TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
66ncı Birleşim
4 Nisan 2016 Pazartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Karabük
Milletvekili Burhanettin Uysalın, 3 Nisan Karabükün Kuruluş Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Batman
Milletvekili Mehmet Ali Aslanın, Regaip Kandiline ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel
Başkanı Alparslan Türkeşin ölümünün 19uncu yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Başkanlık Divanı olarak Alparslan Türkeşi ölümünün 19uncu
yılında rahmetle andıklarına ilişkin
konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Başkanlık Divanı olarak Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüme
bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı
kınadıklarına ilişkin konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Hatayda, Suriyede devam eden
savaşın ekonomik, kültürel ve sosyal sonuçlarının
yoğun olarak hissedildiğine ilişkin açıklaması
2.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, Ermenistanın Azerbaycana yönelik
saldırısını kınadığına ve
Ermenistanı ateşkese uymaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
3.- Kütahya
Milletvekili İshak Gazelin, Cumhuriyet gazetesi yazarı Murat
Sabuncunun Sabah gazetesi muhabiri Dilek Yamana yumruklu saldırıda
bulunmasını kınadığına ilişkin
açıklaması
4.- İzmir
Milletvekili Atila Sertelin, katı atık tesisi kurmak isteyen
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlunun
ÇED isteğine yanıt verilmediğine ilişkin
açıklaması
5.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdede bulunan Akkaya Barajı,
Ecemiş suyu ve Darboğaz Göletiyle ilgili Orman ve Su
İşleri Bakanlığının çalışma
yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Çorum
Milletvekili Ahmet Sami Ceylanın, 3 Nisan 2016da Çorumda defnedilen
şehide Allahtan rahmet dilediğine ve gençlerin sesine kulak
verilerek güçlü Türkiyeyi kuracak, daha özgür, vatandaşların
inançlarına saygılı bir anayasayı bu Meclisin
hazırlaması gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Şanlıurfa ili Karaköprü
ilçesindeki elektrik kesintileri ve İstanbulun Üsküdar ilçesinin
Yavuztürk Mahallesindeki imar ve tapu sorunları nedeniyle
yaşanılan mağduriyetlerin ne zaman giderileceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
8.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, Bursanın Keles
ilçesinde Kocayaylada gölet yapmak için ağaç katliamı
yapıldığına ve buna derhâl son verilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
9.- Amasya
Milletvekili Mustafa Tuncerin, Amasya Merzifon Yeni Çeltek Kömür
İşletmesi işçilerinin Merzifondan Somaya sürgün edildiklerine
ve işçilerin bu nedenle yaptıkları eyleme destek verdiğine
ilişkin açıklaması
10.- İzmir
Milletvekili Tacettin Bayırın, Suriyeli göçmenlerin İzmire yerleştirilmeleri
konusunda Bakanlığın açıklama yapmasını
beklediğine ilişkin açıklaması
11.- Kocaeli
Milletvekili Tahsin Tarhanın, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüme
bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı
kınadığına ilişkin açıklaması
12.- Bursa Milletvekili
Orhan Sarıbalın, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüme bir
şehit cenazesinde yapılan saldırıyı
kınadığına ve Hükûmeti çiftçinin
yaşadığı ağır ekonomik zorlukların
giderilmesi için göreve çağırdığına ilişkin
açıklaması
13.- Bursa
Milletvekili Zekeriya Birkanın, tüm şehitlere ve Azerbaycanda
şehit edilen askerlere rahmet dilediğine ve terörü
kınadığına ilişkin açıklaması
14.- Mersin
Milletvekili Yılmaz Tezcanın, 1-7 Nisan Kanser Haftasına
ilişkin açıklaması
15.- Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoyun, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel
Başkanı Alparslan Türkeşin ölümünün 19uncu yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
16.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel
Başkanı Alparslan Türkeşin ölümünün 19uncu yıl dönümüne,
Azerbaycanı destekleyen bir ortak açıklama yapılması için
siyasi parti gruplarına çağrıda bulunduğuna ilişkin
açıklaması
17.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüme bir
şehit cenazesinde yapılan saldırıyı
kınadığına, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel
Başkanı Alparslan Türkeşin 19uncu, Martin Luther Kingin
48inci ölüm yıl dönümlerine ve Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki
sorunun bir an önce çözümlenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
18.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Milliyetçi Hareket Partisi
Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeşin ölümünün 19uncu
yıl dönümüne, Türkiye Cumhuriyetinin Azerbaycanın
politikasını desteklediğine ve Balıkesir Milletvekili
Mehmet Tüme bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı
kınadığına ilişkin açıklaması
19.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, AKP Hükûmetinin hukuk
dışı uyguladığı sokağa çıkma
yasaklarının devam ettirildiğine, bu savaş konseptinin
derhâl geri çekilmesi gerektiğine, Öcalanın İmralı
Adasında ağırlaştırılmış bir tecrit
altında bulunduğuna, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki
hadiselerle ilgili gerilimi artıracak açıklamaların kabul
edilemeyeceğine ve Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüme yapılan
saldırıyı kınadığına ilişkin
açıklaması
20.- Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun, İzmir Milletvekili
Atila Sertel ile Niğde Milletvekili Ömer Fetih Gürerin
yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
21.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüme bir
şehit cenazesinde yapılan saldırıyı
kınadığına ilişkin açıklaması
22.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın, Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirelin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
23.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Aydın Milletvekili Bülent
Tezcanın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
24.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
25.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Ardahan Milletvekili Orhan Atalayın
(11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
26.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili Levent
Gökün sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 25 milletvekilinin, Artvinin Yusufeli
ilçesinin baraj suları altında kalması sebebiyle
vatandaşların yaşadığı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/139)
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 26 milletvekilinin, yetiştirme
yurtlarından ayrılan gençlerin yaşadıkları
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/140)
3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, organize sanayi
bölgelerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)
VIII.- GENSORU
A) Ön
Görüşmeler
1.- HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, yargı
erkini baskı altına aldığı ve yönlendirdiği,
kuvvetler ayrılığı ilkesine ve Anayasaya aykırı
yaklaşımlarda bulunduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/3)
2.- HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, çocuklara
yönelik cinsel istismarı ve kadınlara yönelik şiddeti önlemede
ihmali bulunduğu iddiasıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Sema Ramazanoğlu hakkında Gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/4)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin, Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet
Parsakın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde MHP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında HDP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Aydın
Milletvekili Bülent Tezcanın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Aydın
Milletvekili Bülent Tezcanın, Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Ardahan Milletvekili Orhan Atalayın (11/3)
esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Ardahan Milletvekili Orhan
Atalayın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili Levent
Gökün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
7.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
8.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
9.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
10.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
11.- Aydın
Milletvekili Bülent Tezcanın, Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet
adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
12.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Adalet Bakanı
Bekir Bozdağın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
13.-
İstanbul Milletvekili Hüda Kayanın, Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif
Yılmazın (11/4) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
14.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema
Ramazanoğlunun (11/4) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
15.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Sema Ramazanoğlunun (11/4) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
16.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlunun (11/4) esas numaralı
Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
17.- Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlunun, Ankara Milletvekili
Levent Gökün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
18.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema
Ramazanoğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
X.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Çanakkale
Milletvekili Muharrem Erkekin, Çanakkale ili ile Türkiye genelinde bulunan
orman köylülerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/2491)
2.-
Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yükselin, Bakanlığın
Eskişehir iline yönelik yatırımlarına ilişkin sorusu
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/2608)
3.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, 2011-2016 yılları
arasında Bakanlık ve bağlı kuruluşlarca
gerçekleştirilen tanıtım harcamalarına,
Bursaya yönelik
yatırımlara,
Bakanlık
tarafından hizmet binası olarak kullanılmak üzere kiralanan
binalara,
Promosyon ödemesi
ile ilgili yapılan sözleşmeye,
2002-2016
yılları arasında Bakanlık istisnai kadrolarına
yapılan atamalara,
2002-2016
yılları arasında gerçekleştirilen temsil gideri harcamalarına,
Bakanlık
tarafından kiralanan araçlara,
İlişkin
soruları ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/2609), (7/2882), (7/2883), (7/2884), (7/2889),
(7/2890), (7/2891)
4.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın, Kocaelideki bir taş
ocağının çevredeki tarım arazilerine olan zararına
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/2610)
5.- İzmir
Milletvekili Zeynep Altıokun, 25. Yasama Döneminde verilen çeşitli
parlamenter denetim önergeleri ve kanun tekliflerine ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının
cevabı (7/2631)
6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, hayvan hakları ihlali
denetimine,
Bakanlık
tarafından gerçekleştirilen gazete ve ikram malzemeleri alımlarına,
Çalışma
ziyaretlerine eşlik eden gazetecilere,
İlişkin
soruları ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/2886), (7/3097), (7/3383)
7.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, 2002 yılından itibaren
personel ile Bakanlık arasında açılan davalara ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/2888)
4 Nisan 2016 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR (Elâzığ)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
66ncı Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan
teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise yoklama pusulalarını, görevlendirilen personel aracılığıyla,
üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 3 Nisan
Karabükün kuruluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Karabük
Milletvekili Burhanettin Uysala aittir.
Buyurun Sayın Uysal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır Sayın Uysal.
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Karabük
Milletvekili Burhanettin Uysalın, 3 Nisan Karabükün Kuruluş Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Nisanın Karabükün
kuruluş günü olması nedeniyle gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi, ekranları başında
bizi izleyen aziz vatandaşlarımızı ve değerli
Karabüklü hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, merhum Alparslan Türkeşi
vefatının seneidevriyesinde tüm şehitlerimizle,
geçmişlerimizle birlikte rahmetle anıyorum.
3 Nisan 1937, Karabük demir çelik
fabrikalarının temellerinin atıldığı, demir
çeliğin kalbi Karabükümüzün 79uncu kuruluş ve gurur günüdür,
ülkemizin kalkınma dinamiklerinin hayata geçirildiği tarihtir.
Ülkemizin birçok ili düşman işgalinden kurtuluşunu kutlarken
cumhuriyet kenti Karabük 3 Nisan gününü kuruluş günü olarak
kutlamaktadır.
Maden kömürü havzasına ve sahile
yakınlığı, demir yolu güzergâhında bulunuşu ve
stratejik uygunluğu nedeniyle Türkiye'nin ilk entegre demir çelik
tesisleri için en uygun yer Karabük seçilmiş ve 3 Nisan 1937de demir
çelik fabrikalarının temeli, Karabük köyünde
atılmıştır ve böylece Karabükte çeltik
tarımından çelik sanayisine dönülerek Türkiye'nin ilk ağır
sanayi hamlesi başlatılmıştır.
13 haneli bir köy olan Karabükün 3 Nisan 1937de
demir çelik fabrikalarının kurulmasıyla şehir olma süreci
de başlamıştır. 25 Haziran 1939da belediye
teşkilatı kurulmuştur. 1941 yılında Karabük,
Safranbolu ilçesine bağlı bucakken 3 Mart 1953 tarihinde Zonguldak
iline bağlı bir ilçe hâline gelmiştir. Karabük, 6 Haziran 1995
tarihinde Türkiyenin 78inci ili olmuştur. Cumhuriyetin ilanından
sonra oluşan ilk şehir olduğu için Karabük bir cumhuriyet
şehridir.
Karabükte kurulan demir çelik fabrikası,
çevrede özel sektörün de kurulmasını sağlamış ve
birbiri ardına irili ufaklı haddehaneler, dökümhaneler
kurulmuştur. Karabük Demir Çelik Fabrikası, fabrika yapan fabrika
olması özelliğiyle Türkiyedeki sanayi hareketinin öncüsü ve okulu
olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Karabük, ülkemizde şehirleşme ve sanayileşmenin
birlikte kurulduğu nadir şehir örneklerinden biridir. Karabükte
ülkenin her köşesinden farklı bir renk ve kültür görebileceğimiz
gibi, ülkemizin her köşesinde de Karabükün bir eserini görmemiz
mümkündür. Türkiyede birçok sanayi kuruluşunun, barajların,
köprülerin, kulelerin, antenlerin ve benzeri tesislerin mimarı
olmuştur. Kısaca, genç cumhuriyetin imarını ve
sanayileşmesini Karabük gerçekleştirmiştir.
Karabük, sanayileşme hamlesinin ilk
adımının burada atılmasıyla, sanayileşmeyi
simgeleyen kent olmanın haklı onurunu ve gururunu günümüze kadar
taşımış ve aynı kararlılıkla ve azimle
taşımaya devam etmektedir.
Karabük denildiğinde her ne kadar ilk akla
gelen demir çelik ise de 2007 yılında kurulan ve bugün 14 fakültesi,
5 yüksekokulu, 7 meslek yüksekokulu, 4 enstitüsü ve 50 bin öğrenciye sahip
üniversitesiyle, Kardemir Karabüksporuyla, sanayisiyle, UNESCO tarafından
koruma altına alınan dünya miras kenti Safranbolusu, Hadrianapolis Antik
Kentiyle ün yapmış Eskipazarı, dünyanın en güzel
ormanlarına ve doğa sporlarının
yapıldığı alanlara sahip Yenicesi ve doğal
güzellikleriyle göz kamaştıran Ovacık ve Eflaniyi içinde
barındırmasıyla Karabük, Batı Karadenizin ve ülkemizin
nadide bir kentidir.
AK PARTİ iktidarları döneminde ülkemizin
her alanında yaşanan gelişim ve değişim, Karabükte de
yaşanmaktadır. Karabükte eğitimden sağlığa,
ulaşımdan spora kadar her alanda ihtiyaç duyduğu
yatırımlar ve hizmetler yapılmış ve yapılmaya
devam edilmektedir, tabii ki bu yeterli değildir.
Karabükün kuruluş yıl dönümünde bizlere
düşen görev ise birlik ve beraberlik içerisinde Karabükümüzü daha ileriye
taşımanın ve her alanda öncü bir il olmasının
mücadelesini vermektir. Karabükümüzün ve Kardemirimizin kurulmasında
emeği geçen başta Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, Başbakan
İsmet İnönü, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve o dönemin
devlet büyüklerini, Kardemir işçilerini saygıyla ve rahmetle bir kez
daha anıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Uysal.
Gündem dışı ikinci söz, Regaip
Kandili münasebetiyle söz isteyen Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslana
aittir.
Buyurun Sayın Aslan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
2.- Batman
Milletvekili Mehmet Ali Aslanın, Regaip Kandiline ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET ALİ ASLAN (Batman) Sayın
Başkan, Sayın Divan ve sayın milletvekilleri; sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Bu hafta perşembeyi cumaya bağlayan gece
Regaip Kandilidir. Bu münasebetle bütün İslam âleminin Regaip Kandili
mübarek olsun.
(´)
Regaip çokça rağbet edilen, çokça istenilen
ve ihsan edilen manalarına gelir. Regaip Gecesi ihsanlarla dolu,
değerlendirilmesi gereken bir gece olarak bilinir. Bu gece, Allah
lütuflarının sağanak sağanak
yağdırıldığı, yağdığı bir
gecedir. Manen bereketli bu gecenin bir özelliği de ramazan
ayının ilk habercisi olmasıdır. Hazreti Muhammed (ASV) bir
hadisinde Bu gecede yapılan dualar reddedilmez. diye buyurarak
perşembe gecesi de 12 rekât namaz kılmıştır. Hazreti
Muhammed, yine recep ayında çokça dua eder, namaz kılar ve çokça
sadaka dağıtırdı. Regaip Kandiliyle ilgili hadislerinden
birkaçını okuyacak olursak Allahüteâlâ, recep ayında oruç
tutanlara mağfiret eder. Recep ayının başından,
ortasından ve sonundan da bir gün oruç tutmak, bütün recep ayı
boyunca oruç tutmak gibidir. Asrın müceddidi Bediüzzaman da Regaip
Kandiliyle ilgili şu ifadelere yer vermiştir: Bu gecenin zatıahmediyenin
terakkiyat hayatının başlangıcının unvanı
olduğunu, Miraç Gecesinin de zatıahmediyenin terakki
hayatının zirve noktasının unvanı olduğunu
bildirmiştir. Tabii, bu, şu ana kadar sözünü ettiğim, Allah ile
kul arasında olan kısmıdır.
Şimdi, kullar arasındaki
kısmıyla ilgili bazı ayet ve hadisler okuyorum. Kur'an-ı
Kerimde dört ay haram ay olarak belirtilmiştir yani bu dört ayda her
türlü haksızlık, zulüm, savaş ve öldürmenin haram olduğu
belirtilmiştir. Bunlardan biri de recep ayıdır. Bakara 217nci
ayette...
(Hatip tarafından Bakara suresinin 217nci
ayetikerimesinin okunması)
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Yani Sana,
savaş haram olan ayda savaşı soruyorlar. De ki: O ayda
savaş büyük bir günahtır.
Yine Tevbe suresinde Öyleyse o aylarda nefsinize,
kendinize zulmetmeyiniz yani savaşmayınız. diye ayet
vardır. O ayda olan savaşlara ficar savaşı deniyor. Tarih
boyunca dört kez ficar savaşı yapılmıştır. Yani o
kadar az yapılmıştır ki o yüzden sadece dört savaş
olarak bilinmektedir. Ficar demek azmak, haktan ayrılmak, günaha dalmak,
yemininde ve sözünde durmamak anlamına geliyor. Öyleyse bizler, bu
ayın, bu Regaip Kandilinin hürmetine ve üç ayların
başlangıcı münasebetiyle bu ölümleri durdurmak için elimizden
geleni yapmalıyız çünkü Nisa 128de
(Hatip tarafından Nisa suresnin 128inci
ayetikerimesinin okunması)
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Yani
Barışta mutlak hayır vardır. denmiş.
Yine, Enfal 61de
(Hatip tarafından Enfal suresinin 61inci
ayetikerimesinin okunması)
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Eğer
barışa meylederlerse barışınız. demiştir.
Burada bir emir vardır yani emretme söz konusudur.
Yine, Bakara 208de
(Hatip tarafından Bakara suresinin 208inci
ayetikerimesinin okunması)
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) Yani Topluca
barışa giriniz. emri vardır ve Aslah tarik musâlahadır.
Bizler, bu günün ve bu üç ayların münasebetiyle mutlaka Allahın bu
emirlerini pratikte yerine getirmeliyiz diye düşünüyorum çünkü bu ayda, bu
aylarda öldürmek ayrıca bir vebali taşımaktadır. Bizlere
düşen, bu vesileyle barışı tesis etmek, ölümleri,
öldürmeleri durdurmaktır.
Bu duygu ve temennilerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aslan.
Gündem dışı üçüncü söz, Milliyetçi
Hareket Partisi kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeşin
ölümünün 19uncu yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen İzmir
Milletvekili Oktay Vurala aittir.
Buyurun Sayın Vural. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel
Başkanı Alparslan Türkeşin ölümünün 19uncu yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) Çok teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Türk
dünyasının bilge lideri Başbuğ Alparslan Türkeş Bey,
bundan on dokuz yıl önce karlı bir günde yürekleri yakarak Hakka
yürümüştü. 4 Nisan günü yağan karlar bu ateşi söndürmedi, kora
dönüştü. Seksen yıllık koca çınarın Hakka yürümesinin
ardından ülkü sevdasıyla yetişen milyonlarca yeni filiz
yeşerdi. İşte, aradan geçen on dokuz yıla rağmen,
bizler, Başbuğumuzun büyük Türkiye idealinin, milliyetçilik
fikrinin, yaktığı ülkü meşalesinin hiç sönmediğini,
onun mezarının başında Fatihalar okuyan ülkü filizlerinin
gözlerinde gördük. Rabbime çok şükür ki onun ideallerini takip eden, Türk
milletinin birlik ve bekasını ülküsü kabul eden, yalnızca vatan
topraklarının içinde değil dünyanın dört bir yanında
yaşayan mazlum milletlere sahip çıkmayı görev kabul eden, Türk
devlet ve milletinin birlik ve dirliğinin sigortası Türk milletine
sevdalı milyonlarca genç yetişmiştir.
Evet, onun aramızdan
ayrılışının 19uncu yılı ancak
Başbuğumuzun kalplerimizdeki ve zihinlerimizdeki yeri ve önemi hiç
değişmedi. Türkeş Bey, bizlere iki önemli emanet
bırakmıştır: Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü
Ocakları. Ne mutlu ki hep iftihar ettiği, üzerine titrediği Ülkü
Ocakları ve Milliyetçi Hareket Partisi, bugün de onun izinden yürümekte,
ondan devraldığı millet hizmetine büyük bir şevkle devam
etmektedir.
1969 yılında, Adanadaki ilk
kurultayımızda, Milliyetçi Hareket Partisi siyasi hayattaki
şerefli yolculuğuna başladığında, Türkeş Bey
Hür ve mesut insanların barış ve refah yurdu, büyük, kudretli,
müreffeh Türkiyeyi inşa edeceğiz. Millî tarihimizin yeni
safhasında ve millî hayatında müstesna bir mevki taşıyacak
Türkiye'nin şanlı geleceği için yeni bir başlangıç
olacaktır. demişti. Şu anda da en büyük özlemimiz bu ülkü
değil midir? Bizler Milliyetçi Hareket kadroları olarak o
başlangıçtan hiçbir sapma olmadan, ülkümüzden taviz vermeden emin
adımlarla onun idealleri doğrultusunda ilerliyoruz.
Türkeş Bey milletimizin önündeki engelleri
sayarken, aslında bugün de pek fazla bir şey
değişmediğini görüyoruz. Türkeş Bey o gün Türkiye
devletler dizisinin sonunda Türk milleti, milletler kafilesinin gerisindedir.
Türk milletini yönetme sorumluluğu taşıyanlar, millete ait
zamanı ve imkânı ölçüsüzce israf etmişlerdir. demişti.
Bugün, maalesef aynı tabloyla karşı karşıyayız
ama inanıyoruz ki Türkeş Beyin 1969 Kurultayında ifade
ettiği gibi, Türk milletinin önüne çıkan engelleri, onu
çaresizliğe, yokluğa, utançla boyun eğmeye mahkûm eden ve kader
kabul edilen neticeyi, sefaleti, cehaleti, istibdadı yenme kararlılığını
gösterecek milliyetçi kadrolar, milletimizin bu makûs talihini
değiştirecektir. Kırk altı yıl önce Adana
Kurultayında Millî varlığımızı tehdit eden
tehlikeler karşısında Türk gençliğinin susması demek,
Türklüğün tarih sahnesinden silinmesi demektir. diyerek bugün milleti
bölmeye yönelik tehlikelere işaret etmiştir.
Yine Halkımız birbiriyle sarmaş
dolaş olmuştur. Bir bölgeye ayrılık istemek, ayrı
haklar istemek, federasyon istemek, özerklik istemek yahut
demokratikleşme kılıfı, adı altında bölücülüğe
yol açacak birtakım durumlar ortaya çıkartmak, Türkiye'nin, milletin
dağılmasına yol açar. diyerek en büyük uyarıları
yapmıştır. Bu, büyük bir oyundur, Türkiyeyi parça parça edip
dağıtma oyunudur, birliğini yıkma oyunudur. demişti.
Cumhuriyetin kuruluşunda da federasyon ve eyalet taleplerine ve
dayatmalarına karşı doğu ve güneydoğudaki
vatandaşlarımızla kenetlenerek Hayır, niye eyalet, niye
federasyon? Biz tek milletiz, Türkiye Cumhuriyeti üniter devlet
olacaktır. diyerek cumhuriyete ve onun kuruluş mücadelesine sahip
çıkma kararlığını ortaya koydular.
Yine 11 Ocak 1971de Adanada Bizim
milliyetçiliğimiz bölge, mezhep, din, ırk
ayrılığı kabul etmeyen, birleştirici ve
kaynaştırıcı bir anlayıştır. Milletimizin
bütün fertlerini kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün
hâlinde millî şuur ve ülküler etrafında toplayan, milletimizi dünya
milletler ailesi içinde eşit haklara sahip şerefli bir üyesi
bulundurmayı gaye edinmiş olan Türk milliyetçisiyiz. Türk
milliyetçisi olmakla gurur duyarız. diyerek milliyetçiliği ayaklar
altına alanlara cevap vermiştir.
Milletimize Türk milliyetçiliği gibi bir mefkûreyi,
bu kutsal davayı bırakan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
tamamlayınız Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla)
fikirleriyle, ülküleriyle
Türk kültürüne, tarihine, siyasetine istikamet veren Başbuğumuzun
yetiştirdiği, emek verdiği milyonlarca ülkücü onun ideallerini
ve eserlerini yaşatmaya devam edecektir. Bu kutsal mücadeleyi yürüterek
Milliyetçi Hareket Partisini bugünlere getirmiş, Hakkın rahmetine
kavuşmuş olan dava arkadaşlarını rahmet, hayatta
olanlarını şükran ve minnet duygularımızla
selamlıyorum.
Başbuğum, mekânın cennet olsun.
Ne mutlu Türk'üm diyene. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Vural.
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Başkanlık Divanı olarak Alparslan Türkeşi ölümünün 19uncu
yılında rahmetle andıklarına ilişkin
konuşması
BAŞKAN Biz de Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanı olarak Milliyetçi Hareket Partisinin
kuruculuğunu ve uzun yıllar Genel
Başkanlığını yapmış olan Sayın
Alparslan Türkeşi ölümünün 19uncu yılında rahmetle
anıyoruz.
Şimdi, sisteme girerek söz talep eden
milletvekillerine talep sırasını gözeterek söz vereceğim.
Sayın Topal
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Hatayda, Suriyede devam eden
savaşın ekonomik, kültürel ve sosyal sonuçlarının
yoğun olarak hissedildiğine ilişkin açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Hükûmet yetkilileri, Suriye
savaşını yoğun olarak hisseden şehirlerimizden birisi
olan Hatayda savaşın sonuçları, kendisini ekonomik, kültürel ve
sosyal olarak göstermeye başlamış ve Hatay halkı,
savaş öncesine nazaran oldukça olumsuz koşullarda yaşamaya
başlamıştır. Bu olumsuzlukların başında
ekonomik problemlerin artması gelmektedir. Hatayda savaş
başladıktan sonra icrada olan dosya sayısında ne kadar
artış görülmüştür? Protestolu senet tutarları ne
kadarlık bir meblağa ulaşmıştır? Borçları
nedeniyle kara listeye alınan vatandaş sayımız nedir?
Hatayın ve savaştan etkilenen diğer şehirlerimizin özel
durumları göz önüne alındığında, burada yaşayan
yurttaşlarımızın borçlarına ilişkin bir
tasarrufta bulunmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda mağdur olan
halkım adına bunu Hükûmetinizden talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Özkan
2.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, Ermenistanın Azerbaycana yönelik saldırısını
kınadığına ve Ermenistanı ateşkese uymaya davet
ettiğine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Kardeş Azerbaycan, meşru müdafaa
hakkını kullanarak 1 Nisanda Ermenistana karşı operasyon
başlatmıştır. Bazı stratejik tepeler ve yerleşim
birimlerini geri almıştır. Çatışmalarda 5 Azerbaycan
askeri şehit olmuş, 100den fazla Ermenistan askeri
öldürülmüştür. Ateşkes kararına rağmen Ermenistan,
tansiyonu artırmaya devam etmektedir. Ağdere, Terter, Hocavend ve
Fuzuli bölgelerinde Azerbaycan mevzilerine saldırmakta, sivil
yerleşim birimlerine kalleşçe ateş açmaktadır. İki
devlet, tek millet olduğumuz Azerbaycana yönelik bu şiddet
saldırılarını kınıyoruz, Ermenistanı
ateşkese uymaya davet ediyoruz. Şehit düşen Azerbaycanlı
kardeşlerimize Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar
diliyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Gazel
3.- Kütahya
Milletvekili İshak Gazelin, Cumhuriyet gazetesi yazarı Murat
Sabuncunun Sabah gazetesi muhabiri Dilek Yamana yumruklu saldırıda
bulunmasını kınadığına ilişkin
açıklaması
İSHAK GAZEL (Kütahya) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Can Dündar ve Erdem Gülün casusluk
suçlamasından dolayı yargılanmış olduğu
dosyanın İstanbul Adliyesindeki duruşmasından önce Sabah
gazetesi muhabiri, kadın gazeteci Dilek Yaman, Cumhuriyet gazetesi
yazarı Murat Sabuncu tarafından maalesef yumruklu saldırıya
uğramıştır. Bu anlamda, basın özgürlüğünü her
ortamda savunmayı kendisine âdet edinen bir gazetecinin kadın
gazetecimize bu yumruklu saldırısını kınıyorum.
Bu esnada, video görüntülerinden de gördüğümüze göre, CHPli
milletvekilleri de bu olay esnasında oradaydılar; bu hususu da Genel
Kurulun takdirine sunuyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Sertel
4.- İzmir
Milletvekili Atila Sertelin, katı atık tesisi kurmak isteyen
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlunun
ÇED isteğine yanıt verilmediğine ilişkin
açıklaması
ATİLA SERTEL (İzmir) Sayın
Başkan, İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın
Aziz Kocaoğlu, Sayın Bakanlar Binali Yıldırım, Veysel
Eroğlu ve Fatma Güldemet Sarıyı İzmirin en önemli zirvesi
olan ÇED zirvesi için bir araya gelmeye davet etti. Belki İzmirden bu ses
buraya kadar uzanmaz, gelmez diye ben de tekrarlamak istiyorum: Katı
atık tesisini kurmak için Aziz Kocaoğlu, Hükûmetten para pul
istememektedir, sadece izin istemektedir, körfez ve ÇED raporunu beklemektedir.
Günlük 4 bin ton çöpünü ekonomik bir değere kavuşturmak isteyen
İzmirin ve yüzülebilir bir körfezi yaratmak isteyen İzmirin,
İzmir Limanını nasıl kurtarırız? diyen bir
Başkanın, para pul istemeyen bir Başkanın ÇED
desteğine yanıt vermeyen, ÇED isteğine yanıt vermeyen
AKPli bakanlar ve diğer bürokratlar unutmasınlar ki burada Aziz
Kocaoğlu değil, İzmir cezalandırılmaktadır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gürer
5.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdede bulunan Akkaya Barajı,
Ecemiş suyu ve Darboğaz Göletiyle ilgili Orman ve Su
İşleri Bakanlığının çalışma
yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Orman ve Su
İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, geçtiğimiz
günlerde Niğdeye geldi. Sayın Bakan, size her ziyaretinizde
aktarılan Akkaya Barajı, çevre sorunu olmaya devam ediyor. İlk
kez 2009 yılında bu sorun size iletilmişti. Ben de
geçtiğimiz günlerde Akkaya Barajının su çıkış
noktasına bir kez daha gittim, suyun rengi yeşil, köpürerek
akıyor ve kokudan orada durmak çok zor. Oysa, Akkayanın
yıllardır temizleneceği söyleniyor, değişen bir durum
yok; çok acil müdahale gerekiyor. Niğde-Bor arasında, üniversitenin
yanında tam bir çevre felaketi. Bu ziyaretiniz vesile olsun, baraj
kurtarılsın istiyoruz.
Ayrıca, Aladağlardan çıkıp
Akdenize akan Ecemiş Suyunun Niğde ili ovalarına
akıtılması konusunu da gündeme almışsınız.
Yirmi yıldır konuşulan, son on yılda sıkça anılan
Ecemiş Suyu için daha proje dahi yok. Bu bağlamda bu kere konu ele
alınsın diliyoruz.
Ulukışla Darboğaz Göleti sorununu da
size aktarmıştım. Gölete acil müdahale gerekiyor. Bu konuda da
gerekenlerin yapılması için sizin takdirinize sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Ceylan
6.- Çorum
Milletvekili Ahmet Sami Ceylanın, 3 Nisan 2016da Çorumda defnedilen
şehide Allahtan rahmet dilediğine ve gençlerin sesine kulak
verilerek güçlü Türkiyeyi kuracak, daha özgür, vatandaşların inançlarına
saygılı bir anayasayı bu Meclisin hazırlaması
gerektiğine ilişkin açıklaması
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Öncelikle 3 Nisan Pazar günü -dün- itibarıyla
Çorumda defnettiğimiz şehidimize Allahtan tekrar rahmet diliyorum,
diğer şehitlerimizin de ailelerine
başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, son zamanlarda, sosyal medya
üzerinden gençler yeni yasa taleplerini dile getirmektedirler. Gençler, 12
Eylül darbecileri tarafından hazırlanan 1982 Anayasasının
bürokrasinin yani devletin hesap vermemesi üzerine bir sistem inşa
ettiğini, demokrasiyi millete bol gelen bir elbise olarak tanımlayan
bir zihniyetin ürünü olduğu için yapılan değişikliklerin
yeterli olmadığını ifade etmektedirler. Gençlerin sesine
kulak vererek gençliğin katılımıyla hazırlanan, güçlü
Türkiyeyi kuracak, güçlü ekonominin, sosyal adaletin, toplumsal
uzlaşmanın temellerini atacak, daha özgür, kavgaları bitiren,
hukuka güveni inşa eden, vatandaşların inançlarına
saygılı bir anayasayı bu Meclis hazırlamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tanal
7.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Şanlıurfa ili Karaköprü
ilçesindeki elektrik kesintileri ve İstanbulun Üsküdar ilçesinin
Yavuztürk Mahallesindeki imar ve tapu sorunları nedeniyle
yaşanılan mağduriyetlerin ne zaman giderileceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın bakanlar, Şanlıurfa ili
Karaköprü ilçesine bağlı muhtarlar bizi arıyorlar, Her gün saat
on ikide elektrikler kesiliyor TEDAŞ tarafından, akşam saat
yedide elektrikler veriliyor. Bir gün değil, iki gün değil, sürekli
bu mağduriyet yaşanmakta. Bu mağduriyetin giderilmesini talep
ediyoruz. diyorlar.
İkinci soru: İstanbul ilimiz Üsküdar
ilçesinin Yavuztürk Mahallesindeki halkın imar ve tapu sorunları
var, bunlar ne zaman giderilecek? Aynı şekilde Beykoz ilçemizdeki
bazı mahallelerde vatandaşın imar ve tapu sorunları var
sayın bakanlar. Gerek Beykoz gerek Yavuztürk, aynı zamanda,
Şilede oturan vatandaşların çoğunun tapu ve imar sorunu
var. Bu tapu ve imar sorunlarını ne zaman halledeceksiniz, bu
mağduriyetler ne zaman giderilecek?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Altaca
Kayışoğlu
8.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, Bursanın Keles
ilçesinde Kocayaylada gölet yapmak için ağaç katliamı
yapıldığına ve buna derhâl son verilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Orman Bakanına sesleniyorum. Bursa Kelesin
Kocayayla yaylasında gölet yapılacağı söylenilerek tam 8
bin tane, ortalama yüz otuz yıllık çam ağacı kesilmiş.
Dün gittim, bizzat gördüm hatta şu ağacın devrilmesine
tanıklık ettim ve gördüğünüz şu ağaçlar, şu orman
daha da içe doğru kesilmeye devam ediliyor. 12 bin metreküp,
yaklaşık 60-70 bin çam ağacının bu şekilde
kesileceği söyleniyor.
O civarda yaklaşık 3 kilometre
uzaklıkta tam 3 tane gölet var Sayın Bakan. Orada sulama amaçlı
bir tarım da yapılmadığı söyleniyor. Dolayısıyla
da orada bir gölete ihtiyaç yok ve iki yüz yıllık bu
ağaçların kesilmesinin telafisi de mümkün değil. Lütfen buna bir
an önce son verin ve bu katliamı durdurun.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Tuncer
9.- Amasya
Milletvekili Mustafa Tuncerin, Amasya Merzifon Yeni Çeltek Kömür
İşletmesi işçilerinin Merzifondan Somaya sürgün edildiklerine
ve işçilerin bu nedenle yaptıkları eyleme destek verdiğine
ilişkin açıklaması
MUSTAFA TUNCER (Amasya) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Amasya Merzifon Yeni Çeltek Kömür
İşletmesi, redevans yoluyla Soma faciasından sorumlu olan Soma
Holdinge devredilmişti. Soma Holding, bu işletmeye termik santral
kurmak istemiş ancak hâlihazırda bu amacına
ulaşamamış, bunun üzerine Yeni Çeltek Kömür İşletmesi
işçilerini Merzifondan Somaya sürgün kararı
almıştır. İşçiler başka bir ocağa gitmek
istememektedir ve zorunlu göç olan bu karara karşı da eyleme
başlamışlardır. Bugün de yer altına girmişler ve
bu karar alınana kadar da yeryüzüne çıkmama eylemine devam
edeceklerdir. İşçilerimizin bu haklı eylemlerinde kendilerine
destek veriyorum ve bir an önce işçilerin zorunlu göç olan Somaya
gönderilme kararından geri dönülmesini talep ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bayır
10.- İzmir
Milletvekili Tacettin Bayırın, Suriyeli göçmenlerin İzmire
yerleştirilmeleri konusunda Bakanlığın açıklama
yapmasını beklediğine ilişkin açıklaması
TACETTİN BAYIR (İzmir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Aldığım duyumlara göre, bugün
itibarıyla Çeşme ve Dikiliden İzmire göçmen girişleri
olacağı bilgisini aldım. Zaten yerlerde sürünen Türk turizmine
İzmir turizm bölgeleri de eklenerek ne yapılmak isteniyor? İki
hafta önce Dikili açıklarında feribotta 2 canlı bomba
yakalanmışken Avrupayla yapılan anlaşma ve Sayın
Bakanın açıklamaları ile uygulama çelişiyor. İzmire
yerleştirilmesi düşünülen göçmenlere 2019 yılında oy
kullandıracak mısınız? Oy adına İzmire terör
ithalatı mı yapacaksınız? İlgili
Bakanlığın bu konuyu anlaşılır biçimde
açıklamasını bekliyoruz.
BAŞKAN - Sayın Tarhan
11.- Kocaeli
Milletvekili Tahsin Tarhanın, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüme
bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı
kınadığına ilişkin açıklaması
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Terörün sokaklara inmesiyle birlikte Düzce İl
Başkanımız sokak ortasında darbedildi. Dün de
Balıkesirde şehit cenazesine katılıp şehit ailesinin
acısını paylaşan milletvekili arkadaşımız
Mehmet Tüme yapılan saldırıyı kınıyoruz.
BAŞKAN Sayın Sarıbal
12.- Bursa
Milletvekili Orhan Sarıbalın, Balıkesir Milletvekili Mehmet
Tüme bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı
kınadığına ve Hükûmeti çiftçinin
yaşadığı ağır ekonomik zorlukların
giderilmesi için göreve çağırdığına ilişkin
açıklaması
ORHAN SARIBAL (Bursa) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Evet, Balıkesir Milletvekilimiz Sayın
Mehmet Tüme dün yapılan saldırıyı şiddetle
kınıyoruz. Bu faşist ve gerici saldırıyı
lanetliyoruz. Bunun bir oyunun parçası olduğunu çok iyi biliyoruz.
Zaten kaostan beslenen taraflar bir kez daha ülkeyi daha da kaosa sürüklemek
için, bu ülkede barıştan yana olan kardeşlikten yana olan
herkesi ya susturuyorlar ya öldürüyorlar ya içeri tıkıyorlar ya da
yakıyorlar. Bu yeni bir sindirme ve yok etme modeli olarak
karşımızda durmaktadır, bunu yapanları bir kez daha
lanetliyorum ve kınıyorum.
Yine, Sayın Başkan, bu ülke uzunca bir
süredir, Rus uçağından bugüne kadar, tarımda büyük bir ekonomik
sıkıntı yaşamaktadır. Rus uçağının
düşürülmesinden sonra yaratılan yapay kaosa ayrıca iklimsel kaos
da ilave edilmiştir. İklim değişikliği ve küresel
ısınmadan sonra ülkemizin birçok bölgesinde tarım ürünlerinde
ciddi zararlar ortaya çıkmıştır. Siyasal iktidarı ve
Hükûmeti, bir an önce acil eylem planı geliştirip, çiftçinin
yaşadığı ağır ekonomik zorlukların
giderilmesi için göreve çağırıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Birkan
13.- Bursa Milletvekili
Zekeriya Birkanın, tüm şehitlere ve Azerbaycanda şehit edilen
askerlere rahmet dilediğine ve terörü kınadığına
ilişkin açıklaması
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle tüm şehitlerimize rahmet diliyorum.
Azerbaycanda şehit edilen askerlerimize de rahmet diliyorum. Terörü
kınıyorum. Terör bir insanlık suçudur ve terörist de
insanlığa karşı suç işleyen kişidir. Terörü öven,
bildirileriyle destek veren, teröristi özgürlük savaşçısı olarak
nitelendirip kutsayanları da kınıyorum. En azından terörist
kadar bunların da insanlığa karşı işlenen suçlara
ortak olduğunu belirtiyorum.
Tekrar tüm şehitlerimize rahmet diliyor,
ülkemizin daha fazla özgürlükle ve daha fazla demokrasiyle terörün üstesinden
geleceğini belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Tezcan
14.- Mersin
Milletvekili Yılmaz Tezcanın, 1-7 Nisan Kanser Haftasına
ilişkin açıklaması
YILMAZ TEZCAN (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
1-7 Nisan malum, ülkemizde Kanser Haftası. Bu
nedenle de bir farkındalık oluşturmak, milletimizde ve
değerli milletvekili arkadaşlarımızda kanser konusunda farkındalık
oluşturmak için söz aldım.
Kalp damar hastalıklarından sonra
ülkemizde en sık, dünyada en sık ikinci ölüm sebebi kanserdir.
Erkeklerde özellikle akciğer, prostat veya kolorektal kanserleri;
kadınlarda meme, tiroit ve kolorektal kanserleri en sık görülen
kanser türleri. Yüzde 90 çevresel faktörler sebep olmakta, bu noktada da tütün,
alkol ve obezitenin en sık etken olduğunu biliyoruz.
Tütünle mücadele konusunda, AK PARTİ
Hükûmetinin, on dört yıl boyunca çok önemli hususlara dikkat
çektiğini ve bir farkındalık oluşturduğunu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ersoy
15.- Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoyun, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel
Başkanı Alparslan Türkeşin ölümünün 19uncu yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Büyük dava adamı,
Başbuğumuz Alparslan Türkeş Beyefendiyi aramızdan
ayrılışının 19uncu yılı münasebetiyle
rahmetle, minnetle, şükranla anıyorum.
3 Mayıs 1944 tabutluklarında açan,
filizlenen o büyük çınar, seksen yıllık ömrüne büyük bir neslin
yetiştirilmesini, büyük bir siyasi hareketin doğmasını,
Türk milletinin ve Türk devletinin geleceğine milliyetçilik ve demokrasinin
yan yana durarak nasıl bakılabileceğini öğreterek
aramızdan ayrıldı. Bedenen aramızdan ayrılsa da manen
yüreğimizde yaşayan Başbuğumuzu saygı, rahmet ve
minnetle anıyor, Yolun yolumuzdur Başbuğum. diyorum.
BAŞKAN Sayın Erkan Akçay
16.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel Başkanı
Alparslan Türkeşin ölümünün 19uncu yıl dönümüne, Azerbaycanı
destekleyen bir ortak açıklama yapılması için siyasi parti
gruplarına çağrıda bulunduğuna ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Partimizin kurucu Genel Başkanı
Başbuğumuz Alparslan Türkeşin vefatının 19uncu
seneidevriyesindeyiz. Merhum Başbuğumuza Allahtan rahmet ve
şükran dileklerimi iletiyorum.
Başbuğ Türkeş, ömrünün her anında
Türkiye'nin ve Türk dünyasının meselelerine sahip
çıkmış, Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyetini geleceğe
taşıyacak ülkülerin mimarı olmuştur. Fikirleri ve
mücadelesiyle cumhuriyet tarihimizin önde gelen şahsiyetlerinden olan
Başbuğ Türkeş, Türk milletinin yükseliş mücadelesinde
milliyetçiliği çağın gereklerine uygun olarak bir doktrin
çerçevesine oturtmuştur. O, devleti ebet müddet ilkesi çerçevesinde
Türkiye Cumhuriyetinin, Türk milletinin ve Türk vatanının ebediyen
var olması için yorulmadan ve yılmadan gayret göstermiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ayrıca, malumunuz olduğu üzere 1991
yılında Azerbaycana bağlı Dağlık
Karabağı işgal eden Ermenistan, 1994 yılında
Dağlık Karabağın tamamını işgal
etmiştir. 20 binden fazla Azerbaycan Türkünü şehit ederken on
binlerce Azerbaycan Türkü de göçe zorlanmıştır ve Ermenistan
1994 yılında Azerbaycanla imzaladığı ateşkesi
çeşitli dönemlerde bozmuştur. Son olarak 1 Nisan 2016 tarihinde
Ermenistanın saldırısı sonucu aralarında sivillerin
de bulunduğu 12 Azerbaycanlı şehit olmuştur.
Azerbaycanın iyi niyet göstergesi olarak 2 Nisan 2016 tarihinde bölgede
tek taraflı ateşkes ilan etmesine rağmen Ermenistanın
saldırısı sonucu 4 Nisan 2016 tarihinde 3 Azerbaycan askeri daha
şehit olmuştur. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan
siyasi partiler olarak dost ve kardeş Azerbaycanın bu haklı
davasında yanlarında olduğumuzu bildiren bir ortak açıklama
yapılmasının faydalı olacağını
düşünüyorum Sayın Başkan. Bu düşünceyle de siyasi parti
gruplarına bir ortak açıklama yapma konusunda çağrıda
bulunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Sayın Gök
17.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüme bir
şehit cenazesinde yapılan saldırıyı
kınadığına, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel
Başkanı Alparslan Türkeşin 19uncu, Martin Luther Kingin
48inci ölüm yıl dönümlerine ve Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki
sorunun bir an önce çözümlenmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, öncelikli olarak
Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Mehmet Tüme bir şehit
cenazesinde yapılan saldırıyı
kınadığımızı, sorumlusu hakkında, hangi
aidiyete ilişkinse, o konuda önemli bir açıklamayı da aidiyeti
bulunduğu kurumlar ya da partiler tarafından beklediğimizi ifade
ediyorum.
Türkiye bir şiddet sarmalına doğru
hızla giderken, şehit cenazelerinin başka bir şiddete
dönüşmesi Türkiye'de çok başka travmalara yol açacak mahiyettedir. Bu
sorumsuz kişilerin acilen toplumdan dışlanması ve
Türkiyenin şiddet sarmalından çıkarılması gerekiyor.
Çok soğukkanlı olmamız gereken bir dönemden geçiyoruz. Bu
hassasiyetimizi muhafaza ettiğimizi ve arkadaşımıza
yapılan saldırıyı
kınadığımızı tekrar ifade ediyorum.
Ayrıca siyasette nezaketin de gerekli
olduğunu her zaman düşünen Cumhuriyet Halk Partisi, bugün, Türk
siyasetinde önemli bir figür olan Alparslan Türkeşin ölüm yıl
dönümünde Milliyetçi Hareket Partisinin bugünkü hassasiyetini ve Alparslan
Türkeşe olan bağlılığını saygıyla,
tekrar, kendilerine Allahtan rahmet dilemek suretiyle ifade etmektedir.
Bugün, 1968 yılında Martin Luther King
öldürülmüştür. Dünyadaki siyasal katliamlardan bir tanesi olan Martin
Luther Kingin ölümü dünyada barış, özgürlük ve insan hakları
alanında başka bir çığır açmasına vesile
olmuştur. Çok acı bir ölümdür ama siyasal ölümlerin toplumlarda ne
denli travma yarattığı ortadadır.
Dileriz ki bu ölümler ve yaşanılan
şiddet ortamları dikkate alınarak Türkiye bu şiddet
sarmalından bir an önce kurtulur, terör bir an önce biter. Terörü, hangi
kesimden, nereden gelirse gelsin, -PKK, DHKP-C, IŞİD- anlamı ne
olursa olsun, adı ne olursa olsun, bütün örgütlerin şiddetini
kınadığımızı ve bütün şehitlerimize
Allahtan rahmet dilediğimizi ifade ediyorum.
Ayrıca Ermenistan ile Azerbaycan
arasındaki bu, çatışmaya dönüşen sorunun bir an önce
çözümlenmesi gerektiğini, her iki ülkenin de hassasiyet göstermesi
gerektiğini düşünüyoruz. Minsk Grubunun da derhâl devreye girerek bu
konuda öncü görevini üstlenmesi gerektiğinin, kuruluşuna uygun
davranması gerektiğinin altını çiziyor ve Azerbaycan ve
Ermenistana dostça ve sulhça bir yaşam diliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bostancı
18.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Milliyetçi Hareket Partisi
Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeşin ölümünün 19uncu
yıl dönümüne, Türkiye Cumhuriyetinin Azerbaycanın
politikasını desteklediğine ve Balıkesir Milletvekili
Mehmet Tüme bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı
kınadığına ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi eski Genel
Başkanı Alparslan Türkeşe vefatının 19uncu
yılı dolayısıyla bir kez daha Allahtan rahmet diliyorum.
Alparslan Türkeş, bütün hayatını milliyetçilik davasına
vermiş, bunun için mücadele etmiş ve milliyetçiliği, bizim gibi
muhataralı topluluklarda herkesi kucaklayan bir fikir ve siyaset olarak
inşa etmeyi başarmış bir liderdir.
1944teki tabutluklara hapsedilen olaylardan tutun,
1969da MHPnin kuruluşu, 1980 darbesi; hepsinde de vakur bir biçimde
siyasi tavrını ortaya koymuş, millete önderlik etmiş bir
siyasi liderdir. Milletlerin ortak kaderinde ve geleceğinde bu tür rol
oynamış siyasi liderler, farklı ırmaklardan gelen, hayatlarını
kaybettiklerinde ise milletin artık ortak varlığında anlam
bulan isimlerdir. Tıpkı daha önce bu millete büyük hizmetler
etmiş diğer siyasi liderler gibi, Alparslan Türkeş de
yaptığı hizmetlerle hayırla yâd edilecektir.
Diğer taraftan, son zamanlarda
Azerbaycan-Ermenistan arasında yaşanan çatışmalar ve can
kayıpları endişeyle takip ettiğimiz bir gelişmedir.
Dağlık Karabağ Ermenistan tarafından işgal
edildiğinden bu yana o topraklarda huzur yoktur. Azerbaycanın kendi
topraklarına yönelik bu işgale karşı direnme ve elbette
topraklarını geri alma hakkı vardır. Bu hak, diplomatik
yollarla, çeşitli görüşmelerle sürdürülmekte, bu mecralar açık
bulunmaktadır. Bu bakımdan, o bölgede gerilimin doğmaması
ve diplomatik kanalların açık tutulması açısından
Azerbaycan elinden geleni yapmakta, problem yaratarak gerilimi
tırmandırma stratejilerine karşı da soğukkanlı
devlet tavrını sürdürmektedir. Azerbaycanın bu
politikasını Türkiye Cumhuriyeti olarak destekliyoruz.
Üçüncü bir husus olarak, Cumhuriyet Halk Partisi
Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, Edremitte bir şehit
cenazesinde bir kişi tarafından bir saldırıya muhatap
olması bizi derinden üzmüştür. Milletin acısı, hepimizin
acısıdır, hepimizin ortak acısıdır. Bu kendini
bilmez ve kesinlikle çok ayıp bulduğum saldırıyı
kınıyor, hiçbir biçimde kabul edilemez buluyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Mehmet Tüme
yapılan saldırıyı aynı zamanda Türkiyede siyaset
kurumuna yönelik bir saldırı olarak görüyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Sayın Baluken
19.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, AKP Hükûmetinin hukuk
dışı uyguladığı sokağa çıkma
yasaklarının devam ettirildiğine, bu savaş konseptinin
derhâl geri çekilmesi gerektiğine, Öcalanın İmralı Adasında
ağırlaştırılmış bir tecrit altında
bulunduğuna, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki hadiselerle ilgili
gerilimi artıracak açıklamaların kabul edilemeyeceğine ve
Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüme yapılan saldırıyı
kınadığına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, AKP Hükûmetinin
uyguladığı hukuk dışı ve insanlık
dışı sokağa çıkma yasakları maalesef bütün
uyarılara rağmen çok pervasız bir şekilde devam
ettiriliyor. Hâlen Şırnakta, Nusaybinde, Yüksekovada ve Surda tüm
kent merkezlerine yönelik bir abluka ve sokağa çıkma yasağı
uygulaması her gün Türkiyenin dört bir tarafına cenazeler göndermeye
de devam ediyor; neredeyse, Türkiye bir taziye evine, bir yas evine döndü.
Bölgede bulunan birçok morgun kapasitesini aşan sayıda cenazelerle
ilgili, büyük bir dramın, büyük bir trajedinin
yaşandığını ifade etmek istiyoruz.
Her şeyden önce, bu yaklaşımı
kınadığımızı, bu hukuk dışı ve
insanlık dışı ablukaların, sokağa çıkma
yasağı altında uygulanan bu savaş konseptinin derhâl geri
çekilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.
Bu ablukalar, sahaya sürülen savaş konsepti,
çokça burada da tartışıldığı gibi, çözüm süreci
devam ederken de 2015 yılından itibaren devreye konan bir çöktürme
planı kapsamında ve yine Millî Güvenlik Kurulunda kararlaştırılan
bazı kararlaşmalar sonucunda hayata geçirildi. Bunların somut
olarak sahaya geldiği tarihi de, 5 Nisan 2015 tarihi itibarıyla,
İmralı Adasında bulunan Sayın Öcalana yönelik on yedi
yıldır sürdürülen tecrit ve işkence sisteminin
ağırlaştırılmış bir tecride dönüştürülmesi
üzerinden okumak gerektiğini düşünüyoruz. Sayın Öcalan, on yedi
yıldır, dünyada eşi benzeri görülmemiş, hiçbir siyasi
liderin ya da insanın maruz kalmadığı özel bir tecrit ve
işkence konsepti altındadır. 5 Nisan 2015ten itibaren de
aileleriyle, avukatlarıyla ve siyasi heyetlerle görüşmeyecek
şekilde bu özel tecrit ve işkence konsepti
ağırlaştırılmış bir tecrit sistemine
çevrilmiştir.
Bugün de özellikle bu tecrit konseptine dikkat
çekmek üzere, on yedi yıldır olduğu gibi, Sayın
Öcalanın doğum gününde bir irade ortaya koyarak bu konuda
duyarlılık yaratmaya çalışan halkımız Amaraya
yürüyor ve bu tecrit sisteminden vazgeçilmesi çağrısı
yapıyor. Ancak, maalesef, büyük baskılar, yasaklar ve müdahalelerle
halkımızın bu iradesi kırılmaya
çalışılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bu
yasakçı anlayışı kınadığımızı
ifade etmek istiyoruz. Halkımızın tecride ve savaş
konseptine karşı Amara yolunda göstermiş olduğu iradeyi son
derece değerli bulduğumuzu, Sayın Öcalanın da AKPnin tüm
savaş politikalarına rağmen İmralıda barış
ve çözüm adına büyük bir irade savaşı gösterdiğini ifade
etmek istiyoruz.
Diğer taraftan, Ermenistan ve Azerbaycan
arasında meydana gelen son üzücü hadiselerle ilgili gerek AKP Hükûmeti
yetkililerinin gerekse Cumhurbaşkanı Erdoğanın oradaki
krizi derinleştirecek, gerilimi artıracak; tıpkı Suriyede
olduğu gibi, savaşın bir tarafı olacak açıklamalarını
da hiçbir şekilde kabul edilemez bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz.
Yapılması gerekenin, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki
barışçıl diplomatik çabalara destek vermek, bu çabalara
katkı sunmak, Dağlık Karabağda yaşayan halkın da
temsilcilerini mutlaka bu müzakere süreçlerine katmak olduğunu ifade etmek
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Son
olarak da Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili
Sayın Mehmet Tüme yapılan saldırıyı da
kınadığımızı ve kabul edilemez bulduğumuzu
ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Bakanın söz talebi
vardır.
Buyurun Sayın Bakan, mikrofonunuzu
açıyorum.
20.- Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun, İzmir Milletvekili
Atila Sertel ile Niğde Milletvekili Ömer Fetih Gürerin
yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; özellikle ismim zikredilerek
İzmirdeki katı
atık bertaraf tesisiyle alakalı bir açıklamada bulunmak
istiyorum müsaadenizle. Ayrıca Niğde Vekilimizin suyla alakalı
talebi, bir de göletle alakalı, üç husus var.
Şimdi, özellikle İzmir Büyükşehir
Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu bizzat beni ziyaret
ettiği zaman üç tane talepte bulundu. Bir, katı atık bertaraf
tesisi için ormanlık alandan yer istedi. İki, Yiğitler
Barajından şehre su verilmesini arzu etti. Üç, bir de Narlıdere
Barajının tarafımızdan yapımını talep etti.
Ben kendisine şunu söyledim: Yiğitler Barajı, bir de
Narlıdere tamam, onu yapacağız. Zaten İzmire,
biliyorsunuz, Manisadan su getirdik. Hatta Bucadaki dev tünel
inşaatları da devam ediyor. Bu tür, İzmirle ilgili bütün su
taleplerini karşılarız ama ormanlık alanı inceleyeyim
dedim. İncelediğimiz zaman, onun talep ettiği yerin
-Yamanlarda- muhafaza ormanı olduğunu, yanında tabiat
parkları bulunduğunu tespit ettik ama Orman Genel Müdürümüze ve Bölge
Müdürüne talimat verdim, en uygun yeri, hatta Büyükşehir Belediyesi
yetkilileriyle gezerek bulun, temin edin dedim. Hatta üç dört yer
bulmuşlar, ben bunu Sayın Binali Beye de verdim. Yani
Büyükşehir Belediye Başkanı geldiği zaman -her ne kadar bu
katı atık bertaraf tesisinin yapımı, işletilmesi
tamamen büyükşehir belediyelerine ait ama- elbette biz de her türlü
desteği vereceğiz ama daha yeni bir talep oldu bize, bir ay önce ve
şurası olacak şeklinde bir talep olduğu için
Ama biz
yardımcı olacağız.
İkinci husus da Niğde Vekilimizin
söylediği. Efendim, ben cumartesi ve pazar günü Niğdedeydim. Bizzat
su kaynaklarını gezdik. İki tane alternatif var ama biz
Niğdenin su problemini çözerken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, bir dakika ek süre
veriyorum, sözlerinizi tamamlayınız.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Tamam efendim.
Tabii, Niğde, Aksaray ve civarının
bütün su meselesini çözelim diye söyledik. Esasen Niğde için arsenik
giderecek modern bir içme suyu arıtma tesisi kurmuştuk ama gelecekteki
su ihtiyacı için hakikaten yeni kaynaklara ihtiyaç var. Ecemiş
kaynağı olabilir, Şekerpınarı... Ayrıca,
bazı barajlardan su temini konusunu ele aldık ve bu konuda bir heyet
oluşturduk. En uygun projeyi yapacağız. Onu da özetle vurgulamak
istiyorum.
Son olarak da, bir göletle alakalı,
çamların kesildiğini ifade etti. Efendim, göletler talep olmadan
yapılmıyor. Büyük talep var, bir. İkincisi, bu göletleri mutlaka
ormanlık alanda yapıyoruz ve yangınlarda çok büyük faydası
oluyor. Helikopterler oradan su alıyor. Dolayısıyla, belki çok
cüzi miktarda yaşlı çamlar kesilir ama biz onun 10 katını
dikeriz. Şu ana kadar 3,5 milyar adet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Etrafında 3 tane gölet var Sayın Bakan.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, bir
şey ilave edebilir miyim?
BAŞKAN Sayın Akçay, buyurun.
21.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüme bir
şehit cenazesinde yapılan saldırıyı
kınadığına ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biraz önce öğrendiğime göre ve sayın
grup başkan vekillerinin konuşmalarında da ifade edildiği
üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Balıkesir Milletvekili Sayın Mehmet
Tüm Beye bir şehit cenazesinde yumruklu bir saldırı
olduğunu üzüntüyle öğrendim. Bu hadiseyi kınıyorum ve asla
tasvip edilmez bulduğumu ifade etmek istiyorum. Bütün
vatandaşlarımıza sakin, soğukkanlı olmaları
gerektiğini hatırlatıyorum ve itidal tavsiye ediyorum herkese,
her kesime. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 25 milletvekilinin, Artvinin Yusufeli
ilçesinin baraj suları altında kalması sebebiyle
vatandaşların yaşadığı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/139)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Artvin ili Yusufeli ilçesinin baraj altında
kalacağından dolayı yeni yerleşim yerinde hak sahiplerinin
ve vatandaşlarımızın yaşadığı
mağduriyetleri yerinde inceleyip giderilmesi amacıyla
Anayasa'nın 98inci ve İç Tüzükümüzün 104üncü ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla
arz ederiz.
Yusufeli ilçesinin yerleşim yerinin
değişmesi sebebiyle yeni kurulacak Yusufeli ilçesinde yapılacak
yerleşimlerde hak sahipliği ve yeniden iskân için 16/9/2015 tarihli
iskân duyurusu yapılmıştır. Hak sahipliği konusunda,
hak sahipliğinin yaygınlaşmasını sağlayan
kriterler olumlu olmakla birlikte, özellikle taahhütname belgesi
incelendiğinde birçok tuzak ve halk aleyhine düzenleme olduğunu
görmekteyiz.
Burada vatandaşların devlet eliyle
yapılan bu binaları beğenmediğinde zarar görmeden dönme
hakkı en temel bir haktır. Şöyle ki: Yapılacak
binaların ne kalitede yapılacağı belli
olmadığı gibi kaç liraya mal olacağı da belli
değildir. T.C. Başbakanlığın 08/5/2013 tarihli Resmî
Gazetede yayınlanan 2013/5 sayılı Genelgesinin 20nci maddesinde
yapılacak konutlarda arsa bedeli alınmayacağı
belirtilmiş olmasına rağmen bu binalara arsa bedelinin
ekleneceğini, vatandaşa verilen yazılı sözden iki yıl
sonra gerekçesiz olarak dönülerek bu bina maliyetlerine arsa bedelinin de
ekleneceğini anlamış bulunuyoruz. Bu arsa bedeli ne kadar olacak,
binalar ne kadara mal olacak belli değildir. Bunun gibi birçok belirsizlik
olması nedeniyle vatandaşın iskân talebinden her aşamada
vazgeçme hakkı çok önemlidir. İşte burada iskân duyurusu
ekindeki taahhütnamedeki tuzaklara değinelim. Bu taahhütname resmî belge
ve senet hükmündedir. Bu belge imzalandığında borcu
üstlenmiş durumdasınız. Bu belgenin 4üncü maddesinde Hak
sahipliğinin iptali veya iskânımızdan vazgeçmemizde ise, iskân
için yapılan taşınmaz malların bedeli ile her türlü
masraflardan payımıza düşen kısmını herhangi bir
hükme gerek olmaksızın defaten ve yasal faiziyle birlikte nakden
ödeyeceğimizi şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Bunun anlamı, hak sahipliği için başvuru yapıp bu belgeyi
imzaladığınızda artık vazgeçme hakkınız
kalmamaktadır. Eğer vazgeçerseniz, size kurayla isabet eden
binanın arsa bedeli ile bina bedelini hemen, bir kerede faiziyle birlikte
ödemeniz gerekmektedir. Yani vazgeçmeyenlerin yirmi yılda ödeyip daire
almasına rağmen siz hem daire alamayacaksınız hem de tüm
bedeli peşin ödeyeceksiniz. En büyük tuzak burada kurulmuştur. Ancak
toplantılarda yetkililer vatandaşlara tam aksini söylemişlerdir.
İkinci tuzak olarak -bu, taahhütnamenin 6ncı maddesinde
kurulmuş- taşınmazınızı on yıl süreyle
kiraya veremiyorsunuz; verirseniz hakkınız iptal edilip, daireniz
elinizden alınıp yine dairenin tüm masrafı ilk teslim gününden
itibaren işleyecek faiziyle birlikte sizden alınıyor. On
yıllık süre dolmadan satamıyorsunuz.
Yine, 8inci maddede yer alan düzenlemedeki tuzak
daha vahimdir. Oğlunu askere ve okula gönderirken veya
dışarıda işe sokarken bile izin alacaksın; tümden
muhacir gitmek yasak, kısa vadeli olarak gideceksen izin alıp
gideceksin. Yoksa hakkın iptal olup dairen elinden çekilir ve arsa bedeli
dâhil, yapılan tüm masrafları tek kalemde ödemek zorunda
kalırsın. Bunun anlamı şu: Hizmet diye sunulan bu
uygulamalar Yusufeli ilçesini yarı açık cezaevine çeviriyor, Ya terk
et ya da yarı açık cezaevinde yaşa. deniyor. Bu nedenle, bu
ilanın ve ekinin derhâl kaldırılıp düzeltilmesi ivedilikle
gerekmektedir.
Yukarıda belirtilen hususlar
ışığında, Artvin ili Yusufeli ilçesinin baraj
altında kalacağından dolayı yeni yerleşim yerinde hak
sahiplerinin ve vatandaşlarımızın
yaşadığı mağduriyetleri yerinde inceleyip giderilmesi
amacıyla Anayasa'nın 98inci ve İç Tüzükümüzün 104üncü ve
105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Uğur Bayraktutan (Artvin)
2) Dursun Çiçek (İstanbul)
3) Mevlüt Dudu (Hatay)
4) Hüseyin Yıldız (Aydın)
5) Gürsel Erol (Tunceli)
6) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
7) Kamil Okyay Sındır (İzmir)
8) İbrahim Özdiş (Adana)
9) Erdin Bircan (Edirne)
10) Özkan Yalım (Uşak)
11) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
12) Mahmut Tanal (İstanbul)
13) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
14) Musa Çam (İzmir)
15) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
16) Yaşar Tüzün (Bilecik)
17) Kadim Durmaz (Tokat)
18) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
19) Atila Sertel (İzmir)
20) Zülfikar İnönü Tümer (Adana)
21) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
22) Haydar Akar (Kocaeli)
23) Devrim Kök (Antalya)
24) Okan Gaytancıoğlu (Edirne)
25) Aytuğ Atıcı (Mersin)
26) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 26 milletvekilinin, yetiştirme
yurtlarından ayrılan gençlerin yaşadıkları
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/140)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Korunmaya muhtaç çocukların bakımı,
yetiştirilmesi ve topluma kazandırılması için, 2828
sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu'yla, yatılı hizmet
kuruluşları olarak Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığına bağlı çocuk yuvaları ve
yetiştirme yurtları açılmıştır. Bunlardan yetiştirme
yurtları, 13-18 yaş arası korunmaya muhtaç çocukları
korumak, bakmak ve bir iş veya meslek sahibi edilmeleri, topluma
yararlı kişiler olarak yetişmelerini sağlamakla görevli
kılınmıştır.
18 yaşını doldurana kadar
yetiştirme yurtlarında bakılan gençlerimiz, mevcut düzenlemeler
gereği, 18 yaşından sonra yurtlardan ayrılmak zorunda kalmaktadır.
Yetiştirme yurtlarından ayrılanların çoğunlukla, bu
yurtlarda kaldıkları dönemde yeterli destek alamadıkları ve
bu nedenlerle, sorunlu olarak geldikleri bu kurumlardan sorunları
çözülemeden ayrılmak zorunda kaldıkları bilinmektedir. Bu durum
ise çocukların yurtlardan ayrıldıktan sonra bireysel
çabalarıyla aşamayacakları derecede ağır ve
karmaşık sorunlarla karşı karşıya kalmaları
sonucunu doğurmaktadır.
Bu sorunların başında bu kapsamdaki
gençlerin eğitim sorunu gelmektedir. Çeşitli nedenlerle mağdur
olmuş, ailesini kaybetmiş, istismara uğramış, anne
baba sevgisi ve himayesinden yoksun kaldığı için yetiştirme
yurtlarında koruma altına alınmış on binlerce
çocuğumuzun topluma sağlıklı ve eğitimli bireyler
olarak kazandırılması büyük önem taşımaktadır.
Yapılan araştırmalar yetiştirme yurtlarından
ayrılan gençlerin sadece yüzde 2'sinin dört yıllık bir
üniversite programını kazanabildiğini göstermekte, bu da bu
gençlerimizin akademik eğitim seviyelerinin ve
başarılarının yaşıtlarına nazaran ciddi
ölçüde düşük olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Bu
nedenlerle yetiştirme yurtlarından ayrılan gençlerimiz nitelikli
işlerde çalışma fırsatı bulamamakta, ancak düz memur,
hizmetli gibi alt kadrolarda kendilerine yer bulabilmektedir.
18 yaşını doldurduğu için yurtlardan
çıkarılan gençler, yeterli hayat tecrübesi olmaksızın her
türlü tehdit, tehlike ve istismara açık oldukları bir dönemde
kaderleriyle baş başa bırakılmakta; sadece maddi sorunlarla
değil, topluma entegre olamamak, izole olmak ve yalnızlık gibi
diğer sosyal sorunlarla da karşı karşıya
kalmaktadır. Özellikle, sığınacakları, yardım ve
destek alabilecekleri bir yakını olmayan gençler topluma uyum
sağlayamayarak suça itilmekte ve suç işlemek zorunda kalabilmektedir.
Bu durum, bu gençlerin, tecavüze uğrayan ve istismar edilen,
uyuşturucu ve madde bağımlısı,
hırsızlık ve gasp suçlarına bulaşan çok sayıda
suçlu olarak karşımıza çıkmasına neden
olmaktadır.
Bu durumdaki gençlerimizin önemli bir sorunu da
işsizliktir. Bu gençlerimizi, kamu kurum ve kuruluşlarında
istihdam edilmesini sağlayarak topluma kazandırmak, sosyal güvenceye
kavuşturmak ve üretim sürecine katmak amacıyla 25/2/1988 tarihli ve
3413 sayılı Kanun çıkarılmıştır. Ancak bu
kanunla getirilen istihdam uygulamasında sorunlar yaşanmaktadır.
Şu anda, bu kanundan yararlanarak işe girmek için bekleyen binlerce
kişi bulunmaktadır. Bu kişiler bir işe
yerleştirilemedikleri için çok büyük sıkıntılar
yaşamaktadır.
Maddi ve manevi destek alabilecekleri aile ve
yakınları bulunmayan bu kardeşlerimizin çok büyük bir bölümü
konut edinmekte zorluklar yaşamakta, hayatları boyunca
barınacakları bir eve sahip olamamaktadır.
Türkiye genelinde aile ve yakınlarıyla
birlikte yaklaşık 400 bin kişilik bir grubu ilgilendiren bu
sorunların çözümünde ve bu kimselerin hayat boyu izlenerek
desteklenmesinde ilgili kamu kurumlarıyla iş birliği içinde
çalışacak, sağlıklı bir sivil toplum örgütlenmesine de
ihtiyaç vardır.
Yukarıda sayılanlar dışında
daha pek çok başka sorunları bulunan, yetiştirme
yurtlarından ayrılan gençlerimizin sorunlarının
etraflıca ele alınması ve ivedi olarak çözüme
kavuşturulması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, 18 yaşını
doldurduktan sonra yetiştirme yurtlarından ayrılan gençlerimizin
yaşadığı sorunlar ile bu sorunların çözümü için
gerekli önlemlerin araştırılarak tespiti amacıyla
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 105inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz
ve talep ederiz.
1) Mehmet Akif Hamzaçebi (İstanbul)
2) Mahmut Tanal (İstanbul)
3) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
4) Gülay Yedekci (İstanbul)
5) Candan Yüceer (Tekirdağ)
6) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
7) Gürsel Erol (Tunceli)
8) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
9) Kamil Okyay
Sındır (İzmir)
10) İbrahim Özdiş (Adana)
11) Özkan Yalım (Uşak)
12) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
13) Atila Sertel (İzmir)
14) Erdin Bircan (Edirne)
15) Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul)
16) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
17) Musa Çam (İzmir)
18) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
19) Yaşar Tüzün (Bilecik)
20) Devrim Kök (Antalya)
21) Zülfikar İnönü Tümer
(Adana)
22) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
23) Haydar Akar (Kocaeli)
24) Mustafa Tuncer (Amasya)
25) Sibel Özdemir (İstanbul)
26) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
27) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, organize sanayi
bölgelerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Organize sanayi bölgelerinin (OSB) günümüzde mevcut
sorunlarının tespit edilmesi, bu sorunların giderilmesi ve
mevcut durumlarından çok daha iyi durumlara gelebilmesi amacıyla
alınması gereken önlemlerin araştırılması için
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması komisyonu
kurulmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.
8/12/2015
Gerekçe:
Türk sanayi sektörümüzün ekonomik ve sosyal
kalkınmadaki lokomotif görevini daima savunmaktayız. Bu yüzden,
organize sanayi bölgesi (OSB) konusunun başta Hükûmetin, sonra da toplumun
tüm kesimlerince öneminin kavranması ve buna bir millî mesele olarak
yaklaşılması gerektiğine inanmaktayız.
Ülkemizde yaklaşık kırk
yıllık geçmişi olan organize sanayi bölgelerimizin yasal
düzenleme eksiklikleri 57'nci Hükûmet döneminde 4562 sayılı Organize
Sanayi Bölgeleri Kanunuyla giderilmiştir. Bu kanunla hedeflenen,
sanayimizin düzenli bölgelerde yerleştirilmesi, kentleşmeyi
yönlendirmek, çevre sorunlarını önlemek, bilgi ve bilişim teknolojilerinden
yararlanmalarını sağlamak, düzenli ve yeterli bir
altyapıyla üretim yapılmasını temin etmek, imalat
sanayisini belli bir plân dâhilinde toplamaktı.
Ancak geldiğimiz noktada, 2003
yılından bu yana OSB'lerimizin birçok sorunu hâlen mevcut iktidar
tarafından çözümlenmemiştir. Bugün OSB'lerimiz, Maliye
Bakanlığının vergi baskısı, yetersiz teşvik,
yüksek enerji girdi fiyatları, ulaşım, üretim inşaat
oranlarındaki düzensizlik gibi birçok çözüm bekleyen sorunlarla baş
başadır.
Oysa OSB'lerimiz ülkemizin göz bebeği olup
ekonomimizin de can damarlarından biridir. Bu yüzden, organize sanayi
bölgelerinin (OSB) günümüzde mevcut sorunlarının tespit edilmesi, bu
sorunların giderilmesi ve mevcut durumlarından çok daha iyi durumlara
gelebilmesi amacıyla alınması gereken önlemlerin
araştırılması için Meclisimize büyük görev
düşmektedir. Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması komisyonu
kurulması gerekmektedir.
1) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
4) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
5) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
6) Arzu Erdem (İstanbul)
7) Deniz Depboylu (Aydın)
8) Ümit Özdağ (Gaziantep)
9) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
10) Erhan Usta (Samsun)
11) Mustafa Mit (Ankara)
12) Mehmet Erdoğan (Muğla)
13) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
14) Mevlüt Karakaya (Adana)
15) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
16) Muharrem Varlı (Adana)
17) Zühal Topcu (Ankara)
18) Erkan Akçay (Manisa)
19) Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş)
20) Mustafa Kalaycı (Konya)
21) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar gereğince, gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın 1inci sırasında yer
alan, Halkların Demokratik Partisi Grubu Adına Grup Başkan
Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin, Yargı Erkini Baskı Altına
Aldığı ve Yönlendirdiği, Kuvvetler
Ayrılığı İlkesine ve Anayasaya Aykırı
Yaklaşımlarda Bulunduğu İddiasıyla Adalet Bakanı
Bekir Bozdağ Hakkında Bir Gensoru Açılmasına
İlişkin (11/3) esas numaralı Önergesinin görüşmelerine
başlıyoruz.
VIII.- GENSORU
A) Ön
Görüşmeler
1.- HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, yargı
erkini baskı altına aldığı ve yönlendirdiği,
kuvvetler ayrılığı ilkesine ve Anayasaya aykırı
yaklaşımlarda bulunduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/3)
BAŞKAN Hükûmet? Burada.
Daha önce bastırılıp
dağıtıldığı ve Genel Kurulun 29 Mart 2016 tarihli
62nci Birleşiminde okunduğu için önergeyi tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99uncu
maddesine göre bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti
grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına
Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri, önerge sahibi için on dakika,
gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum:
Önerge sahibi, Bedia Özgökçe Ertan, Van
Milletvekili.
Siyasi parti grupları: Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Mehmet Parsak, Afyonkarahisar Milletvekili;
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Meral Danış
Beştaş, Adana Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Orhan Atalay, Ardahan Milletvekili.
Hükûmet adına Bekir Bozdağ, Adalet
Bakanı.
Şimdi, sırasıyla söz istemlerini
karşılayacağım.
Önerge sahipleri adına ilk konuşmacı
Bedia Özgökçe Ertan, Van Milletvekili.
Buyurun Sayın Özgökçe Ertan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada, Adalet Bakanı Sayın Bekir
Bozdağ hakkında partimizin vermiş olduğu gensoru
önergesiyle ilgili konuşmak üzere söz aldım.
Bizleri gensoru vermeye sevk eden sebeplere genel
olarak değineceğim ama bu gensoruyu vermemizde, Türkiye toplumunda
hemen herkesin öncelikle yargıya ve adalete duyduğu inancın yok
olmasının, artık hiçbir şeyin yolunda gitmediğini
söyleyen milyonların olmasının da payı var. Ülke tam bir
yangın yerine dönmüş olsa da sorumluluk hissetmesi gerekenlerin
gidişattan hiç de rahatsızlık duymuyor oluşu bizleri rahatsız
ediyor.
Bildiğiniz gibi, uzunca bir süredir Anayasa
başta olmak üzere uluslararası sözleşmeler ile iç mevzuatın
uygulanmadığına ve hak ihlallerinin
meşrulaştırıldığına şahit oluyoruz.
Kuşkusuz, yaşanan tüm bu atmosferde Sayın Bozdağın
üst düzey sorumluluğu vardır. Adalet Bakanı toplumsal adaleti
temsil etmek yerine ülkenin kaosa sürüklenmesinde etkin rol
oynamıştır ve oynamaya devam etmektedir. Sayın Bakan
toplumu ayrıştırıcı söylemleriyle yargı erkini
baskı altına almakta ve kuvvetler ayrılığı
ilkesini hiçe saymaktadır.
Cezasızlık Türkiye adalet sisteminin
eskiden beri en yerleşik sorunudur. 1990larda devletin Kürt
coğrafyasında neden olduğu ağır hak ihlallerinin
görüldüğü davalardan bazıları 2015 yılında karara
bağlandı. 1992-1994 yılları arasında İlçe
Jandarma Komutanı olarak görev yaptığı Mardinin Derik
ilçesinde 13 sivilin yargısız infazla öldürülmesi ve kaybedilmesiyle
suçlanan Musa Çitil hakkında 13 kez
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
istenmesine rağmen mayıs ayında beraat etti. AKP
iktidarından önce başlayan zulüm AKPden sonra da yargı eliyle
kendini göstermiştir.
Sayın Bakan ve ona bağlı yargı
organları kararlarını verirken siyasi iklime göre pozisyon
alıyor. Bu iklimde beraat ettirilen Musa Çitil ağustos ayında
toplanan Yüksek Askerî Şûrada Diyarbakır Jandarma Bölge
Komutanlığına terfi ettirildi. Musa Çitil, bu yeni görevinde
âdeta kaldığı yerden devam etti. Musa Çitilin Surda yüz günü
aşkın bir süredir devam eden sokağa çıkma
yasağını komuta etmesi asla bir tesadüf değildir, tıpkı
1990larda olduğu gibi bugünün ihlallerinin de cezasız
kalacağının en önemli göstergesidir.
Yasaklı il ve ilçelerde kolluk görevlilerinin
şiddetine maruz kalan, yaşam hakkı ihlal edilen, çıplak
bedenleri teşhir edilen, cenazelerine işkence edilip resimleri
teşhir edilenlerin maruz kaldığı haksızlıklar
yargıya taşınmamış, hiçbir fail hakkında
soruşturma dahi açılmamıştır. Mevzuata
aykırı bir biçimde uygulanan sokağa çıkma yasaklarına
ilişkin Anayasa Mahkemesi başvurularının reddi, AİHM
tarafından verilen tedbir kararlarının uygulanmayıp
insanların ölüme terk edilmesi de aynı politikanın devamı
niteliğindedir. Bu dönem işlenen insanlığa karşı
suçlar ile her türlü vahşeti içeren suçların
iktidarınızın eseri olduğunu unutmayın.
Tarihe utanç sayfası olarak düşecek
bugünlerin başaktörlerinden biri de Adalet Bakanıdır.
AİHMin tedbir kararını uygulamadığınız gibi
Cizreyi AİHMe taşıyan avukatları da hedef gösterip
mahkemelerde yargılattınız. Bir yanda ne ulusal ne uluslararası
mevzuata uygun olan sokağa çıkma yasakları, diğer yanda
uygulanmayan AİHS hükümleri ve AİHM kararı. Uluslararası
yükümlülükler bu kadar ayaklar altına alınmışken Avrupa
Birliğine girme bahanesiyle üst üste kanunlar geçirmek de bizce büyük bir
çelişkidir. Gelinen noktada, Bakan, yargıda çifte standart ve
cezasızlık politikalarında başı çekerek
yargıyı yönlendirmektedir.
IŞİD bağlantılı
bombalı saldırıların üstü gizlilik kararı yoluyla
örtülüyor, avukatlar da dâhil olmak üzere, hiç kimse soruşturmalar
hakkında en ufak bilgiye erişemiyor. Suruç, Ankara katliamlarında
henüz ilerleme sağlanmadı. Haziranda Diyarbakır mitingimizin
bombalanmasıyla ilgili iddianame ancak geçtiğimiz cuma günü kabul
edildi, tabii bunun da nasıl sonuçlanacağını mevcut ortamda
tahmin etmek zor değil.
Sayın Bakan, patlayan bombaların,
başlayan çatışmalı sürecin en büyük sorumlularından
biri de sizsiniz. Sayın Abdullah Öcalana yönelik tecridi başlatarak
sürecin bitmesinde sizin de payınız var. Müzakere süreci boyunca
ülkede barış ve huzur ortamı doğmuş, ilk defa hızla
demokratikleşmeye doğru gidişat var iken tam bir yıldır
Sayın Öcalanla avukat, aile ve de heyetin görüşmesine engel oldunuz.
O zamandan beri, var olan çatışmalı süreçte yaşanan bütün
hukuksuzlukları Bakanlık eliyle meşru kılmaya
çalışarak görevinizi kötüye kullandınız.
Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği
üzere, Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğundan beri,
mahkemelerin önemli bir bölümü ona hakaret edilip edilmediğini
araştırmakla meşgul. Son iki yılda neredeyse 5 kat artan
bir Cumhurbaşkanına hakaret davası sayısıyla
karşı karşıyayız. TCK 299 yani
Cumhurbaşkanına hakaret bağlamındaki davaların
sayısındaki artış, Avrupa Konseyinin anayasal konulardaki
danışma organı olan Venedik Komisyonunun da dikkatini
çekmiştir. Komisyonun 15 Martta yayınlanan raporuna göre, bu maddenin
aşırı ve artan kullanımından kaynaklanan ifade
özgürlüğü ihlallerinin ortadan kalkması için başvurulabilecek
tek yol bu maddenin kaldırılmasıdır yani bu saatten sonra
maddeyi değiştirmek bile Türkiye'yi kurtarmayacak durumda. Muhalifleri
susturmanın yegâne aracı olarak kullanılan
Cumhurbaşkanına hakaret davalarıyla ilgili soruşturma izni
veren makam olarak, Türkiye'de ifade özgürlüğünün esamesinin
okunmamasının başsorumlusu yine Adalet Bakanıdır.
Mahkemeler Cumhurbaşkanı için
çalışırken Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi
kararlarını tanımadığını söylüyor. Adalet
Bakanı da Anayasa Mahkemesi kararının Anayasa'ya ve yasaya
aykırı olduğunu söyleyip Cumhurbaşkanının
eleştirisini destekliyor. Açıkçası, Anayasayı bilmeyen bir
Adalet Bakanıyla karşı karşıyayız. Sayın
Bakan, bir kez olsun, Bakanlığın bütün ülke
yurttaşları için çalıştığını
hatırlayıp kendinize çekidüzen vermenizi öneririm. Sizin göreviniz,
Anayasayı ayaklar altına almak değil, Anayasa Mahkemesi ve
diğer mahkemelerin kararlarının insan haklarına
uygunluğunu denetlemek ve herkesçe tanınmasını
sağlamaktır.
Biliyorsunuz, başımızdan 17-25
Aralık süreçleri geçti. Bizler, bu ülkenin yurttaşları olarak,
ülke tarihinin en büyük yolsuzluk iddialarına konu olan bu sürecin
hakkıyla soruşturulmasını beklerdik ancak sonuç böyle
olmadı. Bakanlar hakkındaki soruşturma dosyalarının
takipsizlikle neticelenmesi için sürekli, kanun değişiklikleri içeren
yasa tasarılarına imza atılmış, sekiz ay önce olumlu
düzenlemelerle ele alınan ceza usul mevzuatında bakanların
suçlarını gizleyecek öneriler getirilmiş, ayrıca HSYKda
dört yıl içinde 3 kez değişiklik yapılarak yargı erki
doğrudan Adalet Bakanına bağlanmıştır. Sayın
Bakan partisini korumak ve yolsuzluk iddialarını örtbas etmek için ne
yapacağını şaşırmış durumdadır.
Nasıl olsa istediğimiz hâkimin, polisin, savcının yerini
değiştirdik, kendi kadromuzu kurduk. diye tam
rahatlamışken Reza Zarrabın Amerikada
tutuklandığı haberleri geldi. Sayın Bakan geçtiğimiz
hafta Adalet Komisyonunda, olayların Türkiyeyle alakası
olmadığını ve Türkiyenin bütün ilişkilerinin hukuka
uygun olduğunu söyledi. Soruyorum size: Reza Zarrab hakkında
Amerikada açılan davanın iddianamesinde geçen Türk şirketleri
size hiç tanıdık gelmiyor mu ya da hayırsever iş adamı
diye övdüğünüz birinin dolandırıcılık ve kara para aklama
suçundan yargılanıyor olması sizi hiç mi şüphelendirmiyor?
İddianamede adı geçen şirketler için Türkiyede soruşturma
açılmayacak mı?
Yine, IŞİDin her türlü lojistik
desteği sağladığı paravan şirketler
Birleşmiş Milletlerin raporlarına yansıdı. Soruyoruz:
Bu raporlarda isimleri geçen şirketlerle ilgili herhangi bir
soruşturma başlatıldı mı? Ülkede kimsenin
yargıya, adalete inancı kalmadı. Adaletin tesis edilmesinden
sorumlu Bakan olarak, yurttaşların bu umutsuzluğundan hiç mi
hicap duymuyorsunuz?
Tüm bu nedenlerle, Halkların Demokratik Partisi
olarak kanunların uygulanmaması ve askıya
alınmasındaki başsorumlulardan birinin Adalet Bakanı
olduğunu düşünüyor ve yurttaşların önünde de hesap vermesi
gerektiğine inanıyoruz.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Özgökçe Ertan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mehmet
Parsak, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurun Sayın Parsak. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar)
Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; (11/3) esas
numaralı Yargı Erkini Baskı Altına Aldığı ve
Yönlendirdiği, Kuvvetler Ayrılığı İlkesine ve
Anayasaya Aykırı Yaklaşımlarda Bulunduğu
İddiasıyla Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ Hakkında
Bir Gensoru Açılmasına İlişkin Önergeyle ilgili olarak
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Milliyetçi Hareket
Partisinin kurucusu ve ilk Genel Başkanı, Türk dünyasının
efsanevi lideri, her dönemde dürüst devlet adamı olarak hatırlanan ve
yine Türk milletinin son Başbuğu Alparslan Türkeşi
vefatının 19uncu yılında rahmet, minnet ve özlemle
anıyorum.
Başbuğ Alparslan Türkeşin Ülküsüz
insan, çamurdan farkı olmayan bir varlıktır. sözleri üzerinden,
hayatını adadığı felsefesini ve mücadele gayesini her
geçen gün daha iyi anlıyoruz. Ayrıca, yine, Başbuğumuzun
İnsanlar yoksulluğa, açlığa, susuzluğa tahammül
ederler fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, aşağılanmaya
asla müsaade ve müsamaha etmezler. sözleri, günümüzde tekrar anlam kazanan
önemli düşüncelerindendir.
Değerli milletvekilleri, Başbuğ
Alparslan Türkeşin de ifade ettiği gibi, adaletsizlik, yoksulluk ve
açlıktan da önde gelen ve asla müsamaha gösterilemeyecek bir
kavramdır. Yollar yapabilirsiniz, devlet kaynakları üzerinden
insanlara ekmek, yemek ve hatta rant da dağıtabilirsiniz, bu tür
durumları siyasi propagandanızın ana omurgası hâline de getirebilirsiniz
ancak herkes için adaleti sağlayamadığınız sürece
gerçek anlamda iktidar olamazsınız ve bu durumun hesabını
da bir gün mutlaka verirsiniz.
HDPnin vermiş olduğu gensoru
açılması önergesinin art niyetli olduğu ve yine hiçbirimizi
şaşırtmayacak şekilde, Hükûmet adı altında
Türkiye Cumhuriyeti devletini küçük düşürmeye, terörle mücadelenin önünü
kesmeye yönelik olduğu düşüncesindeyiz. Bize göre ise bu önergenin
terörle mücadeleden kaynaklanan nedenlerle değil, terörle neden yeterince
mücadele edilmediğiyle ilgili verilmesi gerekmektedir. Ancak, herkes
tarafından bilinmelidir ki dolaylı veya doğrudan terör
destekçiliği Milliyetçi Hareket Partisi olarak tarihimizin hiçbir
noktasında bulunmamış ve bundan sonra da asla
bulunmayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, devlet yönetimini elinde
bulunduranların bize her türlü eziyetine rağmen, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kusursuz
bağlılığımız ilanihaye devam edecektir.
AKP hükûmetlerinin terörle mücadele karnesi
ortadadır. Terörle müzakere etmekten, terörle mütareke etmekten terörle
mücadele etmeye fırsat bulamayan AKP hükûmetlerinin terörün kanlı ve
kalleş yüzünü bir kez daha görünce aklı başına gelmiş,
AKP Hükûmeti yeterince kararlı ve samimi olmasa da terörle mücadele etmeye
girişmiştir. Bu şartlar altında, AKPnin yarım
ağız da olsa yaptığı terörle mücadeleyi akamete
uğratacak bir yaklaşım en azından Milliyetçi Hareket
Partisinden beklenmemelidir.
Sayın milletvekilleri, AKP hükûmetleri ve
Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağın terörle mücadele başta
olmak üzere adaletsizlik sicili ortadadır. AKP hükûmetleri tarafından
yargı ve adalet mekanizmalarını bozmaya ve
değiştirmeye yönelik olarak sürdürülen politikalar Türk milletinin
hafızasından asla silinmeyecektir. HSYK ve Anayasa Mahkemesinin
yapısı 2010 Anayasa referandumunda değişmişken AKP,
17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması
sonrasında bu kurumlara kanun yoluyla müdahaleden
kaçınmamıştır. Yine, Balyoz, Ergenekon gibi isimlerle
anılan sözde darbe teşebbüsleri kapsamında yürütülen operasyonlar
sonucunda Hükûmet yetkililerince Pardon. denilmiş ve sürecin sorumlusu
olarak bugün AKP tarafından paralel yapı olarak
adlandırılan, aslında AKPnin üvey kardeşi, dönemin yavru
iktidarı işaret edilmiştir.
Bugüne gelindiğinde, yargıya güven endeksi
hiç olmadığı kadar düşmüş, âdeta yerlerde
sürünmektedir. Müvekkiller tarafından basit bir boşanma
davasında bile avukatlara Hâkimi tanıyor musunuz? gibi
soruların sorulması, Türk yargı sisteminin içine
düşürüldüğü durumu açıkça ortaya koymaktadır. AKP döneminde
hâkim ve savcı sınavlarındaki fişleme ve kayırma
iddiaları, senin hâkimin, benim hâkimim kavgaları, 17-25
Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması başta olmak
üzere hemen hemen her kritik davada değiştirilen hâkimler, görevden
alınan savcılar, içi boşaltılan ve uygulanamaz hâle
getirilen kanunlar Türk adaletinin son durumunu ortaya koyması
açısından hayati önem taşımaktadır. Hitler döneminde
göreve atanan hâkimlere verilen Bir davada karar vermeden önce Acaba benim
yerimde Führer olsaydı nasıl karar verirdi? diye düşünün ve
kararınızı öylece verin. nasihati, Hükûmetin hayalindeki
yargı sistemini en güzel şekilde özetlemektedir.
Bu vesileyle, sözde yeni Osmanlıcılara,
kendi atbizimki de yaşanmışlık. biz de böyle
yaşıyoz tongue emoticonadığı kadı tarafından
yargılanan Fatih Sultan Mehmetin adalete olan
bağlılığını hatırlatmak isterim. Hepimizin
bildiği gibi, Fatih Sultan Mehmet hakkında karar veren Kadı
Hızır Eğer padişahlığına güvenip de benim
verdiğim karara karşı gelseydin, şu gördüğün topuzla
senin kafanı ezer, seni oracıkta öldürürdüm. der. Kadının
bu cümlelerine istinaden Büyük Sultan Fatih de Eğer ki sen de benim
padişahlığıma aldanıp farklı bir karar verseydin
ben de senin kafanı kılıcımla koparırdım.
sözlerini kullanır. Şimdi hep birlikte düşünelim: AKP
Hükûmetinin on üç yıldır yürüttüğü adalet politikaları
acaba Hitlerin sistemine mi yoksa Fatih Sultan Mehmetin adaletine mi
benzemektedir?
Kıymetli milletvekilleri, PKK terörü başta
olmak üzere her türlü terör AKP hükûmetleri döneminde muhatap
alınmış ve âdeta desteklenmiştir. PKK ve siyasi
uzantılarıyla birlikte çözüm adı altında yürütülen ihanet
sürecinin ağır sonuçlarını bugün millet olarak
yaşamaktayız.
Diğer yandan, Suriyede ortaya çıkan iç
karışıklıklarda sırasıyla Özgür Suriye Ordusu,
PYD ve IŞİD unsurları doğrudan muhatap
alınmış, bu örgütlere mensup eli silahlı kişiler
ülkemizde tedavi edilmiş, bu örgütlere altyapı desteği
sağlanmış ve hatta ülkemizde toplantılar yapmalarına
izin verilmiştir. PYDnin sözde Başkanı Salih Müslimin
Ankaraya geliyoruz, İstanbula geliyoruz, Erdoğanın evine
kadar gidiyoruz, konuşuyoruz, görüşüyoruz, sonra da arkamızdan
terörist diyorlar. sözleri, bu süreçte Hükûmetin içine düştüğü
durumu açıkça ortaya koymaktadır.
AKP döneminde, terörle mücadeleye ilişkin
mevzuat âdeta terörle mücadele edilmemek üzere tasarlanmış, güvenlik
güçlerimizin ve yargının eli kolu bağlanarak terör ve
teröristlere alan açılmıştır. Yeterli olmayan mevzuat sorununa
bir de bu mevzuatın uygulanmaması sorunu eklenmiş, bu
şekilde, doğrudan terör unsuru içeren eylemler, Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet gibi basit sayılabilecek
suçlara indirgenmiştir. Diğer yandan, Terörle Mücadele Kanunu yerine
çözüm adı altındaki ihanet politikalarının uygulanması
sonucunda, teröristler ellerindeki silahlarıyla askerî birliklerin önünden
yürüyerek geçip gitmiş, bu durum ise Türk milletine O dağlarda
piknik yapılacak. sözleriyle anlatılmıştır.
AKP hükûmetlerinin çözüm adı altındaki
ihanet icraatları sonucu Terörle Mücadele Kanununda terörle mücadeleye
yetki tanıyan veya terör suçlarına yönelik mücadele imkânı veren
bir düzenleme ne yazık ki neredeyse kalmamıştır. Terörle
Mücadele Kanununun birçok maddesi zamanla yürürlükten
kaldırılmış, yerlerine yeni düzenlemeler
yapılmamış, kanun sistematiği bozularak teröristlerin
mevzuat boşluğundan da yararlanması
sağlanmıştır. Hâlihazırdaki hukuk düzenimiz içerisinde
tutuksuz yargılanmakta olan bir teröristin Güvenparkta meydana gelen
canlı bomba saldırısını gerçekleştirmesi
sözlerimizde ne kadar halkı olduğumuzun önemli bir
kanıtıdır.
Sayın milletvekilleri, gerçek anlamda bir
terörle mücadele için öncelikli olarak samimiyet gereklidir. Bu samimiyetin de
göstergesi, teröre karşı caydırıcı ve önleyici yasal
düzenlemelerdir. Terör suçlarıyla ilgili mevzuatımız
dağınık durumdadır, keyfî uygulama yapılmasına
müsaittir. Konuya ilişkin mevzuatın tek bir temel kanun altında
toplanması zaruret arz etmektedir. Devletin her dönemde ve her türlü
teröre karşı kullanabileceği yeni bir terörle mücadele kanununa
acilen ihtiyaç vardır. Ayrıca, bu kanunun Emniyet kuvvetlerine, Türk
Silahlı Kuvvetlerine ve Türk yargısına terörle mücadelede
yeterli yetki, etkinlik ve güç sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
Terör suçları olağanüstü durumlarda
işlenen suçlar olduğundan, olağan durumların
dışında, özelliğine göre müstakil düzenlemelerle
cezalandırılmalı ve olağan dönem ile bu kanun, birbirine
karışan yetkiler barındırmamalıdır. Terörle
Mücadele Kanunu ile Türk Ceza Kanunu arasındaki uyumsuzluklar giderilmeli,
basın-yayın organları aracılığıyla
işlenen suçlar ve çocuk suçluların durumu da dâhil olmak üzere
gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu, 1991 yılı şartlarında genelde kırsal
bölgelerde faaliyet gösteren teröre karşı hazırlanmış
olup bu kanunun, şehir merkezlerinde nitelikli ve üniversite mezunu,
nitelikli ve belirli bir geliri olan terör yandaşlarına
karşı mücadeleye de geniş imkânlar tanıyacak şekilde
yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bazı yeni terör suçları kanuna
eklenmelidir. Kanunda tek maddede düzenlenen birçok suç ayrı ayrı
düzenlenmeli ve bu şekilde kanuna açıklık getirilmelidir. Bir
suçun terör amacıyla işlenmesi hâlinde ceza sınırlarının
arttırılması sağlanmalı, bu noktada hâkimlere
tanınan takdir hakkının boyutu yeniden gözden geçirilmelidir.
Yürüttükleri görev nedeniyle terör örgütlerinin hedefi hâline gelen kamu
görevlilerinin kimlikleri, fotoğraf ve faaliyetleriyle ilgili yayın
yapılmasının -hiçbir terör örgütünün kamu görevlilerini hedef
alamayacağı şekilde- engellenmesi şarttır. Terörle
Mücadele Kanununun 10uncu maddesi yürürlükten
kaldırıldığı için, tutanaklarda terörle mücadelede
görev alan polis memurlarının isimlerine ve sicil numaralarına
yer verilmektedir. Bu noktada, eskiden olduğu gibi, tutanağı
düzenleyenlerin açık kimliklerine yer verilmemeli, kamu görevlileri
korunmalıdır. Devlete yönelik işlenen suçların
yargılanması için kurulan devlet güvenlik mahkemeleri gibi özel yetkili
mahkemeler kapatıldığı için, yargılamayı yapacak
makamlara hiçbir özel yargılama usulü
bırakılmamıştır. En büyük sorunu terör olan bir
devletin trafik mahkemeleri varken özel yetkili terör mahkemelerinin
bulunmaması düşündürücüdür. Terör suçlarında arama, el koyma,
bilgisayar kütüklerindeki aramayla ilgili genel düzenlemeler yeterli
olmadığından bir mahkemenin verdiği arama veya el koyma
kararları Türkiye genelinde infaz edilememektedir. Bu noktada,
işlemin yapılacağı yer başsavcılığı
veya mahkemesinin devreye girmesi usulünden vazgeçilmelidir. Örneğin,
Ankaradaki bombalı saldırıda suç Ankarada işlendiği
hâlde, bütün deliller, suçu işleyen kişi ve irtibatlarının
bağlantılı olduğu yer Gaziantep olduğundan, arama ve
el koymalar süratle yapılamamış, suça karışan
kişiler yurt dışına kaçmıştır. Bu ve benzeri
durumlarda gerekli önlemlerin süratle alınabilmesi için terör
suçlarına ilişkin soruşturmaların mümkün olduğunca tek
noktadan yürütülmesini sağlayacak yasal düzenlemelere ihtiyaç
duyulmaktadır.
Genel gözaltı süresi terör suçlarında da
uygulanmakta olup, bu süre terör gibi çok kaynaklı karmaşık
suçların soruşturulmasında genellikle yeterli olmamaktadır.
Terör suçlarında gözaltı sürelerinin, genel usulden farklı
olarak, en azından yarı oranında fazla uygulanması
gerekmektedir.
Terörle Mücadele Kanununun 5inci maddesinin son
fıkrası hükmü çocuklar hakkında uygulanamayacak şekilde
düzenlendiği için terör suçundan yakalanan çocuklar genellikle
tutuklanamamakta. Tutukluluk sürelerinin bir güne iki gün sayılıp
yüksek tutulduğu, böylece terör suçu işleyen çocuklara yönelik etkili
bir yaptırım olmadığından terör örgütlerinin bu
nedenle çocukları kullandıkları önemli bir gerçektir. Kanunda
yeni bir düzenlemeyle bu tür aksaklıkların önüne geçilerek çocuklarımızın
terör örgütünün hedef kitlesi olmaktan kurtarılması acilen
gerekmektedir.
Tüzel kişilerin suç sorumluluğu güvenlik
tedbiriyle sınırlı tutulduğundan, tüzel kişilikler
aracılığıyla işlenen terör suçlarında mahkemelere
faaliyetten men ve fesih yetkisinin tanınması gerekmektedir.
Tüm bu mevzuat değişikliği
ihtiyaçları yanında, ülkemizin baş belası terörün gerçek
anlamda yok edilmesi isteniyorsa şeffaf ve kararlı bir terörle
mücadele politikası olmalıdır. Terör örgütleri yan
unsurları kesinlikle muhatap alınmamalıdır. Kaliteli
istihbarat sağlanmalıdır. Teknolojik bilgi ve gelişmeler
terör örgütlerine karşı kullanılmalıdır. Başka
ülkelerin istihbaratlarıyla ülkemizin menfaatine olacak şekilde
iş birliği yapılmalıdır. Jandarma ve polisin
eğitim kalitesi artırılmalıdır. Kanundaki yetkiler tam
olmalıdır. Terörü destekleyen ülkelere baskı
uygulanmalıdır. Terör örgütünün silahlı unsurlarına
karşı askerî ve silahlı güç kullanılmalı,
uluslararası kamuoyunun terörle mücadele konusunda yeteri kadar propaganda
yapılarak bilgi ve iknası sağlanmalıdır. Ancak bu
gereklilikler yerine getirildiği takdirde olumlu sonuç elde
edilebilecektir.
Türk milletinin ve ülkücü hareketin
Başbuğu merhum Alparslan Türkeş uzun yıllar önce Türkiye
Büyük Millet Meclisi bana görev versin, bir yıl içinde bu terörü kökünden
kazırım. Bunun için altı ay hazırlık ve altı ay
icraat süresi yeterlidir. ifadelerini samimiyetle, benliğindeki vatan
sevgisiyle ve terörle mücadelede kararlılığın önemini
vurgulayarak dile getirmiştir. Böyle bir yetkisi olsaydı
söylediklerini gerçekleştireceğine de kimsenin şüphesi
olduğunu düşünmüyorum.
Sayın Hükûmet üyeleri, bırakın bir
yılı, on dört yıldır tek başınıza
iktidardasınız, hepinize soruyorum, terörü güçlendirmekten başka
ne yaptınız? Bu aziz milletin her gün onlarca şehit haberi
almasından öte neye sebep oldunuz? Analar ağlamayacak. sözleriyle
seçim kazanırken, Anaların gözyaşı dindi.
sloganlarıyla propaganda yaparken her gün onlarca ananın gözyaşı
dökmesini kendinize nasıl açıklıyorsunuz?
Ben söyleyeyim neler
yaptığınızı: Çuvallar dolusu paralar ile reklam
filmleri çektiniz ve bu millete izlettirdiniz. Vatanımın bir
köşesinde bayrağı yere düşürdünüz, ancak reklam filmlerinde
göndere çektiniz. Vatanımın bir köşesinde binlerce anayı
ağlattınız, ancak reklam filmlerinde gülümseyen annelerimizi
kullandınız. Vatanımın bir köşesinde nöbet tutan
askerimi koruyamadınız, ancak reklam filmlerinde gülen, oynayan asker
figürü seyrettirdiniz. Evet, bu millete hiçbir zaman huzur ve refahı
yaşatmadınız. Sadece ve sadece seyrettirdiniz. Ayrıca
Balık baştan kokar. sözünü hatırlatarak, Karma Komisyon
bünyesinde bekleyen terör suçlarıyla ilgili dokunulmazlık
dosyaları hakkında hâlen herhangi bir işlem de
yapmadınız. Milliyetçi Hareket Partisinin 3 Mart 2016 tarihli
başvurusu üzerine, AKP iktidarı âdeta kulaklarını
kapatmış ve bizim haklı başvurumuzu görmezden
gelmiştir. Sayın Başbakanın kameralar
karşısında değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinde meydan
okumasını bekliyor, terör suçlarıyla ilgili dokunulmazlık
dosyalarının işleme alınması adına
yaptığımız başvuru hakkında acilen bir adım
atılmasını buradan tekraren ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, iktidarı elinde
bulunduranlara ve buna rağmen adaletle muamele etmemeyi âdet hâline
getirenlere Muaviyenin deve kıssasını hatırlatmak isterim:
Malumunuz, Hazreti Alinin taraftarlarının yoğun olduğu
Kûfeden birisi devesiyle Muaviyenin egemen olduğu Şama
gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken birisi ona
yanaşarak Ver o dişi deveyi bana. demiş. Tabii,
tartışma büyümüş, Kûfeden gelen adam Bu deve benimdir, üstelik
dişi değil, erkektir. diye itiraz ettiyse de
anlaşamamış. Konu Muaviyeye yansımış, halk
meydanda toplanmış, Muaviye, Kûfeden gelen ile Şamda deveye sahip
çıkan yerliyi dinledikten sonra kararını
açıklamış: Bu dişi deve Şamlınındır.
demiş. Sonra, toplananlara dönmüş ve sormuş Ey cemaat, bu
dişi deve kimindir?, cemaat hep birlikte bağırmış:
Bu dişi deve Şamlınındır. Kûfeli
şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakarken Muaviye
onu yanına çağırarak şunları söylemiş: Ey
Kûfeli, dinle, sen de ben de biliyoruz ki bu deve senindir ve dişi
değil, erkektir ama sen Kûfeye dönünce gördüklerini Aliye anlat ve de
ki: Ey Ali, Muaviyenin dişi deveyi erkek deveden ayırt edemeyen 10
bin adamı var. Ayağını denk alsın!
Mahkeme kadıya mülk değildir; bir gün, bu
adaletsizlikleri yapanlar da bu koltuklardan inerler ve adaletsizliklerinin
hesabını verirler. Bugün hiçe sayılan adaletin o gün
geldiğinde adaleti hiçe sayanlara da lazım olacağı
akıllardan hiç çıkarılmamalı, kulaklara küpe
yapılmalıdır.
Sayın milletvekilleri, netice itibarıyla,
ifade etmek gerekir ki, HDPnin gensoru önergesi, özetle, âdeta Niye terörle
mücadele ediliyor? anlamındaki yaklaşımı
dolayısıyla tarafımızca kabul edilemez durumdadır.
Bize göre, bir gensoru verilecekse Niye terörle yeterince mücadele
edilemiyor? mahiyetinde bir gensoru verilmelidir.
Bu düşüncelerle, Gazi Meclisi ve yüce Türk
milletini bir kere daha saygılarımla selamlıyor,
vefatının 19uncu seneidevriyesinde rahmetli Başbuğumuz Alparslan
Türkeş Beyi ve onun üzerinden tüm şehitlerimizi bir kere daha
saygı, rahmet ve şükranla anıyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Parsak.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Meral Danış Beştaş, Adana Milletvekili,
ancak Sayın Danış Beştaşı davet etmeden
Sayın Demirel ayağa kalktı.
Dinliyorum sizi Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Az
önceki hatip konuşmasında, HDP olarak, grubumuz olarak vermiş
olduğumuz bu önergenin bir art niyet taşıdığına
dair ibarelerde bulundu. O yüzden, sataşmadan dolayı söz talep
ediyorum.
BAŞKAN Sayın Demirel, ben bunu bir
sataşma olarak değil, bir siyasi değerlendirme olarak görüyorum.
Şimdi, sizin sözcünüz çıkacak, karşı görüşünü
söyleyecektir. Arzu ederseniz, yerinizden, 60ıncı maddeye göre söz
verebilirim, ama her siyasi eleştiriyi sataşma olarak
değerlendirirsek doğru değil efendim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, önergeyi kabul edilmez bulduğunu ifade etti zaten
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Art
niyetli
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Bu
konuya ilişkin zaten görüşlerini ifade etti, buna yönelik, siyasi
anlamda görüşlerine ya da reddedişine dair bir söz yok, ama art niyet
olarak
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Art
niyetli sataşmadır Sayın Başkan.
BAŞKAN Art niyet kelimesini siz
sataşma olarak görüyorsunuz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Evet,
art niyet ibaresini kullanmayı bir sataşma olarak ifade ediyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Demirel.
Art niyet nedeniyle, o kelime, o ibare nedeniyle,
ben, size, yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere iki dakika süreyle söz
veriyorum.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Afyonkarahisar Milletvekili
Mehmet Parsakın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde MHP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, şimdi, önergeyi
kabul etmeyebilirsiniz, eleştirileriniz olabilir,
değerlendirmeleriniz olabilir, bu Mecliste bunlar gayet doğaldır
ama bir ibare kullanırken, bunun art niyet adına verildiğini
ifade etmek doğru değil ve kabul edilecek bir durum da değildir.
Türkiye'de yaşıyoruz hepimiz ve adaletin
yerle bir edildiği bir ülkede Adalet Bakanı hakkında gensoru
önergesi vermek kadar doğal bir durum söz konusu değildir, çünkü
yaşadığımız ülkede adım attığımız
her şeyin hukuk dışı uygulamalarla, keyfî uygulamalarla karşı
karşıya kaldığını çok net olarak biliyoruz.
Evet, yargının
siyasallaştığı ve yargının keyfî olarak
kullanıldığı bir süreçte Adalet Bakanı hakkında
gensoru önergesi vermek, gerçekten de değerlendirilmesi gereken bir
durumdur, bugün Genel Kurulda bunu değerlendiriyoruz.
Hangisini söyleyelim bilmiyoruz, partimiz adına
hatiplerimiz de konuşacak. Ama şunu çok net ifade edelim ki Adalet
Bakanının bu ülkede her şeyi keyfî olarak ele
aldığını, eleştirdiğimiz hukuki yönleri bile
Yasaların bile eleştirdiğimiz birçok durumuna karşı
onların da gerisine düşen bir uygulamayla karşı
karşıyayız Türkiyede. Cezaevlerinin durumu,
yaşamını yitirenlerin hâlâ DNAlarının Adli Tıp
Kurumuna gönderilmeyen keyfî uygulamalarla baş başa
Hatta halkla,
ailelerle keyfî uygulamalarını hayata geçiren savcıları
mı söylesek, hâkimleri mi söylesek, ceza indirimlerine ilişkin
yaklaşımları mı ifade etsek, cezaevlerindeki hak
ihlallerini mi ifade etsek, tecavüz, yolsuzluk gibi sorgulamaların
yapılmadığını fakat düşünce, ifade özgürlüğü
hakkında propaganda cezası verilen akademisyenleri mi,
siyasetçilerimizi mi ifade etsek? Hepsini burada ifade etmek gerçekten zamana
sığmayacak diyorum.
Bu gensoruyu desteklediğimizi bir kez daha
ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Parsak yerinden
kısa bir açıklama yapacak.
BAŞKAN Buyurunuz, açıyorum
mikrofonunuzu.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
22.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın, Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirelin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Efendim,
teşekkür ediyorum.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, söz konusu
önergedeki yaklaşımlar çerçevesinde, kendi politikalarımız
çerçevesinde değerlendirmelerimizi Gazi Meclisle ve yüce Türk milletiyle
paylaştık. Bu değerlendirmelerimizde ve bu
yaklaşımlarımızda ısrarlıyız. Bu çerçevede,
tutanaklara geçmesi bakımından bunu da ifade etme gereği duydum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Parsak.
VIII.- GENSORU
(Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, yargı
erkini baskı altına aldığı ve yönlendirdiği,
kuvvetler ayrılığı ilkesine ve Anayasaya aykırı
yaklaşımlarda bulunduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/3) (Devam)
BAŞKAN Buyurun Sayın Danış
Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Adana) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, konuşmama başlamadan, niye
pazartesi günü bu gensoruyu görüşüyoruz, bunu öncelikle söylemek
istiyorum. Pazartesi gününe alınması bile çok ciddi bir şüphe
uyandırıyor, şüpheden ziyade manidar bir durum çünkü bugün
Meclis yayını yok, halkımız şu anda gensoru konusunda
yapacağımız konuşmaları, görüşleri, bu
haksızlık ve hukuksuzlukları en azından canlı olarak
dinleyemeyecek. Şüphesiz, başka sebepler de vardır ama bu da
halktan gizli
Halkın haber alma hakkının, halkın ülkede
yaşananları öğrenme hakkının bizzat iktidar eliyle,
bir kez daha ortadan kaldırıldığını öncelikle
belirtmek istiyorum.
Şimdi, bilindiği üzere, bugün Adalet
Bakanı hakkında gensoru önergesini görüşüyoruz. Peki, gerçekten,
bu ülkede bir Adalet Bakanı var mı? Nerede? Yani, bunu
tartışacağız.
Geçtiğimiz mayıs ayından itibaren
ülkemiz bombalarla sallanıyor, yer yerinden oynuyor. Yüzlerce insan
katliamlarda canlarını yitiriyor. Fakat, tüm bunlar olurken, biz
Adalet Bakanını aslında hiçbir yerde göremiyoruz.
Haksızlık etmeyelim ama, hakkı teslim edelim. Sayın
Cumhurbaşkanının Ben Anayasa Mahkemesinin vermiş
olduğu karara sadece sessiz kalırım, o kadar ama bunu kabul
etmek durumunda değilim. Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum.
sözlerinden sonra Sayın Bozdağı Cumhurbaşkanının
hemen arkasında görüverdik; hiç, yanında falan değil,
arkasında. Lakin, başta da ifade ettiğim gibi, ülkemizde
yaşanan hiçbir elim olayda, ihtiyaç duyulan hiçbir yerde kendisini
göremedik.
Bir de Sayın Adalet Bakanı,
Cumhurbaşkanının yargıyı doğrudan etkisi
altına alan, yargıya talimat veren, tehdit eden sözlerinden sonra Cumhurbaşkanının
da herkes gibi düşünce ve ifade özgürlüğü var. dedi; sadece
Şaka gibi. diyebilirim, gerçekten. Üstelik, bir Adalet Bakanı
olarak Anayasa Mahkemesi kararını kendisi de eleştirerek bunun
haklı olduğunu ifade etti. Aslında doğru söylüyor, bu
ülkede hiç kimsenin düşünce ve ifade özgürlüğü yok.
Cumhurbaşkanının var ama; Cumhurbaşkanı her konuda söz
söyleyebilir, herkese talimat verebilir, yargıyı dizayn edebilir,
Meclisin önüne iş koyabilir. Ama siyasi partiler kendi alanlarında
düşüncelerini açıkladıklarında, siyaset yaptıklarında
fezleke tehditleriyle, tutuklamalarla, gözaltılarla bu ülkede düşünce
ve ifade özgürlüğü tümüyle yok edilir.
Aslında, Adalet Bakanının sadece bu
cümlesi bile, Cumhurbaşkanının sözlerinin düşünce ve ifade
özgürlüğü kapsamında olduğu yönündeki beyanı bile Adalet
Bakanlığı sıfatını asla
taşımadığını, adaletten bihaber olduğunu ve
dünyanın neresinde olursa olsun Anayasa Mahkemesi kararını
tanımıyorum. diyen bir Cumhurbaşkanının beyanı,
düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değil, doğrudan
kendisini tek yetkili ve tek erk olarak gördüğünü ortaya koyar.
Şimdi, yani o kadar çok hukuksuzluk ve
adaletsizlik var ki hangisini söyleyelim bilmiyorum. Başlıklarla
söyleyelim.
Bu ülkenin geleceğini ve
barışını elinde tutan, çözüm sürecinde
barışı gerçekten tesis etmek için muazzam bir sabır,
dirayet gösteren Sayın Öcalan şu anda tecrit altında. Yarın
bir yıl oluyor, tam bir yıl. 5 Nisandan sonra Sayın Öcalana
uygulanan tecrit ağırlaştırıldı. Peki, neden?
Çünkü iktidar partisi ve saray ve tabii ki Adalet Bakanı çözüm sürecini
ilk aslında o tecrit kararıyla bitirdiler, bitiren kararlardan biri
oydu. Niye, tecrit uygulayabilirler mi? Hayır. Ceza İnfaz Kanununa
göre uygulayabilirler mi? Hayır. Türk Ceza Kanununa göre, ilgili
mevzuata, yönetmeliklere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine
göre bu tecridin bir yeri var mıdır? Kesinlikle yoktur. Bu tecrit
kararı, savaş kararına eşlik eden, tümüyle hukuksuz,
tümüyle keyfî bir karar olarak hâlâ devam ettiriliyor. Bu konuda, yanındaki
2 hükümlü de Silivriye götürüldü ve şu anda onlar da tecrit altında.
Bununla ilgili, şu anda Kürt halkı, Türkiye halkları, kamuoyu,
barışı isteyen, barışı özleyen, çözüm sürecinin
devamından yana olan, hem ulusal hem uluslararası düzeyde herkesin
ciddi eleştirilerine maruz olan bir alanda tecrit tümüyle keyfî bir
şekilde devam ettiriliyor ve çözüm sürecinin bitmesinde, tecridin devam
etmesinde İmralı Adasına âdeta bir duvar ören Hükûmet ve Adalet
Bakanı bu işin baş suçlularıdır ve bu, gerçekten, asla
hukukla, hukuk kurallarıyla, Anayasayla ve sözleşmelerle
açıklanamaz.
Diğer bir mesele, hasta tutsaklar meselesi.
Tecride paralel bir şekilde, çözüm sürecinde Bugün çıkıyorlar,
yarın çıkıyorlar. Şu değişikliği
yaptık, şu olacak. dedikleri bir alanda şu anda 700ü
aşkın hasta tutsak kasten ve taammüden adım adım
öldürülüyor. Ölümün pençesinde cezaevi koşullarında ama tecrit
altında ama izole bir şekilde ama tedavi hakları engellenerek,
Adalet Bakanlığının yaptığı ve yaptırmadığı
değişikliklerle, verdikleri talimatlarla hasta tutsaklar günbegün
öldürülmeye, ölüme terk edilmeye devam ediyor.
Şimdi, Adli Tıp Kurumu. Adli Tıp
Kurumu tabii ki siyasi iktidarın arkabahçesi. Hasta tutsakların
teşhis döneminden, rapor döneminden otopsi işlemlerine kadar, tecavüz
mağduru çocukların ruhsal durumlarının bozulmadığına
dair en acımasız kararlara Adli Tıp Kurumu imza atıyor.
Peki nedir? Arkabahçe tabii ki ve her zaman iktidarın yanında yer
alan bir kurum olarak önümüzde duruyor. Ve adalet sisteminin çarklarının
ne kadar bozuk olduğunu göstermesi açısından Adli Tıp Kurumunu
gerçekten özenle ve önemle takip etmemiz gerektiğini bir kez daha ifade
etmek istiyoruz.
Bir de şu var: Bu dönemde 16 Ocak 2016
tarihinde Adli Tıp Kurumu Yönetmeliğinde bir değişiklik
yapıldı cesetler, cenazelerle ilgili. Cenazeler ve cesetler üzerinden
Adalet Bakanlığı ve Hükûmet halka karşı
savaşı inanılmaz çirkin boyutlara vardırdılar. Bu
yönetmelik hükmü: Cesedin teslim veya gömülme işlemleri
sırasında kamu düzeninin bozulabileceği veya toplumsal
olayların meydana gelebileceği ya da suç işlenebileceği
mülki idare amirince değerlendirildiği takdirde cesetler, gömülmek
üzere doğrudan mülki idare amirliğine teslim edilir. Böyle bir belge
hukuk belgesi olamaz. Ailelerin kendi evlatlarının,
kardeşlerinin, eşlerinin cenazelerini defnetme hakkını elinden
alan bir değişikliktir bu ve cenazeler üzerinden bugün bu daha da
tırmandırılıyor. Hâlihazırda, 80 cenaze ailelerine
haber verilmeden defnedilmiş ve aileler il il gezerek
evlatlarının, çocuklarının cenazelerini teşhis etmek
için kan örnekleri veriyor. Şu anda Surda bulunan cenazeler
14 Marttan
bu yana, yirmi gündür DNA örnekleri verilmiş, kan örnekleri. Aileler ölüm
orucuna başladılar ve istedikleri şey ne, biliyor musunuz? Bu
DNA örnekleri bir an önce Adli Tıbba gitsin, çocuklarımızın
onlar olup olmadığını öğrenelim ki defnedelim, defin
hakkımızı kullanalım. Şimdi bunun işkenceden
.
Yani işkence bile hafif kalıyor gerçekten. Haksız bir öldürme,
bir katliamdan sonra cenazeleri defnetmenin ve DNA örneklerini bile göndermeme
cüretini göstermenin bir izahı yoktur herhâlde. Cenazeler konusunda
yapılanlar, gerçekten Türkiye tarihinin en karanlık
sayfalarından birini oluşturmaya devam ediyor.
Şimdi, cenazelerin soyulup teşhir
edildiğini, kadın bedenlerinin
Bunu buradan çok söyledik,
ayrıntıya girmeyeyim. Bu yine bu dönemin faaliyetleri.
Yine otopsi işlemleri
Silopide, Cizrede
otopsi işlemlerine avukatlar alınmıyor, adli tıp
uzmanları alınmıyor. Adalet Bakanını arıyoruz,
diyor ki: Avukatlar girebiliyor mu otopsiye? Hukuktan bihaber, haktan,
adaletten bihaber! Adalet Bakanı bu ülkenin adaletini tesis etmekle
görevli, gerçekten içler acısı bir durum.
Tabii, canlı bombalar, bu bombalar sonucunda
başlayan soruşturmalar, yüzlerce, binlerce insanın
katledildiği dava dosyaları
Yine Suruç, Ankara ve daha diğer
katliamlarda soruşturma makamları, yargı ne yaptı? Hiçbir
şey. Ankara katliamında gaz atıldığı ve
yaralananların geç götürüldüğü için bir kısmının
hayatını kaybettiği iddialarına takipsizlik kararı
verildi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından. Fakat, diğer meselelerde soruşturma makamları
hızla devreye girip
Cumhurbaşkanlığına hakaret
suçlamalarında -ama dersten, ama okuldan, ama evden ama gece
yarısı, ama bir Facebook mesajından dolayı- savcılar
oldukça çalışkanlar ama yüzlerce insanın katledildiği
olaylarda, katliamlarda savcılar, talimat aksi yönde olduğu için
kıllarını kıpırdatmıyorlar. Suruçta hâlâ
gizlilik kararı var. Değerli arkadaşlar, gizlilik
kararının anlamı faili gizlemektir, faili ortaya çıkarmak
değildir; failin yaptıklarını, delilleri tümüyle ortadan
kaldırmak için soruşturmayı sürüncemede bırakmaktır.
Yine, bu konuda, sokağa çıkma yasakları konusunda verilen
kararların hukukla, mevzuatla, sözleşmeyle, kararlarla hiçbir ilgisi
olmadığını bu kürsüden defalarca ifade ettik ve bunu savunan
bir Adalet Bakanı var.
Tahir Elçi olayında biz araştırma
önergesinde söyledik, tek cümle söyleyeyim: Tahir Elçiyi linç edenler ne
yaptılar? Hemen baro odasından, adli yardım bürosundan onu apar
topar İstanbula götürüp ifadesini aldılar ama Tahir Elçiyi
öldürenleri korumaya devam ediyorlar. Konuşma olunca, eleştiri olunca
derhâl harekete geçirilen, talimat verilen savcılar hemen hazır
olda duruyorlar ama cinayetten sonra Tahir Elçinin faillerini -şu anda-
Adalet Bakanı ve Hükûmet gizlemeye devam ediyor; bu işin sorumlusu
kendileridir.
Akademisyenlerle ilgili tablo, tablodan örnekler
veriyorum sadece: Şu anda hâlâ 4 akademisyen cezaevinde; Meral Camcı,
Esra Mungan, Kıvanç Ersoy, Muzaffer Kaya. Niçin? Bir şey yapmaktan
değil, bir sözü söylemekten değil, bir sözü söylememekten tutuklular.
Yani, bu ülkede de hukuk tarihine çok ilginç suç tipleri giriyor, bu suç falan
değil tabii. Niye PKKyi kınamadınız? Kınamak
zorunda mı? Size ne? O kendi görüşünü söylüyor, Katliamlar
karşısında bu suça ortak olmayacağız. diyor.
Akademisyenlere ilişkin talimatlar yine başta Cumhurbaşkanı
tarafından verildi, arkasından cadı avı
başlatıldı ve şu anda akademisyenler üzerinden bütün bir
toplum, akademi dünyası, bilim insanları tehdit edilmeye
çalışılıyor. Ama, tabii ki kaybeden kendileri olacak yani
bunu en yakın süreçte göreceğiz, buna hiçbir kuşkumuz yok tabii
ki.
Yine, 17-25 Aralık, bu konuda da çok
konuşuldu. 17-25 Aralığa ilişkin sadece şunu
söyleyeyim: Bu ülkede ekmek çaldığı için, pasta ya da benzeri
küçük hırsızlıklarda çocuklar Nitelikli
hırsızlık mı, değil mi; anahtar
kırılmış mı, değil mi? diye onlarca yıl
-beş yıl, on yıl- ceza alıyor. Ama büyük
hırsızlıklarda, hele bu hırsızlıkların faili
Hükûmetse, hele korunanlarsa ne yapılır bu ülkede? Yasa
değiştirilir, mahkeme kaldırılır, yeni mahkeme
kurulur, soruşturmayı açan savcı ya tutuklanır ya
işten alınır ya da sevk edilir, başka bir yere gönderilir.
17-25 Aralıkta da Hükûmete karşı olunca gerçekten ne kadar
maharetli olduklarını -haklarını teslim edelim- takipsizlik
kararlarını ve sözde aklama kararlarını nasıl
verdiklerini adım adım Türkiye ve dünya ibretle izledi.
Fezlekeler konusuna girmeyeceğim ama yani biz,
söylediklerimizin dokunulmazlıklar üzerinden... Adalet Bakanının
konuşmalarını yine büyük bir talihsizlik olarak görüyoruz
gerçekten. Kendisi hırsızlık,
dolandırıcılık, her türlü yolsuzluğa evet derken,
arkasında dururken; bizim düşüncelerimizi
açıkladığımız, siyaset yaptığımız,
demokrasiyi savunduğumuz sözlerimiz sebebiyle fezleke iddialarıyla
-kendilerince tehdit herhâlde- baskı aracıyla birilerini yönetmeye
çalışıyorlar, yönlendirmeye çalışıyorlar ama bize
vız gelir. Biz ne söylediğimizi biliyoruz, neyi savunduğumuzu
biliyoruz, bu ülkeye demokrasinin de bizim sözlerimizle, bizim mücadelemizle
geleceğine hiçbir kuşkumuz yok.
Tabii, hâkim ve savcıların görev
değişiklikleri, rüşvet iddiaları, hangi mahkemeye hangi
dosya düşürülsün, işte kim AKPye yakın, kim karşı,
fişlemeler, bunlar gırla gidiyor.
Bir uçakta bir savcıyla
tanışmıştım, ismini vermeyeyim, tabii, tutuklanır
ya da öldürülür. Diyor ki: 17-25 Aralıktan sonra HSYKye geldiler, bizi
otobüslere doldurup götürdüler ya. Böyle bir şey var mı? Otobüslere
hâkim ve savcıları yasa değişikliğinden sonra kampa
götürmüşler. Savcı diyor ki: Hayatımda unutamayacağım
tek şey odur. Hadi görevden alınmak bir yana, alelacele otobüse
bindirilip oradan Adalet Bakanlığının eşliğinde
gönderilmeyi hazmedemiyorum. Bu bir buçuk saatlik bir sohbetin sonucunda yaptığım
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) O yalan söylüyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
İsmini söylemek isterim de onu korumak zorundayım.
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) İsmini de
söylemeyin. Kimse yalan söylüyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Yalan
söylemiyor.
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) Kimse yalan
söylüyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Özel
yetkili mahkemelere falan geçmeyeceğim ama satır
başlarıyla
Sürem az kaldı.
Gerçekten bu ülkede adalet yok -bunu
tartışmıyorum tabii- ama birileri için, kendileri için
adaletsizliği adalet diye tesis etmeye devam ediyorlar.
IŞİDcilere her türlü suç işlemek serbest. Geçen hafta
IŞİDle ilgili ana davada, Türkiyedeki yapılanmayla ilgili
davada -buradan yine söyledik- 96 sanık hakkında açılan
davanın dördüncü duruşmasında tüm tutuklu sanıklar tahliye
edildi. IŞİDciler artık rahatlıkla bomba atabilirler.
kararıdır bu. Biz sizin arkanızdayız. Verdiğimiz
destek yetmemiş, bu soruşturmayı da haksız yere
yaptık. Özür dileriz. beyanıdır. Ama, diğer yandan, tabii
ki demokratik muhalefete, demokrasi güçlerine, basın-yayın organlarına,
gazetecilere, akademisyenlere, öğrencilere, kadınlara yönelik
operasyonlar ve tabii ki partimize yönelik tasfiye operasyonları, siyasi
soykırım operasyonları hız kesmeden devam ettiriliyor.
Şimdi, yargı, bu dönemde, Adalet
Bakanı sayesinde ve kendisine talimat verenler sayesinde muhalefeti, her
türlü muhalefeti tasfiye etmek için kullanılan bir araç hâline
dönüştürülmüştür. Sadece Hükûmete yönelik suç işlenebilir,
başka bir suç işlenemez. Böyle bir algı var ve gerçekten diğer
suçların hepsi de cezasız kalıyor. Daha da garibi konjonktürel
suç diye bir şeyle tanıştık hukukçular olarak. Üniversite
hocalarımıza bugün soracağız tabii -yani her gün soruyoruz-
konjonktürel suç ne? O günkü koşullara göre kim terör örgütü? Gerçekten
tuhaf bir şey. Sayın Adalet Bakanı tweetlerini bugün silmeye
başlamış. Konjonktürel olarak tweet attığı
dönemde Fethullah Gülen terörist değildi ve örgütü de yoktu ama şimdi
terör örgütü ilan edildi. ASALA yine yeni terör örgütü oldu. Ne bileyim,
başka başka terör örgütleri icat edildi. Bu ne? Döneme göre
konjonktürel terör örgütleri icadıyla karşılaşıyoruz.
Sayın Adalet Bakanı da -tweetlerine kim girdi, kim yazdı
bilmiyoruz, soruşturmasını öneririz ama- çok da ağır
bir tweet atmış, diyor ki: Atmadığım tweeti
attığım tweetmiş gibi beğenen veya retweet edenler
ahlaksızlık ve iftiranın zirvesindeler. Ama bu tweetler
arşivde ve bugün siliniyor, biz takip ediyoruz bu tweetleri. Yani,
kendisinden şöyle bir açıklama bekliyoruz: Vallahi, o zaman terör
örgütü değildi ama şimdi karar verdik, yasalar da buna göre
değişecek, bu yüzden tweetleri silmek zorundayım. dese daha
doğru bir açıklama olur.
Yine, Somadaki, tekme atan Yusuf Yerkeli sadece
anmak istiyorum. İşçilere yönelik suçlarda da cezasızlık
var, kadınlara yönelik suçlarda cezasızlık var, istismar
davalarında cezasızlık var, katliam davalarında
cezasızlık var. 1990lı yıllarda sadece faili meçhul
cinayetlerde cezasızlık vardı, şimdi, AKP iktidarı ve
Adalet Bakanı sadece bu dönemi aklamakla kendilerini görevli
hissetmiyorlar, 1990lı yıllarda işlenen suçlar, artı,
kendi dönemlerinde işlenen suçları topyekûn cezasızlık
zırhıyla korumaya devam ediyorlar. Beraat kararlarının
hızla veriliyor olması bunu açıkça ortaya koyuyor. İnsan
öldürmek serbest, yakmak, parçalamak serbest, cenazelere işkence yapmak
serbest, bebek öldürmek serbest cezasız demek istiyorum- fakat
Cumhurbaşkanına tek laf etmek suç; Adalet Bakanı hemen
arkasından çıkıveriyor.
İşte, netice itibarıyla şunu
söylemek istiyorum: Sayın Adalet Bakanı, gerçekten tarihe
adınız kara bir sayfa olarak geçecek ve Mahmut Esat Bozkurt herhâlde
mezarında ters döner sizden sonra. Gerçekten onu aratmayan, keyfiyetin ve
hukuksuzluğun esas olduğu bir döneme imza attınız ve bu
ülkede ne adalet var ne Adalet Bakanı, bunu bütün dünya ve Türkiye
yurttaşları görüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Yani,
işin özeti aslında bu.
Son cümle olarak da Montesquieunin bir
lafını söylemek istiyorum, süre bitti ama
BAŞKAN Buyurun, mikrofonunuzu açıyorum
Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bir
rejim halkın adalete inanmaz bir hâle geldiği noktaya gelince o rejim
mahkûm olmuştur. Ve şu anda ülkemizde adalete inanç ve güven hiç
olmadığı kadar diplerdedir, adaletsizlik zirvededir çünkü.
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan,
sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Danış Beştaş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bülent
Tezcan, Aydın Milletvekili.
Buyurun Sayın Tezcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; önce, izninizle, bir durumu paylaşmak
zorundayım. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir gensoru kültürü
vardır, bir gensoru kültürü olması lazım. Gensoru, Meclisin en
önemli denetim mekanizmalarından birisi ve Hükûmet üyelerinin kontrol
edildiği, yasamanın yürütmeyi kontrol ettiği, denetlediği
en önemli yöntemlerden birisidir. Gensoruyu veren biz değiliz,
muhatabı da biz değiliz ama bakıyorum ki -Türkiye Büyük Millet
Meclisinin özellikle iktidar kanadını teşkil eden
sıralarına bakıyorum- böyle bir gensoru görüşmesinde
milletvekili arkadaşlarımız hazır bulunma ve dinleme
tenezzülünde dahi bulunmuyorlar. Bu nasıl bir şeydir, takdirlerinize
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, konuşmaya
başlamadan önce bir konunun daha altını çizmekte yarar var.
Biraz önce sayın milletvekili, hatip burada konuşurken gensoru
verilen Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ ile rahmetli Sayın
Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt arasında bir
karşılaştırma yapma gafletine düştü ve Bunlar
karşısında Mahmut Esat Bozkurt bile mezarında ters
dönerdi. dedi. Mahmut Esat Bozkurt, çağdaş ölçülerde Medeni Kanunu
Türkiyeye getirerek hukuk devleti esasına dayalı, çağdaş
bir Türkiye Cumhuriyeti kurulmasında en önemli devlet adamlarından
biridir, kesinlikle böyle bir karşılaştırmayı
doğru bulmuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Sayın Adalet
Bakanı Bekir Bozdağla ilgili gensoruyu görüşüyoruz. Sorunun
bizim açımızdan tarifi çok açık ve nettir. Bizim penceremizden
sorun, siyasetin yargıya müdahale etme sorunudur; bizim penceremizden
sorun, siyasetin yargıya emir verme sorunudur; bizim penceremizden sorun,
bağımsız yargı sorunudur. Biz bu pencereden bakıyoruz
ve ne yazık ki Sayın Bakanın Bakanlık
yaptığı dönem ve önceki dönemler dâhil olmak üzere AKP
iktidarı döneminde Türkiyede, şu veya bu şekilde,
yargının siyasetin tahakkümü altına girdiği bir süreçten
geçiyor. Fark etmiyor, aktörler değişiyor ama sorun aynı sorun.
Dün, cemaat yargısı böyle yapıyordu, Hükûmet ile cemaatin
ittifakı, iktidar bloku yargıyı bu şekliyle kontrol
altında tutuyordu; bugün, blok dağıldı, çatışma
başladı, bugün de Hükûmet yargısı. Tablo aynı tablo.
Bugün, kayıkçı kavgası gibi ya da şu veya bu sebeple
birbirine düştüklerine bakmayın, aynı anlayışla
yargıyı siyasetin kontrolü altına sokan ve yargıyı
tahrip eden bir tabloyla karşı karşıyayız.
Şimdi, Sayın Bakan tweetlerini
silmiş, geçmiş dönemle ilgili tweetlerin hesabını
veremediği için tweetleri silmiş. Değerli arkadaşlar,
acze bakar mısınız. Bir Adalet Bakanı Sahte tweet var.
deyip onu silmek zorunda kalıyorsa ve o ülkede adalet bunu ortaya
çıkaramıyorsa bu bile Adalet Bakanı için verilen gensorunun ne
kadar yerinde olduğunun bir göstergesidir. (CHP sıralarından
alkışlar) Vatandaş ne yapacak Adalet Bakanı bu durumdaysa?
Bu acziyet içerisinde vatandaş ne yapacak? Bakın, bu acziyetin başka
ifadeleri de var. Hani dedim ya Aktörler değişiyor, problem
aynı problem. Dün cemaat yargısı, bugün Hükûmet
yargısı. Hani çıkıp bağırıyorlar ya FETÖ
FETÖ
FETÖ, terör örgütü
O terör örgütünü besleyip büyüten siz değil
misiniz? O terör örgütünü devletin her yerine yerleştiren siz değil
misiniz? (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakın, 25 Mart 2011. Size bir pasaj
okuyacağım, dikkatle dinleyin: Fethullah Gülen bu ülkenin
yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Seversiniz sevmezsiniz
ama değerli bir insandır, bilge bir insandır. Bu ülkenin millî ve
manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için
hizmetini yapıyor. Her şeyi de açık, devletin denetimi ve
gözetimi altında açık, her şey göz önünde yapılıyor.
Ne diyor: Her şey açık, devletin denetimi, gözetimi altında
yapılıyor. Bu konuşma nerede yapılıyor? Bu kürsüde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde, 2011 yılında
yapılıyor. Hangi konuda yapılıyor? Ahmet
Şıkın İmamın Ordusu kitabı
çıktığı zaman o kitap üzerindeki tutuklamalar
tartışılırken yapılıyor. Konuşmayı
yapan kim? Konuşmayı yapan, dönemin Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkan Vekili, bugünün Adalet Bakanı Bekir Bozdağ.
İşte size cemaat ve Hükûmetin ortaklığı. (CHP
sıralarından alkışlar) Yani şimdi, siz bunları
söyleyeceksiniz
Evet, doğru, her şey devletin gözü önünde
yapıldı, her şey devletin gözü önünde açık seçik
yapıldı. Tartışma şu: Yargı içerisinde,
yargı üzerinde bir cemaat örgütlenmesi var. diyor Cumhuriyet Halk Partili
milletvekili bu kürsüden, Sayın Bekir Bozdağ o zaman çıkmış,
bu ittifakı ikrar eder bir şekilde Devletin gözü önünde
yerleştirdik biz. diyor.
Değerli arkadaşlar, işte bugün temel
problem bu problemdir. Bakın, Anayasanın 138inci maddesi açık,
ne diyor: Hiçbir organ, makam, merci yargıya emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez. Yine, 138inci madde: Yasama ve yürütme organları
mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Yani sen, ben, öteki,
Cumhurbaşkanı ayrıdır, Hükûmet ayrıdır,
Başbakan ayrıdır, Adalet Bakanlığı ayrıdır
demiyor, herkes uyacak diyor. Şimdi, size gizli ibareli
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin bir
yazısı. Kime yazmış? Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına yazmış. Ne diyor? Gerçek
Gündem İnternet sitesindeki bir haber nedeniyle, dikkat edin, Sorumlular
hakkında kanuni işlem yapılarak sonucundan derhâl bize bilgi
verin. diyor.
LEVENT GÖK (Ankara) Tam bir talimat var.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Kim söylüyor?
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Cumhurbaşkanı
adına söylüyor. Kime söylüyor? Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına söylüyor. Bu, tam da Anayasanın
138inci maddesindeki talimat değil mi? Bırakın telkini,
bırakın; daha başka, talimat olması için ne söylemesi
gerekiyor?
Bakın, değerli arkadaşlar, Can Dündar
ve Erdem Gül kararını hepiniz biliyorsunuz, bir haksız
tutuklama. Anayasa Mahkemesi ihlal kararı verdi, dedi ki: 2 temel mesele
ihlal edilmiştir: Bir, düşünce ve ifade özgürlüğü; iki,
basın özgürlüğü ihlal edilmiştir. Şimdi,
Cumhurbaşkanı çıkıp buna diyor ki: Ben bu karara
uymuyorum. Yetmedi, mahkemeye dönüp diyor ki: Sen de uyma. Anayasa
açık, Herkes uymak zorunda. diyor, bakın, uymak ifade, uymak
zorunda 138inci madde; Yürütme organı da uymak zorunda. diyor.
Cumhurbaşkanı yürütme organının başıdır.
diyor, Cumhurbaşkanı ve hükûmet yürütmeyi oluşturur. diyor
Anayasa, sen de uyacaksın; Uymam. diyor. Yetmedi, mahkemeye diyor ki:
Sen de buna karşı çık. Mahkemeyi Anayasa Mahkemesi
kararına, isyana teşvik ediyor, Anayasayı ihlale teşvik
eden bir Cumhurbaşkanı var.
LEVENT GÖK (Ankara) Adalet Bakanı ne
yapıyor?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Şimdi, Anayasaya,
hem 153üncü maddeye hem 138inci maddeye açıkça aykırı bu
talimatlar sonucunda Türkiyede oluşan iklime bakın: Cuma günü
duruşma vardı, mahkeme doğru olarak Anayasa Mahkemesinin
kararına uydu, tahliye kararı verdi. Cuma günü duruşmada bütün
Türkiye gözlerini açmış, kulaklarını açmış,
dikkatle o duruşmayı izledi. Niye, biliyor musunuz? Acaba Anayasa
Mahkemesi kararına rağmen tutuklama çıkabilir mi diye. Bu bile
Türk hukuku açısından, Türk yargısı açısından,
tutuklama çıksın çıkmasın, başlı başına
bir utanç vesilesidir, utanç vesilesi! (CHP sıralarından
alkışlar) Böyle bir kaygıyı besleyen ortamda hukukun
üstünlüğünden, yargı bağımsızlığından
söz etmek mümkün mü arkadaşlar, sevgili parlamenter arkadaşlarım,
Türkiyede hukuk düzenini korumakla sorumlu olan milletvekili arkadaşlarım?
Bakın, Allahtan, bağımsız
mahkeme, Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi bu telkinlere kulak
tıkadı, Cumhurbaşkanının tahrik, teşvik ve
telkinine de uymadı ama bu telkinlere uyan bir başkası
vardı; çok ilginç. Mahkeme uymadı, doğru yaptı ama Cumhurbaşkanının
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararına Yanlış. deyip buna
karşı Uymayın. telkinlerine ne yazık ki Adalet
Bakanı uydu, Adalet Bakanı. Sayın Bekir Bozdağ, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun başkanı sıfatıyla yargı
örgütünün de başında olan, Anayasa gereği yargı
bağımsızlığını korumakla aynı zamanda
yükümlü olan HSYK Başkanı sıfatıyla Adalet Bakanı
çıktı Mahkeme, yetkisini aşmıştır. dedi. Bunun
bir tane anlamı vardır arkadaşlar; bir Adalet Bakanı
aynı zamanda kendisi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
Başkanıysa, aynı zamanda kendi müsteşarı da o kurulun doğal
üyesiyse bunun bir tane ifadesi vardır: Mahkemeye telkini
pekiştirmektir; Cumhurbaşkanıyla beraber mahkemeyi Anayasa
Mahkemesi kararına karşı isyan etmeye ve ihlal etmeye
teşvik etmektir. Böyle bir Adalet Bakanı olur mu? Böyle bir hukuk
sistemi olur mu? (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın değerli arkadaşlar, tabii,
Sayın Bakanın bu konudaki sicili bozuk, bu yeni bir iş
değil. Alışkanlık edinmiş, hani
alışkanlık var ya, alışır bir şeye, kötü
alışkanlıklar olur ya, Sayın Bakanın böyle kötü
alışkanlıkları var, yargıya müdahale etmek gibi böyle
alışkanlıkları var. Bunu nereden biliyoruz? Bunu, 17-25
Aralık soruşturmalarından biliyoruz. Hakkında iki tane
fezleke olan bir bakan Adalet Bakanı, hem de fezlekeler, öbür fezlekeler
değil -başka fezleke de vardır da- yargıya müdahaleden
hakkında iki tane fezleke olan bir Bakan, iki tane fezleke. Bunun bir
tanesi 7 Ocak 2014 tarihli fezleke. İzmirdeki bir çete ve yolsuzluk
soruşturması sırasında orada İzmir
Başsavcısı Hüseyin Başı arıyor ve
Savcıyı değiştir, bu soruşturmayı o
savcının elinden al.; diyor, al;Bakan, bu Bakan söylüyor; bu
Bakan, Savcıyı bu soruşturmanın başından al.
diyor, bu bir. Bitmedi
İkincisi: Aynı Bakan -yine ikinci fezleke-
1 Ocak 2014 tarihinde Adana MİT tırları ne kadar korkuyorlarsa
bu MİT tırları soruşturmasından, gazeteciyi
tutuklarlar, savcıya talimat verirler- soruşturmasını yapan
Savcı Süleyman Bağrıyanıkı arıyor, Bu
savcıyı değiştir, soruşturma savcısını
değiştir. diyor. Yahu, sicili bozuk, belli, sicili bozuk.
Ve şimdi size bir pasaj daha
okuyacağım. Savcıları görevden alın. diyen bir
Adalet Bakanı; not edin, kenarda dursun. Şimdi okuyacağım
pasaja dikkat edin. 30 Mart 2011 tarihinde Ergenekon Savcısı Zekeriya
Özün görev yerinin değiştirilmesi sırasında birisi bir
şey söylüyor, onu okuyacağım, dikkat edin: Ben bir hukukçu
olarak rahatsızım. Devam eden davalarla ilgili, o davanın
savcısının talebi yoksa, mazereti yoksa, süresi
dolmamışsa davayı etkiler, sürece müdahale anlamı
taşır. Savcıların değiştirilmesine
karşıyım. Bu, sürece müdahale anlamı taşır.
diyor. Bunu kim söylüyor? Bugünün Adalet Bakanı Bekir Bozdağ
söylüyor.
Ya, Sayın Bakan, bir yol tuttur, bir ibre
tuttur; arkandan yılan gitse takip edemeyecek, beli kırılacak.
(CHP sıralarından alkışlar) Dün öyle söyledin, bugün böyle
söyledin; hangisi doğru, hangisi; hangisi doğru?
Değerli arkadaşlar, şimdi, böyle bir
takip, böyle bir süre içerisinde, yine bu Adalet Bakanlığı,
önüne Cumhurbaşkanına hakaretten kaç tane dosya gelirse hepsine
soruşturma izni veriyor. Türk Ceza Kanununun 299uncu maddesi
Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenliyor. Bugüne kadar 1.584
soruşturma izni vermiş. 299uncu maddeye göre soruşturma
açılması Adalet Bakanının iznine bağlı yani
Sayın Bekir Bozdağın iznine bağlı. Soruşturma
açılması, bununla ilgili dava açılması, kovuşturma
yapılması, şimdi hakkında gensoru verilen Bakanın
iznine bağlı.
Şimdi, Türk Ceza Kanununun 299uncu maddesi
açık; Anayasada tarif edilen tarafsız Cumhurbaşkanını
korumak üzere özel bir hakaret suçu. Bir genel hakaret suçu var, sana, bana,
başkasına hakaret edildiğinde, bir de özel hakaret suçu var.
Orada Cumhurbaşkanları tarafsızdır,
tartışmaların içinde olmaz, siyasetin tarafı olmaz,
vatandaşla uğraşmaz, herkesin cumhurbaşkanı olur,
herkesi kucaklar. O zaman, o cevap veremeyeceği için, kendisine yönelik
hakaretlere de polemik olarak cevap veremeyeceği için, biz, cumhurbaşkanına
hakareti ayrı düzenleyelim, daha ağır ceza verelim, özel bir
statüye tabi olsun. demiş kanun koyucu. Kim? Bu Parlamento. Bu Parlamento
çıkardı ya Ceza Kanununu, 299u düzenlemiş. İyi de, geldiğimiz
tabloda 299 artık işlenemez suç hâline gelmiş. Niye? Çünkü öyle
bir Cumhurbaşkanı yok. Tartışmaya katılmayan, milletle
uğraşmayan bir Cumhurbaşkanı yok. Bakın, kendisinde
suç işleme ayrıcalığı olduğuna inanan bir
Cumhurbaşkanımız var. Kendisi için suç işleme
ayrıcalığı olduğuna inanıyor. Bunu ben kendim
uydurmuyorum, kendi beyanı, diyor ki: Siz beni
yargılayamazsınız. Ya, bir Cumhurbaşkanı bunu der mi?
Beni yargılayabilmeniz için ancak vatana ihanetten, Meclisin dörtte
3ünün oyuyla yargılayabilirsiniz. Ben her istediğimi yaparım.
diyor. Yani diyor ki: Dokunulmazlığı ben zırh olarak
kullanacağım, her şeyi de yapacağım,
Cumhurbaşkanına yakışsa da yakışmasa da.
Şimdi böyle bir tablo var.
Şimdi sadece bunu dese problem yok ama
başka bir şey diyor, diyor ki: Bu Anayasa beni bağlamaz.,
Rejim fiilen değişmiştir, artık adını koyma
zamanı. diyor. Yani bir sivil darbeden bahseden bir
Cumhurbaşkanı var. Rejim fiilen değişmiştir,
artık adını koyalım. diyor, Anayasayla bağlı
değilim. diyor, Yargı bana ayak bağı. diyor. Başka
ne diyor? Anayasa Mahkemesi kararına uymuyorum, sen de uyma ey hâkim, ey
mahkeme. diyor.
Başka ne diyor? İçeriğine
katılırsınız katılmazsınız, akademisyenler
bir bildiri imzalıyorlar, kendilerince düşüncelerini ifade ediyorlar.
Buna karşı kalkıp Vatan hainisiniz. diye akademisyenlerle
polemiğe giren bir Cumhurbaşkanı, onun sözünün arkasından
akademisyenlerin tutuklandığı bir hukuk düzeni. Nokta dergisinin
gazetecileriyle ilgili Onlar hesabını verecek. diyen bir Cumhurbaşkanı,
arkasından tutuklanan gazeteciler. Can Dündar ve Erdem Gülün
davasına özel olarak müdahale talebi bulunan, şikâyet dilekçesi veren
bir Cumhurbaşkanı
Değerli arkadaşlar, şimdi, hangi
birini sayalım.
Şimdi 3 akademisyen tutuklu; Kıvanç Ersoy,
Esra Mungan, Muzaffer Kaya. Sadece bir bildiriye imza attıkları için.
Tarihimizde bir kere daha vardı bir aydınlar dilekçesi olayı,
hatırlarsınız. O zaman, Cumhurbaşkanı darbeci Kenan
Evrendi, o zaman bile aydınlar tutuklanmamıştı imza attı
diye, bugün tutuklanıyorlar; karşılaştırmayı
gelin siz yapın. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bu tablo içerisinde
Cumhurbaşkanına hakaret suçu artık işlenemez suç hâline
gelmiştir, çünkü Cumhurbaşkanı siyasetin aktif aktörü
olmuştur, herkesle cebelleşen bir Cumhurbaşkanı.
Ey, Sayın Adalet Bakanı, böyle bir tablo
içerisinde 1.584 tane soruşturma iznini hangi vicdanla verdin? Hangi
düşünceyle verdin? Hangi hukuk adamlığıyla verdin? (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, işte bu tabloda,
Sayın Bakan, hukuku değil, Cumhurbaşkanını koruma
derdi ve telaşı içerisindedir. Bizim meseleye
bakışımız bu çerçevededir.
Şimdi de Karşı gazetesine
karşı bir operasyon başlamış. Bu operasyon da gazetede
yapılan haberler nedeniyle başlamış. Böyle bir Türkiye
tablosundayız. Hukuku korumaktan âciz, Cumhurbaşkanının
hukukunu milletin hukukundan üstün sayan ve talimat altında hareket eden
bir Adalet Bakanı var. Onun için bu gensoruya Evet. diyeceğiz.
Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Tezcan.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın Danış
Beştaş
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın hatip beni gaflet içinde olmakla
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Gaflet ve dalalet
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Danış
Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)
69uncu madde çerçevesinde söz veriyorum.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Aydın
Milletvekili Bülent Tezcanın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, hatip beni gaflet içinde olmakla suçladı diye
duydum. Bir iki cümle okuyayım, hangimiz gaflet içindeyiz,
tartışalım sonra.
Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir.
Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır;
hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta
dağlar bu hakikati böyle bilsinler. Mahmut Esat Bozkurt. Türkün en
kötüsü Türk olmayanın en iyisinden iyidir. Daha birçok veciz sözleri var.
Bu sözlerin sahibini siz destekleyebilirsiniz, gurur duyabilirsiniz,
arkasında durabilirsiniz ama bu sözlerin sahibi bizim için ırkçı
ve faşist bir zihniyete sahiptir. Medeni Kanunu İsviçreden iktisap
etmesi ya da farklı şeyler yapması bu gerçeği
değiştirmez. Yani açıkçası Mahmut Esat Bozkurtun bugün
Cumhuriyet Halk Partisi vekilleri ve sözcüsü tarafından bu kadar büyük bir
iştahla desteklenmesini şaşkınlıkla
karşıladığımı ifade etmeliyim. Ama şunu
söyleyeyim: Gerçekten siz gurur duyun, bu sizin şanınız olsun,
Mahmut Esat Bozkurt size mübarek olsun ama biz Mahmut Esat Bozkurtun
sözlerinden dolayı utanmaya devam edeceğiz. Çünkü bu ülkede sadece
Türkler değil, Lazlar, Ermeniler, Çerkezler, Nusayriler, Araplar, birçok
etnik kimlik, halk birlikte yaşıyor ve bunların eşit, özgür
ve kardeşçe bir arada yaşamasının en önemli
dayanağı da çoğulculuk olacaktır. Biz Mahmut Esat
Bozkurtla sizi baş başa bırakıyoruz. Siz desteklemeye
devam edin.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Danış
Beştaş.
Sayın Tezcan
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın
Başkanım, Mahmut Esat Bozkurtla ilgili, kafatasçı,
ırkçı ve bizim bu çerçevede aynı noktada olduğumuz
konusunda bir ithamda bulundu. Sataşmadan dolayı söz hakkı istiyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Gurur duyun. dedi ya.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Gurur
duyun dedim, ben bir şey demedim.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Tezcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- Aydın
Milletvekili Bülent Tezcanın, Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Değerli
arkadaşlar, özel bir polemiğe girme niyetimiz yok. Tarih her
şeyi biliyor. Türkiye hangi sarsıntıların içerisinden
çıkıp bir millet olma bilinciyle ayakta durabilme kavgasını
bugüne kadar nasıl getirdi, hangi zorluklardan getirdi ve bugün hangi
zorlukların içerisinde yaşıyor, bunu herkes biliyor. Tarihî,
tarihçilerin yapacağı değerlendirme ayrıdır ama siyasetçinin
bilmesi gereken bir şey vardır; Mahmut Esat Bozkurt Türk
aydınlanmasının önemli isimlerinden biridir, Adalet Bakanı
olarak 1926 yılında Medeni Kanunu Türkiyeye getirerek sayın
milletvekilinin de bu kürsüden konuşabilme hakkını
kazandığı Türkiye Cumhuriyetinin temellerini atan önemli bir
siyaset adamıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Ve bir başka önemli nokta: Mahmut Esat Bozkurt,
Mustafa Kemal Atatürkün öncülüğündeki cumhuriyet devriminin, Cumhuriyet
Halk Partisinin bir milletvekilidir, o anlayışın
Mustafa Kemal
Atatürkün milliyetçilik anlayışında hiçbir etnik vurgu yoktur,
hiçbir inanç, mezhep vurgusu yoktur, din vurgusu yoktur. Bu coğrafyada
yaşayan herkesin ülkü birliği içerisinde bir millet tarifi
yapmıştır. O millet tarifini eğer unutmaz isek bugün
Türkiyenin temel problemlerini çözebiliriz.
Bunları açıklamak için kürsüye tekrar
çıkma ihtiyacı duydum.
Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Tezcan.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.27
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.39
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR (Elâzığ)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 66ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
VIII.- GENSORU
(Devam)
A) Ön Görüşmeler
(Devam)
1.- HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, yargı
erkini baskı altına aldığı ve yönlendirdiği,
kuvvetler ayrılığı ilkesine ve Anayasaya aykırı
yaklaşımlarda bulunduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/3) (Devam)
BAŞKAN - (11/3) esas numaralı Gensoru
Önergesinin gündeme alınıp alınmaması konusunda
görüşmelere devam edeceğiz.
Hükûmet yerinde.
Sayın Bostancı, sisteme girdiğinizi
görüyorum, mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
23.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Aydın Milletvekili Bülent
Tezcanın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben sana mecburum bilemezsin/ Adını
mıh gibi aklımda tutuyorum. Attilâ İlhanın bu
şiirini arkadaşlar hatırlayacaktır.
Attilâ İlhanın bu şiirini bana
hatırlatan aynı zamanda Bülent Beyin konuşması oldu.
Sayın Cumhurbaşkanına yönelik hayli geniş tuttu
konuşmasını ve anladım ki Sayın
Cumhurbaşkanını Sayın Tezcan mıh gibi aklında
tutuyor, bu da normal bir şey elbette. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Fakat önemli olan şu: Sayın
Cumhurbaşkanına yönelik eleştiriler elbette ki dile
getirilebilir ama ne söylediyse, söylediği bağlamda ve söylediği
şekilde ifade edilmek kaydıyla bu dile getirilebilir. Bülent Bey, bir
kere, bu temel kurala uymadı, son derece keyfekeder bir tarzda
alıntılamalar yaptı. Derler ya, penaltılık pozisyona
topu getirmek için, bir bakıma bir mühendislik, işçilik ortaya koyup
ifadeyi keyfince düzenledikten sonra kendi eleştirisini dile getirdi.
Böyle davranmak siyasete bir fayda sağlamaz, önce bunu belirteyim.
İkincisi: Bir gensoru görüşmesi
yapıyoruz. Burada gensoru verilen kişi Türkiye Cumhuriyetinin bir
bakanı. Yapmış olduğu işlere, eylemlere,
faaliyetlerine yönelik gensoru getirildiğinde, konu esaslı bir dil ve
üslup içerisinde eleştirilerin dile getirilmesi tabiidir. Bunu aşar
tarzda, kişisel tahkir ve tezyife giren ifadeler doğru değildir.
Mesela, yılan örneği verilmesi gibi, Arkanızdan yılan
gelse yılanın beli kırılır. falan. Böylelikle belki
Bülent Bey konuşmasına bir -tabiri caizse- fıkrada olduğu
gibi nutuk tadı kazandırmak istemiş olabilir ama gensoru
görüşmelerinin anlamına ve hepimizin devlete ve millete saygı
esasında, onun iradesi neticesinde belli makamlara gelmiş olan
insanlara -ki onlara saygı aynı zamanda kendimize saygıdır,
unutmayalım- saygının uzağına düşmüştür bu
dille. Bunu belirtmek için söz aldım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Sayın Gök, sizin de söz talebiniz olduğunu
görüyorum.
Mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurun.
24.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, Sayın
Bostancının konuşmasına başlarken ifade ettiği
Attilâ İlhanın şiir dizeleri bence tam da kendilerine
uymaktadır. Çünkü, zaten yaptığı açıklamayla, AKP
Grubu-Bakan-Cumhurbaşkanı-Başbakan arasında bir
beraberliği sergileyen bir anlayışı sürdürerek Sayın
Bakanın cevap vermesi gereken bir konuya da AKP grup başkan vekili
bir cevap verme ihtiyacı içerisinde kendisini hissetmek suretiyle
birbirlerine ne kadar mecbur olduklarını burada bir kez daha
göstermiştir.
Burada bir gensoru görüşüyoruz. Gensoru
adaletle ilgili. Adalet kavramının Türkiye'de ne kadar içinin
boşaltıldığının çarpıcı örneklerle
burada verilmesinden acaba niçin rahatsızlık duyuluyor? Elbette
Türkiye'nin en büyük sorunlarından bir tanesi
Cumhurbaşkanının Türkiye siyasetine müdahil olması ve
adalet kavramı üzerine yarattığı tahribattır.
Cumhurbaşkanı bir şey söylüyor, bir saat sonra Sayın Adalet
Bakanı bunu tekrarlıyor. Sayın Adalet Bakanı
Cumhurbaşkanının sözcüsü müdür? Sayın Adalet Bakanına
düşen, adaletin bağımsızlığını sağlamak
ve saygınlığını artırmaktır. Elbette bu
konudaki şikâyetler ve dile getirilen tasarruflar o denli haksız bir
şekilde uygulamalara dönüşmüştür ki sayın sözcümüz burada
Türkiye'nin çok haklı bir feryadını dile getirmiştir.
Bundan kimse rahatsızlık duymasın. Her konusu, her konuşması,
her kelimesi belgelidir. Buna da elbet Sayın Bakan cevap verecektir, biz
de aslında ne cevap vereceğini merak ediyoruz ama böyle Ben sana
mecburum. anlayışı içerisinde herhâlde Sayın Bakanı
savunmak da AKP grup başkan vekiline düşmez.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, yargı
erkini baskı altına aldığı ve yönlendirdiği,
kuvvetler ayrılığı ilkesine ve Anayasaya aykırı
yaklaşımlarda bulunduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/3) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, söz sırası
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Orhan
Atalaya aittir.
Buyurun Sayın Atalay. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ATALAY (Ardahan)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekili arkadaşlar, HDPnin
Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ hakkında verdiği
gensoru üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum.
değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de özellikle
yargının tarihi üzerinde konuşmak bir açıdan çok kolay
çünkü doksan yıllık tarihimizde adalet üzerinde konuşmayı
mecbur bırakan son derece geniş bir edebiyat vardır. Ama bir
açıdan Türk yargı sistemini konuşurken bu sisteme hak ve
özgürlükler, demokrasi, millî irade, temel toplumsal problemlerin çözüm
ihtiyacı gibi zaviyelerden bakıldığında da
yargıya ilişkin yine epey konuşmak lazımdır. CHPli
hatibin, burada, sanki kendi tarihine ilişkin hiçbir bilgi
kırıntısına sahip değilmiş gibi atıp
tutması, esas itibarıyla yargı söz konusu olduğunda sesi
kısılması gereken partinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu
bilmemesi düşünülemez. Çünkü bizim, cumhuriyetin ilk yıllarından
itibaren Türkiyede -hâlihazırda bu gensoruya konu olan mesele dâhil olmak
üzere- birçok problemin tohumları Cumhuriyet Halk Partisinin yirmi yedi
yıllık iktidarı döneminde ekilmiş, çoğu zehirli
yemişlerin bu toplumda yaratmış olduğu tahribatı
ortadan kaldırmak için, AK PARTİ, 2002den bu yana, gerçekten tarihe
alnımızın akı olarak geçecek, bu milletin gelecek bin
yılını sağlam esaslar üzerinde tesis edecek, temellerini
sağlamlaştıracak, devrimsel nitelikte atmış
olduğumuz adımlardır. AK PARTİ, 2002den bu yana, bu
ülkenin ekonomisinden ulaştırmasına, adalet sisteminden
dış politikasına kadar bu ülke insanının önünü
açmaktan gayrı, bu ülkenin insanını tarihî kökleriyle
buluşturmaktan gayrı, bu ülkede AK PARTİ döneminden bin yıl
önce sağlam derinliklere ekilmiş tohumların dallarında
açmış olduğu birliği, hukuku, ahlakı tekrar kökleriyle
buluşturup yeniden geleceğe doğru alnımızın
akıyla yürümesini gerektiren bir devrin adıdır.
Değerli arkadaşlar, yargı denince
hemen aklımıza istiklal mahkemeleri gelir. İstiklal mahkemeleri
-adına kanmayın- esas itibarıyla Fransız devrim
mahkemelerinden ya da Bolşevik devrim mahkemelerinden başka bir
şey yapmadı. Esas itibarıyla bir devrim mahkemesiydi.
Kurtuluş Savaşının birçok komutanını dahi
yargılamış, birçoğunu akşam namazında alıp
sabah namazından önce idam etmiş bir mahkemenin adıdır.
Ben Ardahan Milletvekiliyim ve hem 1inci Dönem Binbaşı
Hilmi Efendiyi hem 2nci Dönem Halit Paşayı, milletvekillerini
hangi hukuki kriterlere uygun, nasıl idam ettiğini, nasıl
katlettiğini, şurada kütüphane var, gider açar okursunuz, yargı
konusunda da ülkenin doksan yılda nereden nereye geldiğini açık
ve net bir şekilde görmüş olursunuz.
Rauf Orbay istiklal mahkemesinin büyük
paşalarından. Memleketteki buhran, vicdan buhranının temel
sebebi olarak görmüş olduğu, tanımlamış olduğu bu
mahkemelere Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey için kulak verelim. Hüseyin Avni
Bey 1inci Dönem, gerçekten yürekli, ufku açık, yüreği cesur bir
milletvekiliydi. Hüseyin Avni Bey de Elâzığ İstiklal
Mahkemelerinde yargılanır. Mahkeme ona ömür boyu sürgün cezası
verince ayağa kalkar: Bu mahkeme çok namuslu insan idam etmiştir. Bizim
namusumuzda bir eksiklik mi gördü ki bizi asmadı? diye hayretini ve
haykırışını ifade etmişti.
Cemal Kutay istiklal mahkemeleriyle ilgili 1923le
1927 arasında tam bir siyasi müessese olmuş, bazı hususi
düşünceleri ve memlekette zor ve tedhişle yerleşmesi arzusu
ifade edilemeyen hususları, inkılap namına tarsin ve tesis eden
yani sağlamlaştıran ve kurumsal hâle getiren- bir cihaz hâline
getirilmiştir. der. Bu da Cumhuriyet Halk Partisinin yargı anlayışıydı.
Şark İstiklal Mahkemelerindeki durum daha fecidir.
Eski Van Milletvekili merhum İbrahim Arvasa kulak verelim. İstiklal
mahkemelerinin yargı zihnine, yargı biçimine ilişkin der ki: Ne
kadar baba oğul mahkûm var idiyse evvela babanın gözü önünde
oğlunu astırır, sonra da babayı asardı. Bu hususta babanın
feryat ve figanları zerre kadar katı kalplerine tesir etmedi,
etmezdi.
Değerli arkadaşlar, 27 Mayıs
darbesine geldiğimizde de Yassıada Mahkemesi Başkanı Salim
Başolun Sizleri buraya tıkan irade böyle istiyor. sözünü tarihî
derinliklerimizde, hafızalarımızda saklı tutuyoruz millet
olarak.
12 Marta geldiğimizde de durum
değişmemiştir. Ecevitin meşhur sözünü de size
hatırlatırım: Yargı organları geniş ölçüde
devrimci, ilerici unsurların elindedir. diyerek kendi yarınlarını
yargı eliyle güvencede görüyorlardı.
12 Eylül darbesine geldiğimizde de, 1974-1980
arasında ne yazık ki yargı vermiş olduğu kararlarla
Parlamentonun kendi asli işlevini görmesini engellemiş, âdeta darbe
için ortamı hazır hâle getiren bir mekanizmaya dönüşmüştü. Kenan
Evren 3 Ekim 1984te Muşta yaptığı konuşmada -hatırlayın-
Hainleri asmayıp da besleyecek miyiz? diyor ve bu sözü uzun yıllar
belleklerde yer ediyordu. Soldan Erdal Eren daha 19una girmemişti ki idam
edildi veya bizzat hâkimin kendi itirafıyla Sadece denge olsun. diye
sağdan da Mustafa Pehlivanoğlu asılmış, suçsuz
olduğu ortaya çıktığı zaman da söz, haber, bilgi Kenan
Evrene ulaşmış, Kenan Evren Bu bilgi bana da geldi ama
artık çok geç, infazdan dönemeyiz. demişti. Yüksek Hâkimler ve
Savcılar Kurulu üyelerinin Evreni ziyaret edip Emirlerinizi yerine
getirmeye hazırız efendim. sözlerini de hatırlatmak isterim.
Yargının 1989-1990lı yıllara
geldiğimizde de durumu esas itibarıyla içler acısıdır.
45inci Hükûmette yani Birinci Özal Hükûmetinde başörtüsünü serbest
bırakmak için YÖK Yasasında yaptığı
değişiklik veto edilmiş, 1988de 46ncı İkinci Özal
Hükûmeti döneminde de ikinci yasa değişikliği
çıkarılmış ancak Evrenin başvurusu üzerine Anayasa
Mahkemesi tarafından 1989 yılında iptal edilmiş. 1990da
yine başörtüsüne izin veren üçüncü kanun çıkmış, SHP
Anayasa Mahkemesine götürmüş ve kanun reddedilerek yürürlükten
kaldırılmıştır.
28 Şubat dönemine geldiğimizde ise
özellikle dinî inançların özgürce yaşanmasına karşı
yapılmış bir darbe olması hasebiyle, çoğu zaman
disiplin veya idari soruşturmaya konu olacak hususlar ceza davalarına
konu olmuş, mahkûmiyetler yaşanmıştı.
7 Nisan e-muhtıraya karşı tepki
göstermek; yargı adına, adalet adına tepki göstermek bir tarafa,
hâkimler ve savcılar otobüslere bindirilmiş, Genelkurmay
başkanlarına götürülerek brife edilmiştir. Onlar da kendi
öğretmenlerini alkışlamışlardı. Nitekim, Hasan
Celal Güzel: Bana Son elli yıllık darbe döneminin en büyük
sorumluları kimlerdir? diye bir soru soracak olursanız şayet,
size darbecilerden ve darbe provokatörlerinden daha önce, Türkiyedeki
yargı sistemini ve yargı görevini bir emir kulu şeklinde
uygulayan yargı mensuplarını gösteririm.
Değerli arkadaşlar, hatırlayın,
2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçiminde karar
yeter sayısı için gerekli 367 sayısını toplantı
yeter sayısı için de istemişlerdi ve ne yazık ki Anayasa
Mahkemesi böyle bir garabetin altına da imzasını
atmıştı. Bu yetmedi, tam 411 milletvekili başörtüsüne
özgürlük için el kaldırdılar, Anayasa Mahkemesi onu da iptal etti.
İşin calibidikkat tarafı şudur
arkadaşlar: O dönem Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Saymanı ve
Sözcüsü Mustafa Özyürek aynen şöyle diyor
Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın yüksek yargıya yönelik yaptığı
açıklamalarına tepki göstererek, Özyürek Başbakan diyor ki:
411 milletvekili birleşti, Anayasanın bir maddesini
değiştirdi fakat Anayasa Mahkemesi iptal etti. 550 milletvekili de
birleşse, yanlış karar veriliyorsa o kararı Anayasa
Mahkemesi iptal etmek zorundadır. Sayın Başbakanın bu
gerçeği öğrenmesi gerekir. demişti.
LEVENT GÖK (Ankara) Orhan, gensoruya gel
artık ya, gensoruya gel.
ORHAN ATALAY (Devamla) O zihniyet ile bu zihniyet
arasında hangi fark var arkadaşlar? Hiçbir fark yok. 550
milletvekili burada bir Anayasa maddesini değiştirse dahi Anayasa Mahkemesi
onu iptal edecektir. diyor.
Değerli arkadaşlar, zerre kadar hukuk
bilgisine, hukuk formasyonuna sahip olan arkadaşlarımız,
ilkokuldaki çocuklarımıza varıncaya kadar bilirler ki 550
milletvekilinin değiştirmiş olduğu bir Anayasa maddesini,
Anayasa Mahkemesi kendi yetki alanını aşarak, şeklen,
biçimsel olarak incelemeyi bırakıp esasa girerse o zaman bu Anayasa
Mahkemesinin kararları da herhâlde selamlanır size göre
arkadaşlar.
Paralel yapıya gelince, 7 Şubat MİT
krizi, 17 ve 25 Aralık darbe teşebbüsleri, bu sefer de bazı
yargıçlar muz cumhuriyeti sandıkları Türkiyede yargı
kanalıyla millî iradeyi çöpe atmaya heveslenmiş, bu heveslerini
görece masum gerekçelerle de serdetmişlerdir. 1970lerde devrimcilerin
elinde bulunan yargı, bu sefer, devlet içinde devlet kurma peşinde
olan paralelcilerin eline geçirilmek istenmişti. Bunlar da halkın
vekâletini namus bellemiş, çelikten siyasi bir iradeye çarpıp
parçalanmış ve rezil bir izmihlal yaşamışlardır.
MUSA ÇAM (İzmir) Yanlış mukayese
yapıyorsun, yanlış mukayese! Devrimciler ile paralelcileri
aynı kefeye koyma Orhan!
ORHAN ATALAY (Devamla) Tıpkı Akifin
İşte, ey unsur-ı isyan, bu elim izmihlal / Seni tahrik eden üç
beş alığın marifeti! / Ya neden beklemiyordun bu rezil
akıbeti? dizilerindeki gibi onlar da kendi rezil akıbetlerini
buradaki çelik gibi güçlü siyasi iradeye çarparak hercümerç oldular.
Değerli arkadaşlar, ilgili gensoruda,
Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesine ilişkin
görüşlerine yer verilerek Adalet Bakanının tutumu
eleştiriliyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez, halkın hür ve pür
iradesiyle doğrudan seçilmiş Cumhurbaşkanımıza
dışarıdan ve içeriden hayâsızca bir saldırı başlamış
ve bu inatla sürdürülüyor.
Dış saldırının sebeplerine
baktığımızda iki neden görüyoruz: Birisi İsraile
çekilen
(´), ikincisiyse Dünya
beşten büyüktür. tespiti veya cesareti. Oysa, bütün Orta Doğu
halkları bilir ki aynı zamanda birer silah tüccarı olan bu
beş büyük, Ahmet Arifin Adiloş Bebenin Ninnisi şiirinde
dediği gibi: Bunlar / Engerekler ve çıyanlardır / Bunlar / Aşımıza,
ekmeğimize / Göz koyanlardır / Tanı bunları / Tanı da
büyü.
Evet, Orta Doğu halkları bu beş
büyüğü tanımış ve beş büyüğe karşı da
en cesur yürek
ERKAN AKÇAY (Manisa) İsrailin önünde dokuz
takla atıyorsunuz, hâlâ
(´) diyorsunuz ya! Dokuz takla
attınız İsrailin karşısında be! Ne onur
bıraktınız ne haysiyet
ORHAN ATALAY (Devamla)
cesur bir sese
dönüşmüş, Dünya sizden büyüktür. diyerek onlara hadlerini
bildirmiş, hakları neyse o sınırlar içerisine çekilmesini
dünyaya bildirmiştir.
İkinci nedeni ise içteki neden arkadaşlar,
o da büyük bir kıskançlıktır. Bana öyle geliyor ki 2002de bir
parti kurup 2003te tek başına iktidara gelen ve o gün bugün 10 defa
halkın önüne gidip her defasında halkın büyük bir teveccühüne
mazhar olan bir adamı kıskanmak garipsenecek bir şey
değildir. Çünkü Kıskançlık gök kubbenin altında en büyük
puttur. diyor Peygamberimiz. Nitekim Âdemin oğlu Kabili kardeşi
Habilin katili yapan, Yakup Peygamberin çocuklarına Yusufu kuyuya
attıran o sinsi, o derin, o güçlü his ne yazık ki bu sıralarda
tecelli ediyor.
Cumhurbaşkanına ilişkin söylenecek
sözü, itirazları, eleştirileri demokratik bir ülkede
karşılamak, makul karşılamak mümkün ama bu kürsüyü her
seferinde Cumhurbaşkanına saldırı yeri, saldırı
kürsüsü, saldırı mekânı olarak telakki etmek olsa olsa, sadece
bununla izah edilir. O yüzden, kıskanmayın arkadaşlar. Eğer
siz de çalışırsanız, siz de halkın ihtiyaçlarına,
halkın dileklerine kulak verirseniz, siz de bu halkın
geçmişiyle, bu halkın diliyle, tarihiyle, kültürüyle, medeniyet
algısıyla barışırsanız
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hep putperest
olmuşsunuz, putperest.
ORHAN ATALAY (Devamla)
.ve bu güveni verirseniz
halka, halk sizi de seçer, sizi de cumhurbaşkanı eder, sizi de
başbakan eder.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Putperestlik yapma.
ORHAN ATALAY (Devamla) Eğer kendi
eksikliğinizi, kendi ayıbınızı, kusurunuzu görmüyor da
sadece sallıyorsanız, bilesiniz ki bu millet bildiği yoldan
şaşmayacak, kimi seçeceğine kendisi karar vermiş, karar
verdiğinin arkasında durmaya devam edecek.
Değerli arkadaşlarım, gensorunun
üçüncü bölümü Adalet Bakanımızla ilgilidir.
LEVENT GÖK (Ankara) Nihayet konuya geldin
Orhancığım.
ORHAN ATALAY (Devamla) HDP de gayet iyi bilir ki
1924lerde, 1925lerde başlayıp AK PARTİ iktidarına kadar
olan süreçte gerçekten Kürt sorunu dediğimiz sorunu yaratan bir iklim
vardı. Bu sorunu baldıran zehri dahi olsa içmeye ve çözmeye
razıyım. diyen güçlü siyasi bir lider ortaya çıktı ve
2012lerin sonundan itibaren de çözüm süreci dediğimiz yeni bir süreç
başladı. Çünkü bu süreçten önce yaşanan hadiseleri
incelediğimizde, sadece ve sadece güvenlik bürokrasisine teslim
edilmiş, öldüre öldüre bitirileceği söylenmiş, asla ve kata bu
problemi demokratik, siyasi bir alana çekme cesareti gösterilememiş, Özaldan
Demirele kadar, Erdal İnönüden diğer başbakanlara kadar bir
dizi teşebbüslerde bulunulmuş ama ne yazık ki
başarılamamıştır.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) Erdal Beyi
unutma, Erdal İnönüyü.
ORHAN ATALAY (Devamla) Değerli
arkadaşlar, Kürt sorununu ortaya çıkaran şey, esas
itibarıyla, eskilerin ifadesiyle tedip, tenkil, tehcir ve temsildi yani
asimilasyondu. Cumhuriyet Halk Partisinin yirmi yedi yıllık
iktidarı döneminde Kürtleri asimile etmek gibi bir hedefi vardı; bunu
İsmet İnönü de söyledi, Nihat Erim de söyledi, biraz önce burada
adı geçen Mahmut Esat Bozkurt da söyledi. Bunu gizlemenizin anlamı
yok. O dönemde antropoloji çalışmaları yapıldı,
insanların kafatasları ölçüldü ama ilk kez AK PARTİ döneminde bu
problemi biz gerçekten temel insan hak ve hürriyetleri bağlamında ve
zemininde çözmek gibi bir irade ortaya koyduk.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Ne oldu?
ORHAN ATALAY (Devamla) Çözüm süreci,
Başbakanımızın dediği gibi, bu coğrafyada son
yüzyılın en büyük başarısıydı.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Ne oldu? Ne oldu?
ORHAN ATALAY (Devamla) Bugün de tek çözüm yolu
ancak ve ancak o şekilde gerçekleşir. Ancak, Kandil
başından itibaren bu çözüm sürecini zehirlemeye devam etti.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Utanır insan ya.
Yazıklar olsun size!
ORHAN ATALAY (Devamla) Gezi Parkı
eylemlerinden sonra Kandil ile Geziciler ve uluslararası aktörler el ele
vererek AK PARTİyi iktidardan düşürüp tekrar bu ülkeyi bir
Mısıra, bir Suriyeye, bir Iraka çevirmek için
uğraşıp durdular ama her defasında, dediğim gibi, bu milletin
tercih etmiş olduğu, seçmiş olduğu AK PARTİnin çelik
iradesine çarptı ve paramparça oldu.
Değerli arkadaşlar, HDPye buradan bir
çağrıda bulunuyorum: HDP Kandilin siyasi sözcülüğünü
bırakıp Kürt halkının ne istediğine kulak vermek
zorundadır. Kürt halkı öz yönetim istemiyor. Burada, halk
direnişi diye bir direnişten söz edilemez. Halkın istediği
tek şey var; bu coğrafyada bütün kardeşleriyle, bin
yıllık kardeşleriyle birlikte yaşama iradesidir. Kürt
halkının tek istediği şey Size oy veren insanların
evlerini başlarına yıkmayın. mesajını
okumanızı istiyorlar. Kürt halkı huzur istiyor, Kürt halkı
barış istiyor. Kürt halkı kendi diliyle, örfüyle, âdetiyle
yaşamak istiyor. Kürt halkı kendi şehirlerini, kadim
şehirlerini bir harabistana çeviren eşkıyanın kendi
toplumlarından, kendi topraklarından, kendi şehirlerinden yok
olup, çekilip gitmelerini istiyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum Sayın
Atalay, tamamlayınız.
ORHAN ATALAY (Devamla) Eğer biz bu Mecliste
bize düşeni yaparsak, gerçekten herkesin eşitlik ve adalet
duygularını tatmin edecek adam gibi bir anayasa yapabilirsek bu
problemleri biz ancak o zaman sahici bir şekilde çözebiliriz. Bu
yapılmadığı sürece, buna el atmadığımız
sürece, ne yazık ki buraya çıkanlar Kandilin sözcülüğünü
yapmaya, oradaki teröristlerin sözcülüğünü yapmaya devam edecekler,
şehitler gelmeye devam edecek. Bu, problemi çözmez. Problemin yeri, problemin
mekânı burasıdır; aracı, gereci siyasettir. Buradan ve
siyasetten gayrı yol yoktur arkadaşlar. Lütfen, bu gerçeği
anlayıp, tarihin bu evrede bize yüklemiş olduğu geleceğe
yürütecek bir anayasanın yapımına masadan kaçmadan katkıda
bulunmaktır.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Atalay.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, sayın
konuşmacı konuşmasının pek çok yerinde Cumhuriyet Halk
Partisiyle ilgili haksız ithamlarda bulunmak suretiyle grubumuza
sataşmada bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Gök. (CHP
sıralarından alkışlar)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Ardahan Milletvekili Orhan Atalayın (11/3)
esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP Grubu adına konuşan sayın
konuşmacının yirmi dakikalık konuşmasının
tam on üç dakikalık bölümünü Cumhuriyet Halk Partisine ayırması
şaşırtıcı değildir. Cumhuriyet Halk Partisiyle,
onun değerleriyle, kurucu değerleriyle bir hesaplaşma içerisinde
olduğu belli olan AKP Grubundan zaten farklı bir şey
beklemiyorduk ama adaletle ilgili kavramlar konusuna hiç değinmeden,
HDPnin vermiş olduğu gensorudan Cumhuriyet Halk Partisine
saldırmak ancak AKP Grubunun becerebileceği bir konudur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sayın konuşmacı diyor ki: Birçok meselenin
tohumu Cumhuriyet Halk Partisi tarafından atılmıştır.
Şimdi, sayın konuşmacı, geçmişten dönüp bugüne kadar
baktığı dönemler içerisinde, Cumhuriyet Halk Partisinin yok
olmakta olan bir ulusu nasıl bir ulus hâline getirdiğini, cumhuriyet
kurduğunu unutmuşa benziyor. Sayın konuşmacı,
Cumhuriyet Halk Partisinin Mustafa Kemal öncülüğünde emperyalizme
karşı vermiş olduğu savaştan sonra Türkiyede Kürtün,
Türkün, Lazın, Çerkezin, herkesin nasıl bir arada barış
içinde yaşadığı günleri unutmuşa benziyor. Şu
andaki Türkiye tablosuna bir bakıyorsunuz, Türkiyenin doğu ve
güneydoğusu ateş çemberinde, Türkler ile Kürtler arasında
ayrışma başlamış gibi gözüküyor ve sayın
konuşmacı bunu kendisine mal ediyor. Yazıklar olsun size! (CHP
sıralarından alkışlar) Türkiyenin geldiği bu tabloda
şehitlerden sorumlusunuz. Türkiye, komşularıyla sıfır
sorun yaşarken, şu anda bütün komşularıyla sorunu olan bir
ülke hâline dönüştü. Yurtta sulhu unuttunuz, cihanda sulhu unuttunuz.
Türkiyede Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği bütün yeniliklerin
karşısında durarak Türkiyeyi bölmeye, parçalamaya
çalışıyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi buna, size fırsat
vermeyecek. O yüzden her zaman kursağınızdan Cumhuriyet Halk
Partisini haykırıyorsunuz ama Cumhuriyet Halk Partisinin elleri
yakanızda hepinizin.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, AKP Grubu adına konuşan sayın hatip bizi
Kandilin sözcüsü olmakla suçladı.
BAŞKAN Sesiniz gelmiyor Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Kandilin sözcülüğünü yapmakla ilgili sataşmada bulundu.
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
Size de iki dakika süreyle söz veriyorum.
Daha sonra sizi dinleyeceğim Sayın
Bostancı.
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Ardahan Milletvekili Orhan
Atalayın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle şunu ifade edeyim: Kandilin sözcülük için bize
ihtiyacı yok, bizim de Kandilin sözcülüğünü yapma gibi bir niyetimiz
yok. O nedenle, eğer eleştiri yapacaksanız HDPnin söylemleri ve
politikaları üzerinden eleştiri yapın.
Şimdi, Sayın Vekil, çözüm sürecinin ne
için bozulduğunu izah etmeye çalıştınız ama hep ifade
ettik, siz de elinizi vicdanınıza koyun ve bütün kamuoyunun kabul
ettiği gerçekliği bir yerde bir muhakemeye tabi tutun. Ben sizi
yakından biliyorum, Kürt meselesine de hâkimsiniz.
Çözüm sürecini, hepimiz biliyoruz ki, HDPnin parti
olarak seçime girme kararı vermesi ve başkanlık
hesabını bozması, Kobaninin de IŞİD çetelerine
karşı tarihî bir direniş göstererek düşmekten
kurtulması nedeniyle bozdunuz. Sahaya savaş konseptini de yine bu iki
perspektif üzerinden, 7 Haziran seçimlerinden sonra HDPnin yüzde 10
barajını geçerek yüzde 13 oy alması, Tel Abyadın, Gire
Spinin de IŞİD çetelerinden YPG tarafından alınması,
özgürleştirilmesi üzerine sahaya sürdünüz. Bunun üzerindeki şeylerin
tamamı demagojidir, hamasettir. Yani, Sayın
Cumhurbaşkanımız karar vermişti de, baldıran zehri
içecekti de
İçmedi işte, topluma içirdi. HDP barajı
geçtiği için, Kobani ve Rojava düşmediği için, kendi siyasi
iktidar hesabı nedeniyle baldıran zehrini topluma içirdiği için
çözüm süreci bozuldu. Bunu bütün toplum biliyor.
Diğer taraftan İnkârı bitirdik,
asimilasyonu bitirdik... Allah aşkına, yani, tekrar elinizi
vicdanınıza koyun diyorum ya; binlerce, on binlerce, yüz binlerce
kanunun, mevzuatın, yönetmeliğin, genelgenin hiçbir yerinde bir
Kürt kelimesi geçmiyor, bir Alevi kelimesi geçmiyor, bir Ermeni, Asuri,
Süryani kelimesi geçmiyor. Siz böyle mi asimilasyonu bitirdiniz? Sizin o
inkâr anlayışınız, asimilasyon
anlayışınız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla)
darbe yasalarına,
darbe anayasasına sarılarak aynı şekilde devam ediyor.
Dolayısıyla, burada halkı yanıltmayın, kendi
politikalarınızı savunun diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın
Başkanım, Levent Bey konuşurken cumhuriyetin değerleriyle
hesaplaşan AK PARTİ ifadesini kullandı; bu, açık bir
sataşmadır.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
6.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili Levent
Gökün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; sanıyorum, Levent Bey cumhuriyetin
değerleri ile Cumhuriyet Halk Partisinin değerlerini tarihsel bir
özdeşlik içinde görüyor. AK PARTİ Grubunun konuşmacısı
CHPyi eleştirdi; bu, cumhuriyetin değerleri anlamına gelmez.
Hepimiz cumhuriyet tarihini biliyoruz, cumhuriyeti kuran değerleri
biliyoruz. Atatürk cumhuriyeti kurduğunda bunu demokrasiyle
taçlandırmak istiyordu. Türkiyede demokrasiyi yerleştiren,
demokrasiyi geliştiren, özgürlükleri sağlayan siyasi geleneğe
bakarsak Levent Bey, 1950den beri, bugün AK PARTİ tarafından temsil
edilen gelenek olduğunu görürüz. Elbette bütün siyasi partilerin, CHPnin
bu çerçevede katkıları vardır ama fail Menderestir, Adalet
Partisidir, rahmetli Özaldır ve bugün de AK PARTİdir, asıl
fail; herkesin katkısı var. Sonuçta demokrasi bir ülkenin gelişmesiyle,
şehirleşmesiyle, zenginleşmesiyle, kurumlarını
oluşturmasıyla, bütün bunlarla mümkün olur. AK PARTİnin burada
oynadığı rol, kesinlikle cumhuriyet değerlerini tahkim eden
ve Türkiye Cumhuriyetinin onurlu bir devlet olarak var olması için bunun
maddi ve moral şartlarını hazırlayan bir siyasi
tavırdır. O yüzden, partinize yönelik eleştirileri
karşılamak için önüne kalkan olarak Türkiye Cumhuriyetini kullanmak
mantığı iyi bir mantık değil. Cumhuriyet hepimizin
ortak değeri. Öncelikle bunu belirteyim.
İkincisi, Sayın Baluken çözüm sürecinin
niye bittiği ve bugün nelerin yaşandığından bahsetti.
Her ne olursa olsun, terörist girişimler masanın yeniden
kurulmasının vesilesi olmaz. Böyle bir mantıkla teröre
bakılmaz. Terörle devlet mücadele edecek, milleti kucaklamaya da devam
edeceğiz. Siyasetin görevi bu.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök, bir saniye
Sayın Erkan Akçayın 60ıncı
maddeye göre söz talebi var.
Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Akçay.
Süreniz iki dakikadır.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Ardahan Milletvekili Orhan Atalayın
(11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biraz evvel kürsüde Adalet ve Kalkınma
Partisini temsilen konuşan konuşmacının
konuşmasını hayretle ve ibretle izledik. Adalet ve Kalkınma
Partisi bir karar versin ve milleti kandırmaktan vazgeçsin diyorum.
Şimdi, Sayın Başbakanın
sözlerine atıf yaparak dedi ki, işte, bu çözüm sürecini son
yüzyılın en büyük başarısı olarak söylemiş,
söylediğine göre. Ya, bu sözleri ifade etmek insan aklıyla alay
etmektir. Bir de masayı devirmekten
Yani Biz bu çözüm sürecini
sonlandırmadık, karşı taraf sonlandırdı. demeye
getiren sözler var ve âdeta, AKPnin bu çözüm süreci denilen, o çözüm
masası denilen terör örgütü unsurlarıyla tekrar masaya gelmesini çağrıştıracak
sözler sarf etti. Demek ki AKPnin bir gözü de, yine, şu anda milletimizin
başına bela olduğu çok açık, net bir şekilde ortaya
çıkan o eski çözüm sürecinde. Anadoluda atasözü vardır, buna Eli
işte, gözü oynaşta. demek gelir.
İkincisi,
(´) ten bahsediyor. Ya, bu
İsraille kaçıncı defa al takke ver külah ve kaçıncı
çarklar, kaçıncı takla atmalar bunlar. Şimdi İsraille
ilgili görüşü nedir Hükûmetin, bir açıklama yapsın bakalım.
Hâlâ
(x)ta takılmış kalmış. Biz de buna,
(x)
diyoruz AKPye.
En son ABD seyahati, Yahudi lobileriyle nasıl
toplantı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bir cümle
BAŞKAN Buyurunuz, tamamlayınız.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yahudi lobileriyle âdeta
birtakım yardım ve destek toplantılarıyla geçti.
Dışişleri Bakanı PYD için ABDyle küsecek değiliz.
diyor. Yani, dün öyle, bugün böyle. Adalet ve Kalkınma Partisi
söylemlerinde ve politikasında net olsun, berrak olsun, dürüst olsun.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, Sayın
Bostancı
BAŞKAN Sesiniz buraya gelmiyor Sayın
Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Bostancının konuşmasında -adımı da belirtmek
suretiyle- yaptığı değerlendirmeler hatalıdır, o
değerlendirmeleri grubumuza yönelik yeni bir sataşmadır. Bu
bakımdan söz istiyorum.
BAŞKAN Yani hangi cümlesiyle sataşmada
bulundu Sayın Gök?
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, bir önceki konuşmacının
Birçok meselenin tohumu Cumhuriyet Halk Partisi tarafından
atılmıştır. sözüne atfen söz aldıktan sonra, kendisi,
Cumhuriyet Halk Partisi ile cumhuriyetin kurucu değerleri arasında
bir benzerlik kurduğumuzdan yola çıkarak benim konuyu
anlattığımı ifade etti.
BAŞKAN Anladım, peki, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
İki dakikayla süreyle söz veriyorum.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) Öncelikle, Sayın
Bostancının cumhuriyetin değerlerine sahip çıkma
anlayışından büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade etmek
isterim, biz de böyle görmek istiyoruz sizleri. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cumhuriyet, dağılmakta olan bir ulusu
bütünleştiren ve yeni Türkiye Cumhuriyetini kuran, laik cumhuriyeti kuran
bir anlayıştır. Onun kurucu değerleri var. Bu kurucu
değerler sadece Cumhuriyet Halk Partisinin değil, bütün partilerin
değerleri olmalı. Laikliğin önemi konusunda hepiniz Cumhuriyet
Halk Partisi kadar hassas olmalısınız. Bugün bakın Orta
Doğu coğrafyasına, Cumhuriyet Halk Partisinin öncülüğünde,
Mustafa Kemal Atatürkün öncülüğünde kurulan laik cumhuriyetin Türkiye
için ne kadar bir nimet olduğu ortada, bunları lütfen
yadsımayınız.
Bir ulus yaratmak
Mustafa Kemal Atatürk ve
kadroları bir tek adamlığı sürdürmemişlerdir, makul
bir zamanda çok partili hayata geçmek suretiyle Türkiyeyi çok partili rejimle
tanıştırmışlardır ama siz şu anda çok
partili rejimden tek adamlığa geçişin senaryolarını
yazmak istiyorsunuz, bizim karşıtlığımız
bundandır. (CHP sıralarından alkışlar) Çanakkale
Zaferi, Kurtuluş Savaşı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kurulması, kadına seçme ve seçilme hakkının verilmesi, çok
partili rejim, bir ümmetten bir ulus inşası, bunlar az şeyler
değildir; bunların kıymetini bilelim değerli
arkadaşlar.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Aynı
şeyleri söylüyoruz.
LEVENT GÖK (Devamla) Bunların kıymetini
bilelim ki bu konuştuğumuz Meclisin yüceliği daha da bir
belirginleşsin. Bizim itirazımız işte bunlaradır. Biz
cumhuriyetimizin değerlerinden bahsederken elbette Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bunlarda hassasız, sizlerin de hassas olması gerektiğini
ifade ediyoruz. Çünkü devletimizin inşası için en önemli olan
unsurlarla oynamamamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu
bakımdan, Sayın Bostancıyı kutluyorum ama az önce
sayın konuşmacı bunun tam tersi cümleler söylemişti,
bunlara ben itiraz ettim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
ORHAN ATALAY (Ardahan) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, demin kürsüden konuşan Sayın Bostancı
ismimi de zikrederek terör saldırıları devam ederken masaya
dönülmesi şeklinde hiç sarf etmediğim cümleler kullanarak
sataşmada bulundu.
BAŞKAN İleri sürmediğiniz bir görüşü
size atfetti.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN Buyurunuz.
8.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu sahaya sürdüğünüz savaş sürecinin, bir vatan
savunması, bir vatan savaşı değil, bir saray savunması
ve saray savaşı olduğunu başından beri ifade ettik.
Siz de bütün toplumsal kesimleri, maalesef üzülerek belirtmek istiyorum ki CHP
dâhil olmak üzere bütün muhalefeti de Devletin bekası tehlikede, terörle
mücadele ediyoruz, terörün belini kırdık, ev ev temizliyoruz, ha
bugün bitti, ha yarın bitecek. şeklinde kandırarak bir savaş
kredisi aldınız ama o savaş kredisinin süresi dolmaya
başladı.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli)
Teröristler azalmaya başladı.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Şimdi,
bütün toplumsal kesimler verdikleri kredinin sonucu ne oldu diye sizin
politikalarınızı sorgulamaya başladı. Güçlü bir
şekilde, devletin bekası değil, sarayı bekasının
tehlikede olduğunu yüksek sesle söylemeye başladılar. Güçlü bir
şekilde, Terörün belini kıracağız. diyenlerin cenazelere
hangi terörü uyguladıklarını sorgulamaya başladılar. PKKyi
bitiriyoruz. diyenlerin, PKKnin tarihinde olmayacak düzeyde PKKyi
büyüttüğünü şimdi görüyorlar; özellikle son katliamlardan sonra,
Cizreden, Surdan
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli)
Eş başkanınız Silah bırakın. demedi PKKya.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
Silopiden
yüzlerce, binlerce genci PKK saflarına sizin gönderdiğinize şu
anda kanaat getirdiler.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Onu
söyle ilk önce, Silah bırak. demedi.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
Dolayısıyla, savaşınızın kredisi artık
bitiyor, bölgede savaşan güçleri de artık ikna edemiyorsunuz.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Sizin
savaşınız, bizim değil.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bakın,
binlerce Özel Harekât polisi görev değişikliği için dilekçe
veriyor.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Yapma
ya!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) 11 Temmuzda
Eylemsizlik bitti. diye açıklamadınız mı?
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Dün Bingöl,
Diyarbakırdaydım, onlarca, yüzlerce asker, polis, saray
savaşına alet olmamak için istifa dilekçeleri veriyor, istifa!
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Sen
alet olma!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Açıklama
yaptı mı yapmadı mı 11 Temmuzda?
İDRİS BALUKEN (Devamla) - O nedenle,
kırk yıl da savaşsanız, kırk kez daha ağır
bir devlet terörü de uygulasanız dönüp dolaşacağınız
yer müzakere masasıdır. Yol yakınken, daha fazla
halkımıza bedel ödetmeden bunu yapın. dediğimizde de biz
bunu kastediyorduk.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Baluken Yapılan vatan savunması değil saray
savunmasıdır. diyerek bu milletin maruz kaldığı
terörist saldırıya karşı son derece hafifleştirici
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) O senin telakkin
Hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) -
ama aynı
zamanda terör örgütünün de stratejisine uygun bir dille konuşmuş, AK
PARTİ Grubunu da bu çerçevede eleştiren, bu teröre karşı
yürüttüğü mücadeleyi eleştiren bir değerlendirmede
bulunmuştur.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Tam Göbels.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - 69a göre,
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Bostancı, buyurunuz
ancak şunu rica ediyorum, bunu sonlandıralım, inanıyorum ki
siz yeni bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde konuşmanızı
yapacaksınız.
Buyurun.
9.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; PKK terör örgütünün sözde
şeflerinden birisi diyor ki: Bizim bu yöntemle hedefimiz Tayyip
Erdoğandır ve AK PARTİ iktidarıdır. Yani
şehirlerdeki bu yıkım, terör örgütünün buralarda
gerçekleştirdiği vahşice, canice, alçakça
saldırılarının sebebi Türkiye siyasetinde bir iktidar
değişikliğini sağlamak. Sayın Baluken, demokratik
zeminlerde teşekkür etmiş bir siyasi parti olarak bu stratejiye uygun
bir dille Bu iş vatan işi değil, saray işi. demeniz acaba
hangi bağlama oturur? Nasıl muhakeme edersiniz bunu? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yapılan şudur aziz milletimiz,
yapılan şudur: Terör örgütü bu millete karşı bir
saldırıya girişmiştir, varlığına, ortak
kaderine ve geleceğine. Aynı terör örgütü, bu işi sanki iç siyasetin
bir parçasıymış gibi takdim ederek saray ve AK PARTİ
diyerek AK PARTİnin dışındaki bütün muhalif güçleri kendi
kirli stratejisinin ortağı yapmaya çalışmaktadır. Bu
millet bu oyuna gelmez Sayın Baluken, bu millet bu oyuna gelmez. Terör
örgütü, şefleri dahi, şehirlerde yaptıkları bu işin
yanlış bir iş olduğunu, sonuçları itibarıyla
yıkım getirdiğini, kendileri açısından da mahzurlu
olduğunu ifade ediyor. Ümit ederim, Sayın Baluken ve HDP Grubu da
bugüne kadar millet nezdinde aynı stratejinin bir parçası olarak
anlaşılan, öyle yorumlanan tavırlarına ilişkin bir öz
eleştiri ortaya koyarlar.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bostancı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani
yine, PKKyle aynı strateji doğrultusunda söylemlerde
bulunduğumuzu söyleyerek sataşmada bulundu, söz talebimiz var.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Baluken.
Sizden rica ediyorum, yeni bir sataşmaya meydan
vermeyecek şekilde düşüncelerinizi ifade ediniz, bunu
sonlandıralım.
10.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bostancı, PKKyle ilgili
söylediğiniz sözlerin muhatabı bizler değiliz.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Niye sen
cevap veriyorsun?
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Herhâlde KCKnin
başkanlık konseyi ya da eş başkanları size cevap
verirler. Ama HDP'nin ne söylediği ilk günden itibaren ortadadır,
nettir. Çözüm sürecinin içerisinde bulunan bir milletvekili olarak söyleyeyim:
İmralıda son yaptığımız toplantıda bir
izleme heyetinin kurulması durumunda ve Sayın Öcalanın
Diyarbakır Nevrozundaki mesajından bir hafta sonra adaya gitmesi
durumunda resmî müzakerelerin başlayacağı ve PKKye Türkiye
Cumhuriyetine karşı silahlı mücadeleyi bir kenara
bırakarak demokratik siyasi mücadelenin ikame edileceği çağrısının
yapılacağı konusunda anlaşmıştık. Eğer
devletin tutanaklarını okursanız bu konuda orada varılan
mutabakatı da görürsünüz. Ancak, kırk yıllık bir
savaşı
YUSUF BAŞER (Yozgat) Ne savaşı be,
ne savaşı!
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
yüz
yıllık bir meseleyi çözmek için bu kadar altın fırsat
değerinde bir mutabakat ortaya çıkmışken
Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkıp Ben izleme heyetini
doğru bulmuyorum. dedi, İzleme heyeti falan olmaz. dedi;
sonrasında Ne masası, ne tarafı! Ortada masa yok, taraf yok;
bunlar İmralıyı meşrulaştıran söylemler. dedi;
hatta daha ileri gitti Dolmabahçe mutabakatı yanlış, Kürt
sorunu yoktur. dedi. Yani bütün bunlara bir kere, bizim cevap vermemiz züldür;
aslında sizin cevap vermeniz gerekir. Siz iki buçuk yıllık süre
içerisinde eğer çözüm süreciyle ilgili, demin vekilinizin Başbakana
atıf yaparak söylediği gibi, yüzyılın en önemli projesi
olarak değerlendirdiyseniz o durumda sizin çıkıp cevap vermeniz
gerekirdi. Dolayısıyla, çözüm sürecini kimin bozduğu,
masayı kimin devirdiği, savaşı kimin
başlattığı son derece nettir. Tabii ki, halka yönelik
savaşla gelirseniz, bunun karşısında bizim boyun eğip
diz çökeceğimizi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
beklemeniz de
gerçekçi bir yorum değildir. En büyük siyasi mücadeleyi size de, saraya da
karşı yapmaya devam edeceğiz. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, yargı
erkini baskı altına aldığı ve yönlendirdiği,
kuvvetler ayrılığı ilkesine ve Anayasaya aykırı
yaklaşımlarda bulunduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/3) (Devam)
BAŞKAN - Gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmaması konusunda siyasi parti grupları
adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, çözüm sürecine ilişkin tartışmalar
kamuoyunun bilgisi dâhilindedir, ilgili bakanlar gerekli açıklamaları
yapmışlardır.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hiçbir açıklama yok
Sayın Başkan, doğru değil, yalan o; hiçbir açıklama
Mugalata yapıyorlar sadece, mugalata.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Tutanaklar
açıktır, milletin bu konuda bir kanaati vardır.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Tutanaklara geçmiştir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Tutanaklara geçmesi açısından, ben de bugün AKPnin
kurucularından olan Sayın Arınçın, çözüm sürecine
gerekçelere sığınmadan acil bir şekilde dönülmesi gerektiğiyle
ilgili çağrısını son derece önemsediğimizi ve AKPli
bütün vekillerin de bunu okuması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Arınçın ölüler üzerindeki bilanço
yarıştırma anlayışını eleştiren
tutumunu da yine AKPli vekillerin okumasını tavsiye ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken, tutanaklara geçmiştir.
Şimdi Hükûmete söz vereceğim.
Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Bakan.
Süreniz yirmi dakikadır.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hakkımda,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına verilen gensoru önergesi
vesilesiyle huzurlarınızdayım. Bu vesileyle,
saygıdeğer üyeler, hepinizi ayrı ayrı saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle belirtmek isterim ki hakkımda verilen
gensoru, herhangi bir somutluğa dayanmamakta; tamamen belli bir algı
operasyonu çerçevesinde, çarpıtmalardan ve asılsız yorumlardan
ibarettir. Böylesi bir önergeyi vermek ve bunu gensoru gibi çok ciddi bir
müesseseyi kullanarak yapmak fevkalade yanlış olmuştur.
Gensorunun ne olduğu Anayasa ve İç Tüzükte belli; bu, onların
hiçbirine uymuyor, buradan özellikle ifade etmek isterim.
Türkiye bir hukuk devletidir. AK PARTİ
hükûmetleri, hukuk devletini güçlendirme noktasında çok ciddi reformlara
imza atmıştır. Hükûmetlerimiz döneminde
attığımız adımlar, yaptığımız
reformlarla, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığını
sürekli güçlendirdik, tahkim ettik.
Ben, şimdi, yüce heyetinize sormak istiyorum:
DGMlerin konuşmaya dahi cesaret edilemediği bir Türkiye'de, DGMleri
ve ÖYMleri kaldırarak, hukuk devletini biz geriye mi götürdük?
LEVENT GÖK (Ankara) Sulh cezalar ne olacak?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Hukuk devletini zayıflattık mı? YAŞ ve HSYKnın
meslekten ihraç, memurların, uyarma ve kınama cezaları
karşısında haksızlığa uğrayanın
Haksızlığa uğradım. demesini Anayasanın
yasakladığı bir Türkiyede bu yasakları kaldırarak hak
aramanın önündeki engelleri kaldırdık da hukuk devletini
zayıflattık mı? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Mahkeme
kararlarını uygulamıyorsunuz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Türkiyede darbe yapanların yargılanmasını engelleyen
Anayasa geçici 15i yürürlükten kaldırarak darbe yapmış
komutanları milletin yargısının huzuruna çıkararak
hukuk devletini, demokratik devleti geriye mi götürdük?
CEYHUN İRGİL (Bursa) Evet.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Alkışlanacak işler yaptık, takdir edilecek işler
yaptık.
CEYHUN İRGİL (Bursa) E, sonra özür
dilediniz ya yanlış yaptık diye!
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Neyi
alkışlayacağız ya?
CEYHUN İRGİL (Bursa)
Kandırıldık. diye özür dilediniz ya!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Memurlara toplu sözleşme hakkını, uluslararası insan
haklarına ilişkin anlaşma hükümleri ile iç hukuk hükümlerinin
çatışması hâlinde uluslararası sözleşme hükümlerine
üstünlük veren kuralı Anayasaya koyarak hukuk devletini geriye mi
götürdük? Kim yaptı bunu? Biz yaptık, biz, biz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Uygulamaya bak, uygulamaya!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bütün anlaşmaların altına imza koymuşuz. Hepsini hukukun
üstüne çıkaran adımı biz attık.
CEYHUN İRGİL (Bursa) E, mahkeme
kararlarını uygulamıyorsunuz!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Kadınlar lehine pozitif ayrımcılığı, çocuklar
lehine pozitif ayrımcılığı, kişisel verileri
koruma hakkını Anayasaya ve hukukumuza biz getirdik, biz. Hukuk
devletine böyle sahip çıkılır. Darbecilerin önünde,
arkasında şak şak yapmakla çıkılmaz, bunların
gereğini yaparak çıkılır.
CEYHUN İRGİL (Bursa) İnsanı da
susturdunuz insanı!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ya
millî kumpas diyordunuz! Paralelin kumpası diyordunuz!
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Anayasa Mahkemesine 40 bin tane başvuru var hak ihlalleriyle ilgili.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bakın, HSYKyla ilgili bizden önceki dönemde
Cumhurbaşkanının, Yargıtayın,
Danıştayın doğrudan üye seçme yetkisi, atama yetkisi yok;
kürsüdeki adli, idari yargı hâkim ve savcılarının da seçme
hakkı yok. 3 tane seçecek her boş üye için Yargıtay, sonra 1ini
Cumhurbaşkanı seçecek. Temyiz kudreti yok. diyordu bu Anayasa ve
yasalarımız, Siz yapamazsınız, doğrudan
seçemezsiniz
Sekreteryası yok, bütçesi yok, binası yok,
çaycısını dahi Adalet Bakanlığı veriyor,
Teftiş Kurulu Adalet Bakanına bağlı. Peki biz ne
yapmışız? Cumhurbaşkanına, Yargıtaya, Danıştaya,
Adalet Akademisi Genel Kuruluna, kürsüde görev yapan adli ve idari yargı
hâkim ve savcılarına doğrudan HSYKya üye seçme yetkisi verdik,
hukuk devletini geriye mi götürdük, yanlış mı yaptık?
Doğru yaptık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Adalet Bakanının rolünü azalttık. Dairelerin
çalışmasına katılmıyor, oy verme hakkı yok;
sadece belli konularda genel kurula başkanlık yapar hâle getirdik.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Niye
başkanlıktan feragat ettiniz?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Teftiş Kurulu Adalet Bakanlığına bağlıydı,
HSYKya bağladık, kötü mü yaptık? İyi yaptık.
Yaptığımız düzenlemeler yargı
bağımsızlığını, kuvvetler
ayrılığını, hukuk devletini güçlendiren düzenlemeler
olmuştur; bunun altını burada özellikle çizmek istiyorum.
Bu adımlar sonucunda, Türkiyede çok olumlu
gelişmeler olduğu gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
nezdindeki karnemiz de değişmiştir. 31 Aralık 2012de
16.876 olan derdest başvuru sayısı 29 Şubat 2016 tarihi
itibarıyla yüzde 50 oranında azalarak 8.500 olmuştur.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Niye
çarpıtıyorsunuz? Anayasa Mahkemesine gidiyor, Anayasa Mahkemesine.
Nasıl çarpıtıyorsunuz böyle ya? Kaç bin tane başvuru var
Anayasa Mahkemesine!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bunlar, bizim attığımız bu adımların son derece
başarılı ve doğru adımlar olduğunu açıkça
ortaya koymaktadır.
ALİ ŞEKER (İstanbul) -
Çarpıtmayın.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Yargı bağımsızlığı, hukuk devletinin
ayrılmaz bir vasfıdır. Bu tartışmasız bir
konudur. Yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız
mahkemeler tarafından kullanılır. Hâkimler görevlerinde bağımsızdır.
Görevlerini Anayasa, kanun ve hukuka bağlı vicdani kanaatleriyle
yaparlar. Bağlılıkları sadece Anayasaya, kanuna ve hukuka
olmalıdır; onun dışındaki bütün bağlılıkları
reddetmek yargı bağımsızlığının
ayrılmaz bir vasfıdır.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Sizin tek
bağlılığınız var, o da saraya. Padişaha
bağlısınız.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bir
hâkim, savcı eğer vicdanıyla Anayasa, kanun ve hukuka
bağlı hareket etmiyorsa, o zaman ideolojiye, başka başka
şeylere, konjonktüre bağlı hareket edebilir ki böylesi biri
bağımsız olamaz, böylesi bir vicdan adalete vesile olamaz. Onun
için, biz önemli adımlar attık.
Bakın, herkesin konuştuğu sırlar
vardı, şimdi burada söyleniyor. Bazı hâkim ve
savcıların Türk milleti adına yargı yetkisini Anayasa, yasa
ve hukuka bağlı bir vicdani kanaatle kullanmak yerine paralel devlet
yapılanması adına hareket ettikleri
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Size paralel,
size!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
dosyaların nasıl karara bağlanacağının
Pensilvanyaya veya Pensilvanya adına hareket edenlere sorulduğu
vesaire iddiaları ayyuka çıkmıştı.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ya, Pensilvanyaya
güzelleme yazan siz değil misiniz, biz mi yazdık?
ALİ ŞEKER (İstanbul) Selamı
var Pensilvanyanın!
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayenizde ayyuka
çıktı, sayenizde.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bakın, bu iddiaları en çok dile getirenler kimler biliyor musunuz?
ALİ ŞEKER (İstanbul) Selamı
var, selamı var Pensilvanyanın!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Şimdi, bakıyorum, bu iddialarla ilgili neler söylenmiş, neler.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Siz insanın
aklıyla dalga geçiyorsunuz. Pensilvanyaya defalarca teşekkür
ettiniz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bakın, Sayın Kılıçdaroğlu: Bu davalara bakan
savcılara savcı ve yargıç dediğim için gerçekten
üzgünüm
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ya, bırak
Allah aşkına! Ya, kardeşim, belgeler sende, sen uzayda mı
yaşıyorsun?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Onurlu, güvenilir, vicdan sahibi yargıç ve savcılardan özür
diliyorum
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ya, belgeler,
konuşmalar ortada ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Siz korkuyorsunuz, siz!
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ya, paralel de bize
mi paralel? Size paralel!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Buradan
bütün milletime sesleniyorum: Ne kadar süre geçerse geçsin bu davaları
sürdüren, adaleti katleden bu savcı ve yargıçlardan eninde sonunda
hesabını soracağım. Siz yargıyı, adaleti
katlettiniz, kendinize yargıç ve savcı dediniz. Siz savcı da
değilsiniz, yargıç da değilsiniz. Bunları kim söylüyor?
(CHP sıralarından Yalan mı? sesi) Kılıçdaroğlu
söylüyor, yalan falan değil, burada belgeleri. Daha başka onlarca,
onlarca
Bakın, paralel devlet yapılanmasıyla
irtibatlı bazı konularla alakalı Meclis
araştırması komisyonu kurulsun diye 9/3/2005te CHPnin
verdiği araştırma önergesi, Sayın
Kılıçdaroğlunun imzası var. Yine, bakın, daha sonraki
dönemde Sayın Kılıçdaroğlu bazı yargıçlara ve
savcılara sahip çıkan bir yaklaşım söylüyor.
Öte yandan, bakıyorum ben şimdi,
Sayın Demirtaş: Bugün hangi vali, hangi rektör, hangi kaymakam
cemaatin gelenekçi gizli çekirdek komitesine danışmadan ciddi karar
alabilir? Merak ediyorum ve soruyorum, kendinde bu gücü gören kaç tane vali
var? Özel yetkili mahkemelerin birçok savcı ve emniyet müdürleri bu
cemaatin kentlerdeki yarı gizli yapılanmalarına
danışmadan karar alabiliyorlar mı? Bir sürü laf var.
HAYATİ TEKİN (Samsun) Şimdi AKPye
danışmadan karar alabiliyorlar mı?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Şimdi, bunları niçin söylüyorum? İtham etmek için söylemiyorum.
Benim geçmişte söylediğim bazı lafları alıp bugün
buraya taşımak son derece yanlış, sizi kurtarmaz.
MELİKE BASMACI (Denizli) Neden,
geçmişinizden utanıyor musunuz?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ben
şunu hep ifade ettim, ifade ettim
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani
söylemiş misiniz, anlayamıyoruz. O zaman, söylemişsiniz.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın Bakan,
siz bizim liderimizin söylediğini bile gelip burada yüzümüze vuruyorsunuz,
olmadığımız yılların hesabını
istiyorsunuz bizden.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Doğru yaptıklarını gördüğüm zaman onları
söyledim. Yanlışı yaptıklarını fark ettikten
sonra lehlerine benim konuştuğum tek bir kelime, tek bir cümle yoktur
ama bakın, şimdi burada bunları söyleyenler bir yandan HDPsi,
bir yandan CHPsi paralel yapının âdeta Parlamentodaki sözcüsü gibi.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından Ayıp ya! sesleri) Bu gensoruyu onlar mı
verdi, siz mi verdiniz merak ediyorum.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Size paralel,
size!
LEVENT GÖK (Ankara) Bak, bak, bak, bak
tweetlerin burada. Oku, bak.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sensin paralel, sensin
paralel! Paralelin sözcüsü!
LEVENT GÖK (Ankara) Paralelci sensin, paralelci
sensin!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim, hatibi dinleyelim.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bakın, çok net söylüyorum: Adalet Bakanı olarak Türk
yargısı hakkındaki ayyuka çıkmış bu
iddiaları duymamam, konuşmaları duymamam, yargıda olan biteni
görmezlikten gelmem görevimi yapmamam anlamına gelirdi ve Anayasa ihlali
olurdu. (CHP sıralarından gürültüler)
LEVENT GÖK (Ankara) Bak, bak bunlar senin,
tweetlerine bak!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Seni paralel seni!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Adalet Bakanı olarak ben vazifemi yaptım; Anayasaya, kanunlara,
hukuka ve yargı bağımsızlığına sahip
çıktım; bundan sonra da sahip çıkmaya devam edeceğim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Bak, bak bunlar senin
tweetlerin, bak!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bugünlerde paralel devlet yapılanmasının lehine konuşan
cümleler, kelimeler bulamayanlar geçmişteki defterleri
karıştırıp oradan lehine cümleler söylüyorlar.
ATİLA SERTEL (İzmir) Paralel burada,
paralel!
LEVENT GÖK (Ankara) İnsanın yüzü
kızarır, bak tweetlerin burada senin. Bekir Bozdağ, o sözünden
özür dileyeceksin, özür.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bugün ne söylediğimizi değil, geçmiştekileri şey
yapıyorlar. Onun için ben onlara diyorum: Bu kirliliğin içine
batmışları geçmişteki laflar temizlemez.
ATİLA SERTEL (İzmir) Sayın Bakan,
burada bakın, Türkçe Olimpiyatlarındaki konuşmanız burada.
LEVENT GÖK (Ankara) Ne kadar yüzünüz
kızarmadan konuşuyorsunuz böyle!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ve
sizin de, bizim de yargı içerisinde öbeklenmiş bu paralel yapıya
karşı hep beraber mücadele etmemiz lazım.
MELİKE BASMACI (Denizli) Beslediler,
büyüttüler, şimdi mücadele ediyorlar!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Çok
net söylüyorum: Bu konu siyasi polemik konusu değildir. Dün siz şu
lafı söylediniz, bugün bu lafı söylediniz. diye defter
açarsanız ben size de çok laf söylerim, siz de bana çok laf söylersiniz.
LEVENT GÖK (Ankara) Al, al, al Hoca Efendiye
selamların!
ATİLA SERTEL (İzmir) Aynı kravatla
Fethullah Hocadan özür diliyorsunuz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Onun için diyorum ki: Gelin, Yargı konusunda dün kim ne söyledi, bugün ne
söylüyor? yarıştırmasını bir tarafa
bırakalım. Yargımızın bağımsız ve
tarafsız olması için Parlamentonun el birliğiyle Anayasa ve yasa
dışı bir yapılanmaya karşı mücadele etmemiz
lazım. (CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA SERTEL (İzmir) Sayın Bakan,
burada burada, aynı kravatla özür diliyorsunuz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, lütfen sessizliği sağlar mısınız.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim. Lütfen Sayın Bakanı dinleyelim efendim. Sayın
milletvekilleri
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Aksi takdirde, bu yaptıklarınız sadece yargıya gölge
düşüren pek çok olumsuzluklara vesile olanlara güç verir, güç.
LEVENT GÖK (Ankara) Hiç mi yüzün
kızarmıyor Bekir Bozdağ söylediklerinden!
ATİLA SERTEL (İzmir) Yukarıda Allah
var!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Onun için, gelin beraber olalım. Bu mücadelenin bu Parlamentonun ortak sorumluluğunda
yapılması lazım. Sadece Adalet Bakanının, sadece
Hükûmetin değil, hepimizin ortak mücadelesi lazımdır. Bunu
buradan özellikle ifade etmek isterim.
Özel yetkili mahkemeleri kaldırdık,
DGMleri kaldırdık, sulh ceza hâkimliğini kurduk.
LEVENT GÖK (Ankara) Sulh ceza ne oldu? Sulh ceza
ne oldu peki bu arada?
ALİ ŞEKER (İstanbul) Sulh cezalara
ne oldu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Şimdi, ne oldu? Bakın, sulh ceza hâkimliğini kurduk.
Bakın, burada bir şey
okuyacağım. Yargıtay yazı gönderiyor: Üzerinde uzun
süredir tartışmalar yapılan bu değişikliğin
yapılması yerindedir. Uzun uzun, neden sulh ceza hâkimliğinin
kurulması gerektiğini Yargıtay verdiği görüşle anlatıyor;
tarih 10/12/2013, o zaman göndermişler. Daha ben Bakan değilim, önceki
dönemde. Yine, HSYKnın görüşü, 6/12/2013, o da aynı
şekilde övüyor. 2012-2016 strateji belgesi, onlar da övüyor. Avrupa
Birliğiyle ilgililer de övüyor. Ne zaman sulh ceza hâkimliği kötü
oldu, biliyor musunuz? Biz, sulh ceza hâkimliğini kurdurduktan sonra
paralel yapı bir kara propaganda başlattı: Bu şunun için
kurudu, bu bunun için kuruldu.
ATİLA SERTEL (İzmir) Size paralel! Size
paralel!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ya,
yazılar burada, herkes övüyor: Yargıtay Doğru. diyor, HSYK
Doğru. diyor, AB Doğru. diyor; Anayasa Mahkemesine gidiyor,
Anayasa Mahkemesi Doğru. diyor, Hukuka uygun. diyor ama
bakıyorsunuz, bir paralel iftira çerçevesinde bu mahkemelere, hâkimliklere
yapılmayan kötülük, yapılmayan haksızlık kalmadı. Bunu
burada özellikle ifade etmek isterim.
Tutuklama evresinde verilen kararları konuda
uzman birinin incelemesi, soruşturma evresinde hâkimlikle ilgili bütün
kararları belli bir hâkimin vermesi son derece önemlidir. Uzmandır o,
sadece o konulara bakıyor ama eskiden yargılama yapıyor,
başka iş yapıyor, bu arada da tutuklama veya diğer tedbir
kararlarına ilişkin kararlar veriyor. (CHP sıralarından
gürültüler)
ATİLA SERTEL (İzmir) Paralel burada,
paralel!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Onun için yaptığımız bu düzenleme
ATİLA SERTEL (İzmir) Sayın Bakan,
aynı kravatla olimpiyatlarda konuştun, Türkçe Olimpiyatlarında!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Anayasanın ruhuna da uygundur, lafzına da uygundur, hukuk devletine
de uygundur; paralel devlet yapılanmasının lafzına, ruhuna,
onlara tabi olanlara uygun değildir ama millete tabi olanlara uygun bir
düzenlemedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Cumhurbaşkanımızın,
benim Anayasa Mahkemesi kararlarına dönük eleştirilerim üzerine
kıyamet koparıldı.
ATİLA SERTEL (İzmir) - Paralel burada,
paralel!
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Burada,
burada, Sayın Bakan!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ya,
niye kıyamet koparıyorsunuz?
BAŞKAN Sayan Bakan, bir saniye efendim
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Anayasa Mahkemesi kararları eleştirilmez kutsal metinler midir?
BAŞKAN Sayın Bakan
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Sayın
Başkanım, hatibi anlamakta zorlanıyoruz!
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Sayın Bakan, paralel burada!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
Sayın Bakanı sükûnetle dinleyin efendim.
ATİLA SERTEL (İzmir) Bize düşman,
size paralel!
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Millet size
kartı gösterdi, millet size gösterdi kartı! Kırmızı
kartını gördünüz milletin!
BAŞKAN - Önemli bir konu görüşülüyor, bir
gensoru görüşmesi gerçekleştiriyoruz, Sayın Bakanı
dinleyelim efendim.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Eleştirilmez kutsal metinler değildir. Mahkeme kararlarını
eleştirmek demokratik bir haktır.
ATİLA SERTEL (İzmir) İçeride
yatırdınız bilim insanlarımızı!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ben
de Adalet Bakanı olarak, siz de bir mahkeme kararına dair
eleştiriniz varsa bunu söyleyebilirsiniz. Bizim eleştirdiğimiz
nedir? Anayasa ve yasalara uyma konusunda en hassas olması gereken yerin
bu hassasiyeti göstermediği yönündedir. Şimdi, Anayasa ne diyor?
Diyor ki: Olan kanun yollarında gözetilmesi gereken hususlar
görüşülemez. Ne diyor? Bölümler ancak bunu görüşebilir, Genel
Kurulda bunu görüşemez.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Ne
yapacak? Yargılama uzun sürerse içeride tutuklu mu kalacaklar? Tutuklama
kararına itirazla orada tükenir kanun yolu. Haberiniz yok herhâlde.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ama
şimdi içtüzükte değişiklik yapılmış, orada
görüşülüyor ve sadece kanun yolu tüketilmiş konular gidebilir,
işin esasına girip karar veriyor. Onun için ben diyorum ki ben
yetkimi aştığımda beni eleştirin, yanlış
yaptığımda beni eleştirin ama bir mahkeme yanlış
yaptığı zaman da onu eleştirmeniz lazım. Anayasa
Mahkemesine yapılan bireysel başvurular Anayasa Mahkemesini ilk
derece mahkemesi yapmaz, temyiz mahkemesi yapmaz, süper temyiz mahkemesi
yapmaz, onun yetkisinin sınırı bellidir. O
sınırın içerisinde kaldığı zaman elbette ki bizim
saygımız sonsuzdur. Başka bir şey söyleyebilir miyiz? Ama,
sınır aşıldığı zaman da buna dair
eleştirimizi bizim yapmamız en doğal, demokratik
hakkımızdır. Sayın Cumhurbaşkanımız,
Anayasanın 104üncü maddesine göre, Türk milletinin birliğini temsil
eder; Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Bozar. demiyor!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasanın doğru
uygulanmasını gözetmek Anayasa tarafından ona verilmiş bir
anayasal vazifedir, onu yapmıştır.
Şimdi, Cumhurbaşkanımıza
karşı da burada pek çok laflar söylendi, eleştiriler
yapıldı. Buradan ifade etmek isterim ki, değerli
milletvekilleri, Türk Ceza Kanununun 299uncu maddesinde yer alan madde sadece
bizim hukukumuzda olan bir madde değil. Benzer şekilde, başka
ülkelerin hukukunda da bu konu suç olarak tanzim edilmiş.
Bazılarını okuyayım, belki merak edersiniz: İtalyada
bir ile beş yıl arasında hapis cezası, Polonyada üç yıla
kadar hapis, Almanyada beş yıla kadar hapis; Yunanistanda, İzlandada,
Portekizde, Slovenyada, Norveçte suçtur ve pek çok Avrupa Birliği
ülkesinde suçtur. Peki, oralarda niye bu kadar yok?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Böyle
Cumhurbaşkanı yok!
LEVENT GÖK (Ankara) - Böyle bir
Cumhurbaşkanı yok da o yüzden yani!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Oralarda toplu olarak Cumhurbaşkanına hakareti ibadet sayan ve
bununla ilgili kampanyalar başlatan vatandaşlar yok. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Oradaki
cumhurbaşkanları da herkese saygı duyuyor.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Oradaki
cumhurbaşkanları Cumhurbaşkanlığı yapıyor,
buradaki gibi değil.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Şimdi gruplar Sayın Cumhurbaşkanımızın aleyhine
kampanyalar başlatıyorlar.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Oradaki cumhurbaşkanları
da halkına saygılı.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Herkes diyor: Cumhurbaşkanı aleyhine bir görüş söyledi
tutuklandı, bir görüş söyledi dava açıldı. Adalet
Bakanı izin verdi. Bakın, söylenen sözler burada. Tweet
atıldı, başına gelmedik kalmadı. Yahu, Twett
attı diye kimseye bir şey yapılmıyor.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Buradaki
Cumhurbaşkanı AKP Genel Başkanı gibi davranıyor.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Eleştirdi diye kimseye bir şey yapılmıyor. Ya ne
yapıyor? Sinkaflı küfürler yapıyor. Benim yüzüm
kızarıyor, okuyamıyorum, bakın hep kızarmış
burada. İsteyenlere vereyim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bakın, sizin ananıza, sizin eşinize, sizin
bacınıza, sizin çocuklarınıza, sizin geçmişinize
sinkaflı küfür yapmak bu milletin ahlakına uygun mu, hukukumuza uygun
mu, siyasi eleştiri mi, doğru bir şey mi? İnsan utanır
biraz yahu! Bunları biz savunmuyoruz, himaye etmiyoruz. Benim yüzüm
kızarıyor, okuyamıyorum. Ama şimdi, bakın, dört bir
yandan Sayın Cumhurbaşkanımızın aleyhine bir itibar
suikastı çerçevesinde kampanyalar yürütülüyor.
Venedik Komisyonu geçende geldi. Ben Venedik
Komisyonu Başkanıyla da görüştüm geçmişte. O zaman
bazı konuları anlatırken bana dedi ki: Bizim vazifemiz anayasa
yapım süreçlerinde hükûmetlere danışmanlık
yapmaktır." Ama, şimdi, 299uncu maddeyle ilgili inceleme yapmak
üzere geliyor. Ya, 299uncu madde Venedik Komisyonunun görevine girer mi?
Anayasa değil. Avrupa Konseyi karar verdi, girer. Dünyanın hangi
ülkesinde bu maddelerin incelenmesine dair kararlar veriliyor? Yok. Bizim
hukukumuza bu madde 2004te mi geldi? Hayır. 1925te yürürlüğe
girmiş bulunan Türk Ceza Kanununun içinde bu madde var mı? Var.
Doksan yıldan fazladır uygulanıyor mu? Uygulanıyor. O
zamandan bugüne kadar uygulayanlar bunun Anayasaya
aykırılığını iddia etmeyi bir gün olsun
akıllarına getirdiler mi? Getirmediler çünkü Anayasaya
aykırı bir şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Doksan
yıldır bu kadar hakaret davası açılmamışken niye
bu sefer açılıyor? Bunu sorguladınız mı acaba?
LEVENT GÖK (Ankara) Eski
Cumhurbaşkanıyla bir karşılaştırma yapın,
karşılaştırma yapın.
BAŞKAN Sayın Bakan, mikrofonunuzu
açıyorum, ek süre veriyorum.
Sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Ama, maalesef, bugün başka bir noktaya geldi, getirilmek isteniyor.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Anayasaya uygun bir
Cumhurbaşkanı vardı o zaman.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bakın, şunu söyleyeyim: Sayın Cumhurbaşkanımızın
şahsına karşı itibarsızlaştırma konusunda ne
kadar büyük kampanyalar yürütürseniz yürütün netice alamazsınız çünkü
milletin kalbinde sevgisi olanı o kalbi sökmeden yok edemezsiniz, siz bu
milletin kalbini sökemezsiniz! (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar) Ne zaman yaparsanız yapın netice
alamayacaksınız. Allahın izniyle bu millet kimi
seveceğini, nasıl seveceğini her zaman bildiği gibi, bundan
sonra da bilmeye devam edecektir.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Maalesef ki siz
milletin kalbini söküyorsunuz. Dünyanın neresinde cumhurbaşkanı
halkına bu kadar saygısızlık yapıyor?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Tabii, burada hakkımdaki gensoru içerisinde pek çok madde var, sokağa
çıkma yasaklarıyla ilgili konular var ve diğer hususlar var.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Aynı sözleri
Fethullah Hoca için de söylemiştiniz.
ATİLA SERTEL (İzmir) Aynı sözler
var, aynı! Milletin kalbinde Fethullah Hoca! Yarın Tayyip Bey için
kötü söz söylemeyin!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Şunu ifade etmek isterim: Bu konuların tamamı Türkiyede hukuka
uygun bir biçimde yürümektedir. Türkiye'nin terörle mücadelesi hukuk devleti
ilkelerine uygun bir şekilde yürümektedir.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Her gün başka
bir şeyi savunmak çok zor. Allah size de kolaylık versin.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Dünyada terörle mücadele eden ülkeler arasında mücadelesini hukuka azami
riayetle sürdüren yegâne ülke Türkiyedir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bakın, Fransada bir terör
saldırısı oldu, Fransız Hükûmeti ne yaptı?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bütün
dünya biliyor bunları!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesini askıya aldığını söyledi ve
yazı gönderdi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Basın özgürlüğünde de en iyi ülke Türkiye değil mi(!)
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Ben terörle mücadele ediyorum, İnsan Hakları Sözleşmesini de
askıya alıyorum. dedi. Fransa bunu yaptı. Peki, Fransada bu
terörle mücadele karşısında ne diyorlar, Türkiyede ne diyorlar?
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini askıya
aldı mı? Almadı. Ona uygun bir şekilde vazifemizi
yapıyoruz, mücadelemizi yapıyoruz.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Gerek
yok, güzel yapıyorsunuz(!) Askıya almanıza gerek yok, zaten
uygulamıyorsunuz!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Anayasa Mahkemesine gitti mi? Gitti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
gitti mi? Gitti. Hem Anayasa Mahkemesi hem Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi bu konuları esastan reddettiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) 5
dosyada AİHM tedbir kararı verdi, daha sonra onları da
kaldırdı. Şu anda tedbir kararı verilmiş bir tane
dosya bulunmamaktadır.
Öte yandan, kalkıp Burada bir hukuksuzluk
yapılıyor. deniliyor. Bir hukuksuzluk yok. Hukuksuzluk, barikat
kurmaktır, hendek kazmaktır, bomba atmaktır, sivil insanlara,
askere, polise kurşun yağdırmaktır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Teröristleri sivil vatandaş
gibi göstermek için kapı kapı gezip, bu kürsüyü kullanmaktır.
Ayıp olan budur, yanlış olan budur. Biz kimin terörist
olduğunu gayet iyi biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bitti,
bitti Sayın Başkan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Askere, polise silah doğrultan, roket atan, bomba atan, mayın koyan
Allah aşkına, buna karşı asker gülle mi gidecek? Ya sen
bana bomba attın, bak, bir sürü kardeşim şehit oldu. deyip ona
öyle mi bakacak?
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Onları
soruşturmayın. diyen vali. Valiye de Onları
soruşturmayın. diyen ne olacak?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ne
yapacak? Ona hak ettiği dilden cevap verecek. Yapılan budur.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Valiye Onları
soruşturmayın. diyen ne olacak? Valilere Dokunmayın. diyen ne
olacak?
CEYHUN İRGİL (Bursa) Onlar silahla
gelirken valilere Elleşmeyin. diyen kim?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, kürsü işgaline döndü.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Teröristlere
ve terör örgütüne, onu destekleyenlere hak ettikleri dilden, bundan sonra da
teröristlerin hak ettiği dilden konuşmaya kararlı bir
şekilde devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ATİLA SERTEL (İzmir) Valileri beraber
atadınız, emniyet müdürlerini beraber atadınız.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Teröristlere
dokunmayın. diyen kim?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bu
haksız ve yersiz gensoruyu yüce Meclisin vicdanlarına
bırakıyor, hepinizi saygıyla Allaha emanet ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, Türkiyede
yapılan araştırmada güvenilir kurumlar arasında yargı
7nci sırada. Kendi döneminde yargıyı 7nci sıraya
düşürmüş bir Adalet Bakanının bunlardan bahsetmesi gerekirken,
yargının nasıl 1inci sıraya, adaletin nasıl 1inci
sıraya gelmesi gerektiğinden bahsetmesi gerekirken
yaptığı konuşmada sözcümüzün paralel yapının
sözcüsü gibi davrandığını söylemek suretiyle sataşmada
bulunmuştur.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Öyle
değil mi?
LEVENT GÖK (Ankara) Ağır bir töhmettir,
onun cevabını kendisine iade edeceğiz. O bakımdan, söz
istiyoruz efendim.
BAŞKAN 69uncu maddeye göre söz talep
ediyorsunuz.
LEVENT GÖK (Ankara) Evet, Bülent Tezcan
konuşacak.
BAŞKAN Buyurun Sayın Tezcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz iki dakikadır.
Lütfen, cevap hakkınızı yeni bir
sataşmaya meydan vermeyecek şekilde kullanınız.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
11.- Aydın
Milletvekili Bülent Tezcanın, Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet
adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
bir polemik yapmayacağım, sadece birkaç şeyi
okuyacağım. Muhterem Fethullah Gülen Hoca Efendiye Antalyadan
selamlarımı iletiyorum.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) O zaman öyleydi.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Tarihine bak, tarihine.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Stadyumlar olimpiyatlara
dar gelecek. diyen Muhterem Fethullah Gülen Hoca Efendidir.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Tarihini söyle,
tarihini.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Muhterem Fethullah Gülen
Hoca Efendiye teşekkür ediyorum.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Şimdi sen de
selam söylüyorsun.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Bu sözler Sayın Bekir
Bozdağın Twitter hesabından attığı
tweetlerdir; bir. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Tarihini söyle,
tarihini. Tarihini söyler misin, tarihini merak ettim.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) İkincisi: 24 Mart
2011, bakın, şu sözü vicdanınıza bırakıyorum, hiç
yoruma gerek yok: Fethullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği
değerli bir kıymettir; seversiniz sevmezsiniz ama değerli bir
insandır, bilge bir insandır.
LEVENT GÖK (Ankara) Ya, işinize geldiği
zaman öyle.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Ekmeleddini
anlatsın Sayın Başkan!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Bu ülkenin millî ve
manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için
hizmetini yapıyor. Her şeyi de açık, devletin denetimi, gözetimi
altında, her şey göz önünde. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Eski genel
başkanınız F tipi yapılanma kavramını ortaya
atmıştı. F tipi yapılanma kavramını Deniz
Baykal getirdi, Deniz Baykal.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
hatibi dinleyin efendim.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Temiz insanları
çete diye suçlamak kabul edilemez. Bu sözleri de Sayın Bekir
Bozdağ söylüyor, bu sözler de onun tutanaklara geçen sözleri.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Sen şimdi
söyle sözünü, senin sözün ne?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, biz dün ne söylediysek bugün de aynı şeyi
söylüyoruz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Kürsüden söyle,
kürsüden.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Dün Sayın Genel
Başkanımız, Fethullah Gülenin devleti teslim almaya
kalktığını söylediği zaman onunla paralel yürüyen
sizdiniz, karşı çıkan bizdik, bugün de karşı
çıkan biziz. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Koluna giren kim,
koluna?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) 160 yargıcı
Yargıtaya tayin edip Yargıtayın düzenini bozan sizdiniz, cemaati
Yargıtaya sokan sizdiniz, ona karşı çıkan bizdik.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Sen FETÖnün
neresindesin, onu söyle!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Gök ne istedi de yer vermedi.
diyenler sizin Genel Başkanınızdı. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Hayır, sen
FETÖnün neresindesin?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Bizim defterimizde kara
sayfa yok, hangi defteri açarsanız açın kara sayfa sizin defterinizde.
Teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Tezcan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani
uğultudan kendi sesimi duyamıyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir saniye
efendim
Lütfen, sükûnete davet ediyorum.
Sayın Baluken, dinliyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, şimdi paralel yapı ve FETÖ diye
tanımladıkları bir yapıyla ilgili geçmişte kol kola
yürüyüp Ne istediler de vermedik? diyen, Ankarayı parsel parsel onlara
peşkeş çektik. diyen bir Kabinenin üyesi olarak Sayın Adalet
Bakanı Bekir Bozdağ, HDPnin paralel yapıyla iş
birliği yaptığını savundu, dolayısıyla
açık bir sataşmada bulundu.
BAŞKAN Siz mi konuşacaksınız?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Grubumuz
adına Sayın Meral Danış Beştaş.
BAŞKAN Buyurun Sayın Danış
Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz iki dakikadır.
Sayın Danış Beştaş, lütfen
cevap hakkınızı bir sataşma yaratmayacak şekilde
kullanınız.
12.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Adalet Bakanı
Bekir Bozdağın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Adalet
Bakanı sorularımıza yanıt vermedi. Gerçekten hiçbir
şey anlamadık. Yani ben onlarca gerekçe saydım gensoru için,
sadece Anayasa Mahkemesinin gerekçesine dair bir cevap duydum, onun haricinde
ne hasta tutsaklara ne çocuk ölümlerine ne katliamlara ilişkin
cezasızlık politikasına ne 1990lı yıllara
ilişkin politikalara, hiçbirine yanıt alamadık. Sayın
Adalet Bakanı olarak siz burada, kaldırıp yerine aynı,
farklı isimlerle kurduğunuz mahkemeleri anlattınız.
ÖYMleri kaldırdınız, TMK 10la görevli mahkemeleri kurdunuz,
aynı yetkileri oraya devrettiniz, ondan sonra sulh ceza mahkemelerine
aynı yetkiler devredildi. Yani sizi dinleyince gerçekten gensorumuzla
sorduğumuz ve gerekçe teşkil eden hiçbir şeyi anlamadık.
Biz ne söyledik, siz ne cevap verdiniz anlamadık.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) O zaman bir daha
verirsiniz, anlarsınız o zaman, bir daha verin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Somut
soruyorum Sayın Adalet Bakanı, niye biz cezaevine gidemiyoruz? 1
Kasımdan sonra tek bir HDP milletvekiline neden izin vermiyorsunuz? Sizin
yetkiniz olmadığı hâlde keyfî bir tutumla, hukuku
çiğneyerek tümüyle bunu reddediyorsunuz ve biz bunun için gerekli yasal
işlemleri de başlattık.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Yetkisi
yoksa niye izin istiyorsun?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Kesinlikle bu konuda en kısa sürede yargıdan bir karar
çıkmasını bekliyoruz.
Yani, AYM kararlarına ilişkin
söyleyeceğimiz bir şey yok ama avukatları adliye
koridorlarında dövdüren, tutuklatan yine sizin döneminizde. Yani
Cumhurbaşkanının avukatlığını çok iyi
yaptınız, başarılıydınız gerçekten, tebrik
ediyorum, biz de onu söylemiştik zaten.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Hepimizin görevi
Cumhurbaşkanımızı savunmak, hepimizin görevi. Sizin de
göreviniz Cumhurbaşkanını savunmak.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Başka bir şey de söylememiştik ama sizler
Cumhurbaşkanını savunacaksanız Amerikadaki koruma
örneğini öneririm.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Evet, hepimizin
görevi, bizim Cumhurbaşkanımız çünkü.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Orada
başka sesler çıkarır, aa, uu!, belki o zaman
susturabilirsiniz, başka türlü olmuyor.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Bizim
Cumhurbaşkanımız, siz de savunmaya başlayın
artık.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Yani
Sayın Adalet Bakanına şunu söyleyeyim: Bizim Diyarbakırda
bir laf var. Gerçekten Hukuka uygundur. demekle olmuyor.
Diyarbakırlılar şunu derler: Biz bize hayran, biz bize kurban.
Yani geldi, kendini övdü övdü
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
bütün
istatistikleri yerle bir etti ve hiçbir sorumuza yanıt vermedi.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Danış Beştaş.
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, yargı
erkini baskı altına aldığı ve yönlendirdiği,
kuvvetler ayrılığı ilkesine ve Anayasaya aykırı
yaklaşımlarda bulunduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/3) (Devam)
BAŞKAN Adalet Bakanı Bekir Bozdağ
hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza
sunacağım.
Gensoru önergesinin gündeme
alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Evet, gensoru
önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.16
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR (Elâzığ)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 66ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Bu kısmın 2nci sırasında yer
alan, Halkların Demokratik Partisi Grubu Adına Grup Başkan
Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin; Çocuklara Yönelik Cinsel
İstismarı ve Kadınlara Yönelik Şiddeti Önlemede İhmali
Bulunduğu İddiasıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema
Ramazanoğlu Hakkında Bir Gensoru Açılmasına
İlişkin (11/4) esas numaralı Önergesinin görüşmelerine
başlıyoruz.
2.- HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, çocuklara
yönelik cinsel istismarı ve kadınlara yönelik şiddeti önlemede
ihmali bulunduğu iddiasıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Sema Ramazanoğlu hakkında Gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/4)
BAŞKAN Hükûmet? Yerinde.
Önerge daha önce bastırılıp
dağıtıldığı ve Genel Kurulun 29 Mart 2016 tarihli
62nci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99uncu
maddesine göre, bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti
grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına
Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri, önerge sahibi için on dakika,
gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum:
Önerge sahibi olarak Hüda Kaya, İstanbul
Milletvekili.
Siyasi parti grupları adına söz alan
sayın milletvekillerini okuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Deniz Depboylu, Aydın Milletvekili; Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Filiz Kerestecioğlu Demir, İstanbul
Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Candan Yüceer,
Tekirdağ Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Mehmet Akif Yılmaz, Kocaeli Milletvekili.
Hükûmet adına Sema Ramazanoğlu, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı.
Şimdi önergenin görüşmesine
başlıyoruz.
Önerge sahipleri adına, Sayın Hüda Kaya,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun efendim. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HÜDA KAYA (İstanbul) Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Sayın Sema Ramazanoğlunun çocuklara yönelik cinsel
istismarı ve kadınlara yönelik şiddeti önlemede ihmali
bulunduğuna yönelik HDPnin verdiği gensoru hakkında söz
almış bulunuyorum.
Elbette ki biliyoruz, kadınlar ve çocuklar
sadece on beş senedir değil tarih boyunca türlü saldırılara
maruz kalmış, sömürülmüş, tacize ve tecavüze
uğramış, şiddete uğramış, savaşlarda,
siyasi ve ekonomik toplumsal krizlerde en büyük darbeleri
almışlardır. Günümüzde bir yandan gelenekçi, dinci, tutucu
zihniyetlerin saldırıları, bir yandan da kapitalist, sekülerist
ve modernist zihniyetlerin ortak saldırıları, yeryüzünün tüm
kadın ve çocukları için tarihin en ağır sürecini yaşatmıştır
ve yaşatmaya devam etmektedir.
İnsanlığın beşiklerinden
olan Mezopotamya, Orta Doğu ve Anadolu coğrafyamız şüphesiz
bu insanlık krizlerinden ciddi bir şekilde etkilenmiştir ve
etkilenmeye devam etmektedir. Bu tarihsel ve derin krizlerin üstesinden gelebilmek
ancak yasaları, mevzuatları, ideolojileri, partileri, örgütleri,
cemaatleri, vakıfları, ekonomi modellerini, tüm projeleri ve tüm
izmleri aşan bir zihniyet devrimiyle, doğaya, doğala
dönüşle mümkün olabilir. Yani mevcut sistemler, devletler, kanunlar,
partiler, kentler, metropoller, yapılanmalar dâhilinde köklü bir çözüm
aramak ve bulmak zordur. Ancak her zaman ve mekânda iktidarlar ve gücü elinde
tutanlar sonuçlardan öncelikli olarak sorumludurlar ve sorumluluktan
kaçamazlar.
Senelerdir Türkiye, tarihinin en
çalkantılı, krizli, kanlı günlerini yaşarken yaşanan
binlerce acı örneğin birinde bile AKP iktidarı tek bir
sorumluluk üstlenip yönetici ahlakına uyarak hesap verici pozisyonuna
girmemiş; sürekli hesap sorucu, mağdur, mazlum rollerini oynayagelmiştir
ve oynamaya devam etmektedir. İktidarı, devleti ve devletin
bağımsız olması gerekenler dâhil olmak üzere tüm
kurumlarını ele geçirmiş olan AKPnin, Türkiyenin, hatta
dünyanın en mağduru, en mazlumu, en hakkı yenileniymiş gibi
konuşmaktan ve hedef göstermekten öte bir girişimi vaki
olmamış, olmamaktadır.
Yaşanan yüzlerce, binlerce cinayet, katliam,
yolsuzluk, insan kayırma, taciz, tecavüz yaşandığıyla,
yapıldığıyla kalmış durumdadır ki
Roboskiden Somaya, Pozantıdan Berkine her gün bunlardan birini
anıyoruz ve yaşamaya devam ediyoruz. Özellikle bugün devletin tüm
gücü ve savaş araçlarıyla yürüttüğü operasyonlarda kelimelerin
yetersiz kalacağı insanlık ve hukuk dışı
uygulamalar almış başını gitmektedir ve iktidar
göstermelik dahi olsa kılını kıpırdatmamakta ve âdeta
her tür sınırın aşılması için failleri rahatlatıcı
söylemler ve eylemler geliştirmektedir.
Klasik iktidarcılık
bataklığına saplanarak, devletçi, darbeci yapılarla
birleşerek geleceğini kuran AKP tüm bunları da din, iman
diyerek, Dindar nesil yetiştiriyoruz. diyerek dokunulmaz kılmaya çabalamaktadır.
İktidar neslinin çıkarcı, rekabetçi, gerekeni değil büyük
işler yapmaya kilitlenmiş acınası hâlini görüyoruz ve
biliyoruz. Bugün Bölgeye huzur ve güvenlik getirecek. diyerek
gönderdiğiniz dindar ordunun her saat yazdığı yeni bir
destana şahit oluyoruz. Allah tektir -şurada gördüğünüz gibi-
ordusu Türktür. Bunu yazan bir ordu Allahın ordusu olabilir mi? Allaha
bundan daha büyük bir iftira atılabilir mi? Hâlbuki ayette Allaha iftira
atmaktan daha büyük bir zalim kim olabilir? der. Neden bunlara ses
çıkarmıyorsunuz?
İşte tek komutanın tek ordusu, dindar
ordusu ve yazdığı binlerce destandan ikisi! Bu da bir
kadının mahrem odasında, bir ailenin yatak odasında bir
askerin yaptığı görüntüler ve yazdıkları.
Yazdığı binlerce destandan bu iki örnek! Allahuekber diyerek
girdikleri sokaklarda, evlerde neler yaptıklarını, nasıl
destanlar yazdıklarını sizler de, bizler de çok iyi biliyoruz!
Dindar nesil diyorsunuz ama hangi dinin dindar
nesli? Bunları söylemiyorsunuz. Unutmayın ki Kuranda kâfirler de,
müşrikler de, münafıklar da ateist falan değildi, hepsi
muhafazakâr dindarlar olarak geçmektedir. Muhafazakâr dindar iktidarlarla
mücadele etmemiş tek bir peygamber yoktur. Dolayısıyla mesele
dindar olmakta değil; hangi dinin dindarının, dindar neslinin
yetiştirildiği ortadadır.
Esas konumuza gelecek olursak, son olarak ortaya
çıkan çocuk taciz ve tecavüzlerinde -ki ben bunun buz dağının
görünen bir kısmı olduğunu düşünüyorum- iktidar ve
yandaşları her zamanki gibi mağdur ve mazlum rollerine bürünmüşler
ve yaşananların üstü örtülmeye çabalanmıştır. Neden?
Kutsal bir amaç için her yol, her araç, her tür bedel meşrudur. Amaç
başkanlık adı altında sultanlık ve bu amaç için her
can, hak, adalet, özgürlük, toplum, barış gözden
çıkarılabilir. Çünkü amaç hak, adalet, barış, özgürlük ve
yaşatmak değil; amaç daha büyük ve daha kalıcı bir
şekilde iktidar olabilmek. Dolayısıyla, bu asıl amaç için
olması gerekenler sadece kullanılabilir ya da gerektiğinde
gözden bile çıkarılabilir. İşte, AKP iktidarı, tam
olarak bu zihniyet krizlerinin büyük bir zulüm girdabına
yakalanmış durumdadır. Tüm
çarpıcılığıyla ayan olan taciz, tecavüz, infaz,
işkence, katliam, yolsuzluk ve her türlü haksızlıktan sonra,
faili kim olursa olsun, en yakını bile olsa işte sorumlular
diyerek gönülleri kazanabilecek olan, iktidarını zora, saraya
değil, gönüllere işleyebilecek olan iktidar, âdeta, Fail benim,
suçlu benim, hesap da vermem. dercesine yüzde 50nin sırtına binerek,
diğer yüzde 50yi savaşlara, krizlere, bunalımlara, cinnetlere sürükleyerek
iktidarını kalıcılaştırma peşine
düşmektedir.
Son yaşanan çocuk taciz ve tecavüz vakası
da klasik bir AKP tepkisiyle karşılanmış, birileri komplo
demiş, birileri İstisnai bir durum, bir kere
yaşanmış. demiş, birileri yedirtmeyiz demiş, birileri
tamamen görmezden gelmiş, birileri de Burada taciz ve tecavüz var.
diyenleri hedef gösterip bedel ödetmekle meşgul olmuşlardır.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Vicdansızca söylemler içindesiniz Hüda Hanım,
yakışmıyor size.
HÜDA KAYA (Devamla) Evet, taciz ve tecavüz var.
veya Sorumlular kim olursa olsun hesabı sorulacak. diyen
çıkmamış.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Veya
yakışıyor!
HÜDA KAYA (Devamla) Her zamanki gibi -hakkı
değil, çocuk ve insan hakkını değil- kurum itibarı
üstün tutulmuş, onun kavgası ve kaygısına
tutunulmuştur. Oysa Allahtan başka kimseden korkmayanların
görevi, hakkı üstün tutmak, adaleti ayağa kaldırmaktır.
Ancak iktidar, hakkı ve adaleti değil, yine sarayı,
iktidarı, kurumu ayağa kaldırmanın derdine
düşmüştür. Her ne kadar iktidarın bu zulüm girdabından
kurtulması zor görülse de biz gerçekleri ifade etmeye ve gerçeklere
çağırmaya devam edeceğiz. Bugün gensoru da bunun bir
vesilesidir. Umuyorum ki en azından söz konusu çocuk hakkı
olduğunda iktidarın, partinin, devletin bekası değil hak,
adalet, vicdan ve ahlak üstün olur.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaya.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Bunları söyleyen birinden de vicdani bir yaklaşım beklerdim ama
haksızlık ediyorsunuz, ciddi bir haksızlık ediyorsunuz,
yakışmıyor size.
HÜDA KAYA (İstanbul) Ben vicdanımın
sesini dinliyorum.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Deniz Depboylu, Aydın Milletvekili.
Buyurun Sayın Depboylu. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA DENİZ DEPBOYLU (Aydın)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; konuşmama
başlamadan önce bugün acı bir haber aldık, Nusaybinde bir uzman
çavuşumuz ve bir korucumuz şehit düştü. Kendilerine Allahtan
rahmet, yakınlarına, Türk milletine
başsağlığı diliyorum.
Yine, Azerbaycanda vatan topraklarını
korurken şehit düşen soydaşlarımıza da Allahtan
rahmet diliyorum.
Bugün partimizin kurucu lideri Başbuğumuz
merhum Alparslan Türkeş Beyin ebediyete intikalinin 19uncu yıl
dönümüdür. Kendisini de rahmetle anıyorum. Kendisi bize şöyle
seslenmişti: Türk töresinin bir şartı da yüksek vazife
duygusudur, vazifeyi her ne pahasına olursa olsun yapmaktır.
Diğer bir şart, toplum uğrunda her çeşit
fedakârlığı yapmaktır; millete hizmet yolunda şahsi
menfaatlerden, şahsi zevklerden feragattir, vazgeçmektir. Kişiler
kendilerini millet için feda ederler, Türk milletinin büyüklüğü böyle
yükselecektir. Onu sizler yaşatacak, sizler yükselteceksiniz. Onun
bizlere öğrettiği değerli ilkelerden biri olan vazife
sorumluluğu ve bu sorumluluğun şahsıma yüklediği
özenle konuşmama başlıyorum.
Ne yazık ki son zamanlarda sık sık
gündeme gelen çocukların fiziksel ve en çok da cinsel istismarı
hepimizi derinden yaralıyor ve üzüyor. Bu olayların en ağır
ve en lanetlenesi olanlarından biri 12 Martta Karaman ilimizde
gerçekleşti. Olayın çirkinliğini düşündüğümde bu güzel
ilimizin adını böylesine kötü bir olayla anmak beni üzüyor ancak
değerli bulduğumuz yeri, mekânı, şahısları
incitmemek adına en değerli varlıklarımız
çocuklarımızın sorununu da ikinci plana atmak mümkün değil.
Konu ne olursa olsun, çocukların üstün yararına hizmet hepimiz için
ön planda olmalıdır. İnşallah, bu tarihten sonra da Karaman
ilimiz güzelliğiyle, iyilikleriyle anılır.
Yaşadığımız bu üzücü olayın
ardından, Milliyetçi Hareket Partisi olarak 17 Şubat 2016 tarihinde
Meclis Başkanına sunduğumuz ve 23 Mart 2016 tarihinde Meclis
gündemine getirdiğimiz çocuklara yönelik istismarın
araştırılmasıyla ilgili araştırma önergemizin ilk
anda AKP oylarıyla kabul edilmemesi Türk milletini derinden
yaralamıştır. Ancak AKP Grubunun hatasını anlayarak
ortak önerge sunma kararına katılması ve Meclisteki tüm
grupların çocuklarımızı ilgilendiren bir soruna sahip
çıkarak ortak karar alabilmesi olumlu bir gelişmedir. Nihayetinde
çocukları istismardan korumak, cinsel istismarları
araştırmak üzere bir komisyon kurulmuştur, bu komisyonun da
hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Bizim çocuk istismarıyla ilgili sunduğumuz
araştırma önergemizin dışında bir araştırma
önergemiz daha vardı, o da kayıp çocuklarımızla ilgiliydi
ve maalesef, yine, AKP oylarıyla bu önerge reddedildi. Bu önerge
kayıp çocuklarımızın akıbetlerinin
araştırılması ve kaybolma olaylarına karşı
gereken önlemlerin alınmasıyla ilgili bir araştırma
önergesiydi. Bunu da tekrar size hatırlatmak istiyorum, inşallah bu
hatanızdan da dönersiniz çünkü kayıp çocuklarımızın
sorunu bizi yakından ilgilendirmektedir, nihayetinde bu
çocuklarımızın sayısını bile
netleştirebilmiş değiliz. Bu çocuklarımızın suç
çeteleri ve terör örgütleri tarafından kullanılma ihtimalinin
yanı sıra fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalma
olasılığı yüksektir, bunu da sizlere hatırlatmak
isterim.
Değerli vekiller, çocuk istismarı toplumun
her kesimini etkileyen sosyal bir sorundur. Çocuklar kolayca güven
duydukları, korkutulabildikleri ve kandırılabildikleri için
istismara maalesef açıktırlar. Olayın en acı tarafıysa
istismarı yaşayan çocukların susması, yardım
isteyememesidir. İstismara uğrayan çocuk susar çünkü aile
birliğinin bozulacağı endişesini yaşar; hiç kimsenin
kendisine inanmayacağını, anne babasının gözünde
değerinin düşeceğini düşünür, etiketleneceğini
düşünür. Yardım isteyemez çünkü korkutulur, sindirilir, tehdit edilir.
Sesi çıkmaz çünkü yaşadığı travmanın etkisiyle
karşı koyacak gücü bulamaz. Anlatamaz çünkü kendisine
yapılanı kendisi de tam olarak anlayamamıştır.
İstismara uğrayan çocuk, kendisine uygulanan istismarın kapsam
ve nedenini tam olarak kavrayamayacağından bunu nasıl ifade
edeceğini de bilemez. Kendi sessizliğinde acının,
yalnızlığın, utancın, hüznün en derininde tek
başına kalır ve kendisini de bu günahın bir parçası
olarak kabul eder.
Çocukluğunda istismara uğrayıp da
bildirmeyen kişilere bunun nedenini soran bir araştırma
yapıldığında, çoğunun kendisini de suçlu kabul
ettiğini ortaya çıkarmış ki bu oran da yüzde 57,7dir,
küçümsenecek bir sayı değildir. Bazı aileler ve istismara
tanık olan erişkinler ne yapacaklarını, nereye
başvuracaklarını bilemeyebilir; aileler yalnız
bırakılacaklarını, olayın medyaya yansıyarak aile
şereflerine leke sürüleceğini düşünüp sessiz kalabilirler.
İstismar olayı çocuk kadar, içinde yaşadığı aile
ve toplumu da olumsuz etkilemektedir. Bu sebeplerle, aile ya da olaya
tanık olan erişkin, yasaların kendini yeterince
koruyamayacağını ve özellikle, istismar aile içinde
gerçekleşmişse faille birlikte yaşamaya devam edecekleri için
zarar göreceklerini ve hatta öldürülebileceklerini düşünürler.
İşte bu noktada, çocukları korumada en önemli hususlardan biri,
yasaların çocukları ne kadar koruma altına aldığının
bilinmesidir. Bu sayede, çocuklarla ilgili görevleri ve sorumlulukları
olan her birey kendine düşen görevi daha iyi kavrayabilecek,
gerektiği yerde müdahale edebilecek ve gerekli organlardan yardım
isteyebilecektir.
Cinsel davranış sapmalarının yani
parafilinin psikologlar, psikiyatristler tarafından açıklanan birçok
tanımı var. Ben bu tanımlar üzerinde durmak istemiyorum ama
biraz bu parafilililer hakkında bilgi vermek istiyorum ki bunun önemli
olduğunu düşünüyorum. Bu kişiler, pedofilililer, gözlerden uzak,
karanlıkta avını yakalamaya çalışan kimseler
değillerdir; herhangi birinin arkadaşı, topluma iyi entegre
olmuş, şüphe uyandırmayan biri olabilirler. Çeşitli
meslekte ve statüde öğretmen, danışman, üst düzey yönetici, izci
lideri, kamyon şoförü, fabrika işçisi, din adamı, doktor, her
şey olabilirler. Ve bu pedofili eğilimlerinden de asla söz etmezler.
Alışveriş merkezlerinde, stadyumlarda, tüm toplu yerlerde
çocukların bulunabileceği her yerde bulunmaya
çalışırlar. Bir şahsın dinî vecibelerini yerine
getiriyor olması ya da getiriyor gibi görünmesi o şahsın
çalmayacağının, yalan söylemeyeceğinin,
hırsızlık yapmayacağının, yolsuzluk
yapmayacağının, kadınları veya çocukları istismar
etmeyeceğinin garantisini vermez. Sapkın insanları ırk,
din, cinsiyet, meslek, yaş ayrımı olarak
ayıramazsınız, bu mümkün değildir. Çocukların cinsel
istismarda faillerinin yüzde 60-70i de akrabalar, öğretmenleri ya da
otorite sahibi kişilerdir. Nadiren bir çocuğu cinsel bir temasa
zorlar ya da baskı kurarlar. Genellikle güven ve dostluk yoluyla
ilişki kurar, zaman içinde şiddet ve tehdit kullanmaya
başlarlar. Maalesef, bizim de bazı kültürel
yatkınlıklarımız bu istismara çocukları açık
kılıyor. Örneğin, ekonomik sıkıntılar, kız
çocuklarının evlendirilmesi, yine çocukların aileden uzak
şekilde okumak zorunda kalması gibi birçok etken; çok çocukluluk,
küçük bir evde yaşamak, bunlar istismarı kolay hâle getirebiliyor.
Tüm bu bilgileri dikkate
aldığımızda sonuç nedir diye bakarsak, istismarın
niteliği ne olursa olsun, nerede gerçekleşirse gerçekleşsin veya
ihtimali olsun, devlet uyanık olmak, her türlü koruyucu tedbiri almak,
denetleyici mekanizmaları oluşturmak, gerçekleşmemiş
olaylar için bir yandan tedbir alırken gerçekleşmiş olaylar için
de suçu işleyen kişi ya da kişileri değil sadece, ihmali ve
kusuru olan kişileri de cezalandırıp yaptırım
uygulamak zorundadır.
Yakın zamanda
yaşadığımız bu sarsıcı olayın
ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının Kötü niyetli
insanlar, her zaman bazı işleri suistimal eden insanlar olabiliyor.
Bir kere rastlanmış olması hizmetleriyle öne
çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar
Vakfını tanıyoruz, hizmetlerini takdir ediyoruz.
şeklindeki ilk açıklaması talihsiz, üzücü ve
hatalıdır.
Sayın Bakan, bu görevi
aldığınız andan itibaren siz, artık, bir cemiyet,
grup, cemaat, partiniz veya bir zümrenin koruyucusu değil, devletin ve
milletin koruyucusu ve hizmetindesiniz. Adı, amacı, misyonu ne olursa
olsun -ki bu grup çok da iyi niyetli olabilir veya iyi niyetli hareketler de
yapabilir ve siz kendinizi kalben oraya bağlı da hissedebilirsiniz
ancak- o yapılanmanın artık yeri devletin ve milletin önünde
değildir. Sizin için öncelik bir grup değil, Türkiye Cumhuriyetine
vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes, yani
önceliğiniz Türk milletidir. Türk milleti içinde önceliği hak eden
bir grup arayacaksanız, bu grubu hizmet öncelikli mağdurlar
oluşturmalıdır.
Bu olayda mağdur olan kişi adı geçen
vakıf değil, maalesef, iddia edilen 45 çocuk, istismar gördüğü
tespit edilmiş 10 çocuk; maalesef mağdurlar bunlardır.
Çocukların verdikleri bilgiler mide bulandırıcı, tüyler
ürpertici ve de endişe vericidir. Endişelerimiz ise, iddia edilen
istismar mağduru sayısının üstünde bir rakamla
karşılaşma kaygımızdır. Yine bizi endişeye
düşüren, sürükleyen, devletin kontrolünde olmayan sayısız ev ve
yurtlarda benzer ihmal ve kusurların yaşanması
kaygısıdır.
Böyle bir adamın vakıf
çalışanları ya da gönüllüleri arasına
karışmış olması talihsizlik midir, tedbirsizlik midir?
Ne olursa olsun, bu adamın, iki buçuk yıl boyunca onlara
bağlı kalıp çalışarak çok sayıda çocuğu
defalarca taciz etmesi vakfın ihmal ve kusurudur.
Böylesine üzücü ve kötü bir olayın bir kez
yaşanmış olması bile, devleti yöneten Hükûmetin,
çocukların güvenliği üzerinde alması gereken tedbirlerde
yetersiz kaldığını ve hatası olduğunu gösterir.
Zira, ailesinden daha iyi bir eğitim vaadiyle alınmış
çocukların güvenliği sadece bunu yapan kuruluşların
değil, buna izin veren yetkililerin de sorumluluğudur. Aileler, o
kurumlara çocuklarını teslim ederken bu kurumlara destek veren ve
hatta bizzat açılışlarını yapan, zaman zaman ziyaret
eden ve hatta övgü dolu cümlelerle bahseden devlet büyüklerinin tavrına
bakarak o kurumların güvenilir olduğu düşüncesiyle hareket
etmektedirler. Bu da, bu tavrınız da kurumlar üzerindeki
sorumluluğunuzu iki kez daha artırır.
Böylesine çirkin ve trajik bir olayın
ardından Sayın Bakanın yaklaşımı ve
açıklamaları kusurludur ancak bu konuyla ilgili olarak kusurun da tek
sahibi değildir. Vakıflardan sorumlu Bakan bu kuruluşların
faaliyetleriyle ilgili olarak gereken mevzuatları düzenlemekte yetersiz
kalması, vakıflar tarafından verilen hizmetlerin denetlenmemesi,
hızla artan merdiven altı yurt ve evlere müdahale etmeyerek çocuk ve
gençlerimizin güvenliğini riske atması sebebiyle hatalı,
kusurlu, ihmal sahibidir.
Köy okullarını kapatarak
çocuklarımızı taşımalı eğitim ya da
yatılı okula mecbur eden, daha sonra da çok sayıda
yatılı ilköğretim bölge okulunu kapatarak okumak isteyen çocuk
ve gençlerimizi kontrolsüz ev ve yurtlara muhtaç eden Millî Eğitim
Bakanı hatalı, kusurlu ve ihmal sahibidir.
Çocuklarımıza, gençlerimize,
kadınlarımıza yapılan fiziksel veya cinsel istismar sonucu
yargı önüne getirilen suçlulara Kravat taktı., Takım elbise
giydi., efendim, Boynunu eğdi., Yaşı da çok büyüktü. gibi
saçma sapan sebeplerle iyi hâl indirimi yapılmasına göz yuman Adalet
Bakanı da hatalı, kusurlu, ihmal sahibidir.
Bütün bu hatalar son beş ayın ürünü
değildir; iktidar olduğu sürece, on üç yıl boyunca bu ve benzeri
sorunların yaşanmasına neden olan ve düzeltmeyen bugüne kadar
görev yapmış AKP hükûmetleri ve bu hükûmetlerde yer almış
ilgili bakanlar kusur ve ihmal sahibidir.
Vakıflar bizim kültürümüzde özel bir yere
sahiptir. Bu kurumlar içinde sorumluluk sahibi ve devlet kültürüne saygı
duyan, hassasiyetle hizmetlerini sürdüren bazıları, kültürümüzün
tarih boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmasında
yardımcı olmuştur. Ancak son yıllarda amaçlarının
üstüne çıkarak devletin sorumluluklarını üstlenmeye başlayan
yapılanmaları hatalı bir uygulamadır.
Çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitimi ve eğitimi
boyunca yararlanacağı hizmetlerin sunulması, kalacağı
yurtların yapılması, güven ortamında her türlü
ihtiyaçlarının giderilerek öğrenimlerini sürdürmelerinin sağlanması
devletin görevidir. Devleti yöneten Hükûmetin kendi görev ve
sorumluluklarını kontrol etmediği, tedbir
almadığı ve denetlemediği sosyal kurumlara
bırakması görev ihmali ve sorumsuzluktur.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının aile, çocuk, genç, yaşlı, engelli,
gazi, şehit yakını gibi destek alması gereken
grupların sorunlarını tespit eden, çözüm üreten bir
bakanlık olması gerekiyor. Ancak icraatlarına
baktığımızda, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığına sadece yardım götüren bir bakanlık olarak
bakılmakta ve bu da, Bakanlığın asıl görmesi gereken
konuları da arka planda bırakmaktadır. Dolayısıyla bu
Bakanlığımıza sosyal bir fon gibi bakmak,
Bakanlığı da sosyal bir fon gibi idare etmek geleceğimiz
adına yapılacak en büyük yanlışlardan biri olacaktır.
Ne yazık ki bugüne kadar Hükûmet bu Bakanlığı sürekli seçim
yatırımının kurumu gibi görmüştür.
Sayın Bakan, aile ve sosyal destek
programlarıyla ilgili olarak hazırladığınız
çalışma planını yakından takip ediyor ve
başarıya ulaşmasını diliyorum. Fakat bu konuyla ilgili
de yanlış yaptığınız bir şey var. Söz konusu
programın yaygınlaştırılarak sürdürülebilmesi için
sosyal hizmet, psikoloji, sosyoloji, psikolojik danışmanlık ve rehberlik
ve benzeri bölümlerden lisans düzeyinde mezun olması şartıyla
meslek elemanlarının personel hizmet alımı yoluyla
istihdamı için Maliye Bakanlığımızca vize
işlemlerinin tamamlanmış olduğunu, bütçe ve ihaleye
ilişkin çalışmaların hâlen devam ettiğini
anlıyoruz. Ancak Aile Sosyal Destek Programı modeli çerçevesinde
görev alacak görevlilerin ihale yoluyla hizmet alımı
yapılması öncelikle Anayasa ve yasalarımıza
aykırıdır. Şöyle ki: Anayasamızın 128inci
maddesinde Devletin yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin
gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu
görevlileri eliyle görülür. şeklindedir. Kaldı ki Hükûmetin bir
yandan kamuda istihdam edilen özel hizmet alımı personeli kadroya
almayı vadederken diğer taraftan devletin asli ve sürekli görevlerini
ifa etmek üzere yeni taşeron personel istihdam etmesi bu konudaki
tutarsızlığını göstermektedir.
Mevcut Anayasa ve kanunlar çerçevesinde, ASDEP
projesi kapsamında sosyal hizmet, psikoloji, sosyoloji, psikolojik
danışmanlık ve rehberlik gibi bölümlerin mezunlarının
personel çalıştırılmasına dayalı hizmet
alımı yöntemiyle istihdam edilmeleri ve bu yönde
hazırlanmış bir teknik şartname üst hukuk normlarına
aykırıdır. Bu arkadaşlarımızın kadrolu memur
olarak alınması gerekmektedir, taşeron olarak değil.
Sayın Bakan, bütün bunlardan ayrı olarak,
size üstlendiğiniz görevin oldukça ağır olduğunu ve bir o
kadar da hassasiyet taşıdığını hatırlatmak
isterim. Bu görevi aldığınızda, ben doğru
alınmış bir karar olduğunu düşünmüştüm çünkü
insanların sorunlarıyla bire bir
çalıştığınız, onlarla ilgilendiğiniz bir
mesleğin mensubuydunuz, bir hekimdiniz ve aynı zamanda bir
anneydiniz. Bir çocuğa sahip olmanın ne kadar özel ve ağır
bir sorumluluk olduğunu yaşayarak öğrenmiştiniz. Bu
sebeple, çocuklarla ilgili her türlü sorunda çocukların üstün
yararını gözeteceğinizi düşünmüştüm. İstismar
olayına verdiğiniz ilk tepkinin yanı sıra,
Bakanlığınızca hazırlanan bir belgeselde -ki iyi ki
erken dönemde onu geri çektiniz, çok kişi görmemiştir diye umuyorum-
küçük bir çocuğun gelinlik giydirilerek eline kına
yakılırken gösterilip altında Gelenektir. ibaresiyle
bağdaştırılması beni de son derece üzmüştür, size
ifade etmek isterim.
Değerli vekiller, bizler burada, çok önemli ve
bir o kadar da sorumluluk gerektiren bir görevi üstlenmiş
bulunmaktayız. Özellikle, iktidar sahibi olan Adalet ve Kalkınma
Partisinin sorumluluğu kat kat daha fazladır. Sizlerin hata yapma,
ihmalkâr davranma, kusurlu olma, aldatılma gibi bir lüksünüz yoktur. Bizim
şu andaki görevimiz, sizleri hatalı bulduğumuz yerde uyarmaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, çözüm süreci dediğiniz ihanet ve
çözülme süreci başta olmak üzere birçok konuda sizi uyardık ve
liderimiz Sayın Devlet Bahçelinin söz konusu uyarılarla ilgili
yaptığı birçok öngörüsünün gerçekleştiğini maalesef
yaşayarak gördük. Ancak sizin, bizlerin fikir ve görüşlerine
değer vermeme, dinlememe, muhalefetten gelen her türlü öneri ve önergeyi
reddetme gibi bir alışkanlığınız var. Yüzde 49un
oyunu almış olabilirsiniz ama geriye kalan ve temsil için bizleri
görevlendirmiş olan bir çoğunluk var. Bizim önergelerimizi yok
saymanız o çoğunluğu da yok saymanız anlamına
gelecektir ki biz size bunu, böyle bir davranışı önermeyiz.
Bir insan ya da insan topluluğunun
düşebileceği en büyük hatalardan birisi kibirdir. Bütün
doğruları kendinizden bilme gibi bir hataya düşmek sizi
yanılgılara, hatalara götürür. Sırf sizden öyle istendi diye
bireysel olarak kendi fikir, akıl ve mantık,
vicdanınızı da bir kenara bırakarak doğruluğundan
şüphe ettiğiniz kararlara uyma yanılgısından
vazgeçmenizi diliyor, Gazi Meclisi ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Depboylu, mikrofonunuzu
açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
DENİZ DEPBOYLU (Devamla) Son cümlemi
tekrarlıyorum o zaman.
BAŞKAN Buyurun, tabii ki.
DENİZ DEPBOYLU (Devamla) Sırf sizden
öyle istendi diye de bireysel olarak kendi fikir, akıl, mantık ve
vicdanınızı bir kenara itip doğruluğundan şüphe
ettiğiniz kararlara uyma yanılgısından da vazgeçmenizi
diliyor, Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini, sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Depboylu.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Filiz Kerestecioğlu Demir, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Kerestecioğlu Demir. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Halkların
Demokratik Partisi olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı hakkında
verdiğimiz gensoruyla ilgili söz almış bulunuyorum.
Hükûmet yok, iktidar yok, 30 civarında vekil
var ve çocuk istismarı konuşuyoruz; çocukların ve
halkımızın bilgisine sunmak isterim.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Hükûmet
burada.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hükûmet arkada, Bakanlar
Kurulu devam ediyor.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Bildiğiniz gibi, Karamanda Ensar Vakfı ve KAİMDERe
ait evlerde, şimdiye kadar, sayıları 45e ulaşan
çocuğun cinsel istismara uğradığı ortaya
çıktı. Şimdilik yargılanan fail 1 kişi ancak
aslında birçok bağlantı ortaya çıktı. Bu kişinin
bu vakıflarda 2012 yılından bugüne devam eden faaliyetleri
detaylarıyla birçok haber sitesinde yer aldı. Karamanda
yaşadıkları neticesinde okula gitmek istemeyen bir çocuğun görüştüğü
psikolog bu istismarı tespit etti ve savcılığa başvurdu.
4 Martta okula giden polisler fail öğretmen Muharrem Büyüktürkü
gözaltına aldılar ve ertesinde ise örtbas süreci başladı.
Nüfuz sahibi olmak ve bulunduğun makamı ve
nüfuzu çıkarına kullanmak kadar toplumda tahribat yaratan bir
şey daha yoktur. Düşünün ki bu olayı haber yapan yerel
İnternet sitesi yayınları kaldırıyor. Karamanda
insanlar, iktidardan, nüfuzlu kişilerden korktuklarından
konuşmaya çekiniyorlar, göz yummaya ise çok önceden başlanmış.
Bildiğiniz gibi, yurt açmak için Millî
Eğitim Bakanlığı aracılığıyla protokol
yapılır, bu protokolle yurt açılabilir ve işletilir. Bu
yurtlar ancak ortaöğretim ve yükseköğretim öğrencilerini
barındırabilir, oysa biz şu anda 9-10 yaşlarındaki
çocuklardan bahsediyoruz. Yurt adı verilen ev ve pansiyonlar protokolsüz
işletiliyor, üstelik bu evler Anadoluda çok yaygınlar. Yasaya göre
suç ama göz yumuluyor; bu evlerin varlığından herkes haberdar ve
evlerde çocuk istismarı yaşandığı ortaya
çıktığında ise ne Millî Eğitim
Bakanlığından ne Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığından bu usulsüz biçimde işletilen evlerin
statüsüne dair tek bir yorum gelmiyor. Ensar Vakfının
kuruluşlarının açılmasında uygulanan standartlar
nelerdir? Standartlara uygunluğu denetleyen, açılış izni
veren bakanlık hangi bakanlıktır? İzin başvurusunda
denetimlerde sunulan çocuk bakım hizmetlerine ilişkin esaslar,
personel için uygulanan işe alım esasları nelerdir? Bu
kuruluşlarda hangi bakım modeli uygulanmaktadır? Cevap: Ne bir
standart ne bir ilke ne bir izin ne bir kriter ne de bir denetim vardır.
Bu evlerde kalan çocuklar ilköğretim
çağında olduklarından bu evler yurt statüsünde olamaz. Çocuklar
kanunda belirtilen korunmaya muhtaç tanımına da
uymadıklarından bu evler özel bakım hizmeti veren çocukevleri
statüsünde de değiller.
11 Haziran 2014 tarihinde, KAİMDER şiir
dinletisi davetiyesinde şiirlerin KAİMDER öğrencievinde kalan
öğrenciler tarafından okunacağı yazıyor. Karaman
İl Millî Eğitim Müdürü Asım Sultanoğlu bu davete
katılıyor. İstismar zanlısı Muharrem Büyüktürk o gün
çocuklarla birlikte sahne alıyor. Yine, Asım Sultanoğlu
KAİMDER evinde kalan öğrenciler ve Muharrem Büyüktürkle
fotoğraf çektiriyor. Yaptığı ziyaret ertesinde de İl
Millî Eğitim Müdürü Twitterına KAİMDER yurdumuzdaki
öğrencilerle sohbete geldik. Maşallah, çocuklar pırlanta
gibiler. yazıyor. Buna rağmen, aynı Millî Eğitim Müdürü,
savcılığın kentte KAİMDER ve Ensar Vakfı evleri
olup olmadığı sorusuna Kentimiz sınırları içinde
KAİMDER ve Ensar Vakfına ait evler bulunmamaktadır.
yanıtını veriyor. Savcılığa yalan beyanda bulunan
bu şahsın yargılanması, suç kamu görevlisi tarafından
göreviyle bağlantılı olduğu için, verilecek cezanın
yarı oranında artırılması gerekirken ne oluyor peki?
Bu şahıs âdeta terfi ettirilerek Antalya İl Müdürlüğüne
atanıyor. Evet, herkesin bildiği inkâr ediliyor. Çocukların
Ensar Vakfı evlerinde kaldıklarını söylemelerine,
Karamandaki herkesin evlerin kime ait olduğunu bilmesine rağmen,
Ensar Vakfı Evlerin bizimle ilişkisi yoktur. diyebiliyor ve İl
Millî Eğitim Müdürü de bunu destekliyor.
İl Millî Eğitim Müdürünün yanı
sıra, Karaman Valisi Murat Koca, KAİMDER yöneticisi Tevfik Baran,
Karaman Ensar Vakfı Başkanı Ali Bağcı, Ensar
Vakfı Başkanı Cenk Dilberoğlu hakkında yasa dışı
öğrencievi açarak delil karartacak şekilde yalan beyanda bulunmaktan bir
soruşturma açtırdınız mı Sayın Bakan?
Evet, devletin ve çocukları korumakla sorumlu
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının önleme
sorumluluğu vardır. Çocuk istismarına karşı
yıllardır bir politika, bir ulusal eylem planı geliştirememiş
ilgili bakanlıkların kamuoyuna öz eleştiri vermesi, sorumlu
bakanların istifa etmesi gerekirken, ardı ardına bakanlardan
vakfı destekleyen açıklamalar geldi. En yaralayıcı
olanı ise Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlunun
Bir kere rastlanmış olması hizmetleriyle ön plana
çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz.
açıklamasıydı. Bu muydu bir bakanın önceliği ve
söyleyeceği ilk söz? Nereden biliyordunuz bir kere olduğunu? Orada
mı yatıp kalkıyordunuz? Ayrıca, bir kere olması bir
kurumu karalamaya neden gerekçe olamazdı? Sizin çocuğunuz,
yakınınız hiç istismara uğradı mı? Olsaydı
öncelikle o kurumu mu korurdunuz siz?
Başbakana kadar birçok Hükûmet yetkilisinden
böylesi açıklamalar gelmesinin bir sebebi vardı. Söz konusu
vakıflar bilinçli biçimde korunuyor, himaye ediliyordu çünkü esasen bu
herhangi bir vakıfta yaşanmış bir istismar değildi.
Erdoğanın Dindar nesil yetiştireceğiz. ifadesiyle
kamuoyuyla paylaştığı eğitim stratejisinin
çöküşüydü bu. Erdoğan, devleti ağır işleyen, hantal,
yanlış zihniyetlerin eline düşmüş, toplum ve bireyle
arasında devasa bir uçurum olan bir kurum olarak tarif ediyor, eğitim
görevini devlet yerine bu vakıflara yüklüyordu. Kim Erdoğanın
projesine karşı tek söz edebilirdi? Siz de etmediniz ve
şaşırtmadınız hiçbirimizi. Fakat ne kadar vakfa
canhıraş kanat gerilse de konu kolay üstü örtülecek gibi
değildi. Bakanın sözlerinin ardından, Ensar Vakfıyla
ilişkili birçok başka ismin de öncesinde bulundukları
konumları kullanarak çocuklara cinsel istismarda bulunduğu ortaya
çıktı.
Emine Erdoğan Ensar Vakfı
etkinliğinde Doksan yıllık enkazı kaldırdık.
derken, birileri nüfuzlarına ve tekellerine aldıkları
ahlakı toplum üzerinde bir sopa gibi kullanarak çocukların hayatlarını
bir enkaz yerine çeviriyorlardı. Ensar Vakfı Başkanı geçen
yıl verdiği röportajda, Gülen Cemaatine bağlı evlerin
kapanmasının ardından, yurt ihtiyacını
karşılamak için hızla yurtlar açtıklarından
bahsediyordu. Yani bir proje devreye sokulmuştu ve çocukların
yararı yerine siyasi saikler ön plandaydı. Çocuklarla
çalışan kurumların uyması gereken standartlar, personelin
ve gönüllülerin yeterlilikleri ve özellikleri, denetim gibi hayati önem
taşıyan konular hiç de önemli değildi. Toplumda itibarlı
olmak yani esasen kendi siyasetlerine yakın olmak, yurt açmak için de,
gönüllü olmak için de yetiyordu. Bütün bu denetimsizlik ve siyasi kararlar
çocukların istismar edilmesine neden oldu.
Tekrar tekrar söylemek istiyorum: Çocukların
canlarını yaktınız, fena hâlde çocukların
canlarını yaktınız. Nasıl telafi edeceksiniz, hangi
vakfınız, hangi ikbaliniz ya da projeniz değerdi çocukların
yaşadıklarına, bilmiyorum.
Çocukları korumakla yükümlü bir bakan olarak
Kim olursa olsun buradaki sorumlular saptanacak. demek yerine, nasıl
Tanıyoruz., Güvenilir. diyebildiniz? Bu sözleriniz kamuoyunda
nasıl bir etki yarattı sizce? Sorumluluğu olan herkesin
yargılanacağı mı, çocuk istismarına karşı
artık bir önleyici politika oluşturulacağı mı, yoksa
Hükûmete yakın kurumların himaye edileceği mi?
Bir bakanın görevi, istismarın gerçekleştiği
vakfı mı korumaktır, yoksa çocuk istismarını önlemek
için taşıdığı pozitif yükümlülükleri yerine
getiremediği için öz eleştiri vermek ve istifa etmek?
Devletin himaye ettiği kişilerle ilgili
bilgileri basın bugün tek tek ortaya çıkarıyor. Trakya Üniversitesi
İlahiyat Profesörü ve Rektör Yardımcısı Hüseyin
Sarıoğlu, ilahiyat profesörü; kitaplarını Ensar Vakfı
basıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise Ensar Vakfından
ihalesiz yüklü miktarda kitap almış. Belediye bu kitaplar için vakfa
2011 yılında 110 bin lira, 2012 yılında 123.500 lira, 2013
yılında 121 bin lira, 2014 yılında ise 147.663 lira
ödemiş.
FBI söz konusu kişinin çok sayıda çocuk
pornosu videosu indirdiğiyle ilgili istihbarat verdi. Bu kişinin
evine operasyon yapıldı ve bilgisayarında yapılan
incelemede çok sayıda çocuk pornosu videosu bulundu. Biz, bilgileri,
ihbarları, istihbaratları Amerikadan alan bir ülke olarak mı
yaşayacağız bundan sonra? Yıllardır koca
İstanbulda kadınlar için yeterli sığınak açmayan
belediye hangi hakla bizim paramızla bu istismarcıların
kitaplarını almaya bütçe ayırabiliyor?
Yine, 2001-2003 yılları arasında Rize
Ensar Vakfı Başkanlığı yapan Mehmet Nuri Gezmiş,
1983-1987 yılları arasında Diyarbakırın Kulp
ilçesinde öğretmenlik yaptığı dönemde küçük yaştaki
erkek çocuklara cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla
soruşturma geçirmiş bir isim. Hakkındaki bu soruşturmaya
rağmen Ensar Vakfı İl Başkanlığına
getirilmekte hiçbir beis görülmemiş. Üstelik söz konusu şahıs,
Rize İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne getirilmiş, 2005
yılında Kızılay Rize Şube
Başkanlığı görevine getirilmiş, bu görevi yerine
getirirken 2 çocuğu daha istismar etmiş ve sonunda
tutuklanmış.
Yine, başka bir isim, Mustafa
İslamoğlu, çocuk istismarından iki buçuk yıl hüküm
giymiş olmasına rağmen Artvin Ensar Vakfı Kutlu Doğum
programına davet edilmiş, konferansta çocuklara konuşma
yapmış.
İşkencecilerin terfi ettirildiği gibi
şimdi de tacizci ve tecavüzcülerin terfi ettirildiği günlere mi
geldik, hiç mi sorumluluk duymuyorsunuz? Türkiye tarafından 7 Aralık 2011
tarihinde onaylanan ve Nisan 2012 tarihinde yürürlüğe giren Lanzarote
Sözleşmesi, taraf devletlere, hüküm giymiş cinsel suç faillerinin
bilgilerini kayıt ve muhafaza etme sorumluluğu yüklüyor. Ne var ki
Türkiyede çocuk istismarcıları, geçmişi izlenmek bir yana,
çocuklarla çalışan kurumlara başkanlık dahi edebiliyor.
Nasıl olur da çocuklarla çalışan bir kurumun başına
getirilecek kişinin geçmişi araştırılmaz, nasıl
olur da istismarın kaydı tutulmaz?
Karamanda yaşananların
duyulmasının ertesinde Türkiyenin dört bir yanından ardı
ardına çocuk istismarı haberleri geldi. Evet, Keçiören Anadolu
İmam Hatip Lisesinde Kuran dersi emekli öğretmeni Sefer A.nın
12 kız öğrenciye cinsel istismarda bulunduğu ortaya
çıktı. Sivas Erkek Yetiştirme Yurdunda geçtiğimiz
aralık ve ocak aylarında 12-18 yaş grubundaki 35 öğrencinin
birlikte kaldığı yurtta yaşı küçük çocuklara
büyüklerin tecavüz ettiği, yurttaki görevlilerin ise tutanak bile
tutmadığı söyleniyor. Yurt müdürü apar topar görevinden
ayrıldı. Ağrıda Anadolu Sağlık Meslek Lisesinde
okuyan 17 yaşındaki bir kız öğrenci kaldığı
öğrenci pansiyonunda kendini başörtüsüyle asarak intihar etti.
Soruşturmada, intihara cinsel istismarın yol açtığı
ortaya çıktı.
Dünyada 5 çocuktan 1inin mutlaka istismarın
bir biçimine maruz kaldığı söyleniyor arkadaşlar.
Türkiyeye dair maalesef elimizdeki tek veri -kurumlar tarafından
iletilmiş olan tek veri- kaç çocuk istismarı vakasının
şikâyet konusu olduğu, kaçı hakkında dava
açıldığı ve kaç failin ceza aldığı;
başka bir bilgimiz yok. Araştırmalar STKların ve
akademisyenlerin inisiyatifine bırakılmış. Resmî kurumlar
veri tutmuyor, araştırma yapmıyorlar. Avrupa Konseyi Lanzarote
Sözleşmesinin istismarı önlemek için şart koştuğu
cinsel istismar ve sömürüyle ilgili izleme mekanizması da yok, ne çocuklar
ne de failler izleniyor.
Çocuk istismarını önlemek için
yapılması gerekenlere bakarsak: Devlet, çocuğu hamilelikten
itibaren izliyor mu? Hayır. Çocuk okul çağına gelene kadar aile
hekimi ve çocuk hekimi, okul çağına geldiğinde ise öğretmeni
çocuğu periyodik olarak takip ediyor mu? Hayır.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Ediyor, ediyor.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Mahalle düzeyinde örgütlenmiş, çocuğu sürekli destekleyen
bir sosyal hizmet var mı? Hayır. Çocuklarla çalışan tüm
kamu görevlileri, çocuk ihmal ve istismarını takip etme konusunda
bilgilendirilmişler mi? Sağlık çalışanları ve
eğitimciler çocuk istismarını adli ve sosyal hizmet
yetkililerine bildirme sorumluluğu yönünde eğitilmişler mi? Kamu
görevlisi, öğretmen, doktor, sosyal hizmet uzmanlarından oluşan
bir çocuk koruma sistemi var mı? Çocuk devletle temasını bu
görevliler üzerinden düzenli biçimde yürütüyor mu? Hayır, hayır,
hayır. Peki, çocukların kendilerini koruma kapasiteleri
güçlendiriliyor mu? Çocuklar çocuk istismarına karşı eğitim
alıyorlar mı? Çocuklar bu evlere kendi özgür iradeleriyle gitmek
istiyorlar mı, biliyor muyuz? Hayır. Temasta bulundukları kamu
personeline, istismar yaşamaları hâlinde bunu bildirebileceklerini
biliyorlar mı? Adalete kolayca erişebiliyorlar mı çocuklar?
Hayır. Cinsel dokunulmazlığa karşı suç işleyenler
çocuğun rızası kavramı üzerinden cezasız
kalıyorlar. Yasalar çocuklarla yalnızca bir kez görüşme
yapılmasını ve bu görüşmenin daha sonraki kullanımlar
için kayda alınmasını çocuğun tekrar zedelenmemesi için
öngörürken hukuki süreçler böyle mi işliyor? Hayır. Çocukların
çoğuyla birden çok görüşme yapılıyor ve çocuklar birkaç kez
fiziksel muayeneden geçiriliyorlar. Bir istismar
yaşandığında çocuklar kendilerine yapılan büyük
haksızlığın telafi edildiğini, suçlunun
cezalandırıldığını, adaletin yerine
geldiğini, artık endişe duymalarına gerek
olmadığını hissediyorlar mı? Maalesef yine hayır.
Aksine, cezasızlık çocukların ve yakınlarının
cinsel istismara karşı adalet aramak için cesaretlerini
kırıyor.
Bütün bunları art arda sıralayınca
ifade etmek isteriz ki yapamadığınız işi
yapıyormuş gibi yapıp iyi niyetten falan da söz etmeyin.
Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir.
diye bir sözümüz vardır biliyorsunuz. Üstelik, siz bu uygulama ya da
uygulamamalarınızla çocuklara bugünden cehennemi
yaşatıyorsunuz.
Çocuklar akıllıdır,
duyarlıdır, yaralarını telafi etmek de mümkündür ama telafi
yönteminize ve uygulamalarınıza baktığımız zaman
gördüğümüz de bir kâbus. Onları sevdikleri atıştırmalıkların
dahi toplandığı, hiçbir özgürlüklerinin olmadığı
yerlere kapatıyorsunuz rehabilitasyon diye. Sözde kendilerine zarar
vermesinler diye onlara F tipi çocukevleri kurmayı amaçlıyorsunuz.
Şunu biliniz ki biz bunların hesabını ahirete
bırakmayız. Çocuk dediğimizde akan sular durur. Ve cesaret de
bulaşıcıdır arkadaşlar ama bu cesareti adalete
erişim ve hesap sormayla sonuçlandıramaz ve çocukların,
onları sevenlerin bir nebze olsun adalet duygusunu tatmin edemezsek
hiçbirimiz bu ülkede başımız dik olarak dolaşamayız;
hiçbir siyasi ikbal, mevki başınızı doğrultamaz.
Dolayısıyla bugün bu mevkide ve en birinci sorumlulukta olan sizsiniz
Sayın Bakan ve bu hesabı bugün siz vereceksiniz, vermek zorundasınız.
Siz, bütün bunlar olurken Amerikaya neden gittiniz
Sayın Bakan? Onca çocuk istismarı çığlığı
her yerden avaz avaz yükselirken Amerikaya gidecek zaman mıydı?
Sizin Karamanda, Manisada ya da istismar haberi gelen başka yerlerde
olmanız gerekmiyor muydu? Şu anda kaç çocuk, biz daha konuşurken
istismara uğruyor acaba biliyor musunuz?
Bırakın çocukları, bir an kendinizi
düşünün. Kaba saba birtakım adamların sizi zorla bir odaya
kapattığını, bedeninize dokunduğunu, mahreminizi yok
ettiğini düşünün; acıtıcı, yaralayıcı
olabilir sözlerim ama bir düşünün, kimseye anlatamadığınızı,
ulaşamadığınızı ve o adamların
itibarlı, dindar bilinen birileri olduğunu düşünün bir de, ne
hissederdiniz siz?
Evet, sadece çocuklarla ilgili değil,
kadına yönelik şiddeti önleme konusunda da bir şey
yapmadınız. LGBTlerin ise varlığı dahi söz konusu
değil sizin iktidarınızda, onlar yok, sorunları da yok
zannediyorsunuz. Ve Bakanlık yalnızca inayete dayalı bir sosyal
yardım bakanlığı. Sizden istenen sosyal yardım
değil, Sosyal Politikalar Bakanlığı olmanız bekleniyor
sizden, inayet değil, vatandaşlık hakkının verilmesi
isteniyor sizden.
Evet, Sayın Ramazanoğlu, bütçenin
savaş bütçesi olmaması için de hiçbir şey yapmadınız.
Güneydoğuda kadınlar, çocuklar ölürken, yerlerde çıplak bedenler
sürüklenirken de tek bir laf etmediniz bunlara dair.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kerestecioğlu Demir.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Teşekkür ederim.
Çocuk Hakları Sözleşmesi uyarınca
hazırlanan Ulusal Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem
Planının uygulama sorumluluğu sizde bulunuyor Sayın Bakan.
Ancak gördüğümüz üzere bu sorumluluk için de bir şey yapmak yerine
zanlı kurumları korumayı seçiyorsunuz.
JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) Dağdaki
çocuklar için de söyleyin, iki kelime de onlar için söyleyin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Sonuç olarak Sayın Ramazanoğlu, istismarı ve
şiddeti önleyemediği gibi sorumlu kurumları himaye altına
alarak kamuoyunda ciddi bir şüphe oluşturmuş, failleri
cesaretlendirmiştir. Tüm bu sebeplerle, Bakanın görevinden
alınması elzemdir. Kadınları ve çocukları gözeten bir
bakana bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Ne
sabrımız ne takatimiz var. Artık hem kendimiz hem çocuklar için
güvenli bir ülkede yaşamak istiyoruz, bunu bütün halkımız
istiyor, 300 bine yakın imza toplayanlar da istiyor ve biz onların
sesini bu Mecliste yükseltmeye her zaman devam edeceğiz.
Saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kerestecioğlu Demir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Candan
Yüceer, Tekirdağ Milletvekili.
Buyurun Sayın Yüceer. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER (Tekirdağ)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sayın Sema Ramazanoğlu hakkında verilen
gensoru önergesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında,
keşke hiçbir çocuğumuz incitilmeseydi de, keşke Sayın Bakan
dâhil iktidarın mensupları Eyvah, bizimkilere dokunuyorlar! diye
düşünmeyip Önce çocuklar. diyebilseydi de, keşke iktidarın
bazı olanaklarından nemalanan bazı kesimler Kim kusur
işlediyse, kim göz yumduysa, kim görmezden geldiyse lanet olsun! diyebilselerdi
de bugün burada bunları konuşmuyor olsaydık. Ama el kadar
çocuklar istismar edilirken, tecavüze uğrarken önce Bir kere
rastlanmış olması hizmetleriyle ön plana çıkmış
bir kurumu karalamak için gerekçe olamaz. deniliyorsa ortada sorulacak çok
soru, konuşulacak çok şey var demektir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Öncelikle, şunu belirtmekte fayda var: Kimse
kimseyi karalamıyor; kim sorumluluğunu yerine getirmediyse, kim
denetim yapmadıysa, kim görmezden geldiyse, kim bu vakıfların
açılmasına izin verdiyse, kim bu vakıfları açtıysa,
kim olanları sadece seyrettiyse biz ortaya
çıkarılmasını istiyoruz. Bunun adı karalama
değildir Sayın Bakan, bu gerçeği aramadır; bu, sadece
gerçeği aramadır. Bu çocukların anaları babaları
güvenmişler, çocuklarını emanet etmişler, siz gözünüz gibi
bu çocuklara bakacakken onların istismara uğramasına seyirci
kaldıysanız biz bunun hesabını sorarız, sormak da
zorundayız; bunu da ifade edelim. (CHP sıralarından
alkışlar) Devlet, açması gereken yurtları açmayıp
çocukları tarikatların, vakıfların, derneklerin
yurtlarına, insafına bırakıyorsa bu yurtları
denetlemeye bile tenezzül etmiyorsa, bu yurtların hiçbir zaman yasal
olmadığı hâlde açılmasına göz yumuyorsa bunun da hesabını
sorarız. Birileri kalkıp bu çocukları, ailelerini sarıp sarmalayacağı
yerde Önce bizimkiler aman zarar görmesin. diye sarmalıyorsa bunun
hesabını sormak zorundayız. Bu hesabı sormak için şucu
bucu olmaya, milletvekili olmaya, bir partiye mensup olmaya da gerek yoktur değerli
milletvekilleri, bu hesabı sormak için insan olmaya gerek vardır.
(CHP sıralarından alkışlar)
Uluslararası sözleşmeleri, taahhütleri,
Anayasamızı, mevzuatları bir kenara koyalım, yasalarda
yazsa ne olur, yazmasa ne olur. Burada o masum çocuklar incitilmiş, el
kadar çocuklar incitilmiş, birileri hâlâ kendilerine yakın diye
birilerini savunma ihtiyacı duyuyorsa, aklamaya paklamaya
çalışıyorsa kusura bakmayın, bunun hesabı verilmelidir
değerli milletvekilleri. Böyle bir vahşetin, böyle bir istismarın
sizdeni bizdeni olmaz. Söz konusu olan çocuklar, söz konusu olan çocuk
istismarı; bu nasıl bir akıl tutulması, gerçekten ben
anlamakta zorlanıyorum. Devlet görevlilerinin, Hükûmet yetkililerinin
görevi Ensar Vakfının savunmasını yapmak değildir.
Önce çocuklar denileceği yerde, sorumluların gereken cezayı
alması gerektiği yerde Yok canım, karalamayın. Yok,
hizmete bakın. Yok, iyidir bunlar. demek gerçekten sizin vazifeniz
değildir. Sizin vazifeniz, muhalefet partileri Komisyon kuralım,
araştıralım. derken
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Komisyon kuruldu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Önce reddettiniz de, halktan
gelen tepkiden utanıp döndünüz.
CANDAN YÜCEER (Devamla) Komisyon, evet kuruldu,
lütfettiniz, kurduk; gerçekten, yoğun bir çaba sonrası kurduk, Allah
razı olsun. İlk muhalefet partili milletvekilleri verseydi, komisyon
kurulsaydı da çok mu bir şey olurdu? Niye kuruyoruz sanki? Çok mu
zarar ederdik, çok mu şey kaybederdik?
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Kuruldu, hepsine
kuruldu.
CANDAN YÜCEER (Devamla) Cinsel istismarı
araştırmaktan, çocuklarımızı istismar eden sebepleri
araştırmaktan zarar mı ederdik değerli milletvekili?
Gerçekten sırf birileri birilerine yakın diye, birileri eşinden
sonra daha çok bu vakfın başkanıyla görüşüyor diye, varsa
bu vakfın sorumluluğunu ne yapalım,
araştırmayalım mı, bunu mu söylemek istiyorsunuz? Ben, bunu
kabul etmiyorum, açıkçası bunu kabul edenlerin de
insanlığından şüphe ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kamu vicdanı da kabul
etmez.
CANDAN YÜCEER (Devamla) Değerli
milletvekilleri, şu konuda hemfikiriz sanırım: Mevzu çocuksa,
çocuk istismarıysa bunun dini, diyaneti, siyaseti olmaz; bunun bendeni,
sendeni olmaz; bunun şucusu, bucusu olmaz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bakın, elbette, suçun şahsiliği
ilkesi var ama bu ülkede bir yıl içinde 11 yaş altı 2.052, 12-14
yaş arası 2.651, 15-17 yaş arası 6.387 çocuk cinsel
suçların mağduru olduysa, çocukların cinsel bütünlüğüne
karşı yaklaşık 20 bin dava açıldıysa, toplam
cinsel saldırıların neredeyse yarısı çocuklara yönelik
işlenmişse, her ay Adli Tıp Kurumuna 650 çocuk cinsel
istismarı gönderiliyorsa bunun üzerinin örtülmesi değil, aksine
sonuna kadar araştırılması gerekir. 11.095 çocuk cinsel
suçların mağduru olduysa, Türkiye dünyada çocuk istismarı
sıralamasında 3üncü sıradaysa neler oluyor diye sorulması
gerekir. Ki, gerçekçi olmak gerekirse bu rakamlar buz dağının
sadece görünen kısmı, biz biliyoruz ki çocuk cinsel istismarında
adli mercilere tekabül eden rakamlar, yansıyan rakamlar yüzde 10-15; yani
olayın boyutunu sizler düşünün. Adliyeye yansımayan, polise
bildirilmeyen daha kaç istismar olayı olduğunu Allah bilir.
Kaç olay söz konusu olursa olsun değerli
milletvekilleri, sadece istatistiklerden konuşmuyoruz, biz aynı
zamanda kapanmayacak yaralardan konuşuyoruz. Devletin koruması
gerektiği hâlde koruyamadığı bu masumiyetlerden söz
ettiğimize dikkat çekmek isterim. Bunları enine boyuna konuşmak
zorundayız; o yüzden buradayız. Bu durumu nasıl ortadan
kaldırırız, çocukların istismar edilmesini neden
engelleyemiyoruz? Önümüzdeki engeller ne, alınması gereken hangi
önlemleri almıyoruz da çocuk istismarını engelleyemiyoruz?
Gördük ki, buraya çıkıp lanetlemek, beddua etmek, sadece
suçluları cezalandırmak yetmiyor, toplumumuzun da bu suçlarla
yüzleşmesi gerekiyor. Bizim toplumumuzda olmaz öyle şeyler. demek
ile sadece kafamızı kuma gömmek aynı anlama geliyor. Doğrudur,
toplumumuz bu konuda çok duyarlıdır ama şu gerçeği de ifade
etmek gerekir: Bu çocuk istismarcıları gökten zembille inmedi,
uzaydan gelmedi, toplumumuzda yanlış giden bir şeylerin sonucu
bu. Denilebilir ki, bu sapkınlığa başka ülkelerde de
rastlanıyor. Bunu söylemek, emin olun değerli milletvekilleri, ne bu
vahşeti anlaşılır kılıyor ne de sorunları
ortadan, toplumdan kaldırabiliyor. İşte, diğer toplumlar,
görülen toplumlar bu sorunla yüzleşebiliyor, olayı örtbas etmiyor,
üzerine gidiyor.
Bakın, Karamandaki çocuk istismarı ortaya
çıktıktan sonra, bir hafta içinde onlarca benzeri taciz ve tecavüz
ihbarı yapıldı. İşte Niğdede, Gaziantepte,
Diyarbakırda, Ankarada, Bursada, Sivasta yeni istismar olayı
ortaya çıkarıldı. Yani, demem o ki, çocuk istismarına
karşı yapılabilecek en kötü şey olayı örtbas etmeye
çalışmak, yok saymak. Uzmanların bildirdiğine göre
-biliyorsunuz ki- aileler Çocuğumuz toplumdan
dışlanmasın. diye çoğu zaman olayı gizleme yönüne
gidiyor. Aslında yapılacak, yapılmış en kötü şey
bu, olayı yok saymak, yaşanmamış saymak. İşte,
toplumumuzun bunlarla yüzleşmesi gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, ama bizim burada
yüzleşmemiz gereken devlettir, Hükûmettir, yöneticilerdir. Eğer
sayıları on binlerle ifade edilen vakıflar, kanunen yasak olduğu
hâlde ilköğretim çağındaki, yaşındaki çocuklara yurt
açıyorsa, bu yurtlar denetlenmiyorsa, buna göz yumuluyorsa, bu
vakıflar destekleniyorsa ve yazık, o yoksul aile çocukları
çocuklarımız okuyabilsin diye bu yurtlara mahkûm ediliyorsa bununla
yüzleşmemiz gerekiyor.
Daha önce de bu kürsüden ifade ettim, Karamanda
dilim varmıyor adına öğretmen demeye ama birisi, iki üç
yıl boyunca o çocuklara, onlarca çocuğa defalarca istismar, tecavüz
etti. Kimse bunun farkına varmıyorsa, görmüyorsa kulaklar
sağır, yürekler sağır olmuş demektir. Bununla da
yüzleşmemiz gerekir.
Adli Tıp Kurumu, kimi cinsel istismar
davalarında akıllara zarar kararların altına imza
atıyorsa
Antalyada yaşadık, 15 yaşında bir kız
çocuğu cinsel istismara uğramış, Adli Tıp rapor verdi
Ruh sağlığı bozulmamıştır. diye, bu
rapordan on gün sonra intihar etti ve intiharda mahkeme soruşturmaya,
kovuşturmaya gerek görmedi. Mahkemeler, aralarında devlet
kurumlarında görevli 26 kişinin de tecavüzüne uğrayan N.Ç.
davasında olduğu gibi tecavüzlere karşı durmadı,
rızası vardı, her şeyin farkında olduğu gibi
abuk subuk gerekçelerle faillere neredeyse ceza bile vermiyorsa veya Çapa ve
Cerrahpaşa Adli Tıp Anabilim Dalının cinsel istismar
raporuna, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin cinsel istismar riskine
karşı koruma kararlarına rağmen mahkemeler küçük kız
çocuğunun babasına beraat verdi, Görüşmelerinde sakınca
yoktur. ibaresi eklediyse, kusura bakmayın, bu cezasızlık
kültürüyle de bizim yüzleşmemiz gerekiyor.
Muhalif tüm görüşlere ekranları
kapalı TRTde Suriyeli bir kız çocuğunun Savaşmak zorunda
kalsan ne yapardın? sorusuna Kontrol noktasında kendimi
patlatırdım. yanıtı, herhangi bir denetlemeye gerek
görmeden çocukları savaşın öznesi hâline getirmesi, canlı
bombaları meşrulaştırması, cihatçı örgütlerin eylemlerini
haklı gösterecek bir yayın politikasıyla, bu anlayışla
da bizim yüzleşmemiz gerekiyor ya da Diyanetin
yayınladığı dergide çocuklara ölümün ve
şehitliğin yüceltildiği bir durum normalmiş gibi
kayıtsız kalabiliyoruz. Çocuklara reva gördüğünüz hayat,
sunduğunuz gelecek bu mu Allah aşkına? Çocuklara güzel bir
gelecek sunmak yerine canlı bomba olmayı özendiren, ölümü yücelten,
çocukları istismarın kurbanı hâline getiren, travma üzerine
travma yaşatan bu zihniyeti -kusura bakmayın- kınıyorum,
kabullenmiyorum, kabullenmeyeceğimi de ifade ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, tabii ki sizinle de
yüzleşmemiz gerekiyor. Ben çok merak ediyorum akşam yastığa
kafanızı koyduğunuzda rahatlıkla uyuyabiliyor musunuz? Yani
sorumluluğunuz altındaki çocukları kucaklamak yerine, kendinize
yakın hissettiğiniz bir vakfı kucaklarken gerçekten içiniz rahat
mı? (CHP sıralarından alkışlar) İç huzurunuz var
mı? Partiniz milletvekilleri araştırma komisyonu önerimizi
reddederken gerçekten mahcubiyet hissettiniz mi? Ankaradaki bir halk
eğitim merkezindeki Kuran kursu çalışanı 7
yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel istismar iddiasıyla
açılan davada otuz altı buçuk yıl istemiyle
yargılanıyor ama hâlâ görevinin başında, bundan
rahatsızlık duymuyor musunuz? Ya da Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Kadınlar Günü videosunda gelin olarak
kullandığı küçük bir kız görüntüsünün altında
Gelenektir diye yazarken hiç mi rahatsızlık duymuyorsunuz? (CHP
sıralarından alkışlar) Allah aşkına,
boğazınıza bir şeyler düğümlenmiyor mu o el kadar
çocuklar gelinlik giydiğinde? Ben çok merak ediyorum, çocukların
haklarını gerçekten böyle mi koruyorsunuz? Varsa bir ihmalleri
Bakın, Karamanda gerçekleşen iğrenç bir olayda Ensar
Vakfını neden savunmak zorunda hissediyorsunuz? Varsa bir ihmalleri
-ki var- varsa bir kusurları -ki var- çeksinler cezalarını,
çeksinler, niye savunma hattının en önündesiniz? Niye savunuyorsunuz
Allah aşkına? Sizin göreviniz mağdur çocukları diğer
vakalar olmasın diye bakmak, araştırmak mı, denetim
mekanizmalarını arttırmak mı, sağlamak mı,
çocukları korumak, bu istismarı önlemek mi yoksa kendinize yakın
bulduğunuz bir vakfı savunmak mı? İstifa etmelisiniz
Sayın Bakan. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Bu ülkede yolsuzluk yapılıyor, kimsenin
aklına istifa gelmiyor. Bu ülkede her gün terör korkusuyla
yaşıyor insanlar, her gün şehit haberleri geliyor,
İçişleri Bakanının aklında istifa yok. Karamanda bu
vahşete seyirci kalan valinin, o vakıfları, yurtları
denetlemeyen il millî eğitim müdürünün aklından istifa bile geçmiyor.
Bu yüzden istifa edin ve bence güzel bir örnek oluşturun ya da en
azından bir özür dileyin halkımızdan. (CHP
sıralarından alkışlar) Özür dileyin, deyin ki, Evet, bir
çocuk kendini koruyamaz, bu görev yetişkinlerindir, devletindir ve ben bu
görevimi yerine getiremedim. deyin, istifa edin.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Genel
Başkanınız 7 kere seçim kaybetti, niye istifa etmiyor, Sayın
Vekilim?
CANDAN YÜCEER (Devamla) - Emin olun böyle yaparak,
en azından çözüme bir katkı sunabilirsiniz.
Değerli milletvekilleri, kuşkusuz hepimiz
çocuklarımıza, bize miras bırakılandan daha güzel bir hayat
sunmak istiyoruz. Onlara barış dolu, huzur dolu bir gelecek sunmak
istiyoruz. Eminim hepimize en önemli hediyelerden birisi
yavrularımızın, çocuklarımızın bir
gülüşüdür, bu konuda hemfikir olduğumuza eminim. Ama ne yazık ki
bu ülkede çocukların gülüşleri soluyor, yüzleri soluyor. Sadece
istismar yüzünden değil; eğitim haklarından
yararlanamadıklarından, çocuk yaşta zorla evlendirildiklerinden,
yoksulluktan, sokaklardaki silah seslerinden, yanı başındaki
ölümlerden bu çocukların gülüşleri soluyor. Bu ülkede 1 milyona
yakın çocuk çalışıyor oyun çağında. Her 3
evlilikten 1i çocuk. Oyuncak bebeklerle oynayacakları yerde kendi bebekleri
oluyor bu çocukların. (CHP sıralarından alkışlar)
Yoksulluk sarmalından çıkamıyor bu ülkede çocuklar. Yoksul evde
doğuyorlar, yoksul yuvalar kuruyorlar. Eğitim haklarından
yararlanamıyor bu ülkede çocuklar. Devlet onları yurtların,
vakıfların, tarikatların insafına bırakıyor. Zihinleri
kapatılıyor bu ülkede çocukların. İstiyorlar ki bizim
çocuklarımız hep boyun eğsin, hep söz dinlesinler.
İstiyorlar ki kindar nesiller olsunlar. Bütün bunlar gülüşlerini
solduruyor çocukların. Yetmezmiş gibi bir de okullarda, yurtlarda,
kurslarda, bakımevlerinde istismara uğruyorlar. Lanetler
yağdırıyoruz ama koruyamıyoruz. Bir yılda
yalnızca adliyeye yansıyan vaka sayısı 11 bin. Bu, gerçek;
bu, çok acı bir gerçek.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın
son dakikalarına geliyorum ve samimiyetle, yüreğimle şunu ifade
etmek istiyorum: Gelin, kanun çıkaracaksak kanun çıkaralım,
cezalar sorunluysa oturalım konuşalım; eğitim
sistemimizdeki yanlışları, bu tarikatların,
vakıfların istediği gibi at koşturmasını gelin
masaya yatıralım. Cinsel istismarın nadiren görülen bir şey
değil, yaygın bir şey olduğu, her 5 çocuktan 1inin
hayatı boyunca en az 1 kez cinsel istismara uğrayabileceği
gerçeğiyle yüzleşelim. Bu konuyu tabu olmaktan çıkaralım,
gelin, her cinsel istismar olayı olduğunda Münferittir. deyip
geçmeyelim, oturalım enine boyuna konuşalım. Gelin, siyaseti ve
birilerini koruma refleksini çocuk haklarının önüne geçirmeyelim,
toplumumuzdaki bu duyarlılığı farkındalığa
çevirelim. Çocukların cinsel istismarıyla topyekûn mücadele edelim.
Gelin, buradan, ülkemizden dünyaya, uluslararası toplumlara biz örnek
olalım. Gelin, çocuklarımızın geleceğini
değiştirelim. Gelin, çocuklarımızın gülüşünün
soldurulmasına izin vermeyelim. Ancak çocukların cinsel
istismarına son verildiğinde, çocuklarımızı
incitmediğimizde sağlıklı bir ülke ve eşitlikçi bir
gelecek kurabiliriz diyorum.
İranlı bir müzisyen var acıları
notalara döken, Farid Farjad, onun bir sözü var: Acı diyorum efendim, o
da evrensel olmalı, bir çocuğun eline diken batsa, insanoğlu
yanmalı.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve
HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yüceer.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Mehmet Akif Yılmaz, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) AKP burada erkek
konuşturarak bile bir mesaj veriyor yani gerçekten. Bravo yani, vallahi
bravo!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Ne alakası
var ya?
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET AKİF YILMAZ
(Kocaeli) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Allahın bize bir
emaneti olan, gözümüzün nuru yavrularımıza karşı bir
ilimizde meydana gelen, ruhunu şeytana satmış bir alçak
tarafından işlenen menfur ve insanlık dışı cinsel
istismar olayı ve kadınlarımıza, annelerimize yönelik
şiddet hadiseleri üzerinde HDP Grubunun Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanımız Sema Ramazanoğlu hakkında vermiş olduğu
gensoru üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün burada, evrensel
bir ahlak sorunu olarak sadece ülkemizi değil, dünya
toplumlarını içten içe çürüten, insanı fıtratından,
yaradılışından kopararak hayvanlardan daha
aşağı bir mahluk hâline dönüştüren ahlaki sorunları
konuşuyoruz. Neslimizin devamını ve toplumun temel direği
aile mefhumunu tehdit eden zina, fuhuş, eş cinsellik, tecavüz, çocuk
istismarı gibi suçlar; insan aklını tehdit eden içki ve
uyuşturucu madde bağımlılığı; canımıza
kasteden insan katli, terör ve kadına şiddet; bu ahlaki suçların
hepsi, bizi yaratan, yaşatan ve kainatı yöneten Yüce
Yaratıcımız tarafından haram
kılınmıştır. Yüce Allah, bu ahlak dışı
davranışlar hususunda insanoğlunu şu ifadelerle uyarmaktadır:
İman edenler arasında büyük günahların,
hayâsızlığın, gayrimeşru ilişkilerin, zinanın,
kural tanımazlığın, eş cinselliğin,
ahlaksızlığın yayılmasını isteyen kimseler
ve gruplar için dünyada da, ahirette de elem verici bir azap vardır. Hem
dünyamızı hem de ahiretimizi mahvedecek, insanlığı
büyük bir çöküşe sürükleyecek, yeryüzünde önü alınamayacak bir
fesadı yaygınlaştıracak bu suçların, tek bir tanesinin
dahi insanoğlunun yararına olduğunu iddia edebilecek
aklıselim sahibi bir insan evladı olamaz. İnsanlık tarihi
bu suçların yaygınlaşmasıyla çürüyüp giden kavimlerin
örnekleriyle doludur. Bize göre can, akıl, mal, nesil, aile, hepsi insan
varlığının devamı ve sağlıklı bir
toplum için korunması gereken en değerli mukaddeslerimizdir. Bu
mukaddeslerimizin korunması adına saydığım
kötülüklerin yaygınlaşmasını önlemek, tedbirler almak, milletin
vebalini sırtında taşıyan biz siyasilerin en önemli görevi
olmalıdır.
Bu meseleyi bir istismar malzemesi hâline
dönüştürerek, başta varlık sebebi bu meseleleri çözmek olan Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız olmak üzere, eğitim
meselesiyle ilgilenen, gençlerimizin sorunlarını dert edinen sivil
toplum kuruluşlarımızı
LEVENT GÖK (Ankara) Kim o, kim o? Söyle
bakalım onu.
MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla)
ve onlar
üzerinden iktidarı yıpratma vesilesi yapmak
LEVENT GÖK (Ankara) Ne savunuyorsun Ensar
Vakfını?
MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla)
böylesine
önemli bir ahlaki sorundan siyasi rant devşirmeye çalışmak,
topluma karşı sorumlu olan bir muhalefet
anlayışının yöntemi değildir ve olmamalıdır.
LEVENT GÖK (Ankara) Kimmiş o sivil toplum
örgütü? Söyle bakalım.
MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla) Toplumumuzun tüm
kesimleri, özellikle sivil toplum örgütlerimizin
LEVENT GÖK (Ankara) Sizi gidi Ensarcılar
sizi!
MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla)
yazılı, görsel ve sosyal medyanın da bu meselede
sorumlulukları şüphesiz çok büyüktür.
İnsanıkâmil diye nitelendirdiğimiz,
topluma değer katacak ahlaklı ve iyi insan yetiştirme, erdemli,
güçlü ve müreffeh bir toplum inşa etme idealinin hepimizin müşterek
hedefi olması gerekir. Bu hedefe matuf olarak güçlü bir ahlak sistemi
oluşturma gayesiyle koordinasyon içerisinde önemli çalışmalar
ortaya koyan Millî Eğitim Bakanlığımıza, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığımıza ve Diyanet
İşleri Başkanlığımıza özellikle
teşekkür etmek istiyorum.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Hayda!
MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla) Din ve ahlak
eğitiminin yaygınlaştırılması, okul öncesi
çağından başlayarak her çağdaki öğrencilerimize ahlaki
değerlerimizin bir yaşam biçimi olarak benimsetilmesi için
yapılan tüm kanuni düzenlemeleri ve uygulamaları engellemeye
çalışan muhalefet partilerini de buradan kınıyorum. (CHP,
HDP ve MHP sıralarından gürültüler)
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Hayda!
MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla) Yüz
yıldır bu ülkede din ve ahlak öğretilerimize, bu
öğretilerin kaynağı Kuran-ı Kerime pervasızca
saldıranlar, İslamın terk edilmesini savunarak Kuranı
bir suç unsuru görenler, din ve ahlak eğitiminden rahatsızlık
duyanlar, bu ahlaksızlıkları üreten bataklığa zemin
hazırlayanların ta kendileridir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) Bakara makara!
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Şu
Bakara makara diyenler mi?
MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla) Bu menfur
olaylar hepimize ders olmalıdır. Toplumumuzun resmî veya özel
kurumlarımıza olan güveninin sarsılmaması adına,
çocuklarımızı emanet ettiğimiz
kurumlarımızın idareci ve öğretmenlerinin titizlikle
seçilmesi, ehliyet ve liyakat ilkelerinden asla taviz verilmemesi, gerekli
denetim mekanizmalarının çok sıkı ve disiplinli bir
şekilde işletilmesi, bu tür olaylarda en ufak bir ihmali veya kusuru
bulunan idarecilerin cezalandırılması bizim temel
yaklaşımımızdır.
Bu hedefe ulaşmak için gayret gösteren resmî
veya sivil kurumlarımızın kasıtlı olarak
yıpratılmaya çalışılması, eleştirilerin
amacını aşarak bir siyasi lince dönüştürülmesi siyaset kurumu
olarak ayağımıza kurşun sıkmaktır.
Değerli milletvekilleri, modern çağın
getirdiği ve teknolojik gelişmelerle çok hızlı bir
şekilde yaygınlaşan bu ahlaki sorunlar
karşısında, on dört yıldır ülkemizde iktidar sorumluluğunu
üstlenmiş bir siyasi parti olarak biz neler yaptık?
Toplumumuzun dezavantajlı kesimlerine
verdiğimiz öncelik doğrultusunda aile, çocuk, kadın, engelli,
yaşlı, şehit yakınları ve gazilerimize yönelik yasal
ve kurumsal düzenlemelerle işe başladık. Sosyal alanda uygulanan
çağ dışı kalmış ve amaca hizmet etmeyen
programları revize ederek ve çoğaltarak, bütüncül
anlayışı sergileyerek sosyal yardım ve hizmetleri tek
çatı altında birleştirdik. 2011 yılında Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığımızı 5 genel müdürlüğümüzün
birleşmesiyle ihdas ettik.
On dört yıllık AK PARTİ hükûmetleri
döneminde vatandaşlarımız, sosyal devletle yakından
tanıştılar ve devletin gücünü, imkânlarını ve
şefkatini yanlarında gördüler.
Ekonomik büyüme ve kalkınmayla elde edilen
gelirden sosyal politikalara daha çok pay ayırdık. Milletimizin bir
kıyaslama yapması için özellikle zikretmek istiyorum: 2002
yılında sosyal politikalara ayrılan bütçe 121 milyon 620 bin TL
idi. Bundan on yıl sonra, bizim dönemimizde, Bakanlığımızın
ihdas edilmesiyle birlikte bu oran 28 kat artırıldı ve 3 milyar
280 milyon TLye ve bugün, 2016 yılında 203 kat artarak 24 milyar 779
milyon TLye ulaştı.
Değerli vekillerim,
Bakanlığımızın en önemli görevlerinin
başında çocuklarımıza yönelik koruyucu, önleyici,
eğitici, geliştirici, rehberlik ve rehabilite edici sosyal hizmet
faaliyetlerini yürütmek ve koordine etmek gelmektedir.
Bakanlığımızca, çocuklarımıza yönelik hizmet
politikalarını aile odaklı yeni bir anlayışla ele
almış, çocukların öncelikle aile yanına döndürülmesi
amacıyla evlat edinme ya da koruyucu aile hizmetlerinden
yararlandırılması, bunun mümkün olmadığı
durumlarda çocukevi veya sevgievleri dediğimiz, bizim
oluşturduğumuz mekânlara yerleştirilmeleri bir hedef olarak
benimsendi.
Bakanlığımızın konumuzu
yakından ilgilendiren çocuk istismarı ve çocuğa şiddet
konularında uygulamakta olduğu bazı faaliyetleri sizlerle
paylaşmak istiyorum. İçişleri Bakanlığı ve Adalet
Bakanlığının personel desteğiyle Sağlık
Bakanlığına bağlı hastaneler bünyesinde 48 Çocuk
İzleme Merkezi ilk defa AK PARTİ iktidarı döneminde hayata
geçti. Bu merkezlerimizde, mağdur çocukların bu süreçte
yaşadıklarını ve defalarca dile getirmek zorunda
kaldıkları durumlarını önleme, gizliliğini
sağlama, adli ve tıbbi işlemlerin bu alanda eğitimli
kişilerden oluşan bir merkezde ve tek seferde
gerçekleştirilmesini temin etmek üzere hizmetler sunuluyor.
Çocuk Destek Merkezi dediğimiz ÇODEMlerimiz
ilk defa AK PARTİ döneminde ihdas edildi; suç mağduru, suça
sürüklenen, sokakta ve risk altında bulunan çocuklara yönelik hizmet
vermek üzere 67 ÇODEM merkezi kuruldu ve bugün 1.317 çocuğumuza Türkiye
genelinde hizmet veriyoruz.
2014 yılında Türk Ceza Kanununda
yapılan madde değişiklikleriyle cinsel dokunulmazlığa
karşı suçlar yeniden düzenlendi ve bu suçlar için öngörülen cezalar
önemli ölçüde artırıldı.
Ayrıca Çocuk ve Kadınlara Yönelik
Şiddet Hareketleri ile Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin
Alınacak Tedbirler konulu Başbakanlık genelgesi
yayımlanarak bu çerçevede Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzün
koordinesinde, 2015-2019 yıllarını kapsayacak olan Çocuğa
Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı hazırlandı.
Değerli vekillerim, bir diğer gensoruya
konu kadına şiddet konusunda, kadına yönelik şiddet ve aile
içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi
Sözleşmesi 24 Kasım 2011de ilk defa diğer ülkelerden önce bu
Parlamentomuzda bizler tarafından onaylandı.
Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 8 Mart 2012 tarihinde
kabul edildi ve yürürlüğe girdi.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren Türk
Ceza Kanununda cinsiyet eşitliği ve kadına karşı
şiddet konusunda çağdaş düzenlemeler yapıldı. Kasten
öldürme suçunun ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasını gerektiren nitelikli hâllerinin düzenlendiği
maddeye töre saikiyle ifadesi eklenerek töre cinayetleri faillerinin en
yüksek cezayla cezalandırılması kabul edildi.
2016-2019 yıllarını kapsayan
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı
tarafımızdan hazırlandı.
Ülkemiz genelinde, Bakanlığa
bağlı kadın konukevi sayısı yani şiddete maruz
kalan kadınlarımızın
barındırıldığı, devletimizin elini
uzattığı kadın konukevi sayımız 2011de 65 iken
şu an bu sayı 137ye ulaştırıldı ve 3.442
kapasiteyle kadınlarımıza sahip çıkıyor. Şiddet
mağduru kadınlara hizmet vermek üzere kadın konukevlerimize
bağlı kadın ilk kabul birimlerimizi de hizmete açarak 25
merkezle bu hizmeti vermeye devam ettik. Konukevlerimizde hizmet alan
kadınlarımıza ve çocuklarına harçlık tahsis ederek
onlara sahip çıkmaya çalıştık.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi
amacıyla 43 şiddet önleme ve izleme merkezi bugün bizim dönemimizde
hizmete girdi ve faaliyetlerine devam ediyor.
Değerli vekillerimiz, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığımız, çocuk istismarı ve
kadına şiddet meselesinde toplumsal duyarlılığı
artırmak amacıyla Millî Eğitim, Adalet, İçişleri,
Sağlık Bakanlıkları ve Diyanet İşleri
Başkanlığımızla yaptığı protokollerle
yoğun bir eğitim ve halkımızı bilinçlendirme
çalışmasını da ifa etmektedir. Burada, sizlerle, birçok
bakanlığımızla koordinasyon içerisinde yürütülen
çalışmaların çok ufak bir kısmını
paylaştım.
Toplumumuzun en dezavantajlı kesimleriyle
ilgilenen, özverili bir çalışma ortaya koyan
Bakanlığımız, bu meselelerin üzerine, Sayın
Bakanımızın da ifade ettiği gibi, sıfır
toleransla gitmektedir. Olay meydana çıktığı andan itibaren
gerekli soruşturmalar başlatılarak alçak ve şerefsiz
faillerin gereken en ağır cezayı alması, olayda ihmal ve
kusuru bulunanların da gereken uyarıları ve cezaları
almaları hususunda gerekenlerin yapıldığını,
bunda hiçbir tereddüt göstermediğimizi buradan Meclisimizle ve
milletimizle özellikle paylaşmak istiyoruz.
Görüşmekte olduğumuz gensoruya gelince, AK
PARTİ öncesi cumhuriyet hükûmetleri döneminde devletin, bırakın
el uzatmasını, yüzünü dahi çevirip bakmadığı tüm
toplum kesimlerine devletimizin kaynaklarını olabildiğince
açtık ve onlara sahip çıkmanın mücadelesini verdik. Kimsesiz,
mağdur, şiddete uğramış kadınlarımız,
dul ve yetimlerimiz, sokakta kalmış çocuklarımız,
yaşlılarımız, engelli vatandaşlarımız,
hastalarımız, ilk defa bizim dönemimizde devletimizin merhametli,
kucaklayıcı, hizmet eden yüzüyle karşılaştılar.
Bir dönem kendi hastanesinde parası
olmadığı için vatandaşını rehin alan zihniyetler,
öğrencilerimize dağıtılan burs yardımlarını
Anayasa Mahkemesine götürüp engelleyen zihniyetler;
çocuklarımızı sokağın, mafyanın ve çetelerin
kucağına terk ederek yıllarca sahip çıkmayanlar
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Her
şey şimdi çok güzel maşallah, hiçbir şey yok(!)
MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla)
zihin
kodlarında sosyal yardımları bir oy devşirmeciliği
olarak görüp bizim sosyal politikalarımızı bu minvalde, her
fırsatta karalayan ama bugün seçim meydanlarında vaatlerinde
yardım paketleri havada uçuşan ikiyüzlü siyasiler AK PARTİ
iktidarının sosyal politikalarını elbette ki
hazmedemeyecekler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi çok önemli ahlaki bir konuya
değinmek istiyorum. Benim çocuğum eş cinsel pankartıyla,
Kürdistan vardır, eş cinsel haktır., Genel ahlaksızlık
talep ediyoruz. pankartıyla, mübarek bir ramazan ayında
Şabanla Recepin aşkına Ramazan engel olamaz.
tabelalarını taşıyacak kadar alçaklaşarak dinî ve
ahlaki değerlerimizle alay eden gösterilere bazı vekillerle birlikte
kol kola katılanlar, Fatih Sultan Muhammed Hanın emaneti
İstanbul sokaklarını tarihte görülmemiş şekilde anadan
üryan görüntülerle kirletenler ile kol kanat gerenler, Allahın
Kuranında lanetlediği, toplumların helakine sebep olacak bir
hastalığı oy devşirme adına meşru göstermeye
çalışanlar, şimdi kalkmışlar eş cinsel
olduğunu ifade eden ve bu çocuğumuza sarkan bu
aşağılığın işlediği fiilde sorumlu
arıyorlar; bu, tam bir ikiyüzlülüktür.
Sizleri büyük bir gensoru beklemektedir. Emanetine
ihanet ettiğiniz, barış, demokrasi ve Birlikte Türkiye
yalanıyla barış umutlarını istismar ettiğiniz,
huzurunu kaçırdığınız -Kürt ve Türk- bu milletin
maşeri vicdanında mahkûm oldunuz bile. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Siz,
Birleşmiş Milletler raporlarında da geçen, çocukları bir
terör aracı olarak kullandığı bu raporlarda teyit edilen
PKKnın ve YPGnin gölgesinde siyaset yapmayı halkın gönlünde
siyaset yapmaya tercih ettiniz. Şimdi, yavruları dağa
kaçırılan, çukurlara mahkûm edilen Kürt analarının
feryadını ve ahını alan, gencecik Mehmetçiklerimizi
şehit eden teröristlere; kundaktaki bebeleri,
çocuklarımızı, sivil vatandaşlarımızı,
askerlerimizi katleden bombacılara sahip çıkan, şiddeti ve
terörü meşru bir hak arama yöntemi olarak gören ve şiddetin
gölgesinde, terörün gölgesinde siyaset yapan bu karanlık ve ikiyüzlü
zihniyetin, şiddet ve istismar konularını çözmek için mücadele
eden Bakanımızı sorgulamasını samimiyetten uzak
bulduğumu ifade ediyor, hepinizi, yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yılmaz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın hatip daha önce bazı milletvekillerimizin
katılmış olduğu bir etkinliği de kastederek
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hangi programa
katılmışlar?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
genel
ahlaksızlık sataşmasında bulundu. Müsaade ederseniz
grubumuz adına Hüda Kaya Hanım konuşacak.
BAŞKAN Sayın Hüda Kaya, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
69uncu madde çerçevesinde söz veriyorum.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Eş
cinselliği mi öveceksiniz Sayın Hüda Kaya?
BAŞKAN Lütfen, cevap hakkınızı
bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde kullanınız.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Eş
cinselliği mi öveceksiniz şimdi orada Hüda Kaya?
AHMET YILDIRIM (Muş) Ne söyleyeceğini
sana mı soracak ya? Densiz!
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
13.-
İstanbul Milletvekili Hüda Kayanın, Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif
Yılmazın (11/4) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
HÜDA KAYA (İstanbul) Peygamberler tarihinde
sadece Lut kavmi yok, Şuaybın kavmi de var.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sıkıştı mı böyle!
HÜDA KAYA (Devamla) Hırsızlık
yapmak, ahlaksızlık, iftira, adamları kayırmak
dindarlık oluyor
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Çok zor bir
görev verdiniz Sayın Baluken, mahvettiniz şimdi onu.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Dinle,
dinle!
HÜDA KAYA (Devamla)
bayrağın
arkasına saklandığınız gibi Kuranın, dinin
arkasına saklanarak bir suçu
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bitirdiniz
kadıncağızı şimdi.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim, lütfen
HÜDA KAYA (Devamla)
çocuğa yapılan bir
tecavüzü meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Lanetliyoruz,
lanetliyoruz.
HÜDA KAYA (Devamla) Ne bayrağın
arkasına saklanarak bu ahlaksızlıklar örtülecek ne de
sıkıştığınız zaman dinin arkasına
saklanarak, Kuranın arkasına saklanarak bu yalanlar asla
gizlenemeyecek.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Siz
saklanıyorsunuz. Çok ayıp, çok ayıp!
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Yapmayın
ya!
HÜDA KAYA (Devamla) Ayıpları bayraklar
örtemez; yalanı, iftirayı, tacizi, vahşeti, infazı,
cinayetleri, şiddeti ne Kuran örter ne din örter. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Kandil mi
söylüyor bunları?
HÜDA KAYA (Devamla) Sadece devletin elindeki
SHÇEKin, çocuk esirgeme kurumlarının tamamına bile
baktığımızda, tamamına yakınına
baktığımızda, çocukların neredeyse tamamı ya
madde bağımlısı ya da kötü alışkanlıklar sahibi.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Onu bırak, onu
bırak, sen niye söz aldın? Söz aldığın konuya cevap
ver.
HÜDA KAYA (Devamla) Devlet, kendi elindeki
çocuklara sahip çıkamamış, kalkıp burada bize
bayrağın arkasından, Kuranın, dinin arkasından ahkâm
kesme hakkına sahip değildir.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Milletvekilleriniz
gitti mi o toplantılara? Ona cevap ver.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Kandil mi öyle
söylüyor?
HASAN BASRİ KURT (Samsun) LGBTİ
toplantısına gitti mi, gitmedi mi milletvekilleriniz? Ona cevap ver.
HÜDA KAYA (Devamla) Bakın, bulamadım;
burada şu anda, bende resmi, size verebilirim, size resmini
gösterebilirim; Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın seçim çalışmalarında, mitinglerinde eş
cinsellerin bayraklarıyla onlar hakkında söyledikleri sözlerini,
sizlere fotoğraflarını çekip göndereceğim. Bulamadım,
sizlere göndereceğim bunu. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Bul da söyle,
bulmadığın şeyi söyleme.
HÜDA KAYA (Devamla) Arkadaşlar, eğer
Kuranı o kadar referans ediyorsanız hayatınıza
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Siz almıyor
musunuz?
HÜDA KAYA (Devamla) Ben bunu ettiğim için
konuşuyorum zaten.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sana yazıklar olsun!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sana
yazıklar olsun! Ne biçim konuşuyorsun ya!
HÜDA KAYA (Devamla)
Kuran evvelce insan olmayı
ister, yalanı reddeder
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Dön onlara,
terör örgütüne söyle; dön, dön, dön de terör örgütüne söyle.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sana
yazıklar olsun! Varsa bir şeyin, çık, konuş ya. Ayıp
ya!
HÜDA KAYA (Devamla) -
cinayeti reddeder,
hırsızlığı reddeder.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Söz
aldığın konu neydi?
HÜDA KAYA (Devamla) Kendi çocuklarımız
için bir gecede yüzlerce, binlerce görevliyi nasıl sürüyorsak, tacize,
tecavüze uğrayan çocuklarımıza da sahip
çıkmalıyız. (HDP sıralarından alkışlar)
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Niye cevap
veremiyorsun?
HÜDA KAYA (İstanbul) Verdim işte.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Vay be! Eş
cinselliğe de
HÜDA KAYA (İstanbul) Eş cinsel meselesi
değil, insan olma meselesi, insan olma.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaya.
Şimdi Hükûmete söz vereceğim.
Sema Ramazanoğlu, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı.
Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
VIII.- GENSORU
(Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
2.- HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, çocuklara
yönelik cinsel istismarı ve kadınlara yönelik şiddeti önlemede
ihmali bulunduğu iddiasıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Sema Ramazanoğlu hakkında Gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/4) (Devam)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Denizli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; HDP Grubu tarafından verilen gensoru önergesi vesilesiyle
huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, vatanı, milleti ve
inancı uğruna canlarını feda eden tüm şehitlerimizi
rahmet, minnet ve şükranla anıyor; kahraman askerlerimize,
polislerimize, korucularımıza, terör saldırılarında
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet,
yakınlarına ve milletimize başsağlığı
diliyorum. Dünyadaki ve ülkemizdeki güven ortamının bir an önce tesis
edilmesini temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı olarak yardıma ihtiyacı olan tüm
vatandaşlarımıza ve yabancı misafirlerimize hak ve insan
temelli bakış açısıyla hizmet üretiyoruz. Milletimize
hizmet sevda işidir. Biz, bu sevdayla yola çıktığımız
ilk günden itibaren, insana ve insan hayatına odaklanarak her zaman olduğu
gibi mağdurların yanında yer almaya devam ediyoruz. Her türlü
ayrımcılığa karşı çıkarak özellikle
çocuklarımıza ve kadınlarımıza yönelik şiddet,
ihmal ve istismara sıfır tolerans anlayışıyla
mücadelemizi sürdürüyoruz.
Değerli milletvekilleri, on dört yıldır
hükûmetlerimiz döneminde yapılan çalışmalar cumhuriyet tarihi
boyunca yapılamayanların yapıldığı,
Başarılamaz. denilenlerin başarıldığı,
hayal bile edilemeyenlerin gerçekleştiği bir dönem olmuştur.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Hayal edemezdik;
hele o hususlarda hayal edemezdik, çocuklara istismarı hayal edemezdik.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Bunların hiçbirini hayal edemezdik, sayenizde gerçek oldu(!)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) - Sosyal yardımlara ve sosyal hizmetlere
ayrılan bütçe 2002de 1,3 milyar Türk lirası iken bugün 25 milyar
Türk lirasına yükselmiştir. Aile ve sosyal politikalar alanında
uygulamalarımızın kapsamı genişletilmiş,
kısa süre içerisinde hizmetlerimiz toplumun tüm kesimlerine
yayılmıştır.
Ülkemiz, uluslararası hukuk alanında
İnsan Hakları Sözleşmesinden 15ine taraf olmuştur. Bu
özelliği itibarıyla, gelişmiş birçok ülkeyi geride
bırakarak en üst kategoride yer almaktadır. Bunların çoğu
yine bizim hükûmetlerimiz döneminde gerçekleşmiştir.
Ancak, söyleyecek sözü olmayanlar bazı
konuları istismar ederek haksız itham ve iftiralarla gündemi
meşgul etmekte, bazen mağdurun mağduriyetine yeni yükler
getirmektedirler. Çocuklara yönelik insanlık dışı bu istismar
olayından hareketle, bazı malum çevreler bir süredir ülkemize
karşı alçakça ve ihanete varan bir karalama kampanyası
yürütmektedir. Hatta, ahlak ve vicdan yoksunu bu çevreler edep ve mahremiyet
sınırlarını da aşmış, şahsımı
ve ailemi de işin içine katarak ağza alınmayacak sözler sarf
etmişlerdir.
Bu konuda ülkemizi yalan ve iftiralarla meşgul
ederek olumsuz algı oluşturanlarla hukuki olarak da sonuna kadar
mücadele ettiğimi ve edeceğimi de belirtmek istiyorum.
Konuyla ilgili olarak sarf etmiş olduğum
cümleleri çarpıtarak işe başlayan bu zihniyet, cümlelerimin
başını ve sonunu değiştirmiş, sosyal medya
üzerinden bir karalama kampanyasına dönüştürmüştür.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Aynen kullanıyorsunuz, hiç değiştirmeden.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) - Tarafsız bir bakış
açısıyla incelendiğinde görülecektir ki açıklamam tamamen
çarpıtılmış, kötü niyetle mağdurların üzerinden
operasyon yapılmaya kalkışılmıştır.
Bahsi geçen konuşmamın başında
benim sözlerim: Sıfır toleransla hareket ediyoruz, gerek kanuni düzenlemelerimiz
gerekse pratik uygulamalarımızla bu konuda kimseye karşı
herhangi bir iyi hâl indirimi yahut da iyi davranışından
dolayı tolerans gösterilmesi gibi ne düşüncemiz oldu ne bundan sonra
da olacaktır. Bunlar benim sözlerim.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Yapmayın ya,
sizin döneminizdeki kadar iyi hâl indirimi alan tecavüzcü olmadı!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) - Bunlar hiç gündeme getirilmeden,
yaptığım açıklama kasıtlı karalama
kampanyasına dönüştürüldü.
Ensar Vakfı ve suçlu kişi hakkında
sorulan bir soru üzerine aynen şunları ifade ettim: Kötü niyetli
insanlar, her zaman bazı işleri suistimal edebilen insanlar
olabiliyor. Bu bir kere yani kötü, suistimal yapan bu insanlara
rastlanmış olması hizmetleriyle ön plana çıkmış
bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. şeklinde cevap verdim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) E, tamam, bunu dedik biz de!
LEVENT GÖK (Ankara) E, daha ne söyleyeceksiniz?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) - Buradaki ifadem Yaşanan menfur
olayı aileleri ve çocuklarımızı düşünerek tüm
bireylere yaymayalım, tüm hizmet alan kişileri zan altında
bırakmayalım. anlamındaydı. Aileleri ve
çocuklarımızı düşünerek yaptığım
yukarıdaki açıklamam Bir kere tecavüzden bir şey olmaz.
şeklinde kasıtlı bir yalana dönüştürüldü.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Bakanınız
çalar, bir kereliğine; Bakara makara olur, bir kereliğine; istismar
olur, bir kereliğine; her şey bir kereliğine!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) - Asla ağzımdan
çıkmamış olan, tamamen düzmece ve uydurulmuş bu sahte beyan
insafsızca, acımasızca ve ahlaksızca yayılmaya
çalışıldı. Bu ahlaksız yalanlara karşı
konuya doğru ve mantıklı bakan herkes, insana değer veren
hiç kimsenin böyle bir şeyi asla söylemeyeceğini bilir. Hele bir
kadın, hele bir anne, bir Bakan sıfatıyla, milletin oyuyla
seçilmiş bir milletvekili olarak böyle bir cümleyi kesinlikle sarf
etmeyeceğim hususunda toplumda hiçbir tereddüt yoktur.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) O
zaman bir kere istifa edin!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) - Asla söylemediğim, akla ziyan
şekilde, yalan ve bilinçli bir kasıtla ahlaksızca
uydurulmuş bir cümleyi yine ahlaksız şekilde sanki tarafımdan
söylenmiş gibi göstererek yapılan yorumların ne denli
yanlış, gerekçesiz
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Bir
kere istifadan bir şey olmaz!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) -
ve haksız olduğu görülmüş ve
zaten bu yalana da dayandırılan iftira ve hakaretler de kamuoyunda
hiçbir karşılık bulmamıştır.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) 200 bin
imza toplandı -yahu ayıp ayıp- görevden alınman için.
Kamuoyu infial hâlinde.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) Bizler bu ithamlara, iftiralara rağmen
çocuk ve ailelerinin mağduriyetlerinin artmaması için sükûnetle
çalışmalarımızı sürdürdük. Bu bakış
açısıyla, çocuklara yönelik her türlü şiddet ve istismara
karşı nereden ve kimden gelirse gelsin kararlı bir şekilde
mücadelemizi sürdüreceğimizi burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, kadına ve
çocuğa yönelik istismarda suçlu ve sorumluların en ağır
şekilde cezalandırılması için Bakanlık olarak,
Bakanlığımız olarak bu davaların sonuna kadar
takipçisi olduk ve olmaya da devam ediyoruz. Tüm siyasi partileri, medya
organlarını ve kamuoyunu, çocuklarımızın yüksek
yararını gözeterek, bu konuda açıklamalar yaparken bir kez daha
duyarlı ve hassas olmaya davet ediyorum çünkü bu tür olaylar
tıpkı terör olaylarında, saldırılarında
olduğu gibi toplumumuzda derin yaralar açmaktadır. Bu
hastalıklı ruhların önceden tespit edilmesi konusunda hukuki
düzenlemeleri gözden geçirmek, toplumsal bilinci geliştirmek, toplumsal
duyarlılığı artırmak zorundayız. Bunun için
çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olarak göreve
geldiğim ilk günlerde bürokratlarımıza verdiğim iki önemli
talimatım olmuştu: Derhâl... dedim. Birincisi, özellikle
kadına ve çocuğa yönelik şiddet, ihmal ve istismar konuları
mercek altına alınarak detaylı bir denetim ve rehberlik
çalışmaları başlatılmış olup devam
etmektedir. İkincisi ise Bakanlığımızla ilgili tüm
mevzuatın tekrar gözden geçirilmesi olmuştur.
Mevzuatla ilgili olarak bu ay Bakanlığımız
bünyesinde Adalet Bakanlığı ve Yargıtay
Başkanlığının iş birliği, akademisyenler ve
STKların katılımıyla Türk Adalet Sisteminde Aile, Çocuk,
Kadın Çalıştayını gerçekleştireceğiz. Çözüm
arayışlarında desteğe, iş birliğine ve
duyarlılığa ihtiyaç duyduğumuz bu süreçte
sorunlarımızın doğru tespiti çok önemlidir.
Yapıcı eleştiriler, farklı çözüm önerileri ve kapsamlı
bir iş birliği ancak böyle bir asgari müşterek üzerinde gerçekleşebilecektir.
Mağdurların topluma kazandırılması çok boyutlu bir
konudur ve ciddi büyük emek ister.
Değerli milletvekilleri, sosyal
politikalarımızı yeniden inşa ederken çocuklara yönelik
çalışmalarımızla yeni bir dönemi başlattık çünkü
toplum olarak sahip olduğumuz en büyük değer çocuklarımızdır.
Onları her türlü olumsuzluklardan korumak, geleceğe en iyi
şekilde hazırlamak hepimizin asli görevidir. Bu kapsamda, tüm
çocuklarımız için koruyucu ve önleyici alternatif politikalar
geliştirdik. Ulusal çocuk hakları ve çocuk koruma hizmetlerinde
koordinasyon strateji belgeleri ve ulusal eylem planları hükûmetlerimiz
döneminde hazırlanarak uygulamaya konulmuştur. Ayrıca, erken
uyarı sistemleri, okul sosyal hizmeti ve Aile Sosyal Destek Programı
gibi toplumsal sorunlara geniş perspektiften bakan projelere ilişkin
çalışmalarımız sürmektedir.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Erken uyarı
sistemlerinizi öğretmenlerinize takın.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) - Özellikle korunması gereken
çocuklarımızın psikososyal yönden desteklenmesi ve
bakımlarının sağlanması amacıyla ülke genelinde
67 çocuk destek merkezinde ANKA Çocuk Destek Programıyla hizmet
vermekteyiz.
Ailelerin desteklenmesi, aile bütünlüğünün
korunması ve çocuğun aile ortamında sağlıklı bir
birey olarak yetiştirilmesi öncelikli hedeflerimizdir. Sosyal ve ekonomik
destek hizmetiyle 2002 yılında 12 bin çocuk aile yanında
bakılırken bugün bu rakam 78 bine çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sadece çocuklarımızı değil, eş
zamanlı olarak kadını da güçlendirecek sosyal politikaları
yürütmekteyiz. Yapılan çalışmaları görmezden gelmek
yalnız bizlere değil, çocuklarımıza,
kadınlarımıza, ülkemize ve milletimize de büyük
haksızlık olacaktır. Her şey eleştirilebilir,
eleştiri daha iyiye ulaşmak için bir fırsattır.
Yapılan eleştirilerin çocuklarımıza ve kadınlarımıza,
onların ailelerine ve yakınlarına zarar verilmemesi konusunda
azami hassasiyet gösterilmelidir. Kadınlarımızın
eğitim, sağlık, hukuk, ekonomi, istihdam ve siyaset
alanlarında güçlendirilmesi, kadına karşı
ayrımcılığın önlenmesi, kadının insan haklarının
korunması ve geliştirilmesi için bugüne kadar ertelenen pek çok
konuyu cesaretle ele aldık.
Türkiye bugün sosyal politikalar, eğitim,
sağlık, istihdam alanlarında attığı
adımlarla bölgemizin ve dünyanın pek çok ülkesinde model olarak
gösterilmektedir. Anayasa'nın 10uncu maddesinde
yaptığımız değişiklikle, kadınların ve
erkeklerin eşit haklara sahip olduğu belirtilerek kadınlar
lehine pozitif ayrımcılık güvence altına alınmıştır.
Bakanlığımız, kadına yönelik şiddetin kabul
edilemez olduğu inancıyla ve şiddete karşı
sıfır tolerans ilkesiyle çalışmalarını
sürdürmektedir. Ülkemizde kadına yönelik şiddetle mücadelede koruyucu
ve önleyici hizmetlerin vazgeçilmezleri olan kadın konukevlerinin sayı
ve hizmet kapasitelerinin artmasında da önemli gelişmeler kaydedilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
Bakanlığımız bütçesinin yüzde 97sinin sosyal
yardımlara ayrılması tartışma konusu
yapılmaktadır. Oysa sosyal yardımlar sosyal politikaların
uygulanmasında ilk, acil ve birinci basamak müdahale yöntemidir,
yoksullukla mücadelenin ilk basamağıdır. Ayrıca sosyal
yardımların cinsiyete göre dağılımına
baktığımızda, sosyal yardımlardan faydalananların
yüzde 61ini, düzenli yardımlardan faydalananların yüzde 75ini,
süreli yardımlardan faydalananların yüzde 50sini ise kadınlar
oluşturmaktadır. Bunlar dezavantajlı kadınlar
dediğimiz, desteğe ve yardıma muhtaç kadınlar. Hak
sahiplerinin kadın olduğu, şartlı eğitim ve
sağlık yardımları, eşi vefat etmiş kadınlara
yönelik yardımlar, doğum yardımları bunlardan
bazılarıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aile bir toplumun can damarıdır, bizi biz yapan
değerlerin, kültürün, inancın ve toplumsal kazanımların
merkezinde aile vardır. Aile olmadan bir milletin var olması, geleceğe
ışık tutarak sağlıklı nesillerin
yetiştirilmesi mümkün değildir. Biz aile merkezli
çalışmaları önceleyip kadına veya çocuğa yönelik
çalışmaları ötelemiyoruz, aksine, hem kadına ve çocuğa
yönelik çalışmalarımıza hız veriyor hem de aile
içindeki bireylerin fonksiyonunu güçlendirici çalışmaları
yürütüyoruz. Tarihimizden, inancımızdan, bu toprakların
mayasını oluşturan değerlerden, milletimizden
aldığımız güç ve yetkiyle hizmet üretmeye devam ediyoruz.
Aklın, bilimin, ahlakın, inancın, merhametin, adaletin,
hikmetin, vicdanın rehberliğinde geleceğimizi onurla inşa
etmeye devam edeceğiz. Bunu yaparken, bütün mağdurların
mağduriyetlerini yüreklerimizde hissedip insanların mahremiyetlerine
saygı gösteriyoruz. Bu hassasiyeti de herkesten bekliyoruz.
Yaşanan bu menfur olayda mağdur olan anne
ve babaların feryatlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Mağdur bir baba şöyle sesleniyor
Lütfen bunu herkes dikkatlice
dinlesin, baba şöyle diyor: Kimse bizi anlamıyor, yetkili yetkisiz
herkes konuşuyor, çocukları ve aileleri düşünen var mı?
Olay mahkemede ama biz her gün ölüp ölüp diriliyoruz, yanıyoruz.
İmdada gelen kişileri vuruyorsunuz; yazıyor, çiziyor, birileri
konuşuyor, laf nereye gidiyor haberi yok. Hiç bizi düşünen var
mı? Bu çocukların ruh hâlini düşünen var mı? Bunları
yazıp çizenin, malzeme yapıp da konuşanın çoluk çocuğu
var mı? Bunu söyleyen mağdur bir baba. Başka bir baba da
şöyle soruyor: Nasıl bu kadar acımasız oluyorsunuz! Kendi
çocuğunuz olsa çıkıp grup toplantısında dile getirip
bütün Türkiyeye deşifre eder miydiniz? Mağdur olmak bu kadar mı
zor bu memlekette! İşte, bu hassasiyetle hareket ettiğimiz,
anne ve babaların feryadına kulak verdiğimiz için mahremiyete
saygı gösterdik, her şeye rağmen sükûnetimizi koruduk. Oysa Ana
Muhalefet Partisi Genel Başkanı bu olay üzerinden benim
anneliğimi dahi sorgulamaya kalktı. Evet, bu sorgulama hiç kimsenin
hakkı da, haddi de değildir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Geceleri herkes uyurken -gece saat üç, gece saat dört- ben
evime gidemiyorum. Nereye gidiyorum biliyor musunuz? Çocukların
yuvasına, sevgievlerine. Kapıyı çalıp da kapıyı
açan bakıcı anneler bana soruyorlar: Kimsiniz siz?
MELİKE BASMACI (Denizli) Göreviniz, sizin
yapmak zorunda olduğunuz bir şey, göreviniz. Zor geliyorsa istifa et
Sayın Bakan.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) Evet, o çocuklar uyumadan ben evime
gitmiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ya,
çocuk yuvasında gece üçte, dörtte uyuyorlarsa o da sorun.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) Geçenlerde Ana Muhalefet Partisinin Genel
Başkanı Sarayda bizim Engelsiz Rehabilitasyon Merkezimizi ziyaret
etti, her şey o kadar mükemmeldi ki ben Sayın Genel Başkandan
bir teşekkür bekledim...
ERKAN AKÇAY (Manisa) Gece üçte, dörtte çocuk
yuvasına gidiyorsan yalan söylüyorsun.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) ...telefondan Baktık, baktık, bir
kusur bulamadık. diye çünkü biz hizmetlerin en mükemmelini veriyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Kusur yoksa
çocuklara niye istismar yapıldı?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) Şunun da altını çizmek
istiyorum: İktidara geldiğim günden itibaren kız yurtları
yapmak üzere her yerde konuşuyorum, burada da söylüyorum.
MELİKE BASMACI (Denizli) Allah sizin
yaptığınız kız yurtlarından
çocuklarımızı korusun.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) Kızlarımızı on iki sene
okutmak için, kız yurtları yapmak için bütün
imkânlarımızı Bakanlık olarak ortaya koymuş
durumdayız.
Evet, şimdi de HDP Grubuna seslenmek istiyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Bize
seslenmeyin.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) Elbette bir bakan hakkında çeşitli
nedenlerle gensoru önergesi verilebilir. Ancak altını çizerek
şunu söylemek istiyorum ki çocuk istismarı ve kadına yönelik
şiddet konusunda gensoru verebilecek, bu konuda sözü ve yüzü olabilecek en
son parti HDPdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bölücü terör örgütü binlerce çocuğu dağa kaçırarak
kadınları bir şiddet ve terör sarmalının parçası
hâline getirmiştir. Ben, iki aydır terör mağduru illerde
dolaşıyorum -Hakkâri, Şırnak, Mardin, Diyarbakır,
Silopi, Cizre- Kürt kadınlarla beraberim, analarla beraberim,
kızlarla, çocuklarla beraberim. Siz neredesiniz? Ben ana olarak
onların yanındayım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Taybet
anayı söylediler mi?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Miray
bebeğin ailesini ziyarete gittiniz mi?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) Onların yürek yakan feryatlarından,
gözyaşlarından rahatsız olan HDPli Diyarbakır Belediye
Başkanı Belediyenin önünde
CEYHUN İRGİL (Bursa) Keşke
Karamana da gitseydiniz, Karamana da gitseydiniz. Karamana da git.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Karamana
da bekliyoruz Sayın Bakan.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla)
analar çadır kurduğunda geldi,
iş makineleriyle onu kaldırmaya kalktı. Bir kadın belediye
başkanı anaların feryadına nasıl kulaklarını
tıkayabilir? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, bir saniye efendim,
süreniz bitti. Bir dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı
tamamlayınız.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) Bakanlığımız olarak, her
türlü şiddet, ihmal, istismara karşı, altını
kalın bir hatla çiziyorum, sıfır toleransla mücadelemizi
sürdürüyoruz ve sürdüreceğiz ve bundan da asla taviz vermeyeceğiz.
Bir kere daha bunlardan asla taviz
vermeyeceğimi milletimizin kürsüsünden beyan ediyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyor, hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök
Evet, Sayın Gök, dinliyorum sizi.
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, Sayın Bakan
konuşmasında Genel Başkanımıza itham dolu bir sözde
bulundu. Ana muhalefet partisi liderinin kendisi hakkında söz söylemesinin
haddi ve hakkı da olmadığını ifade etti. Bundan
dolayı grubumuz adına sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN 69uncu maddeye göre söz talep
ediyorsunuz.
Buyurunuz Sayın Gök. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz iki dakikadır.
IX. SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
14.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema
Ramazanoğlunun (11/4) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin her bir köşesinden her gün
çocukların istismarına dönük hepimizi olağanüstü üzen boyutlarda
hadiseler geliyor. Her gün, her dakika Acaba bugün nerede, ne oldu? diye yüreğimiz
ağzımızda. Muhalefet partisi milletvekilleri olarak Türkiyeyi
tarıyoruz Acaba Bakanlığın göremediği başka
neler var? diye. Bakanlığın gördüğü ama üzerini
örttüğü, aslında burada konuşurken de ikrar ettiği Ensar
Vakfını savunmasını da, onu da göğüslemeye
çalışarak çocuklarımızı bir Aile Bakanından
korumaya çalışıyoruz. Tablo bu, Türkiyedeki tablo bu. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Gelinen tabloda, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinin en ağır istismarlarının
yaşandığı, uyuşturucu kullanma yaşının
10lara, 11lere düştüğü
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) CHP
tahribatı onlar, CHP!
LEVENT GÖK (Devamla)
çocukların fuhşa
zorlandığı bir ülkede Aile Bakanı kalkmış diyor
ki: Ana muhalefet partisi lideri benim analık hakkımı
sorgulayamaz, haddi değil, hakkı değil. Sayın Bakan, sizin
bu çapsız bakanlığı sorgulamak benim Genel
Başkanımın hem hakkıdır hem de haddidir, haddidir.
(CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; AK PARTİ
sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar) O
makamda oturmak senin haddin değildir, senin hakkın değildir. Bu
çocukları koruyamıyorsun, hiç olmazsa şuradan özür dile, hiç
olmazsa analık duygularınla şuradan kalk özür dile, istifa et,
onurlu ol, anne ol, insan ol! Sen nasıl bir bakansın? (CHP
sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından
gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Yuh sana
be, yuh sana be!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
sükûnete davet ediyorum sizi.
MEHMET METİNER (İstanbul) Bir
hanımefendiye parmak sallamak yakışıyor mu?
BAŞKAN Görüşmelerin sonuna geldik,
lütfen efendim, lütfen
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Demirel, dinliyorum
efendim.
MEHMET METİNER (İstanbul) Sayın Başkan,
bir hanımefendiye parmak sallamak yakışmaz, hem de şiddet
diliyle; grup başkan vekilini kınıyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) O çocuklara da paralelciler
karıştı, değil mi Sayın Bakan? O lafları
yediririz sana!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, sayın
grup başkan vekilinin bir söz talebi var, bir şey söyleyecek,
izninizle kendisini dinleyeceğim.
Sayın Demirel, buyurun.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Bakan konuşurken konuşmasında HDP
Grubumuzu söyleyerek, ifade ederek, en son konuşması gereken grup
olması gerekirken gensoru önergesini getirmemize ilişkin grubumuza
atfen ifadelerde bulunmuştur. Buna ilişkin söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN 69uncu maddeye göre sataşma
nedeniyle söz istiyorsunuz, değil mi Sayın Demirel?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
Süreniz iki dakikadır.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Sayın Demirel, PKKnın kaçırıp tecavüz ettiği kız
çocuklarını savundunuz mu bugüne kadar?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
bakın, görüşmelerin sonuna geldik. Biraz sonra gensoru önergesinin
gündeme alınıp alınmamasına ilişkin oylama
gerçekleştireceğiz. Ne kadar sükûnet içinde hatipleri dinlersek
sonuca o kadar kolay ulaşırız. Lütfen efendim.
Buyurunuz Sayın Demirel.
15.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Sema Ramazanoğlunun (11/4) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Tabii, bu konuları gündeme getiren, gensoruyu
getiren HDP Grubudur. Çekindiğimiz hiçbir şey yoktur. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Eğer korkmuyorsanız, eğer siz
de gerçeklerin açığa çıkmasını istiyorsanız o
zaman burada her şeyle yüzleşmek zorundasınız.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Nasıl
korktuk, nasıl korktuk(!)
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Bugün
kadınların ve çocukların katledildiği bir ülkede
yaşanan, her gün yaşanan bu katliamlara ilişkin hâlâ Sayın
Bakan kalkıp da bazı şeyleri savunuyorsa bunun arkasına sığınamaz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Çocukların
eline silahı kim veriyor?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Evet,
sokağa çıkma yasaklarında 62 çocuk katledilmiştir.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Çocukların
eline silahı kim veriyor?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Evet, Taybet
ananın cenazesi bir hafta yerde kaldı Sayın Bakan,
kadındı, 57 yaşındaydı, çocuklarının gözünün
önünde cenazesi bir hafta yerde kaldı. Onu yerden alacak kadar gücünüz
yoktu, iktidar gücünüz ona bile yetmiyordu.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Çocukların
eline silahı kim veriyor, silahı?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Miray
bebeğin ailesini ziyaret etti mi Sayın Bakan? Miray bebek, daha üç
aylık bebekti. Ailesini ziyaret etti mi, sormak isteriz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Çocukların
eline silahı kim veriyor?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Selamet
merdivenlerin başında katledildi, çocuklarının gözünün
önünde. Sordu mu acaba? Ensar Vakfını savunacağınıza
çocukları ve kadınları savunmaya çalışın.
Sizlerin çıkardığınız bu yasalarla
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Boş
konuşuyorsun! Şehit analarını söyle!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Uygulanmayan
yasaları bugün getirip bize ifade etmeye çalışıyorsunuz.
Biz bunu çok net biliyoruz.
Bu ülkede her gün kadınlar katlediliyor, her
gün kadınlar şiddete maruz kalıyor, her gün çocuklar
katlediliyor, yetiştirme yurtlarında, kız yurtlarında çocuk
istismarları gün geçtikçe artıyor. Siz bunların
hesabını vermek zorundasınız.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Siz hesap
vereceksiniz!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Sayın
Bakan, siz bunların hesabını vermediğiniz sürece HDP Grubu
olarak biz bunların hesabını soracağız, alanlarda da
soracağız, Parlamentoda da soracağız, kadın örgütleriyle
birlikte yaşamın her alanında soracağız.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Türk milleti ve
Türkiye Cumhuriyeti sizden hesap soracaktır!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Yine Bingölde
ailelere, çocuklara istismar yapılırken, yürürken aileler
arıyor, diyor ki: İyi ki de bu açıklamaları
yaptınız ve bize destek verdiniz. Sayın Bakan, kaç defa
Şırnaka gittiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Sormak
istiyoruz, Diyarbakıra kaç defa geldiniz? Biz hep oradayız, biz hep
oradayız ve her zaman kadınların ve çocukların
arkasında duracağız.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Levent Bey,
yapmış olduğu konuşmada çapsız bakan ifadesini
kullanarak
LEVENT GÖK (Ankara) Kendisi cevap versin efendim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bugün burada
bakanlık görevini yerine getirmeye çalışan hem bir Sayın
Bakana hem de
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir saniye
efendim
Sayın Bostancı, bir saniye efendim.
Sayın milletvekilleri, laf atarsanız ben
Sayın Bostancıyı buradan duyamam, duyamadım. Lütfen bir
daha söyler misiniz Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Levent Bey,
yapmış olduğu konuşmada Sayın Bakana ilişkin
çapsız bakan diyerek bir kere tahkiyede bulunmuştur. Sayın
Bakan, AK PARTİ Grubunun desteğiyle, Parlamentonun yüce onayıyla
orada oturan bir insan. Burada bir onay ve meşruiyet var.
Dolayısıyla hem Sayın Bakana hem de bir hanımefendiye
karşı Levent Beyden beklemediğim bu nezaketsiz ifade açık
bir sataşmadır. 69a göre söz talep ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bostancı
LEVENT GÖK (Ankara) Hiç öyle bir talep olamaz
efendim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, Bakana bir şey söyledi, partiye söylemedi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Böyle
bir usul yok Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir saniye değerli
arkadaşlar.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Burada
olan Bakan var yani!
BAŞKAN - Şimdi, Sayın Bostancı,
bunun muhatabı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu değil, Hükûmet
burada. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Bakan
eğer sataşma nedeniyle söz talep ederse elbette bu talebini
değerlendiririm.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sizi dinleyeceğim Sayın
Bakan.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın
Başkanım, aynı zamanda Levent Bey, suçluyu korumaya
çalıştığımızı ifade etmiştir
konuşmasında.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben Sayın Bakanla ilgili
konuştum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Şimdi bize söz verdi Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bu da grubumuza
yönelik bir sataşmadır.
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Bakanı
ilgilendirir.
BAŞKAN Sayın Bostancı,
bakınız, ben bütün söz taleplerinizi dikkatle dinliyorum, özgürlük ve
adalet ilkeleri çerçevesinde hepsini değerlendiriyorum. Burada, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna bir sataşma yok Sayın Gökün
konuşmasında. Ancak Sayın Bakan talepte bulunacak, öyle
anlıyorum, Sayın Bakana o talebi nedeniyle söz vereceğim tabii
ki.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, biz de burada talepte bulunurken, emin olun, sizin
gösterdiğiniz titizliğin bir benzerini gösteriyoruz. Sayın
Bakana yönelik eleştiriler yaparken aynı zamanda grubumuza yönelik
bir itham da söz konusu, bir konuşma
LEVENT GÖK (Ankara) Hayır efendim, ben direkt
Sayın Bakanı muhatap aldım.
BAŞKAN Hangi itham Sayın Bostancı,
söylerseniz...
Bakın, şimdi, itham, bir söz verme
gerekçesi olamaz. 69uncu madde açık: Şahsına
sataşılan veya ileri sürmüş olduğu görüşten
farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükûmet, komisyon, siyasi parti
grubu, milletvekilleri söz talep edebilir, cevap verebilir.
Sataşmanın, Türk Dil Kurumundaki, sözlükteki anlamına bakarsak
rencide eden bir kelime. İtham derseniz, burada itham nedeniyle söz
veremem ama İç Tüzükün 60ıncı maddesi çerçevesinde
milletvekillerimiz yerinden söz talep etme hakkına sahiptir. Elbette böyle
bir talepte bulunursanız, bu talebinizi karşılarım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, demin bize söz verdiniz ama Sayın Bostancı
araya girdikten sonra...
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, suçluları korumaya
çalıştığımız iddiası sonuçta grubumuza
yöneliktir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Böyle
bir usul yok ki.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Bakan tek başına
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Buyurun
Sayın Baluken. dediniz, sonra Sayın Bostancı fiilî bir durum
üzerinden söz hakkımızı gasbetti.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Zaten
konuşuyordu.
BAŞKAN Hayır, hayır.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Baluken
BAŞKAN - Sayın Baluken, ben Buyurun
Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Olur mu?
Bana Buyurun Sayın Baluken. dediniz.
BAŞKAN Hayır. Bakın, Sayın
Baluken, şöyle: Sizden önce Sayın Bostancı sisteme girmiş,
söz talep etmişti.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN - Sisteme girdi, söz talep etti. Siz o
söz talebinden çok sonra ayağa kalktınız. Yani çok öncesinden
Sayın Bostancının söz talebi var. Siz ayağa
kalktınız, ondan sonra söz talep ettiniz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sataşma talebini uygun görmedikten sonra Sayın Baluken
demek
suretiyle bana söz verdiniz.
BAŞKAN Vereceğim ama bakın
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Baluken, siz defalarca uygun görülmeyen talebinizi ısrarla ifade ettiniz.
Yapmayın bunu!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Aynen öyle.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Nasıl yani, ne alakası var canım!
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Ona siz
karar veremezsiniz Sayın Bostancı.
BAŞKAN Sayın grup başkan vekilleri,
bakın, ben
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Siz,
Meclis Başkanı söz verince gasbedemezsiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Yapmayın!
Yapmayın!
BAŞKAN Bir saniye, bir saniye efendim.
Sayın grup başkan vekilleri, beş
yıl birlikte orada görev yaptık. Sayın grup başkan
vekillerinin söz taleplerinin ne kadar hassasiyet
taşıdığını takdir edebilecek durumdayım. Bu
konuda bana haksız bir şekilde eleştiri yöneltirseniz bunu kabul
etmem.
Şimdi, bir sayın grup başkan vekili
henüz ayakta konuşmasını bitirmemişken Niye onunla
konuşmaya devam ediyorsunuz? diye beni eleştirirseniz bunu
hakkaniyetle bağdaştırmam mümkün değil. Sayın
Bostancıya İç Tüzük çerçevesinde açıklama yapıyorum.
Elbette ondan sonra sizin talebinizi karşılayacağım. Onun
konuşmasının bittiğini düşünmüştüm, o nedenle
Sayın Baluken dedim ama bitmemiş, dolayısıyla bitmesini
bekliyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Peki.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Bostancı,
açıklamam nettir. Sayın Bakanın talebini
değerlendireceğim. 60ıncı maddeye göre söz talep ederseniz
daha sonra size yerinizden söz verme imkânım var.
Sayın Baluken, sizi dinliyorum şimdi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, ben bir şeyler ifade edecektim ama vazgeçtim.
Filiz Hanımın şahsına yönelik bir sataşma var,
kendisi ifade etsin.
BAŞKAN Nedir sataşma Sayın
Kerestecioğlu Demir?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Bakan söylediğimiz sözlerle ilgili iftira
kelimesini kullandı ve aslında kamuoyunun yanlış
bilgilendirilmesi
Başkan Buyurunuz Sayın
Kerestecioğlu Demir. (HDP sıralarından alkışlar)
İki dakika süreyle söz veriyorum. Lütfen cevap
hakkınızı bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde
kullanınız.
16.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlunun (11/4) esas numaralı
Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, söylediğiniz söz Bir kere
rastlanmış olması hizmetleriyle ön plana çıkmış
bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. açıklamasıydı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Çok net.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Bunun dışında bir açıklama yapmadık. Aynen
bunu söylediniz, ben de aynen bunu tekrar ettim ve arkasından da, bir
bakanın önceliği ve söyleyeceği ilk söz bu mudur dedim ve hâlâ
da bunu soruyorum. Onun arkasından, o dönemde yaptığım
konuşmada, öyleyse bir kere de siz istifa edin, bir kere istifa etmekle
bir şey olmaz demiştim, bugün aynı sözü tekrar ediyorum.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Ne alakası
var ya? Cımbızlayıp cımbızlayıp çekiyorsunuz,
konuşuyorsunuz burada.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Malzeme yapmaktan söz ediyorsunuz; malzeme yapmak başka bir
şey, başka çocuklar mağdur olmasın diye mücadele etmek
başka bir şey. Biz başka çocuklar mağdur olmasın diye
mücadele ediyoruz.
Gensoru bir demokratik siyaset biçimidir, siyasi
linç biçimi değildir. Gensoru diye bir müessese var. Bu nedenle siyasi
iktidardan hesap sorma biçimidir gensoru ve bunu hakkıyla kullanmak
zorundayız, şu anda yaptığımız şey de bu.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Sayın Kerestecioğlu, insan hakları savunmanızı
dağa kaçırılan 2.900 çocuk için de yapıyor musunuz?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Fakat ben çok ciddi bir tehlike görüyorum. Şu anda, diğer
konuşmacının sözlerinden de anladığım; nerede bir
yerde çok fazla ahlaktan söz ediliyorsa orada çok fazla ahlaksızlık
vardır. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Sanıyorum, şimdi,
eşcinsellerin üstüneden söz atılmaya çalışılıyor
ve toplumda var olan bir gruba ciddi bir ayrımcılık
yapılıyor. İktidardasınız ve kimseye
ayrımcılık yapma hakkına sahip değilsiniz. Bu suçu ne
eş cinsellere atarak ne din üstünden laf söyleyerek ne de burada
konuşma girişlerinde şehitlerimizi anarak üstünüzden
atamazsınız, örtemezseniz.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Sayın Kerestecioğlu, PKKnın kaçırdığı,
dağa götürdüğü kız ve erkek çocukları hakkında da
araştırma yapıyor musunuz? Şehit çocukların
haklarını merak ediyor musunuz?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) - Kamuoyu infial hâlindedir, 300 bin imza toplamıştır.
Bunun hesabını kamuoyu sorar.
Saygılarımla.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Şehit çocukları hakkında da bir şey sunuyor musunuz?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kerestecioğlu Demir.
Sayın Bakan, sanıyorum sataşma
nedeniyle söz istiyorsunuz.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Denizli) Evet.
BAŞKAN Buyurunuz efendim, kürsüden iki dakika
süreyle söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Çapını gördük
biz Levent Beyin, namazdaki hâlini.
17.- Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlunun, Ankara Milletvekili
Levent Gökün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Denizli) Değerli milletvekilleri, Sayın
Başkan; CHP Grup Başkan Vekili Sayın Levent Gökün bir
kadına karşı, aynı zamanda bu yüce Meclisin bir üyesine
karşı, aynı zamanda Hükûmetin bir Bakanına karşı
kullandığı üslubu şiddetle kınıyorum,
şiddetle kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Ayıp
ayıp!
MEHMET METİNER (İstanbul) Şiddet
uygulandı, şiddet. Diliyle şiddet uyguladı. Bir de
kadın haklarını savunuyor. Şiddet dediğin sadece
fiilden mi ibaret?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) Anneliğimin sorgulanması konusunda
da, evet, anneliğimi sorgulamak kimsenin ne hakkıdır ne
haddidir, tekrar söylüyorum, sözlerimin de arkasındayım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Nezaket ve saygıya
da davet ediyorum.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Çap
meselesi, çap.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) Ayrıca şunu da söylemek istiyorum:
Bizim çapımızı değerlendirecek millettir ve
sandıktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Millette gittiğimizde, sandığa gittiğimizde kimin
çapının ne olduğuna millet karar veriyor ve biz de o kararla
buradayız. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Aldın
mı cevabını?
MEHMET METİNER (İstanbul) Çapsızlar
bunu anlayamaz Sayın Bakanım, çapsızlar bunu anlayamaz.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök, dinleyeceğim
sizi, bir saniye.
Sayın Bostancının 60ıncı
maddeye göre söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Bostancı.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
26.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili Levent
Gökün sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, çocuk tacizi meselesi, hiç kimsenin
hiçbir şekilde, hiçbir vesileye, hiçbir kaçamak söze, lafa, iddiaya gerek
duymaksızın safının belli olduğu bir konudur. Hiç
kimse bunu herhangi bir şekilde gölgeleyecek bir girişimde bulunmaz.
Çocuk tacizi açık bir suçtur; insan olan, ahlak sahibi olan herkesin,
ideolojisi, dünya görüşü, dini, mezhebi ne olursa olsun tavrı
bellidir.
Problem şu: Aynı zamanda böylesine
herkesin aynı safta yer aldığı bir konuyu bir siyasal
husumet, bir siyasal saldırı, bir siyasal eleştiri, bir siyasal
hikâye çıkartmanın aracı hâline getirdiğinizde bu bir ahlak
meselesidir. Asıl ahlak meselesi aynı zamanda budur, bu bir.
İkincisi, bir sayın grup başkan
vekilinin kürsüde konuşma yaptıktan sonra Meclisin bu ölçüde
karışması esasen uygun değildir. Eminim Levent Bey de böyle
bir sonuç olmasından üzgündür çünkü ben kendisini yakından
tanırım, yıllardır beraber çalışıyoruz, çok
zarif bir insandır. Eminim, çapsız sözü dolayısıyla
üzülmüştür, kendi zarafetine yakışmaz.
Bir başka neden de şu olabilir:
Matematiğinin zayıflığı.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim Sayın Bakan
yapmış olduğu konuşmada şahsımı hedef alarak
hakkında söylediklerimin Meclis kürsüsüne
yakışmadığını ifade etmiştir.
Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Hangi cümlesiyle sataştı
Sayın Gök?
LEVENT GÖK (Ankara) Meclis kürsüsünden
yapmış olduğum konuşmada, yapmış olduğum
konuşmanın bu Meclise yakışmadığını
ifade etmek suretiyle şahsıma sataşmada bulunmuştur.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ne dedi Sayın
Başkan? Hangi maddeye göre veriyorsunuz?
BAŞKAN Buyurunuz, iki dakika süreyle söz
veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
18.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema
Ramazanoğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada önemli bir konuyu konuşuyoruz. Tabii,
bu ülkede muhalefet hakkında en ağır sözler söylemek
Cumhurbaşkanı için bir hak, bakanlar için bir hak ama iktidarı
denetlemekle görevli olan muhalefet partisi en küçük bir eleştiri dahi
yaptığında bakanlar ayakta, iktidar ayakta. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Hakareti sen
yaptın!
LEVENT GÖK (Devamla) Şimdi, ben, Sayın
Bakana dönerek Çapsız Bakan dedim. Çapsız Bakan ne demek
değerli arkadaşlar? Sözlüğe baktığınızda
yetersiz anlamında kullanılır. Yani yetersizsiniz Sayın
Bakan. Çapsızın anlamı yetersizdir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER (İstanbul) Siz de
çapsızsınız! Siz dibine kadar çapsızsınız!
LEVENT GÖK (Devamla) Şimdi, Sayın Bakan
kalkmış burada diyor ki: Sandıkta bunun hesabını
görelim.
MEHMET METİNER (İstanbul) Levent Bey,
siz dibine kadar çapsızsınız, çapsız!
LEVENT GÖK (Devamla) Yani
hırsızlık, 17-25 Aralık yolsuzluklarını
sandığa havale ettiniz, orada temizlemeye kalktınız.
Şimdi, tacizi, istismarı sandığa götürerek kurtulamazsınız
bundan. Bunun hesabını vereceksiniz. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) O
çocuklarımızın sorumlulukları bizim üzerimizdedir.
MEHMET METİNER (İstanbul) Partinizin
Genel Başkanı çapsız grup başkan vekili yaptı.
LEVENT GÖK (Devamla) Siz daha üzerinize
aldığınız sorumluluğun farkında değilsiniz
Sayın Bakan.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Çapsız
sensin!
LEVENT GÖK (Devamla) Lütfen, kendinize geliniz.
Bütün çocuklar, bütün aileler travma geçiriyorlar. Ülke ayakta. Sizse burada,
sanki hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya
çalışıyorsunuz. Çok şeyler oldu, çok şeyler de oluyor.
Yaralarımız büyük. Çocuklarımızın yaraları büyük,
ailelerin travmaları büyük. Bunları görün lütfen.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Biraz daha
bağır, biraz daha!
LEVENT GÖK (Devamla) Ben muhalefet partisi olarak
sizleri eleştirmeyeceğim de kimi eleştireceğim? Kimi
eleştireceğim?
MEHMET METİNER (İstanbul)
Çapsızlığınızı bağırarak örtemezsiniz.
LEVENT GÖK (Devamla) Ben denetim hakkımı
kullanıyorum. Ben denetim hakkımı kullanıyorum, hesap sorma
hakkımı kullanıyorum. Siz de bize hesap vereceksiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (İstanbul)
Çapsızlığınızı bağırarak örtemezsiniz.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım
MEHMET METİNER (İstanbul) Tam bir
çapsızlık örneği sergiledi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, zabıtlara geçsin diye söylüyorum. Komisyonu
Parlamentoda hep beraber kurduk.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Zar zor!
MEHMET NACİ BOSTANCIOĞLU (Amasya) Eminim
-öfke, kızgınlık, siyasi tartışma, bunları bir
kenara bırakalım- hep beraber insani ve ahlaki temelde bu komisyon
bir çalışma yapacak. Başka türlü olmaz. Levent Beyden
beklentimiz, tabii, kendisine yakışan bir konuşmaydı ama bu
değildi. Herhâlde iki tane Levent Bey var. Biz diğerini istiyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı. Tutanaklara geçmiştir.
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
2.- HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, çocuklara
yönelik cinsel istismarı ve kadınlara yönelik şiddeti önlemede
ihmali bulunduğu iddiasıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema
Ramazanoğlu hakkında Gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/4) (Devam)
BAŞKAN Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Sema Ramazanoğlu hakkındaki gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza
sunacağım.
Gensoru önergesinin gündeme
alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Gensoru önergesinin
gündeme alınması kabul edilmemiştir. (AK PARTİ
sıralarından ayakta alkışlar, Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Başkanlık Divanı olarak Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüme
bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı
kınadıklarına ilişkin konuşması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı olarak, dün
Balıkesirde bir şehidimizin defnedilmesine ilişkin tören
sırasında Balıkesir Milletvekili Sayın Mehmet Tüme
yapılan saldırıyı kınıyor, siyasetin içerisinde
şiddetin hiçbir zaman yer almaması gerektiğini sizlerin
bilgisine sunuyoruz ve bunu diliyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Alınan karar gereğince, kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 5 Nisan 2016 Salı günü saat
15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
İyi akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 20.36