TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
68inci
Birleşim
6
Nisan 2016 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Başkanlık Divanı olarak 8 Nisan Dünya Romanlar Gününü
kutladıklarına ilişkin konuşması
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İzmir Milletvekili Özcan Purçunun, 8 Nisan Dünya Romanlar Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlunun, Kayseriye ilişkin gündem
dışı konuşması
3.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, mültecilerin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İzmir Milletvekili
Özcan Purçunun yaptığı gündem dışı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, AKPnin verdiği sözü
tutarak esnafa 30 bin Türk lirası faizsiz kredi uygulamasını
tekrar başlatması gerektiğine ilişkin açıklaması
3.-
Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmenin, Adananın Kozan ilçesinin
Kayhan köyünde su arıtma tesisi nedeniyle koku olduğuna ve atık
suyla sulanan bahçe ve tarlalardan dolayı ciddi bir sorun
yaşandığına ilişkin açıklaması
4.-
İstanbul Milletvekili Didem Enginin, Hükûmetin bir an evvel BAĞ-KUR
primlerini makul bir seviyeye getirmesi ve ekonomiyi canlandırmak için
esnafın ve küçük işletmelerin yükünü hafifletmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
5.-
Ordu Milletvekili Metin Gündoğdunun, Anadolu Ajansının
kuruluşunun 96ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
6.-
Manisa Milletvekili Mazlum Nurlunun, Akhisar halkının, ilçe
merkezinde kurulacağı söylenen 5 bin kişilik
sığınmacı kampını istemediğine ilişkin
açıklaması
7.-
Amasya Milletvekili Mustafa Tuncerin, Amasyanın Taşova ilçesinin
sağlıkla ilgili sorunlarına ilişkin açıklaması
8.-
Adana Milletvekili İbrahim Özdişin, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanının Adananın tarım
geleceği hakkında ne düşündüğünü ve Millî Eğitim
Bakanlığının Adananın Aladağ ilçesi Büyüksofulu
beldesinde lise yapmak planı olup olmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
9.-
Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Edirnenin Keşan
ilçesindeki bazı mesire yerlerinin belirli bir bedel
karşılığı özel şahıslara verilmesini
doğru bir uygulama olarak görmediğine ilişkin
açıklaması
10.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunu Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğluna yönelik çirkin ve
saygısız ifadelerinden dolayı kınadığına
ilişkin açıklaması
11.-
Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeçin, Bursanın fethinin
690ıncı yıl dönümüne ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğluna yönelik ifadelerine
ilişkin açıklaması
12.-
Sivas Milletvekili Ali Akyıldızın, kistik fibrozis
hastalarının tedavi ve ilaç masraflarının
karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması
13.-
Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukaranın, herkesin kendi
tabiatına göre davrandığına ve konuştuğuna
ilişkin açıklaması
14.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğluna yönelik ifadelerinin siyasi
etik kurallarına uymadığına ve özür dilemesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
15.-
Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, yurt dışında
çalışan işçilerin emeklilik primlerini yurt dışı
borçlanmasıyla ödemek istediklerinde yaşadıkları
mağduriyetin giderilmesi için 5510 sayılı Kanunda bir düzenleme
yapılmasının düşünülüp düşünülmediğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
16.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdenin Yaylayolu köyünün
içinden geçen yolun maden taşıyan kamyonlar tarafından
kullanılması nedeniyle yaşanan mağduriyetin giderilmesi ve
Murtaza Köyü ile Hacıabdullah kasabası arasındaki yolun
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
17.-
Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, çiftçilerin, ürünlerini
sattıkları tüccarın KDVsini ödememesi nedeniyle zor durumda
kaldıklarına ve bir an önce bu mağduriyetin giderilmesini rica
ettiğine ilişkin açıklaması
18.-
Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmazın, Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğluna yönelik ahlak
dışı ifadelerini şiddetle kınadığına
ilişkin açıklaması
19.-
Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlunun, Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğluna yönelik çirkin ve
edep dışı ifadeleri nedeniyle özür dilemesi gerektiğine ve
sivil toplum örgütlerinin bu olayı gündemlerine almalarını beklediğine
ilişkin açıklaması
20.-
Bursa Milletvekili Orhan Sarıbalın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğluna yönelik ifadelerinin
çarpıtılıp başka bir anlama çekildiğine ilişkin
açıklaması
21.-
Samsun Milletvekili Orhan Kırcalının, Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğluna yönelik ifadelerinin siyasi
tarihimizde kara bir leke olduğuna ilişkin açıklaması
22.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, dün hayatını kaybeden
şehitlere Allahtan rahmet dilediğine ve Cumhurbaşkanı ile
AKP Grubunu, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu hakkındaki ağır eleştirileri
nedeniyle kınadığına ilişkin açıklaması
23.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 6 Nisan Öldürülen Gazeteciler Gününe
ilişkin açıklaması
24.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, 6 Nisan Öldürülen
Gazeteciler Gününe, AKP Hükûmetinin hukuk dışı bir şekilde
sürdürdüğü sokağa çıkma yasaklarıyla
uyguladığı devlet terörünün devam ettiğine ve Silopide
yaşanan hadiselere ilişkin açıklaması
25.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, 6 Nisan Öldürülen Gazeteciler Gününe
ilişkin açıklaması
26.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, 6 Nisan Öldürülen
Gazeteciler Gününe, terörle mücadele eden bütün güvenlik güçlerine
teşekkür ettiğine, şehitlere rahmet dilediğine ve
Türkiyenin terörle mücadeleden galibiyetle çıkacağına
ilişkin açıklaması
27.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Silopide yaşanan
hadiseleri terörle mücadele adı altında meşrulaştırmaya
çalışan, oluşturdukları yıkım tablosunu tarih
önünde normalleştirmeye çalışan bir Hükûmet ve AKP
pratiğiyle karşı karşıya olunduğuna ilişkin
açıklaması
28.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
29.-
Edirne Milletvekili Erdin Bircanın, Kırklareli Milletvekili
Selahattin Minsolmazın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
30.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Antalya Milletvekili Mehmet
Günalın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
31.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun toplumda
ayrımcılığın, kutuplaştırmanın ortadan
kaldırılabileceği bir ortamın oluşmasına
katkı sağlamasını ve kanunun hayırlı
olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
32.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumunun insan haklarına aykırı
yaklaşımları ortaya çıkaracak, Türkiyede yaşanan
bütün sorunlara karşı çözüm gücü olabilecek bir kurum hâline
dönüşmesini arzuladıklarına ilişkin açıklaması
33.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumunun insan hakları alanında olumlu sonuçlar vermesini temenni
ettiğine ilişkin açıklaması
34.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İnsan Hakları
ve Eşitlik Kurumu Kanununun Türkiyenin insan haklarına ilişkin
standartlarını yükselteceğini ümit ettiğine ilişkin
açıklaması
35.-
Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvanın, Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısına katkı ve
destek sağlayan tüm milletvekillerine teşekkür ettiğine
ilişkin açıklaması
36.-
Muş Milletvekili AhmetYıldırımın, Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 20 milletvekilinin, mahalle ve
köy muhtarlarının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/145)
2.-
Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 20 milletvekilinin, arı
yetiştiricileri ve bal üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/146)
3.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 23 milletvekilinin, nükleer
enerji santrallerinin insan sağlığı ve doğal çevreye
vereceği zararlar ile dışarıya bağımlı
olması nedeniyle yaratacağı her türlü zararın ve güvenlik
risklerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/147)
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken tarafından, Maraşta yapımına başlanan 25-27
bin kişilik AFAD kampının yapım amacının,
bölgenin ekolojik, etnik, mezhepsel ve demografik yapısına
etkilerinin ve bölge halkının kampla ilgili taleplerinin tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla 6/4/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
6 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.-
CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan Ergene Nehrini kirleten kaynakların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan (10/62) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6
Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 273 sıra
sayılı Kanun Tasarısının kırk sekiz saat
geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının 2nci sırasına,
yine bu kısımda bulunan 186 ve 248 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının ise yine bu kısmın 3 ve 4üncü
sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 273 sıra sayılı
Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel
kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, 149 sıra sayılı Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısının ikinci
bölümünde yer alan 17nci maddesinin yeniden görüşülmesine dair Hükûmetin
talebinin uygun görüldüğüne ilişkin görüşü
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Uğur Dilipakın HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.-
İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Uğur Dilipakın HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, İzmir Milletvekili Müslüm
Doğanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
5.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
7.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Kahramanmaraş Milletvekili
Nursel Reyhanlıoğlunun HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
8.-
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün, Kırklareli Milletvekili
Selahattin Minsolmazın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
9.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, İstanbul Milletvekili
Mehmet Doğan Kubatın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
10.-
Antalya Milletvekili Mehmet Günalın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
11.-
Adana Milletvekili Seyfettin Yılmazın, İstanbul Milletvekili
Garo Paylanın 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 28inci maddesine bağlı (3) numaralı
fıkrasıyla ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
12.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmazın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
13.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 30uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
14.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Raporları (S. Sayısı: 149)
2.-
65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/694), Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/689), Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycının; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç,
Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/393), Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçayın; 2022
sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz
Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/403),
Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğanın; 2022 sayılı
65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/404), Denizli Milletvekili
Kazım Arslanın; 2022 Sayılı 65 Yaşını
Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/899), Bursa Milletvekilleri Hüseyin
Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/922),
Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref Fakıbaba
ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline İstiklal
Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/923) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı:273)
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında İzinsiz İkamet Eden Şahısların Geri
Kabulüne Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/619) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 186)
4.-
Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/672) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 248)
5.-
İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/597) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 170)
B)
Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar/Teklifler (Tekriri
Müzakere)
1.-
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Raporları (S. Sayısı: 149) (17nci Maddesi)
XI.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
273 sıra sayılı Kanun Tasarısının temel kanun
olarak görüşülmesinin İç Tüzük hükümlerine uygun olup
olmadığı hakkında
XII.-
OYLAMALAR
1.-
(S. Sayısı: 149) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
Kanunu Tasarısının oylaması
XIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Ankara Milletvekili Murat Emirin, 2015/9 sayılı
Başbakanlık Genelgesi öncesinde kamu kurum ve
kuruluşlarında yapılan naklen veya açıktan atamalara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/2377)
2.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, SGKnın Erzurumda bir
hastane ile sözleşmesini uzatmamasına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun cevabı
(7/2412)
3.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun, İstanbulda bir
inşaatta yaşanan iş kazasına ve yapılan denetimlere
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Süleyman Soylunun cevabı (7/2413)
4.-
Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Bursada Bakanlığa
bağlı kurumların engelli vatandaşlar için
ulaşılabilirliğine ve engelli vatandaşların
istihdamına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/2415)
5.-
İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, asansör kazalarına ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun
cevabı (7/2417)
6.-
Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın, 2002-2016 yılları
arasında gerçekleştirilen temsil gideri harcamalarına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman
Soylunun cevabı (7/2732)
7.-
Adana Milletvekili Meral Danış Beştaşın, kayıt
dışı çalışan Suriyelilere ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun cevabı
(7/3013)
6 Nisan 2016 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için
üç dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme
giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden
yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise
yoklama pusulalarını, görevli personel
aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 8 Nisan Dünya
Romanlar Günü münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili Özcan Purçuya
aittir.
Buyurun Sayın Purçu.
Sayın Purçu, süreniz beş dakikadır.
(CHP sıralarından alkışlar)
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Başkanlık Divanı olarak 8 Nisan Dünya Romanlar Gününü
kutladıklarına ilişkin konuşması
BAŞKAN Biz de Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanı olarak Romanlar Gününü kutluyoruz.
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İzmir Milletvekili Özcan Purçunun, 8 Nisan Dünya Romanlar Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinize saygılarımı sunuyorum.
Bu hafta, Dünya Romanlar Haftası, bilmeyenlere
duyurulur. Kendi bölgenizde, kendi bölgelerinizde Romanları ziyaret edin, çocukları
ziyaret edin, mahalleleri, lütfen, es geçmeyin bu hafta. 1990 yılında
Uluslararası Roman Konferansı yapılmış ve bütün
dünyada, Hindistandan Avrupaya, Amerikaya kadar 8 Nisan, Dünya Romanlar Günü
olarak kabul edilmiş ve o hafta da Dünya Romanlar Haftası olarak
kabul edilmiş. Ben bir kanun teklifi verdim bu konuyla ilgili. Türkiyede
de bu günün kutlanması ve resmî gün olarak kabul edilmesiyle ilgili bir
kanun teklifi verdim. Romanlar hepinize oy veriyor, sizler de bu günü, kanun
teklifini kabul ederseniz Türkiye Romanları olarak çok sevineceğiz.
Sevgili kardeşlerim, yalnız şundan
muzdaribiz: Romanları hepimiz seviyoruz. dedik ama Sayın
Başkan Vekilim Naci Bostancı Bey de
O gün araştırma
önergesi, teklifi verdik, Sayın Bakanımızdan da birtakım
isteklerde bulunduk, Kabul edeceğiz. dediniz, hâlen bizi
bekletiyorsunuz. Vallahi ne yapacağız bilmiyoruz. Yani bana söz
verdiniz, bunu lütfen kabul edin artık. (CHP sıralarından
alkışlar) Bizi niye bekletiyorsunuz, neden Romanları es
geçiyorsunuz, görmezlikten geliyorsunuz? Mahallenin önünden geçiyorsunuz
Başkanım, lütfen yani.
Bakın, sevgili milletvekili
arkadaşlarım, siz hiç Roman mahallesine gitmediniz mi, oy istemediniz
mi, size oy vermediler mi, neden bizlerin sorunlarını,
sıkıntılarını es geçiyorsunuz? Hâlen çadırda
yaşıyoruz. diyoruz, Romanların yüzde 60ı okula
gitmiyor. diyoruz, Romanların yüzde 96sı işsiz. diyoruz.
Efendim, bakın çiçek bile satamıyoruz artık. Açız,
yoksuluz, fakiriz. diyoruz, hiç kimse bizim sözlerimizi dinlemiyor. Kusura
bakmayın, ben nereye konuşuyorum? Türkiye Büyük Millet Meclisine.
Bütün insanların rahat yaşaması için burası karar mercisi.
Bizi de rahat yaşatın, biz sizden başka bir şey
istemiyoruz, yat, kat istemiyoruz sizden; rahat yaşayacağız,
çadırlardan bebelerimizi, dadalarımızı,
analarımızı kurtaralım birlikte.
Sayın Başkan Vekilim, lütfen, bunları
artık, bir an önce gelelim bir araya, bütün partiler olarak
Bütün 4
partiye sesleniyorum: Bizi de artık duyun, bizi es geçmeyin. Her gün,
bakın, biz sıkıntı çekiyoruz, yaşayamıyoruz,
nefes alamıyoruz. Sayın Bostancı özellikle, lütfen, bizi es
geçmeyin artık, ötelemeyin.
Başka bir konuyla ilgili yine, Strateji
belgemiz yayımlanacak. dendi, strateji belgesi yok ortada, o
bakanlık öbür bakanlığa, öbür bakanlık öbür
bakanlığa
Bakın, 8 Nisanda strateji belgesi açıklanacak.
dediler, ilgili bakanlıklarla, kurumlarla görüştük, sağ
olsunlar, çalışmaya çalışıyorlar ama tam son ana
geliyor, hemen Kalkınma Bakanlığına gönderdik,
Çalışma Bakanlığına gönderdik, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığına gönderdik. Romanların
sorunlarını futbol topu gibi bir oradan oraya, bir buradan buraya;
yeter artık ötelemeyin sevgili arkadaşlar.
Bakın, bir de strateji belgesini
açıklarken eylem planını unutmayın. Strateji, tek
başına işe yaramaz, eylem planı olacak, bütçesi olacak,
ondan sonra da samimiyeti göreceğiz burada. Hükûmetten bekliyoruz:
Romanlara ne zaman önem verecek, strateji belgesini ne zaman açıklayacak?
Bir de şöyle bir mesele var: Avrupa
Birliğinden IPA-IV kapsamında Romanlara 9 milyon euro fon geldi. Bu 9
milyon euroluk fonu bakanlık özel bir şirkete ihale etti, altı
ay oldu proje başladı, herkes maaş alıyor, 9 milyon euro
çatır çutur gidiyor. Roman mahallesine gelip de Efendim, biz proje
uyguluyoruz, Roman çocuklarına etütevleri yapalım, Roman
çocuklarına, ailelerine konut yapalım. diyen yok. 9 milyon euronun
yüzde 90ı nereye gidiyor biliyor musunuz? İnsan kaynaklarına ve
toplantı giderlerine. Hani, Romanlara 9 milyon euronun kaç kuruşunu
harcadık, biri gelsin burada bize anlatsın. Böyle planlama olmaz.
Bunu da bakanlık planladı. Böyle planlama istemiyoruz. O 9 milyon
euronun, son kuruşuna kadar Roman çocuklarına, Roman insanına, o
fakire, yoksula, garibana harcanmasını istiyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bu konuyla ilgili eğer stratejiyi
açıklamayacaksanız -beş yıldan beri devam ediyor- söz
veriyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi üç günde hazırlayacak strateji
belgesini, üç günde biz hazırlayacağız. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bu arada, şehitlerimizi ve gazilerimizi
saygıyla anıyorum. Şehit annelerimizi ve bu ülkede suçsuz yere
ölen masum vatandaşlarımızı saygıyla anıyorum,
ailelerine başsağlığı diliyorum. Bir an önce ülkemiz,
inşallah, bu kötü durumdan kurtulsun, iç ve dış
politikamızı, yaşanabilir, demokratik, barış, huzur
içinde yaşayacağımız bir ortama çekelim. Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak ne gerekiyorsa bu konuda yapmaya hazırız.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. Sağ
olun efendim. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Purçu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı, buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İzmir Milletvekili
Özcan Purçunun yaptığı gündem dışı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Özcan Bey, hoş üslubu ve kucaklayıcı
tavrıyla hepimizin başının tacı. Sadece Özcan Bey
değil, aynı zamanda Romanlar da başımızın
tacı. Bu ülkede herkesin daha iyi, daha insani şartlarda
yaşaması doğrultusunda çaba göstermek hepimizin görevi; tabii ki
en başta da iktidarın, Hükûmetin görevi. AK PARTİ iktidarı
da bu yönde birçok çalışma yaptı, Özcan Bey de bu
çalışmaları bilir muhakkak. Parlamentoda bir araştırma
grubu oluşturulması ortak önergelerle birlikte
Doğru, böyle bir
teklif yapıldı, biz de değerlendireceğimizi söyledik ama
aslolan, elbette Romanların şartlarını ve onları
iyileştirmeye dönük çalışmalardır. Şundan emin
olabilir, Hükûmet bu yönde birçok çalışmayı gerçekleştiriyor,
bir Roman açılımı da var. Dolayısıyla Romanları
niçin eziyorsunuz? diye sözlerinin arasında geçen ve
başımızın tacı Özcan Beyin, muhtemelen biraz da temsil
ettiği çevrelerin durumuna ilişkin teessürden kaynaklanan ifadesinin
çok gerçek olmadığını ifade etmek isterim.
İnşallah, Roman vatandaşlarımızı da daha iyi
şartlarda yaşatmak için elden geleni yapmaya devam edeceğiz.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Gündem dışı ikinci söz, Kayseri
hakkında söz isteyen Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğluna aittir.
Buyurun Sayın Dedeoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.-
Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlunun, Kayseriye ilişkin gündem
dışı konuşması
SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Yarın akşam idrak edeceğimiz üç
ayların başlangıcı olan Regaip Kandilinizi tebrik
ediyorum.
Nusaybin ve Yüksekovada teröristlerle çıkan
çatışmada şehit olan 3 yiğidimizi Kayseride ebedî
istirahate uğurladık. Milletimizin hiç şüphesi olmasın,
devletimizin ve Hükûmetimizin terörle mücadelesi, bunların kökünü kurutana
kadar devam edecektir. Bugüne kadar terör nedeniyle hayatını kaybeden
askerimize, polisimize Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar,
aile ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anadolunun kadim şehri Kayserimizin cevheri, bereketi
Erciyes Dağımız, kış sporları ve yaz turizmiyle
Erciyesin önemli bir parçası hâline getirilerek ulusal ve
uluslararası spor alanlarında uzun vadede dünya şampiyonası
ve hatta olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapacak dünya çapında
bir kış sporları merkezi hâline gelmiştir. Erciyes Dağımız,
tüm dünyadaki ziyaretçiler için hem ulaşım kolaylığı
hem güvenlik hem turistik hem de sosyal tesisleşme alanında ciddi bir
fırsat sunmaktadır. Erciyes Dağı, bütün potansiyeli ortaya
çıkarılarak ağırlıklı olarak kış
turizmini ve ihmal edilmeyecek derecede yaz turizmi aktiviteleriyle
ziyaretçileri dağa çekecek cazibe merkezi olmuştur. Erciyes
Dağına gelecek yerli ve yabancı turistlerin öncelikle
ihtiyaçlarını karşılayacak altyapı oluşturulmuş,
akabinde insanlara kayak sporu dışında alternatif imkânlar
sunulmuştur.
Bu planlar çerçevesinde, Kayseride sadece
kış sporu ve turizminin yanı sıra ilkbahar ve yaz
aylarında Ali Dağında yamaç paraşütü, yelken kanat, model
uçak gibi hava sporları yapılmaktadır. On beş
yılı aşkın bir zamandır turizm sektörüne hizmet veren
Ali Dağı, Türkiye ve dünyada bahsettiğim spor
dallarının adını duyurmaya başlamıştır.
İrtifa akışıyla, yüksekliğiyle dünyaca ünlü Niagara
Şelalelerinden daha yüksek olan Kapuzbaşı Şelalesi, millî
parkçılık, dağcılık, avcılık, akarsu
balıkçılığı, rafting şenlikleriyle turizm
açısından önemli bir yer olmuştur. 251 kuş türünün
bulunduğu Sultan Sazlığı, Afrika ile Avrupanın
arasında göçmen kuşların kesiştiği yerdir; ilimizin
önemli bir turizm potansiyelidir. Karayoluyla 10 dakika uzaklıkta bir bölgede
olan Kıranardı kent ormanları, 850 metrekare yüz ölçümüyle spor
ve yürüyüş alanlarına sahip olması nedeniyle Kayserimizin örnek
gösterilecek bir doğa şehridir. Yani ilkbahar ve yaz dönemlerinde tüm
yerli ve yabancı misafirlerimizi Kayseriye bekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde maalesef çok tanınmayan yöresel bir bitkimiz
olan gilaburuyu tanıtmak istiyorum. Üzümü andıran gilaburu,
Türkiyede sadece Kayseri ve yöresinde, Bünyan ilçesinde yetişmektedir.
Bilimsel çalışma ışığında gilaburunun
faydalarını sizlere kısaca arz etmek isterim: Böbrek
çalışmasını artırır, böbrek
taşlarını düşürür, idrarı söktürür,
kabızlığı önler, prostata karşı çok
faydalıdır, bağışıklık sistemini
güçlendirir, yaşlanmanın etkisini geciktirir, sakinleştirici
etkisiyle uykusuzluğu giderir, kolesterolün düşürülmesinde etkili
olur, kanser tümörlerini azaltmada etkilidir, çeşitli kadın
hastalıkları ve bebek düşürmelerin önlenmesinde etkilidir.
Yüksek tansiyon, sara nöbetleri, astım hastalıklarında
etkilidir, safra kesesi ve karaciğer hastalıklarına
karşı iyi gelmektedir, kalp ve damar hastalıklarının
tedavisinde etkilidir, C vitamini deposu, antioksidandır.
Sözlerime son verirken hepinizi saygı, sevgi,
muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Dedeoğlu.
Gündem dışı üçüncü söz, mültecilerin
sorunları hakkında söz isteyen Kars Milletvekili Ayhan Bilgene
aittir.
Buyurun Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
3.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, mültecilerin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, biraz sonra devam edeceğimiz
İnsan Hakları Kurumu dolayısıyla
ayrımcılığa dair Özcan Beyin çok haklı, çok yerinde
konuşmasına bir göndermede bulunmak istiyorum. İnsan
hakları savunucuları, biraz ironi olarak, Romanlara yönelik
ayrımcılığa dikkat çekmek için derler ki: Biz, Romanlar,
Ermeniler ve Kürtler arasında ayrımcılık yapmayız.
Yani sanırım mesaj alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, yarın recep
ayına gireceğiz. Recep ayı, barbar, savaşçı Arap
kabilelerinin bile kan dökmeyi durdurdukları haram aylardan dördüncüsüdür.
Bu ay savaşmamak, kan dökmemek, o toplumda bile, o düzeyde, o seviyede
bile bir ölçü, bir insani değer olarak kabul edilmiştir. Bugün
-televizyonlarınızda muhtemelen çoğunuz izlemiştir- bir
Suriyeli çocuk pide çaldığı için lince uğradı,
dövüldü. Bu olayı sadece kişisel bir kusur, kişisel bir hata
olarak mı ele alacağız, yoksa bu, toplumsal olmanın ötesinde
siyasal bir anlam ifade ediyor mu? Tabii ki bu görüntü, belki, ekranlara
yansımayan yüzlerce örnekten sadece bir tanesi; organ mafyasının
eline düşen mülteci çocuklar, fuhuş sektörünün eline düşen
kadınlar, günlük 5 liraya çalıştırılan çocuk
işçiler gibi bu işin başka toplumsal boyutları da var. Ama
bizim, galiba, bu işi sadece toplumun ahlaki değerleri üzerinden
tartışmak yerine, bizim bundaki payımız ne, bizim suçumuz,
sorumluluğumuz ne
Böyle yüzleşmemiz gerekiyor.
Eğer, bir ülkede, mülteci sayısı -geçici
sığınmacı misafir sayısı- kamplarda
kalanların sayısının yaklaşık 10 katı ise, o
ülkede geri kalan yüzde 90ın nerede kaldığına, nasıl
yaşadığına, hangi koşullarda hayatını devam
ettirdiğine dair bir planlama yapamazsınız, bir strateji
geliştiremezsiniz. Yani kürsülerden konuşursunuz ama bunun gerçek
hayata yansıması çok kolay olmaz. Dolayısıyla, galiba önce
bu sorunla ilgili sıfır öngörümüzle yüzleşmemiz gerekiyor.
Çünkü, hatırlayalım, bundan birkaç yıl önce, insan hakları
örgütleri, ilk gelen mültecilerle ilgili görüşmeler yapmaya
başlayıp olayın toplumsal travma boyutuna dikkat çekmeye
başladığında, ülkeyi yönetenler diyorlardı ki: 100
bin mülteci bizim kırmızı çizgimizdir. Şimdi kırmızı
çizgiyi yaklaşık 27ye katladık. Şimdi, bir sorunla ilgili
öngörünüz 27 kat yanlışsa, orada o sorunun çözümüne, o sorunun
yönetimine dair bir şey yapmanız da çok kolay, çok mümkün olmaz ve
burada asıl yüzleşmemiz gerekenin Suriye politikamız
olduğunu, sadece Suriye yönetimini suçlayarak, sadece oradaki yönetimin uygulamalarını
sorunun sebebi gibi tarif ederek işin içinde çıkamayız.
Bakın, daha geçen hafta içerisinde, Sayın
Cumhurbaşkanı, Amerika ziyareti dönüşünde hem bir taraftan üst
akıldan şikâyetçi oldu hem de Suriyedeki ılımlı
muhaliflerin listesinin, Türkiyenin müttefiki Amerikaya verildiğini
ifade etti. Şimdi, bu üst akıl neresi? Suçlu sadece Suriye yönetimi
ve Suriye yönetimini destekleyenler mi, yoksa Körfez ülkeleri ve onların
müttefiklerinin de bu sorunun bu noktaya gelmesinde acaba payı var
mı? Bu işi sadece ensar, muhacir tarihsel göndermesi üzerinden de
çözemeyiz. Elbette çok önemli bir tarihî referanstır ama ensar ile
muhacir arasındaki ahlaki dayanışma konjonktürel değildir.
Yani dönüp Sizi otobüslere bindirir, göndeririz, o zaman görürsünüz. diye bir
dostluk, bir kardeşlik ve bir dayanışmadan söz edilemez.
Bir öneriyle bu kısa süreyi bitirmek istiyorum.
Biliyorsunuz, danışmanlarının yasama, yürütme, yargı
her şey bizde demesi üzerine Sayın Cumhurbaşkanı da
akademisyenlerin, gazetecilerin vatandaşlıktan
çıkartılmasını önerdi, teklif etti. Ben diyorum ki, bir
adım daha ileri atın, sorunu tümden çözün. Burada iki partinin
terörle ilişkili olduğuna dair sürekli kürsüye çıkıp konuşuyorsunuz.
O takdirde bu iki partiye oy veren yaklaşık yüzde 40 civarındaki
seçmeni de vatandaşlıktan çıkarın, bu sorunu tümden çözün,
bu sorunu esastan bitirin. Ülke güllük gülistanlık olsun, dikensiz bir gül
bahçesine dönsün. Ne mülteci sorunu kalır, ne muhalefet sorunu ne de güçler
ayrılığı ve anayasa sorunu.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bilgen.
Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep
eden milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Atıcı
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, AKPnin verdiği
sözü tutarak esnafa 30 bin Türk lirası faizsiz kredi
uygulamasını tekrar başlatması gerektiğine
ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, AKP, seçim öncesinde
esnaflara 30 bin Türk lirasına kadar faizsiz kredi kullandırma sözü
verdi ve esnafın oyunu aldı. Sonrasında Bakanlar Kurulu
kararıyla süreç başlatıldı, esnaf umutlandı. Esnaf
kredi kooperatifleri, esnaflara yardımcı olarak gerekli
araştırmaları yaptı, ekspertiz
çalışmalarını yaptı, teminatları ve kefilleri
inceledi ve faizsiz kredi almaya hak kazananları belirledi. Sonra,
birdenbire, AKP Hükûmeti bu kredileri askıya aldı, esnafın
hayalleri karardı. Sadece Mersinde en az 5 bin esnaf, AKP yüzünden
hüsrana uğradı. Bize göre söz, namustur, şereftir. Oy
aldıktan sonra dönmek, mertliğe sığmaz. AKP, verdiği
sözü tutmalı ve esnafa 30 bin Türk lirası faizsiz kredi
uygulamasını tekrar başlatmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Türkmen
3.-
Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmenin, Adananın Kozan ilçesinin
Kayhan köyünde su arıtma tesisi nedeniyle koku olduğuna ve atık
suyla sulanan bahçe ve tarlalardan dolayı ciddi bir sorun
yaşandığına ilişkin açıklaması
ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Adana ili Kozan ilçesinin Kayhan köyünün, su
arıtma tesisi nedeniyle çok ciddi bir koku ve atık suyla sulanan
bahçe ve tarlalardan dolayı ciddi bir sorunu vardır. İlgili
bakana soruyorum: Kayhan köyünün arıtma tesisinin onarılmasını
ve bu konudaki sorunların giderilmesini düşünüyor musunuz? Kayhan
köyünü ne zaman arıtma tesisinin pis kokusundan ve atık suların
bahçelerde kullanılmasından kurtaracaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Engin
4.-
İstanbul Milletvekili Didem Enginin, Hükûmetin bir an evvel BAĞ-KUR
primlerini makul bir seviyeye getirmesi ve ekonomiyi canlandırmak için
esnafın ve küçük işletmelerin yükünü hafifletmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Ülkemizdeki işletmelerin yüzde 99,8i
KOBİlerden oluşuyor. Bugünkü gibi ihracatın
azaldığı, turizm gelirlerinin düştüğü, büyümenin
sınırlı kaldığı dönemlerde ekonominin
canlanmasında esnaflar, mikro ve küçük işletmeler çok önemli bir rol
oynamaktadır. Ülkemizde ise esnafımız ve küçük
işletmelerimiz, kiranın, elektrik ve su faturalarının,
vergilerin, istihdam maliyetlerinin yüksekliği altında ezilmekte, kâr
etmek bir tarafa, sadece bankalara olan kredi faizlerini ödeyebilmek için
ayakta kalma mücadelesi verir hâle gelmişlerdir. Tüm bu maliyetlere ek
olarak 439 TL olan en düşük BAĞ-KUR primi, Hükûmet tarafından
ocak ayında yüzde 30un üzerinde bir artışla 568 TLye
yükseltilince çok zor duruma düşmüşlerdir. Hükûmet, bir an evvel
BAĞ-KUR primlerini makul bir seviyeye getirmeli ve ekonomiyi
canlandırmak için esnafın ve küçük işletmelerin yükünü
hafifletmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gündoğdu
5.-
Ordu Milletvekili Metin Gündoğdunun, Anadolu Ajansının
kuruluşunun 96ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yurdumuzun zor bir dönemden
geçtiği Kurtuluş Savaşı yıllarında Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün talimatıyla kurularak milletimizin kahramanlık
destanını tüm dünyaya ulaştırmayı hedeflemiş
olan, aradan geçen seneler boyunca da bu misyonu kaybetmeden çalışmalarını
sürdüren Anadolu Ajansı, bugün 96 yaşında. 45 ülkede 1.500e
yakın abonesi, 35 ülkede ofisi ve 86 ülkede temsilcisi bulunan, ulusal ve
uluslararası arenada hızlı ve güvenilir haberlerin adresi olan
Anadolu Ajansı, üst üste gerçekleştirdiği atılımlarla
dünyanın gözde haber ajansları arasına ismini
yazdırmıştır. Anadolu Ajansının bugünlere
gelmesinde emeği olan kıymetli genel müdürlerin şahsında ve
şu anki Genel Müdürümüz Şenol Kazancının
şahsında tüm ajans çalışanlarını tebrik eder, bu
güzide kurumun 96ncı yaşını, yıl dönümünü
kutlarım.
Ayrıca
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Nurlu
6.-
Manisa Milletvekili Mazlum Nurlunun, Akhisar halkının, ilçe
merkezinde kurulacağı söylenen 5 bin kişilik
sığınmacı kampını istemediğine ilişkin
açıklaması
MAZLUM NURLU (Manisa) Sayın Başkan,
sığınmacılar, Avrupanın, Türkiyenin ve en sonunda
Manisanın sorunu hâline gelmiştir. Akhisar ilçe merkezinde kalan bir
alana kurulacağı söylenen 5 bin kişilik
sığınmacı kampını Akhisar halkı istememektedir.
Halkımızın bu tepkisi, sığınmacıların
insani şartlarda barınmalarının sağlanması ve
ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla gösterilen
misafirperverliğe değil, sığınmacılar üzerinden,
sizin tabirinizle, AByle girişilen Kayseri pazarlığına
Akhisar ilçemizin alet edilmesinedir. Anlaşma gereği Yunanistandan
gönderilen 132 kişilik ilk kafilede sadece 8 Suriye
vatandaşının bulunması, Türkiyenin mülteci kampı
hâline geleceği konusunda ciddi endişeler yaratmıştır.
Bu nedenle sığınmacı kampının 160 bin nüfuslu
Akhisar ilçemize hiçbir katkısı olmayacağı gibi, aksine,
adına zarar vereceği için istenmemektedir.
Genel Kurulu saygıya selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Tuncer
7.-
Amasya Milletvekili Mustafa Tuncerin, Amasyanın Taşova ilçesinin
sağlıkla ilgili sorunlarına ilişkin açıklaması
MUSTAFA TUNCER (Amasya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün Amasyanın Taşova ilçesinin
sağlık sorunundan bahsetmek istiyorum. Taşovamızda fiziki
olarak ilçe ihtiyaçlarını karşılama kapasitesine sahip
devlet hastanesi binası mevcuttur. Yine, Taşova Devlet Hastanesinin
personel dağılım cetveli incelendiğinde 1 genel cerrah, 1
kadın doğum, 1 çocuk hastalıkları, 1 dâhiliye, 2 aile
hekimliği, 12 pratisyen hekim kadrosu bulunmaktadır. Ancak buna
karşın mevcut kadroya bakıldığında sadece 1
dâhiliye, 1 aile hekimi ve 7 pratisyen hekim bulunmaktadır. Merkez ve 66
köyüyle geniş bir halk kitlesine sahip Taşova ilçemizin doktor
açığının derhâl kapatılması, özellikle çocuk
hastalıkları ve kadın doğum uzmanı hekimlerinin
atanması elzemdir. 1 Kasım öncesi verilen sözlerin
tutulmasını ve Taşova Devlet Hastanesinin doktor
açığının kapatılmasını rica eder,
saygılar sunarım.
BAŞKAN Sayın Özdiş
8.-
Adana Milletvekili İbrahim Özdişin, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanının Adananın tarım geleceği
hakkında ne düşündüğünü ve Millî Eğitim
Bakanlığının Adananın Aladağ ilçesi Büyüksofulu
beldesinde lise yapmak planı olup olmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum, Sayın Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanına. Çukurovalı çiftçilerimiz ithal karpuz
nedeniyle zarara uğramaktadır. Mayıs ayında yerli hasat
beklenirken, geçtiğimiz haftalarda Afrikadan ithal karpuz piyasaya
girmiş, daha mahsulünü tarladan kaldıramayan yerli üreticilerimiz
rekabet gücünü kaybetmiştir. Adananın tarım geleceği
hakkında ne düşünüyorsunuz, merak ediyorum.
Yine, Millî Eğitim Bakanına bir sorum:
Adananın Aladağ ilçesinde bulunan Büyüksofulu beldesi,
yaklaşık 3 bin nüfuslu bir yerleşime sahiptir. Civar köy ve beldelerle
beraber bu nüfus 6-7 bine çıkmaktadır. Ancak, bu bölgede hiç lise
bulunmamaktadır. Her gün Büyüksofulu ve civar beldelerden servislerle 30
kilometre yol giderek Aladağ ilçe merkezindeki liseye gelen gençlerimiz
büyük sıkıntı yaşamaktadır. Merkez bölge olarak
nitelendirebileceğimiz Büyüksofuluya lise yapmak gibi bir
planınız var mıdır?
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
9.-
Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Edirnenin Keşan
ilçesindeki bazı mesire yerlerinin belirli bir bedel
karşılığı özel şahıslara verilmesini
doğru bir uygulama olarak görmediğine ilişkin
açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Edirne ilimiz Keşan ilçemizde Danişment,
Yayla ve Mecidiyede bulunan mesire yerlerinin kısa bir süre sonra ihaleye
çıkarılarak belirli bir bedel karşılığı özel
şahıslara verilmesi planlanmaktadır. Öncelikle, halkın
kullanımına açık olan bu yerlerin özel şahıslara
verilmesini doğru bir uygulama olarak görmediğimizi belirtmek
isterim. Köylerde geçim sıkıntısı yaşayan
vatandaşlarımız, tek aktivite olarak bu mesire alanlarına
gitmekte, piknik yapmakta ve aileleriyle birlikte burada zaman
geçirmektedirler. Bu yerlerin özel şahıslara devri durumunda
köylülerimiz, doğup büyüdüğü bu alanlara artık para
karşılığında girecek, daha doğrusu
giremeyecektir. Akıllara hemen şu soru gelmektedir: Yoksa bu ihale
süreciyle bu yerler birilerine peşkeş mi çekilmek istenmektedir?
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Edirnede
yaptığı açılışlarda Devlet ormancılığından
millet ormancılığına geçiyoruz. sözlerini
kullanmıştı. Milletten yana olmak, milletin mesire yerlerini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şeker
10.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunu Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğluna yönelik çirkin ve
saygısız ifadelerinden dolayı kınadığına
ilişkin açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Sayın
Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanını, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanımıza yönelik çirkin ve saygısız
ifadelerinden dolayı kınıyorum. Her kap, içindekini
sızdırır. sözünden hareketle, yapılan bu
saygısızlık Kılıçdaroğlunun iç dünyasındaki
gerçek düşüncelerinin dışa vuruşudur.
BAŞKAN Sayın Gözgeç
11.-
Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeçin, Bursanın fethinin
690ıncı yıl dönümüne ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğluna yönelik ifadelerine
ilişkin açıklaması
EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Bursa) Bugün,
Bursanın fethinin 690ıncı yıl dönümü.
Bursa, Osmanlı Devletine başkentlik
yapmış, ruhu olan şehirlerimizden. 1326 yılında Orhan
Gazi tarafından fethedilen Bursa, dün olduğu gibi bugün de ilmî,
kültürel, sosyal, ekonomik hayatın odak noktası konumundadır.
Bursamız, doğal güzellikleri, tarihî
geçmişi, kış turizmi, sanayisi, tarımı,
sağlık turizmiyle Hükûmetimizin ve belediyelerimizin
yaptığı çalışmalar sonucu dünyada yaşanabilir şehirler
listesinde yer alarak bu alanda Türkiyeden ilk 50de yer alan tek şehir
olmuştur, tarihî ve kültürel miras alanında yapılan
yatırımlarla UNESCO Dünya Mirası Listesine
alınmıştır. Bursamızın hak ettiği yeri
almasında emekleri bulunan tüm kurum ve kuruluşları tebrik
ediyorum.
Ayrıca, dün üzüldüğüm bir konuyu da
buradan belirtmek istiyorum. Her fırsatta kadın haklarından,
toplumsal cinsiyet eşitliğinden bahseden CHPnin Genel
Başkanının, grup toplantısında Bakanımıza
karşı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akyıldız
12.-
Sivas Milletvekili Ali Akyıldızın, kistik fibrozis
hastalarının tedavi ve ilaç masraflarının
karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması
ALİ AKYILDIZ (Sivas) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sivasın Divriği ilçesinde kistik fibrozis
hastası genç bir evladımız var. Bu evladımızın
hastalığının tedavisi için kullanması gereken
ilacın adı Orkambi. Bu ilacın bir aylık bedeli 68 bin
lira, ailenin bunu karşılama imkânı yoktur. Sayın
Sağlık Bakanımızdan burada ricam: Bu ve buna benzer birçok
hastamız var, aynı şekilde tedavilerinin, ilaç
masraflarının karşılanması gerekiyor. Sayın
Sağlık Bakanının bu konuda umut bekleyen bu
hastalarımıza destek olmasını talep ediyor,
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Boynukara
13.-
Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukaranın, herkesin kendi
tabiatına göre davrandığına ve konuştuğuna
ilişkin açıklaması
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) Sayın
Başkan, kaba ve adaba aykırı bir üslupla söylenen sözleri
duyunca aklıma İsra Suresinin 84üncü ayeti geldi. Bu ayette yüce
Allah De ki: Herkes, kendi tabiatına göre davranır. diyor. Evet,
herkes kendi tabiatına, kişiliğine göre davranır ve
konuşur. Bu, ilgili kişinin sahip olduğu ahlaki düzeyin ve
siyasi anlayışın dışa vurumudur. Unutmayın,
birine hakaret etmek veya küçük düşürmeye çabalamak, sizi
olduğunuzdan daha büyük yapmaz.
BAŞKAN Sayın Özkan
14.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğluna yönelik ifadelerinin siyasi
etik kurallarına uymadığına ve özür dilemesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Barikayihakikat, müsademeyiefkârdan tezahür eder
yani hakikat güneşi, fikirlerin çatışmasından doğar.
Demokrasilerde ana muhalefetin doğruyu göstermek ve teşvik etmek,
yanlıştan da sakındırma ödevi, güneşin
doğuşuna hizmet etmelidir. Doksan yılı aşkın
siyasi geçmişiyle övünen CHPnin Genel Başkanının, dün grup
toplantısında Sayın Bakanımız Sema Ramazanoğluna
siyasi etik kurallarını yok sayan açıklaması, kadına
karşı şiddet teşkil eden bir suç eğilimidir.
Başta CHP Genel Başkanının eşi dâhil, CHP üyesi tüm
kadınların yüzünü kızarttığı aşikârdır;
milletimizi de derinden üzmüştür. Bu konuşma nedeniyle özür
dilenmediği gibi, CHP Grubunda alkışlanması ve
arkasında durulması, milletimiz nezdindeki yarayı
derinleştirmiştir. Eminim, tüm CHPlileri üzen bu açıklama
karşısında derhâl özür dilenerek yapılacak istifa
kesinlikle en doğru olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çamak
15.-
Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, yurt dışında
çalışan işçilerin emeklilik primlerini yurt dışı
borçlanmasıyla ödemek istediklerinde yaşadıkları
mağduriyetin giderilmesi için 5510 sayılı Kanunda bir düzenleme
yapılmasının düşünülüp düşünülmediğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Sayın
Başkan, 2008 yılında 5510 sayılı Kanunun 5inci
maddesinde yapılan bir değişiklikle, yurt dışında
çalışan işçiler, emeklilik primlerini yurt dışı
borçlanmasıyla ödemek istediklerinde yüzde 32 oranında prim ödemek
durumunda. Yüzde 12,5 oranında GSS primi ödemelerine rağmen,
borçlanma taleplerine tekrar bir yüzde 12,5 oranında daha GSS primi tahsil
edilerek haksızlık yapılmaktadır. Oysaki 5510
sayılı Kanunun 41inci maddesi kapsamında part-time
çalışan ve eksik günlerini borçlanarak hizmetlerine saydıran
kişilerden yüzde 12,5 GSS primi zaten tahsil edilmektedir. Yurt
dışında zor şartlar altında çalışan vatandaşların
mağduriyetten kurtulması için ilgili kanundaki bu
haksızlığın düzeltilmesi düşünülüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gürer
16.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdenin Yaylayolu köyünün
içinden geçen yolun maden taşıyan kamyonlar tarafından
kullanılması nedeniyle yaşanan mağduriyetin giderilmesi ve
Murtaza Köyü ile Hacıabdullah kasabası arasındaki yolun
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Başkanım.
Niğde merkeze bağlı eski adı
Valısa olan tarihî Yaylayolu köyünü ziyaret ettim. Köyün içinden geçen
yolun maden taşıyan kamyonlar tarafından
kullanılmasıyla köy halkı mağdur durumdadır. Her gün
100ün üzerinde kamyon köy içinden geçmektedir. Tarım faaliyet
alanları, meralar, köy içme su deposu dahi kamyon geçişiyle
oluşan tozun etkisi altındadır. Köylüler, yetkililere
başvurmuş, çözüm için yolun köy dışına, 1 kilometre
aşağı alınmasını istemişlerse de bu
dilekleri bugüne kadar yerine getirilmemiştir. Köy halkı Köyleri
şehir yapacağız. diyorlardı, köyde
yaşamımızı zora soktular. diye dert yanmaktadır.
Yetkililerin bu konuyu bir an önce ele almasını diliyorum.
Ayrıca, yine ziyaret ettiğim
Murtaza köyü ile Hacıabdullah kasabası arasındaki yol oldukça
bozuktur. Köye ulaşım yolları yanında köy içi yollar da
ulaşıma engel durumdadır. Bu köylerimizin de
yollarının yapılması talep edilmektedir.
Murtaza köyü-Hacıabdullah
arasındaki tarihî kalenin de beş yıl önce
onarılacağı sözü verildiği hâlde hiçbir işlem
yapılmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yalım
17.-
Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, çiftçilerin, ürünlerini
sattıkları tüccarın KDVsini ödememesi nedeniyle zor durumda
kaldıklarına ve bir an önce bu mağduriyetin giderilmesini rica
ettiğine ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Teşekkür ederim Başkanım.
Benim bildirgem, Tarım
Bakanlığına.
Uşakta 800 civarında ve de
Türkiye genelinde 80 bin çiftçinin ciddi şekilde bir sorunu vardır,
şu anda ağır cezada yargılanmaktadırlar. Nedir bu?
Ürettikleri malı tüccara satıyorlar ve de sattıktan sonra
müstahsil belgesiyle tarım il müdürlüğünden prim almaktadırlar.
Ve de bu aldıkları desteğin
Maalesef, ürünlerini
sattıkları tüccar, KDVsini ödemediğinden zor durumda
kalmışlardır. Tarım il müdürlükleri, bu aldıkları
desteği geri istemektedir, hatta faiziyle birlikte geri istemektedir.
Burada yapılaması gereken, tüccarın takibinin
yapılmasıdır. Çiftçinin bu mağduriyetinin bir an önce
giderilmesini rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yılmaz
18.-
Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmazın, Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğluna yönelik ahlak
dışı ifadelerini şiddetle kınadığına
ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Genel
Başkanı Kılıçdaroğlunun bir kadın, Meclisimizin
şerefli bir üyesi ve Bakanımız olan Sayın Sema
Ramazanoğlu hakkındaki iğrenç ve ahlak dışı
ifadelerini buradan şiddetle kınıyorum. Bunu bir siyasi ahlaksızlık
olarak nitelendiriyor ve bu konuda özellikle Meclis
Başkanlığımızın, şu ana kadar
milletvekillerimizin itibarını korumakla tavır koyan, bir teamül
hâline getirdiği bu konudaki hassasiyetini, şu an Meclis
Başkanlığımızı yürüten bir CHPli vekil olmanıza
rağmen bugüne kadarki adil tutumunuza güvenerek sizlerden bu konuda bir
kınama beklediğimizi özellikle ifade etmek istiyor, Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Katırcıoğlu
19.-
Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlunun, Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğluna yönelik çirkin ve
edep dışı ifadeleri nedeniyle özür dilemesi gerektiğine ve
sivil toplum örgütlerinin bu olayı gündemlerine almalarını
beklediğine ilişkin açıklaması
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU
(Kocaeli) Sayın Başkan, dün, maalesef, üzüntü ve endişeyle,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlunun haddini aşan talihsiz
konuşmasına şahit olduk. Bu çirkin ve edep dışı
sözleri, Türk siyasetinde utançla hatırlanacaktır. Kadını
ötekileştirici, ayrıştırıcı ve özellikle
cinsiyetçi bir dil ve söylemden öncelikle kadın olarak, Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu Başkanı olarak ve bir milletvekili
olarak utanç duydum.
Buradan Kılıçdaroğluna
sesleniyorum: Öncelikle kendi partisinin kadın milletvekillerinden, sonra
tüm kadın milletvekillerinden, kadınlardan ve tüm
halkımızdan, Genel Kurula gelip özür dilemelidir.
Ayrıca, kadına dair her
türlü sorunu, olayları büyük titizlikle gündemlerine alan bazı sivil
toplum örgütlerine de sesleniyorum, en kısa zamanda bu olayı gündeme
almalarını bekliyorum.
Siyaset ve sivil toplum örgütü bir
insanlık sınavı vermekte. Diliyor ve umuyorum ki bu
sınavı başarıyla geçeriz, gelecek nesillerimize
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Sarıbal
20.-
Bursa Milletvekili Orhan Sarıbalın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğluna yönelik ifadelerinin
çarpıtılıp başka bir anlama çekildiğine ilişkin
açıklaması
ORHAN SARIBAL (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bir kereyle bir şey olmaz. deyip Türkiye
gündeminde gerçekten yer tutan Aile Bakanıyla ilgili bir göndermeyi ortaya
koyarak suçlama içerisine giren AKP, yavuz hırsız, ev sahibini
bastırır mantığıyla, hiç alakası olmayan yeni
bir gündem yaratma çabası içerisindedir.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Ayıp ya!
Ayıp, ayıp be! Bu kadar saygısızlık olmaz be!
ORHAN SARIBAL (Bursa) Bu davranışlarını
şiddetle kınıyoruz. Konu çok başkadır.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Yazıklar
olsun! Yazıklar olsun!
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Çocuklar istismar
edildi ya!
ORHAN SARIBAL (Bursa) Hiç alakası olmayan bir
davranış biçimini ortaya koymaya çalışmaktadırlar. (AK
PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar, gürültüler)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Yazıklar
olsun sana!
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
İşte CHP zihniyeti bu! Evet, CHP bu!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim
ORHAN SARIBAL (Bursa) Evet, önüne yatma meselesi,
geçmişte kendi bakanlarının bu ülkede
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Ayıp,
ayıp be!
ORHAN KIRCALI (Samsun) Ayıp, ayıp!
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Akşam
eşinin yüzüne nasıl bakacaksın, ananın yüzüne nasıl
bakacaksın, kardeşlerinin yüzüne nasıl bakacaksın?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Ya sen önce aç
sözlüğü de ne anlama geldiğine bak ya!
ORHAN SARIBAL (Bursa)
bugün Amerikada
yargılanan, kara para aklayan, bankacılık düzenini bozan Zarrab
için söylediği, onu koruma anlamında söylediği bir
anlayıştır.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Bu kadar
pişkinlik olmaz be! Bu kadar saygısızlık olmaz! Ayıp
ya!
MUHARREM ERKEK (Çanakkale)
Ayıplarınızı örtemezsiniz böyle, örtemezsiniz!
ORHAN SARIBAL (Bursa) Bunu çarpıtıp,
başka bir anlama çekip gündemi ve kamuoyunu başka yöne çekip
cinsiyetçi ayrımı yapmalarından dolayı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) O
tacizleri örtemeyeceksiniz!
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Bir bayan olarak
açıkçası sizden bekliyoruz böyle bir hassasiyeti hanımefendi!
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Ya siz ne demek
istediğini önce bir öğrenin Genel Başkanın.
BAŞKAN Sayın Kırcalı
21.-
Samsun Milletvekili Orhan Kırcalının, Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğluna yönelik ifadelerinin siyasi
tarihimizde kara bir leke olduğuna ilişkin açıklaması
ORHAN KIRCALI (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlunun 5 Nisan Salı günü partisinin grup
toplantısında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız
Sayın Sema Ramazanoğluna yönelik kullandığı sözler,
aile değerlerimizi hiçe saymak olup siyasi ahlak değerlerini dikkate
almamaktır. Bu sözler bir eleştiri değil; bir hakaret, bir
seviyesizlik, bir karalama ve iftiradır. Bu sözler, siyasi tarihimizde
kara bir lekedir, edep dışı ve çok çirkin sözlerdir; sözün
bittiği andır. Kemal Kılıçdaroğlu, bu çirkin
sözleriyle Sadece Sayın Bakanımıza değil, tüm
kadınlara da hakaret etmiştir; siyasi hayatımıza kabullenilemeyecek
bir üslup ve seviyesizlik getirmiştir. Kemal
Kılıçdaroğlunun Sayın Bakanımız ve onun
şahsından kadınlarımıza yönelik
kullandığı çirkin sözleri şiddetle kınıyorum.
BAŞKAN Şimdi, söz isteyen sayın
grup başkan vekillerine söz vereceğim.
Sayın Levent Gök
.
22.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, dün hayatını kaybeden
şehitlere Allahtan rahmet dilediğine ve Cumhurbaşkanı ile
AKP Grubunu, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu hakkındaki ağır eleştirileri
nedeniyle kınadığına ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle, her gün yüreğimizi sızlatan
şehit haberlerini almaya devam ediyoruz. Bugün de, dün de
hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum,
tüm ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, dünden beri
başlatılan bir tartışmada AKP yöneticilerinin ve grubunun
sistemli bir koro hâline getirdiği konuya bugün Cumhurbaşkanı
da
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Özür bekliyoruz,
özür! Hem de bu kürsüde.
LEVENT GÖK (Ankara) -
Genel
Başkanımıza çok ağır bir şekilde saldırmak
suretiyle tartışmaya dâhil olmuştur. 17-25 Aralık yolsuzluk
operasyonlarında adı geçen o gün bir bakanın, Reza Zarrabla
ilgili söylediği
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Bırak sen
Zarrabı, sen Kılıçdaroğlu ne demiş ona bak!
LEVENT GÖK (Ankara) -
ve onu korumak, önüne set
çekmek anlamıyla ifade ettiği bir kelimeyi biz o günlerde AKPliler
gibi yorumlayamadık, yorumlamadık. O bakanın söylediklerini,
Reza Zarrabı koruması, onun önüne set çekmek gibi
değerlendirdik; AKPlilerin bugün aklına getirdikleri konu,
aklımızdan, fikrimizden bir dakika dahi geçmedi.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Ayıp!
Ayıp!
LEVENT GÖK (Ankara) O gün o bakanın o
sözlerine ses çıkartmayanlar, burada o bakanı akladılar, oy
birliğiyle akladılar. Şimdi kalkmışlar burada, genel
başkanımızın o bakanın sözüne atfen söylediği bir
sözü
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Ne
alakası var bakanın sözüyle?
LEVENT GÖK (Ankara) -
çarpıtarak, kendilerine
bir mecra açarak tacizleri, istismarları unutturacaklarını zannediyorlarsa
yanılıyorlar. Önce, o bakanın o sözlerine o gün niçin
karşı çıkmadıklarını, o bakanı burada
nasıl akladıklarını bir anlatsınlar.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Özür dilemek de
erdemliliktir. O, sizde ne arar?
LEVENT GÖK (Ankara) - Genel Başkanımızın
aklından fikrinden geçmeyen bir konu, hiçbir CHPlinin aklından
fikrinden geçmeyen bir konu AKPnin aklında fikrinde. Bugün de
Cumhurbaşkanının aklına girmiş, Genel
Başkanımıza saldırıyor, iç siyasete müdahil oluyor.
Cumhurbaşkanını şiddetle kınıyorum. Genel
Başkanımızın bu değerlendirmesini o günkü
İçişleri Bakanının yapmış olduğu
değerlendirmeyi görmezden gelerek ve ona başka bir anlam ifade
etmeyen AKP Grubunun, Genel Başkanımızın şimdi o
bakana atfen söylediği sözlerin üzerine atlayarak değerlendirmesini,
Genel Başkanımız hakkında en ağır
eleştirilerde bulunmalarını şiddetle kınıyorum.
Öncelikle o bakanı kınayacaklardı, onu burada
aklamayacaklardı. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Ne alakası var?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Hadi oradan!
BAŞKAN - Sayın Akçay
LEVENT GÖK (Ankara) Burası, meydan boş
değil! O bakanı akladınız burada, o bakanı
akladınız. Oturun bakayım!
(AK PARTİ sıralarından
Bağırma! sesleri, gürültüler)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Yazıklar
olsun sana!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın
milletvekilleri
LEVENT GÖK (Ankara) Kim söylüyor? Kim söylüyor?
Burada oy birliğiyle akladınız o bakanı.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri lütfen
efendim. Sayın grup başkan vekiline söz verdim, lütfen
Sayın Erkan Akçay, buyurunuz lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Konuşacağım
ama birazcık sükûnette fayda var Sayın Başkan.
LEVENT GÖK (Ankara) Şuraya bak! Tacizi mi
unutturacaksınız, Ensar Vakfını mı
unutturacaksınız? Bu, ne cüret böyle!
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Akşam
eşinizin yüzüne nasıl bakacaksınız, kardeşinizin
yüzüne nasıl bakacaksınız?
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Yazıklar olsun
sana!
BAŞKAN Sayın Erkan Akçay, buyurunuz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Vakfı
koruyorsunuz, çocukları korumuyorsunuz!
LEVENT GÖK (Ankara) Oturun, susun bakayım!
Susun! O söz söylendiği zaman konuşacaktınız.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Yazıklar
olsun sana!
ADNAN
BOYNUKARA (Adıyaman) Başkanım susturun. Ne demek Sen sus ya!
Konuşman
bitti, tamam, ne bağırıyorsun?
LEVENT GÖK (Ankara) Kes sesini sen de!
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Siz niye
bağırıyorsunuz?
LEVENT GÖK (Ankara) O zaman niye
konuşmuyordunuz?
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) Sayın Grup
Başkanı, ne demek Sen sus!
BAŞKAN Sayın Erkan Akçay,
başlayınız efendim siz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Evet, teşekkür ederim
Sayın Başkan
LEVENT
GÖK (Ankara) Meydanı boş buldunuz siz. Bütün zabıtlar ortada,
bütün zabıtlar! Kendinize gelin!
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Saygısızlık yapma be! Grup başkan
vekiliysen grup başkan vekilisin!
(AK PARTİ ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bugün, 6 Nisan Öldürülen
Gazeteciler Günü. 6 Nisan 1909da gazeteci Hasan Fehmi öldürülmüştü ve bu
tarih de Öldürülen Gazeteciler Günü.
LEVENT GÖK (Ankara) Kendinize gelin! Bizim
aklımızdan bile geçmedi böyle bir şey! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Nasıl çarpıtıyorsunuz ya?
HALİS DALKILIÇ (İstanbul)
Yaptığınız, ayıp!
LEVENT GÖK (Ankara) Neden Muammer Güler için
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Önüne yatmak ne demek
ya?
ORHAN KIRCALI (Samsun) Ne demek?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Önüne yatmak ne
demek? Korumak demek ya!
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay, bir saniye efendim.
Sayın milletvekilleri
Sayın
milletvekilleri
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
Sayın milletvekilleri, bakınız,
sayın grup başkan vekillerine söz verdim, sırasıyla söz
talep eden bütün grup başkan vekilleri görüşlerini
açıklayacaktır. Hepinizi sükûnete davet ediyorum.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Çocukları koruyun
önce, çocukları. Bakanı, vakfı değil; çocukları
koruyun.
ORHAN KIRCALI (Samsun) Suçunuzla oturun bari ya!
HALİS DALKILIÇ (İstanbul)
Yaptığınız ayıp!
BAŞKAN Sayın Akçay, buyurunuz efendim
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) O laf, ancak sizin
kafanızda o anlama gelir. Eğer öyleyse Muammer Güler
ERKAN AKÇAY (Manisa) Efendim, sükûnet
sağlanana kadar konuşmam Sayın Başkan.
BAŞKAN Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 14.46
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın
Erkan Akçaya birleşimi kapatmadan önce söz vermiştim ancak
yarım kalmıştı, daha doğrusu Sayın Akçay
başlayamamıştı bile.
Buyurunuz
Sayın Akçay.
23.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 6 Nisan Öldürülen Gazeteciler Gününe
ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün, 6
Nisan Öldürülen Gazeteciler Günü. 6 Nisan 1909 tarihinde Gazeteci Hasan Fehmi,
İstanbulda Galata Köprüsünde öldürülmüştü ve bugün de Öldürülen
Gazeteciler Günü olarak kabul ediliyor.
Gazeteciler,
temel haklardan olan haber alma hakkının, demokrasinin, özgür
düşüncenin, toplumsal kaynaşmanın teminatı olan bir
mesleğin mensuplarıdır. Gazetecilik, toplumların siyasi,
sosyal, ekonomik ve kültürel hayatlarının en önemli
unsurlarındandır. Bir gazetecinin öldürülmesi, bütün bu
değerlere sıkılmış bir kurşundur. Bunun içindir
ki öldürülen gazeteciler için acıda seçicilik yapamayız,
yapmamalıyız ama maalesef, bu yapılıyor.
19 Şubat 1979da, eşiyle birlikte evine dönerken
çapraz ateşle öldürülen Hürses gazetesinin sahibi Erdoğan
Hançerlioğlunu unutmayınız; 19 Kasım 1979da Toprak
dergisinden çıkışında öldürülen Ortadoğu gazetesi
yazarı İlhan Egemen Darendelioğlunu unutmamalıyız; 3
Aralık 1979da pazar dönüşü sırtından vurularak öldürülen
Bizim Anadolu ve Hergün gazetelerinde gazeteci Kemal Fedai Coşkuneri
unutmamalıyız; 4 Nisan 1980de evinin önünde, oğlunun gözlerinin
önünde öldürülen gazeteci İsmail Gerçeksözü unutmamamız gerekir ve
26 Ocak 2014 tarihinde partimizin İstanbul Esenyurttaki seçim bürosuna
yönelik saldırıda öldürülen gazeteci muhabir Cengiz
Akyıldızı unutmamalıyız.
Bütün bu saydığım isimlerle birlikte,
başta Uğur Mumcu, Abdi İpekçi ve Çetin Emeç olmak üzere,
düşüncelerini kaleme döken, mesleğini en iyi şekilde icra etmeye
çalışan ve mesleğinin kurbanı olan gazetecileri rahmetle
anıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Sayın Baluken
24.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, 6 Nisan Öldürülen
Gazeteciler Gününe, AKP Hükûmetinin hukuk dışı bir şekilde
sürdürdüğü sokağa çıkma yasaklarıyla
uyguladığı devlet terörünün devam ettiğine ve Silopide
yaşanan hadiselere ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, biz de 6 Nisan Öldürülen
Gazeteciler Günü vesilesiyle, Türkiyede sadece gazetecilik
yaptığı için katledilen bütün gazetecileri burada saygıyla
anmak istiyoruz.
Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Ahmet Taner
Kışlalı, Çetin Emeç, Musa Anter, Metin Göktepe, Hüseyin Deniz,
Hrant Dink ve son olarak, Cizrede vahşet bodrumlarında katledilen
Rohat Aktaş, sadece, ismini burada zikretmeye fırsat bulduğumuz
katledilen birkaç gazeteci.
Bunun kabul edilemez olduğunu siyaset kurumu
hep ifade etmesine rağmen, bunu önlemeye yönelik bugüne kadar hiçbir
tedbir geliştirilmedi. Âdeta, katledilen bütün gazetecilerin failleri,
devlet ve mevcut hükûmetler eliyle korundu. Bu cinayetlerin arka planları
açığa çıkarılmadı ve o nedenle de bugün, basın
özgürlüğü konusunda dünyadaki son 40 ülke arasında bulunmaya devam
ediyoruz.
Bu vesileyle, ben, mesleklerini icra ederken her
türlü sansür, işten çıkarılma, gözaltı, tutuklama, sokak
ortasında işkenceye maruz kalan bütün gazeteciler üzerindeki
baskıları da kınadığımızı ve bu
arkadaşlarımızla Halkların Demokratik Partisi olarak
dayanışma duygusu içerisinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan,
diğer taraftan, AKP Hükûmetinin hukuk dışı ve insanlık
dışı bir şekilde sürdürmüş olduğu sokağa
çıkma yasakları ve bu yasak adı altında uygulamış
olduğu devlet terörü, aynı şekilde devam ediyor.
Şırnak, Nusaybin ve Yüksekovada devam eden sokağa çıkma
yasakları, son iki gündür Silopide tekrar devreye konuldu. Özellikle,
Silopide sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan
sonra Silopi halkının büyük bir kısmı kendi evlerine geri
dönmüştü ve neredeyse her evde 2 aile kalacak şekilde zor
koşullarda hayata tutunmaya çalışıyorlardı ancak iki
gündür tekrar devreye konulan sokağa çıkma yasaklarıyla
birlikte, sivil insanların yaşadığı mahallelere
yönelik tank ve top atışlarıyla pervasız bir katliam
konsepti tekrar devreye konulmaya çalışılıyor. Bugün
yapılan tank atışları neticesinde isabet alan bir evde
bulunan aynı aileye mensup 4 sivil yurttaş katledildi. Ahmet Tonguç,
Ali Tonguç, Nuhyettin Tonguç ve Saadettin Tonguç...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu
açıyorum Sayın Baluken, sözlerinizi tamamlayınız.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) ...bu sivil yerleşim alanının tank
atışlarıyla, top atışlarıyla dövülmesi sonucu
maalesef uzun süre yaralı olarak beklediler.
Yaptığımız bütün girişimlere rağmen, bu
yaralıları almak için ambulanslar olay yerine gönderilmediği için de bu
yaralıları maalesef kaybettik ve umarım, bilanço daha fazla
ağırlaşmaz ama katledilen 4 yurttaş bilgisini buradan
paylaşmam gerekiyor.
Silopide şu anda mevcut durum şu:
Anonslar yapılıyor, halk, evlerinden çıkmaya zorlanıyor,
evlerinden çıkan halka yönelik gerçek mermilerin de
kullanıldığı müdahaleler yapılıyor. Yani, bütün
bunları, tabii, aylardır söylüyoruz ama işte bu tablonun
sorumluluğundan kaçmak için kürsüde algı yönetenler, bugün
Cumhurbaşkanı Erdoğanın yaptığı
açıklamalara bir kez daha baksınlar: Biz, o yerleşim
alanlarını boşaltıp
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, hemen toparlayıp bitiriyorum.
BAŞKAN Açıyorum mikrofonunuzu, lütfen
tamamlayınız.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
o
yerleşim yerlerindeki binaları boşaltıp gerekirse hepsini
yıkarız. diyen bir anlayış, işte bütün kent
merkezlerini yakan, yıkan, talan eden bir anlayışın tarihe
âdeta bir itirafını bugün itibarıyla not düşmüştür.
Buradan bu zihniyeti, bu anlayışı
kınadığımızı, halkımızla birlikte bu
anlayışa karşı mücadele etmeye devam edeceğimizi ifade
ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
Sayın Gök
25.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, 6 Nisan Öldürülen Gazeteciler Gününe
ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, 6 Nisan Öldürülen Gazeteciler
Gününde, hayatını kaybeden, başta Uğur Mumcu, Muammer
Aksoy, Çetin Emeç, Ahmet Taner Kışlalı, Musa Anter, Abdi
İpekçi ve ismini sayamadığım nice Türk gazetecilerini ve
dünyada hayatını kaybeden bütün gazetecileri saygıyla
andığımı ifade etmek istiyorum.
Ellerindeki tek gücü kalem olan gazetecilerin
halkı aydınlatmak, haber alma hakkının
kullanılmasını sağlamak yönündeki çabalarının
önünde gerçeklerin gizlenmesine yönelik tertiplerin içinde olan birtakım
karanlık güçler dünyanın her yerinde her zaman olmuştur. Türkiye
de bu acıları çok yakından yaşadı ve derin travmalar
geçirdi. Türkiyedeki aydınlanmanın öncüleri gazetecilerimizin,
aydınlarımızın suikastlarla hunharca öldürülmesi, Türkiyede
de bunların faillerinin bulunamaması ve olayların ardındaki
güçlerin ortaya çıkartılamaması ayrı bir gerçeklik olarak
ortada durmaktadır.
Bu öldürenler, öldürdükleriyle kaldılar; o
gazeteciler, yazdıklarıyla, fikirleriyle bugün de her zaman
aramızda yaşıyorlar ve yaşayacaklar.
Hayatlarını kaybeden tüm gazetecileri ve
yazdıkları eserlerle birlikte anılan tüm
arkadaşlarımızı saygıyla
andığımızı bir kez daha belirtiyor ve bundan sonra
demokrasimizin güçlenmesiyle bu tür olayların bir daha da yaşanmaması
dileğimle hepsine saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Sayın Bostancı
26.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, 6 Nisan Öldürülen
Gazeteciler Gününe, terörle mücadele eden bütün güvenlik güçlerine
teşekkür ettiğine, şehitlere rahmet dilediğine ve
Türkiyenin terörle mücadeleden galibiyetle çıkacağına
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, teşekkürler.
6 Nisan 1909da gazeteci Hasan Fehmi Beyin
öldürülmesinden bugüne Türkiyede gazetecilere yönelik çeşitli
cinayetlerin olduğunu biliyoruz. Bu gün münasebetiyle tüm öldürülen
gazetecilere bir kez daha Allahtan rahmet diliyorum.
Basın özgürlüğü, basın meselesi ve
bunun siyasetle olan ilişkisi, literatürde de çok derin bir şekilde
tartışılır. Basın, tarafsız değildir.
Tarafsızlık, esasen bir ideolojidir, kimse tarafsız
değildir. Tarafsız entelektüel de yoktur, gazeteci de yoktur. Önemli
olan, bir toplumda herkesi temsil edecek ölçüde gazetelerin, yayın
organlarının bulunması ve toplumsal kesimleri temsil eden,
onların sesi ve sözü olan gazetecilerin varlığıdır.
Türkiyede bu ölçüde bir temsiliyet,
demokratikleşmenin ve özgürleşmenin paralelinde gelişiyor.
Bugün, geçmişe nispetle basında daha iyi bir durumun olduğunu
söyleyebiliriz. Yakın tarihe baktığımızda,
basının, daha fazla, toplumsal ve siyasal mühendislik amacıyla
kullanıldığını, esasen bugün de o tür
eleştirilere muhatap olmakla birlikte, temsiliyetinin, toplumsal ve
siyasal temsiliyetinin genişlediğini söyleyebiliriz.
Üç yüz yıllık basın tarihinde de, bir
tarafıyla, belli bir mühendislik amacıyla kullanılan basın
organları olduğunu -bunun sayısız örneği vardır-
ve aynı zamanda, burada dile getirilen, çok söylenilen kamunun haber alma
hakkını temsil eden gazetelerin de olduğunu unutmayalım.
İkisi beraberdir, ikisi kol koladır ama her hâlükârda
tarafsızlık diye bir şey söz konusu değildir.
Hepimizin görevi, tıpkı siyasetin
demokratikleşmesi gibi, onun paralelinde basının da bu
demokratik toplumu temsil edecek bir olgunluk ve yetenekle teşekkülüdür.
Basın özgürlüğünden esasen anlaşılması gerekenin de bu
olduğunu düşünüyorum.
Diğer taraftan, Türkiye, Orta Doğudan
ithal edilen kirli bir terörist saldırıyla karşı
karşıya. Bazı kasabalarda ve ilçelerde teröristler çok
çeşitli yöntemlerle varlıklarını sürdürmek istiyorlar, bir
öz yönetim kurmak istiyorlar, iddiaları bu. Burada çok dramatik olaylar
yaşanıyor elbette. Evlerin içerisine patlayıcılar
doldurmak, yollara tuzaklar yerleştirmek ve çok çeşitli yöntemlerle,
Orta Doğu coğrafyasında bu işlerin yapılmasına
ilişkin ne kadar kirli yöntem varsa
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum Sayın
Bostancı, tamamlayınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) -
o kirli
yöntemlerin bu ilçelere taşındığı bir durumla
karşı karşıyayız. Devlet, bu terörle mücadele ediyor.
Esasen, bu terörist girişimin sahibi olan
çevrelerin, onların askerî şeflerinin de, yaptıkları
işin stratejik bir yanlışlık olduğunu, kasabalardan
kırlara doğru artık çekilmek gerektiğini, bu stratejinin
maliyetleri itibarıyla da kendilerine bir fayda getirmediğini ifade
ettiklerini biliyoruz.
Ümit ederiz ki bu terörist saldırganlık,
bizim coğrafyamızdan, esasen bütün Orta Doğu
coğrafyasından ortadan kalkacak bir şekilde kaybolur, bir
terörist saldırganlıkla kimse muhatap olmaz. Ama, dünyanın
gerçekliği öyle değil ve devletler, bu kirli yöntemlere müracaat eden
teröristlerle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum, lütfen
tamamlayınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) -
halkın
huzuru ve sükûnu için mücadele etmek durumundadırlar ve devlet, bu
mücadelesinde son derece başarılıdır. Bu mücadeleyi veren
bütün güvenlik güçlerimize teşekkür ediyorum, şehitlerimize rahmet
diliyorum.
Esasen bu tür terörist saldırılar
aynı zamanda bir propaganda mücadelesidir ve bir algı yaratmaya,
sanki devlet halka karşı bir işe girişiyormuş duygusu
uyandırmaya, tıpkı terörist yöntemlerde
kullanıldığı gibi propagandanın da kirli yöntemlerinin
kullanıldığı bir süreci dayatmaya
çalışırlar. Milletimiz bütün bunları biliyor. Türkiye,
terörle mücadelesinden galibiyetle çıkacaktır. Ümit ederiz ki
akıl galip gelir her şeyden önce ve bu ülkede terörist bir meydan
okumayla netice alınamayacağını ilgili çevreler de anlar.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bir düzeltme için tekrar
BAŞKAN Sayın Baluken, buyurunuz,
açıyorum mikrofonunuzu.
27.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Silopide yaşanan
hadiseleri terörle mücadele adı altında
meşrulaştırmaya çalışan, oluşturdukları
yıkım tablosunu tarih önünde normalleştirmeye çalışan
bir Hükûmet ve AKP pratiğiyle karşı karşıya
olunduğuna ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, demin Silopide yaşanan
hadiselerle ilgili hem Başkanlık Divanını hem Genel Kurulu
bilgilendirdim.
Uzun süredir, özellikle bölgede yaşanan
hadiseleri terörle mücadele adı altında
meşrulaştırmaya çalışan, bütün kentlerde
oluşturdukları yıkım tablosunu tarih önünde âdeta
normalleştirmeye çalışan bir Hükûmet ve AKP pratiğiyle karşı
karşıyayız. Sayın Bostancı da demin
yaptığı değerlendirmede bölgede yaşananın bir
savaş olmadığını, ısrarla bir terörle mücadele
süreci olduğunu bir kez daha ifade etti.
Ben önce şunu söyleyeyim: Evet, bölgede
yaşananlar, artık normal bir savaş süreci değil,
ahlakı ve hukuku olmayan bir kirli savaş sürecidir.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) Sizler
yapıyorsunuz, sizler yaptırıyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Dünyanın şu anda hiçbir coğrafyasında Türkiyede
olduğu kadar can kaybı yaşanmıyor. Irak ve Suriye dâhil
olmak üzere, her gün onlarca cenazenin kalktığı bir süreç
neredeyse Orta Doğunun herhangi bir yerinde yaşanmıyor. Ancak
burada özellikle cenazelere yönelik, manevi değerlere yönelik yapılan
uygulamalar, cenazelerin yakılmasından tutalım da işte,
yaralıların alınmasına gidecek olan ambulansların
engellenmesi, sokak ortasında cenazelerin sokak hayvanlarına
parçalatılmasından tutalım da insanların defin hakkına
izin verilmemesine kadar devreye konulmuş olan, ahlakı ve hukuku
olmayan bir savaş süreci var. Bu yönüyle normal bir savaş süreci
olmadığını söylemeleri anlaşılır bir
şeydir. Hukuku ve ahlakı olmayan bu kirli savaş sürecinden AKP
Hükûmetinin kendisi sorumludur. Ben demin Cumhurbaşkanı
Erdoğanın da bugünkü açıklamalarını okudum. Yani
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum, lütfen
tamamlayınız.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Hiçbir gerekçe, bir kent merkezinde yaşayan
bütün halkı cezalandırma, bütün halkı yerinden yurdundan etme,
bütün halkın evini başına yıkma gibi bir durumu
açıklayamaz, meşrulaştıramaz. Şu anda Silopide de,
Cizrede de, Nusaybinde de, Şırnakta da, yani Kürtlerin yoğun
yaşadığı illerin neredeyse tamamında, AKP Hükûmetinin
yaptığı uygulama budur; bu yönüyle ahlaksız ve kirli bir
savaştır, hukuku olmayan bir savaş sürecidir. Buna
karşı da AKP, hangi yalana başvurursa başvursun, nasıl
meşrulaştırmaya çalışırsa çalışsın,
tarih önünde mutlaka bu yaptıklarının hesabını
verecektir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
Sayın Bostancı, sizin de mikrofonunuzu
açıyorum.
Buyurunuz.
28.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Balukenle bu konularda
anlaşmamız, ortak bir kanaate varmamız elbette ki mümkün
değil ama kimin ne söylediği ve hakikatin ne olduğu halkın
takdirindedir, halk biliyor.
Devletin bir ahlakı ve hukuku vardır çünkü
devlet, siyasi iktidar marifetiyle halka hesap verir. Devletin bağlı
olduğu normlar vardır ama terör örgütünün bağlı olduğu
hiçbir norm yoktur. Hele ki kendi yöntemini, şiddet yöntemini, terörist
yöntemini kendince yüce bir ideale bağlamış ve bu yüce ideal
için arada milyonların hayatının kaybını dahi
önemsizleştirmiş böyle bir kafa, böyle bir akılla davranan terör
örgütünü kayıtlayan, sınırlayan hiçbir insani, hiçbir ahlaki
değer söz konusu değildir.
Bugün Türkiyede cumhuriyet devleti, böylesine bir
terörist saldırıyla karşı karşıyadır ve bunu
hukuk temelinde, ahlak temelinde, insani temelde, bu halkın, orada
yaşayan insanların huzuru ve sükûnu işini yürütmektedir. Terörist
saldırganlığın, oradaki kirli çatışmanın,
terörist girişimin bir parçası olan propaganda dili, kimseye fayda
getirmez. Hele ki meşru siyaset zeminleri üzerinden varlık kazanan ve
söz söyleme hakkını buradan elde eden bir siyasi aklın böyle bir
anlayışla davranmasını hayretle karşılarım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından ifade edeyim.
BAŞKAN Evet, buyurunuz Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Cenazelerin yakılması, cenazelerin vücut bütünlüğünün tamamen
bilinçli bir konseptle dağıtılması, cenazedeki, insan
bedenindeki uzuvların bilinçli olarak kesilerek sokak ortasında
teşhir edilmesi, çıplak kadın cenazelerinin işkence
edilerek teşhir edilmesi
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Onu sizler yapıyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
insanların, cenazelerini defin hakkına bile saygı
gösterilmemesi, bu konuda hangi ahlaki ve hukuki normlara AKP
iktidarının ve AKP Grubunun bağlı olduğunu bizce
açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bunu uzun uzadıya burada tekrar
detaylandıracak değilim. Ancak, siyasi normlarla, demokratik
süreçlerle iktidara gelmiş bir siyasi partinin grup başkan vekilinin
insanlığı utandıracak bu uygulamalara sahip çıkacak
şekilde sürekli bir meşrulaştırma ve normalleştirme
arayışı içerisinde olmasını da ben buradan
kınadığımı ifade etmek istiyorum. Gerçekleri kimin
ters yüz ettiğini, kimin çarpıttığını merak
etmesin, tarih yazıyor. 90ları katbekat aşan; o dönemde
köylerin boşaltılması, cenazelere insanlık
dışı uygulama süreçlerini katbekat aşan bir zulmün
altına bugün AKP Hükûmeti ve AKP Grubu bilinçli bir şekilde, bilinçli
bir politik hat üzerinden imza atıyor. Bunu tarih bu şekilde yazacak
ve yargılayacak.
BAŞKAN Tutanaklara geçmiştir,
teşekkür ediyorum Sayın Baluken.
Gündeme geçiyoruz
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Sayın Balukenin söylediği hiçbir yeni söz
yoktur. Burada dile getirdiği konular, zaten zabıtlarda mevcuttur,
daha önce de söylediği sözlerdir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yeni
değil, her gün yaşanıyor zaten onlar, her gün cenaze
yakıyorsunuz, her gün cenaze yakıyorsunuz.
ALİM TUNÇ (Uşak) Yeter
konuştuğun ya, yeter artık ya!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Konuşma öyle, el kol hareketleri yapma!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Esasen
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Yalan
yanlış şeyleri tutanaklara geçiriyorlar.
ALİM TUNÇ (Uşak) Yeter artık be!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yapma
öyle el kol hareketleri!
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Tutanaklara geçirmek
için yalan yanlış şeyler söylüyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) -
bütün bunlara
ilişkin olarak
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Terbiyesizlik yapmayın!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
halkın
takdirinin ne olduğu biz biliyoruz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) O elini
indir, o elini indir!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bölgedeki
insanlar da biliyor, HDPli arkadaşlar da görecektir.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 20 milletvekilinin, mahalle ve
köy muhtarlarının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/145)
(Kâtip Üye Bolu Milletvekili Fehmi Küpçü
tarafından önergenin okunmasına başlandı)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Mahalle ve köy muhtarlarımızın mevcut
sorunlarının tespit edilmesi, bu sorunların giderilmesi ve
yapılacak yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınması
gereken önlemlerin araştırılması için Anayasa'nın 98
ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz.
1) Mehmet Erdoğan (Muğla)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
4) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
5) Oktay Öztürk (Mersin)
6) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
7) Arzu Erdem (İstanbul)
8) Zühal Topcu (Ankara)
9) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
10) Ümit Özdağ (Gaziantep)
11) Deniz Depboylu (Aydın)
12) Mustafa Mit (Ankara)
13) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
14) Erhan Usta (Samsun)
15) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
16) Mevlüt Karakaya (Adana)
17) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
18) Muharrem Varlı (Adana)
19) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
20) Kadir Koçdemir (Bursa)
21) Kamil Aydın (Erzurum)
Gerekçe:
Kentsel
kesimin en alt ve en önemli yönetim birimi olan mahallelerimizdeki ve
kırsal kesimin temel yönetim birimi olan köylerimizdeki
muhtarlarımızın sayıları 60 bini bulmaktadır
ALİM
TUNÇ (Uşak) Gel, gel!
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Gel, gel, dışarı gel!
(Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin AK PARTİ sıralarına yürümesi)
(Kâtip
Üye Bolu Milletvekili Fehmi Küpçü tarafından önergenin okunmasına
devam edildi)
Sorumlulukları
ve yaptıklarıyla devlet memuru olarak addedilen, 657 sayılı
Kanuna göre yargılanmaya tabi olan muhtarlarımızın 657
sayılı Yasanın sağladığı imkânlardan
faydalanamaması en büyük sorunlarından bir tanesidir
(AK
PARTİ sıraları önünde toplanmalar)
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) Sen kimi tehdit ediyorsun, kimi? Sen
kimsin!
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sen yapıyorsun bunu.
ALİM
TUNÇ (Uşak) Sen kimsin!
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Sakin olun, tamam.
(Kâtip
Üye Bolu Milletvekili Fehmi Küpçü tarafından önergenin okunmasına
devam edildi)
Muhtarlıklarını
yaptıkları bölgeleri hangi konularda temsil edeceği konusunda
dahi hukuki
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Bir saniye
(Kâtip
Üye Bolu Milletvekili Fehmi Küpçü tarafından önergenin okunmasına
devam edildi)
bir
dayanakları olmayan muhtarlarımızın, statüleri ve görevleri
yeniden
BAŞKAN
- Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.29
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.51
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Meclis
araştırması açılmasına dair önergeleri okutmaya devam
ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Mahalle ve köy muhtarlarımızın mevcut
sorunlarının tespit edilmesi, bu sorunların giderilmesi ve
yapılacak yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınması
gereken önlemlerin araştırılması için Anayasa'nın
98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca
meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz.
1) Mehmet Erdoğan (Muğla)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
4) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
5) Oktay Öztürk (Mersin)
6) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
7) Arzu Erdem (İstanbul)
8) Zühal Topcu (Ankara)
9) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
10) Ümit Özdağ (Gaziantep)
11) Deniz Depboylu (Aydın)
12) Mustafa Mit (Ankara)
13) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
14) Erhan Usta (Samsun)
15) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
16) Mevlüt Karakaya (Adana)
17) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
18) Muharrem Varlı (Adana)
19) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
20) Kadir Koçdemir (Bursa)
21) Kamil Aydın (Erzurum)
Gerekçe:
Kentsel kesimin en alt ve en önemli yönetim birimi olan
mahallelerimizdeki ve kırsal kesimin temel yönetim birimi olan
köylerimizdeki muhtarlarımızın sayıları 60 bini
bulmaktadır.
Sorumlulukları ve yaptıklarıyla
devlet memuru olarak addedilen, 657 sayılı Kanuna göre
yargılanmaya tabi olan muhtarlarımızın 657 sayılı
Yasanın sağladığı imkânlardan faydalanamaması en
büyük sorunlarından bir tanesidir. Muhtarlıklarını
yaptıkları bölgeleri hangi konularda temsil edeceği konusunda
dahi hukuki bir dayanakları olmayan muhtarlarımızın
statüleri ve görevleri yeniden değerlendirilerek gözden geçirilmeli,
böylelikle yaşanan ve yaşanması muhtemel mağduriyetlerin de
önüne geçilmelidir.
Muhtarlarımızın özlük haklarıyla
ilgili sorunlarının var olduğu da bir gerçektir.
Muhtarlarımızın etkin bir şekilde görevlerini yerine
getirebilmeleri için özlük haklarıyla ilgili düzenlemelerin bir an önce
yapılması gerekmektedir. Muhtarlarımızın
hâlihazırda görevlerini yerine getirirken birçok fedakârlıklar
yaptığı da bilinen bir gerçektir. Mahalle ve köylerimizin
yönetim biçimlerini düzenleyen yasaların geçerliliğini ve
işlevselliğini yitirdiği de gözlemlenmektedir.
Muhtarlarımızın mağduriyetine
yol açan bir diğer uygulama da muhtarlarımızın Posta
Tebligat Kanunu sebebiyle, tebliğin muhatabına
ulaştırılamaması ve muhatabın tebliği kabul etmemesi
durumlarında evrakın kendilerine teslim edilmesidir.
Muhtarlarımız bu evrakı kabul etmezler ise
muhtarlarımıza karşı 657 sayılı Yasaya göre dava
açılabilmektedir. Ayrıca, muhtarlarımızın bu
evrakları ne kadar muhafaza edecekleri, muhtarların bu evraklardan
kaynaklı mesuliyetlerinin neler olduğu, muhtarlara karşı,
bu evrakların esas ulaşması gereken vatandaşlara
ulaştırılmaması veya türlü sebeplerden dolayı
ulaştırılamaması sonucunda dava açılıp
açılamayacağı hususunda da belirsizlikler bulunmaktadır.
Muhtarlarımızın görevlerini etkin bir
şekilde yerine getirebilmek için kullandıkları muhtarlık
binalarının elektrik, telefon, İnternet, kırtasiye gibi
giderlerinden doğan masraflarını kendi imkânlarıyla
karşılamalarının doğurduğu mağduriyetler de
görmezden gelinemeyecek kadar büyüktür.
Bu bağlamda, mahalle ve köy
muhtarlarımızın mevcut sorunlarının tespit edilmesi,
bu sorunların giderilmesi ve yapılacak yasal düzenlemelerde dâhil
olmak üzere alınması gereken önlemlerin
araştırılması için yüce Meclisimize çok büyük görevler
düşmektedir. Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için,
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.
2.-
Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 20 milletvekilinin, arı
yetiştiricileri ve bal üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/146)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde arı yetiştiriciliği ve bal
üretimi yapan vatandaşlarımızın mevcut
sorunlarının tespit edilmesi, tespit edilen sorunların
giderilmesi ve yapılacak yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere
alınması gereken önlemlerin araştırılması için
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.
1) Mehmet Erdoğan (Muğla)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
4) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
5) Oktay Öztürk (Mersin)
6) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
7) Arzu Erdem (İstanbul)
8) Zühal Topcu (Ankara)
9) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
10) Ümit Özdağ (Gaziantep)
11) Deniz Depboylu (Aydın)
12) Mustafa Mit (Ankara)
13) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
14) Erhan Usta (Samsun)
15) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
16) Mevlüt Karakaya (Adana)
17) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
18) Muharrem Varlı (Adana)
19) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
20) Kadir Koçdemir (Bursa)
21) Kamil Aydın (Erzurum)
Gerekçe
Ülkemiz ekolojik açıdan
arıcılığa çok uygun bir doğa ortamına sahip
olmasına rağmen maalesef potansiyelinin çok azını
kullanmaktadır. Kullanılan potansiyele
bakıldığında da maalesef, kovan başına üretilen
bal miktarı ortalamaların altında kalmaktadır. Kanada ve
Çin gibi ülkelerde kovan başına alınan ürün 50 kilogramın
üzerinde olmasına karşın bu oran ülkemizde maalesef 15,67
kilogramda kalmıştır.
Ülkemizin dünyadaki arı kovan sayısı
itibarıyla 2nci sırada olması göz önüne alınırsa bu
rakam oldukça düşüktür. Bal üretimi itibarıyla 4üncü sırada
olan ülkemiz dünya bal üretiminde yüzde 5,7 paya sahiptir. Maalesef, ülkemizin
bal ve bal mumu dışındaki arı sütü, polen propolis,
arı zehri gibi ilaç ve kozmetik sanayisinde kullanılan arı
ürünleri üretiminde de potansiyelini kullanamadığı gözlemlenmektedir.
Türkiye'de son istatistiklere göre 54.574 aile 5
milyon 785 bin 371 adet arılı kovan varlığıyla
arı yetiştiriciliği yapmaktadır. 74,5 bin ton toplam bal
üretimiyle ülkemiz ekonomisine 372 milyon TL kazandırmaktadır.
Ülkemizde, arıcıların tamamına
yakını gezginci arıcılık yapmaktadırlar. Bu süreçte,
arıcılarımız birtakım bürokratik engellerle
karşılaşmakta, bu engeller arıcılık sektörünü
olumsuz yönde etkilemektedir. Zaman kavramının çok önemli olduğu
arıcılık sektöründe bürokratik işlemlerin
kolaylaştırılması gerekmektedir.
Arıcılığın geleceği için; ülkemizdeki
arıcılığının fiilî şartlarına göre,
yasal düzenlemelerin acilen yapılması önem arz etmektedir.
Arıcıların kullandığı
malzemelerde gerekli denetimler yapılmadığı için arı
sağlığında yaşanan problemler, ülke genelinde arı
sağlığı projelerinin üretilmesini ve
uygulanmasını gerektirmektedir.
Arıcılık potansiyeli had safhada olan
illerimizde; üreticilerimize doğru yöntemleri uygulama hususunda
telkinlerde ve yönlendirmelerde bulunabilecek olan uzmanların
yetiştirilmesi ve istihdam edilmesi gerekmektedir. Mevcut teknik
elamanların farklı konularla da ilgilenmesi zaten yetersiz olan bu
teknik elamanların verimliliğini de düşürmektedir.
Ülkemize yasal olmayan yollardan bal, bal mumu ve
diğer arı ürünlerinin girişlerinin engellenmesi gerekmektedir.
Arının üretmediği yapay balların pazarlanmasına
müsaade edilmemelidir. Aksi takdirde vatandaşlarımızın
sağlığı açısından tehlike arz eden bu durum,
arıcılıkla uğraşan vatandaşlarımız için
de mağduriyet doğurmaktadır. Bugün çam balının merkezi
olan, kovan varlığı ve bal üretimiyle ülke genelinde ilk
sırada bulunan; 334 köyünde, toplam 1 milyona yakın kovanla
arıcılık yapan 5.800 ailenin bulunduğu Muğla ilimizde,
turistik tesislerde bal adıyla tatlandırıcıların ikram
edilmesi düşündürücüdür.
Bu bağlamda, arıcılarımızın
mevcut sorunlarının tespit edilmesi, bu sorunların giderilmesi
ve yapılacak yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere, alınması
gereken önlemlerin araştırılması için yüce Meclisimize çok
büyük görevler düşmektedir.
Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için,
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddesi
uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz.
3.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 23 milletvekilinin, nükleer
enerji santrallerinin insan sağlığı ve doğal çevreye
vereceği zararlar ile dışarıya bağımlı
olması nedeniyle yaratacağı her türlü zararın ve güvenlik
risklerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/147)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Nükleer enerji, ülkemiz için teknolojisi ve ham
maddesiyle tamamen dışa bağımlı bir enerji türüdür.
Mersin Akkuyu ve ülkemizin çeşitli yerlerinde kurulması planlanan
nükleer enerji santralleri, toplam enerji bağımlılığımızı
arttıracak niteliktedir. Nükleer bağımlılık, hem
güvenliğimizi tehdit etmekte hem de strateji
bağımsızlığımızı
sınırlamaktadır.
Suriye sınırımızı angajman
kuralları gereği korumak üzere Rusya savaş
uçağının düşürülmesi sonrasında Rusyayla ortaya
çıkan çok yönlü kriz, ülkemizin enerji arz güvenliğiyle beraber tüm
güvenliğini yeniden tartışılır hâle getirmiştir.
Nükleer enerji santrallerinin insan
sağlığına ve doğal çevreye vereceği
zararların yanında, teknolojik olarak tamamen dışarıya
bağımlı olması nedeniyle, yaratacağı her türlü
zararın ve güvenlik risklerinin ortaya konması ve buna
karşı önlemlerin alınması konusunda Hükûmete yol
gösterilmesi gerekli olmuştur.
Bu amaçla,
TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) Aytuğ Atıcı (Mersin)
2) Atila Sertel (İzmir)
3) Ali Akyıldız (Sivas)
4) Çetin Osman Budak (Antalya)
5) Aytun Çıray (İzmir)
6) Mustafa Akaydın (Antalya)
7) Hüseyin Çamak (Mersin)
8) Orhan Sarıbal (Bursa)
9) Zeynel Emre (İstanbul)
10) Candan Yüceer (Tekirdağ)
11) Ali Şeker (İstanbul)
12) Burcu Köksal (Afyonkarahisar)
13) Tahsin Tarhan (Kocaeli)
14) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
15) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
16) Şenal Sarıhan (Ankara)
17) Hayati Tekin (Samsun)
18) İbrahim Özdiş (Adana)
19) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
20) Lale Karabıyık (Bursa)
21) Melike Basmacı (Denizli)
22) Ahmet Tuncay Özkan (İzmir)
23) Aylin Nazlıaka (Ankara)
24) Özkan Yalım (Uşak)
Gerekçe:
Suriye sınırımızı angajman
kuralları gereği korumak üzere Rusya savaş
uçağının düşürülmesi sonrasında Rusyayla ortaya
çıkan çok yönlü kriz, ülkemizin enerji arz güvenliğiyle beraber, tüm
güvenliğimizi yeniden tartışılır hâle
getirmiştir.
Bilindiği gibi, Mersin Akkuyu'da Ruslar
tarafından yapılmak üzere nükleer santral inşaatı iktidar
tarafından başlatılmıştır. Suriye
sınırımızda Rusyayla son günlerde ortaya çıkan kriz
Mersin Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesinin stratejik bağımlılık
yaratacak nitelikte tehlikeli yönünü gözler önüne sermiştir.
Dünyada birçok ülke son zamanlarda meydana gelen
nükleer kazalardan ders çıkararak nükleer santralleri kapatma kararı
alırken, AKP hükûmetleri tarafından Mersin'de Akkuyu Nükleer Güç
Santrali kurma çalışmaları başlatılmıştır.
Nükleer kazaların yarattığı
yıkıcı, yok edici sonuçların en önemli örneklerinden biri
Çernobil kazasıdır. Binlerce kişinin hayatını
kaybettiği ve çok daha fazlasının sakat kaldığı
kazanın ardından yirmi beş yıl geçmesine rağmen
sorunlar devam etmektedir. Çernobil bölgesinde çocuklarda tiroit kanserinin
yüzde 200 arttığı, diğer kanser oranlarında ciddi
oranda artışlar yaşandığı, sakat bebek doğum
oranlarının yükseldiği, insanların genetik
yapılarının bozulduğu tespit edilmiştir. Ayrıca
bu kaza sonucunda kirlenen topraklarda yüzlerce yıl tarım
yapılamayacaktır.
Çernobil kazasından önemli dersler
alındığını ve nükleer kazaların önlenmesinde
büyük ilerleme kaydedildiğini iddia edenler, çok yakın zamanda
yaşanan Fukuşima kazasından sonra nükleer santralleri kapatma
kararı almışlardır.
Nükleer santrallerde herhangi bir kaza
olmadığında bile, santral civarında radyasyon
artışının yaşandığı, hava, su, toprak
kirliliğine neden olarak canlı yaşamı üzerinde olumsuz
etkiler yarattığı bilinen bir gerçektir. Bilimsel
araştırmalar bir nükleer santralde hiçbir kaza veya işletme
hatası olmaksızın santralin 5 kilometre çevresinde yaşayan
çocuklarda kan kanseri riskinin 2,2 kat arttığını
göstermiştir.
Nükleer santraller açısından bir
diğer sakınca, nükleer atıkların nasıl ve nerede yok
edileceğinin bilinmemesi ve bu atıkların güvenilir bir
şekilde bertaraf edilmesi için dünya çapında bulunmuş bir
yöntemin olmamasıdır.
Soğutma suları denize verilen nükleer
santrallerin deniz ekosistemindeki dengeyi bozması da bir diğer
sakıncalı durumdur. Deniz suyu sıcaklığını
2-6 santigrat artıran bu uygulama denizdeki canlıların neslinin
tükenmesine ve denize yayılan radyasyonun balık yoluyla besin
zincirine geçmesine neden olmaktadır.
Sonuç olarak, hiçbir enerji insan
sağlığından değerli değildir. Akkuyu'da
kurulması planlanan nükleer güç santralinin bölgeye, insan
sağlığına, çevreye ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin
geleceğine daha fazla zarar vermemesi için politikaların
şimdiden belirlenmesi amacıyla bir araştırma komisyonunun
kurulması kaçınılmazdır.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken tarafından, Maraşta yapımına başlanan 25-27
bin kişilik AFAD kampının yapım amacının,
bölgenin ekolojik, etnik, mezhepsel ve demografik yapısına
etkilerinin ve bölge halkının kampla ilgili taleplerinin tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla 6/4/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
6 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
6/4/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 6/4/2016 Çarşamba günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
6 Nisan 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili
Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (1643
sıra numaralı), Maraşta yapımına başlanan 25-27
bin kişilik AFAD kampının yapım amacının,
bölgenin ekolojik, etnik, mezhepsel ve demografik yapısına etkilerinin
ve bölge halkının kampla ilgili taleplerinin tüm boyutlarıyla
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
6/4/2016 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisinin lehinde ve aleyhinde olmak üzere ikişer sayın
milletvekiline söz vereceğim.
Lehinde ilk konuşmacı Müslüm Doğan,
İzmir Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Doğan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Maraşta yapımına
başlanan 27 bin kişilik AFAD kampının yapım amacının,
bölgenin ekolojik, etnik, mezhepsel ve demografik yapısına
etkilerinin ve bölge halkının kampla ilgili taleplerinin tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasıyla ilgili olarak söz
almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere,
Suriyede yaşanan iç savaştan dolayı yaşam
alanlarını terk eden milyonlarca Suriyeli, Türkiyeye göç etmek
zorunda kaldı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek
Komiserliğinin veri tabanından alınan veriye göre, bilgiye göre,
2 milyon 715 bin 789 Suriyeli mültecinin Türkiye makamları tarafından
kayıt altına alındığını öğrenmiş
bulunuyoruz. Yine, geri kabul anlaşmasıyla birlikte Türkiyeye
gönderilmesi planlanan yaklaşık 1 milyon göçmeni de ilave
ettiğimizde bu sayı yaklaşık 4 milyona
ulaşmış olacaktır.
Türkiye'nin mülteciler konusunda Avrupayla
yaptığı anlaşmaya dönük yoğun eleştiri ve
tepkiler güncelliğini korurken mültecilerin dış politikada
olduğu gibi iç politikada da Hükûmet tarafından bir tür araç olarak
kullanıldığı yönünde iddialar gündeme gelmektedir. Bu
iddialarda Suriyeli mültecilerin AB fonları ve yerli kaynaklarla
yapılacak yerleşim planlamalarında ağırlıkla
doğu ve güneydoğu illerine yerleştirilmesi yönünde bir
düşüncenin olduğu ortaya çıkmıştır. Her ne kadar
gerekçe olarak mültecilerin yaşam tarzı, kültür, dil ve bu gibi
konularda ileride daha kolay uyum sağlayabilecekleri yönünde söylemler
geliştirilse de bu yerleşim planlamasıyla -bunun ardındaki
asıl amaç- bölge illerindeki Kürt nüfusunun dengelenmesi, demografik
yapıyla oynayarak Suriyeli, Iraklı, Arap mültecilerle Kürt il ve
ilçelerinde yeni bir iskân politikasının hedeflendiği
açıkça görülmektedir. Bu durum aslında yeni bir Şark Islahat
Planı olarak önümüze konulan bir proje mi diye
baktığımızda, gerçekten bu konuda hiçbir kuşkuya,
kaygıya yer olmadığı da uygulamalardan görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu yapılması
düşünülen ve şu anda da gerçekten tamamen neredeyse bitmek üzere
olan, daha doğrusu altyapısı bitmek üzere olan yer Maraş
Pazarcıkta. 20ye yakın Alevi köyünün bulunduğu, aynı
zamanda Maraşın en verimli tarım, mera alanı ve habitat
koruma alanı olan bölgeye 360 dönümlük arazi üzerinde 600 konutluk -25 ila
27 bin kişilik- bir AFAD konteyner kent kurulmak suretiyle insanlar orada iskân
edilmek isteniyor.
DAİŞ, El Nusra ve diğer selefi
cihatçı çetelerle anılan AFAD kamplarından birinin Pazarcık
gibi Kürt ve Alevi yurttaşların yoğun
yaşadığı köylerin ortasında yapılmak istenmesi,
halkta büyük bir tedirginliğe neden olmuştur. Pazarcık
halkı, bölgede yaşayan 3 bin civarında Kürt Alevi halka
karşı 25 ila 27 bin arası selefi Arapın
yerleştirilmesinin Kürt yaşam coğrafyasındaki savaştan
ve çatışmalı ortamdan bağımsız
olmadığını düşünmektedir. Tıpkı Sur,
Nusaybin, Silopi, İdil, Cizre gibi Kürt yaşam
coğrafyalarında olduğu gibi, yine bu kamplarla Pazarcık
Ovasının Kürt Alevi demografisinin değiştirilmek
istendiği ortadadır.
Değerli milletvekilleri, bu bölgede partimizden
3 milletvekiliyle birlikte bir araştırma yaptık -daha önce de
giden milletvekillerimiz vardı, hem CHPli milletvekilleri hem HDPli
milletvekilleri- köy köy gezdik orada Alevisi Sünnisi demeden, Kürtü Türkü
demeden. O bölgede bu kampın yapılmasına o bölge insanı
kesinlikle karşıdır. Oradaki demografik yapının,
toplumsal ilişkilerin, bin yıldır ortaya konan toplumsal
yapının bozulmasına karşılar.
Değerli milletvekilleri, bölge
insanının izni dışında, hazırlıkları
büyük bir gizlilik içerisinde yürütülen kampın inşaat süreci
hızlıca devam etmektedir. Bütün itirazlara rağmen iş
makineleri alana girerek, oldubitti politikasıyla bir an önce kampın
tamamlanması hedef hâline getirilmiştir.
Burada bir işleme de dikkat çekmek istiyorum:
Aslında burada yapılan işlem hukuksuz bir işlemdir.
Şöyle ki: Mera Kanununa da muhalefet edilmiştir. Biliyorsunuz, Mera
Kanununda meranın mera vasfı dışına
çıkarılması hususu bir komisyon marifetiyle yapılması
gerekirken bu kanuna da muhalefet edilmiştir. Yine, komisyondan geçen
kanun teklifine göre de, zaten mera vasfının yitirilmesi ve mera vasfının
değiştirilerek plan kapsamına alınması hususları
da torba kanunla Ulaştırma Bakanlığına
verilmiştir. Bu da son derece yanlıştır; kentçilik
anlamında, ülke tarım arazisinin korunması anlamında da son
derece yanlış bir politikadır.
Devlet yetkililerine itirazlarını sunan
muhtarlar dikkate alınmamış, halka verilen
gözdağının yanında, yandaş medyada Maraş
halkının korunmasız mültecilerle karşı
karşıya olduğu ve onları istemediği yönündeki haberler
servis edilmiştir. Kampa karşı Alevi örgütlerinin yedi gün önce
bölgede kurduğu çadıra jandarma ekipleri saldırmış,
çadırdaki yurttaşlar gözaltına alınmış ve
kampın yapılacağı bölgeye giriş
çıkışlar yasaklanmıştır.
Değerli milletvekilleri, 1978 yılında
Maraş Ovasını boşaltmak için maalesef orada bir
katliamın yapıldığını Maraş halkı çok
iyi bilmektedir. Halk, AFAD kampının, bunun devamı olarak, etnik
çatışmalara zemin hazırlayan art niyetli bir politika
olduğunu düşünmektedir. Yapılmak istenen AFAD kampının
o ovada Truva atı işlevini görmesinden ve ileride ciddi etnik
çatışmaların çıkmasından endişe edilmektedir.
Devlet, cihatçıları kullanarak bu bölge insanlarını göçe
zorlamaktadır. diye düşünmektedir bölge halkı.
O bölgenin toplumsal yapısı üzerinde
değişiklik istemeyen Avrupada yaşayan Maraşlı
Aleviler de AKPnin, Suriyeden getirdiği çeteleri AFADın konteyner
kampına yerleştirerek, bu bölge insanlarına yönelik asimilasyon
politikasının üst seviyeye çıkartılabileceğini
düşünmektedirler. Maraş Girişimi sözcüsü Mehmet Üstek
Açılan kamp, Türk devletinin, Maraşta, özellikle Pazarcıkta
yıllardır Kürtsüzleştirme politikasının devam
ettiğini göstermektedir. 12 Eylülde Pazarcıktaki köyleri
boşalttılar. Öyle ki şu anda da Pazarcık, Kürt şehri
olmasına rağmen, toplumsal dokusunun da içini boşaltmak
amacıyla nüfus yarı yarıya eşitlenmiş duruma
getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Maraş da
IŞİDin filizlendiği bir yer. Biliyorsunuz, Maraş çok
önemli bir coğrafi bölge. Cihatçıların özellikle Adıyaman
bağlantısı, Pazarcık üzerinden sağlanmaktadır.
Antep-Kilis hattını kullanan IŞİDçiler, buradan
Anadolunun başka kentlerine yayılabiliyorlar. Geçmişteki
Maraş katliamının üzerine bunlar konulduğunda, halkın
tedirginliğini anlamak daha kolay olacaktır.
Geçmişte, devletin, Kürt yaşam
coğrafyasında olduğu gibi, Alevi Kürt coğrafyasında
asimilasyonu hızlandırmak maksadıyla, demografik yapıyla
oynayarak tarihte olduğu gibi -Koçgiri, Dersim, Maraş gibi- bu
bölgenin insanları üzerinde benzer politikalar izlenmeye devam ediliyor.
Özellikle yeni bir planla karşı karşıya olduğumuzu da
üzülerek burada belirtmek istiyorum.
Maraşta Alevi Kürt köylerine yapılmak
istenen, cumhuriyet tarihi boyunca devletin yürüttüğü asimile etme ve yok
etme politikaları hâlâ devam etmektedir. Devlet, ekolojik dengeyi bozarak
çevreyi, demografik yapıyla oynayarak kimliği ve kültürü katletmek
istemektedir. Maraşta yapılmak istenen, AKPnin Kürt illerinde
başlattığı korkunç savaş ortamıyla birlikte zorla
göç ettirme ve demografik yapıyı değiştirme
politikasından elbette ki bağımsız değildir.
Kampın yapılmasına karşı
direnen halk, önce konuyu siyasetüstü, partilerüstü bir konu olarak
gördüğünü ve Cerattepe gibi bir direniş sergilemeye
çalıştığını söylemektedir. Fakat on üç günlük
direnişin ardından nöbet tutulan çadırların zorla
kaldırılması, müdahalelerin mahalle içlerine kadar
taşınan bir baskıya dönüşmesi ve Maraş
Valiliğinin Emir Ankaradan, bu kamp kesinlikle yapılacaktır.
yönündeki beyanları sonucunda özellikle örgütlü halk, HDPnin bu konuyu
yüksek sesle gündeme getirmesi konusunda tarafımıza kadar
ulaşmıştır. Kampın yapılmasına
karşı çıkan, Ovama dokunma. ve Maraşta Nusra kampı
istemiyoruz. diyen halk Maraş Yaşam Platformu adı
altında mücadele etmektedir.
Değerli milletvekilleri, şimdi, bölge
halkının istememesi, toplumsal yapılarına karşı,
dokularına karşı bir tedirginlik ve endişe
taşıması çok doğal bir haktır. Siz bu kampı
yapmakta niye diretiyorsunuz? Niye Mera Kanununa muhalefet ediyorsunuz?
Halkın ortak kullandığı, Türkmenin de, Kürtün de,
Alevisinin de, Sünnisinin de bir arada bir obada yaşadığı
bu yapıya karşı, bu toplumsal dokuya karşı neden böyle
bir önlem aldınız? Niçin başka yerlerde bunu düşünmediniz?
Mesela, Maraş kent merkezine yakın, topoğrafyası bozuk,
kentsel anlamda tasarlanamayacak, planlanamayacak alana niçin koymuyorsunuz da
ovaya bunu inşa ediyorsunuz? Bununla hem doğayı katletmiş
hem de toplumsal dokuya karşı bir suç işlemiş
bulunuyorsunuz. Bundan vazgeçmenizi diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin
aleyhinde Mehmet Uğur Dilipak, Kahramanmaraş Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Dilipak. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraşta
başlanan AFAD kampıyla alakalı HDPnin grup önerisi aleyhinde
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize
hayırlı uzun ömür diliyorum.
Değerli arkadaşlar, az önce
konuşmacıyı dinledik. Arkadaşımız, bu bölgenin
nerede olduğunu dahi bilmiyor. Çünkü bu bölge Pazarcıkta değil,
Kahramanmaraşta. İzmirden gelip de Kahramanmaraşı
bilmediğiniz belli. Burası verimli bir arazi de değil. Bu arazi,
ovanın üstünde çorak bir arazi -hayvanların
otlatılamayacağı kadar- ve mera alanında da verimli bir
arazi değil. Onu buradan belirtmek isteriz.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Devlet her
yıl gübre veriyor oraya, mera orası.
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Devamla) -
Şimdi, özellikle, arkadaşlar, öncelikli olarak, bu ülkede partimizin,
kuruluşundan beri söylediği tek bayrak, tek millet, tek vatan
söylemi dışında ikinci bir ajandamız
olmamıştır, olmayacaktır. Bu çerçeveden baktığımızda
öküz altında buzağı aramanın hiçbir anlamı ve önemi
yoktur.
Araştırmaya konu olan önergenin
gerekçesinde kabul anlaşmasıyla birlikte -az önce konuşmacı
da söyledi- 1 milyon Suriyelinin Türkiyeye geleceği söyleniyor. Evet,
gelecek ama 1 milyonu da gidecek. Dolayısıyla, burada belirtmiş
olduğunuz 3 milyona yakın mültecinin 4 milyon olması söz konusu
değil. Bir kere bunu belirtmek isterim.
Burada, bu önergede gözüküyor ki, bu önergede kabul
anlaşmasının dahi spotlardan incelendiği gibi
varsayıma gidilmiş bulunuyor. Şu anda, HDPnin özellikle -geçen
haftadan beri başlayan- Alevi vatandaşlarımızın
üzerinde korku salarak oy devşirme çabaları içerisinde olduğunu
açık bir şekilde Kahramanmaraşta görmekteyiz. Gerekçeye
baktığımızda aynı üslubun gerekçede de devam
ettiğini görmekteyiz.
Yine gerekçe incelendiğinde, Suriyeli
mültecilerin tamamı, sanki IŞİD terör örgütünün üyesiymiş
gibi bölgede bir algı operasyonu yapılmaya
çalışılmaktadır. Arkadaşlar, gidin o Suriyelileri
görün -Ankarada da var, her tarafta, İzmirde de var- ne kadar mazlum
insanlar. Ha, bunların içerisinde art niyetli olanlar olabilir mi? Evet,
olabilir ama bunları da bizler bulmak zorundayız.
Halkı kışkırtmaya
çalışıyorlar. Halkla ilgili, halkımızla bizler hep
beraber oradayız, o bölgedeyiz, beraberiz. Burada, özellikle
gerekçelerinde belirtilen, selefi akımların Türkiyede
yaygınlaşması gibi bir algının olduğunu
Biz,
selefi akımlar ve farklı akımların bu bölgede emperyalist
düşüncelerin bir uzantısı olduğunun gayet
farkındayız. Bunlara hiçbir şekilde müsaade etmeyeceğimizi
belirtmek isterim. Bizler, geçmişten ders alarak, geçmişteki kötü
hatıraları değil, geleceği düşünerek lider Türkiyeyi
oluşturmak için çaba göstereceğiz.
Şu anki çadır kentin Maraştaki
konumuyla alakalı olarak, neden taşınıyor bu
Kahramanmaraştaki yer? Burası, şu anki mevcut konumu,
yapılmadan önceki
Şu anda mevcutta Kahramanmaraşta bir
çadır kent var. Çadır kentin yeri, Küçük Sanayi Sitesinin kendi
alanıdır. Buralar, şahıslar üzerindeki arazilerdir. Bundan
dolayı, bu şahıslar, vatandaşlar, buralara,
Kahramanmaraştaki özellikle çadır kentin yerine sanayi tesisleri
yapmak istiyorlar, istihdamı artırmak istiyorlar. Bundan dolayı,
bu arkadaşlarımızın yerlerini gasbetmiş gibi duruyoruz. Bundan dolayı yeni bir
alana ihtiyaç duyuldu. Yoksa sizlerin dediği gibi, bölgenin demografik
yapısını değiştirmek gibi bir hedefimiz asla
olmadı, olmayacak. Ama sizlerin öz yönetim adı altında
oluşturduğunuz korkutma çabalarınız, devletimizin güçlü
duruşu karşısında çökmüştür. Oralarda demografik
yapının değişimi için yaptığınız
çabalar ortadadır. Unutmayalım ki kadim bir medeniyetin bekçisi
olarak devletimiz ve milletimiz, bu kirli emelleriniz karşısında
dimdik duracaktır.
Verilen önergede, Suriyeliler, sanki bu ülkenin
vatandaşlarıymış gibi bir algı oluşturulmaya
çalışılmaktadır. Arkadaşlar, bu
vatandaşların, bu Suriyeli mültecilerin bu ülkede herhangi bir oy
kullanma veya herhangi bir şekilde yönetime katılma gibi bir
hakları yoktur. Böyle bir şeyin de zaten olması mümkün
değildir, zaten bunlar mülteci statüsündedir.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Olacaklar
sayenizde!
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) Beş
yılı dolduranlar, vatandaş oluyor.
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Devamla) Bir
diğer önemli olan olay da şudur: Şu anda kurulmak istenen bölge,
özellikle Kahramanmaraş -bilmeyenler için söyleyeyim- Güneydoğu
Anadolu fay hattı üzerinde, jeolojik açıdan deprem riski en yüksek
olan illerden bir tanesidir. Bu maksatla, bölgemizde herhangi bir şekilde
deprem olasılığına karşı önceden tedbir
amacıyla bu konteyner kentlerin kurulması gündemdeydi zaten.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ne alakası var
ya!
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Devamla) Bu
vesileyle, kurulacak olan tesis, mültecilere tahsis edilse de kalıcı
durum karşısında deprem konutu olarak yapılmaktadır.
Bu bölgede, proje olarak bölge halkının
huzurunu bozmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu anlamda
baktığımızda, sözde öz yönetim ve benzeri ilanlara
kalkışmaların, ülkemizin millî birlik ve beraberliğini
bozacak maksatta olduğu aşikârdır. Bu çalışmaların
emperyalistlerin hedeflerine ulaşmak için kullanmış olduğu
bir yöntem olduğunu ve bir üslup olduğunu hep birlikte bilmekteyiz.
Gelin, bu coğrafyada haksızlığa uğrayan kim varsa
bunların hepsinin hep birlikte takipçisi olalım ama elinde silah olan
tüm unsurlarla empatiyi kuracak olan, siyaset değil, sivil düşünce
değildir.
Değerli milletvekilleri, HDP ve CHP,
büyükşehre ilişkin kanun tasarısı yasalaşırken,
aynı büyükşehirlerin hizmete girmesiyle birlikte bu bölgelerde
partizanlık yapılacağını söylemişlerdi. AK
PARTİli belediyeler, özellikle buradan belirtmek istiyorum, Büyükşehir
Belediyesi ve Dulkadiroğlu Belediyesi. Bu arada, az önce
konuşmacının belirttiği, defalarca söylediği gibi
burası Pazarcık değil, Dulkadiroğlu Belediyesi
sınırları içerisindedir. Bundan dolayı, özellikle
Büyükşehir Belediye Başkanımız Fatih Mehmet Erkoça, Necati
Okaya teşekkürlerimizi sunuyoruz. Yasa çıkar çıkmaz ve
Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyesi AK PARTİli belediyelere
devrolunca, Büyükşehir Belediyesi grup köy yollarının
hızlı bir şekilde yapımına
başlamıştır. Özellikle Dulkadiroğlu Belediyesi
Bölgede partizanlık yapılıyor. diyenlere en güzel cevabı
vermiştir. Bakın -isteyenlere de verebilirim- şu anda o bölgede
-eğer partizanlık yapmış olsaydık- bazı
köylerimiz var, 10 tane oy almışız ama
yaptığımız parke çalışması ne kadar biliyor musunuz
arkadaşlar? 16 bin metrekare. Özellikle belirtmek istiyorum, şu anda
Sivricehüyükte biz 15 bin metrekare parke yapmışız ve
insanlarımızı ayağının çamura değmesinden
kurtarmışız. Buradan şunu belirtmek istiyorum: Özellikle
Dulkadiroğlu ve büyükşehir belediyelerimiz buraları hizmet
anlamında coşturmuşlardır.
Vaktimiz de azaldı. Özellikle pazar günü bölge
halkı tarafından demokratik bir eylem yapılmış ve bu
eylemlerin sonucunda bölge halkından olmadığı belli olan
şahıslarca askerimize ve basın mensuplarımıza
taşlı saldırılar gerçekleştirilmiştir. Bu
saldırıyı şiddetle kınıyorum. Basın
özgürlüğü diye yafta vuran muhalefet partilerinden de bu konuda bir
kınama geldiğini duymadım, görmedim. Bu tip organizasyonlar
yapıp Kahramanmaraşın huzurunu bozmaya çalışanları
şiddetle kınıyorum.
Alevi kardeşlerimizle olan bin yıllık
birlik ve beraberliğimizin her zaman daim ve baki olacağını
belirtiyorum.
Bu bölgedeki bu yerin, teknik olarak başka bir
anlamı olmadığı için buraya kurulduğunu belirtiyor,
önergenin aleyhinde olduğumuzu Genel Kurula saygıyla belirtiyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Dilipak.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Doğan
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın
Başkan, konuşmacı, benim İzmirden gelerek, o bölgeyi
tanımadığımı, yanlış değerlendirme
yaptığımı
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Pazarcık diyorsun ya, Dulkadiroğlu
orası.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Benim
şahsıma sataşma vardır.
BAŞKAN Sataşmada bulundu.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Evet.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Doğan.
İki dakika süreyle söz veriyorum.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Orası, Pazarcık değil, Dulkadiroğlu.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Uğur Dilipakın HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Tamam, peki.
Dinledim sizi, siz de beni dinleyin.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Tamam, dinliyorum, buyurun.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir kere, sayın
konuşmacı, herhâlde sadece il bazında kalmış
milletvekili. Maraş milletvekili olarak kalmış ama biz, tüm
Türkiyenin milletvekiliyiz. Türkiyedeki tüm sorunlara duyarlı olmak
zorundayız.
Bir de arkadaşa bir şey söyleyeyim,
sayın konuşmacıya. Jeodezik alan diyor, jeolojik olarak
sakıncalı alan olur. Jeodezi, konum belirlemektir. İsterseniz o
çalışma alanının size coğrafi ve dik
koordinatlarını veririm. Orası, Pazarcıka bağlı
köylerdi ama sonra işte seçim yatırımı nedeniyle
aldınız bir belediyeye bağladınız. Esas olan,
Pazarcık halkının köyleridir. Bakın, oradaki meradır;
hayvanların otlak alanıydı, ortak bir alan. Ben Alevi, Sünni,
Kürt, Türkmen diye ayırmıyorum; tüm köylere gittim, gezdim orada,
insanlar istemiyor onları. Elbette ki mültecilerin hakkı var, insani
hakkı var.
Bakın, bu ülkede Alevilerin
sorunlarını dinleyebilecek, anlayabilecek siyasal partiler varsa
eyvallah. Elbette ki sorunları dinleyeceksiniz, siz de siyasal bir
partisiniz, elbette ki sorunlara duyarlı olacaksınız. Bizim
gidip orada demokratik bir hakkımızı koymamız... Yok
bunlar bunu yapıyor, yok bölücülük yapıyor. Arkadaşlar,
bunları aşın artık; bu ülkede demokratik gelişmeye
olanak verin, demokratik siyasete olanak verin. Bu ülkede kardeşlik,
barış içerisinde bir arada yaşamanın
koşullarını birlikte oluşturalım diyoruz. Ortak
vatanımız. diyorsunuz, İzmirden geldi, orayı bilmiyor.
diyorsunuz. Niye bilmeyeyim yahu? Ben size coğrafi koordinatları
vereyim diyorum ama sizin bilgi yetersizliğinizi de ortaya koyuyorum;
jeodezik alan değil diyorum, jeolojik sakıncalı alan olur
diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Doğan.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Sayın Başkanım, kayıtlara geçmesi
açısından söylüyorum.
BAŞKAN Buyurunuz.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Şimdi, orası, özellikle herhangi bir siyasi
kavram çerçevesinde Dulkadiroğlu Belediyesine ayrılmış bir
yer değildir; daha önceden beri, her zaman Dulkadiroğlu
dediğimiz, Kahramanmaraşın merkezî sınırları
içerisinde yer alan bölgedir.
Ben de ayrıca jeoloji mühendisiyim, bunu da
belirtmek isterim.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim Sayın
Dilipak.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Hatip,
konuşmasında HDP Grubumuzu kastederek özelde Aleviler üzerine korku
devşirmeliği yaptığımızı ifade etti ve
bununla birlikte halkı kışkırtmaya
çalıştığımızı söyledi, grubumuza çok
açık bir şekilde sataşma söz konusu.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Müslüm
Bey konuşacak.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Ya, neyi konuşacağını bilmeyecek
şimdi.
BAŞKAN Peki, buyurunuz Sayın Doğan.
İki dakika süreyle söz veriyorum, lütfen bir
sataşmaya meydan vermeyiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Aslında,
biraz önce cevapladı efendim kendisi.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Ama eksik kalan
kısım var Sayın Başkan, o kısmı
değerlendireyim.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) Grup
Başkanınızın ne dediğini söyleyin, sizin dediklerinizi
doğru olarak kabul edeceğim.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Efendim?
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) Grup
Başkanınızın oradan hangi gerekçeyle söz
aldığını söyleyin
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Aleviler
kısmı eksik kaldı. dedi.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars)
Hayır.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Ne dedi başka?
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) Tamam,
buyurun.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Bilmiyorum ben,
duymadım.
BAŞKAN Sayın Doğan, devam ediniz,
süreniz işliyor.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Dikkate
almayın Müslüm Bey, Genel Kurula hitap edin.
2.-
İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Uğur Dilipakın HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Arkadaşlar,
sayın vekillerim; bakın, bu ülkede siyasal partilerimiz, 4 tane
siyasi parti var. Birisi çıkıyor diyor ki: Taş üstünde taş
koymayın, baş üstünde baş koymayın. Ya, siz bu ülkede, ne
zaman taş üstüne taş koydunuz bu ülke için?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ya, siz
yapıyorsunuz siz!
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) Size demiyorum, bir
dakika arkadaşlar, bunu söyleyene söylüyorum. İzleyin,
siyasetçiyseniz izleyin, ondan sonra. İzleyememişsiniz durumu, onu
söylemek istiyorum.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Taş
değil de, tuğlaları...
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) Şimdi, bu ülkede
barışı tesis etmek için çıkıyoruz ortaya,
kardeşliği egemen kılmak istiyoruz, gerçek bir demokrasinin,
çoğulcu bir demokrasinin inşası için uğraşıyoruz;
size kendimizi anlatamıyoruz. Nasıl anlatacağız? E, bir gün
Alevilerin çok önemli sorunlarını çözdünüz mü? Kaç defa kurultay
yaptınız, çözdünüz mü? Sayın Başkan, Hocam, ne
yapıyorsunuz, hani nerede cemevleriyle ilgili statü?
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Yapacağız, onu da göreceksin.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) Zorunlu din
derslerinde AİHM kararını niye uygulamıyorsunuz?
Cemevleriyle ilgili kararı niye uygulamıyorsunuz?
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Onu da göreceksin.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) Yok böyle bir
şey. O zaman, Alevilerin sorunlarına siz sahip
çıkamazsınız. Alevilere sahip çıkmak için Alevilerin özgün
inancı ve öğretisine saygı duymanız lazım öncelikle.
Bu ülkede, ortak vatanımızda bir arada kardeşçe
yaşamanın şartlarına katkı koymak istiyorsanız
özgün hâlini kabul edeceksiniz. Kürtü, Türkü, Alevisi, Sünnisi, bu ülkede
yaşayan herkesi eşit olarak göreceksiniz. Böyle bir yaşam
alanı oluşturmak istiyorsanız buyurun, oluşturmak
istemiyorsanız da
Ama çıkıp Baş üstünde baş
koymayacağız, taş üstünde taş koymayacağız
Anti
Sovyet, Sovyet siyasetine karşı oluşturulmuş bir partinin
genel başkanı bunu derse bu ülkede demokrasiyi zor getirirsiniz.
Saygılar sunuyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Fazla konuşuyorsun!
Provokatörlük yaptığının farkında mısın?
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Kılıç
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Akçay.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, Kahramanmaraş Milletvekili olarak konuya bir
açıklık getirmek için kürsüden iki dakika söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Kılıç, öyle bir
usulümüz yok. Konuya açıklık getirmek üzere söz verme imkânım
yok. Sataşma yok, bir şey yok, size söz verme imkânım yok.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Ama
görüşmelerimize daha
BAŞKAN Ama ayağa kalkmışken
bir şey söylerseniz tutanaklara geçer bu.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) O zaman
hemen ayakta kısaca söylüyorum kayıtlara geçmesi için ve çabukça
söylüyorum: Sivricehüyükteki bu planlama, doğrudan doğruya, büyüyen
Kahramanmaraşımızın ihtiyaçları gerektirdiği
için olmuştur. Buradaki arsa, hazineye ait olan bir arsa olup, çevredeki
geniş ve boş alanlarda büyükşehir yapılanmasından
dolayı belediye ve kurumlara intikal eden kırsal yerlerdir. Bahsi
geçen, Kahramanmaraşın birçok yerinde veya bu bölgede Alevi ve Sünni
kesimler yan yana ve iç içe yaşamaktadırlar. Yeniköy,
Fituşağı, Kapıçam, Tevekkelli, Abbaslar, Haydarhöyük,
Narlı Çerkezler, Aslanbey, Emiroğlu, Bertizliler, Kartal,
Eskinarlı mahalleleri Alevi vatandaşlar ile Sünni
vatandaşların iç içe, kardeşane yaşadığı
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kılıç.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Hemen
bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kılıç.
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, biraz
önce kürsüde konuşan konuşmacı, partimizi kastederek
birtakım ithamlarda bulunmuştur.
BAŞKAN Hangi cümlesiyle Sayın Akçay?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Efendim, Taş üstünde
taş, omuz üstünde baş bırakmayacaklardır. vesaire diyerek
birtakım ifadelerde
BAŞKAN Yani, Milliyetçi Hareket Partisiyle
nasıl bağını kurdunuz, onu
ERKAN AKÇAY (Manisa) Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bize aittir, Sayın Genel Başkanımızın
BAŞKAN Peki, buyurun Sayın Akçay, iki
dakika süreyle söz veriyorum.
3.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, İzmir Milletvekili Müslüm
Doğanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, sayın konuşmacının
daha evvelki konuşmalarına da baktığımızda
birtakım tartışmalarla Meclis kürsüsünden provokatif amaçlı
değerlendirmelere girdiğini görüyorum ve kendisine tavsiyem odur ki,
bunları bu şekilde tekrarlamamasıdır. İfade ettiği
sözler -aslını, esasını ben şimdi
tekrarlayacağım ve dünkü grup toplantısında- Milliyetçi
Hareket Partisi Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeliye
aittir ve Sayın Başbakana hitaben söylenilen sözlerdir, okuyorum:
Sayın Başbakan, size ayrıca tavsiyem şudur: Nusaybin ve
diğer operasyon yapılan il ve ilçelerde yaşayan
vatandaşlarımıza çağrıda bulunun ve onlara üç gün
mühlet verin ve şehirleri tahliye etmelerini sağlayarak herkesi
emniyetli yerlere yerleştirin, emniyet altına alın. Yani zaman
zaman yapılmaya çalışıldığı gibi. Eğer
teröristler tarafından da bu çağrılar dikkate alınmaz,
teslim olmaz, silahlarını da teslim etmezler ise Taş üstünde
taş, baş üstünde baş koymayın. Şehitlerimizin
kanını yerde bırakmayın. (MHP sıralarından
alkışlar)
Evet, ben de Grup Başkan Vekili olarak bu sözü
burada tekrarlıyorum. Bu sözü kabul etmeyebilirsiniz, söyleyecek sözünüzü
de söylersiniz, Genel Başkanınız da söylemiştir. Bu süre
içerisinde elbette gereken cevabı Genel Başkan Yardımcımız
da vermiştir. Öncelikle terör örgütüne destek vermekten vazgeçeceksiniz ve
bu terör örgütü PKKyla bağınızı
koparmamışsınız. Bu bağı koparacaksınız
önce. Konuşmasında Kürt illeri hâlâ
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) Mezhepçilik ve etnik
ırkçılık yapmıştır konuşmacı
konuşmasında ve ta soğuk savaş dönemlerine girerek işi
uzatmaya çalışmaktadır. Biz kendisine ayrıntılı
bir şekilde bilgi de verir, öğretiriz ama bu konuşmanın
yerinin bu kürsü olmaması gerekir.
Hepinize teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken, dinleyeceğim
sizi.
Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Müslüm Bey
biraz önce konuşmasını yaparken grubumuza dönerek Dört tane
siyasi parti var. Bunlardan birisi Taş üstünde taş, baş üstünde
baş bırakmayın. diyor dediler.
Şimdi, iktidar, AK PARTİ iktidarı;
terörle mücadele eden, AK PARTİ iktidarı ve bu çerçevede bu ifade üzerinden
eleştirinin muhatabı olan da AK PARTİ iktidarı.
BAŞKAN - Sayın Bostancı, bu
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Her ne kadar
Müslüm Bey dört siyasi parti derken hangi partiyi kastettiğine
ilişkin bir isim söylemese de konuşmasında grubumuza dönerek bunu
söylemiş olması ve fiilî durumda terörle mücadelenin grubumuz
tarafından desteklenen Hükûmetçe yapılması, bu eleştirinin
muhatabı olarak bizim anlaşıldığımız
sonucunu doğuruyor.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Doğru, doğru diyor, pratiği size ait.
BAŞKAN Sayın Bostancı, şimdi,
bu cümlenin muhatabı olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu, kendisini
gördü. Ben, doğrusu, bu cümlenin siyasetin gündemine nasıl
girdiğini bilmiyordum, Sayın Akçay bunu açıkladı, Bu
cümlenin sahibi de Milliyetçi Hareket Partisidir. dedi. Dolayısıyla
Sayın Doğan, açıkça Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu veya
Hükûmeti demediği için, bu cümleden doğan sataşma,
doğrudan doğruya Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna yöneliktir. Bu
sataşmadan dolayı kendilerine söz verdim. Dolayısıyla
burada Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna ben söz veremem, böyle bir
sataşma yok çünkü.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Doğan derse ki: Ben
bu cümlemle Adalet ve Kalkınma Patisi Grubunu kastettim. Elbette ki
sataşmadan dolayı size söz veririm.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Bostancı konuşmak istiyorsa konuşsun Sayın Başkan.
Dürüstçe söylesin, Ben konuşmak istiyorum. İşin
açıkçası bu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Şimdi,
söylemiyormuş gibi yapıp söylemek gibi garip bir dille
karşı karşıyayız. Takdir edersiniz ki bir ifadeden
bahsediliyor ama öznenin kim olduğundan bahsedilmiyor. Bir göndermede
bulunuluyor. Bizim bundan bir sonuç çıkartmamız son derece
doğal. Kendisine soralım, kimi kastettiyse söylesin.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Naci Bey, bence
konuşmayı hak eden birisi, hissediyoruz, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Birazdan
ben gönderme yaparım, size cevap hakkı doğar.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Şimdi Sayın Balukeni de dinleyelim, belki
konu biraz daha açıklık kazanacaktır.
Buyurunuz Sayın Baluken.
Süreniz iki dakikadır.
4.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi Sayın Bostancıya söz hakkı
doğacak, o yüzden rahat olsun.
Evet, yani burada kullanılan cümleleri, grupta
kullanılan cümleleri tasvip etmek, burada bir polemik konusu hâlinde
değerlendirmek çok doğru bir yaklaşım değil. Ancak
fiiliyatta, pratikte AKP zaten kendisine önerilen bu taş üstüne taş
koymama, baş üstüne baş koymama meselesini layıkıyla
yerine getiriyor yani sizin yeni bir çağrı yapmanıza gerek yok.
MEHMET METİNER (İstanbul) Doğru
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bakın Sura,
Cizreye, Silopiye gerçekten taş üstünde taş kalmadı, gerçekten
baş üstünde baş kalmadı.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Kim yaptı?
Kim yaptı?
MEHMET METİNER (İstanbul) Doğru, o
doğru.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Her türlü kirli
yöntemlerle arkanızda viraneye dönmüş kent merkezleri
UĞUR AYDEMİR (Manisa) İdris Bey,
sebebi neydi? Neden yapıldı?
İDRİS BALUKEN (Devamla)
gerinizde
evleri başlarına yıkılmış yüz binlerce insan
bıraktınız.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) - Teröristbaşının adamları
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Neden
yapıldı?
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Dolayısıyla, gelen öneri, o yönüyle sizin zaten yapmış
olduğunuz uygulamaları âdeta tanımlıyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Şimdi, daha tehlikeli bir durum söz
konusu, önergemiz de onu içeriyor. Bütün o sınır hattı boyunca
Cizreden, Silopiden, Nusaybinden başlayarak Urfa, Antep, Kilise kadar
orada selefi kemerler oluşturmaya çalışıyorsunuz. Oraya
yerleştireceğiniz selefi birtakım çete yapılarla,
birtakım gruplarla bir Arap ve Kürt halkını karşı
karşıya getirme
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Oradan PKKyı
temizliyoruz.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
halkları
karşı karşıya getirecek bir savaş içerisine
giriyorsunuz ki bu, tehlikeli. Pazarcıktaki şey de bunun
somutlaşmış hâli. Şimdi, bakın, bunu kim yaptı
tarihte? Baba Esad yaptı, Rojava Kürt bölgesinde Arap kemerleri
oluşturdu ya, şimdi büyük bir sorun alanı.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Yalan hepsi
bunların. İnanıyor musun bunlara?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bakın,
aynı Baba Esadın yeni uygulamasını da
yapacaksınız; Cumhurbaşkanı işaretlerini veriyor,
Vatandaşlıktan çıkaralım. diyor. Yine bakın nereyi
çağrıştırıyor?
MEHMET METİNER (İstanbul) Doğru
söylüyor
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Esedle aynı yoldan gidiyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Rojavada
vatandaşlık hakkı olmayan kimliksiz Kürtleri
çağrıştırıyor, değil mi? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) İnanıyor
musun bunlara? İnanıyor musun bunlara? İnanarak mı
söylüyorsun?
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Dolayısıyla, bütün bunların tamamı son derece bilinçli bir
politika olarak önümüze getiriliyor. Bizim de buraya getirme amacımız
bunlara karşı uyarıda bulunmak. (HDP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Bostancı, buyurunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Şimdi söz
hakkı doğdu Başkanım.
BAŞKAN Şimdi söz hakkınız
doğdu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Bravo Başkan, bravo! Lütfettiniz!
5.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; siz, tabii, sataşmadan
söz verirken her zaman hatırlatırsınız Yeni bir
sataşmaya sebep olmamak hususuna dikkat ederek
Sayın Baluken de
tecrübeli bir grup başkan vekili.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Size
inandığı için.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Siz çok
söz almak istiyordunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ama bunu da
bilmesi lazım. Daha ilk sözünde Şimdi sataşmadan size söz
hakkı doğacak. diye böyle meydan okuyucu bir tavırla
konuşması, takdirlerinize.
LEVENT GÖK (Ankara) Meydan okuyucu değil,
davet edici.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Meydan
okuyucu değil canım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Türkiye'de
devletin yaptığı, terörle mücadele. Bu mücadeleyi hukuk
temelinde yürütüyor. Kime karşı? Teröristlere karşı. Bu
teröristlerin uyguladığı kirli yöntemler var. Orta
Doğudan, Suriyeden, o coğrafyadan, şehir
savaşlarından Türkiyeye ithal ettiği birtakım yöntemler...
Sayın Baluken, tahmin ediyorum, oraları
dolaşırken bunlara ilişkin, teröristlerin
kullandığı zalimane, halkı kendisine kalkan yapan ve
buradan çeşitli dramlar çıksın diye
uğraştığı yöntemler konusunda da bilgi ve fikir
sahibidir ama bir kere olsun bunlara ilişkin bir gözlemini, fikrini
paylaşmıyor ve vatandaşlarda şöyle bir kanaat doğuyor,
emin olun. Nereye gitsem, diyorlar ki: Acaba HDP, PKKnın stratejisinin
sesi olarak mı Mecliste konuşuyor? Ben onlara diyorum ki, bana böyle
söyleyenlere: HDP, meşru bir siyasi parti ve kesinlikle öyle bir
açılımı olmaz, öyle bir açıklaması olmaz.
Sayın Baluken, bu görev, sadece benim
değil, aynı zamanda sizin. Halkın zihnindeki bu olumsuz
yargıları, bu PKK propagandası yapıyormuş gibi uyanan
izlenimi silmek için sizin de biraz çaba göstermeniz gerekmez mi?
Türkiyelileşme iddiasındasınız, bunun için
uğraşıyorsunuz. Bu insanları nasıl
kucaklayacaksınız? Böyle anlaşılan bir dil, sizin için bir
nakisa teşkil etmiyor mu? Bunu düzeltmek, aynı zamanda sizin
göreviniz değil mi?
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Bostancı, konuşması sırasında yine birçok
kez sataşmada bulundu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Sataşmadım.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Baluken.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Ne dedi? diye sorsana Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bütün
konuşma, sataşma.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, çünkü iki
dakikalık konuşmalarda birçok sataşma olduğu için şu
anda zamandan tasarruf amacıyla bunları tekrar sormuyorum,
sataşma olduğu açık.
Buyurunuz Sayın Baluken.
6.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Grup Başkan Vekili, ne siz ne de
herhangi bir yetkiliniz, herhangi bir kentin bir mahallesinde ya da birkaç
mahallesinde 200-300 silahlı insan var diye bütün bir kenti harabeye
çevirdik tablosunu açıklayamaz. Cizrede, Silopide, Surda, Nusaybinde,
Şırnakta, Yüksekovada tamamen harabeye çevrilmiş kent
merkezlerinden bahsediyoruz. O kent merkezlerini sadece Türkiyede değil,
Orta Doğuda da harabeye çeviren yönetimlerin tamamı, bir gerekçe
uyduruyorlar. Terörle mücadele ediyoruz. gerekçesi de en sık
başvurdukları gerekçe.
İsrail, Gazzeyi harabeye çevirirken
Canım sıkıldı da bir kenti harabeye çevireyim. üzerine
yapmadı. Tıpkı sizin dediğiniz cümlelerle
Esad, Halepi
harabeye çevirirken böyle gerekçesiz bir şekilde gidip Bir kenti yok
edeyim. üzerine gitmedi. Aynı bu gerekçelerle, terörle mücadele
gerekçeleriyle bütün o kentleri viraneye çevirdi. Şu anda sizin
yaptığınız şey de aynı durumdur. Yani, 200-300 silahlı
insanı gerekçe göstererek oradaki kentleri tamamen viraneye çevirip Biz
terörle mücadele ediyoruz, o nedenle her şey mubahtır. gibi bir
anlayışı -siz inanabilirsiniz- hiç kimseye
inandıramazsınız.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Hendekler
kazılırken neredeydiniz?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Diğer
taraftan, HDPnin pozisyonuna gelince: Bütün bunları yapmanıza
rağmen, HDP, hâlâ bu ülkenin birliği ve halkların
kardeşliği açısından çözümü ve barışı en zor
zamanlarda bile ısrarla savunmaya devam eden âdeta tek köprü
niteliğindedir. Ama, siz ısrarla o köprüyü de tamamen ortadan
kaldırmak için elinizden gelen her şeyi yapıyorsunuz. Bu
yaklaşımların tamamı tehlikelidir. Aklın yolu birdir,
gidilen yol, yol değildir. Buradan bir an önce çıkmak gerekir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Baluken.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken tarafından, Maraşta yapımına başlanan 25-27
bin kişilik AFAD kampının yapım amacının,
bölgenin ekolojik, etnik, mezhepsel ve demografik yapısına
etkilerinin ve bölge halkının kampla ilgili taleplerinin tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla 6/4/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
6 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisi lehinde Mehmet Gökdağ, Gaziantep Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Gökdağ. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şunun
altını çizmek istiyorum: Değerli arkadaşlar,
Kahramanmaraşta bir bölgede göçmen kampı yapılmak isteniyor.
Oradaki halk bundan tedirgin, rahatsız ve burada o halkın
tedirginliğini, huzursuzluğunu ortadan kaldırıp huzurlu,
güvenli hâle getirilmesi konusunda konuşmalar, öneriler getirilmesi
gerekirken burada sanki siyasi partilerin kendilerine haklılık zemini
yaratacak bir anlayışla hareket ediyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, orada bir halk
huzursuz, orada bir halk tedirgin. Biz o bölgeye gittik, milletvekili
arkadaşlarımızla, Parti Meclisi üyesi
arkadaşlarımızla o bölgeye gittik, o bölgeyi gördük, o bölgedeki
insanlarla konuştuk, görüştük. Ben şunu da söyleyeyim: Bana öyle
bir şey söyleyemezsiniz, ben o bölgeyi çok iyi bilirim. O bölgenin bir
kısmının, önemli bir kısmının daha önce
Pazarcıka bağlı olduğunu bilmeniz gerekir. Daha önce
Pazarcıka bağlıydı, daha sonra Dulkadiroğluna
bağlandı.
Bakın, sevgili kardeşim, ben
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Sivricehüyük, hiçbir zaman Pazarcıka
bağlı olmadı.
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) Sivricehüyük
olmasın, oradaki civar köylerden bahsediyoruz, sadece Sivricehüyük
demiyoruz ki, değil mi?
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) O zaman, Antep de Maraşa bağlıydı
geçmişte.
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) Çarpıtmaya gerek
yok. O bölgenin yapısını biliyoruz.
Şimdi, bu bölgeye 27 bin Suriyeli göçmenin
kalacağı bir kamp yapılmak isteniyor. Burada da doğru
şeyler söylenmiyor. Dün, Başbakan Yardımcısı
Yalçın Akdoğan: Biz çadır kenti konteyner kent yapıyoruz.
dedi, sanki hiç yeri değişmiyormuş gibi. Aslında durum öyle
değil, çadır kent var Kahramanmaraşın merkezinde,
oranın yeri değiştiriliyor, Sivricehüyük bölgesine getirilmek
isteniyor ve orada bir konteyner kent yapılmak isteniyor. Bu konuda da
doğru bilgi verilmiyor. Neden verilmiyor? Çünkü yapılan işin
doğru olmadığını Sayın Başbakan
Yardımcısı da biliyor, sizler de biliyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, öncelikle
biz bugünlere nasıl geldik, onu bir kısaca özetlemek gerekir.
Sayın milletvekilleri, Suriyede iç
sıkıntıların yaşanmaya başladığı
dönemin başlarında, biz, bu AKP Hükûmetinin politikasının
doğru olmadığını, bu politikanın
yanlışlığını her fırsatta Cumhuriyet Halk
Partisi olarak dile getirdik, bu savaş mantığının
doğru olmadığını söyledik. Suriyenin en uzun sınıra
sahip olduğumuz komşu ülke olduğunu ve dünya döndükçe
komşuluğumuzun devam edeceğini söyledik. Bu nedenle komşuda
çıkan sorunda taraf olmamızın doğru
olmadığını belirttik. Bizim ülke olarak ağabey
rolünde olmamız gerektiğini, orada barış için devreye
girmemizin doğru olacağını da belirttik. Suriyedeki
sorunun çözümü için uluslararası kurumların bir araya gelmesini
söyledik. Arap dünyasının, Birleşmiş Milletlerin ve
Suriyedeki muhalefet ve rejim temsilcilerinin bir araya gelerek
barış içerisinde çözülmesi konusunda çaba sarf edilmesi
gerektiğini söyledik ama dinletemedik. O dönemde Şamda Emevi
Camisinde namaz kılacağız. düşüncesiyle garip bir
politika geliştirildi, sanki Türkiyede namaz kılınacak cami
bitti. Kadı ki o dönemde çok rahat Şama Emevi Camisine gidip namaz
kılabilirdi Sayın Erdoğan çünkü ilişkiler o kadar iyiydi
ama nedense böyle bir yol değil, savaş mantığı
seçildi.
Şimdi, söylediklerimizin haklı olduğu
ortaya çıkıyor değerli arkadaşlar, o politika
yanlıştı. Yapmayın, ülkemizi Orta Doğunun
bataklığına sürüklemeyin. dedik, dinletemedik; o, öyle geçti.
Peki, bu kardeş kavgası
yaşanırken bizim ne yapmamız gerekiyordu? Orayı
Komşumuzda yangın var, su dökmeliyiz. Çünkü, komşuda yangın
eğer büyürse -bu, hayatın doğal bir gerçeği- o yangın
bize de sıçrar, değil mi? Ama yapmadık öyle, benzin döküldü,
büyütüldü. AKPnin bu yanlış politikası nedeniyle ülkemiz, her
gün biraz daha büyüyen göçmen sorunuyla da karşı karşıya
değerli arkadaşlar. Biz, bu konuda da uyarımızı
yaptık.
Evet, politikayı, Suriye politikasını
dinletemedik, dedik ki: Kardeşim, madem oradan buraya insanlar geliyor;
evet, zor durumdalar, elimizi uzatalım ama bunu bir devlet ciddiyeti
içinde yapalım. Ülkeye giren çıkan belli olsun. Ne
yaptığı ne ettiği belli olmayan, ne amaçla geldiği
belli olmayan insanlar, sınırlarımızdan ellerini,
kollarını sallayarak geçtiler. Ülkenin ve sınır
şehirlerinin -ve başta Gaziantepin- hem güvenlik anlamında hem
sosyal anlamda hem ekonomik anlamda ciddi sıkıntılara
uğramasını hep beraber yaşadık, yaşıyoruz.
Gaziantep halkı şu anda ekonomik olarak
sıkıntıda çünkü Suriyeden gelen göçmenler, Gaziantep
esnafının yaptığı bütün işleri yapıyor ama
sigorta yok ama BAĞ-KUR yok ama vergi yok. Gaziantepli esnafla aynı
malı üretiyor; biri, 5 liraya üretiyor biri, 3 liraya üretiyor ve
haksız rekabet oluşuyor. Gaziantepte ev kiraları artıyor,
Gaziantepte dükkân kiraları artıyor. Peki, Gaziantepteki yerli
halk, bundan sıkıntılı da gelen göçmenler memnun mu?
Değil. Çoğu, insani koşullardan uzak yaşıyorlar ve
bundan kurtulmak için de Avrupaya doğru gidiyorlar ölümü göze alıp.
Bugün gazetede haberleri okumuşsunuzdur, tekrar Türkiyeye gönderilmek
isteniyorlar ama gelmiyorlar, çoğu, oradan gelmemek için direniyor,
intihar vakalarının gerçekleştiği de söyleniyor orada.
Neden? Çünkü Türkiyede yaşama koşulları da onlara çok uygun
değil.
Şimdi, gelişen bu durum
karşısında Avrupaya yolculuk başladı, Avrupa,
ayağa kalktı ve ülkemizle bir anlaşma yaptığı
söyleniyor, para karşılığında göçmenleri Türkiyede
tutacağız. Bu, ülkemiz açısından çok ayıp bir
anlayış değerli arkadaşlar, hem yanlış hem para
karşılığında tutma anlayışı ayıp
bir anlayış. Bu anlayışın yansıması,
ülkemizi bir göçmen kampına çevirmektir değerli arkadaşlar, bunu
ülkemiz hak etmiyor. Bunun yansıması, Kahramanmaraşta ortaya
çıktı değerli arkadaşlar.
Şimdi, Kahramanmaraşta kurulması
düşünülen kamp yeri, yaklaşık on sekiz on dokuz köyün mera
olarak kullandığı bir alan. Burası mera, orayı mera
olarak kullanıyorlar.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Alevi ve
Sünni köylerin kardeşane, ortaklaşa, yan yana
yaşadığı yer.
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla)
Kullandığı yer, evet, tam da öyle, tam da öyle
söyleyeceğim; bakın, izin verin, tam da öyle. Birlikte
kullanıyorlar ve bu yörenin toprakları verimli topraklar, habitat
koruma alanı içerisine girmiş bir yer. Buranın ortadan
kaldırılması, ciddi olarak ekonomik ve telafisi mümkün
mağduriyete neden olacaktır.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Organize
sanayi bölgesi de oraya gelecek.
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) Şimdi değerli
arkadaşlar, bakın
Eğer bu konuda iddialıysanız
Sayın Milletvekilim, söyleyeyim, eğer bölge halkının yararına
olduğunu düşünüyorsanız referandum yapalım orada, gidelim
bölge halkına soralım. (CHP sıralarından
alkışlar) Buyurun, gidelim orada yapalım. Madem bölge halkına bu kadar
yararlı iş yapıyoruz, gidelim, orada bölge halkına
soralım, referandum yapalım, kurulsun diyorlarsa kuralım,
kurulmasın diyorlarsa kurmayalım o zaman.
MEHMET METİNER (İstanbul)
Anayasayı da öyle yapalım, başkanlık sistemini de öyle
yapalım. İşinize gelince öyle, işinize gelince böyle.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Aynı
bölgeye yapılacak organize sanayi bölgesi için niçin bu konuları
gündeme getirmediniz Sayın Vekilim?
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, şimdi, buranın ekonomik olarak böyle bir
sıkıntısı var, ekonomik olarak bir
sıkıntısı var buranın.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bak grup başkan
vekili ne diyor? Uyarıyor, yanlış konuştunuz diye
uyarıyor. Evet, uyarıyor, bakın, dikkat edin.
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) Bir anlamda da bu
bölgenin sosyolojik yapısı önemli, bunu görmezden gelemeyiz
değerli arkadaşlar. Şimdi, o bölgede hepiniz de biliyorsunuz ki
yoğun olarak Alevi insanlar yaşıyor.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Ve Sünniler.
İç içeyiz, yan yanayız.
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) Evet, Sünni
arkadaşlarla, Sünni köylülerle kardeşçe yaşıyorlar ve orada
kampın kurulmasına hem Alevi yerleşim biriminde yaşayan
halk hem de Sünni yerleşim biriminde yaşayan halk birlikte
karşı çıkıyor, muhtarlar birlikte yapılmasın
diyor. Ama özellik şu: O bölgede Alevi insanların
yaşadığı bir ciddi katliam var ve bu katliamın izleri
henüz silinmedi; bilinçaltında, yüreklerinde bunu yaşıyorlar.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Ne alakası var?
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) - Şimdi bunu tekrar
kaşımanın
UĞUR AYDEMİR (Manisa) O olaylardan
aynı zamanda Sünniler de zarar görmüştür.
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) -
ve bu nedenle de
tedirgin ve huzursuz, bölge halkı, tedirgin ve huzursuz arkadaşlar.
Devletin öncelikli görevi, dolayısıyla da hükûmetlerin öncelikli
görevi, vatandaşın güvenliğini ve huzurunu
sağlamaktır. Ben bir defa daha söylüyorum: O bölge halkı, Alevisiyle
Sünnisiyle kampın oraya kurulmasına karşı. Neden?
Huzursuzluk çıkacak. Huzursuzluk hem o toplumu hem o toplumu etkileyecek
ve oradaki insanlar, o göçmenlere insani olarak karşı değiller,
sadece kampın kurulacağı yere karşılar. Bunu ciddi
olarak değerlendirmeniz gerekir arkadaşlar. Biz bunu söylüyoruz, yine
söylüyoruz.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Nereye kurulsun?
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) Onu devlet bulacak.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Bulamadık.
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) İsterseniz biz
bulalım. Daha uygun bir yer bulunabilir, kampı daha uygun bir yere
taşıyabiliriz, daha huzurlu bir yere taşıyabiliriz. Lütfen,
burada laf atışmayı bırakalım, o bölgenin huzuru için,
o bölgede yaşayanların huzuru için hep birlikte çözüm arayalım
ve o bölgeyi huzura kavuşturalım.
Ben, Genel Kurulu sevgiyle saygıyla
selamlıyorum arkadaşlar. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Gökdağ.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi
aleyhinde Nursel Reyhanlıoğlu, Kahramanmaraş Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Reyhanlıoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Kahramanmaraşta
kurulması planlanan geçici barınma merkezine yönelik Meclis
araştırması önergesi üzerinde, HDPnin verdiği önerge
üzerinde aleyhte söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kahramanmaraşta kurulması planlanan
konteyner kentle ilgili ortaya sunulan hayali iddialarla, bölgenin Alevi köyü
olduğu ve sığınmacıların yerleşmesi
neticesinde bölgenin Alevi nüfusunun asimile edileceği ve demografisinin
değişeceği gibi hiçbir temel bilime dayanmayan hayali teoriler
ortaya atılarak huzurun ve hoşgörünün egemen olduğu ilimize yeni
bir nifak tohumu ekilmeye çalışılmaktadır.
Yapılması planlanan çalışmalar,
tamamen coğrafik ve mevcut şartların uygun olmasından
kaynaklanmaktadır. Gerek valiliğimizce kurulan yer
araştırma komisyonu gerekse AFAD Başkanlığınca
görevlendirilen daire başkanı nezaretinde ilgili teknik elemanlarca
yapılan araştırmalar neticesinde 16 adet taşınmaz
mahallinde inceleme yapılmış, bunlardan 15inin gerek hukuki
dava konusu olması, orman olması, başka kurumlara tahsisli
olması gibi veya teknik sorunlar gerekse arazi büyüklüğünün
yetersizliği gibi nedenlerle uygun görülmemiştir.
İncelenen 16 yer olarak Karacasu mevkisindeki
TOKİ arsası nihai olarak 15/10/2015 tarihli yazımızla AFAD
Başkanlığına valiliğimizce gönderilmiştir. Gerek
AFAD Başkanlığı ve gerekse TOKİ teknik
elemanlarınca yapılan değerlendirmeler sonucu bahse konu
taşınmazın yüksek eğimi ve sert zemin yapısı
nedeniyle maliyetinin yüksek olacağının tespiti üzerine AFAD
Başkanlığınca Sivricehüyük köyünde bulunan meranın
değerlendirilmesi talep edilmiştir.
Bunun üzerine, 20/11/2015 tarihli
yazımızla AFAD Başkanlığının tercih ve
kararının Sivricehüyük merası üzerinde oluşması
durumunda tahsis değişikliği işlemleri esas olmak üzere
başkanlık görüşü istenmiştir ve valiliğimizce bu
konuda çalışma başlatılmıştır.
Şu anda Kahramanmaraşta 18.500 Suriyeli,
misafir edilmektedir ve Kahramanmaraş halkının Asimile olduk,
olacağız. gibi bir sıkıntısı da olmamıştır.
Ülkemizdeki sığınmacı merkezlerine
bakıldığı zaman, bunun sadece uygun coğrafik
bölgelerde kurulduğu, nüfusun Türk, Kürt, Alevi, Sünni ve benzerine
bakıldığı görülmemektedir.
Sayın milletvekilleri, tahrik etmeye yönelik bu
iddialar tamamen tehlikelidir. Sağduyulu Kahramanmaraş halkı da
buna ödün vermeyecektir. Türkiyemizin her bölgesinde çaresizlere,
sığınmacılara, yardıma muhtaç olanlara kucak açan
halkımız, Kahramanmaraşa da gelecek olan
sığınmacılara sonuna kadar sahip çıkacaktır.
Unutulmasın ki bu milletin inancı, örf ve âdetleri, kültürü ve tarihi
bize bu teminatı vermektedir. Yani vatandaşımız, bu iddia
sahiplerine Yine buradan size ekmek çıkmaz, bizleri tahrik edemezsiniz,
başka kapıya. diyerek misafirleriyle kucaklaşmaya devam edecektir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sivil ve çaresiz insanları
cihatçı çete diye göstermek büyük bir yanlıştır. Herkes
bu hususta göz yumabilir, görmezden gelebilir. Herkes sussa, herkes
sırtını dönse, herkes gözünü yumsa bile biz Türkiye olarak Suriyelilere,
Suriye halkına ve bütün mazlumlara sırtımızı
dönmeyecek, gözümüzü yummayacak, Suriye halkı için haykırmaktan
vazgeçmeyeceğiz.
Kahramanmaraş halkı olarak
Kürt, Türk, Sünni, Alevi, yıllarca bir arada yaşadık.
Komşuluk yaptık ve hiçbir sıkıntı duymadık. Bugün
de, yarın da, öbür gün de duymayacağız. Şehrimize
yapılan konteyner kentin Kahramanmaraşa faydası
olacağına inanıyor, ekonomiye katkı
sağlayacağını düşünüyoruz. Konteyner kentin
kurulmasıyla, çevresinde bulunan köylerde ve yerleşim yerlerinde bulunan
vatandaşlarımız bunun yersiz kaygı olduğunu
göreceklerdir.
Sözlerime son vermeden önce, CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun, partisinin grup
toplantısında yaptığı ve Bakanımız nezdinde
tüm kadınları hedef alan çirkin açıklamalarını
şiddetle kınıyorum ve barış, huzur ve ülkemizin
refahı için bu tür şeylerle uğraşmak yerine,
geleceğimize bakalım diyorum.
Teşekkür ediyorum, saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Reyhanlıoğlu.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın hatip, konuşması sırasında
bu önergeyle ilgili, bir nifak tohumu ektiğimizi söyledi.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Baluken.
69uncu madde çerçevesinde iki dakika süreyle söz
veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Kahramanmaraş
Milletvekili Nursel Reyhanlıoğlunun HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, biz var olan bir
sorunun araştırılması için Meclisin inisiyatif alması
gerektiğini söylüyoruz. Bu önergeyle ilgili kurulacak olası bir
komisyonda da siz sayısal olarak da çoğunlukta olacaksınız.
Şimdi, eğer nifak tohumu arayacaksanız, öncelikle oradaki,
yereldeki halkın istemediği bir bölgeye zorla götürüp böyle bir kamp
dayatmanın ne anlama geldiğini önce bir kendiniz
araştırın.
Diğer taraftan, yani Meclisin gidip halkla
konuşması, oradaki sorunları yerinde tespit etmesi ve bunu
raporlaştırmasını eğer engelliyorsanız,
nifakı biraz da orada aramanız gerekiyor. Neden çekiniyorsunuz? Yani
biz, bakın, burada, sadece Pazarcıkla ilgili de değil, bütün
sınır hattı boyunca bir selefi Arap kemeri oluşturulmak
suretiyle halkların karşı karşıya getirilmek
istendiğini söylüyoruz. Bu, son derece vahim bir iddia. Bununla ilgili
eğer rahatsanız, Biz böyle bir şey yapmıyoruz.
diyorsanız gideriz, araştırırız HDPnin söylediği
iddialara, halk nezdinde biz rastlamadık. dersiniz, getirirsiniz, Türkiye
kamuoyuna sunarsınız.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Sayın
Baluken, orası, deprem bölgesi. Suriyeli kampı değil.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Ama, bakın,
başından beri Hatayda, Antepte, Ceylânpınardaki TİGEM
kamplarında, TİGEM arazilerinde nelerin olduğunu biliyoruz.
Milletvekillerinin oraya gidişine bile izin vermiyorsunuz. Neden
çekiniyorsunuz? Sayısız iddialar var. Gündüz Suriyeye gidip
savaşıp gece oraya gelen cihatçılarla ilgili iddialar var. Orada,
fuhuştan tutun da tacizden istismara kadar, kadın pazarlamasına
kadar her türlü ahlaki yozlaşmayla ilgili iddialar var. O kamplar
üzerinden demografik yapının değiştirilmesiyle ilgili
iddialar var. Şimdi, siz, bu iddiaları hiç araştırmayacaksınız,
araştırılmasına engel olacaksınız, ondan sonra da
gelip bu sorunları gündeme getirince de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla)
bizi nifak
tohumu ekmekle suçlayacaksınız. Bunu kabul etmek mümkün değil.
Samimiyseniz gelin, olumlu oy verin, hep birlikte gidip
araştıralım.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Orası,
Suriyeli kampı değil, geçici deprem bölgesi olan bir merkez, geçici
deprem bölgesi.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken tarafından, Maraşta yapımına başlanan 25-27
bin kişilik AFAD kampının yapım amacının,
bölgenin ekolojik, etnik, mezhepsel ve demografik yapısına
etkilerinin ve bölge halkının kampla ilgili taleplerinin tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla 6/4/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
6 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN - Karar yeter sayısı talebi
vardır. Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.-
CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan Ergene Nehrini kirleten kaynakların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan (10/62) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6
Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
6/4/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 6/4/2016 Çarşamba günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Levent
Gök
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan Ergene Nehrini kirleten
kaynakların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/62) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmesinin
Genel Kurulun 6/4/2016 Çarşamba günlü (bugün) birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin lehinde ve aleyhinde ikişer sayın milletvekiline söz
vereceğim.
Lehinde ilk konuşmacı Erdin Bircan, Edirne
Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Bircan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ERDİN BİRCAN (Edirne) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Edirnemizin ve Trakyamızın en büyük
sorunu Ergene kirliliğidir. Arkadaşlar, buraya hakikaten biraz
vicdanla bakacağız, buraya doğa katliamı olarak
bakacağız, on dört yıldır çözülemeyen sorun olarak
bakacağız.
METİN AKGÜN (Tekirdağ) Kırk
yıllık sorun, Sayın Vekilim, on dört yıl diye bir
şey yok.
ERDİN BİRCAN (Devamla) Evet, Metin Bey.
Ergene havzası, Trakyanın nüfus ve yüz
ölçümü olarak çok büyük bir bölümünü kapsamaktadır. Yine, Ergenede,
denize döküldüğü, benim de doğduğum yer olan Enezimiz, çok özel
bir ekosisteme sahiptir ve buranın korunması da çok büyük önem
taşımaktadır. Ergene Nehri, Enezin ve Saros Körfezinin en
büyük kirleticisidir maalesef. Bu kirlilik devam ettiği takdirde, maalesef
bir süre sonra Enezi ve Saros Körfezini de kaybedeceğiz.
Ergene Nehri, Trakya Bölgesinde, çiftçilerin
yaklaşık olarak 300 bin dekarlık birinci, ikinci ve üçüncü
sınıf tarım alanlarının beslendiği en büyük
akarsudur. Bir dönem Trakya tarımsal sulamasının simgesi olan Ergene,
bugün ülkemizin nehir kirliliğinin sembolü olmuştur.
Trakyada kamu yararına aykırı plan
çalışmaları, gerçek arıtmadan uzak, denetimsiz
sanayileşme, doğaya aykırı uygulamalar, çevre denetim
görevlerinin etkin yapılamaması sonucunda Trakya ekosisteminin
atardamarı Ergene, bir kirlilik kaynağı olmuştur. Bir
zamanlar Ergene, geçtiği topraklarda bereket saçarken şimdilerdeyse
maalesef zehir saçmakta, çevresinde yaşayanları da öldürmektedir. Bu
sorun karşısında Meclisin de acil olarak üzerine düşeni
yapması gerekmektedir.
Tekirdağ Saray ilçesi dağlarından
berrak doğan Ergene Nehri, ilk 15 kilometrede canlı
barındırırken 15 kilometre sonrasındaysa sanayi
atıklarıyla buluşup daha sonra da simsiyah akmaya
başlamaktadır ve hiçbir canlının, hatta sivrisineğin
dahi yaşayamadığı bir nehre dönüşmektedir.
Nehir, dördüncü derece kirli su hâlini
almıştır. Dördüncü sınıf su, hiçbir maksatla
kullanılamaz su demektir. Yani geçenlerde de söylediğim gibi,
maalesef, Ergene Nehrinde su çürüdü arkadaşlar; ağır metaller ve
zararlı birçok bileşeni barındırmaktadır. Durum o
kadar vahimdir ki Uzunköprüden alınan su örneğindeki arsenik
oranı normal katından tam 200 kat fazladır.
Kirlilik öyle boyutlarda ki geçen ay Uzunköprüde
tarihî taş köprüden atlayarak intihar eden Doğuş Tavukçu
kardeşimin cesedi aranamamıştır; on sekiz gün sonra,
atladığı yerden 40 kilometre ileride, Adasarhanlı köyümüzde
tesadüfen bulunmuştur. Ergenenin kirliliği nedeniyle arama
yapılamamaktadır. Gelen dalgıçlar, Ergenedeki kimyasal
atıklar ve siyanür nedeniyle, maalesef, suya giremedikleri gibi, suya
giremediklerine dair de tutanak tutturulmuştur.
Benzer bir durum da geçen hafta Lüleburgazda
meydana geldi. Bir bebek cesedinin aramasını yine dalgıçlar
yapamadı arkadaşlar.
Benim Edirne insanım, Ergene yüzünden
zehirlenmektedir. Yapılan bilimsel araştırmalar, Ergene
çevresinde yaşayan Edirnelilerimizin ve
Trakyalılarımızın kansere yakalanma oranının 3
kat fazla olduğunu ortaya koymaktadır.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Tekirdağ da
öyle, Tekirdağ.
ERDİN BİRCAN (Devamla) Trakya,
Tekirdağdır.
Yine, bu araştırmalara göre, nehir
yakınında yaşayanların değerlerinde normal kanser
hastalarından 3 kat fazla kanserojen kadmiyum maddesi tespit
edilmiştir. Araştırma sonuçları, Ergene çevresinde
yaşayanların uzun süreli ağır metale maruz
kaldıklarını ortaya koymaktadır. Toprak ve su
kirliliği sonucunda, besin zinciri yoluyla Trakyanın her yerinde
yaşayan insanların vücudunda ağır metal birikimindeki
artış kanıtlanmıştır.
Meclisimizin 22nci Döneminde Ergene için araştırma
komisyonu kurulması kararı alınmıştı. Maalesef,
komisyonun yaptığı tespitler kâğıt üzerinde
kalmış, geçen zaman içinde Ergenenin temizlenmesi için somut hiçbir
gelişme yaşanmamıştır. Havanda su dövülmüş, avara
kasnak gibi -cek, -caklı vaatler devam etmiş, çözüm tarihi ise
sürekli ertelenmiştir. Geçmişteki -cek, -caklı vaatlere
bakarsak sorunun şimdiye kadar çözülmüş olması gerekirdi. Oysa,
çözülmek bir yana, büyüyerek devam etmektedir.
AKP Hükûmetinin on üç yıldır Ergenenin
temizlenmesine dönük verdiği sözlerin hiçbiri
tutulmamıştır. Bakanlar, Ergenede balık tutma ve yüzme
sözleri vermişlerdir ama buna rağmen, Ergene, sanayi tesisleri
tarafından kirletilmeye yine de devam etmektedir. Ergenenin zehir saçan
suyuna on üç yıldır bakanlar, aynı bakanlardır,
bakıyorlar ama maalesef görmüyorlar.
Ergenenin temizlenmesi için çare olarak ilan edilen
Marmara Denizine yapılacak derin deşarj kanalıyla Ergenenin
suyunun temizlenmesi projesine konunun uzmanları tarafından birçok
tepki vardır. Arıtılmış ama tuzundan
arındırılamamış suyun deşarjı
öngörülmektedir. Tuzdan başka hangi biyolojik ve kimyasal
atıkların temizlenemeyeceği de şu anda muallaktadır.
Arıtacaksanız verin, çiftçimiz kullansın;
arıtamayacaksanız denizi de kirletmeyin. Tuzluluktan dolayı
denize vereceğiz. diyorlar. Peki, o tuzlu suyun bir
kısmını nehre bırakmayacak mısınız? Bu suyun
tarım arazilerine vereceği zararı hesapladınız
mı?
Çözüm olarak sunulan arıtma tesisleri ve
ıslah organize sanayi bölgeleri de tam bir çözüm olmaktan uzaktır
çünkü yapılan ıslah organize sanayi bölgesine rağmen
kirliliğin aynı şekilde devam etmesi oldukça vahimdir.
Yaşanan kirlilikten ve kirliliğin yıllardır
giderilememesinden, başta idare ve karar alıcılar olmak üzere,
önleme yetkisi olan herkes, hukuken ve vicdanen sorumludur. Susmak da bu
doğa suçuna, katliama ortak olmaktır.
Hükûmetin Ergene konusundaki eksikliğini
gösteren bir de yargı kararı mevcuttur. Danıştay 6. Dairesi
kararında Ergene Nehrindeki sanayileşme ve şehirleşmenin
yarattığı kirlilikte idarenin hizmet kusurunun bulunduğu
açıktır. denmektedir.
Ergene Nehri, Trakyanın en yakıcı
sorunudur. Ergene Nehrinin kirletilmesi sebebiyle Edirneli çiftçilerimizin
yaşadığı tarımsal kayıplardan ise hiç söz
edilmemektedir.
Kirli nehir, bir doğa harikası olan
Enezimize dökülüyor. Ergene, kendi kendini temizleyen deniziyle turizm incisi
Enezi ve Saros Körfezini kirletiyor. Buna dur demezsek körfezin doğal
yapısı bozulacaktır.
Ergenenin kirliliğini baştan itibaren
gündeme getiren, gündemde tutan, çözüm önerileri sunan, birlikte çok
çalışmalar yaptığımız Ergene Platformu, Marmara
Çevre Platformu ve çevrecilerimize tüm Edirneli ve Trakyalı
hemşehrilerim adına buradan teşekkür etmeyi de bir borç biliyorum.
Çözüm ne peki? Ortaya çıkan kirliliği
bertaraf etmek yerine, kirliliğin kaynağında
oluşmamasını oluşturmaktır.
Trakya Kent Konseyleri Birliği, kirliliğin
çözümü için, atık sularını Ergene Nehrine boşaltan tüm
sanayi tesislerinin arıtmalarını yapmalarını ve
düzenli çalıştırmalarını talep etmiştir. Konsey,
yasaların yetkili ve sorumlu kıldığı makamlarca acil
önlemlerin alınmasını istemiştir.
Ergenenin kolları üzerindeki alanlarda
açılmak istenen taş, kalker ve benzeri ocakların
yapımını engellemek, Ergenenin kirlenmesini engelleyecektir.
Ergeneyi kurtarmaya öncelikle kirlenmeyi önlemekle
başlamalıyız.
İktidar aynı iktidar, bakan aynı
bakan, sorun aynı sorun. Şimdi, geçen zaman içerisinde yaşanan
değişiklikler ve çözüm önerileri üzerinde Meclisimizin yeniden
sorumluluk alma zamanı gelmiş de geçmektedir. Biz bunun için tüm
partilerden önerimize destek olmalarını istiyoruz.
Hazırlamış olduğumuz öneriye destek vermek, Ergenenin
temizlenmesine katkı yapmak, hepimizin halkımıza,
çocuklarımıza, geleceğimize, topraklarımıza
karşı vatanseverlik görevidir.
Ben, hepinizden bu görevi yerine getirmesini
bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bircan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde
Ahmet Yıldırım, Muş Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz o dakikadır.
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin Başkanlığa
vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde söz
almış bulunmaktayım. Ancak, tabii ki bir coğrafyacı
olarak aleyhinde söz almamın temel nedeni, Türkiyedeki çevre
politikalarının çarpıklığından kaynaklı
açığa çıkmış olan felaketlerin sadece Ergene
havzasıyla sınırlı olmadığını ancak
bunları bütünsel bir temelde ele almamız durumunda
sağlıklı bir çevre politikasıyla bu sorunları
giderebileceğimiz hususundan kaynaklanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anadolu, Mezopotamya ve Trakya, zengin bir coğrafyaya,
eşsiz bir ekosisteme ve çok güzel bir doğal güzelliğe sahiptir.
Şüphesiz, bu güzel coğrafyanın önemli havzalarından biri,
Ergene havzası ve bu havzanın ortasından akan Ergene Nehridir.
Ancak, Ergene Nehriyle alakalı olarak ifade etmek isterim ki
şüphesiz, özelde son yirmi yılda artmış olan, çevre
felaketine varmış olan bu kirlilikler yanlış çevre
politikalarının bir sonucudur.
Yine, özellikle ifade etmek isterim ki en önemli
hususlardan biri de şudur: Türkiyede kendi doğal mecrasında
akan ve kendi doğal seleksiyonunu sürdüren bir nehir, bir küçük dere dahi
kalmamıştır, kendi doğallığına müdahale
edilmemiş hiçbir akarsuyumuz yoktur. Büyük akarsular ve nehirler,
üzerlerindeki çok plansız HES politikaları pahasına enerji ve
sulama politikalarına kurban edilmiş; dağda, taşta akan
küçük derelere 1-2 megavatlık santraller kurulması pahasına
kendi doğal akışını sürdüren hiçbir akarsu, dere bu
ülkede bırakılmamıştır.
Biz ovalarda, büyük vadilerde akan akarsulardan
vazgeçtik; bunun yanı sıra, özellikle dağlarda, bu büyük
akarsuları besleyen, üzerine enerji santrallerinin
yapılmadığı ve kendi doğal akışını
sürdürebildiği küçük bir dere dahi neredeyse bırakmamış
bulunmaktayız. Dicle, Fırat, Aras, Kura, Kızılırmak,
Yeşilırmak, Sakarya, Çoruh, Büyük-Küçük Menderes, Gediz, Bakırçay
ve Göksu; bir bütün olarak bu büyük akarsuların ve bunlara bağlı
olarak bunları besleyen kolların -Ergenede olduğu üzere-
doğal akışlarına müdahale edilmiş, artık
bunların büyük bir çoğunluğu akarsu vasfından
çıkmıştır, bunlar akmayan sulara dönmüştür. Çünkü,
üzerlerinde yapılan yüzlerce barajla bu akarsuların
akışları durdurulmuş, akarsu vasfından göl ve gölet
vasfına dönüştürülmüştür. Sağlıklı olarak elimizi
batırıp su içebileceğimiz bir akarsuyumuz, bir nehrimiz, bir
deremiz kalmamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; eğer biz bunların tamamını bütünsel bir
politikayla ele almazsak, bu AKP iktidarı döneminde uygulanmış
olan çarpık çevre politikalarına müdahale etmez, dur demezsek,
doğal çevre, tarihsel çevre, kültürel çevrenin tamamı, özellikle
büyük şirketlerin kâr hırsına yenilmiş olacak ve doğal
yaşam kaynaklarımızdan her birimiz koparılmış
olacağız.
Doğayı, tarihi, kültürü tahrip eden bir
anlayışla karşı karşıyayız. Belki de bir
saat boyunca isim isim bu projeleri saysam -özellikle yapıldıktan
sonra- proje uygulanmadan önceki doğallığını yitiren,
bağlamından kopan doğal, tarihsel, kültürel hiçbir mekân
kalmamıştır.
Baştan başlayalım, az önce hani
Gaziantep-Kahramanmaraş havzası tartışılıyordu.
Özellikle Birecik ve Karkamış Barajları neticesinde Rumkale ve
Zeugmayı kaybettik biz. Bir tarih, bir kültür, bir insanlık hazinesi
olarak bize miras kalan bu alanlar artık yoklar.
Yine, Hasankeyf, bir Ilısu Barajının
belli süreliğine elde edebileceği enerji politikalarına feda
edilmiştir.
Yine, özellikle Atatürk Barajıyla Samsat
ilçesi bugün kalmamıştır.
Birecik Barajı, aynı şekilde
Halfetiyi sular altında bırakmış, oradaki tarihî camilerin
sadece birkaç metrelik minaresinin son bölümleri suyun üstünde görünerek sadece
o çevredeki insanların içini acıtan bir nostalji
yaşatmaktadır.
Aynı şekilde, Fırtına ve Munzur
Vadileri ekosistemlerinin başına nelerin getirilmek istendiğini
şu anda yürüyen projelerle görmekteyiz.
Yine, Cerattepe ve Bergamada özellikle yer
altı su sistemini zehirleyen siyanürle altın arama projeleri hâlâ
gündemini korumaktadır.
Yine, Yırca köyü zenginliklerini yok eden
Aynı şekilde, başlamış olan üçüncü köprü ve üçüncü
havalimanı ile proje aşamasında olan Kanal İstanbul
projelerinin sonucunda İstanbulun Kuzey Ormanları, mera ve
yaylakları yok olmuş olacaktır.
Yine, özellikle, bir yere saray yapılacak diye
Atatürk Orman Çiftliği ormanlarının kaç bin kök
ağacının kesildiğini birkaç kilometre öteye gidip ibretle
izleyebiliriz.
Otel yapılacak diye özel koruma alanı olan
5 kilometre ötedeki Eymir Gölünün nasıl rantiyeye
açıldığını biz iyi biliyoruz.
Burdur Gölünü besleyen Ulupınar Deresine
yapılan göletle Burdur Gölünün nasıl göl olma vasfını
yitirdiğini ve sadece son beş yılda yüz ölçümünün yüzde
40ını nasıl kaybettiğini ibretle izliyoruz.
Tuz Gölünün plansız ihalelerle özel sermayeye
peşkeş çekilmesi, plansız mermer ocakları, Haydarpaşa
Garı ve burada sayamayacağım birçok örnek, çarpık çevre
politikalarının mahkûmu olmuş ve bunlar neticesinde yok olmayla
yüz yüze gelmiştir.
Bugün, bunların tamamında, bu doğal
çevreye, tarihsel çevreye, kültürel çevreye son on dört-on beş yılda
uygulanan politikaların bir benzeri ve postmodern mi deriz, ultramodern mi
deriz, bir biçimi de Surda, Cizredeki tarihî yapılar üzerinde
uygulanmaktadır.
En son olarak -Ergeneden
açılmıştı- benzer bir kaderi yaşayan, bakın,
kendi seçim çevrem olan Muştaki Karasu ve Murat Çayları üzerinde
2010 yılında uygulanmış olan bir ıslah projesinin
nasıl yeni bir felaketi açığa
çıkardığını sizinle paylaşayım. Ergeneye de
aman, bu Çevre Bakanlığının veya bu Su İşleri
Bakanlığının getirebileceği her politikayı öyle
uygulamayın. İnanın, 2010 yılında Karasu üzerinde
yapılan bir ıslah projesi neticesinde nehir, çok daha büyük bir
felaketi yaşama gerçekliğiyle karşı karşıya
kalmıştır. Islah projesi neticesinde yatak değiştirilmiş,
bugün artık Karasuda maalesef ama maalesef, tatlısu canlıları
yoktur. Karasuda özellikle bitmiş olan Alpaslan-1 Barajı, devam eden
Alpaslan-2 Barajı neticesinde su, kendi doğal
akışını yitirmiş, bir de üzerine -sözüm ona- buradaki
bir doğal revizyona hizmet edecek olan 2010 yılındaki ıslah
projesiyle birlikte, çevredeki fito, flora ve fauna coğrafyası çok
büyük bir darbe almıştır.
Bakın, Karasu Nehri ıslah
çalışmasıyla nehir ve çevresindeki binlerce yıllık
doğal yaşam döngüsüne müdahale edilmiş. Akarsuların
eğer kendi akışlarına müdahale edilmezse kendi doğal akışlarıyla
kendilerini temizleme süreleri vardır. Biz buna Karasal ya da denizel
hidrolojik döngü diyoruz. Artık, Türkiyenin gerek deniz sularında
gerekse kara sularında kendi doğal seleksiyonuyla kendini yenileme ve
sularını temizleme süreçlerine birçok açıdan uygulanan
çarpık projelerle müdahale edilmiş ve bunlar artık, on beş
yirmi yıl -bakın, yüz yıl önceden söz etmiyorum- önceki kendi
ekosistemlerinden ve doğal ortamlarından koparılmışlardır.
Bütün bunları üst üste koyduğumuzda,
Mezopotamya, Anadolu ve Trakyadaki doğal, kültürel, tarihsel
varlıklarımıza bir bütün olarak sahip çıkmaz, eğer
sağlıklı bir çevre politikasıyla yaklaşmaz isek
sadece, yalnız başına Ergene havzasını kurtarma
çabamızın beyhude olacağını ifade etmek istiyorum.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından bir hususu
belirtmek istiyorum: Yani, İç Tüzükteki usul gereği bu önergenin
aleyhine söz aldık ama sayın konuşmacımızın da
ifade ettiği gibi, bütün çevre politikalarıyla ilgili kapsamlı
bir önerge olmasını tercih ederdik. Ancak, buna rağmen, tabii ki
Ergene havzasıyla ilgili verilen bu önergeyi isabetli buluyor ve olumlu oy
kullanacağımızı ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
Tutanaklara geçmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde Ahmet
Selim Yurdakul, Antalya Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yurdakul. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri, saygıdeğer
vatandaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk milletini
canımızdan çok sevdiğimiz gibi, yaşadığımız
çevreye, doğamıza ve kanlarımızla yurt
yaptığımız vatan topraklarına da
âşığız.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak
vatandaşlarımıza, gelecek nesillerin güvenliğine,
sağlığına ve çevre koşullarına olan
duyarlılığımız nedeniyle bugün söz almış
bulunmaktayım.
Bu sıralar Suriyeli mültecilerin transit
geçiş olarak kullandığı Trakya bölgemizin önemli bir sorunu
var; Ergene Nehri. Hakikaten, 300 milyon metrekarelik tarım
alanını içine alan ve besleyen Ergene havzasında kirlilik
anlamında kritik eşik çoktan geçilmiştir.
Çevre duyarlılığının
olmadığı dönemlerde insanoğlu hayatta kalabilmek için,
bazen yıkıcı faaliyetler neticesinde kendi
doğasını mahvetmiş ve sanayi atılımıyla
birlikte birkaç nesil, insan hayatını zehretmiştir. Artık,
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, her türlü üretim
faaliyetini çevreyi korumak ve gelecek nesillere temiz bir çevre bırakmak
üzerine şekillendirmektedir. Bazı üçüncü dünya ülkeleri ise
insanı koruyan bu bakış açısına varamadılar ya da
imkânları bu boyuta varmış değil.
Şimdi önümüzde iki tane örnek var: Ya yüzlerce
yıl geride kalan bir anlayışa sarılacağız, kendi
elimizle kendi doğamızı yıkacağız ve
torunlarımızın dünyasını zehirleyeceğiz ya da
onlara yaşanabilir bir dünya bırakacağız.
Asyadan Avrupaya geçtiğimiz ve tüm
güzellikleriyle Türk milletine vatan olan bu Trakyanın, şu anda
Ergene havzasındaki kirlilik nedeniyle can çekiştiğini görmezden
gelmek, bu memlekete yapılmış bir ihanettir. Yapılan
araştırmalara göre, doğanın Yıldız Dağlarından
kristal netliğinde bizlere sunduğu hayat kaynağımız
su, daha birkaç kilometre sonra endüstriyel atıkların
hışmına uğramakta, göz göre göre kirlenmekte ve hiçbir
yetkilinin dahi kılı kıpırdamamaktadır.
Size soruyorum: Mesela şu suyu içmek ister misiniz
veya bu suyun bulunduğu bir ortamda çocuklarınızın
yaşamasını, oyun oynamasını ister misiniz?
İstemezsiniz, değil mi?
Öyleyse, canlı yaşamını tehdit
eden bu doğa katliamının geldiği boyut, korkutucu bir
seviyeye ulaşmıştır. İnsan yaşamı için normalde
0,15 miligram olması gereken arsenik miktarı, maalesef, Ergene
Nehrinde 20,8 miligramın üzerine çıkmıştır. Bu,
hakikaten korkutucu bir değerdir.
Çevre ve sağlık, birbiriyle çok
yakından ilişkilidir. Su kaynaklarının kirlenmesinin hemen
ardından sağlık sorunlarının baş göstermesi ve
bunun toplum sağlığını etkileyecek boyutlara
ulaşması işten bile değildir. Nitekim su
yataklarının kirlenmesi, insan sağlığı üzerinde
onarılmaz sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Ergene
Nehri ve çevresinde de maalesef, kanser vakaları başta olmak üzere
bazı hastalıklarda artış olması da bunun bir
göstergesidir.
Eskiden balığın ve deniz
canlılarının binlerce türüne rastladığımız
Marmara Denizi bugün, yaşayan bir ölüye dönmüştür. Maviye ve
yeşile duyduğumuz özlemin nedeni her ikisinin de elimizden kayıp
gitmesidir. 264 kilometre uzunluğundaki Ergene Nehri, bugün sanayi
tesislerinin atıkları için bir otobana dönüşmüş
durumdadır. Ücretsiz ve kontrolsüz bu atık otobanı, hiç
şüphesiz, AKPnin çevreye duyarsız politikalarından beslenmektedir.
Bugün çevre kirliliği nedeniyle maalesef, her yirmi saniyede 1 çocuk
hayatını kaybetmektedir, insanların üzerindeki fiziksel ve
ruhsal sorunlar da cabası. Plastik atıkların kendi hâlinde
doğada bin yıl kadar kalabildiğini biliyor musunuz? Çarpık
kentleşme ve tarım alanlarını mahveden ranta dayalı
siyasetin zararlarını maalesef, hep birlikte yaşıyoruz.
Anadolu parsı diye bir hayvan vardı, duydunuz mu hiç? Maalesef,
şu an hiç yok. Hani şu deniz kaplumbağaları caretta
carettalar var ya onların da nesli maalesef tükenmek üzere.
İçilebilir su kaynakları hakkında
yapılan araştırmalara göre ülkemiz 2030 yılında su
kıtlığı çeken ülkeler arasına girmek durumunda
kalacak. 22 Mart Dünya Su Günü, hiç duydunuz mu? Sayın Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ve Sayın Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğluna sesleniyorum: Sayın Veysel
Eroğlu, 2011 yılında Biz, Haliçi temizledik, Ergene Nehri
nedir, bizim için çocuk oyuncağı, 2014 yılında Ergene
Nehrini temiz bir hâle getireceğiz. dediniz. Sayın Sağlık
Bakanı Müezzinoğlu, siz ise 2013 yılında
vatandaşlarımıza dediniz ki: İnşallah, iki yıl
sonra hep birlikte Ergenede balık tutacağız. İnsanlara
söz vermek çok kolaydır ama ondan sonra, verdiğiniz sözleri unutarak
insanları kandırmanız asla kabul edilemez. Sizleri buradan
vicdanlı olmaya ve verdiğiniz sözleri tutmaya davet ediyorum.
AKP Hükûmetini her gün izliyoruz. Söylemleriniz çok
parlak, çok şaşaalı ancak bir gün, insanın betonla
beslenemediğini, gerçekten vizyonu olan, ülkesini ve milletini seven
iktidarların çevreye duyarlı olmaları gerektiğini
anlayacaksınız.
Birçok yandaşı
zengin etmek için kendinize göre uydurduğunuz ÇED raporlarıyla yola
çıktığınız çevre katliamlarının
farkındayız. Veya hakkıyla yapılmış olan ÇED
raporlarını nasıl hasıraltı ettiğinizi veya
görmezden geldiğinizi ve son sürat doğayı yok ettiğinizi
maalesef biliyoruz. Sizin aksinize, bizim, ülkemizden, Türkiyeden başka
gidecek bir vatanımız yok.
Biz, doğayı
korudukça doğa da bizi korur. Pek umutlu olmasak da sizlere bir kez daha
Doğayı tahrip etmeyin. çağrısında bulunuyoruz.
İnanın, bizleri dinlerseniz sizlere düşman
olmadığımızı ve ülkemizin iyiliği için bizim de
söyleyecek sözümüzün olduğunu göreceksiniz. Çevre ve sağlık
meselelerini gündelik siyaset girdabına sokmadan, gelin hep birlikte çözüm
üretelim.
Çevreye duyarlı bir
parti olarak, insanlarımızın temiz ve sağlıklı
bir çevrede yaşaması için, Milliyetçi Hareket Partisi olarak her
zaman olduğu gibi bu konuda da önerilerimizi tek tek sıralıyoruz:
1) Öncelikle ülkede tüm su ekosistemini ve Çevre
Bilgi Sistemini kapsayacak detaylı bir çalışma
yapılmasını öneriyoruz.
2) Çevre zabıtası ve çevre ihtisas
mahkemesi kurarak yönetmeliklere aykırı davranışlarda
bulunan tüm tesislere gereken cezaların verilmesi sağlanmalı.
3) Kimyasal ilaç ve gübre kullanımı
başta olmak üzere çevre kirliliği konularında
vatandaşlarımızın, sanayicilerimizin, yerel
yöneticilerimizin ve konuyla ilgili sivil toplum
kuruluşlarımızın bilinçlendirilmesi için gereken tüm
eğitimlerin hepsi verilmeli.
4) Ekonomik kalkınmadan ve üretimden yana
olmakla birlikte, arıtma tesisi olmayan tüm sanayi tesislerinin
arıtma tesislerinin tamamlanmasını sağlayacak önlemlerin
alınması ve bunun için de gerekirse tüm teşviklerin
yapılmasından yanayız.
5) Bütüncül çevre politikalarının izlenmesini
ve su kaynaklarının kullanımı ve denetiminde etkinlik
sağlanmasını öneriyoruz.
Son olarak, yaban hayatının
korunmasına özen gösterilmesini ve bunun için gereken her şeyi
yapmaya tüm parti, sivil toplum örgütleri ve bilim insanlarıyla birlikte
iş birliği yapmaya hazır olduğumuzu ifade etmek istiyoruz.
Çünkü, gelecek, çocuklarımıza aittir; gelecek,
torunlarımıza aittir. İşte, onlara güzel bir dünya
bırakmak için, ülkemizin gelişmesi için atılması gereken
tüm adımları hep birlikte atalım. Fakat, bazı konular
vardır ki -örneğin millî savunma, örneğin sağlık,
örneğin işte burada olduğu gibi çevre konuları-
bunları hep birlikte istişare edelim ve siyaset girdabı içine
sokmadan birlikte en iyi çözüm yollarını bularak ülkemizi
çocuklarımıza ve torunlarımıza güzel bir şekilde
bırakalım.
Beni dikkatle dinlediğiniz için hepinize sevgi
ve saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yurdakul.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde
Selahattin Minsolmaz, Kırklareli Milletvekili
Buyurunuz Sayın Minsolmaz, süreniz on
dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Kırklareli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ergene Nehrini kirleten
kaynakların tespiti ve kapatılması ile nehrin bilimsel yöntemlerle
temizlenmesi amacıyla Meclis araştırması komisyonu
kurulmasına ilişkin Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi aleyhinde
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, aziz milletimizi ve yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu önerinin
final cümlesindeki konuya bir dikkat çekerek konuşmama başlamak
istiyorum. Kirleten kaynakların tespiti ve kapatılması
Kapatılması kelimesi irite edici çünkü kirleten kaynakların
tespiti, yıllar önce Hükûmetimiz tarafından yapıldı.
Kirleten kaynaklar çok açık: Sanayiden gelen kirletici unsurlar, yerel
yönetimlerden gelen, evsel atıklardan gelen kirletici unsurlar ve zirai
ilaçların ve zirai gübrelemenin kontrolsüz kullanılmasından
kaynaklı kirletici unsurlar. Dolayısıyla, birincil unsur sanayi olmakla
beraber bölgemizdeki insanımızın yaşadığı
yerleşim yerleri de ikincil unsur. O hâlde köyleri mi kapatalım,
belediyeleri mi kapatalım, beldeleri mi kapatalım, fabrikaları
mı kapatalım?
Evet, Trakya, nüfus olarak küçük bir yer,
yaklaşık 2 milyon nüfusla ülke nüfusunun yüzde 2,5unu; 3 tane ille
-Edirne, Tekirdağ, Çanakkale ve beraberinde Çanakkalenin Gelibolu
bölgesi- benim de milletvekili olduğum ilden, Kırklareliden
oluşan 20.500 kilometrekare alanla da yine ülke alanımızın
yüzde 2,3lük kısmını kapsıyor. Alan olarak küçük olmakla
beraber kapsadığı tarımsal arazileri olarak -sayın
milletvekillerinin de ifade ettiği gibi- ülkemizdeki birinci
sınıf mutlak tarım alanlarının yaklaşık
yüzde 70inden fazlasını ihtiva etmekle de çok önemli bir yer. Ergene
Nehri de çok önemli bir yer. Çünkü Ergene Nehrinin bu 283 kilometrelik
güzergâhı üzerinde, evet, tarımsal sulamada bir kayıp
olduğu aşikâr ancak Hükûmetimizden başka da hiçbir hükûmetin
bugüne kadar bunu dert edinip bir şey yapmadığı da o kadar
aşikâr.
Ben, şimdi, konuşmamın
içeriğinde bölgedeki tarımsal etkileri, sanayi etkileri ve özellikle
yerleşimlerdeki imar alanlarındaki etkileri ile Hükûmetimiz döneminde
yapılanları ve yapılması yönünde 2020 hedefine konulan
işte bu parametreler ile bizim bölgede dördüncü sınıf su olan
atık suyun ikinci sınıfa getirilmesi yönündeki eylem
planını aktarmaya çalışacağım. Tüm parti
gruplarının bu konudaki duyarlılığı ayrıca
güzel. Ülkemizde bir çevre bilincinin oluşturulması, gelecek nesiller
için emanet aldığımız toprağın, suyun,
havanın da onlara aynı hassasiyet ve duyarlılıkla
aktarılması için büyük önem ihtiva ediyor.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Destek var mı,
destek?
SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) Evet, bu
konuda ciddi destek olacak. Bu konudaki desteklerimiz Sayın
Cumhurbaşkanımızın Başbakan olduğu dönemde,
Sayın Orman ve Su İşleri Bakanımız Veysel
Eroğlunun da Şafak Harekât Planı diye nitelediği ve
Ergenenin bir an önce kurtulması konusun da 6 Mayıs 2011 tarihinde
eylem planımızla başladı. Bunun bir önceki aşaması,
imar alanlarıdır, bu kürsülerde çok sık dile getirilen
imarın yapmış olduğu baskılara ilişkin
düzenlemelerdir. Buna ilişkin de Trakya Üniversitemizde -benim de çok
katılımcı olduğum, moderatör olduğum- Ergene
Havzası 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzen Planının
onaylandığı 2004 yılında başladı.
Konu, su olunca bir bardak su içmekte fayda var.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Oyunu takip
edeceğiz.
SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla)
Saygıdeğer milletvekilleri, evet, 2004 yılında ben de bu
bölgede yirmi beş yıldır üç ilin kırsalında ve kent
bölgesinde faaliyet gösteren bir mühendis kardeşiniz olarak şunu
söyleyebilirim: Bugüne kadar bölgedeki yapılaşmaya ilişkin
gerçekten AK PARTİ Hükûmeti gelinceye kadar bir savrukluk vardı.
Sanayi tesisinin yanında bir çiftlik evi, çiftlik evinin yanında bir
başka hurdahane, bir hurdahanenin yanında bir villa ve bir
villanın yanında da başka bir kentsel alan hep birlikte bizim
tanık olduğumuz alanlardı. Yine, 283 kilometrelik
güzergâhıyla Trakyayı kateden Ergene kadar tüm Trakyayı
kateden D100 kara yolu, hepinizin bildiği eski ismiyle E5 kara yolundan
geçtiğiniz zaman bu imar çeşitliliğini çok net görebiliyorsunuz.
İşte, öncelikle Ergene üzerindeki
baskılayıcı kirliliğin temel unsurlarından biri olan
hem konut yerleşmesi hem sanayi yerleşmeleri adına da bunun
önlenmesi ve planlanması için 2004 yılında yerli üniversitemizce
çevre düzen planı yine 100.000lik olarak yapıldı. Bu
planın tüm belediyelere ve çoğu da Cumhuriyet Halk Partili belediyelere
görev kıldığı bir görev vardı; bu da bir yıl
içerisinde 1/25.000 ölçekli çevre düzen planlarının
yapılmasıydı. Bunlar yapılmadı maalesef. Bunlar
yapılmadığı için, yine Hükûmetimiz tarafından 2009
yılında revizyonu yapıldıktan sonra 2011 yılında
il çevre düzen planları onaylandı. 2009 yılından sonra 17
tane sanayi türüne, kirletici ve yer altı suyunu çok yoğun miktarda
kullanan sanayi türüne kısıtlama getirilerek önleyici tedbirler
sanayi alanında da alındı.
Bunlarla beraber, bu önleyici tedbirlerin yanı
sıra sanayicilerin de bu bölgedeki istihdamın büyük bir katma
değerini sağlayan, hiçbir şekilde koruma ve kullanma dengesinin
ayrı düşünülmediği bir ortamda hem koruyarak hem kullanarak hem
yerleşimlerdeki yaşam hakkını hem de sanayideki büyüme,
gelişme ve emsalleriyle rekabet şansını artıracak
şekilde planlamalar yapıldı. Bu planlamalar kapsamında,
Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli illerinde, bölgede yaklaşık
2.025 tane sanayi tesisi var. Bu sanayi tesislerinin, değerli
milletvekilleri, yüzde 82si Tekirdağ ilinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Büyükşehir Belediyesi olan Tekirdağ ilimizde.
Bu sanayi bölgesindeki atıkların da
Ergenedeki yükünün azaltılması, alıcı ortamdaki suyun
tarımsal amaçla kullanılacağı niteliğe getirilebilmesi
amacıyla Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızca,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızca ve Orman ve Su
İşleri Bakanlığımızca yapılan eylem
planında bu bölgedeki sanayilerin hepsi, organize sanayi bölgesi hâline
getirildi. 13 tanesi Tekirdağ ilimizde ve bunlardan 2 tanesi benim ilim
olan Kırklarelide de ıslah organize sanayi bölgesi hâline
getirilerek bunların atıklarının münferit olarak
alıcı ortama verilmesi yerine, müşterek arıtma tesisleriyle
ve Bakanlığın tamamen mobil ve yirmi dört saat online takip
sistemiyle denetlediği alıcı ortamın bu konudaki denetim
sistemi kuruldu.
Bununla beraber, bölgede sanayideki atık suyun
hızla temizlik oranının arttığını görüyoruz.
Yine bu kapsamda belediyelerin, yine çoğu Cumhuriyet Halk Partisi
belediyesi olan bölgemde 13 tane büyük arıtma tesisinin, ileri teknoloji
biyoloji arıtma tesisinin tamamı, yine Devlet Su İşleri
tarafından yapılmak suretiyle hizmete alındı. 2 tanesi
yakın zamanda açılacak. Bunlardan 1 tanesi de benim uzun süre içinde
çalıştığım IPA Katılım Öncesi Mali
Yardım Fonuyla yine Hükûmetimiz döneminde verilen 8 milyon avroluk hibe
krediyle Lüleburgazda gerçekleştirildi.
Evet, çevre, hepimizin ortak değeri, birimizin
diğerinin önüne geçmesi gibi bir kastının olmaması
lazım, hepimizin aynı paralelde çevrenin korunması için
koşmamız lazım. Ama bu konuda bizim Hükûmetimiz döneminde TRAGEP
projesi, yine Sayın Cumhurbaşkanımızın
talimatıyla başlatıldı ve Trakya bölgesi geneli için bu
konuda Edirne, Tekirdağ, Kırklareli ve Çanakkalenin Gelibolu
parçasının Trakyada kalan kesimi için 10 milyar liralık, yani
eski parayla 10 katrilyonluk kaynak ayrıldı.
Evet, bu kaynakla yapılmak istenen, hem bu
atıkların temizlenmesi ve bertarafı hem de bölgede çok ciddi bir
dere ıslahı çalışması var; bu süreç içerisinde
yaklaşık 296 kilometre Ergenenin kollarında dere
ıslahı yapıldı, bu 296 kilometre dere
ıslahının 94 kilometresi de Ergene Nehrinin dere
yatağında yapıldı.
Sayın milletvekilleri, Saygıdeğer
Başkan; Trakya bölgesi, İstanbulun yanı başında, 3
tane kapsadığı ille beraber, 15 milyonluk İstanbulun
dibinde, neredeyse yürüme mesafesinde; yine, 450 milyon nüfuslu, dünyanın
en zengin kara parçalarından Avrupa Birliğinin arasında yani 3
tane il, yüzde 2,5 nüfus, yüzde 2,6 arazi varlığı fakat
Türkiyedeki ayçiçeği üretiminin yüzde 61i, Türkiyedeki çeltik
üretiminin yüzde 54ü ve yine, Türkiyedeki -bölgedeki üretim
açısından önem ihtiva eden- buğdayın da yüzde 12si bizim
bölgemizde üretiliyor. Biz, AK PARTİ Hükûmeti dönemi olarak bu süre
içerisinde yapmış olduğumuz bütün faaliyetlerin çevresel anlamda
ve mühendislik anlamında çok büyük bir mana içerdiğini
düşünüyoruz. Yapılan arıtma tesislerinin ilaveleri de
yapıldıktan sonra hedefimiz, alıcı ortama şu an
dördüncü sınıf olarak verilen atık suyun 2nci sınıf
su kalitesinde, sulama suyu kalitesinde verilmesidir. İnşallah, az
evvelki hatibin de ifade ettiği gibi, ülkemizin genelinde Hükûmetimizce
Ergene bölgesinde bu projelerin yapımı hassasiyetle sürmektedir. Ben
dolayısıyla, bu konuda hassasiyet gösteren tüm milletvekillerine,
çevre ve yerel yönetimlere saygılarımı sunuyorum ve bu hususta
Cumhuriyet Halk Partisinin araştırma komisyonu talebine ilişkin
önergesi üzerinde aleyhte aldığım sözü tamamlarken
Bu hususta
eylem yapılabilir fakat bizler Hükûmet olarak eylem planı yaparak
bunları hayata geçirmekle mükellefiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) Biz,
bunları zaten gereğince yerinde yaptığımız için,
inşallah bunların sonuçlarında da yaşanabilir bir çevreyi
hep birlikte gelecek nesillere aktarma dileğiyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Minsolmaz.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Köprülü
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Sayın
Başkanım, sayın hatip, kürsüde Ergeneyle ilgili verilmiş
araştırma önergesiyle ilgili konuşurken konuşmasında
Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi diyebilirdi, bu belediyeyle ilgili
eleştirileri ortaya koyabilirdi, ama belediyeyle ilgili
eleştirilerini ortaya koyarken, altını çizerek Cumhuriyet Halk
Partisi belediyeleri ve Cumhuriyet Halk Partisi Tekirdağ Büyükşehir
Belediyesi, imar kirliliğinde üzerine düşen gerekli
sorumlulukları yapmamıştır. demiştir. Sanayi
kuruluşlarıyla ilgili gerekli denetimleri yapmamıştır
ve Ergenenin kirliliğinde pay sahibidir. demiştir. Özellikle
belediye değil Cumhuriyet Halk Partisi belediyesi
tanımlamasını kullanarak, bizim parti grubumuza da bir
sataşmada bulunmuştur, bununla ilgili söz istiyorum efendim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bu,
eleştiri efendim, eleştiri. Bu, eleştiri Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Köprülü, sataşma
gerekçesini güzel izah ettiniz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuyla
bağlantısını da çok başarılı bir
şekilde ortaya koydunuz.
Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz iki dakikadır.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Yani CHPli belediyeler
çalışmıyor mu?
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.-
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün, Kırklareli Milletvekili
Selahattin Minsolmazın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
aslında şöyle söylemek lazım: Bu konu, tabii,
Cumhurbaşkanının özellikle 2011 yılında söylediği
Cumhuriyet Halk Partili belediyeler çalışmıyorlar, dolayısıyla
Ergenenin kirliliği ondan kaynaklanıyor. sözüyle alakalı,
sayın milletvekilimiz de bunun devamını getirmiştir ama
şunu belirtmek lazım: Allah aşkına, sizler de buna
katılıyorsunuz, bütün konuşmacılar da aynı şeyi
söylüyorlar; bu nehirde siyanür var. Evsel atıklarda siyanür mü var
Değerli Milletvekili? Sanayi kuruluşlarından kaynaklanan bir
sorundur bu, bunu gelip de Cumhuriyet Halk Partisi belediyeleriyle
bağdaştırmak doğru bir şey değildir.
Ötesinde, şöyle bir durum da vardır; bu
sanayi kuruluşlarının denetimlerini evvelinde il çevre
müdürlükleri yapar, belediyeler yapmaz Sayın Milletvekili. İl çevre
müdürlükleri de herhâlde sizlerin denetiminde olan, Bakanlığa
bağlı kuruluşlardır. Onun da devamında, şimdi de
buralarda organize sanayi bölgeleri kurulmuş ve organize sanayi bölgeleri
bu denetimi yapmaktadır.
İmar kirliliğine gelince, 2011
yılında çıkardığınız kanun hükmünde
kararnameyle, belediyelerin imar izni vermediği, ruhsat vermediği
yapılara, siz, Çevre ve Şehircilik Bakanlığıyla ruhsat
vermediniz mi? Bugün Ergeneyi temizleyeceğiz. diyorsunuz. Aynı
doğrultuda, buralarda ithal kömürle termik santral izinlerini siz vermiyor
musunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Devamında, siz,
bu çalışmalarla ilgili olarak, 2011 yılından beri şu
kadar para, bu kadar para deyip duruyorsunuz ama daha ortada hiçbir şey
yok. Daha da önemlisi Temizleyeceğiz. dediğiniz proje şu,
diyorsunuz ki: Biz, Ergene Nehrini boruların içine hapsedeceğiz, bu
borulardaki su dışarıdan gözükmeyecek ve devamında o nehri,
alacağız, Marmara Denizine deşarj edeceğiz. Eğer siz
buna temizlik diyorsanız bizim de size söyleyecek başka bir
şeyimiz yoktur.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Köprülü.
Sayın Bircan
ERDİN BİRCAN (Edirne) Sayın
Başkanım, hatip arkadaşımız Selahattin Bey diyorlar
ki: 13 arıtma tesisi yaptık. Bu, tamamen doğru değil,
çalışmayan arıtma tesisleri. Cumhuriyet Halk Partili
belediyelere biz bunu yaptık, verdik,
çalıştıramıyorlar. diyorlar. Bununla ilgili söz istiyorum.
Sayın Bakan da geldi
BAŞKAN Sayın Bircan, şimdi onunla
ilgili açıklamayı Sayın Köprülü yaptı.
ERDİN BİRCAN (Edirne) Hayır efendim
ama Tekirdağlı o.
BAŞKAN Sizin söyledikleriniz de tutanaklara
geçti efendim.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) 60a göre verin
efendim.
BAŞKAN Ha, 60ıncı maddeye göre
yerinizden söz verebilirim size.
Buyurunuz.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
29.-
Edirne Milletvekili Erdin Bircanın, Kırklareli Milletvekili
Selahattin Minsolmazın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ERDİN BİRCAN (Edirne) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Kırklareli
Milletvekilimiz Selahattin Beye desteklerinden dolayı teşekkür
ediyorum. Sanıyorum önergeye de destek olacaklar, buradan öyle
çıktı. (CHP sıralarından alkışlar) Yani tüm
arkadaşlardan da bu desteği bekliyorum. Bir kere
çocuklarımız için, geleceğimiz için, topraklarımız
için, vatanımız için gerçekten bu önergeye destek vereceğinize
ben inanıyorum buradan.
İki: Sayın Bakan Veysel Eroğlu geçen
Tekirdağ ve Edirneyi ziyaretlerinde kendileri de geldiler gördüler ki
Arıtma tesisleri yaptık. dedikleri arıtma tesislerini
-Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin- orada bulunan halk ödüyor. Yani Bunu
Cumhuriyet Halk Partili belediyelere aldık, hibe ettik. değil.
Halkı borçlandırıyorlar, belediyeler borçlanıyor.
Üç: Hiçbiri çalışmıyor, müteahhitler
bırakmış, gitmiş. Şu anda çalışan bir tane
arıtma tesisi yok. Kendileri de geldiler, gördüler. Orada da tespit
yapılmıştır. Bununla ilgili Cumhuriyet Halk Partili
belediyelerin hiçbir şeyi yoktur.
Bir de evsel atık ve sanayi atık suyu
farklıdır.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bircan.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan Ergene Nehrini kirleten kaynakların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan (10/62) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6 Nisan 2016 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum
LEVENT GÖK (Ankara) Karar yeter sayısı
Sayın Başkan.
BAŞKAN Karar yeter sayısı talebi
vardır, bu nedenle karar yeter sayısını
arayacağım.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, öneri
kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 273 sıra
sayılı Kanun Tasarısının kırk sekiz saat
geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının 2nci sırasına,
yine bu kısımda bulunan 186 ve 248 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının ise yine bu kısmın 3 ve 4üncü
sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 273 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
6/4/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu, 6/4/2016 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Mehmet
Naci Bostancı
Amasya
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan 273
sıra sayılı Kanun Tasarısının kırk sekiz
saat geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmının 2nci
sırasına, yine bu kısımda bulunan 186 ve 248 sıra
sayılı kanun tasarılarının ise yine bu
kısmın sırasıyla 3 ve 4üncü sıralarına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun;
13 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde
39 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin tamamlanmasına kadar;
14 Nisan 2016 Perşembe günkü birleşiminde
41 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin tamamlanmasına kadar;
15 Nisan 2016 Cuma günkü birleşiminde 43
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
tamamlanmasına kadar;
18 Nisan 2016 Pazartesi günkü birleşiminde 45
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
tamamlanmasına kadar;
19 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde 46
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
tamamlanmasına kadar;
20 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde
49 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin tamamlanmasına kadar;
21 Nisan 2016 Perşembe günkü birleşiminde
54 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin tamamlanmasına kadar;
Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece
24.00te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük
programın tamamlanmasına kadar,
Çalışmalarını sürdürmesi,
273 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle
olması,
Önerilmiştir.
273 Sıra
Sayılı 65 Yaşını
Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına
Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/694) |
||
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki
Madde Sayısı |
1. Bölüm |
1
ila 16ncı maddeler arası |
16 |
2. Bölüm |
17
ila 33üncü maddeler arası |
17 |
Toplam Madde Sayısı |
33 |
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi lehinde ve aleyhinde olmak üzere ikişer sayın milletvekiline
söz vereceğim.
Lehinde ilk konuşmacı, Mehmet Doğan
Kubat, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Kubat. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; grup
önerimizin lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlarım.
Değerli arkadaşlar, grup önerimizde Genel
Kurulun bugünkü gündemine bir kanun tasarısının
alınması ve görüşmelerine başlanması önerilmektedir.
Birazdan onun içeriğine gireceğim. 21 Nisana kadar olan
Zaten geçen
hafta Genel Kurul tarafından alınan kararda Nisan ayı sonuna
kadar çalışma gün ve saatlerini programlamıştık. Hangi
işlerin görüşülmesi gerektiği noktasında, bugünkü grup
önerimizin bir bölümü de onunla ilgili.
Değerli arkadaşlar, bugün, torba kanun
olarak bilinen 273 sıra sayılı Kanun Tasarısını
-ki 33 madde, 2 bölümden oluşuyor- gündemin 2nci sırasına
alıp İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısını bitirebilirsek inşallah onun görüşmelerine
başlayacağız. Bu kanun, gerçekten, şu anda kamuoyu
tarafından da yakından takip edilen ve birçok kesimi yakından
ilgilendiren önemli hükümler ihtiva ediyor. Örneğin, 65 yaş
aylığı alan vatandaşlarımızın, kimin
yanında yaşarsa yaşasın, maaşlarını rahat ve
kolay biçimde almaları ve maaşlarında herhangi bir kesinti ve
duraksama olmamasının sağlanmasına yönelik bir
kısım tedbirler.
Yine Kanal İstanbul olarak bilinen projenin
yasal olarak altyapısının bu kanunla yerine getirilmesi
Kentsel dönüşüm kapsamına girmek şartıyla,
kentsel dönüşüme rıza veren vatandaşlarımızın
mahrum olduğu bir kısım elektrik, su, doğal gaz gibi
kamusal hizmetlerden yararlandırılması yolundaki ön açma yine bu
kanunla gerçekleştirilmektedir.
Sosyal destek alan vatandaşlarımızdan
istihdam edilenlerin işveren sigorta primlerinin desteklenmesi, gençlerin
-ki seçimlerde çok gündeme gelmişti- genel sağlık sigortası
prim borçlarının silinmesi inşallah bu kanunla
gerçekleşecek.
Sermaye piyasalarında kurumsal
yatırımcıların teşvik edilmesi.
Yine, önemli bir düzenleme olarak, Bakanlar Kurulu
tarafından riskli alan olarak ilan edilen alanlarda yeniden imar ve
inşa faaliyetlerinin hızlı biçimde yürütülerek oradaki
vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesi.
Yine, kamuoyunda zorunlu trafik sigortasından
kaynaklı yaşanan temel sıkıntıların çözülmesi
noktasında kanuni düzenlemeler öte yandan sendika ve
konfederasyonların, şehit yakınları ve gazilere ayni ve
nakdi -hem işçi hem de memur sendika ve konfederasyonları
bakımından- yardımlar için önünün açılması.
Öte yandan, yine terörizmin finansmanı
noktasında özel kanunu gereğince yapılan mücadelede CMKdaki bir
kısım koruma tedbirlerinden eksik olanların da uygulanabilmesine
imkân vermek suretiyle bu mücadelenin daha etkili biçimde yürütülmesine yönelik
düzenlemeler içermektedir. Kanun, inşallah görüşmelerine
başladığımız zaman muhalefetimizin de yapıcı
katkılarıyla daha olgunlaşacak, mükemmel hâle gelecektir.
Bu vesileyle buradan müjdeyi de vermek isterim.
Bugün bu torba kanunun 1inci maddesi değerli arkadaşlarım,
Şanlıurfa ilimize Kurtuluş Savaşında göstermiş
olduğu, Millî Mücadelede göstermiş olduğu bu destansı
mücadelenin anısına bir İstiklal Madalyası verilmesi,
1inci madde bununla ilgilidir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu madde, hepimizin tabii, millî bir gururu. Bütün
arkadaşlarımız, muhalefetimiz, iktidarımız buna el
birliğiyle yürekten sahip çıktı ve bugün İçişleri
Komisyonumuz bir önergeyle bu kanunu gündemine aldı ve inşallah, sıra
sayısı bugün basılıyor. Bu, yarın -ümit ediyorum ki-
bu Meclisten hızlı biçimde yine Meclisimizin katkılarıyla,
gruplarımızın katkısıyla geçecek.
Ben şimdiden Şanlıurfa ilimize
verilen İstiklal Madalyasının da ülkemize ve
Şanlıurfalı vatandaşlarımıza hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum.
Grup önerimize desteklerinizi bekliyor, yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kubat.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi
aleyhinde Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Günal. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Az önce çok kısa ve öz şekilde iktidar
partisi önerisini savunan değerli arkadaşımız, sadece bir
maddesini söyleyerek hepsine sanki katılıyormuşuz gibi bir
intiba yarattı. Evet, trajikomik bir durum. Sayın Kubatın
belirttiği gibi Şanlıurfa iline İstiklal Madalyası
verilmesiyle
diye başladı ama -sıra sayısı basıldı,
geldi- sıra sayısının üstünde 65 Yaşını
Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına
Aylık Bağlanması
diye bir tasarı geldi.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Buna da
karşı çıkmazsınız.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Sakin olun
Hanımefendi, sakin olun. Yeni arkadaşlar biraz dinlesin, ondan sonra
ne dediğimize
İtiraz etme refleksi gelişmiş ki daha
başlamadan, maşallah, hemen atlıyorsunuz. Kitabı getirmedim
bu sefer, Torbadaki Hukuk kitabı duruyor. Arkadaşlar Yenisini
yazacaksın herhâlde Hocam. dediler. Benim söyleyeceğim şeyi
dinlerseniz siz de hak vereceksiniz, belki niye sataştım diye hatta
başınızı öne eğebilirsiniz.
Bu gelen kanun, 65 yaş torbasıydı.
Evet, Şanlıurfa ilimizin, Sayın Kubatın dediği gibi
tabii ki İstiklal Madalyasını hak ettiğini, alması
gerektiğini biliyoruz. Ama sizin bilmediğiniz bir şey var, onun
için dedim. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu teklifler tasarıyla
birleştirilirken dedik ki: Bunu bu torbanın içine koymayın, her
seferinde haramlar ile helaller karışıyor diyorum,
kızıyorsunuz. Helal olan bir şeyi, tartışmalı
olan, nizalı olan, itirazlı olan bir şeylerin içine
koyduğumuz zaman olmuyor. Burada 30a yakın madde var; Emniyetin
kadrosu da var, İçişleriyle ilgili diğer kanunlar da var. Gelin
bunları bir paket yapın, hızlıca İçişleri Komisyonundan
geçirin.
Değerli arkadaşlar, şimdi yine yeni
bir torba, 5inci torba. Torba yapmayacağız. deyip şimdi bunu
getirdiğiniz zaman
Sadece Şanlıurfayla ilgili
kısmı değil, başka Evet. dediğimiz şeyler de
var; yaşlılık aylığıyla ilgili var, eksik
bulduğumuz var, engelli maaşlarıyla ilgili var, prim ödemelerinin
affıyla ilgili var, var oğlu var. Ama, onun içinde itiraz
ettiğimiz şeyler de var, bazı düzenlemeler var,
sigortacılıkla ilgili düzenlemeler var, yapıyla ilgili, afet
alanlarıyla ilgili düzenlemeler var, buralarda eksik olanlar var,
yanlış gördüklerimiz var. Hepsi bir pakete koyulduğu zaman
maalesef bununla ilgili sıkıntı oluyor. Tabii ki bu
şekliyle olmasında sorun, Şanlıurfanın madalya
alması değil. Ama, 65 yaş aylığıyla ilgili
kanunun başlığı, şu anda -dışında onu
görmüyorsunuz ama Plan ve Bütçe Komisyonunun kabul ettiği
kısmına bakarsanız- Şanlıurfanın madalya
almasıyla ilgili oldu. Birileri, Ya, biz bir tarihte bir torba
görüşmüştük, bunun içinde 65 yaş aylığı
vardı, 6306 sayılı afet vardı, o vardı. dediği
zaman, arayınca bulamayacak.
Bu, neye benziyor? Komisyonda söyledim arkadaşlara.
Bakayım, burada Sayın Elvan varmış, o, iyi biliyor, -hangi
bakan var diye bakıyorum- Sayın Elvan biliyor. Orta vadeli
programın tarihi hep yetişmiyordu. Şakayla
karışık biz de Ya, bunu bari eylül, ekime alın, her
seferinde ekimde çıkarıyorsunuz, haziran yaparsak el âleme rezil
oluyoruz. dedik. Arkadaşlar, KHKnın arasına koymuş. Ama,
iki gün aradım, ben hangi KHKda olduğunu search yaparak
bulamadım. Alakasız başka bir, çalışanlarla ilgili bir
şeyin arasına, Maliyedeki çalışmalarla ilgili bir
KHKnın arasına koymuşlar, orta vadeli programın
şeyini buluncaya kadar biz akla karayı seçtik. Dolayısıyla,
kanun yapma tekniği açısından her ne kadar arkadaşlarımız
bunun ayrı bir kanun olması gerektiğini söylüyorsa o zaman
ayrı bir kanun teklifi olarak -bunları- İçişleri
Komisyonuna vereceksiniz Plan ve Bütçe Komisyonuyla alakası olmayan
diğer maddeleri de, bir tek orada bazı maddeler var, bunların
görüşülmesi bizde olacak, diğerleri ilgili komisyonlarla olması
lazım.
Bakın, arkadaşlar, bu, doğru bir yöntem
değil, Sayın Başbakan da söyledi, sizler de söylediniz,
Artık torba yapmayacağız. dediniz, üzerine 5inci torbayı
yapıyoruz, bakın daha sırada gelenler var, sırada
bekleyenler var. E, o zaman diğer komisyonları kapatalım.
Yukarıda söyledim sayın bakanlara Sayın Elvan da burada- sadece
Plan ve Bütçe Komisyonuna bütün teklifleri, tasarıları gönderelim,
hiç olmazsa o zaman tali komisyonlar çalışsın bari ya.
Arkadaşlar, burada bizim uzmanlık
alanımız olmayan, Adalet Komisyonuna gitmesi gereken maddeler var.
Burada 6 tane komisyonu ilgilendiren maddeler var. Nasıl
yapacağız şimdi? Biz orada konuşuyoruz,
tartışıyoruz, buraya geliyor.
Bakın, değerli arkadaşlar, daha henüz
gelmiş bir tasarı görüşülmeden, Plan ve Bütçe Komisyonunda en az
bunun yarısı kadar daha madde ekleniyor. Bu, nasıl bir
şeydir, ben anlamadım. Sayın Bakanlara soruyorum. Sayın
Elvan burada, reformdan sorumlu, söylediğimiz zaman kızıyor ama.
Ya, bu tasarıları elden mi imzalatıyorsunuz Sayın
Bakanım? diyorum, Ya, öyle şey olur mu? Peki, o zaman niye oraya
getirmediniz Sayın Bakanım, ilgili bakanlarım? 6 tane ayrı
komisyon var, 5-6 taneden fazla ayrı bakanlığı ilgilendiren
düzenleme var. Peki, bu arkadaşlarımız, bu bürokratlar o anda
uyuyorlar mı? Bakanlar Kuruluna bu tasarı gelirken 65 yaş
aylığıyla ilgili başka bir şey varsa bunları niye
getirmiyorlar? Bu söylediğimi şaka olarak söylemiyorum, muhalefet
şerhimizin içerisinde de var. Birazdan görüşelim diye
oylayacaksınız, görüşürken yine belirteceğiz ama burada
söylediğimiz şeyler duruyor arkadaşlar. İlgili
komisyonlardan raporu yok, tali komisyonlardan Biz görüşmeyeceğiz.
diye rapor geliyor. Ben ihtisas komisyonları ne iş yapar, merak
ediyorum değerli arkadaşlar. Başkanlara helal olsun, anında
cevap yazma hızı var. Diyorlar ki: Bizim işimiz var, biz
görüşmeyeceğiz. Soruyoruz Komisyon Başkanımıza: Tali
komisyondan rapor geldi mi? Vallahi, onlar görüşemeyecekmiş. Ne
yapıyor? İşi var. Ne işi var? Toplantı var mı?
Yok. Yani, böyle bir çalışma düzeni, böyle bir kanun yapma düzeni
olmaz. Kanun yapma tekniğine de aykırı. Örnek, Sayın Elvan
burada, kendisi de açıkladı, Sayın Başbakan da
açıkladı: Söylediğimiz eylem planındaki reformları
tuttuk. Bir tanesine baktık; düzenleyici etki analizi yapılacak. Yok,
Sayın Bakanım, sizin alanınız, hâlâ yok. Sözümüzü tuttuk.
diyor
Geldi şimdi, yeni bir tasarı daha geldi -az önce
konuştuk- onunla ilgili de yok. Diyoruz ki: Bunun zararı ne kadar
olacak? Ne kadara devlete mal olacak? Burada vatandaşa yükü ne olacak?
Bilen yok.
Sigortacılık düzenlemesi var. Bilmiyoruz,
soruyoruz, öğrenemiyoruz.
Kanal İstanbulla ilgili var. Daha ortada ÇED
raporu yok, fizibilite raporu yok, biz burada su yolu diye kanun
çıkaracağız.
Şimdi, bu etki analizi dediğimiz
şeyin bir sürü hukuki, ekonomik, siyasi, toplumsal etkilerinin
tartışılması gerekiyor. Yani, reform paketinde, eylem
paketinde olan, Yaptık. dediğiniz şeyler dahi burada
gerçekleşmiyor. Onun için, oturup Bakanlar Kurulunda, Sayın Elvana
da daha önce söyledik, Sayın Şimşeke de, Maliye
Bakanımıza da, Ekonomi Bakanımıza da söyledik
Yapılması gereken işler varsa yapalım, ona
itirazımız yok. Arkadaşlara baştan onun için dedim, bir
durun, hemen itiraz etmeyin diye. Çıkması gereken kanun çıkar
ama çıkması gerektiği şekliyle çıkması
lazım, ilgili kurumlardan görüş alınması lazım. Yani,
Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği diyor ki: Bu kurumlardan görüş
alınır, Hazine Müsteşarlığından -Kalkınma Bakanlığından
şimdi- ilgili görüşler alınır. Peki, bu, gelmediği
zaman ne oluyor? Eksik oluyor.
Yaptığımız düzenlemelerin bir
kısmı, Anayasa Mahkemesinden dönen düzenlemeler. O zaman da
uyardık. 2012 yılında çıktı 6306 sayılı
Kanun, sonra Anayasa Mahkemesine gitti, birçok maddesi iptal oldu. Şimdi
yine uyarıyoruz, eksik yaparsak yine iptal olacak.
Dolayısıyla, bizim derdimiz, sizin
yarından sonraya, öbür haftaya yetiştirmek istediğiniz,
Şanlıurfaya İstiklal Madalyasının verilmesine
ilişkin hüküm değil; tam tersine, böylesine kutsal bir şeyin
tartışmalı bir paketin içerisine sokularak Plan ve Bütçe
Komisyonunda nasıl olsa bir tasarı var, bunun içine sokalım.
denilmesinden kaynaklanıyor. Değerli arkadaşlar, bu yöntemle
yaparsak yine yanlış oluyor. Şekil açısından
yanlışlık ayrı, içerik açısından da
yanlış oluyor. Türkiye'nin tamamını ilgilendiren, 13-14
milyar lirayı bulacağı söylenen bir Kanal İstanbul
projesini hiç tartışmadan, ilgili kuruluşlardan görüş
almadan, fizibilite etütlerini yapmadan, etki analizlerini yapmadan
getiriyoruz. Şimdi, bunu kabullenmemiz mümkün mü? İkisini yan yana,
aynı kefeye koyup hem bunu hem bunu kabul ediyoruz deme
şansımız yok. Onun için, bakın, daha dün alelacele
muhalefet şerhlerimizi yazdık, şimdi, bugün Aceleden
getirelim. Eğer onun acelesi varsa daha önce söylediğim gibi, iki
satırlık bir kanun teklifiyle bunların hemen gelip o maddenin
ayrıştırılması, İçişleri Komisyonundan
geçirilmesi gerekiyordu.
Dolayısıyla, Mevzuat Hazırlama
Yönetmeliğine aykırı şekilde hazırlanan ve artık
galatımeşhur hâline gelen bu torba
alışkanlığından vazgeçmemiz gerekiyor. İnşallah,
bir daha bunlar olmaz diyorum ama inanarak söyleyemiyorum,
yaptığım duaya, olmayacak duaya amin diyorum. Yani Mehmet Akif
Allah, bize bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.
demiş ama herhâlde siz bana bir torba kanun kitabı daha
yazdıracaksınız diyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Günal.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Demin
AKP Grubu adına konuşan sayın hatip, Urfaya İstiklal
Madalyası verilmesiyle ilgili, İçişleri Komisyonuna giden
süreçte muhalefetle mutabık kaldıklarını ifade etti.
BAŞKAN Evet, Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Böyle
bir durum yok aslında, onu düzeltmemiz lazım.
BAŞKAN Buyurunuz.
İki dakika süre veriyorum.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, İstanbul Milletvekili
Mehmet Doğan Kubatın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demin Sayın Kubat burada, İçişleri
Komisyonunda Şanlıurfa şehrine İstiklal Madalyası
verilmesiyle ilgili sürecin tüm muhalefetin ortaklaşmasıyla
şekillendiğini söyledi, öyle bir durum yok. Yani yasama tekniği
açısından torba yasa içerisine alınmış ancak AKPnin
siyasi birtakım hesapları doğrultusunda öne çekilmek üzere
İç Tüzüke aykırı bir şekilde Komisyonun toplantıya
çağrılmasını ve Komisyon gündeminin işletilmesini biz
yanlış bulduk. Ancak, bu konuda yaptığımız
itirazları dinlemedikleri için yani torba yasada bu maddenin
geçebileceğine dair söylediğimiz hususlara ya da derli toplu bir
kanun teklifiyle getirilip Komisyondan geçirilmesiyle ilgili hususlara
uymadıkları için, diğer iki muhalefet partisi, CHP ve MHP de
onay verdikleri için İçişleri Komisyonunda olası bir
tartışmada sanki Şanlıurfaya İstiklal Madalyası
verilecek, HDP bunu engelliyor. gibi bir algı oluşmaması
adına, biz AKPnin siyasi takvimine değil, Şanlıurfa
şehrine ve Urfa halkının beklentisine olan saygımızdan
dolayı onay verdik. Yani verdiğimiz onayın anlamı budur.
AKPnin bu şekilde, torba yasalarla bu Meclisi
sürekli, İç Tüzükten ve Parlamento teamüllerinden koparacak şekilde
işletmiş olmasını, bir komisyonu sadece bir saat önceden
Hadi, toplanıyoruz, şu kanunu görüşüyoruz. şeklinde
çalıştırmasını doğru bulmuyoruz, bunu ifade
ediyoruz. Ama, özellikle CHP ve MHPnin bu konudaki AKPnin ekmeğine
yağ süren tavırları maalesef bizi zorladığı için
de farklı bir konuma düşmeme adına biz Şanlıurfa iline
ve halkımıza olan saygımızdan ve onların
beklentilerini önemsediğimizden dolayı kabul oyu verdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Yani bu ara
çokça kulislerde de bazı bilgiler dolaşıyor, belki daha sonra o
bilgilerle ilgili değerlendirmeler yapacağız.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Günal
MEHMET GÜNAL (Antalya) -
Sayın Baluken sözünün
sonunda CHP ve MHPnin AKPnin ekmeğine yağ süren
tavırları
dedi. Ben söylemiştim ama
anlaşılmamış herhâlde.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Günal.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.
10.-
Antalya Milletvekili Mehmet Günalın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Galiba sayın hatip dikkatle dinlememiş.
Tam tersine, kanunun içeriğiyle ilgili eleştirilerimizi
anlattık. Şanlıurfanın İstiklal Madalyası
almasıyla konunun, tam tersine, bu konularla, tartışmalı
konularla karıştırılmaması gerektiğini ve AKPnin
bu torba kanun klasiğinden vazgeçmesi gerektiğini söyledik. Ki,
kendilerine o öneriyi komisyonda sayın bakana ben
yapmıştım. Bu maddeyi alın, o kanun teklifini çekin,
diğerleri zaten orijinal torba tasarıda vardı, onları
ayrı görüşelim, bunu karıştırmayın.
Şanlıurfaya yakışır, şanına
yakışır bir şekilde kanunu başlığıyla,
kendisiyle ayrı çıkaralım. diye de söyleyen Milliyetçi Hareket
Partisinin Plan ve Bütçe Komisyonundaki sözcüsü olarak bendim.
Dolayısıyla, şimdi buradan bir şey çıkarmak, siyaset
çıkarmak
Herkesin görüşü kendisinedir. Bizim, bununla ilgili
yapmış olduğumuz eleştirilerimiz, az önce göstermiş
olduğum sıra sayısının içerisinde Milliyetçi Hareket
Partili üyeler olarak bu tasarıya ilişkin muhalefetimiz
oradadır. Bizim gönül rahatlığıyla destek verdiğimiz
birkaç madde vardır, bunların en başında da
Şanlıurfanın madalya almasıyla ilgili madde vardır.
Bizim itirazımız devam etmektedir. AKPye
bir destek olduğumuz da yoktur; tam tersine, Böyle yapmayın,
Urfayı bu işlerle karıştırmayın, haramlar ile
helalleri birbirinden ayıralım, helalleri hızlıca
geçirelim. diyoruz. Bizim de itirazımız olmayan birçok madde var.
Artık öyle söylüyorum, biliyorsunuz haram dediğimiz ikircikli
iş olursa onların tartışılması lazım.
Eğer bilgi verilmezse, eğer aceleyle gelirse, eğer son saniyede
komisyona bürokratlar getirir, bakanın bile tam haberi olmazsa bizim bunu
eleştirmemizden daha doğal bir şey yok, zannediyorum maksat
hasıl olmuştur. Sayın Baluken de zannediyorum dikkatli
dinlemediği için öyle söylemiştir. Bizim tavrımız,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak nettir. Yapıcı olarak
memleketimizin lehine olan şeylerde destek oluruz, milletimizin
birliği için olanlara destek oluruz, yanlış olanlara da her
zaman eleştirilerimizi ve tavrımızı sürdürürüz diyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Günal.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Sayın Günal konuşması
sırasında dikkatle dinlemediğim için yanlış tespitler
yaptığımı ifade etti, dolayısıyla şahsıma
da sataştı.
BAŞKAN Bu, sataşma değil Sayın
Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir açıklama yaparsanız
dinleyeyim ben sizi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) O zaman
60a göre
BAŞKAN Yani ben şöyle anladım, önce
görüşümü söyleyeyim: Sayın Kubat, tüm siyasi partilerin bu konuda
mutabık olduğunu söylerken usul açısından da herkesin
mutabık olduğunu sanıyorum kastetmiş değil. Ama bir
yanlış anlamaya yol açabilir düşüncesiyle siz burada Usul
yönünden biz buna karşıyız, esas yönünden değil. şeklinde
bir açıklama yaptınız, Milliyetçi Hareket Partisi de benzer yönde
bir değerlendirme yaptı, şimdi sizin katkınızı
bekliyorum Sayın Baluken.
Buyurunuz.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
30.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Antalya Milletvekili Mehmet
Günalın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sizin de ifade
ettiğiniz gibi, biz esasa dair değil, usule dair
itirazlarımızın sanki bir mutabakatla neticelenmiş
olduğu bilgisi üzerine söz aldık. Ben Milliyetçi Hareket Partisi
adına konuşan sayın hatibi de çok dikkatle dinledim ve kürsüde
dile getirdiği itirazlara benzer itirazları kürsüden ifade ettim.
Ancak usule dair AKPnin İç Tüzük ve Parlamento teamüllerini hiçe sayan bu
yaklaşımlarıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin ve
Cumhuriyet Halk Partisinin itiraz etmediğini, Komisyonun sadece bir saat
öncesinden Komisyon üyelerinin bilgilendirilmesi suretiyle toplanmak durumunda
kaldığını ve usulle ilgili bu hassasiyet gösterilmediği
için de HDPnin itirazının esas üzerinden kamuoyuna
yansıtılması gibi bir durumla karşılaşmama
adına bu onayı verdiğimizi ifade ettim. Dolayısıyla,
burada Sayın Günalın ifade etmiş olduğu itirazlarla ilgili
duyarlılık keşke bugün Komisyonun toplanması
sırasında da
Yani böyle bir usul yoktur, İç Tüzükte Komisyonun
hangi şartlarda toplanacağı, gündeminin ne zaman önceden üyelere
bildirileceği, toplantı koşullarının nasıl
sağlanacağıyla ilgili belirtilmiş olsaydı, benim dile
getirdiğim husus budur Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken, açıklığa kavuşmuştur.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 273 sıra
sayılı Kanun Tasarısının kırk sekiz saat
geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının 2nci sırasına,
yine bu kısımda bulunan 186 ve 248 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının ise yine bu kısmın 3 ve 4üncü
sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesine; 273 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi lehinde Tülay Kaynarca, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Kaynarca. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi lehinde
söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimiz, Meclisin çalışma gündemiyle
ilgili olacak. Az önce tüm teknik ayrıntılarını
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mehmet Doğan Kubat -tekrar
etmemek adına- belirtmişti. O yüzden, 273 sıra sayılı
kanunun, temel kanunun, ilgili kanun tasarısının, mevcut
gündemin 2nci sırasına alınmasını öngörüyoruz, bunu
öneriyoruz Meclisimize. Ve İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun
bölümü üzerinde görüşmeler bittikten sonra bunu
gerçekleştireceğiz. Biliyorsunuz, bu hafta yaptığımız
çalışmalarda mevcut tasarının 2nci bölümü ve 28nci
maddesi (2)nci fıkrası üzerinden verilen önergelerle bugün
çalışmaya devam edeceğiz. İnsan haklarıyla ilgili, bu
kurumla ilgili kanunu çıkardıktan sonra da az önce ifade ettiğim
273 sıra sayılı temel kanun üzerinde görüşmeler
yapmayı öneriyoruz. O nedenle de gündemin 2nci sırasına
alınmasını Meclisin, Genel Kurulun takdirine sunuyoruz.
Peki, bunu niye önemsiyoruz? Çünkü
vatandaşımızın heyecanla ve önemle beklediği maddeler
var bu temel kanun içerisinde. 15 bin polis kadrosu ihdası, bunlar
içerisinde yer alıyor. Yine, işçilerin izin haklarıyla ilgili
kanun, kayıt dışıyla mücadeleyle ilgili de 2.650 tane
sosyal güvenlik denetmen ve yardımcısı kadrosu ihdası da
yine bu kanun tasarısı içerisinde yer alıyor.
Yine, vatandaşımızın -15 bin
polis kadrosunu ifade etmiştik- önemle beklediği, heyecanla
beklediği bu kanun tasarısını görüşebilmek adına
gündemin 2nci sırasına almayı teklif ediyoruz.
Ben bu duygu ve düşüncelerle AK PARTİ grup
önerisi lehinde söz aldığımı, Genel Kurulun da bu konuda,
bu gündemle ilgili öne çekme, torba kanunu görüşme konusundaki görüşe
destek vermenizden mutlu olacağımızı ifade ediyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kaynarca.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi
aleyhinde Levent Gök, Ankara Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Gök. (CHP
sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP Grubunun vermiş olduğu öneriyle
yeni bir çalışma süreleri ve takvimi belirleniyor.
Tabii, bu önerileri AKP grubundan sık sık
görüyoruz. Bir plan dâhilinde olmayan, gerektiği zaman başka bir
kanuna evrilen, o kanun görüşülürken başka bir kanuna aniden
sıçrayan bir çalışma takvimini AKP grubu sık sık
gündemimize getiriyor.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak
halkımızın ve toplumumuzun yararına olan bütün kanunlarda
istisnasız destek vermeyi ve destek vereceğimizi ifade etmeyi,
buradan belirtmeyi bir görev sayıyoruz değerli arkadaşlar. Kimse
zannetmesin ki, bu Meclis, muhalefetin sözleri, iddiaları ya da İç
Tüzükten kaynaklanan haklarını kullanmasından dolayı bazen
kanunları yeteri kadar çıkartamıyor; tam tersine, iktidar
partisi grubunun ikircikli tavırları, neyi ne zaman gündeme
getireceklerini bilemedikleri ya da yasama yaparken yasama tekniğinden
farklı ve ayrı ve yasama tekniğine aykırı bir
çalışma üslubu belirlemesinden dolayı bu Meclisin pek çok alanda
çalışamadığını görüyoruz. Örneğin,
geçtiğimiz hafta, bu hafta İnsan Hakları Kurumu Kanununu
tartışıyoruz. Tam dört yıl önce bu kanun burada
tartışıldı değerli arkadaşlar. İlgili
Sayın Bakan da burada. Tam dört yıl önce burada
itirazlarımızı anlattık. Dedik ki: Değerli
milletvekilleri, AKPli arkadaşlarımız, yanlış
yapıyorsunuz, lütfen bizi dinleyin. Sadece bencilce davranarak Bu
işi biz biliyoruz. havasına kapılmayın. İnsan
Hakları Kurumu gibi önemli bir kurumun, Birleşmiş Milletlerin,
Avrupa Birliğinin kriterleri arasında yer alan bir kurumun
kurulmasında muhalefetin katkısı önemlidir.
İddialarımızı tek tek söyledik. Göreceksiniz, bir müddet
sonra yanlış yaptığınızı
anlayacaksınız ve bu yasayı değiştirmek üzere tekrar
huzurumuza geleceksiniz. Dedik tam dört yıl önce.
Değerli arkadaşlarım, Meclis
tutanakları ortada; dört yıl önceki tutanakları açın
bakın, ne söylemişsek bugün aynısıyla karşı
karşıyayız. O gün Yanlış yapıyorsunuz. dedik,
anlatamadık. Şimdi de İnsan Hakları Kurumu Kanununda
yanlış yaptığınızı söylüyoruz çünkü o konuda
Paris İlkeleri, özellikle mali özerklik ve kurumun özerkliğine çok
dikkat eder. Kurumun oluşturulma yapısını iktidarın
emrine veren bir anlayışın, Paris İlkeleriyle
uyuşması söz konusu değil, bunun Birleşmiş Milletler
tarafından akredite edilmesi mümkün değil, Avrupa Birliğiyle
ilgili yürüttüğümüz bu müzakerelerde Avrupa Birliği kriterleri
arasında uygun bir şekilde değerlendirilmesi söz konusu
değil.
E, ben muhalefet partisi olarak bunu söylüyorum,
ülkemi seviyorum, bütün Türkiyeyi seviyorum. Diyorum ki: Yanlış
yapıyorsunuz. Dinleyin bizi... Dinlemiyorsunuz. E, ne olacak şimdi
değerli arkadaşlar? Bunun faturasını kim ödeyecek? Bir
müddet sonra, bakın, İnsan Hakları Kurumu akredite
edilmediği için buraya tekrar gelinecek ve burada tekrar biz saatlerce
tartışacağız, tartışacağız, biz
anlatacağız, siz yine dinlemeyeceksiniz, bildiğinizi yapmaya
devam edeceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Bu,
yanlıştır, tıpkı diğer yasalarda olduğu
gibi.
Torba yasa
Şimdi AKP adına konuşan
arkadaşımız, bir torba yasanın öne çekilmesi için bir
teklif getiriyor. Bizim de pek çok maddesine
katıldığımız, birçok maddesine de
itirazlarımız olan bir teklif. Tam 18 ayrı konuda değerli
arkadaşlarım, 18 ayrı kanunda değişiklik
yapılıyor: Muhtaç ailelere yardımdan tutun Karayolları
Trafik Kanununa, Mera Kanununa, İmar Kanununa, Terörle Mücadele
Kanununa, Sendikalar Kanununa, İş Kanununa, Karayolları Taşıma
Kanununa, Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkındaki
Kanuna, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanuna kadar 18 ayrı kanunda değişiklik
yapıyoruz .
Değerli arkadaşlar, torba yasa
tehlikelidir. Her kanun, ihtisas komisyonlarında görüşülmelidir. Plan
ve Bütçe Komisyonu bütün kanunları bilecek gibi değildir ki.
Çağırıyorsunuz Plan ve Bütçe Komisyonunu Haydi
toplantıya. Oradaki arkadaşlarımız insan üstü bir gayretle,
uzmanlık alanları olmayan konularda, ihtisas konularından
olmayan konularda bir anda araştırıyorlar, pek çok
yanlışınızı söylüyorlar, AKP grubu olarak sizler
bilmiyorsunuz yanlışları. 18 ayrı kanun, bir torbaya konur
mu değerli arkadaşlarım? Sayın Davutoğlu, bu torba
kanunun kaldırılacağını ifade etmedi mi bizlere? Geçen
dönemde Son dedi. Bakıyoruz yine torba kanunlar geliyor. Bu torba kanun
sistematiği kanun tekniğine ve kanun yapma anlayışına
tamamen aykırıdır arkadaşlar, itirazımız buna. Gelin,
her madde, her kanun ihtisas komisyonunda görüşülsün. Bakın, bu
kanundan çıkartılan Şanlıurfaya madalya verilmesi
hakkındaki maddeyi desteklediğimizi ifade ettik, bunun doğru
yolunun da bu torba yasadan çıkartılarak olması gerektiği
gibi İçişleri Komisyonundan geçirilmesi kaydıyla geldiği
takdirde çok hızlı bir şekilde Meclisten geçirebileceğimiz
konusundaki siyasi irademizi ve muvafakatimizi belirttik. Bu, Urfaya
İstiklal Madalyası verilmesi hakkındaki kanun, bugün
İçişleri Komisyonundan önerimiz doğrultusunda geçti. Doğrusu
yapıldı ve buraya geldiğinde Türkiyemizin güzide bir iline, hep
beraber bir İstiklal Madalyası verme şerefine bütün partiler -bütün
dört partiyi de kastediyorum- hep beraber oylarımızla tanık
olacağız ve bu şerefe hep beraber ortak olacağız. Yani
bir yanlıştan dönülmüştür bu işte. Bizim rızamız
bu doğrultudadır.
Değerli arkadaşlar, bu torba yasa geliyor,
temel kanun. Değerli arkadaşlar, şimdi, temel kanun konusuna da
itirazlarımız var. Geçmişte bu Meclis, iktidarın,
muhalefetin iş birliğiyle bin maddelik kanunları
değiştirdi, 600 maddelik kanunları değiştirdi. Üç
günde, dört günde değiştirdi. Temel kanun onlar, Medeni Kanun, Ceza
Kanunu hepimizi ilgilendiren alanlar. Ama bir torba kanunun içine
atmışsınız 18 ayrı madde, bunu hem torba kanun olarak
getiriyorsunuz hem de temel kanun olarak getirmeniz hukuk tekniğine ve
kanun yapma tekniğine aykırıdır değerli
arkadaşlarım.
Temel kanun kavramını son derece basite
indirgeyen bir anlayışla AKP grubu çalışıyor. Her biri
önemli, her bir maddesi üzerinde dakikalarca konuşulması gerekiyor,
hakkının verilmesi gerekiyor. Örneğin afet riski altındaki
Kanun. Değerli arkadaşlarım, şu anda doğu ve
güneydoğuda ilan edilen pek çok bölgeyle ilgili konuda çok ciddi hatalar
var. Bunlar alelacele getirilecek konular değil. Çevre
Bakanlığını öne çıkartan bir anlayış;
Ulaştırma Bakanlığına, mera vasfını verdiren
bir anlayış -diğer bir kanunda- doğru bir
yaklaşım değil. Buradan oy çokluğuyla geçecek olan kanun
bizim ihtiyaçlarımızı görmez. Bir müddet sonra göreceksiniz çok
temel ihtiyaçlar çıkacak ve pek çok kanunda olduğu gibi yine
karşımıza geleceksiniz Biz orada yanlışlık
yaptık. diyeceksiniz. Lütfen, bizleri dikkatli dinleyin. AKPnin bu torba
yasa, temel yasa mantığından uzaklaşması ve olması
gerektiği gibi ihtisas komisyonlarına havalesiyle, kanunların
gerçek komisyonlarında görüşülüp enine boyuna
tartışıldıktan sonra buraya gelmesi gerekiyor.
Çok acelece alınmış kararlarla
bürokratlara teslim olmuş bir siyasi otorite var
karşımızda. Bürokratlar yönetiyor. Bürokratlar dayatıyorlar
önümüze Bu kanun çıkacak. diye. Niye? E, siyasi otorite bakmayacak
mı bunlara? Bizler bakmayacak mıyız?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hükûmet
yok, Hükûmet.
LEVENT GÖK (Devamla) Haydi, bir saat sonra gelin,
Plan ve Bütçe Komisyonunu toplantıya çağırıyoruz.
Değerli arkadaşlar, böyle bir tablo olabilir mi? Enine boyuna
incelemeden kanun çıkarılabilir mi? Bizim temel
itirazlarımız bunlaradır.
Sevgili yurttaşlarım, şunu
bilmelisiniz ki Cumhuriyet Halk Partisi asla ve asla, toplumun menfaatinin öne
çıktığı konularda iktidarın getirdiği kanunlarda,
tekliflerde gereğini yapan bir anlayışı sürdürmüş ve
hiçbir zaman engel olmamıştır ama toplumun ve Türkiyenin
çıkarına aykırı olan konularda -yasama tekniği olarak-
Anayasa Mahkemesine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
aykırı gördüğümüz tüm hususlara da Türkiyenin menfaatlerine
olarak itiraz etmek ve bunları savunmak durumundayız. Bu, bizim hukuk
devleti anlayışımızın bir gereğidir. Biz önce
hukuk diyoruz, önce adalet diyoruz ve bu anlayış çerçevesinde
ranta kaçmayan, başkalarını kayırmayan, 78 milyonu
ilgilendiren tüm kanunlara da destek vermeye devam ediyoruz. Bu kanunda da
temel itirazlarımız var, temel yaklaşımlarımız
var. Onları da tartışmalarda hep beraber göreceğiz diyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.29
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan
karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
Kanunu Tasarısı ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Raporları (S. Sayısı: 149) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Dünkü Birleşimde İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 149 sıra sayılı
Kanun Tasarısının ikinci bölümünde yer alan 28inci maddeye
bağlı (1)inci fıkrası kabul edilmişti.
Şimdi, 28inci maddeye bağlı
(2)nci fıkra üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç önerge
vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanun
Tasarısının 28inci maddesinin (2)nci
fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
"(a) 36 ncı maddesinin "Ortak
Hükümler" bölümünün (A) fıkrasının (11) numaralı
bendinde yer alan "İnsan Hakları Uzman
Yardımcıları" ibaresi "İnsan Hakları ve Eşitlik
Uzman Yardımcıları" ve "İnsan Hakları
Uzmanlığına" ibaresi "İnsan Hakları ve
Eşitlik Uzmanlığına" şeklinde
değiştirilmiştir."
Deniz
Depboylu Erkan
Haberal Ruhi
Ersoy
Aydın Ankara
Osmaniye
Kadir
Koçdemir Mehmet
Erdoğan Nuri
Okutan
Bursa Muğla Isparta
BAŞKAN Şimdi okutacağım iki önerge
aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim.
Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra sayılı
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanun
Tasarısının 28inci maddesinin (2)nci
fıkrasının tasarı metninden
kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
Şenal
Sarıhan Mehmet
Gökdağ Okan
Gaytancıoğlu
Ankara Gaziantep Edirne
İbrahim
Özdiş Gülay
Yedekci Çetin
Arık
Adana İstanbul Kayseri
Bülent
Öz Kemal
Zeybek
Çanakkale Samsun
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
İdris
Baluken Çağlar
Demirel Sibel
Yiğitalp
Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır
Bedia
Özgökçe Ertan Behçet
Yıldırım
Van Adıyaman
BAŞKAN Aynı mahiyetteki iki önergeye Komisyon
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önergeler hakkında konuşmak
isteyen Bedia Özgökçe Ertan, Van Milletvekili.
Sayın Ertan, buyurunuz. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Üzerinde konuştuğum 28inci madde, aslında
Türkiye İnsan Hakları Kurumunun nasıl Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumuna dönüştürüldüğüne dair teknik
bir maddedir. Ancak, tasarının bütününe bakınca görüyoruz ki
nitelik bakımından, Türkiyede yaşayan bizleri tatmin edici bir
yasa değil ve hakları gerçek anlamda güvence altına alan bir
dönüşüm de söz konusu değil. Açıkça söylemek gerekir ki insan
haklarının korunması konusunda devletin bütün organlarına
yansımış olan geriye gidiş bu kuruma da yansımış
durumdadır. Tasarıda, şimdiye kadar olan uygulamanın tam
aksine, öngörülen kuruma insan hakları ihlalleriyle ilgili sadece resen
inceleme yetkisi verilmiş. Bunun anlamı, bireylerin başvuru haklarının
ellerinden alınmış olmasıdır.
Kurumun ilk görevi olarak şu
sayılıyor: İnsan haklarının korunmasına,
geliştirilmesine, ayrımcılığın önlenmesine ve
ihlallerin giderilmesine yönelik çalışmalar yapmak. Bu
tasarıyı yazanlara gerçekten şunu sormak istiyorum: İnsan
hakları ihlalleriyle mücadele etme alanında ihlal başvurusu
almadan mücadele edilebileceğini gerçekten düşünüyor musunuz? Bu
kanun tasarısı Meclise sunulurken, mevcut kurumun kapasitesinin bu
yeni modelle güçlendirileceği belirtiliyordu ama bütün bu düzenlemeler
gösteriyor ki burada amaç, güçlendirmek değil, Türkiyede devletin neden
olduğu ihlalleri gizlemektir. İhlalleri gizlemek diyorum çünkü
Türkiye İnsan Hakları Kurumuna yapılan başvuruların,
iktidarı nasıl tedirgin ettiğini gördük. Örneğin, Türkiye
İnsan Hakları Kurumuna yapılan Cizre ve Şırnakla
ilgili başvurularda kurum, Cizre ve Şırnaka gidip inceleme
yapmıştı ve rapor da hazırladığını
söylüyordu ama hiçbir yerde bunu açıklamadı, web sayfalarında da
göremedik. Demek ki ileride bu türden riskli durumlarla
karşılaşmamak için kurum şimdiden itibaren önlemini
almış görünüyor.
Değerli milletvekilleri, bir konu daha var,
ayrımcılık iddialarıyla ilgili başvuru getirmek tabii
ki olumlu ama insan hakları ihlalleriyle ilgili bireysel başvuru
alınmayışının nedenini biz anlayamadık.
Adında insan hakları geçen bir kurumun insan hakları
ihlalleriyle ilgili başvuru alamayacak olması, herhâlde bir tek bizim
ülkede söz konusu olacak.
Tasarıda eşitlik ve
ayrımcılık tanımlarının eksik olduğunu
geçen hafta anlatmıştık. Bugün görüyoruz ki tıpkı
eşitlik ayağı gibi insan hakları ayağı da eksik
bırakılmıştır. Ayrıca, tasarıda
ayrımcılık iddialarına ilişkin il ve ilçelerden
başvuru alınacağı belirtiliyor. Bunun için nasıl bir
mekanizma var belirtilmemiş. Vali ve kaymakamların güdümünde
olduğu için sıklıkla eleştirilen bir konuydu bu ve il, ilçe
kurulları bu İnsan Hakları Kurumuyla birlikte
kaldırılacaktı. Bu tasarı, il ve ilçe insan hakları
kurullarının tekrar canlandırılmak istendiğini akıllara
getiriyor.
Diğer bir konu da kurulması öngörülen
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuyla ilgili mevcut
İnsan Hakları Kurumu, ihlallerin yargıya
taşındığı davalara diğer kamu kurumlarında
olduğu gibi müdahil olamıyordu. Bu durum, kurumun ihlal
başvurularının etkin bir şekilde değerlendirilmesini
ve insan haklarını savunmak ve teşvik etmek rolünü olumsuz
etkiliyordu. Örneğin, 2014 yılında Vanda geri gönderme
merkezinde bir Afgan mültecinin dövülerek öldürülmesi olayında İnsan
Hakları Kurumu dâhil olmuş ve rapor hazırlamıştı,
bir daha böyle olayların yaşanmaması için çeşitli
tavsiyelerde bulunmuştu ama müdahil olamamıştı çünkü görev
tanımında müdahillikle ilgili bir durum yoktu. Bu Eşitlik
Kurumunda da benzer bir yetki yok.
Sonuç olarak, bu kurum, eskisini aratacak, mumla
aratacak bir kurum hâline gelmiş durumda; hiçbir eleştirisi de
dikkate alınmadan düzenlenmiş.
Teşekkür ediyorum ben. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Özgökçe Ertan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Bir önerge daha var.
Aynı mahiyetteki diğer önerge
hakkında konuşmak isteyen Kemal Zeybek, Samsun Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Zeybek. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, sizleri saygıyla selamlıyorum.
149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 28inci maddesinin (2)nci fıkrasında söz
almış bulunmaktayım.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumunun kurulmasına yönelik kadın-erkek insanlık onuru ve
geleceği adına pozitif bir konuda maalesef olumlu şeyler
söyleyemeyeceğiz.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşlarının kurduğu laik, sosyal, hukuk devleti olan
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun felsefe ortağı ortak
değerlerimizdir. Son on üç yıllık AKP tek iktidarı
döneminde ülkemiz, insan haklarının korunması, geliştirilmesi,
ayrımcılık ve eşitlik alanlarında son derece kötü bir
tablo ortaya koymuştur. Toplumumuz, son on üç yılda inanılmaz
baskılar, adaletsizlikler ve ayrımcılıklar,
eşitsizlikler yaşamaktadır. On üç yıllık tek iktidar
dönemi yetmemiş ki son yıllarda ülkemiz, inanılmaz boyutlarda
tek adam yönetiminin tesis edilmesi için daha çok baskılara, zulümlere ve
demokrasi dışı tutumlara maruz kalmaktadır.
AKP iktidarında toplumun hukuka ve hukuk
sistemine olan inancı yerle bir olmuştur. AKP iktidarının
siyasi muhalefete, demokratik halk protestolarına ve eleştirel
medyaya karşı takındığı baskıcı zulüm
politikaları sonucu ülkemiz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
en çok davası olan ülkelerin başında gelmektedir. Komşu
ülkelere demokrasi dersi vermeye kalkan AKP iktidarı, özellikle son
yıllarda fiyaskoya uğrayan dış politikaları sonucu tüm
dünya tarafından özgürlükler ve insan hakları, demokratik haklar
konusunda yoğun eleştirilere maruz kalmaktadır.
AKP iktidarı, hayatın her alanında
uyguladığı yanlış politikalar sonucunda
halkımızın uğradığı mutsuzlukların,
baskıların, demokrasi dışı politikaların
kabahatini her dönem yarattığı sanal düşmanlara
atmaktadır. Toplumda cinsiyet, mezhep, ırk, etnik köken, felsefi ve
siyasi görüş ve benzeri olaylarda temelli ayrımcılık uyguladığını
yakından görüyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak insan
haklarının, özgürlüklerin, eşitliğin en büyük
savunucusuyuz. Önce insan. diyoruz. İnsan hakları, özgürlükler,
eşitlik, ayrımcılık gibi demokrasinin olmazsa olmaz kavramlarında
sicili son derece bozuk olan AKP'nin samimiyet ve doğruluğuna
toplumun inancı kalmamıştır.
Baskı böler, parçalar, dağıtır,
demokrasi ise büyük bir birleştirici güçtür. Toplumsal baskılara son
vermeliyiz. Yurttaşın özgürlüğü, ülkenin özgürlüğüdür.
Demokratik bir yapı içerisinde olmayanlar, demokrasinin gerekliliği
olan İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunu yerine
getiremeyeceklerdir. Adaletin olmadığı yerde eşitlik olmaz.
Ülkemizin ekonomik, sosyal, kültürel sorunları vardır. Bu sorunlar,
iktidarınız eliyle bir daha kirlenmiştir. Adaletin
küçüldüğü ülkelerde büyük olanlar, artık suçludurlar. Adalet olmadan
düzen olmaz. Adalet, önce devletten gelir. Adaletin gecikmesi adaletsizliktir.
Adaletin kuvvetli, kuvvetlinin de adil olması gerekmektedir. Maalesef,
ülkemizde son on üç-on dört yıllık dönem içerisinde AKPnin
adaletsizliği had safhaya varmış ve ülkenin adalet
kurumları baskı altındadır. Bu baskıya son verebilmek
için, son olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu dönemde Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki adaletten, hukuktan yana olan, özgürlükten yana olan, her
türlü baskılara karşı olan yöntemlerle sizlerle mücadele
içerisinde olacağız.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Zeybek.
Aynı mahiyetteki iki önergeyi
oylarınıza sunacağım ancak daha önce karar yeter
sayısı talebinde bulunulduğundan oylamada karar yeter
sayısını arayacağım.
Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir,
karar yeter sayısı vardır.
Madde üzerindeki son önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanun
Tasarısının 28inci maddesinin (2)nci
fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
"(a) 36 ncı maddesinin
"Ortak Hükümler" bölümünün (A) fıkrasının (11)
numaralı bendinde yer alan "İnsan Hakları Uzman
Yardımcıları" ibaresi "İnsan Hakları ve Eşitlik
Uzman Yardımcıları" ve "İnsan Hakları
Uzmanlığına" ibaresi "İnsan Hakları ve
Eşitlik Uzmanlığına" şeklinde
değiştirilmiştir."
Nuri Okutan (Isparta) ve
arkadaşları.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FATMA
BENLİ (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge hakkında konuşmak isteyen, Nuri Okutan, Isparta
Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Okutan. (MHP sıralarından alkışlar)
NURİ
OKUTAN (Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 149
sıra sayılı Kanun Tasarısıyla ilgili Milliyetçi
Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Herkesi
saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Efendim,
esasen biz bu kanunu insan haklarına aykırılığı,
ayrımcılığı, kötü muameleyi önlemeye yönelik, ilgili
mekanizmaları kurmaya yönelik çıkardık ama bunu yaparken de
Avrupa Birliğinin bir tür ricasıyla, dikte etmesiyle bu
kanunları görüşüyoruz. Ve neydi?
Karşılığında mültecileri geri alacağız, bize
birkaç kuruş para verecekler, ayrıca da bu ilgili kanunları
çıkaracağız.
Mültecilerin
geri getirilmesiyle ilgili bu müzakerenin kendisi insan haklarına
aykırı bir tutumdur. Bu, ileride ülkemizin de başını
ağrıtacak, hep birlikte bunları
tartışacağız. Bize bu kanunu dikte eden Avrupa
Birliğinin bu tutumu da insan haklarına aykırı bir
tutumdur. Bunun kendisi ayrımcılıktır, bunun kendisi kötü
muameledir ve ortada insan haklarına da aykırı bir tutum
vardır.
Hükûmet
açısından baktığımızda, Hükûmet de aslında
ayrımcı tutumlarına devam etmektedir. Bir siyasi hükûmetin,
kendi programını, kendi hükûmet programını uygulayacak
bürokrasi kadrolarıyla çalışması doğrudur, daha çok,
üst düzey kamu görevlileri hususunda bu geçerlidir ama bunu o kadar
abartıyoruz ki ekmek arayan, aş arayan işçilere geçici işçi
kadrolarında bile biz ayrımcılık yapar hâle geldik. Bu,
böyle görülmüş bir şey değildir. Bu, dine
aykırıdır, vicdanlara aykırıdır, hukuka
aykırıdır ve insan haklarına da aykırı bir
tutumdur. Ormana geçici yangından koruma işçisi alacağız ya
da temizlik işçisi alacağız, Sen hangi partidensin? diye
arıyoruz. Bu, bir aykırı tutumdur, insan haklarına da
aykırı düşmektedir. Biz, bu husustan da vazgeçilmesi
kanaatindeyiz.
Bir başka husus, söylemeden geçemeyeceğim,
bu kanunlar çıkarılırken, şimdi, bilhassa Avrupa
Birliğiyle ilgili bu dikte edilen kanunlar çıkarılırken,
daha çok, çeviri ve alelacele hazırlanmış metinlerle
karşı karşıya kalıyoruz. Buradan şunu ifade
edeyim: AK PARTİ hükûmetleri daha önceden Bürokrasi ne diyorsa tam
tersini yapalım, buradan bir hayır gelmez. mantığıyla
hareket etti ve birçok yanılgıya düştü, önünü göremedi, dostlar
kısa sürede düşman oldu, birtakım savrulmaları birlikte
yaşadık ama otuz yıllık bir kamu görevlisi olarak şunu
ifade etmek isterim ki şimdi de sanki bürokrasiye teslimiyet havaları
olduğunu görüyorum. Dünkü nasıl yanlışsa bu da o kadar
yanlış. Bu bakımdan Hükûmetin bürokrasiyi dinlemesi, oradaki
tecrübeden faydalanması ama aynı zamanda kendi siyasi
sorumluluğunu da yerine getirmesi gerekir. Bu, neredeyse, bir devlet
sorunu hâline gelebilir diye düşünüyorum.
Bunun örneklerini burada ifade etmek isterim.
İnceleme yetkisi kimdeydi? İnceleme yetkisini aslında kuruma
verdik biz ama bu inceleme yetkisi nasıl kullanılıyor,
şimdi size okuyayım: Bu Kanunla ve diğer mevzuatla Kuruma
verilen inceleme, araştırma, ziyaret ve rapor hazırlama
görevleri ile diğer görevler, İnsan Hakları ve Eşitlik
Uzmanları, İnsan Hakları ve Eşitlik Uzman
Yardımcıları
tarafından yerine getirilir. Yani, biz
hâlbuki kuruma verdik bunu, bu kanunda yazmaya lüzum yok. Burada
çalışma yönetmelikleri çıkarılır, bu çalışma
yönetmeliklerinde başkan, kurul, bu görevleri onaylayarak istediği
şekilde yerine getirebilir.
Dolayısıyla, neden böyle
çıkıyor? Çünkü, Sayın Bakan da buradan alınmasın ve
hatta dikkatlice dinlesin, burada bunu kaleme alan bürokratın ve uzman
arkadaşların uyarısıyla hiçbir incelemeye de tabi
tutulmadan komisyonlara, komisyonlardan da işte Genel Kurula geliyor. Bu
tutumu doğru bulmadığımızı, bu yöntemden de
vazgeçilmesi gerektiğini dile getiriyor, herkesi saygıyla, hürmetle selamlıyorum
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Okutan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
28inci maddeye bağlı (2) numaralı
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
28inci maddeye bağlı (2) numaralı fıkra kabul
edilmiştir.
Şimdi, 28inci maddeye bağlı (3)
numaralı fıkra üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç
önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 28inci maddesinin (3)üncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Deniz Depboylu Erkan Haberal Ruhi
Ersoy
Aydın Ankara Osmaniye
Mehmet Erdoğan Seyfettin Yılmaz Kadir Koçdemir
Muğla Adana Bursa
Mehmet
Parsak
Afyonkarahisar
"(3) 10/12/2003 tarihli ve 5018
sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (II)
sayılı Cetvelin "B) Özel Bütçeli Diğer İdareler"
bölümünde yer alan "Türkiye İnsan Hakları Kurumu" ibaresi
"Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu"
şeklinde değiştirilmiştir."
BAŞKAN Şimdi okutacağım iki
önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 Sıra
Sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 28inci maddesinin (3)üncü
fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz. 31.3.2016
Şenal Sarıhan Mehmet Gökdağ Okan Gaytancıoğlu
Ankara Gaziantep Edirne
İbrahim Özdiş Çetin Arık Bülent Öz
Adana Kayseri Çanakkale
Hüseyin Çamak Gülay
Yedekci
Mersin İstanbul
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
İdris Baluken Çağlar Demirel Sibel Yiğitalp
Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır
Bedia Özgökçe Ertan Behçet Yıldırım Alican Önlü
Van Adıyaman Tunceli
Garo
Paylan
İstanbul
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki iki
önergeye katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önergeler hakkında ilk
konuşmacı, Garo Paylan, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Paylan. (HDP
sıralarından alkışlar)
GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Avrupa Birliği vize anlaşması
çerçevesinde aceleyle koşturuyoruz. Bir kurum daha ihdas etmemiz isteniyor
bizden. Bu kurumu ihdas edince ülkemizde eşitlik ve bu çerçevede insan
hakları korunacakmış! Oysa içinde bulunduğumuz ortam,
cumhuriyet tarihinin en karanlık dönemlerinden bir tanesi.
Gerekçeye baktığımızda,
insanlık onurunun korunmasından bahsediliyor. İnsanlık
onuru, yerlerde sürünüyor arkadaşlar. Böyle bir kurumu ihdas
ettiğimizde de sanki Cumhurbaşkanı ve Hükûmetin
atadığı bireyler orada olduğunda Cumhurbaşkanı ve
Hükûmetin uyguladığı politikalar çerçevesinde muhalefet
edilebilecekmiş gibi düşünülüyor. Oysa, bizim bir kurumumuz zaten
var, İnsan Hakları Kurumu var. Bakın, çeşitli raporlar
yazıyorlar, kamu kurumlarına yazılar yazıyorlar, kamu
kurumları cevap vermeye dahi tenezzül etmiyor. Velev ki bizim yeni bir
kurumumuz olduğunda, insan haklarından bahsettiğinde, bu iklimde
cevap verebilecek mi?
Bakın, biz, biliyorsunuz ombudsmanlık diye
bir kurum ihdas ettik. Hatırlayanınız var mı?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Var.
GARO PAYLAN (Devamla) - Ombudsman kim, bilen var
mı?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Hepimiz
biliyoruz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ombudsmanın
bugüne kadar bir tane icraatını gören ve duyan var mı? (AK
PARTİ sıralarından Var, var sesleri)
Ombudsman niçin var? Bireyin haklarını
kamuya karşı korumak ve arada hakemlik etmek. Bir tane
icraatını söyleyin. Bir tane, insan hakları ihlaline
karşı Ombudsmanın çıkıp bir şey söylediğini
söyleyin.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Niye
bağırıyorsun? Bağırmadan anlatamıyor musun?
GARO PAYLAN (Devamla) - Hayır, söylemedi.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Hâkim mi ora ya,
Yargıtay mı, Anayasa Mahkemesi mi?
GARO PAYLAN (Devamla) - Çünkü Sayın Ombudsman,
Hrant Dink cinayetinde o suça Hrant Dink, Türklüğe karşı
hakaret etmiştir. diye imza atan kişiydi. Siz de böyle bir
kişiyi ombudsman yaptınız.
Şimdi, yeni kurumumuza Cumhurbaşkanı
ve Hükûmet atayacak ve o kurum çıkıp Cizrede, Surda, Nusaybinde
devlet katliam yapıyor, hak ihlalleri işliyor. diyebilecek mi? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) İnsanların evini
yurdunu başlarına yıkıyor. diyebilecek mi?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Terörle mücadele
ediyor! Terörle mücadele ediyor!
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Katliamı
teröristler yapıyor, ne ilgisi var?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim, lütfen
Sayın Paylan, devam ediniz efendim.
GARO PAYLAN (Devamla) İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu yöneticileri Can Dündar ve Erdem Gül yalnızca
gazetecilik yapmıştır, onların hakları ihlal
edilmiştir. diyebilecek mi?
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Ne ilgisi var?
GARO PAYLAN (Devamla) Barış isteyen
akademisyenler için Barış istemek suç değildir, onların
hakkı ihlal edilmiştir. diyebilecek mi?
Bakın, bireyin hakkını kamuya
karşı koruyan bir kuruma ihtiyacımız var, çünkü devlet hep
zulmetmiş, hep hepimizin üstünde -burada bulunan herkesle ilgili-
hepimizin kimlikleriyle ilgili, şahıslarımızla ilgili pek
çok suç işlemiş. Bununla ilgili
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Devletin
kürsüsünde konuşuyorsun be, ayıp ya!
GARO PAYLAN (Devamla) Mesela, bu Eşitlik
Kurumu -bakın Eşitlik Kurumu diyoruz- Diyanet İşleri
Başkanlığına dönüp, Sen bu ülkede bir tek Sünni
Müslümanlığa dönük hizmet veriyorsun, bu ülkede Alevilere,
Hristiyanlara, Musevilere dönük hizmet vermiyorsun. diyebilecek mi acaba?
Böyle bir kurum mu ihdas ediyorsunuz, sizlerin atayacağı kurum?
O açıdan, bakın, siyaset kurumu devrede
olmadan en muhteşem kurumları da ihdas etseniz çalışamaz,
çünkü siyaset kurumu
Dün, Sayın Bahçeli Taş üstünde taş,
baş üstünde baş koymayın. dedi. Bugün, Sayın
Cumhurbaşkanı çıktı, Oraları boşaltıp
uzaktan toplarla vuracağız. diyebildi ki yapılıyor zaten.
Böyle bir iklimde siyaset kurumu devrede değilken hangi kurumu ihdas
edersek edelim arkadaşlar, bir işe yaramaz. Bizlerin burada, çözüm
sürecini, barışı, bir arada yaşama hukukunu devreye sokacak
yeni bir anayasaya ve toplumsal sözleşmeye doğru yürümemiz gerekiyor.
Taş üstünde taş, baş üstünde
baş koymayacağız. sözünü, sufleyi Devlet Bahçelinin verip,
Tayyip Erdoğanın bugün onaylamasıyla bir yere varamayız.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teröristin cenazesine gidenlere sorun onu!
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Askere tuzak
kuran kim?
GARO PAYLAN (Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim. Lütfen hatibi dinleyiniz.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Ankarada
bombayı kim patlattı?
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, temiz bir dille konuşsun, bu kadar tahrik etmesin.
GARO PAYLAN (Devamla) Bakın, günlerdir
halkımın ismini ağzına alarak Sayın
Cumhurbaşkanı çıkıyor, Ermeni ASALA, Ermeni
komitacılar, Ermeni örgütler diye dillendirebiliyor ve bir şer
cephesi ismiyle anıyor. (AK PARTİ sıralarından Doğru
söylüyor sesleri, gürültüler)
Bakın, her halkın ismi, onun onurudur.
Eşitlik Kurumu dediğiniz şey, bunu korumakla yükümlüdür ama
önce biz koruyacağız, bunu siyaset koruyacak. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Paylan.
Aynı mahiyetteki
Sayın İnceöz
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkanım, sataşmadan söz istemeyeceğim ama kayıtlara
girmesi bakımından bunları telaffuz etmek gerekir.
Biraz evvel hatip konuşmasında Devlet
katliam yapıyor, barış isteyen akademisyenler
vesaire vesaire
demek suretiyle Bu kurumlar bunlara karşı çıkacak
mıdır? demiştir. Öncelikle şunu belirtmek lazım:
Terörle çok ciddi anlamda, ciddi şekilde orada polisimiz, askerimiz ve
vatandaşımızın bir duruşu vardır. Bütün kamuoyu
da 78 milyon da buna canıgönülden destek verirken, bunu kesintiye
uğrayacak, inkıtaya uğrayacak şekilde eğer milletin
kürsüsünden bunlar söylenebiliyorsa, dünya kamuoyunun da Parlamentoda demokrasi
anlamında buraya göz dikmesi gerekiyor. Demokrasinin en güzel şekli
burada gösterilendir.
Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hadi ya!
Lütfettiniz!
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
İnceöz.
Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım,
özellikle, maalesef doğu ve güneydoğuda bölücü terör örgütünün orada
yaşayan halklara zulmettiği açık. Bu konuda Sayın Genel
Başkanımızın kamu düzenini oluşturmak ve terörle mücadele
kapsamında kullandığı bir ifadeyi bağlamından
uzaklaştırarak, değerli milletvekillerinin de yanlış
anlamalarına müsaade edecek şekilde kullanmıştır.
Terör örgütüyle yapılan bir mücadeleyi, hukuki ve siyasi meşruiyeti
olan bir mücadeleyi âdeta hukuk dışıymış gibi gösteren
bir anlayışla ifade etmiştir. Bu konuda sataşmadan
dolayı
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Vural, iki
dakika
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Seyfettin
Yılmaz konuşacak.
BAŞKAN Sayın Seyfettin Yılmaz,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Yılmaz, lütfen, cevap
hakkınızı yeni bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde
kullanınız.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
11.-
Adana Milletvekili Seyfettin Yılmazın, İstanbul Milletvekili
Garo Paylanın 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 28inci maddesine bağlı (3) numaralı
fıkrasıyla ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evet, Sayın Genel
Başkanımız Taş üstünde taş, baş üstünde baş
bırakmayın. ifadesini kullanmıştır. Kime
karşı kullanmıştır bunu? Bu devletin
varlığına ve bu milletin bekasına kastedenlere
karşı kullanmıştır. PKK, bir terör örgütüdür. PKK
terör örgütü, bizim askerimizi, polisimizi
Her gün Anadolu
coğrafyasına al bayrağa sarılı tabutlarda şehit
cenazeleri gelecek, orada devletin varlığına kasteden PKK terör
örgütü ayakta duracak; hiçbir devlet bunu kabul etmez. Ama şunu ifade
ediyorum: Bizim bin yıllık kardeşliğimiz var, bunu
birbirinden ayırt etmek lazım. Orada, Sayın Genel
Başkanımız, üç gün mühlet verilerek, devletin
varlığı ve birliği yönünde tavrını net ortaya
koyanlar oradan ayrılarak, orada devletin varlığına
kasteden PKK terör örgütünü kastetmiştir. Bu da bir devletin kendi mevcudiyetini
koruması açısından her ülkenin yapması gereken
uygulamadır.
Şimdi, buradan hem HDPye hem AKPye soruyorum:
Dört yıldır, beş yıldır birbirinizle çözüm süreci
adı altında bir çözüm süreci götürdünüz. Biz beş
yıldır da aynı şeyi söylüyorduk. Beş yıldır
da PKK terör örgütüyle pazarlık yapılmaz. dediğimizde siz,
İmralı-Dolmabahçe arasında AKP-PKK-HDP beraberce mekik
dokudunuz. O gün onların görüşmelerinin bedelini bugün 22-23
yaşındaki vatan evlatları ödüyor. Ne suçu var onların?
Onlar, bu vatanın bekası için uzman çavuş olmuş, polis
olmuş görevlerini yapıyor. Her gün orada, oraya yerleştirilen
bombalarla, çaydanlıklarda yapılan, tüplerde yapılan bombalarla,
evlerde döşenen bombalarla bu vatanın evlatları şehit
oluyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti bunu mu seyredecek?
Altı ay içerisinde 432 tane vatan evladı
şehit oldu. Bunları katledenlere, evet, taş üstünde taş,
baş üstünde baş bırakmayacak şekilde yüce Türk milleti ve
Türk devleti bu mücadeleyi vermek zorundadır.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Yılmaz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Sayın hatip, konuşması sırasında, HDPnin dâhil
olmuş olduğu çözüm sürecinin bugünkü tabloyu
yarattığını ifade ederek sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Baluken.
Siz de, lütfen, cevap hakkınızı yeni
bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde kullanınız.
12.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmazın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şunu ifade edeyim: Taş üstünde taş, baş
üstünde baş bırakılmasın. cümlesi, açık ve net bir
şekilde, devreye konan savaş konseptinde hiçbir ahlaki ve hukuki
kriterin tanınmaması çağrısıdır. (MHP
sıralarından gürültüler)
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
PKKnın yaptığı, ahlaki mi?
İDRİS BALUKEN (Devamla) E, biz bunu
AKPnin de zaten bu şekilde yaptığını ifade ediyoruz.
Adına ne derseniz deyin, terörle mücadele de
deseniz, savaş da deseniz, çatışma da deseniz, yürütmüş
olduğunuz süreçte sizi bağlayan ulusal ve evrensel, uluslararası
hukuk normları, hukuk kriterleri var. Bir coğrafyada terörle mücadele
ediyorum, terörü bitiriyorum diye Taş üstünde taş bırakmam,
baş üstünde baş bırakmam. diyemezsiniz. Derseniz hukuk devleti
olmaktan çıkarsınız.
Diğer taraftan, çözüm sürecinin kendisi zaten
bu yaşanan sıkıntılarla ilgili taş üstüne taş
koymaktı, omuz üstünde olan başları bombadan, silahlardan
korumaktı. Keşke devam etseydi, keşke bir beş yıl daha
konuşmuş olsaydık, bu ölümler olmasaydı. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Kandile söyle
onu, Kandile, buraya değil!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Biz, burada,
hiçbir ölümü meşrulaştıran, hiçbir ölümü birbirinden ayıran
bir tutum içerisinde olmadık. Ama, siyaset kurumu olarak bugün neredeyse
Türkiye'nin her tarafında bir taziye evi, bir taziye çadırı
görüntüsüne seyirci kalmışsak bunun çözümü, önerdiğiniz
şekildeki hukuksuz yöntemlerde değil, bir çıkış
aramaktadır, bir çıkış hamlesini bulabilmektedir.
Ben, özellikle, Sayın Başbakanın
birkaç gün önce yapmış olduğu açıklamayı da en
azından bir yanlışı tekrar tartışmaya açması
açısından buradan olumladım ama maalesef, işte,
Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkıp hiç
tartışılmasına mahal bırakmayacak şekilde Sonuna
kadar savaş, sonuna kadar imhaya devam edeceğiz. diyor. E, bunun
sonucu da maalesef felakettir, faciadır.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Terörün inine girene
kadar devam!
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Raporları (S. Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki diğer
önerge hakkında konuşmak isteyen, Hüseyin Çamak, Mersin Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Çamak. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bir hayalim var:
Sayın Cumhurbaşkanının, Başbakanın,
bakanların ve hatta belediye başkanlarımızın ve
diğer mülki idare amirlerimizin, ülkesinin sokaklarında beraberinde
bir koruma ordusu olmadan, yolların ve kavşakların
tutulmadığı, şehir trafiği felç edilmeden özgürce
dolaşması bir hayalimdir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buradan size bir anımı anlatmak istiyorum
değerli arkadaşlar: 2000 yılında Finlandiyada bir
arkadaş grubuyla gezerken yolumuz pazara düştü. Aramızda Türkçe
konuştuğumuzu gören bir Türk vatandaşımız bize
yaklaştı, Hoş geldiniz. dedi. Biz de tabii, ona sıcak bir
ilgiyle yaklaştık, hoşbeş. Ben ona dedim ki:
Hemşehrim, mutlu musun bu ülkede? Neden mutlu olmayayım? Bak,
şurada beyaz kıyafetli bir kadın dolaşıyor, gördünüz
mü? dedi. Gördüm. dedim. Elinde de file var, alışveriş
yapıyor. O işte Finlandiyanın Cumhurbaşkanı.
Yanında hiç kimse olmadan yalnız başına
alışverişini yapıyor. Biraz sonra bana da gelir. Her
geldiğinde pazarda bana da uğrar. dedi. İşte, ben böyle
bir ülke istiyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sürekli bir şeyler olacağı
endişesiyle yöneticilerimizin rahatça kendi halkının içerisine
çıkmamaları bile ortada ciddi bir sorun olduğunun
kanıtıdır. Aslında bu da yetkililer açısından en
doğal insan haklarını yaşayamama sorunudur. Yani,
görüldüğü gibi sorunlar zincirleme sorunları doğurmaktadır.
Bizler ise nedenleri irdelemek yerine maalesef sadece sonuçlara odaklanıp
zaman kaybetmekteyiz. Mevcut statükonun korunması adına, her
köşesinde bir ölüm korkusu olmayan, kültürel çeşitliliklerimizi
kontrollü kaosla canavarlaştırmayan ve yeniden Yurtta sulh, cihanda
sulh. idealinde olan bir ülke olmamız tek isteğimdir.
Değerli arkadaşlar, hepimizin
yüreğini yakan şiddet sarmalları toplumsal acıların biriken
sonuçlarıdır. Toplumsal acıların nedeni ise insana
verilmeyen bir değer sorunsalı olarak karşımıza
çıkan çeşitli insan hakları ihlalleridir. Böyle durumlarda bu
toplumsal acıların hekimi olabilecek siyasetçilerin, maalesef,
toplumsal umutları hayata döndürebilmek için gayret göstermemeleri
yüzünden memleketimiz bu hâldedir.
Nitekim, bir yanda ölüm ve öldürmek kutsanırken
bir yandan da anaların acı çığlıklarının
inlediği ülkemizde olduğu gibi iç huzurun ağır yaralı
olduğu durumlarda acı çekilmemesi için başvurulabilecek iki
alternatif vardır: Bunlardan ilki, o ülkenin kucağında
cebelleşen umutların fark edilebileceği bir yoğun
bakım ünitesidir, diğeri ise sadece fişi çekerek tüm
umutların sonlandırılabileceği bir ötenazi servisidir.
Burada kılıç ve neşter arasındaki yaşamsal tercihe
mazhar olan hekimin kılıçla kuşanması, aslında Nazi
cerrahı Josef Mengele örneğinde görülebileceği gibi bir
çeşit farkındasız bir harakiridir.
Sayın milletvekillerim, bu hafta, biliyorsunuz
Kanser Haftası. Araştırmalar her 4 kişiden 1inin kanser
olabileceğini gösterir. Siyasetüstü bir konuda devletin sağlık
hizmetlerini ulaşılabilir, nitelikli, eşit ve ücretsiz olarak
her vatandaşımıza sunması, en temel insan hakkı ve
devletin asli görevidir.
Gelin, bu umutlar daha fazla can çekişmesin.
Tüm enerjimizi asla sonu gelmeyecek bir kaosa kurban vermektense tam
anlamıyla demokrat ve insan haklarına dayalı bir memleket
idealiyle çalışalım. Adımız ne olursa olsun
soyadımızın Türkiye olduğunun
farkındalığıyla kucaklaşabileceğimiz insanca bir
ortam yaratmak için uğraşalım.
Ünlü düşünür Sokratesin günümüze
ışık tutacak anlamlı bir sözüyle konuşmamı
tamamlamak isterim: Haksızlığı aramak için lamba kullanmak
gerekmez. Yüreğinizdeki ışığı görmeniz
dileğiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çamak.
Aynı mahiyetteki iki önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra sayılı
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 28inci maddesinin (3)üncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
ve arkadaşları
"(3) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (II) sayılı Cetvelin
"B) Özel Bütçeli Diğer İdareler" bölümünde yer alan
"Türkiye İnsan Hakları Kurumu" ibaresi "Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu" şeklinde
değiştirilmiştir."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak isteyen
Mehmet Parsak, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Parsak. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Aziz Türk milleti,
saygıdeğer milletvekilleri; 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 28inci maddesinin (3)üncü fıkrasına
istinaden verdiğimiz önergeyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle gazi
Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, her yıl 5-12 Nisan
tarihleri arasında kutlamakta olduğumuz ve dün Avukatlar Günüyle
başlayan Avukatlar Haftasının tüm meslektaşlarıma ve
yargı camiasına hayırlı olmasını dilerim.
Değerli milletvekilleri, bugün insan hakları ve
eşitlikle ilgili bir kurumun kanun tasarısını
görüşürken yine bugün 50 milyona yakın Türk
vatandaşının kimlik bilgilerinin İnternete
sızdırılmış olduğunun haberini almış
bulunmaktayız. Bu olay, insan hakları adına hepimizi
dehşete düşüren çok vahim ve önemli bir olaydır. Kimlik
bilgilerimizin ve kişisel verilerimizin güvenliği ve korunması,
Hükûmetin insan hakları çerçevesindeki önemli görevleri
arasındadır. Daha geçtiğimiz günlerde muhalefetin yoğun
çekince ve eleştirilerine rağmen çoğunluk milletvekillerinin
oylarıyla kabul edilen bir yasa ortadayken bugün
karşılaştığımız bu durum, muhalefet olarak
eleştiri ve çekincelerimizde ne kadar haklı olduğumuzu bir kez
daha ortaya koymaktadır.
Kıymetli milletvekilleri, bu yüce çatı
altında görüşmekte olduğumuz kanunların gerekli olan her
bir maddesine yönelik haklı eleştirilerimizi şimdiye kadar hep
dile getirdik, bundan sonra da dile getirmeye devam edeceğiz, belki sonuç
yine değişmeyecek. Biz burada kritik hususlara dikkat çekmeye
çalışırken tasarıya vereceği oy belli olan
milletvekilleri, kuliste çaylarını yudumlamaya, oylama
başlayınca da Genel Kurula koşmaya devam edecekler. Belki de
yarın, bugün yaşanan kimlik bilgilerinin
sızdırılması olayı gibi vahim bir olayı daha
yaşayacağız ama ellerin kaldırılıp indirilmesi
sporundan ibaret sözde demokrasi anlayışı, kendi kendini yok
etmeye devam edecek. Ancak günü geldiğinde Türk milletinin de o helal
elleriyle sorumlulara gerekli cevabı vereceği
unutulmamalıdır.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Veriyor, veriyor! Sen
kendine bak! Kaç defa geliyorsun be, kaç defa geliyorsun!
MEHMET PARSAK (Devamla) Sayın milletvekilleri,
2012 yılında Türkiye İnsan Hakları Kurumu adı
altında bir kurum zaten kurulmuştu.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Millete ne laf
söylüyorsun! Herkes ne yaptığını biliyor, seçilip oy
alıp geliyor buraya!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
lütfen
MEHMET PARSAK (Devamla) Aradan dört yıl bile
geçmemesine rağmen kurumun isminin Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu şeklinde değiştirilerek sanki yeni bir
kurum kuruluyormuş gibi yapılması, her şeyden önce o çok
önemsenen yasama ekonomisiyle çatışmaktadır. Ancak sorun bununla
da sınırlı değildir. Özellikle oluşturulması
öngörülen İnsan Hakları Kurulunda
milyonlarca seçmenin oyunu almış partimiz MHPnin âdeta yok
sayılması, demokrasi açısından da asla kabul edilecek bir
durum değildir.
Kanun tasarısında daha pek çok sorun
alanının olduğu da aşikâr ancak asıl
sıkıntının zihniyet sıkıntısı
olduğunu da bir kere daha ifade etmek durumundayım. Gerek bu
tasarıda gerekse Kişisel Verilerin Korunması Kanunu
Tasarısında Cumhurbaşkanına ilgili kurullara üye ataması
yetkisi verilmesi ve bu kurumların ilişkili olmadıkları
hâlde Cumhurbaşkanına yıllık faaliyet raporu sunması,
seçilmiş krallık sisteminin âdeta altyapı
hazırlıkları durumundadır.
Son olarak vurgulamak isterim ki iktidarın
uzlaşmaya yanaşmayan tutumundan dolayı bu yüce Meclis verimli
çalışamamaktadır. Bu durumun da yine aynı sinsi amaca
yönelik yani seçilmiş krallık sisteminin âdeta psikolojik zeminini
oluşturma amacına yönelik olduğu da dikkatlerden
kaçmamaktadır. Daha açık bir ifadeyle, yüce milletimize
Görüyorsunuz, Meclis verimli çalışmıyor, parlamenter sistem
artık tıkandı, yeni anayasa ve başkanlık sistemi
kaçınılmaz oldu. mesajı vermeye yönelik bir algı
operasyonuyla karşı karşıya olduğumuzu
düşünmekteyiz. Ancak, ne yapılırsa yapılsın, Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün dediği gibi Türk milleti zekidir. ve bu algı
operasyonlarına asla kanmayacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de her zaman
olduğu gibi sorumlu siyaset anlayışımızla Türk milleti
için siyasi mücadelemizden bir an olsun geri durmayacağız.
Sözlerime son verirken Gazi Meclisi ve sayın
heyetinizi bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Parsak.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
28inci maddeye bağlı (3) numaralı
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
28inci maddeye bağlı (3) numaralı fıkra kabul
edilmiştir.
Birleşime saat 20.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.31
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
149
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon
yerinde.
Hükûmet
yerinde.
28inci
maddeye bağlı (4)üncü fıkra üzerinde ikisi aynı mahiyette
olmak üzere üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Tasarının Yürürlükten kaldırılan ve
değiştirilen hükümler başlıklı 28inci maddesinin
(4)üncü fıkrasında yer alan anılan ibaresinin söz konusu
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Deniz
Depboylu Erkan
Haberal Ruhi
Ersoy
Aydın Ankara Osmaniye
Mehmet
Erdoğan Kadir
Koçdemir Kamil
Aydın
Muğla Bursa
Erzurum
BAŞKAN Şimdi okutacağım iki
önerge, aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 28inci maddesinin (4)üncü
fıkrasının tasarıdan çıkartılmasını arz
ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel İdris
Baluken Alican
Önlü
Diyarbakır Diyarbakır Tunceli
Bedia
Özgökçe Ertan Behçet
Yıldırım Ayhan
Bilgen
Van Adıyaman Kars
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Şenal
Sarıhan Mehmet
Gökdağ Okan
Gaytancıoğlu
Ankara Gaziantep Edirne
İbrahim
Özdiş Bülent
Öz Gülay
Yedekci
Adana Çanakkale İstanbul
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergelere
Komisyon katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki iki önerge
hakkında önerge sahiplerine söz vereceğim.
İlk konuşmacı, Şenal
Sarıhan, Ankara Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Sarıhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Sarıhan, süreniz beş
dakikadır.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Değerli
Başkanım, değerli kâtip üye arkadaşlarım, milletvekili
arkadaşlarım ve yazman arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün konuştuğumuz bu yasa
tasarısı üzerinde birkaç kez söz aldım, düşüncelerimi ifade
etmeye çalıştım. Bunların bir kısmının
yeniden söylenmiş olmasının
bağışlanmasını rica ediyorum ama altını
çizmek istediğim, tekrar dikkatinize sunmak istediğim bazı
noktalar var.
Bildiğiniz gibi bu tasarı, iki ana temel
noktaya dayanıyor ya da uluslararası iki sözleşmeden
kaynaklanıyor. Bunlardan birisi, Paris Sözleşmesi -Paris
İlkeleri diye andığımız ya da Paris Prensipleri
diye anmış olduğumuz ilkeler- bir diğeri ise
İşkence ve Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele ve Cezaya
Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi. Bu
sözleşmeyi 2012 yılı itibarıyla onaylamış
buluyoruz ve buna bağlı olarak da daha önce Türkiye İnsan
Hakları Kurumunu oluşturmuş bulunuyoruz. Ancak, özellikle
işkencenin önlenmesine ilişkin sözleşmeden kaynaklı olarak
insan hakları konusunda var olan yasada yeterli bir düzenlemenin
bulunmaması ve bu konuda çalışmaların eksik
bırakılmış olması nedeniyle bir türlü akredite
olmayı başaramadık. Hem akredite olmak hem de her ne kadar
iktidar partisi bunu sadece vize sorununa dayandırıyorsa da vize
sorunundan çıkararak genel anlamda insan haklarının
korunmasını sağlamak için bir ulusal mekanizmayı,
sağlıklı bir ulusal mekanizmayı kurmak amacı
içindeyiz.
Şimdi, bu amaç doğrultusunda yola
çıktığımızda Türkiyenin gerçeklerini,
yaşadığımız gerçekleri de kısaca anımsamak
gerekir. Ayrımcılık konusunda farklı düşüncelerimizi
ya da var olan düşüncelerimizi sıkça ifade ettik. Ben, şimdi,
işkenceyle ilgili olarak nasıl bir tablo var önümüzde, bunu söylemek
istiyorum. Hem gözaltı merkezlerimizde hem tutukevlerimizde her yıl
fazlasıyla sayısı artmakta olan kötü muamele iddiaları var,
işkence iddiaları var. Bu iddialar karşısında,
örneğin 2014 yılında gözaltında gözaltı yerleri
dışında uygulanan, köy korucuları tarafından birçok
yerde gerçekleştirilen, cezaevlerinde gerçekleşen işkence ve
kötü muamele olaylarında 141i çocuk olmak üzere 1.469 kişi
mağdur edilmiş durumda. Aynı zamanda, özel güvenlik görevlileri
tarafından şiddet uygulandığı iddiaları çokça
var. Gözaltına alınanların gözaltına alınmaya
başladıkları andan itibaren gözaltı merkezlerinde,
sığınmacıların kabul edildikleri kabul merkezlerinde
işkence ve kötü muameleye uğradıkları iddiaları var ve
bunların toplam sayısı 3.411 bu 2014 yılı içinde. 2015
ve 2016ya ilişkin elimizde sağlıklı, doğru diye
verebileceğimiz veriler yok ama ne yazık ki bunların artmakta
olduğunu, en azından sığınmacıların
sayısı oranında, en azından gözaltı ve tutuklama
işlemlerinin yoğun bir biçimde devam ediyor oluşu nedeniyle
bunların arttığını biliyoruz. Şimdi, biz bu
mekanizmayla, kuracağımız bu ulusal mekanizmayla ne
yapacağız? Etkin soruşturmayı gerçekleştireceğiz.
Değerli arkadaşlar, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin 1983 yılında verilmiş Silver ve
Diğerleri adıyla bir kararı var. Bu kararın özü
şudur: Bireyler, herhangi bir biçimde kötü muameleye
uğradıklarını ya da işkenceye
uğradıklarını iddia ederlerse bu iddiayı sadece
yargı önünde değil, kendi ülkelerindeki ulusal koruma
mekanizmaları önünde de ileri sürebilmeliler ve yargı makamına
yansımadan, koruma mekanizmalarının vasıtasıyla
işkencenin önüne geçilmeli. Türkiyede işkencenin önlenmesi konusunda
aslında çok uzun bir mücadele verildi. Bu mücadelenin sonucunda da bugünkü
sayının daha az bir sayı olduğunu söyleyebiliriz. Ama, bunu
daha da ortadan kaldırmak, bu iddialardan kurtulmak için hepimizin bu tür
ulusal koruma mekanizmalarının sağlıklı bir biçimde
kurulmasına omuz vermemiz, güç vermemiz gerekir.
Ne yazık ki sürem bitti. Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Sarıhan.
Aynı mahiyetteki diğer önerge
hakkında konuşmak isteyen, Ayhan Bilgen, Kars Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son maddelere geldik. Bu madde, üzerinde
konuşacağım 28inci maddenin 4üncü fıkrası, dün ilga
ettiğimiz kurumun personelinin, kadrolarının iptali üzerine.
Bu kurumun -dün de ifade ettiğim gibi-
öncesinde yani bugün artık mülga pozisyonundaki kurumun öncesinde
Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı
vardı ve Türkiye, geçtiğimiz yıllarda ciddi bir Anayasa
tartışması yaptı. Bu Anayasa tartışmaları
sırasında Başbakanlık İnsan Hakları
Başkanlığı da çok doğal olarak, haklı olarak
Anayasa gibi, insan haklarını, demokratikleşmeyi doğrudan
ilgilendiren bir konuda görüş belirtti. Bu görüş belirtmeden sonra,
Mecliste hatırlayacaksınız- açık olan İnternet
sayfasındaki öneriler kapandı yani web sayfasında Anayasa sürecine
şeffaf katılımla ilgili mekanizma ortadan kalktı.
Şimdi, bir ülke düşünün ki anayasası
yeniden yapılıyor olacak, darbe anayasasından
çıkış iddiası olacak ve bir insan hakları kurumu hem
de hiçbir akreditasyon sorunu olmayan bir kurum da görüş belirtmiş
olacak ve bu sürecin şeffaflığının ortadan
kalkmasına bu, vesile olacak. Başka örnekler de var, aslında
bugüne gelelim; şu anda mültecilerle ilgili sorun, galiba insan
hakları alanının en ciddi sorunlardan biri. Türkiye, çok kritik
bir anlaşma yapıyor, bu anlaşmayla ilgili bugünkü İnsan
Hakları Kurumunun somut, pratik bir öneride bulunma imkânı var
mı, böyle bir özgürlüğü, böyle bir yetkisi var mı, kendinde
böyle bir güç hissediyor mu? Düşünün ki, şimdi
yaptığımız yasada neredeyse bütün maddeler ayrımcılık
üzerine kurgulanmış, biz resmen mülteciler üzerinde
ayrımcılık uygulayan bir anlaşmaya imza attık.
Pakistanlı, Afganistanlı mültecileri alacağız; tamam,
buraya kadar anlaşılır ama Suriyelilerin de bir
kısmını alacağız ama başka Suriyelileri vereceğiz.
Hangi Suriyelileri alacağız ve hangi Suriyelileri vereceğiz?
Baktığınızda çok net görüyorsunuz, muhtemelen eğitim
düzeyi yüksek, nitelikli iş gücü kapasitesi olanları Avrupalılar
seçerek alacaklar; istemediklerini, kriminal gördüklerini ya da kendileri için
yük gördüklerini de Türkiyeye geri gönderecekler.
Şimdi, bu kadar ciddi ayrımcılık
içeren bir düzenleme karşısında Paris Prensiplerine göre
kurulmuş bir kurumun sessiz kalması, seyirci kalması kabul
edilebilir bir durum olabilir mi? Bu kurumun yani mülga kurumun web sitesinde
çok güzel bir değerlendirme var, girişinde deniyor ki: 1990lı
yıllarda bu önleme mekanizmaları kuruldu, insan hakları
bağımsız kurumları mekanizmaları oluşturuldu.
Bunların Paris Prensiplerine uygun olması için iki şey çok önemlidir:
Biri etkililik, ikincisi de devamlılık. Garabete bakın ki bunu
İnternet sitesinde duyuran bu kurumun devamlılığı
mümkün olmadı. Ve Türkiyenin taahhütte bulunduğu,
imzaladığı protokoller, sözleşmeler neredeyse bunların
tamamında yükümlülük altına girmesi bir tarafa bırakılarak
kurum, sadece isim değişikliği yapmış olmadı,
imzaladığı protokollerde çok somut taahhütte bulundu. Mesela
işkenceyi önlemeyle ilgili mekanizmalar şimdi yeni kanunda yok. Bu
kurul işkenceyle ilgili çalıştığında Evet, genel
olarak insan haklarının içerisine işkenceyle ilgili
çalışmalar girer. diyerek geçiştireceğiz. Ama
başlangıcı dışında, 1inci maddesi
dışında insan haklarıyla ilgili hiçbir vurgu yok.
Tekrar bu durumu dikkatlerinize sunuyor,
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bilgen.
Aynı mahiyetteki iki önergeyi
oylarınıza sunuyorum
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Karar yeter sayısı talebi
vardır. Oylamada karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeleri kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.47
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR (Elâzığ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
149
sıra sayılı Kanun Tasarısının 28inci maddesine
bağlı (4)üncü fıkrası üzerinde aynı mahiyette olan
Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan ve arkadaşlarının
önergesi ile Kars Milletvekili Ayhan Bilgen ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, önergeleri tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeleri
kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır,
önergeler kabul edilmemiştir.
Tasarının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon
yerinde.
Hükûmet
yerinde.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 149 sıra sayılı Tasarının Yürürlükten
kaldırılan ve değiştirilen hükümler
başlıklı 28inci maddesinin (4)üncü fıkrasında yer
alan anılan ibaresinin söz konusu şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Kamil Aydın (Erzurum) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Kamil Aydın, Erzurum Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Aydın. (MHP
sıralarından alkışlar)
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; 149 sıra sayılı Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 28inci maddesinin (4)üncü fıkrasıyla
ilgili MHP adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Efendim, ilgili maddeyi, ben çok kısa, bu kadar
süre içerisinde bir
Biliyorsunuz, ciltlerce yazılan kitaplarda
söylenilmeyen şeyler kıssadan hisselerle, fıkralarla çok rahat
bir şekilde ifade edilir. Şimdi, ben de maddeyle ilgili
konuşmama girmeden önce bir fıkra anlatmak istiyorum gecenin bu
saatinde. Erzurum bu bağlamda, kıssadan hisseleri
fıkralaştırma noktasında çok zengin bir kültüre sahip,
gerçekten bu anlamda çok yetkin şahsiyetlerimiz var. Şimdiden
onları rahmetle anıyorum; Naim Hocamızı, Teyo
pehlivanımızı, Fereze teyzemizi ve Gullebi
Turanımızı, hatta Rıza kardeşimizi.
Şimdi, Rıza diye muzip bir çocuğumuz
var, ilkokula gidiyor değerli milletvekilleri ama muzip bir çocuk.
Akşam geliyor, baba, bir türlü yakalayamıyor, bunun muzipliğini
yakalayacak. Oğlum dersler nasıldı? İyiydi baba, her
şey güzeldi. Yine, bir gün diyor ki: Oğlum, gel bakayım, hangi
dersleri gördünüz? Defterlerini al, gel yanıma. Rıza geliyor. Ne
yaptınız bugün? Baba, matematik." Matematikte hangi konuyu
işlediniz oğlum? Dedi ki: Kerrat cetveli baba. Oğlum, kerrat
cetvelinde neyi işlediniz? Baba, 3leri işledik. Bakıyor ki
Rıza, baba derinleştirecek sorgulamayı. Peki, oğlum, sana
bir tane sorayım." diyor, 3 kere 3 demeye kalmıyor, Rıza
diyor ki: Bir dakika baba, sayılara henüz geçmedik. Öğretmenimiz,
şimdilik, kaidesini öğretti bize." Oğlum, kerrat
cetvelinin kaidesi ne? diyor. Diyor ki: Baba, bilmiyor musun sen? Dıt
dırı dıt dıt, dıt dırı dıt dıt.
Yani, 2 kere 2, 4; 2 kere 3, 6 gibi.
Şimdi, gerçekten, ben bu kanunla ilgili bizim
şu andaki faaliyetlerimizi, biraz bu işin kaidesinde olduğumuzu
bilerek söylüyorum. Maalesef, Kopenhag Kriterlerinden başlayın,
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinden başlayın, Venedik,
İstanbul Sözleşmesinden başlayın; kâğıt üzerinde
teorik olarak demokrasinin bütün kurul ve kurumlarıyla ilgili her
şeyiyle söyleyecek bir şey buluyoruz ama maalesef, uygulamada bir
türlü mevzuya giremiyoruz, Rızanın giremediği gibi, biz hep
sadece kaide, teori kısmındayız.
Arkadaşlar, bakın, Bunu nereden
biliyorsunuz? diyeceksiniz. Bunu nereden biliyoruz, biliyor musunuz?
Uygulamalarınızdan biliyoruz çok net bir şekilde. Değerli
milletvekilleri, Hükûmetimiz her vesileyle
Demokrasi elbette ki kurullarla,
kurallarla işler, kurumları kurmak güzeldir ama bu kurumları
işler hâle getirmek lazım. İnsan hakları da öyle bir
şey, bunu da işler hâle getirmemiz için sadece biz ve onlar
mantığıyla hareket etmeden, herkesi kucaklayan, muhalefeti de
dikkate alarak bu kurumu oluşturan bütün yetkilerin
paylaşımı noktasında herkese eşit derecede sorumluluk
veren bir yapıyla ancak başarırız; yoksa bugüne kadar
yaptığımız birçok icraattaki gibi -Hükûmetin- akşam
söylediğimizi sabah tekzip etmek zorunda kalırız. Bunun
örnekleri çok yaşandı. İnanın, vakit kaybı
olmasın artık. Biz gerçekten amacına uygun birtakım
faaliyetlerde bulunacaksak, hep birlikte, biz ve onlar diye düşünen,
sürekli yüzde 49 tekrarı yaparak yüzde 51i yok sayan bir mantıkla,
inanın, ortak bir adım atamayız. Bunu bugüne kadarki
bürokrasideki atamalardan biliyoruz, sendikal hareketlerden biliyoruz. O kadar
yandaşçılık yapılıyor ki liyakat, ehliyet tamamen bir
kenara bırakılıyor; hiç de liyakati olmayan, ehliyeti olmayan
insanlar birtakım makamlara getirilerek o makamlarda yaşanan
uyumsuzluklardan dolayı Türkiye Cumhuriyeti devleti gerçekten vakit
kaybına uğruyor. Bundan sonra yapacağımız her
şeyi sadece Avrupa Birliği uyum yasalarına kendimizi -efendim-
adadık, biz yerine getiriyoruz. söyleminden ziyade, bunu icraata
geçirelim, hep birlikte Türkiyemizi daha ileriye, daha müreffeh noktalara
taşıyalım diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Aydın.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
28inci maddeye bağlı (4) numaralı
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
28inci maddeye bağlı (4) numaralı fıkra kabul
edilmiştir.
Şimdi, 28inci maddeye bağlı (5)
numaralı fıkra üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç
önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 28inci maddesinin (5)inci fıkrasında
yer alan sayılı ibaresinden sonra 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanunu, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu, 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu, 2914
sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu, 5434 sayılı T.C.
Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun Ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması, Devlet
Memurları ve Diğer Kamu Görevlilerine Memuriyet Taban
Aylığı Ve Kıdem Aylığı ile Ek Tazminat
Ödenmesi Hakkında ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Deniz
Depboylu Erkan
Haberal Ruhi
Ersoy
Aydın Ankara
Osmaniye
Mehmet
Erdoğan Kadir
Koçdemir Muharrem
Varlı
Muğla
Bursa Adana
BAŞKAN Şimdi okutacağım iki önerge,
aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim.
Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra sayılı
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 28inci maddesinin (5)inci
fıkrasının tasarıdan çıkartılmasını arz
ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel İdris
Baluken Sibel
Yiğitalp
Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır
Bedia
Özgökçe Ertan Behçet
Yıldırım Mahmut
Celadet Gaydalı
Van Adıyaman Bitlis
Filiz
Kerestecioğlu Demir
İstanbul
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Şenal
Sarıhan Okan
Gaytancıoğlu İbrahim
Özdiş
Ankara Edirne Adana
Mehmet
Gökdağ Bülent
Öz Gülay
Yedekci
Gaziantep Çanakkale İstanbul
Özkan
Yalım
Uşak
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki iki önerge
hakkında konuşmak isteyen sayın milletvekillerine söz
vereceğim.
Özkan Yalım, Uşak Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yalım. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim
Başkanım.
Sayın Divan, sayın bakanlar, değerli
çalışma arkadaşlarım, yüce Meclis ve de Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarımız; 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 28inci maddesinin 5 no.lu fıkrasında
27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek
10uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan Türkiye İnsan
Hakları Kurumu ibaresi Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu şeklinde değiştirilmiştir. Evet, eşitlikten
bahsediyoruz, çok güzel. Peki, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının haklarını, ilk önce kendi
vatandaşlarımızın haklarını savunmak bizim, yüce
Meclisin ve de Türkiye Cumhuriyetinin, bizi yöneten AKPnin, şu anda
devleti yöneten AKPnin bence yapması gereken en önemli görevlerindendir.
Değerli arkadaşlarım, ilk önce, 2015
sonu itibarıyla dört yıl aradan sonra işsizlik 11,4 oldu, çift
haneli rakamlara ulaştı. İnsan haklarını
koruyacağız, Türkiye Cumhuriyetinin haklarını koruyacağız,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının haklarını
koruyacağız ama bu insanların haklarını korurken
başkalarına iş konusunda peşkeş çekip Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşının işsizlik oranının daha
da fazlalaştığını görebileceğiz. Neden? Çünkü,
iş yerlerinde yüzde 10 yabancıya yani mültecilere kontenjan geliyor.
Peki, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının haklarını
savunmak, bizim boynumuzun borcu değil mi? Onun için, yüce Meclise,
Hükûmete, bakanlara ve de milletvekili arkadaşlarıma tekrar
sesleniyorum: İlk önce, kendi vatandaşımız olan Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarının haklarını savunmak
zorundayız. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
haklarını savunmadığımızı veya az
savunduğumuzu, on dört yıldır AKP Hükûmetinin
yaptıklarını şöyle bir gözden geçirelim.
Bakın, eğitime en az para ayıran
ülkelerden biriyiz; sıralamada 20 küsur, yani elimdeki listede sonuncu
sıradayız. İzlanda 1inci, Türkiye sonuncu. Eğitime en az
para ayıran ülke durumundayız.
NECİP KALKAN (İzmir) Kaç para görünüyor
orada Allah aşkına? Yanlışlık var orada.
ÖZKAN YALIM (Devamla) Bakın, bunu biraz sonra
size takdim ederim.
Sizler on dört yıllık Hükûmet döneminizde
böbürleniyorsunuz Sağlıkta devrim yaptık. diye; güzel, çok
güzel. Ben de size istatistik olarak konuşacağım çünkü rakamsal
ve istatistik konuşmayı hiç sevmiyorum! Onun için,
Sağlıkta devrim yaptık. dediniz ya, ben de diyorum ki
Sağlığa, sağlık bütçesine en az para ayıran
ülkelerden biriyiz. Bakın, ABD 1inci, yine Türkiye sonuncu. Bunu biraz
sonra, konuşmam bittikten sonra isteyen bütün milletvekili
arkadaşlarıma dağıtabilirim.
Artı, bebek ölümlerinde en üst
sıralardayız aynı şekilde; geçiyorum
Ekonomi çok iyi ya on
dört yıldır; evet, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
haklarını savunuyorsunuz
Ekonomi çok iyi olduğundan boşanan
çift sayısı 2000 yılında 30 bin iken 2014
yılının sonunda kaç oldu biliyor musunuz arkadaşlar? 130
bin oldu. Yani bu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
haklarını çok savunduğumuzdan ileri geliyor! İşte,
bundan dolayı
Eşitlik; evet, bizim yapmamız gereken,
eşitliği sağlamak, Avrupada yaşayan insanlar gibi Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarının da haklarını savunup
eşitliğini sağlamaktır.
Cezaevleri aynı şekilde. Bakın,
cezaevlerinde yatan kişiler şu anda kaç oldu biliyor musunuz? On iki
on üç yılda yaklaşık yüzde 196 arttı. Eşitlikten
bahsediyoruz! Aynı şekilde, eşitlikten bahsederken,
yükseköğrenimde, bakın, Kore 1inci, Türkiye sondan 3üncü.
Devam edelim -sürem bitmek üzere- Türkiyedeki
eğitim süresinde yani en çok okuyan kişiler sıralamasında
186ncı sıradayız aynı şekilde. Daha bununla birlikte
AR-GEye yatırımda, o da aynı şekilde, İsrail 1inci,
Türkiye sondan 5inci.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) On beş yılda
15 seçim oldu, hepsini AK PARTİ kazandı, bu da gerçek. CHP hiçbirini
kazanamadı.
ÖZKAN YALIM (Devamla) Gel, gel, sana hepsini
anlatacağım Osman Bey, burada ezilme.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZKAN YALIM (Devamla) Bak, rakamlar seni eziyor
Osman Bey, eziliyorsun. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) On beş yılda
15 seçim oldu, hepsini AK PARTİ kazandı, CHP hiç kazanamadı. Bu
da gerçek.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yalım.
ÖZKAN YALIM (Devamla) Osman Bey, on dört
yılda insanları siz boşattınız, insanlar
işsizlikten boşandı. İşte, on dört yılda ne hâle
geldiğinizi gördünüz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) On beş yılda
15 seçim, hepsini AK PARTİ kazandı, CHP kazanamadı.
ÖZKAN YALIM (Devamla) Seçim kazanmakla
insanların boşanması, insanların işsizliği
önlenmez.
BAŞKAN Sayın Yalım, teşekkür
ederim.
Aynı mahiyetteki diğer önerge
hakkında konuşmak isteyen, Filiz Kerestecioğlu Demir.
Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu Demir. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri; Türkiye İnsan
Hakları Kurumunun Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
şeklinde değiştirilmesiyle ilgili, bu maddeyle ilgili önergede
söz almış bulunuyorum.
Siyasetçiler, toplumu etkileme amacı güden
yazarlar, sık sık, kadınların nasıl var olması
gerektiğini tarif ediyor ve kadın gibi olmanın
aşağılayıcı bir şey olduğunu ifade etmekten
de hiç mi hiç çekinmiyorlar. Özellikle de siyaset içindeyseniz ya size
kadın olmanız sebebiyle sataşılıyor ya da erkekler
arasındaki laf atışmalarında açık
aşağılamalara maruz kalıyorsunuz. Erkekler, birçok yerde
olduğu gibi, siyasette de kadınlarla eşitlenmeyi aslında
kabul etmiyorlar ve istemiyorlar. Söz konusu aşağılamalar,
cinsiyetçi ifadeler kesinlikle rastlantısal sözler değiller.
İktidarla, erkek egemenliğiyle bu sözler arasında sistematik bir
ilişki var ve her birimizin hayatlarını,
alışkanlıklarını da etkiliyor. Üstelik bu sözleri sarf
edenler, herhangi birileri de değiller; kamu yetkilileri, siyasetçiler,
gazetelerde her gün sayfa sayfa yazılar yazanlar, âdeta öldürülen,
tecavüze uğrayan kadınlardan hesap soruyorlar, arzu ettikleri ya da
tarife uymayan kadınları hedef gösteriyorlar. Öyle bir durumla
karşı karşıyayız ki âdeta nefret
yarıştırıp tiraj artıranlar, kadın katline bahane
arıyorlar. Oysa bahane aramaya lüzum yok. Zaten kadın olmak
katledilmeye yetiyor. Saçını boyatmak, yeni elbise almak, yemek
yapmamak şiddete mazeret olabiliyor. Yargı da bu mazeretin koluna
girince indirimler art arda geliyor. Özellikle son dönemlerde yargıda
gerçekten çok ciddi ihlaller görüyoruz bu ayrımcılıklar ve
kadınlara yönelik şiddet konusunda verilen kararlarda.
Kendisi başlı
başına bir şiddet olan cinsiyetçi söylemlerin,
kadınların mücadelesini sakatladığı bir gerçek.
Özellikle kamuoyunda bilinen kişilerin ve siyasetçilerin bu tür cinsiyetçi
söylemleri kullanmalarının kadına yönelik şiddeti
körüklediğini defalarca ifade ettik. Ayrıca özellikle Türkiye Büyük
Millet Meclisinde olan kadınların da Bu, benim
Cumhurbaşkanım, bu, benim parti başkanım, bu, benim
Başbakanım. demeden gerçekten cinsiyetçi olan söylemleri
eleştirmeleri ve birbirleriyle dayanışma içerisinde
olmaları önem taşıyor. Diğer yandan da her dönemde Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlarının kadına yönelik şiddete
karşı bu şiddeti önemsizleştiren ve Bu, bir algı
sorunudur. diyen söylemler yerine, onun yerine gerçekten cinsiyetçi ve
kadınları aşağılayıcı söylemleriyle
şiddeti kışkırtan erkeklere karşı tavır
almaları gerekiyor.
NURSEL REYHANLIOĞLU
(Kahramanmaraş) Bakana söylediği şeye ne diyorsunuz?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Biz bu nedenle özellikle ne
eşitliğe ne ayrımcılık kriterlerine ne insan
haklarına uymasa da bugünkü kanunda en azından bu kurulun,
eşitlik sağlayabilmesi için en azından yarısının
kadınlardan oluşması gerektiğini düşünüyoruz.
Saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kerestecioğlu Demir.
Aynı mahiyetteki iki önergeyi
oylarınıza sunacağım
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı talebi vardır. O nedenle oylamada karar yeter
sayısını arayacağım.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 149 sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısının 28inci maddesinin
(5)inci fıkrasında yer alan sayılı ibaresinden sonra
657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926 Sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 2802 Sayılı Hakimler ve
Savcılar Kanunu, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu,
5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer
Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması, Devlet Memurları ve Diğer Kamu Görevlilerine
Memuriyet Taban Aylığı Ve Kıdem Aylığı ile
Ek Tazminat Ödenmesi Hakkında ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Muharrem Varlı (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FATMA
BENLİ (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen, Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Varlı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 28inci
maddenin (5)inci fıkrasıyla alakalı vermiş olduğumuz
önerge üzerinde söz aldım.
Bu -dünkü konuşmamda da söylemiştim-
Avrupa Birliğinin bize dayattığı, bizim de böyle bir
eziklikle, bir acelecilikle yeniden yapılandırarak Avrupa
Birliğinin gözüne girmek, Avrupa Birliğine kabul ettirmek adına
çıkardığımız bir yasa. Tabii, dün de söylemiştim,
bizim Avrupa Birliğinden insan hakları konusunda, Avrupalılardan
insan hakları konusunda alabileceğimiz hiçbir şey yok çünkü
onlar bu konuda sınıfta kalmışlar geçmiş
yıllarda, hâlâ da sınıfta kalmaya da devam ediyorlar.
Yani dünkü konuşmamda şunu
atlamışım: Burada birçok kez başka şeyler, konular
gündeme getirilmesine rağmen, belki de dünyada en büyük
soykırımdır 1912 Balkan Harbinden sonra oradaki Türklerin
tekrar ana yurda dönüşleriyle alakalı yaşadıkları
ölümler, dünyanın belki de en büyük soykırımıdır. 3,5
milyon Türk nüfusunun o dönemde hastalıktan, yaşlılıktan,
kaçarken kiminin de düşman tarafından öldürüldüğünü biliyoruz
ama bunlar hiç bu kürsüde konuşulmuyor; başka şeyler sürekli
gündeme getiriliyor ama bunlar getirilmiyor. Tabii, bunları söylerken
biraz da kendimize öz eleştiri yapmamız lazım değerli
arkadaşlar. Yani özellikle iktidar partisi hep İslami referanslar
veriyor ya, ben de İslami referanslar üzerinden biraz öz eleştiri
yapmak istiyorum.
Bakınız, Peygamber Efendimiz (SAV) Hazreti
Muhammed Mustafa, 63 yaşında vefat ettiğinde çok bir mal
varlığı yoktu, hatta belki çocuklarına kalacak bir
mirası bile yoktu. Hazreti Ömeri hatırlayalım. Hazreti Ömer,
devletin işinde devletin mumunu, kendi işinde kendi mumunu yakacak
kadar adaletli bir insandı. Peki şu anda devleti yönetenler, devlet
kademesinde görev yapanlar, acaba bu adaletten kendilerine biraz pay
çıkartabiliyorlar mı? Gerçekten devletin benzinini devletin
işinde, kendi işlerinde kendi ceplerinden benzin koyup da iş
yapabiliyorlar mı acaba? Bunu hiç gözetebiliyorlar mı? Hep
İslami referanslar veriyoruz ya, işte Hazreti Ömeri örnek almamız
lazım. Fıratın kenarındaki bir kuzudan dahi sorumlu
olduğunu söylemişti Hazreti Ömer. Sayın
Cumhurbaşkanımız da söyledi ama Fıratın
kenarında her gün kuzular can veriyor.
Değerli milletvekilleri, bakınız,
yine, Kuran-ı Kerimde de böyle buyurulmuştur, Günahı da,
sevabı da gizleyin. diye. Hazreti Mevlâna hepimizin örnek
aldığı, hepimizin zaman zaman fikriyatıyla
yaşadığı, fikriyatını gündeme getirdiği çok
önemli bir İslam mutasavvıfıdır. Hazreti Mevlâna ne diyor?
Günahları örtmekte, suçları örtmekte gece gibi karanlık olun.
diyor. Peki, biz öyle mi yaptık? Hiç de öyle yapmadık. Ne yazık
ki on üç yıllık iktidarınız döneminde kaset
skandalıyla bazı insanların siyaset yapması engellendi ve
bu da ne yazık ki dönemin Başbakanı tarafından Ne özeli
kardeşim, genel, genel! denilecek kadar da alçaltıldı. Hazreti
Mevlânayı, İslamı böyle mi yaşıyoruz değerli
milletvekilleri? Böyle mi örnek alıyoruz kendimize? Bu insanların
insan hakları yok muydu? Bu insanların çoluk çocuğu yok muydu?
Ama onları siyaset yapma hakkından mahrum bırakanlarla kol kola
olduğunuz dönemde iyilerdi, daha sonra sizinle alakalı tapeler
meydana çıkınca düşman ilan ettiniz. Doğru, biz bunu daha
öncesinde söylemiştik. Bunlar bu hatayı yapıyorlar, devleti ele
geçiriyorlar, gelin bunlara çözüm bulalım. dediğimizde Türkçe Olimpiyatlarında
gözyaşları döküyordunuz hep birlikte. Nasıl ki ucu size dokundu,
başladınız bağırmaya.
İşte, yine, Fatih Sultan Mehmet Handan
bir örnek vermek istiyorum, hepiniz bilirsiniz, tevatür de olabilir: Fatih
Sultan Mehmet Hanı bir kadı, yargıladı ve suçlu buldu. Ne
dedi Fatih Sultan Mehmet Han? Eğer sen beni suçlu bulmasaydın seni
bu kılıcımla doğrulturdum. Kadı ne dedi? Eğer
ben seni suçlu bulduğum için itiraz etsen ben de seni bu hançerimle
hançerlerdim. dedi. Şimdi, Kültür Bakanı burada. Sayın
Bakanın alınmayacağını ümit ediyorum, kendisi de
sevdiğim bir insandır, Sayın Kültür Bakanını
yargılamaya kalksalar herhâlde anında düşman ilan edersiniz,
değil mi? Onun için, arkadaşlar, öz eleştiriyi biraz kendimizde
yapmamız lazım. Tarihten ders aldığımız, hep
övdüğümüz insanları da gerçekten kendimizde, özümüzde, içimizde
yaşayarak örnek almamız lazım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Varlı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
28inci maddeye bağlı (5) numaralı
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
28inci maddeye bağlı (5) numaralı fıkra kabul
edilmiştir.
Geçici 1inci madde üzerinde dört önerge
vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının geçici 1inci maddesinin (12)nci
fıkrasında yer alan yükseköğretim kurumlarını bitirerek
ibaresinin üniversitelerin hukuk, siyasal bilgiler, siyasal bilimler, iktisadi
ve idari bilimler, işletme fakültelerinden mezun olarak şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Mustafa Mit Nuri Okutan
İstanbul Ankara Isparta
Zihni Açba Deniz Depboylu Ruhi Ersoy
Sakarya Aydın Osmaniye
Arzu Erdem Mehmet Erdoğan Mehmet Necmettin Ahrazoğlu
İstanbul Muğla Hatay
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Kanun Tasarısının geçici 1inci maddesinin
(1)inci fıkrası ile (5)inci fıkrasının birinci ve
ikinci cümlelerinin aşağıdaki şekilde, (12)nci
fıkrada yer alan Başkanlık ibaresinin bu Kanun
kapsamında atanan Kurul şeklinde, (13)üncü fıkrasında yer
alan sekizinci ibaresinin dokuzuncu şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(1) Bakanlar Kurulunca ilk yapılacak seçimde
seçilecek üyelere ilişkin başvurular ve aday bildirimleri
Başbakanlığa yapılır. Başvurular ve aday
bildirimlerine ilişkin hususlar Başbakanlık tarafından ilan
edilir.
Mülga Türkiye İnsan Hakları Kurulu
üyelerinin üyelikleri bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte sona
erer. Mülga Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanı ve
İkinci Başkanı, bu Kanuna göre seçilen Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı görevi
başlayıncaya kadar Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Başkanı ve İkinci Başkanı olarak görev yapar.
Bunlar, bu Kanuna göre seçilen Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Başkanı göreve başladığında,
atandıkları mevzuata göre kalan görev sürelerinin sonuna kadar görev
yapmak üzere ekli (2) sayılı liste ile ihdas edilen Kurum
Başkanlık Müşaviri kadrolarına hiçbir işleme gerek
kalmaksızın atanmış sayılır ve Başkan
tarafından belirlenen istişari görevleri yürütür.
Necip Kalkan Coşkun Çakır Ramazan Can
İzmir Tokat Kırıkkale
Hakan Çavuşoğlu Hasan Basri Kurt Hilmi Bilgin
Bursa Samsun Sivas
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının geçici 1inci maddesinin (3), (4) ve (6)ncı
fıkralarının tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Akın Şenal Sarıhan Mahmut Tanal
Balıkesir Ankara İstanbul
Tahsin Tarhan Onursal Adılgüzel Gülay Yedekci
Kocaeli İstanbul İstanbul
BAŞKAN Şimdi, maddeye en
aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının geçici madde 1in tasarıdan
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel İdris Baluken Sibel Yiğitalp
Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır
Bedia Özgökçe Ertan Kadri Yıldırım Behçet
Yıldırım
Van Siirt Adıyaman
Mahmut Celadet Gaydalı Erol Dora
Bitlis Mardin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.
Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından
alkışlar)
EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısının geçici 1inci maddesi üzerinde Halkların
Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Tasarıda İnsan Hakları Kurumunun
görevlerinden söz edilirken Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
insan hakları sözleşmelerinin uygulanmasını izlemek, bu
sözleşmeler uyarınca kurulan inceleme, izleme ve denetleme
mekanizmalarına devletin sunmakla yükümlü olduğu raporların
hazırlanması sürecinde görüş bildirme. biçiminde dikkat çeken
ifadelere yer vermiştir. Bildiğiniz gibi, söz edilen bu görev,
kurumun mevcut mevzuatında da yer almaktadır.
Değerli milletvekilleri, ancak üzülerek
söylemeliyiz ki İnsan Hakları Kurumu bu görevini layıkıyla
yerine getirmemiştir, çünkü kurumun çalışma esasları, yani
çalışma mekanizması iktidara bağımlıdır.
Elbette soyut genellemelerle konuyu tartışmak yerine spesifik bir
örnek vermek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, örneğin ilk ve
ortaöğretimde öğrencilerimize okutulan zorunlu din derslerine
ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş
olduğu kararları ele alalım. Biliyorsunuz, Millî Eğitim
Bakanlığı bu kararların hiçbirine makul çözümler
üretememiş, öğrencilerimizin ve ebeveynlerin mağduriyetlerini
giderecek bir düzenleme içerisine girmemiştir. Türkiye'nin
uluslararası sözleşmelere uygun yasal düzenlemeleri yapması
süreçlerini izlemekle görevli kılınan İnsan Hakları Kurumu
da bu konuda mağdurların mağduriyetlerini giderecek tek bir
çalışma yapmamış, Bakanlığı bu konuda
zorlamamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bildiğiniz gibi, Sayın Başbakanın,
Sayın Millî Eğitim Bakanının ve Sayın İnsan
Hakları Kurumu Başkanının da bildiği gibi, 2014
yılında din kültürü ve ahlak bilgisi dersine ilişkin oy
birliğiyle verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında,
içeriği göz önünde bulundurulduğunda söz konusu dersin din kültürü ve
ahlak bilgisi olmaktan çok, Sünni İslam anlayışı
doğrultusunda verilen bir din eğitimi olduğu sonucuna
varılmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, daha önce
de Türkiye aleyhine açılan benzer davalarda da ihlal kararı
vermiş olmasına karşın, Hükûmet tarafından gerekli
düzenlemelerin yapılmadığına dikkat çekerek, daha fazla
gecikmeksizin ailelerin inanç aidiyetlerini ortaya koymak zorunda
bırakılmadıkları bir ders muafiyet sisteminin ortaya
konulması gerektiğini açıkça belirten bir karar vermiştir.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin konuyla ilgili kararlarına savunma
olarak, din kültürü dersinin nesnel bir biçimde, bütün dinlere eşit
mesafede bir üslup ve içerikte hazırlandığına ilişkin
savunmalar vermiştir. Ancak hepimiz biliyoruz ki Hükûmetin bu
savunmaları gerçekle bağdaşmamaktadır. Din kültürü dersi
kitapları, Sünni İslamı anlatan bir ders durumundadır.
Diğer din ve inançları da Sünni İslama göre yorumlayan bir
üslupla kaleme almıştır. Elbette dersin bu hâli, şu an en
fazla Alevi yurttaşlarımızın çocuklarını olumsuz
etkilemektedir.
Değerli milletvekilleri, şimdi,
Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar
Uluslararası Sözleşmesinin 13üncü maddesinin (3)üncü
fıkrasına baktığımızda Bu Sözleşmeye taraf
devletler, anne babaların ve uygulanması mümkünse vasilerin de
çocuklarını devlet tarafından kurulan okulların
dışında var olan ama devlet tarafından konulmuş ve
onaylanmış standartların asgari şartlarına sahip
bulunan okullara gönderme ve kendi inançlarına uygun bir biçimde
çocuklarına dinsel ve ahlaki eğitim sağlama haklarına
saygı gösterir. denmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, bu maddeye
çekince koyarak ebeveynlerin, anne babaların çocuklarına kendi
inançlarına uygun dinî ve ahlaki eğitim sağlama özgürlüğünü
yok saymaktadır. Çözülmediği için milyonlarca
yurttaşımızı, çocuklarımızı mağdur eden
bu çarpık uygulama konusunda gerek Bakanlık gerekse de İnsan
Hakları Kurumu, üzerine düşen görevleri maalesef yapmamıştır.
Önümüzdeki süreçte bu konuya ilişkin makul
düzenlemelerin yapılması konusunda başta Millî Eğitim
Bakanlığı olmak üzere, Mecliste bulunan bütün siyasi partilere
buradan bir kez daha seslenerek Genel Kurulu tekrar saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dora.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı talebi
vardır. Oylamada karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Elektronik cihazla oylama yapacağım.
Oylama için iki dakika süre veriyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı
vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının geçici 1inci maddesinin (3), (4) ve (6)ncı
fıkralarının tasarı metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Onursal
Adıgüzel (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Gülay Yedekci, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yedekci. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Hukukun egemen olduğu aydınlık
günlerde Avukatlar Haftasını hakkıyla kutlayabilmek umuduyla
5-12 Nisan Avukatlar Haftasını kutluyorum öncelikle.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; avukatlar, düşüncelerini açıkladığı
için Türkiyede darbediliyor, geçenlerde bir avukat
arkadaşımızın beli kırıldı. Öğrenciler,
rektörü ya da siyasi parti liderlerini ya da herhangi bir siyasiyi
eleştirdikleri için ceza alıyorlar ya da gözaltına
alınıyorlar. Ülkemizde, sadece gazetecilik yaptığı
için gazeteciler tutuklanıyor. Yazık ki güzel ülkemiz yarı
açık bir cezaevine dönüştürülmüş durumda ve suni gündemler
oluşturuluyor, elinizdeki medya gücüyle, AK trollerle insanlarımız
oyalanmaya, farklı gündemlerde yaşatılmaya
çalışılıyor. Yargı, insan haklarını
koruması gerekirken insan haklarına uygun olmayan bir tavır
sergiliyor. İnsan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğüdür,
onurlu ve eşit yaşamaktır.
Bugün eğitimde insan haklarından söz etmek
mümkün müdür? Herkesin eşit bir şekilde eğitim hakkından
faydalandığını söylemek mümkün müdür? Zenginlerin
çocuklarını her tür imkânın olduğu, yabancı dili de
öğrenebildiği okullara gönderebildiği Türkiyemizde fakir
insanlarımızın, çocuklarını çok zor koşullarda
okula göndermeye çalıştıkları, bazılarının
da gönderemediği çok net ortada değil midir?
Eğitim hakkı yok, hepimiz bunu biliyoruz.
Peki, sağlıkta insan haklarından bahsetmek mümkün müdür? Bugün
insanlar çok rahat bir şekilde hastanelerde doktorları,
sağlık görevlilerini dövebilmektedirler, hatta
bıçaklayabilmektedirler.
Çevreyle ilgili kararlarınızda hiç insana
yer var mı? Çevreyle ilgili kararlarınızda insandan, insan
haklarından bahsedebilmek mümkün mü? Nükleer enerji santrallerinin
olduğu yerlerde insandan, insanın yaşamından, insanın
yaşam hakkından bahsedebilmek mümkün müdür?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çocuklarımız, hepimizin gözünün nuru.
Çocuklarımız, hepimizin kıymetlisi. Belki de siyasetimizin
temelinde, hepimizin hayallerinin merkezinde olan çocuklarımız.
Çocuklara yapılan cinsel istismardaki artış yüzde 434 olmuş
ve çocuklara tecavüz edenler belki de en yakınları. Tecavüze
uğrayan çocuklardan ve kadınlardan ruh sağlıkları hiçe
sayılarak sürekli hâlde rapor isteniyor. Rapor vermek için ruh
sağlığı yerinde olmayan çocuklar ve kadınlar, polis
zoruyla getirilip rapor aldırılıyor. 3 yaşındaki erkek
çocuğuna tecavüz eden sapık salıveriliyor, Arda bebek
hayatını kaybediyor. Hangi insan haklarından bahsediyorsunuz?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dün burada otistik çocuklarla ilgili araştırma
önergesini reddettiniz, sonra çıkıp insan hakları diyorsunuz.
Sizin çocuklarınızda herhangi bir sıkıntı olmayacak!
Siz sırça saraylarınızdan hiç dışarı
çıkmayacaksınız! Otizm hiç size yaklaşmayacak! Engellilerin
insan hakları yok mudur? Dünyanın ve Türkiye'nin ortalama yüzde
12,5u engelliyken engellilerin insan haklarından bahsedebilmek mümkün
müdür? Türkiyede sokakta herhangi bir vilayette engelliler rahatlıkla
dolaşabilmekte midir?
İnsanlar, sosyal medyada yazı yazmaktan,
telefonda konuşmaktan korkar hâle geldiler. Yarın bir basın
açıklaması yapacağız. İGDAŞtaki bir kişiyi
Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili sosyal medyadaki
paylaşımlarından dolayı işten
çıkardınız. Neden? Çünkü siz, sizden olmayan herkesi düşman
görüyorsunuz. Bugün AKPli belediyelerde ya da kamu görevlerinde kaç AKPli
olmayan kişi çalışıyor, AKPli olmayanlara nasıl
mobbingler uyguluyorsunuz? Akademisyenleri, öğretmenleri, çocukları,
kadınları, avukatları, doktorları, sağlık
çalışanlarını, bizim partimizin Düzce İl
Başkanını, Balıkesir Milletvekilini darbeden, insan
haklarını yok sayan, sizin anlayışınızdır.
İnsanca yaşayıp hakça
bölüşebileceğimiz, ne ezenin ne ezilenin olduğu özgür ve mutlu
bir Türkiye dileğiyle hepinizi içtenlikle selamlıyor, saygılar
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yedekci.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Kanun Tasarısının Geçici 1inci maddesinin
(1)inci fıkrası ile (5)inci fıkrasının birinci ve
ikinci cümlelerinin aşağıdaki şekilde, (12)nci
fıkrada yer alan Başkanlık ibaresinin bu Kanun
kapsamında atanan Kurul şeklinde, (13)üncü fıkrasında yer
alan sekizinci ibaresinin dokuzuncu şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(1) Bakanlar Kurulunca ilk yapılacak seçimde
seçilecek üyelere ilişkin başvurular ve aday bildirimleri
Başbakanlığa yapılır. Başvurular ve aday
bildirimlerine ilişkin hususlar Başbakanlık tarafından ilan
edilir.
Mülga Türkiye İnsan Hakları Kurulu
üyelerinin üyelikleri bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte sona
erer. Mülga Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanı ve
İkinci Başkanı, bu Kanuna göre seçilen Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı görevi
başlayıncaya kadar Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
Başkanı ve İkinci Başkanı olarak görev yapar. Bunlar,
bu Kanuna göre seçilen Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
Başkanı göreve başladığında,
atandıkları mevzuata göre kalan görev sürelerinin sonuna kadar görev
yapmak üzere ekli (2) sayılı liste ile ihdas edilen Kurum
Başkanlık Müşaviri kadrolarına hiçbir işleme gerek
kalmaksızın atanmış sayılır ve Başkan
tarafından belirlenen istişari görevleri yürütür.
Coşkun Çakır (Tokat) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET DOĞAN KUBAT
(İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Düzenlemenin uygulamasında tereddüde mahal
verilmemesi bakımından (5)inci fıkranın redaksiyona tabi
tutulması, (12)nci fıkraya göre personel atanmasına
ilişkin usul ve esasların kurumun karar organı olan kurul
tarafından belirlenmesi öngörülmektedir. (1)inci fıkrada yapılan
değişiklikle, bu kanunun yayımı tarihinden sonraki ilk
oluşturulacak kurula, Bakanlar Kurulunca başvuranlar arasından
yapılacak seçimin usulü belirlenmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının geçici 1inci maddesinin (12)inci
fıkrasında yer alan yükseköğretim kurumlarını bitirerek
ibaresinin üniversitelerin hukuk, siyasal bilgiler, siyasal bilimler, iktisadi
ve idari bilimler, işletme fakültelerinden mezun olarak şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Necmettin Ahrazoğlu
(Hatay) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Mehmet Necmettin Ahrazoğlu, Hatay Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Ahrazoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
başlamadan önce, bugün Diyarbakır Bismil Tepe beldesinde şehit
edilen Reyhanlılı hemşehrimiz Uzman Başçavuş Sait
Çelike buradan rahmet diliyorum, ruhu şad olsun, mekânı cennet
olsun, ailesinin ve Türk milletinin de başı sağ olsun.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 149 sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları
ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısının geçici maddesi
üzerinde verdiğimiz önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi heyeti
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi de saygıyla
selamlıyorum.
Anılan kanun tasarısında Hak ve
yetkiler ile personelin devri başlıklı geçici 1inci maddede
iki ay içerisinde kurul üyelerinin seçilerek Başkanlık
teşkilatının kurulacağı, kurulun kuruluncaya kadar
Türkiye İnsan Hakları Kurumuna mevcut personeliyle devam
edeceği, her türlü araç gereç, nakit ve benzeri değerler ile tüm
borçları ve alacaklarının Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumuna devredileceği, Türkiye İnsan Hakları
Kurumu tarafından yapılan sözleşmeler, leh ve aleyhine
açılmış davaların, Eşitlik Kurumuna devredileceği
belirtilmektedir. Ayrıca, kurumun görev alanına giren konularda
doktora yapmış olan devlet memurları ile öğretim
elemanlarının başvurması hâlinde bir yıl içerisinde
başkanlık tarafından belirlenecek usul ve esaslar dâhilinde
insan hakları ve eşitlik uzmanı olarak atanabileceklerinden
bahsedilmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu tasarı, Paris
Prensipleri esas alınarak hazırlanmış ve tasarıda
kurulun bağımsız olduğu ve Görev alanına giren
konularla ilgili hiçbir organ, makam, merci veya kişi kurula emir ve
talimat veremez. denmektedir, tavsiye ve telkinde bulunamayacağından
bahsedilmektedir.
Anayasayı tanımayan, Anayasa Mahkemesi
kararlarına saygı duymayan bir anlayışın olduğu
yerde bu kurulun bağımsızlığından bahsetmek
mümkün müdür? Bu kanun tasarısıyla
ayrımcılığın kapsamında on dört yıllık
süreç içerisinde AKP hükûmetleri neler yapmıştır? Vatan
uğruna şehit olanların haklarını kaçakçı haklarından
üstün tutmuş mudur? Emanetleri ehillerine vermiş midir? Bu hüküm
yerine getirilmiş midir? Kadrolaşmada liyakat, ehliyet
aranmış mıdır, yoksa bu hususlar ve buna benzer hususlar bu
kanundan sonra mı yürürlüğe girecektir?
Değerli milletvekilleri, Avrupalılar,
kölelikten günümüzdeki insan hakları uygulamalarına gelene kadar
oldukça büyük bedeller ödemiştir. 1789 Fransız İhtilali
sonrası hürriyet, eşitlik ve adalet gibi kavramlar, yüz
binlerce insanın canına mal olmuştur. Batıda insan
haklarının gelişmesi çok sıkıntılı
olmuştur. Batılı ülkelerde insan hakları konusunda
çeşitli bildiriler kabul edilmiş ve iktidara gelen baskıcı
yönetimler, hak ve özgürlükleri çiğnemekten geri
kalmamıştır. Bu açıdan, Batılıların insan
hakları konusunda yaşadıkları en mühim problem,
baskıcı yönetimlerin ortadan kaldıramayacağı
hakların kabul edilmesi olmuştur. Hitler, Mussolini, Lenin, Stalin
gibi diktatörlerin hazırlamış oldukları kanunlar, hak ve
hürriyetleri temelinden sarsmıştır. Bunun üzerine, özellikle
Almanya, hukuk devleti prensibini kabul etmiştir. Kanunlarda eşitlik,
adalet ve insan haklarına uygun olması gerekliliği üzerinde
hassasiyetle durulmuştur.
Bu konuda, adalet ve eşitlik
anlayışı zedelenmiş görünmektedir bu kanunla çünkü bu
kanunun 10uncu maddesinde yer alan kurumun karar organı olan kurul, kanun
tasarısının ana metni olan ve referans alınan Paris
Prensiplerine ve İlkelerine uymamıştır.
Dolayısıyla, bu kanunda AKP tarafından adalet, eşitlik ve
bağımsızlık ilkeleri yok sayılmıştır
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Ahrazoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Kabul edilmeyen bu önergeden bir önce kabul edilen
önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Geçici 1inci
madde kabul edilmiştir.
29uncu madde üzerinde ikisi aynı mahiyette
olmak üzere üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 29uncu maddesinde yer alan yayımı
ibaresinin yayımlandığı şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Deniz Depboylu Mustafa Mit Nuri Okutan
Aydın Ankara Isparta
Ruhi Ersoy Zihni Açba İsmail Faruk
Aksu
Osmaniye Sakarya İstanbul
Arzu Erdem Mehmet Erdoğan
İstanbul Muğla
BAŞKAN Şimdi okutacağım iki
önerge, aynı mahiyette bulunduğundan, önergeleri birlikte işleme
alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 29uncu maddesinin tasarıdan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Bedia
Özgökçe Ertan
Diyarbakır Diyarbakır Van
Behçet Yıldırım Kadri
Yıldırım Mahmut
Celadet Gaydalı
Adıyaman Siirt Bitlis
Sibel Yiğitalp Ertuğrul
Kürkcü Erol
Dora
Diyarbakır İzmir Mardin
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Tahsin Tarhan Erkan Aydın Veli
Ağbaba
Kocaeli Bursa Malatya
Zeynep Altıok Şenal
Sarıhan Bülent
Öz
İzmir Ankara Çanakkale
Nihat Yeşil
Ankara
BAŞKAN Aynı mahiyetteki iki önergeyle
ilgili Komisyon ve Hükûmetin görüşünü alacağım.
Komisyon önergelere katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki iki önerge
hakkında söz talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.
Nihat Yeşil, Ankara Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yeşil. (CHP
sıralarından alkışlar)
NİHAT YEŞİL (Ankara) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 29uncu maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım.
Benden önceki konuşmacı
arkadaşlarımız günlerden beri, insan hakları üzerine
yapılan insan hakları ihlallerini teker teker anlattılar. Ben de
insan hakları ihlalleri yapılan insanlık tarihinden bugüne
kadar, kısaca, tarihsel süreçte bu haksızlıklara karşı
mücadele eden insanlık tarihinin biraz geçmişinden bahsetmek
istiyorum. Değerli arkadaşlar, insanlık var olduğu müddetçe
yaşamı için tarih boyunca hak ve özgürlükler mücadelesi
vermiştir, verilen bu mücadeleleri tarih kaydetmiştir. Bu
mücadelelerde elde edilen kazanımları ve anlaşmaları
sizlere bir kez daha hatırlatmak istiyorum. İnsanlığın
kan emici monarşilere meydan okuduğu ilk belge 1215 tarihli Magna
Carta; köleliği yasaklayan, özgür bireyi tamamlayan 1776 tarihli Amerikan
Bağımsızlık Bildirgesi; insan hakları ve özgürlüklerin
evrensel olarak tanımlandığı Birleşmiş Milletler
tarafından ilan edilen 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi; işte, insanlığın en temel kazanımlarını
tarihsel olarak bizlere özetleyen evrensel metinlerdir.
Değerli arkadaşlar, elbette ki
insanlık, yoğun mücadeleler sonucunda elde ettiği değerleri
bu metinlerle inşa etmekle kalmamıştır. İnsanlık,
20nci yüzyılda, hak ve özgürlükleri konusunda koruyucu ve
geliştirici adımlar atmaya devam etmiştir. Örneğin, 20
Aralık 1952 tarihli, Birleşmiş Milletler tarafından kabul
edilen, Kadınların Siyasi Haklarına İlişkin
Sözleşme, 20 Kasım 1959 tarihinde yine Birleşmiş
tarafından kabul edilen Çocuk Hakları Bildirgesi, 18 Ekim 1961
tarihinde Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen Avrupa Sosyal Haklar
Sözleşmesi, 29 Kasım 1985 tarihinde Birleşmiş Miletler
tarafından kabul edilen Yargı
Bağımsızlığına Dair Temel Prensipler,
kısaca, insanlık hak ve özgürlükleri adına hepimizin
şerefle anacağı ortak belgelerdir. Bu belgelerde insanlık
hak ve özgürlüklerinden yana tavır alarak bu tarihi yaratanları ve
özgür insanları buradan selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi
gelelim bugüne yani insanlığın tarihinde bu şerefli sayfada
kendi vatanımız için gerçekçi bir katkı sunma isteğimize.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısı bu anlamda bizim için bir fırsattır. Bu
fırsatı kendi geleceğimiz için çok iyi değerlendirmeliyiz
ancak bu durum AK PARTİnin uzlaşmaz tavrı nedeniyle pek mümkün
gözükmüyor. Bu eleştirimin sebepleri şunlardır: Paris
İlkeleri, insan haklarının geliştirilmesi ve korunması
için kurulan ulusal kurumları açıklar. Paris İlkeleri, ilgili
kurumların hazırlık süreçlerine sivil toplumun
katılımını zorunlu kılmaktadır. Sivil toplum
örgütlerini bu alanda yapısal, işlevsel, mali açıdan
bağımsızlık garantisi olarak görmektedir. Oysa Hükûmet, bu
kanun tasarısını hazırlarken çalışmalara sivil
toplum kuruluşlarını dâhil etmemiştir. Bu sebeple, daha
yolun başında kurulması öngörülen bu kurumun bağımsızlığını
geçersiz kılmıştır. Yine, Paris İlkeleri
açısından İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun yasama,
yürütme, yargı tarafından yapılan hak ihlallerine müdahaleci
olması belirtilmiştir. Bu hak ihlallerinin giderilmesi konusunda
koruyucu pozisyonu olmasının altını çizmiştir, oysa
kanun tasarısında gözüken, bunun tam aksidir. Tasarıda bizlere
sunulan, müdahale ve koruma yetkisi olmayan bir kurumdur.
İşkence, en başta kamu otoritesini
kötüye kullanmayı tarif eder. Birleşmiş Milletler
İşkenceye Karşı Sözleşme uyarınca
oluşturulan İşkenceyi Ulusal Önleme Merkezinin -yükümlülükleri
için- içi boşaltılmış, Türkiye İnsan Hakları
Kurumuna devredilmiştir. İşkence konusunda bunlar gösteriyor ki
Avrupa Birliğiyle yapılan Kayseri pazarlığında
göçmenlerin iadesi karşılığında vize muafiyetini elde
etmek için Hükûmet tarafından bir kandırmaca politikası
yürütülmektedir. Bizler, insan hakları konusunda vicdanımıza
sığınarak ve vebal altında kalmamak için uyarılarımızı
bugün de yarın da yapmaya devam edeceğiz. Bu kanunu görüşmekteki
amacımız insanlığın hafızasına onur,
şerefle kazınmış bir gün olarak eklemek istiyoruz. Bu
kanunun kabul gününün çocuklarımızın ve insanlık ailesinin
bizi şerefle hatırlayacağı bir gün olmasını
diliyorum. Eğer AKP, bugünkü uzlaşmaz tavrını sürdürürse
insan hakları ihlallerine bir yenisini daha ekleyecektir. Zira bugüne
kadar yaşanan sokağa çıkma yasakları, faili meçhuller,
nefret suçları, işkenceler, ifade özgürlüğü ve basın
özgürlüğü kısıtlaması, toplantı, gösteri
yürüyüşleri yasakları, örgütlenme haklarının ihlalleri,
AKPnin insan hakları konusunda ihmalden öte suçlu olduğunu
açıkça göstermektedir.
Sürem bitti değerli arkadaşlar. Bu anlamda
Paris Prensipleri altında attığımız imzaya ve... Bu
kürsüden bütün vatandaşlarımızı, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yeşil.
Aynı mahiyetteki diğer önerge
hakkında konuşmak isteyen Ertuğrul Kürkcü, İzmir
Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Kürkcü. (HDP
sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Sayın
Başkan, sevgili arkadaşlar; bu, son maddelerden birisi, sondan bir
önceki herhâlde, yürürlük maddesi. Size söylemek istiyorum ki bu yasayı
yürütmeyin lütfen hâlen vakit varken çünkü çıkarttığınız
yasa, yasanın çıkış sebebiyle tamamen ters bir istikamette
inşa edildi.
Her çıkan konuşmacı söyledi, Paris
İlkelerinden söz etti ama onlardan daha bağlayıcı, Paris
İlkelerine dayanan daha bağlayıcı bir hüküm var,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulunun 1993te (48/134)
sayılı Kararı, Türkiye bu kararın tarafı.
Dolayısıyla, Avrupa Birliği tarafından falan
zorlanmış da değil, bizzat bu uluslararası sözleşme,
şimdi tarafı olduğumuz için bizim bütün yasalarımızın
önüne geçiyor. Dolayısıyla, bu sözleşmeye aykırı bir
yasa çıkarmakla aslında imkânsız bir iş yapmış
oluyor çünkü Anayasa Mahkemesinden bunun dönmesi zorunlu, kaçınılmaz
eğer muhalefet partileri bir araya gelir ya da ayrı ayrı bunu
Anayasa Mahkemesine taşırlarsa.
Paris İlkeleri ve Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu kararı şu açıdan önemli: Devletler
karşısında toplumların hak ihlallerini önleyebilmeleri için
toplumsal güçlerin elini kuvvetlendiriyor. Oysa, biz
çıkarttığımız bu yasayla devletin ve Hükûmetin elini
güçlendiriyoruz çünkü bir ulusal insan hakları kurumunu doğrudan
doğruya Hükûmete ve Cumhurbaşkanına bağlıyoruz. Oysa,
bunun kendisine dayandırıldığı ilke şunu
söylüyor, iki önemli hususu var insan hakları kurumu
oluşturmanın: Birincisi, bağımsızlık; ikincisi,
çoğulculuk. Bağımsızlığın tamamen saf
dışı olduğu ortada. Çoğulculuk açısından
belki hiç değilse Parlamento devreye sokulabilirdi ama Paris
İlkelerinin ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu
kararının öngördüğü çoğulculuk ilkeleri, esasen toplumsal
çoğulculuğun, sivil toplum kuruluşlarının,
çeşitli dinsel kurumların ve mezheplerin ve üniversitelerin sürece
dâhil edilmesiyle, toplumda olan çokluğun bu kurulun yönetimine
yansıtılmasıyla ilgili. Çünkü, insan hakları ihlallerini
devletler işledikleri için, toplum, devletin elini bağlasın diye
bütün bunlar yapıldı. Şimdi ise siz öyle bir yasa
çıkarıyorsunuz ki devlet, toplumun elini bağlıyor. Bu yasa
çıktıktan sonra, bu yasayla birlikte kurulacak olan kurumun -önceki
örnekte de görüldüğü gibi- görevlerini kendisinden beklendiği bu
ilkelere uygun bir biçimde yerine getirmesi imkânsız. Kısaca göz
attım İnsan Hakları Kurumunun şimdiki arşivinde ne var
diye. En önemli belgelerden bir tanesi Gezi Raporu. Gezi, 27 Mayıs 2013te
başladı, İnsan Hakları Kurumunun raporu yayımladığı
tarih 30 Kasım 2014. Olan olmuş, iş işten geçmiş,
yaralanan yaralanmış, gözü kör olan kör olmuş, sakat kalanlar
sakat kalmış ve İnsan Hakları Kurumu öylesine hijyenik bir
dille, öylesine steril bir dille yazmış ki raporunu, söylediklerinden
insan hakları ihlali var mı diyor, yok mu diyor
anlaşılmıyor. Haklarını yemeyeyim, sonunda İnsan
hakları ihlali var. demişler ama kim bunu umursamış? Hiç
kimse umursamamış, öyle umursamadığı belli ki,
Cumhurbaşkanı hâlâ kalkmış diyor ki: Gezi daha da tehlikelidir
her şeyden, şiddetten daha tehlikelidir. Ya bu kurum bir işe yarar
ya da Cumhurbaşkanı böyle konuşur; ikisi birden olmaz.
Bu kurum eğer gerçekleşirse şimdiki
bileşimiyle, örneğin Cumhurbaşkanı kalkıp
dediğinde Bunların yurttaşlık haklarını da
elinden alacağım. o kurumun şunu diyebilmesi lazım:
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin
dediğine göre 15inci maddede Her kişinin, herkesin bir
yurttaşlığa hakkı vardır. Hiç kimsenin
yurttaşlığı keyfî bir biçimde elinden alınamaz.
Cumhurbaşkanı da olsanız böyle konuşamazsınız.
diyen bir insan hakları kurumumuz olacak mı? Bunun
olmayacağını siz de biliyorsunuz. Zaten bu kanunu, olmasın
diye çıkarttınız fakat hâlâ, yedi saniye sonra, benim önerimi
destekleyerek aslında bunu yürürlükten kaldırabilirsiniz. Sizi tekrar
uyarmak istiyorum, bunu yürütmeyin çünkü önünde sonunda Birleşmiş
Milletler Genel Kuruluna, Anayasamıza, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesine aykırı bir karar almış
olacaksınız.
Sevgiyle selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kürkcü.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Karar yeter sayısı talebi
vardır, oylamada karar yeter sayısını arayacağım.
Evet, aynı mahiyetteki iki önergeyi
oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısını
arayacağım: Önergeleri kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 29uncu maddesinde yer alan yayımı
ibaresinin yayımlandığı şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Deniz
Depboylu (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanun Tasarısının yürürlük başlıklı
29uncu maddesiyle tasarının yürürlük süreci düzenlenmektedir.
Önergemizde yer alan düzenlemeyle madde metnine
açıklık getirilmek amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
29uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
29uncu madde kabul edilmiştir.
30uncu madde üzerinde ikisi aynı mahiyette
olmak üzere üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra sayılı
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 30uncu maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Mustafa Mit Nuri Okutan
İstanbul Ankara Isparta
Ruhi Ersoy Deniz Depboylu Zihni Açba
Osmaniye Aydın Sakarya
Arzu Erdem Mehmet Erdoğan
İstanbul Muğla
Madde 30.- (1) Bu Kanun hükümleri Bakanlar Kurulu
tarafından yürütülür.
BAŞKAN Şimdi okutacağım iki
önerge, aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 30uncu maddesinin tasarıdan çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar Demirel Sibel Yiğitalp
Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır
Bedia Özgökçe Ertan Behçet Yıldırım Alican Önlü
Van Adıyaman Tunceli
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Mahmut Tanal Ertan Aydın Zeynep Altıok
İstanbul Bursa İzmir
Veli Ağbaba Bülent Öz Şenal
Sarıhan
Malatya Çanakkale Ankara
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergelere
komisyon katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki iki önerge
hakkında önerge sahiplerine söz vereceğim.
İlk konuşmacı, Şenal
Sarıhan, Ankara Milletvekili.
Buyurunuz, Sayın Sarıhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Değerli
Başkan, değerli kâtip üye arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri ve sevgili çalışan arkadaşlar; ben küçük bir
şiirle başlayacağım. Aslında zamanımdan
kaybedildiğinin bilincindeyim ama Behçet Aysanın bir şiiri var,
dörtlüğünü okuyacağım sadece. Büyüdük her birimiz, diyor ki:
Değişen bir şey yok/Ölüm hariç/Aynı gökyüzü/Aynı
keder
Çok durumumuza uymuyor ama büyüdük evet. 1986
yılı İnsan Hakları Derneğinin kurucuları
arasındaydım. 1986 yılı, yıl 2016 -ben
yaşlandım tabii, benim büyümemden söz edilemez- ama hiçbir şey
değişmedi. İnsan hakları alanında verdiğimiz
mücadele, insan haklarının devlet tarafından da korunması,
her ne kadar devlet ihlal ediyorsa da insan haklarını insan
haklarının korunması konusundaki verdiğimiz mücadele, ne
yazık ki bir arpa boyu yol alabilmiş durumda değil.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, biraz önce
Ertuğrul Kürkcü konuştu, Değerli Vekilimiz. Aynen
katılıyorum söylediklerine, bunları yinelemek istemiyorum. Biz,
bir kurul oluşturuyoruz. Bu kurulun nelerinin eksik olduğu konusunda
her birimiz -muhalif partileri kastederek söylüyorum- tek tek nelerin
yanlış olduğunu söyledik. Bunları düzeltmenin hepimizin
yararına olduğunu çünkü insan hakları ihlalleriyle her birimizin
ayrı zamanlarda karşılaşabileceğimizi, iktidarda
olmanın bizi korumadığını, iktidarın her zaman el
değiştirebileceğini, koşulların
değişebileceğini, bu sebeple her birimizin bu tür yasa
tasarıları görüşülürken her zaman için, herkes için, insan için,
insanı korumak için hareket etmemiz gerektiğini ifade etmeye
çalıştık.
Benim son sözlerimdir, zamanım da çok az fakat
bu kurulla ilgili soruna bir kez daha arkadaşlarımızın
bakmasını istiyorum.
Değerli arkadaşlar, şöyle bir dörtlük
daha var, der ki: Kadı ola davacı/ Muhzır dahi şahit/ Ol
mahkemenin hükmüne/ Derler mi adalet? Şimdi, siz öyle bir kurul
oluşturuyorsunuz ki, yaptığınız bu yasayı
yürütmek üzere öyle bir kurul oluşturuyorsunuz ki bu kurulun 3
kişisini Cumhurbaşkanı seçiyor, geriye kalanlarını da
Bakanlar Kurulu seçiyor. Biz ayrıntılı bir önerge verdik, tek
tek saydık, Paris İlkelerine göre ne olması gerekiyor? Sivil
toplum neden feryat ediyor? Neden bizim hem Kamu Denetçiliği Kurumumuz ki
o, bu tasarıdan çok daha iyi bir yasaya sahip şu andaki hâliyle,
hatta yürürlükten kalkmakta olan yasa dahi bundan daha iyi bir konuma sahip.
Biz tekrar kendi kendimize oturup karar vereceğimiz bir alan açmaya çalışıyoruz.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanının
bazı deyimlerinden söz etmek isterim. Der ki: Akademisyen görünümlü
destekçi, gazeteci kimlikli casus, siyasetçi kılıklı eylemci,
memur unvanlı milis. Şimdi, düşman ceza hukuku dediğimiz
anlayışın yansıması olan bu cümleler, bu nitelemeler
yurttaşlara, Cumhurbaşkanının egemenlik alanı içindeki
yurttaşlara bu sıfatlar yöneltilirse bizi bu
Cumhurbaşkanının seçmiş olduğu bir kurul mu acaba
koruyacak? Bu, bir insan hakkı ihlali. Hepiniz için böyle değil mi
sevgili arkadaşlar?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Hepsini seçmiyor
zaten.
ŞENAL SARIHAN (Devamla) Herhangi biriyle
ilgili bir tanım geldiği zaman hep beraber isyan ediyoruz, bir
niteleme konduğu zaman. Şimdi, siz yurttaşlarınıza
böyle bakarsanız, bu bakış açısından nasıl doğru
bir sonuç, insan haklarına hizmet edecek bir sonuç elde edebilirsiniz?
Arkadaşlar, vakit geç değil, son dakika,
son önerim, daha düzeltebileceğimiz bir şey yok. Bu
tasarıyı geri çekiniz, oturalım, yepyeni, hepimizin yüzünü
ağartacak, Evet, bizim dönemimizde bu yasa çıkmıştı.
diyebileceğimiz, gerçekten insanı koruyan, o en güzel, en üstün olan
varlığı ve bizim Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşlarımızı koruyacak, onların haklarına
sahip çıkacak bir tasarı kaleme alalım, bunu burada yeniden ama
hızla görüşüp sonuçlandıralım. Son sözümüz budur
değerli arkadaşlar, bu hâline hayır. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Sarıhan.
Sayın Sarıhan, söylediğiniz bir
şeye katılmıyorum; Ben yaşlandım. dediniz, lütfen
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Daha çok gencim, evet.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki diğer
önerge hakkında konuşmak isteyen, İdris Baluken, Diyarbakır
Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Baluken. (HDP
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gecenin bu geç saatinde 149 sıra
sayılı Kanun Tasarısıyla ilgili son maddeyi
görüşüyoruz. Son yapılan konuşmaların tamamında, bu
yanlıştan vazgeçmeniz, bu tasarıyı geri çekmeniz ve muhalefetin
görüşleri doğrultusunda, ortaklaşılarak insan
haklarını baz alan bir kanun tasarısıyla Genel Kurula geri
getirmenizi ben de ısrarla ve şiddetle buradan öneriyorum. Ancak
maalesef, gerek Komisyondaki tavrınız gerek Genel Kurul
görüşmeleri sırasındaki tavrınız, bu yönlü son dakikada
gelen önerilere de hiçbir şekilde riayet etmeyeceğiniz ve kabul
etmeyeceğiniz yönünde bir intiba uyandırıyor.
Genel Kurul görüşmeleri sırasında, bu
tasarı üzerine yaptığımız istişarelerde, en
azından bu Parlamentonun kurul içerisindeki temsiliyetiyle ilgili
sağlanan bir mutabakatı bile maalesef kabul etmediniz. Biz hatta HDP
olarak o mutabakatı yetersiz bularak sadece 5 Parlamento üyesinin
temsiliyetinin yeterli olmadığını, mutlaka insan
hakları kurumlarından, derneklerinden ya da sivil toplum
örgütlerinden de 2 temsiliyetin olması gerektiğini ifade ettik ama en
azından -kötünün iyisi de demek gelmiyor içimden- bu Parlamentonun bir
temsiliyetini sağlamış olsaydınız, hiç olmazsa halk
iradesiyle insan hakları konusundaki ihlallerin denetimi konusunda
kısmi de olsa palyatif bir adım atmış
olacaktınız. Ama bu konuda sizin katılımcılık ya
da bağımsızlık gibi bir ilkeniz olmadığı
için, 3 Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunun 9 üye tayiniyle ortaya
çıkmış olan bir kurulu, tekrar Genel Kurula ve Türkiye
halklarına dayatmış oldunuz.
Geçen yasa tasarısında da aynı
şeyi yaptınız. Yani kişisel verilerin korunmasıyla
ilgili bir kurul oluştururken de Meclisteki muhalefet partilerine sadece 2
üyelik temsiliyeti vererek ve burada bulunan bir muhalefet temsiliyetine de
hiçbir şekilde üye hakkı tanımayarak, aslında ne kadar
çoğulcu bir anlayışa sahip olduğunuzu ortaya koydunuz.
Oysaki buradaki muhalefet partisine oy veren seçmenler, kişisel
verileriyle ilgili denetimleri sırasında bizim ortaya koyduğumuz
çalışmaya güvenmeyebilirler, o kurula baktıklarında
kendilerinden yana bir denetimin olduğunu o kurulun içerisinde görmek
isteyebilirler. Siz, maalesef, bunun yerine daha çok Cumhurbaşkanı ve
Hükûmete inisiyatif veren bir yaklaşım üzerinden her 2 yasa
tasarısında da kurul oluşturdunuz ve büyük yanlış
yaptınız.
Bakın, niye bunlar kaygı
uyandırıyor? Şimdi 50 milyon insanın kişisel bilgilerinin,
kimlik bilgilerinin sızdırıldığı haberleri kaç
zamandır kamuoyunda tartışılıyor. Bu ülkenin
Ulaştırma Bakanı çıkıp bu haberlerin doğru
olmadığını söyledi. Yani, Sayın Binali
Yıldırımın yapmış olduğu
açıklamaları bugün hem Adalet Bakanı hem de Başbakan bir
yerde yalanladı ve bu sızdırmanın olduğunu ama
endişe edecek bir durumun olmadığını söyledi.
Şimdi, ne kadar güvenilir bilmiyorum ama kulislerde dolaşan bilgilere
göre, mayıs ya da haziran ayında yapılacak bir kongreyle
birlikte Sayın Davutoğlunun görevden alınacağı ve
yerine Sayın Binali Yıldırımın Başbakan ve Genel
Başkan olacağı söyleniyor. Şimdi,
Başbakanlığa hazırlanan ya da kulislerde öyle dillendirilen
bir Bakan, çıkıp, ortaya çıkmış gerçek bir durumla
ilgili kamuoyuna doğru bilgi vermiyorsa biz sizin
yapacağınız hangi denetime güveneceğiz?
Dolayısıyla, bu konuda yapmış olduğunuz işlemler
doğru değildir.
İnsan haklarıyla ilgili burada yasalar
görüşerek, yasalar geçirerek de ilerleme sağlamamız mümkün
değil, zihniyeti değiştirmek lazım. Bu yasayı
görüştüğümüz bugün, bu ülkenin Cumhurbaşkanı
çıkıp Biz binaları boşaltır, oraları
yıkarız. diyorsa orada insan haklarından kimse bahsedemez.
Tıpkı 1990lı yıllardaki gibi Biz köyleri
boşaltır, o evleri de yakarız. diyenler gibi insan hakları
konusunda ne yaparsanız yapın
inandırıcılığı sağlamanız mümkün
değil.
Bakın, ben gün içerisinde, bugün Silopide evi
top, tank atışıyla bombalanan 4 sivilin yaşamını
yitirdiğini söylemiştim, o sayı 7ye yükseldi. Sizin
bakış açınızla söyleyeyim, hayatını kaybeden,
terörist olarak gördüğünüz son kişi, 70 yaşındaki bir
kadın, Zülfiye Şalktı. Bu zihniyetle insan hakları
konusunda ilerleme sağlamamız mümkün değil. Denetim konusunda
sağlıklı bir mekanizma oluşturmanız mümkün değil
diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Sayın Baluken yapmış olduğu
konuşmada AK PARTİye yönelik dedikodulara dayalı bir
anlatıyla itibarsızlık yaratmaya çalıştı. 69a
göre sataşmadır. Bu çerçevede söz istiyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Kulis
bilgisi dedim ya.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bostancı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika süreyle söz veriyorum.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
13.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin 149 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 30uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlar; dikkat ettiyseniz,
Sayın Baluken, siyasi stratejisini sürekli şunun üzerine kurmuş
vaziyette: AK PARTİnin içinde bir tartışma var mı,
farklı eğilimler var mı? Acaba, AK PARTİnin içinden AK
PARTİnin gücünü azaltacak, itibarına halel getirecek bir
gelişme mümkün mü? Ben nasıl buraya yönelik dedikodular atabilirim
veya var olan dedikodular üzerinden ocağa biraz daha ateş
üfürebilirim? Bu strateji şunu gösteriyor: AK PARTİye yönelik,
Sayın Baluken, HDP Grubu mücadele edebilir, başarılı olmak
için çalışabilir, iktidara gelmek veya iktidar ortağı olmak
için bir performans gösterebilir. Öyle anlaşılıyor ki HDP
Grubunun bu yönde kendisine yönelik hiçbir özgüveni kalmamış. Ben
siyaset denkleminde yokum. Tek grup var, tek parti var; AK PARTİ. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ben bütün zekâmı,
bütün kapasitemi AK PARTİnin içinden işime yarayacak bir
gelişme sağlayabilir miyim; stratejimi bunun üzerine kurayım.
diyor.
Bu, biraz garip bir strateji Sayın Baluken,
size bir fayda sağlamaz. Buradan HDPye bir ekmek çıkmaz. Bugün siz
de ekmek lafı kullandınız. Bir ekmek çıkmaz. AK
PARTİye de buradan gelecek bir halel olmaz, halel! Millet neyin ne
olduğunu biliyor.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Bostancı, dedikodu bilgileriyle hayali bir strateji çizerek
benim o doğrultuda hareket ettiğimi söyledi; açıklamak
istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Baluken. (HDP
sıralarından alkışlar)
Lütfen, cevap hakkınızı
kullanırken yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.
14.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, ben, AKPnin genel politikalarıyla ilgili, sizin
yetkililerinizin genel söylemleriyle ilgili ağır siyasi
eleştirilerimi buradan çok net bir şekilde ifade ediyorum. Ancak
siyaset terminolojisinde gerek kamuoyunun yoğun
tartıştığı gerekse de kuliste sıkça dillendirilen
bazı bilgileri zaman zaman kullanıyoruz; doğrudur. Yani bugün
Sayın Davutoğluyla saray arasında, Sayın Erdoğan
arasında farklı konularda farklı düşüncelerin olduğunu
bir tek benim söylediğimi iddia edemezsiniz herhâlde. Yani bugün bile,
sadece son iki gün içerisinde bile çözüm süreciyle ilgili söylemlere bir
bakmanızı tavsiye ederim Sayın Bostancı. Yani Sayın
Davutoğlu bir yerden bir çıkış aramak istediği zaman
hemen ertesi gün Öyle bir şey olmaz; sonuna kadar savaşa devam edeceğiz.
diyen, ben değilim herhâlde ya da Bir akademisyen olarak akademisyenlerin
tutuklu olarak yargılanmasını doğru bulmuyorum.
dediğinde Cumhurbaşkanının çıkıp Ne demek
akademisyenler tutuklu yargılanamazmış? cümlesini herhâlde
kafamdan uydurmuyorum ben. Ee, yine bu yurttaşlıktan çıkarma
meselesiyle ilgili hakeza aynı şekilde.
Yani özcesi, Sayın Bostancı, şöylesi
bir durumla karşı karşıyayız: Kürtlerin yoğun
yaşadığı illerde çok ağır bir savaş süreci
yaşanıyor, Türkiye'nin batısında da bütün toplumsal
muhalefeti sindirmeye çalışan, baskı altına almaya
çalışan, susturmaya çalışan çok ciddi bir sindirme konsepti
devreye konmak isteniyor. Bu, doğal olarak, AK PARTİ içerisinde de
bir tartışmayı beraberinde getirebilir, bundan
rahatsızlık duyan milletvekilleri olabilir, Hükûmet ile saray
arasında ya da AK PARTİnin kurucuları olan belli kadrolar
arasında tıpkı kamuoyuna yansıdığı gibi de
birtakım zorlanmalar, yarılmalar yaşanabilir. Bizim de dile
getirdiğimiz hususlar bunlardır. Bunlardan da ürkmeyin, burada cesur
bir şekilde tartışın diyorum.
Saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Kayıtlara
geçmesi için söylüyorum Sayın Başkan: Sayın Baluken, Sayın
Cumhurbaşkanının, Sayın Başbakanın söylediği
sözleri kendi işine yarayacak tarzda alıntılayıp,
bağlamından da kopartıp yine o stratejisine uygun bir tarzda
kullanmak için çaba gösteriyor. Bugün de bunu yaptı, başka zamanlar
da yaptı, geçmişte de yaptı. Ama, kendisine söylediğim
gibi, dehasını, performansını buna harcarsa, HDPnin
meşru zeminlerde daha başarılı olması için çaba
gösterirse Türkiye siyasetine daha fazla katkı yapar; AK PARTİyle
uğraşarak değil.
Bunu arz etmek istedim. Sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Söylediğinize grubunuz da inanmıyor Sayın Bostancı, o
yüzden az alkış aldınız.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı, tutanaklara geçmiştir.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Raporları (S. Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 30uncu maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 30.- (1) Bu Kanun hükümleri Bakanlar Kurulu
tarafından yürütülür.
Ruhi Ersoy (Osmaniye) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Ruhi Ersoy, Osmaniye Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Ersoy.
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üzerinde
tartıştığımız İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumuyla ilgili kanunun son aşamasına geldik. Biz de
gerek Komisyondaki çalışmalarda, gerekse bu yoğun Parlamento
çalışmalarında çeşitli uyarıları yaptık ve
katkılarda bulunduk.
Gönül isterdi ki, Parlamento dışında
Sayın Başbakan Yardımcısının da bulunduğu
heyette yapılan müzakereler sonuç versin ve buradan
farklılıkların birlikteliğinden, çokluktaki teklikten, daha
sağlıklı bir yapı çıksın ama bunun çok
sağlıklı bir sonuca doğru gidemediğini görüyoruz. Zira
bu kurul, hesap verebilir olmaktan mahrum yani bağımsız bir
kurul diyoruz ama milletin vergisi ve parasını kullanıyor ve
beraberinde müeyyide uyguluyor. Fakat hiçbir denetime tabi değil, herhangi
bir bakanlığa dâhil olsa ya da herhangi bir kurumun altında
olsa, onun bir siyasi sorumluluğu olsa o da yok. Üyelerin arasında
Meclisten temsilci de yok. Enteresan bir durum. Dolayısıyla bu
işin biz de daha önceki kuruldaki tecrübelerle birlikte devam etmesini
isterdik. Vize muafiyetiyle ilgili hızlılık, çabukluk,
sürdürülebilirlik için hızlandırılan bir program olduğunu
düşünüyoruz. Umarız bu uluslararası akreditasyonlarda
problemlerle karşılaşılmaz. Elbette ki Türkiye'nin bu tür
kurullara ihtiyacı var. Prensipte biz de bunun kurulmasına olumlu
bakıyorduk ama daha da olumlu bakmamız noktasında
uyarılarımız yerine getirilseydi daha memnun olarak yürekten
destekleyecektik.
Şimdi, bu konudaki söylemlerdeki
farklılıklar ya da bunu gerek Komisyondaki tartışmalarda
gerekse dışarıdaki tartışmalarda gördüğüm bir
şey var: Adalet ve Kalkınma Partisi, kendi içerisinde problemlere
yaklaşımda çok homojen değil, siyasal tartışmalarda da
böyle ve problem tanımında da böyle. Bu, çok sık bir
şekilde problemler karşısında makas
değiştirmesinden mi kaynaklı, o, tartışma konusu.
Burada ilk günden bu tarafa Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun yüreğini kanatan bir mesele yaşandı geçenlerde.
Bu Parlamentoda, Selim Kiraz savcımızın şehadet gününde onu
rahmetle anan Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili
arkadaşlarımız oldu, biz de onun vesilesiyle saygıyla
andık ama aynı gün, Selim Kiraza tetik çeken DHKP-Cnin kuruluş
manifestosunda ruhen var olan Mahir Çayanı da ilgili ideolojiler
andılar ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkan Vekilliği
makamında oturan şahsın da o gün Ben de saygıyla
anıyorum. İfadesi, bizi bu manada rahatsız etmiştir; bunu
vurgulamak istiyorum.
Bunu vurgulamamdaki sebep de Teröre karşı
kararlı tutum konusunda iradenin birbirinden farklı olabilme problemi
var mı acaba? diyoruz. Yani 2013 Mayıs şartları olursa
müzakere yeniden olabilir. gibi bir ifadeyi Başbakan söylerken
Cumhurbaşkanının başka bir ifade kullanması,
Birtakım konularda farklılıklar mı var acaba?
endişesini oluşturuyor.
Diğer taraftan, 36 etnik kimlikten
bahsedenlerin bugün Türkiyede Arnavut, Kürt, Çerkez yok; bunların
hepsinin toplamı Türk milletidir, Boşnak kökenli büyük Türk milleti
ailesiyiz. demesini de alkışlıyoruz. İnşallah bu doğruyu,
bilimsel hakikati keşfetmişlerdir ve politik dillerini de, bundan
sonraki devlet politikalarını da bu evrensel, bilimsel gerçeğe
doğru yöneltirler kanaatindeyiz.
Değerli milletvekilleri, bu memleket hepimizin,
biz birlikte Türkiyeyiz. Dolayısıyla, gerek bugün
yasalaştırmış olduğumuz İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumunun ruhuna uygun bir standardı toplumumuzun her
kesimine sunabilmek gerekse Türkiyede var olan bu kültürel
çeşitliliği siyasal çeşitliliğe dönüştürmemek
Arkadaşlar, kültürel çeşitliliğe evet ama bu siyasal
türdeşlik noktasında, millî irade ile büyük Türk milleti ailesinin
fertleri olarak uygulanacak olan vatandaşlık hukukuyla problemlere
yaklaşmak, sorunları çözmek durumundayız.
Umarız, inanmak isteriz ki tecrübelerle buraya
gelip bu dilleri kullananlar, şartlar değiştiğinde O da
dünde kaldı. diyerek yeniden makas değiştirip konjonktürel
tutumlara girmezler; sağlıklı bir şekilde, kararlı bir
şekilde Türk milletinin geleceğine hep beraber katkı vermek
hepimize nasip olur diyorum ve Genel Kurulu sevgi ve saygıyla Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
30uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 30uncu madde kabul edilmiştir.
İkinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, Hükûmetin
görüşülmekte olan kanun tasarısının 17nci maddesinin
yeniden görüşülmesine ilişkin, İç Tüzükün 89uncu maddesine
göre, bir talebi vardır. Başkanlık bu talebi yerine
getirecektir.
Danışma Kurulunun, Hükûmetin
görüşülmekte olan kanun tasarısının yeniden
görüşülmesine ilişkin talebi hakkındaki görüşünü
okutuyorum:
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, 149 sıra sayılı Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısının ikinci
bölümünde yer alan 17nci maddesinin yeniden görüşülmesine dair Hükûmetin
talebinin uygun görüldüğüne ilişkin görüşü
Danışma Kurulu
Önerisi
Tarihi: 6/4/2016
Görüşülmekte olan 149 sıra
sayılı Kanun Tasarısının, Genel Kurulun 1/4/2016
tarihli 65inci Birleşiminde kabul edilen 17nci maddesinin yeniden
görüşülmesine dair Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısının talebi, İç Tüzükün 89uncu maddesi
uyarınca Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
İsmail Kahraman İlknur
İnceöz
Türkiye Büyük Millet Meclisi AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili
Başkanı
Levent Gök İdris
Baluken
CHP Grubu
Başkan Vekili HDP
Grubu Başkan Vekili
Erkan Akçay
MHP Grubu Başkan Vekili
BAŞKAN
Danışma Kurulunun görüşü bilgilerinize sunulmuştur.
Şimdi Hükûmetin istemini
okutup oylarınıza sunacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının Genel Kurulun 1 Nisan 2016 tarihli 65inci
Birleşiminde kabul edilen 17nci maddesinin çocukların yüksek
yararı ve menfaatlerinin korunmasının sağlanması
amacıyla TBMM İçtüzüğünün 89uncu maddesi gereğince
yeniden görüşülmesini arz ederim.
Lütfi
Elvan
Başbakan
Yardımcısı
BAŞKAN Hükûmetin
istemini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Hükûmetin istemi kabul edilmiştir.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
B)
Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar/Teklifler (Tekriri
Müzakere)
1.-
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Raporları (S. Sayısı: 149) (17nci Maddesi)
BAŞKAN - Bu durumda
tasarının 17nci maddesini yeniden müzakereye açıyorum.
17nci madde üzerinde söz
isteyen? Yok.
Madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
149 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısının 17nci maddesinin (5)inci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Naci Bostancı Levent
Gök Oktay Vural
Amasya Ankara İzmir
Mehmet Doğan Kubat Ramazan Can İdris
Baluken
İstanbul Kırıkkale Diyarbakır
Gökcen Özdoğan Enç Nurhayat Altaca
Kayışoğlu Şenal
Sarıhan
Antalya Bursa Ankara
Osman Aşkın Bak Ayşe Sula Köseoğlu Sema Kırcı
Rize Trabzon Balıkesir
Çağlar Demirel Fatma Benli
Diyarbakır İstanbul
Ancak, çocuğun yüksek
yararının gerektirdiği hallerde kanuni temsilcisinin
rızası aranmaz.
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmete önergeye
katılıp katılmadığını soracağım.
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FATMA BENLİ (İstanbul) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İnsan hakları ve ayrımcılık
yasağı ihlallerinin mağdurunun çocuklar olması durumunda
çocuğun yüksek yararının ve menfaatlerinin korunması
bakımından ihlale ilişkin incelemenin ana, baba veya vasinin
rızasına gerek olmaksızın yapılabilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi kabul edilen önergeyle
yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Raporları (S. Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yeniden
görüşmeye konu olan 17nci maddeye 1/4/2016 tarihli 65inci
Birleşimde, görüşmeleri sırasında (4)üncü fıkradan
sonra gelmek üzere bir fıkra eklenmiş, bu çerçevede diğer
fıkra numaraları teselsül etmişti. Önergede her ne kadar maddenin
(5)inci fıkrası denilse de aslında değiştirilen
fıkra, teselsül sebebiyle (6)ncı fıkra olacaktır. Bunu da
bilgilerinize sunuyorum.
Şimdi, İç Tüzükün 86ncı maddesi
çerçevesinde oyunun rengini belli etmek üzere söz talep eden iki sayın
milletvekiline söz vereceğim.
Lehte Nurettin Yaşar, Malatya Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yaşar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan
kanun tasarısı hakkında lehte oy kullanacağımı
baştan belirtmemde bir sakınca yok sanıyorum.
Şenal Hanım, var mı sakınca?
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Takdir sizin.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Detaya
girmeden, genel bir çerçeve çizersek, sanıyorum yapmak istediğimiz
şey daha iyi anlaşılır.
2002 yılında, AK PARTİ iktidara
geldiği zaman kafasında bir toplum projesi vardı, mühendislik
anlamında bir proje değil, sosyolojik anlamda, değerler
anlamında, siyasi anlamda, uluslararası ilişkiler anlamında
bir Türkiye projesi, Türkiye çerçevesi vardı. Bu çerçevede, AK
PARTİnin -yaptığı en önemli şey- Türkiye'nin o
çatışmalı ortamını, disiplinsiz
yapısını, yönetilemez durumunu yönetilir hâle getirmek ve
toplumu normalleştirmek gibi bir amacı vardı. AK PARTİ, o
gün belirlediği politikasından, istikametinden şu ana kadar
vazgeçmiş değil, yeniden yeniden kendini güncelleyerek, kendini
geliştirerek, küresel şartlara, ulusal şartlara, yerel
şartlara kendini uyarlayarak bu projesini sürdürme mücadelesinden,
azminden vazgeçmiş değil. Şu anda da bunun bir
aşamasındayız.
Hiçbir zaman, AK PARTİ,
arkadaşlarımızın söylediği gibi Avrupa dedi diye,
Avrupaya hoş görünmek için kanun yapıyorsunuz. diye bir
çabanın içinde olmadı ama AK PARTİ, hiçbir zaman ne negatif bir
kompleks içinde oldu ne de pozitif bir kompleks içinde oldu, ne Avrupadan
hiçbir şey almam. ne Avrupa ne derse onu yaparım. diye bir
angajman içinde oldu. AK PARTİ, insanlık birikimi olarak gördüğü
değerlerin hepsini sahiplendi, hepsini kendi değerleri olarak gördü,
kendi özgün şartlarına, yerel şartlarına, değerlerine
Bazı arkadaşlarımızın çok iyi anlayacağı,
kullandıkları literatürde sıkça dile getirdikleri gibi ekolojik
aidiyetine uygun olan şeyleri benimsedi. AK PARTİnin bir ekolojik
felsefesi vardı, buna belki siyasi literatürde yerli ve millî deniyordu.
Belki biyososyoloji anlamında, arkadaşlarım iyi bilecekler,
Ertuğrul Bey daha iyi bilir, ülkelerin bağışıklık
sistemi vardır, AK PARTİ kendi yerel, ulusal, millî bağışıklık
sistemine göre yasal düzenlemeler yapar. Yapılan hiçbir yasal düzenleme,
diğer bütün insani üretimler gibi hiçbir zaman mükemmeliyet ifade etmez;
sadece bütün insanlık çabaları gibi mükemmeli yakalama çabası
içerir, oraya doğru yürür.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Bırak
Allahını seversen, aklımızla dalga geçme!
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Şu anda
yaptığımız şey de elbette mükemmel değildir ama
mükemmeli yakalama çabası vardır. Ama Ayhan Beyin belirttiği
gibi, Paris Prensiplerinde belirtilen ulusal önleme mekanizmasını
içermeyen bir kanun da değildir, ulusal önleme mekanizmasını
9uncu maddesinde içerir.
Burada yapmak istediğimiz şey,
konuşmalarımızı bir kesit politikası, bir
fotoğraf politikası, fotoğraf siyaseti üzerinden değil de
on yıllık, yirmi yıllık, elli yıllık, yüz
yıllık bir bağlam siyaseti, süreç siyaseti,
kuşatıcı bütüncül siyaset üzerinden yapmak. Biz bunu yapmaya
çalışıyoruz. Arada bir, evet, hata yapıyoruz, arada bir
yanılıyoruz, arada bir şartlar bizi yanıltıyor. Yani
sizin dediğiniz gibi, kandırıldık filan gibi böyle küçük
polemiklerle yönümüzü, yörüngemizi şaşıracak,
değiştirecek pozisyonda değiliz. Bizim gerçekten, yer altı
suları gibi çok derinden, damardan yürüyen bir perspektifimiz var, bir
vizyonumuz var, bir amacımız var, bunu yürütmeye ve sürdürmeye
çalışıyoruz. Hiçbir zaman, günlük, güncel, geçici kesit
polemiklerine prim vermeden
Belki onlarla da uğraşıyoruz, zaman
harcıyoruz ama bu, sonuçta bizi ana yörüngeden vazgeçirmiyor.
Bizim şu anda Paris İlkeleri
doğrultusunda -ki o Paris İlkeleri de bütün bu ulusal kurumların
kendi ulusal özellikleri bağlamında, çerçevesinde
oluşturulabileceğini ifade ediyor- burada yapacağımız
şey, İdris Beyin de, MHPden bir arkadaşımızın
da söylediği gibi, ezberlerimizi bozarak zihniyetimizi biraz
değiştirmek, o yolda bir çaba harcamak.
Bitirmeden şunu söylüyorum: Eski bir deyimimiz
var, Üslubulisan ayniyle insan. diye. Ben bunun bir sözlükten kısaca
karşılığını bulmaya çalıştım; bir
insanın insanlığı, kişiliği, karakteri, değeri,
konuşmasına ve tercih ettiği üsluba yansır, onu orada
görebilirsiniz.
Bir Genel Başkan, bizi bunu unutmaya
çalıştıkça, âdeta Ben buyum. dercesine kendisini
hatırlatıyor, bunu da ifade etmek isterdim.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından sürekli alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yaşar.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın Başkan,
arkadaşlar stadyumda mı alkışlıyor?
BAŞKAN Sayın Vural, söz talebiniz var
sanıyorum, buyurunuz.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
31.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun toplumda
ayrımcılığın, kutuplaştırmanın ortadan
kaldırılabileceği bir ortamın oluşmasına
katkı sağlamasını ve kanunun hayırlı
olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Ne oldu efendim, maç
mı izleniyor? Ne oldu, bilemiyorum. Alkışlar bana
mıydı, bilmiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Tabii, üslup kadar hâl ve
davranış da çok önemli. Meclisin mehabeti açısından da çok
önemli olduğunu hatırlatmak isterim tabiatıyla.
Evet, Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısının görüşmelerinin
sonuna geldik. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu kanun
tasarısının daha iyi olması için önergeler verdik. Daha
kaliteli bir kurum yapılanması için verdiğimiz önergeler
maalesef kabul edilmedi. Aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisi,
özellikle Sayın Bakanın daha önce söz vermiş olmasına
rağmen, daha çoğulcu bir yapıda bir kurul oluşturma sözü
vermesine, bu konuda bir önerge hazırlanmış olmasına
rağmen, Parlamentoda çoğunluğu, çoğulculuğu
yansıtacak bir kurulun oluşturulması konusunda bu söz yerine
getirilmemiştir. Bunu esefle karşıladığımı
belirtmek istiyorum. Bundan önce kişisel verilerle ilgili bir kurul
kurulduğunda Milliyetçi Hareket Partisini dışlamak için 5 kişilik
bir kurul oluşturan Hükûmet, özellikle Sayın Bakanın iradesi,
şimdi bu kurulda 9 üyenin Meclis tarafından seçilerek Milliyetçi
Hareket Partisinin temsil edilmesine de imkân veren ve Parlamentoda bütün
partilerin sayılarına göre temsil edilmesini sağlayacak bir
öneriye maalesef hayır demiştir. Kurullar arasında bu
çarpıklığın yasama kalitesini de etkilediğini
belirtmek istiyorum.
Bütün bunlara rağmen, hepimizin
arzuladığı, insan hakları ve eşitlik
açısından
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir)
gerçekten
insanlarımızın aradığı bir yönetimin, bir
anlayışın yerleşmesidir. İnşallah bu kurum buna
vesile olur. Dolayısıyla, bu konuda, özellikle İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumunun bundan sonra yapacağı
çalışmalarda, bütün bu eksikliklere rağmen, toplumda
ayrımcılığın, kutuplaştırmanın,
dışlamanın ortadan kaldırılabileceği bir
ortamın oluşmasına katkı sağlamasını
diliyorum. Bundan sonraki süreç içerisinde tecrübelerle bu kanun
tasarısında oluşabilecek, meydana gelebilecek, ihtiyaç
olabilecek değişikliklerin ivedilikle yerine getirilmesi ve daha
kaliteli bir kurum ve toplumun arzuladığı eşitlik ve insan
hakları anlayışının yerleştirilmesine vesile
olmasını diliyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun
tasarısının ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diliyorum efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Vural.
Sayın Demirel, sizin de talebiniz var
sanıyorum.
Buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.
32.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumunun insan haklarına aykırı
yaklaşımları ortaya çıkaracak, Türkiyede yaşanan
bütün sorunlara karşı çözüm gücü olabilecek bir kurum hâline
dönüşmesini arzuladıklarına ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
Evet, günlerdir bu kanun tasarısıyla
ilgili görüşlerimizi, düşüncelerimizi Parlamentoda ifade ettik ama ne
yazık ki insan haklarına ve eşitliğe uymayan bir kanun
teklifi geldi ve bizim görüş ve önerilerimiz de dikkate alınmayarak
yasalaşmış bir süreçte önümüze bırakıldı.
Biz Türkiyede
ayrımcılığın, eşitsizliğin, insan
hakları ihlallerinin önüne geçilmesi gereken bir durumun ortaya
çıkmasını arzularken, ne yazık ki hâlâ o
arzuladığımız kısmın pratikleşmediğini
gördük. Bu kurumun gerçekten insan haklarına aykırı
yaklaşımları ortaya çıkaracak, Türkiyede yaşanan
bütün sorunlara karşı çözüm gücü olabilecek bir kurum hâline
dönüşmesini arzuluyoruz, bunun arzusu içerisindeyiz. Ama, ne yazık ki,
daha önceki örneklerinde gördüğümüz gibi, Türkiyede, iktidarın, AKP
Hükûmetinin bu kadar insan haklarına aykırı pratik
uygulamalarının gerçekleştirildiği bir Türkiyede bunun, bu
kurumun da yine aynı zihniyetle hareket edebileceğine
inanıyoruz. Ama umarız ki bu inancımız pratikte boşa
çıkarılır. Eşitliğin, kadın özgürlüğünün ön
plana çıkartılacağı, halklara
ayrımcılığın ortadan kaldırılacağı
bir toplumun yürürlüğe girebileceğini düşünüyoruz, öyle bir
arzumuz var ama pratikte bunun takipçisi olarak, görerek hareket edeceğiz
ve bunun takipçisi olacağımızı bir kez daha ifade ediyoruz.
Bu kurul kuruldu ama bu kurulun işi bitmedi. Yani, bu kurulun insan
haklarına aykırılığı önleyecek bir kurula
dönüşmesini arzu ediyor ve temenni ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
Sayın Gök, buyurunuz.
33.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumunun insan hakları alanında olumlu sonuçlar vermesini temenni
ettiğine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İnsan hakları gibi Türkiye'nin en önemli,
sorunsal bir alanında bugün İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu adıyla bir kurumun kurulmasına birazdan karar verilecek.
Sayın Başkan, biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, başından beri, bu konuda son derece yapıcı
önerilerimizle, özellikle Birleşmiş Milletlerin kabul edeceği,
Paris İlkeleri çerçevesinde tüm dünyada benimsenmiş bir kurulun
Türkiyede kurulabilmesi açısından elimizden gelen çabayı
gösterdik.
Aslında, devletin ihlallerini, hak ihlallerini
devlete ait bir kurumun tespit etmesi ve bu ihlallerin üzerine gitmesi söz
konusu değildir. Bunun için, Paris İlkeleri, kurulacak insan
hakları kurulunun, özellikle kurulun yapısını çok
önemsemiş ve bağımsız olması ve çoğulcu
olması gerektiği üzerine dikkat çekmiş ve mali özerkliğini
de şart olarak koşmuştur. Dolayısıyla, Paris
İlkeleri çerçevesinde Birleşmiş Milletlerin kabul
edebileceği bir insan hakları kurumu ancak kurulun çoğulculuk
yapısının sağlanması ve mali özerkliğinin
gerçekleştirilmesiyle mümkündür. Nitekim, bu
sağlanamadığı için, bugün mülga ettiğimiz İnsan
Hakları Kurumu işte bu nedenle ortadan
kaldırılmıştır ve Birleşmiş Milletler
tarafından akredite edilmemiştir. Aynı akıbet, bugün,
birazdan oylanacak olan İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu için de
söz konusudur. Dolayısıyla, özellikle bütün muhalefet partilerinin
ısrarlarına rağmen kurulun çoğulculuk yapısında
ve bağımsızlığında hiçbir ilerleme
sağlanmamış ve bu, yasayı baştan ölü doğuracak
bir tablo olarak ortaya çıkarmıştır. İnsan
Hakları Kurumu bu hâliyle devletleştirilmiştir; tam tersine,
çoğulculuğa ve bağımsızlığa
açılması gerekirken devletin tekeline alınmıştır.
Bunun kabul edilebilir bir yanı yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) - Biz bu çalışmalar
sonunda oluşturulan bu kurulun baştan sonuç vermeyecek bir kurul
olarak doğduğunu ve muhtemelen bir müddet geçtikten sonra,
yapılan yanlışların farkına varılarak -tıpkı
dört yıl öncesi yapılmış olan yanlışlıkta
olduğu gibi- o gün bir başka tasarıyla önümüze gelineceğini
çok iyi biliyoruz. Bu konuda sorumlu bir muhalefet olarak elimizden gelen her
türlü çabayı gösterdiğimizin bilinmesini isteriz.
Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle
giriştiği müzakere sürecinde önemli olan bu yasalarda iktidar yanlış
yapmıştır. Bu yanlışları bütün önergelerde dile
getirdik, söyledik; bundan sonra artık kusur tamamen iktidar partisindedir
ve Hükûmettedir.
Bu vesileyle ben, bu kurulacak kurulun -umarım
ve dilerim ki- yapısının oluşturulmasıyla insan
hakları alanında olumlu sonuçlar vermesini yine de temenni ediyor ve
ümit ediyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Sayın Bostancı
34.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İnsan Hakları
ve Eşitlik Kurumu Kanununun Türkiyenin insan haklarına ilişkin
standartlarını yükselteceğini ümit ettiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
İnsan hakları meselesinin dünya tarihinde
uzun bir perspektifi vardır, uzun bir pratiği vardır. İslam
dünyasında Kuranın getirdiği normlardan, Peygamberimizin Veda
Hutbesinden, büyük fakihlerin katkılarından modern düşünürlerin
yorumlarına kadar bir mecra olduğu gibi; Batı dünyasında da
eski Yunan düşünürlerinden başlayıp, Aquinolu Thomastan, Saint
Augustineden ondan önce ve günümüze doğru liberal düşünceden John
Locketan, farklı ekollerden, habeas corpustan, o uzun tarihten gelen
derin bir ırmak söz konusu.
Bugün modern dünyada bütün bunlar aslında ortak
bir havuzda bir araya geliyor ve modern, demokratik, özgür, insan
haklarına yaslanan toplumların nasıl olması
gerektiğine ilişkin küresel ölçekte birtakım normlar
teşekkül ediyor. Türkiye de bu yolculuğun bir parçası, dünya
tarihinde insan haklarına ilişkin bu sürecin bir parçası olarak
büyük çabalar gösteriyor. 1992 yılında Mecliste İnsan
Hakları Komisyonu oluşturuldu, 1992 yılında. Bunun
altını çizmek isterim, ondan önce İnsan Hakları Komisyonu
yoktu ve muhtemelen İnsan Hakları Komisyonu kurulduğunda da
birtakım insanlar bunu bir efekt, insan haklarına ilişkin bir
eklenti olarak görmüş olabilirler ama bugün İnsan Hakları
Komisyonu Mecliste çok önemli görevleri ifa ediyor.
Daha sonraki dönemlerde de sivil toplum
kuruluşlarının, farklı çevrelerin katkılarıyla
insan haklarına ilişkin normlar gelişti, yerleşti.
İnsanlar, siyasal farklılıklarının ötesinde, bu konuya
ilişkin kimi normlarda en azından bir araya geldiler, ortak oldular.
Biraz da modern toplum olmak böyle bir şeydir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız, mikrofonunuzu açıyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Siyasi rekabet,
farklılıklar elbette olur ama bunların ötesinde, ortak
olduğumuz normlar da bizi bir toplum ve gelişmiş, modern
insanlığın bir parçası hâline getirir.
Bugün yüce Parlamentonun birazdan takdirine
sunulacak olan İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu da bu
yolculuktaki kanunlardan birisidir, Türkiyenin insan haklarına
ilişkin standartlarını yükseltme iddiasındadır.
Kıymetli muhalefetin eleştirileri oldu
müzakereler sürecinde, muhakkak olmaya da devam edecek. Bundan sonra siyasi
süreçte, iktidar-muhalefet ilişkileri bağlamında kimi zaman
katkılar kimi zaman eleştirilerle bu işler yürüyecek. Kimin
iktidarda olduğu, kimin muhalefette olduğu da o kadar önemli
değil. Ama biz AK PARTİ olarak, Hükûmet olarak buraya bu yasayı
getirirken Türkiyenin standartlarını yükseltme iddiasını
taşıyorduk ve bunu anlatmaya çalıştık, ümit ederiz ki
önemli ölçüde anlatmışızdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açıyorum mikrofonunuzu, lütfen
son cümleleriniz
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bu, tabii,
insan haklarına ilişkin tekemmül etmiş, nihai olarak bu işi
noktalandıran bir kurum olmayacaktır, Türkiyenin ve dünyanın
yolculuğu devam edecektir. Ümit ederim ki standartları bir ölçüde
olsun yükselten ve bizim modern dünyaya ilişkin, bu normlara ilişkin
yolculuğumuzu tahkim eden bir kurum kanunu olarak yerini alacaktır.
Bunu ifade etmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Eminim zamanınız olsaydı bu
düşünürler arasına başka birçok ismi de katacaktınız
Sayın Bostancı; İbni Sina gibi, Thomas Hobbes gibi, Montesquieu
gibi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Muhakkak.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Tanal, sizi unutmadım,
biliyorum, bir saniye
Sayın Bakanın söz talebi vardır.
Buyurunuz Sayın Bakan, mikrofonunuzu
açıyorum.
35.-
Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvanın, Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısına katkı ve
destek sağlayan tüm milletvekillerine teşekkür ettiğine
ilişkin açıklaması
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu Kanunu Tasarısına katkı sağlayan, destek
sağlayan tüm milletvekillerimize huzurlarınızda çok
teşekkür etmek istiyorum.
İnsan hakları, demokratik hukuk devletinin
ruhu olarak nitelendirilmektedir. Ancak, insan hakları, tek bir kültürle,
belirli bir zaman ve mekânla sınırlandırılamayacak kadar
köklü ve evrensel bir değerdir. Şunu da çok açıkça ifade etmek
istiyorum: Bu toprakların, bu milletin tarihini bilenlerin
gerçekliğini teslim edecekleri gibi, insan hakları bizim
medeniyetimizin de ruhudur, özüdür. İşte, bize yön veren
bakış açısı ve felsefe de bu hakikat etrafında
şekillenmiştir. Bizim düsturumuz, Yaratılanı Yaradandan
ötürü sevme düsturudur. Bizim ilkemiz, Hazreti Mevlânanın 13üncü
yüzyılda koymuş olduğu ilkedir. Ki biz bir bireyin hakkını
ihlal etmenin, bütün insanlığın hakkını ihlal etmek
olduğuna ve bir bireyin hakkını korumanın, tüm
insanlığın hakkını korumak olduğuna inanan bir
parti ve Hükûmetiz.
Değerli arkadaşlar, İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısına yönelik,
elbette, görüşler, düşünceler aktarıldı. Ancak bu kanun
tasarısında 3 temel alan esas alındı: Bunlardan bir tanesi
İnsan Hakları Kurumunun daha etkin hâle getirilmesi, ikincisi
ayrımcılıkla mücadele, üçüncüsü ise işkence ve kötü
muameleye karşı ulusal bir önleme mekanizmasının
oluşturulması.
Şöyle bir eleştiri geldi yoğun
olarak: Vize muafiyeti çerçevesinde bu çalışmaların, bu
tasarının getirildiği yönünde. Aslında bizim Hükûmet
programımıza, eylem planımıza
baktığınızda, İnsan Hakları Kurumunun
etkinleştirilmesi, Hükûmet programımızda da yer alıyor,
eylem planımızda da yer alıyor. Altı aylık eylem
planımız çerçevesinde yer alıyordu, evet, üç ay öne aldık.
Neden aldık? Vize muafiyeti çerçevesinde aldık. Ama, bunların
tamamı, bizim hem eylem planımızda hem de Hükûmet
programımızda yer alan bir husustu.
Bir başka eleştiri konusu da bu üçlü
yapının yani insan hakları, ayrımcılık ve ulusal
önleme mekanizmalarının tek bir kurum altında
oluşturulmasının yanlış olduğu yönündeydi. Biz bu
çalışmaları yaparken özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde
etkin olarak çalışabilen ve gerçekten kayda değer mesafe kateden
kurumlara baktığımızda, özellikle insan hakları kurumu
ile ayrımcılıkla mücadele kurumunun bir arada olduğu
yapıların çok başarılı olduğunu gördük
-İngilterede olduğu gibi, Hollandada olduğu gibi- ve bu çerçevede
böyle bir yapıyı öngördük. Bu yapıların da son derece
başarılı olduğunu özellikle ifade etmek isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMİL AYDIN (Erzurum) Çok seslilik yok.
Kurulda çok seslilik olsa daha iyi olur.
BAŞKAN Sayın Bakan, devam edin efendim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
1993 yılında Birleşmiş Milletler Paris Prensiplerinin
ortaya konulduğu herkes tarafından ifade edildi. Çok doğrudur.
Burada özellikle işlevsel bağımsızlık ve işlevsel
etkinlik Paris Prensiplerinin en önemli esaslarından birini
oluşturuyor ama Paris Prensiplerine baktığımızda,
gerçekten, bu hazırlamış olduğumuz yasa
tasarısının Paris Prensipleriyle uyumlu bir yapıda olduğunu
söylememiz mümkün.
Peki, Paris Prensipleri ne diyor? Kurumların
anayasa veya kanunla kurulması gerekmektedir. Kanunla kuruyoruz.
İnsan haklarının korunmasına ilişkin görev ve
yetkilerle donatılmalı. Görev ve yetkilerle donattık. Yine
Hükûmet, parlamento ve diğer organlara görüş bildirmelidir.
Görüş bildiren düzenleme yine yasamızda yer alıyor. Ulusal
mevzuat çalışmalarına katkı sağlamalıdır.
Bu yönde bir görev veriyoruz. Gerekli gördüğünde insan hakları
ihlallerini resen inceleyebilmelidir, Evet, resen inceleme yetkisini verdik.
Hepsini teker teker sıralamak istemiyorum ama
Paris İlkelerinin tüm maddeleri teker teker
sıralandığında şunu göreceğiz: Tüm ilkelerin
karşılandığını, çoğulcu yapı da dâhil
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum Sayın
Bakan, sözlerinizi tamamlayınız.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Nerede?
GARO PAYLAN (İstanbul) Nerede
çoğulculuk?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Hani, nerede
çoğulcu yapı?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Sizin partinizin
çoğulculuğu. Lütfen artık zekâmızla dalga geçmeyin.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) 5 milyon 600 bin
MHP seçmenini hiçe saydınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Burada kurul üyeliklerinin çoğulcu bir yapıda
oluşturulacağı temel ilke olarak yasa tasarısına
konmuştur ve bu çerçevede Bakanlar Kurulunun seçeceği 6 üye, yine
insan hakları alanında çalışan sivil toplum
kuruluşları, akademisyenler ve bu alanda uzman olan kişilerin
başvuruları veyahut sivil toplum kuruluşlarının
teklifleri neticesinde Bakanlar Kurulu tarafından atanacaktır.
Avrupa örneklerine baktığımızda
değerli arkadaşlar, Avrupada 3 ülke hariç tüm ülkelerde bu kurula
atama, hükûmet veya ilgili bakan tarafından yapılıyor, bunu
özellikle vurgulamak istiyorum. İsveçte hükûmet tarafından
atanıyor, Hollandada Kraliyet kararnamesiyle atanıyor
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Bakan gerekçeyi okuyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Almanyada hükûmet tarafından, İngilterede başbakan
tarafından atanıyor. Dolayısıyla, biz bu ilkelere riayet
etmeye çalıştık.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Paris Prensiplerindeki
paydaşlar yok!
CEYHUN İRGİL (Bursa) Dünyanın
hiçbir yerinde saraydan atanmıyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Şunu özellikle vurgulamak istiyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız Sayın Bakan,
açıyorum mikrofonunuzu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Ayrımcılıkla mücadeleye yönelik ilk kez bir kurum
oluşturuyoruz değerli arkadaşlar.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
bunları daha evvel söyledi Sayın Bakan, bunu tekrar etmenin bir
anlamı yok.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Engellilere, yaşlılara yönelik gerçekten ayrımcılık
yapılamayacağına, işe girişlerde
ayrımcılık yapılamayacağına dair esasları
ortaya koyan ve bunları savunacak olan bir kurum ortaya koyuyoruz. Bu, son
derece önemli diye düşünüyorum. Avrupadaki ayrımcılıkla
ilgili kurumlara baktığımızda, insan haklarıyla ilgili
kurumlara baktığımızda
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Bakanı uyarır mısınız, sözlerini
tamamlasın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
gerçekten, bizim şu anda tasarısını sizlere sunmuş
olduğumuz kurum gerçekten Avrupadaki kurumlardan çok daha etkin, çok daha
güçlü bir yapıya sahiptir.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Tabii, tabii(!)
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Birçok ülkede yaptırım yetkisi yok, sadece ve sadece tavsiye
kararı verebilen ülkeler var; bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Örnek
mi? Almanya. Birçok ülkede sadece tavsiye kararı verilebiliyor, biz
yaptırım getiriyoruz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Kanunu yeniden mi
görüşmeye başlayacağız Sayın Başkan?
CEYHUN İRGİL (Bursa) Basına da el
konulamaz ama el koyabiliyorsunuz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Biz gerçekten son derece etkin bir kurum oluşturuyoruz. Çok fazla uzatmak
istemiyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yeni mi başladık bu
tasarıyı görüşmeye?
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Gerçekten Türkiye açısından son derece önem taşıyan
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) -
inşallah, hem ülkemize hizmet edecek hem de insanımıza hizmet
edecek bir yapıya kavuşturulacak.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) 16ncı maddesi
nasıldı acaba Sayın Bakan?
CEYHUN İRGİL (Bursa) Siz Anayasayı
bile askıya almışsınız, bunu mu askıya
almayacaksınız!
BAŞKAN Son cümle, açıyorum
mikrofonunuzu.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yarın TRTde
anlatın Sayın Bakan, beş saat konuşun TRTde!
BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Ben tüm milletvekillerine çok teşekkür ediyorum sağlamış
oldukları katkılardan dolayı.
Hepinizi saygıyla sevgiyle, muhabbetle
selamlıyorum efendim; sağ olun, var olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu
Tasarısı (1/596) ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Raporları (S. Sayısı: 149) (Devam)
BAŞKAN Şimdi söz sırası,
oyunun rengini belli etmek üzere aleyhte söz isteyen İstanbul Milletvekili
Sayın Mahmut Tanalda.
Buyurunuz Sayın Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanın
kaldığı yerden ben devam etmek isterim. Sayın Bakan dedi
ki: Bu insan hakları kurulunu İsviçrede, İngilterede bakanlar
kurulu atıyor. Sayın Bakan, size verilen o bilgiler
İnsan
hakları konseyi belirliyor, bakanlar kurulu sadece atıyor; insan
hakları konseyi önce onu belirliyor. Yani keşke önce bunu da, bu
cümleyi de söylemiş olsaydınız. Yani o, büyük bir eksiklikti.
Değerli arkadaşlar, bu, insan hakları
açısından çıtayı, standardı yükseltiyor mu,
azaltıyor mu; somut, net bilgiler söyleyeceğim ben sizlere. Mevcut
olan tasarının 3üncü maddesinin kenar başlığı
Eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı.
Anayasamızın 10uncu maddesine bakın değerli
arkadaşlar, orada, Anayasanın 10uncu maddesindeki eşitlik
ilkesini okuyun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14üncü
maddesindeki ayrımcılık yasağını okuyun, Avrupa
Sosyal Şartının beşinci bölümündeki (E) maddesindeki
ayrımcılık yasağını okuyun, İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesinin 2nci maddesini okuyun. Bu
uluslararası sözleşmeler ve Anayasamızın belirtmiş
olduğum 10uncu maddesindeki eşitlik ilkesi ve
ayrımcılık yasağı, hepsinin müşterek
noktası, dil, din, cinsiyet, eğitim, mezhep, hepsinin
ayrımını yapıyor. Ancak, bu tasarı geldiği zaman
mezhep ayrımı, yasağı olmadığı için
Onu
Bakan kabul etmedi ama orada kabul eden arkadaşlarımız
vardı. Ben, Doğan Beye teşekkür ediyorum yani o konuyu kabul
ettiler. Bu konuyu kabul etmekte yarar var, yani mezhebi dahi bu eşitlik
ve ayrımcılık maddesi içerisine katmadınız. Son
noktalarda bu, düzeltildi ama hakikaten büyük bir
sıkıntıydı. Burada eksiklik ne? 3üncü maddesindeki
eşitlik ve ayrımcılık. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 14üncü maddesine, İnsan Hakları Evrensel
Sözleşmesinin 2nci maddesine, Avrupa Sosyal Şartının
beşinci bölümündeki fıkraya ve Anayasamızın 10uncu
maddesindeki
ve benzeri sebeplerden dolayı ayrımcılık
yasaktır, ayrımcılık yapılamaz. diyor Sayın
Bakan. Yarın öbür gün sizin çocuğunuz veya siz
Öyle ya, sürekli
bakanlık olmayacak. Herhangi bir yere iş müracaatına
bulunduğumuz zaman Mahmut Tanal, senin saçın yoktur, senin
gözlüğün vardır; biz burada gözlüklü insanı işe
almıyoruz, saçı olmayan insanı işe almıyoruz, uzun
boyluları işe almıyoruz, kısa boyluları işe
almıyoruz. dedikleri zaman
Ve benzeri sebeplerin bu
ayrımcılığı engellemek için konulması gerekiyordu.
Biz size bunu defalarca söyledik, söylediğimiz hâlde dediniz ki: Efendim,
bu, böyle olmaz.
Bakın, bu, Anayasaya aykırı, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı, İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesine aykırı, Avrupa Sosyal
Şartına aykırı. Bana burada Efendim, biz bunu böyle
yaptık, Avrupanın daha ilerisindeyiz
Peki, elimde Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin tüm maddeleri var. Tüm
sözleşmelere aykırı bu. Onun için, sizden istirham ediyorum
Bunu Komisyonda size dile getirdik, burada, Genel Kurulda dile getirdik ama
bunu düzeltmediniz. Düzelttiğiniz, 17nci maddesinin (5)inci
fıkrasını dün defalarca dile getirdik, bunu düzelttiniz ama yani
gerçekten düzeltilmesi gereken daha çok şey var. Eğer onu size
bırakmış olsaydık 17nci maddenin (5)inci fıkrası
gitmeyecekti yani o, yine sıkıntı olacaktı.
Gelelim, ekmekten vergi alıyorsunuz, sudan
vergi alıyorsunuz; burada bilirkişi ücreti vergiden istisna, muaf
tutulmuş. Aynen, pırlantadan nasıl vergi alınmıyorsa
aynı şeyi getirdiniz. Bunun hukukla, adaletle, vicdanla kabul
edilecek bir yönü yok.
İspatla ilgili kuvvetli şüphe
diyorsunuz, kuvvetli delil diyorsunuz. Peki, Değerli Bakan, Ceza
Kanununda makul şüphe diyorsunuz, siz burada niye kuvvetli delili
getiriyorsunuz? İnsanların tutuklanması için, davanın
açılması için makul şüpheyi getiriyorsunuz, ispat külfetini
burada mağdur olana yüklüyorsunuz. Bu, kabul edilebilir bir durum
değil.
Mevcut olan bu tasarı Anayasamızın
10uncu maddesine, Anayasamızın 2nci maddesindeki hukuk devleti
ilkesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesine, Avrupa Sosyal Şartına
aykırıdır. Bu sebepten dolayı -her ne kadar biz
iyileştirmek için çaba sarf ettiysek siz bu konuda gayret göstermediniz-
bu tasarıya ret oyu vereceğiz.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygı ve
hürmetlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Tasarının görüşmeleri
tamamlanmıştır.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, İç Tüzük 60a göre
BAŞKAN Sayın Baluken, bakınız,
şimdi, 86ncı madde çerçevesinde lehte ve aleyhte olmak üzere birer
sayın milletvekiline söz verdim, ayrıca siyasi parti gruplarına
birer kez söz verdim. Usulümüzde bunu yeniden tartışmaya çevirecek
bir sistem yok.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, hayır, takdirinize bağlı. Sayın Bakanın
yaptığı açıklamalar üzerine...
BAŞKAN Görüşmeler sona ermiştir,
lütfen efendim.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında
İç Tüzükün 139uncu maddesine göre Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da
taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı açık oylama sonucu:
Oy sayısı : 291
Kabul : 259
Ret : 32 (X)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Fehmi
Küpçü Ömer
Serdar
Bolu Elâzığ
Tasarı, kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır, hayırlı olsun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.04
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.22
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR (Elâzığ)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 68inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu
açıyorum.
2nci sıraya alınan 65
Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycının; 65
Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçayın;
2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve
Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğanın; 2022
Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve
Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın; 2022 Sayılı 65
Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Bursa
Milletvekilleri Hüseyin Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115
Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Şanlıurfa Milletvekilleri
Faruk Çelik ve Ahmet Eşref Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa
İline İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.-
65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/694), Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/689), Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycının; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç,
Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/393), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın; 2022 sayılı 65
Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/403),
Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğanın; 2022 sayılı
65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/404), Denizli Milletvekili
Kazım Arslanın; 2022 Sayılı 65 Yaşını
Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/899), Bursa Milletvekilleri Hüseyin
Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/922), Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref
Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline
İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/923) ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı:273) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 273 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince bu tasarı, İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Şimdi, tasarının
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, elimizdeki bu 273 sıra sayılı torba kanunun temel
kanun olarak görüşüleceğini demin ifade ettiniz. Oysa İç
Tüzükün 91inci maddesi hangi durumlarda buraya gelen kanun
tasarısının temel kanun olarak görüşüleceğine dair çok
net ibarelerle düzenlenmiş. Ben müsaadeniz olursa okuyacağım,
91inci maddede a) Bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya
kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi;
kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü
ilgilendirmesi; kendi alanındaki özel kanunların
dayandığı temel kavramları göstermesi, özel kanunlar
arasında uygulamada ahenk sağlaması, düzenlediği alan
yönünden bütünlüğünün ve maddeler arasındaki
bağlantıların korunması zorunluluğunun bulunması;
önceki yasalaşma evrelerinde de özel görüşme ve oylama usulüne
bağlı tutulması gibi özellikleri taşıyan kanunları
ve İçtüzüğü bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştiren
veya yürürlüğe koyan tasarı veya tekliflerin Genel Kurulda bölümler
halinde görüşülmesine ve her bölümün en çok otuz maddeyi geçmemek
kaydıyla hangi maddelerden oluşacağına Hükümetin, esas
komisyonun veya grupların teklifi, Danışma Kurulunun
oybirliği ile önerisi üzerine Genel Kurulca karar verilebilir. diyor.
Şimdi, bu bahsetmiş olduğumuz
kriterlerin hiçbirine bu torba yasa tasarısı uymuyor. Birbiriyle
ilgisi olmayan çok farklı kanunları ilgilendiren alanlarda bu torba
yasa tasarısının buraya bu şekilde getirilmiş
olması zaten kanun yapma tekniği açısından bir garabet
örneğiyken ve vahim bir duruma işaret etmişken bir de İç
Tüzükte belirtilen kriterlere göre temel kanun olarak değerlendirilerek
görüşülmesi de ayrı bir garabet olarak değerlendirilmeli diye
düşünüyoruz.
O nedenle, bizim bu torba yasa tasarısına
çok fazla itirazımız var ama en başından
başlayayım, temel kanun olarak görüşülemeyeceğini
düşünüyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Baluken, bir açıklama
yapayım.
Temel kanun düzenlemesi, İç Tüzükün 91inci
maddesinde yer almaktadır. Hangi kanunların temel kanun olarak
görüşülebileceği, anılan 91inci maddede
ayrıntılı bir şekilde düzenlenmektedir. Tabii ki bir
tasarının temel kanun şartlarına uyup uymadığının
takdiri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Genel Kurulun kararına
bağlıdır. Danışma Kurulu, eğer bir kanunun temel
kanun olarak görüşülmesi konusunda oy birliğiyle karar alıyorsa
burada sorun yoktur, Genel Kurul kararını müteakip o kanun
tasarısı veya teklifi temel kanun olarak görüşülür.
Ancak, uygulamada çoğunlukla olan, bir siyasi
parti grubunun -ki bu, çoğunlukla iktidar partisi grubu oluyor-
Danışma Kuruluna getirmiş olduğu önerinin Danışma
Kurulunca kabul edilmemesi ya da Danışma Kurulunun toplanamaması
hâlinde anılan öneri, bir grup önerisi olarak Genel Kurula getiriliyor,
Genel Kurulda görüşüldükten sonra o tasarının veya teklifin
temel kanun olarak görüşülmesi kabul ediliyor veya edilmiyor. Kabul
edildiği anda, sırası geldiğinde o tasarı veya teklif,
temel kanun olarak görüşülüyor.
Şimdi sözünü ettiğimiz, şimdi
görüşmelerine başladığımız 273 sıra
sayılı Kanun Tasarısı, sözünü ettiğim süreçleri
tamamlayarak Genel Kurul tarafından temel kanun olarak görüşülmesi
kabul edilmiş bir kanun tasarısıdır. Dolayısıyla,
bu çerçevede, şu aşamada Başkanlık Divanının
bunun temel kanun olarak görüşülmemesi konusunda herhangi bir takdir
hakkı bulunmamaktadır.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkanım, şimdi, sizin de ifade ettiğiniz gibi,
Danışma Kurulunun oy birliğiyle bir önerisi söz konusu
olduğunda bu konuda herhangi bir tartışma yürütmek doğru
olmaz. Ancak, burada Danışma Kurulunun oy birliği
sağlanmamış, böyle bir arayışa girilmemiş ve
içerdiği kanun maddeleri açısından, ilgilendirdiği yasa
maddeleri açısından temel kanun olarak görüşülemeyecek bir torba
yasa tasarısının sadece iktidar partisinin sayısal
çoğunluğu üzerinden temel kanun olarak değerlendirilmesini
doğru bulmuyoruz. Yani, İç Tüzükte ben demin tek tek bütün maddeleri
sıraladım. Bu torba yasa tasarısındaki maddelerin İç
Tüzükte belirlenmiş olan kriterlerin hiçbir tanesini
karşılamadığı son derece açık ve nettir.
Dolayısıyla, Danışma Kurulunun da oy birliğiyle bir
önerisi söz konusu olmadığı için, iktidar partisinin İç
Tüzüke aykırı olarak buraya temel kanun olarak görüşülecek
şekilde getirmiş olduğu grup önerisinin de Genel Kurulun
işleyişine uygun olmadığı kanaatindeyiz, İç
Tüzüke aykırı olduğu kanaatindeyiz. Dolayısıyla, bu
kanun tasarısı temel kanun olarak görüşülemez. Eğer siz
tutumunuzda ısrar ederseniz, ben tutumunuz hakkında usul
tartışması isteyeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN Memnuniyetle usul
tartışmasını açacağım ancak şu bilgiyi
tekrar vereyim: Sayın milletvekilleri, bu tasarının, 273
sıra sayılı Kanun Tasarısının temel kanun olarak
görüşülmesi konusundaki Genel Kurul kararının
doğruluğu veya yanlışlığı konusunda benim
bir değerlendirme yapma imkânım yok; Anayasa ve İç Tüzük, benim
bu konuda bir değerlendirme yapmamı yasaklıyor. Bu karar, Genel
Kurulun kararıdır. Bu karar, bugün Genel Kurul tarafından
alındı; Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi burada
görüşülürken siyasi parti grupları görüşlerini ifade ettiler,
görüşmeler yapıldı, oylamaya sunuldu ve bu tasarının
temel kanun olarak görüşülmesi kabul edildi.
BURHAN KUZU (İstanbul) Aynen öyle.
BAŞKAN - Başkanlık
Divanının şu anda bunu temel kanun olarak görüştürmeme
yönünde bir takdir hakkı bulunmamaktadır ancak ben sizin talebinizi
karşılayacağım.
Usul tartışmasını açıyorum.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Lehte
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Lehte
LEVENT GÖK (Ankara) Lehte
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Aleyhte
MEHMET GÜNAL (Antalya) Aleyhte
BAŞKAN Sayın Doğan Kubat lehinde,
Sayın Gök lehinde bendeki bilgiye göre; Sayın Baluken, Sayın
Günal aleyhte.
Sayın Kubat, buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
XI.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
273 sıra sayılı Kanun Tasarısının temel kanun
olarak görüşülmesinin İç Tüzük hükümlerine uygun olup
olmadığı hakkında
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; usul
görüşmesinde Başkanlığımızın tutumu lehinde
görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, bir kanun tasarı
veya teklifinin ne şekilde görüşüleceği İç Tüzükte
ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir. 91inci madde ki bu
İç Tüzükün 91inci maddesiyle ilgili dört beş tane Anayasa Mahkemesi
kararı vardır. Bu, Anayasa Mahkemesinin de süzgecinden geçmiş ve
bugüne kadar burada defaatle uygulamasını
yaptığımız, hatta bu konuda, temel kanun olup olmama
meselesinde geçen dönem iki üç defa usul görüşmesi
yaptığımız bir konu.
Şimdi, 91inci maddenin (a) bendinde, bir
kanunun kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü
ilgilendirmesi durumunda da temel kanun olabileceğine dair bir hüküm var.
Şimdi, biraz önce Başkanımızın belirttiği, bugün
AK PARTİ Grubunun getirdiği öneriyle 273 sıra sayılı
Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi, yine, 91in (b) bendi gereği
Başkan
biraz önce Oy birliği aranır. dedi, kesinlikle böyle bir kural yok,
91in (b) bendine bakıldığı zaman, siyasi parti
gruplarının önerisi üzerine de (a) bendindeki usul uygulanabilir der.
Biz de bu hakkımızı kullanarak grup önerisini getirdik ve Genel
Kurul bunun temel kanun olarak görüşülmesine karar verdi.
Şimdi bakalım bu kanun neyi getirmiş:
65 yaş aylığı alan vatandaşlarımızla ilgili,
binlerce insanı ilgilendiriyor; Kanal İstanbul, çevresindeki
yüzbinlerce insanı ilgilendiriyor; kentsel dönüşüm alanına giren
alanlardaki kamu hizmetlerinden yararlanma, yine on binlerce
Gençlerin genel
sağlık sigortası prim borçlarının ödenmesi, sermaye
piyasalarıyla ilgili hususlar, trafik sigortası; onbinlerce,
yüzbinlerce vatandaşımızı ilgilendiren
Yine, buna benzer konularda, ülkemizdeki
vatandaşlarımızın çok büyük bir kesimini ilgilendiren
konularda, elbette farklı kanunlarda bir düzenleme ama mahiyeti
itibarıyla bütün vatandaşlarımızın ortak menfaatine
yani kamunun yararına olacak konularda ayrıntılı
düzenlemeler getirmiş ve bu, bilindiği üzere bir mecburiyetten kaynaklanıyor
değerli arkadaşlarım; yoksa kod kanun olarak keşke
getirebilsek de sistematik olarak Adan Zye veya müstakil kanun olarak
İstiklal Madalyasında yaptığımız gibi
getirebilsek ama buradaki usul ekonomisi, çalışma verimliliği
açısından da buna mecbur da bırakılıyoruz yani
dolayısıyla
Ama mecbur kalmak, aynı zamanda hukukun
sınırları içerisinde elbette ki bu hakkımızı
kullanmamıza bizi mecbur bırakıyor. Dolayısıyla biz de
bugün bu grup önerisiyle kabul edilmiş, temel kanun olarak
görüşülmesine karar verilmiş olan bu kanun tasarısının
bu hâliyle görüşülmesinde İç Tüzüke ve Anayasaya aykırı
bir durum olmadığını, Başkanımızın da
belirttiği üzere, Başkanlık makamının da, sıra
sayısı almış bu kanun tasarısı üzerinde bir
işlem yapma hususunda yetkisinin de olmadığını
belirtiyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kubat.
Sayın Baluken, buyurunuz; aleyhte. (HDP
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Doğrusu, mevcut hukuka son derece hâkim olan
Sayın Kubatın burada konuşmasını dinleyince hayretler
içerisinde kaldım. Yani bir kere şunu hepimizin bu kürsüden ifade
etmesi gerekir: Değişinceye kadar bu Meclis Genel Kurulunda
işleyişi, bu İç Tüzüke ve bu Anayasaya göre ele almak
durumundayız. Sayın Kubata benim 91inci maddeyi okumam gerekmez.
Yani 91inci maddede, hangi koşullarda buraya getirilecek kanun
tasarılarının temel kanun olarak değerlendirileceği
hususu son derece nettir.
Şimdi, sizin getirmiş olduğunuz kanun
tasarısında birbiriyle ilgisi olmayan, pek çok farklı kanun
maddesini ilgilendiren ve birçok toplumsal kesimlerde de büyük itirazlara neden
olan düzenlemeleri bir torba içerisine koymanız yetmiyormuş gibi, bir
de bunu temel kanun olarak Genel Kurulun gündemine kendi sayısal
çoğunluğunuzla getirmeye çalışıyorsunuz. Yani, bu
durumda Genel Kurulun işleyişi, İç Tüzük ya da Anayasaya göre
değil, sayısal çoğunluk sizde olduğu için AKP'nin getireceği
grup önerileri doğrultusunda şekillenecek. Buna hiçbirimizin
hakkı yok. Yani, bu kadar ilgisiz konularda, bu kadar fazla yasa maddesini
ilgilendiren hususlarda siz ilgili ihtisas komisyonlarının
tamamını niye baypas ediyorsunuz? Niye ilgili komisyonlar bu yasa
maddelerini etraflı bir şekilde tartışmıyorlar,
toplumsal kesimlerdeki itirazları değerlendirmiyorlar, gelen
önergeleri işleme koymaya çalışmıyorlar da bütün hepsini
bir torbaya koyup Plan Bütçenin önüne götürüyorsunuz? Bunun herhangi bir cevabı
yok.
Bunun doğru bir yöntem
olmadığını sadece biz söylemiyoruz. Başbakan
Davutoğlu kendisi kaç defa, bu Meclis kürsüsü dâhil olmak üzere, bu torba
yasa tasarısıyla birtakım yasal düzenlemelerin yapılması
tekniğinin doğru olmadığını ifade etti. 24üncü Yasama
Döneminde Meclis Başkanlığını yürüten Sayın Cemil
Çiçek, aynı cümlelerle yine ifade etti. Yine, Başbakan
Yardımcısı ve bir dönem Hükûmet Sözcüsü olan Sayın
Arınç buradan artık torba yasa tasarısıyla ilgili
düzenlemelerin AKP tarafından Genel Kurula dayatılmayacağını
söyledi. Ama, 26ncı Yasama Dönemi açıldığından bugüne
kadar derli toplu olarak yaşamın bir alanını ilgilendiren
bir kanundaki yasa tasarılarıyla ilgili daha doğru dürüst bir
tek ihtisas komisyonunda bir süreç işletmemişsiniz, bir
tartışma yürütmemişsiniz. Getirdiğiniz bütün teklifler,
torba tasarı olarak önümüze geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Şimdi, kamulaştırmadan işte, sizin de ifade ettiğiniz
gibi yardıma muhtaç olanların aylığına kadar, sosyal
projelerden bir ili ilgilendiren birtakım kamusal düzenlemelere kadar
hepsini aynı kanun tasarısında hangi mantık üzerinden
getirdiğinizi burada izah edemiyorsunuz. Doğal olarak da bu
gerekçelerden dolayı temel kanun olarak bunun görüşülmemesi gerekiyor.
Torba yasa tasarısını getirdiniz birinci yanlışı
yaptınız; hiç olmazsa temel kanun olarak da zorla burada
görüştürmeyin, ikinci bir yanlışa imza atmayın diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Baluken.
Sayın Levent Gök demiştim
ama sanıyorum Sayın Mahmut Tanal konuşacak.
Buyurunuz Sayın Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, burada mevcut olan
tasarıya, torba kanuna baktığımız zaman gerçekten
hukuk literatürüne yabancı olan bir kavram, torba kanun veya torba yasa
tasarısı.
Şimdi, İç Tüzükümüzün
52nci maddesi diyor ki: Genel Kurulda bekletilme süresi: Genel Kurula sevk
edilen bir komisyon raporu veya herhangi bir metin, aksine karar
alınmadıkça dağıtımı tarihinden itibaren
kırksekiz saat geçmeden görüşülemez.
Bu süre geçmeden gündeme
alınması, gündemdeki kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işlerden birine öncelik verilerek bu
kısmın ilk sırasına geçirilmesi
Esas bizi ilgilendiren
sorun bu. Hükümet veya esas komisyon tarafından gerekçeli olarak Genel
Kuruldan istenebilir. Bu takdirde, Genel Kurul, işaret oyuyla karar
verir. Yani burada Hükûmetin veya esas Komisyonun bir gerekçeli kararı
olacak ki bu, öncelikle görüşülebilsin; İç Tüzükün 52nci maddesi
bu.
Şimdi, bu kanunun temel kanun olarak
görüşülmesi vesairesi, eğer kanun Borçlar Kanunu gibi, Ticaret Kanunu
gibi, Ceza Kanunu gibi bu şekilde tek bir kanunla ilgili konuşursak
olabilir temel kanun ama bakın ben şimdi size sayacağım
burada 18 tane kanun, birbiriyle hiç alakası, ilgisi olmayan,
bağlantısı olmayan kanun.
Bir, Şanlıurfaya İstiklal
Madalyasının verilmesi; iki, 2022 sayılı 65
Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun; 2918
sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3194 sayılı İmar
Kanunu, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma Kanunu, 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 4342 sayılı Mera Kanunu,
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme
Kanunu, 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmazlara
İlişkin Kanun, 4857 sayılı İş Kanunu, 4925
sayılı Karayolu Taşıma Kanunu, 190 sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 5510 sayılı
Kanun, 5549 sayılı Kanun, 6306 sayılı Kanun, 6362
sayılı Sermaye Piyasası Kanunu, Sendikalar Kanunu, Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun, 375 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname.
Değerli arkadaşlar, tam 18 tane kanunla
ilgili biz şu anda görüşme yapacağız. Bunun neresi temel
kanun?
Kaldı ki -biraz önce sayın hatip de
bahsetti- Sayın Başbakanın bir sözü vardı, Biz bundan
sonra torba kanun yapmayacağız. Yani siyasetçilere bu kadar
güvenilmiyor, itibarsız durumda. Niçin? Siyasetçilerin, gerçekten,
verdikleri sözlerde durmamasından kaynaklanıyor. Siyaset kurumunun
itibar kazanması açısından, lütfen, Sayın
Başbakanın verdiği bu sözlere başta siyasi iktidarın
ve burada Hükûmetin temsilcilerinin uymasını talep ediyoruz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Son konuşmacı, Antalya Milletvekili
Sayın Mehmet Günal.
Buyurunuz Sayın Günal. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tabii ki lehinizde olmayı çok isterdim ama
içerik olarak
Sizin tutumunuz burada tarafsız Başkanlık yapma
adına söyledikleriniz, belki İç Tüzük gereği kabul edilebilir
ama bu tasarının görüşülmesine ilişkin grup önerisi
konuşulurken gündüz söyledim -değerli arkadaşlarım
buradaydı, olmayanlar olabilir- bu şekliyle gelmesi garabet. Bir kere
bunu söyleyelim. Osman, kafa sallıyor, kitabı okuduğu için o,
biliyor sağ olsun.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) İkinci
kitabı yaz.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Ben, İç Tüzükü
almıyorum burada yazdığı için.
Tabii, Sayın Kubat, burada güzel
anlatıyor. Her seferinde de bunları biz defalarca
tartıştığımız için
Ama arkadaşların
hafızasını tazeleyelim, yeni milletvekili
arkadaşlarımız var. İşimize geldiği yerini
okuyoruz İç Tüzükün. Orada, bunların arasında veya yok.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Veya demiyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Ben de okuyayım,
aynı şekilde kitapta da yer aldığı için, daha kolay
olsun diye. Aynı şekilde 91inci madde bunu sayarken şöyle
diyor: Bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya
kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi
Noktalı virgül, veya yok; devam ediyor, tekrar söylüyor:
kişisel
veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi
Noktalı virgül:
bunlardan herhangi birisi veya demiyor; devam ediyor,
yine noktalı virgül:
kendi alanındaki özel kanunların
dayandığı temel kavramları göstermesi
Değerli Hocam, Sayın Kuzu, bunlar veya
mı demek, herhangi birisi seçilebilir mi demektir?
BURHAN KUZU (İstanbul) Bunları ben
yazdım, ben. Doğru yazdım hepsini.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hocam yazdıysa
doğru yazmıştır.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Yani, şimdi, Hocam,
yazdığınız doğru da arkadaşların
uygulaması yanlış.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Hoca
yazmış ama yazdığını anlamıyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Yani hoca doğru
anlatıyor, talebe dinlemiyor, dersten kaçıyor veya
çalışmıyor sınavda.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) O, Mahmut Tanal
için geçerli Sayın Günal, Mahmut Tanal yapıyor. Bize bir şey
söyleyemezsin.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Hoca doğru
yazmış. Türk Dil Kurumunun imla kılavuzunu açıp
bakarsanız eğer Veya bunlardan birisi diye
Bu kanunlarda biz bunu
yazıyoruz zaten Sayın Hocam, değerli arkadaşlar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ya arkadaş,
Hocayla ilgisi yok, hiç ilgisi yok Hocanın, Hocaya söyleme.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Dolayısıyla
burada bir galatımeşhur var yani bu, maalesef istisna olması
gereken bir durum, genel kural hâline geldi. Hocamın kabahati yok, hocam
doğru yazmış. Bu noktalı virgüller hepsi olacak demektir
veya birisi olacak demek değildir. Onun için, gelin, bunu savunmayalım.
Ha, Bugün yaptık, oldu. deyin, savunmak yerine Biz zaten her seferinde
Torba kanun yapmayacağız. diyoruz, yine yapıyoruz çünkü
baş edemiyoruz, yetiştiremiyoruz, kafamız
karışık. deyin. Dolayısıyla çok fazla bunun
savunulacak bir tarafı yok.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Güzel yazmış
Burhan Hocam.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Güzel
yazmışlar da yazmak önemli değil, okuduğunu anlamak önemli.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hoca doğru
yazıyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Sabah da
oyladınız, Çoğunluğumuz var, oylarız, yaparız.
diyorsunuz. Dolayısıyla, çok demokratik olmayan, İç Tüzüke
aykırı bu şeyi onaylama şansımız yok. Onun için
galatımeşhur hâline geldi, istisnalar, kural hâline gelmiş
bulunuyor. Maalesef, burada yolsuzluklar ve özelleştirmeler için
koymuştum paraları, herhâlde Şanlıurfanın
İstiklal Madalyasını da bir dahaki torba kitabının
kapağına koymak zorunda kalacağız diyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Günal.
Usul tartışması açmadan önce
açıkladığım gerekçeler çerçevesinde Başkanlık
Divanının bu konuda bir takdir hakkının
bulunmadığını bir kez daha ifade ediyorum. Bu nedenle,
tutumumda herhangi bir değişiklik yoktur.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/694), Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/689), Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycının; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz
ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/393), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın; 2022 sayılı 65
Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/403),
Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğanın; 2022 sayılı
65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/404), Denizli Milletvekili
Kazım Arslanın; 2022 Sayılı 65 Yaşını
Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/899), Bursa Milletvekilleri Hüseyin
Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/922), Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref
Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline
İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/923) ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı:273) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, tasarının tümü
üzerinde siyasi parti gruplarının söz taleplerini
karşılayacağım.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Görüşmelere başladık
Sayın Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) Ben çok farklı bir
şeyden söz edeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN Söz talebinde bulunan siyasi parti
gruplarını ve konuşmacıların isimlerini bilgilerinize
sunuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mehmet Günal, Antalya
Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ahmet
Yıldırım, Muş Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili; şahsı
adına Şirin Ünal, İstanbul Milletvekili.
İlk konuşmacı, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, lehinde olamadığımız
için, aleyhinde olunca son konuşmacı olarak bize geldi, devamına
başlayabiliriz.
Değerli arkadaşlar, bu şekliyle,
kaldığımız yerden bir devam edelim şekle ilişkin
olarak. Yine bir torba, yeni bir torba olarak geldi. Maalesef bir istisna
olması gereken şey, genel kural hâline geldi, öncelikle onu
söyleyelim. Torba, önce çuvala, sonra harara dönüyor dedik; Allahtan çabuk
geçiştirdik, Şanlıurfa yetişmeseydi herhâlde bu da harara
dönecekti gibi görünüyor, son anda yine bize bazı maddeler -Komisyon üyesi
arkadaşlarımız biliyor- geldi.
Ben şimdi şunu anlamıyorum.
Değerli bakanlarımız buradaymış. Sayın bakanlar
burada, muhabbet güzel; Sayın Ünal da burada diyeyim ki ancak o zaman
dikkatini çekebiliyorum. Sayın bakanlara sorduğum için size döndüm
Sayın Ünal. Bakanlar Kurulundan bu tasarılar geçiyor, bir öncekinde
de aynı bakanlığın maddesi var, bir öncekinde de aynı
bakanlığın maddesi var. Ya, siz bunu elden imzalatıyor
musunuz? dedim, gündüz konuşurken Sayın Elvan vardı, Yok.
dedi. Peki, nasıl oluyor? O zaman bu bürokratlar size bütün taleplerini
getirmiyorlar mı? Bir kanuni düzenleme olduğu zaman, mademki
yapacağız bunu, getirelim koyalım, bunların hepsini
yapalım diyorum. Bunu anlamakta zorlanıyorum. Bilmiyorum, siz
anlayabiliyor musunuz arkadaşlar? Birincisi bu.
Beşinci torbayı yapıyoruz, tamam,
yetişmesi gereken bir şey var, anladık, o da olabilir ama
Bakanlar Kuruluna getirdiğinizde bu tasarı imzalanırken
bürokratlarınız size Şu hususta düzenleme lazım. demiyor
mu? Geliyoruz Komisyona -burada Komisyon üyesi arkadaşlarım var- daha
biz görüşmeye başlamadan değişiklik önergeleri geliyor. Bu,
nasıl bir şey, ben anlamıyorum. O zaman, ya bürokrasi
çalışmıyor ya bakanlarda sıkıntı var ya da benim
dediğim gibi, elden imzalıyorlar, altı sonra dolduruluyor. Bunun
başka bir alternatifi yok. Hangisi olursa olsun yanlış, eksik.
Ha, ne oluyor o zaman? Bakın, bir tasarı hâlinde hepsinin gelmesi
gerekirken, ilgili kurumlardan görüş alınmadan buraya geliyor. Gündüz
de söyledim, Sayın Elvan buradaydı, reformlardan sorumlu
Başbakan Yardımcımız.
Sayın Başbakan diyor ki: Düzenleyici etki
analizlerini, söz vermiştik, yaptık. Arıyoruz, tarıyoruz,
ne yaptınız? Bir şey yok. Bu kanunun yok. Onu bırakın,
gerçek anlamda temel kanun olabilecek Gelir Vergisi Kanunu bugün geldi,
Komisyonda alt komisyon kurduk, onda da etki analizi yok. Düşünün,
Türkiye'nin bütün geliriyle ilgili, kayıt dışı, kayıt
içiyle ilgili köklü bir kanun tasarısı görüşüyoruz, 90 maddelik
bir kanun tasarısı gelmiş, etki analizi yok. Neden? Bu
kurumlardan görüşler alınması gerekiyor. Mevzuat Hazırlama
Yönetmeliği onu söylüyor, diyor ki: İlgili kurumlardan görüş
alacaksın, bunlarla ilgili etki analizi yapacaksın. O
yönetmeliği biz çıkarmadık, sizin Hükûmetiniz döneminde
çıktı ama hâlâ uyulmuyor. Uyacağız. deniyor, yine
uyulmuyor. Dolayısıyla, bunun fazla tartışılacak bir
tarafı yok.
Peki, ne oluyor? Kanun tasarısı geldi.
Ekinde bir tane teklif geldi, aceleyle arkadaşlarımız,
Şanlıurfanın madalyasını yetiştirelim diye 3-4
maddeyi kopyalayarak buraya koydular. Bu da ne biliyor musunuz? Bu da yine İç
Tüzüke karşı hile! Aynı gerekçe, Hükûmetin
tasarısındaki gerekçe kopyalanıyor, genelde yapılanı
söyleyeyim, başına bir tane madde Şanlıurfa eklendi,
aynı teklifin, tasarının içindeki maddeler yeni bir teklif
olarak sunuluyor.
Orada söyledim arkadaşlara, eğer bu
Şanlıurfayla ilgili İstiklal Madalyası meselesi acilse,
bunun zaten bizimle alakası yok, yani Plan ve Bütçe Komisyonuyla
alakası yok, İçişleri Komisyonundan geçmesi gerekiyor. Hadi,
Millî Savunma Komisyonunu ilişkili gördünüz, orası olabilir, ama
oralardan bize rapor gelmiyor arkadaşlar. Hem bizim ihtisas
alanımız değil hem de Başkanlık tali komisyon olarak 5
tane komisyona havale etmiş. Bu gördüğümüz tasarıyı 5 tane
komisyona havale etmiş tali komisyon olarak, hiçbirinden rapor gelmiyor.
Gerekçe: İş yükümüz var. Bakıyoruz, programlarında hiçbir
şey yok. Komisyon üyesi arkadaşlara soruyoruz, Bizim
toplantımız yok. diyorlar. Yani şimdi, sadece Plan ve Bütçe
Komisyonu mu çalışacak sayın bakanlarım, sayın
başkanlar, değerli grup başkan vekilleri? Yani Plan ve Bütçe
Komisyonu dışındakilerin bu uzmanlıklarından
faydalanamayacak mıyız? Bu arkadaşlarımız oraya,
adı üstünde, İç Tüzükte ve Anayasada yazılı şekilde
ihtisas komisyonu olarak, mütehassıslar olarak, uzmanlar olarak
seçilmişler. Onların görüşlerinden faydalanacağız ki
doğru mu yanlış mı, eksik mi fazla mı, bunları
bilmemiz lazım. Dolayısıyla, bu şekliyle bir kanun yapma
süreci, ne İç Tüzüke ne Anayasaya ne hukuka uyar diyeyim, maalesef,
bunların hepsi tek tek geliyor ve hatta hatta son dakikada 4-5 tane önerge
birden geliyor. Sayın Başkan, bu defa suçu üstlendi, Ben
unutmuşum. dedi ama o, biliyor, her zaman yapılan şeyler
olduğu için -yeni arkadaşlarımız bilmiyor, biz biliyoruz-
bu, kaçıncı torba olduğu için, onun gibi, hepsi de son saniyede
geliyor, çok tartışmalı olan maddeler, zülfüyâre dokunacak
olanlar, son saniyede ekleniyor; kimsenin de haberi olmuyor, gerekli
çalışma da yapılamamış oluyor, görüşler de
alınamamış oluyor, bunu böylece bir tespit etmiş
olalım.
Şimdi, tabii ki burada çok şey var ama bir
kısmını Komisyonda arkadaşlarımız, çok esasa
ilişkin olmayanları düzelttiler, bazılarıyla ilgili de
Genel Kurula kadar çalışma yapılacağını,
bakanlara ve ilgili bürokratlara Komisyon Başkanımız da bizler
de ilettik, inşallah onlarla ilgili düzeltme gelir ama hâlâ birçok
eksiklik içeriyor.
Öncelikle, sabah sordum, bu garabetin bir sonucu
olarak 65 yaş
Bakın, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz okurken
hiç Şanlıurfa kanunu falan demedi çünkü üzerinde sıra
sayısını yazan tasarı 65 Yaşını
Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık
Bağlanması Hakkında Kanun diye geldi. Şimdi, Bakanlar
Kurulunun göndermiş olduğu bu tasarının adını,
bakanların imzasının halefine biz burada Şanlıurfaya
madalya verilmesi kanunu hâline getirdik. Yarın birisi
aradığı zaman 65 yaşla ilgili düzenleme neredeydi diye,
Şanlıurfanın içinde arayacak. Ha, bununla ilgili
arkadaşlarımız ayrı bir teklif verdiler, düzeltilir, o
ayrı. Onun yapılmasını zaten Komisyona geldiğinde, az
önce belirttiğim gibi, ben söylemiştim. Ha, bunun doğruluğu
yanlışlığı ayrı ama ihtisas komisyonunda
konuşulur, onun sıralaması burada; Danışma Kurulunda
görüşülür veya gelir, Genel Kurulda grup önerisi olarak
tartışılır, oylamayla yapılır. Ona
itirazımız yok ama bunun içeriğinin o komisyonlardan geçmesi
gerekiyor, itirazımız buna.
İkinci olarak değerli arkadaşlar,
isim değişikliğinden sonra içeriklerle ilgili
eleştirilerimiz var. Burada, 65 yaş aylığının
dışında, sosyal güvenlikle ilgili bazı maddelerin dışında
en önemli hususlardan biri -ilk maddelerde başlayan- Karayolları
Trafik Kanunuyla, daha doğrusu trafik sigortasıyla ilgili maddeler
var.
Şimdi, burada, içeriğine geçmeden hemen
şunu da belirtmem lazım: Kanunun üstünde okumuş olduğunuz
bu maddeyle beraber hemen altında devam eden bir isim silsilesi var.
Burada görmüş olduğunuz Konya Milletvekilimiz Sayın Mustafa
Kalaycının ve Sayın Erkan Akçayın teklifleri, bizim
Komisyondaki ısrarlarımız üzerine konuldu. Başka bir
yanlış uygulama var; Komisyon, hemen bakıyor, taze gelen kendi
teklifleri ile tasarıyı birleştiriyor, bu konuda daha önce
verilmiş muhalefet partisi milletvekillerine ait teklifler aynı
konuyla, aynı maddelerle ilgili olmasına rağmen
birleştirilmiyor. Bu sefer biz uyardık, arkadaşlarımız
o birleştirme önergesini de getirdi, muhtemelen başka kanunlar da
var. Bazen başka maddeler olduğu için başka komisyonlara da
havale edilmiş olabiliyor. Bunların bir elden geçirilmesi gerekiyor.
Nasıl ki Bakanlar Kurulundan aceleyle geliyorsa Komisyona da aceleyle
geldiği için birleştirilmesi gereken teklifler o gün gündeme
alınmamış oluyor. Ötekini nasılsa alıyorlar
arkadaşlarımız gündeme. Teklif gelmiş Tasarıyla
ilişkili. diye ama bunların da daha ciddi bir şekilde gözden
geçirilmesi gerekiyor. Her ne kadar içeriğindeki önergelerimiz
reddedilmişse de, yine, burada da tekrarlayacağız. Bu
şekliyle girmiş oldu, onu söyleyeyim.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu
düzenlemelerde sigortayla ilgili önemli hususlar var. Ondan önce, 65 yaşla
ilgili olanlarda da 2 madde geliyor. Birisi, gelir tespitiyle ilgili olan
şeyler: Hane halkı geliri yerine kişinin ve eşinin gelirine
indirgiyoruz; bunlar olumlu. Ama, onunla beraber, biz aylık
miktarının artırılmasını, seçim beyannamemizde
olduğu gibi 300 liraya çıkarılmasını, bunun için de
3400 civarında bir ek gösterge olması gerektiğini söyledik. Hele
hele şimdi demek ki yetersiz geliyor ki bu uygulama var. Burada da biraz,
maaşı da artırmamız lazım. Aynı şeyi, yine,
engellilerde de 1inci maddede yaptığımız -yani, şimdi
2nci olan maddede yaptığımız- değişikliğin
3üncü maddede de benzer şekilde yapılması gerektiğini
düşünüyoruz. Esas itibarıyla olumlu olmakla birlikte yetersiz
bulduğumuzu ifade edeyim.
Sigortayla ilgili olanlar ise ciddi anlamda
değişiklik getiriyor. 4üncü ve 8inci maddeleri Karayolları
Trafik Kanunuyla ilgili. Başta, 90ıncı madde değiştirilmek
isteniyor. Burada da Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki
tazminatlar bu kanun ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel
şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. deniliyor. Burada,
muğlak bir şekilde, evrensel bir ilke olan haksız fiil
sorumluluğu yok edilmek isteniyor. Şimdi, haksız fiil,
söylediğimiz gibi, evrensel bir kural. Bunun da gereğini yerine
getirmek için, şu anda, sigorta sektörünün sorunu olarak
arkadaşlarımızın bize söylediğinin özeti şu, önce
onu söyleyeyim: Efendim, biriken tazminatlar var. Bilirkişiler yüksek
tazminatlara görüş veriyor, hâkimler buna hükmediyor.
Dolayısıyla, sigortacılık sektörünün zararları
artıyor. Bunu önlememiz lazım. Gerekçe bu. Anlattıkları da
bu, yazdıkları da bu. Peki, nasıl oluyor? Aktüerler ayrı
bir şey belirliyor, bilirkişiler ayrı belirliyor, bunda bir
standart olsun. Standart yapmak ayrı bir şey, sigortacılık
sektörünün zararlarını önlemek ayrı bir şey değerli
arkadaşlar. Yani, sorunun tespiti başka, çözeceğiz derken
başka sorunlara yol açmak başka bir şeydir.
Şimdi, bu haksız fiil sorumluluğu,
evrensel kural; Türk Borçlar Kanununda da 49uncu maddede düzenlenmiş,
burada Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar
veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. diyor.
Burhan Hocam dinlemiyor ama o da bilir bunları.
BURHAN KUZU (İstanbul) Dinliyorum,
dinliyorum, kulağım sende.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Biz, Reisoğlundan
okumuştuk, bilmiyorum sonra yeni bir şey çıktıysa Hocam
BURHAN KUZU (İstanbul) Yok, dinliyorum,
kulağım sizde.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Yani, haksız fiil
sorumluluğu, Borçlar Kanununda olmasına rağmen,
Karayolları Trafik Kanunuyla biz bunu ortadan kaldırıyoruz
Hocam.
Gerçek zararın tazmini gerekiyor
arkadaşlar. Burada ne yapıyoruz? Gerçek zarar yerine vergi
üzerinden, o da yoksa asgari ücret üzerinden bir zarar tazmini
yapacağız. diyorlar. Neden? Sigorta şirketleri zarar ediyor.
E, peki, bu vatandaşın sıkıntısı ne olacak?
Barolar Birliğinin temsilcisi geldi,
arkadaşımıza sorduk. Aynen onun açıklamasını ben
muhalefet şerhine de koydum. Şöyle söylüyor: Okula giden bir
tıp fakültesi öğrencisine yolda kusurlu bir sürücü çarptı. Yani,
bir şekilde yaralanmasına sebep oldu, iş göremez hâle geldi.
Tıp fakültesinde okuyor, 7nci sınıf, bitirmek üzere. Bu
adamın durumu ne olacak? Şimdi, mevcut durumda gerçek
zararını belirlemeye çalışıyorsunuz. Bunun bir vergisi
yok, çalışmıyor. Ne yapacak? Asgari ücrete göre
Peki,
şimdi bir hekim ne kadar maaş alıyor, annesi babası buna ne
kadar yatırım yapmıştır okusun diye? Gerçek
zararı asgari ücretle tespit etmemiz mümkün mü? Bunu söylüyor, Barolar
Birliğinin temsilcisinin bize söylediği bu. Peki, ne olacak o zaman?
Gerçek gelire göre şimdi hesaplama yapamayacağız. Uç bir örnek
olarak söylüyorum, verilen örnek bu. Ne yapacağız? Konulan tarifeye
O zaman tarifeye geçin, başka bir şey yapın. Değerli
arkadaşlar, burada sıkıntı var.
İkincisi: Bu yaptığımız
düzenlemeyle -Hazine Müsteşarlığının şu anda
çıkarmış olduğu genel şartlar var- genel
şartlarla yani idari bir işlemle kanunun önüne geçirmiş oluyoruz
buraya referans vererek. Bu da normlar hiyerarşisi açısından
yanlış bir şey. Anayasa Mahkemesinin burada şeyleri var.
Artı, bu esaslarla ilgili Barolar Birliğinin Danıştaya
açmış olduğu davalar devam ediyor şu anda. Yani, biz, esaslardaki
hükümleri burada yetki alarak kanunla tekrar esaslara refere ediyoruz. O, iptal
edildiği zaman yine ortada kalacağız, yeniden bir düzenleme
yapmak zorunda kalacağız; bu da başka bir husus.
Burada önemli olan şu; Sayın Kuzuya,
değerli hocama referans göstermemin nedeni: Buradaki mesele, destekten
yoksun kalma tazminatı ve bedensel zararların tazmini Hocam yani
normal bir tazminden, manevi tazminattan bahsetmiyoruz. Bunlar
kaldırılıyor; Borçlar Kanununa tabi değiliz,
Karayolları Trafik Kanununa tabiyiz. Sonraki maddelerde de sorumluluk
hukukuna refere eden maddeler yürürlükten kaldırılıyor Hocam.
Şimdi, bu durumda hem dava açma hakkını elinden almış
oluyoruz hem de gerçek zararın tazminini, destekten yoksun kalmaktan
dolayı istenen tazminatı adama vermeyeceğiz. Neden? Sigorta
şirketleri zarar etmesin diye. Peki, değerli arkadaşlar, bunun
için yapılması gereken bir sürü şey var.
Değerli Bakanımız burada, onun konusu
değil ama genel müdürümüz var, arkadaşlarımız var. Size
şunu söyleyeyim kısaca: Sigorta priminin içerisinde devlet ne kadar
kesinti yapıyor, biliyor musunuz, bilen var mı? İçinizde uzman
arkadaşlar var. Toplam yüzde 32 kesinti var; bunun yüzde 10u komisyon,
geri kalan yüzde 22si BSMV, trafik sigorta fonu, garanti güvencesi yüzde 2si;
toplamda yüzde 22 kesinti var. Peki, şimdi biz başka bir kanunda
getiriyoruz desteklemek için, istihdamın teşviki için ne
yapıyoruz? Primin miktarını azaltıyoruz veya vazgeçiyoruz
değil mi? Devlet, sigorta şirketlerini desteklemek istiyorsa bu
primlerin bir kısmından vazgeçsin. Niye vatandaşın
tazminatını kısma yoluna gidiyoruz? Yani anlatabiliyor muyum
burada yaptığımız garabeti? Gidin kardeşim, varsa
yüzde 70i yabancı olan sigortacılık sektörünü desteklemek
istiyorsanız düşürün primleri, yüzde 22, alın size indirim. Bu
tasarı bu hâliyle geçerse primler düşmeyecek, boşuna
heveslenmeyin. Bir süre sonra yeniden vatandaşın arabalarına
haciz gelecek. Ha, düşürmek ayrı, standart koyalım eyvallah,
gerekirse tarife koyalım; bunların hepsine tamam ama bu şekliyle
yaparsak yarın vatandaş mağdur olacak, sorunu çözelim derken
başka sorunlara gelmiş olacağız. Anayasa Mahkemesinin
buradaki şartları da yerine gelmemiş olacak maalesef ve burada
özel nitelikte bir düzenlemeyle bunları bertaraf etmiş
olacağız. Bu yeni taslakla Hazine Müsteşarlığına
bu yetkinin verilmesi, Anayasanın 19uncu maddesini açık bir
şekilde ihlal ediyor değerli arkadaşlar ve Borçlar Kanununun
55inci maddesi de bu yolla işlevsiz bırakılmış hâle
geliyor, emredici hükümler burada maalesef dışlanmış hâle
geliyor.
Değerli arkadaşlar, burada diğer
hususlarda, İmar Kanununda su yolu yapılmasıyla ilgili
düzenlemeler var, bu, tamamen Kanal İstanbulla ilgili. Bakın, ortada
ÇED raporu yok, ortada fizibilite raporu yok ama biz kanun yapıyoruz;
yazıktır, günahtır! Birileri oradan rant elde edecek diye böyle
olmaz. Önce gelirsiniz -bunun içinde, torbada olmaz bu- ayrı bir kanun
olarak ne yapılması gerekiyorsa bütün maddelerine
koyarsınız, ilgili akademisyenlerden, meslek kuruluşlarından
görüşleri alırsınız, sonra yaparsınız.
Merayla ilgili yerlerde Ulaştırma
Bakanlığına yetki verelim, yapsın. E, ne olacak peki?
Anayasa nerede, Mera Kanunu nerede? Ana kanunları ortadan kaldırarak
bir torba kanunla hepsini etkisiz ve yetkisiz hâle getirmiş oluyoruz.
Karayolu Taşıma Kanununda sorumluluk
sigortası var, oradakileri de kaldırıyoruz çünkü yok efendim,
ikilik varmış. Ama orada sorumluluk, taşımayla ilgili,
yolculularla ilgili sorumluluk var, öldükleri zaman yine bu destekten yoksun
kalma tazminatları olacak. Birisi -Allah göstermesin- hayatını
kaybettiği zaman onun da yakınları var, mirasçıları
var, onları da aynı şekilde ortadan kaldırmış
oluyoruz.
Suç gelirlerinin aklanması ve terörün
finansmanıyla ilgili, bunun önlenmesiyle ilgili 2 madde var, orada da gene
şekil yanlışlığı yapıyoruz. Uyardım
arkadaşları ama maalesef, burada tasarının içerisine tek
tek yazılması gerekirken -Ceza Muhakemeleri Kanununda tek tek
sayılmış- oraya terörün finansmanının önlenmesiyle
ilgili kanun diye yazılması gerekirken hepsini tek yere koyduk;
yarın yine yanlışlık olacak, bu şekliyle
yapılması yanlış; ayrı ayrı maddeler hâlinde bu
hükümlerin konulması gerekiyor, yerlerine konulması gerekiyor. Burada
böyle yaptığımız zaman yarın yeniden
bulamayacağız, o maddelerde devamını yazmamız lazım;
bütün suçlar yazılmış zaten, hangi suçların buraya
girdiğini yazmak gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, ayrıca, terörle
mücadele kapsamında terörün finansmanının önlenmesiyle ilgili
çalışma yapıldığını
arkadaşlarımız belirtti; bunların hepsinin de bir an önce
toptan gelmesi gerekiyor. Sadece Paralel yapıyla mücadele ediyoruz. diye
kayyum atanmasıyla ilgili, şirketlere kayyumla ilgili veya birkaç
tane maddeyi buraya getirirseniz bu, eksik olur.
Yine, başka bir husus daha var, onu da belirtmeden
geçemeyeceğim eski bir Merkez Bankacı ve para politikası dersi
veren bir arkadaşınız olarak. Sermaye piyasası bünyesinde
organize para piyasası kuruluyor. Bu düzenlemeler de SPK içerisinde
yapılıyor, bunun yetkileri de Sermaye Piyasası Kuruluna
veriliyor. Oysa, Merkez Bankası Kanununun temel görev ve yetkilerine
baktığımız zaman, 4üncü maddesi net; para
politikasının uygulanmasından, belirlenmesinden, fiyat
istikrarıyla ilgili konulardan sorumlu olan Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası ve para, krediyle ilgili görevler de 40ıncı maddesinde
net bir şekilde belirtilmiş. Bu kapsamda, Merkez Bankasının
para politikası uygulama araçlarından biri olan bu para
piyasalarıyla ilgili düzenlemeyi de Sermaye Piyasası Kanunu
içerisinde yaparak farklı bir uygulamaya yol açıyoruz. Tabii ki amaç
olarak dışarıdan para gelmesinin temini ayrı bir şey
ama bunlara da dikkat etmemiz gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) - İçerisinde olumlu
şeyler olmakla beraber, eksik olan ve diğer komisyonlardan gelmesi
gereken maddeler de içerdiğini belirtiyor, diğer görüşlerimizi
bölümlerde ve maddelerde belirteceğimizi söylüyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Günal.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ahmet
Yıldırım, Muş Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
de 273 sıra sayılı Yasa Tasarısının tümü üzerine
partim adına görüşlerimizi belirtmek üzere söz almış
bulunmaktayım.
Ancak ben tümü üzerine yasa tasarısının
içeriğiyle ilgili düşüncelerimizi ifade etmeden önce
Sayın
Başkan, biz görüşmelere başlamadan önce ısrarla söz istedim.
Sayın grup başkan vekilimizin belirttiği özellikle İç Tüzük
91e göre tasarının aykırılıklarını usul
tartışması üzerinden kabul etmemiş olabilirsiniz. Eğer
duygunuz bu ise bu, sizin açınızdan da, bizim açımızdan da
talihsiz bir noktaya tekabül eder. Nasıl olsa biz bugün bir şeyleri
kabul etmesek, gecenin bu saatinde görüşmesek bile evirerek çevirerek,
şöyle yaparak, böyle yaparak -bugün bir şekliyle- bugün değil,
başka bir gün Genel Kurula getirecekleri için iyisi mi bu hâliyle kabul
edelim. demek zorunda değiliz. Bu akşamki pratiğiniz -üzülerek
ifade ediyorum- biraz buna tekabül ediyor.
Bakın, grup başkan vekilimiz, İç
Tüzük 91 üzerinden değerlendirdi. Çok iddialıyım, bu yasa
tasarısının içeriği, İç Tüzük 38e ve -oradan da
atıfta bulunarak söylüyorum- Anayasa 125e aykırı bir
içeriktedir. Bunu ifade edecektim, bunu ifade etmeme müsaade etmediniz
maalesef.
Bakın, İç Tüzük 38 ne diyor Sayın
Başkan: Komisyonlar, kendilerine havale edilen tasarı veya
tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup
olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Bir komisyon, bir
tasarı veya teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü
takdirde gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bakın, ben tasarının 26ncı maddesindeki ek madde 1in son
bölümü okuyorum, aynen şunu söylüyor: Riskli alan kararına ve bu
kararın uygulanmasına yönelik olarak tesis edilen diğer idari
işlemlere karşı açılan davalarda yürütmenin durdurulması,
riskli alanlardaki taşınmazlarla ilgili olarak adli yargıda
açılan davalarda ise ihtiyati tedbir talep edilemez. Bakın,
Yargı yoluna gidilemez. diyor. Peki, Anayasa 125 ne diyor buna mukabil?
Anayasa 125 de çok açık bir şekilde İdarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. diyor.
Şimdi, biz, idarenin bir iş ve
işlemiyle ilgili olarak yargı yolunun kapatılmasına hizmet
eden bu yasa maddesini -Komisyonda çok farklı partilerden
arkadaşlarımız itiraz ettiler- geçirdik, Anayasaya aykırılığa
imza mı atacağız? Bunu ifade etmeme müsaade etmediniz.
Bir diğer hususu Sayın Kubatla -şu
an burada değil ama- dün görüştüğümüzde de, bugün Sayın
Çevre ve Şehircilik Bakanının huzurunda alt komisyon
toplantısında da ifade ettim. Hem Bakan Hanım hem de Sayın
Kubat kabul ettiler ki Evet, bu, hukuk açısından bir garabettir.
dediler, Herhangi bir yürütmenin iş veya işlemi, yargı yoluna
kapatılamaz. dediler; kabul ettiler ve kabul edildiği hâlde neden
buraya geldi, anlayabilmiş değilim.
Bir diğer husus: Sayın Başkan, Genel
Kurulda hazır bulunan bütün vekil arkadaşlarımızın da
bilmesini isterim. Bakın, değerli arkadaşlar, 273 sıra
sayılı Yasa Tasarısının şu az önce
açılışta sizin de okuduğunuz başlığının
Komisyon aşamasından bugüne kadar 2 defa
değiştirildiğini biliyor muyuz? Az önce, benden önce
konuşan hatip de ifade etti. Geçen hafta perşembe günü, cuma günü,
şuraya yazılı olan 65 Yaşını Doldurmuş
Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz
diye devam eden başlık geçen hafta cuma
günü böyle değildi, sonradan eklemlenmiş olan Şanlıurfa
İline İstiklal Madalyası Verilmesi diye başlıyordu.
Bakın, Bakanlar Kurulunun yetkisi, Komisyon tarafından
gasbedilmiş oldu. Bakanlar Kurulu, bir torba yasayı isimlendirerek
komisyona havale eder.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Komisyon
değiştirebilir.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Bir tamamlayayım
ben.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Değiştirebilir.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Kaç defa
değiştirebilir, onu da söyleyin. Mesela, sayısız defa
değiştirme yetkisine sahip mi Ramazan Bey?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Evet.
AHMET YILDIRIM (Devamla) 2 defa değişti.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Tamam, 3 de olur.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Bir diğer husus
Peki, açın o zaman tasarının 1inci
maddesine bakın, şu anda şu tasarıdan
çıkarılmış bir madde şu kitapçıkta duruyor.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Ne çıkarıldı?
AHMET YILDIRIM (Devamla) Bir dakika Sayın
Başkan, size de geleceğim.
Şu kitapçık maddeleri, gerekçeleri ve
bizim muhalefet şerhlerimizi kapsamaktadır. Çıkarıldı
ama bir saat önce grup başkan vekilimiz emekçi arkadaşlarımızdan
şu kitapçığı istediler; hâlâ 1inci madde, olduğu gibi
duruyor, oysa o madde bugün İçişleri Komisyonunda görüşüldü
gündüz saatlerinde. Hukuka, yasaya, İç Tüzüke, Anayasaya bu kadar
aykırı, işlerde sap ile samanın birbirine
karıştırıldığı ve yasama tekniğinin
ayaklar altına alındığı bir iş yapıyoruz biz
burada. Öyle sanıyorum ki benden sonra da çıkacak hatip
arkadaşlar tümü üzerine görüş belirtecekler. Yani, yasama görevini
kendi üzerine almış olan şu Meclis, gerçekten, yasayı
ayaklar altına almak üzere mi iş yapıyor? Biz milletin iradesini
böyle mi kullanacağız? Yasama tekniği yok, Anayasaya
aykırılık var, İç Tüzük aykırılığı
var. Şimdi, buradan hareketle, gelelim, tümü üzerine istediğimiz
kadar konuşalım.
Ve Sayın Başkan, ben asla niyetinizi
sorgulamaksızın söylüyorum: Bugün burada, bu şekliyle bu yasa
tasarısının görüşmelerine -tümü veya maddeler üzerine- asla
geçilmemeliydi. Hepimiz el birliğiyle, siz de, biz de el birliğiyle
bir yasaya aykırılığa, İç Tüzüke
aykırılığa, Anayasaya aykırılığa
maalesef ama maalesef imza atıyoruz burada; üzülerek ifade ediyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Başkanın
tutumu doğrudur Ahmet Bey. Başkanlık Divanının buna
karar veremeyeceğini söyledi, yetkisi olmadığını
söyledi, yapmayın; ifade etti Sayın Başkan.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Bir diğer husus:
Burada ifade edelim ki bakın, biz hiçbir şekilde yasa
değişikliği -torba yasa ya da temel yasa olarak gelir gelmez-
karşısında değiliz. Yaşam dinamikse, toplum
yapısı değişiyorsa, bu değişim bütün toplumsal
yaşamı, siyasal yaşamı etkiliyorsa ve yasa
değişikliklerine de ihtiyaç hasıl olmuşsa bu
değişiklikler pekâlâ olabilir. Ancak, bunun yasaya, Anayasaya,
İç Tüzüke uygunluk biçiminin de hepimiz tarafından yürütülmesi
sorumluluğuyla karşı karşıyayız biz; ifade etmeye
çalıştığımız husus budur.
Bir de yeri gelmişken söyleyeyim: Son üç, üç
buçuk ayda yani 26ncı Yasama Döneminde bu, kaçıncı torba
yasamız? Beşinci torba yasamız ve şunlar da geçerse üç
buçuk ayda toplam kaç yasa maddesi değiştirmiş
olacağız? 130 yasa maddesi. Allah aşkına, rejim mi
değişti, darbe mi oldu, yeni bir toplumsal yaşama mı
geçtik? Değilse Adalet ve Kalkınma Partisi ilk kez mi iktidara geldi?
On dört yıldır ihtiyacını hissetmediği bu kadar çoklu
yasa değişikliğini, 130 yasa maddesindeki değişikliğe
nereden ihtiyaç hissetti de bir defada pat pat pat değiştiriyor.
Sistemi mi değiştiriyoruz, rejim mi değişiyor? On dört
yıldır neden bunlar görülmedi? Soruyorum: Üç buçuk ayda ya, 130 yasa
maddesi değişir mi? Bunların çoğu da işte temel kanun
niteliğinde maalesef. Ne oldu yani? İlk kez mi iktidara geldiniz?
Sizden önce devralmış olduğunuz partilerin veya
iktidarların sizin açınızdan tahayyül ettiğiniz toplum ve
ülke yapısına uymayan mevzuatını değiştirirseniz
anlarım bunu. Örneğin, 3 Kasım 2002 seçimleriyle iktidara
gelmiş bir parti o tarihten itibaren bir iki yıl içerisinde bu kadar
yasa değişikliği yaparsa bunun anlaşılabilir bir
tarafı vardır ama on dördüncü yılında
Yani bir yerden
sanki rejimin değiştirileceğine dair bir uyarı, talimat
vesaire bir şey geldi de üç buçuk ayda 130 yasa değiştiriyoruz
ve bunların her birinin başlı başına temel yasa olarak
ayrı ayrı ele alınması gerekir ve bunların büyük bir
çoğunluğunun Plan Bütçeye gelmeden önce ilgili ihtisas
komisyonlarında tartışılıp, olgunlaştırılıp
getirilmesi gerekir aynen bu 273 sıra sayılı Yasa
Tasarısında olduğu üzere.
Şimdi, konuşmamın
yarısını, maalesef, bu usule aykırılıklarla,
yasama tekniğine olan aykırılıklarla, Anayasaya, yasaya,
İç Tüzüke aykırılıklarla geçirdik, şimdi de gelip tümü
üzerine bazı şeyler söyleyelim. Benden önce ifade edilen hususlarla
ilgili veya maddeler üzerine yarından itibaren geçeceğimiz noktalarda
ifade edeceğimiz hususlara girmeden, özetle bazı noktalara
değineyim.
Anayasaya aykırılıklar: Az önce
ifade ettim ama özellikle 26ncı maddedeki ek 1in ifade ettiğim az
önceki hususunun, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanundaki değişikliğin
Anayasanın 125inci maddesine aykırı olduğu çok net
ortada. Yürütmenin, yasamanın, kamunun hiçbir iş ve işlemi
yargıdan azade değildir. Hepimiz bütün iş ve işlemlerimizle
yargıya karşı sorumluyuz. Götürürüz,
yaptığımız iş doğruysa yargı tarafından
aklanır, yanlışsa düzeltilmesi üzerinde bir müeyyide geliştirilmek
üzere yargı tarafından mahkûm edilebilinir. Anayasaya
aykırılık, özellikle 22, 23 ve 26ncı maddelerde çok bariz
bir biçimde görülmektedir çünkü Anayasanın 125inci maddesi, idarenin her
türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun etkin bir
biçimde açık olması gerektiğine hükmeder.
Bir diğer husus: Özellikle 4, 5, 6 ve 7nci
maddeler yani zorunlu trafik sigortasıyla ilgili maddeler. Değerli
milletvekilleri, geçen hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken bu
zorunlu trafik sigortasıyla ilgili öngörülen maddeler doğal olarak
bizim de meslek örgütleriyle, sivil toplumla ilgili olarak görüşlerini
almak üzere davet edilmesi hususunda Komisyon
Başkanlığımıza önerdiğimiz bazı kurumlar
vardı, bunların bazıları da geldi. Zorunlu trafik sigortasıyla
ilgili olarak görüşlerini bildirmek üzere trafik sigortası
şirketlerinin bir birliğinin genel sekreteri geldi. Kendisini
açık sözlülüğünden ötürü gerçekten takdir ettim. Haklı olarak
trafik sigortaları şirketleri adına orada bulunuyorsa
şirketlerin menfaatlerini savunmak isteyecektir. Ama çok açık söyledi
ve bizim, yüzlerce sayfaya tekabül eden, her Plan ve Bütçe Komisyonu üyesine
dağıtılmak üzere son üç dört yılda sigorta
şirketlerinin nasıl zarar ettiğine dair geniş bir döküm
koydu önümüze. Hangi şirket ne kadar zarar etmiştir? Şimdi, bu
şirketlerin bütün herkesin üzerinde mutabık olacağı bir
husus var: Sigorta şirketlerinin ülkemizdeki pasta payının yüzde
75i yabancı şirketler. Şimdi, Allah aşkına
-Komisyonda ifade ettim, tekrar söyleyeyim- yabancı sermaye, bu ülkenin
kara kaşına, kara gözüne hayrandır da zarar etmek için mi bu
ülkeye gelir? Bize hiç inandırıcı olmayan bir önermede bulundu:
Biz zarar ediyoruz. dedi. Ee? Bizim mağduriyetimizin giderilmesi için bu
yasal düzenlemenin yapılması lazım. Düşünsenize biz,
halkımızın yani trafik sigortası poliçe sahiplerinin
menfaatleri için değil de kahir ekseriyeti yabancı sermaye
tarafından müteşekkil olan trafik sigorta şirketlerinin
mağduriyetinin giderilmesi için bir yasal düzenleme yapıyoruz. Ve bu
yasa tasarısının 4, 5, 6, 7nci maddeleri de onların
mağduriyetlerinin giderilmesi
Onlara göre mağduriyetlerinin
giderilmesi; bana göre ve biraz yasayı inceleyen herkese göre,
aslında mağduriyetlerin giderilmesi değil, kâr
marjlarının artırılması, onların kâr
hırsına hizmet edecek yasal düzenlemelerin yapılmasına
hizmet etmektedir 4üncü, 5inci, 6ncı ve 7nci maddeler. Ya
değilse? Yabancı sermayedir, zarar ediyorsa bırakır gider,
onu bu ülkede zorla tutan herhangi bir sebep yoktur. Hiçbir yabancı sermaye
de bu ülkeye, bu ülkenin insanına, onun kara kaşına, kara gözüne
hizmet etmek için getirip buraya yatırım yapmaz.
Değerli milletvekilleri, bir diğer husus:
Evet, mesela, şu yasa maddesi içerisinde mortaliteyle ilgili
Yani
olası bir trafik kazasında bu poliçe sahibinin, ondan sonraki
yaşam akışının, kalitesinin, standardının,
yaşının, ömrünün, çocuklarının, geride
bıraktıklarının mağduriyeti herkesle aynı
değildir. Allah, hepinize gecinden versin ama trafik kazasını
geçiren kişi 25 yaşında, evli, 2 çocuk sahibiyse bunun özellikle
mortalitesi farklı olur ama 70 yaşındaki bir kişi trafik
kazası geçirir vefat ederse bunun ondan sonraki yaşam bölümüyle
ilgili ödenecek tazminatlar şüphesiz farklı olur. Buna dair tartışmalara
açık olduğumuzu, destekleyeceğimizi, bunu güçlendirmeye
hepimizin ihtiyacı olduğunu Komisyonda ifade ettik. Ama, yüzde 75i
yabancı sermayeden müteşekkil olan sigorta şirketlerinin kâr
marjını artırmak üzere bir yasal düzenlemenin hiçbirimiz açısından
doğru olmayacağını Komisyonda da ifade ettik, burada da
tekrar ifade etmiş olalım.
Bir de bu yasa maddeleri içerisinde özellikle poliçe
sahibi için, burada ibarenin geçtiği biçimiyle okuyayım: Hak
sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri diye bir ibare var. Hak
sahibinin tazminat talepleri kusurla alakalı. Zaten kişinin kendi
yaşamı içerisinde -insan şaşar, beşerdir-
kusurlarıyla birlikte bir trafiğin ve toplumsal yaşamın
içerisinde bulunduğu için biz bu sigortalama işlemlerine
başvurmaktayız. Ama kendi kusurundan kaynaklı olan herhangi bir
kazada yaşanacak mağduriyetlerle ilgili ödentileri tümden ortadan
kaldırmaktadır.
Yine, 8, 9, 10uncu maddeler ise suyun
kullanımı ve metalaşmasıdır. Özellikle 2003
yılında, AKP iktidara geldikten sonra DSİ tarafından
çıkarılan bir Su Kullanım Hakkı Anlaşması
vardır. Bu anlaşma gereği, kırk dokuz
yıllığına 2 bini aşkın sayıda şirket bu
ülkenin doğal kaynaklarını alıp, neredeyse bedelsiz sahibi
olup şişeleme ve bu halka parayla satma hakkına sahip
olmuştur. Öyle üç beş yıllığına da değil
değerli arkadaşlar, kırk dokuz yıllığına. Bu
ülkenin doğal kaynakları, bu ülkenin insanlarına,
çıkarılan işte bir madde gereğince 2003ten beri parayla
satılmaktadır. Oysa şunu ifade edelim: Dereler, yer altı
suları, HESler, şişeleme, bir bütün olarak bunlar
Anadolunun,
Mezopotamyanın, Trakyanın o eşsiz doğal güzelliği ve
sularının büyük bir bölümü kirlendi ama az bir şey kalan temiz
su kaynaklarını da biz bu şirketlere peşkeş çekmek zorunda
değiliz. Su hakkı en doğal haktır. Bunun parayla, maliyetle
mağdur insanlara ulaştırılmasını tanıyacak
herhangi bir düzenleme çok doğru olmayacaktır.
Özellikle tasarının 8inci maddesiyle,
hâlbuki bütün canlılara yani bizim dışımızda
hayvanlara ve bitkilere de ait olan suyun şirketlere devrine yasal statü
kazandırılmaktadır.
9uncu maddeyle, yerel yönetimlerin, belediyelerin
suyla ilgili yaptırımlara dair yetkileri neredeyse yok denilecek
kadar azaltılmaktadır.
Bir diğer husus değerli arkadaşlar:
11inci madde gerçekten önemli bir madde. Bakın, mağdur, bu ülkenin
en yoksul kesimine tekabül eden, hepimizin işte yerleşik söyleminde,
gecekondularda yaşayan ve imar mevzuatına aykırı
yapılarda yaşayan ve yasada da tanımlandığı
biçimiyle yapı ruhsatiyesi veya yapı kullanma izni olmayan
yapılarda yaşayanlara, küçük bir kandırma rüşvetiyle
elektrik, su ve doğalgaz aboneliğinin geçici süreliğine
bağlanacağını yasal güvence altına almaya
çalışan bir yasa tasarısıdır. Ne diyor? Yapı
ruhsatiyen yok ya da yapı kullanım iznin yok. Ee?
Yıkacağım. Tek şartla sana belli bir süreliğine -o da
sınırlı bir süredir- elektrik, su ve doğalgaz
bağlayacağım. Nedir o şartınız? Bana kentsel
dönüşüm içerisine girmeyi imzalı olarak taahhüt edeceksin. Yasa bunu
öngörüyor. Bakın, bir kişi kendi konutunun kentsel dönüşüm
kapsamına girmesini taahhüt etse de etmese de su, elektrik, doğalgaz
asla bir lüks değildir. Biz bu insanlara lüks bir araba sunmuyoruz,
sırça köşklerde yaşam olanakları sunmuyoruz. Su hakkı,
elektrik hakkı, doğalgaz hakkını kısıtlayamayız.
Bu, anayasal bir haktır, evrensel bir haktır; hiçbir şarta ve
şurta insanların su ve elektrik kullanımını
bağlayamayız. Daha da ötesi yaşam hakkıdır,
ertelenemez yaşam hakkıdır, şarta bağlanamaz bir
yaşam hakkıdır bunların hepsi.
Söylenebilecek çok şey var, ben maddelerin
ancak yarısını tamamlayabildim, bunlar da özetle geçildi.
Diğer maddelerle alakalı olarak özellikle madde bazlı olarak
görüşmelere geçildiğinde partimiz adına farklı
arkadaşlarımız düşüncelerimizi ifade edecektir ama tasarının,
bir defa temelden ruhunun, felsefesinin problemli olduğunu; bu
tasarının Anayasaya, İç Tüzüke ve birçok açıdan evrensel
sözleşmelere de aykırılık içerdiğini ifade ediyorum.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkan, açıklama
yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Komisyonun söz talebi vardır.
Buyurunuz Sayın Bilgiç.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinize saygıyla selamlıyorum.
Görüşmeler başladığından bu
yana -ki usul tartışmasından itibaren görüşmeler
başladı- şimdi de Sayın Yıldırımın
konuşmasıyla ilgili olarak da bir iki hususu belirtmek istiyorum.
Komisyonumuza sevk edilen iki tasarı ve altı teklif, bu Plan ve Bütçe
Komisyon metninde birleştirilmiş ve Komisyon metni de Genel Kurula
sevk edilmiştir. Alt komisyon çalışması esnasında bu
teklifler birleştirildiğinde, tekliflerdeki ve tasarıdaki
maddeler ele alındığında, burada Sayın Faruk Çelik ve
arkadaşlarının vermiş olduğu Şanlıurfaya
İstiklal Madalyasının verilmesine ilişkin teklif de buraya
alındığında alt komisyon metnine 1inci madde olarak
gelmiştir. Teknik olarak da, diğer bütün maddeler daha sonra ilgili
kanunlarına gideceği için, bu, burada kalacağı için
doğru bir işlemle tasarının adı Şanlıurfa
İline İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
olarak değişikliğe uğramıştır.
Bir kere burada teknik açıdan Komisyonun yapmış
olduğu herhangi bir yanlış ve hatalı bir işlem yoktur.
İşlem açısından, İç Tüzük açısından
doğrusunu yapmıştır.
İkinci konu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkanım, henüz
bitmedi.
BAŞKAN Buyurun, mikrofonunuzu açıyorum.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Lütfen
Diğer bir önemli konu. Şimdi, gene söz
konusu yapılan Komisyon metninin 1inci maddesindeki
Şanlıurfayla ilgili olan maddedir. Bu maddenin neden burada
olduğu soruluyor. Komisyon metnini biz Genel Kurula sevk ettik, henüz daha
bu 1inci maddeyle ilgili de herhangi bir şekilde bir Komisyon iradesi
oluşmamıştır. 1inci madde geldiğinde bunu aynen kabul
edip etmeyeceğimiz ya da bunun, Komisyon metninden
çıkarılıp çıkarılmayacağı konusunda bir
netlik yoktur. Ancak bu arada değişik gruplardan milletvekili
arkadaşlarımızın benzer konuyla vermiş oldukları
teklifler, farklı teklifler gene birleştirilerek İçişleri
Komisyonuna sevk edilmiş, bastırılmış ve
dağıtılmıştır. Burada biz Komisyon olarak, Plan
ve Bütçe olarak hangisine öncelik verileceğini bilmiyoruz ama biz, bu
maddeyi burada kabul ettiğimizde zaten diğer kanun da kendiliğinden
zannediyorum, herhâlde görüşülmeyecektir veya orası görüşüldüğünde
burada nasıl bir işlem uygulanır, onu Kanunlar ve Kararlar ne
yapar, bilmiyorum ama Plan ve Bütçe Komisyonu olarak yapılan budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız, açıyorum
mikrofonunuzu.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Bir de -çok kısa- alt komisyon
çalışmasından bahsedildi. Hayır, alt komisyon değil.
Zaten Komisyon, çalışmalarını tamamlamıştır,
hatta raporunu da göndermiştir. Sonrasındaki o görüşmeler, bahse
konu olan önergelerle ilgili görüşmeler yapılırken Çevre
Bakanımız ve arkadaşlarımız orada
olmadığı için de sonrasında milletvekillerimizin talepleri
ve bizim de önerimiz doğrultusunda bir karşılıklı
istişareye ilişkin Genel Kurul aşamasında
değerlendirilmesi için bir görüşme yapılmıştır ve
orada Sayın Bakanın da ifadesi, arkadaşlarımızın,
milletvekillerimizin, Komisyon üyelerimizin bu konudaki çekincelerinin Genel
Kurul aşamasında değerlendirileceği noktasında bir
açıklama olmuştur.
Bunu bilgilerinize arz ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bilgiç.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Yıldırım,
bir saniye
Sayın milletvekilleri, Sayın Yıldırım
kürsüden yapmış olduğu konuşmada benim tutumuma yönelik
birtakım eleştirilerde bulunmuştur. İzninizle buna ilişkin
görüşümü sizlere açıklamak istiyorum.
Tasarının görüşmelerine
başlamadan önce Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili
Sayın İdris Baluken, bu tasarının temel yasa olarak
görüşülmesinin İç Tüzükün 91inci maddesine aykırı
olduğunu ifade etti. Eğer görüşülmesi yönünde
Başkanlık Divanı tutumunu devam ettirirse usul
tartışması açacağını söyledi. Ben de usul
tartışması açılması yönündeki talebini kabul ettim ve
usul tartışmasını açtım. Orada söylediklerimi çok
kısaca bir daha özetlemek istiyorum çünkü bir yanlış
anlaşılma ya da yeterince konunun iyi değerlendirilememesi gibi
bir durum olduğunu görüyorum.
Başkanlık Divanının, bugünkü
birleşimde temel yasa olarak görüşülmesi kabul edilmiş olan bir
tasarı hakkında bu tasarının temel kanun
olmadığı gerekçesiyle görüşülmemesi yönünde bir iradeyi
ortaya koyması mümkün değildir sayın milletvekilleri. Ancak, bu
tip usul tartışmaları muhalefet partilerinin en doğal
hakkıdır; katılmadıkları, engellemek istedikleri bir
yasa tasarısını bu şekilde bir usul tartışması
açmak suretiyle de engellemeye çalışırlar, bu, çok doğal
haklarıdır. Bugüne kadar bunun sayısız örneklerini gördük
ama bunun sonucunda Başkanlık Divanının, birleşimi
yöneten Meclis Başkan Vekilinin, tutumunu değiştirip Ben bu
tasarıyı görüştürmüyorum. deme imkânı bulunmamaktadır
sayın milletvekilleri, böyle denmesi, Genel Kurulun almış
olduğu karara Meclis Başkan Vekilinin Uymuyorum. demesi demektir.
Yani bu, herhâlde savunacağımız bir şey değildir.
Ben tekrar söylüyorum; bu tasarının temel
yasa olması, olmaması gerektiği konusunda bir değerlendirme
yapmıyorum, böyle bir değerlendirme yapma imkânım yok. Ama grup
başkan vekiliyken, o sıralarda otururken bu usul
tartışmalarını ben de açtım, bu değerlendirmeleri
ben de yaptım. Sayısız örnek verebilirim, Kanunlar ve
Kararlardan bunu çıkarabiliriz, sayısız örnek vardır; bu
tip usul tartışmalarında Başkanlık Divanı,
görüşmelere devam yönünde karar vermiştir.
Sayın Yıldırım, kürsüye
çıktığında biraz daha farklı bir şey söyledi,
bunun Anayasaya aykırı olduğunu söyledi. Sayın Baluken
temel yasa kapsamında bir itiraz ileri sürmüştü. İlave olarak
farklı bir şey söyledi Sayın Yıldırım, Bu,
Anayasaya aykırı. dedi, böyle, Anayasaya aykırı bir
yasayı benim görüşmeye almam yönündeki tutumumu eleştiren bir değerlendirme
yaptı. İç Tüzükün 38inci maddesini söyledi. Evet, İç Tüzükün
38inci maddesi der ki: Komisyonlar, kendilerine havale edilen tasarı
veya teklifleri ilk önce Anayasanın metnine ve ruhuna uygun olup olmadığı
yönünde değerlendirirler. 38inci maddenin birinci fıkrası.
İkinci fıkrası: Bir komisyon, bir tasarı veya teklifin
Anayasaya aykırı olduğu kanaatine ulaşırsa maddelerine
geçmeksizin müzakereyi reddeder ve iade eder.
Şimdi, Komisyon böyle bir değerlendirmeyi
yapmamış. Eminim muhalefet partileri bu değerlendirmeyi
komisyonlarda yapmışlardır, yapmış olabilirler ama
Komisyon kararı sonuçta bunun Anayasaya aykırı
olmadığı yönünde buraya geldi. Buna rağmen, bu metinde
Anayasaya aykırı maddeler olabilir, bunu muhalefet partileri,
milletvekilleri ileri sürebilir, buna ilişkin önergeleri
Başkanlık Divanına verirler. Biz Başkanlık Divanı
olarak bu önergeleri işleme koyarız ve 84üncü maddeye göre bu
önergeler öncelikle oylanır, Anayasaya aykırılık
önergeleri. Yine, Genel Kurul bunu kabul ederse o madde metinden
çıkarılır. Başkanlık Divanının bunun
dışında bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Eğer,
bana, İç Tüzükün şu maddesine göre bu tasarıyı
görüştürmeyebilirsiniz. şeklinde bir dayanak gösterirseniz, ben onu
uygulamaya hazırım.
Bir de şunu söylediniz Sayın
Yıldırım: Defalarca söz istediğim hâlde vermediniz.
Şimdi, ben metni okumaya başladım, Tasarının
görüşmelerine başlıyoruz. Siyasi parti gruplarına söz verme
işlemine başlıyoruz. dedim. Dedikten sonra siz orada, ayakta
bir şey söylediniz; tutanakları da istedim, herhâlde bir söz
talebinde bulunuyordunuz.
Şimdi, defalarca söz isteyen bir sayın
milletvekiline ben söz veririm, kaldı ki yirmi dakikalık süreniz
vardı, çıktınız konuştunuz. Yine de 60ıncı
madde çerçevesinde milletvekillerimizin söz talepleri olursa tabii ki bunu
karşılarım, bunu bilginize sunuyorum.
Şimdi, size söz veriyorum 60ıncı
maddeye göre.
Buyurunuz Sayın Yıldırım.
Mikrofonunuzu açıyorum.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
36.-
Muş Milletvekili AhmetYıldırımın, Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, özellikle yirmi
dakikalık konuşmamın başında ifade ettiğim
cümlelerime tutanaklardan bakabilirsiniz. Siz niye İç tüzük 38e göre
bunu iade etmiyorsunuz? veya Neden görüşmeye geçtiniz? diye bir
şey söylemedim ben, bunu ifade etmeme müsaade etmediniz diye söyledim. Ben
sadece bunu ifade etmek üzere ve bunun üzerinden bir tartışma açmak
üzere söz istedim, bunu vermediniz diye söyledim.
Sayın Başkanın, Komisyon
Başkanının söylediği, özellikle Şanlıurfa iline
İstiklal Madalyası verilmesiyle ilgili. O zaman öyküyü açık
söyleyelim: Bakın, şurada 1inci madde olarak duruyor ama bugün
İçişleri Komisyonunda ayrıyeten görüşülüyor. Biz,
İçişleri Komisyonuna havale etmedik.
MAHMUT TANAL (İstanbul) 274 sıra
sayısıyla
AHMET YILDIRIM (Muş) Böyle bir şey yok
Sayın Başkan. Bakın, hem burada diyor ki Maddelere
geçtiğimizde, geldiğinde görüşeceğiz. ama aynı
zamanda başka bir mecrada bu aynı madde görüşülüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Açıyorum mikrofonunuzu.
Buyurunuz.
AHMET YILDIRIM (Muş) Bakın, 29 Mart 2016
günü Adalet ve Kalkınma Partisinin grup toplantısına Urfa
İl Başkanı ve Urfa teşkilatı geliyor, Başbakan
şu sözü veriyor: 11 Nisan, Urfanın kurtuluşu, ben, size
İstiklal Madalyasını alıp geleceğim. diyor.
Açın, bakın. Ee, baktılar ki yetişmeyecek bu torba yasayla
11 Nisana? Bu, yasalaşacak, Cumhurbaşkanı onaylayacak, Resmî
Gazetede yayımlanacak; yetişmeyince Başbakan 11 Nisanda
alıp gidemeyecek! Başka bir yol bulup, Başbakanın kendi
partisinde yaptığı bir konuşma nedeniyle yasama faaliyetini
yasama tekniklerini ayaklar altına alırcasına gündemi
meşgul ederek bu geçirilmeye çalışılıyor. Plan
Bütçeden olmadı İçişlerinden olsun; oradan olmadı, buradan
olsun. ama yasama faaliyeti, Başbakanın kendi grubunda bir il
teşkilatına verdiği söze göre hareket etmez. Bunun nedeni budur
ve hâlâ bu usule aykırılık devam ediyor. Burada kitapçıkta
duruyor, başka bir mecrada da aynı kanun görüşülüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/694), Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/689), Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycının; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç,
Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/393), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın; 2022 sayılı 65
Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/403),
Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğanın; 2022 sayılı
65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/404), Denizli Milletvekili
Kazım Arslanın; 2022 Sayılı 65 Yaşını
Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/899), Bursa Milletvekilleri Hüseyin
Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/922), Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref
Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline
İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/923) ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı:273) (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Kuşoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde -bire geliyor-
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Herkesin yorulduğunun farkındayım,
mümkün olduğunca sıkmamaya çalışacağım ama çok da
önemli konular var, bu saatte görüşmememiz, dinamik olduğumuz saatlerde
görüşmemiz gereken konular bunlar.
Değerli arkadaşlarım, devlet,
vatandaşı için vardır, vatandaşına hizmet için devlet
vardır; vatandaş yoksa devlet de yoktur. Devlet kurumları,
vatandaş için hizmet vermeye çalışırlar. Türkiye Büyük
Millet Meclisi de öyledir, Türkiye Büyük Millet Meclisi de
vatandaşına hizmet etmesi gereken bir yerdir. Yani biz de
vatandaşa hizmet etmek zorundayız. Bizim iki görevimiz var Anayasaya
göre; bir tanesi, denetim. Hükûmeti denetlemek zorundayız; yasalara uygun
çalışıyor mu Hükûmet ve verdiğimiz bütçeye uygun harcamalar
yapıyor mu?
Denetim konusunda zayıfız. Yani bu
konularla ilgili olarak dünya parlamentolarıyla
karşılaştırdığımız zaman, denetim
konusunda iyi bir iş yapmıyoruz ama yasamayla ilgili olarak, nicelik
olarak baktığınız zaman dünyada en fazla yasa çıkaran
Parlamentolardan bir tanesiyiz. Çok fazla yasa yapıyoruz, yasa maddesi. Bu
da, 5inci torba kanunumuz. Herhâlde bu dönem bununla birlikte 130un üzerinde
yasa yaptık. Çok fazla yasa yapıyoruz ama bu yasalar vatandaşın
istediği yasalar mıdır? Teknolojinin, değişen,
gelişen teknolojinin, ekonomik şartların, sosyal
şartların getirdiği kurallara uygun, vatandaşın
talebine uygun kanunlar mıdır, yasalar mıdır? O
bakımdan baktığımızda pek öyle
olmadığını, sıkıntılı olduğunu
görüyoruz durumun.
Bu torba kanun da bakıyorum birçok
sıkıntıları olan bir kanun. Şimdi, torba kanunlar niye
gelir? Bu 5inci defadır
Ben utanıyorum, gerçekten torba kanunla
ilgili olarak şikâyet etmekten utanıyorum ama şikâyet etmek de
zorundayız, bunların kayıtlara da geçmesi lazım. Yani sonuç
olarak, sizler de herhâlde torba kanundan mutlu değilsiniz ama nedense
geliyor. Niye geliyor peki torba kanun? Çünkü Hükûmet, işini
yapmadığı için geliyor. Devleti yönetebilen bir hükûmet, torba
kanun getirmez bu kadar sıklıkla. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu kadar basit. İyi bir bakan varsa bürokratın
Bakın, samimi söylüyorum -ben de bürokrasiyi bilen, yıllarca
çalışmış bir insanım, birçoğunuz da biliyor- bir
bakan, bürokratın oyuncağı değilse bu kadar sık torba
kanun getirmez. Bilmiyorsa kabul eder, getirir. Sayın Bakanın, torba
kanunda maddesi yok, çok rahat olarak söylüyorum. Yönetim iyi değilse,
Hükûmet iyi çalışmıyorsa, bakan, konusunu bilmiyorsa sık
sık torba kanun
Sayın Bakanım, bunu getirelim. Tamam,
getirelim. Bürokrat korkar bir şeyi imzalamaktan, Bunu kanun olarak
getirelim. Bakan onayıyla çıkması gereken, bürokratın
imzasıyla çıkması gereken hususları alır, kanun olarak
çıkarttırır çünkü çok kolay çıkıyor.
Geçenlerde Salim Bey söyledi, Efendim, biz hangi
bakan kanun isterse bir haftada çıkarıyoruz. Çıkarıyoruz,
onun için de bürokratlar söylüyorlar, çıkarıyoruz. Torba kanun onun
için fazla. Onun için, siz de utanıyorsunuz, ben de utanıyorum. Ama,
maalesef, Hükûmetin beceriksizliğinden kaynaklanıyor bu, sayın
bakanlardan kaynaklanıyor, iyi yönetilmemesinden kaynaklanıyor. Bir
diğer sebep de kanunun iyi maddeleri arasında, vatandaş için
faydalı görünenler arasında bir de bazı rant maddelerinin
olmasından kaynaklanıyor. Burada da var, bu torba kanunda da var
maalesef. Torba kanunun sebebi bu.
Şimdi, bu torba kanunda da
-arkadaşlarım da ifade ettiler- getirildi bir teklif, teklif ile
tasarı birbirine karışmış. Ben hayatımda ilk defa
görüyorum arkadaşlar. Bakın, Plan ve Bütçe Komisyonunun kabul ettiği
metin, Hükûmetin teklif ettiği metin; o kısımda, bakın,
Plan ve Bütçe Komisyonunun kabul ettiği metinde Şanlıurfa
İline İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasıyla İlgili
Kanun Tasarısı diyor başlık. Sıra sayısı
273te Şanlıurfa yok, henüz çıkmış değil, 1inci
madde Şanlıurfa olarak duruyor. Böyle bir usul yok, böyle bir
şey yok. Ben ilk defa görüyorum.
Yine, söyledi arkadaşlarım, etkinlik
analizi yapılmadı. Etkinlik analizinin muhakkak yapılması
lazım ilgili kanunlarda. Bu özellikle sizin döneminizde çıktı,
bu dönemde özellikle yapılması lazım. 5018 sayılı
Kanun bunu emrediyor.
Yine, meslek kuruluşlarının
görüşlerinin alınması lazım. Kayıtlara bakarsak
herkese haber verilmiş ama gelip de doğru dürüst konularını
anlatmadılar, gelemediler, doğru dürüst toplantılara
katılmadılar, görüşlerini açıklayamadılar.
Ve gerekçeler çok yetersiz. Biz
-hukukçular bilir- bir kanun lafzından yeteri kadar bir şeyler
anlamadığımız zaman onun gerekçesine bakarız, ne demek
istemiş. Şimdi, gerekçeler yok. Gerekçeler kanun metnini neredeyse
çok az farklı cümlelerle aynen tarif ediyor. Gerekçeler çok yetersiz. En
az 5 komisyona sorulması gerekiyordu, ilgili komisyonların da görüşlerinin
alınması gerekiyordu. Burada 20ye yakın kanunu ilgilendiren
birbirinden çok farklı maddeler var. En az 5 komisyona sorulması,
onların görüşlerinin alınması gerekiyordu, hiçbirisinden
görüş alınmadı. Hepsi Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından,
bizler tarafından buraya getirildi, görüşülebildiği
kadarıyla. Ve yine Anayasaya aykırı hükümler var, bunları
tekrar etmek istemiyorum, maalesef bu vaziyette buraya geldi.
Değerli arkadaşlarım,
neler var? Sosyal yardımlarla, sosyal hizmetlerle, sosyal politikalarla
ilgili çok önemli hükümler var. İmar mevzuatıyla, çevre ve şehir
konusuyla ilgili çok önemli hükümler var. Kara yolları zorunlu sorumluluk
sigortasıyla ilgili önemli hükümler var. İstiklal Madalyası
zaten, Şanlıurfa meselesi var. SPKyla ilgili hükümler var. Suç
gelirlerinin aklanması, terörizmin finansmanıyla ilgili, kara parayla
ilgili maddeler var. SGKyla ilgili maddeler var. İçişleri
Bakanlığıyla ilgili maddeler var.
Şimdi, diğer
arkadaşlarım farklı konuları anlattılar, ben de sosyal
yardımlara değineyim. Şimdi, 65 yaş
aylığıyla ilgili olarak daha üç sene olmadı, geçen dönem,
2013 yılında yine bir torba kanun geldi, bir torba kanunla biz bir
değişiklik yaptık, üç sene olmadı, bakın 2013ün
Haziranındaydı o değişiklik, şimdi nisan
ayının başındayız, üç sene tamamlanmamış,
yine o maddeyi değiştiriyoruz, o maddeyi yine
değiştiriyoruz.
Sosyal yardımlar konusu, Türkiye
için çok önemli bir mesele. Geçen yıl tam, kesin olarak Bakanlık
rakam veremiyor ama- 25 ile 28 milyar lira arasında bir harcama
yaptığımız söyleniyor sosyal yardımlarla ilgili
olarak. Çok büyük bir rakam, çok önemli bir rakam ama Bakanlık henüz sosyal
yardım ile sosyal hizmetin ayrımının farkında
değil. Sosyal hizmet nedir, sosyal yardım nedir; Bakanlık
kayıtlarında bununla ilgili bir şey yok. Yaptıkları
yardımları sosyal yardım ve sosyal hizmet diye henüz
ayıramamışlar, bir sistemleri yok. Kime veriyoruz? Kaç
kişiye veriyoruz? Tahminî olarak 14 milyon kişiye verildiği
söyleniyor bu sosyal yardımların. Kaç kişiye veriliyor, kaç yer
tarafından veriliyor, tam belli değil. 45 farklı kurumdan 15
farklı türden sosyal yardımın ya da sosyal hizmetin yapıldığı
tahmin ediliyor. Şimdi, 45 farklı kurum olur mu? Bir ülkede bir
sistem olması gerekir, tek elden yapılması gerekir,
mükerrerliklerin olmaması gerekir, boşluk olmaması gerekir. Yardım
yapılmaması gereken kişilere yardım yapılıyor,
yapılması gerekenlere de gerektiği kadar yapılamıyor.
Şimdi, 65 yaş aylığını
da daha önce tuttuk değiştirdik -dediğim gibi- 2013te, üç sene
geçmeden tekrar değiştiriyoruz. Tamam, daha makul bir düzenleme
yapacağız ama geçen sefer sayın bakanlara Böyle yapalım.
denildi, şimdi de Böyle yapalım. deniliyor, ona göre
değişiklikler geliyor; bunlar olmaz.
Sosyal yardım harcamalarının
gayrisafi millî hasılaya oranı
Biraz önce o rakamları verdim,
önemli rakamlar ama Türkiyede kamunun sosyal yardımlarının
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 5,5u yakalamamış henüz;
Avrupada bu, 25e yakın. Onun için, bizim hâlâ çok daha fazla sosyal
yardım yapmamız gerekiyor. Sosyal yardımlar konusunda
almamız gereken mesafe var. Onun için, sosyal yardımları öyle
1-2 madde olarak değil de tüm olarak ele almamız, bütüncül bir kanun
yapmamız lazım, bir temel kanun olarak da burada oturup
ayrıntılı görüşmemiz lazım. Böyle 2 madde o torbada, 3
madde öbür torbada; bu şekilde başarılı olmamız mümkün
değil, doğru iş yapmamız mümkün değil.
Yine, bizim sosyal yardım bütçemiz, gayrisafi
yurt içi hasılaya oranladığımız zaman 1,33e tekabül
ediyor 2015te de, 2016da da; Avrupada bu, 5e yakın. Yani bizim sosyal
yardımlarla ilgili, sosyal hizmetlerle ilgili yapmamız gerekenler
var. Henüz hiçbir şekilde sistemimiz yok maalesef.
Bir diğer konu, arkadaşlarım
değindi ama ben de söylemek istiyorum, bu kara yolları sorumluluk
sigortasıyla ilgili olarak, biliyorsunuz, kamuoyunda bir algı
oluştu. Çok pahalı dendi, insanlar çok fazla şikâyet etti, o nedenle
konu buraya geldi, Komisyonumuza o nedenle geldi. Peki, böyle geldi de bundan
sonra ucuzlayacak mı? Yok, öyle bir şey yok. Ucuzlamayacak. Niye
ucuzlamayacak? Çünkü o yönde bir değişiklik yapmadık. Belki
ileriki yıllarda, aktüeryal hesaplar yapılacak, çok ileriki
yıllarda belki ucuzlayacak ama yakın zamanda poliçelerle ilgili
olarak bir ucuzlama söz konusu değil.
Ne yapıldı? Kara yolları sorumluluk
sigortası, zorunlu sorumluluk sigortası, arkadaşlar, şoför
esnafıyla ağırlıklı olarak ilgilidir. Şoför esnafı
dedi ki: Bana çok büyük bir yük getiriyor, bunu düşürelim. Ama
dediğim gibi henüz düşmeyecek. Ama onlar nedense tatmin oldular,
güçlü olarak gelmediler Komisyona, tatmin oldular. Ama sigorta şirketleri,
kendisiyle ilgili bazı düzenlemeleri yaptı; daha güzel
hazırlanmışlar, takdir etmek lazım; kendi dernekleri geldi,
kendi dertlerini, sıkıntılarını gayet güzel
anlattılar. Onlar, istedikleri şekilde bir düzenleme
aşağı yukarı yaptılar. Şimdi onların lehinde
bir düzenleme yapılmış gibi görünüyor. Ama mağdur olan, kim
oldu? Zorunlu trafik sigortasında mağdur olan, hak sahibidir, yani
üçüncü kişi; şoför esnafının dışında,
sigorta şirketlerinin dışında yolda bir kazaya muhatap olan
kişi. O kişilerle ilgili tazminatları biz
kısıtladık, onların alacağı tazminatlarla ilgili
olarak birkaç maddede yoğunlaşma yaptık. Bundan sonra
alacakları tazminatlar, örneğin, ortalama olarak 200 bin liraysa,
şimdi bunun çok çok altına, 50 bin liralara düştü. Bundan sonra
çok düşük tazminatlar alacaklar. Konu bu, kara yolları zorunlu trafik
sigortasında maalesef.
Değerli arkadaşlar, çok önemli bir konu da
burada Kanal İstanbulla ilgili olarak geldi. Arkadaşlarım çok
girmediler, ben o konuya müsaadenizle girmek istiyorum. Şimdi, Kanal
İstanbulun hakikaten fizibilitesi yok, projesi yok henüz. Nedense kanun
değişikliklerini yapıyoruz henüz fizibilitesi, projesi olmayan
bir projeyle ilgili ama afaki olarak 25 metre derinliğinde bir şey
olsun. deniyor, 470 metre genişliğinde bir alan kamulaştırılacak,
45-50 kilometre olacağı tahmin ediliyor -dediğim gibi,
fizibilite yok henüz- ve en az 13 milyar dolarlık bir maliyeti de olacak
diye tahmin ediliyor. 360 milyon metrekare alanın
kamulaştırılması gerekebilecek, bunlar içerisinde de 4
milyon metrekareden fazla mera var. Mera alanı da 4 milyon metrekareden
fazla.
Şimdi, böyle bir konuda Karadeniz, Marmara,
Akdeniz suları, o suların yapısının
değişmesi, akıntıların yönlerinin değişmesi,
Karadenizdeki canlının Marmara Denizine, Akdenize akacak
olması, doğanın yapısının değişiyor
olması, Karadenizin durumunun değişmesi nedeniyle konuya
muhatap olabilecek Romanya, Rusya, Bulgaristan gibi ülkelerin devreye
girebilecek olması, Montrö Boğazlar Sözleşmesi,
uluslararası hukuk vesaire yani birçok konu söz konusu bu maddeyle ilgili
olarak. Hiç o taraflarına girmedik, hiç o tarafları maalesef
konuşulmadı, hâlbuki çok önemli bir konu bu. Uluslararası hukuku
ilgilendiriyor, kendi iç hukukumuzu çok fazla ilgilendiriyor -çok önemli-
vatandaşımızı ilgilendiriyor, hayatımızı
ilgilendiriyor.
Değerli arkadaşlar, bakıyorum, burada
çok fazla İstanbul Milletvekili yok bu saatte ama
MAHMUT TANAL (İstanbul) Buradayız.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul)
Buradayız.
GARO PAYLAN (İstanbul) Buradayız.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul)
Buradayız.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Buradayız.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Var, evet,
birkaç arkadaşımız burada.
genellikle yatırımların, özellikle
Ulaştırma Bakanlığı yatırımlarının
yüzde 70inden fazlası İstanbulda, neden İstanbulda?
BAŞKAN İstanbul Milletvekili, Divanda
oturuyor şu anda Sayın Kuşoğlu.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) O zaman
İstanbul milletvekillerine şunu söylüyorum: Ulaştırma
Bakanlığının yatırımlarının yüzde
70inden fazlası İstanbulda, siz İstanbul milletvekilleri
olarak alkışlayabilirsiniz ama biz Anadoludaki milletvekilleri
olarak, nüfusun çoğu, alanın çoğu bu tarafta olanlar olarak bunu
takdir etmiyoruz. Niye yüzde 70inden fazlası İstanbul için olsun,
Anadolunun ihtiyacı var, Anadoluyu yerinde tutmamız lazım.
Güvenlik açısından, istihdam açısından, ekonomik gerekçelerle
Anadoluya çok daha fazla yatırım yapılması lazım.
Böyle bir plansızlık olur mu?
Yine bu yatırımda, bakın bu Kanal
İstanbulu dâhil etmeden bu rakamı verdim. Sayın Bakanla da
konuştum. Sayın Bakan da bunu inkâr etmedi, kabul etti. Neden bu
şekilde
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Rizeye havaalanı
yapıyoruz. Ovit Tünelini yapıyoruz.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Yüzde 70i
İstanbulda, Anadoluda da yapılacak herhâlde, bir şeyler
yapılsın ama yok.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ilgaz Tünelini
yaptık.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Bakın,
Türkiyedeki güvenlik sorununun önemli bir bölümü, yerinde, Anadoluda
yatırım yapmamamızdır. Şu anda farkında
olalım, olmayalım, Türkiyede 20ye yakın temerküz merkezi var,
onun dışındaki yerler boşalıyor, onun
dışındakiler sirkülasyon şeklinde belli merkezlere
taşınıyorlar. Öbür yerlerde kimseyi tutamıyoruz. Niye? O
taraflara yatırım yapmadığımız için.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hızlı tren
yaptık, yollar yaptık.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Bilerek yapsak,
bir plan, program dâhilinde biz belli yerlere insanları
yığıyoruz, özellikle bunu teşvik ediyoruz desek
anlarım ama öyle bir planımız, programımız yok, ifade
edilen böyle bir şey yok. Ama Anadolu boşalıyor, ilçelerimiz
boşalıyor. Ankaranın bile 25 ilçesinin çoğu şu anda
boşalıyor, sadece merkeze doğru geliyor insanlar. Hâlbuki, bunun
bir planı, programı olur, bilinçli bir şekilde insanların
nerede ikamet etmesini, çalışmasını, doymasını
istiyorsak ona göre bir projelendirme yaparız, plan yaparız. Maalesef
yok bütün bunlar.
Arkadaşlar, bir de tabii, işin öbür boyutu
var. Şöyle bir hikâye anlatayım, gecenin bu vakti bu teknik konulara
girmemiz tabii, zor oluyor, dinlemeniz de zor oluyor: Bir baba, köyünden
çıkmış, yıllar sonra çok zengin olmuş Çocuğumu
da götüreyim, görsün benim nereden geldiğimi, ne olduğumu bilsin.
demiş. Köyüne götürmüş, amca oğlunda hafta sonu misafir
kalmışlar, iki gece kalmışlar, kendi bahçeli evlerine
dönmüşler, İstanbula. Baba sormuş: Oğlum, ne gördün, ne
anladın? Baba, biz çok fakiriz, onlar çok zengin. Nasıl olur?
demiş, tam tersini göstermek istiyor hâlbuki. Baba, bizim bahçemizde bir
köpeğimiz var, onların dört köpekleri vardı. demiş. Bizim
bir küçük havuzumuz var bahçemizde, onların koca dereleri vardı.
Bizim bahçemizde birkaç tane ışıklandırmamız var,
onların yıldızları vardı. Çok da güzel bir yaz günü
gitmişler herhâlde. Onlar, bizden çok daha zengindi. demiş.
Zenginlik, aslında doğaya sahip
olmaktır hakikaten. Yani bununla ne demek istediğimi herhâlde
anladınız. Yani betona yatırım yapmakla bu iş olmuyor,
bunları görmemiz lazım.
Kanal İstanbul bu açıdan -ekonomik
açıdan çok yanlış ama- doğanın tahrip edilmesiyle de
büyük bir yanlışlık içeriyor, bunu çok iyi değerlendirmemiz
lazım. Belki Kanal İstanbul Projesi, referandum gerektiren çok önemli
bir projedir. Onun için, böyle fizibilitesi yapılmadan,
projelendirilmeden, neyin ne olduğu belli olmadan kanun yapmamız çok
büyük bir yanlışlık oluyor. Maalesef, çok büyük bir
yanlışlıktır, çok acil bir durummuş gibi getiriyoruz.
Bunun haricinde, değerli arkadaşlar,
mesela SPKyla ilgili bazı düzenlemeler var. Bir para piyasası
oluşturuyoruz, karşı taraf oluşturuyoruz. Niye? Son
zamanlarda ekonomideki gelişmelerle sıkıştık. Türk
parası teminat alınamıyor artık, Türk parası
teminatı kabul etmiyorlar, onun için yabancı para
teminatının kabul edilmesi lazım. Daha fazla sıcak para
gelebilmesi için, likit imkânlarının daha da artması için para
piyasası oluşturduk; karşı taraf hizmetleri veriyoruz bu
takas odasıyla, bununla ilgili bir düzenleme yapıldı. Onun
dışında çok acil olduğunu düşünmüyorum.
Onun dışında, terörizmin
finansmanı ve suç gelirlerinin aklanmasıyla ilgili düzenlemeler var,
teknik bazı düzenlemeler, arkadaşlarımız bunların
gerekli olduğunu söylediler ama, ben, özellikle Sosyal Güvenlik Kurumuyla
ilgili olarak aldığımız denetmen kadrolarını izah
edemiyorum. Orada müfettişler de var, daha fazla yetkileri olan
müfettiş arkadaşlar bunlar, dolayısıyla daha iyi denetim
yapmaları gerekir, daha iyi eğitilmeleri gerekir, ama müfettiş
kadrolarına yatırım yapmıyoruz, yetkili olanlara.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Yetkisiz
olanlara önemli ölçüde yatırım yapıyoruz, bunu da bir
yanlışlık diye görüyorum.
Gecenin bu vakti sabırla dinlediniz, çok
teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kuşoğlu.
Şahsı adına Şirin Ünal,
İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Ünal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; huzurlarınıza
getirilen tasarının tümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, terörle mücadele
esnasında şehit düşen tüm güvenlik güçleri kardeşlerimize
Allahtan rahmet, kahraman gazilerimize sağlık ve afiyet diliyorum.
Kurulduğu günden bu yana geçen
yaklaşık on beş yıl boyunca sosyal devlet olma
sorumluluğunu yerine getiren AK PARTİnin gündemi, her zaman
milletten yana ve hizmetten yana olmuştur. İktidara geldiğimiz
günden itibaren, sosyal devlet olmanın gereği olarak birçok önemli
politika hayata geçirilmiş olup bugün 2023ü hedefleyen ve dünyanın
en büyük 10 ekonomisinden biri olma gayreti içerisinde olan bir Türkiye
mevcuttur. AK PARTİ, milletin partisi olma yolundan hiçbir zaman
ayrılmadan aynı sevda ve kararlılıkla aziz milletimize
hizmet etmeyi sürdürecektir.
Değerli milletvekilleri, buradan hareketle
64üncü Hükûmet Programımızda ve 2016 yılı Eylem
Planımızda yer verilen bazı konuların hayata geçirilmesi
gerekmektedir. Yüksek müsaadenizle, huzurlarınıza getirilen 273
sıra sayılı Tasarının neler getirdiğinden
kısaca bahsetmek isterim.
65 yaş aylığı alan
vatandaşlarımızın, kimin yanında yaşarsa
yaşasın, maaşlarını almaları ve
maaşlarında kesinti ve duraksama olmamasının
sağlanması; Kanal İstanbul için yasal düzenlemenin
yapılması; kentsel dönüşüm kapsamına girmek
şartıyla izinsiz yapılara elektrik, su ve doğal gaz
bağlanması, sosyal destek alan vatandaşlarımızdan
istihdam edilenlerin işveren sigorta priminin desteklenmesi, gençlerin
genel sağlık sigortası prim borçlarının silinmesi,
sermaye piyasasında kurumsal yatırımcıların
teşvik edilmesi hususlarına ilişkin düzenlemeler
yapılmaktadır. Ayrıca tasarıyla, uygulamada zorunlu trafik
sigortası olarak adlandırılan sigorta teminatının
içeriğinde meydana gelen tereddütlerin giderilmesi amacıyla zorunlu
trafik sigortası teminat içeriğinin sigortacılık ilkelerine
ve değişen şartlara uyumlandırılması, sendika ve
konfederasyonların, ilgili mevzuatına göre belirlenen şehit
yakınları ve gazilere ayni ve nakdî yardımda bulunabilmeleri,
işçilerin yıllık izinlerini her defasında altı günden
az olmamak üzere 5 defada kullanabilmelerinin önünün açılması,
kayıt dışılıkla mücadelede yetkinliği
artırmaya yönelik olarak 2.610 sosyal güvenlik denetmeni ve sosyal
güvenlik denetmen yardımcısı kadrosunun ihdas edilmesi, Mali
Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığının,
yükümlüler nezdinde veya bunlar aracılığıyla yapılmaya
teşebbüs edilen işlemlerin, işleme konu mal varlığının
aklama veya terörün finansmanı suçuyla ilişkili olduğuna dair
şüphe bulunması hâlinde yetkili makamlara intikal ettirmek üzere yedi
iş günü süreyle askıya alma yetkisinin verilmesi, Anayasa Mahkemesinin
iptal kararı üzerine riskli alanların sınırları içinde
olup riskli yapılar dışında kalan diğer
yapıların değerleme çalışmalarında
yapının riskli olmadığının gözetilmesiyle riskli
yapıların bulunduğu taşınmazlarda ve rezerv yapı
alanlarında her türlü imar ve yapılaşma işlemlerinin iki
yıl süreyle geçici olarak durdurulabilmesi ve uygulamanın
gerektirmesi hâlinde bu sürenin bir yıl daha uzatılabilmesi, Kültür
ve Turizm Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı
tarafından, üzerinde konaklama amaçlı turizm tesisleri yapılmak
üzere adlarına kamu arazisi tahsis edilen belgeli
yatırımcılar ve işletmecilerden 1 Ocak-31 Aralık 2016
tarihleri arasındaki dönemde tahsil edilmesi gereken kira, kesin tahsis,
irtifak hakkı, kullanma izin bedelleri ve hasılat payları ile
ecrimisillerin ödenmesinin bir yıl süreyle ertelenmesi, terörizmin
finansmanı suçuyla mücadelenin daha etkin yürütülebilmesi için ihtiyaç
hâline gelen şirket yönetimine kayyum tayini, iletişimin tespiti,
dinlenmesi veya kayda alınması, gizli soruşturulması,
soruşturmacı görevlendirilmesi ve teknik araçlarla izleme
tedbirlerinin terörizmin finansmanı suçu bakımından da
uygulanabilmesi, Anayasa Mahkemesi kararı üzerine 666 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin murakıp ve uzmanlara ilişkin hükmünün
yeniden düzenlenmesi, Emniyet Genel Müdürlüğünün taşra
teşkilatına 15 bin polis memuru unvanında kadro tahsis
edilmesi, İstiklal Savaşında şehir halkının
verdiği destansı mücadeleyle büyük kahramanlık göstermiş
olan, 12 Haziran 1984 tarihli ve 3020 sayılı Kanunla
şanlı unvanı verilen Urfa ilimize İstiklal Madalyası
verilmesi sağlanacaktır. Tasarıyla, yaşanan bazı
problemlerin çözümü amaçlı çeşitli kanunlarda da değişiklik
yapılmaktadır.
Ben de şahsım adına bu
tasarının lehinde olduğumu beyan ediyor, ülkemiz adına
hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize selam ve
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ünal.
Şahsı adına ikinci
konuşmacı, Mehmet Bekaroğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Bekaroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Arkadaşlar, gecenin bu vakti hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugünkü mesaimizin 12nci saatindeyiz. Ben
psikiyatri uzmanıyım; zihin, beyin çalıştım. Böyle bir
çalışma olmaz arkadaşlar. Bu şekilde çalışarak
yasa falan çıkarılmaz, bu şekilde çalışarak milletin
menfaatine olan şeyin ne olduğunu bilmemiz mümkün değil.
Komisyonlarda da aynı şeyleri yapıyoruz. Yangından mal kaçırılma
hikâyesi.
Niye böyle oluyor? Bakın, şunun için böyle
oluyor: Sürekli olarak vesayetten falan bahsediyorsunuz, Vesayet sistemiyle
mücadele ettik, yendik. falan diyorsunuz ama böyle bir şey yok
arkadaşlar. Bu, vesayetin ta kendisi. Yani, milletvekilleri, ben iddia
ediyorum
Komisyonda arkadaşlara da sordum, kimse de ses
çıkarmadı, sadece öfkelendiler. Ya, arkadaşlar, evet, biraz önce
başlıkları okudu arkadaşımız ama nedir
bunların içeriği, kime ne getiriyor, bunları konuştunuz mu,
tartıştınız mı? Bu soruların hiçbirinin
cevabı yok. Bize bir şey getiriyorlar, bir yerlerde karar veriliyor
-kimdir onları da biraz sonra söyleyeceğim- ondan sonra, siz
geliyorsunuz, burada el kaldırıyorsunuz. Milletvekilleri yani hepimiz
el kaldırıyoruz. Bu, vesayetin ta kendisidir.
Peki, kim oraya etki edebiliyor? Güçlü olanlar etki
edebiliyor değerli arkadaşlarım. Devletin görevi,
vatandaşları, zayıf olan insanları korumaktır. Devlet,
bunun için vardır, vatandaş için vardır ama özellikle zayıf
olan insanları korumak için vardır. Fakat bu
çıkardığımız yasalarda, bu
yaptığımız çalışmalarda zayıf olanlar yok;
onlar, bilgi sahibi olamıyorlar, örgütlü değiller, güçlü
değiller, seslerini ulaştıramıyorlar.
Bir tane örnek vereyim değerli
arkadaşlarım. Şimdi, bu zorunlu trafik sigortasıyla ilgili
getirilen düzenleme. Yani millete yalan söylemeyelim, yakışmaz bu
bize, kimseye yakışmaz bu. Efendim, sigorta primleri arttı,
bunu düşüreceğiz. Yok böyle bir şey. Niye böyle bir şey
söylüyorsunuz? Sigorta şirketleri geldiler, güçlüler, iyi lobi oluşturdular,
yüzde 70-80 zaten yabancı sermaye, lobi oluşturdular; biz komisyonda
da, alt komisyonda da gördük ve istediklerini yaptırdılar. Sigorta
primleri filan düşmüyor yani böyle popülizm filan yok, öyle bir şey
düşmüyor. Ne oluyor peki? Biraz evvel arkadaşımız söyledi. Üçüncü
şahıslar yani kazada zarar gören insanlar, vatandaşlar, yolda
yürüyen birisi, kazada zarar görüyor. İşte o insanların -biraz
evvel Bülent Bey ifade etti- ortalama 200 bin civarında olan bir
tazminatı 50 bine düşüyor arkadaşlar. Peki, Sigorta şirketleri
zarar ediyor. Ediyor mu etmiyor mu, nedir, bunlar
tartışılabilir ama bunun faturasını garibanlara
çıkarıyoruz. Niye garibanlara çıkarıyoruz arkadaşlar?
Hani kimsesizlerin kimsesi, fakir fukaranın, garibanın Adalet ve
Kalkınma Partisi? Üstelik de adalet ismi var. Niye garibanlara
çıkarıyoruz? Çünkü onların sesi çıkmıyor, onlar
gerçekten gariban, onlar örgütlü değil. Peki, kime bu yasaları
çıkarıyorsunuz? Güçlü olanlara çıkarıyoruz, örgütlü
olanlara çıkarıyorsunuz, yazıktır.
Öyle şeyler yapılıyor,
yazılıyor ki milletvekilleri bile anlamıyor. Bize Plan ve Bütçe
Komisyonunda bakanlar, bürokratlar bu yasanın birçok maddesinin
gerekçesini anlatamadılar arkadaşlar, niye
çıkardıklarını anlatamadılar. İktidar partisi
milletvekilleri için de aynı şey söz konusudur, onlar için de Niye
çıkıyor? sorusunun cevabı yoktur.
Değerli arkadaşlar, ben size söyleyeyim
niye çıkıyor bu yasa: Göstermelik bir popülizm yapılıyor
65 yaş maaşını artırıyoruz. filan diye. Ya,
artırdığımız filan yok, 217 lira veriyoruz
arkadaşlar. İşte, şimdi göstergeler filan biraz arttı;
belki bir miktar 50 lira, 30 lira bir artış olacak. Peki, nasıl
hesaplıyorsunuz bunları? İşte, karı koca, asgari
ücretin üçte 1i. Ya, asgari ücret, kaç lira arkadaşlar? 1.300 lira.
Böldüğünüzde ne oluyor? 400 küsur lira. 217 de siz verdiniz, o şeyde
hesaplarsak 600 lira. Nasıl geçinir insanlar? Yapmayın, etmeyin ya!
Bunları yaparak bu popülizmle bir yere gidemezsiniz ama işin içinde
ciddi rantlar var, bunu söylemiyorsunuz.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
dikili ağacı yok bir insanın. İddia ediyorum, herkesin
dikili ağacı var, en garibanın bile var. Nedir onlar, biliyor
musunuz? Şimdi, rant olarak paylaşılacak olan meralar,
kışlaklar, kıyılar, yaylaklar; bunlar hazinenin
malları, bunlar hepimizin mallarıdır. Şimdi, siz bunu niçin
yaptınız, kimin için olacak, gelecek kuşakları nasıl
etkileyecek, İstanbulu nasıl etkileyecek; oranın ekonomisini,
beşerî yapısını, uluslararası ilişkilerini
nasıl etkileyecek? Hiçbir etki analizi yapmadan, yapmaya
giriştiğiniz Kanal İstanbul
Bakın, bakanlarınız,
uluslararası emlak fuarlarında geziyor ve Türkiyedeki emlakleri
pazarlıyor. Kimin emlakleri, kimin arsaları, nedir? İşte,
dikili ağacı olmayan garibanların arsalarını
pazarlıyorsunuz, bunu yapıyorlar. Niye gittiler Fransaya?
Çıksınlar, anlatsınlar bakanlar, neyi pazarladılar?
İstanbulda pazarlanacak bir şey kaldı mı arkadaşlar?
Kalmadı. Ama bu değişikliklerle, bu yapılan şeylerle,
bilgi asimetrisiyle sıradan vatandaş ne olduğunu bilmiyor.
Bakana ısrarla sordum, Çevre ve Şehircilik
Bakanına: Surla ilgili düzenlemeler getirdiniz, ne yapıyorsunuz
burada? İşte acil kamulaştırma güzel. Biz, acil
kamulaştırma kararı aldık ama gideceğiz
konuşacağız, isteyene para vereceğiz, isteyene
TOKİnin yaptığı konutlardan vereceğiz. Peki
vereceksen niye önceden kamulaştırma yapıyorsun? Şimdi,
vatandaşın başında Demoklesin kılıcını
sallandırıyorsun, Ölümlerden ölüm beğen, sen bana mecbursun.
diyorsun, ondan sonra pazarlık yapacak. Peki, arkadaşlar, size
soruyorum: Bu, devlete yakışır bir şey midir? Yani bir
devlete, güçlü bir devlete yakışır bir şey midir? Gerçekten
insafla, vicdanla bunun bir ilişkisi var mıdır? Israrla
soruyorum Sayın Bakana: Burada binasını, yerini vermek istemeyen
insan ne olacak, kendi evinde kalabilecek mi? Buna cevap vermiyor, veremiyor
çünkü gerçekten oralar birilerine rant, peşkeş çekilecek. Ya, bu,
rant, peşkeş çekilecek. dediğimiz zaman kızıyorsunuz
ama geçmişteki örnekler var. Tek tek İstanbuldaki arsaları
satmayın. Bakın, İstanbulda TMSFnin elinde olan bir arsa -daha
evvel de bu kürsüden ifade ettim- 12 milyon civarında bir parayla
satıldı hiçbir imar değişikliği yapılmadan.
Sonra, orada imar değişikliği yapıldı, yüz binlerce
metrekare kapalı alanı olan büyük bir rant oluşturuldu ve o rant
750 milyon dolara kadar ulaştı değerli arkadaşlarım.
Böyle yerler kalmadı. Şimdi, gideceksiniz, meraları,
kışlakları, hepimizin olan yani dikili ağacı olmayan,
Ben bu ülkenin vatandaşıyım. hissine kapılmamıza
sebep olan arsaları hiç bana sormadan yani vatandaşa sormadan bu
arsaları devredeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, bu zorunlu trafik
sigortası meselesi, gerçekten ciddi bir mesele yani burada geri adım
atma hakkınız hâlâ var.
Bir de bu yapılan düzenlemelerde eşitlik
ilkeleri gözetilmiyor, bakılmıyor.
Şimdi, 65 yaşla ilgili bir şey getiriliyor
ama hemen 65 yaşın bitişiğinde olan engellilerle ilgili bir
şey gelmiyor. Bu konularla ilgili değişiklikler
yapacağız.
Sendikaların şehit ailelerine yardım
etmesiyle ilgili bir düzenleme getiriliyor, çok iyi ama biz ısrarla
Komisyonda dile getirdik, Bunu iş kazalarında kaybettiğimiz
insanlara -ki 2015 yılında 1.730 kişiyi kaybettik, iş
cinayetleri diyoruz biz onlara çünkü ihmalle oluyor bunlar- onlara da
getirin. dedik, reddettiler. Genel Kurulda bakacağız. dedi
Sayın Bakanım, bekliyoruz, bakalım nasıl bakacaklar?
Değerli arkadaşlarım, büyük bir proje
yapıyorsunuz, Kanal İstanbul, çok büyük bir proje.
Tartışırız, niye karşıyız, değiliz,
tartışabiliriz bunları. Çok büyük bir proje, asgari 13 milyar
dolar olacağını söylüyoruz. Gerçekten şu anda
yaşayanları, İstanbulun beşerî
coğrafyasını, ekonomisini, çevreyi, dünya kadar şeyi
ilgilendirecek; gelecek kuşakları ilgilendirecek, İstanbul,
bambaşka bir şehir olacak, Anadolu, İstanbula akacak,
uluslararası boyutu var. Şimdi, burada şöyle çok
uyanıklık yaparak, iki tane kelimeyi değiştirerek Yolun
arkasına su yolu diye bir kelime getirelim, her şeyi hallederiz.
Ya, böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Bu milletin bu kadar büyük
parasını bir yere yatıracaksınız ve iki kelimelik
değişiklikle bunları yaparız diye. Böyle şey olmaz.
Bakın, sizin gibi iktidarları çok gördük
burada. Aslında iktidarlar hep değişti, bürokratları çok
gördük, hep aynı şeyleri yaptılar bize; geldiler, burada hep
aynı şeyleri yaptılar, size de aynı şeyleri
yapıyorlar. Olmaz değerli arkadaşlarım, bunlar
yanlıştır. Eğer böyle bir ihtiyaç varsa, bu, kamu
yararınaysa oturulur, etki analizleri yapılır. Bu, ne anlama
geliyor, ne oluyor, maliyeti ne olacak, çevreyi nasıl etkileyecek,
insanları nasıl etkileyecek, hangi kanunlarda ne gibi
değişiklikler yapmamız gerekiyor, burada kamu yararı nedir,
üretilecek rantı kentlilere nasıl dağıtacağız, ne
yapacağız? Bütün bunların hesabı kitabı
yapılır ve böyle bir yasa çıkarılır. Böyle bir
şey yapmıyorsunuz. Ne çıktığından haberdar bile
değilsiniz değerli arkadaşlarım.
Peki, bunları yapıyoruz, burada bu
yasaları bu şekilde çıkarıyoruz, bunu birbirimize
anlatıyoruz. Peki, yarın bu insanlara nasıl
anlatacağız? Mesela, Anayasa Mahkemesinin yapmış
olduğu şeye arkadan dolanarak bir değişiklik
yaptınız. Anayasa Mahkemesi Yapmayın. dedi, siz yine
yaptınız. Yani, benim binam riskli değil, riskli değil
benim binam. Aynen riskli binalar gibi davranarak o malı, mülkiyet
hakkımı çiğneyerek benim elimden alıyorsunuz. Anayasa
Mahkemesi size dedi ki: Bu, yanlıştır, yapmayın. Siz
aynı şeyi tekrar getirdiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) Birkaç tane kelime
oyunu yaparak, kurnazlıkla
Bu, devlet olmaya, adalet ve kalkınma
ismi bulunan partinin özellikle adalet ismine yakışmıyor
arkadaşlar.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bekaroğlu.
Şimdi, tasarının tümü üzerinde
soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz ancak elektronik sisteme
baktığımda soru için talepte bulunan milletvekili
olmadığını görüyorum.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.19
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 01.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci
Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
273 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemin 3üncü sırasında yer alan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
İzinsiz İkamet Eden Şahısların Geri Kabulüne Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında İzinsiz İkamet Eden Şahısların Geri
Kabulüne Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/619) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 186)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemin 4üncü sırasında yer alan Avrupa
Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.-
Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/672) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 248)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemin 5inci sırasında yer alan
İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
5.-
İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/597) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 170)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonun olmayacağı
anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri, sırasıyla görüşmek
için 7 Nisan 2016 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; iyi geceler
diliyorum.
Kapanma Saati: 01.22