TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
81inci Birleşim
26 Nisan 2016 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Osman Boyrazın, Dünya Kardeşlik Haftasına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Amasya
Milletvekili Mustafa Tuncerin, Amasya ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Ankara
Milletvekili Mustafa Mitin, Ankara ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Meclisin gündeminde
laikliğe ilişkin hiçbir teklif, tasarı, öneri
olmadığına ve AK PARTİ Grubunun böyle bir
çalışması ve hazırlığı
bulunmadığına ilişkin açıklaması
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Meclis
Başkanının yapmış olduğu Anayasaya
aykırı açıklamasına dair herhangi bir düzeltici beyanı
olmadığına ve Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ahmet Aydının bu konudaki tartışmalara müdahil
olmaması gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Türkiyenin laiklik diye bir problemi
olmadığına ve Meclis Başkanı tarafından bu
konunun gündeme getirilmesinin son derece yanlış olduğuna
ilişkin açıklaması
4.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Meclis Başkanın, laiklikle ilgili
ifadeleriyle Türkiyenin kuruluş felsefesini ayaklar altına alarak
Türkiye tarihine kara bir leke gibi geçtiğine ve Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının bu konudaki
tartışmalara müdahil olmaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
5.- Bursa
Milletvekili Bennur Karaburunun, Profesör Doktor Ozan Baharın hayat
hikâyesi ve yaşama azmiyle öğrencilerine ve çevresindekilere
ışık verdiğine ilişkin açıklaması
6.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Türkiye Cumhuriyetinin kurucu
değerlerinden olan laiklik ilkesinin tartışmaya
açılmasına asla izin vermeyeceklerine ilişkin
açıklaması
7.- Manisa
Milletvekili Mazlum Nurlunun, laiklikle ilgili ifadeleri nedeniyle Meclis
Başkanını ve demokratik protesto haklarını
kullananlara karşı polisin giriştiği faşist
saldırıları kınadığına ilişkin
açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, laiklikle ilgili açıklamaları nedeniyle
Meclis Başkanını istifaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
9.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, anayasaların bilgece ancak herkesin
anlayacağı bir dille yazılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
10.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, laiklikle ilgili açıklamaları
nedeniyle Meclis Başkanını istifaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
11.- Sivas
Milletvekili Ali Akyıldızın, Meclis Başkanının
laiklikle ilgili ifadeleri nedeniyle derhâl istifa etmesi gerektiğine ve
23 Nisan törenlerinde Cumhuriyet Halk Partisi Sivas İl Başkanlığının
Atatürk anıtına çelenk sunmasını engelleyen Sivas İl
Millî Eğitim Müdürü hakkında herhangi bir işlem
yapılıp yapılmayacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
12.- Manisa
Milletvekili Tur Yıldız Biçerin, laiklikle ilgili
açıklamaları nedeniyle Meclis Başkanını istifaya davet
ettiğine ilişkin açıklaması
13.- Çanakkale
Milletvekili Muharrem Erkekin, laiklikle ilgili açıklamaları
nedeniyle Meclis Başkanını istifaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
14.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, laiklikle ilgili
açıklamaları nedeniyle Meclis Başkanını istifaya davet
ettiğine ilişkin açıklaması
15.- Erzurum
Milletvekili Mustafa Ilıcalının, erkekler hentbol liginde Süper
Lige çıkan Aziziye Belediyesi Termal Spor ve İkinci Lige çıkan
Büyükşehir Belediye Erzurumspor Futbol Takımını tebrik
ettiğine ilişkin açıklaması
16.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, Süper Lige çıkan Adanaspor
Futbol Takımını tebrik ettiğine ve laiklikle ilgili
açıklamaları nedeniyle Meclis Başkanını istifaya davet
ettiğine ilişkin açıklaması
17.-
İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin, Meclis
Başkanını istifaya davet ettiğine ve Meclis önünde polisin
müdahale ederek basın açıklaması yapmalarına izin
verilmeyen Birleşik Haziran Hareketinin Laikliği
Kazanacağız başlıklı metnini okuyacağına
ilişkin açıklaması
18.- Hatay
Milletvekili Hilmi Yarayıcının, siyasi tarihimize kara bir leke
olarak geçen kanlı pazar olarak bilinen olay ile İmran Öktemin
cenazesinde çıkarılan olayları düzenleyenlerin İsmail
Kahramanın genel başkanlığını
yaptığı Millî Türk Talebe Birliği olduğuna
ilişkin açıklaması
19.- Uşak
Milletvekili Özkan Yalımın, laiklikle ilgili açıklamaları
nedeniyle Meclis Başkanını istifaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
20.- Erzurum
Milletvekili İbrahim Aydemirin, 2023 hedefine doğru AK Türkiye
kavramını iyi anlamak gerektiğine ilişkin
açıklaması
21.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Meclis Başkanının laiklikle
ilgili ifadelerini çok yanlış bulduğuna ve bu
açıklamanın kişisel görüş diye geçiştirilemeyeceğine,
Somada bir maden ocağında karbonmonoksit gazından zehirlenerek
yer altında mahzur kalan madencilerin sağ salim
çıkarıldıklarına ve kendilerine geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
22.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Meclis
Başkanının laiklikle ilgili ifadelerine, doksan yıllık
statükocu laikçiliğin değil özgürlükçü laikliğin önemli
olduğuna ve anayasada olması gerektiğine, Meclis
Başkanının yapmış olduğu açıklamaları
protesto etmek isteyen halka yönelik yapılan polis müdahalelerini
kınadığına, Çernobil nükleer faciasının 30uncu
yıl dönümüne ve bu nükleer facianın bir sonucu olarak
yaşamını yitiren Kâzım Koyuncuyu rahmetle
andığına ilişkin açıklaması
23.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Meclis
Başkanının laiklikle ilgili söylemlerini şiddetle
reddettiklerine ve Mustafa Kemal Atatürke, Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluş felsefesine, laiklik ilkesine sonuna kadar sahip
çıkacaklarına ilişkin açıklaması
24.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, din-devlet ilişkilerinin
öteden beri en tartışmalı mevzulardan biri olduğuna, Adalet
ve Kalkınma Partisi olarak Anayasa değişikliği
tartışmaları bağlamında laiklikle ilgili bir ifadeleri
olmadığına ve özgürlükler bakımından laiklik konusunu
tartışmaktan kaçınmamak gerektiğine ilişkin
açıklaması
25.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Hacettepe Üniversitesi
Beytepe Kampüsü Yıldız Amfisinde bir grup öğrencinin
ırkçı bir linç saldırısına maruz
kaldığına ilişkin açıklaması
26.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, tribünlerde meydana gelen şiddet
olaylarının gerçekten vahim olduğuna ve başta Hükûmet olmak
üzere tüm yetkililerin bu konuda duyarlı olması gerektiğine
ilişkin açıklaması
27.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Hatay Milletvekili Mehmet Öntürkün CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
28.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Meclis Başkanının dün
yapmış olduğu açıklamayla çok açık bir şekilde
ifade ettiği hususları bugün yaptığı yeni bir
açıklamayla devam ettiren bir anlayış sergilediğine
ilişkin açıklaması
29.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Meclis
Başkanının yapmış olduğu basın
açıklamasının inandırıcı olmaktan ve kamuoyunu
tatmin etmekten son derece uzak olduğuna ilişkin açıklaması
30.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Adalet ve Kalkınma Partisi
olarak laiklikle ilgili bir problemleri olmadığına ve Anayasa
değişikliği bağlamında laiklikle ilgili bir gündem ve
tartışmanın olmadığına ilişkin
açıklaması
31.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, anayasalarda bütün kavramların
tanımlanamayacağına ve Meclis Başkanının
bulunduğu makamın sorumluluk bilinci içerisinde hareket etmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
32.- Bursa
Milletvekili Cemalettin Kani Torunun, Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın
297 sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde
HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
33.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, Bursa Milletvekili Cemalettin
Kani Torunun yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
34.-
Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbabanın,
Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslanın 297 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 2nci maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
35.- Mardin
Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırının, Batman Milletvekili
Mehmet Ali Aslanın 297 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
36.- Batman
Milletvekili Mehmet Ali Aslanın, Şanlıurfa Milletvekili Ahmet
Eşref Fakıbaba ile Mardin Milletvekili Ceyda Bölünmez
Çankırının yaptıkları açıklamalarındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
37.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Tokat Milletvekili
Coşkun Çakırın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
38.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
39.- Isparta
Milletvekili Nuri Okutanın, İzmir Milletvekili Murat Bakanın
277 sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde
CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, bu ülkede
ve Parlamentoda hiç kimsenin cumhuriyetle bir problemi
olmadığına ve millet olarak bugüne kadar cumhuriyetin
değerlerine sadık kalındığına, bundan sonra da
sadık kalınacağına ilişkin konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, şiddetin
her türlüsünü ve bilhassa sporda şiddeti reddettiğine ilişkin
konuşması
3.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahramanın
yaptığı basın açıklamasını Genel Kurulla
paylaşacağına ilişkin konuşması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyütataman ve 21 milletvekilinin, ülkemizde
yaşayan Ahıska Türklerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/178)
2.- Aydın
Milletvekili Deniz Depboylu ve 20 milletvekilinin, kayıp çocuklar
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/179)
3.- İstanbul
Milletvekili Arzu Erdem ve 21 milletvekilinin, ceza infaz
kurumlarının işleyişindeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/180)
B) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, (2/225) esas numaralı Çocuk Koruma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/26)
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun,
12/2/2016 tarihinde Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve
arkadaşları tarafından, spor
karşılaşmalarında nefret ve ayrımcılık
söylemlerinin, şiddet olaylarının yaygınlığı
ve yarattığı sonuçların araştırılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 26 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun,
12/1/2016 tarihinde Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve
arkadaşları tarafından, elma ve patates üreticilerinin
sorunlarının araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 26
Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Rize Milletvekili Osman
Aşkın Bakın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprakın, Rize Milletvekili Osman
Aşkın Bakın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Rize
Milletvekili Osman Aşkın Bakın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Baluken ile İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprakın
sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Tokat Milletvekili
Coşkun Çakırın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın
doğrudan gündeme alınma önergesi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Balıkesir Milletvekili
Mehmet Tümün doğrudan gündeme alınma önergesi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
7.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Şanlıurfa Milletvekili
Osman Baydemirin 277 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
8.-
Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Tokat Milletvekili
Coşkun Çakırın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
9.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Şanlıurfa Milletvekili
Osman Baydemirin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.-
Suçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesine Ek
Üçüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/709) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 296)
2.-
Suçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesine Ek
Dördüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/710) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 297)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden
Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma ile
Oluşturulan Ortak Geri Kabul Komitesinin 2/2016 Sayılı
Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/711) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 298)
4.- Kolluk
Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 277)
5.- Siyasi Etik
Kanunu Teklifi (2/1000) ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Anayasa
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 307)
XI.- OYLAMALAR
1.- (S.
Sayısı: 296) Suçluların İadesine İlişkin Avrupa
Sözleşmesine Ek Üçüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
2.- (S.
Sayısı: 297) Suçluların İadesine İlişkin Avrupa
Sözleşmesine Ek Dördüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
XII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yükselin, Sayıştay
tarafından TBMM Başkanlığına sunulan denetim
raporlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı (7/3907)
26 Nisan 2016 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Elif Doğan TÜRKMEN (Adana), Özcan
PURÇU (İzmir)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 81inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Sayın milletvekilleri,
şimdi değerli hatipleri kürsüye davet edeceğim, yalnız, salonda
uğultu var, lütfen yerlerimize oturalım.
Gündem dışı ilk
söz, Dünya Kardeşlik Haftası münasebetiyle söz isteyen İstanbul
Milletvekili Osman Boyraza aittir.
Buyurun Sayın Boyraz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Osman Boyrazın, Dünya Kardeşlik Haftasına
ilişkin gündem dışı konuşması
OSMAN BOYRAZ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kardeşlik
Haftası münasebetiyle gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve ekranları başında
bizleri izleyen aziz milletimizi sevgi, saygı ve muhabbetle
selamlıyorum.
Bir düşünürün de ifade
ettiği gibi: Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi
öğrendik ama basit bir sanatı unuttuk; kardeş olarak
yaşamayı. Maalesef, bugünlerde dünyada barış, özgürlük,
demokrasi, sosyal adalet gibi evrensel değerler dilimizden düşmezken
diğer yandan kan, gözyaşı, silah sesleri, denizin
kıyısına vuran körpe çocukların masum çığlıklarıyla;
birlikte yaşama kültürünü ve karşılıklı hoşgörüyü
geliştirmemiz gerekirken ne yazık ki insanlar arasındaki
hoşgörüyü baltalayarak, savaşı körükleyerek pek çok
kışkırtmayla karşı karşıyayız.
Dünya, hoşgörü ve
kardeşlik ahlakını, kardeşlik hukukunu, sevgi ve muhabbeti
Anadolunun büyük ustalarından öğrendi. Yüzyıllardır bütün
dünyaya seslenen Gel, yine gel, ne isen öyle gel. diyen Mevlânadan Yaratılanı
hoş gör Yaradandan ötürü. diyen Yunus Emreye, Kâinatın
mayası muhabbettir. Meşrebimiz muhabbettir. diyen Bediüzzaman Saidi
Nursiye, Sakın incitme canı, yıkarsın
arşırahmanı. diyen Alvarlı Efeden İncinsen de
incitme. diyen Hacı Bektaş Veliye kadar daha ismini
sayamadığım, bu topraklarda yeşeren Anadolunun birçok
manevi mimarlarının mesajı tüm insanlığı
muhabbetle kucaklamıştır. Bu yüce gönüllü insanlar, kalpleri
sevgi ve muhabbet hamuruyla yoğrulan Anadolu erenleridir. Yine, insanı
varlık âleminin odak noktasına koyan ve insan sevgisini evrensel
boyuta taşıyan halk ozanı Ruhi Sunun ifade ettiği
İnsan olan insan gelsin beriye / Kimi kara, kimi çalar sarıya /
Aslolan insandır, bakma deriye / İnsana muhabbet, cana muhabbet.
dörtlüğünü paylaşmadan geçemeyeceğim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
insanı insan olarak sevmek ve saymak aynı zamanda
yaratıcıya karşı vazifemizdir. Ancak, bizi biz yapan
değerlerimizden ne zaman uzaklaştık, ne zaman aramızda
küresel şer odaklarının ayrılıkçı tohumları
yeşermeye başladı, işte o günden sonra dünya da biz de
rahat ve huzurlu gün göremez olduk. Özellikle İslam
coğrafyasının, ilim ve medeniyet coğrafyasının
bir zulüm ve mağduriyet coğrafyasına dönüşmesinin en büyük
sebebi kardeşliğin tesis edilememesidir. Bugün Orta Doğuda,
Afrikada, Anadoluda, kısaca Müslümanların
yaşadığı tüm bölgelerde, küresel güçlerin kendi emellerini
gerçekleştirmek için bazı bölgelerde etnik ve mezhepsel konuları
da ektiği ayrılıkçı tohumlar sayesinde barış ve
kardeşlik hukuku zedelenmiştir.
Çok hazindir ki bugün Hazreti
Nuhun kurtuluş coğrafyasında el ele vererek, aynı gemiye
binerek büyük felaketten selamete erişen kardeşlerin
çocuklarını, emperyal güçler, maalesef, kendi emelleri için,
Kürt-Türk ayrımcılığı üzerinden, tasada, kederde
aynı kaderi paylaşanların arasına Cizrede, Nusaybinde,
Silopide, Silvanda, Surda, Şırnakta ve Yüksekovada çukurlar
kazdırarak ayrıştırmaya çalışmaktadırlar. Birlikte
rahmet, ayrılıkta azap vardır. hadisişerifini kendisine
rehber edinen, aynı kıbleye yönelmiş, aynı
toprağı vatan bellemiş, birlikte yaşamaya ahdetmiş
bizleri hiçbir güç böldüremeyecektir. Dini, inancı, mezhebi, etnik
özelliği ne olursa olsun her insanın acısını, hüznünü
içinde hissedip, sevincini paylaşmayan, gözyaşı dökmeyenlerin
insanlığa ve barışa, kardeşliğe ne
katkısı olabilir ki? Tıpkı, ezan okuyan müezzinin davudi
sedasından etkilenen, kendi hüznü ve acısı için
gözyaşıyla ağladığını mısralarda ifade
eden, bu toprakların hamuruyla yoğrulmuş Ermeni şair Armen
Doryanın şimdi okuyacağım şiirinde ifade ettiği
gibi:
Temmuzun huzur ve sükûn dolu
akşamında, iner bir karanlık her yana;
Ve hemen bir ses yükselir
semaya:
İslam âlemini ibadete
davet eden müezzinin sesidir o,
Ah; o müezzinin sesi!
Kaybolmuş ta uzaklarda...
İnsanın içine
işleyen o duası,
Çünkü o bu akşam
gözyaşı döküp ağladı, benim hüznüm ve kederim için...
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerimi son bir temenniyle tamamlamak
istiyorum. Savaşların olmadığı, insanların
ölmediği, kardeşlik türkülerinin bütün coğrafyamızda
söylendiği bir dünyada yaşamak dileğiyle hepinizi sevgi,
saygı ve muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Boyraz.
Aynı temennilere
katılıyoruz.
Şimdi, gündem
dışı ikinci söz, Amasyanın sorunları hakkında
söz isteyen Amasya Milletvekili Mustafa Tuncere aittir.
Buyurun Sayın Tuncer.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.- Amasya
Milletvekili Mustafa Tuncerin, Amasya ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
MUSTAFA TUNCER (Amasya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Amasyanın
sorunlarını dile getirmek üzere gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgiyle saygıyla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
Amasya, sekiz bin yıllık tarihiyle Doğu Roma
İmparatorluğuna, Danişmentlilere, Selçuklulara ve daha fazla
uygarlıklara ev sahipliği yapmış, Osmanlı
İmparatorluğu döneminde şehzadeler diyarı olmuş, Fatih
Sultan Mehmet Han gibi birçok Osmanlı sultanının
yetişmesini sağlamıştır. Cumhuriyet döneminde ise
kurtuluş mücadelesinin meşalesi Amasyadan
yakılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş
Savaşının hedefi ve amacı olan Vatanın
bütünlüğü, milletin bağımsızlığı
tehlikededir. Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı
kurtaracaktır. vecizini Amasyada kendisini karşılayan Müftü
Tevfik Efendi başkanlığındaki heyete bizzat
söylemiştir.
Amasya, aynı zamanda,
tarihe mal olmuş Ferhat ile Şirinin, Âşık Ozan Özleminin,
Ali Pir Civanın, Niyaz Babanın, Piri Babanın, Rumi
Hocanın, Koyun Babanın, Hamdullah Efendinin, daha ismini sayamadığım
birçok evliyanın şehridir yani evliyalar şehridir.
Değerli milletvekilleri,
Amasya, tarihiyle, kültürüyle, coğrafyası ve kendine özgü Amasya
evleriyle doğal bir açık hava müzesi, tarih ve turizm şehridir.
Amasya, aynı zamanda, siyasette Adalet ve Kalkınma Partisine yani
şu anki iktidar partisine son seçim olan 1 Kasım seçimlerinde yüzde
50nin üzerinde oy ve destek vermiş bir şehirdir. Peki, yüzde 50nin
üzerinde destek verdiği Adalet ve Kalkınma Partisi aynı oranda
Amasyaya destek vermekte midir? Maalesef, destek ve hizmet konusunda Amasyaya
üvey evlat muamelesi yapılmaktadır. Doğal bir turizm şehri
olan ilimize ve ilçelerimize turizmde destek verilmemektedir. Akdeniz ve
Egedeki şehirlerimize turizm desteği sağlanırken Amasya
ili ve ilçeleri bu destekten mahrum bırakılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
Amasyanın şehir içi trafiğini bir nebze de olsa rahatlatacak
olan Amasya Çevre Yolu Projesine on yıl önce
başlanılmış ancak hâlen bitirilememiştir, atıl
durumda terk edilmiştir, böyle devam ederse de önümüzdeki on yılda da
bitirilmesi mümkün görülmemektedir. Yine, Amasya-Çorum kara yolu hâlen duble
yol olarak düzenlenmemiştir.
Amasyanın hiçbir
sorununu çözmeyen iktidar partisi Amasyanın ortasından geçen
Yeşilırmakı bir rant kapısı gibi görmüş ve âdeta
yangından mal kaçırırcasına, sayısını
bürokratların dahi bilmediği onlarca HES yapılması için
onay vermiştir. Çok küçük ölçekli olan HESler, Amasya ve ülke ekonomisine
hiçbir biçimde ciddi katma değer sağlamazken, Amasyanın ve
köylerinin doğasını ciddi şekilde tahrip etmiş,
köylünün ve çiftçinin tarım arazisinin ve meyve bahçelerinin zarar
görmesine sebebiyet vermiş, Amasyanın doğal klimasal iklimini
bozmuştur. Acilen, bu, HES yapımından da vazgeçilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Amasya, merkeziyle birlikte 7 ilçeden oluşan şirin bir Karadeniz
ilidir. En küçük ilçesi Hamamözü olup kaplıcalar ve pehlivanlar
diyarı olarak bilinir. Doğal, şifalı sıcak suya sahip
olan ilçemize bu konuda yeterli destek verilmemektedir. Yine, Hamamözü ilçemiz,
Hamit Kaplan gibi, Adil Candemir gibi dünya ve olimpiyat şampiyonu
güreşçiler yetiştirmiş olmasına rağmen ve güreş
sporu çok çok sevilmesine rağmen güreşle ilgili gerekli
yatırımlar yapılmamıştır. Yeni yapılan
devlet hastanesinin de çatısı her yerinden su akıtmaktadır,
bahçe duvarları da yıkılmayla karşı
karşıyadır.
İkinci ilçemiz
Göynücektir. Bu ilçemiz o kadar çok sevilmektedir ki yolları dar ve tek
şeritlidir; ilçenin adliyesi âdeta ilçe halkına hakaret edercesine
Göynücekten götürülmüş, halkın adalet hizmetlerinden
faydalanması kısıtlanmış, sabıka kaydı
çıkarmak için dahi vatandaşlar 50 kilometre uzaklıktaki il
merkezine gitmeye mecbur bırakılmışlardır.
Değerli milletvekilleri,
Taşova ilçemiz, kapanan belde belediyeleriyle, bamyası ve
kirazıyla meşhur bir ilçemiz iken şu an elinde ne belediye ne
bamya ne de kiraz kalmıştır.
Gümüşhacıköy ilçesi
Amasyanın en çok mağdur edilen ilçelerindendir. Yaprak tütün
işleme tesisleri yani TEKELi varken şu an
kaldırılmıştır. Yine, çalışanları
değişik yörelere gönderilmiş, Gümüşhacıköydeki sanayi
kuruluşları ve diğer bütün kuruluşlar teker teker
kapatılmış, askerlik şubesi de Merzifona
taşınmıştır.
Suluova ilçemiz, termik
santral yapılmasıyla karşı karşıya kalan ama
değil Amasyanın, Türkiye'nin de en güzel, en verimli ovalarına
sahip olan ilçelerimizdendir.
Merzifon ilçesi ise en büyük
ilçe olmasına rağmen hâlen söz verilen iktisadi idari bilimler
fakültesi yapılmamıştır.
Velhasıl, beş
dakikada Amasyanın sorunları anlatılmıyor ama şunu da
belirtmek isterim: TBMM Başkanı İsmail Kahramanın, Meclis
Başkanı sıfatıyla katıldığı bir
toplantıda Laiklik Anayasadan çıkarılmalıdır. Dinî
esaslara dayalı anayasa yapılabilir. şeklinde sarf ettiği
sözlerden dolayı kendisini kınıyor, istifaya davet ediyorum.
İstifa edip sade milletvekili olduğunda düşüncelerini daha
özgürce açıklayabileceğini belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan, Mustafa Bey Amasyaya ilişkin birçok
başlıktan bahsetti. Aslında hepsinin cevabı var ama sadece
çevre yoluna ilişkin söyleyeyim: Daha geçenlerde Ulaştırma
Bakanıyla birlikte gittik, bir heyelan meselesi vardı, ihalesi
yapıldı yapılacak, şu sıralarda yapılacak,
kesinlikle halledilecek. Diğer konuların cevabına girmeyeyim.
Teşekkürler.
MUSTAFA TUNCER (Amasya) Biz
teşekkür ediyoruz Amasya adına.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bostancı.
Sayın milletvekilleri,
ayrıca, tabii, kınamak o kadar kolay bir tabir olmasa gerek.
Sayın Meclis Başkanımızın muhakkak ki bir açıklaması
olacaktır ama şunu ifade edeyim ki laiklik tarifiyle ilgili
söylediklerini bağlamından koparılmak suretiyle farklı bir
şekilde yorumlamanın doğru olmayacağı -ben
şahsen- kanaatindeyim. Buna ilişkin kendisinin de
açıklamaları olacaktır, açıklamalarını görelim.
Dediğim gibi, kınamak, öyle, kolay kolay, her önümüze gelen
kişiye
Hele ki bu Meclisin, bu Parlamentonun
Başkanlığını yapan Değerli
Başkanımızı bu şekilde, bu üslupla kınamanın
da doğru olmayacağı kanaatindeyim.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
efendim.
LEVENT GÖK (Ankara)
Tutumunuz hakkında söz almak istiyorum.
Siz Meclis Başkan Vekili
olarak Meclisi de şu anda yönetiyorsunuz ama dün Türkiye toplumunu
ayağa kaldıran bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı İsmail Kahramanın Laiklik Anayasada yer
almamalıdır. sözünü söylediği bir gerçektir. Bu konu dün burada
tartışılmıştır
BAŞKAN Evet Sayın
Gök
LEVENT GÖK (Ankara)
ve bu
konunun üzerinden aşağı yukarı saatler geçmesine
karşın Meclis Başkanından tutumunu ya da söylediklerini
değiştiren ya da başka bir anlatımla, hangi anlama
geldiğini açıklayan hiçbir açıklama gelmemiştir.
BAŞKAN Bekleyelim
Sayın Gök, burada değildi, ona göre
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkanım, biz sabırla bekledik ancak siz burada Meclis
Başkanının ifadelerinin ne anlama geldiği ya da
gelmediği yönündeki değerlendirmeleri değerlendirebilecek
durumda değilsiniz. O, Meclis Başkanı ile bu sözü problemli
bulan Cumhuriyet Halk Partisinin arasındaki bir meseledir ya da başka
partiler de buluyorsa o da ayrı bir meseledir.
BAŞKAN Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Bu
nedenle, Meclis Başkanının şu saate kadar tashih
edilmemiş bir sözünü siz Meclis Başkan Vekili sıfatıyla
değerlendirmek durumunda değilsiniz çünkü bu konu şu saate
kadar, eğer hallolsaydı hallolurdu.
BAŞKAN Evet Sayın
Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Onu
bekliyoruz, yapıldığı anda biz de tutumumuzu belirleriz ama
belirlenene kadar, Meclis Başkanı tutumunu açıklayana kadar,
sözlerini geri aldığını ifade etmediği ya da ne
maksada geldiğini kamuoyuyla paylaşmadığı müddetçe bu
konu Meclis gündeminde bugün tartışılacaktır.
BAŞKAN Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Lütfen
konuşmacılarımıza bu konuda müdahalede
bulunmayınız çünkü hepimiz bu konuda diyeceklerimizi, ifadelerimizi
tüm Türkiye toplumu adına, laik Türkiye Cumhuriyeti adına söylemek,
kayıtlara geçirmek ve mücadelemizi sürdürmek durumundayız.
Burası Meclis Başkanının çiftliği değildir, laik
cumhuriyetin Meclisidir. Meclisin İç Tüzükü belli. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Gök,
olayı mecrasından ayırmadan
Lütfen, istirham ediyorum, bir
saniye
LEVENT GÖK (Ankara)
Eğer Meclis Başkanı bu sözlerinden sonra yüreği yetiyorsa
gelsin kendisi Meclisi yönetsin, onunla hesaplaşalım.
BAŞKAN Sayın Gök,
Meclis Başkanının yüreği yeter. Kusura bakmayın, böyle
bir üslubu kabul etmediğimizi ifade ediyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN
Eleştirilebilir, tartışılabilir.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Ben şu
anda
LEVENT GÖK (Ankara)
Tutumunuz hakkında
BAŞKAN Bir saniye
Ben
sizi dinledim Meclis Başkan Vekili olarak, siz de beni dinleyin.
Ben şu anda Meclis
Başkanı adına burada vekâleten bu işi yürütüyorum.
Dolayısıyla ben şunu ifade ediyorum:
Katılınılır katılınmaz,
tartışılır tartışılmaz; tartışabilirsiniz,
istişare edebilirsiniz, konuşabilirsiniz, aleyhinde beyanatlar
verebilirsiniz ama bunu yaparken de üslup noktasında azami hassasiyeti
göstermeniz noktasında bir tavsiyede, bir öneride bulundum; olması
gereken bu. Meclis Başkanı adına bunu yürütürken bunu söylemek
durumundayım.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkanım, eğer tutumunuzu bu şekilde
sürdürecekseniz usul tartışması açarım çünkü İç
Tüzükün 64üncü maddesi çok açıktır: Genel Kurula
başkanlık eden Başkan veya Başkanvekili, asıl konu
görüşülürken ve oylanırken hiçbir surette görüşünü
açıklayamaz. Burada, asıl konunun da ötesinde, Türkiye
Cumhuriyetinin temel bir konusunu, kurucu iradeyi tartışıyoruz.
Eğer siz de bu konuda Meclis Başkanının yanında yer
alıyorsanız onu bilelim ya da onun sözlerinin
karşısındaysanız onu da bilelim.
BAŞKAN Sayın Gök,
ben şunu ifade ediyorum, ben diyorum ki eleştirilerinizi yaparken
dahi
Yapamazsınız demiyorum. Bir de bunun ne anlama geldiğini
muhakkak kendisi açıklayacaktır ama bu eleştiriyi yaparken de
kullandığınız üslupla ilgili ben eleştiri getiriyorum,
bir.
LEVENT GÖK (Ankara) Hangi
üslubumuzdan rahatsızsınız efendim? Laiklik kalksın.
dendiği zaman kimse rahatsız olmuyor, kınama deyince
rahatsız oluyorsunuz.
BAŞKAN İkincisi:
Bakın, İç Tüzükün 66 ve devamındaki maddelerine bakın,
161inci maddesine bakın ve bu tip hususlara
baktığınızda da Meclis Başkanıyla ilgili
kullanacağımız üslupla ilgili de ve burada konudan
ayrılmamayla ilgili de düzenlemelerin olduğunu göreceksiniz. Ben onu
diyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Bu
Anayasa Meclis Başkanına bir üslup belirlemiyor mu? Laikliğin
değiştirilemeyeceğini söyleyen Anayasaya göre yemin etmiş
Meclis Başkanının üslubunu niye tartışmıyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Gök,
onu göreceğiz, onu göreceğiz. Tamam, eleştirebilirsiniz. Onu
göreceğiz ama...
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, bizim bütün arkadaşlarımız bu konuyu
gündeme getirdiğinde böyle bir müdahalede bulunursanız usul
tartışması açarız çünkü bu konu şu saate kadar
düzeltilmemiştir. Bizim meselemiz Meclis Başkanıyla ilgilidir,
sizinle ilgili değil ama siz de bu tutumunuzla Meclis Başkanıyla
sanki aynı konumda davrandığınız hissini bizde
uyandırıyorsunuz.
BAŞKAN Ben Meclis
Başkanı adına şu anda bu oturumu yönetiyorum Sayın
Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Onun
görüşlerini paylaşıyor musunuz Sayın Başkanım?
BAŞKAN Onun
görüşlerini şöyle ya da böyle değerlendirmek durumunda
değilim ben.
LEVENT GÖK (Ankara)
Paylaşıyor musunuz, paylaşıyor musunuz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Gündeme geçelim Sayın Başkan.
BAŞKAN Ama size
şunu diyorum: O görüşleri, o görüşlerin ne şekilde ifade
edildiği, bağlamının ne olduğu açıklanana kadar,
bir...
İkincisi:
Eleştirseniz dahi -o görüşleri eleştirebilirsiniz, doğal
hakkınızdır ama- bu eleştiriyle birlikte farklı bir
sataşmaya meydan verebilecek ya da şahsiyatla ilgili olumsuz bir
üslup kullanılmasın diye... Benim önerim bu.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sataşma neresi efendim?
BAŞKAN
Eleştirebilirsiniz, bu sizin takdiriniz.
LEVENT GÖK (Ankara)
Kınamanın neresi bir üslupta bozukluk efendim?
BAŞKAN O zaman ben,
katılmadığım görüşleri ileri süren her çıkan
konuşmacıya Sizi kınıyorum. dersem bu doğru bir
şey olur mu? Ve bu, Meclis Başkanı; bu, Meclis Başkanı.
LEVENT GÖK (Ankara)
Efendim, siz onu diyemezsiniz ki. Kürsü özgürlüğü var.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Siz yorum yapamazsınız, siz Genel Kurulu idare
ediyorsunuz.
BAŞKAN 161i okur
musunuz Sayın Gök, 161i. 161inci maddeyi okur musunuz, lütfen.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, o zaman gelsin, Meclis Başkanı kendisini
savunsun. Olur mu öyle bir şey?
BAŞKAN O kendini
savunabilecek güçte ve yetenektedir Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Yetkisi
var, gelsin savunsun. Bizimle bir yüzleşsin bakalım, yüzleşsin,
yüzleşsin bir.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım...
LEVENT GÖK (Ankara) Olur mu
böyle bir şey!
BAŞKAN Tamam, sizi
dinledim.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım...
LEVENT GÖK (Ankara) Bu
tutumunuzu kabul etmediğimi ilan ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Bostancı, buyurun, sizi dinliyorum.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Meclisin gündeminde
laikliğe ilişkin hiçbir teklif, tasarı, öneri
olmadığına ve AK PARTİ Grubunun böyle bir
çalışması ve hazırlığı
bulunmadığına ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım, her zaman bu Parlamentoda CHPnin
sözcüleri de sıklıkla kürsü özgürlüğünden ve
dokunulmazlığından bahsederler. Meclis Başkanı
aynı zamanda bir milletvekili, fikirlerini elbette söyleyecek.
DURSUN ÇİÇEK
(İstanbul) Niye yemin etti o zaman laikliğe bağlı
kalacağına?
LEVENT GÖK (Ankara)
Bağımsız mı Meclis Başkanlığında?
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Milletvekili yapar ama Meclis Başkanı yapamaz
onu.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Fikirlerine ilişkin itirazlar olabilir ama Meclis
Başkanının en aykırı sözleri bile söyleme hakkı
vardır. Eğer mesele laiklikse Meclisin gündeminde
(AK PARTİ ve
CHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
Sayın Bostancıyı dinliyorum.
Buyurun Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) -
laikliğe ilişkin hiçbir teklif, hiçbir tasarı,
hiçbir öneri yoktur, söz konusu değildir; AK PARTİ Grubunun ne böyle
bir çalışması ne böyle bir hazırlığı
vardır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Duruşumuz belli bizim.
MUSA ÇAM (İzmir)
İstifa etmesi lazım, istifa etsin!
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop, anayasa
hazırlıklarına ilişkin olarak böyle bir konunun
olmadığını, anayasa hazırlığında, tasarısında
laikliğin mevcut olduğunu ifade etmiştir. Dün akşam bu konu
gündeme geldiğinde ben de yine, MYKda, anayasaya ilişkin
çalışmalarda kesinlikle böyle bir durumun söz konusu
olmadığını beyan ettim. Meclisin gündeminde bu
olmamasına rağmen, kürsü özgürlüğü çerçevesinde düşünülecek
bir konuyu bu kadar abartmayı, sanki laiklik tehdit
altındaymış gibi feveran etmeyi uygun bulmuyorum.
Saygılarımla.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Meclis
Başkanı söylüyor bunları. Ne demek tehdit altında
değil? Meclis Başkanı söylüyor bunu.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
Sayın Gök.
Sayın Baluken
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Meclis
Başkanının yapmış olduğu Anayasaya
aykırı açıklamasına dair herhangi bir düzeltici beyanı
olmadığına ve Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının bu konudaki tartışmalara müdahil olmaması
gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, dün Meclis
Başkanının laiklikle ilgili yapmış olduğu
açıklamaya dair kürsüden görüşlerimizi ifade ettik. Herhangi bir
milletvekilinin düşünce, ifade özgürlüğü ekseninde
değerlendirilebilecek görüşlerini Meclis Başkanının
hiçbir şekilde ifade edemeyeceğini, bulunmuş olduğu konum
gereği, Meclisin iradesini yansıtması gereği Anayasada
kendisini bağlayan temel değerlerle ilgili hassas bir noktada durması
gerektiğini belirttik.
Şimdi, bu saate kadar,
Meclis Başkanının yapmış olduğu bu Anayasaya
aykırı, etik kurallara aykırı açıklamasına dair
herhangi bir düzeltici beyanı biz görmedik, okumadık; bildiğim
kadarıyla, bu saat itibarıyla da herhangi bir açıklama
yapmış değil. Doğal olarak, bu konuyla ilgili
milletvekillerinin görüşlerini dile getirmesi, tarafsız pozisyonda
olması gereken, Anayasaya bağlı olması gereken Meclis
Başkanının tutumuyla ilgili kınama ifadelerini belirtmesi
de son derece normaldir, son derece doğaldır.
Siz, Başkanlık
Divanı olarak, Genel Kurulu orada idare etmek üzere Meclis Başkan
Vekili olarak bugün görev yapıyorsunuz. Ancak, uzun süredir, Meclis
kürsüsünden bu konuda milletvekillerinin yapmış olduğu
konuşmalara ya da kınamalara dair sürekli bir müdahale etme, sürekli
bir yorum yapma hakkını kendinizde görüyorsunuz; böyle bir
hakkınızın olmadığını ifade etmek istiyoruz.
Bununla ilgili eğer farklı noktada bir tartışma
yürütülecekse Meclis Başkanının da Genel Kurula gelip burada bir
bilgilendirme yapması, bağlamından koparılmış
açıklamalar ve cümleler söz konusuysa bu konuyla ilgili Türkiye kamuoyunu
aydınlatması son derece önemli bir husustur. Meclis
Başkanının böyle bir talebi yokken, böyle bir beyanatı ya
da düzeltme çabası yokken, sizin ısrarla, Meclis Başkanına
atfen birtakım cümlelerle sürekli tartışmaların önüne
geçmeye çalışmanızı anlamak mümkün değil.
Laiklikle ilgili biz dün de
Meclis kürsüsünden ifade ettik, doksan yıldır Türkiyede uygulanan
gerçek anlamda özgürlükçü bir laiklik asla söz konusu değildir. Statükocu
bir laikçiliği laiklik olarak halkımıza dayatan bir
anlayış var. Bunun Anayasada özgürlükçü bir laiklik olarak
tanımlanması, bütün dinlere, inançlara eşit pozisyonda, nötr
pozisyonda, inanç dünyasını ve onunla ilgili örgütlenmeleri
destekleyecek, güvence altına alacak nötr bir devlet pozisyonunun
sağlanması gerektiğini biz Halkların Demokratik Partisi
olarak ifade ettik. Ancak, bütün bu ifadelerimize rağmen hâlâ -dediğim
gibi- Meclis Başkanının bu konuda yapmış olduğu
bir açıklamayı bilmiyoruz, okumadık. Sizin de ısrarla
Meclis Başkanı adına, ona birtakım cümleler atfederek
milletvekillerinin tartışmalarının önüne geçme tutumunuzu
da doğru bulmadığımızı ifade ediyoruz. AKP
Grubundan herhangi bir milletvekili benzer cümleler kullanırsa bu,
düşünce, ifade özgürlüğü ekseninde değerlendirilebilinir ama
Meclisin iradesini yansıtan, anayasal değerlerle ilgili pozisyonu,
konumu belli olan bir Meclis Başkanı bu cümleleri sarf ederse
doğal olarak bunun Mecliste ve toplumda bir tartışma
yaratacağını herhâlde kestirmek çok zor olmasa gerek diyorum.
O nedenle, sizin de bu
tartışmaları tarafsız bir bağlamda takip etmenizi, bu
tartışmalara Meclis Başkanı adına müdahil
olmamanız gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
BAŞKAN Efendim, ben,
uygun bir dil kullanılması noktasında her uyarıyı her
zaman her milletvekili için yapabiliyorum...
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Efendim, kınama, uygunsuz bir dil değildir.
BAŞKAN -
ki, hele ki
Meclis Başkanımız için de haydi haydi yapmam gerekiyor.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Herhangi bir insanı kınamak uygunsuz bir dil
değil. Böyle bir şey yok!
BAŞKAN - Onun adına
ben bu görevi yürütüyorum şu anda.
Siz de bir laiklik tarifinde
bulundunuz.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Meclis Başkanı kutsal bir kişilik değil
Sayın Başkan.
BAŞKAN Siz de
farklı bir laiklik tarifinde bulundunuz.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Meclis Başkanı ya da herhangi bir insan
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Başkanım, gündeme geçelim.
BAŞKAN- Laiklikle ilgili
hiç kimsenin bir problemi yok şu Mecliste. Kalkıp da bunu farklı
mecraya çekmenin doğru olmadığını düşünüyorum
ben.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, Meclis Başkanı ya da
herhangi bir insan kutsal bir kişilik değildir.
Yaptığı yanlışlar varsa, ortaya koymuş
olduğu beyanatlarla belli bir sorun alanı yaratmışsa tabii
ki kınanabilir, siyasi parti grupları ya da milletvekilleri
kınamayla ilgili düşüncelerini açıkça ortaya koyabilir. O
nedenle, her kınama cümlesinde sizin bunu uygunsuz bir üslup olarak
değerlendirmenizi doğru bulmuyoruz. Kaldı ki bu Meclis
Başkanı, cumhuriyet tarihi boyunca gelmiş geçmiş en
sansürcü, en baskıcı ve muhalefet iradesine ipotek koymaya
çalışan bir Meclis Başkanıdır. Bugün bile futbolla
ilgili ayrımcılık, nefret ve şiddeti içeren bir araştırma
önergemize tamamen keyfî birtakım kriterlerle sansür uygulamıştır,
o önergeyi değerlendirmeye almamıştır.
Dolayısıyla böylesi bir pratiği olan Meclis
Başkanını tabii ki bu kürsüden kınamaya devam
edeceğiz.
BAŞKAN Sayın
Baluken, İç Tüzükün gerekleri neyse İç Tüzükün gerekleri yerine
getirilebilir. Anayasa ve İç Tüzüke herkes uymak durumundadır.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Akçay, buyurun.
3.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Türkiyenin laiklik diye bir problemi
olmadığına ve Meclis Başkanı tarafından bu
konunun gündeme getirilmesinin son derece yanlış olduğuna
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan, dün Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Sayın Kahraman, Türkiyenin hiçbir gündeminde yer almamasına
rağmen, fevkalade lüzumsuz ve bütün Türkiyeyi de endişeye sevk eden
bazı görüşler serdetmiştir. Kendisi Türkiye Cumhuriyetinin
protokolünde 2nci sırada yer alan Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanıdır ve Anayasaya ilişkin bir toplantıda
kişisel görüşlerini serdedemez. Öncelikle, kişisel
görüşleri serdetme platformunda değildir ve bir tartışma
başlatmıştır. Bu tartışmaya ilişkin Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili görüşünü dün de bugün de
bize göre gayet net bir şekilde ifade etti, Cumhuriyet Halk Partisi, HDP
Grubu da ifade etti ve Milliyetçi Hareket Partisinin de bu konuda görüşü
son derece açık ve nettir. Son derece talihsiz açıklamalardır ve
Meclis Başkanı tarafından kesinlikle tavzih edilmesi gereken bir
görüştür, talepler bu yöndedir. Kınamaya ilişkin de elbette
kınanabilir, dolayısıyla bunun bir üslup sorunu
olmadığı kanaatindeyim. Ve şu anda, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanına çok önemli bir görev düşüyor. Türkiyenin
laiklik diye bir problemi yoktur. Anayasamızda ve hukuk düzenimizde bu
oturmuştur. Zaten, geçmiş yıllarda pek çok tartışma,
münakaşa, hatta kavgaya varan birtakım durumlar olmuştur. Ve
Türkiyenin gündeminde olmayan bir hususu yeni anayasa
çalışmalarının yapıldığı bir gündemde,
bizzat Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından bu
konunun gündeme getirilmesini son derece yanlış bulduğumuzu
ifade etmek istiyorum. Yani laiklik hem Anayasamızın hem Türkiye
Cumhuriyetinin en temel değerlerinden birisidir ve bu
tartışmalar Türkiyeyi kamplaşmaya ve ayrışmaya
götürür. O bakımdan, sadece kişisel kanaatiyse kendisinde
kalsın, bütün Türkiyeyi bu tartışmanın paydaşı
yapmasını doğru bulmuyoruz ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanını bu konuda gereken açıklamayı ve düzeltmeyi
yapmaya davet ediyorum.
BAŞKAN Evet Sayın
Akçay.
Sayın Gök.
4.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Meclis Başkanın, laiklikle ilgili
ifadeleriyle Türkiyenin kuruluş felsefesini ayaklar altına alarak
Türkiye tarihine kara bir leke gibi geçtiğine ve Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının bu konudaki
tartışmalara müdahil olmaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, konuştuğumuz konu sıradan bir konu
değildir. Konuştuğumuz konu Türkiyenin kuruluş iradesiyle
ilgili bir konudur ve ne yazık ki
BAŞKAN Sayın Gök,
isterseniz, hiç kendinizi de yormadan, mikrofonu açalım, oturduğunuz
yerden
Buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Yo,
şu anda böyle rahatım, merak etmeyin.
BAŞKAN Peki, buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Bu
konuştuğumuz konuyu sıradan bir konu gibi değerlendirerek
bugünü geçiştiremeyiz. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş harcında,
emperyalizme karşı mücadele eden Mustafa Kemal Atatürk ve
arkadaşları, Türkiye Cumhuriyetini laik cumhuriyet, çağdaş
uygarlık seviyesine ulaşmak, halk egemenliğine dayandırmak
amacıyla kurmuştur. Her ülkenin bir kuruluş felsefesi
vardır.
MEHMET METİNER
(İstanbul) Tarihsel bir çarpıtma bu ya! Ne alakası var ya?
Öyle olsa 1924 Anayasasında laiklik olur ya!
LEVENT GÖK (Ankara) Bu
kuruluş felsefesine bütün yurttaşların uyması gerekli
olduğu gibi, başta, toplumu yöneten bütün siyasi parti liderleri
dâhil olmak üzere, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis
Başkanı herkesten önce sahip çıkmak, korumak ve kollamak
durumundadır. Şimdi
karşılaştığımız tehlike vahim bir
tehlikedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, egemenliğin kayıtsız
şartsız millete ait olduğunun ifade edildiği ve bütün
kuruluş dayanağını cumhuriyetin kuruluş ilkelerinden
alan bir Meclisin Başkanı, dün yaptığı
açıklamada, bütün kurucu iradeyi, Türkiyenin kuruluş felsefesini
ayaklar altına alarak ve ettiği yemini de çiğneyerek Türkiye
tarihine bir kara leke gibi geçmiştir; bu
tartışmasızdır. Bizim muhatabımız Meclis
Başkanıdır. Ne AKP grup başkan vekilinin bu sözlerimizden
alınarak bizlere cevap vermesi gerekir ne de sizin. Eğer bu konuda şu
saate kadar Meclis Başkanı herhangi bir açıklama yapmadıysa
ya da yapıp da kamuoyunu tatmin etmediyse Meclis Başkanını
siz savunmak durumunda değilsiniz. Çünkü, Meclis başkan vekilleri,
tıpkı Meclis Başkanları gibi, oturumu yönettikleri anda,
hem Anayasa 94e göre hem de İç Tüzük 64e göre tartışmalara
katılamazlar. Eğer siz, böyle bir tartışmanın
içerisinde, bu saatten sonra Ben bu tartışmaya
katılırım. diyorsanız ya toplantıyı yönetmeyin,
İsmail Kahramanı buraya davet edin ya da konuşmacılarımızın
sözlerine tahammül etmek durumundasınız.
Bu sözlerin, ayrıca,
hiçbiri incitici değil. Arkadaşımız ne söyledi?
Kınadığını ifade etti. Kınamak ne zamandan beri
değişik bir üslup oldu.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Gayrimeşru efendim ne kınaması, gayrimeşru.
BAŞKAN Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Yani
Laik cumhuriyet ortadan kalksın. diyen Meclis Başkanının
üslubunu bir kenara bırakıyorsunuz; Anayasayı savunan
-olması gereken- kanunlarımızı savunan, kuruluş
felsefesini savunan Cumhuriyet Halk Partisine bir üslup tartışması
hatırlatıyorsunuz; bu çok yanlıştır. Bugün, bu
açıklama gelene kadar, bütün Türkiye kamuoyu bilmelidir ki Cumhuriyet Halk
Partisi, üzerinde bulunan tarihî sorumluluğun gereği olarak,
Anayasaya bağlı olan bir parti olarak Meclis
Başkanının bu sözlerini bu kürsüden eleştirmeye ve Meclis
Başkanını kınamaya devam edecektir. Bunun böyle bilinmesini
isterim.
Sizden de ricam,
milletvekillerimizin bu yönde yapacakları konuşmalara müdahil
olmamanız ve Meclis Başkanını bence bir an önce arayarak
eğer konuşmasını tashih edecekse etsin, etmeyecekse Meclis
Başkanı istifa etsin.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Gök,
mutlaka Meclis Başkanı meramını anlatacaktır, bir.
İkincisi, ben burada oturumu Meclis Başkanı adına,
Anayasaya ve İç Tüzüke uygun olarak yönetmeye çalışıyorum
ki Anayasayı da İç Tüzükü de çok iyi bildiğime
düşünüyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Biz de
öyle olduğunu ümit ediyoruz.
BAŞKAN - Bunun sadece
teorisini değil pratiğini de yapan bir
arkadaşınızım, beraber bu süreçte çalıştık.
Dolayısıyla, ondan bir endişeniz olmasın, ben İç
Tüzükü ihlal etmem ama sadece benim değil konuşan her
arkadaşımın da yine, aynı şekilde İç Tüzüke
uygun olarak konuşmalarını yapmaları arzusunda
olduğumu ifade ediyorum. Tabii ki birbirimizi eleştirebiliriz, herkes
aynı fikri paylaşmak durumunda değil, eleştirebilir ama bu
eleştirinin de muhakkak ki belli bir üslup içerisinde, dairesinde
olması gerektiğini İç Tüzük gene emrediyor; ben onu ifade etmeye
çalıştım. Onun dışındakiler de
MUSA ÇAM (İzmir)
Sayın Başkan, siz İç Tüzükü biliyorsunuz, Anayasayı
biliyorsunuz da Meclis Başkanı bilmiyor.
BAŞKAN Meclis
Başkanı da çok iyi biliyor.
MUSA ÇAM (İzmir)
Şu anda yok hükmünde, yok hükmünde, yok!
BAŞKAN İyi de bir
hukukçudur, biliyor Sayın Çam.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, hâlâ Meclis Başkanını savunmayın
lütfen!
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
3.- Ankara
Milletvekili Mustafa Mitin, Ankara ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, gündem dışı üçüncü söz, Ankaranın
sorunları hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Mustafa Mite
aittir.
Buyurun Sayın Mit. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
MUSTAFA MİT (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başkentimiz
Ankaranın sorunları üzerinde gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bir konuya değindikten sonra Ankaranın meselelerine
değineceğim. Laiklik, birlik ve beraberliğimizin
teminatıdır. Laiklik, din ve vicdan hürriyetidir,
değiştirilemez.
Değerli milletvekilleri,
bir zamanlar Ankara, siyasetin başkenti olmasının yanında
siyasetin, uluslararası ilişkilerin, kültür ve sanatın,
yatırımın, sporun başkentiyken bugün bütün bu özelliklerini
kaybetmiş durumdadır. Siyaset başkenti olmasına
rağmen, siyaseti de İstanbuldan idare edilmektedir. Bu sebepten
dolayı, Ankaranın maddi ve manevi içi
boşaltılmaktadır. En son, Merkez Bankasının da
İstanbula taşınma gayretlerine dikkatinizi çekmek isterim.
Uluslararası toplantıların, devlet başkanları
zirvelerinin ve birtakım resmî toplantıların İstanbulda
yapılması ve bunun kanaat olarak yerleşik hâle getirilmesi
Ankaranın gözden çıkarılmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti
Ankarada kurulmuştur. Cumhuriyet, Ankara demektir.
Değerli milletvekilleri,
millî iradenin tecelligâhı olan Büyük Millet Meclisinin kurulduğu,
İstiklal Harbinin idare edildiği şehir olan Ankara, bu ruhu ve
şuuru yansıtamayan, tarihten gelen özelliklerini ön plana
çıkaramayan, beton ve cam yığını herhangi bir
şehir görünümündedir. Ankaranın şehircilik anlamında bir
makro planı yoktur. Ankara, dünyada en az turist ağırlayan
başkenttir; tarihî ve coğrafi özellikleri açısından,
özellikle termal turizm açısından da son derece elverişli bir
kent olmasına rağmen, bundan da gerekli payı alamamaktadır.
Yapılan alt ve üst geçitlere rağmen trafik neredeyse günün her
saatinde sıkışık bir vaziyettedir. Metro
ulaşımından sonraki ringlerde yeterli otobüs tahsis
edilememiştir. Büyükşehir Yasasıyla bütün köyler mahalle
olduğundan, ulaşımda büyük sıkıntılar
yaşanmaktadır. Üniversite şehri olan Ankarada, hâlâ yurt
problemleri çözülememiş, öğrencilerimizin paso ücretleri de çok
pahalıdır. Şehirler arası otobüs terminali semtlere çok uzak
olmakta ve semtlerden terminale, terminalden de semtlere gidişte
zorlanılmaktadır. Metropol ilçeler nüfus ve konum itibarıyla çok
büyümüşlerdir. İdari yapılanma yeniden gözden geçirilmeli,
yeniden ilçeler ihdas edilmelidir.
Ankaranın Birinci
Ligde oynayan 2 takımı vardı. Yüz yıllık Ankaragücü
şahsi ihtiraslar sonunda bu hâllere düşürülmüştür. 1992
yılından bu yana Ankarada millî maç oynanmamaktadır.
Ankara, şehir
meydanı olmayan tek başkenttir, Ulus ve Kızılay bir plan
dâhilinde şehir meydanı hâline getirilmelidir. Fuar ve kongre merkezi
yapımı hızlandırılmalıdır.
Siteler ve GİMATa
organize sanayi bölgesi statüsü verilmelidir. OSTİM, Sincan, Malıköy
sanayileri her açıdan teşvik edilerek geliştirilmelidir.
Sitelere mutlaka metro hattı götürülmelidir. Sitelerde otopark sorunu çözülmelidir.
Sanayinin yetişmiş
iş gücü ihtiyacını karşılamak üzere çıraklık
sistemi yeniden gözden geçirilmeli, İŞKUR semtlerde kurslar
açmalıdır.
Keçiören bölgesinde okul
sıkıntısı had safhadadır.
Keçiören, Yenimahalle,
Aydınlıkevler ve Siteler bölgesinde ulaşım planı
yeniden yapılmalıdır.
Metropol ilçelerde adliyeler
açılmalıdır. Kentsel dönüşüm kapsamında hak sahipleri
mağdur edilmektedir; adil çözüm uygulanmalı, rantiyecilikten
uzaklaşılmalıdır.
Bütün köyler mahalle
olduğundan, büyükşehir imkânları köylere
ulaşmamaktadır. Kendi imkânlarıyla yapmış
oldukları şebeke ve yüz yıllardır kullandıkları
su, köylülere parayla satılmaktadır. Büyükşehir sadece grup
yollarına bakmakta, köy yolları bakımsızlıktan yol
olmaktan çıkmıştır. Özel idarenin köylere
yaptığı ayni ve nakdî yardımlar kesilmiştir.
Çiftçilere yönelik demonstrasyon uygulamaları ortadan
kaldırılmıştır. Bakanlığın 30 bin Türk
lirası Genç Çiftçi Projesi Ankarada uygulanmamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Ankaranın problemlerini beş dakikaya sığdırmak mümkün
olmadığı için -anlatabildiğim kadar, Ankaranın daha
çok problemi var- sizlere bunları söylüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Mit.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce,
sisteme giren 15 sayın milletvekiline söz vereceğim.
Öncelikle, buyurun Sayın Karaburun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
5.- Bursa
Milletvekili Bennur Karaburunun, Profesör Doktor Ozan Baharın hayat
hikâyesi ve yaşama azmiyle öğrencilerine ve çevresindekilere
ışık verdiğine ilişkin açıklaması
BENNUR KARABURUN (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün, bir profesörümüzden bahsetmek istiyorum,
görev dönüşü geçirdiği trafik kazası sonucu malulen emekli olan
Profesör Doktor Ozan Bahardan bahsetmek istiyorum. Azmiyle elde ettiği
profesörlük unvanıyla Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
Turizm Fakültesinde Dekan olarak üniversiteli gençlere örnek oluyor.
Yıllardır hayata tekerlekli sandalyeyle tutunan ancak bunun umudunu
kırmadığı Profesör Doktor Ozan Bahar, hayat hikâyesi ve
yaşama azmiyle öğrencileri ile çevresindekilere ışık
veriyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinden malulen emekli olduktan sonra
yaşama küsmeyen, akademik alanda hayatına yeni bir sayfa açarak dekanlığa
kadar yükselen Bahar, tüm zorluklara rağmen hayata sımsıkı
sarılarak herkese umut oluyor.
Bu vesileyle, kendisine buradan teşekkürlerimi
bir borç biliyorum.
Genel Kurulu sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Karaburun.
Sayın Topal
6.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Türkiye Cumhuriyetinin kurucu
değerlerinden olan laiklik ilkesinin tartışmaya
açılmasına asla izin vermeyeceklerine ilişkin
açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyetinin kurucu değerlerinden
barış içinde yaşama imkânının teminatı olan
laiklik ilkesini tartışmaya açmaya çalışanlar bilmelidirler
ki böyle bir çaba yalnız ve ancak gaflettir, dalalettir ve hatta bu
cumhuriyete ihanettir. Meclis Başkanı İsmail Kahraman şunu
bilmelidir ki: O, tam da laiklik sayesinde, Mustafa Kemal Atatürk sayesinde,
cumhuriyet sayesinde o koltukta oturabilmektedir. Belli ki bu yüce makam
Sayın Kahramana fazla gelmiştir.
Sayın
Başkan, sizi bir an önce istifaya davet ediyorum. Bizler cumhuriyetin hiçbir değerinin
tartışmaya açılmasına asla izin vermeyeceğiz. Laiklik
için şeref ve namusu üzerine yemin edenlere yeminlerini
hatırlatıyorum ve herkes bilmedir ki şeriat yandaşlarına
bu cumhuriyeti yedirmedik, yedirmeyeceğiz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Nurlu
7.- Manisa
Milletvekili Mazlum Nurlunun, laiklikle ilgili ifadeleri nedeniyle Meclis
Başkanını ve demokratik protesto haklarını
kullananlara karşı polisin giriştiği faşist
saldırıları kınadığına ilişkin
açıklaması
MAZLUM NURLU (Manisa)
Değerli milletvekilleri, Meclis Başkanının Anayasada
laiklik olmasın. açıklaması, cumhuriyet
düşmanlığından başka bir şey değildir.
Meclis Başkanını ve demokratik protesto haklarını
kullanan cumhuriyet sevdalılarına karşı polisin
giriştiği faşist saldırıları buradan
kınıyorum.
Unutulmasın ki laiklik,
din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi, din sömürüsünün önündeki en büyük
engeldir. Rizedeki İsmail Kahraman Kültür Merkezinde yaşanan
tecavüz ve tacizlere ses çıkarmayanların Anayasadan laiklik
çıkarılsın. demesi nasıl bir Türkiye istediklerini
göstermektedir.
Türkiye Cumhuriyeti, toplumun
huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde,
insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Bunu kabul
etmeyen birisi Meclis Başkanlığı koltuğunda oturamaz.
Bu nedenle, İsmail Kahraman derhâl istifa etmelidir.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Engin
8.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, laiklikle ilgili açıklamaları nedeniyle
Meclis Başkanını istifaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
DİDEM ENGİN
(İstanbul) Sözlerim Meclis Başkanına. Yeni anayasada laiklik
tarifi olmamalıdır, dindar bir anayasa yapmalıyız. diye
buyurmuş. Bilsin ki Atatürke, onun bizlere emanet ettiği
cumhuriyete, özgürlüklerimizin güvencesi olan laikliğe el uzatmak kimsenin
haddine değil. Meclis Başkanı olabilirsiniz ama
saygınlığı kimseden alamazsınız ancak
kazanabilirsiniz; duruşunuzla, konuşmalarınızla,
sözlerinizle saygınlığı kazanırsınız ya da
kazanamazsınız. İstediğiniz kadar uğraşın bu
ülkenin evlatlarının kalbinden Atatürkü silemezsiniz; tam tersine,
Atatürk aşkını ve sevgisini daha da yeşertirsiniz.
İstediğiniz kadar cumhuriyetle, laiklikle uğraşın, yok
edemezsiniz. Sizler cumhuriyeti ve laikliği yok etmeye, dini istismar
ederek güzel ülkemizi kamplaştırmaya çalıştıkça bilin
ki bu ülkenin evlatları cumhuriyete de laikliğe de öyle bir sahip çıkar
ki o çok güvendiğiniz makamlarınız
(CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DİDEM ENGİN
(İstanbul)
derhâl istifaya davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Özkan
9.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, anayasaların bilgece ancak herkesin
anlayacağı bir dille yazılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Dilimizin
sınırları dünyanın sınırlarıdır yani
dilimiz ne kadar sığ ise ufkumuz ve düşüncelerimiz o kadar
daralmaktadır. Dil sadece günlük konuşma açısından
değil, aynı zamanda anayasa hukuku mevzuatımız
açısından da önemlidir. Ülkemizin dünden bugüne tüm
anayasalarını inceleyecek olursak değişen en önemli yönün
dil olduğunu görüyoruz.
Anayasalar filozof gibi
düşünmeli, köylü gibi konuşmalıdır. Hukuk ve siyasi
tarihimizde yer almayan kavramlar on yıllardır
tartışılmakta ve toplumsal barışımızı
bozmaktadır. Bu vesileyle, anayasalarımız bilgece olmalı
ancak milletin diliyle, herkesin anlayacağı bir dille yazılmalıdır;
tarihî geleneğimizden süzülmeli, zengin, demokratik ve özgürlükçü bir
dille yazılmalıdır.
Bu vesileyle, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Aydın
10.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, laiklikle ilgili açıklamaları
nedeniyle Meclis Başkanını istifaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa)
Sayın Başkan, Anayasanın değiştirilemez ilk 4
maddesinin değiştirilmesini isteyen, yeni bir anayasada laiklik
ilkesinin çıkarılmasını isteyen Meclis Başkanı
İsmail Kahraman, hiç kuşkusuz ki ettiği yemini
çiğnemiştir. Kahramanın Başkanlığı bugünden
itibaren hükmünü yitirmiştir. Din ve vicdan özgürlüğünün garantisi
olan ve dinin siyasete alet edilmemesini garanti eden laikliğin
kaldırılması isteği -çoktan beridir- laik devlete
aykırıdır ve açıkça bir şeriat
çağrısıdır. Toplumda büyük bir infial yaratan bu açıklama,
aynı zamanda da Yüce Divan suçudur. Kahramanın bir an önce istifa
etmesini ve söylediği sözlere açıklık getirmesini talep ediyorum
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Akyıldız
11.- Sivas
Milletvekili Ali Akyıldızın, Meclis Başkanının laiklikle
ilgili ifadeleri nedeniyle derhâl istifa etmesi gerektiğine ve 23 Nisan
törenlerinde Cumhuriyet Halk Partisi Sivas İl
Başkanlığının Atatürk anıtına çelenk
sunmasını engelleyen Sivas İl Millî Eğitim Müdürü
hakkında herhangi bir işlem yapılıp yapılmayacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ALİ AKYILDIZ (Sivas)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Laikliğe karşı
olduğunu açıklayan bir Meclis Başkanının laik,
demokratik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin Meclis
Başkanlığından derhâl istifa etmesi gerektiğini ben de
hatırlatıyorum.
Sayın Başkan, Sivasta 23 Nisan
törenlerinde Atatürk anıtına çelenk sunmak için Sivas
Valiliğinden resmî izin alan Cumhuriyet Halk Partisi Sivas İl
Başkanlığı, Sivas İl Millî Eğitim Müdürünün engellemeleri
nedeniyle törende çelenk sunumunu gerçekleştirememiştir. Buradan
Sayın Millî Eğitim Bakanımıza soruyorum: Sivas İl
Millî Eğitim Müdürü, Sivas Valiliğini yok sayan ve Valilik
tarafından kendilerine verilen talimata uymayan keyfî tutumunu ve görevini
suistimal etme yetkisini ve bu gücü kimden almaktadır?
Sayın Bakan, siz il millî eğitim
müdürlerine Cumhuriyet Halk Partisinin millî törenlerde çelenk
sunmasını engelleyen, Cumhuriyet Halk Partisini yok sayan bir tutum
izlemeleri talimatı mı gönderdiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ AKYILDIZ (Sivas) Şayet böyle bir
talimatınız yoksa bu Millî Eğitim Müdürü hakkında herhangi
bir soruşturma ve inceleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Yıldız Biçer
12.- Manisa
Milletvekili Tur Yıldız Biçerin, laiklikle ilgili açıklamaları
nedeniyle Meclis Başkanını istifaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) Sayın
Başkan, bu açıklama, laiklik savunucularına bugün Meclis önünde
yaptırılmayan açıklamadır, onları selamlıyorum.
Meclis Başkanı
Laiklik, anayasada olmamalı. sözleriyle şeriata açık
çağrı yaptı. Dindar anayasa olmalı." demek
şeriat ve hilafet düzeni istemektir. Yapılan bu çağrı,
AKPnin anayasa değişikliğindeki amacını ortaya
koymaktadır, buna asla izin vermeyeceğiz. AKP kendisini bu ülkeden,
halktan büyük zannetmesin; sakın ola ki bu sözü bir daha tekrar etmesin.
Bu ülkenin ilerici, demokrat, devrimci birikimi gerici karanlığı
püskürtecek güçtedir. Biz gerici karanlığınıza
karşı laikliği kazanmak için buradayız. Laiklik
çocuklarımızın Ensar karanlığından
kurtulmasıdır. Laiklik kadınların özgürlüğüdür.
Laiklik dinin siyasal alana taşınarak sömürünün, yolsuzluğun
üstünün örtülmesine son verilmesidir. Laiklik
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) Din düşmanlığıdır değil mi?
TUR YILDIZ BİÇER (Manisa)
din ve mezhep ayrımı yerine birlikte yaşamı
savunmaktır.
Meclis Başkanını
derhâl istifaya davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın erkek
13.- Çanakkale
Milletvekili Muharrem Erkekin, laiklikle ilgili açıklamaları
nedeniyle Meclis Başkanını istifaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Kahraman hepimiz
gibi, laik cumhuriyete bağlı kalacağına, Anayasaya sadakatten
ayrılmayacağına milletin huzurunda yemin etmiştir, ancak
dün bu yeminine rağmen ve kutsal görevine rağmen, cumhuriyetin
kuruluş felsefesine, temel ilkelerine ve Gazi Meclisin ruhuna
aykırı bir antidemokratik ve karşı devrimci söylemle
karşımıza çıkmıştır. Laiklik, tüm
inançları, demokrasi ve özgürlükleri güvence altına alan temel bir
ilkemizdir. Bu söylem nedeniyle artık, milletimizin huzurunda Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı boştur. Ben,
cumhuriyetin temel ilkelerini zedeleyen bu söylem nedeniyle cumhuriyet
savcılarını göreve davet ediyor ve Meclis
Başkanını da istifaya çağırıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Özdemir
14.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, laiklikle ilgili
açıklamaları nedeniyle Meclis Başkanını istifaya davet
ettiğine ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR
(İstanbul) Değerli milletvekilleri, Anayasamızda din ve inanç
özgürlüğünün teminatı olan laiklik ilkesine toplumun tüm kesimleri ve
özellikle 26ncı Dönem milletvekilleri olarak büyük bir sorumlulukla sahip
çıkmalıyız. Meclis Başkanı Sayın Kahramanın
laiklik ilkesiyle ilgili açıklamalarına tepki göstererek ortak bir
duruş sergilemeliyiz.
Bağımsızlığımızın ve özgür bireyler
olarak yaşam hakkımızın teminatı olan cumhuriyete,
cumhuriyetin kurucu ilkelerine ve Anayasanın ilk 4 maddesine
dokundurmayacağımızı, biz Cumhuriyet Halk Partililer olarak
bir kez daha ilan ediyor; dün Dindar anayasa, Laiklik Anayasada
olmamalı. diyerek cumhuriyetin kurucu değerlerine ihanet eden Meclis
Başkanı Sayın Kahramanı istifaya davet ediyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Ilıcalı
15.- Erzurum
Milletvekili Mustafa Ilıcalının, erkekler hentbol liginde Süper
Lige çıkan Aziziye Belediyesi Termal Spor ve İkinci Lige çıkan
Büyükşehir Belediye Erzurumspor Futbol Takımını tebrik
ettiğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
Teşekkürler Değerli Başkanım.
Ben de Gazi Meclisin ilgisini
Millî Mücadeleyi başlatan Erzuruma çekmek istiyorum. Geçtiğimiz
hafta Erzurum sporda çifte bayram yaşadı. Aziziye Termalspor,
Erkekler Hentbol Liginden Süper Lige çıktı. Bu çok önemli. Erzurum
tarihinde bir ilk. Ankaranın doğusunda ilk defa bir takım Süper
Ligde oynayacak. Bu manada Aziziye Belediye Başkanımız -ki
kulübün onursal başkanı- Muhammed Cevdet Beyi, kulüp başkanını,
antrenörü, hocaları, emeği geçen herkesi ve taraftarı
kutluyorum.
Ayrıca, geçtiğimiz
yıllarda Süper Ligde oynayan Erzurumspor Büyükşehir Belediyespor
Takımımız İkinci Lige çıktı. Bu da Erzurum için
çok büyük bir başarı. Taraftarlarımız acayip ilgi
gösterdiler. Taraftarların spora verdiği önemi, anlamı ispat
ettiler. Bu manada da Kulüp Başkanı Ali Demirhan Beye,
Büyükşehir Belediye Başkanımız Mehmet Sekmene, hocaya,
sporculara teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) Bravo! Erzurumu kutluyoruz.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
Burada Millî Eğitim Bakanımız da varken ve diğer bütün
muhalefetin milletvekilleriyle, komşu illerimizle hedef 2026 Kış
Olimpiyatları diyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Özdiş
16.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, Süper Lige çıkan Adanaspor
Futbol Takımını tebrik ettiğine ve laiklikle ilgili
açıklamaları nedeniyle Meclis Başkanını istifaya davet
ettiğine ilişkin açıklaması
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle, on iki yıl
aradan sonra Adanamıza büyük bir şampiyonluk kazandıran
Adanasporumuza, bu kazanımda emeği geçen herkese saygılar,
sevgiler sunuyorum.
Anayasaya bağlı
kalacağına yemin etmiş, laik demokratik cumhuriyetin mabedi olan
bu Gazi Meclisin Başkanının hezeyan noktasındaki
açıklamalarını kınıyor, protesto ediyor, Meclis Başkanlığına
yakışmadığını düşünüyor, kendisini istifaya
davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
İlgezdi
17.-
İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin, Meclis
Başkanını istifaya davet ettiğine ve Meclis önünde polisin
müdahale ederek basın açıklaması yapmalarına izin
verilmeyen Birleşik Haziran Hareketinin Laikliği
Kazanacağız başlıklı metnini okuyacağına
ilişkin açıklaması
GAMZE AKKUŞ
İLGEZDİ (İstanbul) Sayın Başkan, Meclis
Başkanını istifaya davet ediyorum.
Dün Meclis Başkanı
İsmail Kahramanın Laiklik anayasada olmamalı.
açıklaması sonrası bugün Meclis önüne gelen başta
Birleşik Haziran üyeleri olmak üzere laiklik yolunda mücadele edenlere
polis müdahale etmiştir, basın açıklamasına izin
vermemiştir. Ben de Meclis önünde okutmadığınız Birleşik
Haziranın Laikliği Kazanacağız başlıklı
metnini okuyacağım:
Şeriat, hilafet
anayasası yaptırmayacağız, laikliği
kazanacağız. Haziran Türkiye'si laik olacak. Meclis Başkanı
İsmail Kahraman Laiklik anayasada olmamalı. sözleriyle şeriata
açık çağrı yaptı. Dindar anayasa olmalı. demek
şeriat ve hilafet düzeni kuralım demektir. Meclis Başkanı
sıfatıyla yapılan bu çağrı, AKPnin anayasa
değişikliği gayesini ortaya koymaktadır. Buna azla izin
vermeyeceğiz. AKP kendisini bu ülkeden, halktan büyük zannetmesin.
Sakın ola bu sözü bir daha tekrar etmesin. Bu ülkenin ilerici, demokrat,
devrimci birikimi gerici karanlığı püskürtebilecek güçtedir
(CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Yarayıcı
18.- Hatay
Milletvekili Hilmi Yarayıcının, siyasi tarihimize kara bir leke
olarak geçen kanlı pazar olarak bilinen olay ile İmran Öktemin
cenazesinde çıkarılan olayları düzenleyenlerin İsmail
Kahramanın genel başkanlığını
yaptığı Millî Türk Talebe Birliği olduğuna
ilişkin açıklaması
HİLMİ YARAYICI
(Hatay) Sayın Başkan, Sayın İsmail Kahramanın
açıklamaları siyasi tarihimize kara bir leke olarak geçen iki olay
üzerine arşiv hatırlatmasını zorunlu kılıyor.
1) 3 Mayıs 1969da,
Yargıtay Başkanı İmran Öktemin vefatı üzerine Millî
Türk Talebi Birliği Dinsiz Öktemin cenaze namazı
kılınmasın. kampanyası düzenlemişti. Bunun üzerine,
Öktemin cenaze namazında büyük olaylar çıktı ve cenazede
bulunanlar İsmet İnönüyü korumak için silah kullanmak zorunda
kalmıştı. İnönü bu olaylar için Yaşananlar ikinci 31
Mart vakasıdır. demişti.
2) 16 Şubat 1969da
Boğaza demirlenen 6ncı Filoyu protesto etmek isteyen gençlik
örgütleri Taksimde toplanmıştı. Karşı devrimci
gruplar, Taksimde toplanan gençlere taş, sopa ve bıçaklarla
saldırdı ve 2 gösterici bıçaklanarak öldürüldü.
Demokrasi tarihine
Kanlı Pazar olarak geçecek bu olayı ve İmran Öktemin
cenazesinde çıkarılan olayları düzenleyenlerde İsmail
Kahramanın genel başkanlığını
yaptığı Millî Türk Talebe Birliği vardı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HİLMİ YARAYICI (Hatay)
Önceki gün, laiklik ilkesinin anayasada olmaması gerektiğini
söyleyen Meclis Başkanını bu tavrından dolayı istifaya
davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Yalım
19.- Uşak
Milletvekili Özkan Yalımın, laiklikle ilgili açıklamaları
nedeniyle Meclis Başkanını istifaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Divan,
değerli milletvekili arkadaşlarımız ve de bizi izleyen
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları; Atatürk ilkeleri nedir? Cumhuriyetçiyiz,
halkçıyız, milliyetçiyiz, laikiz, devletçiyiz,
inkılapçıyız. Bu devrimlerimizden, bu ilkelerimizden kesinlikle
vazgeçmeyeceğiz. Bu ilkelerimizden de bizi kimse vazgeçiremez. Bundan
dolayı, dünkü açıklamasından dolayı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Sayın İsmail Kahramanı derhâl
istifaya davet ediyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Son olarak
Sayın Aydemir
20.- Erzurum
Milletvekili İbrahim Aydemirin, 2023 hedefine doğru AK Türkiye
kavramını iyi anlamak gerektiğine ilişkin
açıklaması
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
2023 hedefine doğru AK
Türkiye kavramını iyi anlamak lazım. Sivil yeni anayasa ile
çağdaş bir Türkiye demek bu. Her türlü vesayetten kurtulmuş bir
Türkiye. Şanlı mazisiyle çağdaşlık örgüsünün
buluştuğu ve dünya çapında büyük hedeflere yürüyen bir Türkiye.
Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti irfan ve vicdanının
sentez bulduğu bir Türkiye. Çağlar üstü bir duruş, çağlar
üstü bir yükseliş devri; AK Türkiye bu. Bu yalın gerçeği idrakte
zorlananlar, buldukları her zemini iftira ve karartma adresi olarak kullanıyorlar.
Erzurumda çok yerinde bir özdeyiş vardır Koyma akıl, akıl
olmaz. diye. Bu tespite teslimiz. Ne ki müfteri zihinleri de Yaptım
oldu. noktasında bırakmayız. Dün akşam, şu mübarek kürsüden
ardı ardına iftira saçan konuşmacıyı AK yürekler adına
kınadığımı ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Evet,
sayın milletvekilleri gündeme geçiyoruz.
Söz talebi var mı
Sayın Akçay?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Var.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Akçay, iki dakika süre veriyorum.
21.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, Meclis Başkanının laiklikle ilgili
ifadelerini çok yanlış bulduğuna ve bu açıklamanın
kişisel görüş diye geçiştirilemeyeceğine, Somada bir maden
ocağında karbonmonoksit gazından zehirlenerek yer altında
mahzur kalan madencilerin sağ salim çıkarıldıklarına
ve kendilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Sayın Kahraman dün yapmış olduğu
konuşmada, anayasada laiklik olmaması gerektiğini ifade
etmiştir. Sayın Kahramanın laiklik açıklaması
kişisel görüş diyerek geçiştirilemez. Sayın Kahraman
millî iradenin tecelligâhı, temsilcisi Meclisimizin Başkanıdır.
Sayın Başkanın Türkiye'nin kurucu ilkelerini hedef alan bu
açıklamasını çok ama çok yanlış bulduğumu
belirtmek istiyorum.
Laiklik üzerinden bir
tartışma başlatmak toplumu kutuplaştırmaktan ve
ayrıştırmaktan öte bir anlam ifade etmeyecektir. Türkiye'nin
sorunları arasında laiklik yoktur. Laiklik çok önemli bir ilke olarak
Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerinden biridir, bunu
tartışmayacağız. Toplumun bu değerler üzerinden
kutuplaştırılmasına asla izin vermeyeceğiz ve
Sayın Başkanı da bu hatasından dönmeye davet ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün sabah saatlerinde Somada bir maden
ocağında 15 madencimiz karbonmonoksit gazından zehirlenerek yer
altında mahsur kalmıştır. Çok şükür ki bütün
madencilerimiz sağ salim çıkarılmıştır. 6 madenci
gaz zehirlenmesi sonucu hastanede tedavi altındadır.
13 Mayıs 2014te 301
madencimizin hayatını kaybettiği facianın acısı
henüz dinmemiştir. Bu kazalara karşı maden ocaklarında
işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin
etkin bir şekilde sağlanarak gerekli önlemlerin alınması
için gayret gösterilmesi gerekmektedir. Bu vesileyle, hastanede tedavi edilen
madencilerimize acil şifalar diliyor, kazadan sağ kurtulan bütün
madencilerimize geçmiş olsun diliyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın Baluken
22.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Meclis
Başkanının laiklikle ilgili ifadelerine, doksan yıllık
statükocu laikçiliğin değil özgürlükçü laikliğin önemli
olduğuna ve anayasada olması gerektiğine, Meclis
Başkanının yapmış olduğu açıklamaları
protesto etmek isteyen halka yönelik yapılan polis müdahalelerini
kınadığına, Çernobil nükleer faciasının 30uncu
yıl dönümüne ve bu nükleer facianın bir sonucu olarak
yaşamını yitiren Kâzım Koyuncuyu rahmetle andığına
ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
Meclis Başkanı İsmail Kahraman, deyim yerindeyse,
ağızdaki baklayı ortaya saçmıştır. AKP
Hükûmetinin Türkiyeye dayatmak istediği otoriter, baskıcı bir
rejim değişikliğini dini bir kılıf olarak kullanmak
suretiyle hayata geçirme arayışını teşhir
etmiştir. Bunu kabul etmek mümkün değil. Bu toplumda laikler ve
dindarlar şeklinde yeni bir tartışma yaratarak bu rejim
değişikliği çabalarını dinî hassasiyeti olan
yurttaşları homojenize ederek, kristalize ederek başarma gayreti
olarak bunu değerlendiriyoruz. Halkların Demokratik Partisi olarak
doksan yıllık statükocu laikçiliğin değil, özgürlükçü
laikliğin önemli olduğunu ve anayasada olması gerektiğini
ifade etmek istiyoruz.
Aslında bugünlerde
HDPyi Meclisten atmak isteyen arayışları da aynı rejim
değişikliğinin bu yönlü, otoriter, hegemonyacı,
baskıcı bir rejim tahkim etmenin bir devamı olarak
değerlendirdiğimizi ifade etmek istiyorum.
Diğer taraftan, Meclis
Başkanının yapmış olduğu açıklamaları
protesto etmek isteyen halka yönelik yapılan polis müdahalelerini
kınadığımızı ifade etmek istiyoruz. Özellikle
halkın Meclisine sadece birkaç yüz metre uzaklıkta, halka yönelik,
âdeta terör seviyesinde uygulanan bu şiddeti kabul etmek, tasvip etmek
mümkün değil. Neredeyse bir gelenek hâline geldi; her demokratik tepkisini
ortaya koymak isteyen kitlesel etkinliğe yönelik bu tarz,
baskıcı, zorba uygulamalarla bütün toplumu sindirme konsepti AKP
tarafından bilinçli bir şekilde topluma enjekte ettirilmeye
çalışılıyor, kanıksamamız isteniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Bunu kabul etmediğimizi, halka yönelik bu
saldırıları kabul edilemez bulduğumuzu ve sert bir
şekilde kınadığımızı ifade etmek istiyorum.
Diğer taraftan, bugün
Çernobil nükleer faciasının 30uncu yıl dönümündeyiz. 4 binden
fazla insanın ölümüne yol açan, insanlığın en büyük
felaketlerinden biriydi. Bu vesileyle, on binlerce yıl boyunca ülke,
sınır ve zaman tanımadan doğaya ve insanlığa
zarar veren nükleer felaketlerden hâlâ ders çıkarmayanları bir kez
daha sorumluluğa davet ediyor ve bu felaketlerde yaşamını
yitirenleri saygıyla anıyoruz.
Özellikle, AKPnin ekolojik tahribatı öne alan
HES, RES, nükleer santral yapma sevdasından vazgeçmesi gerektiği
çağrısını yinelemek istiyorum. Bu vesileyle, Karadenizden
bu toprakların yetiştirdiği en önemli değerlerden biri
olarak, bu nükleer facianın bir sonucu olarak yaşamını
yitiren Sayın Kazım Koyuncuyu ve geçen günlerde, yine, vefat eden
babasını da Halkların Demokratik Partisi olarak rahmetle anmak
istiyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Gök
23.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Meclis
Başkanının laiklikle ilgili söylemlerini şiddetle
reddettiklerine ve Mustafa Kemal Atatürke, Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluş felsefesine, laiklik ilkesine sonuna kadar sahip
çıkacaklarına ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, bir
toplumda yaşayan tüm yurttaşların fert fert, ayrı ayrı
sorumlulukları olduğu gibi, devleti yöneten tüm kadroların ve
önemli mevkide bulunan her şahsiyetin hem kendi halkına, toplumuna ve
bağlı bulunduğu kanunlara ve Anayasaya uyma yükümlülüğü
vardır. İnsanlardan, yurttaşlardan kanunlara uyma konusunda
özenli bir dikkat isteyen iktidar elbette toplumda anarşinin
doğmamasını istiyor. E, peki, anarşiyi yaratan önemli
mevkide birisi olursa ne yapacaksınız? Bizzat, tüm kanunların,
Anayasanın, kurucu felsefenin uygulanması konusunda bir özen ve
dikkati göstermesi gereken Türkiye Cumhuriyetinin Meclis Başkanı ya
da diğer yöneticiler eğer bu ilkeleri çiğnerse ne
yapacaksınız?
Türkiye bugün, dün itibarıyla çok önemli bir sorunla
karşı karşıyadır, vahim bir tabloyla karşı
karşıyayız. Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir. diyen ve kuruluş iradesini Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluş felsefesinden alan Türkiye Cumhuriyetinin en önemli ilkesi olan
laiklik ilkesinin Anayasadan çıkarılması gerektiğini
savunan bir Meclis Başkanını bu Türkiye taşıyamaz. Bu
Meclis Başkanı Türkiye'ye, kanunlarımıza, Anayasamıza
aykırı davranmakta ve Türkiye'nin kuruluş felsefesini sabote
etmektedir. Böyle bir tablonun savunulurluğu olmadığı gibi,
onu hoş gören ya da Konuşmasına bir bakalım, düzeltmesini
bekleyelim. gibi bir anlayış da yanlıştır. Üzerinden
çokça zaman geçen bu konuşma düzeltilmediği gibi, teşvik de
edilmektedir.
Bu nedenle, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak Meclis Başkanının bu söylemlerini şiddetle
reddediyoruz, elimizin tersiyle itiyoruz. Meclis Başkanı bilmelidir
ki, Cumhuriyet Halk Partisi Mecliste bulunduğu sürece, ona oy veren
milyonlarca seçmen Türkiyede bulunduğu sürece, laiklik ilkesi Anayasada
kalacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Belki,
Meclis Başkanı başka yerlere gidecektir ama Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluş felsefesini sonsuza kadar yaşatmaya azimli ve kararlı
Cumhuriyet Halk Partisi mensupları ve milyonlarca
yurttaşımız Mustafa Kemal Atatürke, Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluş felsefesine, laiklik ilkesine sonuna kadar sahip
çıkacaktır. Bu da böyle biline!
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Çakır
24.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, din-devlet ilişkilerinin
öteden beri en tartışmalı mevzulardan biri olduğuna, Adalet
ve Kalkınma Partisi olarak Anayasa değişikliği
tartışmaları bağlamında laiklikle ilgili bir ifadeleri
olmadığına ve özgürlükler bakımından laiklik konusunu
tartışmaktan kaçınmamak gerektiğine ilişkin
açıklaması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Buradaki hazırunun da
malumu olduğu üzere, din-devlet ilişkileri, genel olarak
insanlık tarihinin, özel olarak da semavi dinlerin mensuplarının
en fazla tartıştığı konuların başında
gelmektedir, başat mevzulardan birisi olmuştur.
Hristiyanlıkta esas
itibarıyla ortaya çıkan bir laiklik tartışması
vardır, daha sonra da İslam toplumlarında, özellikle 19uncu
yüzyılla birlikte yoğun bir şekilde tartışılmaya
başlanmıştır.
Bizim de tarihimizde,
Tanzimattan sonra laiklik tartışmaları, belki bire bir
değil ama Cumhuriyet Dönemiyle birlikte yoğun bir tartışma
literatürünü teşkil etmektedir. Yani, söylemeye
çalıştığım, din-devlet ilişkileri esasen, öteden
beri en tartışmalı, netameli mevzulardan birisini teşkil
etmektedir.
Hiç kuşkusuz,
laikliği biz benimsedik ve Anayasamızda yer aldı. Bu, Anayasada
yer aldığı müddetçe de buna bağlı kalmak
durumundayız. Dün, bir şekilde, bir konferansta Sayın Meclis
Başkanı İsmail Kahraman bir konuşma yapmış ve bu
konuşmayı da CHP Grup Başkan Vekili Sayın Gök burada
huzurlarımıza getirdi ve onun üzerinden bir tartışma
yürüdü.
Hiç kuşkusuz, yine, ben,
Sayın İsmail Kahramanı savunacak değilim, bu, benim ödevim
ve görevim değil, o kendi açıklamasını herhâlde
yapacaktır. Ancak, laiklikle ilgili bir tartışmadan hareketle,
bir üniversitede yapılan bir tartışmadan hareketle, bu
tartışmayı bağlamından çıkarmak suretiyle
arkasından gelen tartışma da, bence, belki de paradoksal bir
şekilde, çelişik bir şekilde tam da laikliğin nasıl
algılandığıyla ilgili bize bir fotoğraf
sunmaktadır.
Örnek: Burada, değerli
milletvekillerinin konuşmalarından sadece
çıkarsadığım birkaç tane kavram çifti yahut kavram teki:
Cumhuriyet düşmanlığı, şeriat
çağrısı, hilafet düzeni, antidemokrasi, karşı
devrim, hezeyan, otoriter dinî rejim.
Değerli arkadaşlar
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım Sayın Çakır.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Teşekkür ederim.
Bitiriyorum.
Birileri laikliği
benimser ya da benimsemez, asla zorla benimsetilemez ancak yasalarda var
olduğu müddetçe de elbette buna uymak durumundayız. Ancak kör
değiliz, hafızamız kaybolmuş değil, bu ülkenin
geçmişi, Cumhuriyet Döneminde -belki Tanzimattan sonra bile
alınabilir ama özellikle Cumhuriyet Döneminde- laikliğin
uygulamasıyla ilgili ortaya çıkan dünya kadar ama dünya kadar sorunla
karşı karşıya kaldık. O bakımdan, biz
laikliği tartışırken, hiçbir zaman laikliğe
karşı olduğumuzu değil, aksine laikliğin
uygulamasından kaynaklanan ve tırnak içinde ifade etmiş
olduğumuz ve çokça literatürde yer alan laikçi uygulamalardan hep
şikâyet ettik.
Son söz: Anayasa Komisyonu
Başkanımız da açıkladığı için ben bir daha
tekrar etmiş oluyorum bunu. Anayasa değişikliği
tartışmaları bağlamında ne dün ne bugün ne de
yarın devam edeceğimiz tartışmalar bağlamında
laiklikle ilgili ne bir ifademiz var ne bir kanaatimiz var,
değiştirmektir, şudur budur
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
hiç tartışmasını bile yapmadığımız bir
husustur, bir meseledir bu mesele. O bakımdan, meseleyi bu şekilde
görmek lazım. Ancak özgürlükler bakımından da laiklik de
tartışılabilir, laiklik meselesini de tartışmaktan
kaçınmayalım.
Bir cümle daha, izin
verirseniz söylemek istiyorum Sayın Başkanım. İlmin
kapısı kabul edilen Hazreti Ali Efendimize atfedilen bir
tartışma vardır, benim çok sevdiğim öğrencilerime
anlattığım, bu tartışma şudur: Hazreti Ali
birisiyle tartışır. O kişi Allaha
inanmadığını, özellikle ahirete
inanmadığını söyler. Hazreti Ali de Bak, ahiret
inancı önemlidir. falan diyerek anlatır, hatta şunu söyler:
Bir an düşünelim, Allah yok, ahiret yok. O arada birileri müdahale eder:
Ya, Hazreti Ali, bu nasıl bir tavır. falan diye. Hazreti Ali ilimde
o kadar ileri gitmiş bir kişi ki Ali Efendimiz, der ki: Ya, bir an
öyle varsayalım, eğer Allah yoksa, ahiret yoksa sen belki
kazançlı çıkabilirsin ama ya varsa. (MHP sıralarından
gürültüler)
AHMET SELİM YURDAKUL
(Antalya) İki dakika daha verelim Sayın Başkan. O zaman buraya
da verelim. Herkese ikişer dakika daha ekleyelim.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Söylemeye çalıştığım şey şudur: Laiklik meselesi
de, değerli arkadaşlar, elbette tartışılabilir ama
bizim grup olarak laiklikle ilgili bir problemimiz yoktur, Anayasa Komisyonu
Başkanımız da bunu açıklamıştır. Ve tabii ki
bu zamana kadarki anayasa tartışmalarında bu konu hiçbir zaman
gündeme gelmemiştir. Bunu açıklamak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çakır.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli Grup Başkan Vekili Laiklikle
sorunumuz yok. diyor. Laikliğin eylemsel anlamda odak noktası hâline
geldiği 2008 yılında AKPnin para cezasına mahkûm edilen
bir kararı tescillenmiştir. Bu açıdan, laikliğin
düşmanıdır bunlar! Barışın
düşmanıdır bunlar! Türkiye Cumhuriyeti devletinin huzurunun
düşmanıdır bunlar!
BAŞKAN Sayın
Tanal, lütfen, istirham ediyorum, kimseyi o şekilde suçlayamazsınız.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Ben suçluyorum Sayın Başkan, Meclis Başkanı bunu
gerçekleştirdi.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, bu ülkede
ve Parlamentoda hiç kimsenin cumhuriyetle bir problemi
olmadığına ve millet olarak bugüne kadar cumhuriyetin
değerlerine sadık kalındığına, bundan sonra da
sadık kalınacağına ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şunu herkesin bilmesi lazım ki bu ülkede ve bu
Parlamentoda cumhuriyetle hiç kimsenin problemi yoktur. Kaldı ki
cumhuriyet sadece bir kimsenin ya da sadece bir partinin ya da sadece bir
düşüncenin tekelinde değildir, cumhuriyet bu milletin ortak
paydasıdır. Bunun üzerinden, bağlamından koparılarak
farklı tartışmalara yol açılmasının doğru
olmadığını düşünüyoruz. Tüm millet olarak bu
cumhuriyetin değerlerine bugüne kadar sadık kalındı, bundan
sonra da sadık kalınacaktır. Birtakım tartışmalar
yapılabilir. Laikliğin tarifiyle ilgili az önce farklı
farklı anlamlar yükleyenler oldu; özgürlükçü laiklik tanımı,
statükocu laiklik tanımı, bu tarifler yapılabilir,
tartışılabilir belki birtakım şeyler ama bunu
bağlamından koparmak suretiyle farklı yollar açarak, bir
İkincisi, bu
tartışmanın içerisinde tartışmanın
dışında âdeta hakarete varan birtakım yeni
tartışmalar yaratmanın doğru olmadığı
düşüncesindeyim ve bu bağlamda da tabii ki Sayın Başkan da
bu manadaki meramını çok net bir şekilde ifade eder diye
düşünüyorum ve bu tartışmanın da istirham ediyorum- burada
bitirilmesi gerektiği kanaatiyle gündeme geçiyorum.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyütataman ve 21 milletvekilinin, ülkemizde
yaşayan Ahıska Türklerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/178)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde yaşayan
Ahıska Türkü soydaşlarımızın her türlü
sorunlarının araştırılması ve gerekli önlemlerin
alınması için Anayasa'nın 98, İç Tüzükün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) İsmet Büyükataman (Bursa)
2) Mevlüt Karakaya (Adana)
3) Şefkat Çetin (Ankara)
4) Oktay Öztürk (Mersin)
5) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
6) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
7) Atila Kaya (İstanbul)
8) Mustafa Kalaycı (Konya)
9) Zühal Topcu (Ankara)
10) Ümit Özdağ (Gaziantep)
11) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
12) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
13) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
14) Muharrem Varlı (Adana)
15) Arzu Erdem (İstanbul)
16) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
17) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
18) Kadir Koçdemir (Bursa)
19) Mehmet Erdoğan (Muğla)
20) Deniz Depboylu (Aydın)
21) İsmail Ok (Balıkesir)
22) Baki Şimşek (Mersin)
Gerekçe
Ahıska Türkleri, dönemin
Sovyetler Birliği lideri Stalin'in imzaladığı 31 Temmuz
1944 tarihli ve tamamen gizli olan Devlet Savunma Komitesi kararı uyarınca
yaşadıkları yerden sürgün edildiler.
Stalin'in amacı
Kafkasya'yı Türk ve Müslümanlardan temizlemekti. İşte bu amaç
doğrultusunda, bölgede yaşayan 86 bin Türk ve Müslüman nüfusun; 40
bini Kazakistan'a, 30 bini Özbekistan'a, 16 bini de Kırgızistan'a göç
ettirilmeye zorlandı. Bunların bir kısmı da o dönemde
Sibirya'ya gitti ve Sibirya'da olanların önemli bir kısmına da
daha sonra ulaşmak mümkün olmadı. Söz konusu karar, 14 Kasım
1944'te Ahıska bölgesinin 5 ilinden Türklerin sürgüne gönderilmesiyle uygulamaya
konuldu. Ahıska Türkleri, iki saat içinde tren vagonlarına
doldurularak gideceklere yere kadar aşağı dahi inmemek
şartıyla kapalı tren vagonlarında sürgüne götürüldü.
Yaklaşık 17 bin Ahıska Türkü yollarda hayatını
kaybetti.
Ahıska Türkü
soydaşlarımızdan bazıları çeşitli yıllarda
ülkemize göç ettiler. 2 Temmuz 1992 tarihinde 3835 sayılı Kanun'la
Ahıska Türkleri Türkiye'de iskân edilmiştir. Bu Kanun'un 6'ncı
maddesine göre: Gerek Türkiye'de iskân edilecek ve gerekse Türkiye
dışında, eski Sovyetler hudutları dâhilinde halen
bulundukları yeni devletlerde kalacak Ahıska Türklerinden Bakanlar
Kurulunca tespit edileceklere çifte vatandaşlık statüsü
sağlanır. Yani, Ahıska Türklerinden Bakanlar Kurulunca tespit
edileceklere Türk vatandaşlığı tanınacağı
hükme bağlanmıştı.
Bu kanuna dair 3835
sayılı Kanun'da yapılan değişiklikle, 1 Ocak 2009
tarihinden önce ikamet tezkeresi almak suretiyle, Türkiye'de ikamet eden
Ahıska Türklerine, bu maddenin yürürlüğünden itibaren üç ay içinde
müracaat etmeleri hâlinde, millî güvenlik açısından bir
sakıncası yoksa 11 Şubat 1964 tarihli 403 sayılı Türk
Vatandaşlığı Kanunu ve ilgili mevzuatta öngörülen
şartlar aranmaksızın, başvuru tarihinden itibaren altı
ay içerisinde Türk vatandaşlığı statüsü
sağlanmıştır.
Bu kanun kapsamında
birçok Ahıska Türkü Türk vatandaşlığına
alınmıştır ancak geç haberdar olan ve verilen sürede
istenilen belgeleri temin edemeyen binlerce Ahıska Türkü bu uygulamadan
yararlanamamıştır ve Türk vatandaşı
olamamıştır. Türk vatandaşı olamayan Ahıska
Türklerinin mağduriyetinin önlenmesi için ilgili kanun maddesinde yeni
düzenleme yapılması gerekmektedir.
Ayrıca, Ahıska
Türklerinin emeklilik hakkı hâlâ verilmiş değildir. Eski Sovyet
cumhuriyetlerinden aldıkları diplomaları burada
tanınmadığı için iş bulamamaktadırlar.
Bütün bu sorunların
tespit edilerek çözüme kavuşturulması için bir Meclis
araştırması açılması gerekmektedir.
2.- Aydın
Milletvekili Deniz Depboylu ve 20 milletvekilinin, kayıp çocuklar
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/179)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sağlıklı ve
gelişmiş bir toplum olabilmemizin teminatı olan
çocuklarımızın temel gereksinimlerinin başında gelen
güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması için
yaşamları süresince karşılaşabilecekleri tehdit ve
tehlikelerin öngörülerek alınacak tedbirlerin belirlenmesi gerekmektedir.
Bu sebeple, kayıp olan çocuklarımızın
sayılarının net olarak belirlenmesi, kaybolma sebeplerinin
incelenmesi, kayıp olanların bulunması ve kayıpların
önüne geçilebilmesi için araştırma ve çözüme yönelik
çalışmalar yapmak üzere, Anayasa'nın 98inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
1) Deniz Depboylu (Aydın)
2) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
3) Muharrem Varlı (Adana)
4) Arzu Erdem (İstanbul)
5) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
6) Zühal Topcu (Ankara)
7) Oktay Öztürk (Mersin)
8) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
9) Atila Kaya (İstanbul)
10) Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu (Hatay)
11) Nuri Okutan (Isparta)
12) Mustafa Mit (Ankara)
13) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
14) Mevlüt Karakaya (Adana)
15) Baki Şimşek (Mersin)
16) Mehmet Erdoğan (Muğla)
17) Erhan Usta (Samsun)
18) Şefkat Çetin (Ankara)
19) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
20) Mustafa Kalaycı (Konya)
21) Zihni Açba (Sakarya)
Temel Gerekçe:
Çocukluk dönemi, toplumun
geleceğini oluşturacak olan bireylerin sağlıklı
kişilik yapısının temellerinin atıldığı
özel ve çok değerli bir süreçtir. Sağlıklı ve
gelişmiş bir toplumun temelleri ise özenle yetiştirilmiş
bireylerin mevcudiyetiyle mümkündür. Bu nedenle, sağlıklı,
huzurlu, uzun ömürlü bir toplum hayalini kuran herkes, çocuklarının
gelişimlerini en iyi şekilde sağlamakla sorumludur.
Çocukların fizyolojik ve
psikolojik açıdan sağlıklı gelişebilmeleri için temel
ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Hem
fizyolojik hem de psikolojik ihtiyaçlarının
karşılanması ise en başta güvenli bir ortamda
yaşamalarıyla mümkündür.
Çocukluk döneminde
yaşanan her türlü istismar, geleceğin yetişkininin
hayatını etkileme, yön verme ve şekillendirme potansiyeline
sahiptir. Kayıp olan çocukların güvenlikten uzak bir ortamda
yaşayabileceği, başta fiziksel ve cinsel istismar olmak üzere,
her türlü mağduriyet, can güvenliklerini ve ruh
sağlıklarını tehlikeye sokmaktadır.
Türkiye İstatistik
Kurumunun (TÜİK) 2008-2011 verilerine göre kayıp çocuk
sayısı 27 binden fazla. 2008-2012 yılları arasında
toplam 40.220 kişi, çocuk kayıp ilanı vermiş. 2008-2011
yılları arasında toplamda 5.724 çocuk bulunabilmiş.
İçişleri
Bakanlığının verilerine göre ise 15.900 çocuk kayıp.
Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneği (YAKAD)'ın
verilerine göre ise kayıp çocuk sayısı 30 bin.
Türkiye İstatistik
Kurumunun verilerine göre, 2012 yılı, 12.474le en fazla çocuk
kayıp ilanı verilmiş yıl olarak gözüküyor. Bulunan çocuk
sayısı ise kayıp ilanlarına oranla oldukça düşük.
Emniyet Müdürlüğüne
kayıp olarak teslim edilen ve kayıp başvurusu yapılan çocuk
sayısında ise artış var. 2008'de yapılan kayıp
başvuru sayısı 4.517 iken, 2012'de bu sayı 12.474. Bu,
2008'den 2011'e yüzde 123 artış anlamına geliyor.
Maalesef, TÜİK
verilerinde, 2012 sonrası kayıp olup bulunamayan çocuklara ait bir
istatistik verisi bulunmamaktadır.
Çocuk ve gençlerin
sağlıklı gelişimlerinin sağlanmasında ebeveyn,
aile ve okul başta olmak üzere, tüm kişi ve kurumların önemli
rolleri vardır. Çocuk ve gençlerin korunması hususunda ise en büyük
sorumluluk devlete düşmektedir.
Çocuklarımızın
güvenliğini sağlamak amacıyla kayıplarla ilgili istatistik verilerini
güncelleştirmemiz zaruridir. İllere göre kaybolan ve bulunan
çocuklarımızın sayısı, kaybolma nedenleri, ailelerinin
ve yaşadıkları çevrenin sosyokültürel yapısı
incelenerek bulunamayan çocuklarımızın akıbetlerinin
araştırılması ve alınacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırma komisyonu kurulması önem arz
etmektedir.
3.- İstanbul
Milletvekili Arzu Erdem ve 21 milletvekilinin, ceza infaz
kurumlarının işleyişindeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/180)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ekte gerekçesi sunulan ceza infaz
kurumlarının işleyişindeki sorunlar konusunda gereken
önlemlerin tespit edilmesi için Anayasanın 98inci, İç Tüzükün
104üncü ve 105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederim.
1) Arzu Erdem (İstanbul)
2) İsmail
Faruk Aksu (İstanbul)
3) Kadir Koçdemir (Bursa)
4) Mehmet
Erdoğan (Muğla)
5) Oktay Öztürk (Mersin)
6) Edip Semih
Yalçın (İstanbul)
7) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
8) Ahmet Selim
Yurdakul (Antalya)
9) Zühal Topcu (Ankara)
10) Muharrem
Varlı (Adana)
11) Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu (Hatay)
12) Mevlüt
Karakaya (Adana)
13) İsmail Ok
(Balıkesir)
14) Deniz Depboylu
(Aydın)
15) Baki
Şimşek (Mersin)
16) Mustafa Mit (Ankara)
17) Nuri Okutan (Isparta)
18) Şefkat
Çetin (Ankara)
19) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
20) Atila Kaya (İstanbul)
21) Mustafa
Kalaycı (Konya)
22) Zihni Açba (Sakarya)
Gerekçe:
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)'in
açıklamalarına göre, ceza infaz kurumlarında 31 Aralık
2014'teki hükümlü ve tutuklu sayısı, 2013'ün aynı tarihine göre
yüzde 10,1 artarak 158.690 olmuştur. 2015 itibarıyla bu
sayının 164.461 civarında olduğu belirtilmektedir. On
beş yıl içerisinde Türkiye'nin nüfusu yaklaşık yüzde 24
artarken, tutuklu ve hükümlü sayısının yüzde 234 oranında
arttığı ifade edilmektedir. Son bir iki yıl içerisinde
tutuklu, hükümlü sayısında kayda değer, hatta rekor bir
artış olmuştur. Bu durum, cezaevlerindeki şartları
olumsuz etkilemesinin yanı sıra, şu anda bazı cezaevlerinde
hükümlüler ve tutuklular, yeteri kadar yatak bulunmadığı için
ancak 2-3 vardiyada uyuyabilmekte, sağlıksız şekilde
beslenmektedirler.
Kötü koşullar nedeniyle son üç yıldır
farklı hapishanelerde isyanlar çıkmıştır. Protestolar
sonucunda birçok hükümlü ve tutuklu yaralanmış ve hayatını
kaybetmiştir.
Bu kötü koşullarda yaşamaya
çalışan hükümlüler için psikolojik destek yeterli olmayıp,
psikologların, sosyal hizmet görevlilerinin ve sosyologların
sayısında bir artış olmasına rağmen, toplam
sayının düşük olması ve cezaevlerinde bulunan hükümlü ve
tutuklu sayısının yüksek olması sağlıklı bir
rehabilitasyon hizmetini engellemektedir.
Cezaevlerinin
yoğunluğu açısından Türkiye'deki en büyük ve esas sorun
şu anda hükümlü değil, tutuklu sayısıdır. Bu konuda
Türkiye Avrupa'daki ülkelere kıyasla çok kötü bir durumdadır. Bu da
çok gereksiz sayıda dava açılması, tutuklamanın çok fazla
kullanılması ve mahkeme sürecinin çok uzun bir süre devam etmesiyle
ilgili bir sorundur. Cezaevlerindeki sorunları çözmek için öncelikle bu
konuya bir çözüm getirmek gerekiyor. Ayrıca bu, cezaevlerindeki
şartlar bakımından değil, insan hakları
bakımından çok önemli bir sorundur. Bu nedenle cezaevlerinde
aşırı kalabalıklaşmayı kontrol altında
tutabilmek için hapis cezası yerine başka çözümler
bulunmalıdır.
Çocuk cezaevlerinde de kötü
muamele vakaları bildirilmeye devam etmektedir. Kötü muamele
iddiaları gerektiği şekilde soruşturulmamakta veya bunlara
yönelik yaptırım uygulanmamaktadır. Cezaevi görevlileri
aleyhinde açılmış olan davalar son derece hafif
yaptırımlarla sonuçlanmaktadır.
Türkiye, kötü muameleye,
cezaevi koşullarına ve yaşam hakkının korunmasına
ilişkin AİHM içtihadını hâlâ uygulamamaktadır.
Sorunları gidermek ve insan haklarına saygıyı teminat altına
almak hususunda gereken önlemlerin tespit edilmesi için Anayasanın 98inci,
İç Tüzükün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederim.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Halkların Demokratik Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun,
12/2/2016 tarihinde Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve
arkadaşları tarafından, spor
karşılaşmalarında nefret ve ayrımcılık
söylemlerinin, şiddet olaylarının yaygınlığı
ve yarattığı sonuçların araştırılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 26 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
26/4/2016 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında, toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Çağlar
Demirel
Diyarbakır
HDP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
12 Şubat 2016 tarihinde,
Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul ve arkadaşları
tarafından verilen (1053 sıra numaralı), spor
karşılaşmalarında nefret ve ayrımcılık
söylemlerinin, şiddet olaylarının yaygınlığı
ve yarattığı sonuçların araştırılması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak, 26/4/2016 Salı günlü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukene aittir.
Buyurun Sayın Baluken.
(HDP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, spor
karşılaşmalarında ve özellikle son dönemde futbolda artan
ırkçılık, ayrımcılık, nefret ve şiddet
ortamının araştırılması için bir önerge getirdik.
Eminim ki bugüne kadar sırf muhalefet partisinden önerge geldi diye
reddeden iktidar partisinin milletvekilleri de son derece güncel olan ve
yakıcı olarak da önümüzde büyük bir sorun olarak duran bu konuyla
ilgili vicdanlarından gelen sesi dinlerler ve bu konuda Meclisin bir an
önce inisiyatif alması gerektiğiyle ilgili bu önergemize destek
sunarlar.
Özellikle son
Ankaragücü-Amedspor ve Trabzonspor-Fenerbahçe maçında da ortaya
çıktığı gibi saha içi ve saha dışında
yaşanan şiddet ve nefretin körüklediği birtakım olaylar, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yaşanan bu gelişmelere bir an önce, acil
olarak müdahil olması gerekliliğini bir zorunluluk olarak bize
dayatmıştır. Bu ortamın oluşmasında tabii ki
başat rol siyaset kurumunun ve Türkiye Futbol Federasyonunundur. Yani
futbol başta olmak üzere spor faaliyetlerine siyaseti
bulaştırmak, siyaseti o kanala enjekte etmek ve dolayısıyla
siyasallaşmış bir şiddet ortamı yaratmak bilinçli bir
şekilde Türkiyede planlanıp devreye konan bir uygulama olarak
değerlendirilmelidir. Maalesef, Türkiye Futbol Federasyonu da bütün bu
planlamalara müdahale etmesi gereken yerde sessiz kalmış, seyirci
kalmış, belli bir aşamadan sonra da spordaki, futboldaki bu
siyasallaşma sürecinin bir parçası olmuştur. İzleyici
taraftar yerine müdahaleci taraftar profili yaratılmış ve sporun
asıl ruhu olan centilmenlik, fair play, ahlak, kardeşlik ve
barış ruhu, deyim yerindeyse, yerini tamamen nefret ve şiddet
ortamına bırakmıştır.
Tabii ki tüm bu süreçleri,
yaşamış olduğumuz toplumsal gerilim süreçlerinden, içinden
geçmiş olduğumuz çatışmalı süreçten
bağımsız olarak değerlendirmek mümkün değil. Yine,
siyaset kurumunun özellikle toplumu kutuplaştıran bir siyasi hat
üzerinden durmadan topluma böylesi bir zemin yaratmasının da futbol
sahalarına ve sportif faaliyetlere yansıdığını
ifade etmek zorundayız. Bakın, bütün bunları zaman
elverdiğince somut olaylar üzerinden ifade etmeye
çalışacağım ama güncel olması itibarıyla Amedspor
somutunda yaşanan bu ırkçı, ayrımcı nefret ve
şiddet ortamını özetlemeye çalışayım.
Amedspor Ağustos 2015
tarihinde bir isim değişikliği yapıp tarihî Amed
şehrinin ismini aldıktan sonra, deyim yerindeyse, Türkiye Futbol
Federasyonunun tam bir nefret uygulamasına maruz kalmıştır.
Ağustos 2015ten bugüne kadar belki de cumhuriyet tarihinde hiçbir kulüp
üzerinde görülmemiş olan bir ırkçı, ayrımcı, nefret ve
şiddete dayanan politik hattı, Türkiye Futbol Federasyonu, kıt
imkânlarla bu sportif faaliyetleri sürdürmeye çalışan Amedspor
üzerinde yoğunlaştırmıştır. Amedspora bugüne
kadar yani Ağustos 2015ten bugüne kadar defalarca saha kapatma,
taraftarsız maç oynama, ağır para cezaları -ki bu para
cezaları neredeyse kulüp bütçesine denk düşecek bir meblağa
ulaştı- ve en son, bütün bunlar kâr etmediği zaman da, puan
silme gibi akıl almaz birtakım uygulamalar reva görülmüştür.
Dediğim gibi, bir spor kulübüne bu kadar ağır bir şekilde
ve sistematik olarak uygulanan bu ceza yöntemleri cumhuriyet tarihinde
neredeyse görülmemiş ölçüde son bir yıllık süre içerisinde uygulanmıştır.
Amedsporlu bir futbolcunun Gençlerbirliğinde
oynadığı süre içerisinde IŞİDle ilgili birtakım
kınama mesajları içeren sosyal medya paylaşımları
olmuştu. O dönem Türkiye Futbol Federasyonunun da seyirci kaldığı
bir linç kampanyası başlatılmıştı ve Deniz Naki
adlı bu futbolcu, yaratılan linç ortamından dolayı önce
taraftar grupları tarafından saldırıya uğradı,
sonra da kulübüyle karşılıklı olarak anlaşmak
suretiyle o sözleşmeyi feshederek Gençlerbirliği kulübünden
ayrılmak zorunda kaldı. Yani, düşünün ki bir futbolcu
IŞİD karşıtı paylaşımları ve kolunda da
çocukluğundan beri Kürtçe yazdırmış olduğu azadi
dövmesinden dolayı yani Türkçe anlamıyla özgürlük dövmesinden
dolayı cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir ayrımcılığa
maruz kaldı. Tabii, Deniz Naki Gençlerbirliğinden ayrılıp
Amedspora geçtiği zaman da bu ayrımcı yaklaşımlar
aynı şekilde devam etti ve Deniz Nakiye yine cumhuriyet tarihinde
hiçbir futbolcuya belki verilmemiş olan, 12 maç
karşılaşmalardan men cezası ve onunla birlikte bir para
cezası uygulandı. Dolayısıyla, burada, bütün bu süreçlerde
Türkiye Futbol Federasyonu bu süreçlerin bir parçası olarak aslında
bir futbolcunun veya bir kulübün hedef gösterilmesi, ayrımcı,
ırkçı nefrete maruz bırakılacak bir linç
ortamının yaratılmasına katkı sunmuş oldu.
Tabii, Amedspora verilen
cezalara baktığımız zaman gerekçe ideolojik propaganda ve
sportif centilmenliğe aykırı davranış olarak ifade
edildi oysa ideolojik propaganda dedikleri pankart ya da slogan Amedsporlu
futbolcuların bir karşılaşmaya gelmeden önce
taşıdıkları Çocuklar ölmesin, maça gelsin.
pankartıdır yani bu Çocuklar ölmesin, maça gelsin.
pankartını Türkiye Futbol Federasyonu ideolojik propaganda ve
sportif centilmenliğe aykırı bir pankart olarak
değerlendiriyor. Yine, Amedspor tribününde özellikle Surda yaşanan
katliam sürecinin gündemleştiği bir dönemde İnadına
barış. pankartı yine ideolojik propaganda olarak
değerlendirilmiş ve bu cezalara bir gerekçe olarak
gösterilmiştir. Yani Türkiye Futbol Federasyonu daha önce Türkiyenin
birçok yerinde Cizre, Sur ve Silopideki vahşet bodrumlarına
atıf yapan pankartları ideolojik propaganda ve centilmenliğe
aykırı olarak görmemiş, Çocuklar ölmesin. ya da
barış söylemine dayanan pankartları ise bir cezalandırma
unsuru olarak değerlendirmiş. Özetle, Türkiye Futbol Federasyonu
savaşı ve vahşeti kutsamış, yaşamı ve
barışı cezalandırmayı açık bir şekilde
tercih etmiştir.
Son, Amedspor-Ankaragücü
maçında yaşanan vahşet ise -eminim ki birçoğunuz
tarafından görüldü- Amedsporlu yöneticileri öldürmek maksadıyla,
darp veya fiilî, fiziki müdahale demiyorum, 3 metreden aşağı
atmak suretiyle öldürmek maksadıyla yapılan bir nefret
saldırısıyla gündemleşti. Bakın, aynı takım
Diyarbakıra gittiği zaman Amedsporlu yöneticiler tarafından
Amed kentinin, Diyarbakır kentinin misafirperverliğiyle
karşılanmıştı ama burada Amedspor Ankaragücünü 2-1
yendiği için, bu resimde gördüğünüz arkadaşlar Amedsporun
yöneticileri, karşılaşmadan sonra
karşılaşmış oldukları muamele. Yani bunu tabii,
bütün Ankaragücü camiasına mal etmek mümkün değil ya da sadece bir
kulübe mal etmek mümkün değil; bu, dediğim gibi, Türkiye Futbol
Federasyonu ve siyaset kurumunun sportif faaliyetleri
siyasallaştırmasıyla doğrudan alakalı bir süreçtir.
Buraya pek çok somut örnek getirmişim ama sanırım
zamanımız kısaldı.
Konyada, Ankara
katliamında yaşamını yitirenlerin anması
sırasında, saygı duruşu sırasında,
yaşamını yitirenlerin tekbir getirilerek yuhalanması;
Bursada, Paris katliamında yaşamını yitirenlerin
yuhalanması ve Yunan millî marşının
ıslıklanması; birçok karşılaşmada İsrailli,
Arap ya da farklı kökenden gelen, Kürt futbolcuların ırkçı
birtakım saldırılara maruz kalması ve bunları Türkiye
Futbol Federasyonunun hoş görmesi
MURAT DEMİR (Kastamonu)
Atılan tweetleri net oku, net, bakın.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Nasıl?
MURAT DEMİR (Kastamonu)
Amedli oyuncuların, yöneticilerin attığı tweetleri net
okuyun.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Hepsi nettir. Biz hepsiyle konuşuyoruz zaten.
MURAT DEMİR (Kastamonu)
Bakın, Galibiyetimizi direnen gerillalara armağan ediyoruz. diye
tweetler atılıyor. Sebep bunlar.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Hiç alakası yok. Onları gelir, kürsüden söylersiniz. Siz
bunları söyleyerek işte bu ayrımcı, ırkçı
saldırıları meşrulaştırıyorsunuz.
MURAT DEMİR (Kastamonu)
Bursasporu yendiğimiz 2-1lik bu galibiyeti mevzilerde direnen
gerillalara armağan ediyoruz. diyorsunuz.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Bunları tıpkı sizin gibi olanlar söylediği için
o insanlar bu ırkçı saldırılara maruz kalıyor. Linci
mi savunuyorsun?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Bir spor kulübünün yöneticilerinin öldürücü müdahalelere maruz
kalmasını mı savunuyorsun?
MURAT DEMİR (Kastamonu)
Doğruları anlatın, doğruları!
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Öyle bir şey yok. Sosyal medya üzerinden yapılan o kirli
propagandaların birçoğu, zaten bu linç ortamının
yaratılması için bilinçli olarak ortaya konmuştu.
MURAT DEMİR (Kastamonu)
Atan, oyuncular, yöneticiler.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Açık ve nettir ki siyaset kurumu ve Türkiye Futbol Federasyonunun
da çabasıyla Amedspor şahsında özetlediğim ama birçok
kulübün de karşı karşıya kaldığı, spordaki
ayrımcılık, ırkçılık, şiddet ve nefret
ortamıyla ilgili Meclisin devreye girmesine, bir komisyon kurmasına
ve kapsamlı bir rapor hazırlayarak bu sürece müdahale etmesine
ihtiyaç vardır diyorum, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Şimdi, önerinin
aleyhinde ilk söz Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklıya aittir.
Buyurun Sayın
Sancaklı. (MHP sıralarından alkışlar)
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri, bizi de televizyonları başında
izleyen büyük Türk milleti; hepinize saygılarımı sunuyorum.
Daha önce birkaç defa bu kürsüden Türk sporunun
durumu hakkında konuşmalar yaptım, siz milletvekillerini ve spor
kamuoyunu, Türk kamuoyunu bilgilendirmeye çalıştım. Tabii, testi
kırılmadan bir şeyler anlatmaya çalıştım ki testi
kırılmadan buna bir çözüm bulalım ama testi, şu anda
neredeyse kırıldı, çok az bir yapışık yeri
kaldı.
Tabii, şimdi Türk sporu
ve Türk futbolu hakkında Nereye gidiyor? diye bir soru sormamız
gerekiyor kendimize. Türk sporu, maalesef, artık öfke, şiddet,
kutuplaşma ve ayrışmayla anılır hâle geldi. Türk
futbolu, stat içerisindeki ve stat dışındaki şiddet
olaylarıyla anılmaya başlanmış ve bunların, bu
olayların önüne geçilemez hâle gelmiştir.
Hepinizin bildiği gibi
6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
bir Kanun çıktı. Bu kanun, özüne baktığınız
zaman, olması gereken, iyi bir kanun ancak mevzuatı, kanunları,
yönetmelikleri ne kadar güçlendirirseniz güçlendirin, eğer bu
yasaları uygulaması gereken insanlar ehil, ehliyetli ve kabiliyetli
olmaz iseler biz bu olayları yaşamaya devam edeceğiz
saygıdeğer milletvekilleri.
Biliyorsunuz, PASSOLİG,
elektronik bilet uygulaması yapıldı. Özünde o da doğru bir
şey ama uygulanırken demek ki bunu uygulayanlar doğru
uygulamıyor ki en son Trabzon-Fenerbahçe maçında yaşanan
olaylarda o olayı yapan şahsın başkasının
PASSOLİGiyle stada girdiği ve olayı yaptığı
anlaşılmıştır. Demek ki en doğru kanunu yapsak
bile, en doğru sistemi getirsek bile insan faktörü en belirleyici faktör
oluyor arkadaşlar.
Bizi yönetenler çözüm olarak
ortaya hiçbir somut öneri sunmuyorlar, olayları birer kınama
yayınlayarak geçiştirmeye çalışıyorlar. O makamlar
kınama ve eleştiri makamı değil, o makamlar icraat
makamlarıdır saygıdeğer milletvekilleri. Bu millet size bu
yetkiyi olayları önleyesiniz diye veriyor; bu amaçla Spor Bakanı
oluyorsunuz, bu amaçla Futbol Federasyonu Başkanı oluyorsunuz, bu
amaçla Kulüpler Birliği Başkanı oluyorsunuz. Eğer bu
işleri yapamayacaksanız -ki yapamayacağınızı
artık kendiniz itiraf ediyorsunuz- lütfen istifa edin ve emaneti ehil
ellere bırakın.
Dün Futbol Federasyonu
olağanüstü toplantıya çağırıldı, Kulüpler Birliği
olağanüstü toplantıya çağırıldı. Bu
kaçıncı olağanüstü toplantı, artık tur bindirdiler,
onun için saymıyoruz.
Şimdi, Kulüpler
Birliği Vakfı Başkanı Göksel Gümüşdağ bu
toplantıdan sonra bir açıklama yaptı, resmî siteden aldım,
açıklamayı size çabuk çabuk okuyorum: Kulüpler Birliği
Vakfı Başkanı Göksel Gümüşdağ Spor Toto Süper Lig'de
Trabzonspor ile Fenerbahçenin karşı karşıya geldiği
müsabakada yaşanan olaylar nedeniyle tüm maçların iki dakika geç
başlaması kararını aldıklarını belirtti.
Yani bu olaylardan sonra bu hafta bütün maçlar iki dakika geç başlayacak,
aldıkları önlem bu. Gümüşdağ, yaptığı
yazılı açıklamada diyor ki: -burayı çok iyi dinleyin
lütfen- Trabzonspor-Fenerbahçe maçında yaşananların Türk
futbolunu bir kez daha ülke ve dünya gündemine arzu etmedikleri bir
şekilde taşıdığını belirterek
Yani bir
kez daha dünya gündemine olumsuz bir şekilde
taşındığını kabul ediyor. Bu yıl içerisinde
çeşitli vesilelerle tepki gösterdiğimiz birçok olay
yaşanmasına rağmen, saha içi terörünün geldiği bu boyut bir
kez daha harekete geçmemizi gerektiriyor. Bu sebeple bugün Futbol Federasyonu
Başkanı Yıldırım Demirören, Merkez Hakem Kurulu
Başkanı Kuddusi Müftüoğlu ve yayıncı kuruluş
yetkilileriyle görüştükten sonra Türk futbolunun tüm paydaşları
kenetlenmiş olarak maçları iki dakika geç başlatma kararı
aldık. Güzel fakat son cümleleri çok vahim arkadaşlar: Türk
futbolunun marka değerini zedeleyen her durumda hızla harekete
geçtiklerini vurgulayan Gümüşdağ şunları ifade etti:
Gördüklerimizle artık sözlerin yetersiz kaldığı bir
noktaya ulaştığımızı fark ediyoruz. Artık
söz bitmiş. Hakemlerimiz Türk futbolunun değerli bir
paydaşıdır ve oyuncular, yöneticiler, taraftarlar ve futbolun
içinde yer alan herkes ve her kurum onlara gerekli saygıyı göstermek
mecburiyetindedir. Son cümleyi keşke söylemeseydin. Dün gece
yaşanan fiziksel saldırı ise hiçbir şart altında kabul
edilebilir değildir. Umut ediyoruz ki bu aksiyon
aracılığıyla Türk futbolunun tüm paydaşları
nereye geldiğimizi ve dikkat etmezsek bizi ne gibi tehlikelerin
beklediği üzerine düşünecektir. Nereye geldiğimizi ve dikkat
etmezsek bizi ne gibi tehlikelerin beklediği üzerine düşünecektir.
Yani Biz artık bu işi yönetemiyoruz, biz pes ettik. diyorlar. Peki,
önlem olarak maçı, bu haftaki maçları iki dakika geç başlatmak
bu şiddeti önleyecek bir şey mi sevgili milletvekilleri? Peki, bu
hafta iki dakika durduk, bir daha olaylar oldu, üç dakika mı
yapacaksınız öbür hafta? Bir daha oldu, dört dakika, beş dakika
Aldığınız önlem bu mu? Maalesef, bu arkadaşımızın,
Kulüpler Birliği Başkanının, en tepedeki, Türk futbolunu
yöneten 2 kişiden birisi olan Kulüpler Birliğinin
açıklamasını ben size şimdi Türkçe tercüme ediyorum: Aciz
durumdayız, yapacak hiçbir şeyimiz yok. Kendimizi bu işi biliyor
zannedip siyasi iradenin de desteğiyle bu görevlere geldik ama şimdi
görüyoruz ki bizler Türk futbolunu yönetemiyoruz. Bunun açıklaması
bu.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Doğru söylüyorsun.
SAFFET SANCAKLI (Devamla)
İyi niyetle gelmiş olabilirler, başka bir türlü düşünüyor
olabilirler ama şu anda Türkçesi diyor ki: Biz aciz durumdayız ve
yönetemiyoruz. Öyleyse, sizin yapmanız gereken şey bellidir.
Eğer Türk futboluna hizmet etmek istiyorsanız, en büyük iyiliği
yapmak istiyorsanız, büyük bir hizmet yapmak istiyorsanız Türk Futbol
Federasyonu Başkanını da alarak yanınıza -ikisi
birlikte- işgal ettiğiniz o koltuklardan hemen kalkın ve futbol
dışındaki kendi dünyanıza dönün. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, spor ve Türk
futbolu bu durumdayken çözümsüz müyüz? Tabii ki değiliz arkadaşlar.
Ben bir iki bir şey karaladım burada, mesela dedim ki, acil bir
şekilde Türk sporu ve Türk futbolu için seferberlik ilan edelim ama samimi
bir seferberlik. 2016 yılı bizim için çok büyük bir
şanstır. Nedir bu 2016 yılı? Olimpiyatlar var bu sene,
olimpiyat senesi. Kanunda, yasada diyor ki: Olimpiyatların
yapıldığı sene bütün federasyon seçimleri en geç altı
ay içerisinde yapılmak zorunda. Peki, o zaman demek ki önümüze büyük bir
şans geldi. Tekrardan bütün federasyon başkanlarını
seçebiliriz. Ama, bugüne kadar yaptığınız gibi Bu bizim
yandaşımız, partilimiz, bu benim yeğenim, o onun
kardeşi, bu bizim hemşehrimiz. gibi spora çok uzak
yaklaşımlardan acil bir şekilde uzaklaşın. Mesela,
gelin, bir yasa çıkaralım -buna hayır diyecek herhâlde kimse
yoktur- bütün federasyon başkanları
Kendi branşında millî
olmayan kimse federasyon başkanı olamasın.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Derler,
yandaş bulamazlar.
SAFFET SANCAKLI (Devamla)
Yok, buna demezler. Bu söylediğim şey çok önemli.
Yönetimlerine de o
branşta millî olan en az bir kota koyalım, o yönetim
kurullarını da orada yapalım. Bu bize neyi getirecek? Türk
sporuna çok büyük bir moral getirecek, çok büyük bir motivasyon getirecek.
Tabii, bu federasyonları biz bu sene seçeceğiz ama içlerinde bir
tanesi var ki Türkiye Futbol Federasyonu, o da özerk olduğu için bu yasaya
tabi değil.
Ben daha önce de burada
Sayın Bakanımıza anlattım bu konuyu, herkesin içinde dedim
ki: Sayın Bakan, bir an önce şu Futbol Federasyonunu olağanüstü
toplantıya çağırın, yeni bir Federasyon Başkanı
ve yönetimi seçelim ve önerim de aynı şekildeydi; bir millî
futbolcuyu, efsane olan, siyasetle alakası olmayan, dünya ve Avrupa
futbolunun tanıdığı bir millî oyuncuyu Futbol Federasyonu
Başkanı yapalım. Yanına beş altı tane daha o
kariyerde millî futbolcuları koyalım ki Türk futbolu morallensin
TANJU ÖZCAN (Bolu) Hakan
Şükür olabilir mesela.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Cemil
Turan olsun, Cemil Turanı yapalım.
SAFFET SANCAKLI (Devamla)
Türk futbolu büyük bir moral kazansın, Avrupa ve dünya arenasında
tekrardan Türk futbolu için yeni bir prestij kazancı olsun.
Tabii, bunları
anlatırken ben, evet, siyasi bir partinin temsilcisi olarak
konuşuyorum ama ben bunu -samimi söylüyorum- bir millî sporcu olarak, bir
millî futbolcu olarak konuşuyorum. Boş verin, parti
ayrımını yapmayın. Burada mevcut iktidar partisi
milletvekilleri var. Hangi federasyon başkanı millî olsun
dediğimizde hayır diyeceksiniz ki? Hiç kimse buna hayır
demeyecek çünkü işi ehline verirsek, işi, o çamurdan gelen, o topraktan
gelen
Benim bir tabirim var: 50 bin kişinin önünde kaleciyle
karşı karşıya kalmış bir adam getirelim oraya,
hissetsin o olayları, ne olduğunu bilsin çünkü bu şiddet böyle
devam ederse bunun önüne zaten başka türlü geçilemeyecek, eğer böyle
devam ederse daha büyük -Allah korusun- katliamlara neden olabilir. Ben daha
önce de hatırlattım: Sırbistan-Bosna savaşı statta
başlayan olaylardan sonra start alıp devam etti. Onun için bu konuda
çok hassasiyetli olacağınızı düşünüyorum ve bu konuyla
ilgili de bir çalışma yaptığımızı da size
söyleyeyim. Sunacağım, inşallah yardım edeceksiniz.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Noterden tasdik ettirecek misin?
SAFFET SANCAKLI (Devamla)
Noterden tasdik ettirmeme gerek yok çünkü bu millî bir mesele, herkes kabul
edecek bunu.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Meclis
Başkanıyla ilgili de bir iki cümle alabilir miyiz?
SAFFET SANCAKLI (Devamla)
Son olarak da
Bu arada tebrik etmek istiyorum birisini. Kimi? Dünya Tenis
Federasyonu İstanbul Cupta ilk defa şampiyon olan
kızımız Çağla Büyükakçayı tebrik ediyorum,
başarılarının da devamını diliyorum.
Beni dinlediğiniz için
de teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Sancaklı.
Şimdi, önerinin lehinde
ikinci söz, İstanbul Milletvekili Erdoğan Topraka aittir.
Buyurun Sayın Toprak.
(CHP sıralarından alkışlar)
ERDOĞAN TOPRAK
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla selamlarım.
Birincisi, Meclis
Başkanımızın yeni anayasada laiklik tarifi olmaması
noktasındaki sözünü üzüntüyle karşılamak istiyorum. Eğer
Türkiye
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) Zaten yanaşmıyorsunuz yeni anayasaya!
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Evet, yanaşmıyoruz, haklısınız.
İnsanlarımız,
78 milyon özgürce inancını yaşayabiliyorsa laiklik sayesindedir.
Eğer İslamiyet dünyada doğru algılanıyorsa,
IŞİDten kendisini ayırabiliyorsa -İslamiyetin kafa kesme
olmadığını- mesafe koyuyorsa bu laiklik sayesindedir. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) Ne alakası var ya! Kafaya bak!
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, biz inançlarımızın
doğru öğrenilmesi için burada Diyanet İşleri
Başkanlığını kurduk. O zaman, eğer sizin
bakış açınızla bakarsak ki sizin öyle
bakmadığınıza inanıyorum- Diyanet İşleri
Başkanlığını bu ülkede tutmanın
anlamının olmadığı anlaşılıyor.
Ve bir başka nokta, size
bir paragraf okuyacağım: Ben Mısırın laik bir
anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum çünkü laiklik din
düşmanlığı değildir. Laiklikten korkmayın. Umarım
ki Mısırda yeni rejim laik olacaktır. Umuyorum ki benim bu
açıklamalarımdan sonra Mısır halkının
laikliğe bakışı değişecektir. Şimdi, bunu
söyleyen sizin eski Genel Başkanınız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan. Şimdi, seçim yapacaksınız; ya Meclis
Başkanının arkasında duracaksınız ya bu lafın
arkasında duracaksınız. Yani, Mısıra gidip Laiklik
herkesin inancını özgürce yaşaması. diyeceksiniz,
Türkiyede, geleceksiniz, Anayasada laiklik maddesine yer yok. diyeceksiniz.
Sayın Meclis Başkan Vekiline de bir şey söylemek isterim.
Bakın, Sayın
Başkan, bu, Meclis Başkanının o sıfatla
savunacağı, Meclisin savunduğu bir fikir değil, bu
şahsi görüşüdür. Sizin Meclisi yöneten Başkan Vekili olarak bu
lafın arkasında durmanızı da yanlış buluyorum.
Meclis Başkanının eğer fikri buysa yeni anayasa çalışmalarının
başlayacağı bugünlerde bu şansızlıktır.
Böyle, baklayı ağzından çıkartmak olarak
algılarız. Efendim, bir deneyelim, iki ileri gidelim, baktık
tepki var, geri dönelim. değildir, bu yanlıştır. (CHP
sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyetini bu konuda
test etmeye kalkmayın, bu yanlıştır. Laiklik
İslamiyetin de güvencesidir, bu ülkede farklı dinlerin,
azınlıkların da güvencesidir.
MEHMET METİNER
(İstanbul) Ne alakası var ya!
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Türkiye, İslamiyeti dünyaya doğru tanıtıyor. Ya
IŞİDle beraber iş tutacağız, kafa kesmeleri
İslamiyet olarak algılayacağız ya da ibadetlerimizi özgürce
yaşayacağımız Türkiye örneğini İslam âlemine
verip İslamiyetin dünyadaki değerini yükselteceğiz. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu tercihi yapacak sizlersiniz.
MEHMET METİNER
(İstanbul) Sayın Başkan, laiklik bir din değildir ya!
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Laiklik bir din değildir. İnsanlar laik olmaz, devletler laik bir
şekilde yönetilir.
Bana laf atıp durma, sen
de ne olduğunu biliyorsun.
Değerli
arkadaşlarım, son zamanlarda meydana gelen sporda şiddete gelmek
istiyorum. Türkiyede ne yazık ki her alanda olduğu gibi,
dış politikada, ekonomide, özgürlük alanında, her alanda
olduğu gibi tahribatları sporda görmemek mümkün değil. Sporu
öyle bir şeye getirdiniz ki
Spor neydi arkadaşlar? Spor
kardeşlikti, birlikti, beraberlikti. Sporu eğer doğru
kullanırsanız bu ülkede barışı getirirsiniz ve bu
ülkede teröre akan kaynağı kurutursunuz. Gençlerimizi eğer spora
yöneltirsek gençliğimiz birbiri içerisinde aynı takımı
tutarak kaynaşır ama spora siyaseti bulaştırır Benim
taraftarım, benim takımım, orayı da ben ele geçireyim,
burayı da ben ele geçireyim, orayı da ben yöneteyim. derseniz mahcup
olursunuz.
Bakın, burası
Diyarbakırda Ankaragücüne verilen bir kahvaltıda çekilen bir resim.
Buna bakın, kardeşlik budur ama spora siyaseti
bulaştırırsanız sporda geleceğiniz nokta da budur.
Yani koskoca protokol tribününde farklı takımın
başkanını veya yöneticilerini dövüp aşağıya
atarsanız ne yaparsınız biliyor musunuz değerli AKPli
milletvekilleri, teröre siz destek verirsiniz. Teröre siz bu gençlerin kaynak
olarak gitmesini sağlarsanız. Bana el sallayıp durmayın
TAMER DAĞLI (Adana) AK
PARTİyle ne alakası var?
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Burada Diyarbakırdaki gibi yapsaydınız teröre akan kaynak
dururdu.
Spordaki gelinen noktaya
bakın, her yerde olay, Trabzonda olaylar oluyor. Arkadaşlar, ben
Trabzon camiasını hiçbir zaman bu olayın içerisinde tutmuyorum,
bunu münferit bir olay olarak görüyorum. Ama sizlerin sporu doğru
yönetmeyişi
Daha önce Fenerbahçe otobüsüne saldırı oldu, peki
ne yaptınız? Hiçbir şey yapılmadı, yapanın
yanına kâr kaldı. Sonra ne oldu? Koskoca bir kulüp başkanı
hakemleri odasına hapsetti. Kulüp başkanı, ya, başka bir
şey değil. Ne yaptınız? Koskoca Cumhurbaşkanı
kalktı, o hakemleri içeri tıkanı kulağından tutup
atmadı bir yere Efendim, rica ediyorum, bu hakemleri oradan
bırakın. Yahu, arkadaşlar, bu yakışıyor mu?
Gelinen nokta şu: Türk sporu şikeyle anılıyor, Türk sporu
dopingle anılıyor. Olimpiyatlara bakın, rezil olmuş
durumdayız. O da yetmedi; olimpiyatlara -Sayın Bakanın burada
olmasını isterdim- Türk gençlerine ay yıldızlı
bayrağı takmıyorsunuz, devşirme sporcularla
çıkıyorsunuz. Liste mi istiyorsunuz? Liste bende, isteyene veririm.
Yani niye Etiyopyalı yarışıyor kardeşim benim ülkemde?
Niye başka bir ülkeden kişiler yarışıyor? Niye ben
Siz eğer millî Türk gençliğini seviyorsanız, gençliğinize
önem veriyorsanız, niye federasyonları özerk federasyon olup da ona
buna ihale edip, seçim kaybeden milletvekilleri, genel müdür
yardımcıları veya danışmalarla federasyonları
yönetiyorsunuz? Bunu niye yapıyorsunuz? Bakın, olimpiyatlarda
yarıştıracak Türk sporcunuz yok. 55 tane var o
basamağı geçen. 2012 olimpiyatlarında 3 tane madalyanız
var. 115 kişilik kafileyle gittiniz, 5 tane aldınız, 2 tanesi
dopingden dolayı geri gitti, geri kaldı 3 tane. Şimdi, en büyük
kafileyle Arjantine gidiyorsunuz. Evet, gidiyorsunuz. Kiminle gidiyorsunuz?
Elin Afrikalısıyla gidiyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Rio, Rio, Arjantin değil; Rio, Brezilya.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Neyle gidiyorsunuz Sayın Başkan? Siz sporun içinden gelen
birisiniz, size sorarım, liste bende duruyor, Allah aşkına bu
Türk sporcuların listesi mi? 15 tane Afrikalı var. Ya, arkadaşlar,
niye biz Türk gençlerine güvenmiyoruz? Yani, bunlara niye güvenmiyoruz?
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya)
Yerli ve millîler ya ondan!
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Onun için, benim sizden ricam, Türkiyede federasyonları...
MURAT DEMİR (Kastamonu)
Almanya Millî Takımında oynayan yabancılar var, Avusturya
Millî Takımında oynayanlar var, onlara ne diyeceksiniz o zaman?
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya)
Onlar Almanyada yaşıyor doğma büyüme, bari savunmayın.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Vallahi onlar var ya içinizdeki bazılarından daha millî ha.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, taşıma suyla değirmen
dönmez. Benim sizden ricam şu: Okulları tarayın,
başarılı Türk gençleri var. Türk insanına güvenin, Türk
gençliğine güvenin. Türk gençliğine güvenin ki bu ülke ayağa
kalksın her yerde olduğu gibi.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Bazılarınızdan daha millî onlar biliyor musunuz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Sizden daha millî, sizden, sizden.
MURAT DEMİR (Kastamonu)
Çoğunuzdan daha millî.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Hiç olmazsa terörist cenazelerinde değiller onlar,
gözyaşı dökmüyorlar.
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya)
Senden kesinlikle daha millîler.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Onlar sizden daha millî, haberiniz olsun.
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya)
Senden daha millî.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyelim.
Buyurun Sayın Toprak.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, en son yaptığınız
nedir biliyor musunuz? Statlarımızdan bu ülkenin
kurucularının adını söküp atmak. Arenalar
yaptınız, arena, arena, arena. Ya, ben Spor Bakanına soruyorum:
Yahu, hani biz yerliydik? Arena nedir biliyor musunuz?
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) Yaptık, yaptık ya, yaptık; AK PARTİ
iktidarında yapıldı bunlar.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Bir dakika dinlersen... (AK PARTİ ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
Arena, Romada,
insanları hayvanların önüne atarak yok eden, insanların ölümünün
seyredildiği bir yerdir. Spor ölümü seyredilen bir yer değil, spor
bir seyir zevkidir.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Bak, ders alın, ders; her konuşulana itiraz
etmeyin, ders alın.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Biz gereken yerde ders de alırız ama ders de veririz, onu
da bilin.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Ben öyle noktaya geldiğinizi görüyorum ki parasal konuya gelince
maşallah, statlar yapıyorsunuz ama yarıştıracak
sporcularınız yok.
MURAT DEMİR (Kastamonu)
Çamurlarda oynuyorduk, çamurlarda; patates tarlalarında oynuyorduk
önceden.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Değerli arkadaşlarım...
MURAT DEMİR (Kastamonu)
Atletizmde koşulacak pistler yoktu.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Sayın Başkan, susturacak mısınız, süremi
alıyorlar?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
MURAT DEMİR (Kastamonu)
Atletizmde koşulacak pistler yoktu, neden bahsediyorsun? Şimdi
amatörler bile çim sahada top oynuyor, konuşuyorsun sadece.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Siz bu ülkenin kurucularının, bu ülkeye emeği geçmiş
kişilerin isimlerini statlardan kaldırmayı bir hüner
sayıyorsunuz. Nasıl sporcuları Afrikadan getiriyorsanız
Romadan gelme arena ismini de buraya koydunuz.
ADNAN GÜNNAR (Trabzon) Ne
öneriyorsun Romanın yerine? Önerin ne, önerin? Ne koyalım
ağabeyciğim söyle?
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Arenada insanları öldürüyorlar, sporda kardeşlik var, ölüm yok.
(CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ADNAN GÜNNAR (Trabzon) Ne
önerin, ne öneriyorsun, onu da söyle, öneriyi söyle ya.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Toprak.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Bir başka nokta: Ya, parayla bu iş olmaz, değerlerimize sahip
çıkacağız, sırf parayla olmaz.
ADNAN GÜNNAR (Trabzon)
Arenanın ve stadın yerine ne koyalım beyefendi, onu söyleyin.
MURAT DEMİR (Kastamonu)
Biraz iyi araştırıp öyle söyleyin.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Toprak.
ADNAN GÜNNAR (Trabzon)
Kulüp koyalım mı, stat koyalım mı?
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Sayın Başkan, önerinin
Türkiyede sporun bu içine
düştüğü bataklıktan çıkması için bir
araştırmanın şart olduğuna inanıyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, İç Tüzük 60a göre bir söz
istiyorum, acil bir durum var.
BAŞKAN Sisteme girin
isterseniz, sisteme girene kadar, bu arada Sayın Akçay da istemiş
ERKAN AKÇAY (Manisa) Son
konuşmacıdan sonra gireyim Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Baluken, bir dakika
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
25.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Hacettepe Üniversitesi
Beytepe Kampüsü Yıldız Amfisinde bir grup öğrencinin
ırkçı bir linç saldırısına maruz
kaldığına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
sporda ve futbolda şiddet, nefret, ırkçılık ve
ayrımcılığı konuşuyoruz ancak toplumsal
yaşamın birçok alanında maalesef bu anlayış devam
ediyor. Şu anda aldığımız habere göre, Hacettepe
Üniversitesi Beytepe Kampüsünde, Yıldız Amfisinde bir grup
öğrenci ırkçı bir linç saldırısına maruz
kalmış ve bir amfide mahsur durumdalar, can güvenliklerinin
olmadığını ifade ediyorlar. Konuyla ilgili ben Ankara
Valisi ve İçişleri Bakanlığı yetkililerine
ulaştım ancak özellikle iktidar partisinin grup başkan vekilinin
de ve Türkiye kamuoyunun da bilgilenmesi, Hacettepede şu anda linçle
ilgili bir katliam tehlikesinin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır)
mutlaka müdahale edilecek şekilde
değerlendirilmesi gerektiği için de söz aldım. Bütün
arkadaşlardan duyarlılık beklediğimi ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Baluken.
Sayın Akçay, sonradan
değil mi?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sonra.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun,
12/2/2016 tarihinde Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve
arkadaşları tarafından, spor
karşılaşmalarında nefret ve ayrımcılık
söylemlerinin, şiddet olaylarının yaygınlığı
ve yarattığı sonuçların araştırılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 26 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Önerinin
aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Rize Milletvekili Osman
Aşkın Bak.
Buyurun Sayın Bak. (AK
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Evet, yoğun bir
tezahürat eşliğinde kürsüye geldiniz, muhalefetten de destek
aldınız.
Buyurun efendim.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunca
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin aleyhinde söz
aldım.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Ya, niye
aleyhindesin onu bir açıkla.
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Öncelikle, geçen hafta, bir şey hatırlatayım,
Gençlik ve Spor Bakanlığımız ile Millî Eğitim
Bakanlığı arasında bir protokol imzalandı. Bu
protokolde çocuklarımızın en az bir spor dalında
lisanslı olması öngörülerek spordaki altyapı
yatırımlarına devam edilmesi, sürdürülmesi noktasında bir
protokol imzalandı; bu gerçekten çok önemli.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Peki,
uygulanacak mı bu protokol?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Şimdi, spor fair play. Sporun en önemli argümanı
birbirimize saygı göstermek çünkü sporda sahaya çıkan taraflar
birbirlerine üstünlük sağlamak için gayret gösterirler ama müsabaka
bittiği zaman birbirine sarılan, birbirini destekleyen sporcular,
taraflar, yöneticiler en önemli nokta.
Bakın, bugün önerge
noktasında Türkiye Büyük Millet Meclisi 22nci Dönemde, 23üncü Dönemde ve
24üncü Dönemde tüm grupların ortak önergeleriyle araştırma
komisyonları kurulmuş. 22nci Yasama Döneminde 4/1/2005 tarihinde
kurulan ve Başkanlığını Ankara Milletvekili Haluk
İpekin yaptığı Türk Sporunda Şiddet, Şike,
Rüşvet ve Haksız Rekabet İddialarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu; bu bir.
İkincisi, 23üncü Yasama
Döneminde yine bütün partilerin ortak önergeleriyle 24/11/2010 tarihinde
kurulan ve Başkanlığını İstanbul Milletvekili
Nazım Ekrenin yaptığı Spor Kulüplerinin Sorunları ile
Sporda Şiddet Sorununun Araştırılarak Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Rizespor
ne olacak? Ne olacak, Rizespor ne olacak?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Üç, 24üncü Dönemde gene arkadaşlarımızla beraber
verdiğimiz önergelerle Türk sporunda doping sorununun
araştırılmasıyla ilgili bir araştırma komisyonu
kurulmuş. Bu Komisyonun Başkanlığını da ben
yürüttüm. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet
Bakın, Meclisimiz
şu ana kadar üç tane komisyon kurmuş, araştırmış
ve bunun sonucunda 6222 sayılı Yasayı çıkarmış.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Başkan kimdi?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Yasanın uygulanması çok önemli.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Komisyon
başkanı kimdi?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) - Gerekenleri Meclisimiz yapmış, uygulamada bazı
sorunlar var.
Bakın, sadece
şiddeti taraftar üzerine yıkmamalıyız.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Bakan
gereğini yapmadı mı yani Sayın Bak?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Kişiler, sporcular, bütün roldaşlar, yol alanlar,
yöneticiler, antrenörler, herkes yaptığı açıklamalara,
yaptığı paylaşımlara, değerlendirmelere dikkat
edecek çünkü bizim, hepimizin ortak paydası spor.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Bu
sözlerle kimi muhatap alıyorsunuz?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Biz, statlara eğlenmek için gidiyoruz, seyir zevki için
gidiyoruz. Sporun ruhunda bu var.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Aziz
Yıldırıma mı gidiyor bu laflar?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) En son geçen hafta yaşanan olaylar, şiddet içeren olaylar
kesinlikle kabul edebileceğimiz durumlar değil. Bunlara kesinlikle
karşıyız.
Bakın, uygulamada
karşılaşılan bu sorunları çözmek hepimizin ortak
gayreti olmalı çünkü bu gençler bizim gençlerimiz, spor yapan çocuklar
bizim çocuklarımız. Bunlar, ülkemizi yurt dışında
temsil ediyorlar. Gerekli çalışmaları yaparken onlara destek
olmamız lazım, ayrımcı dil kullanmamamız lazım.
Dolayısıyla, burada getirilen önergenin veriliş tarihi 12
Şubat, 12 Şubatta verilmiş, 12 Şubat 2016da verilmiş
ilk defa, gündeme alınması için bugün başvurulmuş.
Bakın,
Ankaragücü-Amedspor arasında yaşanan olay, müsabaka 2-1 öne
geçildiği zaman tribünde Ankaragücü tarafından akredite edilmiş
kişilerin yaptığı saldırı. Kesinlikle bunlarla
ilgili adli soruşturma yapılmaktadır, tutuklanmış,
ifadeleri alınmaktadır.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Tutuklu
değiller, tutuklu değiller, haberin yok!
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) - Bakın, bununla ilgili olarak İçişleri
Bakanlığı, Spor Bakanlığımız
müfettişler görevlendirmiştir.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Haberin
yok konudan, çalışmamışsın!
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Dolayısıyla, şimdi bize düşen, burada ortak
dili kullanmak. Tüm dünyada ayrımcılık,
ırkçılıkla ilgili mücadele var, FIFAnın, UEFAnın
mücadelesi var. Hepimiz izlemedik mi? Avrupadaki Avrupa Şampiyonlar Ligi
müsabakalarında olsun UEFA Şampiyonlar Ligi müsabakalarında
olsun Fransadaki, İspanyadaki, İtalyadaki müsabakalarda olsun
-sporculara gerekli- ırkçı söylemlere karşı herkes ne
yaptı? Tek yürek oldu. Irkçı söylemleri kabul edemeyiz. Türkiye
Futbol Federasyonuna suç yükleniyor. Türkiye Futbol Federasyonu kurallar
çerçevesinde, UEFAnın belirlediği, FIFAnın belirlediği
kurallar çerçevesinde işi yönetiyor.
Bakın, şimdi, HDP
Grubu şunu söyledi: Amedspor üzerinden bazı örnekler vereceğini
ifade etti. Futbolumuzda karşılaştığımız
şiddet olayları sadece bir kulüp üzerinden değil ama taraflar ve
profesyonel futbolcular sözlerine dikkat edecek. Deniz Naki, işi ne?
Profesyonel futbolcu. Ne yapar? Top oynar, topluma örnek olur,
antrenmanına gider değil mi, gençlere örnek olur, tweet atmaz,
şov yapmaz, top oynar, top.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Öyle
tanıyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) - Yapması gereken bu, başka şey yapmayacak. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Yöneticiler şunu
söyleyecek: Arkadaşlar, futbolun ruhu fair play, futbol
barıştır. diyecek. Söylemlerine dikkat edecek, yapmamız
gereken bu. Türk sporunda AK PARTİ iktidarları döneminde spora
yapılan yatırımlar ortada, toprak sahalarda oynanıyordu.
TANJU ÖZCAN (Bolu) -
Futbolcunun tweet atmasının nesi yanlış?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) - Ben federasyon başkanlığı yaptım,
salonlardan yağmur yağıyordu içeriye, minderlerin üzerine. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Biz neler yaptık?
Çocuklar için, sporcularımız için salonlar yaptık.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ya, sen
Komisyon Başkanı olunca sporda şiddet bitti mi, şike bitti
mi? Sen çok başarısız bir Komisyon Başkanısın,
istifa et; Meclis Başkanı da istifa etsin, sen de istifa et.
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) - En güzel organizasyonları yaptık, dünya çapında
organizasyonlar yaptık. Ve Türk sporuna bu dönemde yapılan
yatırım hiçbir dönemde yapılmamıştır ve şunu
unutmayın: En büyük organizasyonları alarak başarıyla
gerçekleştirdik.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Ya, neyi yaptın? Bir
Komisyon Başkanlığı yaptın, onu da beceremedin.
OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Hedefimizde yine
olimpiyatlar var. Er ve geç bu ülkeye olimpiyatları getireceğiz.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ne zaman?
OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) Biz, Türk gençleri
olarak, Türk milleti olarak bunu da başaracağız, hep beraber
başaracağız. Burada ayrı gayrı yok, bu hepimizin ortak
noktası. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu
hep beraber başaracağız. Yok, şöyle dedi, böyle dedi
TANJU ÖZCAN (Bolu) Tweet de atmayalım!
OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Bakın
arkadaşlar, özellikle de Trabzonspor, Türk sporuna, Türk futboluna önemli
yöneticiler, önemli sporcular yetiştirmiş bir kulüp. Orada
yaşanan olayın kesinlikle ve kesinlikle Trabzonsporla alakası
yok. Trabzonsporun seyircisi centilmendir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Adanaspor mu dövdü
Osman, Adanasporlular mı dövdü?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Futbolu Türkiyede en iyi bilen seyirci Trabzonsporun
seyircisidir. Dolayısıyla, onlara işlem yüklemek, hakemler
üzerinden onları eleştirmek doğru bir yaklaşım
değil.
Ve şunu unutmayın:
Türkiye Futbol Federasyonunun sporculara verdiği cezalarda
uygulamaları ortada, 12 maç ceza vermiş. Bakın,
ırkçılık söylemi nedeniyle 15 maç ceza alan, bir yıl ceza
alan, futboldan men alan sporcular var. Ve bunu unutmayalım;
olimpiyatlarda da kesinlikle sporun karşı çıktığı
şey ayrımcılık, ırkçılık. Ve biz de buradan
şunu söylüyoruz: Ayrımcılığa,
ırkçılığa kesinlikle karşıyız, şiddete
karşıyız.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Sayın Başkanım, Trabzondaki olayların sorumluluğunu
üzerinize alıp istifa edin, Komisyon Başkanısınız,
istifa edin Sayın Başkan. Ben Komisyon Başkanı olacağım,
böyle olaylar olacak! Olmaz.
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Dolayısıyla, biz, Türk sporunun büyümesini,
gelişmesini istiyoruz, Türk sporunun başarılı
olmasını istiyoruz. Ve Bakanlar Kurulu sonrasında Hükûmet
Sözcümüz açıklama yaptı, Başbakan açıklama yaptı.
Ve şunu söylüyorum: Türk
sporcularını küçümsemeyin, olimpiyatlarda ortaya koydukları
başarılar var, dünya şampiyonalarında var. Bizim onlara
destek olmamız lazım, moral vermemiz lazım, onları
eleştirmememiz lazım.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Ya,
Osman, bastığın yerde ot bitmiyor. Rizenin durumu ortada.
Komisyon Başkanısın, Rizespor güme gidiyor.
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Bakın, Millî Eğitim Bakanlığı ile Spor
Bakanlığı arasında yapılan protokolle geleceğin
şampiyonları yetişecek. Bunu hiçbir zaman gözünüzden kaçırmayın.
Çünkü bizim gençlerimiz bunu başaracak güçte, öz güveni yüksek gençler.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Niye Afrikalı sporcu alıyorsunuz o zaman?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Ve biz, AK PARTİ Hükûmeti olarak, ülkemizin her köşesine
gençlik merkezleri yapıyoruz
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Madem bizim gençler başarıyor niye Afrikalı sporcuları
getiriyorsun Osman? Onu söyle.
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla)
futbol statları yapıyoruz, salonlar yapıyoruz,
gençlerimizle kucaklaşıyoruz, onlara spor bilincini
aşılıyoruz.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Trabzondaki olayların sorumlusu kim? Komisyon Başkanı olarak
niye engelleyemedin?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Ve kesinlikle ve kesinlikle şiddete karşıyız.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Osman, Afrikalı sporcular niye geliyor? Bak, Trabzonlu gençlerin
yarısını oynat.
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Şunu da ifade edeyim
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Bağırma, mikrofon açık.
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Haziran ayında yapılacak Avrupa Futbol
Şampiyonasında Türkiye Millî Futbol Takımına
başarılar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bizim çocuklarımız Fransada da bir destan daha
yazacak. Sporcumuzun arkasında her zaman varız.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Ya,
fırça atar gibi başarılar diliyorsun, böyle bir şey olur
mu? Azarlar gibi başarılar diliyorsun.
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Eleştirilere açığız. Tabii ki eleştiriler olacak,
eksiklerimizi öğreneceğiz, en iyisini yapmaya
çalışacağız. Ama unutmayın, sporda bunu hep beraber
yapacağız. Bu noktada hepinizin desteğine ihtiyacımız
var.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Doping mi yaptın Osman?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Döve
döve
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Ve bu önergenin aleyhinde olduğumu belirtiyorum, hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından Bravo Osman sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bak,
teşekkür ediyoruz.
Tüm Genel Kurulun
alkışlarıyla yerini aldı. Belki herkesin mutabakatıyla
ek süre de verebilirdik.
Arkadaşlar ben
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan
.
BAŞKAN Söz
vereceğim, Sayın Akçay daha önceden sisteme girmişti; Sayın
Özel, size de vereceğim.
Öncelikle HDP grup önerisini
oylarınıza sunuyorum
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Hayır Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sataşmadan söz isteyeceğiz önce.
BAŞKAN Peki, efendim
sataşmadan
Nasıl sataştı?
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın hatip şubat ayında vermiş
olduğumuz bir önergeyi şimdi gündemleştirmemizi
BAŞKAN Buyurun, iki
dakika süre veriyorum.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Rize Milletvekili Osman
Aşkın Bakın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum.
Tabii, sayın hatip
şubat ayında verdiğimiz önergeden bahsetti ama dün güncel
gelişmelerle ilgili önerge hazırladık, Anayasayı ayaklar
altına alan Meclis Başkanı ironik bir şekilde
hazırladığımız önergenin Anayasaya uygun
olmadığı için, sansürlenmesi gerektiğine kanaat
getirdiği için o araştırma önergesini indirdik, onu ifade
edeyim.
Şimdi, diğer
taraftan, biz bütün suçu Türk Futbol Federasyonuna falan atıyor
değiliz. En büyük müsebbiplerden biri sizsiniz, iktidar partisinin grubu
ve Hükûmet yetkilileridir. Siz cumhuriyet tarihinde ilk defa bir taraftar
grubuna darbe yapıyorlar suçlaması getirerek o taraftar grubunu
hedefe koydunuz, tutuklamalar yaptınız. Saha
açılışlarını -herhâlde Çarşı grubundan
bahsettiğimi az çok kestirebiliyorsunuz- stadyum
açılışlarını taraftar gruplarına
kapattınız. Yani bu nefret ve şiddet ortamını bizzat
siz yarattınız, Futbol Federasyonu da bir parçası oldu.
Ben birçok örnek buradan
somut olarak söyleyebilirdim ancak zaman olmadığı için ifade
edemedim. Bakın, sadece size Ekim 2015 tarihinde Trabzonspor ile
Gaziantepspor arasında oynanan ve 2-2 berabere biten maçtan sonra
hakemlerin rehin alınması olayını
hatırlatacağım. Hatırlarsanız, o dönem Trabzonspor
Kulübü Başkanı talimat verdiğini ve Ben gelinceye kadar o
hakemleri sabaha kadar da olsa bırakmayacaksınız. dediğini
kamuoyuna söyledi. Sonra ne oldu? Sonra Onun için ölürüm. dediği
Cumhurbaşkanı, telefon açtı ve hakemlerin
bırakılmasını rica etti ve onun üzerine hakemler
bırakıldı. Peki, Türkiye Futbol Federasyonu ne yaptı,
herhangi bir cezai müeyyide var mı? Yani, bırakın, futbolculara,
taraftarlara ırkçı uygulamaları, hakemleri rehin alan
uygulamalara kadar sessiz kalan, seyirci kalan, âdeta
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla)
teşvik eden bir tutum olduğu sürece bizim bu meseleleri
çözmemiz mümkün değildir. Buradan hani futbolcular tweet atmasın ya
da bir AKPli milletvekilinin dediği gibi, onlar da şunları
şunları söyledi, o nedenle linç edilmeleri mübahtır
anlamına gelecek cümleleri de size
yakıştırmadığımı ifade ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel,
siz ne için söz istemiştiniz?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan, grubumuza millî sporcuları küçümseme ve bütün suçu
Türkiye Futbol Federasyonuna yükleme ithamlarında bulundu. Cevap
hakkımızı kullanmak istiyoruz.
BAŞKAN Buyurun size de
iki dakika veriyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Toprak konuşacak.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Toprak.
Sayın Osman
Aşkın Bak hiç sataşmaz aslında ama
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Şahsıma sataşma var efendim, söz istiyorum.
2.- İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprakın, Rize Milletvekili Osman
Aşkın Bakın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ERDOĞAN TOPRAK
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
değerli hatip arkadaşım millî sporcuları küçümsemek olarak
meseleye baktı. Biz millî sporcuları küçümsemiyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, eğer hepiniz
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Doğru. Onları ırklarına göre ayrıma tabi
tuttunuz.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Laf atma bana, bir dakika, dinle de öğren.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Irklarına göre ayrıma tabi tuttun onları.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
600 tane, 650 tane numunenin 98 tanesi dopingli çıkarsa bu Türk sporunun
Akdeniz Oyunları belgesi ortada, yeri bu, tarihi bu. 650 tane numunenin 98
tanesi dopingli çıkarsa bu, Türk sporunu uluslararası alanda
şaibeli bir konuma getirir, bu bir.
Bir başka nokta:
Türkiyede şiddet hızla artıyor, şike artıyor, sonra
Bunu da paralel yaptı. deyip arkasına
sığınmanız da doğru değil. Çünkü, burada
yargıç sizde, yargılama sizdeydi. Efendim, biz araştırma
komisyonu kurduk. Araştırma komisyonlarının amacı
şudur: Ülkede sorun varsa üstüne gidip objektif bir şekilde
çözmektir. Türkiyenin yüzde 70i 35 yaş altıdır
arkadaşlar. Bu genç nüfusu doğru yere yönlendirirseniz
başarılı olursunuz.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) Biz de buna çalışıyoruz.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
Ama, yönlendiremezseniz ya terörist olur ya dopingli olur ya da
uyuşturucuya kurban verirsiniz. Bu ülkede uyuşturucu
kullanımı sizin döneminizde yüzde 1.400 arttı sizin resmî
rakamlarınıza göre. Biz bunu işaret ediyoruz. Türkiyenin
Ben
niye uluslararası alanda millî sporcular yetiştirmeyeyim?
Bakın, 55 tane sporcu
seçtiniz, barajı geçen sayı bu kadar. 15 tanesi Etiyopyalı,
Afrikalı, oralı, buralı. Yani, bizim meseleye
bakışımız ulusal duyarlılıktadır, sizin
meseleye bakışınız Ya, bugünü de nasıl
kurtarırız! havasındasınız.
Gelin, bu araştırma
komisyonuna evet deyin, hep beraber bunu masaya yatıralım, sorun
varsa çözelim. Bu evlatlar bizim evlatlarımız, sizin
evlatlarınız. Biz bu evlatlarımızı seviyoruz. Ne
olursunuz bunları yok etmeyelim.
Saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Başkanım
BAŞKAN Sayın Bak
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Bir önceki
HDP sözcüsü tweetlerle ilgili söylediğim sözleri
çarpıtarak ifade etti, düzeltmek istiyorum, açık sataşma var.
İkincisi, ayrıca
millî sporcularla ilgili değerlendirmemi de
BAŞKAN Sayın Bak,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Size de iki dakika veriyorum,
lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Ama dört
dakika vermeniz lazım, 2 sataşma var! Ama dört dakika olması lazım,
kabul etme bence!
3.- Rize
Milletvekili Osman Aşkın Bakın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Baluken ile İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprakın
sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, millî sporcularla
ilgili eleştirilere şöyle bir yanıt vereyim: Tüm dünyadaki
ülkelerde başka ülkelerden sporcular devşirilir. Alman Millî
Takımında da var, Mesut Özil, biliyorsunuz. Bizi de tercih
edebilirdi. Dolayısıyla, Fransa Millî Takımında pek çok
oyuncu var, örnek modeldir.
Ama ben size bir şeyi
anlattım, bir şeyi kaçırdınız: Bir hafta önce
yapılan protokolle, Millî Eğitim Bakanlığı ile Gençlik
ve Spor Bakanlığı arasında her öğrencimizin en az bir
spor dalında lisanslı olması için bir anlaşma
yapıldı, bir protokol yapıldı, geleceğin
şampiyonlarını oradan yetiştireceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) Ama bir
şey sorabilir miyiz? O protokol uygulanacak mı?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Bakın, ben Güreş Federasyonu
Başkanlığı yaptım.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Senden sonra Güreş Federasyonu battı battı! Osman,
bitti, o Güreş Federasyonunu da bitirdin!
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Bizim çocuklarımızla beraber Danimarkada 2009
yılında dünya şampiyonu olduk, bizim çocuklarımızla
beraber, Türk güreşçileriyle beraber.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Senden
sonra madalya alamaz hâle geldik!
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) Dolayısıyla, sporcularımıza destek olmamız
lazım, moral vermemiz lazım.
Bakın, sporcunun
işi antrenmanlara katılmak, kendisine verilen saha içindeki görevi en
iyi şekilde yapmak, topluma örnek olmaktır; ideolojilerin esiri
olmamalıdır. Şunu unutmayalım: Spora siyaseti
karıştırmamamız lazım, bunu özellikle söylüyorum. Bize
spora siyaseti karıştırdığımızı
söylüyorlar, kesinlikle reddediyorum. Spor evrensel bir dil, spor ortak bir
dil. Sporcularımıza Rio Olimpiyatlarında başarılar
diliyorum. Eleştirileri de saygıyla karşılıyorum,
bunları da değerlendireceğiz ama şunu hiçbir zaman
unutmayın: Türk gençleri bu ülkeyi en iyi şekilde temsil edecek, ay
yıldızlı bayrağımızı göklere çekecektir diye
düşünüyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bak.
Sayın Akçay, bir dakika
süre veriyorum.
Buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, tribünlerde meydana gelen şiddet
olaylarının gerçekten vahim olduğuna ve başta Hükûmet olmak
üzere tüm yetkililerin bu konuda duyarlı olması gerektiğine
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, bu bir dakika biraz
haksızlık olur bize.
Sayın Osman
Aşkın Bak Beyin ifade ettiği, Millî Eğitim
Bakanlığı ile Gençlik Spor Bakanlığı
arasındaki projeyi daha evvel -bir-bir buçuk ay evvel- Sayın
Sancaklı da burada proje olarak açıklamıştı. Bizim
bakımımızdan da sevindiricidir elbette.
Şimdi, on yedi yıl
amatör spor kulüp yöneticiliği yapmış bir
arkadaşınız olarak bir gözlemimi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Bu, tribünlerde meydana gelen olaylar gerçekten tehlikeli ve
vahimdir. Başta Hükûmet olmak üzere, tüm yetkililerin, görevlilerin bu
konuda çok duyarlı olması gerekir. (Gürültüler)
Sayın Başkan,
sükûneti sağlayabilir miyiz? Uğultu var.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, istirham ediyorum, lütfen
Sayın Akçay, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Öncelikle, protokol tribünlerine bir disiplin gelmelidir mutlaka
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım Sayın Akçay, lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Protokol tribünlerinde lehte veya aleyhte tezahürat olmaz, tartışma,
polemik yaşanmaz, bu yasaktır yani protokol adabına da uymaz.
Kulüp yöneticileri, futbol kulüplerinin başkan ve yöneticileri, Futbol
Federasyonu ve Kulüpler Birliği ve bilhassa medya, futbolcular ve hakemler
bu konuda çok duyarlı, bilinçli ve sorumlu hareket etmek
durumundadırlar. Gençlik ve Spor Bakanlığı ve ilgili
bakanlıklar ile Hükûmet, bu konuyu hiç ihmal etmeden hassasiyetle
gereğini yapmalı yani önleyici tedbirleri konunun
paydaşlarıyla birlikte almalı ve şunu da unutmayalım
ki bu konuda en masum paydaş seyircilerdir. Bir ceza verileceği zaman
seyircisiz oynama cezası veriliyor. İnanın biraz evvel
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Son
cümlemi söylememe müsaade edin Sayın Başkan.
BAŞKAN Son cümle
Lütfen Sayın Akçay, bitirelim artık.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Kulüp
yöneticileri, federasyon, medya, futbolcu, hakem, Hükûmet üzerine düşeni
yapsın seyircilerde hiçbir şiddet ve taşkınlık
olmayacaktır. Ben bunu bütün samimiyetimle ifade ediyorum ve hepsini sorumlu
davranmaya davet ediyorum. Ve siyasi mesajlardan ve polemiklerden, spora
siyaset karıştırmaktan da özenle herkesin kaçınması
gerekir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Çok
teşekkür ediyorum.
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının,
şiddetin her türlüsünü ve bilhassa sporda şiddeti reddettiğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN Tabii,
şiddetin her türlüsünü ve bilhassa sporda şiddeti bizler de
reddediyoruz; en sert şekliyle, en şiddetli şekliyle
reddediyoruz ve tüm sporcularımıza bu noktada başarılar
diliyoruz.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun,
12/2/2016 tarihinde Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve
arkadaşları tarafından, spor
karşılaşmalarında nefret ve ayrımcılık söylemlerinin,
şiddet olaylarının yaygınlığı ve
yarattığı sonuçların araştırılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 26 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Evet,
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Evet, kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.27
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Elif Doğan TÜRKMEN (Adana), Özcan
PURÇU (İzmir)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahramanın
yaptığı basın açıklamasını Genel Kurulla
paylaşacağına ilişkin konuşması
BAŞKAN Öncelikle, dün
akşamdan bu yana tartışma konusu olan Sayın Meclis Başkanımızın
ifadeleriyle ilgili hemen biraz önce bir basın açıklaması oldu.
Bizim buradaki meramımız oydu. O açıklamayı dinleyelim, o
açıklamayı görelim, ondan sonra ne olduğunu izahata
çalışalım, herkes eleştirisini yapsın diyorduk ve bu
noktada açıklamaya karşı da yapacağınız
eleştirilerin belli bir üslup dairesinde yapılması
gerektiğini ifade etmiştim. Ben şimdi Sayın Meclis
Başkanımızın bu basın açıklamasını
Genel Kurulla paylaşıyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan, böyle bir usul yok ki!
BAŞKAN Böyle bir usul
vardır. Bırakın, Allah aşkına ya!
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Yani, Sayın Meclis Başkanının basın
açıklamasını sizin burada okumanız ne kadar doğru?
Böyle bir şey olamaz ki!
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya)
Başkanım, size ne? Kendisi gelsin, yapsın!
BAŞKAN İstanbul
Üniversitesinde düzenlenen Yeni Anayasa, Yeni Türkiye konulu sempozyuma
katılıp yeni anayasaya ilişkin şahsi düşüncelerimi
ifade ettim.
OKAN GAYTANCIOĞLU
(Edirne) Olur mu böyle şey ya! Kendisi gelsin, açıklama
yapsın.
BAŞKAN
Konuşmamın bütününde 1937 yılında Anayasaya kelime olarak
dercedilen laikliğin tanımının yapılması
gerektiğine vurgu yaptım.
(CHP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN
Arkadaşlar, ayıp ediyorsunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Böyle bir usul yok!
BAŞKAN Böyle bir usul
var.
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya)
Kendisi gelsin, yüreği yetiyorsa gelsin!
BAŞKAN Bu kavram,
siyasi hayatımızda ve yargısal uygulamalarda bireysel ve
toplumsal hak ve özgürlükleri sınırlayıcı, yok edici bir
araç olarak kullanılmıştır ve ciddi mağduriyetlere yol
açmıştır. Bu haksızlıkların en temel sebebi
laiklik kavramının tanımının yapılmamış
olmasıdır.
OSMAN BOYRAZ
(İstanbul) Devletin malı devletin, senin değil! Babanın
malı değil, devletin malı!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Burası Meclis!
BAŞKAN Niye
arkadaşlar, bu zorunuza mı gitti ya? Niye böyle yapıyorsunuz?
Devletin sırasına, masasına niye vuruyorsunuz, niye zarar
veriyorsunuz? Böyle bir şey yapamazsınız!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi!
BAŞKAN O kadar laf söyleyeceksiniz, o kadar
hakaret edeceksiniz, yapılan açıklamayı niye dinlemeye
tahammülünüz yok sizin? Niye tahammülünüz yok?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Burası
kişiye özgü olan bir yer değil!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Anlamak istemiyorlar.
BAŞKAN Mevcut anayasamızda Türkiye'nin
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmekte ancak
laikliğin tanımı yapılmadığından din ve
vicdan hürriyeti kavramları da tartışmaların
ortasında yer almaktadır. Yersiz, lüzumsuz ve halkı
kamplaştırıcı tartışmaların önüne geçmek
için laiklik kavramı kötü niyetli yorumları açmayacak şekilde
açık ve net bir biçimde tarif edilmeli, istismar edilmesinin önüne
geçilmelidir. Esasında, laiklik her türlü din ve inanç
mensuplarının ibadetlerini özgürce icra etmelerini, dinî kanaatlerini
açıklayıp bu doğrultuda hayatlarını tanzim etmelerini
güvence altına alır. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal
barış ilkesidir. Anayasanın dindar olması
beyanımdaki kastım, hiçbir ayrım yapmaksızın din ve
vicdan özgürlüğünün Anayasamızın lafzı ve ruhuyla güvence
altına alınmayı sağlamayı temenni etmektir.
GARO PAYLAN (İstanbul) Hadi canım! Çevir
kazı yanmasın!
BAŞKAN Laikliğin farklı inanç
gruplarına sağladığı hürriyetlerin mevzuatta yer bulması
devlet ve milleti karşı karşıya getirmeyen bir
laikliğin tarifi ve tatbikatı yeni anayasada olmalıdır.
Konuşmamın bu şekilde
anlaşılması aklın, mantığın ve
sağduyunun gereğidir. Farklı değerlendirmelere konu
yapılmasının ise masum bir tavır olmayacağı
açıktır.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Allah
kahretsin! Bu kadar kepazelik, rezillik olmaz!
BAŞKAN Millî mücadelenin en mühim
kazancı olan cumhuriyetimizin ilanihaye yaşayacağı
inancı içinde kamuoyuna duyurulur.
Saygılarımla.
İsmail Kahraman
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı.
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Mesele
anlaşılmıştır Sayın Başkan, gündeme geçelim.
Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
web sayfasında yok da bir kopyasını gönderebilir misiniz
açıklamanın.
BAŞKAN Tamam, kopyasını tüm
gruplara da dağıtalım, olur efendim.
Sayın milletvekilleri, şimdi, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun,
12/1/2016 tarihinde Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve
arkadaşları tarafından, elma ve patates üreticilerinin
sorunlarının araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 26
Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
26/4/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu,
26/4/2016 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Levent
Gök
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer ve arkadaşları tarafından, elma ve patates
üreticilerinin sorunlarının araştırılması
amacıyla 12/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin (196 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 26/4/2016 Salı günlü
birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde ilk söz Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürere
aittir.
Buyurun Sayın Gürer.
(CHP sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; ülkemizde
tarımda önemli sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunların alana
yansıması, üreticileri gelecek yıl ürün ekemeyecek duruma
getirmiş hâldedir. Bildiğiniz gibi birkaç gün önce Adanada üretici
patatesini yola dökmüş, sonuçta emniyet güçlerini
karşısında bulmuştur. Ülkemizin tarımının
geldiği nokta budur. Adanada yaşanan sorun özünde, Niğdede
yaşanan sorunun çok küçük bir yansımasıdır çünkü Adanada
patates çıkalı daha on beş gün oldu. Patates üreticileri, tüccar
gelmeyince, depolama olanakları olmadığından mağdur
duruma geleceklerini hissedince seslerini duyurmak için patatesi yola dökmek
zorunda kalmışlardır. Adana Ziraat Odası
Başkanıyla konuştum, soğan da tarlada kalmış,
patates gibi soğan da Adanada tarlada kalmış.
Ama Niğdede,
Nevşehirde yaşanan olay daha vahim Geçtiğimiz günlerde Çiftlik
ilçemizde patates üretilen köylere gittim. Köylerde üreticisi kara kara
düşünüyor çünkü geçen yıl Niğdede 800 bin ton patates
yetişti, bunun 400 bin tonu ne yazık ki alıcı
bulamadı. Hükûmet bununla ilgili 50 liralık bir teşvik sağlasa
da alanda karşılık görmediği için üreticinin mağduriyeti
arttı. Biz bu anlamda önermelerde bulunduk, sosyal yardım
vakıfları, belediyeler ya da yurtlar vasıtasıyla bu ürün
depodan, üreticiden alınıp -maliyetine olsun- üreticinin
yaşadığı sorundan arındırılmasını
istedik. Patatesin kilogram maliyeti 65-70 kuruş olduğu hâlde 10
kuruşa alıcı bulamadı.
Değerli
arkadaşlarım, patatesin Niğdede depolardaki hâli bu. Sakal
bıraktı diyorduk, patates saç da uzatmış. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, üretici bu
mağduriyetini nasıl gidereceğini düşünüyor. Yani depoda
çürüyen ürünü nasıl çıkaracağını dahi kara kara
düşünüyor. Tarım Bakanlığının bölgede bu tür
durumları acilen tespit ederek tarım krediye olan
borçlarının, Ziraat Bankasına olan borçlarının
ertelenmesi ve destek verilmesi gerekiyor çünkü üretici bu yıl ekim
yapamayacak durumda. Gerçek anlamda sorun yaşıyor.
Bunu, Tarım
Bakanımıza ben iki kere anlattım, Bütçe Komisyon
toplantılarında söyledim, burada, Mecliste rastladım söyledim,
yazılı soru önergesi olarak verdim. Bu bir millî servet; bunu bu hâle
getirmeye hiçbirimizin hakkı yok.
Bunun yanında elma da
depoda, elma üreticisi de mağdur. 120 bin tona yakın elma modern
depolarda duruyor ama kara dam dediğimiz yani üretildikten sonra
üreticinin bir süre saklayabildiği yerdeki elmalarımız da ne yazık
ki çürüdü.
Fasulye üreticisi
ürettiği ürünü değerine satamadı. Geçtiğimiz yıl da
kiraz üreticisi de mağdur olmuştu.
Şimdi, bizim
bölgemizdeki üretici böyle de Türkiyedeki tarım üreticisi farklı
durumda mı? Trakyada çeltik üreticisi mağdur, Adanada narenciye
üreticisi, yeni çıkan taze patatesi üreten üretici mağdur,
Karadenizde fındık üreticisi mağdur. Tarımda planlı
bir politika uygulanmamasının bunda mutlaka rolü var ama bunun
başka bir nedeni de yurt dışına ürün
satılamaması. Bildiğiniz gibi, en çok patates
sattığımız Irak, Suriye gibi ülkelere ürün gönderemiyoruz,
yurt dışı satımı yok. Yurt dışı
satımı olmayınca, aracılar da ürün
almadığında üretici mağdur duruma düşüyor. Bunun bir
olumsuz yansıması daha var. Aracı fiyatı yükseltmek için
ürünü almıyor ve böylece vatandaş da pahalı ürün yiyor. Üreticilerin
mağduriyetinin yanında tüketicinin de mağduriyeti var.
Bu bağlamda, Cumhuriyet
Halk Partisi, tarım politikalarında aracılık sistemine hep
karşı olmuş, bunun mutlaka düzeltilmesi gerektiğine vurgu
yapmıştır.
Keza, tarımda
planlı bir üretim olmadığı için, gelecek yıl ekilecek
ürünün ne olacağına veya üretici ürettiği ürünü, neyi
satacağına vâkıf olmadığı için de üreticinin
ektiğinin karşılığını alamaması
doğal biçimde günümüzde olumsuzluk olarak yansımaktadır.
Değerli milletvekilleri,
tarım bir ülkenin en önemli varlığı ve nedenlerinden
biridir. Aynı zamanda köylü ve çiftçi de ülkemizin vazgeçilmez
değerleridir. Mustafa Kemal Atatürk Köylü milletin efendisidir. derken
köydekinin ürettiğinin ne kadar önemli olduğuna vurgu
yapmıştır. Bugün ülkemizin içinde bulunduğu koşullarda
köyler boşaltılmaktadır. Gittiğiniz zaman bakıyorsunuz
köyde yaşlı bir nüfus kalıyor. Tarım alanları verimsiz
kılınmış, sulamayla ilgili yeterli çalışmalar
yapılmadığı için de üründe verim düşük durumdadır.
Niğdenin şu anda Himmetli, Halaç gibi köylerinde doğal kaynak
suları gölet yapılmadığı için boşa akarken
Aladağlardan çıkan ve Akdenize akan su da yirmi yıldır
Niğde ovalarına, Nevşehire ulaşmadığından
hâlâ elektrikle yer altından su çekmekteyiz. Bu nedenle ürünü de pahalıya
mal etmekteyiz.
Ne acıdır ülkemizde
şu anda hâlâ birçok tohumu yurt dışından getiriyoruz. Bu
kadar olumsuzluğun içinde sevindirici bir olay, Niğde Patates
Araştırma Enstitüsü nihayet 5 tür yerli tohumu geliştirebildi.
Patatesin tohumunu bile yıllardır dışarıdan
alıyorduk. Enstitü nihayet bu konuda TÜBİTAKla olumlu bir iş
yaptı, en azından yerli tohum üretmeyi becerebildik.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizin içinde bulunduğu koşullarda terör çok önemli. Doğal
olarak, onun yansıması ülkenin her tarafına oluyor.
Güneydoğuya ürün gönderilmemesinin üreticiler üzerinde de olumsuz
yansıması olduğu da bir gerçek.
Bunun yanında,
Türkiyede bazı kurumlar var, bu kurumların işlevlerinin yeniden
tanımlanması gerekiyor. Toprak Mahsulleri Ofisi gibi, buna benzer
kuruluşlar Tarım Bakanlığının elinde. Eğer üreticinin
ürününde tıkanma varsa bu ürünlerin alınıp başka biçimde
pazarlanma yollarının da açılması gerekiyor. Yani üretenin
ürettiğini uygun koşullarda satabilmesi, tüketenin de
alacağını uygun koşullarda alabilmesi için mutlaka devletin
bir politika geliştirmesi de gerekli durumda.
Bakınız, bir örnek
de sizlere geçmiş konuşmalarda vermiştim, acı bir dram ama
-bizim ülkemizde neye göre veri hesaplanıyor, bunları algılamak
ve anlamak zor- Niğde IPARD kapsamına alınmadı. IPARD
neydi? Avrupa Birliği Kırsal Kalkınma Projesi. Peki, niye
alınmadı Niğde? Avrupa Birliği Kırsal Kalkınma
Projesi kapsamında deniliyor ki: Tarım Bakanlığı,
Türkiyede araştırma yapın; bu anlamda üretimde
sıkıntısı, sorunu olanlara destek sağlayalım.
Yapılan araştırma sonunda Niğde 42 tane ilin içine
alınmıyor. Peki, hangi iller alınıyor biliyor musunuz?
Konya ve Bursa, Niğdeden fakir il diye alınıyor. Bunu hangi
veriye dayanarak, neye göre yaptıklarını Sayın Tarım
Bakanına sordum, yanıt alamadım.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) AKPnin adaleti işte bu!
ÖMER FETHİ GÜRER
(Devamla) Keza, yine, Tarım Bakanımıza sorduğum bir
soruya da, entegre anlamda tarımın sanayileşmesi adına
İç Anadoluda ne yapıldığı konusundaki
yazılı soru önergeme de verdiği yanıtta IPARD
kapsamındaki illere bu desteği veriyoruz. dedi. E, şimdi, Niğde
bu kapsamda değil. Patates üretiyoruz, patatesi işleyecek bir tek
entegre tesisimiz yok. Elma üretiyoruz, bir tek entegre tesisimiz yok. Bunun
yanında, Niğdeye geliyoruz tekstil fabrikası kuruyoruz. Bizim
orada pamuk yetişmiyor; gelirken masraf, giderken masraf; maliyet
artıyor. Neden ülkenin kendi değerleri, olduğu yerdeki biçimiyle
değer bulmaz, üretim bu anlamda üreticinin mağdur
olmayacağı biçimde şekillendirilmez, planlanmaz, bunu anlamak
mümkün değil. (CHP sıralarından alkışlar)
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, bu konuda bir Meclis araştırmasına acilen gerek ve
ihtiyaç duyuyoruz çünkü işçinin, öğrencinin gaz
sıktığınız zaman çekip gittiğinde ya da
gözaltına alındığında uğradığı
mağduriyet çiftçide farklılaşır. O çiftçiyi alıp
götürürseniz ürün de olmaz, üretim de olmaz. Bu ülkenin -Atatürkün deyimiyle-
milletin efendisi olan köylünün, çiftçinin sorunlarına yüce Meclisin
duyarlılık göstermesini diliyorum.
Bu bağlamda, Cumhuriyet
Halk Partisinin önergesinin tüm Meclisteki partilerimiz tarafından desteklenmesini
temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Gürer.
Önerinin aleyhinde ilk söz,
Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalıya aittir.
Buyurun Sayın
Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)
MAHMUT CELADET GAYDALI
(Bitlis) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisinin vermiş olduğu tarım emekçilerinin
sorunlarına ilişkin araştırma önergesi üzerine söz
almış bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
öncelikle, bu konunun ciddi anlamda araştırılması ve
tarım emekçilerini mağdur eden bu durumun bir an önce çözüme
kavuşturulması hususunda bir araştırma komisyonu kurmak
büyük önem teşkil etmektedir. Öncelikle, üreticiler, iktidarın
uyguladığı yanlış dış politika ve iç
politikalar sonucu büyük bir darboğazla karşı
karşıyadır. Bunun bir örneğini de Adanada yaşayan
çiftçi kardeşlerimiz net bir biçimde göstermiştir. Patates
fiyatlarını protesto etmek isteyen emekçi kardeşlerimiz 10 çuval
patatesi yola döktüler ve dertlerini duyurmak istediler fakat bu demokratik
eyleme bile kolluk kuvvetlerinin müdahale şekli gerçekten kabul edilebilir
değildir. Toplumun sorunlarıyla ilgilenilmesi gerekirken toplumun
sorunlarına karşı şiddet kullanarak bastırmak ancak
bir âcizlik yöntemidir.
Bakın, Adanalı
çiftçimiz ne diyor: Herkese kafa tutuyorlar. Komşu ülkelerden kimseyle
irtibatımız bırakılmadı. Geçen sene üç kuruş para
kazandık, bu sene katbekat fazlasını geri aldılar. Bu
seslere kulak vermek lazım. İktidarın özellikle böyle bir
hususta polis gücüyle değil, demokratik bir biçimde bu sorunun çözümü
adına bir komisyon kurması ve sorunu bir an önce çözüme
kavuşturması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
patates üretimi konusunda benzer bir sorun da vekilliğini
yaptığım Bitlis ilinde meydana gelmektedir. Bitlisin Ahlat
ilçesinde yaşayan çiftçiler büyük bir mağduriyet
yaşamaktadır. Üretilen patatesler üreticilerin ellerinde
kalmış bir vaziyette. Bugün Ahlat ilçesinde patatesin kilosu 20
kuruş gibi yok pahasına satılmaktadır. Özellikle
iktidarın bölgede uyguladığı savaş politikası
çevre illerde yaşayan tarım emekçilerini de olumsuz yönde
etkilemiştir. Ahlatlı üreticiler bölgeye tüccar ve nakliyeci çekemez
duruma gelmiştir. Satılamayan patatesler çuvallar hâlinde depolarda
bırakılmış ve belki satarım umuduyla patatesleri her
gün depolardan çıkarıp çuvallarını açıp çürüklerini
ayıkladıktan sonra tekrar depolara kaldırıyorlar ve bu her
gün tekrarlanıyor. Bu insanların aynı zamanda hem bankalara hem
de üretici birliklerine ödemeleri gereken aidatlar ve borçlar
bulunmaktadır. Yaklaşık bir buçuk ay önce Ahlat Ziraat
Odasıyla yaptığım görüşmede mühendis arkadaşlar
Bu patatesler satılmazsa üreticiyi çok zor günler bekliyor. dediler ve
on gün içinde satılmadığı takdirde patateslerin
çürüyeceğini bildirdiler.
Ben 24 Şubatta, 2 Martta
ve 21 nisanda bu hususla ilgili sorular sordum ve hiçbirine cevap
alamadım. Benim bu konu hakkında bir cevap almam çok önemli
değil fakat çiftçi kardeşlerimizin bu sorun karşısında
bir cevap ve çözüm önerisi almaları sizin mecburiyetinizdir.
Şimdi, birçok ilde
özellikle patates üreticileri ailelerini nasıl doyuracaklarını
ve borçlarını nasıl ödeyeceklerini kara kara düşünmekteler.
Oluşturulacak bir komisyon buna ön ayak olabilir. Böyle elzem bir konuda
üreticilerin sorunlarını çözmek adına bir komisyon dahi
oluşturulamayacaksa bu, Parlamentoyu işlevsizleştirmekten
başka bir şey değildir. Hepimize ayrı ayrı bu hususta
bir sorumluluk düşmekte ve böyle hayati bir konuya iktidar partisi
başta olmak üzere bütün partilerin destek olacağını temenni
etmekteyim. Üreticilerin desteklenmesi sadece uygun krediler vermekle
değil, onların satabilecekleri ürünleri destekleyerek bir kazanç elde
etmelerini sağlamakla olur.
Değerli milletvekilleri,
bir diğer husus ise çiftçilerin satış yapamıyor
olmasından kaynaklı üretici birliklerine olan aidatlarını
ödeyememelerinden çıkmaktadır. Bakınız, bugün Ahlatın
Ovakışla beldesinde bulunan çiftçiler Ovakışla Sulama
Birliği aidatlarını ödeyememiş, dolayısıyla sulama
birliği ve Vangölü Elektrik Dağıtım Şirketi olan
VEDAŞa borçlarını ödeyememiştir. Bahsi geçen bu borç 450
bin lira ve her geçen gün faizleriyle birlikte artmaktadır. Vangölü
Elektrik Dağıtım Şirketi sulama birliğinin
elektriğini kesmiş ve sulama birliği de çiftçilerin
tarlalarına bu yıl su veremeyeceğini
açıklamıştır. Çiftçilerimiz zaten ellerinde kalan patatesi
satamadıklarından ve devletin de bu konuda herhangi bir politika
üretememesinden kaynaklı olarak hiçbir kazanç elde edememişlerdir.
Ellerinde kalan son parayla ve yine borçlanarak şeker pancarı, ithal
tohum ve gübre almışlardır. Birçok üretici borçlarını
ödeyebilmek adına daha fazla borçlanarak tarla kiralamış ve daha
fazla üretim yapabilmeyi hedeflemiştir. Sulama birliği su
veremeyeceğini açıklayınca çiftçilerimiz tekrar bir
mağduriyetle karşı karşıya kalmıştır.
Şimdi, VEDAŞ, borcunun bir kısmını ödemeden sulama
birliğinin elektriğini açmayacağını; sulama
birliği, çiftçiler aidatlarını ödemeden bu borcu
ödeyemeyeceğini; çiftçiler ise üretim yapmadan bu borcu
ödeyemeyeceğini söylemektedirler. Tam bir Meksika çıkmazı
yaşanmaktadır.
Tabii ki her hâlükârda
mağdur olan taraf çiftçilerimizdir. Hâlihazırda işleyen sistem
zaten çok da sağlıklı bir biçimde yürümemektedir. Şimdi,
bakıldığı zaman, çiftçiler sezon sonunda
kazandıkları parayla hem bankalara borçlarını hem de
birliklere aidatlarını toplu bir biçimde ödüyorlar. Fakat elektrik
faturası her ay düzenli olarak gelmekte ve ödenmeyen her ay için de faiz
uygulanmaktadır. Bu faiz de yine çiftçilerimizin cebinden
karşılanmaktadır. Çiftçilerin sabit bir geliri
olmadığından bu konuda zorlanmaktadırlar.
İkinci bir husus ise
elektrik kurumlarının faturalara yansıttığı yüzde
18 KDV oranlarının yüksekliğidir. Gübrede KDV oranını
yüzde 1e düşüren Hükûmetin bu konuyla ilgili olarak bir adım
atması ve aynı zamanda da tarım amaçlı kullanılan
elektriğin kilovatsaat başı ücretinde indirimler yapılarak
üreticiyi desteklemek adına bir önlem alması büyük önem teşkil
etmektedir.
Zaten Türkiyede
elektriğin özelleştirilmesiyle yönetimi devralan şirketler
kesinlikle zarar etmemek adına kaçak kullanımın bile
faturasını çiftçi kardeşlerimize yansıtmaktadır. Gayet
adaletsiz bir durumla karşı karşıya kalan çiftçilerimizi,
vergiler, banka borçları, işçi borçları, birlik borçları
gibi daha birçok borçla yalnız bırakmak doğru bir tutum olmaz.
Üreticinin bu mağduriyetinin giderilmesi için satış yapamayan ve
patatesi elde kalan çiftçimizi desteklemek ve tekrar üretime dâhil edebilmek
adına bankalara olan borçlarını yapılandırmak ve büyük
bir kısmını silmek gerekmektedir. Aynı zamanda,
Ovakışla Sulama Birliği ile Vangölü Elektrik
Dağıtım Şirketi arasında yaşanan bu sorunun
çözümü adına ara bulucu bir rol üstlenilmesi önemlidir.
Elektrik faturalarının, özellikle üretim
hedefli birliklere yıllık ya da aylık olarak gelmesi ve faize
tabi tutulmaması yöntemleri geliştirilmelidir. Bunlar
yapılamayacak şeyler değil. Elektrik kurumu özelleştirildi
diye elektrik gibi tüm toplumu yakından ilgilendiren ve gerek üretimde
gerekse yaşamın diğer alanlarında hayati rolü olan bir
hususun tam anlamıyla şirketler tarafından kontrol edilmesi
doğru bir yaklaşım olmaz. Bunun için yapılması gereken,
ilk olarak bir araştırma komisyonu kurmak ve başta Niğde,
Adana ve Bitlis olmak üzere, birçok ilde üreticinin sorunlarını
çözmek için bir yöntem geliştirmek olmalıdır. Bu yüzden,
Halkların Demokratik Partisi olarak emekçinin ve alın terinin
kıymetini gayet iyi bildiğimiz, aynı zamanda emeğin
kutsallığına inandığımız, emekçinin,
çiftçinin ve üretici gücün ekonominin de temel direği olduğuna
inandığımız için Meclis araştırma komisyonu
kurulması ve çiftçinin temel sorunlarının çözülmesi için
Meclisin de üzerine düşeni yapması gerektiğine inanıyoruz.
Bu duygularla hepinizi saygıyla
selamlarım. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Gaydalı.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde ikinci
söz Adana Milletvekili Mevlüt Karakayaya aittir.
Buyurun Sayın Karakaya. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Meclis araştırmasıyla ilgili
görüşülmekte olan önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Adanasporun Süper
Ligi garantilemesinden dolayı futbolcuları, yöneticilerini ve
taraftarları tebrik ediyorum. Adana Demirspora da bu yolda
başarılar diliyorum.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Bravo Hocam!
MEVLÜT KARAKAYA (Devamla) Değerli
milletvekilleri, yine bugünlerde, hatta bugün de Urfada yaşanan,
çiftçilerin elektrik kesintisiyle ilgili ciddi sorunlar var. Özellikle,
dağıtım şirketinin bugünlerde bakım ve başka
gerekçelerle elektrik kesintisi yoluna gitmesiyle birlikte tarlada mahsulün
sulanamaması, mahsulün kuruması gibi çok ciddi sorunlarla bu
bölgedeki çiftçilerimiz karşı karşıya. Bu sorunun da bir an
önce çözülmesi gerektiğini ve bölgedeki çiftçilerin mağdur edilmemesi
gerektiğini buradan Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ifade
etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz araştırma önergesi patates ve elmayla ilgili,
aslında 2 tarım ürünü. Biz, sürekli buradan, bu kürsüden tarım
ürünlerinin fiyatları konusunu hep konuştuk, daha da çok konuşacağız.
Bakın, dün eti konuştuk, sütü konuştuk,
fındığı konuştuk, diğer tahıl ürünlerini
konuştuk, patatesi konuştuk yine, elmayı konuştuk,
konuşmaya da devam edeceğiz. Aslında, bu fiyatlar, evet, bir
sorun fakat bu fiyatlar, uygulanmayan ya da yanlış uygulanan
tarım politikalarının bir sonucudur, bir çıktısıdır.
Biz sonuçlar üzerinden konuşuyoruz. Bu sonuçlara getiren tarım
politikalarını tartışmamız lazım. Hükûmet bunun
farkında değil, tarımsal piyasalarla ilgili gerekli tedbirleri
vaktizamanında almıyor.
Yine, biz buradan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
tarım ürünleri müdahale kurumunun bir an önce kurulması
gerektiğini söyledik çünkü tarımsal piyasalar, tarım ürünleri
özellikli bir alandır, diğer piyasalardan oldukça
farklıdır. Bu piyasalarda fiyatların dengede olması
diğer piyasalardan çok daha önemli ve elzemdir çünkü bu piyasalarda
oluşan fiyatların bir ucunda üretici vardır, diğer ucunda
tüketici vardır. Fiyatlar anormal derecede düştüğünde üretici
üretim yapamaz hâle gelir, çiftini çubuğunu bugün olduğu gibi
bırakmak durumunda kalır. Fiyatların anormal yükselmesi
durumunda tüketici mağdur edilir. Dolayısıyla, fiyatların
dengede kalması sağlıklı tarım politikalarıyla
mümkün olabilir.
Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin on
dört yıllık tarım politikalarına
baktığımızda, tarım politikalarından iki
şeyi anladıklarını görüyoruz. Birisi, destekler. Ama
desteklerle ilgilenme şekli de Acaba devlet bütçesinden verilecek bu
destekleri seçim bölgemizdeki yandaşlarımıza nasıl
aktarabiliriz?i düşünmekten başka bir şey değil.
Diğeri ise açık olan ürünlerde ithalat. Bunun dışında,
tarım politikalarıyla bir ilgilenme söz konusu değildir.
Değerli milletvekilleri, tarımsal
piyasalar özelliklidir dedik. Tarımsal ürünlerin üretimi, üretim biçimi,
bunların birçoğunun üretiminin yılın belli bir
zamanına denk gelmesi ve baskın bir arzın oluşması,
tüketiminin bütün yıla dağılması, üretilen ürünlerin bütün
yıla taşınması için gerekli olan stoklama, depolama ve
finansman maliyetleri diğer ürünlerden tarım ürünlerini
ayırır.
Değerli milletvekilleri, on dört
yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde
sağlıklı bir tarım politikası için gerekli olan bir
tarım envanteri yapılmamıştır. Şu anda Türkiye
tarımsal kaynaklarını ve imkânlarını bilmiyor,
planlama yapamıyor. Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarda olduğu
dönemde ve Tarım Bakanlığının Milliyetçi Hareket
Partisinin sorumluluğunda olduğu dönemde tarım envanteri
yapılmıştır. Türkiyedeki en son tarım envanteri
Milliyetçi Hareket Partisi yönetimindeki Tarım Bakanlığı
tarafından 2001 yılında yapılmıştır. O günden
bugüne tarım envanteri, tarımsal imkânlarla ilgili herhangi bir
çalışma yapılmamıştır.
Envanterinizi bilmezseniz bir politika belirlemeniz
mümkün değil; güncel sorunlarla, konjonktürel gelişmelerle, bunlarla
ilgili alınan tedbirlerle bir şey yapmak mümkün değil. Bugün
tarım ürünlerinin bir kısmına bakıyorsunuz, üreticiler
yönünden anormal düştüğünü; bir kısmına bakıyorsunuz,
tüketiciler yönünden anormal yükseldiğini görüyorsunuz.
Burada
yaptığınız nedir? Burada yaptığınız,
gerçekten bir itfaiye modelidir. Yani yangın
çıktığında söndürmeye gidiyorsunuz; fiyatlar yüksekse
ithalat sirenini açıyorsunuz, fiyatlar düşükse bu kaderin
sirenini açıyorsunuz. Bunlarla ilgili, bu politikalarla, politika
yanlışlıklarıyla ilgili söylenecek çok şey var.
Bakın, Adanada önceki
gün yol kesildi, patatesler yola döküldü, buradaki bu eylemi yapan çiftçiler
gözaltına alındı ve bu gözaltına alma, izinsiz bir eylem
olarak ifade edilmeye çalışıldı. İzinsiz olabilir
ancak bunu teşvik etmek ya da hoş görme anlamında söylemiyorum.
Burada örgütlü bir kesim bırakmadınız.
Burada, bir de ziraat
odalarına ve Ziraat Odaları Birliğine bir çift sözüm var:
Bakın, eskiden Türkiyede ziraat odaları, Ziraat Odaları
Birliği bir miting yapmaya kalktığında yer yerinden
oynardı, Başbakanın, Hükûmetin, Tarım Bakanının
dizleri titrerdi. En son miting Tekirdağda yapıldı. Manisa
mitingini birçoğunuz hatırlarsınız. Kaç yıldır,
üreticiler bu kadar sıkıntıdayken, bir miting dahi
düzenlenmiş değil. Kongrelerinden kimsenin haberi yok. Kongreye davet
edilen siyasilere, siyasetçilere Söz hakkı verilmeyecek. diye davet
yapılıyor. Tamamen iktidarın bir yan kuruluşu gibi
çalışmaya başladılar.
Değerli milletvekilleri,
çiftçinin sahibi yok. Gerçekten, örgütsüz ve çiftçi bireysel olarak -canı
yanmış- kendisini yollara atmaktadır. Bu sese kulak vermeliyiz.
Bakın, Adanadaki
çiftçinin söylediği bir başka söz de şu: Dönümü 2 bin liraya
mal ettik, 700 liraya satamıyoruz. Perişan olduk, senetlerimiz
protesto edildi. AK PARTİ Hükûmetinin dış
politikasının zayıf olmasından dolayı
dışarıya ihracatımız yok, iç piyasa da
kaldırmıyor. diyor. Çiftçi bunun farkında, sizler de lütfen
farkına varın, bu sese kulak verin.
Bakın, narenciyeyle
ilgili bir sorun daha önümüzdeki günlerde geliyor. Beş altı yıl
öncesinde, yedi yıl öncesinde ihracata yönelik cinste narenciye
yetiştirilmesini teşvik ettik. Fidanlar dikildi, bugün 6-7
yaşına geldi, meyve verecek ama önümüzdeki günlerde ihracat durdu.
Rusyaya yönelik cinsler ürettirdik, ne olacağını kimse
bilmiyor, çiftçi borçlarını nasıl ödeyeceğini söylüyor.
Yani bizim burada
sonuçları tartışarak da bir yere varmamız mümkün
değil. Bunlar yanlış tarım politikalarınızın
sonuçlarıdır. Bu tarım politikalarının mutlaka gözden
geçirilmesi gerekir. Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak değişik
zamanlarda bu konularla ilgili, özellikle girdi maliyetlerini düşürmeye
yönelik, mazottaki ÖTVyi, KDVyi kaldırmaya yönelik tekliflerimiz oldu.
Gelin tarım stratejik bir sektörse hep birlikte stratejik sektör gibi davranalım,
çiftçinin şu an içinde bulunduğu zor şartlardan
çıkmasını hep birlikte sağlayalım.
Teşekkür ediyorum, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Karakaya.
Şimdi Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Hatay
Milletvekili Mehmet Öntürk olacaktır.
Buyurun Sayın Öntürk.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ÖNTÜRK (Hatay)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin
patates ve elma üreticileriyle ilgili verdiği Meclis araştırma
önergesinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Tabii, kıymetli
arkadaşlar, tarım sektörü hakikaten kolay bir sektör değil,
çevreyle, doğayla, iklimle alakalı, bire bir etkilenen, dondan,
susuzluktan bire bir etkilenen bir sektör. Üretimin arzı ve talebi çok
önemli. Bugün patateste de yaşadığımız böyle bir
problem.
Şimdi, yıllar
itibarıyla patatesin arz ve talebine bir göz attım ve Türkiyede
ortalama 4,5 milyon ton civarında bir patates üretimi olduğu zaman,
Türkiye, normal piyasa şartlarında çiftçimizin de para
kazanacağı bir durumda kendini götürmekte. Ama ne zaman ki üretim
artarsa, ne zaman ki bu üretim miktarı 5 milyon tonlara gelir ve geçerse
talep yönünde problemler başlıyor ve fiyat yönünde de ciddi
sıkıntılar yaşanıyor.
Türkiyede yetiştirilen
patates genelde yemelik türden bir patates cinsi ve ektiğimiz
çeşitler, tohumlar diğer ülkeler tarafından tat ve lezzet olarak
çok talep görmeyen çeşitler. Böyle çeşitler de olunca
dolayısıyla ihracat imkânlarınız kısıtlı
oluyor. Zaman zaman ihracat yapılıyor, yapılmıyor
değil. Özellikle Orta Doğu pazarlarına ihracatlarımız
yapılıyor. Zaman zaman da Avrupa topluluklarına, eğer
Avrupada don, hastalık gibi bir problem olursa ihracat
yapılıyor. O da bizim erken, turfanda yetiştirdiğimiz
patatesin ihracatları oluyor.
Değerli arkadaşlar,
biz bununla ilgili neler yaptık; Çiftçimize neler yaptık, neler
yapmalıyız? diye iki başlık altında konuşmama
devam edeceğim. Patatesle ilgili, üreticilerimize mazotta 4,85 TL dekar
başına destek verdik. Gübrede 6,60 TL dekar başına destek
verdik. Toprak analizinde 2,5 TL dekar başına destek verdik. Yine,
ayrıca, yurt içi sertifikalı tohum üretiminde kilogram
başına 8 kuruş destekleme ödemeleri yaptık. Patates
siğili görülen alanlarda fidan kullanım desteği,
aldığı desteğe ilave yüzde 50 destek verilmektedir. Yine,
patates siğili hastalığı görülen Adana, Giresun, Trabzon,
Niğde, Kayseri, Nevşehir gibi illerimizde bunun yerine ekilen aspir,
kanola, soya fasulyesi gibi ürünlere de ekstradan yüzde 50 destek vermekteyiz.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, Türkiyede birçok üründe arz fazlası sorunlar
yaşadık dedik. Bunlardan patates her iki üç yılda bir önümüze
gelen bir sorun. Ben de bir çiftçi olarak, psikolojik olarak hep şunu
yapıyoruz: Bir yıl önce para eden bir ürün varsa ikinci yıl onun
ekimini artırıyoruz. Son iki yıldır Türkiyede patates
ciddi para yaptı, hatta 5 liraları gördü. O gün basında
bakanlarımıza sorular soruldu; Gümrük ve Ticaret Bakanımıza
Patatesle ilgili bu fiyat yükselişiyle ilgili neler
yapacaksınız? diye sorular soruldu, o günkü Ekonomi
Bakanımız Nihat Zeybekci Beyefendiye sorular soruldu. Şunu
demek istiyorum: Gün geliyor 5 lira oluyor, gün geliyor, işte, 35
kuruşlara, 40 kuruşlara patates gidiyor. Bunun çözüm noktasında
ben milletvekili arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum, özellikle
Niğde, Nevşehir milletvekili arkadaşlarıma. Türkiyede 30
bin ton patates nişastası tüketiliyor. Bunun
karşılığı da yaklaşık 400 bin ton patates mamulünün
işlenmesi demek. Bununla ilgili çok ciddi gayretleri var, çok ciddi de
mesafe kaydettiler. İnşallah, önümüzdeki süreçlerde bu tür arz
fazlalığını absorbe edecek yol bu diye düşünüyoruz.
Patates nişastasının Türkiyede üretilmesiyle ilgili önemli çalışmaları
var, gayret ediyorlar. Yine, Ekonomi Bakanlığımız ne zaman
Türkiyede bir ürün sıkışsa onun ihracatı yönünde
yardımcı olma anlamında ciddi gayretler göstermiştir, göstermeye
de gayret ediyor.
Şimdi, Niğde
Ticaret Odası Başkanımızın on beş gün önce
yaptığı bir açıklamayı buradan okuyorum, Sayın
Başkan diyor ki: Geçen yıl kış ve ilkbahar aylarında
kilosu 5 liraya kadar çıkan patatesin fiyatı bu yıl ekim
alanlarının artması ve rekoltenin yükselmesi sonucu 35-40
kuruşa gerilemiştir. Depolarda kalan yaklaşık 200 bin ton
patates için Suriye başta olmak üzere Irak, Gürcistan, Bulgaristan,
Bosna-Hersek ve Yunanistandan gelen talep üreticileri mutlu etmiştir.
Bununla ilgili
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) Bunu söyleyen kim, bir daha tekrar edeyim de televizyondan
Türkiye duysun.
MEHMET ÖNTÜRK (Devamla)
Bak, basında
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) Niğde Ziraat Odası Başkanını söyleyeyim
bir kere daha.
MEHMET ÖNTÜRK (Devamla)
Evet, şimdi, günlük şu an 200 tır
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) Çünkü, bakın, depodaki patatesin hâli bu, patatesin hâli
bu. Söyleyeyim ki Ziraat Odası Başkanının nasıl
siyasete bulaştığını Türkiye duysun.
MEHMET ÖNTÜRK (Devamla) Bir
dinleyin lütfen, bir dinleyin arkadaşlar.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) Ürünün durumu, hâli bu.
OSMAN BOYRAZ (İstanbul)
Hatibi dinlemek istiyoruz.
BAŞKAN Sayın
Gürer, müdahale etmeyin lütfen.
MEHMET ÖNTÜRK (Devamla) -
...5 bin ton patates Suriyeye ihraç edilmekte ve Gümrük
Bakanlığımız da Suriye Cilvegözü kapımızda
patates için özel bir hat açıp direkt geçişini
sağlamaktadır. İnşallah, yeni ürün patates ile depolardaki
patatesin zaman içerisinde, kısa bir sürede tekrar piyasa fiyatlarına
geleceğini ümit ediyoruz ve bu gayretimizle de inşallah gelecektir.
Bakın, biz çiftçimizin
her zaman yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz. 2012
yılında -hatırlarsınız- patates don yemişti,
çiftçimiz donla ciddi bir zarar görmüştü. O günkü Tarım
Bakanımız Sayın Mehdi Eker Bey dönüm başına 200 lira
destek vererek patates üreticimizin yanında oldu. Burada Nevşehir ve
Niğde milletvekillerimizin ben ciddi gayretini biliyorum, bizzat da
şahit oldum. Yine, Ekonomi Bakanlığımız 2013
yılında 50 lira destek vererek ihracatta patatesin önünü
açmıştır.
Değerli arkadaşlar,
sürem de daralıyor. Şimdi Yurt dışına satım
yok. deniyor. Az önce Suriye örneğini verdim, günlük şu an 200
tır, 5 bin ton patates ihracatı yapılıyor.
Yine, konuşmacı
arkadaşlarımızdan bir tanesi Türkiyede IPARD kapsamında,
tarımsal destek kapsamında Niğdenin
olmadığını söyledi, doğrudur. Şu ana kadar 41
ilimiz desteklerden faydalanıyor ama
Başbakanlığımıza bununla ilgili 81 ilimizi kapsayacak
kanun tasarısı gönderildi, inşallah kısa süre içerisinde
Meclise gelecek ve IPARD desteklerinden, kırsal kalkınma desteklerimizden
81 ilimizin tamamı faydalanacak. Onun yasasında da inşallah
muhalefet partilerinin de olumlu oylarını bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar,
elmayla ilgili de bir iki kelime etmek istiyorum.
Elmada, Türkiye, dünyada
3üncü büyük üretici. Elma da geçmişte ciddi sorunlar yaşıyordu
ve bu kırsal kalkınmayla, verdiğimiz desteklerle,
yaptığımız modern depolarla elma, artık saklanabilir
bir vaziyette. Az önce Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilimizin
söylediği gibi, tarım ürünleri bir ayda, on beş günde hasat
edilir, on iki ayda tüketilir. Bunun yolu bu depoların
yapılması, genişletilmesiydi. Bununla ilgili çok ciddi
işler yapıldı, yüzlerce hibeler verdik, vermeye de inşallah
devam ediyoruz. Sonuç itibarıyla, biz, çiftçimizin her zaman yanında
olduk, olmaya devam edeceğiz.
Sizin bu verdiğiniz
araştırma önergesiyle ilgili Niğde Milletvekilimiz Erdoğan
Özegen, geçmişte, 22nci Dönemde araştırma komisyonu
kurulmasıyla ilgili çalışmalarını yapmışlar
ve o konuda da ciddi neticeler almışlar. Ben, onlara da teşekkür
ediyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öntürk.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, Ömer Bey yerinden bir açıklama yapacak efendim.
BAŞKAN Vermiyoruz ama
Sayın Gürer, lütfen
buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
27.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Hatay Milletvekili Mehmet Öntürkün CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) - Şimdi, konuşmacı gerçek olmayan bir bilgi verdi,
oradan başlayayım: IPARD kapsamına Niğdenin
alınamayacağı konusunda Tarım Bakanı Faruk Çelikin
yazılı soru önergeme verdiği cevap var. Çünkü Avrupa
Birliği 41 ilin dışında bu desteğin
sağlanmayacağını belirtiyor. Burada açıklanan şu:
Kırsal Kalkınma Ajansı 80 ilde olacak. İsteyen bütün
milletvekillerine, Sayın Bakanın bana yazdığı
yazıyı verebilirim. Niğdenin IPARD kapsamına
alınmayacağını bana yazıyla Bakan bildirdi.
SALİH ÇETİNKAYA
(Kırşehir) Ne zaman yazdı, ne zaman?
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) İkincisi, ben, cumartesi, pazar günleri Çiflikteydim,
Ovalıbağda, Divarlıda, Bozköyde üreticilerle beraberdim.
Aktaşa gittim, depodaki ürünün durumunu gösteriyorum, kendi resmimle
birlikte.
Bu durumda ürünün yurt
dışına filan gittiği yok. Üretici mağdur, depodaki
çürüyen patatesi nasıl çıkaracağım diye düşünüyor.
İnsanlar satılan ürün için şikâyetçi olur mu? Niğde
milletvekillerimiz de bu olayı biliyorlar. Yalnız, verilen bilgiler
kamuoyunu yanıltıcı bilgiler.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun,
12/1/2016 tarihinde Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve
arkadaşları tarafından, elma ve patates üreticilerinin
sorunlarının araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 26
Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisini
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi
vardır, grup önerisinin oylanmasından önce bu talebi
karşılayacağım.
Sayın Gök, Sayın Gürer, Sayın
Yalım, Sayın Çamak, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın
Gündoğdu, Sayın Engin, Sayın Akyıldız, Sayın
Özdemir, Sayın Çiçek, Sayın Serter, Sayın Tümer, Sayın
Özdiş, Sayın Durmaz, Sayın Tüm, Sayın Tanal, Sayın
Basmacı, Sayın Tamaylıgil, Sayın Sındır,
Sayın Öztrak.
Yoklama talebini karşılıyoruz ve
yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati:18.37
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Elif Doğan TÜRKMEN (Adana), Özcan
PURÇU (İzmir)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin oylamasından önce yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, yoklama
işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun,
12/1/2016 tarihinde Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve
arkadaşları tarafından, elma ve patates üreticilerinin
sorunlarının araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 26
Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir
açıklamam olacaktı.
BAŞKAN Sayın Gök,
buyurun.
Bir dakika veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Meclis Başkanının dün
yapmış olduğu açıklamayla çok açık bir şekilde
ifade ettiği hususları bugün yaptığı yeni bir
açıklamayla devam ettiren bir anlayış sergilediğine
ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
Meclis Başkanının yapmış olduğu
açıklamayı okudum. Meclis Başkanı, dün yapmış
olduğu açıklamayla çok açık bir şekilde ifade ettiği
hususları, bugün yeni bir açıklamayla aslında devam ettiren bir
anlayışı sergilemektedir. Açıklamasının pek çok
yeri, başka açıklamaları gerektirecek kadar son derece
karışıktır. Anlaşılıyor ki Meclis
Başkanı, gördüğü tepki üzerine büyük bir kafa
karışıklığı içerisinde, dün
yaptığı konuşmada önce baklayı ağzından
çıkarmış, bugün ise ağzına almak suretiyle daha
baklanın nereye gideceğini bilemediği bir duruş
sergilemektedir. Böyle bir tablo içerisinde Meclis Başkanının
kamuoyu karşısında çok daha şeffaf, çok daha
inandırıcı olması gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LEVENT GÖK (Ankara) Devam
edeyim efendim izin verirseniz.
BAŞKAN Sayın Gök,
lütfen tamamlayalım.
LEVENT GÖK (Ankara) Süremin
azlığı nedeniyle bu açıklamanın bütün bölümlerini
değerlendiremiyorum ama Meclis Başkanı yeni yapmış
olduğu açıklamayla da inandırıcı olmaktan çok
uzaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Aynı konuda söz istiyorum Sayın Başkan
İç Tüzük 60a göre.
BAŞKAN 60a göre size
de bir dakika süre veriyorum Sayın Baluken.
Buyurun efendim.
29.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Meclis
Başkanının yapmış olduğu basın
açıklamasının inandırıcı olmaktan ve kamuoyunu
tatmin etmekten son derece uzak olduğuna ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sizin
de kürsüden okumuş olduğunuz Meclis Başkanının yeni
yapmış olduğu basın açıklamasını biz de
değerlendirdik. Doğrusu, inandırıcı olmaktan ve
kamuoyunu tatmin etmekten son derece uzak olan bir açıklama. Dün
İstanbul Üniversitesinde kullanmış olduğu cümleleri inkâr
eden ve aynı başlatmış olduğu tartışmaya
karşı demokratik tepki gösterenleri âdeta suçlu gibi addeden yeni bir
facia açıklamayla karşı karşıya olduğumuzu
belirtmek istiyoruz.
Meclis
Başkanının bu Meclise gelerek aslında bir bilgilendirme
yapması, kürsüden bütün Türkiye kamuoyunu tatmin edecek bir konuşma
yapması doğru olan yöntemdi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Bitiriyorum.
BAŞKAN Lütfen
tamamlayalım.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Ama bu konuda bir Meclis Başkanının Meclis
kürsüsünü kullanmaktan imtina etmesi, basına yazılı bir
açıklama üzerinden Meclisi bilgilendirmesi aslında Meclis
Başkanının Parlamentoya duymuş olduğu
saygının ölçütünü de ele veriyor. Kabul edilemez bulduğumuzu,
açıklamanın kamuoyunu tatminden uzak olduğunu ve demokratik
tepkileri gösterenleri de bir kez daha hedefleştirdiğini ifade etmek
istiyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın Çakır
30.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Adalet ve Kalkınma Partisi
olarak laiklikle ilgili bir problemleri olmadığına ve Anayasa
değişikliği bağlamında laiklikle ilgili bir gündem ve
tartışmanın olmadığına ilişkin
açıklaması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan, dün Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan
Vekili Levent Gök Bey tarafından -evvelki saatlerde de bir şekilde
ifade etmiştik- gündeme getirilmişti bu Sayın Meclis
Başkanımızın konuşması. Doğrusunu söylemek
gerekirse elbette hassasiyet için memnun olmamız gerekir ama bunun da bir
bardak suda fırtına koparılmasına fırsat vermemesi,
imkân vermemesi gerekir.
Sayın Meclis
Başkanımız açıklama getirmiştir. Bugün de
konuştuk. Tarifiyle ilgili bir noktaya dikkat çektik ama sadece bu
konuşmayı etraflıca dinlemeden, anlamadan, gereği kadar
süzmeden bugün burada edilen lafların birkaç tanesini hatırlatmak
isterim. Cumhuriyet düşmanlığı, şeriat
çağrısı, hilafet düzeni, antidemokratik, karşı
devrim, hezeyan
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Otoriter dinî rejim gibi, aslında
BAŞKAN Sayın
Çakır, lütfen tamamlayın siz de.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
sadece bir konuşmanın bütün esasına vâkıf olmadan,
konuşmadan, dinlemeden çok ağır konuşmalar
yapıldı. Ben söylemiştim, bir daha tekrar ediyorum: Bizim parti
olarak laiklikle ilgili bir problemimiz yoktur. Din ve devlet
ilişkilerinin bu ülkede nasıl bir tarihe sahip olduğu herkes
tarafından bilinmektedir. Esasen, netameli bir dönemden de geçmiştir.
Biz onun için laiklik ve laikçilik diye bir ayrım
yapmıştık. Laiklikle bir problemimiz yok ama geçmiş dönemde
laiklik adı altında uygulanan laikçi yaklaşımlarla,
uygulamalarla ilgili hakikaten çok problemimiz oldu.
Aynı şekilde, öte
taraftan, Anayasa Komisyonu Başkanımız da zaten
açıklamasını yaptı. Anayasa değişikliğiyle
ilgili olarak ne dün ne bugün ne de yarın laiklikle ilgili ne bir
gündemimiz vardır ne de bir tartışmamız vardır. Bu
vesileyle, ben bir daha bunu izah etme ihtiyacı duydum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Akçay, siz
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, ben
henüz okuyorum Sayın Başkanı.
BAŞKAN Tamam, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Sayın Meclis
Başkanımızın açıklamasını burada da ifade
ettik, sizlere de, gruplara da dağıttık. Gerekli ve yeterli
açıklamayı yapmıştır. Takdir kamuoyunundur;
dolayısıyla, bu tartışmanın da burada neticelenmesi
gerekir diye düşünüyorum.
İç Tüzükün 37nci
maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır. Okutup işleme alacağım, oylarınıza
sunacağım.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, (2/225) esas numaralı Çocuk Koruma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/26)
4/2/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/225) esas numaralı
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifimin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 37nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul
gündemine alınması arz ve talep ederim.
Mahmut
Tanal
İstanbul
BAŞKAN - Evet, İç
Tüzük 37ye göre, teklif sahibi İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut
Tanal konuşacaktır.
Buyurun Sayın Tanal.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
- Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisine doğrudan gündeme getirmiş olduğumuz Çocuk Koruma
Kanununda geçen ibarelerin tamamı gerek Ceza Kanunumuzda geçen
Polis ve
soruşturma aşamasında, savcılık aşamasında, önceki
soruşturmalarda şüpheli dediğimiz kişiye dava
açıldıktan sonra, iddianame düzenlendikten sonraki aşamada
sanık diyoruz. Ancak Çocuk Koruma Kanununda, her aşamasında
suçlu çocuk ibaresi kullanılmakta. Çocuk Koruma Kanunundaki suçlu
çocuk ibaresi, gerçekten, kabul edilebilir bir durum değil. Bu, mevcut
olan Anayasamızın 10uncu maddesindeki eşitlik ilkesine,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6ncı maddesine,
Anayasamızın 38inci maddesi uyarınca Mahkûmiyet
kesinleşinceye kadar herkes masumdur. ilkesine aykırıdır.
Bu sebepten dolayı, Çocuk Koruma Kanununun 1inci, 2nci, 3üncü, 4üncü,
5inci, 6ncı, 7nci, 8inci, 9uncu, 10uncu, 11inci maddesi ve
buralarda geçen suça sürüklenen kavramının suça sürüklendiği
şüphelenilen veya iddia edilen şeklinde değiştirilmesini
biz -saydığım kanun maddelerinden- talep ediyoruz. Bu konuda
destek vermenizi istirham ediyorum.
Sayın Meclis Başkan
Vekili biraz önce burada Meclis Başkanının
açıklamasını, basın açıklamasını okudu. Ne
diyor: Efendim, Anayasada laiklik tanımı yok. Sayın
Başkan, siz de hukukçusunuz, ben de hukukçuyum, Anayasada demokrasinin
tanımı var mı, yazıyor mu; Anayasada hukuk devletinin
tanımı yazıyor mu; Anayasada insan haklarının
temelinin tanımı yazıyor mu? Değerli arkadaşlar,
Meclis Başkanı bunu bilerek ve isteyerek -şimdi, hâlen geri
adım atmış değil- Efendim, burada tanımı yok,
tarifi yok
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) Verdiğin kanun teklifi üzerinde konuş.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Hepiniz hukukçusunuz, içimizde çok hukukçu arkadaşımız var.
Anayasada demokrasinin tanımı yok. Eğer laikliğin
tanımını istiyorsanız 24üncü maddenin ikinci
fıkrasında tanımı var. Burada demokrasinin tanımı
var mı Sayın Başkan? İyi ki yapmıştır.
diyorsunuz siz, hakikaten bu açıklamanız daha kötü oldu.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Var mı, yok mu?
MAHMUT TANAL (Devamla)
Değerli kardeşlerim, bakın, siyasi partiniz, mensubu
olduğunuz iktidar partisi, 2008 yılında laik rejimin eylemsel
anlamda yıkım odağı hâline geldiği için Anayasa
Mahkemesi tarafından idari para cezasıyla tescillendi ve bu
kesinleşti ve siz hâlen aynı yoldasınız, siz hâlen laik
rejimle mücadele peşindesiniz.
Bakın, bir
açıklamanızda Efendim, yeni bir tanımlama yapılsa inanç ve
vicdan özgürlüğü güvence altına alınmış olacak
Bu
külliyen yalan. Gayet rahat, Anayasamızın laik devlet ilkesi din
hürriyeti açısından, din ve devlet işleri açısından,
ayrılığı açısından iki ayrıma tabi tutuyor.
İnanç hürriyeti sınırsızdır. diyor
Anayasamızın 24üncü maddesinin birinci fıkrası,
İnanç hürriyeti sınırsızdır. diyor Anayasa (24/1).
Meclis Başkanı ne diyor: Efendim, daha iyi güvenceye alınacak.
Zaten Anayasamızın 24üncü maddesi inanç özgürlüğünü
sınırsız olarak güvence altına almış. Geliyoruz,
Anayasamızın 24üncü maddesi ibadet özgürlüğünü
sınırsız getiriyor ve Anayasamız ibadet özgürlüğünü
sınırsız getirdiği hâlde hâlen siz burada takiye yapıyorsunuz.
Bu takiyeniz düşmüştür değerli kardeşim.
Din ve devlet işlerinin
ayrılığındaki kasıt devletin resmî dinî
olmamalıdır. Devlet her inanca eşit mesafede
olmalıdır. Devlet bütün dinler karşısında
tarafsız olmalıdır. Devlet bütün din mensuplarına eşit
davranmalıdır. Devletin din kurumları ile devlet kurumları
birbirinden ayrı olmalıdır. Hukuk kuralları din
kurallarına uymak zorunda olmamalıdır. Burada aslında
AKPnin buna sessiz kalması aslında içindeki özlemi olan onun
taşeronluğunu yaptı Meclis Başkanlığı.
İşin doğrusu bu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NECİP KALKAN
(İzmir) Yok öyle bir şey ya.
MAHMUT TANAL (Devamla) -
Burada sükût ikrardan gelir, sizin susmanız. Meclis
Başkanlığı her ne kadar tarafsızdır. diyorsunuz,
Kendi düşüncesidir. diyorsunuz. Benim konuşmalarım nasıl
Cumhuriyet Halk Partisini bağlıyorsa Meclis Başkanının
konuşması da sizi o kadar bağlar.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Çakır.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan, Sayın Tanal konuşmasında bizim laik
rejimle mücadele içinde olduğumuzu motamot söylemek suretiyle bir
sataşmada bulunmuştur. 69dan söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Çakır, iki dakika süre veriyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Lütfen yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın doğrudan gündeme alınma önergesi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Tanala dönerek
söylemek isterim ve tabii ki Genel Kurula: Laik rejimle ilgili bir mücadele
içerisinde değiliz ancak laiklik arkasına sığınmak
suretiyle yapılan uygulamalara karşı mücadele içerisindeyiz.
Esasen başka bir ifadeyle söylememiz gerekirse on dört yıllık AK
PARTİ iktidarının icraatlarının başka bir ifadesi
de laikçi, laikliğe dayandırılarak yapılan gayrikanuni
uygulamalara karşı mücadele vermektir. Yani, biz laik rejimle asla
mücadele içerisinde değiliz ama laikçi uygulamalara karşı
mücadele içerisindeyiz. Şu tenakuzu bana kim izah edebilecek, bize kim
izah edebilir: Başörtüsü istismarı yapmak istemem. Başörtüsü,
imam-hatip, kat sayı, bu ülkede ta 1920lerin başından gelip
2000lerin başına kadar devam eden altmış, yetmiş
yıllık dönemdeki bir dizi uygulama, bir sürü uygulama son tahlilde
savunulurken laikliğe aykırı gerekçesiyle savunuldu hep. O
bakımdan, hepimiz bu laikliği eminim ki bundan sonra daha iyi anlayacağız,
belki tanımlanırsa daha iyi içini dolduracağız, ondan sonra
da herkes dinî özgürlüklerinde, dinî uygulamalarında sadece Müslümanlar
değil İslamlık dışındaki dinler de gereğini
yapacak. Dolayısıyla, bizim bu şekilde bir mücadelemiz söz konusu
değildir. Bir de bunu her zaman her yerde birilerine karşı izah
sadedinde değiliz. Nihayetinde bunun en önemli göstergesi bizim
uygulamalarımızdır. Tabiatıyla 2002de iktidara gelen AK
PARTİnin laiklikle ilgili uygulamaları gerek Sayın Tanala
gerekse CHP mensuplarına yahut da herkese, kamuoyuna verilecek en güzel
cevaptır, on dört yıllık uygulamalar ortadadır.
Saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz.
Sayın Akçay, buyurun bir
dakika
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
31.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, anayasalarda bütün kavramların
tanımlanamayacağına ve Meclis Başkanının
bulunduğu makamın sorumluluk bilinci içerisinde hareket etmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Meclis
Başkanımız Sayın Kahramanın
açıklamasını da okudum. Şunu ifade etmek isterim: Anayasa
bir sözlük veya ansiklopedi değildir yani bütün kavramlar
tanımlanmaz. Ancak Anayasanın bütünlüğü içerisinde dikkatle
bakarsak orada demokrasinin nasıl anlaşılması gerektiği,
nasıl kurumsallaştığı, laikliğin de nasıl kurumsallaştığı,
hukuk devletinin ne olduğu gayet net şekilde ortaya çıkar.
Bunları ayrı ayrı bir sözlük veya lügat, ansiklopedik bir
tanımlama yapmaya gerek yoktur. Anayasanın bütünlüğü ve ruhu
içerisinde, bir de Türkiye'nin geçmişten bugüne kadar müktesebatına,
birikimine baktığımızda, bunun ne anlama geldiğini
çıkarmak da mümkündür. İşte, Sayın
Cumhurbaşkanının Kahirede, Mısırda
yaptığı tanımlar var veya başkalarının.
Türkiye bu konuda yeterli birikime, tecrübeye sahiptir yani biz
Avrupalılar gibi Otuz Yıl, Yüzyıl Savaşları yapacak
değiliz, belli bedeller de ödenmiştir yalnız çok ağır
bedeller olduğunu söyleyemeyiz diğer ülkelere
baktığımızda, bunu da bir kazanç olarak ifade etmemiz
gerekir.
Şahsi düşüncemi
ifade ettim. diyor. İşte orada şahsi düşüncesini ifade
etmemeli çünkü sıfatı var, Meclis Başkanı
sıfatını taşıması hasebiyle bu sorumluluk bilinci
içerisinde hareket etmesi gerekirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa)
İnşallah bundan böyle o şekilde hareket eder Sayın
Başkan.
İnşallah
tutanaklara geçmiştir.
BAŞKAN
Tamamlayacaksanız, Sayın Akçay son cümlenizi alayım.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan, Şahsi düşüncelerimi ifade ettim. diyor
fakat Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı sıfatı
olduğu için şahsi düşüncesini ifade etmemesi gerekir. Onu aile
meclislerinde, dost meclislerinde ifade edebilirsiniz ancak bütün kamuoyuna mal
olacak şekilde... Onun sanki bir kurumsal beyanatmış, bir
kurumsal düşünceymiş gibi anlaşılacağı
aşikâr. Dolayısıyla, Sayın Başkanın bu mazeretini
kabul etmek mümkün değil. Bulunduğu makamın sorumluluk bilinci
içerisinde hareket etmesi gerekir herkesin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
(Devam)
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, (2/225) esas numaralı Çocuk Koruma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/26) (Devam)
BAŞKAN Şimdi
İç Tüzük 37nci maddesi üzerinde bir milletvekili adına Balıkesir
Milletvekili Sayın Mehmet Tüm konuşacaktır.
Buyurun Sayın Tüm. (CHP
sıralarından alkışlar)
Beş dakikadır
süreniz.
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan
önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Laiklik yeni anayasada olmamalıdır. diyen Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Başkanı İsmail Kahramanın bu sözleri
Türkiye'nin içinde bulunduğu vahim durumu göstermektedir.
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) Kanun maddesi bununla mı ilgili!
MEHMET TÜM (Devamla)
Başkan tarafsızlığını yitirmiştir, derhâl
istifa etmelidir. Demokrasi, laiklik, cumhuriyet gibi temel değerleri önce
tahrip eden sonra da ortadan kaldıran AKP, laik sistemin yerine uzunca bir
süredir siyasal İslamcı, yeni Osmanlıcı bir rejim yerleştirmeye
çalışıyor.
Değerli arkadaşlar,
4+4+4 sistemiyle AKPnin eğitimi nasıl
yozlaştırdığını ve dinselleştirdiğini
biliyoruz.
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Biz memnunuz 4+4ten.
MEHMET TÜM (Devamla) Kaçak
kurslarda ve yurtlarda çocuklarımızın hangi rezilliklerle
karşılaştığına hepimiz tanık olduk.
Değerli
arkadaşlarım, AKP, şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı eliyle zihnindeki din eksenli anayasayı açıkça ilan
etmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Laiklik bir kere
yeni anayasada olmamalıdır. Bir İslam ülkesiyiz. diyor.
Sayın Başkan Türkiyeyi İslam devleti olarak hayal etmektedir.
Değerli arkadaşlar,
bu sözler gerici bir anlayışın ürünüdür. Ülkemizin içinde
bulunduğu ortam, kutuplaşma ve linç girişimleri bölücü,
mezhepçi, dinci ve gerici siyaset anlayışının bir
sonucudur.
Değerli arkadaşlar,
laiklik, Anayasamıza barışımızın ve
kardeşliğimizin teminatı olarak girdi. Bakınız,
Atatürk laiklikle ilgili olarak Laiklik asla dinsizlik olmadığı
gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını
açtığı için gerçek dindarlığın gelişmesine
imkân sağlamıştır. diyor. Ancak laikliği bugün
dinsizlik gibi topluma sunan anlayış var, biz bunu şiddetle
kınıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
din ve inanç insanların vicdanında kalmalıdır. Bu
düşünceler iktidara taşınırsa kendisi gibi inanmayana,
düşünmeyene, giyinmeyene düşmanlık artarak devam eder; kan ve
gözyaşı bitmez, din adına insanların katledilmesi
kaçınılmaz olur.
Değerli arkadaşlar,
bugün dünyada çatışmaların en yoğun
yaşandığı İslam coğrafyasında
çatışmaların temelinde din ve siyaset ilişkisi vardır,
din devleti kurma anlayışı vardır, laikliği ve
çağdaş düşünceyi reddetmek anlayışı vardır.
Değerli milletvekilleri,
yaşayarak gördük ki eğitimde, sağlıkta, hukukta, genel
olarak kamuda laiklikten uzaklaşmak ülkemizi daha da
kutuplaştırıyor, nefret söylemini artırıyor. AKP,
cumhuriyetin temel niteliklerini korumak yerine onunla savaşıyor,
ortadan kaldırmak istiyor.
Değerli milletvekilleri,
laiklik inanç özgürlüğünü reddetmez; tam tersine, inanç özgürlüğü
için güvenli bir ortam yaratır. Şiddet olmadığı sürece
kimin nasıl inandığı ya da inanmadığı, nasıl
giyindiği kimsenin sorunu değildir, asla olamaz. Burada Türkiye Büyük
Millet Meclisi kürsüsünden laikliği sonuna kadar
savunacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz. Laiklik
karşıtlığının şeriat ve gericilik
olduğunu çok iyi biliyoruz. Bugün, ülkede demokrat olmak, aydın olmak
laikliği savunmaktır. Dini ve etnik kimlikleri değil, eşit
yurttaşlığı öne çıkarmaktır. Bütün inançlara,
kılık kıyafete sonuna kadar saygılı olmaktır.
Devletin dini finanse etmesine son vermeyi istemektir. İhtiyaç
fazlası imam hatip okullarını, tarikat yurtlarını
kapatmak ve laik ve bilimsel eğitimi savunmaktır.
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) Hep kapatmaktan bahsediyorsun yani! Neden hep kapatmak diyorsun?
MEHMET TÜM (Devamla)
Çocuklarımızı bu karanlık güçlerin elinden
kurtarmaktır. Diyanete ayrılan parayı eğitime,
sağlık ve sosyal haklara ayırmaktır.
MEHMET METİNER
(İstanbul) Diyanet İşleri sizin eserinizdir, ilahiyat,
imam-hatipler MHPnin eseridir.
MEHMET TÜM (Devamla)
Mecliste, üniversitede, yaşamın her alanında laiklik lehine
açık, net tavır almaktır
MEHMET METİNER
(İstanbul) Dini devlet tekeline alan CHP zihniyetidir.
MEHMET TÜM (Devamla)
çünkü
laiklik Türkiye'nin iç barışının, huzurun,
kardeşliğin olmazsa olmazıdır. Özgür düşüncenin
teminatıdır.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Duyuyoruz, zehrini kusuyorsun!
MEHMET METİNER
(İstanbul) Tahammülünüz yok, tahammülünüz yok!
MEHMET TÜM (Devamla)
Laiklikten ödün vermenin sonucu Sivasta, Maraşta, Madımakta,
Çorumda Alevi katliamlarını gördük. Türkiye bu oyuna bir daha asla
gelmemelidir.
Atatürkün 1924te
dediği gibi Artık Türkiye din ve şeriat oyunlarına sahne
olmaktan çoktan çıkmıştır. Bu gibi oyuncular varsa
kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar.
Meclis
Başkanının dediği gibi dindar ve kindar bir anayasa
değil, daha çağdaş, daha laik bir anayasaya
ihtiyacımız vardır diyorum, tekrar hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET METİNER
(İstanbul) Keşke bir fiske tahammülünüz olsun, tahammülü
öğrenin.
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Tahammül edin, tahammül edin!
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Bostancı.
MEHMET METİNER
(İstanbul) Tahammülü öğreneceksiniz, farklı fikirlere
tahammülü öğreneceksiniz!
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Bilinçaltında senin şeriat vardı, söylesene bunu.
BAŞKAN Sayın
Bostancıya söz verdim
MEHMET METİNER
(İstanbul) Herkes her fikri özgürce savunabilir!
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Fazla konuşma tamam mı, otur oturduğun yerde!
MEHMET METİNER
(İstanbul) Fazla konuşma. ne demek? Boş boş
konuşuyorsun orada. Gerici yobaz!
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Değerli konuşmacı AK PARTİ Grubunun cumhuriyetin
temel değerleriyle çarpıştığını, siyasal
İslamı savunduğunu söylemiştir. Bu çerçevede, açık
bir sataşma yapmıştır.
BAŞKAN Buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika süre
veriyorum. Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Balıkesir Milletvekili
Mehmet Tümün doğrudan gündeme alınma önergesi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; esasen,
şu iki gündür laiklik meselesiyle ilgili
MEHMET METİNER
(İstanbul) CHPnin faşizan zihniyeti!
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya)
CHPli konuşmacı arkadaşlara
şaşırdığımı ifade etmeliyim çünkü beş
senedir bu Meclisteyim, bu kürsüde CHPli arkadaşların ayetli,
hadisli öyle konuşmalar yaptığına şahit oldum ki
hepimizi böyle, ruhani âlemlere taşıma iddiasındaydı o
konuşmalar. Laiklik de epey bir süredir gündemde yoktu, ne olduysa bu
tehlike birdenbire, Sayın Başkanın konuşmasıyla ortaya
çıktı.
CHPli arkadaşlar iyi
bilirler, 2002den sonra laiklik meselesini bayrak yapmışlardı
siyasette, çok da istedikleri neticeyi alamadılar, 90lı
yıllarda özellikle, 2002den sonra da devam etti. Yapılan saha
araştırmalarında Türkiyede bir şeriat tehlikesi kanaatinde
olan, buna ilişkin kaygı duyanlar yüzde 2nin üzerine hiçbir zaman
çıkmadılar. Arkadaşlar da bunu iyi bildikleri için artık
konuları sosyoekonomik mevzulara çevirmişlerdi ama galiba eski
yaralar depreşiyor, böyle vesile de olunca Bunun üzerine
konuşalım. duygusu içerisinde, laiklik meselesine ilişkin
Meclis Başkanının açıklamasını sanıyorum bir
pas olarak gördüler; biraz da nostalji, eski hatıraları
canlandırma arzusu, iki gündür gündemimizde ama emin olun üçüncü gün
olmayacaktır çünkü laikliğe ilişkin Türkiye'nin gündeminde
herhangi bir tartışma, herhangi bir kaygı, herhangi bir
endişe yoktur.
Biz de CHPli kardeşlerimizden
Türkiye siyasetinin ve hayatının gerçek mevzularına ilişkin
konuşmaları dinlemekten memnun olacağımızı beyan
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(İstanbul) Önce tahammülü öğreneceksiniz.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkanım, Sayın Bostancı yapmış
olduğu konuşmada Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarımın konuşmalarına
şaşırdığını, yaptıkları
konuşmalarda, eski yaralarının depreştiğini, eski hatalarının
canlandığını ifade etmek suretiyle
sataşmıştır.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Gök.
Size de iki dakika süre
veriyorum.
Ama lütfen, arkadaşlar,
bu tartışmayı bitirelim artık. Lütfen, son olsun, yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim.
Buyurun.
6.- Ankara Milletvekili
Levent Gökün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi,
kurulduğu ilk günden beri Türkiye'nin Müslüman bir ülke olduğunun
bilincinde ama laiklik ilkesinin de siyasetin, demokrasinin, insan
haklarının, kısaca evrensel tüm değerlerin gelişmesi
açısından da en önemli bir ilke olduğunun bilincindedir.
Sayın Bostancı az
önce arkadaşlarımızın konuşma yaparken çeşitli
hadislerden, ayetlerden söz ettiğini ifade etti. Evet, Cumhuriyet Halk
Partisi Müslüman bir ülkenin Müslüman çocuklarından oluşuyor, bundan
niçin alınıyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) Bravo!
LEVENT GÖK (Devamla) Biz
kendi iç dünyamızda dinimizi siyasete alet etmiyoruz ama şu
gördüğünüz grup, onlara oy veren milyonlarca kişi tıpkı
size oy veren herkes gibi dinî vecibelerini yerine getirmekte sizden bir
adım geride değildir. Biz bunun siyasete alet edilmesine
karşıyız.
Değerli arkadaşlar,
ilkelerimizi korumak konusunda hassasız. Biz laikliği koruma
konusunda hangi gün tartışma yaşanırsa yaşansın
o, eski yaralarımızın aşındırılması
anlamına gelmez; o, kuruluş felsefemizin korunması anlamına
gelir. Böyle bir titizlikle, böyle bir temel çalışmayla siyaset
üslubumuzu götürüyoruz. Örnek alınması gereken budur, örnek
alınması gereken siyasal anlayış budur. Buna çok
ihtiyacımızın olduğunu da Orta Doğuda yaşanan
çatışmalardan görüyoruz.
MEHMET METİNER
(İstanbul) Niye 1924 Anayasasında yoktu laiklik?
LEVENT GÖK (Devamla)
İyi ki laik cumhuriyeti kurduk ve Orta Doğuda yaşanan bütün
büyük tartışmaların dışında kaldık.
Bu nedenle, Cumhuriyet Halk
Partisini böyle değerlendirmenizi önerir, hepinizi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(İstanbul) 1924 Anayasasında niye laiklik yoktu kuruluş
felsefesinde?
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
(Devam)
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, (2/225) esas numaralı Çocuk Koruma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/26) (Devam)
BAŞKAN İç Tüzük
37ye göre verilmiş olan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Birleşime otuz dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19:29
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Elif Doğan TÜRKMEN (Adana), Özcan PURÇU (İzmir)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 81inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan,
Suçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesine Ek
Üçüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.-
Suçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesine Ek
Üçüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/709) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 296) (x)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 296 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Şimdi
tasarının tümü üzerinde gruplar adına, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran.
Buyurun Sayın Acar
Başaran. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA AYŞE
ACAR BAŞARAN (Batman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Suçluların
İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesine Ek Üçüncü Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerinde grubum adına söz
almış bulunuyorum.
Evet, biz, uzun bir süredir,
özellikle Avrupa Birliğine vize muafiyetiyle ilgili olarak birçok kanun
tasarısının bu Meclis gündemine geldiğini gördük, bu da
onlardan biri. Açıkçası, geçen konuşmamda da belirttiğim
gibi bu sözleşmelerin içeriği çok güzel olabilir, içerisinde çok
müthiş kanunlar ve sözleşmeler olabilir ancak ben tekrar asıl meselemize
dönmemiz gerektiğini, asıl burada konuşmamız gereken
meseleleri konuşmamız gerektiğini düşünüyorum, yani
uygulama.
Evet, bu kanun
tasarısının içerisinde dikkatimi çeken birkaç şey oldu,
öncelikle onlardan başlayarak devam edeceğim. Suçluların
iadesiyle ilgili olarak özellikle kişinin rızası aranıyor
ancak mevcut, Türkiyedeki sistemde, uygulanan sistemde bu rızanın
nasıl alınacağı, bu rızanın nasıl, hangi
koşullar altında alınacağı konusunda
açıkçası kafamızda birçok şüphe var.
Bunun yanında, evet, bir
vize muafiyeti çalışması var. Bununla ilgili birçok
sözleşme bu Meclise geliyor, bununla ilgili birçok tasarı geliyor ve
buradan geçiriliyor. Ancak şunu net olarak galiba anlamamız gerekiyor
ki sadece bu kanunları çıkararak bu vize muafiyetinin
getirileceğini düşünmek açıkçası saflık olur. Çünkü bu
halk, evet, bu vize muafiyetinin getirilmesini istiyor ama niye istediğini
de buradan konuşalım.
Halk bu vize muafiyetinin
getirilmesiyle beraber ülkede bu savaş hâlinden, ekonominin -Ekonomi
Bakanının da söylediği gibi- felakete sürüklenme hâlinden kaçarak
Avrupada daha huzurlu, daha özgürlükçü ortamlarda yaşamak; yine, buradaki
yoksulluk sınırındaki insanların orada iş aramak için,
aş aramak için Avrupaya gideceğini, o yolları
aşındıracağını biliyoruz. Bu açıdan
aslında değerlendirip bu açıdan göz önünde bulundurmak
gerekiyor.
Öncelikle, bu kanunları
çıkarmadan önce esasında en önemli sözleşme olan Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin Türkiyedeki uygulama alanı ve
Türkiyede nasıl ihlallerin olduğunu tespit etmemiz gerekiyor. Bununla
ilgili olarak, özellikle son süreçte biliyorsunuz ki açık cezaevlerine
dönen sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği yerlerde
yapılan hukuksuzluklar, katliamlar bir tarafa, şu anda bir de hiçbir
şekilde seslerini ulaştıramayan, hiçbir şekilde onlarla
irtibat sağlayamadığımız cezaevleri, siyasi tutsaklar
meselesi var.
Evet, 7 Hazirandan sonra
özellikle Türkiyede oluşturulan, planlanan bu savaş konseptinin
devreye konulmasından sonra bizler, HDP milletvekilleri olarak, hiçbir
şekilde siyasi tutsaklarla görüş yapamadık. Bunun hiçbir hukuki
dayanağı ve altyapısının olmamasına rağmen,
Adalet Bakanlığı, her defasında, bizlere, cezaevlerine
gitmeye izin verme inisiyatifinin kendisinde olduğunu söyledi. Ancak bu
konudaki yönetmelik açık ve nettir. Esasında, bizler, milletvekilleri
olarak gidip orada siyasi tutsaklarla, diğer bütün tutsaklarla
görüşme hakkına sahibiz. Bu hakkımız ilk andan itibaren
gasbedilmiş bulunuyor. Bu gasbın nedeni de, esasında,
görüşmeye gidemesek bile bize günde onlarca mektupla cezaevlerinde
yaşanan hukuksuzlukların, hak ihlallerinin kamuoyuna
yansımamasını, bunların üstünün örtülmesi için
yapıldığı açık ve net görünüyor.
Bugün biliyorsunuz ki
İnsan Hakları Komisyonunun bir alt komisyonu olarak Diyarbakır
Cezaevi Komisyonu kurulmuş bulunuyor. 1976 ve 1980 yılları
arasında Diyarbakır 5 no.lu Cezaevinde yaşanan
hukuksuzlukları, insanlık dışı uygulamaları,
tanıkları dinlerken gözyaşları içerisinde kalan sayın
iktidar milletvekilleri, çok da geriye gitmelerine gerek yok, bugün eğer
cezaevlerine gidip oradaki uygulamaları görürlerse esasında o günleri
aratmayan uygulamaların bugün de cezaevlerinde olduğunu kendileri de
net olarak göreceklerdir.
Bu açıdan
bakılırsa, bugün cezaevlerinde yaklaşık 800 ağır
hasta tutsak bulunuyor. Bunların bir kısmı basına da
yansıdı biliyorsunuz ki. Birini söyleyelim isterseniz size: Yüzde 80
felçli ancak hiçbir şekilde kendi kendine bakamayacak durumda, hiçbir
kişisel ihtiyacını karşılayamayacak durumda olan bir
siyasi tutsak şu anda cezaevinde ve bununla ilgili olarak ATKnın
verdiği rapor da maalesef ki yine bir şekilde baskı altına
alınarak, bir şekilde başkalarının
hegemonyasından zarar görerek kendi kendine yetebileceğine dair bir
rapor vermiş bulunuyor. Yüzde 80 felçli olan birinin kendi kendine
bakamayacağını hepimiz biliyoruz. Esasında, bize gelen
mektuplardan birkaç tanesini zaman yeterse ben sizlere de okuyacağım.
Sayın Metiner
bakıyor, galiba Cezaevi Komisyonunda kendisi de varmış ve gidip
kendisi de bazı uygulamaları görmüş.
MEHMET METİNER
(İstanbul) Başkanıyım.
AYŞE ACAR BAŞARAN
(Devamla) Birkaç mektubu da gerekirse size okuyabilirim. Ama cezaevindeki
siyasi tutsakların bütün işkencelere, bütün hukuka aykırı
uygulamalara rağmen tek istekleri var şu anda; ağır
hastaların en kısa zamanda salıverilmesi talepleri var çünkü
şunu söylüyorlar: Evet, biz arkadaşlarımıza
bakıyoruz
Şu anda, diğer tutsaklara, o felçli ve hasta
tutsaklara bakma yükümlülüğü yüklenmiş. Evet, biz bakarız
onlara ama her geçen gün durumları daha da ağırlaşıyor,
her geçen gün ölüme daha da yaklaşıyorlar. Biz
arkadaşlarımızın buradan tabutlarla
çıkmasını istemiyoruz. Biz arkadaşlarımızın
salıverilip uygun ortamlarda tedavi edilmesini istiyoruz. Bunun
yanında, hatta buna bile gelmeyerek şunu söylüyorlar: Revir, R tipi
cezaevleri. Şu anda Türkiyede bulunan R tipi cezaevleri var. Ancak
bunların kapasitesi siyasi tutsakların hepsinin
barınabileceği kadar yüksek değil.
Yine, bütün hepimizin
gördüğü ve basına yansıyan bir hasta tutsağı daha
biliyorsunuz. Sibel vuruldu, bağırsakları daha
dışarıdayken, daha ameliyattan hemen sonra, hiçbir şekilde
gözlem altında tutulmadan cezaevine götürüldü. Orada
bakılmasının imkânsız olduğu açık ve net ortada.
Oradaki teçhizatın, revirin yeterli olmadığını da
biliyoruz.
Bu açıdan, esasında
bu kanunları, sözleşmeleri incelemeden önce, en kısa zamanda,
hasta tutsaklarla ilgili, bu Meclisten bütün milletvekillerinin ortak ses
çıkararak, salıverilmeleri için gerekli adımları
atması gerektiğini düşünüyorum.
Bunun yanında, yine,
dediğimiz gibi, şu anda cezaevlerinde birçok baskı ve
işkencelerin olduğunu biliyoruz. Çıplak aramadan bizim, KJA
olarak, bir dernek olarak gönderdiğimiz KJA kartlarının
Görüldü mühürleri olmasına rağmen, daha sonra yapılan
koğuş aramasında bu kartları tuttukları ve
barındırdıkları için siyasi tutsaklara disiplin cezası
veriliyor. Görüldü damgası olan kartlardan söz ediyoruz. Yani, uygulama
bu kadar keyfî, bu kadar hukuka aykırı ki insanların kendi
denetimlerinden, cezaevinin kendi denetiminden geçen kartlara bile disiplin suçuna
neden olarak el koyup tutsaklara disiplin cezası verildiğini
görüyoruz.
Yine, bu cezaevlerinde,
özellikle denetimli serbestliklerle ilgili olarak, tutsaklara
dayatılanın aslında oradaki, şu andaki cezaevlerinde
sorgunun devam ettiğinin, insanlar ceza aldıktan sonra bile cezaevinde
tekrar cezalandırılmalara maruz kaldıklarının en
açık örneği, denetimli serbestlikten yararlanabilmek için onlara
pişmanlık yasasının dayatıldığı,
pişmansalar ancak denetimli serbestlikten, en önemli hakları olan
denetimli serbestlikten yararlanabilecekleri söyleniyor.
Bunun yanında,
biliyorsunuz ki ağırlaştırılmış müebbet diye
verilen bir cezamız var ve bunların, bu tutsakların
müddetnamelerinde ölünceye kadar ibaresi geçiyor. Bir tutsağın
aldığı cezanın, bir şekilde infazının
hesaplanması ve infaz rejimine göre belli bir süre sonra aslında
salıverilmesi gerekiyor. Ancak mevcut düzenlemede, müddetnamede ölünceye
kadar ibaresi var ve bu tutsakların hiçbir şekilde serbest
bırakılma, şartlı salıverilme imkânından
yararlanma hakları maalesef ki yok.
Biliyorsunuz ki Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı bulunan bu
ağırlaştırılmış müebbet cezalarıyla
ilgili olarak AİHMin Türkiyeyle ilgili verdiği bir karar da var,
2014 yılında Sayın Öcalanla ilgili olarak verdiği
ağırlaştırılmış müebbettin esasında
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3üncü maddesine
aykırı olduğu yönünde bir karar var ama bu karar hâlâ Türkiyede
uygulanmış değil ve Sayın Öcalanın yanında
şu anda 100den fazla tutsak ölünceye kadar müddetnameleriyle
cezaevlerinde gün saymıyor, ölümü bekliyor maalesef.
Dediğim gibi, bunun en
önemli nedeni umut hakkıdır. Şu anda cezaevlerindeki, bu müebbet
hapis cezasına çarptırılmış insanların elinden
bir gün serbest bırakılacakları umudu, umut hakları
ellerinden alınmıştır ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin verdiği 3 kararda da; bunların biri Birleşik
Krallık kararıdır, biri Sayın Öcalanı ihlal için
verilen karardır, bir de Vinter kararı vardır; incelemenizi ve
bu yönde vicdanınızı da dinleyerek bu insanlarla ilgili olarak
en kısa zamanda aslında bu Mecliste bir düzenleme yapılması
gerektiğini düşünüyorum. Çünkü umut hakkı, bir gün
salınabilme umudu hakkı insanlar açısından, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin de verdiği kararda belirttiği
gibi, aslında insan onuru açısından çok önemli bir durumdur.
Yani buradaki bir sürü
saydığımız, cezaevlerindeki
sıkıntıları, dediğim gibi, Sayın Metiner
aslında biliyor. Yani bu koşullarda bu kadar hak ihlali olurken
bizler vize muafiyetinin Türkiyeye verileceğini düşünüyorsak, tekrar
başa dönüyorum ve yanılıyoruz diyorum. Çünkü yine az önce
söylediğim bu ağırlaştırılmış müebbet
cezasının varlığı bile esasında Avrupada bu,
şu anda geçirmeye çalıştığımız kanun
çerçevesinde iade edilmeme nedenidir. Çünkü Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi iade açısından şunu söylüyor, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin verdiği kararlar bu yöndedir: Eğer bir
ülkede kişilerin aldığı cezaların infazı
sonucunda salıverilme ihtimalleri yoksa yani ölünceye kadar cezaevinde
tutuluyorlarsa bu ülkelere hiçbir şekilde iade yapılmaz. Yani bu kanun
çok güzel olabilir, evet, usulde, görünende içerikleri çok uygun olabilir ama
esası ve usulü incelememiz gerekiyor.
Yine, maalesef ki,
dediğimiz gibi son süreçlerde cezaevleri yanında cezaevine gidene
kadarki koşulları da göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Zaten
bizim partimize yönelik, her tarafta, ağızlarından çıkacak
en ufak bir kelimede binlerce yöneticimizin, belediye eş
başkanlarımızın, belediye meclis üyelerimizin
tutuklandığını biliyoruz ama tutuklanmakla
kalmıyorlar. Tutuklanma zaten artık Türkiye açısından bir
tedbir değil, bir cezalandırma yöntemi olarak kullanılıyor
ancak bunun yanında bir başka durum daha var: Bu insanların
çoğu daha karakollarda, emniyetlerde işkenceye maruz kalıyorlar;
özellikle kadın ve çocuklar açısından cinsel tacize varıncaya
kadar, tecavüz tehditlerine varıncaya kadar birçok kötü muameleyle
cezaevine kadar götürülüyorlar ancak gittikleri cezaevlerinde de
kalmıyorlar. Biliyorsunuz ki şu anki tutsakların çoğu,
özellikle bu son süreçte alınan belediye eş
başkanlarımız, meclis üyelerimiz ve parti yöneticilerimiz çok
kötü koşullarda sürgüne tabi tutuluyorlar yani kendi memleketlerinden,
kendi oturdukları yerdeki cezaevlerinden çok daha uzaklara, Trabzona,
Rizeye, Ankaraya, birçok cezaevine sürgün ediliyorlar. Bu da şunu ortaya
çıkarıyor: Bir taraftan tutsaklara, tutuklulara işkence
yapılırken, onların hakkı hukuku çiğnenirken bir
taraftan da aileye zulmediliyor. Çünkü görüşmeye giden ailelerin hiçbiri
bu kadar uzun yolu katedip, gelip maalesef ki görüş yapamıyorlar ve
insanların çoğu, bu tutsakların çoğu ayda belki bir ya da
hiç görüş yapamıyorlar.
Ben gelen mektuplardan sadece
bir tanesinin kısa bir bölümünü okuyacağım, uygulamaları
biraz anlamanız açısından. Gerçekten, hani bütün o
ağır tutsaklar, müebbet cezaları, yapılan çıplak
aramalar, işkenceler, bunların hepsi çok büyük, gerçekten korkunç
uygulamalar. Ama bu biraz benim yüreğime dokunan bir uygulama olduğu
için ben buradan okumak istiyorum. Sizin de yüreğinize
dokunacağını umarak okuyorum esasında: Adalet
Bakanlığının talimatıyla ne kadar plastik su
kovası, sepet, tabure, çekpas sopası, muşamba güya
fazlalıktır diye toplatıldı. Bunların yanı
sıra su pet şişelerinide -spor yapmak için onlardan bir
şeyler yapmışlar- topladılar. Benden bir kırık su
kovası aldılar. Yıllardır kâh tabure olarak kâh
bulaşık ve benzeri yıkarken küçük sebze, meyve veya
bulaşık sepetinin üstüne koyuyordum, işe yarıyordu, onu da
aldılar. Ondan sonra öğrendim ki yan hücrede, komşumda su kovası
olmasına rağmen ondan almamışlar. Yani düşünün ki
şu anda tutsaklara yapılan uygulama bu. Ve bir kırık su
kovasını bile bu insanlara fazlalık gören bir cezaevi yönetimi
ve cezaevi sistemimiz var.
Onun için, dediğim gibi
evet, kanunlarımız çok güzel olabilir, belki şu anki mevcut Ceza
İnfaz Kanununun da çok güzel olduğunu savunabiliriz ya da ceza
tevkif evleriyle ilgili olarak yönetmeliğin de belki çok iyi ve düzgün
olduğunu düşünebiliriz ama maalesef ki uygulamaların ne
boyutlara geldiğini hepimiz biliyoruz. Biz bu mektupları nasıl
aldık derseniz, biz görüş yapamadığımız için,
gidip tutsaklarla görüşemediğimiz için mektup gönderdik. Ancak
bazı cezaevleri başka bir zaman size onu da okurum, mektubu- bizim
gönderdiğimiz mektupları bile, milletvekillerinin gönderdiği
mektupları -ki içeriğini buradan bile okuyup bütün basına bile
deklare edebiliriz- bile aslında uygun olmadığını
söyleyerek tutsaklara vermemiştir. Yani gelinen uygulamanın boyutu
bu.
Bence -dediğim gibi- bu
kanunlar üzerinde konuşup Vize muafiyeti kalkar mı kalkmaz mı?
tartışmalarını bir tarafa bırakalım.
İnsanların Vize muafiyeti olsa da, bir an önce Avrupa'ya kendimi
atsam da Türkiye'deki bu antidemokratik uygulamalardan kurtulsam.
düşüncelerini bir tarafa bırakıp, bu ülkeyi
yaşanılabilir, özgür, eşitlikçi bir ülke hâline getirelim. Ve
her tarafta cezaevi açacağımıza, dediğim gibi
Bunların nedeni nedir? Bir ifade özgürlüğü için insanlar nasıl
cezaevine atılabilir?i gelin burada konuşalım. Bunların
daha uygun ve daha doğru olduğunu düşünüyorum.
Hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın Bakan, sizin bir
açıklamanız olacak galiba.
Buyurun.
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye
Cumhuriyetinin cezaevlerinde tutsak yoktur. Türkiye Cumhuriyetinin
cezaevlerinde tutuklu ve hükümlüler vardır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Kayda geçmesi için ifade etme
gereği duydum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Levent Göke aittir.
Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 296 sıra
sayılı Kanun Tasarısı üzerinde söz aldım. Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, çok önemli tartışmaları yaşayarak
dünyada ve Türkiye'de gerçekleşen bütün toplumsal ve diğer
olayların ortasında çok kritik bir eşikten geçmektedir. Türkiye
böylesine önemli yoğun iç ve dış olayların
yaşandığı bir süreçten geçerken kendi iç dinamiklerine,
kuruluş felsefesine, devleti oluşturan organlar arasındaki
ahenge, kanunların ve Anayasa'nın uygulamasındaki tam bir
mutabakata her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız olduğu çok
açıktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünyada kurulan pek çok devletlerin her birinin
yaşanmış hikâyeleri vardır. Hiçbir devlet diğer
devlete benzemez; her devletin kuruluşunda o devletin kuruluşuna, o devletin
kuruluş felsefesini oluşturan unsurlara liderlik eden fikirler
vardır, mücadeleler vardır, savaşlar vardır,
uzlaşmalar vardır. Dünya üzerindeki birçok devlet, böyle bir tarihî,
sosyal, kültürel gelişimlerden harmanlanarak oluşmuştur ve
sonuçta bugünlere gelinmiştir.
Tarihimize baktığımızda, dünya
tarihine baktığımızda, modern devletlerin ötesinde, daha
önceki yıllarda oluşan imparatorluklar, derebeylikler,
krallıklar, emirlikler, sultanlıklar, bunların hepsinden ve
bunların üstüne inşa edilerek, demokrasi, insan hakları, temel
hak ve hürriyetler ve modern dünyanın kabul ettiği evrensel
prensipler üzerine konularak devletler kurulmuştur. Daha hâlâ bir
kısım devletler dünya üzerinde bu kavramlara çok uzaktır. Bu
kavramlarla tanışan, yakınlaşan ve onları uygulayan
devletler ise uygar dünyada yerlerini almışlardır. Tarihin bize
sunduğu iktidar türleri; krallar, emirler, sultanlar
yurttaşların haklarını bir bahşiş, bir ulufe
saymışlardır. Ne demektir insan hakları? Ancak onlar dağıttığı
oranda insanlar hak sahibi olabilirler. İnsanlar birer kuldur, hak
istemeye hakları yoktur, görevleri iktidarların yüceliğini ve
gücünü artırmaktır, o kadar. İşte, ilk dönemde emirlerin,
kralların, sultanların oluşturduğu düzenle bu fikirler
çarpışmıştır, bu fikirlere karşı
savaşılmıştır. Bütün özgürlükçü ihtilallerin
amacı, bu otoriter kuralları yıkmak, bu yolda elde edilmiş
sonuçlara yeni gelişmeler eklemek olmuştur. Hürriyet mücadelesi uzun
ve soluklu bir mücadele olarak bugüne kadar devam etmiş ve bundan sonra da
devam edecektir.
Bir tek kişinin,
yalnızca kralın hakları olduğu düşüncesine, ilk önce
Magna Carta adı verilen 1215 tarihli İnsan Hakları Bildirisi
içinde yer alan bir bildirgeyle karşı
çıkılmıştır. O zaman İngiltereyi yöneten Yurtsuz
Johna karşı, halk değil ama derebeyler ve onun yanındaki
sınıflar krala karşı bir mücadele vererek kralla eşit
yargılanma ve vergi toplamada adaleti sağlayan bir
anlayışı savunmuşlar ve dünyada ilk defa
anayasacılık hareketlerine örnek gösterilmek üzere, 1215 tarihli
Magna Carta ilan edilmiştir. Bu temel bir bildirge olarak tarihimizin
sayfalarında durmuş, soylular, feodal beyler de -daha işin
içinde halk yoktur- kendilerinin krala karşı birtakım
hakları olduğunu talep etmişlerdir.
Daha sonra, Kral II.Charles
zamanında, İngilterede 1679 yılında Habeas Corpus Bedenim
benim olsun isimli haklar bildirisi talep edilmiştir. Nitekim, daha sonra
bunlar daha da gelişmiş, 1689da İngiliz Haklar Bildirgesi kral
dâhil herkesin yasalar önünde eşit olduğunu ya da yasaların kral
dâhil herkese uygulanabilir olduğunu ilan etmiştir.
Buradan nereye varmak
istiyorum? Bugün, İngiltere kurulurken, ta 1215 yılında Magna
Cartadan başlayan bir süreçle, 1679 Habeas Corpus, 1689 İngiliz
Haklar Bildirgesi gibi çok önemli bildirgeler ve burada
sayamadığım çok daha fazla bildirgeler ortaya çıkarak
İngilterenin demokrasi tarihini tarif etmiştir. İngiltere bugün
kurulduysa ve yazılı bir anayasası yoksa, işte, bu sekiz
yüz yıllık büyük bir birikimin üzerine inşa edilmiş ve bu
büyük birikim bir devlet olarak, İngiltere devleti olarak ortaya
çıktığında, herkesin artık üzerinde karar
kıldığı, üzerinde artık tartışmaya dahi
gerek duyulmayacak bir mutabakat sağlanmıştır.
İngiltere devleti
dediğinizde, yazılı anayasası yoktur. Yazılı
anayasası yoktur ama herkes orada ne uygulanması gerektiğini iyi
bilir, herkesin aklında, fikrinde o fikirler vardır; öyle olması
gerektiği, yüzyıllarca süren mücadeleler sonunda kabul
edilmiştir, bunun paha biçilmez bir değeri vardır ve devlet
dediğiniz İngiltere devleti böyle ortaya
çıkmıştır. Dolayısıyla, İngilterede, geriye
dönüp de İngilterenin kurucu iradesini değiştirmeye kalkmak,
tartışmak söz konusu dahi değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Amerika
Amerikaya baktığınız zaman, ilk
metin Amerikan Haklar Bildirgesinde Mayflower Sözleşmesi; Amerikaya göçmen
olarak giden Püritenlerin kullandığı geminin adıyla
anılan sözleşmeyle, adil ve eşit yurttaşlık
hakları Amerikada tartışılmaya
başlanmıştır, Amerika Kıtasında. Daha sonra,
Amerikan Haklar Bildirgesi içerisinde Virginia Haklar Bildirgesi (1776), Fransız
İhtilaline kadar önemli ve Fransız İhtilalinin
sözleşmesine göre eşit değerde bir sözleşmedir. Virginia
Haklar Bildirgesiyle, herkesin doğuştan birtakım haklara sahip
olduğu, bu hakların evrensel olduğu; yaşam, özgürlük ve
temel hakların tüm insanlar için doğuştan olduğu kabul
edilmiş ve iktidarların yetkisi
sınırlandırılmıştır.
Dolayısıyla,
Amerika kurulurken koloniler bir devlet hâline geldiği zaman, işte
bütün bu fikirler, Amerika devletinin içerisinde yerleşmiş kurucu
değerler olarak ortaya çıkmışlar. Amerika dediğiniz
zaman -iki yüz elli yıla yaklaşan bir Haklar Bildirgesi, mücadeleler
tarihi, köleliğe karşı durumlar- her şeyi içine alan büyük
bir tartışma vardır ama bu tartışmadan Amerika devleti
çıktığı zaman ve kurulduğu andan itibaren, kimse
geriye doğru dönük olarak da Amerikanın kuruluş felsefesini
oluşturan fikirleri tartışmak cüretini dahi göstermemiştir
çünkü artık, öyle olması gerektiği konusunda, bütün toplumda
muazzam bir mutabakat sağlanmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz de bu gelişmelerden payımızı aldık. 1809 Senedi
İttifakla başlayan süreçte 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat
Fermanı, 1876 ve 1908 Birinci ve İkinci Kanuni Esasileri, 1921
Anayasası, 1924 Anayasası derken modern Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluşu
Modern Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, emperyalizme
karşı verilen o büyük Kurtuluş Savaşından hemen sonra
oluşan fikirlerin altında yatan Senedi İttifakı, Tanzimat
Fermanını, Islahat Fermanını, Kanuni Esasileri de içine
alan o süreci geçirdikten sonra bir gelişim göstererek kurulmuştur.
Dolayısıyla, bugün, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan
Türkiye Cumhuriyetinin temelinde, altında bu fikirler de vardır;
dünyadaki fikirler de vardır, Osmanlı zamanında kabul
edilmiş olan, kendi iç dünyamızda kabul ettiğimiz Islahat
Fermanı, Kanuni Esasi gibi fikirler de vardır. Türkiye Cumhuriyeti
kurulurken de işte, böylesine büyük bir yolda, büyük fikirlerin
oluştuğu ve harmanlandığı bir süreçte Mustafa Kemal
Atatürk Türkiye Cumhuriyetini oluştururken tüm dünyadaki örnekleri
inceleyerek ve Türkiyedeki, Osmanlıdaki gelişmeleri görerek,
anlayarak ve dünyayı tanıyarak Türkiyeyi tarif etmiştir; yani
Türkiye Cumhuriyeti, sıradan, hemen bir gecede kurulmuş bir devlet
değildir. Onun altında dünyadaki ve Türkiyedeki siyasi
mücadelelerin, anlaşmaların, çatışmaların,
uzlaşmaların her birinin ayrı ayrı birer payı ve önemi
vardır. Bu nedenle, bir devlet dediğiniz zaman onun kurucu felsefesini
oluşturan fikirleri hemen elinizin tersiyle bir kenara bırakacak
durumda kimse olamaz, olmamalıdır çünkü devletler kolay
kurulmamıştır, o kolay kurulmayışının bedeli
tahrip edilmemelidir. Hele Türkiye Cumhuriyeti gibi, emperyalizme
karşı muazzam bir mücadeleden geçerek kurulan Türkiye Cumhuriyetinde
dünyaya örnek olmuş bir devlet aşamasını
gerçekleştirmiş bir ülke olarak bütün dünyanın gıptayla ve
herkesin hayranlıkla izleyeceği bir süreci
yaşatmışızdır. Mustafa Kemal Atatürk tüm dünyada
hayranlık uyandırmıştır. Öyle bir liderdir ki,
savaşırken karşısında öldürmek zorunda olduğu
yabancı ülkelerin vatandaşlarının
hayranlığını kazanan tek lider Mustafa Kemal Atatürktür.
Çanakkale savaşlarında, hatırlayınız Mustafa Kemal
Atatürkün o büyük söylevini: Uzak diyarlardan gelen Anzaklar, Yeni
Zelandalılar, İngilizler -onların analarına
seslenmiştir- sizler geldiniz, bu diyarda savaştınız,
hayatınızı kaybettiniz. Analar, sizler orada
ağlamayınız. Biliniz ki artık bu çocuklar bundan sonra
bizim çocuklarımız. diyen tek lider dünyada Mustafa Kemal
Atatürktür. (CHP sıralarından alkışlar)
Bir savaştan, bir
ölümden dostluk yaratmanın destansı bir örneğini veren Mustafa
Kemal Atatürke Avustralyalı bir anne mektup yazmıştır.
Oğlu Çanakkalede ölmüştür o annenin ve Mustafa Kemal Paşaya Paşam,
söylediklerinizi duydum, gözlerim doldu. Ben çocuğumu ülkenizde kaybettim
ama siz onu sahiplendiniz, artık siz de bizim
Atamızsınız. diyebilecek bir öz güvenle Atatürke sahip
çıkmıştır. Böyle bir tablo dünyanın hiçbir yerinde
yoktur, başka bir örnek olarak da karşımıza çıkmaz.
Mustafa Kemal ne
yaptığını biliyor, Mustafa Kemal çökmekte olan bir
imparatorluktan, onun değerlerinden ileriye taşıyacağı
bir ulus yaratmanın gayreti içerisinde olduğunu biliyor. Boşuna
değildir Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi, Amasya Tamimi, Samsuna ayak basış,
hiçbiri boşuna değildir. Her birinin altında Türkiyenin siyasal
bilinci yatmaktadır. Bugünlere kolay gelinmemiştir. İşte
böylesine zor şartlarda, kıt olanaklarla elde ettiğimiz ve kurduğumuz
Türkiye Cumhuriyetinin bugün dünyada bütün Müslüman ülkeler içerisinde
ayrıcalıklı bir yere sahip olmasının yegâne temeli
Türkiye Cumhuriyetinin temelinde Mustafa Kemal Atatürkün önderliğinde
kurulan o kuruluş felsefeleridir. O kuruluş felsefeleri içerisinde
halk egemenliği vardır. Hiçbir zaman Mustafa Kemal Atatürk ilelebet
iktidarda kalmayı düşünmemiştir. Mümkün olan en kısa
zamanda Türkiyeyi çok partili hayatla tanıştırmak için
uğraş vermiştir. Nitekim, çok partili hayata geçiş
İsmet İnönü sayesinde gerçekleşmiştir. Bunların
kıymetini bilelim değerli arkadaşlar. İktidarı, tek
parti iktidarını seçimle devrederek, önünü ilikleyerek Bugünkü seçim
mağlubiyeti benim en büyük zaferimdir. diyen İsmet İnönüden
başkası değildir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; herkesin aklını başına
alması gereken bir süreçten geçiyoruz. Türkiyenin temel
kavramlarıyla kimse oynamamalıdır. Türkiye tercihini
yapmıştır. İşte bu tercih, bugün burada AKP
sıralarında oturan arkadaşlarımızla, CHP
sıralarında oturan arkadaşlarımızla, HDP ve MHP
sıralarında oturan bütün arkadaşlarımızı burada
buluşturan bir halk egemenliğini ortaya
çıkartmıştır. Bunun kıymetini bilelim. Bunun
kıymetini bilirken Türkiyenin kuruluş felsefesinin ayarlarıyla
oynanmaması gerektiği konusunda hepimizin ortak bir fikir içerisinde
olması gerekiyor, buna ihtiyacımız var. Türkiyeyi sarsmadan,
demokrasiyle, insan haklarıyla, temel haklarla; eğitimde en kaliteli
eğitimle, sağlıkta en nitelikli sağlık hizmetleriyle,
kadın erkek eşitliğiyle, fırsat eşitliğiyle, her
türlü alanda en ileri düzeye getirmek istiyorsak işte bu kurucu felsefeden
ayrılmamamız gerekiyor. Bu felsefeden
ayrılındığında Türkiyeyi bekleyen büyük bir tehlike
var, iç çatışma tehlikesi. Bu felsefelerle oynanmaz değerli
arkadaşlarım. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak kimseyi
oynatmayız bu felsefeyle, kimseyi oynatmayız! (CHP
sıralarından alkışlar) Bu, kimseye bir meydan okuma
değildir, kimseye bir tehdit de değildir, olması gerekendir;
olması gereken bu olduğu için biz daha yüksek sesle söylemeye devam
ediyoruz.
Yurttaşlarımızdan
kanunlara uymasını, Anayasaya uymasını bekliyoruz ama
şu anda devleti yöneten kadrolarımıza
baktığımız zaman başta Anayasa ve kanunların
tamamen hepimizin güvencesi olması gereken kurumlar tarafından ihlal
edildiğine tanık oluyoruz. Yurttaşlar kime güvenecekler?
Hükûmete güvenecekler, Meclis Başkanına güvenecekler,
Cumhurbaşkanına güvenecekler.
ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Güveniyor, güveniyor, hiçbir sorun yok.
LEVENT GÖK (Devamla) Bizim
seçtiğimiz Cumhurbaşkanı var, Meclis var, Meclis Başkanı
var. diye güvenmek durumundalar ama yurttaşlarımızdaki bu
güvensizliği kaldıracak hiçbir hareketin içerisinde kimse olamaz,
olmamalıdır. En başta bu kuralları koruması gerekenler
devleti yönetenlerdir. Cumhurbaşkanının büyük sorumluluğu
vardır, Meclis Başkanının büyük sorumluluğu
vardır, Başbakanın büyük sorumluluğu vardır. Bu
demokrasi mücadelesinde, insan hakları mücadelesinde çıtayı
yükseltmek konusunda her birine ayrı ayrı sorumluluk
düşmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, geldiğimiz tabloda yaşadığımız
tartışmalar
Aslında şu tartışmalar içerisinde
olmamız gerekiyor: Aziz Sancarlar gibi keşke her yıl Nobel Ödülü
alan bilim adamlarımız olsa, keşke. Keşke Türkiyeden
uzaya, aya bir uzay aracı gönderebilsek ya da matematikte, fende, kimyada,
PISA ortalamasında dünyanın sonuncu ülkesi olmasak gerek.
Bunları tartışalım. Ben burada son derece iyi niyetli ve
hepinizi de bence kapsayacak konuşma yaptığımı
düşünüyorum. Bu konuşmaya itibar edersiniz etmezsiniz o ayrı
mesele, herkesin bir siyasi görüşü var ama hepimizin siyasi fikirlerinin
altında Türkiye'nin kuruluş felsefesi var. Ne demek istiyorum:
Türkiye'nin kuruluş felsefesine herkesten önce Cumhurbaşkanı,
Başbakan, Meclis Başkanı, bakanlar, ülkeyi kim yönetiyorsa herkesten
önce onlar sahip çıkmalı, onlardan cesaret almalıyız ama bu
cesareti alamadığımız günlerden geçiyoruz. Bu nedenle,
Meclis Başkanının dünkü ve bugünkü açıklamaları
kamuoyu vicdanını tatmin etmekten çok uzaktır.
Meclis Başkanı
ağzına bir bakla almıştır, baklayı dün
çıkarmıştır, gelen tepkiler üzerine tekrar baklayı
ağzına almıştır ama bakla ağzında durmaya
devam etmektedir. Biz bu tabloyu görüyoruz, biz bu tablonun
farkındayız. Biz tehlikenin farkındayız, sizler de
farkında olun. Bu konuları sadece biz konuşmayalım, ortak
değerler diyorsanız bu yaptığım konuşmayı
gelin, siz de burada tekrarlayın, aynısını
tekrarlayın.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yaşadığımız bu
tartışmalardan sonra, umarım, bu tartışmalar kısa
bir sürede açılır ve Türkiye, kuruluş felsefesi üzerinde
mutabakatla giden bir ülke hâline gelir, gelmezse bundan tüm Türkiye kaybederek
çıkar.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın Tanal, size daha
sonra söz versem olur mu?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Olur efendim.
BAŞKAN
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Efendim, elektronik cihazla
yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
Buyurun.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Maddelere
geçilmesi kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Şimdi, 1inci maddeyi
okutuyorum:
SUÇLULARIN İADESİNE
İLİŞKİN AVRUPA SÖZLEŞMESİNE EK ÜÇÜNCÜ PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE
1- (1) Türkiye Cumhuriyeti adına 22 Mart 2016 tarihinde Strazburgda
imzalanan Suçluların İadesine İlişkin Avrupa
Sözleşmesine Ek Üçüncü Protokolün çekince ve beyanla onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şimdi hatibi kürsüye davet edeceğim ama lütfen,
salonda bir uğultu var, sessizlik bekliyoruz.
1inci madde üzerinde
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Burcu
Çelik Özkan
Buyurun Sayın Çelik
Özkan. (HDP sıralarından alkışlar)
On dakikadır süreniz.
HDP GRUBU ADINA BURCU
ÇELİK ÖZKAN (Muş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; az önce Sayın Bakan Bu ülkede tutsak diye bir
tanım yoktur, tutuklu ve hükümlü vardır. dedi. Şimdi, burada
tutukluluğun ve hükümlü olmanın kanunlarımızdaki
tanımlarını anlatmakla sizlerin başını
ağrıtmayacağım ancak şayet bir yıldır
cezaevinde tutulup, soruşturmasına ilişkin herhangi bir kalem
oynatılmamış yüzlerce, binlerce insan varsa buna tuksaktan
başka hiçbir şey diyemeyiz. Bunu çok daha fazla
tartışabiliriz ancak bence bu örnekler bile hâlihazırda bunu
anlatmaya yeterli.
Şimdi, üzerinde
konuşacağım tasarı Suçluların İadesine
İlişkin Avrupa Sözleşmesine Ek Üçüncü Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu. Biz, Halkların Demokratik
Partisi cezaevi komisyonu olarak, cezaevlerindeki ihlallerin Genel Kurulda
gündeme getirilmesi ve Genel Kurul tarafından da Parlamento
çatısı altında görev alan tüm vekillerin duyarlılık
göstermesi noktasında, bugün cezaevlerindeki ihlallere ilişkin
konuşmalarımızı yapmaya devam edeceğiz.
Kadın tutsakların
cezaevlerinde yaşadığı çok açık ağır
ihlaller var değerli arkadaşlar, bunlara biraz değinmek isterim.
Türkiye Cumhuriyeti,
Anayasası başta olmak üzere, tarafı ve imzacısı
olduğu birçok uluslararası sözleşmeyle yaşam
hakkını garanti altına almayı ve hiç kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulmayacağını
taahhüt etmektedir, ancak tarihinde dönemsel olarak hafifletilmiş ya da
ağırlaştırılmış olarak işkencenin
sistematik bir şekilde yaygın olarak uygulandığı
Türkiye, imzacısı olduğu uluslararası sözleşmeleri
ihlal ettiği gerekçesiyle defaatle kınanmış ve yüklü
tazminat cezalarına mahkûm edilmiştir, fakat yaşanan tüm bu
hukuki süreçlere rağmen, bugün hâlen özellikle kadınlara yönelik çok
boyutlu işkence ve şiddetin artarak devam ettiğine
tanıklık etmekteyiz.
Kadınlara yönelik,
başta cinsel şiddet olmak üzere, fiziksel ve psikolojik
işkencelerin uygulandığı en önemli alanlardan birini insan
hakları ihlallerinin yoğun yaşandığı cezaevleri
oluşturmaktadır. Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü
kadınların basına da yansıyan beyanları ve insan hakları
örgütlerinin hazırladıkları raporlar sonucunda, cezaevlerinde kadınlara
yönelik işkence ve insan onurunu kırıcı kötü muamelenin
sistematik ve yaygın olarak uygulandığı tespit
edilmiştir.
Uygulanan bu işkence ve
kötü muamelenin başında ise ince arama adı altında, zorla
çıplak aramayla vuku bulan taciz, buna karşı koyanların
ağır şekilde darp edilmek suretiyle fiziksel şiddete maruz
kalmaları gelmektedir. En yakın örneği Alanya Cezaevinde
yaşanan vakadır. Şöyle ki: Alanya L Tipi Cezaevinde kadın
tutsakların SEGBİS sistemiyle ifade vermekten, kendilerinin, feragat
etmeleri ve gidip mahkemelerinde, dosyalarının bulunduğu
mahkemede ve ilgili hâkimlere ifade vermek istemelerinden kaynaklı olarak
cezaevinde, burada ne yazık ki sizlerle paylaşamayacağım ve
konuşamayacağım derecede ağır bir çıplak aramadan
geçtiğini tüm Parlamentonun yine duyarlılığına
sunuyorum. Bulundukları cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri
hakkında mektup veya başka yöntemlerle bilgi veren tutsaklar
hakkında bu ve çeşitli keyfî sebeplerle açılan disiplin
soruşturmaları ile hücre cezaları ise diğer kötü muamele
uygulamaları olarak rutin bir şekilde sürdürülmektedir.
Cezaevleri kapasitesinin
aşılmış olmasının doğal sonucu olarak
yaşam hakkı ihlalleri vuku bulmakta, özellikle ciddi sağlık
sorunları ortaya çıkmaktadır. Yine, bu kapasite aşımı
sebep gösterilerek ikinci bir cezalandırma yöntemi olarak uygulanagelen
nakil ve sürgünler de ciddi oranda artmıştır. Ayrıca, gerek
nakil, sürgün kararlarında gerekse nakil işlemleri
sırasında keyfî uygulamalar, taciz, hakaret ve tehdit gibi
uygulamalar da cezaevlerinde yaşanan diğer rutin hak ihlallerini
oluşturmaktadır. Keyfî nakil ve sürgünlerle ailesinden,
çocuklarından çok uzak yerlere gönderilen kadın tutsaklara ikinci bir
ceza uygulaması yaşatılırken, özellikle ekonomik
yetersizlikler de göz önünde tutulduğunda ailelere de ceza kesildiği
açıkça görülmektedir. Nakil ve sürgün uygulamaları en ağır
insan hakları ihlalleri olarak, özellikle seyahat etmesi
sakıncalı bulunan hasta kadın tutsaklar için ayrı bir
işkenceye dönüşmektedir.
Gözaltında ve cezaevinde
kadınlara yönelik bu uygulamalar, cinsel, fiziksel ve psikolojik
şiddet olmak üzere çok boyutlu insan hakları ihlalleri ve
işkence suçu oluşturmaktadır. İşkence hem ülkemizde
hem de dünyada bir insanlık suçudur. Türkiye imzalamış
olduğu birçok uluslararası sözleşmeyle işkencenin yasak
olduğunu kabul etmiş, işkencenin önlenmesi için gerekli
tedbirleri almayı taahhüt etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası madde 17de ifade edildiği gibi, kimseye işkence ve
eziyet yapılamaz. Hiç kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan insanlık
dışı ya da onur kırıcı işlemlere ve
muameleye tabi tutulamaz.
Değerli arkadaşlar,
İnsan Hakları Alt Komisyonu olarak yaptığımız
ziyaretlerde, cezaevi ziyaretlerinde
Evet, az önce arkadaşımız
belirtti. Durumu çok vahim olduğu için ve acil, ivedilikle bizlerin,
hepimizin bir refleks göstermesi gerektiği için tekrar vurgulamakta fayda
görüyorum: Abdulkadir Fırat
Bu mektup kendisinden gelen mektup,
cezaevinden gelen mektup ve biz bunu İnsan Hakları Komisyonuna da,
İnsan Hakları Alt Komisyonuna da ilettik ve burada Abdulkadir
Fıratın durumuna ilişkin esaslı bir bilgi var. Fakat,
bizler Komisyon üyeleri olarak bu kişiyi yerinde de görme
şansına sahip olduk. Şu anda Tekirdağ F Tipinde, bir
yatakta, bir koğuşta, arkadaşlarının
bakımına muhtaç bir şekilde, yüzde 80 raporuyla, Cezaevinde
kalamaz. raporuna rağmen, konuşma ve ne yazık ki hareket etme
yetisine de sahip olmayan bu tutsağın ve Abdulkadir Fırat
başta olmak üzere tüm hasta tutsakların ivedilikle serbest bırakılması
gerekmektedir. Bu raporda ise elimize ulaşan sayısız mektupla
cezaevlerinde yaşanan ihlallerin -tekrar- listesidir. Bu da yine
duyarlılık gösterilmesi açısından İnsan Hakları
Komisyonuna sunulmuştur.
Değerli arkadaşlar,
cezaevleri çok uzun süredir hak ihlallerinin ve insan onuruna aykırı uygulamaların
yaşandığı fiziksel ve psikolojik işkence
mekânları olarak kullanılmaktadır. Burada ihlaller elbette ki
değerlendirilir, elbette ki gündemleştirilir. Ancak, hasta tutsak
meselesi bu ülkenin kanayan yarasıdır. Bakın, şu anda,
350yi aşkın hasta tutsak tahliye olmayı, serbest
bırakılmayı, son günlerini aileleriyle geçirmeyi beklemektedir.
Bunların hiçbir şekilde politikayla, siyasetle, farklı
ideolojilere sahip olmakla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu mesele
insanidir, vicdanidir ve elbette ki hukukidir.
Yine bir örnek vermekte yarar
görüyorum: Celal Şeker. Sanırım sayısız kez burada
yine ismini zikrettik ve birçok temasta da bulunduk. Diyarbakır Cezaevinde
bulunan Celal Şekerin böbreklerinin artık yok hükmünde olduğunu
ve âdeta ölümü beklediğini de yine buradan belirtmek gerekir.
Yine, az önce ismi geçti ama
tekrar söylemek lazım: Sibel Çapraz. Bakın,
bağırsağı dışarıda ve
bağırsağı bir torbaya bağlı.
Bunların, gerçekten,
siyasi konjonktür sebebiyle askıya alınan ve çözüm sürecinde üzerinde
bir konsensüs oluşturulan hasta tutsakların durumunu askıya
almak gibi bir şansımız yok. Eğer önlem almazsak yakın
zamanda cezaevlerinden, ne yazık ki, sayısız ölüm haberi
peş peşe gelecektir.
İsmini burada
zikredebileceğim çok fazla hasta tutsak var ancak ne yazık ki sürem
yeterli değil. Bu noktada, duyarlılık gösterileceğine de
benim inancım tam. Parlamentonun, siz değerli vekillerin ve tüm parti
gruplarının bu meseleyi acil olarak çözmesi gerektiğini tekrar
vurgulamak gerektiğini düşünüyorum ve sizleri tekrar saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkürler.
1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Evet, karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, 1inci madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE
2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - 2nci madde
üzerinde söz isteyen Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman.
Buyurun Sayın
Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MEHMET
EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tabii, bu bir haftadır, muhtemelen önümüzdeki günlerde de yoğunca bu
Meclisin gündemine gelecek olan Avrupa uyum süreci veya vize serbestisi
uğruna yoğun sözleşmelerin kabulüyle ilgili bir süreci
yaşayacağız. Hiç şüphesiz, özellikle Şansölye
Merkelin vaadine dayanarak hem yoğun olarak Avrupaya
sığınmak durumunda olan Suriyeli göçmenlerin ve genel olarak
Asyalı göçmenlerin Türkiyede
Türkiye'nin, bir bakıma, Avrupa için
açık bir kamp hâline getirilmesi, mülteci kampı hâline getirilmesi,
diğer yandan vize serbestisinin Türk vatandaşları için
sağlanacağına ilişkin vaat üzerine yoğunca bu
sözleşmeleri ve kanun tasarılarını görüşmüş
bulunuyoruz. Dileriz, umarız, 6 milyar euronun dışında,
gerçekten vize serbestisi Türkiye vatandaşları açısından
sağlanır ve bu vaat yerine gelir.
Şimdi, tabii, şu
anda görüştüğümüz sözleşme, ek protokol, esasen ceza
yargılamasını ilgilendirdiğine ve suçluların iadesine
ilişkin olduğuna göre, bu sözleşmenin içerdiği hükümlerin
iş hukukumuz açısından da ciddi bir önemi var. Zira, bu
sözleşme gereği ya ülkemizden yurt dışına suçlu iadesi
yapacağız veya yurt dışından ülkemize iade edilmesi
gereken suçluların iadesini talep edeceğiz. Ama, tabii, ceza
yargılamasıyla ilişkilenen bireyin ceza hukukuyla teması
anından itibaren varsa bir suçu ve ceza almışsa cezanın
infazına kadar geçen süre yani yargılama süresi ve hüküm
aldıktan sonraki infaz süresi, bir bütün olarak, aslında adil bir
yargılanmayı gerektiren bir süreç. Yani, bireyin belli bir suçtan
dolayı cezalandırılması, onun cezasını meri hukuk
açısından infaz etmesi, onun hürriyetinin geçici bir süre için
engellenmesidir ama onun yaşam hakkının, temel insan
haklarından kaynaklanan haklarının yok sayılacağı
anlamına gelmez. Dolayısıyla, bireyin temel haklarını
korumak adına da öncelikle adil bir yargılanma sonucu eğer hüküm
giymişse, ceza almışsa bu cezanın infazının da
adil bir Ceza İnfaz Yasasıyla çektirilmesi gerekiyor. Maalesef,
ülkemizde Ceza Kanunumuz ve Ceza İnfaz Kanunumuz, hatta daha da vahimi
ceza infaz yönetmelikleri çağdaş, özgürlükçü bir ceza hukuku anlayışına
uygun değil. Bizim mevcut Ceza İnfaz Yasamız daha çok
düşman ceza hukuku anlayışı üzerine kuruludur. Böyle olunca
da bunun sonucu hükümlüler ve suçsuz oldukları ya da suçlu oldukları
henüz ispatlanmamış, suçsuzluk karinesinden faydalanan tutuklulara
bile âdeta düşman ceza hukuku yaklaşımıyla peşin ve ön
yargıya dayalı bir yaklaşım söz konusu.
Biz hem hükümlülerin hem
tutukluların aslında yasalardan, mevcut olan -evrensel hukuk
kurallarına uygun olmasa bile- meri hukukumuz açısından ama
genel olarak evrensel hukuk açısından haklarını
koruyamıyoruz. Temel insan haklarına dayanan ve oradan kaynaklanan
birçok hakkını aslında uygulamada ihlal ediyoruz. Bakın,
bunu nasıl ihlal ediyoruz? En basit örneği, eğer bir cezaevinde,
cezaevi kapasitesinin üstünde bir kapasitede hükümlü ya da tutuklu
bulunduruluyorsa bu otomatikman o hükümlünün ya da tutuklunun insan
hakları anlamında bir hak ihlaline
uğradığını söylemek mümkündür. Mesela, 13 Ocak 2016
tarihi itibarıyla Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün Meclis İnsan
Hakları Komisyonuna verdiği bilgiler çerçevesinde meseleye
baktığımızda -13 Ocak tarihi itibarıyla- Türkiyedeki
toplam cezaevi kapasitesi 180 bin ama tutuklu ve hükümlülerin toplamı
179.611. Yani, Türkiye genelinde 565 kişilik bir boş kapasite
olduğunu bizatihi Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü söylüyor ki bunu ocak
ayı itibarıyla söylüyor. Yine, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürünün
verdiği bilgiye göre 290 kapalı, 59 açık cezaevi, 3 çocuk
kapalı cezaevi, 2 çocuk eğitim evi, 4 kadın açık cezaevi ve
5 kadın kapalı cezaevi kurumunun bulunduğu ama önümüzdeki dört
yıl içerisinde 165 cezaevinin daha inşa edileceği söyleniyor.
Bu, şunu gösteriyor: Önümüzdeki dört yıl içerisinde 165 cezaevinin
inşası demek, 100 bin yurttaşın daha
tutuklanacağı veya hüküm giyeceği anlamına geliyor.
Değerli arkadaşlar,
yapılan tüm araştırmalarda aslında Türkiyede suç
niteliğinde, suç çeşitliliğinde bir artış yok. Peki,
artan tutuklu ve hükümlü sayısının sebebi ne? Suçta bir artış
olmadığına göre tutuklu ve hükümlü sayısında neden
artış oluyor? Sebep şu: Mevcut sistem, özellikle AKP
iktidarının, düşünce ve ifade özgürlüğü, sendikal haklar,
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu gibi, siyasal içerikli
basın açıklamaları gibi toplumu kriminalize eden, âdeta suç
yaratan ve dolayısıyla bunların da pek çoğu mevcut Ceza
Yasamız açısından aslında tutuklamayı gerektirmeyen -mesela
hakaret suçu gibi- Ceza Kanununun 100üncü maddesindeki tutuklamayı
gerektiren suçlardan olmadığı hâlde tutuklamayı
gerektiriyor gibi gösterip tutuklamalar gerçekleştirilmesi bu potansiyeli,
bu sayıyı büyük oranda artırmakta. Tabii, sadece bu da
değil, mesela yine bu verilere göre 56 bin, adli denetimli serbestlik
yöntemiyle, takip altında bulunan insanımız var.
Şimdi, Londra merkezli
Kriminal Politikalar Araştırma Enstitüsü, ICPRnin bir
değerlendirmesi var. Dünya genelinde Türkiye, tutuklu ve hükümlü
sayısı itibarıyla 9uncu ülke durumunda. Nüfus oranları
bakımından baktığımızda bu çok ürkütücü bir
rakam, Avrupa ölçeğinde ise Türkiye, Rusyadan sonra 2nci sırada
bulunuyor. Bu, şunu gösteriyor: Bizim öncelikle hem Ceza Kanunu, hem Ceza
İnfaz Kanunu ve ilgili yönetmeliklerde ciddi bir
değişikliğe gitmemiz hem de bu sözleşmeleri kabul ederken
aslında kendi iç hukukumuzdaki bu aksaklıkları, bu
çağdaş ve özgürlükçü ceza hukukuna, ceza anlayışına
aykırı uygulamaları ve düzenlemeleri de aynı şekilde
bu uluslararası sözleşmelere uygun hâle getirmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlar,
gene bir veri daha vereyim: Mesela 2006 yılında tutuklu ve hükümlü
sayısı 70 bin 277 kişidir. Sadece on yıl sonra yani 2016
Şubat ayı itibarıyla tutuklu ve hükümlü sayısı 70
binden 180 bin rakamına ulaşmış durumdadır. Bu da
bizim, az önce ifade ettiğim gibi, ceza hukuku anlayışımızı
düşman ceza hukuku anlayışından kurtarmamız,
özgürlükçü, demokratik ve çağdaş bir ceza hukuku
anlayışına çevirmemizi gerektiriyor. Bunun öncelikli yolu da hiç
şüphesiz yargı bağımsızlığını ve
yargının tarafsızlığını
oluşturabilmemizdir. Bağımlı yargı ve taraflı bir
yargı devam ettiği sürece bu rakamların daha vahim sonuçlara
ulaşacağını belirtmek isterim.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Oylamadan önce
yoklama talebi var, o talebi karşılayacağım.
Sayın Gök, Sayın
Karabıyık, Sayın Yıldız, Sayın Aydın,
Sayın Akaydın, Sayın Basmacı, Sayın Yüksel, Sayın
Özcan, Sayın Arık, Sayın Durmaz, Sayın Özdemir, Sayın
Adıgüzel, Sayın İrgil, Sayın Bakan, Sayın Erkek,
Sayın Şeker, Sayın Gürer, Sayın Engin, Sayın
Tamaylıgil, Sayın Tekin, Sayın Çam.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Suçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesine Ek
Üçüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/709) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 296) (Devam)
BAŞKAN 2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Şimdi 3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Erol
Dora
Buyurun Sayın Dora. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL DORA
(Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 296 sıra
sayılı Suçluların İadesine İlişkin Avrupa
Sözleşmesine Ek Üçüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde
Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi Türkiye,
2010 tarihli Suçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesine
Ek Üçüncü Protokole taraf değildir. Protokol, Türkiye'nin Avrupa
Birliğiyle başlattığı vize serbestisi görüşmeleri
çerçevesinde hayata geçirilmesi beklenen uluslararası yükümlülüklerden
biri olduğu için Hükûmetçe gündemimize getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
AB müktesebatına uyum çalışmaları adına da olsa
uluslararası sözleşmelerin onaylanmasını olumlu olarak
değerlendiriyoruz. Ancak, evrensel standartlara ilişkin
sözleşmelerin imzalanıyor olması yeterli değildir, önemli
olan, evrensel standartların uygulanıp
uygulanmadığıdır. Yani adli konularda uluslararası
iş birliği sözleşmeleri imzalamak Türkiyede cezaevlerinin,
tutuklu ve hükümlülerin sorunlarını gidermeye yetmemektedir. Çünkü
özellikle, adalet alanında insan hakları temelli yasaların uygulanmasının
önünde ciddi, keyfî bürokratik engeller bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, geçtiğimiz günlerde Özgürlükçü Hukukçular Derneği
ile Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı üyesi avukatlardan
oluşan cezaevi izleme komisyonu tarafından 1 Ocak-27 Mart 2016
tarihleri arasında Marmara Bölgesinde bulunan cezaevlerinde yaşanan
hak ihlalleri rapor hâline getirildi. Bolu, Düzce, Edirne, Gebze, Kocaeli,
İstanbul, Tekirdağ cezaevlerinde yapılan incelemeler ve yine,
bire bir görüşmelerden sonra hazırlanan rapor, tutuklular üzerindeki
keyfî hak ihlallerinin sistematik hâle geldiğini gözler önüne koyuyor.
Rapora göre, cezaevinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin ilgili
kurumlara başvuru yapan tutuklulara disiplin cezası veriliyor,
cezaevi idaresine yaptıkları başvurular kapsamında
verdikleri dilekçeler işleme geç konuluyor, haftalık telefon
görüşmelerinde askerî tekmil uygulaması dayatılıyor,
uymayanların telefon görüşmeleri kesiliyor. Bazı cezaevlerinde
özellikle havalandırma ve yatma yerlerine yirmi dört saat izleme yapan
kameralar takılıyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; haziran ayından bu yana sıklaşan
ani ve keyfî aramalar sonucunda mahkûmların cezaevinin Görüldü
damgası bulunan yazışmalarına ve kitaplarına el
konulduğu, açılmış olan kursların çeşitli
bahanelerle kapatıldığı, ortak alana
çıkarılmadıkları ve aylarca revire götürülmedikleri de
raporda yer alan bilgiler arasındadır. Raporda mahkûmların
ailelerinin de birçok hak ihlaliyle
karşılaştığına da ayrıca dikkat
çekilmektedir. Buna göre, yakınlarını ziyarete giden ailelere
üst araması sırasında elle arama dışında
çıplak arama yapılmak isteniyor. Bebekler çırılçıplak
soyularak aranıyor. Ailelere sözlü ve fiziki taciz uygulanarak
görüşmeye girmeleri engellenmek isteniyor.
Değerli milletvekilleri,
özellikle eş görüşmeleri için gelenlere rencide edici arama
yapılıyor. Raporda özellikle siyasi tutukluların, sevk talepleri
olmadığı hâlde, ailelerinin yaşadıkları
şehirlerden yüzlerce kilometre uzaktaki şehirlere sevk edilerek
tecrit yaşadıkları ayrıca belirtilmektedir. Ailelerinden
yüzlerce kilometre uzaklıkta cezaevlerinde tutulan tutuklu ve
hükümlülerden ağır hasta durumda olanların durumlarına
ilişkin ise bilgi almak mümkün olmuyor. Bildiğiniz gibi, Adalet
Bakanlığının, Halkların Demokratik Partisi
milletvekillerine yönelik koyduğu cezaevi ziyaret yasağı keyfî
bir biçimde, yönetmeliği aykırı olarak devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülere yaşatılan
ağır hak ihlalleri sürdürülürken imzalanan uluslararası adli
sözleşmelerin anlamlı bir karşılığının
olacağına inanmıyoruz. Hâlihazırda, mevcut olan tutuklu ve
hükümlülerin cezaevi haklarını düzenleyen yasalar bile
uygulanmıyorken uluslararası standartların kâğıt
üzerinde onaylanması AKP Hükûmetinin yüzeysel
yaklaştığının göstergesidir.
Değerli milletvekilleri,
Avrupa Birliği ülkeleriyle vize serbestisi üzerine görüşmeler
yaptığımız bir dönemde basın özgürlüğünü
değerlendirdiğimizde, basın özgürlüğü ayaklar altındadır.
Bakınız, geçtiğimiz günlerde Sınır Tanımayan
Gazeteciler, 2016 Dünya Basın Özgürlüğü Raporunu Washingtonda
açıkladı. 180 ülkenin değerlendirildiği özgürlük karnesinde
Türkiye geçen yıla göre iki sıra daha gerileyerek 151inci
sırada yer aldı. Başka bir ifadeyle, Türkiye, gazetecilik yapmanın
zor olduğu ülkeler arasında yer aldı. Raporda, basın
özgürlüğü konusunda ilk sırada Finlandiya yer alıyor. Onu,
Hollanda, Norveç, Danimarka ve Yeni Zelanda takip etmektedir. Listenin son
sıralarında ise Suriye, Türkmenistan ve Kuzey Kore bulunuyor. Basın
özgürlüğündeki bu sıralamayla Türkiye vize serbestisinden
faydalanabilir mi? Çok inandırıcı gelmiyor açıkçası.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği ülkelerini turist olarak
gezebilmek için çeşitli yüzeysel atraksiyonlar yapmak yerine gerçekçi ve
ayakları yere basan düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır. Özgür
basın için çok sesliliğe tahammül kültürünü geliştirecek
düzenlemelere ihtiyaç vardır. Çok sesliliğe tahammül edilebilecek bir
zihniyete ihtiyaç vardır. Özgür bir basın için şeffaf yönetimlere
ihtiyaç vardır. Şeffaflığın asli bir ilke
olduğunu kavrayıp uygulayabilecek bir zihniyete açıkça ihtiyaç
vardır. Özgür bir basın için gazetecilerin haber yaparken kolluk
güçlerinden şiddet görmeyecekleri bir ortama ihtiyaç vardır.
Gazeteciye şiddet uygulayan bir zihniyet demokrasiyi güçlendiremez.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliğiyle müzakerelerin bir ayağı
olarak vize serbestisinin tartışıldığı şu
günlerde, özellikle inanç özgürlüğüne ilişkin birçok sorunun
yaşanmaya devam ettiği Türkiyede inanç özgürlüğünün temel
kavramlarından birisi olan laikliğe dair birkaç noktayı da
vurgulamakta fayda görüyorum. Laiklik kavramı her ne kadar Anayasada yer
alsa da bilmekteyiz ki bugüne kadar Türkiyede özgürlükçü manasıyla
uygulanmamıştır. Uygulanmadığı için de
farklı din ve inançlara mensup yurttaşlarımız sürekli bir
biçimde ötekileştirici uygulamalara maruz kalmıştır.
Laiklik, ancak ve ancak inanç özgürlüğünü sağlayabildiğinde
layıkıyla uygulanıyor diyebiliriz.
Anayasada yer alan laiklik
kavramının içi doldurulmalıdır. Bu bağlamda,
özgürlükçü laikliğe ihtiyaç vardır.
Değerli milletvekilleri,
düşünce, vicdan, din ve inanç özgürlüğü, uluslararası insan
hakları hukukun koruduğu temel özgürlüklerden biridir.
Uluslararası ve bölgesel birçok bağlayıcı sözleşme ve
bağlayıcı olmayan birçok siyasal belge bu hakkı güvence
altına almaktadır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin
18inci maddesi, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar
Uluslararası Sözleşmesinin 18inci maddesi ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 9uncu maddesi herkesin düşünce, din ve
inanç özgürlüğü hakkını güvence altına almaktadır. Söz
konusu uluslararası belgelerdeki bilgilere göre herkes düşünce,
vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din ve inanç
değiştirme özgürlüğüyle tek başına veya topluca,
açıkça veya özel olarak ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak
suretiyle dinini ve inancını açıklama özgürlüğünü de
içerir.
Bu bağlamda, Anayasada
yazılı olan laiklik kavramını uygulama alanlarında
evrensel standartlara taşıma gibi bir yükümlülüğümüz olduğu
aşikârdır.
Bu sözleşmelerden
bahsetmemizin nedeni, bugün Türkiye'nin altına imza koymuş
olduğu uluslararası sözleşmeler ve çekince koyduğu
sözleşmeleri değerlendirdiğimizde, eğer bu çekinceler
konmamış olsaydı belki bugün, başta Kürt sorunumuzu olmak
üzere, birçok sorunumuzu çözümlemiş olabilirdik. Örneğin ana dille
ilgili uluslararası sözleşmelerde çekincelerimiz vardır,
ebeveynlerin çocuklarına eğitim noktasındaki sözleşmelere,
eğitim hakkı tanıyan sözleşmelere çekince koymuş
bulunmaktayız.
Yine, Türkiye, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesini imzalamış olmasına
karşın, 9uncu maddesinde evrensel anlamda din ve vicdan
özgürlüğü tanınmış olmasına karşın, bugün
hâlâ Türkiyede insanlar zorunlu din derslerine sokulmaktadır ve henüz,
başta Aleviler olmak üzere, Türkiyede birçok kesimin inanç özgürlükleri
evrensel anlamda tanınmış değildir. O açıdan, bu
sözleşmelerden her gün bahsediyoruz. İnanıyorum ki bu anlamda
etkili olabildiğimizi değerlendiriyoruz.
Bu duygularla, hepinizi
saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN 3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler böylece tamamlanmıştır.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre
vereceğim ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Suçluların İadesine İlişkin Avrupa
Sözleşmesine Ek Üçüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı :
206
Kabul : 203
Ret : 2
Çekimser : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Elif Doğan Türkmen Özcan
Purçu
Adana İzmir
Böylece, tasarı
kanunlaşmıştır. Allah hayırlı, mübarek eylesin.
2nci sırada yer alan, Suçluların İadesine İlişkin Avrupa
Sözleşmesine Ek Dördüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.-
Suçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesine Ek
Dördüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/710) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 297) (xx)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 297 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına, Diyarbakır
Milletvekili Sayın Altan Tan konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Tan. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ALTAN TAN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiyenin, neredeyse İkinci Dünya Savaşından hemen sonra
başlayan, 1960lı yıllardan sonra belli bir sürece giren,
1970lerden sonra ise ete kemiğe bürünen bir Avrupa Birliğine girme
süreci var. Şu ana kadar da maalesef bu süreç istenilen noktaya gelmedi.
Sadece suçluların iadesi protokolü değil, bunun ötesinde onlarca
madde, onlarca ana başlık, bunların hepsi kör topal bekliyor.
Değerli arkadaşlar,
bunlarla ilgili çok derinlemesine eleştirilere girmeden önce bir genel
dış politika konuşması yapmak istiyorum. Her zaman
yaptığım gibi, körü körüne bir eleştiri, körü körüne bir
karşı çıkış değil, sizlerin çoğu kez
yaptığınız gibi, doğru söylediklerimize de
karşı çıkarak değil, bir genel analizde bulunmak istiyorum.
Bugün Türkiyede, aklı
başında herkesin ortak kanaati odur ki Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin
en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyor. Bunun
tabii, sebepleri var. Yine, sıkça herkesin dillendirdiği gibi, yüz
yıllık bir Orta Doğu parantezi kapanıyor, Sykes-Picot
Anlaşmasının sonuçları tarihin tozlu raflarına
gönderiliyor ve yeni bir Orta Doğu dizaynı, şekillenmesi
başlamış bulunuyor.
Türkiyenin hem dış
politikada ciddi sıkıntıları var hem de iç politikada ciddi
sıkıntıları var; ben ana başlıklarla bunlara
değinmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, Türkiye, 1950lerden
sonra şekillenen yeni dünyada, İkinci Dünya Savaşı
sonrası dünyasında Batı bloğu içerisinde yer aldı. Bunun
parametreleri, NATO, Amerika Birleşik Devletleriyle kurulan ilişkiler,
İngilterenin öncülük ettiği RCD, Bağdat Paktı gibi
kuruluşlarla bu süreç devam etti ve Türkiye, 2002den sonra iş
başına gelen AKP iktidarı ile de kararlı bir şekilde
Avrupa Birliğine girme iradesinin olduğunu beyan etti. Bu noktada,
yeni bir Türkiye, demokratik bir Türkiye inşa edeceğini söyledi. Ama
ne olduysa, bir müddet sonra Türkiyenin bu Avrupa Birliği istikameti de
önce sallanmaya, sonra alabora olmaya başladı ve bir müddet sonra
Türkiyede en yetkili şahısların ağzından Gerekirse
Şanghay Beşlisine gireriz, gerekirse yeni bir dünya kurulur
, ondan
evvel Millî Güvenlik Kurulu Sekreterinin dile getirdiği Türkiye
İranla, Rusyayla yeni bir dünya kurabilir, arayışlara
girebilir. sözleri tekrar duyulmaya başlandı en üstteki siyasilerin
ağzından.
Fazla
uzatmayacağım. Netice olarak Türkiye öyle bir noktaya geldi ki Orta
Doğu politikasında hem ABD ve Avrupayla -tırnak içinde-
kavgalı hem de Rusyayla kavgalı bir duruma geldi. Dünya siyasetinde
aynı anda ABD ve Rusyayla kavga eden çok ender örnekler vardır,
belki de yoktur. Bu durum sürdürülebilir bir durum değildir yani
dış politikada hangisi doğru, hangisi yanlıştır
analizine girmeden önce bir önemli tespitte bulunmak istiyorum: Aynı anda
Avrupa Birliği, ABD ve Rusyayla çatışmalı olarak, sorunlu olarak
bu mevcut yapıyı sürdürebilmek mümkün değildir. Peki, ne yapmak
lazım? Başından beri bu kürsüden defalarca Türkiyenin
dış politikasını eleştirdik, Suriye
politikasını eleştirdik, Irak politikasını
eleştirdik, Bulgaristan politikasını eleştirdik, Ermenistan
politikasını eleştirdik. Bir iki örnek verelim, daha
anlaşılır olsun: Türkiye, hatırlarsanız, ilk Orta
Doğuya müdahale hamlelerini Irakla yaptı ve Irakta Tarık
Haşiminin partisini destekledi. Mevcut iktidar, Tarık
Haşiminin Iraka Başbakan olmasını istedi. Bir anda
Iraktaki önemli bir Şii blokunu karşısına aldı ve
Irakın realitesine aykırı, yüzde 65i, yüzde 70i Şii olan
bir bölgede Sünni Tarık Haşimiyi Başbakan yapmak istedi. Bir
müddet sonra Tarık Haşimi soluğu Ankarada, İstanbulda aldı,
kendi ülkesine de gidemeyecek bir duruma geldi ve idama mahkûm edildi.
Aynı hata Bulgaristanda yapıldı. Bulgaristanda eksiğiyle
fazlasıyla bir Hak ve Özgürlükler Partisi var; Bulgaristan Türklerinin
önderlik ettiği, öncülük ettiği ama içinde demokrat Bulgarların
da olduğu, başka azınlıkların da olduğu bir Hak
ve Özgürlükler Partisi var. Türkiye orada da bu Hak ve Özgürlükler Partisinin
karşısına Hak ve Özgürlükler Partisinin Başkan Yardımcısına
parti kurdurarak çıktı, o parti Komünist Partiyle ittifak kurmasına
rağmen Bulgaristan seçimlerinde yüzde 1,2 oy aldı. Bunları
ezberden söylemiyorum yani Bulgaristandaki Türk milletvekilleriyle
yaptığımız toplantılar, yine bu kürsüden sizlere
yaptığım açıklamalar, yaptığımız
diğer geziler, onların Türkiyeye seyahatleri ve
toplantıları bütün bu kanaatlerinin toplamıdır değerli
arkadaşlar. Ve ondan sonra da en büyük felaketlerden birisi Suriye
politikası.
İşte Suriye
politikası şu an öyle bir noktaya geldi ki ne ileri gidebiliyorsunuz
ne geri gelebiliyorsunuz ne çıkabiliyorsunuz ne yeni bir siyaset ortaya
koyabiliyorsunuz. Son bir ay içerisinde Kiliste olanlar ortada, ondan öncesi
ortada, daha öncesi ortada. Şu an iktidarın, Türkiyenin Suriye
politikası nedir? Yeni bir Suriyeyle ilgili nasıl bir Suriye
tasarlamaktadır? Bu yeni Suriyede Alevilerin, Nusayrilerin,
Hristiyanların, Müslümanların -yani İslami kanadın-
Kürtlerin nasıl bir statüsü olacaktır? Bunlarla ilgili bir proje
ortada gözükmemektedir. Bunun detayına da girmek istemiyorum yani
konuşmamın başında da söyledim, körü körüne bir eleştiri
ve polemik yapma niyetinde değilim ama şunu söylüyorum: Bu
dağınıklık, bu tutarsızlık, bu çelişkili
durum ve aynı anda hem Suriyeyle hem Irakla hem Rusyayla hem Avrupa
Birliğiyle hem de ABDyle sorunlu olmak sürdürülebilir bir durum
değildir, hüküm cümlesi bu. Bunun yeniden dizayn edilmesi lazım. Siyasetin,
dış siyasetin normalleşmesi lazım.
Bu dış siyaset
normalleşmezse ne olur? Bir iki örnek vereyim: Bir Rus uçağı
düşürüldü, işte Türkiye turizminin içine düştüğü durum
ortada. Ben iki sene, üniversiteyi bitirdikten sonra, İngilizce ve Arapça
turist rehberliği yaptım. Turizmin bütün safhalarını
biliyorum yani aile şirketinin içinde de bütün bu birimlerde
çalıştım. Şu an turizm büyük bir darbe yedi. Peki, sadece
turizm mi büyük darbe yedi? Yılda 36 milyar dolarlık bir gelir
Tek
başına 7 milyar dolar ihracat yapan Gaziantep bugün kan
ağlıyor; Kayseri, Denizli kan ağlıyor. Niye kan
ağlıyor? Çünkü bunlar, işte halı, mobilya, yağ, makine
neyse, satabildiği her şeyi öncelikle Suriyeye ve Iraka satan, Orta
Doğuya açılan, birinci pazarları kendi hinterlandı olan
orta sanayinin merkezi iller. Bu iller bugün bunları yapamıyor.
İthalatta aynı şekilde büyük sıkıntı, zaten bizim
ihracatımızın da önemli kalemleri yüzde 80 oranında
ithalata bağlı, aynı sıkıntılar var.
Birçok şirket, birçok
kuruluş yeniden yapılanma istedi bankalardan yani şu an BDDKya
sorulması hâlinde, BDDK, size şu an, yeniden yapılanmaya giren
şirketlerin sayısını ve bu kredilerin rakamını
verse dudak uçuklatır. Sadece bu hafta, Diyarbakırda -bir banka
müdürüyle yaptığım görüşmede- bir tek banka şubesi 100
milyon TL yani eski parayla 100 trilyon yeniden yapılandırmaya girdi.
Ödeyemiyor borcunu, tekrar vadelendiriyor, tekrar
yapılandırıyor, bu tek bir banka.
Değerli arkadaşlar,
onun için, bu dış politika rayına girmediği müddetçe,
ithalatın da ihracatın da turizmin de rayına oturması,
ülkenin kararlı, stabil, dengeli bir ekonomiyle yönetilebilmesinin
imkânı da yok. Kırk yıldır ilk olarak ihracat geriye
gidiyor. Dediğim gibi bunun çok detayına girmek istemiyorum, sadece
şunu söylüyorum -üçüncü sefer söyleyip noktalayacağım- bu durum
sürdürülebilir bir durum değil. Hüküm cümlesine... Türkiye mutlaka
dış dünyayla -ABDyle, Avrupayla, Rusyayla neyse- bu
ilişkilerini bir dengeye oturtma ve barışmak zorunda. Tabii,
hemen arkadaşlarımız tepki gösteriyorlar. Bizim eski
İslamcı arkadaşlarımız da bir kısım
sosyalist arkadaşımız da aynı tepkiyi veriyor: Ne
yapalım, emperyalizme uşak mı olalım, teslim mi
olalım? Hayır, uşak da olmayalım teslim de olmayalım
ama bu durumu rayına oturtmamız lazım ve bunları burada
tartışmamız lazım yani eften püften konuları,
sataşmaları, polemikleri bir yana bırakıp, burada bu
Meclisin, bu Türkiye'nin dış politikası, ilişkileri
İsrailden, Amerikadan, Rusyadan, İrandan, Iraktan Suriyeye
kadar nasıl olacak? Buradan bir uzlaşmanın, bir ulusal Türkiye
istikametinin çıkması lazım.
İkinci bir fasıl,
değerli arkadaşlar, bu iç politika meselesidir. Şimdi, sürekli
anketler yayınlanıyor, işte AK PARTİnin oyu yüzde 50;
zaten yüzde 49 küsur, yüzde 50ye yakın bir oy aldı, ankete de gerek
yok. 53 oldu, 55 oldu, 56 oldu, 60 oldu.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Şu anda 56.
ALTAN TAN (Devamla)
Efendim, 60 olsun.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) O da inşallah.
ALTAN TAN (Devamla)
İnşallah, olsun. diyorsunuz, hadi sizin dediğiniz olsun. Peki,
60 aldınız ama yönetemediniz ülkeyi, nasıl olacak?
METİN BULUT
(Elâzığ) Yönetemiyorsak nasıl 60 alıyoruz ya?
Yönettiğimiz için 60 alıyoruz.
ALTAN TAN (Devamla)
İşte, bakın, ben polemik yapmayacağım dedim,
istiyorsanız döndüreyim polemiğe.
Eğer ülkenin bir
kısmında savaş varsa, Efendim, biz yapmadık, o
yaptı
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Savaş yok, teröristle mücadele var Sayın Tan.
ALTAN TAN (Devamla)
Efendim, bakın, yönetim sıkıntısı var diyoruz. Polemik
yapmayın, dinleyin, bir şeyler öğrenin lütfen. Bakın,
polemik yapmadan konuşuyorum. Bir şeyler öğrenin.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Siz hendeklere de -biliyorsunuz- karşı geldiniz. Orada çok
makul davrandınız.
ALTAN TAN (Devamla) Biri
terörist, biri ihracatı böyle yaptı, öbürü batıramadı; sonuçta
vatandaş memnun değilse ve huzur yoksa bir ülkede
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Siz gerçi farklı düşünüyorsunuz bu konuda.
ALTAN TAN (Devamla) Gel
benim yanıma, konuş, gel. Gel benim yanıma, konuş. Bak,
polemik yapmayacağım dedim 4 sefer. Konuşacaklarımdan ders
çıkaracağına polemiğe giriyorsun, dinle biraz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sizin lehinize konuşuyoruz.
ALTAN TAN (Devamla) Diyorum
ki: Yüzde 60 oy al ama eğer ülkede vatandaş huzurlu değilse,
sokakta bombalar patlıyorsa
Ben de patlatmadım, sen de
patlatmadın; bunu anlatıyorum. Diyorum ki
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Kim patlattı?
ALTAN TAN (Devamla) Ya, kim
patlattıysa
Sonuçta patlatmayacaksın, iktidar olarak görevin
patlatmamak, bu.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Hah, şimdi onu yapıyoruz işte, savaş değil
o. Şimdi onu yapıyoruz, tam da onu yapıyoruz. Tam da onu
yapıyoruz şimdi, patlattırmıyoruz kardeşim.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.
ALTAN TAN (Devamla)
Bombayı patlattırmayacaksın, ticareti rayına
oturtacaksın, savaşı durduracaksın. E, vallaha, ben
yapmadım, Ali yaptı, Ayşe yaptı, Fatma yaptı. E, ne
yapayım, yüzde 60 oy alıyorum ama her gün olay oluyor
Bu,
sürdürülebilir değil, bunu söylüyorum, ne kadar oy alırsan al.
Anlatmak istediğim bu, bunun bir çözümünü bulacaksın, beraber
bulacağız.
Gelelim şimdi iç
politikaya. Mesela, Kürt sorununu her gün arkadaşlarımız
anlatıyor, dinleyen yok. Alevi meselesine gelelim. 7 tane
çalıştay yaptı Hükûmet Sayın Faruk Çelikin
Başkanlığında, çok da derli toplu çalışmalar
oldu, oradan bir sürü de sonuç çıktı. Peki, ne oldu?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Akaydın, bana laf mı attın orada?
ALTAN TAN (Devamla) Yani,
nereye bağlandı? 7 tane Alevi çalışması derledin,
topladın, bir kitapçık yaptın, kararlar aldın.
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya)
Değmezsin sana laf atmaya.
ALTAN TAN (Devamla) Peki,
sonuçta Alevilerle ilgili hangi adım atıldı, müspet veya menfi,
bunları anlatıyorum.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Akaydın, dokunulmazlıklar kalkıyor, farkında
mısın?
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya)
Sataşma, zekâsı olan adama laf atılır, sende o yok ki.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Dokunulmazlıklar kalkıyor, farkında mısın
Akaydın?
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Gözün aydın.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyelim ama.
Sayın Tan, siz devam
edin.
ALTAN TAN (Devamla) Bu
arkadaş gelsin, beş dakika konuşsun da ben ne dediğini
anlayayım, ondan sonra cevabını veririm. Rahatlasın.
BAŞKAN Siz
konuşmanızı tamamlayın Sayın Tan.
ALTAN TAN (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu, bütün meselelerde öyle. Mülteci
sorunu mesela. Şu an Avrupayla en büyük sorun -ben yine bildiklerimi
söyleyeyim de- mülteci sorunu. 3 milyar euro alındı, 6 milyar euro
alındı veya 10 milyar euro alınacak. Peki, değerli arkadaşlar,
bakın, bir Aylan Kurdi bebeğin cenazesi sahile vurdu, herkes
ağlamaya başladı. En az 10 sefer bu kürsüden konuştum. Bu
mültecileri o naylon botların üzerine bindirip de ölüme götüren
yöneticiler değil mi? 10 sefer sordum buradan. Suriyeden gelen, Mozambikten
gelen, Somaliden gelen Aksaraya kadar geliyor. Köyünde, memleketinde
sattığı ineğinin, koyunun son 2 bin-3 bin
dolarını, eurosunu cebine koyuyor, Aksaraya geliyor, insan
kaçakçılarını buluyor, onlar bunu alıp Çanakkaleye, Bodruma,
İzmire, Aliağaya götürüyor, botlara bindiriyor ve ölüme götürüyor.
Hiçbir sorumluluğunuz yok mu?
Efendim Biz Avrupayı mecbur kıldık,
bu kadar insana bakamayız, al sana yolluyoruz. Mecbur kal, gel benimle
konuş. Bu kadar politikaya aklımız kesiyor. Fakat bunları
bari doğru düzgün bir şeylere bindirin yollayın.
Beğenmediğiniz Yunanistan bile bunları doğru düzgün
gemilere bindiriyor, trenlere bindiriyor, yolluyor.
VURAL KAVUNCU (Manisa) Görüyoruz ne
yaptıklarını.
ALTAN TAN (Devamla) Şimdi, bunları
konuşmayacaksak nerede konuşacağız? Ondan sonra da bir
bebek için ağlıyoruz. 500 tanesi yeni öldü İtalya
kıyılarında; yeni, 500 tanesi! Binlerce insan tankerlerin içinde
öldü; kapalı, benzin tankerinin, petrol tankerinin içine
sıkışmış. Aynen, Şener Şenin eski filmleri
vardı yani trajikomik kara mizah. Bu insanlar öldü.
E peki, bunları
konuşmayalım. Peki, mülteci sorunu mu doğru düzgün yönetildi
burada? Yani bu kadar insanın göz göre göre ölüme gönderilmesi
sahillerden
Hiçbir kaymakam, hiçbir emniyet müdürü, hiçbir jandarma, Sahil
Koruma görmedi mi bunları? Adam, dediğim gibi, Somaliden gelip,
Suriyeden gelip Aksaraydaki insan kaçakçısını buldu. Sonra da
2 tanesini, göstermelik mahkemeye çıkar, ikişer sene ceza ver.
Değerli arkadaşlar,
içerideki bu durum da sürdürülebilir değil. Onun için, Türkiye'nin acilen
-oy oranı hangi partinin ne kadarsa ayrı bir şey- hem iç
barışını sağlaması lazım hem dış
barışını sağlaması lazım.
Peki, nasıl?
İşte, biz barış yapmak istiyoruz da olmuyor. Bir projenin
olması lazım, dünya siyasetiyle ilgili bir dış projenin
olması lazım, Dışişleri Bakanının,
yetkililerin gelip burada Meclisi aydınlatması lazım, geceler
boyunca bunları konuşmamız lazım Suriye
politikasından, Iraktan, Avrupa Birliğinden Rusyaya kadar,
Çeçenistana kadar. Nedir, bizim, ülke olarak, devlet olarak, iktidar olarak
istikametimiz nedir? Nasıl bir dünya, nasıl bir Türkiye istiyoruz? Ondan
sonra da iç barış. Bu sorunlar nasıl çözülecek? Kürt sorunu,
Alevi sorunu, dindar-laik gerilimi, çarpık ekonomi, nasıl oturacak
bunlar rayına?
E biz bildiğimiz gibi
götürürüz, nereye kadar gidiyorsa götürürüz. Vallahi, bu neye benzer biliyor
musunuz? Yirmi dört saat kavga eden bir aile o mahallenin en zengini de olsa,
en kalabalığı da olsa, en cesuru da olsa o ailede huzur da
olmaz, dirlik de olmaz, birlik de olmaz. Bizim, altını çizerek,
ısrarla söylediğimiz bu ve üstelik eğer Türkiyede bu istikrar
sağlanamazsa o sıkça bahsedilen İslam dünyasında,
Mısırdan, Pakistandan Tunus'a kadar, Fasa kadar bu İslam
dünyasında da Müslüman bir demokrasi inşa edilemez. İşte,
Batı dünyasında şu an belki en büyük tehlike bu, Batı
dünyası bütün Müslüman demokrasileri -tırnak içinde- kara listeye
aldı. Bunun en önemli sebeplerinden birisi de Türkiyedeki
uygulamaların istenilen neticeye gelememesi. Burada, Batılılar
sütten çıkmış ak kaşıktır, bunlar zaten çok iyi
şeyler istiyorlardı da biz beceremedik., asla bunu demek
istemiyorum, asla, hayatım boyunca da demedim ama İslam dünyası
ve bu İslam dünyasının en önemli merkezlerinden birisi
Türkiyenin de mutlaka, mutlaka, mutlaka yeni bir değerlendirme
yapması lazım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Polemik
yapan arkadaş da kayboldu, keşke dursaydı da biraz biz de burada
konuşsaydık.
BAŞKAN
Siz şöyle bir kuliste de birlikte çay içerek sohbet edebilirsiniz kalan
kısmıyla ilgili.
CEMALETTİN KANİ
TORUN (Bursa) Bir açıklama yapacağım.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım, arkadaşımız yerinden
kısa bir açıklama yapacak.
BAŞKAN Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
32.- Bursa
Milletvekili Cemalettin Kani Torunun, Diyarbakır Milletvekili Altan
Tanın 297 sıra sayılı Kanun Tasarısının
tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; iki konuda kısa bir
açıklama yapacağım değerli arkadaşım Altan
Tanın konuşmasıyla ilgili.
Birincisi, Irakla ilgili konuşmada
bahsettiği konuda bir bilgi yanlışlığı var:
Türkiye, El Irakiye Grubunu destekledi. Daha doğrusu, iki grup hâlinde
girdiler, El Irakiyenin de başında İyad Allavi vardı,
kendisi de bir Şiiydi yani Başbakanın adayı İyad
Allaviydi, Tarık Haşimi değil, Tarık Haşimi
Cumhurbaşkanı Yardımcısıydı o sırada.
İkincisi, mülteci konusuyla ilgili de yine bu
anlaşma, son yapılan o 18 Mart anlaşması esasen Altan
Beyin bahsettiği bu sıkıntıları ortadan
kaldırmak için yapıldı ve bugün hemen hemen
sıfırlandı Egeden geçişler çünkü geçen herkes tekrar geri
iade edileceği için geçmenin bir anlamı kalmamış oldu.
Dolayısıyla, polisiye tedbirlerle önlenemeyen bir konu bu
şekilde önlenmiş oldu. Onu da açıklama olarak bildirmek istedim.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, Tarık Haşimiyle ilgili bir cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, size de yerinizden bir dakika
vereyim.
33.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, Bursa Milletvekili Cemalettin
Kani Torunun yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Tabii, değerli kardeşim Kani Beye ben de bir cevap vereyim. Biz çok
eski arkadaşız öğrencilik yıllarından. Tarık Haşimi
Beyin, peki, hiçbir şeyi yok idiyse bu adam neden Türkiyeye geldi?
Yalovada bizim dünürlerin de karşısında niye bir villa
yaptı, korumalar koydu? Neden Iraka gidemiyor? Şunu
anlatıyorum: Tarık Haşimi üzerine yapılan
yatırımların hepsi boşa gitti.
Mültecilerle ilgili de, Bu
kadar insan öldü, bundan sonra ölmeyecek. Yani, bu kadar basit mi
Allahınızı severseniz? Bu kadar basitse sorun yok.
Peki, saygılar
sunarım.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Tan.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Suçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesine Ek
Dördüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/710) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 297) (Devam)
BAŞKAN
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
SUÇLULARIN
İADESİNE İLİŞKİN AVRUPA SÖZLEŞMESİNE EK DÖRDÜNCÜ PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Türkiye Cumhuriyeti adına 22 Mart 2016
tarihinde Strazburgda imzalanan Suçluların İadesine
İlişkin Avrupa Sözleşmesine Ek Dördüncü Protokolün çekince ve
beyanla onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaş konuşacaktır.
Buyurun Sayın
Danış Beştaş. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
297 sıra
sayılı Suçluların İadesine İlişkin Avrupa
Sözleşmesine Ek Dördüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerine
söz almış bulunmaktayım. Söz konusu kanun
tasarısının geneli üzerinde açıklamalarımız oldu.
Doğrusu, 1inci madde tümüyle teknik ibareler içeriyor, talep eden ya da
talep edilen devletlerde zaman aşımı olması hâlinde
suçluların iade edilmemesine yönelik bir düzenleme var. Bir de bunun
dışında, diğer, iç hukukun açık bir şekilde
suçluların iadesini yasakladığı hâller istisna
tutulmuş ve yargı yetkisiyle ilgili
Yani, buna dair zaten protokolün
onaylanmasına ilişkin bu tasarı tümüyle bir usul
tamamlaması niteliğinde. Buna dair ayrıca bir beyanımız
olmayacak. Ancak, bugünlerde, özellikle dün Meclis Başkanının
açıklamasından sonra gündemin tümüyle değiştiği,
değiştirildiği ama kimin değiştirdiğinin
anlaşmazlık konusu olduğu bir tartışma var. Demin
Sayın Cumhurbaşkanı da konuya müdahil oldu, bunu biraz
değerlendirme ihtiyacı duyuyoruz doğrusu.
Bunu söylemeden önce
Basın kurumları üzerindeki baskıya geçen hafta da
değinmiştik, bugün de yine DİHA (Dicle Haber Ajansı)
muhabirlerine yönelik gözaltı ve tutuklamalar devam ediyor. Aynı
şekilde, muhalif basına yönelik kapatma, gözaltı ve
okurlarına yönelik de yine baskı ve gözaltılar devam ediyor.
Bugün, Özgür Gelecek dergisi çalışanlarından 3 kişi
alındı. Erzurumda alındılar, İstanbulda
gözaltına alındılar, bu da yetmedi, yine, Özgür Gelecek dergisinin
hem okurları hem çalışanları ve Partizanın
okurları da bugün yapılan yaygın bir operasyonla, farklı
illerde yapılan operasyonlarla gözaltına alındılar. Biz
basın-yayın kuruluşlarının üstündeki bu
baskının demokrasiyle, demokratik işleyişle
bağdaşmadığını bir kez daha ifade etmek
istiyoruz. Herkesin düşüncelerini özgürce ifade etme hakkının
mutlak surette sağlanması gerektiğini ve halkın haber alma
hakkının da, gerçekleri farklı kanallardan değerlendirmek
amacıyla da olsa farklı yayın organlarını takip etme
hakkının da olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
biliyorsunuz, dün, Meclis Başkanımız bir açıklama
yaptı Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır. Dindar
anayasa meselesinden Anayasamızın kaçınmaması lazım,
dinî olarak bahsetmesi lazım. diye. Her türlü tartışmadan
vareste böyle bir açıklama önümüzde duruyor. Sonrasında, doğal
olarak, kamuoyundan çok ciddi tepkiler geldi, protestolar oldu, protestolara
müdahaleler oldu, bu açıklamaya karşı protesto hakkı bile
kullandırılmadı. Sonra, bundan sonra ne oldu? Herkes bu konuda
konuşmaya başladı, özellikle iktidar kanadından. Yani,
Sayın Numan Kurtulmuş Laiklik tanımı yeniden
yapılmalıdır. dedi. Sonrasında başka açıklamalar
da yapıldı. Cumhurbaşkanı Meclis Başkanımız
kendi kanaatlerini ortaya koymuştur. Benim
Başbakanlığımın başından itibaren
düşüncelerim bellidir, kurucusu olduğum partimin de programında
çok açık yer almaktadır. Devlet tüm inançlara eşit mesafededir,
laiklik budur. Bu konuda müzakere, ülkemizin gündemini değiştirme
gayretinden farklı bir şey değildir. dedi. Yine, iktidar
partisi, Sayın Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı
Şimdi, nasıl bir şey var? Bugün Meclis Başkanı bu
sefer yeni bir açıklama yaptı. Bütün açıklamaları yan yana
koyuyorum ki tabloyu gerçekten anlamamız lazım. Yeni
açıklaması şu, diyor ki: Kastım, hiçbir ayrım
yapmaksızın din ve vicdan özgürlüğünün Anayasamızın
lafzı ve ruhuyla güvence altına alınmasını sağlamayı
temenni etmektir. Benim kişisel düşüncemdir. Şimdi, ilk
okuduğum açıklama ile bu açıklamayı yan yana koyalım.
Bir kere uyumlu hiçbir yanı yok. Dünkü açıklama çok net. Belki esas
düşüncesini dün söyledi. Bizim onun düşüncesini yorumlama
hakkımız, tartışma hakkımız var ama hangisi onun
gerçek düşüncesidir sadece kendisi bilir. Biz, siyaset arenasında,
Mecliste sadece bunları yorumlayabiliriz. Kendisi Benim fikrimdir.
diyor, Cumhurbaşkanı Kendi fikridir. diyor, iktidar partisi Kendi
fikridir. diyor, bugün Ömer Çelik açıklama yapmış Kendi
fikridir, düşünce ve ifade özgürlüğü var. diyor. Biz,
Marslıların fikri demedik ya da Papua Yeni Ginede, Kuzey Kutbunda
yaşayan insanların fikridir demedik. Evet, Meclis
Başkanının fikri ama Meclis Başkanı kimdir? Meclis
Başkanının konuşmasına, bir fikrini beyan etmesine
sadece ve sadece aynen Cumhurbaşkanında olduğu gibi ya da
Başbakanda ya da ana muhalefet liderinin konuşmalarında
olduğu gibi Kendi fikridir, düşünce ve ifade özgürlüğüdür.
diye işin içinden çıkabilir miyiz? Gerçekten, halk, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanının açıklamasını Kendi
fikridir. diye duyup hiçbir paniğe kapılmadan ya da hiç mutlu
olmadan -farklı yerlerdeki insanlar, yurttaşlar için söylüyorum- Ya,
bu ülkede düşünce, ifade özgürlüğü var, onlar da kullanıyor.
diyecek mi? Gerçekten aklımızla alay edilmeye devam ediliyor.
Daha iki üç saat önce Deniz
Nakinin attığı tweet düşünce, ifade özgürlüğü
kapsamında görülmüyordu. Futbolcuymuş, tweet atamazmış,
sadece futbol oynayabilirmiş ama Cumhurbaşkanı, Başbakan,
Meclis Başkanı kişisel fikirlerini söyleyebilir, hiçbir mahzuru
yok! Yok öyle bir şey. Demokrasilerde, siyaset dünyasında böyle bir
şey, Türkiyeyle, yurttaşlarla, siyaset aygıtıyla,
mekanizmasıyla gerçekten alay etmektir.
Bir de gündem
değiştirmek ne demek? Biz, Sayın
Cumhurbaşkanının aksine, asıl gündemi değiştirenin
iktidar partisi ve devamındaki kurumlar olduğunu düşünüyoruz.
Dokunulmazlık Meclise gelecek, yarın değil öbür gün Anayasa
Komisyonunda görüşülecek. Bu, dokunulmazlık meselesini gündemden düşürmek
için olmasın! Hem gündem değiştirip hem de Gündem
değiştirmek için bu tartışmalar yapılıyor. demek
gerçekten çelişki, artık ne denir bilmiyorum, çelişkinin son
sınırı. Evet, gündem değiştirilmek isteniyor, yeni
Anayasa üzerinden, artık din ve vicdan özgürlüğünün de zaten olmayan
bir laikliğin
Şu anda laiklik filan yok, sadece sözde var,
Anayasa'da yazılı. Hâlâ Aleviler cemevinde ibadet edemiyor, ibadet
statüsünde değil. Hâlâ zorunlu din dersi var, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin kararına rağmen hâlâ zorunlu din dersi
verilmeye devam ediliyor. Bu, sözde laiklik bile çok görülüyor olacak ki böyle
bir ısıtma hareketleri yapılıyor, bir söz söyleniyor,
arkasından bütün iktidar partisinden farklı kesimler bir şeyler
söylüyor ve bir mesele aslında tartıştırılıp,
geri çektirilip sonra zamanı gelince tekrar olgunlaştırılmak
için zaman kazanılıyor.
Evet, gerçekten
Halkların Demokratik Partisi olarak biz, din ve vicdan özgürlüğünden
yanayız. Bu ülkede yaşayan bütün yurttaşların kendi
inançlarını, ibadetlerini özgürce ve eşitçe yapmasını
savunuyoruz. Hiçbir dinin, inanç sahibinin diğeri üzerindeki tahakkümünü
kabul etmiyoruz ve bizce devlet bu alandan çekilmelidir, bu alanı inanç
sahiplerine bırakmalıdır. İnanç sahipleri nasıl ibadet
edeceklerini, nasıl dinlerinin yerine getirileceğini kendileri en iyi
bilirler ve devlet tüm dinlere, inançlara karşı kesinlikle eşit
mesafede olmak zorundadır. Bir dinin arkasında durup diğerlerini
ezmesi, baskı altına alması kabul edilemez. İşte, biz
bu şekilde özgürlükçü laiklik kavramının Türkiye'de tesis
edilmesi için, yeni anayasada da bunun yer alması için sonuna kadar
çalışmalarımızı ve mücadelemizi devam
ettireceğiz.
Ve Sayın Meclis
Başkanının dünkü açıklamasını kesinlikle çok iyi
değerlendirmekte, aslında yeni anayasada daha neler neler öneri
olarak ortaya atılır diye bir haberci gibi de bir ön adım olarak
da okumakta fayda var. Herkes kendi fikri diyor ama düşünce ve ifade
özgürlüğünün sadece Cumhurbaşkanına, Hükûmet yetkililerine ve
diğer, kendi çerçevesindeki insanlara tanındığı ve
kabul edildiği bir sisteme de demokrasi denmiyor. Buna dünyanın
hiçbir yerinde demokrasi denmez, buna tümüyle çoğunluğun
diğerleri üzerindeki tahakkümü denir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE
2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Aslan.
(HDP sıralarından alkışlar)
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) Mehmet Ali Bey, laikliğe dikkat; bak, ihlal etme gözünü
seveyim!
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Ayet mayet okuma ha Hocam!
HDP GRUBU ADINA MEHMET
ALİ ASLAN (Batman) Kimin neye ihtiyacı varsa tabii onu
okuyacağız.
Sayın Başkan,
Sayın Divan ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, elektrik sorununa
biraz değinelim. Evet, elektrikler verildi Harranda, Mezopotamyada,
Urfada, Mardinde ama yine, STKlarla ve çiftçilerle
yaptığımız görüşmede şunu dile getirdiler:
Elektriğe karşılık geçen yıl ve şu ana kadar
dönüm başına ödenen elektrik parası 2 katına
çıkarıldı. Örneğin, buğdayın dönüm
başına 2,5 lira alınıyordu, 5 liraya
çıkarıldı; pamuk 10,5 liraydı, 20 liraya
çıkarıldı; mısır 7,5 liraydı, 11 liraya
çıkarıldı. Yani bu durumdan çiftçi hiçbir şekilde memnun değil
ve âdeta suyun kesilmesini, elektriğin kesilmesini şantaj olarak
kullandılar Bu fiyatları kabul ederseniz elektrikleriniz
kesilmeyecek. dendi. Dolayısıyla, çiftçi yine mağdur durumda ve
ilginçtir ki, pamuk üretiminde çok geriledik, geçen yıllara kadar
Suriyeden pamuk alınıyordu. Niye? Maliyet girdisi artınca,
gübre, mazot, ilaç pahalanınca Kızıltepede, Urfada pamuk
üretilmemeye başlandı ve gidip Suriyeden alındı. Yani
böylesi bir duruma da maalesef, ülke olarak düştük, düşürüldük.
Şu anda yine günde 4
saat elektrik kesintisi yapılıyor ve çiftçileri, Mardin, Urfa
halkını özellikle bazı televizyon kanallarının
elektrik terörü olarak sunması, dile getirmesi, hem ötekileştirici
bir ifadedir hem de oradaki halka, çiftçilere büyük bir hakarettir. Bu
şekilde yayın yapan organları da çiftçilerimiz adına
kınıyorum.
Mardinde ve Urfada var olan
fabrikaların yüzde 80inden fazlası tarıma dayalı olarak
çalışmaktadır ve dolayısıyla, tarımın bu
şekilde zarar görmesi birçok fabrikanın da kapanmasına yol
açacaktır. Zaten ekinlerin yüzde 20si kurumuş durumda. Bu, maalesef,
telafi edilemeyecek ve hâlen mağduriyet sürüyor. Bu konuda yine gerekli
önlemlerin acilen alınması gerekiyor.
21 Nisan 1938de vefat eden
Muhammed İkbali de ölümünün 78inci yılında rahmetle
anıyoruz. Kendisi bağımsız Pakistan devletinin fikir
babasıdır. Her ne kadar kendisini görmek nasip olmadıysa da
yazdığı şiirlerle bu fikirleri Hindistan Müslümanları
arasında uyandırmıştır ve Pakistanın
kurulması bu şekilde hızlanmıştır. Kendisine Allame
İkbal de denilmekteydi.
Siyaseti şu şekilde
tanımlamış: Siyaset, çalışmak, izzet ve şerefe
davet etmektir.
Yine, böyle bazı
sözlerini aktarmak istiyorum, hepimizin istifade edeceğini
düşünüyorum: Devletler şairlerin kalbinde doğar,
politikacıların ellerinde büyür ve ölür.
Yine, Hür insanların
sohbeti insan vücuda getirir. demiş. İnsana sığabilene
kâinat, kâinata sığamayana da insan denir. Kusur Müslümanlıkta
değil bizim Müslümanlığımızdadır. demiş.
Tabii, bütün bunların en evvel muhatabı benim nefsimdir, öyle
söyleyeyim. Kuran-ı anlamak istiyorsanız size indirilmiş gibi
okuyun, o zaman daha çok istifade edersiniz. demiş.
Sürekli çıkıp
buradan barış ayetleri okudum. Eğer biz bu barış
ayetlerinin bire bir bize hitap ettiğini düşünerek okusaydık
bugün ülkenin tablosu çok daha farklı olacaktı, çok daha huzurlu
olacaktı eminim.
Yine Irkla iftihar
cehalettir, ırkın hükmü ten üzerine caridir, ten de fânidir, baki
değildir. demiş. Evet, bunlara da yüzde yüz katılıyoruz.
ALİ AYDINLIOĞLU
(Balıkesir) Onlara söyle, onlara!
MEHMET ALİ ASLAN
(Devamla) Ben diyorum ya ilk önce kendime söylüyorum, sonra bütün
dinleyicilerimize söylüyorum.
ALİ AYDINLIOĞLU
(Balıkesir) Oraya söyle, oraya! Bize bakma, bize bakma!
MEHMET ALİ ASLAN
(Devamla) Çok ibret verici bir sözü daha vardı. Ben bunu okuyunca ilk
önce anlamakta güçlük çektim ama sonra gördüm ki gerçekten, aslında
şu anda İslam dünyasının ve Müslümanların
düştüğü bütün bu olumsuzlukları, geri
kalmışlığı belki özetleyen bir cümledir:
Müslümanlardan kaç, İslama sığın. Yani herhâlde biz bunu
iyice fehmedersek ve üzerinde çalışırsak eminim ki biz çok
terakki edeceğiz.
Şuna da değinelim:
Geçen haftalarda Midyattan bazı görüntüler göstermiştim ve
Midyattaki belediyenin kime ait olduğunu da söylememiştim. Sadece,
yola dikilen fidanların resmini göstermiştim ve halkın bu durumdan
rahatsız olduğunu söylemiştim. Bu fidanlar, ağaçlar
yakında herhâlde meyve verecek. Ama hemen Midyat AKP İlçe
Başkanlığı bir açıklama yaptı. Mehmet Ali Aslan
Batman Milletvekilidir. Niye Midyatın yol sorununu Mecliste dile
getiriyor? diye maalesef akıllara ziyan bir basın
açıklaması yapmışlar.
Birincisi, her ne kadar
Batmandan seçilmişsem de ben bütün Türkiyenin milletvekiliyim.
Edirnelinin de sorununu, Tekirdağlının da sorununu, Rizelinin de
sorununu dile getirmek bizim görevimizdir. Aynı zamanda, Rizenin ve
Artvinin de fahri milletvekiliyim. Ve Midyatlıyım, sürekli Midyata
gidiyorum, halkın, yurttaşın çektiği
sıkıntıyı ben de çekiyorum. Bir gün sizi de davet ediyorum
Midyata. Yani, arabalarınızda amortisör diye bir şey kalmayacak
eminim çünkü çukurlardan geçilmiyor. İçine çocuk düşse
boğulacak.
Şu görüntüyü geçen hafta
yine Midyatta çektim. Burası Bangladeş ya da Hindistan falan
değil. Bakın, seller Midyatı götürüyor. Bu konuda
çalışmalar yapılması gerekirken, bize teşekkür
edilmesi gerekirken
Çünkü, siyasetin işi hizmet yapmaktır. Muhalefet
de eksik gördüğü, yanlış gördüğü konularda iktidarı
ihtar eder, uyarır ya da olabilir, iktidar her şeye muttali
olmayabilir. Muhalefet dile getirdiği zaman, gösterdiği zaman
iktidara düşen onu yerine getirmek, o eksikliği gidermek
olmalıdır. Yani, böyle saldırmanın bir anlamı yoktur.
Hatta niye teşekkür edilmesi gerekiyor? Biz sizi bir vebalden
kurtarıyoruz. Çünkü, siz sorumlusunuz. Siz de bu konuda deseniz ki:
Bakın, bizim şu eksiklerimiz var. Niye siz dile getirmiyorsunuz?
Biz de size teşekkür edeceğiz, diyeceğiz ki: Evet, gerçekten
biz bu eksiklerin farkında değildik. Sağ olun, Allah razı
olsun. Dolayısıyla, biz bu sorunları dile getirirken
halkımız için getiriyoruz ve ülkenin huzuru için dile getiriyoruz.
Tabii, bu arada, Muhammed
İkbalin fotoğrafını göstermeyi unuttum. Allah rahmet
etsin, mekânı cennet olsun. Her zaman böyle mütefekkirlere büyük
allamelere ihtiyacımız var.
Bir şeyi daha dile
getireceğim. Amedspora yapılan saldırıyı ben
kınıyorum. Yani, Amedsporlular, Diyarbakırlılar gelen
taraftarları evlerinde misafir ederlerken gittikleri başka
şehirlerde bu şekilde saldırıya maruz kalmaları ne
ülkemiz için ne bölgemiz için ne de insanımız için iftihar edilecek
bir durum değil, utanılacak bir durumdur maalesef.
Ayet okumayın.
demişti arkadaş ama ben bir hadis okuyacağım.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) - Ben demedim öyle bir şey. Öyle bir şey demedim. Oku.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) -
Oku, oku.
MEHMET ALİ ASLAN
(Devamla) - Resulullah (AS) demiş ki: Kim Allaha ve ahiret gününe iman
ediyorsa misafirine ikramda bulunsun. Yani, bunlar misafirdir, taraftarlar
misafirdir. Umarım bundan sonra hiçbir futbol takımının
taraftarları, grupları başka taraftarlara saldırmaz, bu
utanılacak duruma kendilerini ve ülkeyi düşürmezler.
Teşekkürler, sağ
olun dinlediğiniz için. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkürler.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) -
Mehmet Ali Hoca, ayet dedin, hadis okudun.
MEHMET ALİ ASLAN
(Batman) - Yarın okuyacağı m o ayeti.
BAŞKAN - 2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Söz talebiniz vardır.
Hayırdır Sayın Fakıbaba, Sayın Çankırı?
Niçin söz istediğinizi önce bir söyleyin.
AHMET EŞREF FAKIBABA
(Şanlıurfa) - Biraz önceki sayın konuşmacı Mardin ve
Urfadan bahsetti. Urfa Milletvekili olarak ben söz almak istiyorum.
BAŞKAN - Peki, Urfa ve
Mardini temsilen birer dakika veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
34.-
Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbabanın,
Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslanın 297 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 2nci maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
AHMET EŞREF FAKIBABA
(Şanlıurfa) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biz sabah Sayın
Bakanımız Faruk Çelik, Berat Albayrak ve Veysel Eroğlu
bakanlarımız ve milletvekillerimizle beraber Urfada çiftçilerimizle
toplantı yaptık ve toplantı beş saat sürdü. Hükûmetimiz
enerjide pompaj sulama için yüzde 65 sübvansiyon uygulamaktadır. Ve toplantının
sonucunda çiftçiler çok mutlu olarak
Özellikle de Mardinden gelen
arkadaşlarımız vardı ve anlaşarak, mutlu olarak tekrar
buraya geldik ve göreve devam ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN -
Teşekkürler.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - Yani, soru sormak isteyen çiftçiyi bile darbetmişler
ya, ayıptır yani. Görüntüleri izlemediniz mi?
BAŞKAN - Sayın
Çankırı, buyurun.
35.- Mardin
Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırının, Batman Milletvekili
Mehmet Ali Aslanın 297 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI
(Mardin) - İyi akşamlar.
Ben de Sayın
Fakıbabanın dediğine ek olarak, kesinlikle Mardinde çiftçimizin
bu göstermiş olduğumuz çabalardan dolayı memnun
kaldıklarını belirtmek istiyorum.
Artı, Mehmet Ali Beye:
Mardin sadece Midyattan ibaret değil. Bizim Büyükşehir Belediyesi
sizlere ait, 8 ilçemiz daha var, bunların hepsinin yolları rezalet
durumda, bütün yollar çukurlaşmış vaziyette. Mardinde
yaşayan insanlar, orada, 8 ilçede ve büyükşehirde yaşayan bütün
herkes bel fıtığı oldu.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
MEHMET ALİ ASLAN
(Batman) Ben cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Mehmet Ali Aslan, size de bir dakika veriyorum.
Buyurun.
36.- Batman
Milletvekili Mehmet Ali Aslanın, Şanlıurfa Milletvekili Ahmet
Eşref Fakıbaba ile Mardin Milletvekili Ceyda Bölünmez
Çankırının yaptıkları açıklamalarındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ ASLAN
(Batman) Birincisi, ben şunu söyleyeyim: Mardinde hem Federasyon
Başkanıyla hem de Ticaret Borsası Başkanıyla
görüştüm yani bu bilgiler afaki değil ki kendileri de toplantıda
bulunmuş.
İkincisi, Mardin
Büyükşehir iki yıldır DBPnin elinde, HDPnin değil, onu da
söyleyeyim. Sürekli o personel giderleri ve maaşları gündeme
getiriliyor. Eski parayla 22 trilyon, sadece AKP döneminden kalan işçilere
ödenmiş 22 trilyon ve Midyat da şu anda DBPnin elinde değil,
AKPnin elindedir. Hadi son iki yılı çıkarırsak on üç
yıl boyunca yine bu yollar bozuktu, yine yollar yapılmadı ve 18
Şubat 2013te henüz Mardin büyükşehir değilken Sayın
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan o zaman Midyata gelip o yolu yapma
sözü vermişti.
Teşekkürler.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Suçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesine Ek
Dördüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/710) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 297) (Devam)
BAŞKAN Evet, 3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Evet, 3üncü
madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Müslüm Doğan konuşacaktır.
Buyurun Sayın
Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MÜSLÜM
DOĞAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
cümlenizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Meclis
Başkanının demeciyle yeniden bir laiklik
tartışması içerisinde kendimizi bulmuş bulunuyoruz.
Sayın Meclis Başkanı bu beyanatı vermeseydi
aklımıza laiklik gelmeyecekti. Bu kadar yoğun bir
tartışmayı özgürlükçü laiklik üzerinde
somutlaştırıp ortaya koysaydık bugünkü tabloyla
karşılaşmayacaktık. Aleviler yok sayılırken,
egemen inanç dışındaki inançlar yok sayılırken bir
sistematikle karşı duruş ortaya konsaydı bu tartışmaların
içinde olmayacaktık, belki de laikliği doksan yıl sonra
tartışmayacaktık. Egemen inanca, egemen ulus sistemine dayanan
laiklik sistemini egemen kılmasaydık bugün bu konuları
tartışmayacaktık. Yıllarca, Aleviler başta olmak
üzere, inançların yok sayılması, üzerlerindeki asimilasyon laik,
demokratik cumhuriyetin yapabileceği işler değildir. Ancak, bu
toplum sürekli olarak laik bir cumhuriyet iddiasıyla âdeta
uyutulmuştur.
Laiklik kavramı
cumhuriyetin kuruluşundan bu yana en çok tartışılan bir
konu hâlini almıştır. Bu konunun önemi nedeniyle başta AK
PARTİ olmak üzere, siyasi yelpazenin sağındaki partiler dini
devletin hizmetine sokarak hayatın her alanında devlet dini yaratmaya
çalışmış ve bu konuda çok önemli bir yol
katetmişlerdir. Umutsuzluk vermek istemem ama kurumsallaşma ileri
boyuttadır. Söylevlerimizde yeni bir devlet modeliyle karşı
karşıya olduğumuzu defalarca belirttik. Siyasal
İslamın yeni bir devlet modeli, laik demokratik tüm gelişmeleri
toplumsal geriliğe hapsetmiş durumdadır. Sol, sosyalist, sosyal
demokrat partilerin de bırakın dini devlet örgütünün
dışına çıkarmayı, toplumun da dışına
çıkarmaya çalışmaları bu toplumsal geriliğe hizmet
etmiştir. Yine, aynı sorun sol, sosyalist partiler tarafından
gelenek hâline gelmiş, aydınlanmacı pozitivist
bakışlarla tanımlanarak toplum bu
kalıplaşmış değerlere
sıkıştırılmaya çalışılmıştır.
Çeşitli toplum bilim anlayışları dikkate
alındığında laiklik esas olarak, din ve devlet
işlerinin ayrılması, devletin din kurallarına
dayanmayıp pozitif hukuka dayanması, devletin ve dinin birbirinden
bağımsızlaşması, devletin din ve inançlar
karşısında tarafsız olması, dinsel görüş ve
kurumların siyasal otoritenin dayanağı olmaktan
çıkarılması, devlet otoritesinin ve siyasal otoritenin
meşruluğunun tanrısal değil dünyevi bir kaynağa yani
halka dayanmasını, bilginin referansının tanrısal olmaktan
çıkarılıp tamamen beşerî, rasyonel bir temele
oturtulmasını ifade eder.
Değerli milletvekilleri,
partimiz Halkların Demokratik Partisi, din, mezhep, felsefi görüş
ayrımı yapmaksızın tüm halkların ve inançların
kendilerini özgürce ifade etme haklarını savunmaktadır; hiçbir
baskıya maruz kalmaksızın farklılıklarıyla
birlikte kendi varlığını korumasını,
geliştirmesini, eşit ve özgür yurttaşlık hukuku içerisinde
istediği gibi yaşamasını temel bir ilke olarak kabul etmeyi
artık toplumsal bir ihtiyaç olarak görmektedir. İnanan veya inanmayan
herkesin inanç ve vicdan özgürlüğünü kabullenmek çağdaş
dünyanın çağdaş yaşam bakışıdır.
Özetle, Halkların Demokratik Partisi özgürlükçü laiklik anlayışını
savunmaktadır. Bugün laik demokratik bir ülke yaratmak için zorunlu din
dersleri uygulamasına son verilmesi gerekmektedir. Her bir öğrencinin
kendi inancı doğrultusunda seçmeli olarak ders ve eğitim alma
hakkının gözetilmesi gerekmektedir. Sivil din eğitimi tümüyle
serbest olmalıdır. Tek bir inanca hizmet eden devletin din ve inanç
alanından elini çekmesi, din ve inanç işlerinin topluma, inanç
sahiplerine bırakılması gerekmektedir. İnanç
topluluklarının örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller
kaldırılırsa, kendi inançlarını istedikleri gibi
yaşayabilecekleri koşullar yaratılırsa bu ülkenin laik
olduğu o zaman söylenebilir. Başta cemevleri olmak üzere Alevilerin
bütün ibadet mekânları ibadethane olarak tanınırsa,
kapatılmış dergâh ve benzeri ibadet mekânlarının
önündeki engeller kaldırılırsa, bu konuda yerel yönetimlere inisiyatif
tanınırsa bu ülke o zaman laik olur, yoksa doksan yıldır
yapıldığı üzere Türkiye laiktir, laik kalacaktır.
sloganı etkili olsaydı bugün ulaşılan düzeyi
eleştiremeyecektik, belki de kaygılanmayacaktık.
Değerli milletvekilleri,
bu söylediklerimizin çoğu Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü
başlıklı 9uncu maddesindeki Herkes düşünce, vicdan ve din
özgürlüğüne sahiptir; bu hak, din veya inanç değiştirme
özgürlüğü ile tek başına veya topluca, kamuya açık veya kapalı
ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya
inancını açıklama özgürlüğünü de içerir. hükmüne bire bir
uyduğu gibi, Avrupa Birliği ülkelerindeki din ve laiklik
uygulamalarıyla da örtüşmektedir. En önemlisi de bu öneriler,
Anadolunun âdeta bir mozaik gibi olan çok kültürlü, çok dinli, çok dilli, çok
etnisiteli yapısını kapsayabilecek ve bütün bu
yapıların bir arada yaşayabileceği bir ortamı
sağlayabilecek özgürlükçü laik önerilerdir. 1990lı yıllarda
tartışılmaya başlanan ve bugün Halkların Demokratik
Partisinde somutlaşan özgürlükçü laik tanımı bu ülkenin
demokrasi mücadelesinin de önünü açacak nitelikte öneriler içermektedir.
Değerli milletvekilleri,
bugün dindar, liberal, muhafazakâr, sosyal demokrat, radikal, demokrat veya
sosyalist olabilirsiniz; bu kimlikler özgürlükçü laikliği savunmaya da
engel değildir. Özellikle de bu ülkede toplumsal gelişmeye engel
-deyim yerinde ise- kambur ya da ayak bağı hâline gelen
aydınlanmacı, pozitivist laiklik anlayışını çöpe
atmanın zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir. Özgürlükçü laik bir
toplumu yaratmak aslında tüm dinlerin, tüm inançların özgürce
yaşamlarıyla ilgili bir husustur.
Bugün Alevilerin doksan
yıldır içerisinde bulunduğu inanç mücadelesini hepiniz çok iyi
bilmektesiniz. Tek inançlı bir sistem buraya kadar gelmiş ve laik ve
demokratik olduğunu söylemektedir. Biz buna Aleviler olarak
inanmıyoruz, demokratlar olarak inanmıyoruz. Bu ülke laik
olsaydı bugünkü sorunlar bu nitelikte tartışılmaz, bu boyuta
da ulaşamazdı.
Bugün resmî bir anlayışın
ürünü olan tekçi sistemin doksan yıldır değişmeyen
yapısını bu Meclisin değiştirmesi gerekiyor.
İnançlar özgürleşmezse, inançların önündeki engeller kalkmazsa
elbette ki laiklikten bahsedemeyiz. Özgürlükçü laiklik esas olarak da
inançların özgürleşmesiyle ilgilidir. Alevisiyle, Sünnisiyle, bugün
yaratılan din anlamında da söylemiyorum, gerçekten de bugünkü devlet
dinî... İslamla da ilişkisi olmayan, Müslümanlıkla da
ilişkisi olmayan maalesef asimilasyon kurumları tarafından
devrede olan bir sistem var. Oligarşik devlet yapılanması
dediğimiz bu yapı maalesef Müslümanları da İslam dinini
uygulayan insanları da asimile etmektedir. Biz bu sistemin artık
değişmesi gerektiğini, anayasal yurttaşlık temelinde
inançların özgün hâlini yaşayabileceği özgür, demokratik
zeminlerin yaratılmasını istiyoruz, işte çoğulculuk da
budur. Biraz önce sayın vekilimizin belirttiği üzere, yüzde 70 oy da
alabilirsiniz, yüzde 60 oy da alabilirsiniz ama çoğulculuk anlamında
bu şekilde sistemi rayına oturtamazsınız.
Özgür, demokratik ve
gerçekten de ortak vatan yaratmak istiyorsak, bir arada yaşamanın
koşullarını yaratmak istiyorsak tüm inançlara, tüm
farklılıklara saygı duymamız gerekiyor. Bir gün yeni bir
toplum sözleşmesinde ifadesini bulacak anayasa çalışmasında
da bunlar dikkate alınmalıdır. Sadece çoğunluk sistemine
dayanan ve esas olarak da tekçiliği reddedebilecek bir
anlayışı egemen kılmak sizin yapacağınız
çalışmayla da ilgilidir. Alevilerle ilgili Hükûmet eliyle
yapılan bir çalışma vardı -sanıyorum 7 tane oturumla
gerçekleşti- çok şey tartışıldı. Hükûmet
gerçekten de bu Hükûmet programında da bu sorunları çözeceğini
söyledi ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararını bile
hâlâ uygulamakta tereddüt içerisindedir. Cemevleri bugün ibadethane olarak
kabul edilse arkadaşlar, ne kaybedeceğiz? Allah, Muhammed, Ya Ali
diyen bir inancın sizden ne farkı var? Usulde, temelde
farklılık var mı yoldaşlar? Bak, size yoldaşlar
diyorum, canlar diyorum. Bu sistemi, bu sorunları, egemen sistemin, tekçi
sistemin sorunlarını bugün birlikte çözemezsek kardeşlikten de
bahsedemeyiz; bir arada yaşamanın koşullarını, yeni
yaşama doğru düşündüğümüz şeyleri de, ütopyayı da
hayata geçiremeyiz diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Böylece tasarının
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Suçluların İadesine İlişkin Avrupa
Sözleşmesine Ek Dördüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 219
Kabul : 219(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Elif Doğan Türkmen Özcan
Purçu
Adana İzmir
Böylece tasarı
kanunlaşmıştır.
Hayırlı uğurlu
olsun diyorum ve birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.45
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Elif Doğan TÜRKMEN (Adana), Özcan PURÇU (İzmir)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81inci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
3üncü sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz
İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma
ile Oluşturulan Ortak Geri Kabul Komitesinin 2/2016 Sayılı Kararının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden
Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma ile
Oluşturulan Ortak Geri Kabul Komitesinin 2/2016 Sayılı
Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/711) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 298)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan,
Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
4.- Kolluk
Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 277) (x)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 277 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük'ün 91'inci
maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Şimdi
tasarının tümü üzerinde söz isteyen gruplar adına ilk söz
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şanlıurfa
Milletvekili Osman Baydemire aittir.
Buyurun Sayın Baydemir.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA OSMAN
BAYDEMİR (Şanlıurfa) Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri,
277 sıra sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısıyla ilgili, grubum adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi bu vesileyle selamlıyorum.
Doğrusunu ifade etmek
gerekirse bir kez daha gecenin grubum adına son konuşmasını
yapmak bana nasip oldu, tevafuk etti diyelim. Gecenin bu ilerleyen saatinde
şüphesiz ki sizleri çok sıkmayacağım, şüphesiz ki
sıkılmayacaksınız. Emin olun, içeriği itibarıyla
sıkılmayacaksınız. Gönül isterdi ki burada gecenin bu
saatine kadar yürütmüş olduğumuz yasama faaliyeti ve neredeyse
haftanın beş günü, altı günü birlikte yürütmüş
olduğumuz yasama faaliyeti, gerçek manada 78 milyon insanın temel
ihtiyaçlarına yanıt olabilecek nitelikte olsaydı. Varsın o
zaman haftanın beş günü değil, yedi gün yirmi dört saat
esası üzerinde bir çalışma yürütmüş olsaydık ve
halklarımıza karşı sorumluluğumuzun gereğini
yerine getirmiş olsaydık.
Her şeyden önce siyaset
kurumu, siyasi partiler demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Siyasi
parti demiyorum, siyasi partiler demokrasinin olmazsa olmazıdır çünkü
çoğulcu toplumun esası, çoğulcu toplumun gereği tek bir
siyasi anlayışla yönetilmek değildir. Bu, sayısal olarak,
oy oranı olarak çokluk olsa bile çoğunluğun iradesiyle
çıkmış olan yasalar ancak genel kabul görür ve aidiyet duygusunu
geliştirir. Toplumun aidiyet duygusunun gelişmediği safhalarda,
çok açık ve net söylüyorum, o yasa bir nevi havada kalır, bir nevi
karşılık bulmaz. Bugün bir kez daha aslında böylesi bir
yasanın, yasa tasarısının kanunlaşması sürecini
tartışacağız.
Tasarının
amacı, İçişleri Bakanlığına bağlı
Emniyet Genel Müdürlüğü, Sahil Güvenlik ve Jandarma Genel
Komutanlığına bağlı kolluğun eylem ve
işlemlerine dair ihbarları işleyen ve veri tabanına tabir
caizse- depo eden bir kurul, bir komisyon kurulması ve bu komisyon,
topluma Reform yapıyoruz. diye yutturulmaya
çalışılıyor. Ama aynı zamanda bu komisyon, bu yasa
tasarısıyla, Türkiye'nin ABye dâhiliyeti sürecinde müktesebatın
gereğini yapıyoruz. diye Avrupa Birliği ve mekanizması
âdeta kandırılmaya çalışılıyor.
Bana sorarsanız, toplum
bunu yutmayacaktır. Bana sorarsanız, AB mekanizmasını ya
tanımamazlık vardır ya müktesebatına, Sayın Bakan,
hâkimiyetsizlik vardır ya da bir kez daha Ben Kayseri pazarlığıyla
bu sorunu çözerim. diye bir yanlış algı, yanlış
beklenti vardır.
Her şeyden önce neden
böylesi bir gözetim, böylesi bir mekanizmaya ihtiyaç var? Bakın, üyesi
olmuş olduğumuz Birleşmiş Milletler, tarafı olmuş
olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve aynı zamanda
içtihatlarının, iç hukuk içtihatlarımızı bağlayan
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları ve Avrupa Konseyi
Venedik Komisyonunun temel perspektifi bütün üye devletlerin kolluk
mekanizmalarının dışsal denetime açık tutulması
perspektifinden hareketle bugüne kadar Türkiyeye yapılan, Hükûmete
yapılan çağrıların sözüm ona bu yasa tasarısıyla
gereği yerine getiriliyor. Oysaki adı üzerinde, amaç,
dışsal bir denetimi oluşturmak ve dışsal bir denetimle
kolluğun eylem ve işlemlerini yaparken hukukun, yasanın, kanunun
ve temel insan hakları sözleşmelerinin belgelerinin
dışına çıktığında onun
raporlaştırılması, müeyyidelendirilmesi suretiyle bir hak
ihlalinin bir daha gerçekleşmemesi perspektifi üzerine kurulmuş bir
ihtiyaca yanıt olun çağrısıdır.
Ama gelin görün ki bu kurul
nasıl oluşuyor, kimlerden oluşuyor? İçişleri
Bakanlığı Müsteşarının başkanı
olduğu, Başbakanlık İnsan Hakları
Başkanının, İçişleri Bakanlığı Mülkiye
Teftiş Kurulunun, yine Başbakanlık 1. Hukuk
Müşavirliğinin ve Adalet Bakanlığı Ceza İşleri
Genel Müdürlüğünün yani olası ihlal alanlarının olduğu
tüm kurum ve kuruluşların üst düzey bürokratlarının
içerisinde yer alacağı bir kurul kuruluyor ve bu kurul, sözüm ona,
gözetim görevini görecek. İyi de siyasi sorumluluk, her hak ihlali
olduğunda siyasi sorumluluk doğal olarak Hükûmetindir ve objektif
sorumluluk doğal olarak o mekanizma içerisinde, o devlet erki içerisinde
üst düzey bürokraside bulunan, tam da bu kurulda ismi geçmiş olan üst
düzey bürokratlara aittir. Yani bir nevi Kol kırılır, yen
içinde kalır. ya da bir başka deyimiyle Bozacının
şahidi şıracıdır. Bizim orada, Kürtçede bir deyim
vardır.
(x) Aynen de mekanizma
budur. İlgili, alt düzeydeki kolluk personel ihlal alanını
gerçekleştirecek, bunu denetleyen mekanizma, bunu inceleyen mekanizma onun
bir üstü olacak. Bu, hiçbir şart ve koşulda ihtiyaca yanıt
vermeyecek bir pratik olacaktır. Kaldı ki Birleşmiş
Milletler, AB mevzuatı ve Venedik Komisyonunun yerleşik
içtihatlarında Kolluğun dışsal denetimi bir
ihtiyaçtır, bir zarurettir; demokrasilerde vazgeçilmezdir. demesinin bir
diğer nedeni de devlet içerisinde kolluğun bir başka devlet
algısını, bir başka devlet gerçeğini hayata
geçirmesinin önüne geçecek bir set, bir mekanizma oluşturma
çabasıdır. Vallahi, bana sorarsanız, tam da hani dananın
kuyruğunun kopmuş olduğu yer burasıdır ya da -daha iyi
anlaşılması açısından söylüyorum- zurnanın
zırt dediği yer burasıdır.
Zaten şu anda bu ülkenin
temel sorunu, en büyük sorunu, bana göre, paralel devlet gerçekliğidir.
Tamı tamına on bir aydır bu ülkede Anayasa tuzla buz
olmuştur. 1982 Anayasasının savunuculuğunu Rabbim hiçbir
şart ve koşulda bana nasip etmesin. Asla ve kata 1982
Anayasasını, darbe anayasasını, işkence anayasasını
savunacak bir grup da değiliz, savunacak bir yurttaş da değilim.
Ancak, bir anayasanın değiştirilmesinin şartı, zemini,
yöntemi vardır. Ya siz tümden gelirsiniz, anayasayı
oluşturursunuz ve ondan sonra anayasaya uygun yasal düzenlemeleri
gerçekleştirirsiniz ya da kendinizi kurucu irade ilan edersiniz, dersiniz ki:
Bu ülkenin sahibi benim. Ben mevcut Anayasayı tanımıyorum,
Anayasa Mahkemesini de tanımıyorum, mekanizmaları da
tanımıyorum. Ve kendi kafanızdaki anayasanın, tekçi
anayasanın destekleyicisi niteliğindeki yasaları
çıkaracaksınız. On bir aydır bu ülkenin ve bu Parlamentonun
yaşamış olduğu tam da budur. 12 Eylül rejiminden, emin
olun, daha kötü bir yöntemle şu anda bir anayasa bu ülkeye
dayatılıyor ve bu anayasanın özünde de -açık ve net
söylüyorum- rejim değişikliği vardır.
Benim inancım şu
ki: Bugün bu sıralarda bulunan, iktidar partisine mensup
milletvekillerinin de belki pek çoğu bu realitenin gerçekten farkında
değildir ama gerçekten farkında değildir çünkü bu gidişat,
bu perspektif hepinizin, hepimizin temel zeminini yani demokrasi zeminini
ortadan kaldırıyor. Şimdi, diyeceksiniz ki: Ya, kardeşim,
sen bunu nereden çıkarıyorsun? Size nereden
çıkardığımı birkaç örnekle söyleyeyim: Hükûmet
partisinden bir milletvekilinin, yetkili bir milletvekilinin yapmış
olduğu 2 Nisandaki bir açıklama, diyor ki: 1982
Anayasasının yürürlükten kaldırılması yeni
anayasanın yapılmasından, yapılmış
olmasından daha önemlidir. Giderek -parti görüşü olmaksızın
ifade etmeye mecburum ki- yeni anayasa yapmasak dahi bu Parlamentonun kurucu
iktidar yetkisi içerisinde, yürürlükteki Anayasayı yürürlükten
kaldırması gerçek bir demokratik kazanım olacaktır. Çok
önemli, beş yıl, iki yıl, üç yıl anayasasız
kalabiliriz. Şu anda, on bir aydır bu ülke anayasasızdır,
anayasasız yönetiliyor. Ama aynı zamanda, bir paralel Hükûmet var, külliyede
bir paralel Hükûmet var.
Her pazartesi günü, Hükûmet
sözcüsü çıkıp Hükûmetin icraatlarına, Bakanlar Kurulunun
icraatlarına dair, kamuoyuna açıklama ve değerlendirmelerde
bulunuyor ama Cumhurbaşkanı sözcüsü çıkıyor, bütün bakanlıkların
icraatlarına dair açıklamalarda bulunuyor. Yani bir nevi ikili bir
Hükûmet hâli şu anda Türkiyede derdesttir. Siz bugün bunu elbette ki bu
Genel Kurul salonunda ifade etmezsiniz, aslında edemezsiniz. Ama elinizi
vicdanınıza koyduğunuzda gerçekliğin bir demokrasi rejimi,
bir demokrasi pratiği olmadığını benden çok daha iyi
bildiğinize ben inanıyorum.
Peki, ne oldu da bu noktaya
geldi? Ve belki de bu yasa tasarısının esas amacına
eğer hizmet etmesini istiyorsak o hâlde mutlak suretle bir dış
denetim mekanizmasına kapısını aralaması gerekiyor.
Dış denetim mekanizmasının olabilmesi açısından
da mutlak suretle oluşacak gözetim komisyonunun bu hâliyle değil,
kendi arasındaki sivil üyeden seçeceği başkanın
başkanlığında, İnsan Hakları Derneği,
MAZLUMDER, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Uluslararası Af
Örgütü Türkiye temsilciliği, Türkiye Barolar Birliği, Türk Tabipleri
Birliği temsilcileri ile kadın hakları konusunda
çalışma yürüten örgütlerin üst temsilcisi üye, yine Adalet
Bakanlığı, İçişleri, Millî Savunma
Bakanlığı müsteşarları, Başbakanlık
İnsan Hakları Başkanı ve Mülkiye Teftiş Kurulu ve
Başbakanlık hukuk müşaviri ama aynı zamanda üniversitelerin
ceza ve usul hukuku ana bilim dalında görevlileri ve kendi aralarında
seçim yapmak suretiyle oluşturacakları, önerecekleri üyelerden
oluşursa ancak bağımsız ve dış denetime açık
bir mekanizma hâline gelmiş olur. Ve o zaman hem Birleşmiş
Milletlerin hem Venedik Komisyonunun ama aynı zamanda bu ülke
insanlarının tümünün acil ihtiyaç duymuş olduğu bir
mekanizmayı kurma imkânına sahip olmuş oluruz.
AB Uyum Komisyonuna
geldiğinde bu yasa, saatlerce muhalefet partisi milletvekilleri, üzerinde
tartıştık; bir virgülü dahi değiştirilmedi, bir
virgülü, bir virgülü dahi değiştirilmedi. Peki, bu gerçekten
demokrasi midir? Çoğunluk ve çoğulculuk
Demokrasinin özü
çoğunluk değil, çoğulculuktur. Peki, nereden buraya geldik ve
nereye gidiyoruz? Esas mesele bence budur, esas mesele budur. Dün de ifade
etmeye çalışmıştım, bu coğrafya kadim bir
coğrafya olduğu kadar maalesef büyük acıları ve büyük travmaları
da bünyesinde yaşamış olan bir coğrafyadır. Benim
korkum ve endişem odur ki daha büyük acılara, daha büyük travmalara
yol alıyoruz biz.
Bakın, Anayasanın
fikir hürriyeti tamamen ortadan kaldırılmış durumda.
Gazetelere el konuluyor, televizyon kanalları karartılıyor.
Şirketler, firmalar, mülkiyet hakkı; kayyum atanıyor, el
konuluyor. Şehirlere el konuluyor. Ulusal güvenlik adı altında,
tekrar ediyorum ulusal güvenlik adı altında insanların yatak
odasına giriliyor, ahlaksızca fotoğraf çekiliyor, kadınlar,
insanlar çırılçıplak, ahlaksızca teşhir ediliyor.
Peki, bütün bunlar niye yapılıyor? Tek başına bir kolluk
uygulaması mı bu? Hayır, bu bir strateji, bu bir yönetme biçimi
çünkü bu yönetme biçimi, bu strateji iktidarı iktidar yapan strateji,
iktidarı iktidar yapan yönetim tarzıdır. Eğer ki 7
Hazirandan sonra Suruç katliamı olmasaydı ve hemen akabinde Hükûmetin
Bardağı taşıran damla. olarak nitelendirmiş
olduğu Ceylanpınardaki 2 kamu görevlisinin katledilmesi süreci
olmasaydı yani şiddet olmasaydı yani kan dökülmemiş
olsaydı yani asker, polis, gerilla, barikatçı -her ne dersek diyelim-
ölmüş olmasaydı, hayat hakkı korunmuş olsaydı bu
iktidar 317yi rüyasında görürdü. Ben size tek bir kelime söyleyeyim mi?
Bugün bu Hükûmet, Hükûmet olmasını şiddete borçludur,
savaşa borçludur, kana borçludur.
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) Allah Allah!
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
- Maalesef realite budur, maalesef gerçeklik budur ve şu anda bu
realiteden, bu gerçeklikten yeni bir rant alanı inşa edilmeye
çalışılıyor. HDPli vekiller Parlamento
dışına itilecek yani bir nevi devlet ile Parlamento, toplumun
bir kesimini dışına itecek ve bundan alacağı o
milliyetçilik gazıyla, ırkçılık gazıyla yeni anayasa
getirilecek yani rejimin karakteri değiştirilmiş olacak. Vallahi
bir kez daha söylüyorum: Bu namümkün müdür? Bu mümkündür ama çok iyi bilesiniz
ki, çok iyi bilmemiz gerekir ki HDPnin içerisinde olmayacağı ya da
farklılıkların içerisinde olmayacağı bir Parlamento,
Türkiye toplumunu oluşturan bütün dinamiklerin Parlamentosu olmayacaktır.
Yüzde 51in, 55in, hadi 60ın, hadi siz 70 deyin, yüzde 70in
anayasası, yüzde 100ün anayasası olmayacaktır.
Dolayısıyla, tek
partinin devleti ancak o partililerin devleti olacaktır ve bunun gerisinde
kalanların tamamı aidiyet duygusunu yitirecektir. Eğer bu
mekanizmalar benim değilse, ben bu mekanizmalar içerisinde yer
almıyorsam, ben bu mekanizmalardan dışlanıyorsam
diyeceklerdir ki o hâlde ben de başka mekanizma arayışı
içerisine girerim. İşte HDP o başka mekanizmalar
arayışı içerisine girilmesin diye kurulan ve Türkiye
halklarının gönüllü, rızai birliklerini savunan bir siyasal
harekettir ama maalesef, şiddet üzerinde varlığını
koruyan ve şiddet üzerinden nemalanan bir siyasal akım, bugün bir kez
daha ülkeyi büyük bir girdabın eşiğine itmiş durumda.
Sadece iç şiddet mi? Elbette ki değil. Hükûmet, tamı tamına
en az iki yıldır, üç yıldır sırtını Suuda,
El Kaideye, El Nusraya yani radikal İslamist, radikal cihadist
hareketlere dayayarak Suriye politikası bir başka açıdan iç
politikayla buluşunca artık bu girdap büyük bir tehlike, büyük bir
felaketin habercisidir. Çok açık ve net söylüyorum: Artık Hükûmetin
ve devletin makas değiştirme zamanı gelmiştir. Bir müddet
sonra makas değiştirilmek istense dahi geri dönüşü olmayabilir.
Gelin, bu akıl tutulmasından,
bu vicdan tutulmasından ve bu faşizm girdabından bu ülkeyi
çıkaralım. Gelecek nesillere, çocuklarımıza
barışı armağan edelim.
Hepinizi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
SALİH CORA (Trabzon)
HDP PKKya terör örgütü desin.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Terörü desteklemeyi bırakın Sayın Baydemir.
SALİH CORA (Trabzon)
Terörü desteklemeyin, her şey düzelir.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın
Çakır, buyurun.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Gecenin bu saatinde elbette bir tartışma yapmak, polemik yapmak
doğru değil ama Sayın Baydemirin konuşmalarındaki
ifadeler kabul edilebilir cinsten değil; sataşmanın üzerinde,
fevkinde bir durumdur. Meşruiyetimizi savaşa ve kana borçlu
olduğumuzu, sırtımızı El Kaideye, El Nusraya
dayadığımızı söylemek suretiyle açık bir
sataşma ve bühtan söz konusudur. 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Çakır, lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İki dakika süre
veriyorum.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Şanlıurfa Milletvekili
Osman Baydemirin 277 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yerimden de ifade ettiğim gibi, gecenin bu
saatinde, yavaş yavaş Meclisi kapatmak üzere olduğumuz bir
saatte bir tartışma yapmak yahut başlatmak, derinleştirmek
istemem ama Sayın Baydemir konuşmasının sonunda öyle
ağır cümleler kullandı ki, buna kayıtsız kalmamız
da düşünülemez yani Hükûmetin Hükûmet olmasını savaşa
borçlu olduğunu ve kana borçlu olduğunu söyledi.
Meşruiyet meselesi siyasetin, hukukun ve toplum
biliminin en temel meselelerinden birisidir. Eğer meşruiyetiniz yoksa
aslında ayakta kalmanız, durmanız söz konusu olamaz. Tabii ki
Hükûmetimizin meşruiyeti, kaynağı grubumuzdur, yani 317
kişilik grubumuzdur yani toplumdan, milletten yüzde 50 oy alan
grubumuzdur, yani bu ülkede neredeyse her 2 kişiden 1isinin teveccühünü
kazanmış olan grubumuzdur. O bakımdan, Hükûmetimizin
meşruiyetini kana ve savaşa borçlu olduğu bir bühtan, bir yalan,
belki bir iftiradır.
Öte taraftan Hükûmet sırtını El
Kaideye, El Nusraya dayayarak... diye başlamış olduğu
cümleden hareket edecek olursak, değerli arkadaşlar, kıymetli
milletvekilleri; Hükûmet -birinci paragrafta söylemiş olduğum gibi-
meşruiyetinin kaynağını halktan ve milletinden
alıyorsa, tabiatıyla sırtını da nereye
dayadığı çok açık ve net bir şekilde ortadadır.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Hâlbuki eş
başkanları Sırtımı PKKya dayadım.
demişti.
COŞKUN ÇAKIR (Devamla)
Hükûmetimiz sırtını açık ve net bir şekilde milletine
ve halkına dayamıştır. Sırtını dayamak
literatüre giren bir ifadedir Türk siyasetinde. Sırtını nereye
dayadığı sorusu sorulduğunda, bu sorunun cevabını
vereceği sıralar bu sıralardır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz biliyoruz ki
sırtını bir yerlere dayayanlar bu sıralarda oturuyor. Biz
sırtımızı milletimize ve halkımıza
dayıyoruz, meşruiyetimizi de oradan alıyoruz.
Teşekkür ederim,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gruplar
adına ikinci söz
OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) Sayın Başkan
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Hayırdır, itiraz mı edeceksin?
BAŞKAN Buyurun
Sayın Baydemir.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) 20 milyon oya itiraz mı edeceksin?
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
25.
SALİH CORA (Trabzon)
25 milyon oya itiraz ediyorsunuz. Ayıp!
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Saygılı olun millete.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın grup başkan vekili şüphesiz ki kendi görüşlerime
mutabık olmak durumunda değildir, şüphesiz ki eleştiri
hakkını da kullanma hakkına sahiptir. Benim nasıl ki
konuşma hakkım varsa grubum adına, kendimi ifade etme
hakkım varsa, sayın grup başkan vekili de kendi grubu
hakkında görüşlerini ifade etme hakkına sahiptir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sayın Başkan, baştan sona terörü meşru gören bir
konuşma yaptı. Aslında, sözünü kesmeniz lazım.
OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) Ancak, benim ifadelerimi yalan, iftira olarak
nitelendirmek suretiyle sataşmada bulunmuştur.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Ne sataşması?
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Neresi iftira ya!
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Evet,
yalan ve iftira.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sen neden oldun.
OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) 69a göre söz hakkında bulunuyorum.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Neresi iftira?
BAŞKAN Şimdi,
Sayın Baydemir, sizin konuşmanızdan
OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, şimdisi yok bunun. Bunun
şimdisi yok.
BAŞKAN Bir saniye
bahsederken,
konuşmanın hem başında hem sonunda söylediği
ifadelerse
Ama, bunun dışında size bir şey demedi, kendi
beyanlarını dile getirdi.
MALİYE BAKANI NACİ
AĞBAL (Bayburt) Yerinden konuşsun.
OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) Kendisinin, beyan ve hakaret temelinde ifade etmiş
olduğum hususların yalan olmadığı, tam da gerçek
olduğu, bu minvalde yerinde değil Sayın Bakan, kürsüde,
tıpkı sayın grup başkan vekilinin ifade etmiş olduğu
gibi
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Sataşma var, açık sataşma var Başkan.
OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) Açık sataşma var, 69a göre iki
dakikalık söz hakkı
BAŞKAN Sayın
Baydemir, buyurun, iki dakika veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan
vermeyelim.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) 25 milyon oyu nereye koyacaksın? Bunu da cevapla.
8.-
Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, Tokat Milletvekili
Coşkun Çakırın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) Legal
demokratik siyaset (AK PARTİ sıralarından Ooo sesleri) ve
legal demokratik bakış açısı bir ülkede yüzde 60 da oy
alabilir, yüzde 60 da.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Sizin jakoben
anlayışınız bunu anlayamaz.
SALİH CORA (Trabzon) Eş
başkanınızın bakış açısı legal midir?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Ben, 2004
yılında, kendi şehrimde yüzde 54 oyla seçildim. Halk,
yurttaş hizmetlerimden memnun oldu, yüzde 66yla 2009da seçildim.
SALİH CORA (Trabzon) Urfa Belediyesini
kazandın mı?
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Seni indiren oldu
mu oradan? Kime yasladın o zamanlar?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Peki, peki, peki.
HASAN BASRİ KURT (Samsun)
Sırtını kime yaslamıştın o zaman?
SALİH CORA (Trabzon) Kimi tükürüğünde
boğacaksınız?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) 7 Haziran seçiminde,
ne oldu da dört ay sonra bu değişiklik?
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Onu kendinize sorun.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
Cenazeler geldi
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Onu kendinize sorun.
SALİH CORA (Trabzon)
Araçları, kamyonları kim yaktı? Ambulansları kim
kurşunladı?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
ölümler oldu, olduğundan farklı gösterildi ve bugün bu tablo
açığa çıktı.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Nasıl oldu ondan farklı
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) Ya, siz kendinize sorun. 81 milletvekilinden 59a niye
düştünüz?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
Bakın, bir kez daha söylüyorum, tek parti rejimi sadece bizler
açısından bir tehlike değil.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) 81 vekilden 59a nasıl düştünüz, onu sorgulayın bir.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
Tek parti rejimi sizin temsil etmiş olduğunuz kitle
açısından da tehlikelidir.
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) Bu millet sana oy verdiği zaman iyi, vermediği zaman kötü
mü?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
Her fırsatta ifade ediyorsunuz, cumhuriyetin tek partili rejimi dönemine
ve orada yaşananlara eleştiriler gerçekleştiriyorsunuz.
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) Urfalı sana oy verdiği zaman iyi, bize oy verdiği
zaman kötü mü olacak?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
Bakın, o tek partili rejim döneminde -savunmuyorum, eleştiriyorum-
dahi
SALİH CORA (Trabzon)
Teröre sessiz kalıyorsun.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
Almanyada gaz odaları varken, o tek partili rejim diye
eleştirmiş olduğunuz dönem içerisinde dahi gaz odaları
yoktu. Ama sizin döneminizde, Cizrede insanlar diri diri yakıldı,
diri diri yakıldı.
SALİH CORA (Trabzon)
Teröristler öldürdü.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Hangi insanlar ya? Hangi insanlar?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Başkanım, müdahale etmeyecek misiniz?
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Hangi insanlar yakıldı?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Başkanım, bu nasıl bir dildir? Bu
nasıl bir dil Sayın Başkanım?
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) Terör seviciliği yapıyor.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
İşte, bugün dâhil olmaya çalışmış
olduğumuz Avrupa Birliği 2016da hangi aşamada, 1940larda hangi
aşamadaydı?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
Sizin bu perspektifiniz, ülkeyi 1940ların gerisine götüren bir
gidişattır, ülkeyi felakete götüren bir gidişattır.
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) Annesine ve babasına sadece çocuğunun kafatası
teslim edilen şehit çocukları ne yapacaksınız? Onları
kim yaktı? Onları kim yaktı?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
Bu gidişata dur demeye devam edeceğiz, var gücümüzle devam
edeceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) O şehit çocukların cesetlerini yakan kim? Biraz
insaf olsun sizde ya! Parlamento kürsüsünden biraz insaf olsun sizde.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Teröristleri desteklemeyi bırakın.
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) O şehit çocukların annesi ve babasına sadece
külleri verildi. Biraz insaf olsun sizde.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Çakır
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) Biraz insaf olsun.
ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli)
Şunu zırlatma şurada.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) Konuşma, konuşma!
ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli)
Bir sus, bir sus! Zırlama!
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) Kes! İndir elini, indir, küstah!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli)
Seni anlatıyor sana. Seni sana anlatıyor.
BAŞKAN Sayın
Çakır, buyurun.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat)
Sayın Başkanım, HDPli konuşmacı sataşmalarına
devam etmiştir. Burada sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Çakır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Lütfen yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim.
ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli)
Kendi yaptıklarına dayanamıyorsun, insanlıktan
çıkmışsın çünkü.
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) O yüzbaşının, o binbaşının
kanı sizi tutacak. O yüzbaşının, o şehit
çocukların kanı sizi tutacak, hiç merak etme.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, sayın hatibi kürsüye davet ettim.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Ne biçim konuşuyorsun?
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Kim ona sebep olmuşsa onun çocukları da öyle olsun.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
Nemalananların Allah belasını versin!
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) Eliniz kanlı sizin! Eliniz kanlı sizin!
BAŞKAN Lütfen
sayın milletvekilleri
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Siz yapmışsınız, siz, siz; ilk önce
kendinize bakın, aynayı kendinize tutun.
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) Aynayı biz tutuyoruz kendimize.
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Kim savaşı başlattıysa, kim savaştan
yana kalmışsa
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen.
Buyurun Sayın
Çakır
9.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Şanlıurfa Milletvekili
Osman Baydemirin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyorum
öncelikle.
Şimdi, Sayın
Baydemir, belli ki bu akşam, bu saatte, gecenin ilerleyen bir saatinde,
planlı, programlı, kastımahsusayla bir tartışma
yaratmak istemektedir.
Ben gayet net bir
şekilde söyledim, meşruiyetten bahsettim, oydan bahsettim, her bir
vekilin -yüzde 1 oy alsa bile- ne kadar kıymetli olduğundan bahsettim
ama yetmedi, 7 Hazirana getirdi, Cizre olaylarına, doğu,
güneydoğu olaylarına getirdi.
Değerli arkadaşlar,
Mısırdaki sağır sultan biliyor; bu partinin, bu grubun,
her şeye rağmen, bütün eleştirilere rağmen, bu siyasi
hareketin önderinin siyasi geleceğini tehlikeye atması pahasına
rağmen başlatmış olduğu demokratikleşme dönemi,
çözüm süreci -adına ne dersek diyelim- bizim zamanımızda
gerçekleştirilmiştir
ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli)
İnkâr etti. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) -
ve on üç yıllık, on dört yıllık iktidar döneminde, Kürt
meselesiyle ilgili muazzam bir mesafe alınmıştır.
ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli)
Saraydaki zat inkâr etti.
BAŞKAN Lütfen müdahale
etmeyin.
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) -
Şimdi, Osman Baydemir bunu burada konuşuyor, boşa
konuşuyor.
Bu, 7 Hazirandan sonra ortaya
çıkan tabloya gelince, değerli arkadaşlar, olup biteni ters
okumak ve bir terör sevicilik ortaya koymaktır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SALİH CORA (Trabzon) -
PKK sevicisi.
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) -
Sizin tutumunuz Sayın Baydemir, terör seviciliktir ve tehlikeli bir
tutumdur
SALİH CORA (Trabzon)
Terörün ağzıyla konuşuyor.
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) -
yanlış bir tutumdur, kışkırtıcı, tahrik
edici bir tutumdur. Sizden, bu tutumunuzu gözden geçirmenizi ve
değiştirmenizi rica ederim. Yani buna bakın siz.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Sayın Başkan, sizin şu anki tutumunuz ne peki?
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bizim politikalarımız son derece
tutarlıdır. Başından, bidayetinden beri çözüme evet dedik
ama çözüm noktasında çözüme yanaşmayıp, masayı devirip,
arkasından da silahlı mücadeleye karşı çıkanlara
karşı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
COŞKUN ÇAKIR (Devamla) -
terörle mücadeleyi başlattık ve devam edeceğiz.
Saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, HDP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.39
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 23.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Elif Doğan TÜRKMEN (Adana), Özcan
PURÇU (İzmir)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 81inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
277 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Kolluk
Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 277) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Demirel.
Bir dakikalık süre veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
37.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Tokat Milletvekili
Coşkun Çakırın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan, siz
oturumu kapattınız, yaptığınız işlem yani
grup başkan vekilinin bu kadar hakaretvari konuşmasından sonra
oturumu kapatmanız gerçekten adalete uymayan bir
davranıştı, onu özellikle vurgulamak istiyorum.
Özelde, grup başkan vekilinin özür dilemesi gerekiyor, Sayın
Osman Baydemirden özür dilemesini bekliyoruz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Allah, Allah!
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Allah, Allah! Ne söylemiş?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Terör seviciliği
nedir, kimdir, bunun açığa çıkması gerekiyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Az bile söyledi, az!
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Bu ifadeler hakaret
içeriklidir, bu ifadeler eleştirileri aşmış bir
durumdadır.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Siz her gün devlete hakaret ediyorsunuz,
millete hakaret ediyorsunuz!
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) O yüzden sayın grup başkan vekilinin hemen, çok
acil bir şekilde bu ifadeden kaynaklı, sayın grubumuzdan ve
Osman Beyden özür dilemesi gerekiyor. Ölü seviciliğini aslında kimin
gerçekleştirdiği, bugün, Türkiye gerçekliği ortadadır. Çözüm
sürecini, masayı biz kurduk. diyenler, daha dün değil, önceki gün
Cumhurbaşkanı Ne masa ne Dolmabahçe diye ifade etti. Biz buradan
iki üç gündür ifade ediyoruz, Çözüm süreci buzdolabındadır. diyen
Cumhurbaşkanı değil miydi? İktidar bunu görmeden, grup
başkan vekili bunları görmeden
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Bir dakika daha istiyorum, toparlayacağım
Başkan.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Bu hareketlerinizle çürüdü, buzdolabında bile çürüdü, koktu yani.
BAŞKAN Toparlayın
Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Bunları görmeden, yalan yanlış bilgilerle
kamuoyunu ve gerçekten de
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Buzdolabında bile koktu yaptığınız hareketlerden
dolayı.
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) Tamam, bitti.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Başkan
BAŞKAN Tamam,
toparlayın.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Açılmadı da.
HALİL ELDEMİR
(Bilecik) Konuştukça dağılıyor. Neyini toparlayacak
Başkanım?
ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli)
Hiçbir şeyden nasibini almamış birisin ya! Bir dinle ya!
Ayıp ya!
BAŞKAN
Tamamlayın.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Başkan, şimdi, gerçekten hakaret edici bu
davranışları kabul etmediğimizi ifade etmek istiyoruz, yani
ölü seviciliğine ilişkin eğer grup başkan vekili özür dilemezse
biz kendisine iade edeceğiz bu sözü ve
kınadığımızı da ifade etmek istiyoruz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Teröristin taziyesine gitmek terör seviciliği değil midir ya?
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Özelde de, grup başkan vekili, sanırım,
Cumhurbaşkanının açıklamalarının ya farkında
değil ya da takip etmiyor.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Size bir soru soruyorum: Teröristin evine taziyeye gitmek terör
seviciliği değil midir? Cevap?
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Daha iki gün önce buradaki konuşmamıza istinaden,
Cumhurbaşkanının kendisi, Masa yok, çözüm yok, Dolmabahçe
mutabakatı diye bir şey gerçekleşmedi. demiştir.
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) Çok teşekkür ediyoruz Sayın
Cumhurbaşkanına, çok teşekkür ediyoruz
Cumhurbaşkanımıza. Dilleri var olsun!
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) İktidar bunun neresini sahipleniyor, anlamakta
zorlandık. Gerçekten bu yaklaşımını
kınadığımızı, grup başkan vekiline
yakışmayan bir üslup ve tarzı içerdiğini bir kez daha ifade
ediyor
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) Tamam, tamam, anlaşıldı ya!
MEHMET AKİF YILMAZ
(Kocaeli) Sizin her konuşmanız aynı.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır)
konuşmasını da,
yaklaşımını da kınadığımızı
ifade etmek istiyorum.
SUAT ÖNAL (Osmaniye)
Cumhurbaşkanı ne dediyse doğrudur.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF YILMAZ
(Kocaeli) Her konuşmanız hakaret içeriyor.
BAŞKAN Sayın
Çakır, buyurun.
38.- Tokat
Milletvekili Coşkun Çakırın, Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Terör sevicilik
kavramı, ifadesi, anlaşılması, içinin doldurulması güç
bir kavram, bir ifade, terim, sözcük değil. Güneydoğuda özellikle yaz
başından itibaren devam eden ve teröristlerin olağanüstü bir
şekilde, neredeyse bütün imkânlarını seferber etmek suretiyle,
sadece kırsalda değil artık, şehirlerde
başlatmış olduğu bir üst düzey terörist faaliyet var,
muazzam bir terörist faaliyet var. Şimdi, buna karşı koymamak,
buna karşı beyanda bulunmamak, teröristlerle ve terörizmle ilgili
açıklamada bulunmamak, spesifik olarak söylemek gerekirse PKKyla ilgili
bir şeyde bir şey ifade etmemek, taziyelere gitmek, bütün
bunların adı terör seviciliktir. Öte taraftan, sayın grup
başkan vekilinin dediği gibi -aynen sayın grup başkan vekiline
katılıyorum- evet, Sayın Cumhurbaşkanı Çözüm süreci
buzdolabındadır. demiştir, Masa yoktur. demiştir hem de
kendisiyle tutarlı bir şekilde. Çünkü, aynı çözüm sürecini
başlatan kişi Sayın Cumhurbaşkanının bizatihi
kendisidir. Çözüm sürecinin buzdolabına
kaldırılmasının nedeni de çok açıktır: Eğer
silahlar bırakılsaydı, teröristler çıksaydı o çözüm
süreci bugün ikmal edilmiş olacaktı. Güneydoğuda, hususen
Suriyede ortaya çıkan tablodan esinlenerek başka hayallere
kapılan terörist örgütün, PKKnın gelmiş olduğu noktadan
esinlenerek güneydoğuda olayların tekrar hararetlenmesi,
başlaması Türkiyede güvenlik güçlerimizin terörle mücadelesinin de
başladığı andır. Hiçbir tutarsızlık yok, tam
anlamıyla bir tutarlılık vardır.
Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet,
sayın milletvekilleri
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Demirel, bakın, söz verdim, size de verdim, karşı tarafa da
verdim. Artık bu tartışmayı kapatıyoruz.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) İç Tüzük gereği ben söz istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN İç Tüzük
gereği her istediğinizde söz alamazsınız, İç Tüzükü
açın, bakın.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) İç Tüzük gereği söz istiyoruz.
BAŞKAN Her
istediğinizde söz alma zorunluluğunuz yoktur sizin, benim de vermek
gibi bir mecburiyetim yoktur.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Var Başkan. İç Tüzüke uygun bir şekilde
grup başkan vekili olarak yerimden söz talebinde bulunuyorum.
BAŞKAN Evet, tamam,
talepte bulundunuz, size söz verdim ben.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Başkan, yapılan açıklamaya ilişkin söz
talebinde bulunuyoruz.
BAŞKAN O zaman herkes
bıraksın gitsin, karşılıklı oturun,
tartışın, konuşun. Böyle şey olur mu Sayın
Demirel?
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Kürsüden konuşmamıza bile izin vermediniz
Başkan.
BAŞKAN Nasıl?
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Kürsüden konuşmamıza izin vermediniz.
BAŞKAN Kürsüden
konuşmanıza da izin verdim, karşılıklı polemikler
oldu ama artık bu işi uzatmak niyetinde değilim Sayın
Demirel, lütfen.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Biz de uzatmak niyetinde değiliz ama ben İç
Tüzüke uygun bir şekilde yerimden söz istiyorum.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Hangi maddesine uygun hanımefendi, söyler misiniz?
BAŞKAN Şimdi,
Sayın Demirel, ben İç Tüzüke uygun olarak size söz verdim.
OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, bakın, siz ara vermeden
önce bir hakarete maruz kaldık.
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) Ne hakareti?
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Hem de büyük hakaret.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Ya siz her gün hakaret ediyorsunuz; şahsa değil, millete hakaret
ediyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Hakareti yapan sensin be.
OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) Arayı bitirdiniz, hakaretinde sayın hatip
ısrar ediyor.
BAŞKAN Şimdi,
siz
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Burayı geren sensin.
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli)
Diri diri yaktınız dedin ya, daha ne hakareti edeceksin?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) En büyük hakareti de Kürtlere yapıyorsunuz siz.
OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) Dolayısıyla, sataşmasını
tekrar etti. Ben, bu minvalde tekrar 69a göre söz istiyorum.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Katiller demiyor musunuz bu sıralara?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Başkanım, yok böyle bir usul.
BAŞKAN Böyle bir
yöntem yoktur, böyle bir usul yoktur Sayın Baydemir.
OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, nasıl yok?
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Sayın Başkan
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Başkanım, çalışmalarımıza
devam edelim.
BAŞKAN Sayın
Baydemir, böyle bir usul yoktur.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Terör sevici sizin için çok az bile yani.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Kolluk
Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 277) (Devam)
BAŞKAN Şimdi,
tasarının tümü üzerinde sıradaki konuşmacı
OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi
açısından
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Başkan, böyle bir usul de yok yani.
BAŞKAN -
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına
OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, sizin bu tutumunuzu protesto
ediyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Ama sizin yaptığınız doğru
değil Başkan.
BAŞKAN -
Isparta
Milletvekili Nuri Okutandır.
Buyurun Sayın Okutan.
(MHP sıralarından alkışlar)
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) İç Tüzüke aykırı hareket ediyorsunuz
Sayın Başkan.
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) Otur yerine ya.
BAŞKAN Ben İç
Tüzüke uygun hareket ediyorum, kesinlike İç Tüzüke uygun hareket
ediyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Hayır, İç Tüzüke aykırı hareket
ediyorsunuz.
OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) Sayın grup başkan vekilinin şahsıma
yönelik ifade etmiş olduğu sözleri misliyle kendisine iade ediyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Yani, İç Tüzüke aykırı hareket ediyorsunuz.
BAŞKAN Sayın
Okutan, buyurun efendim.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Gecenin saat on ikisinde Genel Kurulu geriyorsun be.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Şu anda, yani, bizim konuşmamıza izin
vermeyerek İç Tüzüke aykırı hareket ediyorsunuz, buna
ilişkin usul tartışması açıp
BAŞKAN Söz verdim,
size de verdim, Sayın Baydemire de verdim, karşılıklı
sözler verildi, artık bunu sürdürmek iyi niyet kurallarıyla
bağdaşmaz.
Buyurun.
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA NURİ
OKUTAN (Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu
Kurulması Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, partim ve şahsım adına hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Öncelikle, ifade etmeliyim ki
bu tasarının kolluk güçlerimize veya vatandaşlarımıza
getirdiği yeni bir şey yoktur. Tasarı yeni bir komisyon
kurulmasının ötesinde pek fazla bir yenilik getirmemektedir. Bilindiği
üzere, kolluk güçleriyle ilgili işleyen bir disiplin, inceleme ve
soruşturma rejimi zaten mevcuttur. Tasarının
hazırlığı, gündeme getirilmesi ve burada kurulacak Kolluk
Gözetim Komisyonu bir ihtiyaçtan doğmamıştır. Evet, bir
ihtiyaçtan doğmamıştır, aklımıza
düşürülmüştür. Bu tasarının geliş hikâyesi hayli
eskilere, 2005 yıllarına dayanmaktadır. O tarihlerde, kolluk
güçlerine yönelik sivil inisiyatifin güçlendirilmesi hususu Avrupa
Birliğinin dayattığı ve desteklediği bir proje
şeklinde gelişmiştir. Avrupa Birliğinin proje bazlı
destekleriyle bir dizi faaliyetler yürütüldü ve aradan geçen zaman içerisinde
nihayet bir Hükûmet tasarısı hâline getirildi.
Tasarının ilk hâli,
Başbakanlığın 22 Temmuz 2010 tarih, 3385 sayılı
yazısıyla Parlamentoya sunulmuştur. Hatırlanacağı
üzere, o yıllarda sözde çözüm süreci başlatılmış,
başta Milliyetçi Hareket Partisi olmak üzere bu yıkım sürecine
muhalefet eden bütün kesimler akıl almaz suçlamalara maruz
kalmışlardır.
Avrupa Birliği uyum
sürecinde, bu proje güvenlik güçlerinin etkinliğini azaltmak hedefiyle ön
plana çıkmıştır. Esasen, güvenlik güçlerinin üzerinde
gelecekte yürütülecek olası bir çözüm süreci ve benzeri uygulamalara bir
altlık olarak düşünülmüş ve planlanmıştır.
Böylece, güvenlik güçlerini dizginlemek ve güvenlik refleksleriyle
yapabilecekleri direncin önüne geçebilmek bir ölçüde mümkün olabilecek
öngörüsüyle proje yürürlüğe konulmuştur.
Bugün geldiğimiz noktada
böyle bir tasarıya ihtiyaç yoktur. Gerekli fonksiyonunu hâlihazırda
görmüş ve bu proje, esasen, bir ölçüde amacına
ulaşmıştır. Öyle ki proje sayesinde, kaymakamlara, mülki
idare amirlerine kolluk güçleri üzerindeki yetkileri
hatırlatılmış, sayısız toplantılar ve
seminerler düzenlenmiş, yurt dışı seyahatler
yapılmış ve sonunda da güvenlik güçlerinin inisiyatif alarak
kullanacakları tasarrufların önüne geçilmiştir. Hatta mülki
idare amirlerinden operasyon isteklerinin de önüne geçilmesi istenmiş,
ilçenin asayişinden birinci derecede kaymakamların, ilde de valilerin
sorumlu olduğu, öyle her isteğin kabul edilmemesi gerektiği
üzerinde durulmuş ve defalarca vurgulanmıştır.
Şimdi, bu tasarı
neyi amaçlıyor? Hâl böyleyken neye çözüm buluyoruz? Kimi neden
gönüllüyoruz? Kolluk güçleri suç işledi de yargılanamadı
mı? Memlekette Genelkurmay Başkanı dâhil, emniyet genel
müdürleri dâhil, Özel Harekât Daire Başkanı, İstihbarat Daire
Başkanı, jandarmadaki daire başkanları, generaller
yargılanamadı mı? Şayet yürürlükteki mevzuata göre
yargılanamıyorsa bu tasarıyla hangi ek yetki ve yargılama
yolu açılıyor? Kolluk güçlerinin hem adli yönden adli görevlerine
ilişkin hem idari görevlerine ilişkin disiplin ve cezai
yargılaması zaten mümkün bulunmaktadır. Müsteşar aynı
Müsteşar, Teftiş Kurulu Başkanı aynı Teftiş
Kurulu Başkanı, müfettiş aynı müfettiş, burada ne
değişiyor?
Adli makamlar rüşvet,
irtikap ve benzeri cezai hususlarda veya ölüm, yaralama gibi durumlarda zaten
mevcut memur yargılama rejiminin dışında doğrudan
soruşturma, takibat ve kovuşturma yapıp karar vermektedirler,
verebilmektedirler. Kolluk güçlerinin diğer görevlerine ilişkin
yargılamada da çok sert hükümler vardır. Keza oldukça katı bir
disiplin rejimi mevcuttur. Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğü
ortadadır.
Burada birkaç hususu
belirtmek isterim. Aylıktan kesme çok önemli bir cezadır devlet
memurluğunda, bilhassa kolluk güçlerinde. Evlenmek, evlenirken amirlerine
haber vermemek aylıktan kesme cezasını icap ettirir. Sürenin
durdurulması yine çok kalıcı ve önemli bir cezadır,
meslekten atılmanın bir altındaki önemli bir cezadır.
Mesela size okuyayım bazılarından, birçok madde var ama birkaç
tanesini okuyayım: İş sahiplerine ya da herhangi bir nedenle
Emniyet binalarına gelen ya da getirilenlere hakaret etmek süreli
durdurmayı icap ettirir. Bu çok sert bir amir hükümdür, siz de
göreceksiniz. Amirin izni olmaksızın iş sahiplerinin ya da
polisle iş ilişkisi bulunabilecek kişilerin yemek ve
eğlence çağrısına gitmek. Bu, yine kısa süreli
durdurmayı icap ettirir. Kadın ve genç erkeklere söz atmak. Polis,
resmî kıyafetiyle, bir hanım geçiyorken ona söz atarsa kısa
süreli durdurmayı icap eder.
Meslekten çıkarmadan
size örnekler okuyayım: Dosyaları ve yazılı
kâğıtları veya örneklerini yetkisiz kişilere vermek
meslekten çıkarmayı gerektirir. Bir başka şey: Göreve
sarhoş veya içki içtiği belli olacak biçimde gelmek meslekten
çıkarmayı icap ettirir. Yurda girmesi veya çıkması
yasaklanan kişilerin girip çıkmalarına göz yummak, aracı
olmak yine, meslekten çıkarmayı icap ettirir. Menşei belli
olmayan, bulundurulması ve taşınması yasak olan her
çeşit silah, mühimmat ve benzerlerini bulundurmak, üzerinde taşımak
meslekten çıkarmayı icap ettirir. Görevli olmadığı
hâlde elektronik ortamda veya bilgisayar loglarında kişisel verilerle
ilgili sorgulama yapmak meslekten çıkarılmayı icap ettirir.
Dolayısıyla, bunları çoğaltabiliriz, burada çok ciddi
maddeler var. Kendi başına, diğer memurlardan daha farklı
şekilde, kolluk güçlerinin -Jandarma yine öyle- çok sert bir disiplin
rejimi vardır ve bunun altından kalkmak çok zordur ve çok titiz
olarak değerlendirilirler. Yeni bir sivil gözetim, bu manada, gereksizdir.
Mesela, tasarının
somut olarak getirdiği, kayıt sisteminin tutulması ve merkezden
takibi ise bunda yasal düzenlemeye ihtiyaç yok, böyle bir merkeze ihtiyaç var
ama bunun için yasal düzenlemeye ihtiyaç yok; kayıtların tutulmasını,
veri bankasının oluşturulmasını ve bütün bilgilerin bu
merkezde toplanmasını bir yönetmelik ya da genelgeyle de çözmek
pekâlâ mümkündür. Diğer yandan, tasarının Avrupa Birliği
mevzuatına uyum için yasak savma kabîlinden usulen çıkarılan bir
düzenleme olduğunu da ifade etmek mümkündür. Usulen diyoruz çünkü Avrupa
Birliği mevzuatı sivil ve bağımsız bir gözetim
komisyonunun kurulmasını öngörmesine rağmen komisyonun 7
üyesinin 5i doğrudan, 2si de dolaylı olarak idare tarafından belirlenmektedir.
Biz böylesine bir tasarıya ve komisyona da karşıyız ancak
çıkacaksa ruhuna uygun çıkmalıdır; zaten ilk baştaki
çıkış amacından da uzaklaşmış, esas
mecrasından sapmış bulunmaktadır. Tasarıyla bir
taraftan Avrupa Birliğinin gönlünü etmeye ve dayattığı bir
komisyon kurulmaya çalışılıyor, öyle bir mesaj veriliyor;
diğer taraftan, kolluk güçlerine de Endişe etmeyin. Bakın, bu
komisyonda sizin temsilcileriniz çoğunlukta. denilmeye getiriliyor.
Sonuçta ortaya çıkan bu tasarı ne devedir ne kuştur, olsa olsa
devekuşu gibi garip bir düzenlemedir.
Değerli milletvekilleri,
burada, kolluk şikâyet sisteminin etkin, hızlı ve verimli
yürütülmesinden bahsediyoruz. Bunun, hem vatandaşlarımız hem de
kolluk güçlerimiz için elzem olduğu savunuluyor.
Bir kurumu işlemez hâle
getirmek için yapacağınız işlem, o kuruma altından
kalkamayacağı kadar fazla görev yüklemektir. Bu tasarıyla tam
tersine, bürokrasi artacak, kadrolar şişecek; yapılan
teftiş, denetim, tekrar tekrar yapılma esasına dayanıyor.
Tasarının 3üncü
maddesinde, Kolluk Gözetim Komisyonunun kuruluşunda Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü yer
almaktadır, ancak Adalet Bakanlığı bünyesinde görev yapan
infaz koruma memurları kapsama dâhil edilmemiştir. Adalet
Bakanlığı, kolluk güçlerinin denetimi ve gözetimiyle
doğrudan ilgili bir kurum değildir. Bu bakımdan, kolluk
güçleriyle doğrudan ilgili birimin temsilcisinin komisyonda
bulunmasında yarar vardır.
Bilindiği üzere, mülki
idare amirleri illerinde ve ilçelerinde güvenlikten ve asayişten
doğrudan, birinci derecede sorumludurlar. İller İdaresi Genel
Müdürlüğü de 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun
yürütücüsüdür. Vali ve kaymakamlar, diğer mevzuatın yanında,
bilhassa terörle mücadele ve güvenlik politikalarını
oluştururken 5442 sayılı Kanundan faydalanırlar ve bu
bakımdan, komisyonda Adalet Bakanlığı Ceza İşleri
Genel Müdürlüğü yerine İçişleri Bakanlığı
İller İdaresi Genel Müdürlüğünün yer alması daha uygun ve
isabetli olacaktır.
Tasarıda komisyonun adı Kolluk Gözetim
Komisyonu olarak geçmesine rağmen, görevleri kayıt altına alma
ve izlemeyle sınırlı kalmamış, 8inci maddede ön
inceleme ve disiplin soruşturması işlemlerine de yer
verilmiştir. Kolluk Gözetim Komisyonunun inceleme ve teftiş
alanına da müdahil olması, tasarının esas amacı olan
gözetim fonksiyonunun aşılıp denetim alanına girilmesi
anlamına gelmektedir.
Kolluk Gözetim Komisyonu,
görev alanıyla ilgili düzenleyici, yol gösterici ve izleyici olmalı,
kendisi denetim alanına müdahil olmamalıydı. Türkiye Cumhuriyeti
devleti bir kurumlar ve kuruluşlar manzumesidir. Dolayısıyla,
her kurum kendi görevlerini yaparken diğer kurumların görev
alanına müdahil olmamalı, uyum ve ahenk içinde hareket etmelidir. Bu
yasayla birlikte, kadim geleneği ve birikimi olan birimler ve teftiş
kurumu altüst olacak, görevin etkin ve hızlı işlemesinin önüne
geçilmiş bulunulacaktır.
Değerli milletvekilleri,
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanununu bu Meclisten hep
birlikte çıkardık, yeni kanunlaştırdık. Diğer
taraftan, kamu ile idarenin her türlü eylem, işlem, tutum ve davranışlarını
insan haklarına dayalı, adalet anlayışı içinde, hukuka
ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden inceleyen, araştıran ve
önerilerde bulunan, Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı, kamu tüzel
kişiliğini haiz, özel bütçeli Kamu Denetçiliği Kurumu mevcut ve
işler hâldedir. Yine, idarenin her türlü eylem ve işlemi yargı
denetimine tabidir. İdare mahkemeleri çalışmaktadır.
İnsan Hakları ve Dilekçe Komisyonu çalışmaktadır.
Savcılar ve hâkimler çalışıyor. Yine, Anayasa Mahkemesine
ferdî başvuru yolu açılmış bulunmaktadır. Türkiye
esasen bu komisyonun görev alanına giren hususlarda atması gereken
adımları atmış, kurumlarını kurmuştur.
Değerli milletvekilleri,
tasarıyla, Kolluk Gözetim Komisyonunun ön inceleme ve soruşturma
yapabileceği algısı oluşmaktadır. Yılların
birikim ve uzmanlığıyla temayüz etmiş, ülkemiz için önemli
bir değer olan İçişleri Bakanlığı Mülkiye
Teftiş Kurulunun yanında ikinci bir kurul oluşturuluyor
olması son derece sakıncalıdır.
Nihayet, tasarının,
Avrupa Birliği mevzuatına uyum kapsamında, yasak savma
kabîlinden, günü kurtarmak ve şekil şartlarını yerine
getirmekten öte bir değişim ve yenilik getirmeyeceği
anlaşılmaktadır. Avrupa Birliğinde de benzer uygulama
olduğu doğru değildir. İkide bir bu ifade ediliyor Avrupa Birliğinde
de bunlar var, her tarafta. diye, doğru değil. Orada tıpkı
bizim idare mahkemesinin yerine geçebilecek şekilde kurullar var.
Polislerin atanması, güvenlik, kolluk güçlerinin atanması,
işleyişleri bizden farklı. Dolayısıyla, bizim bu kanun
tasarısında ifade ettiğimiz gibi ya da
tasarladığımız gibi yeni bir sivil gözetim mekanizması
o bölgede yoktur. Bu, çarpıtmadan başka bir şey değildir.
Avrupanın göçmen ve mülteci sorununa bakışı
ortadadır. Avrupadaki kolluk güçlerinin tutumu ve cezaevlerindeki
şartlar da yine hepimizce malumdur.
Ülkemiz yıllardır
bölücü terörle tek başına boğuşmaktadır. Türkiyenin
en önemli güncel sorununun güvenlik ve terör sorunu olduğunu görüyoruz.
Burada üzerinde durulması gereken en önemli nokta, bölücü terörle mücadele
eden güvenlik güçlerinin moralini bozacak ve dolayısıyla mücadeleyi
zaafa uğratacak uygulamadan özenle kaçınılmalıdır. Bu
özeni iktidarıyla muhalefetiyle hep birlikte göstermeliyiz.
Daha önce de ifade ettik.
Kolluk güçleriyle ilgili zaten ağır bir disiplin ve şikâyet
sistemi vardır. Hem cezai hem de idari soruşturma mekanizmaları
mevcuttur. İl, ilçe insan hakları kurulları
çalışmaktadır. BİMER şikâyet sistemi
çalışıyor. Yani, kolluk güçlerimiz dokunulmaz değildir.
Nitekim, bu tasarı ilk gündeme geldiği sözde çözüm sürecinin
başlarında yasalaşmasa da Hükûmet dediğini fiilî olarak
yaptı. Kolluk güçlerinin gardı düştü ve tabii savunma refleksi
kırıldı. Operasyonlara izin vermeme ve teröristleri görmezden
gelme dönemi başladı. Şimdi, Hükûmetin o zaman
yaptığı ağır ihmal ve sorumsuzluğun
hesabını milletçe ödüyoruz. Yüreğimizin yanmadığı,
şehitlerin gelmediği gün neredeyse yok gibi. Bir taraftan terörle
mücadele edeceksiniz, diğer taraftan terör karşısında
ikiyüzlü siyaset izleyen Avrupa Birliğinin -en hafif tabiriyle- gönlünü
edeceksiniz. Bir taraftan, sözde çözüm süreci refleksiyle kolluk güçlerinin
kafasını karıştıracaksınız, moralini
bozacaksınız; diğer taraftan, terörle mücadelede
kararlılık mesajı vereceksiniz. Bu tür ikircikli tavırlarla
bu sorunları çözmek ve devleti hakkıyla idare etmek mümkün
değildir.
Tasarıyla, kolluğa
güven duygusunun artması bakımından sivil gözetim sistemi
kurulması savunulmaktadır, böyle deniyor. Devleti idare edenler
bizzat kolluğu yıpratırlarsa onlara ne yapacağız,
onları kim gözetleyecek? Evet, devleti idare edenler ihmal, tutum ve
davranışıyla devletin temel kurumlarını, bilhassa
kolluk güçlerini yıprattılar, güveni zedelediler. Kozmik odaya
girildi. Bu memleketin Başbakanı dinlendi, MİT ve
Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin özel görüşmeleri
dinlendi, 50 milyonu aşkın vatandaşın kimlik bilgileri yurt
dışına çıkarıldı. 400 subayı, 200in üstünde
kurmay bürokratı casus diye suçladık, yargıladık. Çok
köklü, yılların tecrübesinin oluşturduğu, devletin temel
kurumları olan kolluk güçleri herkese eşit mesafede olması
gerekirken birtakım siyasi örgüt yapılanmasının içine
itildi. Belli yapılanmalara çanak tutuldu. Şimdi de, göze sokulacak
şekilde Mücadele ediyoruz. denilerek ayrıca yıpratılmaya
gidiliyor. Sivil bir komisyon, sivil bir inisiyatif, polisimizi denetleyecek.
Peki, polisi zorla suç işlemeye zorlayanları, teşvik edenleri
kim denetleyecek? Güvenlik güçlerimizin ülkemizin bekasına yönelen ihaneti
bertaraf etmek için kanını ve canını ortaya koyduğu
bir süreçte getirilen bu tasarı yersiz ve zamansızdır. Geri
çekilmelidir. Hiç kimseye faydası yoktur.
Değerli milletvekilleri,
kolluk güçleriyle ilgili bu tür ısmarlama düzenlemeler yerine, gelin,
kolluk güçlerimizin sorunlarına odaklanalım. Gelin, vatan, millet ve
vazife uğruna canını ortaya koyan güvenlik güçlerimizin özlük
haklarını el birliğiyle iyileştirelim. Gelin, polisimizin
ve uzman erbaşlarımızın ek göstergelerini 3600e
çıkaralım, tazminatlarını artıralım;
çalışırken rahat ettiremiyoruz, bari emekli olduklarında
rahat etmelerini sağlayalım. Uzman erbaşlara zoralım
silahlarının verilmesini sağlayalım. Çok sık
yapılan geçici görevliler için hiç olmazsa bedelini, ücretlerini tam
zamanında ödeyelim. Vatandaş-kolluk güçleri münasebetlerini
güçlendirecek, kaynaştıracak projelere destek verelim. Güvenlik
güçlerimize özlük haklarını tam, kâmil manada verelim, sonra da
yanlış yapanlardan hesap soralım. Güvenlik güçleri terörle
mücadelesini, elbette, hukuk devleti ilkeleri çevresinde yürütecektir. Kim
yanlış yaparsa da hesabını verecektir, burada en ufak bir
tereddüt yoktur ancak sözde çözüm sürecinin yürütücülerine sağlanan yasal
güvence, terörle mücadele eden kahraman evlatlarımızdan
esirgenmemeli, yarın bir politika değişikliğinde
mağdur olmalarının önüne geçilmelidir. Bırakın
günübirlik politikalarla hareket etmeyi, bırakın yönetmeliklerle
halledebileceğimiz işlere kanun çıkarmayı, terörle
mücadelede güvenlik güçlerinin ileride zorda kalmaması için gerekli
yasaları çıkaralım. Çatışma hattına gidelim,
kahramanları kucaklayalım. Güvenlik güçlerini, halkı dinleyelim
ve devlet-millet birlikteliğini güçlendirelim. Bizim itirazımız,
yersiz ve zamansız gündeme getirilen bu tasarının güvenlik
güçlerimizin kafasını karıştırmasına ve moralini
bozacak olmasınadır. Bizim itirazımız, Hükûmetin ülkemizin
bekasına yönelik tehditleri bertaraf etmek için yapılacak düzenlemelere
öncelik vermemesinden dolayıdır. Bugün milletimizin önceliği,
terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin yanında olmaktır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye bugün tam bir kuşatılmışlıkla karşı
karşıyadır. Milletimizin bütün fertleri ve devletimizi oluşturan
bütün kurum ve kuruluşlar bu
kuşatılmışlığın farkına varmalı,
bu kuşatmayı yaracak fikir ve gönül birliği içinde
bulunmalıdır. Dolayısıyla, önceliklerini de bu amaca matuf
olacak şekilde belirlemelidir. Bu kuşatmayı yarmak için
İstiklal Savaşımızdaki Şerife Bacı misali bugün
Mersinli Şerife Ninenin yaptığını yapmalı,
güvenlik güçlerimize sonuna kadar destek olmalıyız.
Dolayısıyla, Türk milletinin temsilcileri olarak bizim de görevimiz
böylesine tasarıları kanunlaştırmak değil,
önceliğimiz milletimizin birliğinin, beraberliğinin ve
bekasının korunması olmalıdır.
Tasarının tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüş ve
düşüncelerimizi bu şekilde ifade ediyor, şahsım ve partim
adına heyetinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Okutan.
Şimdi üçüncü sırada
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Murat Bakan
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Bakan.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MURAT BAKAN
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
277 sıra
sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu
Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının bütünü üzerine grubum
adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce,
görevlerini yaparken şehit düşen tüm kolluk görevlilerimize Allahtan
rahmet diliyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu yasal düzenleme önemlidir. Neden önemlidir? Kamu güvenliğini
sağlamak maksadıyla kamu adına zor kullanma gücünü elinde tutan
kolluk kuvvetinin bu gücü kullanırken hukuka uygun hareket etmesini
sağlamak bakımından önemlidir. Bu yasal düzenleme önemlidir.
Neden önemlidir? Kolluk kuvvetlerinin etkin denetimi bakımından önemlidir.
Bu yasal düzenleme önemlidir. Neden önemlidir? Kamunun güvenliğini
sağlamakla yükümlü olan kolluğun kamu tarafından sivil gözetimi
açısından önemlidir. Biz de bu düzenlemenin sağlıklı
bir şekilde, bu Meclisin ortak aklıyla yasalaşmasını
önemsiyoruz fakat bu yasadan beklediğimiz faydayı sağlamak için
olaya çok yönlü bakmamız gerekir.
Sevgili arkadaşlar,
önce, yüksek standartlarda hizmet beklediğimiz kolluk kuvvetlerimizin ne
durumda olduğuna bir bakalım. Ülkemizde kamu adına güç kullanma
yetkisi olan kolluk kuvvetleri Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
personelidir.
Değerli arkadaşlar,
kolluk kuvvetlerimizin yaptığı görev ile yaşamları
aynı ağır şartları taşımaktadır. En
ağır şartlarda bir yandan terörle, teröristle, arsızla,
hırsızla, namussuzla, çeteyle, devleti soyanla, mafyayla,
tecavüzcüyle, dolandırıcıyla mücadele ederken öte yandan da en
büyük mücadeleyi geçim sıkıntısı, sağlık,
barınma, çocuklarının geleceği için veriyor kolluk
kuvvetleri. Yirmi otuz saat aralıksız çalışıyorlar
çoğu kez. Tayin ve terfilerde adaletsizliklerle karşı
karşıyalar.
Emniyet
teşkilatında birçok görev vekâleten yürütülüyor. Emniyet birimleri
arasında ciddi maddi eşitsizlikler var. Poliste amir olmanın önü
âdeta kesilmiş durumda. Hizmette Avrupa standardı beklediğimiz
kolluk kuvvetleri maaş ve sosyal haklarda Avrupanın çok gerisinde.
Emniyet teşkilatı politize edilmiş, iktidarın kolluk
kuvveti hâline gelmiş.
Jandarma
teşkilatında uzman erbaşlar sözleşmeli olarak
çalışmakta. Her gün bir şehit haberini aldığımız
bu yoksul ve fedakâr halk çocuklarının iş güvencesi yok. Uzman
jandarmanın statü problemi var, okulları kapatılmış,
kadroları astsubay kadrolarına dönüştürülmüş ama bu uzman
jandarmaların geleceğinin ne olduğu hâlâ belirsiz, muallak.
Astsubayların intibaklarını kısmen burada yaptık fakat
sicillerinin 9/2den başlaması konusunda talepleri var, onu
çözemedik. Bunun yanında daha çözülmemiş birçok problemi var.
Bunalımların,
intihar olaylarının en çok olduğu bir meslek grubundan söz
ediyoruz. Bir emirle ölüme giden, şehit olan, gazi olan kolluk kuvvetleri
çalışırken kimsenin aklına gelmiyor. Anası babası
sıvasız evlerde oturan bu yoksul halk çocuklarından Avrupa
standartlarında hizmet bekliyoruz fakat haklarını vermeye
gelince kendi standartlarımızı uyguluyoruz. En önemlisi,
sendikal hakları yok. İngiltere, Almanya gibi Avrupadaki bazı
ülkelerin polis sayısı ile ülkemizdeki polis sayısı
aşağı yukarı aynıdır. Avrupada 250 bin polis
olan bir ülkede 100 binin üzerinde üyesi olan polis sendikaları var, bizde
ise sendikalı polis sayısı sadece 10 bin civarındadır.
Onların başına neler geldiğini, nelerle mücadele etmek
zorunda olduklarını, haklarında hangi gerekçelerle
soruşturmalar açıldığını, kendi
haklarını savunmak için aralarında yeterince para topladıklarında
dava açabildiklerini polis sendikası yöneticilerinden bizzat dinledim.
Kendi haklarını savunmaktan menedilen insanların toplumun hak ve
hukukunu savunurken içinde bulundukları psikolojiyi anlamak için biraz
empati yapmaya davet ediyorum hepinizi. Hamasi nutuklarla ne kolluk
kuvvetlerinin yaşam standardı yükselir ne de toplumun güvenlik
derdine deva olunur. Öncelikle bu Mecliste görüşülmesi gereken konu her
gün şehit haberlerini aldığımız kolluk kuvvetlerinin standartlarını
yükseltmek, sorunlarını çözmek olmalı. Üniforması kefeni
olan bu yoksul halk çocuklarının özlük haklarını,
çalışma koşullarını Avrupa standartlarına
getirmeden onlardan Avrupa standartlarında hizmet beklemek gerçekçi
değildir.
Sevgili arkadaşlar, biz
bu yasaya özü itibarıyla karşı değiliz; bunu Komisyon
çalışmalarında da ifade ettik. Bu yasayla ilgili
eleştirimiz iktidar partisinin bu tür yasal düzenlemelerde
aldığı tutumadır, bağımsız olması
gereken kurumları bütünüyle kendisinin kontrolünde kendisine
bağlı kurumlar olarak oluşturmaya çalışma
anlayışıdır. Biz bu yasal düzenlemeyi neden
yapıyoruz? Bu soruyu kendi kendimize soralım. Eğer sorunun
cevabı Yurttaşımızın temel hak ve özgürlüklerini
korumak, gözetmek, onlara olgun bir demokraside insan olmanın onuruyla
mutlu, huzurlu, güven içerisinde yaşayacakları bir kamu düzeni tesis
etmek. ise cevap doğrudur. Eğer sorunun cevabı Sayın
İçişleri Bakanının Komisyonda yaptığı
açıklamalarda, iktidar partisi grup sözcülerinin, grup başkan
vekillerinin bu kürsüden yaptıkları açıklamalarda olduğu
gibi bu yasayı Avrupaya vizesiz gidelim, serbest dolaşalım.
diye, Avrupa istedi. diye yapmak zorunda kalıyor isek cevap,
yanlış cevaptır. Sayın İçişleri Bakanı Efkan
Ala Komisyon görüşmelerinde ne diyor? Bu, vize muafiyeti çerçevesinde ele
aldığımız bir konu, bu yükümlülükler arasında
bulunmaktadır. Vatandaşlarımızın Avrupa
Birliğinde serbest vize almadan dolaşabilmelerini sağlayacak
tasarılardan biridir. Diğer ülkelerden yani Avrupanın
diğer ülkelerinden de yararlanarak bizler bu yasayı şekillendirdik,
o zamandan itibaren Komisyonumuzun huzuruna getirdik. Aynen böyle söylüyor
Sayın Ala. Allah aşkına, biz kendi ülkemizde temel hak ve
özgürlükler için, bu ülkenin yurttaşları yüksek demokrasi
standardına layık olduğu için, bizim
vatandaşlarımız daha mutlu ve güvenli bir ülkede
yaşasın diye niye yapmıyoruz bu yasal düzenlemeleri?
Avrupa Birliği hedefi
doğru bir hedeftir fakat Avrupa Birliğine girmek istememizin
asıl sebebi kendi ülkemizdeki standartları yükseltmek,
vatandaşımızı daha uygar bir ülkede yaşatmak arzusu
değil midir? Eğer asıl hedef yüksek demokrasi
standartlarını sağlayacak yasal düzenlemeleri yapmak değil
de salt Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde yapılması
zorunlu görülen yasal düzenlemeleri yapmak ise o yasalar bu ülkede sağlaması
gereken faydayı sağlamıyor arkadaşlar. Tıpkı
bağımsız olması gereken RTÜK gibi, tıpkı
bağımsız olması gereken Rekabet Kurumu gibi, İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu gibi, yasada bağımsız yazan
fakat hakikatte siyasal iktidara bağımlı kurumlar
oluşturuyoruz. Evet, bu yasa çıkmalı, çağdaş ülkelerde
olduğu gibi çıkmalı, insanımız hak ettiği için
çıkmalı, dayatıldığı için değil.
Bu Parlamento
çatısı altında tüm yasalarımızı yaparken ortak
aklımızı kullanarak bir uzlaşı içerisinde
halkımızın yüksek standartlarda bir demokrasiye
kavuşması için gayret sarf etmeliyiz. Bizler Cumhuriyet Halk
Partisinin İçişleri Komisyonu üyeleri olarak ilk Komisyon
toplantısından sonra Komisyon Başkanımız Celalettin
Güvençi ziyaret ettik. Dedik ki: Sayın Başkan, bizler buraya seçilirken
bu vatana hizmet etmek için seçildik. Biz bu Komisyonda
alacağımız tüm kararları ön yargısız, ülkedeki
kutuplaşmaya, ayrışmaya rağmen oy birliğiyle
çıkartabiliriz. Her şeyi birlikte konuşalım,
tartışalım, ön yargıları ortadan kaldıralım
ve Komisyondan oy birliğiyle getirelim Meclisimize, Mecliste de bu
kanunlar üzerinde çok fazla konuşmadan, olgunlaşmış
yasaları yasalaştıralım. Aynı tutumu bu kanun
görüşülürken de yaptık, Sayın Bakanın da olduğu
görüşmelerde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak aynı şeyi
söyledik, dedik ki: Ülkenin uzlaşıya ihtiyacı var, ülke
kutuplaşmış durumda, insanlar bölünmüş durumda. Biz
uzlaşmayı İçişleri Komisyonundan başlatalım,
oradan dalga dalga Türkiyeye yayılsın. Ancak bizim arzu
ettiğimiz gibi olmadı, 4 siyasi partinin uzlaşarak birlikte oy
birliğiyle getirebileceği bir kanun tasarısı bizim
önerilerimiz, tüm siyasi partilerin önerileri reddedilerek AKP oylarıyla,
oy çokluğuyla Meclise geldi.
Sevgili arkadaşlar, Çin
Halk Cumhuriyetinin kurucusu Maoyla ilgili bir anekdot dinledim -ne kadar
doğru bilmiyorum ama mesajı beni çok etkiledi- onu sizinle
paylaşmak istiyorum. Mao bir toplantıya katılır, o
toplantıda bir dinleyici onun konuşmasının ardından
Maoya der ki: Siz, Çin gibi binlerce yıllık kültürü olan bir ülkede
kültür devrimi yaptınız, siz bir dâhisiniz. Mao
karşılık verir: Sevgili arkadaşım, ben dâhi falan
değilim. Bir deham varsa başkasının aklını
kullanmaktır. der.
Sevgili arkadaşlar,
Ankara Emniyet Müdürlüğünün duvarında Herkesin polisi kendi
vicdanıdır. yazan anlamlı bir slogan var. Şimdi size
soruyorum, kendi vicdanınızda değerlendiriniz: Bu Mecliste ortak
akıl var mı? Eğer Yok. diyorsanız, yukarıda
anlattığım gelişmeler çerçevesinde, bu ortak aklın
oluşmamasının sebebini kendi vicdanınızda
sorgulayınız.
Sevgili arkadaşlar, bu
yasa eğer olması gerektiği şekliyle çıkar ve bu
komisyon olması gerektiği gibi çalışırsa kolluk
kuvvetlerine de saygınlık kazandırır. Zira, iktidarın
yersiz, haksız uygulamalarının toplumdaki olumsuz faturası
genellikle yoksul halk çocuklarından oluşan kolluk kuvvetlerine
çıkarılıyor. Bunun en somut örneği Gezidir. Dönemin
Başbakanı Sayın Cumhurbaşkanı Polisimiz Gezide
destan yazdı. dedi. Hayır Sayın Cumhurbaşkanı; sizin
ayrımcı inadınız, o genç insanları çapulcu olarak
görmeniz ve şişmiş egonuz yüzünden Gezide ağıt
yakıldı. Berkin Elvanı vurmak mıydı destan?
SALİH CORA (Trabzon)
Her konuşmayı Cumhurbaşkanına bağlıyor.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Gecenin bu saatinde
MURAT BAKAN (Devamla) Ethem
Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah
Cömerti öldürmek mi destan?
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Ne alaka ya!
MUSTAFA KÖSE (Antalya)
Hakaret ediyorlar ancak.
MURAT BAKAN (Devamla)
İzmirde Kordonda genç kızları saçlarından sürüklemek mi
destan? Eli sopalı polislerin sokaklarda gençleri dövmesi mi destan?
Gencecik insanları gaza boğdurdunuz. Bu genç
fidanlarımızı da bu kürsüden saygıyla anıyorum.
Yoksul halk
çocuklarını halkın üzerine salarak polisimizi de
itibarsızlaştırdınız, polise de kendi
dramını yazdırdınız aslında. Siz Sayın
Cumhurbaşkanı
Sevgili arkadaşlar, ben
bir milletvekili olarak Cumhurbaşkanına sitem etme hakkına
sahibim. Lütfen üzerinize alınmayın.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
Allah Allah, Allah Allah! O zaman karşılığını
da bulacaksın! Her söylediğin sözün
karşılığı vardır!
SALİH CORA (Trabzon)
Hakaret etme!
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) Yazıklar olsun, yazıklar olsun!
MURAT BAKAN (Devamla) Siz
Sayın Cumhurbaşkanı, polis teşkilatını kullanarak
gizli zulüm yaptınız. Bu kürsüden Yunusun şu sözünü siz
Sayın Cumhurbaşkanına saygıyla gönderiyorum: Zulüm ile
abat olanın akıbeti berbat olur.
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) Aynı CHP işte.
MURAT BAKAN (Devamla) Bir
endişemi daha paylaşmak istiyorum Sayın
Cumhurbaşkanıyla, bu kürsüden: Siz Ey diye konuşmaya
başladığınızda
BAŞKAN Sayın
Bakan, Genel Kurula hitap etmeniz lazım burada, Sayın
Cumhurbaşkanına değil.
MURAT BAKAN (Devamla)
benim gibi milyonlarca yurttaşımız Eyvah, galiba yine bazı
şeyler doğru gitmiyor. diye düşünüyoruz. Bakınız,
Şeyh Edebali Osman Gaziye Ey! diye hitap ediyor ama nasıl güzel
bir Ey! Ey Oğul! Artık beysin. Bundan sonra öfke bize,
uysallık sana. Güceniklik bize, gönül alma sana. Suçlamak bize, katlanmak
sana. Âcizlik bize, hoş görmek sana. Anlaşmazlıklar bize, adalet
sana. Haksızlık bize, bağışlamak sana. Sayın
Cumhurbaşkanı, dünya ile aranızdaki savaşta dünyanın
yanında olun lütfen.
Sevgili arkadaşlar, polisin eğitim düzeyi
çağdaş ülkelerin seviyesine getirilmeli. Kaliteli okullara
yatırım yapılmalı, erdemli insana yatırım
yapılmalı. Yatırım, yatırım diyorsunuz ama
nedense erdemli insan yetiştirme projelerine yatırım
yapmıyorsunuz. Bir okul fazla yaptırın, bir hapishane
eksiltmiş olursunuz. diyor Victor Hugo. Polis okullarına
öğrenci alırken fiziksel koşulları ön planda tutuluyor, bu
da doğal bir şeydir ama daha önemlisi karakter, ahlak, erdem bir o
kadar ön planda tutulmalıdır. Ne diyor Ne diyor Necip Fazıl:
Memleketler parasızlıktan değil ahlaksızlıktan
çöker. İşinize geldiğinde tarihsel mirasımızı
hoyratça kullanıyor, manevi değerleri altüst ediyorsunuz. Manevi
değerlerimize göre davranın, arsızı,
hırsızı, ahlaksızı yüceltmeyin. Polis okullarına
alınacak öğrenci seçimini Ahi geleneğindeki erdemlere göre
yapmanızı ivedilikle öneriyorum. Bakınız, Roma ve Grek
kültüründe polis sözcüğü Güzel yaşamın ta kendisidir. diye
ifade ediliyor, polis kelimesi de oradan geliyor zaten.
Sevgili AKPli
arkadaşlar, nedir sizin bu Bağımsız olması gereken
kurumları da ben kurmalıyım. takıntınız? Zaten
Hükûmetsiniz, yetmedi, hegemonyacı devlet partisi oldunuz. Vali sizin
valiniz, kaymakam sizin kaymakamınız, tüm devlet bürokrasisi sizin
elinizde. Avrupa Birliği sivil, tam bağımsız bir gözetim
komisyonu kurulmasını size dayatıyor, siz de illa Ben
istediğim gibi kuracağım. diye bize dayatıyorsunuz. Bu
gidişat, gidişat değildir.
Sevgili arkadaşlar,
muhalefet şerhinde yazdıklarımızı özetliyorum: Avrupa
da artık bu oldubittilere inanmıyor. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin ülkemiz hakkında verdiği yüzlerce karara bir göz
atarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Bu tür
kurumlar sivildir, hatta, literatürde, şu an kurduğumuz kurumun ismi
Avrupada civilian oversight diye geçer, şeffaftır. Devlette,
siyasette, hükûmette etkin olan kişilerden değil, toplumdaki
saygın, güvenilir, itibarlı şahsiyetlerden oluşur.
Demokrasiyi benimseyen, hukuku, adaleti, tarafsızlığı
içselleştiren erdemli insanlardan oluşur. Sizin önerinize göre bu
kurum devletin, Hükûmetin ta kendisidir, mini bir Bakanlar Kurulu gibidir.
Başkan, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı,
diğer üyeler de bakanlıklar ve resmî kurum temsilcileri.
Oysa biz ne önerdik?
İçişleri Bakanının üniversitelerimizden önereceği
adaylar yerine en eski üç hukuk fakültesi öğretim üyeleri arasından,
Adalet Bakanının yerine ise Barolar Birliğinin önereceği
adaylar arasından yine Bakanlar Kurulu seçsin dedik. Aslında
olması gereken, bu kurumların önerisiyle, kamuoyunda da
tartışılarak Parlamentoda nitelikli çoğunlukla seçilmesidir
bu tür kurumların. Ancak biz gerek Komisyonda gerek Mecliste bir
uzlaşı sağlayabilmek adına böyle bir öneri getirdik ancak 7
üyeden sadece 2si dahi Hükûmetin mutlak kontrolü altında
olmadığı için siz bu uygulamaya karşı
çıktınız. Böyle mi ileri demokrasiyi oluşturacağız?
Milliyetçi Hareket Partisi sayın konuşmacısı Avrupada
yok. dedi, aslında İngilterede tam burada
kuracağımıza benzer bir komisyon var, Polis Şikâyetleri
Bağımsız Komisyonu ismi, kısa adıyla IPCC. Güvenlik
kurumlarında hiç çalışmamış 11 kişi olmak üzere
15 kişiden oluşuyor ve 100ün üzerinde bağımsız uzman
personel bu kuruma destek oluyor. Bu şekilde kamuoyu desteğini ve
güvenini kazanan kurul üyeleri tam bağımsız olarak daha öz güvenle
hareket ediyor. Bizim de bu yasanın bizim istediğimiz şekilde
çıkmasından muradımız budur zaten.
Sevgili arkadaşlar, bu
tasarı önceki hükûmet tarafından hazırlanmış bir
tasarıdır. Siz yeni bir Hükûmetsiniz, Sayın Davutoğlu yeni
bir Başbakan. Vesayet
Vesayet
diyerek iktidara geldiniz ancak kendinizi
vesayetten kurtaramadınız. Bu yasa daha önce nasıl geldiyse bu
Hükûmet döneminde de hiçbir değişiklik yapılmadan o şekilde
geldi Meclise. Çağdaş ülkelerde bu tür kurumların nasıl
oluştuğunu gösteren bilgiler dosyada mevcut, hiç olmazsa o
bilgilerden yararlanarak bu değişiklikleri birlikte Komisyonda
yaparak getirseydik bu tasarıyı Meclise. Bu, son derece anlamlı,
sorumlu, önemli, toplumumuzun vicdanı, AB yolundaki yolculuğumuzun
yoldaşı olacak böyle bir kurumun oldubittilerle kurulması
vahimdir sevgili arkadaşlar.
İktidardaki siz sevgili
arkadaşlarım, Her şeyi ben yaparım, ben yürütürüm, ben
denetlerim. Ben her şeyim, ben olmazsam sen de olmazsın. gibi, Ben
Ben
Ben
tavrınız sizin benliğinizi de zedeliyor. Nasıl
ki özgürlükler sınırsız değilse devletin kullandığı
yetkiler de sınırsız değildir. Bırakın, sizi de
sizden olmayan sivil bir kurum denetlesin, gözetlesin. Bu durum en çok sizin
yararınıza olacaktır.
Sevgili arkadaşlar,
bütçe çalışmaları sırasında Rekabet Kurumu gündeminde
söylediğimi bir daha tekrar ediyorum: Siyaset bu tür kurumların
oluşmasına önayak olmalı ama sonrasında ayak bağı
olmamalıdır.
Tasarı bu hâliyle
yasalaşırsa Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
kullanacağımız oy ret oyudur. Genel Kurulu saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan
NURİ OKUTAN (Isparta)
Sayın Başkan
BAŞKAN Gruplar
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahıslar adına
ilk söz Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülgere aittir.
Buyurun Sayın Dülger.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MUSTAFA HİLMİ
DÜLGER (Kilis) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kolluk
Gözetim Komisyonunun Kurulması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, her türlü hain saldırılar karşısında bu
vatanı, bu bayrağı, bu toprağı korurken, savunurken
şehit düşen güvenlik güçlerimizin ve Kiliste 18 Ocaktan bu yana
Suriyeden atılan füzeler sonucu hayatını kaybeden gerek
hemşehrilerimizin gerekse Suriyeli misafirlerimizin hayatlarını
kaybetmelerinden dolayı duymuş olduğumuz üzüntüyü
huzurlarınızda ifade ediyor, şehitlere, hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet ve yaralılara da acil şifalar
diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün devletin varoluşu üzerine kabul görmüş en önemli görüş
toplumsal sözleşmedir. Buna göre, kişilerin doğuştan
getirdikleri bazı hak ve yetkilerden vazgeçerek bunları bir soyut
kuruma devrederek devlet dediğimiz kurum oluşmuş. Devredilen
bu yetkiler de kamu adına bu kurum tarafından görevlendirilen
görevliler eliyle yerine getirilmekte; bunlara da en yalın
tanımıyla kamu görevlileri demekteyiz.
Değerli milletvekilleri,
işte bu kamu görevlileri içerisinde önemli bir yer tutan ve kamunun
güvenliğiyle görevli, düzeni sağlayan, suç ve suçlularla mücadele
eden, güvenlik görevini icra ederken bu görevlilerin işledikleri iddia
edilen idari eylem ve davranışlarının
soruşturmasını yapmayı, bunların varsa ortaya
çıkarılmasını sağlamayı, yapılan
işlemlerin merkezî bir kayıt altına alınmasını
amaçlayan bu kanunu bu saatte hep birlikte görüşmekteyiz.
Değerli milletvekilleri,
kolluk görevlerini yerine getiren ve bu kanun kapsamına giren Emniyet
Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlıklarının kurumsal yapısı içerisinde
kendi denetim ve teftiş kurulları yine kendi personellerinden
oluşmakta ve bu kurullar, bu kolluk güçlerinin işledikleri iddia
edilen ve bu kanun kapsamına giren suçları soruşturmakta ise de
bu soruşturmalar bugüne kadar bağımsız bir komisyon
tarafından denetlenmediği gibi, yapılan soruşturmalar
hakkında bir yeknesaklık da bulunmamaktadır. Bugüne kadar
bunların tek bir çatı altında görülmesi de mümkün
olmamıştır.
Değerli milletvekilleri,
bugün yürürlükte olan sistemle yapılan bu soruşturmalar kurum
taassubu içerisinde tam olarak suçluların ortaya çıkmasını
da engellemektedir gibi bazı iddialar hem kurumları hem de
soruşturanları töhmet altında bırakmıştır.
Değerli milletvekilleri,
görüşülmekte olan kanunla, soruşturma sisteminin daha etkili ve
hızlı işlemesini sağlamak, saydamlığını
ve güvenirliğini geliştirmek, kolluk görevlilerinin işledikleri
iddia edilen suçlardan disiplin cezasını gerektiren eylem ve
davranışlarından dolayı yapılan iş ve
işlemlerin merkezî bir sistemde kayıt altına alınması
ve yeknesaklığın sağlanması amaçlanmaktadır.
Ayrıca,
görüşülmekte olan bu kanunla, kanun kapsamına giren görevlilerin yani
güvenlik görevlilerinin işledikleri iddia edilen suçlar kanun
kapsamında olup askerî görevler kapsam dışı
bırakılmıştır. Bu kanunla kurulmakta olan komisyon
sadece bilgi alan değil, aynı zamanda mevcut mekanizmaları
harekete geçirebilecek bir yetkiye de sahip olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
ayrıca getirilmekte olan bu düzenlemeyle mevcut şikâyet
mekanizması devam edecek, ihbar ve şikâyetlerin her makama
yapılabilmesi mümkün olacaktır.
Görüşülmekte olan kanun tasarısıyla
on yedi yıl görev yapmaktan onur duyduğum Mülkiye Teftiş Kurulu
içerisinde ihtisas sahibi olacak bir birim kurulmakta ve yine önemli suçlara
sadece mülkiye müfettişlerinin bakması düzenlemesiyle suç ve
suçluların ortaya çıkarılması konusunda uzman bir birime
görev verilmektedir.
Değerli milletvekilleri, getirilmekte olan bu
düzenlemeyle savcıların görevleri devam etmekte, kurulacak komisyonun
sekretarya görevini de asırlık deneyime sahip ve bu konuda kurum
hafızası ve tecrübesi olan Mülkiye Teftiş Kurulunun yapması
da yerinde bir düzenleme olarak mütalaa edilmektedir.
Getirilen bu düzenlemeyle
kurulacak komisyon İçişleri Bakanlığına önerilerde
bulunacak, böylece yeni düzenlemelerin önünün de açılması
sağlanacaktır. Ayrıca, bu düzenlemeyle yapılan
soruşturmaların merkezî bir sistem içerisinde izlenmesi de mümkün
olacaktır.
Yine, bu düzenlemeyle
kurulacak komisyonun yetkili mercilerden disiplin soruşturması
açılmasını ve teftiş yapılmasını istemesi de
mümkündür.
Değerli milletvekilleri,
görüşülmekte olan bu kanun tasarısıyla İçişleri
Bakanlığı bünyesinde sürekli bir kurul olarak kurulacak bu kurul
sistemimizde ilk kez görevleriyle ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine
ve Başbakanlığa raporlar hazırlayıp gönderecek; bu
konuda yasama ve yürütmeyi yapılacak düzenlemelerle ilgili olarak
bilgilendirme göreviyle de donatılmış olacaktır.
Ayrıca, modern demokratik toplumun vazgeçilmez unsuru olan sivil toplum
kuruluşlarıyla iş birliği yaparak toplumun
ihtiyaçlarının da yapılacak değişikliklere
yansıtabilecek bir yetkiye de sahiptir.
Değerli milletvekilleri,
getirilen bu düzenlemeyle, yapılan soruşturmaların
şeffaflığını, güvenirliğini
artırıcı, gelişmeyi ve ilerlemeyi sağlayıcı,
sistemin işleyişi esnasında eksiklikleri görüp giderilmesini
sağlayıcı bir düzenleme sistemimize
kazandırılacaktır.
Değerli milletvekilleri,
getirilen bu düzenlemeyle, suç ve suçluyla mücadele ederken güvenlik
görevlilerimizin sık sık karşılaştıkları
suçlamaların gerçek olup olmadığı açığa
çıkarılacak, varsa suçluların cezalandırılması
sağlanacak, buna karşılık yapılan münferit hatalardan
kurumların ve devletin töhmet altında kalması da önlenmiş
olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; getirilen bu düzenlemeyle, kolluk sistemimizin
bağımsız bir kurul tarafından izlenmesi mümkün olurken
kurum taassubuyla suç ve suçluların korunmasının da önü kapatılacaktır.
Bu duygularla ben kanunun ve
kurulacak komisyonun ve getirilen düzenlemenin hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Dülger.
Sayın Okutan, az önce
isminiz de geçti, buyurun, bir dakika efendim, 60a göre.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
39.- Isparta
Milletvekili Nuri Okutanın, İzmir Milletvekili Murat Bakanın
277 sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde
CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
NURİ OKUTAN (Isparta)
Efendim, bir düzeltme yapma adına söz aldım.
Biraz önce konuşan
Sayın Bakan İngilterede böyle bir komisyonun olduğundan
bahsetti. Doğru, bir komisyon var ama orada polis atama sistemi
değişik; konsül polisi atar, dolayısıyla polisin
hatasını denetleyecek yine sivillerdir. Yapısından
kaynaklanan, polisin teşkilatlanmasından kaynaklanan bir sivil
gözetim vardır. Yoksa polisin bütün eylem ve işlemleri -bizde
olduğu gibi- şu anda bir denetime zaten tabidir, biraz önce
bahsettim.
Teşekkür ediyorum söz
verdiğiniz için.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Kolluk
Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 277) (Devam)
BAŞKAN Şahıslar
adına ikinci ve son söz Tunceli Milletvekili Gürsel Erola aittir.
Buyurun Sayın Erol. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜRSEL EROL (Tunceli)
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; gecenin bu saatinde
sizleri cumhuriyetin, demokrasinin, laikliğin, insan haklarının,
barışın ve özgürlüğün kenti olan Tunceli Milletvekili
olarak sevgi
ve saygıyla selamlıyorum ve geçen hafta, benim ilimde, seçim
bölgemde, Tuncelide PKK terör örgütünün eyleminden kaynaklı olarak
hayatını kaybeden 3 güvenlik görevlimizin şehit
olmalarından dolayı kendilerine rahmet diliyorum, ailelerine de
başsağlığı diliyorum.
Tabii, benden önce grubumuz
adına konuşan İzmir Milletvekilimiz Murat Bakan Beyin
ifadelerine aynen katıldığım gibi birkaç ekleme yapmak
isterim. Bunlardan birisi, bu komisyon, Avrupa Birliği uyum yasaları
doğrultusunda zorunlu kurulması gereken bir komisyon ama komisyonun
etki alanını ve yetki alanını biraz daha genişletmek lazım
yani kolluk kuvveti deyince, yalnızca, ülkemizde emniyet güçleri
değil, aynı zamanda infaz koruma memurları var, aynı
zamanda özel güvenlik şirketleri var ve aynı zamanda korucular var.
Yani, bunları da kapsayan, daha geniş katılımlı bir
komisyonun kurulmasında yarar görüyorum ve komisyon kurulurken ileriki
süreçte herhangi bir hukuksal sorun yaşanmaması, güvenlik güçlerinin,
devletin kendilerine verdiği yetkiyi yanlış ve kendi
inisiyatiflerinde kullanmaması amaçlı, komisyonun daha
sivilleştirilerek, sivil toplum örgütlerinin
katılımlarının sağlanarak oluşturulmasında
da yarar görüyorum.
Nedenine gelince, hepimiz
şöyle hafızamızı biraz geriye götürelim, devletin
içerisinde, gücü kendi lehine kullanan derin güçler her zaman olmuştur.
Bunun on iki yıl önceki adı kontrgerilladır. O dönemde, sivil
toplum örgütlerinin başkanlarına suikast düzenlenmiştir,
aydınlarımız öldürülmüştür, toplumsal olaylar
gerçekleştirilmiştir. 12 Eylülden sonra, derin devlet adı
altında yeni bir yapılanma oluşturuldu. Bu sefer, derin devlet
kontrgerillayı tasfiye etti ama yine, hukuka uymayan
davranışlarla ülkemizde birçok faili meçhul cinayet ve
yargısız infazlar gerçekleştirildi ve en son dönemde, en son
zamanda da, hepimizin bildiği gibi, özellikle siyasi partinin, AKPnin gündeme
taşıdığı paralel yapı. Yarın neyin
çıkabileceğini bilmediğimiz için ve nelerin olabileceğini
bilmediğimiz için, yine devletin gücünü kendi gücü olarak görüp kanun
dışı, hukuk dışı uygulamalarla karşı
karşıya kalabileceğimiz endişesi ve kuşkusuyla bu komisyonun
daha denetime açık bir şekilde, insanların kafasında
tereddüt ve şüphe yaratmayacak şekilde, sivil toplum örgütlerinin
katılımıyla oluşturulmasında ben yarar görüyorum.
Tabii, İçişleri
Bakanlığımız, aslında, Türkiyedeki, görev
açısından da sorumluluk açısından da en önemli
bakanlıklarımızdan birisi. Tabii ki kamu düzenini korumak siyasi
ve bürokratik bir görev. Aynı zamanda, kamu düzenini sağlarken kamu
hukukunu ve kamu güvenliğini de sağlamak zorunda. Yani kamu düzenini
sağlarken, kamu hukukunu ve kamu güvenliğini sağlarken de
aynı zamanda, hukuka uygun davranış göstermek zorunda. Ve bu
anlamda, önümüzdeki süreçle ilgili, özellikle bölgede, doğu ve
güneydoğuda yaşanan olaylarla ilgili, oradaki güvenlik güçlerinin
davranışlarından, kılık kıyafetlerinden ve
insanlara karşı olan yaklaşımlarından -tabii ki bir
çatışma ortamında psikolojik olarak davranış
şekilleri farklı olabilir- toplum üzerinde yaratacağı
olumsuz etkenlerden de kaçılarak denetimlerinin çok doğru ve
sağlıklı yapılması konusunda bir uyarıda da
bulunmak isterim. Çünkü televizyonlarda ve gazetelerde gördüğümüz
kadarıyla o bölgede görev alan güvenlik güçlerinin kılık
kıyafetleri, tip şekilleri, sakal bıyık şekilleri
oradaki bölgenin, farklı şekildeki insanların
yaklaşımlarına neden olabilecek düzeyde bir davranış
göstermekte ve bununla ilgili de bir tedbir alınması lazım diye
düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri,
tabii, son iki gündür ülkemizin gündemi laiklikle ilgili Sayın Meclis
Başkanımızın yapmış olduğu açıklama.
Biz buraya kendi illerimizden tercih edilen veya seçilen milletvekili
adayları olarak, en seçkin insanlar olarak geldik. Bizi seçen veya kendi
bölgelerimizde ön seçim yöntemiyle belirlenen adaylık sürecimizle ilgili,
bir defa, Parlamento çatısı altında nezaketi ve hoşgörüyü hiçbir
zaman unutmamamız lazım. Tabii ki siyaseten siyasi partilerimizin
genel başkanlarını kendilerimize doğal lider olarak
görebilir, bunların saygınlığıyla ilgili,
bunların kendimize göre lider görünmesiyle ilgili farklı algılar
veya farklı düşünceler taşıyabiliriz. Ama hepimizin
unutmaması gereken en önemli şey şudur: Türkiye Cumhuriyetinin
ulusal lideri Mustafa Kemal Atatürktür. (CHP sıralarından
alkışlar) Ve biz Atatürkün devrimlerine ve cumhuriyetin temel
değer yargılarına sadık kalmak zorundayız. Atatürkün
devrimleriyle ve cumhuriyetin değerleriyle çatışan herkes bana
göre cumhuriyet düşmanıdır ve cumhuriyet
düşmanlığının da bu Parlamento çatısı
altında konuşulması ve tartışılmasını
doğru bulmuyorum. Eğer biz bugün burada milletvekili olarak görev
yapıyorsak şunu hiçbirimiz unutmamalıyız ki bunu Atatürkün
kurduğu cumhuriyete borçluyuz ve bu cumhuriyetin değerlerine sahip
çıkmak yalnızca bir siyasetçi olarak değil, aynı zamanda
bir yurttaş olarak bizim siyasi sorumluluğumuzdur. Bu
değerlerden asla hiçbirimiz vazgeçmemeliyiz ve burada Parlamentoya seçilen
milletvekilleri olarak siyasi düşüncelerimiz ne olursa olsun, hangi konuda
ne düşünürsek düşünelim biz birbirimizle kavga etmek yerine
fikirlerimizi ve düşüncelerimizi tartışabilmeliyiz, onları
kavga ettirebilmeliyiz.
Bakın, geçen
konuşmamda da söylemiştim, ben Tuncelide Atatürkçü ve cumhuriyetçi
kimliğiyle tanınan bir siyasetçiyim ve HDPye karşı -Tunceli
HDP milletvekilimiz de aramızda- en keskin siyasi mücadeleyi vermiş
birisiyim ve asla ve asla da siyasi düşüncelerine katılmıyorum
ama o arkadaşlarımız da o bölgelerden seçilmiş
gelmişlerse bu kürsüde konuşurken onların düşüncelerini de
dinleyebilmeliyiz. Bize aykırı olabilir, aynı şeyleri
düşünmeyebiliriz, bizim düşüncelerimiz dışında çok
farklı şeyler konuşabilirler. Eğer Parlamentoda bir
uzlaşma kültürünü geliştiremezsek, birbirimizi anlayamazsak,
birbirimizi dinleyemezsek, birbirimizin kaygılarını
paylaşamazsak Parlamentonun bundan sonraki süreçle ilgili, yönetimiyle
ilgili sorun yaşarız. Hepimizin ortak değerleri üzerinde
birleşmenin yolunu ve yöntemini gerçekleştirebilmeliyiz.
Bugün eğer şehit
cenazelerimiz geliyorsa bize düşen çocuklarımızı yetim
bırakmamaktır. Bakın, İsmet İnönü İkinci Dünya
Savaşına girmez ve bir yurt içi gezisinde İsmet İnönüye
bir çocuk taş atar ve çocuğu yanına çağırarak der ki:
Evladım, bana niye taş attın? Çocuk der ki: Bizi aç
bıraktın. ve İsmet İnönü Evet, ben seni aç
bıraktım ama yetim ve babasız bırakmadım. diye cevap
verir. Sorun doğu ve güneydoğudan veya Türkiyenin herhangi bir
ilinden şehit cenazesi geldiği zaman o şehit cenazesine
katılmak ve PKK terör örgütünün eylemini kınamak değildir. Çözüm
çocuklarımızı yetim bırakmamaktır, insanlarımızın
ölümlerini engelleyebilmektir. Eğer bunları başarabilirsek bu
Parlamento gerçekten, 26ncı Dönem Parlamentosu olarak Türkiye
Cumhuriyetimizin bir başarı hikâyesini oluşturur. Aksi
takdirde, şehitlerimiz üzerinden siyaset yapmak hiçbirimizin hakkına
ve adaletine sığacak bir davranış değil.
Bu ülkenin, cumhuriyetimizin,
demokrasimizin varlığına hepimiz sahip çıkabilmeliyiz,
hepimiz her düşünceye açık olabilmeliyiz. Birbirimizi medeni kurallar
içerisinde, nezaket içerisinde dinleyebilmeliyiz. Hoşgörüyle birbirimizi
anlamanın yolunu ve yöntemini gerçekleştirebilmeliyiz. Çünkü bu
devlet hepimizin ve bu Parlamentoda hepimizin varlığının
tek nedeni cumhuriyettir. Cumhuriyete sahip çıkacağız,
cumhuriyete sahip çıkarken de birbirimize anlayış
göstereceğiz.
Zaman çok oldu. Bu süremi bir
dahaki konuşmamdan alacaklı olarak Sayın Başkanımdan
rica ediyorum. Hepinize en içten dileklerimde sevgi ve
saygılarımı sunarım.
Teşekkür ederim. (CHP ve
AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz.
Böylece tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçmiyorum.
Birleşime iki dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 00.51
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Elif Doğan TÜRKMEN (Adana), Özcan PURÇU (İzmir)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81inci Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
Kolluk Gözetim Komisyonu
Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ve İçişleri Komisyon raporlarının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan, Siyasi Etik Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Anayasa Komisyonu raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Siyasi Etik
Kanunu Teklifi (2/1000) ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Anayasa
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 307)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da
komisyonun olmayacağı anlaşıldığından,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 27 Nisan 2016 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı
geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 00.53
(x) 296 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 297 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 277 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.