TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
83üncü Birleşim
2 Mayıs 2016 Pazartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, 1
Mayıs İşçi Bayramını kutladığına,
Gaziantep ve Nusaybinde şehit olan polislere Allahtan rahmet
dilediğine ve terörü bir kez daha lanetlediğine ilişkin
konuşması
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Genel Kurul
çalışmalarına dönen AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Giresun Milletvekili Nurettin Canikliye Hoş geldiniz. dediğine ve
başarılar dilediğine ilişkin konuşması
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Ravza Kavakcı Kanın, 2 Mayıs 1999da Mecliste
yemin töreninde yaşanan olaylara ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Yakup Akkayanın, 1 Mayıs İşçi Bayramına
ilişkin gündem dışı konuşması ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun cevabı
3.- Muş
Milletvekili Burcu Çelik Özkanın, sokağa çıkma yasaklarına
ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Aksaray
Milletvekili İlknur İnceözün, Muş Milletvekili Burcu Çelik
Özkanın yaptığı gündem dışı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Aksaray Milletvekili
İlknur İnceözün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
3.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun gündem dışı
konuşmaya cevaben yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, 1 Mayıs
İşçi Bayramını kutladığına,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun gündem
dışı konuşmaya cevaben yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ve LYS sınavına
girecek olan bazı gençlerin sistem değişikliğinin
kurbanı olduklarına ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Şanlıurfada yaşanan elektrik
kesintileri ile işsizlik sorununa ve GAP Eylem Planının ne zaman
bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
3.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, Kut bayramına ilişkin
açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemirin, Evin Okula Yakınlaşması ve
Değişen Anne Baba Rolleri Projesi kapsamında Bakanlık
bütçesinden kamu kaynaklarının belli bir kesime
aktarılmasıyla ayrımcılık
yapıldığına ve bu projenin sonlandırılması
konusunda Millî Eğitim Bakanına çağrıda bulunduğuna
ilişkin açıklaması
5.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, Karadenizde, özellikle de
Giresunda yaylalarda yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
6.- Hatay
Milletvekili Hilmi Yarayıcının, 1 Mayıs İşçi
Bayramını kutladığına ilişkin
açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Ali Şekerin, 1 Mayıs İşçi
Bayramını kutladığına, Hükümetin özel istihdam
bürolarıyla tam güvencesiz çalışmayı
dayattığına ve Türkiyede gelir dağılımında
adaletsizliğin arttığına ilişkin açıklaması
8.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, Meclis Başkanının
laiklikle ilgili beyanlarıyla yeminine sadık kalmadığına
ve görevinden istifa etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
9.- Hatay
Milletvekili Birol Ertemin, yıllarca çalıştığı
hâlde hiç sigortalı olamamış yüz binlerce işçi
bulunduğuna ve bu konularda işverenlerin daha ciddi denetlenmesini
dilediğine ilişkin açıklaması
10.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Balıkesirin Gönen
ilçesinin bazı mahallelerinde yaşanan içme suyu sorununa ilişkin
açıklaması
11.-
Balıkesir Milletvekili Namık Havutçanın, Diyanet
İşleri Başkanının laikliğe aykırı eylem
ve söylemleriyle açıkça Anayasayı çiğnediğine ilişkin
açıklaması
12.- Tokat
Milletvekili Kadim Durmazın, Tokatın bazı ilçelerinde don
nedeniyle mağdur olan üreticilerin borçlarının ertelenip
ertelenmeyeceğini ve İŞKURun işçi
alımlarını neye göre yapacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
13.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, TMMOB ve TTB
tarafından hazırlanan Soma Maden Faciası İnceleme Raporuna
ve iktidarın evrensel çalışma ilkelerine değil, evrensel
kapitalizm ve tekellerin ilkelerine uyduğuna ilişkin
açıklaması
14.-
İstanbul Milletvekili Selina Doğanın, İstanbul
Gaziosmanpaşada yaklaşık 30 bin evi kapsayan acele
kamulaştırma kararına ilişkin açıklaması
15.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, 1 Mayıs İşçi
Bayramını kutladığına ve Niğde Bor Şeker
Fabrikasında 345 işçinin seslerini duyurabilmek için bir ay boyunca
ücret almadan iki saat fazla mesai yapma eylemi başlattıklarına
ilişkin açıklaması
16.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, milletin terörle mücadelede kesin sonuç alınmasını
beklediğine ve Manisada şehir hastanesinin inşaatında
meydana gelen göçükte 3 işçinin toprak altında
kaldığına ilişkin açıklaması
17.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, iktidar partisinin
eleştiriye tahammülsüzlüğünün Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gerilimli bir ortamda çalışması sonucunu doğurduğuna
ve geçen hafta Bolu Milletvekili Tanju Özcana verilen Meclisten geçici
çıkarma cezasını protesto ettiğine ilişkin
açıklaması
18.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Mecliste medeni bir dilin,
karşılıklı anlayış ve iş birliğini esas
alan bir yaklaşımın ve müzakereye dayalı bir perspektifin
esas olması gerektiğine, devletin teröre karşı meşru
bir mücadele yürüttüğüne ve 1 Mayıs İşçi
Bayramını kutladığına ilişkin
açıklaması
19.- Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin, Parlamentoda halkın temsiliyeti
doğrultusunda her türlü düşünce, eleştiri ve ifade
özgürlüğünün olması gerektiğine ve 1 Mayıs İşçi
Bayramını kutladığına ilişkin
açıklaması
20.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili
Engin Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet
Meclisini Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde temsil edecek Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisi Türk Grubu üyeliklerinin siyasi parti gruplarına
dağılımında yapılan değişiklik sonucu
Cumhuriyet Halk Partisinden boşalan üyeliklere Adalet ve Kalkınma
Partisi tarafından aday gösterilen 1 asil üye Mardin Milletvekili Orhan
Miroğlu ile 1 yedek üye Adıyaman Milletvekili Salih
Fıratın seçilmesinin Başkanlık Divanınca uygun
bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/719)
B) Önergeler
1.-
Başkanlıkça, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycının Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifasına
ilişkin yazısının 27/4/2016 tarihinde
Başkanlığa ulaştığına ilişkin önergesi
(4/228)
C) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 19 milletvekilinin, Türkiye ve
İzmirde yaşanabilecek muhtemel bir deprem felaketi öncesinde
yapılması gereken çalışmaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/184)
2.- İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdu ve 51 milletvekilinin, 17-25 Aralık 2013
soruşturmaları sonrasında Hükûmetin eylem ve işlemlerinin
Türkiye demokrasisi ve ekonomisine verdiği olası zararların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/185)
3.- HDP Grubu
adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Türkiyede beş aydır süren çatışmalı süreç
esnasında PKK tarafından alıkonulan asker, polis ve diğer
kamu görevlilerinin ailelerine kavuşturulması amacıyla yapılması
gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/186)
VIII.- GENSORU
A) Ön
Görüşmeler
1.- HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, başta
hidroelektrik santraller olmak üzere Cerattepe, Yeşil Yol, Kuzey Marmara
Otoyolu ve diğer büyük projelerle ekolojik yıkım
gerçekleştirildiği ve bu yıkımda sorumluluğu
bulunduğu iddiasıyla Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/9)
IX.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe
seçim
2.- Plan ve Bütçe
Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Kolluk
Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 277)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden
Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma ile
Oluşturulan Ortak Geri Kabul Komitesinin 2/2016 Sayılı
Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/711) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 298)
XI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili İsmail Faruk Aksunun, büyük projelerin finansmanında
kullanılan kamu-özel ortaklığına ilişkin sorusu ve
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/3761)
2.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, Hamzabey Sınır
Kapısından yapılan araç ve şahıs giriş
çıkışlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Bülent Tüfenkcinin cevabı (7/4116)
3.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğde merkezli bir kalkınma
ajansı kurulması talebine ilişkin sorusu ve Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/4151)
2 Mayıs 2016 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni
AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 83üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
III.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, 1
Mayıs İşçi Bayramını kutladığına,
Gaziantep ve Nusaybinde şehit olan polislere Allahtan rahmet
dilediğine ve terörü bir kez daha lanetlediğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, dün 1 Mayıs
Emek ve Dayanışma Günüydü. 1 Mayıs, başta işçiler,
emekçiler olmak üzere alın teriyle kazananların birlik, mücadele ve
dayanışma günü, daha adil, daha yaşanılabilir bir dünya özleminin
haykırıldığı gündür. Ülkemizde son dönemde başta
Soma faciası olmak üzere iş kazalarının bize yeniden
hatırlattığı iş sağlığı ve
güvenliği sorunları, taşeronlaşma, sigortasız
işçi çalıştırma gibi sorunlar, herkesin eşit hak ve
özgürlüklere sahip olduğu bir Türkiyede sosyal hukuk devleti olma
ilkesinden hareketle çözmemiz gereken başlıca sorunlardır. Bu
sorunların süratle çözüldüğü, emek dünyasının temel
taleplerinin karşılandığı bir Türkiye, hepimizin ortak
özlemidir.
Bu duygu ve düşüncelerle, bütün amacı
üretmek, daha çok üreterek ülkeyi yüceltmek olan tüm işçi ve emekçilerimizin
1 Mayıs İşçi Bayramını kutlarım.
Sayın milletvekilleri, ayrıca, dün
Gaziantep ve Nusaybinden gelen terör saldırısı haberleriyle bir
kez daha sarsıldık. Hemen her gün yeni bir şehit haberiyle
içimizin yandığı bu süreçte terörü bir kez daha lanetliyor,
şehit olan polislerimize Allahtan rahmet, acılı ailelerine ve
tüm milletimize başsağlığı diliyorum.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 2 Mayıs
adı konmamış darbe iddiası hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kana aittir.
Buyurun Sayın Kavakcı Kan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Ravza Kavakcı Kanın, 2 Mayıs 1999da Mecliste
yemin töreninde yaşanan olaylara ilişkin gündem dışı
konuşması
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; takvimler 2 Mayıs 1999u gösteriyor, Meclis Genel
Kurulunda yemin etmek üzere milletvekilleri tek tek isimleri okununca kürsüde
yerlerini alıyor ve İstanbul 1inci bölgeden seçilen milletvekili,
başörtülü milletvekili Merve Kavakcı da Genel Kurulda yerini
alıyor ve birdenbire ortalık karışıyor. Dönemin
Başbakanı, Hükûmet Başkanı sıfatıyla söz istiyor,
DSPli milletvekilleri alkışlıyor ve bir siyasi linç
kampanyasının startı Sayın Başbakanın emriyle
veriliyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi 21inci Dönem Birinci Yasama
Yılı 1inci Birleşimi tutanaklarından okuyorum, Sayın
Başbakan şöyle konuşmaya başlıyor: Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede hanımların
giyim kuşamına, başörtüsüne, özel yaşamlarında hiç
kimse karışmıyor; ancak, burası hiç kimsenin özel
yaşam mekânı değildir, burası devletin en yüce kurumudur.
Burada görev yapanlar, devletin kurallarına, geleneklerine uymak
zorundadır. Burası devlete meydan okunacak yer değildir. diyor.
Akabinde de, zihnimizde nakşedilen o üzücü cümle: Lütfen bu kadına
haddini bildirin! Lütfen bu kadına haddini bildirin! Lütfen bu
kadına haddini bildirin! cümlesi -bende 2 kere fazladan yankı
yaptı- bu cümle zikrediliyor ve bu emirle beraber o kadın
milletvekiline benim gibi oy verenler, onu destekleyenler, kadınlar,
başörtülü kadınlar, erkekler, hepsine, onun şahsında
hadleri çok iyi bildiriliyor. Dönemin Cumhurbaşkanı, Kavakcı
ailesini çok yakından tanımasına rağmen, ajan provokatör
diyor. Aradan seneler geçiyor, zikrettiği belgeler hiçbir zaman ortaya
çıkmıyor.
Bir kadına haddi nasıl bildirilir, bütün
Türkiye gayet iyi görüyor. Kimseye uygulanmayan bir kanun cımbızla
çekilip çıkartılıyor, uygulanıyor, Kavakcı
vatandaşlıktan çıkartılıyor. Dönemin medyası çok
güzel emri yerine getiriyor ve linç kampanyasında önemli yer alıyor.
Yalan haberler, sayfalarca iftiralar, yalan haberler, bir kadına haddi
nasıl bildirilir, onun ailesine nasıl haddi bildirilir, hepimiz
görüyoruz. Tacizlerle basın mensupları had bildirme
kampanyasında vazifesini yapıyor. Yasak olmasına rağmen,
dönemin bakanlarının eşleri ve hanımefendiler, Meclis
bahçesinde, Türkiye laiktir, laik kalacak! sloganlarıyla protesto
yapıyor. Yargı gerekli desteği veriyor ve birçok dava da aleyhte
sonuçlanıyor.
Tabii, Kavakcıya haddini bildirmek yetmez,
herkes haddini bilmeli, çocuklarına da haddi bildirilmeli. Okulda 2 küçük
kız, arkadaşlarına yuhalatılıyor ve Türkiye laiktir,
laik kalacak. sözleriyle haftalarca evin önünden geçen çocuklar
arkadaşlarını yuhalıyor, bunlar yaşanıyor. Tabii,
bu da yetmez, kapısına başsavcı dayanıyor. Gözaltına
almak istiyor; önce canlı yayın araçlarına haber veriyor, sonradan
kendisi geliyor. Tabii, dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı
bunu fazla buluyor -sanki kadına hiçbir haksızlık
yapılmamış gibi- o anda Kavakcıya sahip
çıkıyorlar.
2 Mayıs 1999dan bugüne çok şey
değişti; şartlar değişti, saflar değişti,
demokratikleşme alanında çok büyük adımlar atıldı.
Türkiyede ancak 7 Haziran seçimlerinden sonra, 23 Haziran 2015te
başörtülü milletvekilleri de, başörtülü olmayan ve erkek
milletvekilleriyle beraber hizmet hakkı edinebildiler. Allah bu çağ
dışı yasağın kalkmasında emeği olan
herkesten, başta Sayın Cumhurbaşkanımız,
Başbakanımız ve diğer partilerden, herkesten razı
olsun.
Tabii, Müslüman, inanan keşke demez ama
keşke rahmetli anneannem de bugünleri görseydi; kendi
yaşadığı, kızının
yaşadığı, torununun yaşadığı yasağın
çözülmüş olduğu günleri görseydi. İnşallah, kimse böyle
haksızlıklar yaşamasın ve ayrımcılık tamamen
kalksın.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kavakcı Kan.
Gündem dışı ikinci söz, 1 Mayıs
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Yakup Akkayaya aittir.
Buyurunuz Sayın Akkaya. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul
Milletvekili Yakup Akkayanın, 1 Mayıs İşçi Bayramına
ilişkin gündem dışı konuşması ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun cevabı
YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dün bütün dünyada emekçiler
ve emek dostları alanlardaydı, 1 Mayısı andılar.
Adaletsizliklere, hukuksuzluklara ve sömürüye karşı daha örgütlü,
daha etkin mücadele sözü verdiler alanlarda. Söz verdiler çünkü insan bedeni
üzerinden, çocuk bedeni üzerinden daha çok kâr elde edebilmek adına,
sömürü acımasızca hâlâ devam ediyor. Buna karşı mücadele
eden emekçiler de ya işten atılarak ya da iş cinayetlerinde
katledilerek bedel ödemeye devam ediyorlar. Ancak, onlar yani emekçiler
biliyorlar ki bedel ödemeden kazanımlar olmayacaktır, 1 Mayıslar
da bedel ödenerek kazanılmıştır.
Değerli milletvekilleri, 1977 1
Mayısı da ödenen en büyük bedellerden biridir. Taksimde 1 Mayıs
1977de 36 emekçinin katledilmesi faili meçhul olarak kalmış,
iktidarlar bu olayı aydınlatmak yerine Taksimi emekçilere kapatarak
sözde çözüm bulduklarını zannetmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, ne zaman ülkeyi
yönetenler yasakçı anlayışlardan
sıyrılmışlarsa, bu 1 Mayıslarda, olayların
olmadığı, halayların çekildiği, barış
türkülerinin söylendiği mitingler gerçekleştirilmiştir.
Örneğin, 2010 yılındaki 1 Mayısta 500 bin işçi 1
Mayısı Taksim Meydanında kutlamış, kimsenin burnu
bile kanamamıştır. Taksim Meydanının işçilere
kapatılması kabul edilemez.
Şimdi, Neden bu ısrar? diye
sorabilirsiniz. Değerli milletvekilleri, bu ısrar, tarihe,
insanlığa saygıdan kaynaklanıyor. 1977de Taksimde
katledilen 36 emekçinin anısının Taksimde
yaşatılması neden yanlış olsun? Soruyorum size:
Şehitler Haftasını Çanakkalede niye kutluyoruz? Her yıl
binlerce kilometre öteden Yeni Zelandalılar, Avustralyalılar
Şafak Ayini için Çanakkaleye, Anzak Koyuna niye geliyorlar? 36
canımız 1 Mayıs 1977de Taksimde katledildiği için
onların anısını yaşatmak hepimizin görevidir. Taksim 1
Mayıs alanıdır, öyle de kalacaktır ve kalmalıdır.
Unutmayın, işçilerin Taksime çıkarılmamasıyla ilgili
yapılan uygulamalar sadece zamanı ileri bir tarihe bırakacaktır
çünkü bütün çiçekleri koparabilirsiniz ama baharın gelişini
engelleyemezsiniz. İşçi sınıfı o meydana en güzel
elbiseleriyle ve halaylarla yine çıkacaktır, tarih de buna şahit
olacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu kürsüden
sendikalara da elbette bir çift sözüm olacaktır. 1 Mayıs,
işçilerin dayanışmasının en somut simgesidir. Sendika
konfederasyonları bu konuda ortaklaşamayacaklarsa ne zaman
ortaklaşacaklardır? Bakın, 1 Mayıs 1909 tarihinde
Selânikte Türk, Rum, Yahudi, Bulgar Osmanlı vatandaşı emekçiler
bir arada yürüdüler, hatta dört dilde ortak 1 Mayıs bildirisi
yayınlayıp işçi sınıfının uluslararası
marşı Enternasyonali söylediler. Ne yazık ki bugünün sendika
liderleri bu ruhu taşımıyor. Bu anlayış 19uncu
yüzyılın anlayışının gerisindedir. Bakırköy,
Sakarya, Çanakkaleden oluşan parçalı yapı kabul edilemez. Bu
durum kimin işine geliyor? Tabii ki, etkisiz sendika isteyenlerin
işine geliyor.
Değerli milletvekilleri, sendikalar şunu
bilmelidir ki ayrışarak değil birleşerek haklı ve
meşru haklar elde edilir. Sendikaların görevi işçileri,
emekçileri bir araya getirmek olmalıdır. Unutulmamalıdır ki
sendika makamları işçi hakları dâhil demokrasi ve özgürlük
mücadelesinden kaçan korkakların makamları değildir, o makamlar
iktidarlarla koşulsuz iş birliği yapanların makamları
hiç değildir.
Sadece 1 Mayısı bayram ilan etmek yeterli
değildir. Başbakan öyle söylemişti. Tarihe
baktığımızda Alman diktatörü Adolf Hitler de 1933te 1
Mayısı tatil ilan etmişti, daha sonra sendikal hak ve özgürlükler
kısıtlandı. Peki, ülkemizde 1 Mayıs tatil edilince
işçi hakları ne oldu? On dört senede 17 bine yakın işçi
iş cinayetlerinde öldürüldü, 50 bin işçi sakat kaldı, binlerce
çocuk yetim kaldı. Kamuda taşeron sayısı 2002de 46 binden
1 milyon 200 bine çıktı. Kuralsız çalışma arttı.
İşsiz sayısı 6 milyona, yoksulumuz 22 milyona yükseldi.
Bunlar yetmedi, kiralık işçilik düzenlemeleri komisyonlardan geçti.
Bu da yetmemiş olacak ki kıdem tazminatı gasbı da
sırada.
Değerli milletvekilleri, AKP
iktidarının işçiye, emekçiye verdiği bir şey yok.
İşsizliği bile siyasi rant hâline getiren bir iktidarla
karşı karşıyayız. 1 Mayıs tatil olmuş,
hayırlı olsun.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, işçinin,
emekçinin haklı ve meşru mücadelesinde, dün olduğu gibi, her
zaman ve her yerde yanında olduk ve olmaya devam edeceğiz.
Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın
işçilerin birlik, mücadele ve dayanışması! (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Akkaya.
Gündem dışı üçüncü söz, sokağa
çıkma yasakları hakkında söz isteyen Muş Milletvekili Burcu
Çelik Özkana aittir.
Buyurunuz Sayın Çelik Özkan. (HDP
sıralarından alkışlar)
3.- Muş
Milletvekili Burcu Çelik Özkanın, sokağa çıkma yasaklarına
ilişkin gündem dışı konuşması
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sokağa çıkma yasakları
ilan edilen yerlerde ve özel güvenlik bölgelerinde yaşayan 2 milyondan
fazla insan insani tüm haklarından; eğitim, sağlık,
elektrik, su gibi temel ihtiyaçlarından yoksun bırakılmakta; ne
zaman, nerede ve nasıl öleceğini bilmeden yaşamak zorunda
bırakılmaktadır.
Sokağa çıkma yasakları 2 milyon
insanı kolektif bir şekilde cezalandırmaktadır.
Bakınız, orantısız ve aşırı dozdaki
şiddetinizin adı tam anlamıyla etnik tasfiyedir, soykırım
girişimidir.
Yaşadığımız bu süreci
özetleyen Türkiye İnsan Hakları Vakfının bazı
verilerini sizinle paylaşmak istiyorum. 16 Ağustos 2015 ile 18 Mart
2016 tarihleri arasında başta Diyarbakır, Şırnak ve
Mardin olmak üzere, Hakkâri, Muş, Elâzığ ve Batmandaki -toplam-
en az 22 ilçede resmî olarak tespit edilebilen en az 63 süresiz ve gün boyu
sokağa çıkma yasağı uygulandı ve uygulanmaya devam
ediliyor.
Sokağa çıkma yasağının ilk
ilan edildiği tarih olan 16 Ağustos 2015 ile 18 Mart 2016 tarihleri
arasında en az 310 sivil, sadece, resmî sokağa çıkma
yasağı ilan edilmiş zaman dilimleri içerisinde ilgili
çatışma ortamlarında yaşamlarını
yitirmiştir.
Ayrıca, bu verilere dâhil edilmeyen en az 59
cenaze Cizrede kimlik teşhisi yapılmadan defnedilmiş, Surda
ise en az 20 cenaze kimlik teşhisi için hâlen Adli Tıp
kurumlarında beklemektedir.
Bu kadar sivil ölümün sonucunda aklımıza
Devlet, silahlı tüm gücünü kullanarak kiminle ve niçin
savaşıyor? sorusu gelmektedir. Başbakan Davutoğlunun
2013 yılı Kasım ayında yaptığımız
değerlendirmede 12 kritik ilçeyi öngörmüştük. demesi, operasyonların
hendek yüzünden çıkmadığını, hendeklerin bahane
edildiğini açık bir şekilde göstermektedir.
Bu durumda, bölgede uygulanan baskı,
şiddet ve ölüm getiren sokağa çıkma yasaklarının daha
farklı sebeplerinin varlığını konuşmamız
gerekiyor. Peki, asıl neden ne? Devlet, Kürtlere gücünü gösterecek,
Kürtlerin ekonomisi çökertilecek, Kürtlerin Türkiyeyle kurduğu
bağını kesecek, yaşam alanlarını bir daha geri
dönemeyecek şekilde terk ettirecek, Kürt illerinin demografik
yapısını değiştirecek.
Biz bunları 1990larda yaşadık,
hafızamız çok taze. 1990lı yıllarda yine bugünkü gibi
yaşanan savaş sonucunda sivil yerleşim yerleri olan 3 binin
üzerinde köy ve mezra yakıldı, bugünse Temmuz 2015 tarihinden beri yüz
binlerce insan yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalmıştır.
Orada yaşayan halk, aylardır süren savaşın harabeye
döndürdüğü kentlerde güvenlik güçlerinin geri çekilmesini beklemekte ve
yıkılmış da olsa evlerine geri dönmeyi istemektedir.
Bakın, artık öldürmek yetmiyor;
yağmalamak, kamulaştırmak, yoksullaştırmak da
yetmiyor. Bir daha dönmemek üzere yaşam alanlarını terk etmeleri
isteniyor bu halktan. Evlerinin tahrip edilmesinin tek nedeni, geri
dönüşün engellenmesi içindir. Operasyon yapılan yerlerde maddi
tahribat öylesine derinleştiriliyor ki oralara insanların bir daha
asla geri dönüşü mümkün olmasın isteniyor. Operasyonlarla birlikte
yaşanan yıkım, yağma ve öldürmeler bir taraftan devam
ederken, diğer taraftan bölgenin tamamında yaşanan zorunlu iç
göçten etkilenen insan sayısı 1 milyonun üzerindedir.
Biliyoruz, sadece göçürtmek sizin için sonuç
alıcı olmaz. Bölgenin kimlik yapısını ve nüfus
hareketlerini değiştirmeye yönelik çabalarınızın ve
çalışmalarınızın farkındayız. Zamanında
uygulanan ve herhangi bir sonuç alınamayan fakat bugün Türkiyenin
karanlık tarihi olarak kayıtlara geçen Şark Islahat
Planından biliyoruz, zaten bunu yaşadık.
Tekrar söylüyoruz: Değerli arkadaşlar,
tankla, topla çözmek istediğiniz sorunlar, ülkeyi çözümsüzlüğe ve
halkı felakete götürmektedir. Bu kadar ciddi sorunlara yol açan
sokağa çıkma yasaklarıyla murat ettiğiniz çözüm hakikaten
bu mudur? Olmadığını söylediğiniz ama her gün elinize
yüzünüze bulaştırdığınız Kürt sorunuyla ilgili,
yakıp yıkmanın, öldürmenin dışında nasıl bir
çözümünüzün olduğunu Türkiye halklarına açıklamak zorundasınız.
Bakın, vahşete tanıklık ettiğimiz bugünlerden hep
birlikte çıkış yollarını bulmak zorundayız. Siz
sorunu şiddetle bastırmaya çalıştıkça bizler eşit
ve adil barış için üzerimize ne düşüyorsa yapmaya
ısrarcı olduğumuzu ve hazır olduğumuzu tekrardan
belirtmek isteriz.
Hepinize saygılar. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik
Özkan.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın İnceöz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkanım, az evvelki hatip konuşması içerisinde
BAŞKAN Biraz daha yüksek sesle rica edeyim.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Az evvel hatip
konuşması içerisinde -söylemiş olduğu eleştiri
değil- eleştirinin dışında birtakım zanlarda
bulunmak suretiyle politikalarımızı ve gerçek
dışı
GARO PAYLAN (İstanbul) AKP demedi.
BAŞKAN Sesiniz hiç gelmiyor Sayın
İnceöz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Grubumuzu ve
politikalarımızı ilzam ve itham edici konuşmalarda
bulunmuştur.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Gruba
değil Başkan, Hükûmete söyledi.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) 69a göre
sataşmadan söz talep ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Hangi cümlesiyle sataştı?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) O bölgede etnik
soykırım uyguluyorsunuz. dedi, Bilerek Kürtlere bunları
yapıyorsunuz. şeklinde
Bu, bizim politikalarımızı
BAŞKAN Buyurunuz Sayın İnceöz, yeni
bir sataşmaya meydan vermemek üzere iki dakika süreyle söz veriyorum.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Sayın
Başkan
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Dinleyeceksin,
dinledik biz seni, dinleyeceksin!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir)
Bağırma be!
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Elini
aşağı indireceksin!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Konuşma!
Dinleyeceksin!
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Elini
aşağı indirip konuşacaksın benimle!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Kapa çeneni,
konuşma!
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Burada elini
aşağı indirip konuşacaksın benimle!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Dinleyeceksin!
Dinlemeyi öğreneceksin! Öğreteceğiz size dinlemeyi!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Ağır
ol ya!
GARO PAYLAN (İstanbul) Sen önce dinle!
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Terbiyeli olmak
zorundasın!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
rica ediyorum
Buyurunuz Sayın İnceöz.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Aksaray
Milletvekili İlknur İnceözün, Muş Milletvekili Burcu Çelik
Özkanın yaptığı gündem dışı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz bu dönem Meclis
açıldığı andan itibaren bu ve buna benzer
konuşmaları dinledik. Ama, şu biline ki milletin kürsüsünden
-gerçekler değil- gerçeğe aykırı olan ve gerçekle hiçbir
illiyet bağı olmayan her söze bizim burada çıkıp söz
söyleme hakkımız var. Bu gerçekleri söylemeyi de
engelleyemeyeceksiniz, bunun bilinmesi gerekiyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Amma telaş
yaptınız ya!
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) Burada,
çıkacaksınız, bir sürü gerçek olmayan yani kendi
olmasını istediğiniz, arzu ettiğiniz bir dünyadan
bahsedeceksiniz
Bakın, ben size anlatayım: Bizim o bölgede Kürt kardeşlerimizle
aramıza siz giremezsiniz, terör örgütünün sözcüleri giremez, terör
örgütünün diliyle konuşanlar giremez; bunun böyle bilinmesi gerekiyor. Bir
kere, o bölgede, durup dururken -bugün oradaki terörle mücadele- teröristler
orada ellerine Keleşleri alacak, hendekler kazacak; oradaki Kürt
kardeşlerimize, sivil kardeşlerimize,
vatandaşlarımıza, çoluk çocuk demeden o silahları onlara
doğrultacak, orada birtakım alet edevatlar bölge
vatandaşımızın hizmetinden uzak bir şekilde
hayatlarını zindan edecek
Devlet olmanın sorumluluğu,
oradaki kardeşlerimizin hukukunu 78 milyon kardeşimizin hukukuyla bir
bilip Kürt kardeşlerimizin o bölgede özgür yaşama hakkını,
herhangi bir tehdit altında kalmadan yaşama hakkını onlara
temin etmek bizim görevimizdir. Sizin bu kürsüye geldiğinizde aslında
o sözleri terör örgütüne, teröristlere söylemeniz gerekiyordu. Oy
aldığınız bölge insanımızın, aziz
milletimizin, kardeşlerimizin, vatandaşımızın
hakkını korumanız bunu gerektiriyordu. O bölgede biz, Kürt,
Türk, 78 milyonun hukukunu korumak anlamında meşru bir müdafaa
gerçekleştirmekteyiz. Bu meşru müdafaa da ülkemizin birliğine,
beraberliğine karşı teröristlere karşı
gerçekleştirmektedir.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Öf, yetti ya!
ZİYA PİR (Diyarbakır) Sen bölgenin
yolunu biliyor musun be!
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) Bir daha bu
kürsüden, milletin kürsüsünden gerçekleri anlatın ve gerçekleri duymaktan
da rahatsız olmayın lütfen. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Aman aman, aman
aman!
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Sizden emir
almayacağız.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
İnceöz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, AKP grup başkan vekili gerçekleri ifade
etmediğimize, gerçek dışı konuştuğumuza, bu
ifadelerimizin hepsinin de gerçek dışı olduğuna dair
ifadelerde bulundu. Yani sataştı, direkt grubumuza bir sataşma
söz konusu. 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Demirel.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeden
düşüncelerinizi ifade ediniz.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Vallahi bugüne gene iyi başlamadık. Allah hayır etsin.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Gerçekleri
konuşmamız lazım burada.
2.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Aksaray Milletvekili
İlknur İnceözün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gerçekler acıdır. Biz bu kürsüden her gün
gerçekleri dile getireceğiz. Söylediğimiz her gerçek size acı
gelebilir ama bunlar gerçektir. Kadın cenazelerini yerlerde -işkence
yaparak- çıplak gösteren ve -askerler- bunu poz vererek gösterenler,
bunlar kimdir?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Şehit
cenazelerini anlat şehit! Polisleri anlat, askerleri anlat!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Başkan
Başkan
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Şehit
cenazelerini anlat. Konuşuyorsun oradan!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) AKPnin tabii
ki bu konuda söyleyecek sözü yoktur, Hükûmetin bu konuda söyleyecek sözü
yoktur.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Hendekleri çiçek
dikmek için mi açtınız? Hendekleri niye açtınız,
onları anlatsana!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Hâlâ Surda
cenazeler alınmamışken orada klip yaptıran, o klibi
sergileyen kimlerdir? Bunlar kimlerdir?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim, lütfen hatibi dinleyin.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Orada Miray
bebeği katleden kimdir? Taybet anayı bir hafta boyunca yol
ortasında bırakan, cenazesinin alınmasına bile izin
vermeyen kimdir? Hükûmetin kendisidir, Hükûmetin politikalarıdır, AKP
iktidarının Kürt halkına uygulamış olduğu
soykırımdır.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Kandil böyle mi
emretti size? Sizin iradeniz yok, iradeniz.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Sayın
Başkan, lütfen
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bunların adı
soykırımdır, bunun adı katliamdır, bunun adı
Kürtlere uygulanan bir darbedir. Bunu AKP Hükûmeti ve Hükûmetin böyle bilmesi
gerekiyor.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) İradeniz
yok sizin, iradeniz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Orada Kürt
halkına uygulanan bu katliam ve Türkiye halklarını bir
savaş konseptine sürükleyen Hükûmet söz konusudur. Bu sadece Kürt
illerinde değil, her gün her yerde bombalar patlatılıyor.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Kürt ili yok,
Türkiye Cumhuriyeti devleti var. Kürt ili yok.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Sizin
IŞİDle ilişkilerinizdeki Antep bombasıyla ilgili ne
diyeceksiniz? Yine İstanbulda, yine Ankarada, Diyarbakırda,
Suruçta patlayan bombalara ilişkin ne diyeceksiniz? Bu ülkeyi kan gölüne
çevirdiniz. Siz başta bunun hesabını vereceksiniz. Bütün halka,
Türkiye halklarına bunun hesabını vereceksiniz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Ne
yapacaksın? Gelip bizi de mi vuracaksın? Ne soru soruyorsun?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Biz bu
yaşananların bire bir tanığıyız. Bire bir
tanığıyız. Her gün, her yerde bire bir bunların
tanığıyız. O yüzden bunları halkın kürsüsünden
ifade edeceğiz, gerçekleri tüm Türkiye kamuoyuna söylemeye de devam
edeceğiz diyorum. Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Gel Antalyada
anlat bunları, gel!
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir saniye Sayın Tanal,
dinleyeceğim sizi.
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Hükûmet, katliam
mı yapıyorsunuz Hükûmet? Katliam mı yapıyorsunuz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Evet Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Çağlar Hanım yapmış olduğu
konuşmada soykırım ve katliam
yapıldığını, bunları AK PARTİ Grubunun
desteklediği Hükûmetin yaptığını ifade etmiştir.
Bu açık bir sataşmadır.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Türkiye Cumhuriyeti
yaptı. diyor, illa AKPmi geçmesi lazım yani? Hayret bir şey!
BAŞKAN Sayın Bostancı, sataşma
gerekçesiyle söz talebinizi karşılayacağım ancak ondan
önce, izninizle, İç Tüzükün 59uncu maddesine göre, Hükûmet adına
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Süleyman Soylunun,
İstanbul Milletvekili Sayın Yakup Akkayanın 1 Mayıs
hakkında yapmış olduğu konuşmaya cevap verme konusunda
bir talebi vardır. Önce o talebi karşılayacağım, sonra
sataşma gerekçesiyle size söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- İstanbul
Milletvekili Yakup Akkayanın, 1 Mayıs İşçi Bayramına
ilişkin gündem dışı konuşması ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun cevabı
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin çok
saygıdeğer üyeleri; öncelikle her birinizi saygıyla ve
muhabbetle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Dün ülkemizin 83 meydanında
çalışanlarımızın, emekçilerimizin,
rızkını alın teriyle kazananların şenliğini,
bayramını ve yarına ait umutlarını, bir taraftan
taleplerini, bir taraftan arzularını, bir taraftan
itirazlarını, bir taraftan da isteklerini hep beraber
dinlediğimiz, içerisinde olduğumuz güzel bir 1 Mayısı
gerçekleştirdik. Hepinizin huzurunda tüm sendikalarımıza gösterdikleri
duyarlılıktan dolayı şükranlarımızı ifade
etmek istiyoruz.
Dün belki de birilerinin kaos beklediği, belki
de birilerinin acaba nasıl bir çatışma diye bekledikleri bir gün
iken, bir taraftan çalışma hayatındaki tespitleri ortaya koyan,
diğer taraftan Hükûmetimizin yaptığı icraatları kâh
eleştiren kâh olumlayan kâh birtakım değerlendirmelerde bulunan
bir günü hep beraber gerçekleştirdik.
Elbette ki şunu ifade etmek isterim ki, 1
Mayıs akla geldiğinde Taksim 1 Mayıs 1977yi unutmak mümkün
değildir. Hepinizin huzurunda, orada rahmete kavuşan ve hakikaten emek
dünyamız için, çalışan dünyamız için büyük bir önem ortaya
koyan, bugünden düne baktığımızda hepimiz için bir acı
oluşturan o günde Rahmetirahmana kavuşanları bir kez daha
saygıyla yâd ediyorum, saygıyla anıyorum.
Elbette ki dün Türkiye'nin her yerinde, her
noktasında, gerek HAK-İŞ Sakaryada gerek TÜRK-İŞ
Çanakkalede gerek DİSK, KESK, TMMOB ve TTB İstanbul Bakırköy
Meydanında ve yine MEMUR-SEN Kahramanmaraşta ve bununla birlikte,
yine aynı sendikaların İzmirden Ankaraya kadar Türkiye'nin her
noktasında 1 Mayıs günüyle ilgili ortaya koymuş oldukları
bu anlamlı kutlamalar hem kendi günün önemini hem de kendi günün
anlamını kucaklayacak bir şekilde oldu. Bunun için tekrar
teşekkür etmek istiyorum. Yalnız şunu İfade etmek isterim
ki Türkiyede 1 Mayıs ilk kez kutlanıyor değil. 1909da
Osmanlıda, kendi topraklarımız olmayan, şu anda
topraklarımız içinde bulunmayan alanlarda kutlandı. 1910da,
yine Meşrutiyetten sonra Osmanlıda tekrar kutlandı. 1960
tarihinde, 1 Mayıs 1960ta ilk kez bir Başbakan, rahmetli Adnan
Menderes, radyodan çalışanlarımızın, işçilerimizin
bu anlamlı gününü kutladı. 27 Mayıs 1960tan sonra, 1975e kadar
maalesef Türkiyede, darbenin ortaya koymuş olduğu bir
anlayışla birlikte bu toplu kutlamalar olamadı. 76yı
biliyoruz ve 77deki yaşanan bu acı olaydan sonra da -ki 12 Eylül
1980 darbesinin temel sebeplerinden bir tanesidir, daha doğrusu darbe
yönetiminin ortaya koyduğu sebeplerden bir tanesidir- maalesef 1977
yılından sonra 80 darbesine, ondan sonraki bir süreç mukabilinde
kutlanamadı.
Şunu Meclisimizin huzurunda ifade etmek
istiyorum: Türkiye çalışma ve emek hayatı açısından
sürekli gelişmektedir ve sürekli de önemli adımlar
atılmaktadır. 2002 tarihinde AK PARTİ iktidara geldiğinde,
gerek enflasyon gerek hayat pahalılığı gerek faiz gerek
ekonomik istikrarsızlık gerek siyasi istikrarsızlık
altında ezilen çalışanımız 2002yle 2016
yılında bambaşka bir tabloyla karşı karşıya
kalmıştır. Emek bizim kültürümüz için önemlidir, hak bizim
kültürümüz için önemlidir, alın teri bizim kültürümüz için önemlidir,
rızık dediğimiz kavram bizim kültürümüzün en önemli
kavramlarından bir tanesidir. Bizim kültürümüzün ve değerler
silsilemizin bize öğrettiği en önemli kavramlardan bir tanesi de
alın teri kurumadan o alın terinin hakkını
çalışana vermektir. Bu sadece, şunu ifade etmek istiyorum ki,
bir emeğin bedeli ve bir emeğin karşılığı
değildir; karşılıklı helalleşmedir ve
çalışanın kendi hakkını aldığı zaman
işin bereketinin en iyi noktada oluşabileceği bir sürecin
gerçekleşmesidir.
Evet, şunu AK PARTİ iktidarları
olarak, AK PARTİ hükûmetleri olarak açık bir şekilde
söyleyebiliriz: Dünyada, özellikle emek konusunda sınırların
ortadan kalktığı bir tablodan sonra, özellikle evrensel emek
normlarının oluşturduğu bir tablodan sonra Türkiye bunu
ıskalayacak mıydı, ıskalamayacak mıydı? Türkiye
bunu ıskalamadı. Tam anlamıyla birlikte evrensel emek
normlarıyla beraber hareket eden bir tabloyu Türkiye 21inci yüzyılın
başından itibaren ortaya koydu. 2003 yılında -şunun
altını kalın bir şekilde çizmek isterim ki- ILO ve AB
normlarına uygun bir şekilde, çalışma hayatının
tüm dinamiklerine uygun bir şekilde İş Kanununu
çıkardıktan hemen sonra, bir taraftan sendikalar ve toplu iş
sözleşmeleri kanunları, bir taraftan özellikle münhasır diye
nitelendirmekten gurur duyduğumuz iş sağlığı ve
güvenliği kanunları ve yine iş hayatımızın,
çalışma hayatımızın en önemli süreçlerinden birisi
olarak nitelendirdiğimiz Mesleki Yeterlilik Kurumu ve mesleki yeterlilik
belgesiyle beraber, bir taraftan çalışanların kendi niteliklerini
artırabilme, diğer taraftan da çalıştıkları
alanlarda iş sağlığı ve güvenliğine yönelik
tedbir alabilme ve o nitelikleriyle beraber yarına adım atabilme
kabiliyeti açısından çok önemli adımlar attık. Sadece
çalışanlarla ilgili çıkan kanunlar değil, onların
çalışma ortamları, onların sosyal güvenlik sistemleri ve
onların çalışma hayatında
karşılaştığı problemlerin çözümüne yönelik de
21inci yüzyılın başından itibaren çok önemli adımlar
atılmıştır ve bu adımlar aynı şekilde de
devam etmektedir. Ama dün kutladığımız 1 Mayısla
ilgili AK PARTİ hükûmetleri çok anlamlı, çalışma
hayatı için aslında 1977 travmasının ötesinde belki de ona
en önemli cevabı verebilecek ve çalışma hayatının
barışı, çalışma hayatının uyumu,
çalışma hayatının ahengi içerisinde ona en önemli
cevabı verebilecek Emek ve Dayanışma Gününü Nisan 2008de bir
şeklide ilan etmesi ve ardından da 22 Nisan 2009da yine onu tatil
ilan etmesi konusunda attığı adım çalışma
hayatımızdaki en önemli olumlu adımlardan, en önemli
değişimlerden bir tanesidir.
Hepinizin huzurunda bu konuda o gün hakikaten önemli
bir adımı atan AK PARTİ hükûmetleri ve onun başkanı,
eski Başbakanımız, şimdi Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğanı tüm çalışanlar adına
tebrik ediyoruz, kutluyoruz ve bu adımın Türkiyede çalışma
hayatına ne denli önemli bir katkı sunduğunun da takdirini bir
kez daha Meclis kürsüsünden ifade etmek istiyoruz.
Ve yine, bütün bunların yanı sıra
şu önemlidir: İnsan çalışacak ama insan ilacını
da alacak; insan çalışacak, hastaneye gittiği zaman kuyruklarda
beklemeyecek; insan çalışacak, emeğinin
karşılığını alabilme anlayışı
içerisinde olacak. Bu Mecliste ve çalışma hayatı içerisinde
tartışılan, biraz önce de Yakup Beyin burada dile
getirdiği taşeron meselesi dâhil olmak üzere, birçok meseleye el
atmış; ekonomik hayatın kendi içerisinde ürettiği
problemleri çözmeye çalışan dinamik bir çalışma hayatı
anlayışı içerisinde karşılık koyduğumuz da
yadsınmamalıdır. Çünkü bir taraftan taşeron kanunuyla
birlikte onların elde ettiği hakları artırma konusunda
ortaya koyduğumuz adımlar, diğer taraftan da en son, Türkiyede
alt işverenlerde çalışanlar konusunda kamuda istihdam
edilmelerine yönelik attığımız adımlar AK PARTİ
hükûmetlerinin meseleye duyarsız kalmadığının ve
toplumun dinamik katmanlarıyla beraber bu meseleleri birlikte çözmeye
çalıştığının ve yine, en önemli adımlardan
bir tanesi, sosyal diyalog konusunda bir taraftan sendikalarımızla,
işçi sendikalarımızla, bir taraftan işveren sendikalarımızla
önemli ve olumlu adımlar attığının da en temel göstergelerinden
bir tanesidir.
Ve yine, şunu hep birlikte ifade etmek gerekir
ki: Bu konuda sosyal diyaloğa önem veren ve çalışma
hayatının en temel prensiplerinden birisi hâline getirmeye
çalışan bir süreci de yürütüyoruz. Benim Bakan olduğum günden
itibaren sosyal diyalog meselesinde sendikalarımızla, işçi
sendikalarımızla, işveren sendikalarımızla onlarca
defa konular üzerinde toplantılar gerçekleştirmiş,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının sadece
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı değil,
aslında bir sosyal diyalog bakanlığı olması konusunda
yaklaşık bu kanunların ortaya çıktığı,
kanunlar ortaya çıkmadan önce de gerçekleştirdiği bir süreçten
itibaren devam ettiren bir anlayışı hep beraber
gerçekleştiriyoruz.
Ve dün meydanlarda önemli sözler söylendi, çalışma
hayatıyla ilgili önemli sözler söylendi. Bu söylenen sözlerde siyasi
diyaloglar olabilir, birtakım ideolojik yaklaşımlar olabilir; o
meydanların içerisinde, belki de 1 Mayısın, Emek ve Dayanışma
Gününün içerisinde çok da söylenmemesi gereken sözler olabilir. Bunların
her birisini bir tarafa bırakıyoruz ama biz, yıllardan beri o
meydanlarda söylenen her söze, bir şekilde, çalışma hayatı
açısından kulak tıkamayan, onları bir şekilde duymaya
çalışan ve onlara ait çözümler üretmeye çalışan bir
zihniyeti burada çalışma hayatı açısından
gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Bunun için, özellikle muhalefet partilerinden de
beklentimiz her anlamıyla şudur: Meselelere sadece muhalefet etmekten
ziyade çözüm ortaya koyabilmek. Çünkü çalışma hayatı her
birimizin üzerinde önemle durması gereken, çalışma hayatı
her birimizin kucaklaması gereken, her birimizin bir taraftan bakması
gereken bir anlayışın adıdır. Bir taraftan,
çalışma hayatını geliştireceğiz, bir taraftan,
istihdam politikalarımızı geliştireceğiz, bir taraftan,
sosyal güvenlik sürecimizi sürdürülebilir bir hâle getireceğiz,
gelir-gider dengesini, aktif-pasif dengesini en iyi noktaya taşımaya
çalışacağız. Bu hepimizin sorunudur çünkü sosyal güvenlik
sistemi sadece -şunun altını çizerek ifade etmek istiyorum ki-
oradan emeklilerin, oradan sağlık erişimini gerçekleştirmek
isteyenlerin ulaşmak istediği bir alanın adı değildir.
Bu bir sosyal dayanışma sandığıdır ve bunu en iyi
noktaya getirebilecek bir anlayışı gerçekleştirmeliyiz ki
çalışanlarımız, bakmakla yükümlü oldukları,
çocukları, aileleri, hep birlikte bundan en üst düzeyde istifade
edebilsinler. Bütün bunları gerçekleştirdiğimiz, sendikal hayat
konusunda önemli adımlar attığımız bir süreci,
inşallah önümüzdeki günlerde, aynen bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz
gibi gerçekleştirmeye çalışacağız.
Bu vesileyle, tekrar, bir taraftan
1 Mayısta
işçilerimizin ve çalışanlarımızın ortaya
koyduğu anlayışı bir demokratik platform olarak görüyoruz
ve biz, AK PARTİ olarak bu demokratik platformun, hükûmetler olarak bu demokratik
platformların çok da önemli olduğunu ve bu demokratik
platformların sürdürülebildiği kadarıyla, bir taraftan -ifade
etmek isterim ki- çalışma hayatı için, bir taraftan,
çalışanlarımız, işçilerimiz için, bir taraftan da
geleceğimiz için çok önemli katkılar ortaya koyacağına
inanıyoruz.
Tekrar, tüm emekçilerimize, tüm
çalışanlarımıza, tüm işçilerimize 1 Mayıs Emek ve
Dayanışma Gününün kutlu olmasını ve nice 1 Mayıslara
barış içerisinde, huzur içerisinde, kardeşlik içerisinde, birlik
ve beraberlik içerisinde, çalışma hayatının
standartlarının her gün yükseldiği bir ölçek içerisinde
ulaşılmasını temenni ediyorum ve aynı zamanda, birkaç
cümleyi de, benden önceki konuşmacılarla ilgili, söyleyerek sözlerimi
tamamlayacağım.
Bu ülkede Hükûmet, bu ülkede devlet katliam yapmaz.
Biz, bir katliam taraflısı falan değiliz. Bizi sürekli burada
böyle göstermek, böyle sürekli birtakım ifadelerle güneşi
balçıkla sıvamaya çalışmak aslında beyhude bir
çabanın kendisidir. Biz, hepimiz bu ülkenin evlatlarıyız. Yani,
Kürt halkı derken, bu Kürt halkının sorunlarıyla, Kürt
kardeşlerimizin sorunlarıyla CHPli kardeşlerimiz
ilgilenmeyecekler mi, MHPli kardeşlerimiz ilgilenmeyecekler mi
RUHİ ERSOY (Osmaniye) İlgileniyoruz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla)
AK PARTİli kardeşlerimiz ilgilenmeyecekler mi;
onların yaşadığı problemlerle, sorunlarla, bir
şekilde, Türkiye'deki 79 milyondan bir kişiyi ayırt etmeyecek
bir noktada bir irade ortaya koymayacaklar mı? Böyle bir
ayrımcılığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
reddediyoruz. Böyle bir ayrımcılığı ortaya
koymamanız gerekir, bunu tekrar ifade ediyoruz. Ama ülkemizin
birliğine ve beraberliğine ve bu topraklarda ve bu medeniyette
oluşturduğumuz kardeşliğe bir halel gelirse bilmenizi ifade
ediyorum ki buna bizim müsaade etmemiz mümkün değildir. Buna müsaade
etmeyiz, istediğiniz kadar söz söyleyebilirsiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Halkımız orada, 79 milyon
vatandaşımız orada gerçeklerin ne olduğunu bir şekilde
görmektedir. Bir taraftan hendek kazılacak, bir taraftan güvenlik
kuvvetlerimize, her birimizin burada çıkardığı kanunlarla
beraber bizi korumakla görevli olan güvenlik kuvvetlerimize oradaki teröristler
tarafından kurşun sıkılacak. Ne yapacaklar? Ne
yapıyor? Peki, bugün Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda olsaydı o
hendeklere evet mi diyecekti? Elbette ki hayır diyecekti. Biz orada
olsaydık biz de Cumhuriyet Halk Partisini destekleyecektik, Milliyetçi
Hareket Partisini destekleyecektik.
Sizden beklentimiz şudur: Terör ile siyaseti
ayıralım ve bu, bir taraftan çalışma
hayatımızı ilgilendirir, bir taraftan
barışımızı ilgilendirir, bir taraftan
kardeşliğimizi ilgilendirir. Eğer burada sürekli birbirimizi
tahrik edecek, birbirimiz tahkir edecek, birbirimizi
aşağılayacak cümleler ortaya koyar ve bunu
gerçekleştirirsek; bilmenizi istiyorum ki bizi izleyen millet bunun
karşılığını seçimlerde çok net bir şekilde
ortaya koymaktadır ve buradan biz hepimiz ders almalıyız.
Lütfen, tekrar istirham ediyorum.
Bakın, dün yine şehit haberleriyle biz sarsıldık.
Ne güzel, insanlar 1 Mayısta meydanlara çıktılar. Ama bir
taraftan Adanada, bir taraftan Gaziantepte, bir taraftan Nusaybinde, o
televizyon haberlerinde ortaya çıkan gerçeklerle birlikte, belki de o
meydanlara giden işçi kardeşlerimiz, çalışan
kardeşlerimiz Acaba ne olacak? diye bir tedirginlik içerisinde oradaki
kutlamalarını, hem de şu yürekleri pırpır eder bir
şekilde ortaya koydular. Buna ne gerek var, niye böyle bir tabloyu
oluşturuyor, niye siz Mecliste bunu destekleyebilecek bir anlayışı
ortaya koyuyorsunuz? Koymayın lütfen, yapmayın ve bunu
gerçekleştirmeyin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Siz niye IŞİDi ülkeye sokuyorsunuz ya! Allah
Allah! Gaziantepte kim patlattı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) Bakınız, Türkiye sosyal bir hukuk devletidir ve
Türkiye demokratik bir devlettir. Burada konuşma hakkınız var,
bu demokratik bir devletin gereğidir.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Halk
iradesiyle buradayız. Bu hakkımızı da mı elimizden
alacaksınız Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) Ama şunu ifade etmek istiyorum ki demokratik devleti ve
hukuk devletinin gereğini ortaya koyabilecek bir anlayışı
biz hep beraber gerçekleştiriyoruz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Bakın, bunları bize lütuf mu görüyorsunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) Buna müsaade etmiyorsunuz ve bunu bir şekilde
aşağıya alabilmek, indirebilmek için de elinizden gelen bütün
gayreti ortaya koyuyorsunuz; bunu yapmayın. Bu millet sizden
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Siz Somayı falan halledin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) Ben Yüksekovayı iyi biliyorum
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Siz Yüksekovayı boş verin, Somayı halledin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla)
ben Şemdinliyi iyi biliyorum, ben Dereciki iyi
biliyorum, ben Hakkâriyi iyi biliyorum, ben Mardini, Nusaybini iyi
biliyorum, ben Diyarbakırı iyi biliyorum
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ne zaman geldiniz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla)
ve bir şey daha ifade etmek istiyorum: Orada yani
Diyarbakırdan Mardine kadar, Batmana kadar ben bu memleketin
evladıyım ve o Dicleyle nasıl konuşulduğunu ve o
Diclenin neler anlattığını iyi bilen insanlardan bir
tanesiyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Orası
sadece bir kısım insanların memleketi değildir, 79 milyonun
hür ve özgür yaşadığı bir ülkenin adıdır.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) İnşallah, inşallah.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) Burayı karıştırmayın, burası
Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kardeşliğin, barışın ve birbirine olan muhabbetin her
gün bu semalardan bütün ülkenin 780 bin kilometrekaresine
yayıldığı bir anlayışı
gerçekleştirmekle mükellefiz.
ZİYA PİR (Diyarbakır) Sizinkiler
gösterdi çarşamba günü o muhabbeti.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) Ve şunu net bir şekilde ifade etmek istiyorum:
Önümüzde önemli bir süreç var; bunu bir Hükûmet sorumluluğuyla söylemek
istiyorum, bunu Bakanlar Kurulunun bir üyesi olarak söylemek istiyorum ve
birçok anlayışı gerçekleştireceğiz.
Çalışanlarla ne ilgisi var? Evet, çalışanlarla ilgisi
var. Siz böyle yaptıkça, siz terörist örgütlere bir şekilde burada
bir destek ortaya koymaya çalıştıkça Türkiyenin risk primi
yükseliyor.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Antepi kim patlattı? Diyarbakırı kim patlattı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) Evet, Türkiyenin bir taraftan
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ankarada kim patlama yaptı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) Bakın, bugün
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
IŞİD kim? IŞİD kim?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) Çalışanlarla ne ilgisi var, öyle mi? Bugün
turizmde, insanlarımız, gençlerimiz, evlatlarımız Acaba
Antalyada geçen yıl bulduğum işi bulabilecek miyim? diyorlar
bunu sağladığınız ve bunu
gerçekleştirdiğiniz için.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
IŞİD kim?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) Ne yapacağız yani? Ne yapmamız gerekir? Orada
istediğiniz gibi bir anlayışı mı
gerçekleştireceksiniz?
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
IŞİD kim? IŞİD kim?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
hatibi dinleyin efendim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) Bunun çalışma hayatının tamamıyla
ilgisi olduğunu bildiğim için
Dün 1 Mayısta meydanlarda bu
söylendi: Kardeşlik, barış, özgürlük. Yani orada bir
şekilde siz çıkıp güvenlik kuvvetlerimize
Bu güvenlik
kuvvetlerinin parasını kim veriyor, bunların
maaşlarını kim ödüyor?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Halkın vergisiyle
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) Bu evlatlar oraya giderken aileleri, anneleri, çocukları
ne düşünüyorlar? Bir şeyi ifade etmek istiyorum ve çok net bir
şekilde şuram bir şekilde sancı ve sızı
duyduğu için söylüyorum.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Niye savaş başlatıyorsunuz o zaman? Niye onları
savaşa gönderiyorsunuz? Niye ölümlerine sebep oluyorsunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) O çocuklar orada ülkemizin varlığı ve ay
yıldızlı bayrağın nazlı ve şanlı
dalgalanabilmesi ve sizin ifade ettiğiniz bütün kardeşlerimizle
-Abazası, Çerkezi, Gürcüsü, Bulgaristandan geleni, Romanı,
hepsiyle, Kürtüyle, Alevisiyle, Sünnisiyle- bir kardeşliğin bu
ülkede yaşanabilmesini temin edebilmek için, bu ülkede
çocuklarımızın okullara rahat gidebilmesi için
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Gidemiyorlar ki.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla)
sabahleyin Bismillahirrahmanirrahim. diyebilmesi için
bizim adımıza orada bir şekilde kendi canlarını ortaya
atıyorlar, kurşunun üzerine yürüyorlar.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Asla kolluk kuvvetlerini düşünmüyorsunuz, onları siz ölüme
gönderiyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) Bizim onlara minnettarlığımız ve
şükranımız vardır ve ahirete irtihal edenlere de hepinizin
huzurunda burada tekrar rahmet diliyorum, ailelerine
başsağlığı, aziz milletimize
başsağlığı diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) Sizin de bir şekilde bu meselelere sağduyuyla
bakmanızı
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Siz bakın. Çocuklar ölmesin. diyen insanlar hakkında dava
ediyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla)
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bize yüklediği
anlayışı
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ölümlere karşı duranlara dava açıyorsunuz ya, barış
isteyenlere dava açıyorsunuz ya.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Akkaya, bir saniye efendim.
Sayın Bostancı, Sayın Bakanın
konuşmasından önce, Sayın Çağlar Demirelin
konuşması üzerine, İç Tüzükün 69uncu maddesine göre
sataşma gerekçesiyle söz talep etmiştiniz. Sayın Demirelin
konuşmasında sataşma olarak değerlendirilecek hususlar
esasen Hükûmete yönelik bir sataşmaydı ve bu sataşmalara
Sayın Bakan konuşmasında cevap verdi. O nedenle sizin bu
konudaki söz talebinizi karşılayamayacağım. Amaç yerine
gelmiş oldu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Süleyman Bey, tabii, Hükûmet adına konuştu ama
aynı zamanda AK PARTİ Grubunun politikaları ifadesiyle,
grubumuzu ilzam eden
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, duyulmuyor
Sayın Bostancının sözleri, lütfen efendim, sükûnete davet
ediyorum.
Sayın Bostancı, bir daha söyler misiniz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Efendim, AK
PARTİnin politikaları denilerek grubumuzu ilzam eden bir
anlayışla ifade edildiği için, grubumuza da yönelik bir
sataşma vardır. Bu çerçevede söz talep ettim.
BAŞKAN Sayın Bostancı,
bakınız, ben Sayın Demirelin konuşmasını
dikkatle dinledim. Hükûmeti soykırım yapmakla suçladı. Burada
çok doğal olarak bir sataşma vardır. Siz bunun AK PARTİ
grubuyla bağını ifade ederek söz istediniz. Hükûmetin
politikalarını veya AK PARTİnin politikalarını
eleştirmek, başlı başına eleştirmek siz de takdir
edersiniz ki bir sataşma gerekçesi oluşturmaz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Eleştiri
değil efendim, AK PARTİ politikaları denilirken
BAŞKAN Hangi cümle efendim, hangi cümle
sataşmadır?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Devletin
katliam ve soykırım yaptığı, bunun da AK PARTİ
politikalarının neticesi olduğu ifade edilince bu doğrudan
doğruya gruba yönelik bir sataşma.
BAŞKAN Şöyle yapalım Sayın
Bostancı: Ben, Hükûmetin soykırım yaptığı yönünde
bir değerlendirmesini duydum ama belki eksik duymuş olabilirim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Devletin
Bakabilirsiniz tutanaklara.
BAŞKAN - Tutanakları getirteceğim,
bakacağım. Eğer Sayın Bakanın Hükûmet olarak cevap
verdiği hususlar dışında Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubuna yönelik sataşma olarak değerlendirebileceğimiz bir cümlesi
varsa ben talebinizi karşılayacağım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, esasen talebimi
karşılamıştınız ama bir takdim tehir meselesi
dolayısıyla...
BAŞKAN Hayır, bakın Ben talebinizi
olumlu karşılayacağım. dedim. Sayın Bakanın, öncesinde
gündem dışı konuşmaya cevap verme yönünde bir söz talebi
olmuştu. Sayın Bakan bu söz hakkını kullanırken
Sayın Demirelin sataşmasına da cevap vermiş oldu. Yani
şöyle olabilirdi: Sayın Bakan yerine otururdu, Hükûmete yönelik bir
sataşma var gerekçesiyle tekrar söz talep edebilirdi. Ben, Hükûmete
yönelik bir sataşma olduğu için doğal olarak Sayın
Bakanın bu talebini karşılardım. Sayın Bakan böylesi
bir formaliteye gerek görmeksizin, konuşmasını yaparken söz
konusu sataşmaya da cevap verdi Sayın Bostancı.
İzninizle...
Sayın Akkaya, buyurun efendim.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) Efendim, Sayın
Bakan benim konuşmalarımı farklılaştırdı,
adımı da kullandı. 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Nasıl
farklılaştırdı Sayın Akkaya?
YAKUP AKKAYA (İstanbul) Taşeronla ilgili
ve İş Kanunuyla ilgili, ki ben onu zaten şey yapmadım.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Tutanaklara bakalım Sayın Başkan.
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) Adımı da
kullanarak ifade etti Sayın Başkanım.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Tutanaklara bakalım Sayın Başkan.
BAŞKAN Yani, sizin ifade ettiğiniz
görüş dışında farklı bir görüş mü atfetti size?
YAKUP AKKAYA (İstanbul) Evet... Evet...
BAŞKAN Hangisi o?
YAKUP AKKAYA (İstanbul)
Taşeronlaşmayla ilgili. Hem taşeronlaşma hem İş
Kanunuyla ilgili olan düzenlemeleri benim konuşmama atfederek
farklılaştırdı.
BAŞKAN Sayın Akkaya, tutanakları
getirteceğim. Sizin söz talebinizi de tutanakları
değerlendirdikten sonra değerlendireceğim.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) Tamam.
BAŞKAN Peki Sayın Akkaya.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Bir saniye Sayın Demirel, daha
önceden beri Sayın Tanal ayağa kalkıyor.
Buyurunuz Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, biraz önce Sayın İnceöz Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına konuşurken Devlet güneydoğuda meşru
müdafaa hakkını kullanıyor. dedi. Birleşmiş Milletler
Cenevre Sözleşmesine göre meşru müdafaa hakkı iki devlet
arasında olur. Bu cümle gaf bir cümledir, kabul edilebilir bir cümle
değildir; bunun Meclis tutanaklarından
çıkarılmasını talep ediyorum.
BAŞKAN Söyledikleriniz
tutanaklara geçmiştir.
Teşekkür ederim Sayın
Tanal.
Sayın Demirel...
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında hem bize
dönerek hem de konuşmasının tamamında yani normalde cevap
anlamında değil, özelde halkı bizim tedirgin ettiğimizi,
zaten halka ilişkin bir baskı
uyguladığımızı, bunu da burada konuşmamıza
ilişkin genel bir sataşmada bulundu yani ona ilişkin söz
istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Demirel, 69uncu
madde çerçevesinde size iki dakika süreyle söz veriyorum.
Sayın Demirel, lütfen yeni bir sataşmaya
meydan vermeyiniz efendim.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun gündem dışı
konuşmaya cevaben yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, aslında, halkı kimin tedirgin
ettiğini, halkı kimin
kışkırttığını, kimin bu politikaları
uyguladığını, Sayın Bakan iktidarda ve Hükûmette
olduğunu unutarak ifade etti. İktidarda ve Hükûmette olan kendileri
ve Bakanın Bakanlık yetkileriyle aslında sorunları çözmesi
gerekirken
Tam da Dicleyi eğer kalbinde hissediyorsa, içinde
hissediyorsa, Dicleye dökülen insan uzuvlarını, kadın
cesetlerini acaba bu iktidar nerede hissediyor? Onlara ilişkin vermiş
olduğumuz önergelerin hiçbirine cevap alamadık. Eğer orada
hissediyorsa
Hâlâ cenazelerin alınmadığı ve bugün
itibarıyla tam, 2 Aralıktan itibaren sokağa çıkma
yasağının olduğu Surda, beş aydır
insanların, ailelerin kendi çocuklarının cenazelerini
alamadığı bir yerde, iktidar eliyle, Hükûmetin yetkisiyle ve
talimatıyla orada bir klip çekiliyor. Havadan insansız hava
araçlarıyla ve bütün ekiplerle orada bir klip çekilmesine izin veriliyor.
Yani, artık biz hangi birini burada söyleyelim.
Üçüncüsü: Rahatlıkla burada konuşuyorsak
halkın vermiş olduğu yetkiyi ve halkın taleplerini burada
ifade edeceğiz. Yani, kürsüyü bile bize bir tehdit aracı olarak gören
Sayın Bakana özelde şunu söylemek istiyorum: Bu, halkın
kürsüsüdür. Halk bize bu yetkiyi vermişse biz yaşananların
hepsini bire bir burada ifade edeceğiz. Sayın Bakan, oralarda kalan
ve oralarda yaşayan, halkla iç içe olan bizleriz, partimizin
milletvekilleridir. Sizin bir iki defa oraya gelip gitmenizle sorunları
çözmeniz ya da yerinden dinlemeniz mümkün değildir. O yüzden, onu
hissetmeniz de mümkün olmayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla)
Hissetmediğiniz için bugün burada bu tür durumlar gerçekleşiyor
diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Nasıl
ayrımcısın ya! Nasıl ayrımcısın! Yazık
ya!
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Çağlar Hanımın bahsettiği klibi
biliyoruz; şu polislerin çektiği klip değil mi, maskeli birisi
çekiyor. Surun içerisinde
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Evet, kimsenin giremediği.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Hiçbirimiz giremiyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Bu, kesinlikle legal bir çekim değil, devletin, Hükûmetin
yaptığı bir çekim değil.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Kim yaptı?
BESİME KONCA (Siirt)
Kim çekmiş?
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Bunu yapan polise ilişkin olarak tespit edilmiş ve
hakkında soruşturma açılmıştır.
Sayın Başkanım, esasen, bu tür
ortamlarda terörle mücadele edilirken bu ortamı provoke etmek isteyen, bundan
sonuç çıkarmak isteyen çok çeşitli güçler
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Kameralarla falan
Naci Bey, yapmayın Allah
aşkına!
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Yasağın devam etmesi provokasyon değil, değil mi?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
böylesine
kendilerine PR imkânı sağlayacak unsurları kullanmak istiyorlar.
Devletin meşru bir şekilde yürüttüğü mücadeleyi gölgelemek için,
halk nezdinde karalamak için bu tür unsurları başka yerlerde,
başka şekillerde de kullanmaya çalıştılar.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Yasağı kaldırın. O zaman yasağı
kaldırın.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bahsedilen
klibe ilişkin olarak soruşturma açılmıştır,
ilgili kişi de bunun hesabını verecektir.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, tutanaklara girmesi açısından, müsaade
ederseniz bir iki ben de Sayın Bostancının söylemiş
olduğu durumu ifade edeyim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Diyarbakırlıyız, Diyarbakırda yaşıyoruz.
Beş aydır, sokağa çıkma yasağının
olduğu yerde, 9 milletvekilimizle birlikte ve orada yaşayan halk
dâhil olmak üzere -bizler milletvekiliyiz, beş ay bitti- hâlâ o bölgeye
adım atamadık. Adresler verilmesine rağmen, cenazelerin nerede
olduğuna dair adres verilmesine rağmen aileler çocuklarının
cenazesini alamadı.
Ve orada nasıl oluyor da -Vali kuş
uçurtmadığını söylüyor, Hükûmet burada- İçişleri
Bakanlığı bizlerin oraya girmesine izin vermemesine rağmen,
bir birey ya da bir kişi orada provokasyon yaratmak için bir klip çekiyor?
O klibi incelerseniz, o klipteki sözler yanımızda,
zamanımız olursa burada tek tek sözleri de ifade edebiliriz, sokak
aralarında gezilerek -bir silahla, bir televizyon- ve anons edilerek nasıl
oluyor da bu bir provokasyonla, bir kişi tarafından ya da 2 polis
tarafından ya da bir başkaları tarafından Hükûmetin bilgisi
dâhilinde olmadan orada bir çekim yapılıyor? Telsizden anons geliyor,
silah yanında ve insansız hava uçaklarıyla görüntü
alınıyor ve aynı zamanda kamera ekipleriyle bir filme çevrilecek
bir klip organize ediliyor. Siz bunu nasıl böyle sadece bir kişinin
yapmış olduğu bir provokasyon olarak
değerlendirebilirsiniz? Tamamen orada Valinin, Hükûmetin bilgisi dâhilinde
olan bir durumdur.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Evet,
soruşturma başlatıldığı ifade edilmiştir ama
bunun sadece bir kişi tarafından
yapılmadığını ve bunun bir konsept çerçevesinde
gerçekleştiğini bir kez daha buradan ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, klipler, duyulsun, başkaları da öğrensin,
bilsin diye yapılır. Ben o klibin sözlerini burada tekrar etmek
istemem
BESİME KONCA (Siirt) Edin, niye etmiyorsunuz,
madem oradaki halkı savunuyorsunuz!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
çünkü bunu
mahzurlu görürüm, bunu uygun bulmam.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Niye?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bunun
kasıtlı bir şekilde yapıldığı
inancındayım, kişisel kanaatim. Aynı zamanda devlet de buna
ilişkin bir soruşturma açmış.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Hafriyatlardan cenaze çıkarılırdı, cenazeler!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Klibi
yaygınlaştırmak isteyen ancak bu provokasyona hizmet etmek
isteyenler olabilir.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
O zaman girelim!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Soruşturma
neticelenecektir, ne olduğunu göreceğiz.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Bostancıya soruyoruz: Kim yaptı bu kastı o zaman?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi, elektronik sisteme
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Kasıtlıysa, milletvekillerinin girmediği bir yerde kim
yaptı?
Teşekkürler Başkan.
BAŞKAN Sayın Demirel, teşekkür
ederim, tutanaklara geçmiştir her şey.
Teşekkür ederim.
Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep
eden sayın milletvekillerine talep sırasına göre söz
vereceğim.
III.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Genel
Kurul çalışmalarına dönen AK PARTİ Grup Başkan Vekili Giresun
Milletvekili Nurettin Canikliye Hoş geldiniz. dediğine ve
başarılar dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Bu sırada, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikliye
hoş geldiniz diyorum, çalışmalarında başarılar
diliyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Söz verme işlemine başlıyorum.
Sayın Altaca Kayışoğlu
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, 1 Mayıs
İşçi Bayramını kutladığına,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun gündem
dışı konuşmaya cevaben yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ve LYS sınavına
girecek olan bazı gençlerin sistem değişikliğinin
kurbanı olduklarına ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben öncelikle bütün emekçilerin 1 Mayıs
Bayramını kutluyorum.
Biraz önce Sayın Bakan on beş dakika
çalışma hayatıyla ilgili konuştu ama hiç somut bir şey
sunmadı. Emekçilerin talepleri çok basit: Yıllardır, yüz
yıllardır mücadele ederek elde ettikleri kazanımların yok
edilmesini istemiyorlar. Kıdem tazminatı yasasının
ısıtılıp ısıtılıp getirilmesini
istemiyorlar. Kiralık işçilik yasasının geri çekilmesini
istiyorlar. Bunları yerine getirirlerse elbette ki biraz önceki
konuşmaları anlam kazanacaktır.
İkincisi, LYS sınavına girecek olan
gençlerimiz yine bir sistem değişikliğinin kurbanı oldular
ve harçlarını süresinde yatıramayan gençler maalesef sınava
giremiyorlar ve sınava hazırlanmak için yıllarca harcadıkları
emekleri boşa gidiyor, bir yıl daha kaybedecekler sınava girmek
için. Mağdur olan bu gençlerimize bir şans daha tanınması
için gerekli değişiklerin yapılması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tanal
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Şanlıurfada yaşanan elektrik
kesintileri ile işsizlik sorununa ve GAP Eylem Planının ne
zaman bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
Şanlıurfanın şu anda 3 tane çok temel sorunu var:
1) TEDAŞın sürekli elektrikleri kesmesi
nedeniyle sulu üretim yapan vatandaşlarımızın ürünleri
kuruma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
2) Aşırı derecede işsizlik var
Şanlıurfada.
3) Şanlıurfada GAP Eylem Planı
bitirilmediği için Şanlıurfalı hemşehrilerimiz
Adanaya, Malatyaya, Aydına ve Karadenize hem çapa hem pamuk hem
fındık toplamaya gidiyorlar. Nisan ayından itibaren
Urfanın yarısı boşaldı. Urfanın bu
mağduriyeti ne zaman giderilecek? Halkımız bu kadar destek
veriyor ama maalesef, iktidar olarak bu GAP Eylem Planı bitirilmediği
için Urfadaki bu sorunlar bitmiyor. Bunun ne zaman bitirileceği hususunda
net bir açıklama yaparsanız
Halkımız bu konuda haber
bekliyor, bilgi bekliyor.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özkan
3.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, Kut bayramına ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Yüz yıl evvel Kutülamarede İngiliz
ordusunu teslim alan Mirliva Halil Paşa bugünü şu sözlerle bayram
ilan etmiştir: Arslanlar, bugün Türklere şeref, şan;
İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprakların
güneşli havasında şehitlerimizin ruhu şad ve şendir.
Hepinizi pak alınlarınızdan öperek tebrik ederim. İki yüz
yıldır tarihimizde olmayan zaferi bize yaşatan Yüce Allaha hamt
ve şükürler olsun. Kutta şehit ve yaralılar verdik fakat
İngiliz ordusundan 13.800 general, subay, er esir aldık; 30.000
zayiat verdirdik. Bugüne Kut Bayramı adını veriyorum. Ordumun
her ferdi her yıl bugünü kutlarken şehitlerimize Yasinler,
Tebarekeler, Fatihalar okusunlar. Mirliva Halil, 6ncı Ordu Komutanı.
BAŞKAN Sayın Özdemir
4.- İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemirin, Evin Okula Yakınlaşması ve
Değişen Anne Baba Rolleri Projesi kapsamında Bakanlık
bütçesinden kamu kaynaklarının belli bir kesime
aktarılmasıyla ayrımcılık
yapıldığına ve bu projenin sonlandırılması
konusunda Millî Eğitim Bakanına çağrıda bulunduğuna
ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Millî Eğitim Bakanlığının,
Evin Okula Yakınlaşması ve Değişen Anne Baba Rolleri
Projesi kapsamında imam-hatip okullarına gönderdiği yazıda,
imam-hatip okullarında öğrencisi olan anne ve babaların
seminerlere katılması, hatta katılmayan velilerin evlerinin
ziyaret edilmesi talimatı verdiği basında yer almıştır.
Projenin yürütülmesi için 120 bin lira kaynak aktarılması ileri
sürülmektedir. Velilere verilecek seminer konularının
bazıları: Çocukluluk ve gençlik döneminde din eğitimi,
televizyon, cep telefonu, İnternet, sosyal medya, madde
bağımlılığı gibi konular. Bütün
vatandaşlarımızın vergisiyle oluşan Bakanlık bütçesinden
ayrımcılık yapılarak kamu kaynaklarının belli bir
kesime aktarılması uygulamasına ve veliler arasında
yapılan bu ayrımcı uygulamaya neden olan bu projenin
sonlandırılması konusunda Millî Eğitim Bakanına
çağrıda bulunarak sorumluluğa davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Bektaşoğlu
5.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, Karadenizde, özellikle de
Giresunda yaylalarda yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Giresunun kırsalda yaşayan
nüfusunun büyük bölümü geçimini tarım ve hayvancılıktan
sağlıyor. Özellikle bu aylarda hayvanlarıyla birlikte yaylalara
göç eden halkımız, eylül ayına kadar atalarından,
dedelerinden kalma obalarda, meralarda, yaylaklarda yaylacılık
geleneğini sürdürüyor. Ancak Karadenizde, özellikle de Giresunda çok
ciddi yayla sorunları yaşanıyor. İl yöneticileri 2/B, Mera
ve diğer yasa ve yönetmeliklere dayanarak halkımızın
evlerini başına yıkıyor. Hatta, mahkeme süreçleri devam
eden yaylaklarda bile kafalarına göre aldıkları kararları
uyguluyorlar. Hükûmet, bir taraftan yaylaları birbirine bağlama
adı altında ormanları yok ederek Yeşil Yol yapıyor,
yandaşlarına ocak açtırıp siyanürle altın
ayrıştırmasına izin veriyor, çarpık
yapılaşmaya göz yumuyor, her yeri ranta açıyor, önüne gelene her
fırsatı vererek çevre, doğa katliamına destek oluyor,
geleceğimizi karartıyor; bir taraftan da çevreci kesilip yaylalarda,
yaşamını, geçimini yaylacılığa bağlamış
halkımızın tek odalı evleriyle uğraşıyor.
Çevre, Orman, Tarım ve diğer ilgili bakanları bu konuda
uyarıyor, halkımızın mağduriyetlerinin giderilmesi
için ilgilileri çalışmaya davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Yarayıcı
6.- Hatay
Milletvekili Hilmi Yarayıcının, 1 Mayıs İşçi
Bayramını kutladığına ilişkin
açıklaması
HİLMİ YARAYICI
(Hatay) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Dün alanlarda emekçi
kardeşlerimizle emeğin ve dayanışmanın günü olan 1
Mayıs İşçi Bayramını türkülerle, halaylarla
kutladık. Bu vesileyle, tüm emekçilerimizin bayramını bir kez
daha kutluyorum.
Bakırköydeydik ancak kalbimizin bir
yarısı da Taksim Meydanındaydı. Taksim
Meydanını gerçek sahibi emekçilerden ve halktan korumak için iktidar
binlerce polis ve TOMAlarla âdeta kuş uçurtmadı. Yıllardır
bu tavrınızı sürdürüyorsunuz. Oysa alanda kutlamalara izin verildiğinde
hiçbir olay yaşanmadığını hepiniz çok iyi
biliyorsunuz, yaşanmadığı için de rahatsız
oluyorsunuz. Çünkü bu anlamlı gün gerginliklerle ve olaylarla
anılırsa yüz binlerin toplanmasını engellemiş
olacağınızı düşünüyorsunuz. Ne kadar engellemeye çalışırsanız
çalışın, Taksim 1 Mayıs kutlama alanıdır ve
sonsuza kadar öyle kalacaktır. Türkiye işçi sınıfı
bunun bedelini 1977den bu yana sürekli ödemeye devam ediyor. Daha da bedel
ödenmesini istiyorsanız emin olun, halklarımız bu bedeli ödemeye
hazırdır.
Yaşasın, emek, dayanışma ve
mücadele günü. Yaşasın 1 Mayıs.
BAŞKAN Sayın Şeker
7.- İstanbul
Milletvekili Ali Şekerin, 1 Mayıs İşçi
Bayramını kutladığına, Hükümetin özel istihdam
bürolarıyla tam güvencesiz çalışmayı
dayattığına ve Türkiyede gelir dağılımında
adaletsizliğin arttığına ilişkin açıklaması
ALİ ŞEKER (İstanbul) 1 Mayıs
İşçi Bayramını kutluyorum. 1977de katledilenleri
saygıyla anıyorum.
AKP Türkiyesi, yandaş taşeron
cumhuriyetine çevirdi ülkemizi. Daha öncesinde taşeron sistemi vardı,
şimdi de özel istihdam bürolarıyla tam güvencesiz
çalışmayı yani beterin beteri çalışma düzenlerini
dayatmakta yeni kanunlar çıkararak.
Bir yanda işçilerin parası olan
İşsizlik Fonunu kendi yandaşlarına vermek için,
işçilere seçim propagandasında kullanmak için geçici işçilikte
harcıyorlar ve İŞKURa geçici işçiler alıyorlar. Biz
diyoruz ki bu ülke istihdam alanlarını genişletsin, işçiler
güvenceli çalışabilecekleri ortam bulabilsinler. Bir yandan da
Türkiyede gelir dağılımında adaletsizlik gittikçe
arttı. Yüzde 1lik gelir dilimi, AKP iktidara geldiğinde ülkenin
gelirinin yüzde 39unu alıyordu, en zengin yüzde 1 şu anda ülke gelirinin
yüzde 54ünü alıyor. AKP iktidara geldiğinden beri, en yoksul yüzde
90lık kesimden yüzde 10luk para bu yüzde 1lik kesime
aktarıldı. AKPnin adaletsizliği işçilere karşı
devam ediyor hâlâ.
BAŞKAN Sayın Arslan
8.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, Meclis Başkanının
laiklikle ilgili beyanlarıyla yeminine sadık
kalmadığına ve görevinden istifa etmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Başkan, çok
teşekkür ederim.
Laiklik, din ve devlet işlerinin ayrı
tutulması demektir. Laiklik, din ve vicdan özgürlüğünün temelidir.
Laiklik, inanç ve ibadetlerin özgürce yapıldığı bir
rejimdir. Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız İsmail Kahraman,
laik Türkiye Cumhuriyetinin Meclis Başkanıdır, AKPnin
başkanı değildir. Laik cumhuriyete bağlı
kalacağına dair bu Mecliste yemin etmiştir. Yeminine sadık
kalmayarak Laiklik Anayasadan çıkarılmalıdır. diye
beyanda bulunmuştur. Artık Meclis
Başkanlığını sürdüremez, bu görevinden istifa
etmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ertem
9.- Hatay
Milletvekili Birol Ertemin, yıllarca çalıştığı
hâlde hiç sigortalı olamamış yüz binlerce işçi
bulunduğuna ve bu konularda işverenlerin daha ciddi denetlenmesini
dilediğine ilişkin açıklaması
BİROL ERTEM (Hatay) Üzerinde
konuşacağım konu, ülkemizde çalışan milyonları
ilgilendiren bir konudur, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanının not alması ve gereken yasal düzenlemeyi yapması
umuduyla Meclis Genel Kurulunun dikkatine sunuyorum.
SSK primi ödemeden işçi
çalıştırmak yasak olduğu hâlde bazı işverenler
işçileri işe aldıktan sonra henüz bir ay bitmeden işçiyi
işi bırakmış gibi, işten çıkmış olarak
göstermekte, sonra tekrar işe girme işlemi yaparak sigorta primlerini
ödemekten imtina etmektedirler. Ülkemizde bu şekilde yıllarca
çalıştığı hâlde hiç sigortalı olamamış
yüz binlerce işçi bulunmaktadır. Bu adaletsizliğe son
verilmesini ve bu konularda işverenlerin daha ciddi denetlenmesini
diliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Akın
10.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Balıkesirin Gönen
ilçesinin bazı mahallelerinde yaşanan içme suyu sorununa ilişkin
açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Gönen ilçemizin Turplu, Kavakalanı,
Ulukır, Çifteçeşmeler, Dişbudak, Gebeçınar mahallelerinde
grup içme suyu sistemi çalışmıyor. 1970li yıllardan bu
yana kullanılan ana iletim hatlarındaki metal borular çürümüş
vaziyette, su iletimi yapılamıyor. Bu mahallelerde yaşayan
hemşehrilerimiz uzunca süredir sudan mahrum durumdalar, tankerlerle su
taşımak zorunda kalıyorlar. Konuyu defalarca Balıkesir
Büyükşehir Belediyesine bildirdiler, gerekli müracaatlarını
yaptılar ama her ne hikmetse hâlâ bir gelişme olmadı. Bu sorunu
çözmeye yönelik Büyükşehir Belediyesinin de bir girişimi yok. Yeni
Büyükşehir Yasasının yarattığı sorunların
her gün yenilerine şahit oluyoruz. Buradan, hem Balıkesir
Büyükşehir Belediye Başkanı hem de diğer ilgili ve
yetkililere sesleniyorum: Bu 6 mahallemizde, burada yaşayan hemşehrilerimiz
sizden hizmet bekliyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Havutça
11.-
Balıkesir Milletvekili Namık Havutçanın, Diyanet
İşleri Başkanının laikliğe aykırı eylem
ve söylemleriyle açıkça Anayasayı çiğnediğine ilişkin
açıklaması
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Anayasa'mızın
2nci maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin niteliklerini ve Türkiye Cumhuriyetini
demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak düzenlemiştir; 4üncü
maddesi ise değiştirilmesi teklif dahi edilemez hükmünü içermektedir.
Meclis Başkanının laikliğe aykırı
açıklamalarından sonra Türkiye'deki birçok kamu görevlisi
laikliğe aykırı eylem ve söylemlere devam ediyor.
Bakın, Anayasa'mızın 136ncı
maddesi Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri
Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi
görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe
dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda
gösterilen görevleri yerine getirir. demektedir. Oysa, Diyanet
İşleri Başkanı bugün laikliğe aykırı
eylemleriyle, söylemleriyle açıkça Anayasa'yı çiğnemektedir.
Buradan savcılara suç duyurusunda bulunuyorum:
Diyanet İşleri Başkanının laikliğe
aykırı söylemleriyle ilgili suç duyurusunda bulunarak harekete
geçmelerini bekliyoruz.
BAŞKAN Sayın Durmaz
12.- Tokat
Milletvekili Kadim Durmazın, Tokatın bazı ilçelerinde don
nedeniyle mağdur olan üreticilerin borçlarının ertelenip
ertelenmeyeceğini ve İŞKURun işçi
alımlarını neye göre yapacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
KADİM DURMAZ (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Tokatta geçimini kiraz, şeftali, erik, armut
ve benzeri meyvelerle sürdüren köylülerimizin 17 Mart gecesi don, 18 Nisanda
dolu, 22 Nisanda kalanı donla bütün kazançları hibe olan
Çöreğibüyük, Kızılköy, Bulaköy, Döllük, Ballıdere, Kılıçlı,
Dedeli, Kocacık, Yayladalı, Kemalpaşa, Akyamaç, Kömeç, Çerçi,
Söngüt, Büyükbağlar, Emirseyit, Güryıldız beldelerinin bu
yıllki üretimlerinden ödeyecekleri tarım kredi ve Ziraat
Bankasına olan borçlarını Hükûmet ertelemeyi planlıyor mu?
İkincisi: İŞKUR, Adalet ve
Kalkınma Partisi döneminde seçim kazandıran bir kurum hâline geldi.
Bir bölüm işçi şu anda çıkarıldı, yenileri de
alınıyor. Hakkaniyet, vicdan ölçüsünde kurayla mı alınacak
bu işçiler; yine, geçmişte olduğu gibi Adalet ve Kalkınma
Partisi yöneticilerinin verdiği listeyle mi alınacak? Bunu
öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Sayın Kerestecioğlu
13.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, TMMOB ve TTB
tarafından hazırlanan Soma Maden Faciası İnceleme Raporuna
ve iktidarın evrensel çalışma ilkelerine değil, evrensel
kapitalizm ve tekellerin ilkelerine uyduğuna ilişkin
açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Geçtiğimiz günlerde TMMOB ve Tabipler
Birliği tarafından zorlu bir mücadele sonucu hazırlanan Soma
Maden Faciası İnceleme Raporu açıklandı. Zorlu bir
mücadele ifadesinin nedeni, Maden Faciası İnceleme Raporunu
hazırlamak için bile maalesef, mahkeme kararına ihtiyaç
duyulmasıydı. Somada maksimum 25 derece olması gereken
sıcaklığın 45 derece olduğu ve kaza öncesi ve
sonrasında da devam eden meslek hastalıkları tespit edildi.
Evet, yaşasın 1 Mayıs, ama kucaklayacaksanız hamasetle
değil, gerçekten yaşayan işçileri kucaklamanız gerekir.
Ayrıca, dün Diktatöre diz çökme. diyen
pankartlar, Amedsporun pankartları 1 Mayıs alanlarına
alınmadı keyfî olarak. 1 Mayıs 77 katliamını bugün
anmak, yine, hamasetle kolay ama bu katliamın sorumluları hâlâ ortaya
çıkartılmadı. Bugün, bilinmelidir ki, iktidarın uyduğu
ilkeler evrensel çalışma ilkeleri değil, evrensel kapitalizm ve
tekellerin ilkeleridir; yapılması gereken, iş cinayetlerinin
önlenmesidir.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Doğan
14.-
İstanbul Milletvekili Selina Doğanın, İstanbul
Gaziosmanpaşada yaklaşık 30 bin evi kapsayan acele
kamulaştırma kararına ilişkin açıklaması
SELİNA DOĞAN (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Bakanlar Kurulu, İstanbul Gaziosmanpaşada
yaklaşık 30 bin evi kapsayan bir acele kamulaştırma
kararı alarak kamulaştırma yetkisini Gaziosmanpaşa
Belediyesine vermiştir. Bu karar yaklaşık 110 bin kişiyi
etkilemektedir. Eğer on gün içinde bu karardan dönülmezse 110 bin
kişi evsiz kalacaktır. Daha önce Bakanlar Kurulu aynı bölgeyi
riskli alan ilan etmiş, ancak Danıştay bu kararı
bozmuştur. Bu hukuksuzluk şimdi acele kamulaştırma
kararıyla aşılmaya çalışılmaktadır. Bakanlar
Kurulu açıkça yetkisini kötüye kullanmaktadır. Tüm bu kararlar,
kararlardan doğrudan etkilenecek vatandaşlara sorulmadan
alınmıştır. Gaziosmanpaşalılar kendilerine
sorulmadan, tıpkı Sulukuleliler, tıpkı Ayazmalılar
gibi yerlerinden sürülmek istemiyorlar. Gaziosmanpaşalılar
hayatlarını kurdukları mahallerinde, ilçelerinde kalmak
istiyorlar.
Gaziosmanpaşalıların
başlattığı hukuki mücadeleyi sonuna kadar destekliyoruz.
Gaziosmanpaşayı ve İstanbulu rant çevrelerine kurban
etmeyeceğiz. Bu karardan bir an önce dönülmesini talep ediyoruz.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Gürer
15.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, 1 Mayıs İşçi
Bayramını kutladığına ve Niğde Bor Şeker
Fabrikasında 345 işçinin seslerini duyurabilmek için bir ay boyunca
ücret almadan iki saat fazla mesai yapma eylemi başlattıklarına
ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Dün 1 Mayıs Emek Bayramını
kutladık. Tarlada, fabrikada, emeğin olduğu her alanda 1
Mayıslar yaşamaya devam edecektir.
1 Mayıs öncesi Niğde Bor Şeker Fabrikasında
345 işçi anlamlı bir eylem başlattı. Geçici işçilik,
kiralık işçilik, kıdem tazminatı, taşeron işçilik
gibi sorunların yanında, şeker fabrikalarında yıllardır
çalışan, yeterli teknik bilgi ve tecrübeye sahip işçilerin
sürekli kadroya alınmamasına tepki gösteriyorlar, bu konuda verilen
sözler tutulsun istiyorlar. İşçiler seslerini duyurmak amacıyla
bir ay boyunca ücret almadan, iki saat fazla mesai yapma eylemi
başlattılar. Sendika Başkanı Amacımız devletle
didişmek değil, fabrikaya ve üretime sahip çıkmaktır.
Çalışma yaşamı ve üretim olumsuzluklarının
giderilmesini bekliyoruz. açıklamasını yaptı. 21/12/2015
tarihinde şeker fabrikası işçilerinin sorunlarıyla ilgili,
Çalışma Bakanlığına yazılı bir soru önergesi
de verdim. Şeker sanayisine kadro tahsis edilmesi, geçici işçi
statüsünde çalışanların bir an önce kadroya, işe
alınmaları beklentileridir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanının biraz evvelki konuşmasında çizdiği tablo
ülkenin gerçekleri değildir.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gürer.
Şimdi, söz talep eden sayın grup
başkan vekillerine söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Akçay.
16.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, milletin terörle mücadelede kesin sonuç
alınmasını beklediğine ve Manisada şehir hastanesinin
inşaatında meydana gelen göçükte 3 işçinin toprak altında
kaldığına ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
1 Mayıs 2016 günü yani
dün 7 evladımız, askerimiz ve polisimiz Türk milletinin birliği,
Türkiye Cumhuriyetinin varlığı, ülkemizin bütünlüğü
uğruna, vatandaşımızın can ve mal güvenliği için
şehit olmuştur. Gaziantep Emniyet Müdürlüğüne düzenlenen bombalı
araç saldırısında 2 polisimiz, Nusaybinde roketli
saldırıda 3 askerimiz, Diclede Jandarma Tabur
Komutanlığına düzenlenen bombalı araç
saldırısında 1 askerimiz, Şırnakta terörle mücadelede
yine 1 askerimiz şehit düşmüştür. Terör örgütünün bu hain
saldırılarında 59 güvenlik görevlimiz ve 4
vatandaşımız da yaralanmıştır. Şehitlerimize
Allahtan rahmet, kederli yakınlarına ve büyük Türk milletine
başsağlığı ve yaralılarımıza da acil
şifalar diliyorum. Bütün bu alçak saldırıları lanetliyorum.
Tam üç yıl önce, 27 Nisan 2013te dönemin
Başbakanı terörün bittiğini ilan etmişti, Türkiye'nin makûs
talihinin değiştiğini ifade etmişti ve bazı
vatandaşlarımıza bazı vaatlerde bulunuyordu. Munzurdan
kardelenler, Cudiden yediverenler toplanacaktı, dağlarda piknik
yapılacaktı, Dicle ve Fıratta korkusuzca serinlenilecekti,
teröristler silah bırakacak, Türkiye derin bir nefes alacaktı. Bu
iddiaların hiçbirisi, maalesef, gerçekleşmedi çünkü terör
örgütlerinin tabiatında, doğasında neler yattığı
idrak edilememişti. Yani, bir meşhur deyimle: Fıtratında
silah bırakmak, eylem yapmamak yoktu. Analar ağlamayacak. deniyordu
ve maalesef, neredeyse ağlamayan ana kalmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum.
Sözlerinizi tamamlayınız Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Mesele Türk milletinin
birliği, Türkiye Cumhuriyetinin varlığı ve
vatanımızın bütünlüğüdür. Milletimiz terörle amansız mücadelede
kesin sonuç alınmasını beklemektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ayrıca, Manisada yapımı yılan hikâyesine
dönen şehir hastanesinin inşaatında bugün sabah bir göçük
meydana gelmiş ve 3 işçi toprak altında kalmıştır.
Manisa şehir hastanesi için 2004-2005 yıllarından itibaren
çeşitli vaatlerde bulunuluyordu. Ve Manisa yıllarca oyalandıktan
sonra inşaat başlamış ancak Hükûmet hatasını
örtbas etmeye çalışırken bu sefer de işçi
sağlığı ve iş güvenliği önlemleri
alınmamıştır. Bugün yaşanan olayı fıtrat
ya da kaza gibi ifadelerle geçiştirmek mümkün değildir. Bu
hastanenin temel atma töreni 1 Aralık 2013 tarihinde
yapılmıştı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tamamlıyorum.
Aradan geçen iki buçuk yıla rağmen
binanın sadece 3üncü katı görülebilmiştir ve sonuç olarak, 3
işçimizin bir an önce sağlığına
kavuşmasını ve şehir efsanesine dönen bu şehir hastanesinin
de bir an önce tamamlanmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Altay
17.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, iktidar partisinin
eleştiriye tahammülsüzlüğünün Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gerilimli bir ortamda çalışması sonucunu doğurduğuna
ve geçen hafta Bolu Milletvekili Tanju Özcana verilen Meclisten geçici
çıkarma cezasını protesto ettiğine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
geçtiğimiz hafta çarşamba ve perşembe günleri Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Genel Kurulunda ve Anayasa Komisyonu toplantı salonunda
kamuoyunda da tasvip görmeyen, Türkiye Büyük Millet Meclisine
yakışmayan hadiseler yaşandı.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
son yirmi dört saat içinde 7 şehit, 68 yaralı var bu ülkede. Bununla
birlikte, Türkiye Büyük Millet Meclisi yerleşkesinden ambulanslarla
yaralı milletvekillerinin hastaneye taşınma görüntüleri sadece
Türkiyedeki terörize olmuş ortamı daha çok teşvik etmekten
başka bir işe yaramaz. Hep söyledim, söylüyorum: Siyaset öncelikle
nezaket ve vicdan işidir. Bununla beraber, demokrasi bir tepki ve protesto
rejimidir ve olmazsa olmaz eleştiri, öz eleştiridir. Devlet
yanlış yaparsa devlet de eleştirilecektir;
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı yanlış yaparsa onlar da eleştirileceklerdir.
Bu hep böyle olacak, olmaya devam edecektir. İktidar partisinin
sayısal çoğunluğuna da dayalı olarak eleştiriye
tahammülsüzlüğü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gerilimli bir ortamda
çalışması gibi, olmaması gereken bir ortamı
doğurmaktadır.
Devleti korumak, kollamak, gerektiği hâllerde
bütün milletvekillerinin görevidir. İktidar partisi mensupları
devletin özel muhafızı değildir. Devlet yanlış
yapmışsa bunun söyleneceği yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir
öncelikle. Nitekim, 1977de Taksimde, Uluderede, Somada, Madımakta
devletin yanlış ve aciz içinde olduğu anları bu ülke
yaşamıştır. Bu konularda devletten hesap sormak öncelikle
Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyelerinin görevidir.
Yanlış yapan üst düzey kimi siyasi ve devlet yetkililerini
eleştirmek de çok doğal bir haktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum Sayın
Altay, tamamlayınız lütfen.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Bu çerçevede,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı görevini yürüten
bir zatın üzerine yemin ettiği Anayasaya da aykırı olarak
Anayasadan laikliğin çıkarılması yönündeki görüşünü
açıklaması hâlinde bu zata IŞİD kafalı demek de bir
siyasi eleştiridir. Geçtiğimiz hafta böyle bir konudan dolayı
bir milletvekilimiz Genel Kuruldan çıkarma cezası
almıştır, çok yanlış bir cezadır, haksız bir
cezadır, sayısal çoğunluğa dayalı bir cezadır. Bu
cezayı da protesto etmek için tekrar ediyorum ki Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı IŞİD kafalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altay.
Sayın Bostancı
18.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Mecliste medeni bir dilin,
karşılıklı anlayış ve iş birliğini esas
alan bir yaklaşımın ve müzakereye dayalı bir perspektifin
esas olması gerektiğine, devletin teröre karşı meşru
bir mücadele yürüttüğüne ve 1 Mayıs İşçi
Bayramını kutladığına ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Gandhiye Batı medeniyeti hakkında ne
düşünüyorsun? diye sorarlar, o da biraz düşünür, sonra Güzel
fikir. der.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bir felsefe
sözlüğü getirin şuradan!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Güzel fikirleri
serdetmek farklı bir şey, pratiği yürütmek farklı bir
şey. Parlamentonun çalışmasında her şey hukuk ve
İç Tüzük değil. Hukuk ve İç Tüzük önemli, aynı zamanda
medeni bir dilin teşekkülü, karşılıklı
anlayışı ve iş birliğini esas alan bir
yaklaşım ve her ne söylenecekse eleştiri adına elbette
burada müzakereye dayalı bir perspektif esas olmalı.
İktidar partisinin sayısal
çoğunluğu torbadan çıkmadı, milletin vermiş
olduğu bir çoğunluktur ve bu çerçevede, bunun arkasında ne kadar
halk desteği varsa, millet vermişse iktidara da bunu vermiştir.
Ancak, biz, bize yöneltilen eleştirileri saygıyla dinlemeye devam
ediyoruz, bunu dinlemeye de devam edeceğiz, bundan sonraki
çalışmalarda da elbette bu itinayı göstereceğiz ama hakaret
ile eleştirinin nereden geçtiğine ilişkin herhâlde herkesin
düşünmesi lazım. Eğer Parlamentoda birtakım sevimsiz
görüntüler yaşanıyorsa herkesin düşünüp Hangi illiyet
bağları içerisinde bunlar yaşanıyor? diye akletmek ve
Parlamentonun o medeni ortamına teşekkür için çaba göstermek herkesin
boynunun borcu, bizim boynumuzun borcu, başka arkadaşların da
boynunun borcu. Sonuçta bu Parlamentoyu çalıştırmak hepimizin
görevi.
Sayın Başkanım, devlet terörle bir
mücadele sürdürüyor. Dün de şehitlerimiz oldu, gazilerimiz oldu, evet. Bu,
teröre, terör örgütünün meydan okumasına karşı devletin
yürüttüğü meşru bir mücadeledir. Devlet bu mücadeleyi yürütürken halk
ile terör örgütünü birbirinden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
ayırmaya
dönük bir dikkatle davranıyor, itina gösteriyor, bunu sahada ortaya
koyuyor. Yine de birtakım ihlallerin yapıldığını
düşünen çevreler olabilir. Devlet bir hukuk devleti, mevcut meşru
yollar var. Bu çerçevede müracaatlar yapılır -zaten bu müracaatlar
yapılıyor- hak arama yolları açık ama esas itibarıyla
devletin yaptığı teröre karşı bir mücadeledir, oturduğu bağlam
burasıdır. Bu bağlamı unutmamak kaydıyla ve teröre
karşı açık bir tavır almak şartıyla dile
getirilecek her türlü eleştiriye eyvallah.
Üçüncü olarak, 1 Mayıs Bayramını
kutluyorum. Bir toplum, çıkarları itibarıyla birbirinden
farklı ve hatta kimi zaman çelişik grupların
ortaklığından oluşur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Önemli olan, bu
çıkarları birbirinden farklı grupları ortak bir kader ve
gelecek istikametinde toparlayabilmektir akılcı politikalarla.
Parlamentonun görevi de budur.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Sayın Demirel
19.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Parlamentoda halkın
temsiliyeti doğrultusunda her türlü düşünce, eleştiri ve ifade
özgürlüğünün olması gerektiğine ve 1 Mayıs İşçi
Bayramını kutladığına ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan İktidarın
çoğunluğu elinde tuttuğu an itibarıyla her şeyi
yapması mübahtır. söylemini ilk başta kabul etmememiz
gerektiğini ifade ediyorum. Muhalefetin ve bireylerin, milletvekillerinin
eleştirileri, söylemleri neden bu kadar yadırganıyor, onu da anlamakta
zorlanıyorum.
Bu Parlamentoda kürsü bu
halkın kürsüsüdür. Bu halkın temsiliyeti doğrultusunda burada
her türlü düşünce, eleştiri ve ifade özgürlüğü söz konusudur.
Parlamento kürsüsünde kendisini ifade etmesine bile izin verilmeyen milletvekillerine
yaklaşımı geçenlerde gördük, asla kabul edilmeyecek. Türkiye
halkı bunu çok net gördü ve bundan sonra da bunu kabul etmeyeceğini
bir kez daha ifade edeyim. Çoğunluk bende, çoğunluk
azınlığa saldırır. mantığı tam da
yaşadığımız bu süreçte yapılan uygulamaların
pratikleşmesidir. Bu, 1 Mayıs için de geçerlidir; bu, Kürt
illerindeki halka yönelik saldırılar için de geçerlidir.
Taksimde kutlanması
istenilen 1 Mayıs kutlamasına izin verilmemesi gerçekten kabul
edilmeyecek bir durumdur. 1 Mayısta Sayın Bakanın burada
olmasını isterdik, burada çok fazla konuştu, ifade etti ama
muhalefetin ama bizim düşüncelerimizi dinlemek istemedi. Neden?
Yüzleşmekten mi korktu? Çok net ifade edelim.
Bu 1 Mayısa ilişkin
ben birkaç şey söyleyeceğim. 1 Mayıs; birlik,
dayanışma ve mücadele günüdür. Tüm Türkiyede
halkımızın 1 Mayısını tekrar kutlayarak ifade
etmek istiyorum ki: Aslında, şu anda, emekçiler ve işçiler, özel
yasalarla, bu torba yasalarla özel istihdam büroları adı
altında köleleştirilen ve bir mal gibi alınıp satılan
bir duruma getirildi. Bu torba yasaların hayata geçmesiyle işçi ve
emekçilerin, özelde de kadınların eve
kapatıldığını ve özlük haklarının bile
elinden alındığını görüyoruz. Kıdem
tazminatını bile gasbeden bir anlayış söz konusudur. Yine,
aynı şekilde OECD ülkeleri
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu
açıyoruz, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Haftalık çalışma saatleri
açısından OECD ülkeleri arasında 1inci sırada yer
alıyoruz. Yani, bu kadar haksızlığın,
hukuksuzluğun uygulandığı bir ülkede hukuk devleti
diyebileceğimiz bir şey kalmadı. Çünkü çok açık ve net bir
şekilde, bizim bilmemize rağmen Yargı da bizde, yasama da
bizde, yürütme de bizde, her şey bizim elimizde. diyen iktidarın
kendisi, Hükûmetin kendisi. Bunları ifade eden bir Hükûmet, nasıl
olur da hukuk devleti adı altında bazı şeyleri ifade
edebilir? Sadece Diyarbakırda 4.900 EĞİTİM-SEN üyesi
hakkında bir soruşturma başlatılmıştır. Grev
hakkı bile artık ihlal edilen işçi ve emekçilerin sendikal
örgütlenmesinin bile önüne geçilmeye çalışılan bir genelgeden,
Başbakanlık genelgelerinden ve yönetmeliklerden bahsedebiliriz. Böyle
bir ülkede nasıl olur da demokrasiden, özgürlüklerden ve hukuk devletinden
bahsedebiliriz?
Bu yüzden, ben,
bunların, bir bütün olarak sorunların çözülmesi için gerçekten
hepimiz kendimize düşen görevi yerine getirmek zorundayız diyorum ve
tüm halkımızın 1 Mayıs Bayramını kutluyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Demirel.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.29
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.49
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni
AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 83üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Gündeme geçiyoruz
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, bir açıklamam olacaktı.
BAŞKAN Buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum
Sayın Bostancı.
20.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili
Engin Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Geçen hafta Meclis görüşmeleri
sırasında Sayın Tanju Özcanın yapmış olduğu
bir konuşma ve kullandığı bir ifade üzerine
tartışma çıkmış ve Genel Kurul, İç Tüzük
çerçevesinde bir karar vermişti. Sayın Engin Altay, bugün
yapmış olduğu konuşmada bu karara
katılmadığını, kullanılan ifadenin ağır
bir eleştiri olduğunu, dolayısıyla protesto ettiğini
ifade etti, böyle bir bağlam içerisinde aynı ifadeyi kullandı.
Biz Sayın Altayın bu yaklaşımının karara
ilişkin olarak bir protesto mahiyetinde bir bağlama oturduğu
kanaatindeyiz. Esasen, sözlere anlamını veren, kimin hangi
kasıtla kullandığı ve niyetinin ne olduğu hususları
da kavramların içindedir. Sayın Tanju Özcanın kendine has bir
konuşma stili var elbette, bunu Meclisteki bütün milletvekilleri biliyor,
Sayın Engin Altayın da öyle. Eminim ki Sayın Engin Altay
Sayın Meclis Başkanına yönelik eleştirilerini ifade edecek
olsa hiç kimseyi, Sayın Meclis Başkanını da rencide
etmeyecek en ağır eleştirileri dile getirme yeteneğine ve
diline sahiptir.
Saygılarımla
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet
Meclisini Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde temsil edecek Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisi Türk Grubu üyeliklerinin siyasi parti gruplarına
dağılımında yapılan değişiklik sonucu
Cumhuriyet Halk Partisinden boşalan üyeliklere Adalet ve Kalkınma
Partisi tarafından aday gösterilen 1 asil üye Mardin Milletvekili Orhan
Miroğlu ile 1 yedek üye Adıyaman Milletvekili Salih
Fıratın seçilmesinin Başkanlık Divanınca uygun
bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/719)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 2nci maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisini Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisinde temsil edecek Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi
Türk Grubu üyeliklerinin siyasi parti gruplarına dağılımında
yapılan değişiklik sonucu, Cumhuriyet Halk Partisinden
boşalan üyeliklere Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından aday
gösterilen 1 asil üye Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu ile 1 yedek üye
Adıyaman Milletvekili Salih Fıratın seçilmesi aynı kanunun
12nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanınca uygun
bulunmuştur.
Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
İsmail
Kahraman
TBMM
Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
B) Önergeler
1.-
Başkanlıkça, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycının Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifasına
ilişkin yazısının 27/4/2016 tarihinde
Başkanlığa ulaştığına ilişkin önergesi
(4/228)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Konya
Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycının Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin
yazı 27/04/2016 tarihinde Başkanlığımıza
ulaşmıştır.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
C) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 19 milletvekilinin, Türkiye ve
İzmirde yaşanabilecek muhtemel bir deprem felaketi öncesinde
yapılması gereken çalışmaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/184)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye ve İzmir'de yaşanabilecek muhtemel
bir deprem felaketi öncesinde depremin etkilerini en aza indirebilmek için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırma komisyonu
kurulmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.
1) Ahmet Kenan Tanrıkulu
(İzmir)
2) Erkan Akçay (Manisa)
3) Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş)
4) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
5) Erkan Haberal (Ankara)
6) Erhan Usta (Samsun)
7) Mustafa Kalaycı (Konya)
8) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
9) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
10) Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu (Hatay)
11) Zihni Açba (Sakarya)
12) Deniz Depboylu (Aydın)
13) Arzu Erdem (İstanbul)
14) Mustafa Mit (Ankara)
15) Kamil Aydın (Erzurum)
16) Kadir Koçdemir (Bursa)
17) İsmail Ok (Balıkesir)
18) Nuri Okutan (Isparta)
19) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
20) Atila Kaya (İstanbul)
Gerekçe:
Dünyada birçok bölge coğrafi ve jeolojik
yapısı nedeniyle tarih boyunca can ve mal kaybına yol açan büyük
doğal afetlere uğramıştır. Türkiye de gerek
coğrafi gerekse jeolojik yapısı bakımından muhtemel
büyük doğal afetleri her zaman yaşayabilecek konumdadır. Tarih
boyunca ülke olarak yaşadığımız yıkıcı
afetler de bunun göstergesi durumundadır.
Bu bağlamda, Anadolu plakasının
batıya doğru hareketinin kuzey-güney doğrultulu açılmaya
dönüştüğü Batı Anadolu'da, İzmir ve çevresi sahip
olduğu karmaşık fay sistemleri içerisinde depremselliği
yüksek bir bölgedir. Özellikle Seferihisar-Sığacık körfezleri,
Urla, Karaburun açıkları ve Sakız Adası civarı
yoğun deprem etkinliğiyle dikkat çeken yerleşim birimleridir.
İzmir, birinci derece deprem bölgesi içerisinde yer almaktadır. 1900
yılından günümüze kadar İzmir ve yakın çevresinde meydana
gelen aletsel büyüklüğü M>4,0 üzeri 600'e yakın deprem meydana
gelmiştir.
Bir kentin gelişmesi kentin bütününe ve tüm
şartlarına yönelik alınan kararlarla ilintilidir. Son on üç
yılda ülke genelinde uygulanan politikalar iktisadi, bilimsel ve toplumsal
olmaktan çok, siyasal popülizmin ürünü olarak ön plana çıkmış,
birçok kentimiz gibi İzmir'in de hızla sağlıksız
kentleşmesine yol açmıştır.
Ülke genelinde olduğu gibi İzmir'de de
kamu binalarının depreme karşı dayanıksız
olduğu daha önceki deprem tecrübelerinden ve bu yönde yapılan
araştırmalardan görülmektedir. Özellikle okul inşaatları,
hastane inşaatları gibi kamu binaları yoğun insan
yaşamının ve iş hizmetinin fazla olduğu
binalardır. Büyük insan potansiyeline sahip bu binaların depreme
dayanıklı inşa edilmesi, depreme
dayanıklılığının artırılması
gerekmektedir.
Bu bakımdan TBMM çatısı altında
geçmiş yaşanan kötü olaylardan ders alınarak bunlara göre
kalıcı çözümler üretmek aynı sorunun defalarca
yaşanmasını, meydana gelmesi muhtemel sorunların önceden
engellemesini sağlayacaktır.
Deprem riskiyle karşı karşıya
olan Türkiye ve İzmir'de deprem riskinin tespiti, risklerin yönetimi,
alınması gereken tedbirler ile bu konuda yapılmış
çalışmaların tespit edilmesi gerekmektedir.
Yukarıda belirttiğimiz nedenlerle Türkiye
ve İzmir'de deprem konusunda gerekli araştırmaların
yapılarak alınabilecek tedbirlerin, çözüm önerilerinin belirlenmesi
ve depreme karşı yapıların
dayanıklılığı konusunda tespitlerin
yapılması amacıyla bir Meclis araştırması
açılması yerinde olacaktır. Bu bakımdan, Anayasa'nın 98inci
ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırma komisyonu kurulmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz.
2.- İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdu ve 51 milletvekilinin, 17-25 Aralık 2013
soruşturmaları sonrasında Hükûmetin eylem ve işlemlerinin
Türkiye demokrasisi ve ekonomisine verdiği olası zararların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/185)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca 17 Aralık 2013 tarihinde
başlatılan, şüphelileri arasında dönemin AKP Hükûmetinin 4
eski bakanı, bakan çocukları ve çok sayıda iş
adamının adının karıştığı
yüzyılın rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının
başlamasının ardından hükûmetin eylem ve işlemlerinin
Türkiye demokrasisi ve ekonomisine verdiği zararların
araştırılması ve benzer durumların
tekrarının önlenmesi amacıyla TBMM İçtüzüğü'nün
104üncü ve 15inci maddeleri ve Anayasa'nın 98inci maddesi uyarınca
bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Aykut Erdoğdu (İstanbul)
2) Özgür Özel (Manisa)
3) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
4) Ömer Süha Aldan (Muğla)
5) Ali Haydar Hakverdi (Ankara)
6) Şenal Sarıhan (Ankara)
7) Bülent Kuşoğlu (Ankara)
8) Necati Yılmaz (Ankara)
9) Murat Emir (Ankara)
10) Çetin Osman Budak (Antalya)
11) Devrim Kök (Antalya)
12) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
13) Tahsin Tarhan (Kocaeli)
14) Ali Şeker (İstanbul)
15) Kamil Okyay
Sındır (İzmir)
16) Erkan Aydın (Bursa)
17) Didem Engin (İstanbul)
18) Kemal Zeybek (Samsun)
19) Hüseyin Çamak (Mersin)
20) Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
21) Kadim Durmaz (Tokat)
22) Mustafa Tuncer (Amasya)
23) Sibel Özdemir (İstanbul)
24) Yakup Akkaya (İstanbul)
25) Mustafa Akaydın (Antalya)
26) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
27) Faik Öztrak (Tekirdağ)
28) Musa Çam (İzmir)
29)Özkan Yalım (Uşak)
30) İbrahim Özdiş (Adana)
31) Melike Basmacı (Denizli)
32) Zekeriya Temizel (İzmir)
33) Çetin Arık (Kayseri)
34) Bülent Yener
Bektaşoğlu (Giresun)
35) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
36) Lale Karabıyık (Bursa)
37) Mehmet Göker (Burdur)
38) Gülay Yedekci (İstanbul)
39) Ahmet Akın (Balıkesir)
40) Fatma Kaplan Hürriyet (Kocaeli)
41) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
42) Zeynel Emre (İstanbul)
43) Mazlum Nurlu (Manisa)
44) Muhammet Rıza
Yalçınkaya (Bartın)
45) Seyit Torun (Ordu)
46) Zülfikar İnönü Tümer
(Adana)
47) Aydın Uslupehlivan (Adana)
48) Mahmut Tanal (İstanbul)
49) Akın Üstündağ (Muğla)
50) Eren Erdem (İstanbul)
51) Mehmet Bekaroğlu (İstanbul)
52) Ali Özcan (İstanbul)
Gerekçe:
17 ve 25 Aralık 2013 tarihlerinde İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan
operasyonun ardından Hükûmet üyelerinin verdiği tepki gerek kanun
gerekse teamüllere aykırı olarak yargının yürütmeden
bağımsız biçimde soruşturma yapmasını engeller
nitelikte olmuştur. Örneğin dönemin Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın operasyonun
şaşkınlığıyla yürürlükteki Adlî Kolluk
Yönetmeliğini görmezden gelerek Bakanın, valinin, emniyet müdürünün
soruşturmadan haberi yok. Ben Başbakan Yardımcısı
olarak bir şey bilmiyorsam burada herkesin düşünüp bir durması
lazım. Devleti tanımayanlara devleti tanıtmak lazım.
sözleriyle kendilerine haber verilmemesini eleştirmesi, İçişleri
Bakanlığının emriyle savcının talimatıyla
operasyona katılan 50'ye yakın polisin, üstlerine bilgi vermemek
gerekçesiyle açığa alınması, dönemin Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç'ın Bu işi yapanlar
diyelim ki emniyetteki şube müdürleridir, bir üstüne haber vermesi
istenir. Bir İçişleri Bakanının oğlunun gözaltına
alındığını basından duyması kadar
acıklı bir şey olabilir mi? şeklindeki
açıklamaları, Hükûmetin rüşvet ve yolsuzluk operasyonundan
duyduğu memnuniyetsizlik ve mevzuata aykırı biçimde engelleme
çabalarına örnek teşkil etmiştir. Hâlbuki adli kolluk görevi
yapan polisin veya jandarmanın idari amirleri olan üstlerine bilgi
vermesi, bırakın zorunluluğu, Adlî Kolluk Yönetmeliği
uyarınca yasaktır. Hükûmet üyelerinin beyanatlarında iddia
ettiklerinin aksine, operasyona katılan ve sadece savcıdan talimat
alan polislerin emniyet müdürlerine, sırf rütbe olarak üst oldukları
için bilgi vermeleri söz konusu olmadığı gibi adli kolluk
sorumluları soruşturmayı yürüten savcının emri
altındadır. Keza HSYK'nın ilgili genelgesi (7 sayılı
Genelge) uyarınca da soruşturma evresi gizlidir ve adli sorumlular
soruşturmada tek yetkili olan cumhuriyet savcısının
emrindedir.
Hükûmet üyelerinin yolsuzluk ve rüşvet
operasyonlarından duydukları rahatsızlığın bir
göstergesi olarak, 17 Aralık 2013'ten sadece dört gün sonra, 21
Aralık 2013'te İçişleri ve Adalet Bakanlıkları
tarafından Adlî Kolluk Yönetmeliği'nde yapılan
değişiklik Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Söz konusu değişiklik Danıştay
tarafından ivedilikle incelenmiş ve yargıya müdahale olarak
değerlendirilerek yürütmesi durdurulmuştur. Hükûmet söz konusu
soruşturmayı kendisine karşı bir grubun komplosu olarak
açıklamaya çabaladıysa da sonrasında yüzlerce yargı
mensubuyla binlerce emniyet görevlisini görevden alması veya görev
yerlerini değiştirmesi ile
inandırıcılığını kaybetmiş, sonuçta da
soruşturmanın üstü kapatılmıştır. Binlerce sayfa
iddia, kamuoyuna yansımış ve gerçekte yaşanan olaylarla
örtüşen yüzlerce dinleme tutanağı montaj olmadığı
teknik inceleme sonucunda tespit edilmiş olmasına rağmen
"montaj" denilerek halkın dikkatinden
kaçırılmış, bu kadar önemli iddialarla ilgili kamuoyu tek
satır bilgi alamamıştır.
Güçler ayrılığı bir demokrasinin
vazgeçilmez unsurudur. Yürütmenin yasama çoğunluğunu suistimal ederek
yukarıdaki açık örnekte olduğu gibi, yargı üzerinde
hâkimiyet kurma amacı taşıyan tasarrufları, hukukun
üstünlüğünü sekteye uğratan, yurttaşların ülkesine olan
aidiyet hissine dolayısıyla millet olma bilincine ciddi biçimde hasar
veren eylemlerdir. Hukukun üstünlüğünün olmadığı bir yerde
bir ekonomik büyüme sağlansa bile kalkınmanın
sağlanamayacağı da bilimsel bir gerçektir. Ekonomik ve sosyal
kalkınmanın olmazsa olmazı hukukun üstünlüğü ilkesine darbe
vuran 17-25 Aralık 2013 soruşturmaları sonrasında Hükûmetin
eylem ve işlemlerinin Türkiye demokrasisi ve ekonomisine verdiği
olası zararların araştırılması amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz.
3.- HDP Grubu
adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Türkiyede beş aydır süren çatışmalı süreç
esnasında PKK tarafından alıkonulan asker, polis ve diğer
kamu görevlilerinin ailelerine kavuşturulması amacıyla
yapılması gerekenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/186)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de beş aydır süren
çatışmalı süreç esnasında PKK tarafından
alıkonulan asker, polis ve diğer kamu görevlilerinin ailelerine
kavuşturulması amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün
104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması için gereğini arz ederiz.
İdris
Baluken
Diyarbakır
HDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Türkiye'de Kürt sorununun demokratik çözümü yerine,
silah ve çatışmaya dayalı çözümün esas alınmasıyla
birlikte toplumun tüm kesimleri mağdur olmaktadır. Ne yazık ki,
kimliği ne olursa olsun her yurttaşımız bu iktidar merkezli
çatışmalardan nasibini almaktadır.
Türkiye'de silahlı çatışma döneminin
başlatılması, ülke gündemine tekrardan PKK tarafından
alıkonulan asker, polis ve diğer kamu görevlileriyle ilgili sorunu
gündeme getirmiştir. Çözüm sürecinde Hükûmet tarafından
çözümsüzlüğe sevk edilmeyen bu tarz hadiselerin,
çatışmaların başlamasıyla birlikte çözümsüzlüğe
sevk edilmesinin, kuşkusuz ki baş müsebbipleri çözüm sürecini, çözüm
masasını ve çözüm iradelerini hiçe sayan siyasi sorumlulardır.
Çatışmalı süreç
başlatılmadan önce gerek partimizin gerekse de insan hakları
örgütlerinin çabalarıyla çok sayıda kamu görevlisi sağ salim
teslim alınmış ve ailelerine kavuşturulmuştu. Her bir
asker, polis ve kamu görevlisi aileleri de dâhil olmak üzere çözüm sürecini
desteklemiş ve ülkemiz siyasetinde bu adımlar ve yaşananlar
çözüm sürecine ve taraflara olan güveni ve umutları
artırmıştı. Karşılıklı güven verici
adımların hayati önemde olduğu çatışma çözümlerinde
diyalog mekanizmalarının var olması güven ve umut
artışının temel dayanağı olarak belirmişti.
Çatışmalı süreçle birlikte çözüm
sürecinde sulh içerisinde çözülen bu sorun tekrar gündeme gelmiştir. 20
civarında polis, asker ve diğer kamu görevlisi PKK tarafından alıkonulmuş
durumdadır. Gerek kamu görevlilerinin aileleri gerekse de insan
hakları örgütlerinin tüm çabalarına rağmen AKP iktidarı,
çatışmasızlığın sağlanması ve
alıkonulan kişilerin ailelerine teslim edilmesiyle ilgili demokratik
müzakereyi esas alan bir tutum içerisine girmemektedir.
İnsan hakları örgütleri ve ailelerin
çatışmaların durması ve alıkonulanların siyasi
iletişim yoluyla ailelerine teslim edilmesiyle ilgili
çağrılarına olumlu cevap vermemiştir. Oysaki, Musul
Konsolosu ve konsolosluk çalışanlarının vahşi çete
IŞİD'den geri alınması üzerine Cumhurbaşkanı bir
diplomatik başarıdan bahsetmişti.
Toplumsal bellekte yer alan
Cumhurbaşkanının bu ifadesi her alıkonulma hadisesi ve
akabinde gelişen Hükûmetin olumsuz tutumunda yeniden canlanmakta, akla ve mantığa
sığmayan bir tutum olarak da izah edilmektedir.
Hükümetin ve icra makamlarının duymayan,
görmeyen, umursamayan tavırları ortadayken, hem alıkonulan kamu
görevlilerinin ailelerinin isteklerinin sağlanması hem de bölgedeki
çatışmaların durdurularak insanlarımızın
ölmediği, anaların ağlamadığı demokratik müzakere
sürecine dönülmesi için TBMM'nin devreye girmesi gerekmektedir. Bu kapsamda
Türkiye'de beş aydır süren çatışmalı süreç esnasında
PKK tarafından alıkonulan asker, polis ve diğer kamu görevlilerinin
ailelerine kavuşturulması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar gereğince gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın 1inci sırasında yer
alan, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin; başta hidroelektrik
santraller olmak üzere Cerattepe, Yeşil Yol, Kuzey Marmara Otoyolu ve
diğer büyük projelerle ekolojik yıkım
gerçekleştirildiği ve bu yıkımda sorumluluğu bulunduğu
iddiasıyla Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu hakkında
bir gensoru açılmasına ilişkin (11/9) esas numaralı
önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.
VIII.- GENSORU
A) Ön
Görüşmeler
1.- HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, başta
hidroelektrik santraller olmak üzere Cerattepe, Yeşil Yol, Kuzey Marmara
Otoyolu ve diğer büyük projelerle ekolojik yıkım
gerçekleştirildiği ve bu yıkımda sorumluluğu
bulunduğu iddiasıyla Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/9)
BAŞKAN Hükûmet? Burada.
Önerge daha önce bastırıp
dağıtıldığı ve Genel Kurulun 25/4/2016 tarihli
80inci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99uncu
maddesine göre bu görüşmede önerge sahiplerinden 1 üyeye, siyasi parti
grupları adına 1er milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına
Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri önerge sahibi için on dakika,
gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum: Önerge sahibi Nursel Aydoğan, Diyarbakır Milletvekili;
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Altan Tan, Diyarbakır
Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ahmet Kenan Tanrıkulu,
İzmir Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uğur
Bayraktutan, Artvin Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Erol Kaya, İstanbul Milletvekili; Hükûmet adına Veysel
Eroğlu, Orman ve Su İşleri Bakanı.
Şimdi, ilk olarak önerge sahibi Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğana söz veriyorum.
Buyurunuz Sayın Aydoğan. (HDP
sıralarından alkışlar)
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubu olarak Orman ve Su
İşleri Bakanı hakkında verdiğimiz gensoruyla ilgili
söz almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKPnin 7 Haziran 2015 seçimlerinde oy kaybetmesi ve tek
başına iktidar olamamasıyla birlikte Şırnak,
Diyarbakır, Mardin gibi illerde orman yangınları başlamış,
24 Temmuzda Ceylânpınarda 2 polisin öldürülmesi gerekçe yapılarak
başlatılan savaştan sonra da orman yangınları giderek
artmıştır. Şüphesiz ki orman yangınları
Türkiye'nin dört bir tarafında, yaz mevsimlerinde, yurttaşların
ihmali ve dikkatsizliği sonucu yaşanmaktadır. Ancak, bizim
sözünü ettiğimiz yangınlar, ihmal ve dikkatsizlik sonucu meydana
gelen yangınlar değildir. Bir noktaya özellikle dikkatinizi çekmek
istiyorum. Bizim demokratik çözüm ve barış süreci dediğimiz ve
yaklaşık iki buçuk yıl devam eden süreçte bölgemizde ekolojik
yaşamı ciddi oranda tahrip edecek nitelikte orman
yangınlarının yaşanmadığı görülürken, Nisan
2015te çözüm masasının Hükûmet tarafından devrilmesiyle
birlikte bir anda farklı noktalarda orman yangınları
başlamıştır. Çözüm sürecinin bitmesiyle birlikte orman
yangınlarının bir anda artması şüphesiz ki tesadüf
değildir. Bu, 2015 yılından beri Orman ve Su İşleri
Bakanlığı tarafından açıklanması gereken bir
durumdur ancak ne yazık ki bu zamana kadar konuyla ilgili resmî
ağızlardan bir açıklama yapılmamıştır.
1990lı yılların Türkiyesinde,
ulusal ve uluslararası alanda hazırlanan hak ihlalleri
raporlarında, işkence, faili meçhul cinayetler, düşünce ve
örgütlenme özgürlüğünün engellenmesinin yanında orman yangınları
da önemli bir başlık olarak yer almıştır. Bu da
gösteriyor ki Kürt sorununa yaklaşım konusunda 1990lı
yıllardaki politika ile 2016 yılındaki politika arasında
bir fark yoktur. Ancak, bu politikanın sonuç vermediği, sorunun günümüze
kadar büyüyerek gelmesinden anlaşılmaktadır. Bugün AKP iktidarının
yapması gereken, geçmiş iktidarlardan devraldığı,
Türkiyenin bu en temel ve en büyük sorununun 1990lı yıllarda
yapılan ve sonuç alınamayan politikaları tekrar etmek
değil, demokratik siyasal çözümde ısrar etmek olmalıdır.
AKP Hükûmeti, savaş politikalarındaki ısrarın her geçen gün
çözümü zorlaştırdığını görmelidir. Zira,
geçmiş tarihimiz de Kürt sorununu çözmeyenlerin nasıl
çözüldüğünü çok iyi göstermiştir.
Değerli milletvekilleri, AKP
iktidarının demokratik çözüm ve barış sürecini
bitirdiğinin göstergesi olarak 15 Temmuz 2015 tarihinde Cudi
Dağındaki ormanlık alanda çıkan yangın, her geçen gün
diğer alanlara yayılarak bir ayı aşkın bir süre devam
etmiştir. Bölge halkının çabalarıyla kontrol altına
alınmaya çalışılsa da bu yangınlarda zarar çok büyük
olmuştur. Ardından peş peşe Diyarbakırın Lice,
Hani, Kocaköy üçgeninde; yine Kulp, Silvan bölgelerinde; yine Mardinin Savur
ve Mazıdağı ilçelerinde çıkan yangılara da herhangi
bir müdahalede bulunulmadığını da hatırlatmakta fayda
görüyorum. Bu yangınlar günlerce sürmüş ve hektarlarca ormanlık
alan, bazı köylerdeki evler, ekili alanlar yanmış ve canlı
hayvanlar telef olmuştur.
Orman ve Su İşleri
Bakanlığı, bu ekolojik katliama, bulunduğu coğrafya ve
savaş politikasının bir parçası olması nedeniyle
kayıtsız kalmış, yangınları söndürmek için
bölgeye helikopter ve uçaklar ne yazık ki gönderilmemiştir. 19 Temmuz
2015 tarihinde Diyarbakırın Hazro, Silvan, Kulp bölgesinde; yine
Güleç köyü civarında ve diğer alanlarda çıkan orman
yangılarına Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Kulp, Hani,
Hazro, Kocaköy belediyelerinin imkânları dâhilinde müdahale edilmiş
ancak yangının çıktığı bölgenin dağlık
olması nedeniyle yapılan müdahaleler yetersiz
kalmıştır. Yöre halkının da kendi
imkânlarını seferber ederek yangını söndürme çabası,
yangınların büyüklüğü karşısında yetersiz
kalmıştır. O dönem Diyarbakır, Şırnak ve Mardin
milletvekilleri olarak Orman ve Su İşleri Bakanlığı,
müsteşarlıklar ve valiliklerle gerçekleştirdiğimiz
görüşmeler her nedense sonuçsuz kalmıştır.
Bir diğeri de Dersimde çıkan
yangındır. Dersimin Aliboğazı, Amutka Karakolu
civarında 9 noktada çıkan yangın yine Bakanlığın
kayıtsızlığına rağmen halkın seferberliğiyle
söndürülebilmiştir.
Değerli milletvekilleri, AKP
iktidarının 7 Haziran sonrası tek başına iktidar
olabilmesi ve 7 Haziranda kaybettiği milliyetçi oyları tekrar geri
alıp HDPyi baraj altında bırakması ve bunun için de bir
savaş başlatması gerektiği artık her kesim tarafından
görülmüştür.
AKP Hükûmeti tarafından PKKyi imha ve tasfiye
operasyonu olarak tanımlanan bu süreçte, en güzel ormanlık alanlarda
bilinçli olarak yangınlar çıkartılmıştır. Bunun
tanıklıklarını 26 Temmuz 2015 tarihinde Diyarbakır
Licede, bölgede yaşayan halk ile yine yangın sırasında
bölgede olan bazı milletvekilleri yapmışlardır. Bu
tanıklıklarda, askerî helikopterlerin, çok yüksek bölgelerdeki
ormanlık alanlara, yangın söndürme helikopteri dışında
hiçbir yangın söndürme aracının ulaşamayacağı
yüksek alanlara, ateş topuna benzer yanıcı maddeler
bıraktıkları görülmüştür. Askerlerce atılan bu
yanıcı maddelerle 2 ayrı noktadan başlayan yangın,
bölgede var olan evlere, bağ bahçelere ulaşmış, yaşam
alanlarının ve içinde yaşayan canlıların
yanmasına neden olmuştur.
26 Temmuz 2015 ve farklı tarihlerde çıkan
orman yangınlarında milletvekillerimiz, HDP, BDP, il, ilçe
yöneticileri ve sivil toplum örgütlerinden oluşan heyetler,
yangının olduğu bölgelere halkla birlikte gitmiş ancak
yangın alanlarına heyetler ve halk sokulmayarak, güvenlik gibi
bazı gerekçelerle yangınların söndürülmesi engellenmiştir.
Grup başkan vekillerimizin Orman ve Su İşleri
Bakanlığı yetkilileriyle yaptığı
görüşmelerde söndürme çalışmalarına engel olan tarafın
İçişleri Bakanlığı olduğu açıkça ifade
edilmiştir.
Kamuoyunun hatırlayacağı üzere,
geçtiğimiz yıl bölgemizde ormanlık alanlar yakılırken
kılını kıpırdatmayan Orman ve Su İşleri
Bakanlığınca 29 Ağustos 2015 tarihinde Antalyada 5
ayrı noktada çıkan yangına çok sayıda helikopterle müdahale
edilmiş ve yangın kontrol altına alınmıştır.
Yine, 2015 yılında Balıkesir, Marmaris, Bolu, Bucak, Burdur,
Konya, Zonguldak, Manisa gibi birçok kentte yaşanan orman
yangınlarına ne kadar dağlık bir bölge olursa olsun hemen
ve özellikle de helikopterlerle müdahalede bulunulmuştur. Bu kapsamda,
Sayın Bakan Veysel Eroğlunun Geçmişte bir yangına
ortalama kırk beş dakikada müdahale edilirdi, biz şimdi bunu on
altı dakikaya çektik, ancak, hedefimiz bunu daha da aşağıya
çekmektir. türü yaptığı değerlendirmeler ne yazık ki
Lice, Kulp, Savur, Cudideki ormanlık alanlar için yok hükmündedir. Orman
müdürlüğü verilerine göre 2013 yılında Diyarbakırda
çıkan 15 yangında 89 hektarlık orman yanarken, 2014
yılında çıkan 13 yangındaysa 56 hektarlık orman kül
olmuştur. Ancak, 2015 Temmuz ayında sadece bir ayda 200
hektarlık ormanın yandığını burada bir
karşılaştırma yapılması açısından
belirtmek istiyorum.
Türkiyenin taraf olduğu Birleşmiş
Milletler Antlaşması ve Cenevre Sözleşmeleriyle ek protokollerde
savaş ve çatışma süreçlerinde sivil alanların
korunması, çevrenin, devlet kaynaklarının tahrip edilmemesi ve
insancıl hukuk kurallarının her şart altında
uygulanması gerekliliği güvence altına
alınmışken, özellikle 24 Temmuz 2015 tarihinde AKP
iktidarınca başlatılan topyekûn savaş konseptiyle birlikte,
kürdistan coğrafyasında şüpheli biçimde başlayan ve
başlatılan orman yangınlarına müdahale edilmemesi söz
konusu uluslararası hukukun da çiğnendiğini bize
göstermiştir. Orman yangınlarına müdahale etmeyenler, söndürmek
isteyenleri engelleyenler yetki ve sorumluluklarını
aşmış, insanlık suçu işlemiş ve doğadaki tüm
canlıların yanmasına neden olarak ciddi boyutta bir ekolojik
yıkıma neden olmuşlardır.
AKP iktidarının
sonuç alamayacağını bile bile Kürt sorununu bitirmek için
uygulamaya koyduğu bu ekoloji düşmanı politikalara
karşı doğa direniyor değerli arkadaşlar. 2016
yazına girerken Lice, Kulp, Cudi, Gabar, Savur ormanları yine
yemyeşil. 2016 yazında aynı politika uygulansa bile doğa ve
halk bu politikalara karşı direnecek ve bu politikalardan sonuç
alınamayacaktır.
HDP olarak, Orman ve Su
İşleri Bakanının siyasal sorumluluğunu çeşitli
gerekçelerle yerine getirmediğini ifade ediyor ve gensoru önergesine,
orman yangınları konusunda ortaya koyduklarımızın
araştırılması için evet oyu verilmesi gerektiğini
düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Aydoğan.
Şimdi, siyasi parti
gruplarına söz vereceğim.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Tan.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ALTAN TAN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiyede, yatırımların başladığı ve
yoğun olarak bu yatırımların devreye girdiği özellikle
İkinci Dünya Savaşından sonraki hükûmetler ve Demokrat Parti
döneminden beri bir tartışma yaşanıyor. İktidarda olan
partiler sağ, çoğu dönem kapitalist, hatta bazı dönemler
vahşi kapitalizm olarak da nitelendireceğimiz yöntemlerle
yatırım yaptıklarını söylüyorlar ve gelen muhalefete
de şunu söylüyorlar: Siz ne yapılırsa yapılsın
karşı çıkıyorsunuz, yatırımları engelliyorsunuz.
Ben daha ortaokul sıralarındaydım, İstanbuldaki birinci
köprüyle de ilgili yine Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet Partisi arasında
bu tartışmalar yapıldı, ondan sonra da bu
tartışmalar hemen hemen bütün büyük yatırımlar gündeme
geldiği zaman tekrar konuşuldu ve tartışıldı.
Şimdi, tabii ki meseleye objektif bir gözle
bakılırsa, bir ülkede barajlardan tutun, hidroelektrik santrallerden
tutun, köprülerden tutun tünellere kadar aklınıza ne geliyorsa, demir
yollarına kadar, zaruri ve olması gereken yatırımlar
yapılacaktır. Bakın, burada bir parantez açıyorum, zaruri
yani mecburi ve olması gereken. Fakat bunun da tam
karşısında bir duruş var. Nasıl yapılacaktır
bunlar? İşte esas tartışma konusu budur. Dünyanın
demokraside en gelişmiş ülkeleri olan -yani şu anki mevcut
Batılı demokrasileri kastediyorum- İsveç, Norveç, Danimarkadan
tutun, Almanya, Fransa ve İngiltereye kadar otoyollar da vardır,
tüneller de vardır, santraller de vardır. Ama, soru şu:
Vardır ama nasıl vardır? Hangi şartlarda vardır?
Doğayla, ekolojiyle, toplum yararıyla, sıhhatli bir yaşamla
bunların ilişkileri nelerdir? İşte esas
tartışılması gereken konu budur. Yoksa, Türkiye'de
tıpkı vahşi kapitalizmin hiçbir sınır tanımayan
yöntemleriyle, yatırım yapıyorum adı altında her
tarafı yakıp yıkan bir mantığın
karşısında, hiçbir alternatif üretmeyen, sadece itiraz eden
marjinal bir yaklaşım da vardır. Ben şahsen ikisinin de
taraftarı değilim. Şimdi, doğru bir yatırım
nasıl olur ve Türkiye'de yapılan yanlışlıklar nedir,
dilim döndüğü kadar bunları anlatacağım ve Sayın Orman
Bakanının da bu konuyla ilgili sorumluluğunun altını
çizmeye çalışacağım.
Değerli arkadaşlar, şimdi,
başta, son dönemlerde en fazla tartışılan HES'lerdir yani
hidroelektrik santrallerdir. Bunun gerekçesi nedir? Türkiye'nin ciddi bir
enerji açığı vardır, Türkiye kalkınmakta olan bir
ülkedir, büyümekte olan bir ülkedir ve bütün büyüyen ülkeler gibi enerjiye
ihtiyacı vardır. Bu tespit doğrudur ama sorulacak soru
şudur: Siz bu enerjiyi, doğru düzgün bir enerjiyi nasıl elde
edeceksiniz? Yani, sadece bulduğunuz her derenin önüne bir set, bir
hidroelektrik santral yaparak mı çözeceksiniz, nükleer enerji mi
kullanacaksınız, termik santraller mi kuracaksınız, rüzgâr
enerjisi mi kullanacaksınız, güneş enerjisi mi
kullanacaksınız, yoksa son dönemde gündeme gelen, atıklardan,
çöplerden üretilen bir enerji mi kullanacaksınız, doğal gazdan,
petrolden mi enerji üreteceksiniz, en doğrusu, en zararsızı
-işte şimdi çok moda bir tabirle- yenilenebilir, doğaya,
topluma, çevreye zararı olmayan enerjiyle mi yapacaksınız?
İşte tartışılması gereken konu bu ve maalesef,
bugüne kadar bunca Enerji Bakanı geçti ve bunca bu mevzuyla ilgili
toplantı ve tartışma yapıldı, Türkiyenin enerji
envanteri ve çözüm önerileri bu Mecliste tartışılamadı. Bir
sefer, önümüze koyduğumuz perspektifte bile yüzde 25lere, yüzde 30lara
varan bir tartışma konusu var. Yani önümüzdeki dönemde Türkiyenin
ihtiyacını belli çevreler 10 olarak ortaya koyuyorsa, bunun
karşılığında daha objektif tartışmalarda
bunun 7-7,5 olduğu ortaya çıkıyor, yani yüzde 25lik, yüzde
30luk bir fark var; bir.
İki; Türkiyenin hidroelektrik santraller
vasıtasıyla, barajlar vasıtasıyla elde edebileceği
enerjinin bir sınırı var. Peki, Türkiyenin güneş enerjisi
potansiyeli ne kadar? Türkiyenin rüzgâr enerjisi potansiyeli ne kadar?
Türkiyenin atıklardan, çöplerden elde edilebilecek enerji potansiyeli ne
kadar? Ben bütün Meclise sesleniyorum: 550 kişilik Mecliste en fazla 50
arkadaşımızın bu konuda bilgi sahibi olduğunu
düşünmüyorum. Bunları bir önümüze koyalım. Mesela geçen hafta
İsveçin Enerji Bakanı Türkiyedeydi. Midyatlı bir Süryani ailenin
çocuğu, elektriği olmayan bir köyden çıkıp İsveçte
Enerji Bakanı olmuş. Yani bu da enteresan bir durum, bir örnek.
Verdiği röportajda kendi ailesi, geçmişiyle ilgili, bugün
İsveçle ilgili de bir şeyler söylüyor, diyor ki: Biz şu an
İsveçin enerjisinin yüzde 40ını atıklardan ve çöplerden
elde ediyoruz ve öyle bir noktaya da geldik ki şu an İsveçin çöpü
yetmiyor, biz Norveçten ve İtalyadan çöp ithal ediyoruz. Ben bu
yaşıma geldim, çöpün ithal edildiğini onun cümleleriyle
öğrendim.
Onun için, değerli arkadaşlar,
İşte, enerjiye ihtiyacımız var. Siz buna karşı
çıkıyorsunuz. E, ne yapalım? Biz de bulduğumuz her bir
şeyi yapıyoruz, siz bizi engelliyorsunuz
Bu çok ucuz ve basit bir
yöntem.
Lütfen, bizim önümüze önce doğru düzgün
rakamlar koyun. Bizim okuduğumuz, öğrendiğimiz, doğru
bildiğimiz rakamlar ne kadar doğru, tartışalım
bunları ve ondan sonra bu rakamlar üzerinden, Türkiye bu enerji
açığını nasıl sağlayabilir, doğru olan
enerji politikası nedir hepimizin içine sinen, ondan sonra bunlar üzerinden
tartışalım; bu bir.
İkincisi, HESlerle ilgili
tartışmalar. İşte, gördünüz, Türkiye'nin neresinde varsa -burada
rakamlar var- 2003 tarihi itibarıyla 4628 sayılı Elektrik
Piyasası Kanunu çerçevesinde Su Kullanım Hakkı
Anlaşması Yönetmeliği ve takip edilen yasal düzenlemelerle
Türkiyedeki bütün akarsuların kullanım hakları kontrolsüz bir
biçimde özel sektöre devredildi. Kontrolsüz dediğimiz vakit
kızıyor Hükûmet. Peki, arkadaşlar, kontrolsüz değilse -tırnak
içinde- bu kadar sel baskınları, özellikle Karadenizde bu kadar
facia niye meydana geliyor? Yollar yapıyorsunuz. Mesela Karadeniz oto yolu
her sene sular altında kalıyor, bir parçasını sel alıp
götürüyor. Eğer kontrollü ise, bütün ÇED raporları doğru ise,
bütün tespitler ve analizler hakikaten savunulabilir bir noktada ise bu kadar
felaket niye oluyor?
Ve yine aynı şekilde rakamlar var.
Sayın Bakan da bu konuyla ilgili bunu bir övünme olarak takdim ediyor.
2003 senesinde 86 olan HES sayısı son -yani eldeki rakamlara göre,
belki daha da fazladır bilemiyorum- 422ye çıkmış durumda.
Peki, Türkiye'nin bunun dışında bir
çözümü yok mu? İşte, benim o birinci maddede üzerinde durduğum
bu. Benim de mesleğim -yani yeri geldiği zaman söylüyorum-
inşaat mühendisiyim, bu konuları bilen birisiyim. Ama, enerji konusunun
doğru düzgün bir ortaya konulması lazım, böyle paldır
küldür tartışmalarla değil.
Ve daha sonra, değerli arkadaşlar, yine en
önemli tartışmalardan biri, bu yeni, İstanbuldaki üçüncü köprü,
yine aynı şekilde üçüncü havaalanı; büyük yatırımlar.
Tabii, bu büyük yatırımlar gündeme geldiği vakit
Ben dün
İstanbulda bir toplantıyla ilgili, yani hemşehrilerimizin,
Diyarbakırlıların bir toplantısıyla ilgili Polonezköy
ve Riva tarafındaydım, bir evdeydim bir ihtilafla alakalı, bir
çözümle alakalı ve orada, yeni üçüncü köprü otoyolunun geçtiği 5-6
güzergâhtan geçtim o orman yollarından geçerken. Şimdi, tekrar
söylüyorum, Norveçte de otoyol var, gördük, İsveçte de var, Almanyada
da var. Ama, bu otoyollar, bu üçüncü havaalanları, bu üçüncü köprüler ne
kadar doğru, ne kadar yanlış; bir şeyleri yakarken
yıkarken, keserken elde edeceğiniz fayda ne, yerine
koyacağınız ne? Soru şu: 15 milyonluk İstanbul,
kardeşim, bunları yapmayalım da yaya veya atla mı gidelim
bir yerden bir yere? İşte, bam teli bu.
Bu İstanbul neden 15 milyon oldu
arkadaşlar? 1994te, Sayın Erdoğan İstanbul Belediye
Başkanı olduğu vakit İstanbulun nüfusu 7 milyon. Bu 7
milyon niye 15 milyon oldu? Birinci sorum bu. İnan edin, eğer
İstanbul bu şekilde büyümeye ve büyütülmeye devam ederse, kanserli,
hormonlu bir yapı gibi beş sene sonra 20 milyon olacak, on sene sonra
25 milyon olacak. Siz Boğazın üzerine 7 köprü daha yapsanız
çözemeyeceksiniz bunu; 4 tane daha alt geçit, üst geçit, tüp geçit
yapsanız çözemeyeceksiniz; bir havaalanı daha yapsanız yine
çözemeyeceksiniz; böyle bir çözüm yok. Bütün İstanbulun kuzey
ormanları; Şileden, Polonezköyden, Rivadan Belgrad
ormanlarına kadar, bunların tamamını kesip hepsini yol,
tünel, köprü yapsanız yine yetmeyecek.
Ben bir sefer daha bu kürsüden anlattım; bugün
Almanyanın nüfusu 85 milyon, toprakları ise Türkiye'nin
topraklarının yüzde 40ı kadar. En büyük şehirleri Berlin
ve Hamburg; 3 milyon, 3,5 milyon. Frankfurtun nüfusu 780 bin, Kölnün ve
Düsseldorfun nüfusları dokuz yüzer bin. 4 milyonluk şehri yok
Almanyanın, bırakınız 15 milyonu; toprağı da
bizim yüzde 40ımız kadar.
Peki, bu İstanbula bu kadar yüklenmek niye?
Yani bir yandan yükleniyorsunuz, nüfus getiriyorsunuz; bu nüfus hareket
edemiyor, yaşayamıyor, yatırımları gerekçe
gösteriyorsunuz. Bu, bir fasit döngü. Acilen İstanbulun
yarısının boşaltılması lazım, acilen.
İstanbulu kurtarma bakanlığı kurulması lazım bu
köprülerden ve tünellerden önce. E, nasıl, biz milletin kafasına silah
dayayıp zorla mı çıkaralım? Hayır. Bunu siz de
söylediniz bir zamanlar, CHP de son seçim döneminde, seçim vaatleri içerisinde,
programı içerisinde Anadolunun merkezî bir yerinde 3 milyonluk yeni bir
şehirden bahsettiler. Cazibe merkezleri. dediniz, nerede bu cazibe
merkezleri? İstanbula yapacağınız yatırımın
dörtte 1iyle en az 10 tane nüfusu 2 milyon olan cazibe merkezi şehir
kurmanız lazım. Konyanın şu an merkez nüfusu 1 milyon 300
bin, Antepin 1 milyon 400 bin, Diyarbakırın 1 milyon, Denizli -daha
az- 650-700 bin civarında. Siz bölgesel olarak 10 tane şehri
-Eskişehir, Denizli, Konya, Antalya, Samsun, Erzurum, Diyarbakır-
bunları İstanbula yapacağınız dörtte 1
yatırımla en az ikişer milyonluk şehirler hâline
getirirseniz -buna Urfa da dâhildir- en az İstanbulun 7-8 milyon nüfusunu
geri çekersiniz.
Haydarpaşa Limanı hâlâ İstanbulun
göbeğinde. E, çıkaralım, bunu nereye götürelim? Sinopa. Peki,
ithalat, ihracat nasıl olacak, havaalanı nasıl olacak, gümrük
nasıl olacak, bankalar nasıl olacak? İşte, Devlet Planlama
Teşkilatı bunun için kuruldu. Çanakkale Boğazı mı
hazırlanacak, Egede başka bir yer mi hazırlanacak
Ummana gittim ben iki ay evvel -Umman hiç
aklımıza gelmeyen bir yer- bütün limanı, iki yüz, üç yüz, dört
yüz yıllık tarihî limanını 200 kilometre ötede Sohar diye
bir şehre götürüyor Ummandaki akıl. Bütün ithalatı,
ihracatı 200 kilometre şu anki başkentinden uzakta başka
bir yerde planlıyor. Peki, bunları planlamazsanız, bunları
yapmazsanız, inan edin, İstanbulun bütün ormanlarını keseceksiniz.
Zaten imar yoluyla şehir içindeki bütün ağaçları kestiniz,
gitti. Fikirtepeye -Sayın Başkanım da burada, kaç dönem
İstanbulda Belediye Başkanlığı yaptı Erol Bey,
bizim de Komisyon Başkanımız- 4,14 emsal verdiniz, 4,14 emsal.
Peki, bu şekliyle İstanbul nereye gidecek?
Çamlıcada otuz beş sene evvel babam bir yer aldı, imarı
yok diye tekrar sattı, geri verdi; şimdi bütün hepsinde villalar
oldu. Yani bu şekliyle, değerli arkadaşlar, ağaçlar da
gidecek, ormanlar da gidecek, sular da gidecek. Onun için bunları makro
şekilde düşünmemiz lazım.
Yoksa, efendim, İstanbula üçüncü köprü çok
güzel oldu. İşte bak, ne güzel, hemen, iki senede bitirdik, üç senede
bitirdik. E, bitirdin ama bunu yapmana gerek yoktu başka şeyler
yapsaydın. Havaalanını yaptın, havaalanını
yapmana gerek yoktu. İşte tartışmayı buralara
getiremezsek biz, buralardan cazibe merkezlerini konuşamazsak, ülkenin
-aynen enerjide olduğu gibi- nasıl bir yatırıma, nasıl
bir şehirciliğe, nasıl bir planlamaya ihtiyacı
olduğunu tartışamazsak bir polemiktir gider işte, Biz
yatırım yapıyoruz, siz de engelliyorsunuz, her şeye
hayır diyorsunuz. Hayır, her şeye hayır demiyoruz.
Doğru işler yapın, güzel işler
yapın; Almanyayı, İsveçi, Norveçi, neyse işte, biraz
evvel Ummanı örnek verdim, başka yerleri
Fasta bile doğru
düzgün bir planlama dönemi başlıyor. Ülkenin en büyük ve en ileri
üniversitesini -bir AK PARTİli milletvekiliyle beraber, Meclis görevlisi
olarak gitmiştik- sahilden 300 kilometre ötede, en dağlık
bölgede kurmuşlar. Yani getirip onu da başkentin veya en
kalabalık şehrinin içine kurmamış. 200 bin öğrenciyi,
300 bin öğrenciyi hiçbir altyapısı olmayan bir şehre
koyduğunuz vakit orada da çok büyük sorunlar yaşayacaksınız
ve bugün İstanbula yapılan her yatırım
Hani, kişi başına bir
yatırım maliyeti var. Konyada yaşayan bir şahsın
yıllık yatırım olarak devlete maliyeti ile İstanbulda
yaşayan bir şahsın kişi başına düşen
yatırım miktarı arasında 3 kat, 4 kat, 5 kat
-şehirlere göre- maliyet var. Bursanın bütün şeftali bahçeleri gitti.
Ben ilk olarak Bursaya 1964 yılında gittim, daha ilkokula
başlamadan. O Bursa yok bugün, yok. Peki, bu, doğru bir kalkınma
metodu mu, doğru bir sanayileşme mi, doğru bir yatırım
politikası mı?
Ve gelelim Güneydoğu Anadoluyla ilgili GAP
projesine. Bu kürsüden defalarca gündeme getirdik, defalarca
tartıştık, bütün zabıtlarda var, belki de Türkiyenin, en
kolay, bu göç meselesini, nüfus dalgalanmasını absorbe edecek, bir
sünger gibi çekecek bir proje var önümüzde. 22 baraj, 19 tane hidroelektrik
santral, 3 milyon 800 bin kişiye iş imkânı -devletin
raporlarında bunlar var- ve 20 milyonluk bir nüfus. Şu an bölgenin
nüfusu 8,5 milyon yani Gaziantep dâhil, Adıyaman dâhil, Şırnak
dâhil 8,5 milyon. 20 milyona çıkacak, bunu devlet söylüyor. E, çok iyi
işte, çıksın. Kanalları bitir, sulamaları yap; ciddi
bir nüfusu çeksin tekrar, tersine göç olsun. Barajların yüzde 86sı,
87si bitti, sulama kanalları daha yüzde 24te. Defalarca söyledik bunu ve
Hükûmetin beş-altı sene evvelki, yine, bilmem kaçıncı
Hükûmet programında, 2014 senesi hedef olarak konuldu ama şu an
2016nın ortalarına geliyoruz, hâlâ bu kanalların bitirilme
oranı yüzde 24ü, yüzde 25i geçmedi.
Peki, neden bu nüfus planlamaları
yapılmıyor? Toprağa su verdiniz. Bir diğer sorun, mesela,
Şanlıurfada Harran Ovası ilk sulanan bölgelerden birisidir,
toprakta müthiş bir tuzlanma var bugün. Eğer böyle giderse, on
beş yıl sonra, yirmi yıl sonra artık o toprağın
toprak olma özelliği, ürün verme kabiliyeti kalmayacak. diyor. Kim diyor?
Bu işin uzmanları diyor, tıpkı Çukurovada olduğu
gibi.
İşte, dolayısıyla, konuyu
toparlarsak değerli arkadaşlar -Sayın Orman Bakanı da
alınmasın lütfen- ormanı da korumanın, tarlayı da
korumanın, doğayı da korumanın yolu doğru düzgün bir
yatırım politikasından, planlamadan geçiyor. Bunları
yapamadığımız vakit tarlalarımız tuzlanır,
ormanlarımız telef olur gider bu yatırımların
gerekçesi olarak ve bu hayat yaşanılmaz bir hâle gelir.
Bölgedeki orman yangınlarıyla ilgili,
arkadaşlarım konuştu; bunların hiçbir gerekçesi olamaz, bir
an önce durdurulması lazım.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tan.
Gruplar adına ikinci olarak Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Ahmet Kenan Tanrıkulu, İzmir Milletvekili
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Tanrıkulu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; (11/9) esas numaralı gensoru açılmasına
ilişkin önergeyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulunuzu saygıyla
selamlıyorum.
Orman ve Su İşleri Bakanı
hakkındaki gensorunun gerekçesine baktığımız zaman
sayın milletvekilleri; başta hidroelektrik santralleri olmak üzere
Cerattepe, Yeşil Yol, Kuzey Marmara Otoyolu ve diğer büyük projelerle
ekolojik yıkım gerçekleştirildiği ve doğanın
tahrip edilmesine sebebiyet verildiği iddiaları yer almaktadır
ve çok ciddi iddialarla karşı karşıya Sayın Bakan.
Değerli milletvekilleri,
yılbaşından bu yana Resmî Gazetede yayımlanan acele
kamulaştırma kararlarına şöyle bir
baktığımız zaman; başta Akkuyu Nükleer Santrali olmak
üzere, çoğunluğunun RESler yani rüzgâr enerjisi santralleri, HESler
ve enerji iletim hatlarıyla ilgili olduğunu görüyoruz. Aslında,
mevcut ağaçların kökünden sökülmesine göz yumup daha sonra ekolojik
dengenin tahrip edilmesine seyirci kalan sayın Bakanlık, sadece
kesilen bu ağaçların yerine ağaç dikmekle çevreci olduğunu
da düşünmektedir ve bu görüş aslında son on dört
yıldır epeyce de yaygın bir kanaat serdetmektedir. Oysa Orman ve
Su İşleri Bakanlığının ilgili olduğu hemen
her alanda çok ciddi sorunlar devam etmektedir ve bizi karşı
karşıya bırakmaktadır. RESler ve HESlerle ilgili
neredeyse hemen hemen her gün basına ve kamuoyuna yansıyan
olumsuzluklar, gelişmekte olan ülke görünümümüze de gölgeler
düşürmektedir.
Değerli milletvekilleri, özellikle özel
sektörün beklentileri ve ısrarları sonucunda 2003 yılında
yürürlüğe giren Su Kullanım Yönetmeliği ve hemen onun
arkasından 2005 yılında çıkarılan 5346
sayılı Yasa -ki bu yasa yenilenebilir enerji kaynaklarının
elektrik enerjisi üretimi amaçlı kullanımına ilişkin olan
bir yasadır- su kullanım hakkı anlaşmaları özel
sektörün yapacağı HESlerden elektrik üretip satabilme
serbestliği de getirmiştir.
Buraya kadar serbest piyasa ekonomisi içerisinde
düşünebileceğimiz, makul gibi gözüken bu uygulama, bakın yıllar
sonrasında başımıza ne getirmiştir. Türkiyede şu
anda işletmede olan HES sayısı 562dir, yapımı devam
eden onlarca HES için de yine su kullanım anlaşmaları
imzalanmıştır. Ancak buradaki hesap çarşıya
uymamıştır çünkü geçtiğimiz hafta, özellikle on-on iki gün
kadar önce çok büyük yağmurlar ve akabinde de oluşan seller sonucunda
su geldikçe çalışan nehir tipi HESler, bu aşırı
yağıştan dolayı yoğun bir biçimde üretim
gerçekleştirmiştir ve daha sonra da altyapısı yetersiz olan
iletim hatlarında ciddi aşırı yüklenmeler olduğu için
29 ilde elektrik kesintileri yaşanmıştır.
Şimdi, değerli milletvekilleri, buradaki
esas sorun şu: Biz zaten alıştık hemen her gün Türkiyenin
birçok bölgesinde elektrik kesintileri ve dolayısıyla, üretimde de
ciddi kayıplar olabiliyor. Peki bu nedir? Burada önemli olan şu:
İktidar tarafından alım garantisi verilen bu HESlerin neden
olduğu sadece kırk beş dakikalık kesintinin bizlere yani
toplumdaki bütün tüketici kesimlere, özellikle karşılanamayan enerji
değeri mesken tarifesi üzerinden -ki bu tarife düşük bir tarife
biliyorsunuz, 33 kuruş/kilovatsaattir- hesapladığımız
zaman sadece kırk beş dakikanın maliyeti bile 725 bin
lirayı geçiyor. Şimdi, bu, ortaya konulan HESler
bakımından da oldukça düşündürücü ve yapılan
anlaşmaların sonucu bakımından da bizleri bir noktaya, bir
hedefe götürücü bir politikadır diye düşünüyorum.
Kurulacak HESlerle birlikte, bu sular
boruların ve tünellerin içine hapsedilmekte ve can suyu adı
altında gıdım gıdım bırakılan su ise
ekolojik döngüye maalesef yeterli olmamaktadır. Akarsu ve çevresindeki
hayatın devamı demek olan bu can suyu hesapları da, ne ilginçtir
ki, dünyanın hiçbir yerinde Türkiye'deki gibi hesaplanmamaktadır. Bu,
akarsuyun çevresindeki ekosistemle ve yine çevrede bulunan yaşamla ilgili
olarak insan hayatı göz önüne alınmadan ve biraz önce de
söylediğim gibi dünyanın hiçbir yerinde kullanılmayan basit bir
yöntemle de hesaplanmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Su Kullanım Hakkı Anlaşması çerçevesinde suyun yüzde
90ının şirketlerin kullanımına tahsis edildiği
dikkate alınırsa, o zaman can suyu adı altında
doğada bırakılan su yüzde 10 civarında olacak ve maalesef
mevcut doğal dengeyi de tamamen bozacaktır. Diğer yandan,
kurulan ve kurulacak HESler için çevresel etki değerlendirme süreci de
yine bu ortamda sağlıklı yürütülmemektedir. Bu alanda, hâlen
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, Orman ve Su
İşleri Bakanlığının da görüşü alınarak
ÇED gerekli değildir. kararları mütemadiyen verilmektedir.
Bakanlık, 2002-2015 yılları arasında yaklaşık 46
bin -ben tam sayısını da vereyim size, 45.937- projeye, Orman ve
Su İşleri Bakanlığının görüşünü de alarak
ÇED gerekli değildir. görüşünü vermiştir.
Değerli milletvekilleri, HESlerden üretilecek
enerjiye, yirmi beş-otuz yıllığına iktidar
tarafından alım garantisi de verilmektedir. Gayet güzel ve ballı
bir iştir bu. Bir yandan bir şirkete HES yapımını
vermektesiniz, öte yandan aynı şirkete yirmi beş-otuz
yıllık alım garantisini de veriyorsunuz. Bu alım
garantisinin dışında mevcut su, bu su veya enerji
şirketlerine enerji üretimi için kırk dokuz
yıllığına da devredilmekte bu arada. Şirketlerle
yapılan anlaşmalara göre iktidar, HES yapımcısı
şirketin istemesi hâlinde, böyle bir talepte bulunursa, çevresindeki
tarım arazilerini de istimlak edebilmektedir.
Kısacası, bu su kullanım hakkı
anlaşmasının yapılmasıyla, anlaşmayla elde edilen
ve HES kurma lisansı diye bahsettiğimiz lisans alınır
satılır bir ticari emtia yani ticari bir meta hâline gelmiş ve
zaman içerisinde kontrolsüzlük o kadar ileri bir noktaya gitmiştir ki bu
konuda HES lisansı borsası adı altında da bir borsa
oluşmuştur Türkiyede. Son yıllarda ise, HES
yatırımı yapma amacıyla, Devlet Su İşleri ve
bununla ilgili su kullanım anlaşması yapmış olan
birçok yerli şirketimiz de payları itibarıyla yabancı
şirketlere satılmakta veya satılmak üzeredir. Bu durum, mevcut
Tahkim Yasasıyla ulusal su kaynaklarımız üzerindeki tasarruf
hakları konusunu da gündeme getirmekte ve uluslararası bir boyuta da
mesele taşınmaktadır.
Bu arada, HESlerle ilgili konuyu anlatırken
-belki Sayın Bakan da çok ciddi açıklama verebilir- bugün Giresunda
HES inşaatına bir saldırı olmuş; ben biraz önce,
kürsüye çıkmadan bu bilgileri aldım. O inşaatta çalışan
işçilerimize uzun namlulu silahlarla ateş açılmış ve ateş
açanların terörist gruplar olduğuna dair
Ama, hangi terörist
gruptur, onu bilmiyorum, belki Sayın Bakan daha yeterli bilgiye sahiptir,
bu kürsüden cevap verirse çok da memnun oluruz.
Değerli milletvekilleri,
su gibi hayatın temeli olan çok önemli bir doğal kaynağın
tabii ki kamu yararına planlanması ve yönetilmesi gerekmektedir ama
siz, tabii, Devlet Planlama Teşkilatı gibi bir teşkilatı
kullanıp üstüne bir bardak su içtiğiniz için, suyu ancak orada
kullandınız, onun adını Kalkınma
Bakanlığı gibi garabet bir şekilde
teşkilatlandırıp değiştirdiniz. Dolayısıyla,
bu tip planlama faaliyeti yapacak bir kuruluş da kalmadı Sayın
Bakan. Onun yerine başka kuruluşlarla belki ikame etme şansını
da bulabilirsiniz ama bu konu, kamu görev ve yetkilerinin vazgeçilmez
olanlarının da maalesef kontrolsüz bir şekilde özel sektöre de
devredilmesine yol açmıştır ve suyun geleceğiyle ilgili
olarak da tamamıyla özel sektörün tasarrufuna
bırakılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
günümüzde gelişmiş ülkeler yeni HES yatırımlarına çok
zor kararlardan sonra izin vermektedirler. Hatta, bu izin verilenlerin de su
havzalarına olumsuz etkileri varsa tekrar gözden geçirmekteler ve ciddi
de, sıkı da bir denetimden geçirmektedirler. Tabii, bu ülkelerde,
baktığımız zaman, öncelik çevrenin ve doğanın
korunması olduğu için çok da doğal buluyoruz bu tip
uygulamaları. Türkiyede ise yıllardır ihtiyaç duyulan ve
yürürlükte olması gereken su kanunu da maalesef hayata geçmemiş.
Biraz önce, Çevre Komisyonu Başkanımızla konuştum. Herhâlde
önümüzdeki haftalar içerisinde -ben de Çevre Komisyonu üyesi olduğum için
özellikle takip ediyorum- bu su kanununu Sayın Başkan Komisyona
getirme noktasında olursunuz.
Değerli
arkadaşlarım, yer altı sularının sürdürülebilir
yönetimi açısından kalite ve miktarına ilişkin ciddi ve
kapsamlı bir çalışmaya da ihtiyaç var. İşte, bu, biraz
önce bahsettiğim su kanunu ve tabii ki biyoçeşitlilik kanunu gibi
çevreye münhasıran yönetilmesi gereken kanunlar hemen, vakit geçirilmeden Türkiye
Büyük Millet Meclisine de getirilmek zorundadır.
Değerli milletvekilleri,
RES projelerine verilen, Orman ve Su İşleri
Bakanlığının da dâhil olduğu bu ÇED süreci
kararlarında insan hayatı, hayvanlar ve bitkiler
umursanmamış, bunun yanı sıra, esas daha ilginç olanı,
tarihî sit alanlarına da tecavüzler olmuş.
Bakın, buna benzer bir
olayı, yaklaşık dört yıl kadar önce biz İzmirde
yaşadık. İzmir, Kemalpaşa ilçesinde bir zincir marketler
grubunun -yani çok da ulvi bir gayeyle yapılmamış Sayın
Başkan- bir market grubunun, birinci derecede sit alanına depo
açabilmesi için, bu arazinin üçüncü derece sit alanına çevirilmesi
isteği, o günlerde koparılan kıyametlerden ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, çeşitli platformlarda dile getirilmesinden sonra
nihayetinde iptal edilmiştir. Demek ki böyle uygulamalara da Bakanlık
maalesef göz yummaktadır.
RESlerin yaşam
alanına mesafesi dünyada 1,4 kilometre. Şimdi, çok ilginç;
bakın, ben size söyleyeyim, bir başka felaketi de burada
yaşıyoruz çünkü yenilenebilir enerji dendi ya -bakın, burada
da söylendi biraz önce- aslında, bu, ciddi felaketlere de yol açabilecek
bir enerji kaynağı türü çünkü Türkiyede, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, bu pervanelerle ilgili olarak bir mesafe
standardı getirmiyor ve istemiyor. Türkiye'nin birçok yerinde artık
bu mesafeler 400 metrenin de altına inmiş durumda.
Ha bundan ne olur?
derseniz, ben size söyleyeyim: En başında, bir kere,
kuşların göç yolunu ciddi manada etkilemekte, arıların
çiçek ve kovan arasındaki gidiş gelişini etkilemekte, ses
kirliliği yapmakta, insanların sağlığını
bozmakta, birtakım radyoaktif maddelerin havada uçuşmasına yol
açmakta. Yani velhasıl, çok ciddi sağlık sorunlarına, çevre
sorunlarına da yol açmaktadır.
Öte yandan, belki daha önemli
olan bir başka konu da şu: Köylülerimizin arazileri, bu biraz önce
söylediğim acele kamulaştırma yasası vasıtasıyla,
Millî Emlak Genel Müdürlüğünce kırk dokuz
yıllığına da ellerinden alınmaktadır. Bakın,
bu da ciddi problemlere, toprak kullanımıyla ilgili ileride
birtakım sıkıntı ve sürtüşmelere yol açabilecek bir konudur.
Değerli milletvekilleri, orman ve
sularımızı koruyup geliştirmekle sorumlu olanların bir
zamanlar şu sözü de çok meşhurdu: İzmire vereceğimiz
müjdeler, milletvekili sayısına göre artacak. diye bir sözler
söylenmişti. Bu, İzmirlilerin hafızasında, cidden kara bir
mizah olarak da yer aldı. O günden bugüne ben bakıyorum bir
İzmir Milletvekili olarak, kaç tane proje verilmiş, kaç tane de
milletvekili alınmış, bu al gülüm, ver gülüm hesabı,
acaba, iktidar tarafından nasıl yapılacak ve ileride nasıl
tahsil edilecek, onun da ciddi takibini yapmak istiyorum. İşte, bu
anlayışta olanlar, esasen üçüncü köprü, üçüncü havalimanı,
Akkuyu Nükleer Santrali gibi büyük projeleri ÇED sürecinden çıkarmak için
de yırtınıyorlar. Öyle enteresan ki ÇED yönetmeliğinde çok
ciddi değişiklikler yapıldı ancak bu yönetmeliklerin hemen
hepsi Danıştaydan geri döndü ve iptal edildi. Peki, bu sefer ne oldu?
Bunu çıkaran arkadaşlar hukuku arkabahçeden dolanarak bir başka
yönteme başvurdular, Çevre Kanununda birtakım yasal
kılıflar ve değişiklikler yaparak çaba harcadılar ama
bu sefer de Anayasa Mahkemesinden döndü. Demek ki yasa uygulamalarına, en
alt hukuk uygulamasından tutun en üst hukuk normuna kadar, en başta
sizlerin yani iktidar partisinin ve Hükûmetin tabii ki uyması gerekir,
dolayısıyla bütün toplumu da bu hukuk normunun arkasında
toplulaştırıp arkasında durması sağlanabilir.
Değerli milletvekilleri,
61inci Hükûmet döneminde oluşturulan ve adına da Yeşil Yol
denilen ancak Karadenizin bütün yüksekliklerini tıraşlayan proje tam
bir fiyaskoyla karşımızda duruyor, gerçekten neresine giderseniz
gidin bu Yeşil Yol Projesi bir fiyasko olarak karşımızda
durmakta. Bu konuda da Danıştay, Aralık 2015te, Yeşil Yol
Projesini ve Karadenizdeki 6 ilimizi yani Ordudan başlayıp
işte Giresun, Gümüşhane, Bayburt, Trabzon, Rize, Artvin illerini
kapsayan bu projeyi durdurdu ve iptal etti. Değerli arkadaşlar, bu
plan uygulamasının yani çevre düzeni planı
uygulamasının iptal edilmesinden sonra başka uygulamalar gene
hukukun arkabahçeden dolandırılma uygulamalarıyla -biraz önce
söylediğim gibi- karşı karşıya
bırakıldı. Aslında, Danıştayın bu
kararının bilirkişi raporunu alıp, önünüze koyup okutsanız
orada size çok daha düzgün ve yol gösterici birtakım materyaller de var.
Bakın, orada, çevre düzeni planının bölgedeki önemli doğa
koruma alanlarını, su havzalarını, tarım
alanlarını korumadığına vurgu yapılmış
özellikle ve gene plan ayrıca bölgedeki korunması gereken doğal
varlıkları doğal kaynak olarak görmekte yani bir nevi
maddileştirmekte ve ticarileştirmenin yolunun
açıldığına da dikkat çekiyor. Yani diyor ki: Başka
insanlar doğaya, çevreye, ağaca, yeşile baktığı
zaman huzur görürken siz -günün moda tabiriyle- para görüyorsunuz. Yani, böyle
de bir uyarıcı bir noktada yazmış. Bu bilirkişi raporu
bile aslında Orman ve Su İşleri Bakanlığının
doğaya ve su havzalarına ne kadar bakar kör olduğunun da
açık bir delili değerli milletvekilleri.
Şimdi, deniyor ki:
Yılda 333 milyon ağaç üretiyoruz. Bütçe konuşmasında
söylenmiş bu güzel söz. Siz 333 milyon ağaç üretiyorsunuz ama
geçtiğimiz yıl yani 2015 yılında 63 milyon liralık
fidan ve süs bitkisi ithal etmişsiniz. Şimdi, ortada ciddi bir
planlamanız olsa, proje çalışmanız, fizibilite çalışmanız
olsa ve bundan da bir başarı olarak söz etseniz o zaman bu ithalat
rakamlarının tedricen azalması gerekmez miydi? Sizlere
soruyorum.
Değerli milletvekilleri, Artvine kuş
uçuşu 4 kilometre mesafede, Türkiyenin belki de en zengin bitki örtüsüne
sahip ve kuşların da göç alanı üstünde olan Cerattepe denilen
bölge var. Şimdi bu bölgeye baktığımız zaman
Bakanlık, burada yaşayan insanların ne talepleri noktasında
ne de hassasiyetleri noktasında maalesef ciddi girişimde
bulunmamış. Daha ilgincini söyleyeyim ben size, birkaç ay önceki o
günleri hatırlayın. Sayın Başbakan bu bölgeden gelen sivil
toplum kuruluşlarının temsilcileriyle görüşme
yaptığı esnada ve onlara şu sözü verdiği sırada
Hukuksal süreç bitene kadar bu alandaki çalışmalar duracak.
demesine rağmen ne ilginçtir ki -öğreniyoruz- Artvin Bölge
İşletme Müdürlüğü yaklaşık 77 bin metrekare bir alanda
daha maden arama ruhsatı veriyor. Şimdi, bir yandan Sayın
Başbakan iyi niyetli bir girişimde bulunuyor, sivil toplum
kuruluşlarıyla konuşuyor -ki doğrusu da bu- ama öbür
tarafta bakıyoruz, sayın bakanlığın bir birimi icraata
devam ediyor. Şimdi, nereden bakarsanız bakın insanını
ve doğasını geri plana iten bu hırsın sebebi rant
olarak karşımıza çıkıyor. Tabii, rantın iyi
yönleri de vardır mutlaka ama çevre ve doğayla ilgili olan bu alanda
konuştuğumuz kısımda maalesef hayırla yâd
edemeyeceğiz. Milletimize Büyük proje diye sunulan, aslında belli
bir kesimin büyük rant elde ettiği, çevre ve doğa katliamıyla da
karşı karşıya olan bu projeler çok pahalı bir şekilde
hayata geçmekte ve aslında Hazine güvenceleriyle de maalesef
karşı karşıya kalmaktadır.
Değerli milletvekilleri, hâlen orman ve su
ürünleri mühendislerimiz, orman işçilerimiz, mevsimlik işçilerimiz
büyük ölçüde kadro beklerken Bakanlığı maalesef,
yakınlarınıza, eşe dosta, şuna buna birtakım
kadrolar vererek de bu alanda da haksız ve adil olmayan uygulamaların
içerisinde görüyoruz.
Bu bakımdan, biz, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak diyoruz ki: Ormanlardan çok amaçlı yararlanma, biyolojik
çeşitlilik, su ve yaban hayatıyla ilgili ekosistemin etkin
korunması ve geliştirilmesi için gerekli olan bütün
politikaların hayata geçirilmesini çok ciddi bir şekilde gözden
geçirip denetlenmesi noktasına devam edeceğiz.
Bu düşüncelerle hepinize tekrar
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Tanrıkulu.
Gruplar adına üçüncü konuşmacı
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uğur Bayraktutan, Artvin
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Diren Artvin,
diren.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bayraktutan.
CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu
hakkında verilen gensoru üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, dün 1
Mayıstı, tüm emekçilerin Emek ve İşçi Bayramını
kutluyorum.
Yine, dün itibarıyla, yirmi dört saat
içerisinde 7 şehidimiz var. 7 şehidimize Allahtan rahmet diliyorum.
Yaralılarımız var, onlara acil şifalar diliyorum,
acılarını yürekten paylaşıyorum.
Yine, bugün, burada, sözlerime başlamadan önce,
Gazi Meclisi, bugün burada olmamızı sağlayan Gazi Mustafa Kemal
Atatürkün Meclisini, yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Birileri için 9, 19 rakamlarının Millî
Piyango çekilişi olduğunu biliyorum ama şunu iyi biliyoruz:
Bizim için cumhuriyet tarihi 19 Mayıs 1919da başlar. Bunu buradan
ifade etmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Toplumumuz çok zengindir,
zengin bir toplumdur. Bu toplumda bazıları tarih yazar,
bazıları da tarihin ne zaman olduğunu tartışmaya
başlar. O nedenle, sarı saçlı, mavi gözlü dev adamı, onun
Meclisinden saygıyla selamlıyorum değerli milletvekilleri. (CHP
sıralarından alkışlar)
Yine, sözlerimin başında, aslında
böyle bir ekolojik yıkımla alakalı konuşulması gereken
bakanın Enerji Bakanı olması gerekirken Sayın Orman
Bakanı olmasını da üzüntüyle
paylaştığımı ifade etmek istiyorum. Burada 4-5 tane
madde var, bu 4-5 maddeyle alakalı bir boyutuyla tartışmak
istiyorum. İçişleri Bakanının da burada olmasına
özellikle Artvin Milletvekili olarak çok sevindim. Cerattepe olayları
sırasında Sayın Bakana ulaşamadık. Hani diyordunuz ya
Sayın Bakan NASA teknolojisi var. diye, ben Artvinin milletvekili
olarak hemşehrimiz olan Sayın Bakana ulaşamadım. Herhâlde
önümüzdeki günlerde ulaşırız çok yoğun olduğu için,
neden ulaşamadığımızı biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu
ifade etmek istiyorum: 4-5 tane temel madde var, bunlardan bir tanesini Engin
Altay ısrarla söyledi -onu hâlbuki ilk gündemime almıştım-
bunlardan bir tanesi kuzey ormanları. Kuzey ormanlarıyla alakalı
gelişmede evet, duyarlı olmamız gerekiyordu. Buna ilişkin
birçok insan çevre yıkımı olduğunu ileri sürdü, burada bir
rant projesi olduğunu ileri sürdü. 250 milyon ağaçtan bahsediliyor.
Böyle bir yıkımla alakalı oraya girerek İstanbulun bütün
yaşam alanlarının, oksijen alanlarının yok
edildiğine ilişkin bir projeden bahsediliyor. Ben bu projenin
yanlışlığıyla alakalı bir şey
söylemeyeceğim, onları kenara koyacağım. Ama Tansu Çiller
Başbakan olduğu zaman İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığı koltuğunda oturan şimdiki
Cumhurbaşkanımızın o tarihte -klasiktir ama- gazetelere
çıkan söylemlerinden bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bunlardan bir tanesi, o tarihte Yeni köprüye
hayır. diyor Recep Tayyip Erdoğan, Sayın
Cumhurbaşkanı, Boğaza 3üncü köprü intihardır. diyor.
Demek ki zaman içerisinde bu gelişmeler değişiyor, bunlardan bir
tanesi bu. Yine, bir başka gazete kupüründeyse Yeni köprüye hayır.
Bu şekilde bir şeyden geçiliyor ve bunun bir intihar olduğundan
bahsediliyor. Yine, sizin yandaş medyanız Yeni Şafak o dönemde
atmış olduğu başlıkta diyor ki İstanbul
Boğazına yapılan 3üncü köprüyle alakalı: İstanbul
boğazlanıyor. şeklinde manşet atıyor değerli
arkadaşlarım. Demek ki diyalektiğin temel kuralı, her
şey değişimdir, değişiyor insanlar, o anlamda fazla
bir şey söylemek istemiyorum. Bu rant projesiyle alakalı gerekenlerin
yapılmasını umuyorum ama herhangi bir umudum yok.
Değerli arkadaşlarım, burada
gensoruya konu olan birçok konunun direkt Artvinle alakası var, benim
seçim bölgemle. Aslında bunun dışına çıkmak istiyorum
ama Artvinle alakalı olduğu için de bunları yadsıyamam.
Bunlardan bir tanesi 24 Ağustos 2015te Hopada
meydana gelen sel felaketi değerli arkadaşlarım. Hopa, Arhavi,
aradan üç ay geçtikten sonra da Borçka ve Murgulu da etkileyen inanılmaz
bir sel felaketiyle karşı karşıya geldik. Sayın Bakan
da o günler de -sağ olsun, teşekkür ediyorum- geldi, Artvini ziyaret
etti. 11 vatandaşımızı kaybettik Sayın Bakanım,
yani 1inin cenazesi henüz bulunmadı. Bununla alakalı sizler de
Artvine gelir gelmez hep bunun bir takdiriilahi olduğunu söylediniz.
Sayın Bakanım, ben bunun takdiriilahi olduğuna inanmıyorum.
Neden? Önce tedbir, sonra tevekkül. denilmiş. Takdiriilahi değil,
bu, takdiriidari yani takdiriilahi filan değil, idari bir hatadan
kaynaklanan bir olayla karşı karşıyayız Hopada. Ben
de o zaman seçim bölgemdeydim, hemen ertesi gün o saatlerde oraya
ulaştık, diğer milletvekilimiz de geldi, o da sağ olsun.
Burada bir problemle karşı karşıya kaldık, dedik ki:
Acaba burada ne hata yapılıyor? Neden dolayı Hopada böyle bir
olay meydana geldi? Sayın Bakanım, Hopada derelerle alakalı
çalışmayı muhtemelen görmüşsünüzdür, Devlet Su
İşlerinin yapmış olduğu projelerde bir problem var
yani şu anlamda problem var: Yani özellikle oradaki dereler özgür
akıyor diye
Dereler özgür akar. Karadenizin söylemlerinden bir
tanesidir bizde. Biz dereleri almışız, beton kutuların
içerisine -kibrit kutusu gibi- koymuşuz, altında sürtünme yok,
doğal yaşam yok, herhangi bir şey yok ve o dereler onları
yıkarak müthiş bir yıkıma sebep olmuş. Yani Devlet Su
İşlerinin derelerle alakalı projelerini baştan gözden
geçirmesi gerekiyor.
Ben biliyorum, siz gölet ve barajla alakalı
tanımları değiştirdiniz Sayın Bakan, şu dere
yataklarıyla alakalı tanımları da bir değiştirin.
Yani bakın, Karadeniz Ege Bölgesine, Akdenize, bir İç Anadoluya ve
şeye benzemiyor, Karadenizde müthiş bir mebrusat oluyor yeri geldiği
zaman yani tahmin edemediğimiz bir debi oluyor. Bu debiyi engelleyebilmek
için, bana göre, Devlet Su İşlerinin kendi politikalarını
mutlaka değiştirmesi gerekiyor. Hopada dere yatakları
değiştirilmiş. Hopanın en büyük mahallelerinden bir tanesi
Sundura Mahallesi. İstanbul Büyükşehir Belediyesinden gelen afet
ekipleriyle de beraber gezdik. Bizim bütün belediyelerimiz de oradaydı,
İstanbuldaki bütün CHPli belediyeleri oraya döktük ama onlardan dinlemek
daha farklı, en azından, biz taraf olduğumuz için, hani
Kötülüyorlar. filan denilebilir. Afet ekipleri geldiler ve
şaşırdılar, dediler ki: Bu dere yatakları neden bu
hâle gelmiş? Dere yataklarını niye bu şekilde
değiştirmişsiniz? Ve daha ilginç olanı değerli
milletvekilleri, biz faciaya bir anlamda davetiye çıkartıyorken, kamu
binalarını gidip dere yataklarına yaptık Hopada. Yani bunu
en çok yapan da özel kişiler değil, dere yataklarına en çok kamu
binaları yapıyorlar. Yani bir anlamda, belki belediyeler hata
yapmış olabilirler, yanlış yerlere imar vermiş
olabilirler ama bu anlamda kötü örnek olması açısından dere
yatağının ortasına -şimdi ismini vermeyeceğim-
bir kamu binasının konulduğunu gördük. Yani, böyle bir şey
olamaz. Bu ne? Demek ki bütün bunlar olduktan sonra da kalkıp Efendim, bu
takdiriilahidir. demeyi de doğru bulmam. O nedenle buna bir kere daha
Sayın Bakanın dikkatini çekiyorum.
Bunun haricinde, bu felaketin meydana gelmesinin
önemli nedenlerinden bir tanesi de Karadeniz Sahil Yolu. Değerli
arkadaşlarım, Karadenize gelmişsinizdir, muhtemelen
biliyorsunuzdur. Karadeniz Sahil Yolu bir anlamda ulaşımı çok
rahatlattı ama ilçelerle, il merkezleriyle, yerleşim merkezleriyle
Karadeniz arasında kocaman bir set oluşturdu. Yani, menfezle
suları Karadenize veriyorlar ama yeterli değil. Bir bölüm
yurttaşımız ne yazık ki ormanı kestiler, çay bahçeleri
yaptılar. Karadeniz Sahil Yolu bir anlamda doğal baraj görevi
görüyor. Altındaki menfezler suların Karadenize
ulaşmasını engelliyor. Yani, insan eliyle bir felaketin bir
araya gelebilmesi için elimizden gelen bütün her şeyi yaptık. Bunlar
da felaketin, bir anlamda, oluşması için nedenlerden bir tanesi daha
oldular.
Şimdi, değerli arkadaşlarım;
HESler ayrı bir olaydır ama şunu ifade edeyim, biraz sonra
değineceğim: Hopada bu felaket olmasına rağmen Hopa
sınırları içerisinde bir tane HES yoktur Sayın Bakan. Bunu
biliyorsunuzdur, yani Hopa ilçe sınırları içerisinde hiçbir HES
yoktur. Yani, Artvinin başka ilçelerinde HES vardır ama Hopa ilçe
sınırları içerisinde HES yoktur ama felaket meydana
gelmiştir. Yani, onu da, doğru bir fiilî durumu ortaya koymamız
gerekiyor. Yani, tek başına olabilecek şey değildir. Hemen
arkasından da Murgul ve Borçka ilçelerimizde de ölümlü olaylar meydana
gelmiştir. Temennim şudur: Burada, Bakanlığın Acaba
bu hatalar nereden meydana geliyor? diye bilimsel anlamda ilgili projeleri
yapmasını, bir daha böyle ölümcül hataların olmaması için
gerekli tedbirlerin alınmasını özellikle Sayın Bakandan
rica ediyoruz.
HESler ve Yeşil Yol; Karadenizin en büyük
sıkıntılarından bir tanesi budur değerli
arkadaşlarım. Şu anda Artvinde -rakamlara girmek istemiyorum,
birçok soru sorduk, ilgili Bakan da cevap verdiler ama çok
ayrıntılarına girmek istemiyorum- birçok derede, Rizede,
Trabzonda -Sayın Pekşen de biraz önce ayrıntılı bilgi
verdi bana, soru önergelerinden yararlanmıştım- birçok yerde
HESler var. Bu HESlerden dolayı da vatandaş artık bıkma
noktasına gelmiş. Birçok yerde davalar açılıyor, idare
mahkemelerinden yürütmeyi durdurma kararları alınıyor.
Sayın Bakan, biz enerjiye karşı filan değiliz yani mutlaka
bir karşı boyutu yok bu işin ama bu olay öyle bir vaziyete geldi
ki
Hani vahşi kapitalizm deniyor, bölgesel havza planlaması
yapılmadan bir derenin üzerinde 4 tane, 3 tane HES kuruluyor, yani,
inanılacak bir şey değil. Biz HESlerin Türkiye ekonomisine ve
enerji ihtiyacına ne kadar katkısı var? diyoruz,
alınmış olan rakam yüzde 2-yüzde 2,5. Eğer farklı bir
şeyse siz lütfen düzeltin. Eğer yüzde 2-2,5luk bir katkı varsa
bu derecede bir ekolojik yıkımı, Karadenizdeki bütün köyleri,
yerleşim birimlerini yok edecek, dereleri, bölgesel havza
planlamasını bir anda kenara atacak, can suyu dediğimiz
Bakın, yeni bir terminoloji ortaya çıktı sayın
milletvekilleri. Can suyunu muhtemelen önceden bilmiyordunuz. Can suyu can
çekişme suyu hâline dönüştü. Can suyu nedir? İnsan ölecek gibi
olduğunda dersiniz ki: Boğazına bir ıslak mendil verelim,
can suyu verelim. Şimdi ilgili şirketler canavarca bir saikle
oralara hücum ediyorlar, diyorlar ki: Size can suyu vereceğim. Normal
sulardan ancak bu şekilde yararlanacağız. Dere
yatağından bir suyu alıyorsunuz, borulara yüklüyorsunuz,
alıyorsunuz, öbür tarafa götürüyorsunuz, oradaki doğal
yaşamı bir anlamda ortadan kaldırıyorsunuz. Bunu kabul
etmek mümkün değil.
Biraz önce sayın milletvekili Yeşil Yolla
alakalı bir tanımlama yaptı. Evet, Yeşil Yolla
alakalı da bir sıkıntı var Karadenizde, insanlar
istemiyorlar. Ta Samsundan Artvine kadar ortalama 2 bin rakımdan geçen
2.600 kilometrelik bir yol. Hani hep diyorsunuz ya Millî iradedir,
vatandaşlara hep soruyoruz. diye, Karadenizdeki insanlara, orada
olanlara bir sorun bakalım Bu bir rant projesi midir, yaylaları
betonlaştırma projesi midir veya yaylaları bir anlamda yok etme
projesi midir? diye. Karadeniz insanını ikna etmeniz gerekiyor
Sayın Bakan. Burada bir tereddüt var, Ben yaptım oldu.yla olmuyor
bu iş. Onu da özellikle vurgulamak istiyorum.
Şimdi, tabii, buradaki en önemli şeylerden
biri de amiral gemimiz Cerattepe. İçişleri Bakanı da burada,
Cerattepeyi konuşmamız lazım ama Cerattepeden önce bir
şey söylemek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, bizim Artvin, baraj
projelerinin olduğu bir yerdir yani müthiş anlamda barajlar var. Biz
Artvinliler dedik ki: Helalühoş olsun. Eğer barajlar bu ülke için gerekliyse
Artvin insanı buna Helalühoş olsun. dedi.
Mezarlarımızı sular altında bıraktık,
mezarlarımızı, babalarımızın, dedelerimizin
mezarlarını torbalara koyduk, kemikler hâlinde başka yerlere
götürdük ama hiçbir Artvin insanı gık demedi -burada Sayın Artvin
Milletvekilimiz de var- hiçbir problem olmadı barajlarla alakalı.
Şimdi, bizim bu barajlardan önce bir
Artvin-Erzurum yolumuz vardı Sayın Bakan, bir tane yolumuz vardı
bizim. 2013te ben milletvekiliyken siz bütün odalara bir şey gönderdiniz.
2013te Aralık ayı içerisinde dediniz ki: Biz 113 proje
yapacağız. Aralıkın 9uydu yanılmıyorsam.
11/12/13te 113 Dev Proje diye. Ben de merak ettim o
kitapçığı, aldım içini okumaya başladım.
İçinde, 113 projenin içerisinde
Hani bizim bir tane projemiz vardı
ya Artvin-Erzurum yolu, Sayın Bakan buradan 9 tane proje
çıkarmış. Sayın Bakan, gerçekten tebrik ediyorum sizi.
Bakın, kitabın içerisinden aldım. Bizim bir tane Artvin-Erzurum
yolumuz vardı, bir tane yolumuz vardı. Şimdi buradan nasıl
9 proje çıkar? Tek tek okuyorum:
Artvin-Erzurum, Artvin-Ardahan ve Artvin-Ardanuç
devlet yolları, bir. Bu bir proje.
İki: Artvin-Erzurum devlet yolu birinci
kısım. Ne demek? 30 kilometre yapmış, o bir proje
olmuş.
Artvin-Erzurum devlet yolu ikinci kısım,
bu olmuş ikinci proje.
Artvin-Erzurum yolu ikinci kısım ikmal
inşaatı, bu olmuş üçüncü proje.
Artvin Ortaköy Viyadüğü, Ortaköy yol
ayrımı, olmuş dördüncü proje.
Artvin-Erzurum devlet yolu üçüncü kısım,
olmuş dördüncü proje.
Artvin-Erzurum devlet yolu üçüncü kısım
kabulü, olmuş beşinci proje.
Artvin-Erzurum devlet kara yolu üzerinde bulunan
tünellerin aydınlatılması, havalandırılması,
yangın söndürme, sinyalizasyon sistemleri, olmuş beşinci proje.
Devam ediyor, ana yollar; Çoruh ana kol sağ
sahil yolu, sol sahil yolu
Sayın Bakan, vallahi sizinle iyi ki aynı
yerde avukatlık yapmamışız, vallahi ben nal toplardım,
vallahi ben ekmek yiyemezdim. Böyle bir şey olamaz ya. Bir tane projeden 9
tane şey çıkartmış.
Yine, Cerattepeye geçmeden evvel bir şey daha
söyleyeceğim: Ben buradaki daha önceki konuşmalarımda
söylemiştim, demiştim ki: Kaç tane ağaç diktiniz? Biraz önce
sayın milletvekili çok güzel ifade etti, dedi ki: Efendim, biz ekosistemi
yeniliyoruz, şu kadar ağacı söktük, 3,5 milyon ağaç
diktik.
Sayın Bakana sordum: Kaç tane ağaç
diktiniz 2014 yılında? Şimdi yanılmıyorsam 3,5
milyar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) 3 milyar.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) 3 milyar. dedi.
Sayın Bakana soru sordum. Bakın, lütfen
dinleyin. Diyorum ki: Sayın Bakan, on yılda 3 milyar ağaç diktiğiniz
doğru mudur? Bu fidanları nereye, ne zaman diktiniz? Tarih ve
sayılarıyla birlikte açıklar mısınız? 3 milyar
ağacı ülkemizin hangi illerine diktiniz? İl il
ayrıntılarıyla açıklar mısınız? diye
sordum.
Sayın Bakanın bana vermiş olduğu
cevabı söylüyorum değerli arkadaşlar. Sayın Bakan
Karadenizli değil. Sayın Bakan diyor ki bana: Yaklaşık 3
milyar ağaç diktik. Ben de zaten onu soruyorum. Sizin bana
verdiğiniz cevap burada Sayın Bakan.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Niye Karadenizli
değil. dedin, onu da bir söyle.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) - Ya soruyorum:
Nereye diktiniz? diye. Sayın Bakan bana diyor ki: 3 milyar ağaç
diktik. Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, ben burada size sormuştum
geçen konuşmamda, demiştim ki: Nasrettin Hocaya sormuşlar ki
dünyanın merkezi nerededir? diye. O da çok özür diliyorum,
eşeğimin arka sağ ayağıdır. demiş. Nereden
biliyorsun. demişler. Gelin de ölçün. demiş.
Şimdi, ben de Sayın Bakana galaksideki
yıldızlarla alakalı rakam vereceğim. Galakside 30 milyar
520 milyon 718 bin 316 tane yıldız var Sayın Bakan!
İstiyorsanız sayın, inanmıyorsanız sayın, ne
diyeyim yani! Sizin iş de böyle bir olay yani.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) İtiraz
etmedi ki.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Önce siz
sayacaksınız.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) - Hayır,
Sayın Bakan saysın, bize Böyle böyle. diyor. Sayın Bakanı
incitmek istemiyorum, onu ifade edeyim.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
gelelim Cerattepeye. Cerattepede Cerattepeyle alakalı bir ihale
yolsuzluğu var. Bakın, yeni dönemde gelen milletvekili
arkadaşlarımız, onlar bilmiyorlar. 2012 yılında Maden
İşleri Genel Müdürlüğü Cerattepeyle alakalı bir ihale
ilanı yapıyor değerli arkadaşlarım ve o inanılmaz
bir şey yani. Bu ihale şartnamesinin 9uncu maddesinde, 8inci
maddesinde diyor ki: Bu ihaleye girecek olan firmanın -bakın, ne
kadar güzel, bir tek bıyığını, saçını tarif
etmiyor, doğum tarihini- Türkiyede yılda 500 bin ton tüvenan, 50 bin
ton metal bakır işleyecek tesise sahip olması gerekir.
Bakın, dikkat edin yani böyle bir tesise sahip olan bu firma buna
girebilir diye. Enerji Bakanı Taner Yıldızın
kulakları çınlasın. Sayın Bakanın yanına gittim,
kendisine soru önergeleri verdim, dedim ki: Bu ihale şartnamesine uygun
Türkiyede kaç tane firma Sayın Bakan? Kendisine yazılı soru sordum.
Sayın Bakan bana
Özür diliyorum, 500 bin tüvenan, 10 bin ton metal
bakır... Sordum, Sayın Bakan şöyle dedi, böyle dedi, bir
şeyler söyledi. Kendine göre dedi ki: Bakacağız, doğru
mudur, şey midir? Artvinin üstüne bakacağız, altına
bakacağız. Ben de Sayın Bakana dedim: Altı ile üstüne
bakıp değerlendirme yapacaksan Sayın Bakan bize kaç lira fiyat
biçtin, bize kaç lira verdin? Yani Artvinde yaşayan insanlar var. Cevap
vermedi ve ben yazılı bir soru sordum ihaleden önce -Sayın Bakan
bu sizi ilgilendirmiyor- dedim ki: Şu ihale şartnamesinde belirtilen
Türkiyede kaç tane firma vardır? Adını söyler misiniz.
Değerli milletvekilleri, bakın, hani diyorsunuz ya yolsuzluklar filan
diye. Bakanın şurada yazılı cevabı var, ihale
tarihinden önce. Diyor ki: Türkiyede 1 tane firma vardır, Eti
Bakıra aittir, Samsundadır. Böyle ihale olur mu sayın
milletvekilleri? Şöyle ihale olur mu? Sayın Bakan, olur mu böyle bir
ihale?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hopayı da,
İneboluyu da aldı, yine aynı şekilde çıkarttılar
Eti Bakır için, özel.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) Ve ihale
yapıldı, ihaleye bir de baktık ki, bana dediler
Benim eşim
noter. Dedim ki İhaleyi noterden tespit ettireceğim. Hâlbuki öyle
bir şey yapmam da mümkün değil Noterlik Kanununa göre. Dedim: Bu ihalede
yolsuzluğu tespit ettireceğim. İhale yapıldı, bir de
baktık ihaleyi başka birisi almış. Sonra çıktı
buraya Enerji Bakanı Uğur Bey yanıldı. dedi. Aradan iki
ay geçti değerli arkadaşlarım, bana adam gönderdiler Bu
işin üzerine gitme. diye, Kapat bu işi. diye. Gitti, redevansla
ona devretti. Şu anda Artvindeki ihale kimde, biliyor musun? O
dediğim firmada, onu iyi bilirsiniz, hani o tapelerde bizi, halkı
seven birisi var ya, onda. Ne söyleyeyim Sayın Bakan ya? Cerattepe budur.
Şimdi, biz kalktık ne yaptık biliyor
musunuz Artvinde burayla alakalı? Değerli arkadaşlarım,
mahkeme kararları var, mahkemelerde verilmiş olan olumlu kararlar
var, hiçbirisini ciddiye almadılar, baktık ki olmadı. O günlerde
-bakın, burada Faruk Çeliki de yâd etmeden geçemeyeceğim- 27 Mart
2002de Parlamento kürsüsünde, beraber bu koltuklarda oturduğunuz
Sayın Bakan konuşma yapıyor: Artvinde maden çıkartmak
cinayettir. diyor Faruk Çelik, bakın, tutanakları burada.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Nereli o Faruk Çelik?
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Devamla) - O da diyalektik, her şey değişiyor ya, Sayın
Bakan da değişti; diyalektiğin kuralı bu,
değişmesi gerekiyor.
Şimdi, gelinen noktada
Artvinde insanlar ne yaptılar biliyor musunuz değerli
arkadaşlarım? Baktılar ki olmuyor, ormanı koruyamıyoruz
Elimizde mahkeme kararları var. Rize İdare Mahkemesi diyor ki:
Burada maden çıkartılması cinayettir. Orman idaresi de
Benim
avukatlık yaptığım yıllarda Orman Yasasına
muhalefetten dolayı bakım memurları birilerini yakalardı,
biz de onların avukatlığını yapardık Ormana
karşı suç işledi. diye. Şimdi devir değişti
Artvinde. Biz ormanı Orman Bakanlığından ve bölge
müdürlüğünden korumaya çalışıyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar) Altı aydır insanlar
oturmadılar, yemediler içmediler yukarıda nöbet tuttular ve altı
ay sonra kalktılar, buraya
Hani derler ya: Sermaye ne kadar etkili. Onu
gördük Artvinde.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Paran kadar konuş. diyorlar yani.
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Devamla) - Gazlarıyla yani ellerinde gaz bombalarıyla Artvine
müdahale ettiler ve bunu kırdılar. Mahkeme kararlarına
rağmen, mahkeme kararlarını göz ardı ettiler ve Artvini
yok etmeye çalıştılar. Şimdi, Sayın Bakan burada,
İçişleri Bakanı burada, Artvine özel ilgisini biliyorum, o
gerekli talimatları verdiler.
Artvin insanı gazın
ne olduğunu bilmiyordu. Bir ağabeyimize gece demişler ki:
Gazdan kurtulman için ne yapman lazım? Demiş ki: Limonla
kurtulursun. O da sabah kalkmış, 4 tane limonu suya
sıkmış içmiş, polise demiş: At bakalım.
Atmışlar, bayılmış. Hani bir şey olmuyordu
limonla? demiş. E, bizim Artvinliler bilmiyor ki bunu, limonu suya
sıkmış öyle içmiş, göze
sıkılacağını bilmiyor. Böyle bir tabloyla
karşı karşıyayız.
Şimdi, bu durumda
Artvinliler altı ay beklediler de altı ay sonra Artvindeki
direnişi kırdılar. Hep beraber göreceğiz. Şimdi
mahkemeyi bekliyoruz, mahkemenin sonuçlarını. Sayın
Başbakan açıklama yaptı Mahkemeden karar çıkana kadar
bekleyeceğiz. dedi. Biz de saygı duyuyoruz ama buradan, Parlamentodan
bir şey söyleyeyim Sayın Bakanım.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
- Hâkimini değiştirdiler.
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Devamla) - Cumhurbaşkanı dedi ki: Anayasa Mahkemesi
kararlarını tanımıyoruz. Rize İdare Mahkemesinin,
daha önce Erzurum İdare Mahkemesinin 6-7 tane lehte kararı var. Bütün
bunlara rağmen, eğer hukuka aykırı bir karar çıkarsa
şunu bilin, Parlamentodan sesleniyorum: Artvin halkı
kararını vermiştir. Karar bizim tersimize çıkarsa, koskoca
Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesini tanımıyorsa gariban
Artvin halkı da idare mahkemesini tanımayacaktır. Buradan açık
tescil ediyorum. Bunu bilin diye diyorum değerli arkadaşlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sözlerimi fazla
uzattığımın farkındayım.
Artvini gelip görmenizi
isterim. Bakın, Artvin -bir şairin demesiyle- bir yağız
delikanlıdır. Hangi dağa yaslanırsanız arkasında
bir dost bulursunuz. Bazen mahcuptur, bazen yağmurludur, bazen sislidir
ama dosttur Artvinliler. Cumhuriyetin aydın insanlarının, güzel
insanlarının yaşamış olduğu bir kenttir Artvin.
Bu kenti yok etmenize hangi türlü olursa olsun hiçbir şekilde müsaade
etmeyeceğimizi bilmenizi isterim değerli arkadaşlarım.
Sözlerimi bitiriyorken de
şunu söylemek istiyorum: Bu girişimler, HESler, diğer
cinayetler, bunlarla alakalı Artvin halkı bugüne kadar yeri geldi
kırıldı ama asla eğilmedi, Hükûmet tarafından bunun
bilinmesini istiyorum. Buradan da hayatımızı koyduğumuz,
mücadele ettiğimiz, onun uğruna bedeller ödediğimiz, o görmek
istediğimiz şu güzel coğrafyanın başındaki
Artvinin... Bakın, burada Cerattepe. Cerattepeye de buradan
sesleneceğim bir şey var. Burası Cerattepe, bakın
arkadaşlar. Tam kentin üzerinde, muhteşem bir yerdir Cerattepe.
Buradan Cerattepeye de sesleniyorum; ağaçları altında
serinlediğimiz, sularından içtiğimiz, o güzel yerlerinde dinlendiğimiz
Cerattepeye de sesleniyorum:
Ey Cerattepe, eğer bu
işgalcileri kovmazsak
Sana söz olsun, sana ant
olsun Cerattepe,
Suyun cenazemizi
yıkasın Cerattepe eğer bunları kovmazsak,
Ağaçların tabutumuz
olsun,
Toprağın
mezarımız olsun Cerattepe,
Eğer seni koruyamazsak,
dilimiz lal olsun,
Gözümüz kör olsun Cerattepe,
Sana ant olsun Cerattepe,
Sana ant olsun Cerattepe,
Sana ant olsun Cerattepe...
Sözlerimi bitiriyorken
diyorum ki: Kim ne derse desin Cerattepe geçilmez, Artvin halkı yenilmez,
bunu herkese öğreteceğiz.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bayraktutan.
Gruplar adına son
konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Erol Kaya
İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Kaya.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
EROL KAYA (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu
Bakanımız hakkında verilen gensoru üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu vatan
uğruna fedayıcan eden bütün şehitlerimize Allahtan rahmet
diliyor ve onları saygıyla anıyorum.
Yine, 1 Mayıs İşçi
Bayramını tebrik ediyorum ve sözlerime başlarken de bugünkü
konuşmamızın ana temasını oluşturan
Gümüşhane Kürtün ve Giresun Doğankentteki Yaşmaklı Barajı
ve HES inşaatında çalışanlara karşı silahlı
saldırıda bulunanları da lanetliyorum.
Değerli arkadaşlar, gensoru
konularına baktığımızda, başta HESler olmak
üzere Cerattepeden maden çıkartılmasıyla ilgili, Karadeniz
yollarının birleştirilerek Yeşil Yol yapılmasıyla
ilgili ve yine Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve onun bağlantı
yollarıyla ilgili olduğunu görmekteyiz. Bu yapılanların
ekolojik dengeyi bozduğu, hatta bu ülkede bu yatırımlara gerek
olmadığı, dolayısıyla bu yatırımları
yapan Bakanın suç işlediği iddialarıyla Sayın Orman ve
Su İşleri Bakanımız hakkında gensoru verilmiş
bulunmaktadır.
Aslında gensorular bir denetim mekanizması
olması hasebiyle aynı zamanda hükûmet ve bakanlık
icraatlarıyla ilgili yapılanların bir kez daha
anlatılmasına vesile olmasından dolayı da
sevineceğimiz ve kendimizi ifade edeceğimiz konulardır.
Dolayısıyla bu gensoruya da aynı zamanda bir şekliyle de
teşekkür etmemiz gerekir.
Ben Sayın Veysel Eroğlunu 1990lı
yıllardan tanıyorum. 1990lı yıllar -hatırlar
mısınız bilmiyorum ama- İstanbul dediğinizde çöplerin
toplanmadığı, hava kirliliğinden dolayı gaz
maskelerinin dağıtıldığı, dolmuş
durakları, otobüs durakları gibi su duraklarının olduğu
bir dönemdi ve Sayın Cumhurbaşkanımız o dönemde, 1994
yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
olmuştu. Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinde onun
için gazetelerdeki manşet aynen şöyleydi: Tayyipin işi Allaha
kaldı. Bendeniz de 1994-2009 arasında Pendik Belediye Başkanlığı
yaptım ve o dönemde Sayın Veysel Eroğlunu İSKİden
tanıyorum. O zaman İSKİ demek
İnsanlara SUSER
kamyonlarıyla su dağıtmak için böyle otobüs durağı
gibi bir yerde tabelalar vardı -İSKİ tabelaları- su
durakları diye. Orada bekliyorsunuz bidonlar elinizde ve SUSERin kamyonu
geldiğinde eğer kavga etmeden su alabilirseniz Allah size
kolaylıklar versin.
İstanbulda o zaman daire fiyatlarıyla
ilgili her müteahhidin bir afişi vardı hidroforlu daireler diye. En
kıymetli daireler de en alttaki dairelerdi çünkü yukarılara su
gitmesi mümkün değildi. Bu dönemde Veysel Eroğlu İstanbulun su
sorununu çözdüğü gibi, aynı zamanda o günkü Türkiyedeki belki
hepimizin hafızasını zorlayan başka bir şeyi de
gerçekleştirdi; hiç oy alamadığımız Adalara da denizin
altından su götüren bir insandı.
Müsaadeniz olursa, gensoru konularına girerken
aynı zamanda Hükûmet icraatlarıyla birleştirerek ben bazı
şeyleri buradan açıklamak istiyorum. Öncelikle, gensoru
konularımızdan bir tanesi HESlerle ilgili.
Değerli arkadaşlar, Türkiyemizin iki
büyük problemi var, aslında bütün dünyanın da iki büyük problemi var.
Birisi enerjidir, diğeri de sudur. Susuz bir hayatı tahayyül etmek ve
onunla ilgili bir hayatı hıfzetmek veya ifade etmek mümkün
değil.
Şimdi, gensoruya
baktığımızda, Türkiyede AK PARTİ
iktidarının öncesinde, 2003 yılında 86 HESin var
olduğundan bahsediyorlar, kendileri de söylüyorlar arkadaşlar ve
kendileri AK PARTİden önce Türkiyede böyle bir yatırım
yoktu. diyorlar. Doğru söylüyorlar, teşekkür ediyoruz. AK PARTİ
var, güven var, istikrar var, dolayısıyla da yatırım var.
Özel sektör Hükûmete güvenmiş, özel sektör Türkiyeye güvenmiş ve
birçoğunu gerçekleştirdiği yaklaşık 60 milyar
dolarlık bir yatırımı bu ülkenin gündemine almış.
Herhâlde birileri maziyi özledi. Ülkenin 70 sente muhtaç olduğu, yağ
kuyrukları gibi mazot kuyruklarının bulunduğu, elektrik
kesilip de ameliyat masasında kalındığı günleri
hatırlamak istemiyoruz. Aslında, başka bir ifadeyle, dönemin
Başbakanının meşhur bir sözü vardı: Mazot vardı
da ben mi içtim sevgili kardeşim? diye ifade ettiği cümleleri hep
birlikte hatırlıyoruz. Aslında, özetle ifade edersek, geçti
artık bu devirler. Susuzluk dönemi bittiği gibi, basiretsiz
yönetimler dönemi de bitti bu ülkede.
Değerli milletvekilleri, bugün dünyada 65
ülkenin elektrik ihtiyacının yüzde 50si HESlerden
karşılanmakta. Türkiyedeyse bu oran yüzde 25ler seviyesinde.
Sayın Bakan gerek enerjiyle ilgili gerek dere ıslahlarıyla
ilgili yaptığı önemli yatırımlarla hakikaten güzel
şeyleri bize sundu. Birkaç örnek vermek gerekirse, 20 adet baraj ve HES
inşaatından, 301 adet göletten, 307 adet sulama tesisi, 98 adet içme
ve kullanma suyu tesisinden bahsetmek mümkündür. Bu tesislerden Artvin Deriner
Barajının dünyanın en yüksek 6ncı barajı olma
özelliği ve şimdi Yusufelinde yapılan 270 metre
yüksekliğiyle dünyanın en büyüklerinden birinin
gerçekleştirilmiş olması hakikaten bizim için iftar vesilesi
olan bir hadisedir. Dikkat ederseniz, aslında, biz bu gensoruyu dünyada en
çok tesis yapan ve aynı zamanda da en çok tesis açan bir Bakan
hakkında vermiş bulunuyoruz. On üç yılda 4 binden fazla tesisi
hizmete kazandırmış bir Sayın Bakandan bahsediyoruz.
Aslında, gensoruyu veren arkadaşlarımız şöyle
yapsalardı: Ya, sevgili kardeşim, Sayın Bakan, niye dünyada
yüzde 50 yenilenebilir enerjinin içerisindeki HESlerden elektrik
karşılanıyor da siz niye bu ülkeyi geride
bıraktınız, yüzde 25te bıraktınız? Niye bunu
daha ileriye götürmediniz? deseler bence Veysel Hocayı epey
zorlardı, Acaba neler hayal ediyor, neleri gerçekleştiriyor ve biz
hâlâ fosil yakıtlara mı mahkûmuz? deselerdi bence bu ülkeye ve
Parlamentoya çok ciddi şekilde katkıda bulunurlardı.
Bu HESlerin son üç yılda bize
kazandırdığı rakamlara baktığımızda,
ürettiğimiz enerjiyle yaklaşık 11 milyar dolarlık
doğal gaz ithalatından da kurtulduğumuzu ifade etmemiz mümkün.
Geçmişte icraatlarıyla ve hakikaten,
dünyada diğer ülkelerle mukayese edildiğinde Sayın
Bakanımıza görevi tevdi eden bence Cumhurbaşkanımıza,
Sayın Başbakanımıza, Meclisimize ve bizlere duasıyla
destek olan halkımıza teşekkür etmemiz gerekiyor.
Bir başka gensoru konusu ise Yeşil Yolla
ilgili. Ben Karadenizli bir ailenin çocuğum, Trabzonluyum ve
Hayratlıyım. Babam rahmetli, 2.067 metre rakımda, Hayratın
Dağönü köyünde doğmuş, büyümüş bir insan. Biz her yıl
Dağönü köyüne, memleketimize, sılayırahim için, doğduğumuz
topraklara sahip çıkmak ve bir vefayı yerine getirmek için gideriz.
Köy derneğimiz uzun yıllar bizim köyün yolunu beton dökerek yapmaya
çalıştı. Ahaliden topladığı paralarla köy yolunu yapmaya
çalıştılar ve bir kısmını da kendileri
yaptılar. İlk defa bu yıl, şimdi duydum ki Hükûmet de bir
ödenek koymuş, köy yoluna bir şeyler yapacaklar diye.
Ben o köy yolundan giderken derenin üzerinde böyle
acayip, garaip bir beton bina görmüştüm -70li, 80li yıllardan
bahsediyorum- sordum nedir diye; yıl 1972, Hayrat Yeniköydeki
hemşehrilerimiz derenin üzerine bir HES inşa etmişler ve köyün
bütün elektriğini on yıl boyunca o HESten
karşılamışlardı, kırk yıl önce.
Köylülerimiz, kendi köyünün ihtiyacını karşılamak için
derenin üzerine HES yapıyorlar ve kendi köyünün ihtiyacını
karşılıyorlar. Kırk yıl sonra Parlamentoda Niçin bu
HESleri yapıyorsunuz? demek bence fevkalade üzüntülü bir hadise, sizleri
anlamakta cidden zorlanıyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Yeşil Yol, Karadenizin 8 ilinin
yaylalarını birbirine bağlayan, imalatında bölgenin
doğal malzemelerinin kullanıldığı, doğaya
saygılı bir yol; kaldı ki önemli bir bölümü de -az evvel
sayın vekilimiz de ifade etti, 2.620 kilometrelik yoldan bahsediyoruz- var
olan bir yolun ıslahından konuşuyoruz, çok büyük bir bölümü var
olan bir yolun ıslah edilmesinden bahsediyoruz. Dolayısıyla,
Karadeniz çetin olan bir yer, coğrafyası çok zor olan bir yer, burada
yola karşı çıkmak medeniyete karşı çıkmak gibidir.
Halil Rifat Paşanın meşhur sözüdür Yolun
ulaştığı her yer bizim,
ulaşamadığımız yerse bizim değildir. diyor.
Bence Karadenizde yola ulaşmak çok önemli.
Sizlere bir başka hikâye anlatayım,
Karadenizde geçtiği söylenir ama başka yerlerde de ifade edilir: 1990lı
yıllarda bir bakan kahveye gelir ve konuşma yapar, konuşmada
hükûmetin yaptığı icraatları anlatır. Yaşlı
bir amca içeri girer Sayın bakanım, biz sizden çok memnunuz ama
şu Ruslardan çok şikâyetçiyiz. filan deyince bakan Ya, hayırdır,
Ruslarla ne işin var, ne alıp veremediğin var? filan der.
Yaşlı amca Ya, sayın bakanım, bir yol yaptılar,
doksan yıldır hâlâ gelip bakmıyorlar. der.
Değerli arkadaşlar, Türkiye geri
kalsın, yol olmasın. diyenlerle 2023ün, 2053ün, 2071in
hedeflerini nasıl gerçekleştiririz? diyenlerin
tartışması bence devam edecektir.
Bir başka konumuz
ulaşımla ilgili yine gensoruda var olduğu için söylüyorum-
konuşmama girmeden evvel bir şey ifade edeyim. Yani Belediye
Başkanlığı yapmamız ve birçok iş
adamımızı dinlememiz hasebiyle ifade ediyorum.
Elâzığdan bir mermeri Mersin Limanına indirmekle Çinden bir
mermeri Mersin Limanına getirmeyi mukayese ettiğinde iş
adamlarımız diyor ki: Çinden gelen daha ucuza gelebiliyor. Çünkü,
bu ülkede yol yoktu, tren yoktu, hiçbir ulaşım yoktu ve biz
bunları AK PARTİyle gördük. 2003 yılında 6 bin kilometre
duble yol varken bu rakam bugün 25 bin kilometreye
çıkartılmış durumda. Neredeyse on beş yılda
yapamadığımız Bolu Dağı Tünelinin uzunluğu
3 kilometre, Ovit Dağı aşağı yukarı 15
kilometrelik bir dağ, delindi ve altında yol açılıyor.
Seksen yılda 50 kilometre tünelin yapıldığı ülkemizde
on iki yılda 207 kilometre tünel kazandıran bir siyasi iktidarı,
bir Hükûmeti, bakanlarımızı konuşuyoruz.
Bir başka önemli
yatırım ise demir yollarıyla ilgili. Değerli
arkadaşlar, duble yollardan duble tren yoluna geçen bir noktadayız
ama ben sadece -çok rakama boğmadan- iki rakam vermek istiyorum:
Ankara-Konya arasındaki yolcu
taşımacılığının yüzde 66sının,
Ankara-Eskişehir arasındaki yolcu
taşımacılığının ise yüzde 72sinin
hızlı trenle yapıldığını artık bilelim
ve elhamdülillah, ben -inanıyorum ki- İstanbul-Ankara arasında
da aynı noktaya ulaşacağımızı düşünüyorum.
Hava yolunda ise
-İstanbulda oturuyorum ve Pendikteyim- Pendik Sabiha Gökçenden bir
rakam vermek istiyorum size, Türkiyenin geldiği noktayla ilgili bence çok
muhteşem bir rakamdır: 2001 yılında, bir yılda Sabiha
Gökçen Havalimanından uçan yolcu sayısı 42.377 -İnternete
girip bakabilirsiniz- 2015 yılı yani geçen yıl Sabiha Gökçen
Havalimanından uçan yolcu sayısı 28 milyon 280 bin; 42 binden
28 milyona. Ve bugün Sabiha Gökçen Havalimanı yeterli
olmadığı için ikinci pist çalışması
yapılıyor. Dolayısıyla, üçüncü havalimanını
tartışmaya ya da anlatmaya ne kadar gerek var bilemiyorum ama seksen
yılda 26 havalimanının yapıldığı
Türkiyeden, on iki yılda 27 havalimanının
yapıldığı bir noktadayız bu ülkede elhamdülillah.
Limanlarla ilgili örnek
vermek gerekirse, seksen yılda 37 tersanenin yapıldığı
ülkede, on iki yılda 36 tersanenin yapıldığı bir
noktaya geliyoruz.
Gensorunun bir başka konusu ise -biz
İstanbulluları biraz da yakından ilgilendiriyor- Yavuz Sultan
Selim Köprüsüdür. Yavuz Sultan Selim Köprüsü başladığı
andan itibaren akıllara durgunluk veren ithamlarla
karşılaştık. Aslında bu ithamlardan bir tanesi, en
önemlilerinden bir tanesi Ağaç katliamı yapılıyor.
noktasındaydı. Aslında, biraz belki irdeleseydiniz, iyi niyetle
de baksaydınız, sorsaydınız Bakana, Ya, Sayın
Bakanım, burada bir kısım ağaçların kesileceği
söyleniyor. Keseceksiniz de peki yerine ne yapacaksınız? deseydiniz
şu cevabı alırdınız: Yavuz Sultan Selim Köprüsüyle
ilgili ve onun yollarıyla ilgili, Karayolları Genel Müdürlüğüyle
1.058 hektar alanda 1 milyon 200 bin fazladan fıstık
çamının Bakanlık tarafından dikildiğini görebilirdik.
Yavuz Sultan Selim Köprüsü olsun, Avrasya Tüneli olsun, bunlar İstanbulun
ulaşımını rahatlatacak önemli tünellerden ve
geçişlerden biridir. Aynı zamanda, İstanbulun temiz
havasına, trafikte kaybedilen zamana ve mal ve diğer nakliyatlardaki
pahalılaşmanın önüne geçecek bir hadiseden bahsediyoruz.
Yavuz Sultan Selim Köprüsünün bir başka
özelliği, dünyanın sayılı köprülerinden bir tanesi
olması hem tren geçecek hem de araç geçecek. Engellemek isteyenlerin,
gazete manşetleri atanların, teneke çalanların, mahkeme
kararlarının ardından zil takıp oynayanların hepsinin
hevesleri kursağında kaldı. Aslında size bir şey daha
söyleyeyim: Birinci köprüye karşı çıkanlara, ikinci köprüye
karşı çıkanlara bir tavsiyem var, ağustos ayında
açılacak üçüncü köprüye de karşı çıkanlar için aynı
şey olacak: Oradan geçerken lütfen başınızı
aşağıya eğin, böyle mahcup bir edayla geçin ama kaza da
yapmayın lütfen çünkü kaza yaparsanız siz de aracınız da
zarar görür; bu bizi üzer yani. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yüz elli yıllık bir hayaldi Marmaray ve
-hamdolsun- AK PARTİ Hükûmeti bunu gerçekleştirdi. Avrasya Tünelinin
açılması söz konusu, şimdi ondan da büyük, üç katlı tünelin
geçişinden bahsediyoruz.
Cerattepeyle ilgili ben bir şey söylemek
istemem ama arif olanlar anlayacaktır. Şimdi, Cerattepede
yapılan, aynı zamanda Türk madenciliğiyle ilgili de birkaç
şey söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, Cerattepede 17 milyon ton
bakır madeninin çıkartılması söz konusu ve bunun ülke
ekonomisine kazandırılmasıyla ilgili 77 dönümlük alanda
kapalı galeri yöntemiyle ve teleferikle madenlerin ülke ekonomisine
kazandırılmasından bahsedilecek.
Benden evvel konuşan Sayın Milletvekilim
Uğur kardeşim -hemşerim çok hızlı konuşuyor benim
gibi o da, ben onu dinlemekte zorlandım ama inşallah, o beni
dinlemekte zorlanmayacaktır- 2012den bahsetti, dedi ki: 2012de ihale
edildi. 2012yle ilgili ihaleden bir şeyler söyledi. Şimdi,
Uğur kardeşime sesleniyorum ama isim vermeyeceğim, ben olsam
1988den de bahsederdim çünkü Cerattepe 1988de ihale edildi ve ihaleyi
Kanadanın Cominco firması aldı, ihalenin alt taşeronu da
bir siyasi partimizin il başkanıydı. İnanıyorum ki,
Uğur kardeşim bunu mutlaka araştıracaktır hem de
aynı zamanda Yeşil Artvin Derneğinin de
başkanıydı. Dolayısıyla biz siyasetçilerin siyaset
yaparken, yatırımlara karşı çıkarken aynı zamanda
siyasi misyonumuzu da birlikte takip etmemizin faydalı olacağını
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, ülkede madenlerle
ilgili yapılana baktığımızda, kömür madenleriyle
ilgili ve mermerle ilgili 2 rakam vermek istiyorum: 2004 yılında 44
milyon ton kömür üreten bir Türkiyeden bugün 68 milyon ton kömür üretim
noktasına gelinmiştir. Mermer üretiminde ise 1 milyon 800 bin
metreküpten 5 milyonu aşan bir noktaya geldik.
Orman varlığımıza
baktığımızda ise şunları görmemiz ve gurur
duymamız mümkün. Bilgiye yine boğmadan birkaç rakam vereyim: 2003
yılında 20,8 milyon hektar olan orman alanımız, on üç
yılda 22,3 milyon hektara ulaştı. Benim doğum tarihim 1959
arkadaşlar, 1 Ekim tarihi hem de yani hani doğum tarihiyle ilgili
belki mesaj atmak isteyenler için de bir anekdot olsun, ben de
dillendirmiş olayım çünkü. Bir başka ifadeyle, 1946
yılından bugüne yaklaşık 8 milyon hektar alanda
ağaçlandırma ve rehabilitasyon çalışması
yapılmışken bu çalışmanın yüzde 50den
fazlasını son on iki yılda Sayın Bakanımız ve
Hükûmetimiz gerçekleştirdi. Hakikaten bunu takdir etmemek
Efendim,
bunları sayalım
Vallahi Bizim galaksimizde 300 milyardan fazla
yıldız var. deniliyor. Sayabiliyorsanız buyurun sayın ama
ormanlara, sağımıza solumuza baktığımızda
bunları görmemiz mümkün.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yani 3 milyar
ağacı sayabiliyoruz!
EROL KAYA (Devamla) - Altmış yılda
yapılanlardan daha fazlasını Hükûmetimiz on yılda
yaptı. Ayrıca orman köylümüze de 2003 ile 2015 arasında 11,5
milyarlık bir destekte bulundu.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Daha
geriye bir şey kalmamış artık!
EROL KAYA (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şu ana kadar sizlere Orman
Bakanlığının faaliyetleriyle ilgili birkaç şeyi
anlatmaya çalıştım. Aslında Türkiyede Hükûmetin
yaptıklarına baktığımızda geçmiş ile bugünün
mukayesesine ve geleceğe nasıl bir yolla yürüdüğümüzü ifade
etmemiz mümkündür. Gerek işte evvelsi gün -Anadoluyla ilgili-
yapılan bir gemi inşa törenine, Sayın
Cumhurbaşkanımızın, Meclis Başkanımızın
ve Genelkurmay Başkanımızın katıldığı
törene hep birlikte şahit olduk. Millî gemileri yapan bir Türkiyeden
bahsediyoruz, füzelerden, Altay tankından, ATAK helikopterinden
bahsediyoruz. Pek çok savunma sistemimizin artık yurt
dışına bağlı kalmadan daha kalitelisini nasıl
üretebiliriz? noktasına gelen bir Türkiyeden bahsediyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Daha yeni sismik
araştırma gemisi aldınız, 130 milyon dolar
EROL KAYA (Devamla) - Dünün Türkiyesinde on küsur
yılda bitirilemeyen Bolu Dağı Tünelinden bugün tüneller
noktasında hayal edilmeyen bir noktaya gelen Türkiyeden bahsediyoruz.
Yavuz Sultan Selim Köprüsünden Osmangazi Köprüsüne, Avrasya Tünelinden Kanal
İstanbula, İzmir otoyolundan İzmir Körfez geçidine,
Boğazın alttan üç katlı tünele kadar geçen ve bunu başaran
bir Türkiyeden bahsediyoruz.
Sayın Bakan -başta ifade ettim-
İstanbulda Adalara denizin altından su götüren insandı, bugün
ise yavru vatan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine denizin 250 metre
altından ve yepyeni bir teknolojiyle su götüren bir insan. Kendilerini
hakikaten tebrik etmemek vefasızlık olur ve yanlış olur
diye düşünüyorum.
AK PARTİ icraatlarının önemli
isimlerle örtüştüğünü hep birlikte biliyoruz. Ben sözlerimi
toparlamak istiyorum. Dolayısıyla Fatihin ve Özalın iki
hatırasıyla sözlerimi toparlamak istiyorum. Fatih Rumeli
Hisarını yaptırır ve Bizansın elçileri kendisine
gelir, kendisini tehdit ederler. Onlara söylediği meşhur bir cümle
var: Git, söyle imparatoruna, toprağı ise, gelsin alsın. Bizim
gücümüzün ulaştığı yere senin imparatorunun hayali bile
ulaşamaz. Özal muhalefetten epeyi yorulmuştur ve kendisini yerli yersiz
eleştirmelerine karşı söylediği meşhur bir söz var,
Fatihe de atıfta bulunur. Der ki: Benim bir sözüm var, o da şudur:
Bizim icraatımıza sizin hayalleriniz bile yetişemez. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RUHİ ERSOY (Osmaniye) - Ama Fatih düşmana
söylemişti, muhalefet düşman değil ki.
EROL KAYA (Devamla) - Dün kurucu liderimiz Tayyip
Erdoğanın, Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlunun ve
geçmişten bugüne kadar tüm referanslarına güç ve ilham
aldığı ve milletten aldığı ruhsatla aynı çizgide
devam eden Hükûmetimizin icraatlarıyla bugünlere geldik. Yaptıklarımız
bundan sonra yapacaklarımızın da teminatıdır.
Gelecekten hiç kimsenin kaygısı olmasın.
Ben son olarak Mimar Sinanın bir sözüyle
bitirmek istiyorum. Bizim bu emek ve gayretlerimiz umulur ki gelecek nesiller
tarafından anlaşılır ve bizi hayırla yâd eder. der
Mimar Sinan. O anlaşılmamıştır. Biz diyoruz ki:
Elhamdülillah bu millet bizi anlıyor, bize sahip çıkıyor ve bize
destek veriyor. Ben bu destekten dolayı bize sahip çıkan herkese
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaya.
Siyasi parti grupları adına yapılan
konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi Hükûmete söz vereceğim.
Veysel Eroğlu, Orman ve Su İşleri
Bakanı.
Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
HDP tarafından verilen gensoruyla alakalı
olarak huzurunuzdayım.
Efendim, özellikle, gensoruya
baktığımız zaman, baraj ve HESler, ormanlık
faaliyetlerle alakalı itirazlar var, onları cevaplamaya
çalışacağım.
Bir kere, baraj ve HESlerden başlamak
istiyorum. Efendim, Türkiyedeki iklim durumuna baktığımız
zaman, Türkiye yarı kurak iklim bölgesinde. Karadenizde 2.500 milimetre
yılda yağış düşerken, İç Anadoluda, Karamanda
250 milimetre yağış düşüyor. Dolayısıyla bizim su
ihtiyacını bilhassa yaz aylarında
Sulama yaz ayında
yapılıyor, insanların su ihtiyacı yaz ayında daha
fazla, aynı zamanda sanayinin su ihtiyacı daha fazla.
Dolayısıyla, Türkiyede mevsimlere ve aynı zamanda bölgelere
göre yağış durumu çok değiştiği için, genelde yaz
aylarında yağış olmadığı için
barajların ve hidroelektrik santrallerin yapılması bir
mecburiyettir. Eğer biz bu barajları yapmasak şu anda
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bizim 5 tane göleti niye
iptal ettiniz Sayın Bakan? Bizim göletleri niye iptal ettiniz, 5 tane?
2015 yatırım planında vardı.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Hatta göletler de yapacağız. Şu anda
müjdesini vereyim: Bin günde bin gölet yaptık Allaha şükür.
Şimdi, 2019 yılı sonuna kadar 1.071 gölet, baraj ve sulama
tesisi yapacağız. Bunu söylüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bunu da vatandaş istiyor çünkü.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Benim 5 göletimi niye iptal
ettiniz? E biz de istiyoruz Sayın Bakan, bize niye vermiyorsun? Kocaeline
niye vermiyorsun, onu söyle.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Müsaade eder misiniz? Ben sizi dinledim, siz de
saygı gösterin, lütfen.
Şimdi, değerli dostlar, bakın, baraj
ve HESler bir mecburiyet. Baraj olmasa hiçbir şehre su veremeyiz.
Bakın, daha önce şehirlerde niye su yoktu? Mardinde su var
mıydı? Diyarbakırda, Şanlıurfada, efendim,
İzmirde, Sinopta, Mersinde
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kimse barajlara bir şey
demiyor.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) 76 şehirde su yoktu, biz 76 şehre suyu
barajlar sayesinde getirdik, büyük arıtma tesisleri sayesinde getirdik.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hâlen Urfada su yok
Bakanım! Hâlen Hilvanda su yok Sayın Bakanım!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ya, Mehmet Ağabey,
söylesene, Urfada su yok de, su.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hâlen Hilvanda su
yok ki, vallahi yok!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Şu anda, Allaha şükür, 41 milyon
vatandaşa ilave su verdik. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Bakın, nitekim, 2014 yılındaki kuraklıkta
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Bakanım, Şanlıurfa Hilvan ilçesinde hâlen su yok. Bakın,
milletvekilimiz de burada
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Bakanı dinleyin efendim.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Kardeşim, su vardıydı da Hilvanda biz
mi içtik yani?
BESİME KONCA (Siirt) Siirt Pervarinin suyu
yok!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Oraya da su veririz, merak etmeyin.
Şu anda Şanlıurfada su yoktu,
Şanlıurfada da aşağı yukarı 2050
yılına kadar suyu vereceğiz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hilvanda yok!
Bakın, Mehmet Bey orada Sayın Bakanım, tanığım da
orada.
BESİME KONCA (Siirt) Pervaride yok, Eruhta
yok.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) İşte, baraja karşı
çıkıyorsunuz da o yüzden, sizin karşı çıkmanız
yüzünden veremiyoruz Hilvana.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hilvanda yok hâlen,
Mehmet Bey orada benim tanığım.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Şimdi, netice olarak, barajlar ve hidroelektrik
santraller Türkiye için olmazsa olmazdır, bir zarurettir; keyif için
yapmıyoruz, bir zaruretten kaynaklandığı için
yapıyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Biz de aynı şeyi
söylüyoruz Sayın Bakan. Dere üzerindekileri söyleyin.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Gelelim -kaldı ki- HESlere. Efendim, eskiden sular
akıyordu, nehirler akıyordu, biz bakıyorduk çünkü biz enerjide
dışa bağımlıyız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hâlen
bağımlıyız.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Bütün ihtiyacımızın büyük bir
kısmını dışarıdan sağlıyoruz.
Dolayısıyla, bu hidroelektrik enerji santralleri yenilenebilir
-bakın, sayın vekillerimiz önce ifade etti- temiz, yerli enerji
kaynaklarından biridir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama, dere ile barajı
ayır Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Dolayısıyla, Allaha şükürler olsun, biz
26 milyar kilovatsaatten aldığımız
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yapma gözünü seveyim, dere
başka, baraj başka.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) -
hidroelektrik enerji üretimini 91 milyar kilovatsaate
çıkardık.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hepsini
eleştiriyorsunuz.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Bu sayede yılda 11 milyar TL, özellikle,
dışarıya doğal gaz parası vermekten kurtulduk. Bu
HESlerin faydaları saymakla bitmez. Bir kere, HESler, bilhassa
barajlı HESler elektriği biriktirebiliyor yani depolayabiliyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Depolanmaz zaten, suyu
depoluyorsunuz.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Elektriği depolamak mümkün değildir ama
barajlarda suları biriktirdiğiniz zaman enerjiyi biriktiriyorsunuz
bir manada dolaylı olarak. Dolayısıyla, bilhassa, Türkiyede pik
saatlerdeki enerjiyi özellikle barajlardaki sulardan yani hidroelektrik
santrallerden karşılıyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Emre amade bekletiyorsunuz
onları!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Onu özetle vurgulamak istiyorum. Nitekim, biliyorsunuz
-bundan birkaç yıl önce- doğal gaz sıkıntısı
olduğu zaman bütün barajların, HESlerin yedeklerini devreye sokarak
Türkiyeyi karanlıkta kalmaktan kurtardık.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Emre amade beklettiklerinizi
alırsınız devreye.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Neticede diyorum ki barajlar ve hidroelektrik santraller
Türkiyede elektriğin sigortasıdır; bunu özellikle vurgulamak
istiyorum.
Şimdi, bu konuda, biz 563 tane baraj ve
hidroelektrik santral yaptık. Bu gerçekten büyük bir başarıdır.
Bunu bütün dünya takdir ediyor ama şunu ifade edeyim: Geç
kalmışız. Bize arkadaşlar Niye bu kadar geç
kaldınız? deseler, tamam, onu takdirle tebrik ederdim, alnından
öperek karşılardım çünkü, maalesef, bundan otuz yıl önce
Amerika ve Avrupadaki bütün ülkeler hidroelektrik santral potansiyelinin
neredeyse yüzde 80-90ını kullanmış, biz hâlâ yüzde 15te
idik, şimdi yeni yeni yüzde 50ye çıkarabildik.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, 1984 ile
1994 arası yıllık elektrik üretim artışı 11,4;
sizde 6,9. Neyi anlatıyorsun?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Hâlbuki şu anda 180 milyar kilovatsaatlik bir
potansiyel var, bunun ancak 91 milyarını -yüzde 50sini-
gerçekleştiriyoruz. Bu konuda sizlerden yardım bekliyorum, birlikte
inşallah yüzde 100ünü gerçekleştirmek için gayret edelim. Bu konuda
beni tenkit ederseniz hak veririm. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, o kadar hızlı
çalışıyoruz ki
Değerli milletvekillerim,
hatırlarsanız, daha şubat ayında Sayın
Cumhurbaşkanımız 99 baraj ve hidroelektrik santralin
açılışını yaptı. Bakın, bu barajlar, sadece
bu açılan baraj ve hidroelektrik santraller, ta Artvinden Sinopa kadar
olan bütün o bölgenin enerji ihtiyacını karşılıyor.
Yani Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinopun bütün elektrik
ihtiyacını karşılıyor. Bu temiz ve yenilenebilir
elektrik ihtiyacı gerçekten
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Bakan,
biz ona bir şey demiyoruz, biz denetim diye ısrar ediyoruz.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Şimdi, biz bunu nasıl yaptık? Onu da
tenkit ediyorlar. Bakın, daha önce bütün bu barajlar maalesef ikili
iş birliği anlaşmalarıyla yabancı firmalara
verilmiş yani bütün bu barajlar ve hidroelektrik santraller.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, en ucuz,
hidroelektrik santrallerde üretiliyor ama baraj tipi olanlarda, dere tipi
olanlar değil.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Hâlbuki bunların maliyeti çok fazla; Hazine
garantili, borçlanacaksınız, çok yüksek pazarlıkla 8-10 misli
fiyatlarla bunları yaptıracaksınız. Ben gelir gelmez dedim
ki bu bir soygundur, bunun önünü kesmek için hemen onlara bir kanunla bunu
yap-işlet-devretle yani Su Kullanım Hakkı Anlaşması
Yönetmeliği çerçevesinde yapılmasına imkân sağladım.
Bu nedir? Su Kullanım Hakkı Anlaşması şu: DSİ
herhangi bir yerde; incelenmiş, etüdü yapılmış,
planlanmış bir baraj ve hidroelektrik santral varsa bunu ilan ediyor.
İlk müracaattan sonra bir ay askıda kalıyor. Başka
müracaatlar varsa onlar da dikkate alınıyor. En yüksek katkı
payı veren firmaya bunu yap diye kontrol ederek veriyoruz.
Dolayısıyla, bu konuda, gerçekten, şu anda yılda 1 milyar
350 milyon TL katkı payı da almak mümkün. Dolayısıyla,
kendisi yapıyor, 1 kuruş borçlanmıyoruz, kendisi satıyor.
Aynı zamanda, tesisi en geç kırk dokuz yıl sonra bize bedelsiz
olarak iade edecek. Bu, güzel bir çalışma. Hakikaten bizim 2003
yılında kurduğumuz bu model şu anda bütün dünyada
uygulanıyor. Hindistan örnek aldı, pek çok Avrupa ülkesi, Balkanlar,
Kafkaslar bu konuda örnek aldılar, bu sistemi uyguluyorlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Siz modeli
kurmadınız, Özalla başladı bu model Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) - Efendim, şimdi, tabii ki burada can suyundan
bahsetmek istiyorum. Efendim, can suyu için -ben de bir bilim adamıyım,
bu konuyu bilen bir kişiyim, dersini okutuyoruz- üniversitelerden,
aşağı yukarı 4 ayrı değişik metoda göre o
bölgede
Bu can suyu ne için gerekli? Eğer siz bir regülatörle suyu
başka bir yerden akıtmak isterseniz, arada kalan nehir
parçasında canlı hayatının devamı için can suyu
dediğimiz -memba mansaba bırakılacak- suyun
bırakılması lazım. Bu konuyu da gerçekten çok ciddi takip
ediyoruz. Bu da en az on yıllık ortalamanın yüzde 10undan
aşağı olamaz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Keşifler
ilkbahar veya kışın yapılıyor, yazın
yapılmıyor Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) - Bakın, çoğu kere
Bu var ya, bu büyük bir
rakamdır, arkadaşlara ben bunu ilim olarak izah edeyim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Temmuz ayında rastgele
10 tane dere HESe gidelim.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) - Ama bu yeterli değilse bunun daha
fazlasını vermek durumunda, hatta bazı aylarda bunu
sağlamıyorsa hidroelektrik santrali tamamen durdurulmak durumunda.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Bırakmıyorlar
ki Sayın Bakan. HESi işleten bırakmıyor Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) - Dolayısıyla, bunu sağlıyoruz.
Balık geçitleri yapıyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Bakan,
ilkbahar veya kışın keşif yapılıyor, o anlamda
yanıltıcı bir rakam çıkıyor ortaya.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Ayrıca,
şunu da ifade edeyim: Bunları saklıyoruz, sadece hidroelektrik
santraller suyun gücünden istifade edilerek elektrik üretimini kapsıyor.
Yoksa firmaların bu sudan 1 metreküp dahi alıp bunu kullanmaları
mümkün değil. Kaldı ki bazı sivil toplum kuruluşları,
bazıları HESlere karşı çıkıyor. Niye? Efendim,
bunlar çay bahçelerini kurutuyormuş. HESlerden çıkan su
zehirliymiş. Öyle bir şey yok kati surette çünkü HESlerden
çıkan su, birtakım tortu maddeleri vesaire türbinlere zarar vermesin
diye tutulduğu için çok daha temizdir, herhangi bir zehirli madde yoktur
hatta oksijeni daha boldur. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Rizede,
Trabzonda, Giresunda bu konuda gerçekten karşı çıkanlar oldu
ama mesela, Solaklı Vadisine gidin Allah aşkına, Trabzonda
Solaklı Vadisine bakın, HESlerden önce neydi HESlerden sonra ne?
Yani muhteşem bir vadi yaptık. Yani HESler, bir kere, sel
baskınlarına sebep olmuyor, selleri engelliyor. Ayrıca, HESler,
yenilenebilir, çevreci
Ormanlardan ayırdığımız alan
da çok cüzi, binde 1 bile değil; kaldı ki 1 ağaç kesildiği
zaman 5 tane ağaç dikiyoruz. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Bunun dışında,
ormanlarla ilgili; şimdi, Sayın Artvin Milletvekilimiz dedi ki: 3,5
milyar fidanı nereye diktiniz? Hemen, bunun burada listesi var. Bu,
TÜİKin verileri.
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) Vermediniz Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Hangi ilde nereye
diktiğimiz belli efendim, belli.
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) Ama yazılı soru sordum cevap vermediniz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Kusura bakma,
kaydı var bunların.
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) Vermediniz Sayın Bakan, soru burada.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bunları size
göndereyim.
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) Tamam, vermediniz ama siz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) TÜİK
verilerinde var, girerseniz
Bir defa, her şeyi istemek de doğru
değil, normalde İnternete veya web sitesine veya TÜİKin
verilerine girdiğiniz zaman bunu görebilirsiniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Size yazılı soru sormuş Sayın Bakan!
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) İşte, ben net rakamı
veriyorum; şu ana kadar, 2015 yılı sonuna kadar 3 milyar 500 bin
34 adet fidanı toprakla buluşturmuşuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kaçar
metrekare arayla dikiyorsunuz Sayın Bakan?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bu bir rekordur.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Saydınız mı Sayın Bakan?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Siz takdir
etmeyebilirsiniz ama bunu takdir ediyor bakın, takdir ediyor ki Birleşmiş
Milletler
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kaçar
metrekare arayla dikiyorsunuz Sayın Bakan?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Değerli dostlar, Birleşmiş Milletler
Dünya Ormancılık Forum ve Zirvesini ilk defa Amerika yani
Birleşmiş Milletler merkezi New York dışında
Türkiyede, İstanbulda yapılmasına müsaade etti. Niye? Çünkü
Türkiye, gerçekten büyük bir başarıya imza attı, bir
destansı çalışma yaptı. İşte, yapılan
ortada, yapılanlar ortada. Kaldı ki o değil bakın, Türkiye,
ağaçlandırmada, erozyonla mücadelede dünya lideridir; bunu ben
söylemiyorum, OECD Genel Sekreteri Mr. Gurria geldiği zaman bunu söyledi.
Kaldı ki hatırlayın, geçen sene 12-24 Ekimde dünyadaki
çölleşmeyle mücadele, erozyonla mücadele COP12 adıyla bilinen en
büyük konferansı ilk defa Türkiye'de, Ankara'da gerçekleştirdik.
Bütün dünya ülkelerinin, 185 ülkenin oylarıyla Türkiye dönem
başkanı seçildi. İşte, büyük bir zafer.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kimse istemiyor
Borç
alıp konferans yapıyorsunuz.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Netice itibarıyla, biz Türkiye'de, değerli
milletvekilleri, her yeri ağaçlandırıyoruz. Eskiden Orman,
sadece ormanlık alanda çalışırdı ama şu anda
bütün alanlara, okul bahçelerine, hastane alanlarına, yol
kenarlarına, her tarafa ağaç dikiyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bizim Dil Deresini
bitirmediniz Sayın Bakan ya!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Ayrıca, fidan üretiyoruz. Geçmişte yılda
75 milyon fidan üretilirken şu anda biz 360 milyon fidan üretiyoruz, hatta
vatandaşa dağıtıyoruz, isteyen belediye
başkanlarına veriyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Viranşehirde
hiç fidan dağıtmamışsınız Sayın Bakan.
Viranşehirde hiç yok.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Allaha şükür, İstanbulda da 18 milyon
fidanı toprakla buluşturduk. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bakın, 18 milyon, dile kolay, sayamazsınız.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayalım
mı Sayın Bakanım?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Efendim,
Viranşehirde hiç yok. Viranşehirde yok, Ceylânpınarda yok,
Hilvanda yok, Siverekte yok.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Ama, müsaade edin. Dikeriz, merak etme.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama, yok işte.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama, sayamazsınız
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Bakanım,
sayalım mı?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Erguvan yılında 100 bin tane erguvan, 100 bin
tane ıhlamur; şimdi, 100 bin tane çınar dikmek için karar
aldık. İşte, Allah'a şükür, İstanbulu yemyeşil
yapıyoruz.
Şanlıurfa, şimdi, diyorsunuz ki
Doğu ve güneydoğuda ormanlık alan az maalesef, güneydoğuda
az.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ceylânpınara 1
ağaç diktiniz mi?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Ancak, şunu ifade edeyim: Biz bu bölgeyi
ağaçlandırmak için ilk defa GAP Orman Bölge Müdürlüğünü kurduk,
hızlı bir şekilde ağaçlandırıyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Peki,
milletvekilleriniz var; Urfada kaç tane ağaç diktiniz, sorar
mısınız.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Ama, deniliyor ki: Orman yangınlarına
müdahale etmiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, 28 Temmuz 2015te
Tuncelide çıkan yangına müdahale eden araçlarımıza bir
bakın Allah aşkına, bunu terör örgütü yaktı maalesef.
İşte, bu durumlar var. Sizlerin bu konuya da el atmanızı
bekliyoruz.
İşte, bakın, bu Ormanın, millî
servet. Yakılan araçlar yani yakılan şu gördüğünüz
arazözler, tırlar yani netice itibarıyla
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, kim el
atacak buna? Hükûmet sizsiniz, yaktırmayacaksınız.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Doğru da işte terör örgütünü de lanetleyelim
buradan, onun için diyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yapma gözünü seveyim ya, El
atın." diyorsunuz.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Safınızı belli edin. diyor Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Şimdi, bunun dışında, Sayın
Vekilim, dediniz ki: Özellikle sizin 113 tesisin
açılışında şu kadar tesisi açtığınızı
bir anda
Bakın, onunla ilgili ben size şunu söyleyeyim: Siz çok iyi
biliyorsunuz, Artvinden Erzuruma giderken tek şeritli yol vardı,
hatta yamaçtan taşlar düşerdi
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Gene tek şerit
yol Sayın Bakanım, gene tek şeritli yol.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla)
ve neticede biz eski Türkiye'de inerdik, o
taşları yol kenarına çekerdik. Ama şimdi bakın
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın
Bakanım, Artvin-Erzurum yolu tek şerit değil mi?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Bir dakika müsaade edin.
Biz, 113 dev eserle, 36 baraj, 6 içme suyu tesisi, 6
sulama tesisi, 22 dere ıslahı ve 10 tane ulaşım, 11 tane
ağaçlandırma, millî park ve meteoroloji projesi, 2 tane de atık
su ileri biyolojik arıtma tesisi açtık. 3 milyar 250 milyon TL
BAŞKAN Sayın Bakan, bir saniye.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda bir
uğultu vardır, ayrıca Sayın Bakanın
konuşmasına sürekli olarak bazı sayın milletvekilleri lafla
müdahale etmektedir. Lütfen efendim, Sayın Bakanı sükûnetle
dinleyelim.
Buyurun Sayın Bakan.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın
Bakanım, Artvin-Erzurum yolu tek şerit değil mi şimdi?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Şimdi, özellikle, bakın, buradaki 11 tane
tünel, yollar, viyadükler, bunların hepsini yaptık yani bunun
müteahhitleri ayrı olduğu için biz bunları orada ayrı
ayrı koyduk. Özellikle bunu ifade edeyim.
Bunun dışında Cerattepeyle ilgili,
sayın vekillerim, Cerattepede aslında -çok cüzi bir alanda- bize
geldikleri zaman açık işletmeye müsaade etmedik. Kaldı ki
biliyorsunuz, biz ruhsat vermiyoruz bakın, ruhsatı veren başka
bir kurum, Maden İşleri
MAHMUT TANAL (İstanbul) O kime
bağlı?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Biz sadece orman izni
Onu da Orman Kanununa göre,
Orman Kanunu 16ncı maddesine göre izin veriyoruz. Ancak, burada, bir:
Açık işletme yapılmasın. dendi. İki: Orada bir
tesis kurulmasın. çünkü ben de Artvini
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
Sayın Bakanı anlayamıyoruz.
BAŞKAN Sayın Bakan, bir saniye
Sayın milletvekilleri, biraz önce Genel Kurulda
bir uğultu olduğunu ifade etmiştim. Maalesef bu uğultu
devam ediyor. Kürsüde konuşan Sayın Bakan gensoru önergesiyle ilgili
bilgi vermektedir. Lütfen, sessizlikle kendisini dinleyelim efendim.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Biliyorsunuz, bu konuda ayrıca yol açılmaması,
teleferikle taşınması kararlaştırıldı. Bütün
bunlara rağmen sadece 3.500 ağaç dikilmesi, kesilen ağacın
en az 3 misli fidan dikilmesi kararı alındı ama bildiğiniz
gibi, Sayın Başbakanımız, bütün sivil toplum
kuruluşları, o bölgenin milletvekilleri, muhalefet de dâhil, hepsini
topladı, dedi ki: Mahkeme kararı sürecinde bu konuda herhangi bir
işlem yapılmasın. Neticede mahkeme kararını bekliyor.
Mahkeme kararına göre gereği yapılacak.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama hâkimini
değiştirdiniz Sayın Bakan. Hâkimini niye
değiştirdiniz?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Diğer taraftan, özellikle İstanbulda bir
üçüncü havaalanı şarttır çünkü İstanbul dünyanın
merkezidir. Bütün dünyaya çok kolay ulaşmak mümkündür. Nitekim Türk Hava
Yolları dünyada en çok noktaya ulaşan bir hava yolu olarak
gururumuzdur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Dil Deresi ne oldu?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Bu bakımdan bu havaalanı yapılıyor
ama şunu ifade edeyim: Ben Karayollarına izin verirken gerçekten
ekolojik köprüler yapılması, güzergâhı İstanbulu bilen bir
kişi olarak kendim tarafından bizzat kontrol edildi ve en az 5 kat
bir ağaçlandırma yapılması şartı koyduk.
Dolayısıyla bu konuda çok sayıda fıstık çamı
dikildiğini ifade ettik. İnşallah, İstanbulun
yeşilliğine zarar vermeden bu yollar ve havaalanı
yapılacaktır. Kaldı ki İstanbullu olanlar bilir,
değerli arkadaşlar, o havaalanının
yapıldığı bölge var ya ormanlık alanı olmayan,
aya baktığımız zaman kraterler var ya sanki delik
deşik, öyle bir bölgeydi ama biz orayı dört dörtlük bir hâle
getireceğiz, bütün yol kenarlarını
ağaçlandıracağız.
Son olarak da
Vaktim
sınırlı, herhâlde Sayın Başkanım, arada kesinti
oldu. İki dakika müsaade ederseniz
BAŞKAN Sayın Bakan,
konuşmanızı Genel Kuruldaki uğultuyu sona erdirme
amacıyla kesmek zorunda kaldığım için, size ilave bir
dakikalık süre veriyorum.
Buyurunuz efendim, tamamlayınız.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Yeşil Yolla alakalı da şunu ifade
edeyim: Yeşil Yol, mevcut yollar kullanılmak suretiyle
iyileştirme ve genişlik de 5 metre alınacak. Yol zaten mevcut.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Öyle
değil
Öyle değil
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Bakın, orada 8 adet, 84 kilometre mevcut orman
yolunun bakımı yapıldı. 4 adet, 49 kilometre yeni yol
yapılmıştır. Yol genişliği burada 6 metredir. Tüm
yolda 204 adet ağaç karşılığı 91 metreküp kesim
oldu ama bunun mukabilinde 13 bin tane fidanı yeşil yolun
etrafına dikeceğiz. Orası çoğu kere ormanlık olmayan
alanlar dolayısıyla Yeşil Yol, orada mevcut yolları
birleştiren hakikaten turizmi, doğa turizmini patlatacak olan bir
yoldur, DOKAP projesidir. Hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinize gönülden teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sağ olun, var olun efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Bayraktutan
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın
Başkanım, Sayın Bakan Erzurum-Yusufeli-Artvin yolunun
onların döneminde çift yol hâline geldiğini söyledi. Ben orada
doğdum, orada yaşadım, çift yolu görmedim, tek yol. Sayın
Bakan herhâlde yanlış enforme edildi. O anlamda, bunu düzeltiyorum.
Artvin-Erzurum yolu tek şeydir, bölünmüş yol değildir,
Sayın Bakana yanlış bilgi verilmiş.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bayraktutan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Bakan dedi
ki: Şanlıurfaya biz su getirdik. Hâlen Hilvan ilçemizde içme suyu
yok. Burada Şanlıurfa milletvekili arkadaşlarımız var.
Yine, Şanlıurfada sürekli elektrikler kesiliyor. Vatandaş orada
sulu tarım yapamıyor ve şu anda oradaki tüm ürünler de kuruyor.
Yani, Şanlıurfa halkı da mağdur Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza
sunacağım.
Gensoru önergesinin gündeme
alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Gensoru önergesinin
gündeme alınması kabul edilmemiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
IX.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe
seçim
BAŞKAN Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen
1 üyelik için Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2.- Plan ve Bütçe
Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN
Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grubuna düşen 1 üyelik için Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.31
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni
AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 83üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Alınan karar gereğince, gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Kolluk Gözetim Komisyonu
Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ve İçişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Kolluk
Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 277) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
27/4/2016 tarihli 82nci Birleşimde, İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının birinci bölümünde yer alan
4üncü madde üzerindeki son önergenin oylama işleminde
kalınmıştı.
Şimdi önergenin oylama işlemini
yapacağım. Önergeyi hatırlatmak için tekrar okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesinin (1)inci
fıkrasının (b) bendinde yer alan işledikleri iddia edilen
ibaresinin şikâyet konusu şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Müslüm
Doğan
Diyarbakır Diyarbakır İzmir
Behçet Yıldırım Ali Can Ünlü Ferhat
Encü
Adıyaman Tunceli Şırnak
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
4üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
4üncü madde kabul edilmiştir.
5inci madde üzerinde iki önerge vardır,
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı'nın 5inci maddesinin (5)inci fıkrasında
yer alan "... toplantıyı izleyen beş iş günü içinde
..." ibaresinin "... toplantıyı izleyen 3 iş günü
içinde ..." olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muhammet Rıza Yalçınkaya Hayati Tekin Murat
Bakan
Bartın Samsun İzmir
Tanju Özcan Mahmut Tanal Onursal
Adıgüzel
Bolu İstanbul İstanbul
Engin
Özkoç
Sakarya
BAŞKAN Şimdi maddeye en aykırı
önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277
sıra sayılı Kanun Tasarısının 5inci maddesinin
(2)nci fıkrasında yer alan Kararlarda çekimser oy kullanılmaz
ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Müslüm
Doğan
Diyarbakır Diyarbakır İzmir
Behçet Yıldırım Mizgin Irgat Alican
Önlü
Adıyaman Bitlis Tunceli
BAŞKAN Birleşime
bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.34
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.33
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 83üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:19.34
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.53
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 83üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile
Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin
Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma ile Oluşturulan Ortak Geri
Kabul Komitesinin 2/2016 Sayılı Kararının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
2.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden
Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma ile
Oluşturulan Ortak Geri Kabul Komitesinin 2/2016 Sayılı
Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/711) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 298)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 3 Mayıs 2016 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
İyi akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 19.54