda
meydana gelen saldırı sonrasında hayatını kaybeden
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçiye ve şehit olan polise
Allahtan rahmet dilediklerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
öncelikle bugün Diyarbakırda bir silahlı saldırı sonucunda
hayatını kaybeden Diyarbakır Baro Başkanı Sayın
Tahir Elçiye ve aynı saldırının devamında
hayatını kaybeden polis memuruna Allahtan rahmet diliyoruz.
Sayın Tahir Elçinin hayatını
kaybettiğini öğrendiğimiz anda Türkiyedeki gündemi takip eden,
az çok gündeme hâkim olan herkes gibi biz de âdeta Kırmızı
Pazartesi kitabındaki gibi bir cinayetin işleneceğini herkesin
bilip kimsenin birbirine söylemediği hissiyat içinde olduk. Çünkü
Sayın Tahir Elçinin bir kısım medya ve İnternet üzerindeki
sosyal iletişim ağlarında nasıl hedef gösterildiğini
ve kendisi hakkında nasıl aleyhte yayınlar yapılmak
suretiyle kendisinin açıktan hedef hâle getirildiğini hepimiz
izlemiştik, haberi duyduğumda; sonunda bu da oldu dedim, bu konunun
özellikle altını çiziyoruz. Bu konuda Meclis tarafından çok
önemsediğimiz şekilde araştırma komisyonlarının
kurulması ve bu konunun Meclisin çok ciddi şekilde üzerine gitmesi
gerektiğini düşünüyoruz.
Ayrıca, verdiğiniz söz bu konuda tutanaklara
geçmesi ve sesimizi duyurması açısından anlamlıdır.
Ancak bu bir usul tartışması açılmasıyla ilgili
talebimizin ve bu talebin gereğinin zatıalinize takdir hakkı
vermeksizin usul tartışması açılır ifadesini İç
Tüzükteki, ortadan kaldırmayacak şekilde bir uygulama
yapılması fevkalade önemlidir. Şahsınızdan bu konuda
yani gündem dışı sözlerin verilmemesi hususunda bir usul
tartışması açmanızı ve İç Tüzükten
ayrılmamanızı önemle rica ediyorum.
BAŞKAN Beraber okuyalım Özgür Bey, ben söz
vermedim değil söz veriyorum, şu anda da siz konuştunuz.
Bakınız, İç Tüzük Madde 63: Görüşmeye yer olup
olmaması, Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışma usullerine uymaya davet, bir konuyu öne alma veya geriye
bırakma gibi usule ait konular, diğer işlerden önce
konuşulur.
Bu yolda bir istemde bulunulursa, onar dakikadan fazla
sürmemek şartıyla, lehte ve aleyhte en çok ikişer kişiye
söz verilir.
Bu görüşme sonucunda oya başvurmak gerekirse,
oylama işaretle yapılır.
Bendeniz, size usule uyduğumu, Sayın
Bostancının dediği gibi, özel gündemle toplanan bugün için,
bugünkü durumlar, olaylar dolayısıyla bir özellik
taşıdığı için, bu mevzuda bir görüş beyanı
verme imkânını sağlayayım diye gereken yönetimi yürüttüm.
İdris Beyi dinleyelim, ondan sonra yeniden
konuşacağım.
Buyurun efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, öncelikle bu usul tartışması hakkında
okumuş olduğunuz metinden de anlaşılacağı gibi,
İç Tüzükün ilgili maddesi yani 63üncü maddesi, usul
tartışmasıyla ilgili bir konu gündeme gelirse esas gündeme
geçmeden mutlaka Başkan usul tartışmasını açar belirlemesinde
bulunuyor. Söz hakkı tanır. Söz hakkı kürsüden dile getirildikten
sonra da oylamaya başvurulup başvurulmaması noktasında
takdir hakkını kullanır diyor. Dolayısıyla, sizin en
başından beri usul tartışmasını açmama gibi bir
yetkiniz yok aslında. Siz tartışmayı açarsınız,
onunla ilgili Genel Kurulun oyuna başvurup vurmama noktasında bir
takdir hakkı kullanırsınız. O nedenle şu anki
yönetiminizin, Genel Kurulu yönetim şeklinizin İç Tüzüke uygun
olmadığı kanaatindeyiz. Eğer bu tutumunuz devam ederse İç
Tüzük yerine kendi şahsi kanaatlerinizle Meclisi yöneteceğiniz
sonucunu çıkaracağız ve bunu da ısrarla sürdüğünüz
için de Başkanlık Divanında tutanaklarla birlikte ilk
toplantıda bu konuyu tartışmaya açacağız. Ama şu
anda doğru olan, 2 siyasi partinin usulle ilgili yapmış
olduğu bu itirazı değerlendirmeniz ve bir usul
tartışması açmanızdır, birincisi bu.
İkincisi: Sayın Tahir Elçinin katledilmesiyle
ilgili eğer usul tartışması açmayacaksanız yerimizden
söz talebimiz var, mikrofonu açarak söz talebinde bulunacağız.
BAŞKAN İdris Bey, Sayın Grup Başkan
Vekili; bir ana kaidedir, usul esasın önüne geçer, usul talep
edildiğinde esasa geçilmez; tabii ki bu bir ana kaidedir. Demin şunu
ifade ettim size: Gereken sözleri verdim, ayrıca da oturduğunuz
yerden konuşma imkânı tanıdım, ona rağmen bunu yeterli
görmüyorsanız ve yine ısrar ediyorsanız benim
yapacağım elbetteki lehte, aleyhte ikişer kişiye söz
vermektir. Şunu tekrar ediyorum: Ben ve Divanı oluşturan değerli
arkadaşlarım da zannediyorum iştirak edeceklerdir, İç
Tüzüke, Anayasaya, mevzuata uygun yönetim yürüteceğiz ve verdiğimiz
sözü hep tutacağız ve tarafsız olacağız; endişe
buyurmayınız, yolun başındayız, yürüyelim, birbirimizi
göreceğiz.
Ve şimdi, tutumumun lehinde 2, aleyhinde 2
kişiye üçer dakikalık bir söz vereceğim efendim.
Evet, ne oldu Özgür Bey?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, lehte, aleyhte söz
taleplerini almadan hemen önce -süreyi de takdir edeceksiniz, arada da bir
zaman yok- bu konuda bir başka sıkıntımız daha var,
onu ayrı bir usul tartışmasına konu edip bir kez daha bu
tartışmalarla zaman kaybetmemek açısından takdir
hakkınızın on dakikayla sınırlı olduğunu
biliyoruz ancak
BAŞKAN On dakikaya kadar.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) On dakikaya kadar olduğunu
biliyoruz. Bazen de iki dakika gibi hani meramı anlatmaya imkân vermeyecek
kısa süreler oluyor, takdir sizde olmak üzere sürenin üst limite
yakın bir yerlerden takdir edilmesini arz ediyorum. O sırada
diğer konuları da arz ederiz, yeni usul tartışmalarına
ihtiyaç kalmaz efendim.
BAŞKAN Eğer yeterli görmezseniz
konuşurken ben tekrar ekleme yapabilirim efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Lehte
BAŞKAN Şimdi, tutumumun lehinde Bülent Turan
Bey.
Başka?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Aleyhinde Veli Ağbaba...
BAŞKAN Aleyhinde veya lehinde başka söz
isteyen var mı?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Aleyhte
BAŞKAN Lehinde söz isteyen var mı?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Lehinde
BAŞKAN Sayın Bülent Turan Bey, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kaç dakika veriyorsunuz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Efendim, üçtü, Özgür Beyin talebi var
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Toplam beş dakika mı
oldu?
BAŞKAN Beş yapalım, peki.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tamam efendim, teşekkür
ederim.
BAŞKAN Anlaşılmıştır.
Ama beşi aşmayacağız Özgür Bey.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum Başkanı, TBMM Başkanı
İsmail Kahramanın Meclisin özel gündemle toplanması nedeniyle
gündem dışı söz vermemesinin İç Tüzük hükümlerine uygun
olup olmadığı hakkında
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Az önce kıymetli
arkadaşlarımızın usul tartışması talebinden
dolayı, Sayın Başkanın da takdiriyle, lehte söz almak üzere
huzurlarınızdayım.
Biliyorsunuz, 26ncı Dönemin ilk
toplantısını yapıyoruz ancak hâlâ yasama faaliyetlerine
başlamadığımızı sizler de biliyorsunuz. Biz,
bugün, yasama faaliyetinden önce son toplantıda karar aldığımız
bugün Hükûmet programı hakkında müzakereler için bir aradayız.
Gündemimizin o olduğunu herkes biliyor. Kaldı ki bugün, İç
Tüzüke göre, biliyorsunuz, salı-perşembe olan çalışma
günleri dışında bir gündeyiz, cumartesindeyiz. Bugünün adı
üzerinde, özel bir gündem, özel bir toplantı. Hatta daha öte söylemek
istiyorum, bırakın usul tartışmasını,
bırakın ilgili konuyla ilgili söz almayı, şahsi kanaatim
odur ki eğer özel gündemle toplanması gereken bir Meclis
toplandığında grup önerileri de kabul edilmez. Bugün bir tane
işimiz var bizim, milletin bizden beklentileri var, oy verdi, seçim
yaptı, beyannamelerimiz, hepimizin ortak noktaları var, belli
vaatleri var, Bir an önce hükûmeti kurun, müzakereleri yapın, bakanlarla
ilgili de evet, hayır oyunuzu verin ve işe başlayın.
der. Milletin beklentisi bu. O yüzden burada boş polemiklerle, tekrar
tekrar ifade edilen birtakım kelime oyunlarıyla zaman kaybetmenin ne
partinize faydası var ne milletimize faydası var ne bizlere
faydası var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ben isterdim ki her grup başkan vekilimiz, bugün
öldürülen çok kıymetli baro başkanıyla ilgili taziyelerini
iletsinler ancak sadece baro başkanıyla ilgili değil, onu
korumak için orada olan polis için de taziyelerini iletsinler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ama sadece baktığımda
gördüğüm, baro başkanının fotoğrafının
olması baş tacı ancak isterim ki insandır ölen, insan,
insanın, ölenin kimliği, siyaseti, ideolojisi olmaz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Usul
tartışması istedik biz de, saptırmayın.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Oraya bir de onu korumak için
orada olan polisle ilgili bir fotoğraf koyabilseydiniz. O yüzden hem
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Kaldı ki, oradaki
saldırı baro başkanımıza değildir. Polise
yapılan saldırıda hem polisimiz şehit olmuştur hem
baro başkanı ölmüştür.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Gerçekleri çarpıtma!
Yanlış biliyorsun, eksik biliyorsun!
MİTHAT SANCAR (Mardin) - MOBESE kayıtları
var!
AHMET YILDIRIM (Muş) Çarpıtma,
çarpıtıyorsun!
BAŞKAN Müdahale etmeyiniz efendim. Lütfen.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Kaldı ki, bununla ilgili az
önce Sayın Başbakanımızdan aldığımız
bilgi, İçişleri Bakanımızdan aldığımız
bilgi
AHMET YILDIRIM (Muş) Çarpıtıyorsun!
BAŞKAN Lütfen müdahale etmeyiniz.
BÜLENT TURAN (Devamla) -
toplantılar yaparak
konuyla ilgili ayrıntılı bilgi verecekler. Az sabrederseniz
Peşin hükümle O katil, bu öldürdü, bu yanlış. demek bir vekile
yakışmaz. Olay çok taze, daha ceset ve kan yerde
AHMET YILDIRIM (Muş) - Yanlış biliyorsun
olayı, çarpıtıyorsun!
BÜLENT TURAN (Devamla) - O yüzden diyoruz ki
Bakın
siz, galiba yeni vekilsiniz, bağırarak olmaz, burası hendek
kazılacak bir yer değil, burası dağ başı
değil. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Burası bağırma yeri değil. Sürem var, o
süreyi ben kullanacağım. Ben ineceğim, sen kullanacaksın. O
yüzden, bağırma yeri burası değil, burası milletin
takdir ettiği vekillerinin seçildiği bir yer, beraber
konuşacağız.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Çarpıtma o zaman.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Kan üzerinden, gerginlik
üzerinden siyaset dönemi geride kalmalıdır. Sayın
Başkanın, gündem ne olursa olsun usulünün yanındayız çünkü
bugün olağanüstü bazı sıkıntılar olması bizi
üzmekle beraber, gazetecilerimizden içeride olanlar var, onu da getireceksiniz
az sonra biliyorum, ölenlerimiz var biliyorum ama zaten Hükûmet
programında çok uzun müzakere imkânı var, bunları
konuşabiliriz. Taziye için söz verdi, bunu yapabiliriz ama siz, sadece
polemik olsun diye saatlerce bunu konuşur da Bakanlar oylanmasın,
müzakere olmasın. derseniz
Biz milletten bir görev aldık, on üç
yılın bitiminde yüzde 50yle buraya bir daha geldik, iş
yaptığımız için buradayız,
bağırdığımız için değil. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Millet bizden artık,
bırakın yürümeyi koşmamızı istiyor, iş
yapmamızı istiyor. Terörle de müdahale edeceğiz,
yatırımlarımızı da yapacağız ama önce
Hükûmet programını bugün müzakere edip pazartesi
oylayacağız.
Sayın Başkanın bu konudaki tutumunun
yanında olduğumuzu ifade ediyorum ama daha ötesinde CHPnin ve
HDPnin bugün grup önerisi verdiğini duyduk, söz verilirse konuşuruz
ancak özel gündem olduğu için ona da söz vermemek gerektiğinin
usulünü hatırlatmak isterim.
Hepinize saygı ve selamlar sunuyorum. Sağ olun,
var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
Aleyhinde, Veli Ağbaba, Malatya Milletvekili.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, sözlerime, Diyarbakırda bir
basın açıklaması sırasında katledilen Tahir Elçiyi
anarak başlamak istiyorum. Aynı yerde bir polis memuru da katledildi.
Türkiye'nin başı sağ olsun diyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önce, AKP Grup
Başkan Vekili Sayın Bülent Turan burada bir usul
tartışması açılmasının bir zaman kaybı
olduğunu söyledi. Sayın Turana ve AKP milletvekillerine soruyorum:
Dünyanın neresinde olursa olsun bir ülkede, bir ülkenin önemli bir
kentinde bir baro başkanı öldürülüyorsa ve sokak ortasında
katlediliyorsa bu önemli bir olaydır ve bunu herkesin
tartışması lazım, başta iktidar partisinin tartışması
lazım, konuşması lazım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Usulü
tartışıyoruz.
VELİ AĞBABA (Devamla) Bakın değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakan Vanda seçim propagandasında
beyaz Toroslardan söz etti, Türkiyeye beyaz Torosların geleceğini
söyledi, bugün beyaz Toroslar gelmeye başladı. Bu dönemde -20
Temmuzdan başlayarak Suruç katliamından bugüne- duruma
baktığımız zaman bir fotoğrafı görmemiz gerekiyor
ve son iki gün önce -26 Kasımda- tutuklanan hem Can Dündarı hem
Erdem Gülü gördüğümüz zaman bir fotoğraf tamamlanıyor aslında.
Hatırlayınız, Türkiye'nin en önemli ilçelerinden birinde
herkesin gözü önünde bir Suruç katliamı yaşandı. Önceden ilan
edilmiş, daha önceden bir barış eylemi olarak ilan edilmiş
bir kentte 33 çocuk bir canlı bomba tarafından katledildi. Suruça
defalarca gitmiş bir milletvekili olarak söylüyorum, Suruçun o caddesine
farklı renkte bir tişört giyen bir genç gelse Suruçta bunu görmemek
mümkün değil, ama o canlı bomba, daha önce devlet tarafından
ismi bilinen canlı bomba Suruça gidiyor, bombanın pimini çekiyor,
patlatıyor. Hükûmet ne yapıyor değerli arkadaşlar? Hükûmet
gizlilik kararı veriyor, Suruçla ilgili bir araştırma
yapmıyor. Arkasından burada bir araştırma önergesi verdi
CHP Grubu, Terör araştırılsın. denildi. Hem Suruçta
katledilen 33 genç hem de hunharca, kalleşçe bir evde kafasına silah
dayanarak öldürülen 2 polis hakkında bir terör komisyonu kurulsun. dedik
ama maalesef hem AKP Grubu hem MHP Grubu tarafından bu komisyon
reddedildi. Genel Başkanımızın talimatıyla bir
komisyon kurduk. Biz Adıyamana gittik, Suruça gittik, değerli
arkadaşlar, orada bir rapor hazırladık ve açıkladık, 9
Ağustosta dedik ki: Bu cinayetler, Suruçta işlenen cinayetler,
IŞİDin yetiştirdiği ve AKPnin görmezden gelerek
yetiştirdiği, AKPnin koruduğu IŞİD katilleri
tarafından işlenmiştir. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) İftira
etme! Müfteri!
VELİ AĞBABA (Devamla) Söyleyeceğim.
HALİL ETYEMEZ (Konya) Usulden hiç bahsetmedin,
usule gel, usule! Usul ne oldu?
AYŞE KEŞİR (Düzce) Usul
konuşuyoruz!
VELİ AĞBABA (Devamla) Ve 9 Ağustosta
dedik ki: Ey Hükûmet, ey AKP
9 Ağustosta ilan ettik, 22 tane canlı
bomba olabileceğini söyledik. Bunu Genel Başkanımız sizin
Genel Başkanınıza iletti. Onun için de maalesef tedbir
almadınız, ölenleri suçlamaya çalıştınız. Dedik
ki: Eğer Suruçta tedbir alınmazsa, eğer sizin besleyip
büyüttüğünüz IŞİDe tedbir almazsanız başka katliamlar
gelir. Elini kolunu sallaya sallaya Ankara katliamı gerçekleşti.
Ankara katliamında canlı bombalardan Yunus Emre Alagöz CHPnin
raporunda geçen isimdir ve bu, sizin Başbakanınıza teslim
edilmiştir ve bu, kamuoyuyla paylaşılmıştır.
Değerli arkadaşlar, 3 eylemin de ortak bir yönü
var, hem Suruçtaki eylemin hem Ankaradaki eylemin hem de bugün
Diyarbakırdaki Tahir Elçinin öldürülmesindeki eylemin 3 ortak
özelliği var; 3ü de, Suruçta da barış istiyorlar, Ankarada da
barış istiyorlar, bugün de Tahir Elçi barış istiyor. (CHP
sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar, bunun anlamı şu: Nerede bir
barış eylemi varsa, nerede bir eylem varsa AKPnin besleyip
büyüttüğü, öfkeli gençler dediği, silah verdiği, MİT
tırlarıyla silah gönderdiği IŞİD katillerinden korkun
diyor. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
Bakın, bunu haykırıyorum: Ankarada,
Suruçta, Suruçtaki akan kanlarda, bunda sizin sorumluluğunuz var,
Hükûmetin sorumluluğu var. Bu kanlarda
Sizin elinizde kan var
değerli arkadaşlar. Gerçeği ifade ediyorum.
Bakın değerli arkadaşlar, Suruçta, bir
tek, emniyet müdürünü bırakın, bekçi görevden alınmadı,
bekçi! Ankara katliamında, emniyet müdürünü görevden aldınız.
Ankara katliamında, sizin işlemleriniz sonucunda, statlarda, ölen
insanlar yuhalatıldı. Statlarda, ölen insanlar yuhalatıldı
arkadaşlar. Ankara katliamıyla ilgili ne yaptınız? Gizlilik
kararı verdiniz. Ankara katliamında, Suruça, Ankaraya bomba
atanlara bir şey yapabildiniz mi?
HALİL ETYEMEZ (Konya) Usul ne oldu?
AYŞE KEŞİR (Düzce) Usul, usul, usul
VELİ AĞBABA (Devamla) Bakın, Can
Dündarla Erdem Gül tutuklandı. Niye tutuklandı? Can Dündar ve Erdem
Gül Bu MİT tırlarının içerisindeki silahlar
IŞİDe gidiyor. diyor. Dünya âlem biliyor. Bugün bu sıralarda
oturan Sayın Bakan ne diyor? Vallahi de billahi de Türkmenlere silah
gitmiyordu. diyor. Ben de buradan söylüyorum: O tırların içerisinde
vallahi de billahi de IŞİD katillerine silah gidiyordu. (CHP
sıralarından alkışlar) O silahları gönderenler
sizlersiniz.
Bu katliamların hepsinde sizin elinizin kiri var
diyorum ve tekrar sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
HALİL ETYEMEZ (Konya) Usul ne oldu? Usul, usul
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, efendim,
demin bendenizin açtığı usul meselesiydi.
HALİL ETYEMEZ (Konya) Bir tane usul yok, bir tane,
usulden hiç bahsetmedi.
AYŞE KEŞİR (Düzce) Usul
dışında her şeyi konuştu.
BAŞKAN Rica ediyorum, usule ait, tutumuma ait
konuşma yaparken mevzunun dışına
çıkılmamasını istirham ediyorum.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Mevzunun içine hiç
gelmedi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Keşke
AKP Grup Başkan Vekilini de uyarsaydınız.
BAŞKAN Benden, İç Tüzüke uygunluk
diyorsunuz, teamüle uygunluk diyorsunuz, haklı olarak bunu
bekliyorsunuz, ben de sizlerden bunu rica ediyorum.
HALİL ETYEMEZ (Konya) Usulsüzlük yaptılar,
usulsüzlük.
BAŞKAN - Buyurun Naci Bey.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, sayın konuşmacı AK PARTİnin koruyup
kolladığı IŞİDli katiller ifadesini ve benzeri
ifadeler kullandı. Bunları her şeyden önce reddediyoruz. Bunlar
büyük hakarettir. Bu konuda açıklama için söz istiyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Kastı Hükûmettir
Sayın Bostancı, AK PARTİ değildir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) AK PARTİnin
koruyup kolladığı
BAŞKAN Sayın Bostancı, size söz
vereceğim efendim. Fakat şu, ilk, usul hakkındaki
konuşmaları bitirelim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yani eleştiriler
Hükûmete yönelikti.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) AK PARTİ
dedi.
BAŞKAN Sayın Oktay Vural, buyurunuz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tekrar, Diyarbakırda Akkoyunlu Sultanı
Kasım Bey tarafından 906 ve 1500 senesinde yapılmış
olan Dört Ayaklı Minareyle ilgili bir basın toplantısı
sırasında yapılan saldırıda hayatını
kaybeden baro başkanıyla birlikte şehit polisimiz Sayın
Ahmet Çiftaslana Allahtan rahmet diliyorum.
Tabii,
bir usul tartışması Sayın Başkan. Gündem
dışı konuşma verme takdiri elbette Sayın Başkana
aittir ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun gelenekleri
aslında bu toplantının olduğu her zaman gündem
dışı taleplerinin olumlu bir şekilde yerine getirilmesini
amirdir. Fakat bugün özel gündem belirlendiği için, aslında bir de
grup önerileri olduğu için, daha önceden verilmediği için,
anında bu gündem dışı taleplerini karşılamak da
mümkün değil çünkü bununla ilgili bir süreç olması lazım ve
gündem dışı konuşacak hatibin önceden haberdar edilmesi
gerekir. Dolayısıyla, bu mesele anladığım
kadarıyla zatıalinizin yönetimi boyunca dikkate alınacak ve
gündem dışı konusunda milletvekillerinin bu taleplerinin olumlu
karşılanacağına ilişkin bir tutumunuzu da ifade
ettiniz; bunu da olumlu gördüğümüzü ifade etmek istiyorum.
Öte
yandan, özel gündemle toplanıldığı zaman grup önerileri
olmaz konusu doğru bir şey değil çünkü özel gündem
Başkanın sunuşlarından sonra yapılmaktadır oysa
grup önerileri Başkanın sunuşları kapsamındadır.
Bundan önce, özel gündem belirleme yetkisi grup önerisiyle Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna ait olduğuna göre, bu konuda vaki bir talep
konusunda da yine Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun görüşme
yapıp yapmama takdirini kısıtlamak mümkün değildir. Bu
bakımdan bunu da antrparantez ifade etmek istiyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, aslında bugün gerçekten yani bu tutumdan sonra
Bugün zaten iki grup önerisi var, olağanüstü gelişmelerle ilgili
gruplar görüşlerini zaten aktaracaklardır. Özel gündemle ilgili
Hükûmet programı da görüşüleceğine göre ve gruplara kırkar
dakika da söz hakkı düştüğüne göre çok kapsamlı bir
değerlendirme yapılacağı ve gelecek dört yılımızı
ilgilendiren bir süreçle ilgili grupların görüşlerinin
alınacağı böyle bir ortamda bu tartışmanın daha
fazla ileri götürülmeden, zatıaliniz de gündem dışı
konuşmalarla ilgili tavrınızı
açıkladığınıza göre, bu tutumun, bugüne münhasır
olmak üzere yaptığınız uygulamanın lehinde
olduğumu ifade ediyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
İdris Baluken
Buyurun Beyefendi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi öncelikle saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Sayın Başkan, birkaç oturumdur
sürekli Genel Kurulu yönetme şeklinizi İç Tüzüke göre değil
daha çok şahsi kanaatleriniz üzerinden şekillendiriyorsunuz. Bu
tutumun doğru olmadığını ve sizi burada Genel Kurulu
yönetirken bağlayan bir İç Tüzük olduğunu hatırlatmak
istiyoruz.
Usulle ilgili tartışmaları öne alma konusu
İç Tüzükte son derece nettir. Nitekim siz de kendiniz okuduktan sonra
yapmış olduğunuz tasarrufun yanlış olduğuna
kanaat getirdiniz ki usulle ilgili bu şekilde bir gündem işlettiniz,
bir tartışma başlattınız. Yapmanız gereken
şey, usulle ilgili her talep olduğunda İç Tüzük 63e göre bütün
konulardan önce usul tartışmasını açmak ve onu yürütmek
olmalıdır. Dolayısıyla umarım bundan sonraki
tutumlarınızda daha çok AKP Grubunu kayırmaya çalışan
bir anlayış üzerinden İç Tüzükü elinin tersiyle bir kenara iten
bir tutum içerisinde olmazsınız. Bu temennimizi ifade etmek
istiyorum.
Tabii, Bugün çok önemli bir gündemimiz var. O nedenle
gündem dışı konuşma hakkı tanıyamıyoruz.
demek hakikaten hicap duyacağımız bir cümle demektir. Bugün
Diyarbakırın orta yerinde, aylardır hedef gösterilmiş olan
bir baro başkanı katledilmiş, onun yanında bulunan bir
polis memuru yine nereden geldiği belirsiz bir kurşunla
katledilmiş, onlarca sivil yurttaşımız
yaralanmış; şu anda Sur ilçesinde, aylardır tüm Kürt
kentlerinde olduğu gibi, yapılan sokağa çıkma
yasaklarıyla sivil katliam girişimlerine başlanmış,
siz de burada bunun önemli gündemden dolayı tartışılamayacağını
söylüyorsunuz. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Eğer
Diyarbakırın sokaklarında insanlar ölüyorsa bu Parlamentonun
bundan daha önemli bir gündemi olamaz.
Baro başkanı, aylardır
hedefleştirilen bir psikolojik kampanyadan sonra bir suikast timi
tarafından, bir keskin nişancı tarafından eğer sokak
ortasında katlediliyorsa bundan daha önemli bir gündem olamaz.
Hükûmet programı okunacakmış, Hükûmet
programı görüşülecekmiş. Hükûmet programı zaten ortada.
Hükûmet programı aylardır Silvan sokaklarında, Nusaybin
sokaklarında, Cizre sokaklarında, Silopi sokaklarında. 12 Eylül
döneminde bile uygulanmayan, günlerce süren sokağa çıkma
yasaklarını Hükûmet programı olarak zaten biliyoruz. On üç gün
boyunca sokağa çıkma yasağı Kenan Evren döneminde bile uygulanmadı.
Onlarca yurttaşımız bu, yasaklar adı altında
uygulanan katliam girişimiyle yaşamını yitirdi. Silvana,
Nusaybine, Cizreye, Silopiye herhangi biriniz zahmet edip gitmiş
olsaydınız programın oradaki halk tarafından zaten
biliniyor olduğunu görürdünüz. Hükûmet programı, Türkiyeyi bölgesel
bir savaşın içerisine çekecek şekilde, her türlü
çılgınlığı yapacak şekilde zaten bütün dünya
kamuoyunda görüldü. Neredeyse ülkemizi Orta Doğudaki savaşın
merkezine çekecek şekilde halklara en büyük faturayı getireceksiniz.
Hükûmet programı, sadece haber yaptığı için -ki o haberi
Başbakan Yardımcısı olan şahıs kendisi de
doğruladı- MİT tırları ve AKP ilişkilerini
yazdığı için gazetecileri cezaevine gönderen uygulamalarla zaten
ortada. Bu Hükûmet programının, dolayısıyla, Meclis
kürsüsünden görüşülecek bir tarafı zaten kalmamıştır.
Baro başkanını katleden, sivil insanları katleden,
gazeteciyi cezaevine tıkan, Türkiyeyi bölgesel savaşın eşiğine
getiren bir program gerekçe gösterilerek burada baro başkanının
katledilmesi olayıyla ilgili söz hakkımızı gasbedemezsiniz.
Ben, Tahir Elçiye sıkılan kurşunun bütün
Türkiye halklarına sıkıldığını, bütün
Türkiye halklarının demokratik geleceğine ve
barışına sıkıldığını bir kez daha
ifade etmek istiyorum. Öyle, iktidar partisinin Grup Başkan Vekilinin,
sanki bir muhalefet partisiymiş gibi, sanki iktidarla ilgili hiçbir
sorumluluğu yokmuş gibi yaptığı açıklamayı
kabul edilir bulmuyorum. Her siyasi cinayet açığa çıkarılıncaya
kadar sorumluluğu siyasi iktidardadır. Eğer bu konuda ifade
ettiğiniz düşüncelerde samimiyseniz bir an önce Tahir Elçiyi
katledenleri açığa çıkarıp yargı önüne çıkarma ve
gerekli cezayı işletme durumuyla karşı
karşıyasınız demek istiyorum. Maalesef, bugüne kadar, Tahir
Elçinin takip ettiği Roboski katliamı, Medeni
Yıldırım cinayeti
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Nihat Kazanhan
cinayeti başta olmak üzere Türkiyedeki bütün siyasi cinayetlerle ilgili
AKP Hükûmeti sınıfta kalmıştır, umarız bu
cinayetle ilgili o yanlışlardan vazgeçip bir an önce gereğini
yerine getirir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Ama, gereğini
yerine getirmediğiniz sürece bütün siyasi sorumluluk sizin
boynunuzdadır. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Evet efendim, sataşma vardır,
buyurun Naci Bey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın,
Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın usul görüşmesi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; seçimlerden yeni çıktık.
Tabii, burası Meclis, seçim meydanı değil. Burada çok
farklı siyasetten insanlar var. Dolayısıyla, konuşurken
bağırmak çağırmak, öfke temsil etmekten ziyade tüm Türkiyeye
rasyonel temeller üzerine ikna edici açıklamalar yapmak hepimizin görevi.
Veli Beyin burada AK PARTİ IŞİDli
katilleri koruyor, kolluyor, IŞİDi besliyor. tarzında
yapmış olduğu açıklamalar esasen IŞİDin sadece
içerideki iktidar ilişkilerinde değil, dışarıdaki
uluslararası ilişkilerde de ne kadar fonksiyonel ve işe yarar
bir örgüt olduğunu gösteriyor.
Biliyorsunuz Rusyayla bir uçak krizi
yaşıyoruz. Şimdi Rusya basınında birtakım
haberler çıkmaya başladı. Mesela,
Cumhurbaşkanımızın oğlu Bilal Erdoğanın
IŞİDcilerle beraber olduğuna ilişkin -sakallı o
fotoğraf vardır, hatırlarsınız- IŞİDcilerle
beraber Bilal Erdoğanın iş çevirdiğine ilişkin Rusya
basınında da haberler çıktı. Aslında o sakallı
insanların İstanbulda ciğercilik yaptığını
herkes bilir, oradakiler bilir ama burada da, zannediyorum, Meclis kürsüsünde
de bunu dile getiren arkadaşlar oldu IŞİDle beraberliği
göstermek için. Kim Türkiyeye çakmak istiyorsa IŞİDi fonksiyonel
bir şekilde kullanmak istiyor, içeride de iktidar mücadelesinin
kullanışlı bir aracı olarak IŞİD öne
çıkarılmak isteniyor. Bu akıl, bu siyaset, bu yaklaşım
doğru değil. Türkiye, 2013 yılında IŞİDi
terörist örgüt olarak ilan etmiş ve IŞİDe karşı
sürekli mücadele etmiş bir politikanın sahibi. Her şeyi yerli
yerinde görelim.
MEHMET TÜM (Balıkesir) Peki, niye silah
gönderiyorsunuz IŞİDe? Onu da söyler misiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Öte yandan, CHPnin
önerge vermek elbette ki hakkı. Burada her parti grubu önerge verir,
önergesinin geçmesini ister, bunu tahkim eden bir dil kullanır ama nihai
olarak Genel Kurul karar verir. Nesnel şartlar budur. Niçin bizim
önergemiz geçmiyor? demek de hakkıdır ama karar, adil olanı,
Genel Kurulun kararıdır. Şimdiye kadar uygulama böyledir, bundan
sonra da elbette böyle olacaktır. Şu anlayış doğru
değil: Eğer bir partinin vermiş olduğu önerge işleme
alınmıyorsa o konu incelenmiyor, kale alınmıyor, ciddiye
alınmıyor. Böyle bir şey söz konusu değil.
Arkadaşlar, devlet diye bir organizasyon var.
Devleti kuran biziz. diye hep söylüyorsunuz, 1923ten beri. Yani, devlet, bu
ülkede yaşanan her ne varsa onları takip eden, hangi karanlık
noktalar varsa onları açığa çıkarmaya uğraşan bir
iradedir. Yaşanan terör olayları, yaşanan acılar, bütün
bunlara ilişkin olarak, devletin sürekli hem ahlaki ödevidir hem de her
bakımdan, neyi okursanız okuyun, devletin en temel görevi budur ve
devlet görevi başındadır. Burada sadece partilerin vermiş
olduğu önergeleri esas alarak Biz bu konuları açığa
çıkarabiliriz. şeklindeki bir yaklaşım, bu tarzdaki bir
takdim doğru değil.
Sözlerimi bitirirken, bir kez daha, Diyarbakır Baro
Başkanı Tahir Elçiye, orada hayatını kaybetmiş olan
polis memurumuz Ahmet kardeşimize ve terörle mücadelede hayatını
kaybetmiş olan bütün güvenlik görevlilerine ve bu ülkede bu veya şu
şekilde iç barışı bozacak tarzda hayatını
kaybetmiş herkese Allah'tan rahmet diliyorum. Bizim derdimiz, bu ülkede
barışın sağlanmasıdır, bu ülkede
kardeşliğin sağlanmasıdır. Bunu sağlamanın
yolu, kesinlikle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
birbirimizi anlamak,
akıl dolu yaklaşımlardır.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Adil olmaktır
önce, adil.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
BAŞKAN Özgür Bey, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Gerçi biraz önce ifade etmeye
çalıştım ama bir sayın grup başkan vekili kürsüye
davet edildiğinde, tabii, bize onu dinlemek düşer, o yüzden yerime
oturdum.
BAŞKAN Evet efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Grup Başkan Vekili,
sözünü, usul tartışması sırasında gruplarına
yapılmış bir sataşmadan dolayı kullandı. Tabii ki
bu hakka da saygı duyuyoruz, İç Tüzükten kaynaklanan bir
haktır.
Biraz önce Sayın Grup Başkan Vekili Bülent
Turanın kürsüden yaptığı konuşma sırasında
kullandığı ifadeler, çok sayıda ifadeden bir iki örnek: Bir
tanesi Burada bu kürsüye çıkıp da muhalefet partileri olarak sadece
Tahir Elçiyi anarsanız
Bu ifadesi -madde 69a göre- benim kürsüde
kullandığım bir sözü çarpıtarak ya da
kullanmadığım bir sözü tarafıma atfederek
Bu durumdan
dolayı da açıklama hakkım vardır. Takdir edeceğiniz
sürede açıklama hakkımı kullanmak isterim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sataşma yok Sayın
Başkanım.
HALİL ETYEMEZ (Konya) İsmi geçmedi.
ALİM TUNÇ (Uşak) Sizi kastetmedi.
BAŞKAN Efendim, sizi doğrudan doğruya
muhatap alan, zatıalinize karşı bir beyan mevcut değil.
MAHMUT TANAL (İstanbul) İma etti, bizim grubu
ima ederek söyledi, Sayın Başkan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, muhalefet partisi grup
başkan vekili
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bizim grubu ima ederek
söyledi.
BAŞKAN Bir dakika efendim.
Lütfen müsaade eder misiniz sayın milletvekilleri.
Buyurun efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Konuşma sırasına
dikkat ederseniz, kendisi konuşma hakkını
kullandığı sırada, o ana kadar 2 grup başkan vekili
muhalefetten kürsüye çıkmıştı, biri de benim efendim. Ve
bizim orada kullandığımız ifadeleri çarpıtarak
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kastım zatıalileri
değildir Sayın Başkan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Evet, aynen böyle olmuştur
söylediği, bu konuda açıklık getirmek istiyorum. Bu sadece bir
örnek. Bunun dışında, muhalefet partilerinin amacı, bugünkü
amacıyla ilgili irdelemelerde bulundu. Tamamı çarpıtmaya
yöneliktir, açıklamaya muhtaçtır efendim.
BAŞKAN Özgür Bey, buyurun, iki dakika veriyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim.
Niye iki dakika efendim? Sayın Başkan üç dakika
kullandılar.
BAŞKAN Hem teamül böyle hem takdirim böyle
efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, biraz önce Sayın
Bostancı üç dakika kullandı da
BAŞKAN Beyefendi, zatıaliniz demin beş
dakikada anlaşmadınız mı benimle? İki dakikadır
bu usuller, öbürü de üç dakikaydı, on dakikaya kadardı ama bunlarda
ikidir efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, cevapta üç
kullandılar.
BAŞKAN Buyurun Özgür Bey.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) O zaman süremi
BAŞKAN Süreyi yeniden başlatalım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, sataşmadan Naci Beye üç dakika süre verdiniz.
BAŞKAN Buyurun Özgür Bey, sürenizi yeniden
başlatıyorum.
2.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın usul görüşmesi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, öncelikle şunu ifade
etmek gerekir ki bir usul tartışması gerçekleştiriyoruz.
Sebebi, gündem dışı konuşma talebinin yerine
getirilmemesidir. Getirilseydi bugün ortaya çıkan bu vahim tablodan
dolayı resmî başvuruda bulunmuş olan Milletvekilimiz Veli
Ağbaba beş dakika gündem dışı konuşup bu konuda görüşlerini
dile getirecekti. Bunun olmamasından dolayı aldığımız
sözde biz, yenilen bir hakkın, kısıtlanan bir hakkın geriye
iadesi noktasında o süreyi Sayın Ağbabaya tanıdık,
beş dakika süreyle burada konuştu. Doğrusu, eğrisi
doğrusuna denk geldi efendim. Yoksa usul tartışmasını
amacından çıkartıp usul tartışmasında usulsüz bir
iş yapmak yerine yerleşik uygulamalara rağmen bir usul
tartışmasına muhtaç bir tutumu düzelterek bu hakkı
kullandık ve Başkanlık tarafından yapılan hatalı
uygulamayı İç Tüzükten kaynaklanan hakları kullanmak yoluyla
doğrudan grubumuz telafi etmiştir.
Bunun yanında, Sayın Başkan, özellikle
şunu söylemek isterim: Baktığınızda bir grup
başkan vekilinin yerinde olmadığını görüyorsunuz.
Sayın Levent Gök dün Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve
Ankara Temsilcisi Erdem Gülün tutuklanmalarıyla ilgili Yüksel Caddesinde
gazete meslek örgütlerinin yaptığı basın
açıklamasında iki taraf arasındaki gerginliği engellemek
için bizzat polis müdürü tarafından ön tarafa davet edildiği ve Bir
sürtüşme olmasın, ne polis ne gazeteciler zarar görsün. dediği
sırada hedef gözetilerek ve koyu kıvamlı, sarı renkli,
cilde değdiğinde dahi yakan bir solüsyonun gözüne doğrudan
fışkırtılmasından dolayı dün gece geç saatlere
kadar hastanede, Başkent Hastanesinde tedavi gördü, şimdi evinde.
Ankara Valisine ulaşamadık, Sayın Bakana
ulaşamadık; işin vahimi, ne Sayın Bakan ve Vali ne de
sizlerden beklenen bir geçmiş olsun veya durum hakkında bilgi alma
telefonunu da duymadık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Efendim, müsaade ederseniz
sözlerimi tamamlayayım.
BAŞKAN Ama, lütfen tamamlayın.
Bir dakika süre veriyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Sayın Başkan, biz
beklerdik ki Meclis Başkanı, Sayın İçişleri
Bakanı, Sayın Ankara Valisi durumla ilgili derhâl üzüntülerini
belirtsinler. Sağlık durumu hakkında bizlerden, Sayın
Levent Gökün ailesinden bilgi alsınlar. Yedi saat boyunca dün gözündeki
kompresler üç dakikada bir değiştirilip ilaç uygulanarak olası,
hepimizi çok üzecek bir durumdan Sayın Levent Gök hızlı müdahale
sayesinde kurtarılmıştır.
Şimdi burada yeni bir döneme başlarken Meclis
Başkanımızın iki noktada çok önemli hassasiyet göstermesi
gerekir. Bir, bu Parlamentonun üyelerine, hangi gruptan olursa olsun
dokunulmazlıklara, yaptıkları kamu görevi ve görevlerini
yaparken çoğunlukla bir çatışmaya, bir sürtüşmeye,
istenmeyen görüntülere engel olmayla ilgili gayretlerini ortaya koyarken
yapılan bu tip işlere karşı en sert tepkiyi sizden
bekleriz. Ayrıca, bunun dışında şunun da çok net
olarak söylenmesi lazım: Sayın Bakanın Müsteşarı,
mümkün olduğu zamanlarda bizzat kendisi, ilgili valiler, kaymakamlar,
bölge milletvekillerinden gelen telefonlara hızla cevap vermelidir. Aksi
durum Orada ne olacaksa olsun, ben daha sonra döner bir bakarım, benim
memurum işini bilir. anlayışıdır. Bu Parlamento bu
davranışları hak etmemektir. Bu davranışları
yapanların da bu davranışları yanına kâr kalmaz.
Saygılar sunuyorum efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan,
Sayın Bostancı biraz önce konuşurken Rus medyasından falan
bahsetti. Ben konuşmamda net IŞİDin nasıl
desteklendiğini anlattım. Benim söylemediğim şeyleri -madde
69a göre- bana ithaf etti. Ben cevap vermek için söz istiyorum.
BAŞKAN Zabıtlara bakalım, ondan sonra
karar veririz efendim.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bunun sonu yok.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun İdris Bey.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, bu usul tartışması bittikten sonra Sayın
Levent Göke yönelik yapılan saldırıyla ilgili biz de söz almak
istiyoruz. Bir grup başkan vekiline Ankaranın göbeğinde bir
saldırı yapıldı. Yedi sekiz saati hastanede geçirmiş,
bir şeyler söylemek lazım.
BAŞKAN Efendim, lütfen
Ben, görüyorsunuz, hep söz
veriyorum sizlere. Grup başkan vekilisiniz, dolayısıyla gereken
alakayı, ihtimamı gösteriyorum.
V.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı
İsmail Kahramanın Meclisin özel gündemle toplanması nedeniyle
gündem dışı söz vermemesinin İç Tüzük hükümlerine uygun olup
olmadığı hakkında (Devam)
BAŞKAN Değerli
milletvekilleri, tutumumda herhangi bir değişiklik yoktur. Daha önce
belirttiğim gibi, milletvekillerimizin gündem dışı söz
taleplerini engelleme gibi bir niyetimiz olamaz. Özel gündemle toplanan Mecliste,
ona rağmen gereken ilgiyi, olayların hassasiyeti
dolayısıyla gereken anlayışı gösterdik.
Dolayısıyla görüşlerinizi serdettiniz. Tutumumda herhangi bir
değişiklik olmamaktadır.
Yalnız, on
dakikalık bir ara veriyorum efendim.
Kapanma Saati: 14.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.07
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER :
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tutanak talep etmiştiniz.
BAŞKAN
Daha gelmedi, geldiğinde söyleyeceğim Özgür Bey.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tamam efendim.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır
Milletvekili İdris Baluken tarafından, 2-15 Kasım tarihleri
arasında Diyarbakırın Silvan ilçesinde ilan edilen sokağa
çıkma yasağı süresince devlet güçleri ve militer güçler
tarafından Silvan halkına, STK temsilcilerine ve milletvekillerine
yönelik uygulanan şiddetin ve sivil katliamlarının
araştırılması amacıyla 19/11/2015 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015
Cumartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
28/11/2015
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 28/11/2015 Cumartesi günü
(bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris Baluken
Diyarbakır
Grup Başkan Vekili
Öneri:
19 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır
Milletvekili, Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından (4
sıra no.lu) 2 Kasım-15 Kasım tarihleri arasında
Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma
yasağı süresince devlet güçleri ve militer güçler tarafından
Silvan halkına, STK temsilcilerine ve milletvekillerimize yönelik
uygulanan şiddetin ve sivil katliamlarının
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
28/11/2015 Cumartesi günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşimde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Grup önerisi üzerinde lehinde ve aleyhinde
ikişer kişiye söz vereceğim.
Sayın Mithat Sancar ve Sayın Mehmet
Bekaroğlu lehinde söz istediler. Aleyhinde Sayın Ramazan Can Bey söz
istedi. Şimdi, tekrar, aleyhinde bir söz istendiğinde yeniden söz
vereceğim.
İlk sözü Sayın Mithat Sancara veriyorum.
Buyurun Beyefendi. (HDP sıralarından
alkışlar)
MİTHAT SANCAR (Mardin) Efendim, hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bugün Diyarbakırda acı bir gün
yaşadık, büyük bir acı var içimizde. Benim otuz yıllık
kişisel dostum, barış ve demokrasi mücadelesinin yılmaz
neferi Sevgili Tahir Elçi katledildi ve tabii, bu saldırılar
sırasında bir polis memuru da hayatını kaybetti.
Bu cinayetin oluş şeklini biliyoruz
aslında. Yıllardır, belki de on yıllardır örneklerini
defalarca yaşadığımız cinayetlerden biridir bu. En
yakın örneği Hrant Dink cinayetidir. Önce hedef gösterilir;
ardından haftalarca, aylarca linç edilir; sonra infaz timleri
görevlendirilir, onların hazırlıkları herkesin gözü önünde
yapılır ve tek bir an kalır, o an da kurşunu sıkma
anıdır. Hrant Dink böyle katledildi, Tahir Elçi de böyle katledildi.
Tahir Elçi, görüşlerini açıkladığı bir televizyon
programının ardından linç kampanyasına maruz kaldı;
günlerce, haftalarca linç edildi ve herkesin gözü önünde linç edildi. Bu
cinayet geliyorum diyen diğer cinayetler gibiydi, bağıra
bağıra gelen Hrant Dink cinayeti gibiydi.
Bu cinayetler karşısında ölümleri
yarıştırmak, ölümleri dengelemeye çalışmak
sorumsuzluktur en hafif deyimiyle. Neden Tahir Elçinin orada
fotoğrafını taşıyorsunuz da polis memurunun
fotoğrafını taşımıyorsunuz? demek, burada bu
cinayetin hedefinin ne olduğunu kamuoyunun gözlerinden saklamaya çalışmak
demektir. Hiçbirimiz, Tahir Elçiyi anarken burada, elbette orada katledilen
polis memuruna duygularımızın aynı ölçüde ağır ve
acı olduğunu bir kenara bırakıyor değiliz. Ama siz de
biliyorsunuz, bu cinayet Tahir Elçiyeydi, bu cinayeti işleyenler Tahir Elçiyi
katletmek için başkalarını katletmeyi de göze almışlardı
ve orada katledilen polis memuru da o yan hedeflerden biriydi.
Şimdi, tabii ki hepsinin bir arada
fotoğrafını taşıyabilirsiniz, o zaman da asıl
hedefi, asıl planı, asıl zihniyeti gizlemeye
çalışmış olursunuz. Bu birincisi.
İkincisi, bu cinayetin ardından acele
açıklamalar, yine, on yıllardır gördüğümüz devlet
aklının pratikleridir. Suruç olduktan sonra Hükûmetin sözcüsü,
aynı gün akşam nasıl bir açıklama yapmıştı,
hatırlıyor musunuz? Neden orada bir HDP milletvekili yoktu? diye
söyledi. Yani Neden sizler ölmediniz? Ne demek bu? Sizler ölmedinizse sizler
yaptırdınız. Ardından failler çıktı,
ardından Hükûmet o faillerin kime mensup olduğunu, hangi çevreye,
hangi zihniyete mensup olduğunu açıkladı. Neden bu telaş
arkadaşlar, neden bu telaş? Bu suçluluk telaşı neden?
Sorumlu kamu iradesidir, kamu otoritesidir, en başta
gelen sorumlu odur. Bu cinayetleri önleme sorumluluğu ilk etapta, ilk
sırada Hükûmetindir. Eğer Hükûmet bunun gereklerini
yapmamışsa, önlememişse, hemen hedef saptırmaya
çalışıyorsa burada çok büyük bir sorun vardır, burada hukuk
devletinin sürekli ayaklar altına alınması meselesi vardır.
Hukuk devletini, demokrasiyi, insan onurunu bu kadar kolay
harcayabiliyorsanız sorumluluktan kaçmak için, o hâlde diğer
cinayetlere de kapıları, zemini hazırlamış
oluyorsunuz.
Siz sorumlusunuz. derken Elinize silahı alıp
siz yaptınız. demiyoruz. Elimizde böyle bir kanıt
olmadıkça bunu asla söylemeyiz. Talimat vardı, verdiniz,
yaptırdınız. demiyoruz. Ama bütün istihbaratıyla, bütün
görevlileriyle sorumlu bir Hükûmet olarak neden hedef
saptırıyorsunuz? Ankara katliamının ardından neden
doğrudan doğruya katili net bir şekilde tanımlayacak bir
duruş sergilemediniz? Neden gene Yok efendim, kokteyl örgüttür, odur
budur. dediniz? Kimi saklamaya çalışıyorsunuz? Hangi
sorumluluğun üstünü örtmeye çalışıyorsunuz?
Tahir Elçi cinayeti de böyle oldu. İlk etapta
yapılan açıklamalara bakın, hemen bu olayda faili ve
sorumlulukları, sorumluluklar zincirini örtmeye yönelik ifadeler var.
Neden? Neden? Neden Hrant Dink cinayeti bugüne kadar
aydınlatılmadı? O günden bugüne iktidarsınız. Niye
çıkarmadınız bütün bağlantıları? Suruç neden
aydınlatılmadı? Ankara katliamıyla ilgili ne
yapıyorsunuz? Bütün bunlar cevap vermeniz gereken sorularken hedefleri,
sorumluluklar zincirini, failleri gizlemeye yönelik refleksleriniz neden?
Bunları, kamuoyunun, Türkiye halklarının vicdanında
cevabı bulunan sorular olarak buraya, tarihe not düşüyoruz.
Sokağa çıkma yasağı
uygulamaları
Orada, hangi yetkiyle, hangi yetkililerle ve görevlilerle
neden böyle bir uygulamaya gittiğinizi bugüne kadar bu Hükûmet olarak
neden açıklamıyorsunuz? Biz görüyoruz, orada neler olduğunu
biliyoruz. Bir, sokağa çıkma yasakları hukuk
dışıdır. Bunu biz söylemiyoruz, söylediklerimizi kelime
kelimesine Avrupa Konseyi İnsan Hakları Yüksek Komiseri de söyledi.
Sayın Muiznieks 18 Kasım tarihli açıklamasında, bu
uygulamaların hem Türkiye Anayasasına hem de Avrupa insan
hakları hukukuna temelden aykırı olduğunu söyledi.
Sıkıyönetim ilan etmek istiyorsanız edin ama onun usulü var,
olağanüstü hâl ilan etmek istiyorsanız edin ama usulü var. Peki,
savaş, seferberlik; hepsinin Anayasada kuralları var. Bunlar
olmadan, neden fiilen bu Meclisin iradesinden kaçacak şekilde bu
uygulamalara başvuruyorsunuz? Kamu güvenliği sorunu varsa bunun
çözümü Anayasa ve yasalarda belirlenmiş çerçevede yerine getirilir. Oraya
özel timler adı altında gönderilen ekiplerin kim olduğunu daha
nasıl gözlerinizin önüne serelim? Esedullah timi kimdir? Şurada
oturan milletvekillerimizin kafasına silahı dayayarak Vururum seni!
diyen kimdir? Hepsi görüntülü olarak var; iletiyoruz: Neden bunlara bir
şey demiyorsunuz? Neden bunlarla ilgili bir soruşturma, ciddi bir
araştırma yapmıyorsunuz?
Milletvekillerimizin bulunduğu bölgeye, Eş
Genel Başkanımız Sayın Yüksekdağın
bulunduğu bölgeye kurşunlar sıkan görevliler var. Bu emirleri
kim veriyor? Bunu açıklayamadığınız takdirde, Tahir
Elçi cinayetinin faillerinin kim olduğunu net olarak biz açıklıyoruz.
Ya bunu açıklayın ya biz diyoruz ki sizin onayınızla, sizin
verdiğiniz yetki ve cesaretle, milletvekillerini hedef alacak kadar
pervasızlaşmış, gözü dönmüş, ırkçı çeteler
yapmıştır bunu. O çeteler, orada denetimsiz, orada sorumsuzca
hareket ederken bunları cesaretlendirecek bir şeyler söylemeye
hakkınız yok. Yaparsanız hepsinden sorumlusunuz.
Bugün, belki 300 küsur milletvekiliyle rahat iktidar
olduğunuzu düşünüyorsunuz ama bu suçlara ortak olursanız, bu
suçları aydınlatmamak, o failleri cesaretlendirmek suretiyle bu
ortaklığı, suç ortaklığını devam ettirirseniz
bilin ki tarih önünde de Türkiyenin adil hâkimlerinin önünde de bir gün hesap
vermek zorunda kalacaksınız.
Son olarak, sadece bir şiir okumak istiyorum size.
Bu şiiri, Sevgili Hrantın ölümünden sonra da okumuştum: Neden,
güvercin kasapları, barışımıza kan
bularsınız/ Öyle kötüsünüz ki/ İki gözden dört ölüm
bakarsınız./ Neden yolunuz bu denli ıramış
güzellikten/ Öyle bataklıksınız ki/ Bir çiçek düşü bile
geçmemiş içinizden. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Sancar.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun verdiği
öneride, aleyhte Sayın Ramazan Can.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, bugün yaşanan menfur saldırıyı
kınıyoruz, lanetliyoruz. Baro başkanımız, değerli
meslektaşımız, barış elçisi Tahir Elçiye Allahtan
rahmet diliyoruz; polislerimiz şehit oldu, Allahtan rahmet diliyoruz;
yaralılarımıza geçmiş olsun dileklerinde bulunuyoruz.
Evet, HDP grup önerisine katılmıyoruz,
katılmama gerekçemiz ise bugün Hükûmet programı üzerinde müzakereler
devam edecek ve bu müzakereler için de özel gündemle toplanmış
bulunmaktayız. Şayet grup önerisi kabul edilirse görüşmelere
geçmemiz lazım. O zaman, Hükûmet müzakereleri üzerindeki
tartışmaların akıbeti ne olacaktır? Bütün bunları
düşünmek lazım. Tabii ki bugün önemli bir gündür. Bugünün manası
üzerinde de grup başkan vekillerimiz konuşmak durumundadır.
Netice itibarıyla, terör en büyük insanlık
suçudur. Bu saldırıyı lanetliyoruz, her türlü terör eyleminin
karşısında olduğumuzu da vurguluyoruz. Birlik ve
beraberliğimizi, ülkemizin huzurunu bozmaya çalışanları,
demokrasimize kastedenleri lanetliyoruz. Kaynağı, söylemi,
amacı, adı ne olursa olsun her türlü terör eyleminin ve terör
örgütünün karşısındayız. Hep birlikte, bütün siyasiler
olarak da karşısında olmak durumundayız ve
mecburiyetindeyiz.
Teröre en büyük desteği, terör eylemleri ve terör
örgütleri karşısında çifte standartla hareket edenler
vermektedir. Daha önce değişik yerlerde askerimize, polisimize, sivil
vatandaşımıza, kamu görevlilerimize karşı eylemler
olmuştur; hayatını kaybedenler olmuştur, bugün de böyle
olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
terörün amacı farklı toplum zenginliklerini birbirine
düşürmektir. Millet olarak bu saldırıların tümüne
karşı olmak durumundayız. Aynı duyarlılıkla ve
samimiyetle, aynı insani ve ahlaki duruşla tavrımızı
koymalıyız. Terör eylemi, birliğimizi, beraberliğimizi,
kardeşliğimizi, geleceğimizi, demokrasimizi hedef
almaktadır. Bu saldırılar karşısında
göstereceğimiz dayanışma ve kararlılık teröre
indireceğimiz en önemli darbe olacaktır. Terörle mücadeleye devam
edilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şunu bütün dünya âlem bilsin ki terörle mücadele devam edecektir. Evet,
mücadelede asla ve kata yılmak yok, durmak yoktur. Milletimizin her bir
bireyinin bütün dağlarımızda, bütün yaylalarımızda,
bütün ovalarımızda, bütün şehirlerimizde ve mahallelerimizde barış
içinde, huzur içinde, güven içinde yaşayacağı günler gelinceye
dek terör örgütüyle mücadele devam edecektir. Kahraman ordumuzun, kahraman
Mehmetçikimizin yanında olmaya devam edeceğiz. Evet, kahraman
ordumuz terörün ve PKK musallatının başını ezmeye
devam edecektir, bundan kimse rahatsız olmasın arkadaşlar.
Milletimizin huzurunu, ülkemizin güven ve istikrar ortamını
bozmayı amaçlayan saldırıyı gerçekleştirenleri ve bu
saldırıya el altından destek verenleri tarih ve milletimiz
affetmeyecektir.
Hendekler niye kazılıyor? Evet, hendekleri
kazmanın bir gerekçesi olsa gerek. Eğer o hendekler masum
insanlarımızı katletmek için bir vesile
kılınıyorsa buna hep beraber karşı durmak
durumundayız.
HDPnin grup önerisinde, gerçekten, bazı ibareleri
burada paylaşmak durumundayım. Diyor ki grup önerisinde: 7 Haziran
seçimlerinden günümüze kadar 143 sivil vatandaşımız
yaşamını kaybetmiştir. AK PARTİ, tek başına
iktidarını kaybettiğinden dolayı operasyonlar ve
savaşlar başlatmıştır. Arkadaşlar, çözüm
sürecini baltalayanın kim olduğunu herkes biliyor, bunu
açıklamaya gerek yoktur diye düşünüyorum. Yine, HDPnin yüksek
oranda oy aldığı kentler zırhlı araçlar içinde özel
harekât timlerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda güvenlik
görevlisi personel sevkiyatı yapıldıktan sonra ablukaya
alınmakta, akabinde sokağa çıkma yasakları boyunca halk
perişan edilmektedir. denilmekte. Elektrik, su, gıda gibi en temel
insan ihtiyaçları bile lüks hâle getirilmiş. deniliyor bu grup
önerisinde. Allah aşkına sormaz mıyız, o elektrik trafolarını,
elektrik direklerini, hastaneleri, yolları, barajları, köprüleri
bombalayan kimler? Asıl bu, insanlarımızın
yaşamını, hayatını tehlikeye sokmuyor mu? Bütün
bunlara hep beraber, objektif olarak cevap vermek durumundayız.
Yine,
bir yerde bir ibare daha geçiyor: Esedullah timi adı verilen IŞİD
görünümlü bazı unsurların hiçbir hukuki ve insani değere
sığmayan eylemleri yüzünden bölge halkı derin bir korku ve
endişe içindedir. Bebeklerin, yaşlıların ve
kadınların katledildiği bir ülke hâline geldik. diyor grup
önerisinde. Evet, 1984ten beri bu ülke bebeklerin, kadınların ve
yaşlıların katledildiği bir ülke hâline geldi. Kim
katlediyorsa katletsin, Allah onları lanetlesin, belalarını
versin! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama burada
Senin terör örgütün bana yakındır
LEZGİN
BOTAN (Van) Yani k abul ediyorsun
Esedullahı, kabul ediyorsunuz.
RAMAZAN
CAN (Devamla)
benim terör örgütüm şöyledir...
Bizim
orada bir laf vardır değerli milletvekilleri: Çalma el
kapısını, çalarlar kapını. Eğer
LEZGİN
BOTAN (Van) Yani kabul ediyorsun
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Kabul ediyorsun, tehdit ediyorsun; aferin sana.
RAMAZAN
CAN (Devamla) Bütün dünya için konuşuyorum, bütün insanlık için
konuşuyorum.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Esedullah timini kabul edip tehdit mi ediyorsun?
RAMAZAN
CAN (Devamla) - Bütün dünya ve bütün insanlık için konuşuyorum.
Terör
(CHP ve HDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen, müdahale etmeyiniz.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Yani kabul ediyorsun, değil mi?
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Aferin sana, aferin!
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Tahir Elçinin katili kim, belli oluyor.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Hedef gösteriyor
BAŞKAN
Lütfen, İdris Bey
Sayın
milletvekilleri, dinliyorsunuz efendim
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan, hedef gösteriyor.
Halkı bilerek öldürsün
(CHP ve HDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Kürsü hürriyetine dayanarak konuşuyor efendim.
Karışmayınız lütfen, müdahale etmeyiniz.
Teşekkür
ederim.
RAMAZAN
CAN (Devamla) Sayın Başkanım, terör insanlığın
baş belasıdır. Terör ne olursa olsun, her yerde başı
ezilecektir. Bunun dini, dili, ırkı, mezhebi yoktur.
LEZGİN
BOTAN (Van) Çocukları öldürüyorsunuz, çocukları katlediyorsunuz;
katilsiniz, katil!
RAMAZAN
CAN (Devamla) Ama bugün itibarıyla, konjonktürel olarak Bu terör bana
destek veriyor. diye lanetlememek
Yarın o terörün namluları size de
çevrilecektir.
Bütün
manada, insanlık olarak ve Türkiyede bütün toplum kenetlenmek
durumundayız. Siyaset üstü bir meselede hep beraber, siyasi partiler
olarak millî dayanışma içerisinde olmak durumundayız, bütün
terörün karşısında olmak durumundayız. Hepimiz Parlamentoda
görev yapıyoruz, hepimiz bu millete hizmet etmek için elimizden gelen
gayreti gösteriyoruz. Dolayısıyla, bütün terörü lanetlemek
durumundayız. Terör ayrımı yapmak bizlere yakışır
mı arkadaşlar? Allah aşkına böyle bir şey olabilir mi?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Bir dakika önce yaptın.
RAMAZAN
CAN (Devamla) Terör ne olursa olsun, bu milletin birliğini,
beraberliğini bozmaya kastedenleri lanetliyoruz, kınıyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
TÜM (Balıkesir) O zaman IŞİDe silah göndermeyecektin.
RAMAZAN
CAN (Devamla) Grup önerisinin aleyhinde olduğumu beyan ediyor, tekrar
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Can.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, söz talebimiz var. Sayın hatip konuşması
sırasında HDPyi çözüm sürecini bitirmekle suçladı. Yani müsaade
ederseniz, çözüm sürecinin de içerisinde
BAŞKAN Bakayım efendim. İdris Bey
bakayım.
Şimdi
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) E
Bakayım. değil
BAŞKAN Bakacağım Beyefendi
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tamamen
BAŞKAN Bakacağım Beyefendi,
inceleyeceğim efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) AKPye öyle
yapmıyorsunuz.
BAŞKAN İnceleyeceğim Beyefendi.
Lütfen, buyurun.
Öneri lehinde Mehmet Bekaroğlu.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önce, biraz evvel bu kürsüden
konuşan milletvekili arkadaşıma bir cümle etmek istiyorum:
Çalmayın kapısını, çalarlar kapımızı.
Gerçekten esef verici bir açıklama.
Değerli arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri; devlet ayrı bir şey, terör örgütü ayrı bir
şey. Terör örgütü terör örgütüdür, devlet ise devlettir ve hukuk içinde
kalmak zorundadır, terörle mücadeleyi de hukuk içinde yapmak
zorundadır. Dolayısıyla Siz böyle yaptınız, biz de
böyle yaparız. lafına gerçekten bu milletten, bu Meclisten özür
dilemeniz gerekiyor.
Değerli Başkanım, değerli
milletvekilleri; biraz evvel, yine AK PARTİ adına konuşan grup
başkan vekili Soruşturmalara, araştırmalara gerek yok,
devlet gereğini yapıyor. diye bir laf etti. Bu da Türkiye Büyük
Millet Meclisini inkâr etmek anlamına geliyor.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin en temel görevlerinden bir tanesi millet adına
Hükûmeti denetlemektir, idareyi denetlemektir. Burada soruşturma
açılması, görüşme açılması denetleme görevimizden
biridir. Hiçbir milletvekili bu görevi inkâr edemez. Bu da talihsizliktir.
Bundan dolayı da bu Meclisten özür dilenmesi gerekiyor.
Şu anda, bugün katledilen, bir suikasta kurban giden
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi hakkında
konuşuyoruz. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi basın
açıklaması yaparken uğradığı saldırı
sonucu ölmüştür. Gerçekten derin bir üzüntü ve endişe içindeyiz.
Şu anda, olayın nasıl olduğunu, bu saldırıyı
kimlerin gerçekleştirdiğini bütünüyle, ayrıntılarıyla
bilmek mümkün değil. Ancak, bu cinayetin son zamanlarda ülkemizin içine
çekildiği karanlığın bir sonucu olduğu açık. Bu
cinayetten, bu karanlığı hazırlayanların,
hazırlayan herkesin sorumlu olduğunu kabul etmek zorundayız.
Değerli milletvekilleri, her şeye rağmen
soğukkanlılığımızı korumak
durumundayız, duyarlı olmalıyız ama sağduyumuzu
kaybetmemeliyiz, aksi takdirde karanlığı büyütmek isteyenlerin
tuzağına düşmüş oluruz. Bugün Barolar Birliği
Başkanı konuyla ilgili açıklama yaparken Bu kurşun bütün
Türkiyeye sıkılmıştır. dedi, aynı kanaatteyim.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu
karanlık nedir, bu karanlığı kim hazırlıyor;
esasen bu soruya cevap bulmak durumundayız. Son olarak 7 Haziran
sonrası ülke tekrar çatışma ortamına girdi. Kimseyi
suçlamıyorum ama 7 Haziran öncesi çatışmalar yoktu da 7 Haziran
sonrası niçin tekrar çatışmalar başladı, bu sorunun
cevabını herkes merak ediyor. Buna öncelikle Hükûmetin, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun cevap vermesi gerekiyor değerli
arkadaşlar. Bu karanlık ortamın hazırlanmasının
arkasında yıllardan beri siyasetin bölgede yaşananlara, oradaki
akan kana uzak durması, duyarsız durması, gerekenleri yapmaması
durmuyor mu? Yine bu karanlığın arkasında, değerli
arkadaşlarım, ülkemizde yapılan ve son yıllarda âdeta
dibine vurulan kimlik siyasetlerinin, gerginliğin, kutuplaşmanın
olmadığını kim söyleyebilir değerli dostlarım? Bu
gidiş, bu karanlık, bilin ki hepimizi yutacak karanlıktır.
Otuz küsur seneyi aşan bir çatışmadan söz
ediyoruz ve bugünlerde bu çatışmaların son kurbanını,
Tahir Elçiyi toprağa vereceğiz değerli arkadaşlarım.
Benim kuşağım -Sayın Meclis Başkanı dâhil- herkes
bu acıları ciddi bir şekilde geçmişte
yaşamıştır. Kaç cenaze kaldırdık değerli
dostlarım; kaç insanı, kaç genci toprağa gömdük?
Hatırlayın siyasi cinayetleri, 12 Eylül öncesindeki gençleri
hatırlayın. Hani derin devlet vardı, hani bir tabancayla
akşam sağcı vurulurdu, sabah solcu vurulurdu değerli
arkadaşlar. O dönemin siyasetçileri görevini yapamadılar. O dönemin
siyasetçileri görevini yapmadıklarından dolayı bu ülke 12 Eylülü
yaşadı değerli arkadaşlarım, değerli
dostlarım. Şimdi, siz buradasınız. Yeni bir kuşak
siyaset yapıyor ve benzer oyunlar tekrar tekrar oynanıyor.
Tahir
Elçi kimdir? Tahir Elçi -medyada, rahmetli Hrant Dink gibi infaz
edildiğine bakmayın- örgüt üyesi falan değildir, Tahir Elçi
PKKlı falan değildir. Ben kendisini yirmi yıl önce Mardinde
bir insan hakları toplantısında Hrant Dinkle beraber
tanıdım; insan hakları savunucusuydu, hayatı insan
hakları mücadelesiyle geçmiş bir insandı, herkes için insan
haklarını savunurdu. Mazlumun kimliğine bakmazdı Tahir
Elçi; asla, hiçbir dönem bakmamıştır, ömrü insan hakları
mücadelesiyle geçmiştir. Bakın, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin bir kararı var, Tahir Elçi kararı. Nedir bu karar, özünü
biliyor musunuz? Türkiyede avukatlara sistemli bir şekilde işkence
yapıldığını tescil eden karardır Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin kararı, avukatı da
Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Sezgin Tanrıkuluydu.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten bu yaşananlar hepimizi yutacak potansiyeldedir.
Geç kalmadık, bir şans daha var. Elbette, bu gerginliklerden
birtakım medet umanlar olabilir. Bu gerginlikler, bu olaylar
sonrasından iktidarlar devşirenler de olabilir ama kim
kalmış bu dünyada, Sultan Süleyman kaldı mı, şöyle
geçmişe bir bakın -yakın tarihe, uzak tarihe- kim kaldı?
Hangi saraylar yerlerinde duruyor? En önemlisi, her şeyden önemlisi insan
değil mi değerli arkadaşlarım? Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri olarak bizlerin en temel görevi insanın onurunu korumak değil
mi değerli arkadaşlar?
Geçen gün, bir Sayın Bakan -eski arkadaşım
benim- Sayın Numan Kurtulmuş bir laf etti, gerçekten utandım
değerli arkadaşlarım, dedi ki: Biz Kürtlerin
haklarını, özgürlüklerini, onurlarını koruruz ama bir
şartla: Terör örgütü silahlarını gömsün.
Değerli arkadaşlarım, değerli
dostlarım, Kürtler dediğimiz Türkiye Cumhuriyetinin
vatandaşlarıdır, hepiniz gibi Türkiye Cumhuriyeti devletinin
vatandaşlarıdır. Bir vatandaşın onurunu korumak,
hakkını, hukukunu korumak hiçbir şarta bağlanamaz, bunu
öğrenmek durumundayız değerli milletvekilleri. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
Bütün bu problemlerin altında yatan sebebi
aslında biliyoruz, sorunu biliyoruz. Bugün Tahir Elçi, yarın bir
başkasını kurban verebiliriz dün başkalarını
kurban verdiğimiz gibi. Bunu durduracak olan, bu akan kanı durduracak
olan, bu cinayetleri bitirecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir, bizleriz değerli
arkadaşlar. Bu dönem bunu yapabiliriz değerli arkadaşlarım.
Bu Meclis, İstiklal Savaşı yönetmiş bir meclistir, niçin iç
barışı tesis edecek bir meclis olmasın?
Değerli arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri, bu konu üzerinde hamaset yapmanın hiç kimseye bir
faydası yoktur. Buralara çıkıp Sonuna kadar mücadele
edeceğiz, dağda bir terörist kalana kadar
Bunlar geçti
arkadaşlar. Bunlar, geçmişte, defalarca bu kürsüden, başka
kürsülerden söylendi, biliyoruz. Elbette terörle mücadele edilecektir, elbette
bir ülkenin topraklarında yasalardan yetki alan güvenlik güçlerinin
dışında hiç kimse silahla gezemez, dolaşamaz ama bu
olayın sadece terörden, terörle mücadeleden ibaret
olmadığını sizin bilmeniz gerekiyor. Bugünün
Cumhurbaşkanı, dönemin Başbakanı 2005te bunu
Diyarbakır meydanlarında söylemişti değerli
arkadaşlarım. Şimdi, bunu niye unutuyoruz? Kürt meselesi diye
bir meselemiz var. Bu, kimlikten kaynaklanan, kimliklerin inkârından
kaynaklanan bir meseledir değerli arkadaşlarım. Bunu çözmeden
hiçbir yere gidemeyiz, bunu çözmeden çok kurbanlar veririz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin önünde bu konudan daha önemli bir gündem olamaz. Bugün
bir insan hakları mücadelecisi, bir hukuk mücadelecisi, bir hukukçu, bir
avukat bütün dünyanın gözü önünde Diyarbakırda basın açıklaması
yaparken katledilmiştir değerli arkadaşlar. Elbette polis
memurları da ölmüştür, hem Tahir Elçiye hem polis memurlarına
elbette rahmet diliyoruz, ailelerine başsağlığı
diliyoruz, sabır diliyoruz ama bu olay büyük bir olaydır, Hükûmet
programının görüşülmesinden de daha büyük bir olaydır; bunu
gündeme almak durumundayız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Öneri aleyhinde, Sayın Aytuğ Atıcı.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, kimden gelirse gelsin, kime
uygulanırsa uygulansın şiddetin tümünü kınayan
milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle,
Diyarbakırda alçakça katledilen Baro Başkanı Tahir Elçi ve
polis memuruna Allahtan rahmet diliyorum. Bu olay basit bir olay değildir
arkadaşlar, bu olay sadece Tahir Elçiye yöneltilmiş bir olay, bir
suikast değildir; orada sadece Tahir Elçi değil, ülkemiz, hepimiz,
barışımız hedef alınmıştır. Bu nedenle
çok endişeliyim, bu nedenle çok üzüntülüyüm. Eğer biz bunları
araştırmayacaksak, biz bunları konuşmayacaksak burada
Hükûmet olmanın da bir anlamı yoktur.
Ayrıca, teröristlere silah gönderenlerin değil
de, bu olayları yazan gazetecilerin, Can Dündarın, Erdem Gülün bir
kumpas nedeniyle âdeta bir tezgâh kurularak tıpkı geçmişte
olduğu gibi bir kumpasla, bir tezgâhla içeri alınmasından
dolayı çok endişeliyim, çok üzgünüm. Biz bunları konuşmayacaksak,
bunlar için araştırma komisyonları kurmayacaksak biz ne için
varız?
Değerli milletvekilleri, HDP Grubunun vermiş
olduğu grup önerisiyle Diyarbakırın Silvan ilçesinde on üç gün
süreyle ilan edilen sokağa çıkma yasağı süresince uygulanan
şiddetin araştırılması isteniyor. Bu isteğe
karşı çıkmak mümkün değildir. Usulen aleyhte söz
almış bulunmama rağmen, aklım, vicdanım, insanlık
anlayışım böyle bir komisyonun kurulması ve olayların
araştırılması gerektiğini bana emrediyor. Size niye
emretmiyor acaba, bunu bir sorgulamanız gerekmez mi? Buraya
çıkıp grubunuz adına, AKP Grubu adına konuşan
milletvekili diyor ki: Zamanımız yok. Biz bunları çok duyduk
geçen dönemlerde sizden. Burada bunun konuşulması zaman
gerektirmiyor. Lütfen doğru şeyleri söyleyelim. Burada biz komisyon
kurulmasına karar verdikten sonra komisyon kendi işine bakar, Genel
Kurul kendi işine bakar. Burada yalan söylemek doğru bir şey
değildir ve bir milletvekiline de asla, kesinlikle yakışmaz.
Hepimiz çıkacağız, doğruları söyleyeceğiz.
Eğer diyorsanız ki Biz böyle bir komisyon kurulmasına karşıyız.
çıkıp yiğitçe, delikanlıca bunu burada söyleyeceksiniz,
Zamanımız yok. deyip bunun arkasına
sığınmayacaksınız. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bir ülkede niye sokağa
çıkma yasağı ilan edilir, hiç düşündünüz mü? Bunu özellikle
AKP milletvekillerinin düşünmesini istiyorum, niye sokağa çıkma
yasağı ilan ettiniz? (AK PARTİ sıralarından terör
sesleri) Bir tek nedeni olabilir: Ben âcizim, ben buralarda güvenliği
sağlayamıyorum, kimse sokağa çıkmasın. Böyle bir
anlayışı nasıl kendinize yedirirsiniz, neden sokağa
çıkma yasağını savunursunuz? Hani siz muktedirdiniz, hani
siz tek başına iktidardınız?
REŞAT PETEK (Burdur) Hendek kapatmak için, hendek.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Hani siz buralarda terörü
bitirecektiniz, hani siz hendek kazanları engelleyecektiniz? Siz terörle
uğraşacağınıza masum vatandaşların
sokağa çıkmasını engelliyorsunuz. Çocukları evde
ölüyor, çocuklarını gömmek için buzdolabında saklamak zorunda
bırakıyorsunuz; bu mu iktidarınız sizin?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Ne taraftasın?
Hangi taraftasın?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Belçikaya bak, Belçikaya!
Masumları koruyor burada, masum vatandaşları koruyor. Belçikaya
baksana!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Siz teröristlerle
uğraşacağınıza, dönüp korku imparatorluğu kurarak
gariban, zavallı vatandaşı evlerine hapsediyorsunuz.
Biz size terörle mücadele etmeyin demiyoruz
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
AYTUĞ ATICI (Devamla) Ne oldu, sinir
uçlarınıza mı dokunuldu arkadaşlar? Ne oldu? (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Beyefendi
Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Devamla) Ne yaparsanız
yapın, bu kürsüden biz gerçekleri haykırmaya devam edeceğiz.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Tarafınızı belirleyin.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Siz iktidar olabilirsiniz.
Biz geçen dönem de sizin bu tutumlarınızı çok gördük
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Evet, evet, geçen dönemde
de
HAMZA DAĞ (İzmir) Geçen dönem çok duyduk
bunları.
AYTUĞ ATICI (Devamla)
geçen dönem de sesimizi
kısamadınız, bu dönem de kısamayacaksınız. (CHP
sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Konuş, konuş!
BAŞKAN Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Devamla) Hiçbir şekilde zulmün,
hiçbir şekilde zalimin yanında yer almadık,
almayacağız.
BAŞKAN Sayın Atıcı, bir dakika
efendim.
Zannediyorum zatıaliniz aleyhte söz
almıştınız, bu bir. İki, lütfen Genel Kurula hitap
ediniz.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Peki efendim.
BAŞKAN Muhatap olarak şahısları
seçmeyin.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Rahat
bırakmıyorlar Başkan.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Efendim, ben zaten Genel
Kurula hitap ediyorum siz niye üstünüze alındınız, onu da
anlamadım.
BAŞKAN Ben almıyorum, muhatap seçmeyin.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) AKPli
kimliğinizden sıyrılamadınız.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Efendim, ben Genel Kurula
hitap ediyorum.
BAŞKAN Genel Kurula hitap ediniz.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Biz size terörle mücadele
etmeyin demiyoruz, elbette ki terör kötüdür ve mücadele edilmelidir ama siz
eğer kalkıp da oy hesabıyla, zaman zaman
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Hangi
taraftasın?
AYTUĞ ATICI (Devamla)
canınız
istediği zaman mücadele, canınız istediği zaman müzakere
ederseniz işte bu duruma gelmiş oluruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Aytuğ Bey,
tarafını belirle, tarafını!
AYTUĞ ATICI (Devamla) AKP adına konuşan
milletvekili milletin kürsüsüne çıkıyor, buradan bela okuyor.
Değerli arkadaşlar, iktidar olduğunuzun ve
sorumluluklarınızın farkına hiçbir zaman
varamadınız. Bu kürsü bela okuma kürsüsü değil, bu kürsü
çıkıp sizin iktidarınızı ilan etmeniz gereken
kürsüdür. Bu kürsüden bela değil, çözüm üreteceksiniz. (CHP
sıralarından alkışlar) Çözüm ürettiğiniz zaman sizin
adınız hükûmet olur, aksi takdirde sizin adınız
zavallı olur.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Tarafını
belirle, tarafını! Hangi taraftasın?
AYTUĞ ATICI (Devamla) Sizin göreviniz mutlaka,
derhâl, acilen barışı sağlamaktır. Eğer siz
yurtta barışı sağlayamaz iseniz dünyada
barışı sağlamak gibi bir iddianız, bir idealiniz
olamaz. Böyle bir idealiniz olsa da böyle bir beceriniz de yoktur, böyle bir
yüreğiniz de yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)
Sizler
barışı sağlamak yerine eğer gazetecileri hapse
atarsanız, eğer Suruçta, Ankarada yapılan katliamların
dosyalarını gizlerseniz daha çok kan akar. Ne zaman ki bunun
ayırdına varırsınız işte o zaman bu ülkeye
barış gelir.
Bakın,
işte saygın bir gazete, işte saygın bir gazete. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
OSMAN AŞKIN
BAK (Rize) Vay vay vay!
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Sizin teröristlere gönderdiğiniz silahları tek tek
resmeden
OSMAN AŞKIN
BAK (Rize) Montaj, montaj
AYTUĞ ATICI
(Devamla)
bütün dünyaya açıklayan bu gazetecileri siz utanmadan içeri
attınız. Sizin bu gazetecilere teşekkür etmeniz gerekir.
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) Bayır Bucak Türkmenlerine terörist diyemezsiniz!
OSMAN AŞKIN
BAK (Rize) Neden atıldı neden? Casusluktan atıldı.
Yeterli oluyor mu, casusluktan atıldı.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Eğer durup durup Kandırılmışız.
diyecekseniz, eğer durup durup Vallahi de billahi de kandırıldık.
diyecek iseniz
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) Yazıklar olsun size!
AYTUĞ ATICI
(Devamla)
sizi kandıranlardan hesabı sormanız gerekecek.
Eğer sizi kandırmışlarsa hesap soracaksınız,
hesap! (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) Bayır Bucak Türkmenleri terörist değildir.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Bakın, utanmadan İnsani yardım gönderiyorum. diye
yüzeyine ilaç koyup altına silahları gizlediğiniz
sandıkları çıkardı bunlar.
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) Bayır Bucak Türkmenleri terörist değildir.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Siz bunları yaptığınız zaman, bu
yiğit gazeteciler bunları ortaya çıkardığı zaman
önce Hayır. dediniz, sonra çıkıp dediniz ki: Vallahi de
billahi de bu silahlar Türkmenlere gidiyordu. Suçunuzu kabul ettiniz.
ALİM TUNÇ
(Uşak) Siz Türkmenlere düşman mısınız?
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Ama şimdi Başbakan Yardımcınız diyor ki:
Vallahi de billahi de bunlar Türkmenlere gitmedi. Ayıklayın
pirincin taşını! (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
OSMAN AŞKIN
BAK (Rize) Millet kimin ne olduğunu biliyor.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Sizin yaptığınız insanlığa
sığan bir uygulama değildir. Bu uygulamaları savunmak da
bir milletvekiline yakışmaz, asla hiçbir gruba yakışmaz.
Bakın,
aynı gazetenin bir başka nüshası: Kirli operasyon diyor.
Resimleriyle, belgeleriyle çekmişler. Diyorlar ki işte:
IŞİDin bayrağının dalgalandığı yere silah
transferini ispatlayan belgeler.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Montaj, montaj!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Şimdi, siz bu
yiğit gazetecileri içeriye attığınız zaman
bunların biteceğini mi zannettiniz? Bir giderler, bin gelirler bu
yiğitler! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Sizler bizleri öldürerek bitireceğinizi mi
zannettiniz; Ankarada bizleri öldürerek, Diyarbakırda baro başkanının
öldürülmesiyle, Suruçta gençlerin öldürülmesiyle bizleri bitireceğinizi
mi zannettiniz? Sizler bizleri bitiremeyeceksiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Millet kimin ne
olduğunu biliyor. Sizi sandığa gömdü be!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Sizler bizlerin bir ölüp bin
geleceğini, bir ölüp 10 bin geleceğini, milyonlar geleceğini ve
sizden hesap soracağını öğrendiğinizde
şaşkınlıktan küçük dilinizi yutacaksınız. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Millet sizden hesap
soruyor zaten.
BAŞKAN Sayın Atıcı, önerinin
aleyhindeki konuşmanızı dinledik. Teşekkür ediyorum, ne
kadar aleyhindeyse
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkanım, usulen aleyhte çıktı ama lehte konuştu.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Beyefendi.
MUSA ÇAM (İzmir) Ona siz karar veremezsiniz!
BAŞKAN Veririm ben.
MUSA ÇAM (İzmir) Veremezsiniz!
BAŞKAN Kim demiş? Aleyhinde söz istiyor.
MUSA ÇAM (İzmir) Veremezsiniz!
BAŞKAN Beyefendi, yapmayın. Hakkın suistimali
asla mazhariyet bulamaz.
MUSA ÇAM (İzmir) Yorum yapmayın.
Karışamazsınız siz.
BAŞKAN Veririm efendim, ben biliyorum ve veririm.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hayır,
hayır, usulen aleyhte ama konuşma lehte. İç Tüzük garabetinden
kaynaklanıyor.
BAŞKAN Buyurun Beyefendi.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Zabıtlara ve
tutanaklara geçmesi için söylüyorum: Beladan kastımız teröre bela
okumaktır.
İkincisi ise Çalma el kapısını,
çalarlar kapını. ise özellikle teröre el altından destek
verenlerin
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Öldürecek
misin?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
bir gün terör
mağduru olabileceklerini söylemek için söylenmiş bir sözdü.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Siz veriyorsunuz destek el
altından, siz!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Onun tutanaklara geçmesi
için arz ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
Özgür Bey, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
biraz önce konuşmacımız 2 lehte, 2 aleyhte sözden aleyhte söz
talebinin talep edilmediğini görmesi üzerine, grubumuzun onayıyla,
Divana başvurarak kullanılmayan konuşma hakkını talep
etmiş ve almıştır. Bu, bütün dünya parlamentolarında
usulen aleyhte, içerik olarak lehte olarak ifade edilen ve bir meselenin
müzakeresinin kifayetinin ve ne kadar çok müzakere edilmesinin o meselenin
kendisine o kadar çok katkı yapacağı temel kabulü üzerine tüm
dünya parlamentolarında yapılan bir uygulamadır. Parlamentomuzda
kurulduğu günden bugüne kadar benzer uygulamalar olmuştur. Bundan
sonra da Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, bir parti grubunun konuşma
ihtiyacı duymadığı durumda, o konuda yeterli müzakere
edilmesine katkı ve kendi görüşlerini ifade açısından, bu
hakkı kullanacaktır.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Grupların
anlaşması üzerine oluyor o Özgür Bey.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Eleştirilmesini asla kabul
etmeyiz. Eleştirilmesi, eleştiri konusudur. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Sayın Grup Başkan Vekili,
hakkın suistimalini hiçbir hukuk kabul etmez. Bu, hiçbir parlamentoda
yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Rica
ediyorum, yapmayın böyle. Siz bir grubu temsil ediyorsunuz, ben size her
zaman söz veriyorum ama herkes
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, böyle bir
şey olabilir mi?
BAŞKAN Sizin kanaatiniz öyle olabilir, kanaatinizi
dinledim efendim, zabıtlara da geçti.
Ben rica edeyim, bundan sonra söz alanlar, lütfen, hangi
hususta söz alıyorlarsa ondan bahsetsinler. Ben, onun için
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, böyle bir
şeyi asla kabul edemeyiz. (AK PARTİ sıralarından
Artık yeter. sesleri)
BAŞKAN Açıklamanızı aldım Beyefendi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Asla kabul edemeyiz!
BAŞKAN İkili görüşmeyelim, siz
beyanınızda bulundunuz, ben de cevabını verdim; lütfen
buyurun.
İdris Bey, sataşmadan dolayı size ve
Sayın Veli Ağbabaya söz vereceğim, 3er dakika
konuşacaksınız.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Grubumuz
adına Mithat Sancar sataşmaya cevap verecek.
BAŞKAN Tamam, buyursun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Mardin Milletvekili Mithat Sancar'ın,
Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MİTHAT SANCAR (Mardin) Evet, çözüm sürecini kim bitirdi?
Bunu birkaç ay önce burada bir konuşmada yine dile getirmiştik,
sorulara cevap gelmedi.
Bir: Dolmabahçe mutabakatının içeriği
neydi? O gün orada oturan sayın bakanlar bugüne kadar bir tek doyurucu
açıklama yapmadılar. Sonrasında ne gelecekti? Biz söyledik ne
geleceğini: İmralıya gidilecekti, İmralıdan Kandile
silah bırakma kongresi çağrısı yapılacaktı. Bunun
yapılabilmesinin şartı, mutabakatta, izleme heyetiyle oraya
gidilmesiydi. Biz bunları açıkça söylüyoruz, Hükûmetten bir yalanlama
gelmiyor. İzleme kurulu oluşturulup İmralıya
gidilebilseydi Öcalandan bu açıklama gelecekti; bu kadar net söylüyoruz.
Peki, izleme kurulunda anlaşıldı, anlaşma
sağlandı. Bunu o zaman Hükûmet sözcüleri Değerli, çok önemli,
tarihî bir toplantı. diye açıkladılar. Aynı akşam
Sayın Cumhurbaşkanı da Bu önemli bir gelişmedir. dedi. Ne
oldu da izleme kuruluna karşı çıkıldı? Sayın
Cumhurbaşkanı İzleme heyeti yanlıştır, kabul etmiyorum.
Dolmabahçe mutabakatı falan yoktur, tanımıyorum. Müzakere falan
yoktur. dedi. O gün devrildi bu masa; bu masa, çözüm süreci o gün devrildi.
Defalarca bunu söyledik ve defalarca cevap istedik. Doyurucu tek cevap yok.
Aynı şekilde, hendekler meselesi. İzin
verin, bu araştırma önergesini kabul edin, hepsini birlikte
araştıralım. Defalarca çağırdık, gelin
diyelim.(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Size bir örnek daha,
sorun
ALİM TUNÇ (Uşak) Önce kına, ondan sonra
MİTHAT SANCAR (Devamla) - O gün bu süreçte yer alan
bakanlarınıza sorun: Hendekler meselesi müzakere masasına geldi.
Bu mesele aralık ayında, 2014ün Aralık ayında gündeme
geldi ve bunların kapatılması için İmralı talimat
verdi, anlaşma sonucu
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bunlar tarihe geçti. Şimdi, bunların şartı neydi?
Nasıl bir anlaşma
ALİM TUNÇ (Uşak) - Ne zaman kapandı?
MİTHAT SANCAR (Devamla) - Kapandı, o gün
kapandı. Neden açıldığını masayı
devirenlere, savaşı başlatanlara, savaş konsepti uygulayanlara
soracaksınız. Sorun, o gün hendeklerin kapatılması
karşılığında Hükûmet ne taahhüt etti ve niye bu
taahhütleri yerine getirmedi, savaşa döndü? Bu savaşı
başlatan asla HDP değildir. Savaşa karşı sonuna kadar
mücadele eden, barışı sonuna kadar savunan bizleriz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİTHAT SANCAR (Devamla) İşte,
gördünüz, barışı sonuna kadar savunan sevgili Tahir Elçiyi katlettiler,
bu savaş politikalarıyla katlettiler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Sancar.
MİTHAT
SANCAR (Devamla) - Tek yol vardır: Masa, müzakere, barış.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MİTHAT
SANCAR (Devamla) Saygılarımla. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Veli Ağbaba, buyurun efendim.
Süreniz
üç dakika.
Yalnız
sataşmaya ait olsun lütfen, istirham edeyim, mevzu dışına
çıkmayın.
4.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan Sataşmayın. diyor
ama arkadaşlar, ben sataşacağım. Kime
sataşacağım? Sayın Tuğrul Türkeşe sataşacağım.
BAŞKAN
Ama olmuyor Veli Bey.
VELİ
AĞBABA (Devamla) Şimdi huzurlarınızda Sayın
Tuğrul Türkeşe soruyorum.
BAŞKAN
Veli Bey, Genel Kurula hitap edeceksiniz, şahsa değil.
VELİ
AĞBABA (Devamla) Sayın Tuğrul Türkeş, siz dediniz ki:
Vallahi billahi bu silahlar Türkmenlere gitmiyor. (CHP sıralarından
alkışlar)
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Genel Kurula konuşun.
VELİ
AĞBABA (Devamla) - Şimdi size sataşıyorum, diyorum ki:
Gelin, burada yemin edin; bu silahlar Türkmenlere mi gidiyordu yoksa AKPnin politikaları
sonucunda Suriye bataklığında yaratılmış, bu
topraklarda gelmiş geçmiş en barbar, katil örgüt IŞİDe mi
gidiyordu? Bunu size soruyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Lütfen, gelin, burada cevaplayın.
Değerli
arkadaşlar, IŞİDin bir terör örgütü olduğunu dört
yıldan beri söylüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi sizin uygulamış
olduğunuz Suriye politikasını dört yıldan beri
eleştiriyor, diyor ki: Bu uyguladığınız
politikaların, bölgede kafa kesen, kimini Kürt olduğu için, kimini
Alevi olduğu için, kimini Ezidi olduğu için ortadan ikiye bölen katil
örgütün yaratılmasında sizin uygulamış olduğunuz o
politikaların payı vardır.
Bakın,
siz, Amerikanın, Sayın Obamanın karşısına
çıkıncaya kadar IŞİDe terör örgütü diyemediniz. (CHP
sıralarından alkışlar) Ne zaman dediniz? Amerikadan
talimat alınca terör örgütü demeye başladınız.
Değerli
arkadaşlar, bakın Suriyeye 2 bin tır silah gönderdik. diyen
ben değilim sizin müsteşarınız. IŞİD
dışlanan öfkeli grupların hareketidir. diyen
Davutoğludur, 7 Ağustos 2014. Herkesin saygı duyduğu
IŞİDi üzmek kimsenin hakkı değildir. diyen sizin belediye
meclis üyeniz. IŞİD militanlarını tedavi etmek
insanlık görevidir. diyen sizin Sağlık Bakanınız.
Sizin dilinizden ancak IŞİD anlar. diyen... IŞİD
öldürüyor ama işkence yapmıyor. diyen sizin Bakanınız
Sayın İşler.
Değerli
arkadaşlar, bakın, evvelsi gün Türkiye'nin yetiştirmiş
olduğu en kıymetli gazetecilerden Can Dündar ve Erdem Gül cezaevine
atıldı. Cezaevine atılmasını... Aslında sizin
söylediğiniz o yalanları ortaya çıkardı, IŞİDe
giden silahların gerçek olduğunu ortaya çıkardı; bir
casusluk faaliyeti değildir, bunlar IŞIDe giden silahlardır.
RAVZA
KAVAKCI KAN (İstanbul) Sizin düşünceleriniz.
VELİ
AĞBABA (Devamla) - Size son olarak şunu söylemek istiyorum.
Bakın, yarın utanmayasınız diye söylüyorum. Bunlar
gazeteci değil. dediniz ya, dün Tuncay Özkana darbeci dediniz,
Balbaya darbeci dediniz, Soner Yalçını cezaevine
attınız, Ahmet Şıkı cezaevine attınız;
şimdi utanıyorsunuz.
RAVZA
KAVAKCI KAN (İstanbul) Burası Meclis,
karıştırmayın.
VELİ
AĞBABA (Devamla) - Utanmamanız için size söylüyorum, bunlar
haksızca, hukuksuzca katledilmiştir.
RAVZA
KAVAKCI KAN (İstanbul) Yarın siz de utanmayın.
VELİ
AĞBABA (Devamla) - Size bir şey daha hatırlatayım, Kenan
Evreni hatırlayın, Kenan Evrenin cenazesinde tabutuna omuz koyacak
adam bulunamadı, onu
hatırlayın. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ağbaba.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır
Milletvekili İdris Baluken tarafından, 2-15 Kasım tarihleri
arasında Diyarbakırın Silvan ilçesinde ilan edilen sokağa
çıkma yasağı süresince devlet güçleri ve militer güçler
tarafından Silvan halkına, STK temsilcilerine ve milletvekillerine
yönelik uygulanan şiddetin ve sivil katliamlarının
araştırılması amacıyla 19/11/2015 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015
Cumartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Ankara
Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa
Milletvekili Özgür Özel tarafından, basın özgürlüğünün tüm
boyutlarıyla ele alınmasıyla ilgili 28/11/2015 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel
görüşme önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015 Cumartesi günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
28/11/2015
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 28/11/2015 Cumartesi günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Özgür Özel
Manisa
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Grup
Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul
Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından
28/11/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına basın özgürlüğünün tüm
boyutlarıyla ele alınmasıyla ilgili verilmiş olan genel görüşme
önergesinin (2 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak 28/11/2015 Cumartesi günlü
birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım...
BAŞKAN
Efendim, öneri hakkında lehte ve aleyhte ikişer üyeye söz
vereceğim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım... Sayın
Başkanım... Sayın Başkanım...
BAŞKAN
- Talepte bulunanların isimlerini okuyorum: Bülent Tezcan, Garo Paylan,
Mehmet Günal, Bülent Turan.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım...
BAŞKAN
- Buyurun Beyefendi.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, CHP Grubu
tarafından basın özgürlüğünün tüm boyutlarıyla ele
alınması amacıyla verilen genel görüşme önergesinin TBMM
Başkanlığı tarafından Anayasa'nın 138'inci
maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iade edilmesinin uygun
olmadığına ve grup önerisi olarak Genel Kurula getirdiklerine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım, esasen bir usul
tartışmasına konu olan bir durum ama biraz önce, ilk usul
tartışmasında daha fazla zaman almaması için bunu sadece
ifade edeceğimi söylemiştim. Bunu ifade edeceğim ve yeni bir
usul tartışması açmayacağım çünkü beş dakika süre
verdiniz. O yüzden de oradaki sözüme sadık kalacağım.
BAŞKAN
Peki efendim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Efendim, biz bugün bir genel görüşmeyi açmayı talep
ettik Anayasanın 98inci maddesine ve İç Tüzükümüzün 101inci,
102nci, 103üncü maddelerine göre. Bu talep yazımızın
içeriğinde son günlerde -biraz önce de kürsüden bahsedilen- iki
saygın gazetecinin gerçekleri topluma aktarmak için yaptıkları
haberlerden dolayı önce ifadeye çağrılmaları, daha sonra
tutuklanma talebiyle sevk edilip cezaevine konulmaları üzerine toplumda
oluşan infial durumu ve basın özgürlüğü açısından
kaygı verici gelişmeler vardı. Bunu ifade ettiğimiz genel
görüşme talebimiz, bugün Genel Kurulun çalışmalarına
başlamasına sayılı dakikalar kala, otuz dört, otuz beş
dakika kala sizin imzanızla grubumuza tebliğ edildi, ki bunu
Anayasanın 138inci maddesine aykırı görüyorsunuz.
Anayasanın 138inci maddesi mahkeme konusu olan bir durumun bu Mecliste
konuşulamayacağını söylüyor. Ben bir usul
tartışması açılsa kanıtlarıyla ortaya
koyacağım ve yarın size arz edebileceğim gibi
Hem
şahsınız hem şahsınızın içinden geldiği
siyasi geleneğin geçmişteki partilerinin benzer durumlarda
açmış oldukları onlarca araştırma önergesi,
araştırma komisyonu kurulması talebi ya da Meclisin bu konuda
genel görüşme yapması, hatta daha sonra bunların uygulamaya
geçip raporlarının yazılmasında da olumlu yönde, müspet
yönde görüşler bildirmişsiniz, o yönde oylar
kullanmışsınız.
Şimdi,
şunu çok kısaca hatırlatmak gerekirse, 19uncu Dönemde
Sayın Yıldırım Akbulut, Bayındırlık
Bakanı hakkında Meclis soruşturması önergesinin işleme
alınmamasını -hakkında dava yürüdüğü için- 20nci
Dönemde Metin Göktepe cinayetini araştırmak üzere Meclisin
kurduğu komisyonun 138inci madde uyarınca görüşmelerinin
durdurulmasına yönelik talebi, yine 22nci Dönemde Mercedes
firmasının devam etmekte olan bir davayı gerekçe göstererek
araştırma önergesine itirazı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanları tarafından incelenmiş ve bunların 138inci
madde kapsamında değerlendirilemeyeceği söylenerek Göktepe
komisyonu, Mercedesle ilgili kurulan komisyon ve Bayındırlık
Bakanı hakkındaki soruşturma komisyonunun görevinin
devamına karar verilmiştir. Bugün yaptığınız
uygulamanın, biraz önce de ifade ettiğim gibi, Meclisin
geçmişten gelen yerleşik uygulamalarının burada bir paradigma
değişikliği, bir kırılma yaratarak gelecek döneme kötü
örnek teşkil edecek şekilde birtakım yorumlamalar olduğunu
üzüntüyle takip ediyoruz. Konu doğrudan bir usul
tartışmasına konudur ancak burada tutanaklara geçirdiğim ve
bundan sonra da benzer konularda yapacağımız talepleri asla
engellemeyeceğini ve hakkımızı
arayacağımızı, aksi durumların İç Tüzük, Anayasa
ve Anayasa Mahkemesinin yetkileri bağlamında tarafımızdan idari
ve adli haklarımızı saklı tuttuğumuzu bildirir, konu
hakkında eleştiriye konu ifadelerin bulunmadığı ve
özünde aynı konuya temas etmek üzere vermiş olduğumuz genel
görüşme talebinin görüşmelerine devam etme noktasında
takdirlerinize arz ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Efendim, beyanlarınız zapta geçti
dediğiniz gibi.
Ben şimdi, dört üyenin onar dakikalık
konuşma hakları var, o konuşmalara geçeceğim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun İdris Bey.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Oraya
geçmeden önce Sayın Başkan, demin kürsüden AKP Grubu adına
konuşan Sayın Ramazan Can, bizim önergemizdeki bazı ibarelere
cevaben hem açık olarak grubumuzu tehdit etmiş hem de önergemizde de
geçen Silvan, Nusaybin, Cizre başta olmak üzere, aralarında 7
yaşındaki çocuktan 70 yaşındaki kadına kadar meydana
gelen sivil katliamları âdeta itiraf etmiştir. Burada, önergemizde
geçen, esedullah timi adı verilen IŞİD görünümlü bazı
unsurların hiçbir hukuki ve insani değerlere sığmayan
eylemleri yüzünden bölge halkının derin bir korku ve endişe
içinde olduğu ibaremizle ilgili, kendisi, Bebeklerin,
yaşlıların ve kadınların katledildiği bir ülke
hâline geldik. cümlesine cevaben şunları demiş: Evet, 1984ten
beri bebeklerin, kadınların ve yaşlıların katledildiği
bir ülke hâline geldik, kim katlediyorsa katletsin, Allah onları lanetlesin,
belalarını versin. ve sonrasında da Bizim orada bir laf
vardır değerli milletvekilleri, Çalma el kapısını,
çalarlar kapını. Yani Cizredeki, Nusaybindeki, Silvandaki,
Silopideki sivil katliamları AKPnin bir misilleme olarak ele
aldığını
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Ne alakası var
Başkanım ya! Ne alakası var! Ne alaka!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
ve bu
nedenle de esedullah timini görev başına getirdiğini ifade
ediyor; birinci husus bu. Bu, tarihî bir itiraftır, bu tutanağın
özellikle bu kısmını sizin de Başkanlık Divanı
olarak okumanızı ve bu cümleyi mutlaka tutanaklardan
çıkarmanızı rica ediyoruz. Çünkü devlet, halkını
tehdit etmez; devlet, geçmişte olmuş birtakım olaylar üzerinden
sivil insanları katletmez. Eğer bu cümleyi tutanaktan çıkarmazsak
maalesef böyle bir zihniyete onay vermiş olacağız.
İkinci husus da: Bu cümleyi kullanırken HDP
Grubuna dönerek bu cümleleri sarf etmiştir. Çalma el
kapısını, çalarlar kapını. demek suretiyle HDPli
milletvekillerini âdeta esedullah timi ile ölüm mangalarıyla tehdit
etmiştir. Dolayısıyla, hem bu cümlenin tutanaktan
çıkarılmasını hem de bu cümleleri kullanan milletvekilinin
Genel Kuruldan ve tüm halklarımızdan özür dilemesini talep ediyoruz.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Bir dakika efendim, müsaade buyurun.
Beyefendi, bahsettiğiniz tutanakları okudum, o
yüzden zatıalinize söz hakkı verdim, siz de Sayın Sancara
devrettiniz. Oylamayı yaptım, öneri hususundaki müzakere
tamamlandı. Lütfen
Müzakereye devam ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisinin bu istemi
üzerinde
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan
BAŞKAN Hayır efendim
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ben o yüzden
söz talep etmedim. Burada HDP çözüm sürecini baltalamıştır.
demek suretiyle
BAŞKAN Görüşlerinizi anlattınız
İdris Bey.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
grubumuza
sataştığı için söz talep ettik, Mithat Hoca da o yüzden
cevap verdi.
BAŞKAN Aynen anladım efendim, anladım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Şimdi,
burada açık bir itiraf ve grubumuza yönelik açık bir tehdit var.
BAŞKAN Beyanlar kendilerini
bağlamaktadır, kürsü dokunulmazlığı vardır.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) HDP
milletvekillerine yönelik bu esedullah timi her gün en ağır
saldırıları gerçekleştiriyor, hepimizin üzerine gerçek
kurşunlarla, gerçek mermilerle ateş ediyor, eş
başkanlarımıza sokak ortasında suikast düzenliyor, bugün
olduğu gibi Diyarbakır ortasında baro başkanını
öldürüyor. Biz bu tehditlerden korkacak ya da bunlara pabuç bırakacak
değiliz ama burada sorun, Meclisin, Meclis Başkanlık
Divanının ve Genel Kurulun bu ibareleri kabul edip etmemesi
sorunudur. Devletin artık tehdit etme hakkı yoktur. Otuz yılda
şöyle oldu, o yüzden esedullah timini göndeririz, Cizrede 7
yaşındaki çocuğu katlederiz. diyemez kimse, ima bile edemez. O
nedenle, bunun düzeltilmesi gerekir. Bu konuda Hükûmet üyelerinden biri de
açıklama yapabilir.
BAŞKAN Sayın Grup Başkan Vekili, bunlar
sizin görüşlerinizdir. Bu görüşlerinizi demin de serdettiniz, daha
önceden de serdettiniz. Ben Başkan olarak gereken incelemeyi yaptım
ve beyanlarınıza katılmadığım için görüşmeye
devam ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, bu AKPli kimliğinizden sıyrılmadan orada dürüst,
adil bir yönetim göstermeyeceksin. Ayıp be! Oraya gittiğinizde her
partiye eşit mesafede olmalısınız.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Ankara
Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa
Milletvekili Özgür Özel tarafından, basın özgürlüğünün tüm
boyutlarıyla ele alınmasıyla ilgili 28/11/2015 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel
görüşme önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015 Cumartesi günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin
önerisi üzerinde Sayın Bülent Tezcanı konuşmaya davet ediyorum.
Beyefendi, buyurun lütfen. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle bugün Diyarbakırda acı bir olay yaşadık.
Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi bir
saldırı sonucu katledildi ve bir polisimiz de şehit edildi.
Öncelikle her ikisine de Allahtan rahmet diliyorum. Hem yakınlarına
hem de bütün milletimize başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlar, bakın tam da böyle bir
süreçte aslında ne hazin bir tesadüftür ki bundan üç gün önce Cumhuriyet
gazetesinin genel yayın yönetmeni ve Ankara temsilcisi tutuklandı ve
şu anda Silivri Cezaevinde. Bakın, eğer bu iki olay
arasındaki ilişkiyi doğru kuramazsak Türkiyede çok sayıda
benzer faili meçhul cinayetle karşı karşıya
kalırız. Biz biliyoruz ki Türkiye bu tip saldırıların
ne yazık ki yabancısı değil, ne yazık ki bu
saldırıların tamamının ardından hepimiz
ağız birliğiyle şunu söylüyoruz ama o söze uygun tutum
içerisinde bulunmuyoruz. Hep beraber ne diyoruz: Bu saldırının
arkasındaki gerçek mutlaka ortaya çıkmalıdır. Doğru,
biraz önce Grup Başkan Vekili Sayın Naci Bostancı söyledi Bu
saldırının arka planı ortaya çıkmalıdır.
diye. Eminim Sayın Başbakan da söyleyecek, Sayın
Cumhurbaşkanı da söyleyecek. Söyleyecek de bu saldırının
arka planı nasıl ortaya çıkacak? Eğer devlet kirli
ilişkilerin içerisine şu veya bu şekilde girdiği zaman
hukuk bununla özgür biçimde mücadele edemeyecekse devlet adına cinayet
işlenebileceği, devlet adına suç işlenebileceği,
devlet adına silah transferi yapılabileceği veya devletin
belirli kuruluşlarının suç teşkil eden eylemleri
yapabileceği konusunda bir kanaat yerleşir ve bununla
hesaplaşmaz isek Tahir Elçiler de öldürülmeye devam eder,
şehitlerimiz de gelmeye devam eder, gazeteciler de cezaevine girmeye devam
eder.
Değerli arkadaşlar, bakın, Can Dündar ve
Erdem Gül tutuklandılar, casusluk suçlamasıyla tutuklandılar,
cezaevindeler. Bakın, tutuklama sebebi burada: İşte
Erdoğanın Yok dediği silahlar. Manşet bu, tutuklama
sebebi bu.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) O değil Bülent Bey, o
değil.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Bakın, MİT tırlarıyla
ilgili Adanada 19 Ocakta yapılan arama görüntülerini yayınladı
diye, haber yaptı diye gazeteci casusluk suçlamasıyla
tutuklanıyor. Değerli arkadaşlar, ne olmuş MİT
tırlarında, ne olmuş o zamanlarda bir hatırlayın
bakalım, hatırlayın, sadece o gazete haberiyle ortaya
çıkmadı. Bakın, El Kaide ya da IŞİD yasa
dışı terör örgütüne silah taşıma konusunda yürütülen
bir soruşturma var. Bu soruşturmayı yapan devletin
savcısı, görevdeki savcı. Bu soruşturmanın
istihbaratını toplayan jandarma istihbarat, emniyet görevlileri;
birbirleriyle ihbarlar üzerinden soruşturma yürütülüyor, resmî kayda
girmiş, esas numarası almış dosya üzerinden. Bakın,
savcının beyanı, bir ifadesinde -bu resmî kayıt, devletin
kaydı- savcı ne demiş: Kırıkhan İlçe Jandarma
Komutanlığı tarafından iletilen yazıda, dorse ve
çekici plakası verilen bir araçta terör örgütü El Kaide militanlarına
götürülmek üzere silah taşındığının bildirilmesi
üzerine soruşturma yapıyorum. Savcının, görevdeki
savcının, Aziz Takçının ifadesi.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Nerede o savcı?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) İşte onun siz
vereceksiniz hesabını. Yarın, bugün burada olanların nerede
olacağının hesabına da hep beraber bakacağız.
Dünün muktedirleri bugün nerede görüyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bakın, aynı savcının arama
kararından okuyorum değerli arkadaşlar: İhbara konu araç
içerisinde patlayıcı madde ve mühimmat bulunduğu, bu
silahların yasa dışı bir terör örgütüne gönderildiği,
bu eylemin Türk Ceza Kanununun 315inci maddesindeki suçu oluşturabileceği
yönünde yeterli ve makul şüphe bulunduğundan aranmasına karar
veriyorum. diyor, bu da resmî evrak. Devam ediyorum, aynı soruşturma
dosyası içerisinde bakın, şoförlerin ifadesi, tır
şoförlerinin ifadesi. Ne demiş tır şoförü; diyor ki: Bu
yükler tırlara 19 Ocak 2014 günü saat 02.30 gibi Ankara Esenboğa
Havalimanından ülkesini bilmediğim yabancı uyruklu bir uçaktan
yüklendi. Saat 02.30dan beri yoldayız, yükümüzü Reyhanlıya
götürüyoruz. Reyhanlıda Audideki 2 kişiye tırları teslim
ediyoruz, bizi otele yerleştiriyorlar, tırlar yurt
dışına gidiyor. Daha önce de birkaç defa bu tip yükleri
taşıdık devlet işi yapıyorduk -dikkat edin, Devlet
işi yapıyorduk.- Ankaradaki Millî İstihbarat
Teşkilatına ait bir yere akşamdan
tırlarımızı bırakıyorduk. diyor, daha
devamı var.
Bakın, değerli arkadaşlar, bunlar
doğrudur, yanlıştır; bu, başka bir şey ama bunun
üzerine, bunun evveliyatına baktığımızda neler
yaşanmış? Burada 20ye yakın gazete kupürü var. 7
Kasım 2013, bir başka tır vakası silah taşınan,
mermi taşınan; e, bunlar da çıkmış. Bölgede nereye
gidiyor? Yine o bölgeye, Suriye bölgesine gidiyor. Bir başka gazete, 10
Ocak 2014, aynı şekilde mermilerin sevk edildiği birçok gazete
var yani 19 Ocaka gelinceye kadar
1 Ocak, yine Kırıkhan
tırlarıyla ilgili problemler basına yansımış ve
19 Ocak, işte, 21 Ocak tarihli Aydınlık gazetesinde
fotoğraflar yayımlanmış bu MİT
tırlarının, 21 Ocak tarihinde Aydınlık gazetesinde
fotoğrafları yayımlanmış. Böyle bir tablo içerisinde
savcılar soruşturma yapmış ve bir gazeteci bunları
tespit edip yayımlamış. Şimdi, böyle bir noktada siz,
herhangi bir şekilde, gazeteciye Sen bunları görmezden gelme. deme
hakkına sahip misiniz? Nasıl bunu yazmasını yasaklamak gibi
bir hakkı iktidar kendisinde görür? Böyle bir anlayış olur mu?
Bunu nasıl casusluk diye anlatırsınız?
Bakın, her namuslu gazeteci, böyle bir tabloyu haber
yapar ve yayınlar, kaçamaz bundan. Her namuslu siyasetçi de bundan
kaçamaz, bunun üzerine gider, gitmek zorundadır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, değerli arkadaşlar, devlet suç
işler mi? İşlemez. Ama Başbakan bile beyaz Toroslardan
bahsetti. Bugün Diyarbakırda bir katliam yaşandı. Devletin
içinde birileri suç işliyorsa onları yakalamak hukukun görevidir.
Devlet, hukuk devletiyse suç işlemez ama korsan devletse suç işler.
Bunların haber yapılmamasını istemek ya da haber yapana
casus etiketi yapıştırıp hapse atmak Türkiye Cumhuriyeti
devletini korsan devlet yapmaktır, korsan devlet statüsüne sokmaktır.
(CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, devlet suç işlerse, birileri, ne olur
Yakalanırsa, gider hesap verir; yakalanmazsa, o başka bir şey.
Gazeteci bunu yakalarsa haber yapar, yazar. Ama siz gazeteciyi
tutuklayamazsınız. Eğer bunların yazılmasını
istemiyorsa devlet içerisindeki bir kesim, bunun iki tane yolu var; ya bu suçu
işlemeyeceksin, yapmayacaksın ya da yakalanmayacaksın. Hem suçu
işleyeceksin hem yakalanacaksın hem de yakalayıp haber yapan
gazeteciyi hapse atacaksın. Bundan daha büyük bir pişkinlik olmaz.
Böyle bir pişkinlik üzerinde de hukuk devleti kurulmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın değerli arkadaşlar, bu ne zaman
haber oldu bunu biliyoruz. Bundan daha önce, bununla ilgili Aydınlık
gazetesindeki ilk haberden sonra 21 Temmuz 2014te Türkiye Büyük Millet
Meclisinde ben bunları açıkladım. Bundan sonra, iki gün sonra
-22 Temmuz- 11 tane gazete yazdı bunları, yazdı. Bunlar sır
değil. Şimdi devlet sırrı diye telaşa düştünüz,
casusluktan gazetecileri tutukluyorsunuz. Niye biliyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Sebebi şu: Çünkü tehdit
büyüdü. Bu suçu işleyenlerin bunun suç olduğu ve uluslararası
ceza mahkemelerinde hesap verme riski ve tehdidi altında olduğu
görüldü. Şimdi bütün bir milleti casusluk tehdidiyle susturmaya
çalışıyorsunuz. Susturamayacaksınız,
susturamayacaksınız, susturamayacaksınız (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Tezcan.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın,
Aydın Milletvekili Bülent Tezcanın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bu Meclisin
çatısı altında devletin içinde kimilerinin karanlık
işler çevirdiği, olaylara karıştığı
iddiaları ortaya konulabilir; bunların hukuken takip edilmesi talep
edilebilir ama topyekûn Türkiye Cumhuriyeti devleti korsan bir devlet olur.
hükmünün buradan ifade edilmesi ayıptır ayıp. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Çok isabetlidir, çok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Daha da ayıp
olanı şudur
BAŞKAN Bülent Bey, böyle bir ifadeniz oldu mu, ben
takip edemedim?
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın Başkan,
hemen açıklayabilirim.
BAŞKAN Lütfen buyurun.
Naci Bey, bir dakika efendim. Hassas bir nokta, evet.
Buyurun efendim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Aynen
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Sayın milletvekilleri
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Cümlemi bitireyim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Kürsüde hatip var efendim.
Talebiniz yerine getirildi Sayın Başkan.
BAŞKAN Naci Bey, tamamlayınız lütfen.
İsterseniz açalım mikrofonunuzu, oradan
konuşun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, kürsüde hatip var, olmaz
efendim.
BAŞKAN Beyefendi, olur. Rica ederim
Bırakın canım! Aman efendim, yapmayın. Beyefendi, hukuku
ben iyi biliyorum, müzakereleri de biliyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hayır, bittikten sonra
verirsiniz efendim, olur mu öyle şey? Kürsüde hatip var efendim. Böyle bir
şey olur mu, bu nasıl bir usul ya?
BAŞKAN Lütfen efendim, bekler, cevap veririm, bir
daha git gel yeri değil burası. İstirham ederim Sayın
Başkan.
Buyurun Naci Bey.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın
Başkanım, hatip konuşmasında devletin içinde suç
işleyen kimilerinin varlığına ilişkin iddialardan
bahsetmiştir. Beyaz Torosları vesaire bu bağlamda
zikretmiştir. MİT tırları meselesini de yine bu
bağlamda ifade etmiştir. Bunlar iddia edilebilir. Sayın
konuşmacıdan önce de bunları dile getiren başkaları da
oldu. Sonuçta devletin organlarından birisi yargıdır,
bunları takip eder. Ancak bu iddiaların ötesine geçecek şekilde
bu Meclisin çatısı altında Bunlar bunlar olur ise Türkiye
Cumhuriyeti devleti de korsan devlet olur. diye bir hüküm bildirmek son derece
yanlıştır. Bir milletvekili, burada milleti temsil eden, sonuçta
devletin temel vasıflarıyla ilgili sorumluluğu bulunan, devletin
hükmi şahsiyetine ilişkin ahlaki ödevleri bulunan, bunları
kısmi olarak devletin işlediğini iddia ettiği suçların
takip edilmesi talebinin ötesinde topyekûn bir devlet suçlamasına çevirmesi
kabul edilemez. Talihsiz olanı, böyle bir ifadenin, tabii, CHP Grubu
tarafından da alkışlanmasını ben anlayamadım
çünkü her zaman 1923te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu, bu devleti de biz
kurduk. iddiasını dile getiren Cumhuriyet Halk Partisinin, burada
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bizim kurduğumuz
devlet yolsuzluk yapmıyordu ki.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Affedersiniz
böyle bir ifadeyi alkışlamasını
uygun bulmadığımı da söylemek istiyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN İkazınıza teşekkür
ediyorum.
Lütfen bir açıklamada bulunur musunuz.
7.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan'ın, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tam da aynı kaygılarla Devleti korsan
devlet durumuna düşürmeyin. diye bir uyarıda bulundum. Bakın,
dikkat edin, tutanaklar burada. Devlet içerisinde birileri suç
işleyebilir. Bununla, devlet, hukuk içerisinde mücadele etmek zorundadır,
faili meçhullerden tutun tamamıyla birlikte. Eğer hukuk içerisinde
bununla mücadele etmek yerine bunu yazan gazetecileri hapse atmaya
kalkarsanız artık orada hukuk devleti değil, korsan devletten
bahsedersiniz. Türkiye Cumhuriyetini korsan devlet durumuna sokmayın.
diye bir uyarıdır bu söylediğim, bir uyarı! (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) O sizin kanaatiniz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Beyana ait açıklama oldu Naci Bey.
Zira yeminimizde de var. Devletimize toz
konduramayız. Devletimiz ebet müddettir efendim.
Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yahu, Başkan, Musul
Konsolosluğu işgal altında IŞİD tarafından
BAŞKAN Ben bilgi tamamlaması
bakımından hatırlatmak istiyorum, 138inci maddeyi lütfen
birlikte bir daha hatırlayalım: MADDE 138. Hâkimler, görevlerinde
bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak
vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat
veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında -burada hassasiyet
rica ediyorum- Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması
ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir
beyanda bulunulamaz.
Bu hassasiyeti hatırlatıyor ve şimdi,
konuşmasını yapmak üzere, Sayın Mehmet Günal Beyi davet
ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
bunları Sayın Bekir Bozdağa söyleyin; dosyanın
savcısını aramıştı, o MİT
tırlarının IŞİDe kayıtsız geçmesini
söylemişti, onu Adalet Bakanı Sayın Bozdağa söylesenize.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Dava konusu.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Ankara
Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa
Milletvekili Özgür Özel tarafından, basın özgürlüğünün tüm
boyutlarıyla ele alınmasıyla ilgili 28/11/2015 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel
görüşme önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015 Cumartesi günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN Buyurun Mehmet Bey, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu dönemin ilk konuşmasına başlarken
hayırlı bir dönem dilemeyi de düşünmüştüm ama maalesef,
daha başlamadan bu kayıkçı kavgası yeniden
başladı. İnşallah bir daha olmaz diyorum.
Burada, öncelikle, Diyarbakırda hayatını
kaybeden baro başkanına ve polisimize Allahtan rahmet diliyorum.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
IŞİDe silah göndermek ne zaman kayıkçı kavgası oldu?
Sizi ilgilendirmiyor mu IŞİDe silah gönderilmesi? Ne demek
kayıkçı kavgası? Gazetecilerin tutuklanması sizi
ilgilendirmiyor mu?
BAŞKAN Beyefendi, lütfen, müdahale etmeyiniz.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Hoş geldin, günaydın,
daha dur bakalım.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Sen de
hoş geldin.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Bir dur bakalım. Hayırdır?
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Bu tarafa
geçin isterseniz?
MEHMET GÜNAL (Devamla) Hayırdır, seninle ne
alakası var? Daha başlamadım konuşmaya, dur.
BAŞKAN Efendim, ikili konuşmaya meydan
vermeyelim.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Kayıkçı kavgası
başkaları arasında, dur, sen bir girme, dur bir. Maşallah,
çok heyecanlısın Sayın Yarkadaş.
BAŞKAN Mehmet Bey, Genel Kurula hitap edin
efendim.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Burası televizyon
ekranı değil, kayıkçı kavgasını sen bilmiyorsun.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Bırak
bunları!
MEHMET GÜNAL (Devamla) Bugüne gelen AKP ile HDP
arasındaki kavga bu, sen niye alınıyorsun üzerine? HDP hamisi mi
oldun? PKK hamisi mi oldun? Sen niye alınıyorsun?
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Ayıp,
ayıp!
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Kayıkçı kavgasını sen yapıyorsun!
MEHMET GÜNAL (Devamla) Kavga AKP ile HDP arasında,
kayıkçı kavgası. Bunun müsebbibi oturuyor burada, sen niye
üzerine alınıyorsun? CHPyle bunun ne alakası var?
CEYHUN İRGİL (Bursa) Biz İzlandada
mıyız, Ugandada mıyız?
MEHMET GÜNAL (Devamla) Ben şu anda CHP grup
önerisinin lehinde söz aldım. Anlamadım, Sayın Yarkadaş
daha anlamadı, cümlemi bitirmedim. Bir sakin ol bakalım.
BAŞKAN Mehmet Bey, bir dakika efendim. Beyefendi
Mehmet Bey, Sayın Günal
MEHMET GÜNAL (Devamla) Sayın Başkan,
arkadaşların söz hakkı var. Başkasını
uyarıyorsunuz, lütfen uyarın.
BAŞKAN Bakınız, biliyorsunuz kürsü
masuniyeti var, lütfen müdahale etmeyiniz ve ikili konuşmayınız.
Teşekkür ediyorum.
Buyurun efendim.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Burada söylediğimiz
şudur: Yeni arkadaşlarımız, tabii, geçmişi
bilmediği için
Eskiler biliyor, burada gerekli olarak, bugün, gündem
başlamadan önce birileri bir söz alıyor, öteki sataşıyor,
diğeri geliyor, saat yedide yayın bittiği zaman siz de arkadaşlarınıza
sorarsanız öğrenirsiniz Sayın Yarkadaş- maalesef gündeme
geçilmemiş oluyor. Kayıkçı kavgasından kastettiğimiz
budur. Tecrübeli arkadaşlarımız size birazdan anlatırlar
ama hemen öyle her şeye atlamayın, bir söyleyeceğimizi bekleyin.
Biz ne söyleyeceğimizi de biliyoruz. Bugünün gündemi o değil. Ben
sadece başlarken -Sayın Başkan da az önce ifade etti- bunun
nezahetine uygun başlamadığını söyledim.
Hayırlı bir dönem olsun, Hükûmet programını
görüşeceğiz ama maalesef hem şartlar olarak içinde bulunduğumuz
ortam, bugün Diyarbakırda yaşananlar
Ama burada bunun
tartışılmasında bile o mehabetin bozulmasını
kastediyorum. Böyle bir yasama sürecini yönetemezsiniz, onu anlatmaya
çalışıyorum. Böyle olur mu?
Sayın Başkan bize Anayasa 138 okuyor, güzel. Yani
iyi de, iyi de yani kimse müdahale edemez de Cumhurbaşkanı hariç mi
Sayın Başkan? Ne diyor? Onların yanına bırakmam.
diyor, Bunu bana yazdılar. diyor. Nasıl harekete geçiyor? Yani
medyaya müdahale, yargıya müdahaleye
Kim yapıyor? Yani nereden
çıktı? Hepimiz için geçerli. Ben Anayasayı tanımam.
diyen İçişleri Bakanını burada hep beraber sorguladık.
Geldi savunma yapmadı mı? Yaptı. Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, böyle bir ortamda maalesef kanunlar bizlere
işliyor. Cumhurbaşkanına, Başbakana, Başbakan
yardımcısına işlemiyor.
Az önce geldi arkadaşlarımız, CHPnin grup
önerisi şu konuda dediler, ben de söz almak üzere hazırlandım.
Biraz sonra baktım, Danışma Kurulunda önerinin metni
değişmiş. Evet, Sayın Tezcan içeriğine değindi
ama
Neden? Mahkeme devam ediyormuş. Ya, bu mahkeme size işlemiyor
mu? Hepiniz konuşuyorsunuz, bütün yandaş medya yazıyor. Herkes
tartışıyor, televizyonda bütün yazarlarınız,
milletvekilleriniz konuşuyor, oraya çalışmıyor,
Allahın işi yani! Ben anlamadım bu işi. Bu bir çifte
standarttır.
Bakın, bu gördüğünüz Hükûmet
programınız daha yeni okundu, bugün görüşeceğiz
değerli arkadaşlar. Açın, bakın, Sayın Başbakan
burada okurken bakanlarımız da buradaydı, hepsi buradaydı.
En birinci altı tane alan belirlemişsiniz reformlarla ilgili.
Birincisi demokratikleşme ve adalet. Yani onu anlatmaya
çalışıyorum, bir taraftan demokratikleşme ve adalet ama
yaşanana bakın ki maalesef Türkiye, gazetecilerin
Tutuklanabilir,
sorgulanabilir ama tutuklu olarak bu mahkemenin devam etmesi daha ayrı bir
rezalet. (CHP sıralarından alkışlar) Yani biz
Ayağa
kalkmadı, o paşaya ben gösteririm. Benim aleyhimde yazı
yazdı, o gazeteciye ben gösteririm. Efendim, alt yazıda Devlet
Bahçelinin konuştuğunu veriyor, Alo, Fatih, ne yapıyorsun?
Yani kime çalışacak o zaman bu hukuk? Ben Anayasayı
tanımıyorum. diyen bir bakan olursa, Danıştayın
kararına, Anayasa Mahkemesinin kararına uymayan baştan bir
Başbakan, Cumhurbaşkanı olursa
Sayın
Başkan, o hatırlatmayı bütün arkadaşlara
yaptığınızı düşünerek söylüyorum. Evet, maalesef
Türkiyede hukuk katledildi ve kanun eliyle katlediyoruz burada. Bize
kitabını bile yazdırdınız burada
yaşadıklarımızın sonucunda. Sürekli olarak kanun
eliyle, yasama eliyle yargıya, yasamaya, yürütmenin tahakkümü
Artık,
yürütme de demiyoruz, tek adamın tahakkümüyle, maalesef burası
artık sadece göstermelik, parmak kaldıran, indiren bir hâle
dönüştü.
Biz
istiyorduk ki, umut ediyorduk ki -Sayın Başbakan güzel mesajlar
verdi- bunları yavaş yavaş belki yeni dönüşümde uygularlar
ama Sayın Başbakan ortada yok.
Şimdi
Basın özgürlüğü diyoruz bir taraftan değerli arkadaşlar,
ama aynı şekilde, yine temel hak ve hürriyetlerle ilgili, Hükûmet
programınızın 18inci sayfasında da yine temel özgürlükler
var. Herkes suçlanabilir, kimsenin avukatı değiliz, Sayın
Dündarın da avukatı değiliz ama nereye kaçacak, nereye
gidiyorlar? Bu insanlar burada. Soruşturursunuz, bakarsınız,
yarın tutuklanırsa, çıkar atarsınız. Yani dolayısıyla,
böyle bir şey var, intikam alma hırsı var. Böyle bir özgürlük
olamaz. Temel hak ve özgürlüklerin nasıl kısıtlanacağı
orada yazıyor değerli arkadaşlar.
Şimdi,
bir de burada basın özgürlüğü kısmı biraz alengirli. Yani
aslında basın özgür. Hemen yine arkadaşlar itiraz etmesin yani
devam edeceğim. Hangi konuda özgür?
Bir;
muhalefete sövme konusunda Türk basını özgür. Sıkıntı
yok, mahkeme yok; herkese sövebiliyorsunuz, hakaret edebiliyorsunuz.
İki;
Türk milletine ve devletine saldıran terör örgütlerini
destekleyebiliyorsunuz, güzelleme yazabiliyorsunuz. Yetkililerin
ağzından Öcalan ne de güzel önderdir, bizimle paralel
düşünüyor. diyebiliyorsunuz. O basın mensuplarına hiçbir
soruşturma açılmıyor.
Üç; hatta ve hatta ileri gidip Kürt hareketinin lideri
Öcalan diye övenleri baş tacı edip köşelerde röportajlar
yaparak İmralının mesajlarını verebiliyorsunuz.
Dolmabahçe mutabakatını anlandıra şanlandıra
verebiliyorsunuz basın olarak. Özgür, yani hiç de öyle pek de aslında
özgürsüzlük diye bir şey yok!
Türk basını Türklüğe hakaret edebiliyor,
Türklük nedir ki? diyebiliyor, birinin ağzından
yazıyormuş gibi yapıyor; Türkiye Cumhuriyeti devletini
yıkıp yerine yeni Türkiye adıyla yeni bir konfederal
yapıyı uyarabiliyor, Anayasaya aykırı şekilde
yayın yapabiliyor, bunda da özgür, onlara da mahkeme yok.
Artı, burada söylenen her türlü şeyi
savunmakta, yalan da olsa dolan da olsa yolsuzluğu da rüşveti de
savunmakta, hatta zaman zaman fetva veren hocaların görüşlerini
anlatmakta basın yine özgür, basın aracılığıyla
bunlar yapılıyor. Daha da önemlisi bazı basın
mensupları, aslında basın mensubu kisvesi altında bazı
tetikçiler var: Filancayı işten at, onu yarın hapse atacaklar.
Sabah namazından önce şunu alacaklar. diyebiliyor. Bunlarla ilgili
de bir şey yok. Basın özgür ama hangi basın? Az önce
dediğimiz gibi, bunları yapan basın özgür.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Yandaş
medya.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Eğer Alo Fatihe
kaldır deyip de telefon edince alt yazıyı
kaldırıyorsa sorun yok, kaldırmıyorsa hapı yuttu.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
dolayısıyla AKPye yakın, yandaş medya hakaret, tehdit,
şantaj özgürlüğüne sahip; her şeyi yazabiliyor, küfür
edebiliyor, hakaret edebiliyor. Uyarmamıza rağmen, herhangi bir dava
açıyorsunuz, Tekzip yayınladık, tamam. deyip geçiyorlar.
Yalan söylemek, bilgi ve belgeleri çarpıtmak,
masabaşında haber uydurmak, iftira atmak, her türlü şeyi yazmak
sonuna kadar bunlara serbest. Peki, eğer bu haklara sahip olmak isteyen
varsa ne yapacak? Aynı özgürlüklerden faydalanmak istiyorsa hiçbir
şekilde, başta Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP
yetkililerine bulaşmayacaksınız, yani gördüğünüz
usulsüzlükleri yazmayacaksınız, bir yolsuzluk ihbarı varsa
yazmayacaksınız.
Artı, Erdoğanın ne kadar çok doğru
söylediğini yazarsanız her seferinde yine size bir kıyak
geçiliyor. Maalesef, bunları yaparsanız siz özgürsünüz,
yapmazsanız özgür değilsiniz. Sonuç olarak, Orwellin 1984
romanında belirttiği gibi Doğruluk
Bakanlığının vazifesini üstlenmiş durumda şu
anda bu basın özgürlüğünü savunan arkadaşlarımız.
Maalesef, Türkiye'de basın, Savaş barıştır, özgürlük
köleliktir, bilgisizlik kuvvettir. diyerek AKPnin her söylediğini
meşru hâle getirmekte çok özgürdür. Bunun dışında ise iki
seçenek var. Bunlara uymayan, AKPye güzelleme yapmayan, İmralıya güzelleme
yapmayan, sazcı kardeşler diye pazarlama yapmayanlara iki seçenek
vardır değerli arkadaşlarım: Ya Silivrinin yolları ya
teslimiyet. Aksi takdirde bu böyle devam eder, biz de Hükûmet
programlarını okur onaylarız, demokrasi masalları
anlatırız, kayıkçı kavgasına da devam ederiz diyor,
saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Günal.
Sayın Garo Paylan
(HDP sıralarından
alkışlar)
GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri;
(x)
Öncelikle, sevgili barış güvercini Tahir
Elçiye Allahtan rahmet diliyorum, ailesine sabırlar diliyorum ve
aynı şekilde, hayatını kaybeden polis memurumuza Allahtan
rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı
diliyorum.
Tahir Elçi bir barış güverciniydi,
tıpkı Hrant Dink gibi. Hrant Dink öldürülmeden iki gün önce bir
güvercin tedirginliğinden bahsetmişti. Evet, bir güvercin
tedirginliği içindeyim ama biliyorum ki bu ülkede güvercinlere
dokunmazlar. demişti. Bu satırları yazdığı
dakikalarda Trabzon Pelitliden Ogün Samast yolcu ediliyordu bu devletin
istihbarat görevlileri tarafından; Jandarma İstihbarat, Emniyet
İstihbarat ve o görevliler oradan yolcu ettiler, İstanbulda da
istihbarat görevlileri karşıladılar ve cinayet anında da
eşlik ettiler. Tam sekiz yıldır bu açığa
çıksın diye uğraşıyoruz.
Sayın
Başkan az önce Devlete toz kondurmam." dedi. Bu devletin üzerinde üç
parmak toz vardır arkadaşlar, tam üç parmak. Bizim görevimiz o
tozları temizlemektir, üstünü örtmek değil! Biz o tozları
temizlemezsek suçlar tekrarlar. Tıpkı Hrant Dink cinayetinin üstünü
örttüğümüz için suçlar tekrarladı ve bugün başka bir
barış güvercini katledildi, Tahir Elçi katledildi. Tahir Elçi
barışa inanıyordu, kardeşliğe inanıyordu,
müzakereye inanıyordu, konuşmaya inanıyordu, demokrasiye
inanıyordu. Bugün bir barış güvercini daha maalesef katledildi.
Bakın, Tahir Elçi bunun için mücadele ederken -bir gazeteciden bahsettik,
Hrant Dink- Hrant Dink de barışın mücadelesini yapıyordu ve
katledildi.
İki
gün önce de başka 2 gazeteci tutuklandı, Can Dündar ve Erdem Gül. Can
Dündar ve Erdem Gül neyin mücadelesini veriyorlardı? Devletin üzerine
konmuş o bir parmak tozu gösteriyorlardı. Devlet suç işlerse kim
ortaya çıkaracak, kim denetleyecek arkadaşlar? 3 tane organ var
demokrasilerde benim bildiğim, eğer bir diktatörlük değilse.
Yürütmeyi kim denetleyecek? Bir: Parlamento. Bu yetkimiz var mı?
Hayır. Çoğunluk el kaldırıyor ve maalesef o tozu
kaldırmıyor her zaman. Parlamento denetlemezse peki kim denetleyecek?
Demokrasilerde dördüncü güç basındır. Yargıyı saymadım
bile çünkü yargı zaten, geçmiş olsun
Ben mahkeme salonundaydım
Can Dündar ve Erdem Gül sorgulanırken. Karşımızda bir hâkim
var zannediyorduk, hani bağımsız olması gerekiyor ya. Biz
girdiğimiz anda hâkim zaten kararını vermişti. Ulusal ve
uluslararası bütün normları önüne koyduk, niçin bunu
yapamayacağınız üzerine bütün normları, hem Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını hem ulusal
kararları hem Anayasayı hem de yasaları. O kadar acemice bir
iddianameyle tutuklandılar ki maalesef. Hani, beş yıl önce
tutuklayanlar biraz daha ustalardı, biraz kılıfına
uyduruyorlardı, o Paralelci. dedikleriniz, iyi algı
yönetiyorlardı; ancak bugünkü tutuklamalara
baktığımızda hiçbir kılıfa uymayan, ne Anayasaya
ne yasalara ne uluslararası normlara uymayan bir şekilde Can Dündar
ve Erdem Gül tutuklandı. Ne yapmışlardı? Dediler ki:
Devlet suç işliyor. Devlet Suriyeye silah gönderiyor. Bunu ortaya
çıkardılar. Önce reddedildi, sonra denildi ki: İnsani yardım
gönderiliyor. Dönemin Başbakanı tarafından bunlar denildi.
Sayın Başbakan Yardımcımız Tuğrul Türkeş:
Vallahi de billahi de Türkmenlere gitmiyordu. dedi. Şimdi, Türkmenlere
gittiği söyleniyor ve Gittiyse ne olacak, gitmediyse ne olacak? diyor
Cumhurbaşkanı. Cumhurbaşkanı sorumsuz, Anayasaya göre. Kim
denetleyecek Cumhurbaşkanını? Ben gönderdim. diyor çünkü.
Şimdi, Türkmenlere gidince niçin hafifletici sebep oluyor arkadaşlar?
Bu ülke bir soy devleti mi yoksa bir vatandaşlık devleti mi? Soy
devleti mi bu? Türkmene gidince niye hafifletici sebep oluyor? Aynı
bölgede Ermeni var, Süryani var, Arap var, Kürt var, Türkmen var, hepsi bir
arada yaşıyorlar. Niye biz bir taraf tutarak o yangına benzin
döküyoruz? Niçin döküyoruz?
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş)
Anlayamazsın!
GARO PAYLAN (Devamla) Biz niye o yangına benzin
döküyoruz?
Bakın, gönderen kim? MİT. MİT
Yasasında silah göndermek diye bir şey var mı? Var mı?
Yok. Peki, bu, devletin üzerine düşmüş bir toz değil midir
Sayın Başkan? Evet, devletin üzerine düşmüş büyük bir
tozdur. Suriye bugün ateş çemberi, cayır cayır yanıyor.
Bizim yanlış politikalarımız o yangına benzin döktü ve
dökmeye devam ediyor. Bu akılla gidersek Suriye'deki yangına
yalnızca benzin dökeceğiz. Biz istiyoruz ki, evet, bu silahların
nereye gittiği ortaya çıksın ve bunu ancak ya yargı yapar
-yargı yapamıyor maalesef çünkü sizin kontrolünüzde- ya da basın
yapacak, şerefli gazeteciler yapacak. Can Dündar ve Erdem Gül, bunun için,
gazeteciliklerini yapmışlardır, yalnızca gazetecilik
görevlerini yapmışlardır. Eğer bir gazeteciye bu haber
geliyorsa ve bunu sümen altı ediyorsa o gazetecilik görevini
yapmamış demektir. Üstelik, bu haberler defalarca ifşa oldu.
Bakın, Cumhurbaşkanı Bu casusluk
faaliyetinin içine o gazete de girmiştir. Haberini yapan bedelini
ağır ödeyecek, onu bırakmam öyle. demiştir. Had bildiriyor
Cumhurbaşkanı. Her türlü muhalefete had bildirme noktasında
olduğu gibi, bu noktada da bir haber yapan gazeteciye had bildiriyor ve
şikâyet dilekçesinde bulundu 2 Haziran tarihinde. Normalde dört ay içinde
bu dava açılmak zorunda arkadaşlar Basın Yasasına göre.
Ancak, beş buçuk ay sonra Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandılar.
Şimdi, nasıl bu girdaptan çıkacağız?
Bakın Devlete toz kondurmam. diyen Sayın
Başkan, siz de dinleyin lütfen. Ogün Samast istihbarat görevlileri
tarafından yollandı İstanbula ve sekiz yıldır da
bunun adaleti ortaya çıkarılamıyor. Devletimiz, maalesef
Yüz
yıldır pek çok suçun içinde oldu devlet görevlileri ve hiçbiri
hesabını vermedi. Suç da cezasız kaldıkça tekrarlıyor
arkadaşlar ve bu suçları ortaya çıkarabilecek yalnızca
özgür basındır. Basını bu şekilde susturdukça
Bakın, devletimiz, ülkemiz şu anda Afganistan, İran, Rusya ve
Somali liginde basın özgürlüğünde. Basının özgür
olmadığı yerde demokrasi olmaz. 317 değil, 400 vekil de
alsanız, onu başkan ilan etseniz de ülkemiz bir demokrasi olmaz.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Millet ilan ediyor,
millet.
GARO PAYLAN (Devamla) Hayır.
Şimdi, az önce bir haber daha geldi. Tahir Elçi
soruşturmasıyla ilgili gizlilik kararı verilmiş
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından Doğru sesleri,
gürültüler)
Bakın, bir soruşturmayla ilgili -biz şunu
çok iyi biliyoruz ki- bir gizlilik kararı verilmişse mutlaka o suçun
üstü örtülecektir.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Ne alakası var!
GARO PAYLAN (Devamla) Hrant Dinkle ilgili bunu
yaptınız, Ankarayla ilgili bunu yaptınız, Suruçla ilgili
bunu yaptınız ve üstünü örttükçe suç tekrarladı.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Fransayı
eleştirsene biraz.
GARO PAYLAN (Devamla) Fransa
Aynı gün
savcısı çıktı açıkladı, gizlilik kararı
yoktur.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Hadi canım!
GARO PAYLAN (Devamla) Aynı gün çıktı
savcı açıkladı, IŞİDtir." dedi. Siz Kokteyl
terör dediğiniz için, bugün, manipüle ettiğiniz için Ankara ortaya
çıkarılamıyor, Suruç ortaya çıkarılamıyor ve
Tahir Elçinin de üstünü örtmeye çalışıyorsunuz. Bizler o suçun
üstünü örttürmeyeceğiz arkadaşlar ve Can Dündar ve Erdem Gül
yalnız değildir, basın özgür olmadıkça da burası bir
demokrasi olmayacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bülent Turan, buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan CHP grup önerisi aleyhine
söz aldım, AK PARTİ Grubu adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün biliyorsunuz, 26ncı Dönem yasama
faaliyetlerine başlayacağımız ilk gün. Bugün özel bir
oturum, özel bir gün. Bugün biz buraya İç Tüzükte salı-perşembe
günü yasama faaliyeti olmasına rağmen, sadece, hepinizin bildiği
gibi hükûmet kurulması usuli işlemlerinden birisi olan müzakereler
için bir araya geldik. Ancak saatler oldu hâlâ müzakereye
başlayamadık. Sayın Başkanın takdiridir, grup
önerilerini gündeme alırdı, almazdı; ki aldı, biz de buna
ilişkin konuşma görevini yerine getireceğiz.
Şunu hem ibretle hem de gülerek izliyorum.
İbret şu: Biz 7 Haziranı yaşadık, hep beraber buraya
geldik. AK PARTİ yüzde 41 gibi çok büyük bir oy almasına rağmen
tek başına iktidar olamamıştı, şu koltukların
bir kısmı sizlerdeydi. Biz ders aldık. Tabiri caizse
milletimizin bize dediklerini baş tacı yaptık, onları
inceledik, irdeledik ve milletten büyük söz yoktur; biz onun dediklerini esas
alıp tekrar kendimizi revize ediyoruz dedik ve tekrar seçime gittik. Bir
geldik 317 vekille, bu koltukları tekrar geri aldık. Allaha hamdolsun.
Niye bunu söylüyorum? Aynı şeyi yapıp
farklı sonuçlar beklemek normal insanların işi değil. 7
Hazirandan sonra geldiğimizde ve öncesinde muhalefetin tavrı ne ise
bugün sanki hiçbir şey olmamış gibi, 1 Kasım
yaşanmamış gibi aynı işleri
yaptığını üzülerek görüyorum. Hani ders alacaktık,
hani halkın dediği baş tacıydı, hani
uyarıları düşünecektik.
Şunu demek istiyorum: Bir partinin, bizim partimizin
on üç yıl boyunca iktidarda olması çok büyük bir başarı.
Bunda büyük bir emek var, liderinden mahallesine kadar, tüm
teşkilatlarına kadar. Ancak bir şey daha söyleyeyim: Bir
partinin on üç yıl boyunca iktidar olmasının tek
başarısı bizim değil, sağ olun sizlerin de. Eğer
bu anlayış devam ederse, bu kavga ortamı, bu polemik
ortamı, bu ithamlar, bazen terör diline varan ifadeler devam ederse
bırakın 2023ü, 2071de de inşallah buralardayız bizler,
hiçbir sıkıntı olmaz diye düşünüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bakınız değerli arkadaşlar, bugün
Tahir Elçi, Diyarbakır Baro Başkanımız, hepinizin
bildiği menfur saldırıda hayatını kaybetti.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Duydunuz
mu?
BÜLENT TURAN (Devamla) Bu kadim bölgede artık
silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. demişti son
mülakatında. Terör Türküyle Kürtüyle bir milleti diz çöktürmektir.
demişti. Daha çok bir olacağız, beraber olacağız ama
asla teröre boyun eğmeyeceğiz. demişti Tahir Elçi ve bugün
öldürüldü. Daha ölümünden iki dakika sonra bazı malum vekiller Twitterdan
katil şudur, budur diye ifadeler kullandılar. Arkadaşlar,
insaf diye bir şey var. O yüzden bir daha söylüyorum: Ölen kişi
insandır, baş tacıdır, Allah rahmet eylesin. Ama daha
ortada ceset varken, cenaze varken olmadık ithamlarda bulunmak, şu
ifadeleri görmemek, belki de terör örgütünün istediklerini
yapmadığı için öldürülme ihtimalini düşünmeyecek kadar da
bu konularda acemi olamayız diye düşünüyorum.
FERHAT ENCU (Şırnak) - CNN Türkteki ifadesini
de açıklasana...
BÜLENT TURAN (Devamla) Onun dışında, bir
şey daha söyleyeceğim. Aynı saldırıda
Tahir Elçinin
kim tarafından öldürüldüğünü yargı ortaya çıkaracak, onun
görevi.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
İnşallah
İnşallah
BÜLENT TURAN (Devamla) İnceleyeceğiz. Hep
beraber takip edeceğiz. Bundan emin değiliz. Sizin ifadenizle
söylüyorum. Ama şundan eminiz: Aynı saldırıda bir polisimiz
PKK tarafından, bilinen tarafından şehit edildi. Bunu niye
kınamıyoruz arkadaşlar? Bunun niye üzerine gitmiyoruz? Hiç ben
şimdiye kadar duymadım.
Tamam, Tahir Elçiyi bulalım, duyuralım. Tahir
Elçi bizim de baro başkanımız arkadaş, bizim de. Herkesin
baro başkanı.
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) Herkes söyledi
FERHAT ENCU (Şırnak) Sakin ol
Görüntüler
var
BÜLENT TURAN (Devamla) O yüzden diyorum ki: Terörün
tümüne, hepsine karşı olmak hepimizin görevi. Biri çıktı
IŞİDi kınadı, biri çıktı onu söyledi bunu
söyledi. Ben de diyorum ki: Biz bütün terör örgütlerini kınamak üzere
buradayız. Terörle sonuna kadar mücadele için buradayız. Bu milletin
huzuru için bunu yapmak zorundayız.
Bakınız, değerli arkadaşlar, az önce,
yine, CHPnin grup önerisi incelendiğinde, ısrarla, Sayın
Başkanın uyarısına rağmen, Uğur Dündar ve
diğer arkadaşımızın tutuklanması gündeme
getirildi. (CHP ve HDP sıralarından Can Dündar
Can Dündar
sesleri)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sırada o
mu var?
MUSA ÇAM (İzmir) Sıra onda mı?
BÜLENT TURAN (Devamla) Can Dündar ve Erdem
(CHP ve HDP
sıralarından gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir) Sıra ona mı geldi?
BÜLENT TURAN (Devamla) Sakin
Sakin
Sakin
BAŞKAN Olabilir Beyefendi, olabilir. Dil sürçmesi
olmuştur.
Bülent Bey, buyurun.
BÜLENT TURAN (Devamla) İşte bu hâliniz devam
ettikçe yıllarca buradayız, yıllarca.
Can Dündar tutuklandığından dolayı
çok garip şeyler söylediniz.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Yapmadığınız şey mi? Türkiyede gazeteci
bırakmadınız.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Neden tutuklandı?
Casusluktan tutuklandı kardeşim ya! İddianame öyle yazıyor.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bak, bir şey söyleyeyim
size değerli arkadaşlar: Beraatizimmet asıldır,
beraatizimmet esastır. Bir kişi mahkeme tarafından kesin olarak
tescilleninceye kadar, yargı karar verinceye kadar, bizim
inancımız açısından, hukuk kültürümüz açısından
masumdur. Ümit ediyorum yargılanır, beraat eder, biz de izleriz. Ama
hem yargı olacaksınız hem savcı olacaksınız hem
sanık olacaksınız, bunu doğru bulmuyorum.
GARO PAYLAN (İstanbul) Sizsiniz, siz
BÜLENT TURAN (Devamla) Ee, bir şey daha söyleyeyim
size: Ne hikmetse paralel darbe iddiasında bulunan malum örgütün her
adımında refleks verenler başka kişilere refleks
vermiyorlar.
FERHAT ENCU (Şırnak) Düne kadar öyleydiniz,
ne oldu?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bak, size bir şey
diyeceğim: CHPli arkadaşımız grup önerisi vermiş
Basın özgür değil. diyor, elindeki gazeteye bak! Hepinizin
bildiği bir yaklaşım. Gürsel Tekin diyor ki: 8 Haziranda o
gazetelere el koyacağız. Bari üç gün beklesen, mahkeme kararı
gelseydi yahu! Mahkeme kararı olmadan mı bu işi
yapacaksınız Sayın Tezcan?
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Mahkemeleri kimseye
bırakmadınız ki, mahkemeleri kimseye
bırakmadınız! Hepsi sizin elinizde.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bunu veren insanlar
utanırlar ya, utanırlar! Siz 8 Haziranda bütün gazetelere el
koyacağız. diyeceksiniz, bunu kınamayacaksınız ama
terör örgütüne yandaşlık yaptığı belli olduğu
düşünülen, iddia edilen kişilerin yargılanması için burada
bağırıp çağıracaksınız.
VELİ AĞBABA (Malatya) Kim o? Kim o?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Söylüyorum kim olduğunu.
MİT tırları diye ifade ettiğiniz mesele
VELİ AĞBABA (Malatya) Bak,
utanırsınız sonra! Bak, Tuncay Özkandan
utanırsınız! Bak, Soner Yalçından utanırsınız,
Mustafa Balbaydan utanırsınız!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Dinleyecek misin? Dinleyecek
misin?
Peki, ben buraya anlatayım, sen ha bire
bağır.
VELİ AĞBABA (Malatya) Burada Ergenekoncu,
Balyozcu, askerî casustur demediğiniz kimse kalmadı. Utanırsınız
sonra, utanırsınız, utanırsınız
BÜLENT TURAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
MİT tırlarıyla ilgili mesele bir gazetecilik faaliyeti
değildir, ısrarla söylüyorum değildir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bavul ticareti, bavul
haberciliğidir. Eğer gazetecilikse şunu sormak istiyorum size:
Neden 500 kilometre yol gitti o tırlar sonra durduruldu?
VELİ AĞBABA (Malatya) Tuncay Özkan orada,
utanın biraz!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Neden durdurulduğu anda
kameralar ve malum kameralar oradaydı? Neden durdurulduktan sonra bunlar
haber yapılmadı da seçime bir hafta kala, tam bir buçuk yıl
sonra bu haber yapıldı? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bir zamanlar -taşeron gazeteciler vardı- bavullar
içerisinde onlara verilirdi, bugün başkalarına veriliyor. Ama Mustafa
Kemalin kurduğu partiye
Öyle bir örgütün yanında olmak,
altında, üstünde, yanında olmak, inanın, beni üzüyor.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Kandırıldınız ya! Bak, Sayın Tuğrul Türkeşe
sor.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir daha söylüyorum: Mustafa
Kemalin partisi, doksan yıllık CHPnin paralel örgütle yan yana
anılmaya başlanmış olması benim değil, sizin
sorununuz. Bunu çözecek olan sizsiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Ayıp
yahu! Ayıp!
VELİ AĞBABA (Malatya) Kucak kucağaydınız.
Fethullah Hocanın eteğini öpüyordunuz Pensilvanyada.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir şey daha söyleyeyim: Bu
kadar samimiyseniz
VELİ AĞBABA (Malatya) Pensilvanyada
eteğini öpüyordun, Hoca Efendi hazretleri. diyordun. Pensilvanyaya
gitmeyen var mı, sorsana
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakınız, Güneş
gazetesi haber yapmış, diyor ki: Aydın Doğanın
onursal başkanı olduğuyla ilgili fotoğrafın
başındaki kepten dolayı on iki yıl dava açıldı,
on iki yıl. Ağzınızı açtınız mı?
VELİ AĞBABA (Malatya) Bülent Turan,
Pensilvanyaya gittin mi, gitmedin mi?
BÜLENT TURAN (Devamla) Devam ediyorum.
İngiltere, Amerika, Almanya
VELİ AĞBABA (Malatya) Cevap ver,
Pensilvanyaya gittin mi, gitmedin mi? Hocanın elini öptün mü, öpmedin
mi?
BÜLENT TURAN (Devamla) Vaktim yok.
VELİ AĞBABA (Malatya) Cevap ver.
BÜLENT TURAN (Devamla)
hepsinin örneği var.
BAŞKAN Lütfen ikili konuşmayınız
efendim.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan,
bir soru soruyorum.
BAŞKAN Sayın Ağbaba, rica ediyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) Pensilvanyaya gitti
mi, gitmedi mi?
BAŞKAN Kürsü masuniyeti var,
karışmayınız.
BÜLENT TURAN (Devamla) Her ülkede casusluk, vatana
ihanet suçtur, suçtur, suçtur! Size rağmen suçtur. Ne derseniz deyin.
VELİ AĞBABA (Malatya) Hocanın elini
öptü mü, öpmedi mi?
BAŞKAN Karışmayınız lütfen.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bunun dışında,
aynı şey Almanyada oldu. Vaktim yok, ayrıntıya
girmeyeceğim. Almanyada da casusluk faaliyetleri için gazeteciler ceza
aldı, Amerikada da aldı, İngilterede de aldı.
VELİ AĞBABA (Malatya) İşin zor,
Sayın Bülent Turan, işin zor.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bir daha söylüyorum,
değerli arkadaşlar: Beraatizimmet esastır. İsterdim ki
Uğur Dündar da Can Dündar da, hepsi tutuksuz yargılansın.
VELİ AĞBABA (Malatya) Say birkaç isim daha.
BÜLENT TURAN (Devamla) Ama Can Dündarın
Yargı yerine geçip bunu yapmanız başlı başına
problemdir diye düşünüyorum.
MUSA ÇAM (İzmir) Uğur Dündarı da söyle.
BÜLENT TURAN (Devamla) Ben bağırmanızdan
hiç şikâyetçi değilim çünkü bu millet kim laf üretir, kim iş
üretir daha on gün önce gösterdi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Pensilvanyaya gittin
mi, gitmedin mi, onu söyle.
BÜLENT TURAN (Devamla) O yüzden, biz iş yaparken
siz bağıracaksınız. Bağırmaya devam edin,
kızmaya devam edin. İstediğiniz kadar bu atraksiyonları
yapın.
VELİ AĞBABA (Malatya) Ama
utanırsınız sonra, yarın Can Dündardan da
utanırsınız; Ahmet Şıktan
utandığınız gibi, Nedim Şenerden
utandığınız gibi, Hanefi Avcıdan
utandığınız gibi ondan da utanırsınız.
BÜLENT TURAN (Devamla) Yargının faaliyetleri
de baş tacı
Bu ülkede yürütme, yargı, yasama ayrı olsun
diye, farklı olsun diye de hepimizin derdi olması lazım. Ama
sizin sevdiğiniz gazeteciye dokunulunca kızacaksınız,
sevmediğinize dokunulunca ağzınızı
açmayacaksınız. Geçti bunlar, geçti bunlar.
VELİ AĞBABA (Malatya) Vallahi, işin zor
BÜLENT TURAN (Devamla) Allahtan ki milletin
irfanı, izanı her şeyin üstünde. Kocaman Genel Başkan
Yardımcısı bağıracak, millet oy verecek. Zor.
VELİ AĞBABA (Malatya) İşin zor.
BÜLENT TURAN (Devamla) Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Turan, teşekkür ediyorum.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın Başkan
(AK
PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar)
Bir saniye arkadaşlar
BAŞKAN Buyurunuz Beyefendi.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın Başkan,
biraz önce, sayın hatip konuşması sırasında bizzat
ismimi zikrederek
BAŞKAN Lütfen efendim, oturduğunuz yerden.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Hayır efendim,
sataşma
BAŞKAN Hayır efendim, lütfen, niçin, ne
istiyorsunuz, söyleyin.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun efendim.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Biraz önce sayın hatip
kürsüde konuşmasını yaparken doğrudan adımı
zikrederek Sayın Bülent Tezcan diye ve bana dönerek bir soru çerçevesi
formu içerisinde sataşmada bulundu. Genel Sekreterimiz İstanbul Milletvekili
Gürsel Tekinin açıklamasına izafeten, ona izafe edilen bir
açıklama çerçevesinde Buna ne diyorsunuz? diye doğrudan
sataşmada bulundu. Bunun için söz istiyorum 69a göre.
BAŞKAN Anladım efendim.
İdris Bey
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, AKP Grubu adına
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Fethullah
kandırıyor, efendime söyleyeyim
BAŞKAN Veli Bey, lütfen.
Buyurun efendim.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Kandırıldık
Kandırıldık
BAŞKAN İdris Bey, buyurun. (AK PARTİ ve
CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Nasıl
buyurayım Sayın Başkan? Konuşamıyoruz ki gürültüden.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkan
BAŞKAN Veli Bey, Meclisin mehabetini bozuyorsunuz.
VELİ AĞBABA (Malatya) Oraya söyleyin.
BAŞKAN - Beyefendi rica ediyorum, lütfen
Herkes
için bunu söylüyorum.
Buyurun Sayın İdris Bey.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, AKP Grubu adına konuşan Grup Başkan Vekili AKPnin
tek başına iktidara gelmesi aynı zamanda muhalefetin bir
başarısıdır. dedi. Grubumuza yönelik de ağır
ithamlarda bulundu. Aynı yolla çalışıp sonuç almaya
çalışmak akıllı insanların işi değildir.
dedi. Yani açıktan grubumuza sataşmada bulundu. O nedenle
BAŞKAN İsim vermedi efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Muhalefet
diyor efendim. Biz buradayız işte, muhalefet partisi.
BAŞKAN Muhalefet diyebilir. Ben inceleyeceğim
fakat size söz veriyorum.
Buyurun Beyefendi, iki dakika.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, söz vermediniz mi?
BAŞKAN Veriyorum efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır hayır, o ayrı.
Efendim, bir Grup Başkan Vekilini dinlerseniz, bir
malumatımı aktarayım.
BAŞKAN Beyefendi, bir durur musunuz? Acele
etmeyin, bilahare
İki dakika Beyefendi.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan'ın, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biraz
önce hatip arkadaşımız buradan Sayın Gürsel Tekine izafe
edilen ve kendisinin daha sonra çıkıp Doğru değil bu
sözler. diye reddettiği bir açıklama üzerine basın-yayın
organlarına el koyacağımız hususundan bizi itham etti. Bir
kere bütün Türkiye şunu biliyor: Gazetelere kimin el koyduğu şu
anda devam eden bir vakıadır. Suçüstü hâlindesiniz, suçüstü hâlinde!
Bu bir. (CHP sıralarından alkışlar)
İkincisi, bakın, paralel yapıyla kimlerin
iş tuttuğunu anlatmaya gerek yok, bunu sağır sultan bile
biliyor. Geçen dönemde -hatırlayın- Mustafa Balbay gazeteciydi,
cezaevindeydi, milletvekiliydi aynı zamanda; Tuncay Özkan Silivrideydi,
milletvekili değildi, gazeteciydi; Soner Yalçın cezaevindeydi,
gazeteciydi. Ben ve birçok arkadaşımız bu kürsüden dedik ki:
Paralel yapıyla beraber bir kumpas kurdunuz -o zaman paralel yapı
lafını icat etmemiştiniz- sahte delillerle bu gazetecileri içeri
atıyorlar, Meclis olarak gelin karşısında duralım.
İştirak hâlinde olduğunuz için hepiniz ağız
birliğiyle şu kürsülerden Bırakın yargı
kararını versin. diye burada bizim karşımıza
çıkıp bunları söylediniz. (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar) Şimdi çıkıp aynı sözleri
tekrar ediyorsunuz. O zaman da Balbay için, Balyoz, Ergenekon iftiraları
devam ederken Onlar gazetecilikten yatmıyor. diyordunuz, sonra
utandınız, şimdi de Cemaat yaptı. diyorsunuz. Şimdi
de diyorsunuz ki: Can Dündar casusluktan yatıyor. Yarın bunun için
de utanacaksınız, utanacaksınız! (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Buyurun Beyefendi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
Sayın Genel Başkan Yardımcımız, isminin
zikredildiği ve Sayın Genel Sekretere atfen yapılan
sataşmaya cevap vermiştir. Benim sizden söz talebim Sayın Bülent
Turanın Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna yönelik olarak Koskoca
Cumhuriyet Halk Partisi, Atatürkün Cumhuriyet Halk Partisi paralel örgütle yan
yana geldi. sözüne grubumuz adına cevap vermek üzeredir, arz ederim
efendim.
BAŞKAN Bu beyanınız kâfi değil mi Beyefendi?
Dediniz, kabul etmediniz, zapta geçti.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır efendim, olur mu öyle!
BAŞKAN Rica edeyim, müzakereleri önlemeyelim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, öyle bir şey olabilir
mi efendim!
BAŞKAN Beyefendi, grup başkan vekilisiniz,
beyan ettiniz. Demin de Bülent Bey gerekenleri söyledi, gelin
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, şahsa yapılan
sataşmada
BAŞKAN Hayır, ısrar ederseniz
vereceğim. Ben sizden rica ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tabii
İstirham ediyorum
efendim.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika.
6.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, süreç
içinde, istirhamlarınızın grubumuz tarafından da
anlayışla karşılanıp yerine getirildiği süreçler
olacak ama hassasiyetle üzerinde durduğumuz konu, yönetim biçiminizin daha
sonra, Kanunlar Kararlar tarafından, diğer Meclis başkan
vekilleri tarafından Bu dönemde Sayın Başkan şöyle bir
uygulama yapmıştı, böyle olmuştu. diyerek örnek
alınabileceği günlerdeyiz, bu yüzden de bu konuda fevkalade
hassasız.
Gruba yapılan sataşmaya grup başkan vekili
tarafından veya da onun söz vereceği bir üye tarafından; ancak,
şahsa yapılan sataşmalarda doğrudan o şahıs
tarafından ve müştereken, peşi sıra söz hakkı
vardır. Bu hakları talep etmeye, kullanmaya devam edeceğiz.
Şimdi, Sayın Bülent Turanın ifadelerine
gelince, biz burada şunları yaşadık geçen dönem: Mustafa
Balbaya, Mehmet Haberala siz buradan terörist, siz buradan darbeci
diyordunuz; sonra çıkıp geldiklerinde burada tebrik
sırasına, âdeta taziye sırasına giriştiniz. Ve o
günlerde, biz bu insanların özgürlüğünü savunurken, Parlamentoda
bulunma hakkını savunurken yan taraftan laf atanlar, şimdi
Başbakan yardımcısı oldular ve onlara koşa koşa
geçmiş olsuna gittiler. Siz, bugün paralel örgüt dediğiniz
yapıyla, insan hakları ihlallerinde ve diğer konuların
tamamında işveren-alt işveren, esas işveren-taşeron
ilişkisini yürütürken
(CHP sıralarından alkışlar) Biz
bununla ilgili her türlü uyarıyı yaparken siz şöyle
duruyordunuz: Askerî casusluk davasında bir sivil memurun Facebooktan
alınmış ve nişanlısıyla çekilmiş
fotoğrafına escort kız falan derken, biz masumiyet karinesi
derken bu gruptan Allahın bildiğini kuldan mı
saklayacaksınız? lafları geliyordu. (CHP sıralarından
alkışlar) Biz özel hayatın gizliliği derken Ateş
olmayan yerden duman çıkmaz. diyordunuz. (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Atıyorsun!
Atıyorsun!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) O insanların mesleki
namuslarına casus, kişisel namuslarına fuhuş lekesi
sürülürken ses çıkarmayanlar...
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Gürsel Tekin ne söyledi onu
söyle.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Dinle! Dinle!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) ...bugün şimdi kimseyi
kimseyle kanka olmakla, birlikte olmakla suçlamasınlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Baluken, muhalefet diyerek Bu iktidarda
kalmamızın sebebi muhalefetin yaptığı muhalefettir.
demek elbette ki iktidarın da hakkıdır. Siz de iktidara
söylüyorsunuz. Size öyle bir sataşma olmadığını ben
inceledim. O yüzden sataşma sözü vermiyorum efendim, sataşmaya
dayalı söz vermiyorum.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın Başkan...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Grup Başkan Vekili olarak buyurun, ne
diyorsunuz?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, Bağırma çağırma dışında hiçbir
şey yapmıyorsunuz, o nedenle biz tek başımıza iktidara
geldik, bunda tamamen sizin yapmış olduğunuz bu yanlış
muhalefetin rolü vardır. Aynı muhalefet tarzını sürdürmek
de akıl dışıdır. dedi. Bizi akıl
dışılıkla suçladı. Daha ne desin?
BAŞKAN İdris Bey, aynı sözleri
değişik şekliyle siz de söylüyorsunuz. Bu bir sataşma
değildir, benim takdirim bu istikamettedir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, biz burada bağırıp çağırarak muhalefet
yapmıyoruz, öyle bir tarzımız yok.
BAŞKAN Efendim, dediklerinizi duydum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Siz öyle
düşünüyor olsanız bile...
BAŞKAN Ben de incelememi yaptım.
Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hayır,
bunu yapamazsınız.
BAŞKAN Yaparım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) İç Tüzük
o konuda bize cevap hakkı vermiş.
BAŞKAN O İç Tüzük burada Beyefendi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Eğer biz
bunu kabul edersek...
BAŞKAN Böyle bir hakkı ben size tanırsam
vermiş. Bu hakkı uygun... Siz hakkın suistimalini yapmayın.
Rica ediyorum... Lütfen... Lütfen...
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkanım, açıkça grubumuza sataşma var.
BAŞKAN Yok efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Biz...
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi ismi
anıldı, muhalefet olarak ifade edildi. Onun için, siz nasıl
iktidar diyorsanız o da diyebilir efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Burada
muhalefet edildide hangi gruplar var?
BAŞKAN Rica ediyorum... Lütfen...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Biz HDP
olarak kabul etmiyoruz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkanım...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Diğer iki
muhalefet partisi böyle bir sataşmayı kabul edebilirler ama bu bizim
sindirebileceğimiz, kabul edebileceğimiz bir şey değil
efendim.
BAŞKAN Efendim, beyanlarınızda
bulundunuz İdris Bey. Rica edeyim, lütfen buyurun.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın Başkanım...
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
hakkındaki konuşmalar tamamlanmıştır.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkanım...
BAŞKAN Buyurun Hanımefendi, mikrofonu açar
mısınız.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz'ün,
İstanbul Milletvekili Garo Paylanın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bir düzeltmede
bulunacağım.
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Biraz evvel HDPli milletvekili
konuşmasını yaparken, özellikle Tahir Elçinin öldürülmesi
olayıyla ilgili Gizlilik kararı verildi. dedi. Öncelikle buradaki
bilgi kirliliğini, yanlış bilgiyi düzeltmek istiyorum. Adalet
Bakanlığından yaptığımız görüşmeyle
böyle bir gizlilik kararının olmadığını
öğrendik ama velev ki bir gizlilik kararı bile verilmiş olsa bu,
soruşturmanın selameti açısından da muhakkak
tartışılmaması gereken doğru bir karar olacaktır.
(CHP sıralarından gürültüler) Bu anlamda, aziz milletimizin
temsilcileri milletvekillerimizin ve kamuoyunun da doğru bilgilendirilmesi
kanaati içerisinde söz isteme gereği duydum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Az önce CHP Genel Başkan
Yardımcısı
BAŞKAN Siz de mikrofonu açar
mısınız.
Buyurun, oturduğunuz yerden söyleyin efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, usul
ekonomisini düşünerek söz almıyorum zaman kazanmak için.
Ancak, az önce CHPli arkadaşımızın
Gürsel Tekinin böyle bir beyanı yoktur. demesini şu video
kaydıyla beraber milletimizin takdirine sunuyorum izin verirseniz.
(Çanakkale Milletvekili Bülent Turan cep telefonundan bir
ses kaydı dinletti)
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Cevap hakkı tekrar
doğacak efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, az
önce gösterdiğim evrakın yazılı hâli, değişen
hiçbir şey yok.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Bütün bunlar zapta geçti efendim,
teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Ankara
Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa
Milletvekili Özgür Özel tarafından, basın özgürlüğünün tüm
boyutlarıyla ele alınmasıyla ilgili 28/11/2015 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel
görüşme önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015 Cumartesi günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
BAŞKAN
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
verdiği önerisi hakkındaki
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
konuşmalar
tamamlanmıştır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, hayır
BAŞKAN Şimdi sizin oylarınıza
vazediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Öneriyi kabul edenler
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Öneriyi kabul edenler
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
yapamazsınız.
BAŞKAN Kabul etmeyenler
Öneri
reddedilmiştir.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.09
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.25
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER :
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 6ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açtım.
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
biraz önce ısrarla söz talep ettim ama siz herhâlde bugün fazlaca söz
talep etmemden hareketle
BAŞKAN Estağfurullah, hayır, ne
münasebet.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
duymazdan geldiniz.
BAŞKAN Hayır, hayır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ben bir grup başkan vekili
yerinde ayağa kalkıp söz istediğinde bunun her ne şartta
olursa olsun yerine getirildiğinin Meclis
BAŞKAN Eğer oylamaya geçilmemişse.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Oylamadan önceydi efendim.
BAŞKAN Oylamaya geçildi efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tutanaklara bakarsanız
Ben
ham tutanağa baktım, oylamaya geçmeden önce söz istediğimi
gördüm. Siz de bakarsanız
Bunun doğru olacağını
düşünüyorum.
Şimdi, sadece bir konuda yüce makamınızdan
bilgi arz ediyorum.
BAŞKAN Buyurun lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Genel görüşmelerde gruplara
verilen süre kadar -genel görüşmelerin ön görüşmesine- Hükûmete de
konuşma hakkı tanınmıştır. Bu konuda Hükûmet
tarafından herhangi bir söz talebinde bulunulmadı mı yoksa
hatayla mı böyle bir işlem gerçekleştirdik? Hükûmetin söz
talebinin olup olmadığının kayıtlara geçmesi için
soruyorum efendim.
BAŞKAN Efendim, bu bir genel görüşme
değil.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Genel görüşme, ön
görüşme
BAŞKAN Grup önerisi. Grup önerisi hakkında da
nasıl müzakere edileceği İç Tüzükümüzde belli.
Dolayısıyla, Hükûmetle ilgisi yok.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, İç Tüzükün ilgili
maddesine baktığımızda
BAŞKAN Bakalım, beraber okuyalım.
Hangisi efendim?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Parlamento hukukunun temel
ilkeleri onu emrediyor.
BAŞKAN Hangisi efendim?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Parlamento hukukunun temel
ilkelerinde o yazıyor zaten.
BAŞKAN Beyefendi, Grup Başkan Vekiliniz
konuşuyor. Siz lütfen oturun efendim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Size doğru olan bilgiyi
aktarıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Grup Başkan Vekiliniz konuşacak
efendim.
Evet Beyefendi, hangisi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, ben genel görüşmeye
ilişkin 101, 102, 103üncü maddelerde
BAŞKAN Bu bir grup önerisi görüşmesi Beyefendi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, grup önerisi
görüşmesi genel görüşmenin açılıp açılmaması
yönünde ön görüşme niteliğindedir.
BAŞKAN Evet.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu konuda, genel görüşme
açılıp açılmayacağına karar vermek için genel
görüşme açıldığında hangi taraflara söz verilecekse
usulün derci babında bunun Hükûmete de sorulması gerekirdi. Böyle bir
talep geldi mi gelmedi mi?
BAŞKAN Ben tekrar ediyorum, bu bir genel
görüşme değil. Grup önerileri hakkındaki usul bellidir, İç
Tüzükteki hükümleri de buradadır. Aynen uygulanmıştır.
Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, 102nin son
fıkrasını müsaadenizle okumak isterim o zaman.
Genel Kurulda bu konudaki görüşmede Hükümet, siyasî
parti grupları ve istemde bulunan milletvekillerinden birinci imza sahibi
veya onun göstereceği bir diğer imza sahibi konuşabilir. Genel
Kurul genel görüşme açılıp açılmamasına işaretle
karar verir.
BAŞKAN Bak, genel görüşme diyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, bakın, aynı
paragrafın ilk cümlesinde hükûmete söz verileceği, son cümlesinde de
işari oyla karar verileceği tarif ediliyor. Bunun görüşmeden
sonra gerçekleşmesi düşünülebilir mi?
BAŞKAN Beyefendi, beraber okuyalım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Evet.
BAŞKAN Genel görüşme
Bu 101i mi söylüyorsunuz, 102yi mi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) 103ün son fıkrasını
söylüyorum.
BAŞKAN Efendim?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) 103ün son fıkrasını
söylüyorum.
BAŞKAN Şimdi, evvela şunu söyleyeyim.
Sizin talebinizi okuyorum, şu: Danışma Kurulunun 28/11/2015
Cumartesi günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi
parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulması
Bu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Evet efendim.
BAŞKAN Genel görüşme değil, Hükûmetle
ilgisi yok, gereken işlem yapılmıştır.
Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, lütfen, çok rica ediyorum,
şunu ifade etmeme izin verin.
BAŞKAN Buyurun edin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Okumaktan ısrarla
kaçındığınız
BAŞKAN Hayır.
Lütfen buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
102nin son fıkrası
BAŞKAN Evet.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Genel Kurulda bu konudaki
görüşmede Hükümet, siyasî parti grupları ve istemde bulunan
milletvekillerinden birinci imza sahibi veya onun göstereceği bir
diğer imza sahibi konuşabilir. Genel Kurul genel görüşme
açılıp açılmamasına işaret oylamasıyla karar
verir. diyor.
BAŞKAN Beyefendi, gündeme alınmış
bir görüşme yok; bir.
İki: Bahsettiğiniz madde İkinci Bölüm,
Genel Görüşme kısmındadır. Ben, tekrar, lütfen, ifade
ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Peki efendim.
BAŞKAN Lütfen dikkat ediniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Peki efendim.
BAŞKAN Dikkatinize teşekkür ederim.
Gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmında bulunan Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından
kurulan Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelere
başlıyoruz.
VIII.- HÜKÛMET PROGRAMI
1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından
kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi
BAŞKAN - Görüşmelerde İç Tüzükün 72nci
maddesine göre siyasi parti gruplarına, Hükûmete ve
şahısları adına iki üyeye söz verilecektir.
Genel Kurulun 25 Kasım 2015 tarihli 4üncü
Birleşiminde alınan karar gereğince Hükûmet ve siyasi parti
grupları adına yapılacak konuşmalarda süre kırkar
dakikadır, bu süre iki konuşmacı tarafından
kullanılabilecektir; kişisel konuşmalarda ise süre onar
dakikadır.
Program üzerinde söz alacak olan sayın üyelerin
isimleri:
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın
Oktay Vural, İzmir Milletvekili.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ahmet
Yıldırım, Muş Milletvekili ve Çağlar Demirel,
Diyarbakır Milletvekili.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın İlhan Kesici.
Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı
Sayın Lütfi Elvan.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) AK PARTİ Grubu
BAŞKAN - Şahısları adına Süreyya
Sadi Bilgiç, Isparta Milletvekili ve Bülent Kuşoğlu, Ankara
Milletvekili.
İlk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Sayın Oktay Vuralda. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Beyefendi.
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 64üncü Cumhuriyet Hükûmetinin,
3üncü Davutoğlu Hükûmetinin açıkladığı program
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle 26ncı Dönemde görev yapacak değerli milletvekillerine
ve 64üncü Hükûmete çalışmalarında başarılar
diliyorum, hepinize saygılarımı arz ediyorum. Allah, bizleri
milletimizin tarihine, varlığına, değerlerine, iradesine,
egemenliğine, hakkına, hukukuna karşı mahcup
bırakmasın.
Evet, 64üncü Hükûmeti kuran Sayın
Davutoğlunun aslında bugün bu Parlamentonda bu görüşmeler
sırasında neden olmadığını doğrusu
bilemiyorum ama unutmayalım ki cumhuriyetimizin bütün maddi ve manevi
zenginlikleri; sosyal, siyasi ve ekonomik mimarisi; yaptıkları ve
yapamadıkları veya yanlış yaptıkları bütün
işler geride kalan bütün hükûmetlerin, 63üncü ve şu andaki
Davutoğlu Hükûmetinin sorumluluk ve kabiliyetinin üstündedir,
vebalindedir.
Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, aziz
milletimizin değerlerinin rehberliğinde 1969 yılında
çıktığımız demokratik siyaset yolunda önümüze
koyduğumuz pusula, büyük Türk milletinin birliği, dirliği,
büyüklüğü ve onun adına ulaşmasını istediğimiz
adalet, hürriyet, huzur, refah ve kalkınmadan başka bir şey
değildir. Milliyetçi Hareket Partililerin ilk günden bu yana ardına
düştüğü yegâne sevdası, ilham kaynağı, yalnızca
milletimiz için derinden hissettiğimiz aziz duygularımızdır;
başka hiçbir şeye değişmeyeceğimiz beşerî güzelliklerimizdir;
başka hiçbir teklifin ikame edemeyeceğine
inandığımız millî ve manevi değerlerimizdir. Bu
kapsamda olmak üzere maddi ve manevi varlık nedenimizin ilk sebebi Yüce
Allah ise, ikinci sebebi hiçbir şeyle mübadele edemeyeceğimiz ve en
büyük kıymetimiz olan muhterem milletimizin varlığı,
değerleri ve bekasıdır. Elbette ki muhteşem bir mücadele
sonucu üzerinde vücut bulduğumuz aziz cumhuriyetimizin bu millet ile
birlikte olmak kayduşartıyla varlığı, büyüklüğü
ve bekası da bizim için vazgeçilmez siyaset düsturudur.
Bizim ardına düştüğümüz, hayalini
kurduğumuz küresel güç olacak Türkiye Cumhuriyeti vizyonumuz ile küresel
kudret sahibi olacak Türk milleti ülkümüz, mevcut iç ve dış
şartlar dikkate alındığında, bugünden yarına
değil ama tarihte olmuş, şimdi ise 1923te
başlamış ve mutlaka ulaşacağımıza
inandığımız mukadder oluş sürecinin içerisindedir.
Milliyetçi Hareket Partililer, hedefledikleri Türkiyeye ve ülkülerindeki güçlü
millete ulaştıklarında küreye ve insanlığa adaletli
bir nizamın geleceğine inanırlar; emperyalizmin elinde sürünen
bütün mazlumların ayağa kalkacağına inanırlar;
adına anlaşma, pakt, proje denilen ve Türkiyenin hükûmetler
üzerinden memur edildiği yıkım ve katliam dalgalarının
son bulacağına yürekten inanırlar. Bu uzun soluk, büyük
sabır ve kararlılık gerektiren yolda ilerlerken izlediğimiz
çizgi budur, izleyeceğimiz çizgi de yine bu olacaktır. Bu itibarla,
herhangi bir siyasi mülahazada önümüze koyduğumuz temel düstur, aziz
milletin ve aziz cumhuriyetin bekasının ahlak, vicdan ve
fikriyatımızdaki eşsiz muhasebesinin ürünüdür.
Biz
bu hedeflere ülkemizi götürmeyi bir tutkuyla dilerken elbette ki en büyük
amacımız, Milliyetçi Hareket Partisinin üslup ve iradesiyle yol
alınabilmesidir; tıpkı tarihte olduğu gibi, milletimizin
küresel nizamda kurallara uyan değil ama kuralları koyan, boyun
eğen değil ama boyun eğdiren bir kudret olarak başat rol
oynaması sürecinin bizim kadrolarımızca
şekillendirilmesidir. Ancak, böylesi bir noktada bizim, milletimizin
hayrına atılan adımları kimin yaptığından
ziyade olumlu istikametini desteklemek, gerçekte yapıp
yapmadığını sorgulamak temel görevimiz olacaktır. Bu
itibarla, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine bir program koyan 64üncü
Hükûmetin neyi yapamayacağını sorgulamak ve milletimizin önüne
sermek durumundayız. 28 Kasım 2002de kurulan ilk AKP Hükûmeti olan
58inci Hükûmetten bu yana 6 hükûmet, on dört uzun sene geçmiştir.
Yapacağımız politik analiz, AKP hükûmetlerinin
inandırıcılığına ışık
tutacaktır.
Evet, esasen 7 Haziran seçimlerinde on üç yıldan bu
yana Türkiyeyi yöneten AKPye milletimiz notunu vermiş ve kendisini tek
başına ülkeyi yönetmekten menetmişti. Bu seçimin üzerinden dört
ay yirmi üç gün sonra yapılan 1 Kasım seçimlerindeyse AKPye tekrar
tek başına ülkeyi yönetme yetkisi vermiştir. Ancak, bunu bir
icraat neticesi olarak değerlendirmek doğru değildir.
Aslında, AKP icraatlarına verilen millî irade cevabı 7 Haziranda
tecelli etmişti. 7 Hazirandan 1 Kasıma kadar geçen süre içerisinde
verilen kararınsa tamamen konjonktürel bir tercih sonucu olduğunu
ifade etmek zannederim yanlış olmayacaktır. Bu süre içerisinde
konjonktürel tercih konusunda hem iktidar partisinin hem de muhalefet
partilerinin gerekli dersleri çıkarması kaçınılmazdır.
Sayın
milletvekilleri, daha önce, 7 Haziran seçimleri sonrasında Hükûmet kurma
görevini geciktirip Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık
Divanının oluşmasını bekleyenler, bunu unutmuş,
Sayın Davutoğluna Hükûmet kurma görevini Parlamentoda yemin ettiğimiz
gün vermişlerdir. 7 Haziran sonrası CHPyle otuz iki gün süren ve
sonuçsuz kalan istikşafi görüşmeler ise bu defa kamuoyunun ve
Sayın Başbakanın malum muhataplarıyla yaptıkları
görüşmeler sekiz gün sürmüş, nihayetinde, Hükûmet 24 Kasımda
kurulmuştur. Bu bakımdan, Sayın Başbakanı tebrik
ediyorum. Bu istikşafi görüşmelerin sonuçları bugün Bakanlar
Kurulunun kuruluş yapısında kendisini tebarüz ettirmiştir.
İstikşafi görüşme ve muhatabı ile Bakanlar Kurulu
üyelerinin elbette sorumlu oldukları Türkiye Büyük Millet Meclisi nezdinde
sorgulanması son derece tabiidir.
Değerli
milletvekilleri, bu Parlamentoya bu Hükûmet programı vesilesiyle
geldiğimizde yemin ettiğimiz zaman maalesef bir yemin
tartışması yaşanmıştır. Aslında bu
tartışmanın AKP iradesinin siyasi amaç ve hedeflerini ortaya
koyması bakımından da bir program değerlendirmesi
olduğu kanaatindeyim. Millet adına bir göreve başlarken
yapılacak işlere yönelik sadakatin bir ifadesi olarak bir metin
üzerinden yemin etmek dünyanın her yerinde âdetten olmuştur. Elbette ki
adına ant içme dediğimiz yemin metinlerinde dile getirilen vaatlere
uyup uymamak bunu dile getiren şahsın namusuna kalmış olmakla
birlikte, mutat olan metni tekrarlamaktır. Kişilerin şahsi
fikirlerine göre ayrı ayrı ant içme metinleri hazırlayıp bu
kürsüye çıkamayacakları bir vakıadır. Bugüne kadar bu metni
değiştirecek bir ittifak sağlanamamış olması
nedeniyle hâlâ yürürlüktedir ve buna uymak millî iradeye saygı duymak
demektir. Seçilerek gelip bu ant içme metnini tereddütsüz okuyan birçok vekil
şu anda salonda bulunmaktadır. Şimdi ne olmuştur da bu konu
bir fırsat gibi görülerek tartışılmaya
açılmıştır? Adına söz verdiğimiz büyük Türk
milletine uyum ve saygı sorunu olduğunu bildiğimiz malum
kişilerin bunları yapması beklenen tavırlardır ama
bunların dışında, mesela, bu metni içine sindiremediğini
söyleyen kişinin duyduğu rahatsızlığı anlamak
mümkün değildir. Bu metnin neresini sindiremediniz? Hangi hususunu
sindiremediniz? Rahatsız olduğunuz kavram hangisidir? Atatürk
müdür? Devletin varlığı,
bağımsızlığı mıdır? Yoksa,
Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü müdür? Hangisidir,
bunları bilmek isteriz. Yoksa, Anayasaya sadakat mi rahatsız
etmektedir ya da bir gün silkinir de bizi yerden yere çalar diye tir tir
titrediğiniz Büyük Türk milleti vurgusundan mı korkuyorsunuz? Bu
yemin metni üzerine bir kez tartışma başlatırsanız
bunun ucu Mehmetçiklerin ant içme törenlerinde Türk sancağının
şanına diye haykırdıkları kutlu hitabelere kadar
uzanacaktır. Bilemeyiz ama belki de askerliklerini yaparken ettikleri bu
yemini de içlerine sindirememiş olabilirler. Ama metni okuduktan sonra
içine sinmediğini söyleyen zatın durumu ile okumayanın ya da
okumamakta ısrar edenin durumu arasında, soruyorum size, ne fark
vardır?
Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakana
Anayasa ve mevzuat gereğince kendilerine verilen görevi hatırlatmak
istiyorum. 112nci maddeye göre, Başbakan, Bakanlar Kurulunun
başkanı olarak, bakanlıklar arasında iş birliğini
sağlar ve hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir.
Sayın Başbakan, size Bakanlar Kurulunda bir
koordinasyon görevi verildi. Aslında, bu Bakanlar Kurulunun
yapısı dikkate alındığında gerçekten çok zor bir
görev olduğunu düşünüyorum. Aslında, Bakanlar Kuruluna
bakıldığında, İsrail AKPyle en büyük zaferini
kazandı., Harun gibi geldiler, karunlaştılar., 2023te
Başbakanın çocukluk arkadaşı, askerlik arkadaşı,
belediyeden arkadaşı ve şoförlerinden başka kimsenin
milletvekili olamadığını göreceğiz., Müslüman
ülkelerin kalbini almakla görevlendirildi., Vallahi de billahi de gitmedi.,
Bizans bile daha millî, daha Türktü., Asker çektiniz, toprak kaybettiniz,
bunu yapanın kafasına miğfer geçmez, başka bir şey
geçmesi lazım., Senin o bacağını kırarlar,
kırarlar., Yanlış ekonomi politikası sonucu
bayramları da millete zehir etti, insanlar gülmeyi unuttu., Paçalarından
yolsuzluk akıyor., Yolsuzluklarla mücadele edeceğim. diyen
Hükûmet Türkiyeyi yolsuzluk çukuru içine batırdı., Bu ülkeyi rant
ülkesi yapmayacağım. dedi ama rantın babasını
getirdi., Bunlar yarım doktor, yarım hoca., Başbakan kendisini
padişah olarak görmek istiyor. demişlerle, havuz yöneticisi, havuz
problemini ustalıkla çözeniyle, damadıyla, saray içinden
icazetlisiyle tekmili birden Bakanlar Kuruluna bir koordinasyon görevi yapmak
gerekiyor ama gerçekten işi çok zor. Allah size güç, sabır versin ya
da teslimiyet iradesi versin.
Değerli milletvekilleri, huzurlarınızdaki
Başbakan ve Bakanlar Kurulu Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı
sorumludur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde hiçbir makam, hiçbir güç
yoktur ve bu Meclis şu anda yüzde 97,5 gibi bir temsiliyet oranına
sahiptir. Üzülerek belirtelim ki, Türk siyaseti, kendisine demokratik süreçleri
kullanma zahmetine girmeden tahakküm etmeye çalışan baskı
odaklarının müdahale arayışlarıyla doludur.
Doğrudur, sivil siyasete elindeki kuvvet imkânlarını kullanarak
müdahale eden veya etmek isteyen odaklar olmuştur ama bugün Türkiyede
belki de siyaset tarihinde rastlanmayan yeni vesayet
anlayışlarına şehadet edilmektedir. Seçilmiş Cumhurbaşkanı,
Anayasanın kendisine verdiği yetkileri yeterli görmeyerek, bu
yetkileri değiştirmeden, ülkemizi yönetsin diye
onayladığı Hükûmete ve partisine müdahalelerde
bulunabilmektedir. Seçilme yöntemiyle sistemin de fiilen
değiştiğini ifade etmek hukukun vermediği yetkiyi
kullanmaktır. Hukukun verdiği yetkiyi de yetkisiz makamlarla
kullanmayı kabul eden bir zihniyet de karşımızda
bulunmaktadır. 64üncü Hükûmet Programında Mevcut sistemin yetki,
görev ve sorumluluk paylaşımında pek çok muğlaklıklar
barındırması yeniden düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır.
derken acaba Sayın Başbakan bu yönetim problemine mi işaret
etmektedir, kimi şikâyet etmektedir? Davul ve tokmağın ayrı
ayrı yerlerde kullanılmasına mı işaret etmektedir?
Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporunda
Darbeciler devlet teşkilatına kalıcı vesayet
kurumları ekleyerek toplum üzerinde önemli ölçüde hedefledikleri sonucu
tahsil etmişlerdir. derken, aslında bugün bunların nasıl
tezahür ettiğini görmemiz gerekmemekte midir?
64üncü Hükûmet Programında Bir yandan vesayetçi
bir şekilde kurgulanarak demokratik doğasından
koparılmış parlamenter sistemin yol açtığı
siyasal istikrarsızlıklar derken, on üç yıldan bu yana
Türkiye'yi yöneten iktidar, acaba 7 Haziran sonrasındaki hükûmet kurulmamasının
müsebbibinin adresini mi göstermek istemektedir? Vesayet organı neresidir?
Kimi şikâyet etmektedir Hükûmet? Cumhurbaşkanının söz
ettiği Başbakan başka, Cumhurbaşkanı başka
telden çalarsa olmaz, senkronizasyon olmalı. sözleri, aslında Hükûmetin
nasıl oluştuğunu ve neye hizmet edeceğini göstermektedir.
Umarım, görev süresince, Sayın Başbakan,
Bakanlar Kurulu toplantınızın ne zaman, nerede
yapılacağını, Başbakanlık yerleşkenizin
akıbetini, MYK üyelerinizi, Dolmabahçedeki mutabakatın sonucunu,
paralel toplantılara katılanları, genel siyaset hakkında
tutumunuzu, kamu kurumlarında ihale ve yatırımların
akıbetini, dış politikadaki duruşunuzu, iç politikada
muhataplığınızı paylaşan ya da üstlenen olmaz.
Burada sorulması gereken sual şudur: Hükûmet
yönetecek midir, yönetilecek midir? Biz karşımızda yöneten bir
hükûmet istiyoruz, aksi takdirde yönetilecek bir hükûmetin millete bir
faydası olmayacaktır.
64üncü Hükûmet Programında Millî irade ve
Meclisimiz üzerinde tesis edilen vesayetler ortadan
kaldırılmıştır. derken, yine programın bir
başka yerinde de bu sefer Millî güvenliğimizi ve meşru
demokratik sistemimizi tehdit eden yeni vesayet odağı paralel devlet
yapılanması demektedir. Hani vesayetleri
kaldırmıştınız? Şimdi paralel devlet
yapılanmasını bir vesayet olarak ortaya koyuyorsunuz.
O zaman sorulması gereken sual şudur: Bu
paralel devlet yapılanmasını, bu vesayet odağını
inşa eden kimdir, göreve getiren kimdir, sorumlusu kimdir bunların?
Yeni vesayet mekanizmaları ortaya konulmuştur.
Bu vesayetler ortadan kaldırılmış. deyip, sonra da
kendilerinin oluşturduğu vesayet odaklarıyla mücadele etmek ve
hukukun vermediği vesayet uygulamasını
meşrulaştırmak için de sistem değişikliğini
önermek, aslında bir tercih saptırmasının sonucu olarak
değerlendirilmelidir. Evet, başka vesayet ilişkileri
kurulmuştur. Türkiyede halkın, kurumların, devletin,
medyanın üzerinde bir korku vesayet rejimi AKP iktidarı
tarafından kurulmuş bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, 7 Haziranda milletin
başkanlık sistemine hayır dediğini söyleyen
Davutoğlunun, 64üncü Hükûmetteki vaatlerinden biri yine
başkanlık sistemi. Davutoğlu Başkanlık sisteminin
daha uygun bir yönetim modeli olacağına inanıyoruz.
demiştir. Evet, 7 Hazirandan sonra birden bire başkanlık
hülyası yeniden neşet etmiştir. Ama başkanlık
sistemiyle bakıldığında -programdaki ifadesiyle-
aslında demokratik dönüşümü nihai sonuca erdirecek cümlesi çözüm
süreciyle de başkanlık sisteminin yakından ilgili olduğunu
ortaya koymaktadır. Hükûmet programında Ademimerkeziyetçi bir idare
sisteminin güçlendirildiği, karar alma süreçlerinin
hızlandığı yeni bir siyasal sisteme geçebiliriz. ifadesi,
doğrudan doğruya üniter devlet yapısını yıkmaya
yönelik federatif bir yönetim şeklini ortaya koymaktadır. Terör
örgütünün özerklik tanımlaması ile ademimerkeziyet arasında
doğrudan bir bağ söz konusudur. David Phillipsin
hazırladığı raporda da Özerklikten bahsedilmesin ama yerel
yönetimlerin güçlendirilmesi ya da ademimerkezi yönetim olarak
değerlendirilmesi toplumun hazmetmesi bakımından çok önemli
olacaktır. ifadesi kullanıldığında, sürecin
doğrudan doğruya demokratik özerkliğe götürecek bir süreç
olduğu kanaatini güçlendirmiştir.
Denklem burada çok açıktır: Al
başkanlığı, ver özerkliği. Çok açık bir
şekilde -başkanlık sistemiyle birlikte üniter yapıyı
zayıflatacak bu husus-aslında perde arkasında, terör örgütünün
siyasi hedeflerine ulaşması konusunda AKP Programı birtakım
taahhütler vermektedir. Başkanlık sistemi gibi kişisel bir arzu,
ihtirasa yönelmek yerine, tecrübelerimizden yararlanarak yürüttüğümüz
sistemin kalitesini ve etkinliğini sağlayacak tedbirlere, yetki ve
sorumluluk çatışmalarına son verecek, tahkim edilmiş bir
parlamenter sistem üzerinde çalışmanın daha
sağlıklı olacağı kanaatindeyiz. Her hükûmet sisteminin
bir felsefi altyapısı ve bütünlüğü sağlayan özellikleri
vardır. Bu bakımdan, yeni hükûmet modelleri denemek yerine yüz
yılı aşkın tecrübesinden de faydalanarak parlamenter
sistemi daha işler hâle getirmemiz gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetleri, siyasal
dönemlerini kamuoyuna takdim ederken çıraklık, kalfalık ve
ustalık dönemleri olarak tanımlamışlardır. Bizim
merak ettiğimiz husus -bahsettiğimiz konularda bu derece
ustalaşmış olan siyasal kadroların ustalıktan öteye
bir kariyer imkânı var mıdır yok mudur, doğrusu bilemiyorum
ama- hükûmetin teşkili ve bu Hükûmet programının esas hedefi
dikkate alındığında Sayın Davutoğlu acaba
ustalıktan sonra kendisine nasıl bir rol model biçmiştir,
kendisini nasıl tanımlamaktadır, doğrusu bunu da
öğrenmek istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, şüphesiz -iktidara
geldikten sonra- bazı tutarsızlıklar hükûmetler içerisinde
olabilir, hedef saptırmalar olabilir ama işin ilginç tarafı,
2002 yılından sonra iktidara gelen AKP önüne konulmuş program
sayesinde ilk yılları tutarlılık ve sorumluluk içerisinde
geçirmiş, ancak yıllar geçtikçe tutarsızlıkları,
ilkesizlikleri, dengesizlikleri, açıkçası acemiliğe
bağlayacak, mazur göstermeye çalışacak gerekçeler
oluşturmak akılla bağdaşır gibi değildir.
Bütün bunlara bakıldığında, özellikle
12 Eylül askerî yönetiminin sığındığı, sürekli
dış tehdit arayan bahanelerinden bu süreci dikkate
aldığımızda başarıyı kendisine yorarken
başarısız alanları kendi dışındaki
tesirlere, komplolara, dış güçlere ya da iç güçlere
bağlaması, Türk siyasetinin yabancısı değildir ve 12
Eylül askerî darbe yönetiminin sığındığı bir
mazerettir. Darbeleri Araştırma Komisyonu da İç düşmanlar
belirleyerek ülkeyi kendi müdahalelerine hazır hâle getiren darbeciler
büyük kötülük yapmışlardır. diyor.
İhbarcılıkla, fişlemeyle cuntacılar
vatandaşları sadakat testlerinden geçiriyor. demişlerdir.
Darbecilerin zihin dünyasında düşman belirleme ihtiyacı
duymaları aldıkları doktrin gereğidir. demektedir.
Darbeler karşısında Türkiyedeki sivil toplum örgütlerinin duruşu
hiç de yüz ağartıcı değildir. demektedir bu rapor.
Şimdi,
AKP hükûmetlerinin on dört sene sonra geldikleri nokta, sivil toplum
örgütlerini, yolsuzluğu araştıran Türkiye Büyük Millet Meclisini
darbeci olarak suçlaması, milletvekillerine kariyerlerini birinin
gölgesine borçlu olduklarını hatırlatması, içeride ve
dışarıda tehditler, fişlemeler, zararlı akımlar,
zararlı icat için darbecilerle aynı yolu kullanıyor
olmalarıdır. Bu da Adalet ve Kalkınma Partisini giderek
baskıcı eğilimlere sürüklemektedir.
Anayasamız her hükûmete iktidara geldiği andan
itibaren hem yürütmenin bütün işlevini, ana sorumluluğunu hem de
devlet teşkilatlarının yönetim yetkisini vermiştir. Bu
programı icra ederken, icra ettikten sonra kendilerini birilerinin
kandırmış olduğundan bahisle yaptıkları
yanlışları itiraf etmesi mümkün müdür? Böylesine bir yorum
doğal karşılanabilir mi?
Aslında Türk siyasetinde bugüne kadar hiç görülmeyen
garabeti huzurlarınızda sergilemek istiyorum: Kardeşim Esaddan
Düşmanım Esede, 2 milyon mülteci ve 100 binlerce can kaybıyla
giderken Suriyede Esad bizi kandırdı. dediniz. Genelkurmay
Başkanı terörist diye hapse atıldı, TSK,
PKKlıların tanıklıklarıyla yargılandı,
davaların savcılığına soyundunuz, TSKya hep birlikte
kumpas kurdunuz; 17 ve 25 Aralıkta operasyon olunca, işin ucu
kendinize dokununca çıktınız Cemaat bizi kandırdı.
dediniz. Kamu İhale Kanununu defalarca değiştirdiniz, sonra da
Biz yapmadık, bunları paralel yaptı, bizi kandırdı.
dediniz. Papa geldi, sarayın açılışını
yaptı; sonrasında Papa, 1915 olaylarıyla ilgili Türkiyeyi
suçladığında Biz çok farklı bir siyasetçi görmüştük.
diyerek Papanın sizi kandırdığını söylediniz.
Koca bir ülkeyi kendi ellerinizle çözüm süreci adı altında PKKya
teslim ettiniz; mücadele edilmesini isteyenleri Kandan besleniyor. diye hedef
tahtasına koydunuz; sonra da PKK çözüm süreci boyunca silah stoku
yapmış, Osloda verdiği sözü tutmadı, PKK bizi
kandırdı. dediniz. Biz mücadele ediyor sanırken teröristlere
göz yuman kamu yöneticileri yanlış bilgi verdi, kandırıldık.
dediniz. Valiler izin vermedi. dediniz, sonra Asker-polis validen izin
almasına gerek yok. dediniz, Kandırılmış. dediniz.
Beraber yürüdüğümüz siyaset güzergâhında ne istedilerse
verdiğimiz can yoldaşlarımızca ihanete uğradık,
kandırıldık. dediniz. Muhalefet diye eline destek verdiğimiz,
bize dokunmayacaklarına dair güvenceler aldığımız Orta
Doğu örgütlerince kandırıldık. dediniz. PYDyi
destekleyen ABD bizi kandırdı. En son, Rusya, Türkmen bölgesine
saldırdığında Rusya DAİŞle mücadele
edeceğini söylemişti, bizi kandırdı. dediniz. Bazen
fıtratı suçladınız, bazen güzel ölüm dediniz. Faizlerin
yüksek sorumlusu Merkez Bankası dediniz. Yatırımların
önünde engel olan bürokrasi ve sivil oligarşi dediniz.
İşsizliğin sorumlusu iş adamlarıdır. dediniz.
Buna ancak el insaf demek gerekir.
Velev ki bunlar sizin son derece safiyane
duygularınız, iyi niyet besliyorsunuz, bunları fark edemediniz,
bunları tanıyamadınız; velev ki bunlardan haberiniz
olmadı; velev ki devletin memurlarını yönetemediniz, peki ama
bunlar olurken -size soruyorum- Hükûmet üyeleri kendilerine düşen
bakanlıklarda neyle meşgul oluyorlardı, kimi
yönetiyorlardı? Bir ülkenin Başbakanı emrindeki kadroları
sevk ve idare edemeyecek kadar yönetim gafleti ve âcziyeti içindeyken kimi
idare ettiğini zannediyordu? İşe aldığınız,
terfi ettirdiğiniz, sonradan terör örgütü soruşturmasıyla
suçladığınız yol ve mesai
arkadaşlarınızı yakından tanımaktan sizi
alıkoyan çıkar ilişkisi neydi? İşsizlikten, artan
faizden, ekonomik krizden hep başkaları sorumluysa siz neyi
yönettiniz, ne görevi yaptınız? Daha bunlara sayacak o kadar çok
şey var ki ancak aldatılmış olmayı bir siyaset düsturu
hâline getiren pişkinlik, bu anlayış, yeni Hükûmet bugün
karşımıza bir hükûmet programıyla tekrar
çıkmış bulunmaktadır. Gerçekten, bugün
ballandırılarak aktarılan bu programın
başarısız sonuçları ileride bir bir ortaya
çıktığında Bürokratlar aldattı, ekonomistler
aldattı, polisler aldattı, askerler aldattı, sırası
gelen yeni bir cemaat aldattı, Washington aldattı; Bağdat,
Erivan aldattı. diyerek karşımıza
çıkmayacağınızın ahlaki ve siyasi bir garantisi var
mıdır? Bu siyasi sicile ve üsluba güvenmemiz mümkün müdür?
Şimdi
diyorum ki bu Hükûmeti de, programlarını da, politikalarını
da size birileri yaptırıyor, kendiniz yapmıyorsunuz. Mesela
yarın Sayın Davutoğlu çıkıp Beni Erdoğan
kandırdı. diyebilir mi, sorumluluktan kendisini bu şekilde
kurtarmak isteyebilir mi? diye düşünmekten kendimi
alıkoyamıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu Hükûmetin arkasındaki siyasal zihniyet nedir? Daha
önce kendilerine muhafazakâr demokrat diyorlardı, Hükûmet
programında muhafazakârlığın adı geçmiyor; bırak,
muhafazakârlığın adı bile geçmiyor. Gerçekten bu Hükûmete
yaptıklarıyla bakıldığında muhafazakâr
değerlerle uyuşmadığı icraatlarıyla gayet
açık ve net; milliyetçi olmadığını biliyoruz. Millî
devleti, millî kimliği reddeden, millî menfaatlere uygun bir dış
politikayı reddeden bir hükûmetin milliyetçi olması da mümkün
değildir. Dolayısıyla, bu Hükûmetin arkasında bir siyasi
zihniyet yoktur. Bunların arkasını tamamen pragmatist, taktik
adımlarla hareket eden güç sahibi bir çoğunluk iradesi
oluşturmaktadır. Bu bakımdan aslında sorgulanması
gereken, bu Hükûmetin siyasal bir düşünceye, siyasal bir hedefe gerçekten
sahip olmadığını ortaya koymak gerektiğidir.
Sayın
milletvekilleri, gerçekten bu süreç içerisinde Adalet ve Kalkınma
Partisinin terör ve bölücülükle mücadele sicilinin çok karanlık
olduğunu gayet açık ve net biliyoruz. Kandile girilsin.
mesajımızla anlamını bulan, Mutlaka silahlı
mukabeleyle örgütün teslimiyete zorlanması çağrımıza
verilen cevap, bizim anaların ağlamasını istediğimiz
yönündeki ağır iftiralardı, hatırlıyor musunuz? Örgüt
bölgeye yayılıyor, açılımla siyasal taban buluyor. derken
partimize yönelik suçlamalar, kandan ve terörden beslendiğimiz yönünde
ahlaksız ifadelerdir. Terörle mücadele edilmesini söylediğimizde bize
yönelik ithamlar, statükonun sürdürülmesini istediğimiz mealindeki
suçlamalardı.
Şimdi,
bakıyoruz, evet, kanlı teröristler, onların anlayacağı
bir dille terörle mücadeleye mecbur kılınmıştır, bizim
dediğimize yanaşılmaktadır. Terörü bir özgürlük talebinin
haklı sonucu gibi gördüğünüz günlerden, bugün mücadele etmek
durumunda kalmış olmanız büyük bir dönüş ve tekzip, bize
attığınız çirkin iftiraların da açık bir özrüdür.
Bugün
Hükûmet, yıllardır sürdürmeye uğraştığı
teröristle müzakere sürecinden vazgeçerek, daha olumlu diyebileceğimiz
yeni bir süreci başlatmış gibi görünmektedir. Dileriz, bu süreci
daha ileri götürürler ve bizim önerdiğimiz çizgiye gelebilirler, beklentimiz
budur. Gerideki açılım denilen ağır
yıkımın bir ihmal mi, ihanet mi, yıkım mı
olduğuna kararı ise tarihin hakemliği elbette verecektir ve bu
konuda müteşebbis yıkım kadrolarının itirafları
da onların hukuki sorumluluktan kurtulmasına yetmeyecektir.
Terörle
mücadelede yeni bir safhada olunmakla birlikte, 64üncü Hükûmet Programı
bu mücadele ve sürecin gidişatı konusunda sorular sormamızı
gerekli kılmaktadır. 64üncü Hükûmet Programında PKK yoktur,
64üncü Hükûmet Programında bölücülük sorunu yoktur, 64üncü Hükûmet
Programında PKK, KCK, paralel devlet yapılanması yoktur.
Tehdit
nedir? Adalet ve Kalkınma Partisi Programında gösterilen tehdit,
PKK, süreci sabote etmeye, akamete uğratmaya çalışan bir terör
örgütüdür. Yani terör örgütünün Türkiyeyi bölmekle ilgili bir sorunu yok,
süreci sabote etmeye çalışıyor değerli arkadaşım.
Hani,
Sayın Başbakan, devletin bekası söz konusuydu? Öz yönetim,
özerklik çağrıları yapılırken, devletin hâkimiyetini
ortadan kaldırmak isteyenler varken, neden sizler bunları Hükûmet
programında dile getirmekten çekiniyorsunuz? AKP hükûmetlerinin cesur
adımları, terör saldırılarıyla sekteye
uğratılmaya çalışılmıştır. Yani hedef,
millet, devlet değil AKP Hükûmetiymiş. Bu yaklaşım
tarzı, sizin odağa AKPyi aldığınızı,
devleti ve milleti dışladığınızı ortaya
koyuyor. Yani amaç sizin bekanızdır. Devletin ve milletin bekası
gibi bir sorun programda yer almamaktadır.
PKK âdeta
AKP tarafından lightlaştırılmıştır. Çok
dikkatli bir üslup kullanmaktadır. Paralel devlet
yapılanmasını millî güvenliğimize tehdit gören AKP, PKK,
KCK yapılanması konusunda hiçbir tespit yapmamıştır.
Hükûmet programında Hükûmetimiz bir yandan terörle kararlı bir
mücadele edecek, diğer taraftan da demokratikleşmeyi ve çözüm
iradesini sürdürecektir... Şimdi, çözümü siz niye getirdiniz? Kan bitsin
diye. Terörle birlikte, terörle mücadele ederken kanı bitirdiğiniz
zaman, kan dökülmesini bitirdiğiniz zaman çözeceğiniz ne
kalıyor? Hedefiniz nedir? Demek ki amacınız terörü bitirmek
değil. O zaman aradığınız çözüm terör örgütünün siyasi
amaçlarına ulaşmayı kolaylaştırmaktır. Terör
sorun değilse, çözüm hangi sorunu çözecektir? sorusunu sormamız
gerekmektedir. Anlaşılmaktadır ki terör örgütü ve siyasal uzantısıyla
müzakere ederek çözüm sürecini sürdüren AKP bunun siyasi maliyetini 7 Haziranda
gördüğü zaman, şimdi tercihini değiştirerek, terörle
mücadele ederek çözüm sürecini paralel, birlikte götürmeyi hedeflemiştir.
O zaman Analar ağlamasın. edebiyatı yanlıştı.
Demek siz bunları analar ağlamasın diye yapmıyordunuz.
Analar ağlamasın. kılıfıyla çözüm sürecini bu
millete hazmettirmek için yapıyordunuz. O bakımdan, teröre çözüm
için müzakere diyenler, şimdi çözüm için mücadele demektedirler.
İşte, terörle mücadelenin stratejik olmadığı, taktik
amaçlı yapıldığı ortaya çıkmıştır.
Daha önce
PKKnın bir elinde silah, bir elinde siyasi talepleri varken müzakere
yapılıyordu; şimdi, bu defa PKKnın elinde silah, AKPnin
elinde de siyasi çözüm. Terörle mücadele ediyoruz. Milletimize söylenen nedir:
Kırk katır mı, kırk satır mı? İşte,
bütün bunlara bakıldığında, ant içme metni üzerinden
yapılan tartışmanın Türk milleti ve Türkiye milleti
ekseninde başladığı düşünülürse aslında asıl
sorunun Türk milleti tanımından duyulan rahatsızlık, bunun
anayasal metinlerden AKP ve PKK iş birliğiyle
çıkarılması olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim
64üncü Hükûmet Programında Yeni anayasa, milletimize kültürel,
toplumsal çeşitlilik tanıyan, herhangi bir etnik, dinî kimliğe referans
yapmayan bir vatandaşlık tanımını esas
alacaktır. denmekte, toplumsal farklılıkların siyasi
temsilinin sağlandığı ademimerkeziyetçi bir siyasal sistem
önerilmektedir. Bu durumda, çözüm diyen Adalet ve Kalkınma Partisi
olarak sorunun kaynağı ortaya çıkmıştır, sorun
Türk milletidir, sorun millî devlettir, sorun üniter devlettir.
Getirdiğiniz çözümün parametreleri dikkate
alındığında, AKPnin kavgası Türk milletiyledir,
AKPnin kavgası Türkiye Cumhuriyeti devletinin millî mücadeleyle
kurulmuş temel ilkeleriyledir. Bu bakımdan, AKPnin, kimliksiz ve
adı konulmayan bir millet hedeflerken aslında farklılıklara
kolektif hakları tanıyarak etnik temelli bir devlet ve millet
yapılanmasını hedeflediği açık ve net ortaya
çıkmıştır.
Bu millet İslamın
sancaktarlığını yaptı, Muhammed İkbal
rüyasında Peygamber Efendimizi gördüğü zaman, elinde şişe
içerisinde kan gördüğü zaman Bana ne getirdin ya İkbal? diye
sorduğunda Sana Çanakkalede şehit olan Türk askerinin
kanını getirdim. derken Peygamber Efendimizin övgüsüne mazhar olmuş
bir milletin adını çıkarmak, adını silmek; doğrusu,
bunu sizlerin vicdanına havale ediyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında
verdiğimiz bu kadar bedelleri, bütün bunları dikkate
aldığımızda bir nebze olsun bizimle aynı çizgiye
gelmiş olmanızı umut ediyorduk ama ne yazık ki Türk milletine,
cumhuriyetimize yönelik yaklaşımlar bu Hükûmet programında
ortaya konulduğunda, PKKnın siyasi amaçları
doğrultusundaki hedeflerine ulaşması konusundaki çözüm
sanılan bu marazi düşüncenin artık müzmin hâle gelmiş
olduğunu maalesef görmekteyiz. Gerçekten, Türkiye'nin idari
taksimatını etnik gruplara göre yeniden tanzim etmek ise
açılımdan muradınız, PKKnın ülkemizi bölme projesinin
omurgası olanlara atmaksa, yıkım görevini AKP üstlenmiş, bu
Hükûmet üstlenmiş demektir ve bu konuda en büyük destekçisi de terör
örgütü ve yandaşları olacaktır.
Değerli milletvekilleri, İslamiyeti temsil
etmekten uzak terör örgütleri İslamofobiyi tetiklerken, Batı
dünyası İslam fobisini geliştirirken, hatta çözüm için
İslamın vahiylerine müdahale etmeyi planlarken; Türkiyede Kürtleri
temsil etmekten uzak PKK Türkofobiyi tetiklemiş, AKP de Türk fobisini
geliştirip çözüm için Türk milletinin adına,
varlığına, egemenliğine, vatanına müdahale etmeyi
planlayan bir çözüm hazırlığı yapmıştır.
Unutmayalım ki aslında Türkofobi İslamofobinin yeni bir
versiyonudur.
Değerli milletvekilleri, AKPnin dış
politikası geldiğimiz bu noktada gerçekten ilkesiz, rastgele
görünebilir. Dünyanın saydığı liderden dünyanın
karşı çıktığı bir lidere, İslam
dünyasından uzaklaştığımız, komşularla
sıfır sorundan değerli yalnızlığa, sonra
tehlikeli yalnızlığa, kardeşim Esaddan devirin
Esadıya doğru giden zikzakları dikkate
aldığımızda aslında Adalet ve Kalkınma Partisinin
dış politika tercihinin temel bir yanlıştan
kaynakladığı ortaya çıkmıştır. Adalet ve
Kalkınma Partisinin Türkiyede millî devleti yok ederken yine BOP
eşliğinde bu coğrafyamızda etnik ve kimliklere dayalı
devlet yapılanmasını öngördüğü gayet açık ve net
ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan Adalet ve Kalkınma
Partisinin, büyük maliyetleri olan bu dış politikadan vazgeçmesi ve
değiştirmesi millî bütünlüğümüzü, millî
çıkarlarımızı ve millî güvenliğimizi odağına
alan yeni bir dış politikaya gitmesi kaçınılmazdır.
Değerli milletvekilleri, bu politikanın
maliyetlerini Irak ve Suriyede gördük gerçekten. O kadar ilginçtir ki
stratejik ortağımız ABD, PKK ve PYDyle beraber, birlikte
hareket ediyor, destekliyor. Bir diğer stratejik ortağımız
da Suriyede Esad rejimiyle birlikte Türkmenleri bombalıyor. Peki, biz ne
yapıyoruz? Neredeyiz biz? Bu nasıl bir stratejik
ortaklıktır? Aslında 1 Ocak 2016da yürürlüğe girecek
ateşkes öncesi fiilî durumları tahkim etmek için bir pozisyon
oluşturulduğu gayet açık ve nettir. Türkmenlerle ilgili
tartışmayı iki kamyon yükün gidip gelmemesine indirgemek bugün
aslında gerçekten Türkmenlerin karşılaştığı
tehditleri gözardı etmek anlamına gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak sınır güvenliğimizi, egemenliğimizi önemli
görüyoruz. Rusyanın sınır ihlaline karşı,
uçaklarının sınır ihlalleri yapmasına karşı
Türk Silahlı Kuvvetlerinin aldığı tedbirleri doğru
bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Ancak her şeyden önce bunları
yaparken Milliyeti belli değildi. diye mazeret uydurmanın ne anlama
geldiğini doğrusu anlayabilmiş değilim. Velev ki belli
olsaydı sınır ihlallerine göz mü yumacaktık? Bir taraftan
uçak düştükten sonra Rusyanın Türkmenlere yönelik
saldırılarını dile getirip Rusyayı caydıracak
bir tavır olarak değerlendirilip Bilseydik vurmazdık. demek ne
anlama gelmektedir? Rus uçağı olduğunu bilseydik
düşürmezdik. derken bunu bilmediğinizi, yeterli bir istihbarata ve
bilgiye sahip olmadığınızı mı ifade ediyorsunuz?
Rusyanın bu ihlaline ve rejime destek verirken Türkmenlere yönelik
katliamını gözardı eden bir anlayışın
pompalanmasındaki kamuoyu algısını da doğrusu
sağlıklı görmüyoruz. Özür talebine karşı diplomatik
anlamıyla aslında özür dilendiğinin ifade edilmesi de Hükûmetin
zafiyetidir. Öte yandan Sayın Cumhurbaşkanının bir
yabancı devlet adamının ifadelerine karşı Doğru
ise istifa ederim. demesi de yanlıştır. Sayın
Cumhurbaşkanının iradesi bir yabancı devlet
adamının ifadeleriyle kontrol edilemez. (MHP sıralarından
alkışlar) Devletin ve milletin birliğini temsil eden ve aziz
milletimin iradesiyle seçilen Cumhurbaşkanı ancak ve ancak Anayasada
yer alan hâllerde suçlanabilir, buna tek yetkili makam da Türkiye Büyük Millet
Meclisidir, onun şahsi iradesidir.
Kırımı ilhak eden, Güney Osetyayı
işgal eden, Abhazyaya müdahale eden, Suriyede Türkmenlere
karşı katliam yapan Rusyaya karşı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Vural, efendim, ben, müddet
tanıyorum, lütfen biraz toparlar mısınız.
OKTAY
VURAL (Devamla) ...Batı dünyası, Amerika Birleşik Devletleri
ne yapmaktadır?
Bütün
bunlarla birlikte, değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma
Partisinin politik vizyonu bitmiştir. Nerede 2023 hedefleriniz, esamesi
yok. AKP, 2023te 2 trilyon dolar, kişi başına 25 bin dolar
hedeflemişti. 2012de ilan edilen bu hedeflerle uygulamaları dikkate
aldığımızda, aslında değerli arkadaşlarım,
2 trilyonluk hedefe ancak ve ancak 2092 senesinde ulaşabilmektedirler.
İlk 10 büyük ülke arasına girme hedefi dahi yoktur Hükûmet
programında. 25 bin dolarlık hedefe de ancak ve ancak 2097
yılında ulaşılabilmektedir.
Bakıldığında, gerçekten, ihracat hedefi 2023 yerine 2107
yılında gerçekleşebilmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi
bırakın 2023ü kendi burnunun ucunu bile görmemektedir. 2011 seçim
beyannamesinde ülkenin toplam gelirini 2015 yılında 1 trilyon 76
milyar dolara yükseltmeyi vadetti, orta vadeli programda 706 milyar dolara
gerilemesi öngörülüyor. Burnunuzun ucunu görmüyorsunuz. Bu programın
hedefi yok, vizyonu yok. Kendi geçmişini reddeden bir Hükûmet
programıyla karşı karşıya olduğumuzu açıkça
ifade etmek istiyorum.
Kalkınma
Planı 2018 yılı için kişi başı 16 bin dolar hedef
planladı, orta vadeli program 9.980 dolar. Kalkınma Planı 2018
yılı için 277,2 milyar dolar ihracat hedefledi, orta vadeli program
aynı yıl için 192,5 milyar dolar ihracat hedefledi.
Dolayısıyla, bu Hükûmet programı, yaptığı
icraatlarla kendi koydukları hedeflere bile ulaşamayan, 2008
yılındaki hedeflere 2018 yılında ancak
ulaşacağını söyleyen bir iktidar aslında on
yılı heba etmiş bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimi, Adalet ve Kalkınma Partisinin ekonomi
politikaları devam ettiğinde 2023te ne olacağına dair,
Kabinede bulunan değerli bir politikacının öngörüleriyle
tamamlamak istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Vural, ek bir dakika daha süre veriyorum.
OKTAY
VURAL (Devamla) Tamamlıyorum efendim.
2023te
eğer bu beylerin vizyonu tutar iktidar olurlarsa hâlâ sivil anayasayı
tartışıyor olacağız. 2023te eğer iktidar
olurlarsa BOP sayesinde bölge ülkeleri sayısının 2 katına
çıkacağını göreceğiz. 2023te bu vizyonları
tutarsa Başbakanın Uganda Devlet Başkanına
(x) dediğini duyacağız.
2023te kredi kartı dolayısıyla evine icra gelmeyen hiçbir evin
kalmadığını göreceğiz. 2023te zenginlerin
yaşadığı sitelerin etrafında dilenen yoksullara
polislerin biber gazıyla müdahale ettiğini duyacağız.
2023te boşanma oranlarının evlenme oranlarının üstüne
geçtiğini duyacağız. 2023te kahvelerde yaşlılara yer
kalmadığını çünkü bütün kahvelerin genç işsiz üniversite
mezunlarıyla dolu olduğunu göreceğiz. 2023te tıpkı
bankalar gibi birkaç fabrikamızın isminin de gâvurca olduğuna
şahadet edeceğiz. 2023te Başbakanın çocukluk
arkadaşı, askerlik arkadaşı, mahalleden arkadaşı,
belediyeden arkadaşı ve şoförlerinden başka hiç kimsenin
milletvekili olmadığını göreceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Oktay Bey, tekrar açıyorum
toparlayın lütfen.
OKTAY VURAL (Devamla) Uyarınıza gerek yok, az
kaldı.
Yani, bu vizyon hoşunuza gitmedi galiba Sayın Başkanım,
güzel bir vizyon aslında.
BAŞKAN Hayır efendim, rica ederim, her
görüş muhteremdir.
Buyurun efendim.
OKTAY VURAL (Devamla) 2023te AVMlerin önünde
bakkalların, kasapların, terzilerin dilencilik
yaptığına şahit olacağız. 2023te tüm bütçe gelirlerinin
faize gittiğini göreceğiz. Her 2 kişiden birinin işsiz
olduğuna şahit olacağız. Yasama faaliyetlerinin, emniyet
işlerinin, güvenlik işlerinin belki Türk Silahlı Kuvvetlerinin
özelleştirildiğini göreceğiz. Köylerde 3-5 tane
yaşlıdan başka kimsenin kalmadığını
göreceğiz. KDV ve ÖTV gibi vergiler yüzünden halkın isyan
noktasına geldiğini göreceğiz. Bir zamanlar Afrikada, Latin
Amerikada yaptıkları gibi yağmur sularının bile parayla
satıldığını, toplandığını
göreceğiz.
Dolayısıyla, bu, böylesine 2023 vizyonuyla
kabinede buluşturan bir iradeyi dikkate aldığımızda
böyle bir Hükûmet programına Milliyetçi Hareket Partisi olarak milletimiz
adına güvenoyu vermemiz mümkün değildir, tarih huzurunda böyle bir
sorumluluk üstlenmemek
Ama bundan sonraki süreç içerisinde hayırlı
işleri destekleyeceğimizi, kötü olanlar konusunda uyarıcı
görevlerimizi yapacağımızı ifade ederek Adalet ve
Kalkınma Partisinin 64üncü Hükûmetine, Sayın Davutoğlunun
3üncü Hükûmetine ve onun programına ret oyu
kullanacağımızı ifade ediyor, hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Oktay
Vural.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan
BAŞKAN Efendim?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Söz talebim
var.
BAŞKAN Buyurunuz İdris Bey.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, şimdi, gün içerisinde birçok kez
BAŞKAN Oturarak lütfen, ben açayım mikrofonu.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Gün
içerisindeki birçok Genel Kurul oturumunda tutumunuzun Halkların
Demokratik Partisinin İç Tüzükten kaynaklı haklarını
kısmaya yönelik olduğunu ifade etmeye çalıştık. Tabii,
yeni başladınız yani Meclis de yeni çalışmaya
başladı. O nedenle, meseleyi çok daha fazla büyütmeme adına,
biz, bize karşı uygulanan bu ayrımcı yaklaşıma
karşı biraz da yapıcı olma adına sessiz kalmayı
tercih ettik. Ancak şu anda elimde bulunan bu tutanağa göre, demin
gruplar adına konuşma yapacak olan milletvekillerini kürsüye davet
ederken Gruplar adına kırkar dakika
diyorsunuz. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Sayın Oktay Vural, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın İlhan Kesici, Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı Sayın Lütfi Elvan, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Ahmet Yıldırım, Çağlar Demirel.
Şimdi, yani Halkların Demokratik Partisi olarak
burada
BAŞKAN Bir kastım yok, bir kastım yok
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Evet,
aklımıza iki şey geliyor, ya grubumuza yönelik ayrımcı
bir yaklaşım içerisindesiniz
BAŞKAN Hayır, o gelmesin.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
ya da
düzeltilmesi gereken bir dil sürçmesiyle karşı
karşıyayız.
BAŞKAN Tabii, tabii, düzeltelim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına kırk dakikalık müddet 2 kişi tarafından
eşit olarak bölünecektir, kendi istekleri bu istikamettedir ve ilk sözü
Muş Milletvekilimiz Sayın Ahmet Yıldırım Beye
veriyorum.
Buyurun Ahmet Bey. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; konuşmama
bugün Amedde (AK PARTİ sıralarından Diyarbakır sesleri)
katledilen Amed Baro Başkanı Tahir Elçi şahsında, 20
Temmuzdan bu yana geliştirilen planlı bir kirli savaşta
yaşamını yitirenlerin tamamını anarak başlamak
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından Tahir Elçiyi siz
öldürdünüz. sesleri.)
Evet, sol cenahtan bizim öldürdüğümüz hususunda
gelen itirazlara binaen şunu söyleyeyim: Son beş, altı saattir
Türkiyenin dört bir yanında Ankara, İstanbul, İzmir, Adana,
Mersin, Diyarbakır yani Amed, Mardin, Urfa, Muş, Vanda bu olayı
protesto eden, kınayan gösterilere sert polis müdahaleleri yaşanmakta
ve özellikle suçlular sanki korunmak isteniyormuş gibi, bu işten
acı duyan, Türkiyenin geleceğini karartacağına
inananların protesto gösterileri sert müdahalelerle engellenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz ve Orta Doğu çok hassas ve tarihî günlerden geçmektedir. Bu tarihî
gelişmelerin yaşandığı süre içinde biri zorunlu olarak
dayatılmış olmak üzere iki genel seçim yaşanmıştır.
Biz bu seçimlere sadece 550 milletvekilinin bu Parlamentoda kimler
olacağı ve dört yıl boyunca ülkeyi yöneten Hükûmetin
bakanlarının kimlerden oluşacağı sığ bir
ferasetiyle yaklaşmadık. Bu tarihî süreçlerde ülkemizi oluşturan
halkların lehine özgürlükler, demokrasi ve barıştan yana bir
anlayışı nasıl hâkim kılabiliriz; bunu Orta
Doğunun bölgesel gelişmelerinde nasıl etkin hâle getirebiliriz
çabası içerisinde olduk, olmaya da devam ediyoruz. Yoksa bütün
halkların lehine olabilecek bu kudretli, kıymetli gelişmelerin
yanında hangi partinin, kaç sandalyeye sahip olduğu, ülkeyi yöneten
bakanlık koltuklarının hangi isimlerle doldurulduğu
teferruatıyla değil, bu koltukların toplumsal
barışın emrinde ne kadar
çalıştırıldığı bizim için esas olandır.
7 Haziranda bu ülke halkları bir koalisyon hükûmeti
programı yazılması ve uygulanması için iradelerini
sandıkta göstermişti. Fakat Cumhurbaşkanı ve AKP bu iradeyi
tanımayarak bir yetki gasbıyla dayatma bir seçimi zorlamış
ve bu noktaya gelinmesine neden olmuştur. Beş ay gibi kısa
süreli arayla yapılmış 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinin
birbirine zıt iki farklı yüzü vardır. 7 Haziranda çok kısmi
bile olsa barış ortamında yapılacak bir seçimde halk
iradesinin nasıl tecelli edeceği ile 1 Kasım öncesi
siparişle oluşturulmuş bir çatışmalı ortamda
güvenlik tedbirleri ötesi sıkıyönetim uygulamaları, kan, ölüm,
katliam politikaları ile savaş cenderesine sokulmuş ülke
atmosferinde her türlü baskı ve hile koşullarında seçim
sonuçlarının nasıl olacağını bütün uluslararası
toplum ibretle izlemiştir. Birinde barış ortamında
vesayetin nasıl kaybedileceğini diğerinde ise barışa
tahammül edemeyenlerin savaşla yargılanmaktan nasıl
kaçtıklarını büyük bir esefle izledik. Ama şunu çok iyi
biliyoruz: 1 Kasım seçim sonucu vesayetin, yolsuzluğun,
yasadışılığın, hukuku askıya almanın ve
fiilen Anayasayı değiştirmenin, zulmün, katliamların
yargı önünde hesap vermeyeceği anlamına gelmez. Her şartta
öbür dünyada hesabı verilecek olan bu suç ve günahların bu dünyada
yargı önünde hesap verme süresini ancak biraz erteleme sonucunu
doğurabilir. Onun ötesinde hiçbir anlamı yoktur.
Yüzde 49 oy almış olsanız bile
istediğiniz her türlü yasadışılığı yapma ve
hukuku askıya alma, Anayasayı fiilen değiştirme
hakkına sahip olamazsınız.
Söz konusu programda belirttiğiniz üzere, yüzde 87,4
gibi yüksek bir oranla gidilmiş olması bu seçime oldukça demokratik,
katılım açısından da şüphesiz önemlidir. Fakat
demokrasilerde sadece sandığa gitme oranıyla bir kriter
belirlenemez. Bunun yanı sıra, aynı zamanda, seçime giden yolda
bütün partiler arasında her açıdan fırsat eşitliğinin
yaratılmış olması ve kullanılan araçların
adaletli dağıtılmış olması da seçimin demokratik
olduğunu gösteren emarelerdendir.
1 Kasıma kadar, bölgede sivil katliamları
gündeme alarak, ülkede toplumsal kutuplaşmayı derinleştirerek
geldiğiniz nokta bir hükûmete ulaşma çabası olabilir ama
toplumsal tahribatı, kamplaşmayı ve ayrışma
konularında da sorunları derinleştirdiği gerçekliğini
değiştiremez.
Büyük bir çatışmalı süreci dayatmak, rakip
siyasi partileri etkinlik yapamayacak düzeye getirmek, polis, asker, özel
kuvvetler, vali, bütün mülki amirlerin özellikle baskısı altında
devlet gücünü kendi hesabına seferber etmek millî iradenin tecelli
etmesinin önünde büyük engel oluşturmuştur.
Bugün seçim meydanlarındaki ilk vaat 64üncü Hükûmet
Programı üzerine görüşler belirtilirken icra edilmiştir. Seçim
meydanlarındaki vaatlerden ilk icra edilen Beyaz Toros vaadi aktive
edilmiş ve Baro Başkanımız Tahir Elçi alçakça
katledilmiştir.
Hükûmet programında çözüm süreci sürekli olarak
kamu düzeni lafzıyla ele alınmış veya farklı bir
okumayla, devlet şefkatli elini sopayla gösteriyor demektir.
Alevi ve Roman vatandaşların sorunları
kitapta özellikle isimler belirtilerek zikredilmiş, Romanların
eğitim koşullarının düzeltilmesinden söz edilmiştir,
amenna, daha fazla söz edilmelidir. Sadece onlar değil, ülkeyi
oluşturan bütün toplumsal kesimlerin isimleri zikredilebilinir, hatta
onların haklarıyla ilgili geniş açıklamalara yer
verilebilinir. Bütün bunlardan söz edilirken Kürt lafzı bir defa dahi dile
getirilmemiştir. Yüz yıllık sorun bir defa bir halkın
adı dahi anılmayarak, en son 61inci Hükûmetin hatıra
defterlerinde bırakılarak geçiştirilmiştir. Kürt
halkını görmezden gelen, adını bir defa bile kullanmaktan
imtina eden bir Hükûmet, Kürt sorununu nasıl çözecek merak ediyoruz.
Kürtün adını anmaktan korkarak veya utanarak mı Kürt meselesi
çözülecek?
Yine kitapçıkta özellikle dile getirilen bir hususu
belirteyim. Aslında bir bilinçaltını ele veriyor. Gayrimüslim
sözcüğü ötekileştirmeye tekabül etmektedir. Siz, Müslüman
olmayanları bir dinin karşıtlığı üzerinden
konumlandıramazsınız. Çok şükür Müslümanım ama
gayrihristiyan olarak tanımlanmak istemem veya başka bir din
üzerinden tanımlanarak ötekileştirme kavramına tekabül eden bu
söylemlerin dile getirilmesini kabul edemeyiz.
Programda kullanılan bir cümle üzerinden devam
ediyorum: Demokratikleşme perspektifimizin odağında insan onuru
bulunmaktadır. İnsan onurunu zedeleyen hiçbir uygulama ve politika
meşru görülemez, gösterilemez. denmektedir. Bu yazıyı ekleyenlerin,
yazılı bir metinde şirin görünme çabaları ise oldukça
anlamsızdır çünkü insan onurundan bahseden 64üncü Hükûmet
Programı, Şırnakta Hacı Lokman Birlikin dünyadaki hükmü
üzerinden kalkmış ölü bedenini boynuna ip bağlayarak
Şırnak sokaklarında sürüklemiş; halkın en kutsalı
olan mezarlıkları, camileri, cemevlerini tahrip etmiş; siviller
çocuk, kadın, yaşlı demeden hedef alınıp
vurulmuş; bir anne sokağa çıkma yasağından ötürü,
öldürülen çocuğunu defnedemediği için sabaha kadar
kızının cesediyle yatmak zorunda bırakılmış;
5 çocuğunun önünde -on üç gün önce- Nusaybinde bir anne
katledilmiştir. Devletin bu karanlık yüzüyle
hesaplaşılmadan insan onurundan bahsetmek, en hafif tabirle,
samimiyetsizliğe tekabül etmektedir.
Bu zihniyet ile insan onuru arasında büyük bir
orantısızlık vardır. Düşünün, son bir haftada hepimize
ibret olabilecek bir gerçeklikle karşılaştık,
adının başında profesör unvanı olan bir zat,
insanlık dışı uygulamaları savunabilmiştir. Ona
bu cesareti veren, 12 Eylüldeki o dışkı yedirme olaylarına
benzer mezalim uygulamaların hâlâ 2015 Türkiyesinde devam ediyor
olmasıdır. Eğer ülke tümüyle demokratikleştirilmiş
olsaydı, eğer ülke gerçek bir toplumsal barışa
kavuşmuş olsaydı böyle bir cümleyi, bırakın
adının başında profesör olan bir adamın söylemesini
hiçbir yurttaşımız dile getirmezdi.
Dolayısıyla bizim için esas olan, Hükûmetin bol
bol vaatlerde bulunduğu bu program değil, şu an sokakta
yürürlükte olan otoriter politikalardır. Saray rejiminin
programıdır esas olan.
Programlarına Dışlamadık,
dışlamayacağız. Ötekileştirmedik,
ötekileştirmeyeceğiz. diye yazan AKP Türkiyesinde Silvan
sokaklarında Türksen övün, değilsen itaat et. ve Kızlar, biz
geldik, ininize girdik. ve daha burada sayamayacağım, saymaktan
utanacağım bir tomar cümle, Türkiye'nin alnına bir kara olarak
yapışmıştır.
Ben bir insan olarak utandım ve bir Kürt olarak,
AKPli Kürt kökenli vekillere hangi duygularla bunları okuduğunu,
neler hissettiğini açıkçası merakla sormak isterim.
MEHMET METİNER (İstanbul) Kendinize
bakın. Baştan sona yalan söylüyorsunuz.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Silvanda, Licede, Cizrede,
Vartoda, Beytüşşebapta, Nusaybinde, Geverde, Derikte, Surda
uyguladığı sıkıyönetim programlarıdır bizim
için esas olan ve ısrarla söylüyoruz, Sayın Öcalanın da ifade
ettiği üzere, Türkiye dörtnala darbeye doğru gidiyor. Darbe
mekaniği tam işler durumdadır ve tekrar belirtmek istiyorum
MEHMET METİNER (İstanbul) Bir parçası
sizsiniz.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Özellikle 90lı
yıllarda kontrgerilla görevi işlemiş olanların bugün saraya
bağlı olarak tekrar çağrılıp Kürt şehirlerine
sürülmüş olması, göreceksiniz -Allah muhafaza- gerçekleştirilme
ihtimali yüksek olan bir darbe ortamında ilk kol kola girdiği
kişileri yiyecektir. Bu, emin olun, bir öfke duygusu değildir; bu,
iyi niyetli bir tavsiyedir. Çünkü, bakın, Silvanda beş gün
kalmış, Nusaybinde üç gün kalmış bir
arkadaşınız olarak söylüyorum, çok aradık ama müesses nizam
bulamadık. Biz, görüştüğümüz kaymakam ve valilerden büyük bir
mahcubiyetle Yasağın olduğu bölgelerde bir yetkimiz yok.
cevabını aldık. Orada emniyet müdürleri, valiler, kaymakamlar
yetkili olmadıklarını ifade ettiler. Anlaşılan o ki,
görev, özel kuvvetlere ve çetelere ve sıkıyönetim uygulamalarına
terk edilmiştir.
Bu kan ne kadar devam ederse etsin, gelip
dayanacağı yer barıştır. Halklar arasında hiçbir
sorun yoktur. Gelip dayanacağı yer müzakere masasıdır.
Türkiye'nin bu işleri konuşarak çözme ferasetinin, basiretinin
fazlasıyla var olduğuna inanıyoruz, yeter ki biz siyasiler olarak
bunun önünü açmış olalım.
Bakın, bir gün gelip iş barış
masasına ve müzakere masasına dayandığı anda, ki
dayandığı gün ne kadar gecikirse o kadar genç canımız
toprağa düşecektir. Engellemeye çalıştığımız
husus budur, kaygı duyduğumuz husus budur. Ölenin, öldürülenin,
rengi, etnisitesi, dili, dinî inancı, üniforması bizim için hiç fark
etmemektedir.
Dolayısıyla şu
an Hükûmet tarafından ortaya konan şiddetin sürdürülebilir
olmadığını ve bir an önce terk edilmesi gerektiğini ifade
ediyoruz. Bir ikazda bulunuyoruz 64üncü Dönem Hükûmetine, tarihten ders
çıkarabilen, az biraz sosyoloji bilen, insan psikolojisinin
kırılma noktalarının nerede
başladığını gören bir devlet aklı, bu şiddet
baskısının daha büyük bir direniş ve sahiplenmeyi
getireceğini bilir. Bütün kutsal kitaplarda zulme ve zalime
karşı direniş haktır. Bugün Kürtün de yapmaya
çalıştığı bu sıkıyönetim
uygulamalarına, esedullah veya bir başka çete adı, bunlara
karşı eşsiz bir direniştir. Bu, neyimize mal olursa olsun
asla direnişten vazgeçmeyeceğiz, kimseye boyun eğmeyeceğiz,
diz çökmeyeceğiz, ancak Allaha boyun eğeriz, onun
karşısında diz çökeriz, kula hiçbir zaman boyun eğmedik,
eğmeyeceğiz. Zulmünüz artarsa daha büyük bir direniş göreceğinizi
ifade etmek isterim.
Bu temelde, yol yakınken ve birlikte yaşam
kültürüne ait duygusal kırılma büyümeden yapılması gereken
behemehâl taraflar arasında gerçekleştirilen ve 28 Şubatta bir
çerçeve kazandırılan masaya geri dönmektir. İzleme heyeti eşliğinde
-tamamını siz belirleyin, izleme heyetinin tamamı bağımsız
aydın, yazar, çizerlerden olsun veya sizin partilere yakın havuz
medyasından olsun, hiç fark etmez- demokratik müzakere bir an önce
başlamalı çünkü bu saatten sonra bu ülkenin bir gencini daha
kaybetmeye tahammülümüzün olmadığını ifade etmek isterim.
Yeni Anayasa başlığı
altında, kitapçıkta 1920de Ankarada toplanan Birinci Meclise
gönderme yapılması bizim için ironiktir. Birinci Mecliste Kürdistan
vekillerinin Kürdistan mebusu olarak gelmesi, birkaç kilometre ötedeki
binanın altına gelmesi ve bu hakikati inkâr eder bir şekilde
Kürt halkının iradesinin program boyunca yok sayılması,
asıl niyetin başka olduğunu ortaya koymaktadır.
Size bu Meclisi, bu millî irade çatısı
altını direkt ilgilendiren çarpıcı bir örnek vermek
istiyorum. Bakın, bir sosyal bilimci kardeşiniz olarak söylüyorum,
size 337 milletvekiliyle, mebusla toplanan Birinci Meclise gelen üç
parlamenter adı sayacağım: Esat Bey, Bozan Bey, Hacı
Mustafa Efendi. Buyurun, inin arşivlere bakın, üçü de Rojava
Kürdistanlıdır. Çünkü Birinci Meclis toplandığında
bugünkü Rojava Kürdistanına tekabül eden topraklar ortak vatandır,
Osmanlı bakiyesi topraklardır.
Kobaniden, Gıre Spiyeden, Amudeden, Derbe
Spiyeden, Cızireden, Afrinden, Hasekeden bu ülkenin
yurttaşları olarak gelip, bakın, Ocak 1921de yapılan
Birinci İnönü Savaşına katılmışlardır veya
Mart 1921deki İkinci İnönü Savaşına
katılmışlardır. Tarih kitapları yazar, hemen buyurun,
İnternetten de bakabilirsiniz. Savaş tarihleriyle o toprakların
Ankara Antlaşmasıyla ayrılması birbirinden farklı
zamanlara tekabül etmektedir. Birinci İnönü Ocak 1921, İkinci
İnönü Mart 1921, Eskişehir-Kütahya Temmuz 1921, Sakarya Meydan
Savaşı Ağustos ve Eylül 1921 ama buna karşılık
Ankara Antlaşmasıyla 20 Ekim 1921de Türkiye-Suriye
sınırı çizilmiş ve Rojava Kürdistan toprakları buradan
ayrılmıştır. Oradan gelenler Kütahyada, Eskişehirde,
Sakaryada ya şehit düşmüşler ya da gazi olarak geri dönüş
yolunda iken topraklarının ayrıldığını,
uğruna mücadele verdikleri, kan döktükleri toprakların ortak vatandan
ayrıldığını öğrenemeden kendi kentlerine
ulaşmışlardır. Bu sınır doksan yıldır
vicdanlarda bu kadar mahkûm edilmiş bir sınırdır. Bu
yönüyle aidiyet duygumuz vardır, bu yönüyle hiçbir komşuyla sorunumuz
yoktur bizim.
Özellikle ifade etmek isterim ki eğer
geleceğimizi, toplumsal barışımızı
yazacağımız bir anayasa yapacaksak bu koşullarda
değil, ivedi olarak yaratılacak olan bir barış iklimine
dönmemiz gerekmektedir.
Özellikle yargı, cumhuriyet tarihinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YILDIRIM (Devamla)
en
siyasallaşmış dönemini yaşamaktadır.
BAŞKAN Evet, iki dakika ekliyorum.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Sayın Başkan, benden
önceki hatibe beş dakika tahsis ettiniz.
BAŞKAN Sayın Yıldırım,
biliyorsunuz ki bir diğer arkadaşınız daha var.
Toparlayın lütfen.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Yargı, cumhuriyet
tarihinin en siyasallaşmış dönemini yaşıyor.
Yargının her siyasallaşma adımı ve
uygulamalarından sonra Aldatıldık. açıklamalarını
daha kaç defa duyacağız? Üstat Bediüzzaman Saidi Kürdînin güzel bir
deyişiyle Adalete dayanmayan güç zalim olur, halk gücüne dayanmayan
adalet aciz kalır. Biz de söylüyoruz, bu üstadın cümlesinden ve
veciz yaklaşımından bakıldığında ne
döneminizin gücü adil ne de adaletiniz hak gücüne dayanmaktadır.
Burada sözlerimi bitirmeden önce belirtmek istediğim
birkaç hususu özellikle aktarmak isterim. Her dış politika bir
şekliyle toslamış durumdadır. İyi niyet
Sınır komşumuz kalmamıştır. Dış
politikada on üç yıldır gelinen noktayı Dış
politikaya başarı mührümüzü vurduk. diye kitaba yazmanızla
başarılı hâle getiremezsiniz. Özellikle Rojava
Kürdistanındaki PYDnin 2 siyasal karşıtının
kaldığını üzülerek ifade etmek isterim; biri IŞİDtir,
diğeri ise AKPdir. Şu anda Orta Doğuda bunlara
karşıt daha farklı bir siyasal güç yoktur.
Türkiye, unutulmuş veya
dışlanmış mazlum halklar için umut
ışığı olmuştur. deniliyor programda. Mazlumun
kim olduğu, hangi kıstaslar çerçevesinde belirlendiği
sorulmalıdır. Öyle anlaşılıyor ki burada mazlum
sıfatını hak eden toplumsal kesimin sadece belli bir etnik
kesime, Sünni kesime dayandırıldığını
anlamış oluyoruz ve sormak istiyorum: Şimdiye kadar
yardımına koştuğunuz hangi topluluk iflah oldu? Allah
aşkına, şimdiye kadar yardım ettiğiniz, destek
çıktığınız Mursi mi iflah oldu, Kırım
Türkleri mi iflah oldu, Çeçenya mı, Bayır Bucak Türkmenleri mi,
Kerkük mü, Musul mu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti mi? Hepsi de
toslamadı mı? Allah aşkına el attığınız
her şey elinizde kalmadı mı?
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) PKKya mesaj yok mu?
BAŞKAN Sayın Yıldırım, lütfen
tamamlar mısınız efendim?
AHMET YILDIRIM (Devamla) Sayın Başkan, son
bir dakika.
BAŞKAN - Peki, hadi bakalım.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Washingtonda, Moskovada,
Strazburgda, Brükselde, Tahranda, Bağdatta, Şamda müttefik
aramadan ve Kürt fobisi yaklaşımınızdan vazgeçiniz. Bin
yıllık kardeşlik süresi içerisinde uğradığı
bütün haksızlıklara rağmen arkadan vurmamış,
hançerlememiş Kürt halkının Amedi orada, müttefiktir, Hewler
müttefiktir, Mahabad müttefiktir, Kamışlo müttefiktir. Türkiyenin ve
Türklerin dünyada bunlardan daha büyük müttefiki yoktur.
Özellikle, bu kadar kibirli ve içe kapanmacı siyasal
bir tutum olan değerli yalnızlık kavramı, bu sefer
değer odaklı dış politika olarak revize edilmiş. Bu
kadar kibirle hareket edenlere Veysel Karani Hazretlerinin bir sözünü
hatırlatmak isterim: Yüksekliği aradım, tevazuda buldum;
şeref aradım, kanaatte buldum; zenginlik aradım, tevekkülde
buldum.
Ve sözümü özellikle bir şiirle tamamlamak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YILDIRIM (Devamla) Sayın Başkan, çok
kısa, çok kısa.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Çağlar
Hanımdan ekleyebilirsiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Saraylar saltanatlar çöker
Kan susar bir gün
Zulüm biter.
Menekşeler de açılır üstümüzde
Leylaklar da güler.
Bugünlerden geriye,
Bir yarına gidenler kalır
Bir de yarınlar adına direnenler
Saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına ikinci
konuşma, Sayın Çağlar Demirel. (HDP sıralarından
alkışlar)
İnşallah, yirmi dakikada tamamlarız Hanımefendi.
HDP GRUBU ADINA ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok
yakın çalışma arkadaşım olan Sayın Tahir Elçiye
yapılan bu katliamı kınayarak başlamak istiyorum. Daha dün
bile birlikte, demokrasi ve özgürlük mücadelesi için çaba sarf eden ve bu
uğurda yaşamını yitiren Sayın Tahir Elçiyi anarak
ailesine ve tüm halkımıza başsağlığı
dileyerek başlamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 64üncü Hükûmet, halka
kendisini zorla dayatan ve istikrarsızlık, çatışma,
şiddet korkusuyla seçtirilen bir iktidardır. Çatışma,
istikrarsızlık, tehdit, korku, yıldırma politikasıyla
seçilen bir hükûmetin sivil anlayışta olduğu demokratik bir
program yürütemeyeceğini söyleyebiliriz.
Halk iradesini yok sayarak her türlü hile, baskı ve
sindirme politikasıyla seçmen tercihleri üzerine ipotek koyan bir
iktidarın, 7 Hazirandan bu yana yaptıklarının
hesabını vermeden, hiçbir şey yokmuş gibi çıkıp
demokrasiden, özgürlükten dem vurması tam anlamıyla kendi
suçlarını perdeleme çabasıdır.
Mevcut sivil dikta anlayışının, daha
iki gün önce Suriyeye taşınan silahlarla ilgili yaptıkları
haberden ötürü Can Dündar ve Erdem Gülü tutuklayarak basın
özgürlüğünü bir kez daha ayaklar altına aldığı bir
ülkede lütfen bize masal anlatmayınız.
Evet, biz bunları 2009 yılında, Kürt
siyasetçilerinin tutuklandığı dönemlerde de dinledik. O zamanki
AKP Hükûmetinin anlayışı şuydu: Tutuklamasak da 90lı
yıllar gibi katletsek mi? Aynısı bugün Tahir Elçiye
yapıldı, Tahir Elçi tutuklanmadı ama katledildi.
Yine aynı şekilde, on üç yılda devlet ve
erkek şiddetiyle gerçekleştirilen kadın cinayetleriyle, iş
cinayetlerinde katledilen işçilerle, Somayla, polis kurşunuyla
öldürülen çocuklarla, Roboskiyle, Diyarbakır, Suruç, Ankarada patlayan
bombalarla, Silvanla, Cizreyle, Surla, Nusaybinle, Derikle, halkın
iradesiyle seçilmiş belediye eş başkanlarının ve siyasetçilerin
tutuklanmasıyla, hak ihlalleri ve cezaevinde ölüm ve terk edilmiş
hasta tutsakların durumuyla, yoksullukla, yolsuzlukla, işsizlikle,
emeğin sömürülmesiyle, ekolojik tahribatla, kültürel değerlerin yok
edilmesiyle ve daha da sıralayabileceğimiz yüzlerce şeyle
yüzleşmeyen bir Hükûmetin adil ve özgür bir geleceği inşa
edemeyeceğini, dahası etmeyi de hedeflemediğini çok iyi
biliyoruz ve görüyoruz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bugün,
AKP iktidarı, hayatın her alanında her geçen gün
yoğunlaşan saldırılarla, bizi, geleceğimizi tasarruf edemez,
kendi yaşamımızı düzenleyecek kararları kendimiz
alamaz bir pozisyona getirmeyi hedeflemektedir. Oysaki, bizi bugüne getiren
süreç, yüz yıllık katı merkeziyetçi anlayışın,
yerini yerel demokrasi ve öz yönetimlere bırakması gerektiğini
açıkça göstermektedir.
Türkiye halkları kendi yaşadıkları
yerleriyle ilgili kararların merkezindeki tek adam ve bir avuç sermayedar
tarafından değil, kendilerinden kaynaklı olmasını
istemektedirler. Gezide, Silvanda, Surda, Cizrede, Nusaybinde,
Yüksekovada, Derikte, Karadenizde, Egede yani ülkenin dört bir yanında
yerel demokrasi talepleri hızla yükseltilirken bu talebe kulak
tıkamak, yerelden yönetime kulak tıkamak ve bu talebi kriminalize
ederek yerine getirmekten kaçmak mümkün değildir. Bir kez daha ifade etmeliyiz
ki bu talep ve irade bir şiddet döngüsünün değil, siyasi müzakere ve
zamanın ruhunun konusudur.
Bu meşru talebi ve iradeyi Silvanda, Nusaybinde,
Cizrede, Yüksekovada, Derikte, Yırcada, Karadenizde bastırmak
için devleti zor aygıtlarıyla devreye koymak, sorunları
derinleştirmekten başka hiçbir işe yaramayacaktır. Bunu
sokağa çıkma yasaklarıyla bir kez daha görmüş
durumdayız. Bunun yerine, yerel ihtiyaçları, ortak değerleri ve
farklılıkları gözeten bir yerinden yönetim
anlayışını açık yüreklilikle
tartışmamız gerekmektedir. Defalarca bahsini ettiğimiz
üzere, bu anlayış, merkezî hükûmeti yok sayan değil, ona
bağımlı olmadan ortak vatanda demokratik cumhuriyeti tabandan
tavana doğru örgütleyen bir anlayıştır.
Öz yönetim anlayışı, üçüncü köprünün,
Validebağ Korusunun, Gezi Parkının ve vapurların
akıbetini İstanbul halkının belirlemesi
anlayışıdır; Silvanda, Cizrede, Nusaybindeki halkın
vali, kaymakam ve emniyet mensuplarının baskıcı ve
dayatmacı uygulamalarına karşı kendi kararlarının
alınabilmesidir; Havva Ananın Yeşil Yolu durdurabilmesidir;
Kolinin Yırcada 6 bin zeytin ağacını kesmemesidir;
Somada madenleri madencilerin yönetmesidir; metal işçilerinin kendi
sendikalarını özgürce kurabilmesidir, ulusal güvenlik sebebiyle
grevlerinin iptal edilmemesidir; patronsuz işçi yönetiminde
fabrikaların kurulabilmesidir,
yaygınlaştırılmasıdır. Özcesi, halkların
kendi yerellerinde öz yönetimlerini kuracak kendi kararlarını
alabilmesidir.
Peki, bu mevcut Hükûmet programı bu mevzuda herhangi
bir yol alabilmiş midir? Ayrıntılara girmeye hiç lüzum yok, bunu
çok net olarak, yaşanan bu son süreçte çok net olarak görmekteyiz;
özellikle de sokağa çıkma yasakları ilan ederek halka
saldırılar düzenlemek ve bununla birlikte halkı ya keskin
nişancılarla hedef almak ya da tanklar ve toplarla evlerini
başlarına yıkmaktır.
Ayrıca
ayrıntılara girmeden de başka bir örnek vermek istiyoruz. Ne
yazık ki Hükûmet programında yer alan Avrupa Yerel Yönetimler
Şartıyla uyumlu olarak merkezî idare ve yerel yönetimler arasındaki
ilişkileri yeniden düzenleyeceğiz. ibaresine bakmak gerekir.
Uluslararası bir belge olan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartından bahsedilirken, 64üncü Hükûmetimizde özerklik ibaresinin
çıkarılması uluslararası sözleşmelere, Hükûmetin imza
attığı maddelere ya da çekince koyduğu maddelere de
uymamaktadır. İmza attığı maddedeki, uluslararası
sözleşmedeki özerklik kelimesinin 64üncü Hükûmette Avrupa Yerel
Yönetimler Özerklik Şartı olarak ifade edilen maddeden
çıkarılması manidardır.
Bu
durum, bize, AKP Hükûmetinin bu konudaki ciddiyetsiz ve korkak tutumunun en iyi
göstergesidir. Açıktır ki AKP, 64üncü Hükûmet özerklik
kelimesinden korkar bir hâle gelmiştir. Üstelik yerel yönetimler
konularında atılacak adımların
ağırlıklı olarak merkezî yönetim, denetim ve kontrol
mekanizmalarının güçlenmesi çerçevesinde ele alınması da
göstermektedir ki Vesayeti kaldırdık. diyenler, mevzubahis, Kürtler
olunca en âlâ vesayetçiliğe dönüşmektedirler.
Bu,
çok net ifade edebiliriz ki Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartıyla yetkilerin yerellere, belediyelere verilmesini talep eden
bir anlayış ve yaklaşımın ne yazık ki 64üncü
Hükûmet döneminde ele alınmadığının bir kez daha
göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, kadınlara
ilişkin, özellikle de Hükûmetin programında kadınlar nereye
konulmuştur, kadın kavramı nasıl
kullanılmıştır, ona bakmak istiyoruz. Mevcut erkek egemen
sistem nedeniyle ülkemizde ayrı bir önemi olan kadın sorunu, 64üncü
Hükûmet Programında sosyal politikalar bağlamında ele
alınmış ve kadınlar, yaşlılar, engelli, çocuk
gibi dezavantajlı gruplardan biri olarak
tanımlanmıştır. Bu da yetmezmiş gibi program boyunca
eril bir yaklaşımla defalarca kez kadınlarımız ifadesi
kullanılmıştır. Açıktır ki AKP Hükûmetinin böyle
bir dil ve anlayış üzerinden cinsiyet eşitliğini temel alan
bir yaklaşımı geliştirmesi mümkün olmayacaktır. Sadece
bu iki örnek bile AKP iktidarıyla kadının mevcut
ötekileştirilme ve ezilme durumunun devam edeceğinin göstergesidir.
Hepimizin bildiği üzere, Türkiye için yeni
değil, sürekliliği olan bir durumdur. Özellikle AKP Hükûmeti bu
programında da kadınların her alanda
uğradığı şiddet, sömürü ve
ayrımcılığı görmezden gelmektedir. Oysaki on üç yıllık
AKP iktidarında kadın düşmanlığı
tırmandırılarak kadın cinayetleri, şiddet, taciz ve
tecavüz çok daha yakıcı boyutlara ulaşmıştır.
2015 yılı içerisinde en az 255 kadın, akrabaları,
yakınları ya da hiç tanımadığı erkekler
tarafından öldürülmüştür. Kadınların öldürülmediği tek
bir gün bile yaşamadığımız bu on üç yılda ülke
âdeta bir kadın mezarlığına dönüştürülmüştür.
Kadınların yaşam hakkı Tarsustan
Nusaybine, erkekler ve devlet tarafından gasbedilmiştir. Kâh Özgecan
Aslan gibi tecavüze uğrayan kâh Selamet Yeşilmen gibi evinin
merdivenlerinin önünde polis kurşunuyla katledilmişlerdir.
Devletin kadına yönelik zihniyetinin en açık
göstergesi ise Kevser Ertürkün yani Ekin Vanın Vartoda devlet
tarafından katledilmesi, katledildikten sonra çırılçıplak
bedeninin sokaklarda teşhir edilmesi ve bu durumu görüntüleyenlerin,
yapanların değil, bunu yayanların yargılanmasıdır
Ekin Van şahsında tüm kadınlara yönelen bu
yeni şiddet konseptini görmezden gelemeyiz. Kadına yönelik
şiddeti engellemek üzere var olan İstanbul Sözleşmesi gibi yasal
mevzuatı uygulamaya geçirmek yerine siyasetçilerimizden emekçilere tüm
kadınlara yönelik nefret söylemi ve pratiğinin bir an evvel
sonlandırılması gerekmektedir.
Evet, olay, Kürt kadınları olunca birinci hedef
olarak seçilmektedir. Bunu çok net Silvanda, başta Eş
Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ olmak üzere tüm
kadın milletvekillerine ve tüm milletvekili arkadaşlarımıza
AKP Hükûmeti bir kez daha göstermiştir.
Değerli milletvekilleri, 64üncü Hükûmet
Programı, insanı dehşete düşüren korkunç bir tablo ve
rakamlar karşısında çözüm yolları üretmek şöyle dursun,
kadına aile dışında var olma hakkı dahi tanımayan
otoriter erkeklik alanı olarak geleneksel aile yapısını
güçlendirme politikasını sürdürmektedir. Yani, kadını ya
aile mekanizması, geleneksel yöntemle ailenin içine hapseden ya da
ötekileştiren bir durum söz konusudur. Dinamik nüfus
yapısının korunması adı altında
kadını, çocuk doğurmaya, zamanının çoğunu ev
işi ve çocuk bakımına ayırmaya, geri kalan az zamanını
da esnek, güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalışmaya
mahkûm etmektedir.
Kadınlara dönük sömürü ve
ayrımcılığı derinleştiren bu neoliberal
politikalara bir an önce son verilmesi, kadının sosyal hak ve
güvencelerinin çocuk ve aile tartışmasının
dışında ele alınıp genişletilmesi gerekmektedir.
Kadınların çalışma hayatına
katılımının sağlanması ve çalışma
hayatında kalmalarının güvence altına alınması
için iş güvencesi ve bakım hizmetlerinin kamusal bir sorumlulukla ele
alınması bir zorunluluktur.
Ayrıca ifade etmek gerekir ki Önümüzdeki dönemde
kadınların karar alma mekanizmalarındaki etkinliğini
artıracağız. iddiasında olan bir Hükûmetin yerel
yönetimlerde cinsiyet eşitliğini sağlayan ve kadının
karar alma mekanizmasındaki önemini artıran eş
başkanlık sistemine karşı açtığı savaş,
Hükûmetin bu konuda samimi olmadığının en büyük
göstergesidir.
Yeni Hükûmetin kadınların büyük mücadele sonucu
elde ettikleri haklara saldırmaktan bir an evvel vazgeçmesi ve kadın
haklarını engelleyen değil, bu hakları çoğaltan ve
kadınları güçlendirecek bir programının olması
gerekmektedir. Özellikle Kürt kadın hareketinin, feminist hareketlerin ve
Türkiyedeki tüm kadın örgütleriyle birlikte hareket edecek ve
onların önerileri doğrultusunda bir programa yönelinmelidir.
64üncü Hükûmet Programını eğitim
başlığı açısından incelediğimizde ise
eğitimde özelleştirmelerin, piyasacı uygulamaların,
eğitimin ticarileştirilmesinin hız kesmeden devam edeceğini
açıkça görüyoruz. Aynı zamanda AKPnin kendi hegemonyasını
güçlendirmek için eğitim sistemine yönelik ideolojik müdahalelerinin devam
edeceğini de rahatlıkla söyleyebiliriz. Yeni programda, eğitim
emekçilerinin yaşadıkları sorunların, ataması
yapılmayan öğretmenlerin, Kürtçe öğretmenleri sorununun, kamu
okullarının fizikî ve donanım eksikliklerinin, kamu okulları
arasındaki eşitsizliklerin, eğitimde bölgesel, sınıfsal,
dilsel, inançsal, etnik ve toplumsal cinsiyete dayalı
ayrımcılıktan kaynaklı sorunların, eğitimdeki
siyasal kadrolaşmanın, üniversite öğrencilerinin
yaşadıkları sorunların, eğitim müfredatındaki
cinsiyetçi dil ve yaklaşımların, kısacası
eğitimin temel ve kronik sorunlarından hiçbirinin çözümüne
ilişkin tek bir paragrafın yer almadığını
görüyoruz.
Net bir şekilde ifade edebiliriz ki bu
sorunların başlıcası cumhuriyetin kuruluşundan beri
yok sayılan ana dilde eğitim hakkıdır. Günümüzde dünya
ülkeleri incelendiği zaman Birleşmiş Milletler üyesi 194 ülkenin
113 tanesinde birden çok resmî dilin olduğu; İngiltere, İspanya,
İtalya, İsveç, Almanya, Çin, Hindistan, Rusya gibi birçok ülkede ana
dilde eğitim ve öğretim yapıldığı görülmektedir.
Türkiyede ise ana dilde eğitim hâlâ yasaktır. Türkiye, ana dilde
eğitimin bir hak olduğunu savunan uluslararası metinlerin
birçoğunda ana dilde eğitimle ilgili maddelere ya çekince
koymuştur ya da bu metinler hiç imzalanmamıştır. Hükûmet
programında, temel bir insan hakkı olan ana dilde eğitim
hakkını yok sayan AKP iktidarı bugüne kadar
yaptığı uygulamalar ile halkın talebini seçmeli ders ya da
özel liselerde birkaç dersin ana dilde verilmesi aldatmacası ile ötelemeye
çalışmaktadır. Bunu özellikle Kürtler için, Kürtlerin kendi ana
dili taleplerini reddeden bir yaklaşım olarak ele alıyoruz.
Ana dilde eğitim kadar hayati bir başka konu
ise özellikle kürdistanda yaşayan eğitim çağındaki
çocukların yaşam hakkı dahi olmamasıdır. Evet,
çocukların katledildiği, kadınların katledildiği bir
ülkede yaşıyoruz. Eğitim öğretim dönemi
başladığı günden beri 21 defa sokağa çıkma
yasağı ilan edilen 13 Kürt ili ve ilçesinde okul çağındaki
45 çocuk yaşamını yitirmiştir; 148 sivil ölümü
gerçekleşmiş, bunların 20si kadındır. 70
yaşındaki, 80 yaşındaki, 12 yaşındaki insanlardan
bahsedebiliriz. Biz diyoruz ki: 7 Hazirandan bugüne devletin kasti tutumu ya da
ihmali sonucu bu kadar çocuk ölüyor ve Eğitim Bakanlığı bu
konuda hiçbir girişimde bulunamıyor. Bir açıklama dahi
yapılamıyorsa, böyle bir ülkede eğitime dair tüm göstergeleri,
Hükûmetin hedeflerini alıp çöpe atabiliriz.
Yine,
bu ilçelerde yaşayan on binlerce öğrencinin eğitim hakkı
kamu idareleri tarafından toplamda yetmiş gün askıya
alınmışken ve son olarak Nusaybinde on dört gün süren yasak sürecinde
2.700e yakın öğrenci, TEOG sınavlarına girememişken
eğitimde fırsat eşitliğini istisnasız olarak
sağlamaktan söz eden bir Hükûmet programına sahip olmamız,
AKPnin ne kadar derin bir hayal gücü olduğunu yansıtmaktadır.
Sağlık
açısından 64üncü Hükûmet Programında sağlık
başlığını incelediğimizdeyse, mevcut
sağlık sorunlarının hiçbirine çözüm yolları aranmazken
Türkiyede sağlık alanında âdeta bir çığır
açmış gibi resmedildiğini görüyoruz. Oysaki AKPnin on üç
yıldır yürüttüğü, sağlık politikasında
yürüttüğü temel anlayışın ticarileşme ve paran kadar
sağlık olduğu aşikârdır. Herkesin
ulaşabildiği parasız sağlık hizmetinin sosyal devlet
kavramı içinde tartışmasız yer alması gerekirken
devletin bir şirket gibi yönetileceğini açık seçik söyleyen AKP
Hükûmeti, Türkiyede sağlığı doğrudan piyasa
koşullarına terk etmiştir. Sağlık sektöründeki
piyasalaşma saldırısının hem hastaları hem de
çalışanları sağlıksız koşullara mahkûm
ettiğini çoktandır biliyoruz.
Taşeronlaşma,
güvencesizlik, performans baskısı, esnekliğin sayısız
biçimiyle ilişkilenmeye kadar sömürülen sağlık emekçileri için
64üncü Hükûmet Programında özlük haklarının
iyileştirilmesi de söz konusu olmamıştır. Bundan önceki
hükûmet programlarında olduğu gibi 64üncü Hükûmet Programında
da AKPnin koruyucu sağlık hizmetlerini artırması yerine,
poliklinik ağırlıklı bir sistemi, tıbbi teknoloji ve
ilaç enstitüsüne yatırımı artırmayı, daha fazla özel
hastaneler açmayı hedeflediğini görmekteyiz.
Var olan devlet hastaneleri son derece bakımsız
ve donanımsızken, hastanelerdeki emekçilerin çalışma
koşulları oldukça ağır ve emekçilerin görüşü
alınmadan sevk, idare ve yönetime Hükûmete yakın kişilerin
atanması sağlık hizmetlerini sekteye uğratırken
sağlık konusunda boyalı vaatlere gidilmesini hiç de inandırıcı
bulmamaktayız.
Henüz sağlığa erişim konusunda
herhangi bir standardı yakalayamamış bu sistemde yeni
programın en can alıcı vaatlerinden biri de Millî Aşı
Üretim Projesidir. Buna karşın, yerli ve millî milletvekilleri,
yerli ve millî savaş uçaklarının ardından şimdi de
yerli millî aşının üretimine soyunan AKP iktidarına belki
sadece şunu sorabiliriz: Sokağa çıkma yasaklarının
ilan edildiği çok geniş bir coğrafyada sağlık
hizmetleri durma aşamasına gelmişken, Nusaybinde, Cizrede,
Silvanda diyaliz hastaları, kronik hastalar hastanelere gidemediği
için yaşamsal tehlike altına girmişken, acaba üreteceğiniz
millî aşınızı hangi milletin çocukları için
oluşturacaksınız?
Evet, gerçekten de yaşanan bu durumda, bizzat
Surda, Silvanda birçok alanda olduğumuz süreç içerisinde
yaşadıklarımızı gördük. Ambulansların
hastaları almasına izin verilmeyen bir sistemdir AKP Hükûmetinin
önümüze koyduğu sistem.
Yoksullukla mücadelede de yine aynı şeyi ifade
edebiliriz. Yine, aynı şeyi yaşanabilir şehirler, sürdürülebilir
çevre ve kalkınmada da ifade edebiliriz. AKP İktidarının on
üç yıllık pratiğiyle bunların hepsini gördük ve cevap
olacak hiçbir yönü de yoktur diyebiliriz.
Evet, bilim ve teknolojide özellikle de
yaşananların -zamanım kalmadığı için özetle
geçeceğim, bir kez daha ifade etmek istiyorum- özellikle de
şehirleşmede, Hükûmet programında şehirleşme ve çevre
planlamasına ilişkin biz yetkilerin yerele verilmesini derken, yerel
yönetimlerin güçlendirilmesinden bahsederken ne yazık ki Plan ve Bütçede,
imarda da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Demirel, iki dakika içinde
lütfen tamamlayınız.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) İki dakikada
toparlayacağım.
Ne yazık ki 64üncü Hükûmet döneminde de
şehircilik ve planlama kapsamında da yerel yönetimlerden var olan
yetkilerinin de geri alınarak, oradan gelen gelirin de aynı zamanda
merkezî hükûmetin kasasına aktarılması belirtilmiştir.
Yerele daha fazla ekonomik güç ifade eden idari ve mali aktarımı
gerçekleştirmesi gereken AKP Hükûmeti ne yazık ki bunların
hiçbirini gerçekleştirememiştir.
Dolayısıyla, son olarak ifade edersek, bu
yaşananlar, özellikle kürdistanda yaşanan kadın ve çocuk
katliamları ve yaşadığımız bu süreç içerisinde bu
sorunun çözümünün adresinin müzakere olduğunu bir kez daha ifade etmek
istiyoruz. Çözüm adresinin müzakere ve Meclis olduğunu, yasal ve anayasal
sürecin değişikliğinin burada gerçekleşmesi gerektiğini
bir kez daha buradan ifade ederek söylemek istiyoruz. Kadınları ve
çocukları öldürerek
Düşünce
özgürlüğünü, kendi özgürlük mücadelesini, barışı,
demokrasiyi sonuna kadar gerçekleştirmeyi umut eden Tahir Elçi ne
yazık ki bugün katledilmiştir. Bunu hiçbir yerde, hiçbir demokrasi
anlayışında göremeyiz. Bunları ortaya çıkartmak
birinci derecede Hükûmetin görevidir ama ne yazık ki bunların
hepsinin üstü kapatılmıştır, aynen diğer dönemlerde
olduğu gibi bunda da üstü kapatılmıştır.
Ben, esedullah timine geçerek bitirmek istiyorum. Evet,
arkadaşlarımız ifade etti, buradan sormak istiyoruz, cinsiyetçi
anlayışı sormak istiyoruz. Ben ifade etmek istemiyorum,
arkadaşlarımız söyledi, burada yazıyor. Devletin gücünü
görmek, cinsiyetçi anlayışlarla kadınlara hakaret etmek hangi
devlet anlayışında vardır, bunu bir kez daha hepinize
sormak istiyoruz.
İkincisi, bu devletin anlayışında
esedullah timi olarak kendisini ifade edenlerin kim olduğunu sorduk,
19/10/2015 tarihli soru önergesini kendim bizzat vererek
Araştırma
önergesinde -grup üzerinde verdiğimiz- bu duruma neden hâlâ bir yanıt
bulamadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Meclis ya da Hükûmet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) -
esedullah timinin
kim olduğunu ya da Türksen övün, değilsen itaat et anlayışının
nereden kaynaklandığını, hangi devlet
anlayışından kaynaklandığını ifade etmek
zorundadır.
Bunların hepsinin mücadelesini yürüteceğimizi
ve sonuna kadar bu mücadeleyi devam ettireceğimizi bir kez daha sizlere
ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirele teşekkür ediyorum.
Birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 19.07
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.55
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER :
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 6ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu
tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
BAŞKAN Cümlemi bitireyim mi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tabii, tabii, lütfen.
BAŞKAN Şimdi söz sırası Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın İlhan
Kesiciye aittir.
Buyurun efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, takdir edersiniz ki
BAŞKAN Estağfurullah.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
bu görüşmeler
sırasında Bakanlar Kurulunun yerinde olması gerekiyor.
BAŞKAN Tabii, bakanın bulunması
lazım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir ara verirsek
BAŞKAN - Hayhay efendim.
Herhâlde, geldikten sonra ben İlhan Beyi rica
edeceğim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tabii, lütfen efendim.
BAŞKAN - Bu arada, komisyon seçimlerinin de
müzakerelerin bitiminden sonra oylamasını yapacağız ve
komisyonların isimlerini, nerede seçim yapacaklarını da
okuyacağız.
Evet, bakanlarımız geldiler.
Efendim, söz sırası Sayın İlhan
Kesici Beyde.
Konuşma süreniz kırk dakikadır.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İLHAN KESİCİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 64üncü
Cumhuriyet Hükûmetimizin Hükûmet Programı hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızda
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, size yeni ve kutlu görevinizde,
64üncü Hükûmetimize de, başta Sayın Başbakan Profesör Doktor
Ahmet Davutoğlu olmak üzere bütün Bakanlar Kurulundaki
arkadaşlarımıza yüksek başarılar diliyorum. Allah
vatanımıza, milletimize, devletimize, halkımıza güzel
hizmetler yapmalarını nasip etsin.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün Diyarbakırdaki elim hadisede hayatını kaybetmiş olan
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi Bey ve şehit polisimiz
Ahmet Çiftaslana Cenab-ı Allahtan rahmet niyaz ediyorum; mekânları
cennet olsun, ailelerinin ve aziz milletimizin başı sağ olsun.
Değerli milletvekilleri, yine, iki gün önce
Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni Can Dündar, Ankara temsilcisi
Erdem Gül, bütün basın camiasına uygulanagelmekte olan bir
sıkıntıyla karşı karşıya kaldılar ve
tutuklandılar. Ben, bu arkadaşlarımıza geçmiş olsun
diyorum ve inşallah tez zamanda hem aramıza katılırlar hem
de kendi işlerinin başlarına dönmüş olurlar.
Sayın milletvekilleri, meseleyi bu davanın
mahiyetine getirmek doğru bir yaklaşım değildir.
Davanın mahiyeti ve niteliği her ne olursa olsun, bunun basın
özgürlüğüne yüksek bir darbe olduğundan emin olmak
lazımdır.
Yargı sistemimizde yeni oluşturulan bir
şey var, özel yetkili sulh ceza mahkemeleri. Bana öyle geliyor ki bu özel
yetkili sulh ceza mahkemeleri sanki yargı sistemimizde yeni bir infaz timi
gibi çalışmaya başlamışlardır. Bu, Türk
demokrasisi için doğru bir şey değildir.
Bu söylediklerim sadece Cumhuriyet gazetesiyle ilgili
değil. Bundan bir müddet önce Hürriyet gazetesi, Türkiyenin en büyük gazetesi,
en çok satan gazetesi, en köklü gazetelerinden biri, neyse, güpegündüz, gündüz
gözüyle tam bir şehir eşkıyalığına tabi
olmuştur. Eşkıyalar gelmişler, tam bir haneye tecavüz
mahiyetinde, camlar, çerçeveler, bütün yapılabilecek haydutlukların
tamamını yapmışlardır. Bu iyi değildir.
Türkiyenin de hayrına değildir, Adalet ve Kalkınma Partisinin,
AK PARTİnin de hayrına değildir, Hükûmetimizin de hayrına
değildir. Oradaki bir gazeteci arkadaşımız, Ahmet Hakan
Coşkun gece işinden gelmiş -oradan buradan gelmiş bir insan
da değil- gece yarısı evinin önünde sakatlanmak ve öldüresiye
dövülmek tarzında darbedilmiştir. Bu da iyi bir şey
değildir. Bir müddet sonra Digiturke bütün yükümlülüklerini yerine
getirmiş olan 6, 7 tane televizyon kanalı önce Digiturkten,
arkasından uydu kanallarından atılmıştır, iyi
değildir. Gazetelere kayyumlar atanmıştır, bunun sonu da
iyi değildir, böyle devamı da iyi değildir.
Şimdi buradan, biraz sert gibi de olabilir ama
yüksek müsaadelerinizle sayın milletvekilleri, şöyle bir ifadede
bulunmak istiyorum: Biz uzun yıllar yargısız infaz diye tabir
ettiğimiz bir sıkıntıyla karşı karşıya
idik, yargısız infaz. Ama şimdi bana öyle geliyor ki artık
bu yargısız infazlar bitti, onun yerini yargılı infazlar
almaya başladı. Bu, Türkiye için çok vahim bir durumdur. Yargı
neredeyse bir infaz timi mahiyetinde çalışıyor.
Şimdi, burada bundan şahsen ben korkuyorum,
insanlarımızın, vatandaşlarımızın da
korktuğu kanaatindeyim. Bakanlar Kurulumuzun katlarında böyle bir
korku, endişe olmayabilir ama lütfen inanınız ki Türk milleti,
Türk halkı bu tür hadiselerden yüksek derecede bir korkuya
kapılmış hâldedir. Şimdi, buna gücümüz yetmeyebilir,
söyleyeceklerimiz kadarıyla ancak etkili olabiliriz ama şunu yüksek
müsaadelerinizle ifade etmek istiyorum: Bizim bir Âşık Dertlimiz
var. Başına türlü türlü hâller de gelmiştir, zenginliği de
görmüştür, fakirliği fukaralığı da görmüştür.
Efendim, bunun divanı da var, çok güzel şiirleri, şarkıları,
şarkı hâline getirilmiş olan şiirleri de var,
deyişleri de var. Bunlardan bir tanesi şu, en çok bilinen bölümüyle
başlayayım: Viran olası hanede evlâd ü iyal var. Onun
birincisi, başlangıcı şu: Tek başıma olsam,
şaha sultana kul olmam. Ee? Ama ne yapayım ki Viran olası
hanede evlâd ü iyal var. Yani, evin geçimi var, ailesi var, çoluk var, çocuk
var. Bu yüzden itiraz etmekte güçlük çekiyorum, korkuyorum. Bu divanın en
son satırına atlıyorum yani tane tane söylemeye gerek yok. Onun
arkasından şunu diyor: Vallahi beyim boynuna, bu işte vebal
var. Yani, eğer yanlış etmeye devam edilirse,
yanlışlar olursa bu işin arkasında vebal olduğunu
bilmek lazım.
Değerli milletvekilleri, buradan, son, Rus
uçağının düşürülmesi hadisesine gelmek istiyorum.
Uçağın düşürülmesiyle ilgili Türk Hükûmetinin
aldığı karar doğrudur yani bütün bu uluslararası hukuk
çerçevesinde adına angajman kuralları denilen kurallar ilan
edilmiş, bütün dünyaya duyurulmuş, bunun icaplarının
yapılıyor olduğu belli olmuş, daha önce çeşitli münasebetlerle
icap eden ikazlar da yapılmış gibidir. Bunun son hamlelerinden
bir tanesi, son noktalarından bir tanesi uçağın düşürülmesi
hadisesidir. Bu doğrudur. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına da bunu
böyle ifade ediyorum ben. Fakat burada bir tane yanlış var.
Şimdi, bu Batı basınını
arkadaşlarımızın iyi takip ettiği kanaatindeyim ama
normalden daha da iyi takip etmelerinde hem Türkiye'nin istikbali
bakımından hem hepimizin istikbali bakımından mutlak
zaruret var, o da şudur
Mesela, burada bugün çıkmış olan
bir dergi var, bu sabah çıktı, bu Ekonomist dergisi. Bu dergide bu
hadise geniş, başyazı mahiyetinde ele alınmış.
Orada şunu diyorlar: Putin tahrik edici bir pozisyonda bulunmuş ama
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Bey de asabi,
sinirlerine hâkim olamayan, bu tahriklere kapılan bir görüntü
göstermiştir. Onun arkasında bundan daha sert ifadeler var. Bu
bakımdan, Hükûmetimizin, bütün yetkililerin bu Batı
basınındaki olumsuz havanın giderilmesi istikametinde normalden
daha fazla bir çalışma içerisinde olmaları lazımdır.
Burada ikinci nokta şudur: Biz yetiştirilirken
Anadoluda babaanneler, anneanneler, dedeler, büyükbabalar, her neyse, bunlar
konuşmayla ilgili bize şunu tembih ederlerdi: Boğaz dokuz
boğumdur; sekiz kere yutkunacaksınız, bir kere
konuşacaksınız. Bu, tam diplomasi için geçerli olması gereken
bir durumdur. Yani bizim Dışişleri yetkilileri,
başbakanlarımız, cumhurbaşkanlarımız,
bakanlarımız, hâlbuki, ben görüyorum ki bunun tam tersini
yapıyorlar; bir kere bile yutkunmadan, yutkunmayı
akıllarına getirmeden konuşuyorlar. Bu iyi değildir.
Bu hadisenin hemen arkasından şöyle bir
şey de geldi: Kahraman kim? Yani, bu işte, bu işin
kahramanlığı meydana geldi. Sayın
Cumhurbaşkanımız saniye sektirmeden, yaptığı bir
toplantıda, eline tutuşturulan bir notla hemen Rus
uçağının düşürüldüğünü, böyle, müjdeler gibi verdi,
sonra da öğretmenlerimiz onu alkışladılar. Bu iyi bir
şey değil.
Sayın Başbakanımız daha sonra bir
münasebetle Emri ben verdim. dedi.
Bu da iyi bir şey değil. Yani, bu emirler
Cumhurbaşkanlarının, Başbakanların vereceği
emirler değil. Türkiye'nin herhâlde, bir devletse Türkiye, ilgili
kurumları var, bu kurumlar da bu talimatları verdiler, kurumlar bu
işin icaplarını yaptılar. Eğer bir şey
söyleyecekse böyle bir durumda, dünyada olan hadiseleri
görüyoruz zaten, Genelkurmay Başkanı söylerse söyler, Hava Kuvvetleri
Komutanı söylerse söyler -bunlara da düşmez aslında ama-
Eskişehir Hava Üssü Komutanı mesela, en yüksek seviyede, onun
söylemesi icap ederse eder. Bu, bu laf, bu işi yapmak iyi değil.
Nereden bilelim iyi midir kötü müdür diye. Mesela Putin, Rusyada, Moskovada,
Kızıl Meydanda dünyaya hitaben bir dış politika vazediyor
mu? Etmiyor. Obama Washingtonda, Özgürlükler Meydanında -her neyse
adı- dünyaya böyle bir şey vazediyor mu? Etmiyor. Demek ki bu
işin âdeti bu değil yani miting meydanlarından dünyaya böyle
diplomasi dersi vermek, dışişleri politikası izah etmek
doğru bir şey değil. Bu yüzden, başta Sayın
Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Sayın Başbakanımızın,
ilgili bakanlarımızın şeylerine biraz daha fazla dikkat
etmeleri hem kendileri bakımından hem Hükûmetimiz
bakımından hem hepimiz bakımından faydalıdır.
Faydalı değil, zaruri bir şeydir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu
coğrafya dünyanın en zor coğrafyasıdır. Biz aziz
vatanımızı cennet vatan olarak görürüz, doğrudur. Bir günde
dört mevsimi yaşarız, doğrudur. Bütün dünyayı
besleyebilecek derecede tarım ürünlerimiz olur iyi yapılırsa,
doğrudur. Her tarafı, her noktası itibarıyla cennet vatan
olarak kabul edenlerden birisiyim ben ama kabul etmek lazımdır ki
dünyanın en zor coğrafyasıdır. Komşularımıza
Rusyadan itibaren bakarsak, ta buraya kadar, ister deniz
komşularımıza ister kara komşularımıza
-şimdi bir de hava komşuluğu çıktı- bütün bunlara
bakarsak ne kadar çetrefil ve zor bir coğrafyada olduğumuz bellidir.
Bunu en iyi Sayın Başbakanımız bilir, en iyi bilenlerden
birisi
600 sayfa, gerçekten çok kayda değer, saygıdeğer -içinde
benim çok eksiklikler bulduğum, onu başka bir konuda ifade ederim
ama- çok değerli bir kitabı var Sayın Başbakanımızın.
Şimdi, bu tür coğrafyalarda dış
politika o ülkenin en önemli meselelerinden birisi olur. Dış politika
dediğimiz ne? Bir ülkenin ne kadar millî gücü var ise, ekonomisi, askerî
gücü, teknolojik gücü, siyasi gücü, akıl gücü, akıl kabiliyeti, fikri
vesaire, her neyse, bütün bunların bir fonksiyonu, bütün bunların bir
bileşkesi mahiyetinde. Ve böyle coğrafyalarda şu işle
dış politika yapılamaz: Bir, hatırla, gönülle. Yani
hatırımız var, gönlümüz var, tarih beraberliğimiz var, kaşı
karadır, gözü eladır, boyu selvidir; bununla olmaz. İki,
Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer. Değer ama bununla da
politika olmaz yani yüksek özlemlerimiz, geçmişe olan heveslerimiz,
özlemlerimiz, arzularımız, hayallerimiz, bunlarla da dış
politika olmaz. E, ne olacak peki? Yani, öyle olmaz, böyle olur. Sadece
-adına reel politik de diyelim ama ben az seviyorum o lafı-
gerçeklere göre dış politika yapılacak. Şimdi, bunun
içerisinde din beraberlikleri, mezhep beraberlikleri, etnisite beraberlikleri,
milliyet beraberlikleri, bunlar olur, bunların hepsi aziz şeylerdir, benim
nezdimde de aziz şeyler ama bunların üstüne dış politika
bina edilirse oradan hayır çıkmaz. Zaten dünyada da bunların
üstüne dış politika bina eden ülke yoktur, akıl da yoktur.
Şimdi, ben dünyadan bir iki tane örnek vermek
istiyorum aziz milletvekilleri, sayın milletvekilleri. Bir: 19uncu
yüzyılın -evet, 1819- ikinci çeyreğinde aşağı
yukarı dünya dış politikasına damgasını
vurmuş olan bir büyük siyaset ve devlet adamı var, İngiliz
Başbakanı Lord Palmerston. Bu yaklaşık elli yedi sene
-enteresan- parlamentoda parlamenterlik hayatı olan bir insandır.
İki kere ayrı dönemlerde başbakanlık
yapmıştır, iki ayrı, farklı partiden
başbakanlık yapmıştır. Bu, İngiliz politikasının
da, aşağı yukarı dünya politikasının da
hâlihazırda en geçerli umdelerini koymuş olan bir insan. O şöyle
diyor İngiliz Parlamentosunda, Kamarasında, Avam Kamarasında bir
soru üstüne, diyor ki: İngilterenin ezeli ve ebedi dostları,
düşmanları yoktur. İngilterenin sadece -neyi var peki yani-
menfaatleri vardır. Bu doğru bir ölçüdür; bir ölçüdür ve doğru
bir ölçüdür.
İkinci örnek Fransadan olsun, onun hemen
bir on beş yirmi sene öncesinde olsun. Fransanın neredeyse
devamlı Dışişleri Bakanı Talleyrand. Bu on beş
yıl Napolyonun Dışişleri Bakanı, Napolyondan önce
Dışişleri Bakanı, Napolyondan sonra XVI. Louisnin
Dışişleri Bakanı, hep Dışişleri Bakanı.
Bir ara bir parodi vardı ya hep başbakan, hep başbakan diye; bu
da hep Dışişleri Bakanı, hep Dışişleri
Bakanı gibi bir şey. Bu koyu bir Katolik aileden gelir, daha sonra
dinle olan ilişkisini yavaşlatır, azaltır ama netice
itibarıyla ölürken
Evli değil bekâr, bir kız kardeşiyle
beraber yaşıyor. Kız kardeşi koyu Katolik, dinî inanca
hürmetkâr; Katolik ve imanlı, inançlı bir Katolik. Şimdi, biz
vefat etmeye yakın son nefesimizle ilgili hüsnel hatime dileriz, niyaz
ederiz, iyi sonla nefeslerimizi verelim. Yani bunun tercümesi ne? Mümkünse
kelimeişehadet getirelim, mümkünse Cenab-ı Hakkı analım
bir münasebetle. Bunun adına hüsnel hatime denir bizde. Benzetmek gibi
olmasın, bunun Katolik dünyasındaki benzer hâli şeytanın
lanetlenmesi. Şeytan lanetlerseniz hüsnel hatime olur. Kız
kardeşi dinden aldığı güçle ağabeyine diyor ki: Aman,
aziz ağabeyim, sevgili ağabeyim, vefat yakındır. Hiç
olmazsa son nefeste şeytan lanetleyelim. Talleyrand biraz uykulu hâlden
uyanıyor. Şimdi İngilizcesini söyleyeceğim,
bağışlamanızı da diliyorum ...(x)
Şimdi zaman yeni düşman yaratma zamanı değildir. Bunu
Sayın Başbakanımıza da hitaben arz etmiş oluyorum.
Yani bu böyle bir şey, yeni düşman yaratmayacaksınız.
Kaldı ki bizimkiler -şimdi başka bir bahiste geleceğim-
önce dost yaratıyorlar, arkadan bütün dostlarını düşman
hâline getiriyorlar. (CHP sıralarından alkışlar) Talleyrand
da ölmeden önce bile
Şimdi öbürü -bunları hep
karıştırıyorum- 20nci yüzyılın başlarında
Amerika Birleşik Devletleri bir süper güç olarak doğmaya
başladı başlayacak, o da Theodore Roosevelt, 1905
yılında Başkan olan Theodore Roosevelt. O da diyor ki
-İngilizcesini söylemeyelim onun- yine: Yumuşak konuş,
diplomaside yumuşak konuş fakat... Daha doğrusu, onu söyleyeyim
de bir şeyi hatırlatmış olsun. ...(X) Onun fotoğrafını
yayınladılar ya, değil mi? Bizimle bir telefon
konuşmasında, arkada beyzbol sopasını gösterdiler.
Yumuşak konuş fakat elinde de beyzbol sopası olsun diyor yani,
değil mi? Demek ki böyle, dış politikanın
unsurlarından bir tanesi de bu. Şimdi, bunların hepsi güzel
ölçüler, hepsi güzel umdeler.
Değerli
milletvekilleri, ben bunu bütün bunların üstüne çıkacak tarzda bir
taç ile taçlandırmak istiyorum, o da bizden birisi: Gazi Mareşal
Mustafa Kemal Atatürk. (CHP sıralarından alkışlar) Bu, gazi
mareşal vurgum şudur: Mustafa Kemal Paşa, beraberindeki bütün
büyük paşalar, Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa,
Hamidiye Kahramanı Rauf Bey, Mareşal Fevzi Çakmak Paşa, İsmet
Paşa, bütün bunlar, 1912 yılında Balkan Harbinin
başında askerî üniformalarını giydiler,
postallarını çektiler ayaklarına, 1922 yılının
sonuna kadar, 9 Eylüle kadar, Allahualem, yataklara bile o postallarla
girdiler. Ama bütün bunun arkasında böyle bir askerî kariyerden
gelmiş olan insanın dünyaya dış politika umdesi olarak
söylediği söz: Yurtta sulh, cihanda sulh. Yurtta barış,
cihanda barış. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu,
bütün ömrü, kariyeri asker olan birisi söylüyor ve demin
saydığım bütün dışişleri bakanları ve
başbakanların, benim samimi olarak aklımda, fikrimde, gönlümde
hepsinin çok daha üstünde bir şeyi var.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, değerli AK PARTİli milletvekilleri
ayrıca; aynı zamanda Mustafa Kemal Paşa, Büyük Atatürk bunun yanında
diyor ki: Bir, komşularınızla iyi geçinin. İki,
komşularınızın iç işlerine karışmayın.
Komşularınızla
iyi geçinin. Laf herhâlde, değil mi? Yani biz şimdi Balkan Harbinde
Yunanistanla savaştık mı? Savaştık. Birinci Dünya
Savaşında savaştık mı? Savaştık. Millî
Mücadelede savaştık mı? Savaştık. Kaç sene? On. Onun,
Atatürkün zamanında Millî Mücadeleden sonraki
Başbakanlarının adı ne? Venizelos. Ama bu iki büyük
insan... Venizelosu da takdir etmek lazım. O Venizelos, on sene
Türkiyeyle, Mustafa Kemal Paşayla savaşmış olan Venizelos
gitti, Atatürkü, Büyük Atatürkü Nobele aday gösterdi. Bu çok büyük bir
hadisedir. Buradan Sayın Başbakanımızın, Muhterem
Başbakanımızın herhâlde değerlendireceği hususlar
vardır diye de ayrıca arz etmiş oluyorum.
Değerli
milletvekilleri, şimdi buradan Suriye bahsine biraz gelmek istiyorum.
Suriyeyle ilgili olmak üzere önce bir tarih verelim: 18 Temmuz 2012. Putin...
En son hadise olmuş olması münasebetiyle Putinin adını
veriyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın -o zamanki
Sayın Başbakanımızın- 18 Temmuz 2012de,
genişletilmiş AK PARTİ grup toplantısında, bir gün
önce Putinle yaptığı konuşmada, görüşmede ve orada
Şanghay Beşlisiyle ilgili olmak üzere Putinden -biraz latife de
olmakla beraber lafın içerisinde, üslubun içerisinde- Şanghay
Beşlisine bizim davet edilmemiz istikametinde bir beyanı var. İyi, belki de iyi bir şey
olabilir, ne bilelim yani, değil mi? İyi. Bu tarih kaç? 2012. 18
Temmuz 2012. Şimdi kaç? 2015. Sadece üç sene geçmiş. Neredeyse
canciğer kuzu sarması olduğumuz Putinle, aynı Sayın
Cumhurbaşkanımız şimdi bıçaklı, tabancalı
bir pozisyona geçmiş vaziyetteler. Bu olmaz. Böyle iş olmaz.
Ya, bizim
grup da amma sessiz dinliyor, yani bazen alkışlamak icap eder bu tür
durumlarda. (CHP sıralarından alkışlar) Herhâlde nutkun
kudreti.
İki:
Buradan Suriyeye geliyorum. Suriye Başkanı Esad, Esed... Esad idi,
Esed oldu. Ya, bunun bir farkı var mı? Yani burada benden çok iyi
bilen arkadaşlar var. Elif, sîn, dal; Esed, Esad, Arapça anlamı da
aslan, esedullah derseniz de Allahın aslanı. Olur mu yani, ne bu
Esed, Esad? Şimdi, bizim Cumhurbaşkanımızın ismiyle,
bizim Başbakanımızın ismiyle -isterse kanlı
bıçaklı olduğumuz Cumhurbaşkanı olsun, kanlı
bıçaklı olduğumuz, inşallah öyle bir şey olmaz,
Sayın Başbakanımız olsun- dalga geçerek, istishar ederek
bize hitap etmiş olsalar en kavgalı olan insan
bıçağını da çeker, tabancasını da çeker, gider
onlarla uğraşır, öyle değil mi? Bu işin icabı
budur. O yüzden, devlet adamlarımızın, üsluplarına
ayrıca dikkat etmeleri lazım.
Şimdi, ben muhafazakâr bir insanım, bunu
söylemek gerekli değil ama
Bizim diplomatik dilimiz ne? Batılı
anlamda dil, diplomatik dil. Bizim üslubumuzda, literatürümüzde diplomatik
dilin karşılığı ne? Kelamıkibar mesela,
değil mi? Kibar kelam, kibar söz, efendi söz. Biraz daha derine giderseniz
kavlileyyin, güzel söz, biraz da Kur'ani aynı zamanda. E, biz bunu hep
başkalarına akıl mı vereceğiz yani? Kendi dilimize
sahip olacağız ve kendi dilimiz kelamıkibar olacak veya
diplomatik dil olacak. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, buradan da bir iki tane tarih vermek
istiyorum: 16 Eylül 2009. Sayın Başbakanınız o zaman
Sayın Dışişleri Bakanımız. 16 Eylül 2009, Türkiye
Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı sıfatıyla Profesör
Doktor Ahmet Davutoğlu, Suriye Arap Cumhuriyetinin
Dışişleri Bakanı Velid Muallim, bunlar bir araya geldiler,
çok iyi; bir yüksek kurul kurdular, o da çok iyi. Adı ne? Yüksek Düzeyli
Stratejik İşbirliği Konseyi, çok iyi, Yüksek Düzeyli Stratejik
İşbirliği Konseyi. Bunun hemen altında Türkiye-Suriye
İş Forumu var. Hemen altında -bunu anlamakta güçlük çekerim ben
ama- Türkiye-Suriye Emlak Komisyonu da var. (CHP sıralarından
alkışlar) Burada bir şey var ama yani ne! Şimdi, bu iyi,
biz bu işleri yapalım, bütün komşularımızla
yapalım. Hemen arkasından, 22-23 Aralık 2009...
Şimdi, Veysel Eroğlu Sayın
Bakanımız burada mı? Arkaya dönüp bakamıyorum, bilmiyorum
ben. Evet, burada.
Şimdi, 22-23 Aralık 2009. O zaman Çevre ve
Orman Bakanımız Sayın Veysel Eroğlu. Şimdi de herhâlde
Çevre
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Orman ve Su İşleri
İLHAN KESİCİ (Devamla) Olmadı, o
zamanki adıyla söyleyelim; Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel
Eroğlu. O da o toplantıda var. Yani öyle oldu ki burada vizeler
kaldırıldı, hatırlayın bütün o vizeleri. Böyle
canciğer kuzu sarması olduğumuz, vizelerin bütününün
kaldırıldığı filan bir toplantı. Hatta, ilaveten,
Suriyeliler bir de Dicleden su istediler, değil mi?
Bu su meselesi, Türkiye-Suriye arasındaki su
meselesi çok mühim bir meseledir, önümüzdeki elli yılda da çok mühim bir
mesele olmaya devam edecektir. Rahmetirahmanda, rahmetli
Cumhurbaşkanımız Turgut Özal, bana göre bir emrivakiyle,
normalden çok bonkörlükle, lüzumsuz bir bonkörlükle, Fıratın
yarısını, 500 metreküp/saniye suyunu Suriyeye verdi,
karşılığında da hiçbir şey alamadan verdi.
Şimdiki Esadın babası Hafız Esad var idi, başka bir
pazarlıktı, 500 metreküp/saniye
Bu Fırat, tamam, iyi. Neyse,
biraz bir şey dedik ama geldik buraya. Ya, Dicleyle Suriyenin ne ilgisi
olabilir? Bir de Suriyeliler Dicleden su istediler. Ne kadar? Senede 1 milyar
250 milyon metreküp. Sayın Bakanımız o zaman -benim elimdeki
kayıtlar itibarıyla- baktı bu çok abuk sabuk bir şey Yani
evet, buna bir bakarız, suyun durumuna da bir bakalım, suyu da bir
inceleyelim. gibi, benim notlarımda böyle bir not var. Bu da iyi, bu da
2009. Şimdi geliyorum buraya. Fakat ne oldu? Bu üç senede bir bir şey
oluyor, demin Putinde de üç seneydi. Tekrar bir tarihe geldik, 4 Eylül 2012,
2009dan 4 Eylül 2012. İyi, tamam. 4 Eylül 2012de birdenbire Sayın
Cumhurbaşkanımız yine -o zaman Sayın
Başbakanımız- bir AK PARTİ genişletilmiş grup
toplantısında Şamın mesafesinin üç saat olduğunu ve
Emevi Camisinde bir cuma namazı eda edileceğini buyurdular.
İyi. Ya arkadaş, yani -bağışlayın böyle söyledim
diye- dostlukta gidilir, Emevi Camisinde beraber cuma namazı
kılınır, sabah namazı kılınır. Yani niye
böyle üç saat müç saat filan gibi işlerle gidilsin? Bu iyi bir
yaklaşım değildir. Putinle, üç sene sonra, canciğerden
bıçaklı tabancalı hâle geliyorsunuz. Suriyeyle yine çok daha
yakın bir pozisyondan tekrar Emevi Camisine geliyorsunuz üç sene sonra.
Ee, tamam.
Şimdi bir cami meselesi, cami ve Suriye daha
söyleyeyim, bizim grup da alkışlasın bunu hiç olmazsa yani. O da
şu: Şimdi tarih kaç? Kasım 2015. Orada tarih kaçtı? Eylül
2012. Emevi Camisi, Suriye. Kasım 2015te de Türkiyenin, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin 80 bin camisinin, Allahualem, 40 bin camisinin avlusunda
1,5 milyon Suriyeli var. Geldiğimiz nokta budur. (CHP
sıralarından alkışlar) Yani böyle bir
Cumhurbaşkanlığı, böyle bir Başbakanlık, böyle
bir Hükûmet iyiyse iyi. Yani siz Emevi Camisinde namaz kılacakken 1,5
milyon Suriyeli, kadın, kız, genç kız, genç çocuk geldi bizim
camilerimizin avlularına sığındılar. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, ben elhamdülillah
Sivaslıyım. Şimdi, bizim Sivaslılar, yani geri memleketler,
böyle geri kalmış vilayetler televizyon temsilcilerinde arada bir
memleketlerinin adının telaffuz ettirilmesini, onun
okşanmasını isterler. Ben de müsaade ederseniz, onların da
hoşuna gitsin diye söyleyeyim. Bizim meşhur Timur tam gelmeden
Sivasta bir beyliğimiz var, Osmanlı daha henüz oldu olmadı.
Kadı Burhaneddin Beyliği, genişletilmiş Sivas vilayeti.
Sivas var, Yozgatın bir tarafı var, Tokat var, vesaire filan.
Erzincanın bir bölümü var, Dersimin yarısı var, Tuncelinin
yarısı var. Genişletilmiş Kadı Burhaneddin
Beyliği. Kadı Burhaneddin diyor ki, sanki bugün Sayın
Başbakanımıza, Sayın Cumhurbaşkanımıza ve
sayın devlet büyüklerimize hitaben der ki: Göz odur ki dağın
ardını göre. İyi. Akıl odur ki başına
gelecekleri bile. Değil mi? (CHP sıralarından
alkışlar) İşte bu, Suriyedir, Putindir, canciğer
kuzu sarmasıdır, bilmem nedir, bütün bunlar için lazım olan bir
şeydir.
Şimdi, burada, bu Orta Doğuyla ilgili bir
şey daha söyleyeyim. Bu Orta Doğudan çıkın. Yani bura
-bataklık filan, ben de seviyor filan değilim de- belalı bir
coğrafya. Dünyanın her şeyi belalı. Şimdi, göreceğiz
Amerika bir girdi, dünyanın bir numaralı süper gücü. Öyle değil
mi? Ya doğru dürüst çıkabildi mi? Çıkamadı. Putin -bilmiyor
bu işi o kadar- girdi, doğru dürüst çıkabilecek mi? Allahualem,
çıkamayacak. O yüzden, biz, burada, bu Suriyedir, Orta Doğudur, bu
işlerin içerisinde daha fazla durmayalım.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Alkış
İLHAN KESİCİ (Devamla) Yok yok, gerek
yok. Alkış, bu metin işte, anladın mı? Böyle
Alkış, bu metnin kendisidir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, bana yakın, benim kadar olmasa bile bu
Orta Doğu hadisesini iyi anlatacak, Sayın Başkanın da
yüksek müsaadeleriyle, havayı da birazcık daha ısıtmak
sadedinde bir küçük fıkra arz etmek istiyorum.
Kurtla tilki ormanda dolaşıyorlar.
Açlıktan ölür hâle gelmişler. Kurdun gözü açlıktan
kararmış, göremiyor, seçemiyor fakat bakmış,
bakmış, uzaktaki bir ağaç dalında bir et parçası var
gibi görünüyor, hem de but. Tilkiye demiş ki: Tilki kardeş, ben
şu ağaçta şöyle bir şey görüyorum ama gözümün feri iyi
değil, gözümün feri söndü. Bir de sen bak bakalım, ne görüyorsun
orada? Tilki baktı, doğru, fakat hemen üstüne atlamamak lazım.
Ben biraz daha yakından bakayım kurt ağabey., Bak. Gitti
yakından baktı, sağına baktı soluna baktı, bir
bubi tuzağı arkaya saklanmış. Şimdi, her gün
karşılaşıyoruz ya o işlerle. Geri döndü geldi. Kurt
ağabey, o et çok iyi bir et fakat bunu akşam yiyelim. dedi. Ya
akşam yiyelim olur mu? İşte açlıktan ölüyoruz, şimdi
yiyelim. Dedi ki: Ben orucum. Allah Allah, tövbeler, tövbeler olsun ya
Rabbi, bu neyin işi? Kurt şöyle bir takvimi
karıştırdı, dedi: Ya, daha ramazan gelmedi, bu neyin
orucu? Dedi ki: Şaban ayındayız, ben üç ayları da
tutuyorum. Allah Allah, bu neyin işi? Neyse, kurdun da biraz hoşuna
gitti, Madem öyle, ben şimdi gider bu eti yerim, buna da iftarlık
bir lokma bile bırakmam; bu da onun cezası olsun, aklının
cezası. Tamam, peki. Gitti, attı pençeyi, bubi tuzağı
patladı; kurt bir tarafta, tilki bir tarafta, et bir tarafta,
darmadağın oldular. Neyse, kurt kafayı kaldırdı,
gözüyle bir baktı. Deminki Orucum. diyen tilkiye bak, ete
yapıştı, eti yiyor, bitirecek neredeyse. Ya, tilki kardeş ne
oluyor? Hani sen oruçtun? E haberin yok mu? E neden haberim var mı?
Top patladı, iftar oldu. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli milletvekilleri, Sayın
Başkan; bu Orta Doğu her milimetrekaresi tuzaklarla dolu olan, buna
benzeyen hâllerle dolu olan bir yerdir; o yüzden normalin çok daha üstünde
yüksek bir özen ister.
Şimdi, bu özenlerden bir tanesi şu: Ya, bizimle
neden iş birliği yapmıyorsunuz, ben onu anlamıyorum mesela,
değil mi? Sayın Başbakan bu kadar mektep, medrese filan,
akademik kariyer kitapları
Kendisi de ayrıca
danışmanlıktan gelme, danışmanın önemini,
istişarenin önemini hepimizden daha iyi biliyor olduğu kanaatindeyim
ben. Neden hiç istişare etmez?
MUSA ÇAM (İzmir) İpler onun elinde
değil.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Şimdi, bu
konuşma münasebetiyle Sayın Genel Başkanımız bana bir
mektup verdi iki gün önce. Bu mektup, meğer 24 Ağustos 2012
yılında şimdiki Sayın Cumhurbaşkanımız, o
zamanki Sayın Başbakanımıza hitaben yazılmış
Suriyeyle ilgili olmak üzere bir mektup, üç sayfalık bir mektup.
Başbakanlık arşivinde mutlaka vardır ama şimdiki
Sayın Başbakanımızın da okumasında fayda görürüm.
Yani bu bir istişare, öyle değil mi? Yani neden bizimle istişare
etmezsiniz? Yani biz dediğim muhalefet partileri, sadece ben filan
değil, sadece Sayın Genel Başkanımız filan değil.
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) -
Biz Mekkeye gidelim desek siz Moskovaya dersiniz.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Her konuda
istişare.
Şimdi, şey olmasın da estaizübillah diye
okuyayım, Şûra Suresi 38inci ayetikerimesi var:
(Hatip tarafından Şûra Suresinin 38inci
ayetikerimesinin okunması)
İLHAN KESİCİ (Devamla) Bu Türkiye Büyük
Millet Meclisinin de bu ayetikerimeyle tarihî bir beraberliği de
vardır.
(Hatip tarafından Şûra Suresinin 38inci
ayetikerimesinin okunması)
İLHAN KESİCİ (Devamla) Onlar ki
işlerini istişareyle, birbirleriyle danışarak hallederler.
Bunu yapın Sayın Başbakan.
Şimdi, değerli arkadaşlar, buradan biraz
ekonomiyle ilgili bir bahse geleyim müsaade ederseniz; bu ekonomi: Şimdi,
bu orta vadeli plan yeni çıktı. Daha doğrusu, bu
kapağı göstereyim de ben daha çok bizim
arkadaşlarımıza buradaki. Bu orta vadeli program üç yılda
bir değiştirilir, her yıl döndürülür. Allahualem, bundan 10 kere
filan yapıldı. Şimdi yenisi de 11 Ekimde bundan ne kadar, demek
ki bir buçuk ay önce basıldı fakat böyle kitapçık hâline
getirmediler Sayın Genel Başkan, kitapçık değil, Resmî
Gazetedeki kargacık burgacık şey. Şimdi, ben oradan, bunun
ilgili sayfasını çıkardım yani bu ilgili sayfa bu orta
vadeli programı anlatır, ifade eder. Oradan söylemek istediğim
şey şu, huzurunuza getirmek istediğim şey şu: Bunun,
bütün orta vadeli programların birinci satırında hep Gayrisafi
yurt içi hasıla, milyar TL cinsinden, cari fiyatlarla... diye yazar.
Neyse
Yani o yılın fiyatlarıyla millî gelir, gayrisafi millî
hasıla; iyi. İkinci satır: Gayrisafi yurt içi hasıla,
milyar dolar, cari fiyatlarla
O da iyi. Üçüncü satır: Kişi
başına düşen millî gelir, gayrisafi yurt içi hasıladan
dolar, kişi başına düşen millî gelir dolar, cari
fiyatlarla
Tamam, bu hep böyle. Şimdikine, yenisine bakalım.
Yenisi, birinci satır iyi, gayrisafi yurt içi hasıla, milyar TL
anlaşılır bir şey. İkinci satıra geldim:
Gayrisafi yurt içi hasıla
Bu bölümü aynı. Burada ne olacak? Dolar
cinsinden cari fiyatlarla dolar, değil mi? Hayır. Burada ne
vermiş? Satın alma gücü paritesine göre dolar. Allah Allah, bu
nereden çıktı ya? Yani, böyle bir tabloda, dünyanın hiçbir orta
vadeli program, plan, Dünya Bankasının yayınları, IMFnin
yayınlarında, her neyse, böyle bir satır yoktur. Biz elbette
satın alma gücü paritesine göre bazı işlemler yaparız,
bazı rakamlar, bazı tablolar üretiriz ama o başka bir
şeydir. Bunun sebebi ne? Çünkü bunun sebebi kişi başına
düşen millî geliri dolar cinsinden verirlerse 10 bin doların epeyce
altına düşen bir dolar vermeleri lazım. Şimdi bunu bizden
saklıyor, benden sakla, tamam; parlamenter
arkadaşlarımızdan da sakla, tamam ama bir de elin oğlu var,
öyle değil mi? Elin oğlu kim? O da bu. The Economist Intelligence
Unitin 2016 yılıyla ilgili olmak üzere bütün dünya devletlerinin
ekonomik durumunu özetleyen bir şeyi. Bu da iki gün önce çıktı.
Şimdi, hem Bakanlar Kurulundaki değerli
arkadaşlarımızdan hem ekonomi bürokrasisindeki
arkadaşlarımızdan istirhamım. Bunun 100üncü
sayfasında Türkiyenin -sakladığınız var ya- kişi
başına düşen millî geliri için verdiği rakam ne? 8.570
dolar. (CHP sıralarından alkışlar) Yani oldu mu, bunu
saklamak yakışır mı, ne icabı var? Eninde sonunda
böyle bir şey olacak yani. Bunu yapmayın. Bu hem bizim
itibarımızı azaltır hem sizin itibarınızı
azaltır hem Türkiyeye duyulması gereken güveni azaltır.
İki: Öbür kitap bu. Bu kitap -şimdi,
bağışlayın, böyle, ben de üstünde hazırda
çalışmış olayım filan diye ama- iki gün önce Mecliste
dağıtılan 64üncü Hükûmetin Hükûmet Programı. Allah sizi
inandırsın, ürkek, çekingen, mahcup, Hangi lafı nasıl
söylesem ki acaba?, Hangi rakamı nasıl saklasam ki acaba?
edasıyla yazılmış olan bir program. İyi değil.
Şimdi, anlı şanlı 2023 hedefleri
vardı, değil mi, AK PARTİnin? 2023 hedefleri
Ne olacaktı
2023te, ne var? Millî gelir 2 trilyon dolar olacak. İyi.
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş)
İnşallah.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Tabii
Burada
niye yazmıyor? İnşallah değil, bu kitapta yazacak,
inşallah değil. (CHP sıralarından alkışlar)
Diyor ki: Millî gelir 2 trilyon dolar olacak. Olsun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kesici, dört dakikayla
bağlayalım mı bu işi?
İLHAN KESİCİ (Devamla) Hayhay, şerefle
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Oktay Bey de
söyledi aslında bu rakamları.
İki: Kişi başına düşen millî
gelir 25 bin dolar olacak. Olur. Oktay Bey hesaplamış, söyledi
tarihleri. Niye yazmıyor bunda?
Üç: Türkiyeyi dünyanın 17nci büyük ekonomisi
yaptık. diyorlardı. 2023te ne olacaktı? 10uncu büyük
ekonomisi, çok iyi. Yazıyor mu bunda? Yazmıyor. Niye? Çünkü Türkiye
1991 yılında dünyanın 16ncı büyük ekonomisiydi,
şimdiye kadar da iyi kötü 16-17 diye idare etti ama bu sene 18, önümüzdeki
sene nüfusu 8 milyon olan İsviçre bizim millî geliri geçiyor ve 19
oluyoruz. Nerede 10unculuk? Yok.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) 66ncı
hükûmetin programında olacak, inşallah.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Şimdi,
inşallah, Cenab-ı Hak izin verirse onu da biz huzurlarınıza
getirmiş oluruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi onunla ilgili de bir şey söyleyeceğim.
Öbürü, ihracat, 500 milyar dolar olacak. Çok iyi.
Burada var mı, bu kitapta var mı? Yok. Ya, ne var? Ben size bir ihracat
hesabı yapayım. Ocak-eylülden ocak-eylüle 2014 yılındaki
ihracatı Türkiyenin 118 milyar dolarmış, ocak-eylül, ocak-eylül
2014. Bu seneki ocak-eylül 2015 ne kadar? 106 milyar dolar, düşmüş.
Ne kadar? Yüzde 10un üstünde. Ayrıca, hangi hâlde düşüyor bu? Türk
lirası da oradan buraya yüzde 25 değer kaybetmiş olmasına
rağmen. Bunun devamı yoktur, bu böyle devam etmez. Bu hem sizi
sıkıntıya sokar hem bizi sıkıntıya sokar hem
canımızdan aziz bildiğimiz memleketimizi
sıkıntıya sokar.
Şimdi, Sayın Başkanımız ayrıca
ikaz etmeden, bir iki tane laf söyleyeyim.
Erzurum
Nabi Bey var mı burada, Nabi Avcı?
Yok, peki. O iyi biliyor diye söylüyorum, aziz dostum benim de. Şimdi, bu
Erzurumun Hüma kuşu yavru yavruyu filan söylüyoruz diye Nabi
Avcıya baktım, kitabında da yazıyor zaten, o yüzden.
Şimdi, bu Erzurum, buna benzeyen hesapları
Şimdi, bizim
Anadoluda esnaf muhafazakâr, eskiden de öyleydi, şimdi de öyle. Esnaf
para kazandığı zaman gözünü bir şeye diker: Hacca gitmek.
Yani hesabı kitabı denkleştirelim, ben Cenab-ı Allah nasip
etsin bir hacca gideyim. Erzurumlu da hesabı kitabı biraz düzene
koyduğu kanaatinde, muhasebecisi olsun, öyle bir şey yok da yani
diyelim ki bir muhasebecisi var; aynı, bu bizim ekonomi bürokrasisinin
getirdiği kitaptaki rakamlara benzeyen rakamlarla allamışlar,
pullamışlar. Erzurumlu bakir: Ya hesaba bakırem hac lazım
olmuş, iyi fakat cüzdana bakırem zekete muhtaç. Cüzdana
bakıyor, zekâta muhtaç! Bu nedir ya! (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, Sayın Başkan, tam
bağlıyorum, otuz saniyenizi istirham ediyorum. Tam
bağlıyorum.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Erzurumlu
hesabını iyi bilir, öyle bir şey yapmaz.
İLHAN KESİCİ (Devamla)
İnşallah, Cenab-ı Allah bir gün bize böyle bir hükûmet
programı yazmak nasip eder, ben de o hükûmet programının ekonomiyle
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ya Allahtan korkun yani. O
ekonomiyle ilgili bahislerini yazarım.
Bu hükûmet programı sadece iki satır, iki.
Sayın Genel Başkana arz ve hitap ediyorum, iki satır. Ne
yapacağız biz bu hükûmet programıyla?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İLHAN KESİCİ (Devamla) - Bir, yurtta
zenginlik ve refah. İyi. İki, dünyada saygınlık.
Bütün bu duygu ve düşüncelerle değerli
milletvekilleri, hepinize en yüksek saygılarımı sunuyorum. Bu
Hükûmet programına güvenoyu veremeyeceğimizi arz ediyorum.
Saygılarımla efendim, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın İlhan Kesici, efendim,
konuşma üslubunuzla, tavrınızla bir örnek teşkil ettiniz.
Teşekkür ediyoruz samimiyetle. Fikir ve kanaatleri şahıslara ait
tabii ve herkes için muhteremdir. Şu özlenen üslup dolayısıyla
bir daha teşekkür ediyorum, sağlık, afiyet diliyorum.
Efendim, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Amasya Milletvekili Sayın Mehmet Naci Bostancı Beyi rica ediyorum.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu kırk
dakikalık müddeti 2 konuşmacıya ayırmış
bulunuyor. AK PARTİ adına yirmişer dakikalık iki
konuşma yapılacak.
Buyurun Sayın Bostancı.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Buradaki bütün konuşmacılara öncelikle
teşekkür ediyorum. Tabii, hepimizin bu konuşmalardan
çıkaracağı dersler var. İlhan Bey de çok güzel bir
konuşma yaptı, ayrıca tebrik ediyorum; güzel fıkralar anlattı,
o fıkralar başka bağlamlara da uyar esasen. Fıkralar
farklı, hükûmet programları farklı. Eğer Türkiye'yi parlak
geleceklere taşıyacak ekonomik görüşleri varsa İlhan
Beyin, arkadaşlarının, bunlardan faydalanmak isteriz.
İLHAN KESİCİ (İstanbul) Şerefle.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bu platformlar
niçin var? Biz bu istişareleri niçin yapıyoruz? Bu komisyonlar niçin
çalışıyor? Bizim hiçbir kompleksimiz olmaz çünkü bu Hükûmet
herkesin Hükûmeti olma iddiası ve kastıyla yola çıktı.
Demokrasi bu ülkeye niye lazım? Çünkü demokrasi marifetiyle burada
birbirimizi dinleyeceğiz, kimin eteğinde ne taş varsa dökecek,
onu böyle, gizli bir bilgi gibi, Antik çağların altın
bileziği gibi herhâlde saklamayacak; bu ülkeye faydalı bir fikri
varsa ve Bunu ancak biz hükûmet olursak kardeşim, hazineden
çıkartırız. diyorlarsa bu çok uygun olmaz.
İLHAN KESİCİ (İstanbul)
Estağfurullah. Şerefle.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Her zaman
bunları dinlemek isteriz ve bunları taşırız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Kesici istişareden bahsetti,
istişarenin olmadığından bahsetti oysa tam da o sırada
yaptığımız istişareydi, kendisini dinliyorduk. Burada
bütün konuşmaları dinlerken yaptığımızın
adı nedir, kelime karşılığı nedir
arkadaşlar? Komisyonlar çalışırken oradaki müzakerelerin
anlamı nedir? Eğer resmî görüşler anlatılmıyor ve
gerçekten meselelere ilişkin konuşmalar yapılıyorsa -ki biz
öyle olduğunu düşünüyoruz- bunun adı istişaredir. Yine,
buralarda dile getirilmeyecek, çok özel, hususi aktarılacak bilgiler var
ise eminim, Hükûmet yetkilileri buna açıktır, bunu dinlemeye
açıktır. Dolayısıyla, İstişare
yapılmıyor, kapalı devre bu işler sürdürülüyor.
şeklindeki yaklaşımı hem demokrasinin ruhuna hem de bunca
yıllık Parlamento geleneği olan, bunun kurumlarını
çalıştıran bir siyasal sisteme haksızlık olarak
görürüm.
Sayın Kesici çok güzel tarihî örnekler anlattı,
Talleyranddan bahsetti. Talleyrand, Joseph Fouchenin
çağdaşıdır. Joseph Fouche de aynı yollardan
geçmiştir. Stefan Zweigın Bir Politikacının Portresi
diye Joseph Foucheyi anlattığı bir kitabı da vardır.
1990lı yıllarda bizim siyasi literatürümüze de girmiştir
Fouche kavramı. Fouche ve Talleyrand, biri dış işleri,
biri iç işleri, onlarla meşguller. Siyasete ilişkin aktörler
farklı okunabilir, buna örnek olsun diye söylüyorum. Talleyrand
aksaktır aynı zamanda. Bir gün Fouche ile Talleyrand kol kola
giderlerken Talleyrand hafif aksak olduğu için Foucheye yaslanır ve
öyle yürürler. Arkadan bakan birisi, öyle anlaşılıyor ki bu
İçişleri ve Dışişleri Bakanlarının
yaptıkları politikalardan da ızdırap çeken kesimlerin
temsilcisi olan birisi şöyle diyor: Bakın, alçaklık ihanete
yaslanmış gidiyor. Dolayısıyla, Talleyrand, Fouche, bunlar
hem real politiğin birer akıldanesi olarak okunmaya müsaittirler hem
de siyasetin o derin sularında, çok farklı kendilerinden örnekler
çıkarılabilecek kişilerdir.
Bu
Dost Suriye, düşman Suriye
İşte Belli bir yıla kadar
çok yakındınız, canciğer kuzu sarmasıydınız,
sonra da düşman oldunuz. Buna ilişkin eleştirileri çok
dinledik, gerçekten burada çok kıymetli sözcüler -en son
halkasını İlhan Bey oluşturuyor- bu konuya ilişkin
değerlendirmelerde bulundu. Keşke bunun muadili Esadın
sarayında da olsa, Esadın Parlamentosunda da olsa. Birileri
çıkıp dese ki Esada Şu yıla kadar siz Türkiyeyle
dosttunuz, canciğer kuzu sarmasıydınız, ondan sonra da
düşman oldunuz. Bu nasıl bir politika? diye höykürse mesela. Ama
eminim ki orada böyle bir konuşmayı bırakın doğrudan
anlatmayı, dolaylı söylemek, ima etmek, o anlama gelebilecek herhangi
bir söz söylemek bile mümkün değildir.
Bu
karşılaştırmayı şunun için yapıyorum:
Demokrasinin diktatörlükten farkı, demokratik idareler, o çok seslilik,
farklı görüşlerin dile getirildiği zeminlerden nihai olarak
politikalarını çıkarırlar ve iddia olunur ki -demokratik
teoriye ilişkin bir iddia- o yüzden son derece rasyonel, tutarlı bir
şekilde politikalarını sürdürürler, diktatörlüklerde bu olmaz.
Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkileri değerlendirirken de
Türkiye'nin yürüttüğü politikanın bu çok seslilikten, bu demokratik
zeminden, bu farklı ikaz ve hatırlatmalardan mutlak surette beslenen
ama aynı zamanda hayatın sizden cevap isteyen, onlara bir cevap
vermek zorunda olduğunuz -iktidar olarak- gerçeklikleriyle yüz yüze olduğunuz,
o cevapları vererek ancak yola devam edebileceğiniz durumuyla da
karşı karşıya olduğunu unutmamak gerekiyor.
Türkiye ile Suriye elbette dosttu, yakındı.
Sürekli dostluklar yok, sürekli düşmanlıklar da yok. Eğer bugün
biz Suriyeyle bu noktaya geldiysek emin olun, bunun çok nedeni var ve buradaki
sorumluları aramaya kalktığımızda, Türkiye'nin
sorumluluğu zincirin ancak en son halkası olabilir. Bu
değerlendirmeyi yaparken Suriyenin içinde katledilen yüz binlerce
insanı, milyonlarca dünyanın çeşitli yerlerine göç eden o
göçmenleri, Ege Denizinin sularında boğulanları, Avrupa
kapılarındaki insanları ve bütün bunların müsebbibi olan
Esed politikalarını hep hatırlamak gerekir. Bunu
hatırlamadan, bu göndermeleri yapmadan, bu değerlendirmeyi bir kenara
koymadan Hükûmete ilişkin Ne oldu da böyle oldu? demek bana biraz lüks
gibi geliyor, beni bağışlayın.
Değerli arkadaşlar, bu Hükûmet inşallah
başarılı olacaktır. Bunu sadece dua niyetine söylemiyorum.
İşin duası elbette olacaktır ama dua yetmez;
çalışma, efor, performans gerekir. Eğer 64üncü Hükûmeti AK
PARTİ kurduysa Hükûmetin performansına ilişkin buradaki çok
kıymetli sözleri muhakkak dikkate alırız ama aynı zamanda
takdir edersiniz ki bu performansı asıl değerlendiren, asıl
notu veren, kimin nerede olacağına karar veren milleti unutmamak
lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bugün AK PARTİ Hükûmetini oraya koyan kendileri
değildir. Kendileri Burası bizim için uygun bir yer, biz de burada
oturalım. demediler. Oraya koyan millettir, sizin de bizim de hepimizin
de meşruiyetini borçlu olduğumuz millettir. Sizin de bizim de
söylediğimiz, iddia ettiğimiz,
tartıştığımız bütün bu sözlerin ötesinde
bunları değerlendirerek neticede seçimlerde kararını veren
bu millettir, nihai hüküm ona aittir ve bu millet o Hükûmeti oraya koydu.
Bu Hükûmet şanslıdır çünkü Türkiyede
belki ilk defa, beş aylık bir süre içerisinde iki büyük seçimin, iki
önemli seçimin aklını, muhakemesini, toplumsal eğilimlerini
bundan sonraki performansının arkasına koyan ve böyle bir
akılla davranmak durumunda olan bir Hükûmettir. Emin olun, ne AK
PARTİ ne bu Hükûmet 7 Haziranı unutmayacaktır, 7 Hazirandaki
sonuçları unutmayacaktır, 7 Haziranda millet iradesinin niçin öyle
çıktığını unutmayacaktır, atacağı her adımda
7 Haziranı, önceki seçimleri elbette hep hatırlayacaktır; 1 Kasımı
da hatırlayacaktır. Bu sadece Hükûmetin görevi değildir,
muhalefetin de mutlak surette 1 Kasımı, 7 Haziranı ve ondan
önceki seçimleri masanın üzerine yan yana koyup mukayeseli analizlerle
yoluna devam etmesinde kesinlikle Türkiye için, Türkiye siyaseti için,
demokrasi için, emin olun, bu Hükûmet için ve muhalefet partilerinin kendileri
için fayda vardır. Çünkü ne oldu, niçin halk böyle davrandı, beş
aylık süre içerisinde kimilerinin mucizevi dediği o
değişim, o oy oranlarındaki oynama niçin böyle yaşandı?
Bunu pejoratif, plastik, ideolojik bir dille, bir nevi tahkir anlamına
gelebilecek yahut da AK PARTİ işte
üç numara çevirdi, onun üzerinden bu sonuçları aldı. tarzındaki
değerlendirmelerin sadece sahiplerini kör edeceğini unutmayalım.
Görmede bir sarı nokta hastalığı vardır, insan tam da
baktığı yeri görmez. Eğer biz plastik bir dille,
fazlasıyla ideolojik angajman taşıyan ve ne tür netice
alırsak alalım kendi durumumuzu meşrulaştırmaya ve
temize çıkartmaya çalışan bir dille durumu anlatmaya kalkarsak
bunun karşılığı tıptaki ifadesiyle sarı
nokta hastalığı olur. Tam da baktığımız yeri
hepimizin görmek mecburiyeti vardır.
Kıymetli arkadaşlar, Ingeborg Bachmann diye bir
hanımefendi vardır, 1973 yılında kendi yatağında
yanarak ölmüştü, Yeni bir dünya yeni bir dille mümkündür. diyor. Bizim
de gerçekten, eski, alıştığımız, klişe, o
malum tartışmaları hatırlatan, herkesin hemen bu sözün
arkasından ne geleceğini tahmin ettiği plastik dillerle yolumuza
devam etmemiz mümkün olmaz. Eğer hepimiz yeni bir dünya kurmak istiyorsak
MHPsiyle, HDPsiyle, CHPsiyle ve AK PARTİsiyle elbette bizi biz yapan,
bize bu siyasi kimliği veren, bulunduğumuz ideolojik
angajmanları ifade etmemizi gerektiren kavramları muhakkak
kullanacağız ama aynı zamanda, bu ülkeyi kucaklayan, bu ülkeyi o
ortak geleceğe taşıyan, taşıma iddiamızın
karşılığı olan o yeni dili kurmak hepimizin boynunun
borcudur. Bizim bu yeni dili kurma konusunda belki önümüzde çok önemli bir
şans var -bu şansı kullanabilecek miyiz bilmiyorum- 2011de de
vardı. Yeni bir anayasa
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Başkanlığa geleceksin sen, belli oldu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Engin Bey oradan
Başkanlığa geleceksiniz. dedi. Doğru,
başkanlığa da geleceğim, tabii ki başkanlığa
da geleceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben, sen yeni
anayasa demeden dedim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
Başkanlığı böyle bir hassasiyet noktası, bir tür sinir
ucu gibi gören siyasi anlayış da çok uygun olmaz Engin Bey. Bu ülkede
mademki demokrasiden, özgürlükten, konuşmaktan, tartışmaktan,
müzakereden, istişareden bahsediyoruz, öyleyse konuşalım. Daha
baştan Şu olmaz, bu olmaz. şeklindeki bir
yaklaşımın kime ne faydası olacak? Eğer bu kadar oy
almış bir siyasi parti ısrarla, birtakım gerekçelerle bunun
tartışmasını yapalım diyorsa bunun
tartışmasından kaçmak manasız.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Önce vaatlerinizi yerine
getirin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Konuşuruz.
Eğer sizin başkanlığa ilişkin itirazlarınız
hem sizin kamuoyunu hem bizim kamuoyunu ikna ederse, gerçekten de
başkanlığın çok mahzurlu, bu ülkeyi felakete götürecek bir
iş olduğunu anlarsak, ikna olursak hep beraber üzerine bir çarpı
çizeriz emin olun ama bakarsınız biz sizi ikna ederiz. Önemli olan
iyi niyetle, o baştan söylediğimiz, yeni bir dünya kurma
iddiasında var mıyız, yoksa o klasik angajmanlarımıza
mı döneceğiz? O bakımdan, geleceğe nasıl
baktığımız önemli arkadaşlar, geleceği nasıl
kurmak istediğimiz önemli. Heraklitin bir lafı vardır Gelecek,
geçmişin ileriye uzatılmasıdır. diyor. Kötümser bir
felsefe. Eğer böyle olursa, ne ilerleme olur ne birlik olur; her türlü
anlaşmazlık, kavga, tartışma vesaire, onların
mayın döşediği yollarda yürüyen bir ülke oluruz. Böyle olmak
istemiyoruz. Bu ülke, Stefan Zweigın dediği gibi,
yıldızın parladığı bir anda bırakın
geleceğe fırlasın. Bunu hep beraber yapalım, hep beraber
yapalım. Belki anayasa, bunun için, yeni bir dil için, yeni bir
anlaşma, yeni bir uzlaşma, bu ülkenin yeniden kucaklaşması
için bir fırsat sunacak.
Millet diyoruz, millet üzerinde birçok
tartışma yaptık bu Mecliste. Millet sadece ne olduğumuza
ilişkin değildir, aynı zamanda ne olmak istediğimize
ilişkindir. Biz gerçekten ne olmak istiyoruz? Millet bir sabiteler
toplamı değildir. Yirmi sene öncesinin insanlarından
farklıyız. Kırk sene öncesinin Türk milleti yok, kırk sene
öncesinin Kürtleri de yok. Ne olacağız, ne olmak istiyoruz?
İşte, bu demokratik zeminler ne olmak istediğimize ilişkin
eteğimizde ne tür taş varsa ama iyi niyetle ama Dur bakalım,
buradan bana nasıl bir şey çıkar, kendi partim adına
nasıl bir sonuç çıkartırım? kurnazlığına
İnsanlar partilerini düşünürler muhakkak, onun
çıkarlarını da hesap ederler, buna eyvallah derim ama kurnazca
her türlü hususu kendi çıkarı istikametinde okuyan ve kesinlikle
seçmenlerin de bu okumayı gördüğü bir dil ve davranışla
yolumuza devam edemeyiz. O yüzden, eğer, bu ülkenin geleceğini
gerçekten yıldızın parladığı bir anda böyle bir
parlaklıkla kurmak istiyorsak yeni bir dil, yeni bir anayasa ve bunun için
de evet, başkanlık tartışalım ve konuşalım.
Bu ülkenin fuleli adımlarla ileriye gitmeye ihtiyacı var, bunda
hemfikiriz. Nasıl gidecek? O adımları nasıl atacak? Bütün
bunları biz müzakereci bir akılla ve elbette birbirimizi dinleyerek,
muhakkak ilişkileri zenginleştirerek oluşturacağız.
Demokrasinin zeminleri bunun için son derece uygun.
Bu ülkede Anayasa 1961de yapıldı -yakın
geçmişi söylüyorum- bir de 1982de yapıldı; ikisinde de
darbeciler yaptı ve biz 1982den bu yana bu Anayasadan şikâyetçiyiz,
herkes şikâyetçi ama yeni bir anayasa yapmak konusunda 12 Eylülün, darbeci
dönemlerin, vesayetçi yapıların siyaset üzerinde etkisi
kalktığı hâlde, siviller yani buradakiler yeni bir anayasa
yapmak konusunda bir reşitlik gösteremezlerse hepsi bunun sorumlusu
olacaktır arkadaşlar. Ve birtakım insanlar şöyle
düşünmeye başlarlarsa Evet, anayasayı sadece darbe dönemlerinde
yapmak mümkün, siviller anayasa yapamazlar. derlerse onları nihai noktada
haklı çıkaran bir iş yapmış oluruz. Ne kadar bu
kürsülere çıkıp Kahrolsun darbeciler, kahrolsun 12 Eylül yönetimleri.
desek bile bizim pratiğimiz sivillerin kendi anayasasını yapmak
konusunda reşitliğinin olmadığı bir pratik olur.
Değerli arkadaşlar, Türkiyenin çok önemli
problemlerinden birisi elbette millî birlik ve kardeşlik projesi, çözüm
süreci. 2013te başladık, 2015te PKK yeniden sahaya çıktı
ve bu noktalara kadar geldik. Ülkelerin halkıyla kucaklaşması
gerekir. O halkın geleceğine, oradaki insanların esenliğine
yönelik terörist girişimler var ise de ona da herkesin karşı
çıkması gerekir çünkü insanların kucaklaşmasının
önündeki en büyük engel dökülen kandır, teröristlerin girişimleridir
ve bugün, şu pratikte gördüğümüz, açılan hendekler, işgal
edilmeye çalışılan yerler, adına özerk bölge denilen
birtakım alanlar oluşturma çabaları, maceraperest bir
gençliğin arkasına takılmış çeşitli kesimler, bunlar
işte, Türkiye'nin barışının, birliğinin çözüm
sürecinin önündeki önemli engellerdendir. Seçim boyunca şu söylendi,
denildi ki: 2013te çözüm, çözüm diyenler 2015te ne oldu da şimdi
savaş, savaş diyor, meydanlara böyle çıkıyorlar? Çok
söylendi bu, muhalefet tarafından dile getirildi. Bu yanlış bir
soru, bu yanlış bir soru. Doğru soru, ahlaki soru şudur:
2013te kendini riske ederek, siyasi geleceğini riske ederek elini
değil, gövdesini çözüm sürecinin altına koyan bu irade 2015te
nasıl bir tehlike ve tehdit gördü ki terörle mücadele etmek durumunda
kaldı? Doğru soru budur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Kıymetli arkadaşlar
OKTAY ÖZTÜRK (Mersin) Silahlar patlayınca mı
gördünüz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
Kucaklaşacağız, kucaklaşacağız.
HDP'li arkadaşlar Türkiyelileşmek istiyorlar,
tebrik ediyorum, gerçekten çok önemlidir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) O yüzden mi
öldürüyorsunuz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ama
Türkiyelileşmede
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bostancı, iki dakika yeter
mi efendim?
AHMET YILDIRIM (Muş) Adım bekliyoruz
adım, söylem zamanı geçti Naci Bey.
BAŞKAN - Lütfen
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Türkiyelileşmede
Arkadaşlar, bakın, Türkleri kucaklamanız problem değil,
Türkleri kucaklamaya çalışabilirsiniz. Siz önce, siz önce
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bizim
aramızda Türk de var, Ermeni de var, Süryani de var, sen kendine bak.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Tabii, Ermenileri
kucaklamak da problem değil.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bizim
Türklerle sorunumuz yok, hiçbir zaman da olmadı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Siz, size oy
vermeyen, sizden olmayan, sizinle aynı yola gitmeyen Kürtleri
kucaklayabiliyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Siz, Türkiyelileşmeden önce
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayenizde Kürt kalmadı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Emin olun, bunu iyi
niyetle söylüyorum, lütfen, bunu iyi niyetle söylüyorum. Çünkü hakikatçı
ideolojiler cennetin ve cehennemin diliyle aynı anda konuşurlar.
Aynı kökenden geldiklerini düşündükleri hedef kitlelerini çok kolay
hainlikle ve alçaklıkla suçlarlar kendilerinden olmazsa. Bütün
çabaları, bizden olun diye onların hem şiddete dayalı hem
de söylem şiddetine dayalı bir tahakküm kurmaktır. Siz oradaki
Kürtlere bunu yapıyorsunuz. Bundan vazgeçin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş) Sizin yüzde 51e
yaptığınız gibi, yüzde 51e yaptığınız
gibi. Siz Türkiyenin yüzde 51ine yapıyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
Türkiyelileşmede ilk adım, size oy vermeyen onurlu Kürtlere
karşı, onların onuruna karşı kesinlikle aynı
şekilde onurlu bir davranışla siyaset meydanlarında
olmanızdır. Emin olun bunu bütün canıyürekten talep ediyorum.
Türkiyenin kardeşliği ve barışı için
Türkiyelileşmenin ilk adımı Kürtleri kucaklamaktır,
Kürtleri kucaklayın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) Kürtlerin tümü
oy veriyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Size oy vermeyen
Kürtler; AK PARTİye, CHPye, MHPye oy veren Kürtler de en az sizler
kadar onurlu seçmenlerdir, bunu söyleyin, söyleyin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Kıymetli arkadaşlar
AHMET YILDIRIM (Muş) Naci Bey, bir sözcük de
kitapçığa yazsaydınız, bir sözcük. Bakın, sabahtan
beri Kürt diyorsunuz, bir sözcük, bir; dört harf, dört harf.
BAŞKAN Müdahale etmeyin efendim.
Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kıymetli
arkadaşlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
bu ülkeyi hep
birlikte parlak bir geleceğe taşıyacağız, hep birlikte
inşallah. Problemlerimiz olursa, tartışmalarımız
olursa bunları bu zeminlerde yaparız ama neticede
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) -
aklıselimde
bu ülkenin parlak geleceğinde buluşabilme ahlakı, hassasiyeti bu
Parlamentoda vardır diye düşünüyorum. Bu Parlamentoyu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bostancı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan
BAŞKAN Efendim, AK PARTİ Grubu adına
ikinci konuşma Sayın Nurettin Caniklinindir
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, Sayın Başkan
BAŞKAN -
ama bir teknik araya ihtiyacımız
var.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hayır,
cevap hakkımızı bir kullanalım.
BAŞKAN Tutanaklarda bir eksiklik,
yanlışlık olmaması bakımından bu
arızayı giderelim.
Onun için, toplantıyı on dakika sonra
açtığımızda ilk sizinle başlayacağım.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.07
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.31
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER :
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 6ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
Bir önceki oturumda, Sayın Baluken, zatıaliniz
bir mevzu açıklayacaktınız; Açtıktan sonra
başlarız. demiştim, teknik arıza giderildi.
Ben açayım mikrofonunuzu, yerinizden buyurun
efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, AKP Grubu adına konuşan Sayın Naci Bostancı,
HDP, kendisine oy vermeyen insanlara onurlu değildir. demek suretiyle
açık bir şekilde sataştı. Hani örnekleri çoğaltmak
mümkün. Konuşmasının son üç dakikası tamamen HDPye
sataşmayla geçti. Müsaade ederseniz o konuyla ilgili cevap
hakkımızı kullanmak istiyorum.
BAŞKAN İki dakika için buyurun efendim.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
7.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının Bakanlar Kurulu
Programı üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Başkanım, hep üç dakika verirdiniz ama...
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, tabii bu kürsüde fıkralar havada
uçuştu, süslü, felsefik çözümlemeler yapıldı. Biz çok o
psikolojide değiliz; acımız da büyük, öfkemiz de büyük, içinde
yaşamış olduğumuz duygusal atmosfer de tarif
edemeyeceğimiz kadar büyük.
Öncelikle, ben, Sayın Başbakan ve
İçişleri Bakanı buradayken kendilerini bir açıklama yapmaya
davet ediyorum. Bugün Diyarbakırın ortasında Türkiye siyaset
tarihinin en kanlı, en ağır cinayetlerinden biri
yaşanmıştır ve bu ülkenin İçişleri
Bakanının ve Başbakanının yapmış olduğu
açıklamalar birbiriyle çelişiyor. Birisi Çatışma
ortasında kaldığı için yaşamını yitirdi.
açıklaması yapmıştır, Sayın Başbakan da
suikast ya da çatışma ortasında polisin açmış
olduğu ateş sonucu yaşamını yitirdiğini ifade
etmiştir. Bunu bir kere açıklığa kavuşturmamız,
bu iki ihtimali aradan geçen on saat sonra tekleştirmemiz gerekiyor.
Gerçi biz şunu biliyoruz: Bingölde emniyet müdürüne
yapılan saldırıdan birkaç saat sonra da çıkıp O
suikastı yapanlar Genç Köprüsünde infaz edildiler,
cezalandırıldılar. dediniz ve teşekkür ettiniz.
Sonrasında ortaya çıkan kriminal ve balistik inceleme raporları
o infaz edilenlerin cinayetle hiçbir alakalarının
olmadığını ortaya koydu. Bugün de benzer bir durumu
eğer yapmak istiyorsanız buna müsaade etmeyeceğiz.
Diğer taraftan, sayın grup başkan
vekilinin belirttiği bu Türkiyelileşme projesine destek meselesine
gelince, Adana, Mersinde il, ilçe binalarımızı
patlattınız. Diyarbakır İstasyon Meydanında ben
konuşurken 50 metre ötemde, miting alanında yüz binlerce insanın
arasında bomba patlattınız. Suruçta, Ankarada, burada
oturması gereken milletvekili adayları sizin ihmaliniz ya da
kastınız neticesinde katledildi. Bugün aynı şekilde bütün
Kürt illerinde aynı uygulamalar devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Hendekler öyle
sokaklarda aranmaz, hendekleri kendi zihninizde arayın.
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Bir kere de PKKya laf
söyle!
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Devamla) Türksen övün,
değilsen itaat et. diyen zihniyet bu ülkeye asıl hendekleri
kazıtan zihniyettir.
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bu zihniyet
kaldırılmadığı sürece, bu halka, Kürt halkına da
en az Türkiyedeki tüm halklar kadar yönetim süreçlerinde, karar alma
süreçlerinde söz hakkı tanınmadığı sürece de sorunu
farklı yerde aramayın diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Keşke hep yaptığınız gibi üç
dakika söz vermiş olsaydınız derdimizi anlatırdık.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Usul hakkındaydı o üç dakika,
sataşmada iki dakika.
Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.
VIII.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)
1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından
kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi (Devam)
BAŞKAN Başbakan Sayın Ahmet
Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Şimdi söz sırası AK PARTİ Grubu
adına ikinci konuşmacı olan Giresun Milletvekili Sayın
Nurettin Canikliye aittir.
Sayın Canikli, konuşma süreniz yirmi
dakikadır.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
64üncü Hükûmet Programı üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini
arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu vesileyle, bugün Diyarbakırda şehit olan
polis memurlarımız Ahmet Çiftaslan ve Cengiz Erdura Allahtan rahmet
diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Yine, bugün
Diyarbakırda katledilen barış adamı Tahir Elçiye rahmet
diliyorum ve bu cinayetleri telin ediyoruz, en şiddetli şekilde
kınıyoruz.
26ncı Dönem yasama faaliyetlerinin de
hayırlara vesile olmasını, barış ve kardeşlik
ortamı içerisinde bu çalışmaların yürütülmesini,
karşılıklı olarak birbirimizi daha iyi anlama
ortamının oluşabileceği bir platformda bu
çalışmaların yürütülmesini temenni ediyorum.
Sayın Başkan, sizi de tebrik ediyorum,
çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
Ve elbette, 64üncü Hükûmetimizi ve
bakanlarımızı tebrik ediyoruz. Allah yardımcıları
olsun.
On üç yıldan beri bu Parlamentoda görev yapma
imkânımız oldu. Bu dördüncü dönemdi, şahsım olarak ifade
ediyorum. Bu süre içerisinde muhalefete mensup arkadaşlarımızdan
en çok duyduğumuz, işittiğimiz sözlerden bir tanesi:
Yakında kriz olacak. İşte, üç güne kalmaz, beş güne
kalmaz, yılbaşında, bilemediniz altı ay sonra kriz geliyor.
Ve buna benzer, bu içerikte cümlelerdir. Nitekim kayıtlara baktığınızda,
özellikle bütçe görüşmelerinde buna benzer temennilerin, ifadelerin çokça
zikredildiğini görürsünüz.
İkinci çok sıkça duyduğumuz cümlelerden
bir tanesi: Bir sonraki seçimde biz geliyoruz ve bir sonraki bütçeyi biz
yapacağız. şeklinde. Yine, kayıtlara
baktığınızda bu temennileri, bunları çok
sıklıkla görürsünüz.
Aradan on üç yıl geçti, bir dört yıl daha
geçecek; on yedi yıl. Ama üzülerek ifade ediyorum, muhalefete mensup
arkadaşlarımızın bu temennileri, bu hayalleri
gerçekleşmedi ve en azından önümüzde görebildiğimiz, tahmin
edebildiğimiz zaman dilimi içerisinde de gerçekleşme imkânı
gözükmüyor, üzgünüz, yani üzgünüz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Öngörü hepimize lazım değerli arkadaşlar,
öngörü, elbette, iktidara lazım, Hükûmete gerekir ama muhalefete de
gerekir. On yedi yılda bu ifade edilen temennilerden hiçbir tanesinin -ki
aynı zamanda hedeftir bu sonuç itibarıyla, hedefler ortaya
konulmuştur- bu hedeflerin gerçekleşmemesini nasıl
tanımlarsınız, ben onu sizin takdirlerinize
bırakıyorum.
Programa geçmeden önce, burada gündeme getirilen birkaç
husus var, öncelikle onlara kısaca değinmek istiyorum. Bir tanesi
kişi başına düşen millî gelirin hesaplanması
yönteminin değiştirilmesi töhmeti ya da suçlaması; biraz önce
burada bir sayın, değerli konuşmacı tarafından ifade
edildi. İddia şu: Millî gelir 10 bin doların üzerine
çıkmıştı fakat daha sonra, kurdaki hareketlenmeler
nedeniyle -özellikle dolarda- dolar cinsinden ifade etme durumunu değiştirdiniz
çünkü dolara çevrilirse dolardaki yükselme nedeniyle kişi başına
düşen millî gelirin dolar karşılığı 8.500 küsur
dolara düşüyordu. Bunu kamufle etmek için, kapatmak için bir yeni kavram
uydurdunuz: Satın alma gücü paritesi. Dolar bazında izlemekten
vazgeçtiniz ve satın alma gücü paritesiyle, o tanımlamayla izlemeye
başladınız. Elbette öyle olacak.
Şimdi düşünün değerli arkadaşlar,
kişi başına düşen millî gelir 10 bin dolar. Türkiyedeki
bir vatandaşımızın satın alma gücünü ifade ediyor bu
rakam, onu temsil ediyor, mal ve hizmet satın alma kapasitesini ifade
ediyor, ifade etmesi gerekir. Şimdi düşünün, her şey sabit,
içeride fiyatlarda herhangi bir problem yok. İçeride bu parayla, bu
satın alma gücüyle ne kadar mal ve hizmet satın alabiliyorsa kurdaki
hareketlenmeden sonra da aynı mal ve hizmeti satın alabiliyor. Yani,
kurdaki hareketlenme nedeniyle dolara dönüştürdüğümüz zaman ortaya
çıkan düşüş fiktif bir düşüştür, sanal bir
düşüştür, reel bir düşüş değildir. Reel olabilmesi
için, eline geçen parayla satın alabileceği mal ve hizmetin
miktarında bir azalma meydana gelmiş ise o zaman gerçekten bunu
söyleyebilirsiniz. Var mı? Yok. Böyle bir iddia da yok.
Dolayısıyla, tanımlama son derece uygundur. Çünkü dolarla ya da
herhangi bir para birimiyle tanımlamak her zaman gerçeği doğru
olarak yansıtmayabilir. Arkasındaki tanımlanmak istenen, esas
itibarıyla, o parayla ne kadar mal ve hizmet alınabildiği, kaç
kilo peynir, zeytin, her neyse yani hangi kriteri kullanıyorsanız,
hangi somut veriyi dikkate alıyorsanız, onu satın alma
kapasitesini ve gücünü yansıtır. Eğer burada bir
değişiklik yoksa esas o zaman yanıltıcı olur. 10 bin
dolardan kurdaki hareketlenme nedeniyle 8.500 dolara düşmüştür. Siz
kullanıcıya, içerideki ve dışarıdaki okuyuculara,
ilgililere bu rakamı bu şekilde verdiğiniz zaman algı
şu şekilde olacaktır: 1.500 dolarlık satın alma
gücünde bir azalma meydana gelmiş gibi kabul edilecektir. Peki, bu
doğru mu? Doğru değil. Biliyorum, o dergi öyle yazıyor yani
ona bir itirazımız yok, dolar bazına çevirdiğiniz zaman ona
bir itirazımız yok, onu söylemeye çalışıyorum. Ama
esas o zaman gerçek ortaya konulmamış olur ve
yansıtılmamış olur. Düzeltilmesi gerekiyor ve o
kitapçık doğruyu yansıtıyor bu anlamda çünkü bizim bir
başka görevimiz de var aynı zamanda: Kamunun doğru
bilgilendirilmesi, gerçek bilgilendirilmesi, onu yapıyoruz sadece.
Değerli arkadaşlar, tabii, Hükûmet
programı çok ayrıntılı konuşulmadı; her şey
konuşuldu. Eleştirmek için söylemiyorum, bir tespit olarak ifade
etmeye çalışıyorum ama Hükûmet programını da
konuşmamız lazım çünkü onu müzakere ediyoruz. Yani, Hükûmetimiz
bir program getirmiş, nedir? İn midir, cin midir? Ne işe yarar?
Yani, hakikaten sorunlara parmak basabilmişler mi, isabetli tespitler ve
hedefler ortaya koyabilmişler mi? Bunları da konuşmamız
gerekir elbet, her şeyi konuşmamız gerekir, itirazım yok
ama bunları da konuşmamız gerekir. İzniniz olursa ben biraz
o noktalara değinmek istiyorum.
64üncü Hükûmetimizin, programını üç ana kavram
ve hedef üzerine oturttuğunu söylemek mümkün. Bunlardan bir tanesi,
Türkiyenin zenginleştirilmesi, üretimin arttırılması,
millî gelirin arttırılması. Nasıl yapmaya
çalıştığını biraz sonra
ayrıntılarıyla paylaşmaya çalışacağız.
İkincisi, artan millî gelirin daha adil bir
şekilde dağıtılması.
Üçüncüsü de daha özgür ve demokratik standartların
yükseltildiği bir Türkiyeye ulaşılma hedefi. Üç tane temel
hedef var.
Birinci hedefle ilgili olarak, elbette zenginleşme
demek sonuç itibarıyla üretilen mal ve hizmetin
arttırılması demektir, ülkenin millî gelirinin büyütülmesi
demektir. Son on üç yılda millî gelir reel bazda -hangi kriteri, ölçüyü
alırsanız alın- 3 kat zenginleşmiştir; ister dolar
bazında alın, ister sabit fiyatlarla alın, hangi kriter, ister
satın alma paritesi itibarıyla, daha da fazla, 3 kat
zenginleşmiştir Türkiye. Bu tespiti bir yapalım, yanımızda
dursun. Hükûmet programında bu çok açık bir şekilde ve cesaretli
bir şekilde ortaya konuluyor. Tabii, bunun yapılabilmesi için mutlaka
yöntemlerinin de ortaya konulması gerekir. Sadece Biz millî geliri arttıracağız.
Türkiyeyi, ülkeyi şu kadar zenginleştireceğiz. demekle bu
iş olmaz, bunu herkes bilir, en iyi de biz biliyoruz, en iyi AK PARTİ
biliyor. Çünkü realist olmayan iddialarla yola
çıktığınızda bunun adı masaldır; öyle,
masaldır. Biz masal anlatmadık, hiç masal anlatmadık. Bugün de
öyle, masal anlatmıyoruz, anlatmış olsaydık bugün bu tablo
farklı olurdu, bu Meclisin tablosu, farklı bir siyasi durum ortaya
çıkardı. Yani bizim masal anlatmadığımızın
en büyük delili ve ispatı, en son ispatı 1 Kasım seçim
sonuçlarıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Millî
gelirin artırılması
Bakın, Hükûmet son derece isabetli bir
kararla
Şu anda bir orta gelir tuzağı
sıkıntısıyla karşı karşıyayız,
bunu açıkça da itiraf ediyoruz, herhangi bir problem yok.
Ayrıntıya teknik bir konu- girmeyeceğim. Bunu aşabilmemiz
gerekiyor ama mevcut üretim yapısı ve yöntemiyle ve çeşidiyle
orta gelir tuzağından Türkiyenin çıkartılmasının
mümkün olmadığını biliyoruz. Herkes konuşuyor,
Hükûmetimiz farkında. O nedenle zaten özellikle katma değeri yüksek
ürünlerin üretilmesi, teknoloji barındıran, daha yüksek oranda
teknoloji barındıran ve fiyatı yüksek olan ürünlerin üretilmesi
noktasında inanılmaz bir kararlılık söz konusu ve bunu da
Hükûmetimiz yenilikçi üretim olarak tanımlıyor. Bakın, bunun
takdir edilmesi gerekir, bu son derece önemli. Hakikaten yani söylersiniz biz
şunu yapacağız, bunu yapacağız ama
kullandığınız, önerdiğiniz araçlar eğer bu hedefe
ulaşmak için yeterli değil ve zayıf ise işte o zaman masal
olur. Onun için
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) - Masal dinliyoruz.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Yani masal konusunda sizinle aynı
görüşte değiliz, kusura bakmayın.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Masal
Masal
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Tabii, şimdi, orada birinin hakemliğine
başvurmamız gerekir. Siz öyle söylersiniz, biz böyle söyleriz. Hakem
de bellidir, hakem de kararını vermiştir.
Bakın,
programda özellikle belli alanların bu anlamda bu hedefe ulaşmak için
itici motor gücü olarak kullanılması kararı ve iradesi
vardır. Onunla ilgili aslında kararlar alınmaya başlanmıştır.
Yeni dönemde bunların kapasitesinin ve performansının daha da
genişletilmesi, hacimlerinin büyütülmesi noktasında kesin bir irade
ve kararlılık söz konusudur. Özelikle, bakın, yerli üretim
Yani
bu hedefe ulaşmak, orta gelir tuzağından Türkiyenin hızla
çıkabilmesi için yerli üretim ilaç ve tıbbi cihaz ürünlerinin
üretilmesi, biyoteknolojik ilaç, biyomalzemeler, biyometrik ekipmanların
üretilmesi, elektronik sektörünün daha etkili bir şekilde devreye
sokulması, yerli otomotiv sektörünün bu amaçla aktive edilmesi,
demir-çelik sektörü, yerli savunma sanayisinin itici güç olarak, yani bu hedefe
ulaşmak için itici güç olarak kullanılması. Ha, bunlar da hayal
değil, bunlar da masal değil.
Bakın,
AK PARTİ hükûmetlerinden önce savunma sanayisinde yerli üretim oranı
yüzde 20 civarında iken bugün bu oran yüzde 60lara
ulaşmıştır. Askerin elindeki o basit diyebileceğimiz
piyade tüfeğini dahi yüzde 100 yerli olarak yapma kapasitesine sahip
olmayan bir Türkiyeden bugün artık çok daha sofistike füze sistemlerinden,
yine ilk defa yüzde 100 yerli tasarım savaş gemilerine, tank ve
motorlarına kadar ürünleri konuşuyoruz, onların üretimlerini
tartışıyoruz. Bunlar reel şeyler, gerçek şeyler;
bunlar masal değil, bunlar yapılan şeyler. Ve zaten bu ülkenin
savunulması ve bütün vatandaşlarımızın bu topraklarda
özgürce yaşaması söylemle olmaz. Her şeyden önce fiziki olarak
oraların savunulabilmesi gerekir.
İstediğiniz kadar nutuk atın, istediğiniz şeyi
söyleyin, istediğiniz kadar insanların hoşuna gidecek kelimeler
kullanın ama askerinizin elindeki gerektiği zaman üretici ülke
tarafından rahatlıkla bloke edilebilecek bir piyade tüfeğini
dahi yerli olarak sunamıyorsanız bütün bu konuşmaların
hiçbir anlamı yok. İşte masal odur, o nedenle söylüyoruz biz
masal anlatmıyoruz
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sadece
mal ve hizmetlerde değil, bakın, sadece fiziki mal üretiminde
değil, aynı şey hizmetler için de geçerli. Katma değeri
yüksek
Biz eğer bu hedeflere ulaşmak istiyorsak geleneksel üretim
araçlarının, ürünlerinin ötesine geçmemiz gerekiyor ve geçmeye
başladık, bunların en ilginçlerinden bir tanesi, en somut
örneği sağlık turizmidir. Geçen yıl Türkiyeye bu amaç için
500 binden fazla turist gelmiştir, Türkiyede sağlık hizmetlerinden
faydalanmak için.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Özel sektöre geliyor ama.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Gelenler, yanlış anlamayın, sadece
estetik amaçlı değil, sadece basit göz operasyonları için
değil, en sofistike sağlık operasyonları için, baypas da
dâhil olmak üzere; dünyanın her yerinden, sadece Orta Doğu, Kuzey
Afrika ve Balkanlar değil, Amerikadan, özellikle Batı Avrupadan
insanlar geliyor. 500 bin kişiden bahsediyoruz, 500 bin kişi ve
sadece fiyat avantajı için gelmiyor. Hiç kimse ucuz diye kalbini teslim etmez
herhâlde, eğer orada gerçekten kaliteli bir sağlık hizmeti
sunulmuyorsa, en ufak bir risk varsa böyle bir tercihte bulunmaz.
Bakın,
ilginç olan şu: Bu 500 bin kişi geçen yıl 2,5 milyar dolar
bıraktı, kişi başı 5 bin dolar. Normal bir turistin
Türkiyede bıraktığı para bin dolar. Tam 5 katı,
bakın. Sağlık turizminde bir kişinin, bir turistin
Türkiyede bıraktığı para tam 5 bin dolar; 5 katı, 5
bin dolar. Hikâye anlatmıyorum, masal da anlatmıyorum, olanlardan
bahsediyorum, cek, cak da değil. Geçen sene Türkiyeye gelen insanlar...
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Bakanınız niye Amerikada ameliyat oldu?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Yani, bütün dünya Türkiye'nin... Bir örnek olarak
bunu söylüyorum. Bunu eğitime teşmil edebilirsiniz, başka
alanlara, ulaşıma teşmil edebilirsiniz, her yere yansıtabilirsiniz.
Ben sadece ilginç bir örnek olsun diye söylüyorum sağlığı.
Bütün dünya Türkiyeye güveniyor, onun için geliyor. Hem parasını
bırakıyor hem sağlık hizmetinden faydalanıyor.
Ve
bakın, değerli arkadaşlarım, istişare ederken
temenniler güzel, biz de katılıyoruz. Yine Naci Beyin söylediği
gibi, her türlü öneriye, özellikle yapıcı, katkı
sağlayıcı ve bizim alacağımız kararlardaki isabet
oranını artıracak her türlü karara elbette saygı
duymamız gerekir, kulak vermemiz gerekir, veriyoruz da zaten. Ama biraz
önce anlatmaya çalıştığım gibi somut olması
gerekir değerli arkadaşlar; somut, uygulanabilir, reel... Yani onun
ötesine geçtiği zaman, reel rakamlarla olabilirliği konusunda
desteklenemeyen iddialar eğer olursa, o zaman onun ismi başka olur
dolayısıyla somut olması gerekiyor. Ona da her zaman
açığız. Bunu da buradan belirtelim.
Şimdi,
tabii, sağlık hizmetlerinden -hemen belki soru olarak akla gelebilir-
sadece yabancılar mı faydalanıyor? Hayır tabii. Esas olarak
bu ülkenin, Türk milletinin evlatları, bu ülkenin vatandaşları
faydalanıyor ve her yerde faydalanıyor.
Bakın,
seçim çalışmaları sırasında seçim bölgem Giresunda
bir köyde dolaşırken bir vatandaşımız geldi, dedi ki:
Bir hafta önce babamı baypas ameliyatı yaptırdık
Giresunda ve bir kuruş para vermedik. Şimdi, böyle bir operasyon
için diyelim on dört yıl önce, on beş yıl önce Giresunun ya da
başka bir yerin ya da Sivasın köyündeki bir
vatandaşımızın Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirlere
gitmesi gerekirdi. Öyle değil mi? Bu hizmeti Anadoluda alabilmesi
kesinlikle mümkün değildi. Ayrıca, belki 50 bin lira mı
dersiniz, 100 bin lira mı dersiniz, ciddi olarak da bir ödeme ve harcama
yapması gerekirdi. Yani, bunun anlamı, o vatandaş bunu
yapamayacağı için orada ölüme mahkûm edilirdi. Aynen tablo buydu. Bu
sadece tabii Giresun değil, Giresun da bir örnek, Sivas da öyle. Biraz
önce bir tanımlama kullanıldı Sivas için, geri
kalmış diye; hayır, bilmiyorum en son ne zaman gittiniz,
muhtemelen on üç on dört yıl önce gittiniz, gidildi. Bugün Sivas gelişmiş,
bu saydığımız hizmetlerin hepsi dâhil. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Sadece o değil, gidin
bakın, bugün Sivasta dershane başına düşen öğrenci
sayısı kaç? Bakın, 21 ya da 22, 30lardan geldi buraya, bir
örnek yani.
VELİ AĞBABA (Malatya) Ne zaman gittin
Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Hizmetin,
yaşamın standardının ölçüleri nedir? Bunlardır
işte, onları örnek veriyorum. Dolayısıyla, Sivas geri
kalmıştır. kavramını kabul etmiyoruz, doğru da
değil zaten, Sivas gelişmiştir, Türkiye'nin bütün illeri gibi
gelişmiştir.
VELİ AĞBABA (Malatya) Türkiye'nin en çok göç
veren ili.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Hastalardan 13
kalem katkı payı alıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bakın,
bir şey daha söyleyeyim, hoşunuza gitmeyecek, kusura bakmayın.
Yine seçim bölgemden örnek veriyorum ama bu örnek Türkiye'nin tüm illerine
teşmil edilebilir. Ordu-Giresun Havaalanı açıldıktan sonra
-yine Hayal görüyorsunuz. diyorlar- bir gün bir hemşehrim telefonla beni
aradı, dedi ki: Havaalanına yürüyerek gidiyorum.
Giresun-İstanbul 90 lira otobüsle, gidiş dönüş ne kadar biliyor
musunuz uçakla? 80 lira değerli arkadaşlar, 80 lira.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Ankara?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) On beş
yıl önce, on dört yıl önce böyle bir hizmetten ancak filmlerde
gördüğünüz, elinde çanta, içinde para dolu olduğunu tahmin
ettiğimiz bu tipler ancak faydalanabilirdi ama vatandaş yürüyerek
evinden geliyor, havaalanından gidiş dönüş 80 liraya
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Masal anlatmıyoruz,
bunların hepsi gerçek şeyler, hepsi reel şeyler değerli
arkadaşlar. Hiçbir ilimize haksızlık etmeyelim, hiçbir yere
haksızlık etmeyelim.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Cepten harcama
miktarını söyler misiniz Canikli Bey?
MUSA ÇAM (İzmir) Anlattıklarına
Elitaş bile gülüyor, Elitaş bile gülüyor.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Keşke
zamanım olsa da hepsini söylesem keşke ama zamanımı kendi
programım doğrultusunda kullanacağım ama Sayın
Başkan takdir ederse tabii hepsini kullanacağız.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Cepten
harcamalardaki artışı söyleyin. Vatandaş gidemiyor Canikli
Bey, doğru söylemiyorsunuz. Cepten harcama miktarını söyleyin.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Canikli, bu
söylediklerinize kendi grubunuz inanır da biz yemeyiz! Sivas
büyüyormuş!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Şimdi,
değerli arkadaşlar
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Sağlık
Bakanınıza sorun.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sivas Türkiye'nin en
çok göç veren ili.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Evet, gidin,
hepsi var, hepsi var orada. Ama şunu diyorsanız: Tabii,
Boğaziçini Sivasa taşıyamayız, kusura bakmayın onu
yapamayız
VELİ AĞBABA (Malatya) Bunu bize
inandırma, kendi grubun inanabilir.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
yani
Boğaz Köprüsünü de taşıyamayız Sivasa. Ama onun
dışında, beş yıldızlı hastanelerden tutun
okullara kadar, ulaşım imkânlarına kadar ne istiyorsanız
hepsi Sivasta var.
VELİ AĞBABA (Malatya) Gelişiyorsak niye
göç veriyor?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Gidin
bakın, buyurun, Sivas burada, gidin bakın.
VELİ AĞBABA (Malatya) Ağrısı,
Karsı, Malatyası niye göç veriyor? Doğuda göç vermeyen bir
tane il var mı, İç Anadoluda bir tane göç vermeyen il var mı?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Arkadaşlar, rahatsız olmanıza gerek yok, herkes
faydalanıyor bundan. Yani bütün, 78 milyon vatandaşımız
faydalanıyor, sadece AK PARTİliler faydalanmıyor, öyle de
olması gerekir zaten elbette.
VELİ AĞBABA (Malatya) Göç vermeyen bir tane
il var mı, göç vermeyen? Büyüyen bir tane il var mı? Ekonomik
büyüyen, ekonomisi büyüyen bir tane il var mı?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Yani o
uçaklardan herkes faydalanıyor.
Tabii, burada değerli arkadaşlar, bu hedefe
ulaşılabilmesi için cari açık problemini de çözmemiz gerekiyor.
Cari açık büyümenin önündeki en büyük engellerden bir tanesidir. Cari
açık demek finansman ihtiyacı demektir, finansman ihtiyacı
yüksek faiz demektir ve Türkiye'nin ekonomisinin hep yumuşak karnı
olarak gösterilen en büyük problemlerden bir tanesi odur ama hamdolsun, son üç
ayda özellikle
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Satın alma paritesini
yeniden hesaplayın, getirin.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
ağustos, eylül, ekim ayı rakamlarına
baktığınızda hep eleştiri konusu yapılan, içeride
ve dışarıda, bütün uluslararası denetim kuruluşları
tarafından ve bu kürsüden çokça dile getirildiği şekilde ve
doğru bir şekilde aynı zamanda, en büyük eleştiri konusu
olan cari açık probleminde bakınız, son üç aydaki rakamlar,
inanılmaz rakamlar ortaya çıktı. Yıllardan beri hasret kaldığımız,
ağustos ayında cari fazla verdi Türkiye. Yani döviz gelirimiz döviz
giderimizden fazla verdi ve üzerine çıktı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Aynı şey eylül ayı
için de geçerli ve ekim ayı cari rakamları henüz
yayımlanmadı ama dış ticaret rakamları
yayımlandı, 3,9 milyar dolar. Bu da ekim ayı cari dengesinin
aşağı yukarı sıfıra yakın yani açık
vermeyeceğinin işaretlerinden bir tanesi. En büyük eleştiri
konusu buydu, onun için vurguluyorum ama bakın, bundan sonra inşallah
trend devam eder. Tabii, çok erken konuşmamak lazım, onu da
söyleyeyim yani bir beş altı aylık dataları izlemek
lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Kesin bir
trend olabilmesi için onları takip etmemiz gerekiyor.
BAŞKAN Evet, iki dakika lütfen, Nurettin Bey
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ondan sonra
onu da halledeceğiz.
Diğer konular, bakın, değerli
arkadaşlar, ikinci konu, gelir artarken, Türkiye büyürken, millî gelir
artarken bunların daha adil bir şekilde
dağıtılması. Şimdi, belki
şaşıracaksınız, Türkiye Cumhuriyetinin bilinen tarihi
içerisinde gelir dağılımının en iyi düzeldiği
dönem son on üç yıllık dönemdir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sağlığınıza zarar vermesin,
sağlığınıza; sağlığınız
bozulur.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Maşallah!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Evet, aynen
öyle.
Değerli arkadaşlar, bakın, ben size biraz
önce de söyledim yani hiç hikâye anlatmayacağız, hiç masal
anlatmayacağız. Şimdi, bakın, rakamları söyleyeyim
size.
MUSA ÇAM (İzmir) Söylediklerine Elitaş bile
gülüyor.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) O mutlu, onun
için gülüyor; mutlu o, mutlu o. Mutlu olduğu için gülüyor değerli
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, 2002 yılı. Yani o rakamları da
AK PARTİ hükûmetlerinin iktidara geldiği dönem olduğu için
alıyorum, başka hiçbir anlamı yok. En fakir ile en zengin
arasındaki gelir farkı ne kadardı?
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Ne
kadardı?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) 9,5
kattı. Bugün ne kadar? 2014ün Ağustosu galiba, evet. Ne kadar
arkadaşlar biliyor musunuz? 7,4e gerilemiş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Maşallah!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Evet,
maşallah, hakikaten maşallah. Teşekkür ediyorum, nazar
değmesin.
Ve bu, kesintisiz on üç yıldan beri. Yani ibre
böyle. Aşağı doğru gidiş yok. İşin garibi ne
biliyor musunuz? AK PARTİ dönemine kadar da sürekli bozulma devam
etmiş. Yani o yüzden bu rakamları teyit eden birkaç rakam daha vermek
istiyorum. Bakın, yine 2002de Türkiyede en zengin yüzde 20lik kesimin
millî gelirden aldığı pay yüzde 50,1 iken, bu oran 45,9a
düşmüş. Yani zenginin millî gelirden aldığı pay
azalmış ama buna mukabil en fakir yüzde 20nin millî gelirden
aldığı pay yüzde 5,3ten yüzde 6,2ye çıkmış.
Bunlar hepsi rakamlar. Bu rakamları biz söylemiyoruz. Bu rakamlar bizden
önce de aynı yöntemle hesaplanıyordu. Evet, aynen böyle. Açın,
bakın. Şu anda TÜİKin sayfa sayısını
hatırlamıyorum ama girdiğiniz zaman rahatlıkla bulursunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Sayın
Başkan, istirham ediyorum
BAŞKAN Bağlayalım lütfen Nurettin Bey.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bitiriyorum.
Peki, bunlar tesadüf mü arkadaşlar? Bunların
hiçbirisi tesadüf değil. Tesadüf olmadığının en önemli
göstergesi nedir? Bakın, yine 2002 bütçesine
baktığınız zaman 100 liralık harcamanın 43,2
lirası faize gidiyor. Yani devlet bir yılda toplam 100 lira para
harcıyor, 43,2 lirasını faiz ödemelerine aktarıyor. Kime
aktarıyor faiz ödemelerini? Para babalarına, zengine. Öyle değil
mi? Faizle geliri kim elde eder? Zengin elde eder. Yani devletin bütçesinin
yarısı yaklaşık 200 bin kişiye aktarılıyor.
2002nin tablosu bu. Geriye kalan -o zamanki rakamlar için söylüyorum- 70
milyona da yüzde 47si aktarılıyor değerli arkadaşlar.
Tablo bu. Allah aşkına, milletin ürettiği kaynakların hemen
hemen yarısına yakını faiz geliri elde eden ve
sayısı yaklaşık 200 bini geçmeyen insanlara
aktarılıyor. Bugüne kadar 11,4. Rakamsal olarak değer ne kadar?
Şöyle söyleyelim. Bakın, eğer 2002deki rakam hiç
değişmemiş olsaydı, aynı oran, bugün, 2015 bütçesine
uygulanmış olsaydı ödememiz gereken faiz rakamı, toplam
rakam yaklaşık 473 milyar lira, 2015 bütçesinde -43,2yle
oranladığınız zaman- 204 milyar lira faiz ödenmesi
gerekirdi.
BAŞKAN Sayın Canikli, bağlar
mısınız efendim
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ne kadar
öngörülüyor? 54 milyar lira.
Bakın, sadece bundan dolayı, 2015
rakamlarıyla bir yılda elde edilen tasarruf 150 milyar lira
değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Masal anlatmıyoruz, gerçekleri konuşuyoruz. Bunu
bu hükûmetler yaptı. AK PARTİnin bu hükûmetleri tarafından
hayata geçirildi.
BAŞKAN Nurettin Bey, lütfen selamlar
mısınız
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Tamamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bir teşekkürü hak
etmiyor mu? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, şu tabloya bakın. Bu Hükûmet bir teşekkürü hak
etmiyor mu değerli arkadaşlar? Bundan herkes faydalanıyor.
Bundan hepimiz faydalanıyoruz.
Ve sosyal politikalara, tabii, giremedik. Sosyal devlet
olmanın, yine, aynı şekilde, bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde, gerçek anlamda, içini doldurarak en etkili bir şekilde hayata
geçiren hükûmetler AK PARTİ hükûmetleridir.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Kaç milyon insan
yardıma muhtaç, kaç milyon insan?
BAŞKAN Nurettin Bey
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Sadece bir
örnek verip izninizle, tamamlıyorum Sayın Başkan.
Bakın, yine, bu seçim çalışmaları
sırasında bazı işverenler bize şunu şikâyette
bulunmak için geldiler, dediler ki: Bazıları bize geliyor,
sigortasız olarak çalışmak istiyor. Hâlbuki tam tersidir
normalde. Yani işveren sigortalı yapmak istiyor ama
çalışmak isteyen
Hepsi değil tabii, yani bazıları
için. Yaşadığımız somut hadiseler bunlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ve diyor ki
işçi: Ben sigortasız çalışmak istiyorum. Neden? diye
sorduklarında Çünkü yeşil kartın sunduğu imkânlardan
faydalanmaya devam etmek istiyoruz. Eğer, sigortalı olursak
yeşil kartımızı alıyorlar. O yüzden, öyle bir sosyal
imkân sağlıyoruz ki -sadece onlara değil- diğerlerine de
öyle bir imkân sağlıyoruz ki, düşünebiliyor musunuz,
sigortalı olarak çalışmak istemiyor.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Demek ki sigortalıya
sağlık hizmeti vermiyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ne derseniz
deyin, biz, bunları bu milletimize sunmaya devam edeceğiz ve bu
Hükûmetin bu programıyla, inşallah, Türkiye, on üç yılda
geldiği noktanın çok daha ilerisine gidecek.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Kendi parti programına
uymayan bir parti.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Biz mutluyuz.
Bizim yüzümüz gülüyor. Elitaşın da gülüyor, hepimizin gülüyor.
Milletin gülüyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
Efendim, gruplar adına konuşmalar bitti.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.02
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.27
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER :
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
Daha evvel kapatırken
zatıaliniz söz istemiştiniz.
Buyurun efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Giresun Milletvekili
Nurettin Caniklinin Bakanlar Kurulu Programı üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, çok
teşekkür ederim.
BAŞKAN Rica ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Zamanı da ekonomik kullanmak
adına kürsüden söz talep etmeden, hemen buradan belirteyim.
Birkaç gün önce, Sivas Milletvekilimiz Ali
Akyıldız, beraberinde, çatıdan atlamak üzereyken kendisinin
Sivasta ikna ettiği ve Meclise getirip bizlere dinlettirdiği Sivas
Demir Çelik işçileriyle konuştuk biz.
Biraz önce Sayın Canikli konuşurken Sivasta
işlerin ne kadar yolunda gittiğini, onlar 2004te özelleştirilen
Sivas Demir Çelikte, Erol Evcil döneminde eski günlerini nasıl
aradıklarını ve sekiz buçuk aydır evlatlarına bir
ekmek alacak para olmadan nasıl bunalıma sürüklendiklerini,
kendilerine seçim öncesi verilen sözlerin nasıl
tutulmadığını ve kendisini, o 3 çocuk sahibi babayı
Sivas Demir Çelikin tepesindeki çatıya hangi şartların
çıkardığını anlatmış, daha sonra da
şimdi Savunma Bakanlığı görevini yeniden üstlenen
Değerli Bakanımızla da bu konuyu görüşmüşlerdi.
Elbette ki o Sivastaki işçiyi yanında getiren, hem de
HAK-İŞte örgütlü, HAK-İŞin Sendika Başkanı da
yaşadığı hayal kırıklığını
anlattı. Gerçekten ibretlik hikâyelerdi.
Yani Sivasta işlerin yolunda gittiği, herkesin
yüzünün güldüğü, o yüzden kendilerinin de yüzünün güldüğünü söylerken
Sayın Canikli gerçekleri, Sivasla ilgili gerçekleri ifade etmekte
birazcık farklı bir noktaya düştü.
Biz elbette kimseye Masal anlattınız.
demiyoruz. Diyor ki: 7 Hazirandan 1 Kasıma kadar, masal olsaydı, bu
sonuç olmazdı. Maalesef bir korku filmi yaşatıldı
Türkiyeye, ondan sonra alınan sonuca elbette hepimiz saygı
duyuyoruz.
Teşekkür ederim efendim.
VIII.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)
1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından
kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi (Devam)
BAŞKAN Efendim, Başbakan Sayın Ahmet
Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Daha sonra rica edeyim sizden.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Efendim, kısa, bir
cümleyle.
BAŞKAN Yok, lütfen
Geçiyorum efendim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Şimdi söz sırası Hükûmet
adına Başbakan Yardımcısı Sayın Lütfi Elvana
aittir.
Buyurun Sayın Elvan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz kırk dakikadır.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan,
buraya kadar gelen bir milletvekilini, saygıyla bekleyen bir
milletvekilini refüze etmenizi kınıyorum.
BAŞKAN Kınamayı bir tarafa atın.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Efendim, bir milletvekilini
dinlemek mecburiyetindesiniz.
BAŞKAN Lütfen, güzel bir hava var. Ben rica edeyim
efendim.
Grup Başkan Vekiliniz konuştular.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Bir milletvekilini dinlemek
İç Tüzük görevinizdir.
BAŞKAN Bilahare sorarım size efendim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Hayır efendim, ben
bilahare konuşmam bu konuda.
BAŞKAN Nasıl uygun görürseniz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Öyle uygun görüyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Elvan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Sayın Başkan, siyasi partilerimizin saygıdeğer genel
başkanları, değerli milletvekillerimiz; Türkiye Cumhuriyeti
64üncü Hükûmeti adına yüce Parlamentoyu hürmetle, saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Öncelikli olarak bugün Diyarbakırda
hayatını kaybeden Tahir Elçiye ve şehit polisimize Allahtan
rahmet diliyorum. Ailelerine ve milletimize başsağlığı
diliyor ve bu saldırıyı şiddetle, nefretle
kınıyorum.
Değerli arkadaşlar, 1 Kasım seçimlerinin
ardından 64üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti olarak yepyeni bir vizyonla milletimizin
huzurundayız, yepyeni bir dönemin başındayız. Milletimiz
26ncı Dönem Meclisinden çok şeyler bekliyor. Bu süreçte
iktidarıyla muhalefetiyle Meclis çatısı altında bulunan siz
bütün milletvekillerimizi tek tek tebrik ediyor, başarılar diliyorum.
Milletimizden bir kez daha aldığımız
Türkiyeyi yönetme görevini en iyi biçimde yerine getireceğimize sizler
adına, Hükûmetimiz adına söz veriyorum. 1 Kasım seçimlerinin
başarısı ve buna bağlı olarak ülkemizi dört yıl
daha yönetmek şerefi AK PARTİmizindir. AK PARTİ Hükûmeti
milletimizin Hükûmetidir ve milletimizin hizmetkârıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk demokrasi tarihine altın harflerle yazılacak olan 1 Kasım
seçimleri aynı zamanda milletimizin engin sağduyusunun tezahürüdür.
Milletimiz içeriden ve dışarıdan her türlü kriz, kaos ve
istikrarsızlık senaryolarına dur diyerek iradesini tecelli
ettirmiştir. Yüksek katılım oranıyla, yüksek temsil gücüyle
güçlü bir Meclis oluşmuş ve güçlü bir Hükûmet iş
başına gelmiştir. 1 Kasım seçimlerinde milletimiz iradesini
istikrardan yana, huzurdan yana, barıştan yana, büyümeden,
gelişmeden, kalkınmadan yana kullanmıştır, yine,
reformlardan yana kullanmıştır. Milletimiz, tercih ve
katılımıyla Türkiyenin bir ileri demokrasi ülkesi
olduğunu, kim ne derse desin son sözü kendisinin söyleyeceğini, kim
ne hesap yaparsa yapsın asıl hesabı kendisinin
yapacağını dosta düşmana ilan etmiştir. Milletimize
şükran borcumuz vardır, hizmet görevimiz vardır ve bu görev her
şeyin üstündedir. AK PARTİ hükûmetlerinin siyasette ustası da
yol göstericisi de Allaha şükür milletimiz olmuştur.
Önümüzdeki dört yılda milletimize hizmet yolunda
2023 vizyonumuza uygun önemli reformlar gerçekleştireceğiz. Muhalefet
partilerimizle daima sağlıklı bir diyaloğu hedeflerken yol
gösterici eleştirilerinizden de her zaman yararlanacağız. Zira
muhalefet kurumu demokrasinin olmazsa olmazıdır. Umuyoruz ki yeni
dönemde demokrasimizin toplam kalitesine kalite katacak bir muhalefetle muhatap
oluruz. Hep söylüyoruz, biz hep birlikte Türkiyeyiz. Gelin, milletin
hizmetkârı olma yolunda var gücümüzle beraber çalışalım.
Farklı düşüncelere sahibiz, farklı siyasi partilere mensubuz.
Aramızda siyasi rekabet olabilir ama demokratik olgunlukla, birbirimizin
hukukunu çiğnemeden siyaset yapmayı milletimiz bizden
istemiştir. Önümüzdeki dönem bu anlamda büyük kazanımlar elde
edeceğimiz bir dönem olacaktır. Yeter ki önce Türkiye diyelim, yeter
ki siyasetin çıtasını düşürmeden, ülkemizin itibarı
için, demokrasi için, hukuk için, adalet, kalkınma için hep beraber gayret
edelim. Yeter ki -Cumhurbaşkanımızın sıkça
vurguladığı üzere- temel meselelerde, millî meselelerde bir
olalım, iri olalım, diri olalım, kardeş olalım, hep
beraber güçlü, zengin ve kalkınmış bir Türkiye olalım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, on üç başarılı yılın ardından ilk
günkü heyecan ve kararlılıkla bir kere daha yola çıkmaya
hazırlanıyoruz. Türkiyeye hizmet yolunda yeni bir sayfa
açıyoruz. Bugün üzerinde görüşmeler yaptığımız
hükûmet programı, on üç yılın başarılı
tecrübelerinden alınan ilhamla gelecek yıllara, inşallah
başarıyla gerçekleştireceğimiz hizmetlerin bir telifidir
diye düşünüyoruz. Hükûmet programımız, aynı zamanda 2023
vizyonu çerçevesinde hazırlanmıştır. Önümüzde, Türkiyeyi
büyük hedeflerine taşıyacağımız uzun bir yol var. 3
Kasım 2002de milletimizden aldığımız emaneti yeni
menzillere bu programla taşıyacağız. Geçmişimizi,
köklerimizi, eserlerimizi, felsefemizi sadakatle sahiplenerek Türkiyenin
hizmetinde olacağız. Bizim önceliğimiz sadece ve sadece
insandır, toplumdur, millettir.
Başbakanımızın 2023
sözleşmesinde ifade ettiği gibi AK PARTİ olarak siyasetimizin
esası insan onurudur. Evet, her şey insan içindir. İnsanın
hukuku, insan hayatının kalitesi siyasetin temel konusudur. Bu
anlamda, inşallah önümüzdeki süreci insanımız için
kazanımlarla dolu bir dönem olarak geçireceğiz. Bugüne kadar
izlediğimiz yolu bundan sonra da sadece
vatandaşlarımızın güvenini, rızasını almak
için sürdüreceğiz. Aşkla, heyecanla, umutla önümüzdeki
zorlukları aşacağız.
Sıkıntılı günlerden geçiyoruz ama
Allahın izniyle aşamayacağımız engel yoktur. Yeter ki
istikametimizi şaşırmayalım ve yeter ki milletimizin
hukukunu korumayı esas alalım.
Seçim sonuçlarını konuşamadan, sevincimizi
yaşayamadan yoğun bir gündem ülkemizi ve bölgemizi kuşattı ancak
Hükûmetimiz tüm bu engelleri aşacak güçte ve
kararlılıktadır. Her seçimde millet nezdindeki
itibarımızın yükselişi elbette ki tesadüfi değildir.
Bu yükselişle milletimizin huzuru, özgürlüğü, aşı,
ekmeği, kısacası Hükûmetimizin sağladığı
istikrar ortamı arasında doğrudan bir irtibat vardır. Tek
emelimiz, tek arzumuz bu ülkenin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün
vatandaşlarının rızasını, onayını,
duasını almaktır. Bu yeni dönemde de toplumumuzun her kesiminin
meselelerine şefkatle ve adaletle eğileceğiz, çözümler
üreteceğiz.
Hükûmet programımızın esası,
ülkemizin, insanımızın gücüne güç katmaktır, yaşam
kalitesini artırmaktır. 64üncü Hükûmet olarak önceliğimiz,
demokrasimizi ekonomik istikrarla birlikte geliştirmek, ürettiğimizi
adalet ekseninde paylaşmak, gelir adaletsizliğini gidermektir. Bunun
için, seçimden önce bütün partilerimizin ilan ettikleri ve mutabık
kaldıkları yeni bir anayasa hedefimizi birlikte
gerçekleştirmeliyiz. Cumhuriyetimizin 2023 hedeflerine darbe
anayasasıyla, vesayet kurumlarıyla gidemeyiz. Bu konu sadece iktidar
partisi olarak bizim meselemiz değil, bütün siyasi partilerin meselesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
64üncü Hükûmet her alanda vatandaşımızın arzusunu
önceleyecektir. Buyurgan, çatık kaşlı, halkını azarlayan,
üzen devlet modeli 2002 öncesinde kalmıştır. Son on üç
yıldaki bütün çabalarımızın temelinde bu
hastalıklı anlayışın en ufak bir izini bile
bırakmama gayreti vardır. Biz, devlet ile millet arasında hiçbir
ihtilaf alanı kalmayıncaya kadar mücadelemizi devam ettireceğiz.
İnsanı yücelterek devletimize itibar kazandırmaya devam
edeceğiz. Siyaset dışı araçlarla siyaseti baskı
altına alan, vesayet oluşturan hiçbir güç Türkiyeyi eski günlere,
eski tuzaklara, eski kapanlara döndüremeyecektir. Biz diyoruz ki: Devlet bütün
milletimizindir, devlet bütün vatandaşımızındır.
Dolayısıyla, bu ülkenin bütün imkânları ve kaynakları bütün
vatandaşlarımızındır.
Burada, bu ülkede, Türkiyede imtiyazlı zümreler
olmayacak; vatandaşın, hakların, hukukun önüne geçerek yasak
diyen kimse olmayacaktır. Türkiye özgür insanların ülkesidir. Tel
örgü işlevi gören devlet eski Türkiyede kalmıştır
artık. OHALi kaldırdığımız gibi, devlet güvenlik
mahkemelerini kapattığımız gibi, işkenceye
sıfır tolerans deyip tedavülden kaldırdığımız
gibi, faili meçhulleri yok ettiğimiz gibi Türkiyede demokrasinin
çıtasını en üst düzeylere çıkarmaya devam edeceğiz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ya, daha
bugün Diyarbakırda
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) Bu
idealimiz için büyük bir enerjimiz var, yüreklerimizde bitmez tükenmez bir
aşk var. Yediden yetmişe bütün vatandaşlarımız emin
olsunlar ki çözemeyeceğimiz hiçbir mesele yoktur. Türkiye Cumhuriyeti
devleti 100üncü yılına, inşallah, büyük bir uzlaşmayla
bütün yaralarını sarmış, devasız görülen dertlerinden
kurtulmuş, hastalıklarına şifa bulmuş olarak
girecektir. Biz bütün azmimizle, heyecanımızla Türkiyenin
ekmeğini, aşını, huzurunu, mutluluğunu büyütmeye,
özgürlük alanını genişletmeye azimliyiz, kararlıyız.
Önümüzdeki süreçte, inşallah, Türkiyeye yakışan,
halkımızın da senelerdir beklediği anayasayı birlikte
yapmayı hedefliyoruz. AK PARTİ, başından beri 82
Anayasasını darbe geleneğinin bir ürünü olarak görmüştür.
Şu anki Anayasa hem bireysel özgürlükler hem de siyaset üzerinde
baskı kuran güç kullanma arzusuyla oluşturulmuş bir
Anayasadır. Yeni Türkiye ise yeni anayasasıyla kimsenin
dışlanamayacağı, hiçbir vatandaşımızın
ötelenemeyeceği bir Türkiye olacaktır.
AK
PARTİnin hazırlamak istediği ve değerli
katkılarınızı da beklediği yeni anayasanın temeli
insan onuruna dayanmaktadır. Öyle bir anayasa yazalım ki herkes
kendini o anayasada bulsun. İşte, bu anayasa benim anayasam.
diyebilsin. Öyle bir anayasa yapalım ki insana devlete karşı
olan görevlerini hatırlatmasın, devletin insana karşı olan
görevlerini hatırlatsın. Onun için geliniz gerçek manada sivil, yeni
bir anayasa yapma fırsatını birlikte değerlendirelim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; her partinin parti programı
elbette farklı olabilir ve farklıdır da. Her hükûmetin hükûmet
programı da farklı olabilir. Bunlar tartışılır,
eleştirilir. Bu tartışmalar nasıl olursa olsun etki
alanları bir yere kadardır. Ancak, Türkiyenin millî meselelerinde
inanıyorum ki bu Meclis geçmişte olduğu gibi bundan sonra da
mutabakat hâlinde olmaya, tek yürek olmaya devam edecektir.
Dünyanın
1918de bir hesabı vardı. Milletimizin ve Allahın hesabı
bu hesabı bozdu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde istiklal
mücadelemizi vererek Türkiye Cumhuriyetini ilan ettik. İnşallah 2023
yılında hep birlikte cumhuriyetimizin 100üncü yılını
idrak edeceğiz.
İstiklal Harbimizi yaparken bize maceraperest
diyenler haksız çıktılar. Bugün Türkiyenin güvenliğini
ilgilendiren meselelere taraf olurken, sınırlarımızı
korurken, mazlum ve mağdur halkların hamisi olurken de -maceraperest
diyen kişiler için söylüyorum- tarihten bugüne kadar ders almadılar,
zannediyorum ki bundan sonra da ders almayacaklar ama şunu da ifade etmek
istiyorum: Allahın izniyle, tarih önünde bir kez daha bu ifadeleri
kullananlar mahcup olacaklardır.
Türkiye, muhatapları kim olursa olsun ülkesini ve
milletini koruduğu gibi dünyanın neresinde olursa olsun
mazlumların, mağdurların sesi olmaya, vicdanı olmaya devam
edecektir. Türk milletinin vicdanı hiçbir şekilde körelmeyecek,
nasırlaşmayacak, AK PARTİ iktidarları da milletin
vicdanının sesi olmaya devam edecektir. Biz Türkiye olarak bizi
ilgilendiren her meselede taraf olmak durumundayız. Bu taraf olma durumu
körü körüne bir taraftarlık değildir. Türkiye'nin bekası söz
konusuysa, Türkiye'nin millî menfaatleri söz konusuysa, kardeş
halkların çektiği acılar söz konusuysa, dünya ne derse desin
taraf olmaya sonuna kadar devam edeceğiz.
Suriye meselesinde de pek çok yönden tarafız; insan
haklarından yana tarafız, demokrasiden yana tarafız, Suriye
halkından yana tarafız, Suriyenin bütünlüğünden yana
tarafız, insanlığın vicdanından yana tarafız.
Evet, bize diyorlar ki: Emevi Camisinde namaz
kılacağınızı ifade ettiniz ama 2,5 milyon insanı
dilenci pozisyonuna bir anlamda soktunuz. şeklinde bir ifade
kullanıldı burada.
Sadece şunu söylerim: Allahtan korkun! Allahtan
korkun! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İLHAN KESİCİ (İstanbul) Öyle
demedim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Siz, 2,5 milyon insanı sınır dışı etmek
istediniz. Evet, buna sebep olan eli kanlı Esedin elini
sıktınız. Bu da size yakışmadı. (CHP
sıralarından gürültüler)
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Bodrumda siz
tatil yapıyordunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Evet, biz Bodrumda
MUSA ÇAM (İzmir) Esadla tatil yapan kim,
kardeşim diyen kim?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, biz Esedle görüşürken Esed katliam
yapmıyordu.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Kardeşim
Esad diyen sizdiniz, ne oldu da... Esad da mı kandırdı sizi
yoksa? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Ancak, Esed katliam yapmaya başladıktan sonra Cumhuriyet Halk Partisi
yetkilileri gitmiş, kanlı Esedin elini
sıkmıştır, bunu milletimiz görmüştür sevgili kardeşlerim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz, o 2,5 milyon insanı ülkemize almakla
onları ölümden kurtardık, işkenceden kurtardık, Esedin
zulmünden kurtardık. Allah kimseyi vatanından, memleketinden
ayrılmak durumunda bırakmasın. Dünyada göçmenlere, mültecilere,
yersiz yurtsuz kalanlara, evi ocağı yıkılanlara, ölümden
kaçanlara Türkiye kucağını açmışsa, Türk milleti
kucağını açmışsa bununla insan olarak iftihar etmek
gerekir. Bu, insanlığımızın bir gereğidir,
vicdanımızın bir gereğidir; tarihe karşı,
coğrafyaya karşı, insanlığın geleceğine
karşı sorumluluğumuzun bir gereğidir. Türkiyenin
mülteciler konusundaki tavrını dünya takdir ediyor, uluslararası
insani yardım kuruluşları takdir ediyor, elini vicdanına
koyan her vicdan sahibi takdir ediyor ancak bir tek muhalefet takdir etmiyor.
Türkiyenin Suriye konusundaki barışçı tavrına, insani
tavrına, zulme karşı duruşuna karşı çıkmak
insanlığa karşı çıkmaktır; zulüm karşısında
sessiz kalmaktır. Biz Türkiye olarak bölgede huzur tesis edilene kadar,
kan durana kadar mazlumların yanında, mağdurların
yanında, Suriye halkının yanında olmaya devam
edeceğiz.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Teröristlere
silah göndererek mi Suriye halkının yanında oluyorsunuz?
Bakın, Erdoğan şimdi itiraf etti ÖSOya silah gönderiyoruz.
diye. Sayın Bakan, böyle mi Suriye halkının yanında
oluyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Yarkadaş, lütfen efendim,
lütfen
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Bu
konuda olduğu gibi ve diğer pek çok konuda da Sayın
Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımızla
birlikte haksız hücumlara maruz kaldı. Muhalefet el birliğiyle
Sayın Cumhurbaşkanımıza muhalefet etmekte birleşti.
Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan 78 milyonun Cumhurbaşkanıdır. Her türlü
siyasi tavır ve duruşun ötesinde Türk milletini ve Türkiyeyi temsil
eden Sayın Cumhurbaşkanımız milletimizin hür iradesiyle
seçilmiştir. Cumhurbaşkanımızın ve o yüce makamın
her türlü kısır ve dar tartışmanın
dışında ve üstünde olduğunu muhalefet bir türlü kabullenmek
istemiyor. Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanlığı
makamını eleştiri sınırını aşarak
yıpratmaya kalkan kim olursa olsun karşısında bizi
bulacaktır, milletimizi bulacaktır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Herkesin
Cumhurbaşkanıysa niye sizi karşısında buluyor?
Sayın Bakan, madem herkesin Cumhurbaşkanı siz niye
savunuyorsunuz sadece?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Paralel kumpaslarla meşruiyetini
milletten değil millet düşmanlarından alanlar
Cumhurbaşkanımızı ve ailesini hedefe koyarak esasıyla
onu değil onun temsil ettiği milleti hedef almaktadır. Devlet
içinde devlet olma hevesi güden her türlü paralel yapıyla milletimizin
huzuruna, birliğine, dirliğine yönelen her türlü terör örgütüyle
mücadele kesintisiz devam edecektir. Bunu yaparken Anayasa, yasalar ve hukuk
sistemi içerisinde özenli hareket edilecek, vatandaşımızın
hak ihlaline meydan verilmeyecektir.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Amma
attın ha!
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Şu anda
Derikte sokağa çıkma yasağı var.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Can
Dündarı haber yaptığı için
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) -
Şiddete bulaşan ve şiddeti körükleyenlerle
anladığı dilden mücadele sonuna kadar devam edecektir. Terörle
mücadeleyi, her türlü vesayet anlayışı ve paralel yapıyla
mücadeleyi demokratikleşme çalışmalarıyla eş
zamanlı yürütmeye kararlıyız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Parlamentoyla ilişkilerden
sorumlu bakanın ilk günden üslubuna bak! Bundan sonra uzlaşmayı
ara! İlk sınava bak!
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir başka güncel konuya
ilişkin de Genel Kurulumuza bilgi arz etmek istiyorum. Bildiğiniz
gibi geçtiğimiz salı günü sabah saatlerinde Hatay Yayladağı
bölgesinde Türk hava sahasını ihlal eden ve o dakika itibarıyla
milliyeti bilinmeyen bir uçak Hava Kuvvetlerimizce düşürüldü. İhlali
yapan uçak beş dakikada 10 defa uyarılmış, sonuç
alınamayınca daha evvel defalarca ilan ettiğimiz üzere
uluslararası angajman kuralları çerçevesinde F-16larımız
tarafından müdahale edilmiştir. Türkiye, hava sahasının
ihlali konusundaki hassasiyetini defalarca açıklamış ve
uyarılarda bulunmuştur. Buna rağmen, kara ya da hava
sahamızda bir ihlal gerçekleşiyorsa ona karşı her türlü tedbiri
almak bizim hem hakkımız hem görevimizdir.
Öncelikle
şunu ifade etmeliyim ki, yıllardır ileri düzeyde iş
birliği içinde olduğumuz dostumuz, komşumuz Rusyayla
münasebetlerimizin bu hâle gelmesini elbette arzu etmezdik. Ancak bu konudaki
tutumumuz nettir, angajman kuralları vatan savunmasının ve
güvenliğinin bir gereğidir. Sayın Başbakanımız
angajman kurallarının her ülke için geçerli olduğunu belirterek
sınır güvenliği konusunda Türkiyenin tavrını en
açık ve anlaşılır şekilde dile getirmiştir.
Türkiye olaya hamasi duygularla yaklaşmamış, bu süreçte krizin
tırmanmasını engelleyecek adımları atarak olayı
kontrol altına almaya çalışmıştır. Ama burada
biraz önce Sayın Kesici tarafından Sayın
Başbakanımıza yönelik bazı ifadelerde bulunuldu.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Hayırdır?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) Sayın Kesici özellikle
talimatın, direktifin Sayın Başbakan tarafından verilmemesi
gerektiğini ifade etti. Angajman kuralları, Sayın Kesici,
Sayın Başbakanın direktifiyle verilir, bunu bilmemiz gerekiyor.
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) Suriye uçağı sandınız galiba?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) Evet, Sayın Başbakanın
direktifiyle verilir.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Roboskide de öyle miydi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Angajman kurallarında, Genelkurmay
Başkanlığı veya Hava Kuvvetleri Komutanlığı
kendi kararını alarak böyle bir uygulamayı yapamaz. Bu direktifi
verecek olan ve veren seçilmiş Hükûmettir
FERHAT
ENCÜ (Şırnak) Peki, Roboskide ne yaptınız?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
seçilmiş Hükûmettir.
FERHAT
ENCÜ (Şırnak) - Roboskide kim emri verdi?
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) Suriye uçağı sandınız galiba.
FERHAT
ENCÜ (Şırnak) Roboskide kim emri verdi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) Tüm
kurumlarımız
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Rus uçağı
olsaydı düşürmezdik. dediniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) -
Bunun sorumluğu da elbette ki Hükûmetimize ve Sayın
Başbakanımıza aittir.
MUHARREM ERKEK
(Çanakkale) Rus uçağı olduğunu bilseydik düşürmezdik.
dediniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) -
Kurumlar seçilmiş hükûmetin emrindedir, bunu size hatırlatmak
isterim, özellikle sizlere hatırlatmak isterim.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Daha uçağın
milliyetini tespit edemiyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) -
Şimdi, yine, özellikle sınır ihlalinde bulunan uçağın
nereden geçtiğini de biliyoruz değil mi? Hataydan geçti bu.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Rus uçağı
olduğunu bilseydik düşürmezdik. dediniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) -
Evet, herhâlde, şunu da söylemeliyim: Siz iktidarda olsaydınız,
anlaşılan, sınır ihlaline onay verecektiniz. Ben buradan
bunu anlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler) Evet, buradan bunu anlıyorum.
ZİYA PİR (Diyarbakır) Sayın
Kurtulmuşa deyin bunları. Hükûmet Sözcüsü öyle demiyor. Hükûmet
Sözcüsü öyle konuşmuyor.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Ciddi olun, ciddi.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) -
Sayın Kesici Gazi Mustafa Kemal Atatürkten bahsetmiştir.
ZİYA PİR (Diyarbakır) Rus
uçağı olduğunu bilseydik düşürmezdik. diyor.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Rus uçağı
sınırlarımızı ihlal edebilir mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) -
Hatay, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün bize emanetidir.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Rus uçağı ihlal edebilir
mi?
BAŞKAN Efendim, lütfen
Beyefendi
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) Evet,
Hatay, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün bize emanetidir; korumaya, kollamaya devam
edeceğiz. Sınır ihlali yapılması hâlinde gereğini
yine yapacağız sevgili kardeşlerim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Evet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk Hatayı ziyaretinde
Ayşe Fitnat Hanımla bir araya gelir. Ayşe Hanım şunu
söyler: Paşam, kırk asırlık Türk yurdu Hatay düşman
elinde. Bizi lütfen kurtarın. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise Kırk
asırlık Türk yurdu Hatay düşman elinde esir kalamaz. der
sevgili kardeşlerim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Alkışlanacak tek yeri
konuşmanın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye teröre nasıl
karşıysa savaşa da öyle karşıdır. Ancak terör
bahanesiyle Türkmen kardeşlerimize yapılan saldırılar
karşısında seyirci kalamayız. Bayır Bucak
Türkmenlerinin yaşadığı Lazkiye ve kuzeyinde terörist örgüt
yoktur. O yüzden, yıllardır halkına zulmeden Esed ordusuna
vereceği desteği açıkça savunamayanlar bunu terörle mücadele ambalajıyla
satmaya kalkmasın.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) IŞİDi de anlat
azıcık, IŞİDi de anlat.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Evet, evet, PKK nasıl terör örgütüyse DAİŞ de bir terör
örgütüdür.
ZİYA PİR (Diyarbakır) El Nusra?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) El
Nusra da bir terör örgütüdür.
BAŞKAN Sayın Erkek, lütfen müdahale
etmeyiniz, Sayın Erkek, insicamı bozmayınız efendim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Keza, soydaşlarımıza yapılan saldırılar
karşısında sessiz kalmamızı da bizden kimse
beklemesin. Türkiye, tarihî, kültürel ve sosyolojik bağlarının
bulunduğu Bayır Bucak Türkmenlerinin her zaman yanındadır,
yanında olmaya da devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu, bizim kardeşlik hukukumuzun ve insanlığımızın
gereğidir, aynı zamanda büyük devlet olmamızın
gereğidir. Türkiye, özellikle de AK PARTİ hükûmetleri döneminde
içinde yer aldığı bu coğrafyaya barışı ve
adaleti getirmeye katkı sağlayacak gücünü çevresine
hissettirmiştir. Türkiye'nin bu gücünden rahatsız olan çıkar
grupları şüphesiz vardır ama biz bu çıkar
gruplarının keyfine ve oyunlarına ram olacak bir ülke asla
değiliz. Bizim davamız hak ve adalet davasıdır, özgürlük
davasıdır. Asıl sorun, halkına zulüm yapan, zulümle ayakta
durmaya çalışan yönetimlerdir. Sorunun kökeni, tamamen menfaat
ilişkilerine endekslenmiş kimi devlet politikalarında
aranmalıdır. Siyasiler arasında medyada, sosyal mecralarda
maalesef milletimizi, dostlarımızı üzecek, düşmanlarımızı
ise sevindirecek ifadelere rastlıyoruz. Oysa vatan savunması söz
konusu olduğunda birlik, beraberlik her şeyden önce gelir. Bu aziz
vatan, varlığımızın teminatı, bu ülkede
yaşayan herkesin ortak değeridir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ hükûmetleri cumhuriyetimizin en reformcu hükûmetleridir, evet, en
reformcu hükûmetleridir. AK PARTİ hükûmetlerinin en önemli özelliği,
vesayet odaklarının talimatıyla icraat yapmamasıdır.
Bize talimat verecek tek bir merci vardır
KAMİL AYDIN (Erzurum) Saraydır.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) -
o
da milletimizdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Milletimizi ayak bağlarından kurtarmak, millet-devlet
kaynaşmasını sağlamak, devlet işleyişini en
kolay, en ulaşılabilir hâle getirmek için bu reformları
yapıyoruz. Birey olarak her vatandaşımızın
eşitliği, özgürlüğü, güvenliği, onuru için yine bu
reformları yapıyoruz. Ülkemizin sosyal, kültürel, ekonomik alanlarda
dünyada saygın hâle gelmesi için bu reformları yapıyoruz.
64üncü Hükûmet olarak 2002den bu yana
yaptığımız reformları kalıcılaştırmak,
kurumsallaştırmak, güncellemek, yeni ihtiyaçlara cevap vermek için 6
temel alana öncelik verdik. Bunlardan bir tanesi demokratikleşme ve adalet
reformu, bir diğeri eğitim reformu, kamu yönetimi reformu, kamu
maliyesi reformu, reel ekonomide köklü değişim reformu, öncelikli
dönüşüm programlarına ait reformlarımız. Evet, 6
reformumuzdan oluşuyor. Hükûmet programımızın geneline
baktığınızda ise, insan odaklı bir yaklaşım
içerisinde olduğumuzu göreceksiniz. Hemen hemen her bölüm insan
odağı üzerine inşa edilmiştir, insan kalitesi, nitelikli
insan altyapısı üzerine inşa edilmiştir.
Evet, Sayın Kesici şunu ifade etti, dedi ki:
Bu Hükûmet programı ürkek ve çekingendir. Ürkeklik ve çekingenlik asla
bize yakışmaz, asla bize yakışmaz. Ürkek ve çekingen ruh
hâline sizi millet 1 Kasım gecesi zaten sandıkta soktu değerli
arkadaşlar. 1 Kasım gecesi zaten o ortama girdiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Evet, zannedersem Hükûmet programını
detaylı bir şekilde okumadınız. Evet, Sayın Kesici,
demokratikleşme ve adalet reformu alanında, kısaca özetlemek
istiyorum, siyasi etik kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, sivil
toplum çerçeve kanunu, cemevlerine ve irfan merkezlerine hukuki statü
verilmesi, kişisel verilerin korunması kanunu, devlet sırrı
kanunu, Yargı Reformu Strateji Belgesinin hayata geçirilmesi, daha çok
sayıda sayabileceğim reformlar. Evet, bu reformların her birini
teker teker hayata geçireceğiz, ancak anladığım
kadarıyla reformlarla, demokratikleşmeyle çok fazla ilginiz yok,
eğer ilginiz olsaydı bu bölümlere değinirdiniz diye
düşünüyorum.
ZİYA PİR (Diyarbakır) Sizin çok ilginiz
olduğu için eğitim reformu yapıyorsunuz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, zamanım kısaldı, o nedenle
özellikle Hükûmetimize yöneltilen bazı sorular var, onları öncelikli
olarak cevaplandırmak istiyorum, eğer zamanım kalırsa yine
Hükûmet programıyla ilgili düşüncelerimi sizlere
aktaracağım.
Sayın Kesici vatandaşın cebine giren bir
hesap yaptı. Doğru mu Sayın Kesici? Bu hesabı
yaptınız, kendinize göre bir hesap yaptınız.
İLHAN KESİCİ (İstanbul) Görelim
hesabı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Elbette, doğru yanlış bir hesap yaptınız, size çok
teşekkür ediyorum, ama ben de bir hesap yapmak istiyorum, madem siz böyle
bir hesap yaptınız.
Evet, millî gelirimiz 230 milyar dolardan 800 milyar
dolara çıktı.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Borcumuz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Millî gelirimiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Evet, 230 milyar dolardan 800 milyar dolara çıktı.
Kişi başına gelirimiz, evet, 3 bin
dolardan 9 bin dolara çıktı.
Evet, ihracatımız 36 milyar dolardan 150 milyar
dolara çıktı.
MUSA ÇAM (İzmir) İthalat!
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Evet, şimdi geleceğiz, o bölümlere de geleceğiz.
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Kamu varlıkları ne
oldu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Evet, bizden önceki dönemlerde, sizlerin döneminde -bu kısmı çok iyi
dinleyiniz- vergi gelirlerinin yüzde 86sı nereye gidiyordu biliyor
musunuz? Faize gidiyordu.
Peki, halka ne kadar gidiyordu? Yüzde 13,5i gidiyordu.
Peki, bugünkü durum nedir? İşte bugün faize yüzde 13,5i gidiyor,
halka yüzde 86,5i gidiyor, aradaki farkımız bu, evet.
FERHAT ENCU (Şırnak) Gerçek halkı
göster.
OKTAY ÖZTÜRK (Mersin) Halk dediğiniz AKPliler
mi Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Erzurumlu bir esnaftan bahsetti Sayın Kesici. Çok memnun oldum.
Şunu söyleyeyim: Erzurumlu hesabını çok
iyi bilir arkadaşlar, evet. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMİL AYDIN (Erzurum) Erzurum en fakir il seçildi,
en fakir il. TÜİK raporlarına bakın Sayın Bakan. Erzurum,
en fakir 3 ilden bir tanesi. Erzurumu konuşmayın, Karamandan örnek
verin.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Borcumuzu
konuşun borcumuzu Sayın Bakan.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Dibe vurdunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlar
BAŞKAN Lütfen müsaade buyurun efendim.
Buyurun Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
hacca gitmekten bahsetti. Sadece şu kadarını söyleyeyim
değerli arkadaşlar, hacdan bahsettiği için söylüyorum: 2002
yılında hacca gitmek için başvuru yapan kaç kişi vardı
biliyor musunuz? 75 bin kişi. Bugün hacca gitmek için sıra bekleyen
kaç kişi var biliyor musunuz? 1 milyon 300 bin kişi, 1 milyon 300 bin
kişi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet,
işte sizin bahsettiğiniz o Erzurumlu esnaf kardeşim o dönemde
hacca gidemiyordu ama şimdi o Erzurumlu esnaf kardeşim bugün hacca
gidebiliyor, aradaki fark bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMİL AYDIN (Erzurum) Evine gidemiyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Erzurumlu esnaf kardeşim o dönemde yüzde 69 faizle bankadan kredi
alamıyordu, gidip Halk Bankasından kredi alamıyordu ama
Erzurumlu esnaf kardeşim bugün yüzde 5 faizle gidip kredisini alabiliyor
sevgili kardeşlerim, aradaki fark bu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
Bir de şunu söyleyeyim: Erzurumlu kardeşlerim
hesabını iyi bilir. Erzurumlu kardeşlerim üzerinden hikâye,
fıkra falan anlatmayın, Erzurumlu kardeşlerimiz
hesabını iyi bilir. 1 Kasım seçimlerinde Erzurumdaki
hemşehrilerimiz yüzde 68 oyu AK PARTİye, evet, sadece ve sadece
yüzde 3 oyu Cumhuriyet Halk Partisine vermiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Rizeyi de söyle, Rizeden
yüzde 76.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlar, elbette çok güzel fıkralar
anlattınız. Bu fıkraları dinledik ve kırk
dakikayı bu şekilde doldurduk, biz de memnun olduk, rahatsız
olmadık açıkçası ama şunu söylemem gerekiyor: Gerçekten
devlet işi ciddiyet gerektirir arkadaşlar; bütçe işi, hükûmet
programı işi ciddiyet gerektirir.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Borcu
söylemediniz. Borcumuz yok mu yoksa?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Şimdi, evet, bizler eleştirildik. Elbette eleştireceksiniz,
eleştiri sizin en doğal hakkınız ama size şunu da
söylemeliyim: Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar, bizden önceki
dönemlerdeki bütçelere baktım, son on yıla baktım, on
yılın yedi yılı bütçelerde inanılmaz sapmalar
olmuş, tahminleri veya bütçe hedeflerini tutturma söz konusu değil
ama biz on üç yıllık iktidarımız döneminde sadece ve sadece
2 kriz yılı dışında tüm bütçelerimizi tutturduk
değerli arkadaşlarım. Evet, bizim farkımız bu. (AK
PARTİ sıralarından arkadaşlar)
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Sattığınız
kamu varlıklarını da söyleyin, kamu varlıklarını!
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Evet, 2023 vizyonundan bahsedildi. Evet, bizim bir 2023 hedefimiz var, 2023
vizyonumuz var. 2023 vizyonumuzun ve hedefinin sonuna kadar
arkasındayız ama görüyorum ki sizin 2023 vizyonunuz yok, ufkunuz yok.
Aradaki fark da bu sevgili kardeşlerim.
Evet, Hükûmet programımız, bu Hükûmet
programı 2015-2019 dönemini kapsayacak şekilde
hazırlanmıştır. Elbette 2023 vizyonu çerçevesinde
hazırladık ama bu Hükûmet programında 2023 hedeflerini
koymamızı elbette sizler de beklemezdiniz.
Diğer taraftan, şimdi, geçmişe yönelik
bazı hususları hatırlamamızda yarar var. Yine, Sayın
Kesici satın alma gücü paritesinden bahsetti. Son derece önemli bir konu.
Haklıdır, evet, millî gelirimiz 9 bin dolardır şu anda.
Satın alma gücü paritesine baktığımızda
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) - 8.500
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Ama
biz 3 bin dolarlardan buralara getirdik değerli arkadaşlar, biz millî
gelirimizi düşürmedik.
Şimdi, kişi başı satın alma gücü
paritesine baktığımızda, evet, satın alma gücü
paritesi itibarıyla 8.600 dolardan 19.500 dolara
çıkardığımız görülmektedir.
Şimdi, yine, şunu söyledi Sayın Kesici,
dedi ki: Uluslararası kitaplarda, IMFnin, Dünya Bankasının
dokümanlarında satın alma paritesi yer almaz. dediniz, değil mi
Sayın Kesici, bunu söylediniz?
İLHAN KESİCİ (İstanbul) Hayır,
böyle yer almaz dedim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) -
Evet, on yıl önce de yer alıyordu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Müsaade eder misiniz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Lütfen efendim, biraz
sıkışık durumumuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Evet, Dünya Bankasının, IMFnin kitaplarında satın alma
gücü cinsinden millî gelir on yıl önce de yer alıyordu, beş
yıl önce de yer alıyordu, şimdi de yer alıyor değerli
kardeşlerim.
Satın alma gücü paritesi neden önemli? Bunu da
söyleyeyim. Ülkeler, evet, ekonomik açıdan birbirlerini kıyaslarken
satın alma gücüne de bakarlar, özellikle satın alma gücüne bakarlar.
Niye satın alma gücüne bakarlar? Çünkü elmayla armut kıyaslanmaz sevgili
kardeşlerim. İşte, bunu ortadan kaldırıyorsunuz,
elmayla armudun farkını ortadan kaldırıp elmayla
elmayı kıyaslıyorsunuz. Bunun farkı da budur değerli
arkadaşlar.
Şimdi, bir başka husus: Yine, o kayıp
yıllarda, geçmiş dönemlerde -hepiniz hatırlarsınız-
kaç banka battı, hatırlayanınız var mı
arkadaşlar? 21 banka battı. Sayın Kesici çok iyi bilir o
dönemleri, batan bankaları çok iyi bilir.
Yine, o dönemde kamu bankalarımız, değerli
arkadaşlar, Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıfbank batma
noktasına geldi. Her yıl bütçeye görev zararı olarak bu
bankalara para aktarılıyordu.
Kamu iktisadi teşekküllerine
baktığınızda, o dönemlerde
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Doğru bilgi vermiyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) -
kamu iktisadi teşekkülleri, bırakın işletme
masraflarını karşılamayı, devlet
memurlarının maaşlarını ödeyemiyordu değerli
arkadaşlar, biz o dönemleri yaşadık, evet, o dönemleri
yaşadık. Ve şu anda Allaha çok şükür, milletimizden aldığımız
vergiyi milletimize veriyoruz biz, bizim farkımız bu.
Evet, bir başka önemli husus, yine aktarmaya devam
edeceğim, birkaç örnek vereceğim. Türk Hava Yolları
Hatırlarsınız değil mi Türk Hava Yollarının
2002deki durumunu. O dönemde ben de bürokrattım. Özellikle yurt içi hava
sahasının özel kesime açılması talebi sık sık
gündeme gelirdi. Her seferinde hükûmet reddederdi. Niye reddederdi biliyor
musunuz? Eğer yurt içindeki hava sahasını özel kesime
açarsanız Türk Hava Yolları zaten zarar ediyor, ayakta kalması
mümkün değil, dolayısıyla biz yurt içi hava sahasını
özel kesime açamayız. demişlerdir. Onlarca hükûmet bunu
söylemiştir o dönemde. Ben de o dönemde bürokratlık yaptım. Ama
biz iktidara geldik, korkmadık, ürkmedik, çekinmedik, Türk Hava
Yollarımız rekabet edebilecek güce sahiptir dedik ve yurt içi
uçuşları özel kesime açtık ve özel şirketler -hepiniz
biliyorsunuz, 7-8 firma- şehirlerarası uçuş
gerçekleştirmeye başladı. Peki, sonuç ne oldu? Zarar eden,
ayakta duramayan Türk Hava Yolları, bugün dünyanın en büyük hava yolu
firmalarından biri hâline geldi sevgili kardeşlerim. İşte,
bizim farkımız bu, bizim diğer iktidarlardan farkımız
bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sendikalı işçiler
işten atılınca Anonim şirket, biz
karışamayız., yolcu sayısı artınca Biz
yaptık
Bu nasıl iş?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Eğer biz Türk Hava Yollarının parasını,
Vakıfbankın parasını, Ziraat Bankasının
parasını, Halkbankın parasını rantçılara
verseydik biz de aynı konumda olurduk. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
OKTAY ÖZTÜRK (Mersin) Ayakkabı kutularını
da konuş!
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Dört bakan nerede!
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) Ama
biz ne yaptık? Hortumları kestik, rantçıların elinden
aldık ve bunu milletimizin hizmetine sunduk.
OKTAY ÖZTÜRK (Mersin) Ayakkabı kutularına
koydunuz!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Elvan, o zaman söyledik
size, hostesler işten atıldı diye, Biz
karışamıyoruz. dediniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, bir örnek daha vereceğim: AK PARTİ
iktidarda olmasaydı, bakınız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Elvan, lütfen tamamlayın
efendim, sözlerinizi bağlayın lütfen.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla)
1999-2002 dönemini yaşamış olsaydık, o dönemdeki ekonomik
konjonktürde devam etmiş olsaydık bizim tam 500 milyar lira faize
ilave para aktarmamız gerekecekti, 500 milyar lira, eski parayla tam 500
katrilyon lira faize ilave para aktarmamız gerekecekti. İşte,
bizim farkımız bu değerli arkadaşlar, bizim
farkımız bu.
Ben hepinize çok teşekkür ediyor ve Hükûmet
programımızın vatanımıza, milletimize, tüm ülkemize
hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla,
sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Elvan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun efendim, Özgür Bey, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, tabii, iki
farklı cevap hakkı doğmuştur. Bir, Sayın İlhan
Kesiciye Sayın Bakanın
BAŞKAN Ben yine rica etsem, mikrofonunuzu açsam
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım, iki
farklı cevap hakkı var grup başkan vekili olarak bunları
ifade etmek isterim. Bunlardan birincisi, grubumuza yönelik yapmış
olduğu ağır ithamdan dolayı ama ondan önce Sayın
İlhan Kesicinin ismini defaatle geçirerek ki burada verilecek olan cevap
hakkı süresinde iki şeyin göz önünde bulundurulmasını
bekliyoruz. Birincisi: Bu iş götürü usulü olursa, iki dakika, dört dakika;
parça başı hesap edilse yirmi-yirmi beş dakika cevap vermemiz
lazım. En az on dört kez hem ismini anarak hem söylediği sözleri
çarpıtarak hem de kendisine açıktan sataşarak söyledi.
Ayrıca, siz dört dakikalık uzatma süresini verdiğinizde
Sayın Kesici şerefle efendim deyip dört dakikanın sonunda da
sözünü bitirdi. Ancak Sayın Bakan yedi dakika kullandı. Sayın
Canikli, mikrofonla sekiz, mikrofonsuz altı, toplam on dört dakika söz
uzattı. Sayın Kesici
BAŞKAN Saatlerde biraz farkımız var Beyefendi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Peki efendim. Öncelikle Sayın
Kesiciye, şahsına yapılan sayısız sataşmadan
ötürü takdir edeceğiniz bir sürede cevap hakkı rica ediyoruz.
BAŞKAN Her iki talep doğrudur.
İki dakika için buyurun efendim.
Sayın Kesici, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Şaka yapıyorsunuz
herhâlde.
BAŞKAN Şaka yapmıyorum,
hayır efendim. Burası şaka yeri değil Beyefendi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Lütfen, hiç değilse
dört dakika süre vermeniz lazım.
BAŞKAN İlhan Bey onu özetler
efendim. Onun üslubu fevkalade, özetler efendim.
Ayrıca şunu arz etmek istiyorum
sayın heyet, Genel Kurul: Pazartesi günü inşallah güven oylaması
yapacağız, bir tam gün mevzusu var. Dolayısıyla, seçime
geçmeden önce bu mevzuyu bitirmemiz bakımından
Bu arada 2
şahıs onar dakika konuşacak. Beni zamanda tasarruflu oluyor diye
düşünmeyiniz. Biraz da bana yardımcı olunuz, yetiştirelim
efendim.
Sayın Kesici, buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
8.- İstanbul Milletvekili İlhan Kesici'nin,
Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvanın Bakanlar Kurulu
Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
İLHAN KESİCİ (İstanbul)
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bir: O kahraman
vesaire Genelkurmay Başkanı, Hava Kuvvetleri Komutanı lafı
şudur: Dünyanın hiçbir tarafında buna benzeyen hâllerde o
ülkenin reisicumhuru, cumhurbaşkanı saniyesi saniyesine sanki Çok
iyi bir iş yaptık. der gibi açıklama yapmaz. İki:
Sayın başbakanlar da yapmaz. Sayın Başbakanın demecini
ben gazetede okudum -yani onu verelim de- sürmanşette de çıkan bir
şeydi: Emri ben verdim. Bu işte böyle olmaz, değil mi? Devlet
dediğiniz şey kurum, kurum, devlet. Öyle değil mi?
MEHMET METİNER (İstanbul)
İlhan Ağabey, biz böyle yapıyoruz, siz geldiğinizde
farklı yapın.
İLHAN KESİCİ (Devamla)
Estağfurullah.
Yoksa bir kişi olur. Böyle bir şey
olur mu? Devlet, kurumları var, Sayın Cumhurbaşkanı var,
Sayın Başbakanı var, işte bu, harple ilgili bir şeyse
Genelkurmayı var, başka bir şeyle ilgili bir şeyse
bakanı var vesaire. Olur mu böyle bir şey? İşte, durup durup
Böyle aşiret devleti değiliz. filan diyenler tam hakiki anlamda bir
aşiret sergilemiş olurlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Benim orada söylediğim şu, Sayın
Başbakandan istirham ediyorum: Dünya diyor ki Ya, bunlar sadece angajman
kurallarını ihlal ettiği için bu uçağı
düşürmüş değiller, bunların niyeti başka. Bak
işte Kim kahraman? diye ortaya çıkıyorlar. Bu, bizim elimizi
zayıflatıyor, bir.
İki: Faiz maiz, bu hesaplar şöyle
yapılır
Zaten o 2002, 2002 dediğiniz yıl olmasa yani 2001
yılı olmasa siz burada değildiniz. Allah Allah! Öyle bir
şey mi var? Bir şey olmuş, 1999 yılında deprem
olmuş, (AK PARTİ sıralarından gürültüler) ekonomi yüzde 5,5
daralmış. Kuru baskı altına almışlar 2001de, bir
şey olmuş, yanlış olmuş, işte yüzde 5,7 daralmış.
Öyle olunca da o anda Parlamentoda bulunan bütün partileri...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLHAN
KESİCİ (Devamla) ...yani 1994 krizine sebep olan Doğru Yol,
işte, ahalimizin 2001 krizine sebep oldu diye düşündüğü
Anavatan Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Demokratik Sol, hepsini Meclis
dışına atmış. Doğru bir karar ama [AK PARTİ
sıralarından gürültüler, alkışlar(!)] Milliyetçi Hareket
Partisi daha sonra tekrar döndü, geldi.
Şimdi,
bu faiz işi şu: Burada ekonomiyle ilgili 4 değerli
bakanımız var, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Devlet Planlama
Teşkilatı var, Hazine Müsteşarlığı var, Merkez
Bankası Başkanlığı var, var oğlu var, ekonomi
bürokrasisi.
Şurada
bir rakam veriyorum ben, 2003 ila 2015 arasında, yani AK PARTİ
hükûmetleri zamanında faize ödenen para 410 milyar dolar, 410 milyar
dolar. Bu rakamı buranın kürsüsüne asıyorum, bunu buradan
indirsinler. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu, çok kötü bir
rakamdır, bu faiz lobisi dediğiniz, rant ekonomisi dediğiniz
şeyin sultanıdır, 410 milyar dolar. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler.) Bu kürsüde asılı duruyor. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kesici.
İLHAN
KESİCİ (Devamla) Sayın Başkan, bağlıyorum.
Şimdi
buradan şu sayfayı ben yırtayım, daha doğrusu tekrar
zapta geçeyim şunu Sayın Başkan. Bu, satın alma gücü
paritesine göre hesaplanır, hesaplanmaz, şimdi, bunu nereye vereyim
bilmiyorum ama bu kürsüye bırakayım. Eğer öyle olması icap
ediyor idiyse bir yerden... Bunu ben bu kürsüye bırakıyorum,
ilgililer alsın.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kesici.
İLHAN
KESİCİ (Devamla) Bir otuz saniye daha verirseniz...
BAŞKAN
Peki, efendim.
İLHAN KESİCİ
(Devamla) Kişi başına
düşen millî gelir rakamını... Bu kitap, Devlet Planlama
Teşkilatının 2015 Programı, 2016sı henüz
çıkmadı, çıkması lazımdı ama çıkmadı.
Okuduğum rakamlar onlar.
Cari
fiyatlarla kişi başına düşen millî geliri okuyorum: 2008de
10.444 dolar, iyi; 2009da 8.961 dolar, kriz, iyi; 2010da 10.003; 2011de
10.428; 2012de 10.459; 2013te 10.807; 2014te 10.537; 2015te 8.570.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum efendim.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Sayın Başkan, Tüzüke bakar
mısınız.
İLHAN
KESİCİ (Devamla) Yani sekiz sene aynı yerde çakılıp
kalmışsınız. Böyle bir iş olur mu? (CHP
sıralarından alkışlar)
Evet
Sayın Başkan.
Saygılar.
BAŞKAN
Sağ olun Sayın Kesici.
Teşekkür
ediyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan...
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Sayın Başkan, Sayın
Kesici, Sayın Başbakanımıza yönelik bir ithamda
bulunmuştur. Sadece bir dakikalık söz talep ediyorum.
BAŞKAN
Müsaade ediniz... Daha CHP Grup Başkan Vekilinin...
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Buyurun efendim, Özgür Bey buyurun.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Kürsüye mi davet ediyorsunuz?
BAŞKAN
Tabii efendim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Efendim, grubumuz adına cevabı Mersin Milletvekilimiz
Aytuğ Atıcı verecek.
BAŞKAN
Hayhay, nasıl uygun görürseniz.
Buyurun
Sayın Aytuğ Atıcı.
9.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın,
Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvanın Bakanlar Kurulu
Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, AKP listesinden milletvekili seçilmiş olabilirsiniz. O
makamda oturduğunuz sürece tarafsız olmak mecburiyetindesiniz. Bugün
her vesileyle tarafsız olmadığınızı göstermeniz
yakışmamıştır.
MEHMET
UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) Yuh be!
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - Saygıyla söz isteyen bir milletvekilini dinleme nezaketi
bile göstermediniz, bu da kaygı vericidir.
Şimdi,
gelelim Esadla görüşmeye. Evet, 4-6 Eylül 2011 tarihleri arasında
bir heyet olarak Suriyeye gittik. Sadece Esadla değil, herkesle
görüştük. O zaman var olan Büyükelçimiz, Başkonsolosumuz, valiler ve
halkla da görüştük. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP
AKDAĞ (Erzurum) O zaman elinde kan var mıydı?
BAŞKAN
Müdahale etmeyin lütfen.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - Suriyenin bugün gelmiş olduğu durumu öngördük.
Yaptığımız görüşmeleri bir rapor hâlinde o dönemin
Dışişleri Bakanı, bugünün Başbakanı Sayın
Ahmet Davutoğluna 8 sayfa olarak ilettik. Eğer Sayın
Başbakan o raporu okuyup gereğini yapsaydı zaten bugün bu durum
oluşmazdı. Evet, biz Esadla görüştük ama onunla tatil
yapmadık. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Müdahale etmeyin lütfen.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Evet, biz Esadla
görüştük, Esadla ortak kabine toplayan kimdi? Ona kardeşim diyen
kimdi? Yine mi aldatıldınız?
2013te, iki sene sonra Hükûmetten bir atılım
gelmeyince yine Suriyeye gittik.
MEHMET METİNER (İstanbul) Bir daha gidin.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Neden biliyor musunuz? Çünkü
Suriyede büyükelçimiz ve başkonsolosumuz yoktu artık,
tıpkı Libyada, Mısırda, İsrailde olduğu gibi.
Biz Suriyeye, Hükûmetler geçicidir, halklar kardeştir, asla
kardeşliğinizi bozmayın. demek için gittik. Keşke o
raporun gereğini yapsaydınız Sayın Başbakan,
keşke bizi dinleseydiniz ve bugün bu kadar kan akmasaydı. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (İstanbul) Bütün diktatörleri
çok seviyorsunuz, Saddamın sarayına da koşmuştunuz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Efendim ben Sayın Atıcıya şunu ifade
etmek isterim: Gösterdiğiniz saygı naçiz şahsıma
değil, Genel Kuruladır ve elbette ki saygı göstereceksiniz çünkü
Genel Kurula gösterdiğiniz bir saygı var. Bendeniz tekrar ediyorum:
Tarafsızlık noktasında endişe etmeyin, ileride
göreceksiniz; olabilir, sizin hoşunuza gitmeyen bazı kararlarım
olabilir ama selametle yürütebilmem için bu görevi, bazı hususlara dikkat
etmeliyim. Benim İç Tüzüktür, Anayasadır ve mevzuattır
önderim.
Teşekkür ediyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan, ben
şahsıma, Aytuğ Atıcıya saygı istemiyorum sizden,
bir milletvekiline, milletin vekiline saygı göstermek, meramını
dinlemek mecburiyetindesiniz. Meramını size anlatır, münasip
görürsünüz, görmezsiniz ayrı konu ama siz beni buradan geri çevirdiniz.
Bu, hiçbir Başkana yakışmaz, bugüne kadar da hiç
olmamıştı.
BAŞKAN O sizin takdiriniz değil.
Bakınız Beyefendi, siz oraya geldiniz, başka
arkadaşlarımız geldi, bu devam etti ve temadi etti, bu
nasıl usul? Hangi yerde var bu, hangi İç Tüzük maddesinde var bu?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sizin göreviniz dinlemek.
BAŞKAN - Sizin takdirinizi size iade ediyorum,
beyanınızı da.
Teşekkür ediyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir dakika, efendim
OKTAY VURAL (İzmir) Sataşma var herhâlde,
ben
BAŞKAN Hayır, bilahare Sayın Elvana söz
vereceğim.
Zatıaliniz buyurun. İsterseniz açayım
mikrofonunuzu.
OKTAY VURAL (İzmir) Buradan ben sadece tutanaklara
BAŞKAN Buyurun efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın,
Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvanın Bakanlar Kurulu
Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Bakan, Türk
Havayolları ve iç hat uçuşlarından bahsetti. Zannederim o zaman
bürokrattınız, neler olduğunu çok bilmiyorsunuz ama 2001
tarihinde 11 Eylül hadiseleri olduğu zaman dünyada hava yolları
şirketlerinde çok ciddi bir kriz ve çok ciddi bir küçülme vardı.
Antalyada Türk Havayollarıyla yaptığımız
toplantıda bu krizi bir fırsata çevirerek küçülme yerine daha fazla
büyümesini hedefledik. Onun dışında, iç hat
uçuşlarının geliştirilmesi amacıyla çapraz
uçuşları da gerçekleştirecek Türkjet Projesi bizim projemizdi
ama nedense siz -isminden mi olsa gerek- Türklükle ilgili hususu
çıkartıp Anadolujet olarak değiştirdiniz. Bunu Genel Kurula
ifade etmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Lütfi Bey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Çok kısa lütfen
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, gerekçeyi dinlemeden söz
veriyorsunuz, nasıl oluyor?
BAŞKAN Rica ediyorum Beyefendi... Özgür Bey,
yapmayın canım, gerekeni yapıyorum ben.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ama eşitlik ilkesi.
BAŞKAN Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
10.- Başbakan Yardımcısı Lütfi
Elvan'ın, İstanbul Milletvekili İlhan Kesicinin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK
PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Birincisi, tekrar söylüyorum: Angajman kuralları
genel olarak Sayın Başbakanın direktifiyle verilmiş olan
bir talimattır Genelkurmay Başkanlığına.
Burada şunu da söylemek istiyorum: Artık biz
eski dönemlerde değiliz değerli arkadaşlar. Artık
Türkiyede bürokrasi devleti yok, demokrasi devleti var sevgili kardeşim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VIII.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)
1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından
kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi (Devam)
BAŞKAN Şahıslar adına
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN -
onar dakika olmak üzere
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Sayın Süreyya Sadi Bilgiç.
Buyurun efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, hiç
olmuyor, hiç yakışmıyor.
BAŞKAN Yok, bu, size yakışmıyor.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Acelemiz yok
Sayın Başkan.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin
64üncü Hükûmet Programı üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün yaşanan menfur terör
saldırısında yaşamını yitiren Diyarbakır
Barosu Başkanı Sayın Tahir Elçi Beye ve şehit polislerimiz
Ahmet Çiftaslan ve Cengiz Erdura Cenab-ı Allahtan rahmet,
yakınlarına ve milletimize başsağlığı
diliyorum. Yaralılarımıza da acil şifalar dilerim.
Hükûmet programı üzerindeki görüşlerimi ifade
etmeden önce, Meclis Başkanımız Sayın İsmail Kahraman
Beyefendiyi tebrik ediyor, yeni görevinde başarılar diliyorum.
Ayrıca Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu
tarafından kurulan yeni Bakanlar Kurulu üyelerinin hepsini şimdiden
kutlar ve memleketimiz için hayırlara vesile olmasını
Cenab-ı Allahtan niyaz ederim.
Aslında söylenecek çok şey var ve pek çok
polemik konusu yaratılan argüman var fakat Sayın
Başbakanım, Grup Başkan Vekilimiz talimat verdi, dedi ki: Yeni
bir polemik yaratma. O yüzden polemiğe girmeden düz bir konuşma
yapacağım.
Sayın Bakanımız vurguladı ama
konuşmada AK PARTİnin geçmiş on üç yılı ve bununla
birlikte de tabii, bu on üç yılın perspektifinde 64üncü
Hükûmetimizin Hükûmet programı üzerinde de görüşlerimi ifade etmek
istiyorum.
Öncelikle, 1 Kasımda yapılan genel seçimlerle
birlikte oy kullanan seçmenlerimizin yarısı oylarını tek
başına iktidardan ve istikrardan yana kullandı ve AK
PARTİye 64üncü Hükûmeti kurma şerefi de nasip oldu.
Politikalarımız millet iradesine dayandığı için,
milleti esas aldığı için, milletimizin mutluluğu, huzuru,
refahını temin etmeye yönelik olduğu için ve çok şükür
bunda da on üç yıllık iktidarımız süresince önemli bir
mesafe aldığımız için milletimiz bize olan teveccühünü de her
seferinde artırarak göstermiştir. 64üncü AK PARTİ Hükûmetinin de
daha önceki hükûmetlerimiz gibi milletimizin bu teveccühüne layık olmak
için elinden gelen tüm gayreti ve kararlılığı sarf
edeceği noktasındaki inancımız tamdır. Nitekim, on üç
yıllık AK PARTİ iktidarları dönemlerinde milletimize
sunulan hizmetler, ülke kalkınması için yapılan
yatırımlar ve uygulanan yerinde politikalar neticesinde elde edilen
ve milletimizin takdirini kazanan başarılı sonuçlar bu gayretin
bir teminatı niteliğindedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmet programı hakkında çok fazla konuşma imkânı
olmadı. Sayın Bakanımız ve grup başkan vekillerimiz
açıklamalar yaptılar ama muhalefet sözcülerine
baktığımızda genelde güncel konular üzerinde kaldılar.
Ben konuşmamda, sürem elverdiği müddetçe, AK
PARTİnin bugüne kadar elde ettiği başarılar ve programda
önemsediğim bazı hususlar hakkında açıklamalarda bulunmak
istiyorum.
Her şeyden önce AK PARTİnin on üç yıl
boyunca yazdığı başarı hikâyesi bugün bulunduğu
noktanın haklı sebebidir. Bugünleri değerlendirebilmek için
hafızalarımızı mutlak surette tazelememiz gerekiyor.
2000li yılların başını mutlak surette
hatırlamamız gerekiyor. 2000li yıllara birtakım
mazeretleri uydurabiliriz, depremi söyleyebiliriz, başka şeyleri
söyleyebiliriz ama mutlak surette bir kesiti alarak, AK PARTİnin başarı
öyküsünü mutlak surette de ortaya koymamız gerekiyor.
Sayın Bakanımız da ifade etti, on üç
yılda millî gelirimiz 230 milyardan 800 milyar dolara çıktı.
Millî gelirimiz 3 kattan fazla arttı. Yüzde 9ları aşan rekor
büyümeler bu dönemde gerçekleşti.
2002de yüzde 30lar düzeyinde bulunan enflasyon tek
haneli rakamlara indirildi.
İhracatımız 5 kattan fazla artarak 150
milyar doları buldu.
Şimdi ithalatı sormanız gerekiyor ama ses
gelmedi.
Bütçe açığının millî gelire
oranı yüzde 12lerden yüzde 1-1,5lar seviyesine çekildi.
Faiz giderlerinin 2002de 44ler civarında -ki 43,2
idi- bütçe içerisindeki payı, bugün yüzde 11e indirildi.
2002de yüzde 62ler düzeyinde bulunan kamu net borç
stokunun millî gelire oranı yüzde 10lar düzeyine çekilmiştir.
Tüm bu veriler ekonomik ve finansal alanda sağlanan
ve on üç yıla sığdırılan son derece önemli
başarılardır.
Sıkı mali disiplin ve isabetli ekonomik
politikalarla sözünü ettiğim ekonomik neticeler elde edilirken ülkemizde
bir yatırım seferberliği başlatılmış ve sürdürülmüştür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ekonomik kazanımlarımızdan tüm milletimiz gibi kamu
çalışanlarımız ve emeklilerimiz de payını
aldı. AK PARTİnin on üç yıllık iktidarı döneminde
ortalama memur maaşı yüzde 430 oranında artırılarak
578 liradan 2.481 liraya çıkarıldı.
İşçi emeklilerimize 2002 yılında 258
lira ödeme yapılırken 2014 yılında bu rakam 1.048 liraya
çıkmıştır. BAĞ-KURlunun aylığı 150
liradan 850 liraya, memur emeklilerininki ise 367 liradan 1.312 liraya
çıktı. Son olarak, temmuz ayında emekli aylıklarına
rutin olarak yapılan artıştan sonra aylığı bin
liranın altında olan SSK ve BAĞ-KUR emeklilerimize seyyanen 100
lira zam yapıldı. Aylığı 1.000 ile 1.100 lira
arasında olanlarınki ise 1.100 liraya tamamlandı. Tüm işçi
ve BAĞ-KUR emeklilerimize de önümüzdeki dönemde yıllık 1.200
lira ilave ödeme yapılacak.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
atlaya atlaya gidiyorum zamanın darlığından dolayı.
Tüm bu başarılara imza atan AK PARTİ yeni bir Hükûmet
programıyla da yüce huzurunuza gelmiştir. Sayın
Başbakanımız sunumlarında 64üncü Hükûmetin 2023 vizyonu
doğrultusunda tam anlamıyla bir reform hükûmeti
olacağını ifade etmişlerdir. Tabii ki hane
halkını, vatandaşı, reel sektörü, esnafı,
tüccarı, sanayiciyi günlük yaşatan, önünü görmesine imkân verecek
politikaları uygulayamayan; gece yatağa yattığında
ertesi gün nasıl bir Türkiyeye uyanacağını bilmeyecek
şekilde, vatandaşımızı ve bütün reel sektörü bu
şekilde yaşatan bir zihniyetin zaten 2023 vizyonunu da, 2071
vizyonunu da anlayabilmesi de mümkün değildir. Bunu da burada ifade etmek
istiyorum.
Hükûmet programında, başta demokratikleşme
ve adalet olmak üzere eğitim, kamu yönetimi, kamu maliyesi, reel ekonomi
ve öncelikli dönüşüm programları olarak altı temel alanda
reformların yoğunlaştırılacağı müjdeleri
bulunmaktadır. Öyle inanıyorum ki söz konusu altı temel alan
dışında, sağlık, ulaştırma, bilgi ve
bilişim, tarım ve hayvancılık ve turizm gibi daha pek çok
alanda çok ciddi atılımlar da önümüzdeki dönemde sergilenecektir.
Örneğin, yemde ve gübrede KDVnin kaldırılacağı ve
genç çiftçilerimize proje karşılığı 30 bin lira
karşılıksız destek verilecek vaatleriyle çiftçimizin
yanında olan, tarım ve hayvancılığa destek veren,
bölünmüş yol uzunluğunun 30 bin kilometreye
çıkarılacağı, hızlı tren projelerinin hızla
tamamlanacağı ve yeni otoyolların inşasına bir an önce
başlanacağı gibi vaatlerle ulaştırma
altyapısını yüksek standartlara kavuşturmayı amaçlayan
bir programla karşı karşıyayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; on
üç yıllık iktidarın her alanda kazandırmış
olduğu tecrübe ve deneyimlerin, bu reformların hayata geçirilmesi
noktasında birer kolaylaştırıcı unsur
olacağı kanaatindeyim. 64üncü Hükûmetimizin bu reformist yönetimi,
AK PARTİnin, herhangi bir gevşemeye ya da
yılgınlığa kapılmadan, ilk günkü heyecanla, gayet
dinamik ve istekli bir şekilde ülke kalkınması adına
mücadele edeceğinin en açık göstergesidir.
Yeni Hükûmet programından da
anlaşılmaktadır ki ülkemiz dış dünyaya açık ve
entegre olmuş bir ekonomik yapıyla büyümesini ve makroekonomideki
istikrarlı yapısını devam ettirecektir.
64üncü Hükûmet Programında, gelecek dönemde
ekonomi politikalarının temel prensiplerinden birinin, enflasyonun
kalıcı bir şekilde tek haneli rakamlarda tutulması, hatta
bu hususun tamamen gündemden çıkarılması ve daha düşük
seviyelere çekilmesi olduğunu da ayrıca memnuniyetle görüyoruz.
Ayrıca, bu hedef doğrultusunda para politikasının fiyat
istikrarını sağlama ve sürdürme amacıyla çelişmeyecek
bir büyüme ve istihdam politikası izlemesine vurgu yapılması da
son derece önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizin geleceği ve beşerî sermayesine yatırım
anlamına gelen eğitim, Hükûmetimizin önemle en çok üzerinde
durduğu konulardan biri olduğu gibi, bütçelerimizde de, malumunuz,
aslan payına her zaman sahip olmuştur diyebiliriz, AK PARTİ
bütçelerinde.
Mevcut 881.854 öğretmenden 488.496sı, yani
yarısından fazlası iktidarımız döneminde atanan
öğretmenlerdir. 2016 yılı Şubat ayında da 30 bin
öğretmenin daha ataması yapılacak. Sayın
Başbakanımızın Hükûmet programının sunumunda
vermiş olduğu bu müjdeyi bir kez daha burada tekrarlamış
olayım.
Dönemimizde, kamuda istihdam edilen personel
sayısında artıştan tutun da memurların mali ve sosyal
haklarının geliştirilmesi, eşit işe eşit ücret
uygulaması modelinin hayata geçirilmesine kadar birçok konuda önemli
gelişmeler sağlanmıştır.
Program hedefleri arasında yer alan, kamuda insan
gücü planlamasının yapılması suretiyle devlet personel
sisteminin etkinleştirilmesi vizyonu etkin ve verimli işleyen bir
kamu yönetimine de işaret etmektedir.
Daha söylenecek çok şey var ancak laf bitmedi ama
süre bitti. Şimdi de icraat zamanı diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bütçemiz hayırlı olsun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Özgür Bey, buyurun efendim.
İki dakika
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, niye
buyurdu Özgür Bey?
BAŞKAN Görüştüm efendim ve kendisinden bilgi
edindim. Onun için söz veriyorum. Öyle takdir ediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Biz ne bilelim Sayın
Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Başbakan
Yardımcısı Lütfi Elvanın Bakanlar Kurulu Programı
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, aslında,
tabii, Bülent Turanla aramızda bu kadar bir fark olacak. Biz iktidar
partisine uzun süre tanındığında dahi -ki ne kadar
suistimal edildiğini gördük- memnuniyet duyuyoruz. Çünkü parlamentolar
müzakere içindir, özgürce konuşmak içindir.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Saat on iki sonuçta
Özgürcüğüm.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Şimdi, geldiğimiz
noktada, biraz önce Sayın Elvanı dinledik. Biz Sayın
Elvanı Plan Bütçe Komisyonundaki nazik tavırlarından
tanırız ama bugün geldiğinde burada Sayın Elvanı
tanımakta güçlük çektik. Hele hele bu üslubu Parlamentoyla ilişkileri
yürütmekten sorumlu Başbakan Yardımcısının
ağzına hiç yakıştıramadık. Hele hele Bundan
sonra eski sert üslubu bırakacağız, 2011-2015 arası
yaptıklarımızın bizi 7 Haziranda nereye götürdüğünü
gördük. Artık kavga yok, artık istişare var; artık yumruk
yok, artık güler yüz var. diyen Adalet ve Kalkınma Partisinin, bu
yeni ve kendisini bizlere olumlu olarak takdim eden ve
karşılığında da bir yumuşama bekleyen iktidar
partisinin bu Lütfi Elvanın tavrıyla ne kadar
bağdaşacağını gerçekten merak ediyoruz.
Birbirini tekzip eden Başbakan
yardımcılarını bugün burada ibretle izledik. Sayın
Lütfi Elvan, Sayın Hükûmet Sözcüsünün Rus uçağı olduğunu
bilseydik biz onu düşürmezdik. sözlerini burada tekzip ederken üzüntüyle
seyrettik ki kendisine gelen uyarı kağıdı cümlenin
bağlanmasından sonra yetişebildi kürsüye.
Sayın Cumhurbaşkanının 78 milyonun
Cumhurbaşkanı olmasıyla ilgili yaklaşımı 78
milyonun ortak talebi ama bunun için namusu ve şerefi üzerine
tarafsızlık andı içmiş olan bir
Cumhurbaşkanının bu yeminine sadakati ana koşuldur, tek
koşuldur. (CHP sıralarından alkışlar)
Greve giden Türk Hava Yolları işçileri için
Sayın Elvana Bunlardan 302 tane arkadaş işten
çıkarıldı. dediğimde Biz bir şey yapamayız, o
anonim şirkettir, Hükûmetle hiç ilgisi yok. derken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) -
bugün gelinen noktada o
şirketin yolcu taşıma sayısındaki
artışı Hükûmet için övünç meselesi olarak ifade etmiş
olmasını da Sayın Elvanın kendince ve yeni yöntemiyle
yapmaya çalıştığı ve bir şekilde bunu yaparak
grubundan bir fazla alkış almak için kullandığı bir
algı çalışması olarak görüyor, ibretle takip
ettiğimizi ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Özel.
Efendim, Sayın Baluken, beyan ettiğiniz
görüşünüzü aldım. Mutabakatımız gereği lütfen
yerinizden bir dakikalık bir açıklama yapacaksınız.
12.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in,
Başbakanın, Tahir Elçi cinayetiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi
ile Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlarına bilgi vermesine
rağmen Halkların Demokratik Partisine neden bilgi vermediğini ve
Diyarbakıra yapılan uçak ve otobüs seferlerinin neden
aksadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, öncelikle söyleyeyim yani bu söz
haklarını bize lütfetmiyorsunuz, 5 milyon oy almış bir
siyasi partinin Grup Başkan Vekili olarak İç Tüzük 60a göre talep
ediyoruz. O nedenle
BAŞKAN Lütfettiğimi söylemedim.
Ben onun tamamını biliyorum Beyefendi, ezbere
biliyorum.
Lütfen buyurun efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) HDP Grubuyla
sürekli söz verme konusunda bir pazarlık yaptınız, diğer
gruplara bu pek olmadı ama; onu hatırlatmak istedim.
BAŞKAN Neyse
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ben,
Sayın Başbakan da buradayken, kürsüde, HDP Grup Başkan Vekili
olarak bu Tahir Elçi cinayetiyle ilgili elindeki bilgileri Genel Kurulla
paylaşmasını özellikle istedim, talep ettim, rica ettim. Bununla
ilgili İçişleri Bakanının ve Başbakanın
yapmış olduğu başlangıçtaki çelişkili
açıklamaların şu anda giderilmiş olması
gerektiğini ve Genel Kurulun bilgilenme hakkı olduğunu ifade
ettim. Şimdi basından okuduğumuza göre Sayın Başbakan
Genel Kurul arasında Milliyetçi Hareket Partisinin ve Cumhuriyet Halk
Partisinin sayın genel başkanlarına bu konuyla ilgili, Tahir
Elçi suikastıyla ilgili bilgi vermiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, sözümüz kesildi.
BAŞKAN Buyurun efendim, devam edin.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) HDP Grubunun
talebi olmasına rağmen Sayın Başbakanın HDP Grubunun
öğrenmesini istemediği, genel başkanlarla
paylaştığı bu bilgiler nedir, bunları öğrenmek
istiyoruz, grup olarak hakkımızdır. Kaldı ki burada, Genel
Kurulda bulunan her bir milletvekili halkın iradesini temsil ediyor.
Böylesi önemli bir konuda, sadece 2 sayın genel başkanın
değil, 550 milletvekilinin bilgilenmeye ihtiyacı vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - İkinci
konu da Diyarbakıra İstanbuldan yapılan uçak seferleri yedi
saatlik bir rötara tabi tutulmuş. Yine, Diyarbakıra giden onlarca
otobüs şu anda, altı saattir Ergani ilçesinde bekliyor. Diyarbakıra
anayasal bir hak olan seyahat özgürlüğüyle ilgili bu yeni Hükûmet bir
karar aldı da bizim mi haberimiz yok?
Bununla ilgili bilgilenmek istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bülent Kuşoğlu,
şahsı adına efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
Sayın Başkan
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bülent Beyden sonra sizi dinleyeceğim
efendim.
Bülent Bey, buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN Efendim, Bülent Beyden sonra
dinleyeceğim sizleri.
Bülent Bey, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, mikrofonumuzu niye kapatmışsınız?
Yaptığımız konuşmanın yarısında
mikrofon kapalıydı.
BAŞKAN Kapanması
Sizinle mutabık
kaldım, zamanda da mutabık kaldım. İdris Bey, sizinle
zamanda da mutabık kaldım efendim, ona rağmen ikiye
katladım.
Buyurun Sayın Kuşoğlu.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bir
dakikası zaten sizin usulünüzü eleştirmekle geçiyor.
BAŞKAN Lâ havle ve lâ kuvvet
VIII.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)
1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından
kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi (Devam)
BAŞKAN Buyurun efendim, şahsı adına
Sayın Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili.
Buyurun Beyefendi. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
64üncü Hükûmet Programı üzerinde şahsım
adına söz aldım. Dediğim gibi, bu vesileyle herkesi
saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, bugün kaybettiğimiz ve büyük üzüntü
duyduğum Değerli Tahir Elçi ve 2 polis memurumuzun şehadeti
dolayısıyla da başsağlığı diliyorum,
Allahtan rahmet diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, 64üncü Hükûmet
Programı Sayın Başbakan tarafından açıklandı. Biz
de bugün güzel eleştirilerde bulunduk, seviyeli eleştiriler
yapıldı. Eleştiri yapmak hepimizin hakkıdır. Çok az
kimse, iktidar milletvekilleri dâhil olmak üzere, politikalar konusunda,
uygulanacak politikalar konusunda ve uygulama konusunda, yetki sahibi çok az
kişi olabiliyor. Ama hepimizin -iktidar da dâhil olmak üzere hepimizin-
eleştirmeye, değerlendirmeye hakkı vardır, bu hakkı
sonuna kadar kullanmalıyız. Bu, demokrasinin bir gereğidir; önce
bunu hatırlatmak istiyorum.
Sonra, 64üncü Hükûmet Programında çok önemli bir
eksik gördüğümü belirtmek istiyorum. Nedir bu eksik?
Değerli arkadaşlarım, siyaset ne için
yapılır? Toplum için yapılır, halk için yapılır,
millet için yapılır. Devlet ne için vardır, hükûmet ne için
vardır? Halk için vardır, toplum için vardır, millet için
vardır. Peki, hiç düşündünüz mü bizim milletimiz ne durumda? Demin
Sayın Bostancı dedi ki: Yirmi yıl önceki millet değil.
Değil tabii, keşke olabilseydi. Millet, toplum ne durumda hiç
düşünüyor musunuz? Hükûmet, bu 64üncü Hükûmet Programını
hazırlarken toplumun nasıl bir vaziyette olduğunu hakkıyla
bir değerlendirdi mi acaba? Ne vaziyette bu toplum, bir millet olma
özelliği gösteriyor mu artık? Toplum büyük sıkıntılar
içerisinde, toplumun kendisi bizatihi büyük sıkıntılar
içerisinde, sorunlar içerisinde. Bununla sadece şunu kastetmiyorum: Hani,
çevrenizde görüyorsunuz, apartmanda, trafikte, iş yerinde, iş
alanında herkes sinirli, suç oranı artmış vaziyette.
2000li yıllarda suç oranında yüzde 600ü aşkın bir
artış var; sadece bunu kastetmiyorum, bu çok anormal, çok anormal ama
sadece bunu kastetmiyorum. Şunu da kastetmiyorum sadece: Millî, manevi
değerlerimizin, kültürel değerlerimizin içi
boşaltıldı, bundan dolayı da toplum ahlaken çöktü bu
dönemde, maalesef çok ahlaken çöktü, bunu kimse inkâr edemez; bunu da kastetmiyorum
sadece. Bunların dışında bazı noktalar var.
Bakın değerli arkadaşlar, toplum da aile
gibidir, değerleri vardır. Birbirine sarılmak zorundadır
toplum, birbirini sevmek zorundadır. Ülkü birliği denen bir hadise
var. Bir toplumun millet olabilmesi için ülkü birliğine ihtiyaç var yani
tasada, kıvançta ortak olması lazım. Aynı olayla ilgili
olarak benzeri tepkiler verebilmesi lazım toplumun, aynı
acıyı hissedebilmesi lazım, aynı kıvancı,
aynı sevinci hissedebilmesi lazım. Biz, artık aynı
acıyı, aynı kıvancı, aynı sevinci hissedebiliyor
muyuz? Dediği gibi, yok, yirmi sene önceki millet yok.
Neden bu hâle geldi? Bakın en son şu
Ankaradaki bombalama hadisesine. Başkentte bir bombalama hadisesi oluyor.
Ülkelerin başkentlerinin güvenliğinin sağlanması ülkelerin
namus ve şerefidir. Başkentimizde bir hadise oldu; 102 kişi
öldü, 500den fazla insan yaralandı; cumhuriyet tarihinin en büyük
hadisesi. Aynı gün akşam Sayın Başbakanın
memleketinde, Konyada millî maç vardı, saygı duruşunda
bulunulması gerekiyordu. Bir dakikalık saygı duruşunda
bulunamadık, ıslıkladık.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Birkaç kişinin
yaptığı şeyi bütün bir Konyaya mal edemezsiniz.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Bakın, birkaç
kişi değil. Bu, Yunan maçında da oldu, Sayın
Cumhurbaşkanı da Bu millet ne hâle geldi? dedi.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Biz oradaydık, siz
yoktunuz.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Birkaç kişi
değil o.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Birkaç kişi, belki de
provokatörlerdi onlar.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Birkaç kişi
değil. Bu hadiseyi de küçümseyemezsiniz, bu çok önemli bir hadisedir.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Hayır, belki de
provokatörler
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Öyle birkaç
kişi demekle falan olmaz. Burada sanal medyadan da biliyoruz, başka
sebeplerle de biliyoruz. Ruhen bölündük biz, gönüller bölündü, parçalandı.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Yani, birkaç kişinin
yaptığı şeyi hiçbirimize mal edemezsiniz.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Bunu küçük bir
hadise olarak mı görüyorsunuz?
BAŞKAN Efendim, karşılıklı
konuşmayınız.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Bunu mu küçümsemeye
çalışıyorsunuz? En önemli hadise budur. Millet yoksa, toplum
yoksa, halk yoksa siz neye hükûmet edeceksiniz, nasıl devlet
olacaksınız, nasıl kuracaksınız bu devleti?
MEHMET METİNER (İstanbul) Halk yoksa biz
nasıl burada oturuyoruz?
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Olur mu böyle bir
şey?
BAŞKAN Efendim, karşılıklı
konuşmayınız lütfen.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Birkaç kişinin
yaptığını Sayın Başbakanımıza ve
bizlere mal edemezsiniz.
MEHMET METİNER (İstanbul) Bizi buraya
taşıyan halk değil mi ya!
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Kime mal
edeceğiz, kime bu eleştiriyi yapacağız efendim? Olur mu
böyle şey?
MEHMET METİNER (İstanbul) Boş boş
konuşuyorsunuz orada ya!
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Aa, lütfen
MEHMET METİNER (İstanbul) Yani, bu
ıslıklamadan memnuniyet mi duymasını bekliyorsunuz?
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Sayın
Başkan, bakın
BAŞKAN Efendim, buyurun siz.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla)
bir milletvekiline
Boş boş konuşuyorsunuz. diyor.
MEHMET METİNER (İstanbul) Evet, boş
boş konuşuyorsunuz.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Ne kadar önemli bir
konuda konuştuğumuzun
MEHMET METİNER (İstanbul) Bir
Başbakanın
BAŞKAN Efendim, müdahale etmeyiniz, rica ediyorum.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Peki, benzeri hadise
Yunan millî maçında oldu.
BAŞKAN Müdahale etmeyiniz,
sataşmayınız.
Bülent Bey, buyurun efendim.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Paristeki katliamla
ilgili olarak yine Yunanistanla yaptığınız millî maç
sırasında saygı duruşu vardı ve yine
ıslıkladılar. Cumhurbaşkanı ne söyledi? Dedi ki: Bu millet
ne oldu böyle, ne yapıyor? Tanıyamıyorum ben bu milleti. Demedi
mi? Yalan mı bunlar? Böyle, bu duruma gelmiş bu toplum, bu millet.
Bunları görmek, anlamak lazım, sebeplerini araştırmak
lazım. Bu yoksa, bu milletin birlik beraberliği yoksa, o gönül birliği,
ruh birliği yoksa ne yapacağız hükûmet programını,
uygulamaları? Kimin için yapacağız biz bunları?
Mısırda yaşananları biliyorsunuz, Suriyede
yaşananları biliyorsunuz, bunları hatırlatmam mı
gerekiyor?
Bakın, bunlar, evet, birçok sebeple yapıldı,
oylarımızı konsolide edeceğiz diye yapıldı,
bunlarda birçok kişinin hatası var ama bir okuyun bakalım Graham
Fullerin kitabını, Yeni Türkiye Cumhuriyeti, 2007
yılında yazmış. Şimdiki durumu nasıl
anlatıyor, ne duruma, nelerden dolayı geldiğimizi bir görün
bakalım. Bunlar hafife alınacak şeyler midir?
Biz
Çanakkaleyi yaşamış insanlarız. Biz Çanakkale
şehitlerinin -ki 80 bin ila 250 bin arasında şehidimiz
olduğunu iddia ediyoruz- Kurtuluş Savaşı şehitlerinin,
Balkan şehitlerinin, hatta Medine Müdafaasında kaybettiklerimizin
Alevi mi, Sünni mi, Türk mü, Kürt mü olduğunu soruyor muyuz? Hepsini
rahmetle anıyoruz, hepsi bizim şehidimizdir diyoruz. Bugün nasıl
bu ayrımı yapabiliyoruz vatandaşlarımız için?
Nasıl birlik beraberlik ruhunu duymuyoruz?
MEHMET
UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) Kim yapıyor?
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Kim yapıyorsa yapıyor, bu
yapılıyor. Buna karşı oturacağız, beraberce bu
Meclis bunun cevabını bulacak. Ve on üç senelik iktidar da bunun en
başsorumlusudur. Sorumlu olmak, bunu hissetmek zorundadır. Bunu
hissedemeyen bir Meclis, bir Parlamento hiçbir şey yapamaz zaten.
Ben
Kıbrıs Harekâtını yaşadım. Yunanistanla bir
savaş ihtimali vardı, Kıbrısa
çıkmıştık. O günlerde herkes askerlik şubelerine
gitti, müracaat etti, askerlik şubelerinin önünde kuyruklar vardı, bu
vaziyetteydi. Birlik beraberlik vardı bu ülkede, o ruh vardı. Ama
şimdi bütün bunları göremiyorsunuz.
Hatta
şunu söyleyeyim: Sayın Başbakan böyle bir hadiseden sonra Bu
bomba hadisesi oylarımızı artırdı. dedi. Ne kadar
büyük bir talihsizlik biliyor musunuz? Bakın, Millî Takım Teknik
Direktörü Keşke biz yenilseydik, Fransaya gitmeseydik ama bu hadise
olmasaydı. dedi, Hiç kimse ölmeseydi, tek kişinin bile burnu
kanamasaydı. dedi ama Sayın Başbakan böyle bir söz söyleyebildi,
Oylarımız arttı. diyebildi maalesef; çok talihsizce bir
söylem. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Yapmayın Sayın Başkan.
ŞAHİN
TİN (Denizli) Böyle bir şey söyleyen yok ya.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Söylememişse memnun olurum.
ŞAHİN
TİN (Denizli) Bunlar doğru değil, söylemedi böyle bir laf ya.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Söylememişse memnun olurum, kendisi burada.
BAŞKAN
Lütfen, tekrar ediyorum.
Rica
ediyorum, lütfen.
Buyurun
Beyefendi.
MEHMET
UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) Niye milletin gözüne baka
baka yalan söylüyorsun?
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, bakın Suriye politikasıyla ilgili Sayın
Lütfi Elvan -Başbakan Yardımcımız- 2,5 milyon Suriyeli
burada. Allahtan korkun. Onlara bakıyoruz. Geri mi gönderelim? dedi.
Değerli arkadaşlar, Orta Doğuda 3 milyon
800 bin Müslüman öldürüldü bu dönemde. Suriyede 400 bine yakın ölen var.
Bunlar Müslümanlar. Bunları da Siyonistler öldürmedi ya da
başkaları öldürmedi, bu dönemde Müslümanlar tarafından
öldürüldü. Bunlara da dikkat etmeniz lazım. Hangi sebepten oldu, kimler
tarafından yapıldı, nasıl bir oyuna gelindi, bunları
da bilmeniz, anlamanız lazım; hepimizin anlaması lazım,
bunları görmek lazım.
Şimdi, Erzurumla ilgili olarak not
almışım. Erzurum CHPye yüzde 3 oy vermiş, iktidar
partisine yüzde 68 vermiş ama Erzurum 1960larda Türkiye'nin ilk 10unda
olan bir şehirdi, bugün 60ıncı sıraya geldi... (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Evet, yüzde 68 oy
veriyor ama Erzurum Erzurum olmaktan çıktı.
BAŞKAN Sayın Kuşoğlu, teşekkür
ediyorum efendim.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Süre vermiyor
musunuz Sayın Başkan?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir dakika efendim.
BAŞKAN Efendim, daha önceki sayın hatibe de
vermedim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, kırk dakikaya dört
dakika. Bir dakika verin bari.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, grup başkan
vekillerimizden 2sinin talebi var. Ben tutanaklara bakacağım, ona
göre karar vereceğim.
Sayın milletvekilleri, Bakanlar Kurulu Programı
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Güven
oylamasının Anayasanın 110uncu, İç Tüzükün 124üncü
maddeleri gereğince görüşmelerin bitiminden bir tam gün geçtikten
sonra yapılması gerekmektedir. Buna göre güven oylaması 30
Kasım 2015 Pazartesi günü yapılacaktır.
Gündemin Seçim kısmına geçiyoruz fakat demin
arz ettiğim gibi, 2 değerli grup başkan vekilinin talebini
karşılamak için
Buyurun, MHPden başlayalım, daha önceden siz
talepte bulunmuştunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Tamam, yok Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Öyle mi efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) Evet.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Naci Bey, AK PARTİ Grup Başkan Vekili.
İki dakika rica edeceğim.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
11.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin yaptığı
açıklaması sırasında ve Ankara Milletvekili Bülent
Kuşoğlunun Bakanlar Kurulu Programı üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşması sırasında AK
PARTİ Grup Başkanına sataşmaları nedeniyle
konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; Bülent Beyi her zaman nazik
üslubuyla bilir ve tanırız. Bir Başbakanın beyanına
ilişkin olarak burada alıntı yapıp konuşurken o beyana
doğrudan bakmak gerekir, kaynağına bakmak, ne demek
istediğine iyi bakmak gerekir, illiyet bağlarını
yanlış kurmak büyük bir hatadır. Sayın Başbakanın
hiçbir yerde hiçbir şekilde Ankara bombalamasından sonra
oylarımız arttı. şeklinde bir beyanı kesinlikle
yoktur, kesinlikle yoktur, reddediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Dinler
misiniz, dinleyin lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Söz alır,
cevaplarsın kardeşim.
Böyle bir şey yok.
İkincisi, biraz önce Sayın Baluken Bizimle
görüşülmedi. Basından okuduk, Tahir Elçi olayına ilişkin
bilgi verilmiş 2 sayın genel başkana. dedi. Arkada 2 sayın
genel başkanla, CHPnin Sayın Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu, MHPnin Genel Başkanı Sayın Devlet
Bahçeliyle yapılan görüşmelerde baştan sona bulundum, orada
hiçbir biçimde Tahir Elçi olayına ilişkin bir konuşma geçmedi,
yapılan konuşma tamamen Meclis çalışmalarına ve bütçe
takvimine ilişkindi, dolayısıyla o bilgi
yanlıştır Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ben de
doğru mu diye sordum, doğruysa nedir diye sordum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Yanlış, o
bilgi yanlış efendim. Eğer sayın eş
başkanlarınız burada olsaydı onlarla da muhakkak
konuşulacaktı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Genel Kurulu
bilgilendirmek için eş başkanların burada olması gerekmez, grup başkan vekilisiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Sayın Baluken,
sadece basında okuduklarınızla töhmet altında
bırakıcı değerlendirme yapmak çok doğru değil.
ZİYA PİR (Diyarbakır) Soru sordu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Üçüncüsü,
Sayın Kuşoğlu Yirmi sene önceki millet yok. dedi. diyerek
beni teyit eden bir konuşma yaptığını düşündü ama
ben o bağlamda söylemedim. Millet, plebisiter bir ruhla sürekli
güncellenen bir olgudur. Yirmi sene önceki millet de yoktur, kırk sene
önceki millet de yoktur. Mesele ne olduğumuz ama aynı zamanda ne
olmak istediğimiz. Evet, biz birlik olacaksak tabii ki bunun
şartlarını, bunun durumunu konuşacağız,
kastım oydu.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bostancı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
üzerinizdeki zaman baskısı da kalktığına göre, hani
İleride demokrasiyi ve eşitliği göreceksiniz. dediğiniz o
ileri tarihe geldik herhâlde.
BAŞKAN Yalnız, oturduğunuz yerden sebebi
söyler misiniz efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ama diğer grup başkan
vekillerine uygulamadığınız bir şeyi niye bize
yapıyorsunuz?
BAŞKAN Özgür Bey, buyurun, daha rahat ettiriyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Hayır, hayır
Nedir, ne
diyeceksiniz, neden dolayı söz istiyorsunuz?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan
BAŞKAN İdris Beyciğim, bitirelim CHPyi,
sonra size geçeriz.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Başbakana
yapılan eleştirilere AK PARTİ Grup Başkan Vekilinin cevap
vermesinin doğru olmadığına ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, öncelikle
şunu ifade etmek isterim, sizden en temel beklentimiz, ilk gün
söylediğimde, şuydu: Kuvvetler ayrılığı
zedeleniyor, buna riayet edin.
Sayın Başbakan, yürütmenin bir üyesi ve
Bakanlar Kurulunun başıdır. Sayın Grup Başkan Vekili
yasama görevini üstlenmiş olan Parlamentoda Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun sözcülerinden birisidir. Sayın Başbakana
yapılan sataşmada şahsı buradayken cevap verme nezaketi
öncelikle kendisine ama nasıl takdir buyururlarsa Bakanlar Kurulundan bir
üyeye düşer ama bu, yasamanın bir temsilcisi olan Grup Başkan
Vekiline düşmez. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yanlış biliyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Aynı şey.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başbakanın
davetiyle Grup Başkan Vekili oraya gittikten sonra buraya dönüp, sizin
gerekçe dahi dinlemeden kendisini kürsüye çağırıp ona Hükûmete
yapılan bir eleştiriye cevap hakkı vermeniz kuvvetler
ayrılığının açıktan ihlalidir. Bu noktada sizin
yapmanız gereken
Ayrıca, ilk gün söylediğim gibi, şu
İç Tüzükten ayrılmazsak sıkıntı çekmeyiz. Burada
gerekçeyi hepimiz için dinleyip iktidar partisinin iyi niyetinden emin bir
hâlde hemen kürsüye davet ederseniz, benim, ana muhalefet partisi Grup
Başkan Vekili olarak yürütmenin yapması gereken bir cevaplamayı
yasama temsilcisine yaptırmanıza itiraz hakkımı da elimden
alıyorsunuz. Bu da yaptığınız ciddi bir usul
hatasıdır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Süre yok mu Sayın
Başkan?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir tek şeyi takdir ederim:
Sayın Başbakan buradan ayrılırken şunu sezdi
Kendisi
Öyle bir söz söylemedim. dedi ancak elimizdeki bant kaydı, kendi
sesinden Biz, saldırı sonrası kamuoyunun nabzını
tutuyoruz, oylarımızın yüzde 44 civarlarına
yükseldiğini tespit etmiş durumdayız. diyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Bakın
(Manisa
Milletvekili Özgür Özelin cep telefonundan ses kaydı dinletmesi)
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Dinleyin.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Bütün Türkiye izledi zaten yahu.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Dinleyin, dinleyin. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
İşinize
gelmedi değil mi?
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Bu da mı montaj, bu da mı montaj? (AK
PARTİ sıralarından Montaj, montaj sesleri)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Evet Sayın Özel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başbakanın ağzından
Saldırıdan sonra kamuoyunun nabzını tutuyoruz,
oylarımız yüzde 43-44e çıktı.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Bu da mı montaj, montaj mı bu da?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Bu ifadeyi Sayın Başbakanın
varlığında söylerdik, şu anda salonu terk etti kendisi.
Arz
ederim.
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) Gerçekler rahatsız mı etti?
BAŞKAN
Sayın Özel, teşekkür ediyorum.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN
Tekrar ediyorum: Demokrasinin temel prensiplerinin en önemlilerinden birisi
de kuvvetler ayrılığıdır. Elbette, kuvvetler
ayrılığı demokrasinin şartıdır, buna riayet
etmek gerekir. Yargı, yürütme ve yasama birbirinden ayrıdır.
Benim tutumumda gerek tecrübem bakımından gerekse bir hukuk tahsili
görmüş olmam bakımından da bunun dışında bir
davranış beklenemez.
Ben,
neden dolayı diye Sayın Naci Bostancının konuşma
isteğini inceledim, istedim, öğrendim, onun üzerine söz verdim. Siz
de lütfen öyle yorumlamayın.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Kuvvetler ayrılığı
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Bizim de öğrenme hakkımız var.
BAŞKAN
Ne olur bakış açınızı biraz değiştirin.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Kuvvetler ayrılığı yok mu?
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun İdris Bey.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Naci Bey, bir dakika
Buyurun
İdris Bey, buyurun. Oturduğunuz yerden lütfen.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Hayır, hayır
Sayın Bostancı
kürsüden konuşurken beni basın üzerinden
BAŞKAN İyi ya, buyurun, oturduğunuz
yerden cevap verin.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
İşte, sataşma var; kürsüye çıkmak istiyorum.
BAŞKAN Allah Allah
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, kürsüden sataştı,
kürsüden cevap verecek; bu en temel prensip.
BAŞKAN Beyefendi, lütfen buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, demin AKP Grubu adına bizim öğrenemediğimiz bir
taleple söz vermiş olduğunuz Sayın Naci Bostancı, kürsüde
konuşma yaptığı sırada, bizim basındaki haberler
üzerinden Genel Kurulu bilgilendirerek herkesi töhmet altında
bıraktığımızı iddia etti. Bu açık bir
sataşmadır, ona cevap vereceğim.
BAŞKAN Buyurun efendim, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, kürsüden cevap vereceğim, sataşma kürsüden
cevaplandırılır.
BAŞKAN Beyefendi, sataşmayı size
oturduğu yerden yapmadı mı?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hayır,
kürsüden yaptı. Genel Kurulu takip edin.
BAŞKAN Efendim, ben suhuletle görüşmelerin
bitmesini istiyorum. Biz, bir çatının altında aynı gayeye yönelik
insanlarız, milletin vekilleriyiz, gereken ihtimamı
göstereceğiz. Sayın Özelin dediği gibi, buradaki İç
Tüzüke uygun hareket edeceğiz. Ben, burada hassasiyetle davranıyorum
ve davranmaya devam edeceğim.
Buyurun efendim.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
12.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Evet,
gerçekten ne kadar hassas davrandığınızı gözlemliyoruz
Sayın Başkan, hepimizin sabrını zorluyorsunuz. AKP Grup
Başkan Vekilinin ne için söz aldığını bile artık
bilemeyecek durumda, sürekli kürsüde AKP Grup Başkan Vekilini görüyoruz.
Biz, burada, kimseyi töhmet altında
bırakmadık. Sayın Grup Başkan Vekili de Genel Kurulu
dikkatle takip etmiş olsaydı, bu konuda basında çıkan
haberlerin doğru olup olmadığını öncelikle sorduk;
sonra da HDP Grup Başkan Vekili olarak, saatler öncesinden
Başbakandan bu konuda Genel Kurulun bilgilendirilmesini, HDP Grubunun
bilgilendirilmesini talep ettiğimizi söyledik. Tahir Elçinin öldürülmesi,
katledilmesiyle ilgili cevap vermesi gereken Başbakan saatlerdir Genel
Kurulda oturuyor, bu konuda Genel Kurulun bilgilendirilme talebi var, ona
rağmen, zahmet edip Genel Kurulu bilgilendirmiyor, 5 milyon oy
almış bir partinin bilgi edinme hakkına saygı göstermiyor.
Siz bu konularda bizim muhatabımız değilsiniz Sayın Grup
Başkan Vekili. Bu konuda, Hükûmeti ilgilendiren konularda bizim
muhatabımız Hükûmettir, yetkili bakandır, Başbakandır.
Dolayısıyla, burada, eş başkanın olup olmaması,
genel başkanın olup olmaması Meclisteki milletvekillerinin
bilgilendirilme hakkını gasbetme hakkını hiç kimseye
vermez.
Bugün, burada, Tahir Elçi cinayetiyle ilgili bilgilenme
hakkını kullanamayan, bilgi isteyip buna ulaşamayan bütün
milletvekillerinin kendi itirazlarını buradan yükseltmeleri
gerekiyor. Tahir Elçiyi kim öldürdü? Polis kurşunuyla mı öldürüldü?
İddia edildiği gibi
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen, müdahale etmeyin.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bakanınız bize
RECEP AKDAĞ (Erzurum) 2 polisimizi kim şehit
etti?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bakanınız
çıkıp burada bilgi verir, bakanınız çıkıp
RECEP AKDAĞ (Erzurum) 2 polisi kim şehit
etti?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Öyle
bağırmayın, varsa bir şeyiniz gelirsiniz buraya. O kriminal
sonuçlar ortaya çıkınca görürsünüz.
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Söyleyin, 2 polisimizi kim
şehit etti?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
müdahale etmeyiniz efendim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Sayın
Başkan, o tarafı niye susturmuyorsunuz?
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Siz, bugün,
Diyarbakırın ortasında katledilen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bu cinayetin hesabını
vereceksiniz, saklayamayacaksınız, biz de burada, bütün Türkiye'ye
duyuracağız. (AK PARTİ ve HDP sıralarından
karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
RECEP AKDAĞ (Erzurum) 2 polisimizi kim öldürdü?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Eşi cevabını
verdi, eşi.
AHMET YILDIRIM (Muş) Başkan niye
susturmuyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından PKKnın
yaptığını açıklayın. sesleri.)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale
etmeyiniz.
Teşekkür ediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Çıkın burada cevap
verin.
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş)
Gel, gel!
AHMET YILDIRIM (Muş) Çok mu suçluluk duygusu
içindesin sen? Siz mi yaptınız?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Naci Bey. (AK PARTİ ve HDP
sıralarından gürültüler)
Lütfen sükûneti avdet ediniz.
Buyurun Naci Bey.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Eşi cevap verdi,
eşi.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Tahir
Elçinin eşi de Bunu PKK yapmıştır
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Siz,
kardeşinin tweetine bakarsanız, gerçekleri görürsünüz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Eşi öyle
bir şey kullanmamış, sizin trolleriniz onu yazmış.
Cesaretiniz varsa gidin eşini ziyaret edin; eşi, kardeşi size
söylesin, ağabeyi size söylesin. Öyle, yalan trollerle
kapatamazsınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi
dinleyiniz. Sükûnete davet ediyorum lütfen.
BAŞKAN İdris Bey
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Var mı
cesaretiniz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Baluken, sizden de rica
ediyorum, sizden de
Lütfen
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Orayı
uyarın.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım
BAŞKAN - Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın,
Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Seçim döneminde
Ankara patlaması yaşandı, Ekim ayının 10uydu,
biliyorsunuz, 1 Kasımda da seçim oldu. Bu süre içerisinde, AK PARTİ
sürekli, halkın siyasi eğilimlerini görmek amacıyla saha
araştırmaları yapıyor. Bahsedilen konuşma -Sayın
Özgür Beyin ifade ettiği konuşma- bu saha
araştırmalarına ilişkindir. O saha
araştırmalarından biri de 10 Ekim tarihinden sonraki döneme
geldiği için elbette patlama sonrası atmosferle birlikte mevcut
siyasi eğilimleri ortaya koyan bir saha
araştırmasıydı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Biz de onu söylüyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın
Başbakanın ifadesi AK PARTİnin oylarına ilişkindir.
Özgür Beyin anlattığı tarz da patlama ile oy
oranlarının yükselmesi arasında bir nedensellik kuran
anlatım değildir, bu açık bir çarpıtmadır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İkincisi yani AK PARTİyi eleştirecekseniz
malzeme kıtlığı mı çekiyorsunuz? Arayın,
bakın, inceleyin, söyleyin; eyvallah ama böyle malzeme yaratmak için
sözleri çarpıtarak bir yere varmak emin olun doğru değil, uygun
değil, şık değil, hiçbir bakımdan kabul edilebilir
değil.
Üçüncüsü: Sayın Başbakan aynı zamanda AK
PARTİ Grubu Başkanıdır, Genel Başkanıdır,
ben de AK PARTİ Grup Başkan Vekiliyim. AK PARTİ Grubuna yönelik
olarak burada ifade edilen sözler çerçevesinde -Başbakana atfen- onun
yerine elbette ki cevap verebilirim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yürütme üyesi
misiniz Sayın Başkan? Yürütmeden istiyoruz biz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Takdir ederlerse
Sayın Başbakan, Genel Başkanımız kendisi verir, takdir
ederse bir bakana, buradan grup başkan vekiline yahut da herhangi bir
milletvekiline konuya ilişkin olarak açıklamayı takdir edebilir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Kuvvetler
ayrılığını bilmediğiniz için, tabii size normal
geliyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kuvvetler
ayrılığıyla taban tabana zıtsın da ondan.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bunun takdiri
Sayın Başbakana aittir, bir başkasına değil. Böyle,
kimin nerede, nasıl konuşacağına ilişkin takdir
yetkisi kullanmak da yine aynı şekilde şık değildir.
Saygılar sunuyorum.(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan,
kuvvetler ayrılığı diye bir şey var, yürütmeden
istenen bilgileri yürütme cevaplandırır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Cevap vermek durumundayım
açıkçası.
BAŞKAN Özgür Bey, neye cevap vermek istiyorsunuz?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Biraz önce benim
yaptığım değerlendirmelerle ilgili
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Bunun sonu gelmez.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yani gelmezse gelmez
BAŞKAN Herkes kendi fikrini ifade etmekte
serbesttir. Etti, zatıâliniz de ettiniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir dakikaya ihtiyacım var.
Bir dakika rica ediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, yeter
artık.
BAŞKAN Peki, buyurun, oradan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Niye Peki. Sayın
Başkanım?
BAŞKAN Bülent Bey, tamamlıyoruz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sabaha kadar devam eder böyle
Sayın Başkanım.
15.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Şimdi, burada gerçekten, Sayın Grup Başkan
Vekilinin yapmış olduğu Sayın Başbakan yerine onun
partimizin Genel Başkanı olmasından dolayı ben de cevap
verebilirim. yaklaşımı kuvvetler ayrılığı
prensibini ayaklar altına alan bir yaklaşımdır. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
HARUN KARACA (İstanbul) Grubun Başkanı,
Başkanı, Özgür. Grubun Başkanı, Özgür.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Eğer öyle bir şey
olsaydı, Başbakana yöneltilen bir gensoruya ilişkin
yapılacak olan Meclis görüşmelerinde Bakanlar Kurulu
sırasında Başbakan ya da Kabineden bir bakan yerine iktidar
partisinin grup başkan vekili de oturabilir. diye Anayasada hüküm
olurdu. Kesinlikle ve kesinlikle, Başbakanın yürütmeyle ilgili
yetkilerine de onun muhatap olduğu suallere de cevap verme yetkisi iktidar
partisi grup başkan vekilinde değildir, ben Sayın
Davutoğlunu Genel Başkanlığı üzerinden
eleştirirsem, o zaman çıkıp cevap verme noktasında bir hak
kullanabilirler.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Ben teşekkür ediyorum Sayın Özel.
Tabii, kuvvetler ayrılığı mevzusunu
biraz daha derinlemesine incelemek gerekiyor, o ayrı bir keyfiyet.
Seçim kısmına geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlara Üye Seçimi
1.- Anayasa; Adalet; Millî Savunma; İçişleri;
Dışişleri; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm; Çevre; Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler; Tarım, Orman ve
Köyişleri; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji;
Dilekçe; Plan ve Bütçe; Kamu İktisadi Teşebbüsleri; İnsan
Haklarını İnceleme; Avrupa Birliği Uyum; Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği; Güvenlik ve İstihbarat komisyonlarına
üye seçimi
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisi
komisyonlarına üye seçimi yapacağız.
Komisyon üyelikleri için siyasi parti gruplarınca
gösterilen adayların listesini, İç Tüzükün 21inci maddesine göre
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Anayasa
Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
Üye
Sayısı (26)
Adı-Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet
ve Kalkınma Partisi (15)
İbrahim Halil Fırat Adıyaman
Cengiz Aydoğdu Aksaray
Murat Alparslan Ankara
Mustafa Köse Antalya
Abdurrahman Öz Aydın
Reşat Petek Burdur
İsmail Aydın Bursa
Zekeriya Birkan Bursa
Muhammet Emin Akbaşoğlu Çankırı
Adem Yeşildal Hatay
Markar Eseyan İstanbul
Mustafa Şentop İstanbul
Haydar Ali Yıldız İstanbul
Kemalettin Yılmaztekin Şanlıurfa
Yusuf Başer Yozgat
Cumhuriyet Halk
Partisi (6)
Murat Emir Ankara
Uğur Bayraktutan Artvin
Bülent Tezcan Aydın
Nurhayat Altaca Kayışoğlu Bursa
Muharrem Erkek Çanakkale
Akın Üstündağ Muğla
Halkların
Demokratik Partisi (3)
Meral Danış Beştaş Adana
Erol Dora Mardin
Mithat Sancar Mardin
Milliyetçi Hareket
Partisi (2)
Mehmet Parsak Afyonkarahisar
Oktay Öztürk Mersin
BAŞKAN Evet, okunan listeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Adalet Komisyonu
Üyelikleri Aday Listesi
Üye
Sayısı (26)
Adı-Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet ve
Kalkınma Partisi (15)
Adnan Boynukara Adıyaman
Ali Özkaya Afyonkarahisar
Ahmet İyimaya Ankara
Mahmut Poyrazlı Balıkesir
Yılmaz Tunç Bartın
Hakan Çavuşoğlu Bursa
Cahit Özkan Denizli
Sabri Öztürk Giresun
Serap Yaşar İstanbul
Mahmut Atilla Kaya İzmir
Veysi Kaynak Kahramanmaraş
Hakkı Köylü Kastamonu
Murat Göktürk Nevşehir
Hilmi Bilgin Sivas
İbrahim Halil Yıldız Şanlıurfa
Cumhuriyet Halk Partisi (6)
Necati Yılmaz Ankara
Namık Havutça Balıkesir
Cemal Okan Yüksel Eskişehir
Mehmet Gökdağ Gaziantep
Zeynel Emre İstanbul
Ömer Süha Aldan Muğla
Halkların Demokratik Partisi (3)
Mizgin Irgat Bitlis
Aycan İrmez Şırnak
Bedia Özgökçe Ertan Van
Milliyetçi Hareket Partisi (2)
Celal Adan İstanbul
İsmail Faruk Aksu İstanbul
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Oy birliğiyle kabul
edilmiştir.
Millî Savunma Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
Üye Sayısı (26)
Adı-Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet ve Kalkınma Partisi (15)
Hüseyin Şahin Bursa
Faruk Özlü Düzce
Abdullah Başcı İstanbul
Mehmet Ali Pulcu İstanbul
Hüseyin Kocabıyık İzmir
Metin Çelik Kastamonu
Mehmet Demir Kırıkkale
Ömer Ünal Konya
Murat Baybatur Manisa
Ali Cumhur Taşkın Mersin
Nihat Öztürk Muğla
Suat Önal Osmaniye
Nazim Maviş Sinop
Metin Akgün Tekirdağ
Adnan Günnar Trabzon
Cumhuriyet Halk Partisi (6)
Birol Ertem Hatay
Dursun Çiçek İstanbul
Mustafa Ali Balbay İzmir
Mustafa Hüsnü Bozkurt Konya
Mazlum Nurlu Manisa
Haluk Pekşen Trabzon
Halkların Demokratik Partisi (3)
Berdan Öztürk Ağrı
Erdal Ataş İstanbul
Ali Atalan Mardin
Milliyetçi Hareket Partisi (2)
Erkan Haberal Ankara
Kamil Aydın Erzurum
BAŞKAN Okunan listeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Oy birliğiyle kabul
edilmiştir.
İçişleri Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
Üye Sayısı (26)
Adı-Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet ve
Kalkınma Partisi (15)
Ataullah Hamidi Batman
Muhammet Müfit Aydın Bursa
Ayhan Gider Çanakkale
Abdulkadir Yüksel Gaziantep
Nurettin Aras Iğdır
Hüseyin Bürge İstanbul
Celalettin Güvenç Kahramanmaraş
Mustafa Hilmi Dülger Kilis
Cemil Yaman Kocaeli
Abdullah Ağralı Konya
Mustafa Baloğlu Konya
Mustafa İsen Sakarya
Mustafa Yel Tekirdağ
Mehmet Altay Uşak
Hüseyin Özbakır Zonguldak
Cumhuriyet Halk Partisi (6)
Nihat Yeşil Ankara
Muhammet Rıza Yalçınkaya Bartın
Tanju Özcan Bolu
Murat Bakan İzmir
Hayati Tekin Samsun
Gürsel Erol Tunceli
Halkların
Demokratik Partisi (3)
Celal Doğan İstanbul
Hüda Kaya İstanbul
Nadir Yıldırım Van
Milliyetçi
Hareket Partisi (2)
Nuri Okutan Isparta
Edip Semih Yalçın İstanbul
BAŞKAN Okunan listeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
İttifakla kabul
edilmiştir.
Dışişleri
Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
Üye
Sayısı (26)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet
ve Kalkınma Partisi (15)
Talip Küçükcan Adana
Mustafa Serdengeçti Aksaray
Sena Nur Çelik Antalya
İsmail Aydın Bursa
Cemalettin Kani Torun Bursa
Fevzi Şanverdi Hatay
Azmi Ekinci İstanbul
Ravza Kavakcı Kan İstanbul
Serap Yaşar İstanbul
Taha Özhan Malatya
Ceyda Bölünmez Çankırı Mardin
Osman Aşkın Bak Rize
Hasan Karal Rize
Hasan Basri Kurt Samsun
Halil Özcan Şanlıurfa
Cumhuriyet
Halk Partisi (6)
Öztürk Yılmaz Ardahan
Ahmet Akın Balıkesir
Mevlüt Dudu Hatay
Serkan Topal Hatay
Eren Erdem İstanbul
Oğuz Kaan Salıcı İstanbul
Halkların
Demokratik Partisi (3)
Hişyar Özsoy Bingöl
Ziya Pir Diyarbakır
Feleknas Uca Diyarbakır
Milliyetçi
Hareket Partisi (2)
Ümit Özdağ Gaziantep
Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu İstanbul
BAŞKAN Okunan listeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Oy birliğiyle kabul
edilmiştir.
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Üyelikleri Aday Listesi
Üye
Sayısı (26)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet
ve Kalkınma Partisi (15)
Ertan Aydın Ankara
İsrafil Kışla Artvin
Ali Aydınlıoğlu Balıkesir
Ahmet Hamdi Çamlı İstanbul
Ekrem Erdem İstanbul
İsmet Uçma İstanbul
İmran Kılıç Kahramanmaraş
Burhanettin Uysal Karabük
Mehmet Akif Yılmaz Kocaeli
Halil Etyemez Konya
Hacı Ahmet Özdemir Konya
Leyla Şahin Usta Konya
Mustafa İsen Sakarya
Nazım Maviş Sinop
Beşir Atalay Van
Cumhuriyet
Halk Partisi (6)
Aylin Nazlıaka Ankara
Mustafa Akaydın Antalya
Metin Lütfi Baydar Aydın
Ceyhun İrgil Bursa
Gaye Usluer Eskişehir
Bülent Yener Bektaşoğlu Giresun
Halkların
Demokratik Partisi (3)
Kadri Yıldırım Siirt
İbrahim Ayhan Şanlıurfa
Lezgin Botan Van
Milliyetçi
Hareket Partisi (2)
Zühal Topcu Ankara
Yusuf Halaçoğlu Kayseri
BAŞKAN Okunan listeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Oy birliğiyle kabul
edilmiştir.
Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
Üye
Sayısı: (26)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet
ve Kalkınma Partisi (15)
Cesim Gökçe Ağrı
Mustafa Ilıcalı Erzurum
Ahmet Uzer Gaziantep
Hacı Bayram Türkoğlu Hatay
Azmi Ekinci İstanbul
Erol Kaya İstanbul
Ahmet Arslan Kars
Sami Dedeoğlu Kayseri
İlyas Şeker Kocaeli
Hasan Özyer Muğla
Mehmet Emin Şimşek Muş
Metin Gündoğdu Ordu
Recep Uncuoğlu Sakarya
Fuat Köktaş Samsun
Selim Dursun Sivas
Cumhuriyet
Halk Partisi (6)
Çetin Osman Budak Antalya
Devrim Kök Antalya
Hüseyin Yıldız Aydın
Ali Özcan İstanbul
Gülay Yedekci İstanbul
Serdal Kuyucuoğlu Mersin
Halkların
Demokratik Partisi (3)
Altan Tan Diyarbakır
Nihat Akdoğan Hakkâri
Müslüm Doğan İzmir
Milliyetçi
Hareket Partisi (2)
İsmet Büyükataman Bursa
Baki Şimşek Mersin
BAŞKAN Okunan listeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Oy birliğiyle kabul
edilmiştir.
Teşekkür ederim.
Çevre
Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
Üye
Sayısı (26)
Adı-Soyadı Seçim Çevresi
Adalet
ve Kalkınma Partisi (15)
Nevzat Ceylan Ankara
Enver Fehmioğlu Bingöl
Bayram Özçelik Burdur
Muhammet Müfit Aydın Bursa
Fevai Arslan Düzce
Sebahattin Karakelle Erzincan
Hacı Osman Akgül Gümüşhane
Cihan Pektaş Gümüşhane
Mürteza Zengin İstanbul
Kerem Ali Sürekli İzmir
Recep Şeker Karaman
Murat Demir Kastamonu
Mustafa Şükrü Nazlı Kütahya
Hasan Karal Rize
Muhammet Balta Trabzon
Cumhuriyet
Halk Partisi (6)
Mehmet Tüm Balıkesir
Mehmet Göker Burdur
Erdin Bircan Edirne
Vecdi Gündoğdu Kırklareli
Hüseyin Çamak Mersin
Barış Karadeniz Sinop
Halkların
Demokratik Partisi (3)
Mahmut Celadet Gaydalı Bitlis
Erdal Ataş İstanbul
Ertuğrul Kürkcü İzmir
Milliyetçi
Hareket Partisi (2)
Ahmet Kenan Tanrıkulu İzmir
Saffet Sancaklı Kocaeli
BAŞKAN Okunan listeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Oy birliğiyle kabul
edilmiştir.
Teşekkür ediyorum.
Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyelikleri Aday
Listesi
Üye
Sayısı (26)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet
ve Kalkınma Partisi (15)
Salih Fırat Adıyaman
Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt Çorum
Mehmet Ali Pulcu İstanbul
Mehmet İlker Çitil Kahramanmaraş
Nursel Reyhanlıoğlu Kahramanmaraş
İsmail Tamer Kayseri
Mustafa Baloğlu Konya
Hüsnüye Erdoğan Konya
Vural Kavuncu Kütahya
Yılmaz Tezcan Mersin
Ahmet Demircan Samsun
Ahmet Eşref Fakıbaba Şanlıurfa
Mahmut Kaçar Şanlıurfa
Celil Göçer Tokat
Alim Tunç Uşak
Cumhuriyet
Halk Partisi (6)
Yakup Akkaya İstanbul
Ali Yiğit İzmir
Çetin Arık Kayseri
Tur Yıldız Biçer Manisa
Aytuğ Atıcı Mersin
Ünal Demirtaş Zonguldak
Halkların Demokratik Partisi (3)
Behçet
Yıldırım Adıyaman
Sibel
Yiğitalp Diyarbakır
Tuğba
Hezer Öztürk Van
Milliyetçi Hareket Partisi (2)
Ahmet
Selim Yurdakul Antalya
Fahrettin
Oğuz Tor Kahramanmaraş
BAŞKAN
Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Teşekkür
ederim.
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyelikleri
Aday Listesi
Üye Sayısı (26)
Adı-Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet ve Kalkınma Partisi (15)
Hüseyin
Samani Antalya
Mehmet
Erdem Aydın
Ayhan
Gider Çanakkale
Hüseyin
Filiz Çankırı
Ahmet
Sami Ceylan Çorum
Ebubekir
Bal Diyarbakır
Rafet
Sezen Edirne
Mehmet
Öntürk Hatay
Recep
Konuk Karaman
Hülya
Nergis Kayseri
Abdullah
Öztürk Kırıkkale
Selahattin
Minsolmaz Kırklareli
Mehmet
Babaoğlu Konya
Muhammet
Uğur Kaleli Konya
Metin
Akgün Tekirdağ
Cumhuriyet Halk Partisi (6)
Orhan
Sarıbal Bursa
Okan
Gaytancıoğlu Edirne
Kamil
Okyay Sındır İzmir
Türabi
Kayan Kırklareli
Kemal
Zeybek Samsun
Ali
Akyıldız Sivas
Halkların Demokratik Partisi (3)
Mehmet
Ali Aslan Batman
Leyla
Birlik Şırnak
Milliyetçi Hareket Partisi (2)
Mevlüt
Karakaya Adana
İsmail
Ok Balıkesir
BAŞKAN
Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Teşekkür
ediyorum.
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi:
Üye Sayısı (26)
Adı-Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet ve Kalkınma Partisi (15)
Ali
Ercoşkun Bolu
Şahin
Tin Denizli
Mehmet
Galip Ensarioğlu Diyarbakır
Metin
Bulut Elâzığ
Harun
Karacan Eskişehir
Mehmet
Erdoğan Gaziantep
Osman
Boyraz İstanbul
Nureddin
Nebati İstanbul
Hasan
Sert İstanbul
Necip
Kalkan İzmir
Mehmet
Uğur Dilipak Kahramanmaraş
Zeki
Aygün Kocaeli
Ziya
Altunyaldız Konya
Hacı
Özkan Mersin
Abdulkadir
Akgül Yozgat
Cumhuriyet Halk Partisi (6)
Kazım
Arslan Denizli
Akif
Ekici Gaziantep
İrfan
Bakır Isparta
Didem
Engin İstanbul
Tacettin
Bayır İzmir
Tahsin
Tarhan Kocaeli
Halkların Demokratik Partisi(3)
Mahmut
Toğrul Gaziantep
Faysal
Sarıyıldız Şırnak
Adem
Geveri Van
Milliyetçi Hareket Partisi (2)
Emin
Haluk Ayhan Denizli
Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu Hatay
BAŞKAN
Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Teşekkür
ediyorum.
Dilekçe Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
Üye
Sayısı (13)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet
ve Kalkınma Partisi (8)
Osman Mesten Bursa
Canan Candemir Çelik Gaziantep
Mihrimah Belma Satır İstanbul
Ramazan Can Kırıkkale
İsmail Bilen Manisa
Orhan Kırcalı Samsun
Fikri Demirel Yalova
Özcan Ulupınar Zonguldak
Cumhuriyet
Halk Partisi (3)
Erkan Aydın Bursa
Bülent Öz Çanakkale
Aytun Çıray İzmir
Halkların
Demokratik Partisi (1)
Alican Önlü Tunceli
Milliyetçi
Hareket Partisi (1)
Muharrem Varlı Adana
BAŞKAN Okunan listeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Oy birliğiyle kabul
edilmiştir.
Teşekkür ediyorum.
Plan
ve Bütçe Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
Üye
Sayısı (40)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet
ve Kalkınma Partisi (25)
Mehmet Şükrü Erdinç Adana
İbrahim Aydın Antalya
Mustafa Savaş Aydın
Şahap Kavcıoğlu Bayburt
Ejder Açıkkapı Elâzığ
İbrahim Aydemir Erzurum
Emine Nur Günay Eskişehir
Abdullah Nejat Koçer Gaziantep
Cemal Öztürk Giresun
Süreyya Sadi Bilgiç Isparta
Erkan Kandemir İstanbul
Şirin Ünal İstanbul
Hamza Dağ İzmir
İbrahim Mustafa Turhan İzmir
Yusuf Selahattin Beyribey Kars
Mikail Arslan Kırşehir
Sami Çakır Kocaeli
Ebubekir Gizligider Nevşehir
Alparslan Kavaklıoğlu Niğde
Hikmet Ayar Rize
Mehmet Habib Soluk Sivas
Mehmet Ali Cevheri Şanlıurfa
Yusuf Beyazıt Tokat
Salih Cora Trabzon
Faruk Çaturoğlu Zonguldak
Cumhuriyet
Halk Partisi (9)
Bülent Kuşoğlu Ankara
Lale Karabıyık Bursa
Aykut Erdoğdu İstanbul
Bihlun Tamaylıgil İstanbul
Selin Sayek Böke İzmir
Musa Çam İzmir
Zekeriya Temizel İzmir
Seyit Torun Ordu
Kadim Durmaz Tokat
Halkların
Demokratik Partisi (4)
Nursel Aydoğan Diyarbakır
Nimetullah Erdoğmuş Diyarbakır
Garo Paylan İstanbul
Ahmet Yıldırım Muş
Milliyetçi
Hareket Partisi (2)
Mehmet Günal Antalya
Erhan Usta Samsun
BAŞKAN Okunan listeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Oy birliğiyle kabul
edilmiştir.
Teşekkür ederim.
Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
Üye
Sayısı (35)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet
ve Kalkınma Partisi (20)
Tamer Dağlı Adana
Fatih Şahin Ankara
Kasım Bostan Balıkesir
Halil Eldemir Bilecik
Zekeriya Birkan Bursa
Tahir Öztürk Elâzığ
Orhan Deligöz Erzurum
Hacı Osman Akgül Gümüşhane
Halis Dalkılıç İstanbul
Hulusi Şentürk İstanbul
Hasan Turan İstanbul
Hurşit Yıldırım İstanbul
Recep Şeker Karaman
Ahmet Tan Kütahya
Mustafa Şahin Malatya
Uğur Aydemir Manisa
Oktay Çanak Ordu
Fuat Köktaş Samsun
Mehmet Akyürek Şanlıurfa
Ertuğrul Soysal Yozgat
Cumhuriyet
Halk Partisi (8)
İbrahim Özdiş Adana
Zülfikar İnönü Tümer Adana
Mustafa Tuncer Amasya
Melike Basmacı Denizli
Atila Serter İzmir
Haydar Akar Kocaeli
Ömer Fethi Gürer Niğde
Şerafettin Turpcu Zonguldak
Halkların
Demokratik Partisi (4)
Mehmet Ali Aslan Batman
İmam Taşçıer Diyarbakır
Abdullah Zeydan Hakkâri
Ferhat Encu Şırnak
Milliyetçi
Hareket Partisi (3)
Mevlüt Karakaya Adana
Mustafa Mit Ankara
Mustafa Kalaycı Konya
BAŞKAN Okunan listeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Oy
birliğiyle kabul edilmiştir.
Teşekkür ederim.
İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
Üye
Sayısı (26)
Adı-Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet
ve Kalkınma Partisi (15)
Vedat Bilgin Ankara
Jülide Sarıeroğlu Ankara
Aydın Ünal Ankara
Atay Uslu Antalya
Orhan Atalay Ardahan
Şamil Tayyar Gaziantep
Abdulkadir Yüksel Gaziantep
Sait Yüce Isparta
Fatma Benli İstanbul
Mehmet Metiner İstanbul
Mustafa Yeneroğlu İstanbul
Leyla Şahin Usta Konya
Nurettin Yaşar Malatya
Orhan Miroğlu Mardin
Ali İhsan Yavuz Sakarya
Cumhuriyet
Halk Partisi (6)
Şenal Sarıhan Ankara
Gamze Akkuş İlgezdi İstanbul
Mahmut Tanal İstanbul
Zeynep Altıok İzmir
Veli Ağbaba Malatya
Durmuş Fikri Sağlar Mersin
Halkların
Demokratik Partisi (3)
Ayşe Acar Başaran Batman
Ayhan Bilgen Kars
Burcu Çelik Özkan Muş
Milliyetçi
Hareket Partisi (2)
Atilla Kaya İstanbul
Ruhi Ersoy Osmaniye
BAŞKAN Okunan listeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Oy
birliğiyle kabul edilmiştir.
Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
Üye
Sayısı (25)
Adı-Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet
ve Kalkınma Partisi (14)
Hüseyin Şahin Bursa
Cahit Özkan Denizli
Zehra Taşkesenlioğlu Erzurum
Ahmet Berat Çonkar İstanbul
Markar Eseyan İstanbul
Ravza Kavakcı Kan İstanbul
Mehmet Muş İstanbul
Burhanettin Uysal Karabük
İsmail Emrah Karayel Kayseri
Mustafa Şükrü Nazlı Kütahya
Recai Berber Manisa
Şaban Dişli Sakarya
Mehmet Kasım Gülpınar Şanlıurfa
Burhan Kayatürk Van
Cumhuriyet
Halk Partisi (6)
Niyazi Nefi Kara Antalya
Onursal Adıgüzel İstanbul
Seline Doğan İstanbul
Ali Şeker İstanbul
Nurettin Demir Muğla
Özkan Yalım Uşak
Halkların
Demokratik Partisi (3)
Saadet Becerekli Batman
Osman Baydemir Şanlıurfa
Dilek Öcalan Şanlıurfa
Milliyetçi
Hareket Partisi(2)
Kadir Koçdemir Bursa
Arzu Erdem İstanbul
BAŞKAN
Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
Üye Sayısı
(26)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet ve
Kalkınma Partisi (15)
Hatice
Dudu Özkal Afyonkarahisar
Gökcen
Özdoğan Enç Antalya
Emine
Yavuz Gözgeç Bursa
Bennur
Karaburun Bursa
Ayşe
Keşir Düzce
Tülay
Kaynarca İstanbul
İmran
Kılıç Kahramanmaraş
Salih
Çetinkaya Kırşehir
Radiye
Sezer Katırcıoğlu Kocaeli
Abdullah
Ağralı Konya
Öznur
Çalık Malatya
Murat
Göktürk Nevşehir
Ayşe
Doğan Tekirdağ
Ayşe
Sula Köseoğlu Trabzon
Ertuğrul
Soysal Yozgat
Cumhuriyet Halk
Partisi (6)
Elif
Doğan Türkmen Adana
Aydın
Uslupehlivan Adana
Burcu
Köksal Afyonkarahisar
Sibel
Özdemir İstanbul
Fatma
Kaplan Hürriyet Kocaeli
Candan
Yüceer Tekirdağ
Halkların
Demokratik Partisi (3)
Çağlar
Demirel Diyarbakır
Filiz
Kerestecioğlu İstanbul
Besime
Konca Siirt
Milliyetçi Hareket
Partisi (2)
Deniz
Depboylu Aydın
Nuri
Okutan Isparta
BAŞKAN
- Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Teşekkür
ediyorum.
Güvenlik ve
İstihbarat Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi:
Üye Sayısı
(17)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet ve
Kalkınma Partisi (10)
Emrullah
İşler Ankara
Serkan
Bayram Erzincan
Veysi
Kaynak Kahramanmaraş
Mustafa
Hilmi Dülger Kilis
Ahmet
Sorgun Konya
Murat
Baybatur Manisa
Ergün
Taşcı Ordu
Adnan
Günnar Trabzon
Mehmet
Altay Uşak
Yusuf
Başer Yozgat
Cumhuriyet Halk
Partisi (4)
Hilmi
Yarayıcı Hatay
Barış
Yarkadaş İstanbul
Ahmet
Tuncay Özkan İzmir
Engin
Özkoç Sakarya
Halkların
Demokratik Partisi (2)
Dirayet
Taşdemir Ağrı
Mehmet
Emin Adıyaman Iğdır
Milliyetçi Hareket
Partisi (1)
Mehmet
Erdoğan Muğla
BAŞKAN
- Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Komisyonlara
seçilen kıymetli milletvekillerini tebrik ediyoruz, hayırlı,
verimli, uyumlu hizmetler vermeleri nasip olsun diyoruz, teşekkür
ediyorum, hepsini tebrik ediyoruz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
X.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Duyurular
1.- Başkanlıkça, komisyonların başkan,
başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerini yapmak üzere
toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuru
BAŞKAN
- Efendim, sayın milletvekilleri, komisyonların toplanarak İç
Tüzükün 24üncü maddesine göre başkan, başkan vekili, sözcü ve
kâtiplerini seçmeleri gerekmektedir.
Bu
sebeple Plan ve Bütçe Komisyonu ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonu Ana Binadaki kendi toplantı salonlarında 30 Kasım
2015 Pazartesi günü saat 15.30da...
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan... Özür dilerim efendim.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Şimdi, bu konu gruplar arasında müzakere edilirken
biz o 15.30un 16.30 ya da 17.00 olmasıyla ilgili bir talep
iletmiştik çünkü saat 15.00te önceden ilan edilmiş resmî seçimimiz
var. Grubumuza düşen 1 kâtip üyeyi
seçeceğiz. O yüzden de Sayın Grup Başkan Vekiliyle öyle
konuşmuştuk.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Aynen, aynen...
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Yani, tadilen saati 17.00 olarak, değiştirerek ya da
16.30 da olabilir.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) 17.00...
BAŞKAN
16.00-17.00 yapalım mı efendim?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) 17.00 olsun efendim. Mutabakatımız var.
BAŞKAN
Ama ikiye bölmek zorundayız çünkü aynı salonda biri bitecek, öbürü
gelecek.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) 16.30-17.00...
BAŞKAN
16.30-17.00...
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Olur efendim.
BAŞKAN
Yarım saat yeter inşallah.
Peki,
öyle yapıyoruz. Mutabakatımız o istikamette.
Tekrar ediyorum: Plan ve Bütçe Komisyonu ile Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Ana Binadaki kendi toplantı
salonlarında 30 Kasım 2015 Pazartesi günü 16.30da, diğer
komisyonlar yeni Halkla İlişkiler Binasında Komisyonlar
Blokunda yer alan toplantı salonlarında ikiye bölünerek 30
Kasım 2015 Pazartesi günü saat 16.30 ve 17.00de -zira, 18.00de burada
toplantımız var- toplanacaklardır.
Komisyonların toplantı gün ve saatleri ile
toplantı yerleri plazma ekranında ilan edilecek ve siyasi parti
gruplarına da bildirilecektir.
Alınan karar gereğince, Başbakan
Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu
hakkındaki güven oylamasını yapmak için 30 Kasım 2015 Pazartesi
günü saat 18.00de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 00.35