TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
65inci Birleşim
1 Nisan 2016 Cuma
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili İsmail Faruk Aksunun, İstanbul ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Hatay ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Burdur
Milletvekili Reşat Petekin, teröristlerce şehit edilen Savcı
Mehmet Selim Kirazın ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Diyarbakır ve Nusaybinde şehit olan
güvenlik görevlilerine Allahtan rahmet dilediğine, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak terörün karşısında olduklarını net bir
şekilde ifade ettiklerine ve Meclisin terör karşısında
ortak bir duruş sergilemesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
2.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, terör olaylarında şehit verilmeye
devam edildiğine, terörle mücadelede şehit olanlara Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar dilediğine, terörü lanetlediğine ve
Hükûmeti terör konusundaki sorumluluğunu kavramaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
3.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, içinde bulunulan
sıkıntılı süreçte bu coğrafyada yaşayan tüm
halkların siyasetin çözüm üretmesini beklediğine, Yüksekovadan,
Nusaybinden, Şırnak ve Diyarbakırdan gelen acı haberler
üzerine derin bir üzüntü duyduklarına, bir an önce bir çözüm ve
barış ortamının geliştirilmesi gerektiğine ve
Meclisi bu konuda harekete geçmeye davet ettiğine ilişkin
açıklaması
4.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, dünkü menfur saldırıda
şehit olan polislere Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar
dilediğine, terörün evrensel bir illet olduğuna ve teröre
karşı bütün kurumlarla, yetkililerle beraber, hatta
milletlerarası bir iş birliği içerisinde mücadele edilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Meclisin
çalışmasının maliyet hesabının
tutulmasının felsefi olarak doğru olmadığına ve
bu hesabın başka kurumlar için de yapılıp
yapılmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
6.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, İnsan Hakları Kurumunun niçin
lağvedildiğinin açıklanması gerektiğine ve
İstanbul Milletvekili Hulusi Şentürkün 149 sıra
sayılı Kanun Tasarısının ikinci bölümü üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Divan olarak terörü bir kez daha
lanetlediklerine, Meclisin teröre karşı dik durması ve ortak bir
davranış sergilemesi gerektiğine ve şehitlere Allahtan
rahmet, yaralılara acil şifalar dilediklerine ilişkin
konuşması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşen ve 28 milletvekilinin, HESlerin sosyoekonomik,
biyolojik ve çevresel etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/136)
2.- İstanbul
Milletvekili Barış Yarkadaş ve 25 milletvekilinin, yabancı
casus yazılım şirketi Hacking Teamin medyaya yansıyan ve
ülkemizin iç ve dış güvenliğine yönelik tehditlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/137)
3.- İstanbul
Milletvekili Barış Yarkadaş ve 28 milletvekilinin, 23/10/2014
tarihinde yaşanan Ferdi Özmen cinayetinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/138)
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporları (1/596) (S.
Sayısı: 149)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 18inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırsında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
X.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Bursada Bakanlığa
bağlı kurumların engelli vatandaşlar için
ulaşılabilirliğine ve engelli vatandaşların
istihdamına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent
Tüfenkcinin cevabı (7/2441)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, çalışma ziyaretlerine
eşlik eden gazetecilere ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeşin
cevabı (7/3178)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, çalışma ziyaretlerine
eşlik eden gazetecilere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Bülent Tüfenkcinin cevabı (7/3278)
1 Nisan 2016 Cuma
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER:
Sema KIRCI (Balıkesir), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, İstanbulun sorunları hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksuya aittir.
Buyurun Sayın Aksu.
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili İsmail Faruk Aksunun, İstanbul ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
İSMAİL FARUK AKSU
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
İstanbulun temel sorunlarına ilişkin söz aldım, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
İstanbul, 14 milyon 657
bin kişinin yaşadığı pek çok ülkeden büyük bir
megakenttir. Türkiye nüfusunun yüzde 18,5u İstanbulda
yaşamaktadır. Yüzyıllardır birçok medeniyeti
barındıran İstanbul, Peygamber Efendimizin övgüsüne de mazhar
olmuş kutlu bir kenttir. İstanbul, kadim değerleri, doğal
ve tarihî güzellikleriyle birlikte yaşam şartlarının
oldukça zor olduğu bir şehir durumundadır. Genel olarak
bakıldığında, İstanbulun öncelikli
sorunlarını işsizlik ve kontrolsüz göç,
sığınmacılardan kaynaklanan sosyal sorunlar, güvenlik
zaafı, trafik yoğunluğu, afet riski, sanayinin üretim
kapasitesini sınırlayan yanlış teşvik sistemi,
çarpık kentleşme, sağlık ve eğitim kapasitesinin
yetersizliği ve yönetim sorunları olarak sıralamak mümkündür.
Değerli milletvekilleri,
tüm bu sorunların içerisinde en önemlisi kuşkusuz
insanlarımızın yaşam hakkını tehdit eden güvenlik
sorunudur. Bugün İstanbulun birçok mahallesinde bölücü terör örgütü PKK
yuvalanmış, IŞİD ve DHKP-C gibi terör örgütlerinin de eylem
alanı hâline gelmiştir. Bugüne kadar İstanbulda yaşanan
terör saldırıları sonucu onlarca vatandaşımız
hayatını kaybetmiş, birçok güvenlik görevlimiz şehit
olmuştur. Son günlerde Küçükçekmece, Kanarya Mahallesi, Esenyurt, Eyüp,
Gaziosmanpaşa başta olmak üzere İstanbulun birçok yerinde
güvenlik görevlileri ve vatandaşlarımız taciz, tehdit, yaralama
ve öldürmeye dönük terör saldırılarına muhatap olmaktadır.
Son olarak da İstanbulun göbeğinde, İstiklal Caddesinde
meydana gelen intihar saldırısı tüm İstanbulluları
büyük endişeye sevk etmiştir. Kuşkusuz terör Türkiyeyi teslim
alamayacak, milletimiz teröre boyun eğmeyecektir. Ancak başta bölücü
terör örgütünün yuvalandığı mahallelerde olmak üzere telafisi imkânsız
sonuçlar doğmadan gerekli önlemler alınarak vatandaşın
huzuru temin edilmelidir. Aksi takdirde taciz, tehdit, yaralama ve cinayetlerin
önü alınamayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
İstanbul önemli bir sanayi ve turizm kentidir. Gelir İdaresi
Başkanlığı verilerine göre vergi mükelleflerinin yüzde
28,5i İstanbuldadır. Türkiyenin yüz yüze olduğu en önemli
sorun olan üretimsizliğin ortaya çıkardığı
işsizlik ve yoksulluk İstanbulun da hayati
sorunlarındandır. Bu nedenle çevre-kalkınma ikileminde kalmadan
öncelikli sektörler başta olmak üzere üretimidestekleyecek önlemler
süratle hayata geçirilmelidir.
Yine, en önemli turizm
merkezlerinden birisi olan İstanbulun New York, Londra, Paris ve Tokyo
gibi dünya turizm pastasından hak ettiği payı alması
sağlanmalıdır.
İstanbulun bir
diğer önemli sorunu ulaşımdır. TÜİK verilerine göre
Kasım 2015 itibarıyla Türkiyede trafiğe kayıtlı 19
milyon 882 bin aracın yaklaşık yüzde 18i İstanbulda bulunmaktadır.
Çarpık kentleşme ve kaçak yapılaşma deprem riski
taşıyan İstanbul için büyük bir tehlikedir. 2,5 milyon
civarında binanın yarısından fazlası imara
aykırı yani kaçak binalardır. Olası bir depremde bu
binaların ciddi hasarlar alacağı açıktır.
İstanbulda imar değişiklikleriyle kent rantları belirli
ellerde toplanmaktadır. Kentsel dönüşüm afet öncelikli olmaktan
çıkmış, rant odaklı hâle gelmiştir. İstanbulda
nüfus yoğunluğu ve ülkemizin diğer yerlerinden
aldığı göç nedeniyle eğitim ve sağlık kurumları
yetersiz kalmaktadır. Kamu hastanelerindeki yatak sayısının
yetersiz olması hem yoğun bakım ve acil hem de normal
servislerde hastaların yer bulmasını
zorlaştırmaktadır. Her 10 bin kişiye düşen yatak
sayısı 2002 yılında 24,3 iken, 2014 yılında
23,4e düşmüştür. Bu oran AB ülkelerinde 50nin üzerindedir.
Özellikle gecekondu bölgelerindeki okullarda hem öğrenci sayısı
fazla hem de öğretmen kadrosu yetersizdir. İstanbulda eğitimde
dünya standartlarının yakalanabilmesi için yaklaşık 30 bin
ek dersliğe ve 35 bin yeni öğretmene ihtiyaç vardır. Son olarak,
Türkiye'nin birçok yerinde yaşanan Suriyeliler sorunundan en çok etkilenen
ilin İstanbul olduğunu da ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Hükûmeti ve
İstanbulun yöneticilerini, güvenlik başta olmak üzere, belirtilen
sorunları çözmeye, İstanbullulara huzurlu ve güvenli bir gelecek
temin etmeye çağırıyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aksu.
Gündem dışı ikinci söz, Hatayın
sorunları hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili Serkan Topala
aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Topal.
2.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Hatay ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
SERKAN TOPAL (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dün
Diyarbakır'da hain saldırıda şehit olan başta
Hataylı hemşehrim Serkan Talan olmak üzere, tüm şehitlerimize
Allahtan rahmet diliyorum. Bir kez daha terörü lanetliyoruz,
kınıyoruz, milletimizin başı sağ olsun diyorum.
Bakın, 2000
yılında şehit sıfırdı, 2001 yılında
şehit sıfırdı. AKP iktidarıyla birlikte, maalesef, her
yıl artarak şehit haberleri gelmeye başladı. Son dört
beş ayda yaşanan süreçte şehitlerimizin sayısını
Başbakanlık ayrı Genelkurmay ayrı söylüyor, kendileri bile
artık bilemiyor.
Bu kürsüden defalarca AKP
Hükûmetini uyardık mı? Uyardık. Sürdürülen sürecin şeffaf
olması gerektiğini, çözümün dışarıda değil,
Parlamentoda aranması gerektiğini belirttik mi? Belirttik. Bu sorunun
ancak halkın temsilcilerinin kuracağı ortak bir platformda
çözülebileceğini, başka herhangi bir yol olamayacağını
söyledik mi? Söyledik ama dinletemedik.
Değerli milletvekilleri,
biz burada ne için varız? Sizler burada bir hata yapıyorsanız,
yanlış yapıp bu güzelim ülkeyi zor duruma
düşürüyorsanız, sizleri uyarmak için varız; siz de bu
uyarıları dikkate almakla mükellefsiniz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bakın, bugün ülke ne
hâle geldi. Her gün ciğerimiz yanıyor. Artık şehit
haberleri her gün geliyor. Siz evlerinize gidip rahat uyku uyuyabiliyor
musunuz? Sizin sorun çözüldü dediğiniz şey bu mu? Bu vatan
uğruna, bu millet uğruna, bu toprak uğruna, bu bayrak
uğruna öleceksek hep birlikte ölelim. Ama bu sorun belli ki sizin
söylediğiniz yöntemlerle, önerdiğiniz çözüm önerileriyle çözülmedi,
çözülmüyor. Artık haber izleyemez, gazetelere bakamaz olduk. Hangi
televizyona baksak, hangi gazeteyi okusak şehit haberleri, ölümler,
bombalar maalesef. Sizin vicdanınız hiç sızlamıyor mu?
Şimdi, sokaklar ve
caddeler bomboş. Sayın Başbakan halkı sokağa
çıkmaya davet ediyor. Kimse kusura bakmasın ama kendisi bu güzelim
ülkenin hangi sokağında, hangi caddesinde, hangi mahallesinde
korumasız gezebiliyorsa, vatandaşları da orada sokağa
çıkmaya davet etsin, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar) Ülkede güvenliğimiz kalmadı. Sadece vatandaşımız
değil, siz de tedirginsiniz, siz de aileleriniz için
endişeleniyorsunuz. Herhangi bir vatandaşımız çoluğunu
çocuğunu dershaneye yollarken, okula yollarken nasıl
endişeleniyorsa, ben biliyorum ki sizler de bizler de
endişeleniyoruz.
Bu sorunları çözebilmemiz
için bazı alışkanlıklarınızı
değiştirmeniz gerekiyor. Bakın, siz bütün
politikalarınızı Sayın Cumhurbaşkanına göre
endekslemiş durumdasınız. Bu yanlış değil midir?
Herhangi biri bu konuda Sayın Cumhurbaşkanının
düşüncelerinin veya söylemlerinin aksine bir fikir beyan ediyorsa siz
anında refleks gösteriyor, en sert şekilde eleştiriyorsunuz.
Oysa hepimizin kriteri kişiler olmamalı, olamaz da. Hepimiz
demokrasinin ahlakına ve bu cumhuriyetin kurallarına bağlıyız
ve ona göre hareket etmek zorundayız. (CHP sıralarından
alkışlar)
Burada
yaptığım konuşmalarda eleştirilerimin dozunun fazla
olduğunu düşünenler bilmelidirler ki bizler de eleştirilerimizi
bu ülkenin iyiliği, yurttaşlarımızın menfaati için,
ülkeyi uçuruma sürüklediğiniz için yapıyoruz. Ancak sizlerin de bize
göstermiş olduğunuz tepkinin, sataşmaların, zaman zaman
hakarete varan sözlerin onda 1ini tecavüz vakaları için,
hırsızlıkları tescillenmiş insanlar için,
bayrağımızı indirmeye çalışanlar için, ülkemizi
bölmeye çalışanlar için, PKK için, IŞİD için
kullanmış olsaydınız, halkın beklediği tepkiyi
koysaydınız, belki bizlerin de yapmış olduğu
eleştiri ve tepkilerin dozu bu denli yüksek olmayacaktı.
Bugün Suriye'de savaş
hâlâ devam ediyor. Soruyorum size; Suriye'de siz kime tarafsınız,
kimi destekliyorsunuz? Şunu kabul ediniz: Suriye politikasında
yanlış yaptınız. Bir an önce politikanızı
barış endeksli değiştirmek zorundasınız. Bunun
bedelini şehit yakınlarımız, babasız kalan çocuklar,
eşsiz kalan kadınlar, evlatsız kalan ana babalar ödüyor. Koskoca
Türkiye Cumhuriyeti başka bir ülkenin iç işlerine
karışmamalıdır, taraf olmamalıdır. Eğer
taraf olacaksa barışın tarafı olmalıdır,
barıştan taraf olmalıdır.
Hepinize teşekkür
ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Topal.
Gündem dışı
üçüncü söz, merhum savcı Mehmet Selim Kirazın ölüm yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Burdur Milletvekili Reşat Peteke aittir.
Buyurun Sayın Petek. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Burdur
Milletvekili Reşat Petekin, teröristlerce şehit edilen Savcı
Mehmet Selim Kirazın ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
REŞAT PETEK (Burdur)
Sayın Başkan ve teröre destek vermeyen değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
DHKP-C terör örgütünün bundan
bir yıl önce şehit ettiği çok kıymetli savcımız
Mehmet Selim Kiraz, meslek hayatına Mersin ilinde cumhuriyet
savcılığı yapmaktayken benim yanımda başlamıştı.
Bu nedenle kendisini yakinen tanımamdan dolayı, teröristlerin bu
vahşice saldırıları ve savcımızı şehit
etmeleri üzerine o günden bu güne tabii ki yüreğimizdeki yara bir kat daha
fazla ve derin. Ailesini tanıyorum, gerçekten savcımıza da çok
güzel bir aile terbiyesi, iman, ahlak, adalet, hukuk ve hakkaniyet dersini
vermiş, o şekilde yetiştirmişler.
Değerli milletvekilleri,
buraya çıkıp terör örgütlerinin sebebiyet verdiği
katliamları, yakmaları, yıkmaları, yok etmeleri görmezden
gelerek; bazı resimlerle, fotoğraflarla ortaya çıkıp da
olayları ters yüz edip gösterme gayretlerine hakikaten
şaşırmamak mümkün değil.
Bakın, şehit
savcımızın bugün dul bir eşi, 2 yetimi var. Terör örgütünü
ağzına almaktan çekinenler, neden o 2 yetimin hakkını bu
kürsülerde savunmuyorlar? Bunu da sorup cevabını aramalıyız
değerli kardeşlerim.
Hep söylediğimiz gibi,
terörün haklı bir gerekçesi olamaz. Bir yıl önce cumhuriyet
savcımız Mehmet Selim Kirazı alçakça şehit eden
teröristler, dün de 7 polisimizi ve 3 askerimizi şehit ettiler. Bu
vesileyle şehitlerimizi rahmetle anıyorum, gazilerimize de acil
şifalar diliyorum.
Önce bir tespit yapalım:
Terörle mücadelenin sadece silahlı mücadeleyle
yapılmayacağını, bunun bilinciyle bataklığı
kurutmanın esas olduğunu düşünen AK PARTİmiz, on dört
yıldan bu tarafa devrim niteliğinde değişikliklere imza
attı. Irkçı yaklaşımları ortadan kaldırdık,
bölgesel farklılıkları ortadan kaldırdık,
ötekileştirmeyi ortadan kaldırdık; mezhep
ayrımını, bölge ayrımını, hepsini ortadan
kaldıran önemli reformlar yapıldı. Terör örgütünün istismar
edeceği konular kalmadı ama terör örgütlerinin ipini elinde
bulunduran dış odaklar, hiçbir gerekçe kalmasa da saldırı
talimatını verdiler. Bu nedenle, 2015 Temmuz ayında
saldırıyı yeniden başlatan terör örgütleri olmuştur.
Şimdi bu gerçeğin bu kürsülerde kabul ve tespitini yapmadan çare
aramak elbette ki doğru olmayacaktır. Şimdi hep
yakınılıyor, Efendim, yeniden görüşmeler
yapılsın, yeninden müzakere, bu yolla çözüm aransın.
Aransın ama bunun yolunu AK PARTİ açtı. Üç yıl bu ülkede
şehit cenazesi gelmedi. Barış ve kardeşlik süreci
çerçevesinde gerçekten huzur ortamına doğru giderken-söyleyin,
hepimiz soralım ve cevabını arayalım- 22 Temmuzda
saldırıları tekrar başlatıp devrimci halk
savaşı ilan eden PKK terör örgütü değil miydi? Ee, o zaman bu
saldırıların durmasını isteyenler gönülden, yürekten
istiyorsa, gelsinler, bu kürsüden terör örgütü PKKyı, DAEŞi,
DHKP-Cyi, YPGyi, PYDyi, hepsini birlikte lanetleyip onlara da Durun,
demokrasi var, siyaset yoluyla çözüm var. diyerek çağrıda bulunma
cesaretini göstersinler, o zaman bu mesele çözülebilecektir.
Çok değerli milletvekilleri, şimdi terör
olayları üzerinde sık sık araştırma önergeleri
veriliyor ve Olayları araştıralım. diyorlar. Ben bunda da
bir samimiyet görmüyorum. Türkiye hukuk devletiyse, en büyük suç olan terör
olaylarını soruşturmak yargının görevidir, cumhuriyet
savcıları bunu soruşturur, adalete teslim eder. Siz,
Diyarbakırda Tahir Elçinin ölümünü araştırmaya, olay yeri
incelemesine giden Diyarbakır Başsavcısını olay yerine
yaklaştırmamak için silahlı saldırı yapan teröristleri
kınamazsanız, onların ayıbını, onların
günahını, onların saldırısını ortaya
koymazsanız bu olayları izah etmek mümkün değildir. Ben Diyarbakır
Başsavcısıyla görüştüm, iki gün üst üste gitti delil
toplamaya. Dedi ki: Bize, burada gittiğimiz anda teröristler tekrar
silahlı saldırıda bulundular. Bu gerçekleri görmeden teröre
çare bulamayız değerli milletvekilleri.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Petek.
REŞAT PETEK (Devamla) Ben teşekkür
ederim.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Söz isteyen grup başkan vekili varsa söz vereceğim.
Sayın
Gök, sisteme
girmişsiniz, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Diyarbakır ve Nusaybinde şehit olan
güvenlik görevlilerine Allahtan rahmet dilediğine, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak terörün karşısında olduklarını net bir
şekilde ifade ettiklerine ve Meclisin terör karşısında
ortak bir duruş sergilemesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
Meclis oturumlarının artık başındaya da herhangi bir
yerinde aldığımız şehit haberlerini ve üzüntülerimizi
bildirmenin -neredeyse belli bir süre- artarak devam ettiği bir süreçten
geçiyoruz.
Dün Diyarbakırda
öldürülen 7 polisimiz ve 27 kişinin yaralanması ve Nusaybinde yine 2
güvenlik görevlisinin şehit olması, 7 kişinin yaralanması
Türkiyeyi tarifsiz acılara boğdu. Bugün de Ankarada -Ankarada
ailesiyle yaşayan- 4 polisimizin cenazesi kaldırılacak Kocatepede.
Bir diğer polisimiz de Ankaralı. Ankaralı hemşehrilerimizin
de içinde bulunduğu bütün şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Gerçekten siyaset kurumu
olarak terör konusunda artık hepimizin çok ciddi bir
kararlılıkla terörün üstüne gitmesi ama teröre zemin hazırlayan
tüm faktörleri ortadan kaldırmak için de bir el birliği yapmanın
zamanı gelmiş ve geçmiştir. Bu acılara daha ne kadar
katlanacağız, daha ne kadar bu acılarla yaşayacağız?
Şehitlerimiz vatan için ölüyorlar, aileleri Vatan için öldüler, vatan
sağ olsun. diyorlar ama bizim de elbette tüm ailelere ve bu uğurda
hayatını kaybeden herkese bir borcumuz var, siyaset kurumu bu konuda
gereğini her zamankinden çok daha fazla yapmalıdır. Hiçbir
annenin, hiçbir ananın, babanın gözyaşı akar hâlde
bırakılmamalıdır ve bu konuda Meclis bu artan terör
olaylarıyla ilgili olarak ortak bir duruşu her zamankinden çok daha
fazla sergilemelidir diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha
veriyorum, tamamlayın lütfen Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Ve
ölen, hayatını kaybeden tüm güvenlik görevlilerimize tekrar
başsağlığı diliyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak
biz terörün, hangi kuruluş tarafından yapılırsa yapılsın,
PKK mı olur, DHKP-C mi olur, IŞİD mi olur, hangi örgüt
tarafından yapılırsa yapılsın hepsine karşı
olduğumuzu çok açık yüreklilikle ve net bir şekilde ifade
ediyoruz. Terörle, Türkiye'nin, bir yere varılamayacağını
biliyoruz ve Türkiyedeki terör karşısındaki dik duruşun
bugün çok daha kıymetli bir hâle geldiğini düşünüyoruz. Hem
Parlamentoda mevcut olan tüm partiler hem de tüm
yurttaşlarımızla beraber terörü lanetlemeliyiz, bu
acının daha fazla uzun sürmesine izin vermemeliyiz. Meclisimizin
böyle önemli bir de görevi var. Karşılıklı sataşmalar
elbette olabilir ama terör karşısında ortak bir duruş
sergilemek de Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir diye düşünüyorum.
Şehit olan polislerimize
Allahtan rahmet diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim Sayın Gök.
Sayın Akçay
2.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, terör olaylarında şehit verilmeye
devam edildiğine, terörle mücadelede şehit olanlara Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar dilediğine, terörü lanetlediğine ve
Hükûmeti terör konusundaki sorumluluğunu kavramaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Vatanımız için,
milletimiz için, devletimiz, birlik, beraberliğimiz için ve
geleceğimiz için yine canlarımızı, terörle mücadelede
şehitler vermeye devam ediyoruz. Dün Diyarbakır Bağlar, Mardin
ve Hakkâride 10 evladımız, güvenlik görevimiz şehit oldu; 30
evladımız, vatandaşımız, kardeşimiz
yaralandı. Şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Ailelerine, yakınlarına
ve büyük Türk milletine başsağlığı dileklerimi
iletiyorum ve yaralılarımıza da Cenab-ı Allahtan acil
şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
ifade ettiklerimiz rakam değil, sayı değil; can, hayat. Onlar,
eş, ana, baba, evlat, arkadaş, hısım, akraba. Ülkemizin
bazı şehirleri ve yerleşim yerleri âdeta terör örgütlerince
fiilen işgal edilmiş gibi. Bombalar, el yapımı
patlayıcılar, hendekler, barikatlar, tüneller örümcek ağı
gibi sarmış. Bunlar akşamdan sabaha, birkaç ayda olacak
şeyler değil. Hükûmet Osloda, Kandilde, Haburda terörle müzakere
ve mütareke masaları kurarken defalarca uyardık Terörü masalarda
önleyemezsiniz. 2002de sıfırlanan teröre şimdi siz bu masalarla
toparlanma imkânı oluşturuyorsunuz
Sokaklara bombalar
yığılırken Hükûmet valileri uyarmış Aman ha, bu
küçük şeylere müdahale etmeyin. demiş. İşte, bugünkü
şehitlerimizin sorumlusu dün müdahale etmeyenler ve ettirmeyenlerdir. Gün
ve gün burada taziye mesajı vermek gerçekten bizleri kahrediyor. Bunun bir
sorumlusu olmalıdır. Hükûmeti bu sorumluluğu kavramaya davet
ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha
veriyorum Sayın Akçay, tamamlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Son
aylarda tek tek dökülen itiraflar kimseyi kurtarmayacaktır. Terörle
mücadelede göstermelik mesajlar verip Mardinde çözüm süreci eylem planı
açıklaması yapanlar, Hollanda dönüşünde terörle müzakere
konseptlerinin olmadığını söyleyip eylem planını
tevil edenler tarih ve millet
vicdanında mahkûm olup mutlaka hesabını da adalete
vereceklerdir.
Sayın Başbakan dün
Vatandaşlarımıza teröre teslim olmadıkları için
teşekkür ederiz. diyor, Geliniz el ele, yürek yüreğe, teröre
karşı tek ses olalım. diyor. Milletimizde bir sorun yok, bizde
bir sorun yok. Elbette el ele, yürek yüreğe, teröre karşı tek
ses ve tek bileğiz ve Türk milleti hiçbir zaman teröre teslim
olmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Akçay, toparlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ancak,
Hükûmetin hâli pürmelaline bakınız. Dışişleri
Bakanı ABDde PYD yüzünden ABDye küsecek değiliz. diyor. Oysa siz
değil miydiniz aynı PYDyi terör örgütü ilan edip ABDye rest çeken,
Ben miyim senin ortağın yoksa Kobanideki teröristler mi? diyen?
Allah aşkına, biz sizin hangi sözünüze inanacağız? Peki,
ya, İçişleri Bakanı nerededir? Diyarbakır Valisiyken Cana
geleceğine cama gelsin. diyen İçişleri Bakanı bunca can
şehit olurken ne yapmaktadır, neden hiçbir açıklama
yapmamaktadır? Polislik mesleği biraz da tecrübe mesleğidir.
Acaba bu teşkilatın birikimlerine, tecrübelerine ne
yaptınız?
Çağrım Hükûmete:
Terörle mücadele vatan, millet, devlet mücadelesidir. Bu mücadele
amasız, fakatsız, lakinsiz, tevilsiz, dik durmakla olur.
Konuşmama son verirken
aziz şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyor, terörü tüm gücümüzle
lanetlediğimizi belirtiyor ve Türkiye'nin bu zulmet ve zillet günlerini
mutlaka aşacağına inandığımızı ifade
etmek istiyorum ve terörle mücadelede alınacak her türlü etkin önlemin
arkasında olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Akçay.
Sayın Baluken
3.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, içinde bulunulan
sıkıntılı süreçte bu coğrafyada yaşayan tüm
halkların siyasetin çözüm üretmesini beklediğine, Yüksekovadan,
Nusaybinden, Şırnak ve Diyarbakırdan gelen acı haberler
üzerine derin bir üzüntü duyduklarına, bir an önce bir çözüm ve
barış ortamının geliştirilmesi gerektiğine ve
Meclisi bu konuda harekete geçmeye davet ettiğine ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, gerek
içerisinde bulunduğumuz Orta Doğu coğrafyası gerekse de
ülkemiz son derece zorlu ve sıkıntılı bir süreçten
geçmektedir. Bu sıkıntılı süreçte, özellikle bu
coğrafyada yaşayan tüm halkımızın beklentisi,
siyasetin çözüm üretme gücü ve yeteneğini bir an önce devreye koyması
ve bu sorun alanlarını bir an önce gidermesidir. Maalesef uzun
süreden beridir siyaset kurumu çözüm üretmek yerine hamaset dolu söylemlerle,
demagojinin ötesine geçmeyen birtakım metinlerle, deyim yerindeyse zaman
kaybetmektedir. Bizler burada soluduğumuz havadan daha değerli olan
bu zamanları kaybettiğimiz süre içerisinde, maalesef
insanlarımızı yitirmeye, yurttaşlarımızı
yitirmeye devam ediyoruz. Hemen hemen her saat başı gelen ölüm
haberleri üzerine bütün milletvekilleri, bütün parlamenterler olarak derin bir
acı, derin bir üzüntü duyuyoruz. Ölümler arttıkça daha fazla kan,
daha fazla ölüm, daha fazla acı çağrıları üzerinden siyaset
yürütmenin hiçbir şekilde çözüm üretmeyeceğini bugüne kadar söyledik,
bundan sonra da söylemeye devam edeceğiz.
İşte böylesi bir
ortam içerisinde dün de Yüksekovadan, Nusaybinden, Şırnaktan ve
Diyarbakırdan gelen acı haberler üzerine bizler derin bir üzüntü,
derin bir acı yaşadık. Diyarbakırdaki
saldırıyı ilk duyduğumuz anda da burada
yaşamını yitiren ve yaralanan polisler ve yurttaşlar için
üzüntü dileklerimizi, başsağlığı, geçmiş olsun
dileklerimizi ifade etmiştik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha
veriyorum Sayın Baluken, lütfen toparlayınız.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Toparlıyorum Sayın Başkan.
Ancak bunun ötesine geçmenin
zaruri bir görev olarak önümüzde durduğu bir sürecin içerisindeyiz. Biz
acılar, ölümler üzerinden siyasi rant devşirmeyi, hamaset üzerine
söylemleri farklı konularda yapabiliriz ama ölümler yaşanırken
çözüm üretmekle ilgili yükümlülüğümüzü ve mükellefiyetimizi bu
halkımıza karşı Parlamento olarak, Meclis olarak yerine
getirmek zorundayız. Zor olanı, böylesi ortamlarda çözüm ve
barış duruşu gösterebilmektir. Acının,
gözyaşının, kanın, intikam duygularının
yoğunlaştığı bir dönemde kararlı bir şekilde
çözüm ve barış ısrarında bulunmak zor olandır ki o zor
olanı yapma mecburiyeti dışında herhangi bir
seçeneğimizin olmadığı kanaatindeyiz.
Halkların Demokratik
Partisi olarak
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha
vereyim Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır)
koşullar ne olursu olsun, bu yaşanan
ortamın ülkemize ve halklarımıza
yakışmadığını, bir an önce bir çözüm ve
barış ortamının geliştirilmesi gerektiğini,
yaşamını yitiren her yurttaşın hayatıyla ilgili
yapabileceğimiz bir şeyler olabileceği kanaatiyle bir kez daha
Parlamentoyu ve Meclisi bu konuda irade göstermeye, inisiyatif almaya, çözüm
komisyonları kurmak suretiyle de harekete geçmeye davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baluken.
Sayın Çakır
4.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, dünkü menfur saldırıda
şehit olan polislere Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar
dilediğine, terörün evrensel bir illet olduğuna ve teröre
karşı bütün kurumlarla, yetkililerle beraber, hatta
milletlerarası bir iş birliği içerisinde mücadele edilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Ben de dün menfur
saldırıda hayatlarını kaybeden, şehit olan polis
kardeşlerimize Cenab-ı Haktan gani rahmetler diliyorum.
Bu olayda yaralanan hem
güvenlik görevlisi hem de sivil vatandaşlarımıza da acil
şifalar diliyorum.
Yine, bu vesileyle, sadece bu
olayda değil, onun dışında da vatanını, ülkesini,
yurdunu savunmak suretiyle bu uğurda hayatlarını kaybeden,
şehit olan bütün şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Kuşkusuz, ifade
edildiği gibi, buradan sürekli taziyede bulunmak yüreğimizi
yakıyor ve her defasında yüreğimiz yanarak bu taziyeleri tekrar
etmek zorunda kalıyoruz. Allahtan dileğimiz odur ki tekrar etmek
durumunda kalmayalım. Fakat terör evrensel bir illettir, terörün dini,
mezhebi, milliyeti, hiçbir şeyi yoktur. Bu anlamda evrensel bir illettir.
Bugün bizi vurur, yarın bir başkasını vurur; başka bir
milletin, başka bir ülkenin, başka bir devletin canını
yakar. Esas itibarıyla, günümüzde yaşamış olduğumuz
tablo da bundan farksızdır. Eğer evrensel bir illetse terör,
buna karşı mücadele de kesinlikle, ne sadece siyaset kurumunun ne
sadece yargının ne sadece bir kesimin yapacağı bir faaliyet
değildir. Hep birlikte, bütün 78 milyon insan olarak, bütün
kurumlarımızla, kuruluşlarımızla, yetkililerimizle
beraber teröre karşı mücadele etmek durumundayız. Hatta
milletlerarası bir iş birliği içerisinde teröre karşı
mücadele edilmesi gerekir.
Bu anlamda, teröre
karşı mücadele ederken iki kavramın önemli olduğunu
düşünüyorum; bunlardan birisi kararlılık, diğeri de
tutarlılıktır. Teröre karşı mücadele ederken mutlaka
kararlı olmak zorundayız. Eğer kararlılık göstermezsek
terörün ekmeğine yağ çalmış oluruz. Bu bakımdan son
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha
süre ekliyorum.
Buyurun Sayın
Çakır.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bizim çözüm süreci
bağlamında geliştirdiğimiz
Adına ne dersek diyelim,
çatışmasızlık ortamı diyelim, başka
adlandıralım, önemi yok, önemli olan fonksiyonudur; yapmış
olduğumuz iş tutarlı bir iştir. Ortada var olan bir
ateşin sönmesine katkı sağlamak üzere gösterilen bir
çabadır. Hatta bunun siyasi aktörleri, başta
Cumhurbaşkanımız olmak üzere, siyasi geleceği ne olursa
olsun yahut siyasi geleceğinin bir anlamda yok olması pahasına
baldıran zehri içmeyi hesap ederek, kitap ederek, göze alarak ortaya
konulan muazzam bir çabadan bahsetmek istiyorum. Kararlılık
dediğim budur. Bugün de günümüzde de aynı kararlılıkla bu
terörle mücadele devam etmektedir. Tutarlılık ise eğer bu soruna
katkı sağlamak isteyen kim varsa, herkesle bir şekilde
meşru zeminde görüşmek, konuşmak, tartışmak gerekir.
Çünkü bu iyi niyetli bir çabadır, çünkü bu hayırlı bir
çabadır, çünkü bu sorunun çözümüne katkı sağlayacak bir
çabadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Ancak şunu da eklemek gerekir ki siyaset kurumuna burada önemli bir rol
düşmektedir ifade edildiği gibi. Fakat siyaset kurumu
BAŞKAN Bir dakika daha
açıyorum.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bağlıyorum.
Siyaset kurumu elbette çözüm
üretmesi gereken bir kurumdur, çözümün parçası olması gerekir, bunun
hiç tartışılacak bir tarafı yoktur. Fakat eğer siyaset
kurumu çözümün parçası olacakken sorunun parçası oluyorsa işte
bence işin tıkandığı nokta da burasıdır. O
bakımdan, özellikle bu çatının altındaki bizlere düşen
görev siyasetçiler olarak sorunun parçası değil, çözümün parçası
olarak hareket etmek ve eylem ortaya koymak, söylem ortaya koymaktır.
Bu vesileyle tekrar
şehitlerimizi rahmetle anıyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Grup
başkan vekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Divan olarak terörü bir kez daha
lanetlediklerine, Meclisin teröre karşı dik durması ve ortak bir
davranış sergilemesi gerektiğine ve şehitlere Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar dilediklerine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Biz de Divan
olarak terörü bir kez daha şiddetle lanetliyoruz. Evet, bu Meclis teröre
karşı dik durmalı, ortak bir davranış sergilemelidir.
Bu konuda da sorumluluğu neyse bütün milletvekili arkadaşlarımızın,
bütün grupların o ölçüde dikkatli ve bilinçli davranması
gerektiğine inanıyoruz.
Bu vesileyle
şehitlerimize Allahtan rahmet diliyoruz, yaralı
vatandaşlarımıza ve görevlilere acil şifalar diliyoruz ve
ailelerine geçmiş olsun dileklerimizi ve
başsağlığı dileklerimizi sunuyoruz.
Sayın milletvekilleri,
şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım.
Birinci ve ikinci sırada
okutacağım Meclis araştırması önergeleri 500 kelimeden
fazla olduğu için önergelerin özeti okunacaktır ancak önergelerin tam
metni tutanak dergisinde yer alacaktır.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşen ve 28 milletvekilinin, HESlerin sosyoekonomik,
biyolojik ve çevresel etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/136) (x)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde 2000'den fazla
küçük nehir tipi hidroelektrik santralinin yapımına izin verilmesi,
alım garantisinin yanı sıra suyun kullanım
hakkının devredilmesi çok tehlikeli toplumsal ve ekolojik maliyetlere
neden olmaktadır. Doğu Karadeniz Bölgesi dik topografik
yapısı ve sahip olduğu zengin su kaynakları nedeniyle nehir
tipi hidroelektrik santrallerin yapımı için açık bir yağma,
tehdit, tahribat ve yıkımla karşı karşıya
kalmaktadır. HES'lerin akarsu yatağındaki sucul yasama olan
etkilerinin incelenmesi, akarsudaki mevcut ekolojik dengenin ve canlı
yaşamının devamı için akarsuya bırakılması,
planlanan can suyunun miktarının bilimsel bir yöntemle belirlenmesi,
HES'lerin inşa edildiği ya da inşa edileceği bölgedeki
endemik bitki ve hayvan türleri üzerindeki olumsuz etkilerinin
araştırılması, bölgede yaşayan insanların,
tarım alanlarının, hayvanların ve akarsudan doğrudan
faydalananların su ihtiyaçlarının karşılanması
hususunda ortaya çıkan sorunların araştırılması;
HES inşaatlarının yapıldığı bölgede sel ve
heyelan oluşumuna yol açıp açmayacağının ve
inşaat çalışmaları sırasında katı atık
ve atık suların bölgenin flora ve faunasına zarar verip
vermeyeceğinin incelenmesi; HES'lerin sosyoekonomik, biyolojik ve çevresel
etkileri ile yaratacağı toplumsal ve ekolojik maliyetlerin tespit
edilmesi; çevre, insan ve hayvan sağlığına verilen olumsuz
etkilerin en aza indirilmesi ve alternatif enerji politikalarının
üretilmesi amacıyla Anayasa'nın 98inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri gereği, Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz. 2/12/2015
Saygılarımızla.
1) Haluk Pekşen (Trabzon)
2) Ali Şeker (İstanbul)
3) Gülay Yedekci (İstanbul)
4) Ahmet Akın (Balıkesir)
5) Mustafa Tuncer (Amasya)
6) Hüseyin Yıldız (Aydın)
7) Ali Yiğit (İzmir)
8) Murat Bakan (İzmir)
9) İbrahim Özdiş (Adana)
10) Kamil Okyay
Sındır (İzmir)
11) Mahmut Tanal (İstanbul)
12) Musa Çam (İzmir)
13) Gürsel Erol (Tunceli)
14) Selina Doğan (İstanbul)
15) Erdin Bircan (Edirne)
16) Mehmet Göker (Burdur)
17) Özkan Yalım (Uşak)
18) Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul)
19) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
20) Yaşar Tüzün (Bilecik)
21) Kadim Durmaz (Tokat)
22) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
23) Atila Sertel (İzmir)
24) Zülfikar İnönü Tümer
(Adana)
25) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
26) Haydar Akar (Kocaeli)
27) Devrim Kök (Antalya)
28) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
29) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
Gerekçe özet:
Anayasamızın
56ncı maddesi Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre
sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek
Devletin ve vatandaşların ödevidir. hükmü gereği, bütün
vatandaşlarımız sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkına sahiptir. Ancak Türkiye'de üstün kamu yararı
veya stratejik kullanım gibi kavramlarla ekolojik tahribat son
hızla devam etmektedir.
Ekolojik yıkımlara
neden olan HES inşaatları çok ciddi toplumsal maliyetler
yaratmaktadırlar. Özellikle ülkemizde 2 binden fazla küçük nehir tipi
hidroelektrik santralinin yapımına izin verilmesi, alım
garantisinin yanı sıra, suyun kullanım hakkının
devredilmesi çok tehlikeli toplumsal ve ekolojik maliyetlere neden
olmaktadır.
Doğu Karadeniz Bölgesi,
dik topoğrafik yapısı ve sahip olduğu zengin su
kaynakları nedeniyle nehir tipi hidroelektrik santrallerin
yapımı için açık bir yağma, tehdit, tahribat ve
yıkımla karşı karşıya kalmaktadır. DOKAP
eylem raporuna göre, bölgede aktif ve yapımı devam eden 271 adet
lisanslı HES bulunmaktadır. İktidar, ülkemizin her akarsuyunu
kapsamlı ekolojik değerlendirmeler yapmadan, büyük kapsamlı
havza planları geliştirmeden, rastgele bir şekilde HES
inşaat sektörüne terk etmiştir.
HES'ler bireylerin
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı yok
sayılarak inşa edilmektedir. Bireylerin güvenli ve temiz su
hakkının sağlanmasıyla sağlıklı ve dengeli
bir çevrede yaşama hakkı korunabilir. HES inşaatları
nedeniyle ulaşım yolları, şantiye alanları, depolama
alanları açılırken orman alanları tahrip edilmekte;
tarım alanları kamulaştırılmakta; dere yatakları
doldurulmakta; ormanlar, doğal yaşam alanları, vadiler
parçalanıp bölünmekte; yaban hayatı, tarım alanları,
endemik bitki örtüleri risk altına girmekte; birçok nadir ve tehdit
altındaki türü barındıran yaşam ortamları yok
edilmekte; fauna ve flora zarar görmektedir.
HES inşatları
sonucunda dere yatağının büyük ölçüde kuruma
olasılığının bulunduğu, su alınan akarsu
yataklarındaki sucul yasamın olumsuz olarak etkileneceği,
akarsuya bırakılması planlanan can suyunun akarsudaki mevcut
ekolojik dengenin ve canlı yaşamının devamı için
yeterli olmadığı, akarsuda bulunan balıkların ve
diğer canlıların yaşamlarına olumsuz etkisinin
olacağı, bölgede yasayan insanların, tarım
alanlarının, hayvanların ve ırmaktan doğrudan
faydalananların su ihtiyacının karşılanması
hususunda olumsuz etkilerinin olacağı bilinen gerçeklerdir.
HES'ler yüzünden suyun
taşınması sonucunda ürün veriminde azalma,
balıkçılık faaliyetlerinin sona ermesi, turizm gelirlerinde
azalma vb. ciddi ekonomik problemler ortaya çıkmaktadır. Can suyu,
HES işletmecisinin insafına bırakılmış olup
yeterli can suyunun bırakılıp bırakılmadığına
ilişkin kontrol sistemi çalışmamaktadır.
Ülkemizi enerjide
dışa bağımlı olmaktan kurtarmanın çaresi ülke
genelinde âdeta yangından mal kaçırırcasına binlerce nehir
tipi HES projesine izin vermek kesinlikle değildir. HES'lerin akarsu yatağındaki
sucul yaşama olan etkilerinin incelenmesi; akarsudaki mevcut ekolojik
dengenin ve canlı yaşamının devamı için akarsuya
bırakılması planlanan can suyunun miktarının bilimsel
bir yöntemle belirlenmesi; HES'lerin inşa edildiği ya da inşa
edileceği bölgedeki endemik bitki ve hayvan türleri üzerindeki olumsuz
etkilerinin araştırılması; bölgede yaşayan
insanların, tarım alanlarının, hayvanların ve
akarsudan doğrudan faydalananların su ihtiyaçlarının
karşılanması hususunda ortaya çıkan sorunların
araştırılması; HES inşatlarının
yapıldığı bölgede sel ve heyelan oluşumuna yol
açıp açmayacağının ve inşaat
çalışmaları sırasında katı atık ve atık
suların bölgenin flora ve faunasına zarar verip vermeyeceğinin
incelenmesi; HES'lerin sosyoekonomik, biyolojik ve çevresel etkileri ile
yaratacağı toplumsal ve ekolojik maliyetlerin tespit edilmesi; çevre,
insan ve hayvan sağlığına verilen olumsuz etkilerin en aza
indirilmesi ve alternatif enerji politikalarının üretilmesi amacıyla
bir Meclis araştırmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
2.- İstanbul
Milletvekili Barış Yarkadaş ve 25 milletvekilinin, yabancı
casus yazılım şirketi Hacking Teamin medyaya yansıyan ve
ülkemizin iç ve dış güvenliğine yönelik tehditlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/137) (x)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hacklenerek gizli bilgileri
sızdırıldığı ifade edilen İtalyan casus
yazılım şirketi Hacking Team'in medyaya yansıyan ve
ülkemizin iç ve dış güvenliğine yönelik tehditlerin
araştırılması amacıyla İç Tüzükümüzün 104 ve
105inci maddeleri gereğince araştırma komisyonu
kurulmasını arz ve talep ederiz.
1) Barış
Yarkadaş (İstanbul)
2) Mahmut Tanal (İstanbul)
3) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
4) Gülay Yedekci (İstanbul)
5) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
6) Candan Yüceer (Tekirdağ)
7) Gürsel Erol (Tunceli)
8) Hüseyin Yıldız (Aydın)
9) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
10) İbrahim Özdiş (Adana)
11) Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul)
12) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
13) Atila Sertel (İzmir)
14) Musa Çam (İzmir)
15) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
16) Erdin Bircan (Edirne)
17) Özkan Yalım (Uşak)
18) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
19) Devrim Kök (Antalya)
20) Zülfikar İnönü Tümer (Adana)
21) Haydar Akar (Kocaeli)
22) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
23) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
24) Mevlüt Dudu (Hatay)
25) Ali Yiğit (İzmir)
26) Tur Yıldız
Biçer (Manisa)
Gerekçe Özeti:
2000 yılında
Milano/İtalyada 2 yazılımcı tarafından kurulan
Hacking Teamin, hükûmetlere ve kolluk güçlerine başkalarının
makinelerine sızmayı mümkün kılan yazılımlar
sattığı ifade edilmektedir.
Şirketin
geliştirdiği yazılımların son zamanlarda medyada
konuşulan pek çok mahremiyet, sızma olaylarının
arkasındaki güç olduğu söylenmektedir. Torrent üzerinde
yayınlanan belgelerine göre, firmanın ABD, Almanya, Avustralya,
Azerbaycan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Çek Cumhuriyeti, Ekvador,
Etiyopya, Fas, Güney Kore, Honduras, İspanya, İsviçre, İtalya,
Kazakistan, Kıbrıs, Kolombiya, Lübnan, Lüksemburg, Macaristan,
Malezya, Meksika, Mısır, Moğolistan, Nijerya, Özbekistan,
Panama, Polonya, Rusya, Singapur, Sudan, Suudi Arabistan, Şili, Tayland,
Umman, Vietnam hükûmetleriyle çalıştığı gözlemlenmektedir.
Hacking Team
firmasının verilerine bakıldığında, Türkiyeden
polis teşkilatının firmaya aldığı
yazılım karşılığında 2011 Haziran-2014
Kasım arasındaki dönemde ödediği lisans ücreti rakamının
440 bin dolar (1,3 milyon TL) olduğu görülmektedir. Firmadan ele geçen
dokümanlardan birisinde 75 bin dolarlık avans
karşılığı olan ve Haziran 2011 tarihli bir faturaya
bakıldığında Uzaktan Kumanda Sistemi (RCS) şeklinde
bir ürün gözüktüğü ifade edilmektedir.
Hacking Team
firmasının RCS yazılımı konusunda Citizen Labsin 2014
yılında yayınladığı raporda yer alan haritada
Türkiyenin de görüldüğü gözlemlenmektedir. Yine rapor, bu servisin
çeşitli ülkelerdeki insan hakları savunucuları ile
bağımsız gazetecileri hedeflediğini ifade etmektedir. Yine
o bilgisayarlardan İnternete sızdırılan belgelere göre,
Türk Emniyetinden bazı kişilerin berkinelvan.docx isimli dosyaya
uzaktan kontrol sağlamak amacıyla casus yazılım yüklemesini
talep ettiği medyaya yansımıştır.
Emniyet
teşkilatının İtalyan Hacking Team firmasından
aldığı faturalı hackerlık hizmeti iddialarının
ciddi bir şekilde araştırılarak, ülkemizin bilişim
alanında karşılaşabileceği tehditlere karşı
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir an önce
Meclis araştırması komisyonu kurularak iddiaların
araştırılması önem arz etmektedir.
3.- İstanbul
Milletvekili Barış Yarkadaş ve 28 milletvekilinin, 23/10/2014
tarihinde yaşanan Ferdi Özmen cinayetinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/138)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sosyal medyanın
tanınan isimlerinden olan Ferdi Özmen 23 Ekim 2014 tarihinde bir
alışveriş merkezinden çıktıktan sonra birçok güvenlik
kamerasının bulunduğu bir bölgede öldürülmüştür. Aradan
geçen dokuz aylık süre boyunca, muhalif kimliğiyle tanınan Ferdi
Özmen cinayeti aydınlatılamamıştır. Cinayetin hiçbir
istisnaya yer bırakmayacak şekilde araştırılıp
hakikatlerin ortaya çıkarılması amacıyla İç Tüzükümüzün
104 ve 105inci maddeleri gereğince araştırma komisyonu
kurulmasını arz ve talep ederiz.
1)
Barış Yarkadaş (İstanbul)
2) Mahmut Tanal (İstanbul)
3) Atila Sertel (İzmir)
4) Candan
Yüceer (Tekirdağ)
5) Gülay
Yedekci (İstanbul)
6) Gürsel Erol (Tunceli)
7) Nurhayat
Altaca Kayışoğlu (Bursa)
8) Hüseyin
Yıldız (Aydın)
9) İbrahim
Özdiş (Adana)
10) Mustafa
Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
11) Özkan
Yalım (Uşak)
12) Selina
Doğan (İstanbul)
13) Gamze
Akkuş İlgezdi (İstanbul)
14) Niyazi Nefi
Kara (Antalya)
15) Musa Çam (İzmir)
16)
Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
17) Erdin
Bircan (Edirne)
18) Ünal
Demirtaş (Zonguldak)
19) Devrim Kök (Antalya)
20) Zülfikar
İnönü Tümer (Adana)
21) Haydar Akar (Kocaeli)
22) Mustafa
Tuncer (Amasya)
23) Sibel
Özdemir (İstanbul)
24) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
25) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
26) Mevlüt Dudu (Hatay)
27) Dursun
Çiçek (İstanbul)
28) Ali
Yiğit (İzmir)
29) Tur
Yıldız Biçer (Manisa)
Gerekçe:
Atatürk
hayranlığıyla bilinen ve sosyal medyada tanınan isimlerden
olan Ferdi Özmen 23 Ekim 2014 tarihinde park hâlindeki aracına bindikten
hemen sonra bir kişi tarafından araçtan indirilerek tabancayla
vurularak öldürülmüştür.
İnternet
fenomenlerinden biri olan ve sosyal medyada binlerce takipçisi olan Ferdi
Özmen'in yaptığı paylaşımlardan dolayı birçok
defa tehditler aldığı da yine kamuoyuna
yansımıştır.
Cinayetin
olduğu gün amcasıyla İstanbul Sarıyer'de bir
alışveriş merkezine giden ve bu eylemini yine sosyal medya
aracılığıyla yer bildirimi olarak paylaşan Ferdi
Özmen'in kurgulanarak öldürüldüğü şüphelerini kuvvetlendirmiştir.
Cinayet
sonrasında basına yansıyan haberlerde cinayet zanlılarının
Gürcistan'da yakalandığı ve Türkiye'ye iade edileceği
haberleri çıkmasına rağmen aradan geçen bunca süreye kadar
herhangi bir gelişme yaşanmamıştır. Cinayete kalınan
duyarsızlık Paris merkezli Sınır Tanımayan Gazeteciler
Örgütünün de dikkatini çekmiş, örgüt; polis ve yargı yetkililerine
Ferdi Özmen cinayetinin aydınlatılması için elden gelen tüm
çabanın gösterilmesi çağrısında bulunmuştur.
Ferdi Özmen'in
etkili bir Türk bloggerı ve iktidarı eleştiren bir kişi
olduğu, 27 bin takipçisi bulunduğunu kaydeden Sınır
Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Bu genç blogcunun öldürülmesinin siyasi
saikle yapılma, sosyal medya faaliyetleriyle bağı bulunduğu
ihtimali iyice araştırılmalıdır şeklinde
açıklamasıyla uluslararası arenada konuyu gündeme
getirmiştir.
Ferdi Özmenin
Haziran 2013'te yaşanan Gezi eylemleri sırasında Facebook
üzerinden paylaştığı mesajlar nedeniyle
yargılandığı, hakkında eski Başbakan,
şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğana hakaretten
İstanbul Sulh Ceza Mahkemesinde dava açıldığı yine
kamuoyuna yansıyan ayrıntılardan biri olmuştur.
Hedefi belli
olan, planlı şekilde kamuya açık alanda işlenen ve
toplumsal vicdanı yaralayarak infiale neden olan cinayetin hiçbir
istisnaya yer bırakmayacak şekilde araştırılıp
hakikatlerin ortaya çıkarılması elzemdir. Bu amaçla Meclis
araştırması komisyonu kurularak olayın tüm yönlerinin
araştırılması önem arz etmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar
gereğince, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan,
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısı ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
başlayacağız.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporları (1/596) (S.
Sayısı: 149 (x)
BAŞKAN Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde,
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 149
sıra sayılı Kanun Tasarısının birinci bölümünde
yer maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.
Şimdi, ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm, 28inci
maddenin (1)inci, (2)nci, (3)üncü, (4)üncü ve (5)inci fıkraları
ile Geçici Madde 1 dâhil, 17 ila 30uncu maddeleri kapsamaktadır.
Şimdi, ikinci bölüm
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Kadir
Koçdemir konuşacak.
Buyurun Sayın Koçdemir.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA KADİR
KOÇDEMİR (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
149 sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerim başında
dün canımızı yakan son olayla birlikte bütün şehitlerimize
Allahtan rahmet, yaralılarımıza acil şifa,
yakınlarına geçmiş olsun diyorum ve şehitlerimizin
yakınları ile milletimize başsağlığı
diliyorum.
Ülkenin geldiği ortam
bugün öğlen şahit olduğum bir olayla çarpıcı bir
şekilde ortaya konmuştur, onu size aktarmak istiyorum. Bugün cuma
biliyorsunuz, öğlen cumaya Meclis Başkanımızın makam
arabası ve arkasında 2 tane jammerlı büyük koruma timiyle
birlikte yine Meclisin içindeki camiye gittiğini gördüm.
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Maalesef!
KADİR KOÇDEMİR
(Devamla) Biz küçükken cumanın şartları, kime farz olduğu
bize öğretilirken hür olmak diye bir şarttan söz edilirdi. Hür
olmak da en geniş tanımıyla, korkudan azade olmak demektir. Bu, ülkenin
geldiği durumu göstermesi bakımından çarpıcı bir
tablodur.
Diğer bir tablo, biz
burada ne yapıyoruz? Indiana Jones filminin bir sahnesini
hatırlıyorum, birkaç seri şeklinde o filmler var, filmin birinde
şöyle bir sahne vardı: Filmin kahramanı kilise gibi eski bir
binaya gidiyor, bir yeri delmesi gerekir, büyük bir balyozla orayı delmek
üzere zemine vuruyor. Orada bir görevli var, bu görevli de o arada bir deftere
mühür vuruyor. Öyle denk geliyor ki, o mührü vurduğu vakit, bizim kahraman
da zemine o balyozla büyük bir şiddetle vuruyor ve bina sallanıyor. O
görevli zannediyor ki, mührü vurduğu için bina sallanmaktadır.
Biz de burada
arkadaşlar, Avrupa Birliğine uyum sürecinde gerekli olan yasal
düzenlemeler için Meclisi gece saat 1lere, 2lere kadar çalıştırıyoruz.
Ama bu yasal düzenlemelerden, bırakın bizi, haberi olması
gereken komisyonların bile haberi yok. Bugün üzerinde görüşmeler
yaptığımız bu tasarı, benim de üyesi olduğum
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda görüşülmedi. Avrupa Birliğine
uyum adına yaptığımız bir kanuni düzenleme ama orada
bu tasarı görüşülmedi.
Yine,
ayrımcılık, diskriminasyon dediğimizde ilk akla gelen
önemli alanlardan biri olan Aile, Sosyal İşler, Çalışma
Komisyonunda da bu tasarının görüşülmediğini, oradan bir
görüş verilmediğini görüyoruz. Agatha Christienin bir sözü var,
diyor ki: İyi bir romanın sırrı komiserin asla okuyucudan
daha fazlasını bilmemesidir. Sanki biz de burada
milletvekilliği yemini ederken dört yıl boyunca siyaset yapmama
üzerine yemin ettik. Üzerine oylama yaptığımız maddeler
konusunda çok azımızın bilgisi var, hatta bazen, iki gün önce
gece olduğu gibi aksi tarafa kabul oyu kaldırıp daha sonra
nasıl düzelteceğiz diye Başkanlık Divanının
arkasında görüşmeleri mecbur hâle getiriyoruz.
Vize muafiyeti ve geri kabul
anlaşması, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin eş süreçler
dediği ve 2013te başlattığı, Meclisten de geri kabul
anlaşmasını 2014te geçirerek, normal şartlarda 2017
Haziranında iki sürecin de tamamlanmasını öngördüğü bir
sürecin ürünü. Ancak bu zamana kadar nedense hiç gelmedi, bugün temel kanun
statüsüne getirerek bunu alelacele buradan geçirmek istiyoruz.
Bugün sabah, Avrupa
Birliği Uyum Komisyonunda kolluk gözetim komisyonu üzerinde bir
tasarı vardı, orada baktık ki bu tasarı ilk olarak 2010 yılında
yola çıkmış ama sürekli kadük olarak bugüne gelmiş,
işte, haziran ayı sonunda vize muafiyeti adına bugün alelacele
tekrar gündeme geldi.
Türkiye bugün bir organize
sorumsuzluk sisteminin yerleştiği bir ortama doğru gitmektedir.
Türkiyenin pek çok kurumu, bu arada başta Türkiye Büyük Millet Meclisi,
bu birlikte yaşama düzeninde kendisine atfedilen fonksiyonu tam
manasıyla yerine getirememekte, hatta bunu bir yerlere aktarmaktan memnun
vaziyettedir. Burada konuşmalar, lisede edebiyat hocamın sık
sık tekrarladığı gibi kellim kellim la yenfa derdi, yani
konuş konuş faydasız, karşı tarafta herhangi bir
etkisi yok. Eğer bir etkileşim olmayacaksa, eğer muhalif
düşünceler dikkate alınmayacaksa o zaman grup başkanlarına
aldığımız oy kadar rey hakkı verelim,
parmağını kaldırdığında 316
sayılsın, biz de rahat edelim çünkü buradaki bu oyalama sebebiyle
Türkiye'nin gündeminden de pek çoğumuz ayrı kalıyoruz, geç
saatlerde gidip şey yapıyoruz.
İkinci bir husus, Avrupa
Birliğine uyum adına yaptığımız bu düzenlemelerde
kurumun ve kurulların teşkilinde Avrupa Birliğinin temel
mantığına aykırı davranmakta ısrar ediyoruz.
Bundan önce gelen kanunda daha sonra yapılan bir değişiklik oldu
ama nedense ısrarla sayı öyle ayarlandı ki sadece Milliyetçi
Hareket Partisinin orada temsilcisi olmayacak şekilde iktidar partisi
tarafından zorlandı. Bunda, 10uncu maddede hiçbir
değişiklik kabul edilmediği için Meclisteki siyasi partilerin bu
kurumda temsilcisinin bulunması imkânı getirilmedi.
Arkadaşlar, günümüz
demokrasisinin en önemli sorunlarından birisi otonomlaşan
bağımsız kurum ve kurullardır çünkü bunlar kamu
kaynağı kullanırlar, aldıkları kararlar kamuyu
etkiler, bizi, çoluk çocuğumuzu etkiler ama demokratik denetimin
dışındadırlar, Meclis denetiminin
dışındadırlar. İşte, bu mahzuru gidermek için
mümkün olan yollardan birisi, Anayasamızın 95inci maddesinde de
ifade edildiği gibi, siyasi partilerin buralara temsilci
atamasıdır ancak bu yapılamamıştır ve nihayet bu
üzerinde çalıştığımız kanunun amaçlarında
belirtilen bir şey, şöyle söylüyor, diyor ki: Kanunen kendisine
tanınmış hakları kullanma ve bu haklara erişimde
engellerin ortadan kaldırılması, engelleme varsa bunların
tespiti... Fakat, bu engelleme ve ayrımcılığa öncelikle
Türkiye Büyük Millet Meclisi maruz kalmaktadır çünkü Türkiye Büyük Millet
Meclisi kendi gündemine hâkim değildir, bir ay sonra neyi
tartışacağız, ülkenin birinci sorunu nedir, bu konularda
kendi kararını verememekte, Hükûmetten gelen direktifler
doğrultusunda değişiklikler yapılmakta ve gündem belirlenmektedir.
Çünkü bu iktidar -geçen sefer de söylediğim gibi-
başarısını ayırma, kayırma ve buyurmaya
bağlamış bir iktidardır, kamplaşmadan medet uman bir
iktidardır, kamplaştıkça kendi saflarını garantide
gören bir iktidardır. Bunu yaptığı için de bu kanunlarda
kamplaşmayı devam ettirecek uygulamalara gitmekten çekinmemektedir.
Ben, bu vesileyle bizzat
Türkiye Büyük Millet Meclisinin hukuken kendisine tanınmış olan
haklarından yararlanmada karşılaştığı
engellerin ve ayrımcılığın önlendiği, Meclisimizin
yasama ve denetim görevini ayırmadan, kayırmadan ve buyurmadan
akıl, adap, ahlak ve adaletle yerine getirebildiği bir ortam umuduyla
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Koçdemir.
Hakların Demokratik
Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen
konuşacak.
Buyurun Sayın Bilgen.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AYHAN
BİLGEN (Kars) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
Osmanlı Mebusan Meclisinin siyasi literatüre girmiş kanun yapmayla
ilgili meşhur bir sözü vardır, Yok kanun, yap kanun. diye bir
tekerlemeye dönüşmüştür bu. Yani, ülkenin sorunları ile
parlamentoların gündemi arasında makas
açıldığında bu sorunları çözecek bir inisiyatif, bir
siyasi irade geliştirmek yerine kanun yaparak bir şey yapıyor
gibi olmak aslında tam bir alışkanlığa
dönüşmüş ve ne yazık ki bugün de ülkenin karşı
karşıya bulunduğu gündem ile bizim buradaki mesai ve
performansımız aynen bu sözdeki durumu ortaya koymaktadır. Ülke
gündeminde çok ciddi hak ve özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşanırken
bunlarla ilgili ortaklaşma bir siyasal inisiyatif alma yerine bu kurumla
ve aslında kurumun biraz sonra tek tek
tartışacağımız, konuşacağımız
maddelerinde ifade edilen boyutlarıyla bu sorunların çözülmesi
neredeyse imkânsız. Belki sonra ayrıntısıyla
konuşulacak ama mesela 21inci madde var, biraz sonra konuşulacak
maddelerden birisi, ispat yükümlülüğü konusunda aslında son derece
ileri bir tutum ortaya konuyor. Belli ki benzer kurumların
mevzuatından tercüme edilmiş, alınmış ama burada her
gün tartıştığımız ve işte polemik konusu
ettiğimiz hak ve özgürlükler konusuna baktığımızda
böyle bir perspektifin bu Parlamentoda olmadığını
görüyoruz. İspat yükümlülüğü ayrımcılığa
uğrayana ait değildir. Bu, aslında işkence suçlarında
on yıllardan beri dünyada genel kabul görmüş bir hükümdür. İspat
yükümlülüğü eğer yeterli karine varsa, ciddi işaretler varsa
ihlalciye aittir yani ayrımcılık yapana, eşitsizlik
uygulamasını gerçekleştirene aittir yani ihlal
olmadığını ispat etmek zorundadır,
ayrımcılık yapmadığını ispatlamak
zorundadır, eşitsiz davranmadığını ispatlamak
zorundadır.
Şimdi, bu
ispat yükümlülüğüyle ilgili bu güzel cümleyi bu yasaya koyduğumuzda
uygulama gerçekten böyle gerçekleşecek mi? Çok uzun ayrıntıya
girmeyeceğim ama dün bir acı daha yaşandı. Elbette her gün
ülkede ne yazık ki ölümlerle birlikte ciddi acılar
yaşıyoruz ama bir mülki idare amiri sosyal medyadan bir tweet
paylaştı, bir mesaj paylaştı. İsmini, görev yerini
ifade etmeyeceğim. Eğer ciddiye alacak bir siyasi muhatap çıkar
da sorarsa adresi de şahsı da zaten paylaşırız. Bir
kaymakam diyor ki: Teröristler güvenlik güçlerimize nasıl
saldırıyor, nasıl öldürüyorlarsa biz de aynı yöntemle
onları infaz etmeliyiz. Kelimeler aynen kendisine ait, Biz de aynı
yöntemle infaz etmeliyiz. Yetmiyor, altına bir de ayet yazıyor,
diyor ki: Kısasta hayat vardır. Şimdi, kaymakamımız
ayetlerin sebebini, nüzulünü falan bilmiyor olabilir yani böyle bir şey
gerekmiyor. Kaymakam olmak için, iyi mülki idare amiri olmak için ayetleri
bilmek gerekmiyor. Oysa ayetin devamında Umulur ki suç
işlemeyesiniz. diye de bir başka uyarı var. Yani, Allah,
haşa, herhâlde Kan davası güdün. falan demiyor, İntikam
alın, öç alın. Bir siz öldürün, bir onlar öldürsün. falan demiyor,
demez herhâlde. Aksine, bu başka bir mesaj içindir. Ama, şimdi Onlar
ne yapıyorsa biz de onu yapalım: derse bir ülkede kaymakam, o zaman
polisin, askerin ya da başka güvenlik görevlilerinin yaptıkları
hak ihlallerinin hesabını soracak, onları denetleyecek,
onların hukuk içerisinde bunu yapmasını, sivillere zarar
vermemesini, hukuk devletinin gereği neyse, yargılama,
cezalandırma gibi bir mantıkla hareket etmesini zaten
sağlayamayız.
Şimdi, burada kürsüye
çıkan bazı arkadaşlarımız, neredeyse sanki
silahlı örgütler, illegal örgütler siyasetçilerden talimat alıyorlar,
sanki onların görevlendirmesiyle iş yapıyormuş gibi görev
çağrısı yapıyorlar. Yani, devletin memurlarına siz
talimat vermiyorsunuz ya da veremiyorsunuz, devletin memurları sizi
dinlemiyor, sizin eğer varsa uyarılarınızı dikkate
almıyorlar ama silahlı örgüt mensuplarının, illegal örgüt
mensuplarının muhalefet partilerini dinlemesini bekliyorsunuz.
Değerli milletvekilleri,
şiddet, terör bir sonuçtur. Dünyanın her yerinde, hukuk devletlerinde
terörle mücadelede, şiddetin son bulmasına dair ortaya koyulacak
siyasi performansta en temel ilke şiddetin ve terörün bir sonuç
olduğu varsayımından hareket etmektir. Aksi takdirde,
şiddeti bir sebep gibi görmeye başlarsanız aslında tam da o
şiddet sarmalına teslim olursunuz. Bu sonucu doğuran sebeplerle
yüzleşmek, siyaseten yapılması gereken, hukuk devleti
sınırları içerisinde yapılması gereken ne varsa
bunları ortadan kaldıracak adımları atmak da siyasetçinin
sorumluluğundadır. Aksi takdirde, tam da terör kavramı konjonktürel
bir pozisyona dönüşür.
Bakın, birkaç gün önce
Adıyamanda El Nusra örgütüne yönelik operasyon yapıldı.
Şimdi, El Nusra örgütünün terör örgütü olduğunu en azından
Suriyede Türkiye'nin müttefikleri birkaç yıldır söylüyorlar,
defaatle söylüyorlar; her platformda Türkiyeyi temsil eden diplomatik
muhataplarla bir araya geldiklerinde sadece IŞİD demiyorlar,
yanına Nusrayı, Ahrar-uş Şamı ekliyorlar.
Şimdi, Türkiyede, Nusraya, benim duyduğum, benim takip edebildiğim
kadarıyla ilk defa bu hafta operasyon yapıldı; oysa, birçok
kişi biliyor ki, Nusra, El Kaidedir ve asıl örgüttür, IŞİD
ondan kopmuş, Suriye ve Irakta İslam devleti kurma iddiasıyla
ortaya çıkmış bir yapıdır. Şimdi, asıl
örgütün Türkiye gibi Suriyeye en uzun sınırı bulunan bir
ülkedeki örgütlenmesini siz geçen hafta gündeme almışsanız o
zaman terörle mücadele konusunda etrafa ders vermeden önce dönüp aynaya
bakmanız gerekir. Ahrar-uş Şamın üyelerinin içerisinde çok
ciddi biçimde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu
yakalandıklarında pasaportlarından ya da öldüklerinde
üzerlerinde çıkan evraklardan herkes biliyor, Anadoluda da herkes biliyor
bunu. Nitekim, insanlar işte, IŞİD ve diğer örgütlere
kendilerine göre İslami düşüncelerle, kaygılarla ya da
Suriyedeki rejimi daha İslami kılmak niyetiyle gidiyorlar,
savaşıyorlar ve ölüyorlar ama Ahrar-uş Şamla ilgili
Türkiyede şimdiye kadar herhangi bir takip, herhangi bir yargılama,
herhangi bir tutuklama süreci henüz yok. Dolayısıyla, bu konularda
galiba biraz daha dikkatli, biraz daha özenli, biraz daha etrafa bir şeyi
tavsiye ederken biz nerede duruyoruz, dünya bizi nerede görüyor, bizim
sözlerimiz dünyada ne kadar inandırıcı bulunuyor, buna da
yoğunlaşmamız gerekiyor.
Evet, toplumsal çözülme ne
yazık ki kanunlarla değiştirilemeyecek kadar vahim hak
ihlallerini ortaya çıkarır. Yani, keşke toplumsal çözülmeyi,
yozlaşmayı, dejenerasyonu burada el kaldırıp indirerek
kanun çıkardığımız gibi çözebiliyor olsaydık ve
ne yazık ki toplumsal çözülmenin telafisi, tedavisi öyle kanun yapmak
kadar da kolay değildir. Bir toplum eğer değerlerini yitirmeye
başlamışsa, öfke, intikam, güç gösterisi, taciz,
hırsızlık toplumda ciddi biçimde
yaygınlaşmışsa iktidarlar değiştiğinde de bunu
değiştirmek çok kolay olmaz. Nasıl, kanun yaparak bunun önüne
tek başına geçemiyorsanız iktidar değişikliğiyle
de bunun önüne geçemezsiniz. Kuşaklar değişir, eğitim
sistemi, insan modeliniz, bütün bunların değişmesi on
yıllarınızı alır. Ama Türkiye'nin şu anda, sabah,
akşam haberleri açtığınızda, neredeyse her okulunda
tacizle ilgili, tecavüzle ilgili, istismarla ilgili haberlere şahit
oluyorsunuz. Şimdi, bu kadar vahim bir süreç yaşanıyorken
eğer biz hak ihlalleri konusunu sadece birkaç alana indirirsek, sadece
birkaç alana daraltarak ele alırsak, yaklaşırsak bu kadar vahim
bir gidişatı, bu kadar tehlikeli bir seyri, siyaset kurumu olarak
durdurmak, önüne geçmek, tedbir almak imkânı ne yazık ki söz konusu
olmaz.
Evet, suç ve ceza konusu çok
uzun, çok ayrıntılı bir konudur. Biliyorsunuz, dünya
klasiklerinden çok değerli bir romana da konu olmuştur ve suçla
mücadelenin sadece suçluyu teşhir etmek olamayacağını, tam
da toplumun bu suçta payı nedir, eğitim sisteminin payı nedir,
ekonomik gelir dağılımındaki çarpıklığın
payı nedir, bütün bunlarla yüzleşmeyi gerektirdiğini ifade
etmekle yetineyim.
Herkesi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bilgen.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi
konuşacak.
Buyurun Sayın
İlgezdi. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GAMZE
AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özgür insan için özgürlükçü demokrasiyi savunan
Cumhuriyet Halk Partisi adına, bizlerden insanca ve onurlu bir yaşam
bekleyen, adaletin ve hukukun üstünlüğünü isteyen bütün yurttaşlarımı
saygıyla selamlıyorum.
Ünlü edebiyatçı Cahit
Irgat bir şiirinde En dar, en karanlık sokaklar/ Çok yakında
bir gün/ Bayramlaşıp ışıyacaklar/ Hürriyet giyecek
aydınlık ayaklar. der. İşte, bizler de bugün aydınlığa
ulaşmak için en karanlık yollardan geçmeye çalışıyoruz
ancak bayramlaşmanın hasretini yaşarken sonsuz bir matemin içine
çekiliyoruz. Kör bir karanlığın ortasında
acılarıyla birlikte yapayalnız kalmış binlerce insan
var dışarıda, her biri bizden umut bekliyorlar. Çocukların
geleceğinden endişe duyan anneler, babalar kaygılarını
gidermemizi istiyorlar, kanayan bir yara var, bizden kanı
durdurmamızı istiyorlar. Bunu ne derece başarabileceğiz,
önce kendi vicdanlarımıza sormamız gerekiyor. İşte bu
nedenle, bugün görüştüğümüz bu tasarı yaraları sarmak,
haksızlığı, cezasızlığı ve
eşitsizliği ortadan kaldırmak adına çok önemli. Yerinden
yurdundan koparılmış 16 yaşındaki Suriyeli bir
çocuğun en masum kaygısını Geleceğimi hayal
ettiğimde hiçbir şey göremiyorum. diyerek dile getirdiği gibi,
ben de bu kanuna baktığımda ülkemizde insan hakları
mücadelesinin geleceğine yönelik umut veren bir ışık
göremiyorum ne yazık ki.
Öncelikle, bu tasarı
eleştirileri karşılama kaygısıyla
hazırlanmış bir tasarı. Tasarıya genel olarak bakacak
olursak, insan haklarını koruyacak, ayrımcılıkla
mücadele edecek, işkence ve kötü muameleye karşı ulusal önleme
mekanizmasını aynı çatı altında, aynı anda
harekete geçirecek bir kurum oluşturuyoruz. Göze hoş, kulağa
güzel geliyor. Hatırlayın, 1980lerin sonunda Türkiyeyi yönetenler
ülkeyi dikensiz bir gül bahçesi yapmayı vadetmişlerdi, insan hak ve
onurlarını koruyacaklarını söylemişlerdi. Oysa ülkemizin
insan hakları karnesine bakıldığında birçok düzenleme
yapıldığını ancak uygulamaların hep sorunlu
olduğunu görüyoruz. O günlerde Türkiyeyi insan hakları konusunda
düzenlemeler mezarlığına çevirenler çoktan tarih sahnesinden
silindiler.
Arkadaşlar, şurası
bir gerçek ki iki yanlış bir doğru etmiyor. Bu tasarı vize
serbestliği için hazırlanmış bir tasarı. Oysaki
demokrasi, özgürlük ve eşitlik bizlerin, hepimizin ortak isteği
olmalıdır. Bununla birlikte daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük
ve her alanda eşitlik ancak ve ancak uzlaşma kültürüyle
sağlanır fakat getirmiş olduğunuz tasarıda ne
uzlaşmanın ne çoğulculuğun ne de eşitliğin
izlerini görmek mümkün değildir. Demokrasilerde böylesine dayatmacı
bir anlayışla getirilen düzenlemeler her zaman başarısız
olmuştur. Öte yandan torba kanunlarla ülke idare etmeyi bir
alışkanlık hâline getirmiş siyasi iradenin hak ve
özgürlükleri de bir torba içine koymasını artık
yadırgamıyoruz.
Değerli vekiller,
ülkenin geleceğini belirleyecek, yeni nesillere emsal teşkil edecek
kararlara burada el kaldırıyoruz. Bugün görüştüğümüz
tasarıyla Türkiyede insan hakları ve eşitlik mücadelesini
geriye götürüyorsunuz; itirazımız bizlerin bu yüzden.
Ayrımcılığın tanımını eksik
yapıyorsunuz. Ayrımcılıkla mücadele ederken insanları
ırkından, renginden, cinsinden, dilinden, din ve mezhebinden,
inancından, etnik kimliğinden, siyasi vicdani ve felsefi kanaatinden
bağımsız olarak ele almanız gerekir. Yoksa, bu
tasarıda ayrımcılıkla mücadelenin çerçevesini eksik ve
yanlış çizmiş oluruz. Bu durum da arkadan dolaşarak
ayrımcılığa karşı cezasızlığı
meşrulaştırmış olur ne yazık ki. Bakan, Komisyon
görüşmeleri esnasında ayrımcılık tanımının
muallak olduğu yönündeki eleştirilerimize Biz kurulu esnek
bırakıyoruz. diyerek cevap vermişti. Arkadaşlar,
ayrımcılığın, eşitsizliğin ve hak ihlalinin
esneği olmaz. Eğer ki her türlü hak ihlaline karşı
alınacak önlemleri esnek bırakırsak bunun adı keyfiyet olur
ne yazık ki. Ülkemiz daha yakın geçmişte ucu bucağı
belli olmayan, keyfiyete dayalı esnek soruşturmalar yaşadı.
Haksız tutuklamalar, Ergenekon, Balyoz, askerî casusluk gibi davalarda
yaşanan intihar ve ölümler hâlâ hepimizin hafızalarında.
Tasarıda işkence ve
kötü muameleye karşı ulusal önleme mekanizmasını Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu çatısı altına
yerleştiriyorsunuz, bunu da bir reform olarak topluma sunuyorsunuz. Avrupa
Birliğine işkenceye karşı sıfır tolerans
mesajı veriyorsunuz, keşke samimi olsanız. Türkiyede işkenceyle
mücadelede en önemli engel cezasızlıktır. Getirdiğiniz bu
tasarıda cezasızlığa karşı mücadeleye
ilişkin herhangi bir atıfta bulunmuyorsunuz. Örneğin, gaz
fişeğiyle sağ gözünü kaybeden 14 yaşındaki çocuğu
vuran polislere soruşturma dahi açılmadı. Gezi Parkı
sürecinde şiddet uyguladıkları sabit olan polisler hakkında
başlatılan soruşturmaların çoğu kovuşturmaya bile
dönmedi. Açılan davalarda ise daha az cezayı gerektirecek suçlardan
iddianame düzenlendi, verilen cezalar da ertelendi. Tüm bunlar
cezasızlık değilse nedir? Tüm bunlar insan hakları ihlali
değilse nedir?
Arkadaşlar,
kısacası, ülkemizde ölenler öldükleriyle kalıyor. O hâlde,
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Türkiyenin bozuk sicilini
düzeltmeyecekse neden kuruyoruz? Bakın, İşkenceyle mücadele
edeceğiz. derken teoride mümkün ancak pratikte uygulanması mümkün
olmayan bir şeyi söylüyorsunuz. Kurumun denetim alanına girecek
hapishane, gözaltı, merkezî kamp, bakım merkezi ve hastanelerin
sayısı geçtiğimiz yıl 5 bin olarak ifade ediliyordu.
Kurumun bu tasarıda öngörülen personel sayısı ve bütçeyle bu
görevi yerine getirmesi mümkün değil. 6 psikolog, 10 sosyal hizmet
uzmanıyla hak ihlaline uğrayanların tedavisini yapmayı
öngörüyorsunuz; bu, çok komik bir rakam aynı zamanda. Uyarıyoruz, bu
yasa bu şekilde kabul edilirse işkence ve hak ihlalleri konusunda
1990lı yıllara döneriz. Faili meçhulleri bitirdik. dediniz, 17
kişi faili meçhul, hâlâ da 6 kişinin gözaltında kayıp
olduğunu biliyoruz. Sadece Ankarada altı ayda 174 kişi
katledildi. Aynı dönemde, 300ün üzerinde asker ve polis şehit oldu.
Geçtiğimiz yıl 186 çocuğumuz tecavüze uğradı,
Karamandaki istismarın tesadüf olmadığını burada da
görüyoruz.
Bir de kayıtlara
geçmeyen vakalar var ki asıl düşünmemiz gereken bunlar. Ancak, en
tehlikeli işi kurumun yapısını belirlerken
yapıyorsunuz. Bireysel hak ve özgürlükleri güvence altına almak için
kurduğunuzu ileri sürdüğünüz bu kurumu iktidarın denetimine
bırakarak siyasi iradeye bağımlı hâle getiriyorsunuz yani
devletleştiriyorsunuz. Tasarıyla Bakanlar Kuruluna öylesi ucu
açık bir yetki veriyorsunuz ki liyakat sahibi olmayan insanların
buraya atanması bizler için şaşırtıcı olmayacak
ileride. 11 kişilik kurulun 8 üyesini Bakanlar Kurulu, 3ünü
deCumhurbaşkanı seçecek. Seçecek de, nereye göre seçecek, kime göre
seçecek, kriterler ne belli değil. Böylesine Ben yaptım oldu.
anlayışıyla yönetiliyor bu süreç. Kürsüye her geldiğimizde
kurumun Paris İlkelerine uygun olmadığını söylüyoruz
ama Yanılıyorsunuz. diyorsunuz. 2012de
aldığımız Paris İlkelerine uygun
olmadığımızı ispatladığımız
veriler şunlar: Siyasi iradeden bağımsız
olmadığı için, STKlara yer vermediği için, çoğulcu
olmadığı için, genel bütçeden ödenek tahsis edilmesi nedeniyle
mali açıdan özerk olmadığı için Paris İlkelerine
uygun bulunamamış bir önceki kurum.
Dolayısıyla
arkadaşlar, ben merak ettim Acaba akreditasyon başvurusu
yapılmış mı şu an kapatacağımız kurumla
ilgili? dedim. 11 Ocak 2016da akreditasyon başvurusu
yapılmış. Bunun sebebini de merak ediyorum. Neden bu kurum
kapatılmak üzereyken akreditasyon başvurusu yapılıyor
acaba? Dolayısıyla bu tasarının 2012de yapılan
düzenlemelerden de geri olduğunu düşünerek yine akreditasyon
başvurusu yapamayacağız.
Sonuç olarak
anlaşılan o ki, sadece kendinizden hissettiklerinizin insan
hakları ve eşitlik kurumunu kuruyorsunuz. Türk tipi
Başkanlık, Türk tipi demokrasi derken, Komisyon bizzat -kendinizin
de ifade ettiği gibi- Türk tipi insan haklarını yaratıyor.
Hükûmetin memuru olacak kurul üyeleriyle kamunun yaptığı insan
hakları ihlallerinin tespitinin yapılabilmesi mümkün değil, akla
aykırı.
Değerli dostlar, sözümü
şöyle bitirirken, hoşuma giden bir sözü paylaşmak istiyorum.
Hallacı Mansur diyor ki: Cehennem acı çektiğimiz yer
değildir, acı çektiğimizi kimsenin duymadığı
yerdir. İnsanların sesini duyurabilecekleri ve acı
çekmedikleri, en doğal haklarını gerçekten kullanabildikleri bir
Türkiye diliyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın İlgezdi.
Şahsı adına,
Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök konuşacak.
Buyurun Sayın Gök. (CHP
sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu sözü tarihî bir
uyarıyı yapmak üzere aldım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; 2012 yılında bu
Meclise İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı getirildi. Bu
tasarı getirildiğinde bu Mecliste yine çok sert tartışmalar
yaptık ve 2012 yılında getirilen 279 sıra sayılı
İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısının gerekçesine
baktığınızda aynen şunlar ifade edilmişler:
İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile -2012deki-
Birleşmiş Milletler Paris Prensipleri ile uyumlu bir insan
hakları teşkilatı kurulması amaçlanmaktadır. Yani
2012de, Paris İlkeleri gözetilerek bir kanun
hazırladığınızı ifade ettiniz ve buraya geldiniz.
20 Haziran 2012 tarihinde
aynen şu konuşmayı yaptım, orada çıktım huzurunuza;
konuşmamı yaptıktan sonra bütün AKP milletvekilleri üzerime
yürüdü istisnasız; aynen şunları söyledim: Değerli
arkadaşlar, böyle yaptığınız zaman yani o günkü
yasayı söylüyorum- İnsan Hakları Kurulu Avrupa'dan geçerli not
alamayacaktır, Türkiye'deki insan haklarından geçerli not
alamayacaktır. Biz, bırakın Avrupa'yı, dünyayı, kendi
insanlarımıza, kendi sivil toplumumuza bunu kabul ettiremezsek
yazıklar olsun bize! O yüzden, bugün, buradan çıkmadan, değerli
arkadaşlarım, önergelerimizi lütfen dikkatle takip edin. Bu
şekilde, Komisyonun önerdiği, Hükûmetin önerdiği şekilde
gelen öneri tam bir aldatmacadır, buradan İnsan Hakları Kurulu
çıkmaz.
Ne zaman söylemişiz
bunu? 2012nin 20 Haziranında değerli arkadaşlarım. Hükûmet
ne söylemiş? Biz, bu yasayı Paris İlkeleri çerçevesinde
getirdik. diyor.
Peki, şimdi, bugün
getirdiğiniz ve tartıştığımız 149 sıra
sayılı İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu için ne
söylüyorsunuz? Diyorsunuz ki: Ek Protokolün getirdiği yükümlülüğün bir
gereği olarak Türkiye İnsan Hakları Kurumuna bu
sorumluluğun yüklenmesi -yani işkenceyi ve zalimane muameleyi ulusal
önleme mekanizmasının yüklenmesi- Kurumun kapasitesinin
artırılması anlamında güçlendirilmesi amacıyla bunu
getiriyoruz. ve şunu söylüyorsunuz: Türkiyenin uluslararası alanda
eleştirilmemesi ve Paris İlkeleri çerçevesinde önceki yasanın
değerlendirilmemesi bakımından bu yasayı
getirdiğinizden bahsediyorsunuz. Yani şimdi hangisi doğru? 2012
yılında getirmiştiniz Paris İlkeleri diyorsunuz.
şimdi getiriyorsunuz Paris İlkelerine benzeşmek için bunu
yapıyoruz. O mu doğru, bu mu doğru?
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa) İkisi de yanlış.
LEVENT GÖK (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, ikisi de yanlış. Sayın
Bakan, tarihî uyarımı lütfen dikkate alın. 2012de
yaptığınız yanlıştı, bugün yanlış
olduğunu gördünüz, şimdi bu yasayı getiriyorsunuz.Bu yasayla
getirdiğiniz ulusal önleme mekanizması Birleşmiş Milletler
tarafından akredite edilmez, kabul edilmez. Bunu niçin söylüyoruz? Biz
Türkiyenin itibarlı bir ülke olmasını istiyoruz. Türkiyenin
Avrupa Birliğiyle yürüttüğü müzakere sürecinde vize muafiyeti dâhil
her türlü kolaylığın sağlanması bakımından
muhalefet partisi olarak görevlerimizi yerine getirmeye hazırız ama
uyarılarımızın, önerilerimizin dikkate alınması
kaydıyla. Bu yasa bu hâliyle çıktığı anda kadüktür,
yoktur; Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmez. 2012
yılında tam bir hafta tartıştık, şimdi yine bir
hafta tartışıyoruz. Ülkenin zamanını
çalıyorsunuz. O gün yanlış yaptıysanız, gelin, buradan
özür dileyin bizden. (CHP sıralarından alkışlar) Ülkenin,
insanlarımızın çok daha önemli güncel konularına çözüm
üretmek varken hiçbir iktidar sözcüsü buradaki muhalefet partilerine Meclisi
çalıştırmıyorsunuz. diyemez. Meclisi
çalıştırmayan iktidarın bizzat kendisidir. Bir
getirdiği yasayı bir müddet sonra tekrar değiştirmek
suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini işgal ediyorsunuz,
yazıktır günahtır. Geçenlerde bir sayın bakan
açıkladı; Meclisin bir saatlik faaliyetinin maliyetinin 600 bin TL
olduğu söylendi. Yazıktır bu insanlarımıza.
Yanlış yaptığınız bir yasa.
Yine, kurumun çoğulculuk
yapısını tanımıyorsunuz, Bakanlar Kuruluna,
Cumhurbaşkanına atama yetkisi veriyorsunuz. Bütün her şeyi
özelleştirdiniz Türkiyedeki, bütün şirketleri özelleştirdiniz,
insan haklarını devletleştiriyorsunuz değerli
arkadaşlarım. Evet, insan hakları devletleştiriliyor. Böyle
bir tablo insan hakları açısından kabul edilemez. Bu yasa
yanlıştır. Gelin, bu konuşmalar devam ederken kurulun
yapısını yeni bir önergeyle getirin ve Birleşmiş
Milletlerin kabul edeceği bir düzenlemeye mutlaka geçelim.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Gök.
Şahsı adına
ikinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Hulusi Şentürk
olacak.
Buyurun Sayın Şentürk.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HULUSİ ŞENTÜRK
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İnsan hakları ve
eşitlik günümüz dünyasının evrensel değerleri arasında
yer almaktadır ve hepimizin bildiği gibi bu evrensel değerler de
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesiyle tüm
dünyaya ilan edilmiştir. Elbette ki söz konusu Beyanname insan
hakları alanındaki dünyadaki ilk metin değildir.
Batılı kaynaklara soracak olursak 1215 tarihli Magna Carta
Anlaşması bu konuda ilk metin olarak kabul ediliyor. Oysa, yine
hepimiz biliyoruz ki söz konusu anlaşma insan hakları alanındaki
bir metin değil, o dönemde krala başkaldıran derebeyleri ile
kral arasında yetkilerin tekrar paylaşıldığı bir
anlaşmadır. Çünkü, insan hakları, insanların eşit
doğması ve her insanın onurluolması anlayışı
üzerine bina edilmektedir ve bu şekilde de olması gerekmektedir.
İşte tam da bu anlamda, her insanın doğuştan
şerefli olduğu ve her insanın doğuştan eşit
haklara sahip olduğu anlayışı Batılılardan çok
daha önce, yüzlerce sene önce gerek kitabı kerimlerde gerek Medine
Vesikasındagerek Veda Hutbesinde günümüzden bin dört yüz sene önce ilan
edilmiştir ve bu ilan edilen ilkelere göre rengi, cinsiyeti, etnik kökeni
ve statüsü ne olursa olsun, Allah katında takva
ayrıcalığı hariç herkes eşittir ve kimsenin kimseye
karşı hiçbir üstünlüğü yoktur. İşte bu sebepledir ki
fıkhımızda İsmet âdemiyettir. prensibi vardır; yani
dokunulmazlık ve hak sahibi olmak için gereken tek şey insan olarak
dünyaya gelmektir ve yine medeniyetimizde Zalimin ve mazlumun kimliği
sorulmaz. anlayışı vardır.Cinsiyeti, statüsü, serveti,
etnik kökeni, mezhebi ve dini ne olursa olsun zalimin karşısına
çıkmak ve yine bu anlamda dini, dili, mezhebi ne olursa olsun mazlumun
yanında yer almak her insanın temel sorumlulukları
arasındadır. İşte, böyle bir medeniyet
anlayışına bugün her günkünden daha çok ihtiyacımız
var.
Günlerdir bu kanun
görüşülürken atıf yaptığımız Avrupalılar ve
Batılılar. Bunlar için insan hakları, benim için ya da bu
coğrafya için söz konusu değil. Onlar için insan hakları ancak
kendi coğrafyalarındaki insanların hakları ihlal
edildiğinde söz konusudur. Soruyorum: Dün Irakta milyonlarca insan
bombalar altında ölürken caretta carettalarla ilgilenen bunlar değil
miydi? Bugün Suriyede 100 binlerce insan bombalarla katledilirken, milyonlarca
Suriyeli evinden barkından göç etmek zorunda kalırken hâlen
entelektüel takıntılarla uğraşan, hâlen bu vahşeti, bu
zulmü görmeyen Avrupadan alınacak dersimiz olmaması gerekir diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
biz kendi medeniyet değerlerimiz üzerinde kendi
anlayışımızı bina etmek ve dünyaya gerçek medeniyeti
göstermek mecburiyetindeyiz. Batının bugün medeniyet dediği
şey yüz yıllardır sömürdükleri insanlardan elde ettikleri
kaynaklarla kurdukları vahşi bir imparatorluk ve bugün bize medeniyet
diye sunmaya çalıştıkları da bu kanla kurulu
medeniyetlerinin, şaşaalı medeniyetlerinin bizim
dünyalarımızın hâlen pazar olarak görülmesi gayretine matuftur.
O yüzden biz kendi değerlerimize dayalı medeniyetimizi inşa
etmek mecburiyetindeyiz.
Değerli arkadaşlar,
AK PARTİ olarak iktidara geldiğimiz 2002 yılından beri
demokrasi çıtasını yükseltebilmek, hukuk ortamını
geliştirebilmek, insanımızın daha da şerefli ve daha
insanca yaşamasını sağlayabilmek için her alanda
adımlar attık. İnsan hakları alanında da 21 Haziran
2012 tarihli ve 6332 sayılı İnsan Hakları Kurumu Kanunuyla
bu konuda önemli bir adım atılmış ve bu kurum kurularak
çalışmaya başlamış, ertesi sene ulusal önleme mekanizması
da bu kuruma verilmiştir. Bugün gündemimizde olan yasa
tasarısıyla kurum yeniden yapılandırılmakta,
ayrımcılıkla mücadele görev ve yetkisi de bu kuruma
verilmektedir. Yasa tasarısı ayrımcılığa sebep
olan tutum ve davranışları belirlemekte ve tanımlamakta.
Yine, yasa tasarısı, resen inceleme yapma yetkisini kuruma vermekte,
başvuru kolaylığı da getirmektedir. Bunun yanı
sıra daha önceki kurumda 75 olan personel kadro sayısını da
150ye çıkararak daha güçlü, daha etkin bir İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurulu kurulmasını amaçlamaktadır. Bu yasa
tasarısı gerçekleştiği takdirde Türkiye, insan hak
ihlalleri ve ayrımcılıkla mücadele konusunda önemli bir
adım daha atacaktır ama elbette ki bu adımlar nihai adımlar
değil, nihai adımlardan önce atılması gereken adımlardır.
Bu duygularla hepinizi
saygıyla selamlıyor, iyi günler diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
İkinci bölüm üzerindeki
görüşmeler...
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkanım
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, İç Tüzük 60a göre bir söz
talebim var.
LEVENT GÖK (Ankara) Benim
de birtalebim var efendim.
BAŞKAN Sayın
Baluken, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Meclisin
çalışmasının maliyet hesabının
tutulmasının felsefi olarak doğru olmadığına ve
bu hesabın başka kurumlar için de yapılıp
yapılmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Plan
ve Bütçe görüşmeleri sırasında Kalkınma Bakanının
dile getirdiği bir hususu demin Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan
vekili de Meclis kürsüsünden ifade etti. Doğrusu o dönemde ben
anlayamamıştım. Meclisin bir saatlik çalışma
maliyetinin 600 bin TL gibi devasa bir rakam olduğuyla ilgili bir iddia
dolaşıyor ortalıkta. Şimdi, bu rakam nereden
çıkmış, nelere dayanıyor, bilmek mümkün değil ama
basit bir mantık yürüttüğümüz zaman, günde on saat çalışan
bir Meclisin 6 milyon TLlik bir maliyet çıkardığı, bunu
aylık bir bilançoya vurduğunuz zaman da neredeyse 100 milyon TLye
yakın bir maliyet hesabının ortaya çıktığı
görülüyor. Bu, bir kere, inandırıcı değil, yani
inandırıcı olması mümkün değil. Bizler burada
Meclisteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) 600 binlik, 6 milyonluk
BAŞKAN Toparlayın
lütfen, bir dakika daha vereyim.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, sanırım bir dakika
vermiştiniz ama hep iki dakika artı bir dakika veriyordunuz.
BAŞKAN Buyurun, iki
dakika veriyorum şimdi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Yani bu meramımı anlatmak istiyorum, önemli bir husus.
Yani biz milletvekilleri
olarak saatte 600 bin ya da bir günde 6 milyonluk bir maliyetin olduğu bir
şey göremiyoruz. Bu konunun bir şekilde açıklığa
kavuşturulması lazım.
Bir kere, şu mantık
yanlış: Halk iradesini yansıtan bir Meclisin
çalışmasının bir maliyet hesabına tutulması
felsefik olarak doğru değil. Velev ki yaptınız, bir
şey ortaya attınız, o zaman bunu doğru bir şekilde
halka, kamuoyuna ve milletvekillerine anlatmak zorundasınız diye
düşünüyoruz. Ben, bunu, sanki biraz bilinçli olarak Parlamentoyu
işlevsizleştirmeye çalışan, Parlamentonun mesaisini
gereksiz gibi göstermeye çalışan bir politikanın devamı
olarak değerlendiriyorum. Hatırlarsanız bütçe görüşmeleri
sırasında hem Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı hem
bizim adımıza kürsüden konuşan değerli milletvekilimiz
sarayın maliyetini sormuştu, toplam maliyetle ilgili bir cevap
alınamadı. Şimdi orayla ilgili bir toplam maliyet hesabı
çıkaramayanların, Meclisin, halkın iradesini yansıtan
Meclisin çalışma saatleriyle ilgili bu kadar detaylı bir
çalışma yapmalarını da doğrusu biraz manidar
buluyorum. Varsa bu detaylar konusunda, Sayın Bakanın da -daha önce
Plan ve Bütçe Komisyonunda çalışıyordu- Genel Kurula, kamuoyuna
ve halkımıza bir bilgilendirme yapmasını özellikle rica
ediyorum. Saatlik maliyet hesabı Meclis dışında, saray
başta olmak üzere, başka yerlerde de yapılmış
mıdır? Bir kıyaslaması var mıdır? Bununla ilgili
hepimizi bilgilendirirlerse sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Gök, sizin de bir
söz talebiniz olmuştu.
Buyurun.
6.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, İnsan Hakları Kurumunun niçin
lağvedildiğinin açıklanması gerektiğine ve
İstanbul Milletvekili Hulusi Şentürkün 149 sıra
sayılı Kanun Tasarısının ikinci bölümü üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, ben
az önce ifade ettim belki Sayın Bakan cevaplandırır diye ama ben
gerçekten bu konu önemli olduğu için mülga edilen, 279 sıra
sayılı Kanun Tasarısıyla daha önce kabul edilen İnsan
Hakları Kurumunun niçin lağvedildiğinin, o gün bizlere
şatafatlı sözlerle anlatılan bu kurumun neden görevini yerine
getiremediğinin, şu andaki bu kuruma niçin ihtiyaç duyulduğunun
çok berrak bir şekilde açıklanmasında yarar görüyorum. Çünkü, o
gün de çok ciddi mesai yaptık, şimdi de çok ciddi mesai
yapıyoruz. Biz muhalefet olarak mesai harcıyoruz ama iktidar partisi
bize fazladan fazladan mesai yaptırmak suretiyle yaptıkları bir
hatayı örtmeyi çalıştıklarını zannediyorlarsa
bunu ne Türkiyedeki aydınlar, demokratlar bir kenara
bırakırlarne de yurt dışındaki örgütler.
Az önce AKP adına
konuşan sayın sözcü, Türkiyenin kendi değerleri
doğrultusunda buna baktıklarını, Avrupanın
kendilerini ilgilendirmediğini ifade etti. Ben AKP sözcülerine şunu
hatırlatırım: Bu kurumun kurulmasıyla ilgili
Birleşmiş Milletlere onay veren ek protokolü, şu andaki mevcut
Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu o zaman Dışişleri
Bakanıyken kendisi gidip Birleşmiş Milletlere sunmuştu,
yani biz bu yasaları çıkartacağız diye. Yani, öncelikli
olarak Sayın Başbakanlarından Türkiyenin değerleri,
Avrupanın değerleri konusunda az önce de söz alan
arkadaşlarımızın bir fikir almasını isterim. Çünkü
ek sözleşmeye uygun olarak bu yasaları
çıkartacağımızı bizzat Sayın Ahmet Davutoğlu
Birleşmiş Milletlere sunmuştur.
Bu bilgiyi de paylaşmak
istedim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporları (1/596) (S.
Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN İkinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
17nci madde üzerinde dört
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149
sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının 17nci maddesinin (2)nci
fıkrasında yer alan "otuz gün" ibaresinin "onbeş
gün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Mustafa Mit Nuri Okutan
İstanbul Ankara Isparta
Mehmet Erdoğan Zihni Açba Arzu Erdem
Muğla Sakarya İstanbul
Deniz Depboylu Ruhi Ersoy
Aydın Osmaniye
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 17nci maddesinin (1)inci ve (5)inci
fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
"(1) Ayrımcılık yasağı
ihlalinden zarar gördüğü iddiasında bulunan her gerçek ve tüzel
kişi kuruma başvurabilir. Kuruma başvuru illerde valilikler,
ilçelerde kaymakamlıklar bünyesinde oluşturulacak
ayrımcılıkla mücadele büroları aracılığı
ile de yapılabilir. Başvuru hakkının etkin bir şekilde
kullanılmasına hiçbir surette engel olunamaz. Başvurular,
yazılı veya sözlü olarak yapılabilir. Başvurulardan
herhangi bir ücret alınamaz."
"(5) İnsan hakları ve
ayırımcılık yasağı ihlallerine ilişkin resen
yapılan incelemeler için, ihlal mağdurunun şahsen belirlenebilir
olduğu durumlarda kendisinin veya kanuni temsilcisinin açık
rızasının alınması şarttır.
Şahsın, belirlenebilir olmadığı veya
rızasının alınmasının olanaklı
olmadığı durumlarda, rıza var kabul edilir."
Ahmet Akın Şenal Sarıhan Mahmut Tanal
Balıkesir Ankara İstanbul
Onursal Adıgüzel Tahsin Tarhan Murat Emir
İstanbul Kocaeli Ankara
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 149 sıra sayılı Kanun Tasarısının 17nci
maddesine (4)üncü fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkranın eklenmesini ve sonraki fıkraların buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Coşkun
Çakır Ramazan
Can Abdullah
Öztürk
Tokat Kırıkkale Kırıkkale
Nureddin Nebati Mehmet Demir Osman Aşkın Bak
İstanbul Kırıkkale Rize
Şahin Tin
Denizli
(5) 22/5/2003 tarihli ve
4857 sayılı İş Kanununun 5 inci maddesi kapsamına
giren ayrımcılık iddialarına ilişkin başvurular
4857 sayılı Kanun ve ilgili mevzuatında belirlenen şikâyet
usulleri izlendikten sonra herhangi bir yaptırım kararı
alınmadığı hallerde yapılabilir."
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149
sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının 17nci maddesinin tasarıdan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel İdris Baluken Sibel Yiğitalp
Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır
Bedia Özgökçe Ertan Behçet Yıldırım Erol Dora
Van Adıyaman Mardin
BAŞKAN Okunan son
önergeye Komisyon katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI
İNCELEME KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Mardin Milletvekili Erol Dora konuşacak.
Buyurun Sayın Dora. (HDP
sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısının 17nci
maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz
almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarıda kurumun görevlerinden söz edilirken kuruma yüklenen görevler
arasında Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası insan
hakları sözleşmelerinin uygulanmasını izlemek biçiminde
dikkat çekici bir ifade bulunmaktadır. Yani bu ifadeye göre, kurulacak
olan İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Türkiye'nin
imzalamış olduğu uluslararası insan hakları
sözleşmelerinin Türkiyedeki uygulamalarını izleyecektir. Bu
konuyla ilgili tasarının gerekçe bölümünde de Türkiye'nin insan
hakları hukuku kapsamında ortaya çıkan temel uluslararası
sözleşmelere taraf olduğu ve Anayasanın 90ıncı
maddesinde bu sözleşmelere diğer kanunlar karşısında
üstünlük tanındığı, insan hakları hukukunun tüm önemli
belgelerinin altında Türkiye'nin imzası ve katkısı
bulunduğunun büyük bir övgüyle anlatıldığı ifadelere
rastlamaktayız.
Değerli milletvekilleri,
tasarının gerekçesinde kullanılan ifadeler gerçeği
gizlemektedir, gerçeği eksik anlatmaktadır; bu anlamda
yanıltıcıdır. Türkiye'nin insan hakları hukuku
kapsamında ortaya çıkan temel uluslararası sözleşmelere
taraf olduğu belirtilmektedir. Ancak, aynı zamanda Türkiye'nin bu
sözleşmelere koyduğu çekincelerden söz edilmemektedir, konulan
çekinceler dikkatlerden kaçırılmaya
çalışılmaktadır. Birkaç örnek vererek konuşmamı
sürdürmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri,Türkiye, Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar
Sözleşmesine çekinceler koymuştur. Türkiye, Uluslararası Medeni
veSiyasi Haklar Sözleşmesine çekince koymuştur. Türkiye, Her Türlü
Irk Ayrımcılığının Ortadan
Kaldırılması Uluslararası Sözleşmesine çekinceler
koymuştur. Türkiye, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Sözleşmesine çekinceler koymuştur. Türkiye, Kültürel İfadelerin
Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi
Sözleşmesine çekincelerkoymuştur. Türkiye, Avrupa Konseyi Yerel
Yönetimler Özerklik Şartına çekinceler koymuştur. Elbette
Türkiye'nin çekince koyduğu sözleşmeler bunlarla
dasınırlı değildir, bunlar yalnızca birkaç örnektir.
Değerli milletvekilleri,
tasarıda övünülerek söz edilen uluslararası sözleşmelerde
çekince konulan maddelere de izninizle bazı örnekler vermek istiyorum.
Örneğin, Türkiye, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Sözleşmesinin 29uncu maddesine çekince koymuştur. Türkiye'nin
çekince koyduğu bu madde ne diyor okuyalım: Madde 29- 1) Taraf
devletler çocuğun eğitiminin aşağıdaki amaçlara yönelik
olması hususunda mutabıktırlar:
Çocuğun anne
babasına, kendi kültürel kimliğine, diline ve değerlerine,
çocuğun yaşamakta olduğu ülkenin veya kökeni itibarıyla
gelmiş bulunduğu kendi ülkesinin ulusal değerlerine ve
kendisinin bağları bulunduğundan farklı uygarlıklara
saygısının geliştirilmesi;
Çocuğun,
anlayış, barış, hoşgörü, cinsiyetler arası
eşitlik ve tüm halklar, etnik, ulusal ve dinsel gruplar ve yerli halk
kökenli kişiler arasında dostluk ruhu içinde, özgür bir toplumda
sorumluluk sahibi bir insan olarak yaşamaya hazırlanması
Evet,
sürem kısıtlı olduğu için bu örnekle sınırlı
kalacağım. İşte, gördüğünüz gibi, Türkiye bu
sözleşmeyi imzalamış ancak en önemli maddesine de çekince
koymuş bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
çocuğun anlayış, barış, hoşgörü, cinsiyetler
arası eşitlik ve tüm halklar, etnik, ulusal ve dinsel gruplar ve
yerli halk kökenli kişiler arasında dostluk ruhu içinde, özgür bir
toplumda sorumluluk sahibi bir insan olarak yaşamaya hazırlanması
biçiminde ifadelerin bulunduğu bir uluslararası sözleşme
maddesine çekince koymak, aslında insan haklarına
bakışımızın içerisinde bulunduğu vahim bir durumu
göstermektedir.
Bu çekinceler
sürdürüldüğü müddetçe Anayasanın 90ıncı maddesinin de
aslında fazla bir anlamının da olmadığı ortaya
çıkmaktadır. Bu çekinceler politikası sürdürüldükçe ülkemizde
insan hakları hukuku gerçek anlamda gelişemeyecektir ve bu hâlimizle
uluslararası kamuoyu nezdinde de bir
inandırıcılığımız da olamayacaktır.
Tekrar Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Dora.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.41
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
16.01
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER:
Sema KIRCI (Balıkesir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
149 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 17nci maddesi üzerinde
Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşlarının önergesinin
oylanması sırasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Şimdi 149 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Şimdi diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149
sıra sayılı Kanun Tasarısının 17nci maddesine
(4)üncü fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkranın eklenmesini ve sonraki fıkraların buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Coşkun Çakır (Tokat) ve
arkadaşları
(5) 22/5/2003 tarihli ve
4857 sayılı İş Kanununun 5 inci maddesi kapsamına
giren ayrımcılık iddialarına ilişkin başvurular
4857 sayılı Kanun ve ilgili mevzuatında belirlenen şikâyet
usulleri izlendikten sonra herhangi bir yaptırım kararı
alınmadığı hallerde yapılabilir."
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI
İNCELEME KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya)
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Kim
konuşacak?
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Gerekçe Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
4857 sayılı Kanunun
5 inci maddesi iş ilişkisinde eşit davranma ilkesini
düzenlemekte olup, bu maddeye aykırı fiiller anılan Kanunda bir
yaptırım sistemine bağlanmıştır.
Değişiklikle, uygulamada belirsizlik ve yetki karmaşası yaşanmaması
ve mükerrer cezalarla karşılaşılmaması
bakımından anılan Kanun kapsamındaki yaptırım
sistemine tabi olan konulardaki bireysel başvuruların, söz konusu
yaptırım sistemindeki başvuru yolu tüketildikten sonra Kuruma
yapılabilmesi öngörülmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149
sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının 17nci maddesinin (1)inci ve
(5)inci fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(1)
Ayrımcılık yasağı ihlalinden zarar gördüğü
iddiasında bulunan her gerçek ve tüzel kişi kuruma başvurabilir.
Kuruma başvuru illerde valilikler, ilçelerde kaymakamlıklar
bünyesinde oluşturulacak ayrımcılıkla mücadele
büroları aracılığı ile de yapılabilir.
Başvuru hakkının etkin bir şekilde kullanılmasına
hiçbir surette engel olunamaz. Başvurular, yazılı veya sözlü
olarak yapılabilir. Başvurulardan herhangi bir ücret
alınamaz."
"(5) İnsan
hakları ve ayırımcılık yasağı ihlallerine
ilişkin resen yapılan incelemeler için, ihlal mağdurunun
şahsen belirlenebilir olduğu durumlarda kendisinin veya kanuni
temsilcisinin açık rızasının alınması şarttır.
Şahsın, belirlenebilir olmadığı veya
rızasının alınmasının olanaklı olmadığı
durumlarda, rıza var kabul edilir."
Murat Emir (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI
İNCELEME KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ
ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Ankara Milletvekili Sayın Murat Emir konuşacak.
Buyurun Sayın Emir. (CHP
sıralarından alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlarım. (Gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen sessizliğimizi koruyalım.
Buyurun.
MURAT EMİR (Devamla)
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun kurulması ve bu
kanun için emek veren herkese teşekkür etmekle başlamak istiyorum.
Elbette, bu yönde gösterilecek her çaba değerli ve önemlidir.
Ülkemizde her gün hukukun
aşındırıldığını, Anayasanın
defalarca ihlal edildiğini, Anayasanın teminat altına
aldığı insan haklarının sürekli olarak
çiğnendiğini göz önünde bulundurursak böyle bir yasanın, böyle
bir kurulun oluşturulmasının Türkiyede insan hakları
ihlallerinin azaltılmasına ve eşitsizliklerin giderilmesine
katkı vereceğini ummak istiyoruz ama bunun böyle
olamayacağını, çok küçük ilerlemeler olabileceğini kabul
etmek zorundayız. Dolayısıyla, arkadaşlar, sorunu
temelinden ele almak da sorunu teşhis etmek de ve ona dönük çareler,
çözümler üretmek de hepimizin bir görevi olmalıdır.
Sorun nedir? Sorun, insan
haklarını ve ayrımcılık yasağını
teminat altına alan yasaların eksikliğinden çok bu
yasaların uygulanmaması ve uygulamakla mükellef, yükümlü
olanların da sık sık bunları çiğnemeleridir.
Dolayısıyla, sorunu burada bulduğumuz zaman, bizim, insan
haklarının ilerletilmesinde, ihlallerinin azaltılmasında ve
eşitsizliklerin giderilmesinde, ayrımcılıkların
azaltılmasında yapmamız gereken, aslında bir zihniyet ve
anlayış değişikliğidir. Bunu, böylesine, siyasi
iktidarın atadığı, şekillendirdiği ve siyasi
iktidarın ağzının içine bakan bir kurulla
başaramayacağınızı bilmeniz gerekir.
Bu yasa tasarısının
en önemli eksikliklerinden birisi, bu oluşacak kurumun ve kurulun
yaptırımlarının son derece sınırlı
olmasıdır. Bakın, bu ülkede, Sayın
Cumhurbaşkanından başlayarak siyasi iktidar yasaları
tanımıyor. Örnek mi istiyorsunuz? Bugünün en canlı konusu Çağlayan
Adliyesinde görülmekte olan dava. Çağlayan Adliyesinde sadece Can Dündar
ve Erdem Gül yargılanmıyorlar; orada ifade özgürlüğü, basın
özgürlüğü ve gazetecilik sanık sandalyesindedir, halkın haber
alma özgürlüğü yargılanmaktadır.
Peki, Sayın Cumhurbaşkanı
bu davayla ilgili olarak neler söylemiştir, hemen anımsayalım:
Bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu. Anayasa Mahkemesi
kararını tanımıyorum. Ceza Mahkemesine hitaben diyor ki: Kararında
diren. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giderler. Ceza
alacağımız da çok belli. Parasını verir hallederiz.
Dolayısıyla, arkadaşlar, bu anlayışın
değişmesi gerekiyor. Bakın, sadece bu üç sözde bile
Anayasanın 153üncü, 138inci ve ilgili maddeleri defalarca ihlal
edilmiş oluyor. Şimdi, böyle bir anlayışın ürettiği
siyasi iktidarın oluşturacağı kurumların ve
üretecekleri kararların insan haklarına ve
ayrımcılığın giderilmesine hizmet edeceğine
inanıyor musunuz gerçekten?
Değerli arkadaşlar,
mesela Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü İnsani
Gelişmişlik Raporunda, toplumsal cinsiyet eşitliğinde 149
ülkeden 69uncu olduğumuz görülüyor. Bu bizim asla içimize
sindiremeyeceğimiz bir durumdur. Peki bu nereden kaynaklanmaktadır,
bizim yasalarımızdan mı kaynaklanmaktadır? Hayır,
bunun sebebi sizin de sürekli olarak desteklediğiniz erkek egemen kültürün
bir sonucudur. Dolayısıyla, bu yasalarla bu anlayışın
düzeltilmesi mümkün değildir. Sorunu anlayışınızda,
zihniyetinizde, hukuk tanımazlığınızda,
despotluğunuzda aramak ve çözümleri de oradan geliştirmek
zorundasınız.
Bakın, kadın
haklarında diyor ki yani onu demeye getiriyor, Türk tipi bir kadın
hakları anlayışı var. Nasıl Anayasada yapıyorsa,
aynısını yapmaya çalışıyor.
Değerli arkadaşlar,
sizin bilebileceğiniz basit bir gerçeği söyleyeceğim: İnsan
hakları, kadın hakları yere, coğrafyaya, milliyete göre
değişmez, evrenseldir. Zaten evrenselliğini de
değişmemesinden alır. Dolayısıyla, bize özgü
kadın hakları söz konusu olamaz. Bu anlayışın beslediği
siyasi iktidar, istediği kadar kurul oluştursun, istediği kadar
yasa yapsın eşitsizliği asla çözemez.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149
sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının 17nci maddesinin (2)nci
fıkrasında yer alan "otuz gün" ibaresinin "onbeş
gün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail
Faruk Aksu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI
İNCELEME KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak konuşacak.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Gerekçe
BAŞKAN Peki, buyurun.
Gerekçe:
Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısının
"Başvurular ve İnceleme Usulleri" başlıklı
17'nci maddesinin 2nci fıkrasında Kurumun yetki ve
sorumluluğuna giren hak ihlaline uğramış gerçek ve tüzel
kişilerin başvuru yöntemini belirlemektedir. İnsan hakları
ve eşitlik alanındaki ihlaller çok çeşitli olup sonuçları
önceden kestirilemeyecek durumlar ortaya çıkabilir. Değişiklik
ile başvuru sürecinin gecikmemesi, mağduriyetin büyümeden Kurumun
çalışmalarını tamamlaması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
18inci maddede dört adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149
sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının 18inci maddesinin (1)inci
fıkrasında yer alan "Kurum" ibaresinden sonra "her
türlü insan hakları ihlali" ibaresinin, "incelemeleri"
ibaresinden sonra "araştırma ve değerlendirme"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Mustafa Mit Nuri Okutan
İstanbul Ankara Isparta
Mehmet Erdoğan Zihni Açba Arzu Erdem
Muğla Sakarya İstanbul
Deniz Depboylu Ruhi Ersoy Mehmet Necmettin Ahrazoğlu
Aydın Osmaniye Hatay
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 149 sıra sayılı İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının 18inci maddesinin (6)ncı
fıkrasının tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut Tanal Tacettin
Bayır Dursun
Çiçek
İstanbul İzmir İstanbul
Necati
Yılmaz Mustafa
Hüsnü Bozkurt Şenal
Sarıhan
Ankara Konya Ankara
Özgür
Özel
Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 149 sıra sayılı Kanun Tasarısının 18inci
maddesinin (6)ncı fıkrasının metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Coşkun Çakır Ramazan
Can Abdullah
Öztürk
Tokat Kırıkkale Kırıkkale
Mehmet Demir Nureddin
Nebati Şahin
Tin
Kırıkkale İstanbul Denizli
Osman
Aşkın Bak
Rize
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 149 sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının 18inci maddesinin tasarıdan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel İdris Baluken Sibel Yiğitalp
Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır
Bedia Özgökçe Ertan Behçet Yıldırım Mahmut Celadet Gaydalı
Van Adıyaman Bitlis
Kadri
Yıldırım
Siirt
BAŞKAN
Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI
İNCELEME KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
konuşacak.
Buyurun
Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, insan haklarının, insan
haklarıyla ilgili bir yasal düzenlemenin görüşüldüğü bu saatte,
İstanbulda Çağlayan Adliyesinde, 2 gazetecinin sadece kendi
mesleklerini yerine getirdikleri için, halkın haber alma hakkıyla
ilgili anayasal güvence altına alınmış olan bir
sorumluluğu yerine getirdikleri için yargılandığı bir
süreci buradan kınadığımızı ifade etmek
istiyorum. Bu tablo ortadayken istediğimiz kadar bu Meclisten
birtakım göstermelik, palyatif düzenlemeler içeren yasal düzenlemeler
çıkaralım, hiç kimseyi, ne iç kamuoyunda ne dış kamuoyunda
insan hakları konusunda, özgürlüklerin genişletilmesi konusunda
Türkiyede iyi şeyler oluyor. iddiasına inandırmamız
mümkün değil. Türkiyede hiçbir dönemde olmadığı kadar
düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, özellikle son
dönemdeki, 2011 yılındaki AKP uygulamalarından sonra
ağır tehdit altındadır. Bugün cezaevlerinde hâlâ 29
gazeteci bulunuyor ve Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütüne göre
de Basın Özgürlüğü İndeksinde Türkiye 180 ülke arasında
149uncu sırada. Yani, siz istediğiniz kadar, Amerikaya
gittiğinizde, işte Tutuklu gazeteci yoktur. Basın
özgürlüğü, insan hakları konusunda Türkiyenin ilerisinde bir ülke
yoktur. deyin, dünya bunlara bakmaz, önüne gelen bu rakamlara, önünde bulunan
mevcut objektif kriterlere göre değerlendirme yapar.
Bakın, gazeteciler, uzun
süredir, sadece görevlerini yerine getirdikleri pratik alanda da çok ciddi
baskılara, sokak ortası işkencelere maruz kalıyorlar.
Silvanda, sokak ortasında kafasına silah dayatılan gazetecinin,
muhabirin yaşadığı sıkıntıyı her
biriniz izlemişsinizdir ancak o tabloya müdahale edilmediği için
bugün Can Dündar ve Erdem Gül şahsında bir kez daha sanık
sandalyesinde olması gerekenlerin yerine gazeteciler sanık
sandalyesinde yer alıyorlar. Bunu kabul etmek mümkün değil. Özellikle
basın özgürlüğünün bu gelmiş olduğu aşama
itibarıyla da gazetecilerin her hafta ablukaların ve
baskıların yaşandığı yerde haber nöbeti
tutmaları ve oradan habercilik yapmalarını da çok değerli
bir katkı olarak burada değerlendirmek gerekiyor.
Aynı şekilde yani
düşünce ve ifade özgürlüğü hakkını kullanan
akademisyenlerden tutalım aydın, yazarlara kadar herkes bu
baskıcı, ceberut anlayışın uygulamalarıyla
maalesef mağdur olmaya devam ediyor. Ben barış istiyorum,
savaş suçuna ortak olmuyorum. bildirisini imzalayan akademisyenlerin
başına gelmeyen kalmadı. 1.128 akademisyenle ilgili toplu dosya
konusunda burada sayısız konuşmalar yapıldı.
Bakın, o süreçten bugüne kadar 25 akademisyen işten
çıkarıldı. Burada, işte, iktidar partisinin grup
başkan vekili de akademisyen, bu ülkenin Başbakanı da
akademisyen. Bunu nereye koyuyorlar, bu tabloyu nasıl
içselleştirebiliyorlar, doğrusu biz hayret ediyoruz. İnsanlar
illa ki sizin ortaya koyduğunuz doğrultuda düşünmek,
görüşlerini açıklamak zorunda mı? Sizin
yaptığınız politikalara aykırı olan, o
politikaları eleştiren bildiriler imzaladıklarında illa ki
işten mi çıkarılmaları gerekiyor?
4 akademisyen istifa
ettirildi, istifa etmek zorunda kaldı. 68 akademisyen yaşam
hakkıyla ilgili tehdit edildi. 37 akademisyen görevden
uzaklaştırıldı. İşte, 33 gözaltı ve ev
baskını yapıldı. Yani, grup başkan vekilinin,
milletvekili olarak burada olmasaydı, dile getirdiği bir görüşten
dolayı, gece yarısı çocuklarının önünde evine
baskın yapılıp gözaltına alındığını
düşünün. Empati kurmadan bu sorunları anlamak mümkün değil. 4
akademisyen tutuklandı; Esra Mungan, Muzaffer Kaya, Kıvanç Ersoy ve
Meral Camcı hâlâ tutuklu hâldeler ve cezaevine gönderildiklerinde
çıplak aramaya tabi tutuldular. En son, biliyorsunuz, Sayın
Başbakan da hem bu tutuklamayı hem bu uygulamanın
yanlış olduğunu ifade etti ama ortada yanlışlık
varsa bu yanlışlık akademisyenlerin hâlâ cezaevlerinde
bulunmasıyla ilgili bir yanlışlıktır.
Dolayısıyla,
düşünce, ifade ve basın özgürlüğü konusunda köklü birtakım
demokratik reformlar yapmadan buraya getirdiğiniz yasal düzenlemelerle ne
AB kriterlerine uyum sağlamamız mümkün ne de kimseyi kendimize
inandırmamız mümkün diyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baluken.
Önergeyi
oylarınıza
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Çakır.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sataşmadan söz alacağım ama sataşma olarak görmüyorum.
İzin verirseniz akademi lafı olduğu için 69a göre söz istiyorum,
adım zikredildiği için.
BAŞKAN 60a göre söz
istiyorsunuz
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
69a göre istiyorum.
BAŞKAN Peki, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sataşmadan alıyorum ama sataşmadan cevap vermeyeceğim.
BAŞKAN Başka bir
şey söyleyeceksiniz.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 18inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırsında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri
İdris Bey, size de
teşekkür ederim, sataşma yapmadınız bana yani onu
söyleyeyim, usulen söz aldım ama. Bizim, geldiğimiz gelenek
itibarıyla en fazla eziyetini çektiğimiz, cefasını
çektiğimiz, zulüm gördüğümüz alan düşünce alanıdır. Bu
ülkede özellikle -sadece grubumuzu kastederek söylemiyorum bu kavramı-
inanan insanların, inançlı insanların -her partiden olabilir-
yakın geçmişte ve uzak geçmişte maruz kaldıkları,
maruz bırakıldıkları tablolar bu hazırun
tarafından da çok iyi bilinmektedir.
O
bakımdan, ben bir öğretim üyesi olarak, asla ve kata, hangi
düşünceye sahip olursa olsun bir insanın düşüncesi
dolayısıyla yaşamının kısıtlanmasını,
özgürlüğünün kısıtlanmasını şiddetle reddederim.
İster sağdan olsun, ister soldan olsun, ister dindar olsun, ister
ateist olsun bu kanaatim bu kadar nettir. Sadece ve sadece düşüncesini
ifade etmesi insanın, her hâlde insan olmaktan gelen en temel, en
öncelikli hakkıdır. Bunun altını çizmek isterim.
Öte taraftan,
Sayın Başbakanın da açıklamış olduğu gibi,
akademisyenlerin, hocaların eğer varsa haklarında bir
kovuşturma, onların tutuksuz yargılanmaları esastır.
Bunu da söyledi.
Yine Sayın
Başbakan -iki şeyi dedi hatırlarsanız- Konuşma
özgürlüğümü kaybetmeyi, ifade etme özgürlüğümü kaybetmeyi her türlü
şeyin önünde tutarım. diye de çok açık beyanda bulundu. Ben de
aynı kanaatteyim, eminim ki buradaki hazırun da benzer bir
kanaattedir fakat bütün bunlardan sonra hiçbir akademisyen, hiçbir öğretim
üyesi görüşlerini açıklarken şiddete davet etme, suça davet
etme, hukuksuzluğa davet etme imtiyazına sahip değildir. Ben de
olsam, bir başkası da olsa düşüncelerini sonuna kadar
açıklamasına evet ama hukuksuzluğa ve şiddete davete
hayır.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Coşkun.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Baluken
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Tutanaklara geçmesi açısından ifade
edeyim çünkü dikkatle dinledim, herhangi bir sataşmada bulunmadı
bana.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, biraz sessiz olabilir misiniz.
Dinliyorum
sizi.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Keşke, sayın grup başkan vekilinin
kürsüde dile getirmiş olduğu o hususları, partisi, parti grubu
da bir ilke olarak benimsemiş olsaydı.
Sayın
Başbakanın son dönemde kullanmış olduğu cümleleri
bizler de bütün kamuoyu da önemsedi. Ancak şunu da hatırlatmakta
fayda var: 4 akademisyenin tutuklanma süreci AK PARTİnin kurucusu olan
mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın Bundan sonra
adliyenin bir kapısından girip diğer kapısından
çıkmayacaklar, çıkamayacaklar. açıklamasından hemen sonra
oldu.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Suçlularsa
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Dolayısıyla, siyasallaşmış bir
yargı, vesayet altında olan bir yargı anlayışı
üzerinden maalesef, üzülerek belirtmek isterim ki sayın grup başkan
vekilinin dile getirdiği siyasi tutumdan çok daha farklı bir tutumla
bu akademisyen arkadaşlar mağdur olmaya devam ediyorlar, cezaevinde
kalmaya devam ediyorlar. Bunu kabul etmek mümkün değil, bu ayıptan
bir an önce bu ülkenin kurtulması gerekir.
Teşekkür ederim.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısı ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Raporları (1/596) (S. Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Şimdi
okutacağım önergeler aynı mahiyettedir. Önergeleri birlikte
işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı
ayrı söz vereceğim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 149 sıra sayılı İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının 18inci maddesinin (6)ncı
fıkrasının tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut Tanal Tacettin
Bayır Dursun
Çiçek
İstanbul İzmir İstanbul
Necati Yılmaz Mustafa Hüsnü Bozkurt Şenal
Sarıhan
Ankara Konya Ankara
Özgür
Özel
Manisa
Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahipleri:
Coşkun Çakır Ramazan Can Abdullah
Öztürk
Tokat Kırıkkale Kırıkkale
Mehmet Demir Nureddin
Nebati Şahin
Tin
Kırıkkale İstanbul Denizli
Osman
Aşkın Bak
Rize
BAŞKAN Okunan
aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI
İNCELEME KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya)
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılıyoruz Sayın Başkan.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Gerekçe Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Aynı maddenin üçüncü
fıkrasında yer alan uzlaşma sürecinde yapılan tespit, beyan
ya da açıklamaların soruşturma ve kovuşturmalarda delil
olarak kullanılamayacağı hükmü karşısında Kurul
kararlarının yargıda bilirkişi raporu olarak
değerlendirilmesi imkânsız hale geleceğinden ilgili
fıkranın metinden çıkarılması öngörülmektedir.
LEVENT GÖK (Ankara)
Gerekçe
BAŞKAN Önerge
üzerinde
LEVENT GÖK (Ankara) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
(6)- 149 Sıra
Sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanun
Tasarısının 18. Maddesinin (6.) fıkrası,
Bağımsız mahkemelerin takdirine ve savunma hakkına müdahale
sayılacağı için bu düzenlemenin madde hükmünden
çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149
sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının 18inci maddesinin (1)inci
fıkrasında yer alan "Kurum" ibaresinden sonra "her
türlü insan hakları ihlali" ibaresinin, "incelemeleri"
ibaresinden sonra "araştırma ve değerlendirme"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ruhi Ersoy (Osmaniye) ve
arkadaşları
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, şurada bir çilingir sofrası var herhâlde.
Enteresan bir görüntü var orada.
BAŞKAN Nerede? Duymadım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
İktidar partisinin arka sıralarında ilginç bir görüntü var.
BAŞKAN Arkadaşlar gerekli hassasiyeti
gösterirler herhâlde.
MUSTAFA YENEROĞLU (İstanbul) Önergeyi
tartışıyorlar.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyoruz.
Gerekçe:
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının İhlal İncelemeleri
başlıklı 18 inci maddesinin birinci fıkrasındaki
değişiklik ile başvurudan kastın ne olduğunun
açık olarak belirlenmesi ve kurumun bu başvuruları
detaylıca ele alacağının hüküm altına
alınması amaçlanmıştır. Öte yandan Kurumun görev
alanı itibariyle ihbar incelemelerinde araştırma ve
değerlendirme faaliyetlerinin de görev alanı içerisinde
sayılması hüküm altına alınmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Kabul edilen önergeler doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
19uncu maddede üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanun
Tasarısının 19uncu maddesinin birinci fıkrasındaki
"İnsan Hakları ve Eşitlik Uzman Yardımcıları
ve Başkan tarafından görevlendirilen diğer Kurum personeli"
ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Mustafa Mit Nuri Okutan Ruhi Ersoy
Ankara Isparta Osmaniye
İsmail Faruk Aksu Zihni Açba Mehmet Erdoğan
İstanbul Sakarya Muğla
Arzu Erdem Deniz Depboylu
İstanbul Aydın
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149
sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının 19uncu maddesinin (2)nci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 31.03.2016
"(2) Birinci
fıkrada sayılanlar başkanın yetkilendirmesi halinde tüm
kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel
kişilerden ilgili bilgi ve belgeleri istemeye, incelemeye ve bunların
örneklerini almaya, ilgililerden yazılı ve sözlü bilgi almaya,
özgürlüğünden mahrum bırakılan ya da koruma altına
alınan kişilerin bulundukları cezaevleri ve tutukevlerini,
ıslahevlerini, gözetleme merkezlerini, rehabilitasyon merkezlerini, geri
gönderme merkezlerini, karakolları, hastane hükümlü
koğuşlarını ziyaret etmeye, buralarda inceleme yapmaya ve
gerekli tutanakları düzenlemeye, kötü muameleye maruz
kaldığı iddia edilen kişi ya da kişilerle
görüşmeye yetkilidir. Kamu kurum ve kuruluşları ile diğer
gerçek ve tüzel kişiler kurumun ziyaretlerini kolaylaştırmak ve
taleplerini gecikmeksizin yerine getirmek zorundadırlar.
Ahmet Akın Şenal Sarıhan Mahmut Tanal
Balıkesir Ankara İstanbul
Onursal Adıgüzel Tahsin Tarhan
İstanbul Kocaeli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149
sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının 19uncu maddesinin tasarıdan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel İdris Baluken Behçet
Yıldırım
Diyarbakır Diyarbakır Adıyaman
Bedia Özgökçe Ertan Kadri Yıldırım Mahmut Celadet
Gaydalı
Van Siirt Bitlis
Hüda Kaya
İstanbul
BAŞKAN Okunan son
önergeye Komisyon katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI
İNCELEME KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
İstanbul Milletvekili Hüda Kaya konuşacak.
Buyurun Sayın Kaya. (HDP
sıralarından alkışlar)
HÜDA KAYA (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 19uncu maddesi hakkında söz almış bulunuyorum.
19uncu maddenin 1inci
bendinde işveren veya
Pardon
(Gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen sessizliğimizi koruyalım.
Buyurun Sayın Kaya,
devam edin.
HÜDA KAYA (Devamla) Bu
Kanunla veya diğer mevzuatla Kuruma verilen inceleme, araştırma,
ziyaret ve rapor hazırlama görevleri ile diğer görevler, İnsan
Hakları ve Eşitlik Uzmanları, İnsan Hakları ve
Eşitlik Uzman Yardımcıları ve Başkan tarafından
görevlendirilen diğer kurum personeli tarafından yerine getirilir.
deniliyor.
Sevgili
arkadaşlar, insan hakları alanı devletin eline teslim
edilemeyecek kadar son derece hayati bir konudur. Aynı (1)inci bendinde
okuduğum şekilde, (2)nci ve (3)üncü bentlerindeki yorumlarda bütün
yetkiler kurumun başkanı tarafından görevlendirilecek heyetler
tarafından taleplerin yerine getirilebileceği ifade ediliyor. Allah
aşkına, yıllardır devletin kurumlarına teslim edilip
de selamete kavuşturulabilmiş önümüzde nasıl bir örnek var? Bir
şekilde tutuklanmış, hükümlü hâle gelmiş ve cezaevi
kurumlarına teslim edilmiş yani devletin emanetine
alınmış olan cezaevlerindeki çocukların başlarına
gelenleri sadece dışarı yansıyan skandallar bile bizim
dehşetle görmemize, fark etmemize sebep oluyor. Pozantı ve
Şakranda bulunan çocukların başlarına gelenleri hep
birlikte gördük, biliyoruz. Devletin tekeline bırakılmış
olursa, insan haklarını ilgilendiren yaşamın bütün
alanlarıyla ilgili yaşayabileceğimiz herhangi problemin bu kurum
tarafından halledilebileceğine bizler gerçekten inanabiliyor muyuz,
umut edebiliyor muyuz? Bakın, eğitimden siyasete, din ve mezheplerden
kadın ayırımcılığı, şiddet ve tacizlere
kadar problemlerin içinden çıkılamayan bir toplum hâline geldik.
Şimdi, devlet ideolojisinin veya zihniyetinin hâkim olduğu bir
kurumda şu problemlere nasıl çözüm bulunabilir? Çöpçü
alımında bile Alevi olanların temizlendiği,
ayrıştırıldığı bir devlet
anlayışı içindeyken bunların nasıl çözüme
kavuşturulabilmesi umut edilebilir? 28 Şubatlarda başörtülü
kadınlar olarak bizler dün neleri yaşadıysak şu an bunlardan
çok daha ileride bir ayırımcılık yapılır hâle
geldi. Çok daha büyük bir ayırımcılık, nefret ve öfkenin
hâkim olduğu bir topluma döndük.
Bir örnek vereceğim:
Çorumda, Osmancık ilçesinde bulunan Alevilerin Koyunbaba Türbesinin
bulunduğu alana mescit yapıldı ve bir de imam atandı. Bu
problemin Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna
geldiğini farz edelim, mezhepçi ve devletçi bir zihniyetle Alevi çöpçünün
bile alınmadığı bir durumda, bu Alevilerin doğal,
haklı taleplerine nasıl bir çözüm bulunabilecek? Biz, bunu bir hizmet
olarak mı telakki edeceğiz?
Arkadaşlar, vaktim
bitti, biz, muhakkak Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
sadece Hükûmetin ve Cumhurbaşkanının kontrolünde değil,
bütün farklı STKların, kadın kurumlarının, farklı
inanç ve mezheplere sahip toplulukların temsilcilerinin de bulunduğu
bir temsiliyetin muhakkak olması gerektiğini düşünüyoruz ve bu
şekilde olursa ancak toplumsal bir konsensüs, ortaklaşma, ortak bir
dille insan hakları problemlerinde toplumsal bir çözüme ancak bu
şekilde gidebiliriz diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HPD
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) Yoklama
talep ediyoruz.
BAŞKAN Yoklama
talebiniz var.
Sayın Gök, Sayın
Sarıhan, Sayın Kayışoğlu, Sayın Emir, Sayın
Akın, Sayın İlgezdi, Sayın Akaydın, Sayın
Bektaşoğlu, Sayın Çamak, Sayın Havutça, Sayın Demirtaş,
Sayın Baydar, Sayın Kesici, Sayın Köse, Sayın Köksal,
Sayın Yılmaz, Sayın Torun, Sayın Yeşil, Sayın
Topal, Sayın Özdiş.
Yoklama için iki dakika süre
veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime yirmi dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.38
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
16.58
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER:
Sema KIRCI (Balıkesir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
149 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 19uncu maddesi üzerinde
İstanbul Milletvekili Hüda Kaya ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasından önce, istem üzerine yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Şimdi
yoklama işlemini tekrarlıyorum.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter
sayısı bulunamadığından, alınan karar
gereğince, (11/3) esas numaralı Adalet Bakanı Bekir Bozdağ
ile (11/4) esas numaralı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema
Ramazanoğlu hakkındaki gensoru önergelerinin gündeme alınıp
alınamayacağına ilişkin görüşmeleri yapmak için, 4
Nisan 2016 Pazartesi günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 17.02