TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
67nci Birleşim
5 Nisan 2016 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Manisa
Milletvekili Mazlum Nurlunun, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitilin,
Kahramanmaraşa İstiklal Madalyası verilişinin 91inci
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, Türkiyedeki
tiyatroların durumuna ilişkin gündem dışı
konuşması
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Başkanlık Divanı olarak 5 Nisan Avukatlar Gününü
kutladıklarına ilişkin konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, 31/3/2016
tarihinde grup başkan vekilleriyle yapılan toplantıda
alınan karara göre bütçenin ilk ve son günkü konuşmaları ile
genel başkanların konuşmaları hariç hatiplere ek süre
verilmeyeceğine ilişkin konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Sarp Sınır
Kapısında yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
2.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Bursada metro ve otobüslerde
kullanılan kartın sadece dolum cihazlarından alınabilmesi
nedeniyle yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
3.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, AKP Hükûmetinin,
Kahramanmaraşta Alevi mahallesine, İzmirde oylarının
düşük olduğu yerlere Suriyeli göçmenleri yerleştirmesine ve
mezhebi siyasete alet ederek tehlikeli bir oyun oynadığına
ilişkin açıklaması
4.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Malatyada yaşanan don felaketinin
kayısı üretimini nasıl etkileyeceği konusunda ilgili
kurumlardan bir açıklama beklediklerine ilişkin açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, taşeron emekçilere hak ettikleri güvenceli
kadroları vermek ve hak kaybının önüne geçmek için Mecliste el
birliğiyle bir çalışma gerçekleştirilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
6.- Sivas
Milletvekili Hilmi Bilginin, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin
açıklaması
7.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Hatayın Altınözü ilçesinde
Tarıma Dayalı İhtisas (Süt) Organize Sanayi Bölgesi
sınırları içerisinde kalan Altınözü Enekteki
kamulaştırma sürecine ilişkin açıklaması
8.- Sivas
Milletvekili Ali Akyıldızın, Sağlık
Bakanını Sivasta hastanelerde yaşanan mobbing olayıyla
ilgili çözüm bulmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
9.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, Ceyhan Devlet Hastanesinin ne zaman
bitirileceğini ve sulama birliklerinde çalışan personelin kadro
belirsizliğinin ne zaman çözüleceğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
10.- Mersin
Milletvekili Yılmaz Tezcanın, 5 Nisan Avukatlar Gününe, polis
teşkilatının kuruluşunun 171inci yıl dönümüne ve
Mersinde açılışı yapılan 10 tesisin hayırlı
olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
11.-
İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırımın, 5 Nisan
Avukatlar Gününe ilişkin açıklaması
12.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, 5 Nisan Avukatlar
Gününe ilişkin açıklaması
13.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Balıkesir
Büyükşehir Belediye Başkanı ile Vali arasındaki
gerginliğe Başbakanın el koyması ve bu kavganın
Balıkesir kamuoyunun gündeminden çıkartılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
14.- Manisa
Milletvekili Tur Yıldız Biçerin, millî eğitimde önümüzdeki
yıl için oluşturulan taslak müfredatın cumhuriyet, Atatürk
ilkeleri ve devrim ruhunu yok etmeyi amaçladığına ilişkin
açıklaması
15.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, Türkiye ile AB arasındaki
anlaşma kapsamında Türkiyeye dönen ilk grup mültecilerin durumuna
ilişkin açıklaması
16.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgilin, 5 Nisan Avukatlar Gününe ve Sosyal Güvenlik
Kurumunun 140 kadar kanser ilacını ödeme planının
dışına çıkarmasına ilişkin açıklaması
17.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Çamakın, Öğretim Üyesi Yetiştirme
Programı kapsamındaki araştırma görevlilerinin durumuna
ilişkin açıklaması
18.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkanın, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin
açıklaması
19.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğanın, Emniyet teşkilatının
kuruluşunun 171inci yıl dönümüne, 5 Nisan Avukatlar Gününe ve
iktidarın Parlamentoyu bazı yanlışları yasal hâle getirmek
için kullandığına ilişkin açıklaması
20.- Mersin
Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, Mersin Otogarının bir buçuk
yıldır kapalı olduğuna ve bu konuda Ulaştırma
Bakanlığını göreve çağırdığına
ilişkin açıklaması
21.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin
açıklaması
22.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin
açıklaması
23.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, 5 Nisan Avukatlar Gününe
ilişkin açıklaması
24-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, 5/4/2015 tarihinden
itibaren Öcalana yönelik insanlık ve hukuk dışı bir
ağırlaştırılmış tecrit konseptinin devreye
konulduğuna ve 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin açıklaması
25.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, AKP yetkilileri ve
Cumhurbaşkanının Türkiyedeki kuvvetler
ayrılığını hiçe sayacak söylem ve
uygulamalarının her geçen gün devam ettiğine ilişkin
açıklaması
26.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
27.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının yaptığı açıklamasndaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
28.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, HDP grup önerisine konu genelgenin idari bir
acziyeti sergilediğine ve Hükümetin, terörle mücadele vizyonu
geliştirmesi, terörle mücadele stratejisi oluşturması ve terörle
mücadele konseptinin olması gerektiğine ilişkin
açıklaması
29.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 5 Nisan Avukatlar Gününe,
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçiyi andığına ve
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanına yönelik cinsiyetçi ifadelerini HDP Grubu olarak
kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
30.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
31.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Ankara Milletvekili Levent
Gökün sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin, esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/142)
2.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 19 milletvekilinin, Muğladaki
bazı turizm alanlarının özel şirketlere devredilmesi
nedeniyle ortaya çıkan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/143)
3.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 20 milletvekilinin, kamuda
çalışan avukatların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/144)
B) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Onursal Adıgüzelin (2/734) esas numaralı, Sosyal
Hizmetler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/23)
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
31/12/2015 tarih ve 656 sayıyla İstanbul Milletvekili Atila Kaya ve
arkadaşları tarafından, ülkemizde birçok kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışmakta olan taşeron işçi,
4/Cli personel, geçici personel ve sözleşmeli personelin kadroya
geçirilmeleri, gerekli haklarının sağlanması ve
sorunlarının araştırılarak kalıcı çözümler
sağlanması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Nisan 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun,
25/2/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel tarafından, Başbakanlık tarafından
17/2/2016 tarihli, (2016/4) sayılı "Milli Güvenliği Tehdit
Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu
Çalışanları" konulu yayınlanan Genelgenin hukuki
durumunun ve kamusal emek alanında yaratacağı tahribatın
tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 5 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
24/3/2016 tarihinde Kayseri Milletvekili Çetin Arık ve
arkadaşları tarafından, ülkemizde otizmin ne olduğu,
belirtileri ve tedavisinin tam anlamıyla araştırılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, Genel Kurulun 5 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoçun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoçun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, İstanbul Milletvekili
Hüseyin Bürgenin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, İstanbul Milletvekili
Hüseyin Bürgenin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
6.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
7.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
8.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 23üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
9.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
10.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
149 sıra sayılı Kanun Tasarısının 24üncü
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporları (1/596) (S.
Sayısı: 149)
2.- İş
Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/597) (S.
Sayısı: 170)
XI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, 2015 ve 2016
yılının enflasyon rakamlarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı
(7/2376)
2.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Bursada Bakanlığa
bağlı kurumların engelli vatandaşlar için
ulaşılabilirliğine ve engelli vatandaşların
istihdamına ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan
Bozkırın cevabı (7/2404)
3.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, ihracat rakamlarındaki düşüşe
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkcinin
cevabı (7/2439)
4.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Bursadaki iş yerini kapatan
veya hakkında icra takibi olan esnaf sayısına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkcinin
cevabı (7/2520)
5.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Düzcenin Hasanlar ve Hecinler mevkilerinde
bulunan bir katı atık dönüşüm tesisinin yapımı için AB
fonu kullanıldığı iddiasına ve bu fonun kullanım
miktarlarına ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan
Bozkırın cevabı (7/2550)
6.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Düzcede bulunan bir katı atık
dönüşüm tesisinin yapımı için AB fonu
kullanıldığı iddiasına ve bu fonun kullanım
miktarlarına ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan
Bozkırın cevabı (7/2551)
7.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, 2011-2016 yılları
arasında Bakanlık ve bağlı kuruluşlarca
gerçekleştirilen tanıtım harcamalarına ilişkin sorusu
ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/2592)
8.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, promosyon ödemesi ile ilgili
yapılan sözleşmeye ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Bülent Tüfenkcinin cevabı (7/2798)
9.-
Kırklareli Milletvekili Türabi Kayanın, Kırklarelideki esnaf
ve sanatkarlara yönelik desteklere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Bülent Tüfenkcinin cevabı (7/3277)
10.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, çalışma
ziyaretlerine eşlik eden gazetecilere ilişkin sorusu ve Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/3320)
5 Nisan 2016 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden, önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, 5 Nisan Avukatlar Günü münasebetiyle söz isteyen
Manisa Milletvekili Mazlum Nurluya aittir.
Buyurun
Sayın Nurlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Manisa Milletvekili
Mazlum Nurlunun, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
MAZLUM
NURLU (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Nisan
Avukatlar Günü nedeniyle söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, bu ülkede birçok devrimin yanı sıra hukuk
devrimini de gerçekleştiren Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürkü, yol
arkadaşlarını saygıyla, minnetle anıyorum.
Bugün ülkemizde temel hakları ve özgürlükleri
koruyan yasaların göz ardı edildiği, yargının
siyasallaştırıldığı, adaletin siyasetin emrine
alındığı, korku toplumuna dönüştüren baskı
sürecinin hızlandığı tehlikeli bir süreci
yaşıyoruz.
Ülkemiz cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde
yaşamadığı krizlerle karşı karşıya. Bu
krizlerin odağında yargı kurumları da var. Yargı,
tarihinin hiçbir döneminde yaşamadığı kadar ağır
baskılara, saldırılara hedef olmuştur; hiç bu kadar kendi
içinde çelişkilere sürüklenmemiş, halkın gözünde
saygınlığı hiç bu kadar tartışmalı bir
noktaya sürüklenmemiştir. Bunun altında yargıya özgü nedenlerden
çok siyasete özgü nedenler yatmaktadır.
Yaşanan bu tablonun temel sorumlusu,
yargıya sürekli müdahale eden, sürekli kendi zihniyetine göre
şekillendirmek isteyen, her türlü müdahaleyi kendisine hak bilen,
yargıyı bu noktaya sürükleyen AKP iktidarıdır, AKPnin
yandaş yargı oluşturma siyasetidir.
Sayın milletvekilleri, hukuk devleti, en sade
tanımıyla temel hak ve özgürlüklerin korunduğu,
yurttaşların hukuksal güvenlik içinde bulundukları, devletin
eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu,
yönetimde keyfî yaklaşımların önlendiği bir sistemi
anlatmaktadır.
Bu kapsamda, yasama ve yürütmenin
bağımsız yargı tarafından denetlenmesi, denetim sonucu
oluşan yargı kararlarının uygulanması, hukuk
devletinin işlerlik kazanması bakımından anayasal bir
zorunluluktur.
Adalet kavramının yaşama
geçirilebilmesi, birbirini tamamlayan iddia, savunma ve karar üçlemesinden
oluşan yargının, siyasi baskılardan etkilenmeden
bağımsız bir şekilde çalışabilmesine
bağlıdır. Toplumda kutuplaşmaların önüne geçilmesi ve
temel hak ihlallerinin yaşanmaması için hukuk devleti ilkesi daha da
güçlendirilmelidir.
Özel soruşturma ve yargılama usulleriyle,
siyasi tehdit aracı gibi çalışan yöntemleriyle, hiç de
demokratik olmayan ve mahkemeden daha çok devletin ideolojik aygıtı
gibi çalışan özel yetkili mahkemeler bir an önce
kaldırılmalı, tutuklama süreleri kısaltılmalı ve
yargılama süreci hızlandırılmalıdır.
Anayasal demokrasilerde temel hak ve özgürlüklerin
korunması konusunda en önemli organ, hiç kuşkusuz yargı
organıdır. Bunun için yargının bağımsız ve
tarafsız olması gerekir. Yargı
bağımsızlığı ilkesi, yargıçlara
tanınmış bir ayrıcalık değil, aksine,
onların tarafsızlığını sağlamanın bir
teminatıdır.
Bir ahlaki duruş ve dürüstlük ilkesi olan
tarafsızlık, insani zafiyetlerin, siyasi sempati ve ideolojik
eğilimlerin olmaması anlamına gelir. Yargı erkinin kurucu
unsurları ve temsilcileri olan yargıçların,
savcıların, avukatların nitelikli, donanımlı, bilgili
ve sorumlu olmaları, hiç kuşkusuz, aldıkları hukuk
eğitiminin yeterli ve kaliteli olmasına bağlıdır.
Sayın milletvekilleri, avukatlar
insanlığa, başkalarının hakkına, mülkiyetine,
özgürlüğüne saygıyı öğreten, Kölelikten Kurtuluş
Bildirgesini yayımlayan, İnsan Hak ve Hürriyetleri Bildirgesini
yazan, adaletsizlikle savaşan, eşitlik, özgürlük ve barış
için mücadele eden insanlardır. Sadece bunlar için değil, aynı
zamanda hukuk devletinin yerleşmesi, hukuk bilincinin gelişmesi,
demokrasinin kurumsallaşması, özgürlükler alanının
genişlemesi ve insan haklarının korunmasında da çaba
harcarlar.
Sayın milletvekilleri,
insanlığın ortak iyiliği için çalışmanın
birçok ödülleri vardır. Bu ödüllerin başında, iyi bir toplum
uğruna mücadele vermekten kaynaklanan manevi bir iç huzur rahatlığı
gelir. Bu ülkede Anayasayı tanımayan birilerine inat, her türlü
siyasi baskılara rağmen Anayasaya ve yasalara sadakatten
ayrılmadan, devletin en temel işlevlerinden birisi olan adalet ve
yargı hizmetlerini fedakârca yürüten barolarımıza,
avukatlarımıza, hâkimlerimize, savcılarımıza ve
onlarla birlikte adaletin gerçekleşmesine katkı yapan adliye
çalışanlarımıza da bu vesileyle bir kez daha teşekkür
ediyorum.
Mensubu olmaktan onur duyduğum Manisa Barosunun
bir avukat üyesi olarak tüm avukatlarımızın 5 Nisan Avukatlar
Gününü kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Nurlu.
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Başkanlık Divanı olarak 5 Nisan Avukatlar Gününü
kutladıklarına ilişkin konuşması
BAŞKAN Avukatlar Gününde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanının da üçte 2si
avukatlardan oluşuyor. Böyle bir günde biz de Başkanlık
Divanı olarak Avukatlar Gününü kutluyoruz.
Gündem dışı ikinci söz, Kahramanmaraşa
İstiklal Madalyası verilişinin yıl dönümü münasebetiyle söz
isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitile aittir.
Buyurun Sayın Çitil. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitilin,
Kahramanmaraşa İstiklal Madalyası verilişinin 91inci
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET İLKER ÇİTİL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraşımıza
İstiklal Madalyası verilişinin 91inci yıl dönümü nedeniyle
söz almış bulunmaktayım. Sizleri, ekranları
başından bizleri izleyen vatandaşlarımızı ve Kahramanmaraşlı
hemşehrilerimizi en derin, en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği
gibi, büyük Türk milletinin kaderinin yazıldığı Millî
Mücadele Döneminin önemli cephelerinden biri de kadim şehrimiz
Kahramanmaraşımız olmuştur. Millet olarak tarihten bu yana
bayraksız, vatansız ve milletsiz kalmadığımızın
en önemli kanıtları Maraşımızın dillere destan
vatan savunması ve 12 Şubat ruhu olmuştur. Bu kadim şehrin
kahraman evlatları, işgal döneminde her mahallede
teşkilatlanarak 12 Şubat 1920 tarihine kadar yirmi iki gün, yirmi iki
gece devam eden savaştan tek yürek, tek bilek olmuş bir vaziyette
zaferle çıkmıştır. Vatan, bayrak ve namus için mücadele
eden ecdadımız, şanlı savaşımızda
alnının akıyla bu kutlu zafere imza atmıştır.
Kendi kendini kurtaran şehir unvanıyla
millî dayanışmanın en güzel örneğini veren medeniyetler
beşiği Kahramanmaraşımız, 5 Nisan 1925 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinden İstiklal Madalyası ve 7 Şubat
1973 tarihinde de kahramanlık unvanıyla tarihteki yerini almıştır.
İşgal kuvvetlerine ilk kurşunu
sıkan Kahramanmaraşımızda kurtuluş mücadelesinin
kıvılcımını ateşleyen merhum Sütçü İmam ve
ardı sıra yürüyen pek çok isimsiz kahramanla yazılan bu destan,
nesilden nesile aktarılacak ve diri tutulacak millî bir ruhun ve tarih
şuurunun adı olmuştur. Bir Kahramanmaraşlı olarak gururla
ifade ediyorum ki: Kahramanmaraş, Kurtuluş Savaşında
sadece kendi toprağının değil, civar illerin de
yardımına koşarak topyekûn bir savunmanın,
düşmanların güçlü silahları ve asker üstünlüğüne
rağmen onurlu ve iman dolu bir direnişin adı olmuştur. Bu
yüzdendir ki, Millî Mücadeleye katılmayan tek bir fert bile
olmamıştır. O yüzden bu mücadele, millet olarak millî ve manevi
değerlere sahip çıkmanın, bir karış vatan
toprağı için seve seve can vermenin, Allah rızası için
savaşmanın yıldızlaşmış ve bayraklaşmış
örneklerinden biri olmuştur. Çanakkalede, Kahramanmaraşta,
İnönüde verilen kutlu mücadelelerden zaferle çıkan bu aziz milletin
torunları olarak bizler, bugün yanı başımızda türlü
zorluklarla mücadele veren, aynı coğrafyayı ve aynı
medeniyetleri paylaştığımız kardeşlerimize ensar
gömleğini giyip yaralarına ilaç olmak için elimizden geleni de
yapmaktayız.
İçeride de millî birlik ve beraberliğimize
göz diken tüm yapılar ve terör örgütleri ve uzantılarıyla
mücadelemiz kararlılıkla devam ediyor ve edecektir. Bu aziz milletin,
oy vermek suretiyle sorumluluk yüklediği, sorumluluk verdiği tüm
partilere düşen görev de bugün ve bu yüce Meclisin en önemli görevi de hep
birlikte hareket edip ülkemizin, devletimizin bölünmez bütünlüğü ve bekası
için çalışmak, yanlışa hep birlikte, amasız, lakinsiz
yanlış diyebilmektir diye de düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, istiklal ve istikbal
mücadelesinde canlarını vermiş aziz şehitlerimize Allahtan
rahmet, gazilerimize minnet duygularımı ifade ediyor, ülkemizdeki
huzur ve istikrar ortamını sağlamak adına
hayatlarını kaybeden tüm güvenlik güçlerimize ve
vatandaşlarımıza da Allahtan rahmet, kalanlara da
başsağlığı ve metanet diliyorum.
Yine, bu vesileyle, siz değerli
milletvekillerimizin ve İslam âleminin, tüm vatandaşlarımızın
mübarek üç aylarını ve Regaip Kandilini de en içten dileklerimle
kutluyorum.
Ayrıca, 5 Nisan Avukatlar Günü hasebiyle tüm
avukatlarımızın Avukatlar Gününü de kutluyor, kendilerine
hayırlı çalışmalar diliyorum.
Birkaç gün önce grup başkan vekillerinden HDP
Grup Başkan Vekili Balukenin de yanlış bir bilgilendirmesini
buradan huzurlarınızda ifade ederek doğru şeklini sizlere
anlatmaya çalışacağım: Biz Güneydoğuda uzun süredir
devam eden mücadelemiz sonucunda şehit olan kardeşlerimizin
yakınlarını evlerinde ziyaret ediyoruz;
yaralılarımızı, gazilerimizi evlerinde ziyaret ediyoruz.
Bize dedikleri tek şey şu: Biz orada onurlu bir mücadele veriyoruz,
hiçbir terörist kalmayıncaya kadar, teröristlerin oradan köklerini
kazıyıncaya kadar mücadele ediyoruz. Yanımızda,
kucağımızda kardeşlerimiz şehit oluyor. Bizden tek
şey istiyorlar, hem selamları var hem de Bu mücadele sonuna kadar
devam etmeli, kökü kazınıncaya kadar devam etmeli ve bu şekilde,
bu mücadele hiçbir şekilde sonlandırılmamalıdır, hatta
sonlandırılsa da hakkımızı helal etmiyoruz. diye bir
mesajları var.
Yüce huzurlarınızda tüm bunları da
ifade ediyor, o bölgede çalışan ve çarpışan
kardeşlerimizin, sağlık emekçilerinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET İLKER ÇİTİL (Devamla) -
ve
tüm kamu görevlilerimizin selamlarını iletiyor, sizlere saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çitil.
Gündem dışı üçüncü söz, Türkiyedeki
tiyatroların durumuyla ilgili söz isteyen Bursa Milletvekili Nurhayat
Altaca Kayışoğluna aittir. (CHP sıralarından Bravo!
sesleri, alkışlar)
Buyurun Sayın Altaca Kayışoğlu.
3.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, Türkiyedeki
tiyatroların durumuna ilişkin gündem dışı
konuşması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün 5 Nisan, öncelikle bütün meslektaşlarımın
gününü kutluyorum.
Maalesef, bu iktidar döneminde hiçbir günü
layıkıyla kutlayamadık. Çünkü her avukatlar gününde de avukatların
birikmiş yığınlarca sorunu konuşuluyor. Bürosunun
kirasını ödeyemeyen avukatlar, mesleğin onurunun ayaklar
altına serilmesi, adliye binalarında avukatların yerlerde
sürüklenmesi, bellerinin kırılması, sırf savunma
hakkını kullandı diye cezalandırılmaları.
Demokrasi ve hukuk konusunda samimi
olmadığınızı biliyoruz. Buralarda her gün bize yüzde
49,5tan bahsediyorsunuz, İktidarımızı
paylaşmayız. diyorsunuz ama barolara gelince, onları ele
geçirmek için nispi temsil istiyorsunuz. Ama bir kez daha Molieracın
sözünü burada söylemek istiyorum: Avukatlar, tarih boyunca köle
kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Kuşkunuz
olmasın, avukatlar, özgürlüklerinden aldığı bu güçle, sizin
hukuksuzluklarınızla, adaleti tesis etmek için, hukukun
üstünlüğünü tesis etmek için her zaman sonuna kadar mücadele edeceklerdir.
Bu konuşmamı, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü
vesilesiyle istemiştim, bugüne kaldı. Bu nedenle tiyatroların
sorunlarına da değinmek istiyorum. (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) İktidar partisi ısıtıp
ısıtıp TÜSAK yasa tasarısını önümüze getirmeye
çalışıyor çünkü tiyatroları kapatmak istiyor. Herhâlde, biz
burada dururken tiyatroculara ne gerek var diye düşünüyorsunuz, yoksa
kadim bir sanat dalı olan tiyatroları, tiyatrocuları yok etmeye,
hüküm altına almaya çalışmazdınız.
Hem özel tiyatroların hem devlet
tiyatrolarının fazlasıyla sorunu var. Bakanlık, özel
tiyatroların 2015
Recep Tayyip Erdoğan
Dikkatinizi çekebildim mi acaba? (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) Bakanlık, özel tiyatroların
2015-2016 yılı projeleri için bugüne kadar özel tiyatrolara
sağlanan en yüksek desteği verdiğini söylüyor. Evet, bu,
rakamsal olarak doğru ama içerik olarak baktığımızda
bunun bir yandaş tiyatro yaratma politikası olduğunu görüyoruz.
Gezi eylemlerine katılan hiçbir tiyatroya destek vermediniz, kendi
kurdukları tiyatrolarda mücadele eden, önemli işler başaran,
ödüller alan tiyatrolar kiralarını ödeyemez durumda. Bu
yardımlar bir nevi Benden olmayana yardım yok, benim istediğimi
yapana yardım çok. şeklinde baskı unsuru olarak
kullanılıyor. Yardıma hak kazanan tiyatrolara imzalatılan
sözleşmede ise sürekli bu yardımı eğer gerekli görürse
Bakanlığın geri alabileceği şeklinde hükümler var;
ipleri sürekli elinizde tutmaya çalışıyorsunuz.
Evet, 4,5 milyon yardım önemli, güzel ama
dünyadaki karşılaştırmalara
baktığımızda örneğin Shakespearein ülkesi
İngilterede 2006-2007de tiyatroya 120 milyon sterlin destek
verilmiş, buna karşılık İngiltere tiyatrosu, ekonomiye
2,6 milyar sterlin katkıda bulunmuş. Yani becerikli, iyi yönetimlerin
elinde sanat da ekonomiye büyük katkıda bulunabilir.
Devletin tiyatroya en önemli katkılarından
biri de salonlar yapmak olmalıdır ama maalesef, özel tiyatrolar
belediyelerin çok amaçlı salonlarına tıkılıp
kalmış durumda; salonsuzluk, seyirciye ulaşamama büyük bir
sorun.
Oyun yazarlığını desteklemek
için ayrı bir bütçe oluşturulmalı ve dünyada tiyatro
alanında da söz sahibi olmak için Anadolunun kültürüyle
harmanlanmış, çağdaş dünya tiyatrosu dilinden anlayan, buna
önem veren yazarlar, yönetmenler desteklenmeli.
Eğer bu ülkede tiyatro hâlâ varsa, hâlâ
sahneler doluyorsa bunlar sizin değil, cumhuriyetin sağlam temeller
üzerine oturttuğu kültür politikalarının neticesidir. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Devlet Tiyatrolarına gelince,
Bakanlığa bağlı Ankara, Bursa, İzmir, Adana, Trabzon,
Diyarbakır, Van ve Erzurumda tiyatro sahneleri var. Vandaki, depremde
yıkıldı, hâlâ onarılmadı, çadır tiyatrosuyla
yetiniyorlar. Erzurumda geçen gün yangın çıktı;
onarılmayacağını, Vandakinin akıbetine
uğrayacağını düşünüyoruz ve Devlet Tiyatrolarında
taşeron, geçici işçi statüsüyle çalıştırılan
üniversite mezunu tiyatrocular var, bunlar, sadece sezonda bir günde 72 liraya
çalıştırılıyorlar. Tiyatrocuların ve teknik
personelin, insan onuruna yakışır bir şekilde
çalıştırılması için, sanata, sanatçıya değer
verilmesi için bunların kadroya alınması gerekiyor.
Bugüne kadar bir tek sahne açmadınız, yeni
bir şehre yeni bir devlet tiyatrosu kurmadınız. Ve tarihsel
olarak şunu söyleyelim: Hep sanat tartışıldı Sanat
sanat için midir, sanat halk için midir? Ben de diyorum ki: Sanat sanat için
de olabilir, sanat halk için de olabilir ama sanat iktidar için olmaz. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Son söz: Rol çalmayı bırakın çünkü
tiyatrolar, iktidar olmak için değil, iktidarların yolunu
aydınlatmak için vardır.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altaca
Kayışoğlu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, kayıtlara geçsin diye söylüyorum: AK PARTİ'nin on dört
yıllık iktidar döneminde Türkiyenin birçok vilayetine devlet
tiyatroları açılmıştır. Hanımefendi bunları
öğrensin.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Karagözü bile
yasakladınız.
BAŞKAN Şimdi, elektronik sisteme girerek
söz talep eden sayın milletvekillerine talep sırasını
gözeterek söz vereceğim.
Sayın Bayraktutan...
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Sarp Sınır
Kapısında yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Gürcistan sınır kapımız Sarp
Sınır Kapısı, Türkiye'nin önemli kapılarından bir
tanesi ama ne yazık ki bu kapıda sorunlarımız var. Biraz
önce almış olduğum habere göre, bugün itibarıyla 200
otobüs, Gürcistan tarafından hiçbir gerekçe dayatılmadan, hiçbir
gerekçeye dayanmadan, hiçbir hukuki altyapısı olmadan bekletiliyor,
büyük bir mağduriyet içerisindeler. Otobüs şoförleri beni
aradılar. Daha önce büyükelçilik nezdinde girişimde bulunmuştum
ama ne yazık ki bundan bir sonuç alamadık. 200e yakın otobüs,
susuz, herhangi bir parka çekilmiş vaziyette, herhangi bir gerekçe
göstermeden bekletiliyor. Gümrük Bakanından ve Dışişleri
Bakanından Gürcistan Hükûmeti nezdinde bir girişimde bulunarak ucuz
mazot almak için oraya giden otobüslere ya sınırı kapatalım
ya da oraya gidenlere bu işkenceyi çektirmeyelim diyorum. Bu konuda
ilgililerin, yetkililerin duyarlılık göstermesini talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Aydın...
2.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Bursada metro ve otobüslerde
kullanılan kartın sadece dolum cihazlarından alınabilmesi
nedeniyle yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Sayın Başkan, Bursa
Büyükşehir Belediyesinin Paran yoksa yaşama.
anlayışı giderek yaygınlaşıyor. Bursada metro ve
otobüslerde kullanılan bu kart, geçtiğimiz aylara kadar duraklarda
resmî personel tarafından satılıyordu. Belediye, bu
gişeleri kapatarak yüzlerce personelin işine son verdi. Şimdi,
vatandaş, dolum cihazlarından kart sahibi olmak zorunda ancak bu
cihazlar para üstü vermiyor, demir para da kabul etmiyor. Eğer
yanınızda kâğıt para yoksa Bursada bir ulaşım
aracına binmeniz mümkün değil, eğer bütün para varsa da yine ya
hepsiyle kart almak zorundasınız ya da bir yerde bozdurmak
durumundasınız. Bursa sakinleri buna isyan etse de uygulama hâlâ
değişmiyor. İçişleri Bakanlığı
müfettişlerinin bu konuda harekete geçmesini talep ediyor, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Sayın Atıcı
3.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, AKP Hükûmetinin,
Kahramanmaraşta Alevi mahallesine, İzmirde oylarının
düşük olduğu yerlere Suriyeli göçmenleri yerleştirmesine ve
mezhebi siyasete alet ederek tehlikeli bir oyun oynadığına
ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, mezhep temelli bir
siyaset uygulayan AKP, Suriye sorununda başarısız olmuş,
âdeta duvara toslamıştır. Suriyede yaşanan olayların
bu kötü noktaya gelmesinde AKP Hükûmetinin çok ciddi sorumlulukları
vardır. Bütün bu olaylardan ders almayan AKP, yine mezhebi siyasete alet
ederek tehlikeli bir oyun oynamaktadır. AKP Hükûmeti, Maraşta Alevi
mahallesine, İzmirde de AKP oylarının düşük olduğu
yerlere Suriyeli göçmenleri yerleştirmekte ısrar etmektedir. Bu
iş yanlıştır.
3 milyar avroya Türkiyeyi göçmen deposu hâline
getirdiniz, şimdi de farklı mezhepteki ve farklı sosyal
konumdaki insanları birbirine düşürmeye
çalışıyorsunuz. AKP Hükûmeti, bu durumdan derhâl vazgeçmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ağbaba
4.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Malatyada yaşanan don felaketinin
kayısı üretimini nasıl etkileyeceği konusunda ilgili
kurumlardan bir açıklama beklediklerine ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz,
Malatyada 17 Mart itibarıyla bir don olayı gerçekleşti. Don
olayından sonra maalesef, bilgi veren hiçbir kurum yok, sadece Ziraat
Odaları bir açıklama yaptı, onun dışında
Tarım Bakanlığı, TARSİM, bu işle ilgili olan
kurumların hiçbiri açıklama yapmadı. Malatyalılar diyor ki:
Destek vermiyorsunuz, bari parasız bilgi verin. Bu konunun ne kadar
yadırgatıcı olduğunu belirtmek istiyorum. Malatya,
maalesef, bu konuda geçtiğimiz yıldan daha kötü günler
yaşıyor. Malatyanın en önemli ürünü olan
kayısının akıbetinin ne olduğunu acaba ürünü
aldıktan sonra mı açıklayacak ilgili kurumlar? İlgili
kurumları göreve davet ediyoruz. Onların görevi, sadece AKPnin
politikalarına yağ çekmek değildir, kayısının
gelişebilmesi için kayısının durumunun ne olduğunu
Malatya halkıyla paylaşmaktır.
Ben buradan hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Engin
5.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, taşeron emekçilere hak ettikleri güvenceli
kadroları vermek ve hak kaybının önüne geçmek için Mecliste el
birliğiyle bir çalışma gerçekleştirilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisi, seçim döneminde,
taşeron sistemine son vereceğini açıklamıştı.
Bunun üzerine, AKP, on dört yıllık tek başına
iktidarında görmezden geldiği yüz binlerce taşeron
işçisiyle ilgili adım atmak zorunda kaldı. Ancak, Hükûmetin
hazırladığı düzenlemenin ne yazık ki işçilerin
haklarını korumadığını görüyoruz ve
belirsizlikler devam ediyor. Getirilmek istenen sınav sisteminin ne kadar
adil olduğu, geçmişe dönük haklardan vazgeçilmesinin
dayatılması, üç yılda bir yenilenecek sözleşmelerin hangi
şartlarda olacağı, işçilerin mali ve sosyal hakları,
çalışma koşullarının nasıl olacağı
konularında işçilerin ciddi endişeleri var.
Yaklaşık 720 bin emekçi, aileleriyle
birlikte bizlerden haber bekliyor. Taşeron emekçilere hak ettikleri
güvenceli kadroları eşit işe eşit ücret ilkesi
çerçevesinde vermek ve hak kaybının önüne geçmek için Mecliste el
birliğiyle çalışma gerçekleştirmeliyiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bilgin
6.- Sivas
Milletvekili Hilmi Bilginin, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin
açıklaması
HİLMİ BİLGİN (Sivas)
Teşekkürler Başkanım.
Bugün, 5 Nisan Avukatlar Günü. Bu vesileyle,
yargı sistemimizin önemli bir unsuru olan ve kutsal bir mesleği icra
eden meslektaşlarımızın Avukatlar Gününü kutluyor, tüm
meslektaşlarıma sağlık ve esenlikler diliyorum.
Bugün itibarıyla, mesleğimizin birçok
sorununun olduğu herkesin malumudur. Eski bir baro başkanı
olarak, başta Türkiye Barolar Birliği olmak üzere, tüm baroların
siyasi ve ideolojik tartışmalara taraf olarak boy göstermek yerine,
mesleki sorunların üzerinde uzlaşı aramalarının,
meslek sorunlarının çözümüne katkı sağlayacağına
inancımı sizlerle paylaşıyor, tekrar hepinize teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Sayın Havutça
Sayın Havutça yok sanıyorum.
Sayın Topal
7.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Hatayın Altınözü ilçesinde
Tarıma Dayalı İhtisas (Süt) Organize Sanayi Bölgesi
sınırları içerisinde kalan Altınözü Enekteki
kamulaştırma sürecine ilişkin açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Hatay ilimiz Altınözü ilçesinde Tarıma
Dayalı İhtisas (Süt) Organize Sanayi Bölgesi sınırları
içerisinde kalan Altınözü Enekte 2014 tarih, 6754 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararıyla acele kamulaştırma kararı
alınmış, ancak kamulaştırma bedellerinin vatandaşları
mağdur edecek düzeylerde olması nedeniyle
yurttaşlarımız bu duruma itiraz etmiş ve bunun üzerine
Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı
tarafından tespit davası açılmıştır. Ancak,
Altınözünde ve özellikle Defne ilçemizin Dursunlu Mahallesinde yaşayan
yurttaşlarımız süreçten rahatsızdır ve anılan
karardan dolayı mağdur edilmişlerdir.
Bu nedenle, vatandaşların
mağduriyetini giderecek bir teklifin yeniden sunulmasını ve
yeniden mağduriyet yaratmayacak bir kararın alınmasını
Hatay Milletvekilleri olarak -Birol Ertem, Hilmi Yarayıcı, Mevlüt
Dudu ve Serkan Topal olarak- talep etmekteyiz.
Teşekkür ediyorum, saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Akyıldız
8.- Sivas
Milletvekili Ali Akyıldızın, Sağlık
Bakanını Sivasta hastanelerde yaşanan mobbing olayıyla
ilgili çözüm bulmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
ALİ AKYILDIZ (Sivas) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Daha önce Meclise vermiş olduğum
yazılı soru önergemde de gündeme taşıdığım
ve buradan da söz alarak gündeme taşımış olduğum
Sivastaki hastaneler sorununa bir çözüm bulunamadığı gibi,
bugün de sorun ve sıkıntıların devam ettiğini
görüyoruz.
Sivasta 30 civarında doktor ve
sağlık çalışanının mobbing nedeniyle
yapmış olduğu şikâyeti araştırmak için
görevlendirilen kişi, maalesef, mobbing dolayısıyla şikâyet
edilen Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteridir, ona bu yetki
verilmiştir. Yani mobbingten dolayı şikâyet edilen kişiye
mobbingi araştırmak için görev veriliyor. Yani bu nasıl bir
garip uygulamadır, bu nasıl bir mantıktır, bunu
çözebilmiş değilim.
Sayın Sağlık Bakanını bu
konuyu çözmeye davet ediyorum ve Sivastaki hastaneler skandalına da bir
çözüm bulmaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özdiş
9.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, Ceyhan Devlet Hastanesinin ne zaman
bitirileceğini ve sulama birliklerinde çalışan personelin kadro
belirsizliğinin ne zaman çözüleceğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum, Sayın Sağlık Bakanına:
2012 yılında ihalesi yapılan 250 yataklı Ceyhan Devlet
Hastanesinin iş bitim tarihi 2014 olmasına rağmen hâlen
bitirilememiştir. Mevcut 110 yataklı hastane de Ceyhanın
sağlık talebini düzgün karşılayamamaktadır. Bu konuda
somut bir adım ne zaman atacaksınız, bu hastane ne zaman
bitecek?
Yine bir ikinci sorum, Orman Bakanına: Türkiye
genelinde faaliyet gösteren 389 sulama birliğinde toplam 4.750 kişi
çalışmaktadır. 5620 sayılı Kanunda bu personel için
bahsedilen kadrodan 6120 sayılı Kanunda bahsedilmemiştir. Bu
4.750 kişinin kadro belirsizliğini ne zaman çözeceksiniz?
Yine bir sorum, Enerji Bakanına: Adananın
Yumurtalık bölgesine 11 yeni termik santral yapılıyor. Bu çevre
katliamının ileride yaratacağı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tezcan
10.- Mersin
Milletvekili Yılmaz Tezcanın, 5 Nisan Avukatlar Gününe, polis
teşkilatının kuruluşunun 171inci yıl dönümüne ve
Mersinde açılışı yapılan 10 tesisin hayırlı
olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
YILMAZ TEZCAN (Mersin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Ben de milletvekili avukat
arkadaşlarımın ve tüm avukatlarımızın gününü
kutluyorum.
Ayrıca, polis
teşkilatımızın kuruluşunun 171inci
yılını da kutluyor, şehitlerimize Allahtan rahmet,
gazilerimize sağlık ve sıhhat diliyorum.
Hafta sonu cumartesi günü Mersinde bir dizi
açılışlar gerçekleştirdik. Toplam 280 milyon değerinde
10 tesisin açılışlarını ve temel atma törenlerini
gerçekleştirdik. Bu vesileyle, Mersinimize hayırlı uğurlu
olsun diliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Yıldırım
11.-
İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırımın, 5 Nisan
Avukatlar Gününe ilişkin açıklaması
HURŞİT YILDIRIM (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet ve hakkın
savunucusu tüm avukat meslektaşlarımızı bugün de
saygıyla selamlıyorum.
Parlamentoda avukat kökenli pek çok milletvekili
arkadaşımız var. Kanun uygulayıcısı meslek mensuplarımızın
yeni bir avukatlık kanunu ihtiyacı olduğu açıktır.
İktidar ve muhalefet vekilleri olarak, ideolojiden uzak, sadece meslek
sorununu ele alan yeni bir avukatlık kanununun hep beraber çıkarılması
gerektiğini düşünüyorum.
Barolar, ideolojik ve siyasi teşekkül olarak
değil, meslek mensuplarının ekonomik ve sosyal sorunlarıyla
gündeme gelmelidir diyorum.
Avukat arkadaşlarımızın gününü
tekrardan kutluyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Kerestecioğlu
12.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, 5 Nisan Avukatlar
Gününe ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Teşekkürler.
Evet, bugün 5 Nisan Avukatlar Günü. Sevgiyle
yürüttüğümüz ama aynı zamanda en zor zanaatlardan biri olan
mesleğimizin tüm üyelerini selamlıyorum.
Bu vesileyle, her zaman haklar ve özgürlük
mücadelesinde birlikte yürüdüğümüz Orhan Apaydın, Medet Serhat, Halit
Çelenk, Gülçin Çaylıgil, Tahir Elçi gibi değerli
ustalarımızı saygıyla anarken, daha geçen gün adliye önünde
ağır bir polis şiddetine maruz kalan genç meslektaşım
Zeycan Balcının şahsında da adliyelerde, alanlarda, her
yerde mücadele eden ve hiç yılmayan tüm meslektaşlarıma
sevgilerimi sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Akın
13.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Balıkesir
Büyükşehir Belediye Başkanı ile Vali arasındaki
gerginliğe Başbakanın el koyması ve bu kavganın
Balıkesir kamuoyunun gündeminden çıkartılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Bugün de basın-yayın organlarında
geniş bir şekilde yer alan, Balıkesirimizin iki önemli
yöneticisi Büyükşehir Belediye Başkanı ile Sayın Vali
arasında bir süredir yaşanmakta olan sorun ve gerginlik,
Büyükşehir Belediye Başkanının açıklamalarıyla
yeni bir boyuta taşındı. Büyükşehir Belediye
Başkanı, Valiyi kumpasçılıkla, entrikacılıkla,
dolandırıcılıkla suçluyor, Vali
olamayacağını, hatta memur bile olamayacağını
belirtiyor. Bir kentin halka hizmetle görevli en üst yöneticileri, halk yararına
iş birliği içerisinde olması gerekirken kanlı
bıçaklı olmuş durumdalar. Bir süredir süren bu kavgayı
Hükûmet de seyrediyor. İddia edildiği şekilde ortada bir suç
varsa yargı gereğini yapmalıdır, yoksa ikide bir kamuoyunun
karşısına çıkıp insanları yıpratmaya
çalışmanın kimseye bir faydası yoktur. Balıkesir
halkı, bu iki yöneticiden kavga gürültü değil, hizmet beklemektedir.
Başbakan, bu konuya el koymalı ve bu kavga, Balıkesir kamuoyunun
gündeminden çıkartılmalıdır.
BAŞKAN Sayın Yıldız Biçer
14.- Manisa
Milletvekili Tur Yıldız Biçerin, millî eğitimde önümüzdeki
yıl için oluşturulan taslak müfredatın cumhuriyet, Atatürk
ilkeleri ve devrim ruhunu yok etmeyi amaçladığına ilişkin
açıklaması
TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) Sayın
Başkan, geçen hafta EĞİTİM-BİR-SEN Genel Başkan
Yardımcısı ana fikri Müfredattan Kemalist ruhu
arındırmalıyız. olan açıklamayı
yaptığında düzeltme yapılır diye bekledik ancak
önümüzdeki yıl için oluşturulan taslak müfredatı
incelediğimizde Sendika Başkanının toplumu hazırlama
görevini aldığını gördük. Bu taslak, cumhuriyet, Atatürk
ilkeleri ve devrim ruhunu yok etmeyi amaçlamaktadır.
Siz eğitimde, Hepimiz Ensarız. diyen
yandaş vakıflarınızda Atatürkü, devrimlerini,
Kurtuluş Savaşımızı kaldırdınız da ne
oldu? O vakıflarla ilgili yeni icatlar, yeni patentler mi duyuyoruz, yoksa
başka iğrençlikler mi?
Çok net olarak ifade ediyorum: Ülkemizi
fosilleşmiş statükocu yobazlara bırakmayacağız.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Sarıhan
15.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, Türkiye ile AB arasındaki
anlaşma kapsamında Türkiyeye dönen ilk grup mültecilerin durumuna
ilişkin açıklaması
ŞENAL SARIHAN (Ankara)
Dışişleri Bakanlığı, Suriyeli
sığınmacıların zorla geri gönderildiğine
ilişkin Uluslararası Af Örgütünün iddialarına karşı,
Biz Suriyelilere çok iyi ev sahipliği yapıyoruz.
açıklamasında bulundu. Son günlerde Dikili Limanında tanık
olduğumuz sahneler ise son derece ilginç. Türkiye ile AB arasındaki
anlaşma kapsamında ilk grup mülteci Türkiyeye dönüyor, ancak
getirilen mültecilerin ağızlarının
kapatılmış olması, alınlarının
kapatılmış olması ve etrafı brandayla çevrili bir alan
içinde iadelerinin sağlanmış olması insanlık onurunun
alabildiğine aşağılatılması anlamına
gelmektedir. Misafirperverlikte insanlık onurunun ortadan
kaldırılması ve çiğnenmesi gibi bir durum olabilir mi? Bunu
şiddetle kınadığımı ifade etmek isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın İrgil
16.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgilin, 5 Nisan Avukatlar Gününe ve Sosyal Güvenlik
Kurumunun 140 kadar kanser ilacını ödeme planının
dışına çıkarmasına ilişkin açıklaması
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, evet, bugün Avukatlar
Günü. Ben de bütün avukatların gününü kutlarım ama bu hafta,
biliyorsunuz, aynı zamanda Kanser Haftası. Ama bugün ama gelecekte,
ama kendiniz ama bir yakınınız, eğer istatistikler
doğruysa, bu gidişatla hepimiz kanserle bir şekilde
tanışacağız.
Benim sizden ricam, iktidar grubundan ve özellikle
Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili olan milletvekillerinden ve komisyonlardan ve
bakandan, arkadaşlar, 140 kadar kanser ilacı ödeme planının
dışına çıkarıldı; lütfen bu insanların
sesini duyun. Bu ne siyaset konusudur ne de başka bir politika konusudur.
Lütfen bu kanser hastalarını mağdur etmeyelim. Ben iktidar
partisindeki, bu konuyla ilgili olan komisyondaki arkadaşlarıma rica
ediyorum ve Sayın Bakana da bir kez daha bu hastalar ve aileleri
adına rica ediyorum ki kanser hastalarının ilaçları
konusunda, ulaşım ve edinmeleri konusunda ve ücretsiz verilmeleri
konusunda lütfen gerekeni yapın.
BAŞKAN Sayın Çamak
17.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Çamakın, Öğretim Üyesi Yetiştirme
Programı kapsamındaki araştırma görevlilerinin durumuna
ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı
kapsamındaki araştırma görevlileri eğitimlerine ve geçici
görevlerine aynı anda, aynı yerde devam etmekteydi fakat YÖKün 4
Şubatta bu programın 11inci maddesinin (3)üncü fıkrasında
yaptığı bir değişiklikle tez aşamasındaki
görevlilerin apar topar kadrolarının bulunduğu üniversitelere
çağrılacağı belirtildi. Üstelik, bu çağrılmalara,
11inci maddenin değişikliğinde olmamasına rağmen ders
dönemi devam eden öğrenciler de dâhil edildi. ÖYPli araştırma
görevlilerinin lisansüstü öğrenimlerini gördükleri üniversitenin
bulunduğu yerde kalacak şekilde hayatlarını
planlamalarına karşın, YÖKün hukuku hiçe sayan bu kararı
bir anda binlerce akademisyenin akademik çalışmalarında ve
sosyal yaşantısında büyük mağduriyetler
yaratmıştır. Bu yaratılan mağduriyete bir çözüm
düşünülüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özkan
18.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Dünya tarihine baktığımızda,
avukatlar, işkence, kötü muamele başta olmak üzere insan hakları
ihlallerine karşı verdikleri mücadeleyle insan hakları ve
hukukun üstünlüğünü kurumsallaştırmışlardır.
Ancak, ülkemizde avukatlık mesleği pek çok sorunla
boğuşurken baroların kayıtsızlığı
maalesef dikkatlerden kaçmamaktadır. Baroların antidemokratik
yapılanma modeli, avukatlık mesleğine
kayıtsızlığının ve takındığı
siyasi tavrın en büyük nedenidir. Bu çerçevede, yapılacak yasal
düzenlemeyle meslek örgütümüz baroların demokratikleşmesinden asla
geri durulmamalıdır.
Bu vesileyle, Avukatlar Gününün demokratik baro
yapılanmasına, adil yargı için etkin savunma mesleğinin
kuruluşuna vesile olmasını diler, değerli
meslektaşlarımızın 5 Nisan Avukatlar Gününü kutlarım.
BAŞKAN Sayın Mehmet Erdoğan
19.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğanın, Emniyet teşkilatının
kuruluşunun 171inci yıl dönümüne, 5 Nisan Avukatlar Gününe ve
iktidarın Parlamentoyu bazı yanlışları yasal hâle
getirmek için kullandığına ilişkin açıklaması
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bu hafta Polis Haftası bildiğiniz gibi.
Öncelikle, Emniyet teşkilatımızın 171inci kuruluş
yıl dönümünü kutluyor, şehitlerimize rahmet, gazilerimize
şifalar diliyorum, çalışanlara da sağlık, mutluluk ve
başarılar diliyorum.
Yine, bugün 5 Nisan Avukatlar Günü. Bütün
avukatlarımızın Avukatlar Gününü kutluyor,
avukatlarımıza sağlık, mutluluk ve başarılar
diliyorum.
AKP iktidarında adalet sadece AKPnin
tabelalarında var. AKPlilere lazım olunca hak, hukuk
akıllarına geliyor. İktidar, Parlamentoyu maalesef bazı
yanlışları yasal hâle getirmek için kullanıyor.
Tarihe iyi bakın, toplumları helak eden
bireysel suçlar değildir, toplumları helak eden suçların
meşrulaşması ve alenileşmesidir. İktidara tavsiyemiz,
yanlışları meşrulaştırma gayretinden
vazgeçmesidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kuyucuoğlu
20.- Mersin
Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, Mersin Otogarının bir buçuk
yıldır kapalı olduğuna ve bu konuda Ulaştırma
Bakanlığını göreve çağırdığına
ilişkin açıklaması
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Mersin, 1 milyonu aşan nüfusuyla ciddi bir
metropol ve yaklaşık olarak bir buçuk yıldır Mersinde
otogar kapalı, Büyükşehirin yanlışları nedeniyle
kapalı ve bütün otobüsler şehir dışından ve farklı
yerlerden hareket ediyor ve Mersinli büyük eziyet içerisinde. Bu konuda Ulaştırma
Bakanlığını göreve çağırıyoruz, bu konunun
çözülmesini bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Levent Gök
21.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Dünyanın en eski mesleklerinden biri olan
avukatlık, gelişimi içerisinde demokrasi, insan hakları ve
hukukun üstünlüğü çerçevesinde bütün saygın ülkelerde saygın
konumunu almıştır. Ancak ülkemizde pek çok
meslektaşımızın yargıdan gelen sorunlardan kaynaklanan
sorunları bulunmaktadır. Yargı
bağımsızlığının gerçekleşmemesi,
yargıda pek çok dosyada erişimin engellenmesi, avukatların hâkim
ve savcılar gibi yargının birer süjesi olması gerekirken
sürekli geri planda tutulması ve toplumda yaratılan algıyla
şu anda Türkiye'de avukatlık mesleği hak ettiği ölçüde,
konumda değildir. Ben kendi mesleği de avukat olan bir kişi
olarak, avukatların yüceldiği ve toplumda
saygınlığının arttığı oranda adaletin
de gerçekleşeceğine olan inancımı belirtmek istiyorum. Bu
anlamda, hak ettiği ölçüde saygınlığını ve
konumunu muhafaza edecek bir düzeye geleceğine inancımı
belirttiğim avukat meslektaşlarımın tümünün ve tüm
avukatların 5 Nisan Avukatlar Gününü yürekten kutluyorum, hepsini
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Akçay
22.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
Avukatlar Gününü kutluyoruz.
Adalet kavramı kurumsal olarak da üçlü bir
sacayağı üzerine oturur; iddia, hüküm ve savunma. Savunma hakkı
temel bir haktır ve savunma olmadan adaleti tesis ve temin etmek mümkün
değildir. Savunma hakkında ve savunmanın kurumsal bir nitelik kazanmasında
en önemli meslek de avukatlıktır ve adaletin tesisinde ve
dağıtımında çok önemli bir fonksiyon görmektedir. Savunma
hakkına ve avukatlık mesleğine gereken önemin verilmesi ve
üzerinde hassasiyetle durulması inancıyla Avukatlar Gününü
kutluyorum, tebrik ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Sayın Bostancı
23.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, 5 Nisan Avukatlar Gününe
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, teşekkürler.
5 Nisan Avukatlar Günü dolayısıyla bütün
avukatların bu gününü tebrik ediyorum, kutluyorum.
Adalet düzenin temelidir. Eski Yunandan günümüz
modern toplumlarına kadar adalete ilişkin
tartışmaları, hukuka, yasaya ilişkin
tartışmaları hatırlamak; esasen birçok huzursuzluğun
ve nihai olarak huzurun kaynağı olarak adaletin, hukukun
gösterildiğini unutmamak gerekiyor. Solonun kanun müdevvenatından
Roma Dönemi incelikli hukukuna, İslam dünyasının büyük
fakihlerinden doğal hukuka ve günümüze kadar çok çeşitli
aşamalardan geçerek gelen bir hukuki süreç vardır. Mesela 1679 Habeas
Corpus ve daha sonrasında insanın temel haklarına vurgu yapan
çeşitli görüşlerin ortaya çıkışı ve
insanlığın ilerlemesi diye adlandırabileceğimiz o
süreç, her bir varlığın kendi başına bir anlamı
ve kimliği olduğuna ilişkin o temel kabul, esasen hukuken tahkim
edilen bir kabuldür.
Hukukun en temel ayaklarından birini avukatlar
oluşturuyor. Esasen, toplumsal rıza ve adalet duygusu da siyasal
farklılıklara rağmen toplumları bir arada tutan en temel
değerlerden ikisi. Bu çerçevede, özellikle hukuk alanında görev yapan
insanların elbette siyasal görüşleri, ideolojik
farklılıkları, topluma bakışlarında
değişik perspektifleri olacaktır ama yaptıkları meslek
ve bulundukları konum dolayısıyla, bir tür, herkesi kucaklayan
bir entelektüel perspektifle toplumun ortak adalet duygusuna bakan ve bu yönde
de çaba sarf eden insanlar olmaları hepimiz için son derece önemlidir.
Avukatlarımızın, diğer hukuk mensupları gibi, böyle
bir müktesebat, böyle bir anlayış ve böyle bir hukuki tasavvurla
dünyaya baktıkları inancıyla günlerini tekrar tebrik ediyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Baluken
24-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, 5/4/2015 tarihinden
itibaren Öcalana yönelik insanlık ve hukuk dışı bir
ağırlaştırılmış tecrit konseptinin devreye
konulduğuna ve 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bugün 5 Nisan. 5 Nisan 2015
tarihinden itibaren, İmralıda ağır bir izolasyon ve tecrit
sistemi altında tutulan Sayın Öcalana yönelik insanlık
dışı ve hukuk dışı bir
ağırlaştırılmış tecrit konsepti devreye
konulmuştur.
On yedi yıl önce uluslararası bir
komployla derdest edilip İmralıya getirilinceye kadarki süreci
dönemin Başbakanı Ecevit bile Biz, Öcalan neden bize teslim edildi,
anlayamadık. şeklinde özetlemiştir. Şunu ifade etmek
isterim ki, Sayın Öcalanın şahsında on yedi
yıldır bu topraklarda tecrit ve izolasyon sistemi üzerinden büyük bir
komplo hayata geçirilmeye çalışılıyor. Halkların
karşı karşıya geldiği, Türk-Kürt kavgası
başta olmak üzere belki yüzyıllarca sürecek bir
boğazlaşmanın yaşanacağı son derece tehlikeli bir
komplo anlayışı Sayın Öcalana yönelik uygulanan tecrit
sistemiyle birlikte hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bunu
AKP Hükûmeti özellikle çözüm süreci boyunca yürüttüğü
tartışmalarda çok iyi bilmesine rağmen maalesef pervasız
bir şekilde bu komplocu güçlerle birlikte hareket ederek bir tasfiye
anlayışı üzerinden sürdürmeye devam ediyor. Bu yaklaşımı
kabul edilemez bulduğumuzu, tehlikeli bulduğumuzu, insanlık
dışı ve hukuk dışı bu tecrit sisteminin bir an
önce kaldırılması gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
Sayın Öcalanın bütün bu olumsuz yaklaşımlara rağmen
on yedi yıldır İmralı Adasında
halklarımızın ortak geleceği açısından ortaya
koyduğu çözüm ve barış iradesini de son derece önemli ve
değerli bulduğumuzu ve bu vesileyle de çözüm süreciyle ilgili AKPnin
içerisine girmiş olduğu yanlıştan bir an önce dönmesi
çağrısını yinelemek istiyoruz.
Diğer taraftan, bugün Avukatlar Günü Sayın
Başkan. Özellikle son dönemlerde, Türkiye'de en temel insan hakkı
olan savunma hakkını yerine getirirken avukatlar büyük
baskılarla karşılaşıyor. Gözaltı ve tutuklamalar,
adliye koridorlarında ya da sokak ortasında darbedilme, işkence
edilmeye kadar bir hukuk devletine yakışmayan, bir demokratik
işleyişin asla kabul edemeyeceği bu uygulamaların bir
tarafı olarak avukatların bu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
şekilde hukuk dışı yöntemlerle muhatap
olmalarını kabul edilemez buluyoruz. Savunma hakkının
kutsallığı temelinde AKP Hükûmetinin avukatlar üzerindeki bu
baskıları bir an önce kaldırması gerektiğini ifade
ediyoruz. Türkiyede hak mücadelesi yürüten, savunma hakkına bütün
baskılara rağmen sonuna kadar sahip çıkan bütün avukatlarla
dayanışma ve destek duygularımızı Halkların
Demokratik Partisi olarak bir kez daha yinelemek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı
ayrı okutacağım.
İkinci sırada okutacağım Meclis
araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için
önergenin özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisinde
yer alacaktır.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin, esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/142)
Türkiye Büyük Meclisi
Başkanlığına
Esnaf ve
sanatkârımızın sorunlarının tespit edilmesi, bu konuda
alınacak ivedi önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın
98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması komisyonu kurulmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz. 8/12/2015
1) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
4) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
5) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
6) Arzu Erdem (İstanbul)
7) Deniz Depboylu (Aydın)
8) Ümit Özdağ (Gaziantep)
9) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
10) Erhan Usta (Samsun)
11) Mustafa Mit (Ankara)
12) Mehmet Erdoğan (Muğla)
13) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
14) Mevlüt Karakaya (Adana)
16) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
17) Muharrem Varlı (Adana)
18) Zühal Topcu (Ankara)
19) Erkan Akçay (Manisa)
20) Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş)
21) Mustafa Kalaycı (Konya)
22) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
Gerekçe:
Anayasamızın 173'üncü maddesinde yer alan
Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri
alır." ifadesine rağmen, bugün esnaf ve
sanatkârımızın işleri açısından düzelen hiçbir şey
yoktur.
Gün geçtikçe kapanan iş yeri sayısı
sürekli artmaktadır. 2005 ile 2014 yılları arasında yeni
kayıt yaptıran 1 milyon 868 bin 128 küçük esnafa karşı, 1
milyon 308 bin 621 küçük esnaf (yüzde 70) Esnaf ve Sanatkârlar
Konfederasyonundan kaydını sildirmiş durumdadır. Hükûmetin
2015 Programı'nda yer alan istatistiklere göre 2009'da esnaf olarak
çalışanların oranı yüzde 20,8'den 2013'te yüzde 18,7'ye
düşmüştür.
Bununla beraber karşılıksız çek
ve protestolu senet sayısı da her geçen yıl artış
göstermektedir. Son zamanlarda piyasadaki nakit sıkıntısı
da had safhaya ulaşmıştır.
Bu vahim tablo, esnaf ve işveren
sayısının giderek azaldığını göstermektedir.
Orta sınıfı oluşturan esnaf ve küçük işverenin giderek
yok olması sermayenin belli ellerde toplanmasına yol açmaktadır.
Döviz kurlarındaki oynaklık ve son
zamanlardaki artış esnaf ve sanatkârımızı mağdur
etmeye devam etmekte, söz konusu maliyet artışlarını
satış fiyatlarına yansıtamayan esnafımız her
geçen gün zarar etmektedir.
İş yeri kirasını dahi ödemekte
zorluk çeken, eşinden dostundan gördüğü destekle hayatın
güçlüklerine direnen, üretimden pazarlamaya, ticaretten turizme birçok alanda
faaliyette bulunan esnaf ve sanatkârımızın gerçek durumu tam
anlamıyla içler acısıdır.
Artan rekabet şartlarında ayakta kalmak
için mücadele veren esnaf ve sanatkârımız, ulaşılabilir ve
ucuz finansman imkânları olmadığından gerek ürün ve
hizmetlerini yenilemekten gerekse büyümek için yeni yatırımlar
yapmaktan tamamen uzaktır.
Ürettiğini satamayan,
sattığının yerine ise yenisini koyamayan
esnafımız, kısır bir döngü içerisine hapsolmuş ve
çırpınarak sürekli olarak dertlerine çözüm bulacak bir muhatap
aramıştır.
Mesleki geleneklerini ana yurdumuz Orta Asya'dan
Anadolu'ya taşıyan ve Ahilik kültürüyle ticaret ve
sanatlarını devam ettiren esnaf ve sanatkârlarımızın içinde
bulundukları zorlukların araştırılarak tespit edilmesi
yönünde en büyük görev TBMMye düşmektedir. Bu bakımdan, esnaf ve
sanatkârlarımızın sorunlarının tespit edilmesi ve
çözüm önerilerinin TBMM çatısı altında belirlenmesi için
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması komisyonu
kurulmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.
2.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 19 milletvekilinin, Muğladaki
bazı turizm alanlarının özel şirketlere devredilmesi
nedeniyle ortaya çıkan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/143) (X)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Muğlamızın dünyaca ünlü veya henüz
keşfedilmeyi bekleyen turizm alanlarının ihale yöntemiyle özel
şirketlere kamu yararı gözetilmeden devredilmesiyle ortaya çıkan
sorunların giderilmesi, yaşanan ve yaşanması muhtemel
mağduriyetlerin önüne geçilmesi için, yapılacak olan yasal
düzenlemeler de dâhil olmak üzere, alınması gereken önlemlerin
araştırılması için Anayasamızın 98'inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104'üncü ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını saygılarımızla
arz ve talep ederiz.
1) Mehmet Erdoğan (Muğla)
2) Ahmet Kenan Tanrıkulu
(İzmir)
3) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
4) Oktay Öztürk (Mersin)
5) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
6) Arzu Erdem (İstanbul)
7) Zühal Topcu (Ankara)
8) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
9) Ümit Özdağ (Gaziantep)
10) Deniz Depboylu (Aydın)
11) Mustafa Mit (Ankara)
12)Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
13) Erhan Usta (Samsun)
14) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
15) Mevlüt Karakaya (Adana)
16) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
17) Muharrem Varlı (Adana)
18) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
19) Kadir Koçdemir (Bursa)
20) Kamil Aydın (Erzurum)
Özet Gerekçe:
12/11/2014 tarihinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kabul edilip 6/12/2012 tarihli Resmî Gazetede yayınlanarak
yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanunla birlikte Büyükşehir
Belediye Kanununda köklü değişikliklere gidilmiştir. Değişikliklerle
birlikte birçok ekonomik, sosyal ve siyasi sorun da zuhur etmiş, siyasi
çıkarlara bağlı ekonomik çıkarlar da ortaya
çıkmıştır. Ortaya çıkan bu çıkarlar silsilesinin
bir ürünü de Muğlanın göz bebeği bazı turizm
alanlarının özelleştirilmesi ve özelleştirilmek
istenmesiyle ortaya çıkan mağduriyetlerdir.
6360 sayılı Kanunun yürürlüğe
girecek olmasıyla birlikte bazı çevreler tarafından gelir
getirici turizm alanlarının Muğla Büyükşehir Belediyesine
devrinin önüne geçilmesi amaçlanarak Valiliğe bağlı
Muğla'ya Hizmet Vakfı ile Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına bağlı Türkiye Çevre Koruma Vakfı
yüzde 50 ortaklıkla MUÇEV şirketini kurmuştur. Ardından,
Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünün imzalanan
protokolle kullanım hakkını MUÇEV'e devrettiği bilinmektedir.
Usulsüz yapıldığı da iddia edilen ihalelerle Ölüdeniz,
Belcekız, İztuzu ve Akbük gibi dünyaca ünlü ve daha keşfedilmeyi
bekleyen başkaca turizm alanlarının özel şirketlere devri
söz konusu olmuş, yaşanan bu durum
vatandaşlarımızı mağdur etmiştir.
Muğla ilimiz sadece iç turizm
açısından değil, dünya turizmi açısından da çok önemli
bir yer tutmaktadır. Her yıl milyonlarca turistin ziyaretçi olarak
geldiği, güzelliğiyle dünyaya mal olmuş turizm alanlarının
bu yöntemle içine düşürüldüğü durum içler acısıdır.
Gelecekte istismar edilme olasılığı yüksek olan bu
özelleştirmeler doğayı katlederken
vatandaşlarımızın da daha fazla mağdur edileceği
ihtimalini ortaya çıkarmıştır.
Doğa harikası, dünyaca ünlü ve el
değmemiş turizm alanlarının özel şirketlere ihale
yöntemiyle, hem de kamu yararı gözetilmeden devredilmesi
insanlarımızın haklı tedirginliğinin yegâne sebebidir.
Bu turizm alanlarının sadece yurt
dışından veya şehir dışından gelen
ziyaretçiler tarafından ziyaret edilmediği, bölge halkı
tarafından da kullanıldığı gerçeği de göz
ardı edilmiştir. Böylelikle bölge vatandaşlarının da
mağdur olmasına sebep olunmuştur. Özellikle turizm
alanlarını kullanmak isteyen ziyaretçilerin, bu alanların
işletme hakkını alanların kâr hırsının ürünü
yüksek giriş ücretlerinin mağduru edilmesi kabul edilebilir durum
değildir.
Anayasamızın 43'üncü maddesinde yer alan
"Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.
Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin
kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada
öncelikle kamu yararı gözetilir." ifadesinin de açıkça
gösterdiği üzere kamu yararı gözetilmeden gerçekleştirilen bu
özelleştirmelerin Anayasaya aykırılığı durumu da
söz konusudur.
Ayrıca, sahil şeritlerinin doğal ve
kültürel özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına
açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek
amacıyla düzenlenen 3621 numaralı Kıyı Kanununa da
aykırılıklar bulunmaktadır. Aynı kanunun 5'inci maddesinde
yer alan "Kıyılar ile ilgili genel esaslar
aşağıda belirtilmiştir: Kıyılar, Devletin hüküm
ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve
serbest olarak yararlanmasına açıktır. Kıyı ve sahil
şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir."
ifadesi de göz önünde bulundurulduğunda uygulamanın bu hakkın
kullanılmasını engellediği de açık bir şekilde
ortaya çıkmaktadır.
Bu bağlamda, Muğla'daki dünyaca ünlü ve
daha keşfedilmeyi bekleyen başkaca turizm alanlarının özel
şirketlere ihale yöntemiyle, kamu yararı gözetilmeden devredilmesiyle
birlikte ortaya çıkan sorunların giderilerek yaşanan ve
yaşanması muhtemel mağduriyetlerin önüne geçilmesi için
yapılacak olan yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınması
gereken önlemlerin araştırılması için yüce Meclisimize
büyük görevler düşmektedir.
Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için
Anayasamızın 98'inci ve TBMM İçtüzüğünün 104'üncü ve
105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
3.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 20 milletvekilinin, kamuda
çalışan avukatların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/144)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kamuda çalışan avukatların mevcut
sorunlarının tespit edilmesi, bu sorunların giderilmesi ve
yapılacak yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınması
gereken önlemlerin araştırılması için Anayasa'nın
98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz.
1) Mehmet Erdoğan (Muğla)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
4) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
5) Oktay Öztürk (Mersin)
6) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
7) Arzu Erdem (İstanbul)
8) Zühal Topcu (Ankara)
9) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
10) Ümit Özdağ (Gaziantep)
11) Deniz Depboylu (Aydın)
12) Mustafa Mit (Ankara)
13) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
14) Erhan Usta (Samsun)
15) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
16) Mevlüt Karakaya (Adana)
17) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
18) Muharrem Varlı (Adana)
19) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
20) Kadir Koçdemir (Bursa)
21) Kamil Aydın (Erzurum)
Gerekçe:
Kuvvetler ayrılığı prensibinin
üç erkinden biri olan yargı, üç temel organdan oluşmaktadır.
Bunlar, iddia, savunma ve karar organlarıdır. Kamuda
çalışan hâkimler karar makamı, cumhuriyet savcıları
iddia makamı ve kamu avukatları da savunma makamı olarak devlet
tarafından kendilerine yüklenen yargısal fonksiyonu ifa etmektedirler.
Kamuda çalışan avukatlar bu görevlerinin
yanında yürütme organının yargı yerlerinde temsili ve
savunuculuğu görevini de üstlenmiş olduklarından, yargısal
görevlerinin yanı sıra idari görevleri de ifa etmektedirler.
Kamu
avukatları, yürütmekte oldukları dava ve icra takibi dosyaları
nedeniyle son derece büyük bir sorumluluk üstlenmişken, idari
birtakım görevleri de yürüterek idarenin hukuka uygun hareket etmesini
sağlamakta ve hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesinde önemli rol
oynamaktadırlar.
Devletin hukuk danışmanlığı
görevini de ifa eden kamu avukatları, yerine getirdikleri tüm bu görevler
itibariyle devletin adalet sistemi içinde çok önemli bir yer
kapsamaktadır.
Ancak, kamu avukatlarının hukukçu
meslektaşları olan hâkim ve savcılar için tanınan özlük,
mali ve sosyal haklar yönünden aralarında yıllardır
kapatılmayan büyük bir uçurum vardır. Oysa yargının iddia
ve karar organlarına tanınan
bağımsızlığın ve meslek güvencesinin
aynısının savunmanın kamudaki temsilcileri olan kamu
avukatlarına da tanınması anayasal bir zorunluluktur.
Bu bağlamda, kamuda çalışan
avukatların mevcut sorunlarının tespit edilmesi, bu
sorunların giderilmesi ve yapılacak yasal düzenlemeler de dâhil olmak
üzere alınması gereken önlemlerin araştırılması
için yüce Meclisimize çok büyük görevler düşmektedir.
Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için,
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
31/12/2015 tarih ve 656 sayıyla İstanbul Milletvekili Atila Kaya ve
arkadaşları tarafından, ülkemizde birçok kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışmakta olan taşeron işçi,
4/Cli personel, geçici personel ve sözleşmeli personelin kadroya
geçirilmeleri, gerekli haklarının sağlanması ve
sorunlarının araştırılarak kalıcı çözümler
sağlanması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 5 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
5/4/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 5/4/2016 Salı günü
(bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erkan
Akçay
Manisa
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
31 Aralık 2015 tarih, 656 sayıyla TBMM
Başkanlığına vermiş olduğumuz, İstanbul
Milletvekili Atila Kaya ve arkadaşlarının "Ülkemizde birçok
kamu kurum ve kuruluşlarında çalışmakta olan taşeron
işçi, 4/Cli personel, geçici personel ve sözleşmeli personelin
kadroya geçirilmeleri, gerekli haklarının sağlanması ve
sorunlarının araştırılarak kalıcı çözümler
sağlanması amacıyla" verdiğimiz Meclis
araştırması açılması önergemizin 5/4/2016 Salı
günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin
lehinde ve aleyhinde olmak üzere ikişer sayın milletvekiline söz
vereceğim.
Lehinde ilk konuşmacı Fahrettin Oğuz
Tor, Kahramanmaraş Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Tor. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; taşeron
işçilerin kadroya alınması konulu MHP önerisi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve bizleri televizyonları
başında izleyen vatandaşlarımızı sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Savunmanın temel taşı
avukatlarımızın Avukatlık Gününü, Emniyet
teşkilatımızın da kuruluşunu kutluyorum, kendilerine başarılar
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmama
başlamadan önce, dün Nusaybinde alçakça yapılan saldırıda
şehit düşen Binbaşı Turgay Çelike, Astsubay Üstçavuş
Selçuk Karabakla ve geçici köy korucusu Adnan Duraka; geçtiğimiz hafta
Diyarbakırda patlamada yaralanan, bugün de hastanede vefat eden Komiser
Yardımcımız Tamer Aktaşa Allahtan rahmet diliyorum,
yaralılarımıza şifa diliyorum, geride kalanlara da yüce
Mevladan sabır niyaz ediyorum. Ayrıca, bugün Şırnak
Silopide roketle yapılan saldırıda da 1 polisimiz maalesef
şehit olmuştur; Yaşar Yavaş isimli bu şehidimize Allahtan
rahmet diliyorum, 4 yaralımıza da acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, köy korucusu Adnan
Durak dün çocuğunu aşı yaptırmaya götürürken şehit
edilmiştir. Dün de korucuya yönelik benzer eylemler yapıldı
ancak kimsenin kulağı duymadı, bazı korucular direklere
asıldı, kimse görmedi; acı olan budur. Terörün bu noktaya
gelmesinde sebepleri buralarda aramak lazımdır. Bugün terörü
lanetleyebilirsiniz ama bu aşamaya getirenleri de lanetlememiz
gerekmektedir. Zira, haksızlık karşısında susan dilsiz
şeytandır. Zira, kim ki haksızlık, kötülük görmüş ise
eliyle gücü yetmez ise diliyle ona da gücü yetmez ise kalben
buğzetmelidir. Ama ne olmuştur? Birçok kez ikaza rağmen,
haksızlıklar görülmemiştir, kötülükler görülmemiştir. Kim
görmediyse, kim duymadıysa sorumluların da ocağına
ateş düşsün diyorum.
Vatandaşımız, saldırıların,
katliamların bir an önce bitmesini istemektedir, AKP, hiçbir siyasi veya
başka bir sebebin arkasına sığınmadan hangi tedbiri
alıyorsa alsın ancak bu katliamları durdursun. demektedir.
Zira, gidişat her geçen gün kötüye gitmektedir. Hiç şüphe yok ki
bütün bu şehit ve gazilerimizin ikincil sorumlusu AKP
iktidarıdır. Bizi bu hâllere düşüren AKP iktidarıdır.
Bu karanlık kuşağa ülkeyi sürükleyen AKP iktidarıdır.
Çözüm süreci adı altında terörün görmezden gelinmesi maalesef bu
sonucu doğurmuştur. Bu konuda AKPnin söyleyecek hiçbir bahanesi
yoktur. Çıkıp halkımızdan özür dilemeli, Ey halkım,
yanlış yaptım, özür dilerim. demelidir. Dünün AKP Bakanı,
Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelikin ifadesiyle Vali,
kaymakam, polis, asker elleri kolları bağlı beklediler. Bunun
adı tek kelimeyle gaflettir ve sonucu da maalesef çok ağır
olmuştur. Analar ağlamasın. dendi, gelinen noktada bugün
Anadolu kan ağlamaktadır. Bırakın anaları, babalar da
dedeler de bacılar da çoluk çocuğu da komşusu da kan ağlar
hâle gelmiştir. Neredeyse şehit girmeyen il, ilçe
kalmamıştır.
Pazartesi günü Elbistanda
katıldığım İsrafil Kargı isimli Özel Harekât
Polisimizin, kardeşimizin cenazesinde, emin olun, vatandaşın
büyük çoğunluğunun ağladığına şahit oldum.
Böyle bir kalabalığa şimdiye kadar da
rastlamamıştım ancak gidişatın iyi
olmadığını da söylemek zorundayım. Şehit
cenazelerinin tahammül sınırlarını
zorladığını bilmenizi isterim. Vatandaşın
hassasiyeti had safhadadır.
Değerli milletvekilleri, taşeron
işçilerin ücretlerini tam ve düzenli olarak almamaları, kamu
kurumlarının alt işverene verdiği bazı işler
dışında alt işveren işçisinin ücretini kontrol etme
yükümlülüğünün bulunmaması, sık sık işveren
değişikliği nedeniyle işçinin yıllık izin
kullanamaması, iş kazası ve meslek
hastalığının oluşmasını önleyici tedbirlerin
ve eğitimlerin yeterince ve gereği gibi verilmemesi,
sendikalaşmayı ve toplu iş sözleşmesinden yararlanmayı
imkânsızlaştırması, kıdem tazminatını, ihbar
tazminatını hak edememeleri, fazla çalışmaları, buna
karşılık fazla mesai ücreti alamamaları, çalışma
sürelerinden daha fazla süre çalıştırılmaları, hiçbir
sosyal haktan faydalanmamaları gibi birçok sebeplerle Milliyetçi Hareket
Partisi olarak taşeron işçiliği sistemine karşı
çıkmış ve seçim beyannamemizde de taşeron işçilerinin
kadroya geçirilmesini beyan etmiştik. Taşeron işçiliği bize
göre, ucuz iş gücü yaratmanın, yandaş firmalara kaynak
aktarmanın bir aracı hâline gelmiştir. Taşeron
işçilerin hemen hemen tamamı gariptir, fakirdir, yalnızdır,
koruyanı yoktur. Bu sebeple, MHP olarak Hükûmetin bütüncül bir
yaklaşımla, iyi niyetle, samimiyetle bu konuda getireceği
düzenlemeyi taşeron işçiler adına destekleyeceğiz.
Değerli milletvekilleri, hakikaten, şehit
haberleri bizim de psikolojimizi bozmuştur. Tüm
vatandaşımızın psikolojisi bozuktur. Burada önergenin
konusu taşeron işçilere kadro verilmesi olsa da emin olun,
insanın içinden konuşmak gelmemektedir. Bununla beraber, 750 bin
taşeron işçisine Başbakanın söz verdiği gibi kadro
verilirse mutlu olacağımızı da söylemek isterim.
Taşeron sistemi, ihtiyaç sahibi memleket
evlatlarının sömürülmesi, geleceklerinin çalınması
demektir; birileri zengin olurken birilerinin etinin, kemiğinin,
kanının un ufak edilmesidir. Birilerini bu hâle getiren de hiç
şüphe yok ki AKP iktidarıdır. Bakınız, 2002 yılında
taşeron işçi sayısı 15-20 bin civarındayken bugün 750 bin
civarındadır, buna belediyeleri de kattığımız
zaman işçi sayısı 2ye katlanmaktadır. AKP iktidarı
döneminde taşeron işçiliği büyük boyutlara
ulaşmış bugün AKP, taşeron işçiliği konusuna
çözüm ararken yapılan beyanlarla işçimizin kafasını
karıştırmıştır. Yetkililerin beyanları kendi
içerisinde büyük çelişkiler taşımaktadır. Başbakan
taşerona kadro derken Maliye Bakanı özel statü verileceğini
açıklamıştır. Başbakan 720 bin taşerona
ayrım yapmaksızın kadro vereceğiz. derken Maliye
Bakanı sınav, performans gibi başka şeyler söylemekte,
100 bin, 150 bin kişinin kadroya alınacağını
söylemektedir. Kadro alabilmek için on iki ay kesintisiz
çalışıyor olunmasından bahsedilmektedir. Soruyorum size:
Kesintisiz on iki ay çalışan taşeron işçi sayısı
kaçtır? Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı gibi kişisel
haklardan faydalandırılmadıklarından ve yılda birkaç
defa giriş-çıkış yapıldığından
haberiniz yok mudur? Bu arada, yandaş bir sendika çıkıyor,
durumdan vazife çıkararak Bize üye olun, sınavı
kazanırsınız. şeklinde ahlaksız teklifler
yapmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündeminde Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
Kanunu Tasarısı görüşülmektedir. Bu olayda da insan
haklarına, adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı
davranılacaksa bu kurumu kurmayın diyorum.
Sayın Başbakan, seçim meydanlarında
söz verdiğiniz, yakın zamanda da
açıkladığınız gibi, sözünüzün arkasında durunuz
ve 720 bin kişiye ayrım yapmaksızın kadro veriniz. MHP
olarak bu adımınızı destekleyeceğiz ama işi
siyasete dökerseniz, burada da ayrımcılık, eşitsizlik
yaparsanız ki bu durumda iki elimizin de -bizim de yüce Mevlanın da-
yakanızda olacağını bilmenizi isteriz.
Değerli milletvekilleri, olay sadece
taşeron işçi değildir. AKP döneminde personel rejimi allak bullak
edilmiştir. 4/Cli personel, geçici işçi, geçici personel, mevsimlik
işçi, vekil personel uygulamalarına da derhâl son verilmelidir.
Mevsimlik işçilerin durumu da pek farklı değildir. Geçici
işçiler yılda en fazla beş ay yirmi dokuz gün
çalıştırılmakta, kadro almamaları için yüz yetmiş
dokuzuncu gün işten çıkış verilmektedir. Yılda on iki
ay çalışan ücretlinin geçim zorluğu yaşadığı
ülkemizde, geçici statüde en fazla beş ay yirmi dokuz gün
çalışan işçiler diğer altı ayda nasıl
geçinecektir? Bu kişilerin emeklilik haklarını kazanmaları
da oldukça zordur.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum, önergemizin desteklenmesini talep ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tor.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi aleyhinde
Ertuğrul Kürkcü, İzmir Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Kürkcü. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Sayın
Başkan, sevgili arkadaşlar; Milliyetçi Hareket Partisinin,
taşeron sıfatıyla, taşeron işletmelerde çalışan
işçilerin durumlarına ilişkin bir Meclis
araştırması gerçekleştirilmesi yönündeki teklifi esasen
desteklenmeyecek bir teklif değil. Bu açıdan bunun
karşısında değiliz. Ancak artık, bence
tartışma, bizce tartışma bu noktayı geçti çünkü Adalet
ve Kalkınma Partisi Hükûmeti ve Başbakan ile Maliye
Bakanının peş peşe yaptıkları açıklamalarla
birlikte şimdi yeni bir tartışmayla karşı
karşıyayız.
Aslında, devletin bugüne kadar
Uluslararası Çalışma Örgütünün kurallarını,
Anayasanın hükümlerini, çalışma yasasını ihlal ederek
gerçekte, asıl işi yapan işçileri taşeron
sıfatıyla, yüklenici firmalarda çalıştırması
işlemine bir biçimde son verilmesi için kimi adımlar atılacak
çünkü bunlar bütün kuralları çeliyor. Ama öte yandan, bunlar, şimdi
yapılan açıklamalara göre sözleşmeli işçi statüsünde
yeniden kayıt altına alınacak. Bunun, Hükûmetin kadroya alma
vaadinin bir karşılığı olmadığı
apaçık ortada. Buna iyi bir şeymiş gibi bakmak mümkün değil
çünkü aslında üzerinde durulan şey, taşeron işçiliğin
karşısındaki mesele güvenceli çalışmadır.
Sözleşmeli çalışma, güvenceli çalışma değildir, Dolayısıyla,
Hükûmet aslında, ILO normlarını ihlal ettiği
gerçekliğini bir nebze ortadan kaldırabilmek için bunları
kadroya aldığını söylemektedir ama ortada bir kadro
hakikati yoktur. Dolayısıyla, Hükûmetin bu
açıklamalarından, yapacağı yeni işlemlerden sonra da
aslında taşeron işçiliği sözleşmeli işçilik
olarak devam edecektir. Çünkü, taşeronluktan yapılan şikâyetler,
taşeron çalışmadan duyulan sıkıntı, taşeron
çalışmanın kadrolu çalışmaya, güvenceli
çalışmaya göre işçinin haklarını -iktisadi
haklarından kültürel haklarına, sosyal haklarına kadar bütün
haklarını- tırpanlamasıydı ve o yüzden bir güvenceli
çalışma mücadelesinin parçasıydı. Şimdi, bugün
karşı karşıya kaldığımız şey,
devletin ebedi işçisi olmak ile olmamak arasındaki tartışma
değil, güvenceli çalışma ile güvencesiz çalışma
arasındaki tartışmadır. Yüklenici firmalar işçileri
sahip oldukları hak ve özgürlükleri muhafaza edecek şekilde
çalıştırsalardı işçilerin illa kadrolu olmak diye bir
dertleri olmayacaktı, mesele onları güvencesiz çalışma
koşullarına sürüklemekteydi. Şimdi, güvencesiz
çalışmayı devlet kendi işletmelerinde kural hâline
getiriyor.
Bakın, nedir taşeronluktan sözleşmeli
işçiliğe geçince işçilerin karşı karşıya kalacakları
durumlar: Üçer yıllık sözleşme yapılacak. Yani belirli
süreli sözleşme, süresiz sözleşme değil, güvencesiz
çalışma, madde 1; eskiden on bir aydı, şimdi üç yıl
olacak.
Kamuya geçişte sınav yapılacak. Kim
yapacak sınavı, neye göre yapacak? Bugüne kadar sonsuz rezaletler
halkalarının birbirine eklenmesi yoluyla sürüp giden
sınavların bir benzerinden bunun ne farkı olacak? Mutlaka ve
kesinlikle burada bir sözlü sınav da olacak ve tabii ki işçilere
şu soru sorulacak: Bizim değerlerimizi paylaşıyor musun?
Paylaşmayanlar dışarı, paylaşanlar içeri. Böyle
olmadı mı bugüne kadar? Bugün de böyle olacak.
Devlet memurluğuna atanmak için aranan
şartlar aranacak. Ama, bir devlet memurunun sahip olduğu hiçbir
hakka sahip olmayacak yani sözleşmeli personel olarak, asla bulunduğu
işte yönetici duruma geçemeyecek, kademe atlayamayacak, kıdem
kazanamayacak, aslında gene taşeron işçi olmaya bu manada devam
edecek.
1 Kasım 2015ten önce işe girme
mecburiyeti var; yani seçimlerden önce girmişse ancak, yani oyunu Adalet
ve Kalkınma Partisine vermişse olabilir.
Mevcut ücreti üzerinden maaş alacak. Yani,
aynı işte çalışan diğer personel diyelim ki ayda 3 bin
lira alıyorsa ama o daha önce taşeron olarak 1.500 liraya
çalışıyorsa, aynı işi yaptığı hâlde
yarı ücrete tabi olacak, aynı işi yapmaya devam edecek çünkü.
Evet, kamuya geçtikten sonra emeklilik sisteminde
4/A kapsamında değerlendirilecek fakat kamuya geçmeyecek zaten,
sözleşmeli işçi olacak.
Şimdi, bunun neresinin taşeron
çalışmaya son vermek olduğu, neresinin taşeron
çalışan işçilerin kadroya alınması demek olduğu
sorusunu soralım: Bunun neresi böyle? Hiçbirisi. Sonuçta, bunun da gerçek
olup olmayacağı, bunun da ne zaman gerçekleşeceği herhangi
bir biçimde belli değil, vaatler birbirini takip edecek. O yüzden Taşerona
kadro müjdesi fos çıktı. diye bildiri yayınlayan Kamu
Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu tabii ki doğru söylüyor.
Şimdi, burada aslında Hükûmetin
yapması gereken bir tek şey var: En önemli şey, işçileri
kadroya geçirip geçirmemekten önce, onların güvenceli
çalışmalarını -nerede çalışıyorlarsa
çalışsınlar- güven altına almak yani işçinin
işinden atılmaması, herhangi bir sebeple, sendikal
çalışma dolayısıyla işine son verilmemesi, hak
ettiği adil ücreti alması, onurlu çalışma
koşullarına sahip kılınması için alınacak
tedbirler alındıktan sonra, ister kamunun işçisi olsun ister
özel sektörün işçisi olsun, işçi için bir şey fark etmez. Ama,
işçiler biliyorlar ki kamuda olduklarında daha göz önündedirler,
hükûmetler -asli işveren oldukları için- kamuda
çalışanların haklarını kolayca çiğnemek durumunda
değillerdir. O nedenle, bütün işçiler eğer kamuda
çalışıyorlarsa taşeron değil, elbette kadrolu
işçi olmak isterler ama işçiye bu talebine karşılık
verilen sözden sonra karşı karşıya
kaldığımız şey, onlara sözleşmelilik statüsü. O
da sınavı geçerlerse yani biat sınavını geçerlerse
sözleşmeli personel olacaklar. Bence bu, işçileri bir kere daha
kandırmaya çalışmaktan, onların beklentilerini boşa
çıkarmaktan, onların beklentilerini yönetmekten, beklentilerini bir
iktidar kaldıracı hâline getirmekten başka bir şey
değil ne yazık ki.
O nedenle, biz deriz ki: Bu araştırma
mutlaka yapılsın, Meclis bu araştırmayı yapsın,
göreceğiz ki Türkiyede aslında artık, güvencesiz
çalışma kural hâline gelmiştir. Yeni işçi
sınıfı, güvencesiz çalışanlar
sınıfıdır. Hatta onlara bir yeni isim de bulundu;
güvencesiz çalışma kelimesinin ilk hecesi ile proletaryanın son
hecesi birleştirilerek onlara prekarya deniyor. Yani, artık
dünyanın her yerinde olduğu gibi, Türkiyede de kapitalizmin ve
devletlerin genel eğilimi işi parçalara bölmek dolayısıyla
işçi sınıfını da parçalara bölmek ve onları her
bir iş için, sürekli olarak devlet ve patron karşısında diz
üstü getirmekten ibarettir.
Şimdi, bir an için bu söylediklerimizin hepsinin
yanlış olduğunu varsayalım. Şimdi, özel istihdam
bürolarıyla iş bulma süreci eğer gerçek olacaksa, bizim bütün bu
söylediklerimiz yalan olsun, aslında sonuçta özel istihdam büroları
aracılığıyla işe giren herkes çok daha güvencesiz
koşullarda çalışacaktır çünkü devlet, kendi işçisini
başka iş yerlerinde çalışmak için kiraya verebilir, bütün
bu kira sözleşmeleri kamuda da geçerli olacaktır.
Dolayısıyla, herkes gibi kamu işçileri de aslında zaten
çoktan güvencesiz kılındıkları için personele, kadroya, vesaireye
sonsuzca vaatte bulunulabilmektedir çünkü bizzat kamu
çalışanlarının kendilerinin karşı
karşıya kaldıkları genel mesele, hak ve özgürlüklerinden,
bugüne kadar kazanılmış haklarından yoksun
bırakılma, yokuş aşağı gitme süreciyle
karşı karşıya olmalarıyla ilgilidir. O yüzden bol
keseden atılıvermektedir Kadroya alacağız." diye.
Aslında kadro dediğiniz şey olmadığı için,
kadroya aldığınızda hiç kimseye hiçbir yeni hak tanımamış
olacaksınız. Sözleşmeli personelin, sözleşmeli
işçilerin karşı karşıya kaldıkları kaderle
karşı karşıya kalmak taşeron çalışanlar için
herhangi bir kurtuluş değil, aslında
kurtuluşlarının daha da karmaşıklaşması
demektir. O yüzden Meclis, işçi sınıfının ve bütün
çalışanların çalışma koşullarının
derinlemesine araştırılması için kollarını
sıvamalı ve halka olan borcunu ödemeye başlamalıdır.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kürkcü.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi lehinde
Musa Çam, İzmir Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Çam. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; Milliyetçi
Hareket Partisinin taşeronlaşmayla ilgili vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir konu, Türkiye'de yaklaşık 20
milyon çalışanı son derece yakından ilgilendiren ve gelecek
kuşaklar, gelecekte iş hayatına atılacak olan
kardeşlerimiz ve çocuklarımız için önemli bir mesele
-araştırılması için- üzerinde tartışıyoruz.
Yıl 1980; dünyada neoliberal politikaların
uygulanmaya başlandığı ve bizim ülkemizde de 24 Ocak
Kararlarıyla beraber ve 1980 darbesiyle beraber, çalışma
hayatının sendikasızlaştırılmasına,
örgütsüzleştirilmesine ve köle gibi çalıştırılmalara
başlanan yılların başlangıcıdır, dönüm
noktasıdır. Türkiye'de 24 Ocak Kararlarıyla beraber
yürürlüğe koyulan neoliberal politikaların uygulanması,
Türkiye'de örgütsüz bir işçi sınıfı yaratılması
ve örgütsüz bir toplum yaratılması için yapılmış olan
operasyonlardan bir tanesiydi. Örneğin, 1980 yılında Türkiye'de,
ülkenin nüfusu 40 milyondu, toplu sözleşme yapan -reel- işçi
sayısı 2,5 milyon idi. Bugün, ülkenin nüfusu 75 milyon ama toplu
sözleşme yapan işçi sayısı -toplam 3 işçi
konfederasyonunun gerçek sayısı sözleşme yapan- 700-750 bin,
bilemedin 800 bin civarında. Peki neden böyle? Ülkenin nüfusu 2ye
katlanmış durumda ama sendikalı işçi sayısı ters
orantılı bir şekilde düşmüş. Neden? İşte, bu
taşeronlaşma ve örgütsüzlüğü yaratmak için
yapılmış olan yasal düzenlemeler sonucunda Türkiyede örgütsüz
bir işçi grubu oluşturmak için atılmış olan
adımlardır. Neoliberal politikalar sonucunda kapitalizm ve sermaye ve
iş çevreleri, daha ucuz işçi çalıştırmak, daha fazla
sömürü yapmak için, esas işi yapan işçilerin yerine
dışarıdan hizmet alımıyla ilgili birtakım
düzenlemeleri de beraberinde getirmiş ve hem kamuda hem özel sektörde
hizmet alımı adı altında dışarıdan, ucuz
işçi alımı dönemi başlatılmış oldu.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin altına imza
atmış olmasına rağmen
ILOnun 94 sayılı
Sözleşmesi, özet olarak, kamu kuruluşlarının ihaleyle
iş verdikleri alt işveren işçilerine ya da hizmet
alımı yoluyla iş verildiğinde yüklenici firma
işçilerine asıl iş yerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinde
yer alan haklardan daha az hak verilemeyeceğini hüküm altına
almıştır ve Türkiye Cumhuriyeti devleti de bunun altına
imza atmıştır.
Yine, devam ediyorum, ILO Sözleşmesine göre:
Yasa koyucu, bu yükümlülüklerini yerine getirmek yerine tam tersi bir tutum
izleyerek taşeron uygulamasında ısrarını
sürdürmüştür. Yapılan bu düzenlemeyle, Türkiye, imzalamış
olduğu uluslararası sözleşmedeki yükümlülüğünün gereklerini
yerine getirmemiş, 94 sayılı ILO Sözleşmesi hükümlerinin
tam aksini yapmış, kamu kuruluşlarının alt
işveren çalışmasındaki tüm sınırlamaları
kaldırmış, yetinmemiş, açık düzenleme yaparak bu
işçilerin asıl iş yerinde çalışan işçilerle benzer
haklar almasını yasayla yasaklamıştır.
Devam: Kamu kuruluşlarının
taşeron çalıştırmaya dönük inatlaşması, kendisini
sadece 4857 sayılı Yasanın 2nci maddesinde yapılan
değişiklikle sınırlı tutmamış;
Yargıtayın belediyelerin asıl işlerini alt işverene
veremeyeceklerine ilişkin kararına rağmen, AKP Hükûmeti, 2005
yılında 5393 sayılı Belediye Kanununda değişiklik
yaparak belediyelerdeki temizlik, park bahçe, yol ve çeşitli işlerin
yapılmasının da taşerona verilmesini
sağlamıştır.
Peki, AKP, on dört yıllık iktidarı
döneminde neden özellikle taşeronlaşmayı
artırmış, neden taşeronlaşmanın daha fazla
yaygınlaşmasını sağlamış? Çünkü o
taşeron firmalar, kamudan daha çok ihale alan firmalar yandaş
firmalar olduğu için ister istemez o alanı korumuş, oradan
kaynak aktarmış ve oradan örgütlenmeyi yapmış,
yetmemiş, taşeronda çalışan işçileri AKPnin
mitinglerine dahi otobüslerle taşımıştır.
Örneğin Somada, 301 işçinin
hayatını kaybettiği iş yerindeki alt işveren,
taşeron dediğimiz firmalar yani TKİnin yapması gereken
işi alt işverene verdiğiniz için, özelleştirdiğiniz
için oradan nemalanan, orada iş alan o firmalar, AKPnin Manisada
yapılan, Akhisarda yapılan mitinglerine bile, işçileri
otobüslere doldurmuş, baretleriyle beraber, hem 7 Haziran seçimlerinde hem
1 Kasım seçimlerinde hem de 2011 seçimlerinde otobüslerle işçileri
oraya taşımış mitingin kalabalık olması için;
yetmemiş onlar üzerinde baskı yapmış ve işçilerin
AKPye oy vermesi için de bir tehdit unsuru olarak devam etmiş
arkadaşlar.
Bakın, sağlıkta, 2002
yılında 16 bin çalışan vardı hastanelerde
arkadaşlar, üniversitelerle beraber toplam 20-25 bin sağlık
çalışanı taşeron olarak çalışıyordu. Bugün,
2016 yılında yaklaşık 170 bin sağlık
çalışanı hastanelerde ve üniversitelerde taşeron olarak
çalışıyor arkadaşlar. Kamuda, Çalışma
Bakanının vermiş olduğu son rakama göre, 700-750 bin
civarında taşeron işçi var.
Seçim bildirgesinde Cumhuriyet Halk Partisinin
bunların kadroya alınacağıyla ilgili açık ve net madde
var. Bundan sonra, 1 Kasım seçimlerinde sizler de bunu seçim bildirgesine
aldınız, koydunuz. Şimdi bunların kadroya
alınması için birtakım çalışmalar yapıyorsunuz
ama işin içinden çıkamıyorsunuz. Neden? Çünkü, bu konuda samimi
değilsiniz, içten değilsiniz. Çalışma Bakanı ayrı
söylüyor, Maliye Bakanı ayrı söylüyor ve dolayısıyla seçim
vaadi olarak söylenmiş olan Taşeronda çalışan 700 bin
işçiyi biz kadroya alacağız. sözü, sadece Oy alındı,
tamam. ama şimdi, bunu, hangi prosedürle uygulayacağınızla
ilgili kafanızda hâlâ soru işaretleri var, işçi insanları
oyalıyorsunuz ve kadroya almakta gecikiyorsunuz. Hemen getirin,
yarın, bu taşeronda bulunan işçi
arkadaşlarımızın kadroya alınması için elimizden
gelen bütün çabayı ve gayreti göstereceğiz.
Özelleştirmeler sonucunda açığa
çıkan 4/Cliler, aynı işi yapan işçi kardeşlerim.
Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bile 4/Cli
arkadaşlarımız çok farklı ücret, kadrolular çok farklı
ücret alıyor; aynı işi yapıyorlar, aynı mekânda
çalışıyorlar ama aralarında dünya kadar uçurum var
arkadaşlar. Geçici işçiler, sözleşmeliler, mevsimlik işçiler
dâhil olmak üzere, gerçekten kamu personel rejiminde çok ciddi bir reformun
yapılması gerekiyor ve mutlaka taşeron sistemine, bu kölelik
sistemine son verilmesi gerekiyor.
Verilmesi gerekir. diyoruz ama geçtiğimiz
günlerde Çalışma, Sağlık, Aile Komisyonuna istihdam
bürolarıyla ilgili yeni bir kanun tasarısını getirdiniz,
Çalışma, Sağlık, Aile Komisyonundan geçti. Yarın öbür
gün veyahut da en geç önümüzdeki hafta içerisinde, istihdam bürolarıyla
ilgili bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisinde, burada
görüşeceğiz. Onunla ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum:
Allayarak pullayarak getirmiş olduğunuz istihdam bürolarıyla
ilgili bu tasarıyla bir defa kesin olarak iş güvencesini ortadan
kaldırıyorsunuz arkadaşlar. Yetmez, kıdem tazminatı
fiilî olarak yok edilecek, ihbar tazminatı ortadan
kaldırılacaktır bu düzenlemeyle birlikte.
Yine, kural dışı, güvencesiz ve esnek
çalışma biçimlerini bu düzenlemeyle kural hâline getireceksiniz.
Sendikal örgütlenmeler çok ciddi kan kaybedecektir istihdam
bürolarının uygulanması hâlinde.
Yine, bu istihdam bürolarının
getirilmesiyle birlikte işverenlerin işten çıkarma maliyetleri
düşecektir, işçiler istenildiği gibi kullanılıp
kapı önüne koyulacaktır. İddia edildiği gibi kayıt
dışı istihdam düşmeyecek çünkü işverenlerin tercih
ettiği en esnek çalıştırma biçimleri kayıt
dışındadır.
Yine, işçi sınıfı kiralık
işçilik adı altında kölelik ilişkilerine mahkûm
edilecektir.
Yine, getirilecek olan bu tasarıyla birlikte,
gelir, emeklilik, yıllık izin ve sağlıkla ilgili bütün
haklar tamamen ortadan kalkacaktır.
Yine, getirilecek olan bu tasarıyla,
kiralık işçiler aynı işi yapan diğer işçilere
göre çok daha düşük ücrete mahkûm olacaktır ve çok daha düşük
ücrete çalışacaktır.
Yine, uzun çalışma saatleri
açısından dünyada zirvede yer alan ülkemizde kiralık
işçiler yoğun çalışma temposuyla, yoğun bir sömürü
çarkı içinde olacaktır.
Yine, bu düzenlemeyle, işverene toplu
işten çıkarma hakkı tanınacak, işveren sekiz ay sonra
aynı işçiyi kölelik bürolarında çok daha ucuz, sendikasız,
haksız ve hukuksuz kiralayabilecektir.
Yine, bu düzenlemeyle, işverenler özel istihdam
bürolarında işçi kiralama hakkı kazandığında
kadrolu işçilerin üzerine sürekli bir baskı oluşturacaktır.
Dolayısıyla, her ne kadar Taşeron işçileri biz kadroya
alacağız. diye bir aldatma politikası yapsanız bile yeni
getireceğiniz bu istihdam büroları marifetiyle gerçekten iş
güvencesini ortadan kaldıracaksınız, işçileri tam bir köle
gibi çalıştıracaksınız ve karın tokluğuna
çalıştıracaksınız. İlk çağlardaki gibi bir
çalışma düzeni ne yazık ki Türkiyede tekrar AKP Hükûmeti
eliyle, sizin marifetinizle yürürlüğe konulacaktır.
Buradan işçi sınıfına ve
sendikalara sesleniyorum: Tercih sizin, ya sizi yok etmeye çalışan
AKP iktidarına karşı sokaklara, meydanlara
çıkacaksınız, mücadele edeceksiniz veyahut da kazanmış
olduğunuz bu haklar tek tek elinizden gidecek. Hemen arkasından
kıdem tazminatı da gelecek ve kıdem tazminatının fona
devredilmesi ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) -
yok edilmesi AKPlilerin
elinden olacaktır diyorum.
Bunun incelenmesi için, araştırma
komisyonu kurulması için lehinde oy kullanacağımızı
belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP, HDP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çam.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi aleyhinde
Jülide Sarıeroğlu, Ankara Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Sarıeroğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün MHP tarafından verilen taşeron
işçi, 4/Cli personel, geçici işçilerle ilgili Meclis
araştırma önergesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Ancak sözlerime başlamadan önce birkaç hususa
değinmek istiyorum: Biliyorsunuz, Avukatlar Günü. Başta, yüce Meclis
çatısı altındaki avukat parlamenterlerimiz olmak üzere tüm
avukatlarımızın gününü tebrik ediyorum.
Diğer taraftan, kürsüye çıkmadan önce,
Ankara Milletvekili olarak, yine acı bir haber aldık, yeni bir
şehit haberi almış durumdayız. Şırnak Silopide
hayatını kaybeden Yaşar kardeşime Allahtan rahmet
diliyorum. Bu vesileyle, bugüne kadar kaybettiğimiz tüm şehitlerimize
Allahtan rahmet diliyorum. Hâlen tedavisi süren kardeşlerimiz var
hastanelerde, onlara da Allahtan acil şifalar diliyorum. Milletimize,
ailelerine de sabır diliyorum.
Terörle mücadelemizin de kararlılıkla
süreceğinin bu vesileyle tekrardan altını çizmek istiyorum.
Ülkemizin birlik, beraberlik ve kardeşliğiyle ilgili derdi olanlarla
hesaplaşmaya; ülkemizin birlik, beraberlik ve kardeşliğini
sonsuza kadar yaşatmaya devam edeceğiz inşallah.
Yine, bugün talihsiz bir olay oldu, bir kadın
milletvekili olarak bundan gerçekten utanç duyuyorum. Dün CHP Grup Başkan
Vekilimiz Sayın Levent Gökün -ki hiç yakıştıramadım
kendisine- Sayın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımızla ilgili kullandığı
bir ifade vardı. Biz bu olayın, hani, bir özürle telafi
edileceğini düşünürken, bugün grup toplantısında Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanı Kılıçdaroğlunun Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanımızla ilgili, burada telaffuz etmekten dahi
utanç duyacağım ifadeleri kullanmış olmasını bu
Parlamentonun bir kadın milletvekili olarak
kınadığımı özellikle belirtmek istiyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ve ben buna, bugün ifade
edilen bu sözlere, hangi parti altında olursa olsun, eğer kadın
hakları konusunda, insan hakları konusunda samimiysek herkesin tepki
göstermesi gerektiğini düşünüyorum.
Yaşanan elim bir olay vardır ama
Sayın Bakanımızın bu konudaki samimiyeti, ilkeli
duruşu ve tavırları ortadadır. Aslında söylemek
istediği şeylerin de ne olduğu bütün partilerimizce bilinmesine
rağmen, böylesine acı, ülkemizin her tarafında infial
oluşturmuş, hepimizin içini yakmış olan, çocuk
istismarıyla ilgili bir konuda siyasi rant elde etme peşinde olunmasının
da ülkemiz açısından gerçekten çok üzücü olduğunu buradan bir
kez daha belirtmek istiyorum.
Bir çağrım da kadın hakkı
savunucusu dernek ve sivil toplum örgütlerine. Bu olayı biz burada
bırakmayacağız. AK PARTİ Grubu altındaki kadın
milletvekilleri olarak, inşallah, kadın teşkilatlarımızdaki
kadın üyelerimizle birlikte bu olayın peşinde
olacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Kılıçdaroğlundan en başta özür bekliyoruz,
eğer dilemezse de inşallah yargı önünde bu konuyla ilgili
girişimlerimizi başlatacağımızı belirtmek
istiyorum. Ama kadın hakkı konusunu her konuda dolgu malzemesi
yapanların, her konuda insan hakkı, kadın hakkı,
bunları gündeme getirenlerin de buna sessiz kalmaması
gerektiğini düşünüyorum. Bu bir samimiyet testidir.
İnşallah, bu testten kimlerin geçeceğini hep birlikte,
Türkiye'deki kadınlar olarak göreceğiz diyorum çünkü artık bu
konunun altındaki sebebin başka olduğunu düşünmeye
başladık biz. Bu ülkenin seçilmiş ilk kadın başörtülü
Bakanı Sayın Bakanımız. Acaba hâlâ CHPnin
başörtüsüyle bir sorunu mu var diye de ben kendi kendime sormaktan geri
duramıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
LEVENT GÖK (Ankara) Bırak Allah
aşkına!
ÖZKAN YALIM (Uşak) Ne alakası var ya!
JÜLİDE SARIEROĞLU (Devamla) Bununla
ilgili bundan sonra düşüncelerimizi değiştirmek sizlerin elinde
diye düşünüyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Bırak istismarı!
JÜLİDE SARIEROĞLU (Devamla) Şimdi,
şu anda bir kadın hatip konuşuyor ve yine beylerin
tavrının da çok çirkin olduğunu ve nezaketten uzak olduğunu
da tekrar belirtmek istiyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Her şeyi istismar edin!
Nereden çıkartıyorsunuz bunu?
JÜLİDE SARIEROĞLU (Devamla) Bizler
konuşmaya devam edeceğiz, hakları savunmaya devam edeceğiz inşallah.
LEVENT GÖK (Ankara) Sen konuyu anlat, konuya gel.
JÜLİDE SARIEROĞLU (Devamla) Yapılan
nezaketsiz ve çirkin durumlara karşı da tavrımızı
ortaya koyacağız.
LEVENT GÖK (Ankara) Söyleyecek başka bir
şey bulamadınız! Bakan savunamıyor, sen çıkıyorsun
değil mi ortaya?
ÖZKAN YALIM (Uşak) Bakanın
avukatlığını mı yapıyorsun orada?
LEVENT GÖK (Ankara) Bakanın avukatı
mısın sen?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
JÜLİDE SARIEROĞLU (Devamla) Başta
da söylediğim gibi, MHPnin taşeron, geçici işçiler, 4/Cli
personellerle ilgili vermiş olduğu araştırma önergesiyle
ilgili söz aldım.
LEVENT GÖK (Ankara) İlla başörtüsü, illa
istismar! Ayıp size be, ayıp size! İlla istismar, illa
başörtüsü!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
JÜLİDE SARIEROĞLU (Devamla)
Biliyorsunuz, 2002 yılından itibaren, iktidara geldiğimiz ilk
andan itibaren
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Elinizde başka bir
şey kalmamış.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Ne oluyor?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sana ne? (AK PARTİ
ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim
LEVENT GÖK (Ankara) Seni istismarcı, seni!
BAŞKAN Lütfen hatibi dinleyelim efendim.
JÜLİDE SARIEROĞLU (Devamla)
AK
PARTİ olarak çalışma hayatının sorunlarını
palyatif popülist tutumlarla değil, kalıcı
BAŞKAN Siz devam edin Sayın
Sarıeroğlu.
JÜLİDE SARIEROĞLU (Devamla) Ama sürem
geçiyor.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri lütfen
Sükûnete davet ediyorum sizi.
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, siz de hatibi temiz
bir dil kullanmaya davet ediniz lütfen.
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Temiz bir dil kullanıyor zaten, senden daha temiz
bir dil kullanıyor.
LEVENT GÖK (Ankara) Sensin kirli!
JÜLİDE SARIEROĞLU (Devamla) 2002
yılında
ÖZKAN YALIM (Uşak) Sensin kirli olan, sensin!
Bu memleketi bu hâle düşüren sizsiniz.
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Hepinizden daha temiz!
JÜLİDE SARIEROĞLU (Devamla) Söz konusu
kadın olunca, kusura bakmayın, yıllarca kadın
çalışmalarının içerisinde olmuş bir milletvekiliyim,
kadın çalışmalarının içinden gelmiş bir
milletvekili olarak bu tavra sessiz kalamam. Bu, kendimle çelişmek
anlamına gelir. Hiç kusura bakmayın, rahatsız olabilirsiniz ama
bu konuda biz hassasiyet bekliyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) Rahatsız olan sizsiniz,
rahatsız olan sizsiniz. Dilinize doluyorsunuz başörtüyü.
JÜLİDE SARIEROĞLU (Devamla) İzniniz
olursa konuşmama devam etmek istiyorum Sayın Levent Gök, Ankara
milletvekili olarak.
LEVENT GÖK (Ankara) Sanki bu ülkede tek Müslüman
olan sizsiniz, öyle mi? Bu ülkenin Müslümanı sensin, öyle mi?
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Dinle, dinle!
JÜLİDE SARIEROĞLU (Devamla) 2002
yılından itibaren, iktidara geldiğimiz ilk andan itibaren bir
kaos olarak devraldığımız çalışma hayatıyla
ilgili gerçekten çok önemli düzenlemeleri hayata geçirdik. 2002
yılında iktidara geldiğimizde çalışma hayatıyla
ilgili mevzuatlar darbeci zihniyetin bir ürünüydü. İşsizlik,
kayıt dışı rakamları artık uluslararası
rakamların çok üzerindeydi
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Bayana saygılı ol, saygılı.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Burada
kabadayılık yapma, dışarıda görürüm ben seni.
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Her tarafta, her tarafta
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Görürüz
dışarıda, burada kabadayılık yapma,
kabadayılık yapma burada.
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Artistlik etme!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Terbiyesiz!
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Sen tanımamışsın beni,
adımı yaz oraya.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
JÜLİDE SARIEROĞLU (Devamla)
çökmüş
bir çalışma hayatıyla karşı
karşıyaydık. İktidarımız 2002 yılından
itibaren insanı ve insan onurunu merkeze alarak çalışma
hayatına ilişkin yeni bir sosyal model ortaya koymuştur.
İlk günden itibaren, politikalarımızı uygularken, sosyal
politikalarımızı, çalışma hayatı
politikalarını uygularken insanı öne alan,
vatandaşlarımızın beklenti ve taleplerini önceleyen, sosyal
diyalog ve uzlaşı çerçevesinde düzenlemeleri hayata geçirdik. Bu
bağlamda, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununu yenileştirdik,
memurlara toplu sözleşme hakları verdik, ilk kez İş
Sağlığı ve Güvenliği Yasasını
çıkardık, yine, 1 Mayısı resmî tatil ilan ettik, 218 bin
geçici işçiye kadro verildi, 300 bin sözleşmeli memur kadroya
geçirildi, otuz iki yıl aradan sonra -bu çalışma hayatı
açısından bir milattır- yeni bir iş kanunu yasal hâle
getirildi, yine, emekçilerin artık buhar hâline getirilmiş olan,
fonlara diye istenen, toplanan ve buhar hâline gelen o fonlardaki emekçi haklarını
tekrar emekçilere teslim ettik. Bu kapsamda, Tasarrufu Teşvik Fonu için
çalışanlara 17 milyar lira ödedik, Konut Edindirme
Yardımında hak sahiplerine 4,5 milyar ödedik.
Yaptığımız tüm düzenlemelerde milletimizin ve emekçilerin
sesine kulak verdik.
İnşallah bundan sonra da emekten ve
emekçiden yana tavrımızı sürdürmeye devam edeceğiz. Asla
palyatif, popülist değil, ortak akılla, çözüm odaklı, uzun
soluklu politikaların yapımı konusunda gayretlerimizi devam
ettireceğiz. Ekonomi politikaları ile sosyal politikaları
inşallah özdeşleştirerek çalışmaları
sürdüreceğiz.
Burada önerimize konu olan taşeronla ilgili
benden önceki hatipler geldiği zaman bazı hususlara değindiler
ama bazı eksik bilgiler olduğunu düşünüyorum. Evet, taşeron
konusu çalışma hayatı açısından suistimallere
açık hâle gelmiş bir konuydu. Ancak 1936 yılından itibaren
ülkemizde taşeron işçi uygulaması söz konusudur biliyorsunuz ve
AK PARTİnin getirdiği bir çalışma sistemi değildir.
AK PARTİ olarak yine bu yüce Meclis çatısı altında 2014
yılında 6552 sayılı -torba- Yasayla taşeron çalışanların
çalışma koşullarını iyileştirme anlamında
gerçekten çok önemli düzenlemelere imza attık. Kıdem tazminatı
hakkını güvence altına aldık, diğer taraftan ücretli
izinlerinin güvence altına alınmasını sağladık,
üç yıllık sözleşme yapılması imkânını
sağladık. Diğer taraftan, en çok önemsediğim konu olarak
ifade etmem gerekiyor ki taşeronda çalışan kardeşlerimizin
sendika ve toplu iş sözleşmesine sahip olmasının
imkânı ortaya kondu ve 2014 yılından bugüne kadar da
taşeronda çalışanların çok büyük bir kısmının
artık sendikalı olduğunu söyleyebiliriz.
Bu kapsamda, diğer taraftan geçici
işçilerle ilgili konular var ama taşeronla ilgili sürem
yetmeyeceği için yapacağımız çalışmanın ana
hatlarına değinmek istiyorum. Sayın Başbakanımız
açıkladı, Maliye Bakanımız detaylarını verdi,
biliyorsunuz, 1 Kasım itibarıyla çalışan, on iki ay boyunca
tam zamanlı çalışan taşerondaki kardeşlerimize, genel
ve özel bütçeli idarelerde, düzenleyici ve denetleyici kurumlarda, sosyal
güvenlik kurumları ve bunlara bağlı döner sermayeli idarelerde,
il özel idarelerinde, belediyelerde ve bağlı kuruluşlarda ve
özel kanunlarla kurulan kamu kurum ve kuruluşlarında
çalışan 720 bin işçi kardeşimize kamuda istihdam
imkânı sağlıyoruz. AK PARTİ olarak 1 Kasım seçimleri
öncesinde seçim vaadimiz olarak asıl işte çalışan
kardeşlerimize kamuda istihdam imkânı sağlamayla ilgili bir
vaadimiz söz konusuydu. Yaptığımız değerlendirmelerde
emekçilerimizin sesine kulak verdiğimiz zaman bunun kapsamının
genişletilmesinin faydalı olacağına karar verdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Sarıeroğlu.
JÜLİDE SARIEROĞLU (Devamla) Yalnız
çok fazla sözüm kesildi, ek süre istiyorum.
BAŞKAN Ek süre vermiyorum efendim.
Teşekkür ederim Sayın
Sarıeroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök, dinliyorum sizi.
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, ben tutanaklara
geçmesi açısından birkaç cümle kurmak istiyorum.
Dünkü gensoru görüşmelerinde Aile
Bakanının kendisini Meclise anlatamamasının
sıkıntısını bugün AKP Grubu bir veçhileyle
başörtüsü istismarı yaparak gidermeye çalışıyorsa da
bu hakkı onlara vermeyiz. Bütün başörtülü kadınlar
başımızın tacıdır. Biz,
Müslümanlığı AKPden öğrenecek değiliz. Bizim Genel
Başkanımız ana muhalefet partisinin Genel
Başkanıdır. Genel Başkanımızın dile
getirdiği tüm konulardaki gerçeklikler ortadadır. AKP, bugün, o
konuların altında ezilmişliğiyle tekrar
karşımızda kendini savunmak istiyorsa da, o masum
çocukların, tacize uğrayan çocukların anne ve babalarına
hesaplarını verdikten sonra bu ancak mümkün olabilir. O
çocukların acıları, travmaları ortada dururken Aile
Bakanı adına birisinin burada konuşması züldür. Ben de
kendisini kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bu mantık
son derece yanlış: Hesap verdikten sonra konuşabilir,
yapabilir. Gelir herkes hesabını verir. Zaten süreç içerisinde kim
ne yaptıysa bunun karşılığını verecek.
Türkiye bir hukuk devleti ama olup biten işler üzerinden siyasal bir
husumet duygusuyla davranmak, konunun nezaketi, işin ahlakı dikkate
alındığında son derece yanlış.
LEVENT GÖK (Ankara) Başörtüsü
istismarını bırakın Naci Bey, başörtüsü
istismarını bırakın.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) O bakımdan,
Levent Beyin bu değerlendirmesini çok yanlış buluyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Başörtüsü
istismarını bırakın Naci Bey.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.44
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu),
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Ondan önce Sayın
Balukenin bir söz talebi var.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teknik sıkıntıdan dolayı sisteme
giremiyorum. İç Tüzük 60a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun,
mikrofonunuzu açıyorum Sayın Baluken.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, AKP yetkilileri ve
Cumhurbaşkanının Türkiyedeki kuvvetler
ayrılığını hiçe sayacak söylem ve
uygulamalarının her geçen gün devam ettiğine ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, uzun
süredir Türkiyede kuvvetler ayrılığıyla ilgili AKP
Hükûmetinin ve Cumhurbaşkanı Erdoğanın
uygulamalarından dolayı çok büyük bir tartışma ve
kaygı ortamı mevcut. Bütün bunlar bilinmesine rağmen, AKP yetkilileri
ve Cumhurbaşkanı bütün bu kaygıları artıracak
şekilde, Türkiyedeki kuvvetler ayrılığını hiçe
sayacak söylem ve uygulamaları maalesef her geçen gün boyutlandırarak
sürdürmeye devam ediyorlar.
Dün, AKPli iki milletvekili
katıldıkları bir televizyon programında Türkiyede yürütme
de, yasama da, yargı da bizim denetimimizdedir, bize
bağlıdır. şeklinde açıklamalar yaptılar. Ben,
tabii, yürütme için bir şey söylemeyeceğim ancak, yasama ve
yargının AKPye bağlı olması meselesi herhâlde çok
ciddi bir şekilde üzerinde tartışılması gereken bir
husus.
Bizim bildiğimiz
kadarıyla, yasama yetkisini elinde bulunduran bu Parlamento halkın
iradesine bağlı. Şu anda, Başkanlık
Divanının arkasında yazan Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir. cümlesi de nitekim bunu tescil eden önemli bir
tarihî cümle olarak oraya yazılmış durumda. Biz bu yasama
sürecinin bir parçası olan Halkların Demokratik Partisi olarak AKPye
bağlı bir siyasi anlayış içerisinde değiliz. Diğer
siyasi partilerin de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu
açıyorum, lütfen tamamlayınız.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sanırım, diğer siyasi partilerin de bu
konuda söyleyecek birkaç sözünün olması gerekiyor ama ben, özellikle
Başkanlık Divanı olarak sizin ve muhtemelen bu
tartışmalardan haberi olan Meclis Başkanının
nasıl bir tavır ortaya koyacağını merak ediyorum.
Gerçekten bu Parlamento, bu yasama organı AKPye mi
bağlıdır, bir siyasi partinin vesayeti altında
mıdır, halk iradesinin üzerinde artık bir siyasi partinin vesayet
anlayışı hâkim mi olmuştur diye, sizin, oradan, bu
kaygı verici gelişmelerle ilgili mutlaka bir tutum belirlemeniz
gerektiği kanaatindeyim.
Diğer taraftan,
yargının AKPye bağlı olması üzerinden
kullanmış oldukları cümleler de gerçekten ibret vericidir. O
milletvekillerinden birisi aynı zamanda AKPnin Anayasa Komisyonu
üyesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, toparlıyorum.
BAŞKAN Buyurun,
tamamlayınız lütfen.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Yani biz, uzun süredir, Türkiyede yargının
siyasallaştığını, yargı üzerinde saray ve Hükûmet
vesayetinin olduğunu söylüyorduk ancak bu kadar aleni bir şekilde
çıkıp Yargı bizim denetimimizde, yargı bize
bağlı. cümlelerini kullanmalarını da hiçbir şekilde
kabul edilemez buluyoruz.
Biz bu eleştirileri
yaparken sarayın ve Hükûmetin yargı üzerindeki vesayetinin
kaldırılması için kamuoyuna ve halkımıza gerekli
uyarılarda bulunma, Hükûmetin ve sarayın da bu yanlışlardan
vazgeçmesi adına bu tutumları ortaya koyuyorduk.
O nedenle, bu ibareleri
kınadığımızı, yasama organını şu
anda temsil eden bir konumda olduğunuz için Başkanlık
Divanı ve Meclis Başkanı olarak da bir açıklama
beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baluken.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisi başkan vekillerinin görevi,
Anayasamızın 94üncü ve İç Tüzükümüzün de 64üncü maddesinde
belirtilmiştir. Bu maddelere bakıldığında görülecektir
ki birleşimleri yönetmekte olan Türkiye Büyük Millet Meclisi başkan
vekillerinin görevi, bu birleşimleri İç Tüzüke uygun olarak
yönetmekle sınırlıdır. Birleşimi yöneten Meclis
başkan vekillerinin Genel Kuruldaki tartışmalara katılma,
bu tartışmalar konusunda düşüncelerini ifade etme imkânı
bulunmamaktadır. Bunun nedeni, Meclis başkan vekillerinin
birleşimleri tarafsızlıkla yönetmekle görevli
oluşlarıdır. Elbette söylediğiniz konularda bu kürsüde
oturan bütün Meclis başkan vekillerinin bir görüşü vardır ama bu
görüşü ifade etmek, milletvekillerinin gerek Parlamento
dışında televizyon ekranlarında ya da Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda sarf ettikleri cümleler, ortaya koydukları
görüşlerle ilgili bizlerin kanaat ifade etmesi doğru değildir.
Türkiye elbette bir hukuk devletidir. Türkiye
kuvvetler ayrılığının olduğu bir ülkedir, bu ilke
Anayasada yazılıdır. Kuvvetler ayrılığı
insanlık tarihinin çok kolay elde ettiği bir kazanım
değildir, önemli bir kazanımdır. Bu kazanıma ben bütün
milletvekillerinin saygı göstereceğine inanıyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkanım, tabii, ben sizden Belli bir konuyla ilgili bir
tutum belirlemeniz gerekir. talebinde bulunurken sizi güncel bir siyasal
tartışmanın içerisine çekme gibi bir çaba içerisinde
olmadım. Yasama organı iktidar partisine bağlıdır, onun
denetimindedir. açıklaması üzerinden, şu anda Meclisi yöneten
Başkanlık Divanı olarak böyle bir tutumun olup
olmadığını ve bunu doğru bulup
bulmadığınızı sordum. Siz de bu
tartışmaların içerisine girmek istemediğinizi ifade etmekle
birlikte vermiş olduğunuz cevapla Başkanlık
Divanının mevcut tutumunu da ortaya koymuş oldunuz. O nedenle
şahsınıza teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim Sayın
Baluken.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, söz alabilir miyim?
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı,
mikrofonunuzu açıyorum.
26.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Teşekkür
ediyorum.
Hangi milletvekili nerede ne söylemiş
bilmiyoruz ama AK PARTİnin bir parti olarak görüşlerini
açıklayacak olan makamlar bellidir ve AK PARTİnin bu manada Yasama,
yürütme ve yargı güçleri bizim vesayetimiz altındadır. yahut
bizim kontrolümüzdedir. tarzında herhangi bir açıklaması ne
geçmişte ne bugün mevcuttur, ne de gelecekte olur.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tabii,
tabii canım!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Ayrıca,
bahsedilen örnekteki kişiler de ne söylemiş, hangi bağlamda
söylemiş bilmiyoruz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Biz
biliyoruz, biz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Aslolan
şu: Sayın Baluken burada bir bardak suda fırtına kopartmaya
çalışıyor fakat bunu yapmaya çalışırken de kendi
kendisiyle çelişiyor. Yasama AK PARTİye mi bağlı? diye
soruyor, Biz değiliz. diyor. Elbette burada başka partiler var,
onlar da değil. Yasamanın nasıl
çalıştığını hepimiz görüyoruz, Sayın Baluken
de her gün görüyor.
Sayın Baluken, yasama bize mi bağlı?
Bağlı olmadığını biliyorsunuz. O zaman niye,
sanki, Böyle bir söz, bir hakikate mi işaret ediyor acaba? diye burada
drama yapma lüzumunu duyuyorsunuz? Yaptığınız doğru
bir şey değil.
Yargı
Yargıya ilişkin ne
tartışmalar yaptık; muhalefet partileri, iktidar çevresi,
yargının işleyişine, aldığı kararlara
yönelik geçmişten bugüne çok farklı değerlendirmeler oldu.
Eğer bahsettiğiniz tarzda, yargı AK PARTİnin vesayeti
altında olsaydı bu tartışmalar olur muydu Sayın
Baluken? Yaşadığınız bir gerçeklik var; siz bir
siyasetçi olarak her gün yasamanın, yürütmenin, yargının
Türkiyede nasıl cereyan ettiğini ve esasen bir kuvvetler
birliği olmadığını zaten biliyorsunuz. Kim ne
demiş, niye demiş, o ayrı bir bahis. AK PARTİnin böyle bir
açıklaması da yok.
Doğrusu, bu değerlendirmeyi çok talihsiz
buldum. Bunu arz etmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Sayın Bostancı değerlendirmesi
sırasında, benim bu kadar önemli bir konuda yapmış
olduğum değerlendirmeleri ve uyarıları bir bardak suda
fırtına koparmak ve bir drama ortaya koymak şeklinde
değerlendirerek açık bir sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN Sayın Baluken, bu bir
eleştiri. Yerinizden söz vereyim size uygun görürseniz.
Buyurunuz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bu
açık sataşmadır Sayın Başkan. Ben drama falan
BAŞKAN Bir bardak suda fırtına
koparmak cümlesi bir
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, Drama yapıyor. ifadesi...
BAŞKAN O da bir eleştiridir Sayın
Baluken.
Bakın, sataşmalarda hiçbir şekilde
hakkınızı yemem, hiçbir milletvekilinin hakkını yemem
ama bu bir eleştiridir. Size tabii ki yerinizden söz verebilirim.
Buyurunuz.
27.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının yaptığı açıklamasndaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, ben, Sayın
Bostancı söz aldığında beklerdim ki bu
kullanılmış olunan cümlelerin net olarak yanlış
olduğu ve grup olarak da kesinlikle böylesi cümleleri tasvip etmediklerini
ve bu konuyla ilgili de milletvekillerine gerekli uyarıları
yapacaklarını ifade etsin. Ancak, Sayın Bostancı böylesi
bir tutum ortaya koymak yerine, bizim ortaya koymuş olduğumuz siyasi
eleştirileri ve uyarıları sanki burada bir mizansenin
parçasıymış gibi, sanki olmayan bir durumdan bir vazife
çıkarma çabası içerisindeymiş gibi sunmaya
çalıştı. Sayın Bostancı bir grup başkan vekili
olarak kendi milletvekilinin ne dediğini bilmiyorsa, bu konuda kamuoyunda
oluşan gündemleri takip etmiyorsa, kamuoyunda infial derecesinde ortaya
çıkan eleştirilerden bihaberse buna benim söyleyebileceğim bir
şey yok. Ancak, kendisine grup başkan vekili olarak daha ciddi bir
şekilde milletvekillerinin ya da grubun faaliyetlerini takip etmesini ve
denetlemesini önerebilirim.
Diğer taraftan, kuvvetler
ayrılığı dediğimiz husus, sizin de demin ifade
ettiğiniz gibi, ülkenin demokrasisi açısından ve hepimizin
demokratik geleceği açısından vazgeçilmez husustur. Yani,
Anayasa Mahkemesinin kararlarını tanımayan, yargıya talimat
veren, Parlamentoya ben talimat verdim. diyen birçok söylemi ve
uygulamayı geçmişten de biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açıyorum mikrofonunuzu,
tamamlayınız.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Toparlıyorum hemen.
Dolayısıyla, AKPli vekiller ya da AKP
Grubuyla ilgili sanki yeni bir durum ortaya çıkmış da hepimiz bu
ortaya çıkan durum üzerine bir şok yaşıyor pozisyonda
değiliz. Tam tersine, bu, çok sistemli ve bilinçli bir şekilde
sürdürüldüğü için, Parlamento ve yargı bilinçli bir şekilde
işlevsizleştirilme ve tahakküm altına alma çabasına maruz
bırakıldığı için bu uyarılarımızı
büyük bir ciddiyetle bütün sorunların çözüm adresi olan Parlamentoda dile
getiriyoruz. Dolayısıyla, Sayın Bostancının
yapmış olduğu bu açıklamayı da özrü kabahatinden büyük
bir açıklama olarak değerlendirdiğimi ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baluken.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu önerisini okutup işleme alacağımı ve
oylarınıza sunacağımı söylemiştim.
İşleme
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun,
25/2/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel tarafından, Başbakanlık tarafından
17/2/2016 tarihli, (2016/4) sayılı "Milli Güvenliği Tehdit
Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu
Çalışanları" konulu yayınlanan Genelgenin hukuki
durumunun ve kamusal emek alanında yaratacağı tahribatın
tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 5 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 05/04/2016 Salı
günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
25 Şubat 2016 tarihinde Diyarbakır
Milletvekili Grup Başkan Vekili Çağlar Demirel tarafından
verilen (1240 sıra numaralı) Başbakanlık tarafından
17/2/2016 tarihli, (2016/4) sayılı "Milli Güvenliği Tehdit
Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu
Çalışanları" konulu yayınlanan genelgenin hukuki
durumunun ve kamusal emek alanında yaratacağı tahribatın
tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 5/4/2016 Salı günlü birleşiminde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisinin lehinde ve aleyhinde olmak üzere ikişer sayın
milletvekiline söz vereceğim.
Lehinde ilk konuşmacı Ahmet
Yıldırım, Muş Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; açıkçası toplumsal yaşamın ve kamunun,
doğal olarak da çalışma yaşamının çok uzun bir
süreden beridir AKP iktidarı tarafından etki altına alınmaya
çalışıldığını, kendi siyasi ve ideolojik
tahayyülleri doğrultusunda dizayn edilmeye
çalışıldığını ibretle izlemekteyiz. En son,
17 Şubat günü, AKPnin dümenine su taşımayacak olan
memurların her türlü baskıyla ve cezalandırmayla
karşılaşacağı yönünde bir genelge
yayımlandı.
Şuradan ifade etmek isteriz ki, özellikle
devletin çalışanlar nezdinde hakem konumunda kalması
gerektiği
Bu konuda örgütlenmiş olan işçi ve memur
sendikalarına karşı tarafsız ve eşit mesafede
bulunması gereken siyasi iktidar, kendine yandaş sendikalar
yaratarak, hatta bunların bazılarının kuruluşuna kadar
etkide bulunarak ve örgütlendirerek, yandaş sendikaları muhalif
sendikalar karşısında baskı unsuru olarak kullanmaya
çalışmıştır.
Her gün, despotik bir rejime kaymanın maalesef
farklı bir uygulamasını, farklı bir
meşrulaştırma aracını görmekten artık
bıkmış durumdadır toplum. Özel sektörde, az önce de
tartışıldığı üzere, taşeronlaşmaya bile
neredeyse rahmet okutan bir uygulama ve güvencesiz esneklik adı
altında yasalaşan bu süreçte, kamuda muhalif sendikalar ve muhalif
kamu çalışanları özellikle baskı cenderesine
alınmakta, sürgün, tutuklama ve görevden alma müeyyideleriyle
karşılaşmaktadır.
Güvenlikte, artık sınırlar, kamu
güvenliği adı altında insanlık dışına
çıkan şiddetin cari kılındığı bir Türkiye
toplum yapısıyla maalesef karşı karşıyayız.
İnançta tek din, tek mezhep algısını yaymanın
araçlarını oluşturma, inanç merkezi olması gereken kurumu
Hükûmetin ve tek bir insanın kurumu hâline getirme; sağlıkta,
hastalığı önlemek bir yana hastanelere başvuran hasta
sayısıyla övünen bir hükûmet gerçekliğiyle maalesef
karşı karşıyayız.
Burada, tarih, maalesef bu gibi despotik rejimleri
toplumlar üzerinde Demoklesin kılıcı gibi sallamaya
çalışan çok despot liderler gördü, çok fazla vesayetçi
anlayışlarla karşı karşıya kaldı. Bakın,
özellikle şunu ifade edeyim ki Nazi Almanyasında
karşılaşılmış bir örneği andıran
günleri yaşamaktayız biz. Burada özellikle Schmittin
dost-düşman siyasi denklemi hep şuna hizmet etti: Devletin görevi
odur ki, toplumda dostun kim olacağına, düşmanın kim
olacağına devlet karar verir. Bugün düzen-istikrar çiftinin
söylemlerinin ve düzeninin karşısında maalesef, kaos ve
şiddet denklemini egemenlik inşası olarak AKP iktidarı
anahtar bir rolle kullanmaya çalışmaktadır. AKPnin siyasi iktidarı,
hükûmetinin amacı şudur, denklem şudur onlar açısından:
Kendi siyasi iktidarlarını, kaos ve istikrarsızlık
karşısında insanların kendilerini ancak kendilerinin
iktidarında güvende hissedebileceği bir liman olarak
konumlandırmak istiyor. Özellikle Schmittin dost-düşman siyasi
denklemini zamanında, AKPnin çokça referans vermeye
çalıştığı ve Cumhurbaşkanının da
bizatihi adını anarak ifade ettiği Naziler de denemeye
kalkıştı. Sonunda büyük trajediler ve bununla birlikte maalesef
bu anlayışın tarihin çöp sepetine gitmesinden
kurtulamadılar. Sadece tarihin çöp tenekesine mi gittiler? Maalesef onunla
kalmadılar, aynı zamanda hiçbir zaman zamanaşımı
olmayacak bir şekilde yargı önünde hesap verdiler.
İnsanın aklına
Schmittin bu siyasi denklemi karşısında Derridanın
bazı söylemleri geliyor. Derrida, kendine karşı savaş,
kendine karşı bağışıklık hakkında
söyledikleriyle, yani vücudun devamlılığı, bünyenin
devamlılığını sağlayabilmesi için ancak kendi
ürettiği bir şeyi dış unsurmuş gibi
algılayıp, algılatıp ona karşı
savaşmasıyla kendi hukuki düzeninin devamlılığını
sağlama yönünde veciz örnekler vermiştir.
Değerli milletvekilleri,
bakın, özellikle kamu yaşamında, çalışma
yaşamında, sendikal alanla ilgili bizatihi Devlet Personel
Başkanlığının bazı örnekleriyle, özellikle kamu
sendikaları üzerinde AKP hükûmetlerinin nasıl bir baskı unsuru
geliştirdiğini örnekleyelim.
Az önce buradaydı,
kendisi burada mı bilmiyorum, AKPnin yandaş sendikası
MEMUR-SENle ilgili Devlet Personel Başkanlığının
bazı rakamlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Ne zaman
kuruldu MEMUR-SEN? 1992 yılında. İlk on bir yılında
MEMUR-SEN kaç kişiyi örgütlemiş AKP iktidara gelinceye kadar? Sadece
ve sadece 41 bin kişiyi örgütleyebilmiş. Düşünün, AKP iktidar
olmadan önceki on bir yılda Türkiyede kamu çalışanları
içerisinde sadece 41 bin kişiyi örgütleyebilmiş olan MEMUR-SENin
daha sonraki on bir yılda vardığı rakam ne? Bugün 840 bin.
Ne büyük bir maharet değil mi! İktidar yönlendirecek, idareciler
üzerinden baskılar geliştirecek, sürgünle tehdit edecek; işten
atmalar, görevden almalar, tutuklamalar, gözaltılar, baskılar,
işkenceler; ne âlâ memleket, işte çalışma yaşamı,
işte örgütlenme özgürlüğü! 2002ye kadar on bir yılda 41 bin
kişiyi örgütlemiş MEMUR-SEN, ondan sonraki aynı zaman dilimi
olan on bir yılda üye sayısını 840 bine
çıkarıyor; biz de buna örgütlenme özgürlüğü diyeceğiz ve
buna inanacağız!
Aynı şey, diğer kamu sendikaları
olan KAMU-SEN ve KESK açısından benzer biçimde cereyan etmiyor; ki,
AKP iktidarı döneminde baskılarla, özellikle tenzilirütbelerle,
görevden almalarla büyük bir baskı cenderesine alınan diğer
muhalif sendikalar ise ciddi bir biçimde bu baskılar sonucunda tehditlerle
üye kaybetme gerçekliğiyle karşı karşıya
kalmıştır.
Yine, bakın, değerli milletvekilleri,
bazı sendikalaşma oranları
Az önce AKP adına konuşan
hatip çıktı, burada 4688den söz etti, sendikal özgürlük
alanının genişletilmesinden söz etti. İşçi
sendikalarıyla ilgili bazı rakamlar verelim: Bütün ücretli
çalışanlar içerisinde 1988de sendikalaşma oranı yüzde
22,2yken 2010da 5,8. Ne kadar da genişlemiş sendikal örgütlenme
alanları! Yine, kayıtlı işçide, 1988de yüzde 46,5 olan
sendikalaşma oranı 2010da yüzde 8e düşmüş, özel sektörde
7,8 iken bugün 3,5e düşmüş. Ve özellikle KESK üzerinde
geliştirilen, deyim yerindeyse neredeyse kamusal çalışma
terörüne dönüşmüş olan bu baskı unsurlarına bir an önce son
verilmelidir.
Özellikle bölge illerine atanan valilere öteden beri
söyledik, yine söylüyoruz, bir AKP valisi gibi çalışmaktadırlar;
AKPnin il başkanları valiler, ilçe başkanları kaymakamlar
olarak görülmektedir. Muşta, üç imzayla oraya gitmiş olan bir vali,
hızını alamamış, AKPye müzahir olan sendikaları
ve sivil toplum örgütlerini bile tehdit etmeye başlamıştır,
çünkü oraya üç imzayla, kararnameyle gitmiş olan bir vali, Muş
halkını bir toplum olarak, oranın bir rengi olarak, yönetici
olarak oraya gittiğinin farkında değil, düşman hukukuyla
görmekte ve öyle yönetmektedir. Sadece KESKe bağlı sendikalar
değil, diğer sivil toplum örgütleri üzerinde de ciddi baskılar geliştirmekte,
tehditler savurmakta, burada asla ifade edemeyeceğim ağır, kaba,
hakir söylemler kullanmaktadır sivil toplum örgütü temsilcilerine; ancak
AKP iktidarı döneminde de olsa olsa bu gibi valiler herhâlde
yakışık alırdı.
Bir diğer husus, taşeronlaşmayla
ilgili az önce ifade edildi. Evet, bakın, Başbakan çıktı
grup toplantısında, siyasi şov yapma adına dedi ki: 700
bin taşeron işçisini kadroya alıyoruz. Daha sonra
çıkıp Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı bir şey
söylüyor, Maliye Bakanı bir şey söylüyor, Başbakanı tekzip
ediyorlar. Sanırsınız ki 700 bin işçinin, taşeron
olarak çalıştığı aynı kurumdaki kadrolu
işçiyle bütün özlük hakları aynı olacak. Hak getire, yok böyle
bir şey.
Bakın, kendi seçim çevrem Muşta,
şeker fabrikası, bir kamu fabrikasıdır. Şunu
söyleyelim: Bu kamu fabrikasında taşeron işçisi sayısı
kadrolu işçi sayısından 2 kat daha fazla, bir de otuz
yılı aşkındır hâlâ taşeron işçisi olarak
çalışanlar var. Bu, kamusal üretimi düşürmekte ve hem işçi
hem de işveren açısından, hem kamu hem de emekçi
açısından
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YILDIRIM (Devamla)
çok
sağlıksız sonuçların açığa
çıktığı bir gerçeklikle karşı karşıya
kalmaktayız.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, kayıtlara geçmesi için
Sayın konuşmacı, valilerin AK
PARTİ valisi olduğunu söyledi, bunu reddediyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Kimin valisi o
zaman?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Ne valiler ne kaymakamlar
herhangi bir şekilde AK PARTİnin valisi, kaymakamı
değildirler.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) İl
başkanları gibi çalışıyorlar.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bu insanlar
devletin olağan usulleriyle, mülkiye memurları bürokrasi içerisinde
yetişmekte, temayüz etmekte ve bu çerçevede görevlerini ifa etmektedirler.
GARO PAYLAN (İstanbul) Eş il
başkanları!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Bürokratların yapmış oldukları işlere ilişkin
eleştiri getirilebilir ama böylesine bir siyasal illiyet bağı kurarak
getirilecek eleştiri eleştiri değildir, gerçeklikle
uzlaşmaz.
Öte yandan, taşeron işçilerin kadroya
alınmasına ilişkin yapılan açıklama AK PARTİnin
bir vaadiydi ve Sayın Başbakan bu çerçevede, vaadimizi yerine getirme
adına bu açıklamayı yapmıştır. Bunu siyasal
şov olarak tanımlamak bahtsızlıktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Tutanaklara geçmiştir.
Teşekkür ederim Sayın Bostancı.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi
aleyhinde Cengiz Aydoğdu, Aksaray Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Aydoğdu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CENGİZ AYDOĞDU (Aksaray) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Halkların Demokratik Partisi tarafından,
Başbakanlığın yayımladığı Milli
Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu
Çalışanları Hakkında Genelgeyle ilgili verilen önerge
hakkında aleyhte söz almış bulunuyorum.
Kıymetli arkadaşlar, üzerinde çok az
düşündüğümüz, hep konuştuğumuz, çok iyi bildiğimiz ama
zaman zaman temellerine inmeyi ihmal ettiğimiz, asıl kuruluş
gayesini, amacını, ilk başlangıç noktasını
unuttuğumuz konular vardır, bunlardan bir tanesi de devlettir. Çok
konuşuruz, her yerde devleti ararız, her konuda devletten
şikâyet ederiz; başımız
sıkıştığında, ayağımız taşa
değdiğinde devletle ilgili serzenişlerimiz veya taleplerimiz
olur ama devleti çok az düşünürüz veya devleti bir ideolojiyi konuşur
gibi konuşuruz. Ben bugün devleti teknik bir meseleyi konuşur gibi
konuşsak diyeceğim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bugüne kadar AKPnin hiç
yapmadığı bir şey bu. Yani, çok iyi, olumlu, çok güzel.
Takdir ediyorum.
CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) - Peter Drucker
diye bir Avusturyalı düşünür var. Diyor ki: Fetret dönemlerinde
temellerden gözlerimizi ayırmayalım. Benzer şekilde, bizde de
Ahmed Naim Hoca -Allah rahmet eylesin- cumhuriyetin kuruluş
yıllarında, yine devlet üzerine düşündüğümüz yıllarda
diyor ki: Acaba vazıcedit yerine keşfikadim eylesek... Yani, yeniye
bakmak yerine biraz da eskiye de baksak, başlangıçlara da baksak.
Bizim kültürümüzde kalıp hâline gelmiştir:
Dinüdevlet, mülkümillet denir. Müthiş bir ifadedir; devletin hem
kuruluş felsefesini hem insanla, halkla ilişkisini verir.
Esasen Batıda da benzer düşünürler,
gelişmeler olmuştur. Mesela Fransız Tocqueville var,
Normandiyalı bir aristokrat. Der ki: Devlet bir bir araya gelme
sanatıdır, insanların bir araya gelme sanatıdır. Bu
kadar basit. Çok teknik bir şey: İnsanlar bir araya gelir, bu bir
araya gelmenin neticelerinden devlet doğar. Güvenlik ihtiyacı birinci
gerekçedir. Bu güvenlik ihtiyacıyla başlayan arayışta
toplumsal bir mutabakat üzerine çizilen bir tasavvura devlet deriz. Esasen
bir tasavvurdan ibarettir, bir varsayımdan ibarettir devlet
dediğimiz şey ve aslında aramızdaki ilişkinin
adıdır. Bunun, bizim şikâyet ettiğimiz kısmı,
daha çok onun teşkilatlanıp ortaya çıktıktan sonra halka
hizmet veren kısmıdır, yani bürokrasi kısmı. Bugün
devlet diye hırpaladığımız,
kızdığımız şeyin neredeyse tamamı, devletin
halka hizmet veren teknik yönüyle, bürokratik yönüyle ilgilidir. Yani, devleti
insanların bir araya gelmesi olarak tarif edersek dost, ahbap
toplulukları, aileler, şehirler, hemşehriler, bütün bunlar
devletin içindedir. Millet olmak da devletle irtibatlı bir şeydir. Bu
açıdan devlet, milletlerin kendilerini ifade tarzıdır. Milletler
pek çok şeyler yaparlar, şehirler kurarlar, medeniyetler kurarlar,
sanat eserleri, edebiyatlar, şiirler, mimariler
Bunların en
mütekâmili, en gelişmişi yani milletlerin, insan
topluluklarının bir araya gelmeleriyle oluşan sanatların en
mütekâmili devlettir. Yani, toplumlar kendilerini devletleriyle ifade ederler.
Arkadaşlar, biz Birinci Dünya
Savaşından sonra Osmanlıdan elimizde ne kaldıysa,
Müslim-gayrimüslim elimizde ne kaldıysa bunu Türkiye Cumhuriyeti diye
isimlendirdik, bir devlet olarak gücümüzün yettiği kadar, Türk milleti
dedik, Türkiye Cumhuriyeti dedik, ortaya çıktık. Bugün, bizim, bu
coğrafyada yaşayan insanların dünya sahnesinde görünen adı,
dünya sahnesindeki görünüşümüzün adı Türkiye Cumhuriyetidir ve bu,
pek çoklarımız için, çevremizdeki pek çok insan için de
sığınılacak yerdir, sığınılacak
limandır, güvendiğimiz yerdir, bir güvenin adıdır. Dünyaya
da buradan bakarız.
Bu dediğim soyut doğrularda salondaki
hepimiz anlaşırız, çok rahat anlaşırız ama bu
üzerinde çok kolaylıkla anlaştığımız soyut
doğruların sahaya intikalinde problemler çıkar. Bunları
sahaya da kamu çalışanları intikal ettirir, devlet adamları,
bürokratlar, siyasetçiler, kamudaki personel sahaya intikal ettirir. Bu kamu
çalışanlarına zaman zaman devlet hatırlatma yapar,
kuruluş mutabakatını hatırlatır, bu devlet niye
kurulmuş onu hatırlatır.
Başbakanlığın genelgesini bu
çerçevede değerlendirebiliriz sevgili arkadaşlar. Ne diyor
Başbakanlık genelgesinde: Kamu hizmetine girme hakkı da dâhil
olmak üzere Anayasada yer alan haklardan hiçbiri devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan hukuk
devletini ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Bu tür faaliyetlerde bulunanlarla ilgili ne öneriyor: Bu tür faaliyetlerde
bulunan kamu çalışanları hakkında -aynen okuyorum- ilgili
mevzuatı çerçevesinde -yeni bir mevzuat önermiyor- idari nitelikteki
işlemler yetkili amirler tarafından ivedilikle
yapılacaktır. Suç teşkil eden fiiller yönünden ise durum
ivedilikle adli mercilere bildirilecektir. diyor. Yani Türkiye Cumhuriyeti
devletinin Anayasasının, kanunlarının çerçevesinde kalarak
Başbakanlık bir hatırlatma yapıyor.
Benden önceki arkadaşımızın ve
bu önergede iddia edilen iddiaların hiçbirisinin bu genelgeyle
bağdaşır bir yönü yoktur. Ha, burada kastedilen veya buradaki
böyle bir önergenin maksadı ne olabilir, onu bilemem ama şu
tahminleri yapabiliriz veya Türkiye'deki mevcut duruma baktığımızda
nasıl bir şey var? Bugün ülkemizin pek çok yerinde devlet her
hâliyle, mevzuatıyla, her şeyiyle işliyor ancak bu
işleyişin içerisinde özellikle bazı belediyelerimizde, ülkemizin
bazı şehirlerinde belediye araçları, doğrudan, belediye
başkanına oy vermiş halka karşı savaş açan örgütün
emrinde çalışıyor âdeta, çukurlar kazıyor, örgütle iş
birliği hâlinde sokakları, şehirleri yaşanmaz hâle
getiriyor. Bu genelgeden rahatsızlığın böyle bir sebebi
olabilir mi, bilemiyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Ne
alakası var?
CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) Ancak,
bildiğim bir şey, devletler her zaman çalışanlarıyla
kuruluş amaçları çerçevesinde akitlerini yeniler. Çünkü, devlet
dediğimiz şey, adı üstünde, bizde Batıdan farklı
olarak sık sık, her gün, mütemadiyen yenilenen bir inşa
sürecidir. Biz devleti milletin, oluşum hâlindeki milletin kendini ifade
tarzı olarak görürüz ve bu inşanın da milletin bütününün
iştirakiyle mütemadiyen yenilendiğini düşünürüz. Bu genelgeyi de
bu inşada, bu kamu düzeninin işleyişini sağlama konusunda
bir hatırlatma olarak düşünüyorum.
Bu nedenle, önergenin aleyhinde oy vereceğimizi
saygılarımla arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin
lehinde Engin Özkoç, Sakarya Milletvekili.
Buyurun Sayın Özkoç. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir önergeyle ilgili konuşan hatipleri
dinledik. İlk önce, ben, Allah var ya, hangi konuyu nasıl, nereye
getirecekler diye çok merak ettim.
Önerge bir genelgeyle ilgili, Sayın Ahmet
Davutoğlunun yani Sayın Başbakanın
yayınladığı bir genelgeyle ilgili. Genelgede ne diyor?
Genelgede şunu diyor: Legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten
yapılarla mücadelesini hukuki zeminde etkin bir şekilde yürütmektedir
devlet. ve devam ediyor: Anayasaya ve kanunlara sadakatle hareket etmeleri,
tarafsızlık ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak
davranışlarıyla kendilerine duyulan güveni zedelememeleri
gerekmektedir. Bu çerçevede, kamu çalışanları, kanunların
suç saydığı yönde faaliyet gösteren herhangi bir herhangi
bir harekete, gruplaşmaya veya derneğe katılamaz ya da bunlara
yardım ve yataklık edemezler. diyor.
Değerli arkadaşlar, memurlarla ilgili
yasalar bunun aykırısını mı söylüyor? Mevcut hukuk
sistemi bundan farklı bir şey mi söylüyor? Hayır, söylemiyor. Ne
diyor? Ama, başka bir yetki veriyor, diyor ki: Terör örgütleri veya legal
görünüm altında illegal faaliyet yürüten yapılarla ilişki kuran ve
eylem birliği içerisinde olanlar, bu örgüt ve yapıların emir ve
talimatıyla hareket edenler; bu memurlar hakkında şefleri
bildirimde bulunsunlar, bunları bildirsinler.
Şimdi ben size başka bir şeyden
bahsediyorum: Bu, Sayın Başbakanın konuşmasıyla ilgili
başlayan, tetiklemesiyle ilgili başlayan bir konudur. Teröre destek
verdiği hukuken ispatlanmış kamu personelinin kamuyla
ilişkisi kesilecek. Ne engelliyor sizi? Hiçbir şey engellemiyor.
Eğer milletin bu kaynağı terör örgütleri için kullanılıyorsa,
doğrudan yardım yapılıyorsa ya da dolaylı bir
şekilde paralel çete üzerinden terör olaylarına sessiz
kalınması sağlanıyorsa kamu personeline dönük olarak da her
türlü işlem yapılacaktır. Sayın Başbakan ve Hükûmeti
dâhil olmak üzere, o dönemdeki Başbakan ve Hükûmet dâhil olmak üzere
paralel yapıya yardım ve yataklık yapan o dönemki Hükûmettir, o
dönemki Hükûmetin Sayın Başbakanıdır. Kendisi bizzat
paralel yapıyla ilgili şu ifadeleri kullanmıştır, Türk
milletinin dikkatine sunuyorum: Benden daha ne istediniz de ben
yapmadım? demiştir. Balyoz davalarında ve Ergenekon
davasında çok açık ve net olarak, bugün paralel yapının
savcısı olarak tüm dünyada aranmakta olan bir savcıyla ilgili, o
günkü Başbakan Arkasında ben varım. demiştir.
Bakın, 15 Temmuz 2008de Meclisteki grup
konuşmasında Ergenekon davasının
savcısıyım. diyor. Bir yıl sonra aynı Meclis
kürsüsünden Bakın, ortada son derecede ağır, vahim iddialar
var; Anayasamıza, yasalarımıza göre suç teşkil eden
ithamlar var. Bu iddiaların peşine düşen, bu iddiaları
aydınlatmaya çalışan bir hukuk sistemimiz var.
Bırakalım yargı işlesin, hukuk işlesin,
bırakalım ak ile kara ortaya çıksın. diyor. Diyen kim? O
dönemki Hükûmetin Başbakanı Sayın Tayyip Erdoğan. Kimin
yolunu açıyor? Paralel yapıyla ilgili aranmakta olan, o dönemde
savcılık yapan hâkim ve savcıların önünü açıyor. Kim
yataklık yapmış? O zamanki Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı ve Hükûmeti yataklık yapmış. Suçlu mu
arıyorsunuz? Bununla ilgili bir memur mu arıyorsunuz? O zaman
arayacağınız yer hiç uzakta değil, kendi içinize
bakarsanız suçluyu çok net bir şekilde görürsünüz.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi ben soruyorum: Başbakanın bu
genelgesinden sonra, genelge yayınlanmadan bir hafta önce Başbakan
grup konuşmasında 657 zırhına
sığınıyorum, bunu kıracağız, bunu
deleceğiz. demişti. Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletinde bir
yasanın sağladığı zırh genelgeyle mi
kırılacak? Soruyorum. Bizim hukuk devletimizde memurlar hakkında
yargı kararı olmadan, halktan alınan bilgilerle mi işlem
yapılıyor? Soruyorum. Devlet memurlarıyla ilgili idari
işlemler Devlet Memurları Yasasının 125inci maddesinde
açıkça tanımlanıyor. Bu çerçevenin dışında neye,
kime dayanarak, nasıl idari bir işlem yürüteceksiniz? Soruyorum.
Legal görünümlü illegal yapı ne demektir? Soruyorum. Mesela, Adalet ve
Kalkınma Partisi legal bir partidir. Adalet ve Kalkınma Partisinin
legal görünümlü illegal bir yapı olduğunu birisi çıkıp
iddia edebilir mi? Memurlar hakkında idari işlem yapabilir mi?
Yapabilirse söyleyin, açıkça ifade edin, biz de bilelim. Hangi örgütler,
dernekler, vakıflar legal görünümlü illegal yapı olarak kabul
ediliyor? Böyle bir liste elinizde var mı? Varsa, neden gereği yerine
getirilmiyor? Yoksa, bir yapının legal görünümlü illegal bir
yapı oluşumu olduğuna, bir hukuk devletinde yargı
dışında kim karar verebilecek güçtedir? Türkiye Büyük Millet
Meclisinin üyeleri olarak bilmek istiyoruz. Legal bir yapıyı mahkeme
kararı olmadan illegal saymak, ilişki içindeki kişileri de suçlu
kabul etmek için kime, hangi kıstaslara yetki veriliyor? Kamunun yasal
yollarla legal görünümlü illegal yapılarla mücadele etmesi gerekirken,
memurlar üzerinden böyle bir av yürütülmesi hangi hukuk normlarına uyuyor?
Değerli Türkiye Büyük Millet Meclisinin
vekilleri, kamuda 3,5 milyon insanımız görev yapıyor. Dün,
sizin, Türkiye milletinin, Türk milletinin karşısına geçip de
söylediğiniz ve Biz yargının ve hukukun
arkasındayız. derken aslında bir suç örgütünü
savunduğunuz, bir suç örgütünün arkasında olduğunuz
aşikârken, bugün Evet, öyleymiş, bundan vazgeçtik. söyleminiz sizin
suçunuzu gerçekten hafifletir mi? Siz bu suçun ezikliği içerisinde,
Türkiyede çalışan 3 milyon memurun bundan sonra fişlenmesini,
yargı önüne çıkarılmasını hangi siyasi görüşten
oldukları belli olmayan memurların şeflerine ve onların
amirlerine bırakırsanız, memurları ve masum insanları
sizin bu hukuk anlayışınızdan koruyacak sistem ne
olacaktır? Siz makul şüpheli diye insanları
damgaladınız ve ondan sonra da yargıladınız, onlar
beraat ettiler; damgalayanlar ve yargılayanlar suçludur diye
aranıyorlar.
Şimdi, sizin net olarak söylediğiniz bir
şeyi daha ifade ederek sözlerime son veriyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin
terörle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Terörün bugünkü
yapılanmasına gelmesinin nedeni Adalet ve Kalkınma Partisidir.
Ya bizden yanasınız ya terörden yanasınız. sözünüze
karşılık, ne sizden yanayız ne de terörden yanayız,
biz Türkiye Cumhuriyeti devletinden ve milletinden yanayız. Bir gün bunun
farkına siz de varacaksınız ve yüce Türk adaletinde yargılanacaksınız.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özkoç.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Özkoç konuşmasında Paralel yapıya yardım ve yataklık
yapan iktidar
diyerek açık bir sataşmada bulunmuştur. Bu
çerçevede, 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Hükûmete sataşmada bulundu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) AK
PARTİye, aynı zamanda grubumuza.
BAŞKAN Evet, peki, buyurunuz Sayın
Bostancı.
İki dakika süreyle söz veriyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, biz
de aynı görüşteyiz, sataşma sayılmaz bu.
BAŞKAN Efendim, şimdi sataşmada
Buyurunuz Sayın Bostancı.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoçun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Başbakanlığın bir genelgesi var, kamu
görevlilerini uyarıyor: Modern dünyada teröristler saman altından su
yürütmeye çalıştıkları gibi aynı zamanda meşru
imkânları da kullanmaya çalışıyorlar
İSMAİL OK (Balıkesir) Sayenizde!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) -
buna
karşı bir dikkat çekme. İdarenin her tür eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açık, Anayasa madde 125.
Dolayısıyla, genelgeye ilişkin gerekleri yerine getiren kamu
otoriteleri bunlara yol açarken, ilgili kamu görevlilerine yönelik bir tutum
alırken bu idari işlemlere karşı hukuk yolunun da açık
olduğunu öncelikle görelim. Dolayısıyla, ortada vahim bir durum,
hukuka yönelik bir ilga girişimi asla söz konusu değil; normal, kendi
meşru mecrasında yürüyen bir iş.
Diğer taraftan, şu paralel yapı
meselesine gelelim. Paralel yapı diye
adlandırdığımız çevre 2010, 2011 yılına
kadar olağan yol ve yöntemlerle faaliyet gösteren, kamuoyunda da o tür
izlenim yaratan, esasen bu çerçevede bir imaja sahip olan bir toplumsal ve
aynı zamanda, ekonomik çevre idi. Fakat özellikle, MİT
Müsteşarına yönelik girişimlerle birlikte, 17-25 Aralık
darbe girişimi, dışarıyla bağlantılı,
Türkiyedeki iktidar ilişkilerine yönelik bir müdahil organizasyon olarak
bunların kullanıldığını ortaya koydu. AK
PARTİnin de esasen tavır aldığı ve karşı olduğu
husus -tamamen hukuk temelinde- gayrimeşru bir girişime
karşı itirazdır. AK PARTİnin tavrı açıktır,
meşru görünürken, öyle kabul edilirken, imaj öyleyken problem yok, bir
darbe girişimine kalktığında da tavır almak var.
Asıl problem nedir biliyor musunuz? Bu darbe girişimi ayan beyan
ortadayken, ondan sonra paralel yapıyla AK PARTİye husumet olsun
diye kol kola girenler, asıl dikkat etmesi gereken onlardır.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Bostancı.
ZİHNİ AÇBA (Sakarya) Sayın
Bostancı, Ben o davanın savcısıyım. diyen bir
Başbakanı vardı bu ülkenin.
ENGİN ÖZKAÇ (Sakarya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özkoç, dinliyorum sizi.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, son
cümlesinde, Cumhuriyet Halk Partisini kastederek Paralel yapı terör
örgütü
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Üstüne mi
alındı acaba?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
diye
adlandırdıkları bir örgüt yapılanmasıyla kol kola
girmişlerdir. dedi.
BAŞKAN Sayın Özkoç, Sayın
Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bir isim
zikretmedim.
BAŞKAN
açıklamasında paralel
yapıyla kol kola girenler ifadesini kullandı, siz bunu Cumhuriyet
Halk Partisini kastetti. olarak yorumluyorsunuz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Bana atfen cevap verdi.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Özkoç.
İki dakika süreyle söz veriyorum.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Bu bir
itiraf aynı zamanda.
2.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Arkadaşlar, ne
kadar doğru sözler söyledi aslında Grup Başkan Vekili yani
buraya çıkıp da konuşmama dahi gerek yok. Diyor ki Adalet ve
Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekili: Bizim işlerimizi
görürken, bizim istediğimiz işleri yaparken çok meşruydular, ne
zaman ki bizim damarımıza dokundular 17-25 Aralıkta, işte o
zaman meşru olma zeminini kaybettiler. Çok açık ve net söylüyor.
Bundan dolayı kendisine huzurunuzda teşekkür ediyorum. Bu bir.
İki: O zamana kadar onların
kollayıcısı elbette ki devlet olarak bizdik ama ondan sonra
susamazdık çünkü damarımıza dokundular, bizim
yaptığımız her şeyi ifşa etme durumunda
kaldılar; en iyi onlar biliyordu çünkü onlarla iç içeydik. Siz
bilemezsiniz, onlar biliyordu, onlarla iç içeydik, onun için en iyi onlar
anlattılar. O yüzden ki -paralel yapıda- ben bu savcının
arkasındayım, ben bu savcının yanındayım. diyen
Sayın Tayyip Erdoğan meşru olduğu dönemde onun
arkasındaydı ve kendi hükûmetinin yaptırmak istediklerini
yaptırıyordu, bugün ise meşru saymadıkları dönem ucu
kendilerine dokunan dönemdir, bu kadar açık ve nettir.
Gelelim bizimle ilgili konuya. Biz ne paralel
yapıyla ne terör örgütleriyle kol kola gireriz. Habur Sınır
Kapısında milletin savcısını ve hâkimini oturtup da
Kalaşnikoflarla aldırdığınız terör örgütlerinin
mensupları askerlerimizi öldürüyor, kafanızı kaldıracak
hâliniz yok. Kim kol koladır? Sizi millet de biliyor, biz de biliyoruz.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özkoç.
Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Özkoç, hiçbir şekilde benim söylemediğim, kastetmediğim, öyle
anlaşılması için çok özel bir çaba sarf edilmesi ve biraz da
kasıt gereken bir anlamda benim konuşmamı tamamen
çarpıtmıştır. Bu açık bir sataşmadır.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Lütfen, cevap hakkınızı yeni bir
sataşmaya meydan vermeyecek şekilde kullanınız.
3.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoçun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Parlamento iktidarın,
muhalefetin birbirlerinin konuşmalarına dikkat edip ne dediğinin
iyi anlaşılması ve eleştiri getirilecekse eleştirinin
de onun üzerine temellendirilmesi gereken bir yer. Ümit ediyorum ki burada
söylenen sözleri sadece Engin Bey böyle anlıyordur, CHPnin diğer
saygıdeğer vekilleri, daha kendi meşru mecrasında
-meşru dediğim- açık, anlaşılabilir, ne
kastedildiği görülebilir bir tarzda anlıyordur ve o çerçevede
cevaplar veriyorlardır. Bunun Engin Beye has olduğunu -şimdilik-
düşünüyorum.
Diğer taraftan, benim söylediğim şu:
Bizim işimize yararken paralel örgüt iyiydi, işimize yaramazken tu
kaka dedik. Hayır, bu insanların 2011, 2012 yılına kadar
yapmış oldukları faaliyetlerin toplumsal ve politik çevrelerde
yarattığı bir izlenimden ve meşruluklarına halel
getiren bir girişimlerinin olmadığından bahsettim.
LEVENT GÖK (Ankara) Aldatıldınız
yani. Kandırıldınız yani kandırıldınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ondan sonra da
yaptıkları darbe girişiminin 17-25 Aralıkla birlikte esasen
Cumhuriyet Halk Partisinin de aynı zeminde yer aldığı
LEVENT GÖK (Ankara) Her zaman olduğu gibi
kandırıldınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) -
iktidar
mücadelesi verdiği, halkın reyine müracaat ettiği ve
meşruluğunu buna borçlu olduğu demokratik sisteme yönelik,
buradaki iktidar ilişkilerine yönelik dış kaynaklı bir
darbe girişiminin olduğunu söyledim. Bunun bizim işimize
yarayıp yaramamasıyla bir alakası yok ki, bu hepimizle ilgili
bir husus. Siz ister misiniz dışarıdan bir müdahaleyle iktidar
ilişkileri dönüşsün ve halkın rızası
dışında farklı siyasal tablolar ortaya çıksın.
Eminim değerli CHPli vekiller de istemezler bunu ama paralel çetenin
2013te yapmaya çalıştığı buydu. Bizim
itirazımız buradadır ve her zaman itiraz etmeye devam
edeceğiz.
Hemen mevzuyu Habura götürdü sayın
konuşmacı. Nasrettin Hocanın dediği gibi Samanlık
karanlık burada iğneyi arayalım.
Teşekkürler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, ben zabıtlara
geçmesi açısından söylüyorum, tutanaklara geçsin.
Adalet ve Kalkınma Partisi ne zaman işine
gelse ya da gelmese bir kandırılma efsanesi üretir, der ki: Bir gün
paralel yapı bizi kandırdı, bir gün PKK kandırdı.
Yani kendilerine tavsiyem, böyle kandırıla kandırıla ülke
idare edilmez ve bunlardan kurtulamazsınız. Son derece saflar, hiçbir
şey anlamıyorlar. Bir bakıyorlar ki bir anda her şey güllük
gülistanlıkken, paralel yapı onları kandırıyor, bir gün
PKK kandırıyor. E, bu şekilde nasıl ülkeyi idare
edeceksiniz arkadaşlar?
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Ne
yapalım, bırakıp gidelim mi Türkiyeyi birilerinin eline?
LEVENT GÖK (Ankara) - Yani, Cumhuriyet Halk Partisi
asla böyle şeylere kanmaz. Siz de bu uslu çocuk oyunundan vazgeçin
arkadaşlar, sizlere yakışmıyor. Kandırılan bir
iktidar bu Türkiyeyi taşıyamaz, Türkiyeyi ancak gerçekleri bilen ve
objektif bakan bir iktidar taşıyabilir. Sizin bu iktidar
olamayacağınız belli olmuştur. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Seviyeniz
belli.
BAŞKAN Teşekkür ederim, tutanaklara
geçmiştir Sayın Gök.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Türkiyeyi
taşıyacak iktidara Levent Bey ve onun akıl yürütmesi değil,
millet karar veriyor hepimiz için; AK PARTİ o yüzden iktidar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun,
25/2/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel tarafından, Başbakanlık tarafından
17/2/2016 tarihli, (2016/4) sayılı "Milli Güvenliği Tehdit
Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu
Çalışanları" konulu yayınlanan Genelgenin hukuki
durumunun ve kamusal emek alanında yaratacağı tahribatın
tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 5 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisi aleyhinde Hüseyin Bürge, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Bürge. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, aziz milletimiz; HDP grup
önerisi üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
17/2/2016 Milli Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve
Yapılarla İrtibatlı Kamu Çalışanları
Hakkında Başbakanlık Genelgesinin aleyhine verilmiş
önergenin aleyhinde konuşanları, konuşmaları dinledikten
sonra işimin biraz daha kolay olduğunu düşünerek ama sözlerimin
başında önce terör ve teröristlere karşı,
Diyarbakırda, Şırnakta ve diğer bütün illerimizde bölücü
terör örgütlerine ve onların yandaşlarına karşı
kahramanca mücadele eden güvenlik güçlerimize Meclisimizin, milletimizin
kürsüsünden selam ve dua gönderiyorum. Ayrıca, vatan, millet, toprak,
bayrak uğruna cansiparane mücadele ederek şehadet şerbeti içen
bütün şehit kardeşlerimize Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyor, gazilerimize minnet
duygularımı ifade etmek istiyorum.
Her fırsatta konuşurken, daha konuya
girmeden değerli konuşmacının, 3 imza sahibi olarak
atanmış devletin valisine, devletin kaymakamına 3 imzayı
bile küçük görerek laf atana: Seçilmiş bakanın imzası,
seçilmiş Başbakanın imzası, seçilmiş
Cumhurbaşkanının imzasıyla atanmış valilere,
kaymakamlara söz söylemek haddiniz olmasa gerek diye düşünüyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, aziz
milletimiz; devletimizin bir yandan terör örgütleriyle silahlı mücadeleyi
devam ettirirken, bir yandan da bunların devlet içindeki
yapılanmalarını yok etmek adına titizlikle
çalışmaya devam ettiğini biliyoruz.
İşte, 17/2/2016 tarih ve 2016/4
sayılı Milli Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve Yapılarla
İrtibatlı Kamu Çalışanları konulu
Başbakanlık Genelgesi de, devletten maaş alan, devletin her
türlü imkânlarından yararlanan ama bu memlekete ve insanına ihanet
eden kamu çalışanları hakkında gerekli işlemlerin
yapılması adına önemli bir düzenlemedir.
Doğrudur konuşmacının ifade
ettiği, bir nevi 657nin özeti anlamına gelir. Şimdi sormak
gerekiyor, genelgeye göre terör örgütleri veya legal görünüm altında
illegal faaliyet yürüten yapılarla ilişki kuran veya eylem birliği
içerisinde olan hangisi sizi rahatsız ediyor? Bu örgüt ve
yapıların emir ve talimatıyla hareket eden siz bunun
neresindesiniz? Bu örgüt ve yapılara yardım eden siz bunun
neresindesiniz? Kamu imkân ve kaynaklarını bu örgüt ve
yapıları desteklemeye yönelik kullanan veya kullandıran, bu
örgüt veya yapılarla mücadeleyi engelleyen, bu örgüt veya
yapıların propagandasını yapan kamu
çalışanları hakkında ilgili mevzuat çerçevesinde idari
nitelikteki işlemleri yetkili amirler tarafından ivedilikle
yapılacaktır. Suç teşkil eden fiiller yönünden ise durum
ivedilikle adli mercilere bildirilecektir.
Ayrıca, yukarıda belirtilen hususlar
personel çalışmasına dayalı hizmet alımı
ihalesiyle istihdam edilen personel hakkında da ilgili mevzuatı
çerçevesinde titizlikle uygulanacaktır. der.
Saygıdeğer milletvekilleri, aziz
milletimiz; genelgeye baktığımızda, devletine ve milletine
bağlı, barış ve kardeşlikten yana olan hiç kimseyi
rahatsız edecek bir madde bulunmamaktadır. Terör örgütlerini arka
bahçesi yapan siyasileri, yine terör örgütlerini arkasına alarak bölgede
vatandaşa zulmeden bazı kamu çalışanlarını,
vatandaşa yol, su, kanalizasyon ve diğer sosyal hizmetler
yapması gereken, kamudan aldığı kaynağı devlete
karşı açtığı çukurlar ile barikatlara harcayan
belediye başkanlarını, devletten maaş alarak her ortamda
devletine söven ve terör örgütü propagandası yapan bazı kamu
çalışanlarını, seçilmiş meclis üyelerini elbette
rahatsız edecektir. Bunun da farkında aziz milletimiz ve bizler.
Konunun daha iyi anlaşılması
açısından Sayın Başbakanımız Ahmet
Davutoğlunun konuşmasında verdiği bir örneği sizlerle
paylaşmak istiyorum. Mardin Büyükşehir Belediyesinin bütçesinin
neredeyse tamamı merkezî bütçeden karşılanır. Türkiye
ortalaması yüzde 66,7 iken Mardin Büyükşehir için bu oran yüzde
96,7dir. Bayrampaşada uzun yıllar belediye
başkanlığı yapmış bir kardeşiniz olarak bu
bütçenin nasıl harcandığını incelediğimde bu genelgenin
ne kadar haklı olduğunu anlıyorum çünkü Türkiye
ortalamasına baktığımda belediyelerin personele
harcadığı oran bütçelerinin yüzde 11,7si, yapılan
yatırımların yüzde 7si. İnsanın aklına
şöyle bir soru geliyor: Bütçenin hemen hemen yarısını
bekleten, iş yapmayan bir belediye personeli için hangi gerekçeyle bu
kadar yüksek oranda bir bütçe ayrılır? Bu bütçeler kimler için, hangi
hizmette, nerede harcanır? Bu soruların cevabını
aslında aylardır doğu ve güneydoğuda yaşananlardan
anlıyoruz. Mardinde, Nusaybinde, Şırnakta, Cizrede,
Silopide, Diyarbakırda, Surda yol, su, kanalizasyon yaparak
vatandaşa hizmet etmesi gereken belediyeler, belediye
başkanları, insanların, şehirlerin, kasabaların
şehr-ül emini olarak bilinenler kendisinden emniyette olan insanların
yaşamasını kolaylaştırabilmek, refah ve mutluluk
içerisinde yaşamasını ortaya çıkarabilecek belediye
başkanı, meclis üyeleri ve personeli devletimizin
varlığına ve birliğine, güvenlik güçlerimizin canına
kastedecek çukurlar, barikatlar yapmakla meşguller. Yine, bu belediyeler
ve çalışanları tarafından desteklenen örgütler, savaş
ortamında bile eşi az görülür bir şekilde ambulansları
hedef almaktadırlar. Sağlık
Bakanlığımızın ilk defa literatürde zırhlı
ambulanslar o yörelere gönderdiğinden anlıyoruz. Artık bölgede
bir yandan zırhlı ambulanslar yaralıları taşırken
diğer yandan zırhlı iş makineleri belediyelerin
açtığı -ne yazık ki- çukurları ve barikatları
kaldırmakla meşguller.
Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizde
farklı siyasi gruplar ve örgütler, sözde demokrasi ve özgürlük gibi
söylemleri diline dolayarak devletin bölünmez bütünlüğüne kastedip
vatandaşlarımızın huzurunu kaçırmaya ve
işledikleri bütün suçların üstünü örtmeye
çalışmaktadırlar. Unutulmamalıdır ki AK PARTİ
iktidarımız, vatandaşın huzurunu,
barışını bozacak dış mihraklarla iş
tutanlarla, bunların taşeronluğunu yapan PKK, DHKP-C, paralel
yapı ve uzantılarına karşı mücadelesini
kararlılıkla devam ettirecek ve ettiriyor da. Devletimiz, bir yandan
bu örgütlerle mücadelesini sürdürürken, diğer yandan da Surdan
başlayarak kadim medeniyetimizin mirası olan Diyarbakır, Mardin
ve diğer şehirlerimizin tarihî ve sosyal dokusuna uygun olarak
yeniden insanımızı ihya ediyorken şehirlerimizi de ihya
etmeye devam edecektir. Şunu net olarak ifade etmek istiyorum ki: Bütün
milletvekillerimiz, biz seçilmişler olarak milletimizin hadimi,
milletimize hizmet etmek için buradayız. Bütün belediye
başkanları, Türkiye'de -partisi fark etmeksizin söylüyorum- her
birisi aziz milletimizden oy alıyorken, yolları süpürmeye,
yolları temizlemeye, şebekesini onarmaya yönelikken Güneydoğuda
tam tersine yolları çukurlaştırmaya yönelik yapılan
çalışmalara dünyanın neresinde hangi devlet buna izin verebilir?
Asla izin vermeyeceğimi, vermeyeceğimizi ifade ediyor, aziz
milletimizin canını acıtan bu sorunlara, PKK terör örgütü
yandaşlarına da İnsaf! diye sesleniyor, aziz milletimizi
huzurunuzda saygıyla, sevgiyle bir kere daha selamlıyorum.
Hürmetlerimle. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bürge.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Yıldırım
AHMET YILDIRIM (Muş) Hatip
konuşmasında özellikle atanmışlarla ilgili söylediklerimin
benim haddim olmadığı yönünde ifade kullanarak bana
sataştı. İç Tüzük 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Yıldırım, iki dakika süreyle söz veriyorum.
Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, İstanbul Milletvekili
Hüseyin Bürgenin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Hatip,
öncelikle size bazı cümleler okuyayım, arzu ederseniz size yer ve
tarih de belirteyim, bakalım size bir yerlerden tanıdık geliyor
mu cümleler?
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli)
Selamla başlanır.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Seçilmişleri
atanmışlara ezdirmeyiz. Oligarşik bürokrasiye haddini
bildireceğiz. Atanmışlar haddini bilecek
MUSTAFA KÖSE (Antalya) Külhanbeyi misin sen?
Külhanbeyi misin?
AHMET YILDIRIM (Devamla) Kimin cümleleri bunlar
Beyefendi?
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Çukur kazmak için
mi seçildin, çukur kazmak için mi?
AHMET YILDIRIM (Devamla) O 3 imzayla gidenler
oligarşik bürokrasinin dik âlâsını sergiliyorlar bölge
halkına. Tekrar söylüyorum: Orayı yönetmeye değil -açık
ifade ediyorum- düşman hukuku işletmeye gidiyorlar.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ayıp, ayıp!
AHMET YILDIRIM (Devamla) Haddini bilmeyen valiler
tabii ki 3 imzayla gelmiştir ve sizin 3 imzanın sıralı
hiyerarşisini saydığınız kişiler de bu cümleleri
kullanmıştır.
HÜSNİYE ERDOĞAN (Konya) Dağ kadrosu
gibi çalışıyorsa o seçilmiş olamaz hiçbir şekilde.
Dağ kadrosu gibi çalışmayacak.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Cümlelerinizde ifade
ettiğiniz illegal yapılarla ilgili legal görünümlü illegal
yapılar -az biraz siyasal yaşamdan anlayan herkes az biraz bilir ki-
legal görünümlü illegal yapılar tarikatlardır, cemaatlerdir.
Bakın, siz, daha legal görünümlü illegal
yapıların siyasal yaşamda neye tekabül ettiğini bilmeden
konuşuyorsunuz. Tekke ve zaviyelerdir. Bu bütün siyasal, tarihsel süreç
içerisinde de böyle işlemiştir.
Bir diğer husus, bakın, bu genelgeler ve
yasalarla ilgili söyleyeyim. Törer örgütü tanımlamasını
sübjektif yaparak genelgeler yayınlayabilir, yasalar
çıkarabilirsiniz. İktidardan düştüğünüz anda, o
genelgelerin ve yasaların bir cümlesine, bir kelimesine, noktasına
virgülüne dokunmadan sizin atadığınız o oligarşik
bürokrasinin mensupları fazlasıyla nasibini alacaktır. Böyle
antidemokratik genelgeler ve yasalar döner gelir, sizin
atadığınız oligarşik bürokrasinin
mensuplarını da vurur.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Bostancı,
dinleyeceğim.
Buyurunuz Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın hatip demin konuşması sırasında grubumuza
yönelik defalarca sataşmalarda bulundu. Legal görünümlü illegal
yapılarla mücadelemizden rahatsız mısınız?dan
başlayarak peş peşe birçok
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Cevap
verdi.
BAŞKAN Buyurunuz, Sayın Baluken.
İki dakika süreyle söz veriyorum.
Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, İstanbul Milletvekili
Hüseyin Bürgenin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
demin milletvekilimizin açıkladığı hususlara biraz
katkı olsun diye ben de bazı hususları ifade edeceğim.
Şimdi, bu
hazırladığınız genelgeler var ya, yarın öbür gün
şimdi kol kola yürüdüğünüz, yarın muhtemelen sizi
kandırmaları çok kuvvetle muhtemel olan güçler, bir tek irtica
kelimesini eklediklerinde nelerin olabileceğini yakın dönem
hafızanızdan çok iyi biliyorsunuz çünkü sizin objektif olarak bir
terör ya da terör örgütü gibi tanımlamanız yok.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Var var.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Siz herhangi bir
güçle kesiştiğiniz zaman -demin grup başkan vekili de buradan
itiraf etti- ortak olarak görürsünüz, kol kola gidecek güç olarak görürsünüz,
canciğer kuzu sarması görürsünüz ama o kesişme bitip ayrılma
dönemi başladığı zaman da paralel yapı terör
örgütü, terörist olarak görürsünüz.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) O
dönem hangi dönem? O dönemin altını çizin. Hangi dönem o? Nedir
kastettiğiniz?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bakın,
İlker Başbuğla Fethullah Gülenin durumunu gözünüzün önüne
getirin. Fethullah Gülenle kol kola olduğunuz dönemde bu ülkede
Genelkurmay Başkanlığı yapmış birisine terörist
dediniz, terör örgütü yöneticisi dediniz. Ama ne zaman ki Fethullah Gülenle
ortaklık bitti, birdenbire Başbakan Yardımcınız
çıkıp Millî orduya bir kumpas yapıldı. dedi. İlker
Başbuğa iadeiitibar, Fethullah Gülene de terörist damgası
yapıştırdınız. (HDP sıralarından
alkışlar) Sizin hangi tanımlamanıza bu toplum, bu halk
güvenecek?
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli)
Güveniyor, o yüzden iktidardayız.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Diğer
taraftan Mardin Belediyesiyle ilgili söylediği sözlerin hepsi yalan.
Sataşıyorum, bak, açık sataşıyorum. Yüzde 66 personel
gideri söyleminin hepsi yalan, yüzde 30u geçmiyor. Sizin
aldığınız ve Başbakanın söylediği verilerin
içerisinde AKPli Mardin Belediyesinin ödemediği maaşlar var, ondan
dolayı öyle. Hatırlayın, Mardin Belediyesi AKPdeyken Belediye
Başkanının koltuğuna bile haciz geldi. İnsan biraz
utanır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Önce, bir
belediyeden bahsediyorsanız bir kendi döneminizdeki uygulamaya bakın,
bir de şimdiki duruma bakın, ona göre konuşun. Mardin
Belediyesindeki durum İçişleri Bakanlığının
gönderdiği müfettiş raporlarında da tespitlidir,
kayıtlıdır. Her biriniz o raporlara baktığınızda
gerçeği görebilirsiniz diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Baluken yaptığı konuşmada terör örgütünü
ortağımız olarak gördüğümüzü, benim itiraf ettiğimi
söyledi. Bu, açık bir sataşma. 60a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
Lütfen, sizden de rica ediyorum, bir sataşmaya
meydan vermeyiniz.
6.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle, Sayın
Yıldırım burada konuşma yaparken valilerin
icraatlarına ilişkin Düşman hukukunu işletiyorlar. dedi.
Böyle bir durum söz konusu değil. Valiler orada kendilerine verilen görev
çerçevesinde halkın esenliği ve huzuru için çaba gösteriyorlar,
esasen halk da bundan son derece memnun. Memnun olmayanlar var tabii, terör
örgütü ve terör örgütünün yandaşları. Kaldı ki onlara
karşı dahi düşman hukuku değil, suçlu hukuku
işletiliyor. Burada durumu daha vahim hâle getirmek için manasız ve halkta
karşılığı olmayan bir çabanın içine girmek,
gerçeklikte olmayanı hayali sözlere havale etmek siyasi bir sonuç
sağlamaz. Halk tavrını ortaya koydu, koymaya da devam edecek.
Öte taraftan, Sayın Balukenin benim
söylediklerimi esasen anladığını düşünüyorum ama
anlamamazlıktan geliyor, üstelik bu tecahülüarifane sanatı da olmuyor
Sayın Baluken; bu, doğrudan doğruya çarpıtma oluyor.
Ben, paralel örgüt olarak, paralel çevre olarak
adlandırılanların siyasi iktidara karşı bir kumpasa,
bir darbe girişimine başlamazdan önce, kanun gözünde, hukuk gözünde,
toplum nezdinde, insanların görüşüne göre meşru faaliyetlerde
bulunan bir çevre olarak algılandıklarını söyledim. Ama ne
zamanki bir fail olarak, darbe girişiminin bir faili, Türkiyedeki iktidar
ilişkilerine müdahale eden bir fail olarak devreye girdiler, o zaman
karşı olduğumuzu söyledim. Bu, sadece AK PARTİyi
ilgilendirmez; bu, iktidar mücadelesine meşru yollarla katılan
herkesi ilgilendirir, sizi de ilgilendirir, bizi de ilgilendirir, hepimizi
ilgilendirir. O yüzden, hepimiz açısından sonuç doğuran bir
durumdur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - AK PARTİ
bana karşı, benim yanımda anlayışıyla
davranmadı.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçayın söz talebi
var.
Buyurunuz Sayın Akçay, mikrofonunuzu
açıyorum.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
28.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, HDP grup önerisine konu genelgenin idari bir
acziyeti sergilediğine ve Hükümetin, terörle mücadele vizyonu
geliştirmesi, terörle mücadele stratejisi oluşturması ve terörle
mücadele konseptinin olması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu tartışma konusu olan
Başbakanlık genelgesi 17 Şubat tarihinde
yayınlanmıştı ve 17 Şubat tarihinde yine bu kürsüde
yaptığım, Genel Kurulda yaptığım konuşmada
da buna ilişkin bazı uyarıcı ve dikkat çekici
hususları dile getirmiştim. Öncelikle, Bu genelge, kurallar
hiyerarşisini dikkate almayan bir genelgedir ve idari bir acziyet
sergilemektedir. dedim. Kapı açıkken bacadan girilmez yani Türkiye
Cumhuriyetinin başta Anayasası olmak üzere yürürlükte
kanunları vardır; devleti yönetenler, siyasetçiler, kamu yöneticileri
öncelikle bu kanunları uygulamak durumundadırlar ve nereye çekerseniz
oraya gidecek birtakım ifadelerle ve başlığa da sanki
terörle mücadele diyerek bir idari farklı yanlışlıklara
da yol açabilecek bir durumdur.
Bu şundan
kaynaklanıyor: Acziyet dedim, mevcut Hükûmetin bir terörle mücadele,
terörizmle mücadele politikası olmadığı için Acaba olur mu
olmaz mı? diyerek böyle günlük birtakım tepkiler verdiğinden
oluyor. 22 Mart tarihinde Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanımız
Sayın Devlet Bahçelinin terörizmle mücadele konusundaki önerilerini
Hükûmetin ve Adalet ve Kalkınma Partisinin dikkatle tekraren
okumasını istiyorum. Başlıkları itibarıyla da
ifade edecek olursak: Noksanı olan terörizmle mücadele vizyonu
geliştirilmeli, bir terörle mücadele konsepti olmalı -bunların
olmadığını gösteriyor- ve terörle mücadele stratejisi
oluşturulmalı
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
tamamlayınız Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Bu terörle mücadelede
milletimizi aydınlatmak, halkı bilgilendirmek için gerekli plan ve
programlar yapılmalı ve diplomatik mücadele eylem planı,
teröristle mücadelede de taktik, eğitim ve icra programları
uygulanmalı ve terörle mücadele tanıtım çalışmasına
girilmelidir. Sayın Cumhurbaşkanı dahi yurt içinde ve yurt
dışında terörle ilgili bilgilerin yanlış olduğunu
söylüyor. Tabii, daha altı ay veya yedi ay öncesine kadar devletin en
tepesindeki yöneticilerde dahi bir terör kavramı, bir terörizm, teröristle
mücadele kavramı yoktu, şimdi de yeniden terör tanımı
yapılmaya kalkılıyor. Ya, bu terörle ilgili
değişiklikler Adalet ve Kalkınma Partisinin on dört
yıllık devriiktidarında oldu yani kafaları hâlâ
karışık, bunu berraklaştırmaları lazım.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, demin konuşan Sayın Bostancı, benim
kendisinin sözlerini çarpıttığımı ve çarpıtarak
sunduğumu
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Baluken.
İki dakika
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yani Sayın Bostancı dâhil olmak üzere
AKPli yetkililerin yapmış olduğu her açıklamanın
Meclis tutanaklarına geçmesi itibarıyla da tarih önünde kendi
önlerine çıkacak birer itiraf olduğunu söyledim, şimdi de
aynı şeyi söylüyorum. Siz kendi elinizle paralel yapı, FETÖ
diye bir terör örgütü olduğunu söylüyorsunuz. E, peki bu terör örgütünü
büyüten kim? Destekleyen kim? Devlet içerisinde
kurumsallaşmasını sağlayan kim? Bu ülkenin
başına, belaysa, bela yapan kim? Bu ülkede ne istediler de
vermedik. diyen siz değil miydiniz? Ankarayı parsel parsel onlara
verdik. diyen siz değil misiniz? Pensilvanyaya büyük bir trafikle gidip
gelen, elini öpen siz değil miydiniz? Yani bu sıralardan bile
sayısız milletvekilinin Pensilvanyaya saraydan daha fazla
gittiğini biliyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sizden de gidenler
oldu Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Devamla) E, şimdi,
bütün bunların tamamı işte teröre yardım ve yataklık,
terör örgütünü büyütme suçu oluyor. Dolayısıyla da siz bunu tarih
önünde itiraf etmiş oluyorsunuz. Meclis tutanaklarına geçiyor. O
nedenle, bizim çarpıttığımız herhangi bir husus yok.
Biz Tutarlı olun. diyoruz. Dün söylediğinizi bugün inkâr etmeyin,
bugün söylediğinizi dünü değerlendirecek şekilde farklı bir
noktaya çekmeye çalışmayın. diyoruz. Her konuda böyle. Yani
şimdi, IŞİDe gireceğim, zaman yok. Bakın,
IŞİDle de kesiştiğiniz zaman her şey canciğer
kuzu sarmasıydı.
LEVENT GÖK (Ankara) Öfkeli çocuklar
İDRİS BALUKEN (Devamla) Ama ne zaman
IŞİDle ilgili birtakım çıkar çelişkileri ortaya
çıktı, dünya devletleri IŞİDe terör örgütü demeye
başladı, ondan sonra ortaya çıkıp IŞİDe terör
örgütü dediniz ama tıpkı şimdi kürsüde olduğu gibi dünya
da sadece bu değerlendirmenize gülüp geçiyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Türkiye hiçbir
zaman IŞİDle yan yana, canciğer kuzu sarması olmadı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) AKP,
AKP.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Baluken hayal görüyor, hayal.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun,
25/2/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel tarafından, Başbakanlık tarafından
17/2/2016 tarihli, (2016/4) sayılı "Milli Güvenliği Tehdit
Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu
Çalışanları" konulu yayınlanan Genelgenin hukuki
durumunun ve kamusal emek alanında yaratacağı tahribatın
tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 5 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bir saniye Sayın Başkan
BAŞKAN Oylamaya geçtim Sayın Baluken.
Kabul edenler
Etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, demin Sayın Grup Başkan Vekili benim hayal
gördüğümü ifade etti IŞİDle ortaklık konusunda. Onu da
açık bir sataşma olarak değerlendiriyorum. Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Baluken, yani hayal
kelimesini eğer sataşma olarak değerlendiriyor iseniz
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Peki, o
zaman tutanaklara geçmesi açısından söyleyeyim.
BAŞKAN Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hayal
gördüğüm falan yok. Bu konuyla ilgili Meclis tutanaklarına da
geçmiş sağlam bilgi ve veriler de var. Sayın Ekonomi
Bakanının, bu Kabinede yer alan Ekonomi Bakanının da Meclis
tutanaklarına geçen beyanatlarıyla, Türkiye ile IŞİD
arasında, AKP Hükûmeti döneminde, 2014, 2015 yıllarında Tel
Abyad ve Akçakale Sınır Kapısında ve Cerablus
Sınır Kapısında 7 milyon doları aşan bir ticaret
yapıldığı, bir ihracat yapıldığı hususu
nettir. Meclis tutanaklarında da kayıtlıdır.
Sayısız verileri sıralamaya gerek yok. Sadece bu bahsettiğim
veri bile AKP ile IŞİD ortaklığının tarihe
geçmiş açık bir kanıtıdır.
BAŞKAN Tutanaklara geçmiştir,
teşekkür ederim Sayın Baluken.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
3.- CHP Grubunun,
24/3/2016 tarihinde Kayseri Milletvekili Çetin Arık ve
arkadaşları tarafından, ülkemizde otizmin ne olduğu,
belirtileri ve tedavisinin tam anlamıyla araştırılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, Genel Kurulun 5 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Sayı: 134 05/04/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 5/4/2016 Salı günü
(bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Levent
Gök
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Kayseri
Milletvekili Çetin Arık ve arkadaşları tarafından,
Ülkemizde otizmin ne olduğu, belirtileri ve tedavisinin tam
anlamıyla araştırılması amacıyla 24/03/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (386 sıra
no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak, 5/4/2016 Salı günlü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi
üzerinde ikisi lehinde ikisi aleyhinde olmak üzere dört sayın
milletvekiline söz vereceğim.
İlk konuşmacı Çetin Arık,
Kayseri Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Arık. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ÇETİN ARIK (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Biliyorsunuz, 2 Nisan Dünya Otizm
Farkındalık Günü idi. Nisan ayı da Dünya Otizm
Farkındalık Ayı.
Değerli milletvekilleri, otizm
doğuştan gelen ve belirtileri yaşamın ilk üç
yılında ortaya çıkan nörogelişimsel bir bozukluktur. Bugün
için otizmin kesin nedeni bilinmemektedir. Bunun yanında, otizm spektrum
bozukluğunun genetik temellerinin olduğu yönünde güçlü bulgular
vardır. Ancak otizme tek bir genin değil çok sayıda genin yol
açtığı düşünülmektedir ve bu genler henüz tam
anlamıyla bulunamamıştır. Ayrıca, ağır
metaller, endüstriyel atıklar, çevre kirliliği, toksinler gibi
faktörlerin de otizme neden olabileceği söylenmektedir. Ancak bunlar da
henüz ispat edilebilmiş değildir.
Değerli milletvekilleri, otizmin
yaygınlığı ürkütücü bir hızla artmaktadır. 1985
yılında her 2.500 çocuktan 1i otizm tanısı alır iken,
günümüzde ise her 68 çocuktan 1i otizm tanısı alıyor.
Dünyanın en büyük ve en saygın kuruluşlarından biri olan
Massachusetts Institute of Technology, geçtiğimiz haftalarda, 2023
yılında çocukların yarısının yani her 2 çocuktan
1inin otizmli doğabileceğini açıkladı. Evet, yanlış
duymadınız, on yıl sonra her 2 çocuktan 1i otizmli
doğabilecek. Tablo gerçekten çok ürkütücü.
Değerli milletvekilleri, 68 çocuktan 1i
otizmli doğuyor ve her yirmi dakikada 1 çocuk otizm tanısı
alıyor ise biz bu çocukları niye göremiyoruz? Nerede bu çocuklar? Hiç
uzatmadan söylemek istiyorum: Evlerinde.
Değerli milletvekilleri, aile mecbur
kalmadıkça bu çocukları dışarı çıkaramıyor,
çıkarsa da kimseye görünmemeye çalışıyor. Neden peki? Neden
en büyük ilaçları doğal gelişen yaşıtlarıyla
birlikte olmak olan bu çocuklar evlerinde hapis hayatı yaşıyor?
Nedenini söyleyeyim: Toplum bu çocukları aileleri tarafından iyi
terbiye edilmemiş çocuklar olarak değerlendiriyor, ailelerini ve bu
çocukları yargılıyor, dışlıyor çünkü otizmin ne
olduğunu bilmiyor. Türkiyede her 10 kişiden 7si otizmden habersiz.
Değerli milletvekilleri, otizmli bir evlada
sahipseniz dışarıya çocuğunuzla birlikte tek
başınıza çıkamazsınız. Uzun süre dikkat çekmeden
bir mekânda oturup yemek yiyemezsiniz. Tiyatro, sinema, opera, konser ve
benzeri etkinlikleri unutun. Böyle özel bir evlada sahipseniz eş dost,
akraba gezilerini de unutun çünkü büyük çoğunluğu
evladınızı kontrol etmeyi beceremediğinizi söyleyecek,
zaten bitkin olan ruh hâliniz daha da bitecek. Bir kısmı
eşyaları dökecek diye evladınızı göz hapsinde tutacak,
bir kısmı evladınıza uzaylı, bulaşıcı
hastalık taşıyan vebalı gibi bakacak.
Bu özel çocukların duygusal algıları
çok kuvvetli. Bu anlamsız bakışlar onları daha da tedirgin
edecek, daha da rahatsız edecek ve daha da
hırçınlaştıracak. İşte, bütün bunları bilen
aileler, çocuklarıyla birlikte evde hapis hayatı yaşayacaklar.
Onun için, otizm demek yalnızlık demektir,
otizm demek çaresizlik demektir, otizm demek eve hapsolmak demektir.
Değerli milletvekilleri, böyle özel bir
çocuğunuz varsa okul çağı en büyük kâbusunuz olacaktır
çünkü onu kabullenecek kreş veya anaokulu bulamayacaksınız ya da
çocuk ilkokul çağına geldiğinde öğretmen ya da okul müdürü
Bizim bu okulda sizin çocuğunuza ders verecek öğretmen yok.
diyecek. Bunun karşılığında siz Çocuğumuzun
kaynaştırma eğitimi alması şart. Çocuğumuzun
eğitim alması hakkımızdır. diye direneceksiniz, zorla
da olsa okula kabul ettireceksiniz. Ama bu sefer de çocuğunuzun
sınıfındaki anne babaları bir telaş alır,
Nasıl olur da benim çocuğum otizmli bir çocukla aynı
sınıfta bulunur? diye. Kendi çocuklarının duygusal olarak
olumsuz etkileneceği, başarı düzeylerinin düşeceği
düşüncesiyle kulisler yapılır ve otizmli çocuk okuldan
alınır. Bu veliler otizmin ne olduğunu bilmezler ki; bilmezler
ki Edison, Beethoven, Einstein gibi binlerce otizmli dâhi olduğunu.
Şimdi bu özel çocuklar belki evlerinde hapsedilebiliyor. Peki, günü
geldiğinde sayıları yüzde 50yi bulacak olan bu özel çocuklar
evde hapsedilebilecek mi?
Değerli milletvekilleri, otizmin görülme
sıklığından hareketle yapılan nüfus projeksiyonuna
göre, ülkemizde 0-18 yaş grubunda yaklaşık 352 bin otizmli çocuk
ve gencimizin eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerden faydalanmak
için beklediğini biliyoruz. Ülkemizde okullaşabilen ve eğitime erişebilen
otizmli çocukların sayısı sadece 26.586dır, o da haftada
iki saat. Hâlbuki bilimsel araştırmalar erken tanı ve doğru
bir eğitim yöntemiyle yoğun olarak eğitim alan çocukların
yaklaşık yüzde 50sinin otizmin belirtilerini kontrol altına
alabildiğini, gelişim sağlayabildiğini ve ergenlik
yaşına geldiklerinde diğer akranlarından farkı
kalmadığını göstermektedir. Bu çocukları topluma
kazandırmak bizim görevimizdir.
Ülkemizin insani gelişim endeksi
sıralamasında arzu edilen sıralarda olamamasının
nedenlerinden en önemlisi, engellilere eğitim ve sağlık
hizmetlerinin hâlen eşit fırsatlarla sunulamamasıdır.
Değerli milletvekilleri, otizmde tek çare
eğitimdir. Eğitimin etkili olabilmesi için çok erken yaşlarda
başlanması, çok yoğun olması ve kesintisiz olarak verilmesi
gerekmektedir. Otizmli çocuklar haftada en az kırk saat eğitimle
hayata tutunacak hâle gelebiliyorlar. Ülkemizde ise haftada sadece iki saat
eğitim verilebiliyor. Hâl böyleyken, ülkemizde bu çocuklara ne yeterince
eğitim verecek eğitmen ne bu eğitimi verebilecek nitelikli
okullar ne de buna yetecek devlet yardımı var.
Ülkemizde otizmli çocukların eğitimi için
en önemli sorunlardan birisi özel eğitim öğretmeni eksiği ve bu
öğretmenleri yetiştirecek öğretim üyesi sayısının
yetersizliğidir. Hâlen 7 bin özel eğitim öğretmeni
açığı vardır ve bu açığın
kapatılması için eğitim kurumlarına her türlü desteğin
ve teşvikin sağlanması hayati önem taşımaktadır.
Değerli milletvekilleri, normal eğitimin
bile dershane desteği olmadan yürümediği bir dönemde, bu özel
çocukların haftada sadece ve sadece iki saat eğitim alması reva
mıdır? Vicdanlarınıza sesleniyorum.
Otizmli çocuklar için çalışan bir
vakfımız, kısa bir zaman önce bizlere, Meclisteki bütün
milletvekillerine bir kutu yolladı. Kutuda, çocuklardan bir mesaj
vardı ve üzerimde gördüğünüz bu kravat vardı. Bu çocuklar bize
Güneşim olur musun? diyerek seslerini duyurmamızı istediler.
Bu çocuklarımızın isteğine kulak vermek zorundayız
çünkü onlar bizim geleceğimizdir. Biliyorum ki bu çocuklara yapacağımız
her türlü yatırım, sağlıklı ve mutlu çocuklar ve
aileler olarak bize geri dönecektir.
Bakınız, değerli milletvekilleri,
otizm tanısı alan çocuğa sahip ailelerde boşanma
oranları yüzde 80ler civarındadır. Ne var ki eğitim
olanaklarından faydalanamadıkları durumda, otizmli çocuklar ve
ailelerinin durumu bir sorun yumağı olarak büyüyerek içinden
çıkılmaz bir hâl almaktadır.
Otizmli çocukların anne ve
babalarının en büyük endişesi ise kendilerinden sonra
çocuklarına ne olacağıdır. Otizmli çocukların
ailelerine ve devlete bağımlı yaşamak zorunda kalmaları
hem aileleri hem de devlet için ağır ekonomik sorunları
beraberinde getirecektir.
Gelişmiş ülkelerde, örneğin Amerika
Birleşik Devletlerinde, otizmli bir bireyin devlete yaşam boyu
maliyetinin 3 milyon dolar civarında olduğu ifade edilmektedir.
Ayrıca, araştırmalarla, mesleki rehabilitasyona harcanan her bir
doların topluma 16 dolar olarak geri döndüğü belirlenmiştir.
Bu nedenle, otizmli bireylerin toplumsal yaşama
daha bağımsız bir biçimde katılımlarının
sağlanması hem aileler hem de toplum için çok önemli bir konudur.
Otizmli çocuklar ve aileler için daha umut dolu bir
geleceğin bizleri beklediğini biliyorum. Bugün, burada, otizmli
ailelerin sesi olma imkânını verdiğiniz ve beni
dinlediğiniz için, ülkemizde bu durumdan etkilenen 4,5 milyon aile ferdi
adına hepinize teşekkür ediyorum.
Nisan, otizm farkındalık ayı.
Umarım çalışmalarımızla otizmli bireylerin ailelerine
müjde vereceğimiz bir ay olur.
Sizlerin de siyasi farklılıkları bir
yana bırakarak Ben bu çocukların güneşi olacağım.
demenizi heyecanla bekliyorum.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Arık.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde
Necdet Ünüvar, Adana Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Ünüvar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
LEVENT GÖK (Ankara) Necdet Bey, destek bekliyoruz,
ona göre.
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Buna destek vereceğim.
Şimdi siz de benim söylediğime destek verecek misiniz, onu
göreceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Otizme dair Meclis araştırması
açılması istemiyle ilgili CHP grup önerisinin aleyhinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Otizm bir rahatsızlık, gelişimsel,
genetik temelli, karmaşık nörolojik yönleri olan bir
rahatsızlık. Onlar, gerçekten, aileler biliyor ki Allahın bir
lütfu, bir birey. Hepimizin koruması, kollaması gerekiyor ve bizim
onlara sevgiyle yaklaşmamız da lazım. Vaktimizin el verdiğince
bundan bahsedeceğim ama ondan önce özellikle CHP Grubundan destek
beklediğim önerimi konuşmamın başında ifade etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, dokuz yıldır
milletvekiliyim, bu dördüncü dönem, Parlamentoda görev yapıyorum. Buraya,
kürsüye çıkıyoruz, konuşuyoruz, genel başkanlar grup konuşmalarını
yapıyorlar. Bu konuşmaları yaparken aslında bizim 3 tane
muhatabımız var; birisi bizi dinleyen milletvekillerimiz, bir
kısmı dinliyor, bir kısmı dinlemiyor; birisi televizyonda bizi
izleyen, izleme imkânı olan vatandaşlarımız ama bir muhatap
daha var ki onlar da burada tutanak memuru arkadaşlarımızın
zapta geçirdiği tutanaklar. Tarih esasında bizim
konuşmalarımızı kaydediyor. Belki de bu
muhataplarımızın hepsi çok ama çok önemli; dinleyen
milletvekilleri de önemli, izleyen vatandaşlarımız da önemli ama
en önemlisi tarihi zapta geçiren bu arkadaşlarımız. İleride
araştırmacılar bizim konuşmalarımızı, daha
doğrusu bizi merak ediyorlarsa konuşmalarımıza bakacaklar,
merak edecekler, tutanaklarda ne var, ona bakacaklar ama bazı
konuşmalar vardır ki tarihte gerçekten gördüğü zaman
çocuklarını, yakınlarını, torunlarını
veyahut da onu sevenleri mahcup edecek konuşmalardır.
Ben bugün maalesef böyle bir konuşmaya
şahitlik ettim. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın
Kemal Kılıçdaroğlu gerçekten çok üzüntüyle takip ettiğim ve
bugün eşinin, ileride torunlarının okuduğu zaman da
gerçekten çok büyük bir üzüntüyle takip edeceği bir konuşma
yaptı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımıza yönelik burada
tekrarından hicap duyacağım bir konuşma yaptı.
Gerçekten seviyenin bu kadar düşmesini ben de çok büyük bir üzüntüyle karşıladım.
Bürokratlık yapmış, yaklaşık altı, yedi
yıldır Genel Başkanlık yapıyor ve -çok önemli- bir ana
muhalefet partisinin Genel Başkanı. İffetli bir kadına asla
ama asla yakışmayacak ifadeler kullandı.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Özür dilesin Hocam.
NECDET ÜNÜVAR (Devamla) - Bakın, onun için
önerimi getiriyorum. Ama onun kadar üzüldüğüm başka bir hadise oldu,
o da şudur: Biz bazen böyle bir yakınımızdan böyle bir
ifade duyduğumuz zaman en azından başımızı
önümüze eğer, onu sükûnetle dinleriz ve içimizden
onaylamadığımızı ifade ederiz ama bazı CHPli kadın
vekillerimizin de bunu alkışladığını gördüm ve
buna gerçekten ama gerçekten çok üzüldüm.
Onun için ortada düzeltilmesi gereken bir ayıp
var ve onu Sayın Kılıçdaroğlunun gelip hem de bu kürsüde
bütün grupların huzurunda yapması gerekiyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Yoksa tarih onu gerçekten bu
konuşmasıyla hatırlayacak. Onun için, bu otizmle ilgili konular
tabii ki bizim konumuz. Tabii ki Çetin Arık kardeşimle de
konuştum. Onun da bir yakını var, benim de down sendromlu bir
yakınım var. Bunları bizim araştırmamız
lazım. Bunlar yapılır, oturulur konuşulur ama Sayın
Kılıçdaroğlunun düzeltmesi gereken şeyi sayın grup
başkan vekilleri de düzeltemez, sayın milletvekilleri de düzeltemez.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sonra
Kadın cinayetleri niye var? deniliyor. Kadın cinayetlerinin sebebi
bu işte.
NECDET ÜNÜVAR (Devamla) Düzeltmesi gereken
kişi Sayın Kılıçdaroğludur. Yoksa tarih gerçekten
Sayın Kılıçdaroğlunu bu konuşmasıyla ama çok
kötü bir şekilde hatırlayacak. Onun için Sayın Göke ben öneride
bulunuyorum, Sayın Kılıçdaroğlunun da -bir grup
başkan vekili olarak- bu ayıbı düzeltmesi gerekiyor. Bu
gerçekten çok üzüntü vericiydi.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sayın
falan değil, sayın demeyin ona.
NECDET ÜNÜVAR (Devamla) O bizim üslubumuz
Sayın Enç.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Herkes
kendine yakışanı yapar.
NECDET ÜNÜVAR (Devamla) Yani, herkes kendine
yakışanı yapar. Onun için benim bu konularla ilgili nezaket
sınırları dışına çıkmak istemediğimi
bütün arkadaşlarım bilir. O sebeple, biz tabii ki buradaki otistik,
down sendromlu, engelli kardeşlerimizle ilgili
yaptığımız şeyleri anlatacağız,
yapmamız gereken şeyleri anlatacağız ama tarihî tutanaklara
geçen, zabıtlara geçen bu konuşmanın da, bu seviyenin de...
Gerçi olan olmuştur, ne ne kadar düzeltilebilir bilemem ama özür dilenmesi
de, Türk halkının huzurunda özür dilenmesi de en başta Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanımızın, iffetli bir kadın olan
Bakanımızın hakkıdır ve Türk toplumunun hakkıdır.
Onun için Sayın Gök, ben de size bu talebimi aktarıyorum. Yüce Genel
Kurulun huzurunda da Sayın Kılıçdaroğlunun bu
ayıbı düzeltmesi gerektiğini söylüyorum.
Şimdi, ben konuşmaya başlamadan önce
bazı arkadaşlarım şunu söylediler: Bu konuşmayla
ilgili daha ağır bir konuşma yap yani daha ağır,
olabildiğince ağır konuşmalar yap. Ama, sesinizi ne kadar
yükseltirseniz yükseltin, ifadelerinizi ne kadar
ağırlaştırırsanız
ağırlaştırın, çözüm olmuyorsa onun bir faydası
yok. Sadece bizim nefsimizi tatmin eden bir davranış olur ki bu da
bize yakışmaz. Onun için değerli arkadaşlarım, ortada
düzeltilmesi gereken bir ayıp var, çok ciddi bir ayıp var. Bunun ilk
adımı özür dilemektir.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Onlar bu ayıbı
sürekli yapıyorlar Sayın Başkan. Dün çapsız dediler,
bugün böyle diyorlar.
NECDET ÜNÜVAR (Devamla) Ben, Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanından bu ayıbı düzeltmesini arzu
ediyorum.
RADİYE SEZER
KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Bekliyoruz.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Bekliyoruz
kadınlar olarak.
NECDET ÜNÜVAR (Devamla) Bekliyoruz. En başta
kadın vekillerimizden, Cumhuriyet Halk Partili kadın vekillerimizden
de bir açıklama ve bu konuda Sayın Kılıçdaroğlunu da
zorlamasını, bu açıklamayı yapmaya zorlamasını
arzu ediyorum.
Bu konuyla ilgili, otizmle ilgili de çok
detaylı şeyler konuşacaktım ama gerçekten, insanın
konuşmaya mecali de kalmıyor. Hakikaten, bu Genel Kurul çerçevesinde
teknik konuları konuşmak, bu konuları seviyeli bir şekilde
konuşmak, tartışmak, değerlendirmek ve ondan sonra da bir
sonuca ulaşmak gibi bir çaba içerisine de hepimizin girmesi lazım ama
konsantrasyonumuzu gerçekten bozmuştur ama Türk halkının da
konsantrasyonunu bozmuştur. O yüzden, ben, Sayın
Kılıçdaroğlunun en kısa zamanda bu kürsüye çıkarak
bütün gruplar huzurunda bu ayıbı düzeltmesini ve Sayın Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanımızdan özür dilemesini bekliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Ünüvar.
Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, tutanaklara geçmesi
açısından bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Mikrofonunuzu da açabilirim arzu
ederseniz.
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün AKP sözcülerinin Genel
Başkanımıza atfen dile getirdiği konunun ne kadar
çarpıtıldığına bir kez daha tanık olduk.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Cümle açık, nesi çarpıtılsın
ya!
LEVENT GÖK (Ankara) Eski bir bakanın
Rıza Sarrafla ilgili söylediği bir sözü Aile Bakanını
korumak maksadıyla ifade eden Genel Başkanımızı böyle
bir konuyla ilişkilendirmelerini esefle karşıladığımızı
ifade ediyorum.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Video
kaydı var Sayın Gök, video kaydı var.
LEVENT GÖK (Ankara) Kendileri eleştirecek
daha ciddi konular arıyorlarsa daha ciddi olmalılar ve Genel
Başkanımızı böyle bir tartışmanın içine
kimse çekemez.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Ya, işte siz bu
yüzden oy alamıyorsunuz.
LEVENT GÖK (Ankara) Genel
Başkanımızın ne söylediği bellidir, neler
söylendiği bellidir. Böyle bir tartışmanın içine Genel
Başkanımızı çekmek isteyen zihniyeti de
kınadığımı ifade ediyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Sayın Bostancı
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Sayın Levent Gök, sizin eşinize söylenseydi kabullenecek miydiniz?
Sayın Gök, eşinize söylenseydi kabullenecek miydiniz?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Siz kendinize
bakın.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Lütfen efendim
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubunun bu konuya ilişkin talebi
açıktır, yerine gelip gelmemesi muhatabına
bağlıdır elbette. Nihai olarak da bu konuda adil bir
şekilde karar verecek olan millettir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bostancı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde Ahmet
Selim Yurdakul, Antalya Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yurdakul. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri, saygıdeğer
vatandaşlarım; geçtiğimiz gün Dünya Otizm Farkındalık
Günüydü. Her şey farkındalıkların artmasıyla
aslında başlar. Örneğin, çok fazla vergi ödediğinin
farkına varan bazı milletler ülkelerinin yönetim biçimlerini, hatta
yüz yıllarca krallıkla yöneten ailelerin yetkilerini bile ellerinden
almışlardır. İşte, bu nedenle otizme ilişkin
farkındalıkların artması için Milliyetçi Hareket Partisi
olarak biz hem sağlık camiası hem de sivil toplum
kuruluşlarıyla yakın ilişki içindeyiz. Çünkü yapılan
çalışmalarda, şu anda doğan her 100 çocuktan 1,47sinin
otizmli doğduğunu bilmekteyiz.
Uluslararası sağlık camiası da
sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte otizme, otizmin tanı ve
tedavisine yönelik olarak çok kapsamlı faaliyetler yürütmektedir çünkü
otizmde erken tanının önemi yadsınamaz. Otizmli bireylerin ve
ailelerinin hayatlarını, başka bir deyişle kaderlerini
etkileyebilecek kadar önemli olan otizmin erken tanısıyla bu
kardeşlerimizin ve ailelerinin hayatları büyük oranda
değişmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak koruyucu
sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılmasından
ve hastalıkları daha ortaya çıkmadan önlemekten yana
olduğumuzu ve bu konudaki önerilerimizi bu kürsüden defalarca dile
getirdik. Hatırlarsanız, Sağlık Bakanlığı
bütçesi görüşmeleri sırasında, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
yapıcı muhalefet anlayışımızla önce uygulanan
sağlık politikalarındaki yanlışlığı,
daha sonra da sağlık alanında neler yapılması
gerektiğini tek tek anlattık. Bu nedenle, Sağlık
Bakanına dünkü yaptığı açıklamada partimizin
sağlık politikası önerilerinin doğruluğunu ve ülkemize
faydalarını anlattığı için buradan bir kez daha
huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz ne
önermiştik? Tüm vatandaşlarımıza etkin ve hızlı
bir şekilde hizmet sunabilen, hem sağlık
çalışanlarını hem de vatandaşlarımızı yani
hastalarımızı birlikte memnun eden, tedavi edici
sağlık hizmetlerinden ziyade koruyucu sağlık hizmetlerine
önem veren, eğitim ve AR-GE çalışmalarına önem veren ve tüm
ilgili tarafların görüşünü ve onayını alan bir
sağlık politikasını önermiştik.
Dün de Sağlık
Bakanı aynen şu şekilde açıklama yaptı: Önümüzdeki dönemde
koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerini Türkiye'nin gündeminde çok
daha güçlü tutmak gerekiyor. Hasta olduktan sonra iyi tedavi ediyoruz.
kısmı önemli ama Hasta olmaması için her türlü tedbiri
alıyoruz. kısmı ondan daha önemli.
Evet, gerçekten doğru,
aynen Sağlık Bakanına katılıyoruz ve
konuşmasının devamında, dünyada kanserin, kardiyovasküler
hastalıkların, diyabetin ve solunum hastalıklarının,
ölüm nedenlerinin ilk 3 sırasında yer aldığını
ifade etti.
Gelin, bir de ülkemizdeki
duruma bakalım: Şu anda 2015 yılının verilerine
baktığımız zaman her 7 kişiden 1i maalesef şeker
hastası. Yaklaşık 9 milyon şeker hastamız var şu
anda ülkemizde, 24 milyon hipertansiyon hastamız var, 1 milyona yakın
kanserli hastamız var, yapılan incelemede depresyon tanısı
konulan tam 8 milyon 179 bin hastamız var ve 68 çocuktan 1i maalesef
otizm tanısı almış vaziyette.
Bu ilk 3 sıradaki
hastalıkların en önemli nedeni tütün ve tütün ürünleri,
sağlıksız beslenme, obezite ve hareketsiz yaşam ve hava
kirliliği. Bunu Sağlık Bakanı da ifade etmiştir.
Sigara
bırakılması için yapılan çalışmaları
gönülden destekliyoruz ancak hava kirliliği açısından
yapılan ölçümlerde maalesef 81 ilimizin 41'inde
sağlığı tehdit eden sonuçlar elde edilmiştir ve
ülkemizde hava kirliliği Avrupa Birliği standartlarının
yaklaşık 2 katıdır ve her yıl 29 bin kişi
hayatını kaybetmektedir.
İşte, bunların
hepsini yani hastalıklara neden olan faktörleri ortadan kaldırmak
için her önlemi birlikte almalıyız. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
biz bunları defalarca önermiş vaziyetteyiz.
Peki, gelelim Sağlık Bakanının
bir başka açıklamasına. Biz bu fotoğrafta çok güçlü bir
sağlık tüketicisi bir ülkeyiz. diyor Bakan ve Dünyanın en
gelişmiş ülkelerinin MR, tomografi ve hastaneye ulaşma
oranı 8,2, bizde ise 8,2 ve 8,3 yani en üst limiti
yakalamışız. Bu şunu gösteriyor: Biz çok güçlü bir
sağlık hizmeti sunucusuyuz ama aynı zamanda çok güçlü bir
sağlık tüketicisiyiz, Türkiyenin temel sıkıntı alanı
bu. diyor. Biz söylerken Yanlış. diyordunuz Sayın Bakan ama
şu anda, maalesef, itiraf ettiniz. Gerçekten de 2014 yılında
muayene sayısı tam 643 milyon. Şu anda genç nüfusa sahip
olmamıza rağmen yaklaşık olarak yılda 1 kişi 8,3
kez doktora başvuruyor. Bunun sebebinin ne olduğunu siz daha iyi
biliyorsunuz Sayın Bakan. Vatandaşlarımızın radyasyona
maruz bırakılarak çekilen tomografi sayısı bu ülkede 2014
yılında ne kadar biliyor musunuz: Tam 12 milyon 407 bin. MR
sayısı 10 milyon 259 bin. Çünkü ne yaptınız biliyor
musunuz; performans sistemi denen bir sistem getirdiniz, ne kadar çok hasta
bakarsanız o kadar çok para öneriyorsunuz, ne kadar çok tetkik
yaparsanız o kadar çok para öneriyorsunuz doktora ve bir doktor, maalesef,
1 hastasına beş dakika ayırıyor. Peki, ne oluyor? Nicelik
artıyor fakat nitelik sıfıra iniyor. Örneğin, Sayın
Bakan, akciğer kanserine tanı koyma oranı ne kadar biliyor
musunuz, bunu çıkın açıkça söyleyin. Bizim
yaptığımız çalışmada, maalesef, toplam gecikme
yüz günün üzerinde Sayın Bakan. Bunları niçin itiraf etmiyorsunuz? Bu
gerçekleri vatandaşlara tek tek söyleyin ve yapmış
olduğunuz politika nedeniyle şu anda sağlık harcaması
yaklaşık olarak 103 milyar civarında. Peki, Sağlık
Bakanı diyor ki: Bu nedenle tıp biliminde güçlü olabilmek için
bilime katkı sağlayan AR-GEye güçlü bir altyapı kurmak
lazım. Evet, Sayın Bakan, biz işte, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bunları önermiştik. Biraz önce bunları ifade
etmiştim ama gerçeklerin yanına gelmek çok doğru. O yüzden sizi
tekrar tebrik ediyorum.
Peki, şu, Ankarada bir bomba patladı ya,
işte, 14 Martta Sayın Başbakanın
sağlıkçılara müjdeleri arada kaynadı gitti. Sayın
Başbakan ne dedi biliyor musunuz: Evet, sayın hekimler, sayın
emekli olacak hekimler; sizlere müjde, emekli maaşlarınızı
1.000 lira artırıyorum. Sayın Başbakan, sağlık
çalışanları demek sadece doktorlar, emekli doktorlar demek
değil. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak tüm sağlık
çalışanlarının özlük haklarının
artırılması için kanun teklifi verdik ve şu anda Mecliste.
Sayın Başbakan, gerçekten sağlık
çalışanlarına önem veriyorsan milletvekillerinle birlikte
işte bu kanun teklifine evet de. İşte o zaman sağlık
çalışanlarının özlük hakları artmış olacak.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak buradan bu önerinin geçmesi için
elimizden geleni yapacağız.
Bir başka öneri ise, siz dediniz ki:
Yıpranma payını getiriyoruz, müjde sağlık
çalışanları. Ama gerçekleri söylemiyorsun Sayın
Başbakan. Sadece nöbet tutanlara, o da on beş gün ile dokuz gün
içinde nöbet tutanlara yıpranma payı getiriyorsun. Peki, nöbet
tutmayanlara ne yapacağız, nöbet tutanları nasıl ifade
edeceğiz? Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak her yıla doksan gün
yıpranma payı öneriyoruz. Siz yıpranma payını geriye
dönük olarak kabul etmiyorsunuz, ileriye dönük olarak kabul ediyorsunuz ama
bizce geriye dönük olarak da yıpranma payının verilmesi gerekir.
Yoksa, aksi takdirde, yirmi beş yıl, otuz yıl sonra ne
olacağını nereden bilelim? İşte bu müjdeleri gerçek
müjdeye çevirmek için Milliyetçi Hareket Partisi önerilerine de lütfen evet
deyin.
Son olarak, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
otizmin tanı ve tedavisi için şu önerileri getiriyoruz:
1) Konuyla ilgili bakanlıklardan oluşan
bir koordinasyon kurulu kurulmalı.
2) Ülkemizde 0-3 yaş grubunda çocuğu olan
ailelerin otizmle ilgili farkındalığının
artırılması ve otizm tarama ve takip zorunluluğunun
getirilmesi.
3) Çocukla ilk temas kuran sağlık
personeline bu konuda detaylı bilgilerin ve eğitimin verilmesi için
elden gelen her şeyin yapılması gerekir.
4) Erken müdahale programının ve buna
yönelik olarak yasal düzenlemelerin yapılandırılması
gerekir.
5) Aileye psikolojik destek, bilgilendirme ve
rehberlik hizmetleri verilmesi gerekir.
6) Kabullenme ve dayanışma
aşamaları için aile bireylerinin otizmle ilgili sivil toplum
kuruluşlarına katılmalarının sağlanması ve
teşvik edilmesi gerekir.
7) Otizmle ilgili farklı eğitim
terapilerini uygulayan özel eğitim öğretmenleri, sosyal hizmet
uzmanları ve terapistler dâhil tüm eğitmenlere imkânlar verilmeli ve
eğitimleri sağlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) Beni dikkatle
dinlediğiniz için hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Yurdakul.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde
İsmail Tamer, Kayseri Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Tamer. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
Anayasanın 98inci ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince otizmin ne olduğuna dair verdiği Meclis
araştırması açılması istemiyle ilgili önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, vatan ve
bayrak, Türkiyenin bölünmez bütünlüğünü korumak için şehit olan askerlerimize,
polislerimize ve sivil vatandaşlarımıza da Allahtan rahmet
diliyorum. PKK terör örgütü başta olmak üzere tüm terör örgütlerini de
lanetliyorum. Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Ayrıca, bugün 5 Nisan, Avukatlar Gününü de kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında otizm
sadece bir siyasi partinin argümanı olamaz, hiçbir parti de bu
şekilde davranmamalı. Ben çok şey söyleyeceğim ama bugün
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının Aile Bakanımıza
yapmış olduğu hakareti şiddetle kınıyorum. Özellikle,
yine, onu alkışlayan Cumhuriyet Halk Partisinin bayan
milletvekillerini de Allaha havale ediyorum. Çünkü bir bayan, genel
başkanının ağzından çıkan lafın nereye
gideceğini, ne şekilde konuşulduğunu anlamadan eğer
alkışlamışsa ben fazla bir şey söylemiyorum.
ALİ ŞEKER
(İstanbul) Bakanınıza sorun, Bakanınıza.
LEVENT GÖK (Ankara) Niye
çarpıtıyorsunuz? Hiç alakası yok, neyi
çarpıtıyorsunuz?
İSMAİL TAMER
(Devamla) Sayın Başkan, hiç öyle o şekilde şey
yapmayın, savunulacak bir tarafı yok.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Kesinlikle yok.
LEVENT GÖK (Ankara)
Çarpıtmayın ama.
İSMAİL TAMER
(Devamla) - Tam tersi, bir kere buna cevap vermeniz de çok zordur, bunun
altından kalkmanızın da zor olduğunu biliyoruz. Şahsen
ben bir milletvekili olarak bu çatı altında böyle bir ifadenin
kullanılmasını şiddetle kınıyorum, bir genel
başkana yakışmadığını da ifade ediyorum. Hiç
konuşmanıza gerek yok. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
sadece otizmli değil, engelli vatandaşlarımızı da göz
önüne almamız lazım. Bunları toplumda şefkate, ilgiye,
alakaya ihtiyaç hissedilen bozukluklar olarak değerlendirmek lazım.
Bu bozukluklar yaygın gelişme bozuklukları olarak
adlandırılabilir. Bu da 5 şekilde ifade ediliyor, işte,
otistik bozukluklar da bunların başında geliyor. Diğer
bozukluklar, Asperger bozukluğu, çocukluğun dezintegratif
bozukluğu, Rett bozukluğu ve başka türlü bozukluklar olarak
sayılabilir.
Otizm spektrum
bozukluğu, çocukluk çağı nörogelişimsel bozukluklar
içerisinde yer alan, belirtileri yaşamın ilk üç yılı
içerisinde ortaya çıkan ve yaşam boyu devam eden, sosyal
etkileşim, sözel ve sözel olmayan iletişim problemleriyle ortaya
çıkan bir bozukluktur. Tüm dünyada gözüktüğü gibi özellikle
sosyoekonomik düzeyi ne olursa olsun tüm ailelerde gözükebilir.
Toplumda otistik bozukluk on
binde 3,3le 16 arasında ama yaygın gelişimsel bozukluk
işin içine girdiği zaman da on binde 21 kişide görmek mümkündür.
Erkeklerde kızlara göre 3e 1 oranında ama yaygın olarak düşündüğümüzde
de 5e 1 oranında gördüğümüzü rahatlıkla söyleyebiliriz.
Değerli milletvekilleri,
otistik bozukluğun nedenini tam olarak tespit etmek mümkün değildir.
Ancak zekâ geriliğinin eşlik edebilmesi, epileptik bozuklukların
ve EEG anormalliklerinin sıklığının yüksek
olması, diğer tıbbi durumlarla birlikte görülmesi otizmin
biyolojik bir bozukluk olduğunu düşündürmektedir. Genetik etmenler ve
doğum öncesi, sonrası, doğum anındaki etkenlerle de
bunların daha çabuk ortaya çıkması önemlidir.
Otizmin şu anda sahip olduğumuz bilgiler
ve yöntemlerle birlikte tedavisinin mümkün olmadığını
biliyoruz ancak en erken şekilde bu bozukluğu teşhis etmek
durumunda da daha iyi tedavi şekilleriyle beraber bunların beceri
özellikleri ortaya çıkarılabilmektedir. O açıdan, özellikle 3
yaşına kadar ne kadar erken tespit edersek bu bozuklukları
ileride öğretimle birlikte ortadan kaldırmanın mümkün
olduğunu söyleyebiliriz. Tabii, bazı çocuklarda özellikle
bunların bu çocukların daha fazla etkin olabilmeleri adına
çeşitli bulgularla ortaya çıktığı da görülmüştür.
Bunlar göz kontağı kuramazlar, gözlerinize baksalar bile kısa
süreli ve sizden uzaklara bakıyormuş gibi görünebilirler;
huzursuzdurlar, bazıları birtakım ses ve kokuyu daha iyi
alır, bazıları alamayabilirler. Bunların en önemli
özelliklerinden bir tanesi, etraftaki birtakım değişiklikleri
çok kısa zaman içerisinde görür, onu ortadan kaldırana kadar da stres
içerisinde olurlar. Rutin olarak görülmeyen
ve yapılamayan alışkanlıkları bir şekilde
tespit edebilirler. Bu gibi bulgular neticesinde bunları tespit etmemiz
mümkündür.
Değerli milletvekilleri, tabii, bizim Hükûmet
olarak, bakanlıklar olarak bununla ilgili çok şeyler
yaptığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. 2 Nisan,
tüm dünyada otizm konusunda farkındalık yaratmak amacıyla
Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Otizm Farkındalık
Günü olarak ilan edilmiştir. Otizm Farkındalık Ayı olarak
bunu ifade etmişiz ve bireylerin toplumsal yaşama
katılımı konusunda farkındalığın ve duyarlılığın
artırılmasına yönelik çalışmaları da
gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Ülkemizde son yıllarda ivme
kazanan yeni engelliler politikasının sonucu olarak, engelli
bireylerin yaşam kalitelerinin artmasına ve sorunların çözümüne
yönelik çalışmalar da ayrıca sürdürülmektedir. Engelli bireylerin
yaşam alanlarında karşılaştığı sorunlara
yönelik temel haklar ve hizmetlere ilişkin yasal düzenlemeler de ihtiyaç
olduğu zaman yapılmaktadır.
En önemli yapmış olduğumuz, otizm
spektrum bozukluğu olan bireylere yönelik ulusal eylem planı
taslağını bugünlerde hazırlamış durumdayız.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız, ilgili tüm kurum
ve kuruluşların otizm konusundaki yükümlülüklerinin yer
aldığı söz konusu eylem planını Yüksek Planlama
Kuruluna sunmuştur.
Bakanlığımızca, eylem planı
taslağı kapsamında, özellikle son yıllarda birçok
çalışma daha yapılmıştır.
2014 yılında ve 2015 yılında,
Dünya Otizm Farkındalık Gününde, ilgili bakanlık ve kurumlarla,
üniversite, STKlar ve özellikle de ailelerin katılmış
olduğu organizasyonlar gerçekleştirilerek, bu bozukluk hakkında
bilgiler verilmiştir.
2015 yılı içerisinde,
Bakanlığımız ve UNICEF Türkiye temsilciliği iş
birliğinde, bakımevlerindeki otistik çocuklar için rehabilitasyon
modeli oluşturulmasına, Kısa Süreli Ulusal Bireysel Danışmanlık
Projesi uygulamalarına, otizmli bireyler için bir rehabilitasyon modelinin
kurulmasını hedefleyen projelere imza atmış
durumdayız. Eylem planı taslağı kapsamında, otizmli
bireylerin toplumsal yaşama katılımını sağlamaya
yönelik çalışmalarımız yine aynı şekilde devam
edecektir.
Ayrıca, Sağlık
Bakanlığımız 2014 yılında 3.500ü
sağlık personeli, 1.500ü eğitimci, 3.400ü öğrenciyi ve
6.367si halk eğitimi olmak üzere 14.767 kişiye farkındalık
eğitimi vermiştir.
Yine, 2015 yılında 10.558 sağlık
personeline, 3.435 eğitimciye, 10.700 öğrenciye ve diğerleri
olmak üzere toplam 53.304 kişiye yine farkındalık eğitimi
vermiştir.
Değerli milletvekilleri, biz bu çocukların
her zaman yanında olduk ve yanında olmaya da devam edeceğiz.
Hiçbir zaman bu çocukları evlerine kapanan, toplum yaşamından
uzak olan bir duruma sokmadık. Bundan önceki, 2005 yılında
çıkarmış olduğumuz Engelliler Yasasıyla birlikte de
engelli çocuklarımızla birlikte bu çocuklarımıza da gerekli
desteği verdik, gerekli eğitimleri verdik. Özel eğitimlerine
özellikle dikkat ediyoruz. Bundan sonraki dönem içerisinde de bu konunun çok
önemli olduğunu ve değerli kardeşim Çetin Beyin de
farkında olduğunu -onun da bir yakınından dolayı- her
zaman bu konunun siyasal, partilerüstü bir durum olduğunu ifade ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Destekle, destekle.
İSMAİL TAMER (Devamla) Bu konuya zaten
yapmış olduğumuz bu çalışmalardan dolayı destek
veremeyeceğimi belirtiyor, hepinize saygı ve sevgilerimi iletiyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tamer.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunacağım
Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
konuşmacının konuşması üzerine gene tutanaklara
geçmesi açısından söylüyorum efendim.
Sayın Başkan, 17, 25 Aralık yolsuzluk
operasyonunda istifa etmiş bir bakanın Rıza Sarrafa atfen
söylediği bir sözü hatırlatan Genel Başkanımızın
sözlerini çarpıtmak suretiyle bu konuda ne kadar ciddiyetten uzak
olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Genel Başkanımızın zarafeti ve
kadınlara verdiği önemi de göz önünde bulundurarak, çarpıtmaya
matuf bu sözleri Cumhuriyet Halk Partisi olarak şiddetle reddediyoruz,
kabul etmiyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Kadınlara verdiği
önemi onlara hakaret ederek mi gösteriyor?
İSMAİL TAMER (Kayseri) Hiç de
çarpıtma falan yok. Ne alakası var çarpıtmayla?
LEVENT GÖK (Ankara) Ayrıca, 4,5 milyon aileyi
ilgilendiren otizm konusunda AKP Grubunun ne yapacağını da yüce
milletimizin görüşüne havale ediyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
LEVENT GÖK (Ankara) Haydi bakalım, haydi
vicdanlar, nerede vicdanlar? (CHP ve AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Otizmi niye kabul etmiyorsunuz, yazık!
İSMAİL TAMER (Kayseri)
Çalışıyoruz, zaten yapıyoruz, kabul edilecek bir şey
yok Sayın Gök.
BAŞKAN İç Tüzükün 37nci maddesine göre
verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Onursal Adıgüzelin (2/734) esas numaralı, Sosyal
Hizmetler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/23)
4/4/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/734) esas no.lu Teklifimin TBMM
İçtüzüğünün 37nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul
gündemine alınmasını arz ve talep ederim.
Onursal
Adıgüzel
İstanbul
BAŞKAN - Teklif sahibi olarak İstanbul
Milletvekili Onursal Adıgüzele söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Adıgüzel. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ocak 2016 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına sunduğumuz, o tarihten
bugüne Komisyonda bekletilen ve gündeme alınmayan (2/734) esas no.lu
Teklifimiz üzerine konuşacağım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda
değişikliği öngören yasa teklifimizle biz, engelli
vatandaşlarımızın günlük hayatlarını
sürdürebilmesi için sağlanan bakım ücretine hane halkı gelirini
esas alan gelir şartının kaldırılmasını
amaçlamaktaydık çünkü mevcut uygulamayla engelli
vatandaşlarımız engelli bireylerin bağımsızlığı
ilkesi göz ardı edilerek ve adalet ve eşitlik ilkesine
aykırı olarak mağdur edilmektedir. Sadece engelli
vatandaşlarımız değil, onların aileleri de mağdur
edilmektedir bu uygulamayla.
Aslında mevcut uygulama acı bir
gerçeğe de işaret ediyor: Engellilerin Haklarına
İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi gibi birçok
uluslararası sözleşmeyi genelde hemen imzalayan iktidar, ne
yazık ki, bunların uygulaması aşamasına geldiği
zaman, modern toplumun engelli tanımından çok daha uzakta
davranışlar içine girmektedir. Hükûmet engelli
vatandaşlarımız için hayata geçirmekle övündüğü düzenlemelerin
çoğunda, her şeyden önce engellileri birey olarak
değerlendirmenin çok daha uzağındadır. Söz konusu
düzenlemeler engellileri birer birey olarak güçlendirmek yerine, genelde,
birlikte yaşadıkları ailelerine mahkûm kılmaktadır.
Her seferinde hayırseverliği merkeze alarak engellileri basit bir
acıma duygusunun nesneleri hâline indirgemektedir
yaptığımız çalışmalar. Engelli
vatandaşlarımızın sorunlarını ötelemekten başka
bir işe yaramıyor Hükûmetin bu uygulamaları. Engelli
vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü onları
birey olarak merkeze alan, bütüncül, sosyal politikaların
geliştirilmesiyle ancak mümkün olabilir. Bugünkü tablo itibarıyla bu
politikaları üretmekten çok uzak olduğumuzu görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; devletin resmî istatistik kurumu TÜİK 2010
yılından bu yana ne yazık ki engellilerle ilgili kapsamlı
bir çalışma yapmamış. Engellilerle ilgili kapsamlı
verilerin olmadığı bir ortamda biz nasıl engellilerle
ilgili bütüncül politikalar üretebiliriz, bunları buradan size sormak
istiyorum. Engelli vatandaşlarımıza yönelik veriler
olmadığı için engellilere yönelik ürettiğimiz politikalar
da daha çok genelgeçer politikalar olarak hayata geçirilmektedir. Öte yandan,
engellilere yönelik düzenlemelerin sürdürülebilirliğiyle ilgili de ciddi
sıkıntılar gözükmektedir.
Değerli milletvekilleri, Devlet Personel
Başkanlığı Kasım 2015 verilerine göre kamuda 22.551
engelli kadrosu açık beklemektedir. Mevcut engelli kadrolarının
yetersiz olduğunu defalarca dile getiriyoruz ama elimizdeki kotaları
bile doldurma gereği duymuyoruz. Bunun sebebini özellikle merak ediyorum.
Hükûmet neden mevcut engelli kotalarını doldurmayı bir türlü
gerçekleştirmiyor? Bu bakış açısıyla mı engelli
vatandaşlarımızı toplumsal süreçlere dâhil edeceğiz?
Diğer bir taraftan, engelli çocuklara yönelik
ayrımcılık, şiddet ve istismar ise her gün artarak devam
ediyor. Bizim yargımız ise Diyarbakırda 14 yaşında,
yüzde 50 zihinsel engelli bir kardeşimize cinsel istismar uygulayan
suçluya, ödül gibi, iyi hâl indirimi vererek şiddet ve istismarı
teşvik ediyor ne yazık ki. Yapılan araştırmalara göre,
son iki yılda -bunlar sadece medyaya yansıyan araştırmalar-
engellilerin yüzde 58i şiddete, darba ve tacize uğramış.
Diğer bir taraftan, engelli
çocuklarımız her türlü eğitimden mahrum
bırakılıyorlar. Örneğin, engellilerimizin sadece yüzde 3ü
okul öncesi eğitime ulaşabiliyor, sadece yüzde 35i de liseye devam
edebiliyor bu arkadaşlarımızın.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, engellilerin sorunlarını daha birçok istatistikle
özetleyebiliriz ama ben burada daha fazla rakamdan bahsetmeyeceğim.
Beş dakikalık bir konuşma engellilerin sorunlarını
özetleyemez. Ama biz bu kürsülerden son zamanlarda defalarca rakamlardan,
sayılardan bahsediyoruz ama konuştuğumuz bu sayıların,
rakamların birer birey, çocuk, eş, evlat, anne, baba, kardeş
olduğunu unutmamalıyız. Sayılar, rakamlara
sığdırılamayacak kadar büyük acılar
yaşıyoruz ülkemizde. 400e ulaşan şehit. diyoruz.
Şehitlerimize, buradan, Allahtan rahmet diliyorum. Suruçta 33, Ankara
Garında 103
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ONURSAL ADIGÜZEL (Devamla) Bir dakika daha
BAŞKAN - Sayın Adıgüzel, ek süre
uygulamamız yok efendim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bir selamlamak için
Sayın Başkanım.
ONURSAL ADIGÜZEL (Devamla) Bir selamlama,
tamamlamak için ek süre istiyorum.
BAŞKAN Sayın Adıgüzel, söz
veremiyorum.
ONURSAL ADIGÜZEL (Devamla) Tamam, teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, 31/3/2016
tarihinde grup başkan vekilleriyle yapılan toplantıda
alınan karara göre bütçenin ilk ve son günkü konuşmaları ile
genel başkanların konuşmaları hariç hatiplere ek süre
verilmeyeceğine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu
vesileyle bilginize sunmak isterim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanının başkanlığında siyasi parti grup
başkan vekilleriyle 31 Mart 2016 tarihinde yapılan toplantıda
mutabık kalınan birtakım hususlar var. Bu mutabakat Genel Kurul
çalışmalarıyla ilgili bazı hususları içeriyor. Bu
mutabakat metninin 11inci maddesine göre bütçenin ilk ve son günkü
konuşmaları ile genel başkanların konuşmaları
hariç hatiplere ek süre verilmeyecektir. Bundan sonraki uygulamanın bu
şekilde olacağını sizlerin bilgisine sunuyorum. Bu tüm
Genel Kurulun, tüm siyasi parti gruplarının üzerinde mutabık
kaldığı bir konudur. O nedenle uygulamamı
yadırgamayın.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bence
yanlış Sayın Başkan. Başkanların nezaket
kuralları uyarınca nasıl söz alması gerekiyorsa
milletvekillerinin de gerekir.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
(Devam)
1.- İstanbul
Milletvekili Onursal Adıgüzelin (2/734) esas numaralı, Sosyal
Hizmetler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/23) (Devam)
BAŞKAN Önerge üzerinde bir milletvekili
olarak Ali Şeker, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Şeker. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bugün 5 Nisan Avukatlar Günü. Adaletin tecelli
etmesi için emek veren, mücadele eden avukatlarımızın gününü
kutluyorum. Adaletin her türlü vesayetten arındırıldığı,
talimatla görev yapan sulh ceza mahkemelerinin olmadığı, adalet
mücadelesi verenlerin baskı görmedikleri, Cumhurbaşkanının
Anayasayı tanıdığı bir hukuk sistemini birlikte
kurmayı umut ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Barış
istiyoruz. dediği için yandaş yerel medya tarafından
aylardır hedef gösterilen Balıkesir Milletvekilimiz Mehmet Tüme,
önceki gün Balıkesirde katıldığı bir şehit
cenazesinde yapılan faşist saldırıyı kınayarak
konuşmama başlamak istiyorum.
Barış istiyoruz, insanlar ölmesin diyoruz,
bu kadar net. Faşist çeteler ve onları destekleyenler şunu
bilsin ki Türkiyenin neresinde olursa olsun barış isteğimizi
daha gür bir biçimde ifade etmeye devam edeceğiz.
7 Hazirandan bu yana 400 vekil
alamadığınız için uygulamaya soktuğunuz kaos
planıyla 400den fazla şehit verdik maalesef, 1.000den fazla
vatandaşımızı kaybettik. Düğmeye basarak kaos
planını uygulamaya sokanlar bu planın uygulanmasına bir an
önce son versin istiyoruz. Çatışma ortamının son
bulması için yüce Meclisimizde 4 parti bir araya gelerek
sorumluluğumuzun gereğini yerine getirelim. Yeni şehitler, yeni
gaziler gelmesin, yeni can kayıpları yaşanmasın ve yeni
engelliler yaratılmasın istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde
hayatlarını güçlükle sürdürmeye çalışan engelli
vatandaşlarımızla ilgili olarak verilen kanun teklifiyle ilgili söz
almış bulunmaktayım. Milletvekili arkadaşım Onursal
Adıgüzel teklifin gerekçesini biraz önce anlattı. Engelli
hakları, engel durumu nedeniyle engellilerin engelsiz bireyler gibi
eşit haklara erişiminin sağlanması için pozitif
ayrıcalık tanınması gereken haklardır.
Devlet, engelli vatandaşların
haklarını vermek adına vergi toplamaktadır herkesten.
Engelli bireyin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını ailesinin üzerine
bırakmamalı, bu konuda sosyal devlet olma sorumluluğunu yerine
getirmelidir devletimiz. 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanuna
göre, engellilerin tüm hak ve hizmetlerden yararlanması için fırsat
eşitliğinin sağlanması, engellilerin
bağımsız yaşayabilmeleri ile topluma tam ve etkin
katılımları için erişilebilirliğin
sağlanması, engellilerin ve engelin ortadan
kaldırılması için, engellilerin istismarının önlenmesi
için her türlü önlemi almak durumundadır. Engelliliğe dayalı
ayrımcılık yapılamaz, ayrımcılıkla mücadele
engellilere yönelik politikaların temel esasını
oluşturuyor. demektedir bu yasa.
Birleşmiş Milletler Engelli Hakları
Sözleşmesine tarafız biz de. 3 Aralık 2008de bu sözleşme
Meclisimiz tarafından onaylandı, 28 Ekim 2009 tarihinde
yükümlülüklerini yerine getirmek için Türkiyeyi bağlayıcı
kıldı. Ama, bu tarih sürekli olarak ertelendi ve yıl 2016 oldu,
biz hâlâ yükümlülüklerimizi yerine getirmedik.
Onursal arkadaşımızın
verdiği rakamlardan birisini özellikle hatırlatmak istiyorum sizlere.
Devletimizin 2 milyon 100 bin memur kadrosu var, yasaya göre 63.207 engelli
kadrosu olması gerekiyor ama kadrolu olarak çalışan engelli
40.656. Yüz binlerce işsiz engelli varken 22.500 devlet kadrosu,
engelliler için ayrılan kadro boş olarak tutuluyor. Bu boş
kadrolara rağmen, yasal hakları olmasına rağmen
çalışmak isteyen engelli vatandaşlarımız memur
kadrosuna alınmıyorlar. Devlet koyduğu kanunları devlet
kadrolarında bile yaşama geçirmezken, devlet bile kendi kurallarına,
kanunlarına uymazken çıkarılan yasalar ne işe yarar?
Daha pratik bir örnek vereyim: Görme engellilerin
ulaşımının daha rahat ve güvenli olması için
kaldırımlara çekilmiş olan sarı kabartılı bantlar
var. Birçok belediye bu şeritlerin arasına otobüs durakları
koyuyor; burada, bu fotoğrafta gördüğünüz gibi. Şubat ayında
ve Gaziantepten, eski aile ve sosyal hizmetlerden sorumlu Bakan Fatma
Şahinin Belediye Başkanı olduğu yerden bu resim.
İçinden görme engelli yolu geçen otobüs durağı burada
gördüğünüz.
Saygıdeğer milletvekilleri, engeller
beynimizde başlar ve biter. Bunları bir sorun olarak
algılayıp çözmek ve hayatı kolaylaştırmak bizim
elimizde. Verdiğimiz kanun teklifi engellilere bakım desteğinin
gelir şartına bağlanmasını düzenleyen, bu şartlar
nedeniyle engellilerin yaşadığı mağduriyeti ortadan
kaldırmaya yönelik bir tekliftir. Gelin, hep birlikte sorunu ortadan
kaldıralım ve bu problemi birlikte çözelim istiyoruz.
Hepinize teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Şeker.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergeleriyle diğer denetim konularını görüşmüyor ve
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporları (1/596) (S.
Sayısı: 149) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
1 Nisan 2016 tarihli 65inci Birleşimde İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 149 sıra sayılı
Kanun Tasarısının ikinci bölümünde yer alan 19uncu madde
üzerinde İstanbul Milletvekili Hüda Kaya ve arkadaşlarının
önergesinin oylama işleminde kalınmıştı.
Şimdi önergeyi hatırlatmak amacıyla tekrar okutup
oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 19uncu maddesinin tasarıdan çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Hüda Kaya (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 19uncu maddesinin (2)nci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 31.03.2016
"(2) Birinci
fıkrada sayılanlar başkanın yetkilendirmesi halinde tüm
kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel
kişilerden ilgili bilgi ve belgeleri istemeye, incelemeye ve bunların
örneklerini almaya, ilgililerden yazılı ve sözlü bilgi almaya,
özgürlüğünden mahrum bırakılan ya da koruma altına
alınan kişilerin bulundukları cezaevleri ve tutukevlerini,
ıslahevlerini, gözetleme merkezlerini, rehabilitasyon merkezlerini, geri
gönderme merkezlerini, karakolları, hastane hükümlü
koğuşlarını ziyaret etmeye, buralarda inceleme yapmaya ve
gerekli tutanakları düzenlemeye, kötü muameleye maruz
kaldığı iddia edilen kişi ya da kişilerle
görüşmeye yetkilidir. Kamu kurum ve kuruluşları ile diğer
gerçek ve tüzel kişiler kurumun ziyaretlerini kolaylaştırmak ve
taleplerini gecikmeksizin yerine getirmek zorundadırlar.
Ahmet
Akın (Balıkesir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Komisyonun ve Hükûmetin
katılmadığı önerge üzerinde Nihat Yeşil, Ankara
Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yeşil. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Yeşil, süreniz beş
dakikadır.
NİHAT YEŞİL (Ankara) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 19uncu maddesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Avukatlar Gününüzü de ayrıca kutluyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, insan
haklarının geliştirilmesi konusunda çalışmak ve bu
alanda ışık tutacak katkılar sunabilmek her insan için bir
onurdur. Bu onuru hepimizin iyi niyetle paylaşması gerekir. Her insan
dil, din, ırk, cinsiyet, felsefi ya da siyasi düşünce
ayrımına tabi tutulmadan, güven içinde ve özgür biçimde
yaşamı hak eder. Bu sebeple, hak ve özgürlüklerin
geliştirilmesi, insanın insana zulmünün ortadan
kaldırılması ve insanlar arasında eşitlikçi bir
anlayışın gelişmesi elbette hepimizin ortak amacı
olmalıdır. Biz bu konuda herkese güvenmek istiyoruz. İnsan
hakları konusuna tamamen ön koşulsuz yaklaşıyoruz ancak bu
konuda ülke olarak sınıfta kaldık.
İnsan Hakları Derneğinin tespitlerine
göre, sadece 2015 yılında insan haklarının ihlalinde 348
kadının şiddet ve tecavüz sonucu öldürüldüğü, 186
çocuğun cinsel istismara uğradığı, 188 çocuğun
darp ve işkenceye uğradığı ve 55 çocuğun da bu
sebeple yaşamını yitirdiği, 1.379 kişinin
gözaltında işkenceye ve kötü muameleye maruz
bırakıldığı, 31 gazetecinin cezaevlerinde
tutulduğu, 5 gazete matbaası, 3 gazete bürosu, 1 dergi, 9 dergi
bürosu, 1 yayınevi, 2 televizyon kanalı baskını, 1 dernek
binası olmak üzere basına yönelik toplam 26 tane saldırı
yapıldığı tespit edilmiştir. Gerçekleşen 77
ırkçı ve ideolojik saldırıda 1.523 kişi
yaralandığı ve 2 kişinin bu olaylarda öldüğü, 26.851
İnternet sitesinin erişime yasaklandığı, 545
toplantı ve gösteriye güvenlik güçlerinin müdahale ettiği,
aralarında siyasi partilerin ve derneklerin de bulunduğu 68 kuruma
güvenlik güçlerinin baskın yaptığı, Karamandaki Ensar Vakfında
45 çocuğun tecavüze uğradığı, on dört yıllık
AKP iktidarında daha saymakla bitiremeyeceğimiz binlerce hak ve
özgürlük ihlalinin yaşandığı bir Türkiyede gerçek anlamda
insan hak ve özgürlüklerinden söz edebilir miyiz? Bu koşullarda
vatandaşlarımızın AKP iktidarına güvenmesi mümkün
müdür? Biz ne kadar iyi niyetli olmaya çalışırsak
çalışalım yaşananlar ortadadır. AKPnin on dört
yıldır sürdürdüğü politikalar her alanda olduğu gibi insan
hakları konusunda sınıfta kalmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, görüşülen
kanun tasarısında belirtilen, ülkemizde insan haklarının
korunması, ayrımcılıkla mücadele, işkence ve kötü
muameleye karşı ulusal ihlalleri önlemeye yönelik bir kurumun
kurulmasına elbette biz de tarafız ve istiyoruz. Ancak,
hazırlanan kanun tasarısı, insan haklarını
koruması, insan hak ve özgürlüklerini kullanması öngörülen kurumun
yapısı ve işlevi yönünden son derece eksik ve sorunludur.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından
ortaya konulan Paris İlkeleri açık ve nettir. Görüşülmekte olan
kanunda kurulması öngörülen İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
da Paris İlkelerine uygunluk göstermek zorundadır ancak tasarı
bu zorunluluğu karşılamıyor.
Ayrıca, tasarının
ayrımcılık kavramını gerektiği şekilde ve
açıkça tanımlamadığı görülüyor. Hangi
ayrımcılık türlerinin insan hakları ihlaline neden
olduğunu nasıl belirleyeceksiniz?
Bunun yanında, tasarıda
oluşturulması öngörülen kurulun yapısı bizleri
endişeye düşürüyor. 11 üyeden oluşan kurulun 8 üyesinin Bakanlar
Kurulu tarafından, 3 üyesinin de Cumhurbaşkanı tarafından
seçilmesi insan hakları ihlallerinin tespitinde ve önlenmesinde Hükûmetin
müdahalesini açık ve mümkün kılıyor.
Ayrıca, İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısı üniversitelerin, sivil toplum
kuruluşlarının, demokratik kitle örgütlerinin ve ülkemizde insan
hakları konusunda çalışma yürüten bağımsız
kuruluşların görüşleri alınmadan
hazırlanmıştır. Hükûmet, bu konuda tekçi bakış
açısını koymakla mükellef
Bu çerçevede, tasarının geri çekilerek
ulusal ihlalleri önleme mekanizması içinde, hukuk mevzuatının
insan haklarına dair eksiklerini de dolduracak ciddi ve ayrı bir yasa
için çalışma yapılması gerekmektedir. Milletvekili olurken
bu kürsüde hepimiz, toplumumuzun huzuru ve refahı için millî
dayanışma ve adalet anlayışıyla herkesin insan
haklarından ve temel özgürlüklerden yararlanmasını hedef edindik
ve bu konuda şeref sözü verdik.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yeşil.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, son önergeyi okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 19uncu maddesinin (1)inci fıkrasındaki
İnsan Hakları ve Eşitlik Uzman Yardımcıları ve
Başkan tarafından görevlendirilen diğer Kurum personeli
ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ruhi Ersoy (Osmaniye) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Varlı. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu yasa Avrupa Birliği uyum adı
altında çıkartılan bir yasa, Avrupa Birliği istediği
için, zorladığı için çıkartılan bir yasa ve bununla
birlikte mülteci kabulü yapılırsa ve birçok yasa
çıkartılırsa altıncı aydan sonra beyefendiler de
lütfederse Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşlarının vizesiz
dolaşım hakkı elde edilecek. Tabii, bununla ilgili istedikleri,
bize dikte ettikleri, dayattıkları birçok şey var, biz de sanki
bunlara çok ihtiyacımız varmış, onlardan alınacak çok
ders varmış gibi veya onlardan öğreneceğimiz şeyler
varmış gibi bu yasalarla uğraşıyoruz.
Bir defa, insan hakları konusunda Avrupa önce
kendisine bakmalı. Yani bizim, Avrupadan insan hakları konusunda
alabileceğimiz hiçbir ders yok ki. Yani onlar dün Afrikayı
işgal ettiklerinde oranın bütün tabii kaynaklarını
sömürdüler, insanları aldılar, götürdüler, kendilerine köle
yaptılar; Amerikayı işgal ettiklerinde, Amerika
Kıtasını keşfettiklerinde Kızılderilileri yok
ettiler, Kızılderilinin nesli kalmadı. Dolayısıyla,
yine kendi aralarındaki savaşlarda Yahudileri fırınlara
atarken bizim atalarımız Yahudileri aldılar, kendilerini burada
misafir kabul ettiler ve yerleştirdiler, onların yaşamasına
müsaade ettiler. Onun için, bizim, Avrupa Birliğinden bu manada, Avrupa
ülkelerinden bu manada alabileceğimiz hiçbir ders yok ama biz neyin
ezikliğini yaşıyoruz, neyi bu manada haykırıp
söyleyemiyoruz anlayamadığımız nokta burası. Yani 3
milyar avro veya 6 milyar avro karşılığında, burada
hayatlarını riske atarak, kimisi boğularak, kimisi
boğulmayı atlatarak Avrupaya gitmiş mültecileri tekrar geri
kabul ediyoruz yani sanki Türkiyede yaşayan onca Suriyeli
yetmiyormuş gibi bir de onların gönderdikleriyle biz burada
uğraşacağız.
Yani, bakın, değerli
arkadaşlarım, Türkiyede hırsızlık arttı,
fuhuş arttı, adam öldürme, darp attı, kapkaç arttı,
artık insanların can emniyeti yok, mal emniyeti yok. Akşamüzeri
bir bakıyorsunuz bir bağırtı çöküyor, ne oldu? Birinin
evini soymuşlar. Koştur koştur oraya gidiyorsun. Ne oldu?
Suriyeliler girmişler, soymuşlar. Yani ben o insanları hor
görmüyorum, asla böyle bir mana çıkmasın, Allah onlara yardım
etsin, Allah kimseyi vatansız bırakmasın, Allah kimseyi
vatanından kaçmak zorunda bırakmasın. Ama onları bu duruma
düşürenlere lanet olsun. Yani onları hangi hakla bu duruma
düşürdüler? Kimler düşürdü, kimler bunun destekçisi oldu, Allah
onların belasını versin. Ben onları
yadırgamıyorum, insanlar aç. Yani böyle bir atasözü var ama biraz
argo olur, burada söylemek istemiyorum. Neyse
Değerli arkadaşlarım, yani, biz,
vizesiz dolaşım hakkı alacağız diye, Avrupa
Birliği bize bunu verecek diye, bize dayattıkları birçok
yasayı çıkartmakla şu anda mükellefiz. İşte insan
hakları konusu da bunlardan bir tanesi. Demin de söylediğim gibi,
onlar Afrikanın madenine talipken bizim atalarımız Afrikaya
gittiklerinde oraya hizmet götürmüşler, bizim atalarımız
Balkanlara gittiklerinde oraya köprü götürmüşler, han götürmüşler,
hamam götürmüşler ve -insanlara insanca yaşamayı- dinî
vecibelerini dahi serbest bırakmışlar ama bugün Avrupalı,
gittiği her yere kötülük götürmüş, kan götürmüş,
gözyaşı götürmüş. İşte Afganistan, işte Irak,
işte Suriye yani gözümüzün önünde en basit
yaşadığımız, gördüğümüz ülkeler bunlar. Yani bir
karıştır, birbirine düşür, ondan sonra onlar birbirini
gırtlaklarken sen silah sat, zengin ol ve o ülke birbiriyle
uğraşırken, birbirini yerken git oraya konuşlan, o ülkenin
tabii kaynaklarını al, kendi cebine doldur, kendi
vatandaşlarına götür. Bunların anlayışı bu. Onun
için, onlardan bizim alabileceğimiz hiçbir ders yok. Onların vatandaşları
bizden çok daha kıymetli değil. Onların insanlarının
hayat tarzı bizden çok daha önemli olmamalı. Ama bugün
baktığımız zaman, Avrupalı, kendi insanının
hayatını korumak, kendi insanına daha iyi hayat
yaşatabilmek için başka ülkelerin insanlarını ezip,
başka ülkenin insanlarını ayaklarının altına
alıp onların her türlü haklarını, hukuklarını
ellerinden almaya çalışıyor.
Onun için, bu manada bizim Avrupa Birliğine
vereceğimiz çok şey var, anlatacağımız çok şey
var ama Avrupa Birliğinden alacağımız hiçbir şey yok.
Avrupa devletlerinden alacağımız hiçbir şey yok. Onlar önce
Afrikanın hesabını versinler, onlar önce
Kızılderililerin hesabını versinler.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Varlı.
Görüşmesini tamamladığımız
son önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
19uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Birleşime kırk beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
20nci madde üzerinde üç adet önerge vardır,
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 20nci maddesinin (3)üncü
fıkrasının "İnceleme ve araştırma konusuyla
ilgili olarak gerek görülmesi hâlinde Başkan ya da kurul tarafından
alınacak kararla, tanık veya ilgili kişileri dinlemek üzere
ücreti Kurum bütçesinden ödenmek üzere bilirkişi
görevlendirilebilir." şeklinde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
Deniz Depboylu Mustafa Mit Nuri Okutan
Aydın Ankara Isparta
İsmail Faruk Aksu Zihni Açba Mehmet Erdoğan
İstanbul Sakarya Muğla
Arzu Erdem Erkan Haberal Ruhi Ersoy
İstanbul Ankara Osmaniye
Mehmet Ali Aslan
Batman
BAŞKAN Şimdi, diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 20nci maddesinin (3)üncü fıkrasının
tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Akın Mahmut
Tanal Onursal
Adıgüzel
Balıkesir İstanbul İstanbul
Tahsin Tarhan Şenal Sarıhan
Kocaeli Ankara
BAŞKAN Şimdi, maddeye en
aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 20nci maddesinin tasarıdan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel İdris Baluken Bedia Özgökçe Ertan
Diyarbakır Diyarbakır Van
Mahmut Celadet Gaydalı Kadri
Yıldırım Sibel
Yiğitalp
Bitlis Siirt Diyarbakır
Mehmet Ali Aslan
Batman
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Mehmet Ali Aslan,
Batman Milletvekili.
Buyurun Sayın Aslan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MEHMET ALİ ASLAN (Batman) Sayın
Başkan, Sayın Divan ve değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, altı bin yedi yüz altmış
altı yıldır kutlanan; Asuri, Süryani, Keldani ve Aramilerin
Akito Bayramını kutluyoruz. Ta Akadlardan, Asurlardan ve Babiller
döneminden beri kutlanmaktadır. Süryanice olarak da
(x) şeklinde bir kutlama
yaptım.
Ve bugün 5 Nisan Avukatlar Günü,
avukatlarımızın da Avukatlar Gününü kutluyoruz. Ama avukatlar
maalesef artık avukat tutar hâle gelmiştir bu son süreçte. Bu
anlamıyla da Allah onlara ve bizlere yardımcı olsun.
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
Kanunu Tasarısıyla ilgili konuşuluyorken, maalesef, hâlen çok
aleni bir şekilde insan hakları çiğnenmektedir. Örneğin,
geçen hafta araştırma önergemiz vardı, hayatını
yitiren Bediüzzamanla ilgili, Şeyh Saitle ilgili, Seyit Rızayla
ilgili; hâlâ kabirleri bulunmuş durumda değil ve maalesef, hâlâ Saidi
Nursi-Saidi Kürdi tartışmaları yapılıyor. Bu da
ölmüş insanların kemiğini sızlatan
Ve bu
tartışmalardan, eminim, şu anda ruhen de rahatsız
olmaktadırlar. Saidi Kürdiyi kabul etmeyen, Saidi Nursiyi
anlamamıştır; Saidi Nursiyi de kabul etmeyen, Saidi Kürdiyi
anlamamıştır. Bediüzzamanın konjonktürel olarak, siyasi ve
politik gelişmelere paralel olarak kullanmış olduğu isimler
vardır. Eski Sait, Yeni Sait, Ebu Lâşey, İbnüzzaman gibi
çokça lakap ve isim kullanmıştır, bu yönüyle de bir bütün olarak
Bediüzzamandır. Irki tartışmalardan uzak tutulması
gerekiyor. Biz onun fikirlerine, eserlerine, külliyatına önem veriyoruz;
ırkı tabii ki tartışma konusu
yapılmamalıdır.
Az önce bir hatip arkadaş güzel söyledi, Avrupa
kriterlerini eleştirdi. Tamam, biz, Cenevre Sözleşmesini, Paris
Sözleşmesini, Varşovayı, Avrupa uyum yasası kriterlerini,
Magna Cartayı bir tarafa bırakalım; buyurun, İslam tarihi
içindeki referansları ele alalım. Örneğin, Hilful Fudul diye bir
anlaşma vardır. Peygamber (AS) 20 yaşındayken,
peygamberliği gelmeden, önce Mekkeye gelen hacılara bir şekilde
zulmediliyordu, malları ellerinden alınıyordu. En sonunda kalkıp
ne dendi? Mekke ehli toplanıp dedi ki: Biz bu zulmü kabul etmeyelim. Biz
bütün kabileler bir araya gelip bir komisyon oluşturalım. Ve o
komisyonda kimler yer alıyordu? Müşrikler vardı, Hristiyanlar
vardı, Hanif dinine mensup kabileler vardı. Bunların
ortaklaştığı bir şekilde, bugünkü anlamıyla,
insan hak ve hukukunu savunacak bir komisyon oluşturuldu yani
parlamentonun tek bir grubundan oluşturulmadı. Bugün oluşturulan
komisyonun 8 üyesi bakanlar tarafından, 3 üyesi Cumhurbaşkanı
tarafından atanıyor. Bu, İslamın o referanslarına da
aykırıdır. Aynı şekilde, Medine Vesikası da
aslında bu oluşturulan kurulla ilgili
Daha doğrusu, bu kurul
çelişiyor çünkü Medine Vesikasında da bütün etnik, dinî
azınlıkları temsil eden insanlar vardı ve o şekilde
adalet daha fazla tecelli ediyordu.
Ben sözlerimi bitirip sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aslan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı talebi
olduğu için oylamada karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler
Etmeyenler
Karar yeter sayısının olup
olmadığı konusunda Başkanlık Divanında tereddüt
oluşmuştur. O nedenle oylamayı elektronik cihazla
yapacağım.
Oylama için iki dakika süre veriyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.29
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
149
sıra sayılı Kanun Tasarısının 20nci maddesi
üzerinde Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan ve arkadaşlarının
önergesinin oylaması sırasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi
149 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 149 sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısının 20nci maddesinin
(3)üncü fıkrasının tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Şenal
Sarıhan (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FATMA
BENLİ (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz Muhterem Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Şenal
Sarıhan, Ankara Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Sarıhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Değerli
Başkanım, değerli kâtip üyeler, milletvekili
arkadaşlarım ve çalışan arkadaşlar; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bir süredir görüşmekte olduğumuz yasa
tasarısının 20nci maddesi üzerinde konuşmam gerekiyor. Bu
konuda çalışanlara, uzman olarak çalışanlara tanık
dinleme yetkisi veriliyor. Şimdi, tanık dinleme yetkisinin yargıca
ait bir yetki olduğu hepimizin malumudur. Belki özel idari
soruşturmalar için tanık dinleme gibi bir usul olabilir ama
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu gibi bir kurumda hem tanık
dinleme yetkisinin verilmesi hem de usulsüz bir biçimde tanıkların
dinlenmesinden sonra bilirkişi raporu gibi bu raporların
değerlendirilerek yargının yetkisine müdahale edilmesi
konusundaki düzenlemelerin açıkça hem iç hukukumuz yönünden hem de
uluslararası hukuk yönünden önemli ayrılıklar, önemli sorunlar
yaratacağı ortada. Öylesine alelacele düzenlenmiş bir
tasarıyla karşı karşıyayız ki -bunu daha önce de
ifade etmeye çalıştık- tasarı üzerinde
arkadaşlarımızın, gerek insan hakları alanında
çalışan arkadaşlarımızın gerekse hukuk bilgisi
olan arkadaşlarımızın bir arada oturarak bir alt
komisyonda...
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda
bir uğultu vardır. Lütfen efendim...
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Hayır
efendim, kadın hakları savunucularından merak ettiklerimiz
vardı, onun için uğultu.
BAŞKAN Lütfen sayın milletvekilleri...
Buyurunuz Sayın Sarıhan.
ŞENAL SARIHAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, şimdi insan hakları konusunu konuştuğumuz
bugün, aynı zamanda hem polisle ilgili hem de avukatla ilgili yani
güvenlik alanında çalışmakta olan ya da hakkın teslimi
alanında çalışmakta olan iki kesimle ilgili de bir gün
kutlamasında bulunduk. Bu kutlamalarımız sırasında,
Avukatlar Günü üzerinde ben de birkaç şey söyleyerek bu tasarıyla da
bağlantısını ifade etmek istiyorum.
Elimizdeki tasarı, işkence, zalimane
muamele ve kötü muameleyle ilgili olarak, bu muameleden etkilenecek olan
kesimlerin bulundukları yerlerin kontrolü konusunda, izlenmesi konusunda,
oralarda insan haklarına uygun muamelenin yapılması konusunda
kuruma yetki veriyor. Bu yetkiyi imzalamış olduğumuz sözleşmeye
bağlı olarak -ki sözleşmenin imzalanma tarihinden itibaren bir
yıl içinde bizim bir yasa yürürlüğe koymamız gerekiyordu, bunu
yapamadık, daha doğrusu farklı bir biçimde yaptık- insan
hakları inceleme kurulu gibi bir kurul oluşturduk ancak oluşturduğumuz
kurul, oluştuğu tarihten altı ay sonradan başlamak üzere,
bütün uluslararası denetim mekanizmalarınca yetersiz, eksik olarak
görüldü.
Şimdi, sadece imzalamış
olduğumuz sözleşme, ki sözleşmenin imzalanmasından da
yıllarca sonra aslında bu yasa tasarısı gündeme gelmiş
oluyor, bu tasarı üzerinde yeni bir düzenleme yapmaya
çalışıyoruz. Olumlu bir noktaya da değinmek istiyorum,
aynı zamanda kapalı kurumların incelenmesi konusunda
uluslararası sözleşmeyi de aşan bir düzenleme yapıyoruz.
Ama, içinde bulunduğumuz bu tasarının
hazırlanışı sırasında kimlerin bu incelemeleri
yapacağı yani hangi kurulların, hangi yetkilerle
donatılmış olan kurumların yapacağı konusunda
ciddi bir sorun var. Nedir o sorun? Kabul edip geçirmiş olduğumuz,
daha doğrusu kabul ederek geçirmiş olduğunuz tasarının
ilgili maddesinde kurul üyelerinin 3ü Cumhurbaşkanı tarafından,
diğerleri ise Bakanlar Kurulu tarafından belirleniyor. Şimdi,
olumlu olana da işaret ettim, olumlu gördüğüm noktaya da işaret
ettim ama aynı sözleşmede der ki: Bu kurullar çoğunlukla insan
hakları alanında çalışan sivil toplum
kuruluşlarından ya da insan hakları alanında
çalıştığı ve isim yaptığı bilinen
insanlar arasından belirlenir ve her hâlükârda bağımsız ve
yansız olması gerekir. Şimdi, arkadaşlar, Allah
aşkına, Bakanlar Kurulu kimi temsil eder? Hükûmeti.
Cumhurbaşkanı, bugünkü hâliyle de, başka türlü de olsa, yine
idareye yakın olan bir yetkilidir. Peki, bunun, bağımsız
bir şekilde, yansız bir şekilde bu incelemelerin
yapılması bugünkü yapıyla nasıl mümkün olacaktır?
Olmayacaktır değerli arkadaşlar. Burada yasa yaparken eğer
biz insan haklarını temel almazsak ve o temel üzerinden yeni yasalar
inşa edemezsek hepimiz zor durumda kalacağız, bunu bilgilerinize
sunmak istiyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Sarıhan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum
LEVENT GÖK (Ankara) Yoklama
talebimiz var.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
BAŞKAN Yoklama talebi
vardır.
Yoklama talebinde bulunan
sayın milletvekillerinin önce isimlerini tespit edeceğim.
Sayın Gök, Sayın
Altay, Sayın Torun, Sayın Sarıhan, Sayın Yalım,
Sayın Gürer, Sayın Bayır, Sayın Altaca
Kayışoğlu, Sayın Kuyucuoğlu, Sayın Zeybek,
Sayın Yıldız Biçer, Sayın Tanal, Sayın Özdemir,
Sayın Kayan, Sayın Akyıldız, Sayın Sertel, Sayın
Salıcı, Sayın Akkaya, Sayın Özkan, Sayın Yüksel.
Yoklama için iki dakika süre
vereceğim ve yoklama işlemini elektronik cihazla yapacağım.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporları (1/596) (S.
Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Şimdi diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 20nci maddesinin (3)üncü
fıkrasının "İnceleme ve araştırma konusuyla
ilgili olarak gerek görülmesi hâlinde Başkan ya da kurul tarafından
alınacak kararla, tanık veya ilgili kişileri dinlemek üzere
ücreti Kurum bütçesinden ödenmek üzere bilirkişi
görevlendirilebilir." şeklinde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Haberal (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Sayın Erkan Haberal, Ankara Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Haberal. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ERKAN HABERAL (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün itibarıyla 7 Hazirandan bu yana 451
şehidimiz, yılbaşından bu yana 192 şehidimiz
vardır. En son dün Nusaybinde 1 binbaşı ve 1 uzman
çavuşumuzu ve dün gece de Silopide Rize Pazar Sitor köyünden Yaşar
Yavaş isimli Özel Harekâtçı kardeşimizi şehit verdik.
Hepsinin yeri, mekânı cennettir. Kalbimiz, gönlümüz, her şeyimiz
onlarla beraberdir, aileleriyle beraberdir.
Ayrıca, Azerbaycanda verdiğimiz 16
şehit kardeşimizi saygıyla anmak isterim buradan. Dünyanın
neresinde bir Türk şehit olursa bizim için bu milletin şehididir,
Türkiyenin şehididir, Türk milletinin şehididir. Azerbaycan
demişken özellikle altını çizmek istediğim bir şey
var, Azerbaycanda yaşayan insanlar Azeri değil, Türk milletidir,
Türk halkıdır. Azeri ismi, Sovyet Rusyanın asimilasyon
projesidir, ayrıştırma projesidir, farklılaştırma
projesidir, özellikle Türk milletine karşı cumhuriyet döneminden önce
başlattığı bir dayatma projesidir. Orada yaşayan vatandaşlarımızın,
Azerbaycanda yaşayan Türklerin bize söyledikleri bir şey
vardır, Bize Azeri diye bir siz, bir de bizim kuzeyimizdekiler
söylemektedir. demektedirler. Onlar, Türk milletinin bir ferdidirler.
Sayın milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz yasa tasarısı genel itibarıyla insan hakları
ihlallerini direkt ilgilendirmesi bakımından eksik ve felsefe
açısından sorunludur. Tasarının en başındaki
ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik ilkesi, adı içinde
hazırlayanların kendi düşüncelerini ön plana koydukları
tasnif zaten isme karşıdır, vicdanlarda gerçekten ciddi bir soru
işareti bırakmıştır. Milliyetçi Hareket Partisinin bu
konudaki temsilcisi olan milletvekilimizin yasa tasarısındaki
muhalefet şerhinde de böyle bir kurumun oluşturulmasına olumlu
bakılmış lakin özellikle Anayasanın 10uncu maddesine
atıfta bulunularak eşitlik ilkesinin zedelenebileceği vurgusu
yapılmıştır. İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
kurulurken toplumumuzdaki bütün insanlarımızın temsilcileri olan
siyasi partilerin görüşlerine yer verilmemesi ve bu kurumda yeterince,
hatta hiç temsil edilmemeleri İnsan Hakları Kurumu değil,
iktidar hakları kurumu olarak isimlendirilmesine sebebiyet vermesine neden
olacaktır.
20nci maddede yer alan bilirkişi
görevlendirmesi ve tanık dinlenmesi unsurları özü mahiyetiyle
karşı çıkamayacağımız, destek olmamız
gereken ifadelerle dolu olsa da bu ülkede ekmekten, sudan, etten, elektrikten,
petrolden, her türlü alın terinden vergi alınıyorsa, bir gelir getirmesi
bakımından da bilirkişiden de vergi alınması Anayasanın
gereğidir, kaçınılmazdır. Eğer vergilendirme
yapıldıktan sonra bilirkişi ücretinin düşeceği
zannıyla bu tahdit getirilmiş ise ek göstergelerde yapılacak
değişikliklerle bu durum bilirkişinin lehine pozitif olarak
düzeltilebilir.
20nci maddenin (3)üncü bölümünde yer alan
araştırmaya yetkili kurum personelinin tanık
dinleyebileceği, izni ise soru işaretleriyle doludur. Tanık olan
kişilere ücretlendirme yapılıp yapılmayacağı,
hangi koşullarda çağırılıp
çağırılmayacağı belirtilmemiştir.
Bilirkişilerin yaptıkları görevle aynı yoğunlukta
olmasa da tanık olarak gelmenin, beklemenin, zaman ayırmanın da
bir bedeli, bir karşılığı olmalı diye
düşünmekteyiz. Kurumun bilirkişi ve tanık ifadeleriyle kendisini
yargı kurumu yerine koyması, çok ayrı cezai yaptırımlarda
bulunması Anayasaya aykırılık teşkil edecektir.
Kuruluş yapısı dolayısıyla siyasi iktidarın yeni
bir sopalı susturucu hâline gelmesi bu yasayla mümkün olacaktır.
Bu duygu ve bu düşüncelerle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Haberal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
LEVENT GÖK (Ankara) Yoklama istiyoruz efendim.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunacağım ancak bir yoklama talebi vardır, bu nedenle, yoklama
işlemini gerçekleştireceğim. Önce yoklama talebinde bulunan
milletvekillerini ismen tespit edeceğim, daha sonra da elektronik cihazla
oylama yapacağım.
Sayın Gök, Sayın Sarıhan, Sayın
Altay, Sayın Sertel, Sayın Bayır, Sayın Yedekçi, Sayın
Yalım, Sayın Zeybek, Sayın Kuyucuoğlu, Sayın
Akyıldız, Sayın Kayan, Sayın Özdemir, Sayın Tanal,
Sayın Usluer, Sayın Tuncer, Sayın Akkaya, Sayın Torun,
Sayın Yüksel, Sayın Durmaz, Sayın Karabıyık.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporları (1/596) (S.
Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
20nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 20nci madde kabul edilmiştir.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - İç
Tüzük 60a göre yerimden söz istedim ama sanırım fark etmediniz.
BAŞKAN Buyurun, mikrofonunuzu açıyorum
Sayın Demirel.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
29.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 5 Nisan Avukatlar Gününe,
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçiyi andığına ve
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanına yönelik cinsiyetçi ifadelerini HDP Grubu olarak kabul
etmediklerine ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Bugün 5 Nisan, dolayısıyla ben ilk önce
hukukçuların, avukatların Avukatlar Gününü kutlayarak başlamak
istiyorum.
Bu arada, Diyarbakır Baro
Başkanımız Sayın Tahir Elçiyi de anmak istiyorum bu
vesileyle.
Sayın Başkan, Genel Kurulda birçok konuyu
gündeme getiriyoruz, konuşuyoruz, siyasi partilerin iktidara yönelik,
bakanlara yönelik, çalışma alanlarına yönelik çok güçlü
eleştirileri vardır. Burada biz de partimiz adına bu
eleştirilerimizi her zaman dile getirdik, dile getirmeye devam
edeceğiz.
Bildiğiniz gibi, dün 2 gensoru getirdik. Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanına karşı, yapmış
olduğu ve söylediği söylemlerden kaynaklı gensoru önergemizi
buraya getirdik ve burada güçlü bir muhalefet gerçekleştirdik ama
özellikle, patentinin AKP bakanlarına ait olduğu bilinse de bugün CHP
Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlunun Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanına karşı, bir kadına
karşı cinsiyetçi ifadelerini kabul etmediğimizi bir kez daha
buradan ifade etmek istiyorum. Yalnız, gerçekten, Parlamento
gruplarında ve AKP Grubunun -daha önce de gördük- ve milletvekillerinin
erkek egemen zihniyetiyle kadına yönelik cinsiyetçi
yaklaşımlarını bu Parlamentonun kabul etmemesi
gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Bu cinsiyetçi
yaklaşımları, söylemleri, kim tarafından söylenirse
söylensin, kadın grubumuz ve HDP Grubu olarak asla kabul etmediğimizi
ve etmeyeceğimizi bir kez daha Genel Kurula sunmak istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporları (1/596) (S. Sayısı:
149) (Devam)
BAŞKAN - 21inci madde üzerinde üç adet önerge
vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 21inci maddesindeki münhasıran ibaresinden
sonra eşitlik ilkesi ve ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Deniz Depboylu Mustafa
Mit Nuri
Okutan
Aydın Ankara Isparta
İsmail Faruk Aksu Zihni Açba Arzu Erdem
İstanbul Sakarya İstanbul
Mehmet Erdoğan Fahrettin Oğuz Tor
Muğla Kahramanmaraş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra sayılı
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 21inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde (21)-1 Münhasıran ayrımcılık
yasağının ihlali iddiası ile kuruma yapılan
başvurularda, başvuranın iddiasının gerçekliğine
ilişkin kuvvetli emarelerin ve karine oluşturan olguların
varlığını ortaya koyması halinde karşı
tarafın ayrımcılık yasağını ve eşit
muamele ilkesini ihlal etmediğini ispat etmesi gerekir. İspat usulü
ve delilleri hakkında hukuk muhakemeleri usulü kanununda yer alan
düzenlemeler geçerlidir.
Ahmet Akın Şenal Sarıhan Mahmut Tanal
Balıkesir Ankara İstanbul
Onursal Adıgüzel Tahsin Tarhan Atila Sertel
İstanbul Kocaeli İzmir
BAŞKAN Şimdi, maddeye en aykırı
önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 21inci maddesinin tasarıdan
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar Demirel Sibel
Yiğitalp
Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır
Ayhan Bilgen Behçet Yıldırım Bedia Özgökçe
Ertan
Kars Adıyaman
Van
Kadri Yıldırım Mahmut Celadet
Gaydalı
Siirt Bitlis
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Sayın Ayhan Bilgen, Kars Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ucube bir işle uğraşıyoruz.
Ortada bir kurum var, bu kurumun bir kanunu var, Avrupa Birliği bizden
eşitlikle ilgili bir kurum kurulmasını istiyor, biz
eşitlikle ilgili uluslararası kurumların mevzuatından
kes-kopyala yapıyoruz, bir yeni kanun yapıyoruz.
Kanunun metnine baktığınızda
eklektik bir şey olduğunu çok net görürsünüz. İnsan hakları
alanı ayrımcılıktan ibaret değildir.
Ayrımcılık, elbette insan haklarının çok önemli
alanlarından birisidir, ama sadece birisidir; bir sürü farklı insan
hakları ihlalleri vardır ve siz insan hakları konusunu sadece
ayrımcılığa indirerek bir yasa yaparsanız bugünkü
İnsan Hakları Kurumunu boşa düşürürsünüz.
Çok açık biçimde 21inci maddenin
başlangıcı münhasıran ayrımcılık diye
başlıyor. Şimdi, ayrımcılıkla ilgili ispat
yükümlülüğünü aslında çok güzel biçimde iddia sahibine değil,
eğer ortada ciddi deliller varsa, karine varsa, somut olgular varsa
ihlalciye yüklemek gibi çok doğru, çok ileri, çok demokratik bir düzenleme
yapıyorsunuz, ama münhasıran ayrımcılık diyerek de
aslında etki alanını, kapsama alanını neredeyse
minimuma indiriyorsunuz. Böyle bir kanun yapma, böyle bir insan hakları
kurumu kurma mekanizması olmaz. Yani bütün insan hakları
alanlarıyla ilgili, örneğin işkence iddiası İnsan
Hakları Kurumunun gündemine gelir mi gelmez mi? Eğer kanunun 1inci
maddesine bakarsanız, kapsam bütün insan haklarını
kapsıyor. Dolayısıyla, işkence iddiası, herhâlde
İnsan Hakları Kurumunun gündemine gelir, gelmeli galiba. Herhâlde
kimse bu konuda farklı düşünmez. İşkencenin bir insan
hakları konusu olmadığını iddia edecek kimse yok.
Ancak, işkencede ispat yükümlülüğünü mağdura verip de ama
ayrımcılıkta ispat yükümlülüğünü ihlalciye vermek gibi
garip bir işle uğraşıyoruz şu anda. Yani, bu kanunu bu
uyarılarımızı dikkate almadan geçirmeye gücünüz yeter, buna
hiç şüphe yok ama yapılan işin ne kadar büyük bir garabet
içerdiğini ifade etmek zorundayız. İspat yükümlülüğünün
mağdura değil de sorumluya, kamu görevlisine verilmesi aslında
insan hakları alanındaki devrim niteliğindeki değişikliklerden
biridir. Burada masuniyet aranmaz. Yani, ihlalcinin tacizine
uğradığını, şiddete
uğradığını, işkenceye
uğradığını ispatlaması onur kırıcı
bir şeydir, onun için de tersini ispat esas
alınmıştır. İhlalcinin, bunu
yapmadığını yani kişinin taciz görmediğini,
kişinin işkence görmediğini, kişinin diğer
özgürlüklerinin kısıtlanmadığını ispatlama gibi
bir yükümlüğü vardır ve buradaki mantık, aslında
kanunların, devletin koruması gerekenin insan onuru olduğunu,
insani değerler olduğunu ifade eder. Yoksa eğer kamu
görevlilerini korumak esas olsaydı, kamu görevlilerini yıpratmamak
insan haklarının esas mantığı olsaydı herhâlde
ispat yükümlülüğü böyle tarif edilmezdi. Dolayısıyla, burada
bildiğimiz ceza hukukunun kişisel suçlarla ilgili, kişilerin
işlediği suçlarla ilgili düzenlemesi esas alınmıyor ve
ispat yükümlülüğü ihlalciye tanınıyorsa bunun münhasıran
ayrımcılıkla sınırlandırılması,
kısıtlanması asla kabul edilemez. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin bu konuda çok net uyarıları var. Yaşama
hakkı dâhil olmak üzere birçok alanda Türkiyenin ödemek zorunda
kaldığı bundan kaynaklı tazminatlar var.
Dolayısıyla da burada sorumluluğu, sorumluluğun
kapsamını sadece ayrımcılığa,
ayrımcılık yasağına indirmeyecek bir
değişikliğin, bir düzeltmenin mutlaka yapılması
gerekiyor.
Eğer Türkiye insan hakları sorunları
itibarıyla İzlanda gibi bir ülke olsaydı yani Panama
belgelerinde hakkında iddia çıktığı için
başbakanların istifa ettiği bir ülke olsaydı belki insan
hakları konularını böyle ele almak gerekmezdi. Ama basit bir
karşılaştırmayla sözlerimi bitireceğim.
Bugün bir gazeteci, burada, bütçe
sırasında çokça konuşulan bir iş adamının vergi
cezasının affıyla ilgili, vergi borçlarının
affıyla ilgili haber yaptığı için, hakkında yakalama
kararı çıkartıldı. Cumhurbaşkanı
Akademisyenlerin tutuklu yargılanması ne demek? diye
başlayıp vatandaşlıktan çıkartılmasına dair
hükmetti. Ama, yine, bugünlerde Gümüşhanede -basında herhangi bir
tekzip çıkmadığı için esas alarak söylüyoruz- tecavüz kesin
olduğu hâlde önce tutuklanan bir sanığın, sonra
birtakım hatırı sayılır kişilerin araya
girmesiyle, delilleri karartma ihtimali olmadığı için tutuksuz
yargılanmasına karar verildi. İşte, Türkiye'nin insan
hakları karnesi bu. Dolayısıyla, bu ispat yükümlülüğünün
yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Bilgen.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Gök, söz talebiniz var, mikrofonunuzu
açıyorum.
Buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
30.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, az önce HDP Grup Başkan
Vekili Sayın Çağlar Demirelin Genel Başkanımıza atfen
ifade ettiği husustan büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek isterim.
AKPli bir eski bakanın Reza Zarrab için söylediği bir sözü Genel
Başkanımızın bir siyasi eleştiri mahiyetinde söylemesi
üzerine bugün başka bir anlam yüklenerek onun üzerinden bir kampanya
yürütülmeye çalışıldığının biz
farkındayız. Eski bir bakanın, AKPnin akladığı
bir bakanın, bu sözlerin söylendiği bir ortamda AKPnin de
akladığı bir bakanın söylediği bir söze atfen Genel
Başkanımızın işaret ettiği bu tutumu karşısında
AKPnin bundan bir şey çıkartma gayretleri içerisinde kimse
olmamalıdır. Sayın Çağlar Demirelin de bu konuda özen ve
dikkat göstermesini beklerdik.
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Senin yapman
gereken şeyi yapıyor Sayın Başkan.
LEVENT GÖK (Ankara) - Genel
Başkanımıza atfen dile getirilmeyen bu söz bir AKPli eski
bakana, AKPlilerin oy birliğiyle onayladıkları bir bakana
aittir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu bakımdan, bu
konuya açıklık getirmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gök.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın
Başkan
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) -
Sayın Başkan
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporları (1/596) (S.
Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra sayılı
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 21inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde (21)-1 Münhasıran
ayrımcılık yasağının ihlali iddiası ile
kuruma yapılan başvurularda, başvuranın iddiasının
gerçekliğine ilişkin kuvvetli emarelerin ve karine oluşturan
olguların varlığını ortaya koyması halinde
karşı tarafın ayrımcılık yasağını
ve eşit muamele ilkesini ihlal etmediğini ispat etmesi gerekir.
İspat usulü ve delilleri hakkında hukuk muhakemeleri usulü kanununda
yer alan düzenlemeler geçerlidir.
Atila
Sertel (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında Atila Sertel,
İzmir Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Sertel. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ATİLA SERTEL (İzmir) Sayın
Başkan, Meclisin kıymetli vekilleri; saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, insan
hakları sorunlarını tartışmak, bilgi
alışverişinde bulunmak amacıyla Mecliste bulunan siyasi
parti gruplarının, kamu kurum ve kuruluşlarının, STKların,
sendikaların, sosyal ve mesleki kuruluşların, yükseköğretim
kurumlarının, basın ve yayın kuruluşlarının,
araştırmalarla ilgili diğer kişi, kurum ve
kuruluşların katıldığı, merkezde ve illerde
istişare toplantılarının gerçekleştirilmesini
verdiğimiz önergemizde yazıyoruz.
Sonuç olarak, sivil toplum kuruluşları
temsilcilerinin yok sayıldığı, 11 kişilik kurulan ve 8
üyesini Bakanlar Kurulunun seçtiği, 3 üyesini de
Cumhurbaşkanının atadığı bir kurul bence baştan
vesayet taşıyan bir kurul olarak görülüyor.
Zaten yasaların çıkmasından çok,
uygulamadır asıl olan. Var olan yasaları uygulamayanlar,
Anayasaya, Anayasa Mahkemesine karşı çıkanlar, argo deyimle
Anayasa Mahkemesine posta koyanlar, siz AKPlilersiniz. Yanlışınız
en tepeden başlıyor. Gömleğin ilk düğmesini
yanlış iliklediğiniz zaman alta kadar yanlış
ilikliyorsunuz ve gerçekten Türkiyeyi yönetemez noktadasınız.
İnsan hakları ve eşitlik, sizin AKP
Grubunun da, partinin de yanından geçmiyor. İnsanların can
güvenliğinin olmadığı, muhaliflerin ayarlanmış
savcı ve hâkimlerce tutuklanıp cezaevine
atıldığı, sorgulanmadan ve hukuksuz, haksız yere
cezaevinde yatırıldığı, evde oturan ninelerin bile
Acaba benim telefonum dinleniyor mu? dediği bir ülkede
yaşıyoruz. Bu ülke ne yazık ki sizin eseriniz ve ne yazık
ki yarattığınız çok kötü bir tablo.
Ülkemizde kadına yönelik şiddet var, hem
de inanılmaz bir şiddet. Her gün 5 kadın cinayete kurban
gidiyor. İstatistiklere bakın, son üç yılda 1.008 kadın
öldürüldü benim ülkemde. Bu güzel ülkemde kadınlara inanılmaz derecede
kötü davranılıyor ve bunların başında da ne yazık
ki siz tedbir dahi alamıyorsunuz ve üç yıl içinde 2.994 kadın
yaralandı benim ülkemde, bu güzel ülkemde. AKP yokken ne kadınlar
öldürülüyordu bu ülkede ne cinayetler oluyordu ne de kadınlar
yaralanıyordu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Kişi güvenliği bakımından 2015
ağır ihlallerin yaşandığı bir yıl olarak
önümüze çıkıyor. 2015 yılında -kayıtlara bakın-
78 ayrı vakada 703 kişi işkenceye maruz kalmış bu
ülkemde 703 kişi işkence görmüş bu ülkede. Şimdi, ispat
hakkını işkence görenlere siz söylüyorsunuz. İşkenceye
maruz kalanlara diyorsunuz ki: Siz işkence gördüğünüzü
kanıtlayın.
Cezaevlerinde 128 kişinin işkence ve kötü
muameleden dolayı -bunlar bilinenler arkadaşlar, rakamlara
dökülenler- 4 kişinin gözaltında öldüğü bir ülkede
yaşıyoruz, cezaevinde ise 28 kişinin can verdiği.
AKP ayrımcılıkla mücadeleyi önce
kendi içinde içselleştirmeli. Toplumu bölen, ötekileştiren,
ayrıştıran, kendinden olmayanı düşman bilen,
söylenenleri dinlemeyen, dinlediği zaman da çemkiren, haykıran,
karşı çıkan ve konuşmaları engellemeye
çalışan bir kafa yapısı hâkim.
EBUBEKİR GİZLİGİDER
(Nevşehir) - Çemkiren kim?
ATİLA SERTEL (Devamla) - Bu kafa
değişmediği sürece bin tane kanun çıkarsanız,
uygulamada siz olduktan sonra o bin kanunun da vız gelip tırıs
gittiğini biliyorsunuz.
Anayasanın 34üncü maddesi der ki: Herkes,
önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Geçen gün İzmirde bir doktor
arkadaşım, Operatör Doktor Fatih Sürenkök sadece barış
istediği için -sadece barıştan yana insanlar öldürülmesin diye-
valinin emriyle görevinden alınmıştır. Fatih Sürenkök eski
Tabip Odası Başkanıdır, Türk Tabipler Birliğinin
konsey üyesidir.
Şimdi, ben soruyorum: Bir doktorun
konuşmasına dahi
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) İzmirin
başkanı performansınızı beğenmiyormuş!
İzmirin başkanına anlat sen onları,
performansınızı beğenmiyormuş!
ATİLA SERTEL (Devamla) -
barış
isteyen bir konuşmasına dahi tahammül edemeyenlerin
Burada sadece bağırarak
çağırarak bu işleri düzeltmeye çalışmakla bu
işleri yapamayacaksınız.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) İzmirin
başkanı performansınızı beğenmiyormuş!
ATİLA SERTEL (Devamla) - Herkese iyi
akşamlar diliyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Sertel.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
III.-YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) Yoklama
talebimiz var Sayın Başkan.
BAŞKAN Evet, bir yoklama talebi vardır.
Yoklama işlemini gerçekleştireceğim.
Önce yoklama talebinde bulunan sayın
milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim, daha sonra da elektronik
cihazla yoklama yapacağım.
Sayın Gök, Sayın Özel, Sayın
Sarıhan, Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Sertel,
Sayın Yüksel, Sayın Yalım, Sayın Erkek, Sayın
Özdiş, Sayın Zeybek, Sayın Öz, Sayın Akyıldız,
Sayın Özdemir, Sayın Tanal, Sayın Usluer, Sayın Necati
Yılmaz, Sayın Oğuz Kaan Salıcı, Sayın Hayati
Tekin, Sayın Akkaya, Sayın Burcu Köksal.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporları (1/596) (S.
Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
21.16
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.25
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
21inci madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 21inci maddesindeki münhasıran ibaresinden
sonra eşitlik ilkesi ve ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Fahrettin Oğuz Tor
(Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş Milletvekili.
Sayın Tor, buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 149 sıra
sayılı insan hakları ve eşitlik kurumu kurulmasıyla
ilgili Kanun Tasarısının 21inci maddesi üzerinde MHP önergesi
hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle siz değerli
milletvekilleri ve bizleri izleyen yüce milletimizi selam ve saygıyla
selamlıyorum.
21inci maddenin özü: Münhasıran
ayrımcılık yasağının ihlal iddiası
başvurularında iddianın gerçek olduğuna ilişkin
kuvvetli emareler varsa karşı tarafın, ayrımcılık
yasağını ihlal etmediğini ispat etmesi gerekmektedir.
Burada üzerinde durulacak, durulması gereken en önemli konu
münhasıran kelimesidir. Münhasıran kelimesi kanunun amacına
terstir.
Değerli milletvekilleri, tabii, bu konuyu
değerlendirmeye geçmeden önce bazı konulara değinmek istiyorum.
Kanun tasarısının genel gerekçesini okudum, genel gerekçede
güzel ifadeler yer almaktadır. Örneğin: İnsanlık onuruna
yaraşır bir hayatın çerçevesini çizen temel hak ve hürriyetlerin
korunması, geliştirilmesi, bunlardan yararlanma bakımından
hiç kimsenin ayrımcılığa maruz kalmaması, eşit
muamele görmesi, evrensel normlar kadar toplumumuzun dayandığı
kök değerlerin ve ortak medeniyet mirasımızın asli bir
unsurudur. Çok güzel ifadeler bunlar. Genel gerekçenin devamında da
benzer ifadeler vardır. İnsan haklarını koruma
mekanizmalarının etkinleştirilmesinin ana hedef olduğu da
açıklanmıştır.
Hiçbir şey tasarılarda, kanunlarda,
Anayasada yazıldığı şekilde yürümemektedir, önemli
olan zihniyettir. Siz ne kadar kanun çıkarırsanız
çıkarın, ne kadar düzenleme yaparsanız yapın, ne kadar
kurum kurarsanız kurun, hatta ayrımcılık yapanları
cezalandırın, kafalardaki ayrımcılığı,
kayırmacılığı yok etmediğiniz müddetçe sonuç
değişmeyecektir. Nasıl olacak bu iş? Tabii ki eğitimle
olacak. Eğitimin süresini ve kalitesini
artırmadığınız müddetçe, ne yaparsanız yapın
tam bir başarı sağlanamayacaktır.
Bakınız, Türkiyede ortalama eğitim
süresi altı buçuk yıldır. Ankara ve Eskişehirde bu sekiz
yıldan fazla olduğu hâlde, bazı illerimizde maalesef beş
yılın altındadır. 2000 yılında bu oran 5,5 iken
sonra sadece 6,5 olmuştur. Kadınlara baktığımızda
bu ortalama beş yılın da altındadır. Bir gerçek ki
ortalama eğitim süresi fevkalade azdır. Aynı yıllarda
Norveç, Almanya, İtalya, Fransada ortalama süre göreli olarak ciddi
artışlar kaydetmiştir. Norveçte ortalama süre 12,6 yıl,
Almanyada 12,2 yıl, İtalyada 10,1 yıl, İsviçrede 11
yıl, Fransada 10,6 yıldır.
Eğitimin kalitesi de işin bir başka
yönüdür. Burada işe buradan başlanmalıdır. Siz
eğitimin süresini ve kalitesini artırmadığınız
takdirde bu konuda ülke küme düşmeye devam edecektir. Fakirliğin
yoğun olduğu ülkede, işsizliğin büyük boyutlarda
olduğu ülkelerde siz insan haklarından, adaletten ve eşitlikten
çok zor bahsedersiniz.
Değerli milletvekilleri, bakınız,
Anayasanın başlangıcında eşitlik ve adaletten, onurlu
bir hayat sürmekten bahsedilmektedir; devletin temel amaç ve görevleri
açıklanırken kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamaktan bahsedilmektedir. Kanun önünde herkes
eşittir ve devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde
kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar. Anayasa böyle diyor, yasalar böyle diyor, yüce Mevla da
böyle diyor. 657 sayılı Yasanın 3, 7, 8, 9, 10uncu maddeleri
de benzer hükümler içermektedir. Böyle mi oldu? Hayır. Yasalarda ayrımcılıkla
ilgili bir eksiklik var mıdır? Hayır, yoktur. Şunu söylemek
istiyorum: Problem uygulamadan kaynaklanmaktadır, kurduğunuz kurumun
adı İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumudur.
Şimdi, ben İnşallah, diyorum ben,
kanunun uygulanmasına Türkiye Büyük Millet Meclisinden
başlarız. diyorum. İnsan haklarının tesisine en
yakınımızda olan, bizimle birlikte çalışan
kıymetli, fedakâr stenograf arkadaşlardan başlayalım derim,
çalışma ofislerini görürseniz ne kadar haklı olduğumuzu
göreceksiniz. Kıymetli milletvekilleri, evet, ben öncelikle Türkiye Büyük
Millet Meclisinden, insan haklarının tesisine başlayalım
diyorum. Bu işe de stenograf arkadaşlardan başlamak istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle iyi akşamlar
diliyorum, herkesi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
21inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
21inci madde kabul edilmiştir.
22nci madde üzerinde üç önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 22nci maddesinin (2)nci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
(2) "Kurum, İnsan
hakları sorunlarını tartışmak ve insan hakları
konularında bilgi alışverişinde bulunmak amacı ile Mecliste bulunan siyasi parti grupları, kamu
kurum ve kuruluşları, STK' lar, sendikalar, sosyal ve mesleki
kuruluşlar, yüksek öğretim kurumları, basın ve yayın
kuruluşları, araştırmacılar ve ilgili diğer
kişi, kurum ve kuruluşların katılımı ile merkezde
ve illerde istişare toplantıları gerçekleştirir.
Mahmut Tanal Tacettin
Bayır Dursun
Çiçek
İstanbul İzmir İstanbul
Necati Yılmaz Mustafa Hüsnü Bozkurt Gamze Akkuş
İlgezdi
Ankara Konya İstanbul
Özgür Özel
Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 22nci maddesinin (1)inci
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Komisyon en az iki ayda bir düzenli
istişareler gerçekleştirir.
Arzu Erdem Mustafa
Mit Nuri
Okutan
İstanbul Ankara Isparta
İsmail Faruk Aksu Zihni Açba Ruhi Ersoy
İstanbul Sakarya Osmaniye
Deniz Depboylu Mehmet
Erdoğan
Aydın Muğla
BAŞKAN Şimdi, maddeye en
aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 22nci maddesinin tasarıdan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar Demirel Bedia Özgökçe
Ertan
Diyarbakır Diyarbakır Van
Behçet Yıldırım Kadri
Yıldırım Mahmut
Celadet Gaydalı
Adıyaman Siirt Bitlis
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Sayın İdris Baluken, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun Sayın Baluken. (HDP
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İnsan haklarıyla ilgili bir kanun
tasarısı görüşüyoruz ancak bu ülkede insan haklarına ne
kadar saygı duyulduğuyla ilgili hemen hemen her gün bu Meclis
gündeminde belli hususları dile getirmeye çalışıyoruz. Bir
kere, şunu ifade edelim: Yani bir ülkede yaşanan bir savaş
süreci varsa
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Terör, terör;
terörle mücadele deyin.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
orada insan
haklarından bahsetmek mümkün değil. Yine, bir ülkede hukuk devleti
tamamen rafa kaldırılmışsa orada insan haklarından
bahsetmek mümkün değil. Onlardan da belki önemlisi, bir ülkede Hükûmet,
hükûmet olma vasfını yitirmişse, Hükûmet üzerinde yeni bir
vesayet anlayışı ortaya çıkmışsa orada tabii ki
insan haklarından bahsetmek mümkün değil.
Bakın, bu savaşın faturası her
geçen gün çok ağır bir şekilde Türkiye halklarının
önüne geliyor. Neredeyse her gün ülkenin dört bir yanına onlarca cenaze
kalkıyor, ocaklara ateş düşüyor. Şimdi, belli ki bu durum
birçok kişiyi olduğu gibi Hükûmette, Kabine içerisinde de bazı
bakanları, hatta Başbakanı rahatsız etmeye ve zorlamaya
başladı. Başbakan birkaç gün önce çözüm sürecine tekrar
dönülebileceğiyle ilgili, tekrar müzakerelerin
başlayabileceğiyle ilgili bir görüş ortaya attı. Tabii, o
görüşün ne kadar samimi olup olmadığını test edecek
konumda değiliz. Yani bize sorsa, Sayın Başbakanın böyle
bir niyeti varsa biz kendisine şunu önerebilirdik: Önce Sayın
Cumhurbaşkanına yani saraya Dolmabahçe mutabakatından önceki
pozisyonuna bir geri dönme çağrısı yapması gerekir çünkü
Dolmabahçe mutabakatından sonra masayı deviren kişi maalesef,
alınsanız da- Cumhurbaşkanının kendisidir.
RADİYE
SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Gerektiği için devirmiştir o
masayı.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) - Ama, ona rağmen, kamuoyunda Acaba, tekrar çözüm
süreci başlayabilir mi? Acaba, barış umudu tekrar yeşerebilir
mi? Acaba, ne olursa olsun önce şu ölümleri bir durdurabilir miyiz? gibi
bir beklenti oluştu. Bir gün sonra yani aradan yirmi dört saat geçmeden
Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkıp Başbakan
Davutoğlunu tamamen tekzip edecek şekilde, tamamen o sözleri boşa
çıkaracak şekilde zehir zemberek açıklamalar yaptı, Ne
müzakeresi, ne konuşması, ne çözümü! Biz son kişiyi de imha
edinceye kadar bu savaşı devam ettireceğiz. dedi. E,
şimdi, bu durumda ortada inisiyatifi olan bir Başbakandan ya da
inisiyatifi olan bir hükûmetten söz etmek mümkün mü? Biz uzun süredir buna
yönelik eleştirilerimizi buradan dile getirirken yani sizinle bir
polemiğe girmek için değil, gerçekten bu ülkenin temel
sorunlarıyla ilgili bazı sağlıklı politikalar
gelişsin diye söylüyoruz.
Bakın, bugün yine konuşmuş
Cumhurbaşkanı. Yani içeride tutuklu akademisyenler var, gazeteciler
var, yazarlar var. Geçen gün Başbakan Davutoğlu, akademisyen
kimliği nedeniyle de, düşüncelerinden dolayı, bir bildiriye imza
atan Ben barış istiyorum, ben sizin savaş suçunuza ortak
olmuyorum. diyen akademisyenlerin cezaevinde olmasını
eleştirdi, yanlış bulduğunu söyledi. Velev ki
yargılama yolu açıldı, tutuksuz yargılanmaları
gerekir. dedi. Son derece doğru bir tespit. Keşke Sayın
Davutoğlu en başından beri, hepimizin bildiği
şekliyle, akademisyen kimliğiyle, entelektüel birikimiyle bütün
Türkiyeyi kucaklayan, bütün toplumsal kesimleri kucaklayan bir Başbakan
profili ortaya koysaydı ama zaman zaman bu yönlü yaptığı
çıkışları da maalesef bir şekilde saraydan verilen
talimatlarla boşa çıkarma anlayışı var. Bugün yine
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmuş akademisyenlerin
tutuksuz yargılanmalarıyla ilgili yani Nereden çıktı bu?
diyor, Bunların tutuksuz yargılanmasıyla ilgili bir durumu
kabul etmek mümkün değil, bunlar tabii ki suç işlemişlerdir ve
tutuklanırlar. gibi tamamen hani
Ben meselenin ilkesel
doğrularını burada tartışmaya açmıyorum ama bir
ülkede yetkisi olmadan, yürütmenin başı olmadan, hükûmetin başında
olmadan, bir Cumhurbaşkanı çıkıp âdeta her gün
Başbakanı tekzip edecek şekilde açıklama yaparsa orada ne
hukuk devleti var demektir ne hükûmet var demektir. Yani bu gidiş
gidiş değildir. Tabii, cevap vermesi gereken Başbakanın
kendisidir. Gidiş böyle olursa tıpkı AKPnin birçok kurucusunda
olduğu gibi Sayın Başbakanla ilgili, Davutoğluyla ilgili
de herhâlde Cumhurbaşkanı bir tasfiye süreci başlatacaktır.
Biz böyle anladık, böyle yorumladık.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Teröristlerin
tasfiyesi, teröristlerin!
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 22nci maddesinin (1)inci
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Komisyon en az iki ayda bir düzenli
istişareler gerçekleştirir.
Nuri Okutan (Isparta) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Nuri Okutan, Isparta Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Okutan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
NURİ OKUTAN (Isparta) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 149 sıra sayılı Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısının 22nci
maddesiyle ilgili, partim adına söz almış bulunmaktayım.
Herkesi saygı ve hürmetle selamlarım.
Esasen bu kanunun çıkarılış
gerekçesi, insan hakları ihlallerine, ayrımcılığa ve
kötü muameleye karşı tedbirler almak, Anayasada öngörülen kişi
hak ve hürriyetlerini koruma altına almak. Kime karşı
alacağız? Bu örgütlü kurumlara, güçlü tarafa karşı
alacağız ve daha çok da burada -uluslararası alanlarda da
böyledir, ülkemizde de- devlete karşı bu hakların korunması
esas alınır ve bu müessesenin devleti karşısına
alıp halkın yanında olması icap eder, böyle beklenir ama
burada, bunun için bu müessesenin özerk olması, hem idari bakımdan
hem bütçe bakımından hem atama bakımından özerk olması
ve bağımsız olması öngörülüyor. Kanunda bunlar da
yazıyor. Şimdi geçti, kanunlaştı ama bu ne kadar özerk
olabilir, onu tartışmak icap eder. Mesela, burada, bir resen inceleme
yetkisi var bu kurulun ve bu resen inceleme yetkisi, eğer
bağımsız olursa, Hükûmeti de karşısına
alabilecek, madem halkı yanına alıyordu ve Hükûmeti
karşısına alıyordu. Ama resen olmadığı için,
daha çok Hükûmetin belki kara listeye aldığı kurumlara,
kişilere de yönlenmesi mümkün olabilir. Sadece bu Hükûmeti filan da kastetmiyoruz,
bu çıkacak. O günkü hükûmet kimse buna karşı bu kurumun özerk
olması, direnebilmesi icap edebilir. Bu resen inceleyebiliyor olması
aslında iyi bir şey ama bağımsız
olmadığıyla birlikte düşündüğümüzde bu, kesinlikle çok
olumsuz bir tablo olarak karşımıza çıkacak.
Bir başka husus var: Rapor verme. Rapor verme,
Sayın Cumhurbaşkanımıza bu kurum rapor veriyor, Meclise
rapor veriyor, Başbakana rapor veriyor. Aslında bu da bir
bağımlı oluşun göstergesidir. Rapor verilir ve bu kurum,
aslında ahkâm kesecek bir kurumdur insan hakları noktasında ve
bir akredite kurumdur ve bu kurumun raporlarından herkes, faydalanmak
isteyen herkes, Cumhurbaşkanı da faydalanmak istiyorsa o da
faydalanabilir, Başbakan da faydalanmak istiyorsa o da faydalanabilir ve
Meclis Başkanı da bundan faydalanmak istiyorsa o da faydalanabilir.
Özel bir rapor verme işinde aslında -yine bu kanunun bütün
hazırlığı içerisinde bunları görüyoruz- bir tür mavi
boncuk dağıtma, onu da biraz gönülleyelim, işte Sayın
Cumhurbaşkanını da biraz gönülleyelim, Ya, burada, Meclisten
biraz fazla ses çıktı, Meclis Başkanına da bir rapor
verelim. filan diye, böyle bir basit, kısır bir mantıkla
hareket edildiği kanaatindeyim.
Bu raporun önemli bir manası yok. Öyle rapor
hazırlanmalı ki dünya âlem buradan bizden faydalanmalı, bu rapor
ne zaman yayınlanacak diye beklemeli. O bakımdan, bu rapor verme
işinin de bir mavi boncuk dağıtmaya yönelik bir
yaklaşım olduğu kanaatindeyim.
Diğer taraftan, il ve ilçe insan hakları
kurulları var biliyorsunuz. Şimdi, burada, öyle maddeler kanunda
yazılmış ki yönetmelikte yer alabilecek maddeler kanunda, kanun
maddesi olarak değerlendirilmiş ama çok önemli, insan
haklarının korunması, kişi hak ve hürriyetleri ihlallerinin
gerçekten önlenmesine yönelik il ve ilçe insan hakları kurullarına
-fevkalade önemli ama- burada bir genelgeye, Başbakanlık genelgesine
kanunda atıf yapılıyor. Bu doğru bir şey değil.
Yani bunun kanunda yer alması lazım, bir genelge olacaksa da o kendi
içinde işlemeye yönelik bir genelge olması lazım. Belki diğer
maddelerde de benzer hatalar yapılıyor. Burada Hükûmet tarafının
daha dikkatli, daha titiz, çeviriden uzak hazırlanmış, böyle
önemli bir konuda, diliyle, mantığıyla
hazırlanmış bir kanun tasarısıyla
karşımıza gelmesi daha yapıcı bir şey olurdu.
Herkesi bu duygularla saygıyla, hürmetle
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Okutan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, madde üzerindeki son önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 149 sıra sayılı İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının 22nci maddesinin (2)nci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(2) "Kurum,
İnsan hakları sorunlarını tartışmak ve insan
hakları konularında bilgi alışverişinde bulunmak
amacı ile Mecliste bulunan siyasi
parti grupları, kamu kurum ve kuruluşları, STK'lar,
sendikalar, sosyal ve mesleki kuruluşlar, yüksek öğretim
kurumları, basın ve yayın kuruluşları,
araştırmacılar ve ilgili diğer kişi, kurum ve kuruluşların
katılımı ile merkezde ve illerde istişare
toplantıları gerçekleştirir.
Necati
Yılmaz (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında Necati
Yılmaz, Ankara Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
NECATİ YILMAZ (Ankara) Sayın
Başkan, Sayın Divan, saygıdeğer milletvekilleri; sizleri
saygıyla selamlıyorum. Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısının 22nci maddesinin
(2)nci fıkrasına ilişkin önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum.
Öncelikle, Meclisimizin çatısı
altında ülkemizdeki farklı inançlardan, farklı etnik kökenlerden
milletvekili arkadaşlarımızla birlikte olmaktan ve yine
Parlamentomuzdaki kadın milletvekili sayısının
artmış olmasından büyük mutluluk duyuyorum.
Ayrımcılığı ve
eşitliği konuştuğumuz şu günlerde ayrımsız,
her inançtan ve kökenden milletvekilimizin burada bulunmasını,
cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinin hayat bulması ve anlamlı
hâle gelmesi olarak değerlendiriyorum. Ancak, Meclisimizin bu çoğulcu
yapısına rağmen, Meclis çalışmalarında çoğulculuğa,
katılımcılığa ve ortak aklın işleyişine
kapalı tutumunuzu üzüntüyle karşılıyorum. Ne yazık ki
bu tutumunuzu bu tasarı üzerinde de sürdürdünüz. Bu önergeyle, istiyoruz
ki, kurulun çalışmalarında, hiç değilse istişare
süreçlerinde siyasi partilerin görüşlerinden de yararlanılsın.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısını görüşüyoruz. Tasarının genel
gerekçesinde üç temel amacın ortaya konulduğu görülmektedir; insan
haklarının korunması, ayrımcılıkla mücadele,
işkenceye ve kötü muameleye karşı ulusal önleme
mekanizmasının kurulması ve etkinleştirilmesi.
Her ne kadar gerekçede yer alsa da bu amaçların
sağlanması yönünde Hükûmeti ve AKP Grubunu samimi görmüyoruz. Meclis
çalışmalarında muhalefetin katkı ve
katılımını engelleyerek bu güvensizlik duygusunu bizde siz
yarattınız. Oluşturulacak kurumun Paris İlkeleri gibi
uluslararası standartlara uymasını istemediniz. Kurulun
yönetimini tamamıyla Cumhurbaşkanına ve Bakanlar Kuruluna
verdiniz. Sivil toplumu, toplumun farklı kesimlerini yönetim sürecinin
dışında tuttunuz.
Biliyoruz ki toplumsal eşitliği ve insan
haklarını tehdit eden en büyük örgütlü güç devlet
aygıtıdır. Bu kurumun yönetimini tarafsız olmayan
Cumhurbaşkanının denetimine vermekle insan hakları mücadelesini
kime karşı kim tarafından vereceksiniz, bunu anlamak istiyoruz.
Bu koşullarda bu tasarı
yasalaştıktan sonra ne değişecek, soruyorum. Çocuklara
yönelik cinsel istismarlara Bir defayla bir şey olmaz.
anlayışıyla bakmaktan vazgeçecek misiniz? Cinsiyet
ayrımcılığına Kadın-erkek eşitliği
doğaya aykırıdır. sözleriyle yaklaşmaktan kurtulacak
mısınız? Bundan sonra, Alevi inançlı
yurttaşlarımızın da kaymakam veya vali olduğunu
görebilecek miyiz? Koca başkentte ikinci bir Alevi inançlı ilkokul
müdürümüz olabilecek mi, merak ediyoruz. Yazılı sınavlarda en
yüksek puanları alan, ancak mülakatlarda ayrımcılık
nedeniyle elenen yurttaşlarımız eşitlik ilkesini
hissedebilecekler mi? Yine, her yıl ramazan ayında tekrar eden oruç
dayağı ve oruç cinayeti haberleri tarihe karışacak mı?
Bunların tamamını merakla bekliyoruz. Ancak, bu soruları
elbette ki Hayır. şeklinde yanıtlıyoruz. Keşke
yanıtlarımız Evet. olsaydı, keşke olumlu yanıt
verebilseydik ama veremiyoruz. Bunun nedeni ayrımcı
politikalarınızdır çünkü ayrımcılık sizin
fıtratınızda var.
Sayın milletvekilleri, siz Kürtün AKPli
olanını seversiniz. Siz biat edecek Alevi ararsınız;
inançlılardan değil, dini istismar edenlerden
hoşlanırsınız. Ermeniye Affedersiniz, daha da çirkini, Ermeni.
dersiniz. Sizin berikileriniz var, ötekileriniz var. Sizin için yandaş
ayrı, vatandaş ayrı. Siz, Mecliste hep sizin dediğiniz
olsun istersiniz. Hükûmet zaten sizin, Cumhurbaşkanı da sadece sizin
Cumhurbaşkanınız olsun istersiniz; yargı da sizin olmalı,
bütün kamu kurumları da; ormanlar da sizin olmalı, akarsular da
meralar da; yer altı kaynakları da sizin, yer üstü
varlıkları da. Vergi bizim olmalı, bütçe sizin. Hapishaneler
bizim, AVMler sizin olmalı. Özgürlükler sizin olmalı, kurşun ve
bombalarla parçalanan bedenler bizim. Evet, biz ötekileriz, siz berikilersiniz.
Siz hep zulmeden zalimler, biz hep direnen mazlumlardık; bu nedenle umut
bizim oldu, korku da sizin. (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL AYDIN (Bursa) Tarihe bak, tarihe.
NECATİ YILMAZ (Devamla) Bizler, umutla,
geleceğe gülümseyerek bakmaya devam ediyoruz.
Sevgili milletvekilleri, bugün 5 Nisan Avukatlar
Günü. Yakın zamanda, terörün aramızdan aldığı bir
insan hakları savunucusunu, Diyarbakır Baro Başkanını,
Sayın Tahir Elçiyi saygıyla anmak istiyorum. Ve yine, iddia
makamının talimatla çalıştığı, mahkeme
kararlarının saygı görmediği ve eleştirildiği bir
süreçte özgür savunmaya ihtiyacımız var.
Bu duygularla, bu çabayı gösterecek,
savunmanlarımızı, avukatlarımızı mücadelelerinde
şimdiden saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yılmaz.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) Yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunacağım, ancak bir yoklama talebi vardır. Bu nedenle, önce
yoklama işlemini gerçekleştireceğim. Bunun için de talepte
bulunan sayın milletvekillerini ismen tespit edeceğim. Daha sonra da
elektronik cihazla tabii ki yoklamayı gerçekleştireceğiz.
Sayın Gök, Sayın Gökdağ, Sayın
Sarıhan, Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Erkek,
Sayın Yüksel, Sayın Yalım, Sayın Aydın, Sayın
Özdiş, Sayın Emir, Sayın Öz, Sayın Zeybek, Sayın
Yıldız, Sayın Yılmaz, Sayın Tümer, Sayın
Akyıldız, Sayın İrgil, Sayın Özdemir, Sayın
Şeker, Sayın Arık.
Evet, 20 sayısını bulduk.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporları (1/596) (S.
Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
22nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
22nci madde kabul edilmiştir.
23üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır,
önergeleri okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 23üncü maddesinin (1)inci
fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
"(b) Kuruma yapılacak her türlü
bağış ve yardım."
Arzu Erdem Mustafa
Mit Nuri
Okutan
İstanbul Ankara Isparta
İsmail Faruk Aksu Zihni Açba Ruhi Ersoy
İstanbul Sakarya Osmaniye
Deniz
Depboylu Mehmet
Erdoğan
Aydın Muğla
BAŞKAN Şimdi okutacağım iki
önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 23üncü maddesinin tasarıdan
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar Demirel Sibel
Yiğitalp
Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır
Bedia Özgökçe Ertan Ahmet Yıldırım Behçet
Yıldırım
Van Muş Adıyaman
Kadri
Yıldırım Mahmut
Celadet Gaydalı
Siirt Bitlis
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Şenal Sarıhan Tacettin
Bayır Mustafa
Hüsnü Bozkurt
Ankara İzmir Konya
Murat Emir Gamze
Akkuş İlgezdi Mahmut
Tanal
Ankara İstanbul İstanbul
Burcu Köksal Necati
Yılmaz Özgür
Özel
Afyonkarahisar Ankara Manisa
Serdal
Kuyucuoğlu Zeynep
Altıok
Mersin İzmir
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergelere
Komisyon katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Komisyonun ve Hükûmetin
katılmadığı önergelerden birisi hakkında Sayın
Serdal Kuyucuoğlu, Mersin Milletvekili konuşacak.
Buyurunuz Sayın Kuyucuoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısının 23üncü maddesi üzerine
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kurumun mali
özerkliğe sahip olması yanında, şeffaf ve denetlenebilir
olması, kurumun kim tarafından denetleneceği ve
Sayıştay denetimine tabi olup olmayacağının bilinmesi
gerekir. Kuruluş felsefesi gereği her yönden bağımsız
olması gereken kurum, daha kurulurken bağımlı hâlde kurulmaktadır.
Kurumun 8 üyesini Bakanlar Kurulu, 3 üyesini ise Cumhurbaşkanı atamaktadır
yani kısaca, üyelerin tamamı AKP tarafından atanacak ve bunun
adı da İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu olacaktır.
Maalesef, bu bize hiç de inandırıcı ve eşitlikçi gelmiyor.
Değerli milletvekilleri, gerekçesinde, insan
haklarının korunması, ayrımcılıkla mücadele,
işkence ve kötü muameleye karşı ulusal önleme mekanizması
görevlerini görecek tek ve güçlü bir kurumsal çatı oluşturacak etkin
bir yapının amaçlandığı tasarının
hazırlanma aşamasında danışma süreçleri
işletilmemiş, hiçbir sivil toplum kuruluşunun görüşü de
alınmamıştır. Bu nedenle, çıkarılacak olan
yasanın samimi olmadığı ve iktidarın insan
hakları ve eşitlik ilkelerinden yana bir düşüncesinin
olmadığını açıkça göstermektedir.
On üç yıldır ülkeyi yöneten AKP döneminde
cinsel istismara uğrayan çocuk sayısında çok ciddi
artışlar olmuş, suçlu olanlar ise ya korunmuş ya da çok az
cezalara çarptırılmıştır. Özellikle Karamanda
yaşananlardan sonraki gelişmeler düşündürücüdür. Sadece
Karamanda değil, diğer birçok ilimizde de benzer vakaların
yaşandığı vakıfla ilgili takınılan
korumacı tutum bizleri şaşırtmıştır. Söz
konusu çocuklar olduğunda akan suların durması gerekirken,
yapılan açıklamalar ve yaşanılanlar âdeta özendirici bir
hâle gelmiştir. Kim bu konuda bir eleştiri getirse iktidar
mensuplarının tepkisiyle karşılaşmakta, susturulmaya
çalışılmakta ya da polis baskısına maruz
kalmaktadır.
Kadın cinayetleri ve kadına yönelik
şiddet önlenemediği gibi, her geçen gün daha da artmaktadır.
Irka, etnik kökene, dinî inanca ve cinsiyete dayalı
ayrımcılıkta rekorlar kırılmakta, insanlar dinî
inancı, mezhebi veya etnik kökeni nedeniyle dışlanmaktadır,
meydanlarda Alevi, Zerdüşt diye yuhalatılmaktadır. Okullarda
din dersleri zorunlu hâle getirilmekte, kız ve erkek öğrenciler
ayrı okul ve sınıflara alınmaya çalışılmaktadır.
Engellilerimiz istihdamda ve günlük yaşamlarında
ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Yargı
siyasallaştırılmış, herkesin insan hakları ve
eşitlik temelinde adaletten ve hukuktan eşit
yararlanmasının önüne geçilmiştir.
Değerli milletvekilleri, AKP döneminde
azınlıkların hak ve özgürlükleri korunmadığı
gibi, eğitim hakkına erişimde yapılan
ayrımcılık devam etmektedir.
Son olarak, Mersinde gündeme gelen olay
eğitimde ve ayrımcılıkta ne durumda olduğumuzu
göstermektedir. İl millî eğitim müdürlüğü ile il müftülüğü
arasında yapılan protokolle ilkokul öğrencilerimize cami
imamlarının camide ders vermesi
kararlaştırılmıştır. Birçok farklı
inanış ve mezhebin bir arada yaşadığı Mersinde
yapılan böyle bir uygulamaya onay verilmesi ayrımcılık
değil de nedir? İktidar, bir an önce ayrımcı ve
eşitliği bozan bu ve benzeri yaklaşımların önüne
geçmeli ve sorumlularını cezalandırmalıdır.
Anayasa Mahkemesi kararlarının
tanınmadığı, doktorların öldürüldüğü,
yeşilin, doğanın katledildiği, gazetecilerin
düşüncelerinden dolayı hapse atıldığı, muhalif
iş adamlarının, gazetelerin, televizyonların uyduruk
nedenlerle kayyumlara teslim edilip batırıldığı,
sanatçıların özgür olmadığı ülkemizde on üç yıl
sonra kurulacak ve üyeleri AKP tarafından atanacak olan kurumun doğru
şeyler yapacağı bize inandırıcı gelmemektedir.
Değerli arkadaşlar, her hâliyle Hükûmete
bağlı olarak çalışacak olan Türkiye İnsan Hakları
ve Eşitlik Kurumunun kurulmasının mantığı
doğru olmakla birlikte, AKPnin yaklaşımıyla amacına
ulaşması mümkün değildir. Bu nedenle, tasarıyı bu
hâliyle samimi bulmadığımızı ifade ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kuyucuoğlu.
Aynı mahiyetteki diğer önerge
hakkında konuşmak isteyen Ahmet Yıldırım, Muş
Milletvekili.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; evet, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumuyla ilgili, bir yasa tasarısıyla ilgili konuşuyoruz ama
herhâlde, hepimizin ortak kabul edebileceği nokta, maalesef yasalar
üzerinde değişiklikler yaparak insan haklarıyla ilgili bir
gelişimin katedilemeyeceği, bunun sadece bir
araçsallaştırmaya hizmet edeceği, bir toplumda insan
hakları ve eşitlik olgusunun oturabilmesinin bir kültür meselesi
olduğu büyük bir çoğunluğumuzun katıldığı
bir husus olsa gerek. Ya değilse, bütün kamu kurumlarının
üzerine Türkiye insan hakları kurumu yazsak bile bu ülkede insan hakları
ve eşitlikle ilgili bir mesafeyi katedemeyeceğimiz bir gerçeklikle
karşı karşıyayız.
Maalesef akan kanın, gençlerin ölümünün,
kentlerin yıkımının hepimizin içini bir bütün olarak
karartan gerçekliğine şahitlik ettiğimiz günlerden geçiyoruz.
Kötülüğün çok ama çok sıradanlaştığı günlerden
geçiyoruz. Özellikle kötülüğün sıradanlaşması
kavramının mucidi olan Hannah Arendt şöyle der: Totaliter
iktidarların araçsallaştırdığı birey,
düşünme yetisini zayıflatır, kaybeder ve suç işlemeye
başlarsa kötülük sıradanlaşmış olur. Bu durumda,
kişi kendini asla sorgulamayarak emirlere itaat etmeye başlar.
Kötülüğün sıradanlaşması, karmaşık bir sürecin
sonunda kolektif bir caniliğin emrine de girebileceği riskini kendi
içinde barındırır.
Bir de, kötülüğün sıradanlaşması
yanında, iyiliğin belirsizleşmesine de Hannah Arendt şöyle
bir tanımlama getirmektedir: Bunca kötülüğe seyirci kalmak ve
susmakla alakalı bir durumdur iyiliğin belirsizliği. Katil ve
kurbanların olduğu yerde maalesef seyirciler de vardır çünkü.
Susmak ve dur diyememek de kötülüğün
sıradanlaşmasıdır. İyiliğin tehlikeli
muğlaklaşması da budur yani seyircinin katilleşmesi,
katilin ise seyircileşmesi durumu.
Ben, şu Mecliste hiç
kimsenin, ülkenin son beş altı ayında yaşamış
olduğu bu kötülükleri sıradan görme içtenliğine sahip
olduğuna inanmıyorum. Ne yasama organının üyelerinin ne de
yürütme üyelerinin bu yaşanan tablodan haz aldığına,
mutluluk duyduğuna inanmayı aklımın ucundan bile
geçirmiyorum.
Nitekim, son günlerde
özellikle Başbakanın ifade etmeye çalıştığı
ve bu kötülük tablosunun ters yüz edilmesine ilişkin dile getirmeye
çalıştığı açıklamalarına binaen saraydan
yapılan müdahaleleri maalesef büyük üzüntüyle izlemekteyiz.
Evet, Hükûmet bir adım
atmak istemeyebilir ama Hükûmetin adım atmak istediği iyiliklerle
ilgili her türlü söyleminin anında bastırılıyor
olması, açık söylemek gerekirse, sıklıkla iktidar partisi
tarafından dile getirilen millî iradenin tahakküm altına
alınmasına hizmet eder.
Bir diğer husus:
Özellikle şunu ifade edelim, kötülük o kadar
sıradanlaşmış ki bugün Sayın
Cumhurbaşkanının, özellikle kendisi gibi düşünmeyenlerle,
siyasal ve toplumsal olaylara kendisi gibi bakmayanlarla alakalı
varmış olduğu dilin vatandaşlıktan çıkarılma
düzeyine gelmiş olması, herhâlde hepimiz açısından hiç de
iç açıcı bir durum değildir.
Allah aşkına,
kötülük bu kadar mı sıradanlaşır? Ne demek
vatandaşlıktan çıkarma? Vatandaşlıktan
çıkarılma durumu, söz konusu kişi Cumhurbaşkanı dahi
olsa, bir bireyin elinde olabilir mi? Bir anayasal düzende, bir hukuk
devletinde vatandaşlıktan çıkarılma kavramının
bu kadar kolaylıkla kullanılabileceği kadar kötülüğün
sıradanlaşması, hepimizin bir bütün olarak itiraz etmesi gereken
husustur.
Bu, Cumhurbaşkanı,
Başbakan, bakan veya herhangi birimiz açısından toplumsal
olaylara dair farklı düşünme biçimlerinin ta varabileceği en son
nokta, kişinin yurttaş olma hakkının elinden
alınmasıyla alakalı bir durumdur.
Nitekim, öyle sanıyorum
ki buradaki birçok kişinin, son aylarda yaşanan olaylarla
alakalı olarak buna dair de söyleyebilecekleri laflar vardır. Bu
nedenle bu işin bütçelerle, kurulacak kurumlarla, onlara tahsis edilecek
gayrimenkullerle giderilmeyecek kadar bir kültür meselesi olduğunu
düşünüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yıldırım.
Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başbakanın Türkiyenin
yaşadığı terör olayı ve buna ilişkin
görüşlerini Sayın Yıldırım, son derece farklı bir
bağlamda ve Sayın Başbakanın beyanlarıyla uyumlu
olmayan bir tarzda değerlendirmiş ve buradan da bir tür,
Cumhurbaşkanı, Başbakan arasında derin çelişki var,
bir bakıma iki farklı politikayı takip ediyorlar denilerek
gerçekliği ters yüz etmiştir. Bu, grubumuza yönelik açık bir
sataşmadır, 69dan söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Bostancı, her
seferinde şunu sormak zorunda kalıyorum: Şimdi eğer bu
sataşmanın grubunuzla ilgisini ifade eden bir açıklama
yapmazsanız, sataşma nedeniyle -Hükûmet buradadır- Hükûmet söz
isterse Hükûmete söz veririm.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, grubu ilgilendiriyor Sayın Başkan.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, bu sataşma
Başbakan, Genel
Başkanımız aynı zamanda
BAŞKAN Ama bu cümleyi bekliyorum Sayın
Bostancı, bu cümleyi bekliyorum.
Bakın, 69uncu madde Hükûmete sataşma
hâlinde sözün Hükûmete verileceğini söyler. Hükûmete
sataşıldığı için söz isterseniz verme şansım
yok ama bu, bizim grubumuza sataşmadır aynı zamanda yani
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Genel
Başkan, Genel Başkan
MEHMET METİNER (İstanbul) Siyasi bir
kişiliği var Sayın Başkan, bizim partimizin
Başbakanı.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar,
işimi bana öğretmeyin. Ben bu konuda özgürlükçü bir
yaklaşıma sahibim ama İç Tüzükü de uygulamak zorundayım.
Ben özellikle şunu bütün
arkadaşlarımdan rica ediyorum: Yani, Sataşma var, söz
Hayır, bana sataşmayı açıklıkla izah edeceksiniz,
tutanaklara bu geçecek.
Buyurunuz Sayın Bostancı, iki dakika
süreyle söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
8.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 23üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Genel
Başkanımızın, Sayın Başbakanımızın
söylediği şudur: Eğer bütün teröristler Türkiyeyi terk ederler,
silahlarıyla birlikte çekip giderler, bu ülkede tekrar hiçbir
çatışmanın, ölümün, cinayetin, katliamın, halka yönelik
tehdidin olmadığı bir ortam teşekkül eder, PKK silah bırakırsa
o zaman bu ülkeye zaten barış gelir, o zaman herkesle her şeyi
konuşabiliriz. Söylediği budur.
KADİR KOÇDEMİR (Bursa) Bunu sekiz sene
önce de söylemişti.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Cumhurbaşkanı öyle demiyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Eğer
buradaki atıf yapılan husus, PKKnın bütünüyle Türkiyeden
gitmesi, silahlarını bırakması ve bir daha terör yöntemiyle
netice alma çabasından, girişiminden vazgeçmesidir. Böyle
olduğunda elbette ki Türkiyeye tamamen barışın, huzurun,
sükûnun geleceği ve herkesin memnun, mutlu olacağı bir ortam
kurulur. Sayın Cumhurbaşkanı da terörizme karşı
verilen mücadeleden bahsediyor. Terörist olmayınca zaten mücadeleye de
gerek kalmaz Sayın Baluken. İlla da terörist öldüreceğiz diye
bir çaba içinde değiliz. Yeter ki bu ülkeye barış gelsin, bu
ülkeye huzur gelsin, yeter ki terör belasıyla bu ülkenin insanları
yüzleşmesin. Bizim istediğimiz budur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Yoksa, illa da birileri terörist
olsun, biz de onların hakkından gelelim; böyle bir hikâye yok.
Sayın Cumhurbaşkanıyla Sayın Başbakanın
dediği sonuç itibarıyla aynıdır. Bu ülkenin huzuru ve
sükûnu için bir teröristin meydan okuması varsa ona karşı
mücadeledir. Teröristler çekip gider, silahlarını bırakır,
bu yoldan vazgeçerlerse de ne güzel, Türkiye için hayırlı olur.
Teşekkürler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Bostancı grubumuza dönerek Sayın Başbakan ile
Sayın Cumhurbaşkanı arasında bir ayrılık
varmış çabası içerisinde olduğumuzu, oysa yapılan
açıklamaların bu dile getirdiğimiz hususlardan çok farklı
olduğunu söyleyerek bizim söylemlerimizi bağlamından
koparmıştır. İsmimizi de kullandı, dolayısıyla
sataşma
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
9.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bostancı aslında okuduğunu
çok rahat anlayabilecek bir entelektüel birikime sahip. Yani, Başbakan
Davutoğlunun cümlelerini okuduğunuz zaman, sonra üstüne
Cumhurbaşkanı Erdoğanın had bildiren ve istikamet
belirleyen o çıkışını okuduğunuz zaman bizim
doğruyu söylediğimizi siz de çok rahat bir şekilde görürsünüz.
Nitekim, çözüm süreci dışında da tutuklu akademisyenlerle ilgili
bugün yine Sayın Davutoğlunu kastederek Ne demek tutuklu
akademisyenler sorunu var? Nasıl akademisyenler tutuklu
yargılanırlar gibi bir eleştiri getirilir? diye kendisi
söylüyor. Yani, bu alenen ortada. Bu sadece Sayın Davutoğlu ya da
Cumhurbaşkanı arasındaki bir mesele de değil. Yani,
işte, vekilimiz demin ifade etti, bu kendine ait olmayan görüşleri
savunanların vatandaşlıktan çıkarılmasıyla ilgili
-basından okuduğumuz kadarıyla- Sayın Numan Kurtulmuş
cevap vermiş, Böyle bir şey olabilir mi? demiş, Anayasanın
güvence altına aldığı bir hususu bir kişi
çıkıp Ben böyle yapabilirim. diye cevap veremez. demiş, bu
anlama gelen cümleler kullanmış.
Dolayısıyla, yani,
Hükûmet ile saray arasında bir görüş
ayrılığının olduğu son derece nettir. Acı
olanı, bu görüş ayrılığının bir bedel olarak
halkımızın önüne gelmesidir. Biz birçok milletvekili
arkadaşla kulislerde de görüşüyoruz, gidişattan rahatsız
olan, bu ülkede akan kanın durmasını isteyen iktidar partisi
sıralarında da birçok milletvekili var ama maalesef bu kürsüye
geldiklerinde bunu dile getiremedikleri için, saraya karşı kendi
özgür iradeleriyle burada siyasi düşüncelerini ifade edemedikleri için bir
çözüm iradesi çıkmıyor Sayın Bostancı. Bunu inkâr etmenize
gerek yok, bu son derece net, son derece açık bir husustur.
Hepinize saygılar
sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baluken.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporları (1/596) (S.
Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN Aynı
mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Şimdi, son önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 149 sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu Kanun Tasarısının 23üncü maddesinin
(1)inci fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(b)
Kuruma yapılacak her türlü bağış ve yardım."
Nuri
Okutan (Isparta) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FATMA
BENLİ (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA GÜLDEMET SARI (Adana)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının "Kurumun gelirleri"
başlıklı 23üncü maddesinin (b) bendinde "kuruma ait
taşınır ve taşınmazlardan elde edilen gelirler"
ibaresi yer almaktadır. Tasarıdaki bu hüküm kurumun görev, yetki ve
sorumluluklarıyla uyuşmayacak bir şekilde kurumu parasal bir
faaliyet içerisine sürükleyebilecektir. Zira bu düzenleme neticesinde kurum
özel hukuk gerçek ve tüzel kişileriyle karşılıklı bir
ekonomik ilişki içerisine girecektir. Bu nedenle, tasarıdaki söz
konusu düzenlemenin tasarı metninden çıkarılması
gerekmektedir.
Bununla birlikte, 6332 sayılı Türkiye
İnsan Hakları Kurumu Kanununun "Kurumun gelirleri"
başlıklı 21inci maddesinde kurum gelirleri içerisinde kuruma
yapılacak her türlü bağış ve yardım ibaresi yer
almaktadır.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanununun "Bağış ve yardımlar"
başlıklı 40'ıncı maddesine göre, Herhangi bir gerçek
veya tüzel kişi tarafından, kamu hizmetinin
karşılığı olarak veya kamu hizmetleriyle ilişkilendirilerek
bağış veya yardım toplanamaz, benzeri adlar altında
tahsilat yapılamaz. Kamu idarelerine yapılan her türlü
bağış ve yardımlar gelir kaydedilir. Nakdi olmayan
bağış ve yardımlar, ilgili mevzuata göre değerlemeye
tabi tutularak kayıtlara alınır. Kamu yararına kullanılmak
üzere kamu idarelerine yapılan şartlı bağış ve
yardımlar, dış finansman kaynağından
sağlananlarda 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kanun hükümleri
saklı kalmak kaydıyla, hizmeti yapacak idarenin üst yöneticisi
tarafından uygun görülmesi hâlinde, bütçede açılacak bir tertibe
gelir ve şart kılındığı amaca harcanmak üzere
açılacak bir tertibe ödenek kaydedilir. Bu ödenekten amaç
dışında başka bir tertibe aktarma yapılamaz."
5018 sayılı Kanundaki bağış ve yardım
tanımı çerçevesinde bağış ve yardımların
kurum gelirleri arasında yer alması daha doğru bir
yaklaşım olacaktır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
23üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 23üncü madde kabul edilmiştir.
24üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 Sıra
Sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanun
Tasarısının 24üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE (24) - 1 Kurul, ayrımcılıkla
mücadele amacı ile hangi alanlarda resmi nitelikte istatistik
toplanmasına ihtiyaç olduğuna karar verir. Ayrımcılık
belirtilerinin tüm boyutlarını ortaya koyabilmek için gerekli olan
istatistiksel bilgilerin verilere sürekli ve eksiksiz şekilde erişilmesini
sağlayacak bir sistem içinde toplanmasından resmi istatistik
programı kapsamında Türkiye istatistik Kurumu sorumludur."
Ahmet Akın Şenal Sarıhan Mahmut Tanal
Balıkesir Ankara İstanbul
Onursal Adıgüzel Tahsin Tarhan Gaye Usluer
İstanbul Kocaeli Eskişehir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra sayılı
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanun
Tasarısının 24üncü maddesine aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Zihni Açba Deniz Depboylu
İstanbul Sakarya Aydın
Mustafa Mit Nuri
Okutan Ruhi
Ersoy
Ankara Isparta Osmaniye
Mehmet Erdoğan Arzu Erdem
Muğla İstanbul
(2) İstatistikler aylık olarak kamuoyuna
açıklanır.
BAŞKAN Şimdi, maddeye en aykırı
önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra sayılı
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanun
Tasarısının 24üncü maddesinin tasarıdan
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar Demirel Sibel
Yiğitalp
Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır
Bedia Özgökçe Ertan Behçet Yıldırım Kadri
Yıldırım
Van Adıyaman Siirt
Filiz Kerestecioğlu Demir Mahmut Celadet Gaydalı
İstanbul Bitlis
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Komisyonun ve Hükûmetin
katılmadığı önerge üzerinde İdris Baluken,
Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun Sayın Baluken. (HDP sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Deminden beri Neden insan haklarıyla ilgili bir
kanunun burada görüşülmesi inandırıcı değildir?i
açıklamaya çalışıyoruz. Yani hukuk devleti yoksa,
işte, bir ülkenin bir yerinde büyük bir savaş tablosu önünüze
geliyorsa, bir ülkede Hükûmet tamamen inisiyatifini yitirecek bir vesayet
altındaysa insan hakları olmaz diyoruz. Bunlara çıkıp kendi
tezlerinizle böyle bir durumun olmayacağını ifade etmek yerine
bir savunma refleksi içerisinde sadece Cumhurbaşkanını
savunuyorsunuz. Yani bir kere, bu yaklaşım doğru değil.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Kandil ağzıyla
konuşma!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bakın Hukuk
devleti yoktur. diyoruz, yani bugün sizin milletvekillerinizin dün
katıldıkları bir televizyon programındaki
açıklamalarını ben burada dile getirdim, Yasama da bize
bağlı, yürütme de bize bağlı, yargı da bize
bağlı. diyorlar. Anayasa Komisyonu üyesi olan bir milletvekili de
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Kandile mi bağlı
olacak?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Size mi
bağlı olacak?
İşte, itiraf etmiş oluyorsunuz,
bakın. Sen, şimdi, yasamanın, yürütmenin, yargının
AKPye bağlı olduğunu itiraf etmiş oluyorsun.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Yapma ya!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Biz Kandile
bağlı olduğunu söylemiyoruz, ama, siz, bu kuvvetler
ayrılığının olmadığını,
bunların AKPye bağlı olduğunu söylüyorsanız, ortada
ne bir demokrasi var ne de bir hukuk devleti var anlamı çıkar burada.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Siz bize mi
bağlısınız?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Burada, sizin
net bir şekilde çıkıp, bu hukuk devletini neden ortadan
kaldırdığınızı açıklamanız gerekiyor.
Yani bir ülkede Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesinin
kararlarını tanımıyorum. diyorsa, ona karşı
yereldeki mahkemeleri direnişe çağırıyorsa, kaymakamlara,
valilere, Bundan sonra mevzuatı elinizin tersiyle bir kenara itin, kendi
bildiğinizi yapın. diyorsa, orada hukuk devletinden bahsetmek mümkün
değil.
Yani, ben, ana muhalefet partisinin tavrına da
şaşıyorum, böylesi önemli bir konuda, burada, biz ana muhalefet
partisinin ne düşündüğünü öğrenemedik. Ben bu konuyu gündeme
getirdiğimde, kuvvetler ayrılığını denetleme
yetkisini ana muhalefet olarak halktan alan, bu konuda Türkiye'nin hukuk
devleti ve demokrasisiyle ilgili iktidarı denetleme görevini en üst
düzeyde temsil eden Cumhuriyet Halk Partisi suspus oluyor. Yani o zaman burada
çok ciddi bir sorun var demektir. Kendi kuvvetler erkine sahip çıkmayan
bir hükûmet anlayışı, bu erkler arasındaki hukukun tamamen
ortadan kalktığına sessiz kalan bir ana muhalefet partisi ve her
geçen gün de freni patlamış bir araç gibi uçuruma sürüklenen bir ülke
gerçeği. Buradan bir an önce bir çıkış sağlamamız
gerekiyor. Bunu sağlamadığımız sürece de insan
haklarıyla ilgili ne kadar yasal düzenleme yapılırsa
yapılsın, herhangi bir
inandırıcılığının olması mümkün değil.
İşte, şimdi getirilen bu kurulda da tamamen Hükûmet ve
Cumhurbaşkanının inisiyatifine vermişsiniz. Yani böylesi
bir durumda, sizin hukuk devletini ayaklar altına alarak, bu ülkenin
demokratik kazanımlarını hiçe sayarak ortaya koyduğunuz hak
ihlallerini yine sizin yetkilendirmiş olduğunuz bir kurul nasıl
denetleyecek? Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Yani Başbakanın
bile Cumhurbaşkanına karşı ses
çıkaramadığı, kendi görüşünün arkasında
olamadığı bir durumda İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurulundaki üyeler nasıl kendi görüşlerini objektif bir şekilde
yansıtacaklar? Bunun mümkün olmadığını hepiniz biliyorsunuz.
O nedenle, yol yakınken bu yanlışlardan dönülmesi gerekir. Hukuk
devleti konusunda taviz vermemek gerekir. Evrensel demokrasi normları
konusunda taviz vermemek gerekir. İnsan hakları konusunda evrensel
ilkeleri bir an önce bir kez daha hatırlamanız gerekir. Devletin
mevcut sorunlara neden olan idari yapısını da yetkiyi yerellere
vererek yerinden yönetim anlayışıyla yeniden ele almak gerekir.
Bunları yapmadığınız sürece burada sadece bize cevap
verme durumunda kalırsınız. Bu cevapların da ne bizim tarafımızdan
ne de halkımız tarafından herhangi bir
inandırıcılığı olmadığı
kanaatindeyiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Sayın Balukenin yasama, yürütme ve yargının
AK PARTİye bağlı olduğu şeklindeki bir beyana
atıfla yerinden yapmış olduğu bir açıklama vardı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Milletvekiliniz arkadan söyledi. Bize bağlı, Kandile mi
bağlı olacak? dedi. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir saniye
efendim, Sayın Bostancı konuşuyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Aynı
konuşmasını tekrar etti. Ben de zabıtlardaki aynı
cevabımın tekrar kayıtlara geçirilmesi için bu sözü aldım.
Sağ olun.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, Sayın Baluken
konuşmasında, Cumhuriyet Halk Partisinin suspus oturduğunu, bu
yasa görüşülürken de kuvvetler ayrılığının
gündeme geldiğini, hiçbir şey yapmadığını ifade
ederek
BAŞKAN Buyurun Sayın Gök. (CHP
sıralarından alkışlar)
İki dakika süreyle söz veriyorum.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
10.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
149 sıra sayılı Kanun Tasarısının 24üncü
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu tasarısı hakkında daha
başından beri uyarıcı görevlerimizi yerine getirmeye gayret
ettik. Bir yanlış yapılıyor, bu yanlışı
engellemeye çalışıyoruz. Biz İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu adı verilen bu yasanın çıkmasını
arzu ediyoruz. Ülkemizin Avrupa Birliğiyle ilgili girdiği müzakere
sürecinde, vize muafiyeti dâhil olmak üzere her türlü iyileştirici
adımın bir an önce Türkiye lehine geliştirilmesini
düşünüyoruz. Ama bu yasa bu hâliyle bunu kapsamıyor. Cumhuriyet Halk
Partisi ne yapmaya çalışıyor? derseniz, iktidar partisine Dört
yıl önce de Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanununu
çıkartırken yanlış yaptınız, şimdi de bu
kurumu çıkartmak suretiyle, bu şekilde çıkartmak suretiyle
yanlış yapıyorsunuz. diyoruz çünkü bu kurum
çıktığı anda özellikle ulusal önleme mekanizması,
işkence ve zalimane suçlarla mücadele kurumu adıyla verilen ulusal
önleme mekanizması Birleşmiş Milletler tarafından ve Avrupa
Birliği tarafından kabul edilmeyecek. Siz bu yasayı
çıkartmakla Avrupa Birliği kriterlerinden birini yerine
getirmiyorsunuz. Biz buna engel olmaya çalışırken aslında
size yardımcı olmaya çalışıyoruz, onu
anlamıyorsunuz.
Diğer yandan, Sayın Balukenin sarf
ettiği sözleri aynen kendisine iade ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, hem
kuvvetler ayrılığı hem de ülkemizin Parlamentosunun güçlenmesi
bakımından üzerine düşen uyarıcı görevleri her zaman
yerine getiriyor.
AKP ile HDP arasındaki çekişmenin
malzemesi olmak istemeyiz Sayın Baluken. Eğer AKPyle bir
çekişmeniz varsa Cumhuriyet Halk Partisini lütfen malzeme etmeyin ve
Cumhuriyet Halk Partisini haksız yere suçlamayın. Bu konuda esas
suçlu olan sizsiniz. Eğer arzu ediyorsanız gelir, bunun da
cevabını burada verirsiniz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gök.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Sayın
Başkan
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporları (1/596) (S.
Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Sayın Başkan, Sayın Gök, AKP ile HDP çekişmesine CHPyi
alet ettiğimizi ifade ederek ağır bir sataşmada bulundu.
BAŞKAN - Bir sataşma yok bunda Sayın
Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Sayın Başkan, açık bir sataşma var.
BAŞKAN - Şimdi, her kelimeyi, her cümleyi
sataşma olarak alırsanız hiçbir
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Sayın Başkan, biz CHPyi
BAŞKAN - Bir saniye, Sayın Baluken,
cümlemi bitirmedim ben. Bir saniye
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Buyurun.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 69uncu
madde açıktır: Kendisine sataşılan veya ileri sürmüş
olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine atfedilen
kişiler, siyasi parti grupları, milletvekilleri, komisyon -her neyse-
söz talep edebilir, cevap verebilir.
Şimdi, her siyasi eleştiriyi bir
sataşma olarak alırsak biz ana mevzuyu görüşemeyiz Sayın
Baluken. Ben burada bir sataşma görmüyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, sayın grup başkan vekilini dikkatle
dinlediniz, ben sizi gözlemledim.
BAŞKAN Dinledim. Bakın, sayın grup
başkan vekili şunu söyledi
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın grup başkan vekili, AKPyle aramızda olan çekişmeye
CHPyi alet ettiğimizi, bu konuyla ilgili söyleyecek sözlerimiz varsa da
gelip kürsüden mutlaka söylememiz gerektiğini ifade etti. Kürsüden inerken
de Açık bir şekilde sataştım. dedi.
BAŞKAN Sayın Baluken, bakın,
Sayın Gökün sizi kürsüye davet etmiş olması benim söz vermemi
gerektirmiyor. Sayın Baluken, rica ediyorum
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, grubumuza sataşma var Sayın Başkan.
BAŞKAN Sataşmanın Türk Dil
Kurumundaki, o sözlükteki kelime anlamına lütfen bakalım:
Karşı tarafı rencide eden bir ifade, bir cümle
sataşmadır.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, biz cumhuriyetin köklü partilerinden birisini siyasi
kısır çekişmelerimize alet edecek bir siyasi parti falan
değiliz. Yani, bu konuda açık bir sataşma var.
BAŞKAN Sayın Baluken, 60ıncı
madde çerçevesinde söz talep ederseniz verebilirim. Siz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunu kuvvetler ayrılığı ve birtakım
konularda suspus olmakla suçladınız
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN
bu yönde bir eleştiri
getirdiniz. Sayın Gök de Grup Başkan Vekili olarak bunları size
iade ettiğini söyledi, Adalet ve Kalkınma Partisiyle
çekişmenize bizi alet etmeyin. dedi. Şimdi ben bu cümlede bir
sataşma görmüyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) E,
nasıl sataşma görmüyorsunuz?
BAŞKAN Sataşmayı gördüğüm en
küçük anda bütün taleplerinizi de karşılıyorum. Bunu siz de
biliyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, o zaman, Sayın Levent Göke söz verdiğiniz
gerekçe aynen bize iade edildiğinde onu kürsüden cevap verecek bir gerekçe
olarak değerlendirmemiş oluyorsunuz. Bunu kabul etmemiz mümkün
değil.
BAŞKAN Bakın, iade ettiği şey
şudur
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) O zaman
bize, AKPye karşı olan politikalarda suspus olma suçlaması
yöneltmiş oluyor, bu çok nettir.
BAŞKAN Bakın, şimdi cümlelerin
karşılıklı iade edilmesi bir sataşma değildir
Sayın Baluken. Siz şimdi bir siyasi parti grubunu bir konuda
eleştirir, eleştirir derken sataşma anlamına gelebilecek
bir cümleyle değerlendirmenizi yaparsanız doğal olarak o siyasi
parti grubunun sataşma dolayısıyla söz hakkı vardır.
Ben bu hakkı teslim etmek zorundayım. Siz sataşma nedeniyle
bugüne kadar ne kadar söz talep ettiyseniz büyük bir çoğunlukla -istisnai
olarak vermemişimdir- vermişimdir çünkü sataşma
kavramını geniş olarak yorumluyorum. Burada bir siyasi
eleştiridir bu, burada bir sataşma yoktur Sayın Baluken, rica
ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, o zaman yerimden bir açıklama
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
31.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Ankara Milletvekili Levent
Gökün sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, gerekçeyi
açıkladıktan sonra Sayın CHP grup başkan vekiline söz
vermiş olduğunuz gerekçe üzerinden bize yönelen değerlendirmeyi
bir sataşma olarak görmemenizi doğrusu anlamış değilim.
Ben daha önceki oturumlardan da tarafsız, hakkaniyetli ve demokratik
tutumunuza olan saygımdan dolayı bu sataşmayla ilgili
ısrarımı İç Tüzük 60taki yerinden söz almaya çevirmek
durumunda kaldım. Yani, orada başka bir Meclis başkan vekili
oturmuş olsaydı bu yapmış olduğunuz değerlendirmeyi
bir usul tartışmasının konusu olarak da ele alabilirdim
çünkü sayın grup başkan vekili çok net olarak bizim AKPyle olan
çekişmelerimize CHPyi alet etme gibi bir siyasi tutum içerisinde
olduğumuzu söylüyor. Oysaki benim kürsüden ifade ettiğim husus son
derece net. Ben gündüz Yasama, yürütme ve yargı artık bize
bağlı. Kuvvetler ayrılığı ilkesi tamamen ortadan
kalkmış. şeklinde AKPli milletvekillerine atıf yaparak
burada demokratik geleceğimiz açısından birtakım tehlikeli
cümleleri zikrettiğimde hem Cumhuriyet Halk Partisinden hem de diğer
siyasi partilerden buna yönelik farklı bir değerlendirme
duymadım yani ben burada olduğum süre içerisinde bu konuda herhangi
bir cümle bile kullanmadılar. Dolayısıyla, Suspus
olmuşlar. derken de bugün ortaya çıkan bu durumu ifade ettim. Ama,
dediğim gibi, sizin onu bir sataşma olarak değerlendirmeniz,
bize aynen iadesini de farklı bir siyasi eleştiri olarak ifade
etmeniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurunuz Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
önceki
demokratik tutumlarınızla çok
bağdaşmamıştır. Yine de bunu kişisel yorumunuz
olarak değerlendiriyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
Sayın milletvekilleri, değerli
arkadaşlar; 69uncu madde çerçevesindeki uygulamayı ne kadar esnek
tuttuğumu sizler görüyorsunuz. Grupların, grup başkan
vekillerinin söz haklarına âdeta sonsuza kadar saygı gösterdiğime
yine sizler tanıksınız. En küçük bir şekilde sataşma
olarak değerlendirdiğim bir konuda, inanın bu
haklarınızı teslim ediyorum. Yani benim bu değerlendirmemin
de bunun dışında herhangi bir anlamı yoktur. Dün akşam
Sayın Bostancı, örneğin, sataşma nedeniyle bir söz
istemişti, ben kendisine Burada bir sataşma yoktur. dedim, o sözü
vermedim. Zaman zaman diğer siyasi parti grup başkan vekillerine de
bu sözü vermediğim olmuştur; bunu Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da
bilir, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu da bilir, iktidar partisi grubu en son
bu örneği dün akşam yaşamıştır.
Ben, eşit ve adil bir şekilde bütün siyasi
parti gruplarına, bütün milletvekillerine yaklaşıyorum.
Eksikliklerim, atladığım şeyler olabilir, zaman zaman
tutanakları isteyerek onu da -eğer atladığım bir
şey varsa- düzeltmeye çalışıyorum. Bunun
dışında bir düşüncem yoktur.
Benim amacım, burada özgür, demokratik bir
tartışma ortamını, görüşme ortamını
sağlamaktır, kimsenin söz hakkını kısmak gibi bir
düşüncem yoktur.
Teşekkür ederim Sayın Baluken.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporları (1/596) (S.
Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 24üncü maddesine aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(2) İstatistikler aylık olarak kamuoyuna
açıklanır.
Zihni Açba (Sakarya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının İstatistik
başlıklı 24üncü maddesinde ayrımcılıkla mücadele
amacıyla kurumun hangi alanlarda resmî nitelikte istatistik toplanmasına
ihtiyaç olduğuna ve bu kapsamdaki çalışmaların
yürütülmesine ilişkin hususlar düzenlenmektedir.
İnsan hakları ve eşitlik alanı,
ülkemizde toplumun her bir bireyini ilgilendiren güncel bir alandır. Bu
alan anayasal hükümlerle koruma ve güvence altına alınarak toplumsal,
siyasal ve hukuki önemi vurgulanmıştır. Bu denli önemli ve
güncel bir alanın kendisinin sürekli yeni gelişmelere sahne
olduğu dikkate alındığında istatistik veriler konunun
anlaşılabilirliğini ve kamuoyunda
değerlendirilebilirliğini arttıran bir unsur olacaktır. Bu
çerçevede, kurumun istatistiki verilerinin her ay güncel olarak kamuoyuna
açıklanması gerekmektedir. Önergemizle bu gerekliliğe yönelik
bir düzenleme getirilmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 24üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 31/03/2016
MADDE (24) - 1 Kurul, ayrımcılıkla
mücadele amacı ile hangi alanlarda resmi nitelikte istatistik
toplanmasına ihtiyaç olduğuna karar verir. Ayrımcılık
belirtilerinin tüm boyutlarını ortaya koyabilmek için gerekli olan
istatistiksel bilgilerin verilere sürekli ve eksiksiz şekilde
erişilmesini sağlayacak bir sistem içinde toplanmasından resmi
istatistik programı kapsamında Türkiye istatistik Kurumu
sorumludur."
Ahmet Akın (Balıkesir) ve
arkadaşları
BAŞKAN Önergeye katılıp
katılmadıklarını Komisyon ve Hükûmete soracağım.
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Gaye Usluer, Eskişehir Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Usluer. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
GAYE USLUER (Eskişehir) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 24üncü maddesine ilişkin verdiğimiz
önerge hakkında CHP Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerime en temel
insan hakkı olan ifade özgürlüğüne değinerek başlamak
istiyorum. Anayasanın 25inci maddesine göre herkes düşünce ve
kanaat özgürlüğüne sahiptir. Yani her ne sebep ve amaçla olursa olsun
kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, düşünce ve
kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.
Anayasanın 26ncı
maddesinde ise Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya
başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve
yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi
olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de
kapsar. denmektedir.
Değerli milletvekilleri,
hangi hak, hangi eşitlikten söz ediyoruz? Bakınız, bugün ismi
kulağa çok hoş gelen bir kurulun kurulmasına ilişkin bir
yasa tasarısını konuşmaktayız, Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurulu.
Bugün birileri
tarafından vatan haini, karanlık, alçak ve sütün içindeki
kıl gibi, aşağılayıcı kelimelerle kamuoyunda
itibarsızlaştırılmaya çalışılan
akademisyenlere uygulanan yasak ve baskılar başta olmak üzere ifade
özgürlüğü konusunda Anayasamız askıya alınmış
durumdadır. En temel insan hakkı olan ifade özgürlüğünün
olmadığı, düşünce özgürlüğünün
yoklaştırıldığı bir ortamda sizler hangi kurulun
oluşturulmasından, hangi kurulun çalışmasından
bahsediyorsunuz? Bu denli baskıyı oluşturacaksınız,
yürütmenin bizzat kendisi tarafından oluşturulacak, seçilecek kurul
üyelerini atayacaksınız, sonra da bağımsız
olmasını bekleyeceksiniz. Bu koşullarda oluşturulacak bir
kurul aksine insan hakkı ihlallerini
meşrulaştıracaktır. Sözde yapacağı inceleme ve
araştırmalarla alacağı kararlarla insan hakkı ihlali
yapanları, ayrımcılık yapanları bizzat aklayacak bir
kurul olacaktır. Amacımız ve olması gereken, insan
haklarını koruyacak mekanizmaların etkinleştirilmesidir.
Değerli arkadaşlarım, gelin
mış gibi yapmayı bırakalım. Öncelikle olması
gereken, oluşturulmak istenen kurulun bağımsız ve özgür
çalışabilmesi için gerekli olan demokratik ortamı
yaratalım. İfade özgürlüğünü gelin hep birlikte sağlayalım.
Bu yasa tasarısı Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelmeden önce sivil toplum örgütlerinin görüşü
alınmalıydı. Kendimizi kandırmayalım değerli
milletvekilleri, sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin
alınmamasının nedeni zaten bu ülkede ifade özgürlüğünün olmamasıdır.
İnsan haklarının geliştirilmesi ve korunması için kurulan
ulusal kurumların statüsüne ilişkin Birleşmiş Milletler
Paris İlkeleri gereği söz konusu kurumların
oluşturulabilmesi için sivil toplum örgütleri işin içine mutlaka
katılmalıdır. Bakın, sivil toplum örgütleri Bu kanunla
olmaz. diye kampanya başlattılar ve size soruyorlar, hepimize
soruyorlar: Bu acele neden? Bu kanun tasarısı için neden sivil
toplum örgütlerinin görüşlerini almadınız? Bu görüşleri
aldıysanız hangi sivil toplum örgütlerinin görüşlerini hesaba
kattınız? diye soruyorlar. Çoğulcu bir istişare süreci
olmadan hazırlanan bu kanunla oluşturulacak kurumun beklenen
işlevi yerine getirmeyeceği açıkça görülmektedir.
Sayın Bakan, değerli Komisyon üyeleri;
acele işe şeytan karışır. Katılımcı
demokrasi olmaksızın alelacele yapılacak işlerden hiçbir
yarar gelmez. Bu tasarı bu hâliyle Türkiye Büyük Millet Meclisi
komisyonlarına iade edilmelidir ve sivil toplum örgütleri, paydaşlar
işin içine katılarak yeni baştan ele alınmalıdır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Usluer.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) Yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN Bir yoklama talebi vardır,
oylamadan önce yoklama işlemi gerçekleştirilecektir.
Önce yoklama talebinde bulunan sayın
milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim, daha sonra da elektronik
cihazla yoklama işlemini gerçekleştireceğim.
Sayın Gök, Sayın Gökdağ, Sayın
Sarıhan, Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Erkek,
Sayın Yılmaz, Sayın Yalım, Sayın Çam, Sayın
Usluer, Sayın Emir, Sayın Öz, Sayın Yıldız, Sayın
Gürer, Sayın Çamak, Sayın Özdemir, Sayın Tanal, Sayın
Köksal, Sayın Şeker, Sayın Eren Erdem, Sayın Tuncer.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporları (1/596) (S.
Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
24üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
24üncü madde kabul edilmiştir.
25inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette
olmak üzere üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 25inci maddesinin (3)üncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(3) 19. Maddede öngörülen yükümlülüklere
uyarıya rağmen haklı bir neden olmaksızın belirtilen
sürede uymayan birinci fıkra kapsamındaki kişi ve
kuruluşlar hakkında iki bin Türk Lirasından beş bin Türk
Lirasına kadar idari para cezası uygulanır. Bu fıkrada
düzenlenen idari para cezaları hakkında da 2. Fıkra hükmü
uygulanır."
Ahmet Akın Şenal Sarıhan Mahmut Tanal
Balıkesir Ankara İstanbul
Onursal Adıgüzel Tahsin Tarhan Nurhayat Altaca Kayışoğlu
İstanbul Kocaeli Bursa
BAŞKAN Şimdi okutacağım iki
önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 25inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ruhi Ersoy İsmail
Faruk Aksu Mustafa
Mit
Osmaniye İstanbul Ankara
Nuri Okutan Zihni
Açba Deniz
Depboylu
Isparta Sakarya Aydın
Arzu Erdem Mehmet
Erdoğan
İstanbul Muğla
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
İdris Baluken Çağlar Demirel Bedia Özgökçe
Ertan
Diyarbakır Diyarbakır Van
Behçet Yıldırım Kadri
Yıldırım Mahmut
Celadet Gaydalı
Adıyaman Siirt Bitlis
Sibel Yiğitalp Ayhan Bilgen
Diyarbakır Kars
BAŞKAN Şimdi aynı mahiyetteki
önergelere katılıp katılmadıklarını Komisyona ve
Hükûmete soracağım.
Komisyon katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önergelerle ilgili söz isteyen Ayhan
Bilgen, Kars Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce 21inci madde üzerinde söylediğim
konuyu bir kez daha dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Yine sadece ayrımcılık
yasağıyla ilgili bir uyarı ya da para cezası verme
hakkından söz ediyoruz. Yani bir kurul kuruyoruz, kurul insan
haklarının bütününe yönelik ihlallerle görevlendiriliyor ama ceza
verirken sadece ayrımcılık yasağının ihlalini
esas alıyor. Elbette ki 21inci maddede nasıl ispat
yükümlülüğünün mağdura bırakılmaması önemli bir
adımsa Türkiye hukuk düzeni ve insan hakları geleneği
açısından dünyada bu var zaten- burada da bir biçimde rücuya
kapı açılmış olması olumlanması gereken bir
adımdır çünkü rücu, bir süredir Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarından dolayı da eğer bir tazminat hükmü ortaya
çıkarsa bu tazminatın sorumluluğu bulunan kamu görevlilerine
rücu ettirilmesi aslında, ihlalle mücadele, insan hakları ihlallerine
karşı politik tutum alma açısından önemli bir irade
beyanıdır ama bu düzenlemede, biraz önce ifade ettiğim gibi,
sadece ayrımcılıkla ilgili bu rücuya kapı
açılmış olması, yine kurula cezayı uyarıya
çevirme yetkisinin tanınmış olması başlı
başına aslında yasadaki düzenlemeyi işlevsizleştiren,
içini boşaltan bir tutumdur.
Değerli milletvekilleri, rücu, görev sahibi
kamu görevlilerinin, yetki sahibi kamu görevlilerinin görevlerini yaparken
kasıtlı, kusurlu, ihmale dayalı ya da tedbirsizlikten
kaynaklı bir ihlale sebebiyet vermeleri durumunda söz konusu yani bu dört
başlıktan -ki uluslararası mevzuatta bu dört başlık
böyle sayılıyor- birisi söz konusu olduğunda kamu görevlisinin
sebebiyet verdiği ihlal ve onun bir para cezasına dönüşmesi
kendisine rücu ettiriliyor. Şu anda fiilen zaten rücuyla ilgili ciddi
kısıtlamalar var, ciddi fiilî uygulama engellemeleri var ama
bildiğimiz bir iyi örnek var, aslında kötü örnek, büyük bir ayıp,
Türkiye siyasi tarihinde kara bir leke ama sadece rücu açısından iyi
bir örnek diye ifade ediyorum. Hrant Dinkin öldürülmesi dolayısıyla
dönemin kamu görevlilerinin kusuru, ihmali bulunduğu gerekçesiyle 100 bin
liralık tazminat cezası kesiliyor ve bunun da dönemin mülki idare
görevlilerine rücu ettirilmesi kararı çıkıyor ama bu rücu
ettirilen görevlilerden birisi biliyorsunuz daha sona valiyken
bakanlığa terfi ediyor, emniyet müdürü olan da vali olarak tayin
ediliyor bir başka şehre. Dolayısıyla aslında rücu
gibi çok önemli, çok kritik, çok değerli bir düzenlemeyi,
caydırıcı, etkin bir düzenlemeyi arkasına siyasi irade
koymadığınızda, arkasına güçlü, kararlı bir
politik tutum koymadığınızda ne yazık ki
işlevsizleştirmiş oluyorsunuz.
Bugün, gerek tacize uğrayan çocuklar, istismara
uğrayan çocuklar, şiddete uğrayan kadınlar gibi çok
yaygın ihlal alanlarında yani belki politik kamplaşmaların
dışında son derece insani alanlarda bile kamu görevlilerinin
sorumluluğuyla ilgili algıyı eğer kapsamlı biçimde ele
almazsak, böyle değerlendirmezsek yani kamu görevlilerinin hadi burada
kastı olma ihtimalini bir tarafa bırakalım ama ihmalleri ya da
tedbirsizlikleri söz konusu ise bu durumda bütün bu tip ihlallerden dolayı
bir rücu hakkının söz konusu olması gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, çok örnek var, burada
saymaya imkân yok ama örneğin bir şehrimizin kadın
sığınma evleriyle ilgili ihalelerin açık olması
gereği dolayısıyla kadın sığınma evlerinin
adresleri İnternetten yayınlanıyor. Şimdi, sanki ihale
mevzuatımızın her tarafı çok şeffaf, her tarafı
çok açık, geriye bir tek kadın sığınmaevlerinin
adreslerini yayınlamak kalmış, bunların adreslerini
İnternetten yayınlıyoruz. Buraya sığınanların,
buraya başvuranların hangi tehdit altında buralara
başvurduğunu dikkate aldığınızda bu adreslerin
yayınlanmasının başlı başına bir suç ve
aslında bir süre sonra ihlalin sorumluluğunu
doğuracağını hepinizin dikkatlerine sunmak istiyorum.
Saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bilgen.
Aynı mahiyetteki diğer önerge
hakkında konuşmak isteyen Ruhi Ersoy, Osmaniye Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Aziz Atatürkten, cumhuriyetimizin kurucu önderi
Mustafa Kemal Atatürkten bir pasaj okumak istiyorum: Bozgunculuk yapacak
insanlara hoşgörü ve büyüklük göstermek bir milletin mutluluğuna,
şerefine, namusuna göz dikmiş insanlara hoşgörü göstermek demek
olur ki, hiçbir zaman hiçbir kişi buna müsaade edemez. Hiç kimse buna
müsaade etme hakkına sahip değildir ve siz de olmamalısınız.
diyor Gazi Meclise hitaben Büyük Atatürk bir ifadesinde. Bunu zamanın
ruhuna uygun bir ifade olarak bulduğum için yüce Meclisle paylaşmak
istedim.
Değerli milletvekilleri, üzerinde söz
aldığım konu para cezalarının uygulanmasıyla
ilgili. Nedir bu? İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuyla ilgili
konularda ihlalin görüldüğü birimlere bin lira ile 15 bin lira
arasında para cezası uygulanabilir. Şimdi, bu, para
cezasını uygulama ve yaptırımda bir hak, statü elde etmek
için elzemdir belki ama buradaki cezayı uygulama noktasında olan,
prosedürü yerine getirmek durumunda olan bürokrat ile uygulayıcı
arasındaki münasebet ve onları karşı karşıya
getirme probleminin varlığı da aşikârdır. Aslına
bakarsak bu kurulun varlığı
Bizim Avrupa standartlarıyla
alakalı oluşturmamız gereken kurumlardan bir tanesi olduğu
için mi yapıyoruz biz bunu, yoksa gerçekten, bu kurul üzerinden
Türkiyedeki insan hakları ihlalini samimiyetle denetleyerek bir müeyyide,
bir yaptırım mı yapacağız? Eğer buysa
kaygımız, bundan önce yapmamız gereken işler olduğunu
düşünüyoruz biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak.
Nedir bundan önce yapılması gereken
işler? Bizim temel değerlerimizle alakalı,
müktesebatımızda var olan değerler eğitimi konusunda
neredeyiz? Millî eğitimden başlayın kültür politikalarına
kadar gündelik yaşam pratiklerindeki insan haklarının her geçen
gün âdeta bir kültürel şizofreniye gittiği ortam yaşanıyor.
Bunun arkasındaki sosyolojik, siyasi, ekonomik ve kültürel politikalar
neler ve bu travmanın üstesinden nasıl gelebiliriz?i öncelikli
olarak tartışmamız ve insan hakları ihlalini kendi
müktesebatımızın üzerinden hareketle en aza indirgememiz ve
kalkıp ondan sonra rahatlıkla Biz de bir zamanlar millet hem de ne
milletmişiz. Gelmişiz dünyaya, milliyet nedir öğretmişiz.
ifadelerini sadece retorik olarak kürsülerde konuşmak değil politik
olarak da uygulamakla mükellefiz.
Evet, muhafazakâr ve demokrat bir iktidara bunlar
yakışır ama bu işlerin neresindeyiz, karnemiz ne durumda?
Baktığımızda, kürsülere
çıktığımızda çok rahatlıkla Dinimiz İslam,
Müslümanlığı kabul etmesiyle kölelikten hürriyetine kavuşan
Bilal ile Ebu Cehilin aynı safta durmasını ve aynı haklara
sahip olmasını emreder. deriz.
Bir gün Müslüman olmak için Hazreti Peygamberimizin
huzuruna gelen zat titremeye başlayınca, Efendimiz: Korkma, ben hükümdar
değilim. Kureyşten kuru ekmek yiyen bir kadının
oğluyum. demiştir.
Şimdi, bu anlayıştaki bir dinin
mensubu, bir mütedeyyin Müslüman ve muhafazakâr elbette Peygamber gurura
kapıldı ama biz aynı hatayı yapmayacağız. deme
gafletinde bulunamazdı tabii ki. İşte, bu hataları
yapmayacaksınız arkadaşlar, yapmamalıyız
arkadaşlar. Bizim köklerimizde var olan değerleri değerler
eğitimiyle yeni nesle aktarabilme, aile müessesesini koruyabilme hususunda
samimi olmalıyız. Samimiyetle ve kaygıyla yola
çıktığımızda insan hakları ihlalinin, kadına
şiddetin, çocuklara tacizin nasıl bu manada
azaldığını zamanla göreceğiz.
Bütün bunların hepsini siz yaptınız
demiyoruz. Toplum Türkiyede gelenek ve modernitenin arasına
sıkışmış, her türlü sosyal tabakayı, popüler
kültürü, arabesk kültürü, yüksek kültürü, halk kültürü WinZipleşmiş
bir hâlde yaşıyor. Hasta oluyoruz hasta.
Bu hastalığa toplu bir çözüm üretmek
durumundayız diyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
Aynı mahiyetteki iki önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Şimdi, madde üzerindeki son önergeyi
okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 25inci maddesinin (3)üncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(3) 19. Maddede öngörülen yükümlülüklere
uyarıya rağmen haklı bir neden olmaksızın belirtilen
sürede uymayan birinci fıkra kapsamındaki kişi ve
kuruluşlar hakkında iki bin Türk Lirasından beş bin Türk
Lirasına kadar idari para cezası uygulanır. Bu fıkrada
düzenlenen idari para cezaları hakkında da 2. Fıkra hükmü
uygulanır."
Nurhayat
Altaca Kayışoğlu (Bursa) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Nurhayat Altaca Kayışoğlu, Bursa Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Altaca
Kayışoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 25inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge
üzerinde söz almış bulunuyorum.
25inci madde üzerinde söz almış olsam da
genel olarak bu kanunun yanlışlıklarını, eksikliklerini,
gözden kaçmış olan hususları özellikle vurgulamak istiyorum.
Şimdi, öncelikle, ayrımcılıkla
ilgili şunu söylemek istiyorum: Bu konuda yapılmış bir
istatistik yok ama uygulamada karşımıza çıkan şu ki
ayrımcılık en fazla istihdam alanında yaşanıyor
ve özellikle kamu sektöründe çok yoğun. Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki
hem kamuya hem kamuyla ilgili taşeron şirketlere başvuran
herkese şu soru soruluyor: AKPye üye misin, değil misin?
Şimdi, bu anlayış, maalesef, özel
sektöre de sirayet etti. Bana yansıyan 2 olaydan söz etmek istiyorum. Bir
özel banka ve bir özel şirket, kişilerle ilgili bir sınav
yapıyor, mülakat yapıyor, sonra diyorlar ki: Tamam, sizi
alacağız. Daha sonra sosyal medyada bu kişileri takibe
alıyorlar ve sosyal medya hesaplarında Hükûmeti eleştiren
paylaşımlar olduğu için diyorlar ki: Siz böyle böyle
yapmışsınız, maalesef sizi işe alamayız.
Şimdi, bu kurulu Bakanlar Kurulu ve
Cumhurbaşkanı atayacak. Size soruyorum: Bu kişiler gidecekler,
neredeyse Hükûmetin atamış olduğu bu kurula diyecekler ki: Ya,
ben Hükûmeti eleştirdim diye özel sektör beni işe almadı,
bununla ilgili bir işlem yapar mısınız? Bunu gerçekçi
buluyor musunuz Allah aşkına?
Gelelim diğer konulara. 7nci maddeyle ilgili
olarak zaten çok söylenmişti, bizzat maddenin kendisinde
ayrımcılık var, homofobik bir yaklaşım var.
17nci maddeyle ilgili çok ciddi
kaygılarım var. Örneğin (8)inci fıkrasında şöyle
deniyor: İşleme konulmayacak başvurular -özetle- yönetmelikle
düzenlenir. Şimdi, en basitinden, bütün hukukçular şunu bilir: Haklar
ancak ve ancak kanunla kısıtlanır. Bu kurul bir hak arama
özgürlüğü çerçevesinde değerlendirildiğinde, yönetmelikle
işleme başvuruları kısıtlamış oluyorsunuz bu
tasarı metniyle ve dolayısıyla, hak arama özgürlüğü
yönetmelikle kısıtlanmış oluyor.
En önemli gördüğüm yanlışlık -ve
herkesten rica ediyorum, her ne kadar bu madde geçmiş olsa da
değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum- 17nci maddenin
(5)inci fıkrası, diyor ki: İnsan hakları ve
ayrımcılık yasağı ihlallerine ilişkin resen yapılan
incelemeler için ihlal mağdurunun şahsen belirlenebilir olduğu
durumlarda kendisinin veya kanuni temsilcisinin açık
rızasının alınması şarttır. Şimdi,
Karamandaki çocukların aileleri Biz bu ihlallerin
araştırılmasını istemiyoruz. dediğinde, bu kurul
bu ihlalleri araştırmayacak mı? Biz avukat olarak bunları
çok yaşadık. Bugün, basında tarayın, 2 tane haber var,
korkunç. Kocaelide 3 yaşında bir çocuk tecavüze uğruyor,
bağırsakları deliniyor ve bugün vefat etti. Kadının
sevgilisi tarafından tecavüze uğruyor. Şimdi, bu anneye mi
başvuracaksınız Biz bu hakkı araştıralım
mı? diye? Yine, bugün bir haber var, 8 yaşındaki bir kız
çocuğuna annesi sevgilisiyle birlikte olması için baskı
yapıyor. Bu kanuni temsilcinin açık rızasını mı
arayacaksınız? Ve kanun bunu şart koşuyor. Hani resen
hareket etme ilkesi? Lütfen, bu maddeyi, özellikle çocuklar için ve
çocuğun yüksek menfaatleri için değiştirelim hep beraber çünkü
bu, bir sorun olarak her zaman karşımıza çıkacaktır.
Diğer bir konu, evet, 25inci madde. 25inci
maddede idari yaptırımlar düzenleniyor. Şimdi, Türk Ceza
Kanununun 122nci maddesinde de ayrımcılık bir suç olarak
düzenlenmiş, hapis cezası öngörülüyor. Roma hukukundan beri bir ceza
hukuku ilkesi var ve diyor ki:
(x) Yani
Bir suça iki ceza olmaz. Bu tür hâllerde, biliyorsunuz ki yüksek yargı
birini iptal ediyor. Bunu da göz önünde tutmamışsınız. Ya
bu idari para cezasıyla ayrımcılığın önündeki bu,
Türk Ceza Kanununda düzenlenmiş olan hapis cezasını
kaldırmaya çalışıyorsunuz ya da yine, hukukun genel
ilkelerini bilmiyorsunuz ya da sivil toplum kuruluşlarını hiçbir
şekilde dinlemiyorsunuz.
Öncelikle, bahsettiğimiz o kaygılar
nedeniyle, lütfen, kurulun bağımsız olmasını
sağlayın; lütfen, 17nci maddenin (5)inci fıkrasını
çocuklar için değiştirin ve şunu söylemek istiyorum:
İşkenceyle ilgili de önleme vesaire deniyor ama daha geçen gün
Kocaeliye gittim. Duyarlı 2 tane genç, pırıl pırıl,
sadece bir kadına şiddeti önleme kaygısıyla, maalesef, o
görüntüleri yayınlamışlar diye karakolda kendilerine şiddet
uygulanmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla)
Böyle bir ülkedeyiz.
Bu yasalarla bunları önleyemeyiz. Önce
mantaliteyi değiştirelim diyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altaca
Kayışoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
. Önerge kabul edilmemiştir.
25inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
25inci madde kabul edilmiştir.
26ncı madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 26ncı maddesinde yer alan Kurum personeli
veya insan hakları ve ayrımcılıkla mücadele
eğiticileri ibaresinin insan hakları ve eşitlik uzmanı
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Arzu Erdem Mustafa
Mit Nuri
Okutan
İstanbul Ankara Isparta
İsmail Faruk Aksu Zihni Açba Ruhi Ersoy
İstanbul Sakarya Osmaniye
Deniz Depboylu Mehmet
Erdoğan
Aydın Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 26ncı maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"MADDE 26 (1) İnsan Hakları ve
Ayrımcılıkla Mücadele eğitimi, Kurum personeli veya insan
hakları veya ayrımcılık alanında lisans ve/veya yüksek
lisans eğitimi almış eğiticiler tarafından verilir.
Eğiticilerin nitelikleri, çalışma usul ve esasları ile
eğiticilere verilecek ücret Maliye Bakanlığının uygun
görüşü alınarak yönetmelikle düzenlenir."
Şenal Sarıhan Ahmet
Akın Onursal
Adıgüzel
Ankara Balıkesir İstanbul
Tahsin Tarhan Mahmut
Tanal Burcu
Köksal
Kocaeli İstanbul Afyonkarahisar
BAŞKAN Şimdi maddeye en aykırı
önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 26ncı maddesinin tasarıdan
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar Demirel Sibel
Yiğitalp
Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır
Bedia Özgökçe Ertan Mahmut Celadet Gaydalı Behçet
Yıldırım
Van Bitlis Adıyaman
Kadri Yıldırım
Siirt
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında Diyarbakır
Milletvekili Sayın Çağlar Demirel konuşacak.
Buyurun Sayın Demirel. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 26ncı maddede
insan hakları ve ayrımcılıkla mücadele eğitiminin
kurum personeli tarafından ve insan hakları ve
ayrımcılıkla mücadele eğitimcileri tarafından verilmesine
dair bir önerge var ve bunun gerçekten ciddi ele alınması gerekiyor.
Zaten uygulamaya koyduğunuz, kurmuş olduğunuz bu kurum
aslında ayrımcılığı ve insan haklarını
birinci elden yok eden bir kurum.
Siz bu maddede eğitim vereceğinizi ifade
ediyorsunuz. Kim tarafından verilecek? Kurum personeli tarafından.
Peki, kurum personeli kim tarafından oraya atanacak? Hükûmet yetkilileri
tarafından atanacak. Peki, bunlar, ayrımcılığa
ilişkin, insan hakları ihlallerine ilişkin ne kadar eğitim
almışlar, hangi konularda eğitim verecekler? İnsan
haklarıyla ilgili eğitim verecekler,
ayrımcılığı önlemeyle ilgili eğitim verecekler,
oysa bu kurum ayrımcılığın kendisini zaten içinde
barındıran bir kurum. Kadına yönelik her türlü
ayrımcılığı önleyen bir ibare yok. Toplumsal cinsiyet
eşitliğine dair bu kurum personellere eğitim verecek mi?
Hayır, ifade edilmiyor. Zaten yaşamın bütünü ihlal edilen, insan
hakları ihlali ve ayrımcılıkla yaşamın bir bütünü
ihlal edilen bir ülkede nasıl insan haklarına yönelik bir eğitim
vereceğinizi bir kez daha düşünmemiz ve bunu değerlendirmemiz
gerekir. Yasaklar içinde yer aldığımız bu ülkede
sokağa çıkmak yasak, konuşmak yasak, düşüncelerinizi ifade
etmeniz yasak, yolda yürümek bile yasak, hatta bırakın yaşam
hakkını, yaşamını yitiren insanlara bile uygulanan
ayrımcılık ve şiddet had safhada.
Yani o kadar ayrımcılıkla dibe vuran
bir ülkede nasıl bir eğitim verileceğine yönelik bir
tartışma yürütülmesi gerekiyor. Bunu kim belirleyecek? Özel
uygulanacak yönetmeliklerle belirlenecek. Yani, hiçbir sivil toplum örgütünden,
insan hakları alanlarında çalışan sivil toplum örgütü ve
kuruluşlarından destek almadan, içinde yer almayan bir kuruluşta
nasıl, kim tarafından eğitim verileceği sorgulanması
gereken bir durumdur.
Yine aynı şekilde, hak ihlallerinin bu son
süreçlerde daha da zirveye vardığı... Özellikle de Bakanın
burada olduğu süreçte ifade etmek istiyorum: Bugün, Surda, Cizrede,
Silopide, İdilde insanların katledildiği, evlerinin
yakıldığı, yıkıldığı,
başlarına yıkıldığı bir süreçte onlara
sormadan evlerini yıkma kararı aldığınız ve bunu
uygulamaya koyduğunuz bir ülkede nasıl insan haklarından söz
edebilirsiniz? Bu, ayrımcılık değil de nedir?
Bunların cevabını bir bütün olarak
bekliyoruz ama Sayın Bakan ve iktidar şunu net olarak ifade ediyor:
Siz yakın, yıkın; inşaatları, binaların hepsini
yıkmakla sorumlusunuz, bunları yapın. Biz, arkasından,
yasaları, kanunları çıkarırız, genelgelerle,
yönetmeliklerle bunları size belirleriz ve hiçbir hakta, hiçbir hukukta da
yeri olmayan bir durumu biz Türkiye'de uygularız. diyor. Şu anda
uygulanan bu ve bu uygulanan süreç içerisinde de Avrupa Birliği
kriterlerine uygun hareket edeceğinizi söylüyorsunuz. Yani, nerede bu hak,
nerede bu hukuk, nerede insan hakları, nerede bu ayrımcılığı
önleyen uygulama? Yaşamın kendisi zaten ayrımcılıkla
dolu. Bugün, cezaevlerinde açlık grevlerine giren, şiddete ve
yaşananlara karşı bedenini açlığa yatıran, ölüm
oruçlarına giren insanlar var. Bunların hakları ve hukukları
nerede? Nerede insan hakları? Soruyoruz size, yanıtını
biliyor musunuz?
Aslında tüm Türkiye kamuoyunun bilmesi gereken
başka bir şey var: Bu Parlamento, HDP Grubuna bir yönüyle
ayrımcılığın uygulandığı yerdir.
Milletvekilleri ve Parlamento grubumuz olarak bizler cezaevlerine görüşe
gidemiyoruz. Bu Parlamento içerisinde grubumuz ayrımcılığa
uğratılıyor. Kim tarafından? Adalet Bakanının
keyfî uygulaması tarafından. Hak, hukuk, yasa var mı?
Hayır, yok. Ama nedir? Keyfî olarak HDP Grubu cezaevlerine görüşe
gidemez. deniliyor ve hiçbir yanıt verilmiyor. Nerede insan hakları,
nerede hak, hukuk diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 26ncı maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 26 (1) İnsan Hakları ve
Ayrımcılıkla Mücadele eğitimi, Kurum personeli veya insan
hakları veya ayrımcılık alanında lisans ve/veya yüksek
lisans eğitimi almış eğiticiler tarafından verilir.
Eğiticilerin nitelikleri, çalışma usul ve esasları ile eğiticilere
verilecek ücret Maliye Bakanlığının uygun görüşü
alınarak yönetmelikle düzenlenir.
Burcu Köksal (Afyonkarahisar) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Burcu Köksal, Afyon Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Köksal. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikli olarak, bugün 5 Nisan
Avukatlar Günü, yargı bağımsızlığının
kâğıt üzerinde kalmadığı, savunma avukatının
savcıyla kürsü eşitliğinin sağlandığı bir
Türkiye dileğiyle tüm meslektaşlarımın Avukatlar Gününü
kutluyorum.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının 26ncı maddesi üzerine söz
almış bulunmaktayım. 26ncı maddenin düzenlenmesinde,
yapılması öngörülen insan hakları ve ayrımcılıkla
mücadele eğitiminin amaca uygun olması açısından, bu konuda
üniversiteler bünyesinde lisans veya yüksek lisans eğitimi almış
kişilerce verilmesi amaçlanmalıdır. Burada, eğitim
konusunda, eğitimin kimin tarafından verileceği, hangi
kriterlerin esas alınacağı konusunda ne yazık ki yasada net
bir ifade bulunmamaktadır.
Bu yasanın amacı, kişilerin
eşit muamele görme hakkının güvence altına
alınması, temel hak ve hürriyetlerden yararlanmada
ayrımcılığın önlenmesi. diyorsunuz. Siz değil
misiniz, işe alımlarda liyakati kaldırıp torpili esas alan?
Siz değil misiniz, Cumhuriyet Halk Partisinin yüksek oy
aldığı yerlere hizmeti götürmeyen, geciktiren?
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Siz kendi
belediyelerinize bakın, belediyelerinize.
BURCU KÖKSAL (Devamla) Bir de vatandaş
aradığı zaman Burcu Hanımı arayın, siz
Cumhuriyet Halk Partisine oy verdiniz, o yaptırsın yolunuzu. diyen.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Belediyelerin
işini biz mi yapacağız?
BURCU KÖKSAL (Devamla) Ve bakın, buradan
söylüyorum: Bundan sonra seçim bölgem Afyonkarahisarda benim
hemşehrilerime Yok efendim, sen AKPye oy vermedin; yok efendim,
Cumhuriyet Halk Partisi sizin köyde 1inci çıktı, AKP az oy
aldı. deyip hizmeti geciktiren, yolunu yapmayan, suyunu vermeyen, çöpünü
toplamayan ne kadar yerel yönetici, idareci varsa bu kürsüden hepsini tek tek
deşifre edeceğim. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN BASRİ KURT (Samsun) İzmire bak,
İzmire.
BURCU KÖKSAL (Devamla) Anıtkayanın içme
suyunu çözmek yerine Arayın Burcu Hanımı, o çözsün. Beni AKPye
mahcup ettiniz. diyen yerel yöneticileri
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) CHPli belediyelere bak, CHPli.
BURCU KÖKSAL (Devamla)
Bayat Yukarı Çaybelen
köyünde sağlık evine kilit vurup on beş günde bir gün
vatandaşı doktora muhtaç edenleri; Çay ve Bayat Devlet Hastanesine
uzman doktor ataması yapmayanları; Evciler Gökçekte, tepede mera
vasfını yitirmiş arazilere metrekaresi 17 bin liradan fiyat
biçip, yol kenarında, değerli olan yerleri 5.500 liradan istimlak
edenleri; Afyon Merkez Erenler Mahallesinde harita gibi olmuş, küçük
gölcüklerle dolmuş yollarda vatandaşı yürümek zorunda
bırakanları; Köyleri hizmete boğduk. deyip Dinar
Çapalıda bir taşkını önleyemeyip vatandaşın
arazisini pisliğe boğanları; Kütahya ilimizde Tavşanlı
Domaniç yolunu yıllardır tamamlamayanları, hepsini bu kürsüden
tek tek deşifre edeceğim.
MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) Sana ne Domaniç
yolundan?
BURCU KÖKSAL (Devamla) Geçici işçilere kadro
vermeyip emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetine kulak
tıkayan ve aynı zamanda Esnafa 30 bin lira kredi vereceğiz.
deyip, şimdi de Bu kredi verimini dondurduk. diyendir esas
ayrımcılık yapan. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Ben, 7 Hazirandan bugüne
olduğu kadar bugünden sonra da ilçe ilçe, köy köy gezeceğim, nerede
bir ayrımcılık yapıyorsanız, nerede bir insan
hakkı ihlali varsa, nerede hemşehrilerime bir eziyet ediliyorsa bu
kürsüden haykıracağım ve Afyonkarahisarda Cumhuriyet Halk
Partisine oy vermiş, size oy vermemiş bütün hemşehrilerimi size
ezdirmeyeceğim.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Köksal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde üzerindeki son önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra sayılı
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 26ncı maddesinde yer alan "Kurum
personeli veya insan hakları ve ayrımcılıkla mücadele
eğiticileri" ibaresinin "insan hakları ve eşitlik
uzmanı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ruhi Ersoy (Osmaniye) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısının
"İnsan hakları ve ayrımcılıkla mücadele
eğiticileri" başlıklı 26ncı maddesinde, insan
hakları ve ayrımcılıkla mücadele eğitimi
kapsamında kurum faaliyetlerinde yararlanması öngörülen insan
hakları ve ayrımcılıkla mücadele eğiticilerine
ilişkin düzenleme yer almaktadır. Tasarı metnindeki kurum
personeli veya insan hakları ve ayrımcılıkla mücadele
eğiticileri ibaresi muğlak bir tanımdır. İnsan
hakları ve eşitlik gibi sürekli kamuoyunun gündeminde olan ve
toplumsal kutuplaşma ve kamplaşmada bir araç olarak
kullanılabilecek bir alan istismara açık bir alandır. Bu
nedenle, insan hakları ve ayrımcılıkla mücadele
eğiticilerinin kurum içerisinden yetişmiş ve alanında
yetkin uzman personel tarafından verilmesi gerekmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
26ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
26ncı madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 27nci madde üzerinde
ikisi aynı mahiyette olmak üzere toplam üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 27nci maddesinde yer alan yönetmelikler Kurum
tarafından yürürlüğe konulur. ibaresinin esaslar Kurum
tarafından çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Mustafa Mit Nuri Okutan
İstanbul Ankara Isparta
Zihni Açba Deniz
Depboylu Mehmet
Erdoğan
Sakarya Aydın Muğla
Arzu Erdem Ruhi
Ersoy İstanbul Osmaniye
BAŞKAN Şimdi okutacağım iki
önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 27nci maddesinin tasarıdan
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel İdris Baluken Bedia Özgökçe
Ertan
Diyarbakır Diyarbakır Van
Behçet Yıldırım Mahmut Celadet
Gaydalı Sibel
Yiğitalp
Adıyaman Bitlis Diyarbakır
Filiz Kerestecioğlu Demir Kadri
Yıldırım İstanbul Siirt
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Tahsin Tarhan Erkan
Aydın Bülent
Öz
Kocaeli Bursa Çanakkale
Şenal Sarıhan Veli
Ağbaba Zeynep
Altıok
Ankara Malatya İzmir
BAŞKAN Aynı mahiyetteki iki önergeye
katılıp katılmadıklarını Komisyon ve Hükûmete
soracağım.
Önergelere Komisyon katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önergeler hakkında söz isteyen
sayın milletvekillerine söz vereceğim.
İlk konuşmacı Şenal
Sarıhan, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Sarıhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Değerli
Başkan, kâtip üyesi arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlar
ve emekçi arkadaşlar; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, burada çok önemli bir
iş yapmaya çalıştığımızı
düşünüyorum. Bizim yaşamımızda, insanlığın
yaşamında insan haklarından daha önemli olan, insan
haklarının korunmasından, savunulmasından,
geliştirilmesinden daha önemli olan bir şey olamaz çünkü insan
hakkının korunması önce yaşam hakkının korunmasından
başlar. Biz bu yasa tasarısı üzerinde konuşurken bu
hakkın, insan haklarının korunması konusunda bir ulusal
mekanizma inşa etmeye çalışıyoruz. Bir ulusal
mekanizmamız var, Kamu Denetçiliği; bir ulusal mekanizmamız daha
vardı, İnsan Hakları Kurumu ama bunun yetersiz olduğunu,
bunun işlemediğini saptıyoruz. Sadece biz saptamıyoruz,
biraz önce de ifade ettiğim gibi, uluslararası kurumlar da
-Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi- bunlar da
bize diyorlar ki: Yaptığınız eksik bir iştir, siz bu
yöntemle insan haklarını koruyamazsınız.
Burada muhalefet partilerinin getirmiş
olduğu bütün önerilerin el birliğiyle, dinlenilmeden,
düşünülmeden -beni bağışlayın-
tartışılmadan, kendi aklımıza ve vicdanımıza
vurmadan reddedilmiş olması, aslında, sorumluluk
taşıyan bu Hükûmetin üyeleri olan AKPli
arkadaşlarımıza aittir diye düşünüyorum. Biraz sorumluluk
hissedilse
Bu yasa tasarısına ilişkin öneriler aleyhte öneriler
değildir, hep birlikte, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının
haklarının geliştirilmesi için yapılan, daha iyi olsun diye
yapılan önermelerdir.
Biraz önce değerli arkadaşım Nurhayat
Altacanın sunduğu örneği, rıza meselesindeki örneği
dinleyen arkadaşların yüzlerine baktım, alabildiğine,
arkadaşımızın söylediklerine dikkat eder ve bundan
rahatsız olur durumda idiler ama bu maddeyi daha önce bütün
arkadaşlar, buraya katılmış arkadaşlar oy
birliğiyle kabul ettiler. Vicdanınıza seslendi
arkadaşım, dedi ki: Küçücük çocukların rızasını
sapkın bir anne ya da baba peki diyerek verirse bunun sorumluluğunu
insan olarak nasıl taşıyacaksınız? diye sordu.
Şu Ensar Vakfı üzerinden yürüyen, çocuklara yapılan istismar
olayında -ki çorap söküğü gibi söküldü geldi- bu çocukların
velilerinin korkuyla, kaygıyla rıza vermek durumunda kalmamaları
hâlinin sorumluluğunu nasıl taşıyacaksınız diye
ben de size tekrar soruyorum.
Şimdi biz ne yapıyoruz ya da biz ne
diyoruz muhalefet olarak? Diyoruz ki: Arkadaşlar, bu tasarıyı
geri çekin, bu tasarının üzerinde yeniden konuşalım,
öncelikle kurulu gözden geçirelim. Bu kurulla ilgili sivil toplum örgütlerinden,
insan hakları alanında yetişkin olan insanlarımızdan
buraya temsilciler koyalım. 8 artı 3 yani 11 değil, 15
yapalım, 20 yapalım ama insan hakları alanında
çalışan bütün kurumlarımızın, meslek örgütlerimizin,
özellikle Türk Tabipleri Birliğinin ya da tabip alanında
çalışan arkadaşlarımızın
katkılarını, büyük sendikalarımızın
katkılarını koyalım. Bağımsız bir kurul
otursun ve devlet kaynaklı olan insan hakları ihlallerinin ortadan
kaldırılması için ya da o ihlallerin verdiği
zararların saptanması ve düzeltilmesi için baş başa versin,
çalışsın. Biz bunu yapabilecekken, böyle bir çalışma
içinde olabilecekken ki biraz önceki konuşmamda atıf
yaptığım işkence, kötü muamele, zalimane muamelenin
önlenmesine ilişkin ek protokol de bir şeyi daha söyler, Kurulun
üyelerini yüzde 50-yüzde 50 kadın ve erkek cinsinden yapınız.
der. Aynı şekilde Bütün dinî inançları temsil edecek, bütün
mezhepleri temsil edecek, bir ülkedeki farklı etnik kökendeki
insanları temsil edecek bir eşitlikte yapınız. der.
Şimdi elimizdeki tasarı ne yapıyor? Özellikle bu işin temel
kurulunu kendi üzerine alıyor. Ben sizi dövüyorum, sizi dövdükten sonra da
size avukatlık yapıyorum ya da hâkimlik yapıyorum, bu tam buna
benziyor. Devlet dövüyor, devlet zarar veriyor, hatalı davranıyor,
sonra diyor ki: Gel, ben senin hatanı onarayım, ben hakem
olayım. Böyle bir hakemliği kabul etmek mümkün mü arkadaşlar?
Çok düz ve basit sözcüklerle anlatmaya çalışıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Bu tasarı bu
hâliyle geçerse -daha da geçemedi ama- aynen geçmişteki İnsan
Hakları Kurumunun başına gelen sorunla
karşılaşacak ve yeniden yinelenmek zorunda, tekrar ele
alınmak zorunda kalacak. Hepinize saygıyla sunuyorum, bu bir
uyarı görevidir.
Teşekkür ederim (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Sarıhan.
Aynı mahiyetteki ikinci önerge hakkında
konuşmak isteyen Filiz Kerestecioğlu Demir, İstanbul
Milletvekili. (HDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu Demir,
süreniz beş dakikadır.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de en çok
ihtiyaç duyduğumuz şey eşitlik ve insan haklarıdır. Ne
var ki, ne Paris Prensiplerine ne de gayriinsani veya kötücül muamele veya
cezaya karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine uygun olmayan,
göstermelik bir kurum insan haklarına ve eşitliğe daha çok zarar
verecektir.
Kanun tasarısı neyi amaçlıyor biliyor
musunuz? Aslında, Hükûmetin görmek istediği
ayrımcılıkları görmeyi ve duymak istediği
kurumları duymayı, onları dinlemeyi amaçlıyor. Bu nedenle
de, tasarı komisyonlara geldiğinde insan hakları konusunda
çalışan sivil toplum örgütleri bu taslağa itiraz ettiler,
İnsan hakları bu kanunla korunmaz. diyerek kampanya
başlattılar. Çünkü tasarıda ayrımcılık
tanımı, kurumun ayrımcılığa karşı
getirdiği önlem ve tedbirler ciddi biçimde eksik.
İnsan hakları ihlalleriyle ilgili kuruma
bireysel başvuru yapılamıyor. Kurum kamu kurumlarını
kendiliğinden inceleyemiyor. Kendi çalışma biçimini bile
belirleyemiyor. Üstelik, kurum tamamen Bakanlar Kurulu ve
Cumhurbaşkanına bağlı. Böylece, Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kuruluş Kanununun da gerisine düşülüyor.
Bağımsız olmayan böylesi bir kurumun ulusal önleme
mekanizması olarak onaylanması hiçbir şekilde mümkün değil.
Ben biraz da veri toplamanın öneminden ve
Türkiye'de bunun eksikliğinden bahsetmek istiyorum. Kurum bu anlamda
getirdiği 24üncü maddeyle de aslında veri toplamayı ciddi
biçimde garanti altına almıyor ve özellikle İstanbul
Sözleşmesinde ve Avrupa standartlarında, evrensel ilkelerde veri
toplamanın ölçülerini de uygun bir şekilde ifade etmiyor.
Şimdi, ne iş cinayetleri ne kadına
yönelik şiddet ne de çocuk istismarı konusunda veri
tutulmamasının ve kişilerin izlenmemesinin
yarattığı sonuçlara aslında hepimiz daha çok yakın bir
zamanda tanık olduk, gördük ki, bu ülkede çocuk istismarıyla
yargılanmış kişiler çocuklarla çalışan
vakıflara başkanlık ediyor, sosyal hizmetler il müdürlüğü
görevlerine getirilebiliyorlar. Bunlar, daha öncesine ilişkin veri
tutulmadığından da yapılıyor. Örneğin
kadınlara yönelik şiddet konusunda bakanlıkların
açıkladığı veriler birbiriyle çelişiyor; üstelik,
kadına yönelik şiddet konusunda yalnızca idari ve sayısal
veriler toplamak da yeterli değil çünkü kadınların çok büyük bir
bölümü zaten şiddet vakalarını resmî makamlara bildiremiyorlar.
Türkiyede kadına yönelik şiddetle ilgili son
araştırmalardan birinde, şiddet gördüğünü söyleyen
kadınların yaklaşık yarısının, yüzde 49unun
fiziksel şiddet deneyiminden daha önce kimseye bahsetmediği ortaya
çıktı. Bu sebeple, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tavsiye
kararında da önerildiği ve -dediğim gibi- İstanbul
Sözleşmesinde de ifade edildiği gibi, kadınlara yönelik
şiddetin sebepleri, sonuçları, sıklığıyla ilgili özel
veriler oluşturulması gerekiyor.
Bugün, Türkiyede emek alanında da standartlara
uygun veri toplanmıyor, bırakın iş
hastalıklarını, iş cinayetleriyle ilgili dahi güvenilir
istatistikler yok. Hayatını kaybeden işçilerin aileleri ve
avukatları her yıl iş cinayetleri almanağı
hazırlayarak veri tutmaya çalışıyorlar.
Şimdi, bu kanun sonuç olarak bir kurul
oluşturuyor, bu kurul biliyorsunuz, 8e 3 şeklinde
Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulundan oluşuyor. Bu kanun geri
gelecek, yani bir yıl ya da en fazla iki yıl sonra standartlara uymadığı
için geri gelecek çünkü ne ayrımcılık tanımı
ayrımcılık tanımına uygun ne bu kurulun
yarısının gerçekten kadınlardan oluşacağına
dair bize güven, garanti veren bir kotası, ayrımcılığa
karşı düzenlemesi var ne genel olarak zaten ayrımcılık
içerisinde olan grupları standartlara uygun bir şekilde dile
getiriyor.
Ben, bu saatlerde bizi boşuna
uğraştırıyorsunuz ve aslında, boşuna tekrar geri
gelecek ve standartlara uymayacak, akreditasyonlara uymayacak bir kurul için
uğraştırıyorsunuz, ona yanarım.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kerestecioğlu Demir.
Aynı mahiyetteki iki önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 27nci maddesinde yer alan "yönetmelikler
Kurum tarafından yürürlüğe konulur." ibaresinin "esaslar
Kurum tarafından çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir."
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ruhi
Ersoy (Osmaniye) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının "yönetmelik"
başlıklı 27nci maddesiyle Kurumun görev alanına
ilişkin yönetmelik çıkarma yetkisi düzenlenmektedir.
Önergemizde yer alan düzenlemeyle madde metninin
kanun yazım teknik ve içeriğine uygun hâle getirilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
27nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
27nci madde kabul edilmiştir.
28e bağlı (1) numaralı fıkra
üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 28inci maddesinin (1)inci
fıkrasının sonunda yer alan sayılır ibaresinin
kabul edilir olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Arzu Erdem Mustafa
Mit Nuri
Okutan
İstanbul Ankara Isparta
Ruhi Ersoy İsmail
Faruk Aksu Zihni
Açba
Osmaniye İstanbul Sakarya
Mehmet Erdoğan Fahrettin Oğuz Tor
Muğla Kahramanmaraş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 28inci maddesinin (1)inci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 31/3/2016
(1.)-21/6/2012 tarihli ve 6332 sayılı
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu, Türkiye İnsan Hakları
ve Eşitlik Kurumu Kanununun yürürlüğe girdiği tarihte, mülga
olur. Diğer mevzuatta mülga Türkiye İnsan Hakları Kurumuna
yapılmış olan atıflar Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumuna yapılmış sayılır.
Şenal Sarıhan Mehmet Gökdağ Okan
Gaytancıoğlu
Ankara Gaziantep Edirne
İbrahim Özdiş Bülent Öz Murat Emir
Adana Çanakkale Ankara
BAŞKAN Şimdi, maddeye en
aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 28inci maddesinin (1)inci
fıkrasının tasarıdan çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar Demirel Sibel Yiğitalp
Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır
Bedia Özgökçe Ertan Behçet Yıldırım Kadri
Yıldırım
Van Adıyaman Siirt
Mahmut Celadet Gaydalı Ayhan Bilgen
Bitlis
Kars
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Ayhan Bilgen, Kars Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiyenin bir tane İnsan Hakları
Kurumu vardı, yine bir tane kurumu olacak. Bu sefer yanında bir de
eşitlik tabelası asılmış olacak. Keşke bu bir
tane kurumu bu alanda on yıllar boyunca karşılıksız,
gönüllü çalışan insan hakları savunucularının
taleplerini dikkate alarak yapsaydık ve keşke insan hakları gibi
herkesin, hepimizin önüne hiçbir sıfat eklemeksizin, sadece insan olmaktan
kaynaklı hakları konuşuyorsak üzerinde bütün partiler
ortaklaşarak, uzlaşarak bir kurum oluşturabilseydik ama
yanlışlarımızdan da ne yazık ki ders çıkartmıyoruz
ve aynı yanlışı bir kez daha tekrarlıyoruz. Türkiye
bir beş yılını daha, belki bir on yılını
daha böyle, beklentiyi karşılamayacak kurumlar kurarak geçirecek.
Ulusal mekanizmalar dünyanın her yerinde iki
önemli işlevle değer kazanırlar. Bunlardan birisi: Kamu gücünü
kullanması. Yani, sivil örgütlerden, insan hakları alanında
kurulmuş gönüllü kuruluşlardan farklı olarak, devlet gücü
kullanmaları onları güvenilir kılar. Yani, sorun çözme
potansiyeli, sorun çözme kapasiteleri vardır. Herhangi bir gönüllü
kuruluş değillerdir.
İkincisi: Ama, devlet tarafından
kurulmasına rağmen bir sivil örgüt gibi, insan hakları
savunucusu gibi, böyle bir perspektifle olaylara yaklaşırlar.
Dolayısıyla, her ülkede az olanın, muhalif olanın,
karşıt olanın daha çok ihlale uğradığı
varsayımıyla hareket edilir. Ve bu kurulların da böyle
pozisyondaki kişilere hizmet ederken, onların sorunlarıyla
ilgilenirken son derece duyarlı olacağına olan kabulle yola
çıkarlar.
Ama, ne yazık ki, bu iki özelliğe de sahip
olmayan bir kurum kuruyoruz. Yani, ne elinde ciddi bir güç var,
tanıdığımız ciddi bir yetki var -tavsiye
kararları dışında- ne de bir insan hakları perspektifi
var, kapsayıcı, kuşatıcı bir insan hakları
algısı, bir insan hakları vizyonu var.
Daha önce benzer kurullar kurulurken de bu itirazlar
yapıldı. Türkiyede insan hakları il, ilçe kurulları
kurulurken insan hakları örgütleri dediler ki: Bu kurullar sadece bir
prosedürü tamamlamak için kuruluyor. Sadece bürokratik bir mekanizma
olmanın ötesine geçmeyecekler. Ama o gün ülkeyi yönetenler bu
uyarıyı dikkate almadılar, Hayır. dediler. Türkiye'nin
bütün ilçelerinde, bütün illerinde il, ilçe insan hakları kurulları
kurdular, Başbakanlık İnsan Hakları
Başkanlığına bağlı olarak çalışmak
üzere. Belki o gün Paris Prensiplerine uygun kurulsaydı bugün
dünyanın en saygın kuruluşlarından birisi olabilirdi. Ne
oldu? Ben birçok ilçedeki durumu size söyleyeyim: Gittiğinizde
kaymakamlık binalarına bakın, kapısında İnsan
Hakları Kurulu yazan kapılar genellikle kapalıdır. Sadece
kurul toplantıları sırasında açılır.
Birçoğunda çok duyarlı mülki idare amirleri sadece bu kurulları
işletir, gerçekten insan hakları örgütlerini davet eder, ilgili
kuruluşları o ilçenin, o yerelin sorunlarıyla ilgili
çalıştırır ama yaygın uygulama aylık rutin rapor
göndermektir. Raporda şöyle yazar genellikle: Toplantı
yapılmıştır, herhangi bir başvuru yoktur, ilçemizde
bir insan hakları ihlali söz konusu değildir. Şimdi, yani, bu
ülkenin parasına da yazık, bu ülkenin binalarına da yazık,
kamu görevlilerinin mesaisine de yazık. Ama, aynı şeyi, daha
sonra döndük, İnsan Hakları Başkanlığını
İnsan Hakları Kurumu hâline getirdik. O zaman da dedik, yine
uyardık, dedik ki: Bakın, Başbakanlık İnsan
Hakları Başkanlığını makyajlayarak, kısmen
değiştirerek, binasını bile değiştirmeden,
mekânını bile değiştirmeden, personellerini bile değiştirmeden
bağımsız bir kurul kuramazsınız. O zaman da dinleyen
olmadı, bu kurum oluştu. Şimdi de bu kurumu feshetmek üzere, bu
kurumu mülga pozisyonuna düşürmek üzere biraz sonra oy
kullanacağız ve dosyayı kapatacağız. Birkaç yıl
sonra da muhtemelen İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun
işlev görmediğini, başvuru sayısının herhangi bir
insan hakları örgütünün bir şubesine yapılan başvuru kadar
bile olmadığını hep birlikte göreceğiz ve yeni bir
kanun yapmak üzere yeniden burada mesai yapacağız.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bilgen.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 28inci maddesinin (1)inci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 31/3/2016
(1.)-21/6/2012 tarihli ve 6332 sayılı
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu, Türkiye İnsan Hakları
ve Eşitlik Kurumu Kanunu yürürlüğe girdiği tarihte, mülga olur.
Diğer mevzuatta mülga Türkiye İnsan Hakları Kurumuna
yapılmış olan atıflar Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumuna yapılmış sayılır.
Şenal
Sarıhan (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet ?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Murat Emir, Ankara Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Emir. (CHP
sıralarından alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Bu 6332 sayılı Kanunun
kaldırılmasını, mülga edilmesini ve oluşturulan
kurumun feshedilmesini konuşuyoruz bu maddede. Ben de merak ettim, 2012
yılında çıkartmışız bu kanunu, böyle bir kurul
oluşturmuşuz, niye üç yıl, dört yıl sonra
kaldırıyoruz diye. Bir baktım, İnternet sitesinde
nasıl oluşturulduğunu, Paris Prensiplerini uzun uzun
anlatıyor, temel prensipleri ortaya koyuyor ve nasıl bir yasa
oluşturduğunu açıklıyor. Doğrusu ben beğendim.
Mesela içinde, 7nci paragrafında çoğulculuk diye bir madde var,
yine Paris Kriterlerinden almışlar. Diyorlar ki: Çoğulculuk böyle
bir kurulun en temel özelliğidir. Peki nasıl sağladık?
diyorlar. Yani sizin yaptığınız yasadan bahsediyorum.
Nasıl sağlanmış bu çoğulculuk? Bakanlar Kurulu 7sini,
Cumhurbaşkanı 2sini, YÖK 1ini, baro da 1ini atayarak yönetim
kurulunu oluşturmuşlar, kurul oluşturmuşlar ve buna da
diyorlar ki: Biz çoğulculuğu sağladık. Peki, şimdi
sormak lazım: O çoğulculuk yeteri kadar çoğulculuktu da,
övünüyordunuz da rahatsız olduğunuz için mi getirdiniz? Bakın,
yeni getirdiğiniz yasa tasarısında Cumhurbaşkanını
3e, Bakanlar Kurulunu 8e çıkarmışsınız. Niye,
nereden, hangi ihtiyaçtan kaynaklandı YÖKün ve baronun oraya üye
ataması? Peki, o sayede, o zaman çoğulcuydu bu sefer aynı
şekilde çoğulcu olabiliyor mu arkadaşlar? Elbette ki burada
çoğulculuk açıkça zedelenmiştir. Peki, o yasa yeteri kadar
çoğulcu muydu, mesela yeteri kadar bağımsız
mıydı? Tutanaklara da baktım, başta sayın grup
başkan vekilimiz olmak üzere 24üncü Dönemde çok büyük mücadeleler
verilmiş ve bu yasanın kısa sürede kaldırılmasının
gerekeceğini, böyle bir kurulun asla
çalışamayacağını açıkça söylemişiz. Bu
yasayı önünde sonunda getirirsiniz ve kaldırmak zorunda
kalırsınız. demişiz ama dinlememişsiniz, aynı
şekilde yine söylüyoruz. Bakın, böyle bir yasa, böyle bir kurul
O
zamanki kadar bile çoğulcu değil, o zamanki kadar bile
bağımsız değil, o zamanki kadar bile finansal
özgürlüğü yok, o zamanki kadar bile hak arama yolları mevcut
değil. Dolayısıyla, o yasa nasıl Avrupa Birliği
normlarının dışındaysa ve kaldırmak zorunda
kaldıysanız bunu da önünde sonunda kaldırmak zorunda
kalacaksınız.
Değerli arkadaşlar, bu yasa aslında
bir dostlar alışverişte görsün yasasıdır. Siz, sizin
iktidarınız, insan hakları açısından ve
ayrımcılık açısından sicili bozuk bir iktidardır.
Bakın, Kişisel Verilerin Korunması Kanununda -dilimizde tüy
bitti burada- oradan mezhep kavramını, mezhep kelimesini
çıkarttıramadık, Hayır, biz mezhebe göre
fişleyeceğiz. dediniz. Burada da bizim
ısrarlarımızla, bizim baskılarımızla zar zor
yazdınız o mezhep kelimesini, mezhebin ayrımcılık
sayılacağını. Size kalsa açık açık, evet Biz mezhebe
göre ayrımcılık yapacağız. diyordunuz. Bu ayıp
bu Komisyona da bu Meclis grubuna da yeter diye düşünüyorum.
Bu yasa Türkiyedeki hangi insan hakları
ihlallerini düzeltecek? Gezi davasında öldürdüğünüz, öldürülen 11
gencin ailesinin hak arama yollarının önünü açacak mı? Bir göz
hekimi olarak, mesela, 10 kişi gözünü kaybetti, bir kısmını
da ben takip ettim. Onların hak arama yollarına bu yasanın, bu
kurulun katkısı olacak mı? Mesela kadın cinayetleri, mesela
yargıya müdahale
Bakın, her gün yargıya açıkça müdahale
yapılıyor. Mesela, yargıya açıkça müdahale
yaptığınız yerlerden birisi Çarşı davası.
Çarşı davasında, darbeye teşebbüsten, sokakta gösteri yapan
insanlara dava açtırttınız, Cumhurbaşkanının
açık talimatlarıyla, savcılara verdiği talimatlarla oldu
bu. Ne oldu? İki sene sonra beraat ettiler. Peki, bunların
hakları ne olacak? Onların hakları ihlal edilmiş
olmadı mı bu arada? Mesela, Uludere, Uluderede insanlar
öldürüldükten sonra ne yapıldı? Bu yasada, Uluderede yaşam
hakkı elinden alınan insanlar için ne var, hangi yolu
açıyorsunuz? Mesela, basın özgürlüğü, her gün gazetecilerin
tutuklandığı, haksız yargılandığı,
Tutuklu mu olsun, tutuksuz mu olsun? diye Başbakan ile Cumhurbaşkanının
kendi arasında tartıştığı bir ülkeden
bahsediyoruz. Dolayısıyla, bu yasa, bu kurul olsa olsa sizin insan
hakları ihlallerinizin üstünü örtmeye yarayacaktır.
Dolayısıyla, bu yasayı reddediyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Emir.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 28inci maddesinin (1)inci
fıkrasının sonunda yer alan sayılır ibaresinin
kabul edilir olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ruhi
Ersoy (Osmaniye) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Tor. (MHP
sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu kurulmasıyla ilgili kanun tasarısı vesilesiyle önemli bir
konuyu, üstelik de doğrudan insan hakları ve eşitlik ilkeleriyle
ilgili olduğunu düşündüğüm bir konuyu dile getirmek istiyorum.
Geçmiş günlerde asgari ücretin
artırılmasıyla sigortalıların, destek priminin
kaldırılmasıyla BAĞ-KUR emeklisi olup serbest mesleklerini
icra edenlerin, işverenlerin, emeklilerin, bazı memurların
-Emniyet mensubu, asker gibi- haklarında önemli iyileştirmeler
yapılmıştır. MHP olarak sayılan bu yasaların tamamına
destek verdiğimiz malumunuzdur. Bu ülkenin nimetleri de, külfetleri de
herkese eşit olarak dağıtılmalıdır, Anayasa da,
yasa da bunu vazetmektedir. Keza, yüce dinimiz İslam da Kendiniz, ana
babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa adaleti ayakta
tutun. buyurmaktadır yani kısaca Haksızlık
karşısında susmayın. demektedir.
Değerli milletvekilleri, Anayasanın
başlangıç 5inci ve 10uncu maddeleri eşitlik ve adaleti
hükmetmektedir. Anayasanın bu amir hükmüne rağmen, BAĞ-KUR
kapsamındaki sigortalılara hiçbir destek sağlanmayarak
ayrımcılık yapılmış ve mağdur
edilmişlerdir. Bugün sosyal güvenlik kapsamında aktif
çalışan toplam 21 milyon kişiden 3 milyona yakını
BAĞ-KURludur, aktif çalışan nüfusa oranı yüzde 14tür. BAĞ-KUR
sigortalıları sigorta primlerini asgari ücret ile asgari ücretin 6,5
katı arasında olmak kaydıyla kendileri tarafından
belirlenecek kazanç tutarı üzerinden yüzde 34 oranında
ödemektedirler. Asgari ücretin artmasıyla BAĞ-KURluların prim
yüklerinde yaklaşık yüzde 30 artış olmuştur. Mevcut
primlerini ödemekte zorlanan çok sayıda BAĞ-KUR sigortalısının
prim borçları fevkalade artmıştır. Bunlardan küçük
esnafı düşündüğümüzde zaten geçimini zar zor sağlayan, prim
borcunu dahi ödeyemeyen büyük kesimin mağduriyeti daha da artmıştır,
artacaktır. Asgari ücret artırılırken, diğer
düzenlemeler yapılırken BAĞ-KURluların da gözetilerek bir
düzenleme yapılması gerekirdi, zira biri yer biri bakar, kıyamet
ondan kopar. Bu kesimden alınarak başka kesimlere kaynak aktarmak
adalet ve eşitlik ilkeleriyle asla bağdaşmamıştır.
Özellikle altını çizerek söylemek istiyorum, BAĞ-KURlu
esnafın durumu, küçük esnafın durumu, durumlarında
iyileştirme yapılan bazı kesimlerden daha iyi değildir. Bu
kesim için de destek sağlanmalıdır, bu bir zarurettir.
Bakınız, 2010
yılında yapılan bir çalışmada
BAĞ-KURluların yüzde 30unun sadece hiç borcunun
olmadığı, yüzde 70inin büyük miktarlarda borcunun olduğu
anlaşılmıştır. O tarih itibarıyla 33 milyara
yakın prim ve gecikme zammı faiz borcu vardır. Ben burada esnafın
vergi borcundan bahsetmiyorum, sadece prim borcundan bahsediyorum.
Değerli milletvekilleri,
çiftçilerimizin durumu da daha iyi değildir, daha vahimdir.
Çiftçilerimizin de yüzde 27sinin borcu yoktur, yüzde 73ü borçludur; toplam
borcu o tarih itibarıyla 7 milyar lira idi. Netice olarak, esnafın ve
çiftçinin üçte 2si borçludur, bugün de durumlarında bir
değişiklik olmamıştır, hatta daha da geriye
gittiğini düşünüyorum.
Malum olduğu üzere, BAĞ-KURlu primini
ödemediği zaman emekli olamamakta, sağlık yardımı da
alamamaktadır. Özetleyecek olursak, BAĞ-KURluların yüzde
16-17si hiç prim ödeyememiş, yüzde 58-60ı kısmen prim
ödeyebilmiş, primi ödeyebilenlerin oranı yüzde 30a
yakındır. Bugün de bu tablonun bundan farklı olduğunu
düşünmüyorum. Hatta primi asgari ücrete bağlı olan bu kesimin
prim yükünün artmasıyla ödemede daha da geriye düştüklerini
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, özet olarak şunu
söylemek istiyorum: Devlet BAĞ-KURlulardan daha iyi durumda
olanların durumlarında nasıl iyileştirmeler yaptıysa,
manava, kasaba, bakkala, pastacıya, terziye, kokoreççiye, çiğ
köfteciye, ayakkabı tamircisine, berbere, çiçekçiye, ekmek ve gazete
bayisine düşmanlık yapmamalı, destek olmalı diyorum.
Hakkın, adaletin, eşitliğin ve insanca yaşamanın bu
bir gereğidir. BAĞ-KURluya üvey evlat muamelesi
yapılmıştır, yanlışlık buradadır.
Mademki İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu kuracağız, bu
kurala ilk önce haksızlık yapılan BAĞ-KURluların da
durumunu düzelterek başlayalım diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 28e bağlı (1) numaralı
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde 28e bağlı (1) numaralı fıkra kabul
edilmiştir.
Birleşime üç dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.54
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 23.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
1inci
sırada yer alan, 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan, 170 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine başlayacağız.
2.- İş Kanunu
ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/597) (S.
Sayısı: 170)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından,
alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 6 Nisan 2016 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
İyi
geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 23.59
(X) (10/143) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin tam metni tutanağa eklidir.
(x) 149 S. Sayılı Basmayazı 29/3/2016 tarihli 62nci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.