TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
74üncü Birleşim
18 Nisan 2016 Pazartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Düzce
Milletvekili Faruk Özlünün, dünya savunma harcamalarındaki son
gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Mardin Milletvekili Erol Doranın, gözaltı ve tutuklama
uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzünün, 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4üncü
maddesinin (b) bendine tabi BAĞ-KUR sigortalılarının
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının,
Başkanlık Divanı olarak 17 Nisan 1993te vefat eden 8inci
Cumhurbaşkanı Turgut Özalı rahmetle andıklarına
ilişkin konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının,
Başkanlık Divanı olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekili İlknur İnceöze babasının vefatı
nedeniyle başsağlığı dileğinde
bulunduklarına ve Kutlu Doğum Haftasını
kutladıklarına ilişkin konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, aday çırak, çırak veya meslek stajyeri
olarak çalışılan sürelerin sigortalılık borçlanma
kapsamında sayılmamasının çok önemli bir sorun
olduğuna ilişkin açıklaması
2.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Suriyede 2011 yılında
başlayan savaş sonrasında Hatay ilindeki sera üreticilerinin
nasıl etkilendiğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
3.- Hatay
Milletvekili Birol Ertemin, 29/12/2015 tarihinde EĞİTİM-SEN
sendikasının aldığı bir günlük iş bırakma
eylemine katılan Hatay ilindeki 800 öğretmen hakkında
soruşturma açılmasının hukuksuz olduğuna ilişkin
açıklaması
4.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Balıkesirin
Avşa Adasında kıyı kenar çizgisinin değişmesi
nedeniyle bazı mülk sahiplerinin mağdur olduğuna ilişkin
açıklaması
5.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdenin Gölcük ilçesi ile
Nevşehirin Derinkuyu ilçesi arasındaki yol yapım
çalışması nedeniyle bölgede arazisi bulanan çiftçilerin
mağdur olduklarına ve vatandaşların Gölcük-Çiftlik
arasındaki yolun çift yol olarak düzenlenmesini talep ettiklerine
ilişkin açıklaması
6.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, 17 Nisan 8inci Cumhurbaşkanı
Turgut Özalın vefatının 23üncü yıl dönümüne ve
başkanlık sistemine dayanan yeni anayasanın bir an önce hayata
geçirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, 17 Nisan köy enstitülerinin
kuruluşunun 76ncı yıl dönümüne, çocuklara cinsel
istismarların önlenmesi için neler yapıldığını,
Denizlide kaç vakıf yurdu olduğunu ve çocuk istismarlarına
ilişkin olarak kaç olay meydana geldiğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
8.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, genel sağlık
sigortasıyla ilgili yapılan düzenlemede eksiklikler olduğuna
ilişkin açıklaması
9.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, bakanları, verilen
soru önergelerine karşı duyarlı olmaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
10.- Amasya
Milletvekili Mustafa Tuncerin, Amasyanın Merzifon ilçesinin Kayadüzü
beldesinde yapılan duble yolun yan yollarının bugüne kadar
açılamadığına ilişkin açıklaması
11.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Edirneye dört aydır vali
atanmamasına ilişkin açıklaması
12.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, AÇEV ve Eğitim Reformu
Girişiminin hazırladığı Türkiyede Erken Çocukluk
Eğitiminin Durumu ve Öneriler konulu rapora göre erken yaşta okula
başlama uygulamasının başarısız olduğuna
ilişkin açıklaması
13.- Konya
Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurtun, 17 Nisan köy enstitülerinin kuruluşunun 76ncı yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
14.- Osmaniye
Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun, 17 Nisan 8inci
Cumhurbaşkanı Turgut Özalın vefatının 23üncü
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
15.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay, MHP Grubu olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekili İlknur İnceöze babasının vefatı
nedeniyle başsağlığı dileğinde
bulunduklarına, 17 Nisan 8inci Cumhurbaşkanı Turgut
Özalın vefatının 23üncü yıl dönümüne ve Çal
Dağı nikel madeniyle ilgili ÇED raporunun iptal edilmesini Orman ve
Su İşleri Bakanının çok iyi değerlendirerek buna göre
hareket etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
16.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan
Vekili İlknur İnceöze babasının vefatı nedeniyle
başsağlığı dileğinde bulunduklarına, 17
Nisan 8inci Cumhurbaşkanı Turgut Özalın vefatının
23üncü, köy enstitülerinin kuruluşunun 76ncı yıl dönümlerine,
şiddete maruz kalarak hayatını kaybeden sağlık
çalışanlarını rahmetle andığına ve çocuk
istismarlarıyla ilgili komisyonun kurulmasının
geciktirildiğine ilişkin açıklaması
17.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkan Vekili İlknur İnceöze babasının
vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde
bulunduklarına ve 17 Nisan 8inci Cumhurbaşkanı Turgut
Özalın vefatının 23üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
18.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekili İlknur İnceöze babasının vefatı
nedeniyle başsağlığı dileğinde
bulunduklarına, 17 Nisan 8inci Cumhurbaşkanı Turgut
Özalın vefatının 23üncü yıl dönümüne ve Kutlu Doğum
Haftasına ilişkin açıklaması
19.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Kilise yapılan roket
saldırılarının örtbas edilmek istendiğine ilişkin
açıklaması
20.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, AK PARTİ Grubunun gensoru önergelerinin
görüşmeleri sırasındaki tutumuna ilişkin
açıklaması
21.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
22.- İzmir
Milletvekili Özcan Purçunun, Romanların yaşadığı
bölgelerde kentsel dönüşüm projeleri nedeniyle yaşanan
mağduriyetlere ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Barış Yarkadaş ve 22 milletvekilinin, basına
yönelik antidemokratik uygulamaların, basın-yayın
faaliyetlerinin önündeki engellerin ve tutuklu gazetecilerin durumunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/160)
2.- Hatay
Milletvekili Serkan Topal ve 21 milletvekilinin, başta Hatay olmak üzere
AKP Hükûmetlerinin yanlış dış politikasının
ülkemizde gerek sosyal gerek ekonomik anlamda neden olduğu zararların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/161)
3.- Van
Milletvekili Lezgin Botan ve 22 milletvekilinin, sokağa çıkma
yasakları ile askerî güvenlik bölgeleri ilanı kararlarının
Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine
uygunluğunun, vatandaşların gördüğü maddi ve manevi
zararlar ile yaşanan hak ihlallerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/162)
VII.- GENSORU
A) Ön
Görüşmeler
1.- HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel'in, Türkiye'yi ve
çevre ülkeleri istikrarsızlığa sürüklediği ve küresel
denklemde aktör olmaktan uzaklaştırdığı ileri sürülen
politikalarda sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/5)
2.- HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel'in, Sur ve Silopi
ilçelerinde alınan acele kamulaştırma kararı ve Türkiye
genelindeki kentsel dönüşüm projeleriyle vatandaşları
mağdur ettiği ve sermaye için rant yarattığı,
uygulanan RES ve HES projeleriyle doğanın tahrip edilmesine sebebiyet
verdiği iddiasıyla Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma
Güldemet Sarı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/6)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Malatya Milletvekili Taha
Özhanın (11/5) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Malatya
Milletvekili Taha Özhanın, Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Malatya Milletvekili Taha
Özhanın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Malatya
Milletvekili Taha Özhanın,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına tekraren sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun (11/5) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Ardahan
Milletvekili Öztürk Yılmazın, Dışişleri Bakanı
Mevlüt Çavuşoğlunun (11/5) esas numaralı Gensoru Önergesi
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
7.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin (11/6) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde MHP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
8.-
Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Kayseri Milletvekili Mehmet
Özhasekinin (11/6) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
9.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Özhasekinin, Şanlıurfa Milletvekili Osman
Baydemirin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
10.-
Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Kayseri Milletvekili Mehmet
Özhasekinin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
11.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Şanlıurfa Milletvekili
Osman Baydemirin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
12.-
Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Tokat Milletvekili
Coşkun Çakırın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
13.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Çevre ve Şehircilik
Bakanı Fatma Güldemet Sarının (11/6) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
14.-
İstanbul Milletvekili Gürsel Tekinin, Çevre ve Şehircilik
Bakanı Fatma Güldemet Sarının (11/6) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
15.- Şanlıurfa
Milletvekili Osman Baydemirin, Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma
Güldemet Sarının (11/6) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 18/4/2016 Pazartesi günkü gündemin
Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmında yer alan (11/7)
esas numaralı Gensoru Önergesinin 19/4/2016 Salı günkü
birleşimde, (11/8) esas numaralı Gensoru Önergesinin 21/4/2016
Perşembe günkü birleşimde görüşülmesine ilişkin önerisi
X.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın,
Ankara ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyeleri ve iştiraklerinin
2015 yılı içinde kullandıkları hazine kefaletli
dış kredi miktarlarına ilişkin Maliye Bakanı Naci
Ağbaldan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/1679)
2.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman'ın, Bursa'ya yönelik yatırımlara
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaşın
cevabı (7/2758)
3.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman'ın, Bakanlık tarafından hizmet
binası olarak kullanılmak üzere kiralanan binalara ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaşın cevabı (7/2759)
4.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman'ın, promosyon ödemesi ile ilgili yapılan
sözleşmeye ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mustafa
Elitaşın cevabı (7/2760)
5.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç'un, Rusya ile ticari ilişkilere ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Mustafa Elitaşın cevabı (7/2761)
6.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman'ın, 2002 yılından itibaren personel ile
Bakanlık arasında açılan davalara ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Mustafa Elitaşın cevabı (7/2762)
7.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman'ın, Bursa'ya yönelik yatırımlara
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci'nin
cevabı (7/2796)
8.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman'ın, Bakanlık tarafından hizmet
binası olarak kullanılmak üzere kiralanan binalara ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci'nin cevabı
(7/2797)
9.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman'ın, 2002-2016 yılları arasında
gerçekleştirilen temsil gideri harcamalarına ilişkin sorusu ve
Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci'nin cevabı (7/2802)
10.- Bursa Milletvekili
Ceyhun İrgil'in, kanun yapım süreci ile ilgili çeşitli sorunlara
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet
Aydının cevabı (7/2932)
11.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen gazete ve ikram malzemeleri alımlarına
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaşın
cevabı (7/3031)
12.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan'ın, son beş ay içindeki meyve ve sebze
ihracatına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent
Tüfenkci'nin cevabı (7/3048)
13.- Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaş'ın, Adana'da cinsel istismara ve tecavüze
uğrayan çocuklara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Sema Ramazanoğlunun cevabı (7/3211)
14.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan'ın, Çıldır-Aktaş Sınır
Kapısı'ndan yapılan araç ve şahıs giriş
çıkışlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Bülent Tüfenkci'nin cevabı (7/3279)
15.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslan'ın, TOBB'un 2014 yılı hesaplarına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci'nin
cevabı (7/3567)
16.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslan'ın, ceza tahakkuku bulunmasına rağmen
bazı firmalara ceza uygulanmadığı iddiasına,
Eksik tahakkukların
giderilmesine,
İlişkin
soruları ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci'nin cevabı (7/3569), (7/3572)
17.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslan'ın, alışveriş merkezleri ile ilgili
yönetmeliğe ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent
Tüfenkci'nin cevabı (7/3570)
18.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslan'ın, yurtdışına gönderilen Bakanlık
müfettişlerine usulsüz ödeme yapıldığı iddiasına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci'nin
cevabı (7/3571)
19.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan'ın, Kapıkule Sınır
Kapısı'ndan yapılan araç ve şahıs giriş
çıkışlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Bülent Tüfenkci'nin cevabı (7/3574)
20.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, gazete ve dergi alımlarına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet
Aydının cevabı (7/3660)
21.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlu'nun, esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet
kooperatifleri aracılığıyla esnaf ve sanatkârlar için
sağlanan krediye ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Bülent Tüfenkci'nin cevabı (7/3740)
22.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, milletvekillerine dağıtılan
bir dergide yer alan ifadelere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı (7/3908)
23.- Konya Milletvekili
Mustafa Hüsnü Bozkurt'un, bir milletvekili tarafından yapılan
açıklamaya ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Ahmet Aydının cevabı (7/3909)
18 Nisan 2016 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, dünya savunma
harcamalarındaki son gelişmeler hakkında söz isteyen Düzce
Milletvekili Faruk Özlüye aittir.
Buyurun Sayın Özlü. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Düzce Milletvekili Faruk Özlünün, dünya savunma
harcamalarındaki son gelişmelere ilişkin gündem
dışı konuşması
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce sizleri sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, 5 Nisanda dünya savunma harcamaları
açıklandı. Biliyorsunuz SIPRI diye bir kuruluş var,
dünyanın en saygın kuruluşlarından biri. SIPRI her yıl
bir önceki yılın savunma harcamalarını bir sonraki yıl
nisan ayında açıklar. Bu sene de rakamlar açıklandı ve
açıklanan rakamlara göre, geçen yıl dünya savunma harcamaları
toplamı 1 trilyon 676 milyar dolardır. Bu, dünya gayrisafi millî
hasılasının yüzde 2,3üne tekabül etmektedir. Geçen yılki
savunma harcamaları bir önceki yıla göre yüzde 1 artmıştır.
Şimdi, ilk 5 ülke, en fazla harcama yapan ilk 5
ülke Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Suudi Arabistan, Rusya ve
İngilteredir. Burada enteresan bir nokta Suudi Arabistanın ilk 3
içerisinde olmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, Amerika
Birleşik Devletleri 596 milyar dolar harcama yaparken Çin 215 milyar
dolar, Suudi Arabistan 87 milyar dolar harcama yapmaktadır.
Bölgesel olarak baktığımızda,
Amerika, Kuzey Amerika, Batı Avrupa, Güney Amerika ve Afrikada savunma
harcamaları azalırken Asya, Avustralya, Orta ve Doğu Avrupa ve
Orta Amerikada artıyor. Enteresan bir gelişme: Petrol
fiyatlarındaki düşüş sebebiyle petrolden gelir sağlayan
ülkelerin savunma harcamalarında geçen yıl bir düşüş var,
sadece Suudi Arabistan hariç ve Rusya hariç. Rusya ve Suudi Arabistanın
savunma harcamaları geçen yıl arttı ve önümüzdeki yıl bu 2
ülkenin savunma harcamalarında bir düşüş bekliyoruz. Yine,
Amerika Birleşik Devletlerinin savunma harcamalarında içinde
bulunduğumuz yıl bir düşüş beklenmiyor.
Değerli arkadaşlarım, dünyada silah
ticareti önemli biliyorsunuz. Dünya silah ticaretinde yine 1inci sırada
Amerika geliyor, dünya silah ihracatının 1/3ünü yani yüzde 33ünü
tek başına yapıyor. 2nci sırada Rusya var, 3üncü
sırada Çin, 4üncü Fransa, 5inci Almanya diye devam ediyor. Türkiye
16ncı sırada, dünyada en fazla silah ihraç eden ülkeler
arasında Türkiye 16ncı sırada.
İthalata baktığımızda, en
büyük ithalatçı Hindistan, Hindistanı Suudi Arabistan takip ediyor,
3üncü sırada Çin var, 4üncü sırada Arap Emirlikleri, 5inci
Avustralya; Türkiye burada 6ncı sırada.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Türkiyenin savunma harcamalarına baktığımızda,
Türkiyenin savunma harcamaları geçen yıl Savunma
Bakanlığı ve Destekleme Fonu dâhil, 32 milyar Türk lirası
civarında. Bu, gayrisafi millî hasılamızın yüzde 1,4üne
tekabül ediyor. Yine NATOnun hesaplama yöntemine göre Türkiyenin savunma
harcamaları gayrisafi millî hasılasının yüzde 1,7si.
Biliyorsunuz NATO yüzde 2 sınırını tavsiye ediyor, onun
altında. Biz savunma harcamalarımızın yüzde
56sını personele harcıyoruz, askere harcıyoruz; yüzde
26sını teçhizata harcıyoruz, yüzde 2sini de diğer
altyapıya harcıyoruz. Şimdi özetlersek, Türkiyenin savunma
harcamaları sanılanın aksine çok yüksek değil, dünya
ortalamasının altında, NATO ortalamasının da
altında bir değer seyrediyor. Tavsiyemiz bunun dünya ortalaması
civarında seyretmesidir.
İkincisi: Savunma harcamalarına
baktığımızda ne kadar harcadığımızdan
ziyade bundan ne elde ettiğimiz önemlidir. Bu yönüyle Türkiye örnek bir
ülkedir.
Türkiyenin kapsamlı bir savunma ve güvenlik
reformuna ihtiyacı var. Savunma ve güvenlik reformunun iktisadi
verimliliği ve askerî etkinliği artırması gibi iki temel
amacı ve iki temel sonucu olacağını düşünüyorum.
Sadece Türkiyenin değil, küresel güvenlikle ilgili kuruluşların
da kapsamlı bir reforma ihtiyacı var; Birleşmiş Milletler,
AGİT, NATO gibi kuruluşların küresel güvenliği
sağlamadaki etkinlik ve verimliliklerini artırmaya yönelik yeni
küresel politikalara ve düzenlemelere ihtiyaç var.
Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle
sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özlü.
Gündem dışı ikinci söz, gözaltı
ve tutuklama uygulamaları hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili
Erol Doraya aittir.
Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından
alkışlar)
2.- Mardin Milletvekili Erol Doranın,
gözaltı ve tutuklama uygulamalarına ilişkin gündem
dışı konuşması
EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gözaltı ve tutuklamalar hakkında gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
hatırlayacağımız üzere 2009 yılında KCK
operasyonları adı altında Kürt siyasi hareketine dönük büyük
bir siyasi soykırıma girişildi. Parti yöneticilerinden belediye
başkanlarına, sendikacılardan akademisyenlere, üniversite
öğrencilerinden gazetecilere kadar binlerce kişi gözaltına
alındı, tutuklandı. Bu siyasi operasyonların boyutunu
anlamak için birkaç sayısal veriye bakmak yeterlidir. Operasyonların
başladığı 14 Nisan 2009dan 6 Ekim 2011e kadar geçen süre
zarfında gözaltına alınan Barış ve Demokrasi Partisi
yöneticileri ve çalışanlarının toplam sayısı
7.748, bunların içerisinden 3.895i tutuklanmıştır.
Değerli milletvekilleri, tutuklananlar
arasında 10 belediye başkanı, 29 belediye meclis üyesi, 8
belediye başkan yardımcısı, 2 belediye başkan vekili,
2 eski belediye başkanı, 2 il genel meclisi başkanı ve 4 il
genel meclisi başkan vekili de vardı. Sonra, bildiğiniz gibi
çözüm süreci geldi, yasalar değiştirildi, cezaevindekilerin büyük bir
bölümü tahliye edildi. İşte, tam da o süreçte bu denli büyük
boyutlara varmış siyasi soykırım hesabını
soranlara AKP sözcüleri, Hükûmet yetkilileri Bu operasyonları AKP
yapmadı, paralelciler yaptı. biçiminde cevaplar, savunmalar
geliştirdiler.
Değerli milletvekilleri, şimdi
geldiğimiz noktada çözüm süreci, Hükûmetin deyimiyle buzdolabına
kaldırılmış, çözüm masası
dağıtılmış, şiddet ve çatışmalı
ortama daha sert bir biçimde dönülmüş ve buna paralel, HDP ve DBP
çizgisindeki siyasi harekete yeniden yönelinmiştir. Bu yönelme 2009a
oranla daha tehlikeli bir boyut kazanmıştır.
7 Haziran seçimlerinden sonra, özellikle 2015
Ağustos ayının başından bu yana 5 bini aşkın
Kürt sivil ve siyasetçi gözaltına alınmış, bunların
binden fazlası ise tutuklanmış bulunmaktadır. Gözaltı
ve tutuklamalar yoğun bir biçimde hâlâ devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, şu ana kadar HDP,
DBP çizgisinden belediye eş başkanı seçilen 19 kişi
tutuklanmış durumdadır. 28 belediye eş başkanı
gözaltına alındı, yine 28 belediye eş başkanı
görevden alındı. Tutuklanan belediye meclis üyelerinin
sayısı 36yı buldu, 24 belediye meclis üyesi de görevden
alınmış durumda. Diyarbakırda, Surda, Hakkâride,
Yüksekovada, Şırnakta, Cizrede, Nusaybinde, özetle 7 kentteki 19
ilçede ilan edilen sokağa çıkma yasakları, yaşanan
çatışmalar, yakılan, yıkılan kentler; asker, polis,
gerilla, genç, kadın, çocuk, yaşlı ölümleri sürerken diğer
yandan yaşanan bu siyasi soykırım çok dikkatimizi çekmiyor,
çoğu zaman insanlarımız ölürken gözaltı ve tutuklamalar
hafif kalıyor belki de. Ancak, bu siyasi operasyon yeni bir boyuta
taşınmak isteniyor bildiğiniz gibi. Seçim süreçlerinde her türlü
baskıya, parti binalarımıza karşı girişilen en
çirkin saldırılara rağmen, halklarımızın
temsilcisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdikleri
milletvekillerimiz de şu andaki meriyette bulunan Anayasaya da
aykırı olarak dokunulmazlıklarının
kaldırılması adı altında bu siyasi soykırım
operasyonlarına dâhil edilmek istenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
amaçlanan, muhalefetten arındırılmış bir
Parlamentodur; amaçlanan, farklı görüşlerden
arındırılmış bir akademidir; amaçlanan, objektif
haberlerden arındırılmış bir medyadır. Ancak, bu
yaklaşımın insanlarımıza, ülkemize, uluslararası
itibarımıza ne düzeyde zararlar verdiğini ve vermeye devam
edeceğini sanırım hepiniz takdir edersiniz.
Değerli milletvekilleri, belki de hiç
olmadığı kadar sivil ve demokratik siyasetin güçlü olması
gereken bir dönemden geçmekteyiz. Başta Kürt sorunu olmak üzere, ülkede
demokrasimiz önünde engel oluşturan tüm sorunlarımızı
gelişmiş demokrasi standartlarıyla çözmek zorundayız. Aksi
hâli daha fazla ölümdür, daha fazla kandır, daha fazla
gözyaşıdır. Herkesi, bu anlamda, evrensel ilkeler
bağlamında demokratik siyasetin güçlenmesine ve
sorunlarımızı diyalog ve müzakereyle çözmeye davet ediyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Gündem dışı üçüncü söz, 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun 4üncü maddesinin (b) bendine tabi BAĞ-KUR sigortalılarının
ödedikleri primler ve sorunları hakkında söz isteyen Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzüne aittir.
Buyurun Sayın Tüzün. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzünün, 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun 4üncü maddesinin (b) bendine tabi BAĞ-KUR
sigortalılarının sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; aslında, konuşmama başlamadan
önce, başta Meclis Başkanımıza ve Meclis
Başkanlık Divanına bu kürsüde dokuz yıl görev
yapmış bir arkadaşınız olarak bir uyarıda
bulunmak istiyorum. Bugün, birbirinden değerli üç
arkadaşımız gündem dışı söz aldı. Benim
aldığım söz, milyonlarca insanı, esnaf ve
sanatkârlarımızı ilgilendiren bir konuda. Böylesine önemli bir
konuda -bakın, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz,
Başkanlık Divanı- böylesine önemli konularda Hükûmet, Bakanlar
Kurulu üyesi bize cevap vermeyecek de ne zaman verecek değerli arkadaşlar?
Biz, yasama görevimizi ve denetim görevimizi yerine getireceğiz ama
bakıyoruz, ortada bir tane bakan yok, Hükûmet adına temsilci yok;
bizim kürsüde konuştuklarımız sadece kayıtlı
kalıyor. Dolayısıyla, 26ncı Dönemde, Bakanlar Kurulu
-değerli arkadaşlar, sizin adınıza da bunu
konuşuyorum- bunu gelenek hâline getirdi. Meclisin
itibarsızlaştırılması noktasındaki bu
girişimlere Bakanlar Kurulunun mutlaka son vermesi gerekir. (CHP
sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, burada
Anayasadaki temel iki görevimizi; yasama ve denetim görevimizi yerine
getirirken maalesef Bakanlar Kurulunun böylesine duyarsız
davranmasını Meclis kürsüsünden bir kez daha haykırıyor ve
kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, esnaf ve
sanatkârlarımızın içinde bulunduğu zor durumu milletin
kürsüsünde dile getirmek için söz aldım. Esnaf ve
sanatkârlarımız ekonomik ve sosyal yapımızın,
toplumumuzun temel direğidir; ekonominin önemli bir denge unsurudur, az
yatırımla istihdama büyük katkı sağlar, üretimde
azımsanmayacak kadar da bir paya sahiptir. Esnaf demek dayanışma
demektir. Esnaf tükenirse onunla birlikte toplumun temel yapısı da
bozulur. İşte, bu nedenle, Anayasamıza göre esnaf ve
sanatkârları koruyup desteklemek Hükûmetin, iktidarların temel
görevidir ama bırakın desteklemeyi Hükûmetin
uyguladığı ekonomik politikalar nedeniyle esnafımız on
üç on dört yıldır ağır bir darbeyle mağdur
edilmiştir. Hemen her yerde, mahalle aralarında bile açılan
büyük alışveriş merkezleri ve marketler zinciriyle rekabet
edemeyen esnafımız, siftah bile yapmadan dükkânını kapatmak
zorunda kalıyor. Esnafımız vergi borcunu, prim borcunu bile
ödeyemiyor; ya bankalara borçlanıp kredilerle boğuşuyor ya da
kapısına kilit vuruyor, iş yerini kapatıyor. On dört
yıllık AKP iktidarı döneminde -burası önemli değerli
arkadaşlarım- 2 milyon esnaf ve sanatkâr dükkânını
kapattı, 2 milyon esnaf ve sanatkâr AKP iktidarında. Bunun günlük
ortalaması 350 iş yeri demek.
Değerli arkadaşlarım, sadece bu
yılın üç ayında 23 bin esnafımız kapısına
kilit astı. İş yerini kapatmak zorunda kalanlar arasında
ilk sırada başta bakkallar, büfeler, kahvehaneler, berberler,
lokantalar ve işini sonlandıran kamyoncu esnaflarımız var.
Uygulanan dış politika sayesinde ilişkilerimizin iyi olduğu
tek bir komşu ülke dahi kalmadı.
Değerli arkadaşlarım, hiç olmazsa
emekli olayım, emeklilik hakkımı kazanayım diye direnen
esnafımıza da sahip çıkmamız gerekir diye düşünüyorum.
Çünkü primlerde yapılan olağanüstü artışlar
esnafımızın belini oldukça büktü, sizlerin de bildiği
üzere, esnafımız gerçekten zor durumda. Asgari ücretin
artırılması yükünü esnafımıza yüklediniz. Primlere
yüzde 30 destek zammı yaptınız. Bakınız, sizin
döneminizden önce -resmî belge getirdim yani diyorsunuz ya AKP
iktidarından önce ve sonra diye- AKP iktidara geldiğinde, 2002
yılında, esnaf ve sanatkârımız 49 lira prim ödüyormuş
ama aynı yıl aldığı maaş 261 lira; 2002de esnaf
ve sanatkâr 49 lira prim ödüyor, aynı yıl aldığı
maaş ise 261 lira. Yani 5 kat fazla alıyor, ödediği primin 5 kat
fazlasını alıyor. Peki, AKP iktidarında ne olmuş?
Şimdiyse esnaf ve sanatkârımız 568 lira yani 600 liraya
yakın prim ödüyor, buna karşılık 1.200 lira maaş
alıyor yani esnaf ve sanatkârımız AKP sayesinde on üç yılda
7 kat fakirleşmiş gözüküyor.
Ben, esnaf ve sanatkârlarımız adına,
bugün duyarsız kalan, Meclise duyarsız kalan bakanı bir kez daha
kınıyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Tüzün.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının, Başkanlık Divanı olarak 17 Nisan 1993te
vefat eden 8inci Cumhurbaşkanı Turgut Özalı rahmetle
andıklarına ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 17 Nisan
1993te Hakkın rahmetine kavuşan 8inci
Cumhurbaşkanımız Sayın Turgut Özalı bugün yine
rahmetle anıyoruz. Ülkemizin çok zor şartlardan geçtiği bir
dönemde, millî iradenin tesisiyle Türkiyede demokratikleşme ve
kalkınma sürecinde çok önemli gelişmelere imza
atmıştır; milletten başka kimseye boyun eğmemiş,
milletin değerleriyle, ekonomik, siyasal, sosyal her alanda
yaptıkları ve öngörüleriyle vatandaşlarımızın
kalbinde ayrı bir yer bırakmıştır. Bu vesileyle,
gönüllerde taht kuran milletin adamı Sayın Turgut Özalı bir kez
daha Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı olarak rahmetle
anıyoruz, mekânı cennet olsun diyoruz.
Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme
giren sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum ve 60a göre birer
dakika süreyle söz vereceğim:
Sayın Engin, Sayın
Topal, Sayın Ertem, Sayın Akın, Sayın Gürer, Sayın Özkan,
Sayın Arslan, Sayın Özdiş, Sayın Bektaşoğlu,
Sayın Tuncer, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Özdemir.
Evet, buyurun Sayın Engin.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Didem Enginin, aday çırak,
çırak veya meslek stajyeri olarak çalışılan sürelerin sigortalılık
borçlanma kapsamında sayılmamasının çok önemli bir sorun
olduğuna ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; aday çırak, çırak veya
mesleki staj olarak çalışılan sürelerin sigortalılık
borçlanma kapsamında sayılmaması meslek eğitimi alan
binlerce kişiyi ilgilendiren çok önemli bir sorun. Çıraklar ve
stajyerler bu sürede hem mesleklerini öğreniyorlar hem de aynı
zamanda ülke ekonomimize önemli katkı sağlıyorlar. Fakat, ne
yazık ki çalıştıkları bu süre emeklilik
hesaplanmasında dikkate alınmıyor. Bu sürenin geriye dönük
borçlanma kapsamına alınması hem bu mağduriyeti giderecek
hem de meslek eğitimine teşvik edecek çok önemli bir düzenleme
olacak. Sosyal devlet ilkesine de aykırı olan bu uygulamanın bir
an evvel son bulması ve bu mağduriyetin giderilmesi gerektiğini
Hükûmete tekrar hatırlatmak istiyoruz.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Topal
2.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın, Suriyede 2011
yılında başlayan savaş sonrasında Hatay ilindeki sera
üreticilerinin nasıl etkilendiğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Hükûmet temsilcilerine seslenmek
istiyorum: Bilindiği gibi ülkemizde toplam 649.118 dekar sera alanı
bulunmaktadır. Hatay ilimizde de seracılık yapılmakta ve
Türkiye seracılığında 8inci sırada
bulunmaktadır.
Seracılık sektörünü etkileyen en önemli
sorunlardan biri de pazarlamadır, pazarlama alanlarıdır.
Dış pazarlara ürün verilmesi de seracılık sektörünün
olmazsa olmazı olarak karşımızda durmaktadır.
Suriyede 2011 yılında başlayan savaş sonrasında Hatay
ilimizde sera üreticileri nasıl etkilenmiştir? Özellikle savaş
sonrasında üretim ve pazarlamada yıllara göre ne gibi değişiklikler
olmuştur? Bunu önlemek için ne gibi önlemler
alınmıştır, alınacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Ertem
3.- Hatay Milletvekili Birol Ertemin, 29/12/2015 tarihinde
EĞİTİM-SEN sendikasının aldığı bir
günlük iş bırakma eylemine katılan Hatay ilindeki 800
öğretmen hakkında soruşturma açılmasının hukuksuz
olduğuna ilişkin açıklaması
BİROL ERTEM (Hatay) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
29 Aralık 2015 tarihinde ülkemizde
barışı savunma amaçlı olarak EĞİTİM-SEN
sendikasının aldığı bir günlük iş bırakma
eylemine katılan ve Hatay ilinde çalışmakta olan 800 öğretmen
hakkında Millî Eğitim Bakanlığı Rehberlik ve Denetim
Başkanı Arif Alanın -İçişleri Bakanının
kardeşi- İl Millî Eğitim Teftiş Kurulu
başkanlarına direktif vererek soruşturma açtırması
tümüyle hukuksuzdur. Danıştay 1. Dairesinin, Danıştay 12.
Dairesinin ve Adana Bölge İdare Mahkemesinin verdikleri tüm kararlar
sendika kararlarına uyarak işi bırakan emekçilerin
cezalandırılmayacağını söylemektedir. Aynı
şekilde, Anayasa Mahkemesinin, 90ıncı madde kapsamında,
sendika kararıyla yapılacak iş bırakma eylemlerine yasal
olarak katılmak isteyen öğretmenlerin suçlanamayacağı
kararı bulunmaktadır. Konu Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin 11inci maddesinde de açıkça düzenlenmektedir. Millî
Eğitim Bakanının konuya müdahale ederek acilen bu hukuksuz
sorgulamaya son verilmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN Sayın Akın
4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının,
Balıkesirin Avşa Adasında kıyı kenar çizgisinin
değişmesi nedeniyle bazı mülk sahiplerinin mağdur
olduğuna ilişkin açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) Teşekkürler.
Balıkesir ilimize bağlı Avşa
Adasında kıyı kenar çizgisinin değişmesi nedeniyle
özel mülklü kıyı kapsamında kalan mülk sahiplerinden
bazılarının yaşadıkları mağduriyetlerine
tanık oluyoruz. Uzun bir süredir devam eden tapu iptaline ilişkin
davalar sonuçlandı. Pek çok mülk sahibinin mülkü elinden
alınmış oldu. Mevzuatımıza göre tazminat ödenmesi
gerekirken bazı mülk sahipleri bu tazminat hakkından da mahrum
kalmış durumdalar. Ayrıca, kıyı kenar çizgisi
içerisinde kaldığı hâlde yıkım kararı
alınmayan mülkler de olduğunu, bu anlamda bir çifte standartla
karşı karşıya olduklarını iddia ediyorlar.
Dişinden tırnağından artırdıklarıyla sahip
oldukları ve yirmi beş yıldan bu yana yaşadıkları
tapulu evleri ellerinden alınmış durumda. Evlerinin
yıkılacak olması nedeniyle mağdur edilmiş bulunan bu
vatandaşlarımızdan bazılarının bir de tazminattan
mahrum bırakılmış olmaları kabul edilemez. Anayasayla
güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının bu
şekilde ortadan kaldırılması hukuk devleti ilkeleriyle
uyuşmayan bir durumdur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) Sayın Başkan,
bakanlar nerede?
BAŞKAN Sayın Gürer
5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdenin
Gölcük ilçesi ile Nevşehirin Derinkuyu ilçesi arasındaki yol
yapım çalışması nedeniyle bölgede arazisi bulanan
çiftçilerin mağdur olduklarına ve vatandaşların
Gölcük-Çiftlik arasındaki yolun çift yol olarak düzenlenmesini talep
ettiklerine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Niğde Gölcük kasabası ile Nevşehir
Derinkuyu ilçesi arasında devam eden Karayolları Genel Müdürlüğü
yol yapım çalışmasında düz arazide yol dolgu
çalışmaları yapılmaktadır. Bu çalışmalarda,
bölgede arazisi bulunan çiftçiler mağdur duruma düştüklerini ifade
etmektedirler. Alay kasabasında çok sayıda çiftçi konuyla ilgili
dilekçeli başvurularında yol yükseltilmesi sonucu tarlalara
geçiş olanağının da ortadan kalktığını,
buna göre yol geçiş düzenlemesi sağlanmadığını,
mağdur olduklarını belirtmektedirler. Vatandaşlar
dilekçelerinin değerlendirilmesi ve dertlerini dinlemek üzere yetkililerin
kasabaya gelmesini beklemektedir. Yolla bölünen ekim alanlarına
ulaşım kolaylığı yaratılarak sorun
çözümlenebilir.
Ayrıca, Gölcük-Çiftlik arasındaki yolun da
çift yol olarak düzenlenmesi ve yol genişletme
çalışmalarının yapılması vatandaşların
talebidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özkan
6.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, 17 Nisan 8inci
Cumhurbaşkanı Turgut Özalın vefatının 23üncü
yıl dönümüne ve başkanlık sistemine dayanan yeni anayasanın
bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Türk siyasi hayatının en önemli
isimlerinden biri olan 8inci Cumhurbaşkanımız Sayın Turgut
Özalın vefatının 23üncü yıl dönümüydü dün.
Cumhurbaşkanımız Özal, ülkemizin ekonomide, üretimde ve
ihracatta çağ atlamasına vesile olmuş bir siyasi liderdir. 5,9
milyar dolar olan ihracat, Özal döneminde, 1987de 10 milyar dolar
sınırını aşmıştır, Türkiye ortalama
yüzde 5,2 büyümüştür, ihracatın ithalatı karşılama
oranı yüzde 81,1 olmuştur. Bu kadar büyük hizmetler yapan Sayın
Özal da AK PARTİ gibi harici ve dâhilî düşmanların
saldırısına maruz kalmıştır. Bu tehditler
karşısında demokrasimizi, ekonomik kalkınmamızı
sağlamanın ve büyük Türkiye'nin önünü açacak sistemin
başkanlık sistemi olduğunu görmüş ve istemiştir. Bu
nedenle, işte AK PARTİnin de ülküsü olan başkanlık
sistemine dayanan yeni anayasayı bir an önce hayata geçirmeliyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bu vesileyle 8inci
Cumhurbaşkanımız Turgut Özalı rahmet ve minnetle
anıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Arslan
7.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, 17 Nisan köy
enstitülerinin kuruluşunun 76ncı yıl dönümüne, çocuklara cinsel
istismarların önlenmesi için neler yapıldığını,
Denizlide kaç vakıf yurdu olduğunu ve çocuk istismarlarına
ilişkin olarak kaç olay meydana geldiğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Başkan, öncelikle
köy enstitülerinin kuruluş yıl dönümünü kutluyorum. Eğitim
alanında vermiş oldukları bu çalışmalardan dolayı
da geçmiş olan bütün köy enstitüsü mezunlarına teşekkür
ediyorum.
Benim sorum: Ensar Vakfında oluşan,
çocuklara cinsel istismarıyla ortaya çıkan suistimallerin önlenmesi
için ilköğretim ve ortaöğretimde çalışma yapan
çocuklarımızın okuması ve barınması için yeni
yurtlar yapılacak mıdır?
İki: Denizli ilimizde vakıflar
yurtlarında barınan ilköğretim ve ortaöğretime giden
çocukların barınması için kaç adet vakıf yurdu vardır?
Bu yurtlarda kaç öğrencimiz barındırılmaktadır?
Üç: Ensar Vakfında veya başka
vakıflarda oluşan çocuk istismarlarına ilişkin olarak kaç
adet olay meydana gelmiştir? Bunlarla ilgili soruşturmalar
yapılmış mıdır? Ceza alanlar var mıdır,
varsa kaç kişidir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdiş
8.- Adana Milletvekili İbrahim Özdişin, genel
sağlık sigortasıyla ilgili yapılan düzenlemede eksiklikler
olduğuna ilişkin açıklaması
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Sayın Süleyman Soyluya: Genel sağlık sigortası
nedeniyle mağdur olan milyonlarca vatandaşımız önümüzdeki
haftalarda gelecek düzenlemeyi bekliyor. Ancak, hâlen çok büyük eksiklikler
bulunmakta. Her ne kadar 25 yaşına kadar olan prim
borçlarını silmeyi planlasanız da gelir testi ve prim
hesaplanırken uygulanan kriterler değişmediği sürece bu
sorun her üç dört yılda bir tekrar karşımıza
çıkacaktır. Bu hesaplama yöntemlerini değiştirmeyi
düşünüyor musunuz?
Ayrıca, artık çoğu gencimizin yüksek
lisans yaptığı da düşünülürse mezun olma, iş arama
başlangıcı 25 yaşını geçiyor. Bu yaş
sınırını yükseltmeyi planlıyor musunuz?
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Bektaşoğlu
9.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun,
bakanları, verilen soru önergelerine karşı duyarlı olmaya
davet ettiğine ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halkımızın
bize verdiği yetkiye dayanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında yasama faaliyetlerimiz çerçevesinde ilimizin,
bölgemizin, ülkemizin sorunlarını gündeme getirmeye
çalışıyoruz. Ancak, bir aylık süre içinde verdiğim ve
her biri aciliyet içeren 33 tane soru önergesi ve bir o kadar da yerimden
sorumun birkaç tanesi dışında, maalesef, hiçbirine cevap
verilmedi. Özellikle 8 milyon üreticiyi ve sektörü yakından ilgilendiren
fındık konusu, hâlâ bu konuda atılmış tek bir
adım yoktur. Verilen cevaplar da bürokratlar tarafından kaleme
alınmış, bilgi içermeyen, sorunun çözümüne katkı
sağlamayan, doyurucu ve tatmin edici olmayan klasik cümlelerden
oluşan metinlerden ibarettir. Arkadaşlarımın da benzer
şekilde şikâyetlerinin olduğunu tahmin ediyorum.
İktidarı ve bakanları verdiğimiz önergelere karşı
duyarlı olmaya davet ediyor, muhalefeti, dolayısıyla halkı
hiçe sayan bu tutumlarını değiştirmesini bekliyorum.
Ayrıca, köy enstitülerimizin kuruluşunu
gönülden kutluyorum. Hayatta kalan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tuncer
10.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncerin, Amasyanın
Merzifon ilçesinin Kayadüzü beldesinde yapılan duble yolun yan
yollarının bugüne kadar açılamadığına
ilişkin açıklaması
MUSTAFA TUNCER (Amasya) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Kayadüzü
kasabası, Merzifon ilçesinin tek belde belediyesi iken AKP döneminde
çıkarılan kanunla köye dönüştürülen bir beldemizdir.
Kayadüzü kasabası, Karadeniz ve İstanbul
kara yolu tarafından ikiye bölünmektedir. Yaklaşık yedi sekiz
sene önce Kayadüzü kasabasında duble yol çalışması
yapılmış, gerekli kamulaştırmalar
yapılmış ancak duble yolun yanına yapılması
gereken yan yollar bugüne kadar hâlen yapılmamıştır ve
köylü bundan çok mağdur olmaktadır; gideceği yere, maalesef,
ters yönden girmekte, kazalarla karşı karşıya kalmaktadır.
Karayolları 7nci Bölge Müdürlüğü tarafından bir an önce
kamulaştırılması yapılan yan yolların
açılmasını talep ediyoruz.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
11.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun,
Edirneye dört aydır vali atanmamasına ilişkin
açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim.
25 Aralık 2015 günü Edirne Valisi Dursun Ali
Şahinin yaş haddinden emekli olmasıyla birlikte Edirne
Valiliğine Vali Yardımcısı Beyazıt Tanç vekâlet
etmektedir. Önceki Vali Dursun Ali Şahin dört ay gibi bir süre önce emekli
olmasına rağmen, yaklaşık dört aydır Edirneye vali
atanmaması bazı belirsizliklere ve alınacak birçok kararın
ertelenmesine neden olmaktadır. Vekâlet görevini vali
yardımcısının yürütmesi vali
yardımcılığı refleksiyle hareket etmesine ve bir yetki
boşluğu doğmasına neden olmaktadır. Buna göre, önceki
valinin emekli olmasının üzerinden yaklaşık dört ay
geçmesine rağmen yeni bir vali neden atanmamıştır? Edirne
ilimize vali atamasını ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?
Vali vekili olarak vali yardımcısının görevlendirilmesinin
bir yetki boşluğu doğurduğunu düşünmüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdemir
.
12.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, AÇEV ve
Eğitim Reformu Girişiminin hazırladığı Türkiyede
Erken Çocukluk Eğitiminin Durumu ve Öneriler konulu rapora göre erken
yaşta okula başlama uygulamasının başarısız
olduğuna ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) AÇEV -Anne
Çocuk Vakfı- ve Eğitim Reformu Girişiminin
hazırladığı Türkiyede Erken Çocukluk Eğitiminin
Durumu ve Öneriler konulu rapora göre, 2013 döneminde uygulanmaya
başlayan 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte 5 yaş okullaşma
oranı yüzde 67den yüzde 53,8e gerilemiştir. Henüz bedensel,
zihinsel, algısal gelişimini tamamlamayan çocukların gerekli
nitelikli eğitmen kadro sayısı ve okullarda yeterli altyapı
hazırlıkları tamamlanmadan bu eğitim sistemiyle erken
yaşta okula başlama uygulamasının başarısız
olduğu ortaya çıkmıştır. Çocukların
kişiliklerinin oluşumu, gelişimi ve tüm eğitim hayatlarının
şekillendiği erken yaş eğitiminin tekrar gözden geçirilmesi
ve bu sistemle erken yaş eğitimine katılan çocukların
gelişimlerine etkisi konusunda Millî Eğitim
Bakanlığının bilimsel çalışmalar ve
araştırmalarla analiz yaparak başarı sonuçlarını
değerlendirmesi gerektiğine dikkat çekerek Millî Eğitim
Bakanlığının bu alandaki yetersizliği ve
duyarsızlığı karşısında çalışma
yapan sivil toplum kuruşlarının değerlendirmelerinin
önemini belirtmek istiyorum.
BAŞKAN Sayın Bozkurt
13.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurtun, 17 Nisan köy
enstitülerinin kuruluşunun 76ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
17 Nisanda merhum Turgut Özalı
andınız, ben de bir eksiği tamamlayayım izninizle; 17
Nisan, genç cumhuriyetin dünya eğitim tarihine de en özgün Türk modeli
olarak sunduğu köy enstitülerinin 76ncı kuruluş yıl
dönümü. Bu vesileyle, merhum Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yüceli ve
köy enstitülerinin babası -Tonguç Baba- İsmail Hakkı Tonguçu
rahmet ve minnetle anıyorum ve köy enstitülerini türlü yalan ve oyunlarla
kapatıp bugün çocuklarımızı çocuk tecavüzcülerinin
insafına terk eden bu düzenin bir an önce değişmesi dileklerimle
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Son olarak Sayın
Durmuşoğlu, buyurun.
14.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun, 17
Nisan 8inci Cumhurbaşkanı Turgut Özalın vefatının
23üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Cumhuriyetinin önüne konulan engelleri
kaldırmak için akıllarda yer etmiş bütün tabuları
yıkan ve zihniyet devrimini başlatan 8inci
Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özalı, ölümünün 23üncü
yıl dönümünde rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Merhum Özal,
milletiyle bütünleşen, onun değerleriyle hemhâl olmuş bir devlet
adamına bu aziz topraklarda nasıl sahip
çıkılacağının da öncüsü olmuştur. Milletimiz
Türkiye'nin dünyayla bütünleşmesine, değişim ve dönüşümüne
yönelik büyük hizmetleri ve içten kişiliğini asla ve asla
unutmayacaktır. Merhum Adnan Menderesle başlayan, merhum Turgut
Özalla devam eden ve şu anki Cumhurbaşkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğanla büyük bir ivme kazanan muasır medeniyetleri
geçme yolculuğumuzu azim ve kararlılıkla sürdüreceğimizden
hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ülkemizin gelişmesinin önüne yeni
engeller çıkarmaya, bizleri terör belasıyla korkutmaya
çalışan tüm mihraklara karşı, merhum Turgut Özalın
kendisine düzenlenen suikast girişimi sonrası kurduğu cümleyle
cevap vermeye devam edeceğiz: Allahın verdiği ömrü onun isteğinden
başka alacak yoktur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay, sisteme girmişsiniz.
İki dakika süre veriyorum.
Buyurun efendim.
15.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay, MHP Grubu olarak Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İlknur İnceöze
babasının vefatı nedeniyle başsağlığı
dileğinde bulunduklarına, 17 Nisan 8inci Cumhurbaşkanı
Turgut Özalın vefatının 23üncü yıl dönümüne ve Çal
Dağı nikel madeniyle ilgili ÇED raporunun iptal edilmesini Orman ve
Su İşleri Bakanının çok iyi değerlendirerek buna göre
hareket etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkan Vekili Sayın İlknur İnceözün
babası Salih İnceözün vefatını teessürle
öğrenmiş bulunuyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak merhuma
Allahtan rahmet niyaz ediyoruz. Başta Sayın İnceöz ve ailesi
olmak üzere bütün yakınlarına başsağlığı ve
taziyelerimizi sunuyoruz.
Yine, 8inci Cumhurbaşkanımız merhum
Turgut Özalın vefatının 23üncü yıl dönümünü idrak ettik.
Merhum Turgut Özalı da verdiği çok kıymetli hizmetlerle
anacağız. Bu hizmetler tarihe mal olmuştur. Tekrar Allah rahmet
eylesin diyoruz.
Manisa 2. Bölge İdare Mahkemesi, 9 Nisanda,
Turgutlu ilçesi sınırlarındaki yaklaşık 2 milyon
ağacın kesilmesinin öngörüldüğü Çal Dağında nikel
madeni çıkartılmasıyla ilgili hazırlanan ve Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının onayladığı
ikinci Çevresel Etki Değerlendirmesi, yani ÇED raporunun iptaline karar
vermiştir.
Çal Dağı, Türkiye'nin en verimli
ovalarının ortasındadır. Bu ovalarda, Turgutlu, Manisa,
Alaşehir, Salihlide Sultaniye üzümü, Akhisar Ovasında
zeytinyağı üretimi ve Türk tarımında çok özel bir yere
sahip olan pek çok ürün elde edilmektedir. Dünyada nikel madeni çıkarmak
için yüksek basınçta liç yöntemi kullanılırken, Çal
Dağında, dünyada başka hiçbir yerde artık
kullanılmayan, açık liç yöntemi kullanılmaktadır. Çal
Dağında açık liç yöntemiyle nikel çıkarma faaliyetleri
sonunda oluşacak sülfürik asit ve yağmurlardan dolayı Akhisar,
Alaşehir, Salihli, Turgutlu ve Manisadan İzmire kadar uzanan
coğrafya çok büyük bir tehdit altındadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Bir dakika ilave
Tamamlayalım lütfen.
Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın
Veysel Eroğlu, Çal Dağı nikel madeniyle ilgili olarak
Aşırı derecede baskıların altında kaldık,
direnemiyoruz. ifadelerini kullanmıştı. Sayın Bakana
çeşitli vesilelerle Hangi baskıların altında kaldı?
Kimler baskı yaptı? şeklinde sormuş, ancak bir cevap
alamamıştık. ÇED raporunun bölge idare mahkemesi tarafından
iptal edilmesini Sayın Bakanın çok iyi değerlendirmesini ve
vesile bulmasını, buna göre Bakanlığın hareket
etmesini bekliyoruz.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın milletvekilleri, sayın grup
başkan vekilleri
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Söz vereceğim.
7 Nisan 2016 Perşembe günü Meclis
Başkanımızın Başkanlığında Meclis
başkan vekilleriyle birlikte bir toplantı yapıldı, bir dizi
prensip kararı alındı. Dolayısıyla, bu prensip
kararlarından bir tanesi de özellikle grup başkan vekillerimize
gündeme geçmeden önce iki artı bir dakikayla süre vereceğiz, gündeme
geçtikten sonra da yine arzuları, talepleri olması hâlinde birer
dakika süreyle söz vereceğiz.
Bu vesileyle ben Sayın Özele şimdi söz
veriyorum.
İki dakika süre, yetişmediği takdirde
bir dakika sürenizi artıracağım ama toplamda üç dakikada
bitirelim inşallah.
Buyurun.
16.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkan Vekili İlknur İnceöze babasının
vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde
bulunduklarına, 17 Nisan 8inci Cumhurbaşkanı Turgut
Özalın vefatının 23üncü, köy enstitülerinin kuruluşunun
76ncı yıl dönümlerine, şiddete maruz kalarak hayatını
kaybeden sağlık çalışanlarını rahmetle
andığına ve çocuk istismarlarıyla ilgili komisyonun
kurulmasının geciktirildiğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Öncelikle, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekili Sayın İlknur İnceözün babasının
vefatını büyük bir üzüntüyle öğrenmiş durumdayız,
başsağlığı diliyoruz kendisine.
8inci Cumhurbaşkanımız Turgut
Özalı andınız, kendisine Allahtan rahmet diliyoruz.
1940ta Türkiye'nin aydınlanma devriminin
meşalesini yakan dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yüceli,
İsmail Hakkı Tonguçu ve hareket noktasında halka, köylümüze,
insanımıza, Anadoluya, Trakya insanına inanan, yöntem olarak
bilimi odağa alan ve çağdaş uygarlık hedefini koyan ve
yetiştirdikleri 17 bini köylerden 18 bin öğretmenle Türkiye'de çağdaş,
bilimsel eğitimin öncülüğünü yapan ve bugünlere kadar bizleri
taşıyan köy enstitüleri uygulamasını, köy enstitüleri
devrimini, bir kez daha, kuruluş yıl dönümünden bir gün sonra burada
minnetle anıyoruz.
Geçtiğimiz dönemlerde bu Meclis pek çok
komisyonun kurulmasını konuştu. Örneğin Soma Komisyonu faciadan
önce değil, sonra kurulabildi. Doping Komisyonu Kırkpınar
başpehlivanında, olimpiyat şampiyonu kızımızda
doping çıktıktan sonra kurulabildi. Maalesef hekime karşı
şiddet Komisyonu da yine dün ölüm yıl dönümü olan Doktor Ersin
Arslanın hepimizin gözü önünde bir saldırıya kurban gitmesinden
sonra kurulmuştu. Kendisinin ve onun şahsında tüm hekime
karşı, sağlık çalışanlarına karşı
şiddete maruz kalarak hayatını kaybedenleri rahmetle
anıyoruz ve bunu bir kez daha kınıyoruz.
Aynı şekilde, kamuoyunda Karaman
Komisyonu diye bilinen Komisyon da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Özel.
Bir dakika ilave süre veriyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Ensar Vakfının ve
KAİMDERin bir evinde ortaya çıkan bir olaydan sonra, önce Adalet ve
Kalkınma Partisinin ret oylarıyla kurulamamış ama o gece
gelişen ortak toplumsal refleks sonucunda ertesi gün kurulmuştu.
Komisyonun kurulmasına 24 Martta karar verdik. Muhalefet partileri 28
Mart, 29 Mart ve 1 Nisan gününde Komisyon görevlendirmelerini bildirdiler ve
iktidar partisi bu görevlendirmeyi ancak 15 Nisan günü yaparak bu Komisyonun
kurulmasını tam on beş gün geciktirdi, hâlen daha Mecliste
Komisyonla ilgili seçimin resmî oylamasını da yapamadık. Bu kadar
önemli, bu kadar üzerinde hassasiyetle durulacak bir konuda aynı
geçtiğimiz dönemlerde soruşturma komisyonlarını aylarca
isim bildirmeyerek oyalayan iktidar partisi bu Komisyona da isim bildirmeyi
muhalefet partilerinin birer gün arayla yaptığı görevlendirmeden
on beş gün sonra yapmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Halkımızın
takdirlerine sunuyoruz.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Baluken, buyurun.
17.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İlknur İnceöze
babasının vefatı nedeniyle başsağlığı
dileğinde bulunduklarına ve 17 Nisan 8inci Cumhurbaşkanı
Turgut Özalın vefatının 23üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili
Sayın İlknur İnceözün babasının vefatını
bizler de öğrenmiş bulunuyoruz. Merhuma Allahtan rahmet; Sayın
İnceöze ve ailesine başsağlığı ve taziye
dileklerimizi iletmek istiyoruz.
Sizin de işaret ettiğiniz gibi 8inci
Cumhurbaşkanı Sayın Turgut Özalın vefatının
23üncü yıl dönümü anması yapılıyor. Turgut Özal siyasi
yaşamı boyunca eleştirilecek pek çok yönü olmakla birlikte
demokratikleşme ve Kürt meselesinin müzakereyle çözümü konusunda cesur
hamleler yapan bir siyasetçi. Bu anlamda önemli dogmaları, önemli
tabuları yıkan bir siyasetçiydi. Pek çok güvenlikçi politika ve operasyonel
süreçlerden sonra müzakereye, demokratik siyasi çözüme ve barışa dair
yaptığı bu cesur hamleler maalesef Sayın Özalın
hayatına mal oldu. Ölümünün kesinlikle şüpheli ve şaibeli
olduğuna dair olan inancımızı Halkların Demokratik
Partisi olarak bir kez daha buradan yinelemek istiyoruz. Bugüne kadar kamuoyu
tarafından da dile getirilen bu şüphe ve şaibelere rağmen
adli tıbbı ilgilendiren etkin süreçlerin yürütülmemiş
olması ve kamuoyunu tatmin edecek, aileyi tatmin edecek, Türkiye halklarını
tatmin edecek birtakım bilgi ve bulguların henüz
açıklanmamış olmasını da manidar bulduğumuzu
ifade etmek istiyoruz. O dönem, hatırlanırsa yaşamın birçok
alanında ağır tasfiye süreçleri yaşanıyordu. Hatta ordu
içerisinde Bahtiyar Aydından Eşref Bitlise kadar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Baluken.
Bir dakika daha, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
müzakereyi ve çözümü önceleyen birçok insanın da bu şekilde
şüpheli ve şaibeli bir şekilde yaşamını
yitirdiğini hatırlatmak istiyoruz. Bu yönüyle, belki bir kez daha,
Türkiyede faili belli olan bu cinayetlerle yüzleşmenin ne kadar önemli
olduğunu, Meclisin de hakikatleri açığa çıkarma adına
tarihsel süreç içerisindeki bütün bu yaşanan acı olayları mutlaka
incelemesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
Sayın Özala bir kez daha Allahtan rahmet;
ailesine ve tüm halklarımıza da bir kez daha buradan
başsağlığı dileğimizi iletmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Baluken.
Sayın Turan, buyurun.
18.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İlknur İnceöze
babasının vefatı nedeniyle başsağlığı
dileğinde bulunduklarına, 17 Nisan 8inci Cumhurbaşkanı Turgut
Özalın vefatının 23üncü yıl dönümüne ve Kutlu Doğum
Haftasına ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün acı bir haber aldık, Grup
Başkan Vekilimiz, Aksaray Milletvekilimiz Sayın İlknur
İnceözün babası Salih amcamız rahmetli oldu. Ben kendisine
Allahtan rahmet diliyorum; yakınlarına, Sayın
Başkanımıza sabırlar diliyorum. Allah rahmet eylesin.
Cenazesi yarın öğle namazında Aksaraydan
kaldırılacaktır, bunu duyurmak istiyorum.
Ayrıca Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bildiğiniz gibi dün 8inci
Cumhurbaşkanımız Sayın Turgut Özalın ölüm yıldönümüydü,
kendisini rahmetle anıyorum. Özal, 12 Eylül darbesinden sonra Türkiyenin
sivil bir rotada ilerlemesi için ülkenin önünü açan, özel olan liderlerden bir
tanesiydi. Vesayet sisteminin unsurlarıyla mücadele ederek hep milletin yanında
durdu. Onun ölümü, Türkiyedeki reform sürecini sekteye uğratsa da bugün
hâlâ onun ufku, onun değişim vizyonu devam etmekte. Ben bir kez daha
Özalı rahmetle anıyorum, tüm milletimizin başı sağ
olsun.
Ayrıca, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi bu tarihler, Kutlu Doğum
Haftası diye idrak ettiğimiz, farklı etkinliklerle
kutladığımız, andığımız Hazreti
Peygamberin Kutlu Doğum Haftası. Hazreti Peygamber (AS), doğru
ile yanlışın ayırt edilmez olduğu bir dönemde âlemlere
rahmet olarak gönderildi. İslamın çağlarüstü mesajını
taşıyan ve yüce Kitapımızı, bütün insanlar için
hidayet rehberi olan Kuran-ı Kerimi insanlığa tebliğ
etti. Allah'ın Resulü olarak sadık bir emanetçi oldu, Muhammedül
emin oldu. Doğumunun seneidevriyesi olan bu kutlu günün hayırlara
vesile olmasını diliyorum. Başta İslam coğrafyası
olmak üzere, her yerde barışın ve huzurun hâkim
olmasını temenni ediyorum.
Ülkemizde ve bölgemizde terörün acılar
ürettiği böyle bir dönemde yolumuzu aydınlatan, kalplerimizi
merhametle, aşkla, sevgiyle dolduran Sevgili Peygambere salatüselam
olsun.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Turan.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının, Başkanlık Divanı olarak Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İlknur İnceöze
babasının vefatı nedeniyle başsağlığı
dileğinde bulunduklarına ve Kutlu Doğum Haftasını
kutladıklarına ilişkin konuşması
BAŞKAN Bizler de Meclis Başkanlık
Divanı olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili
Sayın İlknur İnceözün değerli babalarının
vefatını teessürle öğrenmiş bulunuyoruz. Salih
amcamıza bizler de Allahtan rahmet diliyoruz, yakınlarına
başsağlığı diliyoruz. Mekânı cennet olsun.
Yine, Kutlu Doğum Haftası,
inancımız için, hatta tüm dünya barışı
açısından son derece önemli bir hafta. Bu vesileyle Peygamber
Efendimizin barış ve kardeşlik mesajının, bu süreçte
özellikle sıkıntı yaşayan her coğrafyaya, tüm dünyaya
hâkim olması dileklerimizle bizler de bir kez daha Kutlu Doğum
Haftasını kutluyoruz. Bu vesileyle de tekrar hepinize teşekkür
ediyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun
Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
geçtiğimiz hafta yapılan ve biraz önce sizin de atıfta
bulunduğunuz, değerli Meclis başkan vekillerinin ve Meclis
Başkanının katıldığı bir toplantı ve
alınan kararlar var. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu
kararları üçe ayırmamız mümkün:
Birincisi, alınması gereken kararlar
alınmış. Örneğin, her Meclis başkan vekilinin
ayrı ayrı yaptığı uygulamalarda bir ortak mutabakat
aranmış, bu doğru bir şeydir. Bir, alınabilecek
kararlar alınmış, onlar sizlerin takdirindedir, bizlerin de
müzakeresine açıktır ama o kararların içinde alınamayacak
kararlar da var. Örneğin, İç Tüzük tarafından hiçbir
şüpheye mahal vermeksizin atfedilen bazı konular var, çok net olan
bazı konular var. Bu konularla ilgili, tabii biz, altında siz
değerli Meclis başkan vekillerimizin imzası olan,
tarafımıza ulaştırılan bu metnin son maddesinde grup
başkan vekilleriyle yapılacak bir toplantıda bazı
hususların ve bahsedilen konuların yeniden
değerlendirileceğini geniş olarak yorumlayarak, değerli
başkan vekillerimizin bize yapmış oldukları, kendi
aldıkları kararlarla ilgili bu bilgilendirmenin, almanız gerektiğini
düşündüklerimizi uygulamaya başladık, alabileceğinizi
düşündüklerimizi elbette görüşeceğiz. Diğer konuyla ilgili
de yapılacak toplantının bizim açımızdan son derece
aciliyeti olduğunu ifade etmeliyiz. Yoksa, o şekilde
uygulanmasının, bir teamüle dönüşmesinin tarafımızdan
kabul edilebilir tarafı olmayan hususları da var. Bu konuyu hem
tutanaklara geçmesi hem de sizin vasıtanızla Meclis
Başkanlık makamına arz etmeyi uygun gördük.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Özel.
Tabii, daha önce, takdir edersiniz ki Sayın
Meclis Başkanımızın Başkanlığında her
siyasi partinin grup başkan vekillerinin olduğu bir toplantı
yapıldı. Orada da bir dizi uygulama birliğini sağlama
adına kararlar alındı. Sonra, Meclis başkan vekilleriyle
benzer bir toplantı yapıldı, orada da çıktı.
Şimdi, çok daha geniş, detaylı, burada tabii hem demokratik
muhalefetin sesini kısmamak hem de Meclisin verimli bir şekilde
çalışmasını sağlayabilecek tedbirlerin
alınması amacıyla, inşallah, en kısa bir zamanda hem
Meclis başkan vekillerimizin hem de grup başkan vekillerimizin
olduğu, Meclis Başkanımızın
Başkanlığında bir toplantıyı tekrardan
yapacağız, tabii Meclis Başkanımızın ve Meclisimizin
gündeminin müsait olduğu bir zamanda. Ben tekrar ileteceğim. Mümkün
olan en kısada zamanda, inşallah, bu toplantıyı yaparak
burada bir uygulama birliğini sağlamamız, zannediyorum, hem
Parlamentomuz açısından hem milletimiz açısından, tüm
siyasi partiler açısından da çok daha hayırlı
olacaktır diye düşünüyorum ve teşekkür ediyorum.
Gündeme geçtik.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, şimdi
önergeleri ayrı ayrı okutacağım.
Üçüncü sırada okutacağım Meclis
araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge
özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni tutanak dergisinde yer
alacaktır.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş ve 22
milletvekilinin, basına yönelik antidemokratik uygulamaların,
basın-yayın faaliyetlerinin önündeki engellerin ve tutuklu
gazetecilerin durumunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/160)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Basın, demokrasinin korunarak
güçlendirilmesinde en önemli unsurlardan biri olma özelliğini
taşımakta olup insan hakları temelli demokratik ve toplumsal,
siyasal düzenin tesis edilmesinin de zeminidir.
İfade ve basın özgürlüğü,
Anayasamız, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesiyle güvence altına
alınmıştır. Anayasamızın ve AİHM'nin
basın özgürlüğüne ilişkin hükümlerine rağmen ülkemizde
basın özgürlüğü, istatistiksel verilerde görüldüğü üzere,
ürkütücü boyutlara gelmiş ve buna paralel, birçok gazeteci
tutuklanmıştır. Demokrasinin kurum ve kurullarıyla eksiksiz
işlediği bir ülkede ifade ve basın özgürlüğüyle ilgili
yasal düzenlemeler, mutlaka Anayasa ve evrensel hukuk kurallarına uygun
bir şekilde yapılmalıdır. Uygulama da aynı
anlayış ve doğrultuda gerçekleştirilmelidir.
Antidemokratik uygulamalar, basın-yayın
faaliyetlerinin önündeki engeller, ifade özgürlüğünün yasal olarak
güvenceye alınması, tutuklu gazetecilerin durumunun ve yasal
çerçevelerinin araştırılması amacıyla Anayasanın
98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
Gerekçe:
Gerek düşüncenin oluşturulması
gerekse açıklanması aşamaları yönünden basın en önemli
araçlardan birisidir. Basın, kamuoyunda etkin bir araç olarak belirli bir
düşünsel ortam oluşturulmasında önemli görevler
yapmaktadır. Düşüncenin basın yoluyla açıklanması
etkin bir yol olduğuna göre, demokratik sistemlerde "basın
özgürlüğü" düzenlemesinin de en azından genel düşünce
açıklama özgürlüğüyle aynı değer ve genişlikte
düzenlenmesini zorunlu kılar. Bu yüzden, siyasal iktidarlar, basın
hürriyetinin sağlanması yönünden, hürriyetleri
somutlaştırmakla hükümlüdürler.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
10uncu maddesi "Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım
özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu
otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları konusu
olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de
içerir." demektedir. Anayasamızın 28inci maddesinde ise
"Basın hürdür, sansür edilemez." denilerek basın ve ifade
özgürlüğü yasal teminat altına alınmıştır.
Ancak, gelinen noktada, AKP hükûmetlerinin
basın ve ifade özgürlüğü üzerinde her geçen gün daha ağır
uygulamalara gittiği görülmektedir. Gazete ve TV'lere hukuk
dışı yollarla kapatma, kayyum atama gibi yöntemler AKP
hükûmetlerinin en fazla başvurduğu yöntemlerden biri olmuştur.
Medya kuruluşları ve basın emekçileri iktidarın
baskısına maruz kalmış ve gitgide tekelleşen sektörde
işsizlikle yüz yüze bırakılmıştır. İktidara
yönelik en küçük eleştiri bile gazetecileri mesleğini yapamaz duruma
getirmiştir. Öyle ki, gazeteciler bizzat Hükûmete yakın kişiler
tarafından tehdit edilerek işten atılmaları istenir duruma
gelmiştir. Gazeteciler, dünyada eşi benzeri görülmeyecek
şekilde, yaptığı haberlerden dolayı
tutuklanmış ve cezaevlerine konulmuştur.
Türkiye, Paris merkezli Uluslararası
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün (RSF) her yıl
yayınladığı Dünya Basın Özgürlüğü
sıralamasında 180 ülke içerisinde 149uncu sıradadır. Bu,
ülkemiz için büyük bir ayıp ve utançtır. Uluslararası düzeyde
medya özgürlüğünü savunan RSF, Türkiye'deki gerilemeye örnek olarak
İnternet sansürünün ağırlık kazanmasını,
davaları, eleştiri getiren gazetecilerin işlerine son verilmesini,
bazı konulara yayın yasağı getirilmesini göstermiştir.
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformunun (TGDP) saptamasına
göre, 11 Aralık 2015 tarihi itibarıyla Türkiye cezaevlerinde bulunan
4'ü imtiyaz sahibi olmak üzere 32 gazetecinin tutuklu ve hükümlü olarak
bulunduğu ifade edilmektedir.
İfade edilen antidemokratik uygulamaların,
basın-yayın faaliyetlerinin önündeki engellerin, ifade
özgürlüğünün yasal olarak güvenceye alınması ve tutuklu
gazetecilerin durumunun ve yasal çerçevelerinin
araştırılması amacıyla Anayasanın 98inci,
İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Barış
Yarkadaş (İstanbul)
2) Bülent Öz (Çanakkale)
3) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
4) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
5) Utku Çakırözer (Eskişehir)
6) Gülay Yedekci (İstanbul)
7) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
8) Muharrem Erkek (Çanakkale)
9) Hayati Tekin (Samsun)
10) Şenal Sarıhan (Ankara)
11) Hilmi Yarayıcı (Hatay)
12) Serkan Topal (Hatay)
13) Okan Gaytancıoğlu
(Edirne)
14) Kadim Durmaz (Tokat)
15) Murat Emir (Ankara)
16) Veli Ağbaba (Malatya)
17) Fatma Kaplan Hürriyet (Kocaeli)
18) Devrim Kök (Antalya)
19) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
20) Orhan Sarıbal (Bursa)
21) Mustafa Akaydın (Antalya)
22) Mehmet Göker (Burdur)
23) Aytuğ Atıcı (Mersin)
2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal ve 21 milletvekilinin,
başta Hatay olmak üzere AKP Hükûmetlerinin yanlış dış
politikasının ülkemizde gerek sosyal gerek ekonomik anlamda neden
olduğu zararların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/161)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
AKP hükûmetlerinin özellikle son
yıllarında izlediği dış politika, bugüne
gelindiğinde, ülkemizin uluslararası alanda büyük sorunlar
yaşamasına neden olmuştur. Dış politikanın kötü
yönetilmesi sonucu yaşanan sorunlar, artık ülkemizin
itibarının zedelenmesinin yanında
yurttaşlarımızı da doğrudan etkiler olmuştur. Hem
ekonomik hem de siyasi kötü gidiş, yurttaşlarımızın
canlarını kaybetmesine neden olan bir pozisyona gelmiştir.
Dış politikada, genelde Orta Doğu ve
özelde Suriye'de benimsenen mezhepçi tutum, bu tutuma paralel olarak
dünyanın terör örgütü saydığı gruplara lojistik destek
sağlandığı iddiaları uzun süredir hem ulusal hem de
uluslararası basında örnekleriyle açıklanmaktadır. Üstelik
bu iddialara her geçen gün yenileri eklenmektedir.
Son olarak Rusyaya ait bir uçağın
düşürülmesinin ardından gelişen süreç, yine ülkemizin özellikle
ekonomik anlamda büyük sorunlar yaşamasına neden olmaktadır.
Rusya ile dolaylı olarak Suriye politikası sonucunda en büyük
zararı da bölge illerimiz yaşamaktadır ki bu illerimizin
başında Hatay gelmektedir.
Eylül 2012de dönemin Başbakanının
En yakın zamanda Şamda Emevi Camisinde namaz kılacağız.
hayali, daha sonra Reyhanlıda yaşanan patlamada
yaşamını kaybeden yurttaşlarımız için 53 Sünni
yurttaşımız şehit edildi. biçiminde ölüm üzerinden dahi
mezhepçi bir yaklaşım sergilenmesine dönüşmüştür.
Başka bir ifadeyle, başta Hatay olmak üzere Ankarada, Suruçta ve
daha pek çok ilimizde yurttaşlarımız düş politikası
nedeniyle can vermiştir.
Hatayda, AKPnin söz konusu dış
politikası nedeniyle can kayıpları yaşanmasının
yanında sınır ticareti de yok olmuştur. Bu anlamda
Hataylılar sosyal ve ekonomik olarak büyük yara almıştır.
Daha önceden İran, Suriye, Lübnan ve Avrupanın birçok ülkesinden
ticaret ve alışveriş için Hataya geliniyorken şimdi
cihatçı grupların oluşturdukları tehdit nedeniyle gelen
yerli ve yabancı turist sayısında azalma olmuştur. Bununla
beraber, Suriyeden gelen sığınmacılara ülkemiz ve Hatay
halkı olarak gerekli misafirperverliği göstermemize karşın
söz konusu yanlış politikalar nedeniyle bugün
sığınmacılar ucuz iş gücü olarak kullanılmaya
başlanmıştır. Kentte ciddi boyutta olan işsizlik çok
daha büyük oranlara ulaşmıştır, özellikle genç
işsizliği had safhaya çıkmıştır. Aynı
zamanda, Başbakanın henüz bir yıl önce öfkeli bir grup genç
dediği kişilerin Hatay sokaklarında ellerini kollarını
sallayarak gezmeleri kentte büyük tedirginliğe neden olmaktadır.
Bu bağlamda, başta Hatay olmak üzere, AKP
hükûmetlerinin yanlış dış politikasının ülkemizde
gerek sosyal gerek ekonomik anlamda neden olduğu zararların
araştırılması, bunların çözülmesi için konunun
uzmanlarından da görüş alınarak alternatif yöntemler
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98inci ve TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Serkan Topal (Hatay)
2) Mevlüt Dudu (Hatay)
3) Hilmi Yarayıcı (Hatay)
4) Birol Ertem (Hatay)
5) Mustafa Ali Balbay (İzmir)
6) Bülent Yener Bektaşoğlu (Giresun)
7) Mustafa Hüsnü Bozkurt (Konya)
8) Uğur Bayraktutan (Artvin)
9) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
10) Seyit Torun (Ordu)
11) Muharrem Erkek (Çanakkale)
12) Erdin Bircan (Edirne)
13) Ali Yiğit (İzmir)
14) İlhan Cihaner (İstanbul)
15) Namık Havutça (Balıkesir)
16) Devrim Kök (Antalya)
17) Murat Emir (Ankara)
18) Candan Yüceer (Tekirdağ)
19) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
20) Yakup Akkaya (İstanbul)
21) Çetin Osman Budak (Antalya)
22) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
3.- Van Milletvekili Lezgin Botan ve 22 milletvekilinin,
sokağa çıkma yasakları ile askerî güvenlik bölgeleri ilanı
kararlarının Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine uygunluğunun, vatandaşların gördüğü
maddi ve manevi zararlar ile yaşanan hak ihlallerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/162) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de son aylarda sıkça başvurulan
sokağa çıkma yasakları ile askerî güvenlik bölgeleri ilanı
kararlarının Anayasaya ve Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmelerine uygunluğunun araştırılması,
bu kararları veren ve uygulayan idari mercilerin ortaya
çıkarılması ve vatandaşların gördüğü maddi ve
manevi zararlar ile yaşanan hak ihlallerinin tespit edilerek alınacak
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç
Tüzükün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini arz ve teklif
ederiz.
1) Lezgin Botan (Van)
2) İdris Baluken (Diyarbakır)
3) Filiz Kerestecioğlu Demir (İstanbul)
4) Garo Paylan (İstanbul)
5) Hüda Kaya (İstanbul)
6) Müslüm Doğan (İzmir)
7) Ali Atalan (Mardin)
8) Erol Dora (Mardin)
9) Mithat Sancar (Mardin)
10) Ahmet Yıldırım (Muş)
11) Burcu Çelik Özkan (Muş)
12) Besime Konca (Siirt)
13) Kadri Yıldırım (Siirt)
14) Aycan İrmez (Şırnak)
15) Faysal Sarıyıldız (Şırnak)
16) Ferhat Encu (Şırnak)
17) Leyla Birlik (Şırnak)
18) Dilek Öcalan (Şanlıurfa)
19) İbrahim Ayhan (Şanlıurfa)
20) Osman Baydemir (Şanlıurfa)
21) Alican Önlü (Tunceli)
22) Nadir Yıldırım (Van)
23) Tuğba Hezer Öztürk (Van)
Gerekçe Özeti:
Kürt sorununun demokratik ve barışçıl
yollardan çözümü için 2013 yılında başlatılan ve 28
Şubat 2015 tarihinde kamuoyunda Dolmabahçe mutabakatı diye bilinen
mutabakatla demokratik ve barışçıl çözümün yasal ve siyasal
adımlarının atılması seçimler gerekçe gösterilerek
durdurulmuştur.
İlk olarak çözüm sürecinin ve Dolmabahçe mutabakatının
önemli aktörlerinden birisi olan Abdullah Öcalanla 5 Nisan 2015 tarihi
itibarıyla heyetlerin görüşmelerine izin verilmemiştir.
Ardından 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde
ortaya çıkan halk iradesinin sindirilememesi ve mevcut Hükûmetin tek
başına iktidar olanaklarını kaybetmesinin faturası
âdeta çözüm sürecine kesilmiş ve önce sürecin durduğu ifade
edilmiş, sonra da çözüm sürecinin dondurulduğu ve buzdolabına
kaldırıldığı yetkililer tarafından
açıklanmıştır.
20 Temmuz 2015 tarihinde Suruç'ta tamamı sivil
ve öğrenci olan 200 kişilik gruba yönelik geliştirilen
bombalı saldırı ve sonrasında gelişen şiddet
olayları sonucunda; Kürt sorununun çözümünde şiddetin esas
alındığı 90'lı yıllara geri dönmeyeceğiz.
söylemine rağmen, pratikte 90'lı yıllar ile
sıkıyönetim, olağanüstü hâl yönetimini aratmayan uygulamalar ve
artan şiddet olaylarıyla toplumsal barış ve bir arada
yaşama olanakları yok edilmiş ve yok edilmeye devam etmektedir.
22 ilde 231 bölge askeri güvenlik bölgesi ilan
edilmiş ve her geçen gün yeni yerler eklenerek âdeta bölgedeki tüm
kırsal alanlar vatandaşların
giriş-çıkışlarına ve bölge insanının tek
geçim kapısı olan tarım ve hayvancılık faaliyetlerine
kapatılmış durumdadır.
Öte yandan, 16 Ağustos 2015 tarihinden 11
Aralık 2015 tarihine kadar 7 ilde, 2014 nüfus sayımına göre
toplam 1 milyon 299 bin 061 kişinin yaşadığı 17 ilçede
toplam 52 kez süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasakları ilan
edilmiş ve bunlardan en uzunu 14 gün boyunca sürmüştür.
İnsan Hakları Derneğinin 2015
yılı verilerine göre bu dönemde, çatışmalar nedeniyle 171'i
asker, polis, korucu, 195'i militan, 157'si sivil (45 çocuk) olmak üzere toplam
523 kişi yaşamını yitirmiş, 338'i güvenlik gücü, 145'i
militan, 70 sivil olmak üzere toplam 553 kişi de
yaralanmıştır.
Operasyonların sürdürüldüğü kent ve
kırsal yerleşim yerlerinde başta yurttaşların
konutları olmak üzere; işyerleri, araçlar, kentlerin elektrik ve su
şebekeleri olmak üzere yerleşik yaşamın zorunlu kıldığı
tüm hizmetler askıya alınmıştır. Sağlık
kuruluşlarına ve bir bütün olarak kamu hizmetlerine
vatandaşların erişimi de bu kararlarla yasak süresince
engellenmiştir.
Çatışmaların
başladığı günden bugüne kadar yurttaşların
yaşamış olduğu, can ve mal kayıplarıyla ilgili
bugüne kadar başlatılmış ne adli ne de idari bir soruşturmanın
olmaması da geçmiş yıllardan süregelen cezasızlık
politikasının devam edeceği kaygısını
arttırmaktadır.
Bu kadar ağır hak ihlallerine yol açan
sokağa çıkma yasağı kararları da hukuki ve yasal
dayanaktan yoksundur.
Yasakların
dayandırıldığı 5442 sayılı Kanun sokağa
çıkma yasağı yetkisini açık olarak düzenlememiştir. Bu
kararların ısrarla 5442 sayılı Kanuna
dayandırılması Anayasa ve Türkiye'nin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerin açık bir ihlalidir. Bu kadar
ağır hak ihlallerin yaşanmasına ve hukuk devleti ilkesinin
yok sayılarak yürürlüğe konulan bu kararların hukuksal
dayanakları ve yol açmış olduğu hak ihlallerinin
araştırılarak kararları veren mercilerin açığa
çıkarılması, vatandaşların mağduriyetlerinin
tespit edilerek alınacak tedbirlerin belirlenmesi için Meclis
araştırması açılması gerekmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, alınan karar gereğince,
gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmına
geçiyoruz.
Bu kısmın birinci sırasında yer
alan Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin Türkiye'yi ve çevre ülkeleri
istikrarsızlığa sürüklediği ve küresel denklemde aktör
olmaktan uzaklaştırdığı ileri sürülen politikalarda
sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla Dışişleri Bakanı
Mevlüt Çavuşoğlu hakkında bir gensoru açılmasına
ilişkin (11/5) esas numaralı Önergenin görüşmelerine
başlıyoruz.
VII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel'in, Türkiye'yi ve çevre ülkeleri
istikrarsızlığa sürüklediği ve küresel denklemde aktör
olmaktan uzaklaştırdığı ileri sürülen politikalarda
sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/5)
BAŞKAN Hükûmet? Burada.
Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı
ve Genel Kurulun 12 Nisan 2016 tarihli 71inci Birleşiminde okunduğu
için tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasa'nın 99uncu
maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden 1 üyeye, siyasi parti
grupları adına 1er milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına
Başbakan veya 1 bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri, önerge
sahipleri için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum: Önerge sahibi adına, Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken; gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Celal Doğan, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Taha Özhan
konuşacaklardır.
İlk söz, önerge sahibi olarak Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukene aittir. (HDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Baluken, süreniz on
dakikadır.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; grubumuzun vermiş olduğu gensoru önergesi üzerine
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında, Meclisin bugünkü tablosu, gerek
iktidar partisi sıralarının gerekse de Hükûmet
sıralarının bu şekilde boş olması, gensoru
önergesiyle ilgili halkın ve muhalefetin denetim anlayışına
iktidar partisinin uzun süredir duymuş olduğu saygıyı
göstermesi açısından ibret vericidir. Diğer taraftan, bu
görüşmelerin özellikle pazartesi gününe alınması yani canlı
yayında, halkın denetim hakkını engelleme üzerinde bir
karar tasarrufunda bulunulmuş olması ve belki de Meclis
pratiğinde görülmeyecek şekilde 4 gensorunun aynı gün görüşmeye
açılmış olması da, yine, iktidar partisinin muhalefetin ve
halkın denetimine duymuş olduğu saygının bir
göstergesi olarak burada ifade edilmelidir.
Biz aslında uzun süredir Parlamento iradesine
saygısı kalmamış bir Hükûmetten ve o Hükûmetin bir üyesi
olarak da Dışişleri Bakanının pratiklerinden
bahsediyoruz. Sadece geçen hafta üç gün üst üste muhalefet partileri Kilis
sınırında yaşanan hadiselerle ilgili, ilgili bakanın
ve Dışişleri Bakanının buraya gelip bir bilgilendirme
yapması talebini defalarca iletmiş olmasına rağmen,
maalesef, Dışişleri Bakanı zahmet edip Parlamentoya
gelmemiş, Genel Kurula, milletvekillerine ve Türkiye kamuoyuna gerekli
bilgilendirmeleri yapmamıştır.
Biz Kilis sınırındaki olayların
vahametini bakanların ya da siyasetçilerin yaptığı
açıklamalar üzerinden değil, MİT Müsteşarının ve
Genelkurmay Başkanının Kilise yapmış olduğu
ziyaret üzerinden öğrenmiş olduk. Son bir buçuk ay içerisinde
Kiliste 6 yurttaşın yaşamını yitirmesi,
onlarcasının yaralanması üzerine meydana gelen vahim
saldırılarla ilgili bu Meclis gündemini takip eden herhangi bir
yurttaş ya da herhangi bir milletvekili tek bir bilgi
kırıntısına bile sahip olamaz; gazetelerden, medya
ekranlarından almış olduğumuz haberler doğrultusunda
değerlendirme yapmak durumunda kalıyoruz. Dolayısıyla,
bütün bu ciddiyetsiz yaklaşımlar, Parlamento ve halk iradesini hiçe
sayan anlayışların kendisi bile, bu Bakanın bu gensoruyu ne
kadar hak ettiğini ortaya koyuyor.
Tabii, bu on dakikalık süre içerisinde birçok
konu başlığına girmek mümkün değil; herhâlde, ben, on
saat kesintisiz olarak burada konuşursam, bu Dışişleri
Bakanının ortaya koymuş olduğu yanlış
politikaların ülkemizi nereye getirdiğini ancak ifade edebilirim.
O nedenle, çok kısa başlıklarla,
Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlunun bu
gensoru önergesini neden hak ettiğini burada ifade etmeye
çalışayım.
Şimdi, birincisi, hepinizin malumu olan
çökmüş bir Suriye ve Orta Doğu politikası. Sanırım
gensoru tartışmalarının ana ekseninde, merkezinde de bu
çökmüş Suriye ve Orta Doğu politikası yer alacak.
İkinci önemli konu başlığı,
artık sadece mülteci tehdidine dayanmış olan bir AB ve Avrupa
ilişkisi.
Üçüncü önemli konu başlığı,
turizm ve ekonomi başta olmak üzere, sosyal ve toplumsal yaşamı
derinden sarsan Rusya krizi.
Dördüncü önemli başlık, bir randevu almak
için bile artık neredeyse kılıktan kılığa girilen
ve sonra alınan randevuyu iç kamuoyuna bir başarı olarak sunan
ABDyle olan ilişkiler.
Beşincisi,
(X)
pragmatizminden yola çıkarak İsraile terör devleti diyen, iç
siyaset malzemesi üretenlerin içerisine girmiş olduğu çıkmazda,
stratejik değerli yalnızlıkla beraber, tekrar dost
İsrail devletine çark ve Amerikada Yahudi lobilerinin
kapısında randevu bekleyen o tutum.
Başlıkları artırmak mümkün. Yani
her bir ülkeden ayrı ayrı burada sıralamak mümkün değil,
ama Mısırla ilgili Darbeci Sisiden İstanbulda aidat rica
edilen Cici Sisiye savrulması, herhâlde önemli bir örnek olsa gerek.
Irakla ilgili, yani yanı
başımızda olan komşu ülkeyle ilgili çok fazla
konuşmaya gerek yok. Ancak vatan, millet, Sakarya edebiyatını
içeride ve dışarıda yapanların Musuldaki tek vatan
toprağı olan Musul Başkonsolosluğunu önce IŞİD
çetelerine teslim etmeleri, sonra koalisyon bombardımanı sonucunda
şu anda orada yellerin esmesi bile bu dış politikanın ne
kadar başarılı olduğunu ortaya koyuyor. Tamamen yalnızlaşmış
ve sadece birkaç diktatöryal ilişki ağı üzerinden ayakta
tutulmaya çalışılan bir dış politika hezimetiyle
karşı karşıyayız. Altın klozeti omzunda, IŞİD,
El Kaide kartı cebinde olan bir Suud diktatörünün üzerinden
çıkış arayan bir hezimeti burada ifade etmek zorundayız.
Tabii, bölgede sıfır sorun ve Neoosmanlıcı bir
hayalperestlikle ortaya çıkılan yayılmacılıktan
sıfır komşu ve değerli yalnızlığa savrulan
bir tükenişi ifade etmemiz gerekiyor.
Yani Karnesinde tüm bu başarısız
notları olan Bakanın hiç mi başarılı
yaptığı bir iş yok? diye sorarsanız, evet, bazı
konularda da gerçekten başarılı işler ortaya koydu.
Özellikle son ABD gezisinde Cumhurbaşkanı Erdoğanı
kusursuz bir şekilde karşılaması başarı hanesine
yazılacak bir not olarak ifade edilebilir. Hatta karşılama o
kadar başarılı olmuştu ki Cumhurbaşkanı
Erdoğanın Amerika yerine Ankaraya indiğine dair bir intibaya
sahip olduğu rivayet ediliyor. Tabii, gidilen yerde Cumhurbaşkanının
kendisini evindeymişçesine hissetmesini sağlamak
Dışişleri Bakanı açısından herhâlde sahip olunan
tek başarı hikâyesi olarak ifade edilmeli.
Bütün bu bahsetmiş olduğumuz tabloyla
birlikte özellikle Başbakan Davutoğlunun dış politikayla
ilgili Sabrımızı kimse sınamasın, gücümüzü kimse test
etmeye kalkmasın, bizden habersiz bölgede yaprak kımıldamaz.
çıkışları artık sadece mizah dergisinin
kapaklarını süslüyor. Bütün
inandırıcılığını yitirmiş olan bu
yaklaşımlara en bariz örneği ise Başika üzerinden
verebiliriz. Başikaya hesabı kitabı yapılmamış
ancak son derece kararlı bir şekilde yapılan çıkarmadan
sonra, uluslararası aktörlerin ortaya koymuş olduğu
fırçalarla birlikte usul usul nasıl
sıvışıldığı, nasıl bir sıvışma
hareketine geçildiği, sanırım, burada ifade edilmesi gereken
önemli bir husustur. Neyse ki bütün bu bahsetmiş olduğumuz karamsar
tablo içerisinde, içeride ve dışarıda hepimiz kaygıya
doğru sürüklenirken, çok şükür ki Komor Adalarıyla kalkınma
ve stratejik anlaşmalar imzalayarak bu ülkenin dâhilî ve haricî bedhahlara
asla pabuç bırakmayacağı bir kez daha, bu Hükûmet
tarafından dost ve düşmana gösterilmiştir. İşte, bütün
bu bahsetmiş olduğumuz hezimetleri yaşatan bir Hükûmet ve
Dışişleri Bakanı pratiğiyle karşı
karşıyayız.
Tabii, ayrıntılı olarak
arkadaşlarımız da bahsedecekler; Suriye ve Orta Doğu politikasına
özel parantezler açmak gerekiyor. Tekçi, etnik ve mezhepsel temelde
oluşturulan Suriye politikası, sadece birkaç saat içerisinde
Şamın alınmasını, Emevi Camisinde namaz
kılınmasını, hadi, diyelim ki olmadı, üç ay içerisinde
yapılacak olan bir rejim değişikliğini öngörüyordu. Bunun
için bölgede Müslüman Kardeşlerle geliştirilen ilişkiler
yetmemiş, IŞİD, El Nusra, Ahrar el- Şam, Ceyşul
İslam gibi barbar birtakım çete örgütleriyle her türlü kirli
ilişkiye girilmiştir. Rejim değişikliğinin
yapılmayacağı açığa çıktıktan sonra da bu
çete yapıları Rojava üzerine saldırtılmış, Kürt
halkının şahsında, oradaki statü temelinde Rojava
halklarının iradesi kırılmak istenmiştir. Yani, özcesi
-zaman yetersiz olduğu için özetlemeye çalışayım-
baştan sona hezimet getiren, baştan sona iflası yaşayan bir
dış politikanın mimarı olarak Sayın
Çavuşoğlu hakkında vermiş olduğumuz bu önergenin
isabetli olduğunu düşünüyor, özellikle iktidar partisinden gelecek
destekle birlikte bu Bakanın düşmesinin dış politikada yeni
bir sayfa açılmasına vesile olabileceğini ifade etmek istiyorum.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Şimdi gruplar adına ilk söz, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoya aittir.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA RUHİ ERSOY (Osmaniye)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Dışişleri Bakanı hakkında verilmiş olan gensoru
üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle ifade etmem gereken söz
Türkiyede
dış politika diye müstakil bir alan var mı; yoksa dış
politika ile iç politika artık birbiriyle iç içe girmiş durumda,
birbirini etkileyen bir süreç mi; yoksa biri diğerine kullanılan,
biri birine vasıta yapılan bir alan mı sorusunun ciddi anlamda
sorgulanması gerektiğini düşünüyoruz.
İkincisi: Adalet ve Kalkınma Partisinin
dış politikadaki tutum ve davranışlarının,
tıpkı iktidar yıllarının başından bu tarafa
Paradigma değişmiştir, statükocu eski Türkiye tarihte
kalmıştır, biz yeni Türkiyeyi inşa ediyoruz.
söylemlerinin kendisini dış politikada göstermesiyle doğru
orantılı olduğunu görüyoruz.
Evet, kabul, değişen dengeler,
yaşanılan olaylar daha hareketli birtakım uygulamaları
yapmayı gerekli kılabilir fakat sizden öncekileri yok sayarak ileriye
doğru gidemezsiniz. Örneğin, Türkiye kuruluş
yıllarında yüz elli yıllık, iki yüz yıllık
yangın coğrafyasının tecrübesiyle, Osmanlı kurmay
heyetinin oluşturduğu kurucu iradenin tecrübesiyle Yurtta sulh,
cihanda sulh. demişti ve çekilerek küçüldüğü o coğrafyanın
arkabahçesinin ne kadar tehlikeli olduğunun farkındaydı, bu söz
ona göre söylenmişti. Fakat 1960lara kadar belli ittifaklarla -Sadabat
Paktı, Bağdat Paktı gibi hususların dışında-
bölgeyle çok fazla ilgilenilmese de 1960tan sonra çok yönlü Orta Doğu
merkezli ve çok yönlü politik diplomasiye geçildiği de bilinen bir gerçek.
Özellikle, 1967 ve 1973 yılları arasındaki Arap-İsrail
savaşında Türkiye tavrını beyan etmiştir ve
Amerikanın İncirlik Üssünü kullanmasına izin vermemiştir
ve dolayısıyla Arapların yanında yer
almıştır. 1980lerde ve 1990larda Türkiye'nin bölgedeki
gelişmelere doğrudan angaje olmadan gerek ekonomik gerekse siyasal,
askerî bağlar kurduğunu gördük; bu, yaşanmış bir
gerçek.
Dış politikada önemli gelişme zaman
içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarıyla birlikte yeni
Türkiye söylemleriyle başlamıştır. Tamam, yeni Türkiye
söylemleriyle başladık, iyi, güzel ama başlarken bir kere
iş tutma süreçleri sıkıntılı başladı.
Geliş süresinde Türkiye'nin içerisinde -iddia edildiği gibi-
statükonun ve resmî ideolojinin şerrinden Brükselin ve Washingtonın
şefaatine sığınma süreci başladı ve Avrupa
Birliğiyle olan ilişkiler konjonktürel olarak o dönem ihtiyaç
duyulduğu için bahar mevsimi gibi, özgürlükler ülkesi gibi ifade edildi
yani 2002, 2004, 2005 yıllarına kadarki süreç aynen böyle devam etti.
Şimdi o arada ilginç bir şey daha oldu:
BOP projesi ilan edildi ve eş başkanlıkla ilgili
tartışmalar başladı. Bunu aldık
Arap Baharı
süreci paradigmayı değiştirdi komple, bölgede değişim,
dönüşüm var, biz de burada fırsatı yakalamalıyız.
İyi de nasıl yakalamalıyız? Özne olarak kendi ilkelerimizle
mi yola çıkıp yakalamaya çalıştık, yoksa nesne olup
birilerinin vasıtası noktasında mı olduk? Bence
başlarken nesne olarak başladık, özne olarak
başlamadık. Yani büyük oyun kurucularıyla aynı yatağa
girdik ve sonuç almak için birlikte iş tutmaya çalıştık.
İyi de 57nci Hükûmetin yıkılmasına sebep olan Irak
işgaline karşı duruş ile Arap Baharı söylemlerinde
eş başkanlığı kabul edip Orta Doğu
coğrafyasında emperyalizmin çizmelerinin dolaşmasına vesile
oldunuz yani Neden oldunuz? diye böyle acımasız cümleler kurmak
istemiyorum çünkü inanıyorum ki bu toprakların alnı secdeye varan
iman, ihlas sahibi insanları veyahut da buna benzer, samimiyetle
vatanını düşünen insanların da oy verdiği bir kesim
bunu bilerek yapamaz elbette. Ama, buradaki stratejik eksiklik ve hata
Bunlarla iş tutmanın sonucunun sizi çırak çıkartmaya dair
gideceğini bilmekle ve gerçekten o dönemde yerli ve millî olmakla
mümkündü. Siz bunları test edip onayladıktan sonra ve bütün bu
süreçler, Irakla başlayan, Suriyeyle devam eden -tüm Orta Doğuda-
Libya, Tunus derken yangın yerine dönmüş bir memlekette işin
içerisinden çıkamaz bir noktaya geldikten sonra, yerlilik ve millîlik ile
millî kahramanlık söylemleri artık kendisiyle çelişen bir durum
arz etmekte.
Yani Stratejik hatalar taktiksel
kahramanlıklarla telafi edilemez. diye bir söz vardır. Stratejik
derinlikler içerisinde mücadele verilirken stratejik iflas ve müflisliğe
dönüşüp üzerine kitaplar yazılabilir noktaya geldi dış
politika. Belki sadece kitaplar değil, ileriki günlerde doktora tezleri
yazılacak ciltlerce, elbette ki yapılan ve ortaya konulan fiilî
durumların anlaşılması için kitaplara gidilecek. Ama
buradaki temel problem, kendinizden öncekileri yok sayıp yeni bir sayfa
açma ve geleneği, tecrübeyi, müktesebatı yok kabul etme. Bu,
doğanın kuralına aykırıdır sayın
milletvekilleri. Zaman denilen kavram kaybolmaz, geçer, öyle bir geçer zaman ki
deriz ama öyle bir kaybolmaz biriktirir ki zaman, medeniyetleri, devletleri,
kişileri var eder. İşte, bu tecrübelerle, bu varlıklarla
siz yarınlarınızı aydınlatacak hafızayı
oluşturursunuz.
Siz, üçüncü köprünün
açılışını yapıyorsunuz, sağ olun ama sizden
önce 2 tane köprü var, 2 tane köprü var ki üçüncüyü yapıyorsunuz. Üçüncü
havalimanı diyorsunuz, demek ki 2 tane var; ha, varlıkları,
doğruluğu tartışmalı bir konu. Demek istediğim,
devlette devamlılığın esaslı ve o tecrübelerin
üzerinde var olabilme
Siz, bu kapsamda uyarıları dinleyemediniz;
Müsteşarlık yapmış, Bakanlık yapmış ve
dış politikayı Uçurumun kenarına gelmiş.
şekilde ifade eden Onur Öymeni dinleyemediniz. Siz, vaktinde tezkereler
meselesi dâhil, diplomatik uyarılar dâhil, siyasette bulunduğu
dönemde büyükelçi kökenli olan siyasetçileri dinleyemediniz. Siz -muhalefetin
samimi uyarılarını- Muhalefet ne söylerse söylesin, biz yüzde
49u aldık, bildiğimize gideriz. dediniz ve dedikleriniz ve
bildikleriniz pişirilenlere maalesef yetmedi.
Bakıyoruz şimdi etrafa yani
sıfır sorun ve huzurlu bir ülke arzusuyla yola çıkıp
yoldaş olduklarımız bugün neredeler? Yani, Iraka
bakıyoruz, baktım kürsüye çıkmadan önce 1 Kasım
seçimleriyle ilgili Adalet ve Kalkınma Partisi Irakla ilgili ne
düşünüyor? Irakın birlik beraberliğinden, Anayasasına
saygıdan, tek devlet olmasından
Çok güzel, yer doldurmak için samimi
duygular var. Uygulamalara bakıyoruz, Sayın Bakanım, yani
Irakın bir bölümü olan yerdeki otonom yapıyı muhatap kabul edip
merkezî Hükûmeti yok sayarak uluslararası anlaşmalar yapıyoruz.
Uluslararası yapılan bu anlaşmalar nereye götürüyor bizi?
Uluslararası hukuk ihlallerine ve uluslararası meşruiyet
alanımızın kaybolmasına gidiyor. Benzeri duruma
bakıyoruz, Suriyeyle olan ilişkilerde uluslararası hukuk ve uluslararası
meşruiyet alanları diyor ki: Bölgenizde her ne kadar kaos olsa da
alınacak tedbirleri uluslararası hukuktan kopmadan ve
meşruiyetinizi kaybetmeden alınız. Biz ne yapıyoruz? Hâlâ
bu memleket MİT tırları tartışmasında, hâlâ bu
memleket IŞİDe yardım yapıldı mı?,
Türkmenlere giden tırlar oraya mı gitti, buraya mı gitti?
tartışmasında. Evet, Türkmenler dediğimizde de
bakıyoruz, Misakımillî sınırları içerisinde, ilk
Misakımillîde sınırlarımız içerisinde bulunan Irak,
Kerkük Türkmenleri dâhil ve Suriye Türkmenleri dâhil Türk kültürünün en
yakın coğrafyasındaki Türkmenlerle ilgili ne yaptık? Bugün,
siyaseten, nüfus olarak bile Türkmenlerden nüfusu çok daha az olan ama bölgesel
konjonktürün ve terörün rüzgârıyla ve uluslararası güçlerin bölgede koridor
açması, kantonlar oluşturarak sözde kürdistana zemin
hazırlaması gerekçesiyle bölgedeki başka etnik kimliklerin
Türkmenlerden fersah fersah çok daha öne geçtiklerini görüyoruz. Bu da kendi
içerisinde sorunsal oluşturuyor.
Şimdi, geliyoruz, ondan sonra PKK, PYD, YPG
tartışmalarında; PKK terör örgütüdür., PYD, PKKnın
uzantısıdır., PYDye yardım ve yataklık
yapmayın, yapılanlara engel olun, uluslararası hukukta bunun
şikâyetinde bulunun. diye Milliyetçi Hareket Partisi defalarca
uyardı ama Adalet ve Kalkınma Partisi bu uyarılar
yapılırken neler yaptılar diye şöyle bir göz
attığımızda; ya, Salih Müslimi Türkiyede
ağırladı Kırşehirde sanırım eğitim
vesair altyapısı hazırlandı, hastaları tedavi edildi.
Tamam, iyi, hoş, güzel, insani anlamda birtakım unsurlar olabilir ama
bir gecede nasıl oldu PYD terör örgütü PKKnın eşittiri?
Nasıl oldu, biliyor musunuz? Dış politikada siyaset
tıkandı. Suriyenin geleceği toplantısıyla ilgili bir
toplantı yapılacaktı, oraya PYD temsilcilerinin gitmemesi
gerekiyordu, bu bir devlet politikasıydı -Türk devletinin- ama siyasi
irade, Sayın Bakan ve Hükûmet bu konuya engel olamıyordu, engel
olabilmesi için devletin devreye girmesi lazımdı. Millî Güvenlik
Kurulu toplandı, Terör örgütü olarak tanımlanan PYD oraya gidemez.
diye karar alındı. Alınan bu karardan sonra da siyasi irade bunu
terör örgütü olarak ifade etmek durumunda kaldı. Bakıyoruz, tamam,
onu orada ilan ettin, arkasında dur o zaman, gereğini yap o zaman.
Amerikayla olan ilişkilerimizi PYD için riske mi atalım
canım?a mı geldik şimdi?
Sayın milletvekilleri, özellikle iktidar
milletvekili, bu konulara kafa yorduğunu düşündüğüm, okuyan
değerli arkadaşlarım; bunu iç sorgusu olarak parti içerisinde
mutlaka gündeme getirmek durumundasınız ve tartışmak
durumundasınız. Aksi takdirde, bu meseleler çok daha farklı
noktalara giderek Türkiyeyi ciddi anlamda sıkıntılara koyabilme
ihtimaline çok sahiptir. İşte, Şamda cuma namazı
kılamadık ama Türk dış politikasının cenaze
namazını bugün kılabiliyoruz çünkü, dediğimiz gibi,
gündelik reflekslere bağlı reaksiyonlarla dış politika
uygulamalarının içerisindeyiz. Bu uygulamaların, Avrupa
Birliği ilişkisi, Rusya krizi, Mursi ve Mısır
ilişkisi, Ukrayna krizi, Kıbrıs yanı
başımızda, tek tek bunların içerisine girip Adalet ve Kalkınma
Partisinin karnesini ortaya çıkarmaya çalışırsak
değerli milletvekilleri, bu karneden Adalet ve Kalkınma Partisi geçer
not alamaz. Adalet ve Kalkınma Partisinin bu karneden geçer not
alamaması ülkenin bugün içerisinde bulunduğu kriz ve kaos ortamı
ve terörle mücadelenin çok yönlü olması hasebiyle, teröre ve teröriste
mesafe koyamayan, onların gölgesinde siyasete mecbur ve mahkûm kalan
yapılanmaların bu önergeyi vermesi bu tartışma zemininde
bizim devlet ve millet bekası ve mücadelesi noktasında bu önergeye
aleyhte oy kullanmamız için yeterlidir. Aleyhte oy kullanmamız,
bizim, Adalet ve Kalkınma Partisinin kendi içerisindeki çelişkilerini
ortaya koymak ve uyarma sorumluluğumuzu bir kenara koymamıza asla
engel değildir.
İçime dokunan bir şey var, içimizden
bazı milletvekillerinin de aracılık yaptığı iddia
edilen şu Süleyman Şah Türbesini taşıma meselesi. Allah
için, yani, bizim için türbeler manevi yerler, coğrafyanın
vatanlaşmasının ifadesidir. Alperen gazilerin, yer
tutanların manevi kültürü, Türk-İslam medeniyetinin sembolüdür. Bu,
IŞİDci selefi akımların, Baasçıların ve Arap
kültürünün reddettiği ama Türk kültürünün erken dönem inanç sisteminden bu
tarafa kadar getirmiş olduğu mezar ve mezarlıklar ve kutsal
kabul etmiş olduğu, büyük ulu kişi kabul ettikleri
şahısların yatırları. Süleyman Şah Türbesinin,
yatırının oradan kaldırılması sırasında
PKKyla, PYDyle ve onların siyasal uzantılarıyla
İstanbulda iş tutuldu mu, tutulmadı mı? Bunu nasıl
yaptınız? Buna niye müsaade ettiniz? Buna müsaade ettiyseniz bugün
kalkıp birlikte yol yürümek durumunda olduğunuz bu eşhasla bugün
itibarıyla kavga ederken onlar kalkıp bunları önünüze koyarsa ne
yaparız diye hiç düşünmediniz mi?
Değerli milletvekilleri, işte burada
devlet adamlığı nosyonuyla siyaset yapma zorunluluğu ortaya
çıkıyor. Türkiyede dış politikayı paradigma
değişimi üzerinden monşerlerden kurtaracağız,
dış politikadaki statükocu büyükelçilerden Türkiyeyi
temizleyeceğiz. anlayışıyla hafızayı ve
tecrübeyi yok kabul edenler, özel sektörden profesyonel anlamda istihdam
ettikleri, kendi arkabahçelerini oluşturdukları diplomat misyonuyla
bu hafızadan mahrum oldukları için bu hataları yaptılar.
Bakın, bu sivilleşmenin olumlu
tarafları da var. Bu olumlu taraflarda güzel işlerin
yapıldığını da görüyoruz. Sayın Bakan, Yunus Emre
Enstitüsünün kültürel diplomasi çalışmalarını lütfen
önemseyin ve destekleyin ve bir an önce oraya -atanma kriterlerinde kanunda
değişiklik yapmadan- yine Türkoloji mezunu olan birisini atayarak o
hizmetlerin Şanghaydan başlayarak Orta Doğunun, Türk
dünyasının ve Avrupanın pek çok yerinde Türkçenin ve Yunus
Emrenin misyonunun devam etmesini sağlayın.
Adalet ve Kalkınma Partisinin Türk
dünyasıyla ilgili müstakil bir programını,
politikasını veyahut da uygulamasını biz hiç göremedik.
Yani bırakın Özbekistanla olan problemlerin çözülmesini, ortadan
kalkmasını, biz Türkmenistanla, Kırgızistanla, bu manada
Kazakistanla hangi durumdayız ve politik stratejimiz ne? Acaba, yeni bir
projenin ihalesine girip onu aldıktan sonra mı Türk dünyası
politikası aklımıza gelecek tıpkı BOP sürecinde
olduğu gibi? İşte burada biz kendimiz olarak ne
yapacağız?
Bakın, Sayın Bakan, sayın
milletvekilleri; en son yaşanan, ülke içerisindeki krizlerde Türk
dünyasıyla olan ilişkinin ne anlama geldiğini Azerbaycan devleti
göstermiştir. Oraya gitmesi gereken Cumhurbaşkanı, terör
krizinden dolayı gidemeyince, kardeş Devlet Başkanı,
Türkiyeye gelip can suyu olabilmiştir. Pekâlâ biz, Ermenistanla olan
sorunda bu manada o 1915 olaylarını bir kenara koyalım. Karabağ
işgal altında, Karabağda Ermeniler, topraklarını
işgal etmiş, bırakmıyor. Azerbaycan ve Ermenistan
arasında işgalden kaynaklı büyük bir problem var, biz iyi
şeyler olacak söylemleriyle Türkiyede dostluk maçları adına
psikolojik operasyon yapıp Ermenistan takımını davet
ediyoruz. Ermenistan Devlet Başkanıyla dönemin
Cumhurbaşkanı maç izlerken açılan Azerbaycan
bayraklarını çöpe atabiliyoruz ya da müdahale edebiliyoruz. Daha
sonra bu kardeşlerimize muhtaç olup onlarla iki devlet bir millet
söylemleriyle yeniden beraber şarkılar söyleyebiliyoruz.
Türk dünyasıyla ve bölgesel anlamda
komşularımızla olan ilişkileri dönemsel ve konjonktüre
bağlı olarak kurmamalıyız değerli arkadaşlar.
Kırım Tatarlarının 1944 sürgününden bu tarafa yeniden
ülkelerine dönme mücadelelerine hepimiz tanığız. Cengiz
Aytmatovun Türk dünyasını okuduğumuz gibi, Cengiz
Dağcının bir şekliyle yüreğimize tercüman olan
romanlarıyla büyüdük. Elbette ki Kırım Türklüğü,
yüreğimizin yarasıdır ama Kırım Türklüğüyle
Ukrayna-Rusya krizi içerisinde müdahil olup olmama konusunda kararsız
kalıp şeklen durumu kurtaralım ama Rusya uçağının
düşürülmesi krizi büyüyünce Rusyaya Sen benim sınırlarıma
kadar gelirsen Ukrayna ve Kırım politikası kartımı
açarım ben. diye kendi ihtiyacımız olduğu için o kartı
açmayalım. Bunu dönemsel olaylara bağlamayalım, bir devlet
politikası olarak yapılması gerektiği için yapalım.
Hülasa, bu kapsamda Milliyetçi Hareket Partisinin uyarılarını,
Milliyetçi Hareket Partisinin tespitlerini, yerinde ve zamanındaki
okumalarıyla beraber sizlere olan tavsiyelerini ciddiye almanızı
istirham ediyoruz.
İran, Kasrışirinden bu tarafa
sınırımızın değişmediği ve çok köklü
bir medeniyetin bir devleti. Rejim değişikliklerinden sonra bile biz
uluslararası ilişkilerde mümkün olduğu kadar İranla sorun
yaşamamaya çalıştık ama 1980lerin sonunda, rejimin
Türkiyeye ihracıyla ilgili çalışmalar elbette ki hepimizi
rahatsız etti ve devlet, gerekli tedbiri almaya çalıştı
fakat sonrasında öyle bir noktaya geldik ki İranla, bir Zencani ile
bir Zarrab meselesi ve uluslararası ambargonun delinmesiyle ilgili
süreçler şimdi tekrar başımıza koskoca bir fatura
çıkartıyor ve gerek İrandaki dava gerekse Amerikadaki dava,
uluslararası bir güvenlik sorunu hâline mi geliyor?
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket
Partisinin görüş ve düşüncelerini kısaca özetlemeye
çalıştım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Ersoy.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.36
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.48
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 74üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
(11/5) esas numaralı Gensoru Önergesinin
gündeme alınıp alınmamasına ilişkin görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Hükûmet? Yerinde.
Şimdi, söz sırası gruplar adına,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Celal Doğana aittir.
Buyurun Sayın Doğan.
Buyurun efendim, süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA CELAL DOĞAN (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik
Partisi adına Dışişleri Bakanı hakkında verilen
gensoruyla ilgili söz aldım. Parti düşüncelerini arz etmek için
huzurlarınızdayım. Tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Türk dış politikasının tevarüs
ettiği sürelere baktığımızda Osmanlı ve
cumhuriyetle gelen klasik bir dış politikamız söz konusuydu ve
bunun oturduğu temel de genellikle Yurtta ve cihanda barış
esasına dayanıyordu. Bunu dış politikanın eksiksiz,
mükemmel olduğu anlamında ifade edilen bir anlayışla
söylemiyorum. Türkiye Cumhuriyeti devletinin zaman zaman dış
politikada hiçbir devletin yapamayacağı kadar yanlışlar
yaptığı da söz konusu olmuştur. Bunlardan birisi,
Birleşmiş Milletlerde, Cezayir Ulusal Kurtuluş
Savaşında bizi örnek alan ülkenin aleyhine oy kullanan bir
dış politika da izlenebilmiştir. Dış politikanın
belki temeli olmamış ama özellikle Orta Doğuda Kuzey Irakla
ilgili, Millî Güvenlik Kurulunda alınan Kürdistanda kurulacak yerel bir
yönetimin savaş sebebi sayılacağı
anlayışıyla da dış politika esas olarak yönlendirilmek
istenmiştir.
Bu nedenle, AK PARTİnin
devraldığı dış politikanın, 2011 yılına
kadar çok büyük zikzaklar çizmeyen bir anlayışla o politikaya sadakat
gösterdiği görülmektedir ama 2011 yılından sonra Türkiyede ne
olduysa AK PARTİnin akla ziyan bir siyasetle dış politikada
kolay kolay becerilemeyecek maharetteki zekâyla dış politika Türkiyede
altüst olacak noktaya getirilmiştir. Buradaki konjonktürü de iyi tespit
etmekte fayda vardır. İçinde bulunduğumuz o günkü konjonktürde
açıkça bölgesel ve küresel olarak şartlar da pek doğru
şartlar değildir; zor şartlardır, o şartlarda
dış politika yürütülmeye çalışılmıştır.
O şartlardan kastım da şudur:
Özellikle bu bölgedeki faktörlerin başında Sovyetlerin bulunduğu,
İranın durumunun ne olduğu ve özellikle Orta Doğuda
başlayan Orta Doğudaki bahar dediğimiz -demokrasi
baharı, rüzgârı, neyse- o baharın getirmiş olduğu
sonuçlarla karşı karşıya kaldığımız bir
ortamda dış politikayı yönlendirmeye çalıştık.
Suriye, dahası Sovyetlerde uygulanan
ambargolar, petroldeki düşüşler, her diktatörün başvurduğu
gibi Putin de iç politikadaki gücünü ayakta tutabilmek için dış
politikadaki şoven anlayışıyla milliyetçiliği
yukarıda tutma çabasına girmiştir. Bir de bunun üzerine
düşürülen Rus uçağı da onun eline çok ciddi bir koz
vermiştir. Biraz ileride ona geleceğim, ne sonuçlar
doğurduğunu hep birlikte göreceğiz. İranın uzun süre
maruz kaldığı ambargo, özellikle nükleer meselesini dünya
çapındaki Amerika gibi ülkelerle çözdükten sonra ayağındaki
prangalar çözülmüş, bu kez bölgede daha ciddi bir aktör hâline gelen İrandan,
geçmişteki sabıkasındaki Şii
anlayışını, mezhep anlayışını da
yeniden hortlatmayacağı konusunda bir garanti almanın söz konusu
olmadığı bir ortamda bulunduğumuzu da söylemek istiyorum.
Keza özellikle Mısırda cereyan eden
olaylar, Suriyedeki durumun getirdiği vahamet. Türkiyenin bu
şartlarda nasıl bir siyaset izlemesi gerektiği konusunda
düşünmesi, derinlemesine tahliller yapması gerekirken klasik
politikamızdan ayrılarak maalesef, Sayın
Başbakanımızın Komşularımızla sıfır
sorun. anlayışına değinen bir klişe lafla işin
içine, daha doğrusu Orta Doğudaki bataklığın içine
doğru yavaş yavaş sürüklendiğimizi görüyoruz.
Sıfır komşu, daha doğrusu
sıfır sorun meselesi, Türkiyede bizi şu noktaya
getirmiştir: Maalesef sıfır komşu bırakacak noktaya
getirmiştir. Buradaki kastım da şu: Siyasette insanların
hayalleri ve amaçları olabilir ama bu hayaller ve amaçlar gerçeklere
oturmuyorsa sonunda geldiğimiz duruma düşeriz.
Hayatımdan birkaç örnek vermek istiyorum
müsaade ederseniz. Türkiyede devleti yöneten sayısız devlet
adamıyla birlikte olduğum dönemler oldu, bire bir
ağızlarından işittiğim laflar oldu, bire bir olmasa
bile bıraktıkları eserlerden yaptığım tespitler
oldu. Mustafa Kemalin Musul ve Kerkükle ilgili deyişi bütün dünyaca malumdur.
Biliyorsunuz, Musul, 637 yılında İslam ülkelerinin eline geçti,
uzun süre Osmanlı İmparatorluğunun himayesinde kaldı.
Lozanda Misakımillînin dışında olmamasına
karşın, biz, Musul meselesini Birleşmiş Milletlere ancak petrol
karşılığı götürecek bir noktaya kadar
taşıyabildik. Yani Mustafa Kemalin oradaki tabiri şuydu:
Burası, bölge için bir urdur. Onu bir tespit olarak koyalım.
Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Yönetim Kurulu
üyesiydim. Ecevit, bizim Genel Başkanımızdı. Bizi
olağanüstü toplantıya çağırdı bir gün acil, şu
lafı sarf etti: Bir gün önünüze Musul ve Kerkük gelirse bunun bir
İngiliz veya bubi tuzağı olduğunu asla unutmayın ve bu
faka basmayın. Bir genel başkan olarak size bu vasiyette
bulunuyorum. dedi. Bu da onun bir tespiti idi.
Sayın Demirelle Zincirbozanda
bulunduğumuzda, bir gün dolaşıyordum, cebinde bir Serkisof saat
gördüm, arkasında Devlet Demiryolları, Musul ve Kerkük
yazıyordu. Sayın Başbakan, nedir bu? dedim. Bir gün buraya
giremezsem, gözüm açık gider. dedi. Ama hiçbirisi, kendi şahsi
düşüncelerini devlet politikası hâline asla getirmediler. Bu nedenle
Sayın Davutoğlunun Türkiyedeki dış politikada özellikle
getirmiş olduğu kendi hayallerine uygun Nasılsa bölgenin
tamamı evladıfatihanındır. tabiriyle bu konudaki bizim bu
bölgede yapacağımız liderliğin kaçınılmaz
olduğu inancıyla getirdiği nokta, Türkiye dış
politikasında hiç görülmemiş, başka ülkelerin iç
politikasına müdahale noktasına bizi
taşımıştır.
Biz şunu biliriz açıkçası: Bizim
komşumuz Suriyedir, doğrudur, rejimi farklıdır;
komşumuz Rusyadır, onun da rejimi farklıdır. Farklı
rejimlerin başındaki devletlerle dış politikadaki
münasebetlerimizin iç politikalarına karışmamızı asla
ve kata caiz kılmayacak bir anlayışla hareket etmemiz gerekirken
maalesef biz, hem düşünce olarak hem fiilen bazı ülkelerin iç
politikalarına müdahil olmaya çalıştık. Lafta da çok parlak
laflar söyledik. Dış politikada özellikle Sayın
Başbakanımızın kitaplarında ve söylemlerinde çok
parlak laflarla karşılaştığımızı
biliyorum ama gerçek odur ki dış politikada laflarla değil,
gerçeklerle karşı karşıya kaldığınızda
karşınıza çıkan manzaranın farklı olduğunu
görürsünüz.
Nedir bu? Dış politikada sonuç
esastır. Esas neden karşılığında şudur sonuç
da: Özellikle ülkeler bölgelerinde yalnızlaşmışsa, sizi
hasım olarak görmeyen tek komşunuz kalmamışsa, iyi
zamanlarda o kadar eleştirdiğiniz Batılı müttefikleriniz
size zor durumlarda ellerini uzatmıyorsa, dünyada aşırı
örgütlere göz yuman bir ülke imajına sahip olmuşsanız ve bunun
sonucunda ülke insanının güvenliğini sağlayamayacak noktaya
gelmişseniz söyleyeceğiniz parlak lafların hiçbir anlamı
yoktur.
Bugün Türkiye, bu saydığım
koşulların dışında, azade değildir, bunlara çok
yakın bir ortamı yaşamaktayız. Dış politikadaki
başarı ve başarısızlık tek bir partinin meselesi
değildir. Hepimiz bu ülkenin insanıyız, bu topraklar bizim
topraklarımız, bu vatan bizim vatanımız, bu ülke bizim
ülkemiz. Bu ülkedeki başarıdan biz de nasipleniriz,
başarısızlıktan biz de her türlü rahatsızlığı
ve ızdırabı duyarız. O nedenle, şu anda yapılan
tespitler, maalesef bizim dış politikada Sayın
Başbakanımızın hayalci politikası.. Ki dünyada hep
şunu söylemektedirler: Türkiyenin dış politikası
hayalcidir, gerçekçi değildir. Gerçekçi olmadığı
açıkça şundan da anlaşılmaktadır: Mısır
politikasında, el attığımız Mursi meselesinde
özellikle ne gibi badirelerle
karşılaştığımızı Mısırda
gördük. Mısırın başına gelenlerin büyük bir
kısmın da belki de bizim dürtülerimizin etkisinin olduğu iddia
edilmektedir.
Buradan, hemen Sayın Bakanımız
buradayken, beni mazur göreceklerini düşünüyorum: Siz bir dış
ülkenin bakanı olsanız veyahut da devlet başkanı
olsanız, komşunuz bir ülkenin
Daha doğrusu, sizin kendi
ülkenizdeki bir seçime uzmanlar gönderilse, para yardımı
yapılsa, onların bütün olanakları bir başka siyasi partinin
kazanması için seferber edilse siz o ülke hakkında ne
düşünebilirsiniz? İddia edilmektedir ki -tekzip edilmemiştir,
mutlaka sizin bilginiz dâhilinde olduğunu zannediyorum ki,
olmasını da dilerim; örtülü ödenek kısmını karıştırmıyorum-
örtülü ödenekten 2 milyar dolar Mursiye yardım edildiği
söylenmektedir. Bunun dışında, devletin Mısıra resmen
2 milyar dolar yardım ettiği söylenmektedir. Bu paranın
akıbeti ne olmuştur? Hangi şartlarda Mısıra bu
paralar verilmiştir? konusunun mutlaka bu Meclisin değerli
milletvekillerinin bilgisine sunulması gerekir. İnanıyorum ki
siz de muttali olduğunuz bu konularda bilgi vereceksiniz.
Bir başka el attığınız
konulardan birisi, Suriye meselesine değinmek istiyorum birazcık.
Suriyenin demografik yapısı ile Mısırın demografik
yapısı aynı değildir, şartları da aynı
değildir, koşulları da aynı değildir. Öyle bir
farklılık var ki -bunu devletin en tepesindeki değerli zata,
Sayın Cumhurbaşkanımıza fırsat düştüğü bir
ortamda arz etmiştim açıkçası- sakın ola, Suriye
meselesinde PYDyi kırmızı çizgi kabul etseniz bile asla ve
kata oraya girmeye teşebbüs etmeyin, bizi sokmazlar demiştim.
Göstermiş olduğu teveccühü, ilgiyi, alakayı, verdiği
randevuyu istismar için söylemiyorum, inancım için söylüyorum, net, bu
cümlelerle arz ettim. Yani Türkiye, asla ve kata Suriyeye giremeyecektir.
lafını kendisine arz ettim. Şunun için arz ettim: Çünkü,
Suriyeye girebilmek için
Suriye parantezini açmışken bitireyim
isterseniz. Tabii ki oradaki Esad zalimdir, tabii ki oradaki rejim gerçekten
kahredicidir. Oradaki rejimin, orada bulunan Kürtlere yaptığı
zulmü, halkına yaptığı zulmü hiçbir diktatör
yapmamıştır, bunlar ayrı bir şeydir. Ama Suriyeye
girebilmek için, önce Suriyeyi, sonra İranı, sonra Rusyayı,
sonra Çini, bilahare de belki Mısırı tepelemeniz lazım.
Bunları aşmadan Suriyeye giremeyeceğinizi açık ve net
bilmeniz gerekirken orada bulunan bir avuç Kürtün -yani bahsettiğimiz Kobanideki,
Rojavadaki Kürtlerin- şahsında bütün oradaki halkları da
karşımıza alacak bir siyasetin saplantısına girdik.
Bundan demek istediğim şu: Bakınız, Orta Doğuda
gerçekten bir çuval inciri birlikte berbat ettiniz ama bir tek şeyi daha
berbat ettiniz -en büyük kayıplarınızdan birisi- dün Orada
bizim Kürt kardeşlerimiz var. deyip, ağzımızı
açıp açık açık söyleyebilirken oradaki bir avuç Kürt
kardeşinizi de düşman hâle getirdiniz.
Ben onu anlamıyorum. Şunun için
anlayamıyorum: Şimdi, bir insanın eline bu kadar nimet
geçebilir, bu kadar imkân doğabilir. Hatta futbolda bir tabir vardır,
belki bir vuruşta iki gol atacak bir noktadayken Türkiye
Nasıl iki
gol atma şansı varken? Eğer Türkiye
Kendileri de beyan
etmektedirler, zaman zaman Esada, zaman zaman Suriye yöneticilerine -Kürtlerin
orada vatandaş olma hakkı yoktur, kimlikleri yoktur, toprak sahibi
olma hakları yoktur, siyasette yer alma hakları yoktur- niye bu
hakları vermediğini söyleyen Sayın Başbakandır. Peki,
şimdi ne oldu? Bir avuç insan, bir avuç toprağa, haklarına sahip
olacak noktaya geldiği zaman niye terörist oldu, niye vatan haini oldu;
niye öldürülmesi, yok edilmesi gereken bir komşu hâline geldi?
Anlamadığım nokta bu. Dün bunların hakları konusunda
Suriye rejimiyle mücadele ettiğini, telkinde bulunduğunu söyleyenler,
o insanlar orada yıllardır nüfus kâğıdına sahip
olmayacak bir noktadan vatandaş olmaya, orada söz sahibi olmaya
Kendi
topraklarını koruyanın ne zamandan beri dünyada terörist olarak
ilan edilmesini sağlayacak noktaya geldik? Yoksa gerçekten terörün ve
vatan sevgisinin tarifi mi değişti dünyada?
Bu nedenle, özellikle Suriye politikasında geldikleri
çıkmaz sokak, Sayın Bakanım, bizim ülkemiz içindeki
sorunlarımızın da çözülmesine katkı sağlayacak en
büyük etkenlerden birisi olacaktı; eğer biz Rojavaya
barışçı ve dostane elimizi uzatabilseydik, bugün Türkiye'de
hepimizi derinden yaralayan bu kirli savaşın, bitmesini
istediğimiz, sayısız insanımızı
kaybettiğimiz, ekonomimizi tahrip eden bu kirli savaşın
bitmesinde de en büyük katkılardan birisi bu olacaktı ama maalesef
önümüze gelen topa vurmaktan çok auta atmayı düşündük.
Bir başka şeye daha soyundunuz; özellikle
Orta Doğuda oyun kuruculuğa soyundunuz. Oyun kurucu olmak bir ülke
için, büyük ülkeler için gıpta edilecek bir olaydır. Bu amaç emperyal
değilse, işgal değilse, sömürgeci bir anlayış değilse
ben ülkemin de oyun kurucu olmasını isterim. Osman belki çok iyi
anlar, futbolu sever, bilir, ona 10 numara derler, 10 numara olmak istediniz.
10 numara olabilmek için iki şeye ihtiyaç var Sayın Bakanım;
birisi, bütün futbolculardan fazla koşmanız gerekir, yani 16 kilometre
koşmanız gerekir, tekniğinizin yüksek olması gerekir. Benim
ülkem oyuncu olabilir ama benim ülkem 10 numara değildir, yani
olduğundan
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Kendi kalelerine gol
attılar.
CELAL DOĞAN (Devamla) Olmasını
istemez değilim, baş tacı ederim, mutluluk duyarım, onur
duyarım, o ülkenin vatandaşı olarak da bana en büyük onuru o
verir ama maalesef 1 kilo samandan 5 kilo duman çıkarmaya kalkarsanız
akıbet bunun gibi olur. Nasıl olur biliyor musunuz?
Şimdi, biz, bu Orta Doğudaki meselede
koalisyona ortak değil miyiz? Bütün havaalanlarımızı
açmadık mı? Bütün araç ve gereçlerimizi vermiyor muyuz? Şimdi,
bana, bizim oradaki fonksiyonumuzu söyleyebilir misiniz? Antep Zırhlı
Tugayı oraya taşındı. Malatyadan birlikler geldi.
Sayısız asker oraya yığıldı. Belki binlerce, on binlerce
asker orada. Ne yapıyoruz biz? Kilise düşecek bir füzeye veya rokete
veya Karkamışa düşecek bir rokete karşı Sayın
Başbakanımızdan açıklama şöyle... Nedir onun ismi
efendim? Ne topları diyorsunuz? Çok kullandığımız bir
tabir var
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Obüs, obüs
CELAL DOĞAN (Devamla) Fırtına
obüslerimiz. Fırtına obüslerimiz fırtına gibi estiler, 362
kişiyi imha ettiler. Cenaze levazım birliğimiz yok orada bizim.
Bir saat sonra bu açıklamalar yapılıyor. Sadece Fırtına
obüslerinin gelen mermilere atışla cevap vermesi
dışında yaptığımız tek bir şey yok.
Bir uçağımız, Sovyetlerin
uçağını düşürdükten sonra bir uçağımız, bir
kuşumuz o bölgede uçabiliyor mu? Biz de bu koalisyonun
ortağıyız. Biz bu koalisyonda problem görüyorsak, müdahilsek niye
orada değiliz biz? Bir başka yerde de yokuz; masada da yokuz yani
barış görüşmelerinde, orada da yokuz. Bu nedenle geldiğimiz
konumu bir düşünün. Bir ülke, siyasette en iddialı olduğu
Komşusunda alevler gökyüzüne çıkıyor, dünyada neredeyse
kıyametin koptuğu bir noktada, maalesef, bakıyoruz ki ortada biz
yokuz, daha doğrusu bizi takan yok, bizi anan yok.
Bu nedenle, Sayın Bakanım, 1916
yılındaki manzara neyse, 2016daki manzara aynıdır.
1916daki aktörlere bakıyorum, önde İngilizler vardı,
yandaşları Fransızlardı, takviye gücü Amerikaydı, pay
almaya çalışan Rusya vardı. Şimdi yine aynı aktörler
var ama bu sefer önde Sovyetler var.
Şunu mutlaka Sayın Bakanım sizden
öğrenmek istiyorum ve merakımı da gidermenizi istiyorum:
Balkanlarda, daha doğrusu Kafkaslarda Ukraynada da çıkan meseleden
sonra Rusyanın ilhak ettiği topraklar oldu. Yani, cihan
savaşından sonra ilk defa toprak ilhakının olduğu bir
bölgede yaşıyoruz. Buna ses çıkartmıyor Amerika.
İki: IŞİDle mücadele ettiğini
söylemek için giden Rusya, IŞİDle mücadele etmiyor. Neyle ediyor? Ya
Türkmenlerle ediyor veyahut da Esadın muhalif güçleriyle ediyor. Burada
bizim yüz yıl sonra öğreneceğimiz bir başka anlaşma
mı var acaba? Biz Sykes-Picotun gerçek yüzünü, perde arkasını
kırk elli yıl sonra öğrendik. Neydi Sykes-Picotun amacı?
Osmanlı topraklarının Almanların eline geçmesini önlemek
için İngilizler ve Fransızlar yola çıkmışlardı.
Ne oldu sonra peki? Suni haritalar, suni devletler; petrol kaynaklarını
kendi uhdelerine almış İngilizlerin ve Fransızların
çıkar sağladıkları bir bölgenin üzerine
oturduklarını gördük.
Geçen hafta burada Urfaya İstiklal
Madalyası verdik. İstiklal Madalyası verdiğimizde
Fransızların Gaziantepi, Urfayı, Kahramanmaraşı
terk edişleri, mücadelesinin, savaşın bitme noktası değildir;
Fransızlar ile İngilizler arasındaki Sykes-Picotla Suriye
üzerindeki haklarını devrettikleri için ellerini kollarını
sallayarak gitmişlerdir. Bu nedenle önümüzdeki tarihî dönemde bu
aktörlerin o bölgedeki perde arkasını bu yüce Parlamentonun bilmesi
gerekir.
Bana kalsa size soracağım çok şey var
ama vaktim de müsait değil maalesef. Bir istirhamım şudur:
Birincisi, özellikle Mısıra verilen paralar konusu. İkincisi,
Rus uçağını düşürdük, büyük ihtimalle siz de bundan,
şimdi toplumun geldiği noktadan üzüntü duyuyorsunuz.
Narenciyecilerin, turizmcilerin, iş adamlarının, müteahhitlerin
ne noktada olduğunu biliyorsunuz. Türkiye devletinin, daha doğrusu
Türkiye Cumhuriyetinin bir Bakanı olarak bu halktan bir özür dilemeyi
düşünüyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CELAL DOĞAN (Devamla) Aynı
şartlarda olsa yani yine bir uçak bizim hava sahamızı ihlal etse
düşürmeyi düşünür müsünüz? Şunun için söylüyorum: Dün Amerikan
gemilerinin üzerinden helikopterle askerlerin kafalarına değecek
şekilde geçtiler, kimse oraya bir silah doğrultamadı. Bu
nedenle, geldiğimiz nokta vahimdir. Bu sadece sizin değil, tüm
ülkemizin sorunudur.
Bu duygularla yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Doğan.
Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaza aittir.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin
Sayın Dışişleri Bakanımız aleyhine vermiş
olduğu gensorunun görüşmelerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, Türkiyenin şu anda hem iç
politikada hem dış politikada yaşamış olduğu ağır
sorunlar, artık her gün izlemeye alışık olmaya
başladığımız şehit cenazeleri, sürekli
çatışma görüntüleri, Türkiye maalesef sanki bir Orta Doğu
ülkesiymiş gibi bir izlenim yaratıyor.
Bizim gerçekten dış politikayla ilgili iyi
bir analiz yapmamız gerekir ancak bugün Meclisin sıraları
maalesef boş ve daha da önemlisi, normalde böyle
tartışmaları kamuoyuna aksettirmesi gereken, kamuoyuna
yayması gereken Meclis televizyonu da bugün işlev görmüyor. Biz,
aslında, seçildiğimiz halka karşı sorumluyuz; ne düşündüğümüzü
anlatmak zorundayız, ne hissettiğimizi anlatmak zorundayız. Olan
doğru varsa, elbette onu biz de takdir ederiz ama mutlaka
yanlışın üzerine gitmek zorundayız. Başka şekilde
muhalefet partisinin Mecliste görevi olamaz ve bu, bizim asli görevimizdir.
Bugün dünya tek kutupluluktan tekrar çok
kutupluluğa doğru bir dönüşüm geçiriyor. Yerkürenin büyük bir
bölümünde terör, açlık, toplu göç, iç savaş yaşanırken
küçük ve istikrarlı diğer bir bölümünde de keza terör tehdidi,
mülteci krizi ve ekonomik daralma sorunları yaşanıyor. Bugün
dünyada devletlerin sınırları değişiyor, dünya yeniden
bir şekil alıyor özellikle Orta Doğuda. Etnik ve mezhep terörü
ve siyasi sürtüşmeler yeni devletçiklerin filizlenmesine sebep oluyor.
Orta Doğu ve Afrikada siyasi çalkantı ve ülkelerin
kırılgan yapıları yeni sınırların ortaya
çıkmasına yol açıyor. Esasen, diğer bir söylemle, Orta
Doğunun sınırları yeniden çiziliyor. Önümüzdeki yirmi
yıl içerisinde belki de daha fazla devlet göreceğiz ve bunların
çoğu Orta Doğudan çıkacak ve yine bu ufalanma devam ederse Orta
Doğuda nüfusu 15 milyonun üzerinde belki ülke kalmayacak. Yeni bir dinamik
Orta Doğuyu şekillendiriyor.
Sadece devletlerin sınırları mı
değişiyor? Aynı zamanda rejimlerde de değişiklik var,
rejimler değişiyor. Bugün bölgemizde Baasçılık, otokratik
yapısı ve antidemokratik uygulamaları nedeniyle tasfiye
ediliyor. Vahabi, selefî ve tekfirî anlayış şiddet ve terörle
özdeşleştirilmiş ve nefretle karşılanıyor. Bize
giydirilmek istenen ılımlı İslam ise bugün terk
edilmiş. Bunun Türkiye'de, AKP dışında, bir grup
dışında savunucusu kalmamış. Böyle bir ortamda etnik
ve mezhepsel fay hattının üzerine çıkabilecek, daha bütünlükçü
bir siyaset oluşturabilecek belki de yegâne merhem yine laiklik. Orta
Doğunun halkları bu çekişmeden, bu sürtüşmeden ancak laik
bir devlet yapısının yaratılmasıyla çıkabilirler.
Diğer bir taraftan dış
politikanın geleneksel araçlarında da değişiklik olmaya
başladı bu dönemde. Aktif dış politika adına
geleneksel dış politika araçları terk edilmeye başlandı.
Güdümlü sivil toplum örgütleri aracılığıyla Türkiye'nin
itibarına gölge düşürebilecek devlet dışı aktörlerle
ilişki kurulmaya başlandı. Bu dönemde parti-devlet
ilişkisi, bir süre sonra lider-devlet ilişkisine dönüştü ve
maalesef Türkiye'deki siyasi iktidarın kaderi ile sanki Türkiye'nin kaderi
birmiş gibi takdim edilmeye başlandı. Dışişleri
ve güvenlik bürokrasisinde de kurumsal yapı yıpratılmaya
başlanmıştır. Bu yıpranma sonucu, kurumlar değil
bireyler üzerinden ilişkiler götürülmeye başlandı ve maalesef
hâl böyle olunca dış politika şahsileştirildi. AKP'nin
dış politikasında âdeta kavram enflasyonu olarak gördüğümüz
akil ülke, oyun kurucu ülke, vicdani politika gibi söylemler arazide
yapılan üst üste hatalarla geçersiz kılınmaya başladı.
Uygulanan mezhepçi, gerçeklikten uzak, kişiselleştirilmiş,
hayalci, öngörüsüz, dışlayıcı, üstten bakan, dengeleri
gözetmeyen, mezhepçi ve kibirli yaklaşım nedeniyle Türkiye, maalesef,
bölgede ve dünyada yalnızlaştırıldı, itibarı ve
imajı zarar gördü.
Yakın bölgemizde köklü sosyal, siyasi ve
ekonomik gelişmeler olurken yapılan yanlış tercihler
sebebiyle, uluslararası konjonktürün ve gelişmelerin doğru
okunamaması nedeniyle, iç politikanın dış politikaya alet
edilmesi ve kişisel çıkarların dış politikada takip
edilmeye başlanması nedeniyle özellikle Irak, Suriye, Mısır
ve Libyada ülkemiz aleyhine siyasi kaotik yapılar oluştu. Bir
zamanlar kırmızı çizgi olarak takdim edilen her ne varsa bugün
aşındı. Esasen insan kaynakları, bulunduğu
coğrafya, jeopolitik konumu nedeniyle ülkemiz bölgesinin lideri ve küresel
büyük bir aktör olması gerekirken, maalesef, uyguladığı
yanlış politika nedeniyle çevresinde istenmeyen insan, istenmeyen
ülke hâline geldi. Türkiye uygulanan bu dış politikayla artık
dost kazanmamakta, düşman çoğaltmaktadır. Orta Doğu ve
Kuzey Afrikada mevcut rejimlerin varlığından elbette başta
bu ülkelerin halkları rahatsız olmakta ancak rejim
değişikliklerinin dışarıdan empoze edilmesi, rejim
değişiklikleriyle bölgenin şekillendirilmeye
çalışılmasından da bu halklar zarar görmekte ve bunlar
tepki vermektedir.
Arap Baharı fantezisine uyulup bölgede rejim
değişiklikleri yapılmaya çalışıldı ve askerî
müdahaleler desteklendi ve maalesef bunlar bugün nefretle
karşılanıyor bölgede. Türkiye'ye yönelik negatif bir algı
oluşması bu süreçte başladı özellikle Orta Doğuda.
Türkiye bugün dış politikasında
bölgesel bir aktöre yakışan küresel bir dil kullanmıyor, daha
İslami bir dil kullanıyor; maalesef normalde alışık
olmadığımız bir dil kullanıyor ve bu dil maalesef
başka dünyalarda farklı şekillerde algılanıyor ve bu
dil devam ettiği sürece de Türkiye'nin mezhepçilikle
özdeşleştirilir hâle gelmesini önleyecek hiçbir engel kalmıyor.
Bugün dış politikamızdaki en büyük sorun mezhepçiliktir. Sisiye
Mursinin gözüyle bakan, Mahmut Abbasa İsmail Haniyenin gözüyle bakan,
Irak Merkezî Hükûmetine Nuceyfilerin gözüyle bakan anlayış
mezhepçiliktir. (CHP sıralarından alkışlar)
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Sen Türkiyeye
kimin gözüyle bakıyorsun?
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) Türkiye'nin gözüyle
bakıyoruz. Türkiyeye Türkiye'nin gözüyle bakıyoruz.
Esadın devrilmesi planının
arkasında yatan ana unsur da, maalesef, mezhepçilik değil de nedir?
Bölgemize Sünni bakış açısıyla
yaklaştığımız bütün çıplaklığıyla
artık gözler önüne serilmiştir. Artık mesele bunun inkâr
edilmesi değil, mesele bunun düzeltilmesidir.
Laiklik bir yük olarak görülüp bir kenara itilince
Türkiye, Orta Doğuda mezhepçilik çukuruna itildi. Mezhepçilik derken
esasen Sünnicilik de, bunun da ötesinde bir şey kastediliyor, mikro
Sünnicilik yapılıyor, İhvancılık. İhvan
anlayışında diretildiği müddetçe Mısırla
ilişkilerin normalleştirilmesi mümkün olmayacak. İhvan
anlayışıyla diretildiği müddetçe Filistin
halkının birlikteliğini tam ortadan bölen
çatışmayı keskinleştirecek ve kalıcı hâle
getirecek. İhvan anlayışıyla diretildikçe radikal
cihatçı unsurların Suriyede ölüm kusmasının önüne
geçilemeyecek. Bu sakat anlayıştan mutlaka Türkiye'nin kurtulması
gerekiyor. Türkiye'nin artık dış politikada bir mezhebi, bir
dini refere alan ve bunlar üzerinde giden bir siyaset izlememesi gerekiyor.
Esasen üç kitap okuyup kendini terör uzmanı,
Orta Doğu uzmanı, AB uzmanı, Rusya uzmanı, ABD uzmanı
sanan entelektüel kılıklı akıl fukarası cahilleri, bu
devletin bekası için, devlet yönetiminde para verip danışman
olarak tutmaktan vazgeçmedikçe hiçbir şey değişmeyecek. (CHP ve
MHP sıralarından alkışlar) Hezimeti zafer, karayı ak,
kötüyü iyi, yalanı gerçek gibi takdim eden anlayış sizi de
dış politikada başarılı ilan etmektedir.
Bizim artık bu dönemde bir öz eleştiri
yapmamız gerekiyor. Dış politika niçin yapılır? Niçin
dış politika yapılır? Eğer bir ülkenin
sınırlarını korumaya yaramıyorsa, dışarıda
Türkiyeye güvenlikli bir ortam sağlayamıyorsa, Türkiye'nin
ürettiği ürünlere dışarıda pazar bulamıyorsa, dışarıdan
know-how getiremiyorsa dış politika ne işe yarar?
Dış politika somut sonuçlar almak için gerekir. Suriyede iç
savaş, Irakta çekişme, Rusyayla gerginlik, ABDyle güven
bunalımı ve AByle yapılan at pazarlığı;
alınan sonuçlar bunlar. Bizim bundan sonra dış politikada
mutlaka kapsamlı bir değişiklik yapmamız gerekiyor. Bunu,
ülkemizin güvenliği, ülkemizin kudreti, iç barışımız,
dışarıdaki güvenliğimiz için yapmamız gerekiyor.
Burada artık bir muhalefet-iktidar anlayışıyla değil,
büyük bir sorumlulukla davranmamız gerekiyor. (CHP sıralarından
alkışlar)
Suriyenin geleceği ne olacak? Nasıl bir
Suriye şekillenecek? Bizim rolümüz ne olacak? Biz şu anda Suriye
tablosundan dışlanmış durumdayız. Daha önceden de
söylemiştim, burada tekrar etmek istiyorum: Bizim Suriyedeki stratejik
derinliğimiz, maalesef, bir obüs topunun menzilinden daha ileri
gitmemektedir. Bu, stratejik derinlik değildir, artık stratejik
sığlıktır; yeni bir anlayış gerekiyor. Suriyede
sadece diplomatik çözümden dışlanmadık, askerî olarak da
dışlandık. Suriyede yeni bir şekillenme var. Belki de
önümüzdeki birkaç ay içerisinde Menbice büyük bir operasyon olacak, akabinde
Rakkaya bir operasyon düşünülüyor. IŞİDden boşalan yerler
ne olacak, kim alacak bunları? Nasıl bir Suriye şekillenecek?
Suriyenin toprak bütünlüğü sağlansa bile iç sistemi nasıl
şekillenecek? Türkiye'nin rolü ne olacak burada? Bunlarla ilgili bir
çalışma var mı? Biz bir çalışma göremiyoruz maalesef.
Öte yandan, Iraktaki IŞİD tehdidi
Mutlaka
Amerika yönetimi bu aralar, belki önceliğine Rakkayı
almış, IŞİDle ilgili kapsamlı bir operasyon
hazırlığı yapmak üzere ama bizim burayla ilgili de
kapsamlı bir planımız olması gerekiyor. Bu Orta Irak ne
olacak? Irak Anayasası ile bunun bağı ne olacak? Buraya dönük
bir askerî harekât yapıldıktan sonra ve burası temizlendikten
sonra burada eski sistem mi devam edecek? Irak Anayasası ile Orta
Irakın bağı ne olacak? Bunların düşünülmesi
gerekiyor, bunlara kafa yorulması gerekiyor.
Bir başka konu, maalesef, AByle yapılan
mülteci anlaşması. Türkiyeyle hakikaten ABnin güvenliği için
bir anlaşma yapıldı. Bize önerilen nedir? Vize
kolaylığı, vize serbestliği. Temmuz ayı
geldiğinde hep birlikte göreceğiz. Keşke olsa, bundan biz mutlu
oluruz; keşke bu rezillik bitse, Türkiye'nin vatandaşları bu
rezilliği çekmese ama korkarım ki bu vize anlaşması
olmayacak. Geri kabul anlaşmasının bütün maddelerini harfiyen
uygulasanız bile bu sanki olmayacak gibi geliyor bize; göreceğiz,
bekleyeceğiz.
Diğer taraftan, AByle yapılan
müzakereler
Bu mülteci anlaşmasında Türkiyenin
başlangıçta 5 tane müzakere faslını açması
öngörülüyordu, 5 müzakere faslı. Bu 5 fasıl da Güney Kıbrıs
Rum Yönetiminin tek taraflı blokaj ettiği fasıllardı ve
sonuç çıktı; açılan teknik bir fasıl, 33üncü fasıl, o
da haziranda açılırsa.
Bizim mültecilerle ilgili de bir stratejimiz yok. Bu
mülteciler ne olacak? Bugün gazetelerde, dün gazetelerde yazıyor:
Mültecilere Adıyamanda 55 bin konutluk proje yapılıyor.
Bunlar manşete taşınıyor, sanki bunlar övünülecek bir
şeymiş gibi. Bizim aslında bundan utanmamız lazım.
Dünyanın bütün yükünü biz çekiyoruz, bizim ekonomimiz çekiyor. Niye biz
bunları sanki övünülecek gibi sunalım? (CHP sıralarından
alkışlar)
Rusyayla ilişkiler
Biz Rusyayla
ilişkilerin normalleştirilmesini elbette savunuyoruz ama Putinin
iflah olmaz egosu maalesef ilişkilerin geliştirilmesini sanki bu
kısa vadede mümkün kılmayacak gibi görünüyor. Bizim burada da mutlaka
yeni bir kanal açmamız gerekiyor, diyaloğu kesmememiz gerekiyor. Özellikle
yaz döneminde turistlerin gelişi açısından, Rusyadan gelecek
turist açısından en azından bazı tedbirler almak gerekiyor.
Antalyada -duyduğumuza göre- 2 binden fazla otel satılığa
çıkarılmış. Eğer durum böyleyse hakikaten vahim.
Türkiye'nin en azından turizm sektörünün çökmemesi için tedbirler
alması gerekiyor.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Yok öyle bir
şey! Öyle bir şey yok!
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Doğrusunu siz daha
iyi biliyorsunuz, ben sadece okuduğumu belirtiyorum, belki de rakamlar
yanlıştır.
Evet, ikinci bir konu: Rusya bugün Türkiyeye
müeyyide uyguluyor. Gaz gelmeye devam ediyor -bu, akıllı
yaptırım- ama bizden aldığı bütün tarım
mallarında, bütün malzemelerde bir sınırlamaya gidiyor. Bizim
artık enerji konusunda çeşitlendirme yapmamız gerekiyor, enerji
güvenliği açısından. Türkiye'nin, en azından,
Rusyanın şu anda yaptığını kışa dönük
bir hazırlıkla kapatması gerekiyor.
Bir başka konu, Kıbrıs.
Kıbrısla şu anda müzakereler devam ediyor, kapsamlı çözüm
müzakereleri. Pek basına yansımıyor, ne görüşüldüğü
konuşulmuyor ama şunu hemen belirtmek isterim: Biz özellikle 3
konuda, iki kesimliliğin sulandırılmaması, garantilerin
sulandırılmaması; mülkiyet konusunda, özellikle mülkiyet değişimi
konusunda aşırıya gidilmemesi konularında hassasız. Bu
konularla ilgili çıkacak anlaşmanın doğru dürüst bir
anlaşma olmaması hâlinde, Türkiye'nin güvenliğine, özellikle
KKTCdeki Kıbrıslı Türk kardeşlerimizin güvenliğine
doğru dürüst bir katkı sağlamıyorsa bu anlaşmanın
da reddedileceğini düşünüyoruz. Bundan sonra net takip edeceğiz.
Dolayısıyla, bu kez de çözüm olmazsa, bu defa da anlaşmaya
varılamazsa, oradan veya buradan bu defa da hayır çıkarsa
bizim bir B planını artık devreye sokma zamanımız
gelmiştir ve bunun zamanı çoktan geçiyor.
Azerbaycanla ilgili olarak, özellikle Kafkaslarda
geçtiğimiz haftalarda tekrar, yeniden başlayan ateşkes
hattındaki çatışmalar bizi kaygılandırdı. Biz
Azerbaycanın şu anda Ermenistanın işgali altında olan
topraklarının Azerbaycanın toprak bütünlüğü içerisinde
çözüme kavuşturulmasını istiyoruz. Bu konuda Azerbaycanın
yalnız olmadığını; iktidar değil, bütün
muhalefetiyle ve Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün siyasi partilerle
Azerbaycanın yanında olduğumuzu yayınlamış
olduğumuz deklarasyonla ilan ettik, buradan da ilan etmek istiyorum.
Bir başka konu, İsraille ilişkilerin
normalleştirilmesi. Bizim hiç kimseyle, bölgede hiç kimseyle
ilişkilerimizin kötü olmaması gerekiyor. Bizim gücümüz, kuvvetimiz
bölgeyle iyi ilişkiler kurmamızdan geçiyor, bölgeyle kavga etmemizden
değil. Dolayısıyla İsraille de belli bir formatta,
Türkiye'nin ilişkilerine zarar vermeyecek bir formatta ilişkilerin
yeniden başlatılması, düşürülen ilişkiler seviyesinin
yeniden yükseltilmesi konusunda partimiz destekçidir, destek olacaktır.
Bir başka konu, Mısırla
ilişkilerin düzeltilmesi. Bugün, Mısır yönetimiyle
ilişkilerin düzeltilmesi konusunda ne kadar arayış olursa olsun,
iki konuda eğer bir adım atılmazsa bu mümkün olmuyor. Bir
tanesi, burada bulunan, İstanbulda bulunan Müslüman Kardeşler konusu.
Bunu aşırı sorun yapıyorlar. İkinci konu ise
bunların İstanbuldan, Türkiye'den yapmış olduğu
yayınlar. Türkiye, eğer Hükûmet bu konularda belli bir adım
atarsa Mısırla ilişkiler tekrar düzelir. Mısır kritik
bir ülke, 90 milyon nüfusa sahip bir ülke, Afrikaya açılan bir ülke.
Mısıra giren bir sanayicimiz Mısırın Afrika
ülkeleriyle sahip olduğu gümrük kolaylıklarından yararlanıp
Afrikanın içlerine kadar gidebilir. Dolayısıyla bizim, mutlaka
yapıcı bir anlayışla bu konuyu ele almamız gerekiyor.
Bu vesileyle, dış politikamızda
artık ulusal çıkarlarımızı öne alan, dengeleri
gözeten, Türkiye'nin öncelikleri olan bir dış politika yapmamız
gerekiyor ve düşman yaratan değil, dost kazanan bir dış
politika olması lazım.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Şimdi gruplar adına son söz, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Taha Özhana
aittir.
Buyurun Sayın Özhan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA TAHA ÖZHAN (Malatya)
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; bugün, dış
politikamızı değerlendiren, bu vesileyle sorulmuş olan,
verilmiş olan gensoruyu gündemimize aldık. Ben de grubum adına,
AK PARTİ adına konuşma fırsatı buldum.
Öncelikle, küresel anlamda içinde bulunduğumuz
durumu ve bölgesel anlamda içinde bulunduğumuz durumu yerli yerinde tespit
etmezsek, tamamen bütün krizlerin odağına Türkiye'yi alan, hatta daha
da ileri gidip, izansız bir şekilde, sanki bütün bu krizleri Türkiye
planlamış, hayata geçirmiş ya da köpürtmüş şeklinde
analizlere -maalesef- savrulabiliriz. Küresel bir siyasetsizlik
sarmalının hemen hemen her jeopolitik ve iktisadi bölgeyi tesir
altına aldığı bir dönemden geçiyoruz. Sadece siyasi
kurumlar değil, aynı zamanda küresel iktisadi organizasyonlar da bu
kısır döngünün içerisindeler; karar alma süreçleri
tıkanıyor, içe kapanmacı refleksler artıyor ve küresel bir
siyasetsizlik büyümeye devam ediyor.
Küresel anlamda, milenyumun başından beri
bir geçiş dönemi yaşıyoruz. Bu tespiti yapmayı mümkün
kılan ekonomik, politik ve siyasal kırılmalar artık
herkesin malumu. Kuzey açısından sonbahar olarak da
adlandırılan ve en renkli yılları olarak kayda geçen
1990lar sonrası yapısal bir kriz döngüsü farklı formlarda
kendisini farklı bölgelerde hissettiriyor. Yaşanan kısır
döngüyü kıracak iki unsur bulunuyor: Birincisi, ilan edilmemiş
kuzey-güney ekonomik geriliminin nasıl yönetileceği sorunu ve bu
soruya verilecek cevapların önümüzdeki yıllarda küresel güç
maksimizasyonunu nasıl şekillendireceğinin istikameti.
İkincisi ise İkinci Dünya Savaşı sonrası küresel
anlamda inşa edilmiş kurumların güncellenmesinin
yapılıp yapılmayacağı meselesi.
Böylesi bir küresel siyasi ve ekonomik atmosferde
Türkiyeye dair bir dış politika tartışması
yapmanın başlangıcında sorulması gereken en temel soru
ve verilmesi gereken cevap, Türkiyenin nerede olduğunu fark etmekten
geçmektedir. Ülkemizin bulunduğu coğrafi ve jeopolitik konum, hemen
her açıdan negatif merkezkaç dinamiklerin etkili olduğu bir
coğrafi lokasyondur.
Türkiye, genel anlamda üç farklı jeopolitik
ekosistemin merkezinde veya merkezkaç etkisinde bulunmaktadır: Birincisi
Orta Doğu ve Kuzey Afrika, ikincisi Kafkasya, üçüncüsü de Balkanları
da içine alacak şekilde Avrupa jeopolitiğidir. Bugün, bu üç
jeopolitik alanda da ve ekosistemde de ciddi siyasi ve ekonomik kriz
sarmalları bulunmaktadır. Mesela, Türkiyenin sadece deniz
komşularının 7sinde ya siyasi ya da ekonomik büyük krizler ve
siyasal kısır döngü süreçleri yaşanmaktadır. Ukrayna Rus
müdahalesinden sonra siyasi istikrarsızlıktan
çıkamamaktadır. Hem deniz hem kara komşumuz olan Gürcistanda
2008 müdahalesinden sonra hâlâ siyasal kriz sarmalı devam etmektedir.
Rusyanın kendisi hem ambargodan dolayı hem de Kafkasyadaki
politikalarından ve son dönem Rusyadaki müdahalelerinden dolayı
ciddi bir kısır döngünün içindedir. Yunanistan derin bir ekonomik
krizle baş etmeye çalışmaktadır. Mısırda darbe
rejimi her geçen gün felaketi biraz daha büyütmektedir. Filistinde İsrail
işgali, küresel vurdumduymazlık ve bölgedeki kaostan dolayı her
gün biraz daha derinleşmektedir. Lübnan ise beş yılı
aşkın bir süredir içine düşmüş olduğu siyasal krizden
çıkamamakta, en temel makamlara bile hâlâ seçimler yapılamamaktadır.
Ermenistanın Karabağ işgali devam etmekte, Kafkasyada
yaşanan donmuş kriz alanını taçlandırmaktadır.
Benzer şekilde, kara komşularımızdan İran, bölgede
-Suriye ve Irak gerilimleri- Iraktaki işgal, Suriyedeki isyanın
ardından pozitif bir rol oynamayı başaramamaktadır. Irak,
Amerikan işgali sonrası etnik ve sekter fay hattının önce
bölgesel, ardından da küresel olarak kriz ihraç eden ana üssü konumuna
gelmiştir. Suriye ise Baas katliamlarıyla beraber sadece bölgemizi
değil Avrupayı da içine alan mülteci ve terörizm dalgasının
ana üssü durumundadır.
Dolayısıyla, Orta Doğu, Kuzey Afrika
ve Kafkaslarda doğrudan iç savaş, darbe yönetimleri ve işgaller
sürerken Avrupada hem ekonomik kriz devam etmekte hem de AB
tartışması siyasi neticeleri olacak şekilde her geçen gün
biraz daha ete kemiğe bürünmektedir. Bütün bunlar, Türkiyenin
etrafında hangi yöne doğru binlerce kilometre yol alsanız bir
türlü güçlü iş birliği yapacağınız siyasi ve ekonomik
istikrarın olduğu havzalara varamadığınız bir negatif
durum ortaya çıkarmaktadır. Bu verili durumu öncelikle tespit etmekte
fayda var. Zira Türkiye, tam da bu verili durumun göbeğinde,
ortasında bulunmaktadır. Hâl buyken bölgesel anlamda, siyasal ve
ekonomik olarak zamanın ruhuna aykırı bir Türkiye manzarası
var; siyasi, ekonomik istikrarını kendisini de kaçınılmaz
olarak temas ve belli ölçüde sirayet eden bütün felaketlere ve krizlere
rağmen koruyan bir Türkiye. Eğer buna birilerinin dili gerçekten
başarı demeye varmıyorsa yaşanan kerameti açıklamak
için ya başka bir kelime bulmaları gerekiyor ya da şu ana kadar
izlediğimiz eleştirilerin dışında akıllı,
inşacı bir eleştiri getirmeleri gerekiyor.
Artık, dünyanın herhangi bir yerinde
ortaya çıkan siyasi kriz, iç savaş veya devletler arası
savaşın sadece sıcak krizin veya çatışmanın
doğrudan ana aktör olanları ilgilendirmediği, aynı
şekilde siyasal bir tsunamiyle çok farklı ve beklenmedik bölgelerde
deprem etkisi yaratabileceği herkesin kabul etmesi gereken acı bir
gerçek. Bu durum, Arap Baharının domino etkisinde olduğu gibi,
aynı ekosistem içerisinde kriz dolaşımı ya da ihracatı
değil, bambaşka ekosistemlerin de kriz kapasitesini
artırmış durumda. Başka bir ifadeyle, krizin
çıktığı yer artık krizin sadece ilk durak yeri olmakla
kalmamakta, zaman içerisinde farklı bölgelere de sirayet edebilmektedir.
Bu sirayet, gerek çeyrek milyara ulaşan küresel mülteci sorunu gerekse de
terörizm ihracı şeklinde kendisini hissettirmektedir. Maalesef,
özellikle de Batı bu acı gerçekle yüzleşmek istememektedir.
Suriyeyle birlikte ortaya çıkan yabancı
savaşçı fenomeni ezici çoğunlukla Avrupalı olmasına
rağmen, meseleyle açıkça yüzleşmedikleri gibi, zımnen
sorunu ihraç bile ettiklerini düşündüler. Aksine, Cihatçı John
karakteri üzerinden Avrupa içerisindeki meseleyi güvenlikleştirerek
yönetebileceklerini düşündüler. Suriyede İngilizce tehditler
savurarak İngilizce aman dileyen kişiyi katletmeyi baştan sona
bir Orta Doğu sorunu olarak kodlamayı tercih ettiler. Oysa, İngilizce
tehditler savuran bir İngiliz yine İngilizce yardım, aman
dileyen bir Amerikalının başını vahşice keserken
Türkiyenin DAİŞten petrol alıp almadığı
saçmalığıyla uğraştılar. Maalesef, bu iftiranın
bizdeki yerli tüketicileri de hâlâ ısrarla aynı çizgiyi korumaya
devam ediyorlar. Oysa, Baas rejiminin, akan kanın, işgallerin ve
bölgede yaşanan çatışmanın kendisi, üzerinde durulması
gereken noktaydı.
Gelinen noktada, Avrupanın, yaşanan
krizle yüzleşmesini güncellediğinde, yeni göç dalgasını
yönetme çabasının ötesine geçecek bir siyaset üretemediği de
görülüyor. Bu durumun en sarih göstergesi de Avrupa Parlamentosunda
hazırlanan son raporun bizatihi kendisidir. Avrupa siyasi krizinin
billurlaşmış satırları son rapora sonuna kadar
yansımıştır. Sadece maddi bilgi düzeyindeki
çapsızlıklar bir yana, akıl almaz düzeyde bir siyasetsizlik ve
ciddiyetsizlikle milletimizin canını yakan terörizmi bile
ıskalamayı başarmışlardır. Bu rapor, Avrupa
açısından içine düştüğü siyasi körlüğün zirvesidir.
Benzer bir körlük, bugün, Suriye krizinde de
yaşanmaktadır. Türkiyeyi suçlayan, kendi ülkesini hedefe koymaktan
garip bir haz alan, hastalıklı bir şekilde, ülkemizin bölgenin
vicdanı ve mazlumların sığınağı
olmasını idrak edemeyenlerin açıkça itiraf edemedikleri bir tek
beklenti var. Asırlık Sykes-Picot düzenine nöbetçi
yazılmış olanların açıkça söyleyemedikleri şu:
Türkiye, niçin bu köhne sömürge düzeninin kilit taşı konumundaki Baas
rejiminin yanında durmadı da karşısına geçti; niçin
mazlumların ve bölgesel değişimin yanında saf tuttu?
Maazallah, bu izansızlığı bir an ciddiye alsaydık, bu
sefer de emin olun şu nakaratları duyacaktık, bundan hiç zerre
şüpheniz olmasın, şöyle olacaktı: Türkiye, Baas rejimine
destek verseydi ve katliamları ahlaksız bir soğukkanlılıkla
görmezden gelerek oportünist bir dile tercüme etseydi, sadece bölge
halklarıyla konuşamaz duruma gelmez, kendi ülkesi içinde de kendi
pozisyonunu, varlığını, tarihini,
coğrafyasını inkâr ederdi. Bugün, mesele Suriye olunca
Türkiyenin emperyal politikalar güttüğünü söyleyenler, bu sefer de
Türkiyenin Baasçılığından dem vurmakta hiçbir
sıkıntı görmeyeceklerdi. Türkiye Suriyede değişimin
yanında yer almasaydı, bugün, Türkiyenin Müslüman kanını
akıttığını söyleyenler, emin olun aynı şeyi
söylemeye devam edeceklerdi. Bugün Erdoğan, Davutoğlu bizi
bataklığa sürükledi. diyenler, bir anda AK PARTİnin Suriye
halkını yıllarca kandırıp Baas rejimiyle iş
tuttuğunu söyleyeceklerdi. Bugün, Orta Doğuyu bir bataklık
dolayısıyla bölge halkını da sinek gibi gören neo 28
Şubat zihniyeti, Suriyeli mazlum mültecilere ettiği hakaretler
yerine, Irak işgalinde olduğu gibi, bir anda Suriyedeki katliamdan
dem vurmaya başlayacaktı. Türkiye, Suriyede adalet
arayışının karşısında yer alsaydı,
bugün Türkiyeye yaptırılıyor, ettiriliyor. ferasetinde
cümleler kuranlar, hiçbir şey değişmemiş gibi, aynı
cümleleri kurmaya devam edeceklerdi. Türkiye Esed rejiminin yanında
dursaydı, bugün Türkiye BMde yalnız bırakıldı. diye
neredeyse BMye, ABDye şükran sunmaya kadar işi götürenler, emin
olun, meydanlarda Amerikan bayraklarını yakarak BMnin katliamlara
seyirci kalmasını lanetleyeceklerdi. Türkiye Suriyedeki mazlumlara
gözünü kapasaydı, bugün Türkiyeyi teröristlere destek vermekle
suçlayanlar, bu küresel iftiraya aracılık edenler, Suriyeye giderek
Esede karşı direnen özgürlük savaşçılarını
ziyaret ediyor olacaklardı. Türkiye sınırını
kapatıp Ruanda manzaraları ortaya çıkarsaydı, bugün
Suriyeli mültecilere düşmanlık yapanlar, yabancı
başkentlerden organizasyonlarla Suriyede mülteci kampı kurup
Türkiyeye hakaret etmeye devam edeceklerdi, medyatik pozlar vereceklerdi.
Türkiye Suriye rejimine destek verseydi, bugün Terörü dış
politikamız azdırdı. diyenler, Türkiye Baas rejimine
dolayısıyla direniş hattına destek verince İsrail PKKyı
kullanıyor. diyeceklerdi; bugün de komplo düzeyini aşamadılar,
bunlar olsaydı o zaman da aşamayacaklardı. Türkiye katil Esedin
yanında yer alsaydı, bugün Esedle ilişkiniz iyiydi, ne oldu?
ilginç sorusunu sorup hesap sorduğunu zannedenler Türkiye zaten
diktatörün dostuydu. diyeceklerdi. Türkiye yanı
başımızdaki katil rejimi destekleseydi, bugün Suriyeden bize
ne, Suriyede ne oldu ki? siyasal zekâ düzeyinde konuşanlar Türkiye Baas
rejiminin yanında durarak Batıya arkasını döndü. diye
feryat edeceklerdi. Türkiye Esed rejiminin katliamlarına duyarsız
olsaydı, bugün Türkiyeyi Sünni siyaset gütmekle suçlayan kamuflajlı
mezhepçiler, Türk dış politikasının Şii
jeopolitiğine esir olduğunu, teslim
alındığını iddia edeceklerdi.
Diyeceklerdi, diyeceklerdi, diyeceklerdi
Bu
cümleler sayfalar dolusu devam edebilir çünkü bu cümlelerin hiçbir analiz
değeri olmadığı gibi Suriye kriziyle de zerre alakası
bulunmamaktadır. Mesele, Türkiyenin yıllar sonra dış
ilişkiler düzeyinden kurtulup dış politika düzeyine
ulaşması sorunudur. Artık, etrafında ve dünyada yaşanan
gelişmeler karşısında pasif bir nesne konumunda değil,
aktif bir özne konumunda olan Türkiye var ve bu Türkiye birilerinde ciddi
rahatsızlık uyandırmaktadır. Aşını,
ekmeğini, mahallesini, şehrini Suriyeli mazlumlarla paylaşan
milletimize verdikleri destekle birilerinde
uyandırdığımız rahatsızlıktan dolayı
müteşekkiriz, teşekkür ediyoruz. Bugün, burada, rahatsız
olanların verdiği gensoruyu görüşüyoruz aslında.
Baştan sona bir ergen örgüt bildirisi tadındaki bu gensorunun
sorguladığı şey de bizatihi milletimizin vicdanı ve
basiretidir. Yarım yüzyıla yakın zamandır Suriyenin en
eski DAİŞi olan Baas rejiminin kolları altında ömrünü
geçirip bir gün bile Suriyedeki Kürtlerin mazlumiyetini, katliamlara maruz kalmalarını
hatırlamayanların aniden Kürtleri keşfettiğini gördük.
Elbette hayra alamet bir durum değildi. Yıllarca Şam rejiminin
gölgesi altında Türkiyeye savaş için Suriyeyi bir garnizon olarak
kullananlar, bir gün bile Baas rejiminin oradaki Kürtlere yaptığı
zulümlerden, katliamlardan rahatsızlık duymadılar; bu sefer de
kendi terör örgütleri gibi, bütün Kürtleri Esed rejimine nöbetçi yazmak için
harekete geçtiler. Yıllardır Kürtlerin zalim rejim tarafından
ezilmesi yetmiyormuş gibi, Baas rejimine karşı ayağa kalkan
milyonlarca Suriyeli kardeşlerini arkadan hançerlemelerini teklif ettiler,
kendileri de öncülük etmek için hazır olduklarını her türlü
eylemleriyle gösterdiler. Kürtler önce bu ahlaksız teklife hayır
dediler, şimdi de devre mülk bir terör örgütü olan PKKya gereken
cevabı veriyorlar. Evet, bu devre mülk terör örgütünü artık kimin, ne
zaman, kendilerinin bile bilmediği bir şekilde
kiraladığını görüyoruz. Bundan zerre kadar da maalesef,
rahatsız olmuyorlar.
Baas rejiminin Suriye içerisinde 3 tane iş
birlikçisi var; 3ü de Suriyeli mazlumlara, meşru muhalefete
saldırarak alan kazanıyorlar. Hizbullahı zaten, herhâlde
saymamın bir anlamı yok. Bunlardan birisi PKK, diğeri de
DAİŞ. Hem Esed rejimi hem de PKK, DAİŞle mücadele
kisvesiyle meşruiyet devşirdiklerini düşünüyorlar, bunu yaparken
de DAİŞle bedeller ödeyerek sahici bir mücadele veren Türkiyeye
düşmanlık yapmalarında gerçekten şaşılacak bir
durum bulunmuyor. DAİŞ İslama ve Suriyelilere karşı
nasıl vahşice bir cürüm işliyorsa PKK da aynı şekilde,
başta Kürtlere olmak üzere, bütün bölge halklarına karşı
cürüm işliyor. Suriyeli yüz binlerce mazlumun kanından, milyonlarca
masumun gözyaşlarından Baas rejiminin kolları altında
kanton çıkarmaya çalışanların başta Kürtlere ve
Suriyeli mazlumlara vadettikleri tek şey daha fazla bağış,
daha fazla DAİŞ ve daha fazla kandan başka hiçbir şey
değildir. Sykes-Picot düzeninin son nöbetçisi olmaktan başka hiçbir
vizyonu ve ahlakı olmayanların önce Kürtler tarafından, sonra da
tarih tarafından en sert şekilde mahkûm edildiğini
göreceğiz hep beraber.
Küresel ve bölgesel anlamda sert ve siyasal bir
türbülansın yaşandığı dönemde Türkiye, jeopolitik
gerçeklerle vicdanını mezcetmeye devam edecektir. Bugün durumu idrak
edemeyenlerin her türlü tahrik edici teklifi ve provokasyonlarına
rağmen, Türkiye bölgenin vicdanı ve aklı olmaya devam edecektir.
Afrikada, Somalide merhamet devrimi
yapmış, 3 milyon mülteciyle ekmeğini paylaşmış,
Gazzenin acılarına herkes sussa da susmamış, Kahirede
gündüz gözüyle binlerce insanın katledilmesine herkes gözünü
kapatırken vicdanını kapatmamış erdem
adasının ismi Türkiye'dir. Elbette bunu idrak edemeyenler
çıkacaktır. Suriyede zulüm 25 Mayıs 2011de Verada duvarlara (x) yazdığı için Baas
rejimi tarafından tutuklanan 13 yaşındaki Hamza Ali el-Hatibin
3 kurşuna hedef olmuş, cinsel organı kesilmiş, kemiklerinin
çoğu kırılmış ve her tarafında sigaralar
söndürülmüş cesedinin ailesine teslim edilmesiyle başladı.
Hamzayı görmezden gelmek için beş yıldır her türlü
tefessüh hâline ram olanların, bugün Aylan bebekte tecessüm eden Türkiye'yi
idrak etmeleri kesinlikle mümkün değildir.
Sözlerimi burada tamamlayacağım ama biraz
önceki hatipler birkaç konuya girdiler. Bir kere, artık şu standart
bir küresel iftira var, herhâlde bunu tüketmeden rahat edemiyorlar; işte,
DAİŞle Türkiye'nin ilişkisi. Biz burada söylemekten, cevap
vermekten bıktık usandık ama bu arkadaşlarımız
bıkıp usanmadılar, ısrarla bu iftirayı dile
getiriyorlar. Geçen konuştuğumda da ben söylemiştim, bu
artık bir siyasal mitomaniye vardı, yalan söyleme
hastalığına vardı. Önce gidip bunu başka
başkentlerde söylüyorlar, ondan sonra oranın medyasında
İngilizce yer alıyor, sonra burada onu çevirtiyorlar, sonra tekrar
kullanıyorlar; tam bir kısır döngü. Bölgede DAİŞin
tek ve gerçek sahici düşmanı Türkiyeden başkası
değildir, DAİŞin tek ve gerçek sahici dostu da Esed ve onun
iş birlikçileridir, Esed ve iş birlikçilerinin tek besin malzemesi
DAİŞin bizatihi kendisidir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) DAİŞ ortadan kalktığında ne
PKKnın ne Esedin kurabileceği bir tek anlamlı cümle
bulunmamaktadır. Batı başkentlerinde bir şeyleri
pazarlamanın malzemesidir DAİŞ,
karşılığında aldıkları ödemeyi de getirip
Esed rejimiyle burada bozdurup harcamaktadırlar.
MUSA ÇAM (İzmir) Tırlardaki silahlar
kime gitti? Tırlardaki silahlar kime gitti, kim gönderdi?
ALİ ŞEKER (İstanbul) Tuğrul
Türkeşe bir sorsanıza, Tuğrul Türkeşe!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Devam et, devam.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Haydi bakalım!
MUSA ÇAM (İzmir) Tuğrul Türkeşin
söylediğini unuttunuz mu?
ALİ ŞEKER (İstanbul) O da mı
mitomani!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
müdahale etmeyelim.
Sayın Özhan, buyurun siz tamamlayın.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Kendi
Bakanınıza sorun!
TAHA ÖZHAN (Devamla) Tamam kardeşim, sakin.
Bağırarak bu lafları söyleyince tutanaklara büyük harfle
geçmiyor, sakin tecelli et, ben ne diyeceğimi iyi biliyorum.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Yok
Duyun,
duyun!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) O hep öyle;
heyecanlı, heyecanlı o!
ALİ ŞEKER (İstanbul) Siz duymamakta
ısrar ediyorsunuz da onun için bağırıyorum.
TAHA ÖZHAN (Devamla) İkincisi de mezhepçilik
iftirası. Maalesef, bu tam anlamıyla bir iftiradır.
ALİ ŞEKER (İstanbul)
Bakanınız iftira attı size!
TAHA ÖZHAN (Devamla) Bu iftira yapılan
ülkenin ismi Türkiyedir, bu ülkenin Cumhurbaşkanının ismi
Tayyip Erdoğandır; Tayyip Erdoğanın Ne Sünniyim ne
Şiiyim, ben Müslümanım. demesinin üzerinden de daha yetmiş
iki saat geçmemiştir. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar) Türkiyenin ne kadar
ALİ ŞEKER (İstanbul) Bir tane vali
yok, bir tane!
TAHA ÖZHAN (Devamla) Sakin tecelli et
kardeşim, bağırıp çağırma oradan,
bağırıp çağırma!
ALİ ŞEKER (İstanbul) Yalan
söylerken doğru yalan söyleyin!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
müdahale etmeyelim.
Sayın Özhan, buyurun.
TAHA ÖZHAN (Devamla) Bir dakika alabilir miyim
Başkanım?
BAŞKAN Siz buyurun, tamamlayın. Süre
uzatmıyoruz, öyle bir ilke kararı aldık.
Lütfen, buyurun.
TAHA ÖZHAN (Devamla) O zaman, Genel Kurula
teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TAHA ÖZHAN (Devamla) Bu mezhepçilik
iddiasını da olabilecek en sert şekilde reddettiğimizi
söylemek istiyorum.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Ağzına sağlık.
TAHA ÖZHAN (Devamla) Ama, Türkiyenin mezhepçi
dış politika dönemleri olmuştur. Biz iktidara geldiğimizde
Türkiye, Irakta tek bir mezhep, tek bir etnik yapıda politika yapmaya
çalışan âciz bir ülke konumundaydı, bugün kudretli bir ülke
konumunda. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özhan.
Şimdi, gruplar adına
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın hatip konuşması esnasında, hem vermiş
olduğumuz önergenin gerçek dışı bilgilerle dolu
olduğunu ve aslında, bizim bugüne kadar dile getirdiğimiz bütün
hususların Kürtleri Esad rejiminin arkasına yedeklemeyi
amaçladığını defalarca ifade etti, grubumuza
sataştı hem de
BAŞKAN Sizin grubunuzu ya da
şahsınızı ilzam ederek böyle bir ifade kullandı
mı Sayın Baluken?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tabii,
net olarak, önergeyi verenlerden bahsederek gerçek dışı bilgiler
ve Kürtleri Esadın arkasına yedeklemeyle ilgili sataşmada
bulundu, bu birincisi.
İkincisi de Kürsüden konuşan hatipler
bizi, mezhepçilik yapmakla iftira atıyorlar, zan altında
bırakıyorlar. dedikten sonra da çok ağır cümlelerle
şahsıma sataştı. Dolayısıyla, hem grubumuz
adına hem şahsıma, iki ayrı sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Baluken, ne
grup ismi zikretti ne şahıs ismi. Ama, gensoru önergesiyle ilgili
olarak söylediğinize istinaden belki grubunuzu itham edici birtakım
ifadeler kullanmışsa, öyle algılıyorsanız, ben grup
adına, sataşmadan dolayı iki dakika size söz vereceğim ama
şahısla ilgili, kusura bakmayın, böyle bir şey yok.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, net olarak var. İsterseniz tutanakları
getirtirsiniz. Benden önce konuşan hatipler hem mezhepçilik yapmakla
ilgili iftiralarda bulundular hem de Hükûmetimizin IŞİDle olan
ilişkileri konusunda bir sürü saçma
BAŞKAN Sayın Baluken, genel ifadeler
kullandı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır canım!
BAŞKAN Ben grup adına, tamam, iki dakika
süre veriyorum ama şahıstan dolayı böyle bir sataşma
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, hayır
Ondan önce konuşan hatip bendim ve hem AKP
Hükûmetini Suriyede mezhepçi politikalar
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya)
Başkanım, konuşacaksa konuşsun, konuşmayacaksa tamam
yani.
CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) Ya, yeter
ya!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) İnada bakar
mısın!
BAŞKAN Sayın Baluken, tamam, grup
adına iki dakika ben size sataşmadan dolayı söz veriyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) O zaman,
grup adına sataşmadan söz alacağım, şahıs
adına hakkımı saklı tutuyorum. Tutanakları
incelemenizi öneriyorum.
BAŞKAN Şahıs adına
sataşma görmüyorum.
Buyurun, grup adına iki dakika süre veriyorum
sataşmadan dolayı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ben
tutanakları incelemenizi talep ediyorum.
BAŞKAN Lütfen, Sayın Baluken, yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Malatya
Milletvekili Taha Özhanın (11/5) esas numaralı Gensoru Önergesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ederim.
Şimdi, doğrusu, sayın hatibi
dinlerken hayrete düşüyoruz: Yani, burada Esadla ortak Bakanlar Kurulu
toplantısı yapan, ortak Boğaz turları, sefası
yapanlar, o günlerde Kürtlerin rejime karşı hangi durumda
olduğundan habersiz oldukları için bunu yapıyorlar. Siz
Boğaz sefası, boğaz turu yaptığınızda, ortak
Bakanlar Kurulu topladığınızda, Salih Müslim ve birçok
Kürt, Esadın insanlık dışı işkence
tezgâhlarında insanlık adına direniyordu. O nedenle, böyle,
Kürtleri, bilmem, Esadın arkasına yedekleme gibi iftiralara
başvurmanıza gerek yok. Bunu Hükûmetiniz de çok iyi biliyor.
ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) - Aynen öyle,
aynen öyle!
NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Hangi Kürtler?
Onlar Bekaa Vadisinde.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bakın,
Hükûmetiniz uzun bir süre PYDyle görüşmeler yaptı; burada, en üst
düzeyde o görüşmelerin tamamından haberdar olan bir milletvekili
olarak söylüyorum. O dönem PYDye üç şart öne sürüldü. O üç şart
yerine getirilmiş olsaydı, bugün Ankaradaki Genel Merkezinizin
karşısında PYDnin bürosu olacaktı, Mürşitpınar
Sınır Kapısı ticari kapı olacaktı ama PYD o
şartları kabul etmediği için, bugün siz, çıkmış,
PYDye Terörist. diyorsunuz, oradaki Kürtlere düşmanlık
yapıyorsunuz.
Neydi üç şart? Birincisi: PYD Esadla
savaşacak. Elinde hiçbir imkân yok, elinde hiçbir güç yok, Esada
karşı savaş başlatacak, birinci şart bu.
İkincisi: Suriyedeki cihadistlerle birlikte, ortak hareket edecek. Ki
onların kılıfını Özgür Suriye Ordusu verdiniz ama o
ÖSO içerisinden nelerin çıktığını benden daha iyi
biliyorsunuz. Üçüncüsü de: Rusyayla, İranla, Amerikayla hiçbir
şekilde görüşmeyecek.
Yani, sizin yaptığınızı
yapmış olsaydı Ankarada bürosu olacaktı, sizin
söylediğinizi yapmadığında da terörist olacak, öyle mi?
İşte, buna bütün dünya inanmıyor. Şu anda, Pragdan,
Moskovadan Stockholme kadar, PYDye dünya nasıl
baktığını açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler.
TAHA ÖZHAN (Malatya) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Özhan
TAHA ÖZHAN (Malatya) - Cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Tam olarak ne dedi?
TAHA ÖZHAN (Malatya) - Sataşmadan dolayı
cevap vermek istiyorum yani. Polemik yapmama gerek yok, biraz önceki
tartışmanın devamı olarak cevap vermek istiyorum.
RUHİ ERSOY (Osmaniye) - İç Tüzük kaça
göre?
TAHA ÖZHAN (Malatya) - PYDyle ilgili
söylediğim şeyleri çarpıttı.
BAŞKAN - Sayın Özhan, buyurun.
Size de iki dakika süre veriyorum.
Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
2.- Malatya Milletvekili Taha Özhanın, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
TAHA ÖZHAN (Malatya) - Sayın Balukene
teşekkür ediyorum. Gerçekten güzel tespitler yaptı. Nihayet bir
HDPlinin ağzından Suriyedeki Kürtlerin gerçekten Esed yönetimi
altında nasıl vahşice katliamlara
uğradığını tespit etmiş olduk, bu tarihî bir
şey, gerçekten tarihî bir şey.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ya, siz
boğaz turu yapıyordunuz!
TAHA ÖZHAN (Devamla) Çünkü, Öcalan Şamda
yirmi yılını geçirdi, bir gün hatırlamadı bunu. Biz
Esedle görüşürken de Esedin babasından bu yana, kırk beş
yıl sonra ilk kez Kürtleri bizim ağzımızdan duydu, bizim
ağzımızdan, varlığını kabul etmiyordu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Daha da önemlisi, madem Salih Müslim Esed rejiminin
altında inim inim inledi, işkencelerden geçti, Salih Müslime gidip
diyeceksin ki: Ya, kardeşim, sana bu kadar zulmeden, inim inim
işkencelerden geçiren rejimle bu iş birliğin nedir? Daha
geçenlerde Eninde sonunda bu işin gideceği yer Baas ordusuna asker
yazılmaktır. açıklamasını ne diye yaptın? Kafana
bir şey mi düştü? Senin kardeşin niye Suriyede duramadı?
Madem Rojavada bir devrim yaptınız, Rojavayı
kurtardınız, ağabeyin niye orayı terk etmek zorunda
kaldı? diye ona soracaksınız Sayın Baluken? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
PYD meselesine gelince: Doğrudur, PYD bir sürü
şey yapsaydı bugün farklı yerlerde olurdu, PKK da yapsaydı
farklı yerlerde olurdu. PKK terörden, kandan vazgeçseydi, bugün
bambaşka bir güneydoğu, bambaşka bir Türkiye olurdu, vazgeçmedi.
PYD, PKK Surda, Cizrede, Nusaybinde ne yapıyorsa
aynısını yaptı ya da tersi. Burada, gerçekten küresel
sistemin de sunacağı bazı nimetlerle, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyine girmiş edasıyla, inanılmaz kazanımlar
elde edeceklerini zannettiler; çok büyük bir hayal kırıklığı.
Kürtler zaten kırk beş yıl Esed rejiminin altında zulüm
gördü, o yetmedi, ilk kez bu Baas rejimine isyan başladı, bir de
ihanet damgası PKK-PYD tarafından Kürtlerin sırtına
vurulmaya çalışıldı. Allahtan buna ne Kürtler ne de
Suriyedeki diğer mazlumlar müsaade etmediler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sataşmadı
Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın hatip benim bir önceki konuşmada söylediğim sözleri
BAŞKAN Size teşekkür etti Sayın
Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, hayır.
bir itiraf olarak değerlendirerek
bağlamından kopardı. 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Size teşekkür etti Sayın
Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, eğer böyle yönetecekseniz hakikaten bugün işimiz var
demektir. Yani, ben gayet ciddi bir şekilde bir talepte bulunuyorum
İç Tüzük 69a göre.
BAŞKAN Yani, söylediği doğru
değil mi?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sözlerimi bağlamından kopararak bir itiraf olarak
yansıtmıştır.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika süre veriyorum.
Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
3.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Malatya
Milletvekili Taha Özhanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın hatip şunu çok iyi biliyor ki PYD ve oradaki Kürtler,
oluşturulan Şii blok ve Sünni bloku reddederek bir üçüncü yol, bir
alternatif yol üzerinden halkların iradesini esas alan bir çözümü ortaya
koydular: Yani, ne Rusya, İran, Çin başta olmak üzere Orta Doğu
politikasını şekillendirmeye çalışan Şii blok ne
de AKP Hükûmeti, Katar, Suudi Arabistan, El Kaide, IŞİDden
oluşan Sünni blokta yer almayı reddederek bir üçüncü yolun
olabileceğini bütün dünyaya göstererek çözüm modellerini
geliştirdiler.
ŞAHİN TİN (Denizli) - O yol nedir?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Şimdi, siz
buraya gelip bu gerçekleri anlatmak yerine, bundan duyduğunuz
rahatsızlığı bir Kürt karşıtlığı
ve Kürt düşmanlığı politikasına dönüştürdüğünüzü
itiraf etmek yerine bize iftira atıyorsunuz. Bakın, ortadadır
yani sadece Rojavada Kürt düşmanlığı yapmıyorsunuz,
içeride de aynı, federal Kürdistanda da aynı. Cumhurbaşkanı
Erdoğan daha birkaç hafta öncesinde çıkıp Biz Kuzey Irakta hata
yaptık, kuzey Suriyede aynı hatayı yapmayacağız.
demedi mi? Yani, Saddam rejimi yerine, katliamcı Baas rejimi yerine
oradaki Kürtlerin bir sistem oluşturmasını bir hata olarak
değerlendiriyor. Kaldı ki şimdi, Surda, Cizrede, Silopide,
Dersim katliamına, Ağrı Zilan katliamına tekabül eden
vahşet tabloları yaşatırken siz hendek ve barikatları
gerekçe gösterdiniz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Terörle mücadele
o, vahşet falan değil, terörle mücadele!
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Doğruyu
söyle! PKKnın yaptığı katliamlarından bahset,
PKKnın yaptıklarından bahset!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Peki, Tel
Abyadda yapılan saldırıda, Kobaniye yapılan
saldırıda, Azez-Mare hattındaki gelişmelerde ortaya
çıkan tutumlarda orada hendek ve barikat mı var? Fırtına obüslerini
ne için ateşliyorsunuz? Bu tablo son derece net değil mi?
Açıkçası, AKP, Suriye ve Orta Doğu politikasını Kürt
karşıtlığı ve Kürt düşmanlığı
temelinde oluşturduğu için sorun yaşanıyor. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) Yalan
söylüyorsun!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Hiç alakası
yok, hiç alakası yok!
TAHA ÖZHAN (Malatya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özhan
TAHA ÖZHAN (Malatya) Türkiye'nin Katar,
IŞİDle beraber bir yol izlediğini söylediğimi, ima
ettiğimi söyledi, sataşmadan cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Sayın Özhan, bu işi
bitirelim isterseniz. Bakın, şimdi, Sayın Bakan
konuşacaktır. Bir saniye
Söz vereceğim ama burada birbirimizden
farklı fikirlerimizi doğal olarak o kürsüde dile getireceğiz.
Yani sizden farklı düşünüyor diye kalkıp bunu sataşma
olarak algılamanız -bütün siyasi parti grupları için diyorum-
doğru değil.
TAHA ÖZHAN (Malatya) Hayır, böyle bir
şey yok, benim söylediğimi söyledi Başkanım.
BAŞKAN Anlıyorum ben Sözlerimi
farklı bir şekilde bağlandırarak konuştu. diyorsunuz.
Buyurun iki dakika süre vereceğim ama
bitirelim.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim, lütfen.
4.- Malatya Milletvekili Taha Özhanın, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında şahsına
tekraren sataşması nedeniyle konuşması
TAHA ÖZHAN (Malatya) - Sayın Başkan,
bakın, bu kürsüden ne zaman Türkiye'nin DAİŞle iş
birliği içerisinde olduğu, beraber aynı ekseni
paylaştığı şeklindeki iftira dile getirilirse, bu
iş ne kadar uzarsa uzasın bunun cevabı alınacak. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Böylesine bir küresel
iftira var, bu iftiranın burada biz tüketilmesine müsaade
etmeyeceğiz, bunun anlaşılması lazım. DAİŞle
iş birliği içerisinde olan, dediğim gibi, bir tane aktör var,
Esed ve iş birlikçileri, bunlar emin olun tir tir titriyorlar.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Çok komiksin.
TAHA ÖZHAN (Devamla) Eğer gerçekten bu
DAİŞ ortadan kalkarsa biz ne pazarlayacağız? Eldeki
malzeme gidecek çünkü, bunların tek derdi bu. Biz buna kesinlikle müsaade
etmeyeceğiz.
Diğer bir mesele, Kürtler genellemesi. Kürtlere
ipotek konulmasına da müsaade etmeyeceğiz. Doğu Anadoluda da
Güneydoğu Anadoluda da AK PARTİ 1inci partidir, Kürtlerin 1inci
partisi AK PARTİdir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Şu gruptaki Kürt milletvekili sayısı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin ezici çoğunluğudur Kürtler
açısından. Ben bu dili kullandığım için de hicap
ediyorum. Bu kadar böyle etnik bir dil olamaz, maalesef üzülerek söylüyorum.
Dolayısıyla kimsenin ne Türklere ne Kürtlere ne herhangi bir mezhebe
ipotek koyduğu bir siyasetten aklıselimin çıkması mümkün
değil, buna hep birlikte müsaade etmememiz gerekiyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) İpotek
koymuyorsunuz, acil kamulaştırma yapıyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Devam, devam,
devam.
TAHA ÖZHAN (Devamla) Sen susmayacaksın
herhâlde kardeşim, ben sana söyledim bak orada...
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
bakın, her seferinde müdahale ediyorsunuz ama lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Taha, devam,
devam, devam.
TAHA ÖZHAN (Devamla) Devam edeceğim Hocam,
bir dur ya.
BAŞKAN Buyurun Sayın Özhan, siz Genel
Kurula hitap edin.
TAHA ÖZHAN (Devamla) Ya, ben hitap ediyorum da
arkadaş bağırınca kayıtlara büyük harfle geçecek
zannediyor, küçük harfle geçiyor, sakin tecelli. Kaç kere söyledim yani.
ALİ ŞEKER (İstanbul)
Baştakiler büyük, sonrakiler küçük oluyor!
ŞAHİN TİN (Denizli) - Onlar
PKKyı savunsun, sen devam et.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Terbiyesizlik yapma! Kim
PKKyı savunuyor! Terbiyesizlik yapma! Ne demek PKKyı savunuyor ya!
Kim, neyini savunuyor! Ahlaksızlık yapma! Öyle bir şey olur mu
ya!
TAHA ÖZHAN (Devamla) Tekrar ifade etmek istiyorum:
Bu küresel ifadeyi, bu küresel iftirayı tekrarlamakta serbestsiniz.
Maalesef buradan bir siyaset dili çıkmıyor, çıkan tek dil bir
PKK telsiz dilidir. O telsiz dilinin de siyaset için de Kürtler için de bir
anlamı bulunmamaktadır.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Özgür, sakin
ol.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) PKKyı savunuyor. diyor
ya! Öyle bir şey olur mu! Haddini bileceksin, yok öyle bir şey.
BAŞKAN Evet, gruplar adına...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, sayın hatip bir kez daha küresel bir iftirayı
kürsüden dile getirdiğimizi ve iftira attığımızı
söyledi, sataştı.
BAŞKAN Sayın Başkan
Sayın
Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) AKP-IŞİD
ilişkileri üzerinden biz bugüne kadar herhangi bir iftirada
bulunmadık ama sayın hatip ısrarla dile getirdiğimiz
hususları bir iftira olarak niteleyip sataşmada bulundu.
BAŞKAN Sayın Baluken, tutanakları
isteyeceğim, bakacağım ama orada ne isminizi ne grubunuzu
zikretti; bir genelleme yaptı, genel bir ifade kullandı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Ben tutanakları isteyeceğim,
bakacağım, tamam. Tamam, bakacağım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, siz aynı zamanda grup başkan vekilliği
yapmış deneyimli bir milletvekilisiniz.
BAŞKAN Evet, evet.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Sayın hatibin bir önceki konuşmaya göndermiş olduğu
atıflarla birlikte iftira demiş olmasının sataşmaya
girip girmeyeceğini çok iyi bilirsiniz.
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani,
bakın, demin sayın hatibe 2 kere söz verirken bir sataşma tarif
etmemesine rağmen kayıtsız bir şekilde söz verdiniz.
BAŞKAN Ben size de 2 defa söz verdim
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Eğer bu tutumunuz devam ederse biz sizin
tarafsızlığınızla ilgili durumu tartışmaya
açarız. O nedenle Bize iftira atmıştır. şeklinde
kürsüden söylediği beyanatlara cevap vermemiz lazım. Bu kadar basit.
BAŞKAN Tamam, ben tutanakları isteyeceğim
Sayın Baluken. Bakın, Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, şu an takip etmiyorsunuz.
BAŞKAN Ne demek?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) O zaman,
Genel Kurulu takip etmiyorsunuz.
BAŞKAN Kaçırabilirim, ola da bilir,
olabilir. İnsani bir hâl olarak... Her cümlesini
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, o zaman siz bu Genel Kurulu tarafsız
yönetmiyorsunuz.
BAŞKAN Ben tarafsız yönetiyorum.
Tutanakları isteyeceğim, varsa vereceğim söz. Söz
vereceğim, tamam.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Tutanaklardan sonra, evet, ben, bu tavrınızı
tartışmaya açacağım.
BAŞKAN Tutanakları isteyeceğim,
eğer varsa söz vereceğim.
VII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel'in, Türkiye'yi ve çevre ülkeleri
istikrarsızlığa sürüklediği ve küresel denklemde aktör
olmaktan uzaklaştırdığı ileri sürülen politikalarda
sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/5) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, gruplar adına sözler
tamamlanmıştır.
Hükûmet adına Dışişleri
Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, söz sırası sizde.
Buyurun Sayın Çavuşoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz yirmi dakikadır.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
HDP Grubu tarafından verilen gensoru
vesilesiyle huzurlarınızda bulunuyorum. Her şeyden önce,
önergeyi veren grup adına konuşan Balukenin hakkımla ilgili ilk
baştaki değerlendirmelerine katılmıyorum. Biz, bu Meclisi,
yüce Meclisi her zaman ciddiye alırız, saygımız
vardır. Özellikle 47 ülkenin Meclisinin
Başkanlığını yapmış bir kişi olarak da,
parlamenter diplomasiye de önem veren bir Bakan olarak bu Meclise her zaman
saygımız vardır, geliriz, hesap veririz, bilgi veririz. Bir
keresinde, burada, sizin partinizden olan Meclis Başkan Vekilinin
yönetiminde talep geldiği zaman, söz aldım ve dedim ki: Ne zaman
Meclisimiz emrederse geliriz, dış politikayla ilgili konularda bilgi
veririz. Nitekim, Dışişleri Komisyonu Başkanımız,
milletvekili arkadaşlarımızın talebiyle bizi davet ettiler
ve dış politikayla ilgili gelişmeler konusunda perde arkası
bilgiler dâhil, arkadaşlarıma detaylı bilgi anlattım. Bu
konuda gizlimiz saklımız yok. Dolayısıyla, Meclisimizi her
zaman ciddiye alıyoruz.
Şimdi, ülkemizin menfaatleri doğrultusunda
bir öneri, bir soru geldiği zaman -soru önergesi olabilir, gensoru
olabilir- biz buna saygı duyarız. Eleştirileri de her zaman
dikkatlice dinliyoruz, faydalanabilir miyiz diye ve
arkadaşlarımızla değerlendirmesini yapıyoruz ve bu
eleştirilerden de ders çıkarmaya çalışıyoruz. Bu
önerge verileceği haberi gelince merakla bekledim, acaba bu önerge içinde
dış politikamızla ilgili yön vermemiz gereken bir konu var
mı veya düzeltmemiz gereken bir konu var mı diye, yok. Tamamen iftira
dolu, iftiraya dayalı bir önergeyi gördüğüm zaman, esasen,
şaşırmadım doğrusu ama umutla beklediğimi de
söylemek isterim. Peki, HDP Grubu bu önergeyi neden verdi? Bu konuya
konuşmamın sonunda değineceğim.
Değerli arkadaşlar, zor bir
coğrafyada yaşıyoruz, kolay bir coğrafya değil.
Bakınız etrafımıza, Suriyedeki, Iraktaki problemler devam
ediyor ve buradan kaynaklanan sorunlar, başta terör olmak üzere, göç
sorunu olmak üzere, artık Türkiye'nin ya da Avrupanın değil,
dünyanın bir sorunu hâline geldi. Diğer taraftan, Yemende, Libyada
hâlen istikrarsızlık devam ediyor. Libyadaki geçiş hükûmeti
güvenoyu almaya çalışıyor ve biz de bu konuda destek veriyoruz.
Aynı şekilde, İsrail-Filistin sorununun çözümü konusunda
atılan bir adım yok. Afganistan hâlen çok sayıda sorunla
baş ediyor, karşı karşıyadır. Diğer
taraftan, mezhepçilik bölgemizde ciddi bir tehdit oluşturmaya
başladı. Kuzeyimizde sular duruldu mu? Hayır, durulmadı.
Bakınız, bölgemizdeki dondurulmuş ihtilafların Türkiye ve
bölge için ne kadar risk oluşturduğunu daha önceki konuşmamda
anlatmaya çalıştım. İşte Ermenistan, en son,
ateşkesi ihlal ederek Azerbaycana saldırdı ve Kafkasyanın
istikrarsızlığı sadece bununla da sınırlı
değil, Abhazya ve Güney Osetya var, Ukraynanın toprak bütünlüğü
bugün bozulmuş durumda. Avrupada durum bundan daha iyi değil,
Avrupada artan ırkçılığı görüyoruz, yabancı
düşmanlığı, İslamofobi ve her türlü
aşırı akımlar Avrupanın değerlerini, bizim de
inandığımız değerleri kökten sarsmaya
başladı. Dolayısıyla, tüm dünyanın gözü bu bölgede ve
tüm dünyanın gözü Türkiyede, Türkiye'nin uyguladığı
dış politikada.
Tabii, şimdi, bu sorunlara,
etrafımızda yaşanan bu sorunlara baktığımız
zaman bunların hiçbirini Türkiye çıkarmadı ve bu sorunların
hiçbirinden de Türkiye sorumlu değildir. Türkiye, sadece bu sorunları
aşabilmek için, bu sorunlara çözüm üretebilmek için bazen bireysel olarak,
tek taraflı, bazen uluslararası örgütlerle ya da bölgede
oluşturduğumuz mekanizmalarla katkı sağlamaya
çalışıyor. Biz her zaman var olan sorunlarla ilgili de, ortaya
çıkacak fırsatlarla ilgili de dünya insanlığı için
düşüncelerimizi de söylüyoruz ama sadece düşünce değil
çabalarımızı da ortaya koyuyoruz. Bölgedeki
çabalarımız ortada. Bu konuda yaptığımız
çalışmaları -biraz önce de söyledim- daha önce Genel Kurulda,
Plan ve Bütçe Komisyonunda ve Dışişleri Komisyonunda da
detaylı bir şekilde anlattık.
Bugün gensoruda gündeme getirilen bazı konulara
da değinmek istiyorum. Maalesef, Suriye krizi başından beri
bizim hassas olduğumuz bir konu çünkü bizim güvenliğimizi
ilgilendiriyor, istikrarımızı ilgilendiriyor ve Suriyedeki
ihtilaf için kesin çözümün siyasi çözüm olduğunu her platformda
söyleyegeldik. Uluslararası arenada bu sorunun çözümü için en aktif destek
veren, çalışan ülke Türkiyedir. Suriyede siyasi bir çözüm için tüm
oluşumların içinde, Uluslararası Suriye Destek Grubu olmak üzere,
DEAŞa karşı oluşturulan koalisyon olmak üzere, birinci
Cenevre görüşmelerinde orada bulunarak ve şimdi, yeniden
başlayan Cenevre görüşmelerinde de özellikle, muhalefetin orada
olmasını sağlayarak siyasi çözüme en aktif katkı
sağlayan ülke Türkiyedir.
Diğer taraftan, bugün Suriyede ve bölgede bir
çözüm umudu varsa mutlaka bunda Türkiye'nin önemli bir rolü vardır ama bu
çatışmanın, bu istikrarsızlığın diğer
yansımalarına da, insani yansımalarına da duyarsız
kalmadık. Bugün, 2,7 milyon Suriyeliyi evimizde ağırlıyoruz
ve 2 milyon 700 bin Suriyeliye 10 milyar dolardan fazla para harcadık. Bu
bizim gurur duyacağımız bir şey ve harcamaya da devam
edeceğiz. Bu insanlara duyarsız kalamayız.
Süleyman Şah Türbesiyle ilgili de iddialar
var. Neymiş efendim, Süleyman Şah Türbesinin geçici olarak
taşınmasında oradaki YPG, PYD terör örgütüyle iş
birliği yapmışız. Bu doğru değildir. Biz burada
DAİŞ ve bölgedeki çatışmalardan dolayı bir tehdit
oluşunca bu türbeyi geçici olarak taşımak istedik,
kararımızı verdik ve o kararı verdikten sonra da oradaki
unsurların hepsine şunu söyledik: Sakın ha
karşımıza çıkmayın, karşımıza
çıkanı vururuz. dedik ve operasyonu da yaptık. Bir kaza
neticesinde sadece bir astsubayımız şehit oldu, Allah rahmet
eylesin, tüm şehitlerimizi saygıyla anıyoruz.
Dolayısıyla, PYD, YPGyle iş birliği kesinlikle söz konusu
değildir. O gece bizzat karargâhta Sayın Başbakanımız
Ahmet Davutoğlu operasyonu yürütmüştür, sabaha kadar uyumamıştır.
Bunu da özellikle vurgulamak isterim.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Sayın Bakan,
tekrar geri mi gidecek?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Tabii ki, güvenlik sağlandıktan
sonra, istikrar sağlandıktan sonra o türbeyi orijinal yerine
taşımayı düşünüyoruz, planlıyoruz.
O operasyondan sonra Türkiye'nin ve Türk askerinin
dünyadaki saygınlığı bir kere daha artmıştır
arkadaşlar. Dolayısıyla, bunun arkasında başka bir
şey aramaya gerek yok.
PYD, YPGye gelince: Evet, Dışişleri
Komisyonu Başkanımız Taha Bey de güzel söyledi, zamanında
uyarıları yaptık PKKya yaptığımız gibi
Silahı bırakacaksınız, terörü
bırakacaksınız. ama PYD ve YPG Suriyeyi bölmek amacıyla
hareket ettiği için silahı bırakmadı, terörü
bırakmadı. Salih Müslim Kandilden niye geldi biliyor musunuz? Salih
Müslim Kandilden Esad tarafından ve bugünkü muhalefetin koordinasyonuyla
eski Başbakan Riyad Hicabın Başbakan olduğu dönemde
Kandilden indirildi ve Suriyede de teröristleri organize ederek Türkiyeye
karşı saldırıları başlatın. diye talimat
verildi. Bugünkü muhalefet niye almıyor PYDyi içine? Terör örgütü
olduğu için almıyor, bu gerçekleri herkesin bilmesi gerekiyor. Bugün
Ayn El Arapta DAEŞ yoksa bu Türkiye sayesindedir. Oradaki insanları,
200 bine yakın Kürt kardeşlerimizi topraklarımıza biz
aldık, memnuniyetle aldık.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Kobani
orası, ne Ayn El Arapı? Kobani orası, on binlerce insan
canını verdi.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Orada yaşayan hayvanların günlük
yemini bile insani görevimiz olarak biz götürüyoruz, aktarıyoruz, biz bu
kadar hassasız bu konularda. Ama PYD, YPG ne yapıyor? Gittiği
yerlerde orada kendisi gibi düşünmeyen Kürt kardeşlerimizi sürgüne
gönderiyor. Bugün Kuzey Irakta, Türkiyede, Avrupanın değişik
şehirlerinde, Suriyede PYD, YPG tarafından sürülen Kürtler var,
onlarla da görüşmenizi rica ederim, onları da dinlemenizi rica
ederim. Diyebilirsiniz ki: Bu Dışişleri Bakanının ya
da AK PARTİnin görüşü. Hayır, öyle değil,
Uluslararası Af Örgütü, Birleşmiş Milletler ve diğer
bağımsız kuruluşların raporlarında bunu
görebilirsiniz. PYD, YPG şu andaki bulunduğu şehirlerde etnik
temizlik yapıyor, siz de bunu meşru bir parti gibi göstermeye
çalışıyorsunuz bir terör örgütünü, Türkiyede PKKyı
gösterdiğiniz gibi. Dolayısıyla tüm uluslararası camiada bu
konudaki tutumumuzu elbette devam ettireceğiz.
Çok Değerli Başkan, sevgili
arkadaşlarım; biz DEAŞla PKK arasında fark görmüyoruz.
DEAŞ, PKK, PYD, YPG hepsi terör örgütüdür ve hepsiyle de mücadelemizi
devam ettireceğiz. Suriyede DEAŞla mücadele konusunda da en çok
desteği veren ülke Türkiye. Eğit-donat konusuyla bugün DEAŞa
karşı mücadele eden unsurlara katkı sağlayan ülke
Türkiyedir. Aynı şekilde, yabancı terörist savaşçılar
konusunda attığımız adımları daha önceki
görüşmelerimizde de sizlere ve kamuoyuna, yüce milletimize arz ettik.
Bugün 41 bin kişiye ülkeyle giriş yasağı koyduk ve 3.300
kişiyi yakalayıp ülkelerine teslim ettik, Belçikadaki terör
saldırısını gerçekleştiren bir terörist de buna
dâhildir. Yine, oluşturduğumuz risk analiz üniteleriyle 9 binden
fazla kişiyi mülakata tabi tuttuk, bunların 2 binini
havaalanından geri çevirdik. Bugün 1.200den fazlası yabancı
olmak üzere DAEŞle bağlantısı olduğundan
şüphelenilen 2.800 kişi gözaltına alındı ve binden
fazlası bugün tutuklu durumda. Dolayısıyla, iyi niyetle bakanlar
bizim bu çabalarımızı görür ama art niyetli bakanlar ve bugün
bölgede şiddetle arasına mesafe koyamayanlar, eskiden Kandilden
talimat alıyorlardı, şimdi bir de Kuzey Suriyeden, YPGden
talimat alanlar bunu göremez. Terör örgütünün güdümünde siyaset yapanların
bunu görmesini beklemek zaten saflık olur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Çok açık söylüyorum
bunları.
Bir de mezhepçilik konusu var. Taha Bey de çok güzel
değindi, biz mezhepçiliğin her türlüsünü reddediyoruz, elimizin
tersiyle itiyoruz. Mezhepçilik çok tehlikelidir. Avrupa, zamanında din
savaşlarından neler çekti yüz yıl, artı otuz yıl,
bunları unutmadık. Dolayısıyla, mezhepçilik yapan ülkelere
de bu konuda telkinlerimizi yapıyoruz, uyarılarımızı
yapıyoruz. Mezhepçiliğin her türlüsü tehlikelidir. En güzel
cevabı da Sayın Cumhurbaşkanımız İslam
Zirvesinde vermiştir, Ne Şiiyim, ne Sünniyim, ben Müslümanım
elhamdülillah. demiştir Sayın Cumhurbaşkanımız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli kardeşler, biz Suudi Arabistana
da İrana da aynı yaklaşıyoruz. İİT zirvesini
gerçekleştirdik. İİT zirvesinden önce Suudi Arabistan Kralı
Selman Ankaradaydı ve ilişkilerimizi daha da üst kademeye
yükselttik. Türk-Suudi Koordinasyon Konseyi kurulmasını
kararlaştırdık ve anlaşmayı imzaladık. Zirvenin
hemen arkasından İran Cumhurbaşkanı Ruhani de Ankaraya bir
ziyaret gerçekleştirdi ve iki Cumhurbaşkanının,
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Ruhaninin
Başkanlığında yüksek düzeyli Stratejik İş
Birliği Konseyi toplantısını yaptık yani ortak
bakanlar kurulu toplantısını gerçekleştirdik. Bizim, bundan
sonra da bölgedeki gerginlikleri azaltmak için, İran ile Suudi Arabistan
arasındaki gerginliği azaltmak için de çabalarımız devam
edecektir çünkü bölgede istikrar ve güvenlik için kardeşlerimiz
arasındaki istikrarı sağlamak da bizim görevimizdir.
Bakınız, İsraille
ilişkilerimize gelecek olursak: İsrail özür diledi ve geri kalan iki
şartımızı yerine getirdiği takdirde biz İsraille
ilişkilerimizi düzeltiriz. Başından beri bunu söyledik, nokta.
Ve şu anda görüşmeler İsraille de devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, biz gücümüzü de
biliyoruz, bölgedeki sorunları da biliyoruz, yapabileceğimizi de
biliyoruz, kapasitemizi de biliyoruz ve yoğun bir dış
politikayı ülkemizden, ülke ekonomisinden ve milletimizden aldığımız
güçle yerine getirmeye çalışıyoruz. Bugüne kadar gerçekten
bölgemizin huzuru ve istikrarı için çok önemli mekanizmalar
gerçekleştirdik. Sayın Başbakanımızın
Dışişleri Bakanlığı döneminde Balkanlarda ve
Kafkasyada kurduğu üçlü mekanizmalar artık kurumsal hâle geldi.
İşte, yaklaşık iki ay önce Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan
Toplantısını yaptık, on gün önce
Türkiye-Azerbaycan-İran Toplantısını Ramsarda yaptık
ve önümüzdeki süreçte Türkiye-Türkmenistan-Azerbaycan üçlü
toplantısını yapacağız. Aynı şekilde,
Balkanlardaki bu mekanizmayı en iyi şekilde işletip hem
Balkanların hem de Kafkasyanın istikrarına katkı
sağlamaya çalışıyoruz.
Rusyayla ilişkilerimize gelecek olursak:
Rusyayla uçak düşürme hadisesinden sonra ilişkilerimizde bir gerilme
oldu ama biz Rusyayla ilişkilerimizin düzelmesi için
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Tuğrul Türkeş sataşmadan söz alacak IŞİD meselesiyle
ilgili, hani silahlar oraya giriyor ya Sayın Çavuşoğlu.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Alınsın, problem yok. Sağ ol
Veli kardeşim, teşekkür ederim Veli.
BAŞKAN Sayın Ağbaba, müdahale
etmeyelim.
Sayın milletvekilleri, salonda bir uğultu
var, lütfen uğultuyu keselim.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Veliyle, Veli kardeşimle kişisel
dostluğumuz olduğu için o oradan bana laf atıyor, problem
değil; o, sevgisinden, saygısından yapıyor, ben de
kendisini seviyorum, sayıyorum. Beni düşündüğü için
yapıyor.
Şimdi, Rusyayla ilişkilerimizin bu
noktaya gelmesini biz de istemezdik ama Rusyaya biz her zaman
doğruları söyledik. Kırım konusunda başından beri
Kırımın ilhakını tanımayacağız.
dedik, Tanımıyoruz. dedik ve Dünyanın gündeminde
tutacağız. dedik ve tutuyoruz; dolayısıyla Rusyanın
Suriyeye gelmesiyle hiçbir ilintisi yok. Biz, başından beri
Kırım politikasında son derece netiz ve bugün Kırım
Tatarları kardeşlerimizi de yalnız bırakmıyoruz.
Kırıma gayriresmî bir insan hakları heyeti gönderdik ve
onların buradaki tespitlerini Avrupa Konseyi, AGİT,
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği dâhil tüm kurumlarla
paylaşıyoruz, şimdi onlar raporlarına dercederken Türk
heyetinin bulguları diye dercediyorlar; dolayısıyla, bunu da
yakından takip edeceğiz, etmeye devam edeceğiz.
Tabii, değerli arkadaşlar, Amerikayla
ilişkilerimizi de, NATO, Avrupa Konseyi, AGİT gibi kuruluşlarla
ilişkilerimizi de, Birleşmiş Milletlerle olan
ilişkilerimizi de her zaman dinamik tutuyoruz. Sayın
Başbakanımızla bu gece Strazburga gidiyoruz. Sayın
Başbakanımız, Avrupa Konseyinin, Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisinin onur konuğu olacak ve Genel Kurula hitap edecek.
Dolayısıyla Türkiye dışlanıyor, Türkiye hiçbir yerde
yer bulamıyor. gibi ithamlara kesinlikle katılmıyoruz,
doğru bulmuyoruz.
Şimdi, Sayın
Başbakanımızın Amerika ziyaretiyle ilgili de sürekli
spekülasyon yapıyorsunuz, burada da aynı şeyi söylediniz
Sayın Baluken. Neymiş efendim, Dışişleri Bakanı
Cumhurbaşkanını havaalanında
karşılamış. Evet, karşıladım. Ben
Cumhurbaşkanımızdan iki gün önce Amerikaya gittim, Washingtona
gittim ve burada ikili görüşmeler yaptım Beyaz Sarayda ve
Dışişleri Bakanlığında, diğer görüşmeleri
de yaptım. Benden sonra Sayın Cumhurbaşkanımız
havaalanına geldiği için karşıladım, bundan da gurur
duyuyorum. Atladığınız bir şey var, Finlandiyaya,
Helsinkiye de Başbakanımızdan önce gitmiştik,
Başbakanımızı da gece saat ikide havaalanında karşıladım.
Başbakanımızı karşılamaktan da gurur duyuyorum,
Cumhurbaşkanımızı karşılamaktan da gurur
duyuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler) Ve ABDde Protokol Genel Müdürü tüm
misafirleri karşıladı. Kralları, dışişleri
bakanlarını, cumhurbaşkanlarını,
başbakanları, hepsini Protokol Genel Müdürü karşıladı.
Dolayısıyla bu tür spekülasyonlara hiç girmeye gerek yok.
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Şu Libyaya gelin
Sayın Bakan, bir de şu Libyayı konuşun.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Değerli milletvekilleri, Avrupa
Birliğiyle yaptığımız anlaşmaya gelecek olursak,
son derece net: Biz insani trajedilere son vermek istiyoruz.
İnsanlarımızın, vatandaşlarımızın
vizesiz seyahat etmesini istiyoruz. Gümrük birliğinin güncellenmesini
istiyoruz. Fasılların açılmasını istiyoruz. Eğer
Avrupa Birliği sözünde durmazsa biz de Geri Kabul Anlaşması
dâhil diğer anlaşmaları iptal ederiz; zaten anlaşmanın
içinde de bu var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla Avrupa Birliğinin de sözünde durması
lazım.
Bizim dış politikamızın en
önemli önceliklerinden bir tanesi de insani yardımdır. Bu insani
yardımı da sonuna kadar yapmaya devam edeceğiz. Millî gelire
göre dünyada 1inci sıradayız. Ve Türkiye, bakınız, en
önemli zirveleri üstleniyor. G20 zirvesi, dünyanın gelmiş geçmiş
en başarılı G20 Zirvesiydi. Bunu bıraktık, şimdi
İslam Zirvesine başkanlık yapıyoruz, İslam
İşbirliği Teşkilatının
Başkanlığını üstlendik. O zirve de en
başarılı zirveydi ve En Az Gelişmiş Ülkeler
Toplantısını da Türkiyede yapıyoruz, ilk defa
düzenlenecek Dünya İnsani Zirvesini de Türkiyede gerçekleştiriyoruz
ve önümüzdeki hafta -sizleri de davet ediyoruz- Türkiye ilk defa bir EXPOya ev
sahipliği yapıyor. EXPO 2016 Antalyanın
açılışını da Sayın
Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızın
katılımlarıyla inşallah gerçekleştireceğiz.
Şimdi, süremiz az kaldı, aslında
sorulara da cevap vermek isterdim.
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Şu Libya konusuna
bir cevap verin. Bu Türk Hava Yolları niye uçamıyor Libyaya
Sayın Bakan?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Uçuyor.
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Uçmuyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Uçmaya başlıyor.
Büyükelçiliğimizi de açacağız.
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Niye
kapattınız, ne oldu da kapattınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Orayı ilk ziyaret eden başbakan da
bizim Başbakanımız olacak, hiç merak etmeyin.
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Ne oldu, niye kavga
ettik Libyayla Sayın Bakan?
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Alacakları
alamıyoruz Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Şimdi, CHP adına konuşan
değerli konuşmacıya bir cevap vermek istiyorum. 55 bin konut
için utanç abidesi dedi. Bu bir utanç abidesi değildir, 55 bin konut
bizim için gurur abidesidir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Tarihte utançtan bahsetmek istiyorsak
Ha, para vermeyenler
varsa onlar utansın. Ama tarihte utanç tablosundan bahsetmek istiyorsak,
sene 1944, Ahıskalıları ve Kırım Tatarları
sürgüne gönderen Staline bize sığınan 146 Azerbaycanlı
aydın Siz öldürün de bunlara vermeyin. dediği hâlde veren CHPdir;
esas utanç budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler) Bunu da söylemiş olayım.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) Türkiye
Cumhuriyeti Dışişleri Bakanına yakıştı
mı? Yazıklar olsun!
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Şimdi, Değerli Başkanım,
iki dakika daha rica ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Süre veremiyoruz Sayın
Bakanım, lütfen bitirin.
Müdahale etmeyin
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Sayın Başkanım, sataşmalar
oldu, bir dakika lütfen.
BAŞKAN Sataşma olursa sonra veririz.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Tamam.
O zaman, sonra söz alırsam HDP
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
bu önergeyi niye verdi, bunu da açıklamak
istiyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) Yazıklar
olsun!
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) Türkiye
Cumhuriyeti Dışişleri Bakanına yakıştı
mı? Yazıklar olsun!
BAŞKAN - Sayın Özkan, lütfen, lütfen
Bakın, konuşma bitti, Sayın Grup
Başkan Vekilini dinliyorum.
Lütfen Sayın Özkan
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Bakan konuşması sırasında tamamen iftiralara
dayanan bir önerge hazırladığımızdan
başladı, Kandilden talimat aldığımıza kadar
götürdü.
BAŞKAN Buyurun efendim. (HDP
sıralarından alkışlar)
İki dakika süre veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale
etmeyelim kürsüdeki hatibe.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun (11/5) esas
numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, güncel, gündelik konuları
burada tartışırız, o ayrı bir şey ama özellikle
Süleyman Şah Türbesinin taşınmasıyla ilgili burada ifade
ettiğiniz hususları gerçekten ibretle izledim. Buraya gelmeden önce,
bir önceki Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu,
Sırrı Süreyya Önder ve Salih Müslimin o gece İstanbulda nerede
bir araya geldiğini ve neler konuştuklarını keşke bir
sormuş olsaydınız. Bunları bir tartışma konusu
hâline getirmekten bile -dediğim gibi- hicap duyuyorum. Yani sizin burada
yaptığınız konuşmalarda kelimeler bile
bilinçaltınızı ele veriyor. Hâlâ Ayn El Arap diyorsunuz, hâlâ
bütün insanlığın onur mücadelesinin
kurtarıldığı Kobaniye Kobani demekten bile çekiyorsunuz.
İşte IŞİDle ilişkileriniz için bundan daha fazla
kanıta gerek yok. Ama Meclis tutanaklarına geçen şeyleri ben
size sordum, bütçe görüşmelerinde cevap vermediniz. Siz 2014-2015
yılları arasında IŞİDle Akçakale ve
Karkamış kapıları üzerinden 7 milyon dolarlık ticareti
ne üzerine yaptınız? O yaptığınız ticaret, o
bölgeler YPGnin, PYDnin eline geçtikten sonra neden 7 milyon dolardan
sıfıra indi? Bunun cevabını verin bize. Açık bir
ticari ilişki değil mi bu? Yani burada Uluslararası Af Örgütünün
raporlarını örnek verirken daha AB İlerleme Raporunun kargoda
olduğunu bir hatırlayın ya. Uluslararası Af Örgütünün
Cizre, Silopi, Surla ilgili AB İlerleme Raporunun, ABD İnsan
Hakları Raporunun ne dediğini bir hatırlayın.
PYDnin etnik temizlik meselesine gelince: Sadece
Tel Abyad Meclisinde Kürtlerin 3 katı kadar Arap üye var, yarısı
kadar Türkmen üye var. Böyle bir oluşum yapan bir örgüte eğer siz
gelip etnik temizlik yaptığını söylerseniz bütün dünya size
güler.
Saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Bakan biraz önce yaptığı konuşmasının
son bölümünde Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsüne bir cevap vereceğim.
diyerek söze başlayıp 1946 yılındaki bir olaydan
dolayı, CHPnin utanılacak bir şey yaptığını
söyleyerek grubumuza açıkça sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN Kim konuşacak?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Öztürk Bey efendim.
BAŞKAN Buyurun Öztürk Bey. (CHP
sıralarından alkışlar)
İki dakika süre veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
6.- Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmazın,
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun (11/5) esas
numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Sayın
Dışişleri Bakanım, Cumhuriyet Halk Partisinin tarihinde
utanacağı değil, gurur duyacağı şeyler var.
Birincisi, bu cumhuriyeti kurduğu için gurur duyması gerekiyor.
Cumhuriyeti kuran Cumhuriyet Halk Partisidir. (CHP sıralarından
alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Doğru mu,
yanlış mı? Azeri meselesi doğru mu, yanlış
mı?
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) Bu ülkeyi çok partili
hayata geçiren de Cumhuriyet Halk Partisidir. Türkiyenin ruhuna, özüne,
Türkiyenin milletine, birliğine, dirliğine sahip çıkan
Cumhuriyet Halk Partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi bölücü değil,
Cumhuriyet Halk Partisi birleştiricidir. (CHP sıralarından
alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Antalya) Dersimi de unutma.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) Cumhuriyet Halk
Partisinden bölünme değil, teröristlik değil, Cumhuriyet Halk
Partisinden her zaman bütünlük çıkar. İnsanların onurunu,
haysiyetini burada zedelemek sizin göreviniz değil.
İkincisi: Eğer konut yapacaksanız,
gidin, Güneydoğuda, Doğu Anadolu Bölgesinde şehitler için
yapın, gaziler için yapın, onların yakınları için
yapın ve ayrıca, sokakta kalan garibanlar için yapın. Gelip
burada bize laf atmayın.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Azeri meselesi
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Purçu, hayırdır?
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Sayın
Başkanım, çok değerli, sevgili arkadaşlarım; ben,
burada, Türk vatandaşı olarak şu an çok üzüntülüyüm. Çünkü
yıllardan beri bu topraklarda kardeş olarak yaşamaktayız
ama Roman kardeşlerimizi hâlen unutuyoruz.
Mültecilere yapılsın konut Sayın
Bakanım, yapılsın ama Romanlara neden yapmıyorsunuz? Hâlâ
daha çadırlarda yaşayan Romanlar var. Sayın Bakanım,
lütfen, Romanları unutmayın yani, hâlen çadırlarda
yaşıyoruz. Mültecilere 55 bin konut yapılıyor, Romanlara
neden yapılmıyor?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Antalya) Doğru, yapılsın, onlara da
yapılsın.
BAŞKAN Tutanaklara geçmiştir Sayın
Purçu.
VII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel'in, Türkiye'yi ve çevre ülkeleri
istikrarsızlığa sürüklediği ve küresel denklemde aktör
olmaktan uzaklaştırdığı ileri sürülen politikalarda
sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/5) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hakkındaki
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza
sunacağım. Gensoru önergesinin gündeme alınmasını
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Gensoru önergesinin gündeme alınması
kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, ikinci kısımda yer alan,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirelin; Sur ve Silopi ilçelerinde alınan acele
kamulaştırma kararı ve Türkiye genelindeki kentsel dönüşüm
projeleriyle vatandaşları mağdur ettiği ve sermaye için
rant yarattığı, uygulanan RES ve HES projeleriyle
doğanın tahrip edilmesine sebebiyet verdiği iddiasıyla
Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı hakkında bir
gensoru açılmasına ilişkin (11/6) esas numaralı Önergenin
görüşmelerine başlıyoruz.
2.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel'in, Sur ve Silopi ilçelerinde alınan acele
kamulaştırma kararı ve Türkiye genelindeki kentsel dönüşüm
projeleriyle vatandaşları mağdur ettiği ve sermaye için
rant yarattığı, uygulanan RES ve HES projeleriyle
doğanın tahrip edilmesine sebebiyet verdiği iddiasıyla
Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/6)
BAŞKAN Hükûmet? Burada.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bir ara verin.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir
sonraki gensoru önergesine geçtik, lütfen sükûneti bozmayalım.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Bir
beş dakika ara verin.
BAŞKAN - Ya yerlerimizde oturalım ya da
kuliste bir çay molası verebilirsiniz. Lütfen sayın milletvekilleri,
şimdi konuşmacıları kürsüye davet edeceğim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bu ortamda konuşmacı konuşamaz.
Beş dakika ara verin ya! Ayıp denen bir
şey var.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın Çavuşoğlu, Güldemet
Hanıma yerinizi verebilirseniz.
Buyurun efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ya, böyle bir şey olur mu
ya!
BAŞKAN - Sayın bakanlarımız,
sayın milletvekillerimiz; lütfen
Bir sonraki gensoruya geçtik, okuduk.
Önerge daha önce bastırılıp
dağıtıldığı ve Genel Kurulun 12 Nisan 2016
tarihli 71inci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bu şartlar
altında olmaz. Bir beş dakika ara verin ya.
BAŞKAN Tamam, konuşmacıyı
çağırdığımda gerekli uyarıyı
yapacağım.
Sayın milletvekilleri, Anayasa'nın 99uncu
maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden 1 üyeye, siyasi parti
grupları adına 1er milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına
Başbakan veya 1 sayın bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri
önerge sahipleri için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum: Önerge sahibi olarak Diyarbakır Milletvekili Sayın Çağlar
Demirel; grupları adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Sayın Baki Şimşek, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Osman
Baydemir, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Gürsel Tekin, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Kayseri Milletvekili Sayın Mehmet Özhaseki ve son olarak Hükûmet
adına Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Fatma Güldemet
Sarı konuşacaklardır.
Sayın milletvekilleri, lütfen, ya oturalım
ya da kuliste bir çay molası verelim.
(11/6) esas numaralı Gensoru Önergesinin
gündeme alınıp alınmaması üzerine ilk söz
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bu ortamda bu görüşme yapılamaz. Siz hem
İç Tüzük 65e göre hem 68e göre beş dakikadır genel düzeni
sağlamaya çalışıyorsunuz ama ortada bir düzen falan yok. Ya
bir ara vermeniz gerekecek ya da bu ortamda konuşmacı
BAŞKAN Eğer konuşmanın
sükûnetini bozan bir hâl olursa ara veririm. Doğru söylüyorsunuz
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Şu
anda konuşulamaz, ısrar ediyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
istirham ediyorum
İlk söz, önerge sahibi olarak Diyarbakır
Milletvekili Sayın Çağlar Demirele aittir.
Buyurun Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bu şekilde burada, bu Genel Kurulda konuşma
yapılamaz.
BAŞKAN Bakın, sessizlik var Sayın Demirel,
hiç olmadığı kadar. Eğer gürültü, uğultu olsaydı
ara verirdim, gene veririm, problem değil ama
Buyurun Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bu şekilde Genel Kurulda böyle bir konuşma
yapılamaz.
SELMA IRMAK (Hakkâri) Beş dakika ara verin.
BAŞKAN Hayır, sükûnet
sağlandı, problem yok.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Burada Genel Kurulun aslında bugünkü
işlevi ve görevi bu gelen gensoruları dinlemek olmalıdır.
Alanda halkla birlikte çalışma yapacak ve Genel Kurulda bunları
ifade edecek insanların, yapacakları eleştirileri ve
yaklaşımlarını buradaki, Genel Kuruldaki milletvekillerinin
ve bakanların dinlemesi gerekirken Sayın Başkan, siz de
onları çay içmeye gönderiyorsunuz. Gerçekten, bunu esefle dile getirmek
istiyorum.
BAŞKAN En azından Genel Kurulda
uğultu olmasın diye Sayın Demirel, sizin için yapıyorum
bunu.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Evet, bugün
burada Çevre ve Şehircilik Bakanına verdiğimiz gensoruyu
görüşmek üzere söz almaktayım.
Başta, Sur ve Silopi olmak üzere çok
sayıda ilçe için son dönemde alınan acele kamulaştırma
kararlarının yarattığı kentsel ve toplumsal tahribatta
birinci derecede sorumluluğu bulunmasından dolayı Sayın
Bakana bu gensoruyu yönelttiğimizi en başından belirterek
konuşmama başlamak istiyorum.
Biliyoruz ki, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı, AKP iktidarının inşaat merkezli
politikasının merkezindeki kurum hâline gelmiştir. On dört
yıldır iktidarında, AKPnin kentleşme ve şehircilik
anlayışının geçmiş dönemlere kıyasla çok daha
yıkıcı, sömürüye dayalı ve hukuksuz süreçlere dayalı
hâle getirildiğini hep beraber görüyoruz. İstanbulda Gezi
Parkına vurulan darbede, üçüncü köprünün hukuksuz olarak inşa
edilmesinde, Soma Yırca köyündeki zeytinlik katliamında bu
hukuksuzluk bir sömürü mantığıyla defalarca dile
getirilmiştir.
Evet, sağlıklı bir kentsel
gelişme yerine afet riski ve kentsel dönüşümün ihtiyacı gibi
aslında kamuoyunun yararına olabilecek politikaları kendisine
zırh eden ve bu şiarla kentsel ranttan nemalanan bir
anlayışın yarattığı tahribatın boyutuna hep
beraber tanıklık etmekteyiz.
AKP iktidarının kentsel sömürüyü en uç
noktaya taşıdığı anın son dönemde
aldığı acele kamulaştırma kararlarının
olduğunu söylemek ve bu şekilde ifade etmek gerekiyor. AKP
iktidarının son haftalarda aldığı acele
kamulaştırma kararlarının hızına şahsen biz
de yetişemiyoruz. Bakanlar Kurulunun acele kamulaştırma
yetkisini ilk kez kullandığı dönemlere
baktığımızda ve bugünkü AKP iktidarına,
geldiğimiz süreç itibarıyla ele aldığımızda, o
yıllar arasında 14 acele kamulaştırma kararı
verilmiştir fakat AKP iktidarı döneminde, on dört yıl içerisinde
ise 2 bine yakın acele kamulaştırma kararı verilmiş
yani apaçık bir şekilde yağma süreci gittikçe ilerlemiştir.
Bu yağma ve talan süreci son olarak nerede devreye girdi, bunu görmek
gerekiyor. Yaşam hakkının kolaylıkla ihlal edilir hâle
geldiği, cenazelerin günlerce sokaklarda bekletildiği kuşatma
altındaki ilçelerde devreye konuldu. Yani Sur, Silopi gibi abluka
altındaki ilçelerde; Diyarbakır, Hakkâri, Mardin,
Şırnakın çeşitli ilçelerinde şimdi de bir talan
operasyonu başlatıldı. Kamu düzenini sağlamak için yola
çıktığını söyleyenler, Kürt illerinde tam bir kamusal
yıkıma sebep olmaktadırlar. Böylelikle sosyal ve kültürel mirasa
düşman olan ve âdeta bir müteahhitlik firması gibi çalışan
iktidar partisi; Suru, Cizreyi, İdili, Silopiyi tanklarla yıktıktan
sonra şimdi de kamulaştırma adı altında sermayeye
peşkeş çekmeye çalışıyor.
Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı
yaptıklarının bu olmadığını söylese bile, 1
Nisan 2016 tarihinde Diyarbakır temasları esnasında şöyle
söylemiştir: Öncelikle bizim yapacağımız, vatandaşla
bire bir görüşerek konut istiyorlarsa konut veya başka alternatifler
sunarak onlarla birlikte uzlaşmaya girmektir. En son çare, eğer
hiçbir şekilde çözüm bulunamıyorsa kamulaştırma
yapılacaktır. denmiştir. Ama şimdi bu sözleri ifade edenler
kamulaştırma kararı talep eden bakan olarak bir çelişki
yaşamaktadır. Çünkü Bakanın ifade ettiği gibi,
vatandaş ile uzlaşma, bire bir çözüm üretme öncelikli amaç ise, ilk
etapta halk, seçilmiş yerel yönetimler ve diğer yerel aktörlerle
istişare yapılması gerekmekteydi. Ama peki şunu çok net
söyleyelim: Diyarbakırın Sur ilçesinde böyle bir süreç
işletilmemiştir.
Gelin, Surdaki durumdan yola çıkarak bazı
soruları soralım Sayın Bakana. 33 medeniyete beşiklik
etmiş, Kürtler, Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler, Türkmenler, Araplara ev
sahipliği yapmış yedi bin yıllık Sur ilçesinde,
Bakanlar Kurulunun tam da Nevrozda, yani 21 Mart günü aldığı
Surun kamulaştırma kararının 25 Martta Resmî Gazetede
yayınlanması, kararla devletin bütün ilçeye el koymuş
olduğunu göstermemekte midir? Kararın
yayınlandığı günden itibaren kentte yükselen
itirazları da işitmiş midir acaba Sayın Bakan? Eğer
işitmemişse biz söyleyelim. Diyarbakırda 310 kurum bir araya
gelerek Suriçini Koruma ve Yaşatma Platformu kuruldu. Karara 21 Nisana
kadar itiraz etme hakkı bulunan binlerce mülk sahibine Diyarbakır
Barosu aracılığıyla hukuki olarak destek
sunulmaktadır.
Evet Sayın Bakan, bunların hepsini ifade
ettiğimizde Diyarbakırda neden bu işin birinci derecede
muhatabı olan taraflarla bir temas kurma gereksinimi dahi
duymadınız? Eğer 2012de belediyenin
hazırladığı koruma imar planını
uygulayacaksanız niye belediyeyle bunu görüşme ihtiyacı dahi
hissetmediniz, niye sorunun muhataplarıyla bunu bir kez bile olsun
görüşmediniz?
Evet, Sayın Bakan, sizlere
soracağımız birkaç soru var. Silopide şu anda -14 gündür-
tekrar sokağa çıkma yasağı ilan ettiniz. Almış
olduğunuz kamulaştırma kararıyla birlikte Silopide şu
anda 100e yakın evi yaktınız, yıktınız ve
eşyalarını halkın da rızası olmadan molozlarla
birlikte, sahiplerine haber vermeden riskli alan itibarıyla düşünerek
yok etmeye çalıştınız. Şimdi Silopide itiraz eden
halk tankla, topla ve silahlarla karşı karşıya
kalmaktadır. Yine Sayın Bakan, hâlâ aileler cenazelerini Surdan
alamamışken, hâlâ abluka kaldırılmamışken, orada
yaşayanlar kendi yaşam alanlarını görmezken, sizin kentsel
dönüşüm adı altında alanları ranta çevirmeniz hukuki midir,
ahlaki midir? Surda bir kültürel soykırım
yaşatmaktasınız. Evet, tarihi, kültürü ve inançları yok
etmeyi kendi önünüze hedef olarak koydunuz. Surda çıkarılan molozlar
içerisinden kadın cesetlerinin ortaya çıkması ve hâlâ kime ait
olduğu belli olmayan cenazelerin durumuna ne söyleyeceksiniz? Sayın
Bakan, siz bir kadın olarak bu konuda ne tür bir düşünceye sahipsiniz,
açıkçası merak ediyoruz. İnsanların evleri
yıkılmış olsa bile, kendilerine ait özel
eşyaların molozlar içerisinde, gözlerinin önünden geçirilerek bir
araziye atılmasını siz nasıl bir duyguyla
karşılıyorsunuz? Bir kadın Bakan olarak bunları
nasıl ifade edeceksiniz ve nasıl buna izin veriyorsunuz?
Kamulaştırma kararı alınan il ve ilçelerde evler tanklar ve
toplarla yıkılırken ve yakılırken, kentsel
dönüşüm adı altında el koyduğunuz, gasbettiğiniz
yerleri kimlere peşkeş çekiyorsunuz? Bunların yolsuzluklarını
kime verdiniz? Evet, Surda, yine ailelere giden sizin milletvekilleriniz ve
sizin belirlediğiniz kişiler evlerini almak istedikleri için talip
olduklarını ifade etmişlerdir. Evet Yargı da bizde, yasama
da yürütme de her şey bizim elimizde. diyenler bugün Sur için talan
politikasını hayata geçireceklerdir. Biz buna asla izin
vermeyeceğiz. Silopide evlerini yaktınız, evlerine el koydunuz,
eşyalarıyla birlikte evleri boşattınız; şimdi de
bunu pratikleştirerek kamulaştırma kararını
çıkardınız.
Evet, çok net söyleyeyim, 2 Aralık 2015
tarihinden bugüne kadar Surda hâlâ ablukanın kalkmadığı
bir süreçte Sayın Bakan, siz abluka kalkmadan, cenazeler hâlâ oradayken,
cenazelerin bulunduğu alanların üzerine evleri mi dikeceksiniz; yoksa
inşa edeceğiniz karakolları mı oralara
yerleştireceksiniz? Aileler merak ediyor bu soruların
cevabını. Cenazelerini almayanların aileleri şunu çok merak
ediyor: Orada, acaba cenazelerimizin bulunduğu yerlere hangi insanları
getirtip buraya yerleştireceksiniz? Bu tam anlamıyla şunu ifade
ediyor: Sizin yapmış olduğunuz, kentsel sit alanı
içerisinde bulunan mahallelere aslında yıkımlar tespit edilerek
koruma kurulunun kararları bile gözetilmeden buraların,
alanların
Kendinizin de yasaya aykırı olarak hareket
ettiğinizi biliyor musunuz? Bu da yetmezmiş gibi daha dün, geçen
hafta torba yasayla bunu gündeme getirip yasal alanları da
kapattığınızı biliyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Siz bir
kadın olarak çevre ve şehir düzenlemesini organize etmeniz gerekirken
ne yazık ki alanları halkın inisiyatifine değil, ranta ve
sermayeye peşkeş çekiyorsunuz. Bu yüzden bu konulara ilişkin
cevap vermenizi bekliyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Şimdi, gruplar adına ilk söz Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Baki Şimşeke
aittir.
Buyurun Sayın Şimşek. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sur ve Silopi
için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı teklifi üzerine Bakanlar
Kurulu kararı alınıp Resmî Gazetede yayınlanan acele
kamulaştırma kararının yarattığı mağduriyetler,
Türkiye genelindeki kentsel dönüşümlerde vatandaşların
mağdur edilmesi ve sermaye için rant alanı yaratmasında, kentsel
dönüşümlerin kültürel ve insani dejenerasyona sahip olmasında, RES ve
HES'ler aracılığıyla doğadaki sömürü düzeyinin
artmasında birinci derecede sorumluluğu bulanan Çevre ve
Şehircilik Bakanı Sayın Fatma Güldemet Sarı hakkında
Anayasanın 98inci ve 99uncu, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 106ncı maddeleri uyarınca HDP tarafından
verilen gensoru aleyhinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Surda öz yönetim ilan edip, bombalar
yerleştirip 464 asker ve polisimizi şehit edenlere; 20 binin
üzerindeki insanı evlerinden, yurtlarından edenlere; tarihî ve
kültürel binaları yok edenlere, yağmalayanlara, evlere bombalar
yerleştiren teröristlere sesleri çıkmayanların bugün Sur ve
Silopiyle ilgili vermiş oldukları önergeyi manidar buluyoruz.
Surda 450 tarihî ev, 27 cami, 7 kilise, 1 havra,
140 buluntu var ve bunların aslına uygun bir şekilde restore
edilmesi, daha sonra da bu bölgedeki sağlıksız
yapıların yıkılarak bunların yerine bölgenin dokusuna
uygun yeni binalar yapılmasını destekliyoruz. Yalnız,
bunlar yapılırken burada yaşayan halkın önceliklerine
değer verilerek insanların bu bölge dışında
yaşamaya zorlanmamasına dikkat edilmeli. İkametlerinin bu
bölgede kalması sağlanarak olaya sadece ticari yönünden
bakılmamasına, kısacası Surun kimliğinin
korunması gerektiğine inanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, Suriçi bölgesi
Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Kurulunun 29/9/1988
gün
Sayın Başkan, Meclisin sükûnetini
sağlar mısınız, çok gürültü geliyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, ne
Sayın Bakan dinliyor ne iktidar partisi dinliyor.
BAŞKAN Siz Genel Kurula hitap edin.
Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan;
lütfen, uğultu geliyor buraya, hatibin insicamını
bozmayalım.
BAKİ ŞİMŞEK (Devamla)
ve 38
sayılı Kararıyla 1inci derecede kentsel sit alanı ilan
edilmiştir. Suriçi bölgesine ait ilk koruma amaçlı imar planı
1990 yılında hazırlanmıştır. Büyükşehir
Belediye Meclisi 2008 yılında bu planı askıya aldı,
2012 yılında Koruma Bölge Kurulunun görüşüyle Sur Belediye
Meclisi ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından
onaylanarak yürürlüğe girdi. 2012 yılında ise Diyarbakır
Suriçi, riskli alan ilan edildi. 2015 yılında Diyarbakır
Surları ve Hevsel Bahçeleri UNESCO Dünya Miras Listesine girdi. Tabii
riskli alanlardaki taşınmazların acele kamulaştırma
kararı 21/3/2016 tarih ve 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararıyla 25/3/2016 tarih ve 29664 sayılı Resmî Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Önceki yıllarda
Büyükşehir Belediyesi ve Sur Belediyesi, TOKİ ve Valilik
ortaklaşa bir kamulaştırma kararı almıştır.
3 mahallede -Alipaşa, Lalebey ve Cevatpaşa- iş birliği
hâlinde bu çalışmalar yürütülmüş ancak sonuç
alınamamıştır. Surda yaşanan mağduriyet terör
örgütünden kaynaklanmıştır. Suriçindeki kaçak binaların
yıkılarak yöresel mimariye uygun, tarihî ve kültürel değerlerin
ön plana çıkartılarak kültürümüzün bizlere bıraktığı
mirasları koruyacak çalışmalar desteklenmelidir. Başta
surlar olmak üzere pek çok tarihî cami, han, hamam restore edilerek kente
kazandırılmalıdır. Tarihî dokuyu korurken
insanlarımızın da hak ve hukuku korunmalıdır,
ikisinden de asla taviz verilmemelidir. Sağlıklı binalarda
yaşamak Türkiye'de yaşayan her vatandaşın
hakkıdır. Yaşanabilir binalar yapılırken kentin
siluetinin korunması gerekmektedir.
Sonuç olarak, Surda alınan acele
kamulaştırma kararını destekliyoruz. Burada yaşayan
insanlarımızın mağduriyetine son verme adına bir an
önce faaliyete geçirilmeli, restorasyon ve inşaat faaliyetleri acilen
tamamlanmalıdır. Evlerinden olan 20 binin üzerindeki
insanımız Sura dönmelidir. Para hesabı yapılmamalı,
eksiğini devlet tamamlamalı, Sur halkı komşuluk hukukuna
göre yeniden evlerine dönmelidir. Surun hafızası ve kimliği
korunmalıdır. Ayrıca, kentsel dönüşümün rantsal
dönüşüme çevrilmemesi en önemli husustur. İnsanlarımızla
görüşülerek vatandaşlarımızın ihtiyacına göre
projeler hazırlanmalı, çalışmaların bölgedeki ticareti
ve turizmi canlandıracak şekilde dizayn edilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, kentsel dönüşüm
kanun ve yönetmelikler çıktığından beri, bireysel bazı
örnekler hariç, vatandaş-müteahhit, vatandaş-TOKİ,
vatandaş-belediye arasında sonuca varmayan pazarlıklar birçok
kişinin kafasını karıştırıp
vatandaşlarımızı çaresizliğe itmiştir. Siyasi
irade gerekli yasal düzenlemeleri yaparak vatandaş-belediye,
vatandaş-müteahhit ve vatandaş-TOKİ arasındaki hakça bölüşümü
sağlamalıdır. Yıllarca süren mahkemelerden,
uzlaşmazlıklardan vatandaşlarımız da müteahhitler de
kurtarılmalıdır. Maalesef, Türkiye köyden kente göçün yoğun
olduğu, yaşandığı son kırk yılı iyi
yönetememiş, bütün şehirlerin kenar mahalleleri bu göçe hazırlıksız
yakalanmıştır. İmar planı ve altyapısı olan
arsalar üretilememiş, tarlalara yapılan sağlıksız,
kaçak binalarla gecekondu mahalleleri oluşturulmuştur. Şehir
içlerinde rant ve daha çok kazanma hırsıyla mevcut evlerin üzerine
kaçak katlar yapılmış, belediyeler bağış ve
rüşvet alarak bu binalara elektrik, su ve doğal gaz
bağlatmış ve kaçak inşaatlara göz yummuşlardır.
Maalesef aynı yaklaşım devam etmekte
ve özellikle seçim dönemlerinde başta İstanbul olmak üzere birçok
kentte yoğun bir şekilde kaçak inşaatların
yapımına devam edilmektedir. İstanbulun kalbine hançer gibi
saplanan OnaltıDokuz gökdelenleri, emsal 1 olarak TMSFnin
sattığı 5 kat imarlı arsaları, emsali 2,5 kata
çıkartıp yüksekliği serbest bırakanları da tarih asla
affetmeyecektir. Türkiyede gerekli yasal düzenlemeler yapılmaz ve
Türkiyenin geleceği planlamazsa elli yıl sonra
torunlarımız aynı konuları tartışmaya devam
edeceklerdir. Sadece İzmirde kaçak bina oranı yüzde 60-65
civarındadır. İzmir ili genelinde 313 bin kaçak binanın
kentsel dönüşüm kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 918 hektar, Büyükşehir
Belediyesi 308 hektar kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan
etmiştir. Ancak Narlıdere Belediyesi hariç ne Bakanlık ne
Büyükşehir Belediyesi somut bir adım atmamıştır.
Türkiyenin her yerinde durum aynıdır. TOKİ milyon dolarlık
binalar yapmakla meşgul olurken, maalesef, insanlar varoşlarda
yaşamaya devam etmektedir.
EXPO 2016ya görüntü olsun diye İzmir
Ödemiş Bademli beldesinden, 1071 yılında dikilen Türkiyenin en
yaşlı zeytin ağacı 945 yıldır bağlı
bulunduğu toprağından sökülerek Antalyaya
taşındı, Ya Allah, Bismillah, inşallah burada tutar. diye
törenle dikimi yapıldı. Zeytin ağacının bin
yıllık toprağından sökülmesi, yeni bir mekâna
taşınmasıyla ilgili kimden görüş alındı? Çevre
Bakanı olarak bunun hesabını sormanızı bekliyorum.
Sizin çok meraklı olduğunuz AB ülkelerinde böyle bir olay
yaşansa kıyamet kopardı.
Değerli milletvekilleri, on dört
yıllık AKP iktidarı döneminde başta seçim bölgem olan
Mersin olmak üzere her yer aynı kaderi yaşamış, Mersin
merkez ve hiçbir ilçesinde bir tek kentsel dönüşüm projesi hayata
geçirilememiştir. Her konuda sınırsız güç ve yetkiye sahip
olan Hükûmet, maalesef, koskoca bir büyük şehri kaderiyle baş
başa bırakmıştır. Acil olarak, Türkiyenin
tamamında 1/100.000 çevre düzeni planları, 1/5.000 nazım imar
planları ve 1/1.000lik uygulama imar planları Türkiyenin
tamamında bitirilmelidir. Konut alanları, ticaret alanları,
sanayi, turizm ve tarım alanları belirlenmeli, kargaşaya son
verilmelidir. Altyapısı hazırlanmış, yatırım
yapmaya hazır turizm ve sanayi bölgeleri vatandaşın hizmetine
sunulmalıdır. Aksi hâlde, bürokrasiyle boğuşan
insanlarımızın çoğunluğu
yatırımlarından vazgeçmektedir.
Köyde bir tavuk çiftliği yapmak zorunda kalan
bir insan bile 9 kurumdan görüş almak zorunda kalmaktadır: Çevre ve
şehircilik il müdürlüğü, orman bölge müdürlüğü, DSİ bölge
müdürlüğü, karayolları bölge müdürlüğü, müze müdürlüğü,
TEDAŞ; gıda, tarım ve hayvancılık il müdürlüğü,
büyükşehir belediyesi, büyükşehir belediyesi su ve kanalizasyon
idaresi müdürlüğü; bütün bunlara ek olarak belediyelerden imar durumu, 5
mühendise verilen proje, yapı denetimi ve inşaat süreci, ÇED süreci.
Köyde yaşayan bir vatandaşın böyle bir yatırım
yapması âdeta içinden çıkılmaz bir hâl almaktadır. 1
megavatlık bir GESe ruhsat almak için en az bir yıl bürokratik
izinlerle uğraşmak gerekmektedir. İmar Yönetmeliği ve 3194
sayılı İmar Kanunu acilen değiştirilmeli, özellikle 18
uygulamalarında karışıklığa son verilmelidir.
Kamuya ait alanların tamamı düzenleme
ortaklık payı kapsamında ele alınmalı, düzenleme
ortaklık payı oranları gerekirse yüzde 45, hatta yüzde 50ye
çıkarılmalıdır. Gelişen dünyada yüzde 40lık
düzenleme ortaklık paylarıyla hem gerekli yol genişlikleri hem
de sosyal donatı alanları yetersiz kalmaktadır. Bir düzenleme
bölgesi içerisinde binlerce kişi ortak katılım alanlarına
katılmakta, belediyeler ve bakanlıklar çözümsüz
kamulaştırmalarla uğraşmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Tapu ve Kadastro
çalışanlarının maaşları ve özlük hakları
gözden geçirilmeli, gerekirse döner sermayeden pay verilmeli, Türkiye'nin arazi
ve orman kadastrosu bitirilmeli, çok eski kadastro yapılan ve şu anda
çok sayıda insanın malik olduğu yerlerde kadastro yenilemeyle
birlikte, yerinde yapılan tespit ve dayanaklarla tapu kütükleri de
yenilenmelidir.
Bugün GPS ve fotogrametrideki gelişmelerle hem
ucuz hem daha hızlı harita yapılabilmektedir. Türkiye'nin terör
ve işsizlikten sonra en önemli sorunu planlamadır.
Bakanlığınızın, bir tarafta kentlerin 5-10 kilometre
dışına kentin kimliğiyle, dokusuyla bağdaşmayan 3
tarafı beton bloklarla çevrilmiş binalar, diğer bir tarafta ise
rant çevrelerine teslim edilen milyon dolarlık konut projeleri yapmak
yerine, seçimlerde hep söylediğiniz ama bir türlü
yapamadığınız, fakir fukaraya, garip gurebaya sosyal
konutlar yapmanızı, dar gelirliye aylık 100 TL, 250 TL gibi
rakamlarla vermiş olduğunuz konut vaatlerinizi
gerçekleştirmenizi bekliyoruz. Kentlerdeki ve köylerdeki dönüşümleri
acilen bitirmenizi ve Türkiyenin geleceğini planlamanızı
istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, kentlerde imar
planlarıyla beraber altyapının da planlanması, yer
altından yapılan hizmetlerin; elektrik, su, doğal gaz, TELEKOM,
kanalizasyon gibi hizmetlerin tamamının bütün kurumların el
birliğiyle aynı anda yapılması ve bir standart getirilerek
yer altında nereden doğal gaz, nereden elektrik, nereden suyun
geçirileceğinin planlanması ve arızayla yer altı
haritalarına göre mücadele edilmesi gerektiğine inanıyorum.
Çevre Bakanı olarak, sokaklarda kâğıt toplayan çocuklardan
katı atık depolama ve geri dönüşüm tesislerine kadar geçen
süreye müdahil olmanızı, hava kirliliğinin en önemli sebebi olan
kömürü ve kömür dağıtımını şehirlerimizde
yasaklamanızı bekliyorum. Ayrıca RES, GES ve HES inşaatlarında
doğal güzelliklerin mutlaka korunması, 1-2 megavatlık elektrik
üretme adına Karadenizin ve başka bölgelerin doğal
güzelliklerinin yok edilmemesi, gelecek nesillerin bize, bizim de gelecek
nesillere bırakmamız gereken değerlere hep birlikte sahip
çıkmamız gerektiğine inanıyorum.
2011 seçimlerinde çılgın proje olarak
duyurduğunuz Karadeniz ve Marmarayı birleştirecek Kanal
İstanbul Projesiyle ilgili gerek kamulaştırmada gerekse
yapılacak imar planında vatandaşın hak ve hukukunun
korunması, bölgedeki arazi sahiplerinin bilgilendirilmesi gerekmektedir.
Gerçekten, Kanal İstanbula Türkiyenin içinde bulunduğu ekonomik ve
sosyal şartlarda ihtiyaç var mıdır? Yoksa, sermaye çevrelerine
yeni bir rant merkezi mi kurulmak isteniyor? Projenin yapılacağı
bölgede ne kadar arazi el değiştirmiş, kimler bu arazileri
satın almıştır? İnsanlardan tarla fiyatına
alınan bu arazilere yarın boğaz kıyısında
yalılar ve gökdelenler yapıldığı zaman mutlaka
vicdanlar sızlayacaktır.
Değerli milletvekilleri, Marmara, sanayi ve
nüfus yoğunluğu olarak artık çekilmez hâle gelmiştir.
Marmaraya göre daha bakir olan Adana, Mersin, Niğde, Aksaray ve Kayseri
bölgesi gerek sanayi gerek turizm olarak ikinci Marmara olmaya adaydır.
Kamu yatırımlarının sadece İstanbul merkezli
paylaşımını adaletsiz buluyorum. Sanayi ve turizmi
ayağa kaldıracak mega projelerin Adana, Mersin, Kayseri, Niğde,
Aksaray bölgelerine kaydırılması Türkiyenin hayrına
olacaktır.
Bir Çukurova insanı olarak, yıllardır
ihmal edilen, sürekli bahaneler üretilen Çukurova Havaalanı ve Sahil
Bandı Projesine gerekli desteği vermenizi, iki büyükşehir
arasındaki kara yolu ve hızlı tren projelerinin hayata
geçirilmesi için mücadele etmenizi bekliyorum.
Mersinin ilçelerinin doğal gazla
tanışması için daha kaç yıl beklemesi gerekmektedir? 10 bin
nüfuslu Ermeneke doğal şartlar zor olmasına rağmen
doğal gaz getirenlerin, Mersinin 100 binin üzerinde nüfusu olan
ilçelerine bahane üretmesini kabul etmiyoruz.
Değerli milletvekilleri, doğuda,
güneydoğuda; Surda, Silopide, Nusaybinde, Türkiyenin neresinde olursa
olsun, sokaklarda devlet hâkim oluncaya, insanlarımızın
güvenliği sağlanıncaya, devletin askeri, polisi, kaymakamı,
valisi sokaklarda tek başlarına dolaşıncaya kadar; herkesin
elektrik, su, doğal gaz parasını ve vergisini devlet tahsil
edinceye kadar; her bir Türk vatandaşının Türkiyenin her
yerinde rahatça gezmesi, memurluk yapması sağlanıncaya kadar
terörle mücadeleye devam edilmelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında bulunup, buradan maaş alıp Türk milletinin önünde yemin
etme nezaketini bile göstermeyenlerin, Türk bayrağına tahammül
etmeyenlerin, bunlara yıllardır göz yumup müzakere edenlerin
tamamını Türk milletinin vicdanıyla baş başa
bırakıyor, bütün bu eksikliklere rağmen teröre ve terör
destekçilerine sırtını dayayanlara, terörist cenazesine
katılanlara, Karl Marxa rahmet okuyanlara destek vermeyeceğimizi ve
gensoruya ret oyu vereceğimizi belirtiyorum.
Türk devletinin ve Türk milletinin
itibarını korumak hepimizin görevidir ancak öncelikle Hükûmetin
görevidir. ABDde Sayın Cumhurbaşkanımızı bir
çavuş ile Sayın Çavuşoğluyla karşılama
nezaketsizliği gösterenlere aynı şekilde karşılık
verilmesi gerektiğine inanıyorum.
Binlerce yıldır bir ve beraber
yaşadığımız bu toprakların bir metrekaresini bile
hiç kimseyle paylaşmayacağımızı belirterek Surda,
Silopide hayatını kaybeden şehitlerimizin adının
buralarda yaşatılmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Şimşek.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, hatip, konuşmasına başlarken,
yakılan, yıkılan yerlere yönelik bizim herhangi bir söz
söylemediğimize, bunu söylemememizle birlikte bu gensoru önergesini buraya
getirdiğimize dair bizi töhmet altında bıraktı. Ona
ilişkin ben söz hakkı talep ediyorum.
BAŞKAN Sizin grubunuza mı bu noktada
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Evet,
evet.
BAŞKAN Buyurun.
İki dakika süre veriyorum.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Sayın Başkan, benim ifadem Yakanlara, yıkanlara söz
söylemediniz. şeklinde, isterseniz tutanaklara bakabilirsiniz.
BAŞKAN Tamam, yani mümkün mertebe
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Mana farklı
yere gidiyor söylenenden, tutanaklara bakabilirsiniz.
BAŞKAN Evet, evet, yeni bir sataşmaya
meydan vermeden
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
7.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Mersin
Milletvekili Baki Şimşekin (11/6) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde MHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Kimin yakıp yıktığı ortada,
kimin tankı ve topu varsa onlar alanları yaktı, tarihî yerleri
yaktı ve yıktı. Her şeyden önce şunu söyleyelim:
Başbakan Orada olaylar olmasaydı da yine bizim böyle bir projemiz
vardı. demişti yani bu önceden planlanan bir projeydi, Surda hayata
geçirilmeye çalışılıyor, bizim söylemek istediğimiz
nokta budur.
Yani, bu önceden planlananları bugün hayata
geçiren Sayın Bakana özellikle biz şunu soruyoruz: UNESCO tarihî
miras alanı olan surların etrafına ördüğünüz beton
blokların aslında UNESCOya aykırı olduğunu
biliyorsunuz. Okulları ve sağlık ocaklarını karakola
çevirmişsiniz. Orada yaşayan insanlara sizin yaşama alanı
bırakmadığınız ve o alanları askere ve polise
devrettiğiniz bir gerçekliktir, bunu görmek zorundasınız.
İkincisi, biz bu sürecin takipçisi
olacağız, bu süreci başından beri takip ettik ve bundan
sonra da takip edeceğiz. Siz ilk önce yakıp yıktınız,
bunun zeminini pratikleştirdiniz, sonra da yasal bir çerçeveye
dönüştürmeye çalışıyorsunuz, torba yasalarla da bunu
gerçekleştirmeye ve acele kamulaştırmayla da bunun üstünü
örtmeye ve yargı yolunu da kapatmaya başladınız. Sayın
Bakan, bu hukuksuzdur. Anayasanın 35inci maddesini çiğnemiş
durumdasınız şu anda.
Böylelikle ben şunu çok net olarak ifade edeyim
ki sizler orada bir savaş hukuku işlettiniz. Bu savaş hukukunu
görmek zorundasınız. Sizin orada o alanları kime -ranta-
peşkeş çekeceğinizi biz takip edeceğiz. Siz oradaki
halkın talepleri doğrultusunda hareket etmeden, yüzde 98ini
kamulaştırarak, yerel inisiyatiflerin görüşünü almadan orayı
gasbedip oraya el koyarak ne yapmaya çalışıyorsunuz? Orada
çalışmak istediğiniz şey, tamamen, daha önceden de tarihî
süreçlerde gördüğümüz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) -
bir kültürü,
tarihi yok etmektir ve bir soykırım gerçekleştirmektir diyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Şimdi, gruplar adına ikinci
söz
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, İç Tüzük 60a göre kısa bir söz alabilir
miyim?
BAŞKAN Buyurun, bir dakikada lütfen
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Kilise
yapılan roket saldırılarının örtbas edilmek
istendiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biraz önce Dışişleri
Bakanlığıyla ilgili bir gensoru görüşmesi yaptık ve o
gensoru görüşmesi sırasında da Kiliste neler oluyor bitiyor
diye Bakanın Genel Kurula ve kamuoyuna bilgi vermediğini ve mümkünse
bu gensoru vesilesiyle bu bilgilendirmeyi yapması gerektiğini ifade
ettim.
Gensorumuzu iftira olarak nitelendirenler,
maalesef, Kilise yeniden yapılan bir saldırı sonucu 2
yurttaşımızın yaşamını yitirmesi
olayının da âdeta gözlemleyicisi ve destekleyicisi pozisyonuna
düşmüşlerdir çünkü uzun süredir Gökten üç elma düştü.
masalı şeklinde, Kilise roket düştü. şeklinde haberlerle
orada yaşanan saldırı gölgelenmeye, gözden kaçırılmaya
çalışılıyor. Bugün yapılan saldırıda ölü
sayısının artabileceğine dair de endişeli
birtakım haberler var. Bu haberin kendisi bile
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hemen
toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Baluken, prensip
kararlarından bahsettik ya
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sanırım toparlamak için
BAŞKAN Yo, gündeme geçtikten sonra bir
dakika. O, gündemden önceydi.
Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bu kabul
edilebilir bir şey değil Sayın Başkan -tutanaklara geçmesi
açısından o zaman ifade edeyim- yani Kilise yapılan bu
saldırılarla ilgili hâlâ aynı duyarsız tavrı ortaya
koyanlar, Genel Kurulu ve Türkiye kamuoyunu bilgilendirmeyenler aslında bu
saldırıları nasıl örtbas etmek istediklerini de bir
şekilde ele veriyorlar. Yani, gensoru önergemizin ne kadar isabetli
olduğu ve içerisine girilen girift ilişkilerin ne kadar kirli
olduğu da bu saldırıların örtbas edilme çabasından da
açığa çıkıyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Baluken.
Sayın Özel, size de bir dakika süre veriyorum
60a göre.
Buyurun.
20.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, AK PARTİ Grubunun
gensoru önergelerinin görüşmeleri sırasındaki tutumuna
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Anayasa ve İç Tüzüke uygun olarak verilmiş olan bir gensoruyu
görüşüyoruz. Sayın Bakan yerinde ancak gensoruyu veren grup biz
değiliz ama Cumhuriyet Halk Partisinin salondaki durumunu görüyorsunuz.
Gensorunun muhatabı da biz değiliz, gensorunun muhatabı olan
Sayın Bakanın grubu tarafından bu noktada yalnız
bırakılması, bugüne kadar görülmedik bir şekilde
yalnız bırakılmasından bir anlam mı
çıkarmalıyız yoksa iktidar partisinin gensoru müessesesini
işlevsizleştirmesinin vardığı son noktalardan bir
tanesi midir? Ama gelinen noktada, birazdan milletvekilleri içeri girecek olup
grup başkan vekilinin parmağının ucuna göre karar
bildirmeleri herhâlde bu Meclise yapılmış en büyük hakaret
olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ya gelsinler izlesinler;
Bakanlarının arkasında değillerse onu da bilelim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Çakır, buyurun.
21.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi grup sözcüsü Sayın
Özgür Özelin söylemiş olduğu hususlar doğrusunu söylemek
gerekirse bize ders verir niteliktedir, böyle bir derse ihtiyacımız yoktur.
Her milletvekili nasıl, nerede, ne zaman bulunacağını, ne
zaman oy kullanacağını kendisi takdir eder. Biz Sayın
Bakanımızın arkasındayız, Hükûmetimizin
arkasındayız; grubumuzun ne zaman içeri gireceğine, ne zaman
dışarı çıkacağına da Sayın Özel karar
veremez.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
2.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel'in, Sur ve Silopi ilçelerinde alınan acele
kamulaştırma kararı ve Türkiye genelindeki kentsel dönüşüm
projeleriyle vatandaşları mağdur ettiği ve sermaye için
rant yarattığı, uygulanan RES ve HES projeleriyle
doğanın tahrip edilmesine sebebiyet verdiği iddiasıyla
Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/6) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, gruplar adına ikinci
söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şanlıurfa
Milletvekili Osman Baydemire aittir.
Buyurun Sayın Baydemir. (HDP
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi saygı, sevgi ve hürmetle selamlıyorum.
Sekiz bin yıl boyunca insanlığa büyük
hizmetler vermiş, medeniyetlerin bugün bu noktaya gelmesinde büyük bir
alın teri, emeği olan Şehri Sur, Diyarbakır Sur bölgesi,
Amid, Amida büyük bir saldırıyla şu anda karşı
karşıyadır. Bugün vermiş olduğumuz gensorunun ve
yapacağımız çağrıların, izahatların bu
saldırıyı ve yıkımları durdurmasına vesile
olmasını temenni ediyorum ve her şeyden önce, Sayın Bakan,
Bakanlığın bugüne kadar yapmış olduğu bu
saldırıların nerede durdurulabileceğine dair, nasıl
durdurulabileceğine dair ve bu kirlilikten nasıl
arınabileceğine dair kendilerine soru sorma imkânına vesile
olmasını temenni ediyorum.
Evet, Sur şehrinde sekiz bin yıl boyunca
hayat kesintiye uğramadı. Ne zamana kadar biliyor musunuz? AKPnin
sokağa çıkma yasaklarına kadar. AKP, sokağa çıkma
yasağı ilan etmeden önceki bütün sekiz bin yıl boyunca Sur
şehrinde hayat kesintiye uğramadı. Bu sekiz bin yıl boyunca
defalarca Sur saldırıya maruz kaldı, defalarca Sur
kuşatıldı ama hiç kimse zorla, zorbalıkla Suru, Suriçini,
Surun yaşayanlarını ele geçiremedi, tahakküm kuramadı.
Emin olun ki bu, siz de olsanız, sizler de zorla, zorbalıkla,
ceberutlukla, Suru ve Surun yaşayanlarını asla ve kata ele
geçiremeyeceksiniz.
Şüphesiz ki 33 medeniyete ev sahipliği
yapmış olan bu şehir ve bu şehrin tüm
yaşayanları, kim olursa olsun dostluk elini
uzattığında, birlikte yaşam elini
uzattığında hem şehrinin kapısını hem de
yüreğinin kapısını bütün insanlığa, bütün
medeniyetlere açtı. Bundan dolayıdır ki Sur çok dillidir, Sur çok
inançlıdır, Sur çok kültürlü bir şehirdir. Surun tarihî ve
kültürel yapısını, birikimini insanlığın ortak
mirası olarak tescillemek, geleceğe taşımak, geçmişe
duyulan saygının gereği ve gelecek nesillere duyulan
sorumluluğun gereği olarak büyük bir stratejinin neredeyse yıllarca
paydaşı olmaktan da büyük bir onur duyduğumu ifade etmek istiyorum.
Tam da bu minvalde Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj
Projesinin UNESCO Dünya Miras Listesine alınmasını
sağladık ve bu sağlama süreci içerisinde de karınca
kararınca emeği olan bir kardeşiniz olarak şu anda sizlere
hitap ediyorum.
Bu hedefler için, başta halkımızla
birlikte, sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri, üniversite, Hükûmet dâhil
olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarıyla ortak bir
çalışma perspektifiyle hareket ettik. Bugün Şehri Surda
dayatılan yıkım aynı zamanda insanlığa
karşı işlenen suçları meşrulaştırmak
amacıyla, koruma amaçlı imar planımıza ve surların
korunması amacıyla ilgili bakanlıkla yürütmüş
olduğumuz çalışmalara ve iki projeye özellikle atıfta
bulunarak perdelenmek, üstü örtülmek isteniyor.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 2005 yılında Kültür ve Turizm
Bakanlığıyla ve kentteki tüm dinamiklerle birlikte bugün Surun
kuruluş yeri olan, İçkale diye tabir etmiş olduğumuz
mekân, aynı zamanda sahabe türbelerinin, aynı zamanda kiliselerin,
camilerin, bir nevi şehrin kurulduğu günden bugüne değin yönetim
ve üretim yeri olan merkezin altında, henüz açığa
çıkarılmamış, gün yüzüne kavuşturulmamış
höyük, arkeolojik alanlar vardı. Bu arkeolojik alanın açığa
çıkarılması adına Toplu Konut İdaresi, Başbakanlık,
Valilik ve kentin dinamikleriyle bir projeyi birlikte hayata geçirmenin
çabası içerisine girdik. Temel amacımız, Surun koruma
bandını muhafaza etmek ve arkeolojik sit alanı içerisinde
bulunan yapıların, hamamların, amfiteatrların, bütün
çalışmaların sürdürülerek açığa
çıkarılmasını sağlamaktı. Tam da bu noktada,
yüzde 68 oranında gerçekleşme sağlandı, yüzde 68
oranında başarı sağlandı. Bunun yüzde 68de kalmasının
tek nedeni de konut rezervinin orada yaşayan halka yetmemesinden
kaynaklıydı ve bu çalışma 2013ün sonuna kadar da bizzat
benim tarafımdan yürütülen bir çalışmaydı.
Yine, bu çalışma cumhuriyet tarihinde bir
ilkin ifadesidir. Orada arındırılan yapıların üzerine
herhangi bir ticari yapı gelmeyecekti, tamamen arkeolojik alan olarak,
koruma amaçlı imar planımızın içerisine de tescili
yapılmış durumdadır. Toplu Konut İdaresinin
kurulduğu günden bugüne değin tek bir kuruş rant elde
edemediği tek proje de yine bu minvalde bizim paydaşı olmuş
olduğumuz bu projenin ta kendisidir yani harcanan bütün kamu
kaynakları sadece ve sadece o insanlık mirasının
açığa çıkarılması ve geleceğe
taşınması amacıyla kullanıldı.
İkinci çalışma da Ali Paşa ve
Lalebeydeydi. Aynı perspektifle, Ali Paşa ve Lalebeydeki
çalışmanın akamete uğramaması adına ve bir yönüyle
de bugün ortaya konulan politikayı boşa çıkarma adına, 2008
yılında dönemin valisi Toplu Konut İdaresiyle birlikte bir avan
proje hazırladı ve bu avan proje dönemin Başbakanının
talimatıyla hayata geçirilmek istendi. 2008deki o avan projenin
amacı Ali Paşa ve Lalebey Mahallelerinde tüm yapıları
kaldırıp yerine Toplu Konut İdaresi tarafından 5 katlı
binaların inşa edilmesiydi. Kentteki tüm sivil toplum örgütleri buna
itiraz ettiler ve Anakent Belediyesiyle birlikte, Sur Belediyesiyle birlikte
sürecin içerisine dâhil olduk ve 2008de yapılan protokolü lağvederek
2009da yeni bir protokol inşa ettik ve o protokolde Ali Paşa ve
Lalebeyde de Koruma amaçlı imar planının
çıktıları dışında bu bölgeye ve Sura çivi dahi
çakılamaz. ilkesi ve prensibi üzerinden bir anlaşma, bir konsensüs
sağlandı ve orada yürütmüş olduğumuz çalışmalarda
da yüzde 50 oranında rızaya dayalı
Sayın Bakan, Rezaya
dayalı değil
Sayın Bakan, duyuyor musunuz beni?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Bakan dinlemiyor ki.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Sayın Bakan,
rızaya dayalı, Rezaya dayalı değil-
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, gensoru kiminle ilgili?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
bir perspektifle,
tek bir insanın burnu kanamadan, tek bir kavga, tek bir gürültü olmadan
yüzde 50 oranında başarı sağlandı. Diğer yüzde
50nin hayata geçmemesinin nedenlerinden bir tanesi de
Bizim temel
perspektiflerimizden bir tanesi, Suriçi bölgesinde yapısı olup
taşınmak istemeyen, koruma amaçlı imar planı
çıktısı doğrultusunda, perspektifi doğrultusunda, Ben
burayı restore edeceğim. diyen her yurttaşımızın
talebine, bakış açısına rıza göstermek ve onun kendi
yapısını kendisinin restore etmesine de fırsat vermek adına
yüzde 50de kalmıştı.
İşte, bir yandan bu çalışmalar
sürerken, öte yandan da Diyarbakır Suriçi bölgesini, insanlık
ailesinin ortak hizmetine, ortak perspektifine sunacak kültürel dokuyu soyut,
somut insanlık mirasıyla birleştirip, tescil ettirecek koruma
amaçlı nazım imar planı, 2012de kentin bütün dinamiklerinin
katkısı ve katılımıyla, onlarca, yüzlerce
toplantıyla, mahalleden tutun muhtara kadar, esnaftan tutun bütün kamu
kurum ve kuruluşlarına kadar, hatta ve hatta güvenlik birimlerine
kadar herkesin dâhiliyeti sağlanarak ve kentte bir sahiplilik duygusu
oluşturarak, ilk defa Türkiye'de gerçekleşti ve bu plan,
Diyarbakır Suru, Şehri Suru UNESCO Kültürel Miras Listesi içerisine
taşıyan âdeta bir başarı sertifikası, âdeta
Diyarbakır surlarını ve Diyarbakır Suriçini, kültürel
mirasını koruyan, kollayan bir şehir anayasası hâlini almış
oldu.
Gelin görün ki bu zaman dilimi içerisinde,
Bakanlığınız, öncelikle Hevsel Bahçelerini HES kurmak
suretiyle katletmeye çalıştı.
Yine kentin dinamiklerinin harekete geçmesiyle ve
açılan idare mahkemesindeki davayla bu ancak bertaraf edilebilindi.
Bununla da sınırlı kalmadı, bir müddet sonra yine
Bakanlığınız Hevsel Bahçeleri ve Dicle Vadisini konut
rezerv alanı olarak ilan etti. Yine kentin dinamiklerinin harekete
geçmesiyle birlikte idare mahkemesinde bu karar da iptal edildi.
İşte, geçtiğimiz hafta bu Mecliste torba kanunla getirilmiş
olan, yargı yolunu kapatan süreç, tam da bugün, yapmak istediğinizin
önlenmemesi adına, bir kentsel katliamın önlenmemesi adına
yargı yolunu kapatan bir düzenlemeden başka bir şey
değildir.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; bugün bir kez daha ifade etmek isterim ki hiçbir şehir
kalekollarla, güvenlik perspektifiyle korunamaz, kollanamaz. Ancak ve ancak
barışla korunabilir şehirler, ancak ve ancak barışla
geleceğe taşınabilir şehirler. Barış, özgürlükle
gelir, adaletle korunur ve demokrasiyle geleceğe taşınır.
1939 ve 1953 yıllarında Diyarbakırda çekilen hava
fotoğrafı; bu fotoğraflardan sokak dokusunu görebiliyoruz.
İşte, koruma amaçlı imar planının kendisi bu sokak
dokusunu ve bu tarihî şaheseri koruma amaçlıdır ama şu anda
bile dozerler ve kepçeler bu tarihî yapıyı, sokak dokusunu, bu
kültürel dokuyu, somut ve soyut dokuyu bir şekliyle yok ediyor.
Aslında, Sayın Bakan, hafızalar yok ediliyor,
hafızaların kendisi yok ediliyor. Şu anda yıkım çalışmaları
sürerken sadece molozlar taşınmıyor, o binaların
enkazı içerisinde bulunan genç kadınların çeyizlik
eşyaları taşınıyor, beden parçaları
taşınıyor, insanların bir nevi belleği
taşınıyor. Ve bütün bu işlem niçin yapılıyor?
İşte bütün bu işlem, turizm şehri hâline dönüştürmeyi
arzulamış olduğumuz, koruma amaçlı imar planıyla
hayata geçirmeye çalışmış olduğumuz bu plan ama sizin
kalekol inşası için yapmış olduğunuz, şu andaki
uygulamayı burada görüyoruz. Okullar yapılıyor, bir nevi
Nasrettin Hocanın misali gibi Sayın Bakan. Siz Diyarbakırda,
vilayette konuşma yaparken; Sayın Başbakan, yine,
Diyarbakırda Ulucaminin önünde konuşma yaparken tıpkı
Nasrettin Hocanın eşeği misali arka tarafta dozerler, kepçeler,
greyderler, bir maytap dahi patlamamasına rağmen yıkım
işlemi gerçekleştiriyorlardı ve bu yıkım işlemi
içerisinde, şu anda haritada görmüş olduğunuz yollar, bulvarlar,
ana arterler, meydanlar oluşturuluyor sit alanı içerisinde. Bu bir
kıyımdır, bu bir yıkımdır. Emin olun Sayın
Bakan, IŞİDin Palmiraya saldırısı nedir, şu
anda Sur içerisinde yapmış olduğunuz yıkım aynı
anlama gelir, aynı sonuçları bünyesinde doğurmaktadır.
Bu fotoğraf da bir hafta önce havadan
çekilmiş olan fotoğraf. Yıkımın fotosunu şu anda
size gösteriyorum Sayın Bakan. Bu da yıkım öncesi, kentsel
dokunun hâlen ayakta olduğu mekân. Çok açık ve net söylüyorum
Sayın Bakan, tanklarla, toplarla yıkamadığınız
binaları tanklarla, toplarla açamadığınız
sokakları şu anda greyderlerle, dozerlerle, buldozerlerle hayata
geçirmeye çalışıyorsunuz.
Bir devleti devlet yapan, ona meşruiyet veren
birkaç özellik vardır. Bunlardan bir tanesi hayat hakkını
korumaktır. Bir diğeri de şüphesiz ki özgürlükleri korumak,
kollamak ve geliştirmektir ama bir diğeri de barınma
hakkını, mülkiyet hakkını korumak ve kollamaktır.
İşte, bizim perspektifimiz de koruma amaçlı imar planıyla
korumuş olduğumuz mülkiyet çeşitliliği, mülkiyet
renkliliğinin fotoğrafıdır. Sayın Bakan, bu da sizin
ve Hükûmetinizin mülkiyete bakış açısının
fotoğrafıdır. Kırmızıya boyalı olan tüm alan
devlet tarafından, Hükûmet tarafından el konulan alanın
kendisidir. Surun yüzde 90ına şu anda el konulmuş
durumdadır. Sayın Bakan, bu, hukuk değildir; bu, hukukun
üstünlüğü değildir. Bu, olsa olsa zorbalıktır; bu, olsa
olsa, bana göre, haydutluktur.
Bir kez daha ifade etmek istiyorum: On
yıllık zaman dilimi içerisinde, her şart ve koşulda
birlikte üretmenin, birlikte başarmanın ve aydınlık
geleceğe, gelecek nesillere iyi bir miras bırakmanın arayışı
ve çabası içerisinde olduk.
Sizler Adanadan seçildiniz ve benim bildiğim
kadarıyla 76 bin oyla seçildiniz ya da 77 bin oyla seçildiniz. Gültan
Kışanak, Fırat Anlı 396 bin oyla seçildi. Sur Belediye
Başkanımız 100 bini aşkın oyla seçildi. Sizin
demokratik meşruiyetiniz neyse, o arkadaşlarımızın da
demokratik meşruiyeti en az odur. Belediyeyi yok sayarak, hiçe sayarak,
aynı şekilde muhtarları, sivil toplum örgütlerini hiçe sayarak
orada yapmış olduğunuz her plan, her çalışma
gayrimeşrudur, gayrimeşru.
Ben size bir şey söyleyeyim mi Sayın
Bakan? 2004 yılında, 2009 yılında, 2014 yılında,
bugünkü Cumhurbaşkanı, o dönemlerdeki Başbakan
Diyarbakırı istedi. Diyarbakır halkı teveccüh göstermedi.
Şu anda yapmış olduğunuz, Sayın Cumhurbaşkanının
kini, öfkesi Diyarbakır halkına sizin tarafınızdan,
Bakanlığınız tarafından kusturuluyor. Emin olun
Sayın Bakan, emin olun, bütün bakanlıklar geçicidir, vekillikler
geçicidir, belediye başkanlıkları geçicidir, bütün temsil
pozisyonları geçicidir. Bugünkü benim size olan çağrımı
siyaset gereği kabul etmeyebilirsiniz ama bana değil de kendinizden
önceki bakana bakın, onun maruz kalmış olduğu uygulamaya
bakın. Bugün Sur etrafında akbabalar üşüşmüş durumda.
Emin olun, o akbabalar, şu anda, sizin makamınıza da çok
sıkça gidip geliyorlar rant elde etmek için, bir lokma koparabilmek için.
Onların, bugün Mecliste grubunuz itibarıyla bulunan insanlardan çok
daha fazla olduğunu da bir kez daha dikkatlerinize, bu vesileyle, getirmek
istiyorum.
Bu uygulama 1915te bir kez daha Diyarbakıra
dayatıldı, bir kez daha dayatıldı ve yine aynı
mahallelerde dayatıldı biliyor musunuz, aynı mahallelerde. Peki,
bugün, ırkçılıkta, faşizmde neredeyse birbiriyle
yarışan bir realiteye tanıklık ediyoruz. Birisi
çıkmış diyor ki: Baş üzerinde baş
bırakmayacağız. Birisi çıkmış diyor ki: Ya
baş alacağız ya baş eğeceğiz ya da taş
üzerinde taş bırakmayacağız. Vallahi, billahi, tallahi,
baş kesen, taş kesen, yaş kesen iflah olmadı, iflah
olmayacak, bu politika da iflah olmayacak, bu politika da başarılı
olmayacak. Bu itibarla da bugün Sura dayatılan politika, Sura dayatılan
saldırı aslında bir yönüyle Esadla yarışmaktır,
Saddamla yarışmaktır, kemerler oluşturmaktır,
nüfussal, demografik yapı üzerine oynamaktır.
Diyarbakır halkı Surda, Büyükşehirde
size rıza göstermedi, siz Sur Belediye Başkanlığı
hizmet binasını kamulaştırdınız. El insaf
Sayın Bakan, el insaf! Şu anda, Ulu Cami, Hasan Paşa Hanı,
Cemil Paşa Konağı, bizim ne kadar ödül almış
olduğumuz proje varsa hepsi tarafınızdan kamulaştırılmış.
Ya bu bir cehalet örneğidir ya da bu Ey Diyarbakır halkı, sen
seçimde bana vermiyorsan aha, bak, ben böyle despotlukla, zorbalıkla el
koyarım. demektir. Vallahi bütün despotlar rahmetlik oldular, Allah
rahmet eylemesin onlara ama hepsi bir dertten gitti, zapt edememe derdinden
gitti. Emin olun, kim despotluk yaparsa o dertten gitmeye de mahkûm
olacaktır. Ben, bir kez daha, bu vesileyle, yaş kesmekten, baş
kesmekten ve taş üzerinde taş bırakmamaktan vazgeçin
çağrısını yineliyorum.
Sizden önceki Bakanın maruz
kaldığına yani kullanılıp atılmaya maruz kalmak
istemiyorsanız
Gensorumuzdan sonra muhtemelen aklanacaksınız,
gelip tebrik kuyruğuna girecekler Sayın Bakan, tebrik kuyruğuna
girecekler. Bence siz meslek kimliğinizin de gereğini yapabilirsiniz
ve çıkıp Ey Hükûmet, bu, kültürel mirasa bir
saldırıdır, bu bir insanlık suçudur. Ben bir mimar olarak
bu suça imza atmıyorum, istifa ediyorum Bakanlıktan. derseniz
vallahi insanlık sizi alkışlayacaktır, insanlık sizi
alkışlayacaktır. (HDP sıralarından alkışlar)
En derin saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkürler.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.49
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 74üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
(11/6) esas numaralı Gensoru Önergesinin
gündeme alınıp alınmamasına ilişkin görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Hükûmet burada.
Şimdi söz sırası, gruplar adına,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Gürsel Tekine aittir.
Buyurun Sayın Tekin. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÜRSEL TEKİN (İstanbul)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün kentsel
yıkım için söz almış bulunmaktayım.
İzin verirseniz elimdeki şu haritayı
göstermek zorundayım. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 2011
yılında, özellikle vekili olduğum İstanbulla ilgili,
İstanbuldaki uygulamalarla ilgili dönemin Başbakanı Sayın
Erdoğana, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına, hemen
hemen devletin bütün kurumlarına bu haritayı gönderdim. Bu harita
aynı zamanda İstanbulun -Sayın Topbaşın deyimiyle-
anayasasıydı ve İstanbulun master planıydı.
Değerli arkadaşlar -merak eden
arkadaşlarımıza, Sayın Bakana da tekrar gönderebilirim
eğer arşivlerde yoksa- burada tek tek, özellikle 1999
yılında yaşamış olduğumuz acı deprem
deneyiminden sonra, başta İstanbul olmak üzere, Türkiye'nin dört bir
yanında -çok sayıda belediye başkanlarımız da burada,
çok iyi bilirler- dönemin Hükûmeti 1999 yılında kamuya ait yani
devlete ait, millî emlak dediğimiz millete ait bütün arsaları,
arazileri, kentsel dönüşüm ve depremin yaralarının
sarılması için ayırmıştı. Ne yazık ki sadece
İstanbul değil, Türkiye'nin dört bir yanında bu uygulama için
ayrılan arsaların tamamı birilerine peşkeş çekildi ve
ranta kurban edildi.
Ben şimdi çok merak ediyorum, özellikle
Sayın Bakanın not almasını istiyorum: Kamu arsaları
olarak yani bu vasıflarda olan arsalardan, deprem dönüşümü, kentsel
dönüşüm için kullanılması gereken arsalardan acaba kaç tane var
İstanbulda, onu çok merak ediyorum. Eğer kendileri bilmiyorsa, kaç
tane kalıp kalmadığını da kendilerine
göndereceğim.
İkincisi: Ben, eski Başbakana gönderdim,
Sayın Davutoğlu Başbakan olur olmaz Sayın
Davutoğlunun kendisine de gönderdim ama büyük olasılıkla belli
ki Sayın Davutoğluna bu bilgiler verilmemiştir. Sayın
Davutoğlu, geçen gün İstanbulda konuşurken özellikle tarihî
yarımadayla ilgili Ecdadımızın kemiklerini sızlatacak
hiçbir uygulamanın içinde olmayız. demişlerdi. Şimdi, bunu
Türkiye kamuoyuyla ilk paylaşan bir siyasetçiyim, milletvekiliyim,
şuraya baktığınızda, sadece tarihî yarımadadaki
bu iki bina değil, maalesef, özellikle, İstanbulun büyük
alanları, rant alanları dediğimiz yani değeri yüksek, emlak
değeri yüksek olan alanlara baktığımızda çok net bir
şekilde bir kentsel katliamın nasıl olduğunu
rahatlıkla görebilirsiniz. Bütün bunların üzerine Sayın Davutoğlu
şu ifadeyi kullandı: Bundan sonra bu alanlarda en ufak bir uygulama
olmayacak. Belli ki Sayın Başbakanın bundan da bilgisi yok,
şu anda imar uygulaması yapabileceğiniz bir tek parsel yok, bir
tek, ne tarihî yarımadada var ne de İstanbulun başka yerlerinde
var.
Değerli arkadaşlar, çok merak ettiğim
bir soruyu da yine Sayın Bakana sormak istiyorum: İstanbulda iki
alan kaldı; birincisi mezarlık alanları, ikincisi askerî
alanlar. Askerî alanların bir tanesi, önemli olan, 8,5 milyon metrekare,
Esenlerdeki arsa bir ilçe belediye başkanına devredildi. Şimdi,
Sayın Bakan, bizim bildiğimiz, çok sayıda belediye
başkanının da bildiği, imar yetkisi olan birkaç kurum var;
sizin uhdenizde olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve
büyükşehir belediye başkanlıkları. Bu arsayı hangi
gerekçeyle ilçe belediye başkanına verdiniz, doğrusu onu çok
merak ediyorum. Neden siz almadınız? Yani İstanbulda,
İstanbulun kentsel dönüşümüyle, özellikle depremle ilgili çok ciddi
sıkıntıları olmasına rağmen bütün bu
uygulamalarda kullanmanız gereken yeri hangi gerekçeyle bir ilçe
başkanına verdiniz onu bilmiyorum.
Şimdi, vermiş olduğunuz yerle ilgili,
önce eski Başbakan Sayın Erdoğan Kanal İstanbul olarak
kullanacağız. demişlerdi, seçim döneminde, aynı hafta
içerisinde, aralıksız üç gün içerisinde Sayın Başbakan
Esenlerde yapmış olduğu miting toplantısında 90 bin
konut yapılacak. demişti burayla ilgili. Galiba ya bir gün sonra ya
da bir gün önce Sayın Caniklinin bir demeci var. Sayın Canikli de
-İstanbulda sanki hiç AVM yokmuş gibi- AVMler merkezi olacak.
demişti. Yine Sayın Topbaşın demeci var -bütün bunlara
baktığınızda göreceksiniz- Sayın Topbaş da
Dünyanın en büyük parkını yapacağız. demişti.
Şimdi, gerçekten çok merak ediyoruz. Yani hepimizin, 81 ilin
bileşkeni olan çok önemli bir şehirde uygulamalarınız
böyleyse Diyarbakırdaki uygulamalarınızın ne
olacağını çok merak ediyorum.
İkincisi:
Bakanlığınızın bütün arşivlerine baktım,
acaba örnek olabilecek, örnek olarak gösterebileceğiniz bir kentsel
dönüşüm modeliniz var mı, yok mu diye. Üç tanesini buldum. Bunun bir
tanesi Roman kardeşlerimizin özellikle yoğunlukta olduğu Sultan
Mahallesi. Her ne kadar şimdiki adı Sulukule olmuş olsa da
Osmanlıdan kalma, dönemin Osmanlı saraylarının
büyüklerinin, yöneticilerinin gidip eğlendiği yerdi orası.
Bilirsiniz, Roman kardeşlerimiz daha çok müzikle ilgilenirler; doğal
olarak da -Sulukule dediğiniz, yani bizim deyimimizle Sultan Mahallesi
merkeze yakın- Aksaraya, Taksime ve belli civarlara yakın yerlerde
kendi sanatlarını icra etmek için gidip gelirler. Bir kentsel
dönüşüm hikâyesi çıkardınız. Çıkarmış
olduğunuz o hikâyeye paralel olarak da aynı zamanda maalesef
işte Alevi açılımının, Roman açılımının
ve Kürt açılımının sonucunda açılımların
hangi felaketlerle karşı karşıya kaldığını
da biliyoruz. Bu bölgede örnek olarak, yani Sultan Mahallesinde kentsel
dönüşüm yapmış olduğunuz yerde şu anda kaç tane Roman
kardeşimiz oturuyor? Buradaki Roman kardeşlerimizin
arsalarını kimler aldı, hangi bedellerle aldı? Onu da
araştırırsanız çok memnun olurum. Mutlaka bunu da
araştıracaksınız.
Değerli arkadaşlar, bu ecdat hikâyelerini
çok duyduğumuz için gerçekten bütün tarihî yerlere
baktığımızda gerek İstanbulda gerekse Bursada ikinci
uygulamanız, övünerek uyguladığınız bir başka
Ki
adına kentsel yıkım dediğimiz, sizin kentsel
dönüşüm dediğiniz yeşil Bursanın nasıl
katledildiğinin resmine bir bakın. Yanında da
ecdadımızdan kalma caminin hangi gölge içerisinde kaldığını
da çok net bir şekilde görebilirsiniz.
Yine, keza, bir başka uygulamanız Mardin.
Bunların üçü de tarihî kentlerdir ve tarihî şehirlerdir.
Değerli arkadaşlar, yaşamış
olduğumuz coğrafyanın -bütün araştırmalara
baktığımızda- yüzde 76sı fay hatlarının
üstünde. Yani her an -Allah korusun- depremle karşı karşıya
kalabileceğimiz bir coğrafyada yaşıyoruz. Dönemin
Hükûmetinin çıkarmış olduğu Afet Yasasına uygun
vaziyette, özellikle kamu arsaları dâhil olmak üzere, bununla ilgili
üstünden on yedi yıl geçmesine rağmen örnek gösterebileceğiniz
bir tek uygulama var mı, onu da gerçekten çok merak ediyorum. Umut ederim
onunla ilgili de, burada, Parlamentoya, milletvekillerimize bir bilgi
vermiş olursunuz.
Değerli arkadaşlar, dünyada kentsel
dönüşümler yok mu? Cumhuriyet Halk Partisi olarak kentsel dönüşümün
yapılabilmesi için her türlü katkı sunmaya hazır olduğumuzu
defalarca ifade ettik. İl başkanı olduğum dönemde
Sayın Topbaşın kendisine gittim. Türkiye'nin en önemli
profesörlerinden Hüseyin Kaptanın Başkanlığında
İstanbulun master planı yapılırken bize İstanbulla
ilgili çok önemli bilgiler verdi Sayın Topbaş. İstanbulun
100.000lik haritası olacak ve İstanbul bundan sonra asla ranta
teslim edilmeyecek, hava koridorları dâhil olmak üzere bu kadar incelik
içerisinde bir çalışma yapılacak ve bu çalışmalar
konusunda destek istediğini ifade etmişti. Biz de kendisine
Cumhuriyet Halk Partisi olarak eğer gerçekten İstanbulda tarihî bir
uygulama yapacaksanız, İstanbulu ranttan kurtaracaksanız biz
buna destek vereceğiz demiştik ve destek verdik. O dönem
sorduğumuzda, üçüncü havaalanı dâhil olmak üzere, üçüncü köprü dâhil
olmak üzere hiçbir uygulama yok ve bu uygulamanın altında da
Sayın Topbaşın olmayacağına dair taahhüdü var.
Maalesef, tabii, belli ki belediyelerin, Sayın Topbaşın da gücünü
aşan bir iradeyle, İstanbulda bu uygulamalar altüst oldu, âdeta
pıtrak gibi
Sadece bir şehirde 246 tane AVM var değerli
arkadaşlar. Dünyayı geziyorsunuz, bana herhangi bir ülkede, bir
şehirde, tarihî bir şehirde 246 tane AVM olduğunu asla ve asla
gösteremezsiniz. Ve bu AVMlere baktığımızda bu AVMlerin
önemli kısmı kamu arsaları yani biraz önce ifade etmiş
olduğum gibi deprem dönüşümü ve kentsel dönüşüm için
kullanılması gereken bu arsalar ne yazık ki
yandaşlarınıza, yoldaşlarınıza, hatta
milletvekillerinize tahsis edilmiş oldu.
Belki çok merak edebilirsiniz, şu arsanın
kime ait olduğunu Sayın Bakanım, bir
araştırırsanız çok net bir şekilde göreceksiniz;
TMSFden bu satılmış, kamuda satılıyor. TMSFden
satılan arsaların imar uygulamaları yapılmadan önce neden
satıldığını hepimiz çok merak ediyoruz. Ve sadece ve
sadece İstanbulda, bizim hesaplarımıza göre, 2011
yılının hesaplarına göre, İstanbulda yaratılan
rantın -eğer millete dağıtılacaksa, ahali bundan
faydalanacaksa hiç itiraz yok- bu ranttan yaratılan rantın
miktarı 100 milyar dolardır, 100 milyar dolar, tekrar söylüyorum.
Şimdi, siz, çok önemli bir sorunla
karşı karşıyayken, deprem gibi hayati bir meseleyle
karşı karşıyayken bütün bunları bertaraf edeceksiniz,
yok sayacaksınız, kentsel dönüşümle ilgili, uygulamalarla ilgili
hiçbir önlem almayacaksınız, şimdi bize Diyarbakırda,
Surda şirinlikler yaparak Biz burada kentsel dönüşüm
yapacağız. diyeceksiniz.
Değerli arkadaşlar, sekiz yıl önce
-bütün itirazlarımıza rağmen- Fikirtepe Eğitim Mahallesi ve
Dumlupınar örnek kentsel dönüşüm yeri olacaktı, tam sekiz
yıldır hâlen çözülemedi. Hâlbuki çok basit, çok kolay çözülmesi
gereken yerin çözülmemesinin bir tek nedeni var: Sizin iktidarınız ve
sizin uygulamalarınızdır. Bölgeye
baktığınızda -bölge, maalesef, gecekondu- 1980 sonrası
ya da 1970lerde insanların gelip barınmak için kurmuş
olduğu binaların yanında çok önemli kamu arsaları
vardı; örneğin Çocuk Esirgeme Kurumunun, Devlet Malzeme Ofisinin.
Alelacele niye sattınız Allah aşkına? Şimdi
birilerinin izah etmesi gerekiyor yani o bölgedeki binlerce insan sekiz
yıldır mağdur, insanlar âdeta sürgüne tabi tutulmuş gibi
çeşitli bölgelere gittiler, Kısa süre içerisinde bizim
binalarımız yapılacak. diye umutla beklediler. Sekiz yıl
geçti, korkarım ki daha çok yıl geçecek, bu uygulamalar burada hayat
bulamayacak.
Değerli arkadaşlar, her iki arsaya da
baktığımızda bugün çok kavga etmiş olduğunuz,
çeşitli isimler atfederek Şucuydu, bucuydu. dediğiniz belli
gruplara bu arsaları vererek binlerce insanı orada maalesef
mağdur ettiniz. Yine, Beyoğlu, Balat, bütün bunlara
baktığımızda bugüne kadar uygulamalarınızın
hiçbir tanesi, bize, topluma, insanlara güven verebilecek uygulamalar
değil.
Değerli arkadaşlar, biraz önce eski
Belediye Başkanımız Osman Bey de ifade etti, 2013
yılında Surla ilgili, Diyarbakırla ilgili bir master
planı yapmışsınız. Kim yaptı bu master
planı? Sizler yaptınız. Bütün bunlara
baktığınızda bu süreç içerisinde değişen ne oldu
da şimdi siz yapıyorsunuz? Ne yapıyorsunuz?
Yaptığınız uygulamalar nedir? Bakın, şu master
planı sizin döneminizde yapılmış. Bana göre çok
çeşitli bütün sivil toplum örgütlerinin, büyük olasılıkla
belediyelerin de katkısıyla yapılmış bir master
planı var.
Bir şeyi yıkarak yapmak maalesef bugüne
kadar dünyanın hiçbir yerinde olmuş değildir. Eğer çok
merak ediyorsanız, örnek almak istiyorsanız, gidersiniz, çok
kısa süre içerisinde Doğu Berlin-Batı Berlin birleşiminde
kentsel dönüşümün nasıl olduğunu, altyapının,
üstyapının nasıl uygulandığını çok net bir
şekilde görebilirsiniz.
Yine bir başka soru Sayın Bakanıma:
Çamlıca Tepesi. Biliyorsunuz İstanbulun 7 tepesi var.
İstanbulun 7 tepesi şarkılara konu olsun diye tepe olmuş
değil. Geçmiş tarihimize baktığımızda, enerjinin
olmadığı dönem İstanbulun bütün klima görevini yapan, hava
sirkülasyonunu sağlayan 7 tepeden bir tek tepe kalmıştı;
Çamlıca Tepesi. Oraya önce Cami. dediniz, Eyvallah. dedik. Kaldı
ki, bize göre cami için yapılması gereken çok uygun yerler varken bir
tepede caminin yapılması asla doğru değildir. Özellikle
Diyanet İşleri Başkanının da bu konuda ne düşündüğünü
çok merak ediyorum.
Caminin yanında 56 dönümle ilgili yeni bir
uygulamanız oldu Sayın Bakanım, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının. Sizin göreviniz midir Allah aşkına?
Sizin göreviniz insanların mağduriyetini gidermek değil midir?
Tam tersine, şimdi burada 56 dönüm yeni bir imar uygulaması
yapıldı. Bakın, ilçe belediyesi karşı
çıkmasına rağmen -Üsküdar İlçe Belediyesi karşı
çıkıyor, Büyükşehir karşı çıkıyor yine sizin
kendi belediyeniz, yetmiyor, dönemin Kültür Bakanlığı
karşı çıkıyor- bütün buna rağmen kendi
kurumlarınızı yok sayarak orayı bu uygulamaya
açıyorsunuz. Kim bu şanslı şahıs? Orada çevresinde
kentsel dönüşümle ilgili birçok mağdur insan varken hangi gerekçeyle
56 dönüm bu uygulamayı kime yaptınız, niçin yaptınız,
neye dayalı yaptınız bunları da merak ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, ben, özellikle sadece
İstanbul değil, başta Ankara olmak üzere birçok şehirle
ilgili
Biliyorsunuz, kamu binaları var. Görmüş olduğunuz kamu
binalarının önemli kısmı yine devlete, millete aittir. Çok
enteresan, dönemin Bayındırlık Bakanlığı, Ankara
dâhil olmak üzere, İstanbulda devlete ait arsaların önemli
kısmını şahıslara satıyor. Şahıslar çok
ucuz paralarla
Yani, bunun bir tane örneği var İstanbulda,
şimdi kavga ettikleri için büyük olasılıkla el konulmuştur
paralel dedikleri bir başka yerle ilgili. 2 milyon dolara yani dönemin,
2011 yılının hesaplarına göre 2 milyon dolara alınan
yerin
Bakanlık belli bir süre satışa çıkarıyor.
Kırk dokuz yıllığına kiraya verilmiş bir yerin
bir başkası tarafından satın alınması mümkün
olmayacağına göre aynı şahıs satın alıyor ve
3 emsal uygulama alıyor. Nereden bu uygulamayı alıyor? 34
insanın can verdiği, bir dere sorununun olduğu yerde imar
uygulaması yapılıyor. Yani, sizin -kusuruma bakmayın-
bugüne kadar uygulamalarınıza baktığımızda
Bakanlık olarak benim en azından görebileceğim herhangi bir
uygulamanızın olmadığını görüyorum. Ve sakın
bir daha da böyle ecdadımız falan demeyin, örneği
Bursadır, örneği tarihî yarımadadır. Tarihî yarımada
Fatih sağ olsaydı, size ne yapardı, doğrusu ben de çok
merak ediyorum.
Hepinize çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tekin.
Şimdi gruplar adına son söz Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Mehmet
Özhasekiye aittir.
Buyurun Sayın Özhaseki. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÖZHASEKİ
(Kayseri) Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri; ben de
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Partimiz adına Sur ve Silopi için söz
almış bulunuyorum. Bugün burada önce ülkemiz ve özelde
Diyarbakır Suriçiyle ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Aslında bu konu biraz teknik ve önemli bir
konu, siyasetin şamata aracı yapılacak, ajitasyon yapılacak
bir konu değil. Ben, yıllarca belediye başkanlığı
yaptım; yedi yıl da, bünyesinde tarihî eserleri barındıran
belediyelerin birliği olan Tarihî Kentler Birliğinin
Başkanlığını yaptım. Orada, bu olaylara
nasıl bakılır, genel yaklaşım nedir, mantık
nasıl olmalıdır, proje nasıl yapılır, restorasyon
nasıl yapılır, bir eser restore edilirken koruma amaçlı
olarak düşünülen bu esere nasıl fonksiyon yüklenir, senelerce,
doğrusu, belediyelerin elemanlarını eğiten bir kurumun
başında Başkanlık yaptım, bu işe emek verdim.
Burada da doğrusu, fikirlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Eğer gücüm yeterse bir milletvekili olarak tek amacım var, Suriçi,
Cizre, Silopi gibi ilçelerde tarihî geçmişine yakışan bir
şekilde bu bölgeleri yeniden nasıl ihya ederiz, bu konuda fikir
yürütmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bilim adamları
derler ki Dünyanın en eski yerleşim yeri olarak iki bölge var;
birisi Mezopotamya, diğeri de Anadolu toprakları. Yapılan
kazılarda, Urfa Göbeklitepede, on iki bin yıla dayanan bir toplu
yerleşim yeri ortaya çıktı. Üzerinde
yaşadığımız aslında bu Anadolu
coğrafyasının her bir köşesinde ya ölümsüz bir macera var
ya çok önemli bir olay ve onlarca medeniyetin bugüne kadar gelebilmiş olan
çok değerli eserleri var. Âdeta, bu coğrafya bir açık hava
müzesi gibi korunmalı, kollanmalı ve gelecek nesillere de mutlaka bu
aktarılmalı.
Ama üzülerek de şunu söylemeliyim: Yüzlerce
yıldır bu ölümsüz eserlere herkes yan bakmış, hazineciler,
defineciler, kent yağmacıları, bilinçsiz belediyeciler bu
eserleri yıktıkça yıkmışlar ama 2000lerden itibaren
biraz olay değişmeye başladı.
Diyarbakır özeline geldiğimizde, bu kentin
de çok köklü bir tarihi olduğunu, geçmişi olduğunu değerli
konuşmacılar da zaten ifade ettiler. Yine eldeki kayıtlara göre,
Bismil ilçesinde Körtiktepede neredeyse on bin yıla yaklaşan bir
yerleşim yeri ortaya çıkıyor ve o gün özellikle yerleşik
düzene geçmiş olan bu toplumun besin üretim teknolojileri
geliştirdiklerini de görüyoruz. Neredeyse Göbeklitepeye yaşıt.
Tespit edilebilen 33 medeniyet var. Hurrilerden Aramilere, Asurilere,
Urartulardan İskit, Med, Perslere, Makedonyalılardan Romalılara
ve İslam medeniyetine doğru uzanan çok uzun bir tarih ve 1.236 adet
de tescilli eser var.
Özelde Sura geldiğimizde de, milattan önce
3000li yıllara, Hurri Mitanniler dönemine kadar ulaşıyor ve
İçkalede yer alan Amida Höyüğü de kentin kurulduğu bir nokta
olarak biliniyor, tarihte vilayetin yönetim merkezi. Hazreti Süleyman Camisi
var, 27 Sahabe Türbesi var, tarihî yönetim binaları var, birçok kilise,
kemer ve çeşme var. Etrafında uzunca bir sur var ve içerisinde de
yine 605 civarında tescilli yapı bulunuyor.
Bu bölgenin öneminden dolayı aslında temel
taş olabilecek birkaç karardan da bahsetmek istiyorum. Önce 1980
yılında Anıtlar Kurulu olarak, sonra 1988 yılında
Diyarbakır Koruma Kurulu olarak kentsel sit alanı ilan edilmiş.
2012 yılında koruma amaçlı imar plan revizyonu
yapılmış. Büyükşehir Meclisi bunu bir ay sonra
onaylamış. Üç ay sonra da yapılan bir müracaatla Bakanlar Kurulu
afet riskli alan ilan etmiş. Bütün bu çalışmalar bir baz
alınmış, yapılan altyapı çalışmalarıyla
birlikte UNESCOya müracaat edilmiş, sonra da 2015 yılında
Diyarbakır Kalesi ve Surları UNESCO dünya mirasına
kaydedilmiş.
Bu kararlar doğrultusunda birçok
çalışma yapılmış ve en son 2009 yılında
Diyarbakır Valiliği, TOKİ, Diyarbakır Büyükşehir
Belediye Başkanlığı, Sur Belediye Başkanlığı
ortak protokoller imzalamışlar ve bu protokolü de birkaç kere tekrar
etmişler. Aslında bütün bunlarda mutabık kalınan konular;
sokak cephelerinin nasıl olacağı, oradaki kat yüksekliklerinin
ne kadar olacağı, yapıların yola ve komşu bahçe
mesafelerinin ne olacağı tek tek belirtilmiş. Doğru da bir
karar, evet, yerinde bir çalışma yapılmış,
yapanların eline sağlık.
Bu arada, birtakım da tespitleri
yapılmış. Bu tespitler içerisinde raporlarda deniliyor ki:
Aslında, kentin ayrılmaz kültürel bir parçası olan surlar
yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya. İçinde
pek yoğun bir şekilde kaçak yapılaşma mevcut. Su, kanal,
elektrik gibi temel yaşam kalitesini doğrudan etkileyen temel
altyapı hizmetleri sorunlu, çöp toplama araçları bile giremiyor,
eğer bir yangın olursa -Allah korusun- itfaiyenin bile girmesi
imkânsız. Çocuklar için, gençler için, kadınlar için de çok güvensiz
bir ortam var. Bütün bunlar da raporlara geçmiş.
2013 yılında Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesine bağlı alan yönetimi bir
çalışma daha yapıyor; yine doğru bir çalışma,
yerli yerinde bir çalışma. MEGAM-DER yapmış yani
Mezopotamya Gençlik Araştırma Merkezi Derneği yapmış.
11 mahallede yapılmış. Orada ortak olarak çıkan görüş
şu: Suriçinde can güvenliği yok. Gençler arasında madde
bağımlılığı öne geçti. Temizlik yok. Yeşil
alan çalışması az ve burada bir perişanlık söz
konusu. Buraya turist geliyor mu? diye sorulduğunda bir çocuk diyor ki:
Ne turisti! Burada her gün silahlı kavga var, ayrıca esrar kullananlar
da çok, polis sadece onları yakalamaya geliyor, turistten çok polis
geliyor. Yani, 2013 yılında kendi yaptırdıkları
tespitlerde bunlar ortaya çıkıyor.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Kimin sayesinde?
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) Yine, bu tespitler
devam ediyor. Oradaki muhtarlarla, çocuklarla görüşüldüğü zaman
birtakım da istekler var. Bunlar da doğru istekler: Surları
koruyalım. Tarihî eserleri ayağa kaldıralım. Gezi
alanları oluşturalım. Bu bölgede yaşatılan eski el
sanatlarını ihya edelim. Bakır ustalığı gibi, gül
yağı, gümüş suyu üretilmesi, taş ustalığı,
vesaire gibi bütün bu sanat dallarını yeniden
canlandıralım. Özellikle insanlar Antalya, Mardin, Midyat örneklerini
vererek oradaki insanların işlerinin aşlarının
nasıl geliştiğini, bunlar surlara yapılırsa,
Suriçinde yapılırsa kendi işlerinin ve aşlarının
da nasıl gelişebileceğini anlatıyorlar ve koruma
amaçlı imar planı gösterildiğinde Bu uygulama için çok geç
kalınmış bir plan. diyorlar. Bunlar bizim değil; o
bölgede, o tarihte yapılan çalışmalar.
Değerli arkadaşlar, bütün bunlardan sonra
bu görüşler ışığında ne yapmak istediğimizi
net olarak ifade etmek istiyorum:
Bir, orada hak sahibi olan insanların
mağduriyetleri göz önünde bulundurularak o hak sahiplerinin
mağduriyetlerinin giderilmesi birinci esastır yani artık evi
kimin yıktığına bakmadan -teröristler mi yıktı,
içeride kendileri mi yıktı, ne yaptılarsa oraları görmeden-
kim mağdur olduysa haklarının verilmesi, fakir fukaranın
orada mağdur edilmemesi birinci amaç, yapmaya çalıştığımız
birinci iş bu.
İkincisi, biraz önce tarihî öneminden bahsettik
buranın. İşte o tarihî eserlerin ayağa
kaldırılması, tarihî, kültürel mirasın korunması
ikinci amacımız çünkü onlar gerçekten hepimizin ortak mirası ve
geleceğe taşımak zorunda olduğumuz üzerimizde bir yük diye
düşünüyorum ben. Bir vebal taşıyoruz bu konuda. Bunların
hakikaten restore edilmesi, hayata kazandırılması, içine
fonksiyon yüklenmesi esas.
Sonra, geleneksel bir yaşam var. Bu geleneksel
yaşamı sadece son on, yirmi yıllık, teröristlerin berbat
ettiği ortam olarak görmeyin, binlerce yıllık medeniyetin bir
birikiminin neticesi olarak görelim. O medeniyeti asla ve asla reddetmeyelim, o
geleneksel yaşamı da orada söndürmeyelim. Orada yaşayan insanlar
kendi yaşamlarına daha huzurlu, daha iyi bir ortam içerisinde devam etsinler.
Bir başka esas da bu olmalı.
Dördüncü olarak orada yapmaya
çalıştığımız şey, ticaret canlansın.
Özellikle Gazi Caddesi, İnönü ve Melik Ahmet caddeleri ticaretin kalbi
mesabesinde.
Burada çok kötü bir yapı stoku var. Bir an önce
sokak sağlıklaştırma projesi neticesinde o çarşıların,
bedestenlerin, esnaf sitelerinin onarılarak imar edilmesi ve çok daha
canlı bir hâle getirilmesi bizim amaçlarımızdan birisi.
Eğer bu dört amacı
gerçekleştirebilirsek bundan büyük mutluluk duyacağız. Bütün bu
amaçlar orada müthiş bir pozitif ayrımcılıkla
yapılıyor, bunu da belirtmek isterim. Yani Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Kalkınma Bakanlığı, özellikle vakıflar, son on
yıl içerisinde surlar ve bu bölgede bulunan tarihî eserler için Valilik
tespitlerine göre tam 125 trilyon lira para harcamışlar yani devlet
gelmiş Suriçine 125 trilyon lira para harcamış. Biraz önceki
konuşmacıları dinlediğim zaman ben irkildim doğrusu,
rant, peşkeş çekme, Gidiyor., Hangi zengin geliyor?, Kim
nereye oturuyor? falan filan. Ya, nasıl bir iştir ki Türkiye
Cumhuriyeti devleti geliyor 125 trilyon lira harcıyor, hâlâ o bölgedeki
insanlar bunun karşısında ranttan, peşkeş çekmekten
bahsediyorlar, anlaşılır gibi değil! Burada pozitif bir
ayrımcılık var. Ben Türk vatandaşı olarak, bir Türk
insanı olarak oraya yapılan bu ayrımcılığı
destekliyorum, helali hoş olsun ama hiç değilse hakkı teslim
edelim arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Mümkünse bu pozitif ayrımcılığı
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı benim göstereceğim 4- 5
tane daha şehir var, oraya da yapsın; Allah rızası için
yapsın, oraya da yapsın hakikaten. Bunda kızacak bir şey
yok, Sivasa da yapsın, Kayseriye de yapsın, Samsuna da yapsın
tabii ki. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama en
azından bu hakkı bir teslim etmek lazım. Sonra, Sayın
Başbakanımız bir ay kadar önce Sura gittiğinde benim biraz
önce izah ettiğim 4 konunun altını çizerek söz verdi. Bir gün
öncesinde de bakanlarımız orada sivil toplum örgütleriyle toplantı
yaptılar, bu konuların altını çizdiler ve tespit ettiler,
söz verdiler. Niye bunları görmezden geliyoruz arkadaşlar?
Başbakan gidiyor söz veriyor; bakanlar gidiyor söz veriyor, biz hâlâ
burada peşkeşten bahsediyoruz, yağmadan bahsediyoruz;
anlaşılır gibi değil!
Bundan sonra yapacağımız iş
belli, yol haritamız belli; biz orayı tarihî geçmişine
yakışan bir şekilde onarmak istiyoruz, ayağa kaldırmak
istiyoruz, tarihî eserlerin hepsini restore edip tüm insanlığın
kullanımına açmak istiyoruz; yaşayan insanlar mutlu olsunlar
istiyoruz, oradaki insanlar çok nezih bir ortamda hayatlarını da
sürdürsünler istiyoruz.
Bu arada, tabii, daha önce
hazırlanmış olan, benim de hazır olarak gördüğüm bir
projeden size burada kısaca bahsedeyim. Biraz önce hani Ulu Caminin
kamulaştırılmasından bahsediliyordu ya, işte o Ulu Cami
civarında 38 dönümlük arazinin, bölümün koruma amaçlı imar
planına uygun şekilde restorasyon projesi hazırlanmış
arkadaşlar. Şimdi ben size birkaç tane, eski hâlini göstereceğim
ve yeni hâlinde ne olacağını sormak istiyorum.
Bu eski hâli, projede şu hâle geliyor.
Yapılsın ister misiniz istemez misiniz?
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) Çok
yazık! Çok yazık Başkan!
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) İkinci bir yer
arkadaşlar, yine aynı çarşıdan bahsediyorum. Eski hâli ve
şu hâle geliyor projede. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Allah aşkına arkadaşlar, şu hâlden
memnun musunuz? Çok mu hoşunuza gitti? Böyle dursun mu istiyorsunuz? Yeni
projede şu anda onaylanmış, uygulamasına geçilmek üzere
olan projede şu hâle geliyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bunun nesine itiraz
edilir, doğrusu anlam vermekte de güçlük çekiyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Siz tarihe sahip
çıkmıyorsunuz, tarih yaratıyorsunuz Sayın Başkan.
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) Peki,
hızlı olarak niye bu kamulaştırma kararı
alınıyor? Herhâlde bu kamulaştırma kararının
alınmasına itiraz ediyor arkadaşlarımız.
Arkadaşlar, özellikle kamulaştırma
kararı alınması noktasında eskiden olan biten
uygulamaları bilmeyenler veyahut da bildiği hâlde mahsus bunu örterek
ajitasyon yapmak isteyenler farklı şekillerde kullanıyorlar bu
işi. Kamulaştırma kararının alınması, bir
yerin ille de kamulaştırılacağı manasına
gelmiyor. Yani
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Niye
aldınız o zaman?
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) Eğer
beklerseniz öğrenirsiniz siz de. Bildiğiniz bir konu değil,
lütfen laf atmayın oradan.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Demoklesin
kılıcı gibi
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) Hiç ömründe böyle
bir şey duydun mu sen? Acele kamulaştırma kararı
alınan bir yer gördün mü ömründe hiç sen? Yok. Niye laf atıyorsun
geriden? Ne olur saygılıca biraz dinlesen de gelip burada
konuşsan biraz sonra.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul)
Kamulaştırmayacaksanız niye aldınız?
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) Evet, bak dinlersen
onu şimdi öğreneceksin. Bak, şimdi söylüyorum.
Arkadaşlar, çalışmaların
sağlıklı olarak yürütülebilmesi için parsel bazında
yapılacak tek tek çalışmalar uzun süre alır ve
karşımıza neyin çıkacağını da çok bilemeyiz.
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Parsel parsel!
Ankaradaki parseller gibi mi?
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) Her bir parselin
başına gittiğimizde, onun için alınacak
kamulaştırma kararı senelere baliğ olur. Eğer burada
Senelerce bununla uğraşalım. diyorsanız eyvallah, yapacak
başka bir şey yok.
İki, burada zaten yeni bir rant
kapısı doğmaması için mülkiyetler üzerinde valilik tapu
devrini yasakladı, kamulaştırma kararı ayrıca bu
işi de engellemiş oldu.
Üçüncü bir konu, özellikle mirastan kaynaklanan
müşterek malikler konusunda 1 metrelik, 2 metrelik veyahut da 3-5 metrelik
yerlerde o kadar büyük sorunlar çıkıyor ki bunları çözebilmek
amacıyla kamulaştırma kararına ihtiyaç vardır.
Bir başka konu. O koruma amaçlı imar
planı var ya arkadaşlar, doğru yapılmış, sonuna
kadar uygulamasını takip etmek lazım, ben de takip etmeliyim,
başka arkadaşlarımız da takip etmeli, zerresine halel
getirmemeliyiz onun. Bakın, onun üzerinde hepimiz ittifak edelim, bunu
özellikle yaptıralım. Şimdi, burada eğer bir yol
gözüküyorsa, bu açılacağı zaman kamulaştırma
kararı almazsanız nasıl açacaksınız bunu?
Başka bir şeyden daha bahsedeyim ben size.
Bu tarihî eserler restore edileceği zaman etrafında birtakım
binaların da kötü, niteliksiz yapıların da
kamulaştırılması lazım. Kamulaştırma kararı
bunun için de lazım. İşte bütün bunlara dayanarak
kamulaştırma kararı alınıyor ve bundan sonra da bu
iş zaten şu çizdiğimiz çerçeve içerisinde devam edecek. Bu çok
doğru bir karardır, yapılması gereken bir iştir. Ama
art niyetli olarak bakarsak, devletin gidip oralara el koyacağı gibi
bir şey söyler bazı arkadaşlarımız.
Ya, biraz önce doğrusu, Osman Bey, Belediye
Başkanlığı yapmış bir arkadaşımız,
şaşırdım ben. Devlet Ulu Camiyi niye
kamulaştırıyor? Hasan Paşa Hanını niye
kamulaştırıyor? diyor. Arkadaşlar, devlet Ulu Camiyi
kamulaştırıp ne yapacak, ben merak ediyorum. Hakikaten, ne
yapacak devlet?
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Başkan, biz de merak ediyoruz.
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla)
Kamulaştırmıyor da o yüzden, onu söylüyorum Osman Bey. Yani,
devlet Hasan Paşa Hanını alıp ne yapacak ya? Camileri
alıp ne yapacak?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) AVM yaparsınız!
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) Onu sizin
belediyeleriniz yapar, merak etmeyin Özgürcüğüm.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Yapmadığınız iş mi? AVM yaparsınız.
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) Onu sizin
belediyeleriniz yapar.
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Parsel parsel
satarsınız.
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, devletin kimsenin malında gözü yok. Devlet hiçbir fakir
fukaranın hakkına da el atmaz. Bu mağduriyetleri gidermek için
devlet vardır zaten. Bunun da hepimizin takipçisi olması lazım.
Laf atarak bu doğruyu bulamayız ama önemli olan, şu
konuştuklarımız muvacehesinde Surda doğru işler
yapabilmek. Eğer bunu yaparsak hepimizin yüz akı olur bu iş.
Emin olun, böylece takip edelim bu olayı.
Değerli arkadaşlar, bundan sonra
yapılacaklar çok net belli. Bakın, sırayla, vakit
kalmadığı için çok hızlı olarak söylemek istiyorum.
Bir: Zarara uğrayanların
zararlarının tazmin edilmesi gerekiyor. Orada tespit komisyonu
kuruldu. 31i Diyarbakırdan olmak üzere 86 memur
arkadaşımız orada çalışıyor ve zararları
tespit ediyor. 4 bin kişi orada kiracıydı, onlara kira
desteği veriyorlar.
İkincisi: Bundan sonra eğer ev
sahipleriyle ilgili görüşülecekse -ki görüşülecek- uzlaşma
esası bizim başımızın tacı olacak,
vazgeçemeyeceğimiz en önemli madde olacak. Herkesin
rızasının aranması en önemli madde olacak; bunun
altını çizerek söylüyorum.
Sonra, bu projeye göre, eğer birisi Ben bir
iş yapmak istiyorum, evimi yapmak istiyorum. diyorsa, ona faizsiz olarak
kredi desteğinin verilmesi bizim Hükûmetimizin de bir taahhüdü.
Sonra, o bölgelerde, özellikle Ulu Cami ve Hasan
Paşa çevresinde, Gazi Caddesi üzerinde yapılacak sokak
sağlıklaştırması projesi bütün caddeye yayılarak
baştan sona
Biraz önce göstermiş olduğumuz projenin
tamamının caddeye yaygınlaştığını
düşünün. O hâle getirilmesi yine bizim eylem planımız
içerisinde.
Vakıflar Genel Müdürlüğü zaten üzerine
düşen işleri yapıyor ve bundan sonra da yapmaya devam edecek.
Aynı zamanda, o bölgede bir yerel ofis kurulacak; STKlar, kanaat
önderleri ve Diyarbakırın ileri gelenleri mutlaka burada dinlenecek.
Sosyal amaçlı ve kültürel amaçlı müzeler, sergi salonları
yapılacak. Geleneksel sanatların ve el sanatlarının
geliştirilmesine yönelik atölye çalışmaları yapılacak.
Diyarbakırlı Ali Emîrî için özel bir kütüphane, yine,
Diyarbakırlı hattat Hamid Aytaç için özel bir müze açılacak ve
Şark bülbülü olarak Celal Güzelsesin adını yaşatmak için
Diyarbakırlı Celal Güzelses musiki cemiyeti kurulacak. Özellikle
adına yakışır bir Sur ortaya çıkacak.
Fakat, üzülerek şunu söylemeliyim: Ne
yazık ki o bölgelerde belediyelerimiz bu konuda çok iyi niyetli
davranmıyorlar. Birçok belediye ne yazık ki güneydoğuda
teröristlere çukur kazarak destek veriyor. Bütçelerini devletten alıyorlar
ama neredeyse bütçelerinin tamamını personel gideri olarak
kullanıyorlar, yatırım bütçeleri de sıfırlar
mesabesinde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Yalan,
yalan, bir sürü yalan!
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) Ek süremiz var
mıdır? Arkadaşlarımızın yalan sözüne bir cevap
vereyim.
BAŞKAN Sayın Özhaseki, lütfen
tamamlayalım. Adil bir şekilde herkese aynı süreyi verdik, ek
süre vermedik.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Başkanım, birazdan sataşacağım size, size söz
hakkı doğacak.
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) Efendim, bizim
burada Hükûmet olarak ne yapacağımız belli. Önümüzdeki günlerde
inşallah bunlar yavaş yavaş devreye girecek.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum Sayın Özhaseki.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Evet, Sayın Baydemir
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, hatip konuşmasında şüphesiz ki önemli
birtakım hususlara da değindi ancak bununla birlikte,
yapmış olduğu konuşmada gerek bizatihi ismimi zikrederek,
zaman zaman da Diyarbakır Büyükşehir Belediye
Başkanlığı ismini zikrederek benim dönemimi ifade eden
süreyi de kapsayan bu süreci
BAŞKAN Sayın Baydemir, buyurun, iki
dakika süre veriyorum.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) Hem
tutanaklara geçmesi açısından hem de yanıt verme adına iki
dakikalık söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Baydemir, iki dakika süre
veriyorum sataşmadan dolayı. Lütfen yeni bir sataşmaya meydan
vermeyelim. Amaç, Diyarbakıra güzel işler yapmak her birlikte. Ortak
gayretin o olması lazım.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
8.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Kayseri
Milletvekili Mehmet Özhasekinin (11/6) esas numaralı Gensoru Önergesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ben bu
haritayı iş olsun diye göstermedim Genel Kurula. 1939 hava
fotoğrafını sokak dokusunun bugün dahi bozulmadığının
göstergesi olarak gösterdim.
Sayın Başkan, sayın hatip; bugün
dahi, şu anda, Suriçi bölgesinde sokak dokusu yok ediliyor; greyderlerle,
dozerlerle meydanlar, ana arterler oluşturuluyor. Bakın, koruma
amaçlı imar planının ruhuna büyük bir saldırı var
şu anda. Uygulama projesi dediğiniz proje daha yok, proje kimseyle
paylaşılmamış. Önce yık, meydana dönüştür; sonra
Proje oluşturacağım
İSMAİL TAMER (Kayseri) Çukurları
kim açtı, çukurları?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Önce idam
kararı veriyorum, sonra gerekirse yaşını büyütürüm.
anlayışının bir başka tezahürüdür bu yapmış
olduğunuz uygulama.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Çukurları
kim açtı, kim delik deşik etti oraları?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Bir diğer
husus, Sayın Başkan, siz dediniz ya: Ben bir Türk olarak Kürt
şehirlerine yatırım yapılmasını destekliyorum.
MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) Kürt
şehirleri demedim.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Emin olun, ben de
bir Kürt olarak bugün Diyarbakır şehrine, Sura yapılan bu
saldırının aynısının
İSMAİL TAMER (Kayseri) Kim başlattı
kim, kim yaptı?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
Kayseriye,
Tokata
İSMAİL TAMER (Kayseri) Kayseride çukur
yok, hiç kimse çukur açmadı Kayseride.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
Yozgata, hiçbir
şehre uygulanmaması için elimden gelen bütün çabayı ortaya koyacağım.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Sayın Hatip,
hiç çukur yok Kayseride.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Bu bir kentsel
dönüşüm süreci değildir, bu bir yıkım sürecidir; bu bir
ihya etme süreci değildir, bu bir yıkım sürecidir. Sizin
anlamanız gereken husus şudur: Önce usulüne uygun bir kamu düzeni
bozuldu, sonra bu kamu düzeninin, bunun bozulması üzerine hendekler,
barikatlar bir fırsat olarak kollandı ve bu fırsat
İSMAİL TAMER (Kayseri) Niye
açtınız hendekleri?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) -
bir kentin
yıkımını ve bir kentin yeniden imarını ve
rantını açığa çıkarttı.
Emin olun, değil akbabalar, piton
yılanı dahi olsa Diyarbakır Surlarını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) -
Diyarbakır
Suriçini, sekiz bin yıllık medeniyeti yutmaya muktedir
olamayacaksınız. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) Sayın
Başkan
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Sayın
Başkanım, bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN Sayın Purçu, az önce devreye girdiniz,
araya girdiniz, tutanaklara geçen ifadeleriniz oldu. Romanlar için de aynı
şeyi destekliyoruz, bizler de destekliyoruz.
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Şöyle efendim:
Sayın hatip biraz önce Acil kamulaştırmayla güzel şeyler
yapılacak. dedi ama bu konuda bir yanlışı düzeltmek
istiyorum. Ben iki dakika söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Purçu, böyle bir usul yok
biliyorsun.
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Lütfen
BAŞKAN Bakın, böyle bir usul yok. Yoksa
ben sizi kırmam, veririm, biliyorsun.
ÖZCAN PURÇU (İzmir) O zaman şöyle bir
açıklama yapmak istiyorum
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) 60a göre yerinden bir
dakikada açıklama yapsın.
BAŞKAN Tamam, yerinizden size bir dakika söz
vereyim.
Bu arada Sayın Özhasekiyi dinliyorum.
Buyurun Sayın Özhaseki.
MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) Efendim, özellikle
Kürt şehirleri gibi bir tabir kullanıldı, ifadeyi burada
düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Sayın Özhaseki, bitirelim
yalnız bu tartışmayı. Lütfen yeni bir sataşmaya sizler
de meydan vermeyin.
İki dakika da size söz vereceğim.
Buyurun.
9.- Kayseri Milletvekili Mehmet Özhasekinin, Şanlıurfa
Milletvekili Osman Baydemirin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) Arkadaşlar,
benim böyle bir tabirim olmadı, sizler de şahitsiniz. Eğer böyle
bir yolu açarsak bundan sonra 81 vilayet içerisinde Laz şehirleri, Çerkez
şehirleri, Kürt şehirleri, Türk şehirleri gibi bölünmenin yolunu
açarız.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Üstelik Diyarbakır
Kürttür, tarihi de Kürttür, geçmişi de, mazisi de, geleceği de
Kürttür.
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) Bu,
insafsızlıktır. Bir yerde çokça olabilirsiniz, o ayrı bir
şey.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Cahit
Sıtkının kemiklerini sızlatmayın!
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) Amma velakin, bu
şekilde asla adlandıramazsınız. Yurdumuzun her bir
köşesi bizimdir, o köşenin her birinde de ecdadımızın
orada akan kanları vardır, şehitlerimiz vardır,
sahabelerimiz vardır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Diyarbakırın da
arkadaşlarımızın iddia ettiği gibi özellikle bir Kürt
şehri olarak tanımlanması da mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, burada
arkadaşlarımız Niye Hükûmet buraları yıkıyor,
niye Hükûmet buraya saldırı yapıyor, niye burada bu zulüm devam
ediyor, bu zorbalıkla ele geçirme yapılıyor? diye özellikle bir
konuda burada haddi aşan şekilde ifadelerde bulunuyorlar. Ya, sanki
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin özel güçlerinin, güvenlik güçlerinin işi
gücü yok, askerin işi gücü yok, orada da çok sakin bir yaşam var,
herkes kendi hâlinde mutlu ama Gidip yıkalım. diyorlar. Ya, niye
askerler Kayseriye gelmiyorlar acaba, polisler niye gelmiyorlar, niye Tokata
gitmiyorlar, niye Samsuna gidip de oralarda bu çatışmaya
girmiyorlar, oralarda da Kürt var?
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Teröristin
yuvalanmasına müsaade etmediniz!
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Oralarda çukur yok
Başkanım, çukur oralarda yok?
ORHAN KARASAYAR (Hatay) - Terörist yok oralarda!
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - Ama, teröristler
orada bu çukurları kazarlarsa, eğer sizin de belediyeleriniz öz
yönetim ilan ederlerse, içeride bir başka cumhuriyet ve muhtariyet kurmaya
kalkarlarsa elbette Türkiye Cumhuriyeti gider, onların dersini de verir,
onları da çukurlara gömer Allahın izniyle. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bunu da çok net olarak ifade etmek
istiyorum. Ne olur burada ifade ettiğiniz gibi bize dönüp
SELMA IRMAK (Hakkâri) - Hendeklerin
olmadığı yerlerdeki yıkımı nasıl
anlatacaksınız?
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - Bir gün de dönün o
gerilla dediğiniz adamlara deyin ki: Ya, çukurları kazmayın,
silahınızı elinizden bırakın, şu fakir
fukarayı öldürmeyin. Bir gün de onlara laf söyleyin ne olur. Burada her
gün bir şey söylüyorsunuz, dönüp dönüp Türkiye Cumhuriyetinin Hükûmetine,
oradaki güvenlik güçlerine iftira ediyorsunuz, bir gün olsun o teröristlere bir
şey söyleyin ya, PKKlılara bir cümle söyleyin Allah için. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SELMA IRMAK (Hakkâri) - Yüksekovanın köylerini
niye yakıyorsunuz, orada da mı hendek var? Ona cevap verin siz!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Bir buçuk
aydır Surda ne yapıyorsunuz?
MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - Bütün bu
olayları başlatanlar onlar, bu rezilliği çıkaranlar onlar,
oradaki Kürt halkına zulüm edenler onlar, en büyük kötülüğü yapanlar
onlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özhaseki.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baydemir
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, ifade etmeme gerek var mı? Sayın hatibin ifadeleri
çok açık, bariz bir şekilde sataşmadır.
BAŞKAN Şahsınızı ilzam
eden bir şey oldu mu şimdi?
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) Oldu,
oldu Sayın Başkanım.
BAŞKAN Ne dedi?
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) Birden
fazla kere söyledi Sayın Başkan.
BAŞKAN Hayır, ne dedi? Ben
kaçırmış olabilirim, özür diliyorum.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) Çok
açık ve net bir şekilde Bir kez dahi olsa şiddete
karşı çıkın. dedi.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Diyebilir,
seninle ne alakası var?
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) Bir
milyon kere şiddete karşı çıkmışız. Birden
fazla kez Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi teröre, şiddete
destek veriyor. dedi. Ben bunu kendilerine iade ediyorum.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Diyarbakır
Büyükşehir Belediye Başkanı mısın sen?
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) Ben
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi
Başkanlığını on yıl yapmışım,
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin bir tane kazması, bir tane
küreği şiddet amacıyla kullanılmamıştır.
BAŞKAN Sayın Baydemir, iki dakika süre
veriyorum, buyurun.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim lütfen ve
bu tartışmayı bitirelim.
10.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Kayseri
Milletvekili Mehmet Özhasekinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ben bir kez daha
söylüyorum: Eğer gerçekten amacınız medeniyetse ve medeniyete
zerreyi miskal kadar olsun katkı sunmaksa bir kez daha söylüyorum,
Diyarbakır halkı ve Diyarbakırın siyasi iradesi
kapılarını, yüreğinin kapısını medeniyetle
elini uzatan, edeple, terbiyeyle elini uzatan herkese açar. Çok açık ve
net söylüyorum size.
Bakın, önce kamu düzenini bozdunuz usulüne
göre, Masa yok, müzakere yok, Kürt sorunu yok. dediniz ve savaşı
başlattınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Silahlar
çıktı mı, silahlar durdu mu?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Savaşı
başlattıktan sonra da kadın demeden, çocuk demeden, şehir
demeden, tankla, topla yıkım gerçekleştirdiniz, insanlık
ailesine karşı suç işlediniz, suç işlediniz.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Onu yapan
sizsiniz.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Doğru
söyleyin, Allah rızası için, Allah korkunuz varsa doğruyu
söyleyin, doğruyu söyleyin.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Sen bölgeyi gördün
mü de konuşuyorsun?
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Gördüm, gördüm
de söylüyorum.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Eğer siz
belediye başkanı olsaydınız, Diyarbakır
Büyükşehir Belediye Başkanı siz olsaydınız ve bu zulüm
sizin belediye başkanı olduğunuz kente yapılmış
olsaydı siz isyan etmeyip ne yapardınız? Eğer siz bu
uygulamaya bir şehrin belediye başkanı olarak sessiz
kalıyorsanız o zaman o şehre ihanet etmiş olursunuz.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Teröristlere bir
tek kelime söylemediğinizi açıklıkla söylüyorum;
yazıktır, günahtır.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Rol
yapıyorsunuz, rol!
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) İşte,
ihanete düşmemek adına, halkımıza, Hakka karşı
ihanete düşmemek adına bugün bu tutumu burada ortaya koyuyoruz.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Günahtır,
günah.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bugün yine
oylarınızla aklayabilirsiniz ama tarih karşısında
mahkûm olmaktan kurtulamazsınız. Tarih karşısında
mahkûm olmaktan emin olun ki kurtulamazsınız.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Tarih
karşısında mahkûm olacak sizlersiniz.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bu kimin hayalidir
biliyor musunuz? Dönemin Başbakanı bugünün
Cumhurbaşkanının hayalidir.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Bırak Allah
aşkına ya!
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Belediye
binasına nasıl olur bakanlık el koyar ya! Belediye binasına
nasıl olur bir bakanlık el koyar, hangi akla, hangi
mantığa, hangi ahlaka sığar bu?
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - O çukurlar neyle
kazıldı, çukurlar neyle kazıldı, bir de bunu
anlatsanız bize; çukurlar nasıl kazıldı, Allah
rızası için bunu anlatın, her şeyi biliyorsunuz.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - İşte, bütün
bunlar niyetinizin hâlen hizmet niyeti olmadığı, niyetinizin
zapturapt etmek olduğu ve Diyarbakırın da zapturapt niyetine
kapısını açmayacağı açıktır. (HDP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Çakır...
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Baydemir
konuşmasında kamu düzenini bozdunuz, savaş ilan ettiniz demek
suretiyle sataşmada bulunmuştur, 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Çakır, size de
iki dakika süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Özcan Beye, fırsat kalırsa söz
vereceğim.
11.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakırın,
Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mükerreren söyledim, mükerreren söylemeye devam edeceğim;
Sayın Baydemirin sesinin tonunu ayarlayarak, bir tiyatro yaparak
yapmış olduğu bir konuşma, burada asla ve kata onun
haklılığını göstermez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ne
alakası var ya!
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) - İtiraz
edebilirsiniz. Daha evvel yaptığını bugün ve muhtemelen
gelecekte de yapmaya devam edecek.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Sen de yap.
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) - Ne demek kamu düzenini
bozdunuz?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bozdunuz.
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) - Bu, meri düzene,
meşru düzene karşı bir kalkışmadır. Satır
aralarında söylemiş olduğu şeyle, Eğer siz böyle
yapmasaydınız bir isyanla karşı karşıya
kalmazdınız. demek suretiyle doğuda, güneydoğuda, hususen
Diyarbakırda var olan kalkışmayı kendisinin de
paydaşı olmak suretiyle âdeta meşru göstermek istemektedir. Bu,
tehlikeli bir cümledir, tehlikeli bir yaklaşımdır Sayın
Baydemir. Eğer siz de oradaki kalkışmaya kendinizi ait
hissediyorsanız, oradaki gayrimeşru, gayrikanuni kalkışmaya
kendinizi paydaş hissediyorsanız, ait hissediyorsanız, o zaman
sizin tabiatıyla bulunmuş olduğunuz konum da çok farklı bir
yerde durmaktadır. Bence oradaki ayrışmayı çıkıp
buraya çok net bir şekilde ortaya koymanız ve 550 kişinin
zihnindeki bu istifhamı ortadan kaldırmanız gerekir.
Sayın Baydemir, bütün
konuşmalarının başıyla sonu arasında ciddi bir
paradoksla, çelişkiyle karşı karşıyadır. Diyor
ki: Diyarbakır çok dilli, çok dinli, çok kültürlü bir kenttir.
Doğru, öyledir. Ve bugün sizin sayenizde, sizin katkınızla o
güzelim Diyarbakır, çok dilli, çok dinli, çok kültürlü
yapısından uzaklaştırılmakta ve tek tip bir şehir
olmaya itilmektedir. Tek tip, uniform; tek düşünce hâkim olsun, tek
yaklaşım hâkim olsun. Hatta, bizim değil, 78 milyonun
değil; Kürtlerin içerisindeki farklılıklara bile tahammül
edemeyecek kadar uniform, tek form.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Baydemir.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) AKP grup
başkan vekilleri geleneksel olmak üzere her konuşmamdan sonra mutlaka
bir rahatsızlık duymakta ve bu rahatsızlığı da
bir sataşmaya, bir hakarete dönüştürmektedir. Bir kez daha
hitabıma tiyatro demek suretiyle, yeteri miktarda zaten bir sataşmada
bulunmuştur.
BAŞKAN Sayın Baydemir, buyurun.
İki dakika süre veriyorum ama bu sefer
bitirelim lütfen.
12.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemin
dışına çıkmamak kaydıyla, bu Hükûmetin ve sayın
grup başkan vekillerinin bu sanat düşmanlığı nereden
geliyor, ben de onu merak ediyorum. Siz sanat düşmanı
mısınız? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Bursa) Biz yalanın
düşmanıyız!
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Siyaset bir hitabet
sanatıdır, siyaset bir hizmet sanatıdır, siyaset bir
içtenlik meselesidir.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Biz burada tiyatro
izlemeye gelmedik.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Siz tiyatroları
kapatırken Osman Baydemir şehir tiyatrosu kuruyordu, şehir
tiyatrosu.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Nereyi
kapatmışız, nereyi?
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Tiyatroculuğu niye
kabul etmiyorsun? Tiyatrocu diyorlar.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Siz tiyatrocuları
sokağa atarken biz sanatı ihya ediyorduk, tıpkı
Diyarbakır Surlarını, kültürel mirasını ihya etme
gibi.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) İyi tiyatrocu
diye iltifat ediliyor, niye kaçıyorsun sen iltifat edilmekten.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) İşte,
bizim ihya ettiğimiz o tarihî eserler, o insanlık mirasına sizin
tarafınızdan el konuldu, el; Dengbej Evine el konuldu. Ne diyorsunuz
biliyor musunuz? Koruma amaçlı imar planı büyükşehir belediyesi
tarafından yapıldı ve bu kentin anayasasıdır.
diyorsunuz. Amenna, ortak paydamız. Biz diyoruz ki: Koruma amaçlı bu
anayasaya gelin, beraber sahip çıkalım. Ama siz, tıpkı
mevcut Anayasayı sürekli ihlal ettiğiniz ve tanımadığınız
gibi bu anayasayı da tanımıyorsunuz. İşte, bu tanımamazlık
emin olun, bir müddet sonra hak tanımamazlığa, bir müddet sonra
Allah korkusundan etmeye, bir müddet sonra o sahabelerin kabrine hakarete kadar
götürür.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Geç oraları,
geç!
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) İki cihanda
da hesap veremeyeceksiniz!
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Çünkü bu batıl
bir savaştır.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Cami yakan
sizlersiniz.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Bu
başlatılan savaş tek başına iktidar olma uğruna
başlatılan savaştır ve bugüne kadar hayatını
yitiren her bir yurttaş bu savaşı başlatanların
mağduru, kurbanıdırlar.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) İşte tiyatro
dediğimiz bu!
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Ya Rabbim, sen, bu
dünyada da, öbür dünyada da onların yanına koymayasın.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) İşte tiyatro dediğimiz
bu!
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) En derin
saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) Allah PKKyı
kahretsin inşallah!
BAŞKAN Sayın Purçu, bir dakika süreyle
60a göre size söz veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- İzmir Milletvekili Özcan Purçunun, Romanların
yaşadığı bölgelerde kentsel dönüşüm projeleri
nedeniyle yaşanan mağduriyetlere ilişkin açıklaması
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
2007 yılında Türkiyede ilk defa
-yanlış hatırlamıyorsam- Sulukulede, Roman mahallesinde
acil kamulaştırma yapıldı, kamu yararı gözetilerek.
Meseleyi dava ettik, mahkeme kamu yararı olmadığına dair
karar verdi, yürütmeyi de durdurma kararı verdi, karara uyulmadan villalar
yapıldı, Romanları, 5 bin insanı şehrin
dışına gönderdik maalesef. Şu an çoğu, çadırlarda
ve kuyudan su içerek yaşamlarını sürdürmekte. Bunun
hesabını kim verecek Başkanım, Allah aşkına,
soruyorum?
Sayın Bakanım, şu an Ankarada,
Yenimahallede Romanlar tapulu evlerinden çıkarıldı, Sapancada
çıkarıldı, İstanbulun çeşitli yerlerinde
çıkarıldı yani bizim kentsel dönüşümümüz kentsel felakete
dönüştü. Romanlar ne yapsın, nerede yaşasın? Sayın
Bakanım, bu konuda bize lütfen cevap verin ve bu konuda acil eylem
planı istiyoruz, Romanları unutmayalım. Mülteci mi olalım
biz de Allah aşkına? 55 bin bina yapılıyor. (CHP
sıralarından alkışlar) Biz de mülteci olmak istiyoruz,
Romanlar mülteci olmak istiyor artık. Yunanistana gideceğiz, bizi
göndersin geriye, 55 bin konut da bize istiyoruz, hadi buyurun!
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım, sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
VII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
2.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel'in, Sur ve Silopi ilçelerinde alınan acele
kamulaştırma kararı ve Türkiye genelindeki kentsel dönüşüm
projeleriyle vatandaşları mağdur ettiği ve sermaye için
rant yarattığı, uygulanan RES ve HES projeleriyle
doğanın tahrip edilmesine sebebiyet verdiği iddiasıyla
Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/6) (Devam)
Böylece gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi söz sırası Hükûmet adına
Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Fatma Güldemet Sarı
Hanımefendiye aittir.
Buyurun Sayın Sarı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
HDP Grubu tarafından verilen gensoru önergesi vesilesiyle
huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlarken tüm şehitlerimizi
rahmet, minnet ve şükranla anıyor, kahraman askerlerimize,
polislerimize, korucularımıza ve terör saldırılarında
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet,
yakınlarına ve milletimize başsağlığı
diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; acele kamulaştırma ve ilgili konularda Mecliste
yapılan görüşmeleri titizlikle takip ettim. HDP Grubunun bu kürsüden
konuyla ilgili eleştiri ve düşüncelerini ve bunlara verilen
cevapları dinledim. Gerek AK PARTİ Grubumuzun gerekse Genel
Başkan Yardımcımız Sayın Özhasekinin Suriçiyle
ilgili yaptığı açıklamaların, verdikleri yerinde ve
isabetli örneklerin gensoruya konu olan bütün soruları cevaplandırdığını
düşünüyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanı olarak gerek kentsel
dönüşüm projemizi gerekse de bölgede yaptığımız
çalışmaları anlatarak konuşmamı sürdüreceğim.
Gensorunun gerekçesini inceledim. Gerekçedeki
ithamları burada tek tek sıralamayacağım ancak gensoruyu
şöyle özetlemek mümkün: Gerçeklerden tamamen uzak, kime ve neye hizmet
ettiği tartışılır, vatandaşları mağdur
etmeye yönelik bir girişim. HDP milletvekillerince AK PARTİ
inşaat merkezli politikaların partisi olarak ifade edilmiş,
tamamı bilgiden kopuk, nesnellikten uzak ve daha da önemlisi, adalet
barındırmayan iddialar sıralanmıştır. Yapmaktan
değil yıkmaktan, inşa etmekten değil tahrip etmekten, bir
başka deyişle suç bastırmaktan nemalanan bu iradeden başka
bir şey beklemek yersiz ve yanlış olurdu, biz de zaten
beklemiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Gensoruya konu metinde inşaat merkezliden
kastınız sadece bina yapmak ise eksiktir, yanlıştır ve
anlamsızdır; hiç zannetmiyorum ama şayet kastınız
inşa ve ihya merkezli bir parti olmamız ise isabetlidir,
anlamlıdır ve doğrudur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Doğru, inşaat merkezliyiz, Türkiyeyi baştan
sona yeniden inşa ediyor, imar ediyor, ihya ediyoruz. Dünyanın en
uzun ve geniş köprülerini, belgesellere ve bilimsel araştırmalara
konu olan tüp geçitlerini, tünellerini, her ilimize
yaptığımız havaalanlarını, yine her ilimize
inşa ettiğimiz üniversitelerimizi, çocuklarımızın daha
nezih ortamlarda eğitim almaları için yaptığımız
okulları, hızlı trenleri, iş merkezlerini, yaşam alanlarını
ve sosyal donatıları kastediyorsanız haklısınız.
Bütün bu çalışmalarla Türkiyeyi baştan başa yeniden
donatıyor, illerimizin kendi değerlerine ve tarihsel dokusuna uygun
stratejik yatırımlarını birer birer hayata geçiriyoruz.
Bunların detaylarını anlatarak vaktinizi alacak değilim.
Zaten, gerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız gerekse
diğer bakanlıklarımız tüm engelleme girişimlerine
rağmen hizmetlerini hayata geçiriyor ve milletimize karşı
görevlerini asil bir şekilde ifa ediyorlar.
Biz, Marmaray gibi tarihî tüp geçitlerimizi, Avrasya
Tünelimizi, insanımız işine daha hızlı gitsin, evine
daha rahat dönsün ve ailelerine kavuşsun diye yapıyoruz. Birileri ise
tünellerini sokakların ve evlerin altına kazıp insanları
evlerinden ediyor, gencecik fidanlarımızı bu tünellere gömüyor.
Biz, binaları, milletimizin sağlıklı, güvenli,
parkları ve bahçeleriyle ferah yapılarda oturması ve
geleceğe güvenle bakması için yapıyoruz. Birileri de binaları
yıkar, altına el yapımı bombalar döşer, tarumar eder
ve insanımızın geleceğini karartır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Biz, yolları ticaretimiz gelişsin, ülke
kalkınsın diye yaparız. Birileri ise altına
yerleştirdikleri patlayıcıları kamufle etmek için yapar.
Biz, kültürümüzün damgası olan varlıklarımızı korumak
için milyarlarca lira harcar, restorasyonlarını en güzel şekilde
yaparız. Birileri de bu toprakların manevi değerini
algılayamadığı gibi bölgedeki bütün medeniyet birikimini
yakar, yıkar, tüketir.
Her türlü engellemeye rağmen bölgenin inşa
ve ihyası için, terör saldırılarında yıkılan,
yakılan binaların yapılması ve bütün niteliksiz
alanların elden geçirilmesi için çalışacağız.
Çalışmalarımızı inatla, azimle, sarsılmaz bir
kararlılıkla sürdürüyoruz, sürdürmeye de devam edeceğiz.
Teröre karşı operasyonlar başladığı
günden bu yana uzman kadrolarımızla bölgedeyiz. Bütün üst düzey
bürokratlarımızla oradayız. Halkımızla el ele, omuz
omuza oradayız. Bin yıl önce de hep beraber oradaydık, bin
yıl sonra da hep beraber orada olacağız. Bölgedeki il
müdürlüklerimizi âdeta genel müdürlük hâline getirdik. Merkez
teşkilatımızı âdeta bölgeye taşıdık. Genel
müdürlüklerimiz sürekli oradalar. Memur olarak değil, vatan
sevdalıları olarak vatandaşlarımızın yanındalar.
Bu iş sonuçlanana, bölge normalleşene, huzur ve kardeşlik gelinceye
kadar ve millet hain terör örgütünden kurtulana dek orada olmaya devam
edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz
Surdayız, Silopideyiz, Cizredeyiz. Biz İdildeyiz, Suriçindeyiz,
Nusaybindeyiz. Biz, büyük bir inançla söylüyorum ki, birileri istese de
istemese de, hoşuna gitse de gitmese de, bu ülkeyi kalkındırmak
için, vatandaşlarımızın huzur ve refah içerisinde
yarınlarına umutla bakmaları için gece gündüz mücadele
edeceğiz, etmeye de devam edeceğiz. Bunu bütün milletimizin önünde
sizlerle paylaşıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir bakan
hakkında gensoru veriliyor onun görev yaptığı
bakanlığı iyi tanımadan, faaliyetleri iyi
öğrenilmeden. Bilgi isteniyorsa aradıkları her türlü bilgiye
ulaşmaları çok kolay, yeter ki niyet halis olsun.
Sayın milletvekilleri, biz
mirasımızı koruyoruz, koruyacağız. Yeni hedefimiz,
Suriçinin ihyası. Diyarbakır Suriçi bölgesi
insanlığın ortak mirası. Tarih boyunca medeniyetlerin
geçiş bölgesinde yer almış, manevi kokusu olan bir şehir.
Ev sahipliği yaptığı bütün medeniyetlerin izlerini bir
madalya gibi göğsünde taşıyan Suriçi, zengin tarihî ve kültürel
dokuya sahip örnek bir hazine.
Bu bölge kentsel sit alanıdır, dünya
mirası listesindedir. Bölgede yapılacak dönüşüm
çalışmaları da kural ve kaidelere aykırı hiçbir
şekilde gerçekleşmeyecektir, bu mümkün değildir.
Bu kapsamda Suriçini korumak, alanda var olan
tarihî dokuyu tehdit eden sağlıksız yapılaşmayı
bertaraf etmek, alanın tarihî ve kültürel değerini ön plana
çıkarmak Bakanlığımızın hedefidir.
Suriçi bölgesi, Diyarbakır Kültür
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 1988de
aldığı kararla kentsel sit alanı ilan edilmiştir.
Başta surlar ve burçlar olmak üzere alanda toplam 1.142 yapı
tescillenerek koruma altına alınmıştır. Suriçine
ilişkin olarak ki buraya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum-
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve
Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun
2012de aldığı kararla koruma amaçlı nazım imar planı
ve yine aynı yıl koruma amaçlı uygulama imar planı
onaylanarak yürürlüğe girmiştir.
O tarihte alınan kararların
detaylarından söz edeceğim ama daha önce sanki devletimiz resen,
cebren ve zorla bir iş yapıyormuş izlenimini yaratanlara bir
sözüm var: Devlet 1988den bugüne kadar var olan ve işlemde olan süreci
yürütmektedir. İddia edildiği gibi bugünden yarına
alınmış ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin ve Sur
Belediyesinin haberleri yokmuş, hiç görüşleri
alınmamış gibi bir durum söz konusu değildir. Aslında
herkes bunu çok iyi biliyor.
Bugün görüşlerini almadığımızı
iddia eden belediyeler, terör örgütü bölgede çukurlar kazarken, barikatlar, el
yapımı patlayıcılarla tuzaklar kurarken çıkıp da
neden tek bir söz söylemedi? Seçilmiş, vatandaşın güvenini öyle
ya da böyle alarak göreve gelmiş kişiler bu süreçte Benim
sokağımda, benim mahallemde, benim ilçemde ne yapıyorsunuz?
Açtığınız çukurlarla, tuzakladığınız el
yapımı patlayıcılarla vatandaşların canına,
malına kastediyorsunuz. niye demedi? Bugün biz inşa ve ihya ederken
laf söyleme cüretini gösterenleri yapacağımız
çalışmaları engellemek için bizi mahkemeye verenleri
vatandaşlarımızın vicdani değerlendirmesine
bırakıyorum.
Gelelim bizim ne yapacağımız
konusuna. Belediye başkanlarınızın da attığı
imzalarla, dönemin belediye başkanlarının da
attığı imzalarla yapılan koruma amaçlı imar
planına göre Suriçi bölgesinde yüksek yeni yapılaşma kesinlikle
olmayacak. Birçok platformda tekrarladım, burada da çok net bir
şekilde ifade etmek istiyorum: Suriçinde çok özel bir çalışma
yapılacak. Surda asla bir kentsel dönüşüm yapılmayacak. Yapılacak
bina yükseklikleri sur hizasını geçmeyecek. Koruma, yenileme
odaklı bu yaklaşım çerçevesinde Suriçi bölgesinde yapılacak
uygulamalar sadece niteliksiz yapıların yıkılıp
yenilenmesi şeklinde olmayacak. İlk etapta, biraz önce Sayın
Özhasekinin de belirttiği gibi, özellikle Gazi Caddesi gibi ticaret
aksı olan yerlerde esnafımızın talepleri doğrultusunda
sokak sağlıklaştırılması
çalışmalarıyla yerinde çözüme gidilecektir.
Bugün, Surda, biraz önce belirtildiği gibi,
TOKİ dört, beş katlı binalar yapacak. iddiasına cevap
verecek şekilde, TOKİ şu anda orada bir çivi bile
çakmamış durumdayken, o manevi değeri olan, efsanelere konu olan
Kırklar Dağında yapılmış olan yüksek katlı
binalara neden kimse bir söz söylemedi, onu da merak ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Bakan konuşuyor, millet geziyor ortalıkta ya! Uyarın
lütfen ya!
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Devamla) - Tescillenen anıtsal ve sivil mimarlık
örneği yapıların restore edilmesi buradaki çalışmada
en temel hedefimiz olacaktır. Bu çalışmada kültür
varlığı niteliğindeki değerli yapıların
bakım ve onarımı
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen, bir saniye
Sayın milletvekilleri, kürsüde hatip var,
Sayın Bakan konuşuyor, Hükûmet adına gensoruya ilişkin
açıklamalarda bulunuyor. Lütfen uğultuyu engelleyelim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Uğultu oradan
Başkanım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Uğultu
iktidar sıralarından geliyor Sayın Başkan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Uyardık, söyledik Bakana
sahip çıkmıyorlar. diye.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Normal,
az önce bizi de dinlemiyorlardı Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakanım.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Devamla) Bu çalışmada kültür varlığı
niteliğindeki değerli yapıların bakım ve
onarımı Kültür ve Turizm Bakanlığımız
tarafından yapılacak ve korunacak. Can ve mal güvenliği
açısından risk oluşturan, terör tarafından
yakılıp yıkılan binalar kaldırılacak. Suriçinde
inşa edilecek yeni yapılar yöresel doku ve mimari özelliklere uygun
yaşam alanları şeklinde olacak.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Suriçi bölgesinde bulunan yaklaşık 187
hektarlık alan, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin de talebiyle
2012 yılında riskli alan ilan edilmiştir. Alanda
yapılması planlanan çalışmalara ilişkin olarak, koruma
amaçlı imar planı kararları aynen benimsenmiştir. Gerek
tescilli yapıların korunması gerekse koruma amaçlı imar
planında getirilen kullanım ve yapılaşma kararlarıyla
uyumun sağlanması önceliğimizdir.
Değerli milletvekilleri, acele
kamulaştırma konusundaki itirazlara gelirsek, Suriçi bölgesindeki
kamulaştırma kararı Bakanlar Kurulunca ilk kez Suriçi için
verilen bir karar değildir. Örnek vermek gerekirse, 2012 yılında
riskli alan ilan edilen Erzurumun Yakutiye ilçesinde de taşınmazlar
için acele kamulaştırma kararı alınmıştır ve
Yakutiyede uzlaşma görüşmeleri yapılarak alanın büyük
bölümünde anlaşma sağlanmıştır. Şimdi de benzer
çalışma Diyarbakır Suriçinde yapılacak, koruma amaçlı
imar planının uygulanmasının gerektirdiği ölçüde hak
sahipleriyle uzlaşma sağlanacaktır. Hak sahiplerine uygulanacak
proje kapsamında tekliflerde bulunulacak ve kabul etmeleri hâlinde
sözleşme imzalanarak işlemlere devam edilecektir.
Tekrar ediyorum: Bu usul diğer uygulamalarda da
benzer şekilde yürütülmektedir. 2014 yılına kadar benzer
uygulamalar 3 mahallede bizzat Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi
eliyle yapılmış, 703 hak sahibine konut verilmiş ve 20
milyonun üzerinde de kamulaştırma bedeli ödenmiştir. Bu karar
öncelikle sosyal donatı alanlarının, yolların, yeşil
alanların ivedilikle oluşturulması için alınmıştır.
Vatandaşlarımızı birlikte
yürüteceğimiz çalışmalarda asla ve asla mağdur
etmeyeceğiz. Bakanlık olarak, Hükûmet olarak
vatandaşlarımızın mülkiyet hakkını elinden almak
gibi bir niyetimiz yok. Tam aksine, yaptığımız dönüşüm
uygulamalarında vatandaşlarımızın mülkiyet
hakkını koruyacağız.
Bir noktaya daha burada değinmek istiyorum.
Suriçinde ruhsatsız ve tapusu bulunmayan binalarda yaşayan birçok
vatandaşımız var. Onların endişelerini, onların
çekincelerini anlıyoruz. Biz onları da mağdur etmeyeceğiz.
İsterlerse belirlediğimiz rezerv alanlarda yapılacak konutlarda
kira öder gibi ev sahibi olacaklar, isterlerse terörün yakıp
yıktığı evlerinin bedelini alacaklar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz genelinde birçok anıtsal yapı Vakıflar
Genel Müdürlüğümüz tarafından restore edilmiş durumdadır.
Diyarbakırdaki Ermeni Sur Kilisesi, Ermeni Katolik Kilisesi de restore
edilen yapılar arasındadır. Bundan sonraki süreçte de kültür
miraslarının korunması ve ihyası en önemli hedefimizdir.
Aynı parselin içerisinde, vakıflara ait eserlerin yanında
şahısların kullanımında olan çarpık, riskli
yapılar bulunmaktadır. Kamulaştırma kararı, buradaki
şahıs kullanımındaki taşınmazlarla ilgilidir.
Suriçinde vakıf eserlerinin kamulaştırılması mümkün
değildir. Aksine, terör örgütünce verilen zararların giderilmesi için
çalışmalar başlatılmıştır. Üstelik,
dünyanın dört bir yanında ecdadımızdan bize emanet olan
camileri, köprüleri, çeşmeleri, hanları, türbeleri, medeniyetimizin
yaşayan hafızaları olarak gören, restore eden bir hükûmet olarak
Diyarbakırdaki eserleri korumak asli görevimizdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Diyarbakırla birlikte Silopide ve Cizrede de
çalışmalarımız devam ediyor. Bu kentlerimiz, gerek
yapı kalitesi gerek sosyal donatı alanları gerekse de altyapı
hizmetleriyle dünya standartlarının çok gerisinde kalmıştır.
Şehirdeki altyapı yetersizliklerinden dolayı,
mağduriyetlerin giderilmesi için İller Bankasından
aktardığımız ödenekle Silopinin altyapı sorununu
çözmeye başladık. Silopi için alınan acele
kamulaştırma kararı da bu amaca yöneliktir. Vatandaşın
mülkiyet hakkına müdahale için değil vatandaşın daha
sağlıklı ve güvenli yapılarda yaşamasını
sağlamak içindir.
Sayın milletvekilleri, şu hususu özellikle
belirtmek isterim: 6306 sayılı Kanun kapsamında dönüşüm
yapılması en çok vatandaşlarımızın
faydasınadır. Bu kapsamda, yapılan yeni evlerine
yerleşinceye kadar vatandaşa kira yardımı
yapılabilmekte, vatandaşın ihtiyaç duyması hâlinde
çekeceği kredinin faizinin bir bölümü devlet tarafından
ödenebilmekte, yapılacak yeni konutların bedelleri gerektiğinde
yapım maliyetlerinin altında tespit edilebilmekte ve ucuza konut
edinme imkânı sağlanmaktadır. Yine, dar gelirlilere verilecek
olan konutlar için yapılacak borçlanma yirmi yıl süreli ve faizsiz
olabilmektedir.
Sur ve Silopi için alınan acele
kamulaştırma kararlarının ve Silopi için alınan riskli
alan ilanının iptali istenmektedir. Bunu yaparken
vatandaşlarımızın ev sahibi olması engellenmektedir;
tapu sahibi olmaları, çocuklarının parklarda oynaması engellenmektedir.
Yapılan bu hizmetleri durdurmak, vatandaşlarımızın
kira yardımı almalarını ve diğer haklardan
yararlanmalarını engellemektir. Vatandaşlarımızın
bu oyunu anlayacağına ve duyarlı olacaklarına gönülden
inanıyorum.
Bu çalışmalarla, biz, Suriçini,
eyvanların sohbetlerle buluştuğu, avluların çocuk
sesleriyle dolduğu, yöresel mimarinin ortaya
çıkarıldığı huzur dolu bir kente dönüştürmeyi
amaçlıyoruz.
Mesudiye Medresesini, Sarı Saltuk Türbesi ve
Tekkesini, Çardaklı Hamamını, Aslanlı Çeşmeyi,
Kuyumcular Çarşısını, Keldani Kilisesini ve Fatih
Paşa Cami gibi nicelerini gelecek nesillere emanet edeceğiz. Sadece
Diyarbakır halkı için değil, hepimiz, tüm dünya burayı bir
tarihî eser olarak koruyacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Vatandaş kentsel dönüşüm istemiyor, vatandaşa
rağmen uygulama yapılıyor. diye bir görüş var, gerçek ise
bunun tam tersi. Kentsel dönüşüm çalışmalarında, 81 ilin
tamamında bugüne kadar hak sahiplerinin talebine istinaden 105.171 bina
riskli yapı olarak tespit edilmiştir. Bu binalarda toplam 346.622
konut ve iş yeri bulunmaktadır ve yaklaşık 1,5 milyon
vatandaşımızın talebiyle binaların dönüşümü
gerçekleştirilmiştir. Bütün bu kentsel dönüşüm projeleri
vatandaşlarımızın hayallerinin nasıl gerçeğe
dönüştüğünün en somut örneğidir.
Yine, gensoru önergesinde rüzgâr enerji santralleri
ve hidroelektrik santralleri de gündeme getirilmiştir. Dünyadaki bütün
ülkelerde elektrik üretimleri belli oranda bu kaynaklardan temin edilmektedir.
Söz konusu potansiyelin kullanılması her ülkenin enerji arz
güvenliği açısından çok önemlidir. Bizim gibi doğal gaz ve
petrol ithal eden ülkelerde bu temiz enerji kaynağının
kullanılması çevreci olmaları açısından zorunludur.
Alınacak çevresel tedbirlerle birlikte, gerek rüzgâr enerjisi gerekse
hidroelektrik santralleri kalkınma projelerimiz içinde yerlerini
alacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada, özellikle bir konuyu dile getirmek istiyorum.
Bazı ifadelerde Önce yakıp yıktınız, yaşam
alanları bırakılmadı. diye ithamlarda bulunuluyor. Şurada
bir şey okumak istiyorum. Teröristbaşı Mustafa Karasu şöyle
bir beyanatta bulunmuş, Sura giren müteahhit ve işçiler
hedefimizdir. Orada çalışan Kürtler kendilerini sivil görmesinler.
Öyle sivil olunmaz. Ben sivilim; işsiz kaldım,
çalışıyorum. demek olmaz, orada
çalışamazsınız. diyerek Kürt vatandaşlarımıza
tehditler savurmuştur. Burada kimin yaşam alanı tehdit
altında, kimin hakları gasb ediliyor, çok net görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugüne kadar terörün, kısır siyasi çekişmelerin
Türkiyenin önünde bir engel olmasına asla izin vermedik, bundan sonra da
vermeyeceğiz. 2023 hedeflerimiz doğrultusunda, ülkemizi dünyanın
en gelişmiş 10 ülkesinden biri yapmak için gecemizi gündüzümüze
katarak çalışıyoruz. Biz hep hizmetlerimizle, projelerimizle,
eserlerimizle konuştuk; inşallah bundan sonra da bu şekilde
konuşmaya devam edeceğiz.
Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyor, hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Devamla) Sadece bir bilgi notu söylemek istiyorum.
BAŞKAN Mikrofonsuz söyleyebilirsiniz
Sayın Bakan, tutanaklara geçsin.
Buyurun.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Devamla) İstanbulun 7 tepesi vardır, doğrudur.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Sayın Başkan,
duyamıyoruz ama böyle olmaz ki.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Ya, pozitif
ayrımcılık
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Devamla) İstanbulun 7 tepesi vardır, doğrudur.
Yalnız bu 7 tepe tarihî yarımada içindedir.
BAŞKAN Evet Hanımlara pozitif
ayrımcılık sesleri yükseldi.
Bir dakika açıyorum.
Buyurun.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Devamla) Çamlıca bu tepelerden biri değildir.
İstanbulun 7 tepesi; Topkapı, Çemberlitaş, Beyazıt, Fatih,
Yavuzselim, Edirnekapı ve Kocamustafapaşadır. Çamlıca
bunların içinde değildir. Bunu da bir bilgi notu olarak eklemek
istedim. Bundan sonra kullanırsınız inşallah.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında, bu gensoruya
ilişkin olarak vatandaşları mağdur ettiğimiz için bu
gensoruyu verdiğimize, aslında gensorunun gerçeklerden uzak
olduğuna ve bu gensoruyla, aslında vatandaşları mağdur
ettiğimize dair ithamlarda bulundu. O yüzden, sataşmadan söz
hakkı istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
İki dakika süre vereceğim.
Tabii, siz, gensoru vermişsiniz ama Sayın
Bakanın doğal olarak gensoruyu eleştirmesi hakkıdır
aslında.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Eleştiri değil ama mağdur etmişiz yani.
BAŞKAN - Buyurun.
İki dakika
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
13.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Çevre ve
Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarının (11/6) esas
numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Teşekkürler
Sayın Başkan.
Yani kim mağdur, burada belli değil.
Sanki, Sayın Bakan, burada çok mağdur pozisyonuna büründü. Gerçekten,
kim Suru yaktı yıktı, kim gasbetti, kim ranta peşkeş
çekti, her şey açık, ortada. Yani biz bunları net olarak ifade
ederken Sayın Bakan bizim sorularımızın hiçbirine cevap
vermedi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Bakan, biz, orada hâlâ cenazelerin
olduğunu ifade ediyoruz beş aydır. Bir buçuk aydır da
Operasyon bitti. diyorsunuz, niye açmıyorsunuz Suru insanlar gidip
yakılan yıkılan evlerini görmesin? Niye, orada insanların
çocuklarının cenazesini çıkarmalarına izin vermiyorsunuz?
Orayı dümdüz edip bir araziye çevirip sonra da yapmış
olduğunuz projeyi oraya bilfiil uygulamak istiyorsunuz. Oradan hafriyatlar
çıkarken, insanlar eşyalarını, kadınlar
yataklarını, yorganlarını hafriyatların döküldüğü
yerden toplarken siz bunları görmüyor musunuz?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Kim yaptı
onları, kim?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Siz, o
kadınların taleplerini görmüyor musunuz,
haykırışlarını görmüyor musunuz? O insanların
anılarının orada yok edildiğini bilmiyor muyuz sanki.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Teröristlerin
yok ettiği
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Sayın
milletvekilleri, ben, daha bugün, yeni, Surdan geldim ve bütün Surun
sokaklarını biliyorum Sayın Bakan. O sokaklarda neler
yaşandığını, bire bir orada yaşayan insanlar
anlattı. Orada yaşayan insanları dinlediniz mi? Siz, Gazi
Caddesini hangi rant sahiplerine peşkeş çekeceksiniz? Siz,
kadın cenazeleri hafriyatların içerisinden
çıkarılırken, şu anda Araştırma Hastanesi
morgunda beklerken, kim olduğunu neden burada açıklamadınız?
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Siz bunların hepsinin hesabını vermek
zorundasınız. Biz bunların hesabını hukuken de her
anlamda soracağız, sormaya da devam edeceğiz. (HDP
sıralarından alkışlar)
MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) Siz hesap verin!
Önce siz hesap vereceksiniz! Önce siz hesap vereceksiniz teröriste terörist
demediğiniz için! Önce siz hesap vereceksiniz!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Kimin
kime hesap vereceği görünür, merak etmeyin, az kaldı!
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Ne
konuştuğunuzu bilin ondan sonra laf yetiştirin! Göreceğiz
kim hesap verecek!
MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) Göreceksiniz!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Ne
yapacaksın, öldürecek misin?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Bakan,
konuşması sırasında, grubumuz adına konuşan
Sayın Gürsel Tekinin konuşmasına atfen, ancak
konuşmasında ifade ettiği birtakım hususları kendisine
atfen tekrar ederken çarpıtarak ve yanlış anlaşılmaya
mahal verecek şekilde ifade etmiştir. Bu konuda cevap
hakkımızı kullanmak istiyoruz.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Özel, grubunuzun
ya da Gürsel Tekin Beyin ismini zikretti mi Sayın Bakan?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hayır canım,
İstanbulun 7 tepesi var. dedi, nerede olduğunu söyledi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, Gürsel Beyin
konuşmasında bahsettiği bir hususu tekrar edip daha sonra da o
ifadeleri çarpıttı, hiçbir şüpheye yer yok Gürsel Beyi
kastettiğine.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Evet,
biz de öyle anladık.
BENNUR KARABURUN (Bursa) O sadece bilgi verdi,
sadece bilgi verdi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Bakanın
şahitliğine de başvurabiliriz dilerseniz.
BAŞKAN Sayın Bakanım, doğru
mudur? Şahitliğine başvuru
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) İsimleriyle ifade etmedim, sadece bir bilgi
paylaştım.
BAŞKAN Ya, bir bilgi
paylaşımında bulundu.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
İki dakika veriyorum.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim lütfen.
14.- İstanbul Milletvekili Gürsel Tekinin, Çevre ve
Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarının (11/6) esas
numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
GÜRSEL TEKİN (İstanbul) Değerli
Başkan, belli ki Sayın Bakan dikkatle dinlemiş, öncelikle
kendisine çok teşekkür ediyorum. Ama benim sorduğum çok önemli
sorular vardı, o soruların hiçbirinin cevabı yok. Ben de
İstanbulu çok iyi biliyorum, 7 tepenin nerede olduğunu da biliyorum.
Ben size şu soruyu sordum, tekrar sormak
istiyorum: Çamlıca Tepesinin yanındaki 56 dönümü kime
bağışladınız, kime rant olarak verdiniz; onu sordum,
bir.
İki -Sayın Bakanım burada- Sayın
Bakanım, Esenlerdeki büyük arsayı yani askerî alanı hangi
gerekçeyle acaba Sayın Başbakan -Bakanlığınızla
ilgili bir kuşkusu mu vardı- size devretmedi, bir ilçe belediyesine
devretti?
Üçüncüsü, birçok rant alanını ve
haritayı size gösterdim, en kısa süre içerisinde o haritanın
tamamını sizlere göndereceğim. Sizden rica ediyorum, ne
olursunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin karşısında, 56 dönüm
alanı yani, sözde cami yapacağız
En kutsal
alanımızı bile ranta alet ediyorsunuz, yazık günahtır!
Cami dediniz, eyvallah. Caminin yanındaki 56 dönümü kime
açtınız, kime verdiniz, hangi gerekçeyle ilçe belediyenizin,
büyükşehir belediyenizin, Kültür Bakanlığınızın
itirazına rağmen bu ranta açtınız? Bu soruyu
sormuştum, ne yazık ki bu soruların cevabını
alamadım.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Baydemir
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasını yaparken,
hitap ederken birden fazla kez yine Belediye Başkanlığı
dönemimdeki işlemlere atıfta bulunarak gerçekleri olduğundan
farklı göstermiştir ama aynı zamanda, yine, Belediye
Başkanı olduğum dönem içerisinde belediye imkânlarının
şiddete destek sunma zemininde kullanıldığına dair sataşmada
bulunmuştur. 69a göre söz talep ediyorum.
BAŞKAN Sayın Baydemir, lütfen -iki
dakika size de söz veriyorum- bitirelim bu tartışmayı, bir hayli
uzadı çünkü. (HDP sıralarından alkışlar)
15.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Çevre ve Şehircilik
Bakanı Fatma Güldemet Sarının (11/6) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Bakan, saygıdeğer milletvekilleri; bir kez daha söylüyorum:
Şu ana kadar yapılan bütün hitaplarda bir ortak paydamızın
hâlen olduğu açığa çıkıyor; o da, koruma amaçlı
imar planının Sur şehrinin anayasası olduğu ve koruma
amaçlı imar planının çıktılarının
dışına zinhar çıkılmaması gerektiğine dair
bir ortak paydamız var. Eğer bu ortak paydaysa ve eğer siz
samimiyseniz, eğer siz dürüstseniz, şu anda sokak dokusu
yıkılıyor, öncelikle bu sokak dokusunun
yıkımını bir kere durdurmanız lazım.
İkinci bir husus da, bir kentin -şehrin
hizmetkârı, hizmetkârlığı bağlamında- sahibi
Bakanlık değil, halkın hür, özgür iradesiyle seçilmiş yerel
yönetimleri, belediye başkanlarıdır. İstanbulda da bu
böyledir, Diyarbakırda da bu böyledir. Siz kim oluyorsunuz, hangi
yetkiyle, hangi hakla, hangi hadle, seçilmiş belediye başkanlarını,
meclisini -ki bunlar koruma amaçlı imar planının da
sahibidirler- dışlayarak yapıyorsunuz? Her fırsatta
yumuşak karın olan belediyeler, yerel yönetimler, en dokunulur olan,
en güçsüz olan, dilediğinizde cezaevine koyduğunuz,
dilediğinizde ifadeye çağırdığınız belediye
başkanları, güya, sözüm ona şiddete destek veriyormuş! Kim
ki Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi açısından, Belediye
Başkanlarımız ve Meclis üyelerimiz açısından
Şiddete destek veriyor. diyorsa, Bir kazmayı, bir küreği
şiddetin hizmetine sunmuş. diyorsa aldıkları oy kadar
başlarına taş düşsün. (HDP sıralarından
alkışlar) Kim bu iddiayı ortaya koyuyorsa ve ispat etmiyorsa
aldığımız oy kadar başınıza taş
düşsün. Yeter yahu! Yeter! Bu kadar da iftira olmaz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Peki, kim şiddet araçlarını elinde
bulunduruyor? Aha, burada bakan beyler var. Tanklar onlara bağlı,
toplar onlara bağlı.
BENNUR KARABURUN (Bursa) Çukurları kim
açtı?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Sayın Bakan, o
bayatlamış olan biber gazları sizlere bağlı.
Şiddeti siz topluma uyguluyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Her gün, her
Allahın günü şiddeti siz topluma uyguluyorsunuz. (HDP
sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, şiddeti
durdurup, bir kez daha insani zemine, ahlaki zemine ve siyasetle çözme zeminine
geri dönmekten başka bu ülkenin çözümü yoktur. Kimse, zorla,
zorbalıkla tarihte iyiyi inşa edemedi.
BAŞKAN Süreniz dolmuştur Sayın
Baydemir.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Vallahi de billahi
de tillahi de siz de zorla, zorbalıkla çözümü inşa edemeyeceksiniz.
(HDP sıralarından alkışlar)
VII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
2.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel'in, Sur ve Silopi ilçelerinde alınan acele
kamulaştırma kararı ve Türkiye genelindeki kentsel dönüşüm
projeleriyle vatandaşları mağdur ettiği ve sermaye için
rant yarattığı, uygulanan RES ve HES projeleriyle
doğanın tahrip edilmesine sebebiyet verdiği iddiasıyla
Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/6) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Çevre ve
Şehircilik Bakanı Sayın Fatma Güldemet Sarı hakkındaki
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza
sunacağım.
Gensoru önergesinin gündeme
alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Gensoru önergesinin
gündeme alınması kabul edilmemiştir.
Birleşime otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:20.17
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.06
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 74üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.07
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.41
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 74üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
18/04/2016
IX.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 18/4/2016 Pazartesi
günkü gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmında
yer alan (11/7) esas numaralı Gensoru Önergesinin 19/4/2016 Salı
günkü birleşimde, (11/8) esas numaralı Gensoru Önergesinin 21/4/2016
Perşembe günkü birleşimde görüşülmesine ilişkin önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
Danışma Kurulunun 18/4/2016 Pazartesi günü
yaptığı toplantıda; Genel Kurulun 18/4/2016 Pazartesi günkü
gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmında yer alan
(11/7) esas numaralı Gensoru Önergesinin 19/4/2016 Salı günkü
birleşimde, (11/8) esas numaralı Gensoru Önergesinin 21/4/2016
Perşembe günkü birleşimde görüşülmesinin, Genel Kurulun
onayına sunulması uygun görülmüştür.
İsmail Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Bülent Turan Özgür
Özel
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grup Başkan Vekili Grup
Başkan Vekili
Erkan Akçay İdris
Baluken
Milliyetçi Hareket Partisi Halkların
Demokratik Partisi
Grup Başkan Vekili Grup
Başkan Vekili
BAŞKAN Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince gensoru önergelerinin görüşme takvimi tekrar
düzenlendiği için bugünkü görüşmelerimizin sonuna gelmiş
bulunmaktayız.
Alınan karar gereğince, (11/7) esas
numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp
alınmamasına dair görüşmelerin yapılması ve
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için
19 Nisan 2016 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.43