TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
62nci
Birleşim
29
Mart 2016 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
KAPALI OTURUMLAR
(ÜÇÜNCÜ
OTURUM)
(Kapalıdır)
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, çiftçilerin vergisiz mazot
kullanabilmelerine ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycının, geçici ve mevsimlik
işçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.-
Manisa Milletvekili Selçuk Özdağın, Muhsin
Yazıcıoğlunun vefatının 7nci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural ın,
MHP Grubu olarak, ölümünün 7nci yıl dönümünde Muhsin
Yazıcıoğlunu rahmetle andıklarına ve
babasının vefatı nedeniyle Yalova Milletvekili Muharrem
İnceye başsağlığı dilediklerine ilişkin
açıklaması
2.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, CHP Grubu olarak, ölümünün 7nci yıl
dönümünde Muhsin Yazıcıoğlu ile ölümünün 43üncü yıl
dönümünde Âşık Veyseli rahmetle andıklarına ve
babasının vefatı nedeniyle Yalova Milletvekili Muharrem İnceye
başsağlığı dileğinde bulunanlara teşekkür
ettiklerine ilişkin açıklaması
3.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, ölümünün 7nci yıl
dönümünde Muhsin Yazıcıoğlu ile ölümünün 43üncü yıl
dönümünde Âşık Veyseli rahmetle andığına ve
babasının vefatı nedeniyle Yalova Milletvekili Muharrem
İnceye başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
4.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, HDP Grubu olarak,
babasının vefatı nedeniyle Yalova Milletvekili Muharrem
İnceye başsağlığı dilediklerine ve AKPnin uzun
süredir hukuk dışı bir şekilde uyguladığı
sokağa çıkma yasaklarının devam ettiği bazı
yerlerde insanlık dışı uygulamalar olduğuna
ilişkin açıklaması
5.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, şehitlere Allahtan rahmet ve
babasının vefatı nedeniyle Yalova Milletvekili Muharrem
İnceye başsağlığı dilediğine, ölümünün
7nci yıl dönümünde Muhsin Yazıcıoğlu ile ölümünün 43üncü
yıl dönümünde Âşık Veyseli rahmetle andığına,
Kütüphane Haftasına ve 18/2/2005 tarihinde hayatını kaybeden
eşekli kütüphaneci Mustafa Güzelgözü rahmetle andığına
ilişkin açıklaması
6.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın, İzmir
Milletvekili Müslüm Doğanın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
7.-
Sivas Milletvekili Hilmi Bilginin, İzmir Milletvekili Müslüm Doğan
ile Ankara Milletvekili Mustafa Mitin CHP grup önerisi üzerinde
yaptıkları konuşmalarındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
8.-
Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın, Uşak Milletvekili Özkan
Yalımın yerinden dinleyici locasındaki vatandaşlara hitap
etmesinin doğru bir tutum olmadığına ilişkin
açıklaması
9.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Mecliste tartışmaların sözlü
ve fiilî şiddete dönüşmemesi için herkesin dikkatli olması
gerektiğine ilişkin açıklaması
10.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurulunun sadece Hükûmet ile Cumhurbaşkanının
atadığı kişilerden oluşmasının
sıkıntı yaratacağına ve bu konuda gruplar ve bakanlar
arasında bir müzakere yapılmasında fayda olduğuna
ilişkin açıklaması
11.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, insan haklarıyla
ilgili süreçlerin Cumhurbaşkanı ve Hükûmetin inisiyatifinde
oluşturulmuş bir kurul tarafından yürütülmesinin
uluslararası sözleşmelere aykırı olduğuna ve bu konuda
muhalefetle istişare edilerek bir ortaklaşma arayışına
başvurulması gerektiğine ilişkin açıklaması
12.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde Hükûmetin konuşma
yapmamasını garipsediğine ilişkin açıklaması
13.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Hükûmetin elinde
yurttaşların güvenliğini tehdit edecek bilgiler varsa bunun
kamuoyuyla paylaşılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
14.-
Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
15.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Tokat Milletvekili Coşkun
Çakırın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
16.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Meclis kürsüsünden bilgi
alma hakkının Hükûmet tarafından açık bir şekilde
ihlal edildiğine ve yapılacak yasal düzenleme uluslararası
sözleşmelere aykırı olduğu için ihtiyacı
karşılayamayacağına ilişkin açıklaması
17.-
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı
Mustafa Yeneroğlunun, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
18.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Hakkâri Yüksekovada
insanlık tarihine geçecek utanç verici manzaralar olduğuna ve bu
tablonun sorumlusu olan Hakkâri Valisi ve Yüksekova Kaymakamının
görevden alınmaları gerektiğine ilişkin
açıklaması
VII.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile Samsun Milletvekili Erhan Ustaya
babalarının vefatı nedeniyle başsağlığı
dilediğine, terörle mücadelede şehit olanlar ile Muhsin
Yazıcıoğlu ve Âşık Veysele Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin konuşması
VIII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Norveç
Parlamentosu Dışişleri ve Savunma Komitesi
Başkanlığı heyetinin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 25/2/2016 tarihli
6 sayılı Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin
tezkeresi (3/640)
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen ve 25 milletvekilinin, Karadeniz
Bölgesi'nde yaşanan sel felaketlerinin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/127)
2.-
Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara ve 24 milletvekilinin, askerlik görevi
esnasında yaşanan şüpheli ölümlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/128)
3.-
İstanbul Milletvekili Ali Özcan ve 26 milletvekilinin, Türkiye İstatistik
Kurumunun memur ve emekli maaşlarının zam oranlarının
belirlenmesinde kullandığı verilerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/129)
C)
Gensoru Önergeleri
1.-
HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin,
yargı erkini baskı altına aldığı ve
yönlendirdiği, kuvvetler ayrılığı ilkesine ve
Anayasaya aykırı yaklaşımlarda bulunduğu
iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/3)
2.-
HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin,
çocuklara yönelik cinsel istismarı ve kadınlara yönelik şiddeti
önlemede ihmali bulunduğu iddiasıyla Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Sema Ramazanoğlu hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/4)
D)
Önergeler
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun (2/185) esas
numaralı, Toplumsal Mutabakat Komisyonu ile Ortak Akıl Heyeti
Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/22)
IX.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve arkadaşları
tarafından, cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin keyfî olarak
başka cezaevlerine nakledilmesinin nedenlerinin ve sonuçlarının
araştırılması ile mahpuslara yönelik bu türden keyfî
uygulamalara karşı önlemlerin alınması amacıyla
15/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 29 Mart 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.-
CHP Grubunun, Sivas Milletvekili Ali Akyıldız ve
arkadaşları tarafından, Sivas Demir Çelik Fabrikası
işçilerinin sorunlarının araştırılması
amacıyla 25/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
29 Mart 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
X.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkanın, Bursa Milletvekili Hakan
Çavuşoğlunun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
2.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın, Sakarya Milletvekili Ali
İhsan Yavuzun 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin 149 sıra sayılı
Kanun Tasarısının tümü üzerindeki soru-cevap işlemi
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlunun yaptığı
açıklaması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
5.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Afyonkarahisar
Milletvekili Mehmet Parsakın 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerinde MHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
XI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Raporları (S. Sayısı: 149)
2.-
İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/597) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 170)
XII.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
149 sıra sayılı Kanun Tasarısının Anayasaya
aykırı olduğu gerekçesiyle görüşmelerinin
yapılmasının İç Tüzük hükümlerine uygun olup
olmadığı hakkında
XIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Isparta Milletvekili
İrfan Bakır'ın, Isparta ilinde sanayi sektörünün
geliştirilmesi amacıyla teşvik imkânlarının
artırılmasına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mustafa
Elitaşın cevabı (7/1742)
2.-
Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu'nun, Başbakanlık
teşkilatında kullanılan bilgisayarların işletim
sistemlerine ilişkin Başbakandan,
Bağlı
kurum ve kuruluşlarda kullanılan bilgisayarların işletim
sistemlerine ilişkin,
Soruları ve
Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvanın cevabı
(7/2110) (7/2144)
3.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba'nın, taşeron işçi ile kadrolu ve sözleşmeli
personel verilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Lütfi Elvanın cevabı (7/2122)
4.- Hatay Milletvekili Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu'nun, Bakanlık teşkilatında
kullanılan bilgisayarların işletim sistemlerine ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci'nin cevabı
(7/2209)
5.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman'ın, Bursa'da Bakanlığa bağlı
kurumların engelli vatandaşlar için ulaşılabilirliğine
ve engelli vatandaşların istihdamına ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaşın cevabı (7/2428)
6.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman'ın, Bursa'da Bakanlığa bağlı
kurumların engelli vatandaşlar için ulaşılabilirliğine
ve engelli vatandaşların istihdamına ilişkin sorusu ve
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/2464)
29 Mart 2016 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
15.02
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER
: Sema KIRCI (Balıkesir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62nci Birleşimini açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu
süre içerisinde elektronik sisteme girmeyen milletvekillerinin salonda
hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime yirmi dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.06
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
15.24
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER
: Sema KIRCI (Balıkesir), Emre KÖPRÜLÜ(Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN
Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi,
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri
görüşmelere başlamadan önce 22 Mart 2016 tarihli 59uncu
Birleşimde yapılan kapalı oturuma ait tutanak özetinin İç Tüzük'ün
71'inci maddesine göre okunabilmesi için kapalı oturuma geçmemiz
gerekmektedir. Bu nedenle sayın milletvekilleri ile Genel Kurul salonunda
bulunabilecek yeminli stenograflar ve yeminli görevliler
dışındakilerin salonu boşaltmalarını rica
ediyorum.
Tutanak özeti okunduktan
sonra açık oturuma geçilecek ve görüşmelere devam edilecektir.
Sayın idare amirlerinin bu konuda yardımcı olmalarını
ve salon boşaltıldıktan sonra Başkanlığa haber vermelerini
rica ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, Adıyamanlıları niye
çıkartıyorsunuz?
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan, Adıyamanlılar hariç diyelim!
OKTAY VURAL (İzmir)
Adıyaman, Adıyaman olalı böyle zulüm görmedi!
BAŞKAN Misafirlerimiz
birazdan açık oturuma geçtikten sonra tekrar lütfederlerse gelebilirler.
Kapanma
Saati: 15.28
IV.- KAPALI OTURUMLAR
(ÜÇÜNCÜ OTURUM)
(Kapalıdır)
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
15.39
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER
: Sema KIRCI (Balıkesir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 62nci Birleşiminin kapalı oturumdan sonraki
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, çiftçilerin
vergisiz mazot kullanabilmeleriyle ilgili söz isteyen Uşak Milletvekili
Özkan Yalıma aittir.
Buyurun Sayın Yalım. (CHP
sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın,
çiftçilerin vergisiz mazot kullanabilmelerine ilişkin gündem
dışı konuşması
ÖZKAN YALIM
(Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan, Sayın Divan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
hepinize merhabalar. Bizleri izleyen, ekranları başından izleyen
bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına saygı ve sevgilerimi
sunuyorum.
Biliyorsunuz, 2016 yılının bütçesini
bitirdik ve de bütçe geçen hafta itibarıyla tamamlandı. Peki, bütçede
çiftçilerimizle ilgili ne oldu, ne bitti? Çiftçilerimizin sorunları
nasıl halloldu, olacak? Maalesef, hepsinin sonunda koskocaman hiç, hiç,
hiç, yok
Hiçbir çiftçimizin sorunlarıyla ilgili bir çözüm olmadı.
Bundan dolayı da bütçemizi yapan özellikle Ulaştırma Bakanı
ve Tarım Bakanına çiftçilerimize verdikleri avantajlardan dolayı
-tabii vermediler ya- bundan dolayı da onlara çok güzel bir puan buldum.
(CHP sıralarından alkışlar) Değerli
arkadaşlarım, çiftçilerimize verilen bütçeden dolayı özellikle
Tarım ve Ulaştırma Bakanlarımıza verdiğimiz puan
bu: Sıfır. (CHP sıralarından alkışlar)
Neden bunu sıfır verdik? Herhâlde durup
dururken vermedik sıfırı. Çünkü çiftçilerimizin ürettiği
-biliyorsunuz süt en önemli doğal ihtiyaçlarımızdan- sütün
litresi bugün kaç para oldu biliyor musunuz? 70 kuruşa düştü. Sütün
maliyeti 1,20 TL. 70 kuruşa düştü, bundan dolayı da
Bir
atasözümüz vardı biliyorsunuz, bir şey ucuz olduğu zaman ne
diyorduk? Sudan ucuz diyorduk. Ama şimdi ne diyoruz, artık sudan ucuz
değil, sütten ucuz diyeceğiz. Bu da yeni atasözü olarak
değişti.
Gelelim çiftçilerimizin en önemli giderlerinden
akaryakıt yani mazot giderine. Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, özellikle
de Türkiye Cumhuriyeti çiftçilerimiz; Avrupadaki bütün çiftçiler ana gideri
olan akaryakıtı vergisiz, ÖTVsiz ve KDVsiz alıyor ama
Türkiye'de normal kendi binek aracımıza aldığımız
gibi akaryakıtı, mazotu çiftçimiz bu traktöre ve de bu biçerdövere
kaç paradan alıyor litresini akaryakıtın, mazotun? 3,50 TLden
alıyor. Yani bu biçerdöver ve bu traktör normal kendi evlerimizde
kullandığımız kendi -ihtiyaçlarımız- özel
araçlarımız gibi 3,50 TLden kullanıyor. Peki, Avrupadaki
çiftçi nasıl kullanıyor biliyor musunuz? Almanyada, Fransada,
Lüksemburgta, Belçikada, İtalyada, Hollandada vergisiz kullanıyor
ama Türkiye'de koskoca Trakya Bölgesi kadar bir bölge ekilip biçilemiyor çünkü
çiftçinin harcadığı ürettiğinden daha fazla. Bundan
dolayı da gerçekten bunun bir çözüme ulaştırılması
gerekiyor. Ama bu bütçeyi yapanlar bu çözümü bilmediği için biz de diyoruz
ki: Gelin biz size bunu öğreteceğiz. (CHP sıralarından
alkışlar) Ey AKP Hükûmeti, ey Başbakan, ey sayın bakanlar;
sizlere bütçeyi yapmasını gelin anlatalım, öğretelim.
Bakın, bu ülkede yüzlerce, binlerce özel yat
var. Bakın, dikkat edin, özel yatlardan bahsediyorum, hiçbir şekilde
yük gemilerinden veya ticari amaçla veya ulaştırma amacıyla
çalışan yatlardan değil, özel yatlardan. Peki, bu özel yatlar
kaç paradan alıyor akaryakıtını, mazotunu biliyor musunuz?
Beyler, bugün itibarıyla 1,28den alıyor. Ben de diyorum ki: Gelin
sayın bakanlar, siz bu bütçeyi bilmiyorsunuz, biz anlatalım,
çiftçimize nasıl mazotu, Türkiye Cumhuriyeti bütçesine 1 TL yük getirmeden
-bakın, tekrar ediyorum- Türkiye Cumhuriyeti bütçesine 1 TL yük getirmeden
bu özel yatlara mazotu 3,5 TLden verelim, buradan gelen kaynakla bütün
çiftçilerimize kontrollü bir şekilde dekar başına 5 litre mazotu
vergisiz, ÖTVsiz ve KDVsiz verelim. Göreceksiniz, üreten Türkiyeyi hep
birlikte yaratacağız. Çiftçimizin yüzü gülecek. (CHP
sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyetinin yüzü gülecek.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı daha ucuza ekmek alacak, daha ucuza
makarna alacak, daha ucuza domates ürettirecek. İşte bunun yolu,
kesinlikle doğru bütçe yapmaktan geçiyor. Onun için, sayın bakanlar,
gelin size bunu anlatalım.
Hepinizi saygı ve
sevgilerimle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA
(Malatya) Not kaçtı?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Notu
bir daha göster. Notu görelim, notu. Hükûmete kaç veriyorsun? Arkaya göster,
bakan var arkada.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yalım.
Gündem dışı
ikinci söz, geçici ve mevsimlik işçilerin sorunları hakkında söz
isteyen Konya Milletvekili Mustafa Kalaycıya aittir.
Buyurun Sayın
Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycının, geçici ve mevsimlik işçilerin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
MUSTAFA KALAYCI (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici ve mevsimlik
işçilerin sorunları üzerine gündem dışı söz
aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
2007 yılında
çıkarılan 5620 sayılı Kanunla yaklaşık 220 bin
geçici işçi kadrolara alınmıştır. Kanun sadece 2006
yılında altı ay çalışmış olanları
kapsadığından, başta şeker fabrikalarında, çay
fabrikalarında, Orman İdaresinde, Tarım İşletmeleri ve
Demiryollarında olmak üzere yıllardır, hatta yirmi, yirmi
beş yıldır çalışanlar kadroya
alınmamıştır. Geçici işçi, muvakkat işçi,
kampanya işçisi ve mevsimlik işçi olarak yıllardır
çalışan işçiler haksızlığa
uğramışlar, mağdur edilmişler, bir türlü kadroya
alınmamışlardır.
Geçici ve mevsimlik
işçiler emekli olamamaktadır, Emeklilikte aranan prim gün
sayısını doldurabilmeleri için ömürleri yetmemektedir. Zira
yılda dört ay çalışmayla emekli olunabilmesi için en az
altmış yıl, yılda beş ay yirmi dokuz gün
çalışmayla da kırk yıldan fazla çalışmak gerekmektedir.
Geçici ve mevsimlik
işçiler çalışamadıkları dönemde iş de
bulamamaktadır. Zira altı yedi aylığına nasıl
iş bulsunlar? Çalışmadıkları aylarda bu
arkadaşlarımız ailelerini nasıl geçindirirler hiç
düşünüyor musunuz?
Aslında geçici ve
mevsimlik işçilerin çoğu kamunun asli işlerinde
çalıştırılmaktadır. Şu garipliğe bakın
ki kamu kurumları bu işçileri
çalıştırmadıkları dönemde personel
ihtiyacını taşeron işçilerle gidermektedir. Bu durum kamuya
daha pahalıya mal olmaktadır.
Geçici ve mevsimlik
işçilerin daimî çalıştırılmaları hâlinde, bir
taraftan çoğu iş yerinde alt işveren uygulamasıyla hizmet
alımı ihalesine gidilmesine ihtiyaç kalmayacak, bir taraftan da kadro
sorunu çözüleceği için iş yerlerindeki verim artacaktır.
Yıllardır başarılı olarak çalışan, bilgi,
beceri ve deneyimleriyle iş yerine faydalı olan bu işçiler,
mutlaka daimî kadrolara alınmalıdır.
Sayın Başbakan, 30
Mayıs 2015 tarihinde, Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve
Anlaşma Protokolü imza töreninde Kişi beş ay yirmi dokuz gün
çalışıyor, ara veriyor. Bu, iş üretkenliğini,
verimliliğini negatif etkiliyor. diyerek geçici işçilerin
çalışma sınırının kalkacağını
müjdelemiştir. Protokolün 9uncu maddesine de bu amaçla hüküm
konulmuştur.
O günkü Çalışma
Bakanı Faruk Çelik de Eğer çalıştıkları iş
yerinde ihtiyaç varsa dışarıdan hizmet alımı
değil bu işçilerin çalıştırılmasına dönük
düzenlemeyi Parlamentoya sunacağımızı toplu sözleşmede
kayıt altına aldık. Hızlı bir şekilde
yasalaştırılacak. demiştir.
Sayın Başbakan ve
Bakan umut vermiş, müjdeler vermiş, sözler vermiş, hatta toplu
sözleşme protokolüne yazmışlar ama seçimler geçince, işleri
bitince işçileri görmezden gelmişlerdir.
Sayın Başbakan,
kıymetli hemşehrim, bak, Konyadan Orman İdaresinde,
Demiryollarında, Tarım İşletmelerinde, Ereğli Şeker
Fabrikasında ve Ilgın Şeker Fabrikasında çalışan
geçici ve mevsimlik işçi arkadaşlarım beni arıyor, Bizi
unuttu. diye sizden dert yanıyor ve hayal
kırıklığına uğradıklarını
söylüyorlar, Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? diyorlar.
Yeter artık, bu arkadaşlarımızın mağduriyetini
bir an önce giderelim. Sayın Başbakanı geçici ve mevsimlik
işçilere verdiği sözün arkasında durmaya davet ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi,
kamuda çalışan geçici ve mevsimlik işçilere kadro verilmesini
yıllardır gündeme taşımış, bu
arkadaşlarımıza kadro vermeyi taahhüt etmiş ve öteden beri
birçok kanun teklifi de vermiştir. Yine taşeron işçilerimizin
kadroya alınması için de kanun teklifleri vermiştir. Buradan
Hükûmete çağrıda bulunuyorum: Taşeron işçilerle ilgili
tasarıda geçici, muvakkat, kampanya ve mevsimlik işçilere de yer
verelim. Taşeron işçilere de, geçici ve mevsimlik işçilere de
öyle pozisyon mozisyon değil, uyduruk değil, adam gibi, tapu gibi
kadro verelim, haklarını verelim. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak
hazırız ve Hodri meydan. diyoruz.
Kamu
çalışanları arasında ayrımcılık
yapılmamalı, çalışanların emeği sömürülmemelidir.
Üniversite mezunu işçilere, yıllardır mağdur edilen
4/Clilere, vekil, fahri, geçici, ücretli, kısmi zamanlı statüde
çalışanlara da hakları verilmeli, kadrolara
alınmalıdır. Hukuk bunu gerektirir, adalet bunu gerektirir,
eşitlik bunu gerektirir, inançlarımız bunu gerektirir,
insanlık bunu gerektirir.
Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Kalaycı.
Gündem dışı
üçüncü söz, merhum Muhsin Yazıcıoğlunun vefatının
7nci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Manisa Milletvekili Selçuk
Özdağa aittir.
Buyurun Sayın
Özdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağın,
Muhsin Yazıcıoğlunun vefatının 7nci yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivasın
Şarkışla ilçesinin Elmalı köyünde çiftçi Halitin oğlu
olarak dünyaya gelen merhum Muhsin Yazıcıoğlunun ölümünün 7nci
yılı münasebetiyle söz almış bulunuyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Muhsin
Yazıcıoğlu, Türkiye siyasi tarihine duruşuyla
damgasını vuran ender şahsiyetlerden birisiydi. Onun siyasi
hırsı, koltuk sevdası, mülk tamahı yoktu.
Yaptığı işlerde tek ölçüsü hak ve adaletti, tek hesap
verdiği merci de vicdanıydı. Böyle insanlar gençlerimiz için rol
modeldirler ve dünyaya nadir gelirler.
Değerli milletvekilleri,
Muhsin Yazıcıoğlu doğru bildiğini söylemekten
çekinmezdi, haksız bir dava uğruna sultanlık
yapacağına gerekirse haklı davada tek başına
yürüyeceğini söylerdi. Muhsin Yazıcıoğlu, kelimenin tam
anlamıyla bir alperendi. Siyaseti gaye olarak değil, inançlarına
ve milletine hizmet etmenin bir aracı olarak görürdü. Ülkülerinden ödün
vermektense başını vermeye razı olacak kadar bir ilke
adamıydı.
Değerli milletvekilleri,
onun gibi omurgalı, hem de barıştırıcı bir dil
kullanmak kolay değildir. Yazıcıoğlu bu iki dili nefsinde
mezcetmiş dava ve gönül adamlarından biri olmayı başarmıştı.
Biz hep beraber büyük Türk milletiyiz, asla ve asla etnik köken değiliz.
ifadelerini bir hayat tarzı olarak benimsemişti
Yazıcıoğlu. Arkasından gözyaşı döken milyonlar
arasında her kesimden insanın bulunması bu yüzdendi. Cenazesinde
ateist bir doktorun Ben doktorum, inancım yok fakat Muhsin Başkan
inandığı için inancına saygı göstererek Allaha dua
ettim. demesi manidardı. İşte Muhsin Yazıcıoğlu
böyle biriydi.
Yazıcıoğlu,
büyük acılar yaşamış bir kuşağın
çocuğuydu. İnandığı dava uğruna çile çekmiş,
yedi buçuk yılını Mamak zindanlarında geçirmiş,
işkence görmüştü. Zindanları Medrese-i Yusufiyeye
çevirmiş, Üşüyorum şiirini de burada yazmıştı.
Uğradığı onca haksızlığa, işkenceye
rağmen intikam peşinde koşmadı. Acılardan,
işkencelerden dersler çıkardı. Gençlere Elinize silah
değil, kalem alın. çağrısı yaptı. İşte
bu yüzden herkesin dostu, arkadaşı, kolayca ulaşabileceği
Muhsin Başkanı oldu.
Saygıdeğer
milletvekilleri, millet karşıtı her planda cesur yüreğini
ortaya koyan Yazıcıoğlu, 28 Şubat postmodern darbesinde de,
27 Nisan e-muhtırasında da çekinmeden en sert tepkiyi vermişti.
Yazıcıoğlu 28 Şubatta kendisine yapılan baskılara
ve tehditlere karşı Bana bakın, benim adım Muhsin Yazıcıoğlu.
Bana tehdit, baskı sökmez. Bizim Allahtan başka kimseden korkumuz
yok. Biz millî iradeyi temsil ediyoruz ve ne olursa olsun, demokrasinin
arkasında durmaya ve demokrasiyi savunmaya devam edeceğiz.
demişti. Onun durduğu yer millet iradesinin yanıydı.
Darbecilerin ve vesayetçilerin her zaman karşısındaydı.
Onun davası boş bir gurur ve hırsların tatmini için
yapılan bir koşuşturmaca değil, siyasi ve beşerî
hayatımızı hakka uydurma davasıydı.
Hayalleri vardı. Bütün
vatandaşlarımızın ay yıldızlı
bayrağın altında şerefle yaşadığı;
başını örten ile açanın aynı üniversitede
yasaksız, kavgasız, kardeşçe yaşadığı;
Kürt-Türkmen, Alevi-Sünni ayrımı olmadan, zengin-fakir
ayrıcalığı görülmeden, imtiyazsız,
sınıfsız, kaynaşmış bir Türkiye istiyordu. Son
nefesine kadar da bu gayesini gerçekleştirme peşinde koştu. O,
âdeta Ahmed Yesevi hazretlerinin sekiz asır sonra yaşamış
bir temsilcisi gibiydi. İmanı, vatanseverliği, mücadelesi,
dürüstlüğü ve güzel ahlakıyla mütevazı bir gönül eriydi.
İslamın hoşgörüsünü, tevhit ilkesini kendisine rehber
edinmişti. O, ölümden korkmazdı, Abdürrahim Karakoçun dizeleriyle
Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir. derdi.
Değerli milletvekilleri,
Yazıcıoğlu, şurada yazan Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir. düsturunu kendisine şiar edinmiş ve
bundan bir an olsun uzaklaşmamıştır. 28 Şubatın
ruhumuza musallat olduğu günlerde Türkiye İran olmayacak. Türkiye'yi
İran yapamayacaklar. Türkiye Cezayir de olmayacak ama Türkiye'yi de
kimsenin Suriye yapmaya gücü yetmeyecek. ifadesini kullanarak Türkiye'nin
bugünlerini görmüş, sanki öngörüsüyle bugünlere atıfta
bulunmuştu.
Demokrasiye ve millet
iradesine o kadar çok inanıyordu ki, 1995 genel seçimlerinde Erbakan
1inci, Mesut Yılmaz 2nci, Çiller 3üncü ve Ecevit 4üncü olduğu
zaman sandıktan çıkan Erbakanın Hükûmet kurmasını
istedi ve Erbakan ile Mesut Yılmaz beraberce koalisyon kursunlar istedi.
Mesut Yılmaz cesaret edemedi. Hatta görüşmemizde İstemiyorlar.
dedi. Yazıcıoğlu Kim istemiyor? deyince konuşamadı,
cuntacıları dahi ağzına alamadı, omuzlarını
gösterdi. Cuntacı askerler istemiyor. gibisine bu anlamı, bu
ifadeyi kullanmak istedi. Yazıcıoğlu o zaman dedi ki: Hükûmete
girmeyi düşünmüyordum. Hükûmete girelim, kim demokrasinin
karşısında duruyorsa beraberce meydan okuyalım, egemen
güçlere Türkiye'de millet iradesi vardır. diyelim. Ama olmadı.
Sonra Erbakan-Çiller Hükûmetini dışarıdan destekledi ve hiçbir
şey istemedi, karşılığında en ufak bir dünya
nimetlerine tamah etmedi çünkü Muhsin Yazıcıoğlu demokrasiye,
millet iradesine ve egemenliğin kayıtsız şartsız
millete ait olduğuna inanıyordu.
Beraberce kırk sene
arkadaşlık yaptım. Birlikte siyaset yaptık. Merhum Muhsin
Yazıcıoğlu kahraman bir insandı. Yazıcıoğlu,
Muhsin Başkan, sana binlerce rahmet olsun. Yazıcıoğlu gibi
siyasetçilerin çoğalmasını temenni ediyorum. Geçmişe,
ebediyete göç etmiş tüm siyasetçileri de rahmetle anıyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özdağ.
Sayın Vural, sisteme
girmişsiniz, buyurun efendim,
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ın, MHP Grubu olarak, ölümünün 7nci
yıl dönümünde Muhsin Yazıcıoğlunu rahmetle
andıklarına ve babasının vefatı nedeniyle Yalova
Milletvekili Muharrem İnceye başsağlığı
dilediklerine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir)
Evet, teşekkür ederim efendim.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak biz de rahmetli Muhsin Yazıcıoğlunun ölüm yıl
dönümü, seneidevriyesinde kendisini rahmetle anıyoruz, mekânı cennet
olsun.
Gerçekten, Muhsin
Yazıcıoğlu bir ülkücü olarak da önemli hizmetler vermiştir.
Tabii, o süreç içerisinde, özellikle Amerika desteğinde bir proje partisi
kurulmasına yönelik olarak girişimler karşısında kendisine
yapılan teklifi de reddetmek suretiyle, Fil ile gireceğin yataktan
ezilerek çıkarsın. demek suretiyle aslında bu teklifi de bu
vesileyle nazikçe reddetmiş birisidir. O dönemin şahitlerinin
anlattıkları bunlar.
Ben kendilerine Allahtan
rahmet diliyorum. Bu vesileyle, kurucusu olduğu Büyük Birlik Partisinin
mensuplarına da başsağlığı dileklerimi
tekrarlıyorum.
Ayrıca, Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Muharrem İncenin babaları
rahmetli olmuş. Sayın Muharrem İnceye ve Cumhuriyet Halk
Partisine de başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım, sistemi açalım isterseniz.
Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir)
Evet, Cumhuriyet Halk Partisi eski Grup Başkan Vekili Sayın Muharrem
İncenin babaları rahmetli olmuş. Hem kendilerine hem de
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna başsağlığı
dileklerimizi iletiyoruz.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özel
2.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, CHP Grubu
olarak, ölümünün 7nci yıl dönümünde Muhsin Yazıcıoğlu ile
ölümünün 43üncü yıl dönümünde Âşık Veyseli rahmetle
andıklarına ve babasının vefatı nedeniyle Yalova
Milletvekili Muharrem İnceye başsağlığı
dileğinde bulunanlara teşekkür ettiklerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Biz de
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Muhsin Yazıcıoğlunu
ölümünün 7nci yılında rahmetle anıyoruz.
İktidar partisinin o
günkü yetkililerinin bu, cinayet şüphesi olan, kaza görünümünde ama
cinayet şüphesinin üzerinde yoğunlaştığı konunun
tüm açıklığıyla ortaya kavuşturulacağı
yönünde bir devlet sözü, bir namus sözü verdiklerini hatırlıyoruz.
Yedi yılın sonunda bu konudaki sis perdesinin hâlâ daha
kalkamamış olmasını da önemli bir eksiklik olarak görüyoruz
ve bu konuda Meclisin üzerine düşeni yapması gerektiğini
düşünüyoruz.
21 Mart Âşık
Veyselin ölüm yıl dönümüydü ve Âşık Veyseli, bu gönül
insanını o görmeyen gözleriyle hiçbirimizin göremediklerini gören,
söyleyemediklerini söyleyen ve ifade edemediklerini çalan bu gönül insanını
bir kez daha rahmetle anıyoruz.
Ayrıca, Grup Başkan
Vekilimiz Sayın Muharrem İncenin değerli babaları vefat
etti. Bu konuda hem grubumuza hem Muharrem İnceye taziyelerini ileten
grup başkan vekilimize ve tüm değerli milletvekillerimize de
teşekkürü bir borç biliriz.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özel.
Sayın Bostancı,
buyurun.
3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, ölümünün 7nci yıl dönümünde Muhsin
Yazıcıoğlu ile ölümünün 43üncü yıl dönümünde
Âşık Veyseli rahmetle andığına ve babasının
vefatı nedeniyle Yalova Milletvekili Muharrem İnceye
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Teşekkür ediyorum.
Rahmetli Muhsin
Yazıcıoğlunu 1980 öncesinin alaca karanlık Türkiyesinde
tanımış ve beraber Türkiyenin o günlerine şahitlik
etmiş insanlardan birisiyim. Bu milletin ne kadar asil ve vakur bir
evladı olduğunu bilirim. 1980 öncesinde olduğu gibi, 1980
sonrasındaki siyasette de, siyasi hayatında da aynı
delikanlı tavrını, çizgisini sürdüren, bu milletin haysiyetli
bir evladı olarak kendinden sonra gelen gençlere de karakteriyle,
yiğitliğiyle örnek olan bir insandı. Allahtan rahmet diliyorum.
CHPnin eski Grup Başkan
Vekili Sayın Muharrem İncenin babasının vefatı
dolayısıyla taziyelerimi iletiyorum, mekânı cennet olsun.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Âşık Veysel, bu coğrafyanın, Anadolunun, bu
toprakların sesiydi; şiirleri, türküleri herkesin
kulağındadır, ezgileri aynı şekilde. Benim sadık
yârim kara topraktır. dedi ve herkes için aynı kader olan kara
toprağa gitti, mekânı cennet olsun.
Saygılarımla.
BAŞKAN Sayın
Baluken
4.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, HDP Grubu olarak, babasının vefatı nedeniyle Yalova
Milletvekili Muharrem İnceye başsağlığı
dilediklerine ve AKPnin uzun süredir hukuk dışı bir
şekilde uyguladığı sokağa çıkma
yasaklarının devam ettiği bazı yerlerde insanlık
dışı uygulamalar olduğuna ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, biz
de Cumhuriyet Halk Partisi eski Grup Başkan Vekili, Yalova
Milletvekili Sayın Muharrem İncenin babasını
kaybettiği haberini üzüntüyle öğrendik. Kendisine başsağlığı,
bütün ailesine de uzun ömürler diliyoruz. Yaşamını yitiren
babasına da Allahtan rahmet diliyoruz.
Sayın
Başkan, AKPnin uzun süredir hukuk dışı bir şekilde
uyguladığı sokağa çıkma yasakları, maalesef çok
pervasız bir şekilde devam ediyor. Diyarbakırın Sur
ilçesinde 117nci gün, Şırnakın İdil ilçesinde 42nci gün,
Nusaybin ve Yüksekovada 16ncı gün ve Şırnak merkezde de
15inci gününü geride bırakan yasa dışı, hukuk
dışı sokağa çıkma yasakları, uygulamalarıyla
karşı karşıyayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sur ve İdil ilçesinde, haftalardır,
operasyonun bittiği bilgisi kamuoyuna açıklanmasına rağmen,
hâlâ sokağa çıkma yasağı uygulaması devam ediyor ve
oradan aldığımız bilgilere göre de her gün halka ait evler
ve iş yerleri yıkılıyor, talan ediliyor, Sur ilçesinde,
özellikle, geride bırakılan kanıtların, delillerin
karartılmasına yönelik bilinçli birtakım süreçler
işletiliyor.
Yüksekova ve
Nusaybinden gelen, insanlık adına utanç verici resimler var.
Cenazeleri parçalanmış, sokak hayvanlarına yedirilmiş olan
insanların durumu, tarihe geçecek bir ayıbı ortaya koyuyor.
Yine, Yüksekovada, özellikle, halkın evlerine giren birtakım
paramiliter çetelerin, yatak odalarına girerek ahlaki
yozlaşmanın zirvesini oluşturan birtakım resimler
çektirmelerini ve bunu sosyal medya üzerinden servis etmelerini de yine
insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak
değerlendirdiğimizi ifade ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım lütfen, toparlayalım.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Bu sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili
tahammül sınırlarını aşan, terör
sınırlarını aşan uygulamalar var. Kürsüden de bütün
bunları ifade edeceğiz. Ancak, Halkların Demokratik Partisi
olarak bir kez daha kınadığımızı, Yüksekova, Nusaybin,
Sur, İdil ve Şırnak halkıyla birlikte olduğumuzu,
dayanışma ve destek duygularımızı ifade etmek
istiyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Akçay
5.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
şehitlere Allahtan rahmet ve babasının vefatı nedeniyle
Yalova Milletvekili Muharrem İnceye başsağlığı
dilediğine, ölümünün 7nci yıl dönümünde Muhsin
Yazıcıoğlu ile ölümünün 43üncü yıl dönümünde
Âşık Veyseli rahmetle andığına, Kütüphane
Haftasına ve 18/2/2005 tarihinde hayatını kaybeden eşekli
kütüphaneci Mustafa Güzelgözü rahmetle andığına ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçtiğimiz
perşembe gününden bu yana maalesef yine şehitler veriyoruz. Alçak
terör saldırıları hız kesmeden devam ediyor. Şehadet
mertebesine ulaşan kahramanlarımıza Allahtan rahmet diliyoruz,
hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz. Teröre
karşı kahramanca mücadele eden güvenlik güçlerimize de Allahın
güç, kuvvet vermesini diliyorum ve kendileriyle birlikte olduğumuzu
buradan ifade ediyorum.
Ayrıca,
merhum Muhsin Yazıcıoğlunu da rahmetle anıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi eski Grup Başkan Vekili Sayın Muharrem İnceye de
başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Yine,
milletimizin çok büyük bir değeri olan Âşık Veyseli de
şükranla anıyorum ve Âşık Veysel gibi değerleri
hepimizin tekrar öne çıkararak topluma hatırlatmamızda büyük
fayda olduğunu düşünüyorum.
Mart
ayının son haftası, aynı zamanda Kütüphane
Haftasıdır. Bir üniversite rektör yardımcısının
cehalete övgüler yaptığı bugünlerde
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım Sayın Akçay.
Buyurun.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ederim.
Kütüphane Haftasının öneminin daha
da arttığını düşünüyorum ve kütüphanecilik verileri de
son yıllarda sürekli bir düşüş göstermektedir. Türkiyedeki
kütüphanelerin sayısı ve içeriğinde yer alan eserler ile
ziyaretçi sayıları da gerilemektedir. Bunu, istatistiklerden ve
kütüphanelerin kullanıcı ve üye sayılarının
düşmesinden de anlıyoruz.
Yine, bir
iktidar partisi milletvekilinin Eğitim seviyesi yükseldikçe
oylarımız azalıyor. sözünü de, 2013 yılında bir
televizyonda ifade ettiğini de hatırlatmak istiyorum.
Bu arada,
üniversitelere çöreklenmiş cahillere ihtiyacımız yoktur diyorum.
İhtiyacımız olan, eşekli kütüphaneci Mustafa Güzelgözün
okuma ve okutma azmi ve iradesidir. 1943 yılında Ürgüpe kütüphane
memuru olarak atanan kütüphaneci Mustafa Güzelgöz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Son cümlem, lütfen
BAŞKAN
Tamamlayalım.
ERKAN
AKÇAY (Manisa)
7 katır ve 3 attan oluşan seyyar kütüphanesiyle 36
köye hizmet götürmüştür. Cehalete övgüler yapan değil, yokluklar
içerisinde okuma azmi ve iradesini yansıtan eğitimcilere
ihtiyacımız vardır. Bu vesileyle, 18 Şubat 2005 tarihinde
hayatını kaybeden eşekli kütüphaneci Mustafa Güzelgözü
rahmetle ve minnetle anıyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ahmet Aydının, Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile Samsun
Milletvekili Erhan Ustaya babalarının vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediğine, terörle mücadelede
şehit olanlar ile Muhsin Yazıcıoğlu ve Âşık
Veysele Allahtan rahmet dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, bizler de siyasi tarihimizde önemli bir yere sahip olan
Sayın Muhsin Yazıcıoğluna bir kez daha rahmet diliyoruz.
Yine, dünyaya gönül gözüyle
bakan Âşık Veysele de bir kez daha Rabbim rahmet eylesin.
Aynı zamanda geçmiş
dönemde Cumhuriyet Halk Partisinde grup başkan vekilliği yapan Yalova
Milletvekili Sayın Muharrem İncenin babasının vefatı
dolayısıyla da taziyelerimizi bildiriyoruz, yakınlarına
OKTAY VURAL (İzmir)
Samsun Milletvekilimiz Erhan Usta Beyin de babası rahmetli olmuştu.
BAŞKAN Samsun
Milletvekilimiz Erhan Usta Beyin de babaları vefat etmiş
-kaçırmış olabiliriz- ona da Allahtan rahmet diliyoruz, tüm
yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
Yine, terörle mücadelede
vermiş olduğumuz tüm şehitlere bir kez daha rahmetler diliyor,
milletimizin başı sağ olsun diyoruz.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Norveç Parlamentosu
Dışişleri ve Savunma Komitesi Başkanlığı
heyetinin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 25/2/2016 tarihli 6 sayılı
Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/640)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Norveç Parlamentosu
Dışişleri ve Savunma Komitesi Başkanlığı
heyetinin ülkemizi ziyaret etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 25/02/2016 tarih ve 6 sayılı
Kararıyla uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetlerin
ülkemizi ziyaretleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 7nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen ve 25
milletvekilinin, Karadeniz Bölgesi'nde yaşanan sel felaketlerinin
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/127)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Karadeniz Bölgesi'nde normal
yağışlar bile felakete dönüşüp can ve mal
kayıplarına neden olurken, çok kısa zaman aralıkları
içerisinde gerçekleşen yağışların neden olduğu
zararların biri telafi edilmeden diğer zararlar
oluşmaktadır. Yağışların sürekli felakete
dönüşmesiyle bölge insanı devamlı mağdur olmakta,
yaşam standartları iyice bozulmaktadır. Karadeniz Bölgesi'nde
yaşanan sel felaketlerinin nedenlerinin araştırılması,
kısa aralıklarla her yağışın felaketle
sonuçlanmasının nedenlerinin incelenmesi, ekolojik dengeyi bozan
uygulamaların araştırılması, Karadeniz sahil yolu,
Yeşil Yol ve HES'lerin doğa felaketlerindeki rolünün tespit edilmesi,
ormanlık alanlar ve su havzalarına yapılan yanlış
müdahalelerin felaketlerin boyutuna etkisinin tespit edilmesi, bölge
halkının mağduriyetlerinin giderilmesi,
yağışların felaketle sonuçlanmaması için gerekli
politikaların belirlenmesi ve uygun önlemlerin alınması
amacıyla Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104üncü
ve 105inci maddeleri gereği Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
27.11.2015
1) Haluk Pekşen (Trabzon)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Namık Havutça (Balıkesir)
4) Mahmut Tanal (İstanbul)
5) Ahmet Akın (Balıkesir)
6) Atila Sertel (İzmir)
7) Gülay Yedekci (İstanbul)
8) Candan Yüceer (Tekirdağ)
9) Mustafa Tuncer (Amasya)
10) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
11) Gürsel Erol (Tunceli)
12) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
13) İbrahim Özdiş (Adana)
14) Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul)
15) Kamil Okyay
Sındır (İzmir)
16) Erdin Bircan (Edirne)
17) Özkan Yalım (Uşak)
18) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
19) Musa Çam (İzmir)
20) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
21) Devrim Kök (Antalya)
22) Zülfikar İnönü Tümer
(Adana)
23) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
24) Haydar Akar (Kocaeli)
25) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
26) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
Gerekçe:
Karadeniz Bölgesi'nde normal
yağışlar bile felakete dönüşüp can ve mal
kayıplarına neden olurken, çok kısa zaman aralıkları
içerisinde gerçekleşen yağışların neden olduğu
zararların biri telafi edilmeden diğer zararlar
oluşmaktadır. Yağışların sürekli felakete
dönüşmesiyle bölge insanı devamlı mağdur olmakta,
yaşam standartları iyice bozulmaktadır.
Anayasamızın
63üncü maddesine göre, devletin tabiat varlıklarının ve
değerlerinin korunmasını sağlayıp bu amaçla
destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alması amir hükümdür. Ancak,
ülkemizin her akarsuyu kapsamlı ekolojik değerlendirmeler
yapılmadan, havza planları geliştirilmeden, rastgele bir
şekilde HES inşaat sektörü ve Yeşil Yol adı altında
betonlaşmaya terk edilmektedir.
HES inşaatları
nedeniyle ulaşım yolları, şantiye alanları, depolama
alanları açılırken orman alanları tahrip edilmekte;
tarım alanları kamulaştırılmakta; dere yatakları doldurulmakta;
ormanlar, doğal yaşam alanları, vadiler parçalanıp
bölünmekte; yaban hayatı, tarım alanları, endemik bitki örtüleri
risk altına girmekte; birçok nadir ve tehdit altındaki türü
barındıran yaşam ortamları yok edilmekte; bitkiler ve
hayvanlar zarar görmektedir.
Bilim insanlarının uyarıları ve
konuyla ilgili STK'ların görüşleri dikkate alınmadan
plansız, projesiz yapılaşmalara izin verilmiş,
çeşitli adlar altında bölge betonlaştırılmakta,
doğa katledilmektedir.
Yeşil yol adı
altında, bilim insanlarına danışılmadan yapılan
rant uygulamalarıyla millî parklar ve mutlak koruma alanları büyük
tahribata uğratılmaktadır. Heyelan sahası olan yamaçlarda
yapılan yarmalar nedeniyle heyelanları önlemek için 5-10 metreyi
bulan büyük taş duvarlar yapılarak, yol güzergâhı boyunca tam
bir doğa katliamı yapılmaktadır. Bu uygulamalar ekolojik
dengeleri bozarken, bölgenin geri dönülmez bir tahribat ve felaket silsilesiyle
baş başa kalmasına neden olmaktadır.
Karadeniz Bölgesi'nde
yaşanan sel felaketlerinin nedenlerinin araştırılması,
kısa aralıklarla her yağışın felaketle
sonuçlanmasının nedenlerinin incelenmesi, ekolojik dengeyi bozan
uygulamaların araştırılması; Karadeniz sahil yolu,
yeşil yol ve HES'lerin doğa felaketlerindeki rolünün tespit edilmesi,
ormanlık alanlar ve su havzalarına yapılan yanlış
müdahalelerin felaketlerin boyutuna etkisinin tespit edilmesi, bölge
halkının mağduriyetlerinin giderilmesi,
yağışların felaketle sonuçlanmaması için gerekli
politikaların belirlenmesi ve uygun önlemlerin alınması
amacıyla bir Meclis araştırmasına ihtiyaç
duyulmaktadır.
2.- Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara ve 24
milletvekilinin, askerlik görevi esnasında yaşanan şüpheli
ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/128)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde vatani
görevini yapmakta olan ve görevi esnasında intihar, kaza kurşunu,
kaza, eğitim zayiatı gibi nedenlerle hayatını kaybeden
askerlerimizin şüpheli ölümlerinin araştırılması,
gerekli önlemlerin alınması, sorumluların ve ihmallerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün 104 ve
105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması için gereğini arz ederim.
1) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Ahmet Akın (Balıkesir)
4)Ömer Fethi Gürer (Niğde)
5) Mahmut Tanal (İstanbul)
6) Gülay Yedekci (İstanbul)
7) Candan Yüceer (Tekirdağ)
8) Gürsel Erol (Tunceli)
9) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
10) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
11) İbrahim Özdiş (Adana)
12) Özkan Yalım (Uşak)
13) Musa Çam (İzmir)
14) Kamil Okyay
Sındır (İzmir)
15) Erdin Bircan (Edirne)
16) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
17) Yaşar Tüzün (Bilecik)
18) Devrim Kök (Antalya)
19) Zülfikar İnönü Tümer (Adana)
20) Atila Sertel (İzmir)
21) Haydar Akar (Kocaeli)
22) Sibel Özdemir (İstanbul)
23) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
24) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
25) Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul)
Gerekçe:
Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk ulusunun her daim
güven duyduğu ve tarihî kökleri itibarıyla şan ve şerefle
dolu bir tarihe sahiptir. Nitekim, Türk ulusu için ordu-millet
kavramının kökenleri bu sahiplik duygusuna bağlanır. Her
fert askerlik görevini bir onur görevi sayar, Anadolu'da bugün dahi askerlik
görevini yapmamış erkeklerin evlenmeleri, iş kurmaları
görevin icrasından sonraya bırakılır. Toplumun TSK'ya
bakış açısı "Peygamber Ocağı"
benzetmesi ve TSK'nın her personeline de "Mehmetçik" yakıştırmasıyla
benimsenmektedir. TSK'da birliğine teslim olan her asker için
komutanları ailelere ve askerlere artık kendi evlatları
olduğu vurgusunu yaparlar. Zira vatan savunması kutsaldır ve bu
kutsiyette en önemli yoldaşlık silah
arkadaşlığıdır. Ancak ordusuna ve ordu mensuplarına
bu kadar değer verilen bir ulusta, askerlerimizin vatani görevlerini icra
ederken şüpheli ölümlere kurban gitmeleri, yüzyıllardır
oluşan güveni zedelemektedir.
Askerlik
görevini icra ederken çatışma dışı nedenlerle
hayatını kaybeden askerlerimizin ölüm sebepleri gerek asker aileleri
gerekse toplum tarafından şüpheli ölümler olarak
nitelendirilmektedir. Bunun sebepleri ise şüpheli ölümlerin aileler ve
toplum nezdinde somut kanıtlarla açıklanamaması, mahkeme
kararlarının ve bilirkişi raporlarının ikna edici düzeyde
olmamasıdır. Şüpheli asker ölümleri konusunda ailelerin
şüphelerini artıran bir başka sebep ise Türkiye Büyük Millet
Meclisi 24üncü Döneminde 15ten fazla verilen şüpheli asker ölümleri
konusundaki Meclis araştırma önergesinin sonuçsuz
kalmasıdır.
Yakınlarını
kaybeden ailelerin kurduğu Şüpheli Ölümler Mağduru Aileler
Derneği ve Asker Hakları gibi oluşumların
hazırladıkları raporlar ve hukuki mücadeleler birçok noktada
sonuçsuz kalmakta, şüpheleri giderememektir. Askerde uygulanan fiziki ve
psikolojik şiddetin varlığı tüm yaptırımlara
rağmen devam etmektedir. Birçok intihar vakasında TSK
açıklamalarında sebebin askerlerin sivilde
yaşadığı sorunlar olduğu belirtilmektedir, bu
açıklamaya rağmen askerlere psikolojik destek verilmemesi bir
sorumsuzluktur. Sivil toplum örgütleri ve aileler sadece şeffaflık istemekte
ve tüm soru işaretlerinin giderilmesini talep etmektedir. Ancak
detaylı bir araştırmayla bu mümkündür, ne yazık ki bu
araştırmaya izin vermeyenler ve sis bulutlarının
dağılmasını engelleyenler bir açıdan Türk Ceza Kanunu
318inci maddesinde yer alan halkı askerlikten soğutma suçunu
işlemektedir.
Askerlik
görevini yapmakta olan ve görevi esnasında intihar, kaza kurşunu,
kaza, eğitim zayiatı gibi nedenlerle hayatını kaybeden
askerlerimizin şüpheli ölümlerinin araştırılması,
kamuoyunun bu hususta aydınlatılması, gerekli önlemlerin
alınması, sorumluların ve ihmallerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılması elzemdir.
3.- İstanbul Milletvekili Ali Özcan ve 26
milletvekilinin, Türkiye İstatistik Kurumunun memur ve emekli
maaşlarının zam oranlarının belirlenmesinde
kullandığı verilerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/129)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Memur ve emeklilerin zam
oranlarının belirlenmesinde Türkiye İstatistik Kurumunun
(TÜİK) enflasyon hesapları kullanılmaktadır. Bu
hesapların yapılmasında kullanılan sepet yöntemi zaman
zaman kamuoyunda tartışmalara neden olmaktadır.
Her yıl memur ve
emeklilerin maaşlarının belirleneceği toplu sözleşme
görüşmelerinin yaklaştığı tarihlerde enflasyonun
düştüğü yönünde algılar oluşturulması sendikalar ve
sivil toplum örgütleri tarafından eleştiri konusu olmaktadır.
TÜİK'in
açıklamasına göre, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) 2015 yılı
Haziran ayında yüzde 0,51 oranında gerilemiştir. Tüketici fiyat
endeksi, sıradan bir tüketicinin satın aldığı
varsayılan ürünlerin oluşturduğu bir ürün ve hizmet sepetinin
fiyatlarındaki ortalama değişime göre hesaplanır. Özellikle
ramazan ayında pek çok ürüne zam geldiği bilinmektedir. Buna
rağmen TÜİK'in enflasyonun düştüğünü açıklaması
tartışma yaratmaktadır.
Memur ve emeklilere
yapılan zamların bir lütuf gibi sunulması, medyada zaman zaman
Memura Müjde gibi başlıklar atılarak verilmesi de
tartışılır bir durum oluşturmaktadır. Enflasyon
oranında yapılan zamlar aracılığıyla alım
gücü gerileyen çalışanların alım güçlerinin sabit
tutulması hedeflenmektedir. Bu anlamda, enflasyon oranının
doğru şekilde hesaplanması ve gerçekleri yansıtması
milyonlarca insanın alım gücünü etkileyen çok önemli bir husustur.
Enflasyon hesaplarında
vatandaşın kullanım alışkanlıklarına göre
ortalama bir sepet belirlenmekte ve bu sepete sıradan bir tüketicinin
kullanımına göre ürün ve hizmetler eklenmektedir. Bu sepetin bileşenlerinin
doğru araştırılması ve bu bileşenlerin piyasa
fiyatlarının gerçekçi verilerle belirlenmesi çok büyük önem arz
etmektedir.
TBMM'nin yasama
faaliyetlerinin öznesi olarak, denetim görevini daha etkin ve
çalışanların faydasına yerine getirmesi için bu konuda
etkili bir rol oynaması gerektiği açıktır. Memur ve
emeklilerin maaşlarının enflasyona ezdirilmemesi için TBMM'nin
bu çalışmaları denetlemesi gerekir. Bu konuda gerekli bilimsel
çalışmaların yapılması ve denetlenmesi için TBMM'ye de
görevler düşmektedir.
Bu nedenlerle, mevcut ve geçmiş
verilerin denetiminin yapılması ve gelecekteki
çalışmaların daha doğru ve hakkaniyetli bir biçimde
yapılabilmesinin yollarının araştırılması
amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması
için gereğini arz ederiz.
1) Ali Özcan (İstanbul)
2) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
3) Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul)
4) Mahmut Tanal (İstanbul)
5) Candan Yüceer (Tekirdağ)
6) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
7) Kamil Okyay
Sındır (İzmir)
8) Gülay Yedekci (İstanbul)
9) Gürsel Erol (Tunceli)
10) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
11) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
12) İbrahim Özdiş (Adana)
13) Erdin Bircan (Edirne)
14) Özkan Yalım (Uşak)
15) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
16) Musa Çam (İzmir)
17) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
18) Yaşar Tüzün (Bilecik)
19) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
20) Devrim Kök (Antalya)
21) Zülfikar İnönü Tümer
(Adana)
22) Atila Sertel (İzmir)
23) Haydar Akar (Kocaeli)
24) Mustafa Tuncer (Amasya)
25) Sibel Özdemir (İstanbul)
26) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
27) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler, gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, iki adet gensoru önergesi vardır.
Önergeler daha önce bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır.
Şimdi, önergeleri
sırasıyla okutuyorum:
C) Gensoru Önergeleri
1.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirelin, yargı erkini baskı altına
aldığı ve yönlendirdiği, kuvvetler
ayrılığı ilkesine ve Anayasaya aykırı
yaklaşımlarda bulunduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/3)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkede yaşanan hak
ihlalleri ve uygulanan cezasızlık politikaları neticesinde
oluşan gayrihukuki durum ve bilhassa Anayasanın ihlal edilmesine
dair gelişen pasif yaklaşımları nedeniyle hukuk kurallarının
uygulanmaması, kuvvetler ayrılığı ilkesinin göz
ardı edilmesi noktasında sorumluluğu bulunan Adalet Bakanı
Sayın Bekir Bozdağ hakkında, Anayasa'nın 98'inci ve
99'uncu, TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca
gensoru açılmasını arz ederiz.
Çağlar Demirel İdris
Baluken
Diyarbakır Diyarbakır
HDP Grup
Başkan Vekili HDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Uzunca bir süredir, Anayasa
başta olmak üzere uluslararası sözleşmeler ile iç mevzuatın
uygulanmadığına ve hak ihlallerinin giderek
meşrulaştırıldığına, hukuksuzluğun
hâkim kılındığına şahit olmaktayız.
Kuşkusuz yaşanan tüm bu atmosferde Sayın Bozdağ'ın üst
düzey sorumluluğu mevzubahistir. Türkiye halklarının en çok
ihtiyaç duyduğu ve medet umduğu adalet mekanizmasının
çökmüş olması; eşitsiz ve ayrımcı uygulamaların
yaygınlaşması neticesinde toplumda adalet duygusu
zedelenmiş, yargıya olan güven yok olmuştur.
Adalet Bakanı, toplumsal
adaleti temsil etmek yerine ülkenin kaosa sürüklenmesinde etkin rol oynamakta;
toplumu ayrıştırıcı söylemleriyle yargı erkini
baskı altına almakta ve kuvvetler ayrılığı
ilkesini hiçe saymaktadır.
Sayın Bakan,
Cumhurbaşkanının, Anayasa Mahkemesince verilen bir karara
ilişkin "Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum." sözlerinin
ardından "Hiç tereddüdüm yok, doğrudan Anayasa'yı
çiğnemektir bu." demek suretiyle, hukuk devletlerinde esas ilke olan
hukukun üstünlüğünün korunmasını ve Anayasa'yı ihlal
etmiştir.
Hukuk herkes içindir
prensibi, Sayın Bakan nezdinde önemini yitirmiş, yasaları tek
taraflı yorumlama ve uygulama noktasına gelinmiştir. Öyle ki
Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısında, sadece HDP'li
milletvekillerine uygulanan cezaevlerinde ziyaretçi yasağının
gündeme gelmesi üzerine "...Temmuz ayından sonra Türkiye'mizde artan
terör olayları nedeniyle bu konuda takdir hakkı Adalet Bakanına
aittir. ...Ben bu cevabımı söylüyorum, açıkça söylüyorum, takdir
hakkı Bakan olarak bana ait, ben de vermedim diyorum.
İşte
HDPli vekillerinkini diyorum." diyerek uyguladığı
ayrımcı politikaları dile getirmekten çekinmemiştir.
Sayın Bakanın ayrımcı
politikaları sadece bu örneklerle sınırlı değildir
kuşkusuz. 17-25 Aralık operasyonları sırasında,
bakanlar hakkındaki soruşturma dosyalarının takipsizlikle
neticelenmesi doğrultusunda sürekli kanun değişiklikleri içeren
yasa tasarılarına imza altmış, 8 ay önce olumlu
düzenlemelerle ele aldığı ceza usul mevzuatında
bakanların suçlarını gizleyerek öneriler getirmiş, hakeza
HSYK'da 4 yıl içinde tam 3 kez değişiklik yapılarak
yargı erki doğrudan kendisine bağlanmıştır.
Adalet Bakanı partisini koruyup kollamak adına yasa metinleri
düzenlerken, öte yandan kolluk görevlilerinin doğu ve güneydoğuda
yaptıkları hiçbir eylemden sorumlu tutulmamasına dair kanun
taslağı hazırlıklarını yürütebilmektedir. İşbu
yasa tasarısıyla amaçlanan, kolluk görevlilerinin daha yargılanmadan
cezasızlık, daha doğrusu bir nevi dokunulmazlık
zırhıyla donatılmasıdır.
Nitekim, toplumun bir
kesimine uygulanan cezasızlık politikası ile toplumun muhalif
kesimine yönelik öngörülen orantısız cezalar neticesinde adaletin
terazisi iyice dengesini yitirmiştir. Mevcut uygulamalarla meşruiyet
kazanan cezasızlık, özellikle insanlığa karşı
suçlar bağlamında görünür olmuştur. Bu suçlara ilişkin
STKların çabalarıyla açılan davalara beraat kararları
verilmiş, hakkında 13 kez
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
istenen Musa Çitil, beraatının ardından Diyarbakır Jandarma
Bölge Komutanlığına terfi ettirilmiştir. Öte yandan, devam
eden sokağa çıkma yasaklarından kaynaklı hak ihlallerine uğrayan,
kolluk görevlilerinin şiddetine maruz kalan, yaşam hakkı ihlal
edilen, çıplak bedenleri teşhir edilen, cenazesi yerlerde sürüklenen
vatandaşın maruz kaldığı haksızlık
yargıya taşınmamış, hiçbir fail hakkında
soruşturma dahi açılmamıştır. Mevzuata
aykırı bir biçimde uygulanan sokağa çıkma yasaklarına
ilişkin AYM başvurularının reddi, AİHM tarafından
verilen tedbir kararlarının uygulanmaması da aynı
politikanın devamı niteliğindedir. Gelinen noktada, Bakan,
yargıda çifte standart ve cezasızlık politikalarında
başı çekerek yargıyı yönlendirmektedir.
Adalet Bakanı tarafından yapılan
açıklamalar ve uygulamaya koydukları konseptle yargı erki,
HDP'yi siyaset sahasının dışına çekmeye yönelik bir
silah olarak kullanılagelmektedir. Yüzlerce HDP binası yakılıp,
yıkılıp tahrip edilirken, hatta genel merkez binamız
kundaklanırken hiçbir sorumlu hakkında etkin bir yargılama
yürütülmemiş, sorumlular cezasızlıkla ödüllendirilmiştir.
Buna karşın, her ilde onlarca HDP'li yönetici gözaltına
alınıp tutuklanarak, milletvekilleri hedef gösterilerek HDP
yargı eliyle işlevsiz kılınmaya çalışılmaktadır.
Yargı organları hukukun üstünlüğünü değil, yalnızca
AKP'nin çıkarlarını gözeten mekanizmalara dönüşmüş
durumdadır.
Açıklamış
olduğumuz hususlar doğrultusunda ülkede yaşanan hukuksuzluk ve
ağır hak ihlallerinde üst düzeyde sorumluluğu bulunan Adalet
Bakanı Sayın Bekir Bozdağ hakkında gensoru
açılması ve Anayasa ve İç Tüzük hükümleri gereğince
görevinden alınması elzemdir.
2.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirelin, çocuklara yönelik cinsel istismarı ve
kadınlara yönelik şiddeti önlemede ihmali bulunduğu
iddiasıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkede çocuklara yönelik
istismarın önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması
noktasında ihmali bulunan ve çocuk istismarıyla anılan
vakıflar hakkında yaptığı açıklamalarla
sorumluluğu bulunan vakıfların cezasız kalacağı
konusunda kamuoyunda ciddi bir endişe ve güvensizlik yaratan Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu hakkında,
Anayasa'nın 98'inci ve 99'uncu, TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı
maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ederim.
Çağlar Demirel İdris
Baluken
Diyarbakır Diyarbakır
HDP Grup Başkan Vekili HDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Karaman'da, Ensar Vakfı
ve Karaman Anadolu İmam Hatip ve İmam Hatip Lisesi Mezunları ve
Mensupları Derneğine ait yurtlarda kalan 9-10 yaşlarındaki
çocukların, yine bu yurtlarda kaldığı iddia edilen sözde
gönüllü bir öğretmenin cinsel saldırısına maruz
kaldıkları haberi basına yansımıştır. Bu
kişi hakkında dava açılmış, "çocuğun
nitelikli cinsel istismarı", "hürriyeti tahdit",
"kasten yaralama" ve "müstehcen görüntüleri izletme"
suçlarından altı yüz yıla yakın hapsi istenmiştir.
Dava ile ilgili istismara uğradığı iddia olunan 8
çocuğun KAİMDER, 2 çocuğun ise kamu yararına
çalışan vakıf statüsündeki Ensar Vakfı ile ilişkili
yurtlarda kaldığını belirten iddianame kabul
edilmiştir. Araştırma henüz derinleşmediğinden,
maalesef rakamın artacağından endişe duyulmaktadır.
Kamuoyunu derinden yaralayan
bu olay ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema
Ramazanoğlu yaptığı açıklamada "Bir kere
rastlanmış olması, hizmetleriyle ön plana çıkmış
bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz." ifadelerini
kullanmıştır.
Bu tür kurumların
çocuklar için elverişliliği konusunda denetim yetkisine sahip
olması gereken ve bu kurumlarda çocukların korunması
açısından zafiyet olması ihtimali üzerinde titizlikle
durması gereken bir bakanın bu sözleri, çocuğun yararına
öncelik verilerek konunun ve kurumun ele alınacağına dair
kamuoyunda ciddi bir şüphe yaratmış, vakıf yurtlarında
bulunan diğer çocuklarla ilgili de kaygı yaratmıştır.
Bu madde gereğince
çocuğun her tür istismarını ve cinsel istismarı da önlemek
devletlerin yükümlülüğüdür. Bu yükümlülüğün yerine getirilebilmesi
için düzenli olarak çocuğa yönelik hizmetlerin izlenmesi, bunun için veri
toplanması ve analiz edilmesi gerekmektedir. Ayrıca çocuğun da
devlet tarafından izlenmesi gerekir. Riski önceden fark edip önlemeye
yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Korunma hakkıyla
ifade edilen, yalnızca istismar yaşandıktan sonra devreye giren
etkili bir sistemin değil, aynı zamanda önleyici bir sistemin de
varlığıdır. Fiilin gerçekleşmesi hâlinde ise ikincil
mağduriyetlerin önlenmesi için mağdurların adalete
erişimlerini kolaylaştırmak ve fiziksel ve psikososyal
iyileşmelerine yardımcı olacak hizmetler vermek gerekmektedir.
Türkiye'de yaşanan
çocuklara yönelik yoğun istismar vakaları ise çocukların
fiziksel ve psikososyal varlıklarını korumakla yükümlü Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanının görevde ciddi bir ihmali
bulunduğunu, söz konusu önleyici ve cezalandırıcı
mekanizmaların geliştirilmediğini ortaya koymaktadır.
Bakanlık, ayrıca,
şiddete uğrayan kadınlar için İstanbul Sözleşmesi'ne
aykırı olmasına karşın arabuluculuk
mekanizmalarının devreye sokulması, kadınların
sığınaklarda karşılaştıkları kötü
muameleler, kadınların sadece aile bütçesine katkı
yapacakları güvencesiz ve esnek işlere yönlendirilmesi gibi
kadınları değil, yalnızca aileyi koruyan
politikalarıyla da kadınların toplum içindeki
konumlarını güçlendirmek, erkek ve kadınlar arasındaki güç
eşitsizliklerinden kaynaklı sorunları gidermek yükümlülüklerini
de yerine getirememektedir. Bakanlık bütçesinin de kadınların
güçlendirilmesi hedefine ayrıldığını ifade etmek
güçtür. Bakanlık bütçesinin neredeyse tamamını sosyal
yardımlar oluşturmaktadır.
Kadına
yönelik şiddetle mücadelede oldukça geri olunduğu ve her gün
kadın cinayetlerinin işlendiği bir dönemde, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, 30 Ocakta
katıldığı televizyon programında, kadına yönelik
şiddetin olmadığını, bunun algıda seçicilik
olduğunu belirttiği bir ifade kullanmıştır.
Bakanın kadına yönelik şiddeti görmezden gelen, hatta bu
cinsiyetçi ve üstünü kapatmaya yönelik tavrı desteklemesi kabul edilemez.
Bakan her defasında aileyi güçlendirmek üzerinden çalışmalar
yürüttüğünü söyleyerek de kadını yok saydığını
ve politikalarını kadın ve çocukları güçlendirmek üzerinden
değil, aile kurumunu koruyucu tedbirler aldığını beyan
etmektedir. Bakanlığın yalnızca aileyi korumaya dayalı
ve bütün sorunların kaynağını ailenin
dağılmasına indirgeyen politikası, şiddetin gerçek
sebebini gizleyerek kadına yönelik şiddeti artırmaktadır.
Ülkede kadın
cinayetlerinin işlendiği, kadınların kamusal ve özel
alanlarda cinsel şiddet ve saldırıya uğradıkları
zaman kadınların yanındayız demeyen, bu konulara dair
hiçbir açıklama yapmayan, aksine kadına yönelik şiddeti
meşrulaştıran bir yaklaşıma sahip Bakan, Ensar
Vakfı söz konusu olduğunda destek çıkmaktan geri
durmamaktadır.
Açıklamış
olduğumuz hususlar doğrultusunda, çocuklara yönelik cinsel istismarda
ve kadınlara yönelik şiddette üst düzeyde sorumluluğu bulunan,
çocukların ve kadınların uluslararası anlaşmalar ve
kanunlardan kaynaklı haklarını koruma yükümlülüklerini yerine
getirmeyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu
hakkında gensoru açılması ve Anayasa ve İç Tüzük hükümleri
gereğince görevinden alınması elzemdir.
BAŞKAN Bilgilerimize
sunulmuştur.
Önergelerin görüşme
günleri, Danışma Kurulunca daha sonra belirlenerek
oylarınıza sunulacaktır.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.27
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
16.42
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER
: Sema KIRCI (Balıkesir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 62nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
Şimdi, Halkların Demokratik Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Van Milletvekili Bedia Özgökçe
Ertan ve arkadaşları tarafından, cezaevlerinde bulunan tutuklu
ve hükümlülerin keyfî olarak başka cezaevlerine nakledilmesinin
nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılması ile
mahpuslara yönelik bu türden keyfî uygulamalara karşı önlemlerin
alınması amacıyla 15/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 29 Mart 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
29/3/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
29/3/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Çağlar
Demirel
Diyarbakır
HDP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
15 Ocak 2016 tarihinde Van
Milletvekili Sayın Bedia Özgökçe Ertan ve arkadaşları
tarafından verilen (621 sıra numaralı), "Cezaevlerinde
bulunan tutuklu ve hükümlülerin keyfî olarak başka cezaevlerine
nakledilmesinin nedenlerinin ve sonuçlarının
araştırılması ile mahpuslara yönelik bu türden keyfî
uygulamalara karşı önlemlerin alınması" amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 29/3/2016 Salı günlü birleşiminde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz Muş Milletvekili Burcu
Çelik Özkana aittir.
Buyurun Sayın Çelik
Özkan. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
BURCU ÇELİK ÖZKAN
(Muş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyedeki
devlet geleneğinin sürdürücüsü hâlihazırdaki Hükûmet son
yıllarda siyasetçileri, aydın ve yazarları, bilim
insanlarını, hak mücadelesi verenleri, kısacası, iktidara
muhalif olan herkesi cezaevlerine kapatarak cezalandırmayı hâlâ
güncel ve etkin bir yöntem olarak kullanmaktadır. Türkiye cezaevleri hak
ihlallerinin yaşandığı kurumların en başındadır.
Savaşın ve çatışmanın tırmandığı
zamanlarda bunun en büyük yansıması yine cezaevlerinde
olmaktadır. 2016 yılından itibaren bizlere, insan hakları
savunucularına, derneklerine, avukatlara yapılan başvurular,
cezaevlerinde gittikçe artan ağır ihlaller, cezaevlerinin
insanlık onurunun yok edilmeye çalışıldığı
yerler hâline geldiğinin ve getirilmek istendiğinin
kanıtıdır. Türkiye hem içeride hem de uluslararası arenada,
cezaevlerindeki işkence ve kötü muamele uygulamalarıyla,
Anayasasına ve imzaladığı uluslararası
sözleşmelere rağmen, ihlal noktasında hiç gündemden
düşmemektedir.
7 Haziran seçimlerinden sonra
Halkların Demokratik Partisine yönelik olarak baskı ve savaş
konseptinin devlet tarafından devreye sokulmasıyla birlikte
milletvekillerimize yönelik cezaevlerini ziyaret yasağı
uygulaması başlamıştır. Seçilmiş belediye eş
başkanları, siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler, avukatlar
bahsettiğimiz savaş konseptinin bir parçası olarak
tutuklanmıştır, tutuklanmaya devam etmektedir. Bu baskı,
gözaltı, tutuklama furyası toplumun muhalif tüm kesimleri için bir
tehdit aracı olarak devam etmektedir. HDP milletvekilleri olarak bizler
haksız ve hukuksuz bir biçimde tutuklananlarla dayanışmak için
onlarca başvuru yapmamıza rağmen Adalet
Bakanlığından bu konuya ilişkin herhangi bir olumlu ya da
olumsuz cevap alabilmiş değiliz. Bizzat şahsımın
Adalet Bakanıyla yapmış olduğu telefon görüşmesinde de
bunun, bu konunun, bu yetkinin tamamen takdire dayalı olduğuna ve bu
sebeple de kendisinin bu takdiri istediği gibi kullanabileceğine dair
bana bir beyanda bulunmuştur. Buradan şunu çok net ortaya koyabiliriz
arkadaşlar: Adalet Bakanı burada bu takdiri tamamen keyfî ve kötü
niyetli olarak kullanmaya devam etmektedir.
Milletvekillerimizin
cezaevlerine ziyaretleri engelleniyor, ancak bizler cezaevlerinde yaşanan
ihlalleri yakından biliyoruz. Aslında sistematik olan ancak mart
ayından bu yana dozajı yükseltilen ihlallerle ilgili her gün
partimize, cezaevi komisyonumuza ve insan hakları örgütlerine
başvurular yapılıyor. Son günlerde dayanağının
yetkililerce açıklanmadığı sürgünler dikkat çekicidir.
Diyarbakır D ve E Tipi, Siirt E Tipi, Şırnak, Siverek ve daha
birçok bölge cezaevlerinden Tekirdağ, Osmaniye, Bandırma,
Şakran, Antalya cezaevlerine yapılan yüzlerce sürgünle karşı
karşıyayız. Özellikle bölge cezaevlerinden gerçekleşen
sürgünler sırasında ve sonrasında yaşanan hak ihlallerine
tarihe not düşmek adına değinmek istiyorum: Sevk
sırasında darp, ağır hakaret, işkence, sözlü ve fiziki
işkence. Hasta tutukluların ilaçlarının dahi
alınmasına izin verilmeden pijamalarıyla sürgün edilmesi. Hayati
tehlikesi olan hasta tutsakların hastaneye götürülmemesi. Yaşanan
darp sonucu deri soyulmaları, kaburgaların ve kemiklerin
kırılması. Sürgün esnasında kıyafetleri dâhil olmak
üzere kişisel eşyalara el konulması, yöresel kıyafet
giydiği için kıyafetleri yırtılan vakalar. Çıplak
arama, tekmil verme, disiplin cezaları, bir hafta boyunca banyo
imkânından mahrum bırakılma. Odalarda bulunan masa, sandalye
hatta ve hatta -çok komik ama- üçlü prizlere kadar el koyma. Herhangi bir
toplatma ya da yasak kararı olmamasına rağmen bazı
yayınların cezaevine girişinin önüne geçilmesi. Kürtçe gazete,
mektup, kitap ve makalelerin cezaevine girmesine izin vermeme. Çocukların
-özellikle Antalya Cezaevinde karşılaştık bununla- sürgün
edilmesi, çocuk tutuklu ve hükümlülerin yaşadığı
ağır insan hakları ihlalleri. Koğuşlarda kapasite
fazlası.
Şimdi,
bunların yanı sıra, özellikle Osmaniye Cezaevine gönderilen,
sürgün edilen tutuklu ve hükümlülerin, Osmaniye Cezaevine girer girmez darp ve
ağır işkenceyle
karşılaştığını bizzat kendim İnsan
Hakları alt komisyonuna ve İnsan Hakları Komisyon
Başkanımıza ilettim, Adalet Bakanlığına ilettim,
Osmaniye Cezaevi Müdürünü aradım ancak ne yazık ki bu konuya
ilişkin hiçbir duyarlılıkla, hiçbir refleksle
karşılaşmadık, konuyla ilgili herhangi bir şekilde
tarafımıza açıklama yapılmadı.
Bunun yanı
sıra, yine, Diyarbakırdan, Şırnaktan Karadeniz Bölgesine
sürgün edilen tutuklu ve hükümlülere, götürüldükleri araçta işkence
edilmesi de ayrı bir vaka ama özellikle dikkat çekmek istediğimiz bir
konu, götürülen araçlarda plakaların olmaması.
Yakın bir
zamanda, bundan üç gün önce, Diyarbakır D Tipinde, bir anda avukatlarla
görüşlere engel konuldu; yine, yakınlarla, tutuklu ve hükümlülerin,
yakınlarıyla görüşmelerine engel getirildi ve bir anda
Diyarbakır Cezaevinin önünde Özel Harekât polisleri, bütün polis
araçları, işte Kobralar vesaire -ismini burada tek tek
saymayacağım- bu araçlar hazır edildi, ambulanslar hazır
edildi. Neyin hazırlığıydı bilemiyoruz ama hem
yereldeki, Diyarbakırdaki arkadaşlarımızın hem
buradaki arkadaşlarımızın ve bizlerin
yaptığı görüşmeler neticesinde şu bilgiye ulaştık:
Bir arama var. Olağanüstü bir arama olduğu söylendi. Yine, aynı,
benzer olay dün Diyarbakır E Tipinde de yaşandı.
Şimdi,
bunlara ek olarak, tabii, cezaevlerinde kadınlara ve çocuklara yönelik,
başta cinsel şiddet olmak üzere fiziksel ve psikolojik
işkenceler de devam ediyor. Hiçbir hukuki ve yasal dayanağı
olmayan bu sürgünler, tutuklu ve hükümlülerin aileleriyle de iletişim
kurmalarının önüne geçiyor. Bu noktada, aileler de bir nevi
cezalandırılmış anlamına geliyor.
Aslında,
Türkiye birçok uluslararası sözleşmeye taraf, bunu her defasında
burada söylüyoruz. Örneğin, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal
Haklar Sözleşmesine göre, Türkiye, burada anlattığım
hukuksuzluğu hiçbir şekilde gerçekleştiremez. Bunun yanı
sıra, Avrupa İşkencenin ve İnsanlık
Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin
Önlenmesi Komitesinin belirlediği standartlara göre, mahpusların
aileleri ve yakınlarıyla olan ilişkilerini sürdürebilmeleri için
gerekli önlemler alınmak zorundadır. Yine, sürgünler ve hakaret
uygulamaları, işkenceyi yasaklayan Birleşmiş Milletler,
Avrupa Konseyi sözleşmelerinin yanı sıra, iç hukukumuzda düzenlenen
5275 sayılı Kanunun nakillerde alınacak tedbirleri düzenleyen
58inci maddesini de ihlal etmektedir.
Değerli arkadaşlar,
Türkiyenin uymakla yükümlü olduğu bu uluslararası düzenlemelere
rağmen uygulamalardaki durumunu az önce özetlemeye
çalıştım. Sürgünler dışında, bugün cezaevlerinde
siyasi hükümlü ve tutuklular yaşanan inkâr ve savaş ortamı
nedeniyle yeniden bedenlerini çözüm için açlığa yatırdılar.
Evet, yirmi günü aşkındır bir açlık grevi devam ediyor.
Eminim ki hiçbirinizin bilgisi dâhilinde değildir bu durum. Yıllarca
cezaevlerinden bu nedenlerle tabutlar taşıdık. Tarihin yeniden
tekerrür etmemesi için hükümlü ve tutukluların taleplerinin ve çözüm
noktalarının iyi okunması gerekmektedir. Bu noktada, sorumluluk
sahibi her kişi ve kurumun inisiyatif alması ve duyarlılık
göstermesi elzemdir.
Hatırlayalım, çok
değil, sadece bir yıl önce devam eden çözüm sürecinde en çok
konuşulan ve üzerinde hassas yaklaşılan sorunların
başında hasta tutuklu ve hükümlülerin durumu geliyordu. Bu konu
üzerinde tarafların bir konsensüse vardığı da basına
yansıyan bir durumdu ancak devlet birçok konuda olduğu gibi bu konuda
da herhangi bir adım atmadı ne yazık ki.
İnsan Hakları
Derneğinin geçtiğimiz aylarda kamuoyuyla
paylaştığı rakamlara biraz değinmek istiyorum. 300ü ağır
hasta olmak üzere toplamda 737 hasta tutsak var ve bunların bir
kısmı artık tedavileri dahi yapılamayacak duruma
gelmişler yani âdeta ölümü bekliyorlar. Ölümü bekleyen bir kişinin
istediği tek şey vardır: Son günlerini ailesiyle geçirmek.
Fakat, bu noktada tamamen konjonktür sebebiyle ve politik sebeplerle bu hasta
tutsaklar ailelerinden, yakınlarından ve son günlerini birlikte
geçirmelerinden mahrum edilmektedir. Bu anlamda, özellikle 300 ağır
hasta tutsak başta olmak üzere bu tutsakların derhâl serbest bırakılmaları
da gerekmektedir.
Bunun yanı sıra,
arkadaşlar, AKPnin kendine dert ettiği cezaevlerindeki kapasite
sorununa biraz değinmek istiyorum. Biliyorsunuz, meselemiz hep yeni
cezaevi açma. İşte, basına demeçler veriliyor. Yeni bir cezaevi
kampüsü yapıyoruz. Şurada yapıyoruz, burada yapıyoruz
Şimdi, mesele şu: Kapasitesi bitmiş bir cezaevinde sorun ikidir;
bizim açımızdan sorun ve devlet açısından sorun. Bizim
açımızdan bir insan hakları sorunudur, devlet
açısından ise sadece somut bir şekilde kapasite sorunudur. Bu
noktada şuna değinmek istiyoruz: Yüz binlerce insanın yeniden
cezaevi sistemine dâhil edilmesiyle karşı karşıyayız.
Aynı zamanda bu, daha fazla insan hakları ihlallerini de
yaşayacağımızın göstergesidir. Bu noktada biz hem
Parlamentonun hem de duyarlı kesimlerin inisiyatif almasını
istiyoruz ve Parlamentoyu tekrar göreve çağırıyoruz.
Teşekkür ederim,
sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Önerinin aleyhinde ilk söz
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynaka aittir.
Buyurun Sayın Kaynak.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; HDP grup önerisinin aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Konuya girmeden önce, terör eylemleri nedeniyle
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza ve bütün
şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, ülkemizde hâlen 187.498 hükümlü ve tutuklu vardır. Bunu
özellikle girişte ifade edeyim çünkü niye bunu ifade ettiğim konunun
sonunda daha iyi anlaşılacaktır.
Ülkemiz ceza infaz kurumları hem nitelikleri
itibarıyla hem cezaevinde barındırılan hükümlü ve
tutuklulara yönelik yaklaşımları bakımından dünyada en
iyi örnek teşkil eden cezaevleri arasındadır. Ülkemiz ceza infaz
kurumları hem ulusal hem de uluslararası birçok kurum ve
kuruluşun denetimi altındadır. Ülkemizde Meclis İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonumuzun, İnsan Hakları
Kurumunun, illerdeki cezaevi izleme komisyonlarının marifetiyle
inceleme ve denetlemeye tabi tutulduğu gibi, yine aynı şekilde
cezaevlerimiz Birleşmiş Milletler İşkence ve Kötü
Muamelenin Engellenmesi Komisyonunun, Avrupa Konseyi Sözleşmesine taraf
olduğumuz için Avrupa Komisyonunun denetimine ve incelemesine
açıktır ve malumlarınız olduğu üzere bu alanda
ülkemize herhangi bir uluslararası kuruluş tarafından herhangi
bir itham yöneltilmemiştir. Bizim dolayısıyla bu hususta -Allah
kimseyi cezaevine düşürmesin, hiç kimse suç işlemesin ama- bu alanda
alnımız aktır.
Bu arada, bizim ceza infazı sırasında
yaptığımız ve uyguladığımız
çeşitli programlar da hükümlülerin topluma daha iyi
kazandırılması ve ıslahına yöneliktir. Aynı
zamanda insan onuruna yakışır bir infaz sistemi bizim
hükûmetlerimizin tercihi olmuştur.
Çok değerli milletvekilleri, cezaların
infazı hususunda Hükûmetimizce Meclisimize sunulup yasalaşan çok
çeşitli infaz metotları da uygulanmaktadır; denetimli
serbestlik, şartlı salıverme, iyi hâlli hükümlülerin aileleriyle
buluşması, bir meslek kazandırılmaları ve bunun gibi.
Bunların dışında, HDP grup
önerisinin cezaevinden yapılan nakillere yönelik önergesine gelirsek
Cezaevlerinde hükümlü ve tutuklular dört sebeple başka yere
nakledilebilmektedir. Birincisi kendi istekleri üzerine, ikincisi disiplin
işlemleri nedeniyle, üçüncüsü kurum kapasitesinin çok
aşılması nedeniyle ve dördüncüsü de hükümlü ve tutuklunun
hastalığı nedeniyle. Bizim -demin rakamı o yüzden
söylemiştim- 187 bini aşkın hükümlü ve tutuklumuz var,
kapasitemizin çok üzerinde. Bu, tabii, elbette bizim tercihimiz değil ama
tablo böyle. Bir yandan Cezaevlerinde insanlar üst üste yatıyor.
Diyeceğiz, bir yandan da Cezaevlerinden başka cezaevlerine nakil
yapılıyor. diyeceğiz. Bunun ikisinin bir arada olması
mümkün değil.
Bir diğer husus da
HDPnin grup önerisinde güneydoğudan -ya da Güneydoğu olarak
yazmıyor ama- nakledilen hükümlü sayısının 2015
yılında 543 olduğu söyleniyor. Bakın ben size rakamlar
vereceğim: 2015 yılında zorunlu nedenlerle 11.151 hükümlü ve
tutuklu başka yerlere nakledilmiştir. Yani 543 değil, 11.151.
Disiplin nedeniyle 559 hükümlü ve tutuklu başka yere nakledilmiştir.
Hastalığı nedeniyle yani tedavisi bulunduğu ilde
gerçekleştirilemiyorsa tedavisinin yapılabileceği bir üniversite
ya da hastanenin olduğu yere nakledilen hükümlü ve tutuklu
sayısı 901dir ve isteğe bağlı hükümlü ve tutuklu
nakli sayısı da 15.431dir. Görüleceği üzere burada nakiller
sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimize yönelik değildir;
başka illerden, Türkiyenin tamamından da, cezaevlerindeki
yığılmayı dengelemek adına bu nakiller
yapılmaktadır.
Bir diğer husus da
şudur: Bu nakiller hangi sebebe dayanırsa dayansın -ister
disiplin sebebiyle olsun ister başka zorunlu sebeple olsun- nakledilmeden
önce bulunduğu yer ceza infaz kurumunda, nakledildikten sonra da varış
yeri ceza infaz kurumunda sağlık muayenesi ve kontrolü
yapılmaktadır. Bizim AK PARTİnin işkenceye toleransı
sıfırdır ve AK PARTİ insan onurunu esas alan bir görüş
ve felsefe taşımaktadır. Dolayısıyla cezaevinde de
olsa, oradaki insansa insandır ve onun onuru da bizim için azizdir.
Ben, bu sebeple,
cezaevlerindeki nakillerin önemli bir bölümünün zorunlu nakillere
dayandığını, bu zorunlu naklin belli bölgelerde
cezaevindeki yığılmaların Türkiye'nin tamamına yönelik
olarak dengelenmesi, gözetilmesi gerektiği için yapıldığını
tekrar ifade ediyorum.
Gene, çeşitli cezaevi
örnekleri verdi sayın milletvekili. Cezaevlerimiz, hüküm alınan suçun
tipine göre belli güvenlik seviyeleri taşımak zorundadır dolayısıyla
bu seviyeler içerisinde bu tiplere uygun cezaevlerine nakiller zorunlu
tutulmaktadır.
Şunu bir kez daha ifade
edebilirim: Cezaevlerinde artık, sağlık konusunda, onların
hastalıkları varsa, işkence ya da kötü muamele iddiaları
varsa bu husustaki kontroller cezaevi personeli tarafından değil,
Sağlık Bakanlığının, devlet hastanesinin
personeli tarafından, daha bağımsız, Hipokrat yemini
etmiş doktorlar tarafından yapılmaktadır. Bu sebeple,
cezaevlerindeki hükümlü nakillerinin spesifik olmadığını,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine yönelik
olmadığını, orada, önerge metninde yer alan 543ün yerine, 2015
yılında zorunlu nedenlerle nakil 15.511 olduğunu bir kez daha
beyan ediyorum.
Bu sebeplerle, önergenin
aleyhinde olduğumuzu söylüyorum ve heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaynak.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu önerisi lehinde ikinci söz, İstanbul Milletvekili Gamze
Akkuş İlgezdinin. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Akkuş
İlgezdi.
GAMZE AKKUŞ
İLGEZDİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tekirdağ F Tipi
Hapishanesinden gelen bir mektupla konuşmama başlamak istiyorum çünkü
aynı hapishanede iki kardeşin farklı uygulamalara nasıl
maruz kaldığını anlatan bir mektup bu.
Üç buçuk yıldır
Ağabeyim Yasin Aktaşla -iki kardeş- Tekirdağ 2 No.lu F
Tipi Kapalı Cezaevinde cezamızı infaz etmekteyiz.
Annem ve babam
yaşlı oldukları ve maddi durumları iyi
olmadığı için ziyaretimize hiç gelemediler. Ailem Afyonda
ikamet ediyor. Afyondan geliş gidiş otuz saati buluyor ve ailemin
hiç geliri yok, sadece devletimizin üç ayda bir babama verdiği
yaşlılık maaşıyla geçimlerini sağlıyorlar.
Dört
yıldır annemin sesini duyamıyorum ve yüzünü göremiyorum. Bu
nedenle, ağabeyimle birlikte Afyona yakın Eskişehir H Tipi
Kapalı Cezaevine sevkimizi yazdık, Bakanlıktan kabul edildi ve
kardeşim Yasin Aktaşı parasız sevk diye Tekirdağ 2
No.lu F Tipi Cezaevi yönetimi Eskişehir H Tipi Kapalı Cezaevine
gönderdi. Ben ise sevk diye ağabeyimle gönderilmeyi beklerken benden yol
masrafı olarak 1.750 TL para istendi. Ailemin durumu
olmadığı için karşılayamadım fakat sadece
yakıtı karşılayabilirim dedim ama bir türlü gönderilmedim.
Ağabeyim gideli yaklaşık beş ay oldu.
Sevk sürem dolmak üzere, sürem dolduğunda iptal
edilecek, gönderilmeyişime dair hiçbir sebep yok. Keyfî olarak, para için,
sevkim çıkmasına rağmen gönderilmiyorum. Üstüne bir de
kardeşimle ayırdılar bizi, ailem tamamen perişan.
Hesabımda 950 lira param var; ailem yiyecek ekmek parası olarak
gönderdi.
Durum budur.
Psikolojim bozuldu, artık dayanamıyorum. Bu sebepten dolayı
gönderilene kadar sonsuz ölüm orucuna yattım.
Sayın
Vekilim, sizin duyarlılığınızı biliyorum,
yardımcı olmanızı istiyorum. Lütfen, yetkililere sesimizi
duyurun.
Tekirdağ-Eskişehir
arası 462 kilometre. Hesabımdaki parayı istiyorlar, askerlerin
ve komutanların günlük yiyecek, içecek masraflarını da
karşılamamı istiyorlar; beni o zaman göndereceklermiş. Böyle
bir şey olur mu?
Vekilim, Allah
rızası için bir an önce ilgilenin. Ölüm orucunun kalıcı
hastalıklara ve zararlara sebep olduğunu biliyorum.
Cevap
bekliyorum.
Evet,
hapishaneler ülkemizde ne yazık ki hâlâ, her geçen gün artarak kanayan bir
yara olarak devam etmekte. Son on dört yılda, cezaevlerinde ceza içinde
ceza sistemi egemen olmuştur. Aslında, bugün gördüğümüz önerge
de tam buna denk düşmektedir. Bugün, cezaevleri bir gözdağı ve
had bildirme aracı olarak kullanıldığı için tutuklu ve
mahkûm sayısı da hızla artmaktadır. 2016da bu rakam
181.590 olarak -Bakanlık verisi olarak- bizlere verildi. Yani, on dört
yılda, istatistiklere baktığımızda yüzde 206
oranında bir artış görmekteyiz. 2016nın Ocak-Şubat
ayları arasında yapılan çalışmada -bir aylık
yapılan bir çalışmada- her gün 110 yeni tutuklunun cezaevlerine
tıkıldığı görülmekte. Türkiye, dünya genelinde en çok
mahkûm barındıran 9uncu ülke, Avrupa ülkelerinde ise 2nci ülke
konumunda.
Ben geçen hafta, on gün önce
Cezaevlerini İnceleme Komisyonuyla akademisyenleri ziyaret ettim.
Bakırköy kadın hapishanesi, tutukevinde gördüğüm tablo
şuydu: Akademisyen Sayın Esra Munganı ziyaretimde kendisinin
tek kişilik normal bir odada kaldığını gözlemledim.
Ancak, üç dört gün önce yaptığım ziyarette, kendisini
ağırlaştırılmış mahkûmların
kaldığı, 2x3lük, 6 metrekarelik bir odada 2 kişi olarak
tuttuklarını, geçiş için bile yer
bulunmadığını, bu şekilde küçücük bir odaya
konumlandırıldıklarını söyledi. Sonra,
devamındaki girişimlerimizle Bakanlık
aracılığıyla bu sorun çözüldü ve normal koğuşa
alındı. Ancak, aynı uygulama diğer 2 akademisyenimiz olan
Kıvanç Ersoy ve Muzaffer Kayayla da ilgili söz konusuydu. Buradaki tablo
da, tek kişilik odalara konulmuşlardı. Oysa biz biliyoruz ki
aynı davadan yargılanan kişiler aynı odalarda
cezalarına devam edebilirler tutukluluk süresince.
Ülkemizde cezaevleri
tablosunun her geçen gün daha kötüye gittiğini görmekteyiz. Biliyoruz ki
kalemden tutun boyaya, belli gazetelerden tutun belli kanallara, hatta belli
renklere yasakların boyu aştığını görmekteyiz.
Bitti mi? Hayır. En
önemlisi, ceza ve infaz kurumlarındaki mahkûmların çifte mahkûmiyet
yaşamalarıdır. Çifte mahkûmiyeti doğuran en önemli faktör
de hiç kuşkusuz ki insanların uzak cezaevlerine
yollanmalarıdır, bunu öncelikle kabul etmemiz gerekiyor hepimizin.
Bakın, çok acı bir örnektir; uzak cezaevinden yollanan gene bir
mektupta, Kocaeli Kandıradan bir mektupta bir anne 8 yaşındaki
kızını 19 yaşına kadar 3 kere görebildiğini
söylüyor, maddi durumları olmadığı için
kızının ziyaretlerine gelemediğini anlatıyor. Bu
mektupta o annenin gözyaşlarını görmemek mümkün değil.
Hepimiz anneyiz, hepimizin vicdanı var, buna kayıtsız
kalmamalıyız diye düşünüyorum.
Uzak hapishanelere sürülen
mahkûm ve tutukluların aileleri yoksul aileler olmaları sebebiyle bu
maddi külfeti kaldıramamaktalar. Bu durum, tutuklu ve hükümlülere
görüşü de yasak hâle getirmekte tabii ki. Dar gelirli aileler
çocuklarını ayda bir kez bile ziyaret edememekte. Bu tip tecrit
yöntemlerinden hızla vazgeçilmesini istiyoruz bizler.
Yine, bazı tutuklular
mahkemeye uzaklık nedeniyle getirilemedikleri için SEGBİSle
konferans şeklinde yargılamaya tabi tutulmaktalar. Bu tip
yargılama adil bir yargılama şekli değildir, ayrıca
birçok aksaklığa da vesile olmaktadır; yargılayan için de
yargılanan için de sorun yaratmaktadır. Örneğin, Ethem
Sarısülükün davasında, Sarısülük ailesinin avukatı
aynı sistemi kullanarak bir imza göstermek istedi; sanık imzayı
göremediği için, imzanın kendisine ait olup
olmadığını söyleyemedi dolayısıyla mahkemeye ara
verildi, duruşmanın sonunda sanığın getirilmesine
karar verildi.
Yine, mahkûmlar için, bu uzun
yollardaki geliş gidişlerde ring araçları ciddi bir sorun.
Hatta, birçok mahkûm sağlık sorununu çözmek için bile bu ring
araçlarına binmemek adına sağlık sorunlarını öteliyor;
bu ağrıları çekmeye, sızıları çekmeye,
sorunları çekmeye maruz kalıyor.
Ben, hatırlarsanız,
bütçe görüşmelerinde Sayın Bakana kürsüden bir davette
bulunmuştum, Gelin, tüm partiler bir komisyon oluşturalım. Biri
temmuz sıcağında, diğeri şubat soğuğunda, Silivriden
Anadolu Adliyesine tıpkı mahkûmlar gibi, onların
koşullarında, ellerimiz kelepçeli gidelim; üşüyor muyuz,
pişiyor muyuz, uyuşuyor muyuz, nefes alabiliyor muyuz, görelim.
demiştim. Ve görelim ki soru önergelerimize İyi şartlarda
gidiyorlar. böyle Güzel hizmet veriyoruz. şeklinde komik cevaplar
almayalım. Ancak, hâlâ bir cevap alamadık.
Diğer bir sorun da çocuk
mahkûmlar. Çocuk mahkûmlar için 5 hapishane var, bunun dışında
kalan çocuklar, hepimizin bildiği gibi, erişkinlerin bulunduğu
alanlara, hapishanelere yollanıyorlar dolaysıyla burada birçok
istismara, tecavüze, tacize maruz kalıyorlar. Oysa, aileleriyle
görüşme imkânları olan yerlerde olsalar belki bu süreçte
yaşadıkları sorunları daha rahat aşabilme direnci
bulacaklar.
Sonuç olarak ben diyorum ki:
Bazı şeyler birileri için hak görülürken ülkemizde, bazı
şeyler de, o haklar başkaları için hak olarak verilmiyor.
Dolayısıyla, adil yargılama, insan haklarının
doğru işletilmesi ve herkese eşit sunulması her geçen gün
daha da önem arz ediyor. Ülkemizde hak ihlalleri bir kesim için hak hâline
gelmiş, cezasızlığa dönüştürülmüş. Abdullah Cömertin,
Dilek Doğanın, Uğur Kurtun, Berkin Elvanın, Ethem
Sarısülükün yaşam hakkını gasbedenler bugün, ellerini
kollarını sallayarak geziyorlar. Bugün, hukukun nasıl
katledildiğini hep birlikte görmekteyiz. Bir mahkûm mektubunda diyor ki:
Adalet, kendisini insan olarak tanımlayan herkes için en yakıcı
taleptir. Adalet istemek, onun için çabalamak bir vicdan meseledir. Oysa,
insanlarımız sistematik bir şekilde
suçlulaştırılıyor. Bu gidişattan sizler de kaygı
duymalısınız. Bugün siyasallaşan yargı yarın
kontrolden çıktığında sonuçları hepimiz için felaket
olur. İşte o gün, hapishanelerin kapısına Susmak
özgürleştirir. yazıldığında herkes için, her şey
için çok geç olmuş olacaktır.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu
önerisi aleyhinde ikinci ve son söz Bursa Milletvekili Hakan
Çavuşoğluna aittir.
Buyurun Sayın Çavuşoğlu (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin
cezaevlerinde bulunan hükümlü ve tutukluların keyfî olarak, gerekçe
gösterilmeksizin, rızalarının hilafına nakillerinin
yapıldığı iddiasıyla vermiş olduğu grup
önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bizim, AK PARTİ
olarak temel felsefemiz insan odaklı, insan merkezlidir. Bizim için, insan
eşrefimahlukattır ve önce gelir. Bu nedenle, biz bütün
uygulamalarımızda ırk, dil, din, genç, yaşlı,
kadın, erkek, özgür, mahkûm, suçlu, suçsuz ayrımı gözetmeksizin
merkeze insanı koyar, insanı yüceltmenin esas olduğunu kabul
ederiz.
Yine bize göre, insan suçlu olabilir ama ondan önce
insandır ve insanca muameleyi hak eder. İnsanın insan
olmasından kaynaklanan hakkı kutsaldır ve saygı duyulması
gerekir. Bugün, her ne sebeple olursa olsun, hükümlü veya tutuklu olarak
özgürlüklerinden yoksun olarak cezaevinde bulunan her kimse insanca muameleyi
hak eder, cezaevinde bulunduğu zaman zarfında bir yandan
cezasını çekerken diğer yandan rehabilite edilir, sosyal
yaşamdan tamamen koparılmaz ve süre içerisinde kişisel
gelişimini temin bakımından her türlü hizmete
layıktır. Onlar bu devlete birer emanettir.
Ancak, hâl böyleyken cezaevinde diğer mahkûm ya
da tutuklularla birlikte bulunmanın, cezaevlerinde asayiş ve düzenin
sağlanması bakımından da bu kimselerin birtakım
sorumluluklarının bulunacağı muhakkaktır.
İşte, cezaevlerini kendi kurallarının geçerli
olacağı bir yer hâline getirmek üzere kanun ve nizam tanımayan,
bir başka hükümlü ya da tutukluya buraları yaşanmaz kılan
kimseler karşısında da devletin otoritesini tesis etmek,
diğer tutuklu ya da mahkûmların sağlık ve güvenliğinin
sağlanması bakımından çok önemlidir. Kısacası
sayın milletvekili arkadaşlarım, dışarıda toplumu
terörize edip Türkiye'nin bir bölgesini orada yaşayanlara zindan edenlere
karşı devlet nasıl gerekli tedbirleri almaktan imtina etmiyorsa
hiç şüphesiz, aynı devlet bu zihniyetin cezaevlerindeki
uzantılarına karşı da gereken tedbirleri almaktan imtina
etmeyecektir.
Sayın milletvekilleri, cezaevlerinde bulunan
hükümlü ve tutukluların hangi kriterlerle nakil ve yer
değiştireceklerine gelince: Hükümlü ve tutukluların hücreye
koyma cezası gerektiren eylemlerde bulunması durumunda bu kimseler
hakkında öncelikle disiplin işlemleri uygulanacak, cezaevi idaresinin
talebi üzerine Bakanlıkça başka kurumlara nakilleri
yapılabilecektir.
Yine, ceza infaz kurumlarının kapsama
gücünün aşılması, asayiş, güvenlik, doğal afet,
yangın ve büyük onarım gibi zorunlu nedenlerle de nakiller
yapılabilecektir. Hastalık nedeniyle üniversiteye veya devlet
hastanesine sevki zorunlu görülen ancak bulunduğu yerde bu imkânların
yetersiz kaldığı durumlarda hükümlü ve tutukluların
başka kurumlara hastalık nedeniyle nakilleri yapılabilmektedir.
Hastaneye sevki zorunlu görülen hükümlü, bulunduğu yere en yakın tam
teşekkülü devlet veya üniversite hastanesinin hükümlü koğuşuna
yatırılabilmektedir.
Sayın milletvekilleri,
görüldüğü üzere, hükümlü ya da tutukluların nakillerinin ne
şekilde gerçekleşeceği mevzuatla tespit edilmiş olup
bunların dışında, iddia edildiği gibi nakillerin
keyfîlikle yapıldığı mevzubahis değildir.
Sayın milletvekilleri,
2015 ve 2016 yılında gerçekleşen nakillerle ilgili olarak
sizlerle bazı rakamları paylaşmak istiyorum. Şu anda
cezaevlerinde toplam 187 bin civarında hükümlü ve tutuklu
bulunmaktadır. Bu hükümlü ve tutukluların 9.104 kişisi terör
suçlarından hükümlü ve tutukludur. Bu sayı, belirli bir terör
örgütüne ilişkin olmayıp tüm bir terör skalasındaki örgütlere
mensup teröristlerden oluşmaktadır. 2015 yılında 11.151
hükümlünün zorunlu nedenlerle nakilleri gerçekleştirilmiştir.
Disiplin nedeniyle 559, hastalık nedeniyle 901, isteğe
bağlı olarak da 15.431 hükümlü ve tutuklunun nakilleri gerçekleştirilmiştir.
2016 yılına gelince, zorunlu nedenlerle 5.124 hükümlü ve tutuklu
nakli gerçekleştirilmiş; disiplin nedeniyle 212, hastalık
nedeniyle 263, isteğe bağlı olarak da 3.836 hükümlü ve
tutuklunun nakilleri gerçekleştirilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tutuklu ve hükümlülerin sevki, genel olarak güvenlik ve cezaevlerindeki
yığılmayı önlemek amacıyla dengeli bir
dağılımı sağlamak için yapılmaktadır.
Disiplin nakilleri, güvenliği sağlamak ve firarı önlemek için
haber verilmeden yapılmaktadır. Öte yandan, hükümlü ve tutuklular,
her sevk öncesi sağlık kontrollerinden geçirilmekte ve rapor
alınmaktadır. Yani, iddia edildiği gibi tutuklu ve hükümlülerin
sevk sırasında darbedildiği, kötü muameleye maruz
kaldığı iddiası delilden yoksundur. Kaldı ki bu iddiayı
ileri sürenlerin böyle bir belgeyi buraya sunmaları gerekmez miydi? Neden
sunmadılar? Çünkü yok da onun için sunamadılar.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Nasıl bir belge sunacağız?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Burada aslında amaç, tutuklu ve hükümlüleri düşünmek ya
da onların sağlık ve selameti açısından bir kaygıyı
ortaya koymak değil. Aslında amaç, bunun üzerinden tutukluların
aileleri, tutuklular ve hükümlüler veyahut da bir başka sebeple bir
istismar zemini, bir istismar alanı oluşturarak belki de gene,
kafalarında tahayyül ettikleri o istismar alanını kullanmaya
çalışmaktır değerli arkadaşlarım.
Şimdi, HDPnin 2014-2015
yılları arasındaki sevk sayısındaki
artışı da keyfîliğe bağladığını
görüyoruz grup önerisinde. Bu da doğru değil. Neden doğru
değil? Bir kere, değerli arkadaşlar, her iki yıl
arasındaki artış mevcudu 20 bin civarında. E, şimdi,
bir taraftan buraya çıkacak, cezaevlerinde kalan hükümlü ve
tutukluların birbirleriyle üst üste, hiçbir yaşam alanı
kalmaksızın zor koşullar altında
kaldığını ileri sürerek bizleri tenkit edeceksiniz,
diğer taraftan dengeli bir dağılımı sağlamak
bakımından yapmış olduğumuz nakilleri ve sevkleri de
burada grup önerisine konu yapacaksınız. Bu, kesinlikle bir
çelişkiye temas ediyor, bir paradokstan ibaret.
Değerli
arkadaşlarım, ben, bu grup önerisinin gerçeklerden ari, gerçeklerin
ters yüz edilerek verilmiş olduğunu düşünüyorum ve şu anda
cezaevlerindeki durumun ne olduğu herkesin malumu. Biraz evvel
arkadaşımın da ifade ettiği gibi, zaten cezaevlerimiz
uluslararası kurum ve kuruluşların gözetimine açık.
Meclisimizin komisyonları, yine cezaevi gözetleme komisyonları
-bunlar kurulu- periyodik olarak buralara ziyaretlerini yapıyor, varsa
aksaklıklar Bakanlık nezdinde girişimde bulunuyor, Bakanlık
bunlarla ilgili eksiklikleri giderme noktasında da her türlü faaliyetini
icra ediyor.
Bu duygu ve düşüncelerle
grup önerisine karşı olduğumuzu, aleyhte olduğumuzu ifade
ediyor, Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Sayın Başkan, hatip konuşurken bizim bu
önergemizi bir istismar amacı olarak
kullandığımızı ve bu grup önerisinin gerçeklerden ari
olduğuna dair bir sataşmada bulunmuştur. Biz söz hakkı
istiyoruz.
Burcu Hanım
konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN İki dakika
sataşmadan söz vereceğim.
Sayın Çelik Özkan,
buyurun.
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkanın,
Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlunun HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
BURCU ÇELİK ÖZKAN
(Muş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmamızda ve Genel Kurula sunmuş olduğumuz önerimizde
bahsedilen tüm hususlar delillidir, kanıtlıdır. Bizatihi cezaevi
komisyonu üyeleri olarak bizler, insan hakları dernekleri ve bu konuyla
ilgilenen avukatlar ve hükümlü ve tutuklu yakınlarının bizzat
incelediği, devam ettirdiği, takip ettiği bir süreçten
bahsediyoruz. Size tek tek Osmaniye Cezaevi Müdürüyle yapmış
olduğumuz görüşmeyi, konuşmayı burada aktarmak gerekebilir
ya da Diyarbakır Cezaevi Müdürüyle görüşmeye
çalıştığımız, akşama ilişkin, avukat
arkadaşlarla yapmış olduğumuz görüşmelerden de
bahsetmek istiyorum.
Bakın, Osmaniye Cezaevi
Müdürünün bizatihi ağzından çıkan sözler bunlar: Evet, hükümlü
ve tutuklulara ilişkin raporlar alındı, cezaevi
müdürlüğümüzde saklanıyor. Diyarbakır Cezaevi Müdürüyse
şunu söylüyor: Olağanüstü bir durum var; şu anda
yaşananlara ilişkin ne yakınlara ne avukatlara bilgi veremeyiz.
Onun yanı sıra,
Trabzona gönderilen, Karadeniz Bölgesine gönderilen tutuklu ve hükümlü
yakınları bizleri ağlayarak aradılar. Bu kişilerin
hayatlarından, hükümlü ve tutukluların hayati tehlikelerinin
olmasından kaynaklı olarak anne ve babalar, kendileri bizleri
ağlayarak aradılar. Bunlardan daha açık delil, kanıt
mı olur? Bunlardan daha açık insani, vicdani ya da hukuki bir dayanak
mı gerekir? Bunlar yeterli değil midir hükümlü ve tutuklunun hem
yakınlarının hem kendilerinin
karşılaştıkları insan haklarının
araştırılması için? Cezaevlerinde ne sorunlar var, ne
oluyor? Niye bu sorunların, niye bu ağır ihlallerin bu kadar
dozajı artırıldı? Amaç nedir? Bunları
araştırmak gerçekten Parlamentonun sorumluluğu ve görevi
değil midir?
Bu kadar açık, aleni
olan, delilli ve kanıtlı olan, gerekçeleri hukuka dayanır hâle
getirilen bu hususun mutlak suretle Parlamentoda komisyon olarak
araştırılması gerektiğini düşünüyoruz.
Tekrar teşekkürler. (HDP
sıralarından alkışlar)
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Van Milletvekili Bedia Özgökçe
Ertan ve arkadaşları tarafından, cezaevlerinde bulunan tutuklu
ve hükümlülerin keyfî olarak başka cezaevlerine nakledilmesinin
nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılması ile
mahpuslara yönelik bu türden keyfî uygulamalara karşı önlemlerin
alınması amacıyla 15/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 29 Mart 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
2.- CHP Grubunun, Sivas Milletvekili Ali Akyıldız
ve arkadaşları tarafından, Sivas Demir Çelik Fabrikası
işçilerinin sorunlarının araştırılması
amacıyla 25/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 29 Mart 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
29/3/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun
29/03/2016 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Özgür
Özel
Manisa
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Sivas Milletvekili Ali
Akyıldız ve arkadaşları tarafından Sivas Demir Çelik
Fabrikası işçilerinin sorunlarının
araştırılması amacıyla 25/1/2016 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (227 sıra no.lu) Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
29/3/2016 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz, Sivas Milletvekili Ali
Akyıldıza aittir.
Buyurun Sayın
Akyıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ AKYILDIZ (Sivas)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
basınımızın ve Meclisin çok değerli
çalışanları, ekranları başında bizleri izleyen
değerli yurttaşlarım ve Sivastan buraya kadar gelerek şu
an bizleri Mecliste, misafir koltuklarında dinleyen Sivas Demir Çelik
çalışanları; hepinizi en içten sevgi, saygı ve
muhabbetlerimle selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
Ben, Sivas Demir Çelik
Fabrikasının çok kısa bir şekilde geçmişini sizlere
arz ettikten sonra asıl konuşmama geçeceğim.
Değerli milletvekilleri,
Sivas Demir Çelik Fabrikası 1987 yılında Sivasta 40 bin dönüm
arazi üzerinde -istimlak edilerek- kurulmuş ve günümüz
koşullarına göre çok modern bir tesis olarak işletmeye
açılmıştır. 1987 yılında Sivas Demir Çelik
Fabrikası, o günün şartlarında tam 360 milyon dolar maliyetle
kurulmuş, Sivas ekonomisine ve ülkemiz ekonomisine
kazandırılmıştır.
Sivas Demir Çelik
Fabrikası tam tarih söyleyeyim- on bir yıl
çalıştırıldıktan sonra, 1998 yılında
özelleştirme sürecine geçilmiş ve bu tarihte yapılan sosyal
satış adı altında, Sivaslı iş adamlarının
oluşturmuş olduğu bir gruba, SİVYAT AŞye yuvarlak
rakamla 10 milyon dolara satışı gerçekleştirilmiştir.
Bu Sivas ortak grubu, işletmeyi gerçek anlamda işletememiş ve
özelleştirme sürecine sokulurken oradaki şartlara uyulmamış
ve bu süreç içerisinde SİVYAT AŞ adına Kentbankın vermiş
olduğu teminat mektubu nakde çevrilmiş ve Kentbank daha sonra burayı
haciz yoluyla satış talebiyle satışa
çıkarmıştır. Tam bu süreçte de devletin bankalar
operasyonuyla Kentbanka el koymasıyla birlikte Demir Çelik tekrar devlete
geçmiş oldu.
Bu arada, Selahattin
Rüstemoğlunun Sayın Erol Evcile Sivas Demir Çeliki satışına,
hemşehrimiz olan dönemin Sayın Bakanı, Sayın Abdüllatif
Şenerin Sivasa hizmet versin, Sivasta kalsın, Sivasta ekonomiye
katkısı olsun diyerek satışa onay verdirmesinden sonra, yine
aynı rakamlarla, yaklaşık 10 milyon dolara Evcil Grubuna Sivas
Demir Çelik Fabrikası satılmış oldu. Ama,
satıştan sonra da Sivas Demir Çelik Fabrikası ciddi anlamda
rantabl bir şekilde işletilemedi, sürekli sorunlar, sürekli
sıkıntılar. 2004 yılında da devletin Sivas Demir Çelik
Fabrikasına tedbir kararı koydurması üzerine, bu grubun
Türkiyedeki bütün mallarına mahkeme kararıyla tedbir konulmuş
oldu. Bu tarihten sonra da kayyum atandı ve denetim kayyumu olarak da
-yönetim değil, onu belirteyim- bu tarihten itibaren kayyum görev
yapmakta.
Şimdi, buraya kadarki
süreç, çok kısa bir özeti. Mahkeme hâlâ, 2006 yılından beri
devam ediyor. 2006 yılından beri, on yıl oldu ve mahkeme hâlâ
tamamlanmış değil. Şimdi, buraya kadarki hikâyesi bu ama
bugün geldiğimiz noktada 3 önemli noktanın altını çizerek
belirtmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, Sivas Demir Çelik
çalışanı 650 kardeşimiz bugün sokakta, aç ve işsiz
durumda. Demir Çelik Fabrikasına kilit vurulmuş durumda ve bu
kardeşlerimiz evine ekmek götüremeyecek durumda.
Alın teri hepimiz için
kutsaldır. Bu kardeşlerimiz çoluğunun çocuğunun
nafakasını götüremeyecek durumda, açlığa terk edilmiş
durumdadır. Bu, birinci boyutu tabii.
İkinci boyutu, Sivas
Demir Çelikin şu anda devlete olan borcu ne kadar biliyor musunuz?
Sayın Sivas Valimizin resmî açıklamasıdır bu, 630 milyon
TLyi aşmış durumdadır. Sivas Demir Çelikin devletimize
olan vergi borcu, SSK prim borcu, vesaire, toplam borcu 630 milyon TLyi
aşmıştır yani burada ikinci mağduriyeti de devletimiz
yaşamaktadır. Yani, 210 milyon dolarlık bir tesisi devletimiz 10
milyon dolara satsın ama geri dönsün, 210 milyon dolar
alacağını bu gruptan alamaz duruma düşürülsün. Yani burada
bu 210 milyon dolar sizin, benim, hepimizin vergileri, çoluğumuzun
çocuğumuzun rızkından giden.
MUHAMMET BALTA (Trabzon)
310 mu, 210 mu?
ALİ AKYILDIZ (Devamla)
360 milyon dolara yapılmıştı 1987 yılında,
şu anda devlete SİDEMİRin borcu 210 milyon dolar. Şimdi,
bu da ikinci bir boyutu.
Üçüncü boyutu şu
arkadaşlar: Benden sonra çıkıp da iktidar partisi adına
konuşma yapacak olan arkadaşlarımız belki işte Ya,
hukuki mücadele devam ediyor. Hukuki süreç sonlanmadığı için
bizim buraya yapacak fazla bir şeyimiz yoktur. gibi şeyler
söyleyebilirler ama bizim burada şu an konuştuğumuz konu hukuku
engelleyecek bir konu değil. Biz burada neyi söylüyoruz? Şunu söylüyoruz:
Bakın, burada hem devlet mağdur edilmiş hem orada
çalışan, evine, çoluğuna çocuğuna ekmek götüren
kardeşlerimiz mağdur edilmiş hem de Sivas ekonomisi ve ülkemiz
ekonomisi mağdur edilmiş durumda.
Biz burada bir komisyon kuralım gelin hep
birlikte diyoruz. Burada siyasete malzeme edilecek bir konu değil bu yani
burada Cumhuriyet Halk Partisinin siyaseten bir beklentisi, bir derdi falan
yok. Burada, bu, siyasetüstü bir konu. Gelin, hep birlikte, partilerüstü bir
uzlaşmayla burada bir komisyon kuralım, bu komisyon
çalışmalarını yapsın ve Sivas Demir Çelikin
kurtuluşunun nasıl, ne şekilde yapılacağını
Meclis çalışmalarıyla halkımıza ve bizlere
açıklasın diyoruz. Yani Adalet ve Kalkınma Partili
arkadaşlarım, ben 7 Hazirandan sonra, Meclise geldiğimden beri şöyle
bir tutum görüyorum, bu da bizi üzüyor gerçekten: Ya, bu parti Cumhuriyet Halk
Partisidir, bu parti Milliyetçi Hareket Partisidir, bu parti Halkların
Demokratik Partisidir, bu parti muhalefet partisidir. Bunların
getirdiği önergeyi boşverin, muhalefetten gelmiştir.
mantığıyla, hakikaten çok güzel, toplumsal ve ülkemiz adına
verilen çok önemli önergelerin bile burada hiç dinlenmeden, partizanca bir
tutumla reddedildiğini gördüm ve gerçekten çok üzüldüm; Meclis bu olmamalı.
Biz buraya milletin adına, milletten yetki
alarak onları temsil etmeye geldik. Lütfen, burada yapılan
çalışmaları önemseyelim. Burada yapılan
çalışmaları partizanca bir tutum izleyerek Nasıl olsa
muhalefetten gelmiştir, elimizin tersiyle itelim.
mantığıyla değerlendirmeyelim. En azından, bugün, bu
görüştüğümüz önergeye böyle bakmayalım. On yıldır
devam eden bir hukuk süreci var ve devlet el koymuş; tedbir
kararındaki gerekçe, kara para aklamak. Şimdi, bizim burada
oluşturacağımız komisyonun çalışmalarına bu
engel değil, engel teşkil etmiyor.
Bir başka konu, bu Sivas Demir Çelik
Fabrikasının sistemli ve güzel bir şekilde
çalışıyor olması, Sivas adına da ekonomik anlamda çok
çok önemli. Bugün, Sivas, hakikaten işsizliğin en çok yaşandığı,
sorunların yaşandığı illerden bir tanesi, çok ciddi
bir sıkıntı yaşıyoruz Sivasta. Göçün çok büyük sorun
olduğu illerden biri Sivas. Hâlâ göçün devam ettiği, hâlâ
işsizliğin devam ettiği bir Sivasta
Ya, burada
çalışacak olan 650 kişi olarak bakmayın. Buradaki, Sivas
Demir Çelikin çalışanlarıyla beraber, en az bir 3 bin, 5 bin
kişiye hitap edecektir, artı, Sivasın diğer anlamda da
ekonomisine katkı sağlayacaktır.
Bu nedenle Sivas Demir Çeliki çok önemsiyorum, bu
nedenle Sivas Demir Çelikin altını ısrarla çiziyorum ve bu
nedenle iktidar partisi milletvekili arkadaşlarıma tekrar
sesleniyorum: Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin önergesidir, biz bunu
reddediyoruz. mantığıyla hareket etmeyin. Bakın, burada
eğer buna hayır oyu verirseniz -tekrar söylüyorum- ileride bunun
Cumhuriyet Halk Partisi olarak değil, devlet olarak, millet olarak, halk
olarak size faturasını çok ağır şekilde
halkımız ödetecek, en azından Sivaslı hemşehrilerim
bunu gerçekten unutmayacak ve bunun faturasını sizlere ödetecektir.
Bu bir tehdit değil, samimi olarak söylüyorum.
Sivas gerçekten çok göç veriyor, Sivas çok kötü
durumda, Sivas kaderine terk edildi on dört yıl boyunca, Sivas ekonomisi
uçmuş durumda, köyleri boşalmış durumda. Sivas şu
anda, -geçen konuşmamda, bütçe konuşmamda söylemiştim- köylerin
tamamen boşalmış olmasıyla, tarımsal anlamda çok ciddi
projelere de gebe. En azından küçükbaş
hayvancılığın Sivasta yapılması noktasında,
ilerideki konuşmalarımızda bunların altını
çizerek konuşacağız.
Ama, tekrar
söylüyorum -sürem bitmek üzere- lütfen, gelin, hep birlikte bugün bu önergeye
evet oyu verelim, birlikte bir komisyon kuralım, Sivas Demir Çelikin
sorununu Mecliste biz araştıralım ve çözümünü birlikte
bulalım.
Sayın
Genel Başkanımıza burada tekrar teşekkür ediyorum,
şükranlarımı sunuyorum; Sayın Genel
Başkanımız grup konuşmasında bunun çözümünü de
söylemişti: Amme Alacakları Kanunu net ve açıktır. Burada
hiçbir şeye gerek yoktur. Hükûmet isterse yarın buraya el koyabilir.
Çünkü raporu inceledi -Türkiyedeki en iyi 10 tane hesap uzmanını
gösterseniz birisi Sayın Genel Başkanımızdır-
dosyayı inceledi, 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu net
ve açıktır. Bu kanun gereği Hükûmet isterse yarın buraya el
koyabilir ve mağduriyetleri giderebilir. dedi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
AKYILDIZ (Devamla) Benim de buradan sizlere önerim, kurulacak olan komisyona
da zaten bu teklif gelecektir diyorum.
Ben hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akyıldız.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.34
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:
17.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER
: Sema KIRCI (Balıkesir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62nci Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisi üzerinde görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
Öneri aleyhinde ilk
konuşmacı Hilmi Bilgin, Sivas Milletvekili.
Buyurun Sayın Bilgin.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından, Sivas Demir
Çelik Fabrikası SİDEMİR işçilerinin sorunlarının
yerinde incelenerek, ilgili kişi ve kurumlarla görüşülerek çözüm
üretilmesi amacıyla Anayasanın 98 ve İç Tüzükün ilgili
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasına
yönelik grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında,
Anadolunun ücra bir köşesinde güç şartlarda hayata
başlayıp bugün herkesi yüreğiyle, aklıyla ve sözleriyle
etkileyen ve 21 Mart 1973 yılında vefat eden büyük halk ozanı
Âşık Veyseli rahmetle anıyorum. O, yıllar önce Veysel
sapma sağa sola / Sen Allahtan birlik dile / İkilikten gelir bela / Dava
insanlık davası diyerek tüm zamanların ihtiyacı olan
anlayışı ve reçeteyi ortaya koymuştur.
Yine, 25 Mart 2009 tarihinde
Hakka yürüyen büyük devlet adamı, bizim Sivaslıların ifadesiyle
Muhsin Başkanı ölüm yıl dönümünde rahmetle, şükranla,
minnetle anıyorum. Muhsin Başkan, Türkiyenin
yaşadığı karanlık süreçlerden biri olan 28 Şubat
sürecinde her türlü siyasi ikbal ve planları bir tarafa bırakarak
vesayete karşı net bir duruş sergilemiş, milletinin
yanında durmuştur. Muhsin Başkan o zor dönemde Namlusunu
millete dönen tanka selam durmam. diyerek tüm dünyaya hakkın ve milletin
yanında olduğunu haykırmıştır. Bir kez daha
kendisini rahmetle anıyorum, inanıyorum ki mekânı cennet
olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, grup önerisine konu olan
SİDEMİRle ilgili olarak önerge içeriğine samimiyetle
katıldığımızı, SİDEMİRin bir bütün
olarak sorunlarının çözümü ve üretiminin sağlıklı bir
şekilde başlayabilmesini tüm Sivas olarak
arzuladığımızı belirtmek isterim.
Önergeye konu olan Sivas
Demir Çelik İşletmelerinin tarihi hakkında sizleri kısaca
bilgilendirmek istiyorum.
SİDEMİR 1987
yılında yaklaşık 360 milyon dolar maliyetle
kurulmuştur. ANAP, Demokratik Sol Parti, Demokrat Türkiye Partisince
kurulan 55inci Hükûmet zamanında, 5 Ocak 1998 tarihinde Sivas Ortak
Girişim Grubuna satılmak suretiyle özelleştirilmiştir. Bu
ihale başka bir grubun 3,3 milyon dolarlık yüksek teklif vermesine
rağmen sosyal amaçlı özelleştirme olarak değerlendirilerek
SİVYAT AŞye verilmiştir. SİVYAT AŞ fabrikada hiç
üretim yapmamıştır. Ayrıca, üç yıl kesintisiz 500
personel istihdam edileceği hükmüne rağmen sadece 173 işçiye
işbaşı yaptırmıştır. Kısaca,
SİVYAT devir sözleşmesinde belirtilen yükümlülüklerini yerine
getirmemiş ve fabrikaları çalıştırmada
başarılı olmamıştır. SİVYAT AŞnin
yükümlülüklerini yerine getirmemesi, ödemelerini yapmaması üzerine
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı Kentbankın
vermiş olduğu teminat mektubunu nakde çevirmiş, bunun üzerine
Kentbank fabrikaya haciz koymuş, süreçte TMSFnin Kentbanka el
koymasıyla birlikte fabrika icra yoluyla TMSFye geçmiştir. 29 Eylül
2004 tarihinde fabrikanın Sivastan taşınmaması ve üretime,
istihdama devam etmesi şartıyla fabrikanın şu anki sahibine
devrine onay verilmiştir. Velhasıl, Bursa merkezli yapılan operasyonla
birlikte, TMSF, hukuki yükümlülüklerini yerine getirmeyen, borçlarını
ödemeyen şu anki maliki Erol Evcil yönetimindeki 20 şirketle birlikte
SİDEMİRe el koymuş, şirketin yönetimi TMSFye
verilmiştir. Devam eden hukuki süreç içerisinde İstanbul 12.
Ağır Ceza Mahkemesi TMSFnin yönetim kayyumluğunun
kaldırılmasına karar vererek denetim kayyumu olarak
atamıştır. Aynı mahkeme, karar kesinleşinceye kadar
denetim kayyumlarının görevinin devamına karar vermiştir.
Şu anda, hâlihazırda denetim kayyumları görevi
başındadır. Şu an itibarıyla, dosya ceza mahkûmiyeti
açısından kesinleşmiş ancak müsadere kararı yönünden
bozulmuş ve yargılama Bursa 5. Ağır Ceza Mahkemesinde devam
etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geldiğimiz noktada yaşananlara baktığımızda,
Sivasın önünde duran önemli ve çözüm bekleyen sorunlardan birisi
SİDEMİRdir. Bugün burada konuştuğumuz sorun mevcut
şirket yönetiminin işletmeyi iyi yönetememesinden kaynaklanmaktadır.
Bugün kötü yönetimden kaynaklanan sorunlar, başta, helal yoldan,
alınlarının teriyle rızıklarını kazanma
derdinde olan işçi kardeşlerimiz olmak üzere tüm Sivası
etkilemektedir. Mevcut yönetim başta işçi alacakları olmak üzere
SGK primlerini, vergilerini, sendika aidatlarını, elektrik,
doğal gaz tüketim bedellerini ödememekte, âdeta ödeme yapmadan üretime
devam etme anlayışı içerisindedir. Bizler, geçmiş
dönemlerde, fabrikada rızkı peşinde koşan işçi
kardeşlerimizin ve Sivas esnafının mağdur olmaması
için defalarca özel sektör işletmesinde olan elektrik, doğal gaz
dağıtım şirketleriyle görüşme yapmak suretiyle
fabrikanın üretime devam etmesi, çalışması yönünde birçok
defa görüşmeler yaptık, bunu denedik, kısa sürelerle de olsa ara
veren fabrikanın çalışmasını sağladık ve bu
noktada da, fabrikanın çalışması noktasında gayretimiz
ve çabamız devam etmektedir ve edecektir.
Sayın milletvekilleri,
SİDEMİRin ve özellikle işçi kardeşlerimizin içinde
bulunduğu sıkıntı bizler tarafından bizzat bilinmekte
ve sorunun çözümü için samimi ve çözüm odaklı gayret gösterilmektedir. Bu
konuda çözüm odaklı görüşmelerimiz gerek işveren nezdinde
gerekse Hükûmet yetkililerimiz nezdinde bizzat Sayın
Başbakanımız tarafından takip edilmektedir. Ancak,
malumunuz olduğu üzere, SİDEMİR AŞ, 6102 sayılı
Türk Ticaret Kanunu, 4857 sayılı İş Kanunu, 6356
sayılı Sendikalar Kanunu, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu ve
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabi özel hukuk
kişisidir. Bu noktada, sorunun çözümü noktasında hukuki yollardan
yapılan ve yapılacak her türlü çözüm önerisinin destekçisi ve
takipçisiyiz. Yukarıda zikrettiğim üzere, ilgili şirket
hakkında, Bursa 5. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden bir
yargılama vardır ve hukuki süreç devam etmektedir. Sorunun
çözülememesinin temel nedeni de tam işte buradadır. Mahkeme
tarafından grubun mal varlığına konulan tedbir
kararının bulunması ve sonuçlanmayan yargılama süreci bu
noktada sorunun çözümünü ötelemektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bizler Sivaslılar olarak ve Sivastan destek
almış milletvekilleri olarak, bugün burada Sivaslı hemşehrilerimizi
temsil eden kişiler olarak, Sivas Demir Çelikin ilk kurulduğu günden
bugüne kadar yürüyen sürecin, özelleştirme sürecinin hatalı
başladığını ve Sivas Demir Çelikin özelleştirme
sürecinin ilk günden itibaren Sivasa sorun olduğunu Sivaslılar
olarak müşahede etmekteyiz. Özelleştirme sürecine
baktığımızda, özelleştirme sürecinde iş, sosyal
amaç güdülerek o günkü siyasiler tarafından, bu işi bilen, bu
işi yapılabilecek, işin ehli başka şirketler varken
sırf Sivasta kalması amacıyla Sivas Ortak Girişim Grubuna
verilmiş ancak Sivas Ortak Girişim Grubu bu işi
başaramamıştır.
Biz, önemli olanın,
şirketin sahibinin devlet veya özel sektör olması değil,
işletmenin rantabl ve kârlılık esasına göre insan
odaklı yönetilmesi olduğuna inanıyoruz. Bu noktada, Sivasta son
günlerde yapılan özelleştirmeler neticesinde bugün Kangal Elektrik
Üretim AŞde çalışmalar, üretim devam etmektedir, istihdam
artmıştır ve o bölge de dâhil olmak üzere çalışanlar,
herkes memnundur.
Yine, Divriği Demir
Çelik İşletmeleri doğru özelleştirme yöntemiyle
özelleştirilmiş ve bugün, hem üretime hem Türk ekonomisine hem Ali
Beyin de ilçesi olan Divriğiye hem de Sivasa ekonomik olarak katkı
sağlamaktadır.
SİDEMİR, daha ilk
özelleştirildiği andan itibaren Sivas için sorun oluşturmaya
başlamış, süreç içerisinde maalesef hem Sivas hem
çalışanlar hem de kamu için yük olmuştur.
Ali Beyin verdiği
bilgiler doğrudur. Bugün itibarıyla, SİDEMİRin devlete
yaklaşık 630 milyon TL borcu bulunmaktadır. Bu borçlarla ilgili
olarak, ilgili kamu kurumlarınca (SGK, Maliye) 6183 sayılı
Yasadan kaynaklanan hukuki haklarını kullanarak gayrimenkuller
üzerinde haciz işlemi yapılmıştır, mevduatlar üzerine
e-haciz işlemleri uygulanmıştır, araçlar üzerine
uygulanmıştır, üzerinde haciz şerhi olmayan şirketin
hiçbir gayrimenkulü bulunmamaktadır. Varlıkların paraya
çevrilememesinin nedeni, mahkeme neticesinde müsadere ihtimali sebebiyle
mahkemece konulan tedbir kararı bu noktada, ilgili kamu
kurumlarının da önünde en büyük engeldir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bizler Sivaslılar olarak
SİDEMİRin bir bütün olarak
SİDEMİRde çalışan
kardeşlerimizin, rızıkları peşinde,
alınlarının teriyle rızıklarını kazanma
peşinde olan kardeşlerimizin sorunları bizim sorunumuzdur. Biz,
o sorunların çözümü noktasında, çözüm odaklı olarak Sayın
Başbakanımız, ilgili bakanlıklar nezdinde ve ilgili
mahkemeyle de yapmış olduğumuz görüşmeler noktasında,
Türkiye'nin de bir hukuk devleti olduğu anlayışıyla ve bu
esasa dayanarak sorunu çözmek için samimi, çözüm odaklı, özverili
gayretlerimizi gösteriyoruz.
Ali Bey, milletvekili olmadan
önce de sivil toplum örgütü başkanıyken, bizim bu noktadaki özverili,
ortak akla dayanan, Sivasın tüm kesimleriyle -ticaret odasından,
esnaf odasından, barosundan, sendikalarından- hep birlikte çözüm
odaklı yapmış olduğumuz çalışmaları bizzat
kendisi müşahede etmiştir. O dönemde, kendisinden de biz bu konuda
destek görmüşüzdür. Bundan sonraki süreçte de Sivas noktasında,
SİDEMİR noktasında, muhalefet-iktidar ayrımı yapmadan,
her getirilen çözüm odaklı, işçi kardeşlerimize ümit
vaadetmekten ziyade kesin, net, somut sonuç getirecek çözüm önerilerinin
destekçisi olduğumuzu bildiriyoruz. Bu noktada, biz, sorunun çözümü
noktasında işi çözüm odaklı bir anlayışla çözme
noktasında gayretli olduğumuzu bildiriyor, bu vesileyle hepinizi
sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ AKYILDIZ (Sivas)
Teşekkür ederim. Evet, diyeceksiniz değil mi?
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bilgin.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisi lehinde Müslüm Doğan, İzmir Milletvekili. (HDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Doğan, süreniz on dakikadır.
MÜSLÜM DOĞAN
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivastan
gelen emekçilere ben de hoş geldiniz diyorum.
Sayın Başkan,
değerli üyeler; öncelikle gönül gözüyle Hakka ve halka halk
ozanlığı yapan Âşık Veyseli saygıyla
anıyorum. Hakka yürüyen ozanımıza devri daim olsun diyorum.
Sivas Milletvekilimiz Ali
Akyıldız yoldaşımızın,
arkadaşımızın bu Meclis araştırma önergesini
oldukça önemli buluyoruz ve kendisini buradan saygıyla selamlıyorum.
Çok önemli bir konu. Yıllarca, biliyorsunuz, Divriği demirleri
maalesef ta Karabüke, İskenderuna götürüldü. 1987 yılında bir
fabrika kurulmak zorunda kalındı. 300-350 milyon dolar
civarındaki bir fabrika çalıştırılamadı ve
yaklaşık olarak da özelleştirmeyle 9 milyon dolara verildi. 9
milyon doların üzerine 3 milyon daha fazla veren bir
yatırımcıya bu verilmedi, sosyal bir proje olarak görüldü ama
gelinen nokta maalesef tamamen bir yıkım oldu işçiler
anlamında.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, hangi hukuki işlem olursa olsun, bir kamu kurumu
özelleştirmeyle şahsa verilmiş olabilir, bir şirkete
devredilmiş, bir tüzel kişiliğe devredilmiş olabilir ama
bir illiyet bağı kurularak bu emekçilerin kamu emekçileri statüsüne
alınmasında hiçbir engel yoktur. Ben hukukçu değilim, mühendisim
ama bu insanların mağduriyeti kamu işçiliğine geçirilerek
giderilebilir. Bunu da burada bu araştırma önergesinin en önemli maddesi
olarak ortaya koyuyorum, bir illiyet bağı kurularak, 5018le bile
bağ kurulabilir burada.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu fabrikanın Sivas üzerindeki etkilerini kısaca
anlatmak istiyorum.
Divriği çok önemli bir
tarihî kent, belki de 3 bin yıllık bir kent. Mengücek devletine
başkentlik yapmış, çok önemli tarihî
VELİ AĞBABA
(Malatya) Arguvanın sırtında Divriği.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla)
Veli Beyi uyarırsanız iyi olur, yoksa konuşmalarımı
engelliyor bilerek.
Şimdi, Divriği o
kadar önemli bir tarihî kent ki sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, UNESCOnun
Dünya Miras Listesine aldığı en önemli cami, Divriği
Darüşşifasıyla ilgilidir. Dünyada ilk kez bir cami bu listeye
alınmıştır. Hanlar, hamamlar, medreseler, kiliseler
Kiliseler zaten yok edilmiş durumda, tamamen tahrip edilmiştir. Bizim
Erol Beyi de bu konuda bir çalışma yapması için göreve davet
ediyorum.
Divriğide, bir de
gerçekten o kadar önemli bir nüfus hareketi, demografik anlamda, ekonomik
anlamda bir nüfus kaybı olmuş ki.
Arkadaşlar, 1966da 30
bin olan nüfusu şimdi 12 binlerle ölçülüyor. Neden? Demir çelik
fabrikası kapanıyor Sivasta, etkisizleştiriliyor, sanayi
başka alanlara kaydırılıyor, bu kadar önemli kentte
İstanbul nüfusunun üçte 1i Sivaslılardan oluşuyor,
İstanbulda en fazla nüfusa sahip olan Sivaslılar ve Ankarada 150 bin
Divriğili var, İstanbulda 250 bin Divriğili var. Niçin
göçmüşler? Bu insanların yaşam haklarıyla ilgili olarak
çalışma hakkı yok.
Tarımsal araziler ise,
422.820 dekar olan arazilerin ancak yüzde 41lik kısmı
kullanılabiliyor, sulanabilir kısım ise bunun yüzde 12si. Ali
Bey daha iyi bilir ziraat mühendisi olduğu için. Niçin bu böyle? Sulama
sistemleri kurulmuyor, tarımsal işletmelere önem verilmiyor ve göçe
zorlanan bir toplum. Bu anlamda, bir an önce Divriğiye gereken önemin verilmesi
gerektiği konusunu -çok önemli bir toplumsal dokudur Divriği-
Hükûmetin de dikkatine sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
bir de sizin dikkatinize sunacağım bir husus daha var bu konuda.
Yalnız, bu SİDEMİRin -en önemli- emekçilerinin, buradaki
çalışanlarının -bakın, illiyet bağı
kurularak, Hükûmete burada sunuyorum- kamu işçisi statüsüne alınma
ihtimalleri var, olasılığı var. Bence bunu Hükûmetin çok
iyi değerlendirmesi lazım, emekçilerin de dikkatine sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
son zamanlarda, Maraşın Pazarcık ilçesinde Alevi köylülerinin
yoğun yaşadığı bir yere, merasının
olduğu bir yere, 360 dönümlük bir yere Suriyeli mültecilerin
yerleştirilmesi meselesi var, karar verilmiş. Bakın, bu çok
yanlış bir karar, bundan vazgeçilmesi gerekiyor. Niçin Alevilerin
yoğun olduğu bir yere götürüyorsunuz? Bu mültecilere de yazık.
Ben onlara üzülüyorum ve onların da insani haklarının
korunmasından yana olan bir insanım ama inanç dokusu
NURSEL REYHANLIOĞLU
(Kahramanmaraş) Yer müsait olduğu için götürüyor.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla)
Tamam Sayın Vekilim.
İnanç dokusu
itibarıyla, bakın, bu dokunun içerisinde, bu yapının
içerisinde DAİŞ çetelerinin örgütlenme olasılığı
var. Özellikle Alevi katliamı yapan bu DAİŞ çetelerince bu
bölgede böyle bir şey yapılacağı hususu egemen olmuş,
oradaki insanlar büyük bir tedirginlik yaşıyor.
Bakın, oradaki
köylülerin söylediği şeyi size aynen aktarayım. Elbette
mazlumlara karşı değiliz ancak amaç başka. diyor burada.
Aleviler kısaca şunu söylüyor: Burası mera alanımız,
hayvanlarımızı otlatıyoruz. Başka yer mi kalmadı?
Zaten geçmişte yaşadığımız bir katliam deneyimi
var. Demografik yapıyı bozmak istiyorlar. Bölgede cihatçılar
cirit atıyor. Kampa kimleri yerleştirecekler? Acaba demografik
yapıyı cihatçıları üzerimize salarak mı bozacaklar?
Bu sorulara cevap vermeliyiz. Ben inanıyorum yani elbette bunlar bir
yerlere yerleştirilecek, muhakkak ki bir coğrafyaya
yerleştirilecek ama Alevi coğrafyasının seçilmesini
doğru bulmuyorum; böyle bir hassasiyeti, böyle bir kaygıyı,
kuşkuyu da gidermek lazım, hatta bence o çalışmayı da
acilen durdurmak lazım.
Değerli milletvekilleri,
başka bir konu da yine, İzmirde demokratik haklarını
kullanan kamu emekçilerine ilişkin. Bakın, İzmir Kuzey Kamu
Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğine bağlı Tepecik
Eğitim ve Araştırma Hastanesinde ortopedi ve travmatoloji
uzmanı olarak görev yapan Doktor Fatih Sürenkök hakkında, 15/12/2015
günü saat 19.00 sıralarında Diyarbakırın Sur ilçesindeki
sokağa çıkma yasağını protesto ettiği
gerekçesiyle disiplin soruşturması yapılıyor. Yine, SES
İşyeri Temsilcisi Mahmut Bakay bu anlamda yine, bir basın
açıklamasına katıldı diye arkadaşlarımız
işten el çektiriliyor. Şimdi, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa göre bir soruşturma gerçekleştirilecekse
önce, işte, soruşturma evrakları hazırlanır -siz de
biliyorsunuz- disipline sevk edilir, disiplin kararı alınır.
Disiplin kararı mahkemeye açık olmak üzere şahsa sunulur.
Bunların hiçbir prosedürü yerine getirilmeyerek
arkadaşlarımız işten el çektiriliyor; bu doğru bir
şey değil.
Bakın, bir hekim bir
basın açıklamasına katılabilir, demokratik bir hak
talebinde bulunabilir. Biz her demokratik talepte bulunanı, her demokratik
zeminde ortaya çıkıp bir şeyler söyleyeni görevden alırsak
bu ülkeyi nasıl yönetiriz sayın milletvekilleri? Bu konuda
duyarlılığınızı ortaya koymanız gerekir.
İş güvenliği anlamında, yani, insanlar gerçekten büyük
tedirginlik yaşıyorlar. Demokratik haklarını
kullanamıyorlar. Bu anlamda da Hükûmetin bu konuda
duyarlılığının artmasını istiyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Doğan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisi aleyhinde ilk
İMRAN KILIÇ
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun.
İMRAN KILIÇ
(Kahramanmaraş) - Kahramanmaraşla ilgili, Kahramanmaraş
Milletvekili olarak, hatibin konuşmasına istinaden kısa bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
60ıncı maddeye
göre yerinizden söz veriyorum.
Süreniz bir dakikadır.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın,
İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kahramanmaraşımız
Türkiyemizin köşe taşı, huzur kentlerinden bir kenttir. Orada
Aleviler, Sünniler, hepimiz kardeşane yaşadık tarih boyunca,
kardeşane de yaşıyoruz, yaşamaya da devam edeceğiz.
Aramıza sokulmak istenen fitnelere fesatlara da fırsat vermedik,
vermeyeceğiz.
Sivricehüyükle ilgili,
hatibin gündeme getirdiği konu oraya Suriyelilerin yerleştirilmesi
konusu değildir. Kahramanmaraş, bilindiği gibi, deprem
bölgesidir. Deprem bölgesi olan ilimizde deprem önleme bölgesi olarak bir
konteyner kent kurulmak istenmektedir. Yapılan araştırmalar
neticesinde
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Kılıç.
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Sivas Milletvekili Ali
Akyıldız ve arkadaşları tarafından, Sivas Demir Çelik
Fabrikası işçilerinin sorunlarının
araştırılması amacıyla 25/1/2016 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 29 Mart 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi aleyhinde ikinci konuşmacı Mustafa Mit, Ankara
Milletvekili.
Buyurun Sayın Mit. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MUSTAFA MİT (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, 25 Martta kaybettiğimiz dava adamı, arkadaşım ve
hemşehrim Muhsin Yazıcıoğlunu rahmetle ve minnetle
anıyor, tüm sevenlerine tekrar başsağlığı
diliyorum.
Yine, 21 Martta
kaybettiğimiz gönül dostu Âşık Veyseli de rahmetle
anıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün, burada, Sivas Demir Çelik Fabrikasında çalışan
işçilerimizin mağduriyeti dolayısıyla Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu önergeye de dayanarak Sivastan bahsetmek
istiyorum.
Sivas, sanayileşmenin
hiç uğramadığı, tarım ve
hayvancılığın yapılmaya
çalışıldığı, Türkiyede en fazla göç veren bir
ilimizdir. İlçelerden il merkezine, il merkezinden de İstanbul,
Ankara, Antalya, Adana, Mersin, Konya gibi illere göç vermektedir ve bu göç
hâlâ devam etmektedir. Sivasta cumhuriyet döneminde yapılan
yatırımlar ya kapatılmış veya başka illere
taşınmıştır. Bunlardan birkaç tanesini örneklemek
istersek: Sivastaki Askerî Dikimevi, 500-550 işçinin
çalıştığı bir yer, Millî Savunma Bakanı da
Sivaslı olmasına rağmen Sivasta kapatılmış,
İstanbula götürülmüş, oradan da Kayseriye nakledildiği rivayet
edilmektedir.
Yine Sivasta Devlet Malzeme
Ofisi kapatılmıştır.
Yine Sivasta, 5.500
kişinin istihdam edildiği, tren lokomotif hareketli
aksamlarının üretildiği, aynı zamanda vagon üretimi ve
tamirinin yapıldığı, bütün Sivaslıların cer
atölyesi olarak bildiği TÜDEMSAŞ Fabrikası budana budana,
sadece 500ün üzerinde işçinin çalıştığı,
vagonların tamir edildiği bir fabrikaya dönüştürülmüştür.
Sivasta lokomotiflerin hareketli aksamını üreten cer atölyesi
dediğimiz yer Eskişehire taşınmıştır. Yine
Sivasta sıfırdan vagon üreten tesislerimiz de Arifiyeye
taşınmıştır. Yani Sivas içi boşaltılmaya
çalışılan bir vilayettir. Şu anda Sivasta bu tesisten
sadece vagon tamiri yapan bir bölüm kalmıştır.
Sivas Çimento Fabrikası
özelleştirilmiştir, Kangal Termik Santralimiz
özelleştirilmiştir. Sivasta henüz yeni bir yatırım da
yoktur. Şu anda Sivasta üniversite ve askerî birlik olmasa Sivas âdeta
bir ölü şehir hâline gelecektir.
Sivas Demir Çelik
Fabrikası -bugün burada konuştuğumuz- 1976 yılında MC
hükûmetleri döneminde Türkiyenin 3üncü büyük demir çelik fabrikası olsun
diye tasarlanmış ve temeli atılmıştır. Çünkü,
Divriğiden çıkarılan demir cevheri İskenderuna ve
Karabüke taşınmaktaydı. Sivasta çok büyük, 3üncü büyük demir
çelik fabrikası olsun diye, o zamanın Başbakanı rahmetli
Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcıları rahmetli Alparslan
Türkeş, rahmetli Necmettin Erbakan ve rahmetli Turhan Feyzioğlunun
da katıldığı bir törenle -ki ben o törende vardım,
oradaydım- 3üncü büyük demir çelik fabrikasının temeli
atılmıştır. Ancak, 1992 yılında büyük umutlarla
Sivasın geleceği düşünülerek atılan bu temel, Sivası
ve Sivaslıyı, Divriğiden çıkarılan cevheri de yok
sayarak haddehaneye çevrilmiştir, haddehanedir. Bugün Sivasta demir
çelik diye konuştuğumuz yer bir haddehaneden ibarettir. Fabrika
çalışır hâldeyken 1998 yılında özelleştirme
kapsamına alınmıştır. 300 milyon dolara mal
edildiği bildirilen bu haddehane, 9 milyon 699 bin dolara yedi yılda
eşit taksitle ödeme karşılığında SİVYAT
Anonim Şirketine satılmıştır. Bu Anonim Şirket,
Sivas Ticaret Odasının ve İstanbuldaki Sivaslı iş
adamlarının bir araya gelerek kurduğu bir anonim şirkettir.
Üç yıl süreyle kesintisiz 500 personel istihdamı, 20 milyon
dolarlık yatırım ve kapasitesinin de yüzde 50nin altına düşmeyeceği
taahhüdüyle sözleşme imzalanmıştır. Buna rağmen 173
kişiyle üretime başlanılmış, satış
aşamasında şirket Kentbanka fabrikayı ipotek ederek teminat
mektubu karşılığında para alıp Özelleştirme
İdaresine ödemiştir. İşte, yanlışlık burada
başlamıştır. Yani, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun
malını bu şirket Kentbanka ipotek etmiş, oradan
aldığı parayla da borcunu öder gibi yapmıştır ve
bu baştaki yanlışlık bugüne kadar katmerlenerek devam
edegelmektedir. Özelleştirme İdaresi, daha sonra Kentbankın teminat
mektubunu nakde çevirmiştir. Kentbank geri ödeme alamayınca bu sefer
fabrikaya haciz koymuştur. 2004 yılında bu SİVYATın
kurucularından Selahattin Rüstemoğlu adındaki iş
adamı, hemşehrimiz, fabrikanın yüzde 97 hissesine sahip
olduğu gerekçesiyle fabrikayı Bursalı iş adamı Erol
Evcile satmıştır, karşılıklı anlaşma
yapmışlardır. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu taksitleri
ödemeyen Erol Evcilin yönetimindeki 20 şirketle beraber Sivas Demir Çelik
Fabrikasına 2006 yılında tekrar el koymuştur. Bu el koymanın
arkasında da kara para aklama şüphesi vardır, yani Erol Evcilin
kara para akladığından hareketle tekrar buraya el
konulmuştur.
Fabrikanın
mülkiyeti konusundaki tartışmalar devam etmektedir. Dosya şu
anda yargıdadır. Durum netleşmediği için de işletici
firma, bu modern haddehaneyi de işletememektedir. Bursada devam eden
mahkeme kararı açıklanmadan konunun çözümü de zor görülmektedir.
Ancak buradan
biz Hükûmet yetkililerine seslenmek istiyoruz: Bu fabrikada çalışan
işçi arkadaşlarımız ve kardeşlerimiz var.
Bunların hepsinin alın teri ve emeği bu fabrikadadır.
Bunların bu fabrikadan alacakları vardır. Bunların evleri
var, çolukları çocukları var. Bu işçi
arkadaşlarımıza bu Hükûmetin bir çözüm üretmesi gerekmektedir,
bu çözüm de üretilebilir. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu nasıl olsa
burada bu şirkettedir, alacaklıdır; hukuka uygun olmayan hiçbir
tarafı da yoktur. Bu işçi kardeşlerimizin
alacaklarının çok kısa zamanda ödenmesini biz Hükûmetten de rica
ediyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; Sivas, tarih boyunca
cumhuriyet hükûmetlerinden beklediği hiçbir yatırımı
alamamış, âdeta cumhuriyet hükûmetlerinin unuttuğu bir
vilayettir. Göç devam etmektedir. Sivasın kaderini
değiştirebilmek için Sivasta tarıma ve
hayvancılığa yeniden önem verilmesi gerekmektedir, desteklenmesi
gerekmektedir ve Sivas ancak devletten göreceği birtakım desteklerle
ayağa kalkabilir. Sivas, cumhuriyete bağlı, cumhuriyetin
niteliklerine bağlı, devletini ve milletini seven, vatanını
seven insanlardan müteşekkil bir vilayetimizdir. Cumhuriyetin temeli de
Sivasta atılmıştır. Dolayısıyla, Sivastaki bu
işçi kardeşlerimizin mağduriyetini el ele girerek önlememiz
gerekmektedir.
Biz bu öneriye
evet oyu vereceğiz ve destekleyeceğiz. Dolayısıyla,
inşallah, bu mağdur edilmiş kardeşlerimize de bir çözüm
yolu açılır. Bu kardeşlerimizle beraber olduğumuzu da bütün
Parlamentoya söylüyoruz.
Sözlerimi burada bitirirken
tekrar hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum. Hayırlı
günler diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Mit.
Sayın Bilgin, sisteme
girmiş görünüyorsunuz ama... Bir talebiniz mi var Sayın Bilgin?
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Bir açıklama yapacağım
Başkanım.
BAŞKAN
60ıncı maddeye göre yerinizden bir dakika süreyle söz veriyorum.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Sivas Milletvekili Hilmi Bilginin, İzmir
Milletvekili Müslüm Doğan ile Ankara Milletvekili Mustafa Mitin CHP grup
önerisi üzerinde yaptıkları konuşmalarındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Benden önce konuşan 2
değerli milletvekili her ne kadar kendileri Sivaslı olsa da son
yıllarda Sivasa gelmedikleri için Sivası uzaktan farklı
görüyorlar.
Öncelikle, Divriğide
UNESCO Dünya Mirası Listesinde olan Divriği Ulu Camisi son dönemde
yapılan çalışmalarla birlikte proje ihalesi
yapılmış ve restorasyon ihalesi yapılarak yapım
aşamasına girmiştir.
Yine, bizden önceki dönemde
Divriği çıkmaz sokak olarak görülürken, sadece tek yolla girilip
yolun çıkışı olmayan bir Divriğiyken bizim
dönemimizde Ulaştırma Bakanlığımız
tarafından yapılan yatırımlarla birlikte Divriğinin
dört beş tane çıkışı olmuştur, şehre daha
yakınlaşmıştır.
Yine, bir önceki
konuşmacı, MHP sözcüsü, AK PARTİ döneminde Sivasa yeni bir
yatırım yapılmadığını, var olanların da
kapatıldığını söylerken aslında Sivasta var olan
Et ve Balık Kurumunun hangi tarihte, kim tarafından
kapatıldığına bakarsa bunu çok net olarak görür.
Onların döneminde kapatılan Et ve Balık Kurumunun
tarafımızca yapımı tamamlanmış ve inşallah,
önümüzdeki 4 Eylül tarihinde de ilgili bakanlarımızın
katılımıyla Sivasımıza hizmete açılacaktır.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bilgin.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun
Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir)
Tabii, mağdur olan insanlar var, bu insanların
sıkıntılarını gidermek için konuşuyoruz. Bu
söylediklerinizin bu insanların sıkıntılarını
çözmek için hiçbir anlamı yok. Önemli olan, bunların derdini
nasıl çözeceğiz? Onu düşünün.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Vural.
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Sivas Milletvekili Ali
Akyıldız ve arkadaşları tarafından, Sivas Demir Çelik
Fabrikası işçilerinin sorunlarının
araştırılması amacıyla 25/1/2016 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 29 Mart 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Başkanlık
Divanında oy sayısı konusunda görüş
farklılığı olduğundan oylamayı elektronik cihazla
yapacağım.
Oylama için iki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Öneri kabul
edilmemiştir.
İç Tüzükün 37nci
maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Beyler, görüyorsunuz değil mi? Kabul etmediler işte, bakın,
sizin haklarınızı kabul etmediler. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
(Dinleyici locasından
Yazıklar olsun! sesleri, gürültüler)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Başkanım, böyle bir usul var mı ya?
HİLMİ BİLGİN
(Sivas) Başkanım, lütfen, ceza verilmesi gerekir.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Böyle bir usul var mı?
(AK PARTİ ve CHP
milletvekillerinin birbirlerinin üzerine yürümeleri)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.21
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
19.14
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER
: Sema KIRCI (Balıkesir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62nci Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
Sayın Çakır
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan, izin verirseniz bir önceki
BAŞKAN Söz mü talep
ediyorsunuz?
Buyurunuz, mikrofonunuzu
açıyorum.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Tokat Milletvekili Coşkun
Çakırın, Uşak Milletvekili Özkan Yalımın yerinden
dinleyici locasındaki vatandaşlara hitap etmesinin doğru bir
tutum olmadığına ilişkin açıklaması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Kasım ayından bu
yana Mecliste denetim ve yasama faaliyeti icra ediyoruz. Maalesef,
istemediğimiz miktarda, ölçüde, oranda arzulamadığımız
bir tabloyla yahut tablolarla karşılaşıyoruz. Diliyoruz ve
ümit ediyoruz ki bu tablolarla karşılaşmayalım.
Bir önceki oturumda CHPli
milletvekili arkadaşımızın tutumunun şık
olmadığını, doğru olmadığını,
yerinde olmadığını buradan vurgulamak istiyorum. Bizler
milletvekili olarak birbirimize karşı zaman zaman kastı
aşan, zaman zaman ses tonumuzu kontrol edemediğimiz
çıkışlarımız oluyor. Esasen bunu da sayın Meclis
başkan vekilleri, bazen karşılıklı olarak biz
milletvekilleri toleransla karşılıyoruz; doğru da
yapıyoruz çünkü tırmandırmakla bir yere varamayız. Ancak,
seyirci, katılımcı olan arkadaşlara, hemşehrilerimize,
yurttaşlarımıza dönerek bir tutum içerisine girmek son derece
yanlıştır; buna teşebbüs etmemek lazım, yoksa önünü
alamayacağımız hadiseler cereyan edebilir. Bunun özellikle
altının çizilmesi ve değerli milletvekillerine de
hatırlatma babında zikretme gereği duydum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Çakır.
Sayın Özel, buyurun,
sizin de söz talebiniz var, mikrofonunuzu açıyorum.
9.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Mecliste
tartışmaların sözlü ve fiilî şiddete dönüşmemesi için
herkesin dikkatli olması gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkanım, Sayın Çakırın yaptığı
değerlendirmeler hepimizin üzerinde ittifak etmesi gereken
değerlendirmeler çünkü şunu söylüyor: Milletvekillerinin seyirci
sıralarına dönerek bir şey söylemesi doğru değil. Bu
noktada yaşanan olayla ilgili
Olay ilk yaşandığı anda
tavrımız bellidir, kendileri de onu takdir ettiler -içeride de arz
ettik- ama bu Mecliste, yeni bir Meclis olması, bazı olayların
ilk kez yaşanıyor olması, Meclisteki gelenekler, ritüeller ve
birtakım tepkiselliklerin zaman zaman birbirine karışıyor
olması bir yanlışın üstüne daha büyük bir
yanlışla gitmeyi gerektirmez. Özellikle bütün grup başkan
vekillerinin ve aslında her milletvekilinin üzerinde samimiyetle ittifak
ettiğini düşündüğümüz husus bu Mecliste her şey
konuşulmalı ama asla bu, sözlü, hatta hatta fiilî şiddete
dönüşmemelidir. Bununla ilgili hepimizin sorumlulukları var.
Sayın Grup Başkan Vekilinin bıraktığı yerden
sonra yaşananlar fevkalade vahim ve bir adım ötesi artık, bu
Meclisin tarihine de kara bir leke olarak dönüşen fiilî işte
yumruklaşmaların falan yaşandığı bir sürece
geldi. Bu konuda herkesin dikkatli olması lazım. Konuşacak sözün
bittiği yerde, sözün üretilemediği, aklın
olmadığı yerde yaşanan şeyler bu Meclise asla
yakışmaz.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak defalarca söyledik, özellikle sohbet için, muhabbet için, iletişim
için birbirimizin tarafına elbette geçeriz ama kimse çoğunluğuna
güvenerek bir muhalefet partisinin sıralarının aralarına,
önüne gelip, fiilî taarruzda bulunup buradan bir haklılık
çıkarmaya da kalkışmasın. Ondan sonra yaşananlar
işte bizi bu noktaya getiriyor.
İçeride önce hepimiz
üzüntülerimizi ifade ettik, şimdi de hep birlikte bunu toparlamaya
çalışıyoruz. Yani bir yanlışı veya bir
hatayı, bir kusuru ifade etmenin yolu fiilî taarruz değildir. O kusur
ifade edildiğinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, bu konuda
iletişimin, İç Tüzükün ve bu Meclisin geleneklerinin, göreneklerinin
gereğini yapmaktan geri durmaz.
Ümit ediyoruz, iktidar
partisi grubu da bundan sonra rahatsız olduğu bir şey
yaşandığında çareyi muhalefet partileri grubunun
sıralarına yürüyüp fiilî taarruzda bulunmak yerine, sizlerden, sizin
hoşgörünüzle derhâl bir ara talep edip bunu müzakere etmeyi tercih
ederlerse en doğrusu olacağı kanaatindeyim efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özel.
Biz de Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanı olarak böylesi gerilimlere yol açacak
tartışmaların bir daha yaşanmamasını diliyoruz.
Sayın milletvekilleri,
görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Şimdi, İç Tüzükün
37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma
önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
D) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun (2/185) esas numaralı, Toplumsal Mutabakat Komisyonu
ile Ortak Akıl Heyeti Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/22)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/185) esas numaralı
Kanun Teklifimin İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan Genel
Kurul gündemine alınmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
BAŞKAN Öneri üzerinde
Sayın Sezgin Tanrıkulu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (2/185)
sayılı Toplumsal Mutabakat Komisyonu ve Ortak Akıl Heyeti
Kurulması Hakkında Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu kürsüde söz alıyorum, söz aldığım zaman da
görüşlerimi ifade ediyorum, geçmişten bugüne gelen tecrübelerimi,
birikimlerimi aktarmaya çalışıyorum. Bugün de yine o tecrübeler
üzerine partimiz adına, grubumuz adına indirdiğimiz bir kanun
teklifini burada tartışmak ve görüşlerinize arz etmek istiyorum.
Evet, yani bunları geçen
dönem de çok konuştuk, şimdi de konuşuyoruz, gerçekten zor bir
dönemden geçiyoruz. Yani tarifi mümkün olmayan acılar ve olaylar
yaşanıyor. Dün sadece, Yüksekovada, sosyal medyada gördüğüm iki
tablo benim insanlık onurumu, insan olarak onurumu son derece rencide
etti. Böyle ağır tablolar yaşanıyor. Birisi, bir yatak
odasında çekilen fotoğraftı, rujla aynaya bir şeyler
yazılmış, diğeri ise yani onu burada anlatamam. İyi ki
yediden sonraya kaldı bu konuşma. Yani gerçekten hepimizin
insanlığımızdan utanacağı, hangi noktaya
geldiğimizi tarif edemeyeceğimiz ortamlar yaşanıyor
değerli arkadaşlar. Yani her şeyde ama her şeyde
saygılı olacağımız şey ölülerdir, ölümlerdir.
Saygılı
Yani hayvanın, kedinin, köpeğin şeyine
bırakılmış cesetlerle dolu sokaklar değerli
arkadaşlar. Böyle kötü bir tabloyla karşı
karşıyayız.
Bakın, insan ölümünden daha fazla, bir
halkı rencide eden, bir toplumu rencide eden bu görüntülerdir, insan
ölümlerinden daha fazla; ölümden sonraki ortamlardır, cesetlerin
sürüklenmesidir, çıplak kadın cesetlerinin teşhir edilmesidir,
yatak odalarından fotoğrafların servis edilmesidir. Bunlar bir
halkın onuruyla, bir halkın vicdanıyla doğrudan doğruya
alay edilen ve aşağılanan durumlardır.
Dolayısıyla, Hükûmet burada bütün bunlarla, gerçekten de, bugünden
yarına kalmadan
İstediğiniz kadar TOKİ yapın,
istediğiniz kadar bir kenti yeniden imar edin ama Sayın Bakanım,
bu görüntülerin bıraktığı iz 100 tane, bin tane ölümden
daha fazladır. Lütfen, bunu sizden rica ediyorum. Neyse ama neyse lütfen
önüne geçin. Bunu konuşacaktık, tabii, kanunu konuşacaktık,
bu daha önemli, son derece önemli.
İşte,
bugün Sur. Surla ilgili acele kamulaştırma kararı
alındı. Değerli arkadaşlar, bir kentin tümüne ilişkin,
beş bin yıllık bir kentin tümüne ilişkin
kamulaştırma kararı alınıyor. İçinde özel mülkler
var, kamu kurumlarına ait mülkler var, tarihî mekânlar var, camiler var,
kiliseler var, hiç ayrım gözetmeksizin ve hiç kimseye de
danışılmıyor. Oranın esnafı var, 10 bin
kişi, 10 bin esnaf var. Birisine bir söz söylenmemiş. Yerel yönetimi
var, severiz sevmeyiz; sevmezsiniz ayrı mesele, onlar var. Sivil toplum
kuruluşları var, halk var. Bundan sonrası ne olacak diye bir tek
kelime konuşulmamış. İlk önce karar al, sonra konuş.
Böyle bir anlayış yok ki. İlk önce
konuşacaksınız, diyalog kuracaksınız, sonra
kamulaştıracaksınız, beraber yapacaksınız,
eğer bir onarım süreciyse. Yani Benim keyfime geldi, beş bin
yıllık kenti Toledo yapacağım. diyemezsiniz ki, olmaz
böyle bir anlayış ve beş bin yılda yıkılmayan,
yüzlerce medeniyete ev sahipliği yapmış kentlerimiz yok oldu.
Size
Şeyhmus Dikenin dün yayınlanan yazısını salık
veriyorum. Bir okuyun gerçekten. Sur neydi? Evliya Çelebinin gözünde neydi?
Bugüne kadar nasıl geldi ve şimdi ne oldu? Lütfen bir okuyun. Yani
her şeyi mutlaka ama mutlaka sizler biliyor değilsiniz. Muhalefet
bunun için var, biz de varız. Beraberce adım atmak zorundayız.
Türkiye bir felaketin eşiğindedir. Her şeyimizi kaybedebiliriz
ama umudumuzu kaybetmeyelim. Ama umudumuzu da kaybetme aşamasına
gelmişiz. O nedenle bu Parlamento gerçekten, bir arada -biraz önceki
görüntülerinden farklı olarak- adım atmak durumundadır değerli
arkadaşlar. Bizler sorumlu insanlarız, yarın öbür gün
memleketlerimize gideceğiz, bu Parlamentoyu bırakacağız ama
bu ölümlerden, bu tahribattan hepimiz sorumluyuz, tutum
almadığımız için, beraber tutum
almadığımız için. Teröre karşı
çıkacağız, silaha, şiddete karşı
çıkacağız ama beraber, bunların olmaması için,
ölümlerin olmaması için tutum alacağız.
Bakın, Başbakan ile
Genelkurmay Başkanı, Cumhurbaşkanının üzerinde
anlaşamadığı şehit sayısı var;
Cumhurbaşkanı 355 diyor, Genelkurmay Başkanı 377 diyor.
Bunları bile bilmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(Devamla) Dünkü rakamları söylüyorum. Ölen siviller 310
Binlerce ölüm
var değerli arkadaşlar. Lütfen, sizden rica ediyorum, sorumlu
davranalım, adım atalım.
Teşekkür ediyorum. (CHP
ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Tanrıkulu.
Öneri üzerinde İç
Tüzükün 37nci maddesine göre bir milletvekilinin konuşma hakkı
vardır. Bu çerçevede söz talep eden Sayın Mehmet Tüm, Balıkesir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Tüm. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz beş
dakikadır.
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
yüzyıllar önce bir şair diyor ki: Nesini söyleyeyim canım
efendim. / Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim. / Arzuhâl eylesem deftere
sığmaz. / Ta omuzdan kesilmiş kolumuz bizim.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizin içinde bulunduğu durum ne yazık ki içler
acısıdır. Bizler bu gidişata asla seyirci kalamayız.
Her gün ülkede oluk oluk kan akmakta ve ülkemizin dört köşesinden her gün
5-10 şehit cenazesi gelmektedir. Birkaç aylık süre içerisinde seçim
bölgem Balıkesire 11 şehit cenazesi gelmiştir. Bizler bundan
dolayı büyük acı ve üzüntü içindeyiz. Şehit cenazelerine
katılmaktan başka bir iş yapamıyoruz. Ailelerin
feryadı yüreğimizi dağlıyor, her şehit
ocağında yoksulluk ve dram akıyor. Son cenazesine
katıldığım şehidimizin babası Balıkesir
sokaklarında simit satmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
hepimize gelen taleplerden çok iyi biliyorsunuz, bölgede görev yapan uzman
çavuş ve astsubaylar belediyelere geçmek için her gün bizlerin
kapısını çalıyorlar, aileleri telefon ediyor, hâli vakti
yerinde olanlar istifa ediyorlar.
Değerli arkadaşlar,
1990lı yıllara kadar yaşanan acı olayda 40 bin
insanımızı feda ettik. AKP iktidara gelirken bu sorunu
çözeceğini vadetmişti. 2005 yılında, dönemin
Başbakanı Sayın Erdoğan Geçmişte yapılan
hataları yok saymak büyük devletlere yakışmaz. diyerek Kürt
sorunu benim sorunum. demişti. 2009 yılında yine Sayın
Erdoğan Kürt açılımı üzerinde çalışma
başlattık. demişti. 2010 yılında aynı
iddiaları dile getirerek, Ben Kürt sorununu savunuyorum ve savunmaya
devam edeceğim. diyerek açılım sürecinin devam edeceğini
söyledi. Ancak, ne olduysa 2015 7 Haziranından sonra birdenbire Sayın
Erdoğan 180 derece bir dönüş yaparak Bu ülkede Kürt sorunu yoktur,
kabul etmiyorum. dedi ve barış sürecini bitirdiğini ve
buzdolabına koyduğunu açıkladı.
Bizzat çözüm sürecinin yöntemine karşı
olmamıza rağmen, ülkede yaşanan barış havasından
ve kanın durmasından memnun olduk, bu durum yurttaş olarak
hepimizi sevindirdi. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler sorunun tartışılması
ve çözüm aranması gereken adresin Türkiye Büyük Millet Meclisi olması
gerektiğini defalarca dile getirdik. Ancak, bu görüşmeler toplumdan
kaçırılarak kapalı kapılar arkasında devam etti. O
kapalı kapılar ardında ne konuşuldu, neler üzerinde
anlaşıldı, anlaşılmadı bilmiyoruz. Şimdi,
başta AKP Grubu olmak üzere, Parlamentoya düşen görev, bir an önce bu
akan kanı durdurmaktır. Geldiğimiz durumda öncelikli
amacımız bu kanın nasıl durdurulacağıyla
ilgilidir. Bu kan durmadan hiçbir çözüm önerisini sağlıklı bir
şekilde konuşamayız, tartışamayız. Kurulacak
komisyonun öncelikli görevi akan kanı durdurmak ve barışı
sağlamak olmalıdır. Bölgede çocukları görev yapan aileler
bizleri arıyor feryat ediyorlar, Bu kan dursun. diyorlar. Dün, çözüm
çözüm diyenler bugün neden savaş, savaş diyorlar? diye herkes
bize soruyor.
Değerli milletvekilleri, bakınız
birçok aile, çocuklarının istifa ederek eve dönmelerini istiyor.
Bunlar genç insanlar, önlerinde daha çok uzun yıllar var, umutları
var, hedefleri var, hayalleri var ve gelecekleri var. Hiçbir anne baba
evladını bu kirli savaşta kaybetmek istemiyor.
Değerli arkadaşlar, bakınız
kentlerimiz harabeye döndü. İnsanların dişleriyle
tırnaklarıyla kazanıp zar zor başlarını
soktukları evler çıkan çatışmalarda yerle bir oluyor.
Eğer önlem alınmazsa yakında Suriyeden gelen mülteci
akını gibi batı bölgelerimize akın akın göç
başlayacak. Evet, bugüne kadar bu bizim iç meselemiz dedik ancak
unutmayalım ki artık bu mesele uluslararası boyut
kazanmıştır.
Değerli arkadaşlarım, AKP
iktidarı bugüne kadar defalarca PKK yöneticileriyle görüştü.
Eğer Kürt sorunu yoktuysa Osloda, İmralıda, Dolmabahçede,
Kandilde ne konuştunuz söyler misiniz? Şimdi, gelin Meclisteki
meşru zeminde bu konuyu birlikte tartışalım ve
konuşalım. Bu sorun hepimizin sorunudur. Sorumluluktan asla
kurtulamayız.
Değerli arkadaşlarım, barış
bu ülkenin temel harcıdır. Türkiye bir an önce Yurtta
barış, dünyada barış. ilkesine geri dönmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET TÜM (Devamla) Çünkü
kardeşliğimizin temel harcı barıştır. Çünkü
gerçekten bizim sorunumuz olmaktan çıkarsa çok kötü sonuçlarla
karşı karşıya kalabiliriz. İktidar, bu durumun
farkına bir an önce varmalıdır. Bu sorun, güvenlik sorunu
olmaktan çoktan çıkmıştır.
Kirveyiz, kardeşiz, kanla
bağlıyız, karşı yaka köyleri, obalarıyla kız
alıp vermişiz, yüzyıllar boyu komşuyuz, yaka yakaya
kanlarımız karıştı birbirine, ayrı gayrı
bilmeyiz. Biz 72 millet bir nazarda bakar gözlerimiz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tüm.
MEHMET TÜM (Devamla) Sözlerimi bitirirken,
yaşamını yitiren tüm şehitlerimizi ve sivil
yurttaşlarımızı bir kez daha rahmetle anıyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tüm.
MEHMET TÜM (Devamla) PKK, IŞİD, El
Nusra, El Kaide, adı ne olursa olsun terör örgütlerini şiddetle,
nefretle kınıyorum. Terörün bir insanlık suçu olduğunu
huzurunuzda bir kez daha belirtmek istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür Sayın Tüm.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Karar yeter sayısı.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunmadan
önce karar yeter sayısı talebi vardır. O nedenle karar yeter
sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Evet, kâtip üyeler arasında görüş
farklılığı olduğundan karar yeter sayısı
için elektronik cihazla oylama yapacağım.
Oylama için iki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter
sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını
görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan,
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısı ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 149) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 149 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzükün 91inci
maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle
tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Şimdi, tasarı
üzerinde siyasi parti gruplarının söz talepleri vardır,
sırasıyla bu söz taleplerini karşılayacağım.
Söz taleplerini öncelikle
bilginize sunuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ruhi Ersoy,
Osmaniye Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ayhan
Bilgen, Kars Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Şenal
Sarıhan, Ankara Milletvekili; şahısları adına Veli
Ağbaba, Malatya Milletvekilli; Ali İhsan Yavuz, Sakarya Milletvekili.
İlk konuşmacı
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkanım
Sayın Başkanım, çok özür dilerim,
ben bilgilendirme tamamlansın diye bekliyordum da.
BAŞKAN Peki, buyurun
Sayın Özel, dinliyorum sizi.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurulunun sadece Hükûmet ile
Cumhurbaşkanının atadığı kişilerden
oluşmasının sıkıntı yaratacağına ve bu
konuda gruplar ve bakanlar arasında bir müzakere yapılmasında
fayda olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkanım, şimdi 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine başlayacağız ve
sırayla gruplar söz alacaklar, görüşecekler. Ancak, burada bir
noktaya dikkat çekmek istiyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
BAŞKAN Sayın
Özel, arzu ederseniz mikrofonunuzu açabilirim, yerinizden konuşun.
Buyurun, mikrofonunuzu
açıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkanım, 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine başlamak üzereyiz.
Geçtiğimiz hafta da üç hafta boyunca, hemen hemen bu kapsamda, hatta biraz
daha az maddeye sahip olan Kişisel Verilerin Korunması Kanununu
Mecliste görüştük ve kanunlaştı.
İki kanunun birbirine
çok benzer tarafları var. Özünde, muhalefet partilerinin de tam ve
eksiksiz olarak, kimimiz Avrupa Birliği standardı deriz, kimimiz
Türkiyede halkın ihtiyaç duyduğu düzenlemelerin en mükemmelinin
Meclis tarafından yapılmasını arzu ettiğimizi ifade
ederiz ama üzerinde toplumsal bir mutabakatın olacağı, en
iyisini çıkardığımız takdirde bu Meclisin üzerine
düşen görevi yapacağı kanunlardan bir tanesi.
KVKnın -Kişisel
Verilerin Korunması Kanununun- görüşmeleri
başladığında da uzun tartışmalar
yaşanmıştı ve özellikle kurulun yapısının
sadece Hükûmetin ve Cumhurbaşkanının atadığı
kişilerden oluşmasının yaratacağı
sıkıntılar ve daha bir dizi sıkıntı dile
getirilmişti.
İlk başta, iktidar
partisi buna ciddi şekilde karşı çıktı, tavizsiz
yaklaştı ama süreç içinde muhalefet partilerinin ortaya
koydukları, İç Tüzükten kaynaklı haklarını kullanarak
yaptıkları etkin muhalefet ve kamuoyunda ortaya çıkan algı,
kamuoyunda ortaya çıkan konuya duyulan hassasiyet ve bunun üzerine
duyarlılık konunun daha farklı şekilde müzakere edilmesine,
Meclis safahatının üç haftayı bulmasına, sonuçta kurulun
yapısının değişmesine, bazı düzenlemelerin
yapılmasına imkân tanıdı.
Ama yine de bu kanunda
olduğu gibi, Avrupa Birliğinin vizesiz dolaşım kriterleri
içinde Türkiyeden istediği düzenlemelerden de bir tanesi olan bu iki
kanunda bugün geldiğimiz nokta, Kişisel Verilerin Korunması Kanunundaki
Hükûmetin başta ortaya koyduğu tavizsiz, sivil toplumla
tartışmayan, Meclisteki diğer partilerin iradelerini görmezden
gelen yaklaşım burada da başlıyor.
Şimdi, burada
kaçınılmaz olarak bizler, yine Kişisel Verilerin Korunması
Kanununda olduğu gibi uzun uzun bu konuya muhalefet edeceğiz. Ama
burada bir başka imkânın demokrasilerde diğer yollar
tüketilmeden denenmesi gerektiğini düşünüyoruz biz. Aslında
doğru olan, tabii, bunun komisyon aşamasında yapılması
ya da Hükûmetin ortaya çıkan bu şartlarda bu kanunun
tamamını komisyona çekip tekrar toplumsal muhalefetin ve bizlerin
konuya ilişkin görüşlerine uygun düzenlemeler yapmasıdır
ama bu aşamada onun ne kadar mümkün olabileceğini bilemiyoruz. Ama
hiç değilse kanun görüşmelerine başlamadan, siz de uygun
görürseniz, siyasi parti grupları da takdir ederse bir ara verilip
Geçen
sefer kişisel verilerin korunmasında kurulun yapısında
gelinen nokta da göz önüne alınarak ki burada bir mağduriyet, daha
doğrusu bir hak ihlali söz konusuysa
Geçen sefer kişinin verisinin
korunmasıyla ilgili kurulacak kurula muhalefetin de önerdiği
kişilerin bulunması sorunu bir ölçüde çözdü ama hak ihlali, insan
hakları ihlali, eşitsizlikler, ayrımcılıklar varsa ve
bununla mücadele edeceksek bunun bir tarafı devlettir, bir tarafı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Toparlıyorum efendim.
BAŞKAN Mikrofonunuzu
açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Eğer bir ayrımcılık, bir hak ihlali ve bunlarla mücadele
edilecekse demokrasilerde güçsüz olanın güçlü olana karşı,
bireyin devlete karşı haklarının savunulmasıyla ilgili
düzenlemeler çağdaş düzenlemelerdir ve bu Meclisten de bu toplumun
beklediği budur.
Şimdi, böyle bir kurulda
tamamı Hükûmet ve Cumhurbaşkanı tarafından
atanmış kişilerin bulunması ve kamu kurumu niteliğinde
meslek örgütlerinin, baroların, uzun süredir yaptıkları
faaliyetlerle meşruiyetlerini ispatlamış insan hakları
mücadele kuruluşlarının, derneklerinin,
vakıflarının görevlendirmelerinin bu kurulun içinde yer
almaması kabul edilebilir değil ve ayrıca taraf olduğumuz
uluslararası anlaşmalara da
aykırılığını sözcülerimiz de vurgulayacaklar, ben
de peşinen buradan ifade etmek isterim. Takdir edilirse, gruplar uygun
görürse bir ara verilerek, boşu boşuna KVKdaki o iki üç
haftalık süreç yaşanmadan bu konunun gruplar tarafından son bir
kez sayın bakanların da varlığında müzakere
edilmesinde fayda mütalaa etmekteyiz.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özel.
Tabii ki siyasi parti
gruplarının bir mutabakat sağlaması hâlinde ara vermem mümkündür
ancak en azından bir sayın konuşmacı, bir siyasi parti
grubu konuştuktan sonra yemek arası da vereceğim, bu arada da bu
öneriyi şüphesiz siyasi partiler değerlendirme takdirindedir.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın
Baluken, buyurun.
Sizin de söz talebiniz var,
açıyorum mikrofonunuzu.
11.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, insan haklarıyla ilgili süreçlerin Cumhurbaşkanı ve
Hükûmetin inisiyatifinde oluşturulmuş bir kurul tarafından
yürütülmesinin uluslararası sözleşmelere aykırı
olduğuna ve bu konuda muhalefetle istişare edilerek bir
ortaklaşma arayışına başvurulması
gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin sayın grup
başkan vekilinin bu yasa tasarısıyla ilgili ortaya koymuş
olduğu itirazlar ve sunmuş olduğu önerinin son derece isabetli
olduğu kanaatindeyiz.
Tekrara düşmeme
adına sayın grup başkan vekilinin dile getirdiği hususları
çok fazla dillendirmeyeceğim ancak şunu belirtmem gerekir ki
Anayasanın 90ıncı maddesi özellikle uluslararası
sözleşmeler ve ulusal hukukun çeliştiği belirli noktalarda
uluslararası sözleşme kriterlerinin esas alınması
gerektiğini açık bir şekilde ifade ediyor, belirtiyor. Burada
insan haklarıyla ilgili yapılacak olan bir yasal düzenlemede daha çok
devletten kaynaklı olarak ortaya çıkan insan haklarıyla ilgili
süreçlerin yine devletin belirlemiş olduğu ya da Hükûmetin
belirlemiş olduğu bir kurul tarafından
araştırılmasıyla ilgili ortaya konacak bir süreç
uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu gibi benzer
örneklerini başka ülkelerde görmek de mümkün değildir. Bu konuda
Türkiyede uzun yıllardır çalışan, insan hakları
konusunda uzmanlaşmış dernekler var, sivil toplum örgütleri var,
üniversite ve akademia çevresi var, bağımsız olarak bu
işlerle ilgilenen aydın yazar çevreleri var, barolar var. Bütün bu
sivil temsiliyetleri bir kenara bırakarak, tamamen, daha çok Cumhurbaşkanı
ve Hükûmetin inisiyatifinde oluşturulmuş olan bir kurul üzerinden,
üstelik AB kriterlerine uyum süreciyle tanımlanan bir yasal düzenleme
yapmak her şeyden önce boşa mesai harcama anlamına gelecektir.
Bu yapılacak düzenleme, AB kriterleri göz önünde bulundurularak, baz
alınarak yapılacak bir yasal düzenlemeden çok, tıpkı
Kişisel Verileri Koruma Kanunu Tasarısında olduğu gibi AKP
kriterlerini göz önünde bulundurarak yapılmış olan bir yasal
düzenleme olarak yer alacaktır ve hem bahsetmiş olduğumuz
evrensel sözleşmelere aykırılığı itibarıyla
hem de diğer ülkelerdeki uygulamalarla çelişen yönü olması
itibarıyla da, inandırıcılığı yönüyle de
herhangi bir işe yaramayacaktır. Dolayısıyla, Hükûmetin
komisyon aşamasında ya da iktidar partisi grubunun komisyon
aşamasında reddettiği bir istişare mekanizmasına,
böyle bir yönteme başvurmaya şiddetle ihtiyaç vardır.
Muhalefetin sunmuş
olduğu öneriler doğrultusunda bu kanun tasarısı revize
edilirse, gerekli düzenlemeler yapılırsa, buradan geçme süresi
açısından, Meclisin harcayacağı mesai süresi
açısından da bariz, belirgin bir tasarruf sağlanabilmiş
olacaktır. Dolayısıyla, tüm bu sebeplerden dolayı
sayın CHP grup başkan vekilinin sunmuş olduğu önerileri
içerisine katarak biz de bir ara verilmesinin uygun olacağı ve bunun
muhalefetle istişare edilerek bir ortaklaşma arayışına
başvurulması gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baluken.
Biraz önce
gerekli açıklamayı yapmıştım.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Şimdi, siyasi parti grupları adına ilk söz, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
şimdi, böyle bir imkânın kullanılmadığı
anlaşılıyor. O zaman, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
Anayasanın 90ıncı maddesini göz önüne alarak ve taraf
olduğumuz uluslararası anlaşmalara açıkça
aykırılık teşkil ettiği için burada
görüşülmesinin, Komisyon gündemine alınmasının, Genel Kurul
gündemine alınmasının da Anayasaya ve İç Tüzükümüze
aykırı olduğunu değerlendirdiğimiz bu kanunun
müzakerelerine geçme yönünde bir kanaat varsa, bu konuda bir usul
tartışmasıyla grupların görüşlerini ifade etmeleri
konusunda takdirlerinize arz ediyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Özel, önce açıklama
yapayım, sonra talebinize ilişkin görüşümü de ifade
edeceğim.
Hepinizin bildiği gibi, İç Tüzükün 38inci
maddesine göre, bir tasarı veya teklifin herhangi bir şekilde
Anayasaya aykırı olduğu, komisyon aşamasında,
komisyon tarafından değerlendirilirse, komisyon maddelerine
geçilmeksizin bu tasarı veya teklifi reddeder. Eğer tasarı veya
teklifin herhangi bir maddesinin Anayasaya aykırılığı
Genel Kurulda ileri sürülüyor ise, yine, İç Tüzükün 84üncü maddesine
göre buna ilişkin önerge öncelikle değerlendirilir, üzerinde
görüşmeler yapılır ve oylanır. Kabul edilirse bu
aykırılık Genel Kurul tarafından giderilir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanının bu konuda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Yani, Başkanlık Divanı
olarak bizim Bu görüşmeye ara verelim, bir uzlaşma sağlayalım.
şeklinde bir takdir yetkisi yoktur. Bu takdir tamamen Genel Kurulundur.
Ama ben yine de sizin talebinizi olumlu yönde değerlendireceğim ve
usul tartışması açacağım.
Evet, usul tartışması açıyorum.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Lehte.
LEVENT GÖK (Ankara) Aleyhte.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Aleyhte.
OKTAY VURAL (İzmir) Gruplara birer söz verin
efendim.
BAŞKAN Her gruba birer söz verirsem uygundur
gibi gözüküyor, talepleri öyle değerlendirdim.
İlk söz
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Levent Gök, efendim, grubumuz
adına.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından
alkışlar)
XII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının Anayasaya aykırı olduğu
gerekçesiyle görüşmelerinin yapılmasının İç Tüzük
hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; önemli bir kanunun görüşmelerine
başlamadan önce, bundan tam iki buçuk yıl kadar öncesine sizleri
götürmek istiyorum. Bu kürsüde yine ben konuşuyordum partim adına ve
o zaman 279 sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu
Tasarısı burada görüşülüyordu. Bu kanun görüşülürken
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bütün samimiyetimizle, iyi niyetimizle
Türkiyede bir insan hakları kurumu kanununun ne kadar önemli
olduğunu ama iktidar partisi tarafından getirilen bu kanunun Birleşmiş
Milletler tarafından kabul edilen ve Türkiyenin de taraf olduğu
Avrupa İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesine çok açık bir
şekilde muhalif olduğunu ısrarla ve defalarca anlattık. Ben
çok iyi hatırladığım bu tartışmalardan sonra, bu
kanun buraya gelince iktidar partisi acaba bugün itibarıyla bizi dinler mi
düşüncesini sizlerle paylaşmak istiyorum değerli
arkadaşlarım. O zaman söyledik, üzerimize yürüdünüz,
haklılığımız ortaya çıktı. Şimdi yeni
bir kanun getiriyorsunuz, iki buçuk yıl önce buradan kavgalarla geçen ve
Cumhuriyet Halk Partisinin ve diğer muhalefet partilerinin söylediği
bütün itirazlara rağmen kabul ettiğiniz İnsan Hakları
Kurumunu lağvediyorsunuz, adını değiştirerek yerine
bir başka kurum kuruyorsunuz. Ne olmuş oluyor bu? İki buçuk
yıl önce yaptığınız hatayı şu anda burada
itiraf ediyorsunuz ama yerine getirdiğiniz kanun da iki buçuk yıl
önceki kanundan farklı değil. Değerli arkadaşlar,
birbirimizi kandırmayalım, ciddi olalım. Bakın, Sayın
Başbakan Davutoğlu o zaman Dışişleri
Bakanıydı, gitti 2011 yılının 27
Aralığında Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine
Türkiyenin onay protokolünü sundu, Biz bu İşkencenin Önlenmesine
Dair Sözleşmeye ek olarak kurulması gereken işkenceye dair
önleme mekanizmalarını Türkiyede kuracağız. diye bir
güven mektubu sundu. Aradan geçti tam beş yıl, daha hâlâ biz bu
kurumu kuramadık. İşkenceye dair zalimane
davranışları önleyeceğiz. diye kuracağımız
bu kurum önceki kurumu lağvediyor ama yerine yenisini getireceğinizi
iddia ettiğiniz kurum eskisinden daha beter; Paris İlkelerine
tamamen aykırı, taraf olduğumuz sözleşmelere
aykırı. Birleşmiş Milletler bizim iki buçuk yıl önce
kurduğumuz İnsan Hakları Kurumunu akredite etmedi değerli
arkadaşlarım, böyle bir vahim tablo var karşımızda.
Yani bile bile, göz göre göre iki buçuk yıl
öncesinden daha da vahim bir hatayla kurulun yapısını
olduğu gibi iktidara ve cumhurbaşkanına bırakan bir
yapıyla şimdi Birleşmiş Milletleri
kandıracağımızı düşünüyorsanız yanlış
yapıyorsunuz. Taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeye
tamamen aykırıdır.
Gelin, bu konuyu etraflıca, tekrar, beraber
değerlendirelim. Bu kanun buradan çıktı diye sevinmeyin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LEVENT GÖK (Devamla) Birleşmiş Milletler
kuracağımız bu kurulu tanımayacaktır. Bir süre sonra
tekrar, yerine başka bir kurul getirmek durumunda kalacaksınız.
Bizden sizlere hatırlatması. Yanlıştan dönelim diyorum ve
bu konuda grup başkan vekili olarak bir görüşme yaparak eksik olan
yönleri sizlere tekrar hatırlatalım ve gereğini yapalım
diyorum değerli arkadaşlarım.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Gök.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Hakan Çavuşoğlu
BAŞKAN Buyurun
Sayın Çavuşoğlu.
Sizin de süreniz üç
dakikadır.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Tutumunuz lehinde
olmak üzere söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlarım.
Sayın milletvekilleri,
bir kanun tasarı veya teklifinin Anayasaya aykırılık
iddiasıyla ilgili olarak komisyon görüşmeleri sırasında
bunun ileri sürülmesi son derece tabii ve komisyon görüşmeleri
esnasında bu konunun bütün detaylarıyla birlikte irdelenip bir çözüme
kavuşturulması, usul çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir
husustur. Dolayısıyla, Komisyonda yapılan çalışmalar
esnasında muhtemeldir ki kanun tasarısının Anayasaya
aykırı olduğu iddia edilmiş, görüşülmüş, netice
itibarıyla üzerinde bütün müzakereler tamamlanmış ve komisyon
raporu hazırlanmak suretiyle Genel Kurula sevk edilmiştir.
Tabii, Genel Kurulun önünde
bulunan mezkûr kanun tasarısıyla ilgili olarak da ifade
edebileceğimiz odur ki: İç Tüzükün 84üncü maddesinde Bir kanun
tasarı veya teklifinin Genel Kuruldaki görüşülmesi
sırasında tasarı veya teklifin belli bir maddesinin Anayasaya
aykırı olduğu gerekçesiyle reddini isteyen önergeler, diğer
önergelerden önce oylanır. denilmektedir. Ancak burada zaten muhalefet
partilerinin her maddenin görüşülmesi sırasında önerge vermeleri
söz konusu olabilecek, bu önergelerden bir tanesi de mevcut tasarının
Anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla söz konusu olabilir ve
bu da öncelikle görüşülecek. Dolayısıyla, burada artık
kanun tasarısının Anayasaya aykırı olduğu
iddiasıyla ilgili olarak bu çerçevede şu anda, genel görüşmeler
esnasında konuşulacak bir konu söz konusu değildir.
Dolayısıyla, Sayın Başkanın da bu noktadaki tutumu
Tüzüke uygundur. Kaldı ki, her ne şekilde olursa olsun, buradan
Anayasaya aykırı bir kanunun yasalaşarak geçmesinin akabinde de
muhalefet partileri, belli sayıda ana muhalefet partisi ve belli
sayıda milletvekillerinin Anayasa Mahkemesine denetim yoluyla gitmeleri
mümkün olabileceği gibi, gene somut norm denetimi cihetiyle de konunun
Anayasa Mahkemesinin huzuruna taşınması mümkündür. Bu vesileyle,
Sayın Başkanın tutumunun yerinde olduğunu, Tüzüke uygun
olduğunu düşünüyoruz.
Genel Kurulu
tekrardan saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çavuşoğlu.
Sayın
İdris Baluken, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun
Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç
dakikadır.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tutumunuzun
neden aleyhinde olduğumuzu demin ifade ettim. İnsan haklarıyla
ilgili düzenlemelerin temel mantığı, muktedir güce ya da egemen
devlet anlayışına karşı toplumu ve bireyi
korumayı amaçlar. Oysaki, bugüne kadar, maalesef, bizdeki hâkim
anlayış, bizdeki hâkim gelenek hep topluma ya da bireye
karşı kutsal devleti korumayı amaçlayan bir noktadan
şekillendi. Şimdi, bu yapılacak olan düzenlemede de insan
haklarıyla ilgili denetim görevini yapacak olan bir kurumun yine muktedir
olan devlet ya da Hükûmet erki üzerinden şekillenmesiyle ilgili bir
durumla karşı karşıyayız. Bu açık bir
şekilde uluslararası sözleşmelere aykırıdır.
Bununla ilgili bir düzenleme yaptığınız da hiç kimse
İnsan hakları konusunda ne güzel bir çalışma
yaptınız. Şeklinde herhangi bir onay ya da herhangi bir takdir
verme durumunda olmaz.
Bakın,
güncel örnekleri veriyoruz. Sokağa çıkma yasakları. Bir ilçede
100 gün boyunca Hükûmet kararıyla, devlet uygulamasıyla sürdürülen
sokağa çıkma yasağı açık bir şekilde insan
hakkı ihlalidir, bir kentin tamamının
cezalandırılmasıdır. Örneğin Sur ilçesinde 117 gün
boyunca sokağa çıkma yasağı uygulayarak insan hakları
ihlal eden bir Hükûmetin ya da devletin uygulamasını, yine Hükûmetin
ya da devletin tahakkümünde olan bir kurul üzerinden denetlemeye
kalkarsanız burada inandırıcı olmazsınız.
Buradan, kürsüden ifade edemeyeceğimiz, insanlık onurunu rencide eden
uygulamalar var. Sokak hayvanlarına yedirilen, parçalatılan
cenazelerin durumuyla ilgili Cumhurbaşkanının ya da Hükûmetin
görevlendirdiği bir kurul hangi denetimi yapacak? Bunu kabul etmek mümkün
mü? Sayısız örnek verebiliriz.
Yani, tamamen kendinize göre
yasaları ele alarak yanlış yapıyorsunuz. Bu saat
itibarıyla Plan ve Bütçede terör, bilmem, terör finansmanı üzerinden
yine yasal düzenlemeler yapılıyor. Yani, sadece iki örnek vereyim.
Bakın, birkaç yıl önce bu ülkenin Genelkurmay
Başkanını terör örgütünün yöneticisi, en büyük terörist olarak
içeri attırdınız. Aynı dönem bugün terör örgütü yöneticisi
olarak suçladığınız Fethullah Gülenle de kol kola
yürüyordunuz. Dönem değişti, ilker Başbuğ bir
zamanların teröristiydi, şimdi tarafınızdan aklandı;
Fethullah Gülen bir zamanlar sizin ortağınızdı, şimdi
terörist oldu. Ya, bu tarz kriterler olabilir mi? Yani, bir iktidarın
keyfiyetine göre, yaklaşımına göre hukuk belirlemeye
kalkarsanız işte insan haklarıyla ilgili bir denetim görevini de
devletin tahakkümü altına alırsanız orada herhangi bir şekilde
bir ilerleme sağlamanız mümkün değil, inandırıcı
olmanız mümkün değil.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) O nedenle, Anayasaya, uluslararası sözleşmelere
aykırı olan bu kanun tasarısını geri çekip ya da ara verip
muhalefet partileriyle istişare ederek ortaklaşma
sağlamanızda büyük fayda var diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baluken.
Sayın
Oktay Vural, İzmir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, bu,
kanun tasarısının Anayasaya aykırılığı
münasebetiyle açılmış bir usul tartışması.
Aslında bir bakıma bu bir Anayasaya aykırılık
önergesi yani İşleme alamazsınız. kabilinden olanlar.
Takdir edersiniz ki öncelikli olarak bu Anayasaya aykırılıktan
dolayı tümünün de -benim kanaatime göre-
aykırılığının hissedilebileceğini mümkün
kılıyor. Nitekim 87nci maddede Tümünün veya bir maddenin komisyona
iadesi istenebilir. dendiğine göre, tümüyle ilgili bir Anayasaya
aykırılık önergesi sunularak bunun müzakere edilmesi bence
mümkün olabilir. Bundan önceki tartışmalar da özellikle Teklif dahi
edilemez. hükümlerine aykırılıktan gitmek suretiyle gündeme
alınmasının mümkün olmadığı
tartışması ama bu tartışma tamamen Anayasaya
aykırılık ekseninde oluşan bir tartışma.
Tabii,
Komisyonda katılımcıların, aslında bununla ilgili
sivil toplum örgütlerinin şüphesiz insan hakları konusunda çok önemli
çalışmaları var, daha katılımcı bir şekilde
bu yasaların yapılmasını temin etmek mümkün. Özellikle de
kurul oluşması konusunda da gerçekten bir yeknesaklık söz konusu
değil. Bugün ben Sayın Meclis Başkanının
Başkanlığında yapılan Danışma Kurulunda da
bu konudaki görüşlerimi paylaştım. Bundan önce kişisel
verilerle ilgili kurulda yürütmenin belirlediği üyeler yerine
Parlamentodan seçilen üyeler getirildi ve üye sayısı belirlenirken 5
üyeyle sınırlandırıldığı için bu konuda
Parlamentonun tamamında bütün grupların temsili imkânı
olmadı. Şimdi yeni bir tasarıyı görüşüyoruz, bu
tasarıda yine aynen kişisel verileri koruma kurulu gibi bir kurul
oluşturulacak ama birinde Meclis seçiyor, birinde seçmiyor. Yani, bu
Meclis nerede olmalı, nasıl olmalı, bu konuda önce kendi
hukukumuzu bir oluşturmamız lazım.
Bu bakımdan, zaten
birazdan Sayın Meclis Başkan Vekilimiz ara verecek. Bu konuda siyasi
parti gruplarının teknik olarak önerebileceği bir düzenlemeyle,
bu tasarının daha iyi olmasını istediği önerileri
almak suretiyle bir mutabakat oluşursa Milliyetçi Hareket Partisi olarak
da bizim Osmaniye Milletvekilimiz Sayın Ruhi Ersoy bu konuda hazır.
Hemen şimdi yemek arası vereceğine göre, Sayın Meclis
Başkan Vekilinin Başkanlığında, o arada hemen bu
konuda bir istişare yapılıp bir uzlaşma zemini olursa
hepimizi ilgilendiren böyle bir konuda daha iyi bir kanun
çıkartılması için bir zemin oluşur. Ben bu
fırsatın değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Hepinize
saygılarımı arz ediyorum. Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Vural.
Usul
tartışması açmadan önce İç Tüzük maddelerini dayanak
göstermek suretiyle yapmış olduğum açıklamaya ilave
edeceğim herhangi bir husus bulunmamaktadır.
Siyasi parti grupları
adına bir konuşmacıyı kürsüye davet edecektim ancak usul
tartışması nedeniyle zamanın geçmiş olması sonucu
birleşime kırk beş dakika ara veriyorum
Kapanma
Saati: 20. 04
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.03
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI
(Balıkesir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62nci
Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
149
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN
Komisyon yerinde.
Hükûmet
yerinde.
Şimdi tasarının tümü üzerinde
sırasıyla siyasi parti gruplarına söz vereceğim.
İlk olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Ruhi Ersoy, Osmaniye Milletvekili.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA RUHİ ERSOY (Osmaniye)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
149 sıra sayılı Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı hakkında
parti grubum adına söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, insan hakları
düşünce arka planında insan onurunu haysiyetli ve şerefli bir
varlık olarak kabul eder. İnsan onurlu bir varlık olması
dolayısıyla, hayattaki tutumunu temel ihtiyaçlarına göre, temel
maddi gereksinimlerine göre dizayn etmekle beraber, haysiyet, onur ve
şeref gibi kavramlarla anlamlandırarak taçlandırır.
İnsanın kadim gerçekliği ancak ve ancak hukukun
korunmasıyla imkâna dönüşür. Hukukun bağımsız ve
tarafsız olmadığı bir siyasi toplumsal ortamda insan
onurunun korunması ise mümkün değildir. Devlet ne kadar tahakkümcü,
keyfiyetçi olursa olsun insan haklarını o kadar, olduğu nispette
daraltır. Devlet ne kadar hukukun üstünlüğü prensibine uygun hareket
ederse insan haklarının alanı da o kadar genişlemiş
olur.
Geçmişten günümüze
insanları tam olarak eşitlemek isteyen düşünceler,
görüşler, ideolojik akımlar hep olagelmiştir. Eşitlikçilik
politikaları bunun mümkün olmadığını görünce bu kez bu
soruna çözüm üretmek adına fırsat eşitliği kavramı
ortaya atılmıştır ve fırsat eşitliğini
sağlamak da yine hukuk devletinin temel prensiplerinden bir tanesidir.
Dolayısıyla din, dil, ırk ve sınıf ayrımı
yapmaksızın insanların hukuku, onun ön şartı olarak
korunması gerektiği prensibi uluslararası akıl
anlaşmıştır. Ancak, imkân ve bunu kullanma anlamında
tam bir eş zamanlılık yakalamak güç olduğu için Türkiye
gibi gelişmekte olan toplumlarda insanların haklarını
kullanma olanağının oluşturulması adına devletin
sosyal vasfının da güçlü olması gerekiyor. Şimdi, burada
yapılan tartışmalarda özellikle bu problem de devletle
vatandaş arasındaki ilişki, devletle birey arasında olan
ilişki üzerinde duruldu, oysa insan hakları devletle birey
arasındaki ilişkide olduğu kadar bireyin bireyle olan
ilişkisinde de, bireyin toplumun diğer sosyal tabakaları ve
başka kurum ve kuruluşlarla, sivil kurumlarla da olan münasebetlerinde
de kendisini gösteriyor. Ve bu kurulun temel gerekçelerine
baktığımızda, ilgili maddelere, sadece devletle
vatandaşın hukuku, ihlalleri ya da insan hakları ihlallerini
değil, genel anlamda toplumdaki değişik sosyal kesimlerin
birbirleriyle de olan sorunlarının çözümleri içerisinde bir denetleme
vazifesi olduğu, olacağı ifade ediliyor.
Değerli milletvekilleri,
asıl üzerinde durulması gereken bu kapsamda,
insanlığın ortak aklı olarak kabul edilen temel haklar ve
hürriyetler kavramı. Yaşama hürriyeti, özellikle kendisini ifade
edebilme özgürlükleri, hürriyeti ve mülk edinme hürriyeti. Bunlar evrensel
haklar olarak kabul edilir. Bu evrensel hakları kabul ederken, yaşama
hürriyetini yok sayan birtakım uygulamalarla, birtakım terörist
faaliyetlerle eş zamanlı, fikrinizi, düşüncenizi, siyasetinizi
yan yana tutar, sonra da bunları fikir hürriyetinin gereği, hak ve
özgürlüklerin gereği diye ifade ederseniz, evrensel hukuklardan bir tanesi
olan yaşama hakkına karşı çıkanlarla yan yana
durduğunuz için bu pozitif değerler setlerini kullanıyor
olmanız bir anlam ifade etmez ve kendi tutumuyla -en hafif ifadeyle- çelişir.
Diğer bir
taraftan, hukukun üstünlüğü tezi ve evrensel hukuku bu manada kabul
etmediğinizde ya da kabul ediyormuş gibi gözüktüğünüzde,
milletin size vermiş olduğu egemenliği kullanırken
meşruiyeti hukuk temelli değerlendiremiyorsanız, meşruiyetiniz
hukuk temelli olmuyorsa bu da hukukun üstünlüğünü değil, üstünlerin
hukukunu beraberinde getirir. Bu da yine sizin, temel haklarda yaşama
hürriyeti, fikir hürriyeti açısından evrensel hukukun
dışına çıktığınızı gösterir. Her
ikisi de sakıncalıdır, her ikisi de problemlidir ve olması
gereken temel düstur, temel anlamda, insanın temel
ihtiyaçlarının, yeryüzü serüveninden bu tarafa
insanlığın gelişimi olarak gördüğümüz, temel
ihtiyaçlar hiyerarşisi olarak gördüğümüz beslenme, barınma,
korunma ihtiyaçlarının aslında demin bahsetmiş
olduğumuz temel haklarla birlikte düşünülmesi, beslenme, barınma
ve korunma anlayışındaki temel ihtiyaçlar hiyerarşisinin
siyaseten istismar malzemesi edilmemesi gerekiyor. Elbette ki refah toplumu,
hukuk devleti, demokratik olgunluk her anlamda bir toplumda olmazsa olmazlar olmuştur
günümüzde fakat refah toplumuna geçerken, temel ihtiyaçlar hiyerarşisini;
beslenmeyi, barınmayı, korunmayı siz bu manada siyasetin oy
aracının vasıtası hâline getirerek manipülatif işler
yaparsanız bu da hukuk dışı hareketler olur. Öte yandan,
demokrasinin olgunlaşması ve hukuk devletinin gelişebilmesi için
bireyi inşa etmeniz gerekiyor. Öncelikle, insan onurunun,
şahsiyetinin şekillenmesi gerekiyor. Burada birey denildiğinde
akla bireyle, bireysellikle, şahsiyet kavramının birbirinden
farkını, ayrımını yapmak lazım. Birey, liberal
düşünce içerisinde kendi duygu ve düşüncesini ferdi olarak kendine
göre ifade edebilme özgürlüğünün diğer bir adıdır ya da
tanımıdır. Şahsiyet ise aslında bireyin de
kapsamını içerisine aldığı, bireyi de içerisine
aldığı toplumdaki değerleri bir bütünüyle tanımlayan
bir kavramdır. Toplumdaki değerler denildiğinde akla ne
gelebilir? Biz burada insan haklarını konuşuyoruz, Eğer biz
bunu John Locketan bu tarafa özgür düşüncenin temeli ve liberal ekonomi
meselesindeki birey olarak alırsak aldığımız bu birey
anlayışı bizim toplumsal değerlerimizle örtüşmez. Bu
tür kurumlar oluşturulurken -insan hakları kurumu, eşitlik
kurumu- bunları da yine tercüme mantığıyla
yapmamalıyız. Batının tecrübesiyle, Türkiyenin, Türk
kültürünün tecrübesi aynı değildir. Eğer biz bunu değerler
seti olarak Batıdan olduğu gibi bir tercüme
mantığıyla Türk toplumuna entegre etmeye kalkarsak bizdeki var
olan değerleri hiçe saymış oluruz, bu da yine askıda
kalır, âdeta protez bir yapı gibi, protez diş gibi, protez
bacak, kol gibi olur.
Burada kastetmiş olduğum şu:
Şimdi insan hakkı diyoruz biz. Evet, insan hakkı var da bizim
kültürümüzde kul hakkı yok mu, komşu hakkı yok mu ya da tuz,
ekmek hatırı hakkı yok mu? Siz bu hakları nerede
değerlendirebilirsiniz? Birey mantığı içerisinde
değerlendiremezsiniz. Bu mantığı anca şahsiyet
anlayışı içerisinde değerlendirebilirsiniz. Bu tür kurumlar
yapısal anlamda değerlendirilebilirken bu var olan bizim
Türk-İslam medeniyeti referansları üzerindeki toplum yapımızla
bütünleşen bir yapıyı göz önünde bulundurmamız lazım. Aksi
takdirde Türk modernleşmesinin de temel açmazları olan modernitenin
katı kuralları ve dayatmalarına karşı biz burada
ıskalayan bir duruma düşebiliriz.
Öte yandan, bu meselelere bakarken, adalet, hak,
hukuk, eşitlik dengesini değerlendirirken bizim referans
kaynaklarımız bu konuları çok köklü irdelemiş ve önemli bir
müktesebata sahiptir. Bu müktesebatlardan bir tanesi, âdeta Türk devlet
felsefesinin referans kaynaklarından biri olan Kutadgu Bilig adlı
eserimizdir. 11inci yüzyılda Yusuf Has Hacib tarafından kaleme
alınmış, bugüne de seslenebilen, medeniyet manifestolarıyla
referans kaynaktır ve bu parlamentoda her bir parlamenterin, siyasetçinin
kütüphanesinde olması gereken eserlerin başındadır. Orada
Yusuf Has Hacib diyor ki: Adalete istinat eden kanun bu göğün
direğidir; kanun bozulursa gök yerinde duramaz. Ey hâkim, memlekette uzun
müddet hüküm sürmek istersen kanunu doğru yürütmeli ve halkı
korumalısın. Ey devletli hükümdar, en kötüsü, beylerin
adının yalancıya çıkmasıdır. Yalancı
insanlar vefasız olurlar. Vefasız kimseler halkın hayrına
uygun olmayan işler yaparlar. Bilgili bunu nasıl ifade eder dinle:
Zalim, memleketine uzun müddet hüküm süremez. Zalim adam uzun müddet
beyliğe sahip olamaz. Zalimin zulmüne halk uzun müddet dayanamaz. Hükümdar
kötü olursa dünyayı bozar, ona mâni olan çıkmazsa yolunu
şaşırır. Zulüm yanar ateştir, yaklaşanı
yakar; kanun sudur, akarsa nimet yetişir. Aslında son
söylediğim Kanun sudur, nimet yetiştirir. ifadesidir. Yani
sözlerimin başında ifade ettiğim: Egemenliği millet verir,
millete aittir egemenlik ama meşruiyet için hukuk şarttır.
Hukukun olmadığı yerde meşruiyet aranmaz. Buradan
hareketle, geçmişten bugüne seslenen Yusuf Has Hacibin
anlayışındaki temel prensipleri anayasal anlamda, hukuk
anlamında Parlamento, insan hakları eşitlik kurumu
tartışabilmelidir ve bu kaynakları kendi problemlerimizin
çözümünde merhem olarak kullanabilmeliyiz.
Pekâlâ, bu kavramda ısrarla üzerinde
durduğumuz Batı müktesebatının insan telakkisi ile Türk
millî kültürü ve kimliğindeki insan telakkisi aynı mıdır ki
insan haklarına bakışları aynı olsun. Elbette çok
ciddi farklılıklar vardır. Batının Orta Çağ
süreci, Otuz Yıl Savaşları ve kendi içerisinde kilisenin
skolastik anlayışıyla verdiği mücadele âdeta onları
dinden kurtulmak için mücadele veren, seküler zemini oluşturan ve
aklı dünyaya iktidar kılan anlayışı kovalarken âdeta
inancı, kendine ait değerleri veyahut da daha önceki köklerini bir
kenara bırakma zaruretini ortaya koymuştur. Bu zaruret Batıya
mutlaka kazanacaksın hırsıyla sömürü düzenini kapitalizmle
beraber getirmiştir. Bundan dolayı Orta Çağ
Avrupasının Amerika Kıtasını, âdeta, işgal
ettiklerinde yerli kıyımlarının ne hadde olduğu
Batının İnsanlık Suçları kitabında ele
alınmıştır, kapsamlı olarak verilmiştir. Katolik
Kilisesinin siyah abanoz ticareti ve kölelerinden servet kazanan
Avrupalılar; Avrupa ülkelerinin Orta Doğuda, Afrikada
yapmış olduğu koloniler ve sömürüler; bütün bunlardan sonra
savaşlar; Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya
Savaşı ve nihayet 10 Aralık 1948de bu kadar tecrübeden sonra
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine duyulan ihtiyaç. Bunlar
Batının âdeta vicdanını sorgulamasının
sonrasında tecrübe edilerek ortaya çıkmış kurumlar.
Ama Türkiye'ye bu manada bahsettiğim tercüme
mantık nerelerden gelmiş ona baktım şöyle bir: Türkiye'nin
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini
kabul edişi 1949. Ondan sonra Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesini onaylaması 1954. Türkiye'nin Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanıması
1987. Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı
yetkisini tanıması 1989. Meclisin İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunun kurulması 1990. İnsan haklarından
sorumlu devlet bakanlığını görevlendirmesi 1991. İl ve
ilçe insan hakları kurullarının kurulması 2000. İnsan
Hakları Üst Kurulu, İnsan Hakları Danışma kurulu gibi
kurullar 2001 yılı. Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulunun
kuruluşu 2003. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği 2009. Kamu
Denetçiliği Kurumu 2012. İnsan Hakları Kurumunun kurulması
2012. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu 2016. Yani 2012de
aslında şu an tartışmış olduğumuz kurul
ciddi anlamda tartışılmış ve Meclis
tutanaklarından baktığıma göre muhalefetin yapmış
olduğu şerhler ve eleştirilerle bu uluslararası anlamda
problemli gözüktüğü için bir türlü uygulanamamış, şimdi
içeriği değiştirilerek güncellenmiş, bir daha önümüze
getiriliyor. İşte, bu gelişlerde muhalefetin önerileri dikkate
alınarak bazı konularda düzenlemelerin yapılması, bunun
tekrar Meclis gündemine bir daha gelmemesi için gerekli olanlardan bir
tanesidir.
Pekâlâ bu konuda muhalefet ne
diyor? Muhalefet her şeyden önce İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumunda görev yapacak olan kişilerin tespitinde muhalefette siyasi parti
grupları bulunan Meclisin hepsinin en azından tavsiye
edebileceği sözcülerin orada olmasını istiyor. Bu kuruma, evet,
Batıda değişik ülkelerde cumhurbaşkanı
tarafından, bakan tarafından, başbakan tarafından kimseye
sorulmadan kurul üyelerinin tamamının atandığı da
doğru ama Batı kendi iç dinamiklerinde problemini çözerek belli bir
noktaya geldiği için bunu yapıyor olabilir. Ama bizdeki bu sosyal
sorunlar, siyasal sancılı hâller, gerilimli durumları
normalleştirebilecek uzlaşıcı bir yapının
oluşabilmesi için bu tarz kurumlarda farklı düşünceye sahip
insanların varlığı toplumun normalleşmesi ve
rahatlayabilmesi için kaçınılmaz unsurlardan bir tanesidir. O
sebepten dolayı, muhalefetle yapılacak belki müzakerelerle ilgili
maddeye gelindiğinde sanırım 10uncu madde- üye
sayısının tespiti konusunun yeniden güncellenmesi
gerektiğini düşünüyoruz.
Öte yandan, bu hususa
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda da bizim muhalefet
şerhi olarak koyduğumuz her maddenin ilgili fıkrasıyla
ilgili kapsamlı bir gerekçemiz var. Ben, iktidar partisi mensubu
milletvekili arkadaşlarımın da ellerinde o muhalefet
şerhindeki bölümleri en azından merak noktasında
okumasını öneriyorum.
Biz, böyle bir kurumun
oluşturulmasını, nihayetinde, genel anlamda olumlu buluyoruz.
Resen araştırma yetkisinin bu kurumda olmasını bir noktada
sıkıntılı buluyoruz, sadece başvuru üzerine inceleme
yapmalarının daha sağlıklı olacağı
kanaatindeyiz. Kurum yaptırım ve uygulamaları sadece bu
ihlallere uygun kişilerin yetkili idari ve yargısal mercilere
başvuru ve bu başvuruların takibi sürecini bünyesinde
barındırmalıdır. Kamu yargısal faaliyetlerinden uzak
tutulmalı yani bu kurum âdeta alternatif bir yargı müessesesi gibi
değerlendirilmemelidir. Mevcut ve olası Anayasa ve uluslararası
hukuk ihlallerinin önüne geçilebilmesi için bu süreci, demin dediğim gibi,
muhalefetin tavsiyesini göz önüne alarak değerlendirmekte fayda var.
Eğer bunu göz önüne alıp değerlendirmez isek uluslararası
hukuktan kaynaklı bazı uygulamalarla bu sürecin tekrar geri gelme
ihtimali yüksektir diyorum.
Bizim toplumumuzdaki,
gündemimizdeki problemlerin başında terör ve teröristle olan mücadele
had safhadadır. Artık terör ve terörist ulusal değil,
uluslararası boyut almıştır. Uluslararası boyutta
emperyalist güçler gittiği yerleri işgal etmiyor artık, vaktinde
bırakmış olduğu iş birlikçileri üzerinden kendi bir
müddet yönetti, şimdi bölgede vekâlet savaşlarıyla terörü
malzeme olarak kullanıp istikrarsızlık sağlıyor. tezi
nispeten doğrudur. Ama bu doğruluk Türkiyede
istikrarsızlığın ve toplumsal gerilimin ya da teröristle
mücadelede, terörle mücadelede Ne yapalım, dünyanın
başında bu, biz de hissemize düşeni çekeceğiz. diye basit
bir savunmaya gitmemelidir.
Bakın, bu konuda bir
hatırlatma yapmak istiyorum. 11 Eylül olayı cereyan ettiğinde,
özellikle 17 Eylül 2001 tarihinde Sayın Genel Başkanımız
Devlet Bahçeli Beyefendi o dönemde dünyaya seslenerek şu önerilerde
bulunuyor: Siyasi mücadele ve araçları, şiddet ve şiddet
vasıtalarından tamamen farklı mahiyet
taşımaktadır. Bu bakımdan terör bir siyasi faaliyet
değil, meşruiyeti olmayan, ahlaki değer taşımayan,
rezil bir yöntemdir; terörist ise insanlık dışı bir
canidir. Dolayısıyla, terör örgütlerinin boyutları ile eylem
alanlarının ve biçimlerinin niteliği terörizm gerçeğini
değiştirmeyecektir. Terörü uluslararası siyasetin bir aracı
olarak görmek, terörü uluslararası hâle getirmek ve cinayetleri
yaygınlaştırmak anlamı taşımaktadır. Terör
dünya çapında bir tehdit ve insan hayatına yönelmiş yok etme
eylemi olduğu için teröre karşı uluslararası müeyyidesi
olan bir siyasi, hukuki ve pratik eylem zemini oluşturmaya ihtiyaç
vardır. Bu çerçevede, terörizmle ilgili kavram ve yöntemler
netleştirilmeli, çok zayıf durumdaki uluslararası iş
birliği ağı güçlendirilmelidir. Bunun için, en kısa zamanda
Birleşmiş Milletler teşkilatının öncülüğünde bir
uluslararası terörizmle mücadele konferansı yapılmalı,
kavramlar ve yöntemler üzerinde uzlaşma zemini
sağlanmalıdır. Terörü destekleyen ülkelere karşı
uluslararası toplum yaptırımlar uygulamalı, terör suçlularını
insanlık suçlusu ilan edip bireysel suçların dışında,
bütün insanlığa karşı işlenmiş suçlar muamelesi
yapılarak müeyyide artırılmalıdır.
Eğer bu teklifler o
dönem içerisinde uygulanabilme imkânını zaman içerisinde
bulsaydı, dünya bu mesajı alabilseydi belki sorunlar bu noktaya
gelmeden tedbirler alınabilirdi. Yaşanılan süreçlerden sonra
sorunlara çözüm arayışı içerisinde bulunmak maalesef yeterli
gelmiyor. Olası öngörülerinden hareketle, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun yapmış olduğu, her anlamdaki yapmış
olduğu önerileri bu kapsamda Türkiye Büyük Millet Meclisi ve siyasi irade
ciddiye alırsa olası olumsuz gelişmelere karşı da ön
alıcı tedbirler olacağı kanaatiyle sözlerimi tamamlıyorum
ve tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İlgili kuruluşun
-eğer yasalaşırsa- büyük Türk milletine hayırlı
olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Ersoy.
Tasarı üzerinde, ikinci
olarak, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ayhan Bilgen, Kars
Milletvekili konuşacaktır.
Buyurun Sayın Bilgen.
(HDP sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz yirmi
dakikadır.
HDP GRUBU ADINA AYHAN
BİLGEN (Kars) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
de söze Âşık Veyselle, büyük ozanla başlamak istiyorum:
Anlatamam derdimi dertsiz insana/Dert çekmeyen dert kıymeti bilemez.
İnsan
haklarının, aslında, hepimizin ortak derdi olması gerekiyor
ama bu maddeden önce cezaevleriyle ilgili yapılan tartışmaya
baktığımızda, toplumun ciddi bir kısmının
derdiyle ilgili ne kadar bigâne olduğumuzu görmek pekâlâ mümkün. Hani,
meşhur bir misal vardır, kıssa vardır; Anadoludan birisi
Avrupaya iş aramak üzere gitmiş, bir pizzacıda tecrübeli eleman
ilanı varmış, başvuru yapmış. Ama biraz konuştuktan
sonra iş yeri sahibi bakmış ki bu şahsın pek pizza
tecrübesi falan yok. Önce demiş ki: Sen hiç çalıştın
mı pizzacıda? Yok, çalışmadım. demiş. Peki,
pizza ne, biliyor musun, hiç yedin mi? Hayır, yemedim. demiş.
Peki, pizzayı hiç gördün mü? demiş. Yok, görmedim ama benim köyüme
yakın bir köyden birisi daha önce pizza görmüş.
Şimdi, cezaevleriyle
ilgili burada kalkıp öyle sözler söyleniyor ki hani ya hiç cezaevi
görmemiş ya hiç cezaevine gireni görmemiş ya hiç cezaevleriyle ilgili
hiçbir şey okumamış diye düşünüyorsunuz. Cezaevleri komisyonu
diye bir komisyon var, Cezaevleri İzleme Komisyonu var, mevzuatta var ama
pratikte bir anlamı var mı, nasıl bir mevzuat
yapmışız, bunu galiba buraya çıkıp konuşanın
en azından biliyor olması gerekir. Mesela Cezaevleri İzleme
Kurulunun bir üyesinin geçtiğimiz günlerde basına yansıyan sözü
var -bir izleme kurulu üyesi yani cezaevlerindeki haksızlıkları,
ihlalleri biliyor olması gerekiyor- diyor ki: Bizim şehrimiz
turistik bir şehirdir ama buradaki cezaevinde Kürtler kalıyor yani
kötü görüntü oluyor -aynen ifade böyle- kötü, çirkin görüntü oluyor. Buradaki
Kürt mahkûmları başka bir şehre götürseniz. Yani şehrin
turistik imajına zarar verdiği için. Şimdi, böyle izleme kurulu
üyesiyle hangi cezaevindeki hangi ihlali izleyeceksiniz de o sorunu çözecek bir
iradeyi, bir tavrı geliştireceksiniz?
Cezaevi izleme
kurullarına nasıl üye olunur? Mekanizma şeffaf değil.
Cezaevi izleme kurulları hangi periyotla çalışır? Mekanizma
yok. Cezaevi izleme kurullarının raporları kamuoyuna
açıklanır mı? Buna dair hiçbir güvence yok. Yani cezaevi izleme
kurulu diye bir şey var ama aslında aslı yok.
Dolayısıyla da cezaevleriyle ilgili burada konuşurken bir
değerli milletvekilinin CPTden söz etmesi yani işkenceyi önlemeye
dönük bir uluslararası mekanizmadan söz etmesi, Meclis İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonundan söz etmesi, cezaevi izleme
kurullarından söz etmesi hiçbir şey ifade etmiyor. Bu Parlamentoda
ister 7 Haziranı esas alın -hadi 7 Haziranı geçtik- ister 1
Kasımı esas alın şimdiye kadar İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu herhangi bir cezaevi ziyareti
yapmadı.
Şimdi, bir ülke
düşünün ki tutuklu sayısı hükümlü sayısına oranla
dünyada en üst sırada yani bir ülkede eğer tutuklu oranı hükümlü
oranına göre böyle bir rakamı bulmuşsa orada yargılama sistemi
çökmüştür zaten. Hemen önümüze Avrupadaki cezaevlerinin fizikî
koşullarıyla Türkiyedeki cezaevlerinin fizikî koşulları
getiriliyor ama Avrupadaki cezaevlerindeki siyasi tutukluyla ya da siyasi
hükümlüyle adli hükümlü oranına baktığınızda aslında
bu ifadenizin hiçbir karşılığı
olmadığı, hiçbir değeri olmadığı çok net
biçimde görülecektir.
Bu İnsan Hakları
Kurumuyla ilgili düzenleme -belki bazı milletvekillerimiz çok dikkatle
izlemiyor olabilirler ama- sonuç itibarıyla mevcut bir kuruma yeni
görevler vererek yeniden dizayn etme, yeniden yapılandırma
biçimindedir. Yani bir İnsan Hakları Kurumu var ve bu kurum da
kurulurken aslında Başbakanlık İnsan Hakları
Başkanlığını esas aldı. Yani devletin zaten
bürokratik bir organını kısmen değiştirerek İnsan
Hakları Kurumu yaptık, sonra da şimdi ona vize muafiyeti
alabilmek için bir de ayrımcılıkla mücadele görevi vererek
adına da Eşitlik Kurumu ekledik, oldu Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu. Ama yeni görev verirken ne beklersiniz?
Normalde kurumun kapasitesini artırmak, kurumun daha sivil, daha
güvenilir, daha bağımsız, daha tarafsız olmasını
sağlayacak bir mekanizma kurulmasını beklersiniz ama öyle
olmuyor. Daha önceki yani şu anda mevcut, var olan kurumda hiç olmazsa
üniversitenin, hiç olmazsa baroların temsil imkânı varken bunu da
kaldırıyorsunuz. Şimdi, böyle bir yapılanmayla gerçekten
böyle bir yük, bu kadar büyük bir sorumluluk çözülebilir mi, yerine
getirilebilir mi?
Ben Türkiyenin Avrupa
Birliği üyeliği sürecinde atılan adımları çok politik
bir tartışma konusu yapmak istemiyorum. İnsan haklarıyla
ilgili hangi nedenle iyi iş yapılmışsa onu desteklemek
lazım ama yaptığınız işin de hiç olmazsa
beklentinizi karşılayacak bir niteliğinin olması gerekiyor.
Yani, insan hakları kurumlarının nasıl olması
gerektiğine dair hem üye ülkeler tek tek hem Avrupa Birliğinin kendi
mevzuatı, Birleşmiş Milletlerin mevzuatı, Avrupa Konseyinin
mevzuatı çok net olmasına rağmen biz diyoruz ki: Böyle
yapıyoruz ve bizim yaptığımız da esastır. E,
şimdi, siz yapabilirsiniz ama bunun uluslararası arenada bir
karşılığı olur mu, akreditasyon olur mu, bu kabul
görür mü? Hadi, bunu da bir tarafa geçtik yani bu mülteci
pazarlıkları falan dolayısıyla diyelim ki bu düzenlemeye
Avrupa Birliği şimdilik ses çıkartmadı. Peki, toplum buna
itibar eder mi? Toplum başvuru yapma konusunda bu kurumlara güvenir mi?
Şimdi, Başbakanlık İnsan Hakları
Başkanlığı, il, ilçe insan hakları kurulları
kurulurken insan hakları örgütleri dediler ki: Bu kurulların
bağımsız olmaması durumunda, sivil olmaması durumunda
bu kurullara başvuru yapmaz insanlar.
Nitekim, insan hakları
örgütlerine yapılan başvuruların niteliğine
bakıyorsunuz, bir de devlete ait insan hakları kurumlarına
yapılan başvuruların niteliğine bakıyorsunuz, zaten
makasın ne kadar açık olduğunu görüyorsunuz. Mesela, bu
kurumlara yapılan başvurulara baktığınızda,
genellikle şöyle başvurular oluyor: İşte, komşu üst
kattan halıyı çırptı, bizim çamaşırlar kirlendi.
Evet, bu da çok önemli bir şey şüphesiz ama Türkiye gibi devasa can
yakıcı insan hakları sorunları olan ülkelerde insanlar bu
kurumların sorun çözeceğine inanmadığı için de bu
kurullara başvuru yapmıyor. Nitekim, zaten ilkesel olarak da bu
kurulların bağımsız olmasının anlamı, önemi,
ihlal yapanın değil, ihlal yapanın dışında ihlal
yapanla mücadele edebilecek saygın, itibarlı, toplumda tarafsızlığına,
adaletine güvenilen insanların bu kurullarda görev yapmasıdır.
Yani, ancak insanlar o zaman gelip der ki: Evet, ben bir ihlale,
haksızlığa uğradım ve bu sorunun çözümünde de bu kuruldaki
insanların her birisi toplumda bu konuda kendisine güvenilen
insanlardır, asla siyasi hareket etmez, asla kayırmacı,
ayrımcı davranmaz, benim inancıma, mezhebime, kimliğime
bakmaz, iktidarın karakterine bakmaz, iktidar muhafazakâr mı,
milliyetçi mi, sol mu, solcu mu falan, bunlara bakmaz, her hâlükârda benim
sorunumla ilgilenir. Şimdi, bu mekanizmayı sadece Hükûmet eliyle
organize ederseniz, kurarsanız bu kurumlar sadece ölü doğarlar,
sadece güdük ortaya çıkarlar, ne uluslararası arenada ne toplum
nezdinde bir karşılığı olmaz.
İnsan hakları
sorunları kimsenin iç işleri değildir. Yani, sadece son birkaç
haftada yaşadığımız tartışmalara
baktığımızda bunu pekâlâ görebiliriz. Yani, bir ülkede
gazeteci tutuklu yargılanıyorken, bir ülkede işte, akademisyen
tutuklu yargılanıyorken, ki bugün Başbakanın bu konudaki tepkisi
de son derece yerindedir, haklıdır, doğrudur ama siz gazeteciyi
peşinen ajan diye cezalandırılabilecek pozisyonda görürseniz
insan hakları konusunda bir ortak zihniyet, bir ortak perspektif
geliştiremezsiniz. Evet, dünyanın birçok ülkesinde iktidarlar
özellikle de insan hakları zihniyetinin gelişmediği ülkelerde
muhalifleri böyle tarif ederler ya bölücü derler ya darbeci derler ya
işte, iş birlikçi derler, böyle kategorize ederler ama sonuçta
sırf bunun için insan hakları alanının standartları
vardır. Bu standartlar evrensel standartlardır ve siz bu evrensel
standartları yok sayarak kendiniz bir pozisyon alırsanız, bu
aldığınız pozisyon konjonktürelse yani iktidarda kimin
olduğuna ve o mağdur nasıl bir karaktere sahip, buna göre bir
pozisyon alırsanız o zaman insan haklarının bu evrensel
standartlarını tümüyle bir kenara bırakmış olursunuz.
Eğer insan hakları alanına başka devletlerin müdahale
etmesini istemiyorsanız bunun birinci yolu yani duruşma izlenmesinden
rahatsızlık duyuyorsanız, sizin insan hakları
sorunlarınıza başka ülkelerin ilgi göstermesi sizin onurunuzu
kırıcı bir etki, bir sonuç doğuruyorsa ilk yapmanız
gereken şey meydan okumak değil, bu sorunları çözecek ve bir kaşınacak
yaranızın olmayacağı bir iklim, bir atmosfer inşa
etmektir. Ama bunu yapmayıp sadece dışarıya tepki vererek
sorunu halının altına süpürürseniz yani bugün uluslararası
ilişkileriniz dolayısıyla insan hakları alanı evet,
devletler oyununun bir parçası olabilir, göz yumulabilir -zaman zaman
böyle şeyler de yaşanıyor- ihlaller yok sayılabilir
Hükûmetinizle iyi ilişkiler kurduğu için ama bir süre sonra ara
bozulduğunda yine insan hakları sorunu gündeme
taşınacaktır. Siz bu sorunu giderecek, kökten çözecek
adımlar atmak zorundasınız. Dünyada nasıl yolsuzluk konusu
küreselleşmişse, nasıl insan hakları ihlalleri, şiddet
konusu küreselleşmişse, bununla mücadele konusunda da
uluslararası dayanışmanın olması, uluslararası
toplumun iş birliği yapması son derece doğal, hatta
kaçınılmazdır.
Evet, bu nedenle biz
ısrarla diyoruz ki bu kurum mutlaka uluslararası standartlara uygun
biçimde yapılandırılmalıdır. Eğer bu
gerçekleşmezse yani bu kurumlar güven verici bir şekilde dizayn
edilmezse, planlanmazsa, yeniden yapılandırılmazsa sadece, hani,
kendi vaktimizi harcamış, Türkiye toplumunu da yeni bir kurum
kurmanın, oluşturmanın heyecanıyla belki motive etmiş
oluruz ama bir süre sonra bu kurumların hiçbir işe
yaramadığı çok net biçimde görülür.
Evet, devletin
kurumlarında, devletin insan hakları gibi alanlarda kurduğu
kurumlarda özerklik nedir, neleri kapsar, aslında bunlar çok net tarif
edilmiş. Yapısal özerklik denmiş, mali özerklik denmiş,
işlevsel özerklik denmiş, bunların her birinin yolları,
imkânları, ölçütleri, koşulları çok net biçimde ortaya
konmuş ama bizde ne yazık ki buna uygun bir mantıkla bu
kurumları oluşturmak yerine, yarın bu kurullara, bu kurumlara
birileri başvurduğunda, işte, siyaseten iktidarı
yıpratacak, zora sokacak bir karar nasıl çıkarttırmayız,
bunu nasıl engelleriz, bunu nasıl önleriz, buna dair kaygılarla
hareket edilmiş.
Bu kurullardaki
yapılanmanın ilkesel olması gerektiğine dair sadece bir
ölçüyü hatırlatmak isterim. İktidarlar her zaman farklı
düşünenlere, eleştirel bakanlara, muhaliflere farklı gözle
bakabilirler ama bir topluluğa olan öfkeniz eğer sizin adaletsiz
davranmanıza sebebiyet veriyorsa o zaman ölçü tümden ortadan
kalkmış demektir. Ama ne yazık ki Parlamentoda da, Komisyonda da
-İnsan Hakları Komisyonunda da- her şey sayısal
çoğunlukla şekillendiği için, galiba, aslında bu
kurulları, dünyadaki standartları falan konuşmaktan önce bu
çoğunluk algısı üzerine, çoğunluğun mutlaka doğru
yaptığı, çoğunluğun mutlaka doğruyu bildiği
algısı üzerine konuşmak gerekiyor.
Ben çok uzun,
ayrıntılı bir demokrasi felsefesi, siyaset felsefesi
tartışması açacak vaktimin olmadığını
biliyorum ama bir sure var ki Kuranda, biliyorsunuz bu sure aslında
doğrudan doğruya çoğunlukla, sayıyla, güçle övünenler için
gelmiş, Tekasür suresi. Yani Onlar sayıyı, gücü o kadar
önemsediler ki -işte- mezarları bile saymaya yeltendiler. diye
başlıyor. Ve bu çoğunluk konusunda İslam siyaset
felsefesine referans alınan belki çok kısa surelerden birisi de Asr
suresidir. Asr suresinde genelleme yapılır Herkes hüsrandadır.
diye, Çoğunluk hüsrandadır. diye ama istisnalar sayılır,
işte Şunları, şunları yapanlar müstesna. denir.
Dolayısıyla, insanlık tarihinde, toplum tarihinde, Türkiye
tarihinde, Orta Doğu tarihinde sadece sayısal çoğunluğu
esas alan bir millî irade anlayışını ne demokratik kabul
etmek ne de ahlaki kabul etmek çok mümkün değil. İşte, bunun
için hukuk devleti başka standartlar koyar, der ki: Evet, parlamento
çoğunluğu bir partinin elinde olabilir ama buna rağmen bu
çoğunluk buradan daha ileriye gitmemelidir, bu sınır
insanlığın asgari sınırıdır, olmazsa
olmazıdır; bunlar değerlerdir, bunlar ilkelerdir, bunlar insan
haklarıdır. Nasıl azınlığın
çoğunluğa tahakkümü kabul edilemezse, çoğunlukçu bir demokrasi
anlayışının da aslında çok daha büyük bir tehdit
oluşturduğunu görmemiz gerekiyor. Çünkü eğer azınlık
baskı yapıyorsa bir ülkede, çoğunluk bir biçimde örgütlenir,
demokratik imkânlar yoksa bile başka şekillerde haklarının
kavgasını verebilir ama eğer çoğunluk bir baskı
oluşturmuşsa, onun karşısında ne yazık ki,
azınlıkları, zayıfları, az olanları, muhalifleri
koruyacak olan şey sadece değerlerdir.
Bunun gibi, muhtemelen çok
rahatsız edecek bir başka şey de aslında
Mesela pozitivist
rejimler yani kendisine işte, inanç dünyasını referans almayan
rejimler faşizan uygulamalara imza attığında da elbette
karşı çıkmak gerekir, hiç şüphe yok bunda ama kendisine
ayrıca inanç dünyasını, muhafazakâr değerleri referans alan
bir siyasetle insanlar üzerinde baskı kurarsanız yani kutsalları
da kendinize referans yaparsanız o baskıcı rejim çok daha
tehlikelidir çünkü ona karşı çıkmak, ona itiraz etmek, onun
yanlışlarını ortaya koymak daha ciddi tepkiler, daha büyük
kaygılar oluşturur ama ister bu ölçüleri dikkate alın,
isterseniz hani Platonun çok net, çok güzel biçimde ifade ettiği gibi Demokrasi,
evet, esası itibarıyla halkın egemenliğidir ama iyi seçim
için iyi bir eğitim, iyi bir bilinç düzeyi gerekir. Bu yoksa demokrasi
otokrasiye dönüşebilir ve bu durumda iyi oy alanlar mutlaka iyi yönetirler
diye bir kesin hükme varamazsınız. diyor. Evet, toplumu bir
şekilde baskı altına alarak, toplumun umutlarını
vaatlerinizle buluşturarak belki bunu başarabilirsiniz ama ortaya
çıkan eseri denetleyecek mekanizmaları ortadan
kaldırırsanız, tarafsız sivil kurumları yani
aslında her sistemin supaplarını, bu mekanizmaları
işlevsizleştirirseniz o zaman insan haklarından söz etmenin de,
sivil mekanizmalardan bahsetmenin de çok bir anlamı kalmaz.
Denge denetleme sistemini her
vesileyle, her fırsatta Hükûmetiniz çok haklı olarak dillendiriyor,
biz de bunu çok önemsiyoruz çünkü denge denetleme sistemi gerçekten iktidar
gücünün kendi içinde bir dengesinin olması ve aynı zamanda denetleme
mekanizmalarının olması anlamına gelir ama bu klasik,
geleneksel sadece güçler ayrılığı meselesi değildir artık
dünyada. Yani Yasama, yürütme ve yargıyı biz ayırdık,
dolayısıyla burada güçlü bir denge denetleme sistemi var. falan
diyemiyorsunuz artık. Kaliteli demokraside, nitelikli demokraside
katılımcılığın başka mekanizmaları
kurulmuş. Bunlardan birisi sivil denetimdir. Sivil denetimin de
yollarından birisi, işte, bugün, biraz önce konuşmaya
başladığımız İnsan Hakları Kurumu gibi
kurumlardır, ombudsman mekanizması gibi mekanizmalardır.
Eğer siz buraları birer sivil mekanizma olmaktan çıkarırsanız
yani devleti insan haklarına uygun hâle getirmek yerine, politikaları
insan haklarına uygun hâle getirmek yerine insan hakları
alanını devletleştirirseniz, devletin çizgisine, devletin
perspektifine uygun bir yere oturtursanız ortada ne sivillik kalır ne
de insan hakları kalır. Böyle toplumlarda, böyle ülkelerde nefes almanın,
yaşamanın, var olmanın tek yolu -tırnak içerisinde ifade
ediyorum- devleti ele geçirmektir. Ama, demokrasilerde sivil toplum, muhalefet
hareketleri devleti ele geçirilecek bir yer gibi görmezler çünkü devlet
dediğiniz şey, topluma hizmet için kurallarını kendisinin
de kabul ettiği, deklere ettiği bir mekanizmadır. Ama, kendi
koyduğu kurallara eğer devlet uymamaya başlarsa, devleti
yönetenler bu değerleri yok sayarak sadece sayısal üstünlüğe, sadece
güce dayanarak bir mekanizma işletmeye başlarsa o zaman toplumun çok
farklı kesimleri, farklı yapılar ancak
varlıklarını devlette güçlü örgütlenmeye, devleti ele geçirmeye
odaklarlar ki bunun sonu yoktur.
Ben bu
açıdan bir kez daha bu tasarının, özellikle kurulunun
oluşma mekanizması başta olmak üzere, ayrımcılık
tarifinin, eşitlik tarifinin yeniden ele alınmasının hem
Meclisin itibarı, saygınlığı açısından hem
de Türkiye'nin, Türkiyede yaşayan herkesin, özellikle de hak ihlaline
uğrayanların beklentileri açısından önemli olduğunu,
değerli olduğunu düşünüyorum. Bu Meclisin itibarını
burada bazı tartışmaları engelleyerek, öteleyerek falan
sağlayamayız çünkü iktidarların, muktedirlerin sorumluluğu
sadece yaptıklarından değil aynı zamanda
yapmadıklarından da kaynaklanır. Bu Parlamento gündemine
almadığı her konudan dolayı tarihe ve topluma
karşı sorumludur, gündemine alması gerektiği hâlde
ertelediği, geciktirdiği her şeyden dolayı sorumludur. Bu
sorumluluk anlayışıyla hareket edeceğini umuyorum ve
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bilgen.
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.44
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati:
21.58
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER:
Sema KIRCI (Balıkesir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62nci
Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
149
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon
yerinde.
Hükûmet
yerinde.
Tasarının
tümü üzerinde şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Şenal Sarıhan, Ankara Milletvekili.
Buyurun
Sayın Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakikadır.
CHP
GRUBU ADINA ŞENAL SARIHAN (Ankara) Değerli Başkanım,
sevgili kâtip üye arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlarım,
çalışan arkadaşlar, emeği geçen arkadaşlar; herkesi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün
edindiğim bir sözcük var, bazı arkadaşlar Partim adına
selamlıyorum. diyor. Bu güzel bir şey tabii, burada bulunuşumuz
partimiz adına. Ben de partim adına selamlıyorum.
Şimdi, oldukça az sayıdayız, biraz
kendi kendimize gibi konuşacağız, öyle görünüyor. Aslında
usul tartışması yaparken de bu yasa tasarısı üzerine
oldukça ayrıntılı -özetli ama ayrıntılı- bir konuşma
grup başkan vekillerimiz tarafından sizlere sunuldu. Bazı
sözlerimin yineleme olacağı düşüncesindeyim ancak bu yineleme
olma olasılığına karşın yine de bazı
konulardaki görüşlerimi anlatmaya çalışacağım.
AKP Hükûmetinin
açıklamış olduğu 64üncü Hükûmet Programının
sunuş kısmında şu cümle yer alıyor: Bugün Türkiye
Cumhuriyeti devletinin en temel ilkesi insan onurunun korunmasıdır.
Ve devam ediyor, programın Demokratikleşme ve Anayasa başlıklı
bölümünün ilk satırlarından başlayarak şöyle söyleniyor:
Demokratikleşme perspektifimizin odağında insan onuru
bulunmaktadır. İnsan onurunu zedeleyen hiçbir uygulama ve politika
meşru görülemez ve gösterilemez. İnsan onuruyla
taçlandırılan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı
kimliği taşıyan hiç kimse, hiçbir makam ve güç sahibi
tarafından tahkir edilemez; inancı, rengi, cinsiyeti, dili,
ırkı, siyasi düşüncesi, felsefi anlayışı ve
yaşam tarzı nedeniyle ayrımcılığa maruz
bırakılamaz, herhangi bir şekilde nefret söylemine muhatap
kılınamaz. Bu ifadeler oldukça değerli ifadeler. İnsan
onurunu insan hakları sorununun temeli sayan ve her türlü kötü muamele ve
ayrımcılığı da onuru zedeleyen bir tavır olarak
belirleyen, aynı zamanda hangi makam ve mevkide olursa olsun kimsenin
insan onurunu ortadan kaldıracak, incitecek bir davranışta
bulunmasına olanak sağlamayan ifadeler. Ancak, Türkiyede
yaşanan şöyle bir gerçekliğe bakıyoruz: Bugünkü
tasarımız insan haklarına ilişkin, Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı oldu. Buna göre,
insan hakları da insanın onuru meselesi üzerinden
kaynaklandığına göre, şöyle bir bakalım, biraz önce
farklı arkadaşlarım tarafından da söylenildi: Şu anda,
ülkemizde, Türkiyede sistemli bir biçimde kutuplaşma ve ayrıştırma
politikalarından kaynaklanan duygusal ve algısal bir ayrışmayla
karşı karşıyayız. Hem kamusal alanımız hem
de özel alanımız, mahallede, sokakta, okulda, iş yerinde, her
yerde bölüyor ve bölünme somut, görünür hâle gelmiş bulunuyor. Bu
koşullarda toplumda her kesimden insan, insan hakları ihlaline
uğruyor. Bu ihlaller bireysel ya da grupsal şekilde giderek
yaygın, sürekli ve sistematik bir hâle geliyor.
Elimdeki notlarda
ayrıntılı rakamlar var ama ben bunların toplamı
üzerinden hareket etmeye çalışacağım. Ki, bugün yine ifade
edildi, sabahleyin yine bir insan hakları talebiyle
karşınızda olan arkadaşım tarafından ifade
edildi, dendi ki: Şu anda farklı rakamlar söylenmesine
karşın 350yi aşkın şehit cenazesi
karşılamış bulunuyor Türkiye, aynı zamanda 310 sivil
cenazesi karşılamış bulunuyor. Yani ciddi bir biçimde yaşam
hakkı ihlali var ama bütün bunların yanı sıra hepimizin
artık patlama diye andığımız, katliamdan patlama
sözcüğüne dönüştürerek belki güncel yaşam içinde
sıradanlaştırmaya çalıştığımız
olaylar dizininde -İstanbul, Ankara, Diyarbakır patlamalarında-
kaybettiğimiz insan sayısı da 218i buluyor yani ciddi bir
yaşam hakkı ihlali ile karşı karşıyayız.
Bunu ne izliyor: İnsanlar sokakta dövülüyorlar,
kurşunlanıyorlar, evlerinde vurulup öldürülüyorlar, özgür bir biçimde
düşüncelerini ifade edemiyorlar, yazıp çizemiyorlar, yayın
yasakları geliyor, yayın yasaklarının üzerinden süren
yargılamalara gizlilik kararları veriliyor, işkence ve kötü
muamele iddiaları kuvvetle artıyor ve bu iddialar karşısında
da cezasızlık kültürü diye ifade etmeye
çalıştığımız bir cezasızlık süreci
karşımıza çıkıyor. Kadınlar öldürülüyor,
örneğin 2015 yılında sadece 284 kadın sokakta ya da evde
katledilmiş bulunuyor. UNICEFin yaptığı
araştırmalara göre de ne yazık ki en son Karamanda
yaşadığımız olayda olduğu gibi, dünyada çocuk
istismarı yüzde 1 ile 10 arasında iken, Türkiyede bu oran 10 ile 53
arasında karşımıza çıkıyor. Her 4 kız
çocuğumuzdan biri, 7 erkek çocuğumuzdan da biri 18 yaşından
önce cinsel istismara uğruyor.
Adil ve etkin bir
yargılama yapılamıyor ki, eğer bu kadar öldürülme varsa, bu
kadar cinayet varsa ve bu kadar kötü muamele varsa bunun adil bir şekilde
sorgulanması, yargılanması gerekirken, ne yazık ki
mahkemeler, bağımsız mahkemeler olarak görev yapamıyorlar,
bir yandaşlık ve taraflılık kaygısı ve
kuşkusu karşımıza çıkıyor.
Özel mahkemelerin yerine
kurulmuş, adı özel olmayan sulh ceza mahkemelerine özel görevler
yaptırılıyor.
Dünya Adalet Projesinin 2015
yılı araştırmalarına göre, hukukun üstünlüğü
endeksinde Türkiye 102 ülke arasında 80inci sırada bulunuyor ve bu
durum, oldukça, başımızı yere eğmemiz gereken,
yüzümüzü kızartması gereken bir durum ve Türkiye 8.450
başvuruyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, Ukrayna ve
Rusyadan sonra 3üncü sırada en çok başvuruyu yapmış ülke
olarak karşımıza geliyor.
2015 yılında
açıklanan kararlarda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, aleyhte
sonuçlanan karar sayısı durumuyla, Türkiye 87 kararla Rusyanın
arkasından geliyor.
Basın özgürlüğü,
bugünlerde artık hepimizin bildiği gibi, iki isimle
özdeşleşmiş, Can ve Erdem ismiyle özdeşleşmiş;
tam bir ihlal, tam bir haber alma özgürlüğü ihlali olarak
karşımızda duruyor.
Ve cezaevleri
arkadaşlar, cezaevlerinde son on yılda mahpus sayısı 3
katına çıkmış durumda. İçinde bulunduğumuz
koşullarda 360 hapishanede yaklaşık 170 bin mahpus bulunuyor ve
ne yazık ki AKP, 2017 sonuna kadar 199 yeni hapishane
açılmasının ve 125 bin yeni kapasite ekleneceğinin
planını bize açıklıyor yani önümüzde özgürlük için günler
değil, cezaevleri için günlerin planı yapılmış
durumda.
İş gücü
piyasasındaki durumumuz, kadınlar yönünden, 3 kadından 1i ancak
çalışıyor, erkeklerin durumu bizden biraz daha iyi gibi
görünüyor. Ve de etkin soruşturma dediğimiz... Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin de güvence altına aldığı adil
yargılanma hakkı ve etkin soruşturmanın bütün bu
olumsuzluklar karşısında yapılmadığını
görüyoruz.
Şimdi, iç hukukumuz
aynı zamanda da uluslararası sözleşmeler bizi yeni görevlerle
karşı karşıya bırakıyor. Bu kadar insan
hakkı ihlali varsa bu ihlallerin önlenmesi konusunda da devlet
İşte bize burada verilen görev gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bir önleme mekanizması oluşturmaya çalışıyoruz.
İnsan Hakları Komisyonunda sivil toplum örgütlerini dinlemiştik,
Türkiye İnsan Hakları Vakfını, İnsan Hakları
Derneğini, MAZLUMDERi
Oradan bir arkadaşımızın
sözlerini, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Genel Sekreteri Metin
Bakkalcının sözlerini burada sizinle paylaşmak istiyorum -bu
paylaşımımın özel bir amacı var- şöyle diyor
Bakkalcı: İnsan Hakları Kurumu bataklığına
dönüştü Türkiye.
Sevgili arkadaşlar,
altını çizerek söylüyorum, bu yasa tasarısını bu
biçimde yasalaştırırsak biz bu bataklığa yeni bir ürün
daha eklemiş olacağız. Bu sebeple, bugün burada gerçekten
hepimizin onurla gelecekte anacağımız bir insan hakları
yasa tasarısını oluşturmamız gerekiyor. Bunu
oluşturmak için neye ihtiyacımız var? Diyoruz ki
Biraz önce
konuşuldu, işte, Anayasaya aykırılık söz konusu.
diye arkadaşlarım ifade etti. Hızla anlatıyorum:
Anayasanın 2nci maddesi, 14üncü maddesi, 5inci maddesi, 10uncu
maddesi, bunlar açıkça cumhuriyetin niteliklerini, insan haklarına
dayalı olma, insan haklarına saygı, devletin temel
amacının özgürlükler önündeki engelleri kaldırmak
Aynı
zamanda 10uncu madde de ayrımcılık yasağı ve
eşitlik ilkesini bize zorunlu kılıyor ve 2004te değişmiş
olan 90ıncı madde de uluslararası sözleşmelere atıf
yapıyor.
Şimdi, sevgili
arkadaşlar, 96da Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin
Uluslararası Sözleşmeyi, 72de Her Türlü Irk
Ayrımcılığına Karşı Sözleşmeyi, 79da
(CEDAW) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesini, 2006da engellilerle ilgili sözleşmeyi, daha
da önce, çok önce, Paris Sözleşmesini ve sonuç olarak da İstanbul
Sözleşmesini imzaladık.
Şimdi, bütün bu
sözleşmelerin temel noktası, AKPnin kendi programında atıf
yaptığı insan onurunu korumayı amaçlıyor fakat
özellikle bugün konuştuğumuz yasa -pek çok arkadaşım
atıf yaptı- Paris Sözleşmesi. Paris Sözleşmesi ne diyor,
izninizle buradaki arkadaşlara böyle adı edildi edildi de ne diyor bu
sözleşme biraz ona atıf yapmak, ona bakmak ve onun üzerinden
elimizdeki tasarıyı incelemek gibi bir işe koyulmanın
doğru olacağı düşüncesindeyim.
Bakınız, 92 tarihli
bu Paris Sözleşmesi ya da Paris Prensipleri diye de anılıyor
eski dille ifade edersek -20 Aralık 1993 tarihinde yürürlüğe girişi-
şöyle diyor: Ulusal mekanizmaların yani ulusal önleme
mekanizmalarının
Bunun altını çiziyorum, bugün yapmak
istediğimiz şey aslında ulusal önleme mekanizması. Hangi
konuda? Bir, ayırımcılık konusunda; iki, işkencenin ve
zalimane muamelenin önlenmesi konusunda. Bu iki temel konu üzerinden genel
insan hakları konusundaki eşitsizlikleri gidermek.
Şimdi arkadaşlar,
şöyle diyor: Bu kuruluşlar, ulusal önleme mekanizmaları
Anayasada yer alırlar ve yasayla güvence altına alınırlar.
Anayasa onları tanımlar. Anayasa nasıl tanımlıyor?
90ıncı maddeyle ve biraz önce atıf yaptığım
maddelerle. Devam ediyoruz: Ne yapar bu insan hakları ulusal
mekanizması? Parlamentoya, hükûmete görüş ve öneri bildirir. diyor
yani bize. Bu kurul bize görüş ve öneri bildirecek. Hangi konuda?
İnsan haklarının geliştirilmesi, korunması konusunda.
Bununla yetinmeyecek, tavsiyelerde bulunacak, rapor sunacak ve bize yol
gösterecek, şunlar şunlar yanlış yapılmaktadır
diyecek. Kurul oldukça önemli görevler yapacak. Yürürlükteki yasaları
inceleyecek, bu yasalarda insan hakları ihlalleri var mı,
bunları belirleyecek ve bunları bize sunacak. İlkelerin, Paris
Prensiplerinin önemli maddeleri bunlar. Devam ediyoruz: Uygun gördüğü
insan hakları ihlallerine resen el koyacak yani kendiliğinden el
koyacak; bir yakınmaya bağlı olmaksızın
kendiliğinden el koyacak. İnsan haklarının ulusal düzeydeki
genel durumu ve daha özel sorunlar üzerinde rapor hazırlayacak.
Şimdi, biraz önce size tanımladığım 218 insanın
yaşamını yitirdiği patlamalar, güneydoğuda
yaşanan her türlü insan hakkı ihlali, Türkiyenin her yerinde
yaşanan, bugün biraz önce, sabahleyin işçi hakları konusunda
bizim bu masada, bu kürsülerde, bu alanda yaşadığımız
ya da yaşattığımız insan hakkı ihlalleri, bütün
bunlarla ilgili ulusal mekanizma rapor hazırlayacak. Yani neredeyse bizim
üzerimizde bir görev yapacak. Ülkede olup biten insan hakları ihlalleri
olaylarına hükûmetin dikkatini çeker, bu ihlallerin son bulması için
hükûmete her türlü girişimi önerir ve gerektiği takdirde hükûmetin tavır
ve tepkilerine ilişkin görüşler bildirir. Bu çok önemli bir madde
arkadaşlar. Hükûmeti uyarma görevini yapıyor. Biraz önce mevzuat
değişikliği konusuna değinmiştim. Ayrıca
imzalamamış olduğumuz sözleşmelerin imzalanması
konusunda teşvikte bulunur.
Şimdi bir başka
maddeye geçeceğim, daha eksik, zamanım yetmiyor. Oluşturulma
biçimleri, bağımsızlık ve çoğulculuk güvenceleri.
Paris ilkelerinin 3 temel görevi var. Hangi görevlerin yapılacağı
konusundaki tanımlamalar, bağımsızlık ve
çoğulculuk. Bağımsız olacak olan ne? Ulusal önleme
mekanizması. Yani herhangi bir siyasi partinin
taraflılığı, yandaşlığı -ki devleti
doğrudan doğruya, devleti temsil eden hükûmeti ifade ederek söylemek
gerekir- bunun herhangi bir rüzgârı dahi esmeyecek. Ama bugün biz bu elimizdeki
tasarıda ne yapıyoruz? 11 kişiyi de neredeyse Hükûmet eliyle
atamış oluyoruz. Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanı
marifetiyle
Ki bulunduğumuz durumda Sayın
Cumhurbaşkanının da bir partiyi temsiliyetinin çok güçlü
hissedilir olması karşında biz zaten bağımsız bir
kurul oluşturmuyoruz ve önleme mekanizması dediğimiz
mekanizmaya
Bugün, biliyorsunuz, bir başka insan hakları yasası
var elimizde. Bu yasayı biz niçin değiştiriyoruz? İşkence
ve zalimane muamele karşısındaki eksiklik sebebiyle. Bunun bir
küçücük örgütlenme yoluyla buraya dâhil edilmiş olmasını
Şimdi ayrıca gözaltında, cezaevinde, örneğin akıl
sağlığı yerinde olmayanların tutulduğu
hastanelerde, çocuk bakımevlerinde; kapalı tutulan, zorla
tutulmuş olan bütün yerleri inceleme konusunda ve böylece önleme. Neyi
önleme? İşkence ve kötü muameleyi.
Hani son
yaşadığımız olayı yine anımsatmak isterim,
bir istismarı ya da istismarlar dizinini ya da hukuka aykırı
işlemler, eylemler, can almalar dizinini engelleme konusunda görev
yapacak. Yani bu görevi yaparken bağımsız olacak ve
çoğulcu. Çoğulculuk ne? Çoğulculuk, insan hakları
alanındaki sivil toplum kuruluşları da bu önleme
mekanizması içinde rol almış olacak. Eğer onlar yoksa, Metin
Bakkalcının sözleriyle biz bir bataklıkta, yeni bir insan
hakları kurumunu da yok etmiş olacağız ya da bir ölü
mekanizmayı yaratmış olacağız. Eğer gerekli
düzenlemeleri yapmamış olursak.
Şimdi
sevgili arkadaşlar, burada benim takıldığım, bütün bu
komisyon çalışmalarımız boyunca da üzerinde
düşündüğüm bir nokta var ki, o da, burada ayrımcılık
tanımının ne anlama geldiği ve nasıl
yapılması gerektiği konusunda. Öyle bir tanım
gerçekleştirilmiş ki elimizdeki tasarı üzerinde çoğulcu
ayrımdan söz ediliyor, tekil ayrımdan söz ediliyor, dolaylı
ayrımdan söz ediliyor. Ayrım ayrımdır. Ayrımı
farklı başlıklarla, farklı niteleyerek
yapamazsınız ve ayrımın gerek, işte, ırk, din,
dil, cinsiyet, cinsel yönelim... Ki kadın
kuruluşlarımızın bu konuda muhalefet şerhleri var,
aynı şekilde bizim de muhalefet şerhlerimiz var. Bugün bütün dünyanın
tanıdığı birtakım sorunları görmezden gelmek,
kulaklarımızı tıkamak, onları atlayıp geçmek ve
onları ahlak meselesi üzerinden değerlendirerek yok saymak da mümkün
değil. Bu sebeple, bu tasarıda ne ayrımcılık
ayrımcılık olarak doğru düzgün bir şekilde ifade
edilmiş durumda
Cedaw Sözleşmesi var, İstanbul
Sözleşmesine hiç atıf yapılmamış; hemen hemen bütün
sözleşmeler var bu tasarının içinde ama İstanbul
Sözleşmesi yani kadına yönelik her türlü kötü muameleyi insan
hakkı ihlali sayan sözleşme yok. İşkence, kötü muamele ve
zalimaneye karşı sözleşmenin kendisi var ama kurulları yok,
sadece cezaevi ziyaretiyle sınırlı
bırakılmış olan bir faaliyet var burada. Bütün bu tablo
içinde bugün -buradan umarım ki özel görüşmelerle veya buradaki
toplu, ortak kararlarımızla- biz gerçekten insan hakları
ihlallerini önleme mekanizmasını oluşturmuş oluruz ve hem
kendi içimizdeki insan hakları ihlallerinin hem
sokağımızdaki, ülkemizdeki insan hakları ihlallerinin
doğru bir biçimde engellenmesini, önlenmesini -önlendikten sonra zaten iyi
de soruşturmuyoruz, biliyorsunuz öyle bir problemimiz de var, bunlardan da
söz etmeye çalıştım- bunu da başarabilmiş oluruz diye
umut etmek istiyorum sevgili arkadaşlar. Ciddi bir iştir yaptığımız
iş; hepimizin insan onuruyla yaşayabilmemizi sağlayacak,
hepimizi güçlendirecek bir iştir doğru yapabilirsek, buna da
inanıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP ve
HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Sarıhan.
Siyasi parti grupları
adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi şahsı
adına söz talep eden iki sayın milletvekiline söz vereceğim.
İlk konuşmacı
Veli Ağbaba, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii, İnsan
Hakları Kurumunun kurulmasıyla ilgili bir kanunu konuşuyoruz;
maalesef, Sayın Bakan, ilgili bir bakan yok. Tarım ve
Hayvancılık Bakanı burada. İnsan hakları konusundaki
AKPnin duyarlılığını bu konuda tespit etmek
istiyorum.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Biliyorsun, biliyorsun,
nerede olduğunu biliyorsun.
VELİ AĞBABA (Devamla) Yani nerede
olduğunu bilmiyorum ama Sayın Bakan sanırım,
yanlış bilmiyorsam tarım ve hayvancılıktan sorumlu
Bakan. Ben sadece bu tespiti yapmak istiyorum.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Veli Bey, sizin grup
başkan vekilinizle istişarede şu anda.
VELİ AĞBABA (Devamla) Değerli
arkadaşlar, şimdi, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumunun kurulmasını konuşuyoruz. Bu kanun tasarısına
göre oluşacak kurulun 11 üyesi olacak ve bu 11 üyenin 8ini Bakanlar
Kurulu, 3ünü de Cumhurbaşkanı seçecek. Bizim kabul
etmeyeceğimiz ve eğer kabul edilirse de meşru
saymayacağımız bir kurul oluşturulmaya
çalışılıyor. Bu kurulun üyelerinin tamamını iktidarın
seçmesi kabul edilemez.
Değerli arkadaşlar, İnsan
Hakları Kurulunun bu hâli insan haklarına aykırıdır.
Bakın, değerli arkadaşlar, bu, tecavüze uğrayan çocuklar,
haksızlığa uğrayan aydın ve muhalifler, her ortamda
dışlanan toplumun ötekileri, çalışmayan, devletin
kaydında olmayan güvencesizler, kısaca toplumda mağdur
edilmiş herkes için önemli bir kanundur. İnsan, hakları
olduğu sürece insandır. Bu haklar sayesinde insan onuruna
yaraşır bir şekilde yaşamamız mümkündür. Bu haklar
doğuştan gelir ve tartışılmaz, kısıtlanamaz.
İnsan haklarının kazanılmasına ve korunmasına
hizmet edenler olduğu gibi ihanet edenler, yok sayanlar ve
çiğneyenlerin de olduğunu biliyoruz.
İnsan haklarının önemini anlamak için
hakları elinden alınan insanları düşünmemiz gerekir. İnsan
hakkının ne olduğunu anlamak için değerli milletvekilleri,
empati yapmalıyız. Bu yapacağımız empatiler
acıdır ve yakıcıdır ancak örnek vermeliyiz ki bu
kanunun ciddiyetini anlayabilelim.
Örneğin, kendimizi Karamanda aylarca tecavüze
uğrayan 10 yaşındaki çocuğun babası yerine
koyalım.
Kendimizi Pozantı Cezaevinde tecavüze
uğrayan bir çocuğun annesi yerine koyalım.
Kendimizi cezaevine girerken çıplak aramaya ve
oyuk aramasına tabi tutulan genç bir kadının yerine
koyalım.
Ya da sokak ortasında
çetelerin katlettiği, elinde şiddete dair hiçbir şey içermeyen
Ali İsmail Korkmazın annesi Emel Korkmazın yerine
koyalım.
Ya da kendimizi annesine
ekmek almaya giderken katledilen Berkin Elvanların yerine koyalım.
Ya da değerli
arkadaşlar, yakınları Erzurumda suda boğulanların,
Elbistanda göçükte unutulanların, Samsunda selde boğulanların,
İstanbulda asansörle yere çakılanların, naylon çadırda
yananların yerine koyalım. Eğer bu empatiyi kurabilirsek insan
haklarının yakıcılığını daha iyi
anlayabiliriz. Eğer kendimizi bu haksızlığa
uğrayanların yerine koyabilirsek bu kurulun yapısını
da bir kez daha anlayabiliriz.
Değerli arkadaşlar,
bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de insan hakları ihlallerinin bir
numaralı faili devlettir. Bu, yalnızca bizim ülkemize özgü bir durum
değildir. Dünyada bu tarz insan hakları kurumlarının
kurulmasındaki amaç devlet mekanizmasındaki görevlilerin
işlediği hak ihlallerini tespit etmek ve önlemektir.
Değerli milletvekilleri,
elinizi vicdanınıza koyun, bir düşünün. Bu kurul, oluşturulan bu kurul bu yapısıyla ve
bizim sıklıkla söylediğimiz gibi, sıklıkla vurgu
yaptığımız gibi, bu kanunun gerekçesinde de -burada
bulunmayan Sayın Bakan ve İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Başkanı bilir- sıkça vurgu yapılan Paris
Prensiplerine aykırıdır.
Değerli milletvekilleri,
Paris Prensiplerinde açıkça bu kurulun nasıl
oluşturulacağını tanımlar. Bu prensiplere göre Bu
kurul insan hakları ve ırk ayrımcılığına
karşı mücadeleyle ilgili STKlardan, sendikalardan ve hukukçu, hekim,
gazeteci ve bilim insanlarını bir araya getiren meslek
kuruluşlarının, din ve felsefi akımlarının,
üniversitelerin ve nitelikli uzmanların, Parlamentonun vesaire
katılımıyla oluşur. diye yazıyor. Şimdi, tekrar
bu kanuna oy verecek değerli milletvekilleri ellerini vicdanlara
koysunlar, bir düşünsünler.
Değerli arkadaşlar,
bu kurula bir tane STK, sivil toplum örgütleri, yani isim vererek söylüyorum,
İnsan Hakları Derneğinden MAZLUMDERe kadar herhangi bir kurumun
bu konuda katılımı mümkün olacak mı ya da tarafsız bir
bilim insanı bu kurulda söz sahibi olacak mı? Geçmişte, 2002de,
çıraklığınız döneminde bunu birkaç kez denediniz
hatırlarsanız, bir İnsan Hakları Kurulu oluşturdunuz,
Sayın Bakan da o zaman Bakandı. İbrahim Kaboğlunu ve
Baskın Oranı bu kurula aldınız, daha sonra terlikle
kovalayarak, döverek gönderdiniz. Sayın Bakan, bunu hatırlar
mısınız bilmiyorum.
Bakış bu olunca,
tarafsız bilim insanlarının, tarafsız insanların bu
kurula girme şansının olmadığını biliyoruz.
Ya da değerli milletvekilleri, AKPnin geçmişte
yaptığı atamaları hep beraber biliyoruz,
yaptığınız atamaları görüyoruz, kurumlara yapılan
atamaları biliyoruz. Bakın, buna benzer bir kurulun
başkanının kim olduğunu bir hatırlayın. AKPde
geçmişte milletvekilliği yapmış Sayın Mehmet
Elkatmışın bir kurulda başkanlık
yaptığını biliyoruz. Ya da geçtiğimiz dönem
oluşturulan kurula baktığımız zaman, kurul
yapısına baktığımız zaman, siyaseten eş
dost, akrabaların bu kurumlara doldurulduğunu biliyoruz.
Değerli arkadaşlar,
işkenceyi denetlemek; cezaevinde, sokakta, herhangi bir yerde bir
işkenceyi, bir hak ihlalini denetlemek devletin atamış
olduğu ya da Hükûmetin atamış olduğu insanlarla
yapılamaz. Bakın, bugün Hükûmet sizsiniz, yarın
değişeceksiniz. Geçtiğimiz günlerde bu kürsüden
söylemiştim, bu arka sıralardan sıkça bana laf atan bir
milletvekili bugün geldi sizin gözünüzde terörist oldu.
Değerli arkadaşlar,
hafızalarımızı zorlayalım, geçmişte yaşanan
hak ihlallerine baktığımız zaman da bunun, AKP
tarafından, AKP devleti tarafından bir kurulun oluşturulmasının
kabul edilemez olduğunu ve bu kurulun meşruiyetinin
tartışılacağını bilmemiz gerekiyor. Bakın,
hatırlayalım, 10 Ekimde Ankaranın göbeğinde bir katliam
oldu. Orada belki konuşulmayan, çok gündeme gelmeyen, ikinci, belki daha
dehşet verici bir olay yaşandı. O insanlar can çekişirken,
o insanlar ambulans beklerken o insanları korumayan polis, maalesef, orada
yatan, can çekişen insanların üzerine gaz bombası
sıktı. Değerli arkadaşlar, bu kurul bu olayı
araştırabilir mi? Elinizi bir vicdanınıza koyun Sayın
Bakan, Sayın Başkan, elinizi bir vicdanınıza koyun, bir
düşünün.
Yine, kendinizi yerine koyun,
Gezi eylemlerinde Taksimde bir palalı insanın bir genç kıza
yani sizin kardeşinize saldırdığını bir
düşünün ve bu kurulun nasıl bir işlem yapacağını
lütfen hesap edin.
Değerli arkadaşlar,
birkaç örnek vermek istiyorum. Resimleri orada unuttum. Hatırlar
mısınız, Somada Sayın Cumhurbaşkanının bir
danışmanı, başdanışmanı, bir tane madenci
çocuğu, asgari ücretle geçinmek zorunda kalan bir madenci çocuğu
tekmeledi. O tekmelenen çocuk ne oldu biliyor musunuz? Özgür Özel yakından
takip ediyor. O çocuk ekmeğe muhtaç edildi ve ceza aldı. O tekmeleyen
insan ne oldu biliyor musunuz, Sayın Osman Bey, o insan ne oldu?
Tekmeleyen insan yükselmeye devam ediyor. Bu, ne ahlaka sığar ne
vicdana sığar değerli arkadaşlar. Örnekleri çoğaltmak
mümkün.
Şimdi, yine, bir AKP
milletvekili kendini Ethem Sarısülükün annesinin yerine koysun.
Sokağın ortasında, Kızılayın göbeğinde bir
tane insan hedef alınarak, öldürülerek katlediliyor ve o polis kahraman
gibi karşılanıyor. Ne diyor Sayın Başbakan, dönemin
Başbakanı? O dönem kol kola olduğunuz cemaatle, şimdi
paralel olan cemaatle ne diyordunuz? Destan yazıyor. diyordunuz. O
destan yazan polisler bu kurul tarafından denetlenebilir mi, elinizi
vicdanınıza koyun, söyleyin arkadaşlar.
Yine, bakın,
geçtiğimiz dönemlerde bir paralel bahanesiyle Türkiye'deki bütün okul
müdürlerini görevden aldınız. İddiayla söylüyorum: Bir tek,
laik, demokratik cumhuriyete inanan, cumhuriyetçi, yurtsever bir tane okul
müdürü kalmadı. Paralel yapıyı görevden alacağız.
dediniz ama bir tane Alevi okul müdürü bırakmadınız, bir tane
solcu okul müdürü bırakmadınız, bir tane MHPli okul müdürü
bırakmadınız yani kısaca, bir tane AKPli olmayan okul
müdürü bırakmadınız.
Yine, uygulamalara
baktığımız zaman, bu kurulun nasıl
oluşacağını anlamak için kâhin olmaya gerek yok. Bir tane
sizden farklı düşünen vali yok, emniyet müdürü yok, kaymakam yok,
hatta ve hatta belediyelerinizde temizlik işçiliği yapan bir tane
vatandaş yok. O nedenle bu kurulun bu yapısıyla
oluşması insan haklarına aykırıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA
(Devamla) Bunu takdirinize sunuyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Ağbaba.
Şahsı adına
ikinci konuşmacı Ali İhsan Yavuz, Sakarya Milletvekili.
Buyurun Sayın Yavuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ALİ İHSAN YAVUZ
(Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının geneli üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz üzere insan
hakları konusunda Türkiyede yürütülen kurumsallaşma
çalışmalarının sonucu olarak 21/6/2012 tarih ve 6332
sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu yürürlüğe
girmiş ve dolayısıyla Türkiye İnsan Hakları Kurumu
kurularak faaliyete geçirilmişti.
AK PARTİ tarafından
kurulan 64üncü Hükûmetin programında Çoğulcu, eşitlikçi ve katılımcı
demokrasi hedefimiz, Türkiyeyi dünya demokrasileri liginde daha da üst
sıralara taşıyacaktır. Temel hak ve özgürlükler
alanında uluslararası normlar tüm politikalarımıza esas
teşkil edecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Kamu Denetçiliği
Kurumu ve Türkiye İnsan Hakları Kurumunu etkinleştirecek ve
uluslararası düzeyde üstlendikleri, sorumlulukları
güçlendireceğiz. Bu alanda uluslararası temel hak mekanizmaları
ile mevzuat ve uygulama uyum düzeyini yükselteceğiz.
Yeni dönemde temel hak ve
özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin iç hukuka dâhil
edilmesine devam edilecek, özgürlükçü demokratik anlayışla
bağdaşmayan şerhler kaldırılacaktır.
şeklinde beyanda bulunmuştuk.
İşte bu çerçevede
hazırlanan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısı, insan haklarını koruma mekanizmalarının
etkinleştirilmesi ana hedefi doğrultusunda mevcut Türkiye İnsan
Hakları Kurumunun kurumsal kapasitesinin güçlendirilerek etkinliğinin
artırılması ve bu sayede insan haklarının
korunması ve geliştirilmesi, ayrımcılık
yasağı ve eşit muameleyle ilgili temel yasal çerçevenin ve
kurumsal yapının düzenlenmesi ve dolayısıyla her türlü
ayrımcılıkla mücadele edilerek eşit muamele
imkânının oluşturulması, işkence ve kötü muameleye
karşı ulusal önleme mekanizmasının etkinliğinin ve
işlerliğinin artırılması gibi sebeplerle mevcut
İnsan Hakları Kurumu zikrettiğimiz bu üç ana sorumluluk
alanını da kapsayacak şekilde İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu olarak yeniden yapılandırılmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarı, ulusal insan hakları
kurumlarına ilişkin Birleşmiş Milletler Paris Prensipleri,
ilgili Avrupa Birliği müktesebatı ve Avrupa Birliği üyesi ülke
uygulamaları başta olmak üzere, uluslararası örnekler dikkate alınarak
hazırlanmıştır. Tasarının üç ana sütununu
ayrımcılık yasağıyla ilgili hükümler, Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun teşkilatına
ilişkin düzenlemeler ile başvuru ve inceleme usulleri
oluşturmaktadır. Tasarıyla ayrımcılığın
temelleri, türleri, kapsamı ve istisnaları Avrupa Birliği
müktesebatına ve Avrupa Konseyi belgelerine uyumlu olarak
düzenlenmektedir. Ayrımcılığın konusu hukuken
tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanma olarak belirlenirken
ayrımcılığın temelleri de cinsiyet, ırk, renk,
dil, din, inanç, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken, servet, doğum,
medeni hâl, sağlık durumu, engellilik, yaş şeklinde
düzenlenmekte, böylece hak ve hürriyetlerden yararlanmayı sayılan
temellere dayalı bir davranış ve uygulamayla hukuka
aykırı şekilde engellemenin ayrımcılık
oluşturacağı hükme bağlanmaktadır.
Kanun
tasarısının gerek tali komisyon olarak Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunda ve gerekse asli komisyon olarak
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda görüşülmesi
esnasında muhalefet partili milletvekillerinin en fazla
eleştirilerinin tasarının 10uncu maddesindeki kurulun
oluşumuyla ilgili olduğunu gördük. Muhalefet partileri özellikle
kurul üyelerinden 3ünün Cumhurbaşkanınca, 8inin ise Bakanlar Kurulu
tarafından görevlendirilmesine dönük yoğun eleştirilerde
bulundular ki bu eleştiriler Genel Kurulda da gördüğünüz üzere devam
ediyor. Kurul üyelerinden 3ünün Cumhurbaşkanınca, 8inin ise
Bakanlar Kurulu tarafından görevlendirilmesinin Avrupa Birliği
standartlarına uygun düşmeyeceğini iddia ettiler. Oysa, Avrupa
Birliği ülkelerinin uygulamalarına baktığımızda,
bu eleştirilerin son derece yersiz ve son derece gereksiz olduğunu
görüyoruz.
Örneğin, bizim Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu olarak
oluşturacağımız kurum, Almanyada
Ayrımcılıkla Mücadele Ofisi olarak kurulmuştur.
Bakınız, Almanyada Ayrımcılıkla Mücadele Ofisinin
Başkanını Alman Federal Hükûmetinin önerisi üzerine aile,
yaşlılar, kadınlar ve gençlerden sorumlu Federal Bakan
atamaktadır. İsveçte ise bu kurum Eşitlik Ombudsmanı olarak
adlandırılmaktadır. Kurumdan sorumlu ombudsman Hükûmet
tarafından atanmakta olup, kurum çalışanları da ombudsman
tarafından belirlenmektedir. İsterseniz Hollanda örneğine
bakalım; Hollandada da bu kurum bizdeki isme benzer olarak, İnsan
Hakları Kurumu olarak anılmaktadır. Kurum, 1 başkan ve 2
başkan yardımcısı dâhil olmak üzere en az 9, en fazla 12
üyeden oluşmaktadır. Kurum üyeleri Adalet Bakanının teklifi
üzerine Kraliyet kararnamesiyle atanıyor. Bakınız, Hollandada
tüm üyeler sadece Adalet Bakanı tarafından önerilmesine rağmen,
Hollandada bu eleştiri konusu olmuyor ama bizde her nedense kurul
üyelerini Bakanlar Kurulunun ve Cumhurbaşkanının belirleyecek
olması yoğun bir eleştiri konusu olabiliyor. Son olarak
Fransaya bakalım; orada da kurumun ismi Hak Savunucusu olarak
belirlenmiş. Kurumun başkanı olan hak savunucusu Fransa
Cumhurbaşkanı tarafından altı yıllığına
atanmaktadır. İşte tüm bu örnekler muhalefet milletvekillerinin
Kurul üyeleri nasıl olur da Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu
tarafından atanır? Bu belirleme tarzı Avrupa Birliği
standartlarına aykırıdır. şeklindeki
eleştirilerinin haksız, yersiz ve gereksiz olduğunu çok
açık bir biçimde bize gösteriyor.
Avrupanın
birçok ülkesinde sadece bakana, sadece kabineye, sadece krala veya sadece
cumhurbaşkanına verilen yetki, bizde Bakanlar Kurulu ve
Cumhurbaşkanına verildiğinde her nedense kıyametler
kopuyor. Bu muhalefet tarzını gerçekten anlamak mümkün değil. Avrupa
Birliği ülkelerinin çoğunda sadece bir bakanın, sadece hükûmetin
veya sadece cumhurbaşkanının kullandığı yetkiyi
bizim muhalefet, hem de mesele bu kadar netken Batı standartlarına
aykırı. diyerek acımasız bir şekilde
eleştirebiliyor.
Milletimizin helal
oylarıyla seçilmiş bir Hükûmetin ve yine milletimizin büyük bir
teveccühüyle yüzde 52 oy alarak seçilmiş bir
Cumhurbaşkanının Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kuruluna seçilecek üyeleri seçmesinden, Allah aşkına, daha doğal
ne olabilir? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; inşallah siz değerli milletvekillerimizin
oylarıyla kabul edilip yasalaşacak olan Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu, Türkiyede yeni ve güçlü bir yapının
oluşmasını sağlayacaktır.
Bu kanunun ülkemiz açısından
hayırlı olmasını diliyor, bir kez daha yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yavuz.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Başkan, sayın konuşmacı muhalefetin konuşmasıyla
ilgili bir eleştiride bulundu.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Ne
eleştirisi?
VELİ AĞBABA (Malatya) Atamayla ilgili.
Bu konuda sataşmadan söz almak istiyorum.
BAŞKAN Hangi cümlesiyle sataşmada
bulundu Sayın Ağbaba?
VELİ AĞBABA (Malatya) Şu muhalefet
tarzına bakın. Kurulun üyelerinin atanması
şeklinde,
küçümseyerek
YILMAZ TUNÇ (Bartın) O eleştiri,
sataşma değil.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Ağbaba. (CHP
sıralarından alkışlar)
Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.
Süreniz iki dakikadır.
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuzun 149 sıra sayılı
Kanun Tasarısının tümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi, İnsan
Hakları Kurulunun yapısıyla ilgili görüşlerini yineliyor ve
bunun çok önemli olduğunu düşünüyor.
Şimdi, sayın konuşmacı
Avrupada bazı ülkelerde kral atıyor, kraliçe atıyor; Fransada
Devlet Başkanı atıyor. gibi bir cümle kullandı.
Şimdi, değerli arkadaşlar, oradaki ülkelerin hepsi Paris
Anlaşmasına uyan ülkeler. Bu anlaşmada ne diyor? Siz de çok iyi
biliyorsunuz ki bakın, bu benim oluşturmuş olduğum veya partime
ait görüşler değil, bu, Avrupada bütün ülkelerin imzalamış
olduğu bir anlaşma. Şimdi, Paris Prensipleri dediğimiz ve
sizin hazırlamış olduğunuz kanunun gerekçelerinde
sıkça vurgu yaptığınız bu gerekçeye göre diyor ki:
İnsan hakları, ırk ayrımcılığına
karşı mücadeleyle ilgili sivil toplum kuruluşları,
sendikalar, örneğin hukuk örgütleri, hekim, gazeteci, bilim
insanlarını bir araya getiren sosyal ve meslek
kuruluşlarından seçilir. Allah aşkına, bilmiyorsam
öğreneyim, örneğin, bir tane barodan veya bir tane hekim
odasından, tabip odasından bir tane kimseyi atadınız
mı? Bakın, değerli arkadaşlar, bu konuda siciliniz belli,
geçmişiniz belli. Biz diyoruz ki eğer samimiyseniz, bu kurulun bu
yapısıyla insan hakları ihlallerini
araştıramazsınız, çözüm bulamazsınız.
Hatırlarsanız, siz de Komisyondaydınız, bakın,
İnsan Hakları Derneği konuştu, MAZLUMDER konuştu, buna
benzer örgütler konuştu ve bu kanun yaklaşık iki saatte Komisyondan
geçti değerli arkadaşlar. Şimdi, muhalefetin bütün söyledikleri
mi yanlış, bütün söylediklerimiz yanlış mı bizim
bunlarda? Yani, diyoruz ki bakın, Paris Prensiplerine uyun, Paris
Prensiplerinde ismi yazılan insanları atayın ve Avrupa ülkeleri
de bu demokratik kitle örgütünden süzülüp gelen insanları atıyor yani
amcamın oğlunu atamıyor, siyasi akrabalarını
atamıyor, milletvekili adayı olmuş da yer bulamamış
insanları atamıyor, tamamen objektif biçimde sivil toplumdan gelen
insanları atıyor.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ağbaba.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN
Tasarının tümü üzerinde siyasi parti grupları ve
şahıslar adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Karar yeter sayısı talep ediyorum.
BAŞKAN
Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sorulara
başlıyorum.
Karar yeter
sayınızı maddelere geçerken arayacağım Sayın
Özel.
İlk soru,
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, burada ayrımcılıkla ilgili,
Anayasamızın 10uncu maddesinde mezhep kavramı var. Diyor ki:
Eşitliği bozan hususlar
Burada mezhep kavramı yok. Bir de,
aynı zamanda, ayrımcılıkla ilgili tek tek
sayılmış, ve benzeri ibaresi yok.
Takdir edersiniz,
Anayasamızda, uluslararası sözleşmelerde ...ve benzeri sebeplerden
dolayı ayrım yapılamaz. diyor. Hâlbuki, bu getirilen
tasarıdaki bu hüküm acaba bu sözleşmelere aykırılık
teşkil etmiyor mu veya bu ileride bayağı sorun yaratmayacak
mı? 3üncü maddede bu geçiyor.
Yine, aynı şekilde,
7nci maddenin (b) fıkrasında sadece belli bir cinsiyetin
istihdamını zorunlu kılan durumlar
denilmektedir. Yani burada
İstisnai durumlarda ayrımcılık yapılabilir.
yazıyor. Bu, Anayasamızın 10uncu maddesindeki pozitif ayrımcılığa
aykırı değil mi? Yani diyelim ki bir iş yeri Ben sadece
erkekleri çalıştırıyorum, kadınları işe
almıyorum. dediği zaman, bu getirilen tasarının 7nci
maddesinin (b) fıkrası buna imkân veriyor mu?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Zeybek, buyurun.
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Sayın
Başkan, Samsun merkez ve ilçelerinde içme sularının
kirliliği birincil, öncelikli sorunlardandır. Özellikle Havza,
Vezirköprü, Lâdik, Kavak, Alaçam, Terme, Bafra ilçelerinde sular içilebilir
olmayıp, özellikle yağışlı günlerde musluklardan
çamurlu sular akmaktadır. Suların kirliliği insan
sağlığını bozduğu hâlde, ekonomik gücü olmayan
insanlar istemeyerek musluklardan akan sudan içmektedir. İlçe belediyeleri
önlem almamakta veya arıtmasız, kirli suları
arıtmış gibi ücret almaktadırlar. Sağlık
Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı görevlerini, bu konudaki
sorumluluklarını gerektiği gibi yerine getirmeyip kendi siyasi
düşüncelerindeki AKP belediyelerini korumaktadır.
Yetkilileri Türkiye Büyük
Millet Meclisinden uyarıyoruz. Görevinizi yapmıyorsunuz, halkın
sağlığıyla oynuyorsunuz. İleriki günlerde
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tüm
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Balıkesir ilinde
görevden alınan okul müdürleri mahkemeyi kazanmalarına rağmen
çıkarılan yeni yönetmelik gerekçe gösterilerek komisyona havale
edilmekte ve komisyon bu öğretmenleri yeniden değerlendirmeye tabi
tutarak göreve döndürmemektedir.
Balıkesirde mahkemeyi
kazanan ancak komisyona havale ettiğiniz kaç öğretmen var?
Bu komisyonlar
tarafından olumlu görüş verilerek müdürlük görevlerine atanan var
mıdır?
Mahkeme kararlarını
yönetmelikler çıkararak uygulamamak hukuku yok saymak değil midir?
Mahkeme kararları,
yönetmelik yok sayılabilir mi?
Görevden alınan okul müdürlerinin
çoğunun EĞİTİM SEN, EĞİTİM İŞ
üyesi olması tesadüf müdür?
BAŞKAN Sayın
Ağbaba
VELİ AĞBABA
(Malatya) Sayın Başkan, öncelikle, biliyorsunuz İnsan
Hakları Kurumu Kanununu görüşüyoruz. Tabii,
konuşmacıları sayın ilgili bakan dinlemedi bari sorulan
sorulara ilgili bakan cevap versin lütfen, yani bunu rica ediyoruz. Meclise
biraz saygı varsa, sorulan sorulara biraz saygı varsa lütfen ilgili
Bakanın bu sorulara cevap vermesini istiyoruz. Bu bile milletvekilinin
haklarına, yani insan haklarına aykırı bir durum.
İnsan Hakları Kanunu konuşulurken bir başka bakanın
burada sorulara cevap vermesini kabul etmediğimizi, doğru
bulmadığımızı söylemek istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Aydın
ERKAN AYDIN (Bursa)
Sayın Başkan, Sayın Bakan; hepinizin kamuoyundan yakından
takip ettiğiniz gibi, 31 Mart Perşembe günü saat 17.00de Türk
Eczacıları Birliği ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı Sosyal Sigortalar Kurumunun ilaç alım protokolü
sona ermektedir. Türkiyede eczanelerin yüzde 54ü yoksulluk
sınırının da altında bir gelirle, neredeyse
tamamı kredi borç sarmalıyla ayakta durmaya
çalışmaktadır. Eczacıların ekonomik iyileştirme
talebinin karşılanması bir lütuf olmayacak, hayati önemi haiz
olan ilaç temininin devamı açısından çok önemlidir. Daha önce
sizin Bakanlığınızda da bu tür sıkıntılar
olmuş ve aşılmıştı. Biz bugün, eczacılar
adına bu görüşmelerin olumlu tamamlanarak halkımızın
eczanelerden ilaç almaya devam etmesini istiyoruz; aksi takdirde, 1 Nisan günü
kendi ceplerinden para ödeyerek ilaç almak zorunda kalacaklardır. Bu
konunun da ivedilikle çözüme kavuşturulmasını talep ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Tarhan
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Sayın
Bakanım, Balıkesir Milletvekilimizin sorduğu soru
doğrultusunda, biz de Kocaelide özellikle okul müdürlerinin mahkemeyi
kazanmalarına rağmen göreve hâlâ dönmedikleri, Türkiyede
yaklaşık 8 bin okul müdürünün görevden alınarak farklı
bölgelere yönlendirildiği
Onun için, bu okul müdürlerinin mahkemeyi
kazanmalarına rağmen görevlerine dönmeleri konusunda çözüm ne zaman
olacaktır diye soruyorum.
BAŞKAN Sayın
Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, valilikler
bünyesinde il insan hakları kurulları vardı. Ben de Mersin Tabip
Odası Başkanı olarak bu kurulun bir üyesiydim. Bu kurulun bir
tek görevi vardı Sayın Bakan, o da insan haklarını
ihlallerini örtbas etmekti. Şimdi, Bakanlar Kurulu ve
Cumhurbaşkanı tarafından atanan kurul ülke genelindeki insan
hakkı ihlallerini örtbas etmeyecek mi? Bana göre bu kurulun bir tek görevi
olacak, o da kendi dünya görüşü dışındaki her şeyi
ihlal sayıp bunun dışındakileri de, yapılan ihlalleri
de örtbas etmek olacak. Umarım zaman beni yanlış
çıkarır, umarım insan hakkı ihlalleri gerçekten
layıkıyla araştırılır.
BAŞKAN Sayın
Altaca Kayışoğlu
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı da, tabii, en temel
insan haklarındandır. Bursada, Yalova yolunda uzun ömürlü
ağaçlar kesilmiştir. Zaten yeşil alan çok fazla kalmadı.
Neden kesildi, yeşili neden koruyamıyoruz?
İkincisi, meslek
liseliler mağduriyetleri konusunda bir çözüm bekliyorlar ek puanın
kaldırılmasıyla ilgili. Bununla ilgili bir çözüm öneriniz var
mıdır?
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın
Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
burada 4üncü maddedeki ayrımcılık türlerinin arasında,
1inci fıkranın (c) bendinde çoklu ayrımcılık var,
bunu ayrımcılık olarak görüyor. Doğrudan ve dolaylı ayrımcılık
da var ama çoklu ayrımcılığın tam zıttı olan
tekli ayrımcılık yasaklanmamış mesela. Yani, burada,
bu ayrımcılık türleri arasına ve benzeri şekilde
veya ve benzeri ibaresinin konulmasında yarar var. Kanun tekniği
açısından bunun tahdidi olarak sayılması ileride
doğabilecek olan suistimallere yol açmayacak mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Zeybek
KEMAL ZEYBEK
(Samsun) Sayın Başkanım, Sayın Bakanım burada.
Samsun Lâdik Derinöz Barajına bağlı sulama alanında
Çamlıköy sulama göletinin kanallarının geçtiği ilk köy
olmasına rağmen, 2007 yılından bu yana takip edilen bir
süreç içerisinde 200 dekarlık bir alanın
sulanmadığını ve sulanabilir bir proje içine
alınmadığını ve burayı kasten bu projeye
almadıklarını ve burada negatif bir ayrımcılık
yapıldığını görüyoruz. Bunların bir şekilde
durdurulup yeniden o köyün, Çamlıköy arazisinin sulanabilir bir hâle
getirilmesini arzu ediyoruz.
BAŞKAN
Sayın Yılmaz Tezcan
YILMAZ TEZCAN
(Mersin) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, tabii -bir hekim olarak- tabip
odaları şimdiye kadar, günümüze kadar meselelere ideolojik
yaklaşmaları sonucu hekimlerimizin özlük haklarından tutun
diğer hakları istenilen noktaya getirilememiştir. Bu noktada da
bir sivil toplum örgütü olan hekimlerin hakkını korumak üzere kurulmuş
olan tabipler odasının bugün SGK ile eczacılar arasındaki
anlaşma konusunda da devreye girmeleri ve eczacılar ve SGKnın
ilaç konusunda anlaşmaları gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Atıcı
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan Yasakları kaldıracağız. diye milletten oy
istediniz, oy aldınız ve başa geldiniz. Şimdi, Allah
aşkına, bir gün, uçağa bindiğiniz zaman bir Cumhuriyet
gazetesi isteyin, okumazsınız ama var mı, yok mu diye bir
bakın, bir Sözcü gazetesi isteyin, bir Yurt gazetesi isteyin, acaba
uçaklarda bu gazeteleri bulacak mısınız? Şimdi, siz hangi
hakla benim haber alma hakkımı kısıtlıyorsunuz? Bu bir
insan hakkı ihlali değil mi? Eğer bu kurul kurulursa şimdiden
ilk şikâyeti ben yapıyorum. Bu uçaklara bu gazeteleri yüklemeyenleri
şikâyet ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Atıcı.
Sorular sona ermiştir.
Şimdi, cevaplar için
Hükûmete söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Bakan.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Başkanım,
çok teşekkür ediyorum.
Soru soran bütün milletvekili
arkadaşlarıma da çok teşekkür ediyorum.
Şimdi, öncelikle tabii
ki ilgili bakan arkadaşın, yasadan sorumlu arkadaşın cevap
vermesi konusunu değerlendiren arkadaşlara saygı duyuyorum,
mutlaka olması gerekiyor ama netice itibarıyla buradaki gerek
teamüller gerek mevzuatımız gereği, İç Tüzükümüz
gereği hükûmeti temsilen bir bakanın olması aslolandır.
Dolayısıyla, böyle bir ayrımı da doğru
bulmadığımı ifade ediyorum.
Ayrıca, Sayın
Ağbaba tecrübeli bir siyasetçidir. Burada konuşmasını da
ben dikkatle izledim. Konuştuğumuz konu haklar konusu. İnsan
hakları son derece önemli. Bununla ilgili bir düzenleme yapılıyor.
Bu düzenlemeyle, var olan Türkiye İnsan Hakları Kurumu daha da
geliştirilerek, Avrupa Birliği mevzuatı çerçevesinde dikkate
alınarak, daha önce ayrımcılıkla mücadele konusunda
yapmış olduğumuz taslak çalışmaları da içine
alacak şekilde, daha şümullü diyebileceğimiz bir düzenleme
huzurlarınıza getirilmiş bulunuyor. Bu yönüyle konu haklar
olduğu için, insan hakları olduğu için önem arz eden bir
düzenleme ama bildiğiniz gibi, hayvan hakları önemli değil mi?
Ne kadar önemli. Yani, sizi ben kürsüden izlerken hafif yollu böyle istihzayla
bana doğru baktınız. Tabii ki bunu art niyetli
yapmadığınızı biliyorum ama hayvan hakları çok
çok önemlidir, bitki hakları da çok önemlidir.
VELİ AĞBABA
(Malatya) Onunla da uğraşmıyorsunuz ki.
ORHAN SARIBAL (Bursa)
Cerattepeye müdahale etmeyin.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Tabii, Cerattepe de çok
önemlidir.
Şimdi, bunların
hepsi canlı; hayvan, bitki, insan canlı.
VELİ AĞBABA
(Malatya) Sayın Bakan, onlarla da uğraşmıyorsunuz ki!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Hayvansever derneklerini
üzdünüz diye düşünüyorum.
VELİ AĞBABA
(Malatya) Bravo, buradan bu sonucu çıkardınız!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Bundan dolayı, hayvana ve
doğaya saygısı olmayanın insana saygısı olmaz,
bunu ifade edeyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Onun için, ne bakanlar arasında bir ayrım yapalım ne
canlılar arasında bir ayrım yapalım diye ben de latife
olması açısından bunu ifade ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Artvinlisiniz ya Cerattepeyi hatırlıyorsunuz, değil mi?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Şimdi, efendim,
ayrımcılıkla ilgili Sayın Tanal bazı
değerlendirmeler yaptı.
Burada benzeri sebeplerden
dolayı ibaresinin de bulunması gerektiği şeklinde bir
değerlendirme yaptınız. Bunu arkadaşlara da söyledim yani
teknik olarak gerçekten Anayasaya aykırılık teşkil edecek
bir durum söz konusu ise, arkadaşlar, yasanın daha geneli üzerinde
bir görüşme yapıyoruz, bütün bu maddeler değerlendirmeye
tabidir, bunlar ayrıntılı bir şekilde değerlendirilip
ilave edilmesi gereken kavramlar, kelimeler söz konusu ise buna açık
olduğunu belirtmek istiyorum. Aynı şey, 7nci maddedeki zorunlu
kılan durumlarla ilgili ifadenizi de arkadaşlarımız bu
çerçevede değerlendireceklerdir. Bir eksiklik söz konusu ise Genel
Kuruldaki çalışmaların amacı bunları tamamlamak
içindir.
Samsunda içilebilir su
olmadığıyla ilgili veya bazı güzergâhlarda var olan suyla
ilgili ifade de bildiğiniz gibi büyükşehir yasası
sonrasında büyükşehir bünyelerinde kurulan su birimleriyle -ki
SASKİdir yanılmıyorsam Samsunda- orayla ilgili bir durum.
Belediye Başkanına bunu bizler de iletmiş olalım. Samsun
milletvekillerimiz varsa zaten iletmişlerdir diye düşünüyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Samsun milletvekili sormadı ki soruyu!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Yani, şu anlamda, Hükûmete
sorduğunuz için iktidara mensup arkadaşlarımızın da
duyarlılığı açısından söylüyorum, yoksa Samsun
milletvekili değildi anlamında bir cevap değil.
Millî Eğitimle ilgili
bazı sorular oldu. Okul müdürlerimizle ilgili olarak yargının
kararı ve bu kararın uygulanması noktasında ne gibi bir
işlem yapıldığını da Millî Eğitim Bakanımıza
ileteceğiz, sizlere bilgi arz edecekler, sorularınıza
yazılı olarak cevap vermelerini sağlayacağız.
Sayın Aydın, Türk
Eczacıları Birliği ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasındaki
bir konuyu gündeme getirdiler, O henüz gerçekleşmedi. dediler.
Yanılmıyorsam ayın 31inde son buluyor, şu anda Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızla Türk Eczacıları
Birliğinin teması, çalışmaları uzunca bir süredir
devam ettiğini biliyorum. Geçmiş yıllarda da bu konularda çok
tartışmalar yaşandı ama netice itibarıyla 24 binin
üzerindeki eczacımızın çok önemli hizmetler sunduğu
bilinciyle Sosyal Güvenlik Kurumu hep eczacılarımıza sahip
çıkmıştır, bugün de bu değerlendirmeler neticesinde
yine bir uzlaşıyla sonuçlanacağını rahatlıkla
söyleyebilirim. Çünkü bir anlamda bir kamu hizmetidir, son derece önemli bir
hizmettir. Ayrıca ilaç konusunda, vatandaşlarımızın
ilaca erişimi konusunda dünden bugüne hangi noktalara geldiğimizi de
takdirlerinize sunuyorum. İlaç bulmakta, ilaca erişimde ne
sıkıntılar vardı, Hükûmetimiz döneminde bunlar ortadan
kaldırıldı. Şimdi, Eczacılarla bir sorun
yaşanmasın. deniyor, dün yaşanmadı, bugün de
uzlaşıyla çözüleceğini söylemek istiyorum.
Sayın Atıcı,
Valilikler bünyesinde insan hakları kurulları vardı, insan
hakları ihlallerini örtbas etmek içindi. diye... Şimdi,
arkadaşlar, önemli bir yasa gelmiş önümüze ve Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu diye bir kurum yeniden dizayn ediliyor, bu
kurulurken buradaki kurulun kimden oluşacağı konusunun bu kadar
abartılmasını ben şahsen doğru bulmuyorum. Şimdi,
bu kadar önemli bir yasa bence öne çıkarılmalı yani Kurul bir
fonksiyon icra edebilecek mi? Neyi saklayacaksınız bu dönemde, bu
iletişim çağında neyin gizli kalması mümkün? Yani kurulun
burada layüsel, keyfî davranması söz konusu değildir.
Uluslararası ölçeklerde de baktığınız zaman,
ülkelerdeki kurulun oluşumuna baktığınızda bu onlarda
da bir sorun teşkil etmiyor. Dolayısıyla, bunun bizde de bir
sorun teşkil etmesi söz konusu olmamalı. Kaldı ki yasalar
günübirlik, hükûmetler için çıkmıyor ki; çıkan yasalar
kalıcı yasalardır, insan ömrüyle filan sınırlı
değildir. Yasalar kalacak, insanlar değişecek,
cumhurbaşkanları değişecek, başbakanlar
değişecek, hükûmetler değişecek ama yasa millet için
yapılıyor. Dolayısıyla, orada bu meselenin bu derece öne
çıkarılmasını ben şahsen doğru
bulmadığımı ifade ediyorum.
Bursayla ilgili bir soru
vardı. Değerli milletvekilimiz, Bursada, Yalova yolunda
ağaçların kesildiğini söyledi. Ben Bursanın, yeşil
Bursanın yeşilliğinin gelişmesi konusunda gerek merkezî
Hükûmetin gerekse belediye başkanlarımızın yoğun
çalışmalarına şahidim. Dolayısıyla, belki, yol,
ulaşım ve benzer bir nedenden dolayı, spesifik olarak
bilemediğim, eğer birkaç ağacın bu şekilde kesimi söz
konusuysa bilin ki bunun onlarca da fazlasının yerine getirilerek
bunun yerine getirildiğini, yerel yöneticilerin ve merkezî yönetimin bu
konudaki hassasiyetini bir kez daha belirtmek istiyorum.
Samsunla ilgili, sulanabilir
araziyle ilgili... Arkadaşlar, Türkiyede sulanabilir arazi 8,5 milyon
hektar. 8,5 milyon hektarın 6,1 milyon hektarı sulamaya
açılmış durumda ama şu anda 3,1 milyon hektar arazi
izlenebiliyor. Bu rakamların, izlenebilir oranının daha da
artırılması ve bir an önce 8,5 milyon hektarın
sulanmasıyla ilgili Devlet Su İşlerimizin yoğun bir
çalışması var. Bizim de Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı olarak, özellikle sulanabilir
arazinin oranının artması konusunda yoğun bir takibimiz ve
değerlendirmemiz olduğunu söyleyelim.
Son olarak, Sayın
Atıcı, uçak ve gazetelerle ilgili... Mesela, bahse konu bir gazeteyi
geçen hafta ben İstanbuldan gelişte okudum, böyle bir şey
bilemiyorum ama yani ben yaşadığım bir şeyi
söylüyorum. Dolayısıyla, olayın, bu kadar önemli bir
yasanın buralara indirgenmesinin de doğru
olmadığını
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu
açıyorum Sayın Bakan, sözlerinizi tamamlayınız.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Yani bu kadar önemli bir
düzenlemeyi konuşurken meseleyi buraya indirgemenin de doğru
olmadığını düşünüyorum.
Bütün arkadaşlara
teşekkür ediyorum, sağ olun efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
VELİ AĞBABA
(Malatya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Ağbaba
VELİ AĞBABA
(Malatya) Sayın Başkanım, İç Tüzük 69a göre
İleri
sürdüğüm görüşten farklı bir görüş atfetti Sayın Bakan
ve beni hedef gösterdi hayvan hakları savunucularına, onunla ilgili
iki dakika söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
İki dakika süreyle söz
veriyorum.
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin 149
sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerindeki
soru-cevap işlemi sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VELİ AĞBABA
(Malatya) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; Tarım ve Hayvancılık
Bakanımıza bir iki sözüm olacak benim de.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Gıda, Tarım ve
Hayvancılık.
VELİ AĞBABA
(Devamla) Önce bu, çevre haklarıyla ilgili, Sayın Bakanın
doğduğu, büyüdüğü topraklardaki Cerattepeyle ilgili
düşüncelerini geçmişte biliyorduk, acemiliğinde; şimdi
ustalığında ne düşünüyor onu merak ediyoruz. Bütün
Artvinin, bütün Karadenizin, hatta bütün insanlığın
karşı çıktığı, sadece bir yandaşı
zengin etmek uğruna bütün Artvinin, o Kafkasörün güzel
doğasını yok etmek konusunda ne düşündüğünü Sayın
Bakanın merak ediyorum.
Şimdi, dedi ki:
Hayvanların da hakları vardır. Tabii ki hayvanların da
hakları vardır. Sayın Bakan, geçtiğimiz dönem bizim
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Melda Onur bununla ilgili bir
çalışma yaptı, kanun teklifi verdi. Bununla ilgili sivil toplum
kuruluşlarının, hatta AKPnin de görüşü alındı,
bir aşamaya gelindi, maalesef bu yasa çıkarılamadı. Şimdi,
bu dönem bizim Genel Başkan Yardımcımız Sayın Zeynep
Altıok da bununla ilgili kanun teklifleri verdi, yine bir gelişme
yok.
Şimdi, siz büyük
konuştunuz Sayın Bakan. Size burada Hodri meydan. diyorum ve burada
bir söz vermenizi istiyorum. Bu hayvanlarla ilgili hakların
çıkarılmasıyla ilgili biz açık çek veriyoruz; buradan söz
verin, eğer çıkarmazsanız, hayvanseverlerin söylediği gibi,
sözünden döneni kediler patilesin.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Ağbaba.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Sayın Başkan, benim 2 soruma da cevap verirken Sayın Bakan, bu
kadar önemli bir konu konuşulurken benim olayı basite
indirgediğimi, hiç konuyla alakalı şeyler
sormadığımı söyleyerek bana
sataşmıştır, izin verirseniz
BAŞKAN Sayın
Atıcı, burada bir sataşma yok.
Şimdi
AYTUĞ ATICI (Mersin) O
zaman Sayın Bakan sözünü geri alsın efendim. Ben olayı
indirgemiyorum. Yani ben konuşma heveslisi değilim ama
Yakışmamıştır kendisine.
BAŞKAN Tutanaklara
geçmiştir Sayın Atıcı.
Teşekkür ediyorum.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Karar
yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı talebi vardır; dolayısıyla. oylamada karar
yeter sayısını arayacağım.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler
Kâtip üyeler arasında
anlaşmazlık olduğundan oylamayı elektronik cihazla
yapacağım.
Oylama için iki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter
sayısı vardır, maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkanım, yerimden pek kısa bir söz talep ediyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Özel, mikrofonunuzu açıyorum.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, 149
sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde
Hükûmetin konuşma yapmamasını garipsediğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkanım, bir durumu kısaca tespit etmek istiyoruz. Bu kadar
önemli bir kanun görüşülüyor ve İç Tüzük bu kanunun
görüşülmesiyle ilgili geneli üzerinde iktidar partisi grubuna yirmi dakika
ve hükûmete de yirmi dakika konuşma hakkı vermiş ve bir
tasarı var ve eksik müzakereden ve tasarı Meclise iyi
anlatılamadığından, kamuoyunda yeterince
tartışılamadığından dünya kadar eleştiri
alınırken, iktidar partisi grubuna hadi bir şey demeyeceğim
yani o da çok manidar ama Hükûmet tarafından tasarının tümü
üzerinde konuşmayı tercih etmemeleri, bilgi vermemeleri, bunu
savunmamalarını açıkçası garipsediğimizi ifade etmek
isterim.
Söyleyeceklerim bundan
ibaret.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özel.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, ben de İç Tüzük 60a göre söz
istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Baluken, buyurun, sizin de mikrofonunuzu açıyorum.
13.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Hükûmetin elinde yurttaşların güvenliğini tehdit
edecek bilgiler varsa bunun kamuoyuyla paylaşılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bugün
basına yansıyan bazı haberlerde Amerika Birleşik
Devletlerinin, Adana, Muğla ve İzmirde bulunan
vatandaşları için o bölgeyi terk etme, o bölgeyi bir an önce
boşaltma şeklinde çağrılar yaptığı
yazılıyor. Ve bu haberler ciddi, Pentagondaki bazı kaynaklara
ve İnternet sitelerine dayanılarak bu haberlerin servis
edildiğini biliyoruz. Bu kaynaklar özellikle Türkiye Hükûmetinden
almış oldukları bilgiler doğrultusunda böylesi bir
çağrı yaptıklarını ifade ediyorlar. Yine, birkaç gün
önce de bu yönlü, İsrail Devletinin kendi vatandaşlarına
yönelik bir güvenlik çağrısı vardı, Türkiyede yaşayan
yurttaşlarına yönelik. Sayın Bakan da buradayken, bu konuda
Hükûmetten Meclisi bilgilendirme açıklaması beklediğimizi ifade
etmek istiyorum. Eğer ortada gerçekten bu düzeyde ciddi bir güvenlik
problemi varsa, Hükûmetin elinde mevcut istihbarat bilgileriyle bütün
yurttaşların güvenliğini tehdit edecek olan bilgiler varsa bunun
sadece diğer ülke hükûmetleriyle paylaşılması değil
aynı zamanda Türkiye kamuoyu ve Türkiye halklarıyla doğal olarak
paylaşılması gerektiğini düşünüyoruz. Bunu şundan
dolayı önemsiyoruz: Son, İstiklalde patlayan bombalardan önce de
özellikle bazı yabancı istihbarat servislerinin vermiş
olduğu bilgiler vardı ve bu doğrultuda bazı ülkelerin de
kendi konsoloslukları ya da elçiliklerine o günlerde kapalı
olması yönünde gönderdiği talimatlar vardı. Şimdi bunlar
dikkate alınmamıştı, hatta hatırlarsanız
İstanbul Valisinin mevcut tutumu da bu bilgilerin tamamını
yalanlayan bir pozisyondaydı. Ancak İstanbul Valisi bu bilgileri
yalanlarken biz İstiklal Caddesinde bombaların
patladığına tanıklık ettik ve acı bir fatura
çıktı bütün halklarımızın önüne. Şimdi
dolayısıyla yeni bir durum varsa ve bu yönlü, üst perdeden ve Türkiye
Hükûmetine dayanılarak paylaşılan bilgiler varsa Hükûmetin
mutlaka Meclisi ve tüm Türkiye kamuoyunu bilgilendirmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Sayın Bakan da olabilir ya da ilgili bir bakan hızla
Meclise çağrılıp bu konuda bir bilgilendirme yapabilir. Bu,
sanırım Türkiye kamuoyunu da en azından belli konularda ya
uyarır ya da rahatlatır. Bu bilgiyi edinme hakkını kendi
yurttaşlarımızdan esirgemememiz gerektiğini ifade etmek
istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baluken.
Sayın
Çakır, sizin de söz talebiniz olduğunu görüyorum.
Buyurunuz.
14.- Tokat Milletvekili Coşkun
Çakırın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Görüştüğümüz
kanun üzerinde CHP Grup Başkan Vekili Sayın Özgür Özelin
aktardıkları doğrusu haksızlıktır ve gerçeği
yansıtmamaktadır. Zira bu kanunun önemine binaen biz bu kurumu ihdas
etmeyi, mevcut kurumu revize etmeyi bir kanun tasarısı şeklinde
buraya getirdik ve komisyonda tartışıldı. Yeterince
tartışılmıştır,
tartışılmamıştır bu da ayrı bahis. Ama
bununla birlikte tasarı Genel Kurula indikten sonra hâlâ gelen
birtakım sorular, talepler karşısında da
duyarlılığımızı, eleştiriye ve katkıya
açık olduğumuzu göstermek bakımından Sayın Bakanla
burada grup başkan vekilleri olarak müzakere yaptık ve Sayın
Bakanı âdeta koltuğundan kaldırdık, arka tarafa geçtik ve
müzakerelere bir anlamda devam ediyoruz orada. Sayın Özgür Özel de bu
müzakerelerin bir kısmına katıldı, Levent Bey
katıldı. O kadar ki, oradaki tartışma bitmediği,
sonlanmadığı için CHPli konuşmacı hatibin
konuşmasını yapabilmesi için de ara verdik. Yani, bu
kadarını da söyleyeyim. Şimdi, bu konuya göstermiş
olduğumuz bu kadar duyarlılık ve hassasiyetten sonra bu tür
eleştirileri yapmak doğrusunu söylemek gerekirse haksızlık,
hakkaniyetsizliktir.
Kaldı ki
eğer Sayın Özel hâlâ istiyorsa, yeterince tartışma
yapılmadığını düşünüyorsa
Bakanın
konuşması, Hükûmetin konuşması, yahut iktidar partisinin
geneli hakkında konuşması kendi takdiridir. Bu, Özgür Özelin
yahut bir başka grup başkan vekilinin yahut milletvekilinin, üçüncü
bir kişinin takdiri değildir, buna biz karar veririz. Ama buna
rağmen hâlâ bu konuda Sayın Özel yeterli tartışma yapılmadığına
inanıyorsa İç Tüzükün 72nci maddesine göre yeniden
görüşmelerin devam etmesine ilişkin bir önerge verir, onun üzerine de
devam ederiz. Buna ilişkin bir görüşme talebi de bulunmadıktan
sonra bunu söylemek, doğrusunu söylemek gerekirse abesle iştigaldir.
Teşekkür
ederim.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Devam edelim, ortak önerge verelim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Çakır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
İzin verir misiniz efendim?
BAŞKAN Sayın
Özel, buyurun.
15.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan, hoşgörünüzü daha fazla da zorlamak istemiyorum,
çok imkân tanıyorsunuz bizlere ama şunu açıkça söylemek gerekir:
Bir kez, Meclis Genel Kurulu esastır. Görüşmeler
başladığında zaten yaptığımız
uyarılar demek ki haklı ki şu anda bir masa kuruldu, sağ
olsun Sayın Bakan da orada, arkadaşlarımız da orada. Ama
bir yandan da Meclis Genel Kurulunun belki de çok köklü
değişikliklere uğrayabilecek bir yasa tasarısı
üzerinde söz hakları tükeniyor, öbür taraftan, Sayın Bakan
çıkıp da getirdiği teklifi etraflıca, yirmi dakika süreyle
bunu anlatma imkânı da bulamıyor. Oysa böyle bir ısrara gerek
yok. Hemen şimdi anlaşabiliriz. Zaten tümü üzerinde görüşmeler
artık tamamlandı, maddelerine geçildi. Parlamento
çalışmalarını -zaten herkes yorgun- salı günü tamamlar
ama Sayın Bakan ile arkadaşlarımızın
yaptığı çalışmalar sürer, biz de katkı
sağlarız; yarın da gelinen noktadan hem de bir kör
döğüşü olmadan somut üzerinden müzakereler devam eder. Ama Sayın
Grup Başkan Vekilinin İç Tüzükün ilgili maddesine atfen
yaptığı yaklaşım önemlidir, o zaman buyursunlar madem
Devam ederiz. diyor, ortak önergeye imza atmaya hemen hazırım,
bekliyorum önergeyi müzakerelerin sürmesi için.
Teşekkür ederim.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Ona Genel Kurul karar verir.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Hep beraber karar veririz.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, bu konuyla ilgili ben de birkaç
cümle
BAŞKAN Buyurun
Sayın Baluken.
16.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Meclis kürsüsünden bilgi alma hakkının Hükûmet
tarafından açık bir şekilde ihlal edildiğine ve
yapılacak yasal düzenleme uluslararası sözleşmelere aykırı
olduğu için ihtiyacı karşılayamayacağına
ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, doğru bir yöntem
ve tartışma mekanizması
oluşturmadığınız zaman, Genel Kurul
tartışmaları devam ederken de istişare adı
altında, aslında Genel Kurulun bilgi edinme hakkını da bir
şekilde elden çıkarmış olursunuz. Şimdi, hem
Sayın Bakan hem de iktidar partisinin Komisyon üyeleri keşke bu
istişare sürecini Komisyon aşamasında işletmiş
olsalardı. Komisyon aşamasında muhalefetten gelen tek bir
önergeyi dikkate almadılar. İnsan hakları kuruluşlarının
ya da sivil toplum örgütü temsilcilerinin getirmiş olduğu hiçbir
öneriyi dikkate alarak
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Aldılar efendim, aldılar.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır)
orada bir tartışma yürütmedikleri için o insan
hakları kuruluşlarının birçoğu toplantıyı
terk etti. Hatta, tartışmanın belli bir kısmından
sonra -en azından kendi partim adına söyleyeyim- muhalefet parti
üyelerinden de toplantıyı terk edenler oldu. Dolayısıyla,
komisyon aşamasında gelen her öneriye kapalı olmak, oradaki
hiçbir önergeyi dikkate almamak, gelen sivil toplum örgütleri ya da insan
hakları kuruluşlarının getirmiş olduğu hiçbir
öneriyi kendi çalışmasına katmamak, en başından beri
yanlış bir yöntemdir. Şimdi, bütün bunlar
yapılmadığı zaman, işte, Genel Kurul da
çalışmasına ara vermeden bir taraftan çalışsın,
bir taraftan da biz arka tarafta bir istişare yürütelim. dediğiniz
zaman, orada tabii ki ciddiyet ve samimiyetle ilgili bir sorgulama ortaya
çıkar. Nitekim, Genel Kurulda, bu komisyondaki tartışmaları
takip edemeyen birçok milletvekili var. Mesela, benim grubumdaki
milletvekillerimin birçoğu, birçok arkadaşımız, AKPnin
uyguladığı hukuk dışı sokağa çıkma
yasaklarının olduğu illerdeki insan hakları ihlallerini
takip etmek üzere orada halkımızla birlikte bulunuyorlardı ve bu
tartışmayı, bu komisyondaki tartışmaları takip
etme şansına sahip olmadılar ama Genel Kurulda görüşülürken
İktidar partisi grubu bu yasa tasarısıyla ne getiriyor? ya da
Hükûmet bu yasa tasarısıyla neyi hedefliyor? şeklinde bir
yaklaşımı, bir perspektifi, bir sunumu merak ediyorlar. Yani,
milletvekili arkadaşlarımızın bu konuda Hükûmetten ya da
iktidar partisinden direkt birinci ağızdan ve Meclis kürsüsünden
tutanaklara geçecek şekilde bilgi alma hakkının burada Hükûmet
ve iktidar partisi grubu tarafından açık bir şekilde ihlal
edildiğini belirtmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayınız lütfen Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Toparlıyorum hemen.
Diğer taraftan, bu
istişareye başvurma ihtiyacı da iktidar partisi grubunun ya da
Hükûmetin muhalefetten gelen önerileri dikkate almak yerine, muhalefetten gelen
eleştirilerin doğruluğu üzerinden şekillendiğini
belirtmek istiyorum. Biz, Anayasa 90a aykırı olduğu için,
Türkiyeyi bağlayan uluslararası sözleşmelere aykırı
bir düzenleme yapıldığı için, yapılacak yasal
düzenlemenin ihtiyacı karşılayamayacağını, hem AB
açısından hem Birleşmiş Milletler açısından da
belli akreditasyon süreçlerinden geçemeyeceğini ifade ettik.
Yine, mali
özerklikle ilgili birtakım eleştiriler yapıldı. Yani,
muhalefetin önerilerini istişare etmekten çok, bu uluslararası
mekanizmalarda yapılacak yasal düzenlemenin karşılık
bulmamasından kaynaklanan bir ihtiyaçtan dolayı bir istişareye
başvurmuşlardır. Bunu da böyle tutanaklara geçirmek istedim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baluken.
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA YENEROĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Komisyonun söz talebi var.
Buyurunuz.
17.- İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlunun, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
İNSAN HAKLARINI
İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA YENEROĞLU
(İstanbul) Evet, şimdi, Sayın Başkan, vaktinizi fazla
zorlamak istemiyorum.
Teşekkür ediyorum.
Kısaca bilgi vermek istiyorum çünkü burada
bazı bilgiler verdik. Bunlar, sonuçta, orada bulunan arkadaşlar
açısından da herhâlde şaşkınlıkla
karşılanmış olması gerekir.
Bir arkadaşımız Bir buçuk saatlik
bir görüşme oldu. dedi. Orada bulunan arkadaşlar biliyorlar ki enine
boyuna bütün meseleleri tartıştık. Bir buçuk saat değil, en
az yedi saatlik bir tartışma yaptık Komisyonda.
MAHMUT TANAL (İstanbul) O kadar uzun sürmedi
Sayın Başkan.
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI MUSTAFA YENEROĞLU (İstanbul) İkinci husus: Madem
öyle bir durum oldu, biz arkadaşlarımızın önerilerini de
dikkate alarak 9 maddede değişiklik yaptık, bunu hep birlikte
Komisyon üyeleri olarak yaptık.
Diğer bir husus: Sayın Baluken Vekillerin
önerileri bile dikkate alınmadı. diye ifade ettiler. Oysa ilginç
olan şu: Kendi grubuna mensup olan arkadaşlar, verdikleri
yazılı önergeleri bile müzakere edilmeden çıkıp çekip
gittiler. Dolayısıyla, onların verdikleri müzakereleri de ilgili
arkadaşlar olmaksızın biz orada değerlendirdik, onları
da karara bağladık. Yani, Komisyon bu konuda üzerine düşeni
yapmıştır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yeneroğlu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hangi grubu kastediyorsunuz?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, tabii, Sayın Başkan açıklaması
sırasında açık bir şeklide grubumuza sataşmada
bulunmuştur. Yani, önergeler dikkate alınmasına rağmen hem
burada yanlış bilgi verdiğimizi hem de gereksiz yere Komisyonu
terk ettiğimizi ifade ederek grubumuzu zan altında
bırakmıştır.
Sataşmadan söz istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Baluken, tutanakları
isteyeceğim, ona göre talebinizi değerlendireceğim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, ama
BAŞKAN Ben konuşmanın genel
silsilesi içerisinde bir sataşma görmedim ama atlamış
olabilirim, dikkatimden kaçmış olabilir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, komisyon üyelerimizi
BAŞKAN Tutanakları getirteceğim,
değerlendireceğim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Peki o
zaman.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkanım, Sayın Komisyon Başkanımız bu
çalışmanın yedi saat sürdüğünü söyledi. Yedi saat sürmedi.
Tam tutanak tutuldu, getirebiliriz, üç saatten fazla sürmedi Sayın Başkanım,
o da hatta
Yani orada, gelen sivil toplum örgütlerinden konuşmacılar
da vardı. Biz ısrarla dedik ki: Alt komisyon kurulsun, üniversiteden
görüşler alınsın, en azından Adalet Komisyonundan, Anayasa
Komisyonundan görüşler gelsin. Maalesef, oy sayısıyla bu
görüşülmeden bu şekilde geçti. Yani çok ayrıntılı
müzakeresi yapılmadı.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal,
tutanaklara geçmiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
şimdi, biraz önce Komisyon adına söz alan değerli temsilci,
Komisyon sözcüsü şu ifadeyi kullandı -kendisi burada olduğu
için- dedi ki: Öyle ki muhalefet partileri verdikleri önergelerin
akıbetlerini dahi takip etmeden çekip gittiler, yokluklarında
işlem yaptık. Bundan hangi grubu kastettiklerini açıklarlarsa
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI MUSTAFA YENEROĞLU (İstanbul) Allah aşkına!
Çok açık ve net bir biçimde söyledim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hangi
gruptu?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hangi grubu kastediyorsun?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI MUSTAFA YENEROĞLU (İstanbul) Çok açık Sayın
Başkan
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sataşma
olduğunu şimdi duydunuz o zaman.
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri,
tutanakları getirteceğimi ifade ettim, Sayın Özel de Sayın
Komisyona bir soru sormuştur, onların hepsini
değerlendireceğim
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, yalnız şöyle bir durum var: Demin ben, hani
Sataşma için tutanakları bekleyelim. derken sizin Ben
açıklamayı yeterince takip edemedim, dikkatimden kaçmış
olabilir. sözünüze saygımdan dolayı böyle bir tavır sergiledim.
Ama şimdi Sayın Komisyon Başkanı, Sayın Özgür Özelin
sorusu üzerine açık bir şekilde Ben HDP Grubunu kastettim. deyince
ve
BAŞKAN Bir saniye
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tabii,
HDP Grubunu kastettim." diyor.
BAŞKAN Sayın Baluken; Sayın
Komisyon, Sayın Yeneroğlu oradan öyle bir açıklama yaptıysa
bu açıklama Divandan duyulmadı. Mikrofondan konuşmadı,
mikrofondan konuşmadığı için bu açıklamasını
ben duymadım.
O zaman Sayın Komisyona söz vereyim yeniden.
Sayın Özelin bir sorusu oldu, ona bir cevap
verdiniz sanıyorum; Divan ve Genel Kurul bunu yeterince duymadı.
Yeniden lütfen o konuda bir açıklama yapar mısınız.
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI MUSTAFA YENEROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
ilk konuşmamda da çok açık ve net bir biçimde ifade ettim ki
yazılı olarak önerge veren HDP Grubu içerisindeki arkadaşlar
önergeyi verdikten sonra çıktılar, onların önergesini biz onlar
dışarıdayken değerlendirdik ve karara bağladık
dedim. Yani bununla ilgili bir sataşma olmaz ki. Bu konuyla ilgili durumu
tespit etmek istiyorsanız arkadaşlar burada, sorarsınız,
kendileri teyit ederler.
Bunun dışında,
yani Sayın Tanal, konuyla ilgili tutanaklara bakın, getirin
bakın; siz kendiniz tespit edeceksiniz, hodri meydan. Ben de açıkça
söylüyorum yani. Aşağı yukarı altı yedi saat sürdüğünü
ifade ettim, aynen tekrar ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yeneroğlu.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, Sayın Komisyon
Başkanının açıklamaları muhatap olarak partimizin
olduğunu gösteriyor.
BAŞKAN Şimdi,
evet, daha önce tutanakları getirteceğimi ifade etmiştim ancak
Sayın Yeneroğlunun, bir başka konuda yapmış
olduğu açıklamayla Halkların Demokratik Partisi Grubuna
sataştığı yönünde Sayın Baluken tarafından bir
iddiada bulunulmuştur.
Buyurunuz Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Ayhan Bilgen cevap verecek.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Bilgen.
Süreniz iki dakikadır.
(HDP sıralarından alkışlar)
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa
Yeneroğlunun yaptığı açıklaması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
AYHAN BİLGEN (Kars)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yani toplantıdan
çıktığımız doğrudur ama çıkış
nedenimiz
İNSAN HAKLARINI
İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA YENEROĞLU
(İstanbul) Bir dakika, bak, teyit etti işte.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Biz de dedik ya çıktılar
Dikkate
almadığınız için
AYHAN BİLGEN (Devamla)
önergelerimizin yetişme ihtimali yani önergeleri hazırlama ve o dar
süre içerisinde o kadar maddeyle ilgili önergeleri yetiştirme imkânı
kalmadı. Bir an önce bitirme konusundaki baskı üzerine baktık ki
insan hakları örgütleri, Türkiyede bu işin en yoğun
emeğini sarf eden örgütler tamamen, tümüyle karşı olduklarını
net ortaya koydular, bizim de önergelerimizin artık yetişme ve
değerlendirme imkânı kalmadı o dar süre içerisinde.
Dolayısıyla böyle bir senaryonun parçası olmak yerine protesto
edip çekilmeyi tercih ettik ama sonra da şerhlerimizi gönderdik.
Dolayısıyla da burada hani çok net biçimde biz bu kanunun
esasıyla ilgili, akredite olabilmesi için, hem kurulun oluşma biçimi
hem de diğer boyutlarıyla ilgili bir ciddi düzenlemeye ihtiyaç
olduğuyla ilgili düşüncelerimizden dolayı bunu yaptık.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Keşke CHP de terk etseydi.
AYHAN BİLGEN (Devamla)
Yani bu kurulun, bu mekanizmanın Biz kurduk, oldu.
mantığıyla oluşması bu Parlamentoya da zarar verir,
bir süre sonra bu ülkenin uluslararası arenadaki pozisyonuna da zarar
verir. Yani bu ısrarda bulunmasak, siz buradan geçirmiş olsanız,
Komisyona ilk geldiği gibi, Hükûmetten geldiği gibi geçmiş
olsaydı daha iyi bir iş mi olacaktı? Yani üzerimizden
savmış olacaktık ama bu kurulu ne uluslararası arenada
kimse ciddiye alacaktı ne de toplum nezdinde saygınlığı
olacaktı. Biz bugün bile buraya gelirken insan hakları örgütleri bu
toplantıyı terk etmemizi istediler, Katılmayın. dediler,
Bırakın iktidar partisi kendisi oylasın, kendisi geçirsin.
dediler.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) Sizin kendi iradeniz yok mu?
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) Hangi insan hakları örgütleri bunlar?
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) Sayın Vekil, sizin iradeniz yok mu? STKlar
mı sizi yönetiyor? Size oy verenlerin iradesi yok mu?
AYHAN BİLGEN (Devamla)
Biz buna rağmen, sorumlu davranıp iyileşmesi için bir kez daha
burada ısrar ettik, bunu yapmayın.
Bakın, bu kurullar
dünyanın her yerinde zorlanıyor. Danimarkadaki İnsan
Hakları Kurumu savaşa karşı çıktığı
için bütçesi Hükûmet tarafından kesildi. Yani örnek verdiğiniz
ülkelerde bile bu sorunlar çözülemiyor ki bizim gibi bir ülkede bunun
inisiyatifini tümüyle Hükûmete vermek çok daha ciddi riskler içerir.
Herkesi selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bilgen.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN Şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 16ncı maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz isteyen siyasi parti
gruplarına ve şahısları adına sayın
milletvekillerine söz vereceğim.
İlk konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Mehmet Parsak, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurun Sayın Parsak. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Aziz Türk
milleti ve saygıdeğer milletvekilleri, sözlerimin başında
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben milletvekili seçildiğimden bu yana bu kürsüye her
çıktığımda, ne yazık ki, sözlerime başlarken o
gün şehit olanlara -sayısı kaçsa, 3, 5, 10 15- Yüce Allahtan
rahmet dileyerek, milletimize başsağlığı dileyerek
başlamak zorunda kaldım tüm konuşmalarıma, böyle olmasını
istemediğim hâlde. Bugün bu bağlamda, bu çerçevede nispeten mutlu
hissediyordum kendimi, gün içinde hiçbir şehit haberi almadık diye
ama biraz önce, zannediyorum bir yarım saat kadar önce yine
Şırnakta 24 yaşında, Adanalı bir özel harekât polisimizin
şehit olduğu haberini, bir kanasçı tarafından
yaralandıktan sonra hastanede kurtarılamayarak şehit
edildiği haberini aldık. Ne yazık ki bu gelenek yine
bozulmadı. Biz hem şehidimize Yüce Allahtan rahmet hem aziz
milletimize, ailesine başsağlığı dilemek durumunda
kalıyoruz. Rahmet olsun.
Sayın Bakan, bu kan da
dinsin artık, bu mücadelede bir netice alınsın. Biz artık
her gün -1, 3, 5, 10- şehit haberlerini millet olarak da almak
istemiyoruz, bu kürsülerde de sürekli olarak taziye cümleleri kurmak istemiyoruz.
Bunu öncelikle dikkatlerinize sunmak isterim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, söz aldığım 149 sayılı Kanunun
birinci bölümü hakkında grubum adına sözlerime başlarken Gazi
Meclisi de bir kere daha saygıyla selamlıyorum.
Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısının ilk
bölümü, kanun tasarısının başlangıç hükümlerini,
ayrımcılıkla mücadele, kurumun teşkilat yapısı ve
görevleriyle personel rejimini düzenleyen maddelerden oluşmakta.
Bu ve buna benzer kanun
tasarılarıyla kurulan kurumlar, bir yandan amaç ve görevleri
itibarıyla âdeta bir üst kurul olarak yapılandırılmakta;
diğer yandan, üye atamalarının tamamı, sanki farklı
bakış açılarına sahiplermiş gibi Bakanlar Kurulu ve
Cumhurbaşkanına verilmektedir. Başbakanlıkla ilişkili,
idari ve mali özerkliğe sahip ve kamu tüzel kişiliğini haiz bir
kurumun Cumhurbaşkanına neden yıllık rapor sunması
gerektiğini hiçbir hukuk düzeni veya hukukçu izah edemez.
Açıkçası, bu durum akla ve mantığa da aykırı.
Görevli olduğu konularda
zaten birçok düzenleme bulunan bu ve buna benzer kurumların bu
şekilde yapılandırılması olsa olsa
Cumhurbaşkanının yetkilerini genişletme ve Hükûmet
üzerindeki vesayetini artırma girişimi olarak
değerlendirilebilir.
AKPnin bu tutumunun sonucu,
Türkiye'deki tüm kurumların zamanla Cumhurbaşkanlığına
doğrudan bağlanmasına veya Sayıştay yerine
Cumhurbaşkanlığına hesap veren kurumlara gitmesine kadar
varabilecektir. Bu tutumun, Cumhurbaşkanını seçilmiş kral
hâline getirme amacına yönelik olduğu aşikârdır. Ancak,
asırlık şu deyimi buradan ifade etmek isterim ki sizin kendi
hülyalarınızda oluşturduğunuz kral çıplaktır ve
bu ülke krallıkla yönetilmeyecektir. Başkanlık sistemi
adı altında AKP usulü seçilmiş krallık sisteminin
tartışıldığı bugünlerde özel hükümlerle
Cumhurbaşkanına özel yetkiler verilmesi akıllara Hükûmet
içerisinde kraldan daha çok kralcılar mı var? sorusunu haklı
olarak getirmektedir. Anlaşılan o ki bazı Hükûmet üyeleri
Hükûmetten bağımsız olarak veya Hükûmetle birlikte
Cumhurbaşkanına bu şekilde hediyeler sunmak istemektedir.
Niyetiniz ne olursa olsun şu hususu ifade etmek isterim: Türkiye Büyük
Millet Meclisi büyük Türk milletinin meclisidir ve sizin iç siyasi
oyunlarınıza kesinlikle alet edilemeyecektir.
Gazi Meclisin değerli
üyeleri, her ne kadar şu an konuşma yaptığım bu
maneviyat yüklü kürsüde yakın zamanda bazı bakanlarınız
Ben bu Anayasayı tanımıyorum. demiş olsa da size tekrar
ve tekrar hatırlatmak isterim, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir.
Aksayan ve eksik yanları olsa da Türkiye Cumhuriyetinin bir anayasası
vardır ve hepimiz istesek de istemesek de bu Anayasaya uymak
zorundayız çünkü hepimiz bu Anayasa üzerine yemin ettik.
Kıymetli
milletvekilleri, tam anlamıyla uygulanmayacak, hatta iktidar ve
taraftarlarınca neredeyse hiç uygulanmayacak ancak iktidarın
demokratikleşme yalanına hizmet edecek bir kanun
tasarısıyla daha karşı karşıya olduğumuzu
belirtmekte yarar görüyorum. Kanun tasarısıyla iş yerinde
yıldırma, taciz de dâhil olmak üzere her türlü
ayrımcılık tanımlanarak yasaklanmaktadır. Kanun tasarısının
ayrımcılık yasağının kapsamını
belirleyen 5inci maddesinde yer alan ifadelerine dikkat edilirse
tamamının Anayasamızdaki temel hak ve özgürlüklerle ilgili
olduğu görülmektedir. Bu maddeye göre mesela kamu taşınır
ve taşınmazlarının kiralanmasında
ayrımcılık yasaklanmıştır.
Peki, bu kanun, göreve
geldiğinden bu yana Kamu İhale Kanununu 167 kez değiştiren
bir hükûmete uygulanabilecek midir? Yine aynı maddeye göre, derneklere,
sendikalara üye olmaya yapılacak ayrımcılık da yasaklanmıştır.
Peki, bu kanun sarı sendikaya üye olmayanların terfi
alamadığı, bilakis tenzili rütbeye maruz kaldıkları,
tayin ve yer değiştirme konusunda büyük sorunlar
yaşadıkları, devletin güvenlik güçlerinin bile temizlemek için
aylarca uğraştığı yerlere sürgün edildikleri, lojman
ve benzeri sosyal haklar konusunda haklarının yendiği,
ötekileştirildikleri, bir kenara itildikleri, disiplin işlemleriyle
yıldırılmaya çalışıldıkları
gerçeğini değiştirebilecek midir?
Değerli milletvekilleri,
kanunla kurulması öngörülen Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kuruluna üye olma kriterleri tıpkı Kişisel Verileri
Koruma Kurulunda olduğu gibi kurumun görev alanı hakkında bilgi
ve deneyim sahibi olmak, dört yıl lisans öğrenimi, bir kamu kurumunda,
sivil toplum kuruluşunda ya da özel sektörde toplam on yıl
çalışmış olmak gibi alelade usuller olarak
belirlenmiştir. Fakat biraz önce içeride yapılan istişarelerde
bunda bir değişiklik olabileceği noktasında bir
uzlaşma zemini olduğunu da müşahede ettik.
Dolayısıyla, eleştirilerimizi saklı tutarak bu çerçevedeki
sözlerimi şimdilik ifade etmekten sarfınazar ediyorum.
Temelde ülkemizde meydana
gelen insan hakları ihlallerinin ve ayrımcılık
muamelelerinin çetelesini tutmak üzere kurulduğu anlaşılan
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun tuttuğu çeteleyi
bu ihlallerin baş sorumlularına sunması sonucu bu
sorunların çözüleceğine ya da azalacağına inanmak en hafif
ifadesiyle hayalperestliktir. İktidarın kendi zihniyetini ve yönetim
anlayışını değiştirmeden sadece kurum kurarak,
bizzat kendisinin çiğnediği uluslararası normları alt alta
yazarak bir yere varılamayacağını bilmesi gerekmektedir.
Terörle mücadelede ve
yolsuzlukların önlenmesinde olduğu gibi insan hakları ihlalleri
konusunda da mücadelenin en temel noktası samimiyettir.
İktidarın bu tenakuzları ve ikircikli
yaklaşımları sadece bu kanuna has değildir. Yakın
zamanda Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararda, iktidar partisine
mensup sayın grup başkan vekili, Cumhurbaşkanının
konuya ilişkin açıklamasını âdeta milat ilan eder
şekilde, sabah ayrı, öğleden sonra ayrı
açıklamasıyla hepimizin aklına şu hikâyeyi
getirmiştir: Hikâye bu ya, kral bir gün soytarısını
çağırmış ve sarayında patlıcanlı yemekler
yapılmasını istemiş. Soytarısı da tüm
aşçıları ve tabii ki aşçıbaşını da
toplamış ve patlıcanın nimetlerini sıralamaya
başlamış: Patlıcan şöyle
sağlıklıdır, böyle lezzetlidir, böyle iyidir, böyle
güzeldir. Ve en nihayetinde de demiş ki: Kralımız bunun için
sizden çok çeşitte, patlıcanın her çeşidinde patlıcan
yemeği yapmanızı istiyor. Hakikaten de tüm aşçılar o
gün patlıcan ağırlıklı bir menüyle kralın
karnını doyurmasını temin etmişler, gün
tamamlanmış. Ertesi gün, bu defa, kral gene
soytarısını çağırarak patlıcan yemekten
sıkıldığını, patlıcanın bir işe
yaramadığını, esasen lezzetli
olmadığını ifade etmiştir. Aynı soytarı
aynı aşçıbaşını ve aynı
aşçıları yeniden karşısına çağırıp
bu defa da patlıcanın hiç de sağlıklı olmadığını,
hiç de lezzetli olmadığını, bir işe
yaramadığını filan sıralayınca
aşçıbaşı serzenişte bulunmuştur: Ya, dün Ne
kadar lezzetli, ne kadar sağlıklı. diyordun, bugün de
çıktın, dedin ki: Bu patlıcan ne sağlıklı ne
lezzetli, hiç istemiyoruz. Demiş ki: Ya, siz beni eleştirmeyi bir
kenara bırakın, ben patlıcanın soytarısı
değilim, kralın soytarısıyım. Dolayısıyla,
kral ne istiyorsa o çerçevede hareket ediyorum, siz de o doğrultuda
hareket ederseniz iyi olur.
Ya, gecenin bu saatinde
eleştirimi sadece bu hikâyeyle sınırlı tutarak daha fazla
da uzatmadan yüce Meclisi, Gazi Meclisi ve sizleri bir kere daha saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Parsak.
Buyurun Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın konuşmacı burada olmayan AK PARTİ grup
başkan vekili hakkında bir eleştiri getirmiştir, mümkündür
ama peşinden vermiş olduğu örnekle bizim grup başkan vekiline
soytarı demek istemiştir, çok ayıptır.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar)
Hayır efendim, hikâye anlattım. Hikâye bu ya. diyerek
başladım. Sayın Hocam, zaten Hikâye bu ya. diye
başladım.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Bu utanmazca bir benzetmedir. Bu çerçevede söz hakkı talep
ediyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Bostancı.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Üslubu beyan, aynıyla insan. Başka bir şey demem yani.
MEHMET PARSAK
(Afyonkarahisar) Hikâye bu ya. diye başladım, bir hikâye
anlattım.
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın 149
sıra sayılı Kanun Tasarısının birinci bölümü
üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; burada yapılan beyanlara
ilişkin eleştiriler dile getirilebilir ama üslubu dairesince.
Eleştirimi bununla sınırlı tutuyorum. diyerek Sayın
Cumhurbaşkanına kral, AK PARTİ grup başkan vekiline de
soytarı diyemezsin. Çok ayıp bir şey, seni
kınıyorum.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Hikâye
anlattım Hikâye bu ya. diye.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
Söylediğin hikâye buradaki örneğe uymaz. Bu yaptığın,
Parlamentodaki bir konuşmanın adabına ve ahlakına da uymaz.
Yapacağın konuşmada eleştiri tabii ki dile getirebilirsin
ama gelip böyle bir benzetme üzerinden ne münasebet, ne tür bir illiyet
bağı üzerinden konuşuyorsun? Verdiğin örnek üzerinden
konuşuyorsun ve bizim arkadaşımıza soytarı demek
istiyorsun. Sana aynıyla iade ediyorum. Utanmazca bir benzetme bu! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Siz onu demek
istiyorsunuz.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Kendi ruh hâlini
gösteriyorsun be! Yakışıyor mu?
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Vural
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın konuşmacı böyle bir illiyeti
kurmadığını ifade etti ama Sayın Naci Bostancı
böyle bir illiyeti kurdu.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Ne illiyeti Sayın Vural, ne illiyeti?
Yaptığı benzetme ortada.
OKTAY VURAL (İzmir) Asıl illiyeti kuran
siz oldunuz. Dolayısıyla, bu konuda, zannederim, Adalet ve
Kalkınma Partisinin diğer grup başkan vekili sizin bu
sataşmanız hakkında söz alarak sizin hakkınızda
herhâlde söylemesi gerekenler var.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Dil
oyunları yapma Sayın Vural, dil oyunları yapma.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Onlar bayatladı
be!
OKTAY VURAL (İzmir) İlliyeti kuran
sizsiniz, aklınıza o geliyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Çok ayıp,
çok!
OKTAY VURAL (İzmir) Yani yağmur
dendiği zaman aklınıza başka bir şey geliyorsa ne
desin yani? Ne desin?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Kendi ruh hâlinize
bakın.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani, illiyeti kuran sizsiniz. Siz nasıl
böyle bir illiyeti kurdunuz? Aynaya bakın, kendinize hesap verin.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN Birinci bölüm üzerinde söz isteyen
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mahmut Tanal, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla,
hürmetle selamlıyorum.
Görüştüğümüz kanun tasarısı
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısı. Bu tasarı gerçekten çok acil bir vaziyette İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonuna geldi. İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunda tüm siyasi parti
gruplarınca bu kanun tasarısıyla ilgili öncelikle
üniversitelerden, bu alanda çalışan sivil toplum örgütlerinden
görüş sorulması istenildi ve herhangi bir yerden bu konuda görüş
sorulma imkânı olmadı. Ancak, bu konuda, her ne kadar
tasarının ayrıntılı araştırılması
için, detaylıca incelenmesi için, eksikliklerinin,
fazlalıklarının, yanlışlıklarının
tespiti için alt komisyon kurulması talep edildiyse de, o gün için patlama
olmuştu ve gerçekten hızlı bir vaziyette bu tasarı
Komisyonda görüşüldü ve Genel Kurula geldi. Tabii, Komisyon
sırasında sözlü olarak ve yazılı teklifler olarak biz
Komisyona sunduk ama tekliflerimizin hiçbirisi ciddiye alınmadı,
ancak şu aşamada benim tek tek bu maddeler üzerinde söyleyeceğim
aykırılıkların Genel Kuruldaki tüm arkadaşların
ve kamu kurum ve kuruluşlarının ve televizyonları
başında, İnternette izleyen
vatandaşlarımızın tamamı bu eksikliklerin ne kadar
doğru olduğunu fark edecekler.
Sayın Bakan, tabii, Komisyonda da sizinle
bunları biz görüştük, konuştuk ama derdimizi herhâlde ya biz
anlatamadık veyahut da sizler anlamak istemediniz. Bu kanunun amacı
ayrımcılık ve ayrımcılığı engellemek,
eşitliği sağlamak, bunu tüm ülkede etkili hâle getirmek. 3üncü
maddesinde eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağına
baktığımız zaman bizim hem Ceza Kanunumuzda hem
Anayasamızda hem de Anayasanın 90ıncı maddesi
uyarınca imzaladığımız, kabul ettiğimiz
uluslararası sözleşmeler uyarınca eşitlik ilkesinde şu
ibareler mutlaka geçiyor, burada mesela: Herkese dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep
Burada mezhep
kavramı geçmiyor yani mezhep kavramı, mezhep nedeniyle eşitlik
bozulabilir, ayrımcılık yapılabilir. Bu anlamda mezhep
ayrımcılığını bu kanun yasaklamıyor
değerli arkadaşlar. Bunu defalarca Komisyonda, Bakanın
bulunduğu ortamda dile getirdiğimiz hâlde bunlar nazara
alınmadı. Yani, mezhepçilik ayrımcılığı
nedeniyle, mezhepçilik düşüncesi amacıyla bir kişiyi işten
atabilirsiniz, işe almayabilirsiniz, ayrımcılık
yapabilirsiniz. Bu anlamda bu kanun bunu engellemiyor.
İkinci bir konu, aynı şekilde burada
ayrımcılık ve eşitlikle ilgili cinsel yönelimlerinden
dolayı da insanlar yine ayrımcılığa maruz kalabilir.
Eşitlik sağlanmıyor, ayrımcılık burada
yasaklanmıyor. Bu kanun bu açıdan sakıncalı.
Yine, devam ediyoruz, bakın,
Anayasamızın 10uncu maddesindeki birinci fıkrayı aynen
yine okuyorum: Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Burada ve benzeri sebepler yok.
Sadece takdirî olarak sayılmış durumda yani bu sebepler
dışında siz bunu genişletemezsiniz. Mevcut olan bu hâliyle
bu kısım -içimizde hukukçu arkadaşlarımız var- ve
benzeri sebeplerin olmaması açısından bu, Anayasaya
aykırılık teşkil etmekte, uluslararası
sözleşmelere aykırılık teşkil etmekte.
Şimdi, burada, biz yine
devam ederken, 4üncü maddesinde ayrımcılık ilkeleri var.
Ayrımcılık ilkelerinde çoklu
ayrımcılığı yasaklamış, tekli
ayrımcılığı yasaklamamış. Bu anlamda
dolaylı ve doğrudan ayrımcılık yasaklanmış.
Burada keşke tekli ayrımcılık da yasaklanmış
olsaydı.
5inci maddedeki
ayrımcılık yasağının kapsamı, mesela belediyelerde
billboardlar kullanılıyor, billboardların
kullanımıyla ilgili, bunu 5inci maddede nasıl
sığdırabiliriz? Bu da en fazla seçim dönemlerinde tüm siyasi
partilerin maruz kaldığı noktalardan bir tanesi.
Geliyoruz 7nci maddenin yine
(b) bendinde, burada, Ayrımcılık iddiasının ileri
sürülemeyeceği haller maddenin başlığı, istisna
olarak 7nci maddenin (b) bendinde sadece belli bir cinsiyetin
istihdamını zorunlu kılan durumlar deniliyor. Burada,
Anayasamızın 10uncu maddesindeki pozitif ayrımcılık
açısından, bu, yine, Anayasanın 10uncu maddesine
aykırı.
Şimdi, kanuna
baktığımızda 10uncu maddesinde kurulun oluşumu var.
Değerli arkadaşlar,
tabii, örnek olarak -mesela Avrupa Birliği deniliyor- Fransaya
baktığımız zaman, Fransada 2011 tarihine kadar 4 tane
kurul vardı insan hakları kurulu açısından; Eşitlik
Kurulu vardı, Etik Kurulu vardı, Arabuluculuk Kurulu vardı ve
İnsan Hakları Kurulu vardı. Bu 4 kurul 2011 yılından
sonra sadece ve sadece tek kurula dönüştü, Kamu Denetçiliği yani
Ombudsmana dönüştü. Peki, bizde, Türkiyede şu anda kaç kurul var bu
konuyla ilgili? İnsan Hakları Kurulu var, Ombudsman yani Kamu
Denetçiliği var; zaten İnsan Hakları Kurumunu da biz bununla
kaldırıyoruz, İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu hâline
getiriliyor. Buradaki, Avrupa Birliğinin aramış olduğu
koşul, bu tür kurulların etkin, bağımsız ve gerçek
denetimi yapabilecek bir otoritenin olması gerekiyor, bu açıdan da
bunun yürütme organından yani siyasi iktidarlardan bağımsız
olması aranıyor.
Dünya uygulamalarına baktığımız
zaman ve Avrupa Birliği ülkelerine baktığımız zaman,
insan hakları alanında denetim yapmakla görevli olan bu
kurumların tamamı parlamentoda bulunan siyasi grupların temsili oranına
göre seçiliyor ve başkanı da yine parlamento tarafından üçte 2 nispi
çoğunlukla seçiliyor. Bunun amacı ne? Başkanın, en
azından, tarafsız olmasını sağlamak, rahat
çalışmasını temin etmek, etkin ve bağımsız
bir ortamı sağlayabilmek. Peki, biz buna
baktığımız zaman, mevcut olan bu düzenlemeyi biz yaparken
niçin yapıyoruz? Sayın Başbakan hatırlanırsa şunu
söylemişti: Efendim, Avrupa Birliğine serbest dolaşım
hakkı gelecek, vizeler istenilmeyecek, serbest dolaşım için bu
kanunların bir an önce Parlamentodan çıkması lazım. Ben
şimdi buradan Sayın Bakana soruyorum: Sayın Bakan, bu kanun bu
şekilde geçerse, Avrupa Birliği neyi esas alıyor? Paris
İlkelerini esas alıyor. Peki, bu, Paris İlkelerine uygun
olmazsa, Avrupa Birliği bunu kabul etmezse, o zaman serbest
dolaşım, vize hakkı bu vatandaşa gelmezse bunun sorumlusu
kim olacak, muhalefet mi olacak? Biz burada muhalefet olarak bu konuda
uyarıyoruz. Bakın, buradaki düzenleme Paris İlkelerine
aykırı, mevcut olan bizim Anayasamıza aykırı
Değerli Bakan. Yani, Anayasanın 10uncu maddesi mezhep
ayrımını yasaklıyor, engelliyor ama siz bu mezhep
kavramını, biz ısrarla Komisyonda söylediğimiz hâlde,
burada yine ilave etmemekte direniyorsunuz. Burada sorumlusu biz değiliz
yani bunu hep hatırlatıyoruz.
Paris İlkeleri
doğrultusunda, takdir edersiniz, bu kurulla ilgili bir puanlama sistemi
var, A grubu, B grubu, C grubu. Ölçek anlamında en üstteki düzey grubu A
grubudur. Bu düzenlemeyle Türkiye, Avrupa Birliğinin hayata geçirdiği
ve bugüne kadar bulunan Eşitlik ve İnsan Hakları Kurumu
seviyesine çıkmamış olacak. Hatta biz diyoruz ki: Bu kurumda
üyelerin en azından yarısının da kadın olması
lazım. Burada, kanunda sadece dört yıllık fakülte
ayrımı getiriliyor. Yani, insan hakları alanında
çalışmış olan hiç kimseye bu kurulda bir öncelik
tanınmıyor, bir nitelik tanınmıyor. Bu vaziyete geldiği
zaman insan hakları alanında çalışmamış olan
kişilerin de kurula seçilme ihtimali mevcut.
Bu kurul amacından
saptırılmış olacak, Avrupa Birliği ülkeleri âdeta
kandırılmış olacak. Efendim, Türkiyede Eşitlik ve
İnsan Hakları Kurumu var mı, var ama içeriği nedir?
Getirin, beğenmediniz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla)
Mesela, İspanyada bu düzenleme nerede yapılmış?
İspanyadaki düzenlemede başkanı parlamento seçiyor, üyeleri her
siyasi partinin temsiliyet oranına göre seçiliyor ve İspanyada bu
gelenek kırk yıldan beri de uygulanan bir husus.
Ben teşekkür ediyorum,
saygılarımı sunuyorum Sayın Başkanım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Tanal.
Birinci bölüm üzerinde
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Burcu Çelik Özkan, Muş
Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik
Özkan. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA BURCU
ÇELİK ÖZKAN (Muş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; az önceki tartışmaya bir ek bilgi olarak Genel
Kurulun takdirine sunmak istiyorum: İnsan Hakları Komisyonunda o
kadar verimli bir çalışma yaptık ki biz, Sayın Bakanla
birlikte, Komisyon üyeleri ve grup başkan vekilleri hâlen arkada,
tasarı üzerine uzlaşma sağlamaya, belki de tartışmaya
devam ediyoruz.
İnsan
Hakları Komisyonunda yürütülen tartışmaları bizzat bizler
hepimiz yaşadık, burada tekrar tekrar değinmeye gerek yok. Ama,
hakikaten tasarının neyi amaçladığına, ne için bu
kurumun oluşturulduğuna asla bunlara dikkat edilmeksizin ve bu
tasarı ele alındığı zaman yasanın yapılma
sürecinde sivil toplum örgütlerinin ve bu tasarıyla ilgili hiçbir kesimin
görüşünün alınmamış olması hakikaten burada ne kadar
işlevinden çıkmış bir durumda olduğumuzun
göstergesidir.
Şimdi ben
kısaca hem İnsan Hakları Komisyonunda
yaşadıklarımızı hem de bu tasarının ilk
bölümüne ilişkin birkaç görüşümü grup adına tekrardan sunmak
istiyorum.
Şimdi,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90ıncı maddesi burada
epey konuşuldu. Son paragraf, özellikle, uluslararası
sözleşmelerin kanunlarımızdaki hiyerarşik
karşılığını belirtmekte. Bu nedir? İç
hukuktaki bir düzenleme ile uluslararası sözleşmeler karşı
karşıya geldiğinde hangi kanunun geçerli olacağına
dair bir düzenlemedir ve bu bütün Parlamento tarafından çok iyi bilinir ki
böyle bir durumda uluslararası kanun elbette ki önceliklidir.
Türkiye'nin
imzacısı olduğu çok sayıda insan hakları
sözleşmesi ve bunların denetim organı olan komiteler belirli
konularda uzmanlaşmış kurumların oluşmasını
hem yürütmenin denetlemesi hem de toplumda insan hakları ihlallerinin
önlenmesi için önemli ve gerekli görmektedir.
1993
yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından
kabul edilen İnsan Haklarının Geliştirilmesi ve
Korunması için Kurulan Ulusal Kuruluşların Statüsüne
İlişkin İlkeler yani hepinizin bildiği üzere Paris
Prensipleri de ayrımcılık ve insan hakları alanında
kurulacak ulusal kuruluşların en uygun ve etkin bir şekilde
çalışabilmesi için önemli standartları içerisinde barındırıyor.
Paris İlkeleri, bağlayıcılığı olmayan bir
tavsiyeler bölümü niteliğindedir ancak ülkelerin kurumlarına
bağımsızlık ve yetki güvencesi sağlamak adına
siyasi ve etik olarak dikkate alındıkları da bilinmektedir.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Yasa Tasarısı
hem hazırlanma süreci az önce de belirttiğimiz gibi- hem de kurulun
oluşumu bağlamında değerlendirildiğinde bu düzenlemeye
aykırı hareket edildiği apaçık ortadadır.
Avrupa Birliği ve
Türkiye arasında yürütülen vize serbestisi ve geri kabul
anlaşması çerçevesinde, yapılması beklenen yasal düzenlemeler
çerçevesinde apar topar geliştirilmiş bu tasarı metni ne
Türkiye'nin uluslararası yükümlülüklerini ne de Avrupa Birliğinin
politik kriterlerini karşılayacak nitelikte değildir.
Komisyon
toplantısına davet edilen insan hakları örgütlerinin
temsilcileri yasa tasarısının görüşüldüğü komisyon
toplantısında da Paris Prensiplerine aykırı şekilde
yasa taslağının hazırlanması sürecine kendilerinin
katılmadığını, üye seçimi hususunda da
katılımlarının güvence altına alınacak maddelerin
bulunmadığını ve tasarıda bugüne kadarki
görüşlerin hiçbir şekilde dikkate
alınmadığını belirterek komisyon
toplantısını terk etmişlerdir.
Değerli arkadaşlar,
tasarı mutlak suretle şu aşamada bu hâliyle geri çekilmelidir.
Tasarının genel gerekçesinde insan haklarının
korunması, ayrımcılıkla mücadele, işkence ve kötü
muameleye karşı ulusal önleme mekanizması görevleri yönünden tek
bir kurumun kurulmasının amaçlandığı ifade
edilmektedir. Türkiye İnsan Hakları Kurumu kurumsal
yapısına yönelik mevzuat
Uluslararası itirazların ve insan
hakları bağlamında çalışan sivil toplum
kuruluşlarının dile getirdiği eleştirilerin yine
kapsam dışı kaldığı açık olan bu
tasarı, her biri bağımsızlığı garanti
edilmeden mücadele edilmesi mümkün olmayan başlıklarda bütün
değerleri tek bir torba içine dolduran bir perspektifle
oluşturulmuştur.
Kurulun yapısına
ilişkin çok ciddi tartışmalar var. Hâlihazırdaki kurul
yapısı 11 üyeden oluşuyor; bunun 3 üyesi Cumhurbaşkanı
tarafından, 8 üyeyse Bakanlar Kurulu tarafından seçilmektedir.
Hâlihazırda var olan Türkiye İnsan Hakları Kurumunun güçlenmesi
gereğini karşılamak için tasarlandığı iddia
edilen bu yeni yapı, Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanununun da
gerisine düşerek tamamen Bakanlar Kuruluna bağlı bir yapı
oluşturmaktadır. Önerilen kurumun karar alma organı
Kurulun
üyelerinin tamamı atamayla belirlenecek, kurulun başkan ve
yardımcıları da Başbakan tarafından seçilecek, kurumun
iç yönetmelikleri dahi Bakanlar Kurulu onayına tabi olacak. Böylesi bir
kurumun yürütme organını insan hakları bakımından
değerlendirirken bağımsız olması beklenemez.
Yapısının nasıl oluşturulacağı
tariflenemeyen ve sayısı 10u geçmeyeceği esas alınan
hizmet birimlerine başkan görevleri tanımlanırken yer
verilmektedir. Mevcut Türkiye İnsan Hakları Kurumu Yasasındaki
geniş tanımlı ve etkin çalışmayan hizmet birimlerine
bile yer verilmemektedir. Ayrıca, yedi bölgede açılacağı
belirtilen büroların kurulması, kaldırılması
kararlarının dahi Başbakan ya da Başbakanın
görevlendireceği bakanlar tarafından verilmesi, öngörülen
yapının tamamen Hükûmetin kontrolü altında bir yapı
kurulmak istendiğinin önemli bir işaretini oluşturmaktadır.
İnsan hakları
ihlalleriyle ilgili bireysel başvuru yapılamayacak olan, sayılan
sınırlı ayrımcılık temelleri
dışındaki hak taleplerini ele almayacak olan, kamu kurumlarını
kendiliğinden inceleyemeyen, kendi çalışma biçimini bile
belirleyemeyen bir kurumun kendisinden beklenen işlevi yerine getirmesi de
beklenemez.
Kurum gelir elde edebilir.
diye bir hüküm var, 23üncü madde, burada finansal bir
bağımsızlık var. Kurum kendisi taşınır,
taşınmaz mal elde edebiliyor ve bunların da gelirlerini yeniden
temin edebiliyor, bunlardan da gelir elde edebiliyor ama kurumun bu
gelirlerinin denetimine ilişkin herhangi bir hüküm yok. Bu da yine,
tasarıda mutlaka ele alınması gereken bir konu.
Mevcut Türkiye İnsan
Hakları Kanunundaki geçici maddeyle Başbakanlık İnsan
Hakları Başkanlığının Türkiye İnsan
Hakları Kurumuna devredilmesi düzenlenmişken, bu tasarıda daha
henüz kurumsallaşmamış Türkiye İnsan Hakları Kurumunun
Türkiye İnsan Hakları Ve Eşitlik Kurumuna devredilmesi
düzenlenmektedir.
İşkencenin
önlenmesine yönelik geliştirilen Birleşmiş Milletler
İşkenceye Karşı Sözleşmenin seçmeli protokolü
gereği oluşturulması gereken ulusal önleme mekanizması
görevinin de -yani kısaca OPCAT diyoruz biz buna- bu mekanizmanın
gereklerine hiçbir şekilde riayet edilmeden yeniden oluşturulacak bu
kuruma verilme girişimi ise ulusal önleme mekanizmasının
bütünüyle içi boşaltılmış olduğu anlamına gelir.
Hatırlarsanız, 2013 tarihindeki toplantıda Türkiyeye bu
noktada, bu kurumun tekrardan ele alınması noktasında bildirim
yapılmıştı ve bu mekanizmanın yeniden kurulması
gerektiği de yine bildirim yapılan konular arasındaydı.
Altı yıl boyunca
Ayrımcılıkla Mücadele Ve Eşitlik Kanunu Tasarısı
Taslağı olarak İçişleri Bakanlığının
sayfasında yer alan tasarının danışma süreçleri
işletilmeksizin ortadan kaldırılması, kapsamlı,
bütünlükçü, samimi bir ayrımcılıkla mücadele yasası
oluşturmaktan kaçınılması, insan haklarının
korunması ve eşitlik ilkelerinden yana bir gündemin
olmadığı eleştiri ve endişelerini güçlendirmektedir.
Ayrıca, kadınlara yönelik ayrımcılık üzerine ve cinsel
yönelim, cinsiyet kimliği dışarıda tutularak ayrımcılık
temellerinin kapsayıcı ve açık bir biçimde belirtilmemiş
olması, ayrımcılık türlerinin bütünüyle kapsanmaması,
tanımların eksik bırakılması, bazı alanlarda
geniş tanımlara yer verip bazı alanlarda bu tanımların
yapılmaması gayriciddi bir yaklaşımla tasarının
hazırlanmış olduğuna işaret etmektedir.
Bu tasarı, her geçen gün
artan ayrımcılık ve nefret söylemine maruz kalan kişi ve
grupları korumak, insan hakları ve eşitliği sağlamak
için ne yazık ki yeterli değildir. Daha önceki taslaklarda kurumun
organları arasında görünen istişare ve danışma
mekanizmasının tümüyle kurumsal yapıdan
çıkarılmış ve istişare kurum yönetiminin takdirine
bırakılmıştır. Kurumun sivil toplumla
kuracağı ilişkiyi güçlendirecek, kendisini daha güçlü ve kamuoyu
nezdinde meşru kılabileceği bir yapının ortadan
kaldırılması ya da takdire bırakılması
yapının devlet bürokrasisine hapsedildiğinin göstergesidir.
Evrensel yasa yapma ilkeleri çerçevesinde yasa yapıcının temel
hareket noktalarından birisi de yeni yasayla mevcut hâlin daha iyi bir
noktaya getirilmesi olmalıdır. Hâlihazırda önümüze getirilen
yasa tasarısı daha iyiye gitmenin ötesinde neredeyse eski düzenlemeyi
aratacak durumdadır.
Değerli arkadaşlar,
sonuç olarak var olan yasanın insan hakları, işkenceyle mücadele
ve ayrımcılıkla mücadele alanında oluşturulan ilke ve
standartlarla çelişen hususları ortadayken ve konunun muhatabı
sivil toplum örgütleriyle herhangi bir paylaşım olmadan gizli bir
şekilde hazırlandığı göz önünde
bulundurulduğunda, alt komisyon çalışmalarının
sağlıklı yürütülememiş olduğu da göz önüne
alındığında tasarının Genel Kurulda görüşülmeden
esasen geri çekilmesi ve bu tartışmaların yeniden
açılması gerekmektedir. Önerimiz, tekrardan tasarının
görüşülmesi için geri çekilmesi noktasındadır.
Hepinize tekrardan
teşekkür ederiz, sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Çelik Özkan.
Şimdi, sıra
şahıslar adına yapılacak olan konuşmalarda.
Şahsı adına
ilk konuşmacı, Nurhayat Altaca Kayışoğlu, Bursa
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Altaca
Kayışoğlu.
Süreniz beş
dakikadır.
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
evet, burada bir yasa tasarısı görüşüyoruz ve amacımız
insan haklarını korumak, ihlalleri önlemek,
ayrımcılığı önlemek fakat ben meslek hayatım
boyunca şunu gördüm: Bizler samimi bir şekilde insan
haklarını tesis etmek konusunda çaba sarf etmezsek, bu şekilde,
şeklî uygulamalarla, göstermelik, zorunluluktan doğan, işte
birtakım ilkelere uymak için, Avrupa Birliğine girmek için,
birtakım müktesebata uygun olsun diye yasalar çıkardığımızda
bunun insan haklarını korumak için yeterli
olmadığını çok açık bir şekilde görüyoruz.
İnsan hakları
kavramı, aslında acılar üstüne doğmuş, dünya
savaşlarından sonra milyonlarca insanın kaybedilmesi,
acılar yaşamasından sonra doğmuş bir kavramdır ve
özellikle tabii, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
doğuşu, uluslararası mahkemelerin doğuşu bundan
kaynaklanmaktadır ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir
kararında da, daha sonra da birçok kararında da belirttiği
üzere, insan hakları kavramı, insan hakları metinleri canlı
belgelerdir ve gün geçtikçe, her gün yeniden, yeniden yazılır ve daha
geniş bir şekilde halk lehine yorumlanır. Elbette ki insan
hakları, bireyi devlete karşı korur ve devletin insan
haklarıyla ilgili öncelikli yükümlülüğü negatif yükümlülüktür yani
hakları ihlal etmemektir. Eğer ihlal edilmişse, ikinci olarak da
pozitif yükümlülüğü devreye girer yani bu kurulun
oluşturulmasındaki amaç gibi, ihlal edilen hakların takibini
sağlamak, önlemek, gerekli yaptırımları,
soruşturmaları, kovuşturmaları hayata geçirmek ve etkili
bir şekilde soruşturma yaparak cezalandırmaktır. Peki,
ülkemizde durum ne? Ben bir avukat olarak size çok açık bir şekilde
söyleyebilirim ki, örneğin, özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili
olarak bizim kanunlarımızdaki metinleri
aldığınızda, uluslararası sözleşmelerdeki
metinlerle karşılaştırdığınızda çok
açık bir şekilde daha ileri olduğunu söyleyebilirim ama
uygulamaya geldiğimizde maalesef tam tersini görüyoruz.
Şimdi, bizler kolluk
kuvvetini eğitirken yirmi dört saat gözaltı süresini bir hak
değil de bunu bir üst sınır olarak öğretmezsek hiçbir zaman
özgürlük ve güvenlik hakkını bu ülkede tesis edemeyiz. Örneğin,
tutuklamayla ilgili o katalog suçlarını hâkimlere staj döneminde
eğitim verirken bunun sadece bir karine olduğunu, aksi dava sürecinde
veya soruşturma sürecinde ispatlandığında
tutuklamamanın asıl olduğunu öğretmezsek hiçbir zaman bunun
önüne geçemeyiz. Şimdi biz bu kurulu oluşturarak da, hani çok ciddi
eleştiriler var, bağımsız değil, çoğulcu
değil, efendim Barolar Birliği yok, işte tabipler yok ve
işte Hükûmet tarafından atanıyor, Cumhurbaşkanı
tarafından atanıyor, evet, kimi kime şikâyet edeceğiz
haklarımız ihlal edildiğinde? Ama, bunları yapsak dahi biz
içselleştirmezsek insan haklarını hiçbir şekilde bu ülkede
insan hakları konusunda istenen noktaya gelemeyiz.
Bu yasa tasarısına
genel olarak baktığımızda ayrımcılık
tanımının eksik olduğunu çok açık bir şekilde
görüyoruz. Bu hâliyle Paris İlkelerine uygun olmayacağını
bu yasanın ve akreditasyonun sağlanamayacağı komisyon
görüşmeleri sırasında da zaten Hükûmet yetkililerince de
açık bir şekilde söylenmiştir.
Şimdi, bakın,
mesela bu kurulun mahkeme kararlarını inceleme, etkili bir
şekilde yaptırım uygulama gibi bir yetkisi yok. Gerçekten,
etkili sonuç doğuracak mı bu kurulun yaptıkları? Maalesef
burada da kafamızda kuşkular oluşuyor. Bu oluşmayacaksa
demek ki yine eski tas, eski hamam, işte, efendim, neymiş Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine gideriz, neyse parası öderiz.
mantığı işlemeye devam eder. Bunun önüne geçmek için
-diğer yasalarda da yapılmadı, bunda da yapılmıyor-
sivil toplum kuruluşlarının, gerçekten bu konuda mücadele
vermiş, samimi, birikimli birçok kuruluşun, kanaat önderlerinin
görüşlerini göz önünde bulundurmak ve samimiyeti ortaya koymak gerekiyor.
Öncelikle, örneğin, istisnalar konusundaki cinsel yönelimleri göz önünde
bulundurmak -biraz önce konuşan arkadaşlarımız bahsettiler-
kurulun bağımsız ve çoğulcu olmasını
sağlayacak tedbirleri almak gerekiyor ki, bu tasarıyla istenilen
amaca ulaşılabilsin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Devamla) Aksi hâlde aynı şeyler devam
edecektir diyorum. Bu hâliyle karşı
çıktığımızı belirtmek istiyorum.
Hepinize saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Altaca Kayışoğlu.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, İç Tüzük 60a göre söz talebim
var.
BAŞKAN Sayın
Baluken, buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
18.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Hakkâri Yüksekovada insanlık tarihine geçecek utanç verici
manzaralar olduğuna ve bu tablonun sorumlusu olan Hakkâri Valisi ve
Yüksekova Kaymakamının görevden alınmaları gerektiğine
ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir insan yaşamını yitirdiği
zaman, öldüğü zaman üzerindeki hüküm kalkar, her türlü hukuk o saatten
sonra anlamını yitirir. Bizim inancımıza göre de bir insan
öldükten sonra, yaşamını yitirdikten sonra artık onunla
ilgili kalem kullanma hakkı, cezai yaptırım hakkı sadece
Yaradana aittir, Allaha aittir. Her kim ki, kendisini bu anlamda farklı
bir noktada tanımlayıp ölen bir insana işkence uygularsa, bir
cezai müeyyide uygulamaya kalkarsa, o, hem insanlık dışı
bir barbarlığın sahibi olur hem de bizim inancımıza
göre kendisini yüce Yaradanın yerine koyarak aynı zamanda şirk
koşmuş olur.
Bugün Hakkâri Yüksekovada
ortaya çıkan manzaralar insanlık tarihine geçecek utanç verici
manzaralardır. Orada yaşamını yitirmiş genç
insanların bedenlerinin parçalanarak sokak hayvanlarının önüne
atılması yetmiyormuş gibi, bunları kameraya çekip sosyal
medya aracılığıyla da paylaşan bu barbar zihniyeti buradan
açık bir şekilde kınadığımızı ifade
etmek istiyorum. Gün boyu valilikten beklediğimiz açıklama yapıldı.
Valilik yaptığı araştırmadan sonra o görüntülerin
Yüksekovaya ait olduğunu kabul etti ancak valiliğin derdi, bu
barbarlık görüntülerinin ortaya çıkmasıyla ilgili idari ya da
adli bir sorumluluk taşıma ve bu konuda Türkiye halklarına bir
öz eleştiri verme ya da istifa müessesesini çalıştırmaktan
çok O görüntüleri çeken polisi tespit edemedik. üzerinden maalesef ortaya
kondu.
Burada siyasal İslam
geleneğinden geldiğini iddia eden bir Hükûmetle karşı
karşıyayız. Bu Hükûmet, eğer bu görüntüleri kabul ediyorsa
ya da bu iktidar partisine mensup olan milletvekillerinden herhangi birisi,
sosyal medyada izleyeceği bu görüntüleri buradan Ben sahipleniyorum.
diyorsa bu, apayrı bir tartışmanın konusu olarak tabii ki
burada bizim tarafımızdan değerlendirilecektir.
Özellikle hem iktidar
partisine hem Hükûmete çağrımdır: Bu vahşet
tablolarını yaşatan, bu kendisini ölülere karşı cezai
müeyyide uygulatacak bir barbarlık düzeyine taşımış
olan insanlarla ilgili hangi adli ve idari soruşturma süreçlerini başlatacaklardır?
Hakkâri Valisi başta olmak üzere bu tablodan sorumlu olan Yüksekova Kaymakamının
da derhâl görevden alınması gerektiğini, hiç istifayı
beklemeden böyle bir vahşet tablosunu bu topraklarda bütün dünyaya
izlettirdikleri için, bir an önce görevden alınmalarıyla ilgili bir
süreci işlettiklerini bu Hükûmet açık bir şekilde göstermek
zorundadır.
Daha önceki suçların
tamamında bu suçları işleyenlerin ve bu suç tablosuyla ilgili
süreçlerin üzeri örtüldü. Cenazelerin zırhlı araçların
arkasında sürüklenmesi, kadın bedenlerinin çıplak bir
şekilde teşhir edilmesi, mezarlık alanlarının tahribi,
bombalanmasıyla ilgili üstünü örten bir anlayış
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Lütfen
tamamlayınız Sayın Baluken, mikrofonunuzu açıyorum.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Eğer bugünkü ortaya çıkan tablodan sonra hâlâ
Hakkâri Valisini ve Yüksekova Kaymakamını görevden almayacak bir
tasarruf ortaya koyarsa bütün kamuoyu, ulusal ve dünya kamuoyu bunu, Hükûmetin
sistemli bir politikası olarak değerlendirecektir. Ve AKP Hükûmeti,
önümüzdeki süreçte kabarmış olan savaş suçlarıyla ilgili
özellikle cenazelere uygulanan bu insanlık dışı
vahşetten dolayı ödeyemeyeceği bir faturayla karşı
karşıya gelecektir. O nedenle ben buradan bütün milletvekillerine ve
Hükûmete çağrıda bulunmak istiyorum: Eğer Bu tablonun sahibi
biz değiliz. diyorsanız, Biz insanlığımız
gereği, ahlakımız, dinimiz, inancımız gereği bu
tabloyu yüreğimize, içimize, vicdanımıza sindiremedik.
diyorsanız derhâl -yarından tezi yok- Hakkâri Valisini ve Yüksekova Kaymakamını
görevden almalısınız diyorum.
Bu süreci sonuna kadar takip
edeceğimizi ifade ediyor, bu barbarlık örneğini bir kez daha
kınadığımı ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baluken.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN - Şahsı
adına ikinci konuşmacı Fatma Benli, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Benli. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
FATMA BENLİ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kıymetli
milletvekilleri, önümüzde olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Yasa Tasarısı lehine olmak üzere şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
İşin doğrusu
bu, gerçekten çok ciddi tartışmalar yapsak bile, özel bir gün çünkü
insan olma onurunu korumak için bir yasa çalışması
gerçekleştiriyoruz ve daha sonra bu yasayı
oyladığımız zaman, daha sonra
ayrımcılığa uğradığı için bu kuruma
müracaat eden ve aldığı sonuçla ya da ondan kaynaklanan
alınan sonuçların başkalarını etkilemesi neticesinde
insanlara yapılan ayrımcılığın
azaltılmasında hepimizin katkısı olacak. Bu, gerçekten özel
bir gün. Evet, doğrudur, Türkiye, 2003 yılı sonrasında
özellikle hukuk devleti ilkesinin gereğini yerine getirebilmek için insan
haklarıyla ilgili pek çok yasa değişiklikleri
gerçekleştirdi. Ceza Kanunumuzu, İş Yasamızı,
Anayasamızdaki pek çok hükmü düzeltti. Yasalardaki düzenlemeler
yetmediği için pek çok uluslararası sözleşmeye imza attı.
Bunun yeterli olmadığının bilincinde olduğu için
Anayasanın 90ıncı maddesinde insan haklarıyla ilgili
uluslararası sözleşmelerin yasa hükmünden daha öncelikli
olduğunu ifade etti. Ancak biliyoruz ki, özellikle
ayrımcılık konusunu tespit etmek çok kolay değil. Buna
ilişkin özellikle Ceza Yasasına bir hüküm konmuş olsa bile,
122nci madde maalesef, çok fazla uygulama alanı bulamadı. Sadece
açılan 3-5 tane davayla sonuçsuz kaldı ve insanların
ayrımcılığa uğraması durumunda müracaat
edebilecekleri kanallar maalesef, çok fazla uzun süreyi gerektirdiği için
ya da çok maliyetli olduğu için sonuç alma imkânı olmadı.
Şu an önümüzdeki imkân aslında bize bire bir ihlale uğrayan,
herhangi bir hakkı konusunda mağduriyete uğrayan, herhangi bir
ayrımcılığa uğrayan kişilerin direktman
Türkiye'nin tesis ettiği bir kuruma müracaat etme imkânını
oluşturuyor. Önümüzdeki yasayla aslında 2012 yılında
kurulan insan haklarının korunması ve geliştirilmesi
görevinin yanı sıra, ulusal önleme mekanizması görevi
verildiği için, cezaevlerinde geri gönderme merkezlerin yani
kişilerin iradesi dışında tutulduğu her yerde inceleme
ve gözleme yaparak buradaki şartların düzeltilmesi için çaba sarf
eden, o İnsan Hakları Kurumunu lağvedip bu iki görevin yanı
sıra çok daha önemli olarak ayrımcılıkla mücadele etmek
için eşitlik kurumu yasası oluşturulmasını öngörüyor.
Aslında her ne kadar yasa maalesef, vize muafiyeti içerisinde zamanlama
itibarıyla şu an önümüze gelse bile, işte şu an sivil
toplum kuruluşlarının son bir defa görüşü
alınmadı, alelacele yapıldı intibaı oluşturulsa
bile, bu yasa taslağı bugünün meselesi değil ki. Ben son
altı senesini bu Ayrımcılıkla Mücadele Yasa
Tasarısı için geçiren, pek çok sivil toplum kuruluşu adına
tasarıda değişiklik yapılması için mücadele eden
birisi olarak çok net söylüyorum. Hem Türkiye hem AK PARTİ adına
senelerdir mücadele verilen bir şeyin, emeklerinin nihayete ermesi.
Ayrımcılıkla Mücadele Yasa Tasarısı ve Türkiye
İnsan Hakları Kurumu Yasası birleştirilerek zaten bugün
önümüze bu yasa taslağı gelmiş durumda. Elbette ki daha iyisi
olması mümkün ama bizden çok daha kötü örneklerin olduğunu da
biliyoruz. Bunları daha iyi yapmak bize düşen bir durum. Şu an
yasada, o mevcut olan düzenlemelerin dışında -yani ırk,
dil, din, mezhep ayrımcılığı gibi sayılan
ayrımcılıkların dışında-
hayatımızda en çok karşımıza çıkan
yaşlılık ve engellilik gibi aslında en çok
ayrımcılık çeşitlerinin yasada yer almış
olması bile, yaşlı olduğu için, engelli olduğu için ya
da daha farklı sebeplerle doğrudan ayrımcılığa
uğrayan insanların bu kuruma müracaat edecek olması ya da
doğrudan ayrımcılığın dışında
aynı durumda olan ama farklı muamele gördüğü için daha
farklı olarak, dolaylı olarak ayrımcılığa
uğrayan insanların yasa kapsamına alınması,
dolaylı ayrımcılık için mücadele edilmesi, engellerin
düzenlenmesi, makul düzenlemenin yasa için geçerli olması, şiddetin eklenmesi,
cinsel tacizin eklenmesi, mobbingin iş yaşamında en çok
karşımıza çıkan mobbingin, iş yerinde
yıldırmanın yasayla güvence altına alınması,
üstelik kişiler buraya müracaat ettiğinde sadece üç ay içerisinde
sonuç alabilmeleri, uzlaşma için müracaat edebilmeleri, para cezası
verilmesi, yıldırılması, tekrarının engellenmesi,
aslında bu yaptığımız çalışmanın ne
kadar değerli olduğunu gösteriyor.
Elbette daha iyisini yapmak
mümkün hatta bunun için çok daha uzun süre konuşmak mümkün ama maalesef
zamanımın azlığı bununla ilgili fazla
konuşmayı engelliyor. Ama daha iyisini yapmak istiyorsak özellikle
ayrımcılıkla mücadele konusunda tek bir insan, Türkiye'de tek
bir insan mağdur olmasın, her birimizin insan olma onuru korunsun
istiyorsak yapmamız gereken tek şey var; bu yasayı çıkarmak
ve bu yasanın çok daha iyi uygulanabilmesi için Meclis olarak elimizden
geleni yapmak.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Benli.
Tasarının birinci
bölümü üzerinde siyasi parti grupları ve şahısları
adına olan konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölüm
üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sorulara
başlıyorum.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
10uncu maddenin 11inci fıkrasında seçilen üyelerin yeminiyle ilgili
bir düzenleme var. Tüm yemin düzenlemelerine baktığımız
zaman Görevimi Anayasaya ve kanunlara uygun tam bir tarafsızlık,
dürüstlük, hakkaniyet ve adalet anlayışı içinde yerine
getireceğime, namusum ve şerefim üzerine yemin ederim
Burada
Anayasa ve kanunlar ibaresi yok. Bu bir eksiklik değil mi?
Bir başka soru: 20nci
maddede bilirkişilik yapanlar, bugüne kadar bilirkişilik
yapanların hepsinde ücretleri vergiye tabi olduğu hâlde burada
ücretlerden, gelirlerden vergi alınmıyor. Yani vatandaş bir
bardak su alıyor, dolaylı vergi ödüyor. Niçin burada bu
bilirkişiler bu vergiden muaf? 20nci maddenin (2)nci fıkrası,
son cümle.
21inci maddeye geliyoruz,
ispat yüküyle ilgili. Burada, hak ihlaliyle ilgili kuvvetli emare diyorsunuz.
Ceza Kanununda biz makul şüphe diyoruz, niye burada makul emare
getirmiyoruz? Niye bu koşulları daha zorlaştırıyoruz
biz? Yani, burada temel hak ve özgürlükler
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Zeybek
KEMAL ZEYBEK (Samsun)
İnsan hakları alanlarında üniversitelerimiz, öğretim
üyelerimiz veya insan haklarıyla ilgili sivil toplum
kuruluşlarından bir görüş alındı mı?
Yapmak istediğiniz
yasayla ülkede var olan mezheplerde ayrımcılık
yapılmasını artırmak için mi yapılıyor?
Ülkenin yarısı
kadın-erkek olduğuna göre, üyelerimizin yarısının
kadın olması için, üyelerin gençlerden ve kadınlardan
oluşmasına yasada yer verilecek midir?
Saygılarımla.
BAŞKAN Sayın
Sarıbal
ORHAN SARIBAL (Bursa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İnsan Hakları
Kurulu 11 kişiden oluşmaktadır; 8ini Bakanlar Kurulu, 3ünü de
Cumhurbaşkanı belirleyecektir. diye bir açıklama var. Acaba
entegre olmak istediğimiz Avrupa Birliği sürecinde, başka bir
ülkede böyle bir kurul var mıdır, bir.
İki: Bu kurulun 11
kişisinin nitelikleri ne olacaktır, kimlerden oluşacaktır;
örneğin, kadın adaylar, engelliler olacak mıdır diye sormak
isterim.
Üç: Hakikaten, biraz önce
arkadaşım söyledi, Avrupada böyle bir kurul oluştuğunda ya
da böyle bir yapı oluştuğunda sivil toplum örgütlerin,
demokratik kitle örgütlerin, akademik odaların, meslek
odalarının bütününden görüş alınmıştır.
Acaba bu kurul oluşturulurken hangi kurumlardan bilgi alındı?
Bunu da duymak isteriz.
Bütün bu açıklamalar
yapılsa ve bu kurul çıksa bile, bunun uygulamaları sonucunda bu
kurulu üst üste koyduğumuzda Avrupa Birliğinde kabul görecek midir?
Bununla ilgili açıklamalar bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Gaytancıoğlu
OKAN GAYTANCIOĞLU
(Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
26 Mart Cumartesi günü
EĞİTİM BİR SEN Genel Başkan Yardımcısı
Atilla Olçum denilen şahıs Yaklaşık yüz yıl boyunca
bu ülkenin özellikle de eğitim alanına sirayet etmiş Kemalist
ruhu, Kemalist ideolojiyi müfredatımızdan ciddi bir şekilde
arındırıp, medeniyet değerlerini içselleştirmiş
bir müfredatı, bu ülkenin en büyük sivil toplum teşkilatı olarak
ortaya koymamız gerekiyor. dedi. Söz konusu kişinin sözlerinin
Anayasanın 42nci maddesi hükümlerine aykırı olduğunu
hatırlatmak isterim. Bu kişi hakkında, bu açıklamaları
doğrultusunda bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?
Eğer cezai bir işlem uygulamayacaksanız
ayrımcılık olmuyor mu?
BAŞKAN Sayın
Aydın
ERKAN AYDIN (Bursa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İnsan hakları
ihlallerinin ve ülkemizde yaşanan birçok sorunun olduğu bir dönemde
şu anda görüşmekte olduğumuz yasanın bu sorunların
çözümüne fiiliyatta bir katkısı bulunacağını düşünüyor
musunuz? Bu yaşananları da göz önünde bulundurmanın önemini
göstermek için her hangi bir çabanız olacak mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Sarıhan
ŞENAL SARIHAN (Ankara)
Şunu sormak istiyorum: Adil yargılanma bir insan hakkıdır.
Aynı zamanda, adil yargılanma açık yargılamayı da
emreder. Bu anlamda, Gül ve Canın davalarında konsolosların bu
davayı izlemiş olmalarının gerek Cumhurbaşkanı
tarafından gerekse Adalet Bakanı tarafından bir hukuk ihlali
gibi nitelendirilmiş olması açık bir hukuksuzluk değil
midir? Bu, aynı zamanda duruşmaların aleniyetini de engellemeye
çalışan bir tutum değil midir? Çünkü, konsoloslarla birlikte hem
HDP hem CHP vekilleri de bu duruşmalara katılmakla
suçlanmışlardır. Bu hak ihlalini, yasaya da aykırı
açıklamaları acaba kendileri nasıl değerlendiriyorlar?
Bunun yanıtlanmasını rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Doğan
MÜSLÜM DOĞAN
(İzmir) Sayın Bakan, İzmir Tepecik Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
Üyesi Doktor Fatih Sürenkök barış çağrısı
yaptığı için, yine, barış için bir açıklamada,
çağrıda bulunan SES iş yeri temsilcisi Mahmut Bakay
açığa alınmıştır. Mevzuata uygun olmayan bu
işlemin iptali gerekmektedir. Sayın Bakana sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Öz
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Sayın Bakan,
devletimizin kanalı olan TRT Belgesel kanalında Suriyeli bir
çocuğa Savaşmak zorunda kalsan ne yapardın? sorusuna
çocuğun Kontrol noktasında kendimi patlatırdım.
yanıtını vermesi ve böyle bir yayının
yayımlanmasını Hükûmetiniz doğru buluyor mu? Bu
yayınla ilgili yayım ilkeleri göz önüne
alındığında kurum hakkında bir cezai işlem
yapacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Baluken, buyurunuz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, bugün birkaç kez Genel Kurulda
dile getirdiğimiz bu cenazelere uygulanan vahşetle ilgili merak edip
ilgili bakanlığa sordunuz mu? İlgili bakanlığın
açmış olduğu herhangi bir soruşturma süreci var mı?
Hakkâri Valisi ve Yüksekova Kaymakamını görevden almayı
düşünüyor musunuz? Cenazenin defin hakkına, ölünün aileye teslim hakkına
saygı duymayan bir anlayışın insan hakkıyla ilgili,
insan haklarıyla ilgili bir yasal düzenleme yapmasının
samimiyetini merak ediyoruz. Bunu özellikle bu sorularla birlikte
cevaplandırmanızı rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, mevcut olan bu tasarıda
Başbakanlık tarafından yeni bir düzenleme yapılıncaya
kadar il ve ilçelerdeki insan hakları kurulları faaliyetlerine devam
eder. deniyor. Peki ileride bu il ve ilçelerdeki insan hakları kurullarını
kaldırıp yerine neyi kurmayı düşünüyorsunuz?
Aynı şekilde, Kurula en az dört
yıllık fakülte mezunu alınacak. deniliyor. Yani burada insan
hakları alanında uzmanlık alan hiç birilerinin
alınmaması bu işin ciddiye alınmadığını
göstermez mi acaba?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Sorular için ayırdığımız
süre sona ermiştir.
Cevaplar için Hükûmete söz veriyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikli olarak biz
bu tasarıyı hazırlarken birincisi Paris Prensiplerini; ikincisi,
yine uluslararası sözleşmeleri, Avrupa Birliği direktiflerini ve
daha önce özellikle ayrımcılıkla mücadele ve insan hakları
konusunda sivil toplum kuruluşlarıyla yapılmış olan
tüm çalışmaların detayını alarak, bunları teker
teker inceleyerek gerçekleştirdik.
Ayrıca, bir başka
çalışma daha yaptık: Avrupa Birliğinde insan hakları
konusunda, ayrımcılık konusunda ve ulusal önleme
mekanizması olarak nasıl bir yapı vardır, bu yapılar
nasıl ve ne şekilde işlemektedir, bunları da teker teker
gözden geçirdik ve bunun neticesinde özellikle ayrı ayrı kurulan yani
insan hakları kurumu, ayrımcılık kurumu, ulusal önleme
mekanizması gibi ayrı ayrı yapıların tek bir
çatı altında toplanması hâlinde daha etkin
çalıştıkları ve özellikle yetki kargaşasına neden
olan hususların ortadan kaldırıldığını
gördük. Bunun örnekleri de, işte, İngilterede olduğu gibi,
Hollandada olduğu gibi, Fransada olduğu gibi biz de bu
yapıyı, hem insan hakları konusunda hem ulusal önleme
mekanizması alanında hem de ayrımcılıkla mücadele
konusunda tek bir çatı altında bir kurum oluşturmaya yöneldik.
Bunun çok daha etkin, çok daha verimli bir yapıda olacağını
düşünüyoruz.
Yine, burada sık
sık zikredilen önemli hususlardan bir tanesi: Şu anda bizim
oluşturduğumuz kurul yapısını, evet, Bakanlar Kurulu,
Başbakan veya Cumhurbaşkanı atıyor ama diğer herhangi
bir Avrupa ülkesinde böyle bir uygulama var mı? Böyle bir uygulama söz
konusu değil. şeklinde açıklamalar geldi.
Buradan şunu çok
açıklıkla ifade edeyim: Avrupa Birliği bünyesinde birkaç ülke
hariç ülkelerin tamamında kurul atamaları ya Hükûmet tarafından
oluyor ya da ilgili devlet başkanı tarafından oluyor veya ilgili
bakan tarafından oluyor. Size birkaç tane örnek vermek istiyorum: Belçika,
Bakanlar Kurulu atıyor; Danimarka, Çalışma Bakanı
atıyor devam ediyorum- Avusturya, Federal Hükûmet atıyor; yine
İsveç, Hükûmet tarafından atama yapılıyor -devam ediyorum-
Hollanda, Adalet Bakanının tavsiyesi üzerine Kraliyet kararnamesiyle
atama yapılıyor; Almanya, federal hükûmet tarafından atama
yapılıyor; İngiltere, yine, Kadın ve Eşitlikler
Bakanlığı tarafından atama yapılıyor; Fransa,
Fransa Cumhurbaşkanı tarafından atama yapılıyor;
Estonya, Sosyal İşler Bakanı tarafından atanıyor. Buna
benzer ülkelere baktığımızda hükûmet tarafından bu
atamaların gerçekleştirildiğini görüyoruz.
Burada Avrupa Birliğinin
özellikle ifade ettiği husus şudur: İşlevsel
bağımsızlıktır, yani bu kurum kurulduğu zaman
kurumun işlevsel olarak bağımsızlığını
sürdürebilmesidir. Bu çerçevede de yasaya baktığımızda
çoğulcu bir yapı içerisinde kurulun oluşturulması özellikle
zikredilmiş durumdadır. Bu çoğulculuktan kastımız,
elbette ki toplumun değişik kesimlerini kapsayan bir yapıda
olması önem arz etmektedir.
Ayrımcılıkla
mücadele konusu, evet, Türk Ceza Kanunumuzda, Anayasamızda zikredilen
bir husustur ama Türkiyede ilk kez ayrımcılığa yönelik bir
kurum oluşturuluyor. İnsanların düşüncesi, duygusu, rengi,
dili, ırkı, mezhebi ne olursa olsun ayrımcılık
yapıldığına dair herhangi bir kanı oluşması
hâlinde işte bu kurum buna müdahale edecektir.
Bizim bu yasa
tasarımızı Avrupa Birliğine üye, hatta Avrupa Konseyine üye
ülkelerin tasarılarıyla kıyasladığınızda,
gerçekten, Avrupadaki ülkelerin tasarılarından çok daha güçlü bir
yapıda olduğu görülecektir. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum ve
bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Gerçekten güçlü bir
yapı oluşturuluyor ve bu yapıyla bir taraftan
ayrımcılıkla mücadele edilirken diğer taraftan insan hakları
ve ulusal önleme mekanizması olarak sistem çalışacaktır.
İnsan Hakları
Kurumuna resen inceleme yetkisi veriliyor. Diğer taraftan, ulusal önleme
mekanizması çerçevesinde, yine, resen inceleme yetkisi söz konusu.
Ayrımcılıkla mücadele konusunda ise hem kişisel
başvurular alınabilecek hem de resen inceleme yapma yetkisi olacak.
Dolayısıyla, bu
kurumun, gerçekten, Avrupadaki örnekleriyle
kıyaslandığında oldukça güçlü bir yapıya
kavuşacağını söylememiz mümkün.
Diğer taraftan,
kadına yer verilip verilmediği soruluyor. Elbette bu kurulda bir
kadın üyenin olmasını biz de arzu ediyoruz ve çoğulcu bir
yapı içerisinde olması da, açıkçası, bunu bir şekilde
ifade ediyor.
Diğer taraftan,
değerli arkadaşlar, bu yasanın katkı sağlayıp
sağlamayacağı soruluyor. Elbette, bu yasa çok önemli
katkılar sağlayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez
ayrımcılıkla mücadeleye yönelik olarak bir kurum
oluşturuluyor. Dolayısıyla, bu yasanın önemli katkılar
sağlayacağını düşünüyorum.
Diğer taraftan, yine,
bazı terör, insan hakları konusunda belki çok spesifik sorular
vardı. İzmiri ilgilendiren, EĞİTİM-BİR-SENle
ilgili bazı sorular söz konusuydu. Bunlarla ilgili olarak şunu söylüyorum:
Değerli arkadaşlar, herkes hukuk karşısında eşittir.
Eğer yanlış yapan birisi varsa kim olursa olsun mutlaka bunun
cezasını çekmelidir, hukuk önünde bunun hesabını vermelidir
diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın
Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan dedi ki:
Fransada bu tür kurulu Çalışma Bakanı seçmekte. Yani ya
kendileri beni düzeltsinler veya verilen bilgi yanlış olabilir. Bir
yüksek lisans tezi benim elimde, Fatih Aydın, tez danışmanı
Prof. Dr. Ethem Atay. Burada Danimarka örneğini veriyor Sayın Bakan.
Danimarka örneğinde, bu tür kurulların üyeleri İnsan
Hakları Konseyi tarafından atanıyor, Çalışma
Bakanı falan değil. Yani ya bu tez yanlış ya size verdikleri
bilgi yanlış.
Teşekkür ederim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
LÜTFİ ELVAN (Mersin) Şöyle söyleyeyim
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Tanal.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
LÜTFİ ELVAN (Mersin) Bir saniye müsaade eder misiniz.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Bakan, mikrofonunuzu açıyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
LÜTFİ ELVAN (Mersin) Eğer dil sürçmesi olmuşsa onu bilemem ama
burada benim okuduğum, Fransada Hakların Savunucusu Kurumunun
Başkanı Cumhurbaşkanı tarafından atanır. yani
atama Cumhurbaşkanı tarafından yapılıyor. Bununla
ilgili detay bilgileri de elbette verebilirim.
BAŞKAN Sayın
Özel, söz talebiniz var sanıyorum.
Buyurun, mikrofonunuzu
açıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Burada iki önemli
gördüğümüz husus var. Bir önceki Kişisel Verilerin Korunması
Kanununda da Sayın Bakan benzer bir bilgi notundan hareket etmişti,
daha sonra kamuoyu şununla aydınlandı: Evet, örneğin
Danimarkada Çalışma Bakanı, Avusturyada Federal Hükûmet falan
diyoruz ama Türkiye için şöyle örnek verelim: Biz tamamını Cumhurbaşkanının
atamasını da kabul ederiz, velev ki bu ülkelerdeki gibi şöyle
yazın: Şunca yıldır bu kadar üyesiyle, bu kadar
çalışmasıyla kabul görmüş olan insan hakları kurumları,
kuruluşları, üniversiteler, avukatların, meslek örgütünün
gösterdiği veya bildirdiği kişiler içinden elbette biri
atayacak, herhâlde ben atayacak değilim. Başbakan atayabilir,
Cumhurbaşkanı atayabilir, ilgili bakan atayabilir, yeter ki
niteliği doğru tarif edelim. Orada bir sıkıntı var
zaten, ona çare arıyoruz.
Bir diğer husus: Sayın
Bakan oraya dikkat çekmedi veya bir başka türlü tarif etti ama Madde 8de
bu kurum Başbakanlıkla ilişkili, Türkiye İnsan Hakları
ve Eşitlik Kurumu olarak tarif ediliyor. Sayın Bakan da bilir ki bu
ilişkili kurumlar ilgili mevzuat gereğince dilendiği zaman
Başbakanlık tarafından idari ve mali yönden denetime tabidir. Bu
da idari ve mali vesayet anlamına gelir. Böyle, tarif ettiğiniz gibi
bir bağımsızlık zaten başlı başına
burada sıkıntıya düşmektedir.
Bir de Sayın
Bakanın son kullandığı ifade sürçülisansa, hemen
düzeltilirse iyi olur. Hatta desin ki
Âdeta şunu söyledi: Biz de bir
kadın üyenin yer almasını istiyoruz. Şunu derse Bu 9
kişiden oluşacaksa, en az 4ü ya da 5 tanesinin kadın
olmasını öngörüyoruz. tamam ama Bir kadın üye dil sürçmesi
değilse
Tabii, şaşırtıcı değil, 30a
yakın bakandan 2sinin kadın olduğu yerde on birde 1i yeterli
görüyor olabilirsiniz ama biz bunun bir dil sürçmesi olduğunu, Bakan
tarafından düzeltilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özel.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, aynı konuda
BAŞBAKAN YARDIMCISI
LÜTFİ ELVAN (Mersin) Bir müsaade ederseniz
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Bakan, mikrofonunuzu açıyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
LÜTFİ ELVAN (Mersin) Sayın Özele çok teşekkür ediyorum.
Ben kesinlikle onu
kastetmedim, kadın üyelere yönelik söylüyorum. Elbette, ben hatta erkek
üyeden daha fazla kadın üye olmasını arzu ediyorum, onu
özellikle ifade edeyim. Eğer dil sürçmesi olmuşsa ondan da özür
diliyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, birincisi, Sayın Tanalın biraz önce ifade
ettiği tez 2010 yılında hazırlanmış olan bir
tezdir, arkadaşlarımın bana verdiği bilgiyi söylüyorum. Bu
kurumun yapısıysa 2011 yılında değiştirilmiştir.
Yine, arkadaşlarımızın bana verdiği bilgi
doğrultusunda bu bilgileri sizlerle paylaşıyorum.
Şimdi, şunu
özellikle ifade etmek istiyorum: Eğer Avrupa Birliğine üye ülkelerin
mevcut yasalarını incelerseniz bizim gerçekten oluşturmuş
olduğumuz bu kuruma ne kadar çok önem verdiğimizi çok daha iyi anlayacaksınız
diye düşünüyorum. Öyle ülkeler var ki, sadece 7-8 üyesi olan ülkeler var
ve bu Avrupa ülkelerinde de özellikle son yıllarda
ırkçılığa yönelik saldırılar yoğun bir
şekilde artmış durumda, ayrımcılıkla ilgili ciddi
problemler var bu ülkelerde. Hani zaman zaman şu ifade ediliyor: Efendim,
Türkiyenin konumuyla Avrupa Birliğine üye ülkelerin konumu farklı.
Burada önemli olan tekrar ediyorum- işlevsel
bağımsızlıktır, bu kurumun işlevsel
bağımsızlığıdır. İlişkili
kuruluş da şunu ifade etmek istiyorum- bizim devlet mekanizması
içerisinde yani devletin kurumlarıyla, yine, Hükûmetle en zayıf
ilişkisi olan bir kuruluş yapısı. Dolayısıyla, o
nedenle ilişkili kuruluş olarak burada öngörülmüştür.
Ben çok teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Sayın Demirel,
mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurun.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Bakanın dilinin
sürçtüğünü düşünmüyorum, biraz zihniyetin açığa
çıkmasıdır. Öyle görünüyor ki Bu oluşturulacak 11
kişiden 1i bile kadın olursa bu iyiye işarettir. anlamına
gelen bir açıklama yaptı. Öyle görünüyor ki verilecek üyeler,
Cumhurbaşkanının, Başbakanın seçeceği bütün
üyeler erkeklerden oluşacaktır. Oysa bu, insan hakları ihlalinin
en büyük örneğidir, ayrımcılığın en büyük
örneğidir. Kadın ve erkeğin eşit olduğu bir ülkede ne
yazık ki hiçbir yerde bu eşitliği sağlayamıyoruz yani
oluşturulacak komisyonda bile bir eşitlik sağlanamayacak düzeye
geldiğimiz bir ülkeden bahsediyoruz. Diğer ülkelerden örnekler
verildi. Acaba orada kaç kadın, kaç erkek yer alıyor? Onların
nasıl olduğunu öğrenmek isteriz, tabii, bunların
ayrıntılarına da bakmak isteriz. Bir de denetim
mekanizmasının nasıl sağlandığının da
aynı zamanda ifade edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bir de
ayrımcılığın Türkiyede had safhada olduğunu
biliyoruz yani düşünce yapısına ilişkin
ayrımcılık, partiler arasındaki
ayrımcılık... Hükûmetin partiler arasındaki
ayrımcılığını sadece bir örnekle ifade
edeceğim ki defalarca bu Genel Kurulda ifade ettik. Sayın Bakan buna
ilişkin nasıl bir cevap verecek, çok merak ediyoruz. Cezaevlerine
gidişle ilgili bütün partilerin talepleri karşılanırken,
bizim taleplerimiz, HDP Grubunun taleplerine ne olumlu ne olumsuz bir cevap
verilmiyor ve böylelikle de keyfî olarak izin vermediğini ifade ediyor.
Aynı tutuklu için bir başka partiden milletvekilleri görüşe
gidebiliyor ama HDP Grubundan herhangi bir milletvekili aynı kişiye
ilişkin cezaevinde görüşe gidemiyor. Yani, bunun başlı
başına, partiler arasındaki bir ayrımcılığın
da, cinsler arası ayrımcılığın da Hükûmet
tarafından gerçekleştirildiğini bir kez daha sadece bu örnekle
görmüş oluyoruz. Yani, artık din, dil, ırk denilen bütün
cinsiyet eşitliklerinin sağlandığı bir ülkeden
bahsederken, oysa bu bahsettiğimiz inanç, dil, kültür ve din, bütün ayrımcılıkları
tek tek görüyoruz bu ülkede. İnsan haklarıyla ilgili bütün her
yerini düzelteceğiz, insan haklarına ilişkin düzenlemeyi
gerçekleştireceğiz. demenin gerçekten burada abes olduğunu bir
kez daha ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Demirel, tutanaklara geçmiştir.
Sayın
milletvekilleri
BÜLENT ÖZ
(Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Sayın Başkan, çok kısa
bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN
Bir saniye Sayın Bakan.
Sayın Öz
BÜLENT ÖZ
(Çanakkale) Sayın Bakana TRT belgeseliyle ilgili bir soru
sormuştum, yanıtını alamadım ama tekrar
hatırlatabilirim.
BAŞKAN
Şimdi, sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki soru-cevap
işlemi İç Tüzükümüze göre on beş dakikayla
sınırlıdır. On beş dakikalık sürenin birinci
yarısı sorulara ayrılır, ikinci yarısı cevaplara
ayrılır. Bu gerçekleştikten sonra yeniden soru-cevap işlemi
mahiyetinde bir görüşmeyi gerçekleştirmemiz mümkün değildir.
Sayın grup başkan vekilleri tabii ki söz talep edebilirler. Talep
ettikleri sözler tutanaklara geçmiştir.
Şimdi, bu
çerçevede, Sayın Bakan bir açıklama talep ediyor.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Öncelikle
şunu ifade edeyim: Benim insanların zihnini okuma gibi bir
alışkanlığım yok. İnsanların gerçek
düşünceleri, duyguları ne ise onu dinlemeyi ve o çerçevede sorunu
çözmeye yönelik adım atmayı hep tercih ederim. Ama insanların
zihnini okumaya yönelik bir yaklaşım içerisinde olursanız bizi
üzersiniz. Biz burada birbirimizin samimiyetine inanmak zorundayız.
Bakınız,
bu tasarıyla ilgili görüşmeler sürerken biz arkada
aşağı yukarı iki üç saat HDP milletvekillerimizin de
olduğu, CHPden, MHPden arkadaşlarımızın da
olduğu bir toplantı gerçekleştirdik. Samimi olarak her şeyi
konuştuk, tartıştık. Ama insanların zihnini okuma gibi
bir alışkanlık veyahut kafanızda ne
düşünüyorsanız onu bize atfetmeye çalışmanız son
derece yanlış diye düşünüyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.44
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati:
00.46
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER
: Sema KIRCI (Balıkesir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62nci
Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
149
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan, 170 sıra sayılı Türkiye İş
Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
2.- İş Kanunu ile Türkiye İş
Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/597) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 170)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonun
bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 30 Mart 2016
Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum, iyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 00.48