TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
77nci
Birleşim
21
Nisan 2016 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Antalya Milletvekili Ahmet Selim
Yurdakulun, Antalyanın sosyal ve ekonomik sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün,
Tekirdağın yeni kurulan ilçelerinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen
Ceritoğlu Kurtun, Hitit medeniyetinin başkenti
Hattuşaşın UNESCO tarafından Dünya Kültür Miras Listesine
alınışının 30uncu yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Millî Eğitim
Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının çocuklara yönelik cinsel istismarla ilgili
iddialar hakkında köklü bir soruşturma yapmadığına
ilişkin açıklaması
2.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, başkanlık sistemine dayanan
yeni anayasayı, düşük enflasyon, kıymetli Türk lirası,
hızlı kalkınma ve daha güçlü bir demokrasi için
desteklediğine ilişkin açıklaması
3.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğde Engelliler Basketbol
Takımı, Niğde İşitme Engelliler Futbol
Takımı ve Niğdedeki amatör spor kulüplerine destek verilmesini
istediğine ilişkin açıklaması
4.-
Sivas Milletvekili Ali Akyıldızın, Ankara-Sivas Yüksek
Hızlı Tren Projesinin durumuyla ilgili Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından açıklama beklediklerine
ilişkin açıklaması
5.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Balıkesir
Büyükşehir Belediyesinin su faturalarında yaptığı
zamlara ilişkin açıklaması
6.-
Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözerin, Atatürk ve cumhuriyetin
izini silmeye ve ulusal bayramları değersizleştirmeye yönelik
her türlü girişimi kınadığına ve Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekilleri olarak Meclis çatısı altında çocuklarla
birlikte 23 Nisanı kutlayacaklarına ilişkin açıklaması
7.-
İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin, özel istihdam
büroları aracılığıyla geçici iş ilişkileri
düzenlemesinin işsizler ordusunu azaltmayacağına ve iş
güvenliğini ortadan kaldıracağına ilişkin
açıklaması
8.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Hükûmet yetkililerinin
Ardanuçtaki HES projesine karşı yöre halkının
duyarlılığını dikkat almalarını rica
ettiğine ilişkin açıklaması
9.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, son on yıldır Millî
Mücadele ruhunu unutturmaya uğraşan iktidarın bütün
çabalarına rağmen Cumhuriyet Halk Partisi olarak çocuklarla birlikte
ve coşkuyla 23 Nisanı kutlayacaklarına ilişkin
açıklaması
10.-
Adana Milletvekili İbrahim Özdişin, öğrencilere,
öğretmenlere veya yöneticilere şiddet olaylarıyla ilgili bir
istatistik olup olmadığını ve 4/Bli memurlar için bir
düzenleme yapılıp yapılmayacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
11.-
Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçerin, Karaman Adliyesinde görülen
Ensar davasında en üst sınırdan ceza verilmiş
olmasının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanını, Millî
Eğitim Bakanını, Karaman İl Millî Eğitim Müdürünü ve
Ensar Vakfını aklamadığına ilişkin
açıklaması
12.-
Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalının, Bitlisin Ahlat
ilçesi Ovakışla beldesindeki patates üreticilerinin mağduriyetlerinin
giderilmesini ve kullanılamayacak durumda olan köy yollarının
yapılmasını beklediğine ilişkin açıklaması
13.-
Manisa Milletvekili Mazlum Nurlunun, 25/4/2016 tarihinde düzenlenecek olan
Manisalı Gençlerin 57nci Alay Çanakkale Vefa Yürüyüşü
davetiyesinde Diyanet İşleri Başkanlığı ile Ensar
Vakfının adının birlikte yer almasının büyük bir
skandal olduğuna ilişkin açıklaması
14.-
Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, Denizlideki yükseköğrenim
öğrencilerinin barınma sorunu konusunda ne gibi çalışmalar
yapıldığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
15.-
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün, Tekirdağın Çorlu
ilçesini Tekirdağ il merkezine
bağlayacak olan ve inşaatı yıllardır devam eden duble
yolun kara yolları il ağından çıkartılması kararına
ilişkin açıklaması
16.-
Balıkesir Milletvekili Namık Havutçanın, Balıkesirin
Bandırma ilçesinin Misakça köyünde Devlet Su İşleri projesinin
bitirilmemesi durumunda köylülerin tarlalarını ekemeyeceklerine ve
zor durumda kalacaklarına ilişkin açıklaması
17.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 24 Nisan Erol Güngörün ölümünün
33üncü ve 21 Nisan Kemal Tahirin ölümünün 30uncu yıl dönümlerine
ilişkin açıklaması
18.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, 22 Nisan Kürt Gazetecilik
Gününe ve dokuz yıl önce başlayan Ergenekon davaları sürecinin
Yargıtayca dosyanın bozulmasıyla nihayete erdiğine
ilişkin açıklaması
19.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Yargıtayın Ergenekon
davasıyla ilgili yerel mahkemenin kararını tüm hükümlüler
açısından ve tüm yönleriyle bozma kararı vermesine ilişkin
açıklaması
20.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, İstanbul Milletvekili Garo
Paylanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
21.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
22.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin HDP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
23.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Manisa Milletvekili Erkan Akçayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Erol Güngör ile Kemal Tahire Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin konuşması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul ve 20 milletvekilinin,
sağlık sistemindeki sosyal ve mali sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/169)
2.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 21 milletvekilinin, Turgutlu Çal
Dağı'nda nikel madeni çıkartılmasının ülkemize
sağlayacağı katkı ile insan ve çevre
sağlığına vereceği zararların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/170)
3.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 20 milletvekilinin, Gediz Nehrinin
kirlenmesinin sebeplerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/171)
B)
Çeşitli İşler
1.-
Başkanlıkça, Fas ile Türkiye arasındaki diplomatik
ilişkilerin kuruluşunun 60ıncı yılı
münasebetiyle Türkiye-Fas Dostluk Grubunun davetlisi olarak Genel Kurulu
ziyaret eden Türkiye'de öğrenim gören Faslı öğrencilere
Hoş geldiniz. denilmesi
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve arkadaşları
tarafından, 1908-1915 yılları arasında Osmanlı
Meclis-i Mebusanında mebusluk yapmış Ermeni mebusların
öldürülmelerinin nasıl ve kimler tarafından
gerçekleştiğinin araştırılması ve bu çerçevede bu
Meclis çatısı altında çalışmış
mebusların iadeiitibarlarının sağlanması amacıyla
21/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Nisan 2016
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun
96'ncı yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramının kutlanması, günün anlam ve öneminin belirtilmesi
amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2016 Cumartesi günü saat 14:00'te
toplanmasına, bu toplantıda yapılacak görüşmelerde siyasi
parti grubu başkanlarına onar dakika süreyle söz verilmesine ve bu
birleşimde başka konuların görüşülmemesine ilişkin
önerisi
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Garo Paylanın, Erzurum Milletvekili Kamil
Aydının HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasına şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.-
Erzurum Milletvekili Kamil Aydının, İstanbul Milletvekili Garo
Paylanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Kocaeli Milletvekili
Mehmet Akif Yılmazın HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.-
Eskişehir Milletvekili Gaye Usluerin, Sakarya Milletvekili Mustafa
İsenin (11/8) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Bursa Milletvekili Lale Karabıyıkın, Millî Eğitim
Bakanı Nabi Avcının (11/8) esas numaralı Gensoru Önergesi
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.-
Eskişehir Milletvekili Gaye Usluerin, Millî Eğitim Bakanı Nabi
Avcının (11/8) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet
adına yaptığı konuşması sırasında CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
7.-
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcının, Eskişehir
Milletvekili Gaye Usluerin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
8.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Siirt Milletvekili Kadri
Yıldırımın 278 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 16ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
X.-
GENSORU
A)
Ön Görüşmeler
1.-
CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili
Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ve Manisa Milletvekili Özgür
Özel'in, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin niteliğini
düşürdüğü ve çocuklara yönelik istismar vakalarının
artmasına neden olduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı
Nabi Avcı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/8)
XI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
278)
21 Nisan 2016 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşimini açıyorum.
Görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Antalyanın
sosyal ve ekonomik sorunları hakkında söz isteyen Antalya
Milletvekili Ahmet Selim Yurdakula aittir.
Buyurun Sayın Yurdakul.
Sayın milletvekilleri, lütfen
sessizliğimizi koruyabilir miyiz.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Antalya
Milletvekili Ahmet Selim Yurdakulun, Antalyanın sosyal ve ekonomik
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer
vatandaşlarım; dünyada insanlara Türkiyeyi sorduğumuzda
aldığımız ilk 3 cevaptan birisi, bu denizi ve karı
birlikte değerlendiren Antalya olmaktadır.
Antalyada 3 tden bahsedilir yani tarım,
turizm ve ticaret. Ne yazık ki AKP iktidarından önce kendi kendine
yeten ülkemiz, bugün artık kendi kendine maalesef yetemiyor.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
konuşmacı kürsüde, lütfen.
AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) Ziraat bitti,
hayvancılık da bitti. AKP Hükûmeti, arka arkaya, cumhuriyet dönemi
boyunca inşa edilen tüm varlıklarımızı
özelleştirerek birilerine sattı. Bu satış
işlemlerinden gelen paraları ülkemizi kalkındıracak
şekilde kullanacaklarını umut ettik ama AKPnin tek
yaptığı, vatan toprağının üstüne beton dökmek oldu.
Bu yüzden, arazi fiyatları arttı, plazalar ve AVMler dört bir
yanımızı sardı. Köydeki toprağını terk eden,
hayvanlarımızı satıp o AVMlerde asgari ücretle
çalışmaya başlayan vatandaşlarımız artık
üretmiyor, Uzak Doğudan gelen ürünleri satıyor. Toprağı
işleyen yok, ağıllar atıl kaldı. AKP iktidara
geldikten sonra yaklaşık 2 milyon vatandaş tarımı
bıraktı.
Bugün, Antalyalı üreticilerimiz 10 kuruşa
domatesi satamıyor. Rusyaya ihraç ettiğimiz yaş sebze ve meyve
2015te yaklaşık yüzde 20 oranında azaldı. Ülkemizde tüm
yaş sebze ihracatının yüzde 42sinin Rusyaya
yapıldığı düşünülürse, 2016da yaşanacak
sıkıntıları şimdiden tahmin edebiliriz. Zaten ilk
veriler de gelmeye başladı. 2016nın ilk iki ayında
Batı Akdeniz Bölgesinden Rusyaya yapılan ihracatın
miktarı, 2015in aynı dönemine göre tam yüzde 77 oranında
azaldı. Geçen yılın ilk iki ayında Rusyaya ihraç edilen
domatesin değeri 23 milyon dolar ama bu yıl Rusyaya ihraç edilen
domates ise maalesef sıfır.
Durmak
yok, yola devam. diyen AKP hakikaten bir yere gidiyor ama milletimizi
bindirdiği tren hiç de iyi bir yere gitmiyor. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, tarım için çözüm önerilerimiz şu şekildedir:
1) Bu süreçte gelir kaybına uğrayan ilgili tüm
sektörlerin ve çiftçilerimizin finansman sorunları bir an önce çözülmeli
ve ihracatçı firmalara ve çiftçilerimize gerekli tüm destekler verilmeli.
2) Alternatif pazar ve alternatif ürün
yapılandırması konusunda Hükûmet, çiftçi ve ihracatçı bir
an önce bir araya gelmeli ve etkili bir iletişim kurulmalıdır.
3) Çiftçilerimizin
korunması için tarım sektöründeki vergiler gözden geçirilmelidir.
4) Avrupa
Birliği müzakerelerinde tarım sektörümüz için tavizler talep
edilmelidir.
5) Rusya'nın
uluslararası serbest ticaret anlaşmasına göre aykırı
davranışları tespit edilerek Dünya Ticaret Örgütü nezdinde
tazminata yönelik girişimlerde bulunulmalıdır.
Gelelim
turizme. Az da olsa kendi ürettiğimizi satarak ya da
ağırladığımız turistlerden gelen dövizlerle
ülkemizin dış ticaret dengesini kendi lehimize çevirmeye
çalıştık ancak şimdi işler maalesef, tersine döndü.
Türkiye'de yabancıların her 100 gecelemesinden 64ü Antalyada
gerçekleşiyor ancak 2013te sektör yüzde 6,1 oranında daraldı.
Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz? Bu yüzden 2016 yılında
maalesef, otellerini açmayan birçok iş adamı var. Antalyadaki 100
milyonlarca dolar değerindeki turistik tesislerimiz atıl bir hâlde
iken Hükûmet Erbil-Diyarbakır direkt uçuşlarını hayata
geçirdi. Bakın, geride bıraktığımız Mart
ayında Antalyaya hava yoluyla gelen yolcu sayısı bir önceki
yılın Mart ayına göre maalesef, yüzde 18 oranında
azalmış durumda. Yani, işler kötü gidiyor.
Biz,
turizm alanında ise şu önerilerimizi yapmaktayız:
1) Hedef
pazarların geliştirilmesi için Bakanlık boyutunda destekler bir
an önce devreye alınmalı, verilecek teşviklerle alternatif
pazarlar güçlendirilmelidir.
2) Yetişmiş
iş gücünün ve işletme sahiplerinin bu dalgalı dönemi
atlatabilmesi için mali ve sosyal destekler bir an önce verilmelidir.
3) Turizm çerçeve kanunu bir an önce
çıkarılmalıdır.
4) Turizmi çeşitlendirecek tanıtım
faaliyetleri ve altyapı çalışmaları, uzun vadeli
perspektifler esas alınarak hayata geçirilmelidir.
5) Sektöre yönelik vergi mevzuatı
etraflıca değerlendirilmeli ve özellikle ÖTV ve KDV değerleri
tekrar gözden geçirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) Biz, AKP
Hükûmetinden sadece bir tek bir şey istiyoruz, o da bizleri dinlemeleri ve
istişare etmeleridir.
Hepinizi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yurdakul.
Gündem dışı ikinci söz,
Tekirdağın yeni kurulan ilçelerinin sorunları hakkında söz
isteyen Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülüye aittir.
Buyurun Sayın Köprülü. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülünün, Tekirdağın yeni kurulan ilçelerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama geçmeden önce, bugün oluşan bir durumla
ilgili birkaç tespitte bulunmak isterim.
Bugün, Ergenekon davasına bakan Yargıtay
16. Ceza Dairesi, Silivrinin, yerel mahkemenin verdiği kararı hem
usulden hem de Ergenekon terör örgütünün varlığına ilişkin
somut delil ortaya konulmaması gibi çok önemli bir gerekçeyle esastan
bozdu.
Şimdi, bu kararla, yıllarca ağır
bedeller ödeyen vatanseverlere, cumhuriyet sevdalılarına, tüm
aydınlara ve tabii ki bugün Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda beraber
milletvekilliği yapmaktan gurur duyduğum İzmir Milletvekilimiz
Tuncay Özkana, İzmir Milletvekilimiz Mustafa Balbaya ve İstanbul
Milletvekilimiz Dursun Çiçeke selam gönderiyorum.
Ayrıca, 275 sanıktan, yıpratılan
tüm kurumlar adına bu kurumların sahibi olan halktan, geçmişte,
hukukçu bile olmadan Ben bu davanın savcısıyım. diyerek
bu ödetilen bedellere ortak olanların, bu suça, bu sorumluluğa ortak
olanların her birinin de tek tek, tüm mağdurlardan ve bu
kurumların sahibi halktan bir özür dilemelerini bekliyorum.
Sayın milletvekilleri, gündem
dışı konuşmama gelince: Biliyorsunuz, 12 Kasım 2012 tarihinde
Mecliste kabul edilen 6360 sayılı Yasayla 13 ilde büyükşehir
belediyesi kurulmuştu ve kurulan 13 ildeki büyükşehir belediyesiyle
beraber 26 tane de yeni ilçe kurulması karara
bağlanmıştı. İşte, bu 26 yeni ilçenin 2 tanesi de
Tekirdağ ilinde kuruldu; biri Kapaklı ilçesi, biri Ergene ilçesi.
Kapaklı ilçesi, eski Kapaklı beldesi merkezi, 2 belde ve 5 köyün
birleşmesi sonucu kurulmuş, nüfusu 100 binin üzerinde olan ve her
yıl 5 bin yeni göç alan bir ilçemiz. Ergene ilçesi de 10 köy, 4 belde ve
Çorlu ilçesinin 2 mahallesinin birleşmesiyle kurulmuş, 70 bin
civarında nüfusu olan bir ilçe.
Şimdi, sayın milletvekilleri, kanunun
yürürlüğe girmesinden yani Mecliste kabul edilmesi ve Resmî Gazetede
yayımlanmasının üzerinden üç buçuk yıl geçti. Üzülerek
söylüyorum ki kuruluşundan bu yana bu ilçelere tek bir kamu
yatırımı dahi yapılmadı. Buna kamu
yatırımı diyebilir miyiz ama AKP ve Hükûmet tarafından
yapılan tek yatırım yeni kurulan bu ilçelere kaymakam atamak
oldu. Kaymakamlar atandı ama kaymakamların hizmet vereceği,
oturacağı bir hükûmet binası dahi bu ilçelerde yoktu ve bugün
hâlen daha yok. Açıkça söyleyelim, bu ilçelerde bir emniyet müdürlüğü
binası yok. Biri 100 bin, biri 70 bin nüfuslu 2 ilçe. Bu ilçelerde hastane
yok, adliye yok, vergi dairesi yok, hiçbir kamu binası yok, sadece
atanmış kaymakam var, başka hiçbir devlet
yatırımı yok. Bu ilçeler -yanlış anlamayın-
devlete 8inci sırada vergi ödeyen Tekirdağ ilinin ilçeleri ve AKP
tarafından hiçbir yatırım alamayan ilçeler. Sadece ve sadece
devlet yatırımı olarak Saray ilçesi ile Kapaklı ilçesi
arasında yedi senedir bitirilememiş bir yol var, başka da hiçbir
çalışma yok, o yol da bugüne kadar tamamlanmadı.
Şimdi, tabii, bu
konuları yerelde çok fazla gündeme getirdik. Yerelde bu konuları
gündeme getirmemize rağmen, AKPnin bölgedeki temsilcileri, yerel
temsilcileri veya seçilmişleri bu konuda herhangi bir sorumluluk
duymaları gerekirken ya da bunlarla ilgili yatırım
yapacaklarına dair sözler söylemeleri gerekirken varsa yoksa bölgedeki
Cumhuriyet Halk Partili belediyelere sataşmaktan başka, bu
belediyelere laf söylemekten başka hiçbir şey bugüne kadar
yapmadılar.
Şimdi ben birkaç hususu
belirtmek istiyorum. Bakın, az önce dedim, kaymakamın
oturacağı bir hükûmet binası yok, hizmet vereceği bir
hükûmet binası yok. Bilmiyorum kendi adınıza bir sorumluluk
hisseder misiniz ama kaymakam Cumhuriyet Halk Partisinin belediye
binasında belediyenin ona tahsis ettiği binada hizmet veriyor.
Veyahut da okul yapmıyorsunuz, okulları bizim Cumhuriyet Halk Partili
büyükşehir belediyeleri yapıyor. Tekirdağ ilinden 8inci
sırada vergi alıyorsunuz değerli milletvekilleri. Bu verginin
bedelini ödemek zorundasınız. Devlet
yatırımlarını, hizmetlerini -kazanamasanız dahi- bu
ilçelere, bu ile vermek zorundasınız diyorum.
Tüm Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Köprülü.
Gündem dışı
üçüncü söz, Hitit medeniyetinin başkenti Hattuşaşın UNESCO
tarafından Dünya Kültür Miras Listesine
alınışının 30uncu yılı olması
münasebetiyle Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurta
aittir.
Buyurun Sayın
Ceritoğlu Kurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Çorum Milletvekili
Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurtun, Hitit medeniyetinin başkenti
Hattuşaşın UNESCO tarafından Dünya Kültür Miras Listesine
alınışının 30uncu yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
LÜTFİYE İLKSEN
CERİTOĞLU KURT (Çorum) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Hitit medeniyetinin başkenti Hattuşaşın
UNESCO tarafından Dünya Kültür Miras Listesine alınışının
30uncu yılı olması vesilesiyle söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çorum ili sınırları içinde yer
alan Hattuşaş Antik Kenti 1986 yılında UNESCO Dünya Miras
Listesine alınmış önemli bir kültür
varlığımızdır. Aynı zamanda, yine
Hattuşaşta yapılan kazılar neticesinde ortaya
çıkarılan Hitit çivi yazısı tabletleri de UNESCO Dünya
Belleği Listesine kaydedilmiştir. Hattuşaş için 2016
yılı hem UNESCO Dünya Kültür Miras Listesine
alınışının 30uncu hem de tabletlerin Dünya
Belleği Listesine kaydedilişinin 15inci yılı olması
nedeniyle önemli bir tarihtir. O yüzden, biz 2016 yılını Çorum
kültürü ve tarihi açısından önemsiyoruz.
Türkiyede görev yapan büyükelçilerimizi Çorumda
ağırlamak üzere geçen hafta bir program yaptık. Zamana direnen
Hitit devletinin Başkenti Hattuşaş Anadoluya dört yüz elli
yıl başkentlik yapmıştır. Zamanın en büyük askerî
ve politik gücü Mısırın güçlü firavunlarının en zorlu
rakibi, Yakın Doğunun çehresini daimi olarak değiştirmiş
üç bin beş yüz yıllık bir uygarlıktır Hitit
uygarlığı.
Hattuşaşta büyük bir tarih yatıyor.
O dönemde hiç de azımsanmayacak bir devletler arası yazışma
geleneği vardı, bu uluslararası yazışmalar çivi
yazılı tabletlerle sağlanırdı. Bu
yazışmalardan en önemlisi Mısır ve Hitit devletleri
arasında yapılan ünlü Kadeş Anlaşmasıdır.
Tarihteki ilk barışın sembolü olan bu Kadeş
Anlaşmasının bir özelliği de anlaşmaya bir kadının,
bir erkeğin eşit olarak imza atması ve barışa
atılan temelde birlikte yol yürümeleriydi.
Böylesine önemli bir mirasa sahip Çorum'un
tanıtımının hakkıyla yapılması
gerektiğine inanıyoruz. Ülkemizin güzellikleri saymakla bitmez. Çorum
da turizm alanında önemli bir potansiyeldir. Dolayısıyla,
Hattuşaşın da daha fazla tanıtıma ihtiyacı vardır.
Biz Çorum milletvekilleri ve Çorum halkı olarak başta ülkemizdeki
yerli turistler ve sizler olmak üzere tüm herkesi ve dünyayı Çorum'a davet
etmek istiyoruz.
Valiliğimizin hazırlamış
olduğu program çerçevesinde büyükelçilerimiz için bir dizi etkinlikler
gerçekleştirdik. Hattuşaş ören yeri, Hitit Surları,
Yeraltı Geçidi, Aslanlı Yol, bunlar tarihî olarak
Gerçekten
Hattuşaş Hitit uygarlığı tarihe direniyor. Bunlar
kendilerini korumaya çalışıyorlar bulundukları ortamda,
görmeye değer olduğunu düşünüyorum ve kazılarımız
ören yerlerinde yüz yıldan beri devam etmektedir, hepinizi bekliyoruz
arkadaşlar. 12 ayın sembolü olan tanrılarımızın,
müzelerimizin ve ören yerlerimizin hizmeti ve temizliğiyle gurur
duyuyoruz, hepinizi bekliyoruz.
Alacahöyük ören yeri ve kültürel zenginliğe
sahip müzelerimizi Hitit kıyafetleriyle bir defileyle büyükelçilerimize
tanıttık. Çorum'da oldukça güzel vakit geçiren büyükelçiler Sadece
turizm alanında değil, biz aynı zamanda Çorum'un sanayisini de
tanımak istiyoruz. dediler, OSBmizi, sanayi alanlarımızı
da onlarla gezdik. Amacımız, Çorum'un bir turizm destinasyonu
olması ve sürdürülebilir turizm çalışmalarıyla yerel
halkın ekonomik kalkınmasını artırmaktır.
Ayrıca, yine Hititlerden günümüze kadar
ulaşmış çok önemli yemeklerimiz var. Bu yıl, Avrupalı
Seçkin Destinasyonlar Yarışması Projesinde gastronomi
alanında Çorum ilk 3e girmiş; EDEN Projesi olarak geçen projede,
keşkek, yine, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesine alınmıştır.
Kısacası, Çorum tam bir UNESCO kültür
kenti; arkeoloji, kültür, yemek, doğa yürüyüşü, önemli ziyaret
alanları, başta İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, tüm kültür
sevenlere, tüm turistlere ev sahipliği yapabilecek düzeyde. Çorum ev
sahipliği, Çorum misafirperverliği diyorum, sizlerin hepinizi davet
ediyorum. El sanatları açısından da taş ve ahşap
oymacılığında önemli bir merkezdir.
Sizlerin de bildiği gibi, bu hafta Turizm
Haftasıdır. Sayın Başbakanımızın
açıkladığı Turizm Eylem Planımız hepinizce
malumdur. Turizm sezonunu açtığımız bu zamanda, ülkemiz
için turizm önemli bir kaynaktır. Özellikle Türkiye'de terör var,
gidilemez. psikolojik baskısının işlendiği bu
dönemde, ülkemizin güvenlikle ilgili bir sorununun
olmadığını, büyükelçilerle birlikte bu programda teyit
ettik. En önemlisi de büyükelçilerle birlikte dünyadaki savaşların
son bulması için, birlikte Büyük Mabette, Hattuşaşta dilek
taşına ellerimizi koyarak barış diledik, barış ve
huzurun ne kadar önemli olduğunu hep birlikte vurguladık. Oysaki,
ülkemiz en az Londra kadar, en az Brüksel kadar, en az Paris kadar güvenilir,
bunun dışındaki haberler tamamen spekülatiftir. Ülkemizin
turizmine sekte vurmak isteyen, algı operasyonlarıyla bir süreç
yürütmek istiyorlar, bir nevi algı mühendisliği yapıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Ceritoğlu Kurt.
LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT
(Devamla) Sözlerimi burada tamamlarken, yaklaşmakta olan 23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramının 96ncı yılını
şimdiden kutluyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gençlerimizi, çocuklarımızı önemsiyorum.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, sisteme giren ilk 15
milletvekiline yerinden bir dakikalık söz vereceğim.
Sayın Aydın
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının,
Millî Eğitim Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının çocuklara yönelik cinsel istismarla ilgili
iddialar hakkında köklü bir soruşturma yapmadığına
ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Dün, Karamanda çocuklara yönelik cinsel istismar
davası görülürken, maalesef, seçim bölgem Bursadan benzer bir başka
haber kamuoyuna yansıdı. Bursanın Balabanbey Dörtçelik
İlkokulunda din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeninin kız ve
erkek öğrencilere cinsel istismarda bulunduğu iddia edildi,
hakkında soruşturma başlatıldı. Öğretmen henüz
görevinden uzaklaştırılmadı. Maalesef, bu yöndeki
haberlerin ardı arkası kesilmiyor. Buna rağmen, ne Millî
Eğitim Bakanlığı ne de Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı köklü bir soruşturma yapmıyor. Hükûmet bu
konuda derin bir soruşturma yapmak için neyi bekliyor? Bu konuda ciddi bir
önlem planı var mıdır?
BAŞKAN Sayın Özkan
2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
başkanlık sistemine dayanan yeni anayasayı, düşük
enflasyon, kıymetli Türk lirası, hızlı kalkınma ve
daha güçlü bir demokrasi için desteklediğine ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Siyasi tarihimiz, ne kadar koalisyon o kadar
enflasyon olduğunu acı tecrübelerle bizlere göstermiştir.
Dahası, dolar kurunun devalüe edildiği yılların da
koalisyon hükûmetleri döneminde olması dikkat çekicidir. Öyle ki koalisyon
dönemleri olan 1970li, 1990lı, AK PARTİ öncesi dönemlerde devalüasyonlarla
Türk lirası değer kaybetmiş ve bol sıfırlı ancak
yoksulluk yılları yaşanmıştır. Bunun tek sebebi
siyasi istikrarsızlıktır. Bütün bunlar gösteriyor ki
kalıcı istikrar sağlayan başkanlık sistemi 2023
hedeflerimize ulaşmamızda yegâne yoldur.
Bu nedenlerle, başkanlık sistemine dayanan
yeni anayasayı, düşük enflasyon, kıymetli Türk lirası,
hızlı kalkınma ve daha güçlü demokrasi için destekliyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Gürer
3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
Niğde Engelliler Basketbol Takımı, Niğde İşitme
Engelliler Futbol Takımı ve Niğdedeki amatör spor kulüplerine
destek verilmesini istediğine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Niğde Engelliler Basketbol Bölgesel Liginde
yer alan Niğde Bedensel Engelliler Basketbol Takımımız 13
maçta 22 puan toplayarak play-off oynamaya hak kazandı. Başkan Mahmut
Er kendi olanaklarıyla lige hazırlanıp deplasmana gittiklerini,
amaçlarının herkesin bir şekilde spor yapabileceğini
göstermek olduğunu, Bedensel Engelliler Spor Kulübü olarak her zaman
başarıyı hedeflediklerini belirtip Başarmak için engel
yoktur. diyor. Niğde Engelliler Basketbol Takımımızı
kutluyorum.
Ayrıca, Niğde İşitme Engelliler
Spor Kulübü de başarıyla ligde mücadelesini sürdürüyor.
Gençlik ve Spor Bakanı yazılı bir
soru önergeme verdiği cevapta amatör spor kulüplerine destekte
bulunduklarını belirtmişti. Bu desteğin Niğde
Engelliler Basketbol Takımımıza ve İşitme Engelliler
Futbol Takımımıza sağlanması yanında,
Niğdedeki amatör spor kulüplerine de verilmesini istiyoruz. Zor
koşullarda spor yapan amatör kulüplerimizin desteklenmesini bekliyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Akyıldız
4.- Sivas Milletvekili Ali
Akyıldızın, Ankara-Sivas Yüksek Hızlı Tren
Projesinin durumuyla ilgili Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından açıklama beklediklerine ilişkin açıklaması
ALİ AKYILDIZ (Sivas) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Daha önce 3 kez ertelenen ve son olarak da 2018
yılında tamamlanacağı belirtilen Ankara-Sivas
arasındaki Yüksek Hızlı Tren Projesiyle ilgili olarak uzun
zamandır Sivas kamuoyunda tartışmalar devam etmektedir. Son
olarak Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanımızın on gün önceki Sivas ziyaretinde yapmış
olduğu açıklamayı bugün basından öğrenmiş
bulunmaktayım. Sayın Bakan yaptığı
açıklamasında, bugünkü mevcut yerine tren güzergâhının ve
garın yapılacağını, bir değişikliğin
söz konusu olmayacağını belirtmektedir. Sayın Bakanın
hızlı tren garıyla ilgili yapmış olduğu bu yer
tespitiyle ilgili açıklama Sivas halkını da STKları da
Rektörlüğü de 4üncü Bölge Müdürlüğünü de memnun etmiştir.
Fakat, bu konuda, Sayın Bakanın açıklamalarının
aksine, başka açıklamalar da yapılmaktadır.
Sayın Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından bu verdiği sözde durmasını, bu
konuya netlik kazandıran açıklamalarla kafa
karışıklığını gidermesini ve buradan,
tekrar, bu verdiği sözü teyit eder açıklama yapmasını
bekliyor, saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Akın
5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet
Akının, Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin su
faturalarında yaptığı zamlara ilişkin
açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) - Sayın
Başkan, buradan, elektrik faturaları üzerinde yapılan oyunlarla
halkın nasıl soyulduğunu sürekli anlatıyoruz. AKPli
Balıkesir Büyükşehir Belediyesi de su faturalarında benzer bir
yol izliyor. BASKİ, geçtiğimiz günlerde suya insafsızca zamlar
yaptı; tüketilen su bedeline ayrı, atık su bedeline ayrı,
katı atık bedeline ayrı zam yaptı. Üstelik, bunların
üzerine bakım ücreti adı altında bir kalem daha ekleyerek,
çevre temizlik vergisini de dâhil edip yüzde 18 KDVyi de ilave ederek nisan
ayında aboneleri şaşırtan faturalar düzenlemiştir. Bu
şekilde, önceki döneme göre Balıkesirde su faturalarının
yüzde 55 ila 60 oranında arttığını söyleyebiliriz.
Belediyeler, kâr amacı gütmeyen
kuruluşlardır; halka güvenilir, kaliteli, ulaşılabilir
hizmetler üretmekle görevlidirler. Bir özel şirket
mantığıyla hareket ederek su faturaları üzerinden
vatandaşımızın cebine el uzatmalarını kabul
etmiyoruz. Bu zamlar bir an önce geri çekilmeli ve Balıkesir
halkının hakkı olan ucuz su sağlanmalıdır.
BAŞKAN - Sayın Çakırözer
6.- Eskişehir Milletvekili Utku
Çakırözerin, Atatürk ve cumhuriyetin izini silmeye ve ulusal
bayramları değersizleştirmeye yönelik her türlü girişimi
kınadığına ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri
olarak Meclis çatısı altında çocuklarla birlikte 23 Nisanı
kutlayacaklarına ilişkin açıklaması
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
İki gün sonra, egemenliğin ulusumuz
tarafından kullanılmaya başlandığı ve tarihimizin
dönüm noktalarından biri olan, kurucu ve Gazi Meclisimizin, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 96ncı yıl dönümünü kutlayacağız. 23
Nisan ülkemizin bağımsızlığının ve
sevincinin yaşandığı, Ulusal Kurtuluş
Savaşında verilen tarihî mücadelenin bugün demokratik, laik ve
çağdaş cumhuriyet için yeniden verildiği günün adıdır.
Bu yıl 23 Nisanı Türkiye'nin her köşesinde tüm
yurttaşlarımız bu duygularla kutlayacaktır. Bizler de
cumhuriyetin kurucusu Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri olarak,
Meclisimizin çatısı altında, ülkemizin dört bir yanından
gelen çocuklarla bayramımızı kutlayacağız.
Atatürk ve cumhuriyetin izini silmeye ve ulusal
bayramlarımızı değersizleştirmeye yönelik her türlü
girişimi kınadığımızı belirtiyor, bugünleri
borçlu olduğumuz başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşları olmak üzere, bugüne kadar ülkemiz için canını
ortaya koymuş tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Çocuklarımız için daha adil, daha özgür ve
daha çağdaş bir ülkeyi inşa etmek yolunda bugünden tüm
milletvekili arkadaşlarımın ve
yurttaşlarımızın 23 Nisan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İlgezdi
7.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş
İlgezdinin, özel istihdam büroları aracılığıyla
geçici iş ilişkileri düzenlemesinin işsizler ordusunu
azaltmayacağına ve iş güvenliğini ortadan
kaldıracağına ilişkin açıklaması
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul)
Sayın Başkan, 2015 yılı işsizlik rakamları
açıklandı ve Türkiye genelinde 3 milyon 57 bin kişinin
işsiz olduğu ortaya çıktı. Bir önceki yıla göre 204
bin kişi artan işsizler ordusu son altı yılın rekorunu
da kırmış oldu. Buna karşın, işsizliğe çare
olarak gösterilen esnek çalışma modeli de emekçi hakları
bakımından sayısız tuzaklarla doludur. Özel istihdam
büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi
düzenlemesine gidilmesi sosyal taraflar arasındaki güven duygusunu
zedeleyecektir. Bir taraftan taşeronlara kadro sözü verilirken, diğer
taraftan uygulamaya sokacağınız bu modelle kiralık
işçi dönemi başlatarak yeni taşeronlar yaratacaksınız.
Kısacası, işçinin kiralanması emeğinin sömürülmesi
anlamına gelmektedir. Özel istihdam büroları
aracılığıyla geçici iş ilişkileri düzenlemesi
işsizler ordusunu azaltmayacağı gibi, iş güvenliğini
de ortadan kaldırmaya yönelik bir adımdır.
Tüm işçi, emekçi kardeşlerimi
selamlıyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bayraktutan
8.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutanın, Hükûmet yetkililerinin Ardanuçtaki HES projesine
karşı yöre halkının duyarlılığını
dikkat almalarını rica ettiğine ilişkin
açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Artvin ili Ardanuç ilçesindeki 5 HES projesi,
Ardanuç Bulanık ve Aydın derelerinin birleşmesi neticesinde
öngörülen bir projedir. Bu projeye karşı yöre halkı Rize
İdare Mahkemesinde ÇED olumlu iptal kararının iptali için dava
açmış, önce bir ret kararı verilmiş, arkasından
Danıştay 14. Dairesine dosya gitmiş ve bu karar
bozulmuştur. Arkasından, alt mahkeme bu kararda ilginç bir
şekilde direnmiş ve 1 Kasım seçimlerinden sonra da hiçbir
şey yapılmadan Danıştay 14. Dairesi ne yazık ki bu ÇED
olumlu iptal kararına ilişkin olumsuz bir karar vermiştir.
Yöre halkı, bölgesel havza planlaması
yapılmadan, flora-fauna etkisi göz önüne alınmadan, suların ve
su debilerinin yöre halkının ihtiyacı olup
olmadığına bakılmadan yapılan bu projeye şiddetle
karşı çıkmaktadır. Şu saatte bile yöre halkı
oradaki bu cinayete karşı dur demekte ve direnmektedir. Hükûmet
yetkililerinin Ardanuçta ileride olumsuz sonuçlar çıkaracak bu HES
projesine karşı yöre halkının
duyarlılığını dikkate almasını önemle rica
ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Özdemir
9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, son
on yıldır Millî Mücadele ruhunu unutturmaya uğraşan
iktidarın bütün çabalarına rağmen Cumhuriyet Halk Partisi olarak
çocuklarla birlikte ve coşkuyla 23 Nisanı kutlayacaklarına
ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son on yıldır restorasyon adı
altında yapılan düzenlemeler millî mücadele ve ulusal egemenlik
ruhunu ve coşkusunu zayıflatmaya, ortadan kaldırmaya yöneliktir.
Bu iktidar döneminde türlü bahanelerle ulusal, millî bayram kutlamalarında
her geçen yıl daha fazla kısıtlamaya gidilmekte ve yok
sayılmaktadır. 2007de 61 ülkenin katıldığı 23
Nisan Çocuk Şenliğine 2008de 39, 2014te 42, 2015te ise 34 ülkeden
katılım olurken bu yılki şenliğe sadece 30 ülkenin
katılması beklenmektedir. Ulusal Kurtuluş
Savaşını gerçekleştiren ve millî iradeyi bir araya getiren
eşsiz kahraman Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını,
1inci Dönem Millet Meclisinin üyelerini saygıyla anıyorum ve son on
yıldır geçen her yılda millî mücadele coşkusundan
uzaklaştırılarak ve bu ruhu unutturmaya uğraşan bu
iktidarın bütün çabalarına rağmen, biz Cumhuriyet Halk
Partililer, millet olarak, tüm çocuklarımızla birlikte bu ruha sahip
çıkacağız ve coşkuyla kutlamaya devam edeceğiz.
BAŞKAN Sayın Özdiş
10.- Adana Milletvekili İbrahim Özdişin,
öğrencilere, öğretmenlere veya yöneticilere şiddet
olaylarıyla ilgili bir istatistik olup olmadığını ve
4/Bli memurlar için bir düzenleme yapılıp
yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Millî Eğitim Bakanına: Son
zamanlarda sıkça duyduğumuz üzere, eğitim kurumlarında
öğrencilere, öğretmenlere veya yöneticilere şiddet olayları
artmıştır. Bu konuda bir istatistik tutulmuş mudur?
Örneğin, Adana ilinde son beş yılda eğitim kurumlarında
yaşanan şiddet olayı sayısı nedir? Şiddeti
önlemek için Bakanlığınızın ne gibi
çalışmaları vardır?
Yine, bir sorum da Sayın Süleyman Soyluya: 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesiyle
sözleşmeli devlet memuru olarak çalışanlarımızın
sorunlarına değinmek istiyorum. Bu çalışanlarımız
kadrolu memurlarla aynı işleri yapmalarına rağmen çoğu
haktan yararlanamamaktadır. Sözleşmeleri idarecilerin insafına
kalmıştır. KPSSyle atanan, Maliyeye bir yük olmayan bu 4/Bli
memurlar için bir düzenleme yapılacak mıdır?
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Yıldız Biçer
11.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız
Biçerin, Karaman Adliyesinde görülen Ensar davasında en üst
sınırdan ceza verilmiş olmasının Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanını, Millî Eğitim Bakanını, Karaman
İl Millî Eğitim Müdürünü ve Ensar Vakfını
aklamadığına ilişkin açıklaması
TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) Sayın
Başkan, dün, Karaman Adliyesinde görülen Ensar davasını izledim
ve bir kere daha gördüm ki bozuk düzende sağlam çark olmaz. Bu düzen kendi
yarattığı çürüme, kokuşma ve yozlaşmayı aklamak
için en üst sınırdan ceza vererek kendi suçunu örtbas etmek istedi.
Ama, çok net olarak ifade etmek istiyorum ki en üst sınırdan ceza
verilmiş olması, ne Aile ve Sosyal Politikalar Bakanını ne
Millî Eğitim Bakanını ne Karaman İl Millî Eğitim
Müdürünü ne de Ensarı aklamaz. Cesaretle bu konuyu ortaya
çıkardıkları için Karaman halkını selamlıyorum.
İnanıyorum ki toplum temizlenmeye Karamandan başladı. Bu
daha bir başlangıç, mücadeleye devam edeceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gaydalı
12.- Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet
Gaydalının, Bitlisin Ahlat ilçesi Ovakışla beldesindeki
patates üreticilerinin mağduriyetlerinin giderilmesini ve
kullanılamayacak durumda olan köy yollarının
yapılmasını beklediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sorum Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanına: Bitlis Ahlat Ovakışla beldesinde patates üreticileri
büyük bir mağduriyet yaşıyor.
1) Geçen yıl üretilen patates
satılamamıştır, dolayısıyla çiftçi gelir elde
edememiş veya çok az kazanmıştır.
2) Sulama birliği, elektrik borcundan
dolayı çiftçiye su veremiyor, dolayısıyla bu yıl üretim
yapılamaz durumda.
3) Ovakışla-Güzelsu-Bahçe-Dilburnu-Mezik-Alakır
ana arter yolu ve köylere giden yollar kullanılamayacak durumdadır,
yollar asfalt niteliğini yitirmiştir ve 26 köy yolundan sadece 3
tanesi kullanılabilir durumdadır.
Bir an önce bu problemlerin çözülmesini rica
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Nurlu
13.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlunun, 25/4/2016
tarihinde düzenlenecek olan Manisalı Gençlerin 57nci Alay Çanakkale Vefa
Yürüyüşü davetiyesinde Diyanet İşleri
Başkanlığı ile Ensar Vakfının adının
birlikte yer almasının büyük bir skandal olduğuna ilişkin
açıklaması
MAZLUM NURLU (Manisa) Değerli
milletvekilleri, Manisa Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından
25 Nisan 2016 tarihinde düzenlenecek olan Manisalı Gençlerin 57nci Alay
Çanakkale Vefa Yürüyüşü davetiyesinde Diyanet İşleri
Başkanlığı ile Ensar Vakfının adı ne
yazık ki birlikte yer almıştır. Çocuklara tecavüzle gündeme
gelen bir vakfın resmî bir etkinliğe dâhil edilmesi büyük bir
skandaldır.
Ayrıca, yüce İslam dinimiz konusunda
toplumu aydınlatmakla görevli Diyanet İşleri
Başkanlığının bu vakıfla nasıl bir araya
geldiğini açıkçası merak ediyorum. Bu yaklaşım,
çocuklara tecavüzü meşru gösterme girişiminden başka bir
şey olmadığı gibi, vatan toprağını,
namusunu, ahlaki değerlerini korumak için canını vermiş
olan Çanakkale şehitlerine yapılmış büyük bir
saygısızlıktır.
Bu skandalı kınıyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Arslan
14.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın,
Denizlideki yükseköğrenim öğrencilerinin barınma sorunu konusunda
ne gibi çalışmalar yapıldığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Başkan,
sorum Gençlik ve Spor Bakanına: Pamukkale Üniversitemizde öğrenci
mevcudu yaklaşık 60 bine ulaşmıştır, kent
genelinde 10 bin dolayında öğrencinin barınma olanağı
bulunmaktadır.
1) Denizlideki
yükseköğrenim barınma sorununu aşma konusunda
Bakanlığınız ve Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
Genel Müdürlüğünüz nezdinde bir çalışma yapılıyor mu?
TOKİ eliyle yeni öğrenci yurtları yapmayı düşünüyor
musunuz?
2) Şu anda, Denizlideki
Kredi ve Yurtlar Kurumunda barınan öğrenci sayısı
kaçtır?
3) Kredi ve Yurtlar Kurumu
aracılığıyla kaç öğrencimize kredi verilmektedir? Tüm
üniversite öğrencilerine istemleri hâlinde kredi vermeyi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Köprülü
15.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün,
Tekirdağın Çorlu ilçesini
Tekirdağ il merkezine bağlayacak olan ve inşaatı
yıllardır devam eden duble yolun kara yolları il
ağından çıkartılması kararına ilişkin
açıklaması
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Binali
Yıldırım imzalı yazısıyla çok skandal bir karara
imza attı. Tekirdağ ilinin Çorlu ilçesinde, Çorlu ilçesi ile
Tekirdağ il merkezini yani Süleymanpaşa ilçesini birbirine
bağlayacak olan duble yol inşaatı yıllardır devam
ediyordu. Bu inşaatın Karatepe-Çorlu arasındaki 4 kilometrelik
bölümü ciddi kamulaştırma maliyetleri yüzünden uzunca bir süredir
yapılamamaktaydı. Bununla ilgili hem toplumsal hem de bizlerin
baskısı belli bir noktada bu yolun bir an önce
tamamlanmasını talep ediyordu. Ama, bu yolu
yapamayacağını anlayan Bakanlık, en son 16 Martta
aldığı kararla yolu Karayolları il ağından
çıkarttı ve Artık, bizim sorumluluğumuzda değildir,
kimin sorumluluğundaysa o yapsın. demeye getirdi. Ben, bu skandal
karara imza atan Sayın Bakanı verdiği kararından
dolayı kutluyorum, tebrik ediyorum ve bundan sonra böyle skandal
kararları
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Havutça
16.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Balıkesirin Bandırma ilçesinin Misakça köyünde
Devlet Su İşleri projesinin bitirilmemesi durumunda köylülerin
tarlalarını ekemeyeceklerine ve zor durumda kalacaklarına
ilişkin açıklaması
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Balıkesir ili
Bandırma ilçesi Misakça köyünde Devlet Su İşlerinin bir projesi
var. Bu projeye göre, toplulaştırmanın ve sulama
altyapısının en geç nisan ayına kadar bitmesi gerekiyor
idi. Şimdi, köylüler daha çok -sulama olarak- çeltik ekiminden ve domates
ekiminden geçimini sağlıyor. Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğüne ve yetkililerine sesleniyorum: Bu altyapının
-oradaki müteahhittin gerekli duyarlılığı göstermeyerek-
bitirilmemesi durumunda, bu köylüler tarlalarını ekemeyecekler ve
iflaslar başlayacak, tarlalarını satmak zorunda kalacaklar. O
bakımdan, Tarım Bakanına ve Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğüne buradan sesleniyorum: Oradaki müteahhitleri uyarınız
ve köylülerin ekimi için gerekli şartları sağlayınız.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Şimdi, söz talebinde
bulunan grup başkan vekilleri eğer var ise onlara söz vereceğim.
Sayın Akçay, buyurun.
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 24
Nisan Erol Güngörün ölümünün 33üncü ve 21 Nisan Kemal Tahirin ölümünün
30uncu yıl dönümlerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu hafta 2 önemli aydınımızın
ölüm yıl dönümüne rastlıyor.
24 Nisan, değerli bilim adamımız,
mütefekkirimiz Erol Güngörün vefatının 33üncü yıl dönümüdür.
Merhum Erol Güngör, milliyetçilik, tarih şuuru, millî tarih gibi
meselelere kendisinden öncekileri hem özümseyen hem de onları aşan
yorumlarıyla Türk düşünce tarihinin en nadide isimlerinden birisidir.
Merhum Güngörün aramızdan erken ayrılışı önemli bir
kayıptır. Onun gibi kendi milletinin değerlerine
yabancılaşmamış aydınlara olan ihtiyacımız
gün geçtikçe artmaktadır. Hocamızı rahmet ve minnetle anıyorum.
Türk Kültürü ve Milliyetçilik, İslâmın Bugünkü Meseleleri,
Tarihte Türkler, Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik gibi
kitapları bizleri besleyen önemli kaynaklar olmuştur. Erol Güngör,
Türk milletinin önündeki en zor meselelere bile kıvrak zekâsıyla
çözümler üretmiştir, sosyal psikoloji alanında önemli akademik
çalışmalar da yapmıştır. Onun bilim dünyasından
damlalarla Türk milleti, aydınlar ve gençler fikir dünyasını
zenginleştirmeye devam edecektir. Bu vesileyle merhum Güngörü rahmetle
anıyorum.
Ve büyük edebiyatçımız, çok kıymetli
romanlarıyla fikir ve edebiyat dünyamızda ufuklar açan sanatçı
Kemal Tahiri de ölüm yıl dönümünde rahmet ve şükranla anıyorum.
Onun eserleri hâlâ günümüze ışık tutmakta ve
tartışılmaktadır. Devlet Ana, Yorgun Savaşçı,
Rahmet Yolları Kesti vesair, bütün eserleri hâlâ önemlidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha vereyim,
tamamlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bu düşüncelerle Kemal
Tahiri de rahmet ve şükranla anıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ayşe Nur Bahçekapılının, Erol Güngör ile Kemal Tahire
Allahtan rahmet dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Biz de her iki değerimize
Allahtan rahmet diliyoruz.
Sayın Baluken, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
18.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, 22 Nisan Kürt Gazetecilik Gününe ve dokuz yıl önce
başlayan Ergenekon davaları sürecinin Yargıtayca dosyanın
bozulmasıyla nihayete erdiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, tarihteki ilk Kürtçe gazete
22 Nisan 1898de Mısırın başkenti Kahirede yayın
hayatına başladı. Kürdistan ismiyle yayın hayatına
başlayan bu gazetenin yayına geçiş tarihi 22 Nisan olduğu
için de o günden bugüne 22 Nisan günü Kürt Gazetecilik Günü olarak da
kutlanıyor. Biz bu vesileyle, bütün basın emekçilerinin bu önemli,
anlamlı gününü kutluyoruz.
Tabii, 22 Nisan 1898 tarihinden itibaren
tohumları ekilen özgür basın geleneği üzerindeki
baskıların hâlâ artarak devam ettiğini ifade etmek istiyoruz.
Şu anda, bu özgür basın geleneğine mensup 31 gazeteci hâlâ
Türkiyede cezaevinde tutuluyor. Bunu büyük bir ayıp olarak
değerlendiriyor, basın özgürlüğü açısından da bir kez
daha kabul edilemez bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Diğer taraftan, dokuz yıl önce
başlayan Ergenekon davaları bugün, tarihe geçecek şekilde etkin
olmayan soruşturma süreçleri ve bir sonuçla nihayete
varmıştır. Biz bu soruşturmaların başladığı
ilk günden itibaren -Ergenekon yapısının- Fıratın
doğusunda köy yakmalardan faili belli cinayetlere kadar, asit
çukurlarında gençlerin katledilmesinden insanlığa
karşı birçok suça kadar etkin soruşturma süreçlerinin
yürütülmesi gerektiğini ifade ettik ama maalesef, AKP Hükûmetinin
emrindeki yargı Fıratın doğusunda insanlığa
karşı bu suçları hiçbir şekilde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
soruşturma konusu yapmadığı gibi, Fıratın
batısında da âdeta bir cadı avı başlatarak, ilgili
ilgisiz herkesi bu kapsama alarak bu soruşturmayı tamamen
sulandırmıştır. Bugün de ortaya çıkan AKP-Ergenekon
ittifakının neticesinde de bu soruşturma süreci, dosyanın
bozulması şeklinde nihayete ermiştir. Biz özellikle dönemin
Başbakanı olan Sayın Erdoğanın Ben bu davanın
savcısıyım. sözünü ve AKP yetkililerinin birçok terör örgütü
atıflarını AKPye hatırlatmak istiyoruz. Yani, ya o dönem
toplumu kandırmak için bu çıkışları yapmışlardı
ya da bugün ortaya çıkan ittifakın siyasi saikleriyle
yargıyı yönlendiriyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bunu
bütün Türkiye kamuoyunun takdirine sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Özel
19.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
Yargıtayın Ergenekon davasıyla ilgili yerel mahkemenin
kararını tüm hükümlüler açısından ve tüm yönleriyle bozma
kararı vermesine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün, Yargıtay 16. Dairesi, yerel mahkemenin
kararını tüm hükümlüler açısından ve tüm yönleriyle
bozmuş ve dokuz yıllık bir sürecin sonunda tarihî bir karar
vermiştir.
24üncü Dönemde ilk
milletvekili olduğumuzda partimizden milletvekili seçilmiş olan
Sayın Mehmet Haberal ve Sayın Mustafa Balbay bu terör örgütünün üyesi
olmakla suçlanmışlar ve Silivri Cezaevinde oldukları ve
milletvekili seçildikleri hâlde salıverilmemiş, iktidar partisi
ortaya çıkan yemin krizini aşmak için çeşitli taahhütlerde
bulunmuş, taahhütlerini yerine getirmemiş, dönemin
Başbakanı ise bugün vatan haini olarak nitelendirdiği,
paralel çetenin savcısı olarak nitelendirdiği
savcının altına zırhlı Mercedesler çekip o
davanın savcılığını üstlenmiştir. O gün yine
o davada ağırlaştırılmış müebbet hapse
çarptırılan Sayın Tuncay Özkan, Sayın Dursun Çiçek ve yine
Mustafa Balbay bugün Cumhuriyet Halk Partisi sıralarındadır ve o
günlerde Cumhuriyet Halk Partisinin her bir milletvekilinin, Genel
Başkanının bu davayla ilgili ifade ettikleri her türlü hukuka
aykırılık, delillerin toplanmasındaki hukuka
aykırılık, bir torbanın içine, bir çuvalın içine, bir
iftira çuvalının içine aydınların, gazetecilerin
atılması ve birtakım karanlık şahsiyetlerle birlikte
karalanarak itibarsızlaştırılmaları ve yürütülen
algı operasyonu ve iktidar partisinin buna eşlik ettirdiği
siyasi operasyon Türkiyeye çok acılar yaşatmış ve çok
şeyler kaybettirmiştir. Bugün gelinen noktada, başta o günün
Başbakanı, bugünkü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
olmak üzere, o günkü siyasi iktidarın, bugünkü iktidarın...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
lütfen Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
...Ergenekon davasındakilerin sorunlarını ifade ettiğimizde
doğrudan onları darbeciler olarak, doğrudan terör örgütü
olarak itham ettikleri ve davanın savcılığı noktasına
kendilerini konumlandırdıkları noktadan, o günden bugüne
söylenen, CHPnin söylediği her şeyin yargı tarafından
bugün doğrulandığı, işin ilginci, o gün bunları
yapanların şimdi saf değiştirdikleri gerçeğiyle
Türkiyeye ve bu acıları çektirdikleri ailelere kocaman bir özür
borcu olduklarını ve o özrü başta Sayın
Cumhurbaşkanından beklediğimizi ifade etmek isterim.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Kolaylıklar diliyorum
hepimize.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
bulunmaktadır, ayrı ayrı okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul ve 20
milletvekilinin, sağlık sistemindeki sosyal ve mali sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/169)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türk
vatandaşlarının sağlıkla ilgili cepten
yaptıkları harcamaların artışını ve bu
artışın meydana getirdiği sosyal ve ekonomik
sorunların belirlenerek çözüm üretilmesiyle ilgili tedbirlerin
alınması ve yasal düzenlemelerin oluşturulması
amacıyla Anayasanın 98inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılması hususunda gereğini
saygılarımızla arz ederiz.
1)
Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
2)
Oktay Öztürk (Mersin)
3)
Edip Semih Yalçın (İstanbul)
4)
Oktay Vural (İzmir)
5)
Mustafa Mit (Ankara)
6)
Arzu Erdem (İstanbul)
7)
Zühal Topcu (Ankara)
8)
Atila Kaya (İstanbul)
9)
Nuri Okutan (Isparta)
10)
Muharrem Varlı (Adana)
11)
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
12)
Mehmet Necmettin Ahrazoğlu (Hatay)
13)
Kadir Koçdemir (Bursa)
14)
Ümit Özdağ (Gaziantep)
15)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
16)
Şefkat Çetin (Ankara)
17)
Ruhi Ersoy (Osmaniye)
18)
Baki Şimşek (Mersin)
19)
Erkan Haberal (Ankara)
20)
İsmail Ok (Balıkesir)
21)
Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
Gerekçe:
TÜİK'in açıkladığı verilere
göre, 2014 yılında vatandaşlarımızın kendi
ceplerinden yaptıkları sağlık harcaması bir önceki
yıla göre yüzde 18,8 artarak 16 milyar 819 milyon liraya
ulaşmış bulunmaktadır.
2009 yılında cepten yapılan
sağlık harcamalarının tutarı 8,1 milyar lirayken bugün
16,8 milyara ulaşan cepten sağlık harcamaları son altı
yılda 2 kat artış göstermiştir. Cepten yapılan
sağlık harcamalarının bu denli
artışının temelindeki esas neden AKP hükûmetlerinin
sağlık meselesine bakış biçimidir. AKP'nin
sağlığı özelleştirme çabaları ve
sağlığı piyasacı felsefeyle yönetiyor olması
nedeniyle cepten yapılan harcamaların bu hızla artmaya devam
edeceği öngörülmektedir.
Ülkemiz, henüz gelişmekte olan ve millî gelirin
oldukça adaletsiz paylaşıldığı bir ülkedir. Yoksulluk
sınırının altında yaşayan ve hatta açlık
sınırının altında yaşayan milyonlarca
vatandaşımız sağlıklarına ancak katılım
payı ve benzeri ücretler ödeyerek ulaşabilmektedir. Türk
sağlık sisteminin bugünkü hâliyle Türkiye, sosyal bir
bataklığa doğru hızla ilerlemektedir.
Yakın gelecekte yeterli parası
olmadığı için evlerinde ölen, geç teşhis nedeniyle erken
yaşta hayatını kaybeden ve mutsuz bireylerden oluşan bir
ülkeye dönüşme ihtimaliyle karşı karşıyayız.
2015 yılı bütçesi sunum
kitapçığında, sosyal yardım ve destek hizmetlerinden
yararlanan 8 milyon hane ve 30,5 milyon kişinin kayıtlarına
atıfta bulunularak yoksulluk envanterinin oluşturulduğu
bilinmektedir. Buna göre, 2014 yılında yapılan sosyal
yardım harcamasının miktarı 20 milyar 393 milyon
liradır. Yine, 2014 yılında Türkiye'nin yurt
dışına yaptığı yardım miktarı 2014
itibarıyla 19 milyar liraya ulaşmış durumdadır. Sosyal
yardım alan vatandaşlarımızın varlığı
ve yurt dışına dahi yardım yapabilecek imkânlara sahip olan
devlet bütçesinin sağlıktan gelecek katılım paylarına
olan ihtiyacı sorgulanmalıdır. Sosyal devlet ilkesi ve
asırlara dayanan Türk devlet anlayışının bir
gereği olarak sağlık gibi temel bir insani ihtiyacın
devletimize bir gelir kapısı olarak görülmesi, dahası bu alanda
taşeronlaşma ve özelleştirme gibi uygulamaların
vicdanları yaraladığı bir gerçektir.
Sağlık sistemini bir ticaret sahası
gibi gören AKP hükûmetlerinin bu alanda sebep olduğu sosyal ve mali
sorunların araştırılması, Türk
vatandaşlarının sağlık hizmetlerine ancak parası
kadar ulaşabilmesini önlemek ve tüm vatandaşlar için sağlık
hizmetlerinin en uygun koşullarda sunulabilmesi için gerekli önlemlerin
alınması konusunda Anayasa'nın 98inci ve TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması komisyonu kurulması uygun olacaktır.
2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 21
milletvekilinin, Turgutlu Çal Dağı'nda nikel madeni
çıkartılmasının ülkemize sağlayacağı
katkı ile insan ve çevre sağlığına vereceği
zararların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/170)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Turgutlu Çal Dağında nikel madeni
çıkartılmasının ülkemize sağlayacağı katma
değer ve istihdama katkısının tespiti, buna
karşılık nikelin ayrıştırılmasında
açık liç yöntemiyle kullanılan sülfürik asidin insan
sağlığı, yer altı ve yer üstü kaynakları, çevre
ve tarım arazileri üzerindeki etkilerinin
araştırılması ve işletme kapandığında
oluşacak sorunların tespiti ve yasal düzenlemeler de dâhil olmak
üzere çözüm yollarının bulunması için Anayasa'nın 98inci,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri
gereği Meclis araştırması açılmasını arz
ederiz.
1) Erkan Akçay (Manisa)
2) Ekmeleddin Mehmet
İhsanoğlu (İstanbul)
3) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
4) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
5) İsmail Ok (Balıkesir)
6) Mevlüt Karakaya (Adana)
7) Mehmet Erdoğan (Muğla)
8) Deniz Depboylu (Aydın)
9) Ümit Özdağ (Gaziantep)
10) Kadir Koçdemir (Bursa)
11) Muharrem Varlı (Adana)
12) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
13) Şefkat Çetin (Ankara)
14) Zihni Açba (Sakarya)
15) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
16) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
17) Arzu Erdem (İstanbul)
18) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
19) Mustafa Kalaycı (Konya)
20) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
21) Atila Kaya (İstanbul)
22) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
Gerekçe:
Manisa ili Turgutlu ilçesinin 15 kilometre kuzeyinde
yer alan ormanlık Çal Dağı bölgesinde düşük tenörlü nikel
madeni bulunmaktadır. Bosphorus şirketine Türkiye'nin en verimli
ovalarının ortasında yer alan Çal Dağında açık
liç yöntemiyle nikel madeni çıkarma izni verilmiştir. Daha sonra Sardes
ismini alan şirket, 2011 yılında Çal Dağı'ndaki
işletme hakkını Çal Dağ Nikel AŞ adıyla kurulan
şirkete devretmiştir.
Dünyada nikel madeni çıkartılmasında
daha az sülfürik asit kullanıldığı ve çevreye etki minimuma
indiği için yüksek basınçta kapalı liç yöntemi
kullanılmaktadır. Çal Dağında ise dünyada başka
hiçbir yerde kullanılmayan açık liç yöntemi
kullanılmaktadır.
Çal Dağı'nın güneyinde dünyanın
ve Türkiye'nin en önemli tarım alanlarından birisi olan Gediz Nehri
ve havzası yer almaktadır. Gediz havzasında Türkiye'deki
tarımsal üretimin yüzde 10'u üretilmektedir.
Gediz Deltası Türkiye'nin taraf olduğu
Uluslararası Sulak Alanlar Sözleşmesiyle koruma altına
alınmıştır. Uluslararası koruma altında olan
Gediz deltası içinde yer alan Çal Dağında sülfürik asitle
açık liç yöntemiyle nikel çıkartılmasına izin
verilmiştir.
Gediz Nehri Ege Bölgesi için hayati öneme sahiptir.
Yüzyıllardır geçtiği topraklara can veren Gediz Nehri'nde
kirlilik had safhaya ulaşmıştır. Kirlilik düzeyinin had
safhaya ulaştığı Gediz Nehri, Çal Dağının
ve maden sahasının çok yakınından geçmektedir.
Madenin tam kapasite çalışmasıyla
birlikte 32 adet açık liç havuzu oluşacaktır. Bunlardan
nasıl kurtulacağı büyük soru işaretidir. Çaldağ Nikel
AŞ'nin faaliyetleri sonucunda 800 bin tanker yükü, yaklaşık
15-18 milyon ton sülfürik asit kullanılacaktır. Sülfürik asit
havuzundan sülfürik asit sızmasından ve oluşacak asit
yağmurlarından dolayı Akhisar, Alaşehir, Salihli, Turgutlu
ve Manisa'dan İzmir'e kadar uzanan coğrafya büyük bir tehdit altındadır.
Maden günde 12 bin ton su tüketecektir. Bu su, Gediz
Nehrinden ve sondaj çalışmalarıyla yer altından çekilecek
ve bunun sonucu olarak Çal Dağı'nın kuzey eteklerinde yer
altı suyu düzeyi düşecektir. Yer altı sularının
havuzun ihtiyacı için kullanılması ovayı ve çevre il ve
ilçeleri besleyen su kaynaklarının kurumasına neden
olacaktır.
Açık liç yönteminde kullanılacak açık
havuza alan açabilmek için dağ üzerindeki ormanlık alandan 300 bin
ile 2 milyon arası ağaç kesilecektir. Bu durum bölgedeki ormanlık
alanların tamamen yok olmasına neden olacaktır. Maden
yerleşkesi için kesilen ağaçlar ve oyulan araziler, erozyonu
hızlandırmanın yanında, heyelan riskine yol açacak ve
deprem riskini artıracaktır.
Günde 153 ton kükürt, sis ve buhar olarak havaya karışacak
suyla, nemle karşılaştığı her yerde aside
dönüşecektir. Proje sonunda 2 milyon 500 bin kamyonluk proses
atığı kalacaktır. Bu proseslerin bölgeden
uzaklaştırılmasının maliyeti tahminen 1,2 milyar TL'yi
geçecektir.
23üncü Dönem İkinci
Yasama Yılında 29/2/2008 tarihinde Manisa-Turgutlu-Çal Dağı
nikel yatağının işletilmesi konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin verilen (10/141) esas no.lu bu önergemiz kabul edilmiş ancak
23üncü Yasama Dönemi sonuna gelindiği için komisyon
çalışmalarına başlayamamıştır. Çal Dağı
nikel madenin yarattığı insan ve çevre sorunlarıyla ilgili
olarak 24üncü dönemde vermiş olduğumuz Meclis araştırması
komisyonu önergesi maalesef AKP tarafından reddedilmiştir.
3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 20
milletvekilinin, Gediz Nehrinin kirlenmesinin sebeplerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/171)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gediz Nehrinin kirlenmesinin sebeplerinin
araştırılarak Gediz Nehrinin kirlilikten kurtarılması
ve Gediz Nehrinin kirliliğinin havzaya yaptığı etkilerinin
araştırılarak çözüm yollarının tespiti amacıyla
Anayasa'nın 98inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104üncü ve 105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Erkan Akçay (Manisa)
2) Ekmeleddin Mehmet
İhsanoğlu (İstanbul)
3) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
4) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
5) Mevlüt Karakaya (Adana)
6) İsmail Ok (Balıkesir)
7) Mehmet Erdoğan (Muğla)
8) Ümit Özdağ (Gaziantep)
9) Deniz Depboylu (Aydın)
10) Kadir Koçdemir (Bursa)
11) Muharrem Varlı (Adana)
12) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
13) Şefkat Çetin (Ankara)
14) Zihni Açba (Sakarya)
15) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
16) Arzu Erdem (İstanbul)
17) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
18) Mustafa Kalaycı (Konya)
19) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
20) Atila Kaya (İstanbul)
21) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
Gerekçe:
Çevreyi oluşturan ögeler üzerinde yapısal
zararlar meydana getiren ve niteliklerini bozan yabancı maddelerin hava,
su ve toprağa karışarak ve zaman içinde yüksek oranda birikmesi
sonucu çevre kirliliği meydana gelmektedir.
Yapılan araştırmalar dünyadaki çevre
kirliliğinin yüzde 50'sinin son otuz beş yılda meydana
geldiğini ortaya koymaktadır. 1970'li yıllardan itibaren
hızla artan dünya nüfusu, plansız sanayileşme ve
sağlıksız kentleşme, verimi artırmak amacıyla
kullanılan tarım ilaçları, yapay gübreler ve kimyasal maddelerin
kullanımının giderek yaygınlaşması çevre
kirliliğine, dolayısıyla çevre sorunlarına neden
olmaktadır. Çevre kirliliği ekosistemde doğal dengeyi bozmakta
ve bütün canlıların sağlığı üzerinde olumsuz
etkiler yapmaktadır. Bu nedenle çevre kirliliğiyle ilgili
uluslararası çeşitli toplantı ve sözleşmeler
yapılmıştır. Çevrenin canlılar tarafından
taşıdığı önem nedeniyle Birleşmiş Milletler
tarafından 5 Haziran, Dünya Çevre Günü olarak kabul edilmiştir.
Kentsel ve endüstriyel kaynaklı
atıkların arıtılmadan su ortamlarına
bırakılması, sanayi kaynaklı arıtılmayan suyun
önemli kısmının tarımda kullanılması, kimyevi
gübre kullanımı, tarımsal mücadeleyle yapılan ilaçlamalarda
havadaki ilaç zerrelerinin rüzgârla sulara taşınması veya
pestisit üretimi yapan fabrika atıklarının durgun veya
akarsulara boşaltılması sonucunda da su kaynaklarımız
kirlenmektedir.
Kütahya ili Murat
Dağı eteklerinden doğup Uşak, Manisa ve İzmir
illerinden geçerek İzmir'in Menemen ve Foça ilçeleri arasında denize
dökülen 401 kilometre uzunluğundaki Gediz Nehri, Ege Bölgesi için hayati
önem taşımaktadır. Gediz Nehrinin hayat verdiği 521 bin
hektarlık tarıma elverişli alana sahip olan Gediz havzası
ülkemiz tarımsal ürün potansiyeli, verimli, geniş, sulanabilir
ovaları ve doğal zenginlikleri bakımından Türkiye'nin önde
gelen havzalarından biri olup Türkiye'deki toplam tarımsal üretimin
yüzde 10'unu üretmektedir.
Bugün için Gediz havzasının en önemli
sorunu ekolojik kirliliktir. Gediz Nehri, geçmekte olduğu yerleşim
birimlerinde bulunan organize sanayi bölgelerinin ve sanayi tesislerinin
endüstriyel zehirli atıkları ve akarsu boyunda bulunan yerleşim
birimlerinin kanalizasyon atıklarının arıtılmadan
nehre deşarj edilmesi, bilinçsiz tarım ilaçları ve kimyevi gübre
kullanımıyla âdeta yok edilmektedir.
Gediz Nehri memba kısmında 1inci kalite
su değerlerine sahip iken Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği su
kalite kriterlerine göre Aşağı Gediz havzası için Gediz
Nehri evsel artık, sanayi atıkları ve tarımsal
faaliyetlerden kaynaklanan azot, organik madde ve ağır metaller
yönleriyle 4üncü sınıf su (çok kirli) kalitesine sahiptir.
Uluslararası su indeksi kriterlerine göre ise, Gediz Nehri suyu tarım
alanı sulama suyu kriterlerinin çok altındadır. Kirlilik
derecesi gıda sağlığı açısından da tehlike
arz etmektedir. Ayrıca ötrofikasyon nedeniyle nehir tabanında organik
maddelerin birikerek metal derişimlerini arttırdığı
görülmüştür.
Tarihin en önemli yerleşim havzalarından
olan Gediz Nehri bugün için kilometrelerce uzunlukta bir açık kanalizasyon
isale hattına dönüşmektedir. Kirliliğin en önemli göstergesi
özellikle nehrin faunasında meydana gelen daralmadır. Nehir flora ve
faunasıyla can çekişmekte ve kendisiyle birlikte içinden geçtiği
ovayı da ölüme götürmektedir. Kirlenme dolayısıyla Gediz Nehrinden
sulanan binlerce dekar arazi çoraklaşma tehlikesiyle karşı
karşıyadır.
Gediz havzasını kirlilikten kurtarmak için
2000 yılında kurulan Gediz Havzası Çevre İlleri Hizmet
Koruma Birliği" ve Gediz havzasında yaşanan çevre
kirliliği problemine karşı çözüm önerileri getirmek ve etkin bir
mücadele yürütmek üzere Çevre ve Orman Bakanlığı
koordinasyonunda hazırlanan ve Mayıs 2008'de yürürlüğe giren
Gediz Havzası Koruma Eylem Planı ödenek yetersizliği yüzünden maalesef,
bugüne kadar gerekli çalışmayı yapamamıştır.
Açıklanan bu nedenlerle konunun aydınlığa
kavuşturularak gereken önlemlerin alınması amacıyla bir
Meclis araştırması açılması gerekmektedir.
BAŞKAN Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 14.57
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
(HDP sıraları üzerine fotoğraflar
konulması)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo
Paylan ve arkadaşları tarafından, 1908-1915 yılları
arasında Osmanlı Meclis-i Mebusanında mebusluk yapmış
Ermeni mebusların öldürülmelerinin nasıl ve kimler tarafından gerçekleştiğinin
araştırılması ve bu çerçevede bu Meclis çatısı
altında çalışmış mebusların
iadeiitibarlarının sağlanması amacıyla 21/4/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
21 Nisan 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
21/04/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 21/04/2016 Perşembe
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris Baluken
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
21 Nisan 2016 tarihinde İstanbul Milletvekili
Sayın Garo Paylan ve arkadaşları tarafından (1801 sıra
numaralı) 1908-1915 yılları arasında Osmanlı Meclis-i
Mebusanında mebusluk yapmış Ermeni mebusların
öldürülmelerinin nasıl ve kimler tarafından gerçekleştirilğinin
araştırılması ve bu çerçevede, bu Meclis çatısı
altında çalışmış mebusların
iadeiitibarlarının sağlanması amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 21/04/2016 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı
İstanbul Milletvekili Sayın Garo Paylan olacak.
Buyurun Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
(x)
Sizleri 1908-1915 yıllarına
götüreceğim. Hani o az bildiğimiz yıllar, yalnızca
inkılap tarihi derslerinde bildikleriniz var ama ondan ötesini maalesef bilmiyoruz.
Çünkü, cumhuriyetle bütün olayı başlatıp cumhuriyetle devam
ettiriyoruz, oysa cumhuriyet öncesi var ve cumhuriyet öncesi parlamenter bir
rejim var.
1908 öncesi, biliyorsunuz, Abdülhamitin istibdat
rejimi vardı ve buna karşı itirazlar vardı. 1908de tekrar
Meclis ve anayasa devreye geçti, İkinci Meşrutiyetle Meclis ve
anayasaya kavuştuk. Bununla birlikte Osmanlının halkları
büyük bir bayram yaşadılar, demokrasi ve özgürlük rüyasını 1908-1912
yıllarında yaşadılar ve bu umutla Meclise kendi kimlikleriyle
onurla kendi taleplerini ve topyekûn Osmanlı taleplerini
taşıyabildiler. 1908de Osmanlı nüfusunun her 5 kişisinden
1i Ermeniydi ve yine, Osmanlı nüfusunun her 5 kişisinden 2si
Ermeni, Rum, Süryani veya Yahudi idi. Seçimler oldu -biliyorsunuz, o
yıllarda da seçimler yapılabildi, 1908 sonrası- ve Meclis-i
Mebusan oluştu; Ermeniler ve bütün halklar mebuslarını seçtiler
ve Meclis-i Mebusan oluştu. Demokratik siyasetle ortak vatanda eşitçe
yaşama mücadelesi verildi Meclis-i Mebusanda. Ermeni kimlikli, Rum
kimlikli, Türk kimlikli, Kürt kimlikli olan vekiller birlikte ortak vatanda bir
arada yaşama hukukunu oluşturma mücadelesi verdiler.
Osmanlıda milletler sistemi vardı, bugünkü
gibi tek millet söylemi yoktu. Osmanlının milletler sisteminde
kültürel özerkliğe sahipti milletler; Ermeni milleti, Rum milleti, Süryani
milleti, Yahudi milleti gibi kültürel özerkliklere sahiplerdi.
Patrikhanelerinde dinî örgütlenmelerini yaparlardı. Aynı şekilde
cismani örgütlenmeleri de vardı. Kendi ana dili temelli çok dilli
eğitimlerini yürütürlerdi. Bununla ilgili haklar Mecliste görüşüldü
ve Ermeni vekillerin bu kültürel özerkliğin yanında ademimerkeziyetçi
bir sistem önerisi vardı yani yerel demokrasi. Bu yalnızca
Ermenilerin talepleri değildi, Prens Sebahattin gibi Türk kimlikli ve
diğer kimliklerdeki siyasetçilerin de talebiydi, ademimerkeziyetçi bir
model öneriyorlardı. Bugün Batı demokrasilerinde olan modeli,
onların o zaman erişemediği bir modeli o zaman Osmanlıya
önermişlerdi: ademimerkeziyetçi modeli. Ancak, bunu istemeyenler de
vardı. İttihat ve Terakki -kısadan söyleyeyim- 23 Ocak 1913 günü
Babıali Baskınıyla bir darbe gerçekleştirdi ve parlamentoyu
ve anayasayı devre dışı bıraktı neredeyse. 1914
seçimleri sonrası tamamen parlamento devre dışıydı ve
artık bir cuntanın elindeydi ülke; Talat, Enver ve Cemal Paşa
cuntalarının elindeydi. İlk darbeciler anayasayı ve Meclisi
devre dışı bıraktılar, kararnamelerle ülkeyi yönetmeye
başladılar.
Ve Birinci Dünya Savaşının devreye
geçmesiyle 24 Nisan 1915te, maalesef, ilk olarak Ermeni aydınlar, kanaat
önderleri ve milletvekilleri tutuklandılar. Vekiller Ankaraya,
Ayaşa getirildiler, güya yargılanacaklardı aydınlarla
beraber; bazıları Diyarbakıra ve Urfaya sürüldüler, güya
yargılanacaklardı. Dokunulmazlıkları olduğu hâlde
onları alıp tutuklayıp Ankaraya, Ayaşa, Urfaya,
Diyarbakıra sürdüler ve oradan oraya sürerken yolda çeteciler
tarafından vekiller katledildiler. Tabii, toplumun kanaat önderleri ve
milletvekilleri devre dışı bırakıldıktan,
demokratik siyaset iddiası ve demokrasiyle meselelerimizin çözülme
iddiası devre dışı bırakıldıktan sonra,
kararnamelerle, Ermeni halkı ve aynı olaylarda Süryani halkı
büyük bir katliamla binlerce yıldır yaşadıkları kadim
topraklardan sürüldüler. Benim hayatta kalmam Malatyada yaşayan
komşularımızın sayesindedir. Dedelerimin babaları
dedelerimi komşularına emanet etmişlerdir, vicdanlı Anadolu
insanına emanet etmişlerdir; o sayede hayatta kaldım, kılıç
artığı denir bizlere. Aynı şekilde, vicdanlı
kamu yöneticileri de vardı Lice kaymakamı gibi, katliama yol vermeyen
pek çok vicdanlı kamu yöneticisi vardı ancak onlar da katledildiler
bu çeteler tarafından. Birinci Dünya Savaşı sonrası
Divan-ı Harb-i Örfide bu cuntacılar yargılandılar ve
bazıları cezalar da aldılar; Malta sürgünleri oluştu.
Ancak, bu yargılanmalar tamamlanamadan cumhuriyet devreye geçti, Ankarada
bir Meclis oluştu ve Ankaradaki Meclis bu büyük suçla yüzleşmedi.
Boğazlıyan kaymakamı Divan-ı Harb-i Örfide yargılanmıştı
ve mahkûm olmuştu ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yaptığı ilk şey Boğazlıyan Kaymakamı Kemal
Beye ve diğerlerine, bu büyük suçun faili olanlara iadeiitibar
yapmaktı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tüm milleti katletmeleri
lazımdı değil mi?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Selam olsun o
Boğazlıyan kaymakamına!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
GARO PAYLAN (Devamla) Talat Paşa, Cemal
Paşa, Enver Paşa isimleri, bakın
ERKAN AKÇAY (Manisa) Allah rahmet eylesin.
GARO PAYLAN (Devamla) - Ondan sonra memleketin 2.500
yerinde sokaklara isimleri verildi.
ZİHNİ AÇBA (Sakarya)
Konuştuğun kürsü Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsü beyefendi!
GARO PAYLAN (Devamla) Bugün Talat Paşa
sokaklarında yürüyoruz maalesef.
ZİHNİ AÇBA (Sakarya) Densizlik yapma!
GARO PAYLAN (Devamla) Düşünebiliyor musunuz,
bugün Almanyaya Berline gitseniz ve Hitler caddelerinde yürüseniz, Goebbels
caddelerinde yürüseniz; böyle bir şey kabul edilebilir mi? Ancak,
memleketimizde 2.500 yerde Talat Paşa caddeleri ve bulvarlarında
yürüyoruz.
Efendim, isyanlar vardı., Savaş
şartları. diyeceksiniz birazdan çıkıp, biliyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Daha neler diyeceğiz,
dinleyeceksin.
GARO PAYLAN (Devamla) - Demokratik siyaset yok
sayılıp darbeyle siyasetçiler devre dışı
bırakıldıktan sonra ve o dönemde, evet, isyan edenler de
vardı. Kimse durduk yere isyan etmez. Demokratik siyaset devre
dışı bırakılmıştı.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Yürü git ya! Yürü
git!
NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Çok ırkçı bir
konuşma yapıyor Sayın Başkan.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Mavi Kitapa göre isyan eder!
GARO PAYLAN (Devamla) Ve savaş hattı
diyeceksiniz biraz da, savaş şartları diyeceksiniz.
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Hem ırkçı hem
ayrımcı bir konuşma yapıyorsunuz.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Bilgisiz, belgesiz
konuşma! Birazdan göreceksin!
GARO PAYLAN (Devamla) - Savaş Rusya
sınırındaydı, Vandaydı ancak Bursadaki,
Tekirdağdaki, Malatyadaki Ermeniler sürüldüler.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Şu an suç
işliyorsunuz! Ayrımcılık suçu işliyorsunuz!
GARO PAYLAN (Devamla) - Ve suç kişiseldir.
Bakın, suç kişiseldir bir suç varsa da oysa topyekûn Ermeni ve
Süryani halkları katledildi ve hepimiz kaybettik.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sen de
aynısını yapıyorsun.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, müdahale edin lütfen.
GARO PAYLAN (Devamla) - Ermeni halkı kaybetti;
Türkler de Kürtler de hep birlikte kaybettik. Ve bununla birlikte, Ermeni ve
Türk kimliği hastalandı, kötülük sıradanlaştı ve yüz
yıldır karanlık bir tünelde yürümeye devam ediyoruz.
Bugünlerde tekrar dokunulmazlıkların
kaldırılıp demokratik siyasetin devre dışı
bırakılma iddiası gündeme getiriliyor. Oysa, bu yollardan
defalarca geçildi, sonu yalnızca katliam ve gözyaşıydı.
Yüzleşmek iyileşmek demek. Ermeni
halkının da iyileşmeye ihtiyacı var, Türklerin de, bütün
Türkiye halklarının da iyileşmeye ihtiyacı var. Hepimiz bir
yerlerde hastalandık ve adil bir hafızaya ihtiyacımız var.
Bu mesele de görüşülecekse yalnızca Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülmelidir. Benim acım başka meclislerin mezesi olamaz. O
açıdan, adil bir hafızayla bu acıya, bu karanlığa ve
bu cuntacı ve darbeci geleneğe bakmamız gerekiyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bu acı değil, kin,
yüz yıllık bitmeyen kin! Kan davası güdüyorsunuz.
GARO PAYLAN (Devamla) Sizlere ortak vatanda bir
arada yaşama hukukunu oluşturmaya çalışan vekillerimizi
tanıtmaya çalışacağım:
Bakın, Krikor Zohrab, İstanbul Mebusu;
Bedros Halaçyan, İstanbul Mebusu
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hepsini tanıyoruz
onların. 33 milletvekili vardı Osmanlı Meclis-i
Mebusanında.
GARO PAYLAN (Devamla) Nazaret Dağavaryan,
Sivas Mebusu; Garabet Paşayan, Sivas Mebusu; Ohannes Serengülyan, Erzurum
Mebusu
ERKAN AKÇAY (Manisa) Patrik Ohannesi kim öldürdü?
GARO PAYLAN (Devamla) Onnik Tertsakyan, Van
Mebusu; Hampartsum Boyacıyan, Hozan Mebusu.
NURETTİN ARAS (Iğdır) ASALAdan
konuş biraz da, ASALAdan!
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Sayın Başkan,
ırkçı bir konuşma yapılıyor Mecliste.
GARO PAYLAN (Devamla) Vahan Papazyan, Van Mebusu;
Hagop Babikyan, Tekirdağ Mebusu; Karekin Pastırmacıyan, Erzurum
Mebusu
ERKAN AKÇAY (Manisa) 50 bin kişiyle Rusyada
ihanet etti. Bir hain, alçağın tekidir o Pastırmacıyan!
GARO PAYLAN (Devamla) -
Keğam Der Garabedyan, Muş Mebusu; Hagop Boyacıyan, Tekirdağ
Mebusu; Artin Boşgezenyan Halep Mebusu.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yüz binlerce Müslüman Türkün
katilidir Pastırmacıyan!
GARO PAYLAN (Devamla) Bunlar demokratik siyasetle
bir arada yaşama irademizi savunuyorlardı ve onların
Osmanlılık rüyalarına ihanet edildi, demokratik siyasete ihanet
edildi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Onlar Osmanlıya ihanet
etti, ihanetlerinin de bedellerini ödedi!
GARO PAYLAN (Devamla) Şimdi, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, bu mebuslarımızın hatırasına
saygı gereği onların akıbetleriyle ilgili bir
araştırma komisyonu oluşturmalıdır.
Hepsinin anısının önünde
saygıyla eğiliyorum.
(x) (HDP
sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Arşivler açık.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Boğazlıyan
Kaymakamının biz önünde eğiliyoruz saygıyla.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bu kürsüde
elbette ki düşüncelerimizi özgürce ifade etmek gibi bir sorumluluğumuz
var ama dikkat etmemiz gerekli olan bir gerçek daha var, o da şudur ki:
Tarih, tarihçilerindir. Tarihî gerçekleri lütfen, siyasetimize alet etmeyelim,
lütfen.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
aleyhinde
GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın
Başkan, bana sataştınız. Alet etmekle neyi
kastettiğinizi merak ediyorum.
BAŞKAN Ben sizi kastetmedim, genel olarak
düşüncemi söyledim.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi
GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın
Başkan, alet etmek diye bir yorum yaptınız, alet etmek ne
demek?
BAŞKAN Bakın, sizden sonra
konuşacak olanlar var.
GARO PAYLAN (İstanbul) Ama, siz bir yorum
yaptınız.
BAŞKAN Sadece sizin konuşmanız
üzerine söylenmiş bir şey değil bu, sizden sonra konuşacak
olanlar da var.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ama bakın,
aynı şeyler eğer bugün de etkili oluyorsa bunların
araştırılması gerekir Sayın Başkan.
BAŞKAN Divan olarak ben bu konudaki görevimi
yerine getirmek zorundayım, lütfen.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
aleyhinde Erzurum Milletvekili Sayın Kamil Aydın konuşacak.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP
sıralarından alkışlar)
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tür tacizleri hep bekliyoruz,
hazırlıklıyız ama gönül isterdi ki şu salonda, biraz
önce, Hınçak ve Taşnak çeteleri üyesi olan, bir sürü mebus diye
geçinenlerin isimleri burada verilirken biz de bu yüce Meclisin,
atalarımızın kanlarıyla, kararlılığıyla
oluşturulan bu yüce Meclisin üyeleri, hep birlikte buna birazcık bir
şeyler söyleyebilseydik.
Efendim, defalarca söylüyoruz, elbette ki herkesin
bir ideolojisi vardır ama Allah rızası için, yeter artık,
bir şeyi söylerken bir sebep-sonuç ilişkisi kurun, tarihî belgelere
dayanın. Şimdi, efendim, Osmanlı döneminde Osmanlı
milletler devletiydi. Evet. Niye kendinizle çelişkiye düşüyorsunuz?
İmparatorluklar dönemi uluslarüstü yapılardır. Milletleri ihtiva
eder, çok geniş inanç sistemlerini ihtiva eder. Bu, Roma
İmparatorluğunda da böyledir, bu, Bizansta da böyledir, Britanya
İmparatorluğunda da böyledir, Osmanlı Devletinde de böyledir.
Elbette ki uluslarüstüdür, içinde bir sürü ulusal kimliği ihtiva eder, bir
sürü inanç sistemini ihtiva eder.
Ne oldu? Klasik olarak hep ezberimizde. Niye sebep-sonuç
ilişkisi kuramıyorsunuz? Çünkü niyetiniz iyi değil. Niyetiniz
iyi olsa, bilimsel düşünebilme yeteneğinizi bir devreye sokabilseniz
Ki, bilimsel backgroundunuzdan da emin değilim bu konuda, tarihçi olmak
lazım, o bölgede yaşayıp, o tarihi canlı, yaşayan
arşivlerden almak lazım. Bunların da en önemlileri Rus ve
Osmanlı arşivleridir. Şimdi, ben Osmanlı, Rus
arşivlerine göre konuşacağım.
Osmanlı öyle bir devletti ve maalesef, başta
Hınçak ve Taşnak çeteleri olmak üzere Anadolu, Rumeli ve Arap
Yarımadasındaki birçok unsurların isyanları sonucu, bugün,
işte 20 küsur tane devlet çıktı. Artık, dönem
Osmanlıda dağıldı ve o küllerinden, Allaha şükür,
millî bir iradeyle millî bir devlet kuruldu: Türkiye Cumhuriyeti devleti.
Artık, Ermeni de ayrıldı, kendi devletini kurdu; Arnavut da ayrıldı,
kendi devletini kurdu; Arap da ayrıldı, onlarca devlet kurdu. Daha
niye o tarafa doğru götürüyorsunuz? Yani, Türkiye'yi Mavi Kitapa göre
Şimdi, günlerdir burada Sykes-Picot refere ediliyor.
Maalesef, bazıları olumlu refere ediyor, biliyor musunuz değerli
milletvekilleri? Sykes-Picot Osmanlı Devletinin bölünme, parçalanma
projesidir. Bunu, bu yüce Mecliste olumlayarak ifade edenleri buradan
kınıyorum. Aynen Arnold Toynbeeye yazdırılan o Mavi Kitap
da öyledir. Dinleyeceksiniz, öğreneceksiniz tarihi, Rus belgelerinden
öğreneceksiniz. Yazanın kendisi itiraf ediyor, Biz, İngiltere
Hükûmetinin istihbaratının öngörüsüyle bu kitabı yazıp bunu
eyleme dönüştürmek zorundaydık. diyor.
Şimdi, 1908-1915 yılları -Allah
aşkına- hepiniz biliyorsunuz, yedi düvele karşı mücadele
ettiğimiz yıllar. Ortada devlet ismen var ama cismen yok, otorite
olarak yok; arka bahçede yangın var, ön bahçede yangın var,
komşuda yangın var, sağda var, solda var, coğrafya yangın
hâlinde; doğuya asker gidiyor, batıda isyan var; batıya gidiyor,
kuzeyde isyan var; kuzeye gidiyor, güneyde isyan var. Bu hâliyle, o yüce
Devlet-i Ali Osmaniye yine içinde barındırdığı o
tebaasını, unsurlarını, vatandaşlarını
olabildiğince muhafaza etmeye çalışıyor. Ne yapmaya
çalışıyor? Emniyetlerini sağlamaya
çalışıyor.
Şimdi, ben birkaç tane örnek vereceğim.
Efendim, Krikor Zohrab, Ohannes Varteks, Erzurum; bunlar, bugün de
kullanıyoruz ya PKK için zaman zaman... Değerli milletvekilleri, buna
dikkat edin, bu, yüz yıl önceki proje bugün de aynı şekilde,
ittifak hâlinde devam ediyor. Buna gözü açık olalım lütfen.
Bakın, Gündüz külahlı, gece silahlı. deriz, değil mi?
İşte bu şahıslar, bu mebus geçinenler, gündüz Mecliste
kravatlı, fesli ama gece Hınçakla, Taşnakla dağda
Osmanlının askerine hançer saplıyor, kurşun atıyor.
Bunu kim öldürüyor biliyor musunuz? Efendim, Çerkez Ahmet ve çetesi.
Bakın, çeteleşme var, çete öldürüyor
bunları, yakalıyor. Bugün lanetlemeye
çalıştığınız İttihat Terakki falan
yaftası yapıştırarak onlar özbeöz Türkiye Cumhuriyetini kuran
iradenin temsilcileridir, Mustafa Kemal neyse onlar da odur, kimse onlara çamur
atmaya çalışmasın. İşte, o beğenmediğimiz bu
çeteyi Cemal Paşa, 4üncü Ordu Komutanı Cemal Paşa
yakalattırıyor, diyor ki: Sen benim idaremde olan hiçbir unsuru
çetecilikle öldürme hakkına sahip değilsin. ve yargılayıp
astırıyor. Allahtan korkun ya! Bu Cemal Paşa ne hâle
getiriliyor.
Peki, 1921de Berlinde katledilen Talat Paşa
ne olacak, Sait Halim Paşa ne olacak?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bahattin Şakir ne
olacak?
KAMİL AYDIN (Devamla) Ermeni Hınçak
çetecisini, deli raporu verdiler, dışarı saldılar. Mazhar
Osman dedi ki: Bu deli değil. Gücü yetmedi, gücümüz yetmedi, muktedir
değiliz, iktidarız ama muktedir değiliz. Tebaaya sahip
çıkamıyorsunuz. Kim çete, kim hain, kim değil; belli
olmadığı bir dönem, 1908-1915. Tehcir olayıyla, benim
ecdadım, hiç kimsenin burnu kanamasın diye, hiç kimseye zeval
gelmesin diye, emniyetli bir şekilde, daha özgürlükçü, daha rahat
yaşayabilecekleri yerlere götürüyorlar.
Şimdi, efendim, başka bir örnek daha
vereceğim: Karekin Pastırmacıyan dediler. Bakın, bu, Rus
kaynaklarında var. İdeolojilerimiz aklımızın önüne
geçmesin; bilgisiz, belgesiz kimse konuşmasın. Yeter artık bu
millete attığınız iftiralar ya! Vallahi mezarlarından
hortlayıp kalkacaklar! Hepimiz sorumluluk taşıyoruz. Kimdir bu
Pastırmacıyan? 1914 sonunda Doğubeyazıtta çok sayıda
Kürt vatandaşımızı katletmiş; Rus arşivlerinde
var, Osmanlı arşivlerinde var. Bunlar, Tarih Kurumunda Ermeni
masasında çalışan arkadaşlarımızın, her dilde
bunun incelemesini yapan arkadaşlarımızın bize verdiği
bilgiler, belgeler, ben uydurmuyorum bunları. Burası yüce Meclis,
Türk milletinin en üst seviyede temsil edildiği yüce bir makamda
konuşuyoruz.
ERKAN HABERAL (Ankara) Kimi katletmişler?
KAMİL AYDIN (Devamla)
Doğubeyazıttaki Kürt vatandaşlarımızı.
Şimdi, bakın, Azerbaycanlı Behbut Han
Cevanşir diye bir kardeşimiz; Adliye Nazırı.
İstanbulda bir gecede, gündüz külahlı, gece silahlı olan o
Mebusan üyeleri var ya, onlar ve azmettiricileriyle birlikte Osmanlıları
katlediyorlar. Öldürülüyor ve buna da akıl hastası
Katil
yakalanıyor ama İngiliz işgalinde bir Osmanlıdan
bahsediyoruz. Hadi erkeksen al içeri, tutukla bakayım. Niye? Çünkü, büyük
bir projenin parçası zaten. Şimdi, Allahtan korkacağız. Bu
millete artık bu kadar ihanet, bu kadar suçlama yeter. Bu ülkeden bir ülke
daha çıkaramayacaksınız, bu devletten iki devlet, üç devlet daha
çıkaramayacaksınız bu irade burada olduğu sürece. (MHP ve
AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Helal! Asla ve kata izin
vermeyeceğiz.
KAMİL AYDIN (Devamla) Bu partilerüstü bir
davadır. Daha nice 24 Nisanlarda bu hayalleri kuracaksınız,
Allahın izniyle bu azim ve kararlılığımız, bu
kardeşlik hukukumuz sürdüğü sürece.
Şimdi, geliyorum günümüze. Azerbaycanda
Dağlık Karabağ, Gence, Füzuli işgal altında; vicdanınız
varsa gelin bir kelime söyleyin şurada. Zori Balayan diye bir hekiminiz
var, bir girin YouTubedan bakın. Ne yapmış?
Yaptıklarıyla övünüyor; 13 yaşında bir Azeri çocuğu
diri diri soyma zevkini tatmış, deneysel bir çalışma! Bu
Mecliste bunları konuşmuyoruz. Niye konuşmuyoruz Sayın
Vekilim, niye konuşmuyoruz? Partilerimiz farklı olabilir ama bu
devlet, bu gök kubbe hepimizin. Buna hep beraber sahip
çıkacağız. Bundan sonra, gerçekten, elbette ki eksikleri, hataları
konuşacağız ama İngiliz işgali altında
Ya
artık günümüzdeki diziler bile o dönemle ilgili yapılıyor,
görmüyor musunuz? İktidarsınız, muktedir değilsiniz,
yoksunuz. İngiliz bayrakları
Pera Palasta katledilen bir sürü Türk
subayı var, Anadolunun her tarafında katliam var.
MUHARREM VARLI (Adana) Hamidiye Alayları
nerelerde kuruldu Hocam?
KAMİL AYDIN (Devamla) - Hınçak ve
Taşnak çetelerinin yaptığı katliamları
unutamadık. Ama, biz buradan hareketle, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı
Elbette ki Osmanlı
dağılmış, bu dünya konjonktürü böyleydi, tarih böyle
okunur. İmparatorluklar dönemi bitmiştir, artık ulus devlet
dönemlerine geçilmiştir. Her imparatorluk bakiyesinden birçok devlet
çıkmıştır. Bizimkinden de çıkmıştır ama
şu kürsüden bu Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları
içerisinde birbirine vatandaşlık bağıyla bağlı
olarak Türk olduğumuzu söylüyoruz. Ya arkadaş, etnik kimliklerimizi
baş tacı ettik ama artık dünya buraya gitti. Almanya
halkları yok, İngiliz halkları yok, Fransız halkları
yok. Fransız var, Alman var, İngiliz var. Ama bunun açılımı
içerisinde etnik kimlik o kadar çok ki. Niye bize bunu yapmaya
çalışıyorsunuz? Zorlamayacaksınız. dedik. Buradan
bir devlet, bir millet daha çıkaramayacaksınız! (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Aydın.
GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Paylan, nedir talebiniz?
GARO PAYLAN (İstanbul) İhanet diyerek,
Bu kadar ihanet yeter. diyerek benim konuşmam üzerine
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sen mi yaptın
ihaneti?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Nerede var? Sataşma yok
canım, sataşma yok.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sen mi ihanet ettin?
İsmini zikretmedim.
BAŞKAN Kime İhanet. dedi?
ERKAN AKÇAY (Manisa) İhaneti üzerine
alınırsa
BAŞKAN Sayın Akçay, lütfen
GARO PAYLAN (İstanbul) Sözlerimi tevil ederek
Sayın Başkan
KAMİL AYDIN (Erzurum) Ettiysen
konuşacaksın.
BAŞKAN Efendim, duymuyorum.
GARO PAYLAN (İstanbul) Sözlerimi pek çok
yerde çarpıttı efendim kendisi, düzeltmek istiyorum.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Dosdoğru
söyledi, neyini çarpıttı?
BAŞKAN Şimdi, bakın, eğer
sataşmadan dolayı söz istiyorsanız, neden sataşma
olduğu
KAMİL AYDIN (Erzurum) Hiç isim bile
zikretmedim, muhatap bile almadım!
GARO PAYLAN (İstanbul) Bilimsel
backgroundundan emin değilim. diyerek sataştı, bu bir.
İkincisi, Bu kadar ihanet yeter. diyerek sataştı ve sözlerimi
pek çok yerde tevil etti.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sırtından
vuranlar ihanet içindedir, sen vurduysan çıkar, konuşursun.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Pastırmacıyanı bir anlat bakalım da dinleyelim.
Pastırmacıyanı bir anlat.
BAŞKAN Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Garo Paylanın,
Erzurum Milletvekili Kamil Aydının HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasına şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
GARO PAYLAN (İstanbul) Size tam da o
Pastırmacıyanı anlatacağım.
Karekin Pastırmacıyan, 1908-1912 döneminde
Meclis-i Mebusandaydı ve demokratik siyaset idealine inanıyordu.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Ne demokrasisi?
GARO PAYLAN (Devamla) Ancak, cunta sonrası
demokratik siyaset inancını kaybetti.
ERKAN AKÇAY (Manisa) İşte, ihanet
dediğim de bu.
GARO PAYLAN (Devamla) Ve evet, diğer safa
geçti, Rus saflarına geçti ama bir de kardeşi vardı, Vahan
Pastırmacıyan; bunu bilir misiniz?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Hainin bir de
kardeşi vardı.
GARO PAYLAN (Devamla) Vahan
Pastırmacıyan Osmanlı subayıydı ve
Sarıkamış cephesindeydi. Düşünebiliyor musunuz, iki
kardeş aynı cephede, karşılıklı birbirlerine
silah attılar.
Seferberlik ilanından sonra, benim de
akrabalarım olan pek çok kişi Birinci Dünya Savaşında
Çanakkalede savaştılar, Sarıkamışta
savaştılar; Osmanlıyız diyenler. Ama, Osmanlılık
rüyalarına artık inanmayan bazı Ermeniler de vardı, evet,
karşı cepheye geçtiler.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Kimdi onlar?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) İhanet
ettiler yani.
GARO PAYLAN (Devamla) Maalesef,
Sarıkamışta savaşan Vahan Pastırmacıyan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
KAMİL AYDIN (Erzurum) Hınçak de,
Hınçak. Taşnak de! Sen Hınçak mısın?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
GARO PAYLAN (Devamla) Sarıkamışda
savaşan
Bakın, Osmanlı subayı olarak savaşan Vahan
Pastırmacıyanın ailesi katledildi. Tıpkı, Çanakkale
cephesinde benim akrabalarım -orada- savaşırken Malatyada kendi
ailelerinin katledildiği gibi.
MUHARREM VARLI (Adana) Bu ne kindir ya?
GARO PAYLAN (Devamla) İhanet edilen bir
şey varsa Ermenilerin Osmanlılık rüyalarıdır
MUHARREM VARLI (Adana) Yıllarca
beslemişiz sizi be!
BAŞKAN Sayın Varlı
Lütfen
GARO PAYLAN (Devamla)
demokratik siyaset
iddialarıdır, bir arada yaşama idealidir, Osmanlı Meclis-i
Mebusanının Ermeni halklarına sahip çıkmayıp o cuntaya
yol vermesi ve ortaya çıkan büyük suçla yüzleşmemesidir. Bu suçla
yüzleşmediğimiz sürece kötülük sıradanlaşmaya devam
edecektir.
Bugün, HDP Grubuna dokunmayı
düşünüyorsunuz, aynı şekilde demokratik siyaseti devre
dışı bırakmaya çalışıyorsunuz.
HİLMİ BİLGİN (Sivas) Niye
alınıyorsunuz? Herkese dokunuluyor. Fezlekesi olan herkese dokunuyoruz.
Korkunuz ne?
GARO PAYLAN (Devamla) Oysa, adil bir
hafızayla hem geçmişimizle hem bugünümüzle yüzleşebiliriz.
HARUN KARACA (İstanbul) Suç işlememeyi
öğreneceksiniz, suç işlemeyeceksiniz.
GARO PAYLAN (Devamla) Hepinize saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ERKAN HABERAL (Ankara) Siz Kürtler ile Ermenileri
bir mi tutuyorsunuz? Kürtler ile Ermeniler aynı mı sizin
görüşünüzde?
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, istirham
ederim. Kamil Aydın Bey sataşmadan dolayı söz istiyor,
çarpıtma var.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Efendim, ben Garo
Paylanın ismini anarak ihanet içinde olduğunu söylemedim. Bu,
şahsıma yapılmış bir sataşmadır.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika da size verelim
söz.
GARO PAYLAN (İstanbul) Vahan
Pastırmacıyandan bahsediyorsunuz.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Deden mi senin Vahan
Pastırmacıyan?
MUHARREM VARLI (Adana) Hocam, Hamidiye
Alayları kimden oluşuyordu, onu da belirtirsen
BAŞKAN Sükûnetimizi koruyalım lütfen.
2.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydının,
İstanbul Milletvekili Garo Paylanın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAMİL AYDIN (Erzurum) Saygıdeğer
milletvekilleri, Değerli Başkan; gerçekten üzülüyoruz. Bakın,
bugün biz bir kardeşlik hukuku içerisinde, bir vatandaşlık
bilinciyle, gerçekten bu yüce Mecliste bilgiye ve belgeye dayanmak
kaydıyla her türlü şeyi konuşmaya muktediriz. Her şeyi
paylaşalım ama ne olur bilimden, akıldan uzak, iftiraya matuf
şeylerden uzak duralım. İftira, her anlamda, insani bir
değer açısından da sakıncalıdır, dinen de
sakıncalıdır yani hiçbir inanç sistemine girmez. İftira
atmayacağız, belgeli konuşacağız. Ben dedim ki Tarih
Kurumu Ermeni masasında çalışan, birçok dilde kitapları
çevirip araştırmalarını yapan, ta New Yorktaki enstitüde
dahi bu tür belgeleri toplayan bir kardeşiniz olarak özetledim, koydum
ortaya. Şimdi siz de bilginizi, belgenizi koyarsınız. Ama,
önemli bir şeye değindi sayın konuşmacı, dedi ki:
Onun bir kardeşi daha vardı. Eyvallah, hâlâ daha var, onların
birer kardeşleri daha var Allaha şükür, bizimle aynı iradeyi
taşıyorlar; bu bayrak altında, bu vatanda, bu milletle beraber
yaşama azim ve kararlılığını gösterenler var.
GARO PAYLAN (İstanbul) Aileleri katledildi,
aileleri katledildi!
KAMİL AYDIN (Devamla) Gösterenler var ama o
dönemde Hınçak ve Taşnak çeteleriyle gece iş birliği
yapıp masum insanları katledenleri burada savunacak hiçbir sözümüz
olamaz, buna müsaade de etmeyiz, etmeyiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Aynen öyle!
KAMİL AYDIN (Devamla) Dün onlardı
savunanlar Meclis-i Mebusanda, bugün onların torunu olarak indallah
onların karşısına çıkıp yüzlerine bakabilmemiz
için biz savunacağız Allahın izniyle.
Saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
Efendim, yerimden 60ıncı maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, peki.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
İstanbul Milletvekili Garo Paylanın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu vesileyle birkaç hususu da
hatırlatmayı faydalı görüyorum. Osmanlı Meclis-i
Mebusanında 33 Ermeni milletvekili vardı ve tarih boyunca da
Osmanlıya, ülkemize çok değerli hizmetler vermiş Ermeni
aydını, devlet adamı, sanatçılar yetişmiştir,
onların hepsi bizim zenginliğimizdir. Onları da rahmetle,
şükranla yâd ederiz öncelikle fakat bu kısa süre içerisinde
konuşma güçlüğü nedeniyle
Ermeni çeteciler tarafından denir
yani Hınçak-Taşnak tarafından suikasta uğrayan yüzlerce,
binlerce Ermeni var, Ermeni vatandaşımız var. Patrik Ohannes
Hınçak-Taşnak çeteleri tarafından katledilen bir insandır,
Patrik, Ermeni Patriği. Pastırmacıyan Rusyaya gidip
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Toparlayayım.
Ruslarla iş
birliği yapıp, 50 bin kişilik çetesiyle Anadoluya gelip yüz
binlerce Müslüman Türkü katleden alçak bir katildir ve Ruslarla bize
karşı savaşmıştır. Van Konsolosu Temrenin bizzat
Rusyaya gönderdiği raporlarda bazı kiliselerde paraların
toplanıp nasıl suikast planlarının
yapıldığı belgeleriyle doludur ve tarihî gerçekler ve
arşivler bu konuda ziyadesiyle açıktır fakat bunlardan
yararlanmak istemeyenler, asıl bu belgelerle, gerçeklerle yüzleşmek
istemeyenler, başta Ermenistan olmak üzere yüz yıldır kin
davası, kan davası güdenlerdir. Ezcümle, Türk milleti 1915
yılında vatanını savunmuştur, Osmanlı
vatanını savunmuştur.
Bundan yaklaşık
yedi sekiz ay evvel
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Berlinde Talat Paşanın şehit edildiği sokağın
başında onu ben rahmetle andım. İnşallah, ilk vesilede
tekrar gideceğiz. Cemal Paşayı da, Sait Halim Paşayı
da, Bahattin Şakiri de
GARO PAYLAN (İstanbul)
Bütün katilleri anıyor.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Bütün katillerin hakkını verenleri.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Yozgat Boğazlıyan Kaymakamını da büyükelçilerimizi,
konsoloslarımızı katledenleri de askerimizi, bütün
insanları suikasta tabi tutanlar ile bunların katilini
savunanları da kınıyorum ve ayrıca da rahmetle
anıyorum şehitlerimizi.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Yerimden söz istiyorum.
BAŞKAN Yerinizden söz
istiyorsunuz.
Sisteme girdiniz mi
Sayın Demirel?
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN - Tamam, buyurun.
21.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirelin, Manisa Milletvekili Erkan Akçayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
tarihî süreçleri, doğru, tarihçiler yazar ama siyasetçiler de bu tarihî
süreçlerinden birçok sonuç çıkartır ve bu sonuç doğrultusunda da
geleceği biraz daha idame eder ve geleceğe bir ayna tutar.
Şimdi, biz, burada,
geçmiş dönemde tarihimizde neler yaşandı ya da geçmiş
tarihlerde neler yaşandı, idam kararı verilen bu Mecliste hep
birlikte kınadık. Buradan
idam kararının çıkışını hep birlikte
kınadık. O dönemlerde yapılan yanlışlıklar,
eksiklikler her zaman için burada değerlendirildi, her parti ya da her
birey kendi görüşünü burada ifade etti. Bugün de yine, Ermenilere o
dönemde yapılanlara karşı, Mebusan Meclisindeki Ermenilerin,
özelde de 1908-1915 yıllarında kimlerin yer
aldığını ve bunların nelerle karşılaştığını,
tarihî bir süreç içerisinde, ifade etmek buradaki Ermeni milletvekilimizin
hakkıdır yani.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın
lütfen.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Tamam Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Burada bunları ifade etmek, tarihle bir kez daha
yüzleşmesini gerçekleştirmek hepimizin sorumluluğundadır.
Burada, 1994te DEP milletvekilleri apar topar cezaevlerine gönderilirken
şimdi, tarihte Meclisin bu konuda yanlış bir karar
aldığına dair hemfikirlik vardır ve yüzleşilmesi
gerekiyor. Biz, bu araştırma önergesiyle özellikle, bir komisyon
kurulsun
Farklı tarih kitaplarında farklı tarihçiler
farklı şekilde olay ve olguları yorumlayabilir. Madem öyle,
Mecliste bir komisyon kurulsun, Mecliste kurulacak bu komisyon tarihî süreçleri
araştırarak bu Meclise ve tüm Türkiye haklarına bu konuda bilgi
versin ve bu açıklamaları gerçekleştirsin. O yüzden, birbirimize
tahammüllü olmak ve tarihle yüzleşmek zorundayız diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Sayın Başkan, bunlar çalışılmış, yazılmış
şeyler, yazılmış. Neyi
araştıracaksınız, çalışılmış,
yazılmış.
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) Hadi canım, tek taraflı kabul var mı, tek
taraflı?
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo Paylan
ve arkadaşları tarafından, 1908-1915 yılları
arasında Osmanlı Meclis-i Mebusanında mebusluk yapmış
Ermeni mebusların öldürülmelerinin nasıl ve kimler tarafından
gerçekleştiğinin araştırılması ve bu çerçevede bu
Meclis çatısı altında çalışmış mebusların
iadeiitibarlarının sağlanması amacıyla 21/4/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
21 Nisan 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde son konuşmacı Manisa
Milletvekili Sayın Özgür Özel olacak.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Son değil Sayın Başkan, AK PARTİ Grubu var.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan, Sayın Özel son konuşmacı mı?
NECDET ÜNÜVAR (Adana)
Lehinde mi? Bu ayıp sana yeter Özgür!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
herhâlde son konuşmacı bilgisinde eksiklik var, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Lehinde son konuşmacı.
BAŞKAN Lehinde son
konuşmacı.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
Lehinde son konuşmacı, evet.
NECDET ÜNÜVAR (Adana)
Lehinde dedi ama bunu düzeltmeniz lazım Özgür Bey.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Özgür Bey lehinde mi konuşuyor?
BAŞKAN Sonra, aleyhte
olana geçeceğim.
Sürenizi yeniden
başlatıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Tabii,
tabii, teşekkür ederim.
NECDET ÜNÜVAR (Adana)
Lehinde ifadesini düzeltmeniz lazım.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, İstanbul Milletvekilimiz Selina
Doğanın selamlarını ve grubumuzun bir sitemini iletmek
isteriz. Selina, grubumuzdan seçilmiş, çok sevdiğimiz bir
arkadaşımız.
Aslında, gruplar arasında bir centilmenlik
anlaşması yapmıştık, grup önerilerini mümkün
olduğunca erken birbirimize iletecektik ancak HDPnin grup önerisi ikiye
yirmi kala elimize ulaştığı için, ben telefona
sarıldım, Selinayı aradım. Selina, aslında dünden
izin almıştı, kapalı gruptan çıkmış,
havaalanına varmak üzereydi İstanbuldaki bir programı için.
Burada Selinanın konuşması uygun olurdu diye konuştuk.
Sonra, Selina şöyle dedi: Belki de benim konuşmamam daha uygun.
HDPde Garo Paylan, CHPde Selina Doğan, AKPde
Markar Eseyan; hepsinin bu Mecliste yer almaları
Hatırlayın,
aday gösterildiklerinde altyazıda geçti. Ne zaman Türkiyede Ermeni
asıllı milletvekili adayları: Selina Doğan CHPden aday,
Garo Paylan HDPden aday, Markar Eseyan AKPden aday. diye bir altyazı
geçmeyecek, ne zaman, gelecekler, varlıklarıyla bu gruplarda
siyasetin içinde, eşitlik içinde mücadele edecekler ve kimse onların
varlığından bir son dakika haberi çıkarmayacak, belki o
zaman, Türkiye, bu topraklar olması gerektiği gibi bu meseleyi
özümsemiş, sindirmiş ve normalleşmiş olacak. Maalesef,
bugün çok farklı bir noktadayız.
Aslında, Türkiye'nin
gerçeklerinde, bu toprakların gerçeklerinde bu yok. En iyi komşumuz
Ermeniler bizim Manisada, Egede, İstanbulda, Türkiye'nin dört bir
yanındaki şehirlerde. Bazen en güvenilir esnaf, hata yapmaktan
korkan, 1 gram yanlış tartmaktan korkan en güvenilir esnaf.
Eczacı, İstanbuldaki gayrimüslim eczacıların neredeyse
yüzde 80i Ermeni, benim de mensubu olduğum mesleğe katkı
sağlamış, hem bilimsel hem halk ilaçlarını çok iyi
bilen, çok iyi birer tababet erbabı. Terzi, sanatçı -biraz önce
değerli grup başkan vekili ifade etti- komşumuz bazen, hatta
sütannesi sütü olmayan bir Türk ailenin çocuğunun. Böyle bir
kaynaşmışlık, böyle bir birliktelik, böyle bir
kardeşlik hukukundan çok başka bir yere savruldu Türkiye. Bu
topraklar, yapısı gereği, tarih boyunca yaşananlar gereği
-sadece bu meseleye özel de değil- büyük zaferlerin, büyük
mutlulukların, büyük birlikteliklerin ama önemli de acıların
yaşandığı topraklar. Anadolu bir mozaik. diyoruz.
Aslında o ayrı ayrı varlıklarını sürdüren ama bir
bütün hâlinde çok güzel bir görüntüyü veren bir mozaik, evet. Ama, kendi içinde
iç içe geçmişlikler, kültürden etkilenmişlikler, örflerin, âdetlerin,
yemeklerin, kokuların birbirine karıştığı
bambaşka bir yer Anadolu. Ama, acıların da
yaşandığı, hepimizin ortak acılarının
olduğu ve kategorik yaklaştıkça o acıları
çoğaltacağımız, kabuk tutmaya başladıysa
kaşıyarak kanatacağımız ve çözemeyeceğimiz bir
meseleye dönüştürme sorunsalıyla karşı
karşıyayız.
Dünyadaki hiçbir parlamentonun haddine değildir
Türkiye'de, bu topraklarda yaşanmış,
yaşandığı iddia edilen karşılıklı
acılarla ilgili bildiriler kaleme almak. Ama, bu Parlamentonun da bu
meselenin doğru zeminde, doğru şekilde
tartışılmasıyla ilgili bir irade ortaya koyması
lazım. Aslında, bu iradeyle ilgili önemli adımlar da
atıldı. 13 Nisan 2005 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi, CHP,
Doğru Yol, ANAP, SHP, bağımsız milletvekillerinin
iradesiyle 22nci Dönem Üçüncü Yasama Yılında bu mesele burada
konuşuldu. İnanın, bugün konuşulduğu tondan çok
farklı bir tonda konuşuldu. Bu Parlamento zaman zaman ortak
deklarasyonlar imzaladı ama kendi deklarasyonlarında ortaya
koyduğu yaklaşıma, kendi deklarasyonunda ortaya koyduğu yol
haritasına da uymamak gibi bir keyfiyet, bir sorumluluk ve
sorumluluğun yerine getirilmeme hâliyle de karşı
karşıyayız.
Aslında, bugün bu önerge verildiğinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu meselenin burada
konuşulmasının, zaman zaman bugün yaşanan terör sorununa
ilişkin ortaya koyduğumuz üç önemli komisyon önerisinden bir tanesi
olan hakikatleri araştırma komisyonu benzeri işlevlerin ne kadar
gecikmiş olduğunun ve 13 Nisan 2005teki ortak Parlamento iradesinde
söylenen Bu mesele, siyasetçilerin değil tarihçilerin ele alması
gereken bir meseledir. iradesinin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz.
Maalesef, gündelik siyasette bunu konuşmayı becerebilme
yetkinliğinde olmadığımız şu anda tekrar
anlaşılıyor.
Başlarken, bu meselede Mecliste bir komisyon
kurulma talebi, her partiden vekilin, elbette konuyu gündeme getiren Garo
Paylanın, Selinanın, Markar Eseyanın içinde olduğu,
tarihçilerin içinde olduğu, komisyona dışarıdan desteklerin
alınacağı, önemli bir adımın atılacağı
önemli bir önerge olarak gördük ama bugün, şu anda görüyorum ki bu
komisyonu bu şekilde kuramayacağız. Kuramamayı
bırakın, kursak dahi, bir emrivakiyle kurulsa dahi siyasetin bu
yaklaşımı, bu ton, gerçekten meseleyi -kabuk
bağlamış bile kabul edilmese de- bir acıyı
kaşıya kaşıya kanatmaya hizmet edecek. Biz siyasetteki bu
dilden kurtulmak zorundayız. Devletin en tepesinden bu Parlamentoya,
sahaya kadar bir küfür noktasına gelebilecek ayrımcı söylemler
veya tutarsızlıklar
Toplumun hepsi dönüyor, bize bakıyor.
Yahu, hep birlikte şunu hatırlayalım:
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bir gün dedi ki: Ermenistanla
ilgili ileride çok güzel şeyler olacak. Bir işaret verdi. Arkadan
öğrendik; Ermenistan-Türkiye maçını iki lider, iki ülkenin
Cumhurbaşkanı birlikte izleyecek.
Sonra Bursa stadına Azeri
bayraklarının sokulmaması gibi bir garabetle de karşı
karşıya kaldık. Provokasyon algısı yaptı o gün
Adalet ve Kalkınma Partisi, İçişleri Bakanlığı
bürokrasisi ve Bursada stadın girişinde, hatırlayın o
görüntüyü, çuvallarla Azeri bayrakları ellerden toplanıp oraya kondu
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Hep provokasyondu onlar.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
ve provokasyon gözüyle
bakıldı. O gün o maç izlenecek, ardından önemli adımlar
atılacaktı. Hareket noktamız da: Tarihi tarihçilere
bırakalım, Ermenistan ile Türkiye kadim dostlardır ve bundan
sonra önemli adımlar atılsın. Sonra ne oldu? Sonra şu
oldu: Bir sanatçının yaptığı Ermeni kız ile Türk
erkeğin heykeli vardı ya, böyle bir heykel, birden birtakım
kamuoyu araştırmalarında atılan o adımlarda kamuoyu
desteği olmadığı, güncel siyaset kaygıları,
Tükürürüm o heykele., Yıkacağım o heykeli. sonra bugün
paralel olduğu iddia edilen, söylenen
O günün Turizm Bakanı
İrandan dönerken dedi ki: Ya, Başbakanımız öyle hakaret
etmek istemedi, sanat eseridir. Döndü bir ayar da ona verdi ve bambaşka
bir şey oldu. Ermeni açılımını, Ermenistanla iyi
ilişkileri, bu meseleyi, öve öve anlattığınız o
işi buzdolabına kaldırdı, hâlâ buzdolabında,
fişini de çektiyse çürümüş gitmiştir. Bugün, bizim üzerinde çok
dikkatle durmamız gereken bir mesele var. Ermenistanla
sorunlarımız var, hatta bu Dağlık Karabağ meselesi
üzerinden onlara ciddi kızgınlıklarımız var,
kınıyoruz, yanlışlar yapıyor. Türkiyede yaşayan
Ermeni vatandaşlarımız Ermenistanın Türkiyedeki
temsilcileri falan değil, o hükûmetle bağdaşmıyorlar, o
hükûmetin yaptığı hataları en çok onlar dile getiriyor ama
mesela burada konuşan bir Ermeni asıllı milletvekiline sanki
Ermenistanın buradaki şubesi muamelesini yapmak da doğru
değil, bu Garoya yapıldığı için değil, kim
çıkarsa çıksın, kim konuşursa konuşsun.
ERKAN HABERAL (Ankara) O da yapmasaydı.
HARUN KARACA (İstanbul) Özgür, tamam da
kardeşim, Ermenistanla aleyhimize bir protokole imza attıranlar da
onlar ama ya! Bu kadar suçluluk psikolojisiyle konuşmayın ya! Biz
suçlu falan değiliz.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Ve hepimiz şunu yapmak
durumundayız
İki taraflı bir şey söylüyorum.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Mustafa Kemalin
iradesini anlat bize ya!
HARUN KARACA (İstanbul) Yapmayın Allah
aşkına ya! Türkiye Cumhuriyetinin Parlamentosunda
konuşuyorsunuz ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Cumhuriyet Halk Partisinin
iradesi şudur: Cumhuriyet Halk Partisi tarihin tarihçilere
bırakılması gerektiğini
HARUN KARACA (İstanbul) Ayıp bir
şey ya!
KAMİL AYDIN (Erzurum) Kurucu Liderimiz
diyorsunuz ya, Kurucu Liderinizi sızlatmayın ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
et ve tırnak gibi
yetiştiğimiz Ermeni kardeşlerimizle aramızdaki meseleyi
başka ülkelerin Türkiye'nin dış politika zafiyeti olarak kaşımalarına
izin verilmeden, bu ülkede bu meselenin konuşulması gerektiğini
düşünür.
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Taşnak, Hınçak;
onlara da iki laf et ya Sayın Başkan! Başkanlığın
iki laf etsin.
HARUN KARACA (İstanbul) Taşnaklarla
ilgili bir şey söyle ya, bir şey söyle ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
CHPnin kurumsal tavrı, tarihî tavrı budur. Neyle ilgili
istiyorsunuz?
HARUN KARACA (İstanbul) Karabağ
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Karabağ meselesinde
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Çetecilere
iki laf et, hainlere iki laf et!
HARUN KARACA (İstanbul) Suçluluk
psikolojisiyle konuşmayın, yapmayın ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Kim konuşamıyor?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
konuşmacıya müdahale etmeyelim.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Değerli arkadaşlar,
anlatmaya çalıştığımız mesele şu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Cumhuriyet Halk Partisi
olarak net ve açıkça söylüyoruz: Bu konu, tarihçilerin konusu.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Tamam.
HARUN KARACA (İstanbul) O zaman niye
konuşuyorsun?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Uluslararası siyasetin
konusu olursa ne olduğu ortada.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Eyvallah.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) O parlamentoların
hiçbirinin haddi değil. Bu Parlamento bu meseleleri
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Sayın
Başkanım, Taşnak, Hınçaklara laf edecekse iki dakika daha
uzatın bence.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Baştan da ettim, kafa
sallıyordunuz. Hiç orada bir sorunumuz yok.
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Ya, etmediniz, hayır.
Dikkatle dinliyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Süre bitti herhâlde. Müsaade
eder misiniz?
BAŞKAN Bir dakika daha vereyim, evet, laf
atmalar oldu çünkü.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Özel,
tarihçiler çalışmış. Bugüne kadarki tarihçilerin
yaptığına hakaret etmeyin.
HARUN KARACA (İstanbul) Taşnaklarla
ilgili olsun.
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Çetecilere iki laf et.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Cumhuriyet Halk Partisi
olarak çok net ve sürekli ifade ettiğimiz tavrımızı
yineliyoruz: Bu mesele, tarihçilerin ele alması gereken konudur. Türkiyenin
ifade ettiği geleneksel tezinin Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir zaman
yalanlayıcısı olmamıştır. Ama, Cumhuriyet Halk
Partisi hepimizin savunması gereken, ortak mutabakata
vardığımız, herkesin içinin rahat ettiği, aklında
bir şüphenin kalmadığı bir konunun
konuşulmasından hiçbir zaman rahatsız olmadı.
HARUN KARACA (İstanbul) Cumhuriyet Halk
Partisinin kurucularının kemikleri sızlıyor bakın bu
konuşmadan.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Sakın ama sakın,
bunu gündelik siyasete alet ederseniz bu incitici olmaktan, bu
ötekileştirici olmaktan ileri gitmez. AKPnin yaşadığı
bu zikzakları da kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) İki dakika daha
verin Sayın Başkan.
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Milleti katledenlere iki laf
et, devlete ihanet edenlere!
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde son
konuşmacı
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif
Yılmaz olacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Kısa bir açıklama
BAŞKAN Konuştuktan sonra versem olur mu?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Şimdi, programım
vardı Sayın Başkanım ama yani
BAŞKAN Efendim?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Bir şey
söyleyecekti.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Genel Kuruldan ayrılmak
durumundaydım, çok özür diliyorum.
BAŞKAN Öyle mi?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Evet. Yani, eğer izin
verirseniz
BAŞKAN Sayın konuşmacı, bir
müsaade ederseniz
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) Tabii.
ERKAN AKÇAY (Manisa) O konuşmacıdan da
özür dileyerek
BAŞKAN Buyurun, oturun, tamam. Sayın
Akçayın üzerinde de bir baskı oluşmasın.
Sizi dinliyoruz Sayın Akçay.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Çok teşekkür ediyorum.
Sayın konuşmacı
arkadaşımıza da çok teşekkür ediyorum, kusura
bakmasın.
Sayın Başkan, öncelikle Sayın Özele
hatırlatmak istediğim bir husus var. Ne Sayın Kamil Aydın
ne de ben konuşmalarımızda hiçbir zaman, hiçbir kimseyi
Ermenistanın temsilcisi veya konuşmacısı gibi görmedik
yani böyle bir şey de zaten söylemedik, ima da etmedik, böyle bir şey
de düşünmüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bütün Ermeniler,
biz neysek onlar da odur yani onları farklı görmeyiz.
BAŞKAN - Elbette.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bu vesileyle, Ermeni tarihi
ve kültürüyle ilgili yıllarca kitaplarını da okuduğumuz çok
önemli kaynakların sahibi Levon Dabağyanı da buradan
selamlarımla ve şükranlarımla anıyorum. Kendisi hâlen sağ
fakat 90lı yaşlarına yaklaştı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Kitapları fevkalade
önemlidir, aydınlatıcıdır. Ayrıca kaynaklar, bilgiler,
belgeler bu konuda yeterince açıktır. Konuşmacımız
Sayın Kamil Aydın da zaten bu belge ve kaynaklar üzerine çalışan
bir arkadaşımızdır. Belgesiz ve kaynaksız da
konuşmayız.
Bir küçük husus da şu: HDP grup önerisi
13.40-13.45 civarında bizim elimize geçti. Oysa,
yaptığımız mutabakat sözleşmesinde -Sayın Özelin
de ifade ettiği gibi- bunu ortalama iki saat evvel gruplara
ulaştırma konusunda anlaşmıştık; bu hususu da
hatırlatıyorum. Bu konuda gereken hassasiyetin gösterilmesini temenni
ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan,
kısa bir açıklama yapma ihtiyacı var.
BAŞKAN - Kısa olsun lütfen Sayın
Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Çok kısa, belki sürenin
tamamını dahi kullanmayacağım.
BAŞKAN - Buyurun.
23.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ben kürsüde, Türkiyedeki
Ermeni vatandaşların Ermenistanın temsilcisi olmasını
kesinlikle yapmış oldukları bir açıklamaya dayanarak
değil, Garo Paylan konuşurken AKP sıralarından
Dağlık Karabağ sorununu hatırlatan laf atmalardan
dolayı ifade ettim, yoksa sayın grup başkan vekilinin
söylediği herhangi bir ifadeyi ona yorduğum için ifade etmedim. Onu
düzeltmek istedim.
BAŞKAN - Somut bir hedefiniz yoktu, evet.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo
Paylan ve arkadaşları tarafından, 1908-1915 yılları
arasında Osmanlı Meclis-i Mebusanında mebusluk yapmış
Ermeni mebusların öldürülmelerinin nasıl ve kimler tarafından
gerçekleştiğinin araştırılması ve bu çerçevede bu
Meclis çatısı altında çalışmış
mebusların iadeiitibarlarının sağlanması amacıyla
21/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Nisan 2016
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Kocaeli Milletvekilimiz Mehmet Akif
Yılmazı tekrar kürsüye davet ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Çok teşekkür ederiz
anlayışınızdan dolayı.
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, yüzyıllarca birlikte
yaşadığımız bu kadim coğrafyada dâhilî ve haricî
düşmanlarımızın yaktığı fitne ateşini
söndürmek, birlik ve beraberliğimizi temin etmek için en değerli
varlıklarını yani canlarını Allah, vatan ve millet
uğrunda feda eden aziz şehitlerimizi rahmetle ve minnetle
anıyorum.
Söz konusu öneride bahsi geçen olaylar, altı
yüz yıl üç kıtada hüküm sürmüş, tarihin ve bugünün
dünyasının ulaşamadığı bir seviyede farklı
din ve mezheplere mensup milletleri bir arada yaşatma tecrübesini ve
becerisini gösterebilmiş Osmanlı cihan devletimizin dönemin sömürge
güçleri tarafından yıkılışı esnasında
yaşanan tarihî olayları bir kez daha bizlere
hatırlatmaktadır. Tarihin konusu olmuş, bugünün siyasileri
olarak da bizlerin çok önemli dersler alması gereken bu dönem, özellikle
Osmanlı cihan devletini en zor döneminde otuz üç yıl ayakta
tutmayı başarabilmiş, Cennetmekân Sultan Abdülhamitin
İttihat ve Terakki darbesiyle biri Yahudi Emanuel Karasu, biri Arnavut
Esat Toptani, biri Ermeni Aram Efendi ve biri de padişahın uzun
seneler yaverliğini yapmış olan Arif Hikmet Paşa
tarafından haledilmesiyle başlayan ve koca bir imparatorluğun
çöküşüyle sonuçlanan 1908-1915 yılları, ihanetin, devletine,
milletine, birlik ve beraberliğine yapılan ihanetin, ırkçılığın,
düşmanlıkları körükleyerek birlik ve beraberliği
bozmanın bir ülke için ne büyük felaketler
doğuracağını gösteren çok önemli, tarihî ve acı bir
tecrübe olarak hafızalarımızdadır.
Bu grup önerisine konu olan olaylarda sorumlu
arayanlar, bu fotoğrafa yani yıllarca, az önce ifade ettiğim
gibi, otuz üç yıl bu ülkede birlik ve beraberliği tesis etmiş,
yedi düvelin yıkılması için çalıştığı
bir ortamda bu milleti ayakta tutmayı başarmış ve
Osmanlının en önemli ekonomik kalkınma hamlelerini
gerçekleştirmiş bir padişahı, bizzat Ermeni çeteleri
tarafından defalarca suikasta maruz bırakılan ve içimizdeki
ihanet şebekeleri ve çeteleri tarafından iktidardan devrilmeye
çalışılan bir sultanın, az önce ifade ettiğim sadece
bir unsur değil, birçok ırkçı unsurun bir araya gelinip
haledilmesinden sonra başlayan dönemdeki süreçte bugün burada
fotoğraflarını gösterdiğiniz milletvekilleri öldürüldüler.
Az önce grup önerisi adına konuşan vekil,
sorumlu ararken Abdülhamitin, cennetmekân Sultan Abdülhamitin dönemini
istibdat ve baskıcı bir dönem olarak nitelendirdi ama sorumlu ve
suçlu aradığı o dönem bizzat bu ihanetin gerçekleştiği
dönemden sonra vuku buldu. Osmanlı topraklarında gözü olan ve
Osmanlının bu büyük coğrafyadaki hâkimiyetine ve nüfuzuna son
vermek isteyen dönemin sömürge güçleri yüzyıllarca bizi bir tutan, diri
tutan, tüm saldırılara karşı ayakta kalmamızı
sağlayan en büyük gücümüzü hedef aldılar.
Çağımızın en büyük hastalığı olan, son iki
yüz yıldır ve hâlen milyonlarca insanın ölümüne sebep olan,
savaşları tetikleyen ırkçılık ve etnik milliyetçilik
virüsünü Osmanlı cihan devleti altında yaşayan milletlerin
bünyesine zerk ederek büyük bir yıkımın gerçekleşmesine
sebebiyet verdiler. Yıllarca bir ve beraber yaşamış,
Osmanlı bürokrasisinde en büyük mevkilere getirilmiş
milletisadıka dediğimiz Ermeniler, Araplar, Arnavutlar, Kürtler,
Türkler, kısaca bu milleti oluşturan tüm unsurlar maalesef bu ırkçılık
virüsünden nasibini alarak büyük bir ateşin yakılmasına ve hâlen
bu yangının koca bir İslam dünyasını yakmaya devam
etmesine sebebiyet verdiler.
İttihat yani birlik diyerek ihtilafı
ve ayrılıkları körükleyen, terakki yani ilerleme,
kalkınma diyerek koca bir imparatorluğu çökerten İttihat ve
Terakki zihniyeti, İslam coğrafyasına son yüzyıllarda
saplanan en büyük hançer olmuş, izmihlalimizin ve çöküşümüzün en
büyük müsebbipleri arasında olmuştur.
Bu zihniyet, baskıcı, dayatmacı,
milletin iradesine saygı duymayan, amaçlarına ulaşmak için her türlü
şiddeti meşru gören, ırkçı bir yaklaşımı
benimseyen ve bu anlayışla koca cihan devletini yıkan,
coğrafyamızın cetvellerle çizilerek bölünmesine ve
yüzyıllarca sürecek suni düşmanlıkların
oluşmasına zemin hazırlayan bu zihniyet o dönem İttihat ve
Terakki adıyla ete kemiğe bürünmüştü. Ondan sonraki süreçlerde
de aynı şekilde insanların kafataslarını ölçmeye
varacak kadar baskıcı bir anlayış, milletin iradesine
saygı duymayan, hakir gören bir anlayış maalesef iktidar
mekanizmalarını bu ülkede elinde tuttu.
Bugün aynı zihniyet
farklı bir versiyonuyla Kürtçülük ateşini körükleyerek doğu ve
güneydoğumuzda bir ayrıştırma politikası gütmeye devam
ediyor, âdeta bir illüzyon yaşıyoruz arkadaşlar. Görüntüde biraz
Ermeni savunuculuğu, biraz İslamcı hassasiyeti, biraz
aşırı sol duyarlılık, biraz eş cinselseverlik,
biraz barış, biraz da Türkiye dili ama esasta teröre, teröristin
çukuruna sahip çıkan, terörü kutsallaştıran, mayın
tuzaklarını, bombacıları, yol keserek
eşkıyalık yapanları meşru gören, hepsinden önemlisi de
terörü sözde direniş hakkı kabul ederek bir hak arama
vasıtası olarak meşrulaştıran, siyaseti terörize etme
çabasında olan bir zihniyetin bugün burada sahte ve ikiyüzlü bir yüzüyle
karşı karşıyayız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, burada, bu zihniyetin
böyle bir öneriyle tarihin meselesi olmuş bu olayları
kaşımasını, ayrılıkları
kışkırtmasını kışkırtmaya yönelik
beyhude bir çaba olarak gördüğümü özellikle ifade etmek istiyorum. Bu
ayrıştırıcı ve teröre sahip çıkan
kışkırtıcı dili ısrarla kullananlar, milletimiz
önünde de tarihî bir vebalin altındadırlar ve er ya da geç, tarih ve
millet önünde, ortak oldukları şiddet ve kanın
hesabını muhakkak vereceklerdir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Milletimizden barış
diyerek, kardeşlik diyerek, Biz Türkiye partisiyiz. diyerek oy
isteyenler, milletimizin barış iradesine âdeta ihanet eden bir
tavırla Kürt kardeşlerimizin ve bütün ülkemizin geleceğini
karartacak bir projenin, demokratik hak diyerek allanıp pullanan, terörle
beslenen sözde özerklik söylemiyle ama aslında bir
ayrıştırma projesinin figüranı olmaktan çekinmemektedirler.
Buradan, bu beyhude
çabanın aleti olanlara tekrar seslenmek istiyorum: Milletimizin talebi
olmayan, toplumda özellikle Kürt kardeşlerimiz nezdinde
karşılığı bulunmayan, ayrıştırma
anlamına gelen özerklik hayalleri kuranların son yüzyılda Orta
Doğuda nasıl kanlı kâbuslarla uyandıklarını
görün, hatırlayın ve ders alın. Bu ayrılıkçı,
kardeşi kardeşe düşman eden
yaklaşımlarınızdan vazgeçin. Biz Kürtler...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
MEHMET AKİF YILMAZ
(Devamla) Bir dakika istiyorum Sayın Başkan.
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Bir
dakika uzatın Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Lütfen bağlayın
sözlerinizi.
NECDET ÜNÜVAR (Adana)
Yaptığı jeste karşılık bir dakika uzatın.
BAŞKAN Peki, size de
bir dakika söz veriyorum ve bundan sonra kesinlikle uzatma
yapmayacağım.
Buyurun.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Olmaz ki Başkan. Bari kesinlikle demeyin.
BAŞKAN Dün HDPye bir
dakika söz vermiştim, bugün bir tek CHPye verdim, bir tek sizde yok.
MEHMET AKİF YILMAZ
(Devamla) Biz Kürtler, biz Türkler et ve tırnak gibiyiz; akrabayız,
komşuyuz, kardeşiz, bir bedenin azaları gibiyiz. Aynı
acıları yaşıyoruz, aynı sevinçleri
paylaşıyoruz; aynı geleceğe aynı coğrafyada
birlikte bir ve beraber olarak yürüyoruz. Çanakkale ruhuyla birlikte yol
aldığımız bu vatan gemisini delmekten lütfen vazgeçiniz
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Aydın, size
bir şey soracağım: Size artı bir dakika vermiş miydim
ben?
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Vermediniz efendim.
BAŞKAN O zaman, bir
tek MHPye artı bir dakika borçluyum, şimdi değil daha sonra
çünkü bütün partilere artı bir dakika söz verdim.
GARO PAYLAN (İstanbul) -
Bana da vermediniz Sayın Başkan.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Garoya da vermediniz Başkan.
BAŞKAN Hayır,
HDPye dün söz vermiştim, eşitliği bozmayalım. Bugün CHP ve
AK PARTİye verdik.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Ama, dün kadına yönelik pozitif
ayrımcılıktan söz verdiniz...
BAŞKAN Evet,
Sayın Demirel, sizi dinliyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Dün kadına yönelik pozitif
ayrımcılıktan verdiniz yoksa HDPye grubuyla ilgili değil.
BAŞKAN Ama, sonuçta
HDPye söz vermiş olduk.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Orada kadın arkadaşımız olduğu
için böyle bir pozitif ayrımcılık yapılıyordu, böyle
yapıldı.
BAŞKAN Tamam, peki,
tartışmayalım.
Peki, sizi dinliyorum
Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Sayın Başkan, hatip konuşmasında
başından sonuna kadar grubumuza sataşmada bulunmuştur.
Bu sataşmadan
dolayı söz hakkımı istiyorum.
BAŞKAN Buyurun iki
dakika...
AYHAN GİDER (Çanakkale)
Tespit yaptı ne sataşması ya!
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirelin, Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmazın HDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Teşekkürler.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; evet, teklik anlayışıyla geldiğiniz
bu nokta... Aslında, biraz önce konuşan hatip kendisini çok net ifade
etti. Onun söylediklerinin hepsi aslında kendisini tanımlayan bir
ifadeydi ve AKP Grubunu tanımlayan bir ifadeydi çünkü her şeyi teklik
üzerinden gelişen bir mantıkla ifade etti.
Şimdi, bu kadar HDP, HDP, HDP... Çok kimlikli,
çok inançlı, çok kültürlü bir partiyken siz kalkıp dün Ezidilerin
Çarşema Sorunu kutlayan
HARUN KARACA (İstanbul) Ezidileri Türkiyeye
kim aldı?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) -
bugün yine
aynı şekilde Ermeni milletvekillerimiz Ermenilerin
yaşadığı sorunları burada ifade ederken neden
rahatsız oluyorsunuz?
HARUN KARACA (İstanbul) Siz
rahatsızsınız da onun için.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Evet,
fotoğraflarını gördükleriniz, burada milletvekilliği
yapmış, o süreçte milletvekilliği yapmış
insanlardır. Siz neden bahsettiğinizi biliyor musunuz?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Hain
haindir!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Sizin
bahsettiğiniz
Aslında, milletin talebinin ne olduğunu
değil, kendi bireysel ihtiyaçlarınız doğrultusunda hareket
ettiğinizi ifade ettiniz ya da kendinizi milletin yerine koyarak ifade
etmeye çalıştınız oysaki HDP başından beri ifade
ediyor. Evet, bu ülkedeki gerçeklerle yüzleşmek zorundayız, hakikatleri
açığa çıkarmak zorundayız. Tıpkı Ermenilerin
yaşadığı gibi, Kürt sorunundaki hakikati de açığa
çıkartmak zorundayız. Siz, hakikatler komisyonundan kaçarsanız,
Çözüm ve müzakereyi buzdolabına bıraktık. derseniz, Ermenilerin sorunlarını
bugün burada dile getirmekten bir öteye giderseniz ya da biz dile
getirdiğimiz için bizi hainlikle suçlarsanız, işte AKPnin
gerçek yüzü budur. AKP gerçek yüzünü bir kez daha burada Türkiye
halklarına göstermiştir. Evet, çok kimliklilikten, çok dillilikten,
çok inançlılıktan asla vazgeçmeyeceğiz ve bunu savunmaya devam
edeceğiz diyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
HARUN KARACA (İstanbul) Gerçek yüzümüzü
milletimiz biliyor.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo
Paylan ve arkadaşları tarafından, 1908-1915 yılları
arasında Osmanlı Meclis-i Mebusanında mebusluk yapmış
Ermeni mebusların öldürülmelerinin nasıl ve kimler tarafından
gerçekleştiğinin araştırılması ve bu çerçevede bu
Meclis çatısı altında çalışmış
mebusların iadeiitibarlarının sağlanması amacıyla
21/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Nisan 2016
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Elektronik cihazla yapalım.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.24
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.37
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
oylanması sırasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın milletvekilleri, Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kuruluşunun 96'ncı yıl dönümünün ve Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması, günün anlam ve
öneminin belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme
yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2016
Cumartesi günü saat 14:00'te toplanmasına, bu toplantıda
yapılacak görüşmelerde siyasi parti grubu başkanlarına onar
dakika süreyle söz verilmesine ve bu birleşimde başka konuların
görüşülmemesine ilişkin önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun
96'ncı yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramının kutlanması, günün anlam ve öneminin belirtilmesi
amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2016 Cumartesi günü saat 14.00'te
toplanması, bu toplantıda yapılacak görüşmelerde siyasi
parti grubu başkanlarına onar dakika süreyle söz verilmesi ve bu
birleşimde başka konuların görüşülmemesinin
Danışma Kurulunun 20/4/2016 Çarşamba günü yaptığı
toplantıda Genel Kurulun onayına sunulması uygun
görülmüştür.
İsmail
Kahraman
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Bülent Turan Özgür
Özel
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
İdris Baluken Erkan
Akçay
Halkların Demokratik Partisi Milliyetçi
Hareket Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, gündemin Özel Gündemde Yer Alacak
İşler kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın birinci sırasında yer
alan Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ve
Manisa Milletvekili Özgür Özelin; Eğitim ve Öğretim Faaliyetlerinin
Niteliğini Düşürdüğü ve Çocuklara Yönelik İstismar
Vakalarının Artmasına Neden Olduğu İddiasıyla Milli
Eğitim Bakanı Nabi Avcı Hakkında Bir Gensoru
Açılmasına İlişkin (11/8) esas numaralı Önergesinin
görüşmelerine başlıyoruz.
X.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ve
Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin
niteliğini düşürdüğü ve çocuklara yönelik istismar
vakalarının artmasına neden olduğu iddiasıyla Millî
Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/8)
BAŞKAN Hükûmet? Burada.
Önerge, daha önce bastırılıp
dağıtıldığı ve Genel Kurulun 13 Nisan 2016
tarihli 72nci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Anayasa'nın 99uncu maddesine göre, bu
görüşmede önerge sahiplerinden 1 üyeye, siyasi parti grupları
adına 1er milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya
1 bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri, önerge sahibi için on dakika,
gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan üyelerin isimlerini okuyorum:
Önerge sahibi olarak Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer konuşacak;
gruplar adına Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Zühal Topcu, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili Lale Karabıyık, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Mustafa İsen konuşacaktır,
Hükûmet adına ise Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı söz
alacaklardır.
İlk söz, önerge sahibi olarak Sayın Gaye
Usluerde, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Usluer. (CHP
sıralarından alkışlar)
GAYE USLUER (Eskişehir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, sayın bakanlar;
eğitim ve öğretim faaliyetlerinin niteliğini düşürdüğü
ve çocuklara yönelik istismar vakalarının artmasına neden
olduğu gerekçesiyle Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı
hakkında grubumuz tarafından verilen gensoru açılmasına
ilişkin önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, cumartesi günü
23 Nisanı bizler, 25inci ve 26ncı dönem milletvekilleri olarak bu
Meclis çatısı altında kutlamak isterdik ancak her yıl
olduğu gibi bu yıl da başka kutlamaları yapıp bir
ulusal bayramla ilgili kutlamayı daha, ne yazık ki
yapamayacağız. Yüce heyetinizin önünde Türk ulusunun, tüm ulusumuzun
ve çocuklarımızın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını
kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, bu konuşmamda sizlere atanamayan
öğretmenlerden, sizin ilgi çekmek amaçlı olarak
nitelendirdiğiniz başarısız öğrencilerin
intiharlarından, zorlamayla seçtirilen seçmeli derslerden, eğitimdeki
nicelik ve nitelik sorunlarından, liyakatsiz atanan okul yöneticilerinden
bahsetmeyeceğim. Ancak Sayın Bakan, özellikle
Bakanlığınız döneminde eğitimin millî niteliği
planlı ve programlı olarak adım adım ne yazık ki yok
edildi. Çağdaş olmayan, antilaik, antidemokratik eğitimi
yerleştirmek adına her şey sıra sıra
yapılıyor. Eğitimin neresinden tutsak o kısım elimizde
kalıyor.
Sayın Bakan, okulları mekteplere
dönüştürürken mektepten medrese eğitimine geçilmekte olan bir
sistemin hazırlığı içindesiniz. Son zamanlarda basında
çıkan haberlerden öğrendiğimiz kadarıyla, Talim Terbiye
Kurulu aracılığıyla
hazırlattığınız yeni müfredat
değişikliği programında kendi ajandanıza uygun yeni
bir tarih dersi yaratmaktasınız. Türkiye Cumhuriyeti tarihini
değiştirerek 1774-1974 yıllarını içine alan yeni bir
tarih oluşturuyorsunuz, siyasi ideolojinize uygun yeni bir tarih. Türkiye
Cumhuriyetinin kurucu değerleri olan Atatürk ilke ve
inkılaplarını müfredattan çıkarmaktasınız.
Atatürkçü, çağdaş bir müfredattan, çokça sevdiğiniz, çokça
itibar ettiğiniz Neoosmanlıcı unsurların
ağırlıkta olduğu yeni bir müfredata geçmenin
hazırlıkları içindesiniz. Bu müfredatın içine
baktığımızda, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa
Kemal Atatürk ve 2nci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü
olmak üzere silah arkadaşlarının hiçbirinin adı geçmemekte.
Soruyorum Sayın Bakan, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal
Atatürk ve 2nci Cumhurbaşkanımız Sayın İsmet
İnönünün isimlerinin müfredattan silinmesi bilerek mi yoksa bilmeden mi
olmuştur?
Başta Diyanet İşleri
Başkanlığı olmak üzere, çeşitli dinî vakıflarla,
derneklerle protokoller yapmaktasınız ve bu dernek ve cemaatleri,
vakıfları millî eğitimimizin içine sokarak eğitimin millî
kısmını kaldırmaktasınız. Sayın Bakan, her
fırsatta bu vakıfların arkasında olduğunuzu
söylüyorsunuz. Neredeyse Bakanlığınızı başta
TÜRGEV ve Ensar Vakfı olmak üzere, İnsani Yardım Vakfı,
Birlik Vakfı, Hayrat Vakfı ve Hizmet Vakfı gibi din temelli
vakıflara teslim edeceksiniz. Ve Sayın Bakan, korkuyorum ki
yakında bakanlık koltuğunuzu da bu vakıf ve derneklerle
paylaşmak zorunda kalacaksınız. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Bakan, 30 Ekim 1983 tarihli Millî
Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Pansiyonları
Yönetmeliği ne diyor, burada her birinize hatırlatmak istiyorum:
İlk ve ortaokullar için özel yurt, özel pansiyon açılamaz,
açılma yetkisi Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Yine,
3 Aralık 2004 yılında sizin tarafınızdan
çıkarılan, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları
tarafından çıkarılan Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliğini
de sizlerle paylaşmak istiyorum, buna göre, diyorsunuz ki: Millî
Eğitim müdürü ve validen habersiz yurt, pansiyon açılamaz. Peki,
Sayın Bakan, dün yüce Meclisten 3 partinin milletvekillerinin de
katıldığı, 4 Martta açığa çıkan, 12 Martta
basınla paylaşılan Karamanda 45 çocuğumuzun
kaldığı, cinsel istismarın
kanıtlandığı, doğrulandığı Ensar ve
KAİMDERe ait olduğu belirlenen yurtların nesini aklamaya
çalışıyorsunuz? Karaman Valisi Bilgim yok. diyor, Karaman
İl Millî Eğitim Müdürü Bilgim yok. diyor. Kusura bakmayın ama
dün Karamanda yaşadıklarımızdan sonra, yüce Mecliste
Aslında, hepiniz oradaydınız. diye haykırmak geliyor
içimden. Doğru mu? (CHP sıralarından alkışlar)
Dün, Karamanda duruşmayı izlemeye gittik,
iyi ki de gittik ama bazen keşke gitmeseydik diyorum. Bu çocukların
yaşadıkları, bu çocukların ve bu çocukların ailelerinin
durumu içler acısı.
Sayın Bakan, sadece bizler ağlamadık,
bu çocuklar için yer ağladı, gök ağladı. Ve soruyorum size,
bu ilin millî eğitim müdürü, bu çocukların okudukları okulun
müdürü, bu çocukların öğretmenleriyle ilgili Millî Eğitim
Bakanı olarak herhangi bir işlem başlattınız mı?
Ne yaptınız Sayın Bakan? Kusura bakmayın ama Hepimiz
Ensarız ve Ensar Vakfı değerlidir. demekten başka hiçbir
şey yapmadınız.
Sayın Bakan, Ensar Vakfını ve
KAİMDERi bu denli himaye etmenizi ne yazık ki saygıyla
karşılayamıyoruz. Sayın Bakan, bu suçun bir sorumlusu var,
bu suçu işleyen bir sapık var; bunu, dün duruşmada hepimiz
gördük. Ancak, bu işin bir de sorumluları var. Bu suçun
işleneceği mekânı illegal yollardan ya da legal yollardan ortaya
çıkaran ve ilkokul çağındaki çocukların bu yurtta
barınmasına yol açan bu sapık zihniyete teslim eden sorumlular
var. Yoksul aileleri, bunların çocuklarını, kasten ve bilerek
vakıfların eline bıraktınız.
Sayın Bakan, hiçbir şey
yapmadığınızı biliyorum elbette ki insancıl
yüreğinizi çok iyi, çok yakından biliyorum ancak keşke bu
vakıfları, keşke bu dernekleri bu denli
korumasaydınız, bu denli arkanıza almasaydınız.
Sayın Bakan, açılan evlerin, açılan
yurtların büyük bir kısmı, Kur'an kursu olarak
açılıyor ancak 7 Nisan 2012de çıkartılan Kur'an
Kursları Yönetmeliği nedeniyle siz bu yurt ve pansiyonları ne
yazık ki denetleyemiyorsunuz. Denetim kime ait? Denetim, Diyanet
İşleri Başkanlığına ait.
Sayın Bakan, millî eğitimden vazgeçtiniz
demiştim, değerler eğitimi denilen bir dizi eğitimle o
küçücük beyinlere cenneti özendiriyorlar, o küçücük beyinleri cehennemle
korkutuyorlar ve onları başka bir dünyaya hazırlıyorlar.
Çocuklarımızın sadece bedenlerine değil,
çocuklarımızın beyinlerine de hâkim olarak Türkiye
Cumhuriyetinde zombi çocuklar yaratılmak istendiğinin
farkında mısınız Sayın Bakan? Cumhuriyet
kazanımlarımızı bir bir yok etmeye
çalışıyorsunuz.
Adalet ve Kalkınma Partili Milletvekili
Sayın Burhan Kuzu dedi ki: Oğlan bizim, kız bizim, size ne
oluyor? O yoksul aileler Eti sizin, kemiği bizim. diyerek
çocuklarını size teslim ediyorlarsa çaresiz oldukları için, size
inanmak zorunda oldukları için teslim ediyorlar yoksa ne oğlan sizin
ne de kız sizin.
Sayın Bakan, iyi niyetli olmanız yetmiyor,
lütfen, bu suçun sorumluluğunu kabul ediniz ve istifa ediniz ve sayın
milletvekilleri, sizleri vicdanlarınızla baş başa
bırakıyorum. Bu gensoru bu Yüce Divanın aklandığı
veya bu gensoru bu Yüce Divanın yüzünün bir kez daha karardığı
bir sonuçla gelecektir.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Usluer.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Sayın Zühal Topcu konuşacak.
Buyurun Sayın Topcu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanı
hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği gensoru üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Evet, demokrasinin yalnızca parmak
sayısına indirgendiği bir ortamda belki bu gensorular, hani
sayısal olarak bakıldığında çok fazla anlam ifade
etmiyor ama yine de biz bizi seçen vatandaşa ve milletimize özellikle
eğitim alanında yavrularımıza yapılanlar konusunda ve
eğitim sistemi hakkında doğru bilgileri ulaştırmada
farkındalık düzeyinin artırılmasında belki de
katkı olur diye yine yüreğimizi ortaya koyuyoruz; onu özellikle
belirtmek istiyorum.
Evet, bu hafta, biliyorsunuz Kutlu Doğum
Haftasıydı. Bu çerçevede özellikle Kutlu Doğum
Haftasını kutlarken kutlu Peygamberin bir hadisiyle konuşmama
başlamak istiyorum. Resulullah şöyle buyuruyor: Çocuklara sevgi ve
şefkatle davranmayanlar ve büyüklere saygı göstermeyenler bizden
değildir. Aslında bu hadis, gerçekten çok şey ifade ediyor, çok
anlam kapsıyor aslında. Şimdi bu açıdan bir kenara
koyuyoruz.
Ayrıyeten, cumartesi günü 23 Nisanı
kutlayacağız. Özellikle Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak
dünyada belki de çocuklara atfedilen ilk bayramı kutlayacağız.
Ama, bakıyoruz ki bu bayramların da içinin
boşaltıldığını görebiliyoruz. Şu anda
ülkemizde gerçekleşmekte, yaşanmakta olan olaylara
baktığımızda inanın insanın adının
kalmadığını burada vurgulamak istiyoruz. Hele bu çocuksa
hiç adının kalmadığını ve anlam ifade
etmediğini de vurgulamak istiyorum.
Özellikle, dün mahkemesi yapılan ve
yüreklerimizi acıtan olaylarla karşı karşıyayız.
İnanın, her gün basına düşen birkaç tane istismar
olayını hep birlikte okuyoruz, şahitlik ediyoruz. Eğitim
sistemi bozuldu mu insan bozuluyor. İnsan bozuldu mu da ülke bozuluyor,
bunu hepimiz biliyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi özellikle on dört
yıldan beri iktidarda, hiçbir hatayı kendileri yapmadılar,
hiçbir yanlışı kendileri yapmadılar, hiçbir günahı,
kötülüğü kendileri yapmadılar, mutlaka bir sorumlu buluyorlar ama
vicdanlarda aklanmayacaklar. Bu sorumluluk, bu yaptıkları hatalar
kendilerinin sırtına yapıştı. Özellikle
çocuklarımıza ve gençlerimize karşı yapılanlarla beraber
tarih hiçbir zaman affetmeyecektir, bunu da vurgulamak istiyorum.
Sürekli olarak Başbakan veya dönemin
başbakanı veya bakanlar konuşmaya çıktıklarında
Diclenin kıyısındaki, kenarındaki koyunun
sorumluluğundan bahsederken bu çocukların, bu ülkenin geleceği
olan çocukların sorumluluğunu kimse üstlenmiyor yani onu sormak
istiyoruz. Bu kadar mı ilgilendiriyor bu koyunların sorumluluğu
da bu çocuklara yapılanlar üzerinde kimsenin tıkı
çıkmıyor. İnanın, her gün çocuklarımız telef
oluyor.
Bahsetmek istemiyordum ama işte, Karamanda
yaşananlar, yirmi-yirmi beş gün önce, dün mahkemesi
yapıldı. Yine, yeni, birkaç gün önce Yalovada yaşananlar; 3
genç kızımıza fiziki ve sözlü tacizde bulunan müdür
yardımcısı cezaevine gönderiliyor. Ankarada, yine, dün
değil evveli gün, imam-hatip lisesinde beden öğretmeni, bir genç kızımıza
tacizde bulunuyor, istismarda bulunuyor ve tutuklanıyor. Kayseride,
biliyorsunuz, bir kızımız intihar etti, tekrar, yine aynı
okulda, sınıf arkadaşı intihar etti. Eskişehirde, Bursada
Osmaniyede 4üncü sınıf öğrencisi 6 kıza tacizde bulunan sınıf
öğretmeni.
Sayın Bakan, daha saymak istiyorum ama yani,
inanın insanın yüreği yetmiyor artık. Yani, bunlara bir
Dur demek lazım. Ama bakıyoruz ki herkes suskun. Bu çocuklar
yalnızca Aile Bakanlığının sorumluluğunda
mı, onu sormak istiyorum ben. Millî Eğitim Bakanlığı
nerede? Niye sesi çıkmıyor bu olaylara karşı, bu olaylar
karşılığında? Neden herkes suskun, herkes üç maymunu
oynuyor? Ne oldu? Bunlar bizim çocuklarımız, bunlar benim
çocuklarım, bunlar hepimizin çocukları. Neden herkes suskun, ben onu
sormak istiyorum. Herkes bir suçlu arıyor. Suçlu aramamak lazım.
Neyse, amasız, fakatsız yani bir yerleri korumadan her şeyin
üstüne gitmek lazım. 1 kerecik olma ile 10 kerecik olma arasında
hiçbir fark yok. Yani, kim suçluysa, amasız, fakatsız, sonuna
kadar gitmek lazım. Bu ülkenin geleceği istismar ediliyor,
geleceği taciz ediliyor, tecavüze uğruyor. Yani, yazık...
İnanın, yüreğim acıyor artık. Yani insan saymakla
bitiremiyor. Bakın, Antep, Kocaeli, Artvin, İzmir... Bunlar bir ayda
olanlar ve tutuklanmayla sonuçlananlar ve öğretmenler yapıyor
bunları, okul çalışanları yapıyor. Bunlar, bu
ahlaksız insanlar bütün camiayı ne yapıyorlar; etkiliyorlar,
lekeliyorlar. Biz bu kadar aciz miyiz? Bunlara bir an önce el
atılması lazım.
Öğretmen yetiştirme işini on dört
yılda o kadar çok savsakladınız ki, o kadar çok siyasi meta
hâline getirdiniz ki atamaları bile yalnızca seçimlere endeksli hâle
getirdiniz. Yani, bir atama yapılacak özellikle seçim dönemlerinde gündeme
geliyor, o sıcak gündemle onların duygularını istismar
ediyorsunuz. 400 binden fazla gencimiz atama bekliyor. Artık
atamaların yapılması lazım. Yani, bunun uzun soluklu
planlar ve programlar çerçevesinde yapılması lazım.
İşte, yeni bir vaka daha. Avataria diye
bir oyun var. Bir annenin İnternet medyasına yazmasıyla beraber,
paylaşmasıyla beraber ortaya çıkan bir durum. Bilgisayar
öğretmenlerini ne yaptınız? Zaten bütün çocuklar bilgisayar
biliyor diye dersleri kaldırdınız. Farkındalık
düzeyleri yükseliyordu aslında. Hangi sitelere, nasıl girecekler en
azından okulda gerçekten disiplinli bir şekilde bunu öğrenmeye
imkân tanınırken bu dersleri iptal ettiniz, öğretmenleri
bekliyor. Şimdi de kodlama dersi diyorsunuz. Kodlamayı da verin,
tabii ki verilmesi lazım ama bilgisayar derslerini niye kaldırıyorsunuz?
Asrın projesi dediniz,
FATİH Projesi. Ne oldu? FATİH Projesi nasıl yürüyecek? Seçim
döneminde okullara gittiğimde o etkileşimli tahtayı pano yerine
kullanıyorlar, kullanmıyorlar, eskidi bile çünkü altyapı
malzemeleri eksik, altyapı kurulmadığı için kaç yıldan
beri FATİH Projesi iptal. Önce 2014 yılında
açılıyordu, ondan sonra 2015 dendi, 2016 dendi, şu anda 2018
yılı deniyor. Birilerinin bunun hesabını vermesi lazım
artık bize. Açık ve net olarak bu bilgilerin aktarılması
lazım. işte, şu anda özellikle İnternetteki oyunlarla
önemli bir istismar alanı açılmış durumda. Bunları
nasıl engelleyeceksiniz? Çocukların bu istismarla karşı
karşıya kalmaması için Millî Eğitime önemli görevler
düşüyor. Tekrar, eğer gerçekten bir müfredat
değişikliği geliyorsa, gerektiriyorsa bunların hepsinin
ayrı ayrı düşünülmesi lazım, ona göre yapılanması
lazım. Yoksa, geleceğimiz -hep birlikte ne yapıyoruz- göz göre
göre elimizden kayıp gidiyor.
Ve burada, özellikle, bürokrasiye ve
Bakanlığa baktığımızda Koltuğumu nasıl
koruyabilirim? çabasının ağır olduğunu görebiliyoruz,
baskın olduğunu görebiliyoruz yani geleceğimize yönelik herhangi
bir kaygının değil de koltuğu koruma
kaygısının çok daha baskın olduğunu görebiliyoruz.
Sorumlusu kim bunun ben sormak istiyorum. Bir erdemli sorumlunun
çıkıp Bunun sorumlusu benim, istifa ediyorum. demesi gerekiyor
artık.
Bakın, on dört yıldan beri
başımıza gelmedik kalmadı. Çocuklarımızla, bu
milletle Artık yeter. diyoruz. Bir kararın verilmesi gerekiyor.
Bunu da buradan belirtelim çünkü kimsenin elini ağırdan alacak vakti
kalmadı artık. Bunların vebali, bu çocukların vebali AKP
iktidarının üzerindedir; onu da bildirmek istiyorum.
24 Mart 2016 tarihinde Genel Kurulda
araştırma komisyonu kurulması kabul edildi. Acaba bu komisyon
şimdiye kadar toplandı mı, onu sormak istiyorum. Yirmi altı
gün önce kurulmasına rağmen hâlâ ses yok. Bugün toplanacağı
söylendi, arkadaşımız toplantıya gidecekti. Ne oldu?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Toplandı,
toplandı.
ZÜHAL TOPCU (Devamla) Şu anda toplantıdalar.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Seçim yaptık.
ZÜHAL TOPCU (Devamla) Seçim yapıldı.
Derdimiz seçim zaten.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Tamam, haftaya da
ZÜHAL TOPCU (Devamla) Yirmi altı gündür ne
oldu?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bugün kuruldu, daha
yeni.
ZÜHAL TOPCU (Devamla) Tamam, yeni oldu da yirmi
altı gündür ne yapıldı?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Dün okundu, Mecliste dün
okundu.
ZÜHAL TOPCU (Devamla) Önce okunsaydı. Yani,
bunlar mazeret değil aslında. Bakın, ardı arkasına
patlıyor okullarda. Yarın toplu katliamlar olabilir, Allah korusun.
Şimdi, bakıyoruz, özellikle, mart
ayında cinsel istismar olaylarının yüzde 58i okullarda
yaşanmış ve tacizlerin yüzde 41i öğretmen, yüzde 17si
diğer görevliler tarafından yapılıyor. 2002den bu yana
çocukların istismarında yüzde 434 artış olmuş -bunlar
gerçekten çok önemli rakamlar- yüzde 31i erkek çocuğu, yüzde 69u da
kız çocuğu olmak üzere. Bunun için diyoruz ki biz bu kürsüden,
özellikle daha fazla geç kalmadan, her şeyi bir kenara bırakarak,
koltuk kaygısını da bir kenara bırakarak, parmak
sayısını bir kenara bırakarak, lütfen, bir an önce bu
işin üzerine ciddiyetle gidilmesi gerekmektedir.
Bir diğer kanayan yara; özellikle bu kürsüden
yıllardır söylememize rağmen, Doğu Anadoludaki
okulların PKKya teslim edildiğine yönelik olarak üzerine basa basa
vurgulamamıza rağmen hâlâ aynı şeylerin geçerli
olduğunu görebiliyoruz ve söylediklerimizin ne kadar doğru
olduğunu da bugün yaşadığımız olaylar gösteriyor.
Basına düşen haberlerde yine, öldürülen bir teröristin sınıf
öğretmeni olduğu ve yönetim tarafından müdür olarak
atandığı haberleri vardı. Peki, kanat çırpan bir
kelebeğin oluşturduğu rüzgârdan haberi olan bir devlet
nasıl oluyor da teröristi okul müdürü olarak, sınıf
öğretmeni olarak sınıflara sokup o çocukların zehirlenmesine
müsaade ediyor? Onun için diyoruz ki özellikle Millî Eğitim artık
bitmiştir, bir an önce tedbirin alınması lazım. Biz
yapamıyoruz. deyip kenara çekilmeniz gerekiyor.
Artık o kadar çok okul yakıldı ki
neredeyse 77 okul hasar gördü. Maliyetlere bakıldığında,
onarım ve donatım için 50 milyon TL gönderildi. Ayrıca, illerin
bütçelerinden de 34 milyon liralık kaynak ayrıldığı
belirtilmektedir.
Ayrıyeten, yedi ay önce özellikle terör
örgütünün her evden 1 erkek çocuğu sloganıyla yola
çıktığını basından öğrendik ve yine
basından öğrendiğimiz kadarıyla ve soru önergeleriyle
sormamıza rağmen bu konuda hiçbir cevap alamadık. 2 bin
çocuğun dağda rehin olduğu bildiriliyor. Ve yine, dün değil
evveli gün çıkan haberlerde özellikle teröristler arasında telef olan
bu çocuklardan bahsediliyor. Acaba, artık -soruyoruz tekrar-
vicdanlarınız gerçekten sızlıyor mu Sayın Bakan?
Dikkat edilmesi gerekiyor bunlara.
Bunları bir kenara
bıraktığımızda, şu anda okullarda acaba Millî
Eğitimi kim yönetiyor, o soru sürekli olarak kafamızı
kurcalıyor yani. Ve Millî Eğitim Bakanlığında neler
oluyor? Bunların gerçekten hiçbirini bilmiyoruz, onun için de sormak
istiyoruz. Acaba Millî Eğitim Bakanlığını kim
yönetiyor? Ensar Vakfı, TÜRGEV, İlim Yayma Cemiyeti,
EĞİTİM-BİR-SEN, hepsi, hiçbiri. İnanın,
artık bu Millî Eğitim Bakanlığının canlı
olarak Ben buradayım. demesi lazım.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Sayın Vekilim, Bilal Erdoğanı unutmayın, Bilal Erdoğanı,
esas bakan o!
ZÜHAL TOPCU (Devamla) - Ben buradayım, biz hiç
kimseye teslim etmedik bu Bakanlığı. diye ses vermesi
lazım.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Bilal
Erdoğanın Sayın Bakan.
ZÜHAL TOPCU (Devamla) - Ses verebilmesi için de
yürekli bir bakanın olması gerekiyor, onu da söyleyelim. (MHP
sıralarından alkışlar) Çünkü,
baktığımızda bu ülkede hiçbir sorun çözülmüyor, sorunlar
yumağı hâline geldi ortalık, inanın.
Tekrar sormak istiyoruz: Müdürleri aldınız
görevden, 4 sefer mahkemeden dönmelerine rağmen, göreve iade
kararları alınmasına rağmen, göreve iade etmediniz. Bunlar
suç teşkil etmiyor mu Sayın Bakan? Ve diğeri, görevden
alınan yöneticilerin yerine sözlü mülakatlar ve görevlendirilen
yöneticiler için kriterleri kimler belirliyor, hangi vakıf belirliyor, onu
sormak istiyoruz.
Ve son günlerde aday öğretmenler hakkında
ortaya, basına düşen şaibeler var ve bize gelen bilgiler var.
Aday öğretmenlerin adaylıklarının kalkması için, malum
sendikaya üye olmaları için zorlama ve baskı var mıdır, onu
sormak istiyoruz.
Ve yine, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde eğitim şu anda layıkıyla yapılamıyor
ve ortada kalan çocuklarımızı kimlere emanet ettiniz,
bunların bilgisini de istiyoruz.
Ve birkaç yıldır sorduğumuz, okullar
bazı dernek ve vakıflarla protokol imzalıyor. Özellikle
ortaokullarda ve liselerde, tam ergenlik dönemlerinde, doğru bilgilerin
doğru kişiler tarafından doğru zamanda verilmesi gereken
yerlerde, dernek veya vakıflarla yapılan protokoller çerçevesinde kimler
bazı bilgileri bu çocuklara aktarıyor, onları da öğrenmek
istiyoruz. Onun için diyoruz ki -sorularımızı sorduk ama hiç
cevap alamadık- hangi vakıflarla ve derneklerle protokol
imzaladınız? Bunların bilgisini istiyoruz.
Yine, Millî Eğitim Bakanlığı
bünyesinde okul müdürlerine baktığımızda, belli bir
sendikayla beraber çalıştıklarını ve bu sendikadan
olmayınca, buna üye olmayınca atanmadıklarını da
görebiliyoruz.
Keyfîlik olduğunu da görüyoruz her tarafta bu
uygulamalarda. Ama şunu unutmayın: Keser döner sap döner, bir gün
gelir hesap döner. (MHP sıralarından alkışlar) Bunu
unutmayın. On dört yıl oldu ama bu, on dört yıl daha
gideceğiniz anlamına gelmiyor. Bu, yarın da sonlanabilir, bir
ayda da sonlanabilir, bir yılda da sonlanabilir ama bir vicdani
sorumluluğunuz var, bir de hukuki sorumluluğunuz var, ikisi de sizin
yakanızı bırakmayacak özellikle belirtmek istiyoruz.
Yine, atamalarla ilgili yapılan söylemler var,
basına verilen demeç var. Başbakan ayrı mülakat veriyor, demeç
veriyor, bakan ayrı, Maliye Bakanlığı ayrı veriyor,
müsteşar ayrı veriyor. Bir millî eğitim
bakanlığının bir vizyonu olur, bir politikası olur. Yılda
kaç öğretmen alır, kaç öğretmen emekli olur, bunları lütfen
belirleyin. Neredeyse 450 bine yakın atama bekleyen öğretmen var. Bu
gençlerimizin umutlarıyla oynamayın, bu keyfîliği de lütfen
bırakın diyoruz.
Üniversite
sınavlarına geldiğimizde ve TEOG sınavlarında yine
hatalı sorular var ama ortalamalarda 1-2 puanlık bir yükselmeye
gerçekten sevinç naraları atmaya başladı Bakanlık
açıklamalarında. İşte, Türkçe ortalamalarına baktığımızda
16dan 19a
yükselmiş, matematikte 5ten 8e yükselmiş, sosyal bilimlerde 10
olarak kalmış, fen bilimlerinde de 4ten 4,6ya yükselmiş.
Bunlar, bu ortalamalar gerçekten Bakanlığın sevinmesi için
yetti. Ama, ben bir rakam daha vermek istiyorum. Özellikle, sınava giren 2
milyon öğrencimizden barajı geçemeyen 517 bin. Bunu yüzde olarak
söylediğimizde dörtte 1i yani yüzde 25i barajı geçemedi. Bu
barajı geçememek ne demek biliyor musunuz? Belli soruları, en cüzi
miktardaki soruları yapamamak demektir. Yani, bunların iyi
hesaplanması lazım. Bu çocuklar kaç yıl okuyor ve ondan sonra
sınavda da ne yapıyorsunuz? Barajı geçemeyenler şeklinde
istatistiki verilere dönüşüyor bu çocukların umutları.
Ve özellikle 4+4+4 geçerken Sayın Nabi
Avcı Millî Eğitim Komisyonu Başkanıydı, 20 madde yirmi
dakikada geçti. Hatırlıyor musunuz Hocam?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Eskişehir) Hatırlıyorum.
ZÜHAL TOPCU (Devamla) Evet,
hatırlıyorsunuz.
Hiç kimseyi dinlemeden, önünüzde böyle paravan
oluşturuldu ve yirmi dakikada geçti. Bu yirmi dakikada geçirmenin sonucu
olarak bugün sürekli tökezliyorsunuz. Bunun vebali üzerinizde. Bu millet sizi
affetmeyecek, bu çocuklar da hayırla yâd etmeyecekler.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Topcu.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul konuşacak.
Buyurun Sayın Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Millî Eğitim Bakanımız
burada, eğitimin sorunlarını konuşuyoruz. Cumhuriyet Halk
Partisinin verdiği gensoru önergesi üzerine söz almış
bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, eğitim
sisteminin, eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır birikerek
artan sorunları her geçen yıl katlanarak artmaktadır. Maalesef,
Millî Eğitim Bakanlığı, eğitimde sorunlara
kalıcı çözümler üretmek yerine, yeni sorunlar yaratan politika ve
uygulamaları nedeniyle eğitim emekçilerine, öğrencilere,
velilere sürekli yük olmaktadır.
2015-2016 eğitim
öğretim yılında özellikle bölgede yaşanan
çatışmalar, sokağa çıkma yasakları ve fiilî
sıkıyönetim uygulamaları geçmiş yıllardan farklı
sorunları gündeme getirmiştir. Eğitim öğretim
yılının çatışmaların ve silahların
gölgesinde açılması, üstelik bu sürecin tüm yıl boyunca
sürdürülmesi gerek ülkemiz gerekse öğrenci, öğretmen ve veliler
açısından benzeri daha önce hiç görülmemiş riskleri ve uygulamaları
da beraberinde getirmiştir. Türkiye tarihinde benzer bir örneğine daha önce hiç
rastlanmamış bir şekilde, aylardır ülkenin bir bölümünde
yaşanan çatışmalar nedeniyle öğrenciler ve öğretmenler
can güvenliği endişesiyle karşı karşıya
bırakılmıştır. Aylardır bölgede fiilî
sıkıyönetim koşullarının yaşanması
eğitim öğretimi durma noktasına getirmiştir. Başta
çocuklar ve öğretmenler olmak üzere sivil halkın can ve mal güvenliği
daha önce hiç olmadığı kadar büyük tehditler ve tehlikelerle
karşı karşıyadır.
2015-2016 öğretim yılını
geçmiş yıllardan ayıran en önemli farklardan bir tanesi,
cumhuriyet tarihinde -daha önce görülmemiş- ilk kez Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından öğretmenlerin, hizmet içi
eğitim bahanesiyle, öğrencilerinden ve okullarından
ayrılmak zorunda bırakılmış olmasıdır. Millî
Eğitim Bakanlığı Cizre ve Silopide askerî operasyon
yapılacağı gerekçesiyle eğitim öğretim kurumları
olan okulları ve yurtları boşaltmış, ardından,
bölge illerinde uzun süreli sokağa çıkma yasağı ilan
edilmesi nedeniyle eğitim öğretim fiilen durdurulmuştur.
Yaşanan sokağa çıkma yasaklarının sonucu yüz binlerce
öğrencinin eğitim öğretim hakkının gasbedilmesi,
çocukların ve sivil halkın hedef hâline gelerek ölmesi olmuştur.
Değerli milletvekilleri, Çocuk Haklarına
Dair Sözleşmenin 6ncı maddesi çocuğun yaşama hakkına
sahip olduğunu ve devletin çocuğun yaşamını ve
gelişimini güvence altına almakla yükümlü olduğunu belirtmesine
rağmen, 2015-2016 öğretim yılı çocuk ölümlerinin en
yoğun yaşandığı bir dönem olmuştur. 2015-2016
eğitim-öğretim yılında sokağa çıkma yasağının
olduğu ilçelerde fiilî olarak yüz binlerce öğrenci ve öğretmen
eğitim hakkından mahrum bırakılmışlardır.
Millî Eğitim Bakanı her ne kadar Telafi eğitimi
yapılacak. iddiasında bulunsa da öğrenci ve öğretmenlerin
bu süreçte yaşadıkları travma ve endişelerin telafi
edilmesi maalesef mümkün olmayacaktır. Askerî darbe dönemlerinde bile örneklerine
rastlanmayan, 1990lı yılları bile gölgede bırakan
yoğun baskı ve şiddet ortamında hem okulların
çatışmaların hedefi olması hem çok sayıda okul ve
hastanenin tahrip edilmesi ve karakola dönüştürülmesiyle halkın
günlük yaşamı, öğrencilerin ve öğretmenlerin
yaşamı altüst olmuştur.
Değerli milletvekilleri, bölgede bunlar
yaşanırken Türkiyenin batısında peki eğitim
nasıl gidiyor, eğitimde farklı bir gelişme var mı?
Buna baktığımızda, siyasi iktidar eğitim sistemini
kendi siyasal ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirme
uygulamalarına hız vermiştir. Eğitimin
ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi denildiğinde akla gelen,
devlete ait kurumlarda çeşitli adlar altında para toplanması,
özel eğitim kurumlarının kamu kaynaklarıyla desteklenmesi,
eğitim politikalarının eğitim-piyasa ilişkilerine göre
belirlenmesi ve halkın cebinden yaptığı eğitim
harcamalarının belirgin şekilde artması gibi farklı
sonuçlarla devam ediyor.
Geçtiğimiz yıllarda devlet
okullarının sayısı belirgin bir şekilde azalırken
her fırsatta kamu kaynaklarıyla desteklenen, çeşitli muafiyet ve
istisnalarla teşvik edilen özel okul sayısında artış
devam ediyor. Velilerimiz artık devlet okullarına
çocuklarını göndermiyorlar. Özellikle 4+4+4 nedeniyle eğitimin
yaşadığı tahribat velilerin bu tavrında belirleyici
olmuştur. 4+4+4 özel okulların toplam okullar içindeki
payını tam 3 kat artırmıştır değerli
arkadaşlar.
4+4+4 ile artan zorunlu seçmeli din dersleri,
aşırı kalabalık sınıflar, öğretmen
yetersizliği, fiziki koşullar pek çok velinin özel okullara
yönelmesini beraberinde getirmiş, bu durum kaçınılmaz olarak
devlet okullarındaki eğitimin zayıflamasına neden
olmuştur.
Değerli milletvekilleri, eğitim hakkı
devredilemez kamusal bir haktır. Bu alanda yapılan çeşitli
araştırmaların da gösterdiği gibi, devlet
okullarının paralı eğitim uygulamaları
yaygınlaştıkça en düşük gelir dilimindeki yüzde 20lik
kesimin eğitim giderleri diğer paylar içerisinde artmaktadır.
Peki, bu nasıl karşılanıyor? Bu, temel gıda
ihtiyaçlarının kısılması yöntemiyle karşılanıyor.
Değerli milletvekilleri, piyasacı
eğitim sistemi, yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin
bedelini ödemeyi, yurttaşların müşteri hâline getirilmesini
hedefleyerek toplumsal eşitsizliği daha da derinleştirmiştir.
Aynı bölgeler içerisinde farklı okullar birbirleriyle rekabet
içerisine sokularak, maalesef, piyasa kurallarına göre eğitim
düzenleniyor. Aynı okulun içinde zenginler ayrı bir sınıf,
fakirler ayrı bir sınıf şeklinde eğitime zorlanıyor.
Diğer taraftan, giderek artan eğitimi
dinselleştirmeye ilişkin yasal ve fiilî uygulamalar bu dönemde
belirgin olarak artmıştır. Millî Eğitim
Bakanlığı, Diyanet İşleri
Başkanlığı, cemaatler, vakıf ve derneklerle iş
birliği hâlinde dinî referanslara göre eğitimi biçimlendirmeyi ve
dönüştürmeyi sürdürüyor.
İktidarın bugüne kadar eğitim
sisteminde ve günlük yaşamda ortaya koyduğu temel pratik, her türden
dinci, dinî istismarı ilke edinerek tek din, tek dil, tek mezhep
anlayışıyla eğitimi tek tipleştirmek olmuştur.
Eğitimde 4+4+4 dayatmasıyla dinci ve kinci
nesil yetiştirmeyi hedefleyen siyasi iktidar, bu vakıflarla özellikle
son dönemde 4-6 yaş grubuna yönelmiştir. Bu cemaat ve tarikatlarla
iş birliği hâlinde, özellikle Sünni resmî dinin temsilcisi durumunda
değişik isimlerle kreşler ve okullar açılıyor. 4-6 yaş
grubu okul öncesi çağdaki çocuklara dönem başından itibaren dinî
eğitim vermeye başlıyorlar. Devlete ait okul ve eğitim
kurumlarında belli isimler adı altında para tahsil edilirken, bu
vakıf ve derneklerin, tarikatların, cemaatlerin açtığı
kreşler bedava hâle getirilerek çocuklarımız oraya
yönlendiriliyorlar.
Bugün bunların meyvesini alıyoruz.
İşte, daha dün Karamanda görülen Ensar Vakfı ve benzeri
okullarda çocuklarımıza karşı şiddet, cinsel istismar
gün geçtikçe neredeyse teşvik edilir bir hâle getirilmiştir.
Okullarımız, tüm diğer
farklılıklarımız devre dışı
bırakılarak sadece Sünni Hanefi mezhebin bir tek tip eğitim
yuvası hâline getirilmiş durumdadır.
Değerli arkadaşlar, eğitim gittikçe
artık piyasada satılan bir meta hâline getirilmiştir. Özellikle
Paralelle mücadele ediyoruz. adı altında biliyorsunuz Millî
Eğitim Bakanlığının yeni isim verdiği temel
liseleri açıyorlar. Bu temel liseler nerede açılıyor? Bir okulda
olması gereken hiçbir özelliği taşımadan, çeşitli
iş hanlarında, apartman dairelerinde açılışa devam
ediyorlar.
Değerli arkadaşlar, bu temel liseler
reklamlarında okul artı dershane, artı test merkezi
şeklinde ilanlar veriyorlar ve bunun karşısında rekabet
edemeyen devlet okulları da özel öğretmenler tutmak, özel kurslar
açmak şeklinde bu yarışa kendilerini kaptırıp
eğitimin içinin tamamen boşalmasına neden oluyorlar.
Öğrencilerin özellikle sınava girecekleri yıl, özel ticari
işletme statüsünde olan bu temel liseler tercih edilmek zorunda
bırakılıyor.
İktidarın asıl niyeti öğrencileri
dershanelerden kurtarmak değil, bu bahaneyle kamusal eğitimi tasfiye
edip eğitimi tamamen piyasa ilişkileri içine çekmek ve kamu
kaynaklarını özel okullara aktarmak şeklinde
okullarımız büyük ölçüde tasfiye ediliyor. Bu nedenle, kamusal
eğitimin önündeki en büyük engellerden biri olan bu temel liseler derhâl
kapatılmalıdır Sayın Bakan. Kamusal eğitimi
güçlendiren adımlara ihtiyaç var.
Okullarda ve üniversitelerde eğitim
emekçilerine yönelik başlatılan soruşturma, sürgün ve
cezaların en yoğun olduğu dönemlerden birini
yaşıyoruz. Başta eğitim hakkı olmak üzere, temel hak
ve özgürlükler konusunda yıllardır ilkeli ve kararlı
duruşlarından taviz vermeyen eğitim emekçileri, kimi zaman
tamamen iktidarın denetimine giren yargı ve hukuk kıskacına
alınarak cezalandırılmak isteniyor, kimi zaman da tamamen siyasi
talimatlarla sürgün kararları veriliyor.
Değerli arkadaşlar, bunun en belirgin
örneklerinden bir tanesi: Bölgede yaşanan sorunlar nedeniyle, üretimden
gelen haklarını kullanmak için eğitim emekçileri DİSK, TMMOB
ve KESK olarak 29 Aralıkta bir günlük iş bırakma eylemi
yaptılar ve öğrencilerin, velilerin, yurttaşların
yaşam haklarının ellerinden alınmaması gerektiği
yönünde açıklamalarda bulundular. Bunun üzerine Millî Eğitim
Bakanlığı Türkiye genelinde neredeyse on binlere varan
eğitim emekçilerini soruşturma kıskacına almış
bulunuyor. Yine, Millî Eğitim Bakanlığında rehberlik
kurumunun başında olan Atif Ala bu soruşturmaları yürüten
Millî Eğitim müfettişlerini Ankarada topluyor ve tehditler
savuruyor. Bu öğretmenlere ceza verilmesi isteniyor. Bu öğretmenlerin
eğitim hakkını engellediği savı üzerinden tam bir
ironi yaşatılıyor. Hem eğitim hakkını engelliyor
hem de engelleyenin sanki öğretmenler olduğunu kamuoyuna ima etmeye
çalışmak suretiyle eğitim emekçilerini kıskaca alıyor.
Değerli arkadaşlar, proje
okullarında, eğitim yöneticilerinin, yine, danışman
öğretmenlik gibi farklı isimlerle farklı statüler adı
altında öğretmenlerin atamasını tamamen kendi kontrol ve
yetkilerine alıyorlar. Bunun tek referansı yandaş sendika ve
yandaş olma kriteridir. Bununla, yıllardır eğitim
yöneticileri, müdürler, şube müdürleri görevinden alındı.
Mahkeme kararlarına rağmen, maalesef, proje okullarında da bu
okul yöneticilerinin tekrar atanmasının yolu kapatıldı,
yandaş sendikalardan atama yoluyla bu giderilmeye
çalışılıyor.
Değerli arkadaşlar, hepimizin
bildiği, atanamayan öğretmenler problemimiz var. Bugün, 300 bini
aşan atanamayan öğretmen var. Öğretmen yetiştirme
politikamız yok. Eğitim fakültelerinin ne hâlde olduğunu herkes
biliyor. Özellikle, fen fakültesi-eğitim fakültesi arasındaki
tespitin nasıl yapılacağı tam bir muammayken
öğretmenlerimiz atanmıyor. Öğretmenlerimiz atanmazken bir
taraftan ne yapılıyor peki? Bakın, sadece, vekili olduğum
Gaziantepte 10.291 derslik ihtiyacı var ve bunun için öğretmen
ihtiyacı varken ucuz iş gücü olsun diye bin liraya, maalesef, yedek
öğretmenlik veya paralı öğretmenlik yaptırılıyor.
Atanamadığı için, bugüne kadar toplam 41 öğretmen,
maalesef, intihar etmiştir değerli arkadaşlar, 41 öğretmen
bu ülkede intihar etmiştir.
Yine, okullar, bu tarikatlarla çeşitli
anlaşmalar yapıyorlar, projeler uyguluyorlar değerli
arkadaşlarım. Bakın, bu projelerden bir tanesi:
Yazarlarımızı okullarımızla buluşturuyoruz. adı
altında önerilen yazarlardan birisinin kitaplarında yazılan,
işte, bugünkü yaşadığımız felaketin nedeni olan
bir kitaptan birkaç şey paylaşmak istiyorum değerli
arkadaşlar. Bakın, bunlardan bir tanesi: Erkek kalbi fethetmeye,
kadın ise keşfetmeye çalışır çünkü güç fethe, sezgi
ise keşfe açıktır. Kadınlar paylaşır, erkekler
pay eder. Şairlik erkek mesleğidir; zaman zaman kadınlar
heveslenseler de şiir can çekişir ellerinde ve ancak çocuk denen
şiir can bulur onların sinelerinde. Yine, evde bilgisayar
çağını yaşıyoruz. Piyasada her türlü bilgisayar var ve
bu konuda özellikle bayanlara tavsiyem -kitapta yazıyor değerli
arkadaşlar- şudur: Bilgisayarınız tabii ki dizüstü olabilir
ama mümkünse eteğiniz diz üstü olmasın. Kapris kadını
sorar, erkeği ise yorar.
SAİT YÜCE (Isparta) Doğru söylemiş.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Evet, doğru
söylemiş, sizin de anlayışınız bu.
Dolayısıyla, cinsel içerikli tüm bu
söylemlerin daha da sayısı artıyor ama benim yüzüm
kızarıyor okumaya. Bunlar artarken, gerçekten, işte, bugün
şiddetin, cinsel istismarın, saldırının nedenleri
ortaya çıkıyor değerli arkadaşlar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, diğer
önemli bir sorunumuz, kamu emekçilerinin, özellikle eğitim emekçilerinin,
2015-2016 öğretim yılının ilk yarısında
yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar
geliştirildiğini söylemek mümkün değil. Okulların
eğitim kurumları olmaktan adım adım
uzaklaştığı, öğrencilerin yarış atı
gibi çalışmaya zorlandığı, siyasal
kadrolaşmanın zirve yaptığı, farklı dil ve
kimliklerin dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu
olan niteliğinin daha da kötüleştiği bir eğitim sisteminin
sağlıklı nesiller yetiştirmesi maalesef mümkün
olmayacaktır.
Değerli arkadaşlar,
bugün, bu ülkenin çok dilli, çok kimlikli olduğunu söylüyoruz. Ana dilinde
eğitim dünyada vazgeçilmez bir haktır. Bunu defaatle belirtmemize
rağmen, maalesef, bugün ana dilde eğitim hâlâ yapılamıyor,
önünde büyük engeller var.
Değerli arkadaşlar, ana dili temelli çok
dilli eğitim modeli ülkeyi bölmez, aksine toplumsal ve siyasal
bütünleşmeyi güçlendirir. Ana dili temelli çok dilli eğitim,
dezavantajlarından dolayı eğitimdeki eşitsizlikleri ortadan
kaldırır. Ana dili temelli çok dilli eğitim, öğrenci
başarısını artırır. Dünyada buna yönelik onlarca,
yüzlerce literatür var. Ana dili temelli çok dilli eğitim, eğitimin
başarısını artırır, zihinsel olarak toplumu bütünleşik
bir toplum hâline dönüştürür. Ana dili temelli çok dilli eğitim, ülke
barışına da aynı zamanda büyük bir katkıda bulunur.
Değerli arkadaşlar, bugün, özellikle
üniversitelerimizde eğitim tamamen durma noktasına gelmiştir.
Özellikle, iki gün sonra Bu ülkede barış istiyoruz, kan
akmasın. diyen eğitimcilerin, derdest edilip cezaevine atılan
eğitimcilerin mahkemesi var. Türkiye, bu garabetiyle maalesef, dünyaya
gerçekten rezil rüsva olmuş durumdadır. Kendi eğitmenlerini,
belki barışı istedikleri için ödüllendirilmesi gereken
eğitimcilerini, maalesef, cezaevine atan ve iki gün sonra mahkemeye
çıkaran bir ülke olacağız. Biz, eğitim emekçilerinin,
üniversitelerin, eğitimin bu getirildiği durumdan mutlak
kurtarılması gerektiğini düşünüyoruz. Bunda Sayın
Millî Eğitim Bakanının çok miktarda sorumluluğu
olduğunu belirtiyoruz ve bu durumuyla, CHP tarafından verilen
önergeyi hak ettiğini düşünüyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Özgür ve
eşit bir ülkede yaşamak dileğimizi aktarıyorum. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Toğrul.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Bursa Milletvekili Sayın Lale Karabıyık konuşacak. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz sizin de yirmi dakika.
CHP GRUBU ADINA LALE KARABIYIK (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çocuklara yönelik istismar
vakalarının artmasına neden olduğu iddiasıyla Millî
Eğitim Bakanı hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği
gensoru önergesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım.
Öncelikle sevgili çocuklar, değerli
vatandaşlar; 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramınızı en içten duygularımla kutluyorum, yıllar
boyu coşkuyla kutlamaya devam edeceğimizi de bir kez daha
yineliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; eğitim politikamız çağdaş, bilimsel, laik
eğitim normlarından uzaklaşmış ve evrilmiştir.
Aslında, bakarsanız, bir eğitim politikamız var
mıdır, ben çok net bilmiyorum. Bu anlayışla vakıf,
dernek ve cemaatler eğitim sisteminde etkin rol almaya
başladılar. Şu anda, Millî Eğitim
Bakanlığının çeşitli kurumlarla
-aldığımız bilgiye göre- bilinen 231 protokolü vardır.
Siyasi iktidar tarafından desteklenen vakıflar millî eğitimin
yerine geçmeye çalışıyor, farklı roller üstleniyorlar, hem
ortaöğretim ve yükseköğretim düzeyinde yurtlar açıyorlar hem de
yasal olmayan ilkokul düzeyinde yurtlar açılıyor.
4+4+4 süreciyle yatılı ilköğretim
bölge okulları yani YİBOlar işlevsiz kaldı. Köyler
boşaltıldı, öğrenciler taşımalı
eğitimle il ve ilçelere taşınmaya başlandı. Bunu
fırsat bilen bazı vakıflar ve dernekler de Millî Eğitim
Bakanlığının bazı görevlerini üstlendiler. Bu
vakıf ve derneklerin açtıkları yerlerin ne kadarı yasal ne
kadarı yasal olmayan oluşumlardır, incelenmesi gerekir.
Ayrıca, denetimsizlik bu kurumları her türlü istismara da açık
hâle getirmektedir. Millî Eğitim Bakanlığının bunlara
göz yumması ve sorumluluğunu yerine getirmemesi Anayasa'ya
aykırılık anlamına gelmektedir.
Unutmayalım ki Anayasa'nın 42nci maddesi
Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları
doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre,
Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. der.
Anayasa'nın 41inci maddesi ise devletin çocuklara yönelik her türlü
istismar ve şiddete karşı bütün tedbirleri almasının
zorunlu olduğunu ifade eder. İşte bu nedenle, Millî Eğitim
Bakanlığının bunlara göz yumması ve sorumluluğunu
yerine getirmemesi Anayasaya aykırılık anlamına
gelmektedir.
Şimdi, gelelim Millî Eğitim
Bakanlığının Anayasadan gelen sorumluluklarını
ne kadar yerine getirdiğine. Anayasa ne diyor? Kimse, eğitim ve
öğretim hakkından yoksun bırakılamaz. Eğitim ve
öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda
Devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara
aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. diyor, bu
cümlenin altını çiziyorum. İşte, şimdi,
bahsettiğimiz bu konuda açılan bu yurtlar, sistem
dışılığından ve yasaklığından
başka bir de belli bir ideolojiyi desteklediği için, böyle bir
eğitim yaptığı için de aslında önemlidir, bu da Anayasanın
174üncü maddesine aykırıdır.
Yatılı
ilköğretim bölge okulları yani YİBOlar artık
azalmış durumda, sayıları yok denecek kadar
azalmış durumda. Şimdi, bunların durumunu bir inceleyelim
çünkü bunlar bir ihtiyaçtı. Bakınız, 2002 ve 2015
yılları arasında YİBOlar ne oldu? Millî Eğitim
Bakanlığı ilköğretim düzeyinde yurt açmıyor, ilk ve
ortaokul düzeyinde yurt faaliyeti sadece YİBOlar tarafından
yapılırken 2006 sonrası ciddi bir azalma meydana geldi. 4+4+4
olarak bilinen 6287 sayılı Kanun sonrasında yani 2012
sonrasında, yatılı ilköğretim bölge okullarının
ilk kademeleri kapatıldı ve sadece ortaokul düzeyinde eğitim
vermeye başladılar ve 6287 sayılı Kanun sonrası
yatılı ilköğretim bölge okullarının adı da
yatılı bölge ortaokulu olarak değiştirildi. Rakamlara
bakıyorum, 2002 yılında YİBO yani yatılı
ilköğretim bölge okulu 521 adetti, 2015e geldiğimizde 341e
düştü. 2002de bu okullarda 278.448 öğrenci öğrenim görürken
şu anda üçte 1ine yaklaşık yani 94.455e düşmüştür,
bu önemli bir eksilmedir ve önemli bir ihtiyacı ortaya çıkartmaktadır.
İlk ve ortaokuldaki toplam öğrencilerin sadece yüzde 1inden
azına yani yüzde 0,97sine yurt imkânı sağlanabiliyor yani 100
öğrenciden 1isi yurt imkânına sahip olabiliyor diyebiliriz.
2002 yılından bu
yana YİBOların sayısında yüzde 34 küsura varan bir
azalış söz konusu. Evet, taşımalı eğitimin ortaöğretimde
uygulanmaya başlanmasıyla da -rakamı veriyorum- 479.187
öğrenci her gün taşınıyor arkadaşlar.
Sayın vekiller,
taşımalı eğitim konusunda bir noktaya değinmek
istiyorum. Bakın, taşımalı eğitimin çok büyük
sakıncaları var. Ben bunları, araştırma yapan
arkadaşlarla bizzat yakından inceledim. Arkadaşlar, o köylerde
artık okullar kapandı, öğretmen yok. O köylerde bayramlar
kutlanmıyor, o köylerde sabah Andımız okunamıyor ve
arkadaşlar, o köylerdeki okulların harap hâllerini gördüğünüzde,
Atatürk büstü yerde, yıkılmış yan yatarken orada domates,
biber kurutuluyor artık. Bende fotoğrafları var, merak edenlere
gösterebilirim. Bunlar çok önemli ayrıntılar. Ve oradaki ailelerle
görüştüğümüzde, 6 yaşında küçücük çocuklar bir köyden
birine taşınıyorlar, bir tane kumanyayla yanında, bütün gün
onunla kalıyor ve çok affedersiniz, çocuk küçük ve altına
kaçırıyor ve idrar yolları enfeksiyonundan günlerce hasta
yatıyor. Yani, bunları düşünmek lazım. Her yönüyle düşünerek
eğitim sistemini tekrar gözden geçirmeye ihtiyaç var Sayın Bakan.
Evet, başka bir noktaya
geleceğim. On üç yıllık AKP iktidarı döneminde, eğitim
sisteminin altyapı sorunları da çözülemiyor arkadaşlar. Hâlâ
ülke genelinde okulların yüzde 31,41i birleştirilmiş sınıflarda
eğitim görüyor. Peki, siz sadece doğu ve güneydoğuda mı
böyle olduğunu zannediyorsunuz? Yanılıyorsunuz. İşte,
Ankarada 64, İstanbulda 25, İzmirde 115, Balıkesirde 123,
Samsunda 262, Şanlıurfada 558, Mardinde 270, Vanda 297, Yozgatta
103, Ağrıda 306, Adıyamanda 276 okulda birleştirilmiş
sınıflı eğitim yapılmaktadır. Bütçeden
eğitim için ayrılan payın yükseldiği ifade ediliyor ama bu
gerçekler de var Sayın Bakan.
Peki, Anayasa ne diyordu?
Kimse eğitim ve öğretim hakkından mahrum
bırakılamaz. Ama bakın, lütfen, şu rakamlara ilginizi
çekmek istiyorum. Gerçi sıralar bomboş, ben boş sıralara
anlatıyorum galiba ama bu olayı bence ciddiyetle dinlemek gerekiyor.
Evet, ilkokul düzeyinde 289 bin 874 okullaşamamış, 193 bin 289
sürekli devamsız; ortaokul düzeyinde 309 bin 742 okullaşamamış,
293 bin 813 sürekli devamsız; lise düzeyinde 1 milyon 471 bin
okullaşamamış, 157 bin 346 sürekli devamsız; 6-18 yaş
grubunda, toplam çağ nüfusunun yüzde 14ü yani 2 milyon 715 bin
öğrenci zorunlu eğitim imkânına erişemiyor. Rakamları
ben uydurmadım, merak edenler için MEB istatistik 2016sına
bakabileceklerini söyleyebilirim. Ayrıca, 1 milyon 536 bin 135
öğrencimiz açık öğretim lisesine gidiyor. Liselerin 12nci
sınıflarında öğrenci sayısı gittikçe
azalıyor. 450 kontenjanlı olan bir Anadolu lisesinin son
sınıfında sadece 64 öğrencisi var arkadaşlar.
Şimdi, yaygın eğitim konusunda yani açık öğretim
konusunda bir şey söyleyeyim: Örgün eğitim içerisine dâhil edildi,
böylece dünya eğitim literatürüne de geçmiş olduk.
Bir başka sancılı noktaya giriyorum:
Siyasallaşan okul yöneticileri. Değerli vekiller, okul yöneticileri
siyasallaşmıştır. Millî Eğitim
Bakanlığı bünyesinde bulunan okul yöneticilerinin sendikalara
üyelik durumları incelendiğinde, rakamlara bakalım: Yüzde
75,15i AKPnin yandaş sendikası EĞİTİM-BİR-SENe,
yüzde 14,3ü TÜRK EĞİTİM-SENe, yüzde 7,22si
EĞİTİM-SENe, yüzde 1,63ü ise
EĞİTİM-İŞe üyedirler. Buradan, ben, şunu
anlıyorum: Okul müdürü ve yardımcısı olabilmek için
EĞİTİM-BİR-SEN üyesi olmak gerekiyor.
2002 sonrası yapılan
değişiklerin sonucunda Türkiye, eğitim ve öğretim
faaliyetlerinde sınıfta kalmıştır. Biraz da başarımıza
bakalım arkadaşlar:
Değerli vekiller, biz de anneyiz, öğrenci
okuttuk, OKS, SBS, TEOG, YGS, üniversite sınavlarını biliriz.
Kaç soru yanlış olduğu için iptal edildi, sonuçlar nasıl
değişti, çok iyi biliriz. 2016 yılında, Yükseköğretime
Geçiş Sınavına 2.117.074 öğrenci katıldı.
Öğrenciler Türkçe sınavında 40 sorudan sadece 19,1; sosyal
bilgilerde 10,7; temel matematikte 7,8; fen bilimlerinde 4,6 net yaptılar
yani 40 sorudan en fazla yapılan 19,1 sorudur. 2010 yılında ise
matematik ortalamasında 11,9 yapılabilmişti. Evet, veriler,
yapılan netler yıllar itibarıyla gerilemiştir.
Arkadaşlar, son dönemdeki sınavda çok
minimal bir yükseliş olduğunu ifade etti daha önceki konuşmacı.
Evet, burada minimal bir yükseliş vardır ancak soru iptali
olmuştur. Bu yükselişin büyük bir kısmı soru iptalinden
gerçekleşmiştir, bir kısmı da önceki yıla göre daha
kolay sorular sorulduğundan gerçekleşmiştir. Bu, gerçek bir
başarı değildir, keşke başarı olsaydı,
hepimiz alkışlasaydık.
Şöyle bir veri vermek
istiyorum: 160 sorudan oluşan YGSde 150 barajını aşmak
için 15 soru yapmanız gerekiyor, 15 soru; 180 barajını
aşmak için de 18 soru yapmanız yeterli ama buna rağmen, rakama
dikkat çekmek istiyorum, 517 bin aday 180 barajını aşamadı
arkadaşlar, 34 bin aday ise sıfır çekti. Ayrıca,
eğitim sisteminde artık şöyle bir nokta var: Eğitim
sisteminde aslında sınavlar bir araçtır ama sınavlar amaç
hâline dönüştü. Bunun da bir an önce değerlendirmesini yapmaya
ihtiyaç var.
2014-2015 üniversite sınav sonuçları 2011
yılıyla kıyaslandığında, başarı
oranında yüzde 18,75lik bir düşüş gerçekleşti. TEOG
kapsamında derslerin Türkiye ortalamasına baktığınızda
-bu rakamlara lütfen, dikkatle bakalım- matematik dersinin not
karşılığı 1dir arkadaşlar, sadece 1dir Türkiye
ortalaması. Fen bilgisi dersinin 2dir. Türkçe dersinin 3tür. Son iki
yıldır yapılan TEOG sınavlarının Türkiye
genelindeki not ortalaması 5 üzerinden -tekrar söylüyorum- 5 üzerinden
sadece 2dir. Ayrıca, bu not oranları uluslararası düzeyde
yapılan PISA sınavlarındaki
başarısızlığımızın da nedenini
aslında ortaya koymaktadır.
Bakın, 2012 yılında PISA
sınavında Türkiye 34 OECD ülkesi içerisinde ancak 32nci olabildi
arkadaşlar. Peki, değerli vekiller, bizim çocuklarımız
aptal mı? Hayır. O zaman, biz eğitimi beceremiyoruz,
eğitimi doğru dürüst veremiyoruz, buradan bu sonuç çıkıyor.
Sayın Bakan, yayın sayısında
İran bizi nasıl geçebildi? Yayın sayısında İran
bile bizi artık geçtiğine göre eğitim sistemimizin durumunu
sizler düşünün.
Başka bir noktaya giriyorum: Mesleki
soykırım. 2015 Ekim ayında Ankara Garında patlayan bomba
sonrasında bazı konfederasyonlar teröre karşı iş
bırakma kararı almışlar. Birleşik Kamu-İş
Konfederasyonu bir gün, KESK iki gün iş bırakmış.
Müsteşar öncülüğünde hazırlanan plan devreye sokuluyor, iş
bırakan tüm öğretmenlerin devlet memurluğundan
çıkartılması planlanıyor. Müfettişlere nasıl ceza
vereceklerini içeren matbu raporlar dağıtılıyor,
karşı çıkan müfettişler tehdit ediliyor. Müsteşar
Kelle istiyorum. diyor, Kelle istiyorum. şeklinde bağırarak
talimat veriyor ve sonrasında, EĞİTİM-SEN üyesi
öğretmenlerin devlet memurluğundan çıkartılması,
EĞİTİM-İŞ üyelerinin ise aylıktan kesmeyle
cezalandırılmasına karar veriliyor.
Evet, geliyorum ortaöğretim tarih dersi
müfredatına: Hazırlanan taslak programı incelediğinizde,
yeni Osmanlıcı düşünce programda ağırlık
kazanmış. Programda ulus devlet modeli göz ardı edilmiştir.
Taslak programın giriş kısmında inkılap tarihi
dersleriyle ilgili net olmayan muğlak bir yaklaşım vardır.
9uncu ve 10uncu sınıflarda tarih dersinin zorunlu, 11 ve 12nci
sınıflarda ise seçmeli olduğu belirtilmiş; 11inci
sınıftaki zorunlu inkılap tarihi ve Atatürkçülük dersi ise
görmezden gelinmiştir arkadaşlar. Açıkça belirtildiği
üzere, 11inci sınıfta öğrencilerin Atatürk ilkeleri ve
inkılap tarihi dersi almaları sebebiyle, 1974 yılına kadar
gelen 10uncu sınıf konularında Atatürkten ve cumhuriyetten
-devletçi ekonomi hariç- söz edilmemiştir arkadaşlar. Oysa, 10uncu
sınıfta -ekonomistler bilir, genel kültürde de vardır aynı
zamanda- Bretton Woods sistemi ve işte, IMF gibi konulara yer
verilmiştir. Tamam, yer verilebilir ama şunu görüyoruz ki 10uncu
sınıfta, bu programda Atatürksüz bir cumhuriyet tarihi anlatılmıştır
arkadaşlar.
Evet, çocuklar ve gençlerin durumuna biraz
bakıyorum sürem kaldığı sürece: 181.036 çocuk gelinimiz
bulunuyor. Bu evlilikler imam nikâhıyla olduğu için rakamlar
aslında daha fazla da olabilir. 2012 yılında, 20 bine yakın
aile 16 yaşından küçük kızlarını evlendirebilmek için
dava açmış. Millî Eğitim Bakanlığı verilerine
göre, erken evlilik ve nişanlılık sebebiyle eğitime devam
edemeyen öğrencilerin yüzde 97,4ü kız öğrenciler ve 18 yaş
altında evlenenlerin yarısının okuma yazma bilmediği,
yüzde 31,7sinin de okuma yazma bilmesine rağmen, hiç okula gitmediği
de bu verilerden görülüyor, eğitimsizliğin etkisini de gözler önüne
seriyor.
Başka bir konu: Sayın Bakan, Millî
Eğitim Bakanlığının ihaleleri denetlenmekte midir?
Sayıştay raporları tüm kurumlar için yapılmış
mıdır? Kamuoyunda ve basında yer alan millî eğitim
müdürlüklerinin yaptığı bazı ihalelerde yolsuzluk
suçlamalarıyla ilgili olarak inceleme yaptınız mı? Kamuoyu
bunları merak ediyor Sayın Bakan.
Elimde Anadolu Eğitim Sendikasının
basına duyurduğu, 679 öğretmene yönelik sorulmuş sorular
var; bu zaman zarfında ifade edeceğim ama öğretmenlerin
çoğunluğu gelecekteki eğitimden memnun
olmadıklarını ve gelecekteki eğitimin de kalitesinin
iyileşeceğine inanmadıklarını ifade etmişler.
Bakın, öğretmenlerin yüzde 57si,
öğrencilere yönelik istismar vakalarının herhangi bir nedenle
gizlendiğini düşünüyor. Yine, yüzde 70den fazlası fikirlerini
özgürce açıklayamadıklarını söylüyorlar. Yüzde 72si
sendika seçimi hususunda baskıya maruz kaldıklarını da
ifade ediyorlar Sayın Bakan. Daha da bu veriler devam ediyor.
Evet, Sayın Bakan, işte, millî
eğitimin geldiği nokta budur, bunun altını çizmek
lazım ve hizmetleriyle öne çıkmış bir kurum olduğunu
söylediğiniz bu vakıflar, nasıl yasal olmayan ve Anayasaya
aykırı kurumlar açabiliyor ve siz nasıl görmezden
gelebiliyorsunuz? Dün, biz, bunları üzüntüyle, yine bu mahkemede izledik.
Sayın Bakan, siz de bir babasınız,
bilmiyorum belki de dedesiniz, bütün anneler adına söylüyorum: Lütfen, biz
bunların envanterini çıkartalım. Belki bir kamu spotu
hazırlayarak aileleri ve çocukları bilinçlendirelim. Belki bir
çağrı merkezinin kurulması faydalı olacaktır. Bütün
yasal olmayan oluşumları ortadan kaldırdıktan sonra, yasal
olan yurtlarda da bir bağımsız dış denetime,
başka bir gözle -bir meslek kuruluşu tarafından olabilir- böyle
bir denetim mekanizmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum ve
lütfen, sizler yurt açınız Sayın Bakan, denetlenen yurtlar
açınız.
Ve siz, Komisyon üyeleri -bir
araştırma komisyonu kuruldu- elinizi vicdanınıza götürerek
siyasi hiçbir etki altında kalmadan, parti ve vakıf gözetmeden
lütfen, görevinizi yerine getiriniz ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bir
dakika rica edelim, pozitif ayrımcılık yapıyoruz ya. Hep
biz mağdur olduk, bu sefer
LALE KARABIYIK (Devamla) Bir dakika daha verebilir
misiniz acaba? Bütün çocuklarımız için söylenen bir şey bu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hepimiz mağdur olduk.
BAŞKAN Peki,. Çocuklar için bir dakika.
LALE KARABIYIK (Devamla) Evet, çocuklar için.
BAŞKAN Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
LALE KARABIYIK (Devamla) Evet değerli
Komisyon üyeleri, lütfen, görevinizi yaparken,
araştırmalarınızı yaparken elinizi
vicdanınıza götürünüz çünkü böyle bir olay daha yaşanırsa,
böyle bir kırılma daha olursa ve böyle travmalar devam ederse burada
hepimizin sorumluluğu vardır. Elinizi vicdanınıza götürünüz
ve hiçbir şeyden etkilenmeden araştırmayı yapınız,
gerekenler, gerekli cezaları alacak olan kişiler ortaya
çıksınlar, kimse suçluları korumasın. Ve lütfen, bütün
araştırma sonuçlarında gerçekten, ciddi bir açıklamayla
kamu kurumları hakkında veya bütün vakıf ve dernekler
hakkında gerekenin yapılması bizim vicdan borcumuzdur. Biz bu
ülkenin vekilleriyiz, bu sorumluluk bize düşmektedir. Hepinizden bütün
anneler adına bunu rica ediyorum.
Teşekkürler. (CHP sıralarından
alkışlar)
Teşekkürler Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Karabıyık.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Sakarya Milletvekili Sayın Mustafa İsen konuşacak.
Buyurun Sayın İsen. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA İSEN
(Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı
için verilen gensoru önergesi vesilesiyle huzurlarınızdayım.
Yüce Meclisi ve heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Verilen bu gensoru önergesi, Hükûmetimizi ve
Bakanlığı eleştirmek amacıyla yapılmış
olsa da AK PARTİ iktidarının eğitim alanında
yaptıklarını açıklama fırsatı verdiği için
bizim açımızdan olumlu bir imkân olarak değerlendirilmektedir.
Niyetim burada size
ayrıntılı bir arka plan sunmak değil ama şu
kadarını ifade etmek istiyorum ki AK PARTİ iktidara gelmeden
önce büyük bir iddia ve ideolojik kararlılıkla uygulamaya konulan
sekiz yıllık zorunlu eğitim bizim önümüze şöyle bir
tabloyla çıkmıştı: Kalabalık sınıflarda
eğitimin zorlukla yapıldığı okullar, giderek
düşen başarı oranları, üniversite önünde yığılan
umutsuz gençler, liselerin işlevlerini özel dershanelerin yüklendiği
bir ortaöğretim düzeni. Asgari fonksiyonlarını yerine
getiremeyen adaletsiz bir eğitim sistemi altında sadece
öğrenciler değil, bütün toplum eziliyordu. Böylesine geniş
kesimleri ilgilendiren eğitimle ilgili sorunlar, sadece bu alanın
değil, bütün bir toplumun ilgilendiği millî meseledir, biz böyle
bakıyoruz. Bu yüzden, AK PARTİ iktidarı, baştan itibaren bu
sorunu bir millî mesele olarak, ülke için bir beka işlemi olarak
değerlendirmiş ve öyle yaklaşmıştır soruna. Yine
bu yüzdendir ki bütçedeki en büyük payı Millî Eğitim için
ayırıyoruz. Bu yıl Bakanlık için ayrılan bütçe, 2002
yılı toplam bütçesine neredeyse denk seviyededir.
Ben de bazı rakamlar vermek istiyorum. Benden
önceki değerli konuşmacı biraz, bardağın boş
tarafıyla ilgili rakamlar verdi, ben daha gerçekçi bir tablo sunmak
istiyorum. 2002 yılında 9 milyar Türk lirası olarak
gerçekleşen bütçe payı, 2016 yılında yaklaşık 100
milyardır. Bakanlığın yatırım bütçesi 2002
yılına göre yüzde 390lık bir artışla
gerçekleşmiştir. 2002-2003 eğitim yılı itibarıyla
sahip olunan toplam resmî ve özel okul sayısı 50.837 iken bu
sayı 2015-2016 eğitim yılı itibarıyla 73.397dir. Yine
aynı dönemde 2.251 spor salonu mevcutken 2015-2016 eğitim
yılında spor salonu sayısı 7.400 olmuştur.
İlköğretim ve ortaöğretimde kütüphane sayısı 2002 eğitim
yılında 11.945 iken 2016da bu rakam 23.937dir. 2002
yılında bilim ve sanat merkezi sayısı 9 iken 2016 tarihi
itibarıyla 89 olmuştur. Yine, 2002 yılında 355.234 resmî
derslik mevcutken 2016 eğitim yılında 553.066 resmî derslik
sayısına ulaşılmıştır. Sadece bu dönemde
hizmete sunulan derslik sayısı 249.618dir. 2002 yılında
resmî kurumlarda istihdam edilen öğretmen sayısı 506.104 iken
Mart 2016 tarihi itibarıyla öğretmen sayısı 921.328e
yükselmiştir. Ayrıca, eğitim tarihimizde ilk defa, yeni atanan öğretmenler
doğrudan sınıflara sokulmayarak, altı aylık bir
stajyerlik eğitimi çerçevesi içinde, usta öğreticiler nezaretinde bir
uygulamaya tabi tutulmuşlardır.
Okullaşma oranları açısından
bakıldığında, ilköğretimde okullaşma oranı
2002 yılında yüzde 90,8 iken bu rakam 2016 yılında 99,05e
yükselmiştir. Yükseköğretimde okullaşma oranı 2002
yılında yüzde 14,65 iken 2015 itibarıyla bu rakam yüzde
39,49dur. Buna bağlı olarak üniversite sayılarında da
ciddi artışlar olmuştur. 2002 yılında 53ü devlet,
23ü vakıf olmak üzere toplam 76 üniversite mevcutken bugün 109u devlet,
76sı vakıf olmak üzere 185 üniversitemiz bulunmaktadır. 8
vakıf meslek yüksekokulu da bunlara eklendiğinde üniversite
sayımız 193ü bulmaktadır. Sadece hükûmetlerimiz döneminde 56
devlet, 53 vakıf ve 8 meslek yüksekokulu olmak üzere 109 yeni kurum
açılmıştır.
Değerli milletvekilleri, artık
dünyamız süratle bilgi ve iletişim ağlarıyla daha entegre
hâle gelmiş durumda. Buna bir bütün olarak bakmak ve böylesine bir
dönüşüme ayak uydurmaktan başka çaremiz yok.
Türkiye, doğal kaynaklarımız
itibarıyla sınırlı bir ülke. Ekonomimizin büyümesi için
gerekli ham maddenin kaynağının çoğunu
dışarıdan ithal ediyoruz. En değerli, en önemli
kaynağımız beşerî sermayemiz. Avrupanın en büyük
nüfusuna sahip ülkelerinden biriyiz. Bu büyük nüfusu ne kadar iyi
yetiştirebilirsek, ne kadar iyi ve güncel becerilerle donatabilirsek Türkiye'nin
geleceği de o kadar parlak olacaktır. İşte, bu yüzdendir ki
en büyük bütçeyi Millî Eğitime ayırıyoruz. Nitekim, bunun
sonuçlarını belli ölçüler içinde almaya başladık.
Başta değerli halkımız olmak üzere eğitim camiası
bu gayreti görüp takdir etmektedir. Nitekim, evrensel ölçütlere göre
bakıldığında da eğitim alanında OECD ülkeleri
seviyesi yakalanmıştır. Bu konuyla ilgili de birkaç rakam vermek
istiyorum. Okullaşma oranı baz alındığında
Türkiye'de 5-14 yaş grubunda bu oran 2003 yılında yüzde 82yken
2013 yılında yüzde 96ya ulaşmıştır. OECD
ortalaması yüzde 98dir. Türkiye'de 20-29 yaş grubunda okullaşma
oranı 2003 yılında yüzde 6yken 2013 yılında yüzde
31e ulaşmıştır. OECD ortalaması yüzde 28dir. Bütün
bu gayretlere rağmen, şu anda çalışan nüfusun ortalama
eğitim süresi ancak 7,6dır. Onun için zorunlu eğitimi on iki
yıla çıkardık. Nitekim, bu sayede 6,1 olan çalışan
nüfustaki eğitim oranımız şimdi, az önce verdiğim
rakama ulaştı ama şunu da belirteyim ki kısa bir süre sonra
bu rakamı ikiye katlayacağız ve on dört buçuk yıla yükselteceğiz.
Burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum.
İnsani Gelişme Endeksinin de en önemli parametrelerinden biri
eğitimde geçen süredir. Bu noktada da
çalışmalarımızın bir anlamda semeresi
alınmış ve 2014 yılında bu alanda 14 sıra birden
atlanarak üst sıralara ulaşılmıştır. Ancak,
belirtmek isterim ki hem demokrasimizin işleyişi hem de
geleceğimizin ortak bir biçimde inşası açısından
rasyonel eleştirilerine ihtiyaç duyduğumuz muhalefet partileri bu
ilerlemeleri görmemekte, yapılan her şeye kategorik bir tutumla ve
ideolojik bir tepkisellikle karşı çıkmaktadırlar.
Huzurlarınızda bulunmama vesile olan gensoru önergesi de
yıllardır aşina olduğumuz bu tutumun tipik bir
örneğini oluşturuyor. Bu önerge 2002 yılından sonraki
eğitim politikamızın çağdaş, bilimsel, laik
eğitim normlarından uzaklaştığını, dogmatik
bir yapıya doğru evrildiğini iddia ediyor.
Bakanlığı, Sayın Bakanı, açıklamaları ve
çalışmaları izlenmediği için bu türden ideolojik ön
yargılarla dolu bir iddiayı gensoru gibi çok ciddi bir müessesenin
konusu yapabiliyor ve yüce Meclisin gündemi meşgul ediliyor.
MUSA ÇAM (İzmir) Bir büyükelçi olarak
yakışıyor mu şu konuşmayı yapmak,
yakışıyor mu?
BAŞKAN Sayın Milletvekili
MUSTAFA İSEN (Devamla) Onun takdiri bana ait.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Siz
önce dinlemeyi öğrenin!
BAŞKAN Sayın Çam
MUSA ÇAM (İzmir) Büyükelçi olarak
yakışıyor mu?
MUSTAFA İSEN (Devamla) Onun takdiri bana ait.
BAŞKAN Düşüncesini ifade ediyor, lütfen
Sayın İsen, devam ediniz siz lütfen.
MUSA ÇAM (İzmir) Yıllarca büyükelçilik
yap, genel sekreterlik yap, yaptığın konuşmaya bak!
BAŞKAN Sayın Çam
MUSTAFA İSEN (Devamla) Bu bilginiz de
yanlış, ben büyükelçilik yapmadım.
MUSA ÇAM (İzmir) Dışişleri
uzmanısın sen.
BAŞKAN Sayın Çam, lütfen
MUSTAFA İSEN (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz, eğitimi, insana ve
ülkemizin geleceğine yapılacak en büyük yatırım alanı
olarak tanımlıyoruz. Bu tanımın ifade ettiği soyut ve
derin gerçekliği somut ve tafsilatlı bir hakikate dönüştüren
eğitim politikalarıyla ülkemizin eğitim alanındaki
başarı indeksini her geçen gün daha yukarılara
taşıyor, önemli gelişmeler kaydediyoruz.
2002 öncesinin Türkiye gerçekliğiyle
kıyaslandığında, bu gensoruda konu edilen
çağdaşlık, bilimsellik ve laiklik bağlamında
geçmişle mukayese bile edilemeyecek bir ilerleme sürecini
yaşadık, yaşıyoruz. Bunu az önce rakamlarla ifade ettim.
Ancak, 2002 öncesinin Türkiyesine özgü sivil askerî vesayetin eğitim
alanındaki yansımasını oluşturan yasakçı
zihniyeti ve onun dogmatik anlayışını çağdaşlık,
bilimsellik ve laiklik olarak tanımlayanlar için durumun böyle
görülmediği ve görülmeyeceği aşikârdır. Biz, 2002 öncesinin
bu anlayışını her alanda olduğu gibi eğitim
alanında da tasfiye ederek yolumuza devam ediyor ve başta laiklik
olmak üzere tüm demokratik ve hukuki ilkeleri kendi gerçek doğalarına
uygun olarak konumlandırıyoruz.
Eğitim ortamlarımızı bilimsel ve
pedagojik gelişmelerle paralel olarak sürekli şekilde yeniliyor,
öğretmenlik, öğrencilik ve okul kavramlarını
çağdaş yaklaşımlarla ve kendi medeniyet değerlerimizle
uyumlu olacak biçimde yeniden tanımlıyor, okullardaki fiziksel ve
teknolojik altyapıları iyileştirerek Avrupa Birliği
standartlarına kavuşturuyoruz. Çünkü, biz hep bir adım sonrasına
talip olan ve muhatap olduğu gerçekliği bu yönde
değiştirmeye çalışan bir anlayışı temsil
ediyoruz. Zaten çağdaşlık ve bilimsellik olarak ifade
ettiğimiz evrensel ölçütler de bunu, bu anlayışı
içselleştirmeyi gerektiriyor.
Gensoru önergesinin
gerekçesinde öne sürülen ikinci iddia ise Bakanlığımızla imzalanan
çeşitli protokoller yoluyla vakıf, dernek, cemaatlerin eğitim
sistemi içerisinde etkin bir rol almaya başladıkları ve
başta Sayın Bakan olmak üzere Bakanlığın üst düzey
yöneticilerinin yetkilerini bu yapılara devrederek yönetim gücünü
kaybettikleri şeklindedir. Evet, vakıf, dernek ve benzeri sivil
toplum kuruluşlarını demokratik yaşamın vazgeçilmez
unsurları olarak görüyor ve bunları ilgi ve uzmanlık
alanlarına göre eğitim alanındaki paydaşlar olarak kabul
ediyoruz. Bunlardan hiçbirisine ideolojik bir ön yargıyla
yaklaşmıyoruz. Eğitim alanının daha demokratik, sivil
ve çoğulcu bir hâle gelmesini sağlamak amacıyla bu türden
kurumlarla Bakanlığın politikalarına ve müfredata uygun
olarak ve yine Bakanlığın denetim ve gözetiminde olmak
kaydıyla çeşitli alanlarda iş birliği yapılmasına
sıcak bakıyoruz. Ancak, bu yöndeki çalışmalar gensoru
sahiplerinin iddia ettikleri gibi yalnızca vakıf ve derneklerden
oluşan birkaç kurumla sınırlı tutulmamakta,
üniversitelerden büyükelçiliklere, içlerinde muhalefet partilerine mensup
belediyelerin de olduğu yerel yönetimlerden özel sektör kurumlarına,
sendikalardan muhtelif meslek örgütlenmelerine kadar uzanan oldukça geniş
ve zengin bir alana yayılmakta, ilgili tüm aktörlerle paydaşlık
ilişkisi geliştirilmektedir. TÜRGEV ve Birlik Vakfıyla
çalışıldığı gibi, AÇEV, ÖRAV ve Otizm
Vakfıyla da çalışılmaktadır. Ankara Üniversitesiyle
çalışıldığı gibi, Alman Goethe Enstitüsüyle de
birlikte hareket edilmektedir. Konya Büyükşehir Belediyesiyle
çalışıldığı gibi Edirne Belediyesiyle de ortak
faaliyetler yürütülmektedir. Buna UNICEF gibi uluslararası kuruluşlar
da dâhildir. Ancak, görülüyor ki çağdaş yönetim
anlayışına uygun olarak ve eğitim alanının daha
demokratik ve çoğulcu bir yapıya kavuşmasını
sağlamak amacıyla ilgili paydaşlarla geliştirilen bu
ilişki birilerini rahatsız ediyor. Bakanlığı ve
Sayın Bakanı çağdaş eğitim normlarından
uzaklaşmakla itham edenlerin bizatihi kendileri bu tutumu savunmakla
çağdaşlığa karşı çıkmış olmuyorlar
mı? Tekrar altını çizeyim, evet, biz eğitim meselesine
katkı sağlamak isteyen, taşın altına elini koymak
isteyen, uygun şartları taşıyan bütün paydaşlarla
iş birliği yapmaya açığız, bugüne değin bunu
yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri,
şimdi bu iddianın en yanlış olarak nitelendirilecek
kısmına yani başta Sayın Bakan olmak üzere,
Bakanlığın üst düzey yöneticilerinin yetkilerini bu
yapılara devrederek yönetim gücünü kaybettikleri yönündeki
kısmına değinmek istiyorum. Her türlü vesayet
anlayışıyla mücadele ederek ve bu türden
yaklaşımları tasfiye ederek bugünlere gelmiş ve her
defasında halkın teveccühünü kazanmış bir hareketin mensubu
olarak, bu iddianın ispatı mümkün olmayan bir karalamadan ibaret
olduğunu belirtelim. Kaldı ki bahse konu sivil toplum örgütleriyle ve
diğer paydaş kuruluşlarla yapılan protokollerin hiçbirinde
yetki devri anlamına gelebilecek en küçük bir husus bulunmamaktadır.
Bu protokoller Bakanlığın uhdesinde, talep eden herkese
sunulmaktadır değerli milletvekilleri. Muhtelif içeriklere sahip olan
bu protokoller, eğitim alanındaki ihtiyaç ve taleplerin daha
nitelikli şekilde karşılanması bakımından
işlevsel olmakta, sivil toplumun deneyim ve katkısının
eğitim alanına yansımasına imkân sunmaktadır. Bu
durumu yetki devri ve yönetim gücünün kaybı olarak eleştirmek yerine,
diyalog ve iş birliğine açık rasyonel bir yönetim
anlayışı olarak takdir edilmelidir. Tersine, muhalefet
partilerinden, sivil siyasetten ve siyasal kurumlardan Bakanlık sivil
örgütlerle istişare etmiyor, onların görüşlerini dikkate almıyor.
eleştirileri gelseydi buna üzülmemiz gerekirdi.
Değerli milletvekilleri,
gensoruda öne sürülen bir diğer iddia ise bazı vakıf ve
dernekler tarafından kaçak ev ve okulların
açıldığı, Millî Eğitim
Bakanlığının da bunlara göz yumduğu ve bunları
denetlemediği iddiasıdır. Ülkemizde Millî Eğitim
Bakanlığından izin almak kaydıyla öğrenci barınma
hizmetleri özel kurumlarca sadece yurt adı altında yürütülmektedir.
Bu özel kurumlar gerçek kişiler ve tüzel kişilerce
kurulmaktadır. Ülkemizde bu şekilde işletilen 2.580
ortaöğretim yurdunda yaklaşık 82.715 öğrenci
kalmaktadır.
Ayrıca, aynı
prosedüre tabi olarak kurulan ve yine Bakanlığın izin ve
denetimine tabi olan 2.153 adet özel yükseköğretim yurdu bulunduğunu
da hatırlatmak isterim.
Bunlar dışında, özel öğrencievi,
stüdyo öğrenci daireleri, öğrenci apartları, öğrenci
konukevleri gibi farklı isimlerle belediyeler, yerel otoriteler, kültür ve
turizm müdürlükleri gibi birimlerden alınan izinle açılan
işletmelerin açılmasına ve denetlenmesine ilişkin bir
mevzuat ise bulunmamaktadır. Buna rağmen, Bakanlık, 5661
sayılı Yasanın kendisine verdiği yetkiyle, bu türden,
içinde yalnızca öğrenci barındıran işletmelerin
tespiti hâlinde illerde oluşturulan izleme ve koordinasyon
komisyonları aracılığıyla bunların takibini yapmakta
ve usulsüz hizmet verenlerin valiliklerce kapatılması yoluna
gidilmektedir. Ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığı, kendi
izniyle açılan özel öğrenci yurtlarında yılda 2 defa
olağan, şikâyet hâlinde de hemen Özel Öğrenci Yurtları
Yönetmeliği hükümleri doğrultusunda denetlediği gibi, illerde de
maarif müfettişleri vasıtasıyla bu işlemi yerine
getirmektedir.
Okullarla ilgili de sıkı bir gözetim ve
denetim mekanizması bulunmaktadır. Resmî ve özel okul kurum
çalışanları ile bunların uygulamaları hakkında
Bakanlığa ulaşan ihbar ve şikâyetler titizlikle
değerlendirilmekte ve ceza hukuku açısından adli yargı
görev alanına giren hususların tespiti durumunda ise görevli yetkili
yer olan cumhuriyet başsavcılıklarına suç duyurusunda
bulunulmaktadır.
Dershane ve test sistemi üzerinden
öğrencilerimizin, gençlerimizin okuma, düşünme ve kendilerini
geliştirmesinin önüne set vuran bir mekanizma olan paralel yapıyla
her kademede ciddi şekilde, aynı şekilde mücadele edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu vesileyle Karamanda yaşanan son derece üzücü, kamuoyunu derinden
etkileyen olayla ilgili görüşlerimi de sunmak isterim.
Maalesef, hepimizi derinden
üzen bir olay yaşandı. Bu ve buna benzer olaylarda teftiş
kurulları çok hassas davranmakta, ivedilikle soruşturma süreci
yürütülmektedir. Nitekim, Karamandaki olayda da aynı hassasiyet
gösterilmiş, hiçbir şekilde kabul edilemeyecek bu meseleyle ilgili
şikâyet İl Müdürlüğüne ulaşır ulaşmaz gerekli
soruşturma süreci başlatılmış ve ilgilinin öğretmenlik
mesleğiyle derhâl ilişiği kesilmiştir. Bakanlık bugüne
değin bu tür olaylara sendika, vakıf, dernek ya da benzeri sivil
toplum örgütü üyelikleri açısından ayrımcı bir
bakış açısıyla bakmamıştır. Burada önemli
olan, bizatihi bu kabul edilemez eylemin kendisidir. Partimiz ve Hükûmetimizin
bu ve benzeri konulardaki duruşu ve tavrı çok nettir. Bizim
kültürümüzde çocuğun en önemli vasfı masum oluşudur. Bu ve
benzeri masumiyetlerin istismarı asla kabul edilemez. Nitekim, dün
yargı da bu hassasiyete uygun bir karar vermiştir.
Değerli milletvekilleri, bütün bu
söylenenlerden sonra nihai bir değerlendirme yapacak olursak, başta
da söylediğimiz gibi, eğitim alanında AK PARTİ
iktidarları döneminde cumhuriyet tarihinin en büyük atılımları
gerçekleştirilmiştir. Fiziki iyileştirmeler, teknolojik
donanımlar, müfredat çalışmaları, Haydi Kızlar
Okula! kampanyası gibi uluslararası muhatap kuruluşların
ilgisini çeken faaliyetler bunların sadece birkaçıdır.
Sözlerimi burada tamamlarken haksız isnatlardan
ve temelsiz iddialardan oluşan bu gensoru önergesine ret oyu
vereceğimizi bildirir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
İsen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel, sizi dinliyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın hatip
konuşmasının büyük bir kısmında, birkaç kez aynı
şeyi yaptı ama somut örnekleri sıralayacakken zaten
kapanış cümlesinde de gensorumuzu haksız isnatlar ve temelsiz
iddialarla dolu metin olarak nitelendirdi. Grubumuz adına cevap hakkını
kullanacağız.
Uygun görürseniz Eskişehir Milletvekili
Sayın Gaye Usluer konuşacak. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
haklı bulsak oy verirdik zaten.
BAŞKAN Buyurun Sayın Usluer.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Eskişehir Milletvekili Gaye Usluerin,
Sakarya Milletvekili Mustafa İsenin (11/8) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
GAYE USLUER (Eskişehir) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, Karamandaki olayla
ilgili hepinizin çok üzgün olduğunu biliyorum, bir kişinin bile üzgün
olmaması mümkün değil elbette ki. Söylediklerim Karamanda bu suçu
işleyen öğretmene ilişkin değil elbette ki öğretmen
hemen görevden alındı. Zaten insan ömrüyle bağdaşmayacak,
beş yüz sekiz yıl gibi bir ceza verilerek kamuoyu vicdanı
rahatlatılmaya çalışıldı ama bir ilki
yaşadık, burada adı geçen Ensar Vakfının
Başkanı avukat olarak, mağdurların avukatı olarak yer
aldı. Hâlbuki, Ensar Vakfı da Karamanda sanıklardan,
suçlulardan birisi olmalıyken tam tersi işlem gördü. (CHP
sıralarından alkışlar) Sanıyorum ki bu bir hukuk
garabeti. Kimsenin aklına gelmezdi ama zaten dün Karamanda
izlediğimiz dava bir ceza davasından ziyade bir siyasi olayın
kapatılma davasıydı.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
X.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ve
Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin
niteliğini düşürdüğü ve çocuklara yönelik istismar
vakalarının artmasına neden olduğu iddiasıyla Millî
Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/8) (Devam)
BAŞKAN Şimdi Millî Eğitim
Bakanı Sayın Nabi Avcıyı dinleyeceğiz.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilen gensoru önergesi
vesilesiyle söz aldım. Yüce Meclisi ve heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hakkımda verilen gensoru önergesinin
içerdiği iddialara tek tek yanıt vermeden önce, önergenin bütününe
yönelik bir tespitte bulunarak sözlerime başlamak istiyorum. Bu gensoru
önergesi -biraz önce nedense Başkanlık tarafından da
sataşma olarak değerlendirilen bir sıfatı bir kere daha
kullanacağım- haksız isnat ve temelsiz iddialardan
oluşuyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, hakkında gensoru verilen birisinin Hakkımda verilen bu
gensoru haklı isnat ve iddialardan oluşuyor. demesi ne kadar
akıl dışı bir tavır olursa bunu bir sataşma
olarak algılamak da aynı şekilde bence yanlış olur.
Onun için, grup başkan vekilimizi şimdiden uyarıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkana
hakaret etmekten men ederiz sizi Sayın Bakan.
BAŞKAN Sayın Özel, lütfen
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu ifadeyi sataşma
olarak kabul etmek akıl dışıdır. dedi. Sayın
Başkanın takdiri.
BAŞKAN Sayın Özel, Sayın Bakan
konuşuyor, lütfen
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Devamla) Yanlış olur.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Size hakaret ediyor efendim
Sayın Bakan.
BAŞKAN Tamam, benim takdirime bırak.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kabul etti ki söz verdiniz.
BAŞKAN Benim takdirime bırak Sayın
Özel.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Devamla) Başkan takdir edecek, muhtemelen yine sataşma olarak
değerlendirecek, iki dakika da konuşacaksınız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yani çok eminsiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Devamla) Ama, dayanamadım yani bunu söylemem lazım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Biz size dayanıyoruz
Sayın Bakan kaç yıldır.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Devamla) Birazdan ayrıntılı cevap vereceğim
iddialara. Bunların büyük bir kısmı eksik, yanlış
bilgilerden oluşuyor veya kişisel ve ideolojik ön yargılardan,
bazı ön kabullerden oluşuyor. Bütün eğitim sistemimizi ve
Bakanlık bürokrasimizi töhmet altında bırakacak nitelikteki
genellemelerden oluşan bu önergenin, gensoru gibi ciddi bir müessesenin
kullanılması suretiyle verilmiş olmasını
yadırgadığımı belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, verilen önergenin
temel iddiası, 2002 yılından sonraki eğitim
politikamızın çağdaş, bilimsel, laik eğitim
normlarından uzaklaştığı, dogmatik bir yapıya
doğru evrildiği. Hangi gerekçelere ya da ne türden argümanlara
dayalı olarak öne sürüldüğü anlaşılamayan bu iddianın
Türkiye'nin eğitim alanındaki gerçekliği bakımından
hiçbir geçerliliği yok. Ülkemiz diğer bütün alanlarda olduğu
gibi eğitim alanında da 2002 öncesine kıyasla çok büyük
gelişmeler kaydetti. Eğitim alanındaki bütün göstergeler
açısından bu gelişmelerin somut tezahürlerini görmek mümkün.
Biraz önce Sayın İsen bunlardan bazılarını çok özet
olarak heyetinize sundu, ben de birazdan başka örnekler vereceğim.
Dolayısıyla, Hükûmetlerimiz döneminde çağdaş, bilimsel,
laik eğitim normlarından uzaklaşmak bir yana evrensel düzeyde
kabul gören ilke ve değerler ve uygulamalar sistemimize entegre edilmiş,
daha bilimsel, daha özgürlükçü, daha çoğulcu, daha demokratik bir
eğitim evreni oluşturulmuştur. Bu yöndeki çabalarımız
hâlen devam ediyor ve edecek.
Zaten yakın bir zaman önce
yaptığım bütçe konuşmasında da
ayrıntılı olarak dile getirdiğim üzere, biz eğitimi
her alanda hayat boyu devam eden bir süreç olarak tanımlıyoruz ve
eğitim planlamalarımızı da bu çerçevede yapıyoruz.
Bilimsel ve pedagojik gelişmelere karşı duyarlı, evrensel
kabul ve ilkelerle uyumlu, kendi medeniyet değerlerimizle, kültürel
yapımızla barışık dinamik bir eğitim felsefesi
yürürlükte. Okul öncesinden başlayarak eğitim ve öğretimin her
kademesinde bütün bireylerin nitelikli eğitime eriştiği bir
eğitim sistemi oluşturmaya gayret ediyoruz.
Çağımızın gerektirdiği bilgi, beceri, donanımları
haiz olarak yetişmiş, sahip olduğu geleneğin referans
değerleriyle evrensel insan haklarını ve demokrasi bilincini
benimsemiş bireyler yetiştirmeyi amaçlıyoruz. Bu amaç
doğrultusunda geliştirdiğimiz politikalarla son on dört yıl
içinde büyük bir yol aldık ve almaya da devam ediyoruz.
Görüşmekte olduğumuz gensoru önergesinde
iddia edilenin aksine Türkiye eğitim öğretim faaliyetlerinde
sınıfta kalmamış, birkaç sınıfı birden
geçerek gelişmiş ülkelerdeki standartları yakalamaya, bu
alandaki rekabetçi gücünü her alanda daha da artırmaya
başlamıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, ülkemizin ulaştığı
bu seviyenin en somut tezahürleri olarak sizlerle bazı verileri de
kısaca paylaşmak istiyorum. Öncelikle, eğitime verdiğimiz
önemin temel bir göstergesi olarak bütün kademelerdeki okullaşma
oranlarına 2002 öncesine kıyasla bir bakalım. Okul öncesi
eğitimde 2002 yılında 4-5 yaş grubunda okullaşma
oranı yüzde 11, bu yıl, 2015-2016 eğitim öğretim
yılında, yaş bazında, bu yaş bazında
okullaşma oranı 4-5 yaşta yüzde 50, 5 yaşta da yüzde 67;
yüzde 11, yüzde 50, yüzde 67. İlköğretimde okullaşma oranı
2002 yılında yüzde 91, 2015-2016da 6-9 yaşta yüzde 99, 10-13
yaşta yüzde 99,5. Ortaöğretimde 2002 yılında okullaşma
oranı yüzde 50, 2015-2016 eğitim öğretim yılında 14-15
yaşta yüzde 85; yüzde 50, yüzde 85. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yükseköğretimde okullaşma oranı 2002
yılında yüzde 14,65; 2014-2015 eğitim öğretim
yılında yüzde 40.
Cinsiyet oranları açısından
baktığımızda da çok önemli gelişmeler söz konusu.
Kız çocuklarımızın brüt okullaşma oranının
erkek çocuklarımızın brüt okullaşma oranına olan
göreceli büyüklüğü, ilköğretimde 2002-2003te yüzde 91 yani her 100
erkek çocuğumuza karşılık 91 kız çocuğumuzu
okullaştırabilmişiz 2002de, 2015-2016 eğitim öğretim
yılında yüzde 101,86. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu ne demek? Her 100 erkek çocuğumuza
karşılık 101 kız çocuğumuzu
okullaştırmışız; 101,86. Ortaöğretimde, 2002-2003
eğitim öğretim yılında kız
çocuklarımızın okullaşma oranı yüzde 72, bu yıl
yüzde 95. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yükseköğretimde 2002-2003te yüzde 74, 2014-2015te yüzde 90. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Derslik başına düşen öğrenci
sayıları bakımından da -şimdi rakamları uzun uzun
okumayayım, kıyaslamaları vermeyeyim- hakikaten çok
çarpıcı rakamlar var ama zaten ben bunların büyük bir
kısmını Plan ve Bütçe konuşmasında huzurunuzda da
zikrettim, Komisyonda sizlere dağıtılan kitapçıkta da var,
onun için tek tek rakamları tekrar okumayacağım. Bütçe
payını yine bütçede konuştuk 2002 yılında neydi,
şimdi nereye geldik. 2002 yılındaki bütçede bütün Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesi kadarını biz şimdi
mesleki ve teknik eğitime ayırıyoruz, 2002 bütçesine göre.
Öğretmen sayısını zaten
müteaddit defalar söyledik. Şu anda görev yapan her 2 öğretmenden 1i
bizim zamanımızda atandı, daha doğrusu her 10
öğretmenden 6sı; 2de 1den de fazlayız.
Derslik sayımız 355 bindi, 553 bin
yaptık. 250 bin yeni derslik inşa ettik.
Okul sayısına bakın: 2002-2003
öğretim yılında 50.837 resmî ve özel okul sayısı, bu
yıl 73.397.
Üniversite sayılarını Sayın
İsen zikrettiği için tekrar vurgulamıyorum. Orada da gerek
devlet üniversitelerinde gerek vakıf üniversitelerinde çok büyük
ilerlemeler kaydettik.
Evvelki gün Gençlik ve Spor
Bakanlığımızla bir protokol imzaladık ve
çocuklarımızın olabildiğince erken yaşta hangi spor
branşına daha eğilimli olduklarını erken bir
yaşta teşhis edip ona göre yönlendirilmeleri ve özel eğitime
yönlendirilmeleri için bir protokol imzaladık. 2002-2003 öğretim
yılında 2.251 spor salonu vardı. Bu protokolü şimdi
nasıl imzalayabiliyoruz? Çocuklarımıza 5 yaştan itibaren,
4+4+4ün vadettiği, her çocuğun kendi özel yeteneğine göre
okullar açmak için işte bu altyapının olması gerekiyordu.
2002de 2.251 spor salonu vardı okullarımızın, bu yıl
itibarıyla 7.400 spor salonumuz var. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Kütüphane, 11.945ti okullarımızdaki
kütüphane sayısı 2002de, şimdi 24 bin. 12 binden 24 bine, tam 2
katı.
Bilim sanat merkezleri: Türkiye genelinde 9 tane
bilim sanat merkezi vardı, şimdi 89 tane var. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli milletvekilleri, daha
birçok açıdan biz bu rakamları çoğaltabiliriz, vaktinizi almamak
için onlara girmiyorum ama yüce heyetinize sormak istiyorum: Bütün bu
gerçeklere rağmen, nasıl oluyor da Türkiye'nin 2002 yılı
öncesine kıyasla eğitim öğretim faaliyetleri alanında
sınıfta kaldığı iddia ediliyor?
Şimdi burada sık sık gündeme
getirilen, önerge sahiplerinin de vurguladığı Türkiye'nin PISA
gibi uluslararası sınavlarda başarısız olduğu
iddiası var.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) İddia
mı?
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) İddia değil,
gerçek.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Devamla) Şimdi, gerçekleri konuşalım: Türkiye PISA uygulamalarına
ilk katıldığı günden itibaren sürekli olarak aşama
kaydeden birkaç ülkeden biri. Türkiye'nin sıralamadaki yeri evet
düşük, bunu biliyoruz, bunu biz de söylüyoruz zaten ama performans
değerlendirmesine bakmalı. Türkiye'nin matematik ortalaması 2003
yılından 2012 yılına kadar 25 puan arttı, 25 puan. Bu,
OECD ülkelerinde 6 puan düştü yani 2003 yılından 2012
yılına kadar matematik alanında OECD ortalaması -diğer
ülkelerin- 6 puan düşerken Türkiye'nin matematikteki performansı 25
puan arttı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2003-2012 yılları arasında Türkiye'nin, matematik düzey 1 ve
altındaki öğrenci oranı yüzde 27den yüzde 15e
düşmüştür. Bu ne demek? Şimdi, böyle rakamlar soyut olarak
söylenildiği zaman tam ne ifade ettiği anlaşılmayabilir. En
dezavantajlı kesimlerdeki çocuklarımızın performansı:
PISA ölçütlerine göre, en dezavantajlı çocukların
performansını artıran ülkeler arasında Türkiye ilk
sırada. Fen ortalaması Türkiyenin PISAda 2003 yılından
2012 yılına kadar 29 puan arttı. Peki, OECD ülkelerinde ne kadar
arttı? 1 puan arttı. 2003 yılından 2012ye kadar
Türkiyenin fen ortalaması 29 puan arttı, OECDnin ortalaması 1
puan arttı.
Okumada ne oldu? 2003 yılından 2012
yılına kadar Türkiyenin okuma ortalaması 34 puan arttı.
OECD ülkeleri sadece 2 puan artış gösterdiler.
Dolayısıyla Türkiye, özellikle fen ve
okuma becerileri -okuryazarlık- alanında en iyi gelişme gösteren
ülkeler arasında. 2006 ile 2012 yılları arasında
Türkiyenin yıllık fen performansındaki artış, birçok
OECD ülkesinin üzerinde, tekil olarak da üzerinde. 2006 ile 2012
yılları arasında Türkiye yıllık okuma
performansındaki artış oranıyla OECD ülkeleri arasında
1inci sırada.
Türkiyenin 2003ten bugüne kadar bu alanda
gösterdiği gelişmeleri, OECD ve PISAnın resmî raporunda
Ben
Türkçesini söyleyeyim, raporun Türkçesini söylüyorum: Öğrenciler Ne
Biliyor ve Ne Yapabilir: Matematik, Okuma ve Fende Öğrenci
Performansı, Cilt 1. kaynak da burası. Burada özel bir bölüm var,
Türkiyeye ayrılmış özel bir bölüm var, bu söylediklerimi orada,
özel bölümde görürsünüz. Sözünü ettiğim raporun bu bölümünde, özellikle
alt düzeyde yer alan -biraz önce zikrettiğim- öğrenci oranındaki
azalmanın Türkiye adına önemli bir sonuç olduğu belirtiliyor ve
yapılan diğer reformlardan da bahsedildikten sonra, 2015 PISA
raporunda inşallah bunların daha da iyi neticelerini
göreceğimizi vurguluyoruz.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz gensoru önergesinde, Bakanlığımızla
imzalanan protokoller yoluyla çeşitli vakıf, dernek, cemaatlerin
eğitim sistemi içerisinde etkin bir rol almaya başladıkları
ve Bakanlık politikalarını yönlendirdikleri iddia ediliyor.
Etkin bir biçimde rol aldıkları doğru; sivil toplumla çok etkin
bir iş birliği içerisindeyiz, pek çok protokol imzalıyoruz.
Biraz önce bir rakam verildi 250 gibi bir rakam verildi muhalefet sözcüsü
tarafından. Hayır, 540 tane protokolümüz şu anda yürürlükte.
Şu gördüğünüz dosyada
Ki, ben, Bütçe Plan Komisyonunda değerli
milletvekillerimizin sorduğu sorulara -bu bağlamda da sorular
sorulmuştu- bunların hepsine orada tek tek yazılı olarak
daha sonra cevap da verdim. Bunların cevabını verdim. Yine de
buna rağmen,, bu dosyada yer alan hangi vakıflarla, hangi kurumlarla,
hangi konuda, nasıl bir protokol imzalanmış merak eden
arkadaşlarımız varsa bunları biz kendilerine göndeririz.
540 tane
Yani rastgele söyleyeyim, şöyle bir tanesini
açayım mesela: TÜRKSATla yaptığımız kablolu
Borsa
İstanbulla yaptığımız Eğitime Fiziksel Katkı
Protokolü, İstanbul Teknik Üniversitesiyle
Değişik
vakıflarla, derneklerle, burada zikredilen vakıflarla, derneklerle,
sadece zikredilenlerle değil daha fazlasıyla da protokollerimiz var.
Bu protokollerimiz şeffaf, herkes görebilir; neleri içeriyor, hangi sürede
içeriyor, karşılıklı yükümlülüklerimiz nedir, vaktimiz
olmadığı için onların ayrıntılarına
girmeden, isteyenlere bu 540 protokolün tamamıyla ilgili bilgi veririz.
Şimdi, Millî Eğitim
Bakanlığı bu müessif olayla ilgili niye konuşmuyor? Millî
Eğitim Bakanlığı uluorta konuşacak bir bakanlık
değil. Hele böyle konular çok özensiz bir şekilde
konuşulduğu takdirde toplumsal psikolojide, özellikle 18 milyon
öğrencinin hedef olduğu bir kitlede, hedef kitlede ne tür sonuçlar
doğuracağını ölçemezsiniz. Onun için, Millî Eğitim
Bakanlığı konuşmaz, üzerine düşen sorumlulukların
gereğini yapar.
Millî Eğitim Bakanlığı
sorumluluklarının gereğini yerine getirmiş de ne
yapmış bu olayla, bu müessif olayla ilgili olarak? Olayla ilgili ilk
şikâyet bize, 7 Mart tarihinde il müdürlüğümüze gelmiş, 7
Martta, aynı gün hem soruşturma açmışız hem de
savcılığa suç duyurusunda bulunmuşuz Bakanlık olarak,
7 Mart. 15 Mart günü soruşturmayı tamamlamışız, bir
hafta içerisinde, Bakanlığımızın Yüksek Disiplin
Kuruluna sevk etmişiz ve elden takip ederek bütün süreci, savunmayı
da elden takip ederek almışız, hapishaneye avukatı
göndererek savunmayı aldırmışız ve 24 Mart günü
yapılan toplantıda da ihraç kararını vermişiz.
Dolayısıyla, on yedi gün içinde biz bu konuyla ilgili, Bakanlık
olarak sorumluluğumuzun gereğini, hem idari hem adli bakımdan
yapmışız.
Şimdi, benzer konularla ilgili, 2001-2016
yılları arasında disiplin kurullarımızda işlem
gören konularla ilgili size kısaca bilgi vereyim: 2001 Ocak-Mart 2016
tarihi arasında devlet memurluğundan çıkarma, meslekten çıkarma
talebiyle Bakanlığımıza 2.494 dosya gelmiş; bunların
da 1.498i kabul edilmiş ve meslekten çıkarılmış. 2001
yılında 451 olan dosya sayısı 2015 yılında 188e
düşmüş. On beş yılda gündeme gelen dosyaların yüzde
40ında iddia edilen suçlar sübuta ermediği için ihraç taleplerine
olumsuz cevap verilmiş.
Şimdi, hangi alanlarda, ihraç kararı
verilen dosyalar suçlara göre nasıl dağılıyor? Bu 1.498
ihraç kararının yüzde 7si hırsızlık, yüzde 13ü
devamsızlık yani vazifeye gelmeme, yüzde 41i cinsel suçlar, yüzde
2si darp
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, bir dakika daha
vereyim size de.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Devamla) İki dakika daha lütfen, şunları okuyayım.
BAŞKAN Bozmayayım eşitliği,
lütfen, rica edeyim sizden.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Devamla)
yüzde 22si zimmet, yüzde 6sı siyasi suçlar, yüzde 4ü
sahtecilik.
2015 yılında -yani
geçen yılı kastediyorum- toplam 127 ihraç kararı verilmiş,
bunun 70i yani yüzde 55i cinsel suçlarla ilgili. Ortalama olarak 1.498 ihraç
kararında 621i, yüzde 41i cinsel suçlar kapsamında. Son dönemde
cinsel suçların medyada çok sık yer alması sebebiyle bu suça
yönelimin arttığı anlamına gelmiyor.
Son on beş yıl içerisinde cinsel suç
sebebiyle en fazla ihraç kararı verilen yıl 2011, 80 kişiyi o
dönemde ihraç etmişiz. 2013te 43, 2014te 50, 2015te 70 personel bu
gerekçeyle ihraç edilmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Devamla) Son on beş yılda ihraç istemli bütün dosyalarda
ihracın kabulü yüzde 60. Yani, ortalama ihraç taleplerinin yüzde 60ı
kabul edilirken cinsel suçlarla ilgili taleplerde yüzde 80i kabul
edilmiş.
BAŞKAN Sayın Bakan, son bir kez daha bir
dakika vereyim size.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Devamla) Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Toparlayın lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Devamla) FATİH Projesiyle ilgili, aslında iyi bir
tanıtım fırsatı yakalamıştık ama süre
yetmediği için onu bir başka vesileyle ben yine size uzun uzun
anlatırım, FATİH Projesini de. Ama, şu kadarını
söyleyeyim: EBA Projesi, bugün itibarıyla, eğitim teknolojileri
alanında dünyada en çok girilen sitelerin arasına girdi. Şu anda
kayıtlı üye sayımız 12 milyonu buldu. 12 milyon
öğrencimiz, öğretmenimiz EBAdan yararlanıyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinize çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Sayın Özel, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
Sayın Bakan kendisi de bilerek, isteyerek, kasten gensoru önergesinin
haksız isnat, temelsiz iddia kısmının altını
çizip sonra da üstüne ekledi; eksik, yanlış bilgiler, ideolojik ön
yargılar. Bunu grubumuza yapılan sataşma olarak
değerlendiriyoruz.
Ayrıca, Milletvekilimiz,
Sayın Genel Başkan Yardımcımız Lale
Karabıyıkın ortaya sunmuş olduğu görüşü ve
rakamları kendi ifadesinin dışında ve ona atfen farklı
şekilde ifade edip vakıflarla yapılan protokol
sayısını, işte, örneğin İMKByle yapılan,
borsalarla yapılan protokolleri de katarak eksik bilgi, hatalı bilgi
gibi göstererek onun sözünü ona atfen yanlış bir şekle
dönüştürdü. Lale Hanıma da şahsı adına,
sataşmadan ikişer dakika hatiplerime söz talep ediyorum efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Eksik bilgi bir
sataşma ifadesi değildir Sayın Başkan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Eskişehir) Eksik bilgi dedim, sataşma değil.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Buyurun.
BAŞKAN Sayın Bakan Eksik bilgi
dedim. diyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Eskişehir) Fazlasını söyledim, sataşmadım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ama şöyle efendim
Tamam,
Sayın Bakanın zaten hakaret ettiğini söylemiyoruz ama Sayın
Bakanı
BAŞKAN Yani, yanlış demediğini
ifade etti Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Eskişehir) Sizdeki bilgi farklı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, hayır,
şöyle: Hakaret ettiğini söylemiyoruz o konuda. Hakareti gruba
yaptı, ona cevap vereceğiz.
Şöyle: Sayın Bakanı televizyondan
izleyen vatandaş, Lale Hanımın, konusuna hâkim
olmadığı, 200 dediği rakamın 500
çıktığı falan gibi bir algıya kapılıyor. Ne
oluyor?
BAŞKAN Şimdi, o zaman, bu bir hakarete
girmiyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hakaret değil, şuna
giriyor: 69, birinci paragrafta
veya
dan sonra
sürmüş olduğu
fikir kendisine atfen başka bir
BAŞKAN Sayın Özel, bu talebi -daha önce
de söylemiştim- tam şu bahsettiğiniz bu somut talebi,
kişilerin kendisi talepte bulunması gerekiyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tabii, tabii, orada
haklısınız da
BAŞKAN Bu, özel bir şeydir, eğer
şahsa ait bir sataşma var ise bu özeldir ve kişilerin kendisinin
buna talepte bulunması lazım gerekir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tabii, ben, belki
Hani, siz,
hanımefendilere, kadınlara pozitif ayrımcılık
yapıyorsunuz haklı olarak, ben de bu gür sesimden Sayın Genel
Başkan Yardımcım istifade etsin diye bir pozitif
BAŞKAN Yardımcı oluyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Evet efendim, müsaadenizle.
BAŞKAN Peki.
Sayın Karabıyık, buyurun, iki dakika.
(CHP sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Bursa Milletvekili Lale
Karabıyıkın, Millî Eğitim Bakanı Nabi
Avcının (11/8) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet
adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
LALE KARABIYIK (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; az önce, ben burada ifade ederken sizler zaten
yoktunuz, rakamları filan bilmiyorsunuz, onun için itiraz etmenize de
gerek yok.
Evet, Sayın Bakan, siz 500 küsur olarak
söylediniz ancak ben vakıflarla yapılan protokollerinizi söyledim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Eskişehir) Ben de düzelttim, fazlasını söyledim.
LALE KARABIYIK (Devamla) TÜRKSATla olan, borsayla
olan protokollerden zaten bahsetmedim. Bu, vakıfların illegal
açtığı yurtlar konusuna girdiğimiz zaman Millî
Eğitimin yerini almaya çalışıyorlar. dediğim için
buna değindim.
Bir başka nokta, yatırım bütçesinden
bahsettiniz ama bu, personel giderlerinin arttığı bütçedir.
Yatırım bütçesi olarak Millî Eğitimin bütçesinin
artırıldığını söylediğiniz. Bence, bu,
yanlış ifade. Bütçeden ayrılan pay artmıştır ama
yatırım bütçesine gitmemiştir. Artan minimal bir başarı,
devlet okullarından değil, özel okullardan dolayı meydana
gelmiştir, bunun da altını çizmek istiyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Eskişehir) Bizim verdiğimiz teşviklerle oldu o.
LALE KARABIYIK (Devamla) Ayrıca, biz
Karamandaki olayı izledik, komisyon üyeleri de izlediler ve burada
ailelerin ve çocukların şahıslarına zarar gelmemesine son
derece dikkat ettik. Buradaki olaylar herkesin gözü önüne serilmiştir.
Burada sanık da çocuklar da ifadelerinde nerede kaldıklarını
ve kimlerin sorumlu olduğunu açıkça belirtmiştir. Onun için, ben
bütün vekillere söylüyorum, bunun çok net araştırılması
lazım. Bizim burada haksız olarak ileri sürdüğümüz hiçbir
şey yok. Haklılığımız zaten dünkü mahkemede
ortaya çıkmıştır. Sanığın,
ağzından, nerede kaldığını, orada çocuklarla tek
başına kaldığını, başka kimsenin
olmadığını ve erzakların nereden geldiğini de çok
net ifade ettiğini bir kez daha söylüyorum.
En üzüldüğüm şey de sanık suçunu
reddetmiştir, bu 10 çocuğun kendi arasında böyle bir şey
yaptığını ifade etmiştir; en üzücü olan yönü de buydu.
Ben denetimsizliği ve illegalliği bir kez
daha gözler önüne sermek için bu konuya değindim.
Teşekkürler. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Grup adına
BAŞKAN Sayın Özel, yalnız,
Sayın Usluer bu konuyla ilgili cevap verdi zaten.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
şöyle: Grup adına ve üstüne koyarak
Dedim ya Eksik,
yanlış bilgi, ideolojik önyargı. dedi, sadece haksız
isnat, temelsiz iddiayla bırakmadı. Hatta şöyle de dedi, dedi
ki
BAŞKAN İdeolojik olabilir, ne var
bunda? Hakaret değil ki bu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, dedi ki şöyle:
Hatta, şimdi söyleyeceklerimi de Başkan öyle değerlendirir,
size de iki dakika verir, merak etmeyin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Eskişehir) İroni yaptım ya! İroni de mi
yapmayalım?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yani, bu kadar ne
yaptığını bilerek sataşıyor.
BAŞKAN Ama yani o bir espriydi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ama, ne
yaptığını bilerek sataşıyor efendim.
BAŞKAN O gerçekten espriydi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Bakan, size ilave
süre verilsin diye gayret ettim, siz benim süreme engel olmaya
çalışıyorsunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Eskişehir) Özgür Bey, ironi yapmayalım mı?
BAŞKAN O bir espriydi ama.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ama, yok efendim, hakikaten
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Eskişehir) Peki, bir daha size ironi yapmam.
BAŞKAN Ve bu, aynı anlamdaki
eleştiri olarak gördüğünüz konuya
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Gerçekten, samimiyetle
şunu söylüyorum
BAŞKAN
Sayın Usluer cevap verdi ama
madem bugün
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Samimiyetle söylüyorum,
bakın
BAŞKAN Bir dakika, müsaade et.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Buyurun.
BAŞKAN Madem Sayın Usluere veriyorsunuz
söz hakkınızı, o zaman biz de onu davet edelim, iki dakika süre
verelim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
6.- Eskişehir Milletvekili Gaye Usluerin,
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcının (11/8) esas numaralı
Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
GAYE USLUER (Eskişehir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben Sayın Bakanımızın son
sözlerinden alıntı yaparak başlayacağım. Israrla,
öğretmene verilen ceza ve görevden alınması üzerinde durdu
Sayın Bakan. Ben tek bir soru sormak istiyorum bununla ilgili: Ensar
Vakfı ve KAİMDERle ilgili suç duyurusunda bulundunuz mu, bundan
sonra nasıl bir süreç işletmeyi düşünüyorsunuz Sayın Bakan?
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, Eksik bilgiler. dediniz, bunun
için teşekkür ediyorum, gerçekten bilgiler eksik. Aslında, ben burada
yüce heyetimize bir konferans verebilecek kadar millî eğitim konusunda
doluyum, isterseniz ve uygun görürseniz bu bilgileri sizlere de aktarmaya,
sizlerle de paylaşmaya hazırım. (CHP sıralarından
alkışlar)
Okullaşma oranlarının ne kadar
yükseldiğini söylediniz, kız çocuklarının ne kadar yüksek
oranda okullaştığını söylediniz. Verdiğiniz
rakamlar doğru, bunlara katılıyorum. Ancak, OECD ülkeleri
arasında yapılan çalışmalarda okula devamsızlık
oranının en yüksek olduğu ülkenin, 1inci sırada olan
ülkenin yüzde 54lük oranının da bize ait olduğunu bilmiyor
olamayacağınızı düşünüyorum.
PISA sonuçlarıyla ilgili, 2002-2016
yılları arasında başarı grafiğinin
arttığını söylediniz. Evet, 2002-2016 arasında yüzde 3
oranında başarımız arttı; matematikte 2016
yılında hâlâ 45inci sıradayız, kutluyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Eskişehir) 2016 daha açıklanmadı.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Millî
Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Eskişehir) Sayın Başkan
BAŞKAN Söz mü istemiştiniz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Eskişehir) Ben de şimdi cevap vermek zorunda değil
miyim?
BAŞKAN İstiyorsanız tabii ki.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Eskişehir) Ben cevap vereyim.
BAŞKAN Buyurun, size de iki dakika verelim
Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Genel Kurul
takdir edecek Sayın Bakanım.
BAŞKAN Buyurun.
7.- Millî Eğitim Bakanı Nabi
Avcının, Eskişehir Milletvekili Gaye Usluerin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; grubumun bütün psikolojik baskısına
rağmen iki cümle söyleyeyim.
Şimdi, tabii, burada her şeyi sonuna kadar
konuşabilecek durumda değiliz, zaten süre sınırlı.
Dolayısıyla, benim herhangi bir konuşmacının eksik
bilgi verdiğini söylemem hakaret değil. Ben de eksik bilgi veriyorum.
Şu anda, vermek istediğim bilgilerin pek çoğu elimde kaldı,
söyleyemedim. Süre yetersizliği nedeniyle ben de birçok bilgiyi sizlerle
paylaşamadım. Onun için zaten dedim ki elimizde dosya var, bu
dosyadaki vakıflarla ilgili, diğer kamu kuruluşlarıyla
ilgili kimlerle ne yapıldı, hangi amaçla yapıldı,
kapsamında ne var, bunların protokollerinin hepsini sizlere okumaya
kalksam 540 protokolü günlerce okumam lazım. Dolayısıyla, süre
yetersizliği nedeniyle eksik bilgi veriyoruz. Yanlış bilgi ya
bilmemekten olabilir, yanlış biliyor olmaktan olabilir ya da
kasıtlı olabilir. Ben kasıt olduğunu düşünmüyorum.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Eksik bilgiden kaynaklanıyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ
AVCI (Devamla) Yanlış bilginin kasıtsız olduğu
düşüncesiyle düzeltmeye çalışıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. İyi
çalışmalar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Avcı.
X.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ve
Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin
niteliğini düşürdüğü ve çocuklara yönelik istismar
vakalarının artmasına neden olduğu iddiasıyla Millî
Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/8) (Devam)
BAŞKAN Millî Eğitim Bakanı Nabi
Avcı hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler
tamamlanmıştır. Şimdi gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.
Gensoru önergesinin gündeme
alınmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Gensoru
önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.49
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Cezaî Konularda
Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 278) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde, İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 278 sıra sayılı
Kanun Tasarısının birinci bölümünde yer alan 12nci maddesi
kabul edilmişti.
Şimdi, 13üncü madde üzerinde üç önerge
vardır, onları işleme alacağız.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278
sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 13üncü maddesinin
(1)inci fıkrasındaki lüzum görmesi ibaresinin gerek görmesi
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Erhan Usta Kadir Koçdemir
İstanbul Samsun Bursa
Baki Şimşek Kamil
Aydın
Mersin Erzurum
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 13üncü maddesinin
madde başlığındaki ve (1)inci fıkrasındaki
Merkezî Makam ibaresinin HSYK olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Cemal Okan Yüksel Musa Çam Lale Karabıyık
Eskişehir İzmir Bursa
Tahsin Tarhan Selina
Doğan Mehmet
Gökdağ
Kocaeli İstanbul Gaziantep
Vecdi Gündoğdu Bülent Öz
Kırklareli Çanakkale
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 13üncü maddesinin
(1)inci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(1) Merkezî Makam, iade taleplerini iş bu
Kanunun 10. ve 11. maddelerine göre inceleyerek, lüzum görmesi hâlinde ek bilgi
ve belge talebinde bulunabilir ve gerekli şartları
taşımayan talepleri reddeder.
İdris Baluken Mahmut Toğrul Mehmet Emin
Adıyaman
Diyarbakır Gaziantep Iğdır
Mahmut Celadet Gaydalı Mehmet Ali Aslan Meral
Danış Beştaş
Bitlis Batman Adana
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Adana Milletvekili
Sayın Meral Danış Beştaş konuşacak.
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
(HDP sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 13üncü maddesiyle
ilgili söz almış bulunmaktayım.
Bu kanunla ilgili
düşüncelerimizi, eleştirilerimizi ve önerilerimizi sunmuştuk;
daha devam edeceğiz diğer maddelerle ilgili durumlara, önerilerimize
fakat sizlerle, Türkiyedeki basın özgürlüğüyle ilgili son verileri
paylaşmak istiyorum. Türkiye'nin sıralaması niye bu kadar
gerilerde ve gerçekten basın-yayın özgürlüğü konusunda
gelişme mi var, gerileme mi var, bunu gerçekten tartışmaya
ihtiyacımız var çünkü şu anda, Avrupa Birliğine uyum
yasalarını yetiştirmeye çalışıyor Türkiye Büyük
Millet Meclisi. Her ne kadar muhalefet partilerinin hiçbir önerisi, hiçbir
önergesi kabul edilmese de asıl önemli olanın, bu uyum sürecinde,
sadece yasaların çıkması değil, Avrupa Birliğinin son
raporunun dikkate alınması ve uygulama ile mevzuatın uyumunu
gözetmek olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Şimdi, şu anda,
hâlihazırda, bugün itibarıyla Türkiyede toplam 35 basın
emekçisi tutuklu durumda. Bu 35 basın emekçisinin 8i Dicle Haber
Ajansı üyesi, mensubu. Bugün itibarıyla, Karlıovada DİHA
Muhabiri Doğan Akdamar yine gözaltına alındı. Tutuklu
gazeteciler, DİHAnın muhabirleri: Meltem Oktay, Nuri Akman, Muhammed
Doğru, Mazlum Dolan, Nazım Daştan, Nedim Oruç, Feyyaz Irmak ve
Ziya Ataman. Şimdi, bu tutuklamaların tümü, basın emekçilerinin,
DİHAnın haber yapmasını önlemek aslında; gerçek
haberlerin halka, kamuoyuna, dünyaya ulaşmasını engellemek
amaçlı çünkü bütün dava dosyaları, soruşturmalar ve sorulan
sorular kendilerinin yaptıkları haberlerle ilgili, hakikatleri halka
ulaştırmakla ilgili.
Basının haber yapma
hakkını engellemek için DİHAya sadece son sekiz ayda 35 kez,
dünyanın ilk kadın haber ajansı olan, aslında biz
kadınların gururu olan JİNHAya ise 5inci kezdir erişim
engeli konulmuştur.
Şimdi, bu basına
baskılar konusunda tabii ki rakamlar çok ciddi. Toplamda 106.212 site
hâlen yasaklı ve listenin başında Kürt ve muhalif haber
kaynakları maalesef önde gidiyorlar.
Dicle Haber Ajansına ait İnternet sitesi
35inci kez kapatılırken Rusya merkezli Sputnik Haber Ajansına
ait sitenin 31 dilde yayın yapan bölümlerinin tümüne erişim
yasağı getirildi. İktidarın uyguladığı
ekonomik baskılara rağmen yayın yapmaya devam eden kurumlar, bu
sefer de cezalar ve farklı baskılarla karşı karşıya
kalıyor. Örneğin, İMC TVnin keyfî bir kararla,
savcılığa verilen bir talimatla ya da verilen bir sinyalle ya da
başka bir yöntemle, tümüyle keyfî bir şekilde TÜRKSAT uydusundan
indirildiğini hatırlıyorsunuz, bu Meclisten bunu defalarca ifade
ettik.
Yine, özellikle çatışma alanlarında
şu anda insanlığa karşı işlenen ağır
suçları haber yaptığı için Özgür Gün TV, Azadi TV, Jiyan TV
ve Van TVye RTÜK tarafından ceza verildi. Tabii, kayyum atamaları da
Türkiye tarihinde yine ilklerden birini oluşturuyor. Muhalif
basını sindirmek amacıyla yapılan operasyonlar
kapsamında Bugün TV, Bugün gazetesi, Zaman gazetesi gibi kurumlara da
kayyum atandığını not etmek isteriz. Bu, tabii ki Pariste,
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF)nin de gündeminde olan
bir mesele; örneğin, 2014 dünya basın özgürlüğü
sıralamasında Türkiyeyi 180 ülke içerisinde 154üncü sırada
gösterdi. Yani, bu sıralamalar yıldan yıla, maalesef, bir
iyileşme göstermedi. Diğer yıllara gelmeden önce, örneğin,
2005 yılında 98inci sırada yer alan Türkiye o günden bugüne tam
56 sıra gerilemiş durumdadır. 3 Mayıs 2014 Dünya Basın
Özgürlüğü Gününde Freedom House tarafından açıklanan raporda,
yine, 14 sıra gerileyerek 134üncü sıraya gelmişti. Bu yıl
da Dünya Basın Örgütünün basın özgürlüğüne ilişkin
karnesinde Türkiye 180 ülke arasında, maalesef, 151inci sırada yer
alıyor.
Basın, medya en güçlü denetim
aygıtlarından biridir; halkın haber alma hakkı, hakikatlere
ulaşma hakkı. Bunun bu şekilde engellendiğini ve
demokrasinin çok önemli bir ayıbı olarak orta yerde durduğunu
Meclisle paylaşmak istiyorum.
Saygılar sunuyorum (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Danış Beştaş.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Elektronik yapalım.
İki dakikalık süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, 80 kişi yok burada ya, elektronikliği yok
yani.
BAŞKAN Birisi Var. diyor, birisi Yok.
diyor kâtip üyelerin, mecburum bunu yapmaya.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ama,
yani kâtip üyeler biraz dikkatli olsunlar.
BAŞKAN Mecburum bunu yapmaya Sayın
Baluken.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Garanti olsun
işte, elektronik. Şüpheye yer yok.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.17
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
278 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 13üncü maddesi üzerinde
Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve
arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler...
Karar yeter sayısı vardır, önerge
kabul edilmemiştir.
278 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, Fas ile Türkiye
arasındaki diplomatik ilişkilerin kuruluşunun 60ıncı
yılı münasebetiyle Türkiye-Fas Dostluk Grubunun davetlisi olarak
Genel Kurulu ziyaret eden Türkiye'de öğrenim gören Faslı
öğrencilere Hoş geldiniz. denilmesi
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Fas ile
Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin kuruluşunun
60ıncı yılı münasebetiyle Türkiye-Fas Dostluk Grubunun
davetlisi olarak Parlamentomuzu ziyaret eden, Türkiye'de öğrenim gören
Faslı öğrencilerimiz şu anda balkondadırlar, kendilerine
hoş geldiniz diyoruz. (Alkışlar)
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 278) (Devam)
BAŞKAN Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 13üncü maddesinin
madde başlığındaki ve (1)inci fıkrasındaki
Merkezi Makam ibaresinin HSYK olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Vecdi
Gündoğdu (Kırklareli) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Kırklareli
Milletvekili Sayın Vecdi Gündoğdu konuşacak. (CHP
sıralarından alkışlar)
VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 13üncü madde hakkında
söz almış bulunuyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
Sizler de takdir edersiniz ki günlerdir, Hükûmetin
Meclis gündemine getirdiği tasarılar hakkında
çalışıyoruz. Yaptığımız
çalışmalarla Hükûmet, sözde, daha adaletli bir Türkiye, daha adaletli
bir düzen kurulacağını ifade ediyor. On üç yıllık
Adalet ve Kalkınma Partisinin uygulamaları sonunda bugün hepinize ve
bizleri dinleyen vatandaşlarımıza da bir soru sormak istiyorum:
Sayın milletvekilleri, on üç yıl öncesine
göre ülkemizde daha adaletli bir düzen kurdunuz mu?
Vatandaşlarımızın ve sizlerin adalete, yargıya olan
güveni on üç yıl öncesine göre daha arttı mı? Lütfen, elinizi
vicdanınıza koyarak soruma içsel dünyanızda cevap veriniz. 78
milyonluk ülkemizde Yargıya, adalete gönül rahatlığıyla
güveniyorum. diyebilecek bir kişi bulmak mümkün mü acaba diye sizlere
soruyorum. Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesinin
kararlarını ben tanımıyorum. dediği bir ülkede,
sıradan bir vatandaşın On üç yıl öncesine göre daha
adaletli bir ülkede yaşıyoruz. demesini, Ben yargıya
güveniyorum. demesini beklemek hayaldir sayın milletvekilleri.
Yargıyı bağımsız hâle getiriyoruz. diye Anayasa
değişikliği yapan bu iktidar, fazla değil sadece üç dört
yıl sonra Olmadı, yapamadık, bizi kandırdılar. diye
feryat etmedi mi? Yargı bağımsız., Hâkim ve
savcılar tarafsız. diye bağıran Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidarı, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrası
soruşturmayı sürdüren savcıları, hâkimleri bir gecede
değiştirmedi mi? Ergenekon, Balyoz soruşturmaları sürerken
Yargıya müdahale edilmesin, tarafsız yargı gereğini
yapıyor. diyen bu Hükûmet değil miydi? On üç yıllık Adalet
ve Kalkınma Partisi iktidarları boyunca haksız yere cezaevlerine
atılan, yıllarca hukuksuz bir şekilde yaşamları
karartılan gazetecilere, akademisyenlere, Türk Silahlı Kuvvetleri
mensuplarına, Emniyet teşkilatı mensuplarına
yapılanlar mı adalet? Dokunulmazlık teklifini Meclise getirirken
17-25 Aralık soruşturmalarının baş
mimarlarını hâlâ korumaya çalışmak, onları kapsam
dışına almak mıdır adalet?
Sayın milletvekilleri, 1 milyonu aşan
taşeron işçiye özlük haklarının
kaybolmadığı, kıdem tazminatı haklarına
kavuştuğu daimî kadronun hâlâ verilmemesi mi adalet?
Yıllardır Millî Eğitim Bakanlığının
kapısını aşındıran yüz binlerce atanamayan
öğretmenin çektiği ızdırap mı adalet? Eğitimde,
gelir dağılımında, sağlıkta
yaşattığınız eşitsizlikler,
kayırmacılıklar, yaptığınız
ayrımcılıklar, bunlar mıdır adalet? Zengini daha
zengin, fakiri daha fakir ve muhtaç hâle getirmeniz mi adalet? (CHP
sıralarından alkışlar)
Küçük esnafı AVMlere, üreticiyi, çiftçiyi,
köylüyü sanayiciye ezdirmek mi sizin adaletiniz? Yenilenebilir enerjiden
uzaklaşarak üçüncü nükleer enerji santralini, eşsiz coğrafyaya
sahip kendi ilim Kırklarelimin, Trakyanın göbeğine, longoz
ormanlarına kurmayı planlamak mı sizin adaletiniz?
Ankaranın, İstanbulun merkezine kadar
gelme cesaretini gösteren canlı bombaların, içerisi bomba yüklü
araçların karşısında çaresiz kalan Hükûmetin,
uyguladığı dış politika sayesinde
sınırlarımızın kevgire dönmesi midir adalet? Yoksa,
terör örgütü mensuplarının cirit attığı,
istediğini durdurup aradığı, kimlik sorduğu, vergi
topladığı bir düzenin olduğu şehirlerde, köylerde
yaşamak zorunda kalan vatandaşlarımızın içerisine
sürüklendiği ortam mıdır adalet? Eksik kalsın sizin
adaletiniz!
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 13üncü maddesinin
(1)inci fıkrasındaki lüzum görmesi ibaresinin gerek görmesi
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kamil Aydın (Erzurum) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Balıkesir
Milletvekili Sayın İsmail Ok konuşacak.
Buyurun Sayın Ok. (MHP sıralarından
alkışlar)
İSMAİL OK (Balıkesir) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 13üncü maddesi
üzerine verilen değişiklik önergesi hakkında grubumuz adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Malum olduğunuz üzere, yarından sonra 23
Nisan. 23 Nisan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk toplandığı
gündür ve son derece anlamlı, tarihî bir gündür. Gazi Meclisimiz ilk defa
23 Nisan 1920de toplanmıştır. 23 Nisan, Türk milletinin
egemenlik yetkisini kullanmaya başladığı gündür. Bunun
için, böylesi önemli ve anlamlı bir günü Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu
Gazi Mustafa Kemal Atatürk bütün çocuklara armağan etmiştir.
Sözlerimin başında, dünyanın en
kıymetli hazinelerinden daha değerli olan, göz bebeğimiz,
istikbalimiz, istiklalimiz, bugünün küçüğü, yarının büyüğü
bütün çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramını kutluyorum ve gözlerinden öpüyorum.
İlk defa 23 Nisan 1920de toplanan Birinci
Meclis, 15 Nisan 1923te son kez toplanmıştır ve Birinci Meclis
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu iradesini temsil etmektedir. Buradan,
Türkiye Cumhuriyetini kuran iradeyi temsil eden bütün vekillerimizi ve
özellikle Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını
rahmet, minnetle bir kez daha yâd ediyorum.
Şimdi, esas gündemimize geçiyorum. Gerçekten,
üzerinde konuştuğumuz kanun tasarısı son derece önemlidir.
Dünya, günümüzde, tabiri caizse bir köy kadar küçüktür. Çağımız
bilgi çağıdır. Dolayısıyla, suçlarla ilgili
çeşitlilik ve yöntemler de hızla değişmektedir. Bunun için,
uluslararası böyle bir anlaşmanın yapılması son derece
elzem ve yararlıdır. Fakat, böyle önemli bir tasarı bizim
Hükûmetimizin kendi iradesiyle mi Meclise gelmiştir yoksa Avrupa
Birliği istedi diye mi? Maalesef, Avrupa Birliğinin dayatmasıyla
bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmiştir. Her ne
kadar bazen Hükûmet yetkilileri, Başbakanımız Avrupa
Birliğine efelense de Avrupa Birliğinin bu talepleri kendileri
tarafından, maalesef, emir telakki edilmektedir. İşte, Avrupa
Birliğinin bütün ülkelerinde bölücü hainler -hepimiz televizyonlardan,
tabiri caizse, naklen görüyoruz- çadırlar kuruyor; onların himayesi
altında o şehir senin, bu ülke benim geziyorlar; maalesef Türkiye'nin
hiçbir yaptırımı yok.
Yine, sözde bizim hayırsever iş
adamımız Reza Zarrab Amerikada tutuklandı. Bu kanun
çıktığında, acaba bu kanun uygulamaya girdiğinde bu
ülkeler üzerinde Türkiye'nin ne gibi yaptırımı olacaktır?
Bu kanunlarla AKP Hükûmeti gündemi
değiştirmeye çalışmaktadır. Biz, AKP Hükûmetinden Türk
milletinin gerçek sorunları olan yoksulluk başta olmak üzere,
işsizlik ve ülkemizin bütün sosyal kesimlerinin bütün
sorunlarını halletmesini talep etmekteyiz. Bu vesileyle, bizler
Milliyetçi Hareket Partisi olarak genel olarak bütün uluslararası
anlaşmaları, Türkiye'nin ve Türk milletinin menfaatine olan
anlaşmaları her daim destekliyoruz ama böyle, dayatmalarla Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmesini de asla kabul etmediğimizi
ifade etmek istiyorum.
Tekrar büyük Türk milletini temsil eden bütün
vekillerimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Ok.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
14üncü maddede üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği
Kanunu Tasarısının 14üncü maddesinin (1)inci
fıkrasındaki ilgili devletin talebi ve ibaresinin ilgili devletin
talepte bulunması şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
İsmail Faruk
Aksu Erhan
Usta Kadir
Koçdemir
İstanbul Samsun Bursa
Kamil Aydın Baki
Şimşek
Erzurum Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
278 sıra sayılı Cezaî Konularda
Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısının 14üncü maddesinin 1inci fıkrasındaki
Merkezi Makamın uygun bulması ibaresinin HSYKnın uygun
bulması olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel Musa Çam Lale
Karabıyık
Eskişehir İzmir Bursa
Tahsin Tarhan Bülent Öz Selina Doğan Mehmet Gökdağ
Kocaeli Çanakkale İstanbul Gaziantep
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 14üncü maddesinin
(4)üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(4) Geçici tutuklama süresi ilgili
milletlerarası antlaşma hükümlerine göre belirlenir. Mütekabiliyet
ilkesi çerçevesinde kişi, en fazla otuz gün geçici tutuklu kalabilir.
İdris Baluken Mahmut Toğrul Mehmet Emin
Adıyaman
Diyarbakır Gaziantep Iğdır
Mehmet Ali Aslan Mahmut Celadet Gaydalı
Batman Bitlis
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Iğdır
Milletvekili Sayın Mehmet Emin Adıyaman konuşacak.
Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Büyük Millet Meclisinin
öncelikli görevi, elbette, yasama görevi ve yasama görevini yerine getirirken
şüphesiz halktan almış olduğu iradeyi doğru ve özgürce
yasal metinlere yansıtmaktır. Ama, maalesef, bu tasarı -daha
önceki hatiplerin de ifade ettiği gibi- Avrupa Birliğinin belki bir
dayatması ya da vize serbestisi kapsamında alelacele Meclisin
huzuruna getirildi. Tabii, bu kanun tasarısı Meclisin huzuruna
getirilirken aslında çok geniş bir araştırma
yapılmadan, özellikle Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
anlaşmalar ve bu anlaşmaların Anayasanın 90ıncı
maddesi uyarınca kanunların üzerinde, kanunlar hiyerarşisinde
daha üst bir noktada olduğu gözetilmeden birtakım düzenlemeler
yapıldı. Kanımca, Türkiye'nin taraf olduğu gerek uluslararası
anlaşmalar gerekse mütekabiliyet kapsamında iki taraflı
anlaşmalar karşında bu tasarı uygulamada güdük
kalacaktır. Mesela, bu Ceza İşlerinde
Karşılıklı Adlî Yardım Avrupa Sözleşmesi,
Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
içtihatlarını dikkate aldığımızda ve
bunların da Anayasanın 90ıncı maddesine göre Anayasa
hükmünde olduğu gözetildiğinde bu tasarıyla gelen pek çok
maddenin pratikte güdük kalacağı, çok da bir anlam ifade
etmeyeceği ortada.
Değerli arkadaşlar,
tabii, şimdi, buna rağmen, bu tasarının 14üncü maddesi
geçici tutuklama tedbirini öngörmekte. Tutuklama, özünde, geçici de olsa
kişi hürriyetini kısıtlayan, kişi özgürlüğünü
engelleyen, onu belli bir süre elinden alan -bu kişi yabancı uyruklu
olsa dahi- onun toplumsal yaşamla ilişkisini kesen bir durum.
Şimdi, tabii, (1)inci fıkrada sakat bir durum var. Nedir bu? Talepte
bulunan ülkenin henüz belgeleri, ilgili evrakları merkezî makama yani
Türkiyedeki Adalet Bakanlığına ulaştırmadan belki
salt bir talep üzerine kişi tutuklanmış olacaktır ve bu
kişi tutuklanınca da kırk günlük bir süreç boyunca tutuklu
kalabilecektir. Şimdi, kırk günlük süre uzun bir tutukluluk süresi.
Bizim Ceza Muhakemesi Kanunumuzda genelde tutuklama süreleri bir aylık
süreyle limitli yani otuz günle, otuz gün sonunda en azından dosya
üzerinden bir inceleme yapılıp tutukluluk durumu gözden geçirilmekte.
Oysa burada kırk günlük bir süre konulmakta, bu hususta ciddi bir engel
var.
Yine, maddede, tutuklama
tedbiri sonunda diyelim ki muhatap ülkenin, talepte bulunan ülkenin bu süre
içinde Adalet Bakanlığına evrak göndermediğini
varsayalım, yani suç şüphesinin ortadan kalktığı bir
anı düşünelim, bu durumda özgürlüğü kısıtlanan
kişinin haksız tutuklamadan doğan zarar ve
ziyanlarının nasıl karşılanacağına
ilişkin de bir hüküm söz konusu değil.
Evrensel hukuk ve
çağdaş ceza hukukunun temel mantığı, aslında,
ister yurttaş ister yabancı bir birey olsun, güçlü olan devlet erkine
karşı yani devletleri idare eden siyasal iktidarlara karşı
bireyi koruyabilmektir. Oysa, 14üncü maddede böyle bir koruma söz konusu
değil; hem haksız tutuklamadan kaynaklı tazminat
haklarını içeren bir güvencesi yok hem de henüz belge ve bilgiler
toplanmadan kırk gün talep eden devletin salt talebi üzerine, kişi
hürriyetinden yoksun bırakılmış olunacaktır.
Dolayısıyla, Türkiyede yargı yeteri kadar
bağımsız olmayınca, vesayet altında olunca
yabancı kişiler için de böyle, hukuka uymayan hükümler içeren bir
yasa tasarısıyla karşılacağımızı da
kabul etmek aslında mantığa uygun olacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Adıyaman.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
278 sıra sayılı Cezaî Konularda
Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısının 14üncü maddesinin (1)inci fıkrasındaki
Merkezi Makamın uygun bulması ibaresinin HSYKnın uygun
bulması olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bülent Öz (Çanakkale) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Çanakkale Milletvekili
Sayın Bülent Öz konuşacak.
Buyurun Sayın Öz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, AB uyum süreci patentli bir
tasarı daha Genel Kurulun önünde. AKP hükûmetleri döneminde kaç kez ABye
ha girdik, ha giriyoruz. diye açıklamalar
yapıldığını halkımız biliyor. 2004 yılının
Aralık ayında, Melih Gökçekin gündüz vakti Kızılay
Meydanında yaptırdığı havai fişek gösterisi,
kent meydanındaki sazlı sözlü eğlence partisi Ankara ve Türk
halkının hafızalarında. O gün, dönemin Başbakanı
Erdoğan konuşmasına Bayramınız kutlu olsun. Her
şey Türkiye için. diye başlamış ve şöyle sürdürmüştü:
Hamdolsun, sonunda sizlerle birlikte başardık, Türkiye asıl
kavşağı dönmüştür. Bizimle bu konuda kimse aşık
atmaya kalkmasın. Laf üretenler ile iş üretenlerin farkı ortada;
bir tarafta otuz dokuz yıl, diğer tarafta iki yıl. diyerek
önceki hükûmetleri eleştirmişti ve aynı gün, Diyarbakır
Büyükşehir Belediye Başkanı şöyle seslenmişti: Süreç
için aktif ve etkin bir rol oynadık, bunun sonucunu da aldık. Bundan
sonrası artık bize kalmış. Ülkeler tarihinde on yıl
çok uzun bir süre değildir.
Değerli milletvekilleri, evet, ülkeler için on
yıl uzun bir süre değildir fakat on dört yıldır laf
üretenlerin dün kol kola yürüdükleri ekipleri bugün hain, paralel gibi
kavramlarla ötekileştirerek Türkiyeyi getirdikleri nokta ise memleketin
her tarafında kurulan taziye çadırlarıdır.
Tarih 20 Nisan 2016. Yer bu sefer Kızılay
Meydanı değil, kaçak saray; konuşan ise aynı kişi
fakat artık, Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı. Avrupa
Birliği Parlamentosunun yayımladığı Türkiye
İlerleme Raporuna ilişkin ne diyor Sayın
Cumhurbaşkanı: Raporu yazanın akıldanesi HDPliler
olduğu için sonucun bu şekilde çıkması
şaşırtıcı değil. Biz bunları çok iyi
biliyoruz, bunlar, cibilliyetinin gereğini yapıyorlar. Ne
diyeceğiz şimdi arkadaşlar bu açıklamaya? Dün başka
türlü, bugün başka türlü. Ey Amerika!, Ey Obama!, Ey AB!, Ey Esed!
diye meydanlarda bağırarak devlet yönetilmez. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Şeyh Edebaliyi
hepimiz biliyoruz, o bilge sese kulak kesilmemiz gereken günlerden geçiyoruz:
Ey oğul! Beysin; bundan sonra öfke bize, uysallık sana.
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar
bize; adalet sana. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize;
bağışlama sana. Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana. Ey
oğul! Ananı ve atanı say. Unutma ki yüksekte yer bulanlar
aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Sevgi, davanın
esası olmalıdır. Bağırarak sevilmez, görünerek de
sevilmez. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman,
geçmişini iyi bil ki geleceğe sağlam basasın. Nereden
geldiğini unutma ki nereye gideceğini unutmayasın. Evet,
arkadaşlar, geçmişini bilmeyenler geleceğe sağlam
basamazlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Her fırsatta 19 Mayısları, 23
Nisanları kutlamamak için gerekçeler üretenler,
ağızlarını açıkları zaman 550 millî vekil
istiyorum. diyenler, zaman zaman milliyetçiliği ayakları altına
alanlar millî değerlerimizi unutturamazlar. Şehide kelle,
teröristbaşına sayın diyenlerin şehidine ağlayan
acılı babaya karaktersiz deyişini bu topraklar unutmayacaktır.
(CHP sıralarından alkışlar)
Biz, ısrarla, halkımızla birlikte
millî bayramlarımızı kutlayacağız. Bu vesileyle, 23
Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı içtenlikle
kutluyorum.
Arkadaşlar, dün, süt üreticileriyle ilgili,
fiyatların düşüklüğüyle ilgili bir basın
açıklaması düzenlemiştim; biliyorsunuz, üreticilerimiz
mağdur, perişan durumda. Burada, biliyorsunuz, milletvekillerimiz su
içerler. Artık süt sudan daha ucuz, su yerine bundan sonra süt içilmesini
ben teklif ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Afiyet olsun.
BÜLENT ÖZ (Devamla) Hem devletimize de Meclisimize
de daha az maliyeti olması açısından dediğim gibi su yerine
süt içilmesi gerektiğini düşünüyorum ve sütü içiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Belki böylelikle bir farkındalık
oluşur, üreticimizin çığlığına cevap veririz.
Teşekkür ederim. Saygılar sunuyorum.
Sütü de burada bırakıyorum. Sağ olun.
(CHP sıralarından alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Mecliste yasak
değil mi yiyip içmek? İç Tüzüke aykırı değil mi?
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın yetkililer, alır
mısınız kürsünün üzerindekini.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 14üncü maddesinin
(1)inci fıkrasındaki ilgili devletin talebi ve ibaresinin ilgili
devletin talepte bulunması şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Kamil
Aydın (Erzurum) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Erzurum Milletvekili
Sayın Kamil Aydın konuşacak.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP
sıralarından alkışlar)
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çanakkale Milletvekilimize bir atasözüyle bir
şey söyleyeyim, sitemde bulunayım: Biri içer, biri bakar,
kıyamet de ondan kopar. Yani sen içtin, biz seyrettik, böyle bir şey
olmaz.
BÜLENT ÖZ (Çanakkale)
Bırakmıştım oraya, aldılar.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Vekilime CHPden süt getirin
arkadaşlar.
KAMİL AYDIN (Devamla) Sayın
milletvekilleri, efendim, dün Adalet ve Kalkınma Partisi adına
konuşma yapan bir arkadaşımız bir cümle kurdu, dedi ki:
Çözüm süreci doğru planlanmış, doğru yürütülmüş ve
uygulanmış bir projedir. Şimdi, ben bu cümleden hareketle dedim
ki acaba o süreçte neler yaşandı, sonuçlarına bakalım,
gerçekten sonuçları çok pozitif şeyler vermişse, olumlu
birtakım şeyler varsa bu söylem çok doğru ve yerindedir. Ama,
maalesef, bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak çözülme şeklinde
algıladığımız, öngördüğümüz -keşke
haksız çıksaydık- bu sürecin bugüne kadar bize maliyetinin
şöyle bir faturasını çıkardık. Efendim, ne oldu
kronolojik olarak bir iki şeyle sıralayayım isterseniz,
hafızalarımız tazelensin, o başarılı proje nelere
mal oldu bize? Efendim, Kandille, âlâyıvalayla, böyle çadır
mahkemeleriyle dağdaki silahlı teröristi legal bir yapıya
büründürüp affışahaneye uğrattık, getirdik şehir
merkezlerine. Bunlara daha rahat etkinlik sağlamaları için, bir de
yerel yönetimleri güçlendirme adına bir yerlerin dayatması sonucu ne
yaptık? Efendim, bir zemin hazırladık; Büyükşehir Yasasını
değiştirdik ve bu çadır mahkemelerinden şehir merkezlerine
KCK yapılarıyla gelenlere bir anda resmî bir kimlik
kazandırdık. Daha sonra ne oldu? Daha sonra, yavaş yavaş
bunlar şehir merkezinde yapılanmaya başladılar, bizim de
kolluk kuvvetlerimiz zaman zaman bunu fark etti. Valiliklerimiz, askerî
birliklerimiz, polis teşkilatımız bunları gördü ve dedi ki:
Terör yapılanması var şehir merkezlerinde. Artık,
yavaş yavaş ilçe merkezlerinde, şehir merkezlerinde sokaklar
mayınlarla döşeniyor, çukurlar kazılıyor, birtakım
hareketler yapılıyor, vergiler toplanıyor, cezalar kesiliyor.
Dediler ki: Sesinizi çıkarmayın. 300 civarında müdahale etmek
için başvuruda bulunan güvenlik güçlerimizin, bu 300 başvurusunun
292si reddedildi, 8 tanesine ancak Evet. denildi. Bu da yetmedi, daha sonra
artık özerklik provaları yapıldı ve nihayetinde, içinde
bulunduğumuz kara tablo: Artık ocağı batmayan,
ocağı sönmeyen, şehit gözyaşı olmayan ne bir kasabamız
kaldı ne bir ilimiz kaldı.
İşte, ben, şimdi bu sonuçlardan geriye
dönüp böyle bir cümle kurmanın ne kadar sakıncalı olduğunu
bir kez daha söylemek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Bakanım -hazır buradasınız- bakın, Sayın
Başbakan birkaç gün önce bir etkinlik düzenledi: Efendim Şehit
Yakınlarının İstihdamı Şöleni. Ya, Allah
aşkına, bakın, ben bir şehit yakınından bir örnek
vereyim: Bir şehit yakını şehit olan evladı börek
seviyor diye Ömür boyu börek yemedim hocam. Benim için züldür. diyor. Bunlara
şölen kelimesi inanın dokunuyor. Allah aşkına, neyi
bağışlıyoruz biz bunlara? Hakları olan
Çünkü, bizim
bu coğrafyadaki bekamız için, varlığımız için
canlarını, kanlarını ortaya koyanlara himmette mi
bulunuyoruz? Kimin malını kime bağışlıyoruz da
bir istihdam kura şöleni düzenliyoruz. Bunlar onu çoktan hak ettiler.
Bizim onlara bakacak yüzümüz olsun diye indallah biz şölen değil
onları görünce saygı, vakar içerisinde Allah razı olsun
diyeceğiz.
Şimdi, bir konu daha var. Bir dakikamı da
kullanmak kaydıyla, yetişmeyebilir Sayın Başkan; öyle bir
jestiniz oldu, sağ olun.
BAŞKAN Evet.
KAMİL AYDIN (Devamla) Şimdi, Savunma
Bakanım, siz Sivas Milletvekilisiniz, ben Erzurum Milletvekiliyim;
Türkiyemizin bütün güzide illerini temsilen burada değerli
milletvekillerimiz var. Şehidimiz olmayan, gazimiz olmayan ilimiz yok.
Bakın, bir dernek ismi söyleyeceğim -Ahmet
Bey burada, Sayın Gündoğdu, senin de destek sözün vardı- Terörle
Mücadele Sırasında Yaralanıp Gazi Sayılmayanlar
Derneği. Bakın, bunlar gerçekten gazi olduktan sonra
Kiminin
parmağı yok, inanın -sizlere de geldi, bütün parti
gruplarını ziyaret ettiler- parmakları yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydın, bir
dakikanızı veriyorum ek süre olarak.
KAMİL AYDIN (Devamla) Teşekkür ederim.
İnanın, vücutlarının birçok
yerinde aldıkları o mermiler, şarapnel parçaları duruyor.
Bir tanesinin şakağına dokundum, bir tanesinin kalp filmini
gördüm. Kalbine yarım milim kala bir kurşun. Ameliyatında risk
var diye ameliyat etmiyorlar.
Bu çocuklar yalvarıp yakarıp İlle de
iş, aş. demiyorlar ama bir şey istiyorlar, diyorlar ki: Sizin
için biz canımızı koyduk; bizim onurumuzu, şerefimizi
korumak da sizin göreviniz. Bize en azından bu gazilik unvanını
çok görmeyin. Yok, yüzde 40lık rapor, yüzde 50lik rapor, yüzde 55lik
rapor bahanelerine sığınarak bu kardeşlerimizi mağdur
etmeyelim.
Sayın Bakanım, bu,
gerçekten Türkiye Cumhuriyeti devletinin şiarına uygun bir
harekettir, bunu hep birlikte yapalım, biz de destek olalım diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, bir şeyi
açıklamak zorundayım: Geçtiğimiz oturumlarda, diğer
partilerden konuşan milletvekillerine çeşitli vesilelerle bir dakika
vermiştim fakat Milliyetçi Hareket Partisi Grubu sayın milletvekilleri
bu bir dakika ek süreden faydalanamamışlardı, bunu da
belirtmiştim, Sayın Aydın konuşmasında kullandı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, çok
teşekkür ederiz bu açıklamanıza.
Buna karşılık olarak şu hususu
da hatırlatmak isterim ki: Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
konuşmacıları olarak, mümkün mertebe süreyi zamanında
kullanma gibi bir ilkesel tutumumuz vardır. Bunun da bu vesileyle
bilinmesinde fayda var.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Evet, rica ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
kısa bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biraz önce, Sayın Aydın espriyle
karışık bir uyarıda bulundu milletvekilimiz için.
Sayın Bülent Öz, kürsüye çıkmadan önce, tedarikli geldiğini, tüm
gruplara ikramda bulunmak istediğini bana iletti. Ben Grup Başkan
Vekili olarak bunun İç Tüzüke uygun bir durum olmayacağını
söyledim. Kendisi de bu durumdan üzülmüş, hem bütün gruplara hem de
Sayın Aydına dışarıda bir ikramda bulunmak istiyor.
Teşekkür ederiz.
BAŞKAN Çok teşekkür ederiz, sağ
olun.
Sayın milletvekilleri, 15inci maddede üç adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
278 sıra sayılı Cezaî Konularda
Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısının 15inci maddesinin (1)inci fıkrasındaki
Karar vermeye ibaresinin Karar verici şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel Musa Çam Lale Karabıyık
Eskişehir İzmir Bursa
Tahsin Tarhan Selina
Doğan Mehmet
Gökdağ
Kocaeli İstanbul Gaziantep
Özgür Özel Özcan Purçu
Manisa İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 15inci maddesinin
(2)nci fıkrasındaki üzere ibaresinden sonra gelmek üzere 1.
fıkradaki usule göre ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Erhan Usta Kadir Koçdemir
İstanbul Samsun Bursa
Saffet Sancaklı Baki Şimşek Kamil
Aydın
Kocaeli Mersin Erzurum
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 15inci maddesinin
(1)inci fıkrasındaki Kişinin bulunduğu yer belli
değilse, Ankara ağır ceza mahkemesi yetkilidir. ibaresinin
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Mahmut Toğrul Mehmet Emin
Adıyaman
Diyarbakır Gaziantep Ağrı
Mehmet Ali Aslan Mizgin Irgat Mahmut Celadet Gaydalı
Batman Bitlis Bitlis
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Bitlis Milletvekili Sayın Mizgin Irgat konuşacaklar.
Buyurun Sayın Irgat.
(HDP sıralarından alkışlar)
MİZGİN IRGAT
(Bitlis) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulan yargı paketleri adı altındaki
tasarıların birçoğunu, baktığımızda, son
süreçte, özellikle bir ihtiyaçtan ziyade, bir gereklilikten ziyade aslında
Hükûmetin, AKP iktidarının yargıya müdahalesi ve bu
anlamıyla yargı, yasama, yürütme faaliyetlerini dizayn hareketi
çerçevesinde yaptığı çalışmalar olarak görebiliriz. Bu
konuda daha önce Meclise gelen tasarılara baktığımızda,
yasalaşan kanunlara baktığımızda, önergelere
baktığımızda, biz bunun bu şekilde
tasarlandığını çok net bir şekilde görebiliriz.
Şimdi, burada bu konuşmayı yaparken
aslında, dün yaşadığım, dün izlediğim
duruşmayı anlatmak istiyorum. Dün, gün boyu Karamanda, hepimizi
yaralayan, hepimizi inciten, vicdanları kanatan dosyayı izleyen bir
vekil olarak orada gördüklerimi, aslında, sizlerle paylaşmak isterim.
Bugün burada Adalet Bakanının da olmasını isterdim. Evet,
avukatlık tarihim boyunca ve Türkiyede mahkemelerde yürütülen davaların
tamamına baktığımızda, Türkiyede tarihin en
hızlı duruşmasını izledik, Türkiye tarihinin en
hızlı, en seri duruşması izlendi. Burada adalet tecelli
etmedi. Evet, bir gün içerisinde bitirilen dosyaya
baktığımızda, sabah saatlerinde Karaman iline girişten
başlayıp mahkeme salonunun içine kadar varan birçok hukuksuzluğa
biz de şahit olduk birçok milletvekiliyle beraber.
Duruşma salonuna girdiğimizde -küçücük bir
duruşma salonu- mikrofonların kapatıldığı -o gün
için sadece, çalışmadığı iddia edilen- bir
duruşma salonunda itiş tıkış yüzlerce avukatla beraber
duruşmayı izlemeye başladık. Orada Ensar Vakfı ve
KAİMDERin sanık sandalyesinde olması gerekirken müdahil tarafta
olmasını hayretle karşıladık ve müdahil tarafta
bulunan tüm avukatların başvurularına rağmen,
tevsiyitahkikat taleplerine rağmen bu taleplerin hiçbirisi kabul
edilmeyerek, o gün akşam saatinde, bu kadar önemli olan, bu kadar
sorumluların çok olduğu bir dosya hızlı bir şekilde
bitirilerek sorumluluğun sadece ve sadece tek bir kişiye ait olduğu
bir öğretmen üzerinden dosya kapatılmaya
çalışıldı.
O gün yani dün, Karamanda o dosya kapandı
mı? Adalet tecelli etti mi? 10 çocuk üzerinden sürdürülen davada
-aslında Türkiyenin birçok yerinde var olan- çocuk istismarına
ilişkin Adalet Bakanlığı, Millî Eğitim
Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Dernekler Dairesi
Başkanlığı, Sosyal Politikalar Bakanlığı,
bütün bunlar aklandı mı? Hayır, aklanmadı. Hayır,
adalet tecelli etmedi. Evet, beş yüz sekiz yıl ceza alan bir vatandaş
var, bir sanık var karşımızda ama bu suç bu kişinin
beş yüz sekiz yıl almasıyla ve otuz yıl infazıyla
sonuçlanacak bir dosya değildir. Ensar ve KAİMDER sanık
sandalyesinde bu suçların hesabını vermek durumundadır.
Çünkü, bu suçların suç mahalli Ensar Vakfına ait, KAİMDERe ait
evlerde gerçekleşti. Dolayısıyla, burada bu suçu
şahsileştirerek, tek bir kişiye indirgeyerek biz bu suçun
cezalandırıldığı sonucunu çıkaramayız.
Burada, ilgili olan herkes, en aşağıdan en yukarıya kadar,
tüm bakanlıklara kadar bunun soruşturulması, sorumluların
açığa çıkarılması, çocukların bundan sonra daha
güvenli bir ortamda eğitimlerini tamamlamaları adına bir
zorunluluktur. Evet, dün bir duruşma yaşandı, dün sözde
sanık ifadesini verdi, müdahil olan tarafta sanık olması
gerekenler bu suçun, o dosyanın bir gün içerisinde bitirilmesini talep
etti ve mahkeme başkanı zaten duruşma salonuna gelir gelmez
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Arkadaşlar, bu dosyanın kararı verilmiştir. deyip
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Irgat.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bitiriyorum.
bu dosyada aslında verilmiş siyasi bir
karar olduğunu bizlere orada kendisi ifade etmiştir.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Elektronik yapıyoruz.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı
vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısının 15inci maddesinin
(2)nci fıkrasındaki üzere ibaresinden sonra gelmek üzere 1.
fıkradaki usule göre ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saffet Sancaklı
(Kocaeli) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili
Sayın Saffet Sancaklı konuşacak.
Buyurun Sayın Sancaklı. (MHP
sıralarından alkışlar)
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu, 10 Mart 2016da, bu kürsüden
yaptığım bir konuşmanın Meclis tutanakları; bu da
dün Millî Eğitim Bakanlığının sitesinden
aldığım bir yazı. Bunlar nedir sayın milletvekilleri?
10 Martta, burada, sporla ilgili birtakım projelerimin olduğunu ve
bunu Türk gençliğine hizmet için iktidar partisiyle paylaşmayı
istediğimi, Türk halkına hizmet etmek için bütün projelerimi vermeye
hazır olduğumu söyledim ve burada ufak bir projeden birkaç tane
alıntı yaparak Mesela, böyle bir projeyle başlayabiliriz.
dedim. Bu proje eğer iyi uygulanırsa yüzyılın projesidir
çünkü on beş yirmi sene içerisinde yeni bir jenerasyon yaratabiliriz; spor
yapan, sanatla uğraşan, kötü alışkanlıklardan
uzaklaşmış sağlıklı bir toplum yaratabiliriz.
diye anlattım ve bunu anlatırken de burada, Meclis
tutanaklarında parantez içinde de AKP milletvekillerinden
alkışlar diye de -bu tutanaklarda- yazıyor. Bu, tabii, bizi çok
mutlu etti yani Türkiye için bir şey yapmamız gerekiyorsa hep beraber
yapmamız lazım.
Bu proje de şuydu: İlkokula başlayan
çocuklara bir spor branşı, sanatsal bir şey veriyorsunuz ve bu,
bundan sonra da bunlara hayatları boyunca spor
yaptırabileceğimiz bir proje. Ana haber bültenlerini seyrettim dün
değil evvelsi gün. Bir baktım, Sayın Spor Bakanımız
ile Millî Eğitim Bakanımız -tabii, bu proje Spor Bakanlığı
ve Millî Eğitim Bakanlığıyla beraber yapılacaktı-
ana haber bültenlerinde, diyorlar ki: Öğrencilere 23 Nisan hediyesi gibi
protokol. Adalet ve Kalkınma Partisinin çok değerli sayın 2
bakanı yıllardır hazırladıkları projeyi 23
Nisanda gençliğe hediye ediyorlar. Proje de şu: Bir, ilkokul 5e
başlayan çocukların her birine yeteneğine göre bir spor
branşı verilecek ve bundan sonra spor yaptırılacak; iki,
kültürel ve sanatsal yetenekleri ön plana çıkarılacak,
yeteneğine göre bir şey verilecek ve bundan sonra da spor ve sanat
yapacaklar.
Arkadaşlar, ben
anlattım bunu zaten ve ben bunu gönüllü anlattım. Bunu görünce de bir
sevindim, bir de üzüldüm. Neye sevindim? Milliyetçi Hareket Partisi artık
bir şey söylediğinde nihayet dinlemeye başladınız ve
uygulamaya başladınız, bu sevindirici ancak üzücü olan da
şu: Biz zaten ülkenin hayrına ne varsa vermeye hazırız,
buyurun, verelim. diyoruz. Şimdi, bu protokolde, sayın
bakanların 2si de birbirlerine teşekkür ediyorlar böyle, büyük bir
projeyi uzun yıllardır çalıştıkları için ve
hayata geçirdikleri için.
Bizim de istediğimiz
sadece şuydu
Biz projeyi de verelim, gelip çalışalım,
kendi özel ekibimi de göndereyim Bakanlığa, çalışsın
bu uygulama noktasında ama buradan da şöyle bir şey bekledik
biz: Bu projede Milliyetçi Hareket Partisinin de payı var, bize öneride
bulundular, bize yol da gösterdiler, kendilerine de teşekkür ederiz.
İstediğimiz sadece buydu, bunun dışında başka
hiçbir isteğimiz yok. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, ben bunu
anlatırken bazı milletvekilleri buradaydı, grup başkan
vekilleri buradaydı, şahitlerimiz de var.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Şahidiz, şahidiz, şahidiz, Saffet söyledi.
SAFFET SANCAKLI (Devamla)
Bakın, el kaldırıyorlar.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Şahide gerek yok, tutanaklar var.
SAFFET SANCAKLI (Devamla)
Tutanaklar da var.
Şimdi, biz bundan sonra
ne yapalım o zaman? Bir teşekkür bile almayacaksak, biz o zaman,
niye, bir muhalefet partisi olarak iktidara böyle projeler verelim?
İstediğimiz, sadece Milliyetçi Hareket Partisinin de
yardımları olmuştur, Saffet Sancaklı da kardeşimizdir,
bunun da güzel fikirleri var, teşekkür ederiz.
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara)
Çok teşekkür ederiz.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) -
Şimdi, ben bundan sonra size tüyo vermemeye karar verdim buradan.
(Gülüşmeler)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Noter,
noter!
SAFFET SANCAKLI (Devamla)
Yok, vereceğim ama yeni bir uygulama getiriyorum, eğer bu uygulamaya
da karşı çıkarsanız, sizin ayıbınız. Bundan
sonra yapmış olduğum bütün projelerimi noterden onaylatacağım
önce Saffet Sancaklının telif hakkıdır. diye, sonra
gelip burada size anlatacağım. Büyük ihtimalle
uygulayacaksınız çünkü hazırladığım projeler,
Türk milletinin ve Türk gençliğinin geleceği içindir.
Şimdi, ben bugün
basın toplantısı düzenledim bununla ilgili. Biraz önce
Sayın Millî Eğitim Bakanımız geldi, dedi ki: Ya, Saffet
Bey, basın toplantısını dinledim. Benim böyle bir
şeyden haberim yoktu, sizin söylediğinizden. Dedim ki: Sizin
olmayabilir ama Sayın Spor Bakanımız buradaydı, dinledi
konuşmayı. Spor Bakanımızın var. Dedi ki: Ama Saffet
Bey, zaten aklın yolu birdir. Bu projeye herkesin kafası basar.
Doğru, on dört yıldır kafanız basmadı da Saffet
Sancaklı anlatınca mı kafanız bastı? (MHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) Dört senedir bu proje var Saffet Hocam.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) -
Ben çok ciddi bir şey söylüyorum: Arkadaşlar, yüzyılın
projesidir bu, doğru uygulanırsa. Gelin, doğru uygulayalım,
Türk gençliğini kurtaralım!
Ben de buradan bu sefer ne yapıyorum? Ben de
çıkıp bugün basın toplantısında diyorum ki: Bu proje,
Milliyetçi Hareket Partisinin Türkiye ve gençliğe
armağanıdır. (MHP sıralarından alkışlar)
Onun için, arkadaşlar, beni dinlediğiniz
için teşekkür ediyorum, böyle sitemlerimi de size iletmek zorundayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Otuz saniye Sayın
Başkanım, ben ilk defa
BAŞKAN Veremeyeceğim, devam edin
Sayın Sancaklı.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Peki.
İsteğim ne o zaman? Sayın
bakanların gelip bu kürsüden Milliyetçi Hareket Partisine bu
katkılarından dolayı teşekkür etmesidir. Eğer bakanlar
gelmiyorsa grup başkan vekilleri burada, bir teşekkürü hak
ettiğimizi düşünüyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Sancaklı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Sancaklının
konuşmasındaki teşekkür talebini yerine getiriyorum,
teşekkür ediyoruz.
Ancak, asla söz almayacaktım, özür dileyerek
söylüyorum, kafası basmayanlar dediği için söz alma ihtiyacı
hissettim, bunu doğru bulmuyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Basmayan demedi ya,
Herkesin kafası basar. dedi; kasti dedi, Sayın Bakan söylemiş
onu.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Dedi, dedi.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Ne dedim?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ayrıca, söylemek
zorundayım, o proje bizim hükûmet programımızda olan
projelerdendir. O tarihten, marttan önce de var.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Bir saniye, Sayın
Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sancaklı.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Kafası
basmayanlar kelimesini kullanmadım ben.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın Bakan dedi onu,
Sayın Turan, hiçbir şey anlamıyorsun vallaha!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Tutanaklara
bakın, tutanaklara.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Sayın Başkan,
bir saniye, bir saniye
BAŞKAN Sayın Sancaklı, onu
aranızda halledin.
Tamam, kayıtlara geçti.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN - Kayıtlara geçti Erkan Bey.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Hayır, hayır,
ben kafası basmayanlar diye bir saygısızlık yapmam,
lütfen bakar mısınız?
BAŞKAN Tamam, Sayın Sancaklı böyle
bir saygısızlık yapmadığını beyan ediyor ve
bu beyanı kayıtlara geçti.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Yanlış
anlamış olabilirler, lütfen onlara bir bakalım.
BAŞKAN - Tamam, peki, olabilir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, yani
şu olabilir: Hava bulutlu. deyince hemen Bize ördek dendi. diye
sataşmadan alınmamak lazım.
BAŞKAN Yok, zaten irade
beyanında bulundu, Öyle bir şeyi kullanmadım, kullanmam. dedi
zaten, önemli olan Sayın Sancaklının beyanı.
Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
278 sıra sayılı Cezaî Konularda
Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu
Tasarısının 15inci maddesinin (1)inci fıkrasındaki
Karar vermeye ibaresinin Karar verici şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Özcan Purçu (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde İzmir
Milletvekili Sayın Özcan Purçu konuşacak.
Buyurun Sayın Purçu.
Bekledik sizi,
ricanızı kırmadık. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖZCAN PURÇU (İzmir)
Öncelikle Sayın Başkanıma çok teşekkür ediyorum. 14üncü
maddede ara verecekti, rica ettik, 15inci maddede ara verecek. Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bizler muhalefet partisi
olarak iktidarın eksiklerini, yanlışlarını burada
söylemeye çalışıyoruz. Onların da bizim önerilerimizi
dikkate alarak ülkemiz için, vatandaşlarımız için en iyi hizmeti
yerine getirmesi bağlamında biz de katkı sunmaya
çalışıyoruz. Fakat ne yazık ki
Biliyorsunuz, bir yere ne
kadar iyi yatırım yapılırsa o kadar da nitelikli insan
yetişir. O nitelikli insanlar da ülkemize, milletimize hizmet eder.
Yalnız,
baktığımız zaman Türkiyede 5 milyona yakın Roman
vatandaşı yaşıyor -ve onların mahalleleri maalesef
gecekondu, çadır- yüzde 60ı okula gitmeyen, yüzde 2si liseyi
bitiren, binde 4ü üniversiteye giden. Efendim, işsizliğin yüzde
96larda olduğu, kadın ve çocuk haklarının
olmadığı, yaşam hakkının olmadığı
alanlarla karşılaşıyoruz. Herkesin, kendi bölgesinde
mahalleleri vardır.
Şimdi, geçenlerde
Sayın Bakanım Dışişleri Bakanımız- burada
çıktı dedi ki: Mülteci kardeşlerimize 55 bin konut
yapacağız. İyi, aldık, kabul ettik, tabii,
yapılması lazım. Evveli gün Erzincana gittim, Erzincanda,
Ahıska Türklerini getirmişler -onlar da bizim kardeşlerimiz,
gelebilirler- ve Erzincanın Üzümlü ilçesinde onlara 2 katlı
-dubleks- konutlar yaparak onları oraya yerleştirmişler, bir de
kişi başına iki yüz ellişer TL aylığa
bağlamışlar ve bir ailede 4-5 kişi var, aylığı
1.000-1.250 lira civarında. Ayrıca, yine, vakıftan da yiyecek,
içecekleri karşılanıyor, elektrik, suları
karşılanıyor.
Şimdi, geçenlerde ben burada
konuştuğumda siz dediniz, hani Romanları seviyordunuz? Bizi
sevecekseniz, böyle sevmeyin arkadaşlar! (CHP sıralarından
alkışlar) Bizi sevecekseniz, böyle sevmeyin! Mültecilere konut
yaptırıyorsunuz, yurt dışından Ahıska Türklerini
getiriyorsunuz, konutlara yerleştirip aylığa
bağlıyorsunuz; bizim Roman kardeşimize, size oy veren, bize oy
veren, Türkiyeyi seven, kucaklayan, bayrağına, devletine, milletine
sahip çıkan, en zor şartlarda dahi askerliğini yapan bu
vatansever kardeşlerimize hâlen Sen yaşama, öl. diyorsunuz. Bizi böyle
sevmeyin arkadaşlar! Mülteci kadar değerimiz yoksa, Ahıska
Türkleri kadar değerimiz yoksa bizi de mülteci yapın. Alın bir
kanun bu Meclisten, çıkarın efendim bir yasa, bizi de mülteci
yapın. (CHP sıralarından alkışlar) Ben de mülteci
olmak istiyorum. Var mı böyle bir şey efendim?
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Ajitasyon yapma!
ÖZCAN PURÇU (Devamla) - Lütfen, samimi
olacağız. Bakın arkadaşlar, biz burada siyaset
yapmıyoruz, vatandaşa, halka hizmet yapıyoruz ama sizler de
iktidar olarak onu bunu ayırırsanız, kendi
vatandaşınız olmayan kişilere önem verip yüzyıllardan
beri sizinle birlikte yaşayan, sizlere oy veren, bu ülkenin
sevdalıları insanları ayırıp çadırda
yaşamaya mahkûm edersek, okula gitmesini önlersek, istihdam
noktasında onların iş bulmasını gerektirecek
adımları atmazsak ben de buradan böyle konuşurum.
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli)
Haksızlık yapıyorsun, haksızlık!
ÖZCAN PURÇU (Devamla) - Bakın sevgili
kardeşlerim, biz sizleri samimi olmaya davet ediyoruz. İktidar
partisinden -oy veriyorlar, size de oy veriyorlar, yüzde 100ü bize oy vermiyor
ki- çıkıp da Ya, biz de Roman vatandaşlardan oy alıyoruz,
haklarını helal etsinler, biz de onlar için şurada samimi
olalım bir kere. diyen bir milletvekili var mı içinizde? 50 defa
çıkıyorum, şurada konuşuyorum ya! (CHP
sıralarından alkışlar) Nereye konuşuyorum?
Konuşuyoruz, konuşuyoruz, duvara konuşuyoruz; kusura
bakmayın. Vallahi, çok
Ben de çadırda doğdum, büyüdüm.
Çadırda yaşamanın, elektriksiz, susuz yaşamanın ne
demek olduğunu ben iyi biliyorum. Kusura bakmayın, okula gitmeyen
çocuğun, kadın haklarından faydalanmayan kadının,
işsiz vatandaşın günahını bu Meclis çekecek, iktidar
çekecek. Ben bunu açık ve net ifade ediyorum, çok özür diliyorum.
Biz de bu ülkenin vatandaşıyız,
bizler de bu ülkeye hizmet etmek istiyoruz, nitelikli insan olmak istiyoruz;
doktor olmak istiyoruz, mühendis olmak istiyoruz. Bizim çocuklarımız
çöp toplamaya mahkûm ediliyor, bizim çocuklarımız uyuşturucu,
esrar satmaya mahkûm ediliyor. Bizim çocuklarımız
işbaşı yapmak için nereye giderse Sen Romansın,
Çingensin. deyip ön yargıya, ayrımcılığa maruz
tutuluyor.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Eski
Türkiyede öyleydi, eski Türkiyede.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) - Meclis olarak biz bunu neden
önlemiyoruz arkadaşlar? O kadar gücümüz yok mu bizim? (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti
devleti güçlü bir devlettir. Elhamdülillah, bununla da gurur duyuyoruz ama biz
bu gücü
Yüzyıllardan beri Anadoluda
yaşıyoruz Romanlar olarak. Selçukluya da kardeşlik ettik, hizmet
ettik; Osmanlıya da hizmet ettik. Osmanlının arşivlerine
bakarsanız, Romanlar demirci; bütün kılıçları, kalkanları
Romanlar yaptı. Avrupayı fethettiğimizde de Osmanlı ilk defa
Romanları oraya yerleştirmiş. Türkiye Cumhuriyetinde hizmet
etmeye çalışıyoruz, sizlerle kardeşçe yaşamaya
çalışıyoruz.
Size son defa söylüyorum
sevgili kardeşlerim: Roman politikası konusunda samimi olun,
altı yıldan beri bir strateji hazırlamadınız. Çok özür
diliyorum, samimi olmaya davet ediyorum sizleri. Ben burada siyaset
yapmıyorum.
Hepinize sevgilerimi,
saygılarımı sunuyorum.
Sayın Başkana
tekrar teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
İyi yolculuklar Sayın
Purçu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
21.10a kadar birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.21
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
278 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
16ncı madde üzerinde üç
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adli
İşbirliği Kanunu Tasarısının 16ncı
maddesinin (4)üncü fıkrasındaki "infaz süresini"
ibaresinin infazına ilişkin süreyi şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Erhan Usta Kadir Koçdemir
İstanbul Samsun Bursa
Baki Şimşek Kamil Aydın Arzu Erdem
Mersin Erzurum İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adli İş
Birliği Kanunu Tasarısı 16ncı maddesinin (1)inci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(1) Ağır ceza mahkemesi iade sürecinin
her aşamasında iadesi talep edilen kişi hakkında Ceza
Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca koruma tedbirleri uygulanır.
Cemal Okan Yüksel Musa Çam Lale
Karabıyık
Eskişehir İzmir Bursa
Tahsin Tarhan Selina
Doğan Mehmet
Gökdağ
Kocaeli İstanbul Gaziantep
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
Sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adli
İşbirliği Kanunu Tasarısının 16ncı
maddesinin (3)üncü fıkrasının "Mahkemenin iade talebinin
kabul edilebilirliğine ilişkin kararının
kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde 19 uncu maddeye göre, iadenin
gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceği hususunda bir karar
verilmemesi hâlinde, kişi hakkında verilen koruma tedbirleri
kaldırılır" şeklinde düzenlenmesini arz ve teklif
ederiz.
İdris Baluken Mahmut Toğrul Mehmet Emin Adıyaman
Diyarbakır Gaziantep Iğdır
Mehmet Ali Aslan Mahmut
Celadet Gaydalı
Batman Bitlis
BAŞKAN Komisyon okunan önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
EKONOMİ BAKANI MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Siirt Milletvekili Sayın
Kadri Yıldırım konuşacak. (HDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Yıldırım.
KADRİ YILDIRIM (Siirt) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Tabii, maddede konu tutukluluk olunca ister istemez,
akla tutuklanmaları amacıyla haklarında
dokunulmazlığın kaldırılması kararı verilen
HDP vekilleri geliyor, öbürleri bunun talisidir.
Bu konuda öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisinin
takip ettiği bir siyaseti dile getirerek konuya gireceğim. Tarihte
Kûfeliler siyaseti diye bir siyaset kavramı var. Malum, Sayın
Erdoğanın Ben Anayasayı tanımam. sözünü en çok
Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekilleri eleştirmektedir bu
kürsüde fakat pratik başka bir yönü gösteriyor, bu da akla Hazreti Ali ve
Kûfe siyasetini getiriyor. Bilindiği gibi, Hazreti Ali Kûfelilerin
davetine icabet ederek Kûfeye doğru yola çıkarken yolda dönemin
şairlerinden Ferezdaka rastlıyor ve Ferezdaka şunu soruyor:
Ey Ferezdak, acaba Kûfeliler benim hakkımdaki niyetlerinde ne kadar
samimiler? Ferezdak diyor ki Arapça şiirinde veya cümlesinde:
(x) Yani Kûfelilerin kalbi sizinle ama
kılıçları Emevilerle. Artık, bu kılıç ve kalp
mefhumunun sayın CHPli vekillerimiz doldursunlar içini. Bu, bir.
İkincisi: Cumhurbaşkanı da olsa ki
Cumhurbaşkanına tekabül eden kavram İslam tarihinin erken
döneminde halife olarak tabir ediliyordu, hiç kimse Anayasaya
aykırı olarak bir madde koyamaz. Bilindiği, gibi, râşit
halifeler hem kanun koyucu idiler hem de devlet başkanı idiler. Bir
gün Hazreti Ömer hutbede şöyle diyor: Ben bundan sonra evlenecek olan
kadınlara verilecek olan mehrin 400 dirhemi geçmesini yasaklıyorum,
(x) men ediyorum. Bu hutbeyi dinleyen
Kureyşli bir kadın ayağa kalkarak Sen İslam hukukunun
anayasası olan Kurana muhalif böyle bir madde, kanun koyamazsın.
diyor. Nasıl böyle bir şey yapamam? Sen Kur'anı dinlemiyor
musun ki. Ayetikerimede şöyle deniliyor:
(X)
Yani Kadınlardan birisine bir deve yükü, 1 ton bile mehir verirseniz,
bunu kısamazsınız, bunu engelleyemezsiniz. Ve Hazreti Ömer o
kanunu, anayasaya aykırı olan kanunu yürürlüğe koymuyor ve
şu meşhur sözü sözlüyor:
(X)
Kureyşli kadın doğru söyledi, isabet etti, Ömer ise
yanıldı. Dolayısıyla, Sen benim işime
karışma. Ben bir defa anayasayı ihlal edersem veya
anayasayı kabul etmezsem bir şey olmaz. demedi Hazreti Ömer,
anayasaya aykırı olan bu kanunu yürürlüğe koymaktan, o
kadının uyarısı üzerine vazgeçti.
O hâlde, bile bile, yani Bu dokunulmazlıkların
kaldırılmasıyla ilgili gündeme getirilen Anayasa
değişikliğinin Anayasaya aykırı olduğunu bile
bile biz buna evet diyoruz. demek, bizatihi Kûfelilerin, bu, biraz önce
söylemiş olduğum siyasetin bir tezahürüdür ve bu halifeler,
bırakın tayin ettikleri bir kadıyı yani hâkimi etkilemek, o
kadılar, o hâkimler tarafından bizatihi mahkeme edilmişlerdir.
Ve Hazreti Ali bir zimmiyle yani Müslüman olmayan bir vatandaşla,
Kadı Şureyh ismindeki hâkimin huzuruna çıktığında
ve Kadı Şureyh ona Ya Ebel Hasan deyip, Ey Hasanın
Babası künyesiyle, saygı ifade eden künyesiyle hitap edip,
ayağa kalkıp selam verdiğinde, Hazreti Ali Sen işin
başlangıcında adalet ilkesini zedeledin, bundan sonra senin
hükmüne göre adalet yerine gelmez. dedi ve o kadıyı azletme yönünde
karar aldı.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın milletvekili
konuşmasında grubumuza sataştı, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika. (CHP
sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
8.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Siirt
Milletvekili Kadri Yıldırımın 278 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 16ncı maddesiyle
ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sayın hatibin konuşmasının
anladığım kadarındaki sataşmalarına cevap
vereceğim, anlayamadığım kısmı için de kusuruma
bakmayın. (CHP sıralarından alkışlar)
Tabii, Hazreti Aliden, Kûfeden, Kûfelilerden
bahsedince şöyle bir hikâye de ben biliyorum: Bir deveyle birlikte
Kûfelinin birisi giderken Şamlının birisi yanına
yanaşıyor. Ver bakalım, bu dişi deve benimdir. diyor.
Kûfeli diyor ki: Bu deve dişi değil, erkek ve benimdir. En sonunda,
tabii, oradaki anlaşmazlık yüzünden Muaviyenin karşısına
çıkıyorlar. Ahali toplanıyor, Muaviye dönüyor, diyor ki: Bu
dişi deve Şamlınındır, değil mi? Soralım
bakalım, bu dişi deve kimindir? Bütün ahali Bu dişi deve
Şamlınındır. diyor. Şamlı deveyi çekiyor,
götürüyor ve Muaviye dönüyor Kûfeliye diyor ki: Git, Hazreti Aliye anlat. De ki
ona: Muaviyenin elinde, erkek bir deveye dişi diyen ve o sırf
öyle söylüyor diye devenin sahibinden başkasına verilmesine göz yuman
tam 10 bin adamı vardır.
Maalesef, geçen dönem biz burada birilerinin
anlattığı ve çözüm süreci, barış süreci diyerek bu
Meclisin çatısının altından alıp da bu
tartışmaları, bu çözümle ilgili sözleri başka yerlerde sizlere
inandırdığında, maalesef, belki de Recep Tayyip
Erdoğan bize diyordu ki: Cumhuriyet Halk Partisine deyin bakın,
benim elimde öyle bir grubum ve muhatabımın öyle bir grubu
vardır ki bir dişi deveyi erkek diye ve Kûfelinin devesini
Şamlıya verebilirim. (CHP sıralarından alkışlar)
O dönemlerden biz bunu hatırlıyoruz, siz de deminki hikâyeyi
hatırladınız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî
İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 278) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Karar
yeter sayısı isteyeceğiz.
BAŞKAN Karar yeter sayısı isteyeceksiniz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Geç kaldınız.
BAŞKAN Biraz geç kaldınız
Sayın Adıyaman, bir dahaki sefere.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Efendim, niye geç kaldık?
EKONOMİ BAKANI MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Oylamaya geçmiştik.
BAŞKAN Kabul edenler dedikten sonra dediniz.
Normalde oylamaya geçmiştik.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Geçmediniz efendim.
BAŞKAN O yüzden, bir dahaki sefere sizinkini
kabul edeceğim siz talep etmeseniz bile.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adli İş
Birliği Kanunu Tasarısı 16ncı maddesinin (1)inci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
(1) Ağır ceza mahkemesi iade sürecinin
her aşamasında iadesi talep edilen kişi hakkında Ceza
Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca koruma tedbirleri uygulanır.
Mehmet Tüm (Balıkesir)
ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
EKONOMİ BAKANI MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde, Balıkesir
Milletvekili Sayın Mehmet Tüm konuşacak.
Buyurun Sayın Tüm. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET TÜM (Balıkesir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan önerge
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, Ergenekon davasında beraat eden
değerli arkadaşlarımız Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan
başta olmak üzere bu davada yargılananlara geçmiş olsun diyorum.
Değerli arkadaşlarım, devletin en
temel görevi toplumsal adaleti sağlamaktır. Onun içindir ki millet
adına yargılama yetkisi verilen mahkemelerin duvarlarında
Adalet mülkün temelidir. diye yazar. Ne yazık ki on dört
yıllık AKP iktidarının adalet anlayışı
toplumda adalete olan güveni tümden yok etmiştir.
Değerli arkadaşlar, tarihten size bir
örnek anlatmak istiyorum. Ülkenin birinde sıradan yurttaşlar ölünce 1
kere, soylular ölünce 2 kere, kral ölünce 3 kere çan çalarmış. Bir
gün çan 4 kere çalmış. Halk merak içinde. Kraldan büyük kim var ki?
Neden 4 kere çan çaldı? diye soruyorlar. Çan çalan yanıt veriyor,
diyor ki: Kraldan büyük adalet var. Ne yazık ki adalet öldü.
Değerli arkadaşlar,
AKP iktidarı da her gün çanı 4 defa çalıyor yani Türkiyede
adaleti öldürmeye devam ediyor. Yandaş medya gibi, yandaş yargı
yaratma uğruna adalet işlemez hâle geldi. Tüm devlet kurumlarının
temeliyle oynadınız.
Bir zaman ETÖ diye bir örgüt yaratarak
ülkede muhalif kim varsa, asker, sivil, aydın, gazeteci, bilim adamı
bırakmadan herkesi ETÖcü ilan ettiniz; uyduruk belgelerle içeri
attınız. Bu davalar çökünce, şimdi, FETÖ diye bir örgüt
yarattınız; ülkede size muhalif olan ve karşı çıkan
kim varsa içeriye atıyorsunuz. Sizin döneminizde AİHMde Türkiye
mahkûmiyet rekoru kırdı. Yurttaşlarımız adaleti Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde arar oldular. İçeride
beğenmediğiniz kararlar çıkınca Anayasayı da
yargıyı da tanımaz oldunuz.
Değerli arkadaşlar,
mahkemelerde takım elbise giyen, kravat takan tecavüz
sanıklarına iyi hâl indirimi uyguladınız. Yurt
dışından ifade vermek üzere koşarak ülkeye gelen
akademisyenleri Kaçma tehlikesi var. diye içeri attınız.
Şimdi, uluslararası adli iş birliğinden söz ediyorsunuz.
Adalet Bakanına soruyorum: Uluslararası hukukta böyle çifte standart
olabilir mi? Hrant Dink davası örneğinde olduğu gibi,
Yargıtayın bile itiraz ettiği, bir eski bürokratın
yargılanmasına izin vermediniz. Bu durumda uluslararası toplum
sizi ciddiye alır mı? Kırmızı bültenle aranan
suçluları iade etmiyorsunuz, koruma altına alıyorsunuz. Gerekçe
olarak talep eden devletin yargısına güvenmiyorsunuz. Her gün
yargıya müdahale ediyorsunuz. Hiçbir demokratik devlet size güvenerek
Türkiyeye suçlu iadesi yapamaz. Hukuku üstün kılacağınız
yerde, başka ülkelere Ey! diye başlayan meydan okumalarla asla
saygınlık kazanamazsınız.
Değerli arkadaşlar,
bağımsız yargı demokrasinin olmazsa olmazıdır.
Siz kendi yargınızı, kendi adaletinizi yarattınız,
sonra kendiniz de şikâyet ettiniz. Uluslararası iş birliği
yasaları çıkararak yargıda saygınlığı elde
edemezsiniz. Saygınlık, adalet her şeyin üstünde olursa
kazanılır. Adaletten büyük, kral var. anlayışı
adaletsizliğin temelidir. Bir an önce bu anlayıştan vazgeçiniz.
Değerli arkadaşlar, canlı bomba
katliamlarında yaşamını yitiren
yurttaşlarımızın yakınları, mağdur olan
yurttaşlarımızın kendileri harç paraları yüzünden dava
açamıyorlar. Demokratik ülkede adaleti aramanın bedeli asla para
olamaz. Bir ülkede adalet önce mağdurlar ve yoksullar için
olmalıdır. Demokrasinin temel anlayışı mağdur
kesimlerin hakkını savunmaktan geçer. Şimdi düşünün ki
zenginler paralı askerlik yapacak, yoksullar şehit olacak; zenginler
avukatları aracılığıyla haklarını arayacak,
yoksullar harç parası bulamadıkları için dava dahi
açamayacaklar. Böyle bir adalet sistemi olabilir mi?
Adaletin yerleşmesi için öncelikle adaletli bir
vicdana sahip olmak gerekir. Vicdanını kiraya verenlerin, demokrasiyi
içine sindiremeyenlerin adaleti sağlaması asla mümkün değildir.
Gezi olaylarında demokratik tepki gösteren gençleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET TÜM (Devamla) -
ve Cerattepede
doğasını koruyan Artvin halkını terörist gören
anlayış Türkiyeye saygın bir adalet sistemi getiremez.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tüm.
MEHMET TÜM (Devamla) Değerli arkadaşlar,
AKP Türkiyede adaleti hâkim kılmak istiyorsa öncelikle yargıdan
kaçırdıkları, adı yolsuzluklara karışan
bakanları ve diğerlerini adaletin önüne çıkarmalıdır.
BAŞKAN Sayın Tüm, teşekkür ederim.
MEHMET TÜM (Devamla) Birilerini adaletten
kaçırarak toplumsal adaleti sağlamak asla mümkün değildir. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunacağım.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Yalnız, yoklama talebi var, önce
yoklama işlemini yerine getirelim.
Sayın Özel, Sayın Akkaya, Sayın
Gökdağ, Sayın Arık, Sayın Gürer, Sayın Özdiş,
Sayın Bektaşoğlu, Sayın Arslan, Sayın Turpcu, Sayın
Tarhan, Sayın Yalım, Sayın Akar, Sayın Tüm, Sayın
Tüzün, Sayın Yılmaz, Sayın Aydın, Sayın Yeşil,
Sayın Özdemir, Sayın Torun, Sayın Bakır.
İki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.33
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - 278 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 16ncı maddesi üzerinde Balıkesir
Milletvekili Mehmet Tüm ve arkadaşlarının önergesinin
oylanmasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter
sayısı bulunamadığından... (CHP sıralarından
gürültüler)
Gülünecek bir şey
değil bu sayın milletvekilleri, gerçekten gülünecek bir şey
değil!
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 22 Nisan 2016
Cuma günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 21.51
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) 278 S.Sayılı Basmayazı 19/04/2016 tarihli 75inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(X) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.