TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
71inci
Birleşim
12
Nisan 2016 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bursa Milletvekili
Erkan Aydının, Bursada tarımsal alanların kaybına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Kocaeli Milletvekili
Radiye Sezer Katırcıoğlunun, Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunun 14-20 Mart tarihleri arasında Amerika
Birleşik Devletlerinde gerçekleştirdiği temaslara ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Mersin Milletvekili
Baki Şimşekin, Sağlık Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, 7 Nisan 2016
Perşembe günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Meclis
Başkan Vekillerinin katılımıyla gerçekleştirilen
toplantıda sağlanan mutabakat sonucu sisteme giren ilk 15
milletvekiline söz verileceğine ilişkin açıklaması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, Divan olarak
Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle Hazreti Muhammedi bir kez daha
saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96ncı
kuruluş yıl dönümü kutlamalarının terör ve şehitler
bahane edilerek iptal edildiği iddialarına, Üsküdar ilçesi Yavuztürk
Mahallesinin tapu ve imar sorunlarına, Şanlıurfa ilindeki
elektrik kesintilerine ve Beyaz TVnin hangi belediyelerden prodüksiyon hizmeti
aldığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
2.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğde ve Nevşehirdeki patates,
elma ve kayısı üreticilerinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
3.- Hatay Milletvekili
Serkan Topalın, Hataydaki zeytin üreticilerinin sorunlarına ve
zeytin yağı üretiminde oluşan atıkların çevreye
verdiği zararların önlenmesi için Çevre ve Şehircilik
Bakanlığınca gereğinin yapılmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
4.- Bursa Milletvekili
Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, Bursa Büyükşehir
Belediyesinin çıkardığı aylık derginin nisan ayı
tarih sayfasında 23 Nisan 1920 tarihine yer verilmemesine ilişkin
açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, yirmi iki yıldır tutuklu
bulunan İlhan Çomakın serbest bırakılması ve Adalet
Bakanının özür dilemesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
6.- Edirne Milletvekili
Okan Gaytancıoğlunun, çeltik üreticilerinin sorunlarına
ilişkin açıklaması
7.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkanın, sömürgeci yönetim anlayışını
sonlandıran, ekonomik kalkınmayı sağlayacak, vesayet
kurumlarını kaldıran ve başkanlık modelini esas alan
yeni bir anayasa hazırlanması gereğine ilişkin
açıklaması
8.- Sivas Milletvekili Ali
Akyıldızın, TCDD Sivas-Samsun hattı personelinin zorunlu
nakle tabi tutulmak istendiğine ilişkin açıklaması
9.- Mersin Milletvekili
Serdal Kuyucuoğlunun, Mersin bölgesindeki sulama birliklerinin elektrik
ücretlerinde indirim yapılmasını istediğine ve aylık
ödeme yerine yıllık ödeme yapılmasının uygun
olacağına ilişkin açıklaması
10.- İstanbul
Milletvekili Mihrimah Belma Satırın, Birleşmiş Milletler
Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu Üyeliğine yeniden seçilen
Profesör Doktor Sevil Atasoyu tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
11.- İstanbul
Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin, halk oyunu oynayan
öğrencilerini zina yapmakla suçlayan Malatya Gazi Anadolu Lisesi Müdür
Yardımcısı hakkında bir soruşturma ve suç duyurusu
yapılıp yapılmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
12.- Uşak Milletvekili
Özkan Yalımın, AKP Hükûmetinin, iş yerlerinde çalışan
sayısının yüzde 10u kadar Suriyeli
çalıştırılması uygulamasıyla Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarını daha fazla işsizliğe sürüklediğine
ilişkin açıklaması
13.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, polis teşkilatının kuruluşunun
171inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
14.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslanın, Denizlinin Acıpayam ilçesi Dodurgalar ve
Yazır Mahallelerinde yapılan Eşeler Projesine ve Dalaman
Çayının arıtma ve ıslahının ne zaman
yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
15.- Manisa Milletvekili
Tur Yıldız Biçerin, Turgutlu Çal Dağı nikel madeniyle
ilgili ikinci ÇED raporunun iptal edildiğine ilişkin
açıklaması
16.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, Diyarbakır Hani ilçe jandarma karakoluna bomba yüklü
tankerle yapılan terör saldırısında şehit olanlara
Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine,
İçişleri Bakanının bu terör saldırılarıyla
ilgili açıklama yapması gerektiğine ve Hükûmeti terörle mücadele konusunda
kararlı ve tutarlı olmaya davet ettiklerine ilişkin
açıklaması
17.- Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin, sokağa çıkma yasağı
uygulanan bazı yerleşim yerlerinde ablukaların
kaldırılmadığına, evlerin, iş yerlerinin
yoğun bir şekilde bombalandığına, insanların
yaşamını kaybettiğine ve kadın kurumları ile
parti yöneticilerinin tutuklanmalarının kabul edilemez olduğuna
ilişkin açıklaması
18.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, şu anda Hükûmetin hiçbir üyesinin Genel
Kurul salonunda bulunmadığına, Türkiyede yaşanan olumsuz
tüm konulara Hükûmetin seyirci kaldığına ve Malatyanın
Doğanşehir ilçesinin Söğüt köyünün sorunlarına ilişkin
açıklaması
19.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Kutlu Doğum Haftasına,
Türkiyenin teröre karşı zorlu bir mücadele sürdürdüğüne ve bu
mücadeleye destek veren herkese teşekkür ettiğine ilişkin
açıklaması
20.- Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin, HDP Grubu olarak, Kutlu Doğum
Haftasında Peygamber Efendimizi saygıyla andıklarına,
Hükûmeti Şeyh Maksut ve Eşrefiye Mahallelerindeki kimyasal
saldırılar ile sınırdan Kilise yapılan
saldırılarla ilgili Meclisi bilgilendirmeye davet ettiklerine ve
Başkanlık Divanınca grup başkan vekillerinin söz
hakkının kısıtlanmasının anlaşılmaz
olduğuna ilişkin açıklaması
21.- Aksaray Milletvekili
İlknur İnceözün, Meclis Başkan Vekillerinin Genel Kurul
yönetiminde uygulama birlikteliğinin olmasının güzel
olduğuna, Hükûmetin hukuki bir zemin içerisinde terörle mücadele
ettiğine ve terör örgütlerine destek veriyormuş gibi gösterilmesinin
abesle iştigal olduğuna ilişkin açıklaması
22.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, Hükûmetin Suriye tarafından Kilise düşen roket
mermileriyle ilgili açıklama yapmasını beklediklerine, söz
haklarıyla ilgili Meclis Başkan Vekilleri arasında uygulama
birliğinin sağlanmasının doğru olduğuna, ancak
grup başkan vekillerinin konuşmalarında çok
sınırlayıcı olunmaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
23.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun, Rize Milletvekili Hasan Karalın
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
24.- Rize Milletvekili
Hasan Karalın, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Çanakkale Milletvekili
Muharrem Erkek ve 34 milletvekilinin, ülkemizin yargı sisteminin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/151)
2.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ve 32 milletvekilinin, yasa dışı telefon ve
ortam dinlemelerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/152)
3.- Antalya Milletvekili
Mustafa Akaydın ve 28 milletvekilinin, Antalya Büyükşehir
Belediyesinde çalışan personelin kanun dışı
uygulamalara maruz kaldığına yönelik iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/153)
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı İsmail Kahraman ve beraberindeki Parlamento heyetinin,
8/4/2016 tarihinde Kosova Cumhurbaşkanı devir teslim törenine katılmak
üzere Kosovaya ziyarette bulunmalarına ilişkin tezkeresi (3/661)
C) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, (2/168) esas numaralı Türk
Ceza Kanununun 299uncu Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması
Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/24)
D) Gensoru Önergeleri
1.- HDP Grubu adına
Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Türkiyeyi ve çevre
ülkeleri istikrarsızlığa sürüklediği ve küresel denklemde aktör
olmaktan uzaklaştırdığı ileri sürülen politikalarda
sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/5)
2.- HDP Grubu adına
Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Sur ve Silopi ilçelerinde
alınan acele kamulaştırma kararı ve Türkiye genelindeki
kentsel dönüşüm projeleriyle vatandaşları mağdur
ettiği ve sermaye için rant yarattığı, uygulanan RES ve HES
projeleriyle doğanın tahrip edilmesine sebebiyet verdiği
iddiasıyla Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/6)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- MHP Grubunun,
Balıkesir Milletvekili İsmail Ok ve arkadaşları
tarafından, bilgisayar korsanları tarafından İnternete
yüklenen bir veri tabanının 50 milyona yakın Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşının kişisel bilgilerini içerdiği
iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla 11/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve
arkadaşları tarafından, Türkiyeye
sığınmış Suriyeli kız çocuklarının
erken yaşta ve ikinci eş olarak evlendirilmelerinin araştırılması
ile önlenmesi amacıyla 12/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve arkadaşları
tarafından, Doğu Karadeniz Bölgesinde yapılan çay üretiminin
sorunlarının araştırılması, bu kapsamda
politikaların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 27/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Afyonkarahisar Milletvekili Ali
Özkayanın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Afyonkarahisar
Milletvekili Ali Özkayanın, İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demirin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Afyonkarahisar Milletvekili Ali
Özkayanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun, Rize Milletvekili Hasan Karalın
yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Rize Milletvekili
Hasan Karalın, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun, Rize Milletvekili Hasan Karalın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
7.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Aksaray Milletvekili İlknur
İnceözün yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
8.- Aksaray Milletvekili
İlknur İnceözün, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
9.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Aksaray Milletvekili
İlknur İnceözün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 65
Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/694), Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/689), Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycının; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç,
Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/393), Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçayın; 2022
sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve
Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/403), Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğanın; 2022
sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve
Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/404), Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın; 2022 Sayılı 65
Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/899), Bursa
Milletvekilleri Hüseyin Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115
Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/922), Şanlıurfa
Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref Fakıbaba ile 7
Milletvekilinin; Şanlıurfa İline İstiklal Madalyası
Verilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/923) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı:273)
2.- Avrupa Konseyi
Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/672) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 248)
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükatamanın, 2011-2016 yılları arasında
Bakanlık ve bağlı kuruluşlarca gerçekleştirilen
tanıtım harcamalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Naci Ağbalın cevabı (7/2598)
2.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükatamanın, promosyon ödemesi ile ilgili yapılan
sözleşmeye ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmazın cevabı (7/2875)
3.- Kırklareli
Milletvekili Türabi Kayanın, TBMMnin çalışma maliyeti ile
ilgili açıklamasına ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı
Cevdet Yılmazın cevabı (7/3322)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Sibel Yiğitalpın, Diyarbakırın Sur ilçesinde
ilan edilen sokağa çıkma yasakları ile ilgili denetim
önergelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Ahmet Aydının cevabı (7/3412)
5.- İstanbul
Milletvekili Arzu Erdemin, TBMMnin çalışma maliyetiyle ilgili
açıklamasına ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmazın cevabı (7/3601)
12 Nisan
2016 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.01
BAŞKAN:
Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0
-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71'inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Sayın milletvekillerinin, oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu
süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda
hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen
sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, görevli personel
aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum ve
yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
Görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Bursada tarımsal alanların kaybı
hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Erkan Aydına
aittir.
Ancak
Genel Kurulda bir uğultu var sayın milletvekilleri. Sayın vekili
kürsüye davet ettim, lütfen kendi aranızda yaptığınız
sohbetleri bırakınız.
Buyurun
Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bursa Milletvekili
Erkan Aydının, Bursada tarımsal alanların kaybına
ilişkin gündem dışı konuşması
ERKAN
AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem Bursa üzerine gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve
ekranları başında bizi izleyen halkımızı
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, dün akşam oynanan Beşiktaş Jimnastik
Kulübünün yeni stadının isminden 2nci
Cumhurbaşkanımız İsmet İnönünün
çıkartılarak Vodafone Arenaya çevrilmesini, aynı şekilde,
Bursa Atatürk Stadyumunun da Timsah Arenaya çevrilmesini esefle
karşılıyor ve kınıyorum.
Gene,
Beşiktaş taraftarlarının ve Çarşı Grubunun resmî
açılışa alınmamasını ve biber gazıyla
karşılanmasını da eleştiriyorum. Maçın son dakikalarında
bazı futbolcuların sorun yaratarak efendiliğiyle bilinen Teknik
Direktör Hamza Hamzaoğlunun tribüne gönderilmesi kararının
Merkez Hakem Kurulu tarafından gözden geçirilmesi ve bu konunun da
düzeltilmesi talebimi iletmiş bulunuyorum.
Bursasporumuz
sahipsiz değildir, Bursamız da sahipsiz değildir ama
yalnızdır; işsizlik, yoksulluk, artan göç ve nüfus gibi
konulardan dolayı sorunlar hızla büyümektedir. Bu sorunların
yanında bir de çevre felaketiyle karşı
karşıyadır.
Ülkemizde
endüstriyel faaliyetler sonucu çıkan yıllık katı atık
miktarı 28 milyon ton, Bursada ise günlük 10 bin ton
civarındadır. Yerleşim birimlerinden toplanan katı
atıkların bir kısmı 1995 yılında kurulan Hamitler
katı atık toplama alanına gitmektedir. Buraya giderken de sadece
Cumhuriyet Halk Partili Nilüfer Belediyesi yerinde ayrıştırma
yapmakta, diğer belediyeler bunu yapmamaktadır, dolayısıyla
da çok kısa bir sürede bu alanın ömrü bitmiş bulunmaktadır.
Peki,
Bursa Büyükşehir Belediyesi ne yapmıştır? Kendi belediye
meclisinde karar alarak Nilüferin güney kısımlarında bulunan
yeşil alanların olduğu, tarımın olduğu,
ormanın olduğu bölgeyi katı atık toplama alanı olarak
ilan etmiştir. Peki, kime sormuştur? Halkımıza mı?
Hayır. Muhtarlara mı? Hayır. Çevre ve şehircilikle ilgili
akademik odalara mı? Hayır. Sadece kendisi bir karar alarak mecliste
Ben yaptım, oldu. diyerek Bursanın yeşilini,
tarımını ve geleceğini etkileyecek bölgeyi bir katı
atık toplama alanı olarak ilan etmiştir.
Burada
zaten 52 adet taş ocağı bulunmaktadır, bundan dolayı
yeşil ve çevre katledilmektedir. Burada yapılacak bu çöp toplama
tesisi hemen bu bölgenin doğusunda bulunan Apolyont Gölü, Hasanağa
Göleti, Kayapa Göleti gibi birçok bölgeyi de çöp
sızıntılarından dolayı etkileyecektir. Ramsar
tarafından dünya mirası olarak ilan edilen bölgenin, kuş
cenneti de olarak bilinen bölgenin de hızla kirlenmesine sebep
olacaktır.
ABnin
çok daha önce terk ettiği yakma yönteminin bu bölgede
kullanılacağını da Bursa Büyükşehir Belediyesi ilan
etmiş ve buranın, Bursada yaşayan 3 milyon kişinin
geleceğini de büyük bir tehdit altına sokmuştur. Buradan Çevre
ve Şehircilik Bakanını göreve davet ediyorum. Bir an önce bu
yanlışın durdurulması ve Bursanın yeşilinin,
tarımının, ormanının koruma altına
alınmasını talep ediyorum. Şunu unutmamamız gerekir
ki: Her güzellik, sadece onun değerlerini bilenlere yâr olur. Biz,
Türkiyenin ve kentlerimizin değerlerini bilmek ve bu değerlere sahip
çıkmak zorundayız. Bursaya kıymayın efendiler. diyorum.
Son
olarak da gene Bursa Büyükşehir Belediyesinin
çıkarttığı aylık dergide Tarihten Bir Sayfa: Nisan
diye gösterdiği yerden örnekler vermek istiyorum. Ne demiş Bursa
Büyükşehir Belediyesi Dergisi: 2 Nisanda Titanik deneme seferlerine
başlamış. 3 Nisanda renkli fotoğraf icat edilmiş. 9
Nisan 1945te de ilk yerli ampul kullanımı, üretimi
başlamış. Gene 11 Nisanda Fransız işgalinden
kurtulmuş
17 Nisanda İstanbul adaları fethedilmiş ama
içinde bulunduğumuz Gazi Meclisimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kuruluşu maalesef bu derginin sayfaları arasında yer
bulamamıştır. Onun yerine, 23 Nisan 1961de ilk TBMM
binasının müze hâline getirildiği not edilmiştir.
Bunun
yorumunu da yüce halkımız ve milletimize bırakıyor,
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aydın.
Gündem
dışı ikinci söz, ABDde 14-19 Mart 2016 tarihinde yapılan
Kadının Statüsü Komisyonunun 60ıncı Oturumu hakkında
söz isteyen Kocaeli Milletvekili Sayın Radiye Sezer
Katırcıoğluna aittir.
Süreniz
beş dakika Sayın Katırcıoğlu, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.- Kocaeli Milletvekili
Radiye Sezer Katırcıoğlunun, Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunun 14-20 Mart tarihleri arasında Amerika
Birleşik Devletlerinde gerçekleştirdiği temaslara ilişkin
gündem dışı konuşması
RADİYE
SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun
14-20 Mart tarihleri arasında Amerika Birleşik Devletlerinde
gerçekleştirdiği bir dizi temas hakkında bilgi vermek üzere
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Komisyonumuzu
temsilen 3 milletvekilimizle New York ve Washington DCde çok verimli
toplantılar hayata geçirildi. KEFEKin kuruluşundan bu yana düzenli
olarak Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonuna
katılım sağlanmaktadır. Bu seneki gündemimiz de
kadının güçlendirilmesi ve bunun sürdürülebilir kalkınmadaki
ilişkisiydi.
Bizler,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Türkiye Büyük Millet Meclisi
heyetini temsilen, öncelikle Avusturya ve İsveç heyetleriyle,
sonrasında Pakistan, Almanya, İtalyayla ikili görüşmelerde bir
araya geldik. Ayrıca, Almanyanın kadına Eşit İşe
Eşit Ücret Projesi, Macaristanda Gençlerin Güçlendirilmesi Projesi, KADEM
ve W20 gibi yan etkinliklerde bulunduk,
çalışmalarımızı orada ifade ettik.
Malumlarınız
olduğu üzere, Türkiye, kadın meselelerine verdiği önemi
işaret edercesine, G20 Dönem Başkanlığımızda bir
ilk olan W20 gündemiyle çalışmalar başlattı. Bu çalışmalarda
gördük ki, Türkiye'nin bu konuyu sahiplenmesi, kadınların ekonomik
alanda güçlenmesi için liderlere yaptığı iş birliği
çağrısı Avrupa ülkelerinden takdir topluyor.
Temaslarımız
Washington DCde devam etmiştir. Orada, Caucus yapılanması
hakkında Temsilciler Meclisinin 2 kadın milletvekiliyle bir araya
geldik. Womens Caucus yapılanması, kadın meseleleri üzerine
demokrat ve cumhuriyetçi üyelerden oluşan, kadınlara ait
sorunları partilerüstü bir yaklaşımla inceleyen,
duyarlılık gösteren bir yapılanmadır.
Görüştüğümüz bu üyeler, Meclis çatısı altında
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun
olmasının çok önemli olduğunu, Türkiye'nin sosyal politikalar
üretmekteki etkinliğini yakından takip ettiklerini ve takdir
ettiklerini ifade ettiler. Ancak, şunu belirtmek isterim ki, söz konusu
Caucus yapılanmasının, milletvekillerinin daha
bağımsız siyaset yapabilme kabiliyetleriyle yakından
ilişkisi olduğu yani başkanlık sisteminde daha etkin bir
yapılanma biçimiyle hayata geçtiğiydi. Bizim şu anki parlamenter
sistemde böyle bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi oldukça zor
görünüyor.
Görüşmüş
olduğumuz Temsilciler Meclisinin 2 üyesi, kadına eşit işe
eşit ücret yasası için imza koyduklarını ama hayata
geçirmekte başarılı olamadıklarını, ayrıca
çalışan kadınların doğum öncesi, sonrası ve
çocuklarını büyütme sırasındaki
karşılaştıkları zorluklarla ilgili yasa
eksikliklerinin olduğunu ifade ettiler. Oysa, biz, Türkiye olarak,
çalışma hayatındaki kadını güçlendirecek bu
yasaları Meclisimizden, Genel Kurulumuzdan hep birlikte geçirdik.
Görüyoruz ki Amerika
Birleşik Devletlerinin henüz ilerleme kaydedemediği bir konuda, bir
meselede Türkiye, 2010 yılında 14 sayılı
Başbakanlık Genelgesiyle kadına eşit işe eşit
ücret yasasını, güvencesini hayata geçirdi. Bu, bizim için haklı
bir gurur kaynağıdır.
İkili görüşmelerimiz ABDdeki STKlarla devam
etti. Kadın Çalışma Grubu CARE, Amerika Birleşik Devletleri
Çalışma Bakanlığı, Amerika Birleşik Devletleri
Dışişleri Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığı
ve Türk STKlarla bir araya geldik. Bu temaslarımızın diğer
bir gündem maddesi de kadına yönelik şiddet idi. Görüşmelerimiz
sırasında, ilgililer, Amerikada 350 bin kadının her
yıl cinayete kurban gittiğini, çalışma hayatındaki
kadınların daha çok şiddete maruz kaldıklarını
ifade ettiler.
Sayın milletvekilleri, ikili
temaslarımızda gördük ki Avrupa ülkelerinin birçoğu
İstanbul Sözleşmesine imza koymamış, koyanlar
gereğini yerine getirmemiş. Özellikle Amerika Birleşik
Devletlerinin uluslararası anlaşmalara imza koymakta büyük bir
imtina gösterdiğini esefle müşahede ettik. Yine, şunu gördük ki:
Ne kadar etkin mücadele ederseniz edin, kadına ait sorunlar var olmaya
devam ediyor. Mesela, İsveç kadın Meclis başkan vekili, sosyal
medyada uğradığı nefret dilinden, maruz
kaldıkları nefret dilinden bize bahsetti. Bildiğiniz üzere,
İsveç kadın meselelerinde örnek gösterilecek ülkelerden birisi.
Ayrıca, heyetimizi, bizleri gururlandıran bir
etkinliğe, bir törene katıldık ki, bu da Suriyeli
Amerikalılar Derneğinin Türkiye adına büyükelçimize verdiği
onur ödülüydü. Evet, bizim Suriyeli misafirlerimize yönelik yardımlarımız parmak
ısırtıyor ve bütün dünya ülkelerine örnek gösteriliyor. Bu
anlamda da kendilerine İstanbuldaki dünya zirvesine davetlerimizi
gerçekleştirdik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RADİYE
SEZER KATIRCIOĞLU (Devamla) Cümlelerimi toparlamak için bir dakika
BAŞKAN
Tabii ki Sayın Katırcıoğlu, size pozitif
ayrımcılık yapıyorum.
Bir
dakika ek süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
RADİYE
SEZER KATIRCIOĞLU (Devamla) Değerli milletvekilleri, Suriyeli
misafirlerimize yönelik yardımlarımız parmak
ısırtıyor; dünya milletleri bu ev sahipliğimizi anlamakta
zorluk çekiyorlar. İşte, bu kapsamda, 23-24 Mayısta
İstanbulda ilk defa gerçekleştirilecek olan Dünya İnsani
Zirvesinin duyurusunu yaptık, davetlerimizi gerçekleştirdik.
Bu
toplantılar ve temaslar, Komisyonumuzun yaptığı
çalışmaları anlatmak, KEFEKimize de kapasitesini artırmak
yönünde çok önemli iş birliklerini doğurmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Cumhurbaşkanımızla Maryland Amerika Diyanet Merkezi
Külliyesini ziyaret etme şansını bulduk. Bu külliye, görenleri
gözyaşlarına boğabilecek güzel bir cami, bir yapı;
Amerikanın da en büyük camisi unvanını taşıyor. Bu
külliye Afrikadan, Uzak Doğudan, farklı milletlerden gelen Müslümanları
bir araya getirecek, farklı ülkelerin, kültürlerin birlikte yaşama
tecrübesini hayata geçirebilecekleri bir yapı özelliğini
taşıyor. Bu külliye bizlerin medarıiftiharı olacaktır.
Emeği geçen herkese teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Katırcıoğlu.
Gündem dışı üçüncü söz, Sağlık
Haftası hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Baki
Şimşeke aittir.
Süreniz beş dakika Sayın Şimşek.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Mersin Milletvekili
Baki Şimşekin, Sağlık Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Haftası
nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, Kutlu Doğum Haftası
münasebetiyle, Peygamber Efendimizin mesajlarının bütün
insanlığı aydınlatması, dünyaya barış ve
kardeşlik getirmesini temenni ediyorum.
Maalesef bugün İslam dünyasında kan ve
gözyaşı hâkimdir. Dünyanın neresinde petrol varsa, Müslüman
varsa küresel güçler bu bölgeler üzerinde emperyalist emellerine ulaşmak
için her türlü senaryoyu yazmaktadır. Buna karşı uyanık
olması gereken, Allah Resulünün mesajlarını doğru
anlaması gereken İslam dünyasında ise bir yanda lüks ve
şatafat, diğer bir yanda ise yokluk ve yoksulluk hüküm sürmektedir. Bir yanda 500 lüks Mercedesle
karşılanan krallar, diğer yanda yollarda ekmek parası
dilenen Suriyeli çocuklar. Maalesef, İslam dünyasının şu
anki gerçeği budur. Bu da İslamın özüyle, Muhammedî ruh ile
bağdaşmamaktadır.
Diyarbakır
Hanide PKKlı teröristler tarafından patlayıcı yüklü
araçla yapılan saldırı sebebiyle şehit olan Anamurlu
hemşehrim Uzman Çavuş Halis Uysal ile yine aynı
saldırıda şehit olan Uzman Çavuş Burak Cantürke Allahtan
rahmet diliyorum.
Mersin
sadece son 7 haftada 1i kahraman Yüzbaşı Halil Özdemir olmak üzere 9
kahramanını şehit verdi. Şehitlerimize Allahtan rahmet,
ailelerine ve yaralanan 39 askerimize ise acil şifalar diliyorum.
Sağlık
Haftası, halkın sağlıklı yaşama bilincine
kavuşması için kutlanan haftadır. Sağlık
Haftasının amacı, sağlık bilgisinin ve
yardımının geniş halk kitlelerine
ulaşmasıdır.
Türk
tarihi boyunca sağlık konusuna her daim önem verilmiş, Lokman Hekim,
İbn-i Sina gibi büyük şahsiyetler tıp alanında önemli
gelişmelere imza atmıştır.
Cumhuriyet
döneminde de yine sağlık konusunda önemli çalışmalar
yapılmıştır. 1920de Sağlık
Bakanlığı, 1924te Ankara, İstanbul, Sivas, Trabzon,
Erzurum, Diyarbakır Numune Hastaneleri açılmıştır
ancak son dönemlerde sağlık konusunda atılan adımlar
yetersiz düzeydedir. Seçim bölgem olan Mersini baz alacak olursak, TÜİK
verilerine göre Mersinin nüfusu ortalama 2 milyondur. Mersin, Türkiye'nin en
kalabalık 10uncu şehridir. Mersinde, ilçeleriyle beraber 24 hastane
bulunmaktadır. Maalesef Mersin, kişi başına düşen
hasta yatak sayısında 63üncü sıradadır. Hekim
sayımız 2.400dür; Mersin gibi büyük bir kent için pek iç
açıcı rakam değildir.
Mersin
merkez dışında bütün ilçelerde uzman doktor açığı
vardır. Çamlıyaylada uzman doktor ve diyaliz ünitesi yoktur.
Yazın 100 bin kişinin yaşadığı ilçede insanlar
diyalize girmek için 120 kilometre yol gidip gelmek zorunda kalmaktadırlar.
Bu insanlar için bunun bir eziyet olduğunu buradan tekrar etmek istiyorum.
Mersin
şehir hastanesi bir an önce açılmalı ve faaliyete geçmelidir.
Yıllardır yapılamayan Tarsus şehir hastanesinin temeli bir
an önce atılmalıdır.
Mersin
Mut ilçemizde de doktor açığı konusunda tablo aynı
şekildedir, doktorlarımız geçici görevle gelip
çalışmakta, bu da hem doktorlarımız hem
hastalarımız açısından sıkıntılı
olmaktadır. Çocuk doktoru geçici görevle geliyor, üroloji doktoru haftada
bir gün, psikiyatri doktoru bir gün, kardiyoloji doktoru iki gün geliyor.
Düşünebiliyor musunuz, bir hafta önce gelen hasta bir hafta sonra
başka bir doktora kontrole gidiyor ve doktor bu hastayı dahi
hatırlamıyor.
Değerli
milletvekilleri, son yıllarda şehir hastanelerinin
yapımında kamu-özel sektör ortaklığı uygulanmakta,
kamu ve özel sektör kendi aralarında protokoller imzalamaktadır. Bu
ortaklık protokolleriyle özel sektör belli birimlerde kendi personelini
çalıştırmaktadır. Maalesef, en çok taşeron
sağlıkta oluşmaktadır. Mersin ilimizde de kamu ve özel
sektör ortaklığı uygulanarak yapılacak olan şehir
hastanesinde aynı problem yaşanmaktadır. Protokolü imzalayan
yüklenici firmayla
Radyoloji laboratuvar teknisyenleri ve fizyoterapist olarak
çalışan arkadaşlarımız olmak üzere kamu personeli
belli bir havuzda toplanıp resen tayinle karşı karşıya
kalmaktadır.
Bu
vesileyle, canları pahasına topraklarımızdan terör örgütü
PKKnın kökünü kazımak için mücadele eden tüm
kahramanlarımızın bu kutsal mücadelelerinde yanlarında
olduğumuzu belirterek sözlerime son verirken Türk milletini ve yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Şimşek.
Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçmeden
önce 60a göre sisteme giren sayın milletvekillerine yerlerinden kısa
söz vereceğim. Ancak sayın milletvekillerinin sadece ilk 15ine söz
vereceğiz.
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, 7 Nisan 2016
Perşembe günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Meclis
Başkan Vekillerinin katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda
sağlanan mutabakat sonucu sisteme giren ilk 15 milletvekiline söz
verileceğine ilişkin açıklaması
BAŞKAN - Şöyle bir hatırlatma yapmak
isterim sayın milletvekilleri: 7
Nisan 2016 Perşembe günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanı Toplantı Salonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı ve Meclis başkan vekillerinin katılımıyla
gerçekleştirilen toplantıda sağlanan bir mutabakat sonucu,
oturumu yöneten bütün başkan vekilleri sisteme giren ilk 15 milletvekiline
söz vereceklerdir. Aldığımız bu karar doğrultusunda bu
sistemi, bu programı bugün işletmeye başlıyoruz. Bana denk
geldiği için üzgünüm ancak bunu yapmak durumundayız. Ben de ilk 15
sayın milletvekiline yerinden söz vereceğim.
Sırasıyla
başlayacağız.
Sayın
Tanal, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96ncı
kuruluş yıl dönümü kutlamalarının terör ve şehitler
bahane edilerek iptal edildiği iddialarına, Üsküdar ilçesi Yavuztürk
Mahallesinin tapu ve imar sorunlarına, Şanlıurfa ilindeki
elektrik kesintilerine ve Beyaz TVnin hangi belediyelerden prodüksiyon hizmeti
aldığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96ncı kuruluş yıl
dönümü, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarının bu
yıl terör ve şehitler bahane edilerek iptal edildiği
iddiası doğru mudur?
Ayrıca,
Üsküdar ilçemizde Yavuztürk Mahallesinin tapu ve imar sorunları var.
Belediye Başkanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
halledeceğini söyledi ama Üsküdar Yavuztürk Mahallesi bu konuda
mağdur.
Şanlıurfa
ilimizde sürekli, periyodik olarak, günde yedi sekiz saat elektrikler
kesilmektedir. Şanlıurfalıların, tabii, beş
yıldan beri sürekli elektrik kesintisini dile getirdiğimiz hâlde bu
elektrik mağduriyeti giderilmemektedir. Neden sürekli
Urfalıların elektriği kesiliyor, bunu bir türlü
kavramış değiliz. Ancak, bu konuda ben tüm
Şanlıurfalılara buradan sesleniyorum: Ne olur, AKPye bu kadar
destek vermeyin. Destek verdikçe sizin elektriklerinizi kesmeye devam
edecekler.
Bir
başka sorum: Beyaz TV hangi belediyelerde prodüksiyon hizmeti
almaktadır ve prodüksiyon ücreti karşılığında ne
kadar para almaktadır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Gürer
2.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğde ve Nevşehirdeki patates,
elma ve kayısı üreticilerinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın Başkan, hafta sonu Niğde
ve Nevşehirde patates üreticileriyle görüştüm. Üreticiler maliyetin
altında dahi ürün satamamışlar, ürün depoda
kalmıştır. Çiftçiler çok perişan durumdadır, yeni
ekimi nasıl yapacaklarını düşünmektedirler. Çiftçilerin
tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının, Ziraat
Bankasında kullanılan tarımsal kredilerinin ve traktör için
kullanılan kredilerinin ertelenmesi veya
yapılandırılması talep edilmektedir. Üreticiler çiftçilik
yapamayacak durumdadır. Ayrıca, Bor ilçesinde, Sazala köyünde ve
diğer kayısı ağacı bulunan yerlerde meydana gelen don
nedeniyle bahçelerde kayısı ağaçları ürün veremeyecek
durumdadır. Bunun da hasar tespitinin yapılarak, kayısı
üreticileri, mağduriyetlerinin giderilmesini beklemektedirler. Elma
üreticisinin ürünleri de maliyetine dahi satılamayarak depoda
kalmış durumdadır. Patates, elma ve kayısıda meydana
gelen zararın Hükûmet tarafından değerlendirilmesi,
çiftçilerimizin bu bağlamda sorunlarının giderilmesi talep
edilmektedir.
BAŞKAN
Sayın Topal
3.- Hatay Milletvekili
Serkan Topalın, Hataydaki zeytin üreticilerinin sorunlarına ve
zeytin yağı üretiminde oluşan atıkların çevreye
verdiği zararların önlenmesi için Çevre ve Şehircilik
Bakanlığınca gereğinin yapılmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
SERKAN
TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Hükûmet yetkilileri, Hatay ilimizin zeytin üreticileri yaşanan ekonomik
sıkıntılar nedeniyle oldukça fazla problemler
yaşamaktadır. Türkiye toplam zeytin ağacı
varlığının yüzde 9una sahip olan Hatay ilimiz, zeytin
ağacı sayısı bakımından iller arasında
5inci sıradadır. Ancak, zeytinyağı üretiminde oluşan
atıkların çevreye olan zararlarının hafifletilmesi, ortadan
kaldırılması, hatta atıkların ekonomiye geri
kazandırılması üreticileri, işletmeleri ve çevreye
verdiği zarardan etkilenen herkesi yakından ilgilendirmektedir. Bu
kapsamda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca
atıkların çevreye zararlarının önlenmesi için üreticilere
maddi destek sağlanmasının yerinde olacağını
düşünmekteyim, bunun için gereğinin yapılmasını talep
etmekteyim.
Teşekkür
ediyorum, saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Kayışoğlu
4.- Bursa Milletvekili
Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, Bursa Büyükşehir
Belediyesinin çıkardığı aylık derginin nisan ayı
tarih sayfasında 23 Nisan 1920 tarihine yer verilmemesine ilişkin
açıklaması
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Sayın Başkan, biraz önce Erkan
Vekilimiz de söyledi, hakikaten şaka gibi. Bursa Büyükşehir
Belediyesi bir dergide nisan ayının tarihsel programını
yayınlıyor ve burada, işte, Pollockun dolar simgesi, Titanik
gemisinin deneme seferleri, ilk ampul, daha komiği, Simpsonun
televizyonda gösterime girmesi falan yer alıyor fakat her nasılsa 23
Nisan 1920 atlanmış nisan ayı tarihinde.
Bu
yüce Meclis çatısı altında bulunan ey AKPliler, size soruyorum:
Bu anlayışı benimsiyor musunuz? Bu Meclisin kuruluş gününü
yok sayıyorsanız burada ne işiniz var? Yok
saymıyorsanız, lütfen, Bursa Büyükşehir hakkında
gereğini yapın diyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Sayın Kerestecioğlu
5.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, yirmi iki yıldır
tutuklu bulunan İlhan Çomakın serbest bırakılması ve
Adalet Bakanının özür dilemesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkür ederim.
Yirmi
iki yıldır hâlen tutuklu olan ve yarın duruşması
yapılacak İlhan Çomak için söz aldım. Yirmi yıl önce
işlediği varsayılan suçların delillerini
karartabileceği şüphesiyle İlhan Çomak hâlâ tutuklu. Aziz
Yıldırım, Salih Mirzabeyoğlunun yanı sıra
Ergenekon, Balyoz davalarında tutuklanan ve sonra serbest
bırakılanların durumu ile İlhanın durumu aynı
ama mahkeme yasalara uymuyor. Ortada ne bir eylem ne bir adam öldürme ne de bir
silah var. Demokratik bir hukuk devletinde yaşıyor olsak Adalet
Bakanının çıkıp özür dilemesi gerekirdi. Yirmi iki
yılda 3 bin kitap okuyup 4 şiir kitabı yazan İlhan Çomakın
artık serbest bırakılması lazım. Ailesi On dakika geç
gelen otobüs için öfkelenenler, sevdiği insan için birkaç saat gecikince
meraktan ölecek gibi olanlar kendilerini bizim yerimize koysun, dile kolay
yirmi iki yıldır bekliyoruz. diyorlar.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Gaytancıoğlu
6.- Edirne Milletvekili
Okan Gaytancıoğlunun, çeltik üreticilerinin sorunlarına
ilişkin açıklaması
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AKP
Hükûmeti, Beşiktaş seyircilerinin olmadığı bir ortamda
Cumhurbaşkanı tarafından yapılan stat
açılışı gibi çeltik üreticilerinin perişan hâlini
görmezden gelmektedir. Tamamen üreticinin çabası ve Türk bilim
adamlarının desteğiyle çeltik üretimi 300 bin tonlardan 900 bin
tonlara çıkmasına rağmen AKPnin uyguladığı
niteliksiz ve tutarsız tarım politikaları neticesinde son
yıllarda üreticimiz mağdurdur. Geçen sene kilogramı 2 liradan
satılan çeltik bu sene 1,5 lirayı zor görmüştür. Israrla Toprak
Mahsulleri Ofisini açın, müdahale alımı yapın. dememize
rağmen hasadın üzerinden üç ay geçtikten sonra ofis
açılmış ancak birçok üretici ofise ürün bile verememiştir.
Artık birileri şunu görsün: Seyircisiz stat açmakla kara kartal, ak
kartal olmaz; üreticiyi görmezseniz, onlar sizi seçimlerde çok iyi görürler.
BAŞKAN
Sayın Özkan
7.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkanın, sömürgeci yönetim anlayışını
sonlandıran, ekonomik kalkınmayı sağlayacak, vesayet
kurumlarını kaldıran ve başkanlık modelini esas alan
yeni bir anayasa hazırlanması gereğine ilişkin
açıklaması
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler Sayın Başkan.
Ulu
Hakan Sultan Abdülhamit Han, 12 Nisanı 13 Nisana bağlayan gecede yani
31 Mart 1909da bir darbeyle indirildikten sonra 1918e kadar geçen dokuz
yıllık süre zarfında tüm imparatorluk parçalandı ve Türkler
Anadoluya hapsedildi. Emperyalistler Türkiye Cumhuriyetini bölmek yerine
ekonomik, sosyal ve siyasi olarak sömürmek istiyorlardı. Bunun için
sömürge anlayışıyla yeni bir yönetim modeli
oluşturulması gerekiyordu. İşte doksan yıldan beri
milletimize ağır ekonomik ve siyasi bedeller ödeten parlamenter
sistem bu sömürge anlayışının ürünü olarak darbe ve
dış müdahalelerle zorla getirilmiş bir yönetim modelidir. Bu
bağlamda, yeni anayasanın, sömürgeci yönetim
anlayışını sonlandıran, ülkemizin istikrarlı
ekonomik kalkınmasını sağlayacak, tüm vesayet
kurumlarını kaldıran, elbette başkanlık modelini esas
alan demokratik yönetim anlayışıyla hazırlanması
gereğini bir kez daha ilan ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Akyıldız
8.- Sivas Milletvekili Ali
Akyıldızın, TCDD Sivas-Samsun hattı personelinin zorunlu
nakle tabi tutulmak istendiğine ilişkin açıklaması
ALİ
AKYILDIZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Demiryolları
Sivas-Samsun hattı personeli şimdi büyük bir problemle
karşı karşıya. Personelin çok büyük bir kısmı
zorunlu nakle tabi tutulmak isteniyor. Sivas-Samsun hattının
yollarının yeniden yapılması ve revize edilmesi söz konusu.
Bu nedenle bu yıl burada taşımacılık
yapılmayacakmış, taşımacılık
yapılmayacağı için de personele ihtiyaç yokmuş, ihtiyaç
olan bölgelere nakil yapılarak devletin ali menfaatleri
düşünülmekteymiş. Yıllardır bu bölgede
çalışıp tecrübe edinmiş olan personelin bu tecrübesi
sıfırlanmak isteniyor. Bu çağda zorunlu nakil yapılmak
istenmesini kamu vicdanına sunuyorum.
Diyelim
ki yol revizesi bitti, bu hattı işletecek personel yeniden
gelecektir. Bunların tecrübesi buraya yeterli olacak mıdır?
Acilen bu yanlıştan dönülmesi gerekmektedir. Bu çalışanlar
için kendi bölgelerinde kısa süreli görevlendirme yapılabilir. TCDD
4üncü Bölgenin de personel ihtiyacı vardır. Sayın
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali
Yıldırıma buradan bu uyarıyı yapıyorum ve bir an
önce bu mağduriyetlerin giderilmesi talebimizi iletiyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Kuyucuoğlu
9.- Mersin Milletvekili
Serdal Kuyucuoğlunun, Mersin bölgesindeki sulama birliklerinin elektrik
ücretlerinde indirim yapılmasını istediğine ve aylık
ödeme yerine yıllık ödeme yapılmasının uygun
olacağına ilişkin açıklaması
SERDAL
KUYUCUOĞLU (Mersin) Teşekkürler Sayın Başkan.
Biliyorsunuz,
Mersin bölgesi ciddi meyve sebze üretimi yapan bir bölgemiz ve sulama
birlikleri ciddi elektrik paraları ödüyorlar ve bu paraları ödemekte
zorlanıyorlar.
Elimde
bir protokol var, Dicle Elektrik Dağıtım AŞ ile
Kurtuluş Sulama Birliği arasında yapılmış bir
protokol. Burada Sayaç üzerinde okunan endeks üzerinden yüzde 59 oranında
indirim yapılacaktır. diye bir madde var yani yüzde 59luk bir
indirim yapılıyor. Özellikle sebze üreticilerimizin zorluk
çektiği bu dönemde bu elektrik paralarını sulama birlikleri
ödemekte zorluk çekiyorlar. Bu indirimlerden Mersin bölgesindeki sulama
birliklerinin de faydalanmasını istiyoruz.
İkinci
olarak, yine biliyorsunuz, üreticilerimiz, en kısa sürede yetişen
ürünler üç ayda yetişiyor, bu nedenle, aylık elektrik ücreti ödenmesi
yerine yılda bir kez ödenmesinin daha uygun olacağını çünkü
aylık ödemeleri yapamadıklarını ifade ediyorlar. Bu konuda
bakanlığın çalışma yapması
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Satır
10.- İstanbul
Milletvekili Mihrimah Belma Satırın, Birleşmiş Milletler
Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu Üyeliğine yeniden seçilen
Profesör Doktor Sevil Atasoyu tebrik ettiğine ilişkin
açıklaması
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir akademisyen
kadınımızdan bahsetmek istiyorum: Profesör Doktor Sevil Atasoy.
Sevil
Hanım, Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu
Kontrol Kurulu üyeliğine yeniden seçilmiştir. Sayın Atasoyun
geçtiğimiz dönemde Kurulun başkanlığını
üstlenmiş olan ilk Türk vatandaşı olması ve yüz
yılı aşan tarihinde ikinci kadın başkan olarak görev
yapmış olması biz kadın siyasetçiler için övünç kaynağı
olmuştur. Yasa dışı uyuşturucu ticareti
suçlarının önlenmesiyle mücadele, uluslararası terörizm
konularında kapsamlı çalışmalar yapılması ve
suçlulara çözüm bulunması hususunda Birleşmiş Milletlere
yardımcı olması amacı taşıyan Kurulda Türkiye'den
bir üyenin bulunması ve bu üyenin bir kadın olması bizi
ayrıca onurlandırmaktadır.
Bu
duygularla, Profesör Doktor Sevil Atasoyu tebrik ediyor, başarılar
diliyorum. Yeni görevinin ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın İlgezdi
11.- İstanbul
Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin, halk oyunu oynayan
öğrencilerini zina yapmakla suçlayan Malatya Gazi Anadolu Lisesi Müdür
Yardımcısı hakkında bir soruşturma ve suç duyurusu
yapılıp yapılmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
GAMZE
AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) Sayın Başkan, Malatya
Gazi Anadolu Lisesi Müdür Yardımcısı N.T. halk oyunu oynayan
öğrencilerini zina yapmakla suçlamıştır. Sosyal medya
hesabından açıklama yapan bu zatın binlerce yıllık
kültürel mirasımız olan halk oyunlarımızı halt oyunu
olarak değerlendirmesi gerici zihniyetin ülkemize kök
saldığının en önemli göstergesidir sanıyorum.
Kızlı erkekli bir arada bulunmayı, el ele tutuşup halaya
durmayı namus cinayeti sebebi olarak gördüğünü açıklayan bu
zatın bir eğitimci olarak görev yapması da tehlikelidir. Bu
zatın halkımızın yüzyıllar boyu en değerli
kültürel hazinesi olan bu durumu zinayla nitelemesini kınıyorum.
Bırakın nefret suçunu, açıkça suçu ve suçluyu öven
açıklamalar yapan bu zat hakkında Millî Eğitim Bakanı Nabi
Avcı tarafından başlatılan bir soruşturma var
mıdır? Söz konusu zat açığa alınmış
mıdır? N.T. hakkında adli makamlara yapılmış bir
suç duyurusu var mıdır? Bu konuda yüce Meclisin ve
çocuklarımızın geleceğinden kaygı duyan velilerimizin
aydınlatılmasını talep ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Yalım
12.- Uşak Milletvekili
Özkan Yalımın, AKP Hükûmetinin, iş yerlerinde çalışan
sayısının yüzde 10u kadar Suriyeli
çalıştırılması uygulamasıyla Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarını daha fazla işsizliğe sürüklediğine
ilişkin açıklaması
ÖZKAN
YALIM (Uşak) Teşekkür ederim Başkanım.
15
Ocak 2016 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız
Sayın Süleyman Soyluya bir soru sormuştum, iş yerlerinde yüzde
10, yabancı statülü yani Suriye vatandaşlarına resmî olarak
çalışma izni verilip verilmeyeceği hakkında. Evet, bugün
bunun belgesi geldi, 5 Nisanda postaya verilmiş Bakanlık
tarafından ve de resmî olarak artık her iş yerinde,
çalışan kişi sayısının yüzde 10u kadar Suriyeli
vatandaş çalışacaktır. Son dört yıldır
işsizlik rakamları ilk defa çift hanelere ulaştı, 2015
sonunda 11,4 oldu. Peki, bu kota konduktan sonra, yüzde 10 Suriyeli
çalıştıktan sonra Türkiyedeki işsizlik yüzde 15-16
olacaktır. Bu ne demek? AKP Hükûmeti Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarını daha fazla işsizliğe doğru
sürüklemektedir. Bu yanlışlıktan bir an önce vazgeçilmesini
kesinlikle öneriyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Şeker
13.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, polis teşkilatının kuruluşunun
171inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Sayın Başkan, polis
teşkilatımızın kuruluşunun 171inci yıl dönümü
nedeniyle tüm polislerimizi tebrik ediyorum. Terörle mücadelede operasyonlara
katılan güvenlik güçlerimizi saygıyla selamlıyorum.
Şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralı güvenlik güçlerimize acil
şifalar diliyorum.
Ülkenin
birliği, bütünlüğünü bozmak isteyen, dış güçlerin piyonu
olan terör ve uzantılarına karşı mücadelenin
yapıldığı bugünlerde seçim bölgemdeki
vatandaşlarımızın bize ilettikleri duygu ve dileklerini
sizlerle paylaşmak istiyorum, Her bir metrekaresi şehit kanıyla
sulanmış olan bu aziz vatanımızı bölmek isteyen;
kadını, yaşlıyı, çocuğu katleden, terör örgütüne
destek veren, yataklık yapan, teröriste taziyeye giden milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılmasını
istiyoruz. diyorlar.
Saygıyla
sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Arslan
14.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslanın, Denizlinin Acıpayam ilçesi Dodurgalar ve
Yazır Mahallelerinde yapılan Eşeler Projesine ve Dalaman
Çayının arıtma ve ıslahının ne zaman
yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Orman ve Su işleri Bakanlığına 3 sorum
olacak.
Bir:
Acıpayam Dodurga, Yazır Mahallelerinde Eşeler Projesi
yapılmıştır. Bu proje kapsamına bu mahallelerin
ovasının sulanması da alınsın istiyoruz. Proje
uygulamaya sokulmadan bu proje genişletilsin.
İki:
Bu bölgede uygulamaya sokulacak proje devreye girinceye kadar, mevcut
Yapraklı Barajından Dodurga, Yazır Mahallelerine ve
ovalarına su verilsin. Vatandaşlarımız sulu tarım
yapmak istiyor, mevcut yer altı sulama sistemi çok pahalıya mal oluyor.
Üç:
Bakanlık olarak Acıpayam Kelekçi Mahallesi Gireniz Deresi, Dalaman
Çayının arıtılmasının ve
ıslahının sözünü vermiştiniz. Bu arıtmayı ne
zaman yapmayı düşünüyorsunuz? Yoksa sözünüzü unuttunuz mu?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Son konuşmacı Sayın Yıldız Biçer.
Buyurun.
15.- Manisa Milletvekili
Tur Yıldız Biçerin, Turgutlu Çal Dağı nikel madeniyle
ilgili ikinci ÇED raporunun iptal edildiğine ilişkin
açıklaması
TUR
YILDIZ BİÇER (Manisa) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Manisa Turgutluda Çal Dağını
çaldırmadık. Haklıyız, kazanacağız. dedik;
haklıydık, kazandık.
Mahkeme,
Çevre Bakanlığının onayladığı ÇED raporunu
hem hukuksuz buldu hem de kamu yararı gözetilmeksizin verildiğine
hükmetti ve Turgutlu Çal Dağının nikel madeninin ikinci ÇED
raporunu iptal etti. Tam on bir yıldır Çal Dağını
kendi ülkesinin Çevre Bakanlığından ve vahşi madencilikten
koruyan, direnen, mücadele eden başta Turgutlu halkı olmak üzere tüm
Manisayı, Artvin Cerattepeyi ve ülkenin her yerinde çevre için
direnenleri selamlıyorum.
Saygılar
sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz sayın milletvekilleri.
Sisteme
giren sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.
Sayın
grup başkan vekillerinin de söz süreleri iki artı bir olarak
belirlenmiştir; iki dakikalık süre içerisinde sözlerini tamamlarlarsa
amenna, ancak tamamlamadıkları sürece bir dakika daha ek süre
vereceğim.
Sayın
Akçay, sizden başlayalım.
Buyurun.
16.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, Diyarbakır Hani ilçe jandarma karakoluna bomba yüklü
tankerle yapılan terör saldırısında şehit olanlara
Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine,
İçişleri Bakanının bu terör saldırılarıyla
ilgili açıklama yapması gerektiğine ve Hükûmeti terörle mücadele
konusunda kararlı ve tutarlı olmaya davet ettiklerine ilişkin
açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün
gece Diyarbakırın Hani ilçesinde ilçe jandarma karakoluna bomba
yüklü tankerle bir terör saldırısı
yapılmıştır ve şu ana kadar yapılan
açıklamalara göre 2 askerimiz şehit olurken, 38 askerimiz ve 8 vatandaşımız
yaralanmıştır. Bütün şehitlerimize ve
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum, kederli
yakınlarına ve milletimize başsağlığı
dilerken yaralılara da acil şifalar temenni ediyorum.
Devleti
yönetenlerin itiraflarının sonuçlarını, maalesef görmeye
devam ediyoruz. Lütfen, itirafları hatırlayalım. 6 Eylül 2015:
Bunlar çözüm sürecini silah stoklama süreci olarak değerlendirdi. Çok
ciddi bir silah ve cephane stoklaması yaptılar. Tarih 20 Mart 2016:
Çözüm süreci içinde valilerimize bazı bizim tavsiyelerimiz olmuştur
yani Sakın böyle bazı ufak tefek konularda
sıkıştırmayın, üzerlerine gitmeyin vesaire. diye.
Güvenlik güçlerimizi de valilerimiz doğrusu o noktada biraz baskıya
aldılar diyebilirim. Bir AKP genel başkan yardımcısı
da 13 Şubat 2016da Silahlı unsurlar ile yaklaşık 200 ton
bombayı bu şehirlere doldurdular. dedi ve bunun benzeri pek çok
itirafı hatırlıyoruz.
Bütün
bu saldırılar olurken, canlarını teröre kurban verirken
İçişleri Bakanı nerededir? Diyarbakır Valisiyken Cana
geleceğine cama gelsin. diyen İçişleri Bakanı bunca can
şehit olurken ne yapmaktadır ve neden hiçbir açıklama
yapmamaktadır?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Akçay, ek süre veriyorum, buyurun, tamamlayın lütfen.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim.
Çağrımız
Hükûmetedir. Terörün ulaştığı boyut ülkemizi bir beka
mücadelesine getirmiştir. Bu mücadele amasız, fakatsız,
lakinsiz kararlı bir şekilde olmalıdır. Ancak ne
yazıktır ki biz Hükûmette bu iradeyi hâlâ göremiyoruz. Sayın
Başbakan 5 Şubatta Mardinde eylem planını
açıkladıktan sonra, 11 Şubatta da Mardin
konuşmasını bu eylem planına tevil ederek
açıklamasında terörle mücadele kavramının ve konseptinin
olmadığını ifade etmiştir. Aynı Başbakan 3 Nisanda
Diyarbakır dönüşünde 2013 Mayısına dönülürse her şey
konuşulabilir. demiştir. Her şeyden kasıt nedir,
kiminle, neyi konuşacaksınız? 2013 Mayıs bugün
şehirlerimizde bombaları patlatan süreçtir. 2013 Mayısı
Sayın Cumhurbaşkanının, AKP genel başkan
yardımcılarının
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Tamamlıyorum Sayın Başkan. Son cümleyi ifade
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Akçay, aldığımız karar doğrultusunda iki
artı bir olarak belirlemiştik süreleri, biliyorsunuz.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Peki, o zaman tutanaklara girmesi bakımından
söylüyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Hükûmeti terörle mücadele konusunda kararlı ve
tutarlı olmaya davet ediyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akçay.
Sayın
Demirel, buyurunuz.
17.- Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin, sokağa çıkma yasağı
uygulanan bazı yerleşim yerlerinde ablukaların
kaldırılmadığına, evlerin, iş yerlerinin
yoğun bir şekilde bombalandığına, insanların
yaşamını kaybettiğine ve kadın kurumları ile
parti yöneticilerinin tutuklanmalarının kabul edilemez olduğuna
ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, bu hafta sonu da yine Şırnakta, Nusaybinde, Cizrede,
Yüksekovada, Diyarbakır Surda hâlâ ablukaların
kalkmadığını ve evlerin, iş yerlerinin tanklarla
toplarla yoğun bir şekilde bombalandığını gördük
ve insanların yaşamını kaybettiğini gördük.
Yine,
biliyorsunuz, Silopide daha önce sokağa çıkma yasakları
vardı, ablukalar vardı. Orada ablukaların, sokağa
çıkma yasaklarının kısmi olarak
kaldırıldığını ifade edenler, daha sonra
sokağa çıkma yasağını tamamen keyfî olarak tekrar
uygulamaya başladı ve böylelikle orada yaşayan sivil halklar
yaşamını yitirdi. 70 yaşındaki anneler, 2
yaşındaki torunlar, yine bir aileden 4 kişi yaşamını
yitirdi. Yani, bunu ifade ederken
Yine,
İdilde insanlar, belediye çalışanları ve mühendisler
çalışma yürütürken il dışına, ilçe
dışlarına götürülüp bırakıldı ve ilçeye
girişleri engellendi. Yaşanan bu ablukalar ve bu yaşananlara
ilişkin gerçekten hiçbir adım atılmadığını,
ablukaların kaldırılmadığını gördük. Hâlen
Surda abluka devam ediyor. Beşinci ayında olan bir süreçte, orada
operasyonların bittiği söylenmesine rağmen Dicle Nehrine
enkazlar ve cenazeler, insan cesetleri, kadın cesetleri götürülüyor. Bu
süreçte bir yandan insanlar katledilirken diğer yandan da tıpkı
2009da KCK operasyonları gibi, başta kadın kurumları olmak
üzere DBP, yerel yönetimler ve siyasi parti çalışanları, MYK
üyeleri, PM üyeleri gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Demirel, ek süre veriyorum, tamamlayınız, buyurun.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Yani
bunları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, kabul
edilemeyecek bir durumu, bu süreçte darbe sürecinin tekrar yürürlüğe
konulduğunu ifade etmek istiyorum.
Özelde,
Özgür Kadın Derneğinin olduğu KJAnın hukuksuz bir
şekilde basılarak gerekçesinin, hâlâ, talep etmemize rağmen
bizlere bildirilmemesi, gerçekten, kabul edilemeyecek bir durumdur. Parti
meclisi üyelerimizin ve kadın çalışanlarının
gözaltına alınıp alelacele tutuklanma kararının
verilmesini bir kez daha, buradan, kınıyoruz. Tıpkı AKP
milletvekillerinin Yargı da bizde, yasama da bizde, yürütme de bizde.
dediği uygulamaların tekrar yürürlüğe konulduğunu bir kez
daha görüyoruz. HDPnin il, ilçe yöneticileri, hatta Merkez Yürütme Kurulu
üyeleri bile gözaltına alınıp tutuklanıyor. Yani, siyasi
iradeye bir baskı, bir darbe yapılmak isteniyor. Bunu kabul
etmediğimizi bir kez daha buradan ifade ederek
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) - Son cümlemi tamamlayacağım
Başkan.
BAŞKAN
- Kayıtlara geçiyor Sayın Demirel.
Buyurun.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) -
başta, 2009 KCK operasyonlarıyla
gözaltına alınıp tutuklananlara Biz yapmadık, cemaat
gerçekleştirdi. diyenler
İktidara tekrar sormak istiyorum: Acaba bu
sefer kim yaptı? Neden siyasi mücadelede siyasi düşüncelerini ifade
eden bizim kadın aktivistlerimiz ve siyasi yöneticilerimiz tekrar
gözaltına alınıp tutuklanıyor? O zaman onları
yargılayanlar da şu anda cezaevinde ama tekrar aynı zihniyet
yürürlüğe girdi. Bunları kim yapıyor? Tekrar Hükûmete ve
iktidara sormak istiyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ederiz Sayın Demirel.
Sayın
Altay, buyurun.
18.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, şu anda Hükûmetin hiçbir üyesinin Genel
Kurul salonunda bulunmadığına, Türkiyede yaşanan olumsuz
tüm konulara Hükûmetin seyirci kaldığına ve Malatyanın Doğanşehir
ilçesinin Söğüt köyünün sorunlarına ilişkin açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle,
şu anda, an itibarıyla Genel Kurulda, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunda Hükûmetin bir sayın üyesinin
olmadığının altını çizmek isterim. Hükûmet sadece
Genel Kurulda değil, Türkiyede yok esasen. Eğer ülkede bir Hükûmet
olsaydı her gün bir bomba haberi, şehit haberi, yaralı haberi
almazdık. Nitekim, dün gene Hanide bir bombalı saldırı
neticesinde 3 şehit, 38 yaralı. haberiyle Türkiye bir kere daha
incindi; vicdanlar kanadı. Hükûmet ne yapar, bilmiyorum. Ancak, bununla
beraber, Kilise roketler düşüyor, insanlar yaralanıyor, Hükûmet
seyrediyor. Bu da çok kabul edilebilir bir durum değil. Ama, beri yandan,
bu Hükûmetin atadığı bürokratlar bin yıllık folklor
geleneğimizi ahlaksızlık olarak kamuoyuyla, sosyal medyayla
paylaşabiliyorlar. Hükûmetin bu konuda çıkıp da bu tipteki, bu
kafadaki insanlara Türk millî eğitim sistemini teslim etmiş
olmasının da Türkiyede açacağı yeni ve büyük
sorunların ilk habercileri olduğunun bilinmesini isterim.
Bu
arada, bir lokal durum daha var. Malatya ili Doğanşehir ilçesinde
eski bir Söğüt beldesi var, şimdi köy burası, Söğüt köyü.
Bu köyde yaşayan insanlar kahvede bir bardak çayı bile veresiye
içerler; şehir şebeke suları raporlu olarak içilemiyor, içilemez
suya sahipler; elektrikleri yok; camileri var, imamları yok;
sağlık ocakları var, ebeleri yok. Malatyanın her yerinden
insanlar İŞKUR projesi kapsamında işe alınırken
bu Söğüt köyünde yaşayan vatandaşlarımız
İŞKUR tarafından göz ardı ediliyorlar. Eğer Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bir Hükûmet üyesi olsaydı, Malatya
ili Doğanşehir ilçesinin Söğüt isimli bir köyü var, orada bir
köy var, uzakta bir köy var, o köy de bizim köyümüz diyecektim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Altay, teşekkür ediyoruz.
Sayın
Bostancı, buyurun.
19.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Kutlu Doğum Haftasına,
Türkiyenin teröre karşı zorlu bir mücadele sürdürdüğüne ve bu
mücadeleye destek veren herkese teşekkür ettiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Bu
yıl 11-17 Nisan tarihleri arasındaki hafta Kutlu Doğum
Haftası olarak çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Bilindiği
gibi, Kutlu Doğum Haftası, Peygamber Efendimizin,
insanlığa bir müjdeci olarak gönderilen o rehber insanın
doğumu dolayısıyla, onun neler yaptığını ve
sonraki mirasını hatırlatmak amacıyla gerçekleştirilen
etkinliklerden teşekkül eden bir hafta.
Yeryüzüne
çeşitli peygamberler geldi. Bizim inancımıza göre son peygamber
Hazreti Muhammed Mustafa, bizim peygamberimiz. Kendi ifadesiyle güzel
ahlakı tamamlamak için gelmiş olan bir insan ve güzel ahlakın
nasıl olduğunu hem kendi hayatında gösterdiği örneklerle
hem de Allahın kelamına aracılık ettiği o kitap,
Kuran-ı Kerim aynı zamanda güzel ahlakı anlatan bir kitap
olarak insanlığa intikal etti. Kuran-ı Kerime
baktığımızda yer yer Ey, iman edenler. yer yer Ey,
insanlar. diye hitap eder. O yüzden biz İslamın emirlerinin,
İslamın anlatımının sadece Müslümanlara yönelik olarak
değil, bir ahlaki öğütleme, bir norm, hayatta insanların huzur
içinde bu dünyada yaşamalarını temin eden bir kurallar dizgesi
olarak bütün insanlığa yönelik mesajlar
taşıdığına inanırız ve esasen hitabına
baktığımızda da bunun böyle olduğunu görürüz. Ümit
ederim, bu haftanın teması olan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bostancı, ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) -
bu yılın teması olan Gelin,
birlik olalım., Yunus Emreden alıntılanarak ifade edilen bu
tema Türkiyenin ve dünyanın yaşadığı çok çeşitli
problemler, gerilimler, çatışmalar çerçevesinde nihai olarak huzurun
ve sükûnun farklılıklar içinde birlik olmaktan geçtiğine
ilişkin o malum bilgeliğe aracılık eder diye düşünüyoruz.
Öte
taraftan, Türkiye, teröre karşı zorlu bir mücadele sürdürüyor. Uzun
yıllara tekabül eden bir mücadele bu. Bir günde, üç günde, üç haftada
bunun neticelenmeyeceği muhakkak, derin kökleri olan bir mücadele. Her gün
bu mücadele çerçevesinde maalesef acı haberler alıyoruz. Bu ülkenin,
bu vatanın, bu bayrağın, burada yaşayan insanların ve
gelecek kuşakların huzuru ve sükûnu için bu mücadele verilmeye devam edilecek. O mücadeleyi veren, ona
destek olan, hayır dualarını ifade eden herkese teşekkür
ediyorum, minnetlerimi bildiriyorum.
Sağ
olun.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, Divan olarak
Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle Hazreti Muhammedi bir kez daha
saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, biz de Divan olarak içerisinde bulunduğumuz
hafta, Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle ülkemize bir an önce huzurun,
refahın ve barışın gelmesini temenni ediyoruz ve bu
vesileyle Hazreti Muhammedi bir kez daha saygıyla, minnetle
anıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır.
Önergeleri
ayrı ayrı okutacağım. Üçüncü sırada okutacağım
Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için
önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni tutanak dergisinde yer
alacaktır.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Çanakkale Milletvekili
Muharrem Erkek ve 34 milletvekilinin, ülkemizin yargı sisteminin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/151)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bağımsız
ve tarafsız yargı demokrasinin en öncelikli koşullarından
biridir. Yargı, hem yurttaşların devlet
karşısında hem de kendi aralarında adaletin tecelli etmesi
noktasında görev gördüğü gibi, devlet organlarının
denetlenmesi açısından da emsalsiz bir işlevi yerine getirmektedir.
Tarihe bakıldığında, devlet yöneticilerinin çoğunun
tarihe adil olduğu için iyi ya da adil olmadığı için zalim
olarak kaydedildiği görülmektedir.
Ülkemiz
son yıllarda hukuk sistemi açısından büyük
sıkıntılar yaşamaktadır. Yargıda reform olarak belirtilen
pek çok düzenlemeyi kısa bir süre sonra tersine çevirmenin de reform
ismiyle anıldığı ülkemizde, yargı organları
üyeleri siyasi görüşleriyle anılır hâle getirilmiştir.
Üstelik yargı personeli, gerek özlük işleri gerek mali hakları
ve gerekse çalışma koşulları açısından çok
sayıda sorunla uğraşmaktadır.
Yargının
savunma makamı için de sorunlar oldukça büyüktür. Avukatlar mesleğe
başladıkları andan itibaren zor koşullar altında
görevlerini sürdürmektedirler. Sosyal haklarda yaşanan sorunlarla birlikte
avukat intiharlarının sayısında artış
yaşanması tesadüfi bir sonuç değildir.
Yargının
personele ilişkin sorunlarının haricinde sistemsel açıdan
yaşadığı tıkanıklıklar siyasal görünüm
kazanmasına, dolayısıyla tarafsız ve
bağımsızlığının zedelenmesine yol
açmaktadır. Daha henüz tartışmaları bitmeyen Ergenekon,
Balyoz, Oda TV, KCK gibi siyasi içerikli davaların ardından,
günümüzde özellikle basın-yayın kuruluşlarına yargı
yoluyla baskı kurulması benzer tartışmaların yeniden
artmasına neden olmuştur. Üstelik bu durum ulusal nitelikte olmaktan
çıkmış, uluslararası alanda ülkemizin olumsuz
anılmasına meydan vermiştir.
Üyelik
hedefiyle yıllardır ülke yönetiminin düzenlendiği Avrupa
Birliğinin (AB), 2015 Yılı Türkiye İlerleme Raporu,
yargı sistemimiz açısından kötü bir tablo çizmiştir. Bu
tablo her alanda kendini göstermiştir. Örneğin, 1 Kasım genel
seçimiyle ilgili şunlar yazmaktadır: Uluslararası gözlemcilere
göre Cumhurbaşkanının tutumu, iktidar partisine destek verilmesi
ve Anayasa'da Cumhurbaşkanı için tanımlanan yetkilerin
aşılması şeklinde algılanmıştır. Kamu
kaynaklarının AKP kampanyasını desteklemek için
kullanılması eleştirilmiştir. Basın daha fazla
baskı ve sindirmeyle karşı karşıya
kalmıştır ve bu durum otosansürü
artırmıştır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun (RTÜK)
şeffaflığı ve bağımsızlığına
ve özellikle seçimle ilgili konularda yargı yolunun mevcut olmaması
dolayısıyla Yüksek Seçim Kurulunun şeffaflığına ilişkin
endişeler oluşmuştur.
Yakın
zamanda uygulamada görülen olumsuzlukların yanında, 2015
İlerleme Raporu'nda sistemsel sorunlar da satırlara
yansımıştır. Buna göre 2014 başından bu yana
yargıyla ilgili bir ilerleme kaydedilmemiştir. Yargının
bağımsızlığı ve kuvvetler
ayrılığı ilkesinin gözetilmesi sekteye
uğramış, hâkimler ve savcılar güçlü bir siyasi baskı
altında kalmıştır. Gelecek yıl Türkiye'nin özellikle:
1)
Yargının görevlerini bağımsız ve tarafsız
şekilde gerçekleştirmesine imkân tanıyan ve yürütmenin ve
yasamanın kuvvetler ayrılığı ilkesine riayet
ettiği siyasi ve hukuki bir ortam yaratması,
2)
Yürütme erkinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üzerindeki rolünü ve
etkisini sınırlandırması ve hâkimlerin görev yerlerinin
kendi istekleri dışında değiştirilmemesi konusunda
yeterli güvenceyi sağlaması,
3) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
yargılama sürecine müdahalesinin önlenmesine yönelik olarak daha fazla
koruma tedbirini uygulamaya koyması gerekmektedir. denmektedir.
Bu
bağlamda, ülkemizin yargı sisteminin sorunlarının her
açıdan araştırılması, tarafların ve
temsilcilerinin görüşlerine başvurulması, AB standartları
çerçevesinde çözüm önerilerinin tespiti amacıyla Anayasa'nın 98inci
ve TBMM İçtüzüğü'nün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1)
Muharrem Erkek (Çanakkale)
2)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3)
Ali Özcan (İstanbul)
4)
Şenal Sarıhan (Ankara)
5)
Tahsin Tarhan (Kocaeli)
6)
Elif Doğan Türkmen (Adana)
7)
Haluk Pekşen (Trabzon)
8)
Aydın Uslupehlivan (Adana)
9)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
10)
Niyazi Nefi Kara (Antalya)
11)
Utku Çakırözer (Eskişehir)
12)
Mehmet Gökdağ (Gaziantep)
13)
Mustafa Hüsnü Bozkurt (Konya)
14)
Kemal Zeybek (Samsun)
15)
Selin Sayek Böke (İzmir)
16)
Çetin Osman Budak (Antalya)
17)
Barış Yarkadaş (İstanbul)
18)
Haydar Akar (Kocaeli)
19)
Ahmet Tuncay Özkan (İzmir)
20)
Akın Üstündağ (Muğla)
21)
Nurettin Demir (Muğla)
22)
Mustafa Ali Balbay (İzmir)
23)
Ali Şeker (İstanbul)
24)
Ömer Süha Aldan (Muğla)
25)
Aykut Erdoğdu (İstanbul)
26)
Orhan Sarıbal (Bursa)
27)
Uğur Bayraktutan (Artvin)
28)
Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
29)
Akif Ekici (Gaziantep)
30)
Yakup Akkaya (İstanbul)
31)
Ali Yiğit (İzmir)
32)
Kazım Arslan (Denizli)
33)
Namık Havutça (Balıkesir)
34)
Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
35)
Gülay Yedekci (İstanbul)
2.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ve 32 milletvekilinin, yasa dışı telefon ve
ortam dinlemelerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/152)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Haberleşme
hürriyetini ihlal eden yasa dışı telefon ve ortam dinlemelerin
araştırılması, yasa dışı telefon ve ortam
dinlemelerine karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve
105inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılması için gereğinin yapılmasını arz ederiz.
Gerekçe:
Anayasamız
temel hak ve hürriyetlerin korunması amacıyla özel hayatın
gizliliği ve haberleşme hürriyetini güvence altına
almıştır. Yine Anayasamızda herkesin haberleşme
hürriyetine sahip olduğu, haberleşmenin gizliliğinin esas
olduğu belirtilmiştir.
Telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması, sinyal
bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin kararların hangi
merciler tarafından hangi şartlarda alınabileceği, telefon
dinleme kararlarının hangi mahkemeler tarafından
alınabileceği mevzuatımızda açıkça belirlenmiş
olmasına rağmen, Türkiye'de siyasetçilerin, gazetecilerin, iş
adamlarının, sanatçıların telefonları hukuka aykırı
bir şekilde dinlenmiş, haberleşme içerikleri çeşitli
yollarla yayılmıştır.
Türkiye'de
herkes telefonlarının dinlendiğinden şüphelenmekte, buna
karşı kendi yol ve yöntemleriyle önlem almaya
çalışmaktadır. Toplumun çok farklı kesimlerinde telefon,
ortam ve mekân dinleme şüphesinin bulunması hukuk devletine
inancın ortadan kalktığını göstermektedir. Kaldı
ki Türkiye'de şüphenin de ötesine giden gelişmeler yaşanmakta,
hukuka aykırı bir şekilde elde edilen haberleşme içerikleri
yayınlanmaktadır.
Yetkililer,
dinleme iddialarına karşı "Yasal olmayan, yanlış
işiniz yoksa dinlenmekten korkmayın." ifadesiyle yasa
dışı dinleme uygulamalarına âdeta zemin
hazırlamış, haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kamu
görevlilerine cesaret vermişlerdir.
Yasal
olmayan, yanlış işiniz yoksa dinlenmekten korkmayın.
diyenler, yasa dışı elde edilmiş haberleşme
içeriklerini siyasi kazanç elde etmek için kullananlar dinleme sorununun da
mağduru hâline gelmişlerdir.
2010
ve 2014 yılları arasında Türkiye'de 866 bin dinleme
yapıldığı, bu dinlemelerin 297 bininin adli, 569 bininin
ise önleme dinlemesi olduğu yönünde haberler basında yer
almış, telaffuz edilen bu rakamlar Türkiye'de dinlemenin ne kadar
yaygınlaştığını ortaya koymaktadır.
Yargı
kararıyla yapılan dinlemelerin imhası konusunda da ciddi
şüpheler bulunmakta, bu dinlemelerin süresi içinde usulüne uygun bir
şekilde imha edilmeyerek başka amaçlar için
kullanıldığı, servis edildiği bilinmektedir. Telefonu
dinlenen kişiye, on beş gün içinde Telefonunuz dinlenmiştir,
suç unsuru bulunamamıştır. bildiriminin yapılması
zorunlu olmasına rağmen bu bildirimlerin
yapılmadığı iddia edilmektedir.
Hukuksal
ve toplumsal bir sorun hâline gelen telefon dinlemelerinin, haberleşme
hürriyeti ve haberleşmenin gizliliğinin ihlal edilerek
haberleşme içeriklerinin yayınlanmasının TBMM
tarafından araştırılması, hukuki, idari, cezai
yaptırımların belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98inci, TBMM İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılması için gereğinin
yapılmasını arz ederiz.
1) Muharrem İnce (Yalova)
2) Oğuz Kaan Salıcı (İstanbul)
3) Ali Özcan (İstanbul)
4) Candan Yüceer (Tekirdağ)
5) Utku Çakırözer (Eskişehir)
6) Mustafa Hüsnü Bozkurt (Konya)
7) Gülay Yedekci (İstanbul)
8) Akif Ekici (Gaziantep)
9) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
10) Mehmet Gökdağ (Gaziantep)
11) Çetin Osman Budak (Antalya)
12) Barış Yarkadaş (İstanbul)
13) Ali Şeker (İstanbul)
14) Kemal Zeybek (Samsun)
15) Ahmet Tuncay Özkan (İzmir)
16) Akın Üstündağ (Muğla)
17) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
18) Nurettin Demir (Muğla)
19) Şenal Sarıhan (Ankara)
20) Mustafa Ali Balbay (İzmir)
21) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
22) Ömer Süha Aldan (Muğla)
23) Orhan Sarıbal (Bursa)
24) Uğur Bayraktutan (Artvin)
25) Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
26) Yakup Akkaya (İstanbul)
27) Ali Yiğit (İzmir)
28) Kazım Arslan (Denizli)
29) Haydar Akar (Kocaeli)
30) Namık Havutça (Balıkesir)
31) Aydın Uslupehlivan (Adana)
32) Elif Doğan Türkmen (Adana)
33) Haluk Pekşen (Trabzon)
3.- Antalya Milletvekili
Mustafa Akaydın ve 28 milletvekilinin, Antalya Büyükşehir
Belediyesinde çalışan personelin kanun dışı
uygulamalara maruz kaldığına yönelik iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/153) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerekçesi
ekte sunulan, Antalya Büyükşehir Belediyesi bünyesinde çalışan
personelin kanun dışı uygulamalara maruz
kaldığına yönelik iddiaların
araştırılması amacıyla Anayasamızın 98inci
ve TBMM İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1) Mustafa Akaydın (Antalya)
2) Mustafa Hüsnü Bozkurt (Konya)
3) Candan Yüceer (Tekirdağ)
4) Ali Özcan (İstanbul)
5) Gülay Yedekci (İstanbul)
6) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
7) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
8) Ömer Süha Aldan (Muğla)
9) Şenal Sarıhan (Ankara)
10) Mehmet Gökdağ (Gaziantep)
11) Çetin Osman Budak (Antalya)
12) Barış Yarkadaş (İstanbul)
13) Kemal Zeybek (Samsun)
14) Ahmet Tuncay Özkan (İzmir)
15) Akın Üstündağ (Muğla)
16) Nurettin Demir (Muğla)
17) Orhan Sarıbal (Bursa)
18) Mustafa Ali Balbay (İzmir)
19) Uğur Bayraktutan (Artvin)
20) Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
21) Akif Ekici (Gaziantep)
22) Yakup Akkaya (İstanbul)
23) Ali Yiğit (İzmir)
24) Kazım Arslan (Denizli)
25) Haydar Akar (Kocaeli)
26) Namık Havutça (Balıkesir)
27) Aydın Uslupehlivan (Adana)
28) Elif Doğan Türkmen (Adana)
29) Haluk Pekşen (Trabzon)
Gerekçe
Özeti:
2014'te
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı olan Menderes Türel'in
göreve gelişinin ardından Büyükşehir Belediyesinde, Genel
Sekreter Yardımcılığı ve Daire
Başkanlığı gibi üst düzey görevler de dâhil olmak üzere,
çeşitli birimlerde çalışan çok sayıda kadrolu memur ve
işçinin görev yeri değiştirilmiş, akabinde işten
çıkarmalar yaşanmıştır. Bu görev değişiklikleri,
son yasal düzenlemelerle Antalya Büyükşehir Belediyesinin mülki
sınırları içerisinde merkeze en uzak olan Gündoğmuş,
Akseki, İbradı, Kaş, Demre, Gazipaşa olarak
belirlenmiştir.
Olaylar
yargıya taşınmış, sonucunda personelin objektif
kriterlere ve ihtiyaca binaen atanması hususlarında keyfî
davranıldığı, naklen atanacak personel belirlenirken
hizmet, kıdem, başarı, taltif tecziye gibi durumların
yeterince ölçü alınmadığı gerekçeleriyle atama ve
işten çıkarmalarda yürütmeyi durdurma kararı
alınmıştır.
Yargı
organlarınca hukuka aykırılığı tescillenen bu
durum Antalya Valiliği İl İnsan Hakları Kurulunca
görevlendirilen İnsan Hakları İhlallerini Araştırma ve
İnceleme Komisyonunun 20/4/2015 tarihli raporunda:
a)
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığının eylem
ve işlem yoluyla memur ve işçi statüsündeki kamu
çalışanları hakkındaki kişisel verileri ele
geçirdiği, bu kişilere ilişkin siyasi görüşlerine göre
fişleme yapıldığı ve özel bilgilerin üçüncü
kişilerle paylaşıldığı,
b)
Kamu çalışanlarına muhalif oldukları gerekçesiyle
çeşitli psikolojik baskı ve yıldırma yöntemleri uygulandığı,
c)
Atama ve yer değiştirmelerde herhangi bir kamu yararının
gerekçe gösterilmediği,
d)
Değiştirilen görev yerlerinde yetersiz oda koşullarında
çalışmaya zorlandıkları,
e)
Mesleki açıdan yetersiz ve yetkisiz amirlerin altına verilerek
mobbinge maruz bırakıldıkları,
f)
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığının yasada
yer almayan kadro ve makamlar ihdas ettiği,
g)
Yerleri değiştirilen personelin ruh ve beden
sağlıklarının bozulduğu, günlerinin
yarısını seyahatle geçirmek zorunda bırakılan bu
kişilerin aile birliklerinin tehlikeye girdiği, hamile ya da yeni
doğum yapmış annelerin dahi sıkıntıya
sokulduğu,
h)
Belediye hizmetlerinin kalitesinde genel bir düşüş
yaşandığı, özellikle beden ve ruh
sağlığı zarar gören personelin yürüttüğü hizmetlerde
büyük aksamalar yaşandığı,
i)
Nesnel olmayan gerekçelerle yer değiştirilen personele,
kapasitelerine uygun iş verilememesine rağmen, bu kişilerin uzak
ilçelere seyahat ettirilmesinden ötürü ulaşım giderleri başta
olmak üzere kamu kaynaklarının amaç dışı ziyan edildiği,
j)
Yukarıda bahsedilen tüm maddeler kapsamında yer alan kamu
çalışanlarının insan haklarının bilinçli ve
sistematik biçimde ihlal edildiği,
şeklinde
aktarılmaktadır.
Atamaların
iptaline yönelik açtığı davalar çoğunlukla olumlu
sonuçlanmıştır. Antalya 1. İdare Mahkemesinin 2015/475
esas, 25/3/2015 tarihli Kararı ve Antalya 3. İdare Mahkemesinin
2014/1651 esas, 2015/809 ile 2015/157 esas, 2015/958 sayılı
Kararları bu konuda örnek teşkil etmektedir. Fakat kararların
hâlâ uygulanmadığına, yargı kararıyla merkeze dönen
personelin yeniden uzak ilçelere atandığına ve mahkemeye
başvurmayan personelin keyfî atamalarının
resmîleştirildiğine yönelik iddialar hâlen gündemdedir.
İlerleyen süreçte yeni işten çıkarmalar
yapıldığı ve bunların arasında bir aileyi tamamen
gelirden yoksun bırakacak şekilde evli çiftlerin bulunduğu da
aktarılmıştır.
Kamu
çalışanlarının etnik köken, inanç ya da siyasi
görüşlerinden dolayı, üstelik devletin resmî kurumları eliyle
ayrımcılığa maruz kalması, keyfî kararlar sonucu aile
birliklerinin ve düzenlerinin yara alması, maddi manevi yönden zarara
uğratılması hukuk devleti ilkesiyle yönetilen bir demokraside
kabul edilemez.
Bu
nedenlerle, önergeye konu olan iddiaların şeffaf ve tarafsız bir
irade eliyle araştırılarak Antalya Büyükşehir Belediyesinde
keyfî uygulamaya maruz kalan personelinin sorunlarının tespiti ve
mağduriyetlerinin giderilmesi yolunda gerekli önlemlerin
alınması amacıyla Anayasamızın 98inci ve İç
Tüzükün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması komisyonu kurulmasını arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın
milletvekilleri, önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı İsmail Kahraman ve beraberindeki Parlamento heyetinin,
8/4/2016 tarihinde Kosova Cumhurbaşkanı devir teslim törenine
katılmak üzere Kosovaya ziyarette bulunmalarına ilişkin
tezkeresi (3/661)
7/4/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın İsmail Kahraman ve
beraberindeki Parlamento heyetinin 8 Nisan 2016 tarihinde Kosova
Cumhurbaşkanı devir teslim törenine katılmak üzere Kosovaya
ziyarette bulunmaları hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 9uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- MHP Grubunun,
Balıkesir Milletvekili İsmail Ok ve arkadaşları
tarafından, bilgisayar korsanları tarafından İnternete
yüklenen bir veri tabanının 50 milyona yakın Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşının kişisel bilgilerini içerdiği
iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla 11/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 12/4/2016 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
11
Nisan 2016 tarih, 1510 sayıyla TBMM Başkanlığına
vermiş olduğumuz Balıkesir Milletvekili İsmail Ok ve
arkadaşlarının bilgisayar korsanları tarafından
İnternete yüklenen bir veri tabanının 50 milyona yakın
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının kişisel bilgilerini
içerdiği iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
verdiğimiz Meclis araştırması açılması
önergemizin 12/4/2016 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk konuşmacı
Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Ok.
Sayın
Ok, süreniz on dakika.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL
OK (Balıkesir) 50 milyona yakın Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşımızın kişisel verilerinin
çalındığı yönündeki iddiaların
araştırılması için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına verilen araştırma önergesinde partim adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclis çatısı
altında toplanan ve büyük Türk milletini temsil eden bütün vekillerimizi
saygıyla selamlıyorum.
Malumunuz
olduğu üzere, bu hafta Kutlu Doğum Haftası. Bu vesileyle bütün
milletimizin Kutlu Doğum Haftasını kutluyorum ve özellikle
Diyanet çalışanlarına da çalışmalarında
başarılar diliyorum.
Yine,
bu hafta Polis Haftası. Bütün polislerimizin de Polis Haftasını
kutluyor, onları, vatanımız için, milletimiz için, namusumuz
için yapacakları her türlü çalışmalarda madden, manen
desteklediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Yine,
esas konuya geçmeden önce, dün gece maalesef bir hain saldırıyla
tekrar sarsılmış bulunmaktayız. Diyarbakırın
Hani ilçesinde yapılan kalleşçe saldırı sonucunda 2
askerimiz şehit olmuş, onlarca askerimiz ve
vatandaşımız da yaralanmıştır. Bu şehitlerimize
Allahtan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.
Evet,
şimdi, son derece önemli olan bir konuyla ilgili yüce Meclisin huzuruna
gelmiş bulunmaktayım. Hatırlayacağınız üzere
-daha çok kısa zaman içerisinde- Kişisel Verilerin Korunması
Kanununu kabul edeli bu yüce Meclisin henüz iki hafta yeni dolmuş
bulunmaktadır. Maalesef bu Kanunun gerçekleştirilmesi
aşamasında Milliyetçi Hareket Partisi olarak
yaptığımız tüm iyi niyetli uyarılarımızı
dikkate almayan iktidar, şu anda ülkemizi sarsan bu büyük skandalın
tek sorumlusudur. Ülkemiz 4 Nisan sabahı yaklaşık 50 milyon
vatandaşımızın kimlik bilgilerinin
çalındığı haberiyle sarsıldı. Ülke menfaati
adına büyük önem arz eden böyle ciddi bir iddia karşısında
maalesef ve maalesef Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Binali
Yıldırım Bu eski bir haber, 2010da böyle bir iddia ortaya
atılmıştır, güncel değeri yok. diyerek olayı, bu
kadar önemli bir olayı hafife almaya çalışarak ciddiyetten uzak
bir tutum içerisine girmiştir. Oysa Anayasamızın 20nci maddesi
kişilerin özel bilgilerini ve aile gizliliğini teminat altına
almıştır. Sayın Hükûmetin ve Ulaştırma
Bakanının yasal sorumluluğu altında olan bu bilgiler
maalesef Hükûmetimizin görev ve sorumluluk anlayışından ne kadar
uzak olunduğunu bu bilgilerin çalınmasıyla göstermiştir.
Sayın Bakan Binali Yıldırımın Güncel değeri
yok. dediği bu bilgilerin tamamını bilgisayar korsanları
yurt dışı çıkışlı bir İnternet sitesi
üzerinden yayınlamıştır. Yeni çıkan kanunla ülkemizin
biyometrik veri sistemine hazırlandığı bu günlerde
yaşanan bu olaylar, biyometrik veri sisteminin ülkemizin daha büyük
güvenlik sorunlarıyla karşılaşacağının
habercisidir. Biyometrik veri sistemini ele geçiren kişi, kurum, kuruluş
ya da ülkeler Türkiyeye karşı her türlü tehdit ve şantajı
yapabilecek bir koz ele geçireceklerdir. Bu, gerçekten son derece önemlidir
dolayısıyla hiç hafife alınacak bir konu değildir.
Maalesef,
şu anda Cumhurbaşkanı ve Başbakan da dâhil olmak üzere
hepimizin, yaklaşık 50 milyon vatandaşımızın
kimlik bilgileri ve ev adresleri sadece Türkiyede değil, dünyanın
her tarafında çarşaf çarşaf sergilenmektedir. Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Sosyal
Güvenlik Kurumu gibi önemli kamu kurum ve kuruluşlarının
geçmişte de bazı belge ve bilgileri İnternet ortamına
sızmış ve yayınlanmıştır. Peki, bütün bu
yaşananlar karşısında iktidar partisi ne
yapmıştır? Hiçbir siyasi sorumluluk almamıştır,
hiçbir bakan istifa etmediği için bürokratlar da sorumluluk
almamaktadır. Yaşanan bu skandallar kamu kurum ve
kuruluşlarında liyakat sahibi yöneticilerin de
bulunmadığını gözler önüne sermektedir. Oysa, âlemlerin
yaratıcısı yüce Allah Emaneti ehline teslim ediniz. demiş
ve yüce Peygamberimiz de bu emre uyarak emaneti ehline teslim etmiştir.
Peki, AKP Hükûmeti ne yapmaktadır?
Verilerin
saklanmasından önce hangi verilerin toplanacağına karar
verilmelidir yani lazım olduğu kadar veri toplanmalıdır.
Örneğin, yeni doğan çocuk sayısını
araştırmak istiyoruz ama öyle bir çalışma yapıyoruz
ki, o çocuğun ailesiyle ilgili her türlü bilgileri çarşaf çarşaf
yayınlıyoruz. Dolayısıyla bunlarla ilgili mutlaka kriterler
belirlenmelidir.
Böyle
önemli bir kurulda, maalesef, Milliyetçi Hareket Partisi
dışlanmıştır. Her konuda
katılımcılık diyen, çeşitlilik diyen,
çoğulculuk diyen ve demokrasiyi her daim ağzından
düşürmeyen AKP Hükûmeti, bu uygulamasıyla sınıfta
kalmıştır. Bu, katılımcı demokrasinin özüne ve
ruhuna maalesef aykırıdır.
Kısaca
özetleyecek olursak, bu yaşananlar ülke olarak ne büyük tehlikelerle
karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Şayet,
biyometrik veriler ele geçirilirse ülkemiz, her türlü uluslararası tehdit
ve şantajla karşı karşıya kalacaktır; bu da bizim
hiç ama hiç istemediğimiz bir konudur. İşte bunun için
Hükûmetimiz, maalesef daha bir ay olmadı bu kişisel verilerin
kullanılmasıyla ilgili çıkarılan kanun, o zaman dinlemedi;
inanıyorum ve ümit ediyorum ki bu sefer dinler, ülkemiz ve milletimiz
böyle büyük tehditlerle, şantajlarla, hatta millî güvenlik sorunlarıyla
karşı karşıya kalmaz. Eğer bir Avrupa ülkesinde 50
milyon vatandaşın bilgileri İnternet ortamlarında
çarşaf çarşaf gezdirilmiş olsaydı emin olun deprem olurdu
ama maalesef, bizler hâlâ ders çıkarmamış görünüyoruz. Onun için
diyoruz ki, Milliyetçi Hareket Partisi olarak amacımız üzüm yemek, bağcıyı
dövmek değil, milletimizin ve ülkemizin geleceğidir,
güvenliğidir. Dolayısıyla vicdan sahibi, ülkesini sevdiğine
inandığım bütün milletvekillerinin, hangi partiden olursa olsun,
Milliyetçi Hareket Partisinin bu önerisine destek vermelerini istirham ediyorum.
Şimdi,
bu yaşadıklarımızdan ders çıkararak geleceğe buna
göre yön verirsek önümüzdeki günler bu ve benzer
sıkıntıların yaşanmadığı yeni ufuklara
doğru açılacaktır. Bugüne kadar hep devlet bilgileri
sızdırılmıştır. İnanın, bu biyometrik
veriler sayesinde önümüzdeki günlerde özel kurum ve kuruluşların
bilgilerinin de sızdırılma tehlikesi çok büyüktür.
Bir
kez daha tekrar ediyorum: Allah muhafaza, işte son çıkan kanunla
biyometrik veriler sızdırıldığında ya da ele
geçirildiğinde Türkiyeyi ve Türk milletini çok büyük bir tehlike
beklemektedir.
Lütfen
Muhalefet ne derse karşı çıkarız.
anlayışından vazgeçerek Milliyetçi Hareket Partisinin bu
önerisini destekleyelim, kabul edelim, gerçekten bu sorunların bir daha
yaşanmaması için gerekli tedbirleri alalım diyorum ve yüce
Meclisi huzurlarınızda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ok.
Grup
önerisi aleyhinde Sakarya Milletvekili Sayın Ali İhsan Yavuz... (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika Sayın Yavuz.
Buyurun.
ALİ
İHSAN YAVUZ (Sakarya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Meclis araştırması
önergesi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Hemen
sözlerimin başında ben de Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle
bir kez daha Peygamber Efendimize (SAV) salat ve selam olsun diyorum ve Kutlu
Doğum Haftasını tebrik ediyorum, kutluyorum.
Kutlu
Doğum Haftası derken aklıma Medine Sözleşmesi geliyor. Ona
da vurgu yaparak esas konuya geçmek istiyorum. Gerçekten, her ne kadar
Batılılar Magna Cartayı ilk yazılı anayasa olarak
kabul etse bile, İslami kesim, ondan altı yüz yıl önce
yazılı hâle getirilmiş Medine Sözleşmesinin ilk anayasa olduğundan,
yazılı ilk anayasa olduğundan bahseder. Her türlü ırktan,
renkten topluluklar bir araya getirilerek -o toplum içerisinde Yahudi var,
Hristiyan var, putperest, müşrik Arap toplulukları var, ensar var,
muhacir var- her renkten, her dinden, her dilden insan var ve bu insanlar bir
araya getirilerek yapılan sözleşmenin adıdır.
İşte, o vesikaya dayalı olarak da huzur içerisinde insanlar
orada yaşamış ve Medineyi bütün o topluluklar birlikte yabancı
düşmanlara karşı korumuştur.
Bu
vurgudan sonra ben esas konuya geçmek istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin
verdiği bu önergenin çok anlamlı olduğunu ben de
düşünüyorum esasen, çok iyi niyetli de verilmiş, eyvallah ama ortada
bir yasal mevzuat var ve birtakım gerçekler var. Ben bu gerçeklere
ilişkin bazı hususları sizlere aktarmak istiyorum. Mesela, 298
sayılı Yasanın 47nci maddesi bu konuda çok net bir hüküm
ihtiva ediyor ve buna dayalı olarak da partiler bu listeleri alıyor,
her parti alıyor. Birazdan genelgelere de atıfta
bulunacağım. Bakınız, 298 sayılı Yasanın
Ki bu Yasa 1961de çıkmış. Biz zaten hep bunu demiyor muyuz,
diyoruz ki artık yasalar bize dar geliyor, bol geliyor, olmuyor, uymuyor,
tutmuyor; gelin, hep birlikte bu yasaları değiştirelim. Elbette
değiştiriyoruz da, birçok yasada değişiklik burada
yapıldı ama birçok kez de gerçekten bu Meclis
çalışmaları yavaşlasın, yasalar çok hızlı
bir şekilde çıkmasın diye âdeta bir gayret sarf edildiğini
de buradan birçok kez müşahede ettik. Bakınız, işte, o
1961de çıkartılmış olan ve 2000 yılında da ki
2000 yılında DSP, MHP, ANAP koalisyonu var- bir değişiklik
yapılmış. Buna göre: Seçmen kütükleri; seçimlere katılma
yeterliliğini taşıyan siyasi parti merkezlerince yahut
yetkilendirilmiş il veya ilçe başkanlarınca, talep
edildiğinde; Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenen gideri Maliye
veznesine yatırılmak ve makbuzu ibraz edilmek kaydı ile, bir
seçim döneminde iki defadan fazla olmamak üzere ilçe seçim kurulu
başkanınca, bilgisayar ortamında veya liste düzeyinde imza
mukabilinde, istek sahibine verilir. diyor. Bakınız, hemen elimin
altında bir Yüksek Seçim Kurulu kararı var. Bu Yüksek Seçim Kurulu
kararı 07/9/2015 tarihine ilişkin. Burada da bu kanunu biraz daha
açıyor Yüksek Seçim Kurulu ve Bu kanun maddesinde belirlenen
kuralların açıklığa kavuşturulması ve kanun
hükümlerinin uygulanmasında birlikteliğin sağlanması
gerektiği sonucuna varılmıştır. diyerek hangi
partilere seçmen listelerinin verileceğini liste olarak belirtmiş
Yüksek Seçim Kurulu. 29 tane partiye veriliyor. 29 tane parti
Adalet ve
Kalkınma Partisinden başlıyor, Anadolu Partisi,
Bağımsız Türkiye Partisi, Büyük Birlik Partisi, Cumhuriyet Halk
Partisi, Demokrat Parti, Demokratik Gelişim Partisi, Halkların
Demokratik Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Toplumsal Uzlaşma Reform
ve Kalkınma Partisi, Türkiye Komünist Partisi, Vatan Partisi de var ve
böylece 29 tane parti seçime katılma hakkı elde ediyor ve Yüksek
Seçim Kurulu da verdiği kararla diyor ki: Bu 29 tane partinin
tamamına genel merkezce istenmesi hâlinde veya partilerin genel merkezince
yetki verilmesi şartıyla il ve ilçe başkanlıklarınca
istenmesi hâlinde bu listeler verilir. Hem elektronik ortamda verilir hem de
isterse fotokopi ettirilerek çıktı alınmak suretiyle de verilir.
Eğer çıktı alınmak suretiyle verilecekse her bir seçmen
için 6 kuruş ödenmek şartıyla bu, partilere verilir.
Şimdi
-bu kadar çok çerçevesi geniş- 29 tane partiye bu seçmen listeleri
verildiğinde artık bunun kontrolünün yapılması mümkün
müdür? Elbette bu bir yasal haktır. Bu yasal hakka dayalı olarak bu
madde burada olduğu sürece, bu kanun hükmü burada olduğu sürece bütün
bu partilere bu listeleri vermek zorunda Yüksek Seçim Kurulu, verdiğinde
de artık, onu takip etme şansınız kalmıyor. Bazı
partiler -art niyetli olduğunu da söylemiyorum açıkçası- sitelerinde
dahi bunu yayınladı, sonra kaldırdılar, anladılar
bunun doğru olmayacağını. Böyle bir ortamdan ve böyle bir
durumdan bahsediyoruz. İşte, bu sebeple, eğer bir şey
yapılacaksa birtakım yasal değişikliklerle bu işin
çözüleceğine inancımı dile getiriyor, Meclis
araştırmasının aleyhinde olduğumu belirtiyor, bir kez
daha yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yavuz.
Grup
önerisinin lehinde ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili
Sayın Kadri Enis Berberoğlu.
Süreniz
on dakika.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
KADRİ
ENİS BERBEROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuya
geçmeden önce, sayıları 4ü bulan şehitlerimize Allahtan
rahmet, yakınlarına başsağlığı, sabır
dileyerek konuya girmek istiyorum.
Efendim,
MHP önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu önerinin bizatihi
varlık sebebi, aslında bu memleketi son on dört sene içinde yöneten
zihniyetin bir eseridir. Şöyle ki: Başımıza ne gelse, gökten
taş yağsa bunun sorumlusu asla ve asla muktedir olan iktidar
değildir. Bu durumda da, biraz önce AKPli hatibin söylediği gibi,
diyelim ki CHP ya da başka bir muhalefet partisine teslim edilen kimlik
bilgilerinin çalınmasından söz ediliyor. Bu konuda söz almadan önce,
konuyu incelemek üzere hem kendi partimle hem YSK yetkilileriyle temasta
bulundum. Ortaya çıkan gerçek şudur: Cumhuriyet Halk Partisi 2011
yılında seçmen kütükleri, ki bunlar -biliyorsunuz- aleni olarak ilan
edilir, muhtarlıklarda askıya çıkarılır, bunları
elektronik ortamda tekrarlamaktan başka bir işlemde
bulunmamıştır. Şöyle ki: Eğer kimlik
numaranızı biliyorsanız, bu kimlik numaranızla, baba
adınızı biliyorsanız, 2011den itibaren Cumhuriyet Halk
Partisinin web sitesine girdiğinizde şunları görebileceksiniz:
Oy kullanacağınız sandık, bir kere, seçmen misiniz,
değil misiniz? Çünkü o tarihlerde yapılan tartışma
-biliyorsunuz- hayali seçmen olduğu ya da işte, ölülere oy
kullandırıldığı gibi bu ülkenin demokrasi seviyesine,
kalitesine pek de yakışmayan birtakım iddialardı. Bu
iddiaların ortadan kaldırılmasına hizmet amacıyla
yapılmış bir girişimdir bu, Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından ve YSK tarafından desteklenen bir girişimdir. Seçmen
olup olmadığınızı, varsa eğer, büyük bir binada
veya sitede oturuyorsanız, sizin gibi seçmen olan diğer
kişilerin sadece adlarını ve soyadlarını
görebileceğiniz bir sistemden bahsediyoruz.
2011de
bu sisteme ilaveten yine Cumhuriyet Halk Partisi tarafından
e-sandık diye bir başka sistem kurulmuştur, bu sistemde de o
sandıkta oy kullanan seçmenlerin isimlerinden başka hiçbir bilgi
yoktur.
Bakın
efendim, dün Sayın Başbakan tarafından ifade edilen meselenin
İzmirde bir partiden dolayı
sızdırıldığı, bir partinin web sitesinden
sızdırıldığı iddiasına
karşılık, tabii ki hukuki yollar, Emniyetin
soruşturmaları bize gerçeği gösterecektir. Ama ben size
başka bir sızdırmadan bahsedeceğim, acaba haberiniz var
mı? Çok merakla bunu size aktarmayı ve sadece bilgilendirmeyi amaçlıyorum.
İstanbul
Emniyet Müdürlüğünün 27 Temmuz 2010 tarihinde 16.04te web sitesine
koyduğu bir metni çok kısaca okumak istiyorum: İstanbul Emniyet
Müdürlüğü
70 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına ait adres,
telefon ve kimlik bilgilerinin yer aldığı listeler ele
geçirildi. Operasyonda 15 kişi gözaltına alındı. Kamu kurum
ve kuruluşlarının veri tabanlarına girerek
vatandaşların adres, kimlik ve telefon bilgilerini ele geçirdiği
öne sürülen 15 kişi gözaltına alındı.
Altı
yıldır süren bir davadan bahsediyoruz. 70 milyon kişinin kimlik
bilgisinden bahsediyoruz. Bu haber, eski mesleğim sırasında
benim de takip ettiğim bir haber olduğu için, biraz daha
detayına hâkim olduğum bir konu. Şöyle ki: Bu bilgilerin ne
yapıldığı da enteresan, bu bilgiler 600 baroya
kayıtlı avukata verilmiş, satılmış, ticari
olarak. Sebep? O tarihlerde ekonomik durgunluk veya başka faaliyetlerdeki
aksama nedeniyle icra iflas dosyalarında olan gecikme, bu avukatları
bu yasa dışı yola sevk etmiş. Yani o icra iflas
dosyalarında ismi geçen insanların telefonuna, adresine ulaşabilmek
için çalınan kimlik bilgilerini kullanmışlar. Bunlar mahkeme
tarafından hüküm altına alınmış ifadelerdir. Benim
şurada sizinle paylaştığım bilgiler, kendime ait
bilgiler değildir, açık dava dosyalarında olan bilgilerdir.
Yani, illa, CHP, MHP veya başka bir parti üzerinden
sızdırıldığı kadar, böyle bir ihtimali kapatarak
söylemiyorum, böyle bir çetenin varlığına da dikkat çekmek
istiyorum, madde budur.
Dikkat
etmenizi önereceğim ikinci konuysa sızan bilgilerin
muhteviyatına ve formatına aittir. Format derken -şu anda
göremeyeceksiniz- ben günlük bir gazetenin açıkladığı bir
kimlik bilgisine dair formatı dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bakın,
buradaki bütün girdiler yani solda, isim hanesi, doğum tarihi, adres gibi
bilgilerin sol tarafında yer alan, İngilizce field name diye
adlandırılan alan bilgilerinin hepsi İngilizce. Şimdi,
diyelim ki bu bilgiler sızdırıldı şu veya bu yolla,
onda anlaştık; bu sızan bilgileri hangi programcı oturup da
-70 milyon kişi için ya da 50 milyon seçmen için- alan bilgilerini
İngilizceye çevirme zahmetine katlanır Allahını seversen?
Olduğu gibi kullanmasına, yani Türkçe kullanmasına ne engel
olabilir? Niye İngilizce? Bunun bence, danıştığım
uzmanlar tarafından paylaşılan ve size aktarmak istediğim
sebebi şudur: Bu bilgiler kaynağından
çalınmıştır yani İçişleri
Bakanlığı MERNİSten çıkma ihtimali, İngilizce
olmasını izah eden, açıklayan en kuvvetli sebeplerden biridir.
Bir
diğer, benim dikkatimi çeken ve yine danıştığım
uzmanlar tarafından paylaşılan konuysa sızdırılan
bilgilerin tarihiyle ilgili. Malumunuz, daha geçen sene, 2015 yılında
iki ayrı seçim yapıldı ve o iki ayrı seçimde de Yüksek
Seçim Kurulu bu bilgileri partilerle paylaştı. Eğer
bunların kaynağı bir parti olsaydı -bakın, benim
partim, başka parti demiyorum- niye 2008-2009 tarihli eski verileri
kullansın 2015 tarihli veriler varken? Bunu da bu önerge hakkında oy
kullanırken dikkatinize sunmak istiyorum.
Şimdi,
bakın, geldiğimiz yer, eğer komplo teorisinden bahsedeceksek
vahim bir nokta. Seçimlerin şeffaflığını etkileyecek
bir karara dair -şu anda Hükûmetten kimse yok ama- Adalet
Bakanımız bir ifade kullandı, dedi ki: Bu
sızıntıdan sonra, bu bilgi sızmasından sonra bu
vatandaşların ticari hayatından mahrem bilgilerine kadar uzanan
yelpazede etkili olacak bu bilgi sızıntısı
karşısında, biz, Yüksek Seçim Kurulunun bugüne kadar olduğu
gibi, siyasi partilerle bilgi paylaşımını
kısıtlamayı düşünüyoruz. Aynen, aşağı yukarı
kullandığı ifade budur, mealen. Bunun neticesi eğer komplo
teorisiyle izah edilecekse -bilgi sızıntısı- ben de
kendimde şu soruyu sormakta haklılık görürüm: Acaba 2008 tarihli
bu eski bilgiler önümüzdeki seçimlerin şeffaflığını
etkileyecek büyük bir kumpasın bir parçası olabilir mi? Çünkü başka
bir mantığı yok.
Bakın,
tekrar ediyorum, iki konuyu üstüne basa basa tekrar etmek istiyorum: Birincisi,
bu bilgilerin formatı çok şüpheli. Siyasi partilerden sızacak
bilgi bu değil. İngilizce surname, name işte first gender
falan gibi bu tip lafları, İngilizce lafları normal programlarda
bulamazsınız. İkincisi, herhangi bir siyasi parti bunu kendi web
sitesinde ilan etmiş değildir yani ne annenizin kızlık
soyadı, ne doğum tarihi. Bunlar zaten gerekli değildir, sadece
sizin orada seçmen olup olmadığınıza bakarsınız,
bir; kimlerle hangi sandıkta oy kullanacağınıza
bakarsınız, iki. Bunun dışındaki bilgileri niye bir
siyasi parti paylaşsın? Bu kadar detaylı bilgi ancak
kaynağından çalınmış olabilir. En azından bu
kuşkuyu göz önünde tutarak kararınızı verin
ricasındayım.
Bir
de, eski tarihli verileri kim ne yapsın 2015 dururken? Bu sorunun da
cevabı olması lazım. Ama eğer bütün bu sorulara
sırtınızı çevirip sadece ve sadece siyasi partilere giden
verilerin kısıtlanması yönünde bir karar alırsa bu Meclis,
yüce Meclis e, o zaman şu sorunun da sorulma hakkı doğacaktır:
Acaba, bütün bu tartışmaların neticesi, önümüzdeki dönemde
-şu tarihte, bu tarihte- yapılacak bir olası seçimi daha az
şeffaf, daha manipülatif, daha şüpheye açık hâle getirmek midir?
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Berberoğlu.
Grup
önerisinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Bursa Milletvekili
Sayın Hakan Çavuşoğlu.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bundan
kısa bir süre önce basına da yansıdığı
şekliyle birçok sayıda vatandaşımızın
kişisel verilerinin bir şekilde sızmış olduğunu
hepimiz büyük bir üzüntüyle öğrenmiş olduk. Tabii, kişisel
veriler, kişinin öğrenilmesini, kişiyi belirlenebilir kılan
verilerdir; ad, soyadı, imza, göz rengi, plaka numarası, banka
hesabı gibi veriler. Malumunuz, bundan yaklaşık bir hafta, iki
hafta önce de burada bu konudaki çok ciddi bir yasayı görüştük, hep
birlikte yasalaştırdık, Kişisel Verilerin Korunması
Yasasını görüştük ve gerçekten de bu manada Türkiye'de
kişisel verilerimizin havada uçuştuğu bir dönemde bu verileri
belli bir düzene, belli bir disipline alacak mahiyetteki bir yasayı hep birlikte
Meclis Genel Kurulunda kabul ettik ve 7 nisan itibarıyla da yürürlüğe
girdi. Öyle ümit ediyor ve bekliyoruz ki en azından bu yasanın
yürürlüğe girmesiyle birlikte, bundan sonraki kişisel verilerin
hoyratça kullanılamayacağının, sızdırılmasının
mümkün olamayacağının, bunların ağır
birtakım cezai yaptırımlara tabi tutulacağının
öngörülmesiyle birlikte belli bir mesafe de katedeceğimizi
düşünüyorum.
Tabii,
bu yasayla beraber özellikle kişisel veri sorumlusunun kim olduğunu
belirliyoruz. Kişisel Verileri Koruma Kurulunu oluşturduk, malumunuz.
Hassas kişisel verilerin kaydıyla ilgili, kayda
alınmasıyla, tutulmasıyla ilgili hususları bu yasaya
dercetmiş olduk ve özellikle de elde edilen kişisel verilerin veri
sorumlusu tarafından ne şekilde muhafaza edilmesi gerektiğine
yönelik birtakım ayrıntılı düzenlemeleri getirdik ve
birtakım sorumluluklar getirdik.
Değerli
arkadaşlar, Yüksek Seçim Kurulundan yapılan açıklamada da gayet
net bir şekilde anlaşılacağı üzere, Seçim Kurulu
Başkanımız, bu verilerin, yaklaşık 49 milyon 600 bin
civarındaki bu verilerin 2009 yerel seçimlerindeki seçmen kütüğüne
ilişkin verilerle bire bir örtüştüğünü ifade etti.
Dolayısıyla, bu veriler seçmen kütüğüne ilişkin bilgileri
ihtiva ediyor, ad, soyadı, adres, kimlik numarası, anne baba
adı, doğum tarihi gibi. Ancak, yine buna ilaveten yapmış
olduğu açıklamasında, kendilerinin yapmış olduğu
incelemeler neticesinde bu verilerin hiçbir şekilde kendi sistemlerinden
sızmadığını açıkladı. Dolayısıyla,
bu manada, Yüksek Seçim Kurulu -özellikle altını çizmek isterim ki-
gerek adaletli tutumu gerekse görevindeki başarılı
uygulamalarıyla cumhuriyet tarihimiz, özellikle çok partili seçimlerden
sonra temayüz etmiş bir kurumdur. Her ne kadar her seçim döneminde, önce
ve sonrasında birtakım yaftalamalar, birtakım ithamlar söz
konusu olsa da bunların hiçbir şekilde gerçeklikle ilişkili
olmadığı da gün yüzüne çıkmıştır bu süreçte.
Şimdi,
tabii, burada 298 sayılı Kanunun, Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanunun 47nci maddesinde 2000 yılında bir değişiklik yapılıyor
ve 2000 yılında yapılan bu değişiklikle beraber seçmen
kütüklerinin, Yüksek Seçim Kurulu tarafından yetkilendirilmiş siyasi
parti temsilcilerine, seçime katılma hakkı sahibi olan siyasi partilere
verilebileceği öngörülüyor. Dolayısıyla, Yüksek Seçim Kurulu, bu
verilerini, isteyen siyasi partilerle paylaşmak zorunda. Ve nitekim de
2007 yılından itibaren bu paylaşımlarını Yüksek
Seçim Kurulu sürdürüyor.
Burada
esas olan konu şu: Elbette bütün kişisel verilerimiz ama özelde
Yüksek Seçim Kurulu tarafından paylaşılan veriler
bakımından, gerçekten de günümüz teknolojik imkânlarının,
hızlı iletişimin, siber saldırıların, bilgi
teknolojilerinin geldiği aşamada, bunu kötü niyetli olarak kullanan
kimseleri de nazara aldığımızda siyasi partilerin bu konu
üzerinde daha hassas durmaları ve tutum sergilemeleri özellik arz ediyor.
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) Hiç laf atmadık bak, ona göre.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) O nedenle burada aslında
Bakanlığımız da doyurucu bir açıklamayı
yapmıştır. Ben özellikle yapılan açıklamalar
muvacehesinde şunları sizlerle paylaşmak istiyorum: Bir kere,
bir siber saldırı olmadığını kesin tespit
etmiştir, bir sızma olmadığını da. Bu, şu
demek oluyor: Birileri aldı, bunlara verdi." demek oluyor
arkadaşlar.
İkinci
olarak, bu vatandaşlarımızın kimlik bilgilerinin
mahremiyetini sağlamak için bu verileri yayınlayan İnternet
siteleri tespit edilmiş, bu yayınların yapılmaması
için gerekli yasal çalışmalar da başlatılmıştır.
Tespitlere göre bu veriler ilk olarak Romanya kaynaklı bir siteden yayınlanmaya
başlanmıştır. Ulusal siber güvenlik
çalışmalarımız kapsamında, ülkemiz, Ulusal Siber
Olaylara Müdahale Merkezi marifetiyle kurulu uluslararası iş
birliklerini devreye sokarak, Romanyayla temasa da geçerek
yayınlanmasının engellenmesi girişimlerini de
başlatmıştır.
Bakanlık
ve Siber Olaylara Müdahale Merkezi, YSK ve Nüfus İşleri Genel
Müdürlüğüyle temasa geçip bu bilgilerin
barındırıldığı bilgi teknolojileri ve bilgi
sistemleri altyapılarını da incelemiş, bu
yapıların olası saldırılara karşı daha
güçlendirilmesiyle ilgili de çalışmalar
başlatmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; ortada bir vaka
vardır. Kişisel verilerimiz, bir şekilde, kötü niyetli
kimselerin eline geçmiştir. Ancak, bundan yaklaşık iki hafta
önce çıkarılan bu Kişisel Verilerin Korunması Kanunuyla
beraber en azından bu konuların disiplin altına
alınacağını hepimiz birlikte öngördük. Elbette bu noktada,
bu eylemde bulunan, kendisine suç isnat edilecek kişilerle ilgili cumhuriyet
savcılığımız soruşturma
başlatmıştır. Burada şunu söylemek istemiyoruz;
şu parti ya da bu parti diye, bunu asla yapmayacağız.
Dolayısıyla,
hepinizi bu duygularla selamlıyorum ve iyi çalışmalar diliyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çavuşoğlu.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Karar yeter sayısı istiyorum
Başkanım.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.42
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.54
BAŞKAN:
Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0
-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın
milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- HDP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve
arkadaşları tarafından, Türkiyeye
sığınmış Suriyeli kız çocuklarının
erken yaşta ve ikinci eş olarak evlendirilmelerinin
araştırılması ile önlenmesi amacıyla 12/4/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
12/4/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 12/4/2016 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Çağlar
Demirel
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
12
Nisan 2016 tarihinde, İstanbul Milletvekili Sayın Filiz
Kerestecioğlu Demir ve arkadaşları tarafından verilen (1684
sıra numaralı) Türkiye'ye sığınmış Suriyeli
kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesinin ve ikinci
eş olarak evlendirmelerin araştırılması ile önlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12/4/2016 Salı günlü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk
konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Filiz
Kerestecioğlu Demir.
Sayın
Kerestecioğlu, süreniz on dakika.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, dünyada kadın olmak zor ama Türkiyede kadın olmak
çok daha zor. Hani hep söyleriz ya, hangi otobüse bindiğimizden gece hangi
sokaklarda dolaşmayı seçtiğimize, ne giydiğimize, nerede
çalıştığımıza, her bir adımımızda
erkek egemenliği üzerine düşünüp hemen her hareketimizi de ince ince
tartarız. Artık öylesi içselleşmiştir ki tüm bu
davranışlar, farkına dahi varmayız. Bugünlerde her bir
adımımızda daha çok düşünmek zorunda
kaldığımızı hissediyoruz, Türkiyede pek çok
kadın da aynı hisleri paylaşıyor, biliyorum. Diğer
yandan, şunu da biliyoruz ki en devrimci kalkışmalar en
yoğun baskı dönemlerinde cereyan eder, muktedir de bu korkudan ipleri
sıktıkça sıkar zaten. Üstelik böylesi baskı dönemleri
kadınların, yalnızca iktidarını dayatana
karşı değil, yanı başındakiler tarafından
uğradıkları haksızlığa karşı da daha
güçlenmelerine neden olur. Muhafazakâr iktidarlar dünyanın her yerinde
benzer özellikler gösterirler. Yaptıkları her şeyi, maden
kazasını da ranta açtıkları arazilerden
kazandıkları paraları da cinsel istismarı da ahlakın,
sözüm ona toplumsal değerlerin arkasına saklarlar. Ahlak sopası
insanların sırtında bir iner bir kalkar.
Çocuk
istismarına karşı önleyici ve denetleyici, bütünlüklü bir
politika olmadığı, istismar edenlerin
kayıtlarının tutulmadığı, eğitimcilerin bu
alanda eğitilmediği, istismara ve şiddete uğrayan çocuk
hemen sarılıp sarmalanmadığı ve adaletin tesis
edildiğini hissetmediği sürece, çocuklar rehabilitasyon merkezlerinde
tek bir tedavi edici terapiden faydalanamadıkları müddetçe her yerde
çocuk istismarı gerçekleşebilir demiştik. Fakat istismar ve
cinsel şiddet, güç ilişkilerinden beslenir. Ahbap çavuş
ilişkileriyle kimilerinin sırtını kollayan, politik
çizgisinde olanlara sahip olduğu güçle yaptıklarının
cezasız kalacağını hissettiren bir iktidar, cinsel
istismarın da kadına yönelik şiddetin de
yaygınlaşmasına sebep olur.
Bakınız,
Facebook profiline Cumhurbaşkanı Erdoğanın
fotoğrafını koymuş Gazi Anadolu Lisesi Müdür
Yardımcısı ve EĞİTİM-BİR-SEN Malatya
Yeşilyurt Temsilciliği Yöneticisi Nevzat Turan, 5 Nisanda sosyal
medya hesabından ne diyor? Allah aşkına, şu güzelim
memleketimizin hangi yöresinde böyle kızlı erkekli bir halk oyunu
var. Maalesef, gençlerimize, çocuklarımıza halk oyunları
adı altında halt oyunları oynatılıyor. Hangi ana
baba 16-17 yaşındaki kızının elini bir erkeğin
tutmasını; diz dize, göz göze, kol kola, sarmaş dolaş halt
oyunu oynamasını ister? Şimdi özellikle dikkatinizi çekiyorum:
Namusu için cinayet işleyen adam buna izin verir mi? Bence vermez. Bu
şekilde bir halk oyununun neresi İslama uygun? Geleneksel
kıyafetler giyince bu durum helal mi oluyor? İslamdaki zina
mevzusunu iyi okumalı ey analar babalar! Evet, bir kere daha dikkatinizi
çekmek istiyorum: İktidarın muhafazakâr ahlakını
arkasına almış, korkusuzca, kişileri namus adı
altında kadın cinayetlerine yani suça teşvik ediyor. Diyor ki:
Namusu için cinayet işleyen adam buna izin verir mi? Bence vermez.
Ne
Hükûmet ne de kamu görevlileri, bir yönetim biçimi olarak İslamı
vatandaşlara işaret etme hakkına sahip değildir.
Vatandaşları bir araya getiren Anayasadır. Kanunlara uygun
olduğu müddetçe istediği dinin ritüellerine uygun yaşamak
bireylerin inisiyatifindedir. Kamu görevlisi sıfatıyla kimse herhangi
bir dinin kurallarına işaret edemez. Bir eğitimcinin,
halkın yıllardır taşıdığı hikâyelerin,
dansların, aslında toplumun ekonomik ve sosyal ilişkilerine dair
pek çok şey anlattığını bilmesi gerekirdi.
Halk
oyunları, bize o halkın nasıl yaşadığına
dair hikâyeler anlatır. Mesela, teşi oyununda, kadınların
keçi ve koyun kıllarını teşi denen aletle yün hâline
getirmesi anlatılır. Delilo, bir sevinç ve kutlama oyunudur. Sadece
Trakyada tespit ve derlemesi yapılan halk dansı sayısı
120-130 civarındadır. Kimi zaman diller unutulur ama halkların
oyunları ve şarkıları kalır geriye.
Ne
var ki müdür yardımcısının çıkışı
münferit değil arkadaşlar. Uzman eğitimciler, birçok kez halk
oyunu çalışmalarının nasıl engellendiğini
anlattılar bizlere. Mesela, çocuklar tüm yıl
çalışıyorlar, il millî eğitim müdürü geliyor ahlaka
aykırı buluyor, çocuklar sahneye dahi çıkamıyorlar.
Halka
ahlak dayatanların ikiyüzlü ahlakına Karamanda da acı bir
biçimde tanık olduk. Bunu da sormak istiyorum. Çocuklara yönelik istismara
karşı 24 Martta bir komisyon kurulmasını
kararlaştırdık, hâlen komisyon kurulmadı, neden? Tüm
partiler komisyona üyelerini bildirdiler mi? Neden biz üyeler Genel Kurulda
okunarak komisyon çalışmalarına başlayamıyoruz? Bu
sorumsuzluk, istismara uğrayan çocuklara yönelik politikalarla ilgili
ciddi kuşkular yaratıyor.
Avrupa
Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı
Korunması Sözleşmesi, çocukla yapılacak mülakatta ve istismarla
ilgili davalarda haksız gecikmeler olmaksızın derhâl yerine
getirilmesini zorunlu kılar. Çocuklarla ilgili konular öncelikli olarak
ele alınmalıdır. Mecliste böylesi bir vurdumduymazlıkla
karşılaşmak, komisyonun hâlen işlemeye
başlamaması beni ciddi olarak şaşırtıyor, sizleri
şaşırtıyor mu bilemiyorum.
Üstelik
bir de Ensar vakıfları artık yirmi dört saat polis
tarafından korunacakmış. Vakıflara bir şey mi oldu da
korumaya alıyorsunuz? Ensar vakıflarını korumaya
alırken çocuklar için komisyon neden hâlen çalışmaya
başlamıyor? Soruşturmayı sessiz sedasız yürütüyoruz.
diyor Bakan ama toplumun böylesi tepkisini çekmiş bir olayla ilgili
soruşturma ve çocukların rehabilitasyonuyla ilgili -kimlikleri
saklı kalmak kaydıyla- Meclis bilgilendirilmelidir. Bu nedenle,
Sayın Meclis Başkanından da, özellikle ilgili bakanlarla bir
görüşme yaparak Meclisi bu konuda bilgilendirmesini rica ediyorum.
Maalesef,
başta da söylediğim gibi, erkek şiddetinin bunca övüldüğü
bir ülkede kadın ve çocuk olmak zor. Uzun zamandır
sığınmacı ve göçmen kadınların
sorunlarını dile getiriyoruz. Bu konuda soru önergeleri verdik, henüz
cevap alamadık. Kürsüde defalarca, kadınların seks
işçiliğine zorlandığını, çocuk yaşta
evlendirildiklerini, ikinci eş olmaya mecbur
bırakıldıklarını dile getirdik. Suriyeden göç
akınının 2014 yılı itibarıyla doruğa
çıkmasıyla birlikte, cinsiyet temelli şiddet biçimlerinden biri
olan kız çocuklarının erken yaşta evlendirildiklerini ve
kadınların ikinci eş olarak evlenmeye mecbur
bırakıldıklarını çok daha sık duymaya
başladık. Mülteci kadınların ve kız
çocuklarının yaşadıkları maddi zorluklar,
çalışma izinlerinin olmaması, sosyal güvence olmadan oldukça
düşük ücretle ağır işleri yapmaları, çocuk
işçiliği veya çalışmak istedikleri hâlde iş
bulamamaları söz konusu evliliklerin önemli sebepleridir.
Kadınlar
ve çocuklar ciddi bir fiziki ve cinsel şiddet tehdidi altında
yaşamlarını sürdürüyorlar. Pek çok mülteci kadın
patronlarının cinsel saldırısına ve tacizine maruz kalıyor,
ücretlerini dahi alamıyorlar, polise başvurmaktan çekiniyorlar,
Türkiyedeki sığınmacı statülerinin etkileneceğini
düşünüyorlar. Göçmen ve mülteci kadınlara yönelik şiddet ve
istismarlar üzerine özel olarak çalışan tek bir kamu kurumu yok,
çalışanlar bu konuda eğitilmemiş,
sığınmacı kadınları geri çeviriyorlar.
Kız
çocuklarının erken evlendirilmesi ve kadınların ikinci
eş olarak evlenmeye mecbur bırakılmasıyla ilgili verileri
eksiksiz biçimde kamuoyuyla paylaşabilecek tek kurum, imam
nikâhlarını eğer izliyorsa, Diyanet İşleri
Başkanlığı çünkü bu evlilikler imam nikâhıyla
-tırnak içerisinde- gerçekleşiyor. Kadınlar bu sebeple de
evlilik bağının getirdiği hiçbir avantajdan yararlanamıyor.
Yalnız
veya ailesi maddi zorluklar yaşayan genç kadınları ve çocukları,
çok eşli evliliğe ikna ettikten sonra, geçici evlilikler yoluyla seks
işçiliğine zorlamak da yaygın bir hâl almış durumda.
Özellikle sınır illerinde günlük hayatın olağan
gündemlerinden biri olarak konuşuluyor bu. Yaşlı yaşlı
birçok erkek Kiliste bir kuyumcuya, örneğin Ankara, Samsun gibi birçok
ilden gidip bir yüzük, bir bilezik, bir çift küpe alıyor ve maalesef çocuk
yaştaki Suriyeli kızları bunların
karşılığında götürdükleri anlatılıyor.
Artık söz konusu
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Bir pozitif
ayrımcılık da ben isteyebilir miyim.
BAŞKAN
Sayın Kerestecioğlu, sadece kadın milletvekillerine pozitif
ayrımcılık yapıyorum, size de bir dakika ek süre veriyorum.
Lütfen, tamamlayınız.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Artık
söz konusu insan ticaretiyle ilgili kaç failin yakalandığı ve
cezalandırıldığı bilgisinin derhâl
açıklanması gerekiyor. Bu tür evliliklerin meşru, hatta
yardımseverlik olarak ele alınması ve buna göz yumulması,
bu evlilikleri meşrulaştırarak kadınları daha da
kırılgan bir konuma mahkûm ediyor. Erkekler, hem ilk evliliklerindeki
kadınlara hem de ikinci birlikteliklerindekilere şiddet uyguluyorlar.
Yani, birlikte oldukları kadınları eşya gibi değiştirmek
isteyenler, hasta diye geri gönderenler, daha neler neler
anlatılıyor.
Bir
kadının hikâyesini size okumak istiyorum. Hayriye isimli bir
kadın şöyle diyor: Nereden baksan on beş senedir
ağzımda diş yok ve bana dedi ki: Dişlerini
yaptıracağım. Evet, bunun karşılığında
Suriyeli bir kuma geldi; hem ev işlerini yapıyor hem kocama
karılık yapıyor. O da küçücük bir kız çocuğu. Ve biz
o kız çocuğunun sesini maalesef duyamıyoruz bile.
Bu
nedenle sayın milletvekilleri, buna tanık olmaktan vazgeçelim ve
araştırma önergemizi lütfen destekleyin.
Teşekkürler.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde Afyonkarahisar Milletvekili
Sayın Ali Özkaya.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika Sayın Özkaya.
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin, Türkiyeye
sığınmış Suriyeli kız çocuklarının
erken yaşta evlenmeleri ve ikincil evlilikleriyle ilgili vermiş
olduğu araştırma önergesi hakkında ve bu önergenin
aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2015 Temmuz ayından itibaren terör örgütü tarafından
başlatılan ve DEAŞ, YPG, DHKP-C ve tüm terör örgütleri
tarafından da ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolusunda
şehit edilen askerlerimize, polislerimize, korucularımıza,
vatandaşlarımıza buradan bir kez daha Allahtan rahmet
diliyorum. Dün, Diyarbakır Hanideki jandarma karakolumuza yapılan
hain saldırıyla şehit olan askerlerimize Allahtan rahmet
diliyor, yaralılarımıza acil şifalar diliyor; bu terör
eylem ve fiillerini destekleyenlere, propagandasını yapanlara, onlara
yandaş olanlara karşı da yüce Meclisin gereğini
yapmasına ve gereğini yapacağına olan inancımı
bir kez daha beyan ederek sözlerime başlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, İçişleri Bakanlığınca,
yabancıların Türkiyeye girişleri, Türkiyede
kalışları ve Türkiyeden çıkışları ile
Türkiyeden koruma talep eden yabancılara sağlanacak korumanın
kapsamına ve uygulamasına ilişkin usul ve esasları ve insan
ticareti mağdurlarının korunmasına ilişkin görevleri
yerine getirmek üzere İçişleri Bakanlığına
bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kurulmuş ve 11 Nisan
2013 tarihi itibarıyla bu Genel Müdürlük faaliyete başlamış
ve Türkiyedeki bütün iş ve işlemleri yürütmektedir.
Suriyede
2011 yılında başlayan iç karışıklıklar
neticesinde ülkemize yoğun bir göç akışı olmuştur. Bu
kapsamda, ülkemizde bulunan Suriyelileri kayıt konusunda teşvik
etmek, hak ve yükümlülükleri konusunda bilgilendirmek ve kayıt
işlemlerini tamamlamak amacıyla Suriyelilerin yoğunlukta
yaşadığı iller başta olmak üzere çalışmalar
yapılmış, 7 Nisan 2016 tarihi itibarıyla 2 milyon 749 bin
410 Suriyeli yabancı uyruklu kişi geçici koruma altına
alınmıştır. Suriyeli yabancı uyruklu bu kişiler
kayıt olmalarından sonra başta sağlık hizmetlerinden
ve tüm hizmetlerden yararlanmaya başlamışlardır.
Bugün
HDP, Suriyeli sığınmacıların erken yaşta
evlenmesi ve ikincil evlilik yapmasıyla ilgili bir araştırma
önergesi veriyor.
Çok
saygıdeğer milletvekilleri, Meclisimizde şu anda aynı
konuda bir araştırma önergesi var; aile bütünlüğünü olumsuz
etkileyen unsurların ve boşanma olaylarının
araştırılması ile aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi hakkında bir komisyon
var, ben de bu Komisyonun Sözcüsüyüm. 4 partinin ortak oylarıyla
kurulmuş bu Komisyon ülkemizin değişik yerlerinde görev
yaptı, gitti mahallinde incelemeler yaptı; Şanlıurfada
yaptı, Kiliste yaptı. Kilisteki toplantıya buradan
milletvekili arkadaşlarımızla beraber katıldık.
Antalya, Bursa; bu hafta sonu iki gün İstanbulda, dün de Düzcedeydik.
Dolayısıyla, Türkiyenin her yerinde bu konuyu, aile bütünlüğünü
etkileyen olayları araştırdık.
Bilhassa,
az önce söylenen Efendim, Kiliste Suriyeden gelen çocuklarla ikinci evlilik
yapılıyor, erken evlilikler yapılıyor, çocuklarla
evleniliyor ve ikinci eş alınıyor. hususunu, bütün Kilisi
gezdik, sokaklara çıktık, her partiden milletvekili arkadaşlarla
teker teker halka sorduk, esnafa sorduk, Sizin çevrenizde böyle bir olay var
mı? dedik; neredeyse oy birliğiyle, ittifakla Kiliste böyle bir
olayın olmadığını gördük. Bu ve benzeri olayları,
olmayan olayları varmış gibi söyleyerek toplumumuza, insanlara
bir bühtanda bulunmak haksızlıktır. Bireysel, binlerle ifade
edilen
Az önce söylediğim, 2 milyon 700 bin-2 milyon 750 bin Suriyelinin
olduğu bir yerde, koskoca Kiliste biz yalnızca ikinci evlilikte 1
tane olayla karşılaştık, bunun dışındaki bir
olayı görmedik. Diğer muhalefet partisi milletvekili
arkadaşlarımız da sordu aynısını. Öyle olunca
haksız bir şekilde insanları itham etmek, suçlamak ve toplumda
olmayan hususu varmış gibi Meclisin gündemine getirerek Meclisin
gündemini kilitlemek bence doğru ve yerinde bir davranış
değildir. Bu sebeple bunun haksız bir iddia ve isnat olduğunu
düşünüyorum.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Kime haksızlık edilmiş ya?
ALİ
ÖZKAYA (Devamla) Suriyeden gelenlerle ilgili neler
yapıldığıyla ilgili kısa kısa bilgiler vermekte
fayda görüyorum. AFAD ve Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ciddi manada
çalışıyor. Geçici barınma merkezleri
dışındaki nüfusun Göç İdaresi tarafından kayıt
altına alınması hizmetleri yapılmaktadır. Suriyeli
kadınlar, şiddete maruz kalmaları durumunda Türkiyedeki
sığınmaevlerinden yararlanmaktadır. Kadın, erkek,
çocuk eğer bir suça maruz kalmışsa bunun ne
vatandaşlığı sorulur ne yaşı sorulur ne cinsiyeti
sorulur. Türk Ceza Kanunu, Türkiyede işlenmiş her suça Bu ülkenin
vatandaşıdır, değildir. diye bakıp ona göre
işlem yapmaz. Cumhuriyet savcıları, eğer bir çocuğun
Türk Ceza Kanununun 102 ve 103üncü maddesindeki gibi cinsel saldırı
ve cinsel istismara maruz kaldığını görmesi durumunda
mutlak surette bununla ilgili işlem tesis etmektedir.
Burada
işin niteliğinden ve doğasından gelen bir kısım
sıkıntıların olduğunu bilmemizde fayda var. En önemli
husus, Suriye ile Türkiye arasındaki medeni kanun
farklılığı. Zira, Suriyedeki evlenme yaşı
Ve
çoğul evlilik bir kanun hükmü. Türkiyeye gelenlerin bir
kısmının nüfus kayıtlarının olmaması, nüfus
cüzdanlarının olmaması, oradan kayıtların
sağlıklı bir şekilde getirilememesi gibi sebeplerle bazen
evlilik yaparken ilgili idareler güçlük çekmekte ve birçok zaman ilgili
kişinin beyanını esas alarak buna göre işlem tesis
etmektedir.
Denilmektedir
ki: Diyanet İşleri Başkanlığı, bu evlilikler
dinî nikâhla, imam nikâhıyla yapıldığı için buna göre
kayıtları bize bildirsin. Arkadaşlar, Diyanet İşleri
Başkanlığının böyle bir görevi yok, böyle bir
kayıt yapılmıyor, böyle bir sistem yok. Bu kaydı
yalnızca belediyeler yapmakta, köyde muhtarlar nüfus
kayıtlarını tutmaktadır. Eğer bir kişi dinî nikâh
yaptırmak istiyorsa Diyanet İşleri Başkanlığının
yönetmeliği gereğince, nikâh yapıldıktan sonra resmî
belgeyle dinî nikâh kıydırmaktadır. Dolayısıyla
Diyanet İşleri Başkanlığından bu konuyla ilgili
bir bilgiyi bulmamız mümkün değildir. Ha, Diyanet İşleri
Başkanlığı böyle bir kayıt yapsın.
diyorsanız o zaman onu ayrı bir başlık altında
konuşmak gerekir. Bu sebeple, Diyanet İşleri
Başkanlığının ancak bu konudaki verdiği
vaazları ve irşat faaliyeti kapsamındaki bilgileri aldım.
Özellikle şunu söylüyor Diyanet İşleri Başkanlığı:
Küçük çocukların ayırt edici ergenlik yaşına gelmeden
evlendirilmesi doğru değildir. Bizim Medeni Kanunumuz bu konuda 17
yaş şartını kabul etmiş. Eğer çok zorunluysa ve
çocuğun, ailenin ciddi bir yararı varsa hâkim kararıyla 17
yaşında evlenmenin önü açılmış. Onun dışında,
evlilik, kural olarak 17 yaşından erken yapılmamaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı da -bu çerçevede
herhangi bir sorumluluğu yoktur- böyle bir kayıt tutmamaktadır.
Suriyeden
gelen vatandaşlarla ilgili, bilhassa eğer bir cinsel istismara maruz
kalmışsa Türkiyedeki sığınmaevlerinden onlar da
yararlanmaktadır. Türkiyedeki Alo 183ten, kadına yapılan
şiddete karşı bu birimden Arapça bilen uzmanlar
görevlendirilmiş, bu uzmanların onlarla iletişim
sağlaması esas alınmış ve bu kişilere
karşı onları yönlendirmek ve onlarla ilgili kayıt tutup
soruşturmalara yardımcı olmak için çalışmalar
yapılmaktadır.
Ülkemizde
AFAD, AFKEN (Afet Geçici Kent Yönetim Sistemi) çerçevesinde, özellikle
kadınların orada kayıtlarının yapılması,
okuryazarlığı, yaşları, kadınların mahalle
muhtarlıklarında ve yönetime katılmasıyla ilgili özel bir
gayret sarf edilmektedir. Biz, Kilisteki Elbeyli ve Öncüpınar
Kamplarını ziyaret ettiğimizde, gerçekten orada
kadınların o süreçlere katıldığını,
çocukların çok güzel bir şekilde eğitimlerini
aldığını, onların devletimizin sağlamış
olduğu bu imkânlardan ciddi manada istifade ettiğini büyük bir
mutlulukla müşahede ettik.
Bu
önergenin, mevcut araştırma komisyonunun görev alanlarına giren
bir konuda ve daha ziyade muhalefetin, maalesef, araştırma
önergesinin amacının dışında her gün yeni bir gündem
çerçevesinde konuşma yapma gayretiyle verildiğini düşünüyorum.
Önergenin sağlıklı bir sonuç
doğurmayacağını, aynı alanda devam eden
çalışmaları baltalayacağını düşünüyorum ve
bu önerge çerçevesinde, devam eden komisyonumuzun çalışmaları
sonuçlanıncaya kadar da bu önergenin reddedilmesini düşünüyorum ve
önergeye ret oyu vereceğimizi bildiriyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özkaya.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Demirel, buyurunuz.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan, hatip
konuşmasında olmayan olayları varmış gibi
gösterdiğimize, bu önergeyi gereksiz yere verdiğimize ve halkı,
insanları suçladığımıza ilişkin sataşmada
bulundu; buna ilişkin söz hakkı talep ediyoruz.
BAŞKAN
Evet.
Kim
konuşacak?
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Filiz Hanım konuşacak.
BAŞKAN
Sayın Kerestecioğlu, bir dakika size kürsüden söz veriyorum.
Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Afyonkarahisar Milletvekili Ali
Özkayanın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın
Hatip, sanıyorum muhalefetin görevini tam algılayamamış
durumdasınız çünkü muhalefet her gün her gündemle ilgili konuşur
ve zaten muhalefetin görevi de budur yani var olan gündemleri ve sizin gündeme
getirmediğiniz şeyleri özellikle konuşmaktır.
Bir
kere, söz ettiğiniz komisyon hiçbir şekilde gündemi bu olan bir
komisyon değildir. Boşanmalar neden oluyor? Ailenin durumunu
güçlendirelim. diye kurulmuş olan bir komisyon, ki biz aslında
şiddetle ilgili, kadına yönelik şiddetle ilgili bir komisyon
kurulmasını önermiştik, buna alternatif olarak kurulan komisyon
bu oldu. Bunun gündemi, kalkıp da Suriyeli genç kızların
şiddete maruz kalması ya da zorla evlendirilmeleri değildir.
Ayrıca, Kilise bir gün gidip gezmekle de siz oraya vâkıf
olamazsınız, hiçbir komisyon üyesi de vâkıf olamaz. Eğer
bunu gerçekten samimiyetle istiyorsanız, vâkıf olmak
istiyorsanız o zaman, aynı zamanda yıllardır oralarda
çalışan gazetecileri ve STKları da o komisyona davet edin,
onları dinleyin, gerçekten bugün gündeme getirdikleri şeyleri görme
şansınız olabilir diye düşünüyorum.
Hele
Suriyedeki medeni kanunun çoklu evliliğe fırsat verdiği için de
böyle şeyler olabileceğini söylemek -yanlış
anlamadıysam bunu böyle ifade ettiniz- çok ciddi talihsiz bir
açıklama diye düşünüyorum çünkü gerçekten, aslında neden bu
değildir. Biz çocuklardan bahsediyoruz; yetişkin kadınlardan da
değil, çocuklardan bahsediyoruz, çocukların özellikle bu duruma maruz
kaldığından bahsediyoruz ve ayrıca kayıtlı olan
göçmenlerin dışında, sizin gidip kamplarda ziyaret
ettiğiniz göçmenlerin dışında Suriyeli o kadar fazla
sayıda insan yaşıyor ki ülkemizde onların kayıt
altında bulunmaları ve neler yaşadıklarına vâkıf
olabilmeniz de mümkün değil. Bu nedenle, konunun ciddiyetle ele
alınması gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Bir komisyonun özellikle o
isimle kurulması gerekiyor. Yani, biz, kilitlemek için falan değil;
aksine, insanların mağduriyetlerini gündeme getirmek için komisyon
kurulmasını talep ediyoruz. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım, 69uncu maddeye göre
BAŞKAN
Sayın Özkaya, buyurun.
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Söylediklerimi farklı söyledi.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Hayır efendim, öyle bir şey olmadı.
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Yani Anlayamadınız, bunu söylemediniz
diye bu şekilde sataştı açıkça.
BAŞKAN
Sataşmadan mı söz istiyordunuz?
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Evet, 69uncu maddeye göre
BAŞKAN
Sayın Özkaya, aslında sataşma yok ancak
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Benimki sataşma kabul edildiğine göre
Sayın Başkanım
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Bir avukat sataşmayı bile tanımlayamıyor
yahu.
BAŞKAN
Peki, buyurun.
İki
dakika da size veriyorum.
2.- Afyonkarahisar
Milletvekili Ali Özkayanın, İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demirin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; işin özü, elbette ki muhalefet her konuyla ilgili
araştırma önergesi verecek, konuşacak, konuşma için gerekçe
sağlayacak; buna bir itirazımız yok ama aynı konuyu bir
kere daha, bir kere daha, biri bitmeden diğerini söylemek doğru
değil. Benim eleştirdiğim bu.
İkincisi:
Eğer biz bir komisyon kuracaksak aynı komisyon da gidecek yine
ilgililere soracak. Biz Kilise gittik, Urfaya gittik, Antalyaya gittik,
Bursaya gittik; Giresun, Ordu, Trabzon, İstanbul, Düzce, Türkiyede
gezmediğimiz
Arkadaşlarımız geçen hafta Almanyaya
gittiler, bu hafta bir başka yere
Yani gidecek komisyon da bir gün
kalacak orada, bir ay kalmayacak. Bu komisyon bir gün kalınca yeni
kuracağımız komisyon bir ay mı kalıp gidecek?
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Gerekirse bir ay da kalır, bir hafta da
kalır.
ALİ
ÖZKAYA (Devamla) - Oradaki sivil toplumun tamamıyla konuştuk,
basın mensuplarının tamamıyla konuştuk, aile
hâkimleriyle konuştuk, jandarmayla konuştuk, polisle konuştuk;
sivil toplumla, sıradan insanlarla, çıktık, sokaktaki halkla
konuştuk, herkesle konuştuk.
Konu
açık: İnsanları ve Kilislileri, oradaki insanları
haksız yere suçluyorsunuz. Gerçekten, ben, Türkiye'nin her yerini gezdim;
Kilisin 93 bin nüfusu var, 127 bin göçmeni barındıran dünyada bu
kadar huzurlu ve bu kadar mutlu başka şehir bulamazsınız.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Her gün bomba patlıyor Sayın Hatip.
ALİ
ÖZKAYA (Devamla) - Bunu gördük. Bu insanları haksız yere
suçlamayı doğru bulmuyoruz.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Kilisliler niye suçlanıyor olsun?
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Siz Kilislileri bombaların hedefi hâline
getirdiniz. Her gün 10 tane roket düşüyor.
ALİ
ÖZKAYA (Devamla) - Yeni komisyon kuracaksınız, farklı bir
komisyonu kurun, farklı bir konuyla kurun, bunu önerin ama aynı
konuyu bir kere daha konuşmanın anlamı yok.
Üçüncüsü:
Efendim, Suriyede bir savaş var. İnsanlar çıkıyor,
geliyor, üzerinde kimlik yok, hiçbir bilgi yok Ben evlendim., Evlenmek
istiyorum. diyor. Benim mevzuatım bu. Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı değil bu insanlar. O insana bir sistem bulmanız
lazım, o Evleniyorum. diyen insanı bir kayıt altına
almanız lazım. Bu kayıt altına
aldığınızda ilgili kişinin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
ÖZKAYA (Devamla) Hiçbir şekilde küçük çocuğun evlendirilmesi asla
söz konusu değil. Küçük çocuk, bizim kabul ettiğimiz
uluslararası sözleşmeler çerçevesinde de Suriyeli bir çocuk 17
yaşından küçük olduğu müddetçe asla evlendirilemez; bu böyledir,
doğrusu budur.
Teşekkür
ederim, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özkaya.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Ben bu Meclisin bir
Milletvekiliyim ve Kilislileri suçlamakla suçlandım, böyle bir niyetim
yok; bu nedenle sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN
Peki, buyurun Sayın Kerestecioğlu, iki dakika söz veriyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Afyonkarahisar Milletvekili Ali
Özkayanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Değerli
milletvekilleri, özellikle son günlerde Kilislilerin başına nereden
geldiği belli olmayan bombalar düşerken Kilislilerin kimleri
suçlayıp kimleri suçlamayacağını herhâlde halkımız
takdir edecektir. Bizim, Kilislileri suçlamak gibi bir niyetimiz yok, zaten
Kilisten sadece bir örnek verdim. Türkiye'nin her tarafına Suriyeliler,
üstelik de kayıtsız olarak yayılmış durumdalar ve
bunları takip etme imkânınız yok. Bu nedenle, özel bir komisyon
kurulması gerekiyor. Bununla ilgili kurulmuş olan bir komisyon yok.
Oradaki insanlar Medeni Kanun değil başka kanun olduğu için
evleniyorlar, böyle istiyorlar. gibi bir şey söz konusu değil.
Buradaki kadınlar çalışamadıklarından,
çalıştıklarında güvenceli
çalışamadıklarından, polise gidemediklerinden,
patronları tarafından tacize uğradıklarından ancak
böyle bir şeyi yapmak zorunda kalıyor olabilirler.
Tekrar
ediyorum: Biz kız çocuklarından bahsediyoruz ve çocukları
korumak en önemli, en birincil görevimizdir. Bu, Suriyeliler için de böyledir,
Türkiyeliler için de böyledir. Bu nedenle, bu komisyonun kurulmasını
istediğimizi bir kez daha ifade ediyoruz. Kilisleri özellikle suçlamak ya
da onları karalamak gibi bir niyetimiz asla yok.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kerestecioğlu.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Tutanaklara geçmesi bakımından söylüyorum:
Saat 15.00te Genel Kurul başladı, saat 17.30, an itibarıyla
Genel Kurulda hiçbir Hükûmet üyesi bulunmadı. Kiliste yaşanan,
tasvip edilmeyen bir olayla ilgili Hükûmetin vermesi gereken cevapları
tabii, hakkıdır, her milletvekili her konuda her şeyi söyler-
Afyon milletvekilimiz veriyor. Kilis milletvekilinin de bu konuda cevap verme
şeyi yok aslında. Bu Hükûmet nerede onu merak ediyorum. Tekrar
soruyorum: Hükûmet nerede?
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Burada, burada.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Hükûmet nerede? Bunu kayıtlara geçirmek istedim,
bunun için söz aldım.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Altay.
Çağrınızı
yaptınız, umarım, Hükûmetten yetkili bir bakan
arkadaşımız buraya gelir ve bilgilendirme yapar.
VIII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve
arkadaşları tarafından, Türkiyeye
sığınmış Suriyeli kız çocuklarının
erken yaşta ve ikinci eş olarak evlendirilmelerinin araştırılması
ile önlenmesi amacıyla 12/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ikinci
konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Nurhayat Altaca
Kayışoğlu.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika Sayın Kayışoğlu.
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, ben de öncelikle, dün Diyarbakır Hanide jandarma
karakoluna gerçekleştirilen saldırı nedeniyle şehit olan
bütün askerlerimizin ailelerine başsağlığı diliyorum,
yaralılara da acil şifalar diliyorum ve umarım artık son
olur diyorum.
Halkların
Demokratik Partisi Grubunun, Suriyeli kız çocuklarının erken
yaşta evlendirilmesi ve ikinci eş olarak evlendirilmelerine dair
araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, Mart 2016da ECPATın Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliğinin verilerine dayanarak
açıklamış olduğu rapora göre Suriyeli çocukların yüzde
4,5i erken yaşta, çocuk yaşta evlendiriliyor. Aileler, kamplarda
taciz ve tecavüze uğramasından çekindikleri için veya fuhşa
sürüklenmelerinin önüne geçmek için bazen bir kurtuluş yolu olarak
bunları evlendirme yoluna gidiyorlar maalesef. Aslında evlendirme de
değil; 2 bin, 3 bin liraya bu çocukların satılması demek
daha doğru olur.
Savaştan
mağdur olanlar mülteci olarak gittikleri ülkelerde, maalesef, ekonomik
olarak, cinsel olarak, emek olarak bir kez daha sömürülüyorlar ve mağdur
ediliyorlar. Örneğin kirasını ödeyemeyen -ki mültecilerin
artması nedeniyle, biliyorsunuz, kiralar artıyor bazı
bölgelerde- Suriyelilere Kızını ver, ödeşelim. deniliyor
veya evlerde en ufak tartışma yaşandığında
erkekler kadınlara Git evden, nasıl olsa bana Suriyeli çok.
diyorlar ve kız çocukları bir mal olarak görülüp, alınıp
satılıyor ve bu da doğal karşılanıyor.
Cumhuriyetin
nimetleri olan toprak reformunu, aydınlanma devrimini tamamlayamamış
bu topraklarda, Hükûmetin, ahlakı, maneviyatı,
insanlığı sadece din eğitimine sığdırmaya
çalışmasının yanlışlığının
bedelini, maalesef, bu topraklarda yaşayan herkes ödüyor.
Değerli
milletvekilleri, bakın, yine, Şubat 2015te, Türkiye Barolar Birliği
bölgeye giderek mültecilerle ilgili bir araştırma yapıp rapor
yayınlamıştı ve burada, kız çocuklarının
evlendirilmesiyle ilgili bilgiler var.
Buna
göre, Urfada yapılan ziyaretlerde, Suriyeli kadınların ikinci
eş olarak alındıkları belirtiliyor ve somut olarak da
heyetin tanıklık ettiği durumlar tespit ediliyor ve buna göre
deniliyor ki:
1)
Suriyeli kız çocukları imam nikâhıyla evlendiriliyor ve bu
nedenle çok sorun yaşıyorlar.
2)
Bu evlilikler nedeniyle aile birliği bozuluyor ve aile içi şiddet
yaygınlaşıyor, çünkü kadınlar kuma istemiyorlar, ikinci
eş istemiyorlar ve bu, bir sorun olarak tekrar aile içine dönüyor. Yani
sorunun bir boyutu küçük kız çocukları, diğer boyutu yine
ülkemizde yaşayan kadınlar.
3)
İmam nikâhlı kız çocuklarının hiçbir sosyal güvenceleri
yok, kanuni hakları yok ve bir süre sonra türlü bahanelerle sokağa
atılıyorlar.
4)
Sokağa atılan bu kız çocukları kötü emelli insanların
eline düşüyor ve fuhşa sürükleniyorlar.
5)
Kız çocukları evden atılınca, suç örgütlerinin ve insan
ticareti yapan kötü emelli kişilerin ellerine düşüyorlar.
Bunlar
Türkiye Barolar Birliğinin raporunda yer alıyor.
İkinci,
üçüncü, hatta bazen dördüncü eş olarak evlendirilen bu kız
çocuklarının sömürüsüne evlilik denilse de aslında, bu,
gerçekte cinsel sömürü amaçlı çocuk ticaretidir.
Biraz
önce AKPli hatip dedi ki: Kilise gittik, sorduk, soruşturduk, ikinci
evlilikler yok. Ben de Türkiye Barolar Birliğinin bu raporunu kendisine
sunuyorum, Barolar Birliğinden temin edebilir. Biraz önce Haluk Vekilimle
de konuştuk, o da geçenlerde Urfadaydı. Urfada son üç yılda
dosya sayısı oldukça artmış, 300 bin derdest dosya var ve
boşanma davaları eskiye nazaran son üç yılda bütün bu
dosyaların yüzde 13üne tekabül ediyor. Bu boşanma
davalarının artmasının nedeni de bu küçük yaştaki
kız çocuklarının ikinci eş olarak
alınmasıdır.
Bunlarla
mücadele etmek için sadece ve sadece insan olmak yeterlidir çünkü insan olan
herkesin başına aynı şey gelebilir. Hele hele dış
politikada böyle beceriksiz yönetimlerin olduğu ülkelerde bu ihtimal çok
daha yüksektir.
Biliyorsunuz,
Suriyeli bir bilim adamının hikâyesi var, tekrar
hatırlatayım size. Ünlü bir profesör, Suriyede, kendi çizdiği
bir sitede, rengârenk evlerde ailesiyle yaşıyor. Çok
başarılı çocukları var, yüksek bir geliri var, kimseyle
sorunu yok ve bir gece evlerine füze isabet ediyor, ailesini,
çocuklarını, malını mülkünü, her şeyini kaybediyor.
Bir mucit kendisi aynı zamanda. İstanbulda, kirasını
ödeyemez bir şekilde, kanserli bir şekilde
Onunla
taşınıyoruz. Yani evleriniz olabilir, arabalarınız
olabilir, mutlu aile yaşantınız olabilir, çocuklarınız
olabilir, mutlu olabilirler ama bir gecede, Esadın Esed olduğu gibi,
her şeyinizi kaybedebilirsiniz, aynı duruma düşebilirsiniz.
İşte o yüzden kendinizi onların yerine koyun. Çocuklarınızı,
Allah korusun ama, o kız çocuklarının yerine koyun. Manavda bir
meyve gibi sıralanıp satılan kız çocukları için ne
yapabileceğimizi, bütün siyasi görüşlerimizi bir tarafa
bırakarak yeniden değerlendirelim diyorum.
Suriyeli
kız çocuklarının pazarlandığı bir video var,
biliyorsunuz. Divanda oturmuş kız çocukları, alıcı
geliyor ve soruyor: Kaç yaşında? Satıcı da
-istismarcı- diyor ki: 17sini yeni bitirdi. İstanbula gelmek
ister mi? diye bir de nezaket gösteriyor kendince! Satıcı hepsinin adına
cevap veriyor Hepsi İstanbula gelmek ister. diyor. Böyle görüntülerle
maalesef karşılaşıyoruz.
Evet,
12-16 yaş arası fıstık, 17-20 yaş arası kiraz, sonra
elma, kavun gibi meyve adları veriliyor bu kız çocuklarına,
kadınlara ve satılıyorlar maalesef. Yıl 2016,
çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmayı amaç edinmiş
Türkiye Cumhuriyeti topraklarında Orta Çağ pazarlıkları
sürüp gidiyor. Bu utanç her ne kadar iktidarın olsa da biz o çocuklar
için, çözüm üretmek için bu sorumluluğu üstlenmeye ve birlikte çözüm
üretmeye hazırız.
Virginia
Woolf diyor ki: Bir kadın olarak ülkem yok. Bir kadın olarak bir
ülkem olsun istemiyorum. Bir kadın olarak bütün dünya benim ülkem. Ben de
diyorum ki: Kadınların ve çocukların ülkesi yapalım bütün
dünyayı ve bu adımı buradan atarak başlayalım.
Evet,
biraz önce yine AKPli hatip dedi ki: 183 Şiddet Hattında Arapça
bilenler var. Ama biz biliyoruz ki Suriyeli kadınlar için, şiddete
uğrayan kadınlar için o hat arandığında cevap aynen
şöyle oluyor: O, kadın değil ki, mülteci bayan.
Bakış açısı maalesef bu.
Yaşanan
bu gerçekler şunu gösteriyor: Suriyelilere kapıları açtık,
evet, çok da gösteriş yaptık ama insanlara
açtığımız bu kapılar savaşın
yarattığı tahribatı önlemiyor, maalesef onların
buralarda da sömürülmelerine, daha çok tahribat yaşamalarına sebep
oluyor.
Sunay
Akının bir şiiriyle bitirmek istiyorum, şöyle diyor:
Yoksul
bir çocuk görsem
Yağmur
altında üşüyen,
Köprü
olmak geçer
Hiç
değilse içimden.
Biz
de bu yıkımı önleyemedik, yanlış politikalarla
vesaire. Gerçekten, bu çocukların, kız çocuklarının, o
insanların birçok mağduriyet yaşamasına sebebiyet verdik
ama en azından onlara köprü olabiliriz ve biraz önce söylendiği gibi
İkinci eş olma hadisesi yok. deniyor ya, onları
araştıralım; gidelim, bakalım, yerinde görelim,
raporları yeniden inceleyelim ve o araştırma sonucunda bu
hadiselerin yaşanıp yaşanmadığını
değerlendirip birlikte çözüm üretelim diyorum. Çünkü, bunun için,
dediğim gibi, hepimizin bu durumlarla karşılaşma ihtimali
var. Dünyada bazı insanlar dünyada yaşanan bütün acılardan
kendilerini sorumlu hissediyorlar ama bazı insanlar var ki o acılara
sebebiyet verdikleri hâlde hiçbir sorumluluk hissetmiyorlar.
Hepinize
sesleniyorum: Vicdanı olan herkes, yaşanan her acıdan kendini
sorumlu hissetmeli ve çözüm üretmek için çalışmalıdır
diyorum.
Teşekkürler.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederiz Sayın Kayışoğlu.
Grup
önerisinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı İstanbul
Milletvekili Sayın Tülay Kaynarca.
Süreniz
on dakika Sayın Kaynarca.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhine söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
bu hafta Kutlu Doğum Haftası. Bu nedenle, Peygamber Efendimiz
(SAV)in o güzel ahlakıyla ahlaklanmayı diliyor ve Kutlu Doğum
Haftasını tebrik ediyorum.
Aynı
zamanda, yine bir acıyla sarsıldık. Diyarbakır Hanideki
hain saldırıda şehit olan askerlerimize Allahtan rahmet
diliyorum. Yaralılarımız var, acil şifalar diliyorum. Ve bu
hain saldırıyı, terörü lanetliyorum. Milletimizin başı
sağ olsun diyorum.
Değerli
milletvekilleri, HDP grup önerisi aleyhinde söz aldığımı
ifade etmiştim. Afyonkarahisar Milletvekilimiz Sayın Ali Özkaya bu konuda
hem teknik hem hukuki ayrıntılarla bilgi aktardılar.
Dolayısıyla, tekrar ayrıntıya ve tekrara girmemek
adına, zamanı değerli kullanmak adına o
başlıklara yeniden girmeyeceğim ama şunu özellikle
belirtmek istiyorum: Ailenin bütünlüğünün korunması ve boşanma
olaylarının araştırılması, ailenin
güçlendirilmesiyle ilgili komisyonun üyesi olarak, o bölgede, hem Kiliste hem
Urfada hem Karadenizde hem İç Anadoluda birçok noktayı bu anlamda
gezerek, kolluk güçleri, aileyle ilgili mahkemeler, avukatlar, sivil toplum
kuruluşları, değerli basın mensuplarının
olduğu, her birinin yer aldığı bu
çalışmaları gözlemlemiş biri olarak da bunu ifade ediyorum
ki bu çalışalar Meclis bünyesinde gerçekleştiriliyor.
Dolayısıyla, bugün, bu hafta önemli bir kanunu da görüşeceğiz.
Temel kanun içerisinde 65 yaşı aşmış olan âciz ve
muhtaç yaşlılarımıza maaş bağlanması, 15 bin
polis alımı, yine sosyal çalışmacı, denetmen
alımıyla ilgili kanunun birinci bölümünün 6ncı maddesindeydik.
Bu hafta inşallah onun çalışılmasını öngörüyoruz.
Bu anlamda, HDPnin grup önerisindeki hassasiyete
katıldığımı ifade ederek, bu haftaki gündemin özeline
dikkat çekerek
Nitekim, şunu belirtmem lazım: Elli altmış
yıldır bizim insanımız, milletimiz özlemle, heyecanla
Avrupaya vizesiz geçişle ilgili bu süreci bekliyor.
Dolayısıyla, mayısa kadar uluslararası sözleşmelerle
birlikte 12 kanunu çıkaracağız ve ben inanıyorum ki
muhalefet partileri de verecekleri görüş ve katkılarla bu
değerli kanunların çıkarılmasına önemli katkılar
sunacaklardır.
Bu
duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaynarca.
Sayın
milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisini
oylarınıza
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, öneri
kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım:
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve arkadaşları
tarafından, Doğu Karadeniz Bölgesinde yapılan çay üretiminin
sorunlarının araştırılması, bu kapsamda
politikaların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 27/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
12/4/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 12/4/2016 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul
Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve arkadaşları tarafından
Doğu Karadeniz Bölgesinde yapılan çay üretiminin
sorunlarının araştırılması, bu kapsamda
politikaların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 27/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin (256 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12/4/2016 Salı günlü
birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk konuşmacı
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu.
Sayın
Bekaroğlu, süreniz on dakika.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün ülkemizin önemli bir konusunu görüşmek üzere,
vermiş olduğumuz önerge üzerinde konuşmak üzere grubum
adına söz aldım.
Bilindiği
gibi, başta Rize olmak üzere, Trabzon, Artvin ve Giresunda 770 bin dekar
alanda yaş çay üretimi yapılmaktadır. Yaklaşık olarak
1 milyon ile 1 milyon 300 bin ton arasında yaş çay üretiliyor,
yaş çaydan da 250-260 bin ton kuru çay üretiliyor. 210 bin aile bölgede
yaş çay tarımıyla uğraşıyor ve bu
insanların, bu ailelerin tek geçim kaynağı hemen hemen
çaydır, çaydan başka bir geçim kaynağı yoktur. Bölge
ekonomisine büyük bir katkı sağlıyor bu yaş çay üretimi ve
daha sonra yapılan kuru çay üretimi. 5-6 milyar civarında Türkiye
ekonomisine katkı sağlıyor. Bölgeye, yaş çay
dolayısıyla 2 milyar TL civarında para giriyor. Bu çaylar
ÇAYKURa ait 46 tane çay fabrikasında işleniyor ve yüzde 55i devlet
tarafından ÇAYKURda işleniyor, kalan yüzde 45i ise özel sektör
tarafından işleniyor.
Şimdi,
dönemin Başbakanı Rizeli Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir çay
sezonu öncesi Rizeye gelmiş ve demiş ki: Biz, ÇAYKURla ilgili
ödemeleri yapıyoruz. Çayı alıyoruz bu ay, ay sonunda da, gelecek
ay da ödemeyi yapıyoruz ama özele karışmayız. Yani demek
istiyor ki -şu anda da durum budur- biz çayın yüzde 50sini, 55sini
alıyoruz, işliyoruz, parasını da ödüyoruz müstahsile ama
yüzde 45ine karışmayız. İş böyle değil
değerli arkadaşlarım. Bölgede devletin izniyle çay
tarımı yapılıyor. Devletin izniyle tarla açabiliyorsunuz ve
işleyebiliyorsunuz. Dolayısıyla, siz Evet, bunu özel sektör
alıyor, o ne yaparsa yapsın, serbest ticarettir. filan diyemezsiniz.
Bakın,
durum şöyle: Doğu Karadeniz Bölgesinde, evet, geçen sene 1 lira 70
kuruş verdi devlet fakat özel sektör 1 lira 30 kuruşa, 1 lira 40
kuruşa çay aldı ve enteresan bir şekilde, bu
aldığı çayın bedelini ne zaman ödeyeceği, nasıl
ödeyeceği, parayla mı ödeyeceği yoksa kuru çayla mı
ödeyeceği, bunların hiçbiri belli değil. Herhangi bir sorun
olduğu zaman da özel sektörle aranızda herhangi bir anlaşma
yoktur, çay karnesi diye bir pusula verir elinize; onun altında da ince
harflerle Bir anlaşmazlık durumunda İstanbul mahkemeleri
sorumludur. diye de yazılıdır.
Ayrıca,
bölgede özel sektörün çay alabilmesi için her sezon ÇAYKURun
uygulamış olduğu kota yani o sürgünde dönüm başına
vereceği çay, yine günlük kontenjanlar mevcuttur. Bu sebepten dolayı
çayı toplayıp fabrikaya teslim etmek neredeyse bir işkence
durumuna gelmiştir.
Bölgenin
tek geçim kaynağı dedim ama artık geçim olmaktan çıktı
çünkü araziler bölünmüştür. Aile başına 3-5 dönüm çaylık
vardır ve bu çaylıkla da geçinmek zaten mümkün değildir.
Bölgede
başka bir iş alanı da yoktur; çay fabrikalarının
dışında herhangi bir fabrika, sanayi yoktur. Çay
fabrikaları da otomasyona geçmiştir, eskiden 1.000 kişinin
yaptığı işi şimdi 30 kişi yapmaktadır. Başka
sanayi yok. Turizm filan denir ama turizmle ilgili de herhangi bir altyapı
yatırımı olmadığı gibi, bölge turizmi için son
derece önemli olan dereler HESlerle, yaylalar, vadiler de yeşil yol
hikâyesiyle bitirilme noktasına gelmiştir. Bir organik çay gayreti
vardır ama o da maalesef, kimyasal gübre lobileri tarafından sürekli
şekilde engellenmektedir.
Tabii,
bölgede hiçbir şey yapılmadı, Rizede hiçbir yapılmadı
anlamında söylemiyorum, bazı şeyler yapıldı, yollar
yapıldı mesela. Ovit Tüneli açılacak, güneye bağlanacak
Rize, bunlar güzel ama üretim yok. Köylerde insan kalmadı, bu yollarda
taşınan mal da yok, ticaret de yok. Dolayısıyla,
insanların neyle geçineceği sorusu ortada duruyor.
Rize
boşalıyor yani Rize boşaldığı gibi Trabzon,
Artvin, Gümüşhane, Giresun, o bölgeler bütünüyle boşalıyor. Ne
olacak bu insanlar? Büyükşehirlere geliyor. Peki, büyükşehirlerde bu
insanlar nasıl yaşayacak? İstanbulun taşı
toprağının altın olmadığını artık
herkes biliyor. Peki, bu insanların, bu kadar büyük kalabalıkların
büyük şehirlerde yaşaması için, işte trafik, altyapı,
bunlarla ilgili sorulara cevap verilmiş midir? Verilmemiştir. Peki,
nasıl olacak bu iş? Bu iş esasen şöyle olacak değerli
arkadaşlarım: Bu insanlar doğdukları yerde doyabilmeliler,
burada yaşamlarını sürdürebilmeliler. İşte, biz, bölge
için, özellikle Rize, Artvin ve Trabzon için, insanların
doğdukları yerde refaha ulaşabilmeleri, orada insanca
yaşayabilmeleri, çoluk çocuğunun geçimini sağlayabilmeleri için
bölgenin en temel geçim kaynağı olan çayın
araştırılması, sorunlarının tespit edilmesi,
tedbirlerin alınması üzere bir çay araştırma önergesi
verdik ve bu önergeye burada destek bekliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bölgede çayla ilgili bütün sorunlar çözülse bile, arazinin
bölünmesi dolayısıyla orada yaşayan insanların geçimlerini
sadece çayla sürdürmesi mümkün değil. O nedenle, bu bölgenin
sorunlarının bir bütün olarak ele alınması gerekiyor.
Çay
en iyi şekilde nasıl değerlendirilebilir ve çayla beraber
başka neler yapılabilir? Mesela, çayla beraber ele alınacak
önemli bir konu -ki ÇAYKUR bu konuyu destekliyor ama biraz evvel ifade ettim,
bir daha söylüyorum, kimyasal gübre lobileri tarafından bu engelleniyor-
örneğin, organik çay meselesi. Organik çay, bölgeyi bütünüyle
kurtarabilir. Organik çay, sadece bölgeyi, bölge toprağını
kurtarmaz, bölgedeki turizmin gelişmesine de katkı sağlar. Çünkü
yıllardan beri, elli seneden beri kullanılmakta olan kimyasal
gübreler bölgenin toprağını toprak olmaktan
çıkarmış dolayısıyla oranın geleneksel ürünleri
artık yetişmiyor. Bu Doğu Karadenize turist deniz için
gelmeyecektir, yaylalar için gelecektir, vadiler için gelecektir ve oradaki
tatları tatmak için gelecektir. Bunun olabilmesi için de
toprağın kurtarılabilmesi gerekiyor. Organik çayın önündeki
engeller neler? Niçin organik çay bir türlü geliştirilemiyor?
Bunların araştırılması gerekiyor.
Önemli
bir konu var değerli milletvekilleri. Çayla ilgili değişik
dönemlerde değişik kanunlar çıkmıştır. Bunlar
1924te başlamış ve günümüze kadar gelmiştir. En son,
1984te çıkan bir kanunla, düzenlemeyle çayda tekel
kaldırılmıştır, özel sektörün de çay işletmesine
izin verilmiştir ama bu konularla ilgili herhangi bir düzenleme
yapılmamıştır. Şimdi, bir çay kanunu
çıkarılmaya çalışılıyor ve bölgede, özellikle
Rizede insanlar çok büyük endişe altındalar çünkü bu çay kanunu
kapalı kapılar arkasında kotarılıyor. Sayın Bakan
Rizeye geldi ama kapalı kapılar arkasındaydı, sivil toplum
örgütleriyle görüşmedi, muhalefeti yanına
yanaştırmadı, medyayı yanına
yanaştırmadı. Ne yapıyorsunuz bu çay kanunuyla çok merak
ediyoruz. Bizim endişemiz o dur ki, aldığımız duyumlar
da öyle, daha evvel hazırlanan taslaklar da göstermektedir ki bir çay
piyasası kurulu oluşturulmaya çalışılıyor.
Şimdi, çay piyasası kurulu dediğimiz zaman Tütün Piyasası
Kurulu, Şeker Piyasası Kurulunu hatırlıyoruz. Şeker
Piyasası Kurulundan sonra, Tütün Piyasası Kurulundan sonra
Türkiye'nin tütüncülüğü ve şekerciliğinin bittiğini
biliyorsunuz değerli arkadaşlarım. Evet ÇAYKURu
özelleştirmeyeceğiz. diyorlar ama bu kurula bağlayacaklar.
Bölge insanı, Rizeliler buna büyük bir endişe olarak bakıyorlar.
Çay özelleştirilemez değerli arkadaşlarım, çayın
özelleştirilmesi, ÇAYKURun özelleştirilmesi bölgenin bitmesi
demektir. Şu anda insanlar orada ekmek yiyorlarsa, yemek yiyorlarsa ya çay
üreticisi çay üretiyor ondan dolayı yiyor ya çay fabrikasında
çalışıyor ya da çaydan emekli olmuştur değerli
arkadaşlarım. Eğer bu olmazsa, Şeker Piyasası Kurulu
gibi bir çay piyasası kurulu çıkarılır ve çay bitirilirse
oradaki insanların orada yaşaması mümkün değil çünkü
başka herhangi bir şey yoktur.
Uzun
yıllardan beri bize şunu anlatmaktadırlar: Sizin
çayınız kalitesizdir, çok pahalıya üretiyorsunuz, üretmenize
gerek yok. Özallı yıllardan beri bu geliyor, üretmenize gerek yok,
çok ucuz bir şekilde satarız. Evet, amaç budur. Bakınız,
Türkiye kuru çay tüketimi konusunda dünyanın 1 numaralı ülkesidir.
Türkiyede yılda 300 bin ton, belki
de biraz daha fazla çay pazarı var ve dünya çay tekelleri buna gözlerini
dikmiş durumdadır. O sebepten dolayı bize Çay üretmeyin, çay
üretmenize gerek yok, bu çayı siz 2 dolara mal ediyorsunuz, biz size 70
sente, 80 sente, 1 dolara veririz ve üretmeyin. diyorlar.
Değerli
milletvekilleri, konuştuğumuz konu sadece Rize ve çaydan ibaret
değildir, 1 milyon 250 bin, 1 milyon 300 bin insanın o bölgede
geçimiyle ilgili bir konuyu konuşuyoruz. Dolayısıyla, siz
dışarıdan çay alarak, dünya çay tekellerine orayı
bırakarak bir yere gidemezsiniz.
Başka
önemli bir konu var. Elbette çayla ilgili bir düzenleme yapılması
gerekiyor, çay kanununa da ihtiyaç var ama bu kanunda, özel sektöre
verdiğimiz çaylarda yetkili mahkemeler İstanbuldadır demeyi
engellemek gerekiyor. Özel sektörün özellikle gerçekten namuslu
olanlarının gerektiği gibi ticaret yapması, insanların
haklarını gasbetmeyecek tedbirler alınması gerekiyor.
Rize
bütünüyle, turizmiyle, sanayisiyle, denizciliğiyle bir bütün olarak ele
alınmalı, tedbirler de ona göre alınmalıdır diyorum ve
önergeye destek bekliyorum.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.
Önerinin
aleyhinde ilk konuşmacı Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika Sayın Usta.
ERHAN
USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Doğu Karadeniz Bölgesinde
yaş çay üretiminin sorunlarının
araştırılması, politika ve tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına yönelik
CHP grup önerisi üzerine MHP Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Geçen
hafta mübarek üç aylara girdik. Cenab-ı Allahtan recep ve şaban
aylarını bize mübarek kılmasını ve bizi ramazana
ulaştırmasını niyaz ediyorum.
Bu
hafta içerisinde Kutlu Doğum Haftası başlıyor.
Kâinatın efendisine binlerce salatüselam olsun. Onun hatırına
Cenab-ı Allah milletimizi korusun.
Yine,
şehitlerimiz ve yaralılarımız var maalesef. Diyarbakır
Hanide dün gece kahpece bir saldırı sonucu 3 şehit ve 38i
asker 46 yaralı var. Şehitlerimize Cenab-ı Allahtan rahmet,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Milletimizin
başı sağ olsun.
Şimdi,
ben, çaya geçmeden önce, çok kısa bir şekilde, ülkemizin genelinde
tarımsal üretime yönelik birkaç sorunu ve konuyu sizinle paylaşmak
istiyorum.
Bir
defa, tarımın genelinde verimliliğin çok düşük
olduğunu biliyoruz. Bunun temelinde de işletmelerde ölçeğin
düşük olması, sermaye kullanımının ve makinezasyonun
düşük olması, bilinçsiz gübre kullanımı, sulama
imkânlarının yetersizliği bunların başında
gelmektedir. Bunların sonucunda da tarımda düşük bir büyüme
vardır. Aslında yıllardır ülkemiz tarımda fazla
verirken, dış ticarette fazla verirken son yıllarda
dış ticarette, tarımsal üretim dış ticaretinde
açık vermeye başladık. Maalesef, bu da tarımdaki
yapısal sorunların üzerine gidilecek kararların
alınmamasından kaynaklanmaktadır.
Şimdi,
çay üretimi deyince tabii, Doğu Karadeniz akla geliyor. Özellikle, 5 tane
ilimiz var burada, tabii, önemli ölçüde Rize baskın olmakla birlikte
Artvin, Giresun, Trabzon ve Orduda çay üretimi yapılmaktadır.
Şimdi,
önce, genel olarak Karadenizin nüfus yapısı ve üretim
yapısı nasıl gelişiyor, ona ilişkin birkaç göstergeyi
sizlerle paylaşmak istiyorum. Artvinde en son, 2015 yılında
nüfus binde 7,7 gerilemiş yani Artvinin nüfusu azalıyor
arkadaşlar. Yine, Giresunun nüfusu aynı oranda, binde 7,7
gerilemiş. Türkiye genelinde nüfus binde 13,4 oranında artarken,
bakın, Artvinde, Giresunda binde 7,7 oranında nüfus geriliyor.
Rizede nüfus binde 2,4 oranında geriliyor. Trabzon ve Orduda ise Türkiye
ortalamasının çok altında bir miktar pozitif artış
var.
Göç
açısından baktığımızda, Doğu Karadeniz göç
veriyor. Peki, Karadenizin Türkiye üretimi içerisindeki payı nasıl
gelişmiştir? diye baktığımızda -çok teknik
detaylara boğmayacağım sizi ama- 2007-2011 verilerine
bakıyorum, burada, toplamda, bütün üretimde örneğin, Doğu
Karadenizin payı 2007 yılında yüzde 2,6 iken, bu oran birkaç yıl
sabit gidiyor, 2011 yılında yüzde 2,4e düşüyor; yeni veri
açıklanmadı, büyük ihtimal, bu biraz daha aşağıya
geldi çünkü Karadeniz ürünlerinde fiyatlarda gerileme var.
Tarım
katma değeri açısından baktığımızda,
bakın, beş yılda yüzde 4,5ten yüzde 3,4e geriliyor. Yani,
Doğu Karadenizin Türkiye üretimi içerisinde hem toplam olarak yani
tarım sanayisi hizmetleri olarak hem de özelde tarım olarak
payının düştüğünü görüyoruz, üretimin Doğu
Karadenizde azaldığını görüyoruz.
Şimdi,
çay üretimine ilişkin bilgileri arkadaşlar da paylaştılar.
770 bin dekar alanda çay üretimi yapıyoruz. 1,3 milyon ton bizim çay
üretimimiz var, yaş çay üretimimiz. Türkiye'nin aslında çay tüketimi
300 bin ton civarında, çay üretimi de 262 bin ton civarında.
Yaklaşık 2 milyarın üzerinde bir çay satış
hasılatından bahsediyoruz. 210 bin aile, 1 milyona yakın nüfus
da çayla geçimini sağlamakta. Fakat baktığımızda,
aslında, bu kadar önemli bir kitleyi ilgilendirmesine rağmen çay
alım fiyatlarının istikrarsız olduğunu, özellikle,
özel sektörde çok düşük fiyatla çay alımlarının
yapıldığını görüyoruz. Örgütlü olmayan çay üreticisi
de çay işletmecileri karşısında güçsüz
kalmıştır. Çayın getirisi önemli oranda
azaldığı için -azalmıştır- üretici hem ürününü
satmakta zorlanmakta hem de parasını tahsil etmekte
zorlanmaktadır. Stoklar gereğinden fazladır, tanıtım
ve ihracat yetersizdir, sanayici önünü görememekte, karamsar ve moralsiz bir
hâldedir, üretici de büyük mağduriyet yaşamaktadır.
Ama
çayda en önemli alan, en önemli sorun kaçakçılıktır.
Aslında, Türkiyeye çok ciddi miktarda kaçak çay gelmektedir. Özellikle
İran üzerinden geldiği ifade edilmektedir ve kalitesizdir, hijyen
koşulları açısından son derece sorunludur bu kaçak çaylar
ve bu kaçak çaylar sonucunda, aslında, Türk çiftçisi ve Türk sanayicisi de
mağdur olmaktadır. Dolayısıyla, bu kaçağa ilişkin
-birazdan benim önerilerim olacak- ciddi ölçüde tedbir alınması
gerekmektedir.
Şimdi,
çayın biraz daha detaylarına geleceğiz ama Karadeniz
açısından önemli olan diğer bir ürün fındık.
Fındığı daha önce burada konuştuk, biliyorsunuz,
maalesef, fındık üreticisi Türkiyede iki tane yabancı
şirketin insafına terk edilmiştir ve fındık üreticisi
de mağdur edilmektedir. Şimdi, çayda mağduriyet var,
fındıkta mağduriyet var, alternatif ürün politikası
maalesef yeterince çalıştırılamamış, sonuç
alınamamıştır, Karadenizin turizm potansiyeli harekete
geçirilememiştir; tam tersine, doğayı tahrip edecek
yatırımlara müsaade edilmektedir, sanayi zaten Karadenizde yoktur;
peki, Karadeniz halkı ne yapacaktır, Karadeniz halkı nasıl
geçinecektir? Bunlara karşı, Karadeniz için hassas olan ürünlerde
özellikle, madem sanayiyi geliştiremiyoruz, turizmle ilgili yeteri kadar
bir şeyler yapamıyoruz, hiç olmazsa var olan ürünlerle ilgili,
üretimi artıracak, üretimin kalitesini artıracak tedbirlerin alınması
gerekmektedir.
Benim
bu bağlamda, çayla ilgili olarak birkaç önerim olacak, onları
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir defa, çayda -biliyorsunuz-
alıcı yarı yarıya, yarısını ÇAYKUR
alıyor, yarısını da özel sektör firmaları alıyor.
Dolayısıyla, burada, bir defa, özel-kamu ayrımı yapılmaksızın
çay sektörüne bir bütün olarak bakılmalı, sorunlara getirilen çözüm
önerileri de bu bakış açısıyla ortaya
konulmalıdır.
Kalitenin
değerini bulduğu bir sistem oluşturulmalıdır yani
kalitenin değerini bulduğu ve kalitenin de tabii ki artırıldığı.
Alıcı ile satıcının bir araya geldiği, kaliteli
ürünün fiyat olarak karşılığını bulduğu, hem
müstahsil hem sanayici hem de devletin memnun kaldığı bir çay
borsası sistemi kurulmalıdır. Üreticilerimizin refah
payını da dikkate alan bir fiyat belirlenmelidir. Çay
alımlarının, ürün kalite kaybına uğramadan ve
üreticiler mağdur edilmeden yapılması büyük önem arz etmektedir.
Çayda
uygulanmakta olan kota miktarı ile ÇAYKURun işleme kapasitesi
artırılmalıdır.
Yaşlanmış
çay bahçeleri bir program dâhilinde üstün verim ve kaliteye sahip
çeşitlerle vakit geçirilmeden yenilenmelidir.
Organik
çay üretimine gereken önem verilmelidir. Kimyasal gübrenin terk edilerek yerine
organik veya yarı organik gübreye geçilmelidir.
Çay
kanunu çalışmalarında tüm tarafların görüşleri
alınmalı, fikir birliği sağlanmalıdır.
Çay
üreticisinin güvencesi de ÇAYKURdur. Bu nedenle, ÇAYKUR daha verimli
çalıştırılmalı, siyasi etkilerin
dışında tutulmalıdır.
Çay
kalitesini artırıcı önlemler alınmalıdır, devlet
AR-GE için bu alanda para harcamalıdır, çayda verimlilik
artırılmalıdır, ürün çeşitliliğinin de
artırılması gerekmektedir. Siyah çayın yanı sıra
yeşil çay, altın çay, beyaz çay, çay pudrası, çay kremi gibi
birçok ürünün üretilerek farklı ürün yelpazesiyle pazarda yer edinilmesi
büyük önem taşımaktadır.
Çay
millî bir üründür esasında. Millî ürün konumundaki bu çaya diğer çay
ülkelerinde olduğu gibi yüksek miktarda destek sağlanması
gerekmektedir, sektöre de bu anlamda rekabet gücü kazandırılması
mümkün olabilecektir.
Çayda
katma değer vergisi oranının diğer tarımsal sanayi
ürünlerinde olduğu gibi yüzde 1e düşürülmesi mutlaka
gerçekleştirilmelidir çünkü fiyatları içeride bir miktar daha
rahatlatacak önemli bir tedbir olacağını düşünüyoruz bunun.
Kaçak
çayın önemli bir sorun olduğunu söylemiştik. Bunun önlenmesi
gerekmektedir. Özellikle çay kaçakçılığı organize suç
kapsamına alınmalıdır. Çay kaçakçılarına
caydırıcı cezalar verilmesi gerekmektedir.
Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 30un üzerinde paketleme tesisi
olduğu bilinmektedir. Çay kaçakçılığı da yoğun
olarak bu bölgeden bu şekilde gelmektedir, İran üzerinden
gelmektedir. Çay kaçakçılığının yoğun olduğu
bu bölgelerdeki paketleme tesislerinin de daha sıkı denetlenmesi
gerekmektedir.
İthal
çay nakliyesinde kullanılan belgelerin süreli olması gerekmektedir.
Orman ürünlerinde olduğu gibi burada da süre sınırı
getirilmesi kaçakçılık açısından önemli bir unsur olarak
görülmektedir. Kaçak zaten başlı başına bir sorun olmakla
birlikte hem hijyen koşulları açısından hem de kalite açısından
sorunludur. O yüzden yakalanan kaçak çaylar mutlaka imha edilmeli, kesinlikle
piyasaya sürülmemelidir, evrak bulup getirmesi de beklenmemelidir. Çay
kaçakçılığıyla mücadele eden güvenlik birimleri de mutlaka
ödüllendirilmelidir. Kaçak çayın önemli bir kısmı İrandan
gelmektedir, bu konuda İran resmî makamlarıyla temasa geçilmelidir.
Dolayısıyla Karadeniz için çok önemli bir ürün olan çayın
sorunlarının araştırılması ve çayla ilgili
tedbirlerin alınması halkımız açısından büyük
önem taşımaktadır.
Ben
sözlerime son verirken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Hepinize
çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Usta.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) İç Tüzük 60a göre bir söz talebim var.
BAŞKAN
Sayın Baluken, sisteme girebilirseniz daha kolay olur.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin, HDP Grubu olarak, Kutlu Doğum
Haftasında Peygamber Efendimizi saygıyla andıklarına,
Hükûmeti Şeyh Maksut ve Eşrefiye Mahallelerindeki kimyasal
saldırılar ile sınırdan Kilise yapılan
saldırılarla ilgili Meclisi bilgilendirmeye davet ettiklerine ve
Başkanlık Divanınca grup başkan vekillerinin söz
hakkının kısıtlanmasının anlaşılmaz
olduğuna ilişkin açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, biz de Halkların Demokratik Partisi olarak, içerisinde
bulunmuş olduğumuz Kutlu Doğum Haftası nedeniyle, bütün
İslam âlemine ve insanlığa müjdeci olarak gelen Peygamber
Efendimizi bir kez daha anmak istiyoruz. Peygamber Efendimizin
müjdelediği felsefenin ana teması, kul hakkı yememe ve kula
zulmetmeme üzerine kuruluydu hepimizin bildiği gibi. Özellikle bu hafta
vesilesiyle, pervasız bir şekilde kul hakkı yiyen ve kula
zulmedenlerin bir kez daha bu felsefe temelinde siyasetleri dâhil olmak üzere
bütün pratiklerini gözden geçirmeleri temennisini iletmek istiyorum.
Diğer
taraftan, bu Kutlu Doğum Haftası içerisinde hâlâ İslam
adına hareket ettiğini söyleyen ama İslamı sadece bir
iktidar aracı olarak kullanan birçok çete yapısı Orta
Doğuda, Suriyede acımasız katliamlar yapmaya devam etmekteler.
Özellikle AKP Hükûmetinin de desteklediği bu çete yapıları
Halepe bağlı Şeyh Maksut ve Eşrefiye Mahallesinde sivil
Kürt halkına karşı kimyasal silahlar kullanmak suretiyle çok
ciddi katliam girişiminde bulunuyorlar. El Nusra, Ahrar el-Şam,
Ceyş-ul İslam gibi bu çete yapılarının AKP Hükûmeti
tarafından destekleniyor olmasını ülkemiz ve
halklarımız açısından da ileride çok büyük bir sorun
alanı yaratacak olan bir mesele olarak değerlendiriyoruz.
Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Baluken, alınan karar gereğince, aslında süreniz
bir dakikaydı ancak iki dakika konuştunuz.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) İki artı bir değil mi Başkanım?
BAŞKAN
Gündeme geçmeden önce iki artı birdir, gündeme geçtikten sonra grup
başkan vekillerinin söz hakkı bir dakikadır.
Dolayısıyla, siz isterseniz devam edin kayıtlara geçmesi
açısından.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Yani, şunu ifade edeyim o zaman:
Başkanlık Divanı olarak almış olduğunuz bu
kararın son derece isabetsiz olduğunu ifade etmek istiyorum. Genel
Kurul devam ederken de grup başkan vekilleri yaşanan acil hadiselerle
ilgili zaman zaman hem Genel Kurulu bilgilendirme hem de kamuoyunu
bilgilendirme amacıyla söz hakkı talep ederler. Grup başkan
vekillerinin milyonlarca oyun iradesini yansıtan bir söz hakkını
kullanma yetkisini bile Başkanlık Divanının bu şekilde
kısıtlamış olmasını doğrusu
anlaşılmaz bulduğumu ve bu kararın mutlaka gözden
geçirilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Demin
ifade etmiş olduğum bu çete yapıları, aynı zamanda
ülkemize yönelik de çok ciddi saldırılar yapmaktalar. Özellikle
Kilise son birkaç gün içerisinde düşen roket mermileri neredeyse Kilis
halkının can güvenliğini ortadan kaldırmış
durumda. 4 ağır yaralının, onlarca sivil
yaralının olduğu bir saldırıyı sanki meteorolojik
bir hadiseymiş gibi, sanki Kilise yağmur tanesi düşmüş
gibi sunan bir anlayışla, bir zihniyetle karşı
karşıyayız. Bu anlayışın kendisi bile bu çete
yapılarının nasıl koruma altında olduğunu
açık bir şekilde ortaya koyuyor. Demin, ana muhalefet partisinin grup
başkan vekili 2 kez Hükûmeti Genel Kurulu bilgilendirmeye
çağırarak Kiliste nelerin olduğunu, sınırda
saldırıların hangi boyutta olduğunu ve Kilis
halkını ilgilendiren bu can güvenliği meselesiyle ilgili
Meclisin bilgilendirilme hakkının mutlaka kullanılması gerektiğini
ifade ettiler. Biz de Halkların Demokratik Partisi olarak Hükûmeti, hem
Şeyh Maksut ve Eşrefiye Mahallesindeki bu kimyasal
saldırılarla ilgili hem de sınırdan Kilise yapılan
saldırılarla ilgili bütün Türkiye kamuoyunu ve Meclis Genel Kurulunu
bilgilendirmeye davet ediyoruz.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Eleştirilerinizi
tabii ki değerlendireceğiz ancak şunu da ifade etmek isterim
Sayın Baluken. Yaptığımız toplantıda şöyle
bir karar da aldık: Meclis Başkanı Sayın İsmail Kahraman,
Meclis başkan vekilleri ama aynı zamanda grup başkan
vekillerinin de katılacağı yeni bir toplantı tarihi
belirleyecektir. Bu toplantıda muhtemelen sizin ifade ettiğiniz ve
eleştirdiğiniz konular tekrar gündeme gelecektir. Umut ediyorum ki
ben de, bu toplantıda sizin ifade ettiğiniz ve
eleştirdiğiniz konularda düzeltmeler yapılabilir diye
düşünüyorum Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Yani bu konuda, Sayın Başkan, keşke
madem böyle açık bir kapı bırakılmış, Parlamento
teamülleri gereği olarak buradaki mevcut işleyişe devam
edilseydi, o toplantıdan sonra bazı kararlaşmalara
varılsaydı.
Şimdi,
bizim okuduğumuz kadarıyla, tamamen muhalefet partilerinin sesini
kesmeye yönelik birtakım arayışlar var; bunlar,
yakışıksız uygulamalardır. Burası Meclistir,
halkın sorunlarının muhalefet partileri tarafından
gündemleştirilmesi ve yüksek sesle dile getirilip gündemleştirilmesi
gereken bir zemindir. Dolayısıyla, tabii ki biz o toplantıda bu,
İç Tüzükten kaynaklı hakkımızı tekrar
savunacağız ama keşke, uygulamaya hemen geçmemiş
olsaydınız yani o toplantının sonucu beklenmiş
olsaydı.
BAŞKAN
Sayın Baluken, imza atıldığı için
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan, ülkemizin, bölgemizin,
bütün Orta Doğu coğrafyasının yaşadığı
sorunları bir dakikada ifade etme gibi bir olanağa sahip değiliz
yani bu realitenin herkes tarafından bilinmesi gerekir.
BAŞKAN
Sayın Baluken, en kısa zamanda bu toplantıyı
gerçekleştirmeye çalışacağız.
Sayın
İnceöz, buyurunuz, siz de söz istemişsiniz.
Bir
dakika
21.- Aksaray Milletvekili
İlknur İnceözün, Meclis Başkan Vekillerinin Genel Kurul
yönetiminde uygulama birlikteliğinin olmasının güzel
olduğuna, Hükûmetin hukuki bir zemin içerisinde terörle mücadele
ettiğine ve terör örgütlerine destek veriyormuş gibi gösterilmesinin
abesle iştigal olduğuna ilişkin açıklaması
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Sayın Başkan, ben de sondan başa
doğru geçmek istiyorum.
Öncelikle
bu uygulamanın yerinde bir uygulama olduğunu ve uzun süredir de
Meclis başkan vekillerinin her birinin İç Tüzükten uzak kendine has
uygulamaları olduğunu görmekteydik. Dolayısıyla bütün
Meclis başkan vekillerinin Genel Kurul yönetiminde İç Tüzüke
bağlı bir şekilde ve teamülen uygulamada birlikteliğinin
olmasının güzel olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.
Tabii,
burada bir dakikaysa bir dakika konuşmak lazım. Öbür türlü, süresiz
bir şekilde Meclis çalışmalarının bu şekilde
kesintiye uğraması, inkıtaya uğraması da
düşünülemez. Elbette ki önemli olaylar burada gündeme getirilecektir. Bu
önemli olaylardan bir tanesini de ben söyleyeyim: Bugüne kadar asla
iktidarımız
İktidara geldiğimiz günden beri de çetelerle
mücadele edeceğimizi söyledik, hiçbir şekilde, hiçbir çeteye, hiçbir
terör örgütü yapılanmasına izin vermeyeceğimizi, müsaade
etmeyeceğimizi de belirttik. Bugün burada sayılan -biraz evvel-
kesinlikle hiçbirisiyle
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Hiçbir şekilde terör örgütlerine destek vermemiz
mümkün olmadığı gibi bugün bu terör örgütlerinden bir tanesinin
saldırısıyla beraber ciddi anlamda yaralı ve askerlerimiz
şehit olmuştur. Allahtan rahmet diliyorum. İşte, esas
bunları kınamak lazım, bunları konuşmak lazım ve
bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Hükûmetinin terörle yapmış
olduğu meşru bir müdafaa, meşru bir zemin içerisinde, hukuki bir
zemin içerisinde bir mücadele vardır. Bunları konuşmak
lazım. Bunlarla uğraşırken böyle terör örgütlerine destek
veriyormuş gibi gösterilmesi ülkemizin, bu ifadelerle Genel Kurulda
milletimizin oyuyla seçilmiş milletvekilleri tarafından da zikredilmiş
olmasının bir kez daha özellikle yani hakikaten abesle iştigal
olduğunu da belirtmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Keşke hiç karar alınmasaydı!
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın İnceöz.
Sayın
Akçay, buyurunuz.
22.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, Hükûmetin Suriye tarafından Kilise düşen roket
mermileriyle ilgili açıklama yapmasını beklediklerine, söz
haklarıyla ilgili Meclis Başkan Vekilleri arasında uygulama
birliğinin sağlanmasının doğru olduğuna, ancak
grup başkan vekillerinin konuşmalarında çok
sınırlayıcı olunmaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Altay, biraz evvel, Hükûmetin
Suriye tarafından Kilise düşen bu roket mermileriyle ilgili -bir
süredir, sadece bugüne özgü değil- açıklama yapmasını
istedi fakat Türkiye Büyük Millet Meclisine Hükûmetin bilgi verme konusunda çok
ciddi bir duyarsızlığı vardır. Biz, Hükûmetin bu
konuda gereken açıklamaları bir an evvel yapmasını
bekliyoruz ve arzu ediyoruz. Fakat görüyoruz ki, saat on sekizi geçmiş
olmasına rağmen ve bir nöbetçi Hükûmet üyesinin, bir bakanın
mutlaka bulunması gerekmesine rağmen hâlâ bir sayın bakan
teşrif etmemiştir Türkiye Büyük Millet Meclisine, birincisi bu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) - İkincisi de, grup başkan vekillerinin söz
haklarıyla ilgili Meclis başkan vekilleri tarafından belli bir
uygulama birliğinin sağlanması doğru olmakla birlikte,
bunun Meclis başkan vekilleri ve grup başkan vekillerinin de
olduğu toplantıda konuşularak karara bağlanmasında ve
bu karara bağlanırken de grup başkan vekillerinin
konuşmalarında yani çok sınırlayıcı da
olmaması gerektiğini ve Meclis başkan vekilinin de inisiyatif
hakkının da bulunması gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akçay.
Sayın
Akçay, Sayın Baluken de ifade etti, yine aynı şeyleri
tekrarlıyorum. En kısa zamanda sizlerle birlikte bir toplantı
yapıp bu konuları bir kez daha tartışabiliriz.
VIII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve arkadaşları
tarafından, Doğu Karadeniz Bölgesinde yapılan çay üretiminin
sorunlarının araştırılması, bu kapsamda
politikaların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 27/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde
ikinci konuşmacı Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut
Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika Sayın Toğrul.
Buyurun.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncellikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. CHPnin çay üretimin
sorunlarının araştırılması konusunda vermiş
olduğu önerge lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'de başta Rize, Ordu, Giresun, Trabzon ve Artvin
olmak üzere, kısmi olarak da olsa bu illerde çay üretimi
yapılıyor. Dünyada da çay üretimi Çin, Hindistan, Sri Lanka gibi Asya
ülkelerinde yapılıyor. Türkiye'de çay üretiminin
yapıldığı alanlarda soğukluk sıfır derecenin
altına düştüğü için çay üretimi altı ay boyunca
yapılıyor ama oysa biraz önce saydığım dünya
ülkelerinde sıcaklık sıfır derecenin altına
düşmediği için on iki ay boyunca çay hasadı yapılması
mümkün oluyor. Aslında, bu, başlangıçta bir
dezavantajmış gibi görünse de altı ay nadasa
bırakılmış olması ve çay bitkisinin karla
kaplanmış olması gübre kullanımını
azaltıyor, Türkiyedeki çayın, zirai ilaç ve diğer girdilerin
kullanılmaması nedeniyle doğal, katışıksız,
deyim yerindeyse kısmen organik çay olması imkânını
sağlıyor.
Değerli
arkadaşlar, bölgede 205 bin çay üreticisi çay tarımıyla
uğraşıyor. Özellikle, Karadeniz Bölgemizin tek geçim
kaynağı çaydır. Bölgede yaşayan 210 bin aile çay üretimiyle
ve çay işletmelerinde ekmeğini kazanmaktadır. Dünyanın en
doğal çayını üretmemize rağmen, çay üreticisinin tarladan
bardağa gelene kadarki süreçte yıllardır çözüm bekleyen çok
miktarda sorunu birikmiş durumdadır. Hükûmetlerin siyasal
çıkarları için dönemsel, günü kurtarıcı teşvik ve
fiyatlandırma politikaları çay tarımının ve çay
üreticilerinin büyük sorunların içine saplanıp kalmasına sebep
olmuştur. Çay tarım alanlarında yıllardır kimyasal
gübre ve gübrenin bilinçsiz şekilde kullanımı toprağın
yapısını bozmuş, bundan dolayı bitki beslenememekte, çayın
kalitesi ve verimliliği de gittikçe azalmaktadır. Yaş çay
alımında yine kontrol mekanizmaları düzgün
çalışmadığı için kalitesiz çay yaprağı
alınmaktadır ve hem kuru çay kalitesini hem de randıman
oranlarını düşürmektedir.
Değerli
milletvekilleri, çayın üretildiği diğer ülkelerin tamamında
hükûmetler çay üretimine yüzde 50nin üzerinde destekleme sunmaktadırlar.
Oysa, Türkiyede, şimdi, bir borsa kurulması yoluyla, maalesef, çay
üretimi, nasıl ki diğer tarım ürünlerimiz; tütün, şeker
pancarı ve benzeri tarım ürünlerimiz bitirilmeye
çalışıldıysa bugün çayın da böyle bir sorunla
karşı karşıya olduğunu söylemek mümkündür.
Doğu
Karadenizde çay üreticilerinin sadece bu sorunları yok. Doğu
Karadenizin maalesef HESler yoluyla dereleri tahrip edilmekte. Yine,
yaylalar, Yeşil Yol hikâyesini hepimiz biliyoruz ve en son Artvin
Cerattepede yaşanan, maden arama adı altında
yaylalarının, doğasının tahrip edilmesi maalesef
önemli sorunları oluşturmaktadır. Hükûmetin öteden beri orada
yaşayan halkın taleplerini, bu konuda ne düşündüklerini
dinlemeden Kendim yaptım ve en doğrusu budur. şeklindeki
politikası maalesef gün geçtikçe ülkemizi tarım alanında kronik
tarım sıkıntısı yaşayan bir ülke hâline
getirmiştir. Eskiden, hepimiz hatırlarız değerli
arkadaşlar, ders kitaplarımızda ortaöğretimde şöyle
bir cümle vardı, Türkiye tarım açısından kendi kendisine
yeten bir ülke. tanımı vardı. Son dönemde Hükûmet o kadar
zorlandı ki o kadar yanlış bir politikayla, bu cümleyi ders
kitaplarından bile çıkarmak zorunda kaldı.
Değerli
arkadaşlar, Hükûmetin tarım politikası; tamamen sermaye
piyasasının düzenlemesi biçiminde, nasıl ucuz geliyorsa o
şekilde, yerli üretimi tüketmeye dayalı, yerli üretim pahalıya
geliyor düşüncesinden hareketle dışarıdan hazır alma
yoluna gitmektedir ve bugün ülkemizde tarım neredeyse her alanda
tükenmiş durumdadır. Hani, çay için söylüyoruz, Boynun neden
eğri? diyoruz ama deve misali, peki neresi doğru ki? Bugün
tarım üretimimiz gerçekten tamamen sıkıntılarla yüz
yüzedir.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyenin bir defa, kendisine has bir tarım
politikası yoktur. Belki, ülke nüfusunun önemli oranı tarımla
uğraşmasına rağmen bir politika sahibi
olmadığı için bugün nüfusunun yüzde 2si, 3ü tarımla
geçinen ülkeler, tarımla uğraşan ülkeler kendi kendisine
yetebilir ve ihraç yapabilir durumdayken, bugün Türkiyede yüzde 35ler
seviyesinde halk tarımla uğraşırken, maalesef ülkemiz
tarımda kendi kendisine yetmeyen bir ülke konumuna getirilmiştir.
Tarım
arazilerinin ailelerin büyümesi sonucu bölünmesi, yine tarım
alanlarının hoyratça imara açılması ve benzeri nedenlerle
bugün artık ülkemizde tarıma dair ciddi sorunlar birikmiş
bulunmaktadır.
Sadece
çayda değil değerli arkadaşlar, bakın, benim vekili
olduğum Gaziantep ilinde bugün fıstık üretimi maalesef yerli
üretim daha pahalıya geliyor diye tamamen dışarıdan,
İrana dayalı fıstığa yönelmiş durumdadır.
Yine
biraz önce söylediğim gibi, tarım arazileri, fıstık
ağaçları hoyratça -örneğin Gaziantep Üniversitesi gibi bir bilim
yuvasında- sökülebilmekte ve oraya konut yapılabilmektedir.
Şimdi,
haklı olarak Sayın Engin Altay, Grup Başkan Vekilimiz burada
soruyor, diyor ki: Hükûmet nerede? Hükûmet Urfada. Nerede peki on dört
yıldır? GAP projesiyle ilgili Hükûmet dün bir açıklama
yapıyor. Nedir? GAPla ilgili diyorlar ki: Sulama kanallarını
tekrar devreye sokmak için bir çaba içerisine gireceğiz. On dört
yıldır, on beş yıldır iktidardasınız
değerli arkadaşlar. GAP projesi, Güneydoğu Anadolu Projesi bugün
enerji alanında neredeyse tamamlanmak üzereyken tarımla ilgili,
oranın halkıyla ilgili en ciddi katkıyı sağlayacak
sulama kanallarının yapım oranı bugün yüzde 15
civarındadır.
Yine,
bakın, tarım arazilerinin, birinci sınıf tarım
arazisinin yanı başına, Pazarcıkta bir AFAD kampı
yapabiliyoruz. Yine, bugün artık Nizip Çayının kenarında,
ta Gaziantepten Nizipe kadar tarım yapılamaz hâle geldi.
Oranın çevresinde, Nizip Çayının çevresinde bitki ve meyve
sebze üretimi yapan halkımız, bugün orada üretilen meyve sebzeyi
yiyememekte çünkü zehirlenmektedir. Nizip Çayını AKP Hükûmeti öteden
beri yapıyormuş gibi, çözüyormuş gibi
Bakın, Nizip
Çayında bir çözüm örneği buldular. Ne yaptılar? Organize Sanayi
Bölgesinin çıktılarını 15 kilometre bir kanala koyup
doğrudan baraja akıttılar. Aynı barajla orayı sulamaya
aldığımız için aslında fark eden bir durum yok ama
Gaziantep kamuoyuna sanki sorunu çözmüşüz gibi yutturulmak isteniyor.
Orada üretilen meyve sebzenin hâlâ halkımızda ciddi sağlık
sorunlarına, kanserde ve diğer hastalıklarda ciddi
artışlara sebep olduğu resmî raporlarda da ortadadır.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Kaçak çay da kanser yapıyor, içmeyin.
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Evet, çayla ilgili ciddi sorunlar olduğu biliniyor
değerli arkadaşlar.
Yine,
tarım alanıyla ilgili, bugün, organik tarım hepimizin dünyada
neredeyse başat olarak gördüğü bir çözümken bugün sınır
boyunda, hâlâ, mayınlı araziler, maalesef, tarıma
açılamamış, mayınlı araziler bekliyor. Hâlbuki, o
bölge yıllarca ilaçlanmadığı için doğrudan organik
tarım için uygunken, maalesef, o mayınlar temizlenemiyor.
Doğu
ve Güneydoğu Bölgelerinde 4 bin civarında köy
boşaltıldı, tarım ve hayvancılık yapılamaz
hâle geldi ve tamamen dışarıya bağımlı bir ülke
hâline geldik. Bugün et ithal ediyoruz, bugün tahıl ithal ediyoruz; bugün
pamuktan tutun da tütüne kadar bütün tarım alanlarını yok ettik
ve halkı perişanlıkla baş başa bıraktık.
Değerli
arkadaşlar, acil olarak bir tarım politikasına ihtiyaç var.
Cumhuriyet Halk Partisinin bu anlamda Rizedeki ve Doğu Karadenizdeki çay
sorunlarının araştırılması konusunda verdiği
önergenin aslında genişletilerek, Türkiyenin tarım
politikalarının araştırılması şeklinde daha
da genişletilerek araştırılması konusunda bizler de
desteğimizi sunuyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Toğrul.
Grup
önerisinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Rize Milletvekili
Sayın Hasan Karal.
Süreniz
on dakika Sayın Karal.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN
KARAL (Rize) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
çay, bizim özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi için olmazsa olmaz bir
değerimiz. Çayı çekip aldığınız zaman bölgede
hayatın duracağı büyük bir gerçek. Onun için, çay bizim her
şeyimiz. Çayın alternatifi de yoktur. sloganını burada da
dillendirebilirim ama çayı destekleyici ürünler noktasında
çalışmalarımız elbette olacak. Ancak bugün burada çay
konuşuluyor iken çayla alakalı bazı bilgileri de sizlere sunmak
istiyorum.
Tabii,
1980 öncesine girmek istemiyorum. 1980 öncesinde, üretilen yaş çayların
nasıl derelere ve Karadenize döküldüğünü herhâlde bu Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yaşayan tüm milletvekillerimiz, herkes çok iyi bilirler.
Ben 80 sonrasına gelerek ve AK PARTİ öncesi ile AK PARTİ
sonrası çay sektöründeki durumu şöyle kısaca bir mukayese etmek
istiyorum.
Çok
değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; biz 2003
yılında ÇAYKURu devraldığımızda ÇAYKUR Genel
Müdürlüğünün telefonları hacizli konumdaydı, ÇAYKUR Genel
Müdürlüğünün telefonları kapalıydı. ÇAYKUR,
çalışanlarına maaş veremeyecek durumdaydı;
maaşlar üç ay, dört ay, beş ay sarkabiliyordu. Üreticiler yaş
çay bedellerini almakta maalesef çok ciddi bir sıkıntı
çekiyorlardı ve hatta Rizede sloganlaşmış bir tabir var;
eğer çay parası ödenecekse bir bakanın veya bir
başbakanın Rizeye gelmesi ve çay paralarının ödeme
takvimini açıklaması gerekiyordu. Mayıs ayının çay
parasının bir sonraki sene şubat veya mart ayında
ödendiği yıllar var. Böyle bir ÇAYKURu biz devraldık. Buna
mukabil ÇAYKUR, israftan kaçınmayan bir kuruluş hâline gelmişti.
ÇAYKUR Genel Müdürlüğünün altındaki sosyal tesislerin
yıllık gideri, ÇAYKURa maliyeti 300 milyar lirayı
aşıyordu. Dolayısıyla, olayın bu
aşamasındayken şunu da ifade etmek durumundayım: Çay
paralarını ödeyemeyen ve âdeta sadaka verir gibi, Rizeye geldiğinde,
Rize Cumhuriyet Meydanında Çay paraları şu tarihte ödenecek.
diyerek milletten bir siyasi beklenti içerisine giren siyasilerin bu
davranışlarına mukabil biz Rizenin gündeminden, Doğu
Karadenizin gündeminden çay paralarının ödenme konusunu tamamen
çıkardık ve şimdi mayıs ayının çay parası
haziran ayında ödeniyor, haziran ayının çay parası temmuzda
ödeniyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Özel sektöre gel, özele.
HASAN
KARAL (Devamla) 2015 yılında üreticilere 1 katrilyon 76 trilyon
ÇAYKUR tarafından çay paraları ödenmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, şimdi, 2002 yılında ÇAYKURun sermayesi 225
trilyon iken bugün ÇAYKURun sermayesi 1,5 katrilyona
ulaşmıştır. ÇAYKURun 2002 yılında, AK PARTİ
öncesindeki yatırımları eski parayla 1 trilyon 642 bin lira iken
şu anda, 2015 yılında ÇAYKUR 116 trilyonluk yatırım
yapmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) 2002 öncesi yaş çay alım sistemi,
kontenjanlı yaş çay alım sistemi iken şimdi buna ilaveten
âdeta bir devrim ortaya koyarak randevulu alım sistemine geçmişizdir.
Çaylık alanlarımız 759 bin dekar iken bugün 826 bin dekara
çıkarılmıştır.
Çay
tarım alanları artırılmıyor. diyenlere bunu söylemek
durumundayım: Ruhsatlandırılmayan tarım
alanlarının, çaylık alanlarının ruhsatlandırılması
konusu da Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilmiş ve şu anda
harıl harıl, ruhsatlandırılmayan
çaylıklarımız ruhsatlandırılmaktadır.
Yaş
çay alım miktarı 2002 yılında 552 bin ton iken 2015
yılında 680 bin tona ulaşmıştır. Ürün
kotaları 2002 yılında birinci sürgünde 335 kilo, ikinci sürgünde
305 kilo, üçüncü sürgünde 250 kilo, toplamda 890 kilo iken 2015
yılında 450 kilo birinci sürgün, 375 kilo ikinci sürgün, 350 kilo
üçüncü sürgün, toplamda 1.175 kilograma çıkarılmıştır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) ÇAYKURda kapasite
artırımı çalışmaları devam ettiği oranda bu
alımların, bu günlük kotaların artırılması devam
edecektir.
Destekleme
ödemelerine gelince, on üç yıldır devam eden destekleme primlerini
harfiyen ödüyoruz. Bakınız, çayda destekleme olayı AK PARTİ
iktidarıyla beraber çayın gündemine gelmiştir.
Dolayısıyla bu yıl içerisinde, 2015 yılı içerisinde
159 trilyon lira destekleme parası ödemiş durumdayız. Yaş
çay fiyatı, 2002de 32 kuruş iken 2015 yılında 1,58 TLye
çıkarılmıştır.
Organik
yaş çay alımı konusunda ise, 2002de maalesef organik çay
tarımı yoktu ama 2015 yılında 7.325 ton organik çay
tarımı gerçekleştirilmiştir. Organik çay tarımına
gelince, 2002de olmayan organik çay tarımı, 12 bin üreticiye mukabil
37 bin dekara ulaştırılmıştır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Tabii, bizim hedefimiz, bölgenin
tamamını organik tarıma geçirmektir. İnşallah, bu
konuda elimizden gelen gayreti şu anda ortaya koyuyoruz.
Yaklaşık 800 bin dekar olan toplam çaylık alanlarının
şu anda yaklaşık yirmide 1i organik tarıma geçmiştir
ama hedefimiz tüm bölgeyi organikleştirmektir.
Organik
çay tarım desteği 2002de yok iken 2015 yılında 23 trilyon
lira organik çay tarımına destek vermişizdir. Organik çay fark
fiyatı ise 2002de yokken, biz bu sene, 2015 yılında 3,20 TL,
organik tarım yapana ilave fark, para vermişizdir. Budama
tazminatlarına gelince sadece 31 trilyon olan 2002deki ödeme 118 trilyon
liraya çıkarılmıştır.
Yaş
çay işleme kapasitesi, 2002 yılında günlük 6.600 ton iken 2015
yılında 8.650 tona çıkarılmıştır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, şu anlama
gelmektedir: Bu, ortalama bir yaş çay fabrikasının 100 ile 150
ton arasında olduğunu düşünürsek 2002den beri
yaklaşık 15 tane ilave çay fabrikası yapmışız
demektir. 2002 yılında beyaz çay üretimi yok iken 2015
yılında 207 kilogram beyaz çay üretimi gerçekleştirdik. Organik
siyah çay 2002de yok iken 2015 yılında 1.328 ton organik siyah çay
ürettik. Siyah çay üretimi, klasik siyah çay üretimi, 2002 yılında
94.254 ton iken 2015 yılında 129 bin tonla rekor
kırmıştır. Yeşil çay üretimi 2002 yılında
yok iken 2005 yılında 129 ton yeşil çay ürettik. 2002
yılında organik yeşil çay yok iken 2015 yılında 21 ton
organik yeşil çay ürettik. Yıllık çay
satışımız ise 2002 yılında 98 bin ton, 2015
yılında ise 125 bin ton civarında gerçekleşmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, sözün burasına gelmişken bazı
yatırımlarımızdan da bahsetmek istiyorum. Şu anda
Rizemizde, Rizemizin hemen girişinde, İyidere bölgemizde
dünyanın en kapasiteli ve en modern çay paketleme fabrikasını
yapıyoruz. İnşallah, önümüzdeki yıl bunu hizmete
sunacağız. Günlük bin ton işleme kapasiteli paketleme
fabrikasını Allahın izniyle bitireceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Toplam değeri
yaklaşık 300 trilyon olan bu fabrikanın, inşallah, çay
sektörümüze hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Geçenlerde,
yaklaşık bir ay önce, Tarım Bakanımızın da
katılımıyla Pazar ilçemizde 400 ton kapasiteli bir yaş çay
fabrikamızın temelini attık, inşaatı devam ediyor.
Fındıklı,
İkizdere ve Çamlıhemşin ilçelerimizde de organik çay
fabrikası yapma çalışmalarımız devam ediyor. Arazi
problemlerini bugünlerde aşmak üzereyiz. Bu 3 ilçemize de fabrika yapmak
suretiyle Rizemizin 12 ilçesinin tamamına fabrika yapmış
olacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ayrıca,
Hemşin ilçemizde 2009 yılında 150 tonluk organik yaş çay
fabrikasını da yaptık, bitirdik, hizmete sunduk.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Hayırlı olsun, hayırlı olsun.
HASAN
KARAL (Devamla) Bu arada, tabii, muhalefet partilerimizin de inşallah
destekleriyle hazırlayacağımız -ki henüz şu anda
hazırlama aşamasında değil, çalışmaları
devam ediyor- çay kanunuyla alakalı
çalışmalarımızı da sürdürüyoruz. Yaklaşık
bir-bir buçuk ay önce, ÇAYKUR Genel Müdürlüğünde, Tarım
Bakanımızın katılımıyla ve çay sektörünün ilgili
tüm kuruluşlarının, tüm STKların, ziraat
odalarının, çay üretici derneklerinin, bütün çay konseyinin
katılımıyla gerçekleştirilen bu çay kanunu
taslağı çalışmalarını da inşallah belli bir
aşamaya getirdikten sonra muhalefet partilerimizin bilgilerine
sunacağız.
Son
olarak şunu söylüyorum: Sağlığınız için dünyada
kimyasal madde kullanılmadan üretilen tek çay olan bizim
çayımızı yani Türk çayını içiniz.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Karal.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkanım
Sayın
Başkanım
BAŞKAN
Sayın Bekaroğlu, buyurunuz.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Hatip, yanıltıcı bilgiler
vermiştir, dolayısıyla muhalefetin vermiş olduğu
bilgilerin yanlış olduğunu söylemiştir. Bunu düzeltmek için
söz istiyorum.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Öyle bir şey söylemedi Başkanım.
ORHAN
KARASAYAR (Hatay) Belgelerle konuştu, belgelerle konuştu.
BAŞKAN
Sayın Bekaroğlu, düzeltme için size ancak yerinizden söz verebilirim.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) İki dakika
BAŞKAN
Sataşma yok Sayın Bekaroğlu.
Düzeltme
için size yerinizden söz veriyorum.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ya, neyi düzelteceksiniz Sayın
Bekaroğlu? Her şey doğru ya. AK PARTİ sayesinde organik çay
içmişsin işte.
BAŞKAN
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun, Rize Milletvekili Hasan Karalın
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüsü, 2002
rakamlarıyla 2016 rakamlarını
karşılaştırdı. Bunu, Adalet ve Kalkınma
Partisinde sürekli şekilde izliyoruz.
Bakın,
rakamlarla boğarak insanları yanılttı ama şu
gerçeğe hiç dokunmadı: Şu anda, bölgede üretilen çayların
sadece yüzde 55ini ÇAYKUR üretiyor ve 2002den bu yana da yaptıkları
çay fabrikası 1 tanedir. Yüzde 45ini ise özel sektör üretiyor. Millet,
özel sektörün elinde perişan vaziyettedir. Özel sektör de tekel kuruyor.
Namuslu çay üreticileri, çay işletmecileri de yok ediliyor ve Özel
sektöre karışmayız. diyorlar.
Öyle
bir şey yok, bu vatandaş, devlete güvenerek arazisini
fındık bahçesine, çay bahçesine çevirmiştir. Bu çayın
yarısını yani üretilen çayın yarısını özel
sektör üretiyor ve bu konuda müthiş bir baskı var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) 1,7ye devlet alıyor; 1,3e özel sektör
alıyor. Bir sene sonra ödüyor. Bu konularla ilgili, iktidar partisi hiçbir
şey söylemiyor. Her konuda olduğu gibi bu konuda da milleti
yanıltıyorlar.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hatibin söylediklerini tamamen
çarpıtıyor.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Sataşma var.
HASAN
KARAL (Rize) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
HASAN
KARAL (Rize) 1 tane fabrika yaptığımızı söyledi ve
benim doğru söylemediğimi söyledi. Söz istiyorum.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sataşmadan dolayı mı?
BAŞKAN
Bunda bir sataşma yok ama Sayın Milletvekili.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Var, var.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Var efendim, nasıl yok?
HASAN
KARAL (Rize) Ben kendisine sataştım mı Sayın Başkan?
BAŞKAN
Size de yerinizden söz verelim, siz de bir düzeltme yapın o zaman.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Rize AK PARTİye kaç vermiş Hasan Bey,
bir hatırlatırsanız
24.- Rize Milletvekili
Hasan Karalın, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
HASAN
KARAL (Rize) Sayın Başkan, şimdi, tabii, Rizede 1 tane
fabrika yapıldı. diyor. Rizede yapılan çay
fabrikalarının isimlerini say desem sayamaz beyefendi.
Dolayısıyla, kalkıyor, 1 tane fabrika
yapıldığını söylüyor.
Rizede,
6.600 tondan 8.650 tona kapasiteyi artırdık mı,
artırmadık mı? Peki, artırılan bu fabrikalar, çay
sektörüne ilave yatırım mıdır, değil midir?
Camidağı Çay Fabrikasının kapasitesini 2 katına
artırdık mı, artırmadık mı? Veliköy Çay
Fabrikasının kapasitesini 2 katına çıkardık mı,
çıkarmadık mı? Ardeşene 400 tonluk yeni bir fabrika
yaptık mı, yapmadık mı? Şimdi, kalkıyor
çayın
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Hemşine bir fabrika yaptık mı, yapmadık mı? Ama çay
sektörüyle alakalı sadece ve sadece işin reyting tarafına bakan
beyefendi, kalkıyor, diyor ki: 1 tane fabrika yaptınız.
Halkın
takdirine bırakıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Karal.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Bekaroğlu, buyurun.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Çay fabrikalarını sayamaz. diyerek
sataştılar. Bu sefer sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN
Evet, bu sefer sataştı.
Buyurun,
iki dakika söz veriyorum.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun, Rize Milletvekili Hasan Karalın
yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Bakınız, bu sayın milletvekili
Şeyh Camisinde imamken ben çayla, çayın sorunlarıyla bu kürsüde
uğraşıp duruyordum. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Vay be! Vay be!
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Dolayısıyla sayamaz kelimesini kendisine
iade ediyorum.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, ben Çayda, ÇAYKURda hiçbir şey
yapılmadı. demedim. Bir şey söylüyorum size, altını
bir daha çiziyorum, evet ÇAYKUR
Şunu kabul ediyorum
İmdat
Sütlüoğluna da, Genel Müdüre de buradan teşekkür ediyorum, organik
çay için uğraşıyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ama
bu kimyasal gübre lobisinin adamları -ki burada da var onlar- İmdat
Sütlüoğlunu engellemeye çalışıyorlar. ÇAYKUR bir şey
yapmadı. demedim, benim dediğim şey şu: Hâlâ, üretilen
yaş çayın neredeyse yarısını özel sektör işliyor
ve özel sektörün elinde üretici perişan vaziyette. Herhangi bir problem
olduğunda İstanbul mahkemeleri sorumlu oluyor. Ve Sayın
Cumhurbaşkanı, dönemin Başbakanı geldi, Ben ona
karışmam. dedi, karışacaksınız arkadaşlar.
Bu konuya girmiyor. Niye girmiyor bu konuya? Biliyorsunuz, Temelin bir
hikâyesi var
ORHAN
KARASAYAR (Hatay) Şimdi, kaç tane çay fabrikası var, onu
öğrenelim.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) İstanbulda bir cinayet işler,
yakalanır ve yargıç sorar: Anlat, ne oldu? Temel der ki: Bir
yağmurlu günde Rizeden yola çıktım. Ne oldu? Bir
yağmur yağdı, bir hava koydu aşağıya, döndüm gene
Rizeye. Lan Temel, başla. Başlar, bir daha Bir hava koydu
aşağıya, döndüm
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Evet, bu dediklerinde iddialıysan Rizeden
aday ol ama olamazsın, iddialarını da asla ispat edemezsin, bu
kadar basit.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Gitmiyor İstanbula, İstanbula gitmiyor
çünkü bu sorulara cevap vermiyor.
Çayın
yarısı özel sektörün. Bu özel sektör de tekelleşiyor. Çay
piyasası kanunu çıkarıyorsunuz.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Dediklerin doğruysa Rizeden aday ol.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Bu çay piyasası kanunuyla, şekeri ne hâle
getirdiyseniz, tütünü ne hâle getirdiyseniz çayı da aynı hâle
getireceksiniz. Bu çay piyasası kurulunda kimler olacak, hangi
yabancı tekeller olacak; hepsini bir gün gelir tek tek konuşuruz
sizinle.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Eğer dediklerin doğruysa Rizeden aday
ol! Olamazsın, olamadın! Rizeden niye aday olamadın?
Olsaydın ya!
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Karal.
HASAN
KARAL (Rize) Sayın Başkan, bu sefer sataşmada bulundu.
BAŞKAN
Ne dedi söyleyin.
HASAN
KARAL (Rize) Benim yaptığım imamlığı
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, bir saniye lütfen.
HASAN
KARAL (Rize) Benim yaptığım imamlığı
ağzına dolayıp sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN
- Size de iki dakika söz veriyorum.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
5.- Rize Milletvekili
Hasan Karalın, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
HASAN
KARAL (Rize) Sayın Bekaroğlu, aslında seni muhatap alacak
değilim çünkü sen imamlara hakaret ediyorsun, her konuşmanda bunu
yapıyorsun. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Ne dedim?
HASAN
KARAL (Devamla) Ben, onurla ve şerefle imamlık yaptım.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Ne alakası var ya?
HASAN
KARAL (Devamla) Ama sen, 1999da benim gibi imamların sayesinde
seçilerek buraya geldin. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Ve sana şu elimle ben oy verdim, keşke o elim
kırılsaydı. Sen o zaman din istismarı yaparak, 1999da
bütün imamları arkana alarak ve bizim desteğimizi alarak, Fazilet
Partisinden seçilerek buraya geldin. Şimdi de kalkıyorsun, imamlarla
alay ediyorsun ve bu konuşmayı her yerde yapıyorsun. Burada seni
ben çay sektörü hakkında konuşmaya davet ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Karal
HASAN
KARAL (Devamla) Biz kapasite artırımı yaparak özel sektörü
disipline etmeye çalışıyoruz. Kapasite artırımı
yapıldığı takdirde özel sektörün disipline edildiğini
bilmeyecek kadar bu konuyu bilmezlik içinde olamazsın. Kapasite artarsa
özel sektör köşeye sıkışır ve daha çok çay alır
ve daha çok para verir. Bunları bilmiyorsun ve kalkıyorsun, diyorsun
ki: Bir tane çay fabrikası yapıldı. Ben sana sayıyorum:
Hemşine yaptık, Camidağına ilave yaptık,
Gündoğduya ilave yaptık, Veliköye yaptık, Ardeşene bir
fabrika yaptık, sen hâlâ diyorsun ki: Bir tane. Bölgeden uzaksın,
bölgenin gerçeklerini bilmiyorsun sen ve tutmuşsun, İmamlık
yaparken
Evet, biz imamlık yaparken sana destek verdik ve sen seçildin,
buraya geldin. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkanım, bu sefer sadece
sataşma değil, hakaret ediyor. Ben yeni bir sataşmaya imkân
vermeyecek şekilde cevap vermek istiyorum. Sataşmadı, hakaret
etti. Din istismarından söz ediyor.
BAŞKAN
Sayın Bekaroğlu, son kez size söz vereceğim, gerekirse daha
sonra ara veririm.
Buyurun.
6.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun, Rize Milletvekili Hasan Karalın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Değerli milletvekilleri, Şeyh
Camisinde imamlık yapıyordun. demek, imamlara hakaret midir
değerli arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İmamlık yapıyordun demek, imamlara hakaret midir? Kötü bir
şey midir bu?
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sen bilmezsin. dedin yani.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Sayın Karal imamlık yapıyordu, ben de
öğretim üyesiydim, öbürü de başka bir şeydi, bunu
bırakın.
Bakın,
Sayın Karal, bir defa, konuşmayı öğreneceksiniz önce, el
sallayarak Sen bölgeye yabancısın
filan yani bunları bir
tarafa bırakıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sen CHPye de yabancısın! CHPye de
yabancısın sen!
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Aynen Temelin fıkrası gibi, konuya
gelmiyor. Bir daha söylüyorum, çay ihmal edilmiştir bölgede. Bölgedeki
insanlar çayla geçinemez durumdadırlar. Çay kanunu
çıkarılıyor, Çay piyasası kanunu ile çay, çay tekellerine
terk edilecek; Türkiye çaycılığı öldürülecek. Bizim
endişemiz bunlardır, bunlar araştırılsın. Organik
çayı kimler engelliyor, nasıl engelliyor, niye şimdiye kadar
adımlar atılamadı? Bütün bunlar konuşturulsun. Kimyasal
gübrenin bölgeyi nereye getirdiği konuşulsun. Bunun için çay önergesi
veriyoruz.
Din
istismarına gelince değerli arkadaşlarım -bana oy
vermiş bilmiyorum, orada değildim- bunun dibine vuran sizsiniz,
dibine vuran. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ben
hayatımın hiçbir döneminde din ve dinî değerleri gündeme alarak
hiçbir şekilde istismar yapmadım. (CHP sıralarından
alkışlar) Hiçbir zaman bu şekilde siyaset yapmadım.
Kimliklerin, inançların, yaşam tarzlarının siyaset konusu
yapılması yanlıştır; bu, Türkiyeyi felakete götürecek
bir şeydir. Arkadaş bana oy vermiş, bilmiyorum bunun
karşılığında ne yapmam gerekiyor. Bu, benim suçum mu,
değil mi; onu da söyleyecek durumda değilim.
ORHAN
KARASAYAR (Hatay) Ahde vefa olması lazım, ahde vefa olması
lazım.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Saygıyla selamlıyorum. Herhâlde kimseye
sataşmadım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.
VIII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve arkadaşları
tarafından, Doğu Karadeniz Bölgesinde yapılan çay üretiminin
sorunlarının araştırılması, bu kapsamda
politikaların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 27/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş
olduğu öneriyi şimdi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) AKP çay önergesini reddetti, kayıtlara
geçsin.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, İç Tüzükün 37nci maddesine göre
verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır.
Okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, (2/168) esas numaralı Türk
Ceza Kanununun 299uncu Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması
Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/24)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/168)
esas numaralı Kanun Teklifimin İç Tüzükün 37nci maddesine göre
doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
BAŞKAN
Teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin
Tanrıkuluna söz veriyorum.
Buyurunuz
Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ceza
Yasasının 299uncu maddesi, Cumhurbaşkanına hakareti özel
bir biçimde suç olarak tanımlamıştır. Bu kapsamda
verdiğim kanun teklifi var, 299un Ceza Yasasından
çıkarılması doğrultusunda. Ancak hemen şunu ifade
edeyim: Kanun teklifimin tarihi 19 Haziran 2012 yani Sayın Erdoğanla
falan bir alakası yok. 2012 tarihinde verdim. 2012 tarihinde vermemin
nedeni de, Uluslararası Af Örgütünün Türkiyeyle ilgili Düşünce ve
İfade Özgürlüğü Raporu vardı, o raporda
kaldırılması gereken maddelerden bir tanesi de buydu, o
çerçevede verdim ama şimdi çok vahim bir hâl aldı bu konu. Ahmet Necdet
Sezer döneminde 26 tane dava var, Abdullah Gül döneminde 139 tane var ve
Sayın Erdoğan döneminde ise 1.800ün üzerinde dava var değerli
arkadaşlar, 1.800ün üzerinde dava var.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hakaret etmeyin, dava olmasın.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Dolayısıyla yani herhangi bir
şikâyette bir savcının takipsizlik kararı vermesi ihtimali
yok değerli arkadaşlar, hiçbir ihtimal yok. Eğer
Cumhurbaşkanının avukatları bir dilekçe vermişlerse,
hangi savcılık olursa olsun, mutlaka ama mutlaka bir iddianameye
dönüşüyor.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Sadece onun için mi?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Bu da benim berat nişanım!
LEVENT
GÖK (Ankara) Bravo!
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Fezleke yeni geldi Meclis
Başkanlığına, bunu odama asacağım. Ama, tek bir
yerinde hakaret yok; hepinize dağıtabilirim, bakın tek bir
yerinde ağır eleştiri bile yok. Normal bir eleştiri ama
sonuçta bir fezlekeye dönüştü ve benimle ilgili de geldi.
Değerli
arkadaşlar, bu maddenin kaldırılması konusunda üç önemli
neden var, dördüncüsü de eklendi. Karşıyaka Asliye Ceza Mahkemesi,
itiraz yoluyla dosyayı Anayasa Mahkemesine gönderdi ve Anayasa
Mahkemesinde şu anda görüşülüyor. Anayasa Mahkemesinin hangi
kararı vereceğini bilmiyoruz.
İki:
Venedik Komisyonunun raporu var değerli arkadaşlar. Sayın Bakan
Venedik Komisyonunun işi yok. dedi ama Venedik Komisyonunun raporu aynen
şöyle: Maddenin mevcut hâli ve pratikte uygulanışının
Avrupa normları ve uluslararası standartlarla
bağdaşmadığını, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin ifade özgürlüğüyle ilgili içtihadını ihlal
edici kovuşturmanın önüne geçilmesi için en iyi çözümün, maddenin
TCKdan tamamen kaldırılması olarak görüşünü savundu
Venedik Komisyonu. Daha ağır sözler de var; katil,
hırsız, diktatör gibi terimlerin toplumsal tartışma
kapsamında ele alınması gerektiğini de Venedik Komisyonu
kendi raporunda belirtti ve açılan davaların sayısından da
kaygı duyduğunu da ifade etti.
Yine,
değerli arkadaşlar, Ekrem Pakdemirlinin -Allah rahmet eylesin,
kendisini saygıyla anıyorum- Demirelle ilgili bir davası
vardı ve mahkûmiyet kararı almıştı. Dosyası, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine gitti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, o davada şu
görüşe yer verdi: Bir kişi hakaret davasında salt devlet
başkanı olduğu için diğer vatandaşlardan daha fazla
koruma göremez. Yine, Erbil Tuşalpın Türkiye davası var.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan davayı açmıştı,
Birgün gazetesi ve Erbil Tuşalp mahkûm olmuştu. O davada da yerel
mahkeme, Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi, Tuşalpın, yazdığı
yazıda Sayın Erdoğana akıl hastası dediğini
kabul ederek tazminat kararı vermişti, akıl hastası
dediğini kabul ederek ve Tuşalpı mahkûm etmişti. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi, siyasetçilerin ve Başbakanın ağır
eleştirilere hoşgörülü olması gerektiğinden bahisle
Türkiyeyi mahkûm etti
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Tanrıkulu,
biz sana akıl hastası desek sen kabul eder misin?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
ve Erbil
Tuşalp yeniden yargılandı, tazminat kararı geriye
alındı ve hazineden bu para alındı. Ama, ben Adalet
Bakanına ve Maliye Bakanına sormama rağmen, sebepsiz
zenginleşme yoluyla Sayın Erdoğandan bu paranın geri
alınıp alınmadığını bilmiyorum. Hazine bu
parayı Erdoğandan almış mı, almamış
mı; o konuda Adalet Bakanı ve Maliye Bakanı 2012den bu yana
bana cevap vermediler. Yani, Tuşalptan aldığı para var
Erdoğanın, onun yerine Maliye Bakanlığının
Tuşalpa ve Birgün gazetesine ödediği para var, faiziyle beraber ödediği
para var ama Erdoğan, kazandığı bu tazminatı ödedi mi,
ödemedi mi; bugüne kadar bize bilgi verilmedi ve bu konu, özel hayatın
gizliliğiyle sınırlandırıldı ve bilgi verilmedi
yani bir sebepsiz zenginleşme konusu da var.
Şunu söyleyeceğim son olarak değerli
arkadaşlar: Bakın, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine bütün bunlar gidecek. Ben burada sizleri
uyarıyorum: Eğer Cumhurbaşkanına ve Türkiyeye bir iyilik
yapmak istiyorsanız
Genel hükümler, hakareti cezalandırıyor
zaten.
AYŞE
SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Hakaret etmeyin, bitsin yani.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Zaten cezalandırıyor Genel
hükümler, milletvekilleri bakımından da, Başbakan
bakımından da, sıradan yurttaşlar bakımından da.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Düzgün konuş, dava açmasın. Niye hakaret
ediyorsun?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Sayın Başkan, ben de kadın
hakları savunucusuyum. O yüzden bir dakika süre verirseniz
BAŞKAN
Sayın Tanrıkulu, şimdi, grup başkan vekillerinin
aldığı karar doğrultusunda kürsüden konuşma yapan
sayın hatibe ek süre vermiyoruz.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Son olarak şunu ifade edeceğim
arkadaşlar: Eğer Cumhurbaşkanına ve Türkiyeye hizmet etmek
istiyorsanız, bu nedenle, -bakın, bu nedenle- özel koruma
gerektirdiği için, Türkiyenin mahkûm olmasını istemiyorsanız,
bu kanunu Anayasa Mahkemesinden önce biz gündeme alırız, komisyona
havale ederiz, eksiği varsa tamamlarız; yarın öbür gün bu 1.800
tane davadan Cumhurbaşkanının kazandığı
tazminatların iadesi veya başka bir konu gündeme gelmez.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanrıkulu.
Önerge
üzerinde bir
İLKNUZ
İNCEÖZ (Aksaray) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın İnceöz.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Sayın Başkanım, kayıtlara girmesi
açısından söylüyorum: Biraz evvel hatip, bazı uygulamalardan
bahsetti. TCK 299 dün konulmadı, doksan bir yıldır Türk Ceza
Kanununda var olan bir uygulamadır. Bugün
tartışılıyor olmasını, hakikaten, abesle
karşıladığımızı belirtmek istiyorum, bir.
İkincisi:
Biraz evvel söylediği, Venedik Komisyonu raporlarından vesaireden
bahsetti ama buna dâhil olan ülkelerin uygulamalarına
baktığımızda, bu ülkelerde zaten özel hükümler
çerçevesinde, bugün Almanyada, İspanyada, Fransada, İtalyada her
yerde benzer uygulama vardır. Eleştiri elbette ki edilebilir ama ben
kendisine soruyorum: Kendisine akıl hastası desek bunu kabul
edebilir mi? Ailesine küfretsek bunu kabul edebilir mi? İşte,
eleştiri sınırları çerçevesinde kaldığında
bunlar doğrudur ama hakaret, ailesini itham edecek şekilde ve burada
ağza alınmayacak laflar sarf ediliyorsa da 299 hükmü uygulanır
ve cezasına katlanır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Tanrıkulu, siz de kayıtlara geçmesi açısından
Buyurun.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Efendim, söylemediğim sözleri
ifade ederek sahsıma sataşmada bulundu. O yüzden kürsüden iki dakika
söz istiyorum.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Zabıtlara bakarız ne söylediğine
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Efendim, ben, bakın
Sataştılar, çok açık sataşma
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Bakın, ben sataşmadan söz almadım. Aksi
takdirde, sataşmadan söz isteyeceğim.
BAŞKAN
Sayın Tanrıkulu, sataşmadan söz istemedi zaten Sayın
İnceöz.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Efendim, sataştı ama.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Kayıtlara girmesi bakımından
BAŞKAN
Size de sataşmadı Sayın Tanrıkulu yani açık bir
sataşma yok açıkçası.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, çok açık
bir sataşma var efendim, benim kastetmediğim
BAŞKAN
Peki, Sayın Tanrıkulu, buyurun.
İki
dakika size söz veriyorum.
LEVENT
GÖK (Ankara) Ceza ile tazminatı karıştırıyorlar.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Hem Sataşma yok. diyorsunuz hem söz veriyorsunuz.
Başkan, olur mu böyle bir şey?
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Aksaray Milletvekili
İlknur İnceözün yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Değerli arkadaşlar,
bakın, ben, Sayın Erdoğanın şahsına, ailesine ve
efradına herhangi bir söz söylemedim, ben sadece mahkeme
kararını söyledim. Asliye Hukuk Mahkemesi -Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin içtihadına göre- aynen şunu söylemiş;
Erbil Tuşalpın yazdığı yazılardan
çıkardığı sonuç şu; şu imada bulunduğunu
söylemiş, demiş ki Erdoğana akıl hastası demiş
ve tazminata mahkûm etmiş Erbil Tuşalpı, bu sözlerinden dolayı.
Ben onu ifade ettim. Buna bile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor
ki: Bu, ağır bir eleştiridir, Başbakan daha fazla
hoşgörülü olmak zorundadır sıradan yurttaşlara göre. Bunu
söylemiş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ben söylemiyorum. Ben
bunu söylemiyorum; bir, mahkeme kararı bunu söylüyor; iki, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi bunu söylüyor. Yoksa, benim kimsenin
şahsıyla, ailesiyle ve özel yaşamıyla bir ilgim yok, o
nedenle ifade etmeye çalışıyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Bakın,
hiç kimsenin, Cumhurbaşkanı olsa dahi
Bakın, sayın grup
başkan vekili, ben bu dilekçeyi, bu kanun teklifini 2012de verdim, daha
Erdoğan Başbakanken. Hiç alakası yok. Burada da ifade ettim.
Dolayısıyla, bugün geldiği durum vahimdir ve bu vahimliği,
biz, burada ortadan kaldırmak durumundayız. Yoksa, Erbil
Tuşalpa geri ödenen tazminat gibi, bütün bu davalardaki tazminatlar da
Türkiye tarafından, hazine tarafından ilgililere ödenir çünkü
Sayın Erdoğan, maalesef kutuplaştırdı Türkiyeyi.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Siz kutuplaştırdınız!
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Yüzde 50si tamam seviyor, oy veriyor ama
yüzde 50si de nefret ediyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Eskiden Sayın Erbakana oy verenler, Ecevitten nefret etmiyorlardı;
Ecevite oy verenler, Erbakandan nefret etmiyorlardı; Demirele oy
verenler, Erbakandan nefret etmiyorlardı ama şimdi bir
kutuplaşma ve nefret söylemi var, dolayısıyla da hoşgörüsüz
bir ortam var.
Bunu
eğer sizin grubunuz kabul ederse Cumhurbaşkanına faydalı
bir iş yapmış olursunuz. Cumhurbaşkanı, hoşgörülü
olmak zorundadır, daha fazla eleştiriye tahammül etmek
zorundadır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Sayın Başkan, biraz evvel
şahsımı da ilzam etmek suretiyle sataşmada bulunmuştur
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Ben sataşmada bulunmadım,
2012 tarihi dedim ya.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray)
hem grubum adına sayın grup başkan
vekili diyerek. 69a göre söz talep ediyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnceöz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
8.- Aksaray Milletvekili
İlknur İnceözün, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; öncelikle, tabii, bu kürsüde herkesin temiz bir dil
kullanması lazım; sadece burada değil, grup
toplantılarında, başka yerlerde de. Eğer bugün bir kutuplaşmadan
söz ediyorsak hakikaten seviyeyle tahlil edemeyeceğimiz şekilde temiz
bir dil olmaktan uzak üslubun, seviyesiz konuşmaların bu
kutuplaşmalara sebep olduğunu unutmamak gerekiyor. Onun için
lafı dolandırarak oradan buradan çıkmak suretiyle getirip her
meselenin özüne Sayın Cumhurbaşkanımızı
koymanızı hakikaten biz de buradan eleştirmek durumundayız
ve bu eleştirilere karşı da cevap vermek durumundayız.
Bakın, 299un uygulaması, TCKda bugüne kadar
doksan bir yıldır var; bugün değil, dün değil, yakın
zamanda değil, yeni konulmuş değil. Dolayısıyla, bugün
bunun uygulanıyor olmasından, buradan cezalar alınıyor
olmasından rahatsız olmamak lazım. Bilmeliyiz ki her birimiz
üslubumuzda, seviyemizde belli bir ahlakı, belli bir şekilde temiz
dili muhafaza etmek durumundayız. Ama sen çıkacaksın, bugüne
kadar on dört yıldır milletimize hizmet etmiş, emniyette,
adalette, eğitimde, her alanda hizmetkâr olmayı şiar
edinmiş bir lidere karşı ve üstüne üstlük milletimizin, aziz
milletimizin oylarıyla seçilmiş olan Sayın Cumhurbaşkanımıza
karşı biraz evvel söylediğim çerçeveden uzaklaşılacak,
hakaret edilecek, sürekli konuşulacak, ondan sonra da geleceğiz,
burada çok masumane, İki yıl önce vermiştim, efendim, İç
Tüzük 37ye göre, bu 299, kanundan çıkarılsın. denilecek. Böyle
bir şey olmaz. Bu, dün vardı, bundan sonra da var olmaya devam edecek
ve buna ilişkin eğer birileri ilzam edici, itham edici, hakaret edici
ifadeler kullanıyorsa bunun da cezası elbette ki çekilecek, bunun
cezasız kalması mümkün olmayacak. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Cumhurbaşkanı söylerse ne
olacak İlknur Hanım? Cumhurbaşkanı hakaret ederse ne
olacak?
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) Bakın,
Avrupadaki uygulamalara bakacağız.
LEVENT GÖK (Ankara) O konu ile bu konu farklı bir
kere!
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) Portekizde,
İtalyada cumhurbaşkanına eğer küçük düşüren
ifadeler... Bir yıl ile beş yıl orada da var, aynı kanun,
aynı uygulama.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değişti,
değişti o! O bilgileriniz eksik, güncel değil onlar!
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) Bize bakıyorsun,
Polonyaya bakıyorsun, kişi üç yıla kadar aynı şekilde
hapis cezası, üç ay hapis cezası, bir yıl, beş yıl
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hepsi değişti, o
bilgileriniz güncel değil!
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Kılıçdaroğluna akıl hastası desek rahatsız
olur musunuz?
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) Benzer uygulamalar
-biraz evvel de söyledim- Avrupanın çeşitli yerlerinde vardır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Kılıçdaroğluna Akıl hastası mıdır? diye
sorsak rahatsız olur musunuz? Rahatsız olur musunuz? (CHP
sıralarından gürültüler)
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Ne alaka ya, ne alaka ya?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) Elbette ki herkesin
temiz üslupta konuşmasını tavsiye ediyorum. Eğer bugün
toplum kutuplaştıysa seviyesiz konuşmalar çerçevesindedir.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın İnceöz.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Sayın Kılıçdıroğlu, akıl
hastası mıdır? diye sorsak rahatsız olur musunuz?
Rahatsız olmaz mısınız? Hiç ses yok ya!
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, temiz bir dil
kullanmadığım şeklinde şahsımı ilzam edici
sözlerde bulundu. O yüzden de sataşmadan söz istiyorum.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Değildir. Biz cevap veriyoruz: Değildir.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Vay be! Rahatsız değilsiniz.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Yo, sen sordun, cevap veriyoruz.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Cevap da veriyorsunuz Rahatsız olmayız. diye.
Akıl hastası mıdır Sayın Kılıçdaroğlu?
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Yo, değildir. Bitti, cevap bu kadar basit. Kavga
edecek bir şey yok.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Hiç rahatsız olmuyorsunuz. Ayıptır, Genel
Başkanınıza sahip çıkın ya! Sahip çıkın
Genel Başkanınıza, sahip çıkın.
BAŞKAN
Buyurun.
9.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Aksaray Milletvekili
İlknur İnceözün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Arkadaşlar, değerli
milletvekilleri, bakın, burada ben bir hukuki tartışma
yaptım ve verdiğim kanun teklifinin Sayın
Cumhurbaşkanıyla ilgili olmadığını, 19 Haziran
2012 tarihinde verdiğimi özellikle ifade ettim, bugün değil. O zaman
daha kendisi Cumhurbaşkanı değildi ama altını çizerek
de ifade ettim.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Hiç önemli değil, niyet önemli.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) 2012 tarihinde -2014te
Cumhurbaşkanı oldu- o zaman vermişim.
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Tamam işte, geleceği görmüşsün!
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) İfade özgürlüğüne, düşünce
özgürlüğüne aykırı olduğu için
cumhurbaşkanlarının özel bir şekilde, bizlerden farklı
bir biçimde, yurttaşlardan farklı bir biçimde hakaret
bakımından korunmasının gerekli
olmadığını düşünerek verdim ben bunu ama bugün
geldiğimiz nokta bu. Cumhurbaşkanı, avukatları, maalesef
her eleştiriye, her ağır eleştiriye dava açıyor,
maalesef ve Türkiye bu nedenle de
Bakın, en son ne oldu? İşte,
şimdi, Almanyaya bile muhtıra verdik, çağırdık
büyükelçilerini falan.
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Hemen özür dilediler.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Bu noktaya geldik, yani burada olanlar
yetmedi, şimdi yurt dışına, Almanyaya, sağa sola da
sataşmaya başladık.
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Almanlar Yanlış yaptık. dedi, özür
dilediler; hemen özür dileyip kabul ettiler.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Bu hüküm, bakın, değerli
arkadaşlar, doksan yıl da olsa yanlış hüküm, doksan
yıl da olsa, seksen yıl da olsa, 2005te yürürlüğe giren Ceza
Kanunuyla gelmiş olsa bile yanlış bir hüküm ve Türkiye
bunlardan mahkûm olacak. Ben size Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararını örnek gösterdim; Erbil Tuşalp-Türkiye kararı,
isteyen arkadaşıma verebilirim, okuyabilir bunu.
Dolayısıyla aynen bunlar var.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Erbil Tuşalp-Türkiye kararında yerel
mahkeme, Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi diyor ki: Erbil Tuşalp bu
sözleriyle, Başbakana, dönemin Başbakanına akıl
hastası demiştir. Akıl hastası diyemez.
Dolayısıyla, tazminata mahkûm ediyorum. demiştir. Ama
şimdi verdiği karar var Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Yanlış! Yanlış olamaz mı? Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararı yanlış olamaz mı?
Sayın Tanrıkulu, karar hatalı olabilir, o karar
değişebilir. Başka bir kararda başka bir şey
verebilir.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Ondan sonra yeniden yargılama
yapılmış, Türkiyedeki mahkeme ve Yargıtay da bu sözlerin
hakaret olmadığına karar vermiş, değerli
arkadaşlar. Dolayısıyla, karar vermiş ve tazminatları
geriye almışlar. Bunu farklı bir noktaya çekmeye,
Cumhurbaşkanının bugünkü uygulamalarına çekmeye de hiç
gerek yok. Dolayısıyla, bu kanun teklifi sizin omuzlarınıza
bir yüktür.
Teşekkür
ediyorum.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) AİHM kararı hatalı olamaz mı?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanrıkulu.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler (Devam)
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, (2/168) esas numaralı Türk
Ceza Kanununun 299uncu Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında
Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/24) (Devam)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, önerge üzerinde İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Bekaroğluna söz veriyoruz.
Sizin
de süreniz beş dakika.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sadece, millete hizmet etmiş, seçilmiş
Cumhurbaşkanına değil, hiçbir vatandaşa, yurttaşa,
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşına ya da dünyanın herhangi bir
yerindeki insana hakaret edilemez. Düşünce ve ifade özgürlüğünün
sınırları, ırkçılıktır, nefret söylemidir,
hakarettir. Nitekim, Türk Ceza Kanununun 125 ve 131inci maddeleri
kişinin, bir insanın birey olmaktan kaynaklanan kişilik
haklarına saldırı niteliğinde olan hakaret
suçlarını saymış; nelerdir, nasıl
cezalandırılacak, bunlar sayılmış: Belli, somut bir
durum ve olgunun isnat edilmesi suretiyle kişinin şeref ve
saygınlığının zedelenmesi, genel ve soyut nitelikli
söz ve davranışlarla kişinin değersizleştirilmesi.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Çaydan anlar, hukuktan anlar, her şeyden
anlar!
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Bunların hepsi suçtur, kime yapılırsa
yapılsın Türk Ceza Kanununa göre kovuşturulur ve
değişik şekillerde ceza verilir.
Şimdi,
sayın cumhurbaşkanları için -sadece Sayın Erdoğan için
değil, cumhurbaşkanları için- yeniden bir 299uncu madde
getiriliyor ve Cumhurbaşkanına hakareti ayrı bir şeye
bağlıyor, bir yıldan dört yıla kadar ve alenen
yapıldığı zaman da altıda biri oranında
artırılıyor.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Ne zaman getirildi ya? Sanki yeni oldu!
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Şimdi itiraz edilen şey budur.
Cumhurbaşkanı da bizim gibi bir insandır. Deminden beri gereksiz
yere bir kaşık suda kıyamet koparıyoruz, sanki Sayın
Tanrıkulu ya da bir başkası Cumhurbaşkanına hakaret
edilebilir. diyormuş gibi. Öyle bir şey söylemiyoruz
arkadaşlar. Cumhurbaşkanı değil, hiç kimseye hakaret
edilemez. Yani, insanlara hakaret edilmesi, hele böyle nefret söylemiyle,
aşağılamayla, ötekileştirmeyle
Yani, bunlar gerçekten
insanlık suçudur ama bütün yurttaşlar için zaten Türk Ceza Kanunu
düzenlemiş. Bizim söylediğimiz; Avrupa İnsanları
Mahkemesinde sorun hâline gelen, uluslararası ilişkilerde sorun
hâline gelen, ayrıca Cumhurbaşkanlığıyla ilgili bir
hakaret maddesinin bulunmasının doğru olmadığı,
gerek olmadığı, bunun buradan çıkartılması,
diğer, siz gibi, biz gibi, herkes gibi zaten
Cumhurbaşkanının da korunmuş olduğudur.
Değerli
milletvekilleri, aslında biz burada neyi konuşuyoruz? Aslında,
öteden beri -siz de icat etmediniz- sizden önce de vardı ama siz bu
işi zirvelere çıkardınız. Esas mesele kimlik
konsolidasyonu, inanç konsolidasyonu, yaşam tarzı konsolidasyonu
üzerinde yapılan siyasettir, ortak iyinin kimliklerde
aranmasıdır arkadaşlar. Böyle olduğu için kimliklerimizle
ilgili konuşuyoruz ve ağzımızı açar açmaz
karşıdakine hakaret etmiş oluyoruz. Bu ciddi bir problem
değerli milletvekilleri. Yani, gerçekten, Türkiyenin çok önemli
sorunları var. Bakın, biraz evvel çayla ilgili sorunları
konuştuk. Çok önemli sorunları var; geçimle, şiddetle
Bizse
tepede siyaseti kimlik üzerine kuruyor, sert bir dil ve üslupla bunları
tartışıyoruz, kutuplaştırıyoruz.
Peki,
Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, niye böyle bir soruyu
sormuyorsunuz hiçbir zaman? Yani, bundan önce de bu madde varmış,
sayın grup başkan vekili bu şekilde ifade etti. E, niye bu kadar
fazla dava açılıyor? Niye bu kadar çok
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sosyal medya çıktığı için.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Söyledim, söyledim.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) - Sosyal medya yoktu. dedi.
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Evet, sosyal medya.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Evet, doğru ama yani sosyal medyayla beraber
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Yüzde 95i sosyal medyadan kaynaklanıyor.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) -
Sayın Cumhurbaşkanının her gün
üç saat, beş saat konuşması, her gün siyaseti germesi
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) - Saçma sapan konuşuyorsun be! Yazık be,
yazık, yazık!
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) -
bağırması, çağırması,
herkesi hizaya sokması
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Yok böyle bir şey.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) -
bütün bunların da ciddi bir şekilde
katkısı vardır.
Değerli
arkadaşlarım, bu ülke bizim ülkemiz ve gidecek hiçbir yerimiz yok.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hele sen Rizeye bile gidemeyeceksin be.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Bu insanlar da bizim insanlarımız, şu
anda -maraza- sataşan, hakaret eden arkadaş da bizim
insanımız. Hepimiz burada yaşayacağız.
Bakın,
birlikte yaşamamıza da gerek yok ama yan yana
yaşayacağız. Hadi birlikte
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Hakaret etmeyi pekâlâ biliyorsunuz.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Birbirimize tahammül edeceğiz değerli
arkadaşlarım. Bu tahammülde örnek olacak olan insan en tepedeki
insandır.
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Örnek, örnek.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Vicdanın kabul etmediği şeyleri milletin
kürsüsünden söylüyorsunuz.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Bugün şiddetin, bugün
kutuplaştırıcı dilin kurulmasının en büyük
sorumlusu Sayın Cumhurbaşkanımız.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Hiç inandırıcılığınız yok
sizin.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Buna gerek yok değerli arkadaşlarım,
millet zaten kendisini destekliyor.
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Siz kendi Genel Başkanınıza da
söylesenize bunları.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) - Evet, yüzde 52 oy aldı; evet, siz de yüzde 49
oy aldınız; helal olsun, bir dahaki seçime kadar bu ülkeyi
yöneteceksiniz ama bu ülkeyi hukuk içinde yöneteceksiniz değerli
arkadaşlarım.
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Öyle yapıyoruz.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Bu ülkeyi germeyeceksiniz.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Geren sensin ya.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) - Hepimizden çok sizin görevinizdir çünkü ülkeyi yeni
bir seçime kadar siz yöneteceksiniz değerli arkadaşlarım.
Bir
daha ifade ediyorum: Burada, kimse Cumhurbaşkanına hakaret edilsin.
demiyor değerli arkadaşlarım.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ne diyorsun sen ya!
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) - Hiçbir yurttaşa hakaret edilmesin.
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Genel Başkanın hakaret ediyor!
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) - Tabii, sayın grup başkan vekillerimiz, bu
tip arkadaşlara da sahip çıkmanız gerekiyor.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Senin vicdanın kabul edebilecek mi söylediklerini?
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sende Erdoğan kompleksi var, Erdoğan!
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Senin vicdanın yok!
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın Bekaroğlu, sende Erdoğan
kompleksi var memleketinden dolayı.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Benim psikiyatri uzmanı olduğumu
bilmiyor musunuz? Psikiyatri uzmanı olduğumu biliyor musunuz?
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Ben bekleyeceğim Sayın Kubat.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Her türlü hakareti yapıyorsunuz, her türlü ihaneti
yapanlarla beraber oluyorsunuz!
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Siz oluyorsunuz Osloda onlarla. Yapma Cahit
Bey, siz oluyorsunuz.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) - Yazıklar olsun be! Koruyorsunuz!
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Osloya, Kandile CHP mi gitti?
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Rüyalarına girsin Tayyip Erdoğan!
Komplekslisin, hastasın Sayın Bekaroğlu!
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Kandile, Osloya git, ondan sonra ihanet yapanlar
diye konuş.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Rüyalarına giriyor değil mi Tayyip
Erdoğan, Sayın Bekaroğlu? Kompleks var sende, hastasın!
CEYHUN
İRGİL (Bursa) - Cumhurbaşkanına hakaret edilsin mi diyoruz
be kardeşim?
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Psikiyatri uzmanıyım
arkadaşlar.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Bak, senin milletvekilin ne diyor?
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, iki gensoru önergesi vardır.
Önergeler
daha önce bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır.
Şimdi,
önergeleri sırasıyla okutuyorum:
D) Gensoru Önergeleri
1.- HDP Grubu adına
Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Türkiyeyi ve çevre
ülkeleri istikrarsızlığa sürüklediği ve küresel denklemde
aktör olmaktan uzaklaştırdığı ileri sürülen
politikalarda sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiyeyi
ve çevre ülkeleri istikrarsızlığa sürükleyen, küresel denklemde
aktör olmaktan çıkaran, iç politikada halklar ve inançlar merkezli
gerilimlere sebep olan AKP dış politikasının
sorumlularından Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt
Çavuşoğlu hakkında, Anayasanın 98inci ve 99uncu, TBMM
İçtüzüğünün 106ncı maddeleri uyarınca gensoru
açılmasını arz ederiz.
Çağlar
Demirel İdris
Baluken
Diyarbakır
Diyarbakır
HDP Grup
Başkan Vekili HDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Türkiye
dış politikası cumhuriyet tarihi boyunca
yaşadığı en derin krizleri özellikle Arap ayaklanması
ve Suriye iç savaşıyla birlikte yaşamaya
başlamıştır. Libya, Mısır, Tunusta beliren ve
büyük değişimleri çağıran ayaklanmalar AKP Hükûmeti
tarafından doğru okunamamış, Avrupa Birliğiyle 2000li
yılların başında başlayan üyelik müzakereleri, AKP'nin
yanlış politikaları neticesinde durma noktasında
gelmiştir.
Dış
politikasını, ülkenin doğusundaki gelişmeleri okuyamamak,
Batıyla ilişkileri ise pragmatizm üzerinden iç politikaya tahvil
etme mantığıyla işletmek şeklinde oluşturan AKP
iktidarı, Suriye iç savaşının başlamasıyla
birlikte büyük bir krizin içerisine girmiştir. Suriye iç
savaşının patlak verdiği ilk günlerde Esad rejimiyle ortak
antlaşmalara imza atılmış, savaşın seyrinin
değişmesiyle birlikte mezhepçiliği esas alan Suriye
politikası devreye konmuştur. AKP'de dış politikanın
bir bütün olarak olumsuz sonuçlar üretmesi bu yanlış politikayla
hız kazanmıştır çünkü uzun yıllardır Esad
rejiminin baskısı altında olan halkların örgütlü
direnişi değil, selefi çeteler müttefik olarak seçilmiş ve bu
çetelerle stratejik ilişkiler geliştirilmiştir. İlerleyen
süreçte, Türkiye'nin ülke dışındaki tek toprağı olan
Süleyman Şah Türbesi'nin YPG'nin yardımıyla DAİŞ
adlı çetenin kuşatmasından kurtarılması Eşme
ruhu olarak kamuoyunda Türkiye'nin Rojava halklarıyla birlikte hareket
etmesine stratejik zemin yaratan bir umuttu fakat AKP iktidarı, bu umut
yaratan zemini de ortadan kaldıran bir inkâr politikasının
içerisine girmiştir.
DAİŞ,
El Nusra, Ahrar el-Şam başta olmak üzere irili ufaklı çeteler
için Türkiye sınırının
operasyonel alanlar olduğu artık tüm dünya kamuoyunca bilinmektedir. Türkiye'de
partimizi ve muhalefeti hedef alan DAİŞ
saldırılarının Türkiye
sınırı üzerinden gerçekleştiği, Avrupa'daki sivil
katliamlara yol açan çetelerin saldırılarının da yine bu
sınır üzerinden gerçekleştirildiği artık tespitli bir
durumdadır. Türkiye sınırının Rojava
halklarının iradesinde olan bölgelerine her türlü ambargo
uygulanırken, 2016 merkezî bütçe görüşmelerinde bizzat Hükûmet
yetkilileri tarafından DAİŞ adlı çetenin elinde bulunan Akçakale
ve Karkamış Sınır Kapılarından 8 milyon
dolarlık ticaret yapıldığı itirafında
bulunulmuştur.
AKP,
Suriye'de olumsuz sonuçlar üreten mezhepçi politikalarda ısrar etmektedir.
Bu ısrarla, son verilmesi gereken mezhepçi politikalar, AKP iktidarı
tarafından genişletilmiş ve bu mezhepçi ittifak
politikasının bir ürünü olan Suudi Arabistan-Katar-Türkiye
ittifakı Orta Doğu'da derin toplumsal kutuplaşmalara sebep
olmuştur. Açıktır ki, Orta Doğu gibi halklar ve inançlar
mozaiğine sahip bir coğrafyada içte etnik, dışta mezhepçi
politikalar izlemek büyük bir toplumsal ve siyasal yıkıma davetiye
çıkarmak anlamındadır.
Suriye
iç savaşıyla bağlantılı olarak yaşanan göç
dramı karşısındaki AKP iktidarı, Avrupa ülkeleriyle
âdeta insan pazarlığı yürütmektedir. Orta Doğu tarihinin en
büyük insani krizlerinden biri olan Suriye göçleriyle ilgili olarak özellikle
Almanya Başbakanı Merkel'in seçim hesapları üzerinden
yapılan pazarlıklar, uluslararası hukuk açısından
değerlendirilmesi bile anlamsız, ahlak dışı bir yere savrulmuştur.
Fakat AKP'nin pragmatist politikaları bu konuda da kısa vadeli kazanç
sağlama derdindeyken, Suriye'den göçlerle ilgili uzun vadede Türkiye
açısından sorun yaratacağı aşikârdır.
Türkiye'nin
pragmatizme mahkûm edilmiş dış siyaseti kendisini İsrail ve
Rusyayla olan ilişkilerde de açığa vurmuştur. Özellikle
Mavi Marmara olayından sonra iç siyasete yönelik pragmatist bir
yaklaşımla tamamen bozulan Türkiye-İsrail ilişkileri,
atılan kof ve boş tehditler yüzünden uzun süren bir
istikrarsızlığa neden olmuştur. Katil ülke" olarak
tanımlanan İsrail, dış siyasette yaşanan iflas süreci
ve özellikle Rusya'nın doğal gaz resti sonrası bir anda
"dost ülke" kategorisine girmiştir. Aynı pragmatist siyaset
AB'ye üyelik sürecinde de karşımıza
çıkmıştır. Şimdilerde hasım olunan Putin'e
Şanghay Beşlisine girme talebinde bulunan Türkiye, düşürülen
Rusya uçağı sonrası yüzünü yeniden AB ve ABD'ye dönmüş
durumdadır. Böylesi bir siyaset, Türkiye'yi âdeta stratejik bir sefalete,
değerli bir yalnızlığa sürüklemektedir. İlke siyasetinden
mahrum, kıvrak ve içi boş bir dış siyaset Türkiye'yi dünya
ülkeleri arasında oldukça itibarsız bir ülke konumuna
sokmaktadır.
Bu
kapsamda, Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt
Çavuşoğlu hakkında Anayasa'nın 98'inci ve 99'uncu, TBMM
İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru
açılmasını talep ediyoruz.
2.- HDP Grubu adına
Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Sur ve Silopi ilçelerinde
alınan acele kamulaştırma kararı ve Türkiye genelindeki kentsel
dönüşüm projeleriyle vatandaşları mağdur ettiği ve
sermaye için rant yarattığı, uygulanan RES ve HES projeleriyle
doğanın tahrip edilmesine sebebiyet verdiği iddiasıyla
Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/6)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sur
ve Silopi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı teklifi
üzerine, Bakanlar Kurulu kararıyla alınıp Resmî Gazete'de
yayınlanan acele kamulaştırma kararının
yarattığı mağduriyetler, Türkiye genelindeki kentsel
dönüşümlerde yurttaşların mağdur edilmesi ve sermaye için
rant alanı yaratmasında, kentsel dönüşümlerin kültürel ve insani
dejenerasyona sebep olmasında, RES ve HES'ler
aracılığıyla doğadaki sömürü düzeyinin artmasında
birincil derecede sorumluluğu bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanı
Sayın Fatma Güldemet Sarı hakkında Anayasa'nın 98'inci ve
99'uncu, TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca
gensoru açılmasını arz ederiz.
Çağlar
Demirel İdris
Baluken
Diyarbakır Diyarbakır
HDP Grup
Başkan Vekili HDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı, AKP Hükûmetinin
"inşaat" merkezli politikalarının merkezindeki
kurumdur. AKP iktidarı bu kurum eliyle kentsel dönüşüm adı
altında sermaye dağıtımı yapmakta, aynı zamanda
yurttaşları ve emekçileri büyük derecede mağdur etmektedir.
Sermaye dağıtımı adına sadece beşerî olanı
değil, doğaya dair olanı da büyük bir tahripkâr düzeyde hasara
uğratmaktadır. AKP iktidarının sömürü düzeninin
"nirvana" noktası kamulaştırma kararlarıyla
gerçekleşmektedir.
Türkiye'de
1 şehir merkezi ve 7 şehrin 21 ilçesinde, onlarca mahalleyi
kapsayacak şekilde 61 kez ilan edilen sokağa çıkma
yasakları adı altında, yerleşim yerleri ağır
bombardıman altında kalmış ve kentlerde büyük bir
yıkım meydana gelmiştir. Sur ve Silopi'de halk yaşam
alanındaki tahribata, evlerinin moloz yığınlarına
döndüğüne şahitlik ederken, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının ilk icraatı, Silopi için 15/3/2016 tarih,
2945 sayılı yazı ve Sur için 16/3/2016 tarih, 2988 sayılı
yazıyla Bakanlar Kuruluna bu ilçelere acele kamulaştırma yoluyla
el konulması talebi olmuş, Bakanlığın bu talebi,
Bakanlar Kurulu kararıyla 25 Martta Resmî Gazete'de
yayımlanmıştır.
Öncelikle
önemle vurgulanması gereken hususlardan biri, acele kamulaştırma
uygulamasının bir savaş hukukunun ürünü olduğu
gerçeğidir. Acele kamulaştırma yetkisi, 1939 yılında
çıkartılan Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununda, savaş
koşullarındaki acil askerî ihtiyaçların
karşılanması için Bakanlar Kuruluna yurt savunması
gerekçesiyle ihtiyaç duyulan taşınmazlara el koyma yetkisi veren bir
yetkidir. AKP döneminde, istisnai olarak savaş durumlarında
kullanılması öngörülen uygulama olağan hâle getirilmiş ve
kentsel dönüşümden baraj yapımlarına kadar birçok alanda
kullanılan sıradan bir uygulama hâline getirilmiştir.
Acele
kamulaştırma kararının en temel çelişkilerinden biri
de kamusal varlıklara da bu karar çerçevesinde el konulmasıdır.
Silopi'de mülkiyeti Silopi Belediyesine ait itfaiye garajı, kültür
merkezi, semt pazarı, sebze hali, Yeşiltepe Parkı ve bazı
ticari alanlara el konulmuştur. Sur'da ise kamulaştırılması
planlanan alanlar içerisinde, Sur Belediyesi hizmet binası, Dengbej Evi,
Cemil Paşa Konağı, Hasan Paşa Hanı, Ulu Cami, Mar
Petyun Keldani Kilisesi, Anzele Parkı, Amida Höyüğü, Dört Ayaklı
Minare, Kurşunlu Cami gibi tarihî yapılar ile belediyeye ait
yeşil alanlar vardır. Lakin kamulaştırma için temel
şart, Anayasa 46ncı maddedeki kamu yararı ve özel mülkiyette
bulunması şartlarıyla söz konusudur. Ancak, kararla, kentsel
sit alanı içerisindeki tarihî yapılar ile kamu mülkiyetindeki
taşınmazlar da yer almış ve Bakanlık tarafından
bu kararla ilgili herhangi bir "kamu yararı" tanımı
yapılmamıştır.
1
Nisan 2016 tarihinde, Diyarbakır temasları esnasında, Sayın
Bakanın alınan acele kamulaştırma kararıyla ilgili
ifade ettiği "Öncelikle bizim yapacağımız,
vatandaşla bire bir görüşerek konut istiyorlarsa konut veya
başka alternatifler sunarak onlarla birlikte uzlaşmaya gitmektir. En
son çare, eğer hiçbir şekilde çözüm bulunamıyorsa
kamulaştırma yapılacaktır." sözleri,
kamulaştırma kararı talep eden Bakan olarak büyük bir
çelişki taşımaktadır. Zira, Bakanın ifade ettiği
gibi, vatandaşla uzlaşmak, bire bir çözüm üretmek öncelikli amaç ise
ilk etapta halk, seçilmiş yerel yönetimler ve diğer yerel aktörlerle
istişare yapılmaması kabul edilemezdir. Hâlbuki Anayasa'nın
35inci maddesi çok açıktır. "Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir." hükmüyle, mülkiyet hakkı acele
kamulaştırmayla ihlal edilmektedir.
Bütün
bu hususlar göz önüne alındığında, Çevre ve Şehircilik
Bakanı Fatma Güldemet Sarının sorumlulukta olması
hasebiyle, hakkında gensoru açılmasının ve Anayasa ile
İç Tüzük hükümleri gereğince görevinden alınmasının gerekli
olduğunu düşünüyoruz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın
milletvekilleri, gensorunun gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmenin günü, daha sonra
Danışma Kurulu önerisiyle onayınıza sunulacaktır.
Danışma Kurulu tarafından öneri getirilememesi durumunda,
anayasal sürenin sonunda Başkanlıkça resen gündeme alınacaktır.
Sayın
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.16
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.18
BAŞKAN:
Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)
----- 0
-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Alınan
karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
1'inci
sırada yer alan, 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve
Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması
Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/694), Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/689), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycının; 65
Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/393),
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş
Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/403), Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğanın; 2022 Sayılı 65 Yaşını
Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda ve 2828 Sayılı
Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/404), Denizli Milletvekili Kazım Arslanın; 2022
Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve
Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/899), Bursa Milletvekilleri Hüseyin Şahin ve Hakan
Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/922),
Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref
Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline
İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/923) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 65
Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/694), Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/689), Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycının; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz
ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/393), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın; 2022 sayılı 65
Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/403),
Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğanın; 2022 sayılı
65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/404), Denizli Milletvekili
Kazım Arslanın; 2022 Sayılı 65 Yaşını
Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/899), Bursa Milletvekilleri Hüseyin
Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/922), Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref
Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline
İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/923) ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı:273) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Genel
Kurulun 69uncu Birleşiminde, İç Tüzükün 91inci maddesine göre
temel kanun olarak görüşülen 273 sıra sayılı Kanun
Tasarısının birinci bölümünde yer alan 5inci maddesi kabul
edilmişti.
Şimdi,
6ncı maddenin görüşmelerine başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, 6ncı madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak
üzere toplam üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının
6ncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bülent Kuşoğlu Cemal Okan Yüksel Mehmet Bekaroğlu
Ankara Eskişehir İstanbul
Bihlun Tamaylıgil Musa Çam Utku
Çakırözer
İstanbul İzmir Eskişehir
MADDE
6 2918 sayılı Kanunun 97 nci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
MADDE
97 Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen
sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta
kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta
kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 7 gün içinde
başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen
cevabın talebi karşılamadığına ilişkin
uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684
sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge
aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi,
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının
6ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Erhan Usta Erkan Akçay
Antalya Samsun Manisa
Kamil Aydın İzzet Ulvi
Yönter Nuri
Okutan
Erzurum İstanbul Isparta
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
İdris Baluken Çağlar
Demirel Ahmet
Yıldırım
Diyarbakır Diyarbakır Muş
Altan Tan Mehmet Ali Aslan Meral Danış
Beştaş
Diyarbakır Batman Adana
BAŞKAN
Komisyon önergelere katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) Katılamıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Madde üzerinde Isparta Milletvekili Sayın Nuri Okutan.
Sayın
Okutan, buyurunuz lütfen. (MHP sıralarından alkışlar)
NURİ
OKUTAN (Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273
sıra sayılı Kanun Tasarısının 6ncı
maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Herkesi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
2918
sayılı Karayolları Trafik Kanununun 97nci maddesinde
yapılan değişiklikle Zarar görenin zorunlu mali sorumluluk
sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce
ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması
gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15
gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya
verilen cevabın talebi karşılamadığına
ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava
açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime
başvurabilir. denmektedir. Burada yapılan, kelimenin tam
anlamıyla işin yokuşa sürülmesi manasına gelmektedir.
Vatandaşlarımız, dava açmadan önce sigorta şirketlerine
yönlendirilmekte, böylece hukuk yolunun önüne engel konulmaktadır. Yani,
sigortaya başvurmak yargı yolunun ön şartı hâline
getirilmekte dolayısıyla yargı yolu
kısıtlanmaktadır. Bu durumun sigorta sektöründe bir kaos
yaratması kuvvetle muhtemeldir çünkü bu manada başvuruyu ispat etme
aşamasında bile ciddi sorunlarla karşılaşmak mümkündür.
Daha önce yüksek miktarda ödenmiş bulunan zorunlu trafik sigortalarının
iadesi de ayrı bir kaos oluşturacaktır.
Bu
düzenleme, iktidarın içi boş ve göstermelik
yaklaşımının tipik bir örneğidir.
Dolayısıyla, yapılan düzenlemenin vatandaşa da
sigortacılara da sektöre de ciddi bir faydası yoktur. Zorunlu trafik
sigortası sadece maddi hasarları karşılar hâle gelmiş,
içi boşaltılmış, ölüm ve yaralanma hâllerinde kusurluya
rücu etme uygulaması getirilmiş, teminatların büyük bir bölümü
ortadan kaldırılmıştır. Hükûmetin istediği tam da
budur: Görünürde fiyatlar düşecek algısı oluşsun ama
vatandaş ileride mağdur olursa olsun.
Bütün
bu olumsuz uygulamaların ve meydana gelecek kaosun faturası yine
vatandaşımıza çıkacaktır, sigortalıların
mağduriyeti katbekat artacaktır. Daha önce fiyatlar çok yüksek
olduğu için zorunlu trafik sigortası yaptırmayan ve mağdur
olan vatandaşımız daha büyük mağduriyetle karşı
karşıya kalacaktır çünkü vatandaşımızın içi
boşaltılmış olarak yaptırdığı zorunlu
trafik sigortası bir işe yaramayacaktır. Bu durumda,
vatandaş ya kaskoya yönelecek ya da daha ağır bir yükün
altına girecek ya da mahkeme kapılarında ve tahkim sürecinde
perişan olacaktır.
Bir
kısım vatandaşımız, kendilerini güvende hissedebilmek
için zorunlu trafik sigortasının yanı sıra bir de zorunlu
kasko sigortası yaptırmak durumunda kalacaktır. Kasko
sigortası isteğe bağlı ama işte, bu şartlardan
dolayı fiilen zorunlu hâle gelecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu düzenlemenin tüketicilerin
mağduriyetini gidermeyeceği açıktır. Bu tasarıyla
sigorta sisteminin sağlıklı ve rekabetçi bir şekilde
işlemesini sağlamak ve tüketicinin lehinde piyasayı düzenlemek
de mümkün değildir. Kaldı ki yapılan düzenleme, tüketiciden
ziyade yaklaşık yüzde 70i yabancıların elinde olan sigorta
şirketlerinin lehinde olacaktır. Şirketler zarar etmeye başlamış,
buna bağlı olarak poliçelere aşırı yüklenilmiş ve
nihayet bu düzenleme gelmiştir. Tüketicilerin hak ve menfaatleri yerine
şirketleri ön plana alan bu düzenleme rekabet ortamını da
olumsuz etkileyeceği için fiyatlar düşmeyecek, aksine yükselecektir. Çünkü,
şirketlerin amacı zararı en aza indirip kazancı en
yükseğe çıkarmaktır. Rekabet ortamını sağlamayan
bir piyasanın insafına terk edilerek poliçe fiyatlarının
düşmesi de mümkün değildir. Poliçe fiyatlarının yükselmesi
şoför, taksici, dolmuşçu, otobüsçü, nakliyeci esnafını ve
tüm araç sahibi tüketicileri mağdur edecektir. Düzenlemenin yürürlüğe
girmesiyle birlikte taksi, dolmuş, otobüs plakalarına hacizlerin üst
üste gelmesi sürpriz olmayacaktır. Düzenleme, şoför
esnafımızın derdine çare olmayacağı gibi, kazalarda
mağdur olacak üçüncü şahısların mağduriyetini büsbütün
artıracaktır çünkü sigorta şirketleri kazalarda mağdur olan
şahıslara ödemekte oldukları tazminatları
sınırlandırmaktadır. Hükûmetin zorunlu trafik
sigortası sorunlarına çözüm adı altında getirdiği
düzenlemenin içi bu manada boştur. Burada Adalet ve Kalkınma Partisi
işi yokuşa sürmenin yanı sıra, yine her zaman
yaptığı gibi, tabiri caizse Yörük sırtından kurban
kesmektedir. Zaten hep böyle de olmadı mı?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURİ
OKUTAN (Devamla) - Bir başka örnek: Yaşlıların toplu
taşıma araçlarından yararlanması için kanun
çıkarılıyor, fatura belediyeye ve hatta özel halk otobüslerine
ödetiliyor. Bu da bunun diğer bir örneği.
Bu
duygularla herkesi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Adana Milletvekili
Sayın Meral Danış Beştaş. (HDP sıralarından
alkışlar)
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben
de önümüzdeki kanun tasarısının 6ncı maddesiyle ilgili söz
almış bulunmaktayım. Bu, 2918 sayılı Yasanın
97nci maddesini değiştiren bir düzenleme. Yani, bu
değişikliklerin temel amacının aslında zorunlu trafik
sigortası kapsamında ve buna ilişkin şoförlerin,
sürücülerin, araç sahiplerinin mağduriyetini önlemek olan, gördükleri
zararın tazminini hedefleyen bir kapsamda olması gerekirken söz
konusu değişiklikle bu yönde bir kapsamda olmadığını
öncelikle ifade etmek istiyorum.
97nci
maddenin ilk hâli, hâlâ değiştirilmeyen hâli şu şekilde:
zorunlu
mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde
doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte
bulunabileceği gibi, dava da açabilir. Ama şu anda önümüze gelen
tasarıda ise bununla ilgili aslında zorunlu mali sorumluluk
sigortası kapsamında dava yoluna gitmeden önce ilgililerin sigorta
kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği
düzenleniyor ve emredici bir şekilde düzenleniyor yani başvuru
yapmadan önce dava yoluna gidemeyecek. Daha önce ihtiyari olan husus bu sefer
zorunlu bir hâle dönüşmüştür ve on beş gün içinde sigorta
şirketinin cevap vermemesi hâlinde bu durumda uyuşmazlık olacak
ve tahkim yoluna ve dava yoluna gidilebilecek.
Şimdi,
gerçekten, bu düzenleme ve genel olarak bu zorunlu trafik sigortası, mali
sorumluluk sigortasıyla ilgili yapılan değişiklikler,
sigorta şirketlerini besleyen, sigorta şirketlerini ihya eden
değişiklikler. Burada, vatandaşın, şoförlerin, sürücülerin,
araç kullanıcılarının zararlarının giderilmesi ve
bunun karşılanması gibi bir mantıkla, bir arka planla bu
düzenleme asla yapılmıyor, bunu çok rahatlıkla görebiliyoruz ve
bununla ilgili zaten daha önce de iki yıl art arda değişiklik
yapıldı yine aynı iktidar döneminde. Hatta 2015te, zorunlu mali
sorumluluk sigortasına ek yükler getirilmişti. Şimdi, bu
düzenlemeyle sürücülerin, şoförlerin yükü daha da
artırılıyor. Bu durumda, yeni araç alan Türkiye
yurttaşları ve sigortasını yenileyenler, neredeyse 10 kat
civarında daha fazla fatura ödemek zorunda bırakılıyorlar.
Bununla ilgili, Komisyon aşamasında da çok kısa bir aşama
bildiğim kadarıyla, üç-üç buçuk aylık bir süre zarfında- ne
şoför odalarının ne bununla ilgili diğer kurumların
görüşleri alınmadığı gibi, onların şu anda
mevcut tasarıyla ilgili de kendilerini doğrudan ilgilendirdiği
hâlde hiçbir bilgileri söz konusu değil. Bununla birlikte, bu torba
tasarıyla poliçe fiyatları düşürülmüyor yani takdimde
farklı bir şekilde ifade edilse de aslında trafik sigortası
poliçe fiyatları diğer maddelerle düşürülmüyor.
Yine,
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa 6dan önceki
maddelerle
Hak sahibinin kendi kusuruyla gelen tazminat talepleri
Burada, hak
sahibinin zorunlu trafik sigortası kapsamında bile kendi kusurunun
ölçü olarak konulmasıyla, bununla ilgili zararların giderilmesinde
aslında esnek ve keyfî bir yaklaşımın bundan sonra hüküm
süreceği, böyle yorumlara sebebiyet vereceği anlamına
rahatlıkla varabiliriz ve maalesef, sigorta şirketleri daha fazla kâr
elde etmek için, tazminat ödememek için bunu, kusur olgusunu her zaman bu tip
uyuşmazlıklarda sürücüler aleyhine hep öne sürecekler. Mevcut dava
dosyalarında da zaten genellikle bu şekilde oluyor. Bu, sigorta
şirketlerinin elini daha da güçlendiren ve sürücülerin aleyhine
işleyecek bir durum.
Yine
-bir bilgi olarak- şunu hepimiz bilmesek de araştırmalarda çok
rahatlıkla ortaya çıkıyor: Sigorta şirketlerinin,
Türkiyede bulunan sigorta şirketlerinin yüzde 70i yabancı
şirketler. Sigorta alanı gerçekten büyük bir pazara
dönüşmüş durumda ve burada vatandaş asla esas değil,
sigorta şirketlerinin kârı esas alınıyor ve bu düzenlemeyle
yine vatandaş aleyhine gerçekten işleyecek, hem trafikteki cezalar,
tazminat süreçleri aleyhine işleyecek bir tablo da önümüze getirilmiş
durumda.
Bu
nedenle biz bu tasarıya tabii ki hayır oyu vereceğiz ama bu
düzenlemelerin Türkiye'nin, Türkiye yurttaşlarının yararına
olmadığını da paylaşmak isteriz.
Teşekkür
ediyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Beştaş.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Başkan, karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım Sayın Demirel.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge
kabul edilmemiştir.
Şimdi,
diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının
6ncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel
(Eskişehir) ve arkadaşları
MADDE
6 2918 sayılı Kanunun 97 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
MADDE
97 Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen
sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta
kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta
kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 7 gün içinde
başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen
cevabın talebi karşılamadığına ilişkin
uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684
sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekili Sayın Cemal Okan Yüksel,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Benden
önce, maddeyle ilgili konuşan sayın hatipler birtakım hususlara
değindi, ben daha değişik bir hususa değineceğim.
Şimdi, elimizdeki sıra sayısına
baktığımız zaman, bu maddenin gerekçesini şöyle
cümleye dökmüşler, diyor ki: Zorunlu trafik sigortası uyuşmazlıklarının
daha hızlı çözülmesi için zarar görenin öncelikli olarak ilgili
sigorta kuruluşuna başvurması, sorunun çözülemediği
hâllerde dava açması ya da sigortacılık mevzuatı
uyarınca tahkime başvurması
diye bir gerekçe var. Şimdi,
o hâlde, bu maddenin şu anda meri, uygulanan hâlini bir okumak lazım.
Ne diyor orada? Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında
öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya
karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir. Yani,
herhangi bir ön koşul yok, bir süre koşulu yok. Zarar gören,
canı istediği takdirde, zarar gördüğü anda sigortacıya
başvuruyor ya da dava açıyor. Peki, yeni hâlde ne var? Diyor ki yeni
hâlde: Zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen
sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta
kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta
kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde
başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevap
talebi karşılamadığında dava açabilir. Şimdi,
gerekçe de Hızlı olsun diye biz bunu yapıyoruz,
vatandaşın alacaklarına, haklarına daha hızlı
kavuşması için. diyor ama burada on beş günlük bir süre
getiriyor. Ben düşündüm, bunu niye yapmış olabilirler? Kısa
bir araştırmada şunu buldum sayın milletvekilleri:
Türkiyedeki tüm sigorta şirketleri 2015 yılında toplam ne kadar
hasar ödemiş, ona baktım. Toplam 2 milyar 300 milyon TL hasar
ödemiş yani eski parayla, 2 katrilyon 300 trilyon TL hasar ödemiş.
Peki, şimdi ne olacak? Şimdi vatandaş, eskisine nazaran daha
aleyhte bir tarzda sigorta şirketine başvuracak. Nasıl
başvuracak? Noter kanalıyla başvuracak, harç verecek,
yazıyı gönderecek, cevabını bekleyecek. Bu sürede ne
olacak? Bir ay, iki ay, üç ay zaman geçecek. İşte, Hükûmetin gizli
niyeti burada ortaya çıkıyor. Sigortacı bu parayı bir ay
geç ödese bu paranın cebinde kalmasından kaynaklı olarak 46
trilyon lira kâra geçecek yani bu, Merkez Bankasının
açıkladığı aylık reeskont faizi üzerinden hesaplanan
rakam. Yani 46 trilyon lira parayı vatandaşın cebinden alıp
sigorta şirketinin cebine koyuyorlar.
Peki,
hangi sigorta şirketi? İşte burası çok acı,
Türkiyedeki 62 tane sigorta şirketinin 39 tanesi yani yüzde 62si
yabancı. Bunlar, sermaye olarak toplam 26 katrilyon -eski parayla- cironun
yüzde 72sine, 19 katrilyonuna sahipler. İşinize geldiği zaman,
muhalefetin bile yerli ve millîsini istiyorsunuz ama sigorta şirketlerini
bile yabancılara peşkeş çektiniz. (CHP sıralarından
alkışlar) Ne var başka? TÜRK TELEKOM yabancılarda, limanlar
yabancılarda, araç muayene istasyonu yabancılarda. PETKİMi
Kazaklara diye sattınız, altından Ermeniler çıktı.
İETT Garajını bile Dubaililere verdiniz. 34 mevduat
bankasının 21 tanesi yabancı sermayeli. 2002-2016 arasında
bu cennet vatanın 76 milyon metrekare toprağını
yabancılara sattınız.
Vallaha,
ben sizi deve kuşuna benzetiyorum. Hani, yanlış anlamayın,
haksızlıklara karşı, Ensardaki tecavüzlere karşı
kafanızı kuma gömüyorsunuz diye değil; deve kuşu, iş
yük taşımaya gelince Kuşum. dermiş, iş uçmaya
gelince Deveyim. dermiş. Siz işinize geldiği zaman millîsiniz,
iş paraya geldiği zaman yabancılara bu memleketin zenginliklerini
peşkeş çekiyorsunuz.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yüksel.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
6ncı
madde kabul edilmiştir.
7nci
madde üzerinde aynı mahiyette üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7nci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Ahmet
Yıldırım
Diyarbakır Diyarbakır Muş
Altan Tan Mehmet Ali Aslan
Diyarbakır Batman
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Bülent Kuşoğlu Musa Çam Mehmet
Bekaroğlu
Ankara İzmir İstanbul
Bihlun Tamaylıgil Utku Çakırözer
Bülent Öz
İstanbul Eskişehir
Çanakkale
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Mehmet Günal Erhan Usta Erkan Akçay
Antalya Samsun Manisa
Kamil Aydın İzzet Ulvi
Yönter Mehmet
Parsak
Erzurum İstanbul Afyonkarahisar
İsmail Ok
Balıkesir
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki üç önergeye Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Afyonkarahisar Milletvekili
Sayın Mehmet Parsak. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
PARSAK (Afyonkarahisar) Aziz Türk milleti, saygıdeğer
milletvekilleri; bugün, yine çözüm adı altında yürütülen ve yetkili
ağızlarca yapılan açıklamalarla kaldığı
yerden devamına âdeta göz kırpılan ihanet sürecinin bir sonucu
olarak şehit düşen askerlerimize yüce Allahtan rahmet;
yakınlarına, ailesine ve aziz Türk milletine sabır ve
başsağlığı dileyerek sözlerime başlıyorum.
Yiğitlerimizin
vatan için, bayrak için, Türkiye Cumhuriyetinin devleti ve milletiyle bölünmez
bütünlüğü için toprağa düşmesi her ne kadar milletimize
kanıksatılmaya çalışılıyorsa da Türk milleti bu
olanların sorumlularını asla affetmeyecektir. Bu
yaşananlar, Türk milletinin ve Türk devletinin azan terör karşısında
düştüğü durumun bir sonucu değildir.
Yaşadıklarımız, iktidarın terörle aynı masaya
oturmasının, teröre ve teröriste güvenmesinin, kendi siyasi ikbali
için terörün bugünlere yönelik yaptığı
hazırlıkları görmezden gelmesinin kaçınılmaz bir
sonucudur. Dolayısıyla, bu noktada bedel ödemesi gereken milletimizin
evlatları değil, terörle aynı masanın etrafına oturup
Gerekirse baldıran zehri içeriz. diye ifade edenlerindir.
Sayın
milletvekilleri, söz almış olduğum 7nci maddenin önergesi
kapsamında ortaya çıkan durumu ifade etmek gerekirse, neresinden
tutulursa elinde kalan bir torba yasayla daha karşı karşıya
olduğumuz sonucuyla ne yazık ki karşılaşmış
durumdayız. İktidar, hem muhalefetin sunduğu tüm
araştırma ve değişiklik önergelerini reddetmekte, tüm kanun
tekliflerini itinayla kadük bırakmakta, sonra da iki günde hazırlanmış
torbalarla karşımıza çıkıp, onca hayati sorunumuz
varken milletin Meclisini bunları tartışmak zorunda
bırakmaktadır.
Tasarının
7nci maddesiyle, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun
99uncu maddesinin birinci fıkrasında ifade edilen belgelerin
kapsamının değiştirilmesi önerilmektedir. Peki, nasıl
bir kapsam değişikliği bu? Bir kaza oluyor ve vatandaş
sigortadan zararının karşılanmasını isteyecek.
Tabii, bunun için de bazı belgeler sunmak zorunda. Tasarının
7nci maddesi de sunulacak bu belgelerin kapsamını
değiştiriyor. Ne diyor? Eskiden kaza veya zarara ilişkin tespit
tutanağını veya bilirkişi raporunu sunuyordun, artık
zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen
belgeleri sunacaksın. Peki, güzel, sunalım. Ne sunacağız?
Zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarındaki hükümlere
bakıyoruz; Rizikonun Gerçekleşmesi Hâlinde Sigortalı ve/veya
Sigorta Ettirenin Yükümlülükleri başlığı altında
şu ifadeler yer alıyor: Sigortalı rizikonun
gerçekleşmesinden sonra, sözleşme uyarınca veya
sigortacının istemi üzerine, rizikonun veya tazminatın
kapsamının belirlenmesinde gerekli ve beklenebilecek olan her türlü
bilgi ile belgeyi sigortacıya makul bir süre içinde sağlamakla
yükümlüdür.
Peki,
biz bu tasarıyla ne yapmış olduk? Belirsiz bir şeyi mi
netleştirdik? Olmayan bir şeyi mi ekledik? Sık sık meydana
gelen bir hukuksuzluğu mu engelledik, yoksa bir mağduriyeti mi
giderdik? Ne yazık ki cevap: Hiçbiri. İşte, yasama mantığından
kopmanın, Ne olursa olsun Meclis gündemini bir şekilde
dolduralım. mantığının sonucu.
İktidara
bir kere daha çağrımızdır: Eğer gerçekten bir şey
yapmak istiyorsanız, zorunlu mali sorumluluk sigortası primlerindeki
olağanüstü artışın araştırılmasına dair
verdiğimiz araştırma önergesini gündeme alalım, siz de
sık sık yaşadığımız bu mahcubiyetten
kurtulun, milletimiz de özensiz hazırlanmış bu tür kanun
tasarılarından kurtulsun.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, Hükûmetin içinde bulunduğu bu ne
yapacağını şaşırmış hâlden bir an önce
kurtulmasını, kurtulamıyorsa yine milletimizin oylarıyla
yüce Meclis çatısı altında bulunan muhalefetin önerilerine, bu
kapsamda da bu madde bağlamında bizim önerimize kulak vermesini ve
kabul etmesini bekliyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu 7nci madde kapsamındaki görüşlerimizi
aktardım. Bu vesileyle, bir hususu da tekrar ifade etmek istiyorum.
Bilindiği üzere, üniversitelerde, zaman zaman, karşıt
görüşlü öğrenciler arasında meydana geldiği savıyla
basın üzerinden verilen ama esasen üniversitelerde
yapılanmış, yuvalanmış terör örgütü
mensuplarının saldırılarından kaynaklanan
birtakım sıkıntılar son dönemde daha da sık bir
şekilde artarak meydana gelmekte ve bu kapsamda, mesele artık sadece
okullarda değil, bunlarla ilgili yargılamaların yürüdüğü
adliyelere kadar sıçramış durumda. Dün, Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi öğrencilerinden bir üniversite
öğrencisinin taraf olduğu bir dava kapsamında, 50yi
aşkın, üniversite öğrencisi adı altında
karşıt görüşlü diye sunulan ama pek çoğu terör örgütü
mensubu tarafından orada adliyeyi de birbirine katarak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
PARSAK (Devamla)
bir saldırı söz konusu oldu. Bunu da bu vesileyle
tekrar dikkatinize sunuyor ve kınıyorum.
Bu
vesileyle, Gazi Meclisi ve sizleri de tekrar saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Parsak.
Aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde, Çanakkale Milletvekili Sayın
Bülent Öz. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT
ÖZ (Çanakkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yurttaşlarımızın zorunlu trafik sigortası olarak
tanımladığı 273 sıra sayılı
Tasarının 7nci maddesine ilişkin CHP Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, zorunlu trafik sigortası, araçların
karıştığı trafik kazaları neticesinde üçüncü
kişilerde oluşan maddi ve bedenî zararların
karşılanmasını teminat altına alan bir sigorta
türüdür. Bu sigorta türünde, sigorta yaptıran prim ödemekle yükümlü olup
sigorta şirketi ise meydana gelen zararları karşılamakla
yükümlüdür. Bu tanım, dünyada kabul gören bir tanım; bizde de bu
şekilde. Peki, sorun ne?
Arkadaşlar,
sorun, bu ve buna benzer tasarılarda, olaylara milletin penceresinden
değil, uluslararası sermaye kuruluşlarının
penceresinden bakılmasından kaynaklanıyor ve maalesef, yine,
finans kapitalin istem ve taleplerine göre bir düzenleme yapılarak bu
değişiklik Genel Kurula getirildi.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde faaliyet yürüten sigorta şirketlerinin yüzde
70i yabancı sermayeli şirketlerdir. Bu şirketler, Türkiye
piyasasında faaliyet yürütme isteklerini beyan ettikleri andan itibaren
neyle karşılaşacaklarını biliyorlardı. Öncelikle
belirtmek gerekir ki dünyanın hiçbir yerinde zorunlu sigortada kâr
amacı güdülmez. Zorunlu sigorta poliçelerinin yapılması, bu
şirketlerin Türkiyede sigortacılık faaliyetleri yürütmesi için
getirilen ön şarttır. Ayrıca, sigorta şirketleri,
faaliyetlerine başlamadan önce, sürücülerin yakınlarına
destekten yoksun kalma tazminatının ödeneceğini bilmektedir.
Sigorta şirketlerinin, faaliyetlerine başladıktan sonra, zarar
etme bahanesiyle hukuksuz bir kanun değişikliği talep etmeleri,
toplum vicdanı ve hukuk devleti açısından kabul edilemez.
Sigorta şirketleri açısından, vatandaşın
alacağı tazminatı aşağı çekmek bir yöntem olamaz.
AKPnin yaptığı bu düzenleme hukuka aykırıdır.
Peki,
kimdir bu üçüncü kişiler? Üçüncü kişilerin kapsamında vefat eden
kişinin annesi, babası, evli ise eşi ve çocukları da
bulunmaktadır. Arkadaşlar, sizler de sizlerin yakınları da
bir gün trafik kazalarının tarafı olabilirsiniz. Dilerim, böyle
bir durum başınıza gelmez. Sizler de eş ve
çocuklarınız da biraz sonra kaldıracağınız
parmaklar sebebiyle mağdur olabilirsiniz. Meydana gelen trafik
kazasında herhangi bir suçu olmayan sürücü yakınlarının
tazminat hakları bu tasarıyla ellerinden alınırken
vicdanlarınız acaba rahat olabilecek mi?
Türkiyede
faaliyet yürüten yabancı sermayeli sigorta şirketlerinin, faaliyet
gösterdikleri Avrupa ülkelerinde kusurlu sürücünün yakınlarına
tazminat ödenmesi konusunda herhangi bir itirazda bulunmazken bu konu
hakkında Türkiyede yoğun itirazlarda bulunmaları ve finans
kapitalin iş birlikçilerini ikna etmeleri manidardır. Sadece sigorta
şirketlerinin bu milletin sırtından daha fazla kâr elde etmesi
için binlerce kişiyi mağdur edecek, haklarını ellerinden
alacak ve bu kanun tasarısı Anayasada yer alan sosyal hukuk
devletine tamamen aykırıdır. Kamuoyunun çok büyük bir bölümü söz
konusu tasarının getireceği kaosun ve haksızlığın
farkında olmasa da bu kanun tasarısı Türk halkının
haklarına yapılmış bir darbe teşebbüsüdür. Sigorta
şirketlerince yapılması gereken, trafik kazalarının
önlenmesi için devletle birlikte ortak çalışmalar yürütmek ve sigorta
primlerini herkes için fahiş miktarda artırmak yerine bir araç
sahibinin trafik kazası yapma riskine göre artan oranlı prim
sistemine geçmektir. Söz konusu sistemde risk değerlendirmesi sürücünün
yaşı, geçmişi, ceza puanı gibi hususlar dikkate
alınarak yapılmalıdır. Bu çözüm tüm taraflar için adilane
olacaktır.
Son
olarak, bu tasarıyla sigorta primleri düşmeyecek,
yurttaşlarımız yüksek primler ödemeye devam edecek ve
alacakları tazminatlar azalacaktır değerli arkadaşlar. Bu
yüzden sizlerin de yurttaşlarımızın mağdur
olmasını istemeyeceğinizi ve vicdanlarınızın
sesine kulak vereceğinizi düşünüyorum.
Bizim
bu gerekçelerle bu tasarıya ret oyu vereceğimizi belirtir, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde Muş Milletvekili Sayın Ahmet
Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)
AHMET
YILDIRIM (Muş) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde ve son haftalarda, bu
kürsüden bugün de birkaç defa olduğu üzere- sıklıkla, özellikle
ülkenin bir bölümünde cereyan eden savaşta yaşamını yitiren
güvenlik güçleriyle alakalı olarak başsağlığı
dilekleri ifade edilmektedir. Evet, bu son günlerde ve son haftalarda
sıklaşan ve taziye dileklerini, Allahtan rahmet dileme dileklerini
sıklıkla duyduğumuz bu olayla ilgili olarak bir bütün olarak,
parti farkı olmaksızın, Meclis aslında bir
sorumluluğunu bu dilekleriyle gözden kaçırtamaz, bu
sorumluluğundan kurtulamaz. Burası ülkenin yasama organı ise ve
ülkenin yürütmesi de buranın içerisinden çıkmışsa biz,
sadece yaşamını yitiren güvenlik güçlerine
başsağlığı dileklerimizi ileterek toplumun bize
yüklemiş olduğu sorumluluktan kurtulamayız,
sıyrılamayız. Burası, bu ölümlerin engellenmesi için
çalışmalar yürütmesi gereken bir kurum olma vasfını giderek
yitirmektedir. Akan kanın, gençlerin, çocukların,
yaşlıların, sivillerin, güvenlik güçlerinin
yaşamını yitirmesinin
sıradanlaştırıldığı bugünlerde sadece
çıkıp bu kürsüde, farklı yerlerde, Hanide, Nusaybinde,
Cizrede, Silopide, Yüksekovada, Şırnakta yaşamını
yitiren güvenlik güçlerine de indirgeyerek, diğer ölen sivilleri ve
gençleri görmeyerek, onlar için bir cümle etmeyerek toplumdaki adalet duygusunu
da zedelemiş bulunmaktayız. Tekrar söylüyorum: Bu Meclis, yalnız
başına, sadece taziye dilekleriyle bu süreçleri geçiştirebilecek
ve bu konudaki sorumluluğunu üzerinden atabilecek noktada değildir.
Bu
temelde bu düşüncelerimi paylaştıktan sonra 273 sıra
sayılı -torba- Yasa Tasarısının özellikle 7nci
maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili
düşüncelerimizi paylaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bundan yaklaşık üç ay önce 11 Ocak 2016 günü,
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, NTVye
verdiği bir mülakatta zorunlu trafik sigortaları primlerindeki
artışa ilişkin şu cümleleri kullanmıştır:
Kasko ile zorunlu trafik sigortaları birleştirilebilir mi veya kasko
yapana zorunlu trafik sigortası yükümlülüğünü kaldırabilir
miyiz, bu konuda bir çalışma yürütmekteyiz. Üç ay önce kaskolar ile
zorunlu trafik sigortalarının birleştirilmesi ya da ikisinden birinin
yapılması durumunda diğerinden muafiyet
sağlanabileceği bir hazırlığı ülkenin
Başbakan Yardımcısı gündeme getirirken, bugün, gele gele
iki hafta önce Plan ve Bütçe Komisyonuna sadece zorunlu trafik
sigortalarıyla ilgili mevzuatta bir değişiklik önümüze
getirilmiş bulunmaktadır.
Burada
Başbakan Yardımcısı bir şey söylemekte, Maliye
Bakanı başka bir yasa tasarısı hazırlamakta veya
Hazine Müsteşarlığının çalışması ile
Ulaştırma Bakanlığının başka beyanları
arasında bir tutarlılık yoktur. Hükûmetin bir bütün olarak,
aynı konuyla alakalı olarak beyan ve uygulamaları
arasındaki bu farklılığı anlamakta güçlük çekiyoruz.
Yine,
Sayın Şimşekin bir hafta önce bir soru önergesine verdiği
cevapta, trafik sigortalarının zorunlu olması primlerin makul
seviyeye çekilmesini zorunlu kılıyor. Yine, primler araç sahipleri
için ödenilebilir olmak durumundadır ama bu yasa maddesiyle alakalı
olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda ve alt komisyonda
yaptığımız çalışmalarda, trafik sigorta
şirketlerinin adına bir meslek örgütünün genel sekreteri gelerek
özellikle sermayeye, sigorta şirketlerinin lehine olabilecek bu maddeyi
savunmuştur. Ama, poliçe sahiplerinin lehine herhangi bir düzenleme
görmediğimiz bu yasa maddesi için aleyhte oy
kullanacağımızı ifade etmek isterim.
Bütün
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.
Şimdi,
aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 8inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere
toplam üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 8inci maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bülent Kuşoğlu Musa Çam Mehmet
Bekaroğlu
Ankara İzmir İstanbul
Bihlun Tamaylıgil Utku
Çakırözer Gülay
Yedekci
İstanbul Eskişehir İstanbul
MADDE
8- 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun 5 inci maddesine
Bina tanımından sonra gelmek üzere aşağıdaki
tanım eklenmiştir.
Su
yolu; doğal olarak var olan ve deniz araçlarıyla
ulaşımın sağlandığı su geçididir.
BAŞKAN
Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette
bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım,
talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim
veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 8inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Ahmet
Yıldırım
Diyarbakır Diyarbakır Muş
Altan Tan Mehmet Ali Aslan Filiz Kerestecioğlu
Demir
Diyarbakır Batman İstanbul
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Mehmet Günal Erhan Usta Erkan Akçay
Antalya Samsun Manisa
Kamil Aydın İzzet Ulvi
Yönter
Erzurum İstanbul
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önerge üzerine ilk konuşmacı İstanbul
Milletvekili Sayın İzzet Ulvi Yönter. (MHP sıralarından
alkışlar)
İZZET
ULVİ YÖNTER (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 8inci maddesinde partimiz adına verilen
önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
Meclisi ve değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın
hemen başında, vatan ve milletin birliği ve bütünlüğü
uğruna şehadet şerbetini içen aziz şehitlerimize Allahtan
rahmet diliyorum.
Devleti
yaşatmanın yolu insanlığı yaşatmaktan
geçmektedir. Ülkelerin değerinin insanlara verdiği değerle
artacağı ortadadır. Bu nedenle,
yaşlılarımızın onurlu bir yaşam sürmesinin temin
edilmesi gerekmektedir. Hiçbir yaşlıyı aç, açıkta ve muhtaç
durumda bırakmayacak, yalnızlığa mahkûm ederek toplumdan
dışlanmasına fırsat vermeyecek politikaların izlenmesi
gerektiğine inanmaktayız.
Ülkemizde,
TÜİK verilerine göre, 65 ve daha yukarı yaşta 6 milyon 495 bin
239 kişi bulunmaktadır. Yaşlıların toplam nüfus
içindeki oranı 2014te yüzde 8 iken geçen yıl yüzde 8,2ye
çıkmıştır. Dünya nüfusunun 2015te yüzde 8,5ini
yaşlı nüfus oluşturmuştur. 2015 yılında, Türkiye,
yaşlı nüfus sıralamasında 167 ülke arasında
66ncı sırada yer almıştır. Çalışma
çağındaki her 100 kişiye düşen yaşlı sayısını
ifade eden yaşlı bağımlılık oranı 2014te
yüzde 11,8 iken bu oran geçen yıl yüzde 12,2ye yükselmiştir.
Yaşam
Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre, mutlu
olduğunu beyan eden yaşlılarımızın oranı
2014 yılında yüzde 62,8 iken bu oran geçen yıl yüzde 56,8e
kadar düşmüştür. Yine, TÜİK verilerine göre, 2014
yılında yaşlılarımızın yaklaşık
yüzde 18,3ü yoksul durumdadır. Genel sağlık durumundan memnun
olduğunu ifade eden yaşlıların oranı 2014te yüzde
47,5 iken bu oran 2015 yılında yüzde 45,6ya düşmüştür.
Türkiyede yaşlı nüfus oranı giderek artmaktadır.
İstatistik verilerinden de görüleceği üzere, AKP hükûmetleri
sayesinde yoksulluğa mahkûm edilen yaşlılarımız mutsuz
ve umutsuzdur. Aynı zamanda, gelişmiş ülkelerle
karşılaştırıldığında, ülkemizde
yaşlılara sunulan sosyal hizmetler ve sorunlarının çözümü
yeterli düzeyde değildir. Toplum içinde yaşlılarımız
giderek yalnızlığa terk edilmektedir. Ülkemizde, aile
yapısındaki değişimle birlikte, sosyal hizmetler
bünyesindeki kurum ve kuruluşlara ihtiyaç her geçen gün artmaktadır.
Bu kurumların çoğalması ise bu sektörde yetişmiş uzman
elemanlara talep yaratmakta, dolayısıyla üniversite ve meslek
okulları bünyelerinde yaşlı bakım hizmetleri gibi yeni
meslek alanlarına olan ihtiyacı öne çıkarmaktadır.
Bakım
hizmetlerini veren kuruluşların maddi açıdan getirdiği ek
yük nedeniyle yaşlıların bakımı büyük ölçüde aile
üyeleri tarafından yürütülmektedir. Ülkemizde aile ve kültürel
yapının Avrupa ülkelerinden farklı olması nedeniyle, hâlen,
yaşlı bireylerin aile içinde bakılması desteklenmektedir
ancak yaşlı nüfusumuz, gerek kurumlar kapsamında gerekse kendi
aileleri içerisinde maalesef şiddet ve istismarlara da maruz
kalmaktadırlar. Kurumlarda bakım alan bazı
yaşlıların hem fiziki şiddete tabi kaldıkları hem
de sözlü istismarlarla karşılaştıkları, özellikle
bunun AKP iktidarları döneminde yoğunlaştığı da
bilinen bir gerçektir. Aile içerisinde de yaşlıların, diğer
aile üyelerinden fiziksel şiddetin yanı sıra ekonomik istismar
ve tacize uğradıkları, yine araştırmalarla ortaya
çıkan hazin gerçekler arasındadır.
Huzurevlerinde
verilen hizmetlerin bedeli, düşük emekli aylıkları
karşısında yüksek bir seyir izlemektedir. Huzurevi ücreti
mutlaka düşürülmelidir.
Belediyelerle
iş birliğine gidilerek, aile hekimlerinden destek alınarak,
mahalle mahalle yaşlılık haritaları çıkarılarak
bakıma muhtaç, yalnız yaşayan yaşlılarımıza
başta sağlık olmak üzere sosyal yardım ağları
mutlaka genişletilmelidir. Rutin yaşlı bakım kontrolleri
yapılarak ağırlaşan tablolar en yakın sağlık
ya da bakım merkezlerine ulaştırılmalıdır.
Belli
nüfusun üzerindeki yerleşim birimlerinin tümünde, sağlık ve
sosyal ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri yaşlı
bakımevleri yapılması sağlanmalıdır. Muhtaç
durumdaki yaşlı ve hastalar için bakıcı, refakatçi sistemi
geliştirilmeli ve genişletilmelidir.
Hastaneye
tedavi olmak için başvuran yaşlılarımızdan, 11
farklı isim altında sürekli cepten ödeme yapması da
beklenmektedir. Kuyruklar sona erdi. masalı ve rüyası bitmiş,
AKP hükûmetleriyle Paran varsa sağlık var. dönemi
başlamış ve devam etmektedir.
Bu
vesileyle, yüce Meclise ve siz değerli milletvekillerine
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yönter.
Aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın
Filiz Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, konuşmama başlarken, öncelikle, dün İstanbulda
yaşanan bir olayı kınayarak başlamak istiyorum. Bütün
baskı rejimlerinde olduğu gibi, Türkiyede de siyasetin spora
nasıl müdahale edip baskı yarattığını dün net
biçimde gördük. Bir stadı 5-10 siyasetçi trajikomik biçimde top çevirerek
açarken diğer taraftan taraftara gaz sıkan zihniyeti
kınıyorum ve vekili olduğum İstanbul şehrinin güzel
takımı Beşiktaş ve -benim takımım aynı
zamanda- Beşiktaşın taraftarlarına da geçmiş olsun
diliyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
Evet,
yasaya dönersek, torba yasadaki 8inci maddeyle İmar Kanununa su yolu
tanımı eklenmek isteniyor, bu da İstanbulun bir başka
sorunu. Bu, aynı zamanda sadece İstanbulla sınırlı
kalmayan, bütün Marmara ve Karadenizin, uzun vadede ülkenin
tamamının ekolojisini, doğal dengesini bozacak Kanal
İstanbul Projesi için imar mevzuatının delinmesini amaçlayan
Kıyı Kanununa aykırı bir düzenleme. Ayrıca,
düzenlemeyle, belediyelerin suyla ilgili işlemleri de yerel yönetimin elinden
alınmakta. Bu sebeplerle maddenin tasarı metninden
çıkarılması gerekmektedir.
Uluslararası
bir mimarlık bienali kapsamında Türkiyeden bir akademisyen Asu
Aksoy, İstanbulun kuzeye doğru genişlemesini yönetebilmek için
bienalle konuşup Arnavutköy Belediyesiyle bir proje yapmalarını
öneriyor ve Arnavutköy Belediyesini de ikna ederek Arnavutköy ilçesi için bu
kentleşmeyi nasıl yönetmek gerek, bunu konuşmak üzere bütün
paydaşları bir araya getiriyor. Arnavutköy bir AKP belediyesi.
İstanbuldaki tarım, ormanlık alanların ve su
havzalarının büyük kısmı bu ilçede. İstanbulun
varlığını sürdürebilmesi için bu alanların
korunması gerekiyor. Arnavutköy Belediyesi bu projeyi sahipleniyor, Çevre
ve Şehircilik Bakanlığına sunum yaparak uzun uzun
anlatıyor fakat tam o sırada ne oluyor? İstanbulun
barajlarından Sazlıdere alanı Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından rezerv alanı ilan ediliyor, tüm
planlama yetkisi İlçe Belediyesinden ve hatta Büyükşehir
Belediyesinden de alınıp Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına geçiyor. Başta depreme karşı rezerv
alan denilen işin aslında öyle olmadığı ortaya
çıkıyor, esas mesele Kanal İstanbul Projesiymiş.
İstanbulun anayasası olarak adlandırılan, bölgesel
perspektifle hazırlanan, İstanbulun bütüncül ve sürdürülebilir
şekilde kalkınmasını hedefleyen çevre düzeni planı
2009 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından
onaylanmıştı. Bu planın en önemli ilke kararlarından
biri, kuzeye doğru eğilim gösteren kent gelişiminin engellenerek
doğu-batı aksında kademelendirilmiş bir gelişimin
sağlanmasıydı. Kentin kuzeyinde yer alan önemli ekolojik
alanların, kentin su havzalarının, tarımsal, ormanlık
alanların, millî park ve doğal sitlerin korunması
hedefleniyordu. Peki ne oldu?
Megazevatın
megaprojesi ortaya çıkınca geride ne Arnavutköy Belediyesi kaldı
ne çevre düzeni planı kaldı. Derken bir yaparsın-yapamazsın
tartışması çıktı. Dediler ki: Yaparız,
ecdadımız da yaptı, biz de yaparız. Oysa, mesele, binlerce
ton çimentoyu döker misin, dökemez misin tartışması
değildi; bir şehir için bu proje sürdürülebilir bir proje midir,
buydu. Ne var ki kendi yandaşlarına yatırım imkânı
yaratmak açısından çok ideal bir projeydi bu.
Bütün
bunlar olurken İstanbula, canlı cansız varlıklarıyla,
tarihiyle, kültürüyle Bizansın, Romanın, Osmanlının
başkentine ne olacaktı? Su kaynakları tahrip olacak. Projeyi
ortaya koyanlar da biliyor. Ne diyorlar? Istrancalardan, Melenden,
Sakaryadan, Kızılırmaktan, yoksa Bartından su
getiririz. Peki, kuraklık noktasal mıdır? Hayır,
değildir arkadaşlar. Kuraklık burada varsa çevrede de
olacaktır. Melenden, insan boyunda kanallar inşa etmeniz hâlinde,
bir depremde kanalda bir çatlamayla Karadenizin bütün çevre ülkelerinin
atıklarını akıttığı sular yer altı
sularına karışacak. Kısa süreli işler için ya da
normalde 10 bin lira edecek arazileri 5-6 misline satma şansı
yarattığı için halkın bir kısmı da maalesef ölümü
görüp sıtmaya razı olarak buna kafa sallayacaklar ama bu yüz binlerce
yıllık yerleşim alanının, bin altı yüz
yıllık başkentin, İstanbulun vebali maalesef sizde
kalacak.
Saygılar
sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 8inci maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gülay Yedekci
(İstanbul) ve arkadaşları
MADDE
8- 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun 5 inci
maddesine Bina tanımından sonra gelmek üzere
aşağıdaki tanım eklenmiştir.
Su
yolu; doğal olarak var olan ve deniz araçlarıyla
ulaşımın sağlandığı su geçididir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Gülay Yedekci. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
şunu söylemek istiyorum: Bu 24 maddelik torba yasanın içerisinde her
şey var. Şu anda bizim konuşmaya
başladığımız maddeyle birlikte Kanal İstanbul artık
bu torbanın içine konulmuş. Aslında, bu torba yok yok
torbası gibi, ne buldun koydun çorbası gibi torba değil, çorba
yasa olmuş.
Şimdi,
burada, 4 madde 3194 sayılı İmar Kanunuyla ilgili, 1 madde 4342
sayılı Mera Kanunuyla ilgili, 2 madde de daha önce Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bizim Anayasa Mahkemesine gidip iptal ettirdiğimiz 6306
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında
Kanunla ilgili. Yani, toplamda 7 tane maddeyi, aslında, Kanal
İstanbulun yasal altyapısını oluşturmak üzere getirmiş
bulunmaktasınız. Kanal İstanbul Projesinin
yasalaştırılmaya çalışıldığı
yerde, imar planlarında, kamu yararına olan bütün o
çalışmaların, yeşil alanların, yolların ve kamu
adına yapılacak olan parkların ve benzer düzenlemelerin sonuna
su yolu ibaresi ekleniyor ve su yolu ibaresiyle Kanal İstanbul
güncellenmiş oluyor. Ve düzenleme ortak payı dediğimiz yani
DOP adıyla geçen, yüzde 40 kamuya finanse edilebilecek, kamuya
alınabilecek, kamu yararına kullanılabilecek yerler bu maddeyle
sadece ve sadece Kanal İstanbul Projesi için kullanılabiliyor, Kanal
İstanbul Projesi dışında kullanılamıyor.
Şimdi,
bu 7 maddeden bir tanesi de Mera Kanunu. Mera Kanunu delinerek resen
bakanlık istediği çalışmayı yapabiliyor ve
dilediği tasarrufta bulunabiliyor ve 4 milyon metrekaresi mera olmak üzere
360 milyon metrekare alanın kamulaştırılmasıyla ilgili
bir durum söz konusu.
Şimdi,
ülke nüfusunun önemli bir nüfusunu barındıran İstanbul kentinden
bahsettiğimizin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Kanal
İstanbulu yapmak demek, Kanal İstanbulu yapmaya çalışmak
demek Marmara Denizini bir sülfür gölüne çevirmek demektir, İstanbulu
gerçek anlamda yok etmek demektir, kuzey ormanlarını katletmek
demektir, su havzalarını yok etmek demektir.
İstanbul
sevdasından bahsediliyor. Efendim, geçenlerde Sayın Başbakan
dedi ki: Artık, İstanbulda taş üstüne taş koyarken
insanlar daha çok düşünsün. Yirmi iki yıldır AKP zihniyetindeki
İstanbulu bugün fark ediyor olmasını öncelikle tebrik ediyorum,
Sayın Başbakana Günaydın. diyoruz buradan. Haliçin üstündeki
o hançerle ilgili biz ilk o söylemde bulunduk, dedik ki: İstanbulun
böğrüne bir hançer gibi saplamayın bu köprüyü. İstanbulun
böğrüne -daha önceki konuşmalarımızda da bahsettik- Mimar
Sinanın göğe uzanan minarelerinin yanında ranta uzanan kulelere
izin vermeyin dedik. Ranta uzanan kulelere izin verdiniz.
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) Ataşehirde o kuleler, Ataşehirde;
Ataşehirde o kuleler, başka yerde yok.
GÜLAY
YEDEKCİ (Devamla) Kanal İstanbulun etrafına yapmayı planladığınız
iki büyük yeni kent, aslında İstanbula insan eliyle
yapılabilecek en büyük afettir. Bu doğal değil, insan eliyle
yapılacak bir afettir.
Yıllardır
toplumsal muhalefetin dile getirdiği öngörüler teker teker
gerçekleşiyor. İstanbul Boğazı üzerine yapılan her
köprü kentin ulaşım sorununu azaltmadığı gibi; aksine
kargaşayı çoğaltmış, araç sayısını,
trafiği, hava kirliliğini artırmıştır.
İstanbulda nüfus artışı yüzde 4ken özel otomobil
kullanımı yüzde 16 artmıştır. Buna göre, 2020
yılında 7 köprü, 2040 yılında ise 70 köprü gerekecektir.
Ulaşım bir bilimdir, kent sorunları bilimle çözülebilir; yol
yaparak, köprü yaparak ulaşım sorununu çözemezsiniz.
Sekiz
bin beş yüz yıllık geçmişi olan, dünyanın göz
bebeği olan, çok güzel bir coğrafyaya, tarihe ve kültüre sahip olan
İstanbulumuz eşsiz bir kenttir. Bu kent, firmaların ya da
kişilerin ekonomik ya da rantsal çıkarlarına terk edilemeyecek
kadar kıymetli ve özel bir kenttir.
Hepinizi
sevgiyle saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yedekci.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge
kabul edilmemiştir.
8inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler
Kabul etmeyenler
8inci
madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 9uncu madde üzerinde üç önerge vardır. Aynı
mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme
alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi,
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 9uncu
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar Demirel Ahmet Yıldırım
Diyarbakır Diyarbakır Muş
Altan Tan Mehmet Ali Aslan Nursel Aydoğan
Diyarbakır Batman Diyarbakır
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Bülent Kuşoğlu Musa Çam Mehmet Bekaroğlu
Ankara İzmir İstanbul
Bihlun Tamaylıgil Utku Çakırözer Gülay Yedekci
İstanbul Eskişehir İstanbul
Diğer
imza sahipleri:
Mehmet Günal Erhan Usta Erkan
Akçay
Antalya Samsun Manisa
Kamil Aydın İzzet Ulvi Yönter Fahrettin Oğuz Tor
Erzurum İstanbul Kahramanmaraş
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde, Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Fahrettin Oğuz Tor. (MHP sıralarından
alkışlar)
FAHRETTİN
OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 9uncu maddesiyle ilgili olarak verilen önerge
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel Kurulu ve bizleri izleyen muhterem
vatandaşlarımızı selam ve saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yirmi dört saat içinde maalesef, Şırnakta, Hanide,
Dağlıca ve Nusaybinde 7 şehidimiz vardır, 56
yaralımız vardır. Allahtan rahmet diliyorum. Tabii, şunu
da söylemeden geçmek istemiyorum: Dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan
Yeri geldi kan kustuk, baldıran zehri içtik, kızılcık
şerbeti içtik, yola böyle devam ettik, boğazımıza
düğümlenenleri yuttuk. diyor çözüm süreciyle ilgili olarak; ben de
diyorum ki: Keşke yola böyle devam etmeseydiniz, boğazınıza
düğümlenenleri yutmasaydınız. Maalesef, sonuç ortadadır.
Değerli milletvekilleri, acımız büyüktür, acı ve
gözyaşı hiçbir şeyi maalesef anlamlı kılmasa da bugün
burada 9uncu maddeyle ilgili kısa bir konuşma yapmak istiyorum.
3914
sayılı İmar Kanununun 11inci maddesi, imar planlarında
meydan, yol, park, yeşil saha, otopark, terminal, toplu taşıma
istasyonları gibi umumi hizmetlere ayrılmış yerlere
rastlayan hazine ve özel idareye ait arazi ve arsaların belediyeye ve özel
idareye bedelsiz terk edilmesiyle ilgilidir. Bu maddeye su yolu ibaresi ilave
edilerek kamuoyunda Kanal İstanbul Projesi olarak bilinen, Karadenizi
Marmaraya bağlayacak kanalın inşasına başlanabilmesi
için çıkabilecek hukuki sorunların bertaraf edilmesine yöneliktir
madde, kısaca bu madde Kanal İstanbul maddesidir.
Değerli
milletvekilleri, bu proje, geçmişte çılgın proje olarak AKP
tarafından ilk defa keşfedilmiş bir proje gibi kamuoyuna
duyurulsa da gerçek böyle değildir. Bakınız, İstanbul
Boğazına alternatif su yolu projesinin tarihi Roma
İmparatorluğuna kadar gitmektedir. Bitinya Valisi Plinius ile
İmparator Trajan arasındaki yazışmalarda, Sakarya nehir
taşımacılığı projesinden ilk defa
bahsedilmiştir. Karadeniz ve Marmaranın yapay bir boğazla
birbirine bağlanması fikri, 16ncı yüzyıldan bu yana 6 defa
gündeme gelmiştir. 1550 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde
gündeme geldiği üzere, Osmanlı Devletinin hayata geçirmeyi
planladığı 3 büyük projeden biri Sakarya Nehri ve Sapanca
Gölünü Karadeniz ve Marmaraya bağlamaktı. Dönemin iki büyük
mimarı Mimar Sinan ve Nicola Parisi hazırlıklara
başlamasına rağmen, savaşlardan dolayı bu projeye
başlamak mümkün olamamıştır.
Değerli
milletvekilleri, yakın zamanda Kanal İstanbul Projesi, ilk kez
TÜBİTAKın Bilim ve Teknik dergisinde, Ağustos 1990 tarihinde
yayınlanan bir makalede önerilmiştir yani AKPnin kurulmasından
tam on iki yıl önce. Dönemin Enerji Bakanlığı Müşaviri
Yüksel Önemin kaleme aldığı makalenin
başlığı İstanbul Kanalını
Düşünüyorum idi. Büyükçekmece Gölünden başlayıp Terkos
Gölünün batısından geçecek İstanbul kanalı, uzunluğu
47 kilometre, su yüzeyindeki genişliği 100 metre, derinliği 25
metre olarak tasarlanmıştı. 1994 yılında ise rahmetli
Başbakan Bülent Ecevit, İstanbulun Avrupa Yakasında, Karadeniz
ile Marmara arasında bir kanal açılmasını önermiş,
proje de Boğaz ve DSPnin Kanal Projesi ismiyle Demokratik Sol Partinin
seçim broşüründe yer almıştır.
Bu
sebeple, AKPnin Kanal İstanbul Projesi kopya bir projedir, patenti AKPye
ait değildir, orijinal değildir. 12 Haziran 2011 genel seçimleri
öncesinde, dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından çılgın proje diye
açıklanmıştır; bu açıklamanın üzerinden beş
yıl geçmesine rağmen, Kanal İstanbulun ihalesinin ne zaman
yapılacağı bir sır gibi saklanmıştır.
Kanal
İstanbul, bilindiği üzere İstanbul Boğazına
alternatif bir su yolu projesidir. Kanal İstanbulun Küçükçekmece ile
Arnavutköy arasında, Karadeniz ve Marmarayı birleştiren 453
milyon kilometre alanda kurulması planlanmaktadır. 400 metre
genişliğindedir.
Değerli
milletvekilleri, tabii, bu sadece Türkiyeyi ilgilendiren bir proje
değildir, dünyayı ilgilendiren bir projedir. Dolayısıyla,
müspet ve menfi birçok etki yaratacaktır. Üzerinde çok ciddi olarak
düşünülmesi, tüm kesimlerin katılımının
sağlanarak geniş değerlendirmeler yapılması
dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tor.
Aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın
Gülay Yedekci. (CHP sıralarından alkışlar)
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
AKPnin
Kanal İstanbulu yasalaştırmaya
çalıştığı maddeler üzerinde söz alıyoruz. Ömrü
Bakanlıkça yüz yıl olarak belirlenmiş rant projeleri için
milyonlarca yılda oluşmuş İstanbulun kuzeyindeki
yaşam kaynakları yok edilemez. İstanbulun hâlen iyi
çalışan ve atıklarını Boğazın altından
Karadenizin derinliklerine gönderen kanalizasyon sistemi kanal
açılınca ne olacaktır? Deniz trafiğinin hızlandırılmasından
bahsediliyor Kanal İstanbul yapılınca. Kanal İstanbul
yapıldıktan sonra Marmarada birikecek gemiler Çanakkale
Boğazından sıkışıklık yaratınca
Çanakkale Boğazına da paralel bir kanal mı
açacaksınız? Olası bir büyük Marmara depreminde deniz dibinde
fay kırılmasıyla ortaya çıkacak enerjiden ve deprem
sonrasında meydana gelebilecek tsunamiden kanalın ne şekilde
etkileneceğini biliyor musunuz? Jeolojik değişikliklerin kanal
ve civarındaki yerleşim birimleri üzerinde oluşturacakları
etkileri biliyor musunuz? Böyle bir kanalda gemi batarsa ya da yanarsa
nasıl bir kurtarma çalışması yapılacak? Bu konuda bir
çalışmanız var mı? Ben size söyleyeyim, yok. Fizibilite
çalışması adı altında yaptığınız
çalışmalarda bile deniz bilimcilerden görüş almadınız.
2050 yılında 50 milyona çıkacağı tahmin edilen
İstanbul nüfusu, 2009 yılında kentin kaynakları ve ekolojik
sınırları dikkate alınarak hazırlanan 1/100.000
ölçekli çerçeve planında 16 milyonla sınırlı tutulmaya
çalışılmıştı. Şimdi kendi yaptığınız
planı deliyorsunuz. Ve İstanbul İstanbul olalı böyle zulüm
görmedi diyebiliriz.
İstanbulun
Avrupa Yakasında orman, sulak alan ya da doğal yeşil alan
kalacak mıdır Kanal İstanbuldan sonra? Projeden olumsuz
etkilenmesi olası tarihî ve arkeolojik değerler tespit edilmiş
midir? Bu arkeolojik değerlerle ilgili bir çalışmanız var
mıdır? Hiç değilse, Allahutealanın bize
bahşettiği muhteşem doğa, deniz ve o olağanüstü
ekosistemi böyle hunharca parçalamaktan utanmıyor musunuz?
Coğrafyayı ve topoğrafyayı toptan değiştirecek
olan böyle bir çalışmada üniversitelerin ilgili disiplinlerinden,
şehir plancılarından, mimarlardan görüş almayı
düşünüyor musunuz? Bu konuyu kamuoyunun gündemine getirme fikri hiç
aklınıza geliyor mu? Proje gerçekleştiği takdirde,
Avrupanın yalnızca 100 sıcak noktasından biri olan
İstanbulun ormanları, sulak alanları, kumul, mera ve
fundalıkları ve bunların barındırdığı
bitki, hayvan ve kuş türleri dışında, Türk boğaz
sisteminin kendine has yapısı ve dinamiklerinin de altüst
olacağı ortada değil midir?
Şimdi
şunu sormak istiyorum: Böyle bir çalışma yapıyorsunuz,
böyle bir çalışma yapmak istiyorsunuz -ben asla
yapılamayacağına inanıyorum- ama getirisi nedir, götürüsü
nedir? Niçin yapmak istiyorsunuz bu projeyi? Kanal İstanbulun
geçeceği alanda yapacağınız çalışmadan elde
edilecek hafriyatı bile bir yere dökmeniz başlı başına
büyük bir mühendislik işiyken ve bu konuda herhangi bir çalışma
yapılmamışken siz nasıl böyle bir çalışma
yapabilirsiniz? Ama biz yine üzerimize düşeni yapacağız ve
bilimsel olarak yapmanız gerekeni size söyleyeceğiz.
İstanbul
bugüne kadar süren yanlış kentsel gelişim politikaları ve
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bizim yaptıklarımızı siz
hayal bile edemezsiniz Sayın Hatip.
GÜLAY
YEDEKCİ (Devamla) Yaptıklarınız ortada. Tarih sizden
yaptıklarınızın ve yapmadıklarınızın
hesabını soracaktır. Torunlarımızın ve çocuklarımızın
iki eli de iki cihanda yakanızda olacaktır, bundan emin olunuz.
İstanbulun
yaşam kaynakları korunmalıdır. İkinci olarak da,
dengeli bir nüfus ve istihdam yapısı oluşturulmalıdır.
İstanbul sizin keyfinize göre yönetilemez. İstanbul, Mimar Sinanın
güzide eserlerinin olduğu İstanbul, Romanın,
Osmanlının, Bizansın, tarihin en güzel eserlerinin, kültürünün
olduğu İstanbul; İstanbul sevdalısıysanız
eğer, İstanbula eser bırakırsınız, böyle
felaketler bırakmazsınız.
Biz
doğaya, insana, çevreye sahip çıkmaya devam edeceğiz. Toplum
mühendisliğini kullanıp her tür medyayı, AK trolleri
kullansanız da biz insanımızı bu konuda aydınlatmaya
devam edeceğiz. İnanıyoruz, sizin içinizden de yürekli vekiller
çıkacaktır ve bu talana, bu yağmaya Hayır. diyecektir.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederiz Sayın Yedekci.
Aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sayın
Nursel Aydoğan. (HDP sıralarından alkışlar)
NURSEL
AYDOĞAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
3194 sayılı İmar Kanununun 11inci maddesinde yapılan bir
değişiklik hakkında konuşacağız. Bu maddede yol
kelimesinden sonra su yolu kelimesi ekleniyor. Hepinizin malumu, diğer
konuşmacı arkadaşlar da ifade ettiler, su yolu kelimesinin
eklenmesinin tek bir nedeni var: Kanal Projesine hukuki bir dayanak
oluşturmak.
Kanal
İstanbul Projesi, herkesin bildiği gibi, yaklaşık dört
beş yıldan beri, yani 2011 yılından beri Türkiye'nin
gündeminde olan bir mesele. Çılgın bir proje olarak sunulduğunu
zaten diğer konuşmacı arkadaşlar da belirttiler. 2011
yılından beri de tartışılan bir konu.
Yapılan
tartışmalardan bir örnek vereyim size: Örneğin SODEV 2011
yılında bir sempozyum düzenlemişti bu konuyla ilgili;
Çılgın proje mi yoksa rant projesi mi? demişti. Konunun
uzmanları, çeşitli sivil toplum örgütleri o sempozyumda,
tartışmaların sonunda bu projenin bir rant projesi
olmamasını arzu ettiklerini söylemişlerdi ama genel olarak
çıkan görüş bu projenin bir rant projesi olarak
sonuçlanacağı biçimindeydi ki bizim de parti olarak kanaatimiz bu
düzeydedir.
Tabii,
konu Kanal İstanbul Projesi olunca konuşulacak çok şey var.
Ancak, çok sıcak bir bölgeden geliyorum, Diyarbakırdan geliyorum,
çatışmaların olduğu, yoğun
yaşandığı bir ilden geliyorum. Böyle bir ilin milletvekili
olarak, bizi şu an dinleyen seçmenlerimiz, her gün onlarca insanın
yaşamını yitirdiği bir coğrafyada, bir kentte,
İstanbuldaki kanal projesi üzerine burada konuşma
yapmamızı elbette ki onaylamıyorlar.
Yaptığımız bu konuşmaların eleştirisini,
yoğun eleştirisini sosyal medya aracılığıyla ya
da çeşitli biçimlerde bize iletiyorlar ki son derece de haklılar bu
konuda. Ülkenin bir yanında, biraz önce de dediğim gibi, her gün
onlarca insan yaşamını yitirirken, her gün
insanlarımız büyük acılar içerisinde yaşarken sanki bu
ülkede hiçbir şey yaşanmıyormuş, bu kadar acı
yaşanmıyormuş gibi, bu konuları bütün bunlardan
bağımsız, sadece bir başsağlığı
dileğiyle bizim burada konuşmamız elbette ki ne bizim
açımızdan ne de Meclisin genel yapısı açısından
asla kabul edilebilir olmamalıdır.
Örneğin,
Diyarbakırda, Suriçinde operasyonlar biteli tam bir ay oldu değerli
arkadaşlar. Bir aydan beri Suriçinden 30a yakın cenaze
çıkarılmıyor, çatışmalar sırasında
yaşamını yitirip de orada bulunan sivil yurttaşlar tarafından
kabaca bir mezar açılarak gömülen cenazeler tam bir aydan beri oradan
çıkarılmıyor. Valilikle görüştük, vali muaviniyle
görüştük, başsavcılıkla görüştük, maalesef, şu
ana kadar bir sonuç yok. Çocuklarının cenazesini alamayan aileler tam
bir aydan beri orada nöbetteler. Bu cenazeler de tam üç buçuk aydan beri orada
bekliyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil.
Bir
şey değişeceğinden bunları söylemiyorum. İsterdim
ki bu konuşmadan sonra, özellikle iktidar partisi milletvekilleri
açsınlar cumhuriyet başsavcılığına, bir telefon
açsınlar; sokakta o cenazelerin bir aydan beri neden bekletildiğini
sorsunlar; Suriçinde -molozlar taşındığı sırada-
yaşamını yitiren bir kadın cenazesinin Dicle Nehri
kıyısındaki molozların içerisinden nasıl çıktığını
sorsunlar. Bunlar yaşanıyor bu memlekette, bu coğrafyada
değerli arkadaşlar. O aileler tam üç buçuk aydan beri acı
içerisinde orada. Yapılanlardan ailelerimizi sorumlu
tutamazsınız. Bu yaşananlardan ailelere acı çektirmeyle
yaşanacak bir süreci geliştiremezsiniz. Bundan bir sonuç almak
istiyorsanız da böyle, sizin yararınıza çıkacak bir sonuç
yok değerli arkadaşlar. Ancak öfkeyi büyütürsünüz, ancak kini
büyütürsünüz, ancak birlikte yaşama, ortak yaşama duygusunu ve
düşüncesini bitirirsiniz.
Teşekkür
ederim, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aydoğan.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeleri
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.37
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.45
BAŞKAN:
Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0
-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
273
sıra sayılı Kanun Tasarısının 9uncu maddesi
üzerinde aynı mahiyetteki üç önergenin oylanması sırasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Önergeleri tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeleri
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır,
önergeler kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi 273 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Komisyon
yerinde.
Hükûmet
yerinde.
9uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
9uncu
madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 10uncu madde üzerinde üçü aynı mahiyette olmak üzere
toplam dört önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 10uncu
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
İlknur İnceöz Ramazan Can Mustafa Ilıcalı
Aksaray Kırıkkale Erzurum
Beşir Atalay Mehmet Doğan Kubat Halis Dalkılıç
Van İstanbul İstanbul
Fatih Şahin Mücahit Durmuşoğlu
Ankara Osmaniye
MADDE
10- 3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin üçüncü fıkrasına
yol ibaresinden sonra gelmek üzere otoyol hariç erişme kontrolünün
uygulandığı yol, su yolu ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN
Şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyette
bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım,
talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim
veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 10uncu
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar Demirel Ahmet
Yıldırım
Diyarbakır Diyarbakır Muş
Altan Tan Mehmet Ali Aslan Müslüm Doğan
Diyarbakır Batman İzmir
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Bülent Kuşoğlu Musa Çam Mehmet Bekaroğlu
Ankara İzmir İstanbul
Bihlun Tamaylıgil Utku Çakırözer Gülay Yedekci
İstanbul Eskişehir İstanbul
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Mehmet Günal Erhan Usta Kamil
Aydın
Antalya Samsun Erzurum
Zihni Açba İzzet Ulvi Yönter
Sakarya İstanbul
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Katılamıyoruz efendim.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Gerekçe
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki ilk önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının
10uncu maddesiyle 3194 sayılı İmar Kanunu'na "su
yolu" tanımı eklenmekte ve böylece Kanal İstanbul Projesi
kapsamındaki arazilerin 18 uygulaması yoluyla düzenleme ortaklık
payından karşılanmasının yolu açılmaktadır.
Ayrıca, bundan sonra ilan edilecek su yolları için de benzer yetkiler
kullanılabilecektir.
Başta
İstanbul olmak üzere tüm ülkemizi oldukça yakından ilgilendiren
böylesine önemli bir konunun kamuoyunda tartışılmadan, sivil
toplum örgütleri ve meslek odalarından görüş alınmadan bir
oldubittiyle yasalaştırılması doğru değildir.
Âdeta
2nci bir İstanbul Boğazı yaratılarak etrafını
ticaret merkezleri ve konut projeleriyle doldurmayı amaçlayan bu proje,
Türkiye'nin ekolojik dengesini olumsuz etkileyecek ve Karadeniz'in soğuk
ve tatlı olan suyuyla Akdeniz'den Marmara'ya, oradan da Karadeniz'e varan
sıcak ve tuzlu su arasındaki denge de bozulacaktır.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde İstanbul Milletvekili
Sayın Gülay Yedekci. (CHP sıralarından alkışlar)
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) - Değerli Başkan, sayın milletvekilleri;
sizleri sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
İstanbul
halkı ve Türkiye halkı bir seçim yapmak zorundadır, ya
kanalı ya İstanbulu seçeceğiz. Biz İstanbulu seçiyoruz,
kanalı istemiyoruz. Kanal olduğu zaman İstanbuldan vazgeçmek
zorundayız, İstanbulda yaşam alanı kalmayacak çünkü,
İstanbulun suyu kalmayacak. Tarihî yarımada dediğimiz
yarımada kanalla bölünecek bir ada hâline gelecek, tatlı su ile Istranca sularıyla hiçbir
ilişkisi kalmayacak ve ada tek başına her şeyden önce
güvenlik sorunu yaşayacak. Herhangi bir savaş hâlinde köprülerin
bombalanmasıyla tek başına güvenliksiz bir hâlde
bırakılacaktır Trakya ve ada.
Şu
anda İstanbulda yaşanan bu sorun tek başına bir sorun
değildir, Türkiye'nin her yerinde her geçen gün sayısı artan ve
sadece rant düşünülerek çevre kurban edilen bu rantsal projelerin sadece
bir halkasıdır.
Türk
boğazları dünyada bir eşi daha olmayan bir sisteme sahiptir.
Karadeniz ile Marmaranın tuzluluk seviyesi, basınç oranları,
balıkların yetiştiği... Birisi 100-150 metrede, birisi 25
metrede yetişmekte ama öyle bir doğal düzen kurulmuş ki kendi
arasındaki bu akımlarla İstanbuldaki kanalizasyon düzeni de
dâhil olmak üzere bütün sorunları çözmektedir. Denizcilik bilimi ilk defa
dünyada İstanbul Boğazında Marsiliyle başlamıştır.
Bir
şehir planlanırken makro ölçekte bir planlama yapılmak
zorundadır. Kentin bir metrekaresi bile bir başka parçasından
ayrı düşünülemez ve kent bir organizma gibidir, her bir metrekaresi
birbiriyle etkileşim hâlindedir. Kanal İstanbul Projesi kent üzerinde
yaratacağı orta ve uzun vadeli etkileri itibarıyla sadece o
bölgeye ait bir kanal olarak değerlendirilemez, ulusal ve
uluslararası boyutları vardır. 13 milyar dolar
ayırdığınız bütçeyle Güneydoğuya, Doğu
Anadoluya, Akdenize, İç Anadoluya, Egeye cennet mahaller
yapabilirsiniz. Bugün gündüz nüfusu 20 milyon olan İstanbulu 30 milyona,
50 milyona mı çıkarmak istiyorsunuz? Yapmak istediğiniz nedir?
Avrupadaki kentler 1-2 milyonla anılırken İstanbulu niçin 30 milyona,
50 milyona çıkarmak istiyorsunuz?
Terkos
Gölünün beslendiği yer altı suları ve su toplama havzaları
olumsuz etkilenecektir ve Kanal İstanbulla hâlâ bugün arsa
spekülasyonları yaptığınız açıktır. Kanal
İstanbulun iki yakasına yapmayı
planladığınız yerleşimlerde deprem olduğu zamanda
kanalın çıktığı yerde 10 şiddetinde depremin
hissedebileceğinden bahsediyor Profesör Naci Görür.
Bugün
İstanbul bir deprem kentidir. Önlem alacağınıza yeni
felaketlere yol açacak projeler geçirmeye çalışıyorsunuz.
Yağmur suları doğal koşullarda rahatlıkla yer
altına süzülüp küçük miktarlarda yüzeysel akışla derelere ve
denizlere ulaşırken kentleşmenin olduğu yerlerde bu oran
tersine döner ve siz özellikle su havzalarının olduğu yerde yeni
kentsel mekânlar yapmaya çalışıyorsunuz. Karadenizi ve
Marmarayı birbirine bağlayarak hem deniz ulaşımına
yol vermiş hem de akıntılarla birbirlerini beslemeye
çalışmış olan bu sistemi bozmaya hakkınız yoktur.
Ayrıca,
Montrö Anlaşması, Türkiye'nin uluslararası alanda elindeki
önemli ve güçlü anlaşmalardan biridir. Bu Kanal İstanbulla tekrar
gündeme gelmesi hâlinde milletimizin, ülkemizin aleyhine bir sonuç ortaya
çıkarsa bunun vebali de sizin boynunuzadır.
Bir
sonraki maddeyle getirmeyi planladığınız Kanal
İstanbulla ilgili ve -6306 sayılı- afet riski altındaki
alanların dönüşümüyle ilgili ve imar affı getirmeyi
planladığınız maddeyle ilgili bütün çalışmalar
milletin aleyhinedir ve biz halkımızın aleyhine olan hiçbir
maddeye evet demeyeceğiz. Şu anda süslü projelerle ve süslü laflarla
milleti ikna etmeye çalışıyor olabilirsiniz. Üç gün sonra takke
düşer, kel görünür, herkes de gerçeği görür.
Hepinizi
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yedekci.
Aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın
Müslüm Doğan.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
MÜSLÜM
DOĞAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Kanal İstanbul Projesi ekonomik anlamda hukuki ve
geometrik durumları saptanamamış, etki analizleri yeterince
yapılmamış, yok ettiği mera alanları ve
kamulaştırmalarla doğanın dengesini bozan, Marmara ve
Karadenizdeki canlı yaşamını doğrudan etkileyen, bu
yüzden de aynı zamanda uluslararası bir sorun olarak
karşımızda durmaktadır eğer yapılacaksa.
Ayrıca, mera, kışlak ve yaylak alanlarının
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına
devredilmesi, denetime tabi olmaması da hukuka aykırılık
teşkil etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, su yolları coğrafik bir oluşumdur ve İmar
Kanununa su yolu yazılarak dercedilecek bir tanım içine bu durum
sıkıştırılamaz. Bu yapılmak istenen
düzenlemelerle, 3194 sayılı Kanuna su yolu ibaresi konularak
Kıyı Kanununun söz konusu kısıtlaması âdeta bertaraf
edilmek istenmektedir. Kanal İstanbul Projesinin uygulamasını
finansal yönden kolaylaştıracak bu çözümün Kıyı Kanununa
aykırı olduğu açıkça görülmektedir. Çünkü, Kıyı
Kanununa göre, kıyıda özel mülkiyete ait arazi olması mümkün
olamayacağından kıyıda kalan alanların İmar
Kanununun 18inci madde uygulamasına tabi tutulması da olanaklı
değildir. Bu, hukuka, ahlaka ve bilime aykırı bir durumdur.
Yine,
bir diğer konu da gerekçede belirtilen hazine ve kamu arazileri üzerinde
yapılan yapay su yollarının belediyelerce
satılmasının engellenmesi hususu. Değerli milletvekilleri,
amacıyla birlikte ortaya çıkan özel araziler üzerinde
oluşturulan yapay su yollarının ne tür bir işleme tabi
tutulacağı da maalesef bu tasarıda açıklanmamış.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 8inci
maddesiyle tüm canlılara ait suyun şirketlere devrine yasal statü
kazandırılmaya çalışılmaktadır. 9uncu maddeyle
yerel yönetimlerin suyla ilgili yatırımları elinden
alınmaktadır. Amaç, suyun piyasada alınır,
satılır bir metaya dönüştürülmesi hususudur.
10uncu
maddedeyse yine, vadiler arası suyun taşınımı,
havzanın şirketler tarafından bütünleşik
kullanımını düzenleyen bir ortaklık yasası olarak
ortaya çıkmaktadır. Su havzasının bütünleşik
kullanımı, suya gereksinimi olan tüm üretimlerin
taşınımı, suyun ticarileştirilmesini
yasalaştırmaya çalışmaktadır. Kanal İstanbul
Projesi, düzenlemeye alınan yerlerden ziyade, uluslararası hedefleri
ortaya konulan ve hukuka da aykırı bir proje durumundadır.
Değerli
milletvekilleri, Kanal İstanbulun -biraz önce de ifade edildiği
gibi- 13 milyar dolarlık bir maliyet tablosu ortaya
çıkmıştır, proje maliyetleri hariç. Bu 13 milyar dolarla,
13 kente yapacağınız her 1er milyar dolarlık
yatırımla işsizliği önlersiniz, göçü önlersiniz. Çoruma 1
milyar dolar, Çankırıya 1 milyar dolar, Yozgata 1 milyar dolar, Sivasa
1 milyar dolar derken 13 milyar doları
paylaştırdığınızda Anadoludaki göçün batıya
yayılmasını engellersiniz.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, 470 metre eninde bir kanalı düşünün ve
25 metre derinliğindeki bu kanalın hukuki ve geometrik durumu çözülememiş,
18inci maddeye yüklenerek buradaki mülkiyet sorunu çözülmeye
çalışılıyor. Bu, gerçekten, Medeni Kanuna da
aykırı bir durumdur. Etrafındaki mülkiyet konuları
çözülmeden, güzergâh belirlenmeden, daha önce, HES projeleri için ruhsat
verdiğiniz, su yolları için ruhsat verdiğiniz geçkiye denk
gelecek yerde ne işleme tabi tutacaksınız? Yasada bu açık
değil, bunu belirtmemişsiniz. Bu anlamda, gerçekten, çok ciddi
sıkıntılar var.
Projenin,
gerçekten, çevresel etkileri anlamında, ekonomik etki analizi anlamında,
uluslararası boyutu dâhil olmak üzere hukuki analizi yapılmadan bir
bütüncül proje olarak ortaya çıkmaması ise ayrıca bir sorun
olarak karşımızda durmaktadır.
AKPyi,
coğrafyayı reddeden, yarışan, Evreni ben daha iyi
bilirim. edasından, bu tutumundan vazgeçmeye çağırıyoruz.
Projeler, odaların hiçbir görüşü alınmadan, sivil toplum
örgütlerinin hiçbir görüşü alınmadan, topluma
yararlılığı, verimliliği araştırılmadan
ortaya konulduğunda proje olmaktan çıkar, toplumsal proje olmaktan
çıkar.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Doğan.
Şimdi,
aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 10uncu
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
İlknur
İnceöz (Aksaray) ve arkadaşları
MADDE
10- 3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin üçüncü fıkrasına
yol ibaresinden sonra gelmek üzere otoyol hariç erişme kontrolünün
uygulandığı yol, su yolu ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN
- Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde konuşmacı var mı?
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle
otoyol hariç erişme kontrolünün uygulandığı yol ve su yolu
yapımının düzenleme ortaklık payından
karşılanması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
10uncu madde kabul edilmiştir.
11inci
madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere toplam üç önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Bülent Kuşoğlu Musa Çam Mehmet
Bekaroğlu
Ankara İzmir İstanbul
Bihlun Tamaylıgil Utku
Çakırözer Okan
Gaytancıoğlu
İstanbul Eskişehir Edirne
Hüseyin Yıldız Gülay Yedekci
Aydın İstanbul
MADDE
11- 3194 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
"GEÇİCI
MADDE 15- 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca riskli
alan, 5393 sayılı Kanunun 73 üncü maddesi uyarınca kentsel
dönüşüm ve gelişim alanı ve 16/6/2005 tarihli ve 5366
sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz
Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak
Kullanılması Hakkında Kanun uyarınca yenileme alanı
olarak belirlenen alanlarda bulunan yapılardan yapı ruhsatiyesi veya
yapı kullanma izni bulunmayan yapılara, dönüşüm ve yenileme
uygulamalarına muvafakat verilmesi koşuluyla, geçici olarak elektrik,
su ve doğal gaz bağlantısı, aboneliği ve diğer
işlemler yapılır. Bu yapılara geçici olarak elektrik, su ve
doğal gaz bağlantısı ve aboneliği yapılması
herhangi bir kazanılmış hak teşkil etmez.
Birinci
fıkra uyarınca yapılan geçici abonelik süresi beş
yılı geçemez. Ancak dönüşüm ve yenileme
uygulamalarının uzaması halinde, üç yılı geçmemek
üzere uygulama süresince geçici abonelik uygulaması devam eder.
Bu
madde hükümleri 1/11/2015 tarihinden önce yapılmış yapılara
ilişkin olarak uygulanır."
BAŞKAN
Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette
bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım,
talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim
veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Ahmet
Yıldırım
Diyarbakır Diyarbakır
Muş
Altan Tan Mehmet Ali Aslan Müslüm Doğan
Diyarbakır Batman İzmir
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Mehmet Günal Erhan Usta Kamil Aydın
Antalya Samsun Erzurum
Zihni Açba İzzet Ulvi Yönter Baki
Şimşek
Sakarya İstanbul Mersin
BAŞKAN
Komisyon önergelere katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Katılmıyorum.
BAŞKAN
Çok keskin bir cevap verdiniz Sayın Bakan Katılmıyorum.
diyerek.
Şimdi
aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Mersin Milletvekili Sayın Baki
Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 11inci maddesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle aziz Türk milletini ve yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Her
geçen gün kahpece saldırılarını artıran hainler, pusu
kurmayı meslek edinen şerefsizler öldürmeye hiç ara vermeden devam
etmekte. Daha birkaç aylık evli gelinleri dul, yaşını
doldurmamış çocukları yetim, babasız bırakan
şerefsizler bugün Mersinimize 2 şehit ateşi
düşürmüştür. Henüz Anamurlu yiğidimiz şehit Halisin
yakınlarına ulaşan acı haberle birlikte yakılan
ağıtlar dinmemişken, Şırnakta güvenlik güçleri ile
PKKlı teröristler arasında çıkan çatışmada Gülnardan
hemşehrimiz Uzman Çavuş Cihangir Canın şehit olduğu
haberi gelmiştir. Hiçbir söz bu acı tabloyu anlatmak için yeterli
değildir.
Bu
vesileyle Mersinli şehitlerimize ve vatanın bölünmez bütünlüğü
için canlarını ortaya koyan tüm kahramanlarımıza Allahtan
rahmet, acılı ailelerine başsağlığı
diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2012 yılında çıkarılan riskli alanlarla
ilgili 6306 sayılı Kanunu incelediğimizde Uygulama
sırasında Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından
talep edilmesi hâlinde, hak sahiplerinin de görüşü alınarak, riskli
alanlardaki yapılar ile riskli yapılara elektrik, su ve doğal
gaz verilmez ve verilen hizmetler kurum ve kuruluşlar tarafından
durdurulur. ibaresi yer almaktadır. Bu yasa AKP Hükûmeti tarafından
çıkarılmıştır.
Şimdi,
aynı yasada 6306 sayılı Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve 5393 sayılı
Kanunun 73üncü maddesi uyarınca, kentsel dönüşüm ve gelişim
alanları gibi, yenileme alanı olarak belirlenen alanlarda bulunan
yapılardan yapı ruhsatiyesi veya yapı kullanma izni bulunmayan
yapılara, dönüşüm ve yenileme uygulamalarına muvafakat verilmesi
koşuluyla, geçici olarak elektrik, su ve doğal gaz
bağlantısı ve aboneliği yapılır. şeklinde
düzenlemeye gidilmiştir.
Bugün
yapılmaya çalışılan yasanın tam tersi niteliğinde
bir yasa yaklaşık birkaç yıl önce kabul edilmiştir. Yani
tasarılar gerekli ön çalışmalar yapılmadan; kurumlardan,
odalardan görüş alınmadan Meclise gönderildiği için birkaç
yıl önce çıkartılan yasada kısa bir süre sonra yeniden
düzeltme yoluna gidilmektedir.
Söz
konusu tasarı ve teklifler tali komisyonlarda görüşülmeden Plan ve
Bütçe Komisyonunda görüşülmüştür. Ayrıca, yapılan
düzenlemeler de sadece mali hükümler içermemekte, ilgili ihtisas komisyonlarında
detaylı görüşülmeyi gerektirecek sektörel, mesleki ve hukuki
uzmanlık isteyen, ayrıntılı görüşülmesi gereken
konular içermektedir. Bu kanun tasarısında, 16 ayrı
bakanlık ve kurumu ilgilendiren, farklı konulardaki maddeler yer
almaktadır.
Değerli
milletvekilleri, imar uygulamaları ve kentsel dönüşümle ilgili
yasanın baştan sona yenilenmesi gerektiğine inanıyorum.
Torba yasa içerisinde ele alınarak odalardan, sivil toplum
kuruluşlarından ve komisyondan görüş alınmadan çıkan
yasalarla çözüm üretilmesi mümkün değildir. Maalesef, TOKİ tüccar
zihniyetiyle hareket etmekte, kentsel dönüşüm yerine müteahhitlik
yapmaktadır. Maalesef, şehirlerin girişinde, hazine arazilerine
kentin kimliğiyle, dokusuyla, mimarisiyle alakası olmayan çok
katlı beton bloklardan oluşan binalar yapılmaktadır.
Bizler, şehrin girişlerinden araçla geçerken Bu binaları da
TOKİ yapmış. diyebileceğimiz binaları görmek
istemiyoruz.
On
dört yıldır ülkeyi yönetiyorsunuz ama hâlâ seçim bölgem olan
Mersinde bir tek kentsel dönüşüm projesini hayata geçiremediniz.
Şehrin kenar mahallelerinde, özellikle son otuz kırk yılda
yapılan çarpık yapılaşmaların acilen
dönüştürülmesi gerekmektedir. Koskoca bir büyük şehrin bu çirkin
görüntüden kurtulması gerekmektedir. TOKİ, bütün enerjisini
dönüşüme harcamalı, vatandaşın ve müteahhidin
yapamadığını yapmalıdır. Boş arsalara
müteahhitler de inşaat yapabilir, yeter ki devletimiz uygun şartlarda
kredi versin, vatandaş konut sahibi olsun.
Bir
başka önemli konu da orman işçilerimizin durumudur. Taşeron
yasası içerisinde, geçici olarak çalışan orman işçilerimiz
maalesef yer almamaktadır. Altı ay çalışıp altı
ay işlerine son verilen orman işçileri on iki aylık
çalışan statüsünde olmadıkları için bu yasadan
faydalanamamaktadırlar. Bu durumda, ülke genelinde binlerce orman
işçisi mağdur olmaktadır. Bu işçiler de bu yasa
kapsamına alınıp bir şekilde devlet güvencesi altına
alınmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime son verirken yüce Meclisi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.
Aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın
Müslüm Doğan... (HDP sıralarından alkışlar)
MÜSLÜM
DOĞAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu tasarı Meclise geldiğinden beri konuşan bütün arkadaşlarımız
torba yasa tasarılarının işlevsizliğinden ve
usulsüzlüğünden bahsetti.
İktidarın
Meclis iradesini, kanun yapma ilke ve usullerini yok saydığı bir
torba yasa tasarısıyla daha karşı
karşıyayız. İçinde trafikten muhtaç
aylığına, kentsel dönüşümden çılgın projelere
kadar birbirine benzemez her konuyu barındıran bir tasarıyla
uğraşıp durmaktayız.
Değerli
milletvekilleri, üzerinde konuştuğum madde, 3194 sayılı
İmar Kanununa geçici madde eklenerek yurttaşları kentsel
dönüşüme zorla ikna etmeyi amaçlıyor. 11inci maddeye göre, kentsel
dönüşüm muvafakati verilmesi koşuluyla izinsiz yapılara geçici
elektrik, su ve doğal gaz aboneliği yapılabilecektir. Öncelikle,
gecekondu sahiplerinin şimdiye kadarki mağduriyetlerini
düşününce, ilk bakışta olumlu bir düzenleme gibi görünebilir. Ne
var ki AK PARTİ iktidarından ne ilk bakışta ne de son
bakışta olumlu bir şey beklenemeyeceğini de
öğrenmiş bulunuyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bakın, daha önce Gecekondu Yasası
çıkartıldı. 2981 sayılı Yasa, 755 sayılı
gecekondu önlemeyle ilgili, bunların bazı maddelerini
değiştiren 3364, 3290 sayılı Yasayla ilgili düzenlemeler
yapıldı. Hâlâ biz gecekondudan bahsediyoruz ve hâlâ kentsel
verilerden bahsediyoruz. Bu sorunları bir türlü çözemediğimize de
ayrıca burada işaret etmek istiyorum.
Bu
madde ile halka söylenen şudur: Oturduğunuz yapıları
yıkıp onlardan rant sağlamamıza izin verdiğiniz
müddetçe size elektrik, su ve doğal gaz bağlarız ama onu da
geçici yaparız ki rahata alışmayın. Hatta bu abonelik
kazanılmış hak olarak görülmesin diye de ayrıca
belirtilmiş yasada. Yani Şimdilik size elektrik, su ve doğal
gaz bağlıyoruz ama yanlış anlamayın, zamanı
gelince sizi yine kapının önüne koyacağız. anlamı içermektedir
bu ifadeler. Kanun tasarısını hazırlayan bakanlar ve
bürokratların gözden kaçırdığı önemli bir şey
var: Elektrik, su ve doğal gaz öyle şarta bağlanamaz,
bunların hepsi temel kamusal hizmetlerdir. Kaldı ki Türkiye, Avrupa
Sosyal Şartı ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar
Sözleşmesini onaylayarak yurttaşlarına yeterli konut ve
barınma hakkını sağlamayı da ayrıca taahhüt
etmiştir. Eğer sosyal devlet olma iddiasındaysanız
bunları bütün yurttaşlara, özellikle de yoksul olanlara sağlamak
zorundasınız. Bu nedenle torba tasarıyla getirilen bu geçici
madde uluslararası insan hakları yükümlülüklerimize ters
düşmektedir. Bu sıralarda oturan ve halkın vekili olduğunu
iddia eden herkesin temel hizmetlerin bir lütuf gibi sunulmasına itiraz
etmesi gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, kentler inşaat şantiyesi değil, yaşam
alanıdır. Hepimizin yakından şahit olduğu gibi AK
PARTİ iktidarı boyunca ülkenin dört bir yanı şantiyeye
çevrilmiştir. Ya TOKİ eliyle ya da yandaş müteahhitlere
peşkeş çekilmek suretiyle yaşam alanları parsel parsel
satılmış, yok edilmiş, yurttaşlar tek tip apartman
dairelerinde yaşamaya zorlanmıştır. Hiçbir kentsel
dönüşüm projesinde halkın ihtiyaçları gözetilmemiş, halk
şimdiye kadar alıştığının
dışında bir hayata mahkûm edilmiştir. Bu hayata itiraz eden
ve evlerini, mahallelerini korumaya çalışan insanlar da sermayenin
muhafızı gibi kullanılan zabıta ve polislerle
karşı karşıya getirilmiştir. Anlaşılan o ki
AK PARTİ iktidarı torba kanundaki bu maddeyle elektrik, su,
doğal gaz aboneliğini kullanarak yurttaşların tepkisini
azaltmayı ve onlardan zorla kentsel dönüşüm taahhüdü koparmayı
planlamaktadır, bu da doğru bir davranış değildir. AK
PARTİnin bu pozisyondan vazgeçmesi gerekmektedir.
Sözlerime
son verirken tasarının bütünü gibi bu maddenin de
tarafımızca kabul edilemez olduğunu belirterek hepinize
saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Doğan.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım ve
karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.14
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 22.27
BAŞKAN:
Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0
-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
273
sıra sayılı Kanun Tasarısının 11inci maddesi
üzerinde aynı mahiyetteki iki önergenin oylanması sırasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Önergeleri tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeleri
kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır,
önergeler kabul edilmemiştir.
Şimdi
273 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
11inci
madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Bülent
Kuşoğlu (Ankara) ve arkadaşları
MADDE
11- 3194 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 15- 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca riskli
alan, 5393 sayılı Kanunun 73 üncü maddesi uyarınca kentsel
dönüşüm ve gelişim alanı ve 16/6/2005 tarihli ve 5366
sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz
Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak
Kullanılması Hakkında Kanun uyarınca yenileme alanı
olarak belirlenen alanlarda bulunan yapılardan yapı ruhsatiyesi veya
yapı kullanma izni bulunmayan yapılara, dönüşüm ve yenileme
uygulamalarına muvafakat verilmesi koşuluyla, geçici olarak elektrik,
su ve doğal gaz bağlantısı, aboneliği ve diğer
işlemler yapılır. Bu yapılara geçici olarak elektrik, su ve
doğal gaz bağlantısı ve aboneliği yapılması
herhangi bir kazanılmış hak teşkil etmez.
Birinci
fıkra uyarınca yapılan geçici abonelik süresi beş
yılı geçemez. Ancak dönüşüm ve yenileme
uygulamalarının uzaması halinde, üç yılı geçmemek
üzere uygulama süresince geçici abonelik uygulaması devam eder.
Bu
madde hükümleri 1/11/2015 tarihinden önce yapılmış yapılara
ilişkin olarak uygulanır."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Şimdi önerge üzerinde Aydın Milletvekili Sayın Hüseyin
Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
YILDIZ (Aydın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273
sıra sayılı Kanun Tasarısının 11inci maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Yapılan
düzenlemeyle 3194 sayılı Kanuna geçici madde eklenerek, yapı
ruhsatı olmayan, kullanılma izni olmayan evlere yani -sizin
anlayacağınız dilde- gecekondulara geçici olarak beş
yıl süreyle elektrik, doğal gaz, su bağlanacak.
Değerli
arkadaşlar, bu bölge yani böyle yerler, Doğu, Güneydoğu ve
İç Anadoludan göç eden vatandaşlarımızın, geliri az
olan vatandaşlarımızın yaşadığı
yerlerdir. Yani, yirmi yıl önce gelmiş, İstanbula
yerleşmiş, İzmire yerleşmiş, Ankaraya, Adanaya,
Mersine yerleşmiş gariban, yoksul insanlar. Kendi az bütçesiyle bir
gecekondusunu yapmış, yirmi yıldan beri kendisi, çocuğu,
torunu elektriksiz, doğal gazsız bir yaşam sürdürmüştür.
Şimdi, yıl 2016, o bölgeler tabii, rant durumuna geldi. Bu maddeyi
geçici olarak getirdiniz, diyorsunuz ki: Size elektrik, su ve doğal gaz
bağlayacağım, taahhütname vereceksin, kentsel dönüşümde
muvafakat olarak vermek zorundasın. Bu, ne demek? Yani Size beş
yıl boyunca elektrik, su, doğal gaz vereceğiz. Beş yıl
sonra ben yandaş müteahhitlerime burayı vereceğim veya
TOKİye vereceğim, burayı yüzde 25le kendi müteahhitlerime kat
karşılığı vereceğim. Olan, kime oluyor
arkadaşlar? O yoksul insanlara.
Daha
geçen hafta Aydındaydım, Muammer Aksoy Mahallesindeydim ve sizin
kadın kollarınızla karşı karşıya geldik.
Özellikle bu maddeyi eklerken ben isterdim ki AKPnin kadın kollarına
sorulsun bu sorular çünkü onların hâlinden anlayan, sizin kadın
kollarınız. Bana şunu söyledi: Evet Hüseyin, bu insanlar
yoksul. Biz seçimde çatalla bir şeyler veriyoruz. Ama, siz bu kanunla
şu an kepçeyle geri alıyorsunuz değerli arkadaşlar. Allaha
reva mı? Size soruyorum. O yörede, o gecekondu semtlerinde oturan
insanların aşağı yukarı yüzde 50, yüzde 60ı
AKPye oy veriyor. Yani, sizler şu maddeyle rant oluşturuyorsunuz.
Kime oluşturuyorsunuz? Garibanlara değil, fakirlere değil;
zengin müteahhidi daha çok zengin etmek için bu kanunu getirdiniz değerli
arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz, sizin döneminizde maket üzerinde bir sürü yer
satıldı. Yerlerin parası alındıktan sonra o
yapılar olmadı, yarım kaldı. Bir kanun
çıkardınız, dediniz ki: Yapı ruhsatı alınmadan,
kat irtifakı kurulmadan asla bir müteahhit yer satamaz. Doğru
yaptınız, katılıyorum, doğru bir iş ama bu
müteahhitler, sizin yandaş müteahhitleriniz o evleri yaptılar,
insanlara verdiler, tapuları aldı o insanlar; şu an 300 bin aile
o evlere taşındı ama üzülerek söylüyorum, ne doğal
gazı var ne elektriği var ne suyu var. Neden biliyor musun? Yapı
izni olmadığı için bağlamıyor belediye. Gelin bu
tasarıyı geri çekelim, o şartları ortadan
kaldıralım. Yani, zaten anayasal hakkıdır
vatandaşın. Senin devlet olarak o vatandaşa elektrik, su ve
doğal gaz bağlamak zorunluluğun var.
Diğer
tarafta, yapı ruhsatı izni alınmış ve
inşaatı bitmiş ama o müteahhit, vergi borcu ve SSK borcundan
dolayı iskânını alamıyor. Olan, kime oluyor? Oradaki
vatandaşa oluyor. Şu tasarıyı çekelim, bu maddeleri ilave
edelim; Cumhuriyet
Halk Partisi olarak destek verelim, hep beraber bütün 300 bin aileyi de
kurtarmış oluruz.
Bu şekilde, hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yıldız.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
12nci madde üzerinde üç önerge vardır.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 29/5/1986
tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Kanununa bir ek madde eklenmesini
öngören 12nci maddesinin birinci fıkrasından işveren
hisselerine ait tutarın" ibaresinin çıkarılmasını
arz ve talep ederiz.
Bülent Kuşoğlu Musa Çam Mehmet
Bekaroğlu
Ankara İzmir İstanbul
Bihlun Tamaylıgil Utku
Çakırözer
İstanbul Eskişehir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 12nci
maddesinde yer alan bir yıl ibarelerinin iki yıl şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Erhan Usta Kamil Aydın
Antalya Samsun Erzurum
Zihni Açba İzzet Ulvi Yönter Mustafa Kalaycı
Sakarya İstanbul Konya
BAŞKAN
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 12nci
maddesi ile 3294 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen ek maddenin
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
EK
MADDE 5.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Fonu Kurulu tarafından belirlenen nakdi düzenli sosyal
yardımlardan işe başladığı tarihten önceki son
bir yıl içerisinde en az bir defa yararlanmış olanların
ikamet ettiği hanede 5510 sayılı Kanunun 60 ıncı
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı alt
bendi kapsamında bulunanlardan çalışabilir durumda olanlar Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından bütünleşik
sosyal yardım sistemi üzerinden Türkiye İş Kurumu sistemine
kaydedilir. Bu kişiler Türkiye İş Kurumu tarafından mesleki
eğitime veya diğer aktif işgücü programlarına tabi tutulur.
Mesleki eğitimi veya aktif işgücü programlarını ya da
Türkiye İş Kurumu tarafından teklif edilen işlere
yerleştirilen kişilerin gelirlerinin asgari ücretin altında
olması durumunda, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Fonu Kurulu tarafından belirlenen nakdi düzenli sosyal
yardımlardan yararlanılmasına asgari ücrete tamamlayacak düzeyde
devam edilir. Türkiye İş Kurumu tarafından kişinin
deneyimine, niteliğine ve sosyal-kültürel durumuna uygun teklif edilen
işleri üçüncü kez kabul etmeyenlerden Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu tarafından belirlenen
nakdi düzenli sosyal yardımları, durumun bütünleşik sosyal
yardım sistemi üzerinden Türkiye İş Kurumu veri tabanından
tespit edilmesini takip eden ay başından itibaren %50'si bir yıl
süreyle kesilir.
Bu
madde kapsamına giren sosyal yardımlar ve bu maddenin
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye
Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu ile Türkiye İş
Kurumunun görüşleri alınarak Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığınca belirlenir.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Ahmet
Yıldırım
Diyarbakır Diyarbakır Muş
Altan Tan Filiz Kerestecioğlu Demir Mehmet Ali Aslan
Diyarbakır İstanbul Batman
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet önergeye katılıyor mu?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın
Filiz Kerestecioğlu
(HDP sıralarından alkışlar)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, torba tasarıyla eklenen 12nci
maddeyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Bu maddeyle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Kanununa ek bir madde getirilerek sosyal yardım alan
kişilere İŞKUR aracılığıyla eğitimler
verilerek iş bulmalarının teşvik edileceğine dair bir
düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeye göre, devletten
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Kanununa göre yardım ve aylık alanları istihdam eden
işverene prim desteği getirilmektedir. Öncelikle, Türkiyede sosyal
yardımlar hak temelli bir yaklaşımdan maalesef uzak bir
şekilde dağıtılmaktadır. AKP, iktidara geldiği
günden bugüne sosyal yardımları daha ziyade kendisine oy veren ya da
kendisine tabi olmayı dayattığı yoksul insanlara
dağıtmaktadır. Sosyal yardımların yoksulluğu
çözmek ve işsizliğe bir çözüm olmak yönünde
planlanmadığı, aksine, insanları, etkin ve kalıcı
sosyal politikalar üretmeyerek devlete muhtaç kıldığı
politikalar üretmek için kullanıldığı bilinen bir
gerçektir. Her seçim dönemi AK PARTİ, yardımları kendi
iktidarının seçim yatırımı olarak kullanmaktadır.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2015 bütçesine dair
yayınladığı sunum kitapçığında nüfusun yüzde
39unun yardımlara muhtaç olduğunu göstererek de âdeta sosyal
politikaların işlevsizliğini itiraf etmiş
bulunmaktadır. Hâlen Türkiyede 4 kişiden 1i yoksuldur ve özellikle
kadın ve çocuk yoksulluğu çok daha derin bir hâle gelmiştir.
Dolayısıyla, bu tablodan da görüleceği üzere AKP hiçbir
şekilde vatandaşları için hak temelli ve sosyal koruma
çerçevesinde bir sosyal politika üretmemektedir. Bu hâliyle Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu zaten
işlevsiz ve vatandaşa hizmet edemez bir kanundur. Bu kanuna
dayalı olarak yapılabilecek her şey, mevcut
eşitsizliği daha da derinleştirmeye hizmet edecektir. Öncelikle
sistemsel olarak devletin sosyal politika programlarının
dönüşmesi gerekmektedir.
İkinci
sorunlu nokta ise sosyal yardım alan kişilerin iş bulabilmeleri
için işveren primlerinin Bakanlık tarafından üstleniliyor olmasıdır.
İşsiz ve yoksul insanların lehine gibi görünen bu düzenleme,
esasında, yine, işverene halk diliyle kıyak yapılarak
şekillenmektedir. İşverenin sorumluluğunda olan primin
devlet tarafından üstlenilmesi, devletin, açıkça, halktan
topladığı vergilerle oluşturduğu bütçeyle
işverenin iş gücü maliyetlerini düşürmesine yarayacaktır.
Devletin
işsizliğe çözüm bulabilmesi için yapması gereken bu
değildir yani işverenin yükünü azaltmak değildir. Öncelikle,
sadece yüzde 10u işsizler için kullanılan İşsizlik
Fonundan işsizlerin daha etkin yararlanması yönünde bir düzenleme
yapılması gerekir. Daha sonrasında devletin işsizlikle
mücadele için ayrı önlemler alması gerekir.
Bir
diğer nokta ise İŞKURun vereceği eğitimlerle
kişilere iş sağlanacağı düşüncesidir. Bu alan
muğlak bırakılmıştır. Türkiye İş
Kurumunun meslek eğitimleriyle bugüne kadar kaç kişi iş
bulabilmiştir? Bu meslek eğitimlerinin ne kadar etkisiz olduğu
ortadadır. Dolayısıyla, ortada, bir nevi, işverenlere ucuz
iş gücü bulma çabası görülmektedir. Ayrıca, bu durum, devletin
işsizliği ortadan kaldırma çabasının da ne kadar
yüzeysel olduğunu göstermektedir. Türkiyenin en büyük sorunu olan
işsizliğe, meslek edindirme kurslarıyla çözüm üretildiğinin
söylenmesi tamamen bir kandırmacadır. Dolayısıyla, teklif
edilen üç işin kabul edilmemesi işsize ucuz, güvencesiz ve
korumasız çalışmanın dayatması olabilecektir. Bu
nedenle değerli arkadaşlar, söz konusu maddenin tasarıdan
çıkarılmasını ve reddini talep ediyoruz.
Saygılar
sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 12nci
maddesinde yer alan bir yıl ibarelerinin iki yıl şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı
(MHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Tasarının
12nci maddesiyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine
söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Maddede,
sosyal yardımlardan yararlanan kişileri istihdam eden
işverenlere sigorta prim desteği verilmesi öngörülmektedir. Asgari
ücret üzerinden hesaplanan sigorta primi işveren hissesi, bir yıl
süreyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca karşılanacaktır.
Bakanlar Kurulu bu süreyi bir yıl uzatabilecektir. Ayrıca, işe
başladığı tarihten önceki son bir yıl içerisinde nakdî
düzenli sosyal yardımlardan en az 1 defa yararlanmış
olanların ikamet ettiği hanede aile içi gelirin kişi başına
düşen aylık tutarı asgari ücretin üçte 1inden az olan ve
çalışabilir durumda olanların bütünleşik sosyal yardım
sistemi üzerinden Türkiye İş Kurumu sistemine kaydedilerek mesleki
eğitime veya diğer aktif iş gücü programlarına tabi
tutulması düzenlenmektedir. Mesleki eğitimi veya aktif iş gücü
programlarını ya da Türkiye İş Kurumu tarafından
teklif edilen işi 3üncü kez kabul etmeyenlerin nakdî düzenli sosyal
yardımlarının bir yıl süreyle kesilmesi öngörülmektedir.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, getirilen düzenlemeye olumlu yaklaşmakla birlikte,
daha kapsamlı bir düzenleme yapılmasını gerekli görüyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi, her ailenin en az bir ferdine iş imkânı
sağlanmasını, iş sağlanana kadar asgari ücretin
yarısı tutarında aile desteği ödeme programı
başlatılmasını ve bu ödemenin öncelikle ev
hanımlarına yapılmasını yıllardır gündeme
getirmekte olup seçim beyannamelerimizde de önem ve öncelik verdiğimiz
vaatler arasında yer almıştır. Ülkemizde
çalışanı olmayan hiçbir aile, geliri olmayan hiçbir hane
bırakılmaması için madde bu şekilde düzenlenmelidir.
Değerli
milletvekilleri, AKP, yoksullukla mücadeleye kurumsal bir kimlik
kazandırmak yerine bu konuyu istismar alanı hâline getirmiş ve
yoksulluğun giderek derinleşmesine seyirci kalmıştır.
Ülkemizde sosyal yardım ve sosyal hizmetler sisteminin bütünlüğü bulunmamaktadır.
Sistem, bir hak olarak değil, bir lütuf olarak bu yardımları
düzenlemektedir. Sistem, keyfîliklere ve siyasi kullanıma müsait
durumdadır. Sistem, AKP tarafından fütursuzca istismar edilmekte,
siyasi rant aracı olarak görülmektedir.
Diğer
taraftan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yanı
sıra başta belediyeler olmak üzere hâlen farklı kuruluşlar
tarafından yürütülen sosyal yardım programları da
bulunmaktadır. Ancak, sosyal yardım ulaşmayan gerçek ihtiyaç
sahipleri olduğu gibi, fazladan yardım alan kişiler de
bulunmaktadır. Sosyal yardımlar ve sosyal hizmetler çağdaş
ve entegre bir sistem olarak yapılandırılmalı, sosyal
koruma bilgi sistemi geliştirilerek gerçek yoksulların hakkaniyete
uygun bir şekilde sosyal yardım programlarından yararlanması
sağlanmalıdır.
Ülkemizde
on dört yıllık AKP hükûmetleri döneminde vatandaşı
yoksulluktan kurtaracak ve hakça gelir paylaşımı sağlayacak
bir sosyal düzen tesis edilememiştir. Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının 2012 Sosyal Yardım İstatistikleri
Bültenine göre, yoksulluk envanteri olarak ifade edilen Bütünleşik
Sosyal Yardım Hizmetleri Bilgi Sisteminde 6 milyon 768 bin 126 hane ve bu
hanelerde yaşayan 23 milyon 668 bin 942 kişi yer almaktadır.
Aile Bakanlığı, bu verileri altı ayda bir yayımlarken
yoksul sayısındaki artış gözünü korkutmuş olacak ki
artık yayımlamaz olmuş, yayımlananları da
İnternet sitesinden kaldırmıştır.
Yine,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 10.578 hanede
yaptırdığı ve Şubat 2013te
açıkladığı 2011 yılına ilişkin Türkiyede
Aile Yapısı Araştırması da ülkemizdeki ailelerin gelir
durumunu ve gelir dağılımının içler acısı
hâlini ortaya koymuştur. Araştırmadan çıkan veriler,
Türkiyedeki hanelerin yüzde 61,2sinin ayda 1.200 lira ve altında gelirle
hayatta kalmaya çalıştığını gözler önüne
sermektedir. Hanelerin sadece yüzde 1,2sinin geliri 5.600 lira ve üzerindedir.
AKP Hükûmeti gerçek veriler üzerinden yaptığı çalışma
ve araştırmalardan çıkan vahim tabloyu örtbas etmekle uğraşmaktadır.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kalaycı.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 29/5/1986
tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Kanununa bir ek madde eklenmesini
öngören 12nci maddesinin (1)inci fıkrasından işveren
hisselerine ait tutarın ibaresinin çıkartılmasını arz
ve talep ederiz.
Bülent
Kuşoğlu (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet önergeye katılıyor mu?
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)-
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi akşamın bu saatinde saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu torba kanunun tümü üzerinde yaptığım
konuşmada da belirttim, en önemli bölümlerinden bir tanesi, sosyal
güvenlikle, sosyal yardımlarla ilgili olan maddeler. Bu konu, Türkiye için
çok önemli, özellikle sosyal yardımlarla ilgili bir sistem
kurulamadığını, bazı sıkıntıların
olduğunu anlatmıştım, hâlbuki çok önemli de meblağlar
yardım olarak veriliyor, veriyoruz. Bunu bir sisteme bağlamamız
lazım. Bu madde, olumlu görünen bir madde, hedefi istihdam olan yani
sosyal yardım alanların çalışmasını teşvik
eden bir madde, öyle görünüyor ama uygulamada sıkıntılar var,
aranızda işverenler var, muhasebe, mali işler konularıyla
uğraşanlar var, onlar çok daha net olarak göreceklerdir
anlatacaklarımdan.
Bakın,
12nci maddede şöyle bir ek maddeyle, ek madde 5le bir teşvik
sistemi getiriliyor, diyor ki: İşe başladığı
tarihten önceki son bir yıl içerisinde Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonundan yardım alan bir hanede
ikamet edenler arasında
Yani birkaç yüz liralık geliri olan
kişilerden birisi tutup Türkiye İş Kurumuna -kayıtlı
işsizler arasında ise son bir yıl içerisinde bir de- müracaat
ediyor, Bana iş verin. diyor, sonra bu, uygun bir iş buluyor,
işvereni onu işe alıyor; bu işverenin sadece işveren hisselerinin
tamamı bir yıl süreyle Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı tarafından ödeniyor, üstleniliyor. Şimdi,
bu, uygulamada ne derece gerçekleşecek de işveren -sizler konuyu
biliyorsunuz- bundan dolayı birisini işe alacak? Uygulamada var
mı böyle bir şey? Biliyorsunuz, işverenler özellikle bu
konuları takip ederlerse ya da bazı teşviklerden
yararlanırlarsa onlar daha fazla incelenirler; Maliye
Bakanlığı denetim elemanları, Sosyal Güvenlik Kurumu denetim
elemanları, müfettişleri daha fazla onları incelerler; devletten
teşvik almış, yardım almış, destek görmüş
diye onlar özellikle daha fazla incelenir. Şimdi, şu şartlar
altında, fakir fukara olacak, aylık geliri birkaç yüz lira olacak,
gidecek İş Kurumuna müracaat edecek, Bana iş verin. diyecek,
son bir yıl içerisinde kayıtlı işsizler arasında
olacak ve bunun işveren hissesi -bakın, işveren hissesi de çok
düşük bir meblağdır- işveren tarafından ödenecek.
İşveren onun müracaat ettiğini, bu şartları
taşıdığını nereden bilecek?
Bunlar
için, ilk gün bütünü üzerindeki konuşmamda belirttiğim gibi, sosyal
politikalarla ilgili bir sistem kurmak gerekir. Bütün bunları, yani sosyal
yardımlardan yararlanacak olan, sosyal hizmetlerden yararlanacak olan
kişileri bir veri tabanı içerisinde değerlendirmek gerekir. Bunlar
kimlerdir, hangi koşullarda bu yardımlardan yararlanıyorlar,
aileleri, nerede yaşadıkları, bunların takibi
-bunların sosyal hizmet uzmanları tarafından çok iyi takip
edilmeleri gerekiyor- prim ödeyemeyecek olanlar, genel sağlık
sigortasından yararlanacak olanlar
Bu sistemi kurmadıktan sonra
bunun teşvik olarak görülmesi mümkün değil, yoksa teorik olarak
doğrudur; muhtaç olanı, sosyal yardım alanı işe
doğru teşvik ediyor. Dünyada da böyledir, böyle yapılması
lazım ama bu şekilde bir sosyal yardım alan kişiyi işe
teşvik edemezsiniz, çalışmaya teşvik edemezsiniz ya da
işvereni bunları işe almaya teşvik edemezsiniz, bunun için
başka müşevvikler gerekiyor, daha farklı bir düzenleme
gerekiyor; bunu hatırlattık, Komisyonda da özellikle söyledik.
Bu
madde, evet, amaç olarak teoride doğru ama uygulamada yanlış.
Yapacaksak doğru dürüst bir iş yapalım, anlamı olsun.
Bir
de bununla ilgili olarak sorduğumuzda Komisyonda denildi ki: Bunlar,
Suriyelileri kapsayacak. Bu şekilde ifade edildi. Bunun Suriyelileri
kapsaması da mümkün değil, Suriyeliler daha büyük rakamlar
alıyor, 1.200 lira aylık alıyorlar, onların bu kapsama
girmesi, çalışmaları da bu şekilde mümkün değil.
Onun
için, bu maddenin teorik olarak anlamı varsa da uygulamada hiçbir
anlamı yok, boşu boşuna getirmekte olduğunuz bir maddedir.
Bu
vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kuşoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
12nci madde
kabul edilmiştir.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.56
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 23.10
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU
(Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
273
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon
yerinde.
Hükûmet yerinde.
13üncü
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 13üncü
maddesindeki 2018 yılı sonuna kadar ibaresinin 2018
yılının bitimine kadar şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Ahmet
Yıldırım
Diyarbakır Diyarbakır Muş
Altan Tan Mehmet Ali Aslan Mahmut Toğrul
Diyarbakır Batman Gaziantep
Türkiye Büyük Milleti
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve
13üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İlknur İnceöz Mehmet Doğan
Kubat Mustafa
Kalaycı
Aksaray İstanbul Konya
Engin Altay Tahsin Tarhan Mihrimah Belma
Satır
İstanbul Kocaeli İstanbul
Tülay Kaynarca
İstanbul
MADDE 13 12/4/1991
tarihli 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun Ek 1 inci maddesinin
birinci ve yedinci fıkraları, aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş; beşinci fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümle eklenmiş; sekizinci
fıkrasının ikinci ve üçüncü cümleleri aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrasının
(ç) bendinde yer alan "hayatını kaybedenlerin ise eş ve
çocuklarından birisi, eşi veya çocuğu yoksa" ibaresinden
sonra gelmek üzere "anne, baba veya" ibaresi eklenmiştir.
"10/12/2003
tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki
(I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kamu kurum ve
kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı
ortaklıkları, il özel idareleri, belediyeler ve bağlı
kuruluşları, özel kanunla kurulan diğer her türlü kamu kurum ve
kuruluşları; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi
memur kadroları ile sözleşmeli personel pozisyonlarına ve
sürekli işçi kadrolarına bu madde hükümleri çerçevesinde Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığınca hak sahibi olduğu
belirlenerek Devlet Personel Başkanlığına bildirilen ve
Başkanlıkça kura sonucu atama teklifi yapılanları atamak
zorundadır."
"Bu
madde kapsamında göreve başlayan personel, Devlet Personel
Başkanlığı tarafından atama teklifinin
yapıldığı tarihte öğrenim durumları
itibarıyla ihraz ettikleri unvanlara ilişkin kadro veya pozisyonlara,
kamu kurum ve kuruluşlarınca sınava tabi olmaksızın
atanabilirler.
"Ancak
üçüncü fıkranın (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinde sayılan
kişi veya kişilerden istihdam hakkını kullanacak 45
yaşından küçük herhangi bir kişinin bulunmaması durumunda
45 yaşından büyük hak sahipleri istihdam hakkından
faydalanabilirler."
"Hak
sahiplerinin kamu kurum ve kuruluşlarına atama teklifleri, Devlet
Personel Başkanlığınca kırk beş gün içinde kur'a
usulü ile yapılır. Kura sonucu yapılacak atamalarda atama
teklifinin yapılması ile birlikte diğer kanunlardaki hükümlere
bakılmaksızın ve başka bir işleme gerek kalmaksızın
atama teklifi yapılan kamu kurum ve kuruluşlarına kadro ve pozisyonlar
ihdas, tahsis ve vize edilmiş ve mevzuatı uyarınca düzenlenen
ilgili cetvel ve bölümlere eklenmiş sayılır. Bu şekilde
ihdas edilen kadro ve pozisyonlar, herhangi bir şekilde
boşalması hâlinde başka bir işleme gerek
kalmaksızın iptal edilmiş sayılır."
BAŞKAN
- Şimdi, Sayın İdris Baluken ve arkadaşlarının
önergesini tekrar okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 13üncü
maddesindeki 2018 yılı sonuna kadar ibaresinin 2018
yılının bitimine kadar şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul
(Gaziantep) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu arada, Genel Kurulun değerli
emekçileri, sizleri de selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz 273 sıra sayılı
torba yasa
Artık bu torba yasalardan normal bir yasa görüşülmesi
durumu yaşamayacak mıyız diye de gittikçe kaygılanmaya
başlıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, on dört yıllık AKP iktidarı, kendi döneminde
çıkardığı yasaların günlük gelişmeler sebebiyle
yine kendisi tarafından değiştirilmesiyle nam salmış.
Kendisi yapıyor, bir süre sonra günün koşullarına göre kendisi
değiştiriyor. Torba yasanın 13üncü maddesinde yer alan 3713
sayılı TMK Kanununun kaç defa değiştirildiğini,
sanırım, şu anda Genel Kurulda bulunan milletvekilleri bile tam
olarak bilmemektedirler.
Yine
AKP iktidarı, özel yetkili ceza mahkemelerinin
kaldırılmasıyla sürekli övünmektedir. Hâlbuki, bu özel yetkili
mahkemelerin 2005 yılında yine kendisi tarafından
kurulduğunu da unutturmak istiyor. Kendisi kuruyor, kendisi
kaldırıyor ve bunu da bir başarı olarak, maalesef, topluma
kabul ettirmeye çalışıyor.
Sadece
son üç buçuk ayda 130un üzerinde yasanın sadece Plan ve Bütçeden
geçtiği ve bu torba yasalar nedeniyle kanun çıkarmanın
artık neredeyse tam bir paçavraya dönüştüğü, tam bir çorbaya
dönüştüğü bir dönemi yaşıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, üzerinde konuşacağımız 273 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 13üncü maddesi asker ve
polislerin şehit edilmesinden, ölümünden sonra ailelerine destek
sunmayı amaçlıyor.
Değerli
arkadaşlar, bizler insanların ailelerine sosyal yardımlarda
bulunulmasına, onların ailelerine çeşitli iş imkânları
yaratılmasına karşı değiliz ancak bu insanların
öldürülmesinin önünde hiçbir önlem
alınmıyorken, o insanların ölmemesi için almamız gereken,
yürütmemiz gereken çabalar varken bunları almıyoruz ama ölümünden
sonraki durumlarıyla ilgileniyoruz.
Bugün
özellikle son dönemde yürütülen savaşta her gün
insanlarımızı, asker, polis, sivil, gerilla, genç,
yaşlı, çocuk, birçok insanımızı kaybediyoruz. Bu,
aslında sürdürülebilir bir durum değil. İnsanların ölümünün
önüne geçilmesi için bir çaba göstermesi gereken Meclis, maalesef,
insanların ölümünden sonra onların ailelerine nasıl çeşitli
destekler sunacağımızla ilgilenmekte.
Değerli
arkadaşlar, bu görüntüsüyle aslında biz bunu şöyle
algılıyoruz: Şu anda yürütülmekte olan savaşın,
psikolojik olarak bu insanların bölgede
savaştırılmasının koşulları yaratılmaya
çalışıyor. Bu, son derece tehlikelidir. Bu savaş her gün
insanların ölümüne sebebiyet veriyor. Kentlerimizi yıkalım,
sonra Toledolar yaratacağız. İnsanlarımızı
öldürelim, öldükten sonra onların ailelerine destekler
sunacağız. Bu, sürdürebilir bir anlayış değil.
Bu
ülkenin Cumhurbaşkanı şunu söyleyebiliyor: Bizden 1 ölüyor,
onlardan 10 ölüyor. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, tüm bu ülkede, tüm
şehirlerde tüm insanların cumhurbaşkanıdır.
Dolayısıyla, bizler ve onlar dediğinden kastının
ne olduğunu anlamak gerçekten zordur.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Onlar dediği terörist.
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Daha birkaç gün önce Yüksekovada 4 insan
öldüğünde biri 75 yaşındaydı, biri de 2 yaşındaki
torunuydu.
Değerli
arkadaşlar, 2 yaşındaki bir insan -terörist olması- hangi
terör faaliyetlerine girmiş olmalı ki onlar diye tarif ediyorsunuz?
Siz, bunların hepsini bu şekilde değerlendirdiğinizde, bu
ülkeyi maalesef kaosa sürükleyen, gün geçtikçe önü alınmaz ve gittikçe
insanlarımızın kaybına sebebiyet veren ve bu
savaşın harlanmasına sebebiyet veren bir çaba içerisindesiniz.
Bundan bir an önce dönülmelidir. Çözüm savaşta değildir, çözüm
barıştadır diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Toğrul.
Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) - Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge
kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi tekrar okutulup işleme alınacak üç gruba
mensup milletvekillerince imzalanan önerge, işleme alınması
hususundaki mutabakat dikkate alınarak 13üncü madde kapsamında
işleme alınmıştır.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve
13üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İlknur İnceöz Mehmet Doğan
Kubat Mustafa
Kalaycı
Aksaray İstanbul Konya
Engin Altay Tahsin Tarhan Mihrimah Belma
Satır
İstanbul Kocaeli İstanbul
Tülay Kaynarca
İstanbul
MADDE
13 12/4/1991 tarihli 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun Ek 1
inci maddesinin birinci ve yedinci fıkraları, aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş; beşinci
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiş;
sekizinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümleleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü
fıkrasının (ç) bendinde yer alan "hayatını
kaybedenlerin ise eş ve çocuklarından birisi, eşi veya
çocuğu yoksa" ibaresinden sonra gelmek üzere "anne, baba
veya" ibaresi eklenmiştir.
"10/12/2003
tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki
(I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kamu kurum ve
kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı
ortaklıkları, il özel idareleri, belediyeler ve bağlı
kuruluşları, özel kanunla kurulan diğer her türlü kamu kurum ve
kuruluşları; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi
memur kadroları ile sözleşmeli personel pozisyonlarına ve
sürekli işçi kadrolarına bu madde hükümleri çerçevesinde Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığınca hak sahibi olduğu
belirlenerek Devlet Personel Başkanlığına bildirilen ve
Başkanlıkça kura sonucu atama teklifi yapılanları atamak
zorundadır."
"Bu
madde kapsamında göreve başlayan personel, Devlet Personel
Başkanlığı tarafından atama teklifinin
yapıldığı tarihte öğrenim durumları
itibarıyla ihraz ettikleri unvanlara ilişkin kadro veya pozisyonlara,
kamu kurum ve kuruluşlarınca sınava tabi olmaksızın
atanabilirler.
"Ancak
üçüncü fıkranın (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinde sayılan
kişi veya kişilerden istihdam hakkını kullanacak 45
yaşından küçük herhangi bir kişinin bulunmaması durumunda
45 yaşından büyük hak sahipleri istihdam hakkından
faydalanabilirler."
"Hak
sahiplerinin kamu kurum ve kuruluşlarına atama teklifleri, Devlet
Personel Başkanlığınca kırk beş gün içinde kur'a
usulü ile yapılır. Kura sonucu yapılacak atamalarda atama
teklifinin yapılması ile birlikte diğer kanunlardaki hükümlere
bakılmaksızın ve başka bir işleme gerek
kalmaksızın atama teklifi yapılan kamu kurum ve
kuruluşlarına kadro ve pozisyonlar ihdas, tahsis ve vize edilmiş
ve mevzuatı uyarınca düzenlenen ilgili cetvel ve bölümlere
eklenmiş sayılır. Bu şekilde ihdas edilen kadro ve pozisyonlar,
herhangi bir şekilde boşalması halinde başka bir
işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş
sayılır."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde konuşmacı yok.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
3713
sayılı Kanunun ek 1inci maddesi kapsamında şehit
yakını, gazi ve gazi yakınlarının Devlet Personel
Başkanlığınca yapılacak atama tekliflerinin kamu kurum
ve kuruluşlarının kadro ve kontenjan sorunları nedeniyle
aksaklığa uğramadan yürütülmesine imkân tanınmaktadır.
3713
sayılı Kanun kapsamında terör mağdurlarının
eş ve çocuğunun bulunmadığı durumlarda kardeşle
birlikte anne babanın da istihdam hakkından yararlanması
imkânı getirilerek mağduriyetin ortadan kaldırılması
amaçlanmaktadır.
3713
sayılı Kanun kapsamında istihdam hakkına sahip olan kanunda
belirtilen hak sahiplerinden istihdam hakkını kullanacak 45
yaşından küçük herhangi bir kişinin bulunmaması durumunda
45 yaşından büyük hak sahiplerinin istihdam hakkını
kullanması, böylelikle mağduriyetin ortadan kaldırılması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi
yerinden Sayın Kalaycıya bir dakikalık söz veriyorum, sisteme
girmiş.
Buyurunuz
Sayın Kalaycı.
MUSTAFA
KALAYCI (Konya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kabul
edilen önergeyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi olarak görüşlerimizi
ifade edeceğim.
Bilindiği
üzere şehit yakınları ve gazilerin istihdam hakkının
kullanımıyla ilgili uygulamada sorunlar yaşanmaktadır.
Geçici maddeyle 2015 yılı sonuna kadar yapılması öngörülen
atamalar maalesef yapılmamıştır. Tasarıyla geçici
maddedeki sürenin 2018 sonuna uzatılması öngörülmüştü. Bölüm
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına yaptığım
konuşmada bu durumu eleştirmiş, geçici madde yerine daimî
düzenleme yapılmasını ve atamalarda gecikmeye meydan
verilmemesini ifade etmiştim. Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bizim de destek verdiğimiz ortak önergeyle ana maddede düzenleme
yapılmakta ve atamalardaki bazı aksaklıkların giderilmesi
sağlanmaktadır.
Ayrıca,
terör mağdurlarının eş ve çocuğunun
bulunmadığı durumlarda kardeşle birlikte anne babanın
da istihdam hakkından yararlanması düzenlenmekte.
Yine
45 yaşın altındakilerin kullanabildiği istihdam
hakkıyla ilgili eğer...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayınız lütfen Sayın Kalaycı.
MUSTAFA
KALAYCI (Konya) - ...45 yaşından küçük hak sahibi yoksa 45
yaşından büyüklere de bu hakkın kullanımı
verilmektedir.
Bizim
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bölüm konuşmasında da ifade ettiğimiz
bir talebimiz daha var. Şehit çocuklarımızın sadece 1i
istihdam edilebiliyor. Zaten şehitlerimizin büyük çoğunluğu
bekâr. Tüm şehit çocuklarının kamuda işe
alınmasını ısrarla öneriyoruz ve istiyoruz. Bunun
getireceği mali yükün hesabı olmaz. Büyük devletler şehit
aileleri ve gazileriyle ilgili yapacakları masrafların
hesabını yapmaz. Tüm şehit çocukları kamuda istihdam
edilmeli, bunun bir yükü olmaz diyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kalaycı.
Sayın
Altay, buyurunuz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; şehit yakını, gazi ve
gazi yakınlarının kamuda kadro ve kontenjan mazeretlerinin
giderilmesi, kardeşler dışında anne ve babanın
istihdamının sağlanması, 45 yaşından büyüklerin
de istihdamına imkân tanınması gibi yetersiz ancak olumlu bir
önergeyi biz de diğer 2 siyasi partiyle birlikte Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak imzaladık. Bütün bunların, bu yapılan
iyileştirmenin şehitlerimize olan, gazilerimize olan vefa ve minnet
borcumuzu ödemesi mümkün değildir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, daha
fazla imkânların devletçe sunulması temennimiz, isteğimiz ve
irademizdir.
Çok
teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Altay.
Sayın
İnceöz, buyurun.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; burada, tabii, önemli bir düzenlemeyi
gerçekleştirmekteyiz.
Öncelikle
şunu belirtmek istiyorum: Bugüne kadar ülkemizin birlik ve
beraberliği için, bütünlüğü için canlarını siper etmekten
kaçınmamış, feda etmekten kaçınmamış
şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum; onların
yakınlarına da, ailelerine de sabır diliyorum. Bu mücadele
içerisinde gazi olanlarımıza da geçmiş olsun ve şifa
dileklerimi de buradan iletmek istiyorum.
Şehitlerimizin
geride bıraktıkları bizim için çok önemli, çok kıymetli
emanetlerdir ve bugün, geride bıraktıkları emanetlerle ve
gazilerimiz ve gazilerimizin yakınlarıyla alakalı olarak bir
düzenleme gerçekleştirmekteyiz. AK PARTİ, Cumhuriyet Halk Partisi,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak da ortak önerge verdik. Geçmişte de buna
benzer düzenlemeler yaptık. Ben kendilerine de teşekkür ediyorum bu
konudaki hassasiyetleri için.
Burada
yaptığımız düzenlemeyle, daha evvel süreye
bağladığımız, 2018e kadar yapılması
öngörülen düzenlemeyi süresiz ve kalıcı bir hâle getiriyoruz. Bununla
beraber, şehitlerimizin yakınları ve gazilerimiz ve
gazilerimizin yakınlarına ilişkin, kendilerinin çocukları
yoksa anne ve babalarının da bu haktan yararlanmaları ve geride
bıraktıkları içerisinde 45 yaş altında herhangi bir
yakını yoksa 45 yaş üzerindekilerin bu haktan faydalanabilmeleri
anlamında istihdam hakkını tanımış
olmaktayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayınız Sayın İnceöz.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Şunu özellikle belirtmek istiyorum: Biz
onları şükranla anarken şehitlerimizin geride
bıraktıklarına, gazilerimize ve gazilerimizin
yakınlarına karşı yapılan hiçbir şekilde vefa ve
minnet borcu olarak ödemek anlamında olmaz.
Bu
anlamda bu düzenlemenin hayırlı olmasını temenni ediyor ve
gruplara da vermiş oldukları destek için tekrar teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın İnceöz.
Sayın
Demirel, buyurunuz.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, bizim için önemli olan, var olan savaşı
durdurmaktır, insanların yaşamını yitirmesini
engellemek ve bunun önüne geçmektir. Tabii ki ödenecek vefa borcunun en
önemlisi bu savaşı durdurmak ve insanların ölümünün önüne
geçmektir; insanların yaşamını sağlamaktır bizim
için önemli olan. Yoksa, insanlar hayatlarını kaybettikten sonra
tabii ki ailelerin acılarını sadece -ekonomik olarak- birkaç
işe yerleştirme ya da birkaç kuruş vermekle onlara
ödeyemeyeceğimizin bilinmesi gerekiyor ve eğer vefa borcunu
ödeyeceksek savaşı durdurmakla ödeyeceğiz ancak bununla sonuç
alabiliriz. Yoksa, geride kalan ailelerin yoksulluklarını gidermek ve
insanlara yaşamını kaybetmeden de -yoksul ailelerin- mutlaka
yaşama tutunacak, insanca yaşamını sağlayacak bir
ortamı yaşatmak
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır)
hepimizin birinci derecede sorumluluğundadır.
Böyle düşünmek en önemli şey.
BAŞKAN Tamamlayınız
Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Tamamlayarak ifade edeyim ki hiç kimsenin ölmesini görmek
değil, insanların ölmesini, yaşamını yitirmesini
engellemektir; bize düşen sorumluluk da bu olmalıdır. Birinci
derecede, bu savaşı nasıl durdurabiliriz, nasıl ailelerin
acılarını ortadan kaldırabilirizi düşünmemiz ve ona
yönelik karar almamız gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Demirel.
Sayın milletvekilleri, şimdi
değiştirilen önerge doğrultusunda 13üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 14üncü madde üzerinde üçü aynı mahiyette olmak üzere
toplam dört önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve
14üncü maddesiyle 4342 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen ek madde
metninin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
İlknur İnceöz Mehmet Doğan Kubat
Mihrimah Belma
Satır
Aksaray İstanbul İstanbul
Tülay Kaynarca Abdullah Başcı Harun Karaca
İstanbul İstanbul
İstanbul
İsmet Uçma Fatma Benli Halis
Dalkılıç
İstanbul İstanbul İstanbul
Yıldız Seferinoğlu Erol Kaya Haydar Ali
Yıldız
İstanbul İstanbul İstanbul
Nureddin Nebati Hurşit Yıldırım
İstanbul İstanbul
EK
MADDE 1- 30/4/2014 tarihli ve 28987 sayılı Resmî Gazetede
yayımlanan 24/2/2014 tarihli ve 2014/6028 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararında belirtilen; İstanbul İli Avrupa Yakası Proje
Alanı içerisinde yer alan mera, yaylak ve kışlak gibi orta
mallarının vasıfları, Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığınca bu Kanun hükümlerine
bağlı kalınmaksızın resen kaldırılır ve
bu taşınmazlar Hazine adına tescil edilir.
BAŞKAN
Şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyette
bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım,
talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim
veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi,
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 14üncü
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Ahmet
Yıldırım
Diyarbakır Diyarbakır
Muş
Altan Tan Mehmet Ali Aslan Ayhan Bilgen
Diyarbakır Batman Kars
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Bülent Kuşoğlu Musa Çam Mehmet
Bekaroğlu
Ankara İzmir İstanbul
Bihlun Tamaylıgil Utku
Çakırözer Okan
Gaytancıoğlu
İstanbul Eskişehir Edirne
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Mehmet Günal Erhan Usta Kamil Aydın
Antalya Samsun Erzurum
Zihni Açba İzzet Ulvi Yönter Mehmet Necmettin Ahrazoğlu
Sakarya İstanbul Hatay
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Hatay Milletvekili Sayın
Mehmet Necmettin Ahrazoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET
NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçtiğimiz hafta Mardinin Derik ilçesinde PKKlı
teröristler tarafından polis lojmanlarına saldırı
yapılmış ve saldırı sonucu şehit düşen Hatay
Yayladağılı hemşehrim, polis memuru Mehmet Benliye ve
bugün Şırnakta, Hakkâri Dağlıca ve Mardin Nusaybinde
şehit olan askerlerimize Allahtan rahmet, ailelerine ve Türk milletine
başsağlığı diliyorum. Yaralı askerlerimize acil
şifalar diliyorum.
Ayrıca,
Kutlu Doğum Haftasının Türk-İslam âlemine hayırlara
vesile olmasını Cenab-ı Allahtan niyaz ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı,
kısaca torba yasa dediğimiz, Kanun Tasarısının
14üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Anılan
maddeyle 4342 sayılı Mera Kanununa ek madde ilave edilmektedir. Bu
ek maddeyle, 2012de Bakanlar Kurulu kararında belirtilen İstanbul
İli Avrupa Yakası Proje Alanları içerisinde yer alan mera,
yaylak ve kışlak gibi orta mallarının vasıfları,
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca
bu Kanun hükümlerine bağlı kalmaksızın resen
kaldırılır ve bu taşınmazlar Hazine adına tescil
edilir. denilmektedir. Bu düzenleme Mera Kanununa ve Anayasaya
aykırıdır.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 45inci maddesi Tarım,
hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların
korunması başlığıyla devlete tarım arazileri ile
çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını
ve tahribini önleme görevi vermiştir. Anayasanın bu hükmüne uygun
olarak da 1998 yılında Mera Kanunu yürürlüğe girmiştir.
Mera Kanununun 14üncü maddesinde ise tahsis amacı
değiştirilmedikçe mera, yaylak ve kışlaktan bu kanunda
gösterilenden başka şekilde yararlanılamayacağından
bahsedilmektedir. Tahsis amacı değişikliğinin ise sadece
maden ve petrol arama ve işletme faaliyetleri ile turizm
yatırımları için zaruri olan kamu yatırımlarını
ve toprak muhafazası, gen kaynaklarının korunması, millî
park ve muhafaza ormanı kurulması, doğal, tarihî ve kültürel
varlıkların korunması, sel kontrolü, akarsular ve
kaynakların düzenlenmesi için ihtiyaç duyulan yerlerde
yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.
Kanal İstanbul ise bu hükümlerin hiçbirisine uymamaktadır.
Son
olarak, Mera Kanununda 2014 yılında AKP tarafından tekrar
değişiklik yapılarak mera, yaylak ve kışlakların
tahsis amacının başka maksatlar için önü
açılmıştır. Böylece rantsal dönüşüm hâline gelen
kentsel dönüşüm meralara kadar uzanmış, bu düzenlemeyle
İstanbul tarihi ve kültürüyle arsa rantçılarına, hazine
avcılarına heba edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca Mera Kanununda yapılan bu
değişikliğe bir başka açıdan da bakmak istiyorum.
Ülkemizin yıllık kaba yem ihtiyacı 50 milyon tondur. Kaliteli
kaba yem açığımız ise 14,5 milyon tondur. Türkiye, birçok
tarım ürününde olduğu gibi 2012 yılında bir ilke imza
atmış, eti ve samanı dahi yurt dışından ithal
etmiştir. Ülkemiz çiftçisi ise bu durumdan mağdur olmuştur. Bu
yapılan değişiklik emsal teşkil ederek Anadoludaki birçok
mera alanında çeşitli bahanelerle imara açılacak kentsel
dönüşüm adı altında tarım alanları yok edilmeye
çalışılacaktır.
Milliyeti
Hareket Partisi olarak meralarımızın imara açılması
yerine ıslah edilerek otlama kapasitelerinin arttırılması
ve hayvancılık sektörünün ihtiyaçlarının
karşılanması gerektiğini, zorunlu olarak imara
açılması gereken yerler için de keyfî kararlar yerine ilgili
kuruluşlardan görüş alınmalı ve kamu yararları
gözetilmelidir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ahrazoğlu.
Aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde Edirne Milletvekili Sayın Okan
Gaytancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 14üncü
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verdiğimiz
önerge üzerine söz aldım.
Yine
bir torba yasa, yine AKP mantığı. Yasanın adına göre,
65 yaşını doldurmuş muhtaç, güçsüz ve kimsesiz
yurttaşlarımıza sözde yeni haklar sağlayacağız
ama AKP bakın, bu yasada bize neler tartıştırıyor.
AKP, bu yasayla Kanal İstanbul Projesi kapsamında rant için bu sefer
gözünü meralara dikmiştir. Proje güzergâhının bulunduğu
yerdeki küçük ve orta ölçekli arazi sahipleri mağdur edilecek ve oradaki
araziler el değiştirecek. El değiştirdikten sonra da yüzde
40 olan düzenleme ortaklık payı adı altındaki
düzenlemeyle ortaklık payı altında toplanan alanlar TOKİye,
TOKİ eliyle de yandaş inşaat şirketlerine peşkeş
çekilecek.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; neyi peşkeş çekiyoruz
biliyor musunuz? Anayasal olarak hayvanlara bırakılmış olan
bedava yem kaynağını peşkeş çekmiş oluyoruz.
Hukuk tanımadığınızı biliyoruz ama bu kadar da
olmaz diyorum. Mera Kanununu değiştiriyorsunuz; mera, yaylak,
kışlak gibi, İstanbul çeperindeki toplam 20 bin dekarlık
birinci sınıf tarım alanlarını, hiçbir denetime tabi
olmadan, Bakanlıkça keyfî olarak verilecek bir kararla ranta teslim ediyorsunuz.
Arnavutköy,
Avcılar, Bağcılar, Bakırköy, Küçükçekmece ilçeleri bundan
olumsuz yönde etkilenecek. Küçükçekmece Gölü ile Sazlıdere Su Toplama
Barajının su havzası niteliğinden
çıktığını ve yapılaşmaya uygun hâle
geldiğini de biz tespit ettik. Bu kısımdaki küçük tarım
alanlarında son ekimler yapılıyor artık. Bu tarım
arazileri yok olma tehdidiyle karşı karşıya.
Bu
nasıl bir tarım politikası? Sonra geliyorsunuz, diyorsunuz ki:
Et fiyatı artıyor. Arkanıza 15 kişiyi alıyorsunuz
Kıyma 28 liradan satılacak, kuşbaşı 32 liradan
satılacak. diyorsunuz, olmuyor. Niye? Planlama yapmıyorsunuz,
geleceği öngörmüyorsunuz, kurtuluşu ithalatta buluyorsunuz.
İşte yeni çıkardınız, 15 bin ton et ithalatı.
Evet, Et ve Süt Kurumuna sıfır gümrük vergisiyle büyükbaş hayvan
eti ithalatı için -15 bin ton olarak- izin verdiniz. Neden parayı
başka ülkelerin çiftçilerini desteklemek için kullanıyorsunuz da
yerli besiciyi hiç düşünmüyorsunuz; bedava yem kaynağı varken o
güzel meralara bakmayı düşünmüyorsunuz da oraları peşkeş
çekiyorsunuz, 20 bin dönüm araziyi yok sayıyorsunuz? Ondan sonra da et
fiyatlarını kontrol edemiyorsunuz, süt fiyatlarını
düşürüyorsunuz.
Tüketiciyi
düşünelim, üreticiyi düşünelim. dedik. Bizden kopya çekiyorsunuz,
yemdeki KDVyi sıfırlıyorsunuz. Sıfırlamayı iyi
biliyorsunuz ama yanlış yapıyorsunuz. Devletin üreticiye
bağışladığı 2,4 milyar liralık
kaynağı bile aracılara vermek zorunda kalıyorsunuz. Yem
fiyatları düşmüyor, bundan dolayı da et fiyatları
düşmüyor. Ondan sonra, çareyi hayvan ithalatında buluyorsunuz. Bir
günde diyorsunuz ki Artık besi materyali ithal etmeyeceğiz. web
sayfasında, iki saat sonra bir bakıyorsunuz, onu oradan
kaldırıyorsunuz. Neden? Çünkü, öngörülemeyen politikalarla,
günübirlik politikalarla Türkiye tarımına yön vermeye
çalışıyorsunuz, Türkiye hayvancılığına yön
vermeye çalışıyorsunuz.
2,4
milyar liralık hayvancılık desteklemesini üreticinin
hesaplarına yatırmış olsaydınız belki de
üreticinin cebi para görecekti, şimdi biz de bu konuşmayı burada
yapmayacaktık. Ne olacaktı? Başka ülkelerin çiftçilerini
desteklemekten Türk çiftçisine ne zaman sıra gelecek diye
düşünüyoruz. Başka ülkeler ne yapıyorlar? Meralarını
gözleri gibi koruyorlar. O meralara su veriyorlar, o meralara gübre veriyorlar,
karşılığında bedava yem alıyorlar. Biz ne
yapıyoruz? Meraları inşaata açıyoruz. Sonra da diyorsunuz
ki: Ne yapalım, çiftçi meralarda yeterli hayvan bakamıyor. En
azından, bu meraları yirmi yıllık ot parası
karşılığında köylüye verelim. Köylüde para mı
var? Nereden alacak? O köylüde yoksa yandaki köylüye verelim. diyorsunuz,
onda da yok. Ama amaç başka, üçüncü şahıslara kiralama yapmak
istiyorsunuz. Böyle bir tarım politikası olmaz arkadaşlar. Bu
şekilde, meralara göz dikmeyin.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gaytancıoğlu.
Aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde, Kars Milletvekili Sayın Ayhan
Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)
AYHAN
BİLGEN (Kars) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
meraları bekleyen 2 tehlike var; bunlardan birisi, güvenlik bölgeleri
dolayısıyla meraların kullanımını engelleyen
düzenlemeler ki şeffaf olmadığı gibi, bırakın
denetlemeyi, bırakın bu güvenlik politikalarını sivil
izlemesini, neredeyse öğrenme imkânından bile mahrumuz.
Karsın
bazı ilçelerinde köyler ve meralarla ilgili, yaylalarla ilgili güvenlik
nedeniyle yasaklar konuldu Bakanlar Kurulu kararıyla; bitiş tarihi 1
Mart ama bitip bitmediğini, o köylere, o meralara, yaylalara girilip
girilemeyeceğini ne kaymakam biliyor ne karakol komutanları biliyor
ne biz öğrenebiliyoruz.
Ama,
bugün asıl konumuz çılgın proje ve meralarla ilgili ikinci
tehdit yani ranta açılması meraların, tarım arazisi
olmaktan çıkartılması. Bir kere, eğer bir konuyla ilgili on
dört yıl içinde 7 kere kanun yapmışsanız, zaten o alanla
ilgili hiçbir öngörüye, hiçbir stratejik planlamaya sahip değilsiniz
demektir. Meralarla ilgili tam 7 kanun yapılmış 2003ten bu
yana.
Kanun
demek, devletin sınırlarının vatandaş tarafından
bilinmesi, vatandaşın da yine, aynı şekilde, kendi
haklarının nereye kadar uzandığını
öngörebilmesidir. Şimdi, iki yılda bir değişen bir
düzenlemede öngörüden söz etmek, öngörüden bahsetmek mümkün değil.
Bir
taraftan İstanbula giriş çıkışla ilgili neredeyse
pasaport tartışması yapacaksınız, plaka
tartışması yapacaksınız, öbür taraftan da göç veren
illere yatırım yapmak yerine, aksine, İstanbulda rantı
artıracak, yeni göçü teşvik edecek düzenlemelere imza
atacaksınız. Böyle çılgın projeleri tarihte
başkaları da denediler, biliyorsunuz. Bize tarih kitaplarında
Deli Petro diye öğretilen ama Rusların Büyük Petro dedikleri, bu
kanal işlerinin galiba tarihteki en önemli referanslarından
birisidir; işte, Don ile Volga arasında, Hazar ile Karadeniz
arasında birtakım projeler, biliyorsunuz.
Bugün,
dünyada başka kanal projeleri yapanlar da var. Örneğin,
İranın Hazardan Basraya kanal projesi var. Herhâlde bizim
çılgınlığımıza benzemiyor, sahici ve ciddi bir
projeden bahsediyoruz, bir şeye tekabül ediyor, bir anlamı var; hem
enerji nakil hatları açısından bir anlamı var hem de
diğer ulaştırma politikaları açısından.
Özellikle,
kamu malının bu kadar kolay, bu kadar keyfî yağmasıyla
ilgili sizlere sufilerin güzel bir sözünü hatırlatmak isterim. Sufiler
kamu malıyla ilgili, mülkiyetle ilgili derler ki: Şeriatta bu
senindir, bu benim; tarikatta hem senindir hem benim ama hakikatte ne senindir
ne benim. Evet, kamuya ait arazileri, kamuya ait malları ranta açarken,
imara açarken bırakın kentli haklarını, bırakın
insan haklarını, ayının hakkını, balığın
hakkını bile gözeterek bir medeniyet iddiasında bulunmak ile her
yere imar yoluyla bina dikmek, dünyayı, kâinatı bir emlak cenneti
görmek arasında ciddi bir medeniyet anlayışı farkı
olduğunu sizlere hatırlatmak isterim. Eğer bir proje, bir siyasi
tutum, bir politika gerçekten ihtiyaca dayanıyorsa başka bir
şeye hizmet eder ama birilerinin kâr hırsına hizmet ediyorsa
başka türlü sonuç doğurur.
Herkesi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bilgen.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve
14üncü maddesiyle 4342 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen ek madde
metninin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
İlknur
İnceöz (Aksaray) ve arkadaşları
EK
MADDE 1 - 30/4/2014 tarihli ve 28987 sayılı Resmî Gazetede
yayımlanan 24/2/2014 tarihli ve 2014/6028 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararında belirtilen; İstanbul İli Avrupa Yakası Proje
Alanı içerisinde yer alan mera, yaylak ve kışlak gibi orta
mallarının vasıfları, Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığınca bu Kanun hükümlerine
bağlı kalınmaksızın resen kaldırılır ve
bu taşınmazlar Hazine adına tescil edilir.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, bunda, üç versiyonlu geldi yani
bir değişiklik var mı? Telefon hakkınızı
kullanın! Son mu Sayın Bakan?
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Yok efendim, son verdiğimiz önerge
geçerli.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Bakan bu son versiyon mu? Hayır, eğer
başka bir şey varsa telefonla sorsunlar! Son mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Son, son.
OKTAY
VURAL (İzmir) Joker hakkı kullanabilirsiniz, müsaade ederseniz
eğer!
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Tüzüğün verdiği hakları
kullandık Sayın Başkan.
BAŞKAN
Bu son önerge, sanırım Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Bakan telefon hakkını kullanabilir!
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Okunan bu son önerge geçerlidir Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Son önerge, değil mi arkadaşlar?
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Okunan önerge geçerlidir efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, Sayın Bakan yine telefon joker
hakkını kullansın!
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Oktay Bey espri yapıyor.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hiç gülünecek durumda değilsiniz, bayık
durumdasınız! Espri yapacak durumda değilsiniz.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılıyoruz Sayın
Başkan.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İstanbul ili Avrupa Yakası Projesi sınırları 30/4/2014
tarihli ve 28987 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 24/2/2014
tarihli ve 2014/6028 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla
daraltılarak yeniden belirlendiğinden madde buna göre yeniden
düzenlenmiştir.
OKTAY
VURAL (İzmir) Karar yeter sayısı.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter
sayısı arayacağım.
Önergeyi
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.52
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU
(Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
273
sıra sayılı Kanun Tasarısının 14üncü maddesi
üzerinde Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz ve
arkadaşlarının önergesinin oylanması sırasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi
kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır,
önerge kabul edilmiştir.
Şimdi,
273 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
14üncü
maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
15inci
madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 15inci maddesinde yer alan nakdi tazminat
ödenmesi ve aylık bağlanması hakkı bulunanlara ibaresinin
nakdi tazminat ve aylık alma hakkı şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Erhan Usta Kamil Aydın
Antalya Samsun Erzurum
Zihni Açba İzzet Ulvi Yönter
Sakarya İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 15inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Bülent Kuşoğlu Musa Çam Mehmet
Bekaroğlu
Ankara İzmir İstanbul
Bihlun Tamaylıgil Utku
Çakırözer Ceyhun
İrgil
İstanbul Eskişehir Bursa
MADDE
15- 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri
Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun 19 uncu maddesinin ikinci
fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.
ı)
Gerektiğinde, nakit mevcudunun yüzde onunu aşmamak kaydıyla ve
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile koordinasyon halinde,
8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun mülga 64 üncü maddesi ve 31/5/2006 tarihli ve
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun 47 nci maddesinin sekizinci fıkrasında
sayılanlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu, 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanun, 17/7/2004 tarihli ve 5233
sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanunun ek 1 inci maddesi hükümlerine
göre nakdî tazminat ödenmesi veya aylık bağlanması hakkı
bulunanlara ile iş kazalarında yaralananların kendilerine,
ölenlerin birinci derece yakınlarına aynî ve nakdî yardımda
bulunmak."
BAŞKAN
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 15inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Ahmet
Yıldırım
Diyarbakır Diyarbakır Muş
Altan Tan Mehmet Ali Aslan
Diyarbakır Batman
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Çağlar Demirel
konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, evet, bu önerge de az önce konuştuğumuz 13üncü
maddedeki önergeyle bağlantılı olarak ele alınmalı.
Yani savaş ve savaştan doğan mağduriyetler üzerinden ayni
ve nakdî yardımlarda bulunmak. Yani, ilk önce bizim bu savaşı
durdurmamız gerekirken, insanları nedense yardıma muhtaç hâle
getirecek bir durumu ifade eden bir madde.
Yalnız,
bu madde sadece bununla yetinmiyor. Aynı zamanda, bu sorumluluğu
-yasaya da aykırı olması nedeniyle ifade edeceğim- bunu,
toplu iş sözleşmelerindeki sendikalara yükümlülük sağlıyor.
Yani, siz bir yandan sendikaların özgürlüklerini
kısıtlayacaksınız, bir yandan da mağdur olan
insanların sorumlulukları doğrultusunda sendikalara yetki
vereceksiniz.
Şimdi,
sendikaların özgünlükleri vardır, o özgünlükleri görmek gerekiyor.
Sadece sendikalar tabii tek başlarına buna karar veremeyecekler.
Aynı zamanda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
koordinasyonunda gerçekleşecek, ihtiyacı olan ailelere destek
olunacak.
Şimdi,
bizim, öncelikle ölümleri durdurmamız gerekiyor. Günde onlarca
insanın yaşamını yitirdiği bir ülkede sadece
insanları ailelerinin mağduriyetleri üzerinden, bir yardım
üzerinden desteklemek ve gerçekleştirmek gerçekçi değildir. Evet,
ölümleri durduralım, savaşları ortadan kaldıralım,
savaşlara son verelim ama onun dışında da ailelere,
ihtiyaçları oldukları düşüncesiyle ayni ve nakdî
yardımlarını da devlet eliyle gerçekleştirelim. Ama biz bu
sorumlulukları nedense sendikalara yüklemeye çalışıyoruz.
Şimdi,
bu madde, Anayasanın 90ıncı maddesine aykırıdır.
İkincisi, hem Anayasanın 90ıncı maddesine
aykırıdır hem de aynı zamanda 87 sayılı ILO
Sözleşmesine de aykırıdır. Evet, ILO Sözleşmesinde,
sendikaların özgünlükleri ve sendikaların genel yönetimlerinin
alması gereken kararları, nedense, biz burada yasallaştırarak,
kamunun sendikalar üzerindeki etkisini ortaya koyarak onlar adına karar
alıyor ve bunu gerçekleştiriyoruz.
Evet,
bu, ILOnun, özelde de 87 sayılı ILO Sözleşmesinin 3üncü
maddesine aykırıdır. Aynen maddeyi okumak istiyorum:
Çalışanların ve işverenlerin örgütleri tüzük ve iç
yönetmeliklerini düzenlemek, temsilcilerini serbestçe seçmek, yönetim ve
etkinliklerini düzenlemek ve iş programlarını belirlemek
hakkına sahiptirler. Kamu makamları bu hakkı sınırlayacak
veya bu hakkın yasaya uygun şekilde kullanılmasına engel
olacak nitelikte her türlü müdahaleden sakınmalıdırlar.
Siz,
ILO Sözleşmesine ve Anayasaya aykırı bir işlem
gerçekleştiriyorsunuz bugün burada. O yüzden, bu maddenin geri çekilmesine
ilişkin özelde vurgulamak istediğimiz nokta budur. Bir yandan
savaşı derinleştirip, her gün insanları katledip ölümüne
neden olacaksınız, bir yandan da bazı iyileştirmeler için
burada yapacağınız yasal değişikliklerle Anayasaya ve
yasaya aykırı işlem gerçekleştireceksiniz.
Sayın
milletvekilleri, bugün, birçok ilde sokağa çıkma yasakları ve
hak ihlalleri almış başını gidiyor. İnsanlar
cenazelerini toprağa gömemeyecek durumdayken nasıl bir adaletten,
nasıl bir yasadan bahsedebiliriz, bunu bir kez daha düşünmek
gerekiyor.
Bugün,
Erzurumdan Antepe, Malatyadan Elâzığa, Diyarbakırdan ta
Nusaybine kadar, Mardine kadar ve Silopiden Cizre, Şırnaka kadar
cenazelerin morglarda olduğu bir ülkede, siz nasıl böyle bir durumu
gündeme getirebilirsiniz, bunu gerçekten hayretle karşılıyoruz.
İnsanların
daha cenazelerini alamadıkları, Surdan cenazelerini
çıkaramadıkları bir dönemde, siz, ailelere, maddi ve nakdî
yardım üzerinden bir projeyle yaklaşmaya
çalışıyorsunuz.
Evet,
bu ailelerin ilk önce cenazelerini teslim etmek ve bu savaşı
durdurmak
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Savaş değil, terörle
mücadele.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Devamla) -
daha sonra da gerekli olan nakdî ve manevi
desteği sunmak hepimizin sorumluluğundadır diyorum,
teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Demirel.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının 15inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Bülent
Kuşoğlu (Ankara) ve arkadaşları
MADDE
15- 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri
Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun 19 uncu maddesinin ikinci
fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.
ı)
Gerektiğinde, nakit mevcudunun yüzde onunu aşmamak kaydıyla ve
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile koordinasyon halinde,
8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun mülga 64 üncü maddesi ve 31/5/2006 tarihli ve
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun 47 nci maddesinin sekizinci fıkrasında
sayılanlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu, 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanun, 17/7/2004 tarihli ve 5233
sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanunun ek 1 inci maddesi hükümlerine
göre nakdî tazminat ödenmesi veya aylık bağlanması hakkı
bulunanlara ile iş kazalarında yaralananların kendilerine,
ölenlerin birinci derece yakınlarına aynî ve nakdî yardımda
bulunmak.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Ceyhun İrgil. (CHP
sıralarından alkışlar)
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
bu yasadaki 15inci madde, aslında kamuda çalışan işçilere
ve onların yakınlarına yardım yapılmasını
önerdiğimiz bir madde. Bu sizin getirdiğiniz madde de buradaki
şehit ailelerine yani özünde şehit ailelerine, yakınlarına
ve gazilere yardımda bulunabilmenin yolunu açan bir madde. Biz, bu
maddeyle ilgili olarak, size, bu maddede ve 27nci maddede, iş
kazalarında yaralanan ve meslek hastalıkları nedeniyle iş
göremez durumuna gelen işçiler ve yakınları için de bu ayni ve
nakdî yardımların yapılabilir olmasını öneriyoruz.
Nitekim -bunu niye öneriyoruz- hepimizin katıldığı ortak
bir şey var: Şehit yakınlarına, gazilerimize, doğal
afet sonucu mağdur kalan insanlara, dul ve yetim kalan
vatandaşlarımıza destek olmak, onların
yaşamını sürdürebilmesini sağlamak sosyal devletin temel
bir görevi, bu konuda anlaşıyoruz. Bu konuda anayasasında
kendini sosyal devlet olarak tanımlayan devletin yanına, üyelerini
ve işçi sınıfını koruma amacıyla kurulmuş
sendikaların da sosyal yardım mekanizmasına dâhil edilmesi
oldukça önemli.
Şimdi,
bu yasa görüşülürken Komisyonda birçok tartışma olmuş ancak
biz şöyle demişiz: Geçirdiği iş kazası veya meslek
hastalığı sonucu iş göremez hâle gelen işçilere veya
işçi vefat ettiyse hak sahiplerine ayni ve nakdî yardım
yapılabilir, bulunabilir. demişiz ve buna Sayın Bakan ve
Sayın Başkan Komisyonda aynen şöyle söylemiş, okuyorum:
Prensip olarak buna Hayır. demek mümkün değil ama üstünde
çalışalım. Bunun üzerine bizim arkadaşlarımız,
Komisyondaki muhalefet üyeleri itiraz etmişler, demişler ki: Ya bunu
burada çıkaralım, bu aşağıya kalmasın. Bunun
üzerine Komisyon Başkanı demiş ki: Çıkarırız,
çıkarırız, merak etmeyin, sahibi oluruz. Nitekim daha sonra
Bakan ne demiş? Arkadaşlar, prensipte böyle bir insani talebe
hiçbirimizin Hayır. demesi mümkün değil, o nedenle bu konuyu Genel
Kurulda düzenleyelim. Yani şunu söylemiş, Aşağıda
-yani Genel Kurulda- işçilere de, işçi yakınlarına da bu
hakları verelim. demişler. İşte, biz de bu konuda biraz
önce Sayın Bakanla ve Komisyon üyeleriyle görüştük ve hem bu maddede
-15inci maddede- kamu sendikalarında hem de 27nci maddede işçi
sendikalarında iş kazaları ve meslek hastalıkları
nedeniyle mağdur olan insanların yakınlarına ve kendilerine
-işçilere ve işçi yakınlarına- yardımda bulunabilme
yolunu açma konusunda uzlaştığımızı
düşünüyorum.
Değil
mi Bakanım? Sayın Bakanım, uzlaştık, değil mi?
Uzlaştığımızı
düşünüyorum ve sayın Komisyon üyeleri de bu konuya olumlu
baktılar. Bunun takipçisi
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) Dinlemiyor Sayın Bakan.
CEYHUN
İRGİL (Devamla) Bakan onayladı ya, sorun yok.
ÖZKAN
YALIM (Uşak) Bakanım, onayladınız mı?
CEYHUN
İRGİL (Devamla) Bakan bu konuda hemfikir.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Sendikalarla görüşeceğiz.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Sendika işini takip ediyor.
OKTAY
VURAL (İzmir) Bakan kanunu takip etmiyor ki.
CEYHUN
İRGİL (Devamla) Bakan da Komisyon da bu konuda hemfikir. Çünkü,
arkadaşlar, yapacağımız şeyin sosyal devlet
açısından çok önemi var. İş kazalarındaki ve meslek
hastalıklarındaki insanlara da aynı şehitlerimiz ve
gazilerimiz gibi -sonuçta onların da aileleri çok mağdur oluyor-
yardım yolunu açmış oluyoruz, ayni yardım yolunu
açmış oluyoruz. O nedenle, ben, bu konuda bütün Komisyon üyelerinin
ve diğer partilerin, muhalefet partilerinin, iktidar partisinin üyelerinin
anlayış göstereceğini ve yarın tekrar müzakere yoluyla
15inci maddede ve 27nci maddede bu iş kazalarının ve meslek
hastalıklarının da ekleneceğini umuyorum ve sizlerin de
hepinizin bunu destekleyeceğini biliyorum, o yüzden hepinize teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın İrgil.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum
OKTAY
VURAL (İzmir) Biz çekiyoruz önergeyi.
BAŞKAN
Son önerge geri çekilmiştir.
Şimdi,
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
16ncı
madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının
16ncı maddesinde geçen ecrimisillerin ödeme süreleri bir yıl
ertelenir. ibaresinin ecrimisillerin tahsilinden vazgeçilir. şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Erhan Usta Kamil Aydın
Antalya Samsun Erzurum
Zihni Açba İzzet Ulvi Yönter Mehmet Erdoğan
Sakarya İstanbul Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının
16ıncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bülent Kuşoğlu Musa Çam Mehmet
Bekaroğlu
Ankara İzmir İstanbul
Bihlun Tamaylıgil Utku
Çakırözer
İstanbul Eskişehir
MADDE 16- 29/6/2001 tarihli ve 4706 sayılı
Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma
Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 19- İlgili
mevzuatı uyarınca Kültür ve Turizm Bakanlığı ile
Maliye Bakanlığı tarafından üzerinde konaklama amaçlı
turizm tesisleri yapılmak üzere adlarına kamu arazisi tahsis edilen
belgeli yatırımcılar ve işletmecilerden; irtifak hakkı
tesis edilip edilmediğine veya kullanma izni verilip verilmediğine
bakılmaksızın 1/1/2016 tarihi ile 31/12/2016 tarihi
arasındaki dönemde tahsil edilmesi gereken kira, kesin tahsis, irtifak
hakkı, kullanma izni bedelleri ve hasılat payları ile Kültür ve
Turizm Bakanlığından belgeli konaklama tesisleri tarafından
Hazine taşınmazlarının izinsiz kullanımlarından
dolayı aynı dönemde tahakkuk ettirilerek tahsil edilmesi gereken
ecrimisillerin ödeme süreleri iki yıl ertelenir. Ertelenen alacaklar, bu
sürenin sona erdiği tarihten itibaren üç yılda ve üç eşit
taksitle herhangi bir zam veya faiz uygulanmadan tahsil edilir. Süresinde
ödenmeyen taksitler ilgili mevzuatı gereği zam veya faiz uygulanarak
tahsil edilir.
Birinci fıkra uyarınca ertelenen bedel ve
paylardan bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce tahsil
edilenler, ilgililerince talep edilmesi halinde iade veya erteleme süresinin
sona erdiği tarihten sonra tahsil edilmesi gereken bedellere mahsup
edilir.
Birinci fıkra kapsamında olan
borçluların bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden
dördüncü ayın sonuna kadar ilgili tahsil dairelerine
başvurmaları şartıyla, bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarih itibarıyla vadesi geldiği halde ödenmemiş
olan ecrimisil borçları ile maddenin yürürlüğe girdiği tarihe
kadar (bu tarih hariç) hesaplanacak gecikme zamları; ilk taksit 2017
yılı Eylül ayında, müteakip taksitler de izleyen
yılların aynı ayında ödenmek üzere ve taksit süresince
herhangi bir zam ve faiz uygulanmaksızın üç eşit taksitte
ödenir. Şu kadar ki, süresinde ödenmeyen taksitler, taksit ödeme
süresinden sonraki süreye gecikme zammı uygulanmak suretiyle 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
hükümlerine göre takip ve tahsil edilir. Bu fıkra hükümlerinden
yararlanmak isteyen borçluların fıkrada belirtilen
şartların yanı sıra dava açmamaları,
açılmış davalardan vazgeçmeleri ve kanun yollarına
başvurmamaları şarttır. Bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten önce tahsil edilmiş olan tutarlar red ve iade
edilmez.
Bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve
esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir."
BAŞKAN
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının
16ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Ahmet
Yıldırım
Diyarbakır Diyarbakır Muş
Altan Tan Mehmet Ali Aslan Mahmut Celadet Gaydalı
Diyarbakır Batman Bitlis
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili Sayın Celadet Gaydalı. (HDP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT
CELADET GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi ve grubum adına,
görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 16ncı maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle, çıkarılan bu torba yasalarla birlikte,
iktidar, kentsel dönüşüm ve kamulaştırma adı altında
yapısal değişikliklerden ziyade toplumsal ve kültürel
değişiklikler yaparak aslında birçok alanı kendi
perspektifi doğrultusunda yeniden dizayn etmektedir. Bugün, özellikle
çatışmaların yoğun olarak yaşandığı
ilçelerden biri olan Surda kentsel dönüşüm projeleri uygulamaya
hazırlanan AKP iktidarı, savaş konseptinin tüm hızıyla
ve yıkımıyla devam edeceğinin de sinyallerini bu torba
yasayla birlikte vermiştir.
İç
politikasını savaş ve yıkım odaklı oluşturan
iktidar, dış politikada da birçok yanlış yol izleyerek
çoğu alanı ve çoğu kişiyi hem ekonomik hem de sosyal
anlamda olumsuz etkilemiştir. Bunlardan bir tanesi de turizm sektörüdür.
Özellikle Rus uçağının düşürülmesiyle birlikte Rusya
tarafından konan ambargo ve genel olarak uygulanan uluslararası
yanlış politikalar ilk olarak ekonominin en temel
taşlarından biri olan turizm sektörüne sert bir darbe
indirmiştir. Böyle bir darbeye rağmen iktidar, sektörün gerçek
anlamda ezileni ve mağduru olan emekçiyi değil, yine sermayeyi
önceleyen ve sermaye güçlerinin mağduriyetini giderici bir biçimde
borçlarını bir yıl erteleme ve istisna uygulama kararı
almıştır. Bugün, Türkiyenin uyguladığı
politikalar, uluslararası alanda kaos ve çatışma ülkesi olarak
adlandırılan bir ülke hâline getirilmesine neden olmuştur. Bu
uyguladığınız istisna ve erteleme politikası uzun
vadede sektörün sorununu çözmeye yeterli değildir.
Değerli
milletvekilleri, öncelikli olarak, başta bölgesel politikalar olmak üzere,
Suriye politikası ve Rusya politikası gözden geçirilmelidir. Meydana
gelen krizlerin de aşılması adına yeni bir yol
haritası belirlenmelidir. Türkiyenin uluslararası alanda
kaybettiği güven endeksini yeniden sağlamak adına ülke içindeki
savaş politikasından vazgeçilmelidir. Bugün, turizm için en önemli
şey ülkenin güven endeksidir. Müttefik olarak
adlandırdığımız Amerika bile bugün kendi vatandaşlarının
Türkiyeyi terk etmesini istiyor. Böyle bir durumda önceliklerimizin savaş
mı, yoksa barış mı olduğunu iyi bir biçimde
belirlememiz gerekiyor. Diyarbakır gibi UNESCO tarafından dünya
mirası hâline gelmiş bir şehirde savaş ve buna bağlı
yıkımların yaşanmasına neden olmak, oy
devşirebilmek için tarihsel ve kültürel değerlere sahip tüm kentleri
yeniden şekillendirmek adına yok etmek, İstanbul gibi toplumsal
bir değere sahip bir kenti sulara teslim etmek, doğal güzellikleri
yandaşları desteklemek adına betonlaştırmak turizmin
iyileşmesi adına ne kazandırabilir?
Değerli
milletvekilleri, bugün turizm tek anlamda kıyı turizmi olarak
değerlendirilmekte. 5 yıldızlı otellere ormanlar, meralar,
doğal sit alanları peşkeş çekilerek birçok değer
katlediliyor. Devlet, turizme tam bir işletmeci mantığıyla
yaklaşmaktadır. Turizm sadece kıyıdan ibaret değildir,
aynı zamanda, binlerce yıllık kültürel sermayenin hayat
bulduğu yerlerdir. Aynı Hasankeyf gibi, AKPnin bugün işletmeci
mantığı, kâr hırsı ve güvenlikçi politikasıyla on
bin yıllık tarihi sular altına gömerek kısa vadeli
işletmeler adına uzun vadeli yıkımlar yapıyor.
Değerli
milletvekilleri, çok net bir biçimde bazı şeylerin
açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Öncelikle,
barışın, huzurun ve güvenliğin olmadığı bir
alanda, kesinlikle turizm sektörü kan kaybetmeye devam edecektir. Eğer
sektörün sıkıntılarını uzun vadede çözüme
kavuşturmak amaçlanıyorsa Hükûmet tekrar çözüm masasına
oturmalı ve başta Türkiye halkları olmak üzere dünyayla
ilişkilerin normalleşmesi adına radikal adımlar
atmalıdır, aksi takdirde yaşamın birçok alanında
sadece kayıplar ve yıkımlar olacaktır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gaydalı.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu ve
arkadaşlarının önergesi geri çekildiği için işlemden
kaldırılmıştır.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının
16ncı maddesinde geçen ecrimisillerin ödeme süreleri bir yıl
ertelenir. ibaresinin ecrimisillerin tahsilinden vazgeçilir. şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Erdoğan
(Muğla) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 16ncı madde üzerinde vermiş olduğumuz önerge
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
16ncı
maddede, tabii ki AKP iktidarının turizm paketi adı
altında ortaya koyduğu paketle ilgili bir düzenleme
yapılmaktadır ve sadece Turizm Bakanlığından belgeli
olan işletmelerin ecrimisilleri ve tahsis bedelleri 2016 yılında
alınmayacak, bu, üç taksitte alınacaktır.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, AKPnin içeride ve dışarıda
uyguladığı yanlış politikalar sonucu 2016
yılı turizmciler açısından gerçekten çok vahim
başladı. Bugün, maalesef, ben bir Muğla Milletvekili olarak, kendi
yaşadığım dönemde Muğlanın bu kadar psikolojik
olarak zor bir ekonomik yılla, turizmle, tarımla karşı
karşıya olduğu dönemi ilk defa görüyorum. Gerçekten,
aldığımız haberler hiç iç açıcı değil.
Şimdiden, yerli, yabancı bazı mafya grupları iflas edecek
otelleri kovalamaya başlamışlar. Böyle bir durumda Hükûmetin
turizmi muhakkak destekleyen ciddi bir paketle buna cevap vermesi lazım.
Burada, bu maddede, sadece turizm belgeli tesislerin ecrimisilleri yani 2016
yılındaki ecrimisil bedelleri üç yılda eşit taksitlere
bölünmektedir. Bunun yanında, belediye işletmeli turistik tesislerin
bundan da yararlanması mümkün değildir. Öncelikle bir defa Hükûmetin
turizm konusunu
İki hafta önce burada bir araştırma önergesi
getirdik Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, o araştırma önergemizi
reddettiniz. Ancak, zaman geçmeden, hâlâ daha vakit varken, turizm meselesini
Hükûmetin masaya yatırması ve turizmciyi kurtaracak, sezonu
kurtaracak, insanlarımızı işsizlikten,
aşsızlıktan, çaresizlikten kurtaracak bir çözüm üretmesi
lazım. Hiç olmazsa bu maddeyle ilgili olarak da 2016 yılında,
insanların gelir beklentisinin bu kadar düştüğü bir dönemde,
devlet olarak bizim yapabileceğimiz
En azından, gerek Turizm
Bakanlığından işletme belgesi almış gerek
belediyelerden işletme belgesi almış bütün turizm
işletmelerinin 2016 yılındaki ecrimisil
tahsilatlarını, tamamen tahakkuklarını ortadan
kaldıralım, bu insanlara devletimiz en azından bu şekilde
küçük bir destek sunsun. Eğer bu yapılmazsa, 2016 yılında,
maalesef birçok turizm tesisi el değiştirir. Bunu bekleyen yerli,
yabancı mafya grupları şu anda turizm tesislerinin tespitlerini,
araştırmalarını, takiplerini
başlatmıştır. Eğer bu tesisler sizin tedbir
almadığınız sebeple, Hükûmetin duyarsızlığı
sebebiyle batarsa buradan işsiz kalacak, ömrü boyunca turizm sektörüne
yatırım yapmış, servetini kaybetmiş herkesin vebali
sizin üzerinizedir arkadaşlar. Çünkü, burada hâlâ yapılabilecek
işler var.
Bakın,
turizmde en mağdur illerden birisi Muğla. Niye Muğla?
Muğlanın 2 tane uluslararası havalimanı var ama
Muğlaya uçak yok. Türk Hava Yolları, Afrikanın her
noktasına gidecek uçak buluyor ama Muğlaya koyacak uçak yok,
Muğladan Anadolunun hiçbir yerine giden uçak yok. Ankaradan
Muğlaya gitmek isteseniz haftanın üç gününde bile doğru düzgün
uçak bulamıyorsunuz.
Yani,
Hükûmet bugün bu işe müdahale etmeyecekse, turizmciyi bugün
rahatlatmayacaksa, turizmcinin derdine bugün çare olmayacaksa bu işleri ne
zaman yapacak? Her şeye vakit buluyorsunuz, her şeye kaynak
buluyorsunuz ama bu işten ekmek yiyen binlerce insan hâlâ daha sezonda bir
ümitle iş arayan listesinde yok. Eğer bunları şimdi
çözmezseniz, eylül ayında ortaya çıkacak işsizlik rakamları
bile sizin bugün hayal edemediğiniz boyutlara çıkar.
Ben
bu önergemizin kabul edilerek bu sektördeki insanlara küçük bir destek
sağlanmasını diliyorum.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Erdoğan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
16ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
16ncı madde kabul edilmiştir.
Birleşime
iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.32
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 00.33
BAŞKAN:
Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0
-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
1inci sırada yer alan, 273
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, 248
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
başlayacağız.
2.- Avrupa Konseyi
Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/672) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 248)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Komisyonların
bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 13 Nisan 2016 Çarşamba
günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 00.34