TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
75inci Birleşim
19 Nisan 2016 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günalın, Turizm Haftası ve turizm sektörünün
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Çamakın, köy enstitülerine ilişkin gündem dışı
konuşması
3.-
Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmazın, Kırklareline
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Konya
Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurtun, kuraklık nedeniyle Konyanın
Ereğli ilçesinde üreticilerin ciddi bir sıkıntı içinde
olduğuna ve Meclisin kuruluş günü resepsiyonunun ertelemesini
üzüntüyle karşıladığına ilişkin
açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, İstanbulun Beyoğlu ilçesine
bağlı mahallelerdeki ulaşım sorununa ilişkin
açıklaması
3.- Hatay Milletvekili
Birol Ertemin, Hatay ilinde köylülerin uzun süredir üzerinde yaşamakta
oldukları Millî Emlak Müdürlüğüne ait arazilerin tapularını
alabilmeleri için gerekli işlemlerin bir an önce
yapılmasını dilediğine ilişkin açıklaması
4.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Özün, Çanakkalede AKP Gençlik Kolları Başkan
Yardımcısının Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı devlet okullarını hangi sıfatla ziyaret
ettiğini ve bu konuda başlatılan bir soruşturma olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
5.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslanın, Denizli-Çameli yolu ile Denizli-Kale-Muğla
yolunun ne zaman bitirileceğini ve Denizli-Antalya çevre yolu
yapımına ne zaman başlanacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
6.- Kocaeli
Milletvekili Tahsin Tarhanın, birinci derece sit alanı olan Hünkâr
Çayırının Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı tarafından satışa
çıkarıılıp çıkarılmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
7.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Bursanın Karacabey ilçesindeki
çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması
8.- Antalya
Milletvekili Niyazi Nefi Karanın, 23 Nisan resepsiyonunu iptal eden
Hükûmetin ve Meclis Başkanının bu tavrını
kınadığına ilişkin açıklaması
9.- Sivas
Milletvekili Ali Akyıldızın, değişik
kılıklarda Sivasın bazı köylerini gezen ve Sivas
İrşad Derneğine mensup olduğu tespit edilen kişilerin
halkı tedirgin ettiğine ilişkin açıklaması
10.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, pamuk ve benzeri yağlı
tohumların üretimini artırmak için sürdürülebilir tarım
politikalarının neler olduğunu ve Orman
Bakanlığında açık bulunan mühendis kadrolarına atama
yapılıp yapılmayacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
11.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, 23 Nisan resepsiyonun iptal
edilmesini şiddetle kınadığına ve yarın
Karamanda başlayacak olan davanın özellikle AKPli milletvekilleri
tarafından izlenmesinin bu olaya karşı sürdürülen sessiz
duruşu ortadan kaldırmak olacağına ilişkin
açıklaması
12.- Mersin
Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, Mersine seçim döneminde verilmiş
olan sözlerin yerine getirilip getirilmeyeceğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
13.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, AKPli yerel
yönetimleri engelli haklara saygılı olmaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
14.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Edirnedeki buğday
tarlalarında uzmanlarca virüs olduğu söylenen bir
hastalığın söz konusu olduğuna ve önlem alınması
gerektiğine ilişkin açıklaması
15.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşenin, İçişleri Bakanının sözlü
ve yazılı sorulara verdiği yanıtların devlet
geleneğiyle, Parlamento saygınlığıyla ve devlet
adamı ciddiyetiyle bağdaşmadığına ilişkin
açıklaması
16.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, çocuklara yönelik istismarların
araştırılması amacıyla kurulan komisyonunun
çalışmalarına başlaması için AK PARTİ Grubu ve
Meclis Başkanının sorumluluklarının gereğini
yapmalarını istediğine ve Profesör Doktor Oktay
Sinanoğlunun vefatının 1inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
17.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, AK PARTİ Grubunun çocuklara yönelik
istismarların araştırılması amacıyla kurulan
komisyonunun çalışmalarına başlamasını
geciktirmesinin iktidar sorumluluğuyla
bağdaşmadığına ve Meclis Başkanının
kararıyla 23 Nisan resepsiyonunun iptal edilmesine rağmen Cumhuriyet
Halk Partisi olarak düzenleyecekleri 23 Nisan halk resepsiyonuna herkesi davet
ettiğine ilişkin açıklaması
18.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, çocuklara yönelik
istismarların araştırılması amacıyla kurulan
komisyonunun çalışmalarına başlayacağına ve
resepsiyonunun iptal edilmesinin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramının kutlanmadığı ve kutlanmayacağı
anlamına gelmeyeceğine ilişkin açıklaması
19.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, İçişleri Bakanı Efkan Alanın
(11/7) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
20.-
İçişleri Bakanı Efkan Alanın, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
21.-
Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yükselin, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
22.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Kilis
sınırında yapılan çete saldırılarıyla ilgili
Hükûmetin hâlâ bilgi vermemiş olduğuna ve Hükûmetin görüşülen
kanun tasarısıyla ilgili Meclisi bilgilendirmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
23.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Hükümetin görüşülen kanun
tasarısıyla ilgili Meclisi bilgilendirmesinin şart olduğuna
ve bunu yapmamanın Meclise büyük bir saygısızlık, kaliteli
yasama mantığına da temelden karşıtlık
olacağını düşündüklerine ilişkin açıklaması
24.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir kanun teklifi ya da tasarısı
üzerinde Hükûmetin mutlaka konuşma yapması gerektiğine ve
Hükûmetin bu konuşmalarının aynı zamanda
uygulamacılara yol ve yön göstereceğine ilişkin
açıklaması
25.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın
278 sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
26.- Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işıkın, Batman
Milletvekili Ayşe Acar Başaranın 278 sıra sayılı
Kanun Tasarısının birinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Hatay
Milletvekili Serkan Topal ve 20 milletvekilinin, yolsuzlukları önlemek ve
kamuoyunda oluşan yolsuzlukların arttığı
algısını değiştirebilmek için yapılması
gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/163)
2.- İzmir
Milletvekili Kamil Oktay Sındır ve 35 milletvekilinin, ülkemizde
basın özgürlüğünün önündeki engellerin ve basın
özgürlüğünün sağlanması için yapılacak
çalışmaların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/164)
3.- Ankara
Milletvekili Zühal Topcu ve 20 milletvekilinin, üniversitelerdeki terör örgütü
yapılanmalarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/165)
B) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, (2/283) esas numaralı
Taşeron İşçilerinin Kadrolu İşçi Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/25)
VII.- GENSORU
A) Ön
Görüşmeler
1.- CHP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök,
İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Ankara
ve İstanbulda meydana gelen 4 ayrı terör saldırısı
öncesi gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla
İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/7)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, İzmir Milletvekili Hamza Dağın
(11/7) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Barış Yarkadaşın, İçişleri
Bakanı Efkan Alanın (11/7) esas numaralı Gensoru Önergesi
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Barış
Yarkadaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Eskişehir Milletvekili
Cemal Okan Yükselin 278 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
7.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
8.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine tekraren sataşması
nedeniyle konuşması
9.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması ile
Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yükselin yaptığı
açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
10.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
11.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın 278
sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
12.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın 278 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
13.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı Fikri Işıkın yaptığı
açıklaması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
14.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın, Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlara Üye
Seçimi
1.- Başta
cinsel istismar olmak üzere, çocuklara yönelik her türlü istismar
olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/123, 124, 125, 126) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine seçim
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Kişisel
Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması
Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesine Ek
Denetleyici Makamlar ve Sınıraşan Veri Akışına
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/692) (S. Sayısı: 279)
2.- Velayet
Sorumluluğu ve Çocukların Korunması Hakkında Tedbirler
Yönünden Yetki, Uygulanacak Hukuk, Tanıma, Tenfiz ve
İşbirliğine Dair Sözleşmeye Katılmamızın
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/697) (S. Sayısı: 280)
3.- Çocuk
Nafakası ve Diğer Aile Nafaka Türlerinin Uluslararası Tahsiline
İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 281)
4.- Cezaî
Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/695) (S. Sayısı:
278)
XI.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının
278 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3üncü
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yapılan oylama işlemi
sırasındaki tutumu hakkında
XII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen gazete ve ikram malzemeleri alımlarına
ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3039)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülünün, çeşitli kırsal kalkınma
programları kapsamında verilen desteklere ilişkin sorusu ve
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/3040)
3.- Muğla
Milletvekili Akın Üstündağın, çiftçiler için uygulanan
tarım sigortası şartlarının iyileştirilmesine
ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3041)
4.- Muğla
Milletvekili Akın Üstündağın, süt üreticilerinin
sorunlarına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3042)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, gıda fiyatlarındaki
artışa ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3043)
6.- Burdur
Milletv ekili Mehmet Gökerin, çiğ süt fiyatlarına ve süt
üreticilerinin desteklenmesine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3265)
7.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, üzüm üreticilerinin pazarlama
sorunlarına ve Okul Üzümü Akıl Üzümü Projesine ilişkin sorusu ve
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/3266)
8.- Isparta
Milletvekili İrfan Bakırın, su ürünleri avcılığında
misina kullanımının yasaklanmasına ilişkin sorusu ve
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/3267)
9.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Edirnenin Süloğlu ilçesinde
Toprak Mahsulleri Ofisi alım tesisi ihtiyacına ilişkin sorusu ve
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/3268)
10.- İzmir
Milletvekili Mustafa Ali Balbayın, süt üreticilerinin sorunlarına
ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3269)
11.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, çalışma
ziyaretlerine eşlik eden gazetecilere ilişkin sorusu ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/3270)
12.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhanın,
Şanlıurfada sulama birliklerine elektrik verilmediğine dair
iddialara ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3273)
13.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdede
hayvancılığın geliştirilmesine ilişkin sorusu ve
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/3274)
14.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, fındık
fiyatlarına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3275)
15.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, et üreticilerine verilen
teşvik ve desteklere ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3276)
16.-
Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yükselin, şeker pancarı
ekimine ve kota uygulanmasının oluşturduğu
mağduriyetlere ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3552)
17.-
Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yükselin, Eskişehirdeki
şeker pancarı ekimine ve çiftçilerin kota uygulanması nedeniyle
oluşan mağduriyetlerine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3553)
18.- Antalya
Milletvekili Mustafa Akaydının, Antalyanın Gündoğmuş
ilçesindeki bir yaylanın statüsüne ilişkin sorusu ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/3554)
19.-
Balıkesir Milletvekili İsmail Okun, gıda teknolojisi
mezunlarına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3559
19 Nisan 2016 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ömer
SERDAR (Elâzığ), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
75inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, alınan ortak karar
gereğince, gündem dışı konuşmalardan sonra, sisteme
giren ilk 15 milletvekiline yerinden bir dakika söz vereceğim.
Şimdi, gündem dışı söz verme
bölümündeyiz.
Gündem dışı ilk söz, Turizm
Haftası ve turizm sektörünün sorunları hakkında söz isteyen
Antalya Milletvekili Mehmet Günala aittir.
Buyurun Sayın Günal.
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günalın, Turizm Haftası ve turizm sektörünün
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri ve yüce Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, turizm sezonunun
açılışı ve Turizm Haftası nedeniyle söz
almış bulunuyorum. Hayırlı olsun diyorum ama maalesef turizm
sektörümüz çok da hayırlayacak bir durumda değil. Bu vesileyle, bu
konuyu tekrar gündeme getirmek istedim.
Tabii, geçtiğimiz aylarda, haftalarda Rusya kriziyle
tetiklenen ve en fazla turizm sektörünü ve seçim bölgemizi etkileyen kriz
görüşüldü, konuşuldu. Burada da bir kısmını
tartıştık Sayın Bakanla ve Antalyada oluşturmuş
olduğumuz Tarım Konseyi Müteşebbis Heyetiyle beraber, ilgili
bakanlarla da hem burada hem Antalyada toplantılar yaptık. Ama,
maalesef, aldığımız geri beslemeler çok da hızlı
bir şekilde gerekli kararların yeterli düzeyde
alınmadığını gösteriyor. Daha doğrusu, geçici
birtakım tedbirler alındı ama bunlarla beraber ciddi bir yeniden
yapılanma, örgütsel anlamda ve bir stratejik plan anlamında gözden
geçirip yeniden bir yapılanmaya gidilmesiyle ilgili konu hızlı
gündem arasında sanki kayboluyor gibi görünüyor.
Bu tedbirler önemli; uçakla ilgili, bunlara destekle
ilgili, istihdamla ilgili ama bunların her biri geçici ve kısa
süreli. Bunların daha kalıcı hâle gelmesi ve 2007de
başlatılıp uygulanamayan, 2013te sona eren ama 2023
stratejisini de içeren bir turizm stratejisi ve eylem planının
yeniden gözden geçirilerek tamamlanması gerekiyor. Bu kapsamda da, iyi
niyet olmakla birlikte -Sayın Bakan da burada söyledi ama- hızlı
bir şekilde karar alınamadığını görüyoruz. Tabii,
burada, sadece Bakanlığın ve bürokrasinin değil, aynı
zamanda paydaş özel sektör temsilcilerinin de katılımı
gerekiyor. Ama yıllardır bu koordinasyonun sağlanamamasında
en önemli şey de, maalesef, Hükûmetin ortaya koyduğu eylem planı
ve niyeti olmasına rağmen bir türlü eyleme geçilememesi yatıyor.
Dolayısıyla, yapısal önlemleri her konuda olduğu gibi
burada da geciktirmiş bulunuyoruz. Plansız bir durum var.
Bunların ortadan kalkabilmesi için bu krizi fırsata çevirelim. demiştik,
Bu vesileyle de turizmde gereken yapısal önlemleri, ileriye dönük
kalıcı önlemleri de almamız için bir fırsat
oluşturalım. dedik. Bu konuda, şimdiden yine uyarıyoruz
çünkü beklentiler kötü, turizmden gelen haberler kötü. Birçok satılık
tesis ilanları artmaya başladı. Değişik birimlerden,
turizm yatırımcılarından, Rehberler Odasından bize
talepler geliyor. O nedenle, değerli arkadaşlar, bu sektörün
sorunlarının çözülmesi lazım. Çünkü dış ticaret
açığının, cari açığın kısmen
ithalattan, enerji fiyatlarındaki düşüşten birazcık
rahatlamış olmasına kapılmadan, asıl katkıda
bulunan turizm sektörünü canlandırmamız lazım. Çünkü, sadece
turizm sektörünü ilgilendirmiyor, tarımı da ilgilendiriyor,
diğer sektörleri de ilgilendiriyor ve yan sektörlerde de birçok alanda istihdam
sağlayan bir sektör turizm sektörü. Bu kapsamda, bu verilen sözlerin
yanı sıra yapısal önlemlerin de alınması lazım.
En başta örgüt yapısı geliyor
değerli arkadaşlar. Çünkü, şu andaki koordinasyonsuzluğun
da en önemli nedeni, bütün turizm örgütleriyle, meslek kuruluşlarıyla
olan üst koordinasyonun sağlanamamasından kaynaklanıyor.
Planlanan turizm konseyi, meslek konseyleri, maalesef, henüz
oluşturulabilmiş değil. Her birim de kendi açısından
meseleye bakıyor ve bir süre sonra bu sorun kalıcı hâle
gelmiş oluyor ve çözülemiyor. Bir an önce bu stratejik planın gözden
geçirilmesi ve eylem planının da somut bir şekilde
uygulanması, bununla ilgili bir çerçeve kanunun acilen buradan
çıkarılması gerekiyor. Bunun içerisinde, en başta örgüt
yapısı, sonra istihdamla ilgili öneriler var, sektörün önerileri var -Sayın
Bakana da ilettiler, zamanım az olduğu için söyleyemiyorum-
çalışanlarla ilgili öneriler var. Örneğin, beş altı
aylık dedik ama kısa süreli bir istihdam teşviki getiriliyor, bu
da yetersiz. Artı, Turist Rehberleri Odasının söyledikleri var, bize
ulaştırdıkları sorunlar var. Bunlarla ilgili vergi, stopaj,
KDV benzeri birtakım muafiyetlerden, istisnalardan yararlanmak istiyorlar.
Çalışma şartlarıyla ilgili sorunları var,
sözleşmelere uyulmamasına ilişkin, denetimlerin
yetersizliğine ilişkin, belgesiz çalışmalara ilişkin.
Kısacası, turizm sektöründe şu anda
başlatılan tanıtım atağı belki bir şey gibi
görünebilir ama daha köklü bir şekilde, stratejik plana uygun bir
tanıtım atağı gerekiyor. Bunun için de Meclise ve Hükûmete,
öncelik vermek ve bir an önce bu sözleri yerine getirerek köklü bir turizm
çerçeve kanunu çıkarmak düşüyor. Biz de Antalya milletvekilleri
olarak ve burada Milliyetçi Hareket Partisini temsilen, bir an önce bu
sorunların çözümüne katkıda bulunacağımızı
söylüyoruz.
Günü kurtarmak yerine kalıcı önlemler
alalım diyor, saygılar sunuyorum. Tekrar, Turizm
Haftasının hayırlı olmasını diliyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Günal.
Gündem dışı ikinci söz, köy
enstitüleri hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Hüseyin Çamaka
aittir.
Buyurun Sayın Çamak. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Çamakın, köy enstitülerine ilişkin gündem
dışı konuşması
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) - Sayın Başkan
ve değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin eğitim sisteminin en
başarılı dönemlerinin sembolü olan köy enstitülerinin
76ncı yıl dönümü bugünlerde buruk bir şekilde kutlanıyor.
Dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücelin öncülüğünde 17
Nisan 1940 tarihinde kurulan köy enstitüleri, genç cumhuriyetin okuma yazma
açığını kapatan bir aydınlanma dinamosu
niteliğindeydi. Köy enstitüleri, o zaman nüfusun yüzde 80ini
oluşturan köylülerin kendi olanaklarıyla kısa zamanda mükemmel
sonuçlara ulaşabilecekleri bir model sunmaktaydı. Öyle ki, ABDli
ünlü eğitim teorisyeni John Dewey'in Düşümdeki okullar Türkiye'de
kuruldu. Sözünden, köy enstitülerinin o zaman dünyaya örnek teşkil edecek
bir durum olduğunu anlayabiliriz. Bu özelliklerinden ötürü UNESCO, köy
enstitülerini o dönemlerde kalkınmakta olan ülkelere bir örnek olarak
önermekteydi. Köy enstitüsü mezunu idealist öğretmenlerinden
aldığı temel sayesinde ülkesine Nobel Ödülünü
kazandırdığını söyleyen Aziz Sancarın varlığı
da bu enstitülerin işlevselliği açısından nasıl bir öneme
sahip olduğunu göstermektedir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Yüzyıllarca kendi kaderine bırakılan
köy çocukları köy enstitüleri sayesinde eğitiminde en ileri noktaya
kadar gelebiliyordu. Çok amaçlı ve çok programlı bir sistemdeki köy
enstitüleri, öğrenciyi bir yarış atı gibi görmediği
için elemeyerek, bir öğretmen donanımına sahip
olmasının yanında, onu aynı zamanda
sağlıkçı, kooperatifçi, çiftçi gibi köye faydası olacak
birçok vasfa ehil kılarak her türlü donanıma eriştiren bir nitelikteydi.
Ancak, İkinci Dünya Savaşının sonlarına doğru
Türkiye'nin ABDnin Truman Doktrini doğrultusunda alacağı
yardımların ön şartlarından birisi bu köy enstitülerinin
kaldırılmasıydı. Buralardaki toprak ağaları da
köylünün artık kendisine bağlı kalmamasından ötürü bu enstitülerden
hiç memnun değildi. Bunların iktidar partisi içerisinden sonra bir
başka partiyi kuran ekol üzerinde önemli ölçüde etkileri vardı.
Zaten, Anadolu halkının ümmetten yurttaşa
dönüştürülmesinden ötürü pozitif bilimleri her zaman tehdit olarak gören
bu anlayış, dış güçlerden de aldıkları destekle
köy enstitülerini 1946da önce işlevsiz bir hâle getirip 1954
yılında ise tamamen kapattı. Bu okulların
kapatılması bir eğitim değişikliği olarak
düşünülemez. Bu kararla, Anadolu halkının
aydınlanmasının önü kesilerek yeşil kuşak projesine
müsait bir alan yaratılmasının yıllar öncesinden temelleri
atıldı. Köy enstitülerinin kapatılmasıyla, muasır
medeniyet seviyesini yakalama hedefindeki cumhuriyet devrimleri yarım
kaldı. Nihayetinde, bugün cehalete övgüler yağdıran makbul
zihniyet, o gün de aydınlanmanın dogmatik ve itaatkâr
anlayışının sonu olduğunu bildiği için köy
enstitülerinin varlığını bir tehdit olarak görüp
kapatılmasını sağladı. (CHP sıralarından
alkışlar) Bugün bunların en aşırı sonucu olarak
dogmalarla yaşayan, sorgulamayan, itaat eden ve pozitif bilimlerden
neredeyse tamamen uzaklaşan eğitim anlayışının en
vahim dönemini yaşıyoruz.
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme
Programı olan PISA sınavlarının son yıllardaki
verilerine bakılacak olursa OECD eğitim sıralamalarında
şu an maalesef en alttaki ülkeler arasındadır. Fakat buna bir
çözüm bulabilmek yerine, her gün daha da geriye gidişin
hazırlıkları yapılmaktadır.
Salt ümmet toplum yaratmak için bilimden
uzaklaşan anlayışın, Orta Doğu cehenneminin kaotik bir
parçasına dönüşmekten başka bir faydası olamaz.
Konuşmama son verirken bugün yokluğunda
neden olan sonuçlara baktıkça değerinin çok iyi
anlaşıldığı köy enstitülerini ve katkısı
olanları saygı ve minnetle anıyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çamak.
Gündem dışı üçüncü söz,
Kırklareli hakkında söz isteyen Kırklareli Milletvekili
Selahattin Minsolmaza aittir.
Buyurun Sayın Minsolmaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.-
Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmazın, Kırklareline
ilişkin gündem dışı konuşması
SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Kırklareli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kırklareli ili
üzerine gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken tüm
İslam âleminin ve milletimizin Kutlu Doğum Haftasını
tebrik ediyorum.
Kırklarelimiz,
Türkiye'nin kuzeybatısında, Marmara Bölgesinin Trakya kesiminde,
Edirne, Tekirdağ, Kırklareli illerinin üçünden birisi olarak hem
Karadenize kıyısı hem Edirne, Tekirdağ illerine
komşuluğu hem de Bulgaristana 150 kilometre sınırıyla
hudut ili olması itibarıyla güzide illerimizden bir tanesidir.
Babaeski, Demirköy, Kofçaz, Lüleburgaz, Pehlivanköy, Pınarhisar, Vize ve
merkez ilçeyle birlikte 8 ilçeden müteşekkil; aynı zamanda 21 beldesi
ve 179 köyüyle tarımın, hayvancılığın,
ormancılığın, madenciliğin, turizmin ve sanayinin hep
birlikte olduğu ve bu itibarla da gelişmesi çok yüksek hızla
devam etmekte olan illerden bir tanesidir. Konumu itibarıyla Anadolu ve
Avrupa arasında geçiş bölgesinde bulunan Kırklareli, tarihî,
doğal, arkeolojik ve Osmanlı kültür mirasına da sahip
olmasıyla bugün de içinde bulunduğumuz Turizm Haftası
itibarıyla turizm potansiyelini de artırarak devam ettirmektedir.
Bilindiği gibi Demirköy ilçesinde İstanbulun fethi
sırasında kullanılan dökümhanede topların ve buraya
ilişkin döküm işlemlerinin yapıldığı bir merkez
bulunmaktadır. İl merkezinin güneyinde bulunan Aşağı
Pınar bölgesinde de yaklaşık 1993 yılında
başlayan ve başladığı günden bugüne kadar da sekiz bin
iki yüz yıllık geçmişe işaret tutan önemli bulguların
olduğu ve Profesör Mehmet Özdoğan tarafından
gerçekleştirilen arkeolojik kazılarla önemli bir tarihsel gerçeği
de gün yüzüne çıkarmakta önemli bir mesafe katetmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kırklareli ilimiz eğitimde ülkemizin en
önemli merkezlerinden biri olma özelliğiyle de öne çıkmaktadır.
Eğitim seviyesinde yüzde 97nin üzerindeki okuryazarlık oranı ve
Mayıs 2007 tarihinde kurulan Kırklareli Üniversitemizle beraber de 10
fakültesiyle hizmet veren ve dünyaya açılan kapısıyla
üniversitesi hızla gelişmektedir. 8 Nisanda -geçtiğimiz hafta
içerisinde- YÖK Başkanımızın, Bakanlar Kurulumuzun ve Millî
Eğitim Bakanlığımızın, Sayın
Başbakanımızın ve Cumhurbaşkanımızın da
onayıyla Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren en büyük
ilçemiz olan Lüleburgazda Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi ve
bununla beraber Kırklareli merkezde de kanunla yürürlüğe giren Hukuk
Fakültemizle beraber Kırklareli Üniversitemiz de büyüyerek gelişmekte
ve 2 tane fakültesini de geçtiğimiz hafta içerisinde eğitime
katmış bulunmaktayız. Bu hususta emeği geçen tüm
paydaşlara huzurunuzda saygılarımı ve sevgilerimi
sunuyorum.
Adalet Sarayımıza
ilişkin de, çok kısa bir süre içerisinde inşaatına -bu
yıl içerisinde- başlanacak ve bölgedeki sağlık ve
tarım yatırımları yanında adalette de ihtiyaç bulunan
bu yatırım gerçekleştirilecek.
Sağlık
alanında Kırklarelide inşaatı tamamlanmış olan
ve çok kısa bir zamanda tefrişatıyla beraber hizmete
alınacak olan Kırklareli 250 yataklı hastanemizle beraber, 300
yataklı Lüleburgaz Devlet Hastanesinin de önümüzdeki günlerde ihalesi
gerçekleştirilerek inşaatına başlanacaktır.
Babaeskimizde tamamlanan hastaneyle beraber Pınarhisar ve Demirköy
ilçelerimizdeki sağlık tesislerine ilişkin yatırımlar
da hızla sürmektedir.
6.500 kilometrekarelik
alanın yaklaşık yüzde 40ı tarım, yüzde 40ı
orman, yüzde 5i meralar ve yüzde 15i de diğer tarım
alanlarından oluşan bölgemizde tarımsal faaliyetlerden
yılda 1,7 milyar gibi önemli bir kaynak ülkemiz ekonomisine
katılmaktadır.
Katılım Öncesi Mali
Yardım Aracının (IPA) tarım ayağı olan IPARD kapsamına 39 ille beraber
Kırklareli ilimizin de alındığını geçmiş
yakın zamanda ilimize müjdelemiştik. Bu IPARD kapsamında olan
illerde yüzde 50 ile yüzde 70 arasında kırsal kalkınma
destekleriyle de bölgemizdeki tarımsal varlık hızla
artacaktır. Devlet Su İşlerinin bölgemizde yapmış
olduğu yaklaşık 48 bin hektarlık yani yüzde 18lik
tarımsal alan sulamasının da bu bölgede 2 katına kadar
artırılması planlanmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kırklareli ili, Boğazlardan ötürü
aynı zamanda hayvancılıkta ari bölge olma özelliğiyle de
tarımsal varlığını ve hayvancılık
varlığını hızla artırmaktadır,
ulaşım aksları içerisinde bulunan yapısı ve
hızlı trenle beraber de bölgenin parlayan yıldızı
olacaktır. Dereköy Sınır Kapımızla beraber de bölge
ticari trafiğin artacağı bir bölge olma yolunda hızla
ilerlemektedir.
Sözlerimi tamamlarken
yaklaşmakta olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının
96ncı yılını şimdiden kutlar, değerli
Kırklarelili hemşehrilerimi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Minsolmaz.
Sayın milletvekilleri, şimdi yerlerinden
sisteme giren milletvekillerine birer dakika söz vereceğim.
Sırasıyla başlıyorum.
Sayın Bozkurt
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Konya
Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurtun, kuraklık nedeniyle Konyanın
Ereğli ilçesinde üreticilerin ciddi bir sıkıntı içinde
olduğuna ve Meclisin kuruluş günü resepsiyonunun ertelemesini
üzüntüyle karşıladığına ilişkin
açıklaması
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
NASA verilerine göre Türkiye'nin de içinde
bulunduğu bölge dokuz yüz yılın en büyük
kuraklığını yaşıyor. Bu bağlamda, ilimin
Ereğli ilçesinde de üreticiler ciddi sıkıntı içinde, büyük bir
kuraklık var. Yıllardır devam eden ve bir türlü bitirilemeyen
Ereğli İvriz kapalı sulama sistemi hakkında sorduğumuz
soruya da Sayın Bakandan yanıt alamadık ama Sayın Bakan
NASA bilmez, biz biliriz. Kuraklık tehlikesi yok. dedi, yüreğimize
su serpti.
Elbette kuraklık tehlikesi
geçiştirilebilir belki ama bu Meclisin kendi kuruluş gününü, ulusal
egemenliği yok sayarak şehitler için kurulmuş bu Meclisin
kuruluş gününde Mecliste bir resepsiyon verilmesinin ertelemesini
gerçekten üzüntüyle karşıladığımı belirtiyor, yüce
heyete saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Engin
2.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, İstanbulun Beyoğlu ilçesine
bağlı mahallelerdeki ulaşım sorununa ilişkin
açıklaması
DİDEM ENGİN (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
İstanbul Milletvekili olarak Beyoğlu ilçemize
bağlı mahallelerimizdeki ulaşım sorununu dile getirmek
istiyorum.
Okmeydanı, Şark Kahvesi, Örnektepe,
Kulaksız ve çok sayıda başka mahallemizde saat dörtten sonra
toplu taşıma hizmeti verilmiyor. İstanbulluların toplu
taşımayla ulaşım ihtiyaçlarını
karşılamak İstanbul Büyükşehir Belediyesinin en önemli
görevlerinden biri fakat ne yazık ki bu mahallelerde oturan
vatandaşlarımız İETT yönetiminin keyfî ve siyasi tutumu
nedeniyle bu hizmetten yararlanamıyorlar ve saat dörtten sonra bölgeye
otobüs seferleri yapılmıyor. İşinden evine, ailesine dönmek
veya hastaneye gidebilmek için kilometrelerce yürümek zorunda kalan
vatandaşlarımız var. Böyle bir saat sınırı
konulmasının hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Buradan
İçişleri Bakanına ve İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı başta olmak üzere tüm yetkililere sesleniyorum: Bir an
evvel bu haksızlığa ve eziyete son verilmesini istiyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Ertem
3.- Hatay
Milletvekili Birol Ertemin, Hatay ilinde köylülerin uzun süredir üzerinde
yaşamakta oldukları Millî Emlak Müdürlüğüne ait arazilerin
tapularını alabilmeleri için gerekli işlemlerin bir an önce
yapılmasını dilediğine ilişkin açıklaması
BİROL ERTEM (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Milletvekili olduğum Hatay ilinde
halkımızın önemli sorunlarından birisi köylerimizde
yaşayan insanlarımızın uzun süredir üzerinde yaşamakta
oldukları Millî Emlak Müdürlüğüne ait arazilerde tapu
alamamalarıdır. Bu arazilerden bir süre önce beş yıllık
ecrimisil adı altında keyfî kira bedeli de toplanmıştır.
Köylerimizde tarihsel olarak imar uygulaması olmadığı ve
halkımız köylerdeki hazine arazileri üzerinde asırlardır
yaşamakta oldukları için köylülerimizin, üzerinde evlerinin bulunduğu
arsalara sahip olma hakları vardır görüşündeyiz. Halk
arasında hazine arazisi olarak bilinen bu alanlarda, bir zaman kriteri
getirilerek çok uzun zamandır üzerinde yaşanan arazilere bir
değer belirlenmesi ve bu alanların tapularının, üzerinde
yaşayan üretici kişilere satış yoluyla devredilmesi
doğru olacaktır. Maliye Bakanlığının, ilgili
diğer bakanlıkların gerekli işlemleri bir an önce
yapmasını diliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Öz
4.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Özün, Çanakkalede AKP Gençlik Kolları Başkan
Yardımcısının Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı devlet okullarını hangi sıfatla ziyaret
ettiğini ve bu konuda başlatılan bir soruşturma olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Sayın Başkan, son
günlerde Çanakkalede AKP Gençlik Kolları Başkan Yardımcısı,
Millî Eğitim Bakanlığına bağlı devlet
okullarını ziyaret ettiğini, okul kantinlerinde
öğrencilerle -kendi ifadesiyle de- istişare toplantıları
yaptığını belirtmektedir. Söz konusu kişinin kamu
okullarında gerçekleştirdiği siyasi faaliyetlerini sosyal medya
hesaplarında paylaştığı ve vakanın
doğruluğu anlaşılmıştır. Basına da
yansıdığı gibi -burada olduğu gibi- bu şahıs
söz konusu kamu okullarına hangi sıfatla gitmektedir? İbni Sina
Mesleki Teknik Anadolu, İbrahim Mutlu Anadolu, Merkez Teknik Anadolu,
Hasan Âli Yücel Anadolu, TOKİ Ticaret Anadolu ve İmam-Hatip Liseleri,
bu okulların hepsi devlet okullarıdır. Bu okulların
idarecileri bu toplantılara hangi mevzuat çerçevesinde izin
vermiştir? Kentin mülki idare amirlerinin Millî Eğitim Müdürünün bu
yasa dışı propaganda faaliyetlerine ilişkin olarak
başlattığı bir soruşturma bulunmakta mıdır?
Bu çerçevede, soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi için
açığa alınan idareci var mıdır? Yoksa, Ensar
Vakfı vakasında olduğu gibi burada da Bir defadan bir şey
olmaz. mı denilmektedir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Arslan
5.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, Denizli-Çameli yolu ile
Denizli-Kale-Muğla yolunun ne zaman bitirileceğini ve Denizli-Antalya
çevre yolu yapımına ne zaman başlanacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sorum Çevre ve
Şehircilik Bakanlığına.
Bir: Denizli-Çameli kara yolu yıllardan beri,
her seçimde iktidar partisi tarafından bitirileceği sözü verilmesine
rağmen hâlâ bitirilememiştir. On dört seneden beri bitirilemeyen
Denizli-Çameli yolu ne zaman bitirilecektir?
İki: Denizli-Kale-Muğla yolu
yıllardan beri bitirilememiş, ulaşım aksamaktadır ve
turizm hareketini de olumsuz yönde etkilemektedir. Bu yol ne zaman bitirilecektir?
Üç: Honaz ilçemizin altından geçecek olan
Denizli-Antalya çevre yolunun yapımına ne zaman
başlanacaktır? Başlandığında hangi tarihte
bitirilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tarhan
6.- Kocaeli
Milletvekili Tahsin Tarhanın, birinci derece sit alanı olan Hünkâr
Çayırının Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı tarafından satışa
çıkarıılıp çıkarılmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Sayın Bakan,
Gebze ve Çayırova sınırları içinde bulunan, Fatih Sultan
Mehmetin vefat ettiği yer olan Hünkâr Çayırının
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından
satışa çıkarılacağı ifade ediliyor. Böyle bir
alanın satılması hem tarihe hem de doğaya ihanet
anlamına gelir. Kültür ve Turizm Bakanlığını, Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunu konuya duyarlı
olmaya davet ediyor, Kültür ve Turizm Bakanına soruyorum: Birinci derece
sit alanı olan, kültürel ve tarihî açıdan büyük önem
taşıyan Hünkâr Çayırı, Özelleştirme İdaresi
tarafından satışa çıkarılmış
mıdır, Bakanlık olarak bu sürece müdahale edecek misiniz?
BAŞKAN Sayın Aydın
7.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Bursanın Karacabey ilçesindeki
çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Geçtiğimiz hafta sonu Bursanın Karacabey
ilçesini ve köylerini ziyaret etme fırsatı buldum. Gördüğüm
manzara Türkiye'nin geleceği için çok büyük tehlikeler arz etmekte. Çiftçi
perişan, üretemiyor, ürettiğinin de karşılığını
alamıyor. Kredi borçlarından dolayı büyük bir mağduriyet
içerisinde. Kendi aralarında takla sistemi dedikleri bir sistemle
borçlarını döndürmeye çalışıyorlar. Şeker
pancarı üretimi neredeyse sıfıra inmiş, sadece domates ve
mısır üretimi var. Eğer Hükûmet olarak çiftçilerin bu
sorunlarına bir önlem alınmazsa, maalesef, gelecek kuşaklara
bırakacak herhangi bir çiftçimiz ve tarımımız kalmayacak ve
beton yemek zorunda mı kalacağız diye sorup yetkililerin önlem
almasını talep ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kara
8.- Antalya
Milletvekili Niyazi Nefi Karanın, 23 Nisan resepsiyonunu iptal eden
Hükûmetin ve Meclis Başkanının bu tavrını
kınadığına ilişkin açıklaması
NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya)
Teşekkürler Sayın Başkan.
23 Nisan resepsiyonunu devam eden operasyonlar ve
gelen şehitlerimiz nedeniyle iptal ettiğini belirten Hükûmet ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına soruyorum: 22 Nisanda
açılışı yapılacak EXPO 2016 için bugün basında
yer alan haberlere göre konser vermek üzere birçok yabancı sanatçı
Türkiyeye gelecekmiş. Bu kadar büyük bir eğlence organizasyonu söz konusu
olduğu zaman şehitlerimiz için hassasiyet göstermeyen Hükûmetin 23
Nisanın kutlanmaması konusundaki hassasiyetinin aleni bir cumhuriyet
ve Atatürk alerjisinden kaynaklandığı ortadadır. Hükûmetin
ve Meclis Başkanının bu tavrını
kınadığımızı belirtmek istiyorum.
BAŞKAN Sayın Akyıldız
9.- Sivas
Milletvekili Ali Akyıldızın, değişik
kılıklarda Sivasın bazı köylerini gezen ve Sivas
İrşad Derneğine mensup olduğu tespit edilen kişilerin
halkı tedirgin ettiğine ilişkin açıklaması
ALİ AKYILDIZ (Sivas) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Daha önce İnsan Hakları Kuruluna
müracaatımızda, Sivasın Şarkışla ilçesinin
köylerini gezen çok farklı kılıkta farklı kişiler,
şüpheli kişiler, bazılarında bal satıcısı,
bazılarında dondurmacı, bazılarında halı
satıcısı, bazılarında yol soran kişi olarak
gittikleri köylerde Neden bu köylerde cami yok?, Neden sakal
bırakmıyorsunuz?, Neden namaz kılmıyorsunuz?, Bu
köylerde yaşayanlar Alevi mi? gibi sorularla o bölgede yaşayan
insanları tedirgin etmişlerdi. İnceleme sonucunda gelen raporda,
bu kişilerin Sivas İrşad Derneğine mensup kişiler
olduğu tespit edilmiştir ama ne gariptir ki birkaç gün önce bu kez
aynı kişilerin Sivasın Kangal ilçesinde ve Zara ilçesinde
köyleri gezerek yine bu toplumu tedirgin ettikleri ortadadır. Peki,
yetkililer madem tespit etmişlerse bu derneğe neden bir
yaptırım uygulamıyorlar? Neden bu insanların sosyal
barışı bozmalarına devam etmesine izin veriyorlar? Yetkilileri
bir an önce göreve davet ediyorum. Sivas gibi hassasiyetin çok yüksek
olduğu illerde herhangi bir sorun ve sıkıntı çıkmadan
önlem alınmasını talep ediyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Özdiş
10.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, pamuk ve benzeri yağlı
tohumların üretimini artırmak için sürdürülebilir tarım
politikalarının neler olduğunu ve Orman
Bakanlığında açık bulunan mühendis kadrolarına atama
yapılıp yapılmayacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Tarım Bakanı Sayın Faruk
Çelike: Pamuk ithalatı konusuna değinmek istiyorum. Ne yazık ki
tarım cenneti ülkemiz pamuk konusunda yüzde 65 dolaylarında ithalat
yapmaktadır. Pamuk ve benzeri yağlı tohumların üretimini
artırmak için sürdürülebilir tarım politikalarınız nelerdir?
Bu ithalat oranlarını aşağıya çekmeyi planlıyor
musunuz?
Yine bir başka sorum Orman Bakanına: Orman
Genel Müdürlüğü ve Bakanlığımızın mühendis
bazında 600ün üzerinde personel açığı bulunmaktadır.
7 bini aşkın orman mühendisinin işsiz olduğu bu ortamda
gerekli atamaları yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Sarıhan
11.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, 23 Nisan resepsiyonun iptal
edilmesini şiddetle kınadığına ve yarın
Karamanda başlayacak olan davanın özellikle AKPli milletvekilleri
tarafından izlenmesinin bu olaya karşı sürdürülen sessiz
duruşu ortadan kaldırmak olacağına ilişkin
açıklaması
ŞENAL SARIHAN (Ankara)
Arkadaşlarımızın bilgileri içinde olduğu gibi, 23
Nisan 1920 Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılması, Kurtuluş
Savaşımızın da başlangıç tarihidir. Bize
bağımsızlık sağlayan, en demokratik yapıya sahip
olan, iş birlikçilikten ve emperyalizmle uzlaşmaktan uzak olan,
bağımsızlığımızı inşa eden, bu
günü yaratan Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir resepsiyonun dahi
esirgenmiş olmasını şiddetle
kınadığımı ifade etmek isterim. Bu en azından
tarihimize karşı bir göz yumuştur.
Ayrıca, yarın Karamanda başlayacak
olan davanın özellikle AKPli milletvekilleri tarafından izlenmesinin
en azından bu olaya karşı sürdürülen sessiz duruşu ortadan
kaldırmak olacağını da anımsatmak isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Kuyucuoğlu
12.- Mersin
Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, Mersine seçim döneminde verilmiş
olan sözlerin yerine getirilip getirilmeyeceğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Seçim öncesi Mersin ilimizi yatırımlarla
ihya edeceklerini söyleyen AKPli Bakan ve milletvekillerinin bu sözleri
maalesef bir vaat olmaktan öteye gidememiştir. Bu vaatler arasında
ilimizde yatırım bekleyen turizm bölgeleri, birçok yol projesi,
Tarsus ilçemize üniversite açılması ve yine aynı ilçemize,
Tarsusa ihtisas organize sanayi bölgesi kurulması gibi birçok söz
vardır. Buradan Mersin ve Tarsus halkı adına sormak istiyorum:
Seçim döneminde verilmiş olan bu sözleri yerine getirecek misiniz? Bu
vaatlerle ilgili ayrılmış ödenek veya başlatılan
herhangi bir çalışma var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Kayışoğlu
13.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, AKPli yerel
yönetimleri engelli haklara saygılı olmaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de AKPli yerel yönetimleri engelli
haklarına saygılı olmaya davet ediyorum. Engelliler engelsiz
bireyler gibi bütün haklara erişim hakkına sahip olmalıdır,
bu nedenle pozitif ayrımcılık yapılmalıdır. Ama
şu fotoğrafta gördüğünüz Bursada bir kaldırım,
kaldırımda engelli yolu var, yolun tam üstünde büyük bir totem var ve
engelli yolu, toteme pozitif ayrımcılık yapılarak totemin
etrafından döndürülmüş. Bu ancak bir AKP zihniyetiyle
yapılabilirdi; gerçekten çok komik, trajikomik. Lütfen bu
anlayışa son verin ve engellilerin önündeki engelleri
kaldırın diyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Gaytancıoğlu
14.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Edirnedeki buğday
tarlalarında uzmanlarca virüs olduğu söylenen bir
hastalığın söz konusu olduğuna ve önlem alınması
gerektiğine ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim.
Yaklaşık iki haftadır Türkiye
buğday üretimine ciddi katkılar sağlayan Edirnedeki buğday
tarlalarında uzmanlarca virüs olduğu söylenen bir hastalık söz
konusudur. Uzmanlar virüse karşı herhangi bir ilacın etkili
olamayacağını söylemektedirler. Türkiye buğday üretiminin
yaklaşık yüzde 4ünü üreten Edirnede bu virüse karşı
üreticilerimizin bilgilendirilmesini ve olabilecek gelir kaybına
karşılık şimdiden önlemlerin alınmasını
Tarım Bakanlığına buradan duyuruyorum. Kapatılsa
çiftçinin haberinin olmayacağı bir bakanlık olan Tarım
Bakanlığının üreticinin yanında olmasını ve
çiftçinin mağduriyetini gidermesini diliyorum.
BAŞKAN Sayın Pekşen
15.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşenin, İçişleri Bakanının sözlü
ve yazılı sorulara verdiği yanıtların devlet
geleneğiyle, Parlamento saygınlığıyla ve devlet
adamı ciddiyetiyle bağdaşmadığına ilişkin
açıklaması
HALUK PEKŞEN (Trabzon)
Sayın Başkan, milletvekillerinin en önemli görevlerinden birisi de
denetim görevidir. Biz, milletvekilleri olarak Sayın İçişleri
Bakanına yazılı, sözlü sorular yöneltiyoruz. Sayın
İçişleri Bakanının sorulara verdiği yanıtlar ne
devlet geleneğiyle ne Parlamento saygınlığıyla ne de
devlet adamı ciddiyetiyle asla bağdaşmayacak şekildedir. Sayın
Bakanın laubali, lakayıt, ciddiyetsiz ve bu Parlamentodaki
milletvekillerinin saygınlığını rencide edecek
üslubunu kınıyorum. Umuyorum bu hadsizliğini bir daha tekrar
etmez. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi, eğer söz talebinde bulunmuşlar ise grup başkan
vekillerine söz vereceğim.
Sayın Akçay, buyurun.
Süreniz iki dakika.
16.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, çocuklara yönelik istismarların
araştırılması amacıyla kurulan komisyonunun
çalışmalarına başlaması için AK PARTİ Grubu ve
Meclis Başkanının sorumluluklarının gereğini
yapmalarını istediğine ve Profesör Doktor Oktay
Sinanoğlunun vefatının 1inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
24 Mart 2016 tarihinde, Genel Kurulda çocuklara
yönelik istismarların araştırılması amacıyla bir
araştırma komisyonu kurulması kabul edilmişti. Kamuoyu
gündemine gelen çocuklara yönelik istismarlar 24 Marttan beri kamuoyu
gündeminde aynı yerini korumaktadır ve gazetelerde, basında her
geçen gün yeni istismar vakaları ortaya çıkmaktadır. Hükûmet ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ve Sayın Meclis Başkanı bu
konuda elini ağırdan almaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi
komisyonun çalışması hususunda neden ayak diremektedir? Bunun,
yarın görülecek olan mahkemeyle bir ilgisi var mıdır? Komisyon
yirmi altı gün önce kuruldu ancak hâlen bir toplantı
yapılmadı çünkü teşkil edilemedi Genel Kurulda oylanmak
suretiyle. Yetkililerden bu tutuma dair açıklama bekliyoruz. Yirmi
altı gündür acaba birilerine siper olmaya devam mı edilmek
istenmektedir? Konu kamuoyunda bu kadar infial yaratmışken, bu tutumu
tartışmaları soğutmaya yönelik bir tutum olarak görüyoruz.
Ancak unutulmasın ki komisyon kurulması kararını bu Meclis
oy birliğiyle aldı, milletimiz bu konunun
araştırılmasını istiyor. Adalet ve Kalkınma
Partisi, Mecliste verdiği oyların arkasında durarak milletimizin
beklentisinin yerine getirilmesi için bir an önce sorumluluğunun
gereğini yapmalıdır.
Yine, Türk milletinin sinesinden çıkan, dünya
çapında şöhret ve saygınlık kazanmış,
değerli bilim ve düşünce insanı Profesör Doktor Oktay
Sinanoğlunun vefatının 1inci seneidevriyesindeyiz. Oktay
Sinanoğlu, bilimsel çalışmalarla yeni ufuklar açmış
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha veriyorum,
tamamlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) -
hem içinden
çıktığı milletine hem de insanlığa önemli eserler
kazandırmış bir bilim adamıdır; onun yeri çok zor
dolacak hizmetlerle doludur. Merhum Sinanoğlu, 26 yaşında
profesörlüğe hak kazanarak Batı ülkelerinde son yüzyıllarda
yetişen en genç profesör olmuştur. Türkçe aşkıyla, millet
sevdasıyla Türk milletinin gönlünde mümtaz bir yer
almıştır. Bu hâliyle Sinanoğlu her daim hürmetle ve
rahmetle anılacaktır, anıyoruz.
Sözlerimi onun tarihe geçen sözlerinden biriyle
tamamlamak istiyorum: Millet, ülkesinin, dilinin, tarihinin elinden
alınmasına, Türk adının tarihten silinmesine müsaade
etmeyecektir.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Yalnız, gündemin Seçim kısmında
komisyonun listesini oylarınıza sunacağım, bilgi olarak
vereyim.
Sayın Özel, buyurun.
17.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, AK PARTİ Grubunun çocuklara yönelik
istismarların araştırılması amacıyla kurulan
komisyonunun çalışmalarına başlamasını geciktirmesinin
iktidar sorumluluğuyla bağdaşmadığına ve Meclis
Başkanının kararıyla 23 Nisan resepsiyonunun iptal
edilmesine rağmen Cumhuriyet Halk Partisi olarak düzenleyecekleri 23 Nisan
halk resepsiyonuna herkesi davet ettiğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biz de gündemin Seçim kısmında
Karamanla ilgili kurulan komisyonun, daha doğrusu, çocuk
istismarını önleme amacıyla kurulan komisyonun gündemde yer
almasından büyük memnuniyet duyduk. Zira, olay 24ünde kamuoyuna
yansıyor, daha doğrusu daha öncesinde yansıyor, 24ünde komisyon
kurulması talep ediliyor, 29unda gruplardan isteniyor, 3 muhalefet
partisi 29, 30 Mart ve 1 Nisanda bildiriyorlar ama Adalet ve Kalkınma
Partisi 15 Nisana kadar geciktirerek komisyonun kurulmasını bugüne
kadar ötelemiş durumda. Oysaki, konu gündeme geldiğinde Türkiyenin
dört bir yanından benzer şikâyetler geldi. Bu şudur: Artık
Meclis bizim kaderimize el koyacak, artık bunlar kapalı kapılar
ardında kalmayacak, yaşanan bu istismarlar Meclis tarafından
araştırılacak umuduyla tüm siyasi parti gruplarına,
basına benzer şikâyetler yansıyor. Komisyonun bu kadar
geciktirilmiş olmasının iktidar sorumluluğuyla
bağdaşır tarafı yoktur.
Sayın Başkanım, 23 Nisan hem ulusal
egemenlik hem de çocuk bayramıdır. 23 Nisan Ulu Önder Atatürk
tarafından çocuklara armağan edilmiştir. Şehit
çocuklarının korunması, kollanması, elde edilen gelirlerin
onların okumasına aktarılmasıyla ilgili cumhuriyet
resepsiyonları geleneğimizde vardır. Yalnız, Sayın
İsmail Kahraman -Meclis Başkanımız- eliyle ve kendi
kararıyla -Başkanlık Divanı kararı
olmaksızın- resepsiyon iptal edilmiştir. Cumhuriyetin
kuruluşunda, ülkenin kurtuluşunda yer almış bir siyasi
parti olarak bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Sayın Genel
Başkanımızın talimatıyla 23 Nisan Cumartesi günü
Meclisin saat 14.00deki özel oturumunu takiben saat 15.00te özel gündemli ve
katılımcılarının tamamen Türkiye'nin dört bir
yanından gelmiş çocukların olduğu bir grup
toplantısı düzenleyeceğiz. Bu toplantının ardından
saat 16.00 ila 17.30 arasında grup toplantı salonumuzun bahçesinde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Müsaade ederseniz
BAŞKAN Tamamlayın lütfen, artı bir
dakika daha veriyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
çocuklarımızla,
sanatçılarımızla, yazarımızla çizerimizle ve tüm
halkımızla birlikte, cumhuriyet resepsiyonunu halkla birlikte
kutlayacağız. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kahramanın iradesine rağmen,
Meclisteki hem şahsınızı hem Meclis
Başkanımızı, Meclisteki 550 milletvekilimizi Cumhuriyet
Halk Partisinin 23 Nisan halk resepsiyonuna davet ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bostancı, buyurun.
18.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, çocuklara yönelik
istismarların araştırılması amacıyla kurulan
komisyonunun çalışmalarına başlayacağına ve
resepsiyonunun iptal edilmesinin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramının kutlanmadığı ve kutlanmayacağı
anlamına gelmeyeceğine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Çocuk istismarı meselesi son derece önemli bir
konu. Burada siyasi rekabet olmaz, çeşitli anlayışlar,
düşünceler, ideolojiler üzerinden angajmanlar geliştirilemez,
herhangi bir kesime yönelik koruyucu bir tavır asla söz konusu olamaz. Bu
hepimizin her şeyden önce insan olma vasfının bir gereği ve
siyasi rekabete ilişkin her tür unsuru unutarak konuya odaklanmamız
gereken bir husustur. Karanlık bir alan, orada kim ne yapıyor, bu
işler nasıl gelişiyor? Elbette, devlet bir taraftan bunun
takibatını yapacak ve gereğini yapacak. Bugün zaten komisyona
ilişkin okuma gerçekleştirilecek, inşallah, komisyon da
çalışmalarına başlayacak ve bu alana ilişkin karanlığı
aydınlatma adına önemli bir işlevi yerine getirecektir diye ümit
ediyorum. Komisyonda olan arkadaşların da, kanaatim odur ki, herhangi
bir şekilde, bırakın siyasi rekabeti, böyle bir
anlayış, böyle bir tutumu, düşünceyi akla getirecek
tavırlardan da uzak bir biçimde, bütünüyle çocuklarımıza ve bu
karanlık alana odaklanarak iş yapacaklarına inanıyorum.
Bunu belirtmek istedim öncelikle.
Diğer taraftan, 23 Nisan
resepsiyonuna ilişkin Sayın Meclis Başkanı gerekçesini de
ifade ederek bu yıl resepsiyonun olmayacağını ifade etti.
Bu, tabii, 23 Nisanın, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının
kutlanmadığı, kutlanmayacağı, unutturulduğu
anlamına kesinlikle gelmez. AK PARTİ on dört yıldır
iktidarda ve Meclis Başkanları çeşitli kereler AK PARTİnin
içinden üyelerden seçildi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha
veriyorum Sayın Bostancı.
Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Bugüne kadar da burada çok çeşitli 23 Nisan kutlamaları,
resepsiyonları yapıldı. Bunları görmezlikten gelip bu
yıl resepsiyonun yapılmamasından ilhamla birtakım siyasi
değerlendirmeler yapmayı doğrusu çok uygun bulmam. Tabii ki
Meclis Başkanı eleştirilebilir kararları
dolayısıyla ama siyasi bir yorum, siyasi bir spekülasyon, buradan
böyle daha geniş bir siyasi değerlendirme çıkarmak kanaatimce
doğru olmaz. Türkiyenin şu on dört yıldır
yaşadığı siyasal gerçeklikle de esasen bu tür
spekülasyonlar derin bir çelişki teşkil eder.
Cumhuriyet Halk Partisi alternatif
kutlama yapacağını ifade ediyor. Hayırlı olsun
resepsiyonları. Tabii ki herkese de davetlerini ilettiler. Buna
katılmak serbesttir.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Gündeme geçiyoruz.
İyi çalışmalar
diliyorum tekrar sayın milletvekilleri.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Hatay
Milletvekili Serkan Topal ve 20 milletvekilinin, yolsuzlukları önlemek ve
kamuoyunda oluşan yolsuzlukların arttığı
algısını değiştirebilmek için yapılması
gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/163)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bilindiği gibi kamuoyunda 17 ve 25 Aralık
soruşturmaları ya da 17-25 Aralık operasyonları olarak da
bilinen ve 17 Aralık 2013 günü Cumhuriyet Savcısı Celal
Kara'nın gözaltı talimatlarıyla başlayan süreçte 61inci
Türkiye Hükûmeti Kabine üyesi 4 bakan ile 3 bakan çocuğunun olduğu
kişiler hakkında "rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye
fesat karıştırma ve kaçakçılık"
suçlarını işledikleri iddiasıyla soruşturma
yürütülmüş, ilerleyen günlerdeyse soruşturma kimi iş
adamlarının da söz konusu 4 bakanla kara para aklama, altın
kaçakçılığı gibi birtakım suçların işlenmesinde
ilişkileri olduğu nedeniyle genişletilmiştir.
İddianamede isimleri geçen şüphelilerden
İçişleri Bakanı Muammer Güler, Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve
Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış hakkında cezai
kovuşturma yapılabilmesi için hazırlanan fezlekeler de TBMM'ye
gönderilmek üzere Adalet Bakanlığına sunulmuştur.
Fezlekeler TBMM Genel Kurulunda yapılan oylama sonucunda reddedilmiş
ve ayrıca bu operasyon kapsamında tutuklanan Barış Güler,
Kaan Çağlayan ve Rıza Sarrafın da aralarında
bulunduğu 5 kişi tahliye edilmiştir. Böylelikle yolsuzluk ve
rüşvet operasyonu kapsamında tutuklu kimse
kalmamıştır.
Ancak, operasyonun üzerinden geçen iki yıl
içerisinde kamu vicdanı söz konusu yolsuzluk iddialarını unutmamış
ve yolsuzlukların devam ettiği konusunda ciddi bir fikir birliği
oluşmaya başlamıştır. Bu durum hem parlamenter
sistemimizin hem de demokratik siyaset kurumlarının ve
yargının güvenirliğini sarsar nitelikte bir hâl almaktadır.
Uluslararası sivil toplum kuruluşu
Şeffaflık Örgütü tarafından yapılan Yolsuzluk Algı
Endeksi'nde geçen sene ülkemiz puanı en fazla düşen ülke olmuş
ve Türkiye 175 ülke arasında 64üncü sıraya gerilemiştir. Bu
gerilemede hem 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının
katkısı bulunduğu ileri sürülmekte hem de AKP hükûmetlerinin
yolsuzluğu engelleyici önlemler almaması ya da bu tür
girişimlere karşı direnç geliştirmesinin katkısı
olduğu belirtilmektedir.
Yapılmayan yargılamalar, siyasi
iktidarın soruşturmalar sürecinde bürokrasiye müdahalesi, yolsuzluk
yaptığı iddiası bulunan kişileri yargılamaktan
kaçınması ve aksi yönde beyanlarda bulunması gibi nedenlerden
dolayı kamuoyunda yolsuzluk algısının iyice artmasına
neden olmuştur.
Bu bağlamda TBMM'ye büyük görevler
düşmekte ve bu algının kırılması için gerekli
somut adımları atması bir görev olarak belirmektedir. Öncelikli
olarak kamuoyunda yolsuzluk algısının neden
arttığına ilişkin bir araştırma
yapılması ve yolsuzluğun bitirilmesi için nelerin
yapılacağına dair kapsamlı bir çalışma
yapılması elzemdir. Bu amaçla konunun uzmanlarından da
görüş alınarak yolsuzlukları önlemek ve kamuoyunda oluşan
algıyı bu kapsamda değiştirebilmek için ne gibi yöntemlerin
kullanılması gerektiğini belirlemek amacıyla
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Serkan Topal (Hatay)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Muharrem Erkek (Çanakkale)
4) Mevlüt Dudu (Hatay)
5) Birol Ertem (Hatay)
6) Murat Emir (Ankara)
7) Nurettin Demir (Muğla)
8) Hilmi Yarayıcı (Hatay)
9) Aytuğ Atıcı (Mersin)
10) Mehmet Göker (Burdur)
11) Necati Yılmaz (Ankara)
12) Bülent Kuşoğlu (Ankara)
13) Aydın Uslupehlivan (Adana)
14) Ahmet Akın (Balıkesir)
15) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
16) Çetin Arık (Kayseri)
17) Yakup Akkaya (İstanbul)
18) Erdin Bircan (Edirne)
19) Melike Basmacı (Denizli)
20) Barış Karadeniz (Sinop)
21) Bülent Yener Bektaşoğlu (Giresun)
2.- İzmir
Milletvekili Kamil Oktay Sındır ve 35 milletvekilinin, ülkemizde
basın özgürlüğünün önündeki engellerin ve basın
özgürlüğünün sağlanması için yapılacak
çalışmaların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/164)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde basın özgürlüğünün önündeki
engellerin, gazetecilerin tutuklu yargılanmalarına neden olan
antidemokratik düzenlemelerin belirlenmesi ve aşılması;
basının demokratik koşullarda çalışabileceği,
toplumun bilgi ve haber alma özgürlüğünü karşılayacağı
basın özgürlüğünün sağlanması için alınacak önlemlerin
tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98inci, İç Tüzükün 104 ve
105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması komisyonu
kurulmasını bilgilerinize sunarız.
Saygılarımızla.
1) Kamil Okyay Sındır (İzmir)
2) Yakup Akkaya (İstanbul)
3) Atila Sertel (İzmir)
4) Bülent Tezcan (Aydın)
5) Haydar Akar (Kocaeli)
6) Uğur Bayraktutan (Artvin)
7) Mazlum Nurlu (Manisa)
8) Muharrem Erkek (Çanakkale)
9) Mehmet Göker (Burdur)
10) Mevlüt Dudu (Hatay)
11) Hilmi Yarayıcı (Hatay)
12) Birol Ertem (Hatay)
13) Orhan Sarıbal (Bursa)
14) Özkan Yalım (Uşak)
15) Devrim Kök (Antalya)
16) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
17) Mehmet Tüm (Balıkesir)
18) Erdin Bircan (Edirne)
19) Ali Yiğit (İzmir)
20) Tacettin Bayır (İzmir)
21) Veli Ağbaba (Malatya)
22) Seyit Torun (Ordu)
23) Tekin Bingöl (Ankara)
24) Kemal Zeybek (Samsun)
25) Mustafa Ali Balbay (İzmir)
26) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
27) Hüseyin Çamak (Mersin)
28) Didem Engin (İstanbul)
29) Zeynep Altıok (İzmir)
30) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
31) Muhammet Rıza
Yalçınkaya (Bartın)
32) Hüseyin
Yıldız (Aydın)
33) Gaye Usluer (Eskişehir)
34) Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
35) Ahmet Tuncay Özkan (İzmir)
36) Tufan Köse (Çorum)
Gerekçe:
Demokratik ülkeler kuvvetler
ayrılığı ilkesine göre yönetilir. Yasama, yürütme ve
yargı gücünden sonra basın gücünün gelmesi çağdaş
demokrasinin gereğidir. Bu durum aynı zamanda temel hak ve
özgürlüklerin başında gelen düşünce ve ifade özgürlüğüyle
de doğrudan ilişkilidir.
Basın Kanununun 3üncü maddesinde
"Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme,
yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir." ifadesi, toplumun
bilgi ve haber gereksiniminin karşılanmasındaki temeli
oluşturur. Bu anlamda çağdaş demokrasi değerlerinin egemen
olduğu, hukuk devletinin tesis edildiği toplumlarda özgür basın
iş başındadır. Bunun dışında
basının, gazetecinin yaşadığı her türlü
kısıtlama, sınırlama; daha ötesinde, işinden
dolayı yargılanması ya da tutuklanması, haber alma ve
iletme hakkının ihlali anlamına gelmektedir.
Bugün ülkemizde hapiste tutuklu bulunan,
sayıları onları bulan gazetecilerin durumu, demokratik
değerlerden, hukuk uygulamalarından, temel hak ve özgürlüklerden ne
denli uzaklaşıldığının somut örneğidir. Son
olarak Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve gazetenin
Ankara Temsilcisi gazeteci Erdem Gül'ün tutuklu olarak yargılanmaları
basın özgürlüğünün ve demokrasimizin geldiği durum
açısından endişe vericidir. Anayasa'nın ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin basın özgürlüğüne
ilişkin düzenlemelerinin kamu otoritelerince uygulanmaması, gazetecilerin
özgürlüklerinden ve işlerinden edilmeleri en temel insan hakkı ve
basın özgürlüğü ihlalidir.
Bugün basın özgürlüğünün, gazetecilerin,
bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama görev ve haklarından
dolayı maruz kaldıkları durumları kapsamlı bir
araştırmaya ve değerlendirmeye gereksinim vardır. Gelinen
noktada basın ve düşünce özgürlüğüyle ilgili sorunlar tutkulu
gazeteci sayılarıyla ölçülebilir olmanın ötesindedir. Özellikle
son yıllarda, iktidar tarafından uygulanan sindirme ve
yıldırma yöntemleri sonuç vermiş; yazılı, görsel ve
İnternet medyasını görevini özgürce yapamaz hâle
getirmiştir.
Basın emekçilerinin
yargılandığı davalar siyasi hesaplaşmayla
anılır olmuş, ortaya çıkan hukuk zaafları gizlenemez
bir duruma gelmiştir. Sorun, basın ve gazeteci özgürlüğünün
engellenmesi, siyasi kasta dayalı uzun tutukluluk hâlleri, basın ve
demokrasi üzerinden düşünce ve ifade özgürlüğüne büyük bir darbe
niteliğindedir. Demokrasi anlayışıyla
bağdaştırılamayacak bu durum hukuk devleti ve demokrasinin
önündeki temel engellerin başında yer almaktadır.
Basına yönelik, mekanizma hâline getirilen
sindirme ve yıldırma politikaları, darbe dönemlerinde
anılabilecek politika ve uygulamaların seçimle iş
başına gelmiş siyasi güç sahipleri tarafından bir araç
olarak kullanılması olağanüstü önemdedir. Basının,
gazetecilerin kontrol altına alınması,
kısıtlanması, basının susturulmasına doğru
bir sürüklenişi de beraberinde getirmektedir.
Bu anlamda, ülkemizde basın özgürlüğünün
önündeki engellerin, gazetecilerin tutuklu yargılanmalarına neden
olan antidemokratik düzenlemelerin belirlenmesi ve aşılması;
basının demokratik koşullarda çalışabileceği,
toplumun bilgi ve haber alma özgürlüğünü karşılayacağı
basın özgürlüğünün sağlanması için sorunun çok boyutlu araştırılması
zorunlu görülmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle konunun yüce
Meclis tarafından ele alınması son derece önem
taşımaktadır.
3.- Ankara
Milletvekili Zühal Topcu ve 20 milletvekilinin, üniversitelerdeki terör örgütü
yapılanmalarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/165)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Son yıllarda yükseköğretim
kurumlarında ve Kredi Yurtlar Kurumunun (KYK) yurtlarında özellikle
PKK ve aşırı sol örgütlerin yapılanmaları tehlikeli
seviyelere ulaşmış ve bu yapılanmalar pek çok öğrenciyi
ve ailelerini mağdur duruma düşürmektedir. Üniversitelerde
yapılanan PKK ve diğer aşırı sol terör örgütlerinin
durumlarının araştırılarak alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için
gereğini saygılarımızla arz ederiz.
1) Zühal Topcu (Ankara)
2) Ahmet Kenan Tanrıkulu
(İzmir)
3) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
4) Oktay Öztürk (Mersin)
5) Arzu Erdem (İstanbul)
6) Deniz Depboylu (Aydın)
7) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
8) Ümit Özdağ (Gaziantep)
9) Mustafa Mit (Ankara)
10) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
11) Mehmet Erdoğan (Muğla)
12) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
13) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
14) Mevlüt Karakaya (Adana)
15) Muharrem Varlı (Adana)
16) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
17) Atila Kaya (İstanbul)
18) İsmet Büyükataman (Bursa)
19) İzzet Ulvi Yönter (İstanbul)
20) Kamil Aydın (Erzurum)
21) Şefkat Çetin (Ankara)
Gerekçe:
Ülkemizde milyonlarca öğrencinin on iki
yıl boyunca hazırlanarak girdikleri, ülkenin geleceğini
belirleyen kadroların yetiştirildiği yükseköğretim
kurumlarında ne yazık ki uzunca bir süredir PKK ve diğer yasa
dışı sol örgütlerin yapılanmaları görülmektedir.
Üniversite öğrencileri, aileleriyle birlikte
uzun yıllar hem maddi hem de manevi olarak ciddi emekler harcayarak
üniversite tahsillerine başlamaktadır. Ülkemizin gelecek
kadrolarını oluşturacak üniversite gençliği içerisinde
özellikle son yedi yılda PKK ve yasa dışı sol örgütler gibi
örgütlerin ciddi anlamda yapılanma gerçekleştirdikleri görülmektedir.
Bölücü terör örgütünün siyasallaşma sürecinin
azami noktaya ulaştığı bugünlerde üniversitelerimizdeki
bölücü yapılanmalar da bu doğrultuda genişlemekte ve artarak
devam etmektedir.
Üniversitelerimizde birçok bölücü etkinlik, panel ve
sosyal faaliyet yapılırken, bu faaliyetlerin herhangi birine
yönetimler tarafından tavır alındığına dair tek
bir somut örnek yoktur. Üniversite gençliğini kendileri için
"potansiyel örgüt elemanı" olarak gören birtakım yasa
dışı örgütler çalışmalarını ülkemizin her
yerinde yapabilecek imkâna kavuşmuşlardır.
Üniversitelerin merkezî noktalarında
yapılanmayı başaran bölücü terör örgütlerinin
yandaşları, öğrenci yurtlarını da kontrol altında
tutmaya çalışmaktadır.
Üniversitelerde yapılanan PKK
sempatizanları ortak kararlar alarak güncel olaylar ve PKKyla ilgili
varsaydıkları özel gün ve haftaları bahane ederek kutlamalar,
gösteriler ve zorla ders boykotları yapmaya çalışmaktadır.
Bu eylemlere örnek olarak, Ankara Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Marmara
Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Hacettepe
Üniversitesi örnek olarak gösterilebilir. Bu alınan sözde kararları
uygulamak için dersliklere kalabalık gruplar hâlinde giderek, dersi veren
öğretim görevlilerine sözde bahanelerini sunarak derslerin
yapılmamasını istemektedirler. İsteklerine karşı
çıkan öğretim görevlileri ve öğrencileri faşist olarak ilan
edip fırsat bulduklarında fiziki olarak şiddete
başvurmaktadırlar. Tüm bu boykotlar sonrasında birçok üniversite
yönetimi çözümü, yasa dışı faaliyet gösteren, izinsiz eylem
yapan bu öğrencileri cezalandırmak yerine boykotların
yaşandığı fakültelerde eğitim öğretime ara
vermekte bulmuşlardır. Tüm bu yaşananların sonrasında
olaya sebebiyet veren öğrencilere disiplin soruşturması
açılmazken bu sözde yasa dışı boykotlara karşı
duran, tek dertleri fakültelerini bitirip vatana millete hayırlı
bireyler olmak isteyen öğrencilere disiplin soruşturması
açılmaktadır.
PKK ve yasa dışı sol örgütlerin
fakülteleri karargâh olarak kullanmaları fakültelerin öğrenciler için
güvensiz hâle gelmesine neden olmaktadır. Buna örnek olarak Ege
Üniversitesinde yaşananlar; tüm uyarılar ve fakülte
öğrencilerinin bu güvensizlik ortamından şikâyetçi
olduklarını yazılı olarak sundukları dilekçeler göz
ardı edilerek yaptırımı olan hiçbir önlem
alınmamıştır. 20 Şubat 2015 günü formasyon dersine
girmek için Edebiyat Fakültesine gelen üniversite öğrencilerinden
Fırat Yılmaz Çakıroğlu, PKK sempatizanlarının
saldırısına maruz kalmış, aldığı
bıçak darbeleri sonrasında hayatını kaybetmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
üniversitelerde yapılan PKK ve diğer yasa dışı sol
örgütlerin yapılanmalarının ve okuldan
uzaklaştırılan ve aynı zamanda haklarında disiplin
soruşturması açılarak mağdur edilen öğrencilerin
sorunlarının araştırılarak mağduriyetlerinin
giderilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekli
görülmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzükün 37nci
maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
B) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, (2/283) esas numaralı
Taşeron İşçilerinin Kadrolu İşçi Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/25)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/283) esas numaralı Kanun Teklifimin İç
Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını arz ederim.
Saygılarımla. 18/4/2016
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
BAŞKAN Teklif sahibi olarak İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu konuşacak.
Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (2/283) sayılı
taşeron işçilerin doğrudan kadroya alınması
hakkındaki kanun teklifim üzerine söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Türkiye milyonlarca
işçinin taşeron olarak çalıştığı bir
cumhuriyete dönüşmüştür. AKP iktidara geldiğinde, 2002
yılında 360 bin olan taşeron işçi sayısı 2016
yılında 2 milyona çıkmıştır. Bunların 1
milyon 200 bini ise kamuda çalışmaktadır. AKP, CHPnin
ısrarlı basınçları sonucu 1 Kasım seçimlerinden önce
taşeron işçiliği kaldıracağı noktasında
seçim beyannamesine ibare almış ve en sonunda da geçtiğimiz
hafta, Başbakan, taşeron işçiliğin
kaldırılacağı noktasında bir beyanda bulunmuştur.
22 Mart tarihinde Başbakanın bu beyanından sonra Maliye
Bakanı Başbakanı yalanlayan ve tamamen ona ters olan açıklamalarda
bulundu. Maliye Bakanına göre, taşeron işçiler
Kamuda
taşeronda çalışanların geçirileceği ayrı bir
statü oluşturulacağı, bunların geçmiş
haklarının ortadan kaldırılacağı, belediyelerin
kapsam dışında tutulacağı, ücretlerinin aynı
kalacağı, sınava tabi tutulacakları ve üç yıllık
sözleşmelerle çalıştırılacakları noktasında
Maliye Bakanının açıklaması olmuştur. Ancak, daha
resmî bir açıklama yapılmamıştır AKP tarafından,
yasanın içeriğinin nasıl olacağı konusunda.
Öncelikle, eğer bu şekilde
yansıyacaksa, getirilecek düzenlemenin kamuda taşeron
işçiliğe son vermeyeceğini çok açık bir biçimde
söyleyebiliriz. Öncelikle, önerilenle kamuda 4/C gibi yeni bir statü
oluşturulmak istenmektedir, bu da atipik bir sözleşme tipidir. 4/B,
4/C kaldırılacağına yeni bir statü, yeni bir atipik sistem
getirilmeye çalışılmaktadır. Bu son derece yanlış
olacaktır. Kamuda aynı işi yapanlar aynı ücreti almak
durumundadırlar. Oysa önerilen sistemle aynı ücret sistemi devam
edecektir, AKPnin önerdiği sistemle. Taşeron işçiler bakımından
performans değerlendirilmesi için sınavlar yapılacaktır
aralarda, bu da kayırmacılığı ortaya
çıkaracaktır. Ve sözleşmeler üç yıl olacaktır önerilen
biçimiyle. Oysa tam olarak kadroya alınmaları lazım ve süresiz
atanmaları lazım. Üç yıllık süreler de yine
kayırmacı bir anlayışı kamuda çalışmada esas
hâle getirecektir.
Değerli arkadaşlar, biz CHP olarak hem
24üncü Dönemde hem de öncesinde, taşeron işçiliğin bu dünya
düzeni içerisinde ve Türkiye ortamı içerisinde modern kölelik
olduğunu her defasında ifade ettik. Memur gibi çalışanların
memur kadrosuna, işçi gibi çalışanların da işçi
kadrosuna alınması gerektiğini ifade ettik. 24üncü Dönemde de
milletvekillerimiz buna ilişkin birçok kanun teklifi verdiler, gündeme
almaya çalıştık fakat burada sürekli Adalet ve Kalkınma
Partisinin çoğunluk engeliyle karşılaştık. Şimdi
de bu teklifimizde de sürekli hizmeti yapanların, sürekli
çalışanların ayrımsız bir biçimde kadroya
alınması gerektiğini ifade ediyoruz yani taşeron
işçiliğe bizlerin burada son vermesi lazım. AKP tarafından
önerilen ve getirilen ikircikli tasarıya hep beraber burada Ret. dememiz
lazım değerli arkadaşlar.
1
Kasım ve 7 Haziran seçim bildirgelerimizde de bu konuyu çok etraflı
bir biçimde değerlendirdik ve iktidara geldiğimizde buna son
vereceğimizi ifade ettik. Kamuda çalışan 1 milyon 200 bin
taşeronun gözü bugün Meclistedir, birçok arkadaşımız da
burada bulunmaktadır şu anda. Bu nedenle, ayrımsız bir
biçimde, gerçekten samimi bir biçimde taşeron işçiliğe son
vermek istiyorsak, bugün İç Tüzükün 37nci maddesi uyarınca
verdiğimiz bu teklifin gündeme alınması gerekir ve daha sonra
Adalet ve Kalkınma Partisinin getireceği teklifle beraber komisyonda
görüşülebilir. O nedenle, bugün birlikte bir iyi niyet adımı
atabiliriz, bunu sırası gelmeden gündeme aldırabiliriz, ilgili
komisyona gönderebiliriz ve Hükûmetin göndereceği tasarıyla beraber
birleştirerek görüşülmesini sağlayabiliriz.
Benim
son olarak diyeceğim de Meclis Başkanlığınadır.
Bu Meclis çatısı altında çalışan yüzlerce taşeron
işçi var değerli arkadaşlar. Bu Parlamentoda bu adaletsiz
uygulamaya da son vermeliyiz. Yemekhanede, güvenlik hizmetlerinde, temizlik
hizmetlerinde çalışanların tümü kadrosuzdur ve taşeronda
çalışmaktadırlar. İlk başta da Meclis
Başkanlığı bünyesinde taşerona son vererek bir
adım atabiliriz. Kendi çalışanlarımızın gerçekten
de onurlu bir şekilde, emeklerine saygılı bir biçimde
çalışmalarını sağlamak da bu Parlamentonun görevi
olmalıdır çünkü her gün onlarla karşılaşıyoruz;
odamızda, kulislerde, yemekhanede, güvenlik hizmetlerinde. Bu borcumuzu,
bugüne kadar bu Parlamentonun yerine getirmediği bu borcumuzu da onlara
karşı ifa edelim diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.
Bir
milletvekili adına, İstanbul Milletvekili Sayın Yakup Akkaya
konuşacak.
Buyurun
Sayın Akkaya. (CHP sıralarından alkışlar)
Sizin
de süreniz beş dakikadır.
YAKUP
AKKAYA (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuda
çalışan taşeron işçilerin kadroya alınmasıyla
ilgili kanun teklifi üzerine söz almış bulunuyorum. Öncelikle,
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, taşeron
sisteminin, işçileri sömüren bir sistem olduğunu, devletin bu sömürü
sistemine izin vermemesi gerektiğini uzun yıllardır söylüyoruz.
Çözüm önerilerimizi de her yeni yasama döneminde Meclise sunuyoruz. Şu ana
kadar bu konuyla ilgili, ne yazık ki bir yol alınmış
değil. Her seçim öncesi taşeron işçilerin üzerinden vaatler yapılıyor
ve bunlar oya tahvil edilmeye çalışılıyor ama seçim
sonucunda da yeni bir seçimin beklentisi içine taşeron işçiler
sokturuluyor.
7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde Cumhuriyet
Halk Partisi olarak belirttiğimiz, kamuda çalışan taşeron
işçilerin kadroya alınma vaadi sonrası gene bir benzer söylemi
AKP yapmıştı. 1 Kasım seçimleri sonrası, önce,
Asıl işte çalışanları kadroya alacağız.
dediniz, arkasından herkese kamuda özel statüde bir çalışma
vaadinde bulundunuz. Taşeron işçilerimiz buna sevindi. Gerçekten,
Sayın Başbakanın açıklamasını duyunca biz de
sevinmiştik. Sonunda bir yanlışlıktan dönülecekti.
Yandaş medya gün doğmadan methiyeler döşedi sütunlarında.
Ancak, Sayın Başbakan ile Sayın Maliye Bakanının bu
konuyla ilgili açıklamalarını okudukça taşeronda
çalışanların bir kez daha
kandırıldıklarını gördük. Taşeron kadrolu
işçi olmayacak, sözleşmeli olacak, sözleşmeleri üç yıl
olacak, üç yıl sonra feshedilebilecek, ayrıca, binlerce liralık
alacağından da vazgeçeceklerdir.
Sayın milletvekilleri, sosyal devlet
anlayışı, çalışma yaşamında ezilen,
eşitsiz bir konumda olan çalışanları, emekçileri koruma
yükümlülüğünü birinci öncelik olarak ele almalıdır. Sayın
Maliye Bakanının yaptığı açıklamayla, dağ
fare doğurmuştur. Yeni bir statüyle kamuda çalışacak taşeron
işçilerden -tabiri caizse- rüşvet istenmektedir. Geriye dönük
kıdem tazminatı dâhil bütün alacaklarından vazgeçecekler. Bir
nevi rüşvettir. Bu durum hiç de ahlaki değildir. Dahası, bu
taşeron işçiler ayrıca sendikalara üye olmuşlardır ve
toplu sözleşme yapmışlardır, yeni haklar
kazanmışlardır. Bakın, Yüksek Hakem Kurulunda,
geçtiğimiz süreç içinde, 500e yakın toplu sözleşme
imzalanmış -taşeron işçileri ile belediyeler arasında,
belediye şirketleri arasında- ve yeni haklar
kazanmışlardır. Getirilen düzenlemeyle bu haklar ellerinden
alınacaktır. İşçiler
sendikasızlaştırılacaktır ki burada en büyük darbeyi
de HAK-İŞ Konfederasyonu yiyecektir çünkü yaklaşık 250 bine
yakın taşeron işçisi toplu sözleşme yapmış ve
HAK-İŞe bağlı HİZMET-İŞ Sendikasında
örgütlenmişlerdir ve bunlar bu anlamda güvencesiz istihdam
koşullarında keyfî uygulamalara maruz kalacaklardır.
Değerli milletvekilleri, taşeron sistemi,
esasen devlet ve sermaye sınıfının gayrimeşru
ilişkisinden doğan, işçi sınıfının
kanını emen bir sülüktür. Taşeronlaşma, yoksulluğa
pansuman olarak görülen ancak yoksulları hem öldüren hem de süründüren bir
sistemdir. Taşeronlaşma, işçi sınıfını
sendikasızlaştırmayla vuran hain bir pusudur.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin taşeron
işçilere önerdiği kadro değil, belli sürede çalışma
önerisidir. Bu öneri -tabiri caizse- eğreti istihdam modelidir. Öngörülen
şartlar, işçilerin kazanılmış haklarını,
kıdem tazminatlarını, yıllık izin süresi
haklarını, sendikalaşma haklarını ve toplu
sözleşmeden kazandıkları hakları ellerinden almaya
yöneliktir, taşeron işçilerin geçmiş yıllara yönelik
kazandıkları milyonlarca liralık tazminatlarını
ortadan kaldıracaktır.
Değerli milletvekilleri, gelin, hep beraber bu
ayıbı ortadan kaldıralım. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu
ülkede çalışanlara ayrım yapmadığını bir kez
olsun göstersin. Kamu kurumlarında çalışanlara, belediye
şirketleri de dâhil bütün taşeron işçilerimize güvenceli,
sendikalı, toplu iş sözleşmeli çalışma
hakkını verelim. Gelin, bu ayıptan Türkiye olarak
kurtulalım.
Hepinizi sevgi ve saygıyla bir kez daha
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ederim.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Başkanım, karar yeter sayısı
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.04
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.17
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 75inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun vermiş olduğu kanun teklifinin İç Tüzükün
37nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın 1inci sırasında yer
alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına grup başkan vekilleri
Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Ankara ve İstanbulda meydana gelen 4
ayrı terör saldırısı öncesi gerekli önlemleri
almadığı iddiasıyla İçişleri Bakanı Efkan
Ala hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin (11/7) esas
numaralı önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.
VII.- GENSORU
A) Ön
Görüşmeler
1.- CHP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök,
İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
Ankara ve İstanbulda meydana gelen 4 ayrı terör
saldırısı öncesi gerekli önlemleri almadığı
iddiasıyla İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/7)
BAŞKAN Hükûmet? Burada.
Önerge daha önce bastırılıp
dağıtıldığı ve Genel Kurulun 13 Nisan 2016
tarihli 72nci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, biraz sessiz
olabilirseniz memnun olurum çünkü gündemi okuyamıyorum gürültüden.
Lütfen... Rica ediyorum...
Sayın milletvekilleri, Anayasa'nın 99uncu
maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti
grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına
Başbakan veya bir bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri, önerge
sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum: Önerge sahibi olarak İstanbul Milletvekili Sayın Ali
Şeker konuşacak; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa
Milletvekili Sayın Erkan Akçay konuşacaklar, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın
Sırrı Süreyya Önder, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hamza
Dağ konuşacaklardır; Hükûmet adına İçişleri
Bakanı Sayın Efkan Ala söz alacaktır.
Şimdi ilk söz, önerge sahibi olarak Sayın
Ali Şekerdedir, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Şeker. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu saygıyla
selamlıyorum.
İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında
partimiz adına verilen gensoru üzerinde konuşmak üzere söz
almış bulunuyorum.
Bu gensoruya sebep olan olaylar zincirinin
başlangıcı, Sayın Erdoğanın Huzur
istiyorsanız 400 vekil verin. sözleri üzerine yandaş Akitin
attığı Ya 400 vekil, ya kaos manşetidir.
İçişleri Bakanı Efkan Ala, bu kaos planının
uygulanmasını seyretmektedir sadece. Başkanlık için 400
vekil alamadınız ama kaos planınızda 450nin üstünde
şehit verdik, çok daha fazla sayıda da sivil
vatandaşımız hayatını kaybetti bu süreçte. Binlerce
anne, baba, çocuk, kardeş, abla acılara gömüldü. Havuz bataklık
medyanız aracılığıyla, barış isteyen herkes
hain ilan edildi. Türkiye IŞİD yapılanmasının
sorumluları Ebu Hanzala ve arkadaşlarını serbest
bıraktınız ama Bu suça ortak olmayacağız. diyen
akademisyenleri sarayın fermanıyla hapse attınız.
Sayın Bakan, sizin
Bakanlığınız Türkiye tarihine acıyla hatırlanacak
yıllar olarak yazılacak. Bakanlık döneminiz, dünyanın en
kanlı terör örgütü olan IŞİDin Türkiyede cirit attığı,
yerleştiği yıllar olarak anılacak, bir de yaşanan onca
acıyla ilgili sanki sorumluluk sizde değilmiş gibi
attığınız Terör olaylarını kınıyorum.
tweetleriyle. Ankara katliamındaki ihmalleri müfettiş
raporlarına dayanarak haber yapan Birgün, Cumhuriyet ve Evrensel gazetelerine,
halka gerçekleri ulaştırdıkları için soruşturma
açtırıyorsunuz hemen.
Peki, bu saklamak istediğiniz gerçekler ne? Bir
kez de ben Meclis kürsüsünden anlatayım bunları. 10 Ekim Ankara
katliamından tam yirmi beş gün önce, 14 Eylül 2015 tarihinde, 81 il
emniyet müdürlüğüne bir istihbarat bilgisi geliyor. Bu istihbaratta
IŞİD, Türkiyede uçak, gemi kaçırma ya da mitingde,
kalabalık bir yerde çok sayıda canlı bomba patlama
şeklinde, dünya çapında ses getirecek kompleks bir eylem yapacak.
Bunun için Deyr-ez Zorda militanları özel eğitime tabi tutuyor.
deniliyor bu raporda.
IŞİD,
yıllardır Orta Doğu ve özellikle de Suriyeyi kan gölüne
çeviren, kendisi gibi düşünmeyen Türk, Türkmen, Arap, Kürt, Ezidi,
Hristiyan kim varsa katli vacip olarak gören Selefi bir terör örgütü.
Üstelik, yeni istihbaratlara göre, Suriyede sıkışan IŞİDin
Türkiyeye yönelmekte olduğu, kendi iç çatışmalarını
da Türkiye içerisinde sürdüreceği görülüyor. Daha geçenlerde, Gaziantepte
IŞİD 2 gazeteciyi öldürdü. Daha dün, IŞİD denetimindeki Bap
bölgesinden Kilise fırlatılan roketatar mermisi 4ü çocuk 5 kişinin
ölümüne yol açtı. Bugün, şu saatlerde, düşen bir mermiyle bir ev
yanıyor ve belediye başkanı açıklama yapıyor: Çok
şükür bugün can kaybı yok. diye.
Sayın Bakan, bu mermiler
Kilise düştü mü, fırlatıldı mı?
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Dinlemiyor ki.
ALİ ŞEKER (Devamla)
İşte, bu kafa kesen IŞİD militanları göz göre göre,
bağıra bağıra Türkiyenin kalbinde 10 Ekim 2015te
cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırısını gerçekleştirdi.
Devletin, bu katliamı planlayanları 2013ten beri takip ettiği
dinleme kayıtlarıyla sabit. Bu dinleme kayıtlarını
daha önce kamuoyuyla paylaşmıştık biz. Bu dinleme
kayıtlarında katiller aileleriyle vedalaştılar,
helalleştiler; patlamaya hazır canlı bomba yelekleri
üzerlerinde, Antepten yola çıktılar; sabah 08.30da Ankaraya
girdiler. Her ne hikmetse, her gece yapılan olağan yol kontrol
uygulamalarına o gece 24.00 ile 09.00 saatleri arasında ara
verilmişti. 10.04te canlı bombalar Yunus Emre Alagöz ve Suriye
uyruklu Ebu Usema binlerce barış gönüllüsünün ortasında
kendisini patlattı. Ne yazık ki 102 yurttaşımız bu
terör saldırısında hayatını kaybetti.
Terörle Mücadele Daire
Başkanlığının, patlamadan önce 09.38de
İstihbarat Daire Başkanlığından aldığı
gizli yazılı notta canlı bombaların isimleri bile
belliydi. Siz bu durumu kokteyl diyerek geçiştirdiniz. Hâlbuki, bu
canlı bombaların isimleri patlama olmadan önce sizin elinizdeydi.
10 Ekimden önceki yirmi
beş gün içinde 7 muhtemel eylem istihbarat bilgisi vardı. Bu
istihbaratın gereğini neden yapmadınız? Tertip Komitesine
bu istihbaratla ilgili neden bilgi vermediniz? Bu bilgiler, o gün görevde olan
Ankara Emniyet Müdürü ve diğer güvenlik görevlileri hakkında görevi
kötüye kullanma iddiasıyla soruşturma izni verilmesi için açılan
müfettiş raporlarında yer alıyor. Müfettiş, bütün ihmalleri
sıraladıktan sonra, Yasal bir toplantı, gösteri
yürüyüşünün güvenliğinin sağlanması il emniyet müdürünün
görevidir. Bahse konu emniyet tedbirlerinin planlanmasında ve
alınmasında bir ihmal olup olmadığının adli
makamlar tarafından soruşturulmasında kamu yararı
vardır. diyerek tamamlıyor bu raporu.
Peki, sonuç ne?
Soruşturma için gerekli izin verilmedi, savcı da görevi olduğu
hâlde bu karara itiraz etmedi. Tam da bir vekilinizin televizyonlarda itiraf
ettiği gibi, yasama sizin, yargı sizin, yürütme sizin, halk ise
sahipsiz durumda.
Asıl ilginç olan
şey şu: IŞİD hakkında gelen istihbaratlar aslında
yeni bir bilgi değil. 20 Temmuz 2015 Suruç katliamından hemen sonra
milletvekili arkadaşlarımızla birlikte Suruça gittik, incelemeler
yaptık. Ertesi gün, şehit Müsellim Ünalın cenazesine
katılmak üzere Adıyamana geçtik. Orada, Diyarbakır
bombacısı Orhan Dündarı araştırırken, bir gün
önceki Suruç katliamını gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman
Alagözün de Orhan Dündarla birlikte aynı IŞİD hücresinde
olduğunu öğrendik ve bu raporlarla, tüm bunları kamuoyuna ve
sizlerin bilgisine sunduk. Siz, bunların hiçbirine dikkat etmediniz, özen
göstermediniz, umursamadınız.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Şimdi de duymuyor.
ALİ ŞEKER (Devamla)
Şimdi de duymuyorsunuz.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Dinlemiyor zaten.
ALİ ŞEKER (Devamla)
CHP heyeti olarak hazırladığımız Suruç katliamı
ve IŞİD tehdidi hakkındaki değerlendirme
raporlarımızı siz görmediniz ama bunun mağduriyetini
halkımız yaşadı. Bu bilgiler, o raporda yer aldı
arkadaşlar. İşte, bu raporda uyardık iktidarı
IŞİD çok büyük bir tehlikedir. diye, Türkiyeye çok sayıda
canlı bomba girdi. diye, Bu militanlar Türkiyeyi kan gölüne çevirecek.
diye. Dinlemediniz, şu anda da dinlemiyorsunuz.
16 Ekimde Mecliste
düzenlediğimiz basın toplantısında, Dokumacılar
grubu olarak bilinen IŞİD üyelerinin ifade tutanaklarının
bir bölümünü açıkladık; canlı bombaları, onları
dinlediğinizi, takip ettiğinizi, göz yumarak desteklediğinizi
açıkladık, yine umursamadınız. Soru önergeleri verdik,
hiçbirini cevaplamadınız. Yüce Meclisimizden neyi gizliyorsunuz?
Terörü araştıralım. dedik, araştırma önergesi
verdik, reddettiniz. Eğer araştırma önergemize destek
verseydiniz, Suruç sonrası yaşanan katliamlar yaşanmayabilirdi.
Sayın Bakan,
İstanbul Küçükçekmece Güvercintepede bir belediye otobüsüne
molotofkokteyli atılması ve çıkan yangında 17
yaşındaki Serap Eser adlı kardeşimizin hayatını
kaybetmesiyle sonuçlanan bir olay vardı. Müsebbibi olduğunuz bu
olayı seçim meydanlarında kullandınız, istismar ettiniz.
Yıllar sonra dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim
Şahin O molotofu atan MİT mensubuydu. diye açıklama
yaptı.
Hrant Dink, istihbarat
kontrolünde göz göre göre katledildi.
12 Ocak 2016 tarihinde
İstanbul Sultanahmet Meydanında gerçekleşen canlı bomba
eylemi öncesi müfettiş raporlarına göre risk ve eylem istihbarat
bilgisi varken bu eylem önlenmedi, 12 kişi hayatını kaybetti.
17 Şubat 2016 tarihinde
Ankara Merasim Sokakta patlayıcı dolu bir özel araç askerî personel
servis otobüsüne çarparak büyük bir katliam gerçekleştirdi, 29
vatandaşımızı kaybettik.
13 Mart 2016 tarihinde Ankara
Kızılay Güvenparkta otobüs ve durakların olduğu alana
patlayıcı yüklü araçla saldırı düzenlendi, 37
yurttaşımızı kaybettik.
TAK isimli terör örgütünün
üstlendiği Merasim Sokak ve Güvenpark saldırılarından önce
Ankarada Amerikan ve Alman Konsoloslukları kendi
vatandaşlarını muhtemel saldırılar konusunda
uyardılar, bilgilendirdiler. Bu istihbarat bilgilerini bizim yurttaşlarımızdan
neden sakladınız?
19 Mart 2016da 4
kişinin hayatını kaybettiği İstiklal Caddesi
katliamını gerçekleştiren canlı bomba Mehmet Öztürkün
telefonlarının dinlendiği ortaya çıktı. Mecliste
düzenlediğim basın toplantısında Anonymousun 336
IŞİD destekçisini tespit ettiğini açıkladım.
İstiklalde patlamayı yapan Mehmet Öztürk de bunlardan birisiydi.
Diğer bilgileri Emniyete verebileceğimi söyledim, merak etmediniz, bu
bilgileri istemediniz, 336 IŞİD destekçisinin bilgileri var burada.
Yıllar sonra yine bir
içişleri bakanı Şu, şu olayları MİT mensupları
yaptı. derse siz ne dersiniz o zaman?
Siyasi iktidarınız
için yıllarca Kürt sorununu Çözdük., Çözüyoruz., çözüm süreci
diyerek kullandınız, şimdi rant projeleri uğruna
şehirleri yıkıyorsunuz. Şimdi IŞİDi de
kullanıyorsunuz.
Sayın Bakan, 2013ten bu
yana Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç, Ankara Garı ve Ankara Devlet
Mahallesi Merasim Sokak, Ankara Kızılay Güvenpark, İstanbul
Sultanahmet ve şimdilik son olarak Taksim İstiklal Caddesinde
canlı bomba eylemleri yaşandı. Bunların her biri ve
olaylarda yaşanan ihmaller siyasi sorumlunun yani sizin istifa etmenizi
gerektiren olaylardı. İstifa kültürünün ancak ve ancak siyasi onur ve
erdem sahibi yöneticiler olursa yeşerebileceğini biliyoruz.
İstifa etmeyeceğinizi gördük. Hazırladığımız
gensoruyla, sessiz kalıp bu suçlara ortak olmaması için Meclisimizi
göreve davet ediyoruz. Gerçeklerin ortaya çıkmasını
engelleyemezsiniz, halkın gözlerini havuz medyasıyla
bağlayamazsınız. O canlar size emanetti, tıpkı
şimdi bu ülkede yaşayan 80 milyonun can güvenliğinin size emanet
edildiği gibi. Size emanet edilen canlara sahip çıkmadınız.
Görülüyor ki sahip çıkmamak bir yana, katillere göz yumdunuz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ŞEKER (Devamla)
görevinizi
yapmayarak destek verdiniz. Biz geride kalanlar o insanların katlinin
hesabını soracağız. Er ya da geç hukuk devleti önünde hesap
vereceksiniz.
Saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Şeker.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa
Milletvekili Erkan Akçay konuşacak.
Buyurun Sayın Akçay. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
İçişleri Bakanı Sayın Efkan Ala hakkında vermiş
olduğu gensoru üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Türkiye, tarihinin en ağır terör
saldırılarıyla karşı karşıyadır,
tarihinin en ağır dış politika sorunlarıyla yüz
yüzedir. Tarihinin en tehlikeli toplumsal yozlaşma ve ayrışma
sürecine girmiş bulunmaktadır Türkiye. On dört yıllık
sürecin körüklediği korkunç kutuplaşma sonucu siyasi yelpazede derin
yarıklar oluşmuştur. Parlamenter sistem ve cumhuriyetin temel
nitelikleri Askerî vesayetten kurtulacağız.
çığlıkları arasında sivil vesayetin cellatlarına
kurban verilmiştir. Demokrasinin temel ilkelerini garanti altına alan
kuvvetler ayrılığı prensibi yok sayılmış,
erkler bir kişinin siyasi sultasına terk edilmiştir. Dengeleri
az çok koruyan, kaynağını Selefî/Eşari düşünceden
alan, şiddet, kin, nefret ve ötekileştirmeye dayalı bir
anlayıştan beslenen sığ ideolojik bakış,
vatandaşlarımızın özel hayatlarına kadar tasallut
etmeye başlamıştır. Türk insanı, inançların,
aidiyetlerin ve değerlerin ters yüz edilerek millî kimliğin
silikleştirildiği, siyasetin tamamen çıkar ve ihtiraslara
endekslendiği, millet sevgisi, egemenlik, vatan, birlik ve beraberlik gibi
kavramların içinin boşaltıldığı bir cinnet
atmosferinde soluk almaya mahkûm edilmiştir. Bir yandan terör eylemleri
kutsanıp teröristbaşına güzelleme yapılırken,
sırtı sıvazlanırken diğer yandan halka terörü bitirme
sözleri verilmiştir. Bir yandan Artık analar ağlamayacak.
edebiyatıyla milyonların duyguları feci şekilde istismar
edilirken diğer yandan İmralıya, Kandile ricacılar
yollanmıştır. Neticede, Türkiye Cumhuriyeti tarafından
terör belasının yok edilmesine ramak kala terörle mücadele müzakereye
dönüştürülerek âdeta bir Frankenstein yaratılmıştır.
Sadece analar değil yetim kalmış yavrular da gözyaşı
dökmekte, bütün Türk milleti ağlamaktadır.
Türkiyeyi her bakımdan
etkisine alan bu meşum sürecin mimarı sanmayın ki sadece
Türkiyenin dış düşmanlarıdır; bu sürecin mimarı
on dört yıldır işbaşında olan AKP iktidarı ve
çözüm ortaklarıdır. Her şey bir açılım rüzgârıyla
başlamış ve bu rüzgâr millî
varlığımızı, devletimizi sarsan bir
fırtınaya dönüşmüştür. AKP iktidarı açılım
rüzgârından sonra terör örgütü PKK lehine daha somut çözümler üretmek için
kolları sıvamış ve böylece çözüm sürecini
başlatmıştır. Açılımdan çözüm sürecine giden
yolda iktidarın yükünü birtakım işgüzar valiler
sırtlanmıştır. Valilerin bu teslimiyet sürecine tam
katılımının ve iktidara tam bağlılığının
sağlanması için de Mecliste çeşitli torba yasalar
çıkartılmıştır. Valilerin yetkilerini genişleten
yasa değişiklikleriyle bir yandan sivil vesayetin ağları
örülürken diğer yandan da terörle mücadele olgusunun tecrübeli ve
başarılı personeli etkisizleştirilmiştir. Terörle
mücadeleden vazgeçilmiş, müzakereyi ve teslimiyeti seçen AKP iktidarı
tarafından müzakere sürecinin önündeki engeller birer birer
kaldırılmıştır. O sıralarda hem dağlarda hem
ovada PKKyla mücadele eden komutanların tamamına
yakınıyla, muhalif siviller, bir kısım gazeteciler,
yazarlar Ergenekon, Balyoz gibi davalar tezgâhlanarak içeri
atılmıştır. Terörle mücadelede uzmanlaşmış
tecrübeli kadroları tasfiye etmek için özel yetkili mahkemeler
kurulmuş, bunlar olanca hızla çalışıp önüne geleni
tutuklayarak hapishanelere doldurmuştur.
Türkiyede, tarihinde ilk defa teröristler için
seyyar çadır mahkemesi kurulmuştur. Takvimler 20 Ekim 2009u
gösterirken, Haburdan giriş yapan PKK kafilesindeki üniformalı
teröristler yandaşlarının tezahüratları altında
seferden dönen askerler gibi karşılanmıştır.
Yandaş medya da bunlara alkış tutmuştur.
Bugünlerde verdiğimiz yüzlerce şehidin
katilleri, kentlerimizi, kasabalarımızı yangın yerine
çeviren bu terörist güruhudur. Bunlar, kendilerinde daha fazla cana
kıyacak cüreti o gün yaşanan Habur rezaletinde devleti yönetenlerin
aczini görerek kazanmışlardır. Böylece, 2002ye
gelindiğinde halk desteğini kaybeden ve bitme aşamasına
gelen PKKyı diriltmek için uygun ortam oluşmuştur.
Doğu ve güneydoğudaki illerimizde ülke
bütünlüğünden taviz vermeyen, bölücü başkaldırı
karşısında daima devletin kararlılığını
gösteren valiler izzetüikbal ile babıhükûmetten çekilmiştir.
Onların yerine, ahkâmıasrı tahrif eden yani PKK
militanlarına hoşgörü gösterip bunu da demokratik açılım
olarak lanse eden nevzuhur valiler türemiştir.
Tavizkâr tutum, korkaklık ve âcizlik,
açılım, çözüm, barış ve demokrasi gibi kavramlarla
sıvanarak örtülmüştür. Bugün hakkında gensoru görüşmesi
yapılan İçişleri Bakanı Sayın Efkan Ala da vaktiyle
Diyarbakırda valiyken bir açılım havarisi olarak
sivrilmiştir. AKP iktidara geldikten sonra, 2004 yılının
Eylülünde Diyarbakıra atanan Sayın Ala, bölücü terör örgütü
PKKnın eylemleri konusundaki tutum ve açıklamalarıyla devletin
değil, iktidarın valisi olduğunu göstermeye başlamıştır.
Sayın Bakan daha Batman
Valisiyken açılımcı tutumuyla dikkatleri çekmiştir.
Diyarbakırda görev yaptığı sırada bölücü terör örgütü
eylemcilerinin camı çerçeveyi indirmesi karşısında Cama
gelsin, cana gelmesin. diyerek güvenlik güçlerini pasivize etmiştir.
Bölgede olağanüstü hâl ilan edilmesine karşı çıkarak OHAL
çözüm olsaydı bu sorunları bugün yaşıyor olmazdık.
buyurmuştur.
Camı koruyamayanın
canı koruyamayacağı ortadadır. Sadece canı değil,
camı da, yani malı da korumak lazımdır. Mal canın
yongasıdır. Vatandaşın ve devletin malını da
korumak gereklidir. Devlet, vatandaşın canını da,
malını da korumakla yükümlüdür.
Devlet, başından beri
kararlılığını ve
caydırıcılığını gösterseydi, terörle
mücadele askerî, ekonomik, siyasi, sosyal ve psikolojik bütün boyutlarıyla
sürdürülseydi bugünkü vahim sorunlarla boğuşmuyor olacaktık.
İşte, Sayın Bakan Diyarbakırda PKK militanlarına
gösterdiği hoşgörü sayesinde Sayın Erdoğanın gözüne
girerek Başbakanlık Müsteşarlığına kadar
yükselmiştir. PKK terörü konusunda attığı adımlar ve
sarf ettiği sözler ikbal merdivenlerini tırmanmasına zemin
hazırlamış, İçişleri Bakanlığına kadar
yükselmesini sağlamıştır.
17 Aralık 2013te gerçekleştirilen
yolsuzluk operasyonunda görevinden istifa eden Muammer Gülerin yerine
Başbakan tarafından İçişleri Bakanlığına
atanmıştır. Sayın Efkan Ala öylesine güvenilen bir isimdir
ki, milletvekili bile olmadığı, siyasete henüz adım
atmadığı bir zamanda Bakan yapılmıştır.
Böylece, Gülerden sonra, Sayın Tayyip Erdoğan, daha sadık, daha
bağlı bir İçişleri Bakanı kazanmıştır.
Üstelik, Erdoğanın açılımcı ve müzakereci
politikalarının üzerine tam isabetle oturan bir isimdir ve
Cumhurbaşkanıyla öylesine uyumlu çalışmıştır
ki onun Anayasa tanımayan tavrına hayran olmuş, ona ayak
uydurmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin Bakanı olmasına rağmen
Bu Anayasayı tanımıyorum. diyebilmiştir.
Sayın Ala, Erdoğanın
sırdaşı, Hükûmet içindeki en mutemet isimlerinden biridir ama
aynı zamanda, Hükûmetin
başarısızlığının da parlak bir timsalidir.
Onun Bakanlığı döneminde PKK yeniden toplanıp, hendekler,
tüneller kazarak topyekûn kalkışma fırsatı bulmuş,
yeni militanlar kazanmıştır ve aynı zamanda Sayın
Bakan Dolmabahçe mutabakatını yönlendiren aktörlerden biridir. 7
Haziran 2015ten sonraki süreçte bölücü terör göstere göstere şehirlere
yayılmaya başlamıştır ve Sayın Bakanın
Bakanlığı döneminde IŞİD de Türkiyede militan
avına çıkmış, eleman elde etmiş, sempatizan
toplamıştır. AKP iktidarında kevgire dönen
sınırlarımızdan çoğu zaman mülteci akınına
karışarak içeri giren IŞİD militanları PKKya nazire
yaparcasına kanlı eylemler düzenlemeye
başlamıştır. İstanbul ve Ankara gibi biri ekonominin,
biri de ülkemizin kalbi durumundaki iki büyük kentimiz terör örgütlerinin eylem
alanı hâline gelmiştir. Güvenliğin en üst düzeyde olması gereken
bir yerde, Ankaranın en işlek bölgelerinde birinde 17 Şubat
akşamı düzenlenen saldırıda 29 vatandaşımız
hayatını kaybetmiş, 61 vatandaşımız
yaralanmıştır. Yine, 13 Mart 2016 tarihinde Ankara
Kızılayda meydana gelen patlamada 36 kişi hayatını
kaybetmiş, 125 vatandaşımız yaralanmıştır.
Peki, bizim Sayın İçişleri Bakanımız ne
yapmıştır? İcraat yerine tweetlerle sağa sola laf
yetiştirmeye çalışmıştır. Sayın Bakanın
başkent Ankaranın beyninde meydana gelen ve 28 kişinin ölümüyle
sonuçlanan saldırıdan sonra attığı tweeti lütfen
hatırlayalım: Bu akşam Ankarada yaşanan terör
saldırısını şiddetle kınıyorum. Bu ülkemize
karşı yapılmış bir saldırıdır.
Sayın Bakan bununla da yetinmeyip, medya
aracılığıyla neden istifa etmeyeceğini
açıklayıp, günah çıkarmakla, kendini aklamakla meşgul
olmuştur. Onu bakan yapan AKP iktidarı, zaten hangi yolsuzluk ve
usulsüzlükler yapılırsa yapılsın, hepsini aklama ve temize
çıkarma iktidarı olarak siyasi tarihimize geçmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2006dan sonra iktidarın gölgesinde yavaş yavaş
toparlanıp palazlanan PKK, eylemlerini giderek
artırmıştır. Bölücü örgütün eylemleri 2009a kadar zirveye
tırmanmıştır. Bundan sonra, AKP iktidarı çareyi Oslo
pazarlıklarında, İmralı süreçlerinde arayarak, yakayı
tamamen bölücü terör örgütüne kaptırmıştır. Oysa, terör
olaylarından kaynaklanan ölümler 2002ye kadar bitme noktasına
gelmiştir. Bu tarihten itibaren çözüm süreci ve yol haritası gibi
paravan kavramların yaygın olarak telaffuz edilmeye
başlandığı 2013 yılına kadar terör
olaylarında ve verilen şehitlerde devamlı bir artış
olmuştur.
Terör olayları yüzünden 2002 yılında
şehit olan güvenlik görevlisi ve ölen sivil vatandaş
sayımız toplamda 14 iken bu sayı giderek artmış,
2004te 103e, 2006da 149a ve 2008de 222ye çıkmıştır.
20 Temmuzdan bu tarafa geçen 274 günde 179u polisimiz, 267si askerimiz, 10u
korucumuz, 19u sivil memurumuz olmak üzere ve 475 vatan evladını
şehit verdik. Bunun yanında, 20 Temmuzdan bugüne kadar 250ye
yakın sivil vatandaşımız terörist
saldırılarından dolayı hayatını kaybetmiştir
ve toplam yaralı sayısı da 1.500ü geçmiştir.
Bu rakamlar, terörle mücadelenin değil,
müzakerenin acı bilançosudur. Bu tablonun sorumlusu Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükûmetidir ve Efkan Ala gibi valiler ile içişleri
bakanlarıdır.
Sayın milletvekilleri, bugün
sınırlarımız tabiri caizse yol geçen hanına
dönmüştür. Emniyet istihbarat birimleri ve MİT ne iş
yapmaktadır? Türkiye iyi bir istihbarat ağı kurmadan
sınırdan sızmaların önüne geçemez. Eylem
hazırlığındaki bir militan sınırdan içeriye
girdiği andan itibaren izlenemiyorsa, kiminle temas kurduğu, hangi
aracı kimin yardımıyla temin ettiği, kullanacağı
bombayı ve silahı kimden aldığı bilinmiyorsa
yapacağı eylem de engellenemez. Terör örgütleri taşeron olarak
kullanılmaktadır. Bunların arkasında elbette yabancı
istihbarat elemanları vardır. Bunların da peşine
düşülmeli, mutlaka etkisiz hâle getirilmelidir. Eğer arkalarında
bazı ülkelerin diplomatları varsa bunlar tespit edilerek persona non
grata ilan edilip sınır dışı edilmeleri
sağlanmalıdır. Bundan asla kaçınılmamalıdır.
Zira, Türkiye'nin hayati çıkarları söz konusudur.
Bir süre önce ABDli tarihçi Webster Tarpley
PKKnın CIA tarafından kullanıldığını,
Türkiye'nin doğu ve güney bölgelerinde istihbarat ajanlarının
cirit attığını söylemiştir. Sadece bu ajanlar
değil başka ülkelerin istihbarat elemanları da Türkiyede kol
gezmektedir. Ankaradaki menfur saldırıda parmağı
olduğu öne sürülen yabancı istihbarat ajanlarının
Türkiyede fütursuzca operasyon düzenlediklerine dair iddialar geçtiğimiz
yıllarda basına yansımıştır. Ülkemizde bulunan 3
Çeçen direnişçinin aynı silahla öldürüldüğüne dair haberler hâlâ
hatırlardadır. Bu, ciddi bir güvenlik ve istihbarat zafiyetinin
işaretidir. Ayrıca, mülteciler meselesi de kapsamlı olarak
gözden geçirilmeli, Suriyeden gelenlerin mümkün mertebe belirli yerlerde
kalmaları sağlanmalı, aralarına sızabilecek
teröristler belirlenmelidir. Ne yazık ki az konuşup çok iş
yapması gereken iktidar sözcüleri çok konuşup az iş
yapmaktadırlar, güçlerinin yetmeyeceği şeyleri vadetmektedirler.
Hâlbuki, hedefleriniz ile yapabilecekleriniz ve kapasiteniz arasında
doğru orantı olması icap eder.
Sayın Erdoğan henüz Başbakanken
2012de Şama gidecek, inşallah Selahaddin Eyyubinin kabri
başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisinde namazımızı da
kılacağız. demişti. Erdoğanın ve onun eski
Dışişleri Bakanı Davutoğlunun ülkeyi getirdikleri
nokta ortadadır. Söylediklerinin tam tersi yaşanmaktadır.
Şamdan, Halepten kaçanlar Sultanahmette, Hacı Bayramda dua
etmektedirler. Sabrımızı sınamasınlar, gücümüzü test
etmesinler. gibi sözler artık alay konusu olmaktadır. Türkiyenin
sabrı her türlü sınanmış, gücü her şekilde test
edilmiştir. Türkiye bir terör sarmalına dolanmıştır.
Sınırlarımız kevgire dönmüştür. Türkiye çıkmaz
yola sokulmaya çalışılmaktadır ve Türkiye
yalnızlaştırılmıştır. Türkiyenin
sınır komşularından neredeyse hemen hemen hiçbir dostu
kalmamıştır Gürcistan dışında.
Düşmanımın düşmanı benim
dostumdur. ilkesinin edebî bir sözden ibaret olmadığı,
Suriyenin Birleşmiş Milletler daimî temsilcisi Beşar Caferinin
açıklamasıyla daha iyi anlaşılmaktadır. Beşar
Caferi, terör örgütü PKKnın Suriye kolu PYD ve onun silahlı unsuru
YPGyi ABD ve Rusyanın yanı sıra kendilerinin de desteklediğini
söylemiştir. PYD herkes tarafından kullanılmaktadır ve PYD
Yedi Kocalı Hürmüz gibi herkesi idare ederek Suriyede kendine
hükümranlık alanı açmaya çalışmaktadır. ABD,
Türkiyenin güvenliği ve dostluğu yerine, açıkça PYDyi tercih
ederek niyetini ve safını belli etmiştir. İşin ilgi
çekici tarafı, Rusya da PYDyi desteklemektedir.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket
Partisi, terörle mücadelede Türkiye Cumhuriyetinin ve güvenlik güçlerimizin
hem yanında hem tam destekçisi ve hem de duacısıdır.
Terörle mücadele etmek için öncelikle zihniyetin değişmesi
gerekmektedir. Açılımcı zihniyete sahip bir İçişleri
Bakanıyla terörle mücadele edilemez. Bu nedenle, İçişleri
Bakanı Efkan Ala görevden alınarak yerine millî değerlere ve
hassasiyetlere sahip, terörle mücadele edecek yeni bir İçişleri
Bakanı mutlaka atanmalıdır.
İçişleri Bakanı Efkan Ala 14
Şubat 2016 tarihinde Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda
yaptığı konuşmada 7 ilçede 2.040 çukur ve barikatın
kapatıldığını, 2.313 bomba düzeneğinin imha
edildiğini söylüyor. İçişleri Bakanına sormak gerekir: PKK
şehirlerde bomba doldururken, binlerce çukur açıp barikat kurarken,
şehirlere silah ve mühimmat yığarken iktidarda siz yok muydunuz
ve siz görevde değil miydiniz? PKK asfaltlara mayın döşerken,
şehirlere mühimmat yığarken, yol kesip kimlik kontrolü yaparken,
mahkeme kurup yargılarken, vergi adı altında haraç toplarken
Bunları görmezden gelin. diye valilere talimat veren siz değil
miydiniz?
Değerli milletvekilleri, bu düşüncelerle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder konuşacak.
Buyurun Sayın Önder.
Süreniz yirmi dakika.
HDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu gensorunun beyhude
olduğunu söyleyerek söze başlamak istiyorum çünkü İçişleri
Bakanı İçişleri Bakanlığını
bırakmış durumda. Mülga bir bakanlıktan söz ediyoruz.
Yetkilerinin yüzde 80ini Genelkurmaya devretmiş bir bakanlık var
önümüzde.
Şimdi, gensoruyu verecekseniz Genelkurmay
Başkanına verin; ona da usul müsait değil ama acı gerçek
bu. Siyaset ya da yönetim askerin eline teslim edilince
Askerin
aldığı eğitim iki türlüdür: Ölmek ya da öldürmek.
Şimdi, eğitimini böyle alan, karşısındakini de dost ya
da düşman kuvvetler olarak gören bir anlayışa siz sosyokültürel,
ekonomik, tarihsel, bir sürü arka planı olan ve bir tarihsellik taşıyan
bir meseleyi teslim ettiğinizde işte önümüze böyle ölümler gelir
-hepsi bu vatanın evladı, hepsi gencecik fidanlarımız- bu
Meclis de bir taziye evi yerine döner. Hiçbir gün olmuyor ki normal gündeme
geçmeden önce grup başkan vekilleri o gün hayatını yitiren canlarımıza
bir taziye konuşması yapmadan başlamamış olsun.
Bakanlık mülga da Hükûmet var mı? Hükûmet
de mülga. Üstelik, belki Bakanlık yüzde 80 dedim, Hükûmet yüzde 100.
Güvenliği Genelkurmaya, diğer işleri de
Cumhurbaşkanına havale etmiş, kırk dönüm bostan, yan gel
yat Osman modundalar! Bundan memlekete ne hayır gelir?
Bu Hükûmetin başı bize şunu söylüyor
büyük bir öfkeyle, Ziya Paşadan bir alıntıyla: Siz herkesi
kör, âlemi sersem mi sanırsınız? diyor. Ben bu Başbakandan
şüpheleniyorum, bunun Sayın Cumhurbaşkanımıza bir
kastı olduğunu düşünüyorum. Ya şekerini yükseltip
hastanelik edecek ya tansiyonunu yükseltip hastanelik edecek, bir kastı
var çünkü bunları söylerken bir yandan da çözüm, müzakere ve benzeri
mekanizmaları zorluyorlar. Söyleyeyim böyle burada esip gürlediklerine
bakmayın. Bu koltuklar böyle boş kalmayacak yani. Bunu bu Ziya
Paşadan bir beyitle Sayın Başbakana söyleyeyim: İdraki
meali bu küçük akla gerekmez, zira bu terazi bu sıkleti çekmez. Siz bu
ülkeden bu temsiliyeti alıp götüremezsiniz. Şimdi
arkadaşlarımız grup toplantısı yapıyorlar, bir
kararlaşma çıkacak o grup toplantımızdan.
Şimdi, Ziya Paşa demişken
Başbakanın kavram dünyasında
Bu kadar muhafazakâr, bu kadar
İslami referanslara vurgu yapan bir Başbakanımız var ama
kavram dünyası hep Batılılardan. Daha önce de söylemiştim:
Suru Toledo yapacağız. dedi. Medeniyet şehirleşmeyle
başlar, şehirden önce olanlara kültür diyoruz biz. Medeniyet kentle
birlikte başlar ve onu insanlar yapar, o kentler de insanları
etkiler, böyle bir karşılıklı hâlleşme içindedirler.
Başbakanın aklına bir tane İslam kenti gelmiyor, Suru
Medine yapacağız. diyemiyor mesela, üstelik medeniyetin bizdeki
karşılığının adını
aldığı kent. Ya da Amasya yapacağız. diyemiyor ya da
Edirne yapacağız. diyemiyor; ilginç bir şey, aklına gele
gele Toledo geliyor. Bu Ziya Paşa da öyle. Tercii Bendini
okuduğunuzda şirke kadar giden bir adamdır. Halife Abdülazize
kafa tutmuş, sürgün edilmiş bir şairdir; ben severim ama
Başbakanın sevmesinde bir sıkıntı var,
referansını oradan vermesinde bir sıkıntı var. Sürekli
sorgulamış, nebilerin, velilerin, resullerin başına gelen
bu işler için Cenab-ı Hakka soru tevcih etmiştir Terciii
Bendde, sonunda bir acziyeti vardır. Sayın Mehdi Eker iyi bilir,
ayıktırmaları lazım; hem bu kadar Batı ve
Batılı değerlere karşıtlık üzerinden bir politika
izliyoruz hem de ne zaman paçamız sıkışsa
aklımıza, kavram dünyamızda, Batıdan başka bir
şey gelmiyor diye.
Şimdi gene Ziya Paşadan gidelim. Ziya
Paşa iyi, çok hikmetli sözler söylemiş: Bil illeti, kıl sonra
müdâvâta tasaddî/Sen her merhemi her yaraya derman mı sanırsın?
İşte, sıkıntı burada. Çünkü hastalık doğru
teşhis edilemiyor. Mesele doğru teşhis edilse buna
Genelkurmayın ilaç olmayacağı, askerî yöntemlerin ilaç
olmayacağı da belli olacak. Muhalefet, iktidar, Mecliste bu konuyla
ilgili konuşma yapan arkadaşımız gelsin buraya, bir deney
yapalım eminim, siz de bu müşahedede bulunmuşsunuzdur- ben
arkamı döneyim, onun ne söyleyeceğini harfiyen söylerim.
İktidar, muhalefet ve biz, kendimizi de katarak söyleyeyim.
Şimdi, istatistikler
Şehit sayıları, hendek sayıları vesaire istatistikten
ibaret ve Sen vaktinde bunu demiştin, öteki bunu yapmıştı,
şu şunu doldurmuştu., bundan ibaret bir şey. Bu hani
sosyoloji bölümünün 1inci sınıfında bile konuşulmaz,
bundan daha fazlasına ihtiyacımız var. Çünkü, işte, illeti,
tedavisine başlamadan önce teşhis etmeliyiz. Bakın bakalım,
ne olmuş ya da bu çözüm süreci niye başlamış? Bugün
sıraladığınız, 3 partinin ortak
sıraladığı kavramsal olgular var ya, bunların hepsi
çözüm süreci başlamadan önce de vardı ve çözüm sürecinin başlama
gerekçesiydi. Zaten bir sorun olmasa, bu kadar derin, köklerde beslenen
kaynakları olmasa ve akla gelebilecek -elhamdülillah bir tek tank
sokmamıştık mahallelere, onu da soktuk- bütün yöntemler
denenmemiş olmasa niye oturup konuşalım?
Askerî çözümlerin iki yolu
vardır dedim; ölmek, öldürmek. Şimdi dokunulmazlıklar
kaldırılacakmış. İki sonucu vardır; mahkûm etmek,
beraat etmek. Ama, siyasetin ayrı bir boyutu vardır, o da uzlaşmak;
üçüncü bir seçeneğe kapı aralar. Askerî yöntemler ve yargısal
yöntemler tarihsizdir. Her maç sıfırdan başlar ama siyaset,
konuşma, arama, bunlarda olmayan bir başka boyutu içerir, o da
tarihselliğidir. Biz, bizden önce denenmiş yöntemlerin faydasını,
zararını, hasılasını süzebilecek akıllar olduğumuz
için bize Genelkurmayın dışında böyle bir Meclis
yapmışlar ya da mahkemelerin dışında bir mekân ihdas
edilmiş, gelin bu meseleyi... Sizin de konumunuz, göreviniz bu demiş
ama burada büyük bir vekil çoğunluğu çıkıp bir Genelkurmay
temsilcisinin söylemesi gereken, o söylediği zaman
anlaşılır bir tarafı olan şeyleri burada dile getirip
duruyor; küfür, hakaret, ilzam, bunlar da gırla gidiyor.
Şimdi, hendek
meselesi... Sayın Bakan da burada, arkasından konuşmuş
olmayalım. İlk hendek ne zaman açıldı? Lice-Bingöl kara
yolunda, çözüm süreci patinaja bindiği zamanda. Bir Millî Güvenlik Kurulu
toplantısı vardı, Sayın Bakan İmralı heyet
üyeleri olarak bizimle görüştü, bu hendeklerin kabul edilemez
olduğunu söyledi ve buna siyaset kurumunun bir çözüm üretmesi gerektiğini
iletti. Ben, Sayın Pervin Buldan, Sayın İdris Baluken,
kalktık o gece Liceye gittik, hendeği kazanlarla konuştuk. 2
uzman çavuşumuz da -birisi Nurdağılı, birisi Kilisli-
alıkonulmuştu. Sayın Bakan, bunun hiç kabul edilebilir bir
şey olmadığını ve bu meselenin acilen siyaset eliyle
çözülmesi gerektiğini söylemişti.
Sorduk, niye böyle
yapıyorsunuz? Dediler ki: Burnumuzun dibine Lice
kırsalını bilenler bilir- bir kalekol yapılıyor.
Vaktinde bir Rus generalin söylediği sözü akla getiriyor, Türk Genelkurmayından
ya da siyasetçilerinden birine demiş: Bu kadar orduyu niye besliyorsunuz?
Bize karşı besliyorsanız az, başkalarına
karşı besliyorsanız çok. Oraya bir kalekol yapılıyor
ancak görenler görür; o halkın nazarında da işte,
tarihselliğe vurgu yaptım- Licede 1990lı süreçlerde karakol
demek kabristanın kapısı demekti, oraya sağ girip sağ
çıkan çok az insan vardı ve üstelik suç tarihi ortada, birçoğu
haraç ve başka türlü yaptırımlar uygulanmak üzere
kaçırılıyordu çünkü gerilla dağda. Orada işi olanı,
gücü olanı
Bir suç örgütü oluşmuştu JİTEM namında. Bu
Hükûmetin ileri adımı bir tek şu oldu: O en eli kanlı
dönemlerde, en faşist zulmün uygulandığı dönemlerde onlar
hayâ ettiler, JİTEM diye bir şey yoktur. dediler. Bu Hükûmet bundan
hayâ etmedi. JİTEMin bütün artıkları bölgeye doluşmuş
durumda. Hükûmet biçare, İçişleri Bakanı naçar ve bunu
savunuyorlar. Her gün oradan bir halkın ulusal izzetine, şerefine,
haysiyetine fotoğraflar, yazılar, muameleler sergilenip duruyor. Bu,
Hükûmetin ileri adımı; öbürleri hayâ etmişti, bunlar hayâ
etmiyorlar. Peki, bu, çözüm mü? Bu, yol mu?
Sayın Bakan Başbakanlık
Müsteşarıyken tarihî el yazmalarını -tarihselliği
olan- günümüz Türkçesine kazandırmıştı, bir seti de bende
var. Hepsini önemli ölçüde, önemli bir kısmını okumuşum.
Anadolu sosyolojisinden bihaberler, dar bir taassup anlayışına
odaklanmışlar ve bu Anadolu sosyolojisini bilenler de
unutmuşlar. Anadolu heterodoksisi bu toprakların derdine derman, o el
yazmalarının birçoğunda da o var. Nedir? Şöyle özetleyebiliriz:
Türklük dediğimiz şey, insanın ontolojisiyle ilgilenmiyorlar,
Biz insanın hâlleriyle ilgiliyiz...
Hep söylüyorum, bu topraklara geldiği zaman
hepi topu 150 atlıydı; takatsiz bir Bizans, yorgun bir
Hristiyanlık, azalmış bir Yahudilik,
dağılmış kavimler
O Türk alperenleri Biz 72 millete bir
nazarla bakarız. dediler, bir; ondan sonra da Biz insanların
hâlleriyle ilgiliyiz. dediler. Bu, Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarımıza da söylenmiş bir sözdür. Şimdi, şöyle
bir gerekçe, gerekçe olamaz, buradan bir
sıkışmışlık üretilemez: Biz
dokunulmazlığa evet dersek HDPnin yanında görünmüş
oluruz. Öyle değil, bizatihi Sayın Kılıçdaroğlunun
çok iyi bilmesi gereken de tam bu Anadolu heterodoksisidir çünkü oradan
beslenen bir damarın evladıdır. Biz insanların hâlleriyle
ilgiliyiz kardeşim. Bugün bu insan mazlum. Sen Bugün bilmem kimin
dişine kan değdi. diyorsun. Bugün sen diyorsun ki: Türk
değilsen itaat et. ya da işte, şöyle, böyle, falan. Necis
laflar, necis; bir faydası yok. Bununla baş eğmiş, dizi
toprağa değmiş yeryüzünde bir tek kavim yok, yani,
bırakın Kürtleri, bununla boyun eğdirilmiş bir tek millet
yok. 5 yaşındaki çocuğa bununla bir öğle yemeği
yediremezsiniz, uykuya yatıramazsınız. Biz insanın
hâlleriyle ilgiliyiz. O zaman bunu yapamazsın. diyecek; e, bu da yok.
Ört ki ölem. denilecek günler ama buna da hakkımız yok.
Batılı emperyalist devletler ne yapmış? Üzülerek
müşahede ediyorum, bütün kalbimle söylüyorum, kendi iç çelişki ve çatışmalarını
hep bizim gibi geri bıraktırılmış ülkelere ihraç
ederek gelişmelerini ve kendi iç huzurlarını stabil hâle
getirmişler. Peki, biz ne yapmışız? Biz kendi içimizdeki
iktidar blokunun bütün çatışmalarını -kim olursa olsun,
hangi iktidar olursa olsun- Kürte ihraç etmişiz, bildiğimiz
başka bir şey yok; gittiğimiz Antep, içtiğimiz pekmez; bu
kadar. Oysa hasım değil, hısım olmayı seçersek,
gerçekten, bu ülkenin insan kaynağının -Türküyle, Kürtüyle,
Lazıyla, Ermenisiyle, Süryanisiyle, Arapıyla çünkü bu topraklar
binlerce yıllık bir genetik mirasın sahibi- bu ülkeyi
götüremeyeceği bir yer yok. En milliyetçi hassasiyeti olanlar bile buraya
gelip Kürtü tahkir etmekten başka bir şey yapamıyorlar. Bununla
kimseye diz çöktüremezsiniz, kimseye aman dilettiremezsiniz. Ama, ne olur? Toplumsal
maliyeti çok büyük olur.
Bugün de yaşanan budur. Yaşanan, bir
Kürt-Türk çatışması değildir; yaşanan, iktidar içi,
egemenler arası bir kavgadır. En etkili ve en tarihsel yöntemi
buldular, bunun böyle olmadığını göstermek için
Vuralım Kürte, nasıl olsa herkes hizalanıyor., en
aklıselimi bile hemen Taş yok mu, taş? moduna giriyor. Bugün
bir bakanın oğlunun kumarhanede görüntülenmesi de bu iç iktidar
kavgasının bir parçasıdır, Davutoğluna Avrupa
Birliği seni nasıl muhatap alır? Bir horozlansana, Esas yetki
Cumhurbaşkanımızdadır. desene. diyen gazete
yazıları da bu iç iktidar kavgasının bir
parçasıdır.
Şimdi, biz bütün bunlara burada siyaset yapmak,
söze alan açmak için geldik. Bu şartların hepsi ve belki yer yer daha
ağırı bundan önceki çatışma dönemlerinde de vardı,
üç yıl bir yol aldık. O gün konuşulamayan birçok şey bugün
konuşulur gibi geldi ama öyle bir nefret tohumu ekildi, o kadar çok
ocaklara ateş düştü ki bugün hep birlikte hadi desek bunu
sağaltmak için beş on seneye ve çok büyük bir millî seferberliğe
ihtiyacımız var. İşte eseriniz, övünün.
Nereye gidilecek buradan? Yenildiğiniz gün
şu -ki bu bir tek sizin yenilginiz de olmayacak, hepimizin yenilgisi,
topyekûn- yapmayı dilediğiniz şey neyse, varmayı
düşündüğünüz hedef neresiyse oraya kazasız belasız, hasarsız,
kayıpsız vardığınızı bir an için kabul etsek
o gün ebediyen bölündüğümüz gündür işte. Yani zafer diye tarif
ettiğiniz, murat ettiğiniz, varmak istediğiniz menzile
vardığımızda bizi bekleyen felaket daha kötü olacak.
Atacaklarmış bizi Meclisten; buyurun,
atın, siz vurdunuz da biz ölmedik mi? En iyi bildiğimiz yer
kabristanlar, hapishaneler ama bize diz çöktüremezsiniz, aman diletemezsiniz,
tırşikçilik ettiremezsiniz; etrafınızda onlardan bol
miktarda var. Bu ezberle hizalanacak çok cudam bulursunuz ama bizden hiç
kimseyi bulamazsınız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Önder.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya konuşacak.
Buyurun Sayın Yalçınkaya. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Bartın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi olarak İçişleri Bakanı Efkan Ala
hakkında verdiğimiz gensoru üzerine söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında terörle
mücadelede şehit olan tüm güvenlik güçlerimize ve terör
saldırıları sonucunda hayatlarını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılarımıza
acil şifalar, yakınlarına sabırlar diliyorum.
Ne mutlu ki bu vatan için gözünü kırpmadan
canını veren yiğit, yurtsever insanlarımız var.
Askerimiz, polisimiz, güvenlik görevlilerimiz, bu ülkenin aslan yürekli
evlatları; sizin o vatan mücadelenizi ayakta alkışlıyor,
saygıyla sizleri selamlıyorum. İyi ki varsınız. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Ulu Önder Mustafa
Kemal Atatürk Türkiyenin güvenliğini amaç tutan, hiçbir ulusun aleyhine
olmayan bir barış hareketi bizim düsturumuz olacaktır. diyerek
genç Türkiye Cumhuriyetinin dış politikasını işaret
etmiştir. Ulu Önder, yine, 1935 yılında yaptığı
konuşmasında Dünyada milletler bir apartmanın sakinleri gibi
kabul edilir. Eğer bir apartman, sakinlerinden bazıları
tarafından ateşe verilirse diğerlerinin yangının
etkisinden kurtulmasına imkân yoktur. demiştir. Şimdi
geldiğimiz noktada, AKP Hükûmetinin yanlış iç ve dış
politikası nedeniyle apartman ateş almış, yangın bizim
katımıza da sıçramıştır. Maalesef, bugün
Türkiyede büyük acıların yaşandığı,
gözyaşlarının dinmediği, şehit haberlerinin peşi
sıra geldiği, bombaların patlatıldığı,
vatandaşlarımızın sokakta rahatça
dolaşamadığı, kendilerini ve yakınlarını
güvende hissedemedikleri bir ülke hâline geldiğimizi görüyoruz.
Ülkemiz, canı isteyenin dilediği alçakça
senaryoyu icra ettiği terör örgütlerinin uygulama platosuna
dönmüştür. Örgütler rahat rahat işlerini yaparlar, hiçbir engel
çıkmaz, niçin? Çünkü İçişleri Bakanı muhaliflere, biat
etmeyenlere kumpas kurmakla meşguldür. Bugün dünyanın pek çok
saygın ülkesi, muz cumhuriyetleri dâhil, Türkiyenin Suriyeyle eş
değer iç karışıklık içine girmesinden endişe
duymaktadır, tedirgindir. Sayenizde ülke yedi cihana rezil oldu. Bu
ülkelerin insanları Türkiyeye gelmekten korkar hâle geldi. Türkiyeyi
misafirperver bir ülkeden, kaçan kurtulur bir ülke hâline getirdiniz.
Barış denizi olan Ege Denizi sayenizde kan ve can denizine
dönüşmüştür. Sizin el atıp yüzünüze
bulaştırmadığınız hiçbir şey yok. Sizin
yüzünüzden memlekette ne dirlik ne huzur kaldı.
AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında
durma noktasına gelen terör olayları izlenen yanlış
politikalar sonucunda kontrol edilemez bir noktaya
taşınmıştır. Terör olayları lokal olaylar
olmaktan çıkmış, kitleselleşmeye yönelmiş ve ulusal
bütünlüğümüzü ve güvenliğimizi tehlikeye atacak bir konuma
gelmiştir. Gelinen noktada ülkemiz son on dokuz yılın en büyük
terör faturasıyla karşı karşıya bulunmaktadır.
Türkiye'de ciddi bir istihbarat ve güvenlik açığı sorunu
vardır. Ülkemizin istihbarat teşkilatları çalışamaz
duruma gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmeti, 2002
yılında sıfırlanmış terörü yeniden ayağa
kaldırmıştır. Bu Hükûmet döneminde terör örgütlerine can
verilmiş ve yeniden palazlanmalarına göz yumulmuştur.
Türkiye'nin başına PKK belası yetmezmiş gibi IŞİD
ve daha adını bile bilmediğiniz birçok terör örgütü bela edilmiştir.
Dünyada en çok terör örgütünün hedef aldığı ülke Türkiye
olmuştur. Bu iktidar hem iç hem dış politikada
yaptığı sayısız yanlışlıklar sonucunda
Türkiye'yi Orta Doğunun tipik bir korku ülkesi hâline getirmiştir.
İçeride yurttaşlar, dışarıda komşular Ne olacak
bu ülkenin hâli? diyorlar. Korkuyorlar, korkmakta haklılar çünkü ülkenin
de halkın da güvenliği artık, Allah'a kalmıştır.
Sadece son iki aylık döneme
baktığımızda, 12 Ocak 2016 tarihinde İstanbul
Sultanahmette meydana gelen canlı bomba eylemi sonucunda 12 yabancı
ülke vatandaşı yaşamını yitirmiş, 14 kişi
yaralanmıştır. 17 Şubat 2016 tarihinde Ankara Merasim
Sokakta meydana gelen bombalı terör saldırısında 29 yurttaşımız
yaşamını yitirmiş, 60 yurttaşımız
yaralanmıştır. 13 Mart 2016 tarihinde yine Ankara
Kızılay'da meydana gelen bombalı terör
saldırısında 37 yurttaşımız
yaşamını yitirmiş, 71 yurttaşımız da
yaralanmıştır. 19 Mart 2016 tarihinde İstanbul
İstiklal Caddesindeki canlı bomba eylemi sonucunda 4 yabancı
ülke vatandaşı yaşamını yitirmiş, 36 kişi
yaralanmıştır.
Türkiye'de bulunan canlı bombaların isim
isim listesi elimizde ancak eylem yapılmadıkça
tutuklayamıyoruz." diyen Başbakan Davutoğlu'nun bu sözleri
sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada hayretle karşılanmıştır.
Başbakanın dediğine göre, onlarca canlı bomba ülkemizde
rahatlıkla dolaşmaktadır.
Hâlen devam eden hendek operasyonlarının
bilançosu ağır olmuştur. Mart ayı sonuna kadar Sur,
İdil, Cizre, Silopi, Derik, Nusaybin ve Dargeçitte yaklaşık 200
güvenlik görevlimiz şehit olmuştur.
Tüm bu acımasız olaylar
gerçekleşirken İçişleri Bakanlığı büyük bir
istihbarat ve güvenlik zafiyeti içinde olmuştur. Genelkurmay, Türkiye
Büyük Millet Meclisi ve bakanlıklar üçgeninde olan bir bölgede 17 Şubat
günü askerî servis aracına bombalı saldırıda bulunulmuş,
29 masum insan hayatını kaybetmiştir. Bu saldırıda
kullanılan bombalı araç teröristler tarafından satın
alınmış, teröristler o araçla iki ayda 3 bin kilometreye
yakın yol yapmış, bomba yüklemiş, Türkiye'nin en
doğusundan en batısına mekik dokumuş ve sonra gelip
Ankara'nın kalbinde o vahşice eylemi gerçekleştirmiştir.
MOBESE kameralarına aracın görüntüsü düşmesine rağmen terör
eylemi engellenememiştir.
Bu acı gerçekler patlamadan sonra bir bir
ortaya çıkmıştır. Yaşanan bu dramatik kamu zafiyeti üzerine
vatandaşlar yol geçen hanı ya da Dingonun hanı
tanımlamasını yaparken Sayın Bakan herhâlde kınama
tweetleri atmakla meşguldü. (CHP sıralarından
alkışlar) Böylece Sayın Bakan İçişleri
Bakanlığından Twitter işleri bakanlığına
geçmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)
Dünyada ülkesinin başkentinde 167
vatandaşını teröre kurban verip sonra da Ben İçişleri
Bakanıyım. diye o koltukta oturan bir başka bakan var
mıdır, sizlere soruyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
13 Mart 2016 tarihinde Ankara Kızılay'da
meydana gelen terör saldırısı öncesi ABD Büyükelçiliği,
çalışanlarına ve ailelerine Kızılay ve Bahçelievler
civarında patlama olacağını duyurarak o bölgelere
gidilmemesi konusunda uyarmıştır.
Yine aynı şekilde, 19 Mart 2016 tarihinde
İstanbul İstiklal Caddesindeki bombalama eylemi öncesi Almanya
Başkonsolosluğu hizmetlerini durdurmuş,
çalışanlarına ve ailelerine Taksim'de dolaşmama
uyarısında bulunmuştur. Ne yazık ki ABD Büyükelçiliği
ve Alman Başkonsolosluğu bu eylemler öncesi olaylarla ilgili istihbarat
bilgisine sahip olabilmiş, vatandaşlarını
uyarmışlardır, ama İçişleri Bakanlığı
istihbarat zafiyeti içerisinde kalarak kendi vatandaşlarını
uyarmamış, uyarmadığı gibi eylemin
gerçekleşmesini de engelleyememiştir. Bu da istihbarat ve güvenlik
konularındaki ihmal noktasına ulaşmış zafiyeti ortaya
koymaktadır. Sayın Bakanın döneminde Türkiye,
vatandaşlarının yapılacak terör eylemlerine ilişkin
yaşamsal uyarıları yabancı ülke temsilciliklerinden
öğrendiği bir ülke hâline gelmiştir. İstihbarat
elçiliklerden, bombalama Suudilerden, adalet Amerika'dan, cari açık
Reza'dan, oh ne âlâ, ne âlâ. (CHP sıralarından alkışlar)
Ankara'da terör örgütleri için bulunmaz bir
İçişleri Bakanısınız Sayın Bakanım.
Sayenizde ülke her gün gözyaşı okyanusunda yüzüyor. Bu nedenle, istihbarat
ve güvenlik konularındaki ihmal noktasındaki zafiyetlerin siyasi
sorumlularının başında İçişleri Bakanı
olarak siz gelmektesiniz.
Sizi defalarca uyardık ama bildiğinizi
yapmaktan geri kalmadınız. Genelkurmaya bağlı GES
başkanlığını Genelkurmaydan alıp Millî
İstihbarat Teşkilatına bağladınız, bugün sonuç
ortada, ülke tam bir istihbarat zafiyetine teslim oldu.
Bakanlığın içerisinde yaşanan
güç kavgasının da ülkenin bu hâle gelmesinde önemli bir yer
tuttuğu aşikârdır. Maalesef gerek vali gerek kaymakam gerek
emniyet müdürü atamalarında gücü ele geçirmeye çalışan dinî
grupların, tarikatların kendi içlerindeki güç
savaşının önemli bir rol oynaması da terörle mücadelede
zafiyet doğurmaktadır. Devletin bu kadrolarında görev yapacak,
iyi yetişmiş, başarılı ve liyakat sahibi insanlar
olmasına rağmen, bu güce hâkim olma savaşı onların
görev almalarının önünü kesmektedir. Buna müsaade eden de Sayın
İçişleri Bakanıdır.
Değerli arkadaşlar, İçişleri
Bakanlığının öncelikli görevi, ülkemizin bölünmez
bütünlüğünü, yurdumuzun iç güvenliğini ve asayişini,
halkımızın can ve mal güvenliğini korumaktır.
İçişleri Bakanlığı bu görevini angaje olduğu
hukuksuz işler nedeniyle yerine getirememiş, müsamaha ve görmezlikten
gelme anlayışıyla terör örgütleriyle etkin mücadele edememiş
ve dolayısıyla da ülkede kamu düzeni
sağlanamadığından güven ve huzur
kalmamıştır. Terör olaylarının yoğun olarak
yaşandığı şehirlerde görev yapan valiler, kaymakamlar,
emniyet müdürleri ve diğer güvenlik ve asayişten sorumlu yetkililer
de İçişleri Bakanlığının terörle mücadeledeki
tutarsızlıkları ve yanlış uygulamaları nedeniyle
ne yapacaklarını bilemez duruma düşmüşlerdir. Devlet
içerisinde devlet oluşturmaya çalışan terör örgütleri
şehirlerdeki yapılanmalarıyla şehirleri ele
geçirmişlerdir. Yollar kazılmış, barikatlar kurulmuş,
tonlarca patlayıcı madde yollara, binalara, araçlara, her yere
döşenmiştir. Terör örgütü mahkemeler kurmuş, devletin posta
işletmesiyle tebligat yapmıştır. (CHP
sıralarından alkışlar) Yine, terör örgütü vergi dairesi
kurmuş, bölge halkı haraca bağlanmıştır. Devlet
güvenlik birimlerindeki kameraları kapatmış, Heron
uçuşları yapılmamıştır. "Kamera kör, anten
sağır." manşeti ön plana çıkmıştır.
(CHP sıralarından alkışlar) Yol kesilip araçlar
durdurulmuş, kimlik kontrolleri yapılmıştır. Âdeta
buralar kurtarılmış bölge olarak ilan edilmiştir. Ne
yazık ki bunlar olurken ülkenin kamu düzeninden sorumlu İçişleri
Bakanı, tüm bu yaşananları görmezden gelmiş ve yaşananlar
karşısında terör örgütleriyle mücadele etme dirayetini ortaya koyamamıştır.
Sayın Bakanın bu konudaki
dirayetsizliğini ve gerekenleri yapamayışının sebebini
şubat ayındaki gensoru görüşmelerinde öğrendik.
Öğrendik ki Sayın Bakan devleti aramakla meşgulmüş.
Sayın Bakan, konuşması sırasında şöyle bir
açıklamada bulunuyor: "Terör örgütü yöntem değiştirdi;
çukurlar kazdı, barikatlar kurdu, patlayıcı düzenekleri koydu.
Ama şöyle bir soru akla gelebilir: Ya arkadaşlar, bunlar olurken
neredeydi bu devlet? diyebilirsiniz. Evet, değerli arkadaşlar,
Sayın Bakanın devleti temsil ettiği o yüce makamda devleti
araması içIer acısı bir durumdur. (CHP sıralarından
alkışlar) Yani tam bir akıl tutulması
yaşanmaktadır.
Sayın Bakan, devlet sizsiniz, yetki sizde;
valiler, kaymakamlar, Emniyet müdürleri, Jandarma sizin emrinizde. Eğer o
sınıra yakın şehirlerde sınır güvenliğinin
ortadan kalkmasıyla ülkemize girerek devlet içinde devlet olmaya
kalkışanlara karşı mücadelede, yetki ve sorumluluk duygusu
içerisinde, Bakanlığınızın yapması gerekenleri
eksiksiz olarak uygulasaydınız, bugün Devlet nerede? diyerek
devleti aramaya çıkmazdınız. (CHP sıralarından
alkışlar)
Devlet olmanın en önemli gereklerinden biri
toplumsal barışı bozacak girişimlere karşı önlem
almaktır. Bu bağlamda, terör örgütünün sıkı bir takibi
gerekli olduğu hâlde bundan kaçınılması, terör örgütüne
eylem hazırlığı için ortam hazırlanması suçtur.
Terör örgütü aylardır, hatta yıllardır şiddet eylemlerine
yeniden başlamak için gerekli her türlü donanımı elde ederken
sadece iktidarda bir süre daha kalma ve birkaç seçimi geçirme pahasına
örgütün silah ve mühimmat depolamasına göz yumulmuş, bile bile tepki
gösterilmemiştir. Bölgedeki valilere çözüm sürecine zarar gelmesin diye bu
yaşananlara göz yumulması, müsamaha gösterilmesi talimatı
verilmiştir. Nitekim, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğan 17 Eylül 2015 günü katıldığı bir televizyon
programında Çözüm süreci içerisinde valilerimiz kendilerine
verdiğimiz talimatlar gereği ciddi manada bu terör örgütlerine
karşı şu andaki operasyonlara girmiyorlardı. Belki
kendilerine çekidüzen verirler, belki bu şekilde devam etmezler ama
maalesef kendilerine çekidüzen vermediler. demiştir.
Dünyada terör örgütünün kendisine çekidüzen
vermesine olanak tanıyan tek hükûmet sizsiniz. (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) Yani, terör örgütüyle iş birliği
içinde olan tek hükûmet de sizsiniz. (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
Seçim dönemlerini eylemsiz atlatma adına, terör
örgütünün gerek kırsalda ama özellikle kent merkezlerinde
gerçekleştirdiği silahlı intikal ve yığınak yapma
faaliyetlerine açık açık göz yumulmuştur.
SAİT YÜCE (Isparta) Terör örgütüyle iş
birliği yapan bir Hükûmet olur mu ya! Ne biçim bir konuşma bu!
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) - 8 Ağustos
2015 tarihli Sabah gazetesinde yer alan ve Millî Güvenlik Kuruluna sunulan
rapordan hareketle hazırlanan manşet haberinde başlık
Terör örgütü şehirlere 80 bin silah yığdı.
şeklindedir.
SAİT YÜCE (Isparta) Devletini, hükûmetini
terör örgütü ilan ettin, ayıp değil mi? Yazıklar olsun sana be!
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) - Bu nedenle,
başta Sur, Cizre, Silopi ve Nusaybin olmak üzere, bazı kentlerde
günlerce süren sokağa çıkma yasağının temel nedeni
sivil yurttaşların en az zarar görmesini sağlamak olduğu
kadar, terör örgütünün uzunca süren direnişini sağlayan silah, araç
gereç ve erzak yoğunluğudur.
Evet Sayın Bakan, yüzlerce ton bomba ve çok
sayıda uzun namlulu silah şehirlere depolanırken, çukurlar
kazılırken, devletin oralardaki varlığı ortadan
kaldırılırken gözlerinizi kapatıp gensoru
görüşmelerinde açıkladığınız gibi
kaldırdığınız barikat,
kapattığınız çukur sayısı, ele geçirdiğiniz
silah, roketatar ve patlayıcılarla sorumluluktan
kaçamazsınız. Bu nedenle sorumluluktan kaçamazsınız,
devleti aramaya çıkamazsınız çünkü devlet sizsiniz. Devlet
adamı nedir, ne anlama gelir, bunu bir kendinize
sormalısınız. Devlet adamlığı, yönetilen devletin
başarısıyla ölçülür. Sizin Bakan olduğunuz dönemde yüzlerce
sivil yurttaşın yaşamını yitirmesine ve yüzlerce
güvenlik görevlisinin şehit düşmesine sebep oldunuz. Sizin Bakan olduğunuz
dönemde ülkemizde acı, keder ve gözyaşı bitmedi. Tam bir felaket
tablosuyla karşı karşıyayız. Şöyle bir geriye
dönüp bakıp yaşananları sorguluyor musunuz? Sizin döneminizde
kaç anne baba evlatsız kaldı? Kaç çocuk babasız kaldı? Kaç
kadın eşsiz kaldı? Herhâlde vicdanınız
sızlıyordur Sayın Bakan.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yalçınkaya.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Hamza Dağ konuşacaktır.
Buyurun Sayın Dağ. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HAMZA DAĞ
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin İçişleri
Bakanımız Sayın Efkan Ala hakkında vermiş olduğu
gensoruyla ilgili olarak AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle, bu dört saldırıda ve diğer
saldırılarda vefat eden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına
ve yabancı ülke vatandaşlarına Cenab-ı Allah'tan rahmet
diliyorum, yakınlarına sabrıcemil niyaz ediyorum.
İnşallah, ülkemizde ve dünyada bu tarzdaki elim terör hadiselerinin
bir daha yaşanmamasını da temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlar, buradan tekrar bütün
terör örgütlerini şahsım ve partim adına lanetliyorum. Bizler AK
PARTİ olarak başkaları gibi ayrım yapmadan Terörün dili,
dini, ırkı olmaz. diyerek bu konuda ayrım yapmamayı ortaya
koymuş durumdayız. Benim teröristim iyidir, diğer terörist
kötüdür. gibi bir düşünce açıkçası kabul edilebilir bir
düşünce değildir. Ne yazık ki bazı terör hadiseleri
olduğunda bu terör hadiseleri DAEŞ tarafından
yapıldığında ağızlarını doldura doldura
lanetleme yapanlar açıkçası terör hadisesi PKK, PYD tarafından
yapıldığında ya lanetlemekten vazgeçmekte ya da yarım
ağız bir şekilde bunu söylemektedirler; hatta yaşanan,
onlarca kişinin vefat ettiği terör hadiselerinden sonra da taziye
çadırlarına giderek bu konuda samimiyetsizliklerini, samimi
olmadıklarını çok açık ortaya koymaktadırlar. Bizler
bu samimiyetsiz duruşları çok iyi bir şekilde biliyoruz. Milletimiz
de aynı şekilde bu samimiyetsiz duruşu bilmekte ve izlemektedir.
Bu milletin kanıyla beslenmeyi kendilerine vazife edinenleri bu millet
kanlarında boğacaktır.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Hükûmeti denetlemesine ilişkin Anayasamızda
değişik yöntemler var; bunlar soru, Meclis
araştırması, Meclis soruşturması, genel görüşme
ve gensoru. Gensoru önemli bir mekanizma. Gensoru, gerçekten ortaya
konulduğu zaman neticesinde sonuç alınabilecek özelliği olan bir
mekanizma. Biz dünden beri
İki tane gensoruyu görüştük dün, bugün
üçüncüyü görüşüyoruz, perşembe de dördüncüyü görüşeceğiz.
Açıkçası son dönemde gensoru müessesesi
sulandırılmış vaziyette. Gensoru müessesesiyle ilgili
olarak yapılan işlemin Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapması
gereken işlemleri yavaşlatma ve engellemeyle karşı
karşıya olduğunu görüyoruz. Ben bu gensoruya
baktığımda ve bu gensoruyla ilgili duruma
baktığımızda, 4 tane saldırıyla ilgili bu
gensorunun bu saldırının etkileri, toplumda olabilecek panik
havası azalmaya başladıktan sonra bu gensorunun verilmesini de
açıkçası manidar buluyorum ve üzüntülerimi de ifade etmek istiyorum.
Biliyorsunuz, 1970lerden bu yana ülkemiz, ASALAyla
başlayarak PKK terör örgütü, Marksist Leninist DHKP-C, MLKP, yine, dini
istismar eden Hizbullah, DEAŞ gibi terör örgütleriyle -farklı
boyutlarda olan terör örgütleriyle- mücadele etmektedir.
Terör, toplumları hedef alan bir insanlık
suçudur. Terörizm insanlarda korku ve yılgınlık oluşturarak
devlet otoritesini sarsmak amacındadır. Bu amaçları
doğrultusunda sistematik şiddet uygulamaktadır terör örgütleri.
Türkiye son dönemde amaçları farklı, ideolojileri farklı terör
örgütleriyle mücadele içindedir. Türkiye'yi terör örgütlerinin hedef seçmesinin
sebepleri: Jeopolitik konumu, jeostratejik konumu ve son dönemde, özellikle on
beş yıldan bu yana bölgesinde ve ülkede büyüyen, gelişen bir
ülke olması terör örgütlerinin Türkiye'yi hedef almasının
sebeplerinden birisidir. Aynı zamanda, Suriyede yaşanan
istikrarsızlıklar ve çatışma ortamı, 877 kilometrelik
sınırımız ve çatışma ortamının
Türkiye'ye yakın olması PKK, KCK, PYD gibi, DEAŞ gibi terör
örgütlerinin daha rahat hareket etmesine ve ülkemize yönelik eylemlerini
artırmasına sebep olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en kapsamlı ve
en büyük terörle mücadelesi içindedir. Bu mücadele içinde hainlik
yapanları tekrar bu kürsüden kınıyorum. Unvanı akademisyen
olan, ancak bize göre tek unvanları hainlik olan sözde akademisyenlerin
bildirisi başta olmak üzere bu terörle mücadeleyi akamete uğratmak
için birçok bildiri ve rapor hazırlandığını biliyoruz.
Kolluk kuvvetlerine karşı sivilleri kalkan yapıp bölge
halkını maddi ve manevi zarara uğratanları görmezden
gelerek hazırlatılan bildiriler konusunda bu kişiler bize insan
hakları dersi bugüne kadar veremediler, bundan sonra da veremeyeceklerdir.
Bu noktada azami gayret gösteren, sivil ile terörist arasında ayrım
yaparak bu mücadeleyi en iyi şekilde yapan güvenlik güçlerimize de buradan
bir kere daha teşekkür etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, son dönemde gensoruya
sebep olan bu hadiselere baktığımızda, terör hadiselerine
baktığımızda iki terör örgütünün ön plana
çıktığını görüyoruz; biri PKK, diğeri DAEŞ.
Biliyorsunuz, PKK terör örgütünün Marksist-Leninist, Maocu bir ideolojiyle
kurulduğu söylenmesine rağmen yine tek ideolojisi kan ve nefret
olmuştur ve tarih boyunca Türkiyenin düşmanlarına
taşeronluk yapmaktan da uzak durmamıştır. İlk eylemini
15 Ağustos 1984 tarihinde Siirt Eruh ve Hakkâri Şemdinlide
gerçekleştirmiştir. O dönemden bu döneme birçok eylem yaparak sivil
insanların doğrudan ölümüne neden olmuştur. Ülkemize tarih
boyunca en büyük maddi ve manevi zararı veren bir terör örgütüdür. 1984
yılından bu yana terör nedeniyle 8 binden fazla insanımız
şehit verilmiş, kadın, çocuk, kundaktaki bebek denilmeden PKK
terör örgütü tarafından vahşice insanlarımız
öldürülmüştür. Hiçbir maddi değerle ölçülemeyecek bu duruma
rağmen, aynı zamanda 1,5 trilyon civarında -verilere göre- bir
zararı söz konusudur. Bu topraklara ve başta Kürtlere olmak üzere her
türlü acıyı, göz yaşını reva gören bu terör örgütü,
son dönemlerde, amacını ve nedenini
açıklayamadığı bir şekilde şehir merkezlerinde
şiddet eylemleri başlatmıştır. İnsanları
evlerinden, şehirlerinden zorla göçe sürükleyen terör örgütüyle kolluk
kuvvetlerimiz zorlu ve başarılı bir mücadele içine
girmiştir. Evine gitmek için otobüs bekleyen insanları şehit
eden, sivil insanları kendine kalkan yaparak polisimize, askerimize
kurşun sıkan teröristler ve bu teröristleri haklı ve
bunları meşru bir muhalefet aracı olarak görenler, her iki
cihanda da kaybetmeye müstahaktır. Dillerinde barış, kalplerinde
kin ve nefretten başka duygu olmayanların bunu anlayabilmelerini biz
açıkçası beklemiyoruz.
DAEŞ terör örgütü ise 2011 yılından
bu yana Suriyede başlayan istikrarsızlık ortamıyla
birlikte radikal Selefi bir din devleti kurmak noktasında ortaya
çıkmış ve o bölgedeki istikrarsızlıktan faydalanan bir
terör örgütüdür. Kendilerinden olmayan her türlü Müslümanı tekfir, kâfir
ilan eden bir yapıdır. Türkiye gibi özellikle demokratik
özelliği olan devletlerle ilgili de divanıharp yani küfür devleti
olarak addetmekte, burada memurluk yapılamayacağını,
askerlik yapılamayacağını, oy
kullanılamayacağını, hatta imamların arkasında
namaz kılınamayacağını söyleyen bir yapıdır.
Avrupanın varoşlarında
ötekileştirilmiş, yabancılaştırılmış,
İslamofobiayla nefret söylemlerine muhatap olmuş kişiler
DAEŞin hitap alanında yer almaktadır. Gerek Diyanet
İşleri Başkanlığımız gerekse
İçişleri Bakanlığımız bu konuda ciddi bir
çalışma yapmaktadır.
Bu noktada, ne yazık ki, meşru yollardan
AK PARTİ iktidarını deviremeyeceğini, seçimle AK
PARTİyi mağlup edemeyeceğini düşünen bazı muhalefet
partileri, açıkçası DAEŞ terör örgütüyle AK PARTİ
iktidarını ve Türkiye Cumhuriyeti devletini iş birliği
içinde gösterme gayreti içindedirler. Burada da lojistik desteği bir
diğer terör örgütü FETÖden almaktadırlar.
AK PARTİ legal yollardan milletin
iktidarıyla ve milletin oylarıyla iktidara gelmiş, illegal
yapılara mesafesini hep koymuş ve illegal yapılarla mücadelesini
bundan sonra da sürdürmeye devam edecektir. Ancak PKK gibi terör örgütüne,
DHKP-C gibi terör örgütüne terör örgütü diyemeyenlerin, biz, bu durumu
anlayabileceğini ve algılayabileceğini düşünmüyoruz.
Ben bir Müslüman olarak, İslamı
yaşamaya çalışan bir kişi olarak buradan çok açık, net
bir şekilde söylüyorum ki DAEŞ bir terör örgütüdür ve aynı
zamanda, İslamın huzur ortamına, İslamın sükûn
ortamına ve İslamın manevi tatmin ortamına, dünyada
insanlar akın akın İslama gelirken İslama en büyük
zararı veren yine bu terör örgütüdür. Ve biz çok açık, net bir
şekilde bu terör örgütünü her yerde ilan ederken, ne yazık ki, bu
kürsüden ve defalarca oturduğumuz yerden PKK terör örgütü müdür, DHKP-C
terör örgütü müdür dememize rağmen, bu Meclis içinde birçok milletvekilinin
bu konuda bu örgütlere terör örgütü diyemediğini görmekten de üzüntü
duyduğumuzu ifade etmek istiyorum.
DAEŞ daha eylemlerine başlamadan ve
dünyada birçok konu da bilinmeden 30 Eylül 2013 tarihinde Bakanlar Kurulu
tarafından bir terör örgütü olarak ortaya konulmuştur. DAEŞin
hicret sözünü söylemesiyle beraber yabancı terörist savaşçılar
gündeme gelmiş ve o andan itibaren de ülkemizde 37.053 kişiye
giriş yasağı konulmuş, 3.124 kişi de yurt
dışına gönderilmiştir.
DAEŞ sadece Türkiyede veya Suriyede, Irakta
eylemler içinde değil, biliyorsunuz, hepinizin de takip ettiği gibi,
yurt dışında da eylemleri söz konusudur. Bu konuda Fransada
13-14 Kasım tarihlerinde 100den fazla kişinin vefat ettiği,
200den fazla kişinin de yaralandığı bir eylemi
gerçekleştirmiştir. 22 Mart 2016 tarihinde de Belçika Brükselde
benzer bir eylemi gerçekleştirmiştir.
DAEŞ, başta Müslüman ülkeler olmak üzere,
tüm dünya için tehdit olmaya devam etmektedir. Sözde İslam adına
yapılan bu mücadele en çok Müslümanlara zarar vermektedir ve İslamofobianın
bir şekilde artırılmasına sebebiyet vermektedir. Biz, hem
DAEŞ terör örgütüne hem İslam karşıtlığına
hem İslamofobiaya ve İslam düşmanlığına bugüne
kadar karşı olduk, bundan sonra da karşı olmaya devam
edeceğiz.
Sayın Bakanımızla ilgili verilen
gensoru önergesine baktığımda açıkçası çok
şaşırdığımı, gerekçesinin çok garip
olduğunu söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, gensoruda Gezi
olayları meşru bir muhalefet olarak gösterilmiş. Çok net bir
şekilde söylüyorum ki, sokakları yakıp yıkan, kaldırım
taşlarını yerinden oynatan, durakları yerle bir eden ve
düşünce, ifade özgürlüğü, toplantı gösteri yürüyüşü
bağlamında düşünülmeyecek bu eylemleri meşru muhalefet
görmek açıkçası, çok garip bir şekilde- ve bu sebebi ortaya
koymak, düşünülebilecek ve kabul edilebilecek bir şey değildir.
Cumhuriyetin kurucu partisi olarak ifade edenlerin bu birtakım illegal
örgütlerle kol kola olması da bizi ziyadesiyle üzmektedir. Özellikle son
dönemde illegal yapılarla Hükûmeti devirmek adına kurulan ittifak, bu
meşru muhalefet düşüncesiyle kapatılamaz.
Değerli arkadaşlar, biz temmuz
ayından bu yana Türkiye Cumhuriyeti olarak ve ülkeyi yöneten Hükûmet
olarak bir mücadele içindeyiz. Birçok terör örgütüne karşı mücadele
yapıyoruz -DHKP-C, DAEŞ, PKK- ve bu terör örgütüne karşı
mücadele yaparken, ne yazık ki, karşımızda bir
ortaklık görüyoruz. Bu örgütlerle mücadele ederken bazen CHPnin, bazen
HDPnin
ALİ ŞEKER (İstanbul) MİT
tırlarıyla mı yapıyorsunuz mücadeleyi? O roketler bize
düşüyor şimdi!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
HAMZA DAĞ (Devamla) Bazen de seslerin
farklı yerlerden çıktığını görüyoruz.
Açıkçası, bir ortaklığı değişik şekilde
ortaya koyabilirsiniz. Ticaret hukukunda değişik ortaklık
şekilleri var; komandit ortak, kolektif ortak, anonim şirket. Açıkçası,
ben bunu bir adi ortaklık olarak görüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bakın son dönemde yapılan şeylere.
Bakın, DHKP-Cli terörist Berna Yılmaz, sözde parasız
eğitim adı altında eylemler yapmakta; bu ülkenin polisine,
Başbakanına, Cumhurbaşkanına hakaretler etmekteydi. Terör
örgütü üyeliğinden ceza aldı. Peki, bu Berna Yılmaz ceza
aldığı zaman bunu savunan, bunun için mahkeme mahkeme gezen
kimdi? Gensoruyu veren CHPydi.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Osloya
giden MİT helikopterini anlat!
HAMZA DAĞ (Devamla) Peki, Berna Yılmaz
daha sonra ne yaptı?
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Osloya
MİT helikopterini yolladınız!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
HAMZA DAĞ (Devamla) Bu Berna Yılmaz daha
sonra
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Osloya
MİTin helikopterini kim yolladı?
BAŞKAN Sayın Yarkadaş
Sayın
Yarkadaş, lütfen
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Öcalanla
kim görüştü?
HAMZA DAĞ (Devamla) Bu Berna Yılmaz daha
sonra Bayrampaşadaki Çevik Kuvvet polislerine silah sıktı ve
oracıkta öldürüldü.
Peki, Elif Sultan Kalsen
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Bırakın bunları, bırakın!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, kürsüde
bir konuşmacı var.
HAMZA DAĞ (Devamla) Elif Sultan Kalsen
İstanbul Emniyet Müdürlüğüne eylem yapan bir teröristti.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Osloya
MİTin helikopteri gitti mi? Onu anlat bakalım!
HAMZA DAĞ (Devamla) Arkadaşlar,
gerçekler sizi rahatsız edebilir. Rahat ol. Gerçekler rahatsız
edebilir, tabii ki. Biraz önce konuşurken hiçbir şey
yapmıyordun.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) MİTin
helikopteri gitti mi Osloya? Kandile gitti mi?
HAMZA DAĞ (Devamla) Elif Sultan Kalsen
İstanbul Emniyetine saldırı yaptı, 1 polisimizi
yaraladı.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Bak,
bunun arkasına bak, anlatıyor! Kandile Helikopter gönderdik. diyor,
helikopter!
BAŞKAN Sayın Yarkadaş, lütfen, rica
ediyorum.
HAMZA DAĞ (Devamla) Peki, biz Elif Sultan
Kalseni, canlı bomba olarak konuşulan Elif Sultan Kalseni ilk
nereden duyduk biliyor musunuz? Cumhuriyet Halk Partisi İnsan Hakları
Raporundan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Öfkeli
çocuklar dediniz canlı bombalara!
HAMZA DAĞ (Devamla) Bitmedi. (CHP
sıralarından gürültüler)
ÖZKAN YALIM (Uşak) Valilere kim emir verdi
Karışmayın. diye?
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Öfkeli
çocuklar dediniz terör örgütüne. Teröre yardım yataklık
yapıyorsunuz!
HAMZA DAĞ (Devamla) Bir şov
programına çıkan, kendini öğretmen olarak söyleyen ve bu
şov programında terör örgütünün propagandasını yapan sözde
öğretmene kim sahip çıktı? Siz sahip çıktınız.
Diğer, şov programını sunan kişi dahi sahip
çıkamadı.
Terörle mücadeleyi yıpratmak adına kaleme
alınan bir dile kim sahip çıktı? Sizler sahip
çıktınız.
ÖZKAN YALIM (Uşak) 2013ten beri terörü siz
büyüttünüz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
HAMZA DAĞ (Devamla) Seçim öncesi,
PKKnın yayın organı olduğunu herkesin bildiği IMC
TVye kim çıktı? IMC TV mahkeme tarafından
kapatıldığında kim sahip çıktı? Siz. Bunları
meşrulaştırmaktan başka yaptığınız bir
iş yok.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Hukuksuz
kapatıyorsunuz, hukuksuz. Hukuksuzluğa göz mü yumacağız?
HAMZA DAĞ (Devamla) Suriyede Kürtlere,
Türklere, Araplara eziyet yapan, tek tip insan oluşturmak için
uğraş veren PYDye terör örgütü diyemeyen de yine sizsiniz.
PKK, DHKP-Cnin posterleri önünde yapmış
olduğunuz eylemi Türkiye unutmadı. Terörist cenazelerinde
döktüğünüz yaşları ise hiç söylemek istemiyorum. 2011
yılında Hakkâride binlerce kişiyle miting yaptınız,
bir tane Türk Bayrağı asamadınız. 2015te de İzmirde,
1 Kasım öncesinde miting yaptınız, o mitingde de Türk
Bayrağı asamadınız.
Dokunulmazlık konusunda Genel
Başkanınız bir açıklama yaptı, şu ana kadar en az
10 tane milletvekiliniz çıktı, Dokunulmazlık konusunda
farklı oy vereceğiz. dediniz. Bir genel başkan yardımcınız
da geçenlerde çıktı, bu mücadeleyi İsrailin Filistine
karşı yapmış olduğu mezalimle bir gördü. O genel
başkan yardımcısına diyorum ki: Çanakkaleye gidin; iyi bir
rehber eşliğinde bir Çanakkaleye girin, gezin, Mehmetçikin
nasıl şanlı bir ordu olduğunu orada görürsünüz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Keşke bu kadar olsa, keşke bu kadar olsa.
Bakın, geçenlerde, İzmir Çiğlide bir terör örgütüne destek
veren bir müzik grubu, Grup Yorum, konser vermek istedi ve valilik de bu
konseri güvenlik gerekçesiyle iptal etti haklı olarak. Yerel yöneticilerinizin
tamamı çıktı, o konserle alakalı birçok sözler söylediler.
Bu konser grubu Çiğlide konser vermeyince soluğu nerede aldı,
biliyor musunuz? Biliyorsunuz siz, Tuncelide polisimizle çatışmaya
giren teröristin başında aldı. Bunları savunmaktan
utanmıyor musunuz?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Vay be! Yuh be!
HAMZA DAĞ (Devamla) Bakın, ben çok
açık bir şey söylüyorum: Geçenlerde Tokat Milletvekilimiz Zeyid Aslan
buradan bir söz söyledi, dedi ki: Kawanın çocukları, PKKyı ve
onun siyasi uzantılarını yerle bir edecek. Ben de diyorum ki:
Millî Mücadelede ilk kurşunu sıkan, 9 Eylül günü düşmanı
denize dökerek Millî Mücadeleye son noktayı koyan, milletin bekası,
devletin devamı konusunda önemli olan İzmirin evlatları ve
Egenin evlatları, evladıfatihan ilk seçimde sizi sandığa
gömecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz CHPnin vesayet odaklarıyla iş
birliği içinde olmasını hep biliyorduk ama sizlerin bu
mücadelede, ne yazık ki, şu anda terör örgütüyle yan yana
olmanızı ise hiç anlayamıyoruz.
Hafta sonu yapılan bir programda Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanı bir şey söyledi; kurucu
değerlere geri dönülmesinden, ülkenin kurtulması için kurucu
değerlere geri dönülmesinden bahsetti. Bu ülkede hiçbir kurumun, hiçbir
yapının kurucu değerlerle ilgili bir sorunu yok. Şu anda
kurucu değerlerle ilgili sorunu olan bir siyasi hareket var, o da
Cumhuriyet Halk Partisi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Son olarak şunu söylüyorum: Rahmetli Abdurrahim
Karakoçun bir şiiri vardı, Mektup yazdım Hasana/Ha Hasana ha
sana. Açıkçası biz buradan mektup yazıyoruz, biz bir
şeyler söylemeye çalışıyoruz. Bundan önce de, benden önceki
konuşmacılar da birçok şeyler söyledi.
ORHAN SARIBAL (Bursa) Türkiyeyi çatışma
ortamına sürükleyen sizsiniz, kendinize söyleyin.
HAMZA DAĞ (Devamla) Meydanlarda söylüyoruz,
size mektup yazıyoruz ama karşımızda 1 tane CHP yok, 5 tane
CHP var. Hangisi bu mektubu alırsa, artık bu ülkenin iyi bir ana
muhalefet partisine ihtiyacı var, bunu da bu sayede sağlamış
olursunuz diyorum.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla, muhabbetle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Dağ.
Sayın Özel, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın hatip,
konuşması sırasında doğrudan grubumuza yönelik çok
sayıda hakarette, ithamda bulundu; onlara cevap vermek için
BAŞKAN Buyurun.
ORHAN SARIBAL (Bursa) Kendini gösteriyor
işte.
BAŞKAN Özür dilerim, bir dakika
Sayın milletvekilleri, bu kürsüde elbette ki
her düşüncenin özgürce aktarılması gerekiyor ama aynı
zamanda, yine bu kürsüden ve oturduğumuz sıralarda aktarılan
bütün düşüncelerin de saygıyla dinlenilmesi gerekiyor. Bunu benim
size hatırlatmama gerek yok ama maalesef bazı anlarda bir kez daha
söyleme ihtiyacını hissettim.
Buyurun Sayın Özel.
İki dakikanızı başlattım.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, İzmir Milletvekili Hamza Dağın
(11/7) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Grubumuzun verdiği gensoru üzerinde
konuşuyoruz. Hatiplerimizin konuşmaları sırasında, bu
konuşmalar başlarken Sayın Bakanın nasıl bir yüz
ifadesiyle başlayıp yüzüne süreç boyunca yaptıkları,
söylediği sözler, ihmaller, terör örgütünü terör örgütü olarak değil
bir paydaş olarak görmesi, ülkeyi sürüklediği felaket
açıklandıkça Sayın Bakanın kimyası bozuldu. Bu
durumda, grubunun bu hâlde kendisini izliyor olması,
karşısında Cumhuriyet Halk Partisinin gerçekleri yüzüne
haykırmasının sonucunda Sayın Bakanın durumuna
düşmek istemezdik. Türkiye Cumhuriyetinin bir sayın
İçişleri Bakanını Allah bir daha bu duruma düşürmesin.
(CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
SAİT YÜCE (Isparta) İçişleri
Bakanına Terörle iş birliği yapıyor. denir mi?
İçişleri Bakanına terörist diyorsun.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Gelelim AKP tarafından
kürsü verilen arkadaşın değerlendirmelerine. Biz
arkadaşımızın değerlendirmelerini dinledik. Çok net
olarak söyleyebiliriz, adını andığı hangi terör örgütü
varsa Cumhuriyet Halk Partisi bu terör örgütünü kayıtsız
şartsız kınamaktadır, terör bir insanlık suçudur. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
SAİT YÜCE (Isparta) Nasıl terörist
diyorsun sen!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, biraz önce
bir açıklama yaptım, lütfen
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Ama siz IŞİDe
Terör örgütü. diyemeyerek, IŞİDe Bölgenin sinirli
çocukları. diyerek
SAİT YÜCE (Isparta) Sayın Başkan,
İçişleri Bakanına terörist diyor bu. Nasıl diyebilir
böyle bir şeyi?
BAŞKAN Lütfen yerinize oturur musunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) -
sonra IŞİDi
eleştirirken Söyledikleriniz yüzünüze çarpılacak. dendiğinde
IŞİDin adını önce DEAŞ, sonra DAİŞ
yapacak kadar da utanmazsınız. Vatandaşın gözünün içine
bakarak IŞİDi bile kınayamazsınız! (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Hakaret etmeyin Sayın Özel,
lütfen.
MEHMET METİNER (İstanbul) Terbiyeli ol!
Haddini bil ya! Terbiyeli konuş!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Kaldı ki Cumhuriyet Halk
Partisinin bir tane ittifakı vardır, o da halkıyla kurduğu
ittifaktır ama siz dün terör örgütüyle ittifak kurup bugün şehit
cenazelerine gidecek kadar tutarsızsınız,
utanmazsınız! (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER (İstanbul) Utanmaz
sensin! Alçak! Rezil herif!
BAŞKAN Sayın Özgür Özel, temiz bir dille
konuşsaydınız çok daha iyi olurdu.
MEHMET METİNER (İstanbul) Bu nasıl
bir utanmazlıktır ya!
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Çakır, buyurun.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkan Vekili Özgür Özel konuşmasında grubumuza dönerek
Utanmazsınız. şeklinde bir kavram kullanmıştır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hak ettiği cevabı
aldı, hak ettiği. Hak ettiği cevabı aldı.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Açık bir
sataşmadır.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Öncelikle, burada bir gensoru görüşülüyor,
konuşmalar yapılıyor, zaman zaman konuşmaların dozu,
gerginliği artıyor. Bu anlaşılabilir bir şeydir.
Sesimizi yükseltmemiz de bir noktada anlaşılabilir bir şeydir.
Hatta, Özgür Beyin bağırıp çağırması da bir
noktaya kadar anlaşılabilir bir şeydir. Ama hangi tonda
konuşursak konuşalım kullanmış olduğumuz
kavramlar, kelimeler ve bu kelimelerin bize dönük olarak kullanılması
asla anlaşılır değildir, asla kabul edilebilir
değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Her şeyden önce bu utanmaz kelimesini bir
milletvekili kullandığında bu kelimenin özgül
ağırlığını
MEHMET METİNER (İstanbul) Ne kadar
utanmaz olduklarını gösterirler bu kelimeyi kullananlar.
COŞKUN ÇAKIR (Devamla)
neye tekabül
ettiğini, nasıl bir anlam çanağına sahip olduğunu
bilmesi gerekir. Ben şunu söyleyebilirim: Özgür Bey bu kavramın, bu
kelimenin anlamına hakkıyla vâkıf olsaydı bunu
kullanamazdı. Dilerim, isterim ve umarım ki Özgür Bey, bu
kavramın, utanmaz kelimesinin ne kadar ciddi bir ifade olduğunu
kavrar, anlarsınız ve bir daha kullanmazsınız. Ama elbette
bizler bu kelimenin anlamına yeterince vâkıf olduğumuz için, bu
utanmaz kelimesini aynıyla Özgür Beye iade ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (İstanbul) Aynen,
misliyle.
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bu kürsüden daha evvel söylemiş olduğum bir
şeyi bir daha ifade ediyorum: Her türlü eleştiriyi, tenkiti
yapabiliriz ama edep ve erkân dışına çıkmamamız
gerekir. Sataşıyoruz, olabilir; bağırıyoruz, olabilir,
fakat edebi ve erkânı önce grup başkan vekilleri çiğnerse eminim
ki herkes arkasından, sizin deyiminizle söylemek gerekirse -öyle ifade
ederdiniz- Bir keçi giderse arkasından sürü gider. şeklinde
Onun için, bu kürsüden söylemiş olduğum
bir şeyi bir daha söyleyip kapatıyorum: Vel hayâ vel iman; edepsizde
ne din var ne iman.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birleşime on beş dakika ara
veriyorum, grup başkan vekillerini görüşmeye davet ediyorum.
Kapanma Saati: 17.57
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.16
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ömer
SERDAR (Elâzığ), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 75inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
VII.- GENSORU
(Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
1.- CHP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul
Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Ankara ve
İstanbulda meydana gelen 4 ayrı terör saldırısı
öncesi gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla
İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/7) (Devam)
BAŞKAN Şimdi söz sırası
Hükûmet adına İçişleri Bakanı Sayın Efkan
Aladadır.
Buyurun Sayın Ala. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Bursa) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında tüm şehitlerimize
Yüce Rabbimizden rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil
şifalar temenni ediyorum, gazilerimizi minnetle anıyorum, terör
saldırılarında hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza rahmet diliyorum.
Saygıdeğer Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiyeye büyük bedeller ödeten, binlerce cana ve yüz
milyarlarca dolar maliyete neden olan, ülkemizin ayağında pranga olan
terör sorunuyla yaklaşık otuz beş yıldır mücadele
ediyoruz. Bu sorunu anlayabilmek için 1980li ve 1990lı yıllarda
Türkiyenin bu konuya yaklaşımını hatırlatmak ve
hatırlamak gerekir. 1987ye kadar sıkıyönetimle, 1987-2002
arasında olağanüstü hâl uygulamasıyla bu soruna çözüm aranmıştır.
Biz iktidarı devraldığımızda Türkiyede
olağanüstü hâl vardı. Bazı iddialar oluyor ya Terörsüz ülke
devraldınız
Terörsüz ülke devraldıysak olağanüstü hâl
niye vardı? Bu kadarlık bir muhakemeyi takdirlerinize sunuyorum.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) 2002.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Şehit sayısı kaçtı Sayın Bakan?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Tedbiren vardı,
tedbiren.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) Sistematik ve yapısal dönüşümler ve reformlar
yapılmadığı için
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sen cam
kırdırmayasın diye!
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla)
bu dönemlerde kalıcı sonuçlar
alınamamıştır. Bu dönemde, siyasi inisiyatif
alınamamış, siyasi tanımlama yapılamamış,
siyaset tamamen devre dışı kalmıştır; politika
geliştirilememiş, meselenin çözümü sadece güvenlikçi politikalara
emanet edilmiş, sorunu çözmek için herhangi bir siyasi, sosyal proje
üretilememiştir. Sosyokültürel ve sosyoekonomik nedenler, toplumsal
travmalar, insani dramlar oluşturmuştur. Kendisine sürekli
düşman üreten, farklılıkları kendisine tehdit olarak gören
inkârcı anlayış, çözüm yerine sorunu daha da
ağırlaştırmıştır.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri, ekranlarının başında bizi izleyen çok
kıymetli aziz milletimin fertleri, sevgili vatandaşlarım; AK
PARTİ iktidarı, 2002 yılında iktidara geldiğinde, otuz
beş yıldır kangren olmuş problemi çözmek için inisiyatif
aldı. Daha önceden sadece güvenlikçi anlayışlara, politikalara
hasredilmiş terör sorunu siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel birçok yönüyle
ele alınmış ve çok ciddi reformlar gerçekleştirilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
demokrasi bu dönemde geliştirilmiş, demokratik adımlar ne
pahasına olursa olsun, bütün ön kesme çabalarına rağmen
duraksamaksızın yapılmıştır. Çünkü biz biliyoruz
ki demokrasi ile terör arasında şöyle bir ilişki vardır:
Bir ülkede demokrasi geliştikçe, kurumsallaştıkça, teröre olan
toplumsal destek azalır ve bu olmuştur. Bugün orada AK PARTİ
vardır ve birinci partidir. Bunun nedeni, bizim insana dokunan,
insanı yüreğinden yakalayan, insana insan olduğu için
kıymet veren anlayışımızdır. Arkadaşlar, bu
bütün politikalarımıza en ince ayrıntısına kadar nüfuz
etmiştir. Elbette teröristlerle mücadele işin başka bir
veçhesidir ve orada da bugün -ülkemizin hangi köşesinde kime, hangi
vatandaşımıza sorarsanız sorun- son derece etkili ve çok
başarılı bir terörle mücadele şu anda verilmektedir, bir
terörle mücadele söz konusudur.
Değerli
kardeşlerim, terör sorununu ülkemizin gündeminden çıkarmak için ileri
demokrasi hedefini, AB uyum sürecini, demokratik reformları, entegre ve
çok boyutlu politikaları biz gerçekleştirdik. 2002 Kasım
ayında, evet, biz iktidara geldik ama olağanüstü hâl uygulaması
vardı ve son verdik. Daha gelir gelmez ilk icraatlardan birisi,
olağanüstü hâl uygulamasına son vermek oldu. Bölgesel geri
kalmışlık, ilgisizlik, ayrımcılık ve
dışlayıcılığa neden olan etkenleri tespit ederek
bu problemleri çözecek proje ve reformları hayata geçirdik. Bunun sonucu
olarak da bölgede ekonomi canlandı, yatırımlar artmaya
başladı.
Değerli
kardeşlerim, değerli milletvekilleri; 1990lı yıllarda, o
dönemde köy boşaltmalar vardı; vatandaşlar, perperişan,
yerlerinden, yurtlarından edildi ve gittikleri yerlerde de bunlara el
uzatan kimse olmadı. Bunları biz de oralarda bürokrat olarak yaşadık,
yaşayarak gördük ama yine, AK PARTİ Hükûmeti iktidara gelince, o
1990lı yıllarda -kendisi iktidarda değilken- vatandaşlara
yapılmış olan bu yanlışlığı gidermek
için yasa çıkardı ve terörden zarar görenlerin zararını
tazmin etmeye başladı. 3,5 milyar lira bugüne kadar ödeme yaptık
bu çerçevede. Bunlar, hafızalarımızı tazelemek için dile
getirdiğim konulardır. Yani nereden geldik, neredeyiz değerli
kardeşlerim, değerli milletvekilleri.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Şimdi terörist boşaltıyor şehirleri, terörist!
İÇİŞLERİ
BAKANI EFKAN ALA (Devamla) - Hâlen de, vatandaşlarımızın
ekonomik, sosyal durumlarının iyileştirilmesi amacıyla,
valiliklerimize, bu çerçevede her yıl bütçeden ödenek gönderilmektedir.
Bu süre zarfında,
vatandaşlarımızın devlete olan güvenlerini artırmak ve
terörün yıllardır istismar ettiği zemini ortadan kaldırmak
için önemli çalışmalar yürüttük.
Ayrımcılığa
karşı, demokratik reformlarla temel ve hak özgürlükleri
geliştirdik.
Vatandaşımızın
önündeki, inanç ve kimliklerinden kaynaklı anlamsız yasakları
kaldırdık. O bölgede insanların dindar olduğu bütün her
tarafta bilinir. Yani bu, çok dile getirilmiyor; 28 Şubat sürecinde ortaya
konan, inançlarımızın önündeki baskıların orada
oluşturduğu travmalar, değerli milletvekilleri, çok fazla dile
getirilmiyor ama çok önemlidir. Çünkü, o vatandaşlarımız orada
dindar insanlardır ve dinlerini yaşamanın, inançlarını
gerçekleştirmenin önündeki her türlü yasağa şiddetle tepki
göstermişlerdir. Bunu da AK PARTİ kaldırdı. Tabii, vatandaşlarımızın
verdikleri oylarla, yaptıkları desteklerle, verdikleri siyasi
iradeyle bu gerçekleştirildi. Onun için, emeği geçen herkese, elbette
Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı olarak ama bir vatandaş
olarak da yürekten teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bu dönemde TRT
Şeş yayına başladı, devlet televizyonunda yirmi dört
saat yayın yapılmaya başlandı. Biz oraya tayin olup
gittiğimizde 2003tü ve bir türkü söylemek için bile izin istenirdi,
bundan biz hayâ ederdik. İşte, bunları kaldırma,
bunları ortadan yok etme onuru da bize, bizlere, bu gruba nasip oldu.
Farklı dil ve lehçelerde özel kurslar açıldı; merhaba
denilemiyordu; Diyarbakır Cezaevindeki rezalet herkes tarafından çok
iyi bilinir, annesi oğluna Merhaba, nasılsın? diyemiyordu
kendi dilinde. Arkadaşlar, bu ayıba AK PARTİ hükûmetleri son
vermiştir.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Ya, bu tarafa bakıp
anlatsana!
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, yapılan işler daha sonra
dünya siyasi tarihinde ders olarak okutulacaktır ve demokrat insanlar
tarafından saygıyla selamlanacaktır. Konjonktürel, sığ
eleştirilere çok fazla ehemmiyet vermemek lazım.
Farklı dil ve lehçelerde özel kurslar
açılmasına, özel radyo ve televizyonlarda yayın
yapılmasına, üniversitelerde bölüm açılmasına, farklı
dillerin seçmeli ders olarak okutulmasına, siyasi propaganda yapılmasına
imkân sağlandı, özel okul açılması mümkün hâle getirildi,
ana dilde savunma hakkı tanındı, köy isimlerine konulmuş
yasaklar ortadan kaldırıldı; yani değerli milletvekilleri, bir
paradigma değişikliği hayata geçirildi, bir sessiz devrim
yaşandı bu ülkede. Böylece, terör sorunu ile vatandaşların
meşru ve demokratik talepleri birbirinden ayrıldı, tüm toplum
kesimlerinin sorunlarına karşı daha duyarlı bir
yaklaşım benimsendi, sistemin kendi sorunlarıyla
yüzleşmesi, yıllardır konuşulamadığı için
daha da büyüyen sorunların açıklıkla konuşulup
tartışılması sağlandı. Bu dönemde, terörün
istismar ettiği siyasal ve sosyal sorunların üzerine cesaretle
gidildi. Reformlar gerçekten büyük bir kararlılıkla hayata geçirildi.
Bu sessiz devrime imza atan grup, parti ve Hükûmet sizlerin eseridir,
teşekkür ediyorum değerli milletvekilleri. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, sevgili vatandaşlarım; Türkiye ne zaman büyüyüp
gelişse önüne her zaman birtakım engeller çıkarılıyor
ve birtakım uluslararası aktörler yerli iş birlikçileriyle
derhâl faaliyete geçiyorlar ama halkın teveccühünü kazanmış,
sorunları başkasına havale etmeden çözme iradesine sahip bir
iktidarımız var. Bu iktidara karşı 2000li yıllarda
çeşitli engellemeler oldu; darbe girişimleri oldu, muhtıralar
verildi, 367 rezaleti yaşandı ama bunların hiçbiri bizi
yolumuzdan alıkoymadı ve biz, Türkiyenin devraldığı,
büyük bir sorun olarak önümüzde duran bu terör sorununa da, değerli
milletvekilleri, hiç tereddüt etmeden, ciddi bir inisiyatif alarak
yaklaştık ve üzerine gittik. Ama hatırlarsanız, bu konuda
da
2011 yılında, değerli
kardeşlerim, yine iktidara geldik vatandaşımızın yüzde
50 oyuyla, derhâl bu meseleye de vaziyet etmek istedik ve Biz çözeceğiz.
dedik. Hemen, Millî İstihbarat Teşkilatına, biliyorsunuz,
operasyon gerçekleştirildi. Arkasından, değerli arkadaşlar,
değerli kardeşlerim, saygıdeğer milletvekilleri; 2013
yılında, biz yılmadık, yine Mücadele edeceğiz dedik,
yine Bu sorunu çözeceğiz dedik ve projemize devam ettik ama dünya krize
girmişken, hatırlayınız, Türkiyede büyük
yatırımların yapıldığı bir ayda ve
teröristlerin de 8 Mayıs 2013te geri çekilmeye
başladığı dönemde, üçüncü havalimanının
ihalesinin yapıldığı, televizyondan
yapıldığı bir dönemde
ALİ ŞEKER
(İstanbul) İhaleden bahsediyor! Biz gensoru verdik, siz ihaleden
bahsediyorsunuz!
İÇİŞLERİ
BAKANI EFKAN ALA (Devamla)
IMF borcunun son taksitinin ödendiği bir
dönemde ve üçüncü köprü ihalesinin yapıldığı bir ayda,
bütün bunların, 100 milyar dolara yakın büyük bir kalkınma
hamlesinin başlatıldığı dönemde hiçbir şey yokken
arkadaşlar, değerli milletvekilleri, biliyorsunuz Gezi olayları
başladı ve bütün bunlar geri çekilmedi, hepsi akamete
uğradı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Kim
akamete uğrattı?
İÇİŞLERİ
BAKANI EFKAN ALA (Devamla) - Şimdi, biliyorlar ki Türkiyede siyasi
istikrar olursa Türkiye problemlerini çözer; biliyorlar ki Türkiyede siyasi
istikrar olursa Türkiye kendi meselelerini çözer ve yoluna devam eder, onlar da
Türkiyeye istediklerini yaptıramazlar.
Değerli milletvekilleri,
daha sonra da, hatırlayınız, dört dörtlük büyümeler oldu ve yine
toparlandık, yine meselenin üzerine gittik. Çünkü, bu Türkiyenin
ayağındaki prangadır, bundan kurtulursak Türkiyeyi 78 milyon
insanıyla tutabilecek kimse yoktur, olamayacaktır. Bunun için önüne
sürekli engeller çıkarıyorlar, bu sefer de 17-25 Aralık paralel
çetenin darbe girişimini yaptılar.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Size paralel
onlar, size!
ÖZKAN YALIM (Uşak) Yok öyle bir şey ya.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Öyle bir
şey yoktu.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) Sonra, 6-7 Ekim olayları.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) Artan terör
olaylarını anlat ya, artan terör olaylarını anlat
Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) - Sonra yine toparlandık, yine bu sorunu çözmek için siyasi
inisiyatif aldık
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Öyle bir
şey yoktu!
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) 6-7 Ekim olayları ve bütün
ALİ ŞEKER (İstanbul) Ankara
katliamlarını anlatın, Ankara katliamlarını.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) Beyler, siz konuşurken ben orada dinledim.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Ankara
katliamlarını anlatın.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) Sizin hoşunuza gidecek laflar etsem biz de yüzde 25ten
yukarı çıkamayız, biz de 11 seçim kaybederiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ ŞEKER (İstanbul) Gensoruya
cevap verin, gensoruya.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) Neden dinlemiyorsunuz?
ALİ ŞEKER (İstanbul) Gensoruya
cevap verin.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) Yani, siz 11 seçim kaybettiniz, e biz de 2002den beri her
girdiğimiz seçimi kazandık.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Hitler de
kazanmıştı.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) - Müsaade edin
Biz politikalarımızın kime
söyleneceğini, kimden onay alacağını biliyoruz. Biz
politikalarımızı vatandaşlarımıza
anlatıyoruz. Ben buradan vatandaşlarımızın
memnuniyetini esas alan şeyler söylüyorum.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Adolf Hitler
de kazanmıştı seçimleri.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) - Onların sandıktaki memnuniyeti, sokaktaki memnuniyeti
bütün jakobenlerin ya da herkesin memnuniyetinden bizim için daha önemlidir.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Herkes
memnun mu bu terör olaylarından?
ALİ ŞEKER (İstanbul) Herkes Kilise
düşen roketlerden memnun mu?
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Devamla)
Dolayısıyla, biz politikalarımızı götürdük ve bize
yüzde 50 veren vatandaş, e bir de her seçimde iktidara getiren
vatandaş sizleri iktidara getirmedi.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
İktidar değil itibar önemli Sayın Bakan, itibar önemli!
ALİ ŞEKER (İstanbul) İtibar
nasıl geri gelecek?
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) O bakımdan, bence -tavsiye de etmiyorum, tabii ki siz
bilirsiniz ne yapacağınızı ama- biraz bizi dinleseniz sizin
yararınıza olabilir.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Aman
aman, kalsın!
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, son dönemde -tabii, çok hızla
gidiyor süre- Orta Doğuda meydana gelen hadiseler var ve bunun tabii ki
ülkemize yansımaları var. Burada teröristlerin, terör örgütlerinin
bir organizasyonu, bir koalisyonu söz konusu ve bu terör örgütleri bu
koalisyonla saldırıyorlar.
7 Haziran ile 1 Kasım arasını
hatırlayınız. Anayasal hükûmet zorunluluğu doğdu bu
memlekette. Vatandaşın takdiri öyle oldu. Anayasal hükûmette bile, en
ağır terör saldırısının olduğu dönemde,
değerli arkadaşlar, kusura bakmayın, ilzam etmek gibi bir derdim
yok ama o zaman bile siyasi sorumluluk almaktan kaçınanların, Bu
milletin bu derdiyle ben hemhal olayım, bir yerinden de ben tutayım.
demeyenlerin bu meseleyi gece gündüz çözmeye çalışanlara söyleyecek
bir sözleri olmamalıdır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ ŞEKER (İstanbul)
Cinayetlerinize ortak olmadık, cinayetlerinize!
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) Yazık
ya! Yazık!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
müdahale edin.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, Türkiyeye büyük bir iftira söz
konusudur.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) Vallahi
yazık ya Sayın Bakan!
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) - Türkiyede AK PARTİyi milletin gönlünden silemeyeceklerini
anlayanlar uluslararası iş birlikçileriyle beraber tabii, iftiralara
başlıyorlar. Bu, DEAŞ meselesi
Zaten PKK terörüyle
yıllardır mücadele ediyoruz, en etkili bir şekilde de
mücadelemizi sürdürüyoruz ama DEAŞ konusunda da Türkiyeye güya böyle
kurnaz cümlelerle birtakım yaftalamalar yakıştıracaklar ama
bize yakışmaz, bize o çamurlar ulaşmaz bile.
ERKAN AKÇAY (Manisa) İki dakika kaldı,
Dolmabahçeyi de anlat.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) - Bakın değerli milletvekilleri, biz, bugüne kadar 128
ülkeden 41.027 yabancıya giriş yasağı koymuşuz bu
meselelerle ilgili. Kiminle? Uluslararası, devletlerle iş
birliği, öbür devletlerle iş birliği içerisinde. Bu ülkeden,
Türkiyeden 96 ülkeden 3.392 yabancı sınır dışı
edilmiştir bu meselelerle ilgili.
Görüyorsunuz Belçikadaki meselede de ne kadar
ciddi, haklı olduğumuzu ortaya koymuşuz.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Belçikadaki olaydan sonra
kaç tane bakan istifa etti, biliyor musunuz siz?
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) Orada, Almanyada bir seçim kaybeden muhalefet partisinin lideri
de, kendileri de istifa etti, İngilterede 3 parti istifa etti. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Oradaki bakanlar onurlu, onlar istifa etmesini biliyor Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ
BAKANI EFKAN ALA (Devamla) Beni konuşturma, senin genel
başkanın şurada bak diyor ki
BARIŞ YARKADAŞ
(İstanbul) - Konuşun, konuşun.
İÇİŞLERİ
BAKANI EFKAN ALA (Devamla) İşte burada: Ben eğer 26 almazsam
istifa edeceğim. Aldı mı? Almadı, duruyor. Ondan önce,
yine Ben -elbette 35 çıtasını yakaladı- istifa ederim 35
almazsam. Etti mi? Etmedi.
ALİ ŞEKER
(İstanbul) - Siz kaç kişi ölürse istifa edeceksiniz, daha kaç
kişi ölürse istifa edeceksiniz?
BARIŞ YARKADAŞ İstanbul)
İstifa etmeniz için kaç kişinin ölmesi lazım?
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) Yani orada arkadaşlar
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
konuşmacıya biraz saygılı duralım.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) Bakın, bana laf atmazsanız sizin seviye
(CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) Bakın, biraz önce seviyeli konuşmalar oldu. Ben de burada
benim düşüncelerimi aktarıyorum. Laf atmazsanız benden cevap almazsınız
ama laf atarsanız altında kalmayız, yani yapmayın
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Sayın Bakan, istifa etmeniz için kaç kişinin ölmesi gerekiyor?
Sayı verin sayı, kaç kişi ölürse istifa edeceksiniz? Kaç katliam
daha olacak Türkiye'de?
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Kaç patlama
daha olacak?
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) Şimdi, bunlar doğru değil.
Arkadaşlar, bakın, başka bir rakam
vereceğim: Bakınız, DEAŞa yönelik bugüne kadar,
arkadaşlar, 4.734 kişi gözaltına alınmıştır,
bunlar uluslararası örgütlerde de kayıtlıdır, bunlardan
1.772si yabancıdır. 514ü yabancı olmak üzere 1.416 kişi
tutuklanmıştır. Yani, arkadaşlar, bunların 1.080
kişisi sadece 2016 yılındadır.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Yolgeçen
hanı oldu, yolgeçen hanı Türkiye, yolgeçen hanı oldu!
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) Süremiz daralıyor, ben de son olarak şunu söyleyeyim:
Sayın grup başkan vekili, tabii, Allah düşürmesin bu duruma.
dedi. Ben de gerçekten 11 seçim kaybederek millet adına söz söyleme
durumuna düşmemek için Allaha dua ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Yolgeçen
hanı oldu, yolgeçen hanı.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ala.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Bakan konuşması sırasında, son
kısmında şahsıma sataştı, o hakkımı
saklı tutuyorum. Ancak grubumuza yaptığı sataşmalardan
dolayı grubumuz adına, müsaadenizle, İstanbul Milletvekili
Barış Yarkadaş cevap hakkını kullanacak.
BAŞKAN Tamam, buyurun Sayın
Yarkadaş. (CHP sıralarından alkışlar)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul
Milletvekili Barış Yarkadaşın, İçişleri
Bakanı Efkan Alanın (11/7) esas numaralı Gensoru Önergesi
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Sayın Bakan her zaman olduğu gibi çok konuştu ama hiçbir
şey söylemedi, zaten bir şey söylemesini de beklemiyordum çünkü
söyleyebilecek bir şeyi yok.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Bursa) Hiçbir şey anlamamışsın, ben ne yapayım?
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Çok şey
söylendi, siz anlamıyorsunuz.
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) Şimdi
Sayın Bakan susacak, Mehmet Emin Pencewiniyi dinleyecek
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen.
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla)
ve AKPnin
teröre nasıl yardım ve yataklık yaptığını,
nasıl PKKyla iş birliği yaptığını hep
birlikte siz de öğreneceksiniz.
Bakın, ne diyor Iraklı Pencewini? Diyor
ki: Kandile MİTin helikopterini götürdüm.
ALİM TUNÇ (Uşak) Arkadaşlarına
bak, arkadaşlarına!
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) Oradan
PKKlı bir yöneticiyi MİTin denetiminde Osloya
taşıdım. Talabaninin talimatıyla bunları yaptık,
Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül de yaptığımız tüm
görüşmeleri kameradan izledi. Ne diyor? Aynı helikopter daha sonra
PKKlıları geri bıraktı. PKKlıların tamamına
af getirecektik, Öcalanı da Mandela gibi evine götürecektik; evinde gazeteciler,
siyasetçiler, sanatçılar ziyaret edecekti. diyor. PKKlı 70
kişiye de Türkiye Cumhuriyeti devleti maaş bağlayacaktı.
Yani Sayın Bakan PKKlılara maaş verip, onları helikopterle
dolaştırıp PKKya yardım ve yataklık yapacaktı.
Bitiyor mu? Bitmiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Bakanın üyesi olduğu Hükûmet,
MİT Müsteşarı Emre Tanere Bu işle ilgilen. diyor ve Emre
Taner, Mehmet Emin Pencewiniye diyor ki: Eğer ben bu işi
çözemezsem, silahı alır PKKyla birlikte dağa
çıkarım.
MEHMET METİNER (İstanbul) O kimdir ya,
Pencewini kimdir?
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Bursa) Kim diyor, kim diyor? Oradan buradan okuduklarını söyleme.
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) İşte,
AKP. Teröre ilişkin bugün soruların cevaplarını bekledik,
Bakan bu soruların cevaplarını veremez. Neden veremez? Çünkü 10
Ekim katliamı, Ankara katliamı, Suruç katliamı hepimizin
gözlerinin önünde yaşandı ve Sayın Bakan istifa etmemek için,
hâlâ Sayın Genel Başkanımızın bir sözü üzerinden
kendine meşruiyet yaratmaya çalışıyor.
Sayın Bakan, kaç kişinin ölmesi gerekir
sizin onurlu bir şekilde istifa etmeniz için? (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Daha kaç
katliam bekleyeceksiniz? Kaç annenin gözyaşları akacak bu ülkede?
Lütfen, onurunuzla artık istifa edin ve bu
ülkede kanın dökülmesinden vazgeçin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Bursa) Kaç seçim kaybedeceksiniz istifa için?
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) O kanla
iktidarınızı ayakta tutamazsınız. Pencewininin sözleri
burada, işte burada; bugüne kadar AKPden hiç kimse bunu
yalanlayamadı.
BAŞKAN Sayın Yarkadaş, konuşma
süreniz bitti.
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) Öcalanla,
ortağınızla ve PKKyla birlikte iş tutuyorsunuz, bu kadar
basit. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (İstanbul) Pencewini kim,
Pencewini?
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Biz terörle
mücadeleye gönlümüzü koyduk, o da bizim boynumuzun borcu.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
az önce, sayın konuşmacı konuşmasında, AK PARTİ
Hükûmetinin, AK PARTİlilerin terör örgütleriyle beraber iş
birliği yaptığını ifade ettiler. Çok ağır
bir ithamdır, buna cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ ŞEKER (İstanbul) Yok, gerçek,
gerçek onlar; itham değil, gerçek.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Masaya kim oturdu, AKP
oturmadı mı?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Şimdi göreceksiniz
gerçekleri!
4.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Barış
Yarkadaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İçişleri Bakanımız hakkında
verilen gensorunun oylaması aşamasına geldik. Usul ekonomisi
gereği, polemik uzamasın diye cevap vermemeyi uygun görüyorduk ancak
AK PARTİ Hükûmetinin terör örgütleriyle beraber yol yürüdüğünü iddia
etme alçaklığını göstermenin bir cevabı mecbur
kıldığını düşünüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar; CHP sıralarından Yuh! sesleri,
gürültüler)
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Yuh!
BÜLENT TURAN (Devamla) Yuh diyenlere bir daha
söylüyorum
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
İşte burada, yaptığın alçaklık burada! Burada
yaptığın alçaklık! Bak, yazıyor burada! Yazıyor
burada! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA KÖSE (Antalya) Otur yerine!
BÜLENT TURAN (Devamla)
AK PARTİnin terör
örgütleriyle beraber olduğunu söyleyen alçaktır, şerefsizdir;
ben bunu söylüyorum. (CHP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler)
BAŞKAN Sayın Yarkadaş, lütfen
yerinize oturun.
BÜLENT TURAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakınız
BAŞKAN On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Ali
Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 75inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bakan nerede, Bakan?
BAŞKAN - Sayın Özel, sisteme
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bakan yok, Efkan Bey yok.
BAŞKAN - Sayın Özel, sisteme
girmişsiniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Evet, söz istiyorum efendim.
BAŞKAN - Nedir talebiniz?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Efendim, biraz önce, oturum
kapanmadan önce Sayın Bakan ismimi ve unvanımı zikrederek bir
sataşmada bulundu. İçeride de sizinle görüştük. Malum, oturum
kapandığı için bu cevap hakkı tartışmalı bir
konu.
BAŞKAN - Evet, 69/2.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bu noktada, yerimden söz talep
edeceğimi söylemiştim.
BAŞKAN Size yerinizden bir dakika söz
vereceğim. Lütfen yeni sataşmalara neden olmayın. Süreyi de
uzatmayacağım.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
19.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, İçişleri Bakanı Efkan Alanın
(11/7) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan, zaten çok uzun konuşmayacağım.
Sayın Bakan konuşması
sırasında şöyle bir savunma üzerine dayandırdı her
şeyi: Bize çamur bulaşmaz." dedi, grubundan da alkış
aldı. Ben düşündüm, bize çamur bulaşır, herkese çamur
bulaşır. Sayın Bakan, düşündüm çamurun
bulaşmayacağı ne olabilir diye; çamur, galiba, bir tek çamura
bulaşamaz. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Bursa) Ben söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Ala.
20.-
İçişleri Bakanı Efkan Alanın, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Bursa) Doğrudur; çamur, çamura bulaşmaz; bir de çamur, adama
bulaşmaz. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Bakan, çamur
olmuşsunuz, çamur!
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Bursa) Gözükmüyorsun çamurdan!
VII.- GENSORU
(Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
1.- CHP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök,
İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
Ankara ve İstanbulda meydana gelen 4 ayrı terör
saldırısı öncesi gerekli önlemleri almadığı
iddiasıyla İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/7) (Devam)
BAŞKAN İçişleri Bakanı Efkan
Ala hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza
sunacağım.
Gensoru önergesinin gündeme
alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir. Bu nedenle, gensoru önergesi gündeme
alınmayacaktır.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) Evet,
Sayın Bakanım, eller kalktı, aklandınız. Vallahi helal
olsun size!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Haydi tebriğe,
tebriğe! Haydi kuyruğa!
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın)
Vicdanınız ne diyor, vicdanınız?
BAŞKAN Çamur kimseye bulaşmasın arkadaşlar,
lütfen
Gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; ara
vermedim, çalışmalara devam ediyorum. Lütfen görüşmelerinizi
kuliste yapmanızı rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, lütfen yerlerinize
oturur musunuz, ara vermedim. Ara vermedim sayın milletvekilleri, lütfen
ZİHNİ AÇBA (Sakarya) Sayın
Başkan, siz farkındasınız ara vermediğinizin, pek
farkında olan kimse yok.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, ara
verin de bari gitsinler.
BAŞKAN Gündemin Seçim kısmına
geçiyoruz.
IX.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlara
Üye Seçimi
1.- Başta
cinsel istismar olmak üzere, çocuklara yönelik her türlü istismar
olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/123, 124, 125, 126) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine seçim
BAŞKAN Başta cinsel istismar olmak
üzere, çocuklara yönelik her türlü istismar olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi
yapılacaktır.
Komisyon üyelikleri için siyasi parti
gruplarınca gönderilen adayların listesini okutup
oylarınıza sunacağım. (Gürültüler)
Sayın milletvekilleri, Divan işlem
yapıyor, lütfen. Sayın milletvekilleri
Sesimi yükseltmek zorunda
bırakmayın beni, lütfen.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın)
Bağır Başkanım, bağır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hâle bakın efendim, hâle
bakın!
BAŞKAN Aynısı sizde de var,
herkeste var, bir yerde değil.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bizim gruba bakın aslan
gibi, bir de şu hâle bak! Bir bize bak, bir şunların hâline bak!
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan, kim
bağırıyorsa oraya bakın.
ZİHNİ AÇBA (Sakarya) Sayın
Başkan, siz haklısınız. O taraf nasıl olsa dinlemiyor,
siz haklısınız.
BAŞKAN Okutuyorum:
Başta Cinsel
İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü İstismar
Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
(10/123), (10/124), (10/125),
(10/126)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
AK PARTİ (9)
Hatice Dudu Özkal
Afyonkarahisar
Jülide Sarıeroğlu
Ankara
İsrafil Kışla
Artvin
Yılmaz Tunç
Bartın
Fatma Benli
İstanbul
Erkan Kandemir
İstanbul
Mehmet Metiner
İstanbul
Yusuf Beyazıt
Tokat
Ayşe Sula Köseoğlu Trabzon
CHP (4)
Burcu Köksal
Afyonkarahisar
Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
Bursa
Mehmet Bekaroğlu
İstanbul
Mustafa Hüsnü Bozkurt Konya
HDP (1)
Filiz Kerestecioğlu
Demir
İstanbul
MHP (1)
Deniz Depboylu
Aydın
BAŞKAN Okunan listeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın
üyelerin 21 Nisan 2016 Perşembe günü saat 15.00te Ana Bina 1inci kat 404
numaralı Meclis araştırması komisyonları toplantı
salonunda toplanarak başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini
yapmalarını rica ediyorum.
Komisyonun toplantı gün
ve saati ayrıca plazma ekranlarda da ilan edilecektir. Bunu da
bilgilerinize sunalım.
Gündeme devam ediyoruz.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Kişisel Verilerin
Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında
Bireylerin Korunması Sözleşmesine Ek Denetleyici Makamlar ve
Sınıraşan Veri Akışına İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Kişisel
Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması
Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesine Ek
Denetleyici Makamlar ve Sınıraşan Veri Akışına
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/692) (S. Sayısı: 279) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 279 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen konuşacak.
Buyurun Sayın Pekşen. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK PEKŞEN (Trabzon)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün yine
hararetli bir Meclis gündeminde söz almak durumunda kaldım.
Ben, hepinizin ilgisini çekeceğini umduğum
bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir yoksul Çin köylüsünün 1
tane atı varmış, bütün geçim kaynağı da o at. At onun
hayatındaki en önemli geçim kaynağı. Günlerden bir gün at
kaybolmuş. At kaybolunca komşuları ona başsağlığına
ve taziyeye gelmek istemişler. Kabul etmemiş, Zaman bu, ne getirir
ne götürür hiç belli olmaz. demiş ve nitekim birkaç gün sonra at
yanında bir vahşi atla birlikte geri dönmüş. Bu defa,
komşuları bunu kutlamak için gelmek istemişler, Gelelim,
kutlayalım, ne güzel, ikinci bir atınız daha oldu.
demişler. Köylü yine kabul etmemiş, Bu zaman, ne getirir ne götürür
hiç belli olmaz. demiş ve nitekim birkaç gün sonra o vahşi ata binen
tek erkek çocuğu attan düşmüş ve ayağını
kırmış. Bunun üzerine, komşular köylüye gelip Geçmiş
olsun. demek istemişler. Köylü yine kabul etmemiş, Zaman, ne
getirir ne götürür hiç belli olmaz. demiş ve birkaç gün sonra ülke
savaşa girmiş, zaptiyeler köye asker toplamaya gelmişler.
Köylünün çocuğunun ayağı kırık olduğu için askere
alamamışlar. Hikâye böyle uzayıp gider. Ama, emin olun, zaman
bu, ne getirir ne götürür hiç belli olmaz, emin olun, hiç belli olmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, şimdi, var
ya, bu kişisel verilerin uluslararası paylaşımını
konuşuyoruz ya -sizi burada geçen defa uyarmıştım- bu
verileri paylaşmaya başlayacaksınız, buna direnmeye hiç
şansınız yok ve paylaştıktan sonra akıbetinizi
kendi ellerinizle yazdığınızı anlayacaksınız,
geçmişte kumpas davası dediklerinizin önünüze birer birer
konulduğunu hep beraber göreceksiniz. Hazırlıyorsunuz, sizi
kutluyorum. Bu yüce yargının önüne gitmenizdeki ikinci
aşamadır, gideceksiniz, ellerinizle gideceksiniz.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ)
Göreceğiz, göreceğiz!
HALUK PEKŞEN (Devamla)
Nasıl? Şimdi, beraber konuşalım. Şimdi, bu
bilgisayarlarınız var ya, Mecliste odalarınızda
bilgisayarlarınız var ya, benden size bir tavsiye, o
bilgisayarlarınızın kameralarına kocaman bir bant geçirin.
Hepinizi her gün her yerden izliyorlar. Nasıl izliyorlar biliyor musunuz?
İstediklerinizin, konuştuklarınızın hepsini kaydedecek
şekilde izliyorlar. Benim Meclise geldiğim gün ilk
yaptığım iş o bilgisayarın kamera kaydını
kapatmaktı. Hiç kullanmadığım o bilgisayar 4üncü kez
değiştirildi, 5incisi var şu anda odamda, onu da
kullanmayacağım. Hepiniz o kayıtların
altındasınız, cep telefonlarınızla kaydediliyorsunuz.
Nereden? O Amerikada bir Reza Zarrab davası var ya, şimdi, o
kaydedilmiş kişisel verilerin paylaşımını bu
yasayla onaylayacaksınız ya, o yasanın onaylanmasından
sonra o sizinle ilgili elde edilmiş olan, arşivde bekleyen
kişisel veriler var ya, onların hepsi Reza Zarrab dosyasında
uluslararası anlaşmaya uygun birer delil olacak. Ve bugün oradaki
savcının, Amerikadaki savcının
açıkladığı gibi, Türkiye de bu yargılamanın
içerisinde muhatap delil ülkesi hâline gelecek. Ve emin olun o
bakanlarınız var ya, işte Zafer Çağlayan, Egemen
Bağış, bilmem önüne yattı, arkasına yattı
hikâyesinin muhatabı olan siyasi tarihin en renkli siması, o
arkadaşların hepsine Amerika Birleşik Devletlerinden birer
kırmızı tebligat gelecek ama bir tek onlara değil, onlarla
iş birliği içerisinde olan bürokratların tamamına da, o
Gümrük Müsteşarına, Gümrük Genel Müdürüne... O Atatürk
Havalimanındaki gümrük muayene memuruna kocaman bir alkış rica
ediyorum, ona helal olsun, yürekli adammış, dünyaya bir gerçeği
anlattı, helal olsun ona. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teoman,
Teoman.
HALUK PEKŞEN (Devamla)
Ama hepinize birer tebligat gelecek. Emin olun tebligatı
durdurmanızın bir tek yolu önünüze neyin konulacağına
bağlı. Önünüze neyin konulacağını ise yavaş
yavaş anlamaya başladık. O önünüze konulacak olana
direnebileceğinize hiç ihtimal vermiyorum, hiçbir şekilde.
Yakında halkın karşısına geçersiniz, demin burada
anlattığı gibi, teröre ilişkin yeni bir projeksiyon
martavalını anlatırsınız ama emin olun bu
martavallardan artık halk bıktı, toplumun her kesimi artık
irite oldu.
Bak, şimdi, ben size bir
Karadeniz hikâyesi anlatayım. Geçen yıl fındık 20 lira, bu
sene fındık 7 lira. Karadenizli perperişan,
ormanlarını ellerinden aldınız, derelerini de
aldınız, yetmedi, şimdi, maden ruhsatıyla, 2 bin maden
ruhsatıyla arazilerini perperişan ettiniz ama kredi kartlarıyla
tefeci bankaları üzerlerine saldınız, çocukları ya
işsizlikten perişan ya gurbet ellerde perişan ya da el
kapılarında dilenci hâline geldi. Peki, ne oluyor, bu Karadeniz
düşmanlığı nedir, sebebi nedir? Ya terörden ölüyorlar ya
-bölgede yapmadığınız kanser tedavilerinden- kanserden
ölüyor bu Karadenizin çocukları ya da sizin onları
sürüklediğiniz dramdan -yoksul- ve o hâlde ölüyorlar. Karadenizde nüfusu
artan tek bir kent yok sayenizde. Göç ve yoksulluk Karadenizin kaderi hâline
geldi. Sizin, bu ülkenin siyasi tarihinde Şunu da biz
başardık. dediğiniz bir sektörünüz var mı Allah
aşkına, bir tane?
Bakın, dünyanın en önemli çikolata
maddesini Karadeniz üretiyor; bir fındık üretimi var, 120 milyar
dolarlık bir sektörün içerisinde Karadenize fındıkla ilgili
dişe damağa dokunur bir tek yatırım planlamanız yok.
Yok çünkü bunlarla ilginiz yok. Ya çocuklarınız orada, Singapurda
kumar makinelerinde, onları korumak ve kollamakla meşgulsünüz
ÖZKAN YALIM (Uşak) Olanları da
kapatıyorlar.
HALUK PEKŞEN (Devamla) -
ya da Ensar
Vakfıyla ilgili böyle irite eden, toplumu irite eden, gerçekten utanç
verici işleri kamufle etmekle meşgulsünüz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, gelin, bakın, bu
ülkede turizm yapılandırıldı. Nasıl
yapılandırıldı? Devlet planladı, Hazine
Müsteşarlığı teşvik verdi, Kalkınma Bankası
kredi verdi ve Türkiye'nin bir turizm sektörü oldu. Aynısı tekstilde
yapıldı; Devlet planladı, Hazine Müsteşarlığı
teşvik etti ve Kalkınma Bankası kredi verdi, bir tekstil
markası oldu. Niye çikolata sanayisinde Türkiye yok? Soruyorum, niye?
Dünya nüfusuna 3 milyarlık bir nüfus daha eklendi. Çinde 2 bin çeşit
çikolata var ama fındık yok. Bu yıl -yalnızca 2015
yılında- sizin iktidarınız döneminde süt, sudan ucuz hâle
geldi ama 150 milyon liralık süt ürünü ithal ederken de hiç bundan irite
olmadınız, hiç yüzünüz kızarmadı. Köylü sütünü döküyor,
öbür tarafta vatandaş Belçikadan, Hollandadan, Almanyadan,
İtalyadan sütlü çikolata satın alıyor. O satın
aldığınız sütlü çikolataların içerisindeki
fındığı da, şekeri de Türkiyeden gönderiyorsunuz,
oradan katma değeri yüksek olarak size geliyor. Ben soruyorum sevgili AK
PARTİli milletvekilleri: Bana bir tane sektör söyleyin, bu ülkeye
kazandırdığınız bir tek sektör söyleyin. Turizm
sizinle beraber çöktü, yaş meyve sebze sizinle birlikte çöktü, narenciye
çöktü, taşımacılık çöktü, müteahhitlik çöktü, dış
ticaret çöktü. Ya, bir tane söyleyin hadi! Hadi bir laf atın! Hadi bir laf
atın, Şu sektörü kalkındırdık. deyin! (CHP
sıralarından alkışlar)
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) İnanarak
mı konuşuyorsun? Sen inanıyor musun? İnanıyor musun?
HALUK PEKŞEN (Devamla) Hadi bir söyleyin! Var
mı? Yok.
Ama ne yazık ki sizin için tek ölçü şu:
Sandıktan oy aldım. O sandıkla gelenlere sandık öyle bir
ders veriyor ki siyasi tarihin içerisine bir bakarsınız, hani, o laf
attığınız Cumhuriyet Halk Partisi var ya, siyasi tarihe bir
bakın, sizin gibi ne meydan okuyanlar geldiler, neler vardı, neler
vardı ama onların hepsi yoklukla malul oldu. Sokaklarda çocuklara,
gençlere sorun: O partilerin adlarını biliyor musunuz? Hiçbiri
onların adlarını bilmiyor ama bir şey söylüyorlar, diyorlar
ki: Cumhuriyet var, Cumhuriyet Halk Partisi var. Biz hep var
olacağız, cumhuriyet hep var olacaktır. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu Cumhuriyet Halk Partisi böyle
dimdik konuşacaktır. Hadi bir laf
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Muhalefetin
adı Cumhuriyet Halk Partisi.
HALUK PEKŞEN (Devamla) Bakın, bir laf
bulamadınız değil mi?
Düşünüyor musunuz? Var mı, bulabildiniz mi
bir sektör? Bulun hadi, bir tane bulun. Bence var, bence çok iyi
bulduğunuz, bu ülkeye kazandırdığınız bir iş
var arkadaşlar; inanılmaz kumpas kuruyorsunuz, sonra inkâr
ediyorsunuz. Gelirken hani, 3 tane Y ile geldiniz ya; yasaklar, yolsuzluk ve
yoksullukla geldiniz. Bence ona 2 tane daha eklediniz; yolsuzluğa
yalanı eklediniz ve ne yazık ki
Bunun arkasındaki kelimeyi ben
söylemeyeyim, siz bulursunuz. Bulamayanlara mesaj atacağım.
Sayın milletvekilleri, AKP
iktidarının ne olduğunu aslında biz biliyoruz. O
yandaş medyanızla halka bugüne kadar söylediklerinizi
karşınıza koyduk. Bakın,
yine söylüyorum, size sınav sorusu, bir hafta içerisinde
EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Bursa) Siz kimsiniz de
sınav yapıyorsunuz ya!
HALUK PEKŞEN (Devamla) Sayın AKP
milletvekilleri, 316nıza söylüyorum: 316 milletvekili, bize on dört
yıl içerisinde hangi sektörü bu ülkeye
kazandırdığınızı söyleyin.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Ben cevap vereyim
isterseniz.
HALUK PEKŞEN (Devamla) Söyleyemezseniz
halkın karşısına sizi çıkarmayacağız.
İşte, böyle sesinizi keseceksiniz ve susacaksınız.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Cevap vereyim.
HALUK PEKŞEN (Devamla) Doğruları
konuşmaya devam edeceğiz.
Saygıyla sevgiyle selamlıyoruz.
Sağ olun, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Adana Milletvekili Sayın Meral Beştaş konuşacak.
Buyurun Sayın Beştaş. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, şu anda üzerinde söz
aldığım Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi
Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması
Sözleşmesine Ek Denetleyici Makamlar ve Sınıraşan Veri
Akışına İlişkin Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı -oldukça uzun tabii- ve Ek
Denetleyici Makamlar ve Sınıraşan Veri Akışına
İlişkin Protokole ilişkin söyleyecek çok şey var ama
Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanunla ilgili Mecliste gerçekten
çok büyük tartışmalar yaşandı. Bizler, Halkların
Demokratik Partisi olarak bu kanunun Kişisel Verilerin Korunması
Kanunu olmadığını, her ne kadar AB uyum sürecinde bu
kanunun önümüze getirildiğini ifade ettiysek de AB uyum yasalarına ve
ulusal üstü sözleşmelere aykırılığını
defalarca, defaatle, çok ısrarla ifade etmemize rağmen iktidar
partisinin oylarıyla maalesef, kişisel verilerin korunmasına
değil korunmamasına dair kanun -bir fişleme kanunu- herkesin
kişisel verilerinin tek elde toplanmasına dair kanun yasalaştı
ve şu anda da buna ilişkin protokolü onaylamaya dair bir kanun
üzerinde konuşacağım.
Yani ben bunların hepsinin, maalesef, iktidar
partisinin, 2002 yılından beri, başlangıçta her ne kadar
ufak tefek olumlu adımlar attılarsa da sonrasında
uluslararası sözleşmelerin iç hukuka uyarlanması sürecinde her zaman
kendi politikalarını, kendi çıkarlarını, kendi
bakış açılarını ifade eden bir yöntemle ulusal üstü
sözleşmelere dair yasal çalışmalar yaptığını
biliyoruz ve burada her zaman, aslında, bu sözleşmelerin ruhuna,
esasına aykırı küçük istisnalar gibi görünen ama aslında,
uygulamada, yaşamda, maalesef, tüm yasayı, ulusal üstü
sözleşmeyi ve Anayasayı bloke eden, ortadan kaldıran bir yasama
faaliyetine uzun yıllardır tanıklık ediyoruz. Türkiyede
şu ana kadar yapılan birçok değişiklik, yasal
değişiklik, takdir edilir ki aslında, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin bu konuda verdiği sayısız kararla
mümkün olmuştur. Gözaltı süresi otuz günden dört güne indirildi,
devlet güvenlik mahkemeleri kaldırıldı, yine buna benzer birçok
mevzuat değişikliği yapıldı fakat bugün, günümüze
geldiğimizde özellikle son yıllarda bu değişikliklerin tek
tek içinin boşaltıldığı, aslında darbe demeden
darbenin uygulandığı, sıkıyönetim denmeden
sıkıyönetim uygulamalarının yaşama geçirildiği,
katliam demeden toplu insan ölümleriyle karşılaştığımız,
işkence demeden canlıları bırakalım cenazelere
işkence yapıldığı bir dönemde bu
çalışmayı yapıyoruz. Ben dikkatinizi, sayın milletvekillerinin
ve Türkiye kamuoyunun dikkatini başka bir konuya çekmek istiyorum. Bu
nedenle, kişisel verilerle ilgili daha fazla bir şey
anlatmayacağım.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, KCK
operasyonları bir dönemin çok tartışılan meselelerinden
biriydi ve maalesef, yakalananlar, tutuklananlar ve yargılananlar Kürtler
olunca, Kürt siyasal hareketi olunca, Demokratik Bölgeler Partisi,
Barış ve Demokrasi Partisi olunca aslında hak edilen
tartışma hiçbir zaman yapılmadı. Türkiyede hiçbir zaman
hiçbir partinin, hiçbir kurumun, hiçbir kesimin on binlerce üyesi
tutuklanmadı, yargılanmadı, cezalandırılmadı ama
genel olarak toplumsal yaşamda, yargıda, ekonomide, eğitimde,
her alanda var olan ayrımcılık, ayrımcı
yaklaşım bu yargılamalara ilgide ve ilgisizlikte de kendini çok
net bir şekilde gösterdi. 2009 14 Nisanında keşke
dinletebilseydim kendimi ama bunun bir formülü yok maalesef, herkes takdir
ettiği üzere ya dinler ya dinlemez- bir operasyon
başlamıştı ve içinde belediye başkanlarının,
il eş başkanlarının, parti meclisi üyelerinin, merkez
yürütme kurulu üyelerinin olduğu demokratik siyaset alanında
çalışan binlerce insanımız, arkadaşımız o
zaman sabah operasyonlarıyla gözaltına alındı. Bir
anımı size anlatacağım: 14 Nisan 2009 tarihinde partiye
gittiğimizde arandık avukat olarak. Dediler ki: Gözaltılar
var. 52 kişi gözaltına alındı ve daha gözaltına
alınanlar sağlık kontrolünden bile geçmemişti. Biz de
televizyonu açtık, dedik ki: Bakalım ne var? Günün ilk saatleri, saat
altı, yedi daha. Dörtte, beşte olmuştu ve inanılmaz bir
şekilde bazı kanallarda KCK operasyonlarının ne kadar
doğru olduğuna, ne kadar haklı olduğuna, bu
operasyonların niye yapılması gerektiğine, arka planın
ne olduğuna dair sabah sabah köşe yazarlarının,
gazetecilerin, koca koca profesörlerin analiz yaptığına
tanıklık ettim, bizzat ben yaşadım. Ve bu operasyonun, daha
operasyon düğmesine basılmadan ne kadar sistematik bir şekilde
hazırlandığını, önceden nelerin
planlandığını, nasıl bir operasyonun,
yapılacağını canlı bir şekilde yaşadık.
Yüzlerce klasör konuldu önümüze ama bu yüzlerce klasörün
kapağını dahi açmamıza izin verilmedi. KCK ana davası
için söylüyorum, diğer davaların hepsi de aynen bu seyirde
yıllarca devam etti ve hâlâ ettiriliyor.
Şüphesiz, bu davalar sadece Diyarbakırda
devam eden KCK ana davası olarak bilinen bir dava değil. O dönemde
iktidar partisi bu operasyonların arkasında durdu, bu
operasyonların olması gerektiğini, paralel iddialarıyla
-aynen bugün başkalarına paralel diyorlar ya- o zaman da Kürt siyasal
hareketine, demokratik siyasete paralel yaftalarıyla, bu operasyonlarla ne
kadar iyi, güzel bir iş başarıldığını ifade
ettiler. Sonra, cemaatle aralarındaki çelişkiden sonra bu
operasyonları cemaatin yaptığını, bunların bir
kumpas olduğunu ifade etti bizzat Başbakan
yardımcıları, bakanlar; Başbakan düzeyinde,
Cumhurbaşkanı düzeyinde müteaddit defalar biz bu
açıklamaları duyduk. Fakat gelin görün ki çelişki sadece burada
değil, şu anda bu davanın, ana davanın -sadece ana dava
üzerinden konuşacak olursam- savcıları tutuklu değerli
arkadaşlar. Paralel iddiasıyla cemaat yapılanması sebebiyle
ana davanın savcıları tutuklandı ve şu anda
yargılanıyorlar. Peki, ana davada ne yapıldı?
Savcıları tutuklandı ama o savcıların
hazırladıkları iddianameler şu anda yargılamaya esas
kabul edilerek davalar devam ettiriliyor. Peki, bu davalarda ne var, hangi
iddialar var? Emin olun bu iddiaları... 7 bin küsur sayfaydı -731
diye hatırlıyorum- iddianame. Bu iddianamede yok yok ama şu
anlamda yok yok: Yani, her türlü trajikomik, komik, ne bileyim yani şaka
gibi anlatılabilecek; bir partinin faaliyetleri, bir derneğin faaliyetleri,
bir kadın hareketinin faaliyetleri o iddianamede suç unsuru olarak, suç
delili olarak konuldu ve tartışıldı. Size sadece birkaç
örnek vereyim: Belediye başkanı -davada- belediyeye gittiği
için... İddia, sevk maddesinin gerekçelerinden biri bu, belediyeye
toplantıya gitmiş. İl başkanı il binasına
girerken fotoğraflanıyor, belediye başkanı belediye
binasına girerken fotoğraflanıyor. Bir isim vereceğim:
Yaşar Sarı. O zaman DİSKİnin Genel Müdürüydü. Dört yıl
tutukluluğunu önleyemedik. Yaşar Sarının evi
Diyarbakır Yerel Yönetimler Bürosunun yanılmıyorsam dördüncü
katındaydı, katı yanlış söyleyebilirim. Her gün
Yaşar Sarı fotoğraflanmış. İddianamede şöyle
yazıyor, diyor ki: Yaşar Sarı şu saatte Yerel Yönetimler
Bürosuna gitti, şu saatte çıktı. Ya, Yaşar Sarı da
gelip diyor ki: Benim evim orada. Ben bir saatte gidiyorum evime, sonra sabah
çıkıyorum. Gün içi gidip yemeğimi yiyorum, öğlen saatinde,
çıkıyorum. Burası benim evim yani ben evime gidip geliyorum.
Bunu anlatıp ikna edene kadar, dört yılı aşkın bir
süre Yaşar Sarı tutuklu kaldı. Evinin ispatı bir tarafa,
bunun bir iddia olarak, bir tutuklama gerekçesi olarak oraya sunulması
yargının geldiği aşamayı, hukuk ayıbını
gerçekten gözler önüne sermesi açısından ibret vericidir.
Başka bir iddia, Hasankeyf Sular Altında
Kalmasın kampanyası. Çevre hareketleri, partinin çevre komisyonu ve
DTKnin çevreyle ilgili birimleri Hasankeyfe ilişkin kampanyalar
yapmışlar ve Hasankeyfin korunmasına dair uluslararası
düzeyde, ulusal düzeyde ne kadar büyük kampanyaların
yapıldığını ilgilenenler çok iyi bilir. Ve
Hasankeyfin nasıl tarihî bir miras olduğunu yine buradan söylemek
isterim, görmeyenlerin de mutlaka gerçekten görmesi gereken bir yer. Ama,
iddianameye nasıl konu olmuş? İddianamedeki cümleyi söylüyorum,
diyorlar ki: Hasankeyf, PKK gerillalarının orayı geçiş
güzergâhı olarak kullandığı; su altında kalmaması
için bu eylemi yapanların, bu yolu kesmek istememeleri sebebiyle örgüt
adına suç işledikleri
Şimdi, bunlar o kadar komik gibi görünüyor ama
bu iddialarla oradaki tutuklular beş yıl tutuklu kaldılar ve
hâlâ bu yargılama devam ediyor. Peki, niye anlatıyorum bu
davayı? Bu davanın şu anda geldiği aşama
itibarıyla üzerinde büyük bir oyun oynanıyor, büyük bir projenin bir
parçası olarak bu dava devam ettiriliyor. Peki, nedir bu davanın özelliği?
Bu davanın içinde DTK eş başkanları var; yargılananlar
arasında, bu davanın sanıklar arasında -sanık demeye
dilim varmıyor- bu davanın mağduru olanlar arasında 8
milletvekili arkadaşımız var. Bu davanın yine,
mağdurlarından şu anda Mardin Büyükşehir Belediyesi
Başkanı, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş
Başkanı var ve başka, Batman, diğer birçok ilin belediye
eş başkanları, belediye meclis üyeleri, merkez yürütme kurulu
üyeleri, parti meclisi üyeleri var. Ve bu davaya ilişkin
savcıları tutuklayan akıl, Kumpas yapıldı. diyen
akıl şimdi yeni bir heyet görevlendirmiş ve bu heyet
haftanın her günü duruşma yapmak istiyor. Rivayet odur ki -bu sadece
bir rivayet değil tabii, veriye dayalı- üç ayda, haziran ayına
kadar bu davanın bitirilmesi talimatı verilmiş. Avukat
arkadaşlarımız hâkimin reddini, başkanın reddini, her
türlü hukuki yolu deniyorlar ama gelin görün ki mahkemenin hukuk falan
taktığı yok. Hatta, yine rivayet odur ki mahkeme
başkanı ve üyeleri sıklıkla Ankarayı ziyaret
ediyorlarmış; artık, kimi ziyaret ediyorlar, nasıl talimat
alıyorlar bilemiyoruz.
Bunlar rivayet değil değerli
arkadaşlar, şu anda haftada en az iki üç gün duruşma
yapılıyor ve bu talimattan sonra ne yapıldı biliyor
musunuz? Gültan Kışanak Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş
Başkanı olarak bu davanın sanığı değildi,
dava, özel bir uygulamayla hemen dosyalar birleştirildi ve bu davaya
eklendi. Sayın Ahmet Türk yine aynen KCK ana davaya monte edildi. Sebahat
Tuncel, HDK Eş Sözcüsü olarak hemen hızlı bir operasyonla bu
davanın sanığı hâline getirildi ve bu operasyona hâlâ devam
ediliyor. Yani, HDP, HDK, DTK, DBP, KJA ve daha birçok sivil toplum
kuruluşu, demokratik siyaset alanı ve yerel yönetimler bu dava
üzerinden tasfiye edilmeye çalışılıyor.
Bugünlerde yaşadığımız
hiçbir şeyi bir tek o konu başlığı altında
düşünmemenizi öneririm bir kişi olarak, bir milletvekili olarak, bir
arkadaşınız olarak. Bunların hepsi birbiriyle
bağlantılı yani şu anda bu davayı
hızlandırmak, her gün duruşma yapmak istemek, büyükşehir
belediye başkanlarını dâhil etmek, gizli tanıkları
zorla getirip orada soru sorulmasına bile izin vermemek ya da gizli
tanıkların hazırlanmış ifadeleri orada gelip ezbere
bir şekilde anlatmasının hiç kimse -burada çok değerli
hukukçular var- tesadüf olduğunu ifade etmesin. Hepimiz çok iyi biliriz ki
davalar arasında, hele tutuksuzsa ve bu kadar iş yükü
ağırsa, en az iki ay, üç ay talik edilir. Eğer bir dava
konusunda hızlandırma kararı verilmişse bunun asla ve asla
talimattan ve başka bir talimatlandırmadan ve özel bir istemden
bağımsız olmadığını ifade etmek istiyoruz.
Gerçekten şu anda sadece iletişim tespit tutanaklarıyla ve
anlattığım iki üç örnekte trajikomik iddialarla bu kadar insan
demokratik siyaset alanından tasfiye edilmek isteniyor. Bunu,
dokunulmazlık tartışmasından ayrı düşünmüyoruz.
Bunu, şu anda hâlâ tutuklu olan 11i kadın, 8i erkek olmak üzere 19
belediye başkanının tutukluluğundan
bağışık ve bağımsız düşünmüyoruz, yine
36 belediye meclis üyesinin tutuklanmasından da bağımsız
değil.
Şimdi, bu kadar tutuklama başka bir
partide olsa
İktidar partisinin belediye başkanı bildiğim
kadarıyla hiç tutuklanmadı, Merkez Yürütme Kurulu üyesi
tutuklanmadı. Hatta bir ara burada böyle ciddi, hoş bir sohbete
tanık olmuştuk Siyasete müdahale etmeyelim, edilmemeli. diye ama
sorun Halkların Demokratik Partisi, muhalefet, Kürtler ve gerçekten
demokrasi güçlerinin bu konudaki demokratik muhalefeti olunca biz üç maymunu
oynamaya devam ediyoruz ve bu operasyonlar -KCK ana davasını
özellikle anlattım, bunun üzerinden aynen dokunulmazlıklar gibi-
diğer sivil toplum örgütlerine yönelik, basın yayın
organlarına yönelik, kadın örgütlerine yönelik, akademisyenlere
yönelik operasyonlardan asla bağımsız değil.
Şu anda Türkiyede sessiz bir toplum, itaat
eden bir toplum, biat eden bir toplum yaratılmak isteniyor ama tabii ki
bunu başaramayacaklar. Bunu başaramayacağınızı
biz şimdiden görüyoruz, kaybedeceğinizi biliyoruz ama kaybederken
bütün toplumu da siyasetçiler olarak ciddi bir şekilde bu kaostan, bu
cendereden, bu acılardan korumak gibi, kollamak gibi bir görevimiz var.
Yani şu anda zaten iktidar partisi milletvekilleri ve eski Anayasa
Komisyonu Başkanı sağ olsunlar çok açık sözlüler gerçekten,
her şeyi söylüyorlar Oğlan bizim, kız bizim., bir de
cinsiyetçi bir bakış açısıyla. Zaten cinsiyetçilik
ruhlarına işlemiş gerçekten, kadın bakış
açısından hiç eser yok. Diğeri E, zaten üçü de bizim. diyor,
Biz başkanlık sistemini getirelim ki yargı, yürütme ve
yasamayı ayıralım.
Gerçekten ya bütün Türkiye
yurttaşlarını aptal yerine koyuyorlar, 78 milyon insanı ya
da ne dediklerini bilmiyorlar yani AK PARTİnin, iktidar partisinin kendi
seçmenine de böyle bir haksızlık yapmaya hakkı yok. Herkesin
akli melekeleri kendine göredir, herkesin bir akıl süzgeci vardır. Bu
söylenenler karşısında herhâlde bir değerlendirme, bir
hesap yapma gibi koşulları vardır ama her söylemle yani âdeta
hepimizle alay ediliyor, aklımızla alay ediliyor ve söylenilenlere
inanmamız bekleniyor. İşte gerçekten, şu anda yargının
içinde bulunduğu durum, bırakın
bağımsızlığı, tarafsızlığı,
yargı mensupları -hepsini tenzih ediyorum, sınıf
arkadaşlarımız var, çok değerli hukukçular var, gerçekten
işini yapmaya çalışanlar var ama- herhâlde yaşamlarının
hiçbir döneminde bu kadar büyük bir baskı görmediler, böyle büyük
eziyetler çekmediler çünkü istemese de o kararı vermek zorunda, vermese
sürgün edilecek, yeri değiştirilecek, tutuklanacak, paralelci diye
damgalanacak ya da başka başka işler gelecek başına.
Şimdi böyle bir yargıya HDPyi, DBPyi, DTKyı, KJAyı,
basın örgütlerini, kadın kurumlarını, bir bütün olarak
toplumsal muhalefet odaklarını susturun, konuşturmayın, her
söze soruşturma açın talimatı var. Benim seçildiğim ilde,
Adanada zaman zaman basın açıklamalarına katılıyorum
sendikaların, derneklerin, sivil toplum kuruluşlarının.
Şöyle bir uygulama başlatmışlar: Kim ağzını
açıyorsa Adanada hemen iki gün sonra soruşturma
kâğıdı gidiyor, Niye bunu söyledin?, Niye orada bulundun?
Bir de açıklamadan sonra bizzat tanık oldum. Hemen, diyelim ki 100
kişilik bir kitle var, 101inci kişi geldi. 100 kişinin
kimliğine zaten bakmış oluyor, o 101inci kişiyi de
çağırıyor, diyor ki: Bir GBTne bakacağız. Yani
açık bir alanda, açıklama yapmış. GBTyi alıyor,
ismini kaydediyor ve açıkça tehdit edip Bir daha bu açıklamalara
gelmeyin, başınız belaya girer. diyor. Yani hukuk
dışılığın bu kadar diz boyu olduğu,
demokratik tepkilerin bu kadar
sınırlandırıldığı, hukukun bu kadar ayaklar
altına alındığı bir dönemde iktidar partisi
şiddete davetiye çıkarıyor. İllegaliteye, yasa
dışılığa ve aslında hukuk
dışılığa kendisi sebebiyet veriyor. Hukukun
arkasında durmadığı için, hukuk kurallarına olan güven
yerle bir olduğu için maalesef bunun yegâne sorumlusu iktidar partisi ve
uygulamalarıdır diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Beştaş.
Şahsı adına Mersin Milletvekili
Serdal Kuyucuoğlu konuşacak.
Buyurun Sayın Kuyucuoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum.
Evet, gensoru vesilesiyle ara ara sayın
bakanlarımızı burada görüyoruz, bu mutluluk veriyor bize, burada
olmaları.
Değerli milletvekilleri, Turizm Haftasına
girdiğimiz bugünlerde tüm turizm sektöründe ve ilişkili sektörlerde
endişeli bir bekleyiş var, Ne olacak, nasıl olacak,
geleceği nasıl planlayacağız? endişesi. Sektörün
durumuna ve bu yılki beklentilere baktığımızda,
alınan önlemler sektörü kurtarmaya yetmeyecek. Sektörden
aldığımız bilgilere göre, geçen yıla göre
rezervasyonlarda düşüş yüzde 50lere ulaşmıştır.
1,5 milyona yakın kişinin istihdam edildiği sektör
çalışanlarının çoğu işsiz kalma tehlikesiyle
karşı karşıyadır.
Değerli milletvekilleri, burada sorulması
gereken soru, sektörün nasıl bu duruma geldiğidir. 100 milyar
dolarlık yatırım ve kırk yıllık çaba sonunda 36
milyon turistle 35 milyar dolar gelir getiren Türkiye turizm sektörü neden
birçok ülkenin kendi vatandaşlarına gidilmemesi yönünde uyardığı
bir ülke hâline gelmiştir? Bunun tek bir nedeni vardır, o da ülkeyi
yönetme beceriksizliğidir. Dış politikada atılan
yanlış adımlar her konuda ülkemizin aleyhine gelişmelere
neden olmuştur. Turistin birinci derecede önem verdiği şey güvenlik
ve huzurdur. Türkiyede güvenlik, huzur ve hukuk kalmamıştır.
Birçok ülkeyle ticari ve diplomatik ilişkilerimiz durma noktasına
gelmiştir. Demokrasimizi zayıflattık, hukukun üstünlüğünü
ve basın özgürlüğünü yok ettik ve bu uygulamalarla dünyada mizah
konusu hâline geldik. Ticari ilişkilerimizde en önemli ülkelerin
başında gelen Rusyayla bütün bağlarımızı
kopardık. Özetle, ülkemizdeki huzur ve güven ortamını beceriksiz
ülke yönetimimizle yok ettik. Bu nedenle de tercih edilen ülke olmaktan
çıktık. Turist çeken ülkeden göçmen çeken ülkeye döndük.
Değerli arkadaşlar, yapılması
gerekenlerin en başında gelen ülkemizin dünyada bozulan
imajını düzeltmektir. Aileleriyle birlikte sayıları 7,5
milyona ulaşan 2,5 milyon civarındaki kamu
çalışanını devlet desteğiyle turizm tesislerinden
yararlandırmalıyız. Turizm sektörüne uygulanan teşvikler
açısından ülkemiz dört bölgeye ayrılmalı ve daha az turist
ve turizm geliri elde eden bölgelere daha çok teşvik
uygulanmalıdır. Bazı bölgelere aynı ülkeden turist
yığılmasının önüne geçilecek politikalar
geliştirilmeli ve turizmin ülke geneline yayılması
sağlanmalıdır. Uçağa destek yerine yolcu başına
destek uygulamasına geçilmelidir. Uçakla gelen turistlerde olduğu
gibi kruvaziyer gemileriyle gelen turistler için de destek verilmelidir. Turizm
Master Planı yeniden ele alınmalıdır.
Türkiyeye turist gelen ülkelerden gelen turist
sayısına göre değil, artış yüzdesi oranında
destek yapılmalıdır. Turizm sektörünün bu yıl ödemesi
gereken 4,3 milyar liralık kredi borçlarına da çözüm bulunmalıdır.
Bu şekilde, turizm sektörü belli ülkelere bağımlılıktan
kurtulacak, turizmin ülke geneline yayılması ve çeşitlenmesi
teşvik edilecektir. Kendi ilim Mersin daha çok iç turizme hitap etmesi
nedeniyle bu durumdan fazla etkilenmese de dış turizm için
yatırımlar yapan ve yıllardır dış turizme
hazırlanan Mersin bölgesi olarak büyük beklentimiz vardır.
Emeklerimizin Hükûmetin yanlış politikaları yüzünden boşa
gitmesini istemiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Turizm
demek, tanıtım demektir. Yurt dışına
çıkış harçları artırılarak buradan elde edilen
kaynak turizmin tanıtımında kullanılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
sektörü kurtarmanın yolu, bu tür desteklerden daha çok, ülkemizin hem
dış hem de iç politikasında ciddi değişikliklere
gitmekten, demokrasimizin ve hukukun üstünlüğünü koruyarak insan hak ve
özgürlüklerinin önünü açmaktan, güvenli ve huzurlu iç barışı
sağlanmış bir ülke olmaktan geçer.
Bu vesileyle turizm
sektörünün Turizm Haftasını kutluyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.36
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali
Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 75inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
279 sıra sayılı Kanun
Tasarısının maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi
tasarının maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısı arayacağım.
Maddelere geçilmesini kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime kırk dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.53
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali
Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 75inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
279 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Velayet Sorumluluğu
ve Çocukların Korunması Hakkında Tedbirler Yönünden Yetki,
Uygulanacak Hukuk, Tanıma, Tenfiz ve İşbirliğine Dair
Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.- Velayet
Sorumluluğu ve Çocukların Korunması Hakkında Tedbirler
Yönünden Yetki, Uygulanacak Hukuk, Tanıma, Tenfiz ve
İşbirliğine Dair Sözleşmeye Katılmamızın
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/697) (S. Sayısı: 280)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Çocuk Nafakası ve
Diğer Aile Nafaka Türlerinin Uluslararası Tahsiline İlişkin
Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
3.- Çocuk
Nafakası ve Diğer Aile Nafaka Türlerinin Uluslararası Tahsiline
İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 281)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer
alan, Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Cezaî
Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/695) (S. Sayısı:
278) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 278 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, bu tasarı, İç Tüzükün 91inci maddesi
kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kanuna mı geçtiniz? Bizim
konuşmacılar hazır değil. Hiç kimse söylemedi.
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, Meclis
gündemine yönelik olarak gruplar arasında varılmış bir
mutabakat vardı.
BAŞKAN Evet.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Uluslararası
anlaşmalardan 3 tane uluslararası anlaşma önemliydi. O konuyla
ilgili gruplar verdikleri sözlere sadık davrandılar ve bugün 3 tane
uluslararası anlaşma görüşülecek, sonra da kanuna geçilecekti.
BAŞKAN Evet.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sebep nedir bilinmez ama
tahmin ediyorum iktidar partisi milletvekillerinin Meclise devamındaki bir
sorunla ilgili olduğu anlaşılıyor, uluslararası
anlaşma maddelerine geçildiği oylandıktan hemen sonra ara
verdik, aradan döndüğümüzde -bizim bilgimiz dâhilinde olan- 3 tane
uluslararası anlaşma görüşülecekken onlar atlandı ve
Komisyon yerini aldı, kanuna geçiyoruz.
Bu durumda grupların uluslararası
anlaşmalara göre konuşmacıları var ama bu kanun için
grupların konuşmacıları belki şimdi odasında,
belki bürosunda, belki bir başka yerde, belki yemekte. Apar topar, böyle
bir şeyi Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna -ki diğer gruplar da benzer
düşünüyorlardır- söylemeksizin uygulamak, en hafif deyimle, büyük bir
nezaketsizlik. Şahsınızla ilgili değil, siz
BAŞKAN Şimdi onu soracaktım,
Benimle ilgili mi? diyecektim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, hayır,
kesinlikle öyle bir şey yok. Yani siz bakıyorsunuz, komisyon yok,
erteleyeceksiniz, yapacak bir şey yok, gündemi yürütüyorsunuz. Ama
biliyorsunuz ki grup başkan vekilleri arasındaki uzlaşmalar, o
partilerin kurumsal kimliklerinin vermiş olduğu sözlerdir ve bu
konudaki en ufak bir aksama o grubu utandırır. Biz böyle bir şey
yaşanmaması için, örneğin uluslararası anlaşmalarda
toplam yirmi dakika konuşulup 3 uluslararası anlaşma geçecek
diye konuşmacılarımıza yirmi dakikalık sürenin on
dakikasını kullandırdık, indirdik; siz de gördünüz. Ama
şimdi, bir bakıyoruz, kanuna geçilmiş, bundan bir tek Sayın
Bakanın, Komisyonun, iktidar partisinin haberi var. Nereden
anlıyoruz? Şaşırmıyorlar. Nereden anlıyoruz?
Nasılsa oylama yok diye bütün milletvekilleri gitmiş, yok, bir
yerdeler, biliyorlar oylama olmayacağını.
Bu, grubumuza karşı
yapılmış bir haksızlık; iş birliği
anlayışımıza, ülkenin genel menfaatleri üzerinde hepimizin
mutabakatına ve uluslararası anlaşmaları geçirmeyle ilgili
irademize, bu konuda göstermiş olduğumuz anlayışa, iş
birliğine yapılmış bir suistimal. Bunu kabul etmemiz mümkün
değil.
Grup başkan vekillerinin
varlığında tarafınızdan bu konunun hızla
değerlendirilmesi için birleşime ara verilmesini ve grup başkan
vekilleriyle durumun istişare edilmesini talep ediyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Turan, sizi dinliyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
kıymetli grup başkan vekilinin hassasiyetini paylaşıyoruz.
Ancak, aradan önceki görüşmemizde, CHPli arkadaşların da
olduğu bir görüşmede, birtakım malum gerekçelerle, bir
başka partimizin ısrarından dolayı,
çalışmalarımızı âdeta sabote etmesinden dolayı
kanunu görüşmeye başladık; bunu konuştuk daha önce de.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, böyle bir
şeyden haberim yok benim grup başkan vekili olarak.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, ben
dinleyeyim, karar vereceğim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
hatta buraya geldiğimizde, belki de usule aykırı olarak, tüm
Meclise bunu ilan ettik, duyurduk. Muhtemelen Özgür Bey orada yoktu galiba, o
yüzden böyle bir sıkıntı olmuş.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ben oturum kapanırken
buradaydım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hiç sorun değil,
uygun görürseniz bir beş dakika ara verelim, Özgür Vekilim toplasın
arkadaşlarını, devam edelim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Turan.
Bana da getirilen, söylenen bilgi, bu konuda yani
kanuna geçilmesi konusunda bir uzlaşma sağlandığı
yönündeydi. Buna uygun olarak da, Sayın Özel sizin ifade ettiğiniz
gibi, ben usuli işlemleri tamamladım ve kanuna geçtim ama tabii ki
burada uyum içinde çalışmak hepimizin ilkesidir, öyle de
olmalıdır.
Bu nedenle, ben grup
başkan vekillerini görüşmeye davet edeyim, bir de on beş dakika
ara vereyim.
Erkan Bey -isterseniz- sizi
de dinledikten sonra mı ara vereyim yoksa şimdi mi ara vereyim?
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Efendim, tutanaklara girmesi bakımından da bir cümleyle ifade edeyim.
BAŞKAN Onun için
soruyorum zaten.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tabii,
ara vermenizde büyük fayda var.
BAŞKAN Tamam.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yani,
nasıl bir mutabakata varmışsak, hangi tasarıların görüşüleceği
hususunda mutabık kalmışsak o yolda gidilmesi gerekir. Ancak,
toplantıdan sonra belki yeni bir tutum belirleriz.
BAŞKAN Tamam.
O zaman talepler
doğrultusunda bir on dakika ara verelim.
Grup başkan vekillerini
görüşmeye davet ediyorum.
Buyurun.
Kapanma
Saati: 20.39
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali
Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 75inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu
açıyorum.
278 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Tasarının tümü üzerinde ilk söz,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekili Bedia
Özgökçe Ertana aittir.
Buyurun Sayın Ertan. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün, burada, Cezaî Konularda Uluslararası
Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısının geneli
üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Türkiye, cezai konularda adli işbirliğine
ilişkin çok sayıda uluslararası sözleşmenin ve ikili
anlaşmanın tarafıdır. Bu sözleşmelerin ve
anlaşmaların etkin bir şekilde uygulanması için buradaki
ilkelerin bir araya getirildiği bir çerçeve yasanın
çıkarılması elbette ki şarttır. Bu kadar teknik bir
konuda dağınık bir hâlde bulunan düzenlemelerin bir araya
getirilmesi elbette ki oldukça önemli. Bugün tartışacağımız
bu tasarı, genel olarak, şimdiye kadar taraf olduğumuz
sözleşmelerdeki genel hükümleri içermekle birlikte tabii ki eksik
olduğu noktalar var.
Öncelikle, son ayların
alışkanlığı olsa gerek, yine alelacele geçirilmeye
çalışılan bir kanunla karşı karşıyayız.
Malumunuz, iktidarın vize muafiyeti çalışması sözü
nedeniyle haziran ayına endeksli bir çalışma takvimimiz var ve
hızla bu temponun içinde bulunmaktayız. Önceki tasarılarda
olduğu gibi bu tasarıyı da incelemek için sadece üç beş gün
zamanımız olabildi ve çok detaylı inceleme imkânımız
olamadı, maddeler üzerinde verimli bir tartışma yürütülmedi,
verimli tartışma olmayınca da iktidar partisi, muhalefeti
bastırdığını düşünüyor.
Her ne kadar diğer kanunlara kıyasla daha
özenli hazırlandığı tarafımızca fark edilmiş
olsa da, yeterince tartışılmadan, paydaşlarınca
yeterli görüş alınamadan ve kamuoyunda da yeterli tepkileri
gözlemlemeden çıkarılmasından dolayı elbette ki haklar ve
özgürlükler bakımından endişelerimizi artıran bir
yapısı var. Bütün bu kanunlar için hepimizin aklımızda
bulundurması gereken bir nokta olduğu kanaatindeyim. Avrupa
Birliğinden haziran ayına kadar süre almış olabilirsiniz
ama kanunların uygulama süresi haziranda bitmeyecek. Yani biz bu
kanunları uzun süreli olması için hazırlamalıyız. Bu
nedenle her kesimin kaygılarını rahatlıkla ifade
edebileceği ortamların hazırlanması bu Meclisin en önemli
görevlerinden biri olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, daha önce de
belirttiğim gibi, teknik ve gerekli bir kanun olmasına rağmen
sorunları da yok değil, elimden geldiğince bu sorunları sizlere
aktarmaya çalışacağım. Öncelikle, ademimerkeziyetçilik
iddiası ve vaadiyle iktidara gelen AKP, merkeziyetçiliğe doğru
tam gaz devam etmektedir. Devlet işlerini tek merkezden ele alma gayreti
öyle bir noktaya gelmiş ki hukukun üstünlüğü ilkesi bu iktidar
döneminde neredeyse yok hükmündedir. Kanunu incelerken görmüşsünüzdür,
merkezî makam olarak belirlenen Adalet Bakanlığı son derece
geniş yetkilerle donatılmıştır ve bu yetkiler
doğrultusunda Bakanlığın verdiği kararlara bütün adli
mercilerin de uyması beklenmektedir. Peki, devletlerce ileri sürülen
şartların veya merkezî makamca verilen teminatın hukuka
aykırılığı durumunda ne olacak? İdari bir
makamın verdiği teminat ya da kabul ettiği şartların
yargıyı da bağlamasını nasıl beklersiniz?
Ayrıca, tasarının 19uncu maddesinde,
iade kararının yerine getirilmesi, Başbakanın kararına
bağlı hâle getirilmiştir. Eskiden Bakanlar Kurulunun yetkisi
kapsamında olan iade kararının tek kişiye bağlanması,
demokrasideki çoğulculuk ilkesi açısından uygulamayı geriye
götürmektedir. Çoğulculuk ilkesiyle çeliştiği gibi, her
kararı tek başına verme kaygısı, kendi Kabinesine
güvenmeyen bir iktidar izlenimi de doğurmaktadır.
Adalet Bakanı ve Başbakanın,
mahkemelerin karar vereceği adli iş birliği talepleriyle ilgili
son sözü söyleyecek olması, hukuk devleti olmanın en önemli
göstergelerinden olan hukukun üstünlüğü ilkesiyle çelişmektedir. Adli
meselelerde yürütmenin yargıya müdahalesinin önüne geçmek için, mevcut
tasarıda bakanlara verilen yetkiler asgari düzeye indirilmelidir.
Ayrıca, bu makamların adli iş birliği ve iadeye
ilişkin kararlarının hukuka aykırılığı
durumunda, kararların denetimi için başvurulacak itiraz yolunun
ilgili maddelerde açıkça belirtilmesi gerekiyor. İtiraz yolunu
Türkiye'de ikamet edenler biliyor olsa bile, uluslararası ayağı
olan bu kanunun, Türkiye vatandaşı olmayan kişiler için de yol
gösterici olması gerekir.
Değerli milletvekilleri, belki takip
etmişsinizdir, bugün yine Amerikadan Reza Zarrabla ilgili haberler
vardı. Bu haberlere göre, Reza Zarrab hakkındaki davanın 30
Martta yenilenen iddianamesinde, Türkiye ilk kez suçun işlendiği
ülkeler arasında sayıldı. Gerçi Zarrabın
tutuklandığı ilk günden beri biz bunu biliyorduk ve ifade
ediyorduk.
Yenilenen iddianameye göre Zarraba yöneltilen, ABD
çıkarlarına karşı komplo kurmak için iş birliği,
İrana karşı uygulanan uluslararası ambargoyu delmek, banka
sahteciliği ve kara para aklama suçlamalarının
işlendiği yerlerden biri de Türkiye. Bu durumda, suç Türkiye'de
işlendiği için, ilgili savcı, Zarrabın bu suçları
kimlerle birlikte ve nasıl işlediğini araştırma,
dosyasına koyma ve ifadesini alma hakkına sahip oldu.
Konumuz uluslararası adli iş birliği
olunca, sormadan edemiyoruz. Amerika Birleşik Devletleri, Reza Zarrab
soruşturması için Türkiye'ye iş birliği talebinde bulununca
Hükûmetin yanıtı ne olacak? Bu suçlamaların
araştırılması için iş birliği yapacak mı?
Yoksa tasarının 4üncü maddesinde yer aldığı gibi,
Türkiye'nin millî güvenliği, kamu düzeni ve diğer temel
çıkarları ihlal edilecek kaygısıyla bu talepleri görmezden
mi gelecek? Türkiye'de artık millî güvenlik AKPnin güvenliği, kamu
düzeni de AKPnin düzeni olduğu için, üstelik 17-25 Aralık süreci de
hâlâ dün gibi hafızalardayken, ileride bu kanunun Reza Zarrab için uygulanıp
uygulanmayacağını doğrusu çok merak ediyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının
Komisyon görüşmeleri sırasında üzerinde durduğumuz bir konu
da bu tasarının mevcut iktidarın muhafazakâr kaygıları
nedeniyle herkese eşit koruma sağlamıyor olmasıdır.
Bildiğiniz üzere, bundan önce gelen ve insan haklarını etkileyen
kanunlarda da bütün ayrımcılık temellerinin
sıralanmasını ve AKP iktidarının görmemekte ısrar
ettiği cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği farklılıklarının
da koruma altına alınmasını sıklıkla
vurgulamıştık.
Mevcut tasarının 4 ve 11inci maddeleri,
kişilerin ırkı, etnik kökeni, dini,
vatandaşlığı, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya
siyasi görüşleri nedeniyle cezalandırılma riski varsa iade
taleplerinin yerine getirilmeyeceğini belirtmektedir. Biz de diyoruz ki
buraya cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini ekleyin çünkü çok
sayıda ülkede eş cinsellik suçtur. Özellikle İran, Rusya, Yemen,
Suudi Arabistan, Özbekistan, Hindistan gibi ülkelerde, 20yi aşkın
ülkede eş cinsellik suç sayılmakta ya da bunun ifade edilmesine karşı
yasalar bulunmaktadır. Kaldı ki sırf eş cinsel olduğu
için adını saydığım bu ülkelerden kaçıp
Türkiyeye sığınan çok sayıda insan var. Bu tasarıya
onları da koruyacak düzenlemeleri eklemediğimiz müddetçe bu
ülkelerdeki kişilerin tercihleri, cinsel kimlikleri nedeniyle
cezalandırılmasına aracı olmuş olacağız.
Komisyon toplantısında bu
kaygılarımızı dile getirdiğimizde, Sayın Bekir
Bozdağ muhafazakâr demokrat bir parti olarak halka karşı
sorumluluklarının olduğunu ve siyasi tavırlarının
çok net olduğunu ifade etti. Yaşam hakkını ve temel insan
haklarını öncelemeyen bir tutum takındığınız
müddetçe demokrat olduğunuza kimseyi inandıramazsınız
Sayın Bakan. Kaldı ki Türkiyeyi yüzde 50den ibaret
sayıyorsunuz ama defalarca hatırlattığımız
şu gerçeği tekrar dile getirmek isterim: Siz yüzde 100ün
Bakanısınız ve bu şekilde
davranmadığınız müddetçe görevinizi kötüye kullanıyor
olacaksınız. Kaldı ki cinsel yönelimi sizden farklı
olduğu için yaşam hakkı tehdit edilen kişileri
korumamanın bahanesi olarak muhafazakârlık gösterilemez. Bu kriter ne
yaşam hakkı ne de diğer temel hakların bahanesi ve
istisnası olamaz.
Yine, 11inci maddenin (2)nci fıkrasında
iade talebinin reddinin istisnası olarak sunulan suçlar arasında
savaş suçuna yer verilmemiştir. Roma Statüsüne taraf
olmadığımız için Uluslararası Ceza Mahkemesinin
yetkisini tanımıyor olmamız savaş suçu işlemiş
kişileri koruyacağımız anlamına gelmemektedir. Roma
Statüsüne henüz taraf olmamak zaten başlı başına bir
ayıp ama taraf olmadığımız için savaş suçunu koruyor
görünmemiz bu ayıbı daha da derinleştirmekten başka bir
işe yaramayacaktır. Bu nedenle, savaş suçlularının
korunmaması ve iadesinin önüne geçilmemesi için savaş suçunun da
insanlığa karşı suçların yanında açıkça
belirtilmesi gerekir.
Değerli milletvekilleri, bu tasarının
birçok maddesinin Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleriyle geçerli olan CMKyla tam
uyumlu olduğunu söylemek yanlış olur; bir kısmında
geçiyor, bir kısmında geçmiyor. Örneğin, CMKda geçici tutuklama
süresi otuz günken tasarının 14üncü maddesinde bu sürenin en fazla
kırk gün olduğu belirtilmektedir. Uluslararası adli iş
birliği söz konusu olduğunda geçici tutuklama süresinin on gün
artırılmasının nedeni anlaşılamamaktadır.
Ayrıca, yabancı kişiye ihtiyaç duyduğunda avukat ve
tercüman sağlanmasına dair bir hüküm ısrarlarımıza
rağmen tasarıya eklenmemiştir. Bu tasarının belirli
maddelerinde CMK hükümlerinin uygulanacağı doğrudur ancak bu
uygulamanın yabancı kişilerce de kolaylıkla bilinebilmesi
ve mahkemelerde yaygın hâle gelmesi için tercüman ve avukat hizmetinin
açıkça belirtilmesi gerektiği kanaatindeyim. Kaldı ki, bunu
belirtmediğimiz takdirde Suçluların İadesine Dair Avrupa
Sözleşmesine Ek 3 No.lu Protokolün hükümleriyle de çelişmiş
olacağız. 22 Martta imzaladığımız bu protokolü
ileride onaylayacağımız düşünülürse, CMKnın yanı
sıra uluslararası yükümlülüklerimizle uyum sağlamak ve ileride
adli makamlarda oluşabilecek karışıklıkları
önlemek için bu noktaların tekrar değerlendirilmesi gerekir.
Tasarıya dair belirtmek istediğim bir
başka husus ise Türkiye'nin iade talepleri ve şartlarını
düzenleyen 22nci maddeyle ilgili olacak. Söz konusu maddede millî
güvenliğin ve uluslararası ilişkilerin zarar görme ihtimalinin
bulunması hâlinde Adalet Bakanlığının, iade talebini
yabancı devlete iletmeyeceği belirtiliyor. Türkiye'nin suç
işlediği iddiasıyla birinin iadesini istemesinin millî
güvenliğe nasıl zarar vereceğini anlamakta güçlük çekiyoruz.
Türkiye'nin yargılama yetkisine giren bir konuda, yargının önüne
getirilmesi gereken bir kişiden yargı kararıyla değil de
idarenin kararıyla nasıl vazgeçebiliriz? Bunun adı, siyasi
otoritenin tasarrufuyla suçluları yargının önünden
kaçırmaktır. Yeri geldiğinde egemenlik diye ahkâm keserken
yargı egemenliğini etkisiz kılmanın hiçbir anlamı
yoktur. Komisyon toplantısında bu hükmün istisnai bir hüküm
olduğu ve şimdiye kadar böyle bir vakaya denk gelinmediği Adalet
Bakanlığı tarafından belirtilmiştir. Gerçekleşme
olasılığı bu kadar düşük ise siyasi mercilerin
yargıya yön vermesine neden olabilecek ve yargı egemenliğini
olumsuz etkileyecek bu düzenlemeyi kanuna neden ekliyoruz? Bu husus
açıklanamadı.
Değerli milletvekilleri,
başta da belirttiğim gibi, sadece Avrupa Birliğiyle yürütülen
vize serbestisi görüşmelerinin koşullarının yerine
getirilmesi için alelacele kanunlaştırılması,
tasarının ilgili taraflara danışılarak detaylıca
incelenmesini engellemekte ve Meclisin yasama yetkisini
güçsüzleştirmektedir. Bu nedenle, katılıma imkân vermeyen her türlü
yasama çalışmasında olduğu gibi, Cezaî Konularda
Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısının da bu yöntemle kanunlaşmasına
karşı olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum,
teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu konuşacak.
Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 278
sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulun siz değerli
üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında, idrak
etmekte olduğumuz Kutlu Doğum Haftasının Peygamber
Efendimizi anmak ve onun mesajlarını anlamak için iyi bir
fırsat olmasını temenni ediyorum. Bu haftanın, başta
terör olmak üzere, ülkemizde yaşanan sorunlar nedeniyle kaybolan huzurun
ve parçalanan değerlerin tamirine katkı sağlamasını,
Peygamber Efendimize duyulan sevgi ve bağlılığın
perçinleşmesine vesile olmasını diliyorum. Devletimizin
bekası, vatanımızın ve milletimizin birlik ve
bütünlüğü uğruna terörle mücadelede Hakka yürüyen aziz
şehitlerimize Allahtan rahmet, gazilerimize acil şifalar, Türk
milletine de başsağlığı diliyorum.
20 Temmuzdan bu tarafa maalesef 179 polisimiz, 267
askerimiz, 10 korucumuz, 19 sivil memurumuz, toplam 475 evladımız
şehit olmuştur. Bunun yanında, aynı süre içerisinde 250ye
yakın sivil vatandaşımız terörist saldırılardan
dolayı hayatını kaybetmiştir, toplam yaralı
sayısı ise 1.500ü geçmiştir. Bir yanda güvenlik güçlerimiz
cansiparane terörle mücadeleyi yürütürken diğer yanda terörle mücadeleyi
askıya alarak yeni bir müzakere masası kurulması ve terörle
mücadeleyi akamete uğratma yönündeki sinsi girişimleri milletimiz
adına ibretle takip ettiğimizi belirtmek istiyorum. Türklüğü
sindirmek ve tarihten silmek, Türkiye'yi ve Türk milletini yok etmek için
sıraya girmiş olan çevreler terörle mücadeleyi keserek yeniden
müzakere önermektedir. Türkiye'nin Suriyeye dönmesi ve Balkanlaşması
etap etap hayata geçirilmek istenmektedir. Küresel güçler Türkiye'nin
bölünmesi, insan ve toprak temelli parçalanması amacıyla devrededir.
Bilinmelidir ki terörle mücadeleyi akamete uğratmaya dönük yeni bir ihanet
süreci bölücü terörü daha da azdıracak, anaların
gözyaşını artıracak ve şehitlerimizin kemiklerini
sızlatacaktır. Bölücü terörün kökü kazınmadan terörle
mücadeleden vazgeçip böyle bir süreç başlatacak olanları ise Türk
milleti asla affetmeyecektir.
Dün Suriyenin IŞİD denetimindeki
bölgesinden ateşlenen roketatar mermileri Kilisi vurmuş, 3ü çocuk 4
Suriye vatandaşının ölümüne, 6 kişinin de
yaralanmasına yol açmıştır. Daha önce de Suriye
tarafından vatan topraklarına düşen füzelerden dolayı 6 kişi
hayatını kaybetmiş, 26 kişi de
yaralanmıştır. Suriye yakasından fırlatılan
füzeler sınırlarımızı, Kilis ve çevresini kana
bulamaya devam etmektedir. Başta Kilis olmak üzere sınır il ve
ilçelerimiz diken üstündedir, sınır güvenliğimiz tehdit
altındadır. Hükûmeti, acilen, sınır il ve ilçelerinde
yaşayan vatandaşlarımızın huzur ve güvenliğini
sağlayacak tedbirleri almaya davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri, son dönemde Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündemine getirilen kanun tasarılarının,
bir hizmet icabı olmaktan ziyade, Avrupa Birliği vize muafiyeti ve
benzeri dayatmaların sonucu olarak ve acil biçimde gündeme geldiğini
görüyoruz. Bu durum, hem hukuk devleti ilkeleri hem de kanun yapma tekniği
açısından mahzurlu sonuçlar doğurmaktadır; görüşmekte
olduğumuz tasarı da bu mahiyettedir.
Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği
Kanunu Tasarısı, içeriği daha önce ikili anlaşmalar ve bir
kısım kanunlarla iç hukukumuzda kısmen var olmakla birlikte,
bunları kodifiye eden bir düzenlemedir; özel nitelikli konuları ve
hukukumuza ilk defa girecek bazı kavramları da içermektedir.
Günümüz dünyasındaki gelişmeler örgütlü
suçlar için de elverişli bir ortam oluşturmaktadır. Başta
terörizm, finansal suçlar ve kitle imha silahlarının
yayılması gibi tehlikeler millî güvenlik açısından ciddi
bir tehdit oluşturmaktadır. Bu gelişmelerin sonucu olarak suçlar
da küreselleşmektedir. O sebeple, devletler açısından
sınıraşan örgütlü suçlarla mücadele büyük önem arz etmektedir.
Özellikle finansal kurumlara ve bankalara yönelik siber
saldırıların yapıldığı ülke ile bu eylemi
yapanların bulunduğu ülke farklıdır. Ülkelerin
İnternet sitelerine devletin bilgilerine ulaşmak için yapılan
siber saldırılarda da eylemi yapanın
yaşadığı ve eylemini yaptığı ülke
farklı olmaktadır. Yurt dışında yaşayan
milyonlarca vatandaşımız da dikkate
alındığında, ülkemiz açısından bu alanda
uluslararası iş birliğinin önemi daha belirgin bir şekilde
ortaya çıkmaktadır.
Nitekim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim
beyannamemizde, yurt dışındaki
vatandaşlarımızın adalete erişiminin önündeki
yapısal ve hukuki engellerin uluslararası iş birliği
imkânlarına ağırlık verilerek
kaldırılacağı belirtilmiştir. Bu tür problemlerle
mücadelede etkinlik sağlanması, suçun ve suçluların
yakalanması için ülkeler arası iş birliği
şarttır. Kuşkusuz, yeryüzünde hiçbir ülke suçlular için bir
sığınma yeri olmamalıdır ve tüm ülkelerin, terörle
mücadele başta olmak üzere, suçlarla mücadele konusunda iş
birliği yapması kaçınılmaz bir zorunluluk olarak
görülmelidir. Aksi takdirde, Ankaradaki patlama Paristekinden daha az
lanetleniyorsa, Orta Doğudaki insanların ölümü Avrupadakilerden
daha önemsiz ve sıradan görülüyorsa, normal karşılanıp
tepki verilmiyorsa bu anlayışla terörizme karşı
uluslararası düzeyde etkili bir iş birliğinin yapılabilmesi
mümkün olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
devletlerin uluslararası adli iş birliğinde öncelikle anayasal
düzenlemelerle birlikte uluslararası anlaşmalar ve ulusal hukuk
kurallarını uyumlaştırması ve iç hukukta da buna uygun
düzenlemeler yapması gerekmektedir. Uluslararası adli iş
birliği çerçevesinde suçlunun suç işlediği ülkeye getirilerek
yargılama sürecinin tamamlanması veya hakkında verilmiş
cezanın infazının yerine getirilmesi için failin geri
getirilmesi önemlidir. Ülkemizde suça karışıp yurt
dışına kaçanların ya da yurt dışında suça
karışıp ülkemize gelenlerin yakalanmasında ve
yargılanmasında da uluslararası iş birliği
kaçınılmaz bulunmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye de
uluslararası adli iş birliği alanında diğer ülkelerle
çok sayıda ikili ve çok taraflı sözleşmeye imza
atmıştır. Uluslararası adli iş birliği
alanında özel bir kanuni düzenlemenin bulunmaması uygulamada
aksaklıklara sebep olabilmekte ve bu müessesenin yeterince etkin
kullanılamamasına yol açabilmektedir.
Tasarıyla
soruşturma veya kovuşturmanın devri ile rızaya
dayalı iade usulü gibi mevzuatımızda daha önce
düzenlenmemiş uluslararası adli iş birliği müesseselerine
de yer verilmektedir. Tasarı amacı itibarıyla uluslararası
adli iş birliği alanında diğer ülkelerle zamanın
şartlarına göre imzalanmış olan anlaşma hükümlerinin
uygulamada farklılıklara yol açmasının önüne geçmeyi
hedefleyen bir düzenleme olarak görülmektedir. Bugüne kadar bu konuda
yapılmış olan ikili ve çok taraflı anlaşmalar
saklı tutulmaktadır. Bu durum, her ne kadar tasarının
amaçlarından birisi zamanın şartlarına göre düzenlenen
hükümlerin uyumlaştırılması olsa da bazı
hususların birleştirilmesinin nasıl mümkün olabileceği
sorusunu da akla getirmektedir.
Devletler arasındaki
adli iş birliği kapsamında suçluların iadesi,
kovuşturma, soruşturma ve infazın devredilmesi ile hükümlünün
nakli konuları tek bir kanuni düzenleme çerçevesinde ele
alınmaktadır. Bu konuların her birine dair Türkiye'nin taraf
olduğu uluslararası anlaşmalar mevcut bulunduğu için, kanun
tasarısında sevk edilen düzenlemelerin bahse konu anlaşmalara
uygunluğunun tesis edilmesi önem taşımaktadır. Aksi
ihtimalde, Anayasanın 90ıncı maddesi hükmü gereği
görüşülen kanun tasarısının yasalaşması hâlinde
hukuki değerden mahrum kalması gibi bir sonuç ortaya
çıkabilecektir.
Bir diğer husus,
tasarının ana unsurunu oluşturan merkezî makam olarak Adalet
Bakanlığının tespitidir. Bu durum, işlerin
hızlı yürümesine katkı sağlayabilecek bir düzenleme olmakla
birlikte, alınacak kararların dış politika, güvenlik,
siyaset, sosyal ve ekonomik hususlarla da ilgili olması nedeniyle verilen
yetki ve sorumluluğun bir bakanlığı aşacak düzeyde
olduğu değerlendirilmektedir.
Kanun tasarısında
yabancı ülkede bulunan bir kişinin Türkiyeye iadesine ilişkin
talep ve şartlar düzenlenmiştir. Adli mercilerin soruşturma veya
kovuşturmanın sonuçlandırılması ya da mahkûmiyet
kararının infazı için yabancı ülkede bulunan ve
hakkında yakalama veya tutuklama kararı verilen kişilerin
iadesini isteyebileceği ifade edilmiştir.
Bunun dışında,
madde gerekçesinde bir kişinin Türkiyeye iadesine ülkemizde
işlenmiş bir suç sebebiyle başvurulacağı dile
getirilmiştir. Uygulamada doğabilecek tereddütleri engellemek
bakımından gerekçe ile madde arasında çelişki görüntüsünün
açıklığa kavuşturulması ve gerekçede belirtilen
şekilde konunun maddeye dercedilmesi yerinde olacaktır.
İnfazın
devralınması hükmü kapsamında, yabancı devletçe verilen
mahkûmiyet kararının Türkiyede infaz edilebilmesi için hükümlünün
Türkiyede bulunması şartı getirilmiştir. Öte yandan, tasarının
İnfazın devredilmesi başlıklı maddesinde ise bu defa
Türkiyede verilen mahkûmiyet kararının yabancı devletçe infaz
edilebilmesi için infazın devredileceği devlette bulunan hükümlünün
bu devletin vatandaşı olması veya bu devletle güçlü sosyal bağlarının
bulunması şartına bağlanmıştır. Oysa, Ceza
Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa
Sözleşmesinde infazın devri için hükümlünün mutat olarak diğer
devlette oturması şartı bulunmaktadır. Uluslararası
hukukta mutat mesken unsurunun bir ülkede bulunma kadar hafif veya bir ülkenin
vatandaşı olma kadar ağır bir şart
olmadığı nazara alındığında, tasarıdaki
bu maddelerin bahse konu uluslararası sözleşmeyle uyumlu
bulunmadığı görülmektedir.
Yine, tasarının İnfazın
devralınması başlıklı maddesinde yabancı
devletçe verilen mahkûmiyet kararının Türkiyede infaz edilebilmesi
için aynı suçtan dolayı Türkiyede soruşturma ve kovuşturma
yapılmamış olması şartı getirilmiştir. Buna
karşılık, Türkiyede verilen mahkûmiyet kararının
yabancı devletçe infaz edilebilmesi bakımından
tasarının İnfazın devredilmesi başlıklı
28inci maddesinde benzer nitelikli bir şarta yer verilmemiştir.
Belirtilmelidir ki Ceza Yargılarının
Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesinin 6/(e)
maddesi, infazı yerine getirmesi istenilen devlette ilgili eylemin
kovuşturma konusu yapılmış olmasını infaz
talebinin reddi gerekçesi olarak kabul etmiştir. Bu itibarla, bahse konu
uluslararası sözleşmeyle uygunluk açısından
tasarının 28inci maddesine aynı suçtan dolayı infazı
gerçekleştirilecek yabancı devlette soruşturma ve
kovuşturma yapılmamış olması şartı
getirilmesi yerinde olacaktır.
Kanun tasarısıyla, infazın devrini
talep yetkisi zımnen de olsa mahkûmiyet hükmünü veren devlete
verilmiştir. Bir diğer ifadeyle, ilgili maddelerin
tamamının lafzına bakıldığında kanun
koyucunun bunu murat ettiği anlaşılmaktadır ancak söz
konusu hükme ilgili maddelerde sarahaten yer verilmesi ilerleyen safhada
doğabilecek tereddütlerin önlenmesi bakımından faydalı
olacaktır.
Değerli milletvekilleri, tasarının
Türkiyeye hükümlü naklini düzenleyen 30uncu maddesinde hükümlünün Türk
vatandaşı olması veya Türkiyeyle güçlü sosyal
bağlarının bulunması, yabancı devlette hüküm
giymiş bir kişinin Türkiyeye nakli için bir şart olarak kabul
edilmiştir. Benzer şekilde, tasarının Türkiye'den hükümlü
nakli başlıklı 32nci maddesinde hükümlünün nakledileceği
devletin vatandaşı olması veya bu devletle güçlü sosyal
bağlarının bulunması, bu defa Türkiyede hüküm giymiş
bir kişinin yabancı devlete nakli için bir şart olarak kabul
edilmiştir. Buna karşılık, Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa
Sözleşmesinde bir hükümlünün nakli ancak hükmü yerine getiren devletin
uyruğu ise gerçekleştirilebilecektir. Bu itibarla, tasarıdaki
güçlü sosyal bağların bulunması ibaresi söz konusu
uluslararası sözleşmeyle uyumlu kabul edilmeyecektir. Hükümlülerin
Nakline Dair Avrupa Sözleşmesinde hükümlünün nakledilmeyi
isteyebileceği belirtildikten sonra naklin hükmü veren veya naklin
yapılacağı devlet tarafından talep edilebileceği ifade
edilmiştir. O sebeple, tasarıda, talep mercilerinin açıkça
gösterilmesi yerinde olacaktır.
Kanun tasarısında, ayrıca, esasa
ilişkin önemli hususların kanunda açıkça düzenlenmesi yerine alt
düzenleyici işlemlere bırakılması doğru değildir.
Diğer yandan, İnfaz sırasında, hükmün verildiği devlette
veya Türkiyede genel veya özel af kabul edilmesi ya da suç ve cezayı
ortadan kaldıran veya hafifleten bir sebebin ortaya çıkması
hâlinde hükümlünün hukuki durumu hakkında bulunduğu yer
ağır ceza mahkemesince karar verilir. hükmüyle yabancı devlette
hüküm giymiş olanların Türkiyeye iadesi talep edilerek, bu madde
uyarınca, yeni bir sebep ve durum ortaya çıktığı iddia
edilerek hüküm hafifletilebilecek veya ortadan kaldırılabilecektir.
Bu yönüyle tasarı, kamuoyunda kara para aklama ve yolsuzluk nedeniyle
Türkiye'nin gündeminde olan ve ülke dışında bulunan
kişilerle de illiyet kurularak değerlendirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, buradaki kaygı,
bu kanunun amacının acaba bir aklama ya da cezanın veya
infazın hafifletilmesi girişimi mi olduğudur. 1inci maddede
ikili anlaşmalar saklı tutulduğuna göre, suçluların geri
verilmesi ve ceza işlerinde karşılıklı yardım
anlaşmaları karşısında öngörülen düzenlemeler ne
getirecektir? Başlatılan kovuşturmayla ilgili olarak hangi
mevzuatın geçerli olacağı adli yardımlaşma
taleplerinde belli edilmiş ve farklı bir görüş ileri
sürülmüşse iki ülke arasındaki bağlayıcı çözümü
uluslararası ceza hukukunda ara buluculuk kurumları mı
sağlayacaktır? Bu tasarıyla, örneğin, iade edilmeyen
bölücülerin, teröristlerin ülkemize iadesi mümkün olacak mıdır?
Bölücü terör örgütünün bazı ülkelerde yuvalanmasının ve destek
görmesinin önüne geçilebilecek midir? Ülkemize ve milletimize ihanet eden,
yetim hakkına el uzatanlardan hesap sorulabilecek midir? Bu tasarı,
bunlarla ilgili olarak karşılaşılan problemleri
giderebilecek midir? Teröristler evlatlarımıza kıyarken,
şehirlerimizde canlı bombalar patlatılırken PKKyı
başkentlerinde konuk edip sırtını sıvazlayan, 14 Nisan
2016 tarihli raporlarında da utanmadan, PKKya orantılı güç kullanılmasını
isteyen Avrupanın bu pervasızlığının önüne
geçilebilecek midir?
Tasarının bütününe
bakıldığında, diğer ülkelerde
barındırılan terör örgütü militanlarının ülkemize
iadesiyle bölücülerin bu ülkelerde yuvalanmasının önüne geçilebilecek
ilave bir mekanizma maalesef görülememektedir. Aksine, kişi yararına
durum nedeniyle, suçluların avantajlı olan yerlerde
kalmasının bir hak hâline getirilmesi söz konusu olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanun tasarısı, ülkemiz ile Avrupa Birliği
arasında devam etmekte olan vize serbestisi diyaloğu süreci
kapsamında, vize serbestisi yol haritasında ülkemize ait
yükümlülükler arasında yer alan cezai konularda uluslararası adli
iş birliği alanında özel bir kanuni düzenleme
yapılması kapsamında acele olarak
çıkarılmaktadır. Bu nedenle kanunun içeriği ile ikili
anlaşmalar arasında tereddütler ortaya çıkacak, uygulamada
birtakım sıkıntılara yol açılabilecektir.
Konuşmamı bitirirken, kanun
tasarısının hayırlı olmasını diliyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aksu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel Konuşacak.
Buyurun Sayın Yüksel. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; akşamın bu
ilerleyen saatlerinde hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısı, maalesef, Adalet
Komisyonunda ve alt komisyonda yeterli çalışma yapılmadan,
alelacele, çok büyük bir hızla geçirildi.
Sayın grup başkan vekilleri, vallaha,
arkanıza bir dönün, bakın. Ben şimdi, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9,
10 kişi sayıyorum, bari siz dinleyin, en azından söylediklerimiz
bir yerine varsın çünkü muhalefet olarak taleplerimizi şey
yapacağız. Yani 317 milletvekilinin sahibi AKPnin 8-9
milletvekiliyle burada temsili millî iradeye duyduğunuz saygının
da bir tezahürü olsa gerek. (CHP sıralarından alkışlar)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) 4 partiyiz, 4.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Türkiye Büyük Millet
Meclisine son yıllarda yargı paketi adı altında sunulan
tasarı ve tekliflerin içeriğinde yargı mevzuatına yönelik
gerekliliğin dışında konjonktürel olguyu esas alan
değişiklikler göze çarpmaktadır, bu doğaldır da.
Şimdi huzurlarınızdaki yasa da Avrupa Birliği vize
muafiyeti noktasında alelacele getirilen taslak ve tasarılardan
birisidir. Bu kadar önemli bir kanunun, onlarca uluslararası
sözleşmeyle daha önce çerçevesi çizilmiş bu kadar önemli bir konunun
topu topu üç günde alelacele Komisyondan geçirilmesi gerçekten takdire
şayan. Yani Hükûmetin bir oldubitti mantığıyla bu kadar
önemli yasaları, uluslararası arenada memleketimizin bakış
açısını getiren yasaları geçirmesi hukuk devleti ilkesini
zedelemektedir. Bu yaratılan olgu, hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmayan, yargıya ve Parlamentoya da güveni giderek ortadan
kaldıran sonuçlar yaratmaktadır.
Kanun tasarısının gerekçesinde de
belirtildiği üzere, Avrupa Birliği vize serbestliği için
öngörülen şartlardan birisi de cezai konularda uluslararası adli
iş birliğiyle ilgili müstakil bir düzenleme
yapılmasıydı.
Tasarıyla ilgili yapılan teknik
çalışmalar neticesinde -burası çok önemli- esas itibarıyla
yasal düzenlemenin ilk hâli yani Barolar Birliğine, meslek
kuruluşlarına gönderilen ilk hâli 200 maddenin üzerindeydi
arkadaşlar. Biz meslek kuruluşlarına gönderilen tasarıdan
Adalet Komisyonuna gelmeden önce bir çalışalım dedik,
çalıştık. Adalet Komisyonuna tasarı bir geldi, 38 madde.
Şu 170 küsur madde ne oldu? Hani inek mi yedi, dağa mı
kaçtı, yandı bitti kül mü oldu? Yani ilk hâlde düzenlenen bu 200
maddenin 170 maddesinin Parlamentonun iradesinden
kaçırılmasının amacı nedir? Ben söyleyeyim.
Anayasanın 7nci maddesinde, yasama yetkisinin kim tarafından -yani
bu Parlamento tarafından- kullanılacağı açıkça
belirtilmiş olmasına rağmen, bu 170 maddeyi maalesef AKP
Hükûmeti, Parlamentodan yetki devriyle, yönetmelikler yoluyla düzenlenmek üzere
Bakanlığa teslim ediyor arkadaşlar. Anayasa Mahkemesi birçok
kararında kanunla düzenleme ilkesine atıf yaparak, aynı
zamanda yasama yetkisinin de Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğunu
ve bu yetkinin devredilemeyeceğini öngören Anayasanın 7nci
maddesini ve hukuk devletini düzenleyen 2nci maddeyi esas alarak
değerlendirme yapmakta ve bu düzenlemeleri iptal etmektedir.
Egemenliğin bir yansıması olan cezalandırma yetkisi söz
konusu devletin egemenlik alanıyla sınırlı olup başka
bir devletin, başka bir egemen devletin ülkesinde bu yetkiyi
kullanması pek tabii ki söz konusu değil. İşte,
huzurlarımızdaki bu yasa yani aslı 200 madde olan fakat
Parlamentoya 38 madde olarak getirilen ve kalan 170 maddesi Adalet
Bakanlığı tarafından yönetmeliklerle düzenlenmesi beklenen
bu yasa, işte, bir devletin bizim ülkemizde ceza kovuşturması
yapıp yapamayacağıyla ilgili.
Şimdi, bu kanun tasarısının
gerekçesinde de belirtildiği üzere, Avrupa Birliği vize
serbestliği demek, Schengen uygulamasının bu yasal düzenlemeyle
ülkemizi kapsaması anlamına geliyor. Bu ne anlama geliyor?
Anılan anlaşmaya taraf olan devletler egemenlik yetkilerinin bir
kısmından feragat etmek suretiyle, anlaşmaya taraf başka
bir devlete o devletin kendi ülkesinde belirli koşullar altında
sınır ötesi observasyon ve sıcak takip yapma olanağı
veriyor. Bu denli önem arz eden konuların Adalet Komisyonundan ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinden kaçırılarak Adalet Bakanlığı
tarafından yönetmeliklerle düzenlenmesine olanak sağlanması da
ayrı bir vahamet konusu.
Anayasada öngörülen ayrık durumlar
dışında, yasalarla düzenlenmemiş bir alanda yasayla
yürütmeye genel nitelikte kural koyma yetkisi verilemiyor ama geçenlerde, bir
milletvekiliniz çıktı Yasama da bizde, yürütme de bizde, yargı
da bizde. diye bir itirafta bulundu. Bu kanunda o itirafın aslında
çok somut bir örneğini göreceğiz.
Şimdi, taraf olduğumuz Ceza
İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa
Sözleşmesinde -kısa adıyla CİKAYAS- olan delil, dosya ve
belgelerin gönderilmesi hükmü yasa tasarısında yok.
Dolayısıyla, adli yardımlaşma talepleri kapsamında
belge talep edildiğinde, müstakil mevzuatımızda buna
ilişkin bir düzenleme olmaması nedeniyle delillerin, transferin
reddedilebileceği düşünülüyor.
Ayrıca, gene CİKAYASta yer alan
tanık ve bilirkişilerin ifade vermesi, tanık ve
bilirkişilerin yabancı devletin adli makamları önüne bizzat
çıkması, tanık sıfatıyla veya yüzleştirilmek
amacıyla tutuklunun geçici nakli ve bağışıklık,
hususiyet ilkesi tasarıda gene yok.
Suçluların İadesine Dair Avrupa
Sözleşmesinde yani SİDASta yer alan hususilik ilkesi tasarıda
yok.
Ama, tasarıda çok önemli bir şey var:
Tasarının 2nci maddesinde Adalet Bakanlığı merkezî
makam olarak tanımlanıyor ve pek çok maddede de bu merkezî makama
yani Adalet Bakanlığına çok önemli yetki ve görevler veriliyor.
Ancak, bu görev ve yetkilerin, örneğin 3üncü maddenin (4)üncü
fıkrasında olduğu gibi, yargı mercilerinin de üstünde
konumlanmayı gerektirecek amir hükümler içermesi gözetildiğinde, bu
durumun siyasi bir makam olan Adalet Bakanlığının
yargı mercilerinin üstünde konumlanması sonucunu yarattığı,
güçler ayrılığı ilkesine aykırı olduğu çok
açıkça görülmektedir. Ben, aynı, okuyayım bu maddeyi, diyor ki:
Merkezî Makam -yani Adalet Bakanlığı- devletlerce ileri sürülen
şartları kabul edebilir veya istenen teminatı verebilir. Merkezî
Makamca kabul edilen şartlar veya verilen teminatlar adlî mercileri bağlar.
Yani, Adalet Bakanı yargının üstünde, yargıya talimat veren
bir konumda konumlandırılıyor. İşte, bu, güçler
ayrılığı ilkesine aykırı bir durum.
Kuşkusuz ki devletlerin diğer devletlerle
ilişkilerinde egemenlik haklarını gözetme kaygısıyla
bazı işlemlerde yürütme organına yetki tanıması
doğal gibi görünse de bu durum yargının görev alanına
doğrudan müdahaleyi gerektirici nitelikte olmamalı. Kaldı ki her
ne kadar idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı
yolu açık olsa da Adalet Bakanlığının tasarruflarının
yargısal denetime sahip olacağı düşünülse de sonuçta, çok
az kişinin bildiği bir uluslararası yazışma
faaliyetinin yargı önüne götürülmesi zor görünmekte.
Yine, HSYKnın Başkanı konumundaki
bir Bakanın olumsuz kararlarına karşı HSYKya tabi
yargı mensuplarının karşı çıkması da
konjonktürel olarak uzak bir olasılık. Anayasamızın
138inci maddesinin ikinci fıkrasında Hiçbir organ, makam, merci ve
kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve
hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde
bulunamaz. hükmü var. Dolayısıyla, merkezî makamın yani Adalet
Bakanlığının yargı mercisi adına taahhüde girmesi
ve bunu yargı mercisine bağlamasının Anayasanın
138inci maddesine de aykırı bir durum yaratacağı
açık.
Tasarının 11inci maddesinin (1)inci
fıkrasında cinsel kimliğin iade edilmeme nedeni olarak
gösterilmemesi doğru değil. Şimdi, bizim yasalarımızda
eş cinsellik bir suç değil fakat çoğu ülkenin yasalarında
eş cinsellik idamı gerektirecek bir suç. Cinsel tercihin iade edilen
ülkede eziyet, fena muamele ya da idamı gerektirmesi hâlinde iade
edilmemenin gerektiğinin kanun tasarısında mutlaka olması
gerekir.
Yine, savaş suçunun siyasi suç olarak kabul
edilmemesi uzun vadede ülkemizi uluslararası alanda güç duruma
düşürmektedir.
22nci maddede, merkezî makama yani Adalet
Bakanlığına iade taleplerini reddetme konusunda soyut ve
geniş bir takdir yetkisi tanınmaktadır. Benden önceki hatiplerin
söylediği gibi, aslında bu ilk etapta şu ünlü Reza Zarrabla
ilgili adli iş birliği taleplerinde Adalet Bakanının
işlerine gelmediği durumda bilgi ya da belgeyi diğer devlete
vermesinin engellenebileceği düşünülmektedir. Keza, aynı durum
infazın devrinde de söz konusu.
Tasarının 30uncu maddesinde yer alan,
Türkiyeye hükümlü naklinin bir anlamda soyut yetkiyle Adalet
Bakanlığına bırakılması, infazını
memleket toprağında geçirmek isteyen Türk
vatandaşlarının hakkını açıkça
sınırlandıran bir girişim.
Bu çerçevede Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısıyla temel ilkelerin
konulması, çerçevenin çizilmesi, sınırsız, belirsiz
geniş bir alanın idarenin düzenlemesine bırakılmaması
gerekmektedir. Oysa, bu alanda taraf olduğumuz uluslararası
sözleşmeler çerçevesinde tasarı incelendiğinde,
uluslararası sözleşmelerde temel olan bazı hususların
tasarıda düzenlenmediği görülmekte.
Tasarının Yönetmelik
başlıklı 35inci maddesinde, biraz önce
anlattığım gibi, aslında, aslı 200 madde olan fakat 38
maddeye indirilen ve kalan 170 maddenin Adalet Bakanlığının
yönetmeliklerle düzenlemesini sağlayacak bir düzenleme var. Yani
aslında, daha çok fazla şey söylenebilir fakat görüyorum ki bu teknik
konular sayın milletvekillerinin, AKPli milletvekillerinin çok fazla
ilgisini çekmiyor. O zaman, biraz ilgilerini çekecek şeylerden bahsedelim.
Şimdi, son haftalarda görüyoruz ki bu kürsüye
çıkan çoğu AKPli hatip Cumhuriyet Halk Partisini HDPyle ya da bizim
açık nitelediğimiz, terör örgütü PKKyla aynı paralelde
göstermeye çalışıyor.
Arkadaşlar, paralel bizde olmaz. Hani sizin
eski ortağınız, şimdiki paraleliniz olan cemaate de dikiz,
size de dikiz, terör örgütü PKKya da dikiz, IŞİDe de dikiz.
Şimdi, düşünüyorum ben yani biz ne
yaptık da ya da ne yapmadık da böyle bir algı yaratmaya
çalışıyorsunuz? Biraz araştırdım, acaba kim
PKKya yakın, PKK kimin gözünün nuru, bir bakalım. Ben, geçenlerde de
yaptım, Sayın Bostancı kızdı bana Sen işine
gelenleri söylüyorsun. diye, gene işime gelenleri söyleyeceğim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan demiş ki: PKKyla görüşen
arkadaşı ben gönderdim, sıkıntısı olan varsa bana
söylesin. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan
demiş ki: Öcalanın olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi var,
o bölgenin yeni aktörüdür. Beşir Atalay Abdullah Öcalan Kürtlerin
lideridir, onun mesajları bizim de düşüncemizdir. demiş ve Başbakan
Yardımcınız Bülent Arınç Sayın Öcalan demeyi ve PKK
bayrağı açmayı suç olmaktan çıkardık. demiş.
Şimdi, doğru, belki
halkımızın haberi yok, gerçekten de siz bunları suç
olmaktan çıkardınız. Şimdi de Sayın
Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan diyor ki: Şu
dokunulmazlıkları kaldıralım, HDPlileri
yargılayalım. Yargılayamazsınız,
yargılayamayacaksınız. Neden biliyor musunuz? Siz bunları,
gerçekten de 6551 sayılı Yasayla suç olmaktan
çıkardınız. Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal
Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanunu 10/7/2014te kabul ettiniz ve
terör örgütünün propagandasını yapmayı suç olmaktan
çıkardınız. Buyurun elimde, 6 maddelik bir kanun. HDPli
vekillerin dokunulmazlığı kalksa bile, kendi
çıkardığınız kanun yüzünden onları
yargılayamayacaksınız. Ben HDPli vekillerin dokunulmazlık
dosyalarına şöyle bir göz gezdirdim; yüzde 80i terör örgütünün
propagandasını yapmak. İşte, sizin
çıkardığınız bu 6551 sayılı Yasayla
maalesef, terör örgütünün propagandasını yapmayı, Sayın
Arınçın söylediği gibi Sayın Öcalan demeyi, PKK
bayrağı açmayı suç olmaktan
çıkardığınız için, amacınıza
ulaşamayacaksınız.
Şimdi, biz ne yapmışız? PKKyla
Osloda göz göze oturan sizsiniz, HDPyle Dolmabahçede diz dize oturan
sizsiniz, Salih Müslimi kırmızı halılarla karşılayan
sizsiniz. Terör örgütünün bombacısının cenazesine gitti diye
eleştiriyorsunuz HDPyi, tarihini de söyleyeyim
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Ya, savunmak
sana mı düştü!
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Galip Ensarioğlu
bir terörist olan Şerzat Diyarbaz kod adlı Abdulkadir
Durgının taziye çadırına gitmedi mi? Mazereti de O zaman
PYD terör örgütü değildi. Haburda teröristleri davul zurnayla
karşılayan sizsiniz. Hâkimleri teröristin ayağına götüren
sizsiniz. Bu ülkenin şanlı Silahlı Kuvvetlerinin Şurada
terörist yığınak yapıyor, burada bomba
hazırlıyor, burada eylem hazırlığında. diye 290
defa valiliklerden izin istemesine rağmen, valiliklere izin verdirmeyen
sizsiniz. Şimdi, kim oluyor PKKnın destekçisi? 2002de, siz
geldiğinizde terör mü vardı? Yani, şimdi Sayın
İçişleri Bakanı konuşmasında dedi ki: Biz
geldiğimizde olağanüstü hâl vardı, kim diyor biz
geldiğimizde terör yoktu? E, yoktu. İşte, o olağanüstü hâl
sonuç vermiş idi; ölen, şehit haberi falan gelmiyordu. Hani, 2002de
şehitler oluyordu da bizden saklıyorduysanız, onu bilemem. Amma
velakin, kendi, terör örgütü PKKyı, iyi niyetle ya da kötü niyetle,
palazlandıracak her türlü icraatı yapan, işine geldiğinde
çözüm süreci diye konuşup Seni başkan
yaptırmayacağız. dediler diye çözüm sürecini buzdolabına
kaldıran, Dağlıcada 16 askerimiz şehit olduğu gece
Bazı şehit babalarının karakteri bozuk. diyen sizsiniz.
Şimdi bize söyleyin: PKKnın destekçisi biz miyiz, siz misiniz?
Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın hatip konuşması esnasında hem bizim CHPyle paralel
bir yerde durduğumuzu ifade etti hem de
BAŞKAN
iddia ediyorsunuz. dedi Adalet ve
Kalkınma Partisine.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Kürsüden, tabii, o pozisyonu ortaya koyunca da bir sataşma oldu.
BAŞKAN Soralım kendisine isterseniz, bir
açıklama yapsın.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Aynı zamanda, yaptığımız siyasi faaliyetlerin
aslında terör örgütünün propagandası olduğunu ama AKPnin
çıkardığı yasalarla da suç olmaktan çıktığını
iddia etti. Açık bir sataşma var.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bir sataşma
yok.
BAŞKAN Şimdi, eğer böyleyse elbette
ki var ama konuşmacının bu son bölümdeki, bu söylediğiniz
kısımların olduğu bölümü dikkatle dinledim. Burada yani
sizin grubunuzla, HDPyle ilgili bir bağlantı kurmadı. Sadece
PKKyla ilgili bu analizi yaptı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, Sayın Başkan. Ne alakası var yani? PKKlilerin
burada fezlekeleri yok. O fezleke dosyalarının hepsini inceledim,
terör örgütü propagandası olan faaliyetleri siz suç unsuru olmaktan
çıkardınız. dedi.
BAŞKAN Peki, buyurun.
İki dakika.
Tartışmayalım, öyle
algılıyorsanız, buyurun.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Eskişehir Milletvekili
Cemal Okan Yükselin 278 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir partinin
milletvekili buraya gelip düşünce, ifade, örgütlenme özgürlüğü
tanımı içerisine giren siyasi çalışmaları bir terör
örgütü propagandası gibi sunarsa CHPnin durumunu herhâlde çok fazla
konuşmaya gerek kalmaz ama yine biz yakın hafızayı biraz
hatırlatmak istiyoruz.
Yani siz, önce, AKPnin savaş
politikalarına ve darbe konseptine eklemlendiniz. Hatırlar
mısınız, 7 Hazirandan sonra birileri toplum içerisine henüz
çıkamayacakken siz koşa koşa, hemen can simidi
attınız. Deniz Baykalın yaptığı
görüşmeleri, istikşafi keklenmeleri diyeyim, bütün onlardan sonra
şimdi dokunulmazlık üzerinden yapılacak olan rejim
değişikliğini, bütün bunlarda siz nereye eklemlendiniz? Sizin pozisyonunuz
son derece nettir. Yani, AKP bugüne kadar ne zaman
sıkışmışsa CHP devletçi, statükocu bir refleks
üzerinden AKPyi kurtaran bütün hamleleri yapmıştır,
açıktır, nettir. Bunun için de özellikle 7 Haziran seçimlerinden
sonra, MİT Müsteşarından Genelkurmay
Başkanlığının görevlilerine kadar, size Devletin
bekası tehlike altındadır. brifingleri verildi.
Dolayısıyla, siz hem AKPnin darbe
sürecinde hem savaş sürecinde hem de şimdi dokunulmazlıklar
üzerinden yapacağı, rejim değişikliği anlamına
gelecek olan bu Meclisi tasfiye sürecinde AKPyle paralel falan
değilsiniz, kol kolasınız. Bizim açımızdan tablo son
derece nettir ama biz, sizden çok, sizin yönetiminizden çok size oy veren
milyonların iradesini ve duruşunu önemsiyoruz. O insanların
tamamı siz darbeye karşı çıkasınız diye,
savaş politikalarının bir parçası olmayasınız
diye, Türkiyeyi bir diktatörlüğe mahkûm etmeyesiniz diye oy verdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Biz onlara
duyduğumuz saygının gereği, sizin
yapmadığınız işi yapacağız. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
BAŞKAN - Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın grup başkan
vekili konuşması sırasında dört beş farklı
argümanla, Cumhuriyet Halk Partisini Adalet ve Kalkınma Partisiyle kol
kola olmakla, istikşafi görüşmeleri -yakışıksız
bir tanımlamayla- kandırılma gibi -ben aynı kelimeyi
kullanmayayım burada- ve yine, Adalet ve Kalkınma Partisi ne zaman
sıkışırsa CHPnin ona can simidi attığı
gibi, siyasi eleştirilerin de üzerinde, partimiz açısından
hakaret kabul edeceğimiz birtakım tanımlamalarda bulundu.
Müsaade ederseniz, cevap hakkımı kullanmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika Sayın Özel.
(CHP sıralarından alkışlar)
6.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin Sayın
Grup Başkan Vekili, Cumhuriyet Halk Partisini, partimizi AKPnin
politikalarına eklemlenmek ve darbe politikalarını
meşrulaştırmakla suçluyor; bunun bir eleştiri
olmasından öte Cumhuriyet Halk Partisine hakaret ediyor. Ama, biz bir partinin
bir partiye eklemlenmesi
Kendisini sosyal demokrat, sol bir parti olarak
ifade eden derken -kendileri partilerini nasıl tanımlıyorlar,
onu belki birazdan kürsüye geldiklerinde ifade ederler ama- biz kendilerinin,
Adalet ve Kalkınma Partisi ile bize istikşafi keklenme diye
söylediği, ama barış süreci, çözüm süreci keklenmesi
sırasında, AKPnin Gezi olaylarına darbe dediği süreçte,
bir milletvekiliniz ilk gecesinde oradayken sadece, saraydan partinize gelen
mesajlarla Genel Başkanınızın Darbeyi gördük, gençlerimizi
oradan çektik. noktasındaki yaklaşımı, herhâlde partinizin
siyasi tarihinde ve Türkiyede Gezi olaylarını izleyen herkesin
hafızalarında sizler açısından bir utanç sayfasıdır.
(CHP sıralarından alkışlar) Bunu bir görmek lazım.
Bunun yanında, AKP ne zaman
sıkıştıysa onunla kol kola girmek derken
Bunu, Allah
yazdıysa bozsun. Cumhuriyet Halk Partisi, AKPnin ekonomik anlamda, sosyal
anlamda, iç güvenlikle ilgili, dış politikayla ilgili
yapmış olduğu her icraatta Türkiye Cumhuriyeti'nin ve bu ülkede
yaşayan onurlu insanların hakkını, hukukunu gözetecek
muhalefet anlayışını ortaya koymaktadır. Sizin, bir
anlaşma içinde olduğunuz ama bu anlaşmada size vadedilenlerden
ve sizin onlara vadettiklerinizden, bu Meclis çatısı
dışında yaptığınız anlaşmalardan
birileri geri durduğunda AKPye muhalif, ama birlikte olduğunuz zaman
da kol kola olmanın da ötesinde halaya durduğunuzu da hepimiz
hatırlıyoruz, görüyoruz.
Çok teşekkür ederim. Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özel.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Sayın
Başkan
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Grup Başkan Vekili, tekrar çözüm süreci üzerinden, AKPyle
iş birliği yaptığımızı ve Gezi süreciyle
ilgili de tamamen çarpıtılmış bilgilerle
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
Süreniz iki dakika.
7.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Başkanım,
şu toplantı tutanaklarından da bahset yani biz de bilelim.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Aramızdaki
fark ne biliyor musunuz arkadaşlar? Biz çözüm sürecinde
yaptığımız bütün çalışmaların
arkasındayız, gururla ve onurla söylüyoruz. O dönem AKP iktidarda
olduğu için muhatabımız AKPydi, başka bir hükûmet olup da
çözüm sürecine girmiş olsaydı onlarla o süreci yürütürdük ve Türkiye
siyaset tarihinin en değerli işini yaptık. İki buçuk
yıl boyunca bir tek canı bile o yaptığımız
çalışmalar vesilesiyle kurtarmışsak bundan daha
değerli, daha onurlu bir şey yok ama siz yaptığınızın
arkasında durabiliyor musunuz? Siz bu savaş sürecinin, darbe
sürecinin eklemlenmesiyle ilgili süreçleri, istikşafi görüşmeleri
sahiplenebiliyor musunuz?
KAZIM ARSLAN (Denizli) Çözüm süreci nereye geldi
Başkan?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Deniz
Baykalın Tayyip Erdoğanla yaptığı gizli
görüşmeleri, şimdi rejim değişikliğine vereceğiniz
onayı getirip burada sahiplenebiliyor musunuz? Aramızdaki fark o.
Diğer taraftan, Gezi sürecinin
başından sonuna kadar bizim partimiz Gezi sürecinin aktif, motor,
dinamik gücüydü, Taksimdeki aktif, dinamik kitle zaten HDPydi. İlk gün,
hatırlayın, milletvekilimizin orada oluşturmuş olduğu
bir duyarlılıktan son güne kadar HDP, Gezinin asıl ruhunu
yansıtan daha fazla demokrasi, yerinden yönetim ve ekolojik
duyarlılık, özgürlüklerin genişletilmesiyle ilgili bütün
taleplerin arkasında yer aldı. Ama, ne zaman ki birtakım
ulusalcı ve milliyetçi çevreler -HDP bürolarını da dâhil etmek
üzere- her tarafta HDP bürolarına saldırmaya başladılar,
meseleyi bir iç savaş boyutuyla, bir Türk-Kürt savaşı boyutuyla
ele almak istediler. Tabii ki biz o ortaya çıkan ve Gezi direnişinin
ruhuna uymayan o anlayışı da mahkûm ettik, onu bugün de mahkûm
etmeye devam ediyoruz. Keşke bizim kadar yaptığınız
çalışmaların arkasında olsanız.
Çözüm süreciyle ilgili kim, hangi bilgiyi merak
ediyorsa o süreçle ilgili bütün bilgileri paylaşmaya hazırız.
Bugün başlasın, bugün de o sürecin içerisinde yer alırız.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Siz konuşmayacaksınız
Peki.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir)
Konuşacağız efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yok, eğer söz
veriyorsanız, Cemal Bey
BAŞKAN Hayır, bilmiyorum, talebi nedir?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ha, tamam.
BAŞKAN Talebi nedir bilmiyorum, Sayın
Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Grup Başkan Vekili yine konuşması sırasında
partimizi önümüzdeki günlerde olabilecek bir rejim değişikliğine
destek vermeye hazırlanmakla suçladı, buna cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika.
8.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine tekraren sataşması
nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle şu Gezi meselesine bir açıklık
getirmek lazım. Gezi olayları, o kışlanın
yapılmak istendiği Gezi Parkında ağaçlar kesilmeye
niyetlenildiğinde, altına gençler, aktivistler ve doğaya sahip
çıkanlar çadırlarını kurduğunda İstanbul
Büyükşehir Belediyesi zabıtalarının saldırmasıyla
başladı. Bu başlangıçta 1-2 milletvekilinizin orada
olduğu ve kurumsal olarak da orada temsil edildiğiniz doğrudur.
Ama, ardından Eş Genel Başkanınızın daha sonra
Gezide darbeyi gördük ve kitlemizi, vekillerimizi oradan çektik.
dediğini gayet net hatırlıyoruz. Ama, iradesini kurumsal
tavrınızdan özgürleştirmiş Kürt gençlerinin Gezide
bulunması, Halkların Demokratik Partisinin Geziyi darbe olarak gören
dönemin Başbakanının talimatıyla oradan çekilmiş
olduğu gerçeğini değiştirmez, bir kez bunu söyleyelim.
Ayrıca, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
Adalet ve Kalkınma Partisinin 7 Haziranda tek başına
iktidarı kaybettiği süreçte, ilk geceden itibaren, AKP
politikalarına karşı emeklileri, emekçileri, asgari ücretlileri,
esnafı, memuru, köylünün yüzünü güldürecek olan ekonomik politikalarımızı
bizden sonra tekrar eden ve bizim de memnuniyet duyduğumuz, 3 muhalefet
partisinin bir şekilde -Adalet ve Kalkınma Partisi
olmaksızın- Hükûmet oluşturmasının ve özellikle, 4
bakanla ortaya çıkan 17-25 Aralık süreci, tarihin en büyük yolsuzluk
süreciyle ilgili hesap vermelerini sağlayacak, AKP iktidarı
tarafından on üç yıl boyunca ezilmiş olanlara biraz olsun nefes
aldıracak bir cumhuriyet hükûmeti için her yolu denedik. Ama, Cumhuriyet
Halk Partisi yaptığı tüm görüşmelerin arkasındadır.
AKPyle o görüşmeler sonucunda vardığımız nokta da bir
stratejik ya da koalisyon ortaklığı değil, farklı
sıralarda siyaset yapmaktır.
Arz ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özel.
CEMAL OKAN YÜKSEL
(Eskişehir) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın
Yüksel, sizi dinleyeceğim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, bu, sabaha kadar böyle sürebilir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sürerse
sürer yani. Siz mi yöneteceksiniz? İç Tüzük var.
BAŞKAN Sayın Bostancı, müsaade eder
misiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Ama, böyle
olmaz.
BAŞKAN Müsaade eder misiniz, Sayın
Yükseli dinleyeceğim.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Efendim,
Sayın Bostancı İç Tüzükte bulunan haklarımızı da
engelleyecekse lütfen engellesin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Hiçbir
şeyi engellediğim yok.
BAŞKAN Sayın Yüksel, siz bana talebinizi
söyleyin lütfen.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Bostancının bakış açısına göre
konuşmayız.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Efendim,
sayın hatip söylemediğim birtakım sözleri söyledim diye
atfederek
BAŞKAN Nedir onlar?
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Siyasi
faaliyetlerimizi terör propagandası olarak nitelendirdi. dedi.
BAŞKAN Açıklama yapmak istiyorsunuz
yani?
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Evet.
BAŞKAN O zaman yerinizden bir dakika
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Hayır,
sataşmadan dolayı efendim, oradan sataşıldı
BAŞKAN Bakın, açıklama
yapacaksınız, Ben öyle söylemedim, şöyle söyledim.
diyeceksiniz.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Peki efendim.
BAŞKAN - Yerinizden bir dakika veriyorum size ve
grup başkan vekillerini de gündeme davet ediyorum 66ncı maddeyle
ilgili olarak. Biz burada Gezi olaylarını veya ona
bağlantılı olarak partilerin tutumlarını
konuşmuyoruz. Bu konuyla ilgili kimseye de söz verme niyetinde
değilim.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
21.-
Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yükselin, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Evet,
Sayın Başkan, sayın HDP grup başkan vekili benim siyasi
birtakım faaliyetlerini terör propagandası olarak
nitelendirdiğimi söyleyerek söylemediğim sözleri tarafıma atfetmiştir.
Hâlbuki, ben aynen PKK bayrağı açmayı ve bebek katiline
Sayın Öcalan demeyi suç olmaktan çıkardık. diye kastedilen
6551 sayılı Yasayı söylemiştim, yoksa onların siyasi
birtakım propagandalarını terör propagandası olarak
nitelendirmedim ama eğer kendisi PKK bayrağının
altında siyaset yapmak ya da bebek katiline Sayın Öcalan demek
istiyorsa ve bunları siyasi faaliyet olarak nitelendiriyorsa artık
sözün bittiği yerdeyiz. Teröriste terörist demek gerekir, bebek katiline
bebek katili demek gerekir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani hem
Sayın Özel hem de sayın milletvekili konuşmasında tekrar
sataşmada bulundu.
BAŞKAN Ne denildi?
Sayın Baluken, bakın,
karşılıklı konuşmalar yapıldı, açıklama
hakkı, cevap hakkı noktasında hepinize, talep edenlere eşit
bir şekilde söz hakkı verdim ama siz de takdir edersiniz ki bunu bir
noktada durdurmamız gerekiyor.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hayır,
öyle bir şeyimiz yok.
BAŞKAN 66ncı madde, gündeme
bağlılık ilkesi, hepinizi gündeme davet etmek zorundayım,
lütfen.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, sataşma
BAŞKAN Bunu anlayışla
karşılamanız dileğiyle, size iki dakika söz veriyorum ve
diğer grup başkan vekillerinden ve sizden de lütfen, bu
tartışmayı burada kesmenizi özellikle rica ediyorum.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması ile
Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yükselin yaptığı
açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, Sayın Özel de çok iyi biliyor ki Gezi
sürecinin başından sonuna kadar HDP orada Gezi sürecinin aktif
dinamik kitlesinin dile getirmiş olduğu bütün taleplerin
arkasında yer aldı ve Gezi sürecinin içinde bulundu.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Hepiniz
aktiftiniz o zaman.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Ne zaman ki
Geziden Liceye doğru bir köprü kurulmaya başlandı, ne zaman
karakol ve kalekollarla ilgili protestolarda AKP'nin
talimatlandırdığı kolluk güçleri Licede genç
insanları katletmeye başladı, siz o dönemden sonra HDP
bürolarına yönelik saldırıları herhâlde takip
etmişsinizdir değil mi? Ve üzülerek belirtmek istiyorum ki yani HDP
bürolarına saldıran o kitlenin içerisindeki bayraklara
bakarsanız, bizim o dönem ne demek istediğimizi de çok iyi
bilirsiniz. Yani, meseleyi Gezi ruhundan koparıp farklı bir yöne
çekmek, bir iç savaş boyutuna, bir Türk-Kürt savaşı boyutuna
çekmek, Gezi ile Lice arasındaki köprüyü yıkmak üzere birtakım
merkezler harekete geçince tabii ki HDP o anlamda gerekli olan tavrı
ortaya koyar ve Gezinin aktif dinamiğini, aktif dinamik bileşenini
de o konuda uyarır. Biz, o anlamda Geziyle ilgili bütün o süreçte
yaşananların son derece net olduğunu, Gezinin
bağlamından bizzat sizin de partinizin dâhil olduğu başka
bir konsept tarafından koparılmaya çalışıldığını
düşünüyoruz.
Şimdi, bu bebek katili meselesine gelince:
Sayın Vekilim, sizin Kürt meselesi başta olmak üzere, Türkiye'deki
temel meselelerin tarihini biraz okumuş olmanız lazım. Bebek
katili derken Biz Dersimde bebekleri katlederken kurşun harcanmasın
diye, mermi harcanmasın diye süngülerle hamile kadınların
karnını deşiyorduk. diyenleri biliyoruz. Bu topraklarda kimin
bebekleri katlettiğini, kimin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla)
yüz
yıllık meseleleri buraya getirdiğini çok iyi biliyoruz,
şüpheniz olmasın.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Baluken konuşması sırasında partimizin de
doğrudan dâhil olduğu kişilerin HDP bürolarına
saldırması gibi bir şeyle itham etti. Cevap vermem gerekiyor.
BAŞKAN Sayın Özgür Özel, size de son kez
söz veriyorum, daha sonra 69/2deki hakkımı kullanacağım,
bunu da belirteyim.
Buyurun, iki dakika.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, o, başka
bir tartışma konusu.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ara
verebilirsiniz yani sataşma olursa cevap veririz biz. Cevap
vereceğiz.
BAŞKAN Ben ne yapmam gerektiğini
biliyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Ama Naci Bey söyledi
size ne yapmanız gerektiğini.
BAŞKAN İlla fiilî bir müdahaleyle mi bu
durumu atlatmamız gerekiyor Sayın Baluken?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tamam
siz yapın, biz de İç Tüzüksel hakkımızı
kullanırız.
BAŞKAN İlla fiilî bir müdahale mi
yapacağım?
69/2yi uygulayacağım.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan,
bu cevabı Naci Bey'e de verseydiniz.
BAŞKAN 69/2yi uygulayacağım bundan
sonra.
Buyurun, devam edin Sayın Özgür Özel.
Süreniz iki dakika.
10.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tabii, sizin biraz önceki beyanlarınız çok
ayrı bir tartışmaya, belki bir usul tartışmasına
konu olabilir.
BAŞKAN Buyurun, istediğinizi yapın.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Benim son konuşmacı
olmam söylediğim sözlere muhataplarımın cevap veremeyecek
olması serbestisini getirir ki demokrasiye inanan bir partinin sözcüsü
olarak sizin tanıdığınız bu hukuksuz ve demokrasi
dışı hakkı kullanmayacağım. O yüzden eğer
bir sataşmada bulunursam mutlaka cevap hakkının
kullanılması gerektiğini de düşünürüm. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALUK İPEK (Amasya) İç Tüzük,
sataşma hukukunu düzenler.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Çok net olarak şunu ifade
edelim: Biraz önce, geçmiş Genel Başkanımızın da ismi
zikredilerek yaptığı bir görüşmeden bahseden partinin
değerli grup başkan vekiline Sayın Celal Doğanın
hangi partide siyaset yaptığını, Cumhuriyet gazetesine
verdiği röportajı ve Cumhurbaşkanının benzer davetine
icabet etmesini nasıl değerlendirdiklerini, Celal Doğanla
ilgili bize yaptıkları eleştirinin benzerlerini parti içinde
yapıp yapmadıklarını, bunu bir disiplin meselesi olarak
görüyorlarsa bu konuda hangi süreçleri işlettiklerini sormak isteriz.
Ayrıca, Gezide, Sayın Genel
Başkanımız Kadıköy mitingini iptal etmiş, tüm
varlığıyla o meydanda bulunmuşken sizin genel
başkanlarınızın, eş genel başkanlarınızın
Gezide o sırada bir darbe görüyor olmalarına bir açıklık
getiremediniz. Ama bizim gördüğümüz bir şey vardı:
İstanbulda, Diyarbakırdan gelen TOMAlar vardı. Halkların
Demokratik Partisi nasıl bir güvence vermiş olmalı ki
Diyarbakırdaki bütün TOMAlar, Diyarbakırda herhangi bir ihtiyaç
duyulmayacağına inançla Taksim Meydanındaki gencecik
çocuklarımızın üzerine gaz sıkıyordu, su
sıkıyordu.
Konuyu da yüce Meclisin dikkatlerine sunuyoruz,
teşekkür ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ben teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, yine açık bir sataşma var.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan,
kayıtlara geçsin diye söylüyorum. İfade ettiniz demin Grup
başkan vekillerine daha söz vermeyeceğim. diye. Esasen grup
başkan vekillerine verilmiş bir söz yoktur; iki grup başkan
vekilinin birbirine top kaldırması, pas vermesi ve buna bir ad
vermemiz gerekirse, danışıklı bir dövüş vardır,
şov vardır. Kayıtlara geçsin diye söylüyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bu
nasıl pas verme? Yani en sert siyasi eleştiriler yapılıyor
Sayın Başkan.
BAŞKAN Şimdi, ben bu konudaki bütün
açıklamalarımı yaptım, Bu konuda 69/2yi de
uygulayacağım. dedim.
Sizi dinliyorum şimdi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Özel, konuşması sırasında, yine, Halkların
Demokratik Partisinin AKPye güvenceler verdiğini ve bu nedenle
Diyarbakırdaki TOMAların İstanbula getirildiğini ifade
etti. Açık sataşmadır yani. Bizim öyle bir güvencemiz yok.
BAŞKAN Tamam, açık sataşma, size
bundan dolayı söz vereceğim aynı oturum içinde kalmak
kaydıyla, 69/2ye göre.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Meral
Danış Beştaş
BAŞKAN Şimdi vermiyorum Sayın
Beştaş
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Nasıl? Sayın Başkan
BAŞKAN Aynı oturum içinde,
zamanını takdir edeceğim. Söz vereceğim ama
zamanını takdir edeceğim. 69/2 demiştim ya, onu
açıkça okursanız, zaman konusunda takdir yetkisi veriyor.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Böyle
bir teamül yok ama, siz keyfinize göre uygulayamazsınız.
BAŞKAN Yok ama, böyle bir teamül de yok
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani bu
Parlamentoda, orada oturan
BAŞKAN Böyle bir teamül de yok ama Sayın
Baluken, bu da yeni çıktı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ama yani
şimdi, İç Tüzük, Anayasa ve oturmuş olan Parlamento teamülleri
var. Siz kendi keyfinize göre orada Parlamento teamüllerini
değiştiremezsiniz.
BAŞKAN Ben keyfime göre hareket etmiyorum,
69/2ye göre hareket ediyorum. Biraz önce yerinizden, otururken, bana Ara
verin. dediniz
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Evet,
onu yapabilirsiniz, o ayrı bir şey.
BAŞKAN İlla fiilî bir müdahale mi
yapmam gerekiyor? Hukuki bir açıklama yapacağım. dedim ama
madem anlaşılamıyor, fiilî bir müdahale yapıyorum.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.04
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.26
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali
Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 75inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu
açıyorum.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Cezaî
Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/695) (S. Sayısı:
278) (Devam)
BAŞKAN 278 sıra sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
burada.
Hükûmet
burada.
Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına ilk söz Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Veysi Kaynaka aittir.
Buyurun
Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün Şırnakta terör
örgütü PKKnın
yerleştirdiği mayının infilak etmesi neticesinde şehit
olan 2 askerimize rahmet diliyorum, yaralı 4 askerimize de acil
şifalar diliyorum.
Aynı zamanda, Başikada, Irakta, DAEŞ
terör örgütünün tankımıza yönelik saldırısından sonra
kahraman askerlerimizin 32 DAEŞ mensubunu bertaraf ettiği gelen
haberler arasında.
Askerimize, polisimize, güvenlik güçlerimize,
Başikada da, Türkiyede de, dünyanın her neresinde görev
yapıyorlarsa başarılar diliyorum.
Değerli Başkanım, bugün Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulu olarak Cezai Konularda Uluslararası Adli
İşbirliği Kanunu Tasarısı üzerinde görüşmeler
yapıyoruz.
Bu tasarı kanunlaştığında,
yargı uygulamasında normatif bir düzenleme bulunmamasından
kaynaklanan sıkıntı ve sorunlar aşılmış
olacak ve mahkemelerin uluslararası adli yardımlaşma konusunda
kimi zaman yaptıkları usul hatalarının önüne geçilmiş
olacaktır.
Bilindiği üzere, cezai konularda adli iş
birliğinin temel amacı bir ülkede suç işleyen failin
yabancı bir başka ülkeye giderek veya kaçarak yapılacak adli
tahkikattan veya verilecek hükmün infazından kurtulmasının önüne
geçilmesidir. Zira, yabancı bir ülkede de adli takibata devam
edilebilmesi, suç faillerine işlemiş oldukları fiillerin
karşılıksız kalmayacağını göstermekte ve bu
şekilde suç ve suçluluğun önlenmesine önemli katkı
sağlamaktadır.
Günümüzde, bilimsel ilerlemenin dünyamıza ve
insanlığa sağladığı nimetler yanında neden
olduğu birtakım külfetlerin varlığı da muhakkaktır.
Bu külfetlerden birisi de hiç kuşkusuz, suç ve suçluluğun artık
sınır tanımaz olması veya bir diğer söylemle, bir
devletin egemenlik alanına sığmayacak kadar geniş alanlara
yayılabilme imkânı olmasındandır. Bu kapsamda, özellikle
sınıraşan örgütlü suçlara dikkat edilmesi önem arz etmektedir.
Münferit işlenen suçlar bakımından yeterli olan birçok tedbir bu
sınıraşan suçlar bakımından kifayet etmemektedir.
Ekonomik, siyasi, askerî veya terör gibi birbirinden farklı saiklerle suç
örgüt ve faillerinin devletlerin suçla mücadele eden kolluk güçlerinden bir
adım önde olma ve bu şekilde yeni yöntemler bularak fiillerini
işlemeye devam etme gayreti, suçlulukla mücadelede devletler arası
adli iş birliğini kaçınılmaz bir noktaya getirmektedir. Bu
kapsamda, uluslararası adli iş birliğinin çerçevesi giderek
genişlemekte ve gelişmektedir. Bu iş birliği, kimi zaman
sanık, bilirkişi veya tanık dinlenmesi şeklinde
uluslararası istinabe formatında dar bir çerçevede
gerçekleşmektedir; kimi zaman ise suçluların iadesi, soruşturma
veya kovuşturmanın aktarılması, yabancı ceza
ilamlarının tanınması ve infazının
sağlanması, delillerin gönderilmesi veya gizli soruşturma
tedbirlerinin kullanılmasına izin verilmesi şeklinde daha
geniş bir çerçevede yürüyebilmektedir.
Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; arz ettiğim şekildeki adli yardımlaşma
işlemlerinin yapılabilmesi devletlerin egemenlik haklarıyla
doğrudan ilgilidir. Bu nedenle, gerçekleştirilebilmeleri ancak milletler
arası antlaşmalar veya uluslararası hukukta genel kabul
görmüş ilkelerden olan mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde mümkün
olabilmektedir. Bugüne değin ülkemiz bakımından
uluslararası adli iş birliği bir yandan çeşitli ülkelerle
yapılan ikili veya çok taraflı anlaşmalara dayanırken,
diğer yandan iç hukukumuzda kimi farklı kanunlarda yer bulan
dağınık mahiyetteki hükümlere istinat etmektedir.
Esasında iç hukukumuz bakımından net
bir şekilde adli yardımlaşmanın hukuki
dayanağını oluşturduğunu söyleyebileceğimiz bir
düzenleme şu ana kadar bulunmamaktaydı. Zira, bu konuda sadece iade
yönünde belirli birkaç ilkeye yer veren 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunumuzun 18inci maddesi haricinde kanun düzeyinde bir norm yoktu.
Huzurunuzda görüşülmekte olan bu tasarıyla bu eksikliğin
giderildiğini çok rahat söyleyebilmemiz mümkündür.
Mukayeseli hukuka bakıldığında
ise cezai konularda adli yardımlaşmanın gerektirdiği
durumlarda hangi mahkemenin veya mercinin nasıl bir usul takip
edeceğini gösteren müstakil kanuni düzenlemeleri sıklıkla
görmekteyiz. İşte, Almanya, Avusturya, Fransa, Hollanda,
İsviçre, Romanya gibi ülkelerde bu adli yardımlaşmaya
ilişkin özel kanunlar bulunmaktadır.
Bu tasarının kanunlaşmasından
sonra, uluslararası adli iş birliğini düzenleyen bir iç hukuk
normu ile ikili veya çok taraflı anlaşma hükümlerinin çatışması
hâlinde hangisine üstünlük tanınacağı hususu tartışma
konusu olmuştur, bundan sonra da olacaktır.
Hatırlanacağı üzere, tasarının alt ve üst komisyon
görüşmelerinde benzer kaygılar çeşitli milletvekillerimiz
tarafından dile getirilmişti. Bu konuya, tasarının 1inci
maddesinin (3)üncü fıkrasında yer verilen Türkiye'nin taraf
olduğu adlî iş birliğine ilişkin milletlerarası
andlaşmalar ile diğer kanun hükümleri saklıdır. ifadesiyle
açık bir çözüm getirilmiştir. Bu hüküm, Anayasamızın
90ıncı maddesinin son fıkrasında yer bulan,
uluslararası anlaşmaların önceliği ilkesinin bu
tasarıya da yansıması mahiyetindedir. Bu ilke, hem ikili hem çok
taraflı anlaşmalar bakımından geçerli olup anlaşmanın
kanundan önce ya da sonra meriyet kazanması herhangi bir şekilde önem
taşımamaktadır.
Çok değerli milletvekilleri, hepimizin malumu
olduğu üzere, insanın olduğu yerde hata ve eksikliğin de
olması kaçınılmazdır. Kuşkusuz, bu, hazırlanan
normatif düzenlemeler için de geçerlidir. Değişen ve gelişen
insan ve toplum yapısıyla birlikte hukukun da yeni düzenleme ve
değişikliklere ihtiyaç duyması, itirazsız kabul edilen bir
durumdur. Bu pencereden görüşülen tasarıya
baktığımızda, tasarının düzenleme yaptığı
alanda ihtiyaç duyulan konuları kapsadığı ve bu alandaki
mukayeseli hukuk düzenlemeleriyle örtüştüğü rahatlıkla
söylenebilecektir.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; ben bu noktada, bu tasarıda yer verilen ve klasik
denilebilecek düzenlemelerden ziyade hukukumuzda ilk kez kanuni bir dayanak
bulan müesseselerden de kısaca bahsetmek istiyorum.
Bunlardan ilki, tasarımızın 9uncu
maddesinde düzenlenen görüntülü ve sesli iletişim tekniğiyle adli
yardımlaşma usulüdür. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun 58 ve 196ncı maddelerinde iç hukukta kullanılması
mümkün olan görüntü ve ses aktarma teknolojilerinin uluslararası adli
yardımlaşmada da kullanılmasına imkân
sağlanmaktadır. Bu düzenleme sayesinde yargılamanın
hızlanması sağlanacak, sanık bakımından temel
insan haklarından olan makul sürede yargılanma hakkı
gerçekleştirilecektir. Aynı zamanda kamu bakımından
davaların en az giderle ve en seri şekilde görülmesine ilişkin
yükümlülük yerine getirilmiş olacaktır.
Diğer önemli ve yeni bir müessese geçici
tutuklama müessesesidir. Geçici tutuklamayla, yabancı bir devletin iade
talebini iletmesinden önceki süreçte, yine bir devletin yapacağı bir
ön taleple, iadeye konu olabilecek bir suçun işlendiğinin kabulü için
kuvvetli şüphe bulunması şartıyla kişinin hürriyetinin
geçici olarak kısıtlanabilmesi hüküm altına
alınmaktadır. Geçici tutuklamanın, koşulları ve
statüsü itibarıyla, Ceza Muhakemesi Kanununun 100üncü maddesinde
düzenlenen tutuklamadan tümüyle farklı bir tedbir olduğunu ifade
etmekle yetinelim.
Yine, bu tasarıdaki yeniliklerden biri olan
rızaya dayalı iade de iç hukukumuza yeni bir müessese olarak
konulmuştur. Mezkûr bu müessese de iade edilecek kişinin iradesine ve
talebine bağlıdır büyük oranda.
Aynı zamanda son yeni müessesemiz ise
soruşturma veya kovuşturmanın yabancı devletlere
devredilmesi ve devralınmasıdır. Tasarının en
önemsediğim maddelerinden biri de burasıdır. Bu kurum sayesinde
Türkiyede devam edilmesinde yarar kalmamış soruşturmalar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaynak, teşekkür
ederim.
VEYSİ KAYNAK (Devamla) Ben, tasarımızın
hayırlar getirmesini diliyorum.
Tasarıya emeği geçen Adalet
Bakanlığımızı ve bürokrasisini, çalışma
arkadaşlarını tebrik ediyorum.
Hayırlı akşamlar diliyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kaynak.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Sayın Başkan
BAŞKAN - Şahsı adına diğer
konuşmacı
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
Sayın Başkan, söz istiyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Sayın Başkan
BAŞKAN - Pardon, görmedim.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Bir
hususa değinmek için, tutanaklara geçsin diye söz istedim.
BAŞKAN - Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
22.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Kilis
sınırında yapılan çete saldırılarıyla ilgili
Hükûmetin hâlâ bilgi vermemiş olduğuna ve Hükûmetin görüşülen kanun
tasarısıyla ilgili Meclisi bilgilendirmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Şimdi, Sayın Başkan, uzun süredir Parlamento iradesine, halk
iradesine saygı duymayan, buradan gelen taleplere hiçbir şekilde
karşılık vermeyen bir Hükûmet pratiğiyle karşı
karşıyayız. Tam bir haftadır Kilis sınırında
yapılan çete saldırılarıyla ilgili Kabineden bir
bakanın gelip bilgi vermesi talebini hem biz hem ana muhalefet partisi
iletmesine rağmen, herhangi bir bakan tenezzül edip, gelip burada
milletvekillerine, Genel Kurula ve Türkiye kamuoyuna bu bilgilendirmeyi
yapmadı. Ve şu anda da Kilis sınırındaki o
saldırılar aynı şekilde devam ediyor. Biz bilgiye sahip
değiliz yani basından ne kadar okursak o kadar bilgimiz var.
Şimdi, bundan geçtik; burada görüşülen bir
kanun tasarısıyla ilgili de -neredeyse artık rutin hâle gelecek-
ilgili bakan, burada olmasına rağmen, bu sıralarda Hükûmeti
temsilen oturmasına rağmen Bu kanunla ilgili neler yapılmak
isteniyor? Hükûmetin niyeti nedir? şeklinde bilgilenme hakkını
kullanmak isteyen milletvekillerinden bu hakkı esirgiyor. Oysaki İç
Tüzükün 81inci maddesi de Genel Kurula gelen kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesiyle ilgili usulleri düzenliyor. İç Tüzük
81de hem siyasi partilerin, siyasi parti gruplarının hem komisyonun
hem de Hükûmetin konuşma sürelerine dair bile tanımlamalar var.
Şimdi, böylesi bir durum ortadayken bu kadar önemli bir kanunda, yani
cezai konularda uluslararası adli iş birliğiyle ilgili bir
konuda Adalet Bakanı niye Genel Kurulu bilgilendirmiyor, niye
milletvekillerini bu kanun tasarısıyla ilgili belki de var olan
tereddütleri giderecek şekilde bir bilgilendirme hakkından esirgiyor,
merak ediyoruz. Yani, Sayın Bakan ya bu kanun teklifine katılmıyor,
arkasında duramıyor, izah edemeyeceği şeyler var ya da izah
edebileceği durum olmasına rağmen burada bulunan
milletvekillerinin mesaisine, demin bahsettiğim Hükûmet
yaklaşımı üzerinden saygı duymuyor. Yani, bunu biz kabul
edilemez bir durum olarak ifade ediyoruz. AKP Grubunu anlıyoruz, onlar
hızla burayı bir yasa fabrikası olarak kullanmak istedikleri
için hiçbir yasa hakkında grup olarak onların görüşleri yok, o
artık rutine bindi.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) O bizi
ilgilendirir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani,
Türkiyeyi yöneten iktidar partisinin Meclise gelen, Genel Kurula gelen
yasalarla ilgili bir fikri olmadığı için
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) O bizi
ilgilendirir.
SAİT YÜCE (Isparta) Nereden biliyorsun be!
Sen kendine bak!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
grup
adına konuşmuyor ama Hükûmetin farklı bir durumu var. Hükûmet,
bütün Türkiye'nin hükûmeti olduğu için, bütün muhalefet partileri dâhil
olmak üzere Meclisin geneliyle ilgili bir sorumluluk
taşıdığı için bu hakkı bu şekilde, çok rahat
bir şekilde Ben Genel Kurulu bilgilendirmiyorum. üzerinden gasbedemez
diye düşünüyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Konuşma mecburiyeti diye bir şey yok,
soru-cevap var. Sayın Bakan
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
Hayır, konuşacak efendim.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Konuşma talebim var zaten Sayın Başkan.
BAŞKAN Ben yok demedim, konuşamayabilir
yani böyle bir zorunluluğu yok dedim ama eğer konuşmazsa da
soru-cevap kısmında sorularla bu konu aşılabilir. Ama, buna
rağmen Sayın Bakan bir söz talebinde bulunmuştu.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Buna
rağmen değil, daha önce talebim var.
BAŞKAN Hayır, hayır, onunla
bağlantılı değil. Sayın Özgür Özel şimdi söz
talebinde bulundu da.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Biz
milletvekilleri olarak bilemiyoruz kanun tasarısı ne getiriyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Bakan
konuşmasını yapacaksa
BAŞKAN Sayın Bakan, siz kürsüden mi
konuşmak istiyorsunuz? Bir söz talebiniz vardı, elinizi
kaldırdınız.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Hayır, ben konuşacağım, Hükûmet adına
konuşacağım zaten.
BAŞKAN Ha, tamam, tamam o zaman yani benim
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Konuşacak,
kürsüden konuşacak.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Efendim,
konuşma sırası Hükümette zaten şu anda.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Konuşma
sırası Sayın Bakanda.
BAŞKAN Hayır, benim listemde böyle bir
şey yok da o yüzden sordum. Şimdi şahsı adına ikinci
konuşmaya geçtim, bana böyle bir bilgi gelmediği için ikinci
konuşmacıyı çağırmak durumunda kaldım. Ama,
Sayın Baluken elini kaldırdığı zaman zaten Sayın
Bakan elini kaldırmıştı konuşmak için ve ben önce
Sayın Balukene söz verdim bende bir bilgi olmadığı için.
Tamam mı?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Siz de bu konuda
konuşacaksınız herhâlde, yoksa Sayın Bakana söz
vereceğim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tabii, tabii, bu konuda hem de
çok daha
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Benim konuşma talebim var, müsaade buyurursanız
konuşacağım.
BAŞKAN Size söz vereceğim, talebi var,
ayağa kalktı, size söz vereceğim Sayın Bakan. Lütfen biraz
anlayışlı davranın ama.
Buyurun.
23.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Hükümetin görüşülen kanun
tasarısıyla ilgili Meclisi bilgilendirmesinin şart olduğuna
ve bunu yapmamanın Meclise büyük bir saygısızlık, kaliteli
yasama mantığına da temelden karşıtlık
olacağını düşündüklerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
şimdi, aslında, durum çok daha iyi anlaşılmış
oldu. Kuvvetler ayrılığı bunun için lazım. Burası
yürütme, burası yasama ama maalesef kuvvetler ayrılığına
saygılı davranmayan bir yönetim anlayışı zaman zaman
yürütmenin yasama, zaman zaman yasamanın yürütme üzerinde yetki
karmaşaları ve tahakkümlerine dönüşüyor.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Onun
için başkanlık sistemine geçelim diyoruz. Kuvvetler
ayrılığı diyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Şimdi, oturuma ara verirsek
eğer, Sayın Başkan tutanakları talep ederse şunu
göreceksiniz: Sayın Başkan şahıslar adına lehte
konuşmayı yaptırdı, ardından Sayın Namık
Havutçayı davet etmek üzere önündeki metinden çağrı yapmaya
başladı. Sayın Baluken de tam o sırada, itirazı yapması
gerektiği zaman yaptı, zaten ben de eş zamanlı söz talep
etmiştim çünkü kanunların hızla geçmesi
Kaldı ki bu bir
temel kanun. Aslında bunu temel kanun olarak da görüşemeyiz. O
konudaki görüşlerimizi defalarca izah ettik. Temel kanunun çok daha
kapsamlı kanunlarla ilgili uygulanması lazım. Öyle, İç
Tüzüke göre, 30-36 maddelik kanunun temel kanun yapılması da
doğru değildir ama temel kanun yapmaktaki amaç, maddeler üzerinde
grupların haklarını kullandırtmayıp sadece önerge
işlemi yapmaya yöneliktir.
BAŞKAN Sayın Özel, toparlar
mısınız lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
müsaade ederseniz çok önemli bir konu.
BAŞKAN Ettim, müsaade ettim, bir ricada
bulunuyorum sadece.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Kaç dakika Sayın
Başkan bunun süresi?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, grup
başkan vekiliyle ben konuşuyorum, lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) O zaman usul
tartışması açalım. Öyle bir şey olur mu?
BAŞKAN Evet, sizi dinliyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
şimdi geçtiğimiz hafta başlayan bir usul var. AKP Grubu kanunu
hızla geçirebilmek için kendileri de grup adına konuşmuyorlar
-bence de o kendi takdirleridir, doğru değildir ama kendi
takdirleridir- ama sayın bakanları da konuşturmuyorlar. Geçen
hafta bunun birkaç tane kötü örneğini gördük. Biraz önce de ben kürsüye
gittim, Sayın Bakanın konuşma talebi olup
olmadığını sordum, olmadığını
öğrendim. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun geçen hafta
yaptığı o uygulamayı Sayın Bekir Bozdağa da
dayattığını anladım. Sayın Bakanın kürsüde
konuşma talebi var mı? diye soruyorum, Başvurmadı,
konuşmayacak. diyorlar. Yine de bekliyoruz. Sayın Bakanın
konuşmasıyla ilgili zaman, iktidar partisi grubundan
arkadaşımızın lehte konuşması ile bizim aleyhte
konuşmamız arasındadır.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Evet,
şu anda.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Bakanın
konuşma talep etmeyip sizin de Sayın Namık Havutçayı
kürsüye davet etmeniz -ki tutanaklarda mevcut- o sırada bizim
itirazımız ve Sayın Balukene söz vermeniz de Sayın
Bakanın kürsüde konuşma yapma talebi olmadığı ya da
talebinin kürsüye iletilmediği ya da yasamanın yürütme üzerinde
kurduğu tahakküm üzerine böyle bir hazırlığı
olduğu hâlde -gördük biraz önce- bu eleştiri gelmeden önce Sayın
Bakanı konuşturmayarak doğrudan soru-cevap işlemi ve
maddelere geçileceği anlaşılıyor. Bunu doğrulayan bir
başka husus: Siz Sayın Bakanın konuşma zarureti yok, bize
başvurmadı, soru-cevapta gerekli cevabı verir. dediniz,
Sayın Bakan ondan sonra notlarını gösterdi. Biz, bir kez, geçen
hafta yapılan bu yanlışı Sayın Bakanın bu tavrıyla
derhâl düzelteceğini düşünüyoruz. Her ne kadar tutanakta, Sayın
Bakan başvurmadığı için Namık Havutçaya söz
verilmiş ve başlamış bir işlemin tamamlanması
şart olsa da biz bir tasarı üzerinde bir bakanın Meclisi
bilgilendirmesinin şart olduğunu, bunu yapmamanın o bakan
tarafından Meclise büyük bir saygısızlık, kaliteli yasama
mantığımıza da temelden karşıtlık
olacağını düşünüyoruz. O yüzden, siz bence de
Sayın
Bakanın talebi olduğu ancak birtakım eksiklikler yüzünden
kürsüye iletilmediği ya da iletilse de bunun görmezden gelinmeye
çalışıldığı anlaşılıyor.
Sayın Bakana tekrar sorun, Sayın Bakan bunu yapsın ama bir daha
iktidar partisi
ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) Sen Sayın Bakana
talimat mı veriyorsun?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
Meclisin yasalar
hakkında doğrudan Sayın Bakan tarafından geneli üzerinde
bilgilendirilme hakkına karşı bir darbe girişiminde de
sakın bulunmasın.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, olanı
bir de bu kürsüden anlatmak durumundayım.
Şimdi şahısların
konuşmalarına geldik. Elbette ki iki şahsı adına
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Özür dilerim, şu
açıklamayı yapayım, size de söz vereceğim.
İki şahıs konuşması
arasında bakanın konuşması gerekiyor, bunu biliyorum.
Ancak, şimdiye kadar bu konuda bir talep olduğu şeklinde bir
bilgi gelirdi, biz de bunu buraya listemizde yerleştirirdik. Demek ki bir
iletişim kopukluğu oldu. Böyle bir talep -bize metin olarak- buraya
girmedi, elimdeki şu metne. Ancak ben daha ikinci şahsı
adına olan kişiyi söylemeden
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Başlamıştı.
BAŞKAN - Bir şey
çıkmadı ağzımdan.
söylemeden Sayın Bakan
Söz istiyorum. dedi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ona
bakarız tutanaktan, pek onu görmedik.
BAŞKAN - Ben duydum.
Arkadaşlar, ben de kendi
açımdan söylüyorum. Aynı anda Sayın Baluken ayağa
kalktı. Burada bir iletişim eksikliği olduğu için ben
Sayın Bakan yerinden bir açıklama yapacak zannettim. Sayın
Bakana Önce Balukene söz verelim, daha sonra size döneriz. dedim. Sayın
Baluken konuştuktan sonra, Bakan yine Ben açıklama
yapacağım. diyor devamlı buradan yani
Konuşacağım ben kürsüden. diyor Sayın Bakan Sayın
Baluken konuşurken. Ben bunların hepsini duydum.
Şimdi, işin bu
yönünü bilmeden yorumlayarak kişilerin veya kurumların veya
bürokratik birtakım düzenlemelerin eksikliği şeklinde yorum
yapmak doğru değil diye düşünüyorum; en azından
kişisel, şahsi düşüncem bu. Bir iletişim kopukluğu
olmuştur, bu da her zaman olabilecek olan ve olan bir şeydir. Ama,
Bakan yerinde ve zamanında Söz istiyorum. dedi. Ben Sayın Bakan
yerine, önce Sayın Balukene söz verdim. Tekrarlıyorum: Sayın
Bakan yerinden açıklama yapacak zannettim, şurada ismi
olmadığı için. Sayın Baluken konuşurken Sayın
Bakan yerinden sürekli Ben konuşacağım kürsüden. dedi. Bunu da
böyle bilmenizi isterim.
Şimdi Sayın Akçaya
söz vereceğim, sonra Sayın Bakan sizi kürsüye davet edeceğim.
Buyurun Sayın Akçay.
24.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bir kanun teklifi ya da tasarısı
üzerinde Hükûmetin mutlaka konuşma yapması gerektiğine ve
Hükûmetin bu konuşmalarının aynı zamanda
uygulamacılara yol ve yön göstereceğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu konuyla ilgili
düşüncelerimi birkaç cümleyle özetlemek isterim. İç Tüzükün 62nci
ve 81inci maddeleri Hükûmetin konuşmasına yönelik düzenlemeleri de
içermektedir ve Hükûmetin Genel Kuruldaki konuşmaları fevkalade
önemlidir. Şu anda önemli bir tasarıyı görüşüyoruz veya bir
kanun teklifini; bu kanun teklifi veya tasarıyla ilgili, diyelim ki iktidar
partisi konuşmayabilir, hatta bir muhalefet partisi de konuşmayabilir
ama asla ve asla Hükûmetin konuşmamazlık yapmaması gerekir. Bu
kanaatteyim çünkü Hükûmetin Genel Kuruldaki konuşmaları, aynı
zamanda uygulamacılara yol ve yön de gösterecektir. Özellikle
uygulamacıların ilk baktığı şey, kanunun
lafzı ve ruhu olduğu kadar, kanun gerekçelerini...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) - Son
cümlemi...
BAŞKAN Bir dakika daha
verelim Sayın Akçay, toparlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Önce
kanuna bakar, sonra gerekçesine, bir de Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyon
ve Genel Kurulunda milletvekillerinin ve Hükûmetin ne dediğine bakarak o
kanunun amacına, ruhuna daha iyi bir nüfuz sağlanır.
Dolayısıyla, Hükûmetin mutlaka konuşması gerekir. Ve
bilgilendirme konusunda Hükûmeti son derece isteksiz görüyoruz çok önemli
hadiseler olmasına rağmen. Diyelim ki Sayın Millî Savunma
Bakanı Kiliste toplantı yapıyor veya Sayın Başbakan
veya ilgili bakanlar, bazı yandaş mahfillerde alabildiğine
tartışmadan uzak, propagandaya yönelik kelam edebiliyorlar. Oysa o
önemli hadiseler ve konularda Türkiye Büyük Millet Meclisinde bilgilendirme
yapmaları hem vatandaştaki kafa
karışıklığını gidermek hem de Türkiye Büyük
Millet Meclisinde milletvekillerini bilgilendirmek bakımından daha
fazla istekli ve özenli olmalarında fayda görüyoruz. Kanun tasarı ve
tekliflerinde Hükûmetin mutlaka ama mutlaka konuşması
gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben
teşekkür ederim.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Cezaî
Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/695) (S. Sayısı:
278) (Devam)
BAŞKAN Şimdi
Hükûmet adına Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ
konuşacak.
Sayın Bakan, size
haksızlık yaptık kusura bakmayın, siz tam yerinde söz
istediniz ama maalesef eleştirilere muhatap oldunuz. Siz talebinizi tam
zamanında yerine getirdiniz Sayın Bakan, kayıtlara geçsin.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sistemde ismi yok. diyorsunuz, bir de
Haksızlık yaptık. diyorsunuz yani bu kadar olur!
BAŞKAN Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Yirmi dakika süreniz.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısı görüşmeleri vesilesiyle
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün çok önemli bir
tasarıyı hep beraber müzakere ediyoruz. Tasarının
müzakeresi öncesi siyasi partilerimizin grup başkan vekillerinin
Hükûmetimizi dinleme konusunda bu kadar istekli olmalarından büyük bir
memnuniyet duyduğumu özellikle ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri, Cezaî Konularda
Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı son
derece önemli bir alanı ilk defa müstakil bir kanun vasfıyla
düzenlemektedir. Türkiye, bugüne kadar, cezai konularda uluslararası adli
yardımlaşmasını ikili anlaşmalara veya çok
taraflı sözleşmelere göre yürütüyordu ve Adalet
Bakanlığı tarafından çıkarılan bazı
genelgeler, yönetmelikler vesaire de uygulamada dikkate alınıyordu
ama bu alanı müstakil olarak düzenleyen bugüne kadar bir kanunumuz yoktu,
ilk defa Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarımız kabulünüz hâlinde olacaktır.
Ne getiriyor? derseniz; işin özü bu kanun
tasarısı yeni hiçbir şey getirmiyor. Bu kanunda yer alan
maddelerin hepsi esasında şu anda kanun niteliğindedir ve
uygulanmaktadır. Nereden diyoruz kanun niteliğindedir? Şuradan
söylüyoruz: Bunların tamamı uluslararası antlaşma hükümleridir.
Bildiğiniz gibi, Anayasamızın 90ıncı maddesine göre
uluslararası anlaşmaların tamamı -bazı
istisnaları hariç- Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülür ve
oylanır, kabulü hâlinde yürürlüğe girer ve uygulanır. Adli
iş birliği konusundaki sözleşmelerin tamamı da bu
Parlamentoda görüşülmüş, yasalaşmış ve uygulamaya
girmiştir. Peki, biz ne yapıyoruz şimdi? Bütün bunlarda ortak
olan bazı konuları müstakil bir kanun içerisinde bir araya
getiriyoruz. Uygulayıcılar büyük problem yaşıyor; hangi
konuda, nerede var? Sözleşmeleri açacaklar, başka başka düzenlemeleri
açacaklar, onları takip edecekler; sıkıntı oluyor.
Ayrıca, adli yardımlaşma konusu sürekli gündemde olan bir konu
da değil. Belki bir hâkim, belki adli makamda görev yapan başka bir
kişi görev süresi içerisinde ya hiç karşılaşmayacak ya da
çok az karşılaşacak. Böyle olduğunda da mevzuata hâkim
olmadığı için de bazı uygulamalarda aksamalara yol
açıyor, problemler oluyor. Bu kanun sayesinde elinin altında müstakil
bir metin olacak ve buradan meseleyi daha kısa sürede çözmek ve adli
yardımlaşmayla ilgili uygulamaları daha doğru yapabilme
bakımından büyük bir imkâna kavuşacaktır.
Şimdi, burada söylenen bazı şeylere
de değinmek istiyorum. Bu kanun tasarısı taslağı 200
madde civarındaydı, doğru. Görüşe gönderdik, o da
doğru. Peki, ne oldu, uçtu mu bu maddeler? Uçmadı. Çünkü,
tasarının 1inci maddesinin (3)üncü fıkrasına
baktığınız zaman, uluslararası sözleşme
hükümlerinin ve özel kanun hükümlerinin saklı olduğunu düzenliyoruz.
Nedir? O sözleşmelerde var, onlar zaten kanun, onlar zaten
uygulanıyorlar; birincisi bu.
Niye azalttık? İkincisi: Bunların
bazılarını birleştirdik. Dört, beş madde, bir madde
içerisinde yer almış oldu.
Üçüncüsü de bu kanun sadece Türkiyeyle
arasında uluslararası adli iş birliği olan ülkelerle ilgili
adli yardımlaşmada uygulanmayacak, bizimle arasında adli iş
birliği anlaşması olmayan ülkelerle ilgili de uygulanacaktır.
Biz onların hepsini oraya yazdığımızda, o ülkelerle
uygulama söz konusu olduğu zaman, onlara da onların bize
tanımadığı birtakım imkânları
tanımış olacağız. O nedenle, biz, bu iş için
zaruri olan asgari kuralları bir araya getirdik ve diğerlerini
sözleşmelere atıf yaptık, saklı tuttuk ki o sözleşme
ikiliyse iki ülke arasında uygulanacak, çok taraflıysa orada
uygulanacak ama Türkiyeyle arasında sözleşme olmayan ülkelerle
ilgili de bu kanundaki genel kural neyse o uygulanacak, o ülke ile Türkiye arasında
herhangi bir anlaşma olursa o uygulanacak veya başka iş
birliği olursa o çerçevede hareket edilecek. Esasında bu, Türkiye'nin
bu konudaki egemenlik hakkının bir yansımasıdır. Bu
bir kaçırma değil, saklama değil, gizleme değil;
bunların hepsi gözümüzün önünde olan işlerdir.
İkincisi: Uluslararası adli
yardımlaşma konusunda bazı uygulamalar var, suçluların
iadesi konusunda özellikle. Şimdi, bazı ülkeler diyorlar ki: Mahkeme
karar verdiği zaman ben iade ederim. Bazıları diyor ki: Bu
konu mahkemenin işi değil, bu siyasi bir konudur, hükûmet karar
verdiği zaman ben bunun gereğini yaparım. Bazı ülkeler de
diyor ki: Bunun hem hukuki boyutu var hem de siyasi boyutu var, mahkeme bunun
iade edilip edilmeyeceğine dair bir inceleme yapsın, bir karar
versin, iade edilebilir olduğuna karar verdiği zaman bunun takdiri
siyasi makamda olsun.
Neden derseniz, onun üzerinde durmamız
lazım. Burada bir merkezî makam kuruyoruz. Merkezî makama ne gerek var?
deniliyor. Bir defa, merkezî makam kurulması Türkiye'nin taraf olduğu
bazı uluslararası sözleşmelerin maddeleri gereğidir. Orada
diyor ki: Her ülke bir merkezî makam kuracak. Bir defa, Türkiye'nin taahhüdü
gereğidir. İki: Bugüne kadar zaten bu merkezî makam var, bu bir
şekilde uygulanıyor ama adı bir kanunda tanımlanmadığı
için sanki yokmuş gibi oluyor. Neden merkezî makam var? diyeceksiniz,
sebebi şu: Mahkemeler herhangi bir ülkenin Türkiye'nin adli
yardımlaşma taleplerine nasıl baktığını
bilmezler. Önüne bir dosya geldi, dosyayı inceledi, suçun siyasi bir suç olmadığına
veyahut da askerî suç olmadığına veyahut da diğer maddeleri
inceledi, iade edilebilir nitelikte bir suç olduğuna karar verdi,
İade edin. dedi ama Türkiye'nin de o ülkeden iade talepleri var, terör
suçlarına ilişkin, başka suçlara ilişkin pek çok iade
talebi var ama o ülke Türkiye'nin iade taleplerini yerine getirmiyor. Biz
diyoruz Şunu bize ver., bir sürü bahane söylüyor, bir sürü kendine göre
kurallar ortaya koyuyor, Türkiyeyle arasında uluslararası adli
yardımlaşmaya dair ikili veya çok taraflı anlaşma
olmasına rağmen bu anlaşma hükümlerine uymuyor. O zaman Türkiye
ne yapacak? Mütekabiliyet ilkesini uygulayacak, mahkeme böyle bir karar
vermiş olsa dahi bizim, bize karşı sözleşme hükümlerini uygulamayan
ülkeyle ilgili merkezî makam olarak burada bir siyasi takdir hakkımız
olacak, onu kullanacağız. Bu, ülkemizin çıkarları için de
son derece gerekli, vatandaşlarımızın hukukunu korumak için
de son derece gerekli, ülkemizin ulusal güvenliği ve kamu düzeni
bakımından da son derece gerekli, egemenlik hakkının
gereği olarak da son derece zaruri olan bir husustur, bütün ülkelerde de
böyle bir merkezî makam vardır. Merkezî makam olmadan bunları yürüten
ülke de neredeyse yok gibi. Şu anda Avrupa Konseyine üye ülkelerin tamamında
böylesi bir takdir yetkisi kullanan makam olduğunu buradan bir kez daha
ifade etmek isterim.
Tabii, diğer bir konu, o da şu: Merkezî
makam yargı yetkisi kullanacak. Arkadaşlar, merkezî makam yargı
yetkisi kullanmaz. Çok açık kanun maddesinde Merkezî Makam, yargı
yetkisine giren hususlar hariç olmak üzere, devletlerce ileri sürülen
şartları kabul edebilir veya istenen teminatı verebilir.
Şimdi, yargı yetkisine ilişkin bir konu değil. Diyelim,
Almanyadan biz bir yardım talebinde bulunmuşuz, adli dinleme
kayıtlarını istemişiz, Almanlar diyor ki: Bunu siz
alacaksınız, inceleyeceksiniz, ya imha edeceksiniz ya geri
vereceksiniz. Bununla ilgili ben sizden teminat istiyorum. Biz onlara o
teminatı vermediğimizde bu belgeleri Türkiyeye vermiyor, merkezî
makam bununla muhatap oluyor. O zaman, merkezî makam bunu teminat verebilir,
onlar bize verdiği zaman da biz onları kendilerine dedikleri
şartta iade edebiliriz. Mahkeme bunu bilmez, mahkemenin bundan haberi de
olmaz çünkü yazışmalar merkezî makam vasıtasıyla oluyor.
Devletler arası yazışmaların bir usulü var, o usul
çerçevesinde yürüyor; bu kesinlikle yargıya müdahale değildir,
yargıya emir vermek, talimat vermek değildir. Bunun özü, Türkiyenin
adli yardımlaşma politikasını Türkiye Cumhuriyeti
devletinin ve Türk milletinin çıkarlarına uygun, Türkiyeye
yapılan muameleye uygun bir şekilde yürütmek ve buna ilişkin
tedbirleri alıp uygulamaktır. Bunun altını bir kez daha
çizmekte fayda görüyorum.
Bir diğer konu, geçici tutuklamaya dair
konuşan arkadaşlarımız oldu burada. Geçici tutuklama var,
kırk güne kadar tutuklama durumu var, kırk gün nasıl olur? diye
burada eleştiriler yapıldı. Bir defa bizim hukukumuzda, Türk
hukukunda, şu andaki hukukta geçici tutuklama diye bir şey yok.
Nereden kaynaklanıyor geçici tutuklama? Türkiyenin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerden kaynaklanıyor. Taraf olduğumuz
sözleşmelerde geçici tutuklamaya ilişkin kurallar var. Örneğin
bu sözleşmelerden birisi Avrupa Konseyi ülkelerinin tamamının
1957den beri, Türkiyenin de 1959dan beri uyguladığı
sözleşme hükmü. Diyor ki orada: Geçici tutuklama on sekiz günden az
olamaz, kırk günden fazla olamaz. Sözleşme hükmü. Kırk günden
fazla olamaz, on sekiz günden az olamaz. Nasıl oluyor bu? Bir ülke
Türkiyeden herhangi bir adli yardımlaşma talebine konu
şahısla alakalı geçici tutuklama talebinde bulunuyor. Türkiye bu
durumda geçici tutuklamayı yaptırıyor ve kırk gün süreyle o
ülkeyle arasındaki yazışmalar, vesaire işlemler
tamamlandıktan sonra o kişinin iadesi söz konusu oluyor. Peki, otuz
gün geçti, bununla ilgili Türkiye kırk gün bunu kendi şeyinde
tutabilir mi kararıyla? Tutabilir kırk gün. Yani, otuz günde bir
bizim sulh ceza hâkimlerimiz bunların tutukluluk süresini veyahut da
yargılandıkları ağır cezalar, her neredeyse, onlar
bunların durumunu değerlendirebilir mi? Değerlendirebilir.
Kırk günü beklemeyebilir, otuz gün sonra da bırakabilir ama bizim
taraf olduğumuz anlaşmalar var. Biz imza atmışız, Bir
ülkenin talebiyle ben geçici tutuklama kararı verdiğim kişiyi
kırk gün tutacağım. demişiz. Biz o taahhüdümüze uygun
davranacağız, bu ayrı bir konu; yoksa Türkiyenin iç hukukundaki
otuz günde bir tutukluluğun gözden geçirilmesi hususu ayrı bir
konudur. Bunu birbirine karıştırmamakta fayda olduğunu
buradan bir kez daha ifade etmek isterim.
Tabii, bu kanunda olmayan
kısımların yönetmeliklerle, genelgelerle düzenleneceği
hususu ifade ediliyor. Bu kanunun uygulanmasının daha iyi
yapılması için elbette yönetmelik çıkarılabilir ki bu
Anayasada yazan bir durum, yasada olan bir durum. Anayasada, yasada olan bir
uygulamayı yapmak ayıp da değil, günah da değil,
yanlış da değil. Doğru bir şekilde kanunun
uygulanması için yönetmelik de tüzük de elbette çıkarılabilir.
Ayrıca, uluslararası sözleşmelere aykırı bir adli
yardımlaşma sistemini işletme imkanımız da yok. Neden?
Çünkü Türkiyenin adli yardımlaşma politikasını nasıl
Türkiyenin merkezî makamı yakından takip ediyor, başka
ülkelerin de bu konuya yaklaşımını yakından takip
ediyorsa başka ülkeler de Türkiyenin adli yardımlaşma
taleplerine nasıl cevaplar verdiğini yakından takip ediyorlar.
Biz o sözleşme hükümlerini uygulamadığımız zaman onlar
da bizim taleplerimize aynı muameleyi yapıyorlar. O nedenle, burada
esas, kanun ama öte yandan da kanun gibi iç hukukumuzun bir parçası olan uluslararası
sözleşmelerdir. Bunlara göre bu uygulama olacaktır, yönetmelikler de
bu uygulamaların daha sağlıklı olabilmesi için yol
gösterici bir vasıf taşıyacaktır. Yoksa Meclisin yasama
yetkisini alıp yönetmeliklerle bunu hayata geçirme gibi bir kötü niyeti
hiçbirimiz düşünmeyiz, taşımayız da, böyle bir şeyi de
kabul etmek asla mümkün değildir.
Ayrıca, Bakanlar Kurulu eskiden buna karar
veriyordu. Doğru, Bakanlar Kurulu karar veriyor ama Bakanlar Kurulunda bu
konudaki iade kararına ilişkin konuda bütün bakanlar aynı
derecede bilgi sahibi mi? Değil. Sonuçta, gene Adalet
Bakanlığının oraya bir önerisi oluyor.
Dışişleri Bakanlığından görüş
alınıyor, İçişleri Bakanlığından, ilgili
kuruluşların hepsinden de bilgiler toplanıyor, ona göre konu
Bakanlar Kuruluna geliyor. Bakanlar Kurulunda görüşülmesi süreçleri de
uzatıyor. Şimdi ne yapıyoruz? Şimdi
Dışişleri Bakanlığının, İçişleri
Bakanlığının, ilgili başka yerler varsa onların
görüşleri alındıktan sonra Adalet Bakanının önerisi ve
Başbakanın onayıyla bu işlem yapılacak. Bakanlar
Kurulundan kaçırılan bir şey olabilir mi böyle bir durumda?
Bakanlar Kurulunun Başkanı kim? Başbakan. Başbakandan
kaçırırsak ha o zaman dersiniz ki: Siz Bakanlar Kurulundan
kaçırıyorsunuz. Yok, Başbakanın onayıyla oluyor bu ve
ilgili bakanlar bu meseleyi takip ediyor ve Başbakanın onayına
getiriyor. İşlerin sürüncemede kalmaması, daha kısa sürede
tamamlanması bakımından bunun son derece önemli olduğunu
burada özellikle ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri, tabii,
konuşmamın başında söyleyecektim ama tartışmalar
konuşmalarımı ortadan kaldırır diye söylemedim,
şimdi izniniz olursa benden önce sayın grup başkan vekillerinin
dile getirdiği hususlarla ilgili bir iki hususu ben de ifade etmek
isterim: Hükûmetin burada oturması, otururken de bilgi vermesi bir
zorunluluk değil; İç Tüzük açık, biz de grup başkan
vekilliği yaptık, hükûmet istediği zaman bilgi verir. Nitekim,
geçmişte de defalarca bilgi verilmedi, bir sürü kanun ben
hatırlarım, bilgi verilmedi; Hükûmet bilgi vermemek için değil,
bilgi vermekten korktuğu için de değil, bilgi vermekten âciz
olduğu için de değil, belki o günün tartışmaları
içerisinde zaman kaybolmasın diye. Yani, şurada dakikalarca
karşılıklı atışmalar oldu, kim ne kazandı
bundan? Biz bir şey kazandık mı? Yok. Parlamento bir şey
kazandı mı? Yok. Seçmenler bir şey kazandı mı? Yok.
Millet bir şey kazandı mı? Yok. Yahu, laf
yarıştırmaktan kimse bir şey kazanamaz. Laf
yarıştırıyoruz. Yani, hepimizin birbirini itham edecek
yeteri kadar hafızasında kayıt vardır. Bu laf
yarıştırmayla bu Parlamentoyu daha ileri noktaya
taşıyamayız. Ben onun için de bu noktalarda Hükûmetin zaman
zaman takdiri olabilir, ona da saygı duyulması gerektiğini
buradan ifade etmek isterim. Kaldı ki, ben konuşma talebinde de
-Başkan da ifade etti- bulundum ama yazılı göndermedim,
şifahi talepte bulundum, beni dinlemiş olsalardı bu talebim de
gelecekti.
Tabii, ben yasama-yürütme ilişkisini hep
söylüyorum, onun için diyorum ki, gelin başkanlık sistemine geçelim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yasamanın,
yürütmenin birbirinden tam ayrı ve birbirine karşı tam
bağımsız olduğu sistemin adı başkanlık
sistemidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BURHAN KUZU (İstanbul) Helal olsun!
İşte bu alkışlanır.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Zaten tüm
çabanızın bu olduğu belli. Zaten tüm çabanız bu.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Şu anda Türkiyede, bakın, sistemde kuvvetler
ayrılığı yok. Niye yok?
MUSA ÇAM (İzmir) Ortadan
kaldırdınız, ortadan kaldırdınız kuvvetler
ayrılığını!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
İşte, yasamanın içinden Hükûmet çıkıyor, salt
çoğunluktan hükûmet çıkıyor.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Doksan üç yıldır
bu şekilde yönetiliyor bu Parlamento Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Hükûmetin istemediği bir şeyin burada görüşülmesi,
kanunlaşması -elinizi vicdanınıza koyun- mümkün mu?
İktidar grubu Evet. demediği zaman gündeme bir şey girebiliyor
m? Giremiyor. Denetim de öyle, iktidar izin verdiği oranda burada bir
denetim oluyor. O zaman diyorum ki, gelin
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Yargı da
elinizde, zaten hepsi elinizde.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Yargı öyle değil, yargı bağımsız, tarafsız,
milletin yargısı. Yasama-yürütme ilişkisi
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Yasama, yürütme,
yargı, hepsi elinize geçti.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Cumhuriyet Döneminin bütün evrelerinde böyledir bu. Bizim dönemimizde de
böyle, öbür dönemde de. Komisyonda çoğunluk kime ait? Hükûmete ait. Genel
Kurulda çoğunluk kime ait? Hükûmete ait. Bir araştırma komisyonu
kurulacak, karar neyle oluyor? Çoğunlukla. Peki, hükûmet bunlara Evet.
demediğinde iktidar grubu Evet. diyor mu? Demiyor. O zaman gelin hükûmet
ile şu Meclisi ayıralım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Gelin, ayrı ayrı seçilsinler. Hükûmet Meclisin
içinden çıkmasın. Milletvekilleri daha güçlü, daha etkin olsun,
denetim de daha etkin olsun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Başkanlık sistemine geçirelim, bu tartışmaları
bitirelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Saray olsun, saray!
MUSA ÇAM (İzmir) Rüyada rüyada, rüyada olacak
o.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Bakan,
konuşmasında İki muhalefet muhalefet partisinin grup
başkan vekillerinin birbirlerine cevap hakkı doğuracak
şekilde
ifadelerinden sonra
SALİH CORA (Trabzon) Öyle bir şey
demedi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
İç Tüzüksel olarak
kullandıkları bir hakkı laf yarıştırma, laf
dalaşı, Bu Parlamento bundan ne kazandı, halk ne kazandı,
ben ne kazandım? sözleriyle
SALİH CORA (Trabzon) Genel bir tespit
yaptı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
hem
değersizleştirmiş hem de ağır bir sataşmada
bulunmuştur.
SALİH CORA (Trabzon) Asla öyle bir şey
olmadı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Konu hakkında cevap
hakkımız doğmuştur.
BAŞKAN Sayın Özel, yalnız, Bakan,
muhalefet partilerini kastetmedi, Hepimiz laf
yarıştırıyoruz. dedi, hepimiz
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Biraz önce
BAŞKAN Yani buradaki çalışma
yöntemine
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, hayır
Bu sataşmalar
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Kimi kastetti?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yani, hayır, bence Naci
Beye de söz hakkı doğuyor.
BAŞKAN Bir müsaade edin, ben de bir
düşüncemi açıklayayım arkadaşlar. Yani herkese söz,
özgürlük, tamam, ifade özgürlüğü de biraz biz de faydalanalım bundan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Tabii, tabii, buyurun efendim,
itirazım yok.
BAŞKAN Yani şahsa sataşmadı,
herhangi bir parti grubuna çok iyi dinledim- sataşmadı. Bu, sadece
buradaki çalışma yöntemimize bir eleştiriydi.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Parlamentonun
tamamına sataştı.
BAŞKAN Laf
yarıştırıyoruz, Parlamento bir şey kazanmıyor.
dedi. Aslında, bu, Parlamentoyu itibarsızlaştırma söylemi
değil, Parlamentonun çalışmasına anlam katacak bir yapıcı
eleştiriydi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Siz böyle mi
algıladınız Sayın Başkan?
BAŞKAN Çok iyi dinledim.
Sayın Özel, isterseniz bir kez daha
düşünün.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, ben de
sizi çok iyi dinledim, konuşmanızın içeriğinde, bir kere,
Başkanın tartışmayla ilgili görüş bildirmeme, kendine
yapılan saldırılarda savunma hakkı saklı olmak üzere,
ilgili İç Tüzük maddesini ihlal ederek başladınız.
BAŞKAN Sonuçta ben karar vereceğim
talebinize, sataşma olup olmadığına. Doğal olarak ben
de bu konuda gördüklerimi, duyduklarımı söylemek durumundayım
Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkanım,
Sayın Bakan hiç şüphe yok ki biraz önce Sayın Baluken ile benim
aramda iki üç kez kürsüye çıkmak suretiyle birbirimize verdiğimiz
cevapları hem değersizleştirerek hem küçük görerek hem de
Bundan millet ne kazandı? gibi Sayın Bakanın
değerlendirme sınırlarını da aşan
Ona millet
karar verir sonuçta, kazanıp kazanmadığına ki bu konuda çok
duyarlıysa lütfen harekete geçsin, akşam yedide yayın kesilip de
milletten kaçırmayalım bu görüşmeleri.
BAŞKAN Peki, Sayın Özel, sataşmadan
söz mü istiyorsunuz?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Evet efendim.
BAŞKAN Çünkü talebiniz yayıldıkça
başka konulara değinmek durumunda kalıyorsunuz.
Buyurun, iki dakika size söz veriyorum Parlamentonun
itibarını korumak adına. (CHP sıralarından
alkışlar)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
11.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın 278
sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz önce de ifade ettim ama, bu sözleri bir bakandan duymak
kötü ama geçmişinde grup başkan vekilliği olan bir bakandan
duymak çok daha kötü. Hele hele üst üste 7 kez, 8 kez kürsüye geldiğini,
gittiğini grup başkan vekilliği sırasında hepimizin
hatırladığı -Sayın Bakan itiraz ederse onu
tutanaklardan bulurum ama vücut diliyle, tebessümüyle doğruluyor- bir
kişinin şimdi o gün yaptığı bir gerçekliği bugün
laf yetiştirme, milletin bir şey kazanmaması gibi
değerlendirmesini gerçekten üzüntüyle takip ediyoruz. Grup başkan
vekillerinin burada kendi gruplarına yapılan bir sataşma ya da
gruplarının mensuplarına yönelik birtakım hem
sataşmaları hem çarpıtmaları dikkatle takip etmeleri, buna
cevap vermeleri hem Parlamentonun ritüellerindendir hem de demokrasinin olmazsa
olmazıdır. Bunu en iyi bilen iki kişi, bir tanesi şu anda
biraz önce bu sataşmayı yapan Bakanken, bir tanesi de
zatıalinizdir; aynı sıralardan, aynı makamlardan, aynı
mevkilerden geliyoruz bu konuda.
Gelelim başkanlık sistemi
tartışmasına. Bu konuda Sayın Bakanın
değerlendirmeleri tam da sarayın talimatı; Meclis
Başkanının uygulamaları, uzmanlık
komisyonlarının işlevsizleştirilmesi, en sonunda bu
Parlamentonun kuruluş yıl dönümünde yapılması gereken bir
resepsiyonun iptaline kadar giden parlamenter sistemin iktidar partisi eliyle
itibarsızlaştırılması, âdeta ilga edilmesi operasyonunun
bir devamıdır. Biz bu operasyona teslim olmayız. Bu ülkede
parlamenter sistemle görev yapmak üzere bu Anayasaya uygun olarak yemin
etmiş insanlarız. 1 Kasımda, Sayın Bekir Bozdağa,
seçim bölgesindeki hiçbir seçmen bu Parlamentoda ona tanınan yetkileri
kullanmak yerine bir başkasının talebi üzerine bunu servis etme
yetkisini vermemiştir, buna da izin vermeyeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Aynı gerekçeyle yani yaptığımız siyasi
değerlendirmeleri laf yarıştırma olarak
BAŞKAN Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
İki dakika.
12.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın 278 sıra sayılı Kanun Tasarısının
tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada laf yarıştırmak için biz asla
konuşuyor değiliz. Yani grubumuza yapılan her türlü
sataşmada, İç Tüzükten doğan hakkımız gereği,
diğer siyasi parti gruplarına ağır eleştiri
geliştirecek şekilde, halkımızı ve kamuoyunu bilgilendiriyoruz.
Nitekim, biraz önce CHPyle yaşamış olduğumuz
tartışma da son derece sert siyasi eleştirileri
taşıyan ama halkın bilgilenmesi açısından da bizim son
derece değerli bulduğumuz tartışmalardı.
Şimdi, burada, Parlamentonun
işlevsizleştirilmesiyle ilgili bilinçli bir süreç yürüten bir iktidar
partisi grubu ve bir Hükûmetin gelip muhalefetin burada
konuşmasını Parlamentonun işlevsizleştirilmesi
olarak tanımlamasını, doğrusu, hayretle
karşıladık. Yani, siz, 7 Hazirandan sonra bu Parlamentonun
kapısına kilit vurmuş bir partisiniz, 7 Hazirandan sonra 1
Kasıma kadar 4 kez, sadece birkaç saat, o da seçimler için bu Parlamentoyu
kapatmış bir siyasi anlayışsınız.
Dolayısıyla, en son konuşması gereken sizlersiniz.
Bakın, bugün de Parlamentonun gündemi, muhalefet olmasa, halkın gündemi
değil. Sarayın gündemi Parlamentonun gündemi oluyor. Muhtarlar
toplantısında ne konuşuyorsa, oradan ne talimat veriyorsa siz de
Parlamentoda o gündemi işletiyorsunuz. E, bunu yapan sizsiniz. Bu ülkenin
Başbakanı Ben Meclise talimat verdim, Meclis çalışmaya
devam edecek. diyebiliyor. Yani, Meclisi kendi elinizde işlevsizleştiren
bir anlayışı siz getiriyorsunuz. Yasama, yürütme, yargı
bizde. diyen sizsiniz, hoca burada, Oğlan bizim, kız bizim. diyen
sizsiniz. Şimdi Sayın Bakanın son açıklaması da bütün
bunların itirafı niteliğindedir. Evet, biz Parlamentonun konuşmasını
istemiyoruz çünkü başkanlık sisteminin gelmesini istiyoruz. diyor.
Yani, Parlamentoyu halkın gündeminden koparıyoruz, böylece halka
başkanlık sistemini dayatıyoruz. diyorsunuz. Bunu kabul etmemiz
mümkün değil. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Akçay, siz de söz talebinde
bulundunuz galiba.
Size de iki dakika veriyorum.
Yerinizden herhâlde kullanacaksınız.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
25.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın
278 sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle Sayın Bakan
konuşmasını yirmi dakika olarak kullandı ve bazı
görüşlerini de ifade etti. Kendisini hem tebrik ederim hem teşekkür
ederim. Şimdi, yalnız konuşmasının başında
Hükûmetin konuşma mecburiyeti yok; isterse konuşur, isterse
konuşmaz. dedi. İşte, böyle bir keyfîlik de olmamalı
diyoruz. Yani kendisini konuşmaya, söylemeye mecbur hissetmesi gerekir ve
bu bilgilendirmeleri yapması gerekir.
Ayrıca, grup başkan vekillerinin veya
milletvekillerinin konuşması, tartışması bir laf
yarıştırma değildir, olmamalıdır. Ama laf
yarıştırma zaman zaman olsa bile o da Parlamentonun zaman zaman
usulündendir çünkü Parlamento, konuşulan yer demektir. Zaman zaman espri
yapılır, zaman zaman sataşmalar olur, zaman zaman polemikler de
yaşanır. Üstelik biz Sayın Bakanı, grup başkan
vekilliği zamanından çok iyi bir polemikçi olarak tanırız,
buna tanıklık ederiz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Başpolemikçi, baş!
Eczacılara bile böyle yapmıştı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Evet. Yani iyi de polemik
yapar. Dolayısıyla, şimdi, o geçmişte
yaptığı polemikleri veya laf atışmalarını
şimdi laf yarıştırma olarak nitelemesini de doğru
bulmayız. Gerekirse laf da yarıştırılır,
yalnız Parlamentoyu işlevsiz hâle getirmemek için Hükûmetin daha
fazla etkin konuşması gerekir, bunu söyledik.
Başkanlıkla ilgili ifadelerini de bir
demagoji olarak ben kabul ediyorum. Yani bu kısa süre içerisinde ve
gündemimiz de bu olmadığı için şu anda bu
tartışmaya girmeyelim ama demek ki bazı eleştirilerin
gerekçesinin gizli ajandasının da bu olduğu endişesini de
taşıyoruz. Şimdilik söyleyeceklerim bunlar, inşallah
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akçay, diğer
arkadaşlar da iki dakika konuştuğu için eşitliği
bozmayalım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tamam Sayın
Başkanım.
Sağ olun, teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim, sağ olun.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Cezaî
Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/695) (S. Sayısı:
278) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, şahsı adına
Balıkesir Milletvekili Sayın Namık Havutça konuşacak.
Buyurun Sayın Havutça. (CHP
sıralarından alkışlar)
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cezaî Konulardaki Uluslararası
Adlî İşbirliği Kanunu Tasarı üzerinde şahsım
adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, öncelikle ifade etmek gerekir ki
cezai konularda uluslararası adli iş birliğinin AB sürecinde
uyumlu çalışmalar kapsamında tek bir kanunda toplanması
çabası doğrudur. Bu şekilde, mevzuatta dağınık
bir şekilde bulunan hükümlerin tek kaynakta toplanması
uygulayıcıya da yarar sağlayacaktır. Ancak,
tasarının 3, 13, 22nci maddesinde ve ilgili diğer maddelerde
ifade olunmak suretiyle ön inceleme yetkisiyle yetkilendirilen merkezî makam,
özellikle suçlunun iadesi bakımından teminatsız görülmüştür
tarafımızca. Bakanlığın yetkisi, mevcut düzenlemeler
dâhilinde öngörülmüş olduğu gibi adli makamlara bilgi ve belge
sağlanmasına yardımcı olmakla sınırlı
olmalıdır. Oysa, getirilen yeni sistemde TCKnın 18inci
maddesinde var olan ve tasarısıyla yürürlükten
kaldırılması öngörülmüş olan sistem ön inceleme yetkisine
sahip bir makam oluşturulmak suretiyle değiştirilmektedir. Biz
böyle bir makama gerek bulunmadığını, mevcut sistemin daha
teminatlı olduğunu düşünmekteyiz.
Suçluların iadesinde devletlerin
uyguladığı üç sistem var. Bir: Yalnızca hükûmetin yetkili
olduğu sistem. İki: Yalnızca yargının yetkili
olduğu sistem. Bir de bizim de kabul ettiğimiz, karma sistem dediğimiz
hem hükûmetin hem de yargının birlikte kabul ettiği sistem. Bu
sistemde failin ve fiilin niteliğini mahkeme belirlemekte, geri vermeyeyse
hükûmet karar vermektedir değerli arkadaşlar. Ancak, tasarıyla
merkezî makama yani Adalet Bakanlığına ön inceleme yetkisi
Özellikle, merkezî makama gerekli şartları taşımayan iade
taleplerini doğrudan reddetme yetkisi veriyor bakın bu. Oysa,
TCKnın bugün 18inci maddesinde geri vermeye, bilgi vermeye, belge
vermeye ağır ceza mahkemesi karar veriyor, onun takdirini Bakanlar
Kuruluna bırakıyor. Şu anda düzeni değiştiriyoruz;
önce Bakanlık, yani bizden dışarıdan herhangi bir
dış mahkeme belge, bilgi istiyor, Adalet Bakanlığına
geliyor, Adalet Bakanlığı sadece şeklî bir inceleme
değil, kendi takdiriyle bunu geri çevirebiliyor; bu, doğru bir
düzenleme değil, uluslararası sözleşmelere de aykırı.
Zaten mevcut düzenlemeler gereği Mahkeme geri verme talebinin kabul
edilebilir olduğuna karar verirse, bu kararın yerine getirilip
getirilmemesi Bakanlar Kurulunun takdirine bağlıdır. TCK 18/5.
Tasarının 19uncu maddesinde ise bu kararın yerine getirilmesi
Başbakanın onayına bağlanmıştır. Bu imkân
varken Bakanlığa ön inceleme yetkisi tanınması ancak
başvuru koşulları bakımından şeklî denetimle
sınırlı olmalıdır. Bu gerekçeyle tasarının
13üncü maddesinde ifade olunan gerekli şartları
taşımayan ifadesi belirlilikten uzaktır.
Tasarının 22/3üncü maddesinde de merkezî
makamın, talebi, iade için gerekli şartları
taşımaması hâlinde yabancı devlete iletmeden reddedebilmesi
açık bir hüküm değildir.
Tasarının 12nci ve 22nci maddelerinde
ifade olunan gerekli şartları taşımayan talep ifadeleri
yapılan şeklî inceleme neticesinde iade talebinin başvuru
şartlarını taşımaması şeklinde bir ifadeyle
somutlaştırılmalıdır. Böylelikle, makamın
incelemesinin sadece başvuruda istenen bilgi ve belgelerin var olup
olmadığının şeklî denetimiyle sınırlı
yapılması sağlanacaktır. Nitekim, fail ve fiile
ilişkin hukuki niteleme yapma yetkisi sadece bağımsız ve
tarafsız mahkemelere aittir. Oysa yasa tasarısında bu şekli
aşarak ön inceleme makamı, gelen talepleri doğrudan reddetme
yetkisi alıyor; bu bir defa sözleşmelere aykırı. Sayın
Bakan, bunların dikkate alınması gerekir.
Ayrıca, ön incelemede talebin reddi sebepleri
objektif kıstaslara bağlanmalı -mercinin- ancak ek bilgi ve
belge talebinin kanunen belirlenmiş makul süre içerisinde mazeretsiz
olarak yerine getirilmemesi hâlinde talebin reddedilmesi mümkün olabilmelidir.
Değerli milletvekilleri, öte yandan, aynı
maddenin 3/(ç) bendi uyarınca, Türkiyenin millî güvenliğinin ve
uluslararası ilişkilerinin zarar görme ihtimalinin bulunması,
iade talebinin reddine sebep olması açık bir hüküm niteliğinde
değildir. Zira, zaten Türkiyenin yargı yetkisine giren hâller iadeye
engeldir. Bu durumda, söz konusu ihtimal Türkiyenin yargılama yetkisine
girmeyen hâllere ve özellikle devlet sırrına özgü olarak
değerlendirilecektir. Ancak, kanımızca bu madde de ihtimal
kavramının hukuki bir tabir olmaması nedeniyle objektif bir
temele sahip değildir. İhtimal hukukta belirsiz bir kavramdır,
bunun somutlaştırılması ve netleştirilmesi gerekiyor.
Yine, tasarının 3 ve 4üncü maddesinde
ifadesi olan yargı yetkisine giren hususlar hariç olmak üzere merkezî
makamca kabul edilen şartlar ve verilen teminatların adli mercileri
bağlayıcı nitelikte olması hususu da belirlilikten
uzaktır. Nihayetinde, adli işlem yapan adli mercinin bu
işlemiyle ilgili olduğundan, kabul edilen şart ve verilen
teminatların nasıl olup da yargı yetkisine giren bir hususun
dışında uygulanma imkânı bulacağı açık
değildir.
Değerli milletvekilleri, yine
tasarının 4 ve 11inci maddesinde siyasi suç terimi var.
Tasarıda bunun tanımına yer verilmiyor. Siyasi suç nedir?
Bakın, mevcut mevzuatımızda da bu yönde bir tanım bulunmuyor.
Diğer taraftan, taraf olunan uluslararası sözleşmelerde siyasal
suçun açık bir izahı da yoktur. Ancak, iadeye ve adli iş
birliğine engel teşkil ettiğinden siyasi suçun mutlaka
tanımı yapılmalıdır. Doktrinde siyasi suçun ne
olduğu tartışmalı bir konu tabii ki. İtalyan Ceza Kanununun
8/3 maddesi siyasi suçu Ceza kanununun uygulamasında siyasi suç, devletin
siyasi çıkarlarını veya vatandaşın siyasi bir
hakkını ihlal eden her türlü suçtur. diye tanımlıyor.
Ayrıca, Tamamen veya kısmen siyasi saikle işlenen adli suçlar
da siyasi suç sayılır. şeklinde tanımlıyor. Oysa, bu
kapsamda Terörle Mücadele Kanunu yeniden gözden geçirilmeli, siyasi suç ile
terör suçu arasındaki ayrım belirginleştirilmelidir. Bakın,
bu şekilde hem insanların düşünceleri yüzünden terörist ilan
edilmesinin hem de teröristin siyasi suç maskesi ardında gizlenmesinin
önüne geçilmiş olur. Her ne kadar Terörle Mücadele Kanununun 1 ve 2nci
maddesi birlikte değerlendirildiğinde bir suçun terör suçu olabilmesi
için öncelikle terör örgütü faaliyeti olarak işlenmesi gerekli, ancak,
3üncü maddesi silahlı bir örgüt kapsamında işlenmemek
kaydıyla siyasi suç kapsamında değerlendirilmesi mümkün olan
suçları böyle bir ayrıma gitmeksizin doğrudan terör suçu
saymaktadır. Oysa, terör suçu iadeye engel teşkil etmezken, siyasi suçlunun
talep eden ülkeye iade edilmemesi gerek ulusal mevzuat -söz konusu
tasarıda- gerekse taraf olunan uluslararası sözleşmelerde genel
kabul görmüştür. Bu kapsamda, tasarının 11/(2)nci maddesi de
belirli kılınmalıdır,
somutlaştırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu 18e
göre geri verme hâlinde kişi ancak geri verme kararına dayanak
teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabilir veya mahkûm
olduğu ceza infaz edilir. Değerli Bakan, yine tasarının
10/(4) maddesinde benzer bir hükme rastlanmamaktadır. Suçluların
İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi 14/(3) Suç addolunan
fiilin evsafı takibat esnasında değişmişse, iade
edilen şahıs hakkında ancak yeniden belirlenen suçun unsurlarıyla
iadesi talep edilebilir. diyor.
Bu hükümler çerçevesinde grubumuzun tespit
ettiği pek çok eksiklik bu tasarıda bulunmaktadır. Öncelikle,
adli merci karar mercisi yerine geçmemelidir. Dışarıdan bizden
istenen -örneğin Zencani dosyasında, örneğin Zarraf
dosyasında- bilgi ve belgelerin yerindelik kararını önce mahkeme
vermelidir. Sayın Bakan, siz şimdi adli makamların yerine
geçerek önce karar veriyorsunuz, sonra da adli makamlara götürüyorsunuz, bu
doğru değil; bir defa, bunu düzeltmemiz lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NAMIK HAVUTÇA (Devamla) Açıkça
Bakanlığınız adli mahkemelerin yerine geçiyor. Bunları
önereceğiz, düzeltilmesini talep ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Havutça.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap
bölümündeyiz.
Süremiz yirmi dakika. İlk on dakikayı
sorulara ayırdık.
Sayın Toğrul, buyurun.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, geçtiğimiz aylarda 2 Alman
televizyon kanalı, IŞİDin elinde olan Ezidi kadınları
İnternetten satışa çıkardığını, bu
satış ofislerinden birinin Gaziantepte olduğunu
belirlemiştir. Gaziantep Barosunun suç duyurusu üzerine Emniyet harekete
geçmiştir ve bu ofise baskında 370 bin dolar, çok sayıda
yabancı pasaportun yanı sıra, para transferine dair de 1.768
sayfalık Arapça makbuz bulunmuştur. Ezidi kadınları
sattıkları iddia edilen 6 Suriyeli hakkında dava
açılmış, ilk duruşma 31/12/2015, hemen on beş gün
sonra ikinci duruşmada da delil yetersizliğinden serbest
bırakılmışlardır. Arapça metinlerin çevirisi de
mahkemeden on gün sonra mahkemeye
ulaştırılmıştır. Türk mahkemelerinin bu kadar
hızlı karar vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Suç
duyurusunda bulunan Gaziantep Barosunun mahkemeye müşteki olarak
katılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Bakana
soruyorum:
1) Ülkemizde yargılama çok yavaş
işliyor ve her gün biraz daha çöküyor. Yurttaşlarımız
adaletin geç tecelli etmesi, hak arayışlarının
maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle çoğu zaman hak aramaktan
vazgeçiyorlar. Hak aramanın masraflarının azaltılması
yönünde bir çalışmanız var mı?
2) Ülkemizde icra dairelerinin sayısı her
gün artmaya devam ediyor, yeni icra daireleri açılmaya devam ediliyor.
İcra dairelerinden de infaza ilişkin çok az iş
çıkıyor. Borçların mal varlıklarının haciz
edilmezliği kuralından dolayı birçok takipten sonuç
alınamıyor. Alacaklı hem takip ve hem de yedieminlik nedeniyle
yüklü masraflar yaptığı için icradan vazgeçiyor, tahsilatlar da
yapılamıyor. Bu nedenle haczedilmezlik ve yedieminlik
masraflarının peşin olarak alınmasından vazgeçilmesi
yönünde bir hazırlık var mıdır?
3) Cezaevlerinin adaletin geç tecelli etmesi,
haksız yere tutuklamalarının yapılması nedeniyle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Arslan.
KAZIM ARSLAN (Denizli)
kapasitesi 2 misli
artmıştır. Bu nedenle, cezaevlerinin bu
sıkıntılarına son verilmesi için ne tür tedbirler
almayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Aydın
ERKAN AYDIN (Bursa) Sayın Bakan, Türkiye 2015
yılı sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
hakkında en fazla dava başvurusu bulunan 3üncü ülke oldu. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin önünde şu anda toplamda 64.850 dava
başvurusu bulunuyor. Türkiye bu rakamla şu anda AİHMin iş
yükünün yüzde 13ünü oluşturuyor. Türkiye hakkında 2015
yılında açıklanan kararların 79unda Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin en az bir maddesinin ihlaline hükmedildi.
Adalet Bakanı olarak bu karnenin düzeltilmesi için bir
çalışmanız var mı? Böylesine bir karneyi nasıl
düzelteceksiniz?
BAŞKAN Sayın Zeybek
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Samsun ili Terme İlçesi
Evci ve Sakarlı Mahallelerine Ağustos 2015te; yine Havza ilçesi
Karşıyaka ve Memduhiye Mahallelerinde Eylül 2015te bölgede sel
felaketi yaşanmıştır. Sel felaketinin verdiği zararlar
yetkililer tarafından tespit edilmiştir. Zararların
giderileceği sözü verilmiştir ancak tespit edilen zararlar afetten
zarar görenlerin mağduriyetini gidermemiştir. Selden zarar gören
yolların, menfezlerin, kanalların, köprülerin onarımı
yapılmamıştır; mahalleliler çok zor durumdadır.
Doğal afetten zarar gören vatandaşlarımızın
zararlarının giderilmesini ve mahallelerde bozulan
altyapının yapılmasını, devletin ve sorumluların
gerekli hassasiyeti göstererek mağduriyetin en kısa zamanda
giderilmesini arz ediyoruz.
BAŞKAN Sayın Tarhan
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, İran Cumhurbaşkanı
ülkemizi ziyaretinde, İranlı iş adamı Zencaninin ülkemizi
zan altında bırakarak Türkiye'de 8,5 milyar dolar rüşvet
verdik. demesi toplantıda gündeme geldi mi, gelmedi mi? Yüce Meclisi
bilgilendirir misiniz?
BAŞKAN Sayın Havutça
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, cezaevlerinde yoğun,
kapasitenin çok üzerinde mahkûm ve tutuklu bulunuyor ve bununla ilgili de bize
birçok şikâyet geliyor. Mesela Balıkesir Kepsut Cezaevinde, şu
andaki mevcudun, kapasitenin 2 katı olduğu ve oradaki hükümlülerin,
tutukluların yerlerde yattıkları şeklinde şikâyetler
geliyor.
Bu noktada, Ceza İnfaz Yasasında bir
değişiklik yaparak denetimli serbestlik mekanizmasının,
sisteminin iki yıla çıkarılması konusunda
Bakanlığınızın bir çalışması var
mı? Biz bunun gerekli olduğunu düşünüyoruz. Zira, Türkiye
artık neredeyse bir açık cezaevine dönüştü.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tuncer
MUSTAFA TUNCER (Amasya) Sayın Adalet
Bakanı, birinci sorum: 15 Nisan 2016 tarihinde Amasyanın
Gümüşhacıköy ilçesinde bulunan ve Eylül 2015 tarihinde hizmete
açılan yarı açık cezaevinin iki bloğunun çatısı
mahkûmların üzerine uçmuş, 7si ağır olmak üzere 85 mahkûm
yaralanmıştır. Çevresindeki binaların çatısından
kiremit dahi düşmezken, henüz 1 yaşını dahi
doldurmamış cezaevinin çatısının uçmasıyla ilgili,
Ankaralı müteahhit firma hakkında; yine, yağmur altında
mahkûmlara bahçede sayım yapan ve mahkûmları sayımdan sonra da
on beş dakika bahçede tutarak mahkûmların yaralanmasına
sebebiyet veren cezaevi yönetimi hakkında soruşturma
başlatılmış mıdır?
İkinci sorum: Yeni Çeltek maden
ocağının kapatılması ve işçilerin Somaya
gönderilmesi kararı sonucu yer altında açlık grevine
başlayan işçilere sorunların çözüleceğine dair ilgili
bakanlıkça verilen sözler tutulmaya başlanmış
mıdır? Verilen sözün gereği ne zaman yerine getirilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Doğan
SELİNA DOĞAN (İstanbul) Sayın
Bakan, malumunuz, geçtiğimiz hafta Avrupa Parlamentosu İlerleme
Raporu yayımlandı. Raporda Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyine
çağrıda bulundu ve Türkiyeyle yargı ve temel haklar
faslının açılması konusunda müzakerelere
başlanması konusunda görüş bildirdi. Bu konuda bir eylem
planınız var mıdır, konu gündeminizde midir?
Ayrıca, geri gönderme
merkezlerine kabul edilen düzensiz göçmenlerin avukat yardımına ve yargıya
erişim hakları konusunda bizleri bilgilendirmenizi talep ediyoruz
lütfen.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Özkan
BURCU ÇELİK ÖZKAN
(Muş) Teşekkürler.
Türkiye cezaevlerinde
sistematik olarak artan ihlallerin son örneği Alanya L Tipi Cezaevinde
yaşanmaktadır. Bu ihlallere ilişkin olarak yeni koğuş
açmayarak tutuklu ve hükümlüleri koğuş koridorlarında yere
battaniye, çarşaf serdirterek yatırma, şahsi eşyalara dâhil
kitap, gazete ve mektuplarına el koyma, tecrit, işkence ve kötü muamele,
kameralarla sürekli gözetleme, havalandırma saatlerinde
sınırlama, sosyal ve sportif faaliyetlerden yararlandırmama ve
benzeri tutuklu ve hükümlülerin yaşamsal ihtiyaç ve aletlerine el koyma
gibi hak ihlalleri bilgisi tarafımıza ulaşmıştır.
İddialara ilişkin Bakanlığınızca bir
soruşturma başlatılmıştır mıdır?
Bakanlığınızın herhangi bir önlem ve tedbiri var
mıdır?
BAŞKAN Sayın Tüm
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kurtuluş
Savaşının ve Kuvayımilliyenin örgütlenmesinde önemli illerimizin
başında Balıkesir gelmektedir. Yerel basının
öncülüğünde ve ilde bulunan iktidar ve muhalefet partilerince de
desteklenen Balıkesire İstiklal Madalyası Verilsin imza
kampanyası yürütülmektedir. Sayın Bakana soruyorum:
Şanlıurfaya İstiklal Madalyası verilmesi
yasalaşmışken Balıkesirin de aynı yasa kapsamına
alınmasını istiyoruz. Ülkece kardeşliğe daha çok
ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde Şanlıurfa ve Balıkesirin birlikte
değerlendirilmesi Kuvayımilliye ruhu açısından da
önemlidir. Buradan Balıkesirlilere bu onurun müjdesini verecek misiniz?
Aynı yasa kapsamına alınarak ve İstiklal Madalyası
verilerek bu kentlerimiz kardeş kent de ilan edilemez mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Yıldırım
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Teşekkürler Başkan.
Sayın Bakan, geçen
yıl Mart 2015 tarihinde Lüleburgazda Adıyamanlı Kürt
öğrenci Ramazan Fırat ev arkadaşları tarafından,
bilekleri kesilmiş, sırtından bıçaklanmış hâlde
ölü bulundu. 3 ev arkadaşı gözaltına alındı ve
tutuklandı. Soruşturmaya gizlilik kararı alınmıştı,
sonradan duyuyoruz ki bu 3 ev arkadaşı dört beş ay tutuklu
kaldıktan sonra serbest kalıyor. Şimdi soruyorum size: Neden
soruşturmaya gizlilik kararı alındı? Eğer ev arkadaşları
suçsuzsa Ramazan Fıratı kim ya da kimler öldürdü? Bu adalete
güveniyor musunuz? Bir gencin hayatı bu kadar ucuz mu?
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
Sizin de süreniz on dakika.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, Alman
televizyonlarında DEAŞ terör örgütüyle irtibatlı bazı
kadınlarla köle ticareti yapıldığına ilişkin
iddialar bugün gazetelerde yer aldı. Bunun üzerine Konu nedir? diye biz
de bu konuya bir bakılmasını arkadaşlarımıza
söyledik.
Bizim, tabii, yargıda olan her konuyu takip
etme imkânımız yok, bilme imkânımız da yok çünkü
soruşturmaları yargı yapıyor ve bunlar gizli, bizim
bilebilme imkânımız yok ancak medyaya yansıdıktan sonra,
sizin gibi değerli milletvekillerimizi bilgilendirmek maksadıyla, ne
var ne yok, neden bunlarla ilgili serbest bırakma oldu veyahut da bir ceza
verilmedi diye biz bunlarla alakalı bilgi ediniyoruz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Çeviriler on gün
sonra verildi.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Şimdi, bunu, tabii, bizim mahkemeye sorma hakkımız yok, yetkimiz
de yok. Tabii, soruşturmayı yapan ve burada kararı veren sulh
ceza hâkimliği veya yargılama yapılıyorsa mahkemesi.
Dolayısıyla, bizim onunla ilgili tabii, bir etki yapma veya Bunu
neden böyle yapıyorsun? deme hakkımız yok, keşke olsa.
Benim de sizin gibi rahatsız olduğum bir sürü konu var. Niye bu
iş böyle oluyor? diye sorarım. Şimdi, Adalet Bakanı olarak
bunu sorduğumda suç, sormadığımda da suç. Bizim burada
gerçekten
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın Bakan,
diğerlerine soruyorsunuz ama.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Yok,
hiçbir tanesine bizim böyle bir soru sorma hakkımız yok, yetkimiz
yok, denetimimiz yok ama Meclisimizi bu konuda doğru bilgilendirme
görevimiz var. O bilgilerin tamamı geldiğinde de biz sizi doğru
bir şekilde burada bilgilendireceğiz. Ama köle ticareti veya
başka şekilde kim, ne gibi bir suç işliyorsa, bunun cezası
neyse bunu alması lazım.
DEAŞ terör örgütü, eli kanlı bir terör
örgütüdür, insanlık suçu işliyor, canavarca cinayetler işliyor.
Böylesi bir terör örgütüne karşı mücadele herkesin görevi, ülkemizin
görevi. Şu anda Türkiye cezaevlerinde 500 civarında DEAŞ terör
örgütünden tutuklu insan var. Bir de ayrıca adli kontrolle serbest
bırakılanlar var; bunların rakamına
baktığınızda, binin üzerinde şu anda takip, adli
kontrol ve tutuklu bulunan kişi var. Ayrıca da 24 tane de hükümlü
var, cezası verilmiş, kesinleşmiş hükümlü var. DEAŞ
terör örgütüyle etkili bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti, tıpkı
eli kanlı PKK terör örgütüyle mücadele ettiği gibi mücadele
etmektedir, bundan sonra da etmeye devam edecektir.
Yargı yavaş işliyor. Doğru,
gerçekten sıkıntılarımız var, yani bunu her zaman dile
getiriyoruz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) On beş günde
karar var.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
Yargının hızlandırılması için elimizden geleni
elbette yapmamız lazım. Bakanlık olarak bu konuda ciddi
çalışmalar yürütüyoruz. Önümüzdeki günlerde ceza
yargılaması, idari yargılama ve hukuk yargılamasında
iş yükünü azaltacak ve vatandaşlarımızın hak
arayışlarını daha kısa sürede
sonlandırmasına yardımcı olacak 3 ayrı paketi
Parlamentomuza sevk edeceğiz.
Ayrıca, bildiğiniz gibi, istinaf
yargı yolu şu anda yürürlüğe giren yasalarla
mevzuatımızın içinde yer alıyor ancak faaliyete geçmedi.
Atamalar yapıldı. 20 Temmuz 2016da istinaf faaliyete geçecek. Bunun
anlamı şu: Ceza yargılamasında dosyaların yüzde 91i,
hukuk yargılamasında dosyaların yüzde 89u, idari
yargılamada ise dosyaların yüzde 80i istinafta kesinleşecektir
ve bu, yargılamayı çok hızlandıracaktır.
İstinafın çalışma usulü içerisinde dosyada bir eksik, bir
yanlışlık gördüğünde dosyayı bozup mahal mahkemesine
gönderme durumu yok; yanlışı kendi düzeltecek, eksiği kendi
tamamlayacak; vaka incelemesi, delil incelemesi, değerlendirmesi
-keşif dâhil- gerek görürse hepsini kendisi yapıp, kararı ilk
derece mahkemesi gibi esastan verebilecektir, bu da yargılamayı
hızlandıracak son derece önemli bir adım olacak.
Yargıda zaman yönetimi diye bir sistem
başlatıyoruz. Dava açan her vatandaşımıza,
açtığı davanın kaç gün içinde biteceğine dair,
davayı açtığı an kendisine bir belge verilecek.
Savcılıklara şikâyette bulunan her vatandaşımıza,
şikâyeti hakkında bir kararın ne kadar sürede verileceğine
ilişkin ona da bir belge verilecek. Adli yargıda ve idari
yargıda, Yargıtay, Danıştay, hepsinde, böylesi zaman
bakımından da adliyelerin taahhütte bulunmasını
sağlayan bir sistem kuruyoruz; inşallah, bu sistem de 1 Ocak 2017den
itibaren uygulamaya başlayacak. Daha pek çok adım var, tabii,
bunların hepsini anlatmak, uzun, zaman alır; onu ifade etmek isterim.
Tabii, icra daireleriyle ilgili, yedieminlik
ücretinin kaldırılması, böyle bir düşüncemiz yok, böyle bir
çalışmamız da yok, doğru da görmüyoruz işin doğrusu.
Haczedilemezlikle ilgili konuda
Bakanlığımızda bir çalışma var, o tamam
olduğu zaman onunla alakalı bir detay bilgi vereceğiz.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde,
tabii, Türkiye'nin karnesi şu an iyi değil, yani bunu daha iyi
yapmamız lazım, bunda hiç şüphe yok, ama Hükûmetimizin
aldığı tedbirlerle bu karne olumlu olarak
değişmiştir. 31/12/2012 tarihindeki Türkiye aleyhine derdest
başvuru sayısını veriyorum; 16.876dır. Bu rakam,
31/9/2015 tarihi itibarıyla 9.150 ve mart ayı başı
itibarıyla da 8.600dür.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
biraz sessiz olur musunuz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Yani
ondan sonraki süreçte de artan dosyalar var. Biz bunu aşağı
çekmek için ne yaptık derseniz, bireysel başvuru, ombudsmanlık,
bunlar son derece önemli roller oynadı, yasalarımızdaki hak
ihlallerini önleyecek düzenlemelerin yapılmış olması. Pek
çok çalışma yapıldı. Adalet Bakanlığında
İnsan Hakları Daire Başkanlığı kuruldu.
Ayrıca, İnsan Hakları Tazminat Komisyonu kuruldu. Ayrıca,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında yer alan ihlale konu
hususların ortadan kaldırılmasına ilişkin bir eylem
planı hazırlandı. Bu eylem planı çerçevesinde de
çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Önümüzdeki süreç
içerisinde bu trendin aşağıya doğru ineceğini tahmin
ediyoruz.
Tabii, Terme ve Havzadaki felaketlerle ilgili büyük
geçmiş olsun diyorum. Şu anda Bakanlık olarak bilebileceğim
bir konu olmadığı için bunu ilgili arkadaşlarıma sizin
adınıza ileteceğimi ifade etmek isterim.
İran Cumhurbaşkanıyla yapılan
görüşmelerde ben heyetler arası görüşmede hazır bulundum.
Heyetler arası görüşmede Türkiye ile İran arasındaki
ticaretin artırılması, siyasi alandaki iş birliğinin
güçlendirilmesi ve bölgesel sorunlar konuşuldu, turizm konuşuldu ve
diğer alanlar konuşuldu. Bu konuların hiçbiri gündeme gelmedi.
Türkiye-İran ilişkileri nasıl daha iyi olur, bunun üzerinde
değerlendirmeler yapıldı. Bunu ifade etmek isterim.
Tabii, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü
sayısı fazla, ben de milletvekillerimizin bu değerlendirmesine
katılıyorum. Ancak, denetimli serbestlik hakkını elde etmek
için sürenin iki yıla çıkarılması konusu
Bakanlığımız tarafından değerlendirildi, olumlu
bir kanaatimiz yok burada. Şu anda, biliyorsunuz, şartla tahliyesine
bir yıl kalan kişiler denetimli serbestlikten istifade edebiliyorlar.
Biz bunu iki yıla çıkardığımızda bu şu
anlama geliyor: Üç yıl hapis cezası alan bir kişi içeride belki
bir gün, belki iki gün, belki en fazla bir hafta kalıp hemen çıkacak
demektir. Şu anda Türkiyedeki işlenen suçların oranına baktığımız
zaman, nihai cezaya göre bu tayin edildiği için, üç yıl, kamu
düzenini bozan suçların neredeyse büyük bir çoğunluğu bu
kapsamdaki cezaları gerektiriyor. Bu şu anlama gelir: Yani Kamu düzenini
bozan pek çok suça ceza vermeyin. anlamına geliyor. Yani, bunu tek tek
suçlar bakımından sizler de değerlendirdiğinizde
göreceksiniz. O yüzden, iki yıla çıkarılması üç yıl
cezasızlık anlamına gelir. Bakanlık olarak da böyle bir
çalışmamız yok. Böyle bir çalışma yapmayı
doğru da görmüyoruz. Ben daha önce de açıkladım Başka bir
formül olabilir mi acaba? diye, o tür bir arayışımız
olduğunu söyledim ama şu ana kadar olumlu bir formül üretemedik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür
ederim.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) - Diğer
soruyu cevaplandırmadı.
BAŞKAN - Peki, bir soruya daha cevap verelim
lütfen.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
Gümüşhacıköyle ilgili hadise son derece önemli. Ben
duyarlılığınıza teşekkür ediyorum. Oranın
geçici kabulü yapılmış, kesin kabulü henüz
yapılmamış. Bununla ilgili biz bir kontrolör, Bakanlıktan
müfettiş gönderdik. Müsteşar Yardımcımızı, Ceza
ve Tevkifevleri Genel Müdürümüzü gönderdik. Bütün bu konu inceleniyor. Orada bu
inşaatla ilgili denetimde görev alan kişiler dâhil kim varsa herkesle
ilgili hem idari hem adli yönden tahkikat yapılacak. İhmali,
kastı, kusuru olanlarla ilgili de gereken müeyyide uygulanacaktır.
Yani, bu noktada kimsenin gözünün yaşına
bakmayacağımızı bilmenizi isterim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim ben de Sayın
Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
III. YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
yoklama talebimiz var.
BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi var, onu
yerine getirelim.
Sayın Özel, Sayın Tarhan, Sayın
Yalım, Sayın Erkek, Sayın Tümer, Sayın Yeşil,
Sayın Doğan, Sayın Aydın, Sayın Arslan, Sayın
Üstündağ, Sayın Özkan, Sayın Yüksel, Sayın
Yıldız, Sayın Tuncer, Sayın Çam, Sayın Tüm, Sayın
Aldan, Sayın Gökdağ, Sayın Emre, Sayın Akar.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Cezaî
Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/695) (S. Sayısı:
278) (Devam)
BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Beş dakika ara veriyorum, grup başkan
vekillerini görüşmeye davet ediyorum.
Kapanma
Saati: 23.58
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 00.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali
Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 75inci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu
açıyorum.
278 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm, 1 ila 22nci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan
konuşacak.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Tasarının
birinci bölümü üzerine söz aldım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, Sayın Bakanım, burada
yaptığınız
BAŞKAN Sayın Ayhan, bir sözünüzü
kesebilir miyim, eklerim sürenize.
Sayın milletvekilleri, lütfen
sessizliğinizi korur musunuz, rica ediyorum.
Buyurun Sayın Ayhan.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Teşekkür
ediyorum.
Gecenin bu saatinde, tabii, yorgun arkadaşlar
da, son konuşmacılardan biri olmak biraz güç ama.
Şunu ifade etmek istiyorum: Sayın
Bakanım, gerçekten son yaptığınız konuşmadan memnuniyet
duyduğumu ifade etmek istiyorum. Burada ben yapacak olduğum
tenkitlerin bir kısmından vazgeçtim. Söylediklerinizin
bazıları beni ikna etmiş olmasa da en azından bu konuda
Hükûmetin, iktidarın ne düşündüğünü anlamış oldum. Bu,
gerçekten güzel bir şey. Bazen taktiksel olarak, bazen başka
nedenlerden Hükûmetin konuşmadığı olabiliyor ama doğru
bir şey olduğu kanaatinde değilim. Ben konuşmanızdan
memnuniyet duyduğumu özellikle ifade etmek istiyorum. Ama, nereye kadar?
Son kısmına gelinceye kadar bir problem yoktu. Orada siz zımnen
tahakküm etme olayına doğru yönelmiş oldunuz, oranın
demokrasiyle iler tutar bir tarafı kalmadı. Ben bunu söylemek
istemezdim, hatta bu konuşma yarına kalırsa tutanakları
getirtip daha detaylı bir analizini yapmak isterdim ama yine de
konuşmanızın çok yararlı olduğu kanaatindeyim.
Birincisi, bazı konularda hakikaten ikna oldum, vazgeçtim tenkitten.
İkincisi de bazı konularda sizin ısrarcı
olacağınızı ne yaptık? Görmüş olduk.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; tasarının genel gerekçesinde,
uluslararası adli iş birliğinin, bir devletin yetkili adli
mercilerinin diğer bir devletin adli yardımlaşma,
suçluların iadesi, soruşturma ve kovuşturmanın devri ve
hükümlülerin nakli konularını kapsadığı ifade
ediliyor.
Sınıraşan
suçlar artıyor, yeni suç örgütleri ortaya çıkıyor. Bunun için de
cezai konularda uluslararası adli iş birliği ihtiyacı
doğuyor, anlaşmalar imzalanıyor. Çok taraflı
anlaşmalara ilaveten ülkemiz, ABD, Fas, Hindistan, İran, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kazakistan, Kuveyt, Mısır,
Moğolistan, Özbekistan, Pakistan, Tacikistan, Tunus, Türkmenistan vesaire,
gerekçede devam ediyor, diğer ülkelerle de bu iş birliği
anlaşmaları imzalanmış.
Bu tasarıyla cezai
konularda uluslararası adli iş birliği alanında taraf
olduğumuz anlaşmaların iç hukuka uygulanması
kolaylaşacak.
Bir de rıza olayı
var burada. Bu tasarıyla rızaya dayalı iade usulü gibi
mevzuatımızda daha önce düzenlemediğimiz uluslararası adli
iş birliği müesseselerine yer verilecek, konulara ilişkin mevzuat
ihtiyacı da karşılanacak. Yani rızadan kaynaklanan olaylar
da çözülecek. Şimdi, tabii, bu işte rızanın olması
önemli. Bu tasarı da görüşülmeden veya Bakanlar Kurulunda
imzalanmadan çok kısa bir süre önce Bakanlar Kurulunda ne oluyor? Kabul
ediliyor. Başbakanlığa hangi tarihte geldi bilmiyorum. Bunu
şöyle nitelemek mümkün: Belki ilahî bir tesadüf, belki de bu olayın
akabinde duyulan bir ihtiyaçtan kaynaklanan olay. Bu daha önce
çalışılmış vesaire ama Başbakanlığa gelişi
hakikaten Hükûmetin rızasıyla mı, başka rızayla
mı, onu bir ne yapmak lazım? İncelemek lazım, bakmak
lazım.
Şimdi, bundan sonra, biz zaten Milliyetçi
Hareket Partisi olarak seçim beyannamemizde yurt dışındaki
vatandaşlarımızın adalete erişiminin önündeki
yapısal ve hukuki engellerin uluslararası iş birliği
imkânlarına ağırlık verilerek
kaldırılacağını ifade ettik. Bu tür problemlerle
mücadelede etkinlik sağlanması, suçun ve suçluların
yakalanması için ülkeler arasında iş birliğinin şart
olduğunu da söyledik.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuza
mensup Adalet Komisyonu üyelerimizin hazırladığı muhalefet
şerhinde, tasarının özel nitelikli konuları ve hukukumuza
ilk defa girecek bazı kavramları içerdiği belirtiliyor.
Özellikle sınıraşan suçlar ile özellikle finansal kurumlar ve
bankalarla ilgili olaylarda ülkelerin ve yapanların farklı ülkelerde
olabileceği belirtiliyor. Bu nedenle bu hususlarda iş birliğinin
önemli olduğu da ifade ediliyor.
Kuşkusuz, uluslararası iş
birliği çerçevesinde, suçlunun suç işlediği ülkeye getirilerek
yargılanmasının tamamlanması, infazın yerine
getirilmesi için failin geri getirilmesi önemli. Ayrıca, ülkemizde suça
karışıp yurt dışına kaçan ya da yurt
dışında suça karışıp ülkemize gelenlerin yakalanıp
yargılanmasında iş birliği kaçınılmaz.
Şimdi, burada, tasarının ana unsuru
da merkezî makam olarak Adalet Bakanlığının tespiti. Bu
durum, işlerin hızlı yürümesine katkı sağlayabilecek
bir düzenleme olmakla birlikte, alınacak kararların dış
politikada güvenlik, siyaset, sosyal ve ekonomik hususlarla ilgili olması
nedeniyle verilen yetki ve sorumluluğun bir bakanlığı
aşacak düzeyde olduğunu değerlendiriyoruz.
Siz burada bizi ikna etmeye
çalıştınız ama maalesef, bu izahatınızın
kifayet ettiğini düşünmüyorum, Sayın Bakan ayrıldı
gerçi ama.
Şimdi, biraz önce dediğimiz gibi, bu tasarının
Meclise gelişi, hakikaten rızaya bakarsanız, ya Allahın
inayeti ya da denk gelmesi. Tabii ki Hükûmet bu tasarıya ilişkin
hususlarda, özellikle Gülen dosyası veya paralel olayıyla ilgili
neydi, ne sahibiydi? Epey bilgi sahibiydi, çalışmış bir
vaziyetteydi. O zaman tersti. Neden? Ne yapıyordu?
Dışarıdan birini getirmeye çalışılan hususlar
ağırlıktaydı. Şimdi, burada kanaatimiz, biraz da
meydana gelen olay dolayısıyla, dışarı bilgi
verilmesiyle ilgili zaten kuş kaçtı da- olay önemli ama ben
şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Hakikaten, olayın bu kadar
birbiriyle üst üste gelmesi önemli. Ben, özellikle, Bakanlığa
şunu da sormak istiyorum: Amerikadaki tutuklamayla ilgili 19 veya 20,
Bakanlar Kurulunda imzası 21, buraya gelişi, Meclise gelişi 24,
bu arada Hükûmetin veya Bakanlığın dışarıdan bir
bilgi talebinin olup olmadığı, bizim açımızdan önemli.
Hükûmetten bunu bekliyoruz, en azından istiyoruz. Kamuoyunun
aydınlatılması gerektiği kanaatindeyiz.
Gerçekten, sıkıntılı bir durum.
Biraz önce söyledim, tasarının 2nci maddesinde merkezî makam olarak
tanımlanan olay, pek çok maddede bu makama verilen yetkiler, yürütmeyi
yargı otoritesinin üzerinde konumlandırabilecek ve güçler
ayrılığı prensibine halel getirebilecek.
3üncü maddede de merkezî makamın görev ve
yetkilerini düzenliyorsunuz. Ancak, bu yetkilerin tek başına
Bakanlıkta olması, alınacak kararın güvenlik, dış
politika, siyaset, sosyal politika ve ekonomik hususlarla ilgili olması,
Bakanlığı da aşacak nitelikte. Burada, hakikaten, özellikle
dikkat çekmek istediğim bir husus var, biraz önce de ifade ettik ama
17nci maddede geldi; rızaya dayalı iade usulü konusu da Adalet
Bakanlığının onayına bırakılıyor. 17nci
maddenin (4)üncü fıkrasında da Rızaya dayalı iade usulü
uygulanarak verilen iade kararının yerine getirilmesi, Merkezî
Makamın onayına bağlıdır. deniliyor.
Gerçekten, günümüz dünyasında teknolojik ve
mali gelişmelere, millî güvenliğe, ekonomik menfaatlere tehdit
oluşturacak suçların sınıraşan boyutlara
ulaşması nedeniyle böyle bir şeye ihtiyaç duyulduğu
kesinlikle doğru ancak, zamanlama açısından bizim
aydınlatılmaya ihtiyacımız var, bunu da bu Hükûmetten
bekliyoruz. Burada gelip konuşmalarının da bu açıdan çok
yararlı olduğu kanaatindeyim.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum yüce
heyete.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Zeynel Emre konuşacak.
Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ZEYNEL EMRE (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının ilk bölümü
hakkında partim adına söz aldım. Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, küreselleşmenin
bugün dünyada geldiği durum açısından bu yasa
tasarısını ele aldığımız zaman, suçun
örgütlülük çapının basit araçlarla büyütülmesine,
geliştirilmesine hayli elverişli bir ortamda
yaşadığımızı söyleyebiliriz. Propaganda dediğimiz
aygıt, örneğin, artık sadece meydanlarda, alanlarda, bu
kürsülerde yapılmıyor; aklımıza gelebilecek her konunun
icra alanı, cebimizdeki telefonlarla erişebildiğimiz, hiçbir
yasaklamanın engel olamadığı sosyal medya ortamlarında
yaşanıyor. Arap Baharından occupy hareketlerine kadar sosyal
medyanın gücüne her birimiz ayrı ayrı şahidiz, bu güce de
tabiyiz fakat sosyal medya her zaman, örneğin Gezi gibi tarihî bir
değerin inşası için kullanılamayabiliyor, linç
çağrıları da benzer bir şekilde sosyal medya üzerinden
yapılabiliyor, örnekleri de mevcut. Sosyal medya dediğimiz alana
erişimin anahtarı olan ağ, bugün bunun çok daha ötesinde
imkânlara açılan bir kapı. Bakın, yakın zamanda bu ağ
marifetiyle 45 milyon vatandaşımızın kimlik bilgileri tüm
dünyanın erişimine açıldı. Teknolojik gelişmelerin
dünya siyasetine yön verdiği bir çağda yaşıyoruz.
Küreselleşme fevkalade hızlı adımlarla geleceği
belirliyor, evet ve fakat suçlar da küreselleşiyor.
Şimdi, bu açıdan böyle bir
tasarının, tıpkı diğer yasa tasarılarında
olduğu gibi, Adalet Komisyonunda son dönem görüşülüp buraya gelen
yasa tasarılarında olduğu gibi, ihtiyaç olduğu,
gerekliliği şüphe götürmez. Biz her seferinde aynı şeyi
söylüyoruz, bunu size anlatmaya kararlıyız,
anlayacağınız günü de iple çekiyoruz. Ne diyoruz? Günlerdir bu
Kurulda görüştüğümüz tasarıların birçoğu gereklidir
ancak böyle değil. İktidar partisinin bu yöntemi, aslında
çıplak gözle görülür olan niyetleri apaçık ortaya seriyor. Bu tasarı,
az evvel andığım nedenlerle sınıraşan suçlarla
mücadele açısından gereklidir, Türkiye gibi yurt
dışında milyonlarca vatandaşı yaşayan bir ülke
özelinde ise ayrıca önem taşımaktadır ancak biz bu
tasarıların AKP için nerelerden geçtiğini sanmayın ki
bilmiyoruz, göremiyoruz; amacın ne olduğunu gayet iyi anlıyoruz.
Şimdi, önümüzdeki günlerde yine buradan söz
alıp dikkat çekeceğimiz bir mevzu da bilirkişilik
tasarısı olacak. Bugün görüştüğümüz tasarı gibi
bilirkişilik meselesinin de yargısal alana ait birtakım
yetkilerin yürütme alanına devrini mümkün kılan maddeler
içerdiğini göreceksiniz. Adalet Bakanlığı
bürokratlarının hâkimin yargılama yetkisi üzerinde tasarrufta
bulunmasına mahal verecek düzenlemeler içeren bir tasarının
niyetleri sır olamayacak kadar açık, ortadadır. Siyasal
iktidarın bu uluslararası iş birliğini siyasi bir nazarla
ele alamayacağına inanmamızı beklemek, aslında
aklımızla alay etmek olacaktır.
Neden bahsediyoruz? Bakın, mesela Reza Zarrab
meselesi. Şimdi bizden Türkiyenin egemenlik hakları, millî
güvenliği, kamu düzeni veya diğer temel çıkarlarının
ihlal edilmesi durumunda yabancı devletlerin adli iş birliği
taleplerini reddedebilecek olmasına imkân tanıyan tasarının
4üncü maddesine binaen Zarrab meselesinde uluslararası iş
birliğini reddetmeyecek bir Adalet Bakanlığımız var.
dememizi bekleyenler olduğunu düşünüyoruz. Ancak bilmeyen yok,
bilmeyen kalmadı, Adalet Komisyonunda apar topar görüştürülen, Genel
Kurulda çoğunluğun tahakkümüyle geçirilen tasarılar marifetiyle
birçok konuda Bakanlık yetkili kılınmaya
çalışılıyor. Hazırlanan tasarıların her biri
ayrı şaibe içeriyor, her biri bir yoruma mahal veriyor.
Yasaların gerekliliğinin sorun çözücü ya da sorun çıkmasına
engel olucu mahiyetleriyle ölçülmesi lazım. Yasalar iktidarların tahkim
edilmesi için eğilip bükülürse bunlara artık yasa değil, siyasi
ajanda denir. Bizim bu tasarıların niyetlerini ifşa etmekten,
yanlışlarına dikkat çekmekten, risklerine değinmekten
artık dilimizde tüy bitti.
Değerli arkadaşlar,
attığınız her adım, bu ülkenin siyasal ekolojisini
allak bullak ediyor. Siz tıpkı yerinden büyük makinelerle söküp
başka yerlere diktiğiniz ağaçların doğasıyla
oynadığınız gibi bu ülkenin doğasıyla da, siyasi
doğasıyla da oynuyorsunuz, bu ülkeyi içten içe tükettiğinizi
görmüyorsunuz. Bakın, bu kürsü de artık iktidarın bu doymak bilmez
tavrının karşısında kurtarabileceklerimizin
sayısını artırmaya çabaladığımız bir
ortam hâline geldi. Peki, bu, sizlerin nasıl oluyor da hoşuna
gidebiliyor, siz bu güç zehirlenmesiyle daha ne kadar
yaşayabileceğinizi düşünüyorsunuz? Bir gün sizler de bugün
burada çıkan yasaların konusu olabilecek, muhatabı olabilecek
pozisyonda da olabilirsiniz. Bakanlığın keyfince korunup
kollanacağınız bir durum olmayabilir. Biz ana muhalefet
partisinin milletvekilleri olarak bugün savunduğumuz değerler neyse
yarın da aynı değerleri savunacağız.
Şimdi, burada bir konuya daha dikkat çekmek
istiyorum. Bu Mecliste, son dönemde, hızlıca yasalaşıp
geçmesi beklenen, vize muafiyeti başlığı adı
altında işte 70ten fazla tasarının yasalaşıp
geçmesinin beklendiği ve bununla ilgili de tüm partilere kolaylık
sağlanması yönünde, hem kamuoyuna yönelik yapılan
açıklamalar var hem de yasalar görüşülürken bu kürsüde
sıklıkla dile getirilen konulardan biri bu. Gönül ister ki Avrupa
Birliği gerçekten vize muafiyeti konusunda bize bu yetkiyi versin,
vatandaşımız özgürce gitsin Avrupayı gezsin, her yeri
ziyaret etsin, vizeyle uğraşmasın. Bu konuda konsolosluk
kapılarında vatandaşlarımızın beklemesi hepimiz
için büyük üzüntü kaynağı. Dolayısıyla, şayet bu
konuda bir düzenleme olacaksa biz canıgönülden bunu destekleriz.
İnsanların Bakın, bu olmayacak. deyip morallerini de bozmak
istemiyoruz, umutlarını da kırmak istemiyoruz ancak kamuoyuna
böyle sunulan bir olayın gerçeğini de vatandaşlarımıza
söylemek bizim boynumuzun borcu, ana muhalefet partisi olarak görevimiz.
Bu konuda, Avrupa Birliği ülkelerinin çok büyük
bir kısmında karşı açıklamalar yapılıyor
zaten. Daha bu görüşmeler yapılırken, vize muafiyetiyle ilgili
Türkiyede kamuoyuna iktidar tarafından açıklama
yapılırken, daha o açıklamaların tabiri caizse mürekkebi
kurumadan hemen farklı ülkelerden açıklamalar geldi Biz, şunlar
şunlar olsa dahi vize muafiyeti konusunda herhangi bir şekilde
Türkiyeye izin verilmesini sakıncalı buluyoruz, kabul etmiyoruz.
diye. Şimdi, bu konu konuşulduğu zaman şöyle bir
karşılık gittiğini görüyoruz, işte Eğer vize
muafiyeti konusunda bize verdikleri sözleri tutmazlarsa biz de kendi
yükümlülüklerimizi yerine getirmeyiz. şeklinde. Türkiye olarak biz bu
yükümlülüklerimizi fazlasıyla yerine getirdiğimiz gibi, bizim
esasında rest çekeceğimiz fazla da bir alan kalmadı. Avrupa
Birliğinin en büyük korkusu, sınırımızda yaşanan
gelişmeler ışığında oradan Türkiyeye
yaşanan göç dalgasının kendi ülkelerine de sirayet
edebileceği, kendi ülkelerindeki sosyal dengenin, ekonomik
koşulların bozulabileceği; en büyük endişesi bu, bunun için
Türkiyeye ihtiyaç duyuyor. Ancak, Türkiye zaten alabileceği kadar mülteci
aldı, milyonlarca mülteci Türkiyede yaşıyor şu anda ve yapılan
geri kabul anlaşması gereğince de Avrupa Birliği
ülkelerinde yakalanıp Türkiyeye teslim edilen çok sayıda mülteci var
ve bunun her gün devamı da geliyor. Dolayısıyla, biz eylül
ayından sonra ya da işte haziran ayının sonlarından
sonra Ey Avrupa Birliği, siz bize bunu vadettiniz de yerine getirmediniz,
o hâlde biz de taahhütlerimizi yerine getirmiyoruz. gibi bir
yaklaşım sergileyecek bir argümana sahip değiliz. Bunu neden
söylüyorum? En başta şunun için söylüyorum: Bugün burada
konuştuğumuz yasada olduğu gibi, komisyonlara sevk edilen,
titizlikle araştırılması gereken, üzerinde durulması
gereken birçok yasa tasarısının gerekçesinde Avrupa Birliği
konusunda atılacak adımlar, işte Avrupa Birliğinin
istediği vize muafiyeti gerekçeleri gibi gerekçelerle geliniyor ve bunun
sonucunda da görüşülen yasa tasarıları, burada görüşülüp
yasalaşan tasarılar daha sonra tekrardan Meclise düzeltme
ihtiyacı içerisinde gelecek. Dolayısıyla, geçmişte, biz,
burada yasalaşıp çok kısa süre içerisinde tekrar geri dönen,
tekrardan görüşülen yasalar olduğunu biliyoruz. Bunu böylesine bir
aceleyle yapmanın ne bize ne Türkiyeye hiçbir faydası
olmayacaktır. Dolayısıyla, bu kadar hızlı
görüşülüp yasalaşan başta bu kanun tasarısı olmak
üzere, biz burada ana muhalefet partisi olarak gerekli uyarıları
yapıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZEYNEL EMRE (Devamla) - Maalesef istemeyiz ama zaman
da bizi haklı çıkaracak diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Emre.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Batman Milletvekili Sayın Ayşe Acar Başaran konuşacak.
Buyurun Sayın Başaran. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman)
Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben de Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Açıkçası, son süreçte özellikle Avrupa
Birliğine vize muafiyetiyle ilgili olarak Meclise birçok yasa
tasarısı geldi ve maalesef ki bu yasa tasarılarının her
biri -daha önce de belirttiğimiz gibi- üzerinde hiçbir çalışma
yapılmadan, hiçbir şekilde sivil topluma danışılmadan,
hiçbir şekilde komisyonlarda bunun üzerinde gerekli tartışmalar
yürütülmeden Meclise getiriliyor ve maalesef ki Mecliste görüşmeler esnasında
boş olan iktidar sıraları, sadece oylama esnasında, sadece
matbaa görevi gören bir işlevsel durum içerisinde bu kanunların
çıkarıldığını görmekteyiz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Doğrusu biz de
sizi ilk defa görüyoruz, dağda mıydınız acaba?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Evet, son
süreçlerde birçok kanun çıktı ancak galiba bu kanunları
çıkarırken bir de bunların nasıl
uygulandığına bakmamız gerekiyor.
Şu anda zaten birçok sözleşme mevcut,
birçok uluslararası sözleşmeye Türkiye'nin imza koyduğunu ve
yürürlükte olduğunu görüyoruz. Ancak bu sözleşmelerle ilgili olarak
özellikle son sekiz dokuz aydır her tarafta, Türkiye'nin her
tarafında birçok ihlalin olduğu açık, net ve ortadadır.
Sokağa çıkma yasakları adı altında uygulanan bu abluka
sisteminin Türk hukukunda hiçbir yeri ve uygulaması esasında yoktur.
Bu Mecliste sıkıyönetim kararı alınmadığı
müddetçe bu kadar uzun süreli olarak şehirlerin abluka altına
alınması, şehirlerin bombalanması, sivillerin
katledilmesinin hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır.
Yine, aslında bugün görüşülmesi planlanan
ancak kendini sadece yasa çıkarma makinesi olarak gören iktidar partisinin
daha kısa sürede başka bir yasayı gündeme alması nedeniyle
görüşemediğimiz yine başka bir kanun, aslında
sözleşmeye ilişkin kanun olan, Çocuk Nafakası Ve Diğer Aile
Nafakası Türlerinin Uluslararası Tahsiline İlişkin
Sözleşmeye atıf yapılan, Birleşmiş Milletler Çocuk
Haklarına Dair Sözleşmenin 3üncü ve 27nci maddelerine atıf
yapılan, çocukların yüksek yararının
Biz, iktidar
partisinin, Hükûmetin bakanının çıkıp 45 çocuğa
tecavüz vakasında Bir kereden de bir şey olmaz. dediği günleri
yaşıyoruz.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Saptırmayalım
lütfen, saptırmayalım! Gerçeklere tarafsız kalın.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Evet, bu
uluslararası sözleşmeye de biz imza koymuştuk, şu anda
yürürlükte ama maalesef ki biz burada Bir kereden bir şey olmaz. deyip
geçiştiriyoruz.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Haksızlık yapıyorsunuz. Gerçekleri çarpıtmayın!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Çocuk
yararını şöyle koruyoruz: Bugün Cizreye gelen bir girişim
çocuklara oyun oynatamıyor çünkü polisler gelip çocukları
dağıtıyor, oyun oynamak yasak.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Orada da
gerçekleri çarpıtıyorsunuz!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Buyurun,
gelin, hep beraber gidip izleyebiliriz. Buradan konuşarak bir şey
olmuyor.
Her çocuğun fiziksel, zihinsel, ruhsal, ahlaki
ve toplumsal gelişmesini sağlayacak yeterli yaşam
standartları sağlanması gerekirken şu anda Surdan
çıkan çocuklar sadece bom, bom diyor, sadece bomba sesini taklit edecek
şeyler yapıyor.
Evet, dediğim gibi, birçok uluslararası
sözleşmeye imza atabiliriz, buradan çok mükemmel kanunlar
çıkarabiliriz ama esasında bizim burada konuşmamız gereken,
bu kanunları uygulayacaklara, biz buradaki tahakkümün önüne nasıl
geçebiliriz? Bu ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıp Ben Anayasa
Mahkemesini tanımıyorum, kararına da saygı duymuyorum.
dedi.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Anayasa
Mahkemesini tanımıyorum. demedi.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Siz
istediğiniz kadar buradan mükemmel kanunlar
çıkardığınızı iddia edebilirsiniz ama en üstteki,
kendine Bu ülkenin, bu halkın cumhuru diyen zat Ben Anayasa Mahkemesini
tanımıyorum. dedi.
Evet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
dosyaların olmadığını söylüyorsunuz. Doğrudur,
yine kanunu dolanarak, Avrupanın, Avrupa Birliğinin
dayatmasıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden çıkan
ihlal kararları neticesinde bir Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
mekanizması kuruldu ancak şu anda bütün dosyalar orada birikmiş
vaziyette. Onlar tekrar oradan reddolup yine Anayasa Mahkemesinden Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine gidecek. Hepiniz biliyorsunuz, bu
şekilde, kanunu dolanarak bu şekilde uyguladığınız
sistemle bütün bu işlediğiniz suçların üstünü
örtebileceğinizi zannediyorsanız
yanıldığınızı bir kez daha belirtmek istiyorum.
Yine bir tane daha uluslararası
sözleşmeden söz etmek istiyorum, belki kadın arkadaşlarım
bu konuda duyarlılık gösterirler. CEDAW, kadınlara uygulanan her
türlü ayrımcılığa karşı sözleşmedir. Bugün
tarihte en fazla kadına ayrımcılık yapan iktidarla baş
başayız maalesef ki çünkü kadınlara tek reva görülen
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Pozitif
ayrımcılık yapıyoruz, pozitif ayrımcılık.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla)
eve
kapatıp -başka hiçbir şekilde- toplum dışına itme
gibi bir sistemin uygulandığını açık ve net olarak
görüyoruz. [AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)] Dediğim
gibi, buradan istediğiniz kadar kanun
çıkarttığınızı söyleyebilirsiniz ama ne kadar
güzel uygulandığına bakmak gerekir.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Pozitif
ayrımcılık yapıyoruz kadınlara.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Bu
şekilde alkışlayarak, bu şekilde kendini savunmaya
çalışarak -dediğim gibi- yaptıklarınızın
hiçbirinin üstünü örtemeyeceksiniz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Güneş
balçıkla sıvanmaz.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Bugün hukuka
aykırı olarak Silopide yasak uygulanırken birilerine rant
sağlanması için şu anda halkın evleri
yıkılıyor, halkın evi başına yıkılıyor
şu anda Silopide. Evet, bunun da hiçbir dayanağı yok, hiçbir
hukuki altyapısı yok ancak zaten biz, 7 Hazirandan sonra uygulanan
darbeden sonra zaten, bir hukuk devleti olmaktan çıktık
SALİH CORA (Trabzon) - Kanundan bahset,
kanundan. Kanundan bahset, konuyu dağıtma.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) -
şu
anda mevcut iktidarın kendi kişisel hırsları, kendi
rantları, kendi siyasi iktidarları ve sarayın kendi
iktidarı için oluşturduğu bir sistem hâline geldik.
Onun için, buradan Avrupa Birliğini
kandıracağınızı zannediyorsanız yine
yanılıyorsunuz. Avrupa Parlamentosunun en son gönderdiği rapor
açık ve net ortada. İade edeceğinizi söylüyorsunuz. İade
edersiniz, tekrar size geri döner ya da en son özellikle Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin uyguladığı
SALİH CORA (Trabzon) - O raporu
tanımıyoruz.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) -
tedbir
kararlarını bile yerine getirmediğiniz için yakında bir
heyet gelip burada inceleme yaptığında, bunun niye
uygulanmadığını tespit ettiğinde, aslında
yaptığınız suçları gizleyemediğinizi yine göreceğiz,
yine açığa çıkmış olacak.
Dediğim gibi, bence gerçekten artık
kendimizi kandırmaktan, kendinizi kandırmaktan vazgeçin ve gelin,
esas konuşmamız gereken konuları konuşalım. Burada,
şehirlerin abluka altına alındığını
konuşalım; çocukların her gün, her an, her yerde cinsel taciz ve
istismara maruz kalmalarına rağmen üstünün örtüldüğünü,
suçluların kayırıldığını konuşalım;
bugün cezaevlerinde insanlara her türlü işkencenin
yapıldığını konuşalım; gelin, bugün, bir
milletvekili olarak cezaevlerine gidip görüş
yapamadığımızı konuşalım; aslında,
esasında, gelin, uygulamayı konuşalım.
Buradan çıkaracağınız bu
fevkalade kanunlarla kimsenin gözünü boyayamıyorsunuz. Dostlar
alışverişte görsün. diyorsunuz ama onu da görecek hâliniz
kalmamış.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Üç ayda bir
Meclise uğruyorsun, ne anlatıyorsun ya? Buraya geldiğin bile
yok.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Dediğim
gibi, bu kanunların hiçbir hukuki altyapısı, zemini de yok. Daha
önceden çıkarttığınız ve oluşturduğunuz
kanunların da neye hizmet ettiğini biz yine buradan hepimiz
biliyoruz.
Yeterince canınızı
sıktığıma inanıyorum, yeterince sizi gerçeklerle
yüzleştirdiğime inanıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Cevap vermeye
değer bulmadım Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Meclis
Başkanlığı görevimi yaparken elbette tarafsız olma
bilincindeyim. Bunu da samimiyetle gerçekleştirdiğimi
düşünüyorum. Ama neticede, ben de bir partinin İstanbul
Milletvekiliyim, kadınım ve şu anda Türkiye Büyük Millet
Meclisini yönetiyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından Bravo Başkan sesleri, alkışlar)
Buyurun Sayın Bakan, bir açıklama
yapacaksınız galiba.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
26.- Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işıkın, Batman
Milletvekili Ayşe Acar Başaranın 278 sıra sayılı
Kanun Tasarısının birinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın
Başkan, biraz önce kürsüde konuşan hatip, hepimizin lanetlediği,
iğrenç bir olay olarak nitelendirdiğimiz ve suçluların
cezasını bulmasıyla ilgili gereken her türlü işlemin
yapıldığı bir konuda, bir Hükûmet üyesinin Bir kereden bir
şey olmaz. gibi bir ifadede bulunduğunu ifade etti. Bu son derece
iğrenç bir iftiradır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Hiçbir Hükûmet üyesinin Bir defadan bir şey olmaz.
gibi bir konuşması, yaklaşımı
olmamıştır, olamaz. Bunu kayıtlara geçmesi açısından
özellikle ifade etme ihtiyacı hissettim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Bakan açık bir şekilde grubumuza ve hatibimize yönelik
iğrenç bir iftira atma suçlaması getirdiler. Açık bir
şekilde
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Evet,
doğru.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hükûmet adına cevap
verdi.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) İğrenç bir
iftira değil mi? Doğru.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
İğrenç olanın ne olduğu ortada.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Doğru.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, grup
başkan vekilini dinliyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) O
iğrençliği bütün Türkiye kamuoyu iyi bir şekilde
tartışıyor, onda bir beis yok ama bu şekilde
yaptığı değerlendirme açık bir sataşmadır. O
nedenle, sataşmadan dolayı grubumuza söz hakkı
doğmuştur. 69a göre sataşmadan söz istiyoruz.
BAŞKAN Peki, iki dakika.
Kim konuşacak?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Meral
Danış Beştaş.
BAŞKAN Buyurun Sayın Beştaş.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Savunamayacak
hâldesin değil mi?
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
13.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı Fikri Işıkın yaptığı
açıklaması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Doğrusu, iğrenç bir iftira olduğu
konusunda kamuoyunun görüşüne başvurmakta fayda var. Bu sözleri bütün
Türkiye duydu, biz de duyduk. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) Hayır,
yalan söylüyorsun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bu
sözler geri alınmadı.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Karamanda çocukların tecavüze maruz kaldığı ve yarın
davasının görüleceği reel olarak ortada bir durum, bir vaka,
bunu tartışmıyoruz. Peki, bunun iğrenç bir iftira
olduğunu söylüyorsunuz da yarın Karamanda niye hayatı
durduruyorsunuz? Yarın Karamanda kuş uçmayacakmış,
yandaş basın her türlü basın açıklamasını yasaklamış.
Yargıya verilen talimat gereği olsa gerek, basına
kapatılmış, izlemeye kapatılmış.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Oradaki sizin
evladınız olsa siz ne yapardınız! Sizin evladınız
olsa ne yapardınız orada, söyler misiniz!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Ensar
Vakfını korumak uğruna
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Çocukları koruyoruz, çocukları. Kendi çocuğunuzun orada
açıklanmasını ister miydiniz Sayın Meral Danış?
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Empati yapmaya davet
ediyorum sizi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Burada,
Mecliste görüşmeler yaptığımız sırada,
ısrarla ve inatla, biz bunu araştıralım, gelin
çocukların hangi taciz ve tecavüze maruz kaldığını
ortaya çıkaralım; bunu hangi vakıf, hangi grup, hangi kesim
yapmışsa birlikte lanetleyelim, suçluları ortaya çıkaralım
dedik.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Kendi
evladınız olduğunu düşünün.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Ama
burada eller -muhalefet istediği için- maalesef, araştırma
önergesine hayır olarak kalktı.
SALİH CORA (Trabzon)
Kandildeki çocuk istismarlarına bakın.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Bunu bütün Türkiye kaydetti ve Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Bir kereden bir şey olmaz. diyerek
SALİH CORA (Trabzon)
Kandildeki kadın tacizlerine bakın.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla)
aslında çocukları değil,
vakfı korumaya aldı ve vakfı korumaya
aldığını hepimiz çok güçlü bir şekilde dinledik.
SALİH CORA (Trabzon)
PKKnın tacizlerine bakın.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Yani, Yarası olan gocunur. diye bir laf var
ya, şu anda sizin yaranız var, yaranız!
SALİH CORA (Trabzon)
Terör örgütünün tacizlerine bakın.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Yaranız olmasa bu kadar hareketlenmezsiniz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Yarası olan sizlersiniz. İftira atıyorsunuz!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Devamla) Gecenin bu saatinde üstünüze alınıyorsunuz. Ben sizin
yerinizde olsaydım, belki sessiz kalarak bu işi hiç değilse
üstümden atardım.
SALİH CORA (Trabzon)
Hiç üstümüze alınmıyoruz, siz üstünüze alının.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
PKKnın yaptıklarını anlat.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Yani, Ensar Vakfı Karaman olayı bu
ülkede en trajik olaylardan biridir. Bunun hesabını sormaya devam
edeceğiz. Yarın da Karamanda olacağız. (HDP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Turan
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, az önceki konuşmacı konuşmasında
Karamandaki meseleyi grubumuza atfederek oradaki olayı
kapattığımızı iddia ettiler. Cevap vereceğiz
onunla ilgili.
BAŞKAN Buyurun, iki
dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
14.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın, Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İnanın, siyasi
makamlar, mevkiler gelir ve geçer ama insanlığımız,
vicdanımız, ahlakımız ölünceye kadar yanımızda
kalır diye düşünüyorum.
Sayın Bakan kendisiyle
ilgili gensoruda burada en net hâliyle öyle demediğini söyledi, okudu,
anlattı. Buna rağmen, böyle demesini istiyorsunuz ki polemik olsun
diye. Böyle demedi. Demediği hâlde dedi mi diyelim?
AYŞE ACAR BAŞARAN
(Batman) İyi, bari özür dilesin.
BÜLENT TURAN (Devamla)
İki: Bu konuda herkesten daha fazla hassas olduğumuzu
düşünüyorum. Yarın Karamandaki dosyayı, davayı, biz de
oluşturduğumuz heyetle beraber Karamana gideceğiz,
çocuklarımızın hakkı için, polemik için değil, hassasiyetimiz
için takip edeceğiz; o alçağın en ağır cezayı
alması için, hapse girmesi için çalışacağız, gayret
edeceğiz, gözlemleyeceğiz.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
O vakfı ne yapacağız?
SELMA IRMAK (Hakkâri) Bir
değil alçak, pek çok alçak var.
BÜLENT TURAN (Devamla) Siz
daha öylesiniz, biz daha böyleyiz. Olur mu öyle bir şey?
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sorumlu kurumların durumu ne olacak?
BÜLENT TURAN (Devamla) O
yüzden, bir daha sizi -bir kadın olarak en azından- bir kadın
bakanla ilgili daha hassas bir dil kullanmaya davet ediyorum.
Kim çocuğa böyle bir
kötü muamele olmasını ister, kim çocuğun böyle bir
sıkıntıdan dolayı mağdur olmasını ister?
Bizim bir hassasiyetimiz var, o da çocuklarımız. Dosya
kapalıysa, yargı bununla ilgili adım atmışsa buna
saygı duymak gerekmez mi?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Nerede olmuş, nerede,
nerede? Yeri nerede? Ne? Nerede? Nasıl? Sorumlular kim?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Hangi yargıdan
bahsediyorsun sen Allah aşkına!
BÜLENT TURAN (Devamla) Hanginiz -hepimiz için
söylüyorum- daha fazla birbirimizi suçlayabilir? Sen daha hassassın, ben
değilim; olur mu öyle bir şey?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman)
Değilsiniz, değilsiniz!
BÜLENT TURAN (Devamla) Ben de, sen de
hassasız dememiz lazım.
Ensar Vakfını aradık, bir sürü
avukatla gidiyor, çocukların avukatlığını yapacak.
Sizler gidiyorsunuz, biz gidiyoruz, tümü kamuoyunun önünde olacak bunun.
Beraber takip edelim.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Kapalı,
kapalı.
BÜLENT TURAN (Devamla) Kaldı ki bir şey
daha; 4 parti bir araya geldi, bununla ilgili ortak bir komisyon kurma
kararı aldı, o da bugün okundu burada. Yani neyi eksik
yaptığımızı anlatmaya çalışıyorum. Bir
tane mesele kalıyor, o da samimiyet; samimiysek buradayız, iftiradan,
polemikten uzak olarak bu meseleye yaklaşmak istiyoruz.
Saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şahsı adına
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sataşmadım
Sayın Başkan, insaf edin ya. Vallahi insaf edin ya.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
İftira attı. dediniz ya.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Yani
doğrudan beni hedef alarak kadın olarak kadın bakan
hakkında hassasiyet göstermediğimi iddia etti. Bu konuda açık
bir şekilde sataşma
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Öyle demedim.
BAŞKAN Öyle demedi.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Öyle dedi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ben not
aldım.
BAŞKAN Bir kadın olarak bir kadın
bakana hassasiyet göstermeniz gerekir. dedi veya bu mealde bir şey
söyledi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bunu talep edebilmemiz
lazım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ama
gerekirdi başka, göstermediğimi
BAŞKAN Bu bir sataşma değil, bu bir
sataşma değil Sayın Beştaş, lütfen
Sayın Özel, buyurun
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, ama açık bir sataşma var.
BAŞKAN Bu bir sataşma değil,
lütfen
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Benim
hassasiyetimi sorguladı. Bu bir sataşma değil mi?
BAŞKAN Sizin hassasiyetinizi
sorgulamadı. Sizden böyle bir şey
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Kadın bakanla ilgili hassasiyetini sorgulayamaz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ben
hayatını kadın haklarına adamış biri olarak,
nasıl böyle bir şeyi sorgular? Benim kadın hassasiyetimi
sorgulayamaz.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana)
Zabıtlara bakın Sayın Başkan.
BAŞKAN Hayır, sizi kadın
haklarıyla ilgili duyarsızlıkla suçlamadı.
SALİH CORA (Trabzon) Tutanaklar okunsun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Tam
tersine, direkt suçladı. Kadın olarak kadın bakan
hakkında
BAŞKAN Böyle bir şey yapmadı
Sayın Beştaş.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Siz onu
savunmak zorunda değilsiniz.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) İyi
eğleniyorsunuz ya, evet, eğlenin. Eğlenecek bir konu buldunuz,
eğlenin.
BAŞKAN Tutanakları getirteceğim,
okuyacağım ve size söz verip vermeyeceğimi o zaman tayin
edeceğim. Getirteceğim tutanakları.
NURETTİN YAŞAR (Malatya)
İstismarın her türlüsüne karşıyız.
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, biraz
önce kanunun tümü üzerindeki görüşmeler yapılırken çok önemli
bir diyalog yaşandı. Lehte konuşmadan sonra, aleyhte
konuşmadan önce Sayın Bakanın söz sırası
geldiğinde, Sayın Bakanın söz kullanmama durumu üzerine,
itirazlardan sonra Sayın Bekir Bozdağ aslında söz
istediğini ama sesini duyuramadığını söyledi. Siz de
onun yerinden cevap vermeyi arzu ettiğini
anladığınızı ve o yüzden kürsüye
çağırmadığınızı söylediniz.
Şimdi, anladığım kadarıyla
sırada, birinci bölüm üzerinde lehte konuşma olacak, sonra aleyhte
konuşmaya geçeceğiz. Kürsüye bildirilmiş bir konuşma talebi
olmadığını görüyoruz. Sayın Bakanı biraz önceki
duruma düşülmemesi için uyarıyoruz. Sayın Bakan, Hükûmet
adına bu konuda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Müsaade ederseniz Sayın
Başkan, kısaca
BAŞKAN Bir dakika daha, lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Parlamentonun kaliteli yasama
yapması adına gruplar konuşma yapılmayabilir ama Hükûmetin
bu konuda görüşlerini açıklamamasının kabul edilemez bir
durum olduğu konusunda
Biraz önce de sanki onu yapıyormuşsunuz
gibi algılandı ama hemen düzeltti Bakan, Ben konuşacaktım,
kesinlikle öyle bir şey yok. falan filan
BAŞKAN Evet, gerçekten öyleydi ama, bunu
açıkladım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ha, evet.
Şimdi, Sayın Bakanın söz talebi
olmadığı görülüyor. Aynı yanlış anlaşılma
ve sonrası da olmasın diye Sayın Bakana bu talebini kürsüye
iletmek için bir beş dakikalık süresi olduğunu
hatırlatmakta fayda görüyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Cezaî
Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/695) (S. Sayısı:
278) (Devam)
BAŞKAN Şahsı adına
Balıkesir Milletvekili Sayın Mahmut Poyrazlı konuşacak.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MAHMUT POYRAZLI (Balıkesir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cezaî Konularda Uluslararası
Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı birinci bölüm üzerine
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, sizin de bir kadın
milletvekili olarak yüce Meclisi yönetmenizden büyük bir memnuniyet
duyduğumu da ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Yine, her türlü istismara da karşı
olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, benden önceki
hatiplerin de bahsettiği üzere, günümüzde hayatın tüm
alanlarını etkileyen bir hareket olarak küreselleşme olgusu,
bütün ülkelerin ortak gündemlerinden birisidir. Küreselleşmenin
dönüştürücü etkisi karşısında iş başındaki
hükûmetlerin tüm alanlarda gerekli tedbirleri alması, uyum
programlarını devreye sokması ve böylece meydana gelen
dönüşümün sağlıklı bir şekilde seyrini
sağlaması çok kritik bir politik reflekstir. Bugüne kadar AK
PARTİ hükûmetleri bunu layıkıyla yapmış ve
layıkıyla yapmaya da devam etmektedir.
Küreselleşme ve özellikle de teknolojik
yenilikler ile bilişim sistemlerinin sağladığı
kolaylıklar sınıraşan suçların artışına
ve yeni suç türlerinin ortaya çıkmasına da yol açmıştır.
Bu durum ve ayrıca uluslararası terörizm ülkelerin uluslararası
adli iş birliğine olan ihtiyaçlarını her geçen gün de
artırmıştır.
İşte bu sıkıntıların
doğurduğu ihtiyaç konularından birisi de cezai konularda
uluslararası adli iş birliğidir. Cezai konularda
uluslararası adli iş birliği, bir devletin adli mercilerinin
diğer bir devletin adli mercileri adına yerine getirdiği
işlemler bütünü olarak tanımlanabilir. Cezai konularda
uluslararası adli iş birliği temel olarak yardımlaşma,
suçluların iadesi, soruşturma ve kovuşturmaların devri,
infazın devri ve hükümlülerin nakli konularını
kapsamaktadır.
Uluslararası adli iş birliği iç hukuk
ile uluslararası hukukun iç içe geçtiği bir alandır. Bugüne
kadar iç hukukumuzda adli iş birliğine ilişkin özel bir kanun
bulunmaması nedeniyle bu alandaki faaliyetler, Anayasamızın 90ıncı
maddesi uyarınca kanun hükmünde sayılan uluslararası
sözleşmeler, milletlerarası anlaşmalar, başta Türk Ceza
Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu olmak üzere ceza mevzuatımızda yer
alan düzenlemeler ve Adalet Bakanlığının genelgeleriyle
yürütülmeye çalışılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, cezai konularda
uluslararası adli iş birliği alanını bütüncül olarak
düzenleyen bir kanunun bulunmaması nedeniyle bu müessese maalesef bugüne
kadar adli makamlarımızca etkin bir şekilde
kullanılamamıştır. Uygulamada adli
makamlarımızın yabancı devlet makamlarına nazaran daha
az sayıda ve nitelikte adli iş birliği talebinde bulunduğu
görülmektedir. Şüphesiz bunda uluslararası adli iş
birliğini düzenleyen bütüncül ve müstakil bir kılavuz kanunun
olmamasının etkisi büyüktür.
Değerli milletvekilleri, sizlerin takdiri ve
oylarıyla inşallah yasalaşacak olan bu tasarıyla cezai
konularda uluslararası adli iş birliğinin genel çerçevesi
düzenlenecektir. Mukayeseli hukuk örnekleri ve ülkemizin ihtiyaçları
ışığında hazırlanan bu tasarıyla
uluslararası düzeyde suçla mücadele ve suçluların
yargılanması ile cezaların infazının
sağlanması konularında uluslararası adli iş
birliğinin usul ve esasları belirlenmektedir. Bu tasarıyla, adli
makamlarımız bakımından uluslararası sözleşmeler
ve milletlerarası anlaşmalara nazaran daha tanıdık olan bu
kanun çerçevesinde adli iş birliği faaliyetlerinin yürütülmesi daha
kolay ve etkin bir hâle gelecektir. Yine, anlaşma hükümlerinin iç
hukukumuzda farklılık arz etmesi ve mevzuatımızda
anlaşma hükümlerine kıyasla boşluklar bulunması adli
iş birliğinin etkili bir şekilde gerçekleştirilememesine
neden olmaktadır ki bu tasarıyla bu husus da önlenecektir. Bu
bağlamda, uygulamaya yol göstermek amacıyla çeşitli genelgelerin
çıkartılmasına da ihtiyaç kalmayacak, adli makamlar
arasında uygulama birliği sağlanacaktır.
Tasarıyla cezai konularda ayrıca
soruşturma veya kovuşturmanın devri ile rızaya
dayalı iade usulü gibi mevzuatımızda daha önce
düzenlenmemiş olan uluslararası adli iş birliği kurumlarına
da yer verilmektedir ve yine vize serbestisi diyaloğu süreci
kapsamında vize serbestisi yol haritasında ülkemize ait bir
yükümlülük de yerine getirilmiş olacaktır.
Ben tasarının ülkemize, milletimize,
yargı makamlarımıza hayırlar getirmesini diliyor, Komisyon
çalışmaları sırasında katkı sağlayan tüm
milletvekillerimize teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Poyrazlı.
Şahsı adına diğer
konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Selina Doğan
olacak.
Buyurun Sayın Doğan. (CHP
sıralarından alkışlar)
SELİNA DOĞAN (İstanbul) Sayın
Başkanım, sayın vekiller; Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısı üzerinde söz almış
bulunuyorum.
Cezai konularda adli iş birliği diyoruz,
suçluların iadesi diyoruz, suçluların
cezalandırılması diyoruz ama dışarıdan
baktığımız zaman Türkiye aslında suçluları
ağırlayan, suçluların suçlarını örtmeye
çalışan bir ülke konumunda.
SALİH CORA (Trabzon) Kimi
ağırladı? Kimi ağırladı?
Kafadan atıyor!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bir bekle söylesin.
SELİNA DOĞAN (Devamla) Nitekim,
geçtiğimiz hafta Avrupa Parlamentosu ilerleme raporu yayınlandı
biliyorsunuz. Raporda özellikle güney sınırlarımızla ilgili
güvenlik konusunda çok ciddi uyarılar var. Bir bakalım, güney
sınırlarımızda neler oluyor.
Biliyorsunuz dün IŞİD kontrolündeki Bab
bölgesinden ateşlenen roket mermilerinin Kilis kent merkezine isabet
etmesi sonucu
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Avrupa
sınırlarına 700 bin kişi dayandığında
sınırları elek gibi oldu. Bizim 5 milyon girdi
sınırlarımızdan içeri.
SELİNA DOĞAN (Devamla) Pardon, bir
şey söyleyecekseniz ben susayım, siz buyurun.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Onu da söyleyin, onu
da söyleyin.
BAŞKAN Karşılıklı
konuşmayınız lütfen.
Sayın Konuşmacı, siz Genel Kurula
hitap ediniz.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Laf
atıyorlar efendim, ne yapsın? İnsicamını bozuyor
hatibin.
BAŞKAN Sayın Milletvekili, siz de
konuşmacının konuşma üslubunu, intizamını
bozmayınız lütfen.
Buyurun Sayın Doğan.
SELİNA DOĞAN (Devamla) Dün,
IŞİD kontrolündeki Bab bölgesinden ateşlenen roket mermilerinin
Kilis kent merkezine isabet etmesi sonucunda 4'ü çocuk, 5 Suriyeli
yaşamını yitirdi, 5i Suriyeli yine 6 kişi de
yaralandı maalesef. Bugün de yine Kilise roket mermileri düştü.
Şu anda bir kentimizde savaş görüntüleri yaşanıyor, bugün
basına yansıdı. Roket mermilerinden dolayı evler
yanıyor ve hatta Kilis Belediye Başkanı dedi ki: Çok şükür
bugün de ölmedik. Artık bu yaşananlar Roket mermisi düştü.
ifadeleriyle açıklanamaz sayın milletvekilleri. Bu, resmen,
Türkiye'ye sınırları dışından yapılan
roketli bir saldırıdır. Savaş tamtamları çalmak tabii
ki bizim işimiz değil ama üzülerek söylüyoruz ki bütün bu
yaşananlar da sadece savaşlarda olur.
Peki, tüm bunlar olurken Türkiye ne yapıyor? Rutin
yapılan resmî açıklamalar dışında üst düzeyden, AKP
Grubundan şu ana kadar biz bir kınama duymadık bu ölümler
karşısında. Sınır ihlali yaptığı
gerekçesiyle Rus uçağını düşürerek Türkiye'yi
savaşın eşiğine getiren ve bununla da övünen siyasi irade
bu roketlere neden sessiz kalıyor? Bunun açıklanmasını
bekliyoruz. Hükûmetin bu sessizliği akıllara MİT
Müsteşarı Hakan Fidana ait olduğu ileri sürülen ses
kaydında ifade edilen Gerekirse Suriyeye 4 adam gönderirim, Türkiye'ye 8
füze attırıp savaş gerekçesi üretirim. sözlerini
hatırlatıyor. Acaba kayıtta yer alan plan mı hayata
geçiriliyor diye soruyoruz.
Olayın büyüklüğü ile gösterilen tepkinin
zayıflığı arasındaki uçurumu nasıl açıklamak
gerekiyor? IŞİDin Ankarada katliam yapacağı
istihbaratının Ankaradaki güvenlik güçlerine geldiği ortaya
çıktı, dün burada tartıştık bolca. Bu istihbarata
karşın bu katliam gerçekleştiyse bizim nasıl
düşünmemizi, nasıl hissetmemizi istiyorsunuz? Soruyoruz: IŞİDe
karşı hangi güvenlik önlemlerini alıyorsunuz? Soru önergeleri
veriyoruz, lütfedip cevap vermiyorsunuz.
Nitekim, Avrupa Parlamentosu tarafından kabul
edilen ve Türkiye'nin işine gelmediği için iade edeceğini
açıkladığı raporda da benzer kaygılar dile
getirilmiş. Türkiye bu kaygıların tartışılmaması
için, tabii her zaman yaptığı gibi, işte Raporda Ermeni
soykırımından bahsediliyor. gibi gerekçelerle algı
operasyonu yaptı, Sayın Adalet Bakanı.
SALİH CORA (Trabzon) Siz o raporu kabul
ediyor musunuz? Ermeni soykırımını kabul ediyor musunuz?
SELİNA DOĞAN
(Devamla) Tabii,
bunun nedeni sadece rapordaki ağır ihlalleri gölgelemekti. Raporda
hiçbir şekilde böyle bir dayatma yok. Sadece, raporun Giriş
kısmında geçtiğimiz beş yılda oluşturulan
mevzuata bir atıf var ve Avrupa Parlamentosunun kendisinin 2015 Nisan
ayında aldığı karara atıf var. Ermenilerle ilgili de
sadece Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin hiçbir ön şarta
bağlı olmadan iyileştirilmesine yönelik bir öneri var. Bu konuda
da kimsenin itirazı olmadığı kanaatindeyim.
Dolayısıyla, raporda tüm bunlarla beraber,
güney sınırlarındaki ciddi güvenlik ihlalleriyle ilgili de
sınırlardan geçen, işte, insan, tarihî eserler, silahlar gibi
iddialara ilişkin şeffaf, gerekli denetlemenin
yapılmadığına dair kaygılar dile getirilmiş.
SALİH CORA (Trabzon) Rapor iade edildi.
SELİNA DOĞAN (Devamla) Gerçekten, tam da
raporda dile getirilen kaygılar bugün gerçekleşiyor sayın
vekiller. Türkiye artık, IŞİDe müsamaha gösteren bir ülke
konumundan çıkmak için ne gerekiyorsa yapmak durumunda. Bu roketler öyle
kınamalarla geçiştirilecek türden de değil üstelik. Bu
roketlerle ne amaçlanmak isteniyorsa Türkiye bu oyuna gelmeden, gereken bütün
önlemleri almak durumunda. Dolayısıyla, bu
yaptığımız anlaşmalar da tüm bu hususlar yerine
getirilmeden hiçbir anlam ifade etmiyor ne yazık ki.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Doğan.
Şimdi, on beş dakika süreyle soru-cevap
işlemini yapacağız.
Sisteme giren sayın milletvekillerine yedi
buçuk dakikalık bir zaman zarfında soru sormaları için söz
vereceğim.
Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Böylesine önemli bir kanun görüşülürken Adalet
Bakanının burada olmaması büyük bir sıkıntı.
Sayın Bakanım, şu anda ülkemizde
tutuklu bulunan kaç IŞİD militanı vardır? Bunlardan
kaçı Türk vatandaşı, kaçı yabancı uyrukludur?
Yine, şu anda görev yapmakta olan paralelci
hâkim, savcı sayısı kaçtır? AKP iktidarı
tarafından mesleğe alınan paralelci hâkim, savcı
sayısı ne kadardır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Tor
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
ABDde çeşitli suçlardan tutuklanan ve yargı süreci devam eden
Rıza Sarrafın yakın çalışma arkadaşı
olduğu iddia edilen, İranda yargılanarak idam cezası
verilen Babek Zencaninin yargılama sürecinde Türkiyede
dağıtılan komisyonun 8,5 milyar dolar olduğunu itiraf
ettiği yazılı medyada yer almıştır. Cezaî
Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısının görüşüldüğü şu sıralarda, bu
kapsamda Babek Zencaninin beyanında yer alan hususların
soruşturulması yönünde Adalet Bakanlığında bir
çalışma, bir gayret var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Yüksel
CEMAL OKAN YÜKSEL
(Eskişehir) Sayın Bakan, biraz önce bir arkadaşımız
Adalet Bakanına sordu ama Sayın Bakan cevap verme nezaketini
göstermedi, sizden bu nezaketi bekliyorum.
Malumunuz olduğu üzere
İran İslam Devleti Babek Zencaniyi idama mahkûm etti ve bu sorgulama
esnasında Türkiyede 8,5 milyar dolar rüşvet
dağıttığını, hatta bakanlardan birinin de binde 7
payı olduğunu söyledi. İran Cumhurbaşkanının
Türkiye ziyaretinde bu konu gündeme geldi mi? Merak edip de Bu rüşvet
kimlere dağıtıldı? diye sordunuz mu? Bunu yüce Meclisle
paylaşmayı düşünür müsünüz efendim?
Sağ olun.
BAŞKAN Sayın
Doğan
SELİNA DOĞAN
(İstanbul) Sayın Bakan, TÜBİTAK 2016 yılı
Ortaöğretim Öğrencileri Araştırma Projeleri
Yarışması çerçevesinde hazırlanan Tillo
Evliyalarının Kerametleri adlı projenin teknolojimize
nasıl bir katkı sunacağının açıklanmasını
talep ediyoruz.
BAŞKAN Sayın
Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli)
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına soruyorum:
1) Bilim ve sanayi
alanında yatırımın ve üretimin arttırılması
için hangi tür teşvik ve destekler vermeyi düşünüyorsunuz?
2) Ülkemizde istihdamın
artırılması için ne tür teşvik ve destekler vermeyi
düşünüyorsunuz?
3) İhracatın artırılması
için kur garantisi düşünüyor musunuz?
4) Sanayide ve üretimde
maliyetleri aşağıya çekmek için, enerjide ve doğal gazda
KDVyi sıfırlamayı, TRT katılım payını tüm
işletme ve fabrikalardan kaldırmayı düşünüyor musunuz?
5) Asgari ücreti 1.300 lira
yaptınız, verdiğiniz sözde işverene yük getirmeyecektiniz.
Bunun uygulamada işverene yük getirmeden ödenmesini düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Yarkadaş
BARIŞ YARKADAŞ
(İstanbul) Kullanmayacağım.
BAŞKAN Vazgeçtiniz
Sayın Yedekci
GÜLAY YEDEKCİ
(İstanbul) Sayın Bakan, bu TÜBİTAKın yapmış
olduğu yarışmalarda İlayda isimli bir öğrencimiz
yarışmaya bir proje sunuyor ve bu proje yarışmada
değerlendirilmeye değer görülmüyor. Sonra, aynı çocuk Nobelin
İlk Adım Ödüllerinde dünyada 1inci oluyor. Ama, aynı dönem
Duayla büyüyen bitkiler dalında, TÜBİTAK bir öğrenciye ödül
veriyor. Bu durumu gerçek anlamda bilimsel olarak
değerlendirdiğinizde ne düşünüyorsunuz? Bu, bir.
İkincisi, TÜBİTAK bilimsel projelerin
üniversitelerde geliştirilmesi, üniversite-sanayi iş birliğiyle
ilgili çalışmalar konusunda ne gibi çalışmalar
yapıyor? Siz de TÜBİTAKın yıllardır geldiği
durumu kötü bulmuyor musunuz? Değerlendirmeniz nedir? Bilimden uzaklaştığını
düşünmüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yüksel
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Sayın
Bakan, bu sefer de sizin Bakanlığınızla ilgili bir şey
sormak istiyorum.
Malumunuz, hepimizi heyecanlandıracak
şekilde bir millî otomobil davası çıkmıştı.
Sonradan, basın-yayın organlarından gördüğümüz kadarıyla
millî otomobil çakma çıktı. Bu konuyla ilgili bizi
aydınlatır mısınız efendim?
BAŞKAN Sayın Toğrul
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın Bakan,
daha önce de komisyonda birkaç kez sormuştum. Türkiye'nin temel bilim
politikası nedir? Temel bilimlerin bugün geldiği hâl, fen
fakültelerinin durumuyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Yeniden
yapılandırma gibi bir fikriniz var mı? Fizik, kimya, matematik,
biyoloji mezunlarının bugün, asker, polis olmak
dışında bir şansları var mı? Bunu artırmak
için ne yapmayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Yedekci, tekrar mı
sisteme girdiniz?
Buyurun.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Evet.
Sayın Bakana bir de şu konuda bir soru
sormak istiyorum: Sürdürülebilir enerji dünyanın artık vazgeçilmezi
hâline geldi. Türkiyede sürdürülebilir enerji denince, akla başka
maddeler geliyor, mesela yerli kömür kullanımından falan
bahsediliyor; bir panelde sizi de bu konuda dinlemiştik ve çok
üzülmüştük biz. O zaman, ben, akademisyen olarak bir panelde sizi
dinlemiştim. Biz, sürdürülebilir enerjiden, rüzgâr enerjisi, toprak
enerjisi, güneş enerjisi, hatta artık füzyon enerjisini
anlıyoruz.
CİHAN PEKTAŞ (Gümüşhane) - Öyle bir
enerji yok.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Var ama sizin
haberiniz yok. Sizin haberiniz yok, inşallah olduğu zaman, zaten
Türkiye başka bir
CİHAN PEKTAŞ (Gümüşhane)
Yenilenebilir enerji onlar.
BAŞKAN Sayın Yedekci
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Müsaade
ederseniz, sorumu sorayım Beyefendi!
BAŞKAN Sayın Yedekci, lütfen, sorunuzu
sorar mısınız.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Söz almak
istiyorsanız alırsınız
BAŞKAN Sayın Yedekci
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) O zaman, o
tarafa müdahale edeceksiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN Siz sorunuzu sorun, ben onunla ilgili
görevimi yaparım, bana görevimi hatırlatmayın. Siz, önce kendi
görevinizi yapın, lütfen. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Ben kendi
görevimi yapıyorum -oradan o bize bir şey söylerken- değil mi?
BAŞKAN Tamam, ben ona gerekli ikazı
yaparım.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Ama, beni
böldü.
BAŞKAN Lütfen, sorunuzu sorar
mısınız, bitirir misiniz.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Yani
sürdürülebilir enerji konusunda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Süre bitti Sayın
Başkan.
HAMZA DAĞ (İzmir) Sayın
Başkan, biz de buradayız.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen.
Bitti mi Sayın Yedekci?
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Daha
soramadım ki!
BAŞKAN Buyurun.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Sürdürülebilir
enerji konusunda Bakanlığınız gerçek anlamda ülkeye,
vatana, millete faydalı olarak ne yapmayı düşünmektedir? Her
geçen gün çevre ve çevre katliamları gündemdeyken ve dünya iklim değişikliğinden
bahsederken Bakanlığınız bu konuda nasıl önlemler
almaktadır ve ne gibi çalışmalar yapacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Dağ
HAMZA DAĞ (İzmir) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, İzmir Milletvekili
olarak, İzmire yapmış olduğunuz özellikle yüksek
teknolojiyle ilgili konularda 5inci bölge desteklemesinden dolayı
İzmirliler olarak teşekkür ediyoruz. 5inci bölge desteklemesinin
sağlamış olduğu imkânları bir kere daha burada
zikrederseniz memnun oluruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın Başkanım,
soru sorarak katkıda bulunan milletvekili arkadaşlarımıza
ben de teşekkür ediyorum.
Öncelikle teknik sorulardan başlayayım.
Bir milletvekili arkadaşımız sordu DAEŞten dolayı
kaç kişi tutuklu, hükümlüdür? diye. Şu anda DAEŞ terör
örgütünden dolayı Türkiye Cumhuriyetinin cezaevlerinde 476 tane tutuklu
var, 24 de hükümlü var, toplam 500 kişi DAEŞ terör örgütü üyesi olmak
ve bazı eylemlere katılmış olmaktan dolayı tutuklu ve
hükümlü. Bu noktada bilgilendirmiş olayım Genel Kurulumuzu.
Bir başka milletvekili
arkadaşımız Sayın Erdoğan
Paralel devlet
yapılanmasından dolayı meslekten çıkartılan hâkim,
savcı noktasında 15 kişi paralel devlet
yapılanmasından dolayı meslekten ihraç edilmiş.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Kaç tane
paralelci hâkim var?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Söyleyeceğim. Görevden
uzaklaştırılan kişi sayısı 57. Şu anda 3
hâkim, 4 savcı da tutuklu bulunmaktadır. Bu soruyu da bu şekilde
cevaplandırdıktan sonra
Bu, Sayın Ruhaninin Türkiye ziyareti
sırasında Babek Zencaniyle ilgili bir konu gündeme geldi mi? Ben de
heyetler arası görüşmede bulunmuş bir bakan olarak söylüyorum;
gündeme kesinlikle gelmedi, arkadaşlarımızın bilgisine
sunalım.
Sayın Milletvekilimiz Arslanın Bilim ve
sanayi alanında hangi teşvikleri veriyorsunuz? sorusu vardı.
Türkiye'de bilim, sanayi ve teknoloji alanında gerçekten çok yoğun
bir teşvik mekanizması var.
Öncelikle, şöyle bir örnekleme yapmak istersem,
bir genç müteşebbisimizin özellikle teknoloji alanında bir fikri
varsa -ki biraz sonra sayın milletvekillimizin sorusuyla
bağlayacağım onu- Teknogirişim Sermaye Desteği
Programına müracaat ediyor. Bu programın değerlendirmesini
tamamen akademisyenlerden oluşan 5 kişilik bir panel yürütüyor.
Eğer projesi burada kabul edilirse -geçen yıl 100 bin liraydı-
bu yıl 150 bin liraya kadar, öğrencimize, genç girişimcimize,
teknogirişimcimize hibe destek veriyoruz.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Objektif
yaklaşıyor musunuz Sayın Bakan?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Tabii. Onu söyleyeceğim
zaten, bizim şikâyetçi olduğumuz nokta tam sizin söylediğiniz
nokta; bunun değerlendirmesini tamamen 5 kişiden oluşan bir
akademisyen heyeti yapıyor. Maalesef, bu söylediğiniz, sizin
söylediğiniz
Sayın Yedekciydi değil mi?
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Evet.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın Yedekcinin ifade
ettiği bir genç kızımız, sıvının
içerisindeki su miktarını belirlemeye yarayan bir proje sunuyor ama
maalesef, bizim o 5 kişilik akademisyen heyeti, bu genç
kızımızın o projesini desteklemeye değer görmüyor, ona
100 bin lirayı vermekten imtina ediyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Onları, o akademisyenleri
içeri atalım!
MURAT BAKAN (İzmir) Paralel!
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Şimdi, artık, bu takdiri
size bırakalım; Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar kararı
versinler, biz de en azından kamuoyuna CHPnin görüşü budur. diye
sunalım.
Ama şunu söyleyeyim: Bu bizi gerçekten çok
rahatsız etti ve bundan dolayı bu kızımız gidiyor,
biliyorsunuz, Avrupada dünya 1inciliğini alıyor. Bunun üzerine biz,
Bakanlık olarak dedik ki bu işte bir yanlışlık var.
Eğer bir genç kardeşimiz, bir akademisyenimiz 5 kişilik akademik
heyettekilerin 3ünden 70in üzerinde puan alıyorsa, diğer 2
akademisyen hangi notu verirse versin bu proje desteklensin.
İki: Her projede, her panelde böyle
sıfırcı hoca dediğimiz bazı hocalar vardır ya,
sıfırcı hocaları da panellere çağırmayın.
Bunları artık bizim geçmemiz gerekiyor.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Kim karar
veriyor buna Sayın Bakan?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Bunları tamamen akademisyen
havuzundan TÜBİTAKın
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Sayın Bakan, orada da mı havuz var!
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Arkadaşlar, bu kesinlikle
siyasi bir olay değil, yıllardır TÜBİTAKta uygulanan bir
mekanizma var; o mekanizma içerisinde kendi alanında
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) TÜBİTAK
son yıllarda bilimden çok uzaklaştı.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Hayır, onu şöyle
söyleyeyim: Şu anda TÜBİTAKın tarihinde özellikle bilime en çok
odaklandığı dönem şu son birkaç yıl. Özellikle bu
paralel temizliği yaptıktan sonra
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Biri de sizin
temizliğinizi yapmasın Sayın Bakan!
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
TÜBİTAK, Türkiyede şu
anda yürüttüğü projelerle gerçekten hem savunma sanayisinde hem biraz önce
sizin sorduğunuz enerji teknolojilerinde çok ciddi projeleri yürütüyor ve
çok ciddi başarılar elde ediliyor. Biz bugün sabah, Enerji
Bakanımızla oturduk, TÜBİTAKın Enerji
Bakanlığıyla birlikte yürüttüğü projeleri
değerlendirdik. Bazılarını sizinle paylaşayım.
Bir: Millî Rüzgâr Türbini Projesi. Şu anda,
Beykozda rüzgâr türbini çalışıyor, testleri
yapılıyor. İnşallah, kısa süre sonra 2,5
megavatlık, yüzde 98 oranında yerli rüzgâr türbinini
geliştirmiş olacağız ve bunu ticarileştirerek
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Yüzde 2si mi
yabancı?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Yüzde 2si yabancı, yüzde
98i yerli. Çok ciddi bir ortaklık var burada; TÜBİTAKın
ortaklığı var, MAMın, Enerji Enstitüsünün,
üniversitelerimizin ortaklığı var. Mesela, Millî Güneş
Enerji Sistemimiz dediğimiz MİLGES Projesi şu anda uygulama
aşamasına geçti. Tarım Bakanlığının, Enerji
Bakanlığının, TÜBİTAKın ortak olduğu ve
GÜLAY YEDEKCİ
(İstanbul) - Yüzde 98 bizimse yüzde 2yi niye biz almadık Sayın
Bakanım?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - O, muhtemelen, teknik bir
malzemedir yani Türkiyede üretilmeyen ve üretilmesi de çok önemli olmayan bir
malzemedir. Ama, bugün sabah konunun üzerinden geçtiğimiz için size
söyleyeyim, rahatlıkla söyleyebiliyorum: MİLGES Projesinde şu
anda Urfa Ceylanpınarda 10 megavatlık güneş santralini
kuruyoruz, güneş paneli tarlasını kuruyoruz. Ve, inşallah,
yakında Konya Karapınarda 3 bin megavatlık güneş
santralini kuracağız.
Millî Termik Santral Projemiz devam ediyor.
Bakınız, millî, düşük montanlı kömürlerden dizel yakıt
elde edilmesiyle ilgili millî projelerimiz devam ediyor. Kendi SCADA
sistemimizle ilgili çalışmalarımız devam ediyor.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) -
İnşallah.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Bütün bunlar, şu anda,
TÜBİTAKın kendi imkânlarıyla ve kamu destekli projelerle
yaptığı çalışmalar. TÜBİTAK, şu anda,
tamamen bilime odaklandı, bunda hiçbir tereddüdünüz olmasın.
Yerli otomobil projesiyle ilgili şunu
söyleyeyim: Çok iddialı gidiyoruz, çok ciddi bir çalışma
yapıyoruz. Göreceksiniz, inşallah, Türkiye 2019 içerisinde kendi
millî işletim sistemine sahip, elektrikli ve menzili
uzatılmış
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, bir iki
dakika daha
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Evet, evet.
BAŞKAN - Sayın Bakan, ek süre olarak bir
dakika vereyim size.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) -
aracını piyasaya
çıkaracak ve Türkiye yeni nesil teknolojilerde iddialı bir ülke
olacak. Şu anda, bu çalışmaları çok yoğun olarak
sürdürüyoruz. Bir taraftan araç dizaynına çalışıyoruz, bir
taraftan TÜBİTAKın ve Türkiye'nin sahip olduğu teknolojilerin
yerli otomobile, millî otomobile uyarlanmasına çalışıyoruz.
Burada savunma sanayisinden ciddi bir teknolojik birikimimiz var; şimdi bu
teknolojik birikimi otomobile aktarıyoruz. Neden? Bakınız,
değerli arkadaşlar, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde, bugün
otomobilde kullanılan parçaların yüzde 70i hiç kullanılmayacak.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Bu bilinen bir
şey zaten, tabii.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Bu çok çok önemli. Niçin çok
önemli? Türkiye, otomotiv yan sanayisinde iddialı bir ülke. Eğer bu
yeni nesil teknolojilere, yeni teknolojilere Türkiye şimdiden adapte
olursa önümüz açık ama eğer biz treni, her zaman olduğu gibi,
kaçırırsak o zaman Türkiyede otomotiv sanayisinde de ciddi bir kriz
bizi bekleyebilir. Bu açıdan, detayını inşallah önümüzdeki
hafta
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, önemli
bir husus.
BAŞKAN Sayın Özel, lütfen
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Bitirsin bence
de.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Verin, verin bir
iki dakika Başkan, bizim sorularımıza da cevap versin.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın Başkanım,
detayını inşallah, önümüzdeki hafta biz patent
yasasını komisyonumuzda görüşeceğiz, burada da, Genel
Kurulda da konuşuruz ama şunu size çok rahatlıkla söyleyeyim:
Türkiyenin
MURAT BAKAN (İzmir) Biz önemsiyoruz
Sayın Bakanın söylediklerini, lütfen
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Evet, lütfen
sesini açın, biz de duyalım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Biz dinledik Sayın
Başkan daha önce Sayın Bakanımızı, sağ olsunlar.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Biz
dinleyemedik. Körler sağırlar birbirini ağırlar mı yani
biz de duyalım işte.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Bakan, son olarak bir dakika daha vereyim
size, toparlayın lütfen.
Bundan sonra, yaptığım her
işlemi karışan bu arkadaşlara soracağım!
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Türkiye, yeni teknolojilerde iddia
sahibi otomobilini üretecek ve göreceksiniz, inşallah, biz de bir Türk
markasını dünya yollarına çıkaracağız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir)
İnşallah, inşallah, Jet Fadıllar olayına dönmesin ama!
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul)
İnşallah, inşallah.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Bunun için
çalışıyoruz. Zaman zaman da bilgileri
paylaşacağız. Ben de inşallah Meclisimize bu konuda
sık sık bilgi sunmaktan büyük bir bahtiyarlık
duyacağım.
Hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Biz de teşekkür ederiz Sayın
Bakan.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Ülkemizin
başarıları bizim için gururdur.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) İmzaya
dönmesin ama.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederiz.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Teşekkür
ederiz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri,
varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
1inci madde üzerinde üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 1inci maddesinin
3üncü fıkrasındaki olduğu ibaresinden sonra gelmek üzere ve
imzaladığı ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Erhan Usta Kadir Koçdemir
İstanbul Samsun Bursa
Baki Şimşek Kamil
Aydın Mehmet
Erdoğan
Mersin Erzurum Muğla
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli
İşbirliği Kanunu Tasarısının 1inci maddesinin
(3)üncü fıkrasındaki milletlerarası andlaşmalar
ibaresinin uluslararası andlaşmalar olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel Musa Çam Lale Karabıyık
Eskişehir İzmir Bursa
Tahsin Tarhan Selina
Doğan Mehmet
Gökdağ
Kocaeli İstanbul Gaziantep
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
İdris Baluken Çağlar Demirel Meral
Danış Beştaş
Diyarbakır Diyarbakır Adana
Behçet Yıldırım Mahmut
Toğrul Ahmet
Yıldırım
Adıyaman Gaziantep Muş
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeler
üzerinde ilk konuşmacı
Komisyona soracağız
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Yoruldunuz tabii.
BAŞKAN Herkes gibi biz de yoruluyoruz tabii.
Aynı mahiyetteki, okunan son önergelere
Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK
(Giresun) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde
ilk konuşmacı, Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaş olacak.
Buyurun Sayın Beştaş. (HDP
sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde
hepinize kolaylıklar diliyorum öncelikle.
Şimdi, ben 1inci madde üzerinden ziyade biraz
önceki tartışmaya ilişkin düşüncelerimi kısaca ifade
etmek isterim.
SALİH CORA (Trabzon) Madde, madde, maddeden
bahset.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Adalet
Bakanının yargıya ilişkin, denetim mekanizmalarına
ilişkin beyanına dair de birkaç sözümüz var. Gerçi her gün
anlatıyoruz ama umarım karşılığını hep
birlikte bulacağız Türkiye olarak.
Şimdi, Sayın Başkan, şüphesiz,
sizin kadın alanındaki çalışmalarınızı
biliyorum ve bu konudaki hassasiyetinizin de farkındayım ama biz
gerçekten bu Mecliste, kadın hakları alanında, Türkiye'nin
kadına yönelik şiddet, kadına yönelik tecavüz, eşit
işe eşit ücret, istihdam ve daha birçok konu
başlığında uluslararası arenada çok kötü bir karneye
sahip olduğunu tartışmasız yaşıyoruz, biliyoruz
ve tanıklık ediyoruz. Biz, Halkların Demokratik Partisi olarak
kadın hakları alanında, kadın temsiliyeti alanında
-yani özür dileyerek kadın arkadaşlardan- öncülük
yaptığımızı ve bu konuda, kadın alanında
kesinlikle hiçbir taviz vermeyeceğimizi de bu Meclis kürsüsünden defalarca
ifade ettik. Diğer Meclis gruplarında kadın oranının
yükselmesi bizi sadece mutlu eder. Biz -Meclis başkan vekillerinin de- her
türlü statüde, temsil makamında da kadın arkadaşlarımızla
birlikte çalışmayı bir onur sayarız ve kesinlikle her
konuda asgari kadın müştereğinde buluşmayı
arzularız. Bu kürsüden de -sadece ben defalarca- kadına yönelik
haksızlıklarda, hukuksuzluklarda, şiddette ve
eşitsizliklerde ortak bir tutum alma çağrısı yaptık ve
bu çağrımızı da yineliyoruz. Hiçbir kurumu, hiçbir kesimi
zan altında bırakmadan, siyasi partilerimizi bile bir tarafa
bırakarak kadın ekseninde buluşabileceğimiz onlarca
başlık olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Eğer,
gerçekten, Meclis başkan vekilinin kadın olmasıyla AKPyi ya da
iktidar partisini kadın özgürlükçü ilan edeceğimizi
sanıyorsanız yanılıyorsanız. Yani bunlar sadece
Belirli makamlarda olabiliriz ama önemli olan, kadın bakış
açısıyla, gerçekten kadın kimliğiyle kadın
özgürlüğünü önceleyen politikaları ne kadar sahiplendiğimiz ve
bu konuda nasıl mücadele ettiğimizdir.
Ayrıca, sayın grup başkan vekili
kadın hassasiyetimi sanırım sorguladı, tutanaklara
baktım. Yani, bu konuda gerçekten böyle bir şeyi reddediyoruz. Biz
asla asla kadın hassasiyeti konusunda kendimize söz söyletmeyiz, bence bir
daha da söylemeyin. Bu konuda bizim tarihimize bakın, pratiğimize
bakın ve ona göre konuşalım. Biz sadece gerçekleri burada
konuşuyoruz.
Bir de Sayın Adalet Bakanı, burada,
gerçekten -bu tabii çok uzun bir konu- bir yandan yargı, yasama
-yargıyı ayrık tuttu ama- ve yürütmenin nasıl iç içe
geçtiğinden ve denetim mekanizmasının
kullanılamadığından neredeyse şikâyet etti, şaka
gibi yani; bu kavramı çok kullanıyorum ama
Yani, bir yandan
kuvvetler ayrılığını fiilen iktidar olarak işlevsiz
hâle getireceksiniz, Anayasayı askıya alacaksınız, soru
önergelerine cevap vermeyeceksiniz, Meclis araştırmalarını
kendi çoğunluğunuza dayanarak reddedeceksiniz, gensoruları
çoğunluğa göre el kaldırarak reddedeceksiniz ve sonra
diyeceksiniz ki: Vallahi, bu sistem işlemiyor, gelin, başkanlık
sistemine geçelim. Yani, hepimiz bunu izliyoruz, şu anda Meclis de yasama
işlevini görmüyor. Ama, bunu gördürtmeyen, çoğulcu değil
çoğunlukçu anlayışa sahip olan, parmak sayısıyla
gelip, sadece oy verip, dışarı çıkıp, sonra Meclis
işlevini göremiyor. demekte. Yani Kendim ettim, kendim buldum. gibi,
neredeyse üzülmemizi bekliyorlar. Yani, bu bahaneleri artık hiç kimse
gerçekten dikkate almıyor yani bu sadece komik oluyor, ancak komik
olabilir. Şu anda, Mecliste çoğunlukçu, baskıcı ve tümüyle
kendi parmak esasına göre, kendi milletvekili sayısına göre
İstediğim kanunu çıkartırım, istediğim
düzenlemeyi yaparım, Ensar Vakfıyla ilgili araştırma
önergesini önce kendi oylarımla reddederim, sonra muhalefetin
dediğini kabul etmemiş olarak ertesi gün aynı önerge üzerinde
kamuoyunun tepkisi üzerine araştırma önergesini kabul ederim
Biz
bunların hepsinin farkındayız, Türkiye de farkında. Bunu
dikkatinize bir kez daha sunmak istiyorum.
Hepinize iyi geceler
diliyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Beştaş.
Şu anda benim durumum
müsait değil ama eşit koşullarda kadın hakları
mücadelesini her zaman konuşmayı dilerim sizinle.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) Konuşuruz, biz de hazırız.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki
diğer önerge üzerindeki konuşmacı Eskişehir Milletvekili
Cemal Okan Yüksel olacak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CEMAL OKAN YÜKSEL
(Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
herkese iyi geceler diliyorum.
Sözlerime başlamadan önce,
Bekir Bey herhâlde bu tasarıyı çok önemsemiyor -Sayın Bakan-
gitti. Aslında yüzüne söylemek isterdim ama Bekir Bey maalesef, Genel
Kurulu yanlış bilgilendirdi. Kanunun tümü hakkında
yaptığım konuşmada Adalet Bakanı yargının
üstünde konumlandırılıyor, yargıya talimat verecek bir
madde var. dediğimde, geldi, beni çok sert eleştirerek
tasarının ilgili maddesini okudu, ben de okuyorum, aynen şöyle:
...yargı yetkisine giren hususlar hariç olmak üzere... Bakın, Yargı
yetkisinin haricinde. dedi. ...devletlerce ileri sürülen şartları
kabul edebilir ve istenen teminatı verebilir. dedi.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Veya...
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) -
Bitti, gerisini okumadı, gerisini de ben okuyayım: Merkezî Makamca
kabul edilen şartlar veya verilen teminatlar adlî mercileri bağlar.
Yani Sayın Bakan, bu cümleyi okumayarak sanki bu, madde metninde
yokmuş, adli makamları bağlayacak kararlar vermiyormuş,
adli makamlara, mahkemelere talimat vermeyecekmiş gibi bir izlenim yarattı,
Genel Kurula yanlış bir bilgi verdi.
Şimdi, bu tasarıda
çok fazla yetkiler var. Adli iş birliği... Ve dedi ki: Bu çok
önemli, bizim yabancı ülkelerden alacağımız bilgiler için
de önemli. E, şunu sormak lazım: İran İslam Cumhuriyetinde
bir yargılama yapıldı. Kara paranın ağababası bir
adam idama mahkûm edildi, Tahran Meydanında sallandıracaklar
adamı. Bu adam ifadesinde, mahkemeye verdiği ifadesinde dedi ki:
Türkiyede biz 8,5 milyar dolar rüşvet dağıttık. Hatta
bir bakanın adını da vererek Onun payı da -oranı da-
binde 7ydi. dedi. Acaba, sayın makam merak edip de adli iş
birliğiyle ilgili Yahu, senin mahkemelerinde, benim memleketimde böyle
bir rüşvet ağı olduğuyla ilgili bir iddia var, şu
dosyaları bana gönder. dedi mi, merak etti mi?
SALİH CORA (Trabzon)
Yalan.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) -
Yoksa, aslını biliyor da merak etmediğinden mi istemedi.
Gene bir madde var, o maddede
de merkezî makam Adalet Bakanına bir yetki veriliyor. İşte, çok
geniş, millî güvenlik falan, kavramların arkasına diyor ki:
Gerek gördüğü takdirde yabancı devletlerden gelen adli iş
birliği taleplerini geri çevirebilir. Vallahi bizim aklımıza ilk
başta Rıza Sarraf geldi yani Amerikadaki savcı isteyince
herhâlde o bilgileri vermemek için bunu koydular dedik. Kanunla ilgili
bunlar...
HURŞİT YILDIRIM
(İstanbul) 11inci maddeyi okuyun, 11inci maddede bunların
cevabı var.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla)
Tabii, gece bir buçuk; siz bu teknik konulardan sıkılıyorsunuz,
ben sizi neşelendireyim bu saatte. Şimdi, biraz önce -bir siyasi-
PKKyla, çözüm süreciyle ilgili konuşmamda polemik çıktı,
aklıma bir fıkra geldi: Kasabanın birinde, bir caminin
karşısında arsası olan bir genelev patronu oraya bir
genelev inşa etmeye karar verir. Cami cemaati haklı olarak
ayaklanır: Ya, olur mu böyle bir iş! Ama ellerinden de kanunen bir
şey gelmez çünkü arsa adamın, ruhsatı var. Adam inşaata
başlar, cami cemaati de her vakit namazından sonra beddua etmeye
başlar: Ya Allahım! Bu bina olmasın, yıkılsın.
Caminin karşısında genelev mi olur. diye dua ederler, ederler,
ederler; bina birinci kat olur, ederler; ikinci kat, ederler; üçüncü katta gene
dua ederler. Bina biter, son gece bir fırtına çıkar, bir
yağmur, şimşek; bina yerle bir olur. Genelev patronu mahkemeye
başvurur, Bunlar bu kadar dua etti, binamız başımıza
yıkıldı. Şu kadar zararım var, bunları bu cami
cemaatinden tazmin edelim. der.
SALİH CORA (Trabzon) Nerede oluyor bu?
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Fıkra,
fıkra
Bir yerde olmuyor.
Cami cemaati de mahkemeye başvurur, der ki:
Yahu, bizim duamızla burası yıkılır mı?
HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) Bu
anlatılır mı ya!
SALİH CORA (Trabzon) Hikâye anlatma burada.
Burası fıkra anlatma yeri değildir, Meclis burası.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Hâkim bakar dosyaya,
der ki: Ya, çok garip bir durumla karşı karşıyayız.
Duanın gücüne inanan bir genelev patronu ile duanın gücüne inanmayan
bir cami cemaati var. İşte, durumunuz aynen öyle.
HAMZA DAĞ (İzmir) Ana muhalefet hangisi
burada?
MURAT DEMİR (Kastamonu) Aynaya bak, aynaya.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Millî irade
diyorsunuz, Parlamento diyorsunuz. Parlamentonun yasayı
değiştirecek çoğunluğu sizde, Türkiye'nin her türlü
sorununa çözüm olacak çoğunluk sizde, Parlamentonun gücüne
inanmıyorsunuz. Biz de diyoruz ki bu çözüm sürecini kapalı
kapılar arkasında yapmayın, gelin, Parlamentoda yapalım.
Ama, çoğunluk sizde; siz Parlamentonun gücüne inanmıyorsunuz, biz
Parlamentonun gücüne inanıyoruz. Sonu ne olacak, hiç belli değil.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan,
bundan sonra görüşmeleri on ikide sonlandıralım, on ikiden sonra
işin ayarı kaçıyor.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Karar yeter sayısı
talep ediyorum.
BAŞKAN Peki, karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 1inci maddesinin
(3)üncü fıkrasındaki olduğu ibaresinden sonra gelmek üzere
ve imzaladığı ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Erdoğan
(Muğla) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK
(Giresun) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Muğla
Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Cezaî
Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısının 1inci maddesinde vermiş olduğumuz önerge
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime, bugün Şırnaktaki operasyonlar
sırasında şehit olan 2 askerimize Allahtan rahmet,
yakınlarına başsağlığı; yine, aynı
operasyonda yaralanan 4 askerimize de acil şifalar dileyerek başlamak
istiyorum.
Sayın Bakan, tabii, burada, sorduğumuz
soruları siz anlamıyorsunuz, dinlemiyorsunuz,
yanınızdakiler de anlamıyor, dinlemiyor. Ben kürsüden
tutanaklardan da alın sorduğum soruyu- sorularımı tekrar
etmek istiyorum. Sorularımızı ya ciddiye almıyorsunuz ya da
cevap vermek istemiyorsunuz. Eğer cevap vermek istemiyorsanız İç
Tüzükü değiştirin, bu soru-cevap işini kaldıralım ya
da doğru cevap verin.
ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) Daha nasıl cevap
verelim? Teklif ediyorsunuz, kabul ediyoruz.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Çünkü,
sorduğumuz soru teknik bir soru. Yani, öyle uzatacak -bilmem ne, falan-
masal anlatacak sorular değil.
Ben dedim ki: Şu anda ülkemizde tutuklu bulunan
kaç tane IŞİD militanı var? Ve bunların kaç tanesi Türk
vatandaşı, kaç tanesi başka ülkenin vatandaşı? Siz,
tutuklu sayısını, hükümlü sayısını söylediniz ama
kaç tanesi Türk vatandaşı, kaç tanesi başka ülkenin vatandaşı,
bunu söylemediniz. Bu sizin kayıtlarınızda var. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İkincisi, AKP Hükûmeti gece gündüz
Paralellerle mücadele ediyoruz. diye bağırıyor; AKP Paralel,
yargıyı ele geçirdi. diye her gün bağırıyor.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) Sizi de
geçirdi, sizi de ele geçirdi!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Ben de soruyorum:
Şu anda yargının içinde paralelci kaç tane hâkim, savcı
var? Bunun ne kadarını siz atadınız? Niye cevap
vermiyorsunuz buna? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Erdoğan, lütfen, Genel
Kurula hitap edin.
SALİH CORA (Trabzon) Yargının
içindeki ülkücülere sor!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Yargının
içine onları ülkücüler almadı, siz aldınız, siz! 2010daki
referandumla bunu siz yaptınız.
SALİH CORA (Trabzon) Sakin ol ya!
BAŞKAN Sayın Erdoğan, lütfen, Genel
Kurula hitap edin.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Bu sizin
icraatınız, hesabını da siz vereceksiniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Erdoğan, lütfen
SALİH CORA (Trabzon) Yalan konuşma,
sakin ol!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hesabı size
kesiyorlar ama Sayın Erdoğan.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, dinleyelim
konuşmacıyı.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Onlar biliyor
hesabı kimin ödeyeceğini. Bunun hesabını bu dünyada da siz
vereceksiniz, öbür dünyada da siz vereceksiniz.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Bizim veremeyeceğimiz
hiçbir hesap yok Allaha şükür.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Şimdi, bu
arada, görüşmekte olduğumuz tasarıdaki maksat nedir? Sayın
Davutoğlu diyor ki: Avrupa Birliğinden vize alacağız.
Gerisi önemli değil, geçen hafta görüştüğümüz kanun da bu, bu da
bu, önümüzdeki hafta görüşeceğimiz de bu. Ne yapacaksınız?
Bunu iç politikada kullanacaksınız. Ama bugün Türkiye'nin ciddi
dertleri var, Türkiye otuz senedir terörle mücadele ediyor.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Seninle beraber
gidelim.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Siz istediğiniz
yere gidin kardeşim, bizim yerimiz yurdumuz belli.
Ama size şunu soracağım: Otuz seneden
fazla, Türkiye terörle mücadele ediyor; siz Avrupa Birliği ülkelerine,
terörle mücadele konusundaki tecrübelerinizden istifadeyle, bugüne kadar
Türkiye'nin bu sahadaki birikimiyle ilgili olarak hangi işi bu kanun
çerçevesinde kabul ettireceksiniz? Avrupa birçok teröristi Türkiyeye
karşı orada muhafaza etti, onlara kucak açtı, siz bu kanundan
sonra onların kaç tanesini Türkiyeye getirebileceksiniz, onların kaç
tanesini yargılatabileceksiniz orada?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Devlet Bahçeli
duymasın.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Ya da işte,
Avrupanın başından defetmek için Iraka, Suriyeye gönderdiği
IŞİD militanlarının ne kadarını, bu kanunla
birlikte tutukladığınız,
yargıladığınız adamın ne kadarını
Avrupa ülkelerine geri gönderebileceksiniz? Yarın bu IŞİD
militanları, geçmişte başka terör örgütlerinin
yaptığı gibi, bizim cezaevlerini kendilerine bir eğitim
alanı hâline getirirse ne yapacaksınız? Adalet
Bakanlığının bununla ilgili bir
hazırlığı, bir çalışması var mı? Böyle
ciddi bir kanun görüşülürken Adalet Bakanı buradan çıkıp
gidiyor; bari Orman Bakanını koysaydınız, hiç olmazsa orman
hukukuna göre bunları görüşürdük. Yani bunları arkadaşlar,
aklıselimle değerlendirin.
Yine, başta ABD, İngiltere, İsrail ve
Almanya olmak üzere o sizin iş birliği yaptığınız
birçok ülke, ülkemizi güvenliksiz ilan etti ve ülkemizdeki kendi
vatandaşlarının geri dönmesi ve kendi ülkelerinden başka
vatandaşlarının da Türkiyeye gelmemesi konusunda telkinde
bulundu. Bu telkinde bulunan, Türkiyeyi bu kadar sıkıntıya
sokan ülkelerle siz bu iş birliğini nasıl yapacaksınız
Sayın Bakan? Bunu yapabileceğinize inanıyor musunuz? Bu kanun
çıkınca Türkiye'nin bu alandaki hangi sıkıntısı
çözülecek?
Ben bu duygularla gecenin bu saatinde hepinizi
saygıyla selamlıyorum. İnşallah hayırlı olur.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Karar yeter sayısı
ERKAN AKÇAY (Manisa) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı
Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci maddede üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 2nci maddesinin
(1)inci fıkrasının (a) bendindeki "belirttikleri"
ibaresinin "vurguladıkları" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Erhan Usta Kadir Koçdemir
İstanbul Samsun Bursa
Baki Şimşek Kamil
Aydın
Mersin Erzurum
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 2nci maddesinin
(1)inci fıkrasının (a) bendindeki
"milletlerarası" kelimesinin "uluslararası"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel İdris Baluken Meral
Danış Beştaş
Diyarbakır Diyarbakır Adana
Mahmut Toğrul Behçet Yıldırım Ahmet
Yıldırım
Gaziantep Adıyaman Muş
Burcu Çelik Özkan
Muş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
278 sıra sayılı Cezaî Konularda
Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısının 2nci maddesinin (1)inci fıkrasının
(b) bendindeki Merkezi Makam: Adalet Bakanlığı ibaresinin
Merkezi Makam: HSYK olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel Musa Çam Lale
Karabıyık
Eskişehir İzmir Bursa
Tahsin Tarhan Selina Doğan Mehmet Gökdağ
Kocaeli İstanbul Gaziantep
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK
(Giresun) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili
Sayın Mehmet Gökdağ konuşacak.
Buyurun Sayın Gökdağ. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cezaî Konularda Uluslararası
Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısının 2nci maddesi
üzerine söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, önümüzde bulunan,
görüşmekte olduğumuz tasarı birçok uluslararası
sözleşmeyi ilgilendiren, ilintili kanun tasarısı. Böyle bir
kanun tasarısını, gerekli görüşmeyi yapmadan, çeşitli
sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmeden alelacele geçirme
telaşındayız. Bakın, bu kanun tasarısını
ilgilendiren sözleşmelerin bir kısmını okuyayım size:
Ceza İşlerinde Karşılıklı Adlî Yardım Avrupa
Sözleşmesi, Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi,
Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi, Ceza
Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa
Sözleşmesi; yani -daha devamı var- 15-20 sözleşmeyi
ilgilendiren, onunla ilintili bir tasarı. Şimdi, biz bu kadar
geniş sözleşmeyi ilgilendiren tasarıyı 38 maddeye
indirgemişiz değerli arkadaşlar. Daha önceki tasarıda 200
madde olan tasarı 38 maddeye inmiş. Gerisini ne
yapmışız? Gerisini Adalet Bakanlığının
çıkaracağı yönetmeliğe bırakmışız.
Değerli arkadaşlar, bakın, bu kadar
önemli, uluslararası iş birliği gibi önemli bir konuda ülkenin
hangi işlemleri, ne şekilde, hangi şartlarla, hangi
sınırlar içinde iş birliği kapsamına
alacağını, yasama yetkisini kullanan Türkiye Büyük Millet
Meclisinin belirlemesi gerekir. Yönetmeliğe bırakılacak
hususların ise teknik konulardan ibaret olması gerekir. Bu kural
karşısında, Anayasada yasayla düzenlenmesi öngörülen konularda
yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme
yetkisinin verilmesi kanunilik ilkesine aykırıdır. Yürütmenin
düzenleme yetkisi sınırlı, tamamlayıcı ve
bağımlı bir yetkidir. Bu nedenle, Anayasada öngörülen
ayrık durumlar dışında, yasalarla düzenlenmemiş bir
alanda yasayla yürütmeye genel nitelikte kural koyma yetkisi verilemez. Bu,
Anayasanın 7nci maddesine aykırıdır. Bu
aykırılığı bile bile bunu yapmakta ısrar
ediyorsunuz. Biraz önce, Adalet Bakanı böyle bir hakkın
olduğunu, yönetmelik çıkarılabileceğini söyledi. Evet,
yönetmelik çıkarılabilir ama söylediğimiz şartlarda.
Eğer böyle bir uygulama olacaksa 38 maddeye de gerek yok, yasanın
1inci maddesini yazalım, gerisini Adalet
Bakanlığının çıkaracağı yönetmelikle
düzenlenir. deyip geçelim; bu kadar konuşmaya, alt komisyona, esas
komisyona ne gerek var? Verelim Adalet Bakanlığına, hepsini
yönetmelikle düzenlesin. Arkadaşlar, bu doğru bir yöntem değil.
Bu yöntem Anayasaya da aykırı, kanun yapma ilkesine de
aykırı.
Biraz önce, sayın grup başkan vekili,
burada, Karamandaki olayla ilgili saydı, dedi ki: Komisyon kuruldu,
şu yapıldı, bu yapıldı. En sonunda Samimiyet
gerekir. dedi.
Değerli arkadaşlar, o komisyonun
kurulmasına kamuoyundaki baskı nedeniyle karar verildi, buradaki
baskılar nedeniyle. Sizin asıl samimiyetiniz ne zaman çıkacak
ortaya biliyor musunuz? Karamandaki yurtlarla ilgili bilgim yok. diyen
Valinin, bugün medyada, gazetelerde boy boy gösterilen Karaman Valisinin o
yurtlara yardım yaptığı anlaşıldı. Eğer
siz o Vali hakkında, o Millî Eğitim Müdürü hakkında bir
işlem yaparsanız sizin samimi olup
olmadığınızı anlayacağız değerli
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Öyle,
samimiyeti bir kelimeyle sınırlamayın, samimiyet bu işin
bataklığını kurutmaktır. Bu ülkede bu ve buna benzer
kaç tane yurt var, bu yurtlarla ilgili araştırma yapıyor musunuz,
buna göz yuman valiler hakkında soruşturma yapıyor musunuz,
yapmıyor musunuz; hodri meydan, samimiyetinizi görelim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Gökdağ.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 2nci maddesinin
(1)inci fıkrasının (a) bendindeki
"milletlerarası" kelimesinin "uluslararası"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Burcu Çelik Özkan (Muş) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK
(Giresun) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Muş Milletvekili
Burcu Çelik Özkan konuşacak.
Buyurun Sayın Özkan. (HDP
sıralarından alkışlar)
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, gecenin bu vaktinde
sizlerle çok daha umut verici konuları, vakaları konuşmak
isterdik ama ne yazık ki ülkemizde hâlen bu ortamı sağlamış
bir ne politika ne siyaset yürütebilmiş değiliz, böyle bir ortamda
değiliz ne yazık ki.
Şimdi, aslında, bakarsanız epeydir
Genel Kurula gelen tasarılar hakkaniyetle alt komisyon
çalışmalarından geçmiyor. Hepimiz komisyon
çalışmalarında yer alıyoruz zaman zaman, hem İnsan
Hakları Komisyonunda yer almış olmamla ilgili olarak hem de
Adalet Bakanlığına ilişkin gelen tasarıları bire
bir, yakından takip eden bir vekil olarak alt komisyon
çalışmalarında aynen Genel Kurulda olduğu gibi, parmak
hesabıyla tasarıların Genel Kurula
aktarıldığına dair burada defalarca açıklama
yaptık.
Şimdi, belli ki bir sistemin
altyapısı oluşturulmaya çalışılıyor. Bu,
Avrupa Birliği uyum süreci olabilir, vize muafiyeti olabilir vesaire.
Ancak, biz, bence çocuklarımızı, gençlerimizi ve geleceğimizi
asla düşünmeden hareket ediyoruz.
Bugün burada sadece kanunlaşsın, sadece
belli bir süreci devam ettirelim diye hızlı hızlı alelacele
geçirdiğimiz kanunlar, eminim ki, bundan bir yıl sonra, iki yıl
sonra tekrardan gündeme alınması gereken, tekrardan üzerinde
tartışılması, konuşulması gereken birçok konuyu
içerisinde barındırıyor.
Şimdi, bu şu anda konuştuğumuz
tasarı bire bir Adalet Bakanlığını ilgilendiriyor.
Adalet Bakanı burada değil. Az önce kendisiyle Genel Kurul
arasında da bir konuşma yaptık. Bakın, bugün burada sizlere
gecenin bu vaktinde cezaevlerindeki ihlallerden, siyasi
soykırımlardan, cezaevlerinde anneleriyle birlikte kalmak zorunda
kalan çocuklardan bahsetmek istiyorum.
Sevgili arkadaşlar, yedi sekiz aydır
ülkede devam eden bu çatışmalı sürecin aynı doğrultuda
entegre edilmiş hâli şu anda cezaevlerinde yaşanmaya devam
ediyor. Cezaevi idaresi ve personelleri, âdeta hükûmetmiş gibi, âdeta
iktidarmış gibi -sizlere anlatıyorum eğer dinlemek
isterseniz, saygınız varsa biraz- cezaevlerinde hâkimiyeti eline
almış, süregelen politikalarla aynı doğrultuda siyasi
hükümlü ve tutuklulara çok ciddi bir baskı, tehdit ve
ayrımcılık yapmaya devam ediyor.
Bakın, bunlar sadece bizlerin düşüncesi
değil, iki hafta önce Tekirdağ ve Bakırköy Cezaevlerine
İnsan Hakları Komisyonu olarak bizler ziyarette bulunduk. Oradaki
hukuksuzlukları, ağır ihlalleri, bütün parti
gruplarının yer aldığı komisyonda bire bir tespit
ettik; bunlar raporlanacak elbette ancak şu anda hâlen bizler burada
otururken, bizler burada bunları konuşurken ihlaller yaşanmaya
devam ediyor. Ters kelepçe, çıplak arama, mavi odalarda çıplak
bırakma, aç bırakma, kıyafeti sebebiyle darba, şiddete
uğrayanlar, sözlü ve fiziki işkenceler bir yana. Öte yandan Hasta
tutsaklar, hasta tutuklu ve hükümlüler diye bir sorunumuz var bizim. Bundan çok
değil sadece bir yıl önce çözüm süreci devam ederken tarafların
üzerinde konsensüse vardığı bir konudur ve şu anda acil,
bakın, ölüm noktasında, ölüm derecesinde bekleyen 300ü
ağır olmak üzere toplamda 800e varmış hasta, tutuklu ve
hükümlü vardır. Bu konuyla ilgili ideolojik politikalar, parti
gruplarının farklı düşüncelere sahip olması vesaire,
her şey bir kenarda, insani, vicdani olarak ve hukuki olarak çok acil bir
şekilde bu hususun gündeme alınması ve hasta tutsakların
serbest bırakılması gerekiyor.
Bunun yanı sıra, Sise anaya
değinmeden geçemeyeceğim. Muşta yaşandı, milletvekili
olduğum şehirde yaşandı. Sise ana 77 yaşında bir
anamız ve örgüt üyeliği sebebiyle bugün, şu anda Muş
Cezaevinde tutuklu. Bu konuyu da bütün Parlamentonun, bütün Genel Kurulun
vicdanına bırakıyorum.
Hepinize tekrardan iyi geceler. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çelik
Özkan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 2nci maddesinin
(1)inci fıkrasının (a) bendindeki "belirttikleri"
ibaresinin "vurguladıkları" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail
Faruk Aksu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK
(Giresun) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul)
Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde hükmünün daha açık ve
anlaşılabilir hâle getirilmesi öngörülmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddede üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 3üncü maddesinin
(2)nci fıkrasının sonundaki bağlanabilir ibaresinin
bağlanır olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Erhan Usta Kadir Koçdemir
İstanbul Samsun Bursa
Baki Şimşek Kamil Aydın
Mersin Erzurum
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
278 sıra sayılı Cezaî Konularda
Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısının 3üncü maddesinin (4)üncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal
Okan Yüksel Musa
Çam Lale
Karabıyık
Eskişehir İzmir Bursa
Tahsin Tarhan Ömer Süha Aldan Selina Doğan
Kocaeli Muğla İstanbul
Mehmet Gökdağ
Gaziantep
(4) Merkezi Makam, yargı yetkisine giren
hususlar hariç olmak üzere, devletlerce ileri sürülen şartları kabul
edebilir veya istenen teminatı verebilir. Merkezi Makamca kabul edilen
şartlar veya verilen teminatlar adli mercilerce dikkate alınır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 3üncü maddesinin
(4)üncü fıkrasında yer alan Merkezi Makamca kabul edilen
şartlar veya verilen teminatlar adli mercileri bağlar cümlesinin
madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel İdris
Baluken Meral
Danış Beştaş
Diyarbakır Diyarbakır Adana
Mahmut Toğrul Behçet
Yıldırım Ahmet
Yıldırım
Gaziantep Adıyaman Muş
Mehmet Emin Adıyaman
Iğdır
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK
(Giresun) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
Önerge üzerinde Iğdır Milletvekili
Sayın Mehmet Emin Adıyaman konuşacak. (HDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Adıyaman.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 3üncü maddesi
hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle her
insanın, ister ilgili ülkenin vatandaşı ister yabancı bir
ülkenin vatandaşı olsun, tüm insanların aslında ihtiyaç
duyduğu, uluslararası hukuk açısından da en temel güvencesi
hiç şüphesiz hâkim güvencesidir, yani yargısal güvence.
Dolayısıyla, yargı ya da hâkim güvencesinin en büyük
teminatı da tarafsız ve bağımsız mahkemelerdir.
Dolayısıyla, iç mevzuat açısından olduğu gibi,
uluslararası sözleşmelerde de ve önümüze gelen bu yasa
tasarısıyla da dikkat edilmesi gereken, bireylerin veya
kişilerin yargı güvencesinden mahrum
bırakılmamasıdır. Dolayısıyla, incelediğimizde
bu tasarıyı ve 3üncü maddeyi, 3üncü maddenin 1inci
fıkrası açıkça aslında yargı yetkisini merkezî makam
olarak Adalet Bakanlığına devretmiş bulunmaktadır.
Herhangi bir kişinin ilgili bir ülkeye iade edilmesi veya Türk
vatandaşı bir kişinin yabancı bir ülkede bulunması
durumunda bunun Türkiyeye iade edilip edilmemesi tamamen siyasal erkin siyasi
mülahazalarına tabi tutulmuş durumdadır. Yani, siyasal iktidar,
varsayalım ki Türkiyede suç işlemiş bir birey yabancı bir
ülkede ise ve o Türk vatandaşının Türkiyeye iade edilmesi
siyasi anlamda veya ekonomik veya mali anlamda siyasal erkin
çıkarlarına zarar verecekse, bu durumda, Adalet
Bakanlığı bu iade taleplerini, yargı karar vermiş olsa
bile, çeşitli gerekçelerle reddedebilir, durdurabilir ya da tersine,
evrensel hukuk ilkelerine aykırı bir tarzda, Türkiyede bulunan bir
yabancı şüpheli, ilgili devlet açısından şüpheli ya da
suçlu olduğu iddia edilen bir kişi, temel hukuk prensiplerine
aykırı bir şekilde, onun hukukun üstünlüğünden kaynaklanan
hakları göz ardı edilerek sadece siyasi mülahazalarla, ilgili ülkeye
iade edilebilecektir. Bunu açık bir şekilde zaten maddenin (4)üncü
fıkrasında görmekteyiz. Ne diyor (4)üncü fıkra: Merkezî Makam
yargı yetkisine giren hususlar hariç olmak üzere, devletlerce ileri
sürülen şartları kabul edebilir. Şimdi, devamında da,
tabii, vereceği kararın yargı makamını
bağlayacağını hemen ekliyor. Şimdi, burada merkezî
makam olan Adalet Bakanlığının alacağı
kararın yargı sınırları içerisine girip
girmediğini veya yargı makamını ilgilendiren bir yetki olup
olmadığının sınırlarını kim tayin
edecek, bunu nasıl belirleyeceğiz?
Merkezî makamın alacağı veya
vereceği bir teminat, doğrudan doğruya yargının en alt
kademesinden Anayasa Mahkemesine kadar tüm yargı makamlarını
bağlamış olacak. Daha da önemlisi, ilgili birey bu yetkiyle
Adalet Bakanlığının aldığı bu
kararlarına karşı yargı yoluna da gidemiyor. Yani,
yabancı bir ülke vatandaşı, suçlu ya da suçsuz olsun, Adalet
Bakanlığının iade yönündeki kararı üzerine
Türkiyedeki yargı sisteminden, yargı güvencesinden
yararlanmamış olacaktır. Bu yargı yetkisinin adım
adım siyasal iktidara devri sadece bu kanunla değil, biliyorsunuz,
geçmişte iş güvenlik kanunu, daha sonra Ceza ve Tevkifevleri Genel
Müdürlüğünün aldığı kararlarla örneğin yargı
yerinden uzak cezaevlerinde bulunan tutsakların SEGBİS sistemi
üzerinden yargılanması ya da geçen haftaki 273 sıra
sayılı Tasarıda mal varlığının
dondurulmasına ilişkin yetkinin Maliye Bakanlığına
verilmesiyle, adım adım siyasal iktidarın vesayeti altına
girmiş bulunmaktadır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Adıyaman.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
278 sıra sayılı Cezaî Konularda
Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısının 3üncü maddesinin (4)üncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Süha Aldan (Muğla)
ve arkadaşları
(4) Merkezi Makam, yargı yetkisine giren
hususlar hariç olmak üzere, devletlerce ileri sürülen şartları kabul
edebilir veya istenen teminatı verebilir. Merkezi Makamca kabul edilen
şartlar veya verilen teminatlar adli mercilerce dikkate alınır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK
(Giresun) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Muğla Milletvekili Sayın Ömer Süha Aldan konuşacak.
Buyurun Sayın Aldan.
(CHP sıralarından alkışlar)
ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 3üncü maddesi
üzerinde söz aldım.
Bu maddede önemli olan
(4)üncü ve (6)ncı fıkralardır. (4)üncü fıkra biraz önce
yeniden değerlendirmeye tabi tutuldu ama üzerinde durmakta yarar var:
Merkezî Makam -yani Adalet Bakanlığı- yargı yetkisine
giren hususlar hariç
Tamam buna da bir şey demiyoruz.
şartları kabul edebilir veya istenen teminat verebilir. diyor ve fıkranın
devamında Merkezî Makamca kabul edilen şartlar veya verilen
teminatlar adlî mercileri bağlayıcı niteliktedir. şeklinde
fıkra tamamlanıyor. Bir kere, bu, doğrudan doğruya
yargıya bir müdahale niteliğindedir. Anayasamıza göre
yargı mercileri kimseden talimat almazlar. Yargı mercileri
görevlerini yaparken tam bağımsız olmaları gereken
mercilerdir.
Bu noktada, geldiğimiz
noktada -yargısal faaliyetlerini kapsamasa dahi- Adalet
Bakanlığının mahkemelere emir verici üst makam konumuna
sokulması gerçekten Anayasaya aykırıdır. Bu fıkra
Anayasaya aykırıdır ve iptali gereken bir düzenlemedir. Biz, bu
konuda gerek Komisyonda gerekse şimdiki değişiklik teklifimizde
Yargı mercilerince dikkate alınır. ibaresinin
konmasını istedik ama bu kabul edilmedi.
İkinci bir nokta (6)ncı
fıkradır. (6)ncı fıkra: Adlî işbirliği talebine
esas teşkil eden suçun ağırlığı ile talebin
yerine getirilmesi için sarf edilecek emek, mesai ve masraf arasında açık
orantısızlık bulunması veya bir devletin mutat olarak
yerine getirmekten imtina ettiği işlemlere ilişkin olması
hâlinde, Merkezî Makam talebi geri çevirebilir. şeklindedir, bu da
mahkemenin iradesine doğrudan müdahale niteliğindedir. Adalet
Bakanlığı bir mahkemenin talebini keyfî olarak geri çevirme,
geri döndürme hakkına sahip olmaktadır ki bu da gerçekten Anayasaya
aykırı bir hüküm olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında bu görüşmekte olduğumuz düzenleme, bir
anlamda Avrupa Birliğinde serbest dolaşım için,
kapının açılması için araçlardan biri olarak gösterilmektedir.
Nitekim, önümüzdeki günlerde buna benzer birtakım düzenlemeleri, sadece
Adalet Komisyonundan değil diğer komisyonlardan gelen düzenlemeleri
de yasalaştırmaya çalışacağız. Bu noktada,
muhalefet olarak elbette ki bize düşen görev bu konuda yardımcı
olmaktır ancak eğer düzenlemeler temel hukuk
anlayışımıza aykırıysa, Anayasaya
aykırıysa, Türkiyenin devlet geleneklerine aykırıysa
elbette ki karşı çıkacağız. Keza, temel hak ve
özgürlükleri sınırlandıran, aslında, görünürde sanki bir
özgürlük alanı gibi gösterilip de sınırlandıran
düzenlemelere de karşı çıkacağız.
Ama bir noktaya işaret etmekte yarar görüyorum:
Aslında Avrupa Birliğine biçimsel olarak yaklaşıyoruz ama
her geçen gün Avrupa Birliğinden uzaklaşıyoruz, bunu göz
ardı etmemek lazımdır. Bu yasal düzenlemeleri kâğıt
üzerinde birbiri ardına sıralayarak, yan yana getirerek
çıkaracağız, çıkarabiliriz; zaten Meclis bir yasa
fabrikası hâlinde bunları çıkarmaya da devam edecektir ama şunu
unutmayalım: Anlayış itibarıyla, bakış
açısı itibarıyla Türkiye her geçen gün Avrupadan, Avrupa
Konseyinden, Avrupa Birliğine üyelikten uzaklaşmaya
başlamıştır. Uzaklaşıyoruz, bunun farkında
değiliz. Türkiye, öyle bir ana doğru gitmektedir ki Avrupa Birliğine
kapıyı kapatması için her türlü gerekçeyi hazırlayan bir
ülke konumuna sokulmaktadır. Türkiye otoriter bir anlayışın
elinde bilinmez bir noktaya doğru seyir hâlindedir.
Burada yapılması gereken, bizler
açısından sizlere belli şeyleri hatırlatmaktadır.
Mecliste böyle bir düzenleme kabul ediliyor. 3üncü maddede bu oturum sona
erecek ve şu anda Meclis tamamıyla boş. İşlevsiz
kılarsanız bu Meclisi, bu işlevsizliğe siz neden
olursanız milletvekili olarak, bir gün hiç ummadığınız
bir anlayışla karşı karşıya
kaldığınızda da sesiniz çıkmaz diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler.. Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 3üncü maddesinin
(2)nci fıkrasının sonundaki bağlanabilir ibaresinin
bağlanır olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail
Faruk Aksu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK
(Giresun) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
Başkan Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
(Kâtip Üye Nevşehir Milletvekili Mustafa
Açıkgöz tarafından gerekçenin okunmasına başlandı)
Yabancı devlet ile Türkiye arasında
hukuki ve fiilî mütekabiliyet bulunmaması halinde adlî iş
birliği talebinin yerine getirilmesi,
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Önerge kelime
değişikliği, bir tane önerge kabul edilsin.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Karar yeter
sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Evet, siz devam edin lütfen.
(Kâtip Üye Nevşehir Milletvekili Mustafa
Açıkgöz tarafından gerekçenin okunmasına devam edildi)
diğer ülkenin de bunu yerine
getireceğini taahhüt etmesine bağlanmaktadır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hani söz vermiştik, karar
yeter sayısı istemeyecektik.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yazılı mı
alalım sözünüzü bundan sonra Sayın Grup Başkan Vekili.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, siz de
yoruldunuz, ben de yoruldum; müsaade edin, şu işi bitirelim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
sayın!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kabul edildi efendim, kabul
edildi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Kabul edilmiştir
Sayın Başkan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Karar yeter
sayısı istedik Sayın Başkan, istedik!
BAŞKAN Karar yeter sayısı
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Evet, Başkanım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Nasıl istedi ya?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, hayır, Kabul edenler
dediniz Başkan. Başkan
Kabul edenler
dediniz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Olur mu öyle şey?
Sayın Başkan Kabul edenler
dediniz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ara verin, zabıtlara
bakın Sayın Başkan.
BAŞKAN Anlamadım!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ara verin, zabıtlara
bakalım.
BAŞKAN Karar yeter sayısı istedi
ama. (CHP ve MHP sıralarından Hayır! sesleri)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Asla, buna izin vermeyiz!
BAŞKAN Peki.
Kabul edenler
Sayalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Buyurun sayın
Sayın Başkan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Karar yeter
sayısı istedik Sayın Başkan.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın Başkan,
karar yeter sayısı istedik.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Başkanım, karar yeter sayısı istedik.
ERKAN AKÇAY (Manisa) İstemediniz, nerede
istediniz ya!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Lütfen zabıtlara
bakın. Zabıtlara bakın Sayın Başkan.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) 23 kişiler.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Oylamaya
geçtikten sonra istediniz efendim.
BAŞKAN Yalnız, sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı istendi. (CHP, HDP ve MHP
sıralarından gürültüler)
Tutanaklara bakacağım.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.11
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 02.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali
Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 75inci Birleşiminin Onuncu Oturumunu
açıyorum.
278 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili
İsmail Faruk Aksu ve arkadaşlarının vermiş olduğu
önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım çünkü tutanaklarda karar yeter
sayısı talebi var.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bir
kez, şimdi, Hükûmet ile Komisyonun olmadığı bir yerde bu
işleme devam edemezsiniz. İkincisi
BAŞKAN Sayın Özel, birincisine
cevabım var.
Evet, ikincisi ne?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) İkincisi: Biraz önce
Sayın Bülent Turan karar yeter sayısı
diye seslendi, siz
duymadınız veya gerekli olmadığını
düşündünüz; doğru değildir ama duymadınız herhâlde ve
işleme başladınız.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Aradı ama.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Daha önce defalarca benzer
şey oldu. Bazen geciktiğimiz için, bazen size sesimiz
erişmediği için, bazen de siz duymadığınız hâlde
Duymadım ama işleme başladım, bir dahakine. gibi sözlerle
yaptınız.
Şimdi, buradan tutanağa dönüp Karar yeter
sayısı istenmiş, ben aramamıştım ama şimdi
tekrar oylama yapacağım, karar yeter sayısı
arayacağım." demek doğru bir şey değil. Zaten
Komisyonun ve Hükûmetin yerinde olmadığı burada bu işleme
devam etmek yerine bu işlem yarına kalırsa zaten oylama yeniden
yapılacak.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Tamam, kalsın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ama, öbürü, açık olarak
sizin yetkilerinizi -doğru kullanmadığınız diyeyim
gecenin bu vaktinde- doğru kullanmamanız, adilane davranmamanız
sonucunu doğurur. Biz bunu size de yakıştıramayız,
iktidar partisinin böyle bir şeye de ihtiyacı yok. Zaten gecenin de
sonuna geldik. Ama bu tutum sürerse bu tutum üzerinde konuşmak
durumundayız efendim.
BAŞKAN Sayın Akçay, sizi de dinleyeyim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, bu
İç Tüzük uygulanmak üzere ve usule yönelik. Sizin karar yeter
sayısı talebini duymamış olmanız bunu istememek için,
uygulamamak için yeterli sebeptir. Duymamışınızdır
çünkü ben de Grup Başkan Vekili olarak duymadım ama siz tutanaklara
bakmışsanız Ben, işte istemiş de duymadım, o
yüzden tutanaklara baktım, oylama yapacağım. diyememeniz
gerekir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bunu hep uygularız o
zaman, ben hep sonlara doğru bir Karar yeter
der otururum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bir de şu durum var:
Eğer kapı açıksa bacadan girmeye çalışılmaz, usul
yöntemiyle söylüyorum. Yani iktidar partisinin yeterli çoğunluğu da
vardır, gecenin bu saatinde çok fazla üzüntüye ve komplekse
kaptırmaya da gerek yok. Hadiseyi de zorlamayalım. Bu önerge kabul
edilmiştir. Ondan sonraki süreci bu şekilde uhuletle ve suhuletle
götürelim ve bacadan girmeye çalışmayalım.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, önce
Sayın Özele
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bu konuda benim de söz talebim var.
BAŞKAN Buyurun, görmedim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Şimdi, daha önceki uygulamalarınızı da bire bir bilen bir
grup başkan vekili olarak ifade edeyim. Defalarca bizim karar yeter
sayısı talebimizi, ya duymadığınız için ya Genel
Kuruldaki gürültü ortamından dolayı fark etmediğiniz için siz
karar yeter sayısını dikkate almadan işlem
başlatmışsınız birçok oturumda.
BAŞKAN Evet.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ve bizim
o uygulamalara yönelik itirazlarımız da olmuştu. Özellikle bu
konuda iç güvenlik yasası görüşülürken ortaya koymuş
olduğunuz performans da bütün Türkiye kamuoyu tarafından uzun süre
tartışıldı.
Şimdi, bugün de AKP Grup Başkan Vekili
istemiş olabilir ama siz bir işleme başladınız, Kabul
edenler
Etmeyenler
demek suretiyle oylamayı da yaptınız. (AK
PARTİ sıralarından Oylanmadı. sesleri)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Yapmadı, sadece
kabul edenleri sordu.
BAŞKAN Yapmadım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Kabul edenler
dediniz, Etmeyenler
dediniz.
BAŞKAN Tamam, peki; ben tutanağı
okuyacağım şimdi size, evet.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Dolayısıyla, başlamış olan bir işlemle ilgili
sadece talep AKP grup başkan vekilinden geldiği için Bir de
tutanaklara bakayım. deme lüksüne sahip değilsiniz diye
düşünüyoruz. Eğer böyle bir tutum alırsanız, o durumda
İç Tüzüke ve Anayasaya göre değil, talebin gelmiş olduğu
siyasi parti grubuna göre karar vermiş olursunuz
BAŞKAN Kabul edilmez, doğru olarak,
evet.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
ki bu
da sizin Genel Kurulu tarafsız yönetmediğiniz anlamına gelir
BAŞKAN Doğru.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
ki öyle
bir şeye ihtimal vermek istemiyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, şimdi, ben burada
tartışılan konuyu gerçekten anlamış değilim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ben bir söz alabilir
miyim Sayın Başkanım?
BAŞKAN Bir dakika
Ben konuşayım,
siz sonra konuşursunuz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) 3 grup başkan
vekiliyle ilgili söylemek istiyorum izin verirseniz.
BAŞKAN Şimdi, ben Karar yeter
sayısını duymadım. dedim veya ona benzer bir şey
söyledim, hepiniz itiraz ettiniz, öyle mi?
KAMİL AYDIN (Erzurum) El kaldırdık
biz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Oylama
yapıldığı için itiraz ettik.
BAŞKAN İtiraz ettiniz, ben de dedim ki:
Sorunu iyice çözmek için tutanaklara bakacağım.
Şimdi tutanakları okuyorum: Gerekçe
Arkadaşımız okuyor. Yabancı devlet ile Türkiye
arasındaki hukuki ve fiilî mütekabiliyet bulunmaması hâlinde adli
iş birliği talebinin yerine getirilmesi
Bülent Turan (Çanakkale) Karar yeter
sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tamam,
duymadınız.
BAŞKAN Başkan Evet, siz devam edin
lütfen.
Arkadaşım okuyor yine, kâtip üye:
diğer ülkenin de bunu yerine
getireceğini taahhüt etmesine bağlamaktadır.
Başkan Sayın milletvekilleri, siz de
yoruldunuz, ben de yoruldum; müsaade edin, bu işi bitirelim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Bülent Turan (Çanakkale) Karar yeter
sayısı istedik.
Bakın, daha önce
istenmiş.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Ama daha önce okuduğunuz kâğıtta...
CEMAL OKAN YÜKSEL
(Eskişehir) Ama Sayın Başkan siz de sormuşsunuz.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ama
siz karar yeter sayısı aramamışsınız Sayın
Başkan.
BAŞKAN Gelin buraya,
bakalım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Karar
yeter sayısını aramadınız ki.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Duymadım. deyip de tutanaklara bakan bir başkan vekili
ERKAN AKÇAY (Manisa) Niye?
Çünkü duymadınız, biz de duymadık.
BAŞKAN Sayın
Başkan, peki
Karar yeter sayısı
istiyoruz. dediler, Ben duymadım. mı dedim,
hatırlamıyorum.
BURCU ÇELİK ÖZKAN
(Muş) Evet, siz Devam edin. dediniz ve duymadınız, orada var
çünkü.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Peki
Sayın Başkan, siz duydunuz mu, duymadınız mı?
BAŞKAN Bakın,
okuyorum: Sayın milletvekilleri, siz de yoruldunuz, ben de yoruldum;
müsaade edin, bu işi bitirelim. diyorum.
BURCU ÇELİK ÖZKAN
(Muş) Öncesine gelin.
BAŞKAN Bundan önce
zaten Sayın Bülent Turan karar yeter sayısı istemiş.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) O zaman niye Kabul edenler
diyorsunuz?
ERKAN AKÇAY (Manisa)
İstemiş ama siz duymamışsınız Sayın
Başkan.
MURAT BAKAN (İzmir) -
Oylamaya geçtiniz, oylamaya Sayın Başkan.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Ama işlemi başlatmışsınız Sayın Başkan.
BAŞKAN
Başlatmadım daha işlemi arkadaşlar.
CEMAL OKAN YÜKSEL
(Eskişehir) Kabul edenler
diye sormuşsunuz.
BAŞKAN
Arkadaşlar, gerekçe okunuyor.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Devam edin.
MURAT BAKAN (İzmir) -
Kabul edenler
dediniz.
CEMAL OKAN YÜKSEL
(Eskişehir) Kabul edenler
diye sormuşsunuz.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan Kabul edenler
diye sormuş
musunuz?
BAŞKAN Evet,
sormuşum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
E, tamam, oylamaya geçmişsiniz demektir.
BAŞKAN Evet.
CEMAL OKAN YÜKSEL
(Eskişehir) İşlem başlamış.
MURAT BAKAN (İzmir) E,
nasıl başlamamış oluyor işlem?
BAŞKAN Yarım
kalan bir işi tamamlıyorum.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Şimdi, bir defa bir siyasi partinin hakkını
o zaman
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, yarım kalan bir işi tamamlıyorum.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Tamam.
BAŞKAN Komisyonun
burada olmaması veya Hükûmetin burada olmaması benim bu oylamayı
yapmamı engellemiyor. Çünkü usulen, karar yeter sayısı
işlemini devreye soktuğumuzda ve karar yeter sayısı
bulunmadığında biz tekrar buraya geldiğimizde önce
oylamayı yapıyoruz, sonra komisyonu soruyoruz, sonra hükûmeti soruyoruz,
sonra da kaldığımız yerden devam ediyoruz diyoruz; usul bu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Doğru o, ben buna hak veririm.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Oylamayı yarın yapalım Başkanım.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Oylamayı yaptınız.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Oylamaya geçtiniz Başkanım.
BAŞKAN Nedir talebiniz
sizin?
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan, biraz evvel siz oylamayı yapmadınız
mı?
BAŞKAN Yapmadım.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Yaptınız.
BAŞKAN Yapmadım.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Ya nasıl yapmadınız, biraz önce okudunuz.
BAŞKAN Yarım
kaldı sayın milletvekilleri, bakın tutanak burada.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Efendim Kabul edenler
Etmeyenler
dediniz, yarım
bıraktınız oylamayı
BAŞKAN Ben
düşüncemi açıklamadım.
MURAT BAKAN (İzmir)
Kestiniz, kestiniz.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Yarım bıraktınız.
BAŞKAN Lütfen, rica
ediyorum yani.
MURAT BAKAN (İzmir)
Kestiniz Başkanım, kestiniz.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Yarım bıraktınız oylamayı.
BAŞKAN Ben sonuç
açıklamadım sayın milletvekilleri.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Niye
açıklamadınız?
MURAT BAKAN (İzmir)
Bu, çoğunluk olmadığını gördüğünüz her dakikada
oylamayı durdurmanız anlamına gelir.
BAŞKAN Yani,
açıklamadım sonucu, o yüzden işlem yarım kaldı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Katip
üyeler gördüler.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, usul tartışması mı açmak istiyorsunuz?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ya,
efendim
BAŞKAN - Buyurun
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Hiç yakışmıyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Oylamayı yarın yapalım Başkanım.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Hayır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Saat iki buçuk Sayın Başkan, iki buçuk.
BAŞKAN Buyurun, hiç kaçınmıyorum,
son derece doğru ve tarafsız yaptığımı
düşünüyorum ve bu söylenen hiçbir şeyi de hak etmediğimi
düşünüyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen
ERKAN AKÇAY (Manisa) O
zaman Sayın Başkan, yarın devam edelim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen
Açın usul
tartışmasını.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Bizim tutanakları inceleme şansımız
yok.
BAŞKAN Lütfen
Bu kadar ince ve bu kadar
hassas olmamalı ilişkilerimiz olumsuz anlamda. Ben doğru bir
işlem yapmaya çalışıyorum, siz eleştiriyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Tutanakları görmedik.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
tutanaklarda
BAŞKAN - Buyurun, tutanak burada, alın
okuyun. Buyurun.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Evet
Başkan, siz aldırmadınız çünkü AKP
azınlıktaydı, bunun için sonlandırmadınız.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
ben de konuşmak istiyorum izin verirseniz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bir talebim yok. Bu
oylama yarın da olsa bugün de olsa Anadoludaki ifadeyle, atla deve
değil. Ne önergenin kabulü ne de reddi işin esası değil,
küçük bir kelime farkı var, çok önemli değil. Ancak zabıtlara
geçsin diye söylüyorum: 3üncü maddeye başlarken 3 grup başkan vekilini
ziyaret ettim Saat iki buçuk oldu, çok geç oldu, yarın sabah
toplantılar var, ilgili 10-15 kişi kalsın, herkesi gönderelim
ama bunun karşılığında, yardımcı olun, karar
yeter sayısıydı, yoklamaydı isteyip Meclisi kilitlemeyelim.
dedim.
MURAT BAKAN (İzmir) Niye istemediniz?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
İstemedik.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) istemedik.
ERKAN AKÇAY (Manisa) İstemedik.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Siz
istediniz ya!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Konuşuyorum efendim,
izin verin.
Ben, sadece zabıtlara geçsin diye söylüyorum
Sayın Başkan.
Bunun üzerine, CHP grup başkan vekili
kıymetli arkadaşımız gönderdi grubunu, ben de gönderdim
grubumuzu ve insani bir taleple sadece, geç olduğundan dolayı Bu
işi bu hâliyle bitirelim. dedim. Fakat, sonra, sözüm ona 3 arkadaş,
baktım ki, kendi aralarında gülerek, paslaşarak, sayarak,
dediler ki: Biz bunu yapalım. Sözlerine rağmen bunu yaptılar,
taahhütlerine rağmen, bunu yaptılar. (CHP, HDP ve MHP
sıralarından gürültüler)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ooo!
ERKAN AKÇAY (Manisa) İş rayından
çıktı, öyle bir şey yok.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Arkadaşlar,
konuşuyorum, dinleyin iki dakika.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Ama yanlış.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Ben de diyorum ki:
İster kabul edin ister etmeyin, ister yarın oylayın ister
şimdi oylayın ama aslında 3 grup başkan vekilimizin
talepleri, neden on dört yıldan beri iktidar
olamadığının cevabı aslında. [AK PARTİ
sıralarından alkışlar; CHP, HDP ve MHP
sıralarından gürültüler, alkışlar(!)]
KAMİL AYDIN (Erzurum)- Yapma ya!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Harikasın!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Bundan bir menfaat
beklemek, bundan bir şey beklemek farklı bir şey. Hukuk da
siyaset de insandan ayrı bir şey değildir.
MURAT BAKAN (İzmir) Yanlış.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Gece saat iki buçuk
olmuş, insani tarafıyla bu talepte bulundum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ya, biz
önergeyi oylamışız!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Takdir sizin Sayın
Başkan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, benim
burada takdirim diye bir şey söz konusu değil.
Bakın, siz karar yeter sayısı
talebinde bulundunuz ama daha gerekçe okunurken bunu söylediniz Sayın
Turan, daha gerekçe okunurken. Çok açıkça söylüyorum ki ben de
aranızda, orada gülüyordunuz, bir espri yapıyordunuz, onunla
bağlantılı olarak böyle bir şey söylendi diye düşündüm
-tutanak nerede- o yüzden de Sayın milletvekilleri
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Tutanaklarda iki defa var Sayın Başkan. Bunu niye
tartışıyoruz arkadaşlar, anlamıyorum ki.
BAŞKAN
siz de
yoruldunuz, ben de yoruldum; müsaade edin, bu işi bitirelim. dedim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Tamam, bitirelim Başkan.
BAŞKAN - Çünkü karar
yeter sayısı vardı, söylemişti ama gerekçe okunurken.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Kararınıza saygı duyuyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Ben de
kendisine Lütfen şu işi bitirelim. dedim. Ben Karar yeter
sayısı vardır. dedi. dedim gülerek, siz hepiniz Hayır,
yok. diye bağırmaya başladınız.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Tutanakları görelim.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Var tutanaklarda.
BAŞKAN - Şimdi,
bakın, açıkça konuşuyoruz her şeyi. Ben Söyledi ama.
dedim yine gülerek, siz hepiniz, diğer milletvekilleri, yani muhalefet
milletvekilleri Karar yeter sayısı istemedi ama. dediniz. Ben de
bunun üzerine Tutanaklara bakacağım. dedim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Hayır, o istemedi amalar tutanaklarda var mı, onu görelim.
BAŞKAN Hayır,
hayır.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Yok, yok, hayır yok.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yok
öyle bir şey.
BAŞKAN - Siz
bağırdınız orada talepleriniz oldu- ellerinizi
kaldırdınız. Şimdi gözümüz var Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Hayır, hayır.
BAŞKAN Üçünüz birden,
üç grup birden Karar yeter sayısı istemedi. dediniz.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, stenograflar burada yani,
arkadaşlar gecenin bu saatinde
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sayın Başkan, beş dakika ara verelim, oylamayı yarına
bırakalım, bu kadar basit ya.
BAŞKAN Ben de bunun
üzerine, zaten son görüştüğümüz madde olduğu için Metne
bakacağım, tutanağa bakacağım. dedim. Tutanağa
baktım, oylama bitmemiş. İstediği kadar Komisyon, Hükûmet
burada olmasın, bu işlem
(CHP ve HDP sıraları
arasında karşılıklı konuşmalar)
Sayın Özel,
konuşuyoruz, sonra devam edersiniz sohbetinize.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Pardon.
BAŞKAN - Sayın
Baluken siz de.
Hepimiz burada bir emek sarf
ediyoruz.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sohbet etmiyoruz Sayın Başkan,
yaptığınız usulsüzlükle ilgili konuşuyoruz.
BAŞKAN - Komisyon yok,
Hükûmet yok, bunlar olmadan benim bu işlemi tamamlayabilme durumum ve
sorumluluğum söz konusu. Ancak bu oylamayı yaptıktan sonra ben
onları, Komisyonu ve Hükûmeti soracağım, eğer yoksa Meclisi
kapatabilirim. Ben bu oylamada kararımı bildirmedim, oylama sonucunu
bildirmedim, neyi tartışıyoruz burada?
MURAT BAKAN (İzmir) -
Kabul etmeyenler
dediniz.
BAŞKAN
Tartışalım, usul tartışması da açın.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Açma Sayın Başkan, saat iki buçuk.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sayın Başkanım, beş dakika ara verelim.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Açın.
BAŞKAN Lütfen, yani
gerçekten bu işi tadında bırakalım, gerçekten.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tadında
bırakalım da
MURAT BAKAN (İzmir)
Çoğunluğu görmediniz, yarıda bıraktınız.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun.
Sabaha kadar da
konuşalım bu konuyu, hiç umurumda değil.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Özellikle Sayın Bülent Turanın yapmış
olduğu açıklamayı kabul edemeyeceğimizi ifade etmek
istiyoruz.
BAŞKAN Onu bilemem.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Evet, sayın grup başkan vekili bize geldi, grubu
göndermek istediğini söyledi, ama bunun için bizden talep ettiği
şey, karar yeter sayısı ve yoklama istemememizdi. Önergelerde
oy kullanmayın. şeklinde herhangi bir talep HDP Grubuna iletilmedi,
eğer diğer iki gruba iletildiyse bilmiyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yarına
bırakalım Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Biz de
karar yeter sayısı istemedik, karar yeter sayısını
isteme durumunu yaşatan da yine kendisidir.
Şimdi, burada, sizin durumunuzla ilgili de siz
bir işleme başlamışsınız. Yani sayın grup
başkan vekili istemiş, ama siz, ya duymamışsınız
ya duyup da dikkate almamışsınız, Kabul edenler
diye
oylama işlemine başlamışsınız.
Dolayısıyla, İç Tüzük ve Parlamento teamülleri gereği,
başlamış olduğunuz bir işlemi bitirmeden, yani tekrar
bir var mı, yok mu deme durumu
BAŞKAN Oylamayı bitirmedim Sayın
Baluken.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sonucu
açıklamamıştınız sadece.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Başlamıştınız ama.
BAŞKAN Sonucunu açıklamadım,
bitirmedim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Şimdi, tamam, sayın
milletvekilleri
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Yarına bırakabiliriz oylamayı.
BAŞKAN Bırakamam, çünkü bu şeyi
yapmak zorundayım, kimseye de söz vermiyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Niye vermiyorsunuz?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, yeteri
kadar konuşuldu.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hayır, ben
konuşmadım. Öyle şey olur mu Sayın Başkan?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, Bülent
Turanın
BAŞKAN Ona cevap verebilirsiniz, tamam.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Evet, onu söyleyeceğim.
BAŞKAN Buyurun, bir dakika vereceğim
size, size de Sayın Akçay, lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Grup Başkan Vekili Bülent Turanın konuşmasında,
açıkça, söylediği her şey, söyledikleri doğru. Bize geldi
Karar yeter sayısı istemezseniz yollayacağım. dedi, Biz
de yollarız. dedik. Yoklama istemezseniz, tamam. Üç grup da bunu ihlal
etmedi. Sayın Bülent Turan bize gelip de böyle bir şeyi zaten teklif
edemez, Parlamento iradesine saygısızlıktır orada kimin ne
oy kullanacağı. Gelip de bize şunu diyebilir mi? Oylama
sırasında siz önergenin lehinde oy kullanmayın, bizim lehimizde
kullanın. Böyle bir şeyi ne ben taahhüt edebilirim grubum
adına, böyle bir şeyi söylemek kadar da abes bir şey olmaz.
Bülent Turan bizi sözümüzü tutmamakla suçluyor. Karar yeter sayısı
istemeyecektik, ben istemedim; yoklama yapacaktık, istemedim. Baktı
ki önerge kabul edilecek, karar yeter sayısı isteyerek
anlaşmayı kendi bozdu. Yaptığı iş, bizi
suçladığı şey kendi yaptığıdır. Bir
anlık olur, biz de böyle hatalar yaparız, ama onu bize yıkamaz.
Ben ne yapacaktım? MHPnin önergesini desteklemeyi düşünüyorum,
Bülent Turana karar yeter sayısı istemeyeceğim dedim diye bir
de döneceğim, AKP Grubuyla birlikte oy kullanacağım; bunu benden
kimse isteyemez.
BAŞKAN İşi oralara getirmeye gerek
yok Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ben böyle bir şeyi
taahhüt de edemem.
BAŞKAN Sayın Akçay, sizi dinliyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Bülent Turanın sözlerini kabul etmek mümkün değil ve
doğru da değil. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak diğer
muhalefet partisi grup başkan vekillerine önerdikleri gibi, işte bu
karar yeter sayısı, yoklama istememe konusunda ve bu 3üncü madde
görüşüldükten sonra ertesi gün devam edilmesi konusunda mutabık
kaldık. Hatta, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Sayın
Başkan, dikkat ederseniz, 2nci ve 3üncü maddelerde konuşmacı
bile vermedik. Sadece gerekçe okutulup oylandı.
BAŞKAN Gerekçe okuttunuz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bu konuda verdiğimiz bir
söze veya kararlaştırdığımız bir mutabakata
aykırı bir davranışımız söz konusu değildir.
Ancak, müsaade edin ve takdir edin ki kendi önergemize bir Evet. oyu verelim.
Yani bunu herhâlde bir mutabakata aykırılık
saymazsınız.
KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa)
HDPyle beraber verin!
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) HDP niye veriyor?
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Hep beraber verin, hep beraber!
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sen önce kendine
baksana!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) HDP
nereye, ne vereceğini bilir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ayrıca, diğer
muhalefet partilerinin nasıl bir oy vereceğine dair de hiçbir parti
telkinde dahi bulunamaz.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul)
İş mi yani bu söylediğin şimdi?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ne dedi?
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul)
HDPyle beraber verin. dedi.
BAŞKAN Sayın Akçay, bitti mi
konuşmanız?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hangi utanmazdır o,
çıksın!
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sana mı
soracağız?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Utanmaz!
Yılışık yılışık
BAŞKAN Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa) Herkes sözüne dikkat edecek
Sayın Başkan.
BAŞKAN Elbette, elbette. Bana niye
bağırıyorsunuz?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Burada ciddi şeyler
konuşuyoruz.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul)
Pişkin pişkin oturup oradan
BAŞKAN Sayın Akçay, sözünüz bitti mi
diye soruyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, biz
konuyu bağlamından kopararak başka mecralara
taşımıyoruz. Sayın Bülent Turan taşıdı.
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Ne dedik? Ne dendi?
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) Sen ne
dedin?
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Bir şey mi dedik size? Ne dedik? Nasıl?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Şimdi laf atıyor.
Oradan birtakım yılışık laflarla muhatap oluyoruz. Bu
işin ciddiyeti
Konuyu bağlamından koparmayalım.
Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Her partinin kendi iradesiyle hareket
etme hakkı vardır, herkes de buna saygı duymak zorundadır.
Bağlı olduğumuz Anayasa ve İç Tüzük vardır.
Yapılan bir yanlışlık da yoktur. Tekrar ediyorum: Eğer
kapı açıksa bacadan girilmeye çalışılmaz Sayın
Başkan. Benim naçizane tavsiyem: Elbette, eğer bundan, iktidar
partisi yapılan değişikliğin mevzuat bakımından
da sıkıntı doğuracağını düşünüyorsa
çözüm yolu yine İç Tüzükte de vardır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Tekririmüzakere
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Ya, kabul etmedi
ki.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bu, yarın sabah
toplantıda düzeltilir.
BAŞKAN - Sayın Akçay
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Kabul
edilmiştir. dedi mi Sayın Başkan?
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) - Sayın Başkan
Kabul edilmiştir. dedi mi ki tekririmüzakere yapalım?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Öyle bir
şey yok. Başkan Kabul edilmiştir. demedi ki.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ama yapılan
oylamayı yok farz edemezsiniz.
BAŞKAN - Oylama yapmadım Sayın Akçay.
Okuyorum size.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Nasıl
yapmadınız Sayın Başkan?
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Kabul edenler
dediniz.
BAŞKAN - Sayın Akçay, bir oylamada Kabul
edenler
denilir, Kabul etmeyenler
denilir, Başkan görüşünü
açıklar ve öyle yapılır, öyle tamamlanır. Bunu
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Öyle bir
şey yok ki.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Öyle yaptınız ya.
BAŞKAN - Öyle yapmadım. Okuyorum
tutanakları, bakın
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sonuçlandırın
Sayın Başkan, sizi bekliyoruz.
BAŞKAN - Tutanakların son bölümü de geldi.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sonucu açıklayın.
Kabul edenler
dediniz.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
diyen benim.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Evet.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Kabul
edenler daha fazla.
BAŞKAN - Haydar Akar: Sayın Başkan,
sayın! diye bağırıyor. Özgür Özel: Kabul edildi efendim,
kabul edildi. Bülent Turan: Karar yeter sayısı istedik Sayın
Başkan, istedik! Başkan: Karar yeter sayısı
Bülent
Turan: Evet, Başkanım. Erkan Akçay: Nasıl istedi ya? Yani,
karar yeter sayısını. İdris Baluken: Hayır,
hayır, Kabul edenler
dediniz Başkan. Erkan Akçay: Olur mu böyle
şey? Kabul edenler
Kabul etmeyenler
dememişim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Daha işlem bitmedi
ki.
BAŞKAN - Karar yeter sayısı
istiyoruz. diye bağırıyor. Benim ciddiye almadığımı
açıkça söylediğim bir konuyu sizler
Oylama bitmemiş. Karar
yeter sayısı istedim. diye bağırıyor, tutanaklarda
var, ben nasıl aramayacağım karar yeter sayısını?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) -
Başkanım, bu oylamayı tekrar edin lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bakın, Kabul
etmeyenler
dediniz. Tutanağın o kısmı henüz gelmemiş
olabilir.
BAŞKAN - Geldi, işte, hepsi burada.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sonra
Ya, efendim
BAŞKAN - Demedim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Kâtip üyelerinize Sayın
bakalım. dediniz ya. Edenler, etmeyenler elini kaldırıyor.
Orada
BAŞKAN - Oylama bitmedi, bitmedi oylama!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Nerede
Sayın bakalım. ya, nerede Sayın bakalım. ya, nerede?
Yok.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın bakalım. dediniz.
BAŞKAN - Oylama bitmedi!
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Kabul etmeyenler
dediniz
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Kabul edenleri
saymadı. Kabul edenler sorulmadı.
BAŞKAN - Oylama bitmedi. Şimdi, müsaade
ederseniz, oylama bittikten sonra da veya
Oylama bittikten sonra ben
nasıl ara veririm arkadaşlar? Ben dört senedir burada görev
yapıyorum, rica ediyorum.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Tam
ortasında ara verdiniz Sayın Başkan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Dört senedir burada görev
yapıyorum. Binlerce kanun maddesi önergesi geçti elimden.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Oylamayı yapın
Başkanım o zaman.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Başkanım, oylamayı yapın lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Buradan sonra bu iş
şuraya gider Sayın Başkan
BÜLENT TURAN (Çanakkale) İşlemi
bitirmişsiniz Sayın Başkan.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Oylamayı
yapın, karar yeter sayısını arayın Sayın
Başkanım.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan,
oylamayı yapar mısınız.
BAŞKAN Lütfen
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
bakın, bunu yaparsanız buradan sonra bu iş şuraya gider
Biz şunu tartışmaya açmadık: Çok sayıda
arkadaşımız uyarıyor
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Başkanım, tutanaklar belli, oylamayı yapın, karar yeter
sayısı arayın!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sen kimsin ya! Sen kimsin
böyle talimat veriyorsun?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sen kimsin? ne
demek ya!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, isterseniz
usul tartışması açın, buradayım. Oylamayı tekrar
edeceğim, karar yeter sayısı arayacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Usul tartışması
açıyorum.
BAŞKAN Açın, tamam.
Kimler konuşuyor? Hemen, hemen
Artık
bundan sonra böyle oluyor. Kim konuşuyor aleyhte?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Aleyhte.
BAŞKAN Aleyhte Erkan Akçay.
Lehte?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Lehte.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Lehte.
BAŞKAN Usul tartışmasını
açmaya da gerek yoktu ama.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Vay be! Vazgeçin
isterseniz!
ERKAN AKÇAY (Manisa) E, deminden beri ısrar
ediyorsunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN Aleyhte Erkan Akçay, lehte İdris
Baluken, aleyhte
MURAT BAKAN (İzmir) Özgür Özel.
BAŞKAN Lehte?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ben
konuşacağım.
BAŞKAN Usul tartışmasını
açıyorum.
Aleyhte ilk söz Sayın Erkan Akçayın.
Buyurun Sayın Akçay.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Süreyi takdir etmediniz.
BAŞKAN Üç dakika, biliyorsunuz ya.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yok, on dakikaya kadar
verebiliyorsunuz ya, süreyi takdir etmeniz lazım.
BAŞKAN Gerçekten iş
çığırından çıktı, herkes bir kez daha
düşünsün.
MURAT BAKAN (İzmir) Oylamayı yarıda
kesmeyin o zaman.
BAŞKAN Buyurun Sayın Akçay.
XI.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının 278 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yapılan oylama işlemi sırasındaki tutumu hakkında
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Eğer iş çığırından
çıkmışsa bunda sizin de payınız yadsınamaz
Sayın Başkan yani biraz da bu şekilde bakmak lazım. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
Herhâlde, Milliyetçi Hareket Partisini kendi
önergesine evet oyu vermekle suçlayamayacaksınız. Diğer
partilere de veya milletvekillerine de neden bu doğrultuda oy verdi
şeklinde bir eleştiri dahi getirilemez. Hatta bunu bir iktidar
partisi milletvekili arkadaşımız da verebilirdi çünkü Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çalışması böyle bir durum.
Ben Sayın Turanın
konuşmasını cidden yadırgadım. Ta, aldı,
işte o klasik seçimlere kadar, İşte, şöyleydi, böyleydi
Konuyu bağlamından koparmayalım. Burada yapılan, elbette
biz ne söz vermişsek bugüne kadar durduğumuz gibi bundan sonra da
dururuz. Sizin Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak dikkat etmeniz
gereken de bir husus vardı, o da gerekli sayıyı elbette
getirmeniz gerekirdi. Eğer orana vuracak olursak yani Milliyetçi Hareket
Partisinin sayısıyla
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; ben iktidar partisinin değerli milletvekillerine
söylüyorum: İktidar partisinin milletvekilleri kendi getirdiği
tasarılara gereken özeni, ihtimamı göstermiyor, grup tesanüdünüz ve
disiplininiz fevkalade zayıf, genel olarak bir eleştiri yapayım.
Yani belki kabul etmezsiniz, sıkıntı da yaparsınız ama
işin çığırından çıkmasının en önemli
sebebi o.
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Kabul etmiyoruz.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Endişe
buyurmayın Sayın Başkan, siz endişe buyurmayın.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Seni alakadar etmez.
ERKAN AKÇAY (Devamla) - Yani sabahki
tartışmalarda veya dünkü
Dün gensoru görüşülüyor, Sayın
Bakan kendisini savunuyor, konuşuyor ve dikkat ediyorum, en fazla,
pürdikkat dinleyen muhalefet milletvekilleri ve hiç dinlemeyen büyük
çoğunlukla iktidar milletvekilleri, buralarda geziyor. Sayın Bakan
burada konuşuyor, iktidar partisinin milletvekili, eli cepte, buralarda
geziyor. Sayın Başkanı uyarıyoruz, ondan sonra Başkan
uyarıyor, o milletvekili arkadaşımız, duymasına
rağmen, inat etti, buralarda geze geze geze en sonunda bizim sıralara
geldi yani benimle kavga etmek istiyor. Bu kadar ciddiyetsizlik var. Yani kendi
Bakanının gensorusuna gereken özeni ve saygıyı göstermeyen
iktidar partisi milletvekillerinin -bazılarının- olduğunu
bizden fazla belki de siz biliyorsunuz, bilmeniz lazım. O nedenle,
dediğim gibi, kapı açıksa bacadan girmeye çalışmaya
gerek yok.
Kabul edenler
Etmeyenler
dediniz Sayın
Başkan. Kabul edenlerin etmeyenlerden en az 4-5 sayı fazla
olduğu da açık oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) Milliyetçi Hareket
Partisinin bu önergesi kabul edilmiştir Sayın Başkan, lütfen bu
şekilde bir değerlendirme yapın.
Teşekkürler Sayın Başkan.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Başkanım,
bizim grup için endişe etmenize hiç hacet yok, illa ki endişeye
ihtiyacınız varsa kendi grubunuz için endişe edin.
BAŞKAN Sayın Akçay, teşekkür
ederim.
Lehte Sayın İdris Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, usulen lehte almak zorunda kaldık ama tavrınızın
lehinde konuşmak mümkün değil çünkü İç Tüzük ve Anayasadaki,
Parlamento teamüllerindeki yerleşik uygulamalar ortadayken siz tamamen
talebin geldiği siyasi partinin ismi doğrultusunda Genel Kurulu yönetiyorsunuz,
bunu uzun süredir yapıyorsunuz. Özellikle bugün bu tartışmaya
konu olan karar yeter sayısıyla ilgili -burada 24üncü Dönemden olan
milletvekilleri arkadaşlar da var- iç güvenlik yasası
görüşülürken muhalefet partisinden grup başkan vekillerinin sıranın
1-2 metre önüne gelerek Karar yeter sayısı istiyoruz. demelerini
bile o dönem dikkate almamıştınız. Sonra tutanaklarda da
geriye dönük incelemeler yapıldığında orada
yapmış olduğunuz birçok hata, birçok hatalı uygulama ortaya
da çıkmıştı.
Şimdi, bütün bu pratik ortadayken burada
başlamış olduğunuz bir işlemi -dediğim gibi-
iktidar partisinden bir talep geldiği için Ben ara verip tutanaklara
bakacağım. şeklinde, tamamen değiştiren bir tutum
içerisine girdiniz, bunu yapma hakkınız yok. Evet yani grup
başkan vekili karar yeter sayısı istediğinde, yorgun da
olsanız, o kürsüde, o Divanda bulunduğunuz süre içerisinde dikkatle
dinlemeniz ve Genel Kurulun yönetimini çok büyük bir ciddiyetle yerine
getirmeniz gerekir. Duymamış olabilirsiniz, normaldir, yorgunluktan
dalmış olabilirsiniz. Neticede, o talebi dikkate almayarak bir
işleme başladınız ve o işlemi bitirmek
durumundasınız.
Bizim gördüğümüz tablo şuydu: Evet, siz o
işleme başladınız. Muhalefet sıralarında oturan
milletvekillerinin sayısı iktidar sıralarında oturan
milletvekillerinin sayısından daha fazla olduğu için ve siz buna
kanaat getirdiğiniz için de, böylesi bir pozisyona düşmemek için,
kendi partinizle çelişkili bir duruma düşmemek için tarafsız bir
başkan vekilinin yapması gerekenden çok farklı bir tutum ortaya
koydunuz.
Şimdi, tabii, AKP grup
başkan vekili bazı suçlamalar yöneltti, açıkladık ama
şunu söyleyelim: Hiçbir grup başkan vekili bir başka gruba
önergelerin oylaması sırasında Oy kullanmayın. ya da
Bizim istediğimiz doğrultuda oy kullanın. diyemez herhâlde.
Bazı AKPli milletvekilleri de bizim verdiğimiz oyu sorguluyorlar,
böyle bir hakkınızın ve haddinizin
olmadığını da ifade etmek istiyorum. HDP, gelen hangi
öneriye hangi oyu vereceğini kendi inisiyatifiyle, iradesiyle belirleyecek
bir partidir. Sizin durumunuz kötüdür yani bir tek kelime
değişikliğini bile muhalefetten geldiği için kabul etmeme
yönünde nasıl bir iktidar anlayışına sahip olduğunuzu
bugün, bu akşam, gecenin bu saatinde bir kez daha ortaya koymuş oldunuz
diyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim, hem de çok teşekkür ederim, gerçekten samimiyetle teşekkür
ederim.
Aleyhte Sayın Özgür
Özel, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hakikaten
şaşılacak bir iş yapıyoruz ama bu işi
yaptığımız için de kimsenin şaşırmaya
hakkı yok. Çünkü Parlamentoda alınan her karar gelecek döneme
ilişkin çok ciddi yerleşik bir uygulamaya dönüşebiliyor.
Sayın Başkan,
birazdan kararınızda ısrar edebilir, oylamayı baştan
yapabilir, tutanakta bulunduğu için tutanağa dönerek karar yeter
sayısı talebini karşılayabilirsiniz. Bundan en çok
muhalefet partileri memnun olur, bizi rahatlatırsınız. Çünkü
-biraz önce Sayın Balukenin söylediği gibi- bizim defalarca
sağır sultan duyacak şekilde söylediğimiz durumlarda dahi,
tutanağa geçmeyi bırakın, herkes biliyor, televizyona
çıkıyor ama sayın başkanlar Duymadım. dediği
için uygulama yapılıyor. Bu gece AKP Grubunun bu sıkıntısını
halletmek için böyle bir işi yaparsınız, biz rahatlarız,
yarından itibaren herhangi bir önerge konuşulurken, konuşma
sırasında, daha önerge okunurken karar yeter sayısı der
tutanağa geçiririz, sonra oylama sonucuna göre ısrar ederiz, tutanak
talep ederiz, o tutanağa göre de oylamayı yenilemek zorunda
kalırsınız, karar sizin. Ama esas sıkıntı,
tutanağa döneceksek gece on ikide içerideki tutanağa dönelim. Ben bir
sağlıkçı olarak uyarıyorum dedim, İdris Bey de bir
doktor olarak katıldı, on ikiden sonra bu işler doğru
olmaz, yoruluruz, yıpranırız dedik. Bülent Bey de dedi ki: Biz
üçe, dörde kadar çalışacağız, 10 madde götüreceğiz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) 3
madde.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Biz
dedik ki: Böyle bir şey yok Meclis pratiğinde. Gece üç de olsa, dört
de olsa 10 madde olmaz, bu, çok az bir yerde kalır. Bakın gece üç,
3üncü maddedeyiz ve neleri konuşuyoruz. Şu kadarını
söylemek lazım Sayın Başkan, bir de ciddi bir iş
yapıyoruz: Eğer yaptığınız işlemin
doğruluğunu yarın bir kanıta dayandıracaksanız
önünüze biz doğru olmadığı düşündüğümüz,
haksız bulduğumuz bir Anayasa Mahkemesi kararını da
koyarız, 4+4+4. Komisyon toplantısı tutanakları, ilk 7
madde günlerce sürmüş, daha sonra bir talimat gelmiş,
Arkadaşlar bu işi bu pazar bitirecekler inşallah. demiş
devrin Başbakanı ve şimdiki Millî Eğitim Bakanı,
dönemin Millî Eğitim Komisyon Başkanı Madde 8i okutuyorum.
diyor, tutanak var, Söz talebi? diyor. 40 milletvekilinin ismi var; Söz
talep ediyorum. Söz talep ediyorum. diyor tutanakta. Başkan diyor ki:
Olmadığına göre maddeyi oylarınıza sunuyorum. Ve
kalan 20 maddeyi bir barikatın arkasında bu tutanaklar altında
geçirdiler. Anayasa Mahkemesinin kararını yarın açın
okuyun. Ne diyor biliyor musunuz? Tutanakta var ama Başkan
duymamış. diyor ve Başkan duymadığı için o
işleme devam etmesinde... Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir komisyon
başkanına da duyduğu hâlde yapmamayı
yakıştırmadığı için o kararı verdi ve
reddedildi o.
Şimdi, siz, karar sizin,
yaparsınız bu uygulamayı, Anayasa Mahkemesi kararı biraz
sizi utandırır ama esas olarak yarından itibaren arada bir yerde
karar yeter sayısı isteriz, bizim işimiz kolaylaşır;
takdir sizin Sayın Başkan. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Bülent Turan...
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yılmaz Tunç Bey
konuşacak.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; usul tartışması üzerinde söz
aldım, Başkanın tutumu lehinde söz aldım. Bu vesileyle
Genel Kurulu gecenin bu saatinde saygıyla selamlıyorum.
Aslında gereksiz bir tartışmanın
içerisine girdik, bir önerge sırasında karar yeter sayısı
istendiği açık.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hicap duyuyoruz, hicap.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Tabii, bu konuda
tartışmalar oldu. Karar yeter sayısı istendi, istenmedi.
şeklindeki tartışmalardan sonra Sayın Başkan da
tutanakları inceleyeceğini ve ona göre karar vereceğini ifade
etti. Tutanaklar geldi, tutanaklara baktığımızda da Grup
Başkan Vekilimiz Sayın Bülent Turan Karar yeter sayısı
istiyoruz. diyor ve zamanında karar yeter sayısı istediği
de tutanaklarda açık.
Şimdi, bundan sonra yapılması gereken
iş, artık karar yeter sayısı istendiğine göre
oylamayı devam ettirip karar yeter sayısını aramaktan
geçiyor. Başkanın tutumu da bu yönde, İç Tüzük de bu yönde,
dolayısıyla tartışılacak herhangi bir husus yok. Karar
yeter sayısı istendi, oylamaya başlanmıştı;
oylamada Kabul edenler
dendi, Kabul etmeyenler
sözü Başkanın
ağzından çıkmamıştı. Tutanaklarda bu böyledir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Kabul etmeyenler
diye
ellerini kaldırdılar.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayalım. diyor, Sayalım.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Siz Yarım kalan bir
işlemde Başkan aslında artık bundan sonra devam
ettirmelidir. diyorsunuz ama sayısız örnekleri vardır.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Bugün dahi oldu,
bugün, bugün.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Bugün de oldu.
Sayın Başkanlar hep karar yeter
sayısını sizin müdahalelerinizle, sizin müdahaleleriniz
sonrası istemişlerdir. Burada da durum açık,
tartışılacak hiçbir husus yok, karar yeter sayısı
isteyen grup başkan vekilimizin talebi doğrultusunda oylamanın
yeniden başlaması ve karar yeter sayısının
aranmasıdır. Bu nedenle, tutumunuzun doğru olduğunu
belirtmek istiyorum.
Lehinde olduğunu belirtiyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, öncelikle gerçekten
üzüldüğümü bilmenizi isterim. İçim çok rahat, gönlüm çok rahat.
Kesinlikle sizin söylediğiniz gibi Böyle bir sayıp aradaki iktidar,
muhalefet oyları arasında muhalefet lehine bir farklılık
var, ondan sonra bir oyun yapayım. şeklinde bir düşünce
aklımdan geçmedi. Benim böyle düşünceler aklımdan zaten geçmez;
böyle mantık oyunlarını, kurnazlıkları da yapmaya
yapım müsait değildir zaten. Böyle bir pratiklik yoktur zihnimde. Bu
konuda içim son derece rahat, gönlüm rahat, vicdanım son derece rahat. Ben
böyle bir kurnazlık yapmadım.
Yaptığım şudur, Sayın Özel:
Burada ters bir anlama var. Evet, bazen duymayabiliyoruz karar yeter
sayısını, gürültüden, dalgınlığımızdan,
bir başka işle uğraşırken; ısrar edince peki
diyoruz. Burada ben duydum karar yeter sayısı istemesini, problem bu,
ben duydum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ama aramadınız.
BAŞKAN Ama siz itiraz edince duyduğumu
ve söylendiğini ispat etmek için tutanaklara bakayım dedim. Benim
çelişkim bu, ben duydum. Karar yeter sayısı istedi diyorum, siz
itiraz ediyorsunuz ve inanın, sadece sizleri rahatlatmak için Tutanaklara
bakacağım. dedim. Çünkü yukarıda Allah bir, ben Karar yeter
sayısı
dediğini duydum, yukarıda Allah bir. Bak, gecenin
bu saatinde konuşuyoruz ama buna rağmen haksız
eleştirilerle karşılaşıyorum.
MURAT EMİR (Ankara) Niye oylama
yaptınız o zaman?
BAŞKAN Oylama yapmadım, oylama bitmedi.
Lütfen İç Tüzükü açalım, 141inci
maddesini okuyalım, o maddenin İşaretle oylamada usul
başlığından başlayalım ve devam edelim:
İşaret oyuna başvurulması gereken hallerde Başkan
oylama yapılacağını bildirerek önce oya sunulan hususu
kabul edenlerin, sonra kabul etmeyenlerin el kaldırmasını ister.
Kâtip üyeler, kendi oylarını Genel
Kuruldaki oyların sayımı bittikten sonra Başkana
bildirirler.
Oylama sonucu, Başkan tarafından Genel
Kurula kabul edilmiştir veya kabul edilmemiştir denmek suretiyle
ilân olunur.
Şu tutanakların neresinde Kabul
edilmiştir. veya Edilmemiştir. diye bir beyan var? Neresinde var?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sorduğunuz için
söyleyelim o zaman
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayalım. demişsiniz.
BAŞKAN Düşüncemde devam ediyorum
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, sorduğunuz
için söylüyorum
BAŞKAN -
kararımda devam ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tamam, edin.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Cezaî
Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/695) (S. Sayısı:
278) (Devam)
BAŞKAN Oylamayı yeniliyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, bir dakika
Soruyorsunuz ya
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bakın, doğrusu bu.
BAŞKAN - Karar yeter sayısı
arayacağım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayalım. demişsiniz.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı istiyoruz. demiş.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
doğrusu bu.
BAŞKAN - Karar yeter sayısı yoktur.
İki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 03.01
ON BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 03.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali
Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 75inci Birleşiminin On Birinci Oturumunu
açıyorum.
278 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili
İsmail Faruk Aksu ve arkadaşlarının vermiş olduğu
önergenin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime bir dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 03.04
ON İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 03.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali
Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 75inci Birleşiminin On İkinci Oturumunu
açıyorum.
278 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili
İsmail Faruk Aksu ve arkadaşlarının vermiş olduğu
önergenin ikinci oylamasında da karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Yapılan üçüncü
oylamada da karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Alınan karar gereğince, bu nedenle, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 20 Nisan 2016 Çarşamba günü saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 03.06