TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
84üncü
Birleşim
3
Mayıs 2016 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Başkanlık Divanı
olarak Miraç Gecesini kutladıklarına ilişkin
konuşması
2.-
Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, İzmir Milletvekili Tuncay
Özkana geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin
konuşması
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Onursal
Adıgüzelin, üniversitelerin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Elâzığ Milletvekili Ömer
Serdarın, Miraç Kandiline ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoyun, 3
Mayıs Türkçülük Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Hatay Milletvekili Hilmi
Yarayıcının, iktidarın tırlar dolusu silah
yardımı yaptığı ve kamplarda besleyip büyüttüğü
cihatçı terör örgütlerinin ülkemizi hedef aldıklarına ve Kilis'e
kimlerin roket attığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
2.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün,
zeytin üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Miraç Kandilini kutladığına ve
İstanbul Şilede yaşayan vatandaşların
sorunlarına ilişkin açıklaması
4.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, başkanlık
modeline dayalı özgürlükçü, demokratik yeni anayasa yapma zorunluluğu
olduğuna ilişkin açıklaması
5.-
İstanbul Milletvekili Didem Enginin, Anneler
Günü öncesinde sigortalılık öncesi doğum borçlanması
imkânını bütün annelere sağlayacak bir düzenleme
yapılmasını dilediğine ilişkin açıklaması
6.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Miraç
Kandilini kutladığına ve Mecliste Türkiye'nin sorunlarına
çözüm aramak yerine kavga ve kargaşayla zaman geçirip gündemi sadece
dokunulmazlık konusuna kilitledikleri için bir milletvekili olarak tüm
yurttaşlardan özür dilediğine ilişkin açıklaması
7.-
Samsun Milletvekili Kemal Zeybekin, 3 Mayıs Dünya Basın
Özgürlüğü Gününe, Samsunun Havza ilçesinin Çiftlikköy ve Gidirli
köylerinde altyapı ve yol sorunlarına ilişkin
açıklaması
8.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, Miraç Kandili ile 3 Mayıs
Türkçülük Gününü kutladığına ve Mersinde narenciye
üreticilerinin teşvik priminden faydalanamadığına
ilişkin açıklaması
9.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, İzmir Milletvekili Tuncay Özkana geçmiş
olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
10.- Antalya Milletvekili Mustafa
Akaydının, EXPO 2016yla ilgili bilgi almak istediğine
ilişkin açıklaması
11.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş
İlgezdinin, 6 Mayıs Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin
İnanın idam edilmelerinin 44üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
12.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlunun, Körfez Geçiş Köprüsü ücretlerine ve Sabuncubeli Tünelinden geçişin ücretsiz
olması gerektiğine ilişkin açıklaması
13.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurtun,
Hükûmetten, Egede 17 adanın Yunanlılar tarafından işgali
konusunda Meclisi bilgilendirmesini ve bu işgale derhâl son verecek
tedbirleri almasını beklediğine ilişkin
açıklaması
14.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun,
yaşamını yitiren madencilerin ölüm nedenleri arasında,
kayırmacılık, denetimsizlik, tedbirsizlik ve yeterli önlemlerin
alınmaması gibi nedenler olduğuna ilişkin açıklaması
15.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylunun,
Miraç Kandili ile 3 Mayıs Türkçülük Gününü kutladığına ve Aydının Karacasu ilçesinin Yeniköy
Mahallesinde her yıl devam eden
toprak kayması konusunda Bakanlığın
çalışması olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
16.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Miraç Kandilini kutladığına, PKKnın güneydoğuda
yerleştiği mahallelerden arındıkça terörü batıya ve
büyük kentlere taşımaya çalıştığına ve
iktidarın, başkanlık, laiklik ve yeni anayasa
tartışmalarıyla Türkiyeyi cepheleştirmekten vazgeçmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
17.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, demokratik eylem ve etkinliklerde halka yönelik bir
saldırı konsepti başlatan AKP Hükûmetinin bu saldırı
dalgasını Meclis çalışmalarına da taşımaya
kararlı göründüğüne, Genel Kurul ve Anayasa Komisyonunda yaşanan
saldırı ve linç anlayışını
kınadığına ve 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü
Gününe ilişkin açıklaması
18.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Miraç Kandilini kutladığına ve 3 Mayıs Dünya Basın
Özgürlüğü Gününe ilişkin açıklaması
19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Miraç
Kandilini kutladığına ilişkin açıklaması
20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
21.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasıdaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu Başkanlığının ev
sahipliğinde Romanya, Polonya, Türkiye Parlamentoları Dışişleri
Komisyonları üçlü toplantısının ülkemizde düzenlenmesinin
ve Dışişleri Komisyonu Başkan Vekili Cemalettin Kani
Torun'un Somali ziyaretinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 6/4/2016 tarihli ve 9 sayılı Kararıyla
uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/725)
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, İstanbul Milletvekili Şafak
Pavey'in mazereti nedeniyle 28/3/2016 tarihinden itibaren 26 gün izinli
sayılmasının Başkanlık Divanının 6/4/2016
tarihli ve 9 sayılı Kararıyla uygun görüldüğüne ilişkin
tezkeresi (3/726)
3.-Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman
başkanlığındaki bir heyetin; Endonezya Temsilciler Meclisi
Başkanı Dr. H. Ade Komarudin, Yeni Zelanda Temsilciler Meclisi
Başkanı David Carter ve Singapur Meclis Başkanı Halimah
Yacob'un vaki davetlerine icabet etmek üzere Endonezya, Yeni Zelanda ve
Singapur'a resmî ziyaretlerde bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/727)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Türkiye'nin
uyguladığı sınır politikalarının yol
açtığı düzensiz göç ve insan
kaçakçılığının geldiği boyutların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/187)
2.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, gözaltında ve
cezaevlerinde kadına yönelik cinsel taciz ve şiddet
olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/188)
3.- Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul ve 20
milletvekilinin, Antalya ve Türk turizminin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/189)
C)
Önergeler
1.-
İstanbul Milletvekili Yakup
Akkayanın, (2/733) esas numaralı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/29)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
yaptığı açıklaması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun, Kilis Milletvekili
Reşit Polatın HDP grup önerisi üzeinde yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalpin 277
sıra sayılı Kanun Tasarısının 10uncu maddesiyle
ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Diyarbakır Milletvekili Sibel
Yiğitalpin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün,
Mardin Milletvekili Gülser Yıldırımın 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 12nci maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirelin, Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
7.- Antalya Milletvekili Atay Uslunun,
İstanbul Milletvekili Erdal Ataşın 298 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
8.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin,
Antalya Milletvekili Atay Uslunun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, Kilis başta olmak üzere sınır illerindeki
yurttaşlarımızın can ve mal güvenliğinin ciddi tehdit
altında olduğu hakkında 3/5/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme
önergesinin, Genel Kurulun 3 Mayıs 2016 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve
İçişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 277)
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği
Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne
İlişkin Anlaşma ile Oluşturulan Ortak Geri Kabul
Komitesinin 2/2016 Sayılı Kararının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/711) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 298)
3.- Siyasi Etik Kanunu Teklifi (2/1000) ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Anayasa Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 307)
XI.-
OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı: 298) Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği
Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne
İlişkin Anlaşma ile Oluşturulan Ortak Geri Kabul
Komitesinin 2/2016 Sayılı Kararının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
XII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Burdur
Milletvekili Mehmet Göker'in, Burdur'da esnaf ve sanatkârlara yönelik faizsiz
kredi uygulamasından yararlanmada karşılaşılan
sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Bülent Tüfenkci'nin cevabı (7/3225)
3 Mayıs 2016 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Zihni
AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84üncü Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için üç dakikalık süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda
hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Başkanlık Divanı olarak Miraç Gecesini kutladıklarına
ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bu gece
mübarek Miraç Gecesini idrak edeceğiz. Miraç Gecesi vesilesiyle Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı olarak
duygularımızı sizinle paylaşmak istiyoruz. Miraç Gecesi,
bizlere mana âleminde yükselip ilahi rahmet ve huzura erişmeyi, bu
vesileyle güzel ahlakı, doğruluğu, dürüstlüğü, sevgiyi ve
saygıyı hatırlatır. Bu mübarek gecenin ülkemizin,
insanımızın, İslam dünyasının ve
insanlığın huzuruna, barışına, mutluluğuna
vesile olmasını diler, tüm halkımızın ve İslam
âleminin Miraç Gecesini kutlarız. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, üniversitelerin
sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Onursal
Adıgüzele aittir.
Buyurunuz Sayın Adıgüzel. (CHP
sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Onursal Adıgüzelin, üniversitelerin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerin sorunları ve
yükseköğretimde gün geçtikçe artan antidemokratik uygulamalara
ilişkin gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üniversiteleri AKPnin
siyaset akademisine dönüştürmeye çalışan iktidar, on dört
yıldır özgür düşünce ve bilimsel özerkliği ayaklar
altına alan uygulamalara imza atmıştır. Her fırsatta
12 Eylülle mücadele ettiği iddiasında olan iktidar, 12 Eylül faşizminin
ürünü YÖKü bağrına basmış, kendi çıkarları için
kullanmıştır. AKPnin bunca yıldır YÖKü
kaldırmamasının sebebi budur. YÖKü kaldırmak yerine siyasi
organın bir uzantısı hâline getirmiştir. İfade
özgürlüğüne, akademik özgürlüklere ve akademik özerkliğe pranga vuran
iktidar, 12 Eylülü aratmayacak yıldırma ve baskı
politikalarıyla temel hak ve özgürlükleri hiçe saymaktadır.
Bu ülkenin üreten beyinleri gece vakti evleri
basılarak gözaltına alınmaktadır, tutuklanmaktadır,
işten atılmakta, istifaya zorlanmaktadır. Evet, bugün Esra Hoca,
Meral Hoca, Kıvanç ve Muzaffer Hocalar tutuksuz yargılanmak üzere
serbest fakat bugün, birçok akademisyen tarihin utanç sayfasına
kazınacak uygulamalarla karşı karşıya. Barış
İçin Akademisyenler için oluşturulan dayanışma grubunun
Mart 2016 verilerine göre Bu suça ortak olmayacağız. bildirisine
imza atan 2212 akademisyenin 669u hakkında idari, adli soruşturma
başlatılmış, en az 27 akademisyen görevinden
uzaklaştırılmış, 37 akademisyenin ise işine son
verilmiştir.
Bununla birlikte, akademisyenlere yönelik
açılan davalara, yürütülen idari soruşturmalara, işten
atılmalara ve görevden uzaklaştırılmalara her gün bir
yenisi eklenmektedir. Daha dün Barış İçin Akademisyenler
bildirgesine imza veren 2 akademisyen çalıştıkları
üniversiteler tarafından sözleşmelerine son verilerek işinden
edilmiştir.
Öte yandan, öğrencilere yönelik açılan
disiplin soruşturmaları artıyor. Öğrenciler
fişleniyor, okullarından uzaklaştırılıyor, hedef
gösteriliyor, maddi olanaksızlıklar ve baskılar nedeniyle
eğitimlerine devam edemiyorlar.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet, 21 Mart 2016
tarihinde TBMM Başkanlığına sunduğu cadı avı
tasarısıyla akademik özgürlüklere ve sendikal haklara yeni bir darbe
vurmanın peşindedir. YÖK Başkanına ve Yüksek Disiplin
Kuruluna olağanüstü yetkiler veren tasarıyla akademiyi susturmak ve
muhalif akademisyenlere gözdağı verilmek istenmektedir. 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununda değişikliği
öngören tasarıyla sendikal hak ve özgürlükler ayaklar altına
alınmak istenmektedir.
Öte yandan, ÖYPlilerin tez yazma süreci sekteye
uğratılmaktadır. YÖKün 4 Şubat kararıyla binlerce
araştırma görevlisi mağdur edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün itibarıyla, 6 milyonu aşkın üniversite
öğrencisi, 150 bini aşkın öğretim elemanı ve
sayıları yüz binleri bulan idari ve teknik personel ile Türkiye'nin
en önemli bileşenlerini oluşturan üniversiteler ciddi sorunlarla
karşı karşıyadır. Her ile bir üniversite açmakla
övünen iktidar ne yazık ki üniversiteler arasındaki nitelik
farkını görmezden gelmektedir. 2002 yılında Türkiye'de
yayınlanmış bir akademik yayına dünyada 15 tane atıf
gelirken, bugün günümüz itibarıyla 1 atıf bile gelmemektedir. Siyasi
iktidar, üniversitelerdeki rektör tercihleriyle üniversiteleri kendine
bağımlı kılmaya çalışmaktadır. 190
üniversitedeki kadın rektör sayısı yalnızca 15tir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimi bitirmeden önce, kırk dört yıl önce 6
Mayıs 1972de siyasi bir kararla idam edilen, özlemleri sadece daha
yaşanabilir bir Türkiye yaratmak olan 3 yurtsever devrimci genci Deniz
Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnanı ve sömürüye, baskıya
boyun eğmeyerek yaşamını yitirmiş bütün devrimcileri
saygıyla ve özlemle andığımı ifade etmek istiyorum.
(CHP ve HDP sıralarından alkışlar) Halkların
kardeşliği için sonsuzluğa yürüyenlere selam olsun.
Teşekkür ediyorum, saygılar. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Adıgüzel.
Gündem dışı ikinci söz, Miraç Kandili
münasebetiyle söz isteyen Elâzığ Milletvekili Ömer Serdara aittir.
Buyurunuz Sayın Serdar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.- Elâzığ
Milletvekili Ömer Serdarın, Miraç Kandiline ilişkin gündem
dışı konuşması
ÖMER SERDAR (Elâzığ) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Miraç Kandili nedeniyle gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kelime anlamı
itibarıyla yükseğe çıkmak, yükselmek anlamlarını
taşıyan miraç, Efendimiz Hazreti Muhammed (SAV)in en büyük
mucizesi olarak bilinmekte ve İslam âlemine Allah katından müjdelerle
döndüğü mukaddes gece olarak kabul edilmektedir. Miraç, recep
ayının 27nci gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail
(AS)ın rehberliğinde, Peygamber Efendimiz (ASV)in Mescidi Haramdan
Mescidi Aksaya, oradan yüce âlemlere, ilahi huzura yükselmesidir. Efendimiz,
bu gece yolculuğunda mülk âlemlerinin bitip melekût âlemlerinin
başladığı Sidretülmüntehaya kadar görülmesi gereken her
şeyi gözleriyle görmüş ve Rabbin huzuruna kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, ne yazık ki, bu
mukaddes geceyi İslam âleminin ağır bir kriz
yaşadığı, Müslüman coğrafyanın derin
acılarla boğuşmak zorunda kaldığı günlerde idrak
ediyoruz. Neredeyse bütün İslam coğrafyası yangın yeri;
Balkanlardan Yemene kadar İslam coğrafyasının her
tarafı kanayan bir yara, Orta Doğuda cereyan eden hadiseler
hepimizin malumu, Kafkaslarda yakın dönemde yaşanan gerilimler
gözümüzün önünde; bir zamanlar yaşadığımız, tarihini
yazdığımız topraklarda sular durulmuyor; Filistin kanayan
yaramız, Irak hüzün sebebimiz, Mısır derin acımız,
Suriye mahzunluğumuz; Azerbaycan, Afganistan, Doğu Türkistan ortak
derdimiz. Bütün bunların yanı sıra, DAİŞ, El Nusra,
Boko Haram gibi terör örgütleri, öğretisinde barış ve
kardeşlik olan bir dinin ismini kirletiyor, adını lekeliyorlar.
Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, ölen de öldüren
de Allahu Ekber! diyor. Bir kez daha belirtmemiz gerekiyor ki, bu terör
örgütlerinin hiçbiri, bu katiller sürüsünün hiçbiri Bütün inananlar
kardeştir. diyen bir Peygamberin yolunda ve izinde değillerdir,
sapık ve sapkın ideolojileri tamamen gayriislami ve gayriinsanidir.
Değerli milletvekilleri,
sınırlarımızın hemen dibinde bir insanlık
dramı yaşanıyor. Zalim bir diktatörün insanlık
dışı katliamlarından kaçan, varil bombalarından,
tanklardan korunmak isteyen -dini, ırkı, cinsiyeti hiç önemli
değil- milyonlarca masum insan umutlarını Türkiyeye
bağlamış durumda. Son iki yılda ülkemize
sığınan 3 milyona yakın mülteci kardeşimiz var. Daha
bir iki gün önce ecdat yadigârı Halep bombalandı; atılan bombalarla
katledilen bebekleri hepimiz gördük, enkazların altından
çıkarılan ceset fotoğraflarını içimiz acıyarak
seyrettik. Biz Düşeni kaldır, kanayana merhem ol, mazluma gönlünü
aç. diyen bir medeniyetin temsilcileriyiz. Bu nedenledir ki
sınırlarımızda yaşanan insanlık dramlarına
seyirci kalamıyoruz. Bu nedenledir ki ülkemize sığınan üç
milyondan fazla sığınmacıya
kapılarımızı açıyor, dertleriyle dertleniyoruz.
Batı, bu insanlar için oyalama taktikleri geliştirirken biz en modern
kamplarda ağırlıyor, bağrımıza basıyoruz.
Çünkü, bu insanların sığınacağı tek liman
Türkiye, umutlarını bağladıkları tek ülke Türkiye ve
bu umutları boşa çıkarmamak, hem insani vazifemiz hem
inancımızın gereği hem de tarihimizin üzerimize
yüklediği sorumluluktur.
Değerli milletvekilleri, bizim de içinde
bulunduğumuz İslam coğrafyasında her gün hesaplar yapılıyor,
her gün planlar değişiyor, değiştiriliyor. Bu hesaplara
direnen, karşı koyan tek ülke ise Türkiye Cumhuriyeti; aynı
zamanda İslam âleminin ümit bağladığı tek liman.
Tarihî misyonunun farkında olan, gücünü mazisinden almış ve
büyük hedefleri olan bir Türkiye, Müslüman coğrafyanın da yegâne
umudu. İşte bu yüzden, bölgemizi çepeçevre kuşatan bu
yangının müsebbibi olan egemen güçler ülkemize de bu
kıvılcımı sıçratmak istiyorlar. Sömürüye dayalı
çarklarını döndürmek için bizi sindirmeye
çalışıyorlar. Suriye, Irak ve İran hattında
mezhepçilik, Körfez-Arap hattında radikalizm zehrini yayan emperyal güç
merkezleri ülkemizi de bölücü terör yoluyla felç etmek istiyorlar. Ülkemizin
doğusuna da bu yüzden çöreklenmişler. On binlerce insanın
ölümüne neden olan yıkıcı ve bölücü terör örgütüne perde
arkasından destek vererek ülke içindeki iş birlikçileri ve
piyonlarıyla birlikte hareket edip huzurumuzu kaçırmak istiyorlar.
Sürem doldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖMER SERDAR (Devamla) Aslında bu gecede
anlatacağım çok şey var. Bu gece, en azından ülkemiz için,
mazlum coğrafya için, mazlum insanlar için dua etme gecesi.
Hepinizin Miracını tebrik ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Serdar.
Gündem dışı üçüncü söz, 3 Mayıs
Milliyetçiler Günü münasebetiyle söz isteyen Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoya
aittir.
Buyurunuz Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Osmaniye Milletvekili
Ruhi Ersoyun, 3 Mayıs Türkçülük Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; milliyetçilik, tarih sahnesinde yer
almış, bugün de varlığını koruyan, milletler
arasındaki mücadelenin sosyal tarafını oluşturan en güçlü
bir kavramdır. Bu kavram millî kimliğin gücüne
bağlıdır. Millî kimliği oluşturan unsurlar da millî
dil, millî kültür, millî tarih ve o milliyete aidiyet duygusudur. Kültürsüz
millet, milletsiz milliyetçilik olmaz. Aralarında kültür birliği
olmayan, sevinçte ve kederde ortak duyguya sahip olmayan topluluklar millet
olamaz.
3 Mayıs 1944 Türkçülük-Turancılık
davası olarak bilinen olayları bilmeden bugün
değerlendirdiğimiz ve anlam yüklediğimiz Milliyetçiler Gününü
anlamak çok zordur. Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Zeki
Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Fethi Tevetoğlu, Orhan Şaik
Gökyay, Nejdet Sançar, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Cebbar
Şenel ve Cemal Oğuz Öcal gibi Türk milliyetçilerinin aralarında
bulunduğu 23 kişi komünizme karşı ve milliyetçi
oldukları için yargılanmışlardır. Türk
milliyetçilerinin vatan ve millet sevdası
yargılanmıştır. Türk milliyetçileri tabutluklarda
işkence görmüş, emperyalizmin her çeşidine karşı dik
duran Türk milliyetçileri "Çileler bizim rütbemizdir." diyerek işkencelerden
yılmamış, davalarından sapmamıştır. Türklük,
öz yurdunda garip, öz yurdunda parya duruma getirilmiştir.
3 Mayıs 1944, tek parti diktatöryasına
karşı, millî şef şürekâsına karşı, tek
adamlık dayatmasına karşı sivil, yerli ve millî bir
başkaldırıdır. Bu başkaldırıya
inançlarıyla soluk veren, hak, hukuk, özgürlük diyen aydınların
yol başçılığında tarihe kayıt düşen
entelektüellerin ve dava adamlarının ruhları şad olsun.
Bugün ülkemizde 3 Mayıs 1944 olaylarına
benzer süreçler yaşamaktadır. Milliyetçilik ayaklar altına
alınmakta, Türk milliyetçiliğinin önüne farklı engeller konulup
kirli oyunlar tezgâhlanmaktadır. Dün, Türk milliyetçilerini
yıldırmaya, pes ettirmeye çalışanlar kaybetmiş,
Türklük bilinç ve şuuru yaşamaya devam etmiştir. Bugün de 3
Mayıs ruhu, Türk milliyetçiliği davası emin ellerde
yaşamaya ve yaşatılmaya devam etmektedir. Türk milliyetçilerinin
önüne konulan engeller ne kadar büyük olsa da, tezgâhladıkları
oyunlar ne kadar kirli olsa da dava yürümekte, kervan yoluna devam etmektedir.
Yüce Türk milletinin 3 Mayıs 1944 Türkçülük
Gününü, Türk Milliyetçiliği Gününü kutluyor, Türk dünyasına birlik
ve beraberlik getirmesini temenni ediyoruz.
Ayrıca, bu gece eda edeceğimiz Miraç
Kandilinin de tüm İslam dünyasına, Türk dünyasına,
insanlık âlemine bereket ve huzur getirmesini temenni ediyoruz.
Delinse yer, çökse gök, yansa, kül olsa dört yan /
Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan / Yıldırımdan,
tipiden, kasırgadan yılmayan / Ölümlerle eğlenen tunç yürekli
Türkleriz. diyordu Atsız, Darbeyle gönüllerde yatan ülkü silinmez/ Bir
atsız kahraman yere düşse de bu bayrak yere inmez! diyordu.
Milliyetçi, ülkücü dünya görüşünün mayasının
şekillendiği, tabutluklarda filizlenen o koskoca çınar, Türk
İslam ülküsünün âdeta liderliğini üstlenmiş Başbuğ
Alparslan Türkeşin de Türk siyaset hayatına girişinin âdeta
temellerini oluşturmuştu. Bu 1944 olayları, 1965te cumhuriyetçi
köylü milleti, 1969da milliyetçi hareketi ve oradan bu tarafa kesintisiz
olarak milliyetçi ülkücü hareketin geleceğe bakışının
bir ülkü olarak, bir mihenk terazisi olarak Türk milletinin önündeki
duruşunu ifade etmiştir. Milliyetçi ülkücü hareket, siyasi
organıyla, lideri ve teşkilatıyla bugün itibarıyla tuzun
kokmadığını, mayanın bozulmadığını
büyük Türk milletine göstermekle mükelleftir. Milliyetçi ülkücü hareket için
popülizm ve gündelik siyaset, günü kurtarmak, günü devşirmek ve
devşirilen gün ve kurtarılanlarla sadece siyaset yapmak değil,
tarihi, Türk milletinin mazisi, hâli ve geleceğiyle birlikte
düşünmek, varlığıyla devleti, varlığıyla
büyük Türk milleti ailesinin geleceğini teminat altına almakla
mükelleftir ve dün ne demişse bugün aynısı ortaya çıkan
milliyetçi ülkücü hareketin tezleri 1944lerde, 1974lerde, 1994lerde,
2016larda haklılığıyla ortaya çıkmış ve bu
haklılığın bir gün milliyetçi ülkücü hareketin
iktidarıyla taçlanacağı ve bu kardeşlik hukukundan
beslenmiş, kardeşlik hukukuyla Anadolu coğrafyasından
yakın coğrafyaya doğru Hira Dağı kadar Müslüman,
Tanrı Dağı kadar Türküm diyen ülküsünün, yüce dileğin bir
gün Turan olacağına yürekten inanmakta ve bu uğurda mücadele vermektedir.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep
eden 15 sayın milletvekiline sırayla söz vereceğim.
Söz verme işlemini başlatıyorum.
Sayın Yarayıcı
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Hatay Milletvekili Hilmi
Yarayıcının, iktidarın tırlar dolusu silah
yardımı yaptığı ve kamplarda besleyip büyüttüğü
cihatçı terör örgütlerinin ülkemizi hedef aldıklarına ve Kilis'e
kimlerin roket attığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
HİLMİ YARAYICI (Hatay) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
İktidarın tırlar dolusu silah
yardımı yaptığı ve kamplarda besleyip büyüttüğü
cihatçı terör örgütleri bugün artık ülkemizi hedef almış
durumdadır. Yıllardır kendilerine IŞİD teröristlerinin
barındığı binaları koruma görevi verilen Antep polisi,
korunan bu militanlar tarafından vuruluyorsa sorumluluk
iktidarındır.
Aynı şekilde, Kilis günlerdir roketlerle
vurulmakta ve bugüne dek 20 vatandaşımız hayatını
kaybederken onlarcası da yaralanmıştır. Buna rağmen,
Kilis'e kimin roket attığı konusunda tek bir doyurucu
açıklama yapılmamaktadır. Hükümet ve saray, Kilis'i
vuranların IŞİD olduğunu bilmesine rağmen, kelime
oyunlarıyla IŞİD dememek için her türlü yolu denemektedir.
Terörle mücadelede partimize duruş noktasında
ve konusunda akıl veren iktidara soruyorum: Kilis'e kimler roket
atıyor? Kilis'e saldıranların IŞİD mensupları
olduğunu niye açıklamıyorsunuz? IŞİD'i koruma
güdünüzün arkasında yatanlar nedenler nelerdir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tüm
2.- Balıkesir
Milletvekili Mehmet Tümün, zeytin üreticilerinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
MEHMET TÜM (Balıkesir) Bilindiği üzere,
Balıkesir ili, Edremit Körfezinden Ayvalıka kadar zeytinin
yoğun olarak yetiştiği yerdir. Zeytin üreticisi ciddi sorunlarla
karşı karşıyadır. Tüketicinin bu ürünü ucuza yemesini
temin edecek olan çiftçiler değil, buna sübvansiyon yapacak olan
devlettir. Devletin yüzde 8lik KDVyi 0a indirmesi, hiç olmazsa bir süreliğine
sıfırlaması, üretici birlikleri tarafından talep
edilmektedir. Üretici para kazanmadığında ya da zarar
ettiğinde artık ağacına bakmıyor veya kesiyor. Bu,
ülkemiz açısından çok tehlikeli bir durumdur.
Sayın Bakana soruyorum: Zeytinde geçici bir
süreliğine dahi olsa KDVyi sıfırlamayı veya yüzde 1e
indirmeyi düşünüyor musunuz? Zeytin üreticilerine gübre
dışında ne gibi destekler vereceksiniz? Türkiye'nin
zeytinyağı ihtiyacı ne kadardır? Üretim, ihtiyacı
karşılıyor mu? Stoklamayla ilgili bir çalışmanız
var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Miraç
Kandilini kutladığına ve İstanbul Şilede
yaşayan vatandaşların sorunlarına ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İslam âleminin Miraç Kandilini kutluyorum ben.
İstanbul ilimizin Şile ilçesinde devlet
hastanesi var ancak devlet hastanesinde her branşta doktor yok. Her
branşta doktor olmadığı için Şilede oturan
vatandaşlarımız sağlığa erişim
haklarını kullanamıyorlar, sağlık açısından
gerçekten bayağı mağduriyet yaşıyorlar. Aynı
zamanda yaz aylarında Şilenin nüfusu arttığı için,
mevcut yetersiz olan hastanenin kapasitesi de arttığı için yine
bir mağduriyetin üstüne başka mağduriyet ekleniyor.
İstanbul ile Şile arasında İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin otobüsleri çalışmıyor, halk otobüsleri
çalışıyor. Bunlarda balık istifi olarak vatandaşlar
Şileden İstanbula geliyor. Şilede oturan
vatandaşlarımız bu konuda mağdur. Siyasi iktidardan,
Şile halkının bu mağduriyetinin giderilmesi
açısından acilen tedbir almasını talep ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özkan
4.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, başkanlık modeline dayalı özgürlükçü,
demokratik yeni anayasa yapma zorunluluğu olduğuna ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Anayasalar egemenliğin kullanımı ile
hak ve özgürlüklerin güvencesini ortaya koyarlar. 1982 darbe Anayasası bu
iki açıdan meşruiyet
sorunludur. Millî egemenliği kayıt ve şartla
sınırlayan vesayetçi Anayasamız, öngördüğü
istikrarsız hükûmet modeliyle millî iradenin hâkimiyetine ve güçlü Türkiye
idealinin gerçekleşmesine imkân vermemektedir. Vesayetçi yönetim modeli
her türlü inanç ve ifade özgürlüğüne ilişkin yapılan
reformları baskıcı bir anlayışla yorumlamakta ve
reformların hayat bulmasını engellemektedir. Bu nedenle,
yapılan 21 değişikliğe rağmen Anayasanın
otoriter ve antidemokratik özü asla değiştirilememektedir. Tamir
kabul etmez vaziyette olan Anayasa yerine başkanlık modeline dayalı
özgürlükçü, demokratik yeni anayasa yapma zorunluluğumuzu tekrar eder,
yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
BAŞKAN Sayın Engin
5.- İstanbul Milletvekili Didem Enginin, Anneler Günü öncesinde sigortalılık öncesi
doğum borçlanması imkânını bütün annelere sağlayacak
bir düzenleme yapılmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
DİDEM ENGİN (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 8 Mayıs Pazar Anneler Günü
öncesinde Meclisimizden annelerimize güzel bir haber verebilelim diye bugün söz
aldım.
Ülkemizde annelerimizin,
kadınlarımızın en önemli sorunlarından biri, büyük bir
kısmının sosyal güvencesinin olmaması. Türkiye
İstatistik Kurumunun araştırmalarına göre ülkemizde her 100
emeklimizden sadece 17si kadın, 83ü erkek. Annelerimiz bütün
hayatlarını çocuklarına, ailelerine adıyorlar,
yıllarca emek veriyorlar fakat sigortalılıkları ya hiç
başlamadığı için ya da çok geç
başladığı için emekli olamıyorlar. Doğum
borçlanmasıyla ilgili düzenleme ise sadece sigortalı olduktan sonra
doğum yapan anneleri kapsıyor ne yazık ki. Bütün partilere
çağrı yapmak istiyorum: Gelin, anneler arasında bu ayrıma
son verelim ve hep birlikte, sigortalılık öncesi doğum
borçlanması imkânını bütün annelerimize sağlayalım ve
Anneler Günü öncesinde bir müjde verelim annelerimize.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Aydın
6.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Miraç Kandilini kutladığına ve
Mecliste Türkiye'nin sorunlarına çözüm aramak yerine kavga ve
kargaşayla zaman geçirip gündemi sadece dokunulmazlık konusuna
kilitledikleri için bir milletvekili olarak tüm yurttaşlardan özür
dilediğine ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa)
Sayın Başkan, öncelikle tüm milletvekillerinin ve
halkımızın Miraç Kandilini kutluyorum.
27 Nisandan bu yana yine çok
sayıda askerimiz ve polisimiz şehit oldu. Kilise IŞİD
tarafından bir kez daha roketli saldırı düzenlendi.
Vatandaşlarımız hayatını kaybetti ya da
yaralandı. Bursada canlı bomba saldırısı düzenlendi.
Gaziantepte Emniyet Müdürlüğüne bombalı saldırı
yapıldı. Bunun yanı sıra, esnaf perişan, sabit gelirli
kan ağlıyor, köylü çaresiz. Peki, böylesine ağır bir tablo
varken Mecliste gündem ne? Dokunulmazlık ve kavga. Türkiye'nin
sorunlarına çözüm aramak varken maalesef, kavga ve kargaşayla zaman
geçiriyor, gündemi sadece dokunulmazlık konusuna kilitliyoruz. Ben, bir
milletvekili olarak tüm yurttaşlarımızdan özür diliyor, tüm
milletvekillerini de sağduyuya davet ediyorum, milletvekili
sorumluluğunu bir kez daha anımsatmayı görev biliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Zeybek
7.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybekin, 3
Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Gününe, Samsunun Havza ilçesinin
Çiftlikköy ve Gidirli köylerinde altyapı ve yol sorunlarına
ilişkin açıklaması
KEMAL ZEYBEK (Samsun)
Sayın Başkan, bugün, basın özgürlüğünün yıl dönümü.
Basın emekçilerinin ve demokrasimizin daha özgür yaşayabilmesi,
basınımızın özgür olabilmesi için basın emekçilerinin
gününü kutluyorum.
Samsun Havzanın
Çiftlikköy ve Gidirli köylerinde altyapı ve yol sorunlarının ve
çok zor koşullarda gidiş gelişlerinin olduğu bilinmekte.
Vezirköprünün Çekalan, Çalköy, İmircik, Güldere, Devalan, Kabalı
köylerinin kanalizasyon, yol ve içme sularının, yaşanabilir bir
ülkenin gerçeklerine uymayan
Bugünkü yaşantımızı,
insanlarımızın yaşamını engelleyen kötü
koşullardaki altyapısının olması
1950li
yıllardaki olmayan altyapısının bugün aynen devam
ettiği, bu altyapının, yol yapımının
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Şimşek
8.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin,
Miraç Kandili ile 3 Mayıs Türkçülük Gününü kutladığına ve
Mersinde narenciye üreticilerinin teşvik priminden
faydalanamadığına ilişkin açıklaması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Tüm İslam âleminin Miraç
Kandilini kutluyor, miracın ülkemize barış ve kardeşlik
getirmesini temenni ediyorum.
Ayrıca, 3 Mayıs
Türkçüler Gününü kutluyor, milyonlarca Türk milliyetçisini yetiştiren
başta Başbuğ Alparslan Türkeş ve Nihal Atsız olmak
üzere tüm dava arkadaşlarımı rahmetle anıyorum.
Sorum Sayın
Bakanımıza olacak: Narenciye teşvik primiyle alakalı
devletin söylemiş olduğu, ihracatta 2015 ve 2016 yılında
verecek olduğu prim ve Rusyayla yaşanan krizden dolayı nakit
vereceği teşvik priminden Rize, Antalya, İzmir ve Türkiyenin
birçok bölgesi faydalanmıştır yalnız Türkiyede en çok
narenciye ihracatı yapan Mersine henüz ödeme
yapılmamıştır. Bu konuyu Bakanlar Kurulunda gündeme
taşımanızı ve zaten zor durumda olan narenciye
üreticilerinin derdine çare olmanızı bekliyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
Bayraktutan...
9.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutanın, İzmir Milletvekili
Tuncay Özkana geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin
açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Cumhuriyet Halk Partisinin
İzmir Milletvekili Sevgili Tuncay Özkan geçen günlerde yurt
dışında, Almanyada kök hücre tedavisine ilişkin çok ağır
bir ameliyat geçirmiştir. Bu ameliyat sonucunda karaciğerinin önemli
bir bölümünde ciddi anlamda bir harabiyetin olduğu ortaya
çıkmıştır. Silivri yargılamaları
sırasında Sevgili Tuncay Özkanın ne yazık ki -basına
intikal eden bilgiler eğer doğruysa- karaciğerinin bir bölümü
DDT denen zehirli bir maddeyle zehirlenmiş bulunmaktadır.
Silivrideki Ergenekon yargılamalarının ne kadar hukuksuz
olduğu bu sonuçla ortaya çıkmıştır. Ben buradan, yüce
Parlamentodan Sevgili Milletvekilimiz Tuncay Özkana bir kere daha geçmiş
olsun diyor, bir an önce sağ salim aramıza dönmesini bekliyor,
kendisini özlediğimizi buradan bir kere daha belirtiyor, teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, İzmir
Milletvekili Tuncay Özkana geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ilişkin konuşması
BAŞKAN İzmir
Milletvekili Sayın Tuncay Özkana geçmiş olsun ve şifa
dileklerimizi iletiyoruz. İnşallah en kısa zamanda aramıza
kavuşur.
Sayın Akaydın...
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Antalya Milletvekili
Mustafa Akaydının, EXPO 2016yla ilgili bilgi almak istediğine
ilişkin açıklaması
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sorularım Tarım ve Ulaştırma
Bakanlarımıza: EXPO 2016, hepimizin bildiği gibi, Antalyada on
gün önce açılmış bulunmaktadır. EXPO Kulesi hâlen
kullanım dışı, sebebi nedir, ne zaman faaliyete geçecektir?
Raylı sistem bitmediği hâlde neden bitmiş gibi
açılışı yapılmıştır, ne zaman faaliyete
geçecektir? EXPO için bitirilmesi beklenen doğu, kuzey çevre ve batı
çevre yolları neden bitmemiştir? 53 ülkenin katılımı
bildirildiği hâlde Çin, Hollanda, İtalya dışında
faaliyetine rastlanan pavyon neden yoktur? EXPO alanında hâlen yaygın
olarak inşaat malzemeleri, inşaat atıkları ve molozlar
neden durmaktadır?
Antalya-Alanya kara yolunda kara yolu ortasında
AKPli Büyükşehir Belediye Başkanının
ışıklı reklam kullanım hakkı muhalefet
belediyelerine de diğer illerde verilmekte midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Akkuş İlgezdi
11.- İstanbul
Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin, 6 Mayıs Deniz Gezmiş,
Yusuf Aslan ve Hüseyin İnanın idam edilmelerinin 44üncü yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
6 Mayıs 2016 Cuma günü Deniz, Yusuf ve
Hüseyinin idam edilmelerinin 44üncü yıl dönümü. Türk demokrasi tarihi
için 6 Mayıs 1972 Cumartesi kara bir gündür. Üçe üç! tezahüratları
arasında darağacına gönderilerek idam edilen 3 gencecik
fidanın; Deniz Gezmişin, Yusuf Aslanın ve Hüseyin
İnanın hatırası bugün demokrasi mücadelesinde
bayraklaşmıştır. Denizler, emperyalizme karşı,
işçilerin, köylülerin, memurların ve öğrencilerin, kısacası
tüm Türkiye'nin sesi ve yüreği oldular; ülkemizde motorları
maviliklere süreceğimiz güzel güneşli günlerin meşalesini
yaktılar ve bu 3 fidan tam bağımsız Türkiye ideali
uğruna hiç çekinmeden hayatlarını feda ettiler. Can Yücelin de
dediği gibi: Elbette Türkiyede en uzun koşuysa devrim/ Onlar onun
en güzel 100 metresini koştular/ İlk onlar göğüsledi ipi/
Aşk olsun sizlere çocuklar, aşk olsun!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Nurlu
12.- Manisa Milletvekili
Mazlum Nurlunun, Körfez Geçiş Köprüsü
ücretlerine ve Sabuncubeli Tünelinden
geçişin ücretsiz olması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MAZLUM NURLU (Manisa) Değerli
milletvekilleri, halkın vergileriyle yapılan boğaz köprülerinden
geçişin 5 lira olduğu bu ülkede, yeni açılacak Körfez Geçiş
Köprüsünden geçen her araç için müteahhit firmaya 117 lira ödenecek
olmasını anlamak mümkün değildir. Firmayla yaptıkları
sözleşmeye göre, köprüden günde 40 bin araç geçmez ise kalan fark devlet
kasasından ödenmek zorundadır. Hazineden bir kuruş
çıkmadı diye övünen AKP Hükûmeti, Deli Dumrul gibi, geçenden de geçmeyen
de para alacaktır. Maalesef, aynı tehlike Manisalıları da
beklemektedir. İzmir-Manisa arasında beş yıldır
inşaatı bitirilmeyen Sabuncubeli Tüneli de paralı olacak ve her
araçtan 7,5 lira ücret alınacaktır. Manisalıları Deli
Dumrulların elinden kurtarmak için hizmete açıldığında
Sabuncubeli Tünelinden geçiş mutlaka ücretsiz olmalıdır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Bozkurt
13.- Konya Milletvekili
Mustafa Hüsnü Bozkurtun, Hükûmetten, Egede 17 adanın Yunanlılar
tarafından işgali konusunda Meclisi bilgilendirmesini ve bu
işgale derhâl son verecek tedbirleri almasını beklediğine
ilişkin açıklaması
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Hükûmet olmak ciddi iştir. Hükümetlerin birinci
görevi ise iradelerini başkalarına teslim etmek değil, o
iradeyle devleti yönetmektir. Devleti yönetmenin ön koşulu
vatandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamak,
vatanın toprak bütünlüğünü temin etmektir. Kiliste yurttaşlarının
can ve mal güvenliğini sağlamakta acze düşen Hükûmet, Egede 17
adamızın Yunanlılar tarafından işgalini de
kulağının üstüne yatmış izlemektedir. Bu konuda
Meclisi derhâl bilgilendirmelerini ve Yunan işgaline derhâl son verecek
tedbirleri almalarını kendilerinden bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Kuyucuoğlu
14.- Mersin Milletvekili
Serdal Kuyucuoğlunun, yaşamını yitiren madencilerin ölüm
nedenleri arasında, kayırmacılık, denetimsizlik,
tedbirsizlik ve yeterli önlemlerin alınmaması gibi nedenler
olduğuna ilişkin açıklaması
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
AKP iktidarları döneminde
yaşamını yitiren madenci sayısı -2003-2014
yılları arasında- 1.075 kişi olarak
açıklanmıştır. Bu kadar kişinin ölüm nedenleri
arasında kayırmacılık, denetimsizlik, tedbirsizlik, yeterli
önlemlerin alınmaması gibi nedenler vardır. Ölümler
sonrası, kusuru olanların üzerlerine gidilmesi ve
cezalandırılmaları gerekirken neredeyse madencilerimiz ve
aileleri cezalandırılır hâle gelmiştir. İş
sağlığı ve güvenliği toplantısında ilgili
genel müdür, takip ve hayat hattı sistemi için gereken ekipmanın
temin edilememesi nedeniyle madenlerde hayat kurtaracak düzenlemenin bir türlü
hayata geçirilemediği ve sürekli ertelendiği itirafında
bulunmuştur; bu ekipmanların ülkemizde üretiminin
olmadığını, ithalatında ise sıkıntılar
olduğunu, uygunluk verecek kuruluşların ise yetersizliğini
belirtmiştir. Daha fazla insanımızın hayatını
kaybetmemesi için
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Depboylu
15.- Aydın
Milletvekili Deniz Depboylunun, Miraç Kandili ile 3 Mayıs Türkçülük
Gününü kutladığına ve
Aydının Karacasu ilçesinin Yeniköy Mahallesinde her yıl devam eden toprak kayması
konusunda Bakanlığın çalışması olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle, Türk İslam âleminin mübarek Miraç
Kandilini ve yüce Türk milletinin 3 Mayıs Türkçülük Gününü kutluyorum.
Milletimizin birlik ve beraberliği, huzuru, refahı için bu güzel
gecenin feyzinde, hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Sayın Bakan, Aydın ili Karacasu ilçesi
Yeniköy Mahallesinde elli yıl önce başlayan ve her yıl devam
eden toprak kayması nedeniyle vatandaşlarımız mağdur
durumdadır, evlerde ve köy camisinde çatlaklar mevcuttur. Yerleşim
bölgesinin afet kapsamına alınarak köyün mevcut bölgeye yakın
bir bölgeye taşınması için
Bakanlığınızın çalışması var
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Depboylu.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu
Başkanlığının ev sahipliğinde Romanya, Polonya,
Türkiye Parlamentoları Dışişleri Komisyonları üçlü
toplantısının ülkemizde düzenlenmesinin ve
Dışişleri Komisyonu Başkan Vekili Cemalettin Kani Torun'un
Somali ziyaretinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 6/4/2016 tarihli ve 9 sayılı Kararıyla
uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/725)
29/4/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu Başkanlığının ev
sahipliğinde Romanya, Polonya, Türkiye Parlamentoları
Dışişleri Komisyonları üçlü toplantısının
ülkemizde düzenlenmesi ve Dışişleri Komisyonu Başkan Vekili
Cemalettin Kani Torun'un Somali ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 6/4/2016 tarih ve 9 sayılı
Kararıyla uygun bulunmuştur.
Söz konusu ziyaret ve toplantı Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanunun 7nci ve 10uncu maddeleri
gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
İsmail Kahraman
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- HDP Grubu adına,
Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
Türkiye'nin uyguladığı sınır politikalarının
yol açtığı düzensiz göç ve insan
kaçakçılığının geldiği boyutların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/187)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'nin uyguladığı
sınır politikalarının yol açtığı düzensiz
göç ve insan kaçakçılığının geldiği
boyutların tespit edilmesi; Suriye, Irak ve İran
sınırı ve deniz kıyılarındaki hak ihlallerinin
araştırılması, uluslararası mülteci hukukuna uygun
geri göndermeme ilkesini esas alan politikalar geliştirilebilmesi
amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması
için gereğini arz ederiz.
İdris
Baluken
Diyarbakır
HDP
Grubu Başkan Vekili
Gerekçe:
Suriye'deki iç savaş sonrasında Türkiye'ye
büyük bir mülteci akışı olmuştur. Kasım 2015 resmî
rakamlarına göre kayıtlı 2 milyon 200 bin mülteci
bulunmaktadır. Türkiye'nin mülteci sorununa karşı temel
yaklaşımı ise Orta Doğu'daki siyasi çıkarları
açısından kullanabileceği bir araç olarak bakmanın ötesine
maalesef geçememiştir. Suriye'deki derinleşen savaş rejim,
IŞİD, El Nusra gibi çete örgütlerinin insanların yaşam
alanlarını yerle bir etmesi sonucu zulüm gören insanlar Türkiye
sınırına akın etmektedir.
Türkiye, Hatay'dan Cizre'ye kadar olan Suriye
sınırında yasal geçiş imkânı sağlayacak açık
kapı politikası uygulamadığı ve sınır
kapılarını keyfî ve düzensiz bir şekilde açıp
kapattığı için binlerce mülteci, yaşam hakları
başta olmak üzere, pek çok hak ihlallerine maruz kalmıştır.
Türkiye son aylarda güvenliği gerekçe göstererek Suriye
sınırındaki birçok kapısını kapatmış,
uluslararası koruma arayan kişileri ise kaçakçıların
insafına bırakmıştır. En son AByle varılan
mutabakatla sınırda var olan tel örgü çekilmesi gibi
uygulamaların arttırılması planlanmaktadır. İnsan
Hakları İzleme Örgütü 2015 Raporuna göre, Türkiyeye sadece
kaçakçılar aracılığıyla girilebildiği
belirtilmiştir. Dolayısıyla kadın, erkek, çocuk ve
yaşlılar korku içerisinde gece yarısı etraftan gelen silah
sesleriyle dağlık arazilerde uzun yollar katetmek zorunda kalarak
geçiş yapmaya çalışmaktadırlar. Türkiye'nin iddia
ettiği gibi sınırın mültecilere resmî olarak
kapatılması mülteci akınını engellemediği gibi,
savaştan dolayı ülkesinden göç etmek zorunda kalan insanları
doğrudan insan kaçakçılarının ellerine teslim etmek
anlamına gelmektedir. Öyle ki sınırdan Türkiye'ye, Türkiye'den
de AB ülkelerine geçiş için kaçakçılara ödenen miktarlar ve ödeme
yöntemleri dahi alenen bilinir bir hâldedir.
AByle varılan mutabakatla paralel olarak zaten
var olan Suriye'den ve Irak'tan gelen koruma ihtiyacı olanları
sınır dışı etme uygulamalarında artış
yaşandığı gözlemlenmekte, bu da uluslararası mülteci
hukukunca tanınan temel bir ilke olan geri göndermeme ilkesini ihlal
etmektedir. Türkiye, Suriye ve Irak sınırlarından gelen
sığınmacıları geri itmektedir. Sınırdan
giriş yapmak isteyen ve Türkiye'den Avrupa'ya geçmeye
çalışırken yakalanan sığınmacılar sınırdaki
güvenlik görevlilerince dövüldüklerini, gözaltına alınıp sonra
sınır dışı edildiklerini ifade etmektedirler.
Dahası, Türkiye sınırını geçmek isteyen çok
sayıda insan askerî müdahale sonucu yaşamını
yitirmiştir.
2015 yılında 420 bin Suriyeli Yunanistan'a
geçmeye çalışmıştır. Botlarla karşı tarafa
geçişler insan kaçakçıları tarafından hiçbir şekilde
uygun ve güvenilir koşulların olmadığı yöntemlerle
yapılmaktadır. Tanıklar, botlara Sahil Güvenliğin silahla
ateş ederek korku ve panik yarattıklarını, hatta
doğrudan kendilerini ya da patlatmak için botu hedef
aldıklarını belirtmişlerdir. Hem kara sınırı
hem de deniz sınırında savaştan göç etmek zorunda
kalmış insanlar, Türkiye'nin ve AB'nin uyguladığı
sınır politikası sonucunda daha tehlikeli koşullara
itilmektedir.
Uluslararası koruma ihtiyacı olan
sivillere uygulamalar bu kadar katı iken IŞİD, El Nusra gibi
çete mensupları istedikleri gibi sınırı aşıp
Türkiye'ye giriş çıkış yapabilmektedirler. Suruç ve Ankara
katliamları başta olmak üzere birçok şiddet olayının
faillerinin Suriye'den Türkiye'ye giren çete elemanları olduğu, yüklü
miktarda patlayıcı madde ve silahı sınırdan rahatlıkla
geçirdikleri bilinmektedir. Ulusal ve uluslararası basına da
yansıdığı üzere, yabancı savaşçıların
Suriye ve Irak'taki çetelere katılmak için Türkiye'yi rahatlıkla
kullanabildikleri bilinmektedir. Türkiye, çetelere yönelik tedbirler almak
yerine, sığınmacıların Türkiye'ye girişlerini
engelleyecek önlemler almaktadır.
Türkiye, savaşı destekleyen dış
politikasını bir an önce değiştirerek göç etmek zorunda
kalmış insanların sorunlarını çözmeyi hedeflemelidir.
Bu nedenle, Türkiye'nin uyguladığı sınır
politikalarının yol açtığı düzensiz göç ve insan
kaçakçılığının geldiği boyutların tespit
edilmesi; Suriye, Irak ve İran sınırı ve deniz
kıyılarındaki hak ihlallerinin
araştırılması, uluslararası mülteci hukukuna uygun
geri göndermeme ilkesini esas alan politikalar geliştirilebilmesi için bir
araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.
2.- HDP Grubu adına,
Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin,
gözaltında ve cezaevlerinde kadına yönelik cinsel taciz ve şiddet
olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/188)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gözaltında ve cezaevlerinde kadına yönelik
cinsel taciz ve şiddet olaylarının
araştırılması, bu uygulamaların
sonlandırılması için alınması gereken hukuki ve idari
tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, İç
Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini arz ederim.
Çağlar
Demirel
Diyarbakır
HDP
Grubu Başkan Vekili
Gerekçe:
Devletlerin baskıcı dönemlerinde
sistematikleşen suçlardan biri olan kadına yönelik cinsel
işkence suçu 1990'lı yıllarda olduğu gibi bugün yine
Türkiye'nin gündemindedir. AKP iktidarının devreye koyduğu
topyekûn savaş konseptinin bir parçası olarak kadın bedeni
üzerinde kirli bir savaş politikası yürütülmekte, antidemokratik ve
baskıcı uygulamalara karşı sesini yükselten
kadınların iradesini kırmak maksadıyla cinsel taciz,
tecavüz ve işkence yöntemlerine başvurulmaktadır. 7 Hazirandan
bu yana, toplumsal muhalefetin güçlü olduğu coğrafyalarda kimi
kadın basın açıklamasına katıldığı için
gözaltına alınıp götürüldükleri karakolda, kimi cezaevi
girişinde ince aramalar esnasında, kimi de daha karakola götürülmeden
gözaltı aracında cinsel işkenceye tabi tutularak
yıldırılmaya çalışılmıştır.
Muş'un Varto ilçesinde Kevser Eltürk'ün
işkence edilerek katledilmiş bedeninin teşhir edilmesi, Adana'da
gözaltına alındıktan sonra cinsel işkenceye maruz kalan
Figen Şahin'in çekilen çıplak fotoğraflarının sosyal
medyada paylaşılmakla tehdit edilmesi, Şanlıurfa Emniyet
Müdürlüğünde Ş.Ç ve L.T'nin IŞİD mensubu
olduklarını iddia eden kişiler tarafından cinsel
işkenceye uğramaları, Erzurum Atatürk Üniversitesinde
sınava girmek üzereyken sınıfında gözaltına
alınan Z.İ'nin emniyette iç çamaşırlarına kadar
soyulduktan sonra işkenceye uğraması, Diyarbakır'ın
Sur Belediye Eş Başkanı Fatma Şık Barut ve Silvan
Belediye Eş Başkanı Yüksel Bodakçı'nın ağustos
ayında getirildikleri Sincan Kadın Kapalı Cezaevinde ince
arama adı altında zorla çıplak arama işkencesine maruz
kalmaları geçtiğimiz aylar içinde basında yer alan vakalar
olmuştur. Son olarak, Diyarbakır'da 6 Eylülde gözaltına
alınan Şükran Yıldız'ın Diyarbakır Emniyet
Müdürlüğünde eylül ayından bu yana gözaltına alınan
kadınlara sistematik olarak cinsel işkence
uygulandığını anlattığı mektubu ve 8
Kasımda Diyarbakır Bismil'de gözaltına alınan Gülizar
Akad'ın uğradığı cinsel işkence ve tehditler
kamuoyunun gündemine getirilmiştir.
Tüm bu yaşananlar bize gösteriyor ki
gözaltında cinsel şiddet ve işkence bir devlet politikası
işlevi görmektedir. Özellikle, 1990lı yıllarda Kürtlerin
yoğunlukta yaşadığı yerlerde cinsel işkence
suçunu işleyen polislerin açığa alınmadığı
ya da haklarında yargı sürecinin
başlatılmadığı; kısacası, cinsel suçlara
karşı cezasızlık zihniyetinin hâkim olduğu
bilinmektedir. Devletin geçmişiyle yüzleştiği ve işkenceye
sıfır tolerans iddiasında olan AKP iktidarı boyunca da
kadın tutuklulara yönelik cinsel taciz ve işkence vakaları
gündeme gelmiş, ne yazık ki bu vakalar etkin bir şekilde
soruşturulmamıştır. Tüm bu yaşananlar
hafızamızda yer etmiş ve yeni vakalar söz konusu iken bu durumun
ciddiyetle üzerinde durulması ve titizlikle incelenmesi gerekliliği
ortadadır.
Türkiye'nin de tarafı olduğu
uluslararası birçok anlaşma gözaltında çıplak arama ve her
türlü cinsel saldırıyı işkence olarak
tanımlamaktadır. Bu sebepten, sözleşmeye taraf olan hükûmetler,
sözlü ve fiziksel saldırıları ve işkence
iddialarını titizlikle araştırmak ve
caydırıcı cezalarla önlem almakla yükümlüdür. Çokça gündeme
getirilen ve kolluk kuvvetlerine dönük güveni azaltan bu tür uygulamaların
önüne geçilmesinin yegâne yolu bu iddiaların ivedilikle araştırılarak
sorumluların cezalandırılması olacaktır.
Tüm bu nedenlerden ötürü, 7 Hazirandan bu yana
kamuoyuna yansıyan ve daha önce de TBMM gündemine
taşıdığımız gözaltında ve cezaevlerinde
kadınlara yönelik cinsel işkence vakalarının araştırılarak
bu uygulamaların sonlandırılması için atılması
gereken hukuki ve idari tedbirlerin tespit edilmesi adına bir
araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.
3.- Antalya Milletvekili
Ahmet Selim Yurdakul ve 20 milletvekilinin, Antalya ve Türk turizminin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/189)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Antalya turizminin öngörülemez yapısı hem
iş gücü piyasasını hem de yatırımcıları
etkileyerek millî ekonomiyi ve sosyal yapıyı tehdit eder bir hâle gelmiştir.
2014 Ocak-Kasım tarihleri arasında Antalya'ya gelen yabancı
turistlerin sayısı 11 milyon 375 bin 584'ten 2015 Ocak-Kasım
dönemi itibarıyla 10 milyon 769 bin 353 kişiye düşmüştür.
İstatistikler göstermektedir ki Antalya'ya giriş yapan yabancı
turist sayısı yalnızca bu yıl yüzde 5,33 oranında
azalmıştır. Bununla birlikte, Rusya'dan gelen yabancı
turist sayısının yüzde 18,53 oranında azalması da
turizm sektörü açısından dikkate değer bir husustur. Bu olumsuz
tablonun neticesi olarak millî varlıklarımız içinde yer alan
yatırımlar ve tabiat varlıklarımız atıl bir hâle
gelerek kullanım dışı olmuşlardır. Antalya'dan
arka arkaya gelen satılık otel haberleri ve toplu işten
çıkarmalar da durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Turizm sektörü
bu hâliyle sürdürülebilir olmaktan çok uzaktır. Bu nedenle Antalya
turizminin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik sorunların
belirlenerek çözüm üretilmesiyle ilgili tedbirlerin alınması ve yasal
düzenlemelerin oluşturulması amacıyla Anayasanın 98,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince bir Meclis araştırması açılması
hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz.
1) Ahmet Selim
Yurdakul (Antalya)
2) Erkan Akçay (Manisa)
3) Deniz Depboylu (Aydın)
4) Kamil
Aydın (Erzurum)
5) Kadir Koçdemir (Bursa)
6) Nuri Okutan (Isparta)
7) İsmail
Faruk Aksu (İstanbul)
8) Mustafa Mit (Ankara)
9) Erhan Usta (Samsun)
10) Erkan Haberal (Ankara)
11) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
12) Arzu Erdem (İstanbul)
13)Baki Şimşek
(Mersin)
14) Seyfettin
Yılmaz (Adana)
15) Mehmet
Erdoğan (Muğla)
16) İsmail Ok
(Balıkesir)
17) Fahrettin
Oğuz Tor (Kahramanmaraş)
18) Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu (Hatay)
19) İzzet
Ulvi Yönter (İstanbul)
20) Edip Semih
Yalçın (İstanbul)
21) Mustafa
Kalaycı (Konya)
Genel Gerekçe:
Antalya'ya giren yabancı turist
sayısı Kasım 2015 itibarıyla bir önceki yıla göre
yüzde 5,33 oranında azalmıştır. Uzun vadeli
sözleşmeler ve düşük kâr oranlarıyla faaliyetlerini sürdürmeye
çalışan her şey dâhil sisteminin en büyük müşterilerinden
biri olan Rusya'dan gelen turist sayısı ise aynı dönemde yüzde
18,53 oranında azalmıştır.
Son dönemde AKP Hükûmetinin öngörülemez
dış politik hamlelerinden en çok etkilenen illerin başında
gelen Antalya, uçak düşürme olayından sonra Rus turistlerin ülkemizi
ziyaretten imtina etmesi nedeniyle büyük bir ekonomik ve sosyal kayıpla
mücadele içine girmiştir.
Kepenk kapatan otellere her gün yeni otellerin
eklenmesi ve toplu işten çıkarmaların neticesinde il genelinde
işsizlik rakamlarında büyük bir yükseliş beklenmektedir.
İşsizlik oranlarının arttığı yerleşim
birimlerinde suç oranlarının yükselmesi ve ailelerin ekonomik
yoksunlukla karşı karşıya kalarak sosyal problemlerin
artması da meselenin önemini göstermesi açısından dikkate
değerdir.
Turizm sektöründe önemli bir yere sahip olan
Antalya'nın küçük-büyük tüm uluslararası siyasi krizlerden
etkileniyor olması, bu sektörün günlük politikalarla idare edildiğini
ve kolaylıkla her türlü siyasi tehdide maruz kaldığını
göstermiştir.
Millî turizm kapasitemizin
önemli bir kısmını tek başına oluşturan
Antalya'nın ve ülkemizin, daha profesyonel ve geniş kapsamlı bir
turizm yaklaşımına ihtiyacı bulunmaktadır. On iki ay
sürecek bir turizm kapasitesi olan bölgenin potansiyelini değerlendirmek,
ziyaretçi çeşitlendirmesini ve Rus turistlerin tercihlerini etkileyen
sıkıntıların Antalya ve Türk turizmine olan olumsuz
etkilerini araştırmak, çözüme yönelik ilgili tedbirlerin
alınması ve yasal düzenlemelerin oluşturulması
amacıyla Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılması hususunda gereğini
saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki tezkeresi daha vardır,
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
A) Tezkereler (Devam)
2.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İstanbul
Milletvekili Şafak Pavey'in mazereti nedeniyle 28/3/2016 tarihinden
itibaren 26 gün izinli sayılmasının Başkanlık
Divanının 6/4/2016 tarihli ve 9 sayılı Kararıyla
uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/726)
27/4/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
İstanbul Milletvekili Şafak Pavey'in
mazereti nedeniyle 28/3/2016 tarihinden itibaren 26 gün izinli
sayılması, Başkanlık Divanının 6/4/2016 tarihli
ve 9 sayılı Kararıyla uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3.-Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman
başkanlığındaki bir heyetin; Endonezya Temsilciler Meclisi
Başkanı Dr. H. Ade Komarudin, Yeni Zelanda Temsilciler Meclisi
Başkanı David Carter ve Singapur Meclis Başkanı Halimah
Yacob'un vaki davetlerine icabet etmek üzere Endonezya, Yeni Zelanda ve Singapur'a
resmî ziyaretlerde bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/727)
2/5/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
İsmail Kahraman başkanlığındaki heyetin; Endonezya
Temsilciler Meclisi Başkanı Dr. H. Ade Komarudin, Yeni Zelanda
Temsilciler Meclisi Başkanı David Carter ve Singapur Meclis
Başkanı Halimah Yacob'un vaki davetlerine icabet etmek üzere
Endonezya, Yeni Zelanda ve Singapur'a resmî ziyaretlerde bulunması hususu,
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un
6ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, sayın grup
başkan vekillerinin söz talebi vardır, kendilerine söz vermeden önce
bir konuyu bilginize sunmak istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi
çalışmalarında uygulama birliğini sağlamak
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanının
başkanlığında hem sayın grup başkan vekilleriyle
hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi başkan vekilleriyle birer
toplantı gerçekleştirilmişti. Bu toplantılarda mutabakata
varılan hususlar grupların bilgisi dâhilindedir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi başkan vekilleriyle yapılan toplantıda varılan
mutabakata göre, grup başkan vekillerine gündeme geçmeden önce eğer
söz talep ederlerse 2+1 dakika süreyle söz verilebilecektir. Gündeme geçtikten
sonra söz talep edilmesi hâlinde verilecek olan süre bir dakikadır.
Sanıyorum bugün sayın grup başkan vekilleri gündemin
yoğunluğu nedeniyle herhâlde bunu ihmal ettiler. Bugüne mahsus olmak
üzere, emsal teşkil etmemek üzere, ben söz talep eden sayın grup
başkan vekillerine 2+1 dakika süreyle söz vereceğim. Sırayla söz
taleplerini karşılıyorum.
Sayın Akçay, buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Miraç Kandilini kutladığına,
PKKnın güneydoğuda yerleştiği mahallelerden
arındıkça terörü batıya ve büyük kentlere taşımaya
çalıştığına ve iktidarın, başkanlık, laiklik
ve yeni anayasa tartışmalarıyla Türkiyeyi
cepheleştirmekten vazgeçmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bütün İslam âleminin ve aziz milletimizin Miraç
Kandilini tebrik ediyorum. Son zamanlarda meydana gelen olaylar herkesin,
bütün milletimizin el ele, omuz omuza vermesi gerektiğini gösteriyor.
Ülkemiz her yandan vahim saldırılar altındadır. Zaman,
hainlere ve vatana kasteden düşmana karşı herkesin el ele vermesi
ve güç birliği içinde olması gerektiği bir zamandır.
Çeşitli terör örgütleri, büyük kentlerde panik yaratmak için canlı
bomba ve bomba yüklü araçlarla intihar eylemleri gerçekleştiriyor.
Teröristlerin amacı, Türk halkına yaşadığı hiçbir
yerde güvende olmadığı duygusunu vermektir. Teröristler halktaki
güven duygusunu ortadan kaldırarak turizmi, ticareti, ekonomiyi ve günlük
yaşamı da zehirlemeye çalışıyorlar. IŞİD
Kilise katyuşalarla bunun için saldırıyor, PKK sokaklara
bombayı bunun için döşüyor, canlı bombalarla büyük kentlere
bunun için saldırıyorlar. Türk milleti evlatlarını
şehit veriyor. AKP iktidarıysa Türkiye gündemini başkanlık,
yeni anayasa ve laiklikle meşgul ederken IŞİD
Karkamışta obüsle karakol vuruyor. Kiliste katyuşa
saldırılarının devam etmesi ve 18 kişinin ölmesi
üzerine kentten ciddi bir göç yaşanmaktadır. PKKnın Varto,
Lice, Nusaybin gibi ilçelerde ve Şırnakta tuzakladıkları
bombalar patlıyor. Dahası, PKK, terör alanını
genişletmek için elinden gelen her şeyi yapıyor; bu
bağlamda, Manisa Soma-Kırkağaç arasındaki yolu patlayıcı
tuzaklayarak patlatıyor, Bursada, Ulucami yakınlarında
canlı bomba saldırısında bulunuyor. PKK güneydoğuda
yerleştiği mahallelerden arındıkça terörü batıya ve
büyük kentlere taşımaya çalışıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum Sayın
Akçay.
Buyurunuz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Türkiye, iç ve dış
odakların planladığı ciddi bir terör fitnesiyle
karşı karşıyadır. Terörün siyasi ve militer
uzantıları, kaosu ülkenin her yanına yayma gayreti içindedir. Bu
ülkede yaşayan herkes, içeriden ve dışarıdan gelen her
türlü saldırıya karşı, bütün vatandaşlar olarak omuz
omuza vermek durumundayız. Bu konuda en büyük sorumluluk da iktidara
düşmektedir; başkanlık, laiklik ve yeni anayasa
tartışmalarıyla Türkiyeyi cepheleştirmekten vazgeçmeli ve
düşman birleşirken vatandaş
ayrıştırılmamalıdır diyor, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Sayın Baluken.
17.- Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin, demokratik eylem ve etkinliklerde halka
yönelik bir saldırı konsepti başlatan AKP Hükûmetinin bu
saldırı dalgasını Meclis çalışmalarına da
taşımaya kararlı göründüğüne, Genel Kurul ve Anayasa
Komisyonunda yaşanan saldırı ve linç
anlayışını kınadığına ve 3 Mayıs
Dünya Basın Özgürlüğü Gününe ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, abluka altındaki kent
merkezlerinde, alanlarda, meydanlarda -en yakın tarihte 1 Mayısta
gördüğümüz gibi- demokratik eylem ve etkinliklerde halkımıza
yönelik topyekûn bir saldırı konsepti başlatan AKP Hükûmeti,
belli ki bu saldırı dalgasını Meclis
çalışmalarına da taşımaya kararlı görünüyor.
Gerek Meclis Genel Kurul çalışmalarında gerekse de komisyon
çalışmalarında, aylardır, buraya milletvekilliği
yapmak değil, birtakım merkezlerin fedailiğini yapmaya gelen bir
linç güruhu tarafından muhalefet partilerine yönelik saldırılar
geliştiriliyor.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Sen
saldırdın sen!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - En son
geçen hafta Genel Kurulda 6-7 milletvekilimizin 100-150 kişilik bir grup
tarafından lince tabi tutulması, bir gün sonra Anayasa Komisyonunda
aynı gerginliğin toplantı zeminine taşınması ve
nitekim dün de bir kadın milletvekilimizin önce Vururum. şeklinde
tehdit edilmesi ve sonra darp girişimi üzerinden Meclise de yakışmayan
birtakım görüntüler her gün yaşanmaktadır. Ancak, bu
saldırıların ve linçlerin bilinçli olduğu, bugün
Başbakan Davutoğlunun yapmış olduğu
açıklamalarda da açıkça kendini ele veriyor. Dün Anayasa Komisyonunda
ortaya çıkan görüntüleri AKP Grubunun destan yazdığı
şeklinde tanımlayan bir anlayış, aslında çok
planlı ve bilinçli bir şekilde bu şiddet ortamını
Meclis ortamına taşıma konusunda kararlı olduğunu da
ortaya koyuyor.
Biz, öncelikle bu saldırı ve linç
anlayışını buradan bir kez daha kınadığımızı,
saldırı ve lincin boyutu ne olursa olsun halkın iradesi
doğrultusunda muhalefet partilerine biat ettirmeyi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür
ediyorum Başkan.
bizi susturmayı amaçlayan bu
saldırılara karşı da asla, bedeli ne olursa olsun, tek bir
geri adım atmayacağımızı ifade etmek istiyorum.
Diğer taraftan, bugün
Miraç Kandili, İslam âlemi açısından son derece önemli bir gün.
Tüm İslam âleminin Miraç Kandilini kutluyor; ülkemize, tüm insanlık
âlemine barış, huzur ve adalet getirmesini temenni ediyoruz.
Yine, bugün Dünya Basın
Özgürlüğü Günü. Türkiye hâlâ basın özgürlüğü açısından
180 ülke arasında 151inci sırada, hâlâ 33 gazeteci cezaevlerinde
bulunuyor. Bu 33 kişiden 22si özgür basın geleneğine mensup
muhabirler. Sadece ablukalarda, son birkaç ay içerisinde, gözaltına
alınan ve tutuklanan muhabir sayısı 9. Bu tablonun Türkiyeye
yakışmadığını, AKP Hükûmetinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
...basın özgürlüğü üzerindeki vesayetini bir an önce
kaldırması gerektiğini ifade ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Baluken.
Sayın Altay
18.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Miraç Kandilini kutladığına
ve 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Gününe ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, bugün Dünya Basın
Özgürlüğü Günü. Fakat, üzülerek ifade etmek zorundayız ki gerek
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü verilerine göre gerek
diğer verilere göre Türkiyenin basın özgürlüğüyle ilgili olarak
uluslararası karnesi her geçen gün biraz daha kötüye gidiyor. 2002de
AKPden önceki Türkiye, basın özgürlüğünde 58inci sıradayken
180 ülke içerisinde, 2016 itibarıyla 156ncı sıraya gerilememiz
Türkiye için bir utançtır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygıdeğer üyelerinin de böyle düşündüğüne inanıyorum.
Hükûmet şunu bilmelidir ki bir ülkede basın özgür değilse o
ülkede bırakın ileriyi, demokrasiden söz etmek mümkün değildir.
Gene Hükûmet şunu bilmek zorundadır ki demokrasi bir tepki ve
protesto rejimidir. Tepki ve protesto haklarının kullanılmasını,
kullanılan bu hakların haber yapılmasını engelleyen
bir Hükûmetin uygulaması demokrasiyle bağdaşmaz, buna bir siyasi
sıfat getirmek, yakıştırmak gerekirse burada diktatörlükten
bahsedilir. Milletin oyuyla gelmek elbette önemlidir, milletin takdiridir, bu
takdirin bizim de başımızın üstünde yeri vardır ama
Milletin oyuyla geldim. siyasi şımarıklığıyla
bu despotluğun, bu zulmün, bu hak gasbının daha fazla Türkiyede
taşınması da mümkün değildir.
Sayın Başkan, öte yandan, bugün bütün
Müslüman âlemi için, İslam âlemi için kutlu bir gün, kıymetli bir
gün. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu olarak
milletimizin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum Sayın
Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
ve tüm
İslam âleminin Miraç Kandilini tebrik ediyoruz. Miraç Kandilinin
kardeş kavgasının nihayet bulmasına, İslam
coğrafyasında barış, huzur ve güven ortamının
tesisine vesile olmasını temenni ve niyaz ediyor, tüm insanlık
için barış diliyoruz.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altay.
Sayın Bostancı
19.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ve Miraç Kandilini kutladığına ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Sayın Balukenin yapmış olduğu
değerlendirmeyi esefle karşılıyor ve şiddetle
reddediyorum. Aynı bağlamda yaptığı
konuşmanın tam tersini HDP Grubu için yapmak mümkün; sahada yaşanan
terör eylemlerinden Meclise taşınan şiddete yönelik her türlü
değerlendirmeyi yerli yerine koyarak benzer bir değerlendirme yapmak
mümkün ama ben onu yapmayacağım.
Parlamentonun kendi kurallarına uygun bir
şekilde çalışması hepimizin yükümlülüğü, tabii ki en
başta da iktidarın yükümlülüğü ve biz buna azami dikkati
gösteriyoruz hem Genel Kurulda hem de komisyonlarda. Fakat maalesef
dokunulmazlıklarla ilgili olarak Komisyonda yaşanan olayların
ben de bire bir şahidiyim, orada ilk imza sahibi olarak bulunuyordum.
Olayların nasıl geliştiğini görüyorum. Maalesef, ara
verildikten sonra, o zamana kadar kendi içerisinde yine HDPli vekillerin, AK
PARTİli vekillerin bulunduğu ve bir müzakere zemininin teşekkül
ettiği Komisyonda, benim gözlemim HDPli vekiller gerilimi
yükseltmişler ve olayların çıkmasının müsebbibi
olmuşlardır.
AHMET YILDIRIM (Muş) Çarşamba günü
Çarşambaya gel.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Komisyonun
kurallarına uygun bir şekilde yürümesinde bizim açımızdan
herhangi bir beis olmaz. İç Tüzüke uygun bir şekilde yürüsün,
oylamalar yapılsın, kararlar alınsın, insanlar fikirlerini
söylesinler ama bir tür siyasal gerilim yaratarak bunun üzerinden bir
stratejiyle netice almaya çalışmak yönündeki bir akılla
karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Çarşamba günü gibi!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) En
azından, geçmişe ilişkin bu Parlamentoda çok acı olaylar
yaşandı, biliyoruz, komisyonlarda da yaşandı; bundan
sonrasına ilişkin hep beraber çalışacağız ve bu
ülkenin ortak geleceği için hep beraber yine müzakere etmeye ve
konuşmaya devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Yine hepimizin
yükümlülüğü, bütün bunları yaparken, kesinlikle şiddetten uzak,
insanların fikirlerini serbestçe söylediği, hukuka ve ahlaka uygun
müzakere zeminlerinin teşekkül edilmesidir. Biz buna dikkat edeceğiz,
ümit ederim diğer arkadaşlar da dikkat ederler, temennimiz bu
yöndedir. Dolayısıyla, böyle bir Parlamento çalışması
temennisi ve bu yönde bir hassasiyet çağrısıyla birlikte bu
hususu noktalıyorum.
Öte yandan, Miraç Kandili; milletimizin ve
İslam âleminin miracını kutluyorum.
Esasen, miracın bize söyledikleri çoktur:
İnsan ki iki sonsuzluk arasında gerili bir ip, kötü
yanlarımıza ilişkin o ahlaki eğitimi yapmak ve meziyete
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) -
ilişkin
bir dünyanın kurulması için çaba göstermek, tam da böyle bir günde
daha yüksek sesle söylememiz gereken bir husustur ve
tartıştığımız bütün bu konuları da böyle bir
bağlamda görmek gerektiğini düşünüyor,
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken, dinliyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Bostancı konuşması sırasında
dokunulmazlık tartışması nedeniyle bilinçli bir
şekilde gerilimi yükselttiğimizi ve dışarıdaki terör
ve şiddet ortamını Meclis zeminine
taşıdığımızı ifade etti, açıktan
sataşmada bulundu.
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken. (HDP
sıralarından alkışlar)
İki dakika süreyle söz veriyorum.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklaması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bostancı, meselenin sadece HDPye
yönelik saldırılar olmadığını çok iyi
biliyorsunuz. Dokunulmazlıklarla ilgili mesele
olmadığını da çok iyi biliyorsunuz. Geçen çarşamba
akşamı burada dokunulmazlıklar
tartışılmıyordu. 6-7 milletvekiline yönelik 150-200
milletvekili linç girişiminde bulunurken bu Meclisin gündeminde, Genel
Kurulda dokunulmazlık yoktu.
Hatırlarsanız, aynı gün gündüz
saatlerinde de CHP Bolu milletvekiline yönelik, yine kürsüye yönelik bir
saldırı gerçekleştirildi. Birkaç gün önce CHP Trabzon
milletvekilinin kürsüdeki konuşmasını bitirmesine müsaade
edilmeden bir saldırı yapıldı. Siz bunları çok iyi
biliyorsunuz. Aylardır, bakın aylardır bu konuda gerekli
tedbirleri alın diye sizleri uyarıyoruz. Meclis Başkanıyla
en son yaptığımız toplantıda da her üç siyasi
partinin, muhalefet partisinin grup başkan vekilleri de bu konudaki
kaygı ve endişelerini dile getirdi, geçmişte bu Meclis Genel
Kurulunda yaşanan olaylarla ilgili nelerin yaşanabileceğine
dikkat çekti ama siz ısrarla bunlarla ilgili tedbir almak yerine, bunlarla
ilgili bu linç ve saldırı dalgasını kırmaya yönelik en
küçük bir çaba göstermek yerine, tıpkı bugün olduğu gibi
bunları meşrulaştıran bir tutum ve anlayış içerisindesiniz.
Vallahi, böyle devam edin isterseniz. Bu Meclis Genel Kurulunda hiçbirimizin
onaylamadığı son derece ciddi birtakım olaylar
yaşanırsa her birimiz pişman olacağız. Umarım ki
meşrulaştırma arayışından vazgeçer, bir an önce
özellikle iktidar partisi grup başkan vekilleri olarak bu Meclise
yakışmayan bu ortamların son bulması için gerekli
tedbirleri alırsınız diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
Sayın Bostancı
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, hukuk dışı hiçbir uygulamanın
yanında olmayız, kürsüye yürümek dâhil, konuşmaya müdahale etmek
dâhil.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) O zaman şu
listeyi ıslah etmeniz gerekecek.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Beş
seneden beri yapıyorsunuz, daha ne olacak?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Parlamento
geleneği içerisinde laf atma, söz atma, bunu zaman zaman bütün gruplar
yapıyor ama fiilî olarak müdahaleyi hiçbir şekilde uygun görmeyiz,
kabul etmeyiz.
Çarşamba gecesi yaşanan talihsiz olaya
ilişkin, Anayasa Komisyonundaki toplantı öncesi hep birlikte
değerlendirme yapmıştık, biz de üzüntülerimizi beyan ettik.
O gün yaşanan olayda, evet, arkadaşlarımız burada tedbir de
almışlardı herhangi bir fiilî durum yaşanmasın diye
ama yine de zaman zaman bu tür arbedeler oluyor, arbedeler yaşanırken
de bütün bir AK PARTİ Grubu saldırmış gibi
değerlendirmek tamamen yanlıştır, aralayan vekiller
vardır, çatışma vardır...
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Fotoğraflar ortada.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sonuçta bunlar bizim istediğimiz olaylar değildir.
Parlamentonun çalışma usulü bellidir. Dolayısıyla,
geçmişe ilişkin değerlendirme yaparken abartılı bir
dil kullanmak yerine bunların yaşanmamasını temin edecek
bir gelecek düşüncesiyle konuşmak daha uygun olur. Geleceğe
ilişkin, hukuka, ahlaka uygun çalışma ortamının
teşekkülü konusunda hepimiz yükümlülüklerimizi yerine getirelim diyorum.
Saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bostancı.
Halkların Demokratik Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan
Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır
Milletvekili İdris Baluken tarafından, Kilis başta olmak üzere
sınır illerindeki yurttaşlarımızın can ve mal
güvenliğinin ciddi tehdit altında olduğu hakkında 3/5/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun 3 Mayıs
2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3/5/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 3/5/2016 Salı günü (bugün)
toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
3 Mayıs 2016 tarihinde Diyarbakır
Milletvekili Grup Başkan Vekili Çağlar Demirel ve Diyarbakır
Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından (1892
sıra numaralı) Kilis başta olmak üzere sınır
illerindeki yurttaşlarımızın can ve mal güvenliğinin
ciddi tehdit altında olduğu hakkında Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş olan genel görüşme açılmasına dair
önergenin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 3/5/2016 Salı günlü birleşiminde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisinin lehinde ve aleyhinde olmak üzere dört sayın
milletvekiline söz vereceğim.
Lehinde ilk konuşmacı Mahmut Toğrul,
Gaziantep Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, son zamanlarda, Kilise
kaynağı Hükûmete göre belirsiz ama aslında faili belli olan roketler,
katyuşa roketleri düşmektedir. Bu roketleri maalesef Hükûmet kimin
attığını kimliklendirmek istememektedir. Efkan Ala
İçişleri Bakanı dâhil hepsi, dillerine pelesenk etmişler
Sınırın öte yakasından atılan roketler diye
söylüyorlar. Yani, Gökten 3 elma düştü. gibi tarif ediyorlar. Hâlbuki bu
roketleri fırlatan, atan kimdir, çok açık. İşte,
zamanında Başbakanın söylediği gibi Öfkeli çocuklar
atıyor. Ama bunu bile söylemiyorlar. IŞİD militanları her
gün ilimize, Kilise roketler fırlatıyorlar. 18 Ocaktan bu yana
Kilise atılan roket sayısı 57.
Değerli arkadaşlar, bu roketlerden 20
yurttaşımız yaşamını yitirdi, 71
yurttaşımız yaralandı. Ama, Hükûmetimiz tabii ki çok önemli
önlemler de geliştiriyor, bu önlemlerden de bahsetmeden olmaz.
Örneğin, Sayın İbrahim Kalın Bunlar
yanlışlıkla düşmüş olabilir. diyor. Sayın Vali
ondan geri kalır mı? Sayın Vali Newtona rahmet okutuyor: Bu
roketler -şikâyet ediliyor- tabii ki düşecekler. Efendim, yer çekimi
kuvveti olduğunu biz 1600lü yıllardan sonra yeni öğrendik!
Evet, Newtona rahmet okutmuştu. Elma düşmeseydi, muhtemelen, bugün
Kilis Valisi roket düşmesinden yer çekimini bulur, Nobeli
alırdı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yer çekimi gâvur icadı
ya, onun için.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, önlemler ayrıca alınıyor. Mesela, Kilis Valisi
diyor ki: Bizim üzerimize de düşebilir. Biz her gün abdest alıp
dışarı çıkıyoruz. Çok önemli bir önlem. Daha da
ötesi, diyor ki: Gürültü çıkarmayın, ses çıkarmayın. Bir
çukur yer bulun, oraya girin, hedef küçültün. Bak, askerî dili de eksik
etmiyor arkadaşlarımız. Çok önemli bunlar tabii ki. AFAD
broşür hazırlıyor bunun için, bu telkinler için broşür
hazırlıyor değerli arkadaşlar.
Şimdi, Kilise her gün bu roketler
düşerken, Karkamışa her gün bu roketler düşerken
Peki,
Kilis ve Karkamış arasındaki bu sınır bölgesi olmasa
IŞİD militanları nereden nefes alır değerli
arkadaşlar? Haritaya bakın, IŞİDin elindeki alanın
dışarıya açılan tek kapısı Kilis ile
Karkamış yani Azez ile Cerablus arası ve bu bölgenin aktif bir
sınır geçiş hattına, lojistik destek hattına
dönüştüğünü biz defaatle söyledik ve hâlâ söylemeye devam ediyoruz
ama gerekli önlemlerin alınmadığı açıkça ortaya
çıkıyor. Gerekli önlemler alınıp burası eğer
kapanırsa IŞİDin nefes alacak alanı kalmaz. Ama
değerli arkadaşlar, dünyanın tüm çeteleri geliyor, bu hattı
kullanarak, Gaziantep-Kilis hattını kullanarak Suriye saflarına
geçiyor, orada AKPnin Suriyede yapmak istediği politikalar
doğrultusunda savaştırılıyor, tekrar aynı
hattı kullanarak yurt içine giriyorlar. Evet, daha önce ne hikmetse önemli
günlerde mesela, Türkiye'de sendikalar, çalışanlar, emekçiler
Ankarada barış diye haykıracaklar, o günü seçiyorlar. Ne
hikmetse değerli arkadaşlar, Türkiye'nin demokrat, aydın
gençleri Rojavada, Kobanide yaratılan, gençlerle dayanışmak
için sınır bölgesine gidiyorlar, Suruçta patlıyor. Ve en son da
1 Mayıs günü seçiliyor değerli arkadaşlar, 1 Mayısta
Gaziantepte maalesef, emniyete yönelik olduğu iddia edilen bir
bombalı araç saldırısı oluyor. Sadece bunlar değil ama
ben bu son örneğin üzerinde durmak istiyorum.
Bakın, iddialara göre bir gün öncesinde
Amerikan Dışişleri Bakanlığından bizim
Dışişleri Bakanlığına bir bilgi geliyor. Yer
belirtiliyor, Şurada, şurada şu kadar ton bomba patlatılacak.
diye istihbarat geliyor. Gaziantep mülki idare amirleri o gece saat on bir-on
iki civarında bir toplantı yapıyorlar ve bu toplantıda
önlem alıyorlar güya ama 1 Mayıs günü maalesef yer, zaman
belirtilmesine rağmen o bombanın orada patlatılmasına engel
olunamıyor ve 2 polis yaşamını yitiriyor, 18i polis olmak
üzere 23 yurttaşımız yaralanıyor.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetimizin
yaptığı önemli bir iş daha var. Her bombalı eylemden
sonra, DAİŞ, IŞİD çetesi, bu tecavüzcüler çetesi
yapmışsa mutlaka yayın yasağı koyuyor ve bombalama
anını paylaşan, sosyal medyada paylaşan polis
açığa alınıyor. Yine, bizim daha önce de defalarca bu bölge
hattının bir lojistik desteğe dönüştüğünü, bu bölge
hattını IŞİDin yol geçen hanı gibi
kullandığını söylememize rağmen, Antepte yüzlerce
uyuyan IŞİD hücresi olduğunu belirtmemize rağmen
Bir polis
memuru bizi doğruluyor, değerli arkadaşlar, diyor ki: Gaziantep
Akyol Mahallesinde bir bina var. Burayı IŞİD militanları
hastane olarak kullandılar. Hatta ben de o binanın önünde nöbet
tuttum. Binanın fotoğrafları paylaşılmış,
değerli arkadaşlar.
Ve AKPnin DAİŞle, IŞİD
militanlarıyla aslında birçok vesileyle yaptığı,
tuttuğu iş ortaya çıkmış durumdadır. Ancak bu
politikanın nedenini de iyi anlamak lazım. Bu politika, tabii ki
AKPnin Suriye ve özellikle Rojava karşıtı dış
politikasının eseri. Buna teslim olmuşlar. Kürt
karşıtı politika, Rojavada Kürtlerin bir statü
almasını engellemek için herkesle çuvala girebilir. Çünkü yapılan
iş, işlemlerden bunu anlıyoruz, Cumhurbaşkanının
açıklamasından bunu anlıyoruz. Diyor ki: Biz Kuzey Irakta,
Irak Kürdistanında olduğu gibi burada bir oldubittiye izin
vermeyiz. Peki, orayla ne yapıyorlar? Ticaret yapıyorlar, 12 milyar
dolar. Daha da önemlisi, değerli arkadaşlar, Suriyeyle de
ticaretimiz artıyor. Suriye sınırımızın özellikle
IŞİD elinde olan bölgesinde ihracatımız artıyor. Bu
ihracatı kimle yapıyoruz, değerli arkadaşlar? Suriyeyle mi
yapıyoruz, YPG, YPJyle mi yapıyoruz, yoksa Ahrarel-Şam, El
Nusra, IŞİDle mi yapıyoruz? Bu sınırın kontrolü
IŞİDin elinde. Bunlar bizim için kırmızı çizgi olmaz
ama bize tek bir çakıl taşı atmamış olan YPG, YPJ yani
Rojava bölgesi bizim için kırmızı çizgi. AKP Hükûmeti için orada
asla bir oldubittiye izin verilemez, bir çakıl taşı dahi
atılmamış o yer de kırmızı çizgidir.
IŞİD sınır komşumuz
olabilir, kadınlarımızı, kızlarımızı
satmak için Gaziantepte köle pazarları kurmuş olabilirler ya da AFAD
kamplarında yetişip Suriyede de savaşmış olabilirler,
bu problem değil, ama bize bir çakıl taşı atmamış
olan Kürtler bizim için çok önemli bir kırmızı çizgidir. Yani
Bizim için derken ülkeyi yönetenler için söylüyorum, Cumhurbaşkanı,
Başbakan ve Hükümeti
Sayın arkadaşlar, şunu özellikle
söylemek istiyorum: İki nedeni vardır bu saldırıların.
Birincisi, öteden beri söylüyoruz, Türkiye Pakistanlaşmaya doğru,
Gaziantep, Kilis bölgesi de Peşaverleşmeye doğru hızla
ilerliyor. Birincisi, beslediğiniz karga dönüp gözünüzü oyuyor, bumerang
gibi size dönüyor. Ama bir diğeri, gerçekten bu da bizi düşündürüyor,
neden AKPnin karşıtı politikaların protesto edilmesi
gerektiği dönemlerde, özellikle o günlerde patlatılması,
Hükûmetin Bunlar cici çocuklardır, sinirli çocuklardır.
İşte yanlışlıkla atıyor. demesi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) -
daha önce MİT
Müsteşarının Oraya 4-5 insan gönderirim, oradan 7-8 tane füze
fırlatırım ve orası için bir bahane oluştururum,
mesele değil. demesi bize AKPnin bu meseleyi iç politika malzemesi
hâline getirdiğini düşündürüyor.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Toğrul.
Önerinin aleyhinde Emin Haluk Ayhan, Denizli
Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Kilis başta olmak üzere sınır illerindeki
vatandaşların can ve mal güvenliğinin ciddi tehdit altında
olduğu cihetle Anayasa ve İç Tüzükün ilgili maddeleri gereğince
bir önerge talebi var. Bu hususta Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini
arz etmek üzere söz aldım, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Daha önce, biz, Kilisi ziyaret ettik Sayın
Genel Başkanımızın talimatlarıyla. Bu amaçla bir
araştırma önergesi de verdik. Gerçekten Kilis merkezinde uyuyan
hücre evler var mı? Varsa ne gibi önlemler alınıyor?
İstihbarat ve güvenlik birimlerimiz neden zafiyet içerisinde? Katyuşa
füzesi değil de daha etkin güdümlü füzeler, kimyasal
başlıklı füzeler atılsaydı hâlimiz ne olacaktı?
IŞİD terör örgütü neden Kilise füze atmaktadır? Acaba bunun bir
nedeni var mıdır? Atılan füzelerden sonra misilleme
yapılıyor, kime karşı yapılıyor? Kilise
atılan bu bombalarla varılmak istenen hedef nedir? Neden bu Hükûmet
bu konuya duyarsız davranmaktadır? Neden uluslararası
platformlarda bunu gündeme getirmemektedir? Suriyeyle ilgili, 900 kilometrelik
sınırımızda birçok yerleşim yeri varken neden
özellikle Kilis bombalara maruz kalmaktadır? Füze kalkan sistemi neden
yoktur? Füzeler düştüğünde siren çalmamaktadır. ve devam
ediyor. Bu, oradaki vatandaşların bize sorduğu sorulardan
oluşturduğumuz bir bölüm.
Şimdi, tabii ki sınırlar sadece
bugünün eseri değil, sınırlar çözüm sürecinin eseri. Bugün
ortaya çıkan bir şey değil bu. Bugün sıkıntıda
yaşıyorsak bunun için yaşıyoruz. Şimdi, baktım,
önergede PYD yok, PKK yok. Yalçın Akdoğan zaten çözüm sürecini
istiyordu, yok buralarda. Bilmiyorum, Sayın Bakan görüşüyor musunuz
siz bu meseleleri orada? Hükûmetin zaten bu işle ilgisi yok. Çözüm
sürecinde orada oturduğu hâlde farklı şeyler söylüyor Sayın
Akdoğan. Sayın Cumhurbaşkanı işe sahip çıktı
da Böyle bir şey yok. dedi. Millet inandı da biraz iş
farklılaştı. Buna bakıyorsunuz, Hükûmet cevap vermiyor.
İhracat konusu var. Şimdi, iddialar var. Füzelerle ilgili beyanlara,
açıklamalara bakıldığında, barbar çetelerin ve
halkın güvenliğini sağlama konusunda ortaya konan bilinçli
çaresizlik hâli Bu algı güçleniyor. diyor. Hükûmet buna ne diyor, çok
merak ediyorum. Hükûmetten cevap verebilecek bir kadro da yok burada. PYDyi
destekleyin. der gibi bir ifade çıkıyor burada.
Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti bu işi hafife
almamalı. Bu iş çözüm sürecinden başladı, geldi.
Şimdi, nereden bakarsanız bakın, bölgede uygulanan politikalar
Türkiyeyi sıkıntıya soktu. Hem ülkenin dışında
uyguladığınız politika sıkıntıya soktu hem
içeride çözüm rezaleti dediğiniz politikalar sıkıntıya
soktu. Problem sadece sınırın orasından gelmiyor. Türkiye
Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri, emniyet güçleri, bakın oralarda
memleketin huzurunu sağlamak için neler yapıyor? Şimdi, Türkiye
Cumhuriyetini hiç kimsenin sıkıntıya sokmaya hakkı yok.
Şimdi, yerel dinamikler deniyor. Yerel
dinamikler de PYD, PKK
Şimdi, onlara da bakmak lazım. Kiliste
çatışma riski var. Bakınız, Kilis perişan, her gün
füze isabet ediyor. Bu ilimizde yaşayan vatandaşlar korku içinde. O
bölgede PKKnın olmadığı tek il. Kilis terör örgütlerinin
açık hedefi hâline gelmiş. Buradan göçler başlamış.
Hiç kimsenin can güvenliği yok. Kilisli vatandaşlarımız
çocuklarını okula göndermekten, toplumsal hayata güvenle
katılmaktan çekiniyorlar. Kilisin artan sorunları nedeniyle
kadın ve aileden sorumlu genel başkan yardımcımız
oraya gitti; daha sonra biz Kahramanmaraş ve Hatay vekillerimizle beraber
oraya gittik. Burada fecaat
Bombalar yağıyor. Hükûmet duyarsız.
Sosyal hayat can çekişiyor. Aileler perişan, evlerde oturmak güvenli
değil. Hastaneler talep ve ihtiyaçlara cevap vermiyor. Esnaf kan
ağlıyor; başka yerlerde, başka bölgelerde olduğu gibi
vergi, sosyal güvenlik primleri ve diğer ödemelerinin ertelenmesini
istiyor. Suriyeli nüfusun yüksekliği Kilisin sosyal huzuruna da dinamit
koyuyor.
Milliyetçi Hareket Partisi Kilisin ve Kilisli
kardeşlerimizin yanında oldu, o bölgedeki
vatandaşlarımızın yanında oldu. Şimdi hiç kimse
bizim AKP gibi Kilise yüz çevirmemizi beklememeli. Kilis Türkündür, Türk milletinin
de kalbidir.
Şimdi, arzu ederdik ki Sayın Başbakan
oraya gittiğinde Sayın Merkelle beraber Kilise de gitsin. Niye
gitmedi? Sınırın kenarında veya öbür tarafındaki
kamplarla da bir haşır neşir olsaydı. Bunlar çok önemli hususlar.
Kilise Sayın Genelkurmay Başkanı gitti, MİT
Müsteşarı gitti; Savunma Bakanı ne işi vardıysa
onlardan sonra, işini ikmal edip gitti; niye gecikti gitti bilmiyorum.
Roketlerin kasten atıldığını Sayın Başbakan
düşünüyor. Almanya Başbakanını oraya yakın
ağırlıyorlar, sanıyorum sınıra gitmeyi tehlikeli
buluyorlar, Bunları Bakanlar Kurulunun gündemine
taşıyacağız. diyorlar. Bakanlar Kuruluna o ana kadar
girmiş değildi.
MHP olarak, gerçekten, Hükûmetin, hükûmet
politikalarını ve vatandaşın Parlamentodan taleplerini acil
olarak yerine getirmesini bekliyoruz. Bakın, Türkiye'nin, millî
bekasının parametrelerini başka ülkelerin inisiyatifine terk
etmemesi lazım. Biz tezkereyi burada niye verdik? Ne yapıyorsunuz
tezkereyle? Biz niye verdik? (AK PARTİ sıralarından
Bağırma, sakin ol. sesi) Oy verdim, bağırırım.
Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti egemen bir devlet.
Millî, üniter ve güçlü bir devlet, sınırlarını, hiç
kimsenin himmet ve desteğine ihtiyaç duymayarak koruyacak siyasi tasarruf
ve stratejilerini bizzat kendisi tayin etmek mecburiyetindedir. Niye buraya
geldiniz de bunu istediniz? Öyle değil mi Sayın Bakan?
Şimdi, Türk milleti, kendi söküğü varsa -bugün,
bunları Sayın Genel Başkanımız sabah söyledi- kendi
söküğünü kendi dikecek, kendi göbeğinin bağını kendi
kesecek dirayet ve tecrübeye sahip. Ülkeyi yöneten Hükûmet aciz içinde.
Sayın Bakanın bunlarla ilgisi yok. Bakanlar Kurulunda
görüşüldükten sonra açıklamaları da tatmin edici değil.
Nereden geliyor, nasıl geliyor, bunları eğer Türkiye Cumhuriyeti
tespit edemiyorsa, kim olduklarını bilemiyorsa burada
sıkıntı var demektir.
Şimdi, şunu özellikle ifade etmek
istiyorum: Bu bölgede sınırlar problemliyse, güvenlik
sıkıntıdaysa burada, özellikle Kilisin
karıştırılmasının, Türk şehri
olmasının çok büyük bir önemi var. Bu bir.
İkincisi: Çözüm sürecinin sonucunda ne oldu?
Güneydoğuda bugün, o hendeklerin altında kaldınız. Kim
yaptı bunları, Hükûmet neredeydi, istihbarat neredeydi, ne
yapıyordu, bu kadar ölen vatan evladının sorumlusu kim? Hükûmet
buna cevap vermek mecburiyetinde. Burada, buna cevap verecek bakanlar yok
maalesef. Bunların çok net bir şekilde izah edilmesi lazım,
anlatılması lazım.
Ama şunu buradan söylüyorum,
haykırıyorum: Gelin, siz sınırın iki tarafındaki
terör örgütlerini temizleyin; Milliyetçi Hareket Partisi, sonuna kadar
Hükûmetin arkasında. Söz verin bu kürsüden. Her gün beyanat verip
Angajman kuralları uygulanacak. demek oradaki vatandaşın
işini çözmüyor, milletvekillerine F klavye vermek milliyetçilik olmuyor.
Bu meseleyi çözün.
Yüce heyete saygılar sunuyor, teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Önerinin lehinde, Öztürk Yılmaz, Ardahan
Milletvekili
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yılmaz, süreniz on
dakikadır.
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bizim Kilisle ilgili, gönül isterdi ki burada
kapsamlı bir açıklama ve değerlendirme yapılsın. Çünkü
18 Ocaktan bu yana yapılan saldırılara
baktığımız zaman, bu saldırılar devam ediyor.
Ölen insanlarımızın sayısı artıyor,
yaralıların sayısı artıyor ve kentten göç
başlıyor. Okullar tatil değil ama öğrenciler okullara
gitmiyor. Öğretmenler rapor alıyor. Kentte bir panik havası var.
Atılan roketler ve insanların can derdiyle bütün bunlar oluyor. Ama
tedbir konusunda ciddi bir tedbir alınmadığını
görüyoruz.
Bakınız, 4 maddelik Kilis planı
açıklandı Hükûmet tarafından. Ne zaman? 25 Nisanda. İlave
askerî tedbirler alınacak, ilave İHAlarla sınır
gözetlenecek, ekonomik tedbirler alınacak; tüccar, esnaf, zarar görenlerin
bu zararları giderilecek; sosyal destek programı sağlanacak,
sağlık alanında ilave tedbirler alınacak; ilave doktorlar,
zırhlı ambulanslar Kiliste hizmete başlayacak. dendi. O zaman
orada hayatını kaybeden vatandaşımızın
sayısı 17ydi ve yaralılarımız 61di; şimdi
hayatını kaybedenler 21e çıktı ve yaralılar da 71e
çıktı.
Bizim bir kentimize ciddi bir saldırı var.
Bu saldırı dışarıdan geliyor. Bu roketleri atanlar
elbette belli, bunun kim olduğu da belli. Türkiyede sokakta yürüyen 3
yaşındaki bir çocuğa sorsanız, eğer aklı kâmil
olmuşsa kimin yaptığını söyler. Bunu yapan katil
IŞİD terör örgütü, bunu bir kere bilelim. (CHP sıralarından
alkışlar) Bunun adını koyalım. Türkiye bunun
adını koyduğu için IŞİDten ilave bir tehdit
algılamasına giremez, bunun adını koymadığı
zaman bunlar devam eder çünkü bir şeyi teşhis etmek tedbiri de
getirir. Bu konuda maalesef Hükûmetin doğru dürüst bir tedbir
aldığını görmüyoruz. Bu konuyla ilgili ne tür bir
çalışma yapıldığını da şu ana kadar
görmedik, şahit olmadık sadece Bakanlar Kurulundaki açıklama
dışında.
Şimdi, niye bunlar
oluyor? Neden bu noktaya gelindi? Türkiyenin bir kenti, bu kadar mülteciyi
ağırlayan, bu kadar özverili olan bir kenti ne oldu da bir anda böyle
saldırıların hedefi hâline geldi? Her şey Arap Baharıyla
ve Suriye politikasının yanlışlığıyla
başladı. Türkiye o dönemde hatırlayacaksınız- 2011
Martından sonra Orta Doğunun lideri olacaktı, Kuzey Afrikadan
Orta Doğuya kadar bütün rejim değişikliklerinin
yapılmasına öncülük edecekti ve bu dünya devletleri de Türkiyeyi Bak,
işte bu kadar yetenekli bir ülke, bütün bunları sağlıyor.
diye ödüllendirecekti. Her şey çöktü; Türkiyenin bu planı Libyada
çöktü, Mısırda çöktü ve Suriyede çöktü. Sadece bu ülkelerde
çökmedi, dış aktörlerle de bizim kavgamız arttı, Rusyayla
gerginlik Suriyeden dolayı oldu. ABDyle ters düştük daha ziyade
Suriyeden dolayı ve bölgesel aktörlerle ters düştük.
Kabaca
baktığımız zaman on yıl önce Orta Doğuda
devletlerin sayısı terör örgütlerinin sayısından
fazlaydı; devlet vardı, diktatördü ama devlet vardı, bir merkezî
otorite vardı. Bugün terör örgütlerinin sayısı devletleri
aşmış durumda, sadece Suriyede kaç tane terör örgütü
olduğunu kimse bilmiyor, sayısını bile bilmiyoruz. Allah aşkına
bunlardan dost olur mu, bunlardan Türkiyeye dost olur mu? Bunlarla iş
birliği yapılır mı?
Ayrıca bir şey
söylemek istiyorum: Angajman kuralları diye bir şey tutturulmuş.
Ya, kardeşim, angajman kuralları senin hava sahanı ihlal eden,
senin toprağını taciz eden bir devlete karşı uygulanır.
Bir terör örgütüne karşı angajman değil, onu yok edersin sen. Ne
angajmanından bahsediyorsun? Gerekirse onu yok edersin. (CHP
sıralarından alkışlar) Tabii, diplomatik terminoloji
maalesef biraz hassas.
İkinci bir konu: Biz niye Suriyeye yönelik
sadece obüslerle karşılık veriyoruz? Çünkü hava sahasında
Rusyanın uçakları var, sınırın diğer
tarafına geçemiyoruz. Peki, biz koalisyonda yer almıyor muyuz?
Koalisyonda yer aldığımız ABD ve başka ülkelerin
uçakları niye bu hedefleri vurmuyor? Daha da enteresan bir şey
söyleyeyim -hadi onlar da vurmuyor- biz Suriyeye hava sahasını Rusya
kontrol ediyor diye giremiyoruz. Peki Musul hava sahasını kim kontrol
ediyor? Orayı niye vurmuyoruz? Niye mesela Musul hava sahasına biz
geçip bu hedefleri vurmuyoruz?
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Sence niye
vurmuyoruz?
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Vurmamız lazım.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Anlat niye
vurmuyoruz? Niye vurmuyoruz, niye?
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Vurmamız lazım,
çünkü Türkiye IŞİDten daha güçlüdür.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Niye
vurmuyoruz?
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - İstediğimiz
zaman vurup yok edebilir Türkiye bunları.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Bak konsolosluk
yaptın, niye vurmuyoruz anlat bize.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Ben size anlatayım,
çünkü vurmak istemiyorsun da onun için vurmuyorsun. Gerçeği mi istiyorsun
sen! (CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Anlat, anlat,
tam anlat.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Her şeyini
anlatayım sana, çık seninle her şeyi tartışayım
ben. Beni konuşturma lütfen, devlet adabımı da bozma.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Sayın
Konsolos tam anlat.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Türkiye bu konuda ciddi
bir tedbir almak zorunda, Türkiye her zaman bu konuyla ilgili gerçek manada bir
tedbir almak zorunda. Bizim ulusal güvenliğimiz her şeyin üstündedir.
Ülkemizin güvenliği her şeyin üstünde gelir. Biz bu konuyla ilgili
-bugün Kilise oluyor, yarın Gaziantepe olacak, başka gün başka
bir ilimize olacak- ne yapacağız? Bütün bunlarda terör örgütü oluyor
diye bütün nüfusları mı taşıyacağız? Tedbir
almamız lazım, Hükûmetin açık açık tedbir alması
lazım. IŞİDi terör örgütü olarak gördüğünü ilan
etmiş, onun gereğini de yapması lazım bütün kentlerde.
İki
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Boş
konuşuyorsun, ezber konuşuyorsun.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Kardeşim, sözün varsa
gel burada konuş, bana oradan laf atma.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Git
Allahını seversen, bomboş konuşuyorsun ya.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Terör örgütleriyle ilgili,
bu konuda ağrısı olanlar, gocunanlar varsa onlara
cevabını veririm.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Bilgiyle
konuş, şov yapıyorsun. Bir de sen Musulda konsolosluk
yaptın.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Bir başka konu,
bakınız AKP politikasıyla ilgili ben şunu anlarım: Biz
eğer geçip Suriyeye ilgili müdahaleyi yapamıyorsak bizim oturup bir
düşünmemiz lazım. Bu koalisyon uçakları İncirlikten
kalkıyor, bütün lojistik malzemelerini İncirlikte depoluyorlar, her
şeyleri İncirlikte. Biz bunlardan rica ediyoruz, bunlardan talepte
bulunuyoruz da mı bunlar orayı vurmuyor? IŞİDin
geldiği, roket attığı yerler belli, nereden
attığı belli. Bunu Googledan bile gösteriyorlar, her şey
belli. Babtan atıyorlar, o sınır kasabalarından
atıyorlar, gelen roketlerin menzili belli. Niye bunlara tedbir
almıyoruz?
Arkadaşlar, bir başka konu: Şimdi,
bizim, bölgesel olarak bir şeyi bilmemiz lazım; önümüzdeki dönem,
maalesef, radikal terör örgütlerinin Türkiye'yi tehdit ettiği bir döneme
giriyoruz. Komşularımız kaynıyor, coğrafya
çalkantılı, sınırlar değişiyor. Hâl böyleyken biz
hâlâ duruyoruz laf atıyoruz. Ben, şahsen bunu bir politika olarak
görmüyorum. Benim söylediğimde bir yanlış var mı?
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Hepsi
yanlış.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Senin
söylediğinde siyaset yok.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) Biz tedbir almamalı
mıyız? Kiliste oturanlar oturduğu yerde kalsın, roketler
atılmaya devam mı etsin, bunu mu istiyorsunuz siz?
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Senin
söylediğinde popülizm var; siyaset yok, diplomasi yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Konuş, konuş. Sen
devam et, devam.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Bak senin
söylediğinde siyaset yok, diplomasi yok; popülizm var.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
hatibi dinleyin efendim.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) Başka bir konuyu
belirtmek istiyorum, Türkiye'nin özellikle bölgesel iki konuda adım
atması gerekiyor: Birincisi; önümüzdeki dönemde IŞİDin tehdidi
daha fazla artıyor, IŞİD sıkıştıkça
Türkiye'ye dönük tehditlerini artırıyor. Yarın belki de Menbice
operasyon yapılacak. Hâl böyle olduğu zaman, bizim daha büyük bir
tehdit algılamasıyla, büyük bir stratejiyle bunun üzerine gitmemiz
lazım. İki; keza aynı şekilde Irakta da bu tehdit iyice
zirve yapıyor. IŞİD sıkıştıkça, keza Irakta
da sıkıştıkça Türkiye'ye dönük tehdit artıyor.
Türkiye'yi, IŞİD, maalesef bir eleman temin etme, bir lojistik olarak
görmek istiyor; bizim buna izin vermememiz gerekiyor.
Uluslararası toplumda da bu konuyla ilgili,
gelen, atılan roketler, hayatını kaybeden insanlar, bunlarla
ilgili de diplomatik olarak gerekli girişimleri yapmamız lazım,
bizim olayın iç yüzünü açıklamamız lazım. Niye bunlar
atılıyor Türkiye'ye? Nedir? Bizim bilmediğimiz başka bir
şey varsa muhalefet olarak bunları da öğrenmek isteriz.
Türkiyede her gün böyle bir tehditle, böyle bir
roketle biz şahsen uyanmak istemiyoruz; hiç kimse istemiyor, insanlar
tedirgin olmak istemiyor. Türkiye'nin uluslararası toplumda bu konuyla
ilgili yapmış olduğu bir girişim var mı, mesela
Kilise dönük IŞİD terörüyle ilgili bir girişimi var mı?
Kilise dönük yapılan IŞİD terörüyle ilgili, Türkiye bu zamana
kadar bir girişim yaptı mı? Koalisyon ortaklarından bu
konuyla ilgili resmî olarak bir yardım talep etti mi? Bundan sonraki
süreçte ne tür bir ortak harekât yapılacağına ilişkin bir
karar alındı mı? Bunlar yapılmıyor. Maalesef, biz
gazetelerde her gün yeni bir saldırı görüyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yılmaz.
Önerinin aleyhinde Reşit Polat, Kilis
Milletvekili konuşacak.
Buyurunuz Sayın Polat. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
REŞİT POLAT (Kilis) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
İki konuşmacımız da bu DEAŞ
terör örgütünün Türkiyeye neden musallat olduğu, Türkiyenin bunlara
karşı zayıf düştüğü noktasında serzenişlerde
bulundu. Ben size olayı en başına alarak, Kilisin vekili olarak
anlatayım, sonra da Türkiyenin ne yapması gerektiğine, devletin
ve Hükûmetin ne yapması gerektiğine gelin birlikte karar verelim.
İlk, Kilis Elbeyli sınırında
olan Dağ Hudut Karakolumuzda DEAŞ militanları 1 askerimizi
şehit etti. Ona mukabil, hemen olaya askerlerimiz müdahale etti ve
DEAŞ militanını öldürdüler.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Militan mı, terörist mi?
REŞİT POLAT (Devamla) Terörist.
O gün de ben ilimde bulunduğum için hemen
Elbeyliye intikal ettim, olayın gidişatını izledim ve 1
teröristin öldürülmesi sonucu karşı taraftan gelen 3-4 araba,
terörist dolu araba
Bizim sınırımıza yürüyüşleri
sonucu da topçu bataryalarımız oraya gereken cevabı verdi.
Aynı olay Şehit Mehmet Karakolunda da gerçekleşti ve yine,
aynı sert tutumumuzu oraya karşı da gösterdik. O günden bu yana,
bizim gerek toplarımız gerek uçaklarımız gerek koalisyon
güçlerinin uçakları, DEAŞ teröristlerinin bu millete yapılan saldırılarını,
hudut karakollarına yapılan mermi atışlarını,
havan topu atışlarını ve şehrimize gelen roketlerin
sonucu olarak çok şiddetli şekilde vuruyoruz. Olayın
çıkış noktası bu.
Şimdi, bizim topraklarımıza kasteden
bir terör örgütünü, şehit eden bir terör örgütünü, biz görmezden mi
geleceğiz? Tabii ki gerekli müdahaleyi yapacağız.
Bakın, 18 Ocaktan itibaren başlayan bu
roket saldırısının sonucunda 21 vatandaşımız
hayatını kaybetmiş, 70 civarı vatandaşımız
yaralanmış ve halkta da büyük bir tedirginlik oluşmuş.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır)
Yıllarca ellerini kollarını sallaya sallaya bizim
sınırlarımızı kullanıp Azeze geçtiler,
şimdi bunları söylüyorsunuz. Hayret bir şey!
REŞİT POLAT (Devamla) Peki, ben
şimdi buradan arkadaşlara soruyorum: DEAŞı, ilk, terör
örgütü olarak gören ve söyleyen bu Hükûmettir.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Elini kolunu
sallayarak gittiler. Saklanarak değil yani. Gidin görün.
REŞİT POLAT (Devamla) - DEAŞ bir
terör örgütüdür. Bu, kesinleşmiş bir gerçektir.
Peki, bu kadar atış sonucunda onlara hiç
mi bir şey olmamış? Gerek uçakların gerek obüs
toplarının atışı sonucu bine yakın DEAŞ
teröristi öldürülmüştür. Ben, genel gidişatını bu
şekilde size ifade edeyim.
Tabii ki polemik çok, işte atıldı
mı, düştü mü, abdestsiz çıkmayın
ya da başka
şeyler. Bence, bunların hepsini bir tarafa
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Polemik
değil
REŞİT POLAT (Devamla) Benim zamanım
olsa, onların polemik olup olmadığını size
anlatırım ama bazı konulara girmem lazım.
Biz, bu polemiklerle
uğraşacağımıza, şu an bu DEAŞ terör örgütünü
bu ülkeden nasıl uzaklaştırırız, onun
hesabını hep birlikte yapmamız lazım.
ALİ ŞEKER (İstanbul)
Araştırma önergesine destek mi olacaksınız?
REŞİT POLAT (Devamla) - Bakın, en son
anılan -ben dinledim arkadaşları- Hükûmet yetkililerinden hiçbir
zaman şu denmemiş
Bu, DEAŞ mevzilerinden geliyor mu, gelmiyor
mu, atıldı mı, rastgele mi düştü? gibi söylemlerde
bulundular. Ben, 25 Nisan Bakanlar Kurulu toplantısından sonra
Sayın Numan Kurtulmuşun açıkladığı tam metni size
okuyorum; bakın, biz nereden atıldığını
görmüşüz, kimin attığını söylemişiz: 18 Ocaktan
bu yana 46 roket atışı yapılmış ve bu
atışlar DEAŞ unsurlarının bulunduğu mevziden
atılmıştır. Bu sizi tatmin etmiyor mu? Ya, demek ki
DEAŞ mevzusunu kabul ediyoruz ama ısrarla diyorsunuz ki: Siz
DEAŞı seslendirmiyorsunuz, söylemiyorsunuz, terör örgütü
olduğunu kabul etmiyorsunuz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Antepte hastane
kuruldu mu, kurulmadı mı?
REŞİT POLAT (Devamla) - Peki, Hükûmetimiz
boş mu duruyor? En son takviye askerî birliklerin oraya
konuşlandırılmasından sonra
Bu takviye askerî güçleri de
size açıklayayım: Obüslerimiz var, tankçı birliklerimiz var,
özel harekâtçılarımız var orada. Şu anda da Sakarya
Roketatar Sistemleri getirildi, bir ay sonra da, inşallah, HIMARS dediğimiz
güdümlü roketatar sistemleri geliyor. Biz sürekli DEAŞ mevzilerini
vuruyoruz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bir aya kadar
dayanırsa Kilis tabii.
REŞİT POLAT (Devamla) - Ama Bu milletin
birliği ve dirliği için hemen, anında bir kara operasyonu
gerçekleştirelim ve o terör örgütünü oradan uzaklaştıralım.
derseniz tabii ki bu seçenek de görüşülüyor. Bilindiği üzere bu
seçenekler bir anlık değil, bir strateji, askerî uzmanların
karar vereceği konular. Biz, Meclis olarak karar alabiliriz, o ayrı
ama Kıbrıs Barış Harekâtında bile yapılan
operasyon dört beş sene sonra gerçekleşmiş. Tabii ki biz bu
sürenin bu kadar uzamasını istemiyoruz. Bir an önce bu terör
örgütünün -tabii, güneydoğuda ve doğuda PKK terör örgütünün de
olduğu gibi- bu topraklardan defolup gitmesini istiyoruz.
Şimdi, Bakanlar Kurulumuz Kilisle ilgili
başta güvenlik tedbirleri olmak üzere 25 Nisanda ekonomik anlamda
yapılan önlemleri de açıkladı. Gerek esnaf ve
tüccarımızın zararları, kredi imkânları
noktasında, sağlık alanında, millî eğitim
alanında, sosyal destek programları anlamında Kilise destek
oluyorlar.
Bakın, biz yaklaşık beş seneden
beri 130 bin kardeşimizi misafir ediyoruz ve sizler, füzeler düşene
kadar maalesef ama maalesef Kilise gelip de bu güzel insanlara,
barışsever insanlara sahip çıkmadınız. Ne zaman bir
füze geldi, hepiniz topyekûn bağırmaya başladınız.
Şu anda Kilisli tedirgin, tabii ki tedirgin. Roketler geliyor ilimize.
Birlik zamanı diyorum, beraberlik zamanı diyorum. Eğer bu
millet, birlik ve beraberliğini muhafaza edip terör örgütlerine, sadece
DEAŞ değil, PKKya da MLKPye de aynı tepkiyi gösterirse
inanın ki bu şer odakları, bu kara bulutlar bu ülkenin üzerinden
kaybolup gideceklerdir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Ne
ektiyseniz onu biçersiniz.
REŞİT POLAT (Devamla) - HDP Grubu
Kilisteki bu olayların araştırılması diye önerge
vermiş, üstüne de eklemiş, demiş ki: Ankara patlamaları,
Suruç patlamaları
Bir de PKKyı ekleyeydiniz, hep birlikte
araştırsaydık, hep birlikte görseydik.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) PYDyi, YPGyi
REŞİT POLAT (Devamla) PYDyi
ekleseydiniz, hep birlikte onu da araştıralım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) IŞİDe
sahip mi çıkıyorsunuz?
REŞİT POLAT (Devamla) Bakın
arkadaşlar, terör örgütlerine karşı birlikte mücadele vereceksek
hep birlikte vereceğiz, ayırmayacağız. Bizim için DEAŞ
da terör örgütüdür, PKK da terör örgütüdür, PYD de terör örgütüdür. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Ne zamandan
beri terör örgütü? İşinize geldiği zaman terör örgütü,
işinize gelmediği zaman kucaklarsınız.
REŞİT POLAT (Devamla) - En son olarak,
bakın, bu tampon bölgeyle ilgili de hemen bir açıklama yapayım:
Sayın Cumhurbaşkanımız, dört seneden beri, bu olaylar
başladı başlayalı tampon bölgenin önemiyle ilgili üstüne
vura vura vurgu yapıyor ama bir türlü Birleşmiş Milletlerden bu
konuda Türkiyeye destek yok. Bu, dört sene önce oluşturulsaydı
şimdiye bu sorunların hiçbirisi olmazdı. Onun için, bu fikre
gelin hep birlikte sahip çıkalım.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Neden sizsiniz, siz!
REŞİT POLAT
(Devamla) - Bu terörü bu topraklardan hep birlikte kovalım.
Girmeden tefrika bir
millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu
top bile sindiremez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Bu işler şiir okumakla olmuyor, güzel şiir
okumakla olmuyor bu işler!
REŞİT POLAT (Devamla) Bu nedenledir ki
sizin içinde bulunduğunuz bir önerinin kendi memleketime hayır
getirmeyeceğine inanıyorum ve önerinize ret veriyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Polat.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, hatip konuşmasında önergemize ilişkin,
bu önergeyi vermekle hem serzenişte bulunduğumuz
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Aleyhinde zaten ya! Aleyhinde konuşacak, ne
yapacak?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Aleyhinde konuşuyor zaten. Ne diyecek ki?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
aynı zamanda polemik yarattığımızı hem de
partimizin ismini de kullanarak bu konuyu amacından
saptırdığımızı ifade ediyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Genel
bir eleştiridir Sayın Başkan.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Bu
kadar önemli bir konuyu, Kilise her gün roketlerin düştüğü,
insanlarımızın orada katledildiği,
yaralandığı bir konuyu önemsemediğimizi ifade ederek bunu
amacından saptırdığımızı ifade ediyor.
Sataşmadan dolayı 69a göre söz hakkı
talep ediyorum Başkanım.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Aleyhte
söz almış Sayın Başkan, aleyhte konuşuyor.
BAŞKAN Sayın Demirel, ben Sayın
Polatı dinledim. Sayın Polat kendi grubunun eleştirilerini dile
getirdi.
Bu eleştiriler arasında sataşmaya yol
açabilecek ya da sizin ifade ettiğiniz husus dışında
söylemediğiniz hususları size atfedecek şekilde bir ifadeye
rastlamadım.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkan, direkt grubumuza
BAŞKAN Şöyle yapalım, belki
dikkatimden kaçmış olabilir: Tutanakları getirteceğim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Tamam
Başkan.
BAŞKAN Dediğiniz gibi bir husus var ise
talebinizi değerlendireceğim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkan, direkt grubumuza yönelik, HDPyi de ifade ederek HDPnin bu konuyu
gündeme getirmesiyle konuyu saptırdığına dair ifadede
bulundu. Açık bir sataşma söz konusu.
BAŞKAN Sayın Demirel, anlıyorum,
haklı olabilirsiniz. Ben tutanakları getirteceğim, talebinizi
değerlendireceğim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Yani,
bu, eleştirinin ötesinde bir şey. Grubumuza yönelik direkt bir
sataşma söz konusu, o yüzden. Yani, ben not aldım. HDP bu konuyu
amacından saptırarak gündeme getirdi. Ve sanki amacımız
neymiş? Saptırmışız. Bu kadar önemli bir konuyu
gündeme getirmemize ilişkin normal bir eleştiri değil, bu bir
sataşmadır, grubumuza bir sataşma söz konusu.
BAŞKAN Sayın Demirel, sataşmadan
dolayı bir hakkınız var ise bu hakkınızı size
teslim ederim, hiç kuşku duymayın. Tutanaklara bakacağım
süratle, talebinizi değerlendireceğim efendim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Oylamaya geçilecek Sayın Başkan.
BAŞKAN Daha sonra
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Tutanakları
BAŞKAN Hayır, hayır, olabilir,
oylama yapılır, ben birleşimin ilerleyen bölümlerinde
sataşma var ise size söz vereceğim efendim. Oylama
yapılması söz vermeye engel değil.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Konunun
sıcaklığı kaybolacak Başkan.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu
III. YOKLAMA
(HDP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Yoklama
talep ediyorum.
BAŞKAN Peki.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunacağım. Oylamadan önce bir yoklama talebi
vardır. O nedenle, önce yoklama talebinde bulunan sayın
milletvekillerinin Genel Kuruldaki varlığını tespit
edeceğim, daha sonra da yoklama işlemini
gerçekleştireceğim.
Sayın Demirel, Sayın Acar Başaran,
Sayın Taşdemir, Sayın Encu, Sayın Konca, Sayın
Toğrul, Sayın Adıyaman, Sayın Zeydan, Sayın
Yiğitalp, Sayın Yıldırım, Sayın Aydoğan,
Sayın Yıldırım, Sayın Erdoğmuş, Sayın
Gaydalı, Sayın Ataş, Sayın Becerekli, Sayın Bilgen,
Sayın Pir, Sayın Aslan, Sayın Fırat, Sayın Baydemir.
Yoklama için iki dakika süre vereceğim.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:17.14
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU
(Osmaniye), Zihni AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 84üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan
Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır
Milletvekili İdris Baluken tarafından, Kilis başta olmak üzere
sınır illerindeki yurttaşlarımızın can ve mal
güvenliğinin ciddi tehdit altında olduğu hakkında 3/5/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun 3 Mayıs
2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş
bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Yakup Akkayanın, (2/733) esas numaralı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/29)
2/5/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/733) esas no.lu Kanun
Teklifimizin İç Tüzükün 37nci maddesi uyarınca Genel Kurul
gündemine alınması hususunda gereğini arz ederim.
Yakup
Akkaya
İstanbul
BAŞKAN Önerge
hakkında söz talep eden sayın milletvekilleri var, onlara söz
vereceğim.
Teklif sahibi olarak Yakup
Akkaya, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Akkaya.
YAKUP AKKAYA (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; (2/733) sıra
sayılı Kanun Teklifimiz hakkında söz almış
bulunmaktayım. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, İzmir
Milletvekilimiz, yoldaşımız Sayın Tuncay Özkana
geçmiş olsun diyor, bir an önce onun aramızda olmasını
diliyorum.
Bugün ayrıca Dünya
Basın Özgürlüğü Günü ve yine ne yazık ki sınıfta
kaldık. Ülkemiz bu tabloyu hak etmiyor. Bu tablo, bu güzel ülkede bu
demokrasiyi içine sindiremeyenlerin eseridir. Elbette, biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak Türkiyede basının özgür olması için, basın
özgürlüğü için çalışmamıza devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri,
bugün ayrıca Miraç Kandili. Şiddetin, kibrin, öfkenin yok olması
dileğiyle hepinizin Miraç Kandilini kutluyorum.
Değerli milletvekilleri,
çalışma hayatında sorunlar ne yazık ki bitmiyor. Dün burada
Sayın Çalışma Bakanı, konuşmasında
çalışma hayatının güllük gülistanlık olduğunu, kimsenin
sorunu olmadığını nahif bir üslupla, nezaketle
anlattı. Bir an düşündüm Acaba Sayın Bakan Türkiyeyi mi
anlatıyor? diye. Sayın Bakan, 1980 darbesini bile 1977 1
Mayısına bağlamadan tutun da esnekleşmenin her türlüsünün
içinde yer aldığı, işçiyi koruma yerine işvereni
korumayı hedefleyen 4857 sayılı İş Kanununun evrensel
emek normlarıyla dolu olduğunu, on dört senede 17 bin işçinin
iş cinayetlerinde öldürülmesini bir yana bırakıp İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanununun ne kadar iyi
olduğunu anlattı bu kürsüden. Konuşmayı dinlerken,
gerçekten, demek ki siyaset bu dedim. Bütün olumsuzluklar, temiz bir dille
nasıl tersine çevrilebilir, vatandaşlar nasıl ikna edilir?
anlayışını gördüm. Sayın Bakanın olayları
tersine gösteren konuşması, esasen AKPnin on dört yıllık
siyaset anlayışının da bir yansımasıydı.
Aslında Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim olayları çarpıtma
yönünde nasıl yetersiz olduğumuzun da bir göstergesiydi bu. Olsun,
dedik, biz bu kürsülerden halka doğruları söylemeye devam
edeceğiz.
Değerli milletvekilleri,
kanun teklifimizde de görüleceği üzere teklifimiz, bir hakkın teslim
edilmesiyle ilgilidir. Memurlarımız, otuz yılı aşan
çalışma süreleriyle ilgili emekli ikramiyesi alma hakkından
mahrum kaldılar, süre sınırı vardı çünkü ancak Danıştay
10. Dairesinin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi, 25 Aralık 2014 tarihinde
bu haksızlığı ortadan kaldırdı ve Resmî Gazetede
yayımlandı. Ancak memur emeklilerimizin Anayasa Mahkemesinin
kararının uygulanması için Sosyal Güvenlik Kurumuna
yaptıkları başvurular, Anayasa Mahkemesinin
kararlarının geriye işlemeyeceği iddiasıyla, hükmüyle
askıya alınmış oldu ve uygulanmadı. Bu nedenle
memurlarımız da haklarını alabilmek için mahkemelere gitmek
zorunda kaldılar. Danıştayın bu konuda memur emeklileriyle
ilgili vermiş olduğu yüzlerce karar bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
ben buradan bir kez daha Sayın Çalışma Bakanına soruyorum:
Böyle yargı kararları var iken, Anayasa Mahkemesinin 2014 tarihinde
emeklilere vermiş olduğu böyle bir karar var iken iki yıldan
beri bu haksızlığı gidermek için niçin burada bir kanun
teklifinde bulunmuyorsunuz ve niye düzenlemiyorsunuz? Emeklilerimizin
haklarını alabilmek için mahkeme kapılarında beklemelerine
gönlünüz nasıl rıza gösteriyor?
Değerli milletvekilleri, burada iktidara
düşen görev, yargı kararıyla Anayasaya aykırı
olması nedeniyle geçersiz hâle gelen yasanın yerine yeni bir yasal
düzenleme yapmak değil midir? Kanun önünde eşitlik ilkesi ve sosyal
hukuk devleti olmanın bir gereği olarak söz konusu tarihten önce
emekli olmuş ve eksik ikramiye almış olan
memurlarımızın bu ikramiyelerinin de ayrıca ödenmesi
gerekmektedir, yasa da bunu emretmektedir. Bu konuda Anayasa Mahkemesi,
kararını vermiştir. Bu yolla bir hak tecelli ettirilmiştir
ve yapılması gereken Meclisin de bu hakkı emeklilerimize
vermesidir.
Gelin, burada, bir ana muhalefet partisi veriyor
diye bu işi ötelemeyin. Memurlarımızın, otuz yıldan
fazla bu ülkeye hizmet etmiş olan memurlarımızın
anasının ak sütü gibi helal olan ikramiyelerini burada verilmek üzere
bu yasa teklifimizi destekleyin, onların da bu sorunlarını
ortadan kaldıralım.
Hepinize bir kez daha teşekkür ediyor,
saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Sağ olun, var olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Akkaya.
Önerge hakkında ikinci konuşmacı, bir
milletvekili olarak Ünal Demirtaş, Zonguldak Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Demirtaş. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, öncelikle tüm
İslam âleminin Miraç Kandilini kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, Emekli
Sandığı Kanununa geçici bir madde eklenerek 7/1/2015 tarihinden
önce emekli olmuş ancak otuz yıldan fazla olan
çalışmaları için emekli ikramiyesinden yararlanamamış
olan emeklilerin veya mirasçılarının emekli ikramiyelerinin
ödenmesi için verilen kanun teklifinin lehinde söz almış
bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, emekli olan memurlar,
2014 yılına kadar, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu
karara kadar, ne kadar uzun süreli çalışırlarsa
çalışsınlar, emekli ikramiyesi hakkından yararlanmada otuz
yıllık süre sınırıyla
karşılaşmaktaydılar. Bunun sebebiyse Emekli
Sandığı Kanununun 89/4üncü maddesiydi. Bu maddeye göre, özetle
Yukarıdaki fıkralara göre verilecek olan emekli ikramiyesinin
hesabında otuz fiilî hizmet yılından fazla süreler dikkate
alınmaz. denilmekteydi. Bu sebeple de, örneğin, kırk yıl
çalışan bir devlet memuru, kırk yıl üzerinden değil,
ancak otuz yıl üzerinden emekli ikramiyesi almaktaydı; ne kadar
yanlış, ne kadar haksız, ne kadar adaletsiz ve ne kadar hukuksuz
bir uygulama; öyle değil mi sayın milletvekilleri? Hem devlet
memurunu kırk yıl çalıştıracaksın hem de otuz
yıl üzerinden emekli ikramiyesi vereceksin, devlet memurunun on
yıllık hakkını gasbedeceksin; böyle bir şey kabul
edilebilir mi arkadaşlar? Elbette, kabul edilemez.
Devlet memuru, ömrünü devletine vermiş,
yıllarca hizmet etmiş, yıllarca çalışmış,
aldığı maaş ise üç kuruş maaş, eğer bu
devlet memuru dürüstse, namusluysa iki yakası zaten bir araya
gelmemiştir, başını sokacak bir evi dahi yoktur. Onun
emekliyken rahat edeceği, hiç değilse, başını
sokabileceği bir evinin olması gerekmez mi? Bir memur,
maaşı düşük olduğu için, otuz yıl üzerinden
aldığı emekli ikramiyesiyle, bugünkü koşullarda yani ev
fiyatlarının uçan daireye döndüğü bir durumda, ancak ya bir
kümes alabilir ya da bir kulübe alabilir değerli arkadaşlar.
Eğer bir devlet memuru, iktidarın memuru olduysa, işi bilen
bir memursa, çalışırken köşeyi dönmüşse, tabii, bunlar
başka. Burada bahsettiğimiz memurlar, çalışırken
köşeyi dönen, işini bilen memurlar değil, dürüst ve namuslu
memurlar.
O sebeple, memurun otuz yılın üzerindeki
hakkının gasbedilmesi, haksız ve hukuka aykırı bir
uygulamaydı. İşte, Anayasa Mahkemesi, 2014 yılında
vermiş olduğu kararla Emekli Sandığı Kanununun bu maddesinin,
89/4üncü maddesinin iptaline karar vermiştir. Yüksek mahkeme, vermiş
olduğu iptal kararında ise özetle, Anayasanın 10uncu
maddesinde belirtilen, kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlal edilmesi
nedeniyle karar vermiştir. Peki, Anayasa Mahkemesi, hukuka
aykırı, bu haksız uygulamayı iptal etmiş ama Sosyal
Güvenlik Kurumu memurların otuz yılın üzerindeki
haklarını ödüyor mu? İşte, ödemiyor sayın
milletvekilleri. Otuz yılın üzerinde çalışan memur, otuz
yılın üzerindeki hakkını SGKdan istediğinde SGK
reddediyor. Niye reddediyor? Anayasa Mahkemesi iptal kararının
yayımlandığı tarihten yani 7/1/2015 tarihinden itibaren
hüküm ve sonuç doğuracağı, yani Anayasa Mahkemesi
kararlarının geriye yürümeyeceği gerekçesiyle reddediyor. Peki,
SGKnın bu işlemiyle ikinci kez mağdur olan devlet memuru ne
yapıyor? SGKnın bu işlemi için idare mahkemesinde dava
açıyor.
Değerli milletvekilleri, bu şekilde
Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra dava açan tüm memurlar bu
davalarını kazandılar. SGK, bu davalar nedeniyle oldukça fazla
bir iş yüküyle karşı karşıya kaldı. Daha ötesi,
dava harç ve masrafları, karşı taraf avukatlık ücretleri
hep SGK bütçesinden çıkıyor. Sorun, uygulamada geç de olsa çözülmüş
gibi gözüküyor ancak bu konuda Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra
kanuni düzenleme yapılmadığı için yasal bir boşluk
var. İşte bu kanun teklifiyle bu yasal boşluk ortadan
kalkacaktır, memurların mağduriyeti de bir nebze giderilecektir.
Bu sebeple bu yasal boşluğu dolduracak olan kanun teklifimizin kabul
edilmesi hâlinde otuz yılın üzerinde çalışan memurlar,
analarının ak sütü gibi helal olan haklarını mahkeme
kapılarında sürünmeden alacaklardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) Kanun teklifinin
tüm Genel Kurulca kabul edilmesi dileğiyle en içten sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirtaş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri
ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan Kolluk Gözetim Komisyonu
Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ve İçişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Kolluk
Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 277) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Dünkü birleşimde İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 277 sıra sayılı
Kanun Tasarısının birinci bölümünde yer alan 5inci maddesi
üzerinde önerge işleminde kalınmıştı.
Madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı'nın 5inci maddesinin (5)inci fıkrasında
yer alan ...toplantıyı izleyen beş iş günü içinde...
ibaresinin ...toplantıyı izleyen 3 iş günü içinde... olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muhammet Rıza Yalçınkaya Hayati Tekin Murat Bakan
Bartın Samsun İzmir
Tanju Özcan Mahmut Tanal Onursal
Adıgüzel
Bolu İstanbul İstanbul
Haluk Pekşen Uğur Bayraktutan Engin Özkoç
Trabzon Artvin Sakarya
BAŞKAN
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 5inci maddesinin (2)nci
fıkrasında yer alan Kararlarda çekimser oy kullanılmaz
ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris
Baluken Çağlar
Demirel Müslüm
Doğan
Diyarbakır Diyarbakır İzmir
Behçet Yıldırım Mizgin
Irgat Alican
Önlü
Adıyaman
Bitlis Tunceli
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında Bitlis Milletvekili
Mizgin Irgat konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Irgat. (HDP
sıralarından alkışlar)
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle İslam âleminin Miraç
Kandilini kutluyorum. Aynı zamanda bugün Basın Özgürlüğü Günü.
Tüm zorlu şartlarda gerçekleri saklamayan ve mesleğini icra eden tüm
gazetecileri, tüm zorlukları göğüsleyerek mesleğini yürüten ve
bedel ödeyen gazetecileri selamlıyorum ve günlerini kutluyorum.
277 sıra sayılı Tasarının
5inci maddesiyle ilgili partim adına söz aldım. Kurulmak istenen
komisyon, kolluk gözetim komisyonu. Bu komisyonu kurarken aslında genel
gerekçede de dile getirildiği gibi kendi vatandaşının temel
hak ve özgürlüğünden ziyade, olması gereken demokrasi sistemini kurma
yerine, vize serbestisi ve AB uyum sürecinde pozitivist bir
yaklaşımla çıkarılmak istenen bir dizi tasarının
devamı niteliğinde olan bu komisyonun Türkiye demokrasisine,
Türkiyenin ihtiyaç duyduğu sisteme cevap olmadığı çok açık.
Komisyonun kuruluş
şekline baktığımızda, hesap verilebilirlik bir tarafa,
yürütmeye bağlı, yürütmenin yargı erki üzerindeki gücünü
kuvvetlendiren ve aslında, sadece ve sadece, son dönemde çıkan birçok
yasa gibi, AKP Hükûmetinin Bir şeyler yaptık, Türkiye demokrasisine
adım attırdık. anlamında çıkartmış
olduğu, cevap olmayan bir tasarı niteliğindedir.
Şimdi, bizler, Polis
Vazife ve Salȃhiyet Kanunu ve geçen günlerde çıkan iç güvenlik
yasasında kolluğa vur yetkisini bu Meclisten vermedik mi? Burada,
aslında, daha öncesinde, sayısız suça karışan kolluk
kuvvetine yasal kılıfla hak ve yetki vermedik mi? Hayatını
kaybeden çocukların hayatını katleden kolluk kuvvetlerine,
mahkemelerde beraat kararlarıyla kendilerine İyi
yapmışsın. demedik mi? Ardından, Yargıtay bu
haksız hukuksuz mahkeme kararlarına onay vermedi mi?
Yahya Menekşe Cizrede, 2008de, sadece ve
sadece protesto hakkını kullandığı için öldürüldü ve
onu vuran polis beraat etti ve bu beraat kararını da Yargıtay
onadı. 12 yaşındaki Uğur Kaymazı ve
babasını, onları öldüren polisler hakeza beraat etti, bu beraat
kararını Yargıtay yeniden onadı.
Burada şu an sayamayacağım,
sayısız çocuğun katili aklandı bu ülkede.
Dolayısıyla, yanlışlarıyla, suçlarıyla, evet, bu
ülkenin kolluğunu denetime, gözetime ve dur demeye lüzum var, evet, bunun
farkındayız ama Hükûmete bağlı, yürütmeye bağlı,
Adalet Bakanlığına bağlı, yürütmenin bir erki gibi ve
raporlarının denetleme gücünün olmadığı bir komisyona
ihtiyaç yok. Vize serbestisi için, pozitivist bir yaklaşımla, böylesi
sancılı bir süreçte, Kolluk Gözetim Komisyonu adı altında
biz, Türkiyenin vize serbestisi noktasında demokrasi eşiğini
aşmayacağını düşünüyoruz. Bu kadar kirli bir karneye
sahipken bir komisyonla aklanamayacağınızı
düşünüyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde 2nci
sıradayken bu komisyonla aklanamayacağınızı
düşünüyoruz. Bu temelde, iç bürokrasiyi artıran, Meclise gereksiz
mesai yaptıran bu tür tasarıların ülkemize, Türkiyeye ve
yaşanan sancılara cevap olmayacağını düşünüyoruz.
Bu komisyon bu katliamlara engel olacaksa, evet, olsun ama olmayacak; sadece
izlemekle yetinecek, bunlar mahkemelerde aklanacak, bu aklanmalarına da
Yargıtay onama kararlarıyla işlerlik kazandıracak ve
yeniden yeniden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİZGİN IRGAT (Devamla) -
her gün bir
polis, bir çocuğu ya da bir sivili TOMAnın altında ezerek
hayatına son verecek. Dolayısıyla da bu Kolluk Gözetim Komisyonu
yaşanan acılarımıza cevap değil; sadece göstermelik
bir yasadan öteye geçmemektedir.
Saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Irgat.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı'nın 5inci maddesinin (5)inci fıkrasında yer
alan ...toplantıyı izleyen beş iş günü içinde...
ibaresinin ...toplantıyı izleyen 3 iş günü içinde... olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Uğur Bayraktutan
(Artvin) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Haluk Pekşen, Trabzon Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Pekşen. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; çok kıymetli
milletvekili arkadaşımız Sayın Tuncay Özkana acil
şifalar diliyorum.
Tam da bu konuyla ilgili, bugünkü komisyonla ilgili
bir konu bu. Tuncay Özkanın -biliyorsunuz- cezaevinde kendisine
yapılan bir DDT aşısıyla zehirlendiğini biliyoruz.
Nitekim bununla ilgili Almanyada tedaviye gidiyor ama Almanyadaki hekimler,
yalnızca DDT değil, vücuduna iki ayrı radyoaktif maddenin de
enjekte edildiğini söylüyorlar.
Komisyonunuzun, bu kuracağınız
komisyonun hiçbir işe yaramayacağına siz de eminsiniz, siz de
biliyorsunuz zaten. Niçin? Çünkü, uzun zamandan beri sizin de kaygı
duyduğunuz bir yapı, kozmik odaya girmek için olağanüstü
entrikaları büyük bir maharetle çevirebilip, ondan sonra ülkenin en önemli
sırlarını o kozmik odadan alıp, deşifre eden kişi
hâlen ne yazık ki cebinde Yargıtay üyesi kimliğini taşıyabiliyor
ve siz onlara hiçbir şey yapamadınız; hâlen Yargıtaydalar,
hâlen Danıştaydalar, hâlen güvenlik kuvvetleri içerisinde çok etkin
ve güçlüler. Siz daha buz dağının üzeriyle bile mücadele edemediniz.
Devletin en önemli projelerini çökerttiler. Nerede o bahsettiğiniz Millî
Gemi Projesi, Millî Uçak Projesi, Hava Savunma Sistemi Projesi? Hiçbirisi yok.
Kim peki, bunları çökertti? Doğrudan kolluk hizmetini yapan, bir
kısmı da adli kolluğun içerisine sızmış olanlardı
ama siz onlara ilişkin de hiçbir şey yapamadınız çünkü
onları, zaten iktidara ve bu büyük güce sizler
taşıdınız. Takribî sayıları 60 bine varan bu
isimlerle ilgili, emin olun, ne bu komisyonunuzun bir şey yapması söz
konusu ne de Hükûmetinizin bundan sonra bir adım yol alması mümkün
değil.
Çok kısa bir süre içerisinde muhtemeldir ki
Parlamentonun gündemine taşıyacağınız bu hani
dokunulmazlıklarla ilgili Anayasa geçici maddesi var ya, o da önünüzde
öyle bir dinamit olarak duruyor ki ben sizi bir hukukçu olarak bir kez daha
uyarmakta yarar görüyorum. Hani onun gerekçesinde Yayınlanana kadar
işlenmiş olan fiillerden dolayı oluşacak olan
soruşturmalar. diyorsunuz ya, emin olun, yayına gitmeden on dakika
önce 20 tanenizin hakkında savcılıkta bir hazırlık
soruşturması numarası alınırsa sizlere geçmiş
olsun. Sizi hukuka ilişkin bir dizi uyarıyorum.
Bakın, kişisel verilerle ilgili yasa sizi
de yakalayacak. Arkasından gizli soruşturma ve gizli
soruşturmacı düzenlemesiyle çıkardığınız
yasa emin olun sizin karşınıza gelecek ve bu hani
dokunulmazlıklar var ya, o dokunulmazlıklarda hiçbiriniz güvende
değilsiniz. Dünyanın hiçbir yerinde böylesine önemli bir tuzağa
hiç kimse düşmez.
Arkadaşlar, dünya savaşlarını
hep ateşli, bombalı, patlayan, ötede beride savrulan, saçılan
cesetlerle herkes sanır ama öyle değil, dünya
savaşlarının nitelikleri değişti. Bakın,
Suriyede tarihin en önemli üçüncü dünya savaşı yapıldı,
orada herkes kozlarını paylaştı, bize fatura kaldı. O
Orta Doğu, Kuzey Afrika çatır çatır elimizden alındı.
Neyle alındı, neyle alındı, soruyorum? İşte sizin
bugün kolluk gözetimi dediğiniz ve o görevlendirdiğiniz
şahısların ülkede yürüttükleri operasyonlarla. O kolluk
kuvvetlerini nasıl denetleyeceksiniz? Soruyorum ben, bu yapıyla
denetleyebilir misiniz? Hadi gücünüz var, iktidarsınız,
Yargıtayda onların gücünü kırabiliyor musunuz,
Danıştayda kırabiliyor musunuz? Hiçbir şey
yapamıyorsunuz, hiç bir adım yol alamıyorsunuz. Sizi
uyarıyorum, bu kurul, bu Kolluk Gözetim Kurulu hiçbir anlam ifade etmeyecektir,
bu yalnızca şeklî bir düzenlemeden öteye geçemeyecektir.
Bakın, aysbergin üzerindeki, görünen yüzüyle
bile mücadele etmekte büyük sıkıntı çekiyorsunuz. Keşke
Sayın Adalet Bakanı burada olsaydı ve kendisine sormam gereken
soruları sorsaydım. 8,5 milyon insanı
iktidarınızın ilk on yılında sorguladınız.
Bu sorguladığınız insanların yalnızca yüzde
37sine dava açıldı. Bu dava açılanların yalnızca
yüzde 34ü mahkûm oldu yani 8,5 milyonun yalnızca yüzde 13ü mahkûm oldu.
Siz iktidarınızda Türkiyenin dönüştürülmesine büyük bir hedef
oldunuz ve bunları yaptınız. Emin olun
yaptıklarınızın hepsini önünüze mutlaka koyacaklar.
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Pekşen.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Karar yeter
sayısı istiyoruz Başkanım.
BAŞKAN Karar yeter sayısı mı
talep ettiniz?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Evet.
BAŞKAN - Evet, karar yeter sayısı
talebi vardır, o nedenle önerge oylamasında karar yeter
sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısının olup
olmadığı konusunda kâtip üyeler arasında görüş
farklılığı vardır, bu nedenle elektronik cihazla
oylama yapacağım.
İki dakika süre veriyorum.
Süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı
vardır, önerge kabul edilmemiştir.
5inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
5inci madde kabul edilmiştir.
Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, bir önceki oturumda
Sayın Çağlar Demirelin sataşma gerekçesiyle bir söz talebi
vardı. Sayın Reşit Polatın konuşmasının
tutanaklarını getirttim, inceledim. Sayın Polatın
konuşmasının son cümlesi şu şekilde: Bu nedenledir ki
sizin içinde bulunduğunuz bir önerinin kendi memleketime hayır
getirmeyeceğine inanıyorum ve önerinize ret veriyorum.
Sayın Demirel Önergemizi bir başka
anlamda kullandı. ya da Amacından saptırdı. derken
sanıyorum bu cümleye dayanıyordu.
Buyurun Sayın Demirel, sataşma
gerekçesiyle iki dakika süreyle size söz veriyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Mahmut Toğrul konuşacak.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ben
konuşacağım Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Toğrul.
Süreniz iki dakikadır.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Gaziantep
Milletvekili Mahmut Toğrulun, Kilis Milletvekili Reşit Polatın
HDP grup önerisi üzeinde yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çıkan hatibi dikkatle takip
etmeye çalıştım acaba gerçekten Kilis için bir önlemleri olacak
mı diye. Biz birçok eleştiri getirmiştik. Öteden beri bu
sınır hattının DAİŞ militanları için bir
yolgeçen hanı olduğunu, bir lojistik destek hattı olduğunu
ifade ettik. Bununla ilgili tek bir cümle söylemedi.
Bakın, geçmişte öyle bir algı
oluşmuştu ki, Sudandan çıkan 3 militan gelip Türk askerinin
yanına Ben karşı tarafa, IŞİD saflarına
savaşmaya gidiyorum. diyebilecek kadar dünyada bir algı oluştu.
Siz bu algıyı maalesef değiştiremediniz. Bugün Gaziantepte
binlerce IŞİD hücresi olduğu gerçeği hâlâ
karşımızda duruyor. Daha da önemlisi, sayın vekil bizim
bölgeyle ilgilenmediğimizi söyledi. Sayın vekil belki bilmiyordur,
ben ta temmuz ayında Kilis Öncüpınar Sınır
Kapısına kendim gittim, Valilikle ve yetkililerle görüştüm.
Sayın vekil bunları takip etmiyor sanırım.
Yine Şu anda Kiliste insanların can ve
mal güvenliği yok. diyoruz, sayın vekil Türkiye'nin sahip
olduğu askerî gücü savunuyor, Bizim şunumuz var, bizim bunumuz var.
Daha da ileri gidiyor, Uçaklarla cevap veriyoruz. diyor. Hangi gün uçak
kaldırdınız Sayın Vekil, hangi gün? Kaldırma
hakkını verdiler mi? Siz Rusya uçağını
düşürdükten sonra bir uçak kaldırabiliyor musunuz bölgeyle ilgili?
Şu anda Kürt karşıtı projenizde, Rojava
karşıtı politikanızda tek bir değişiklik yok ve
IŞİDle iç içe politika yürütmeye devam ediyorsunuz ve daha da
önemlisi, IŞİDi Suriyeyi planlamakta bir araç olarak hâlâ
kullanmaya devam ediyorsunuz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Toğrul.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Kolluk Gözetim
Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 277) (Devam)
BAŞKAN Şimdi,
ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm, geçici madde 1 dâhil, 6 ila
13üncü maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerindeki söz taleplerini
karşılayacağım.
İlk olarak Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Ayhan Bilgen, Kars Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Miraçı
kutlayarak sözlerime başlayacağım ama miracı
bazıları sadece bir mucize olarak, bir olağanüstülük olarak, bir
şehirden başka bir şehre fiziki koşulları aşarak
gitmek gibi algılar. Oysa, miraç, insani değerlerde yükseliştir;
içinde bulunduğunuz toplumun kokuşmuş, kirlenmiş, güce
tapan değerleriyle hesaplaşma ve onun üzerine çıkma erdemini
sergilemektir. Hani o meşhur sloganda olduğu gibi Kurtuluş yok
tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz. ahlakıyla da geri
toplumunuza dönersiniz ve yüzleştiğiniz hakikat neyse onu da kendi
toplumunuza taşırsınız. Umarım, bu duygularla, sadece
maddiyata dayalı kalkınma hırsıyla değil, gerçekten
evrensel insani değerlerin yücelişine, yükselişine de vesile
olur.
Değerli milletvekilleri, kolluk güçleriyle
ilgili bir mekanizma kurmaktan bahsediyoruz ama bir taraftan da çok sıcak,
günlük yaşadığımız şiddet olaylarıyla ilgili
o kadar düzeyi düşük, o kadar güvenlik konseptinden uzak bir okumayla
değerlendirme yapıyoruz ki yani bu yasalar en güzel şekilde çıkarılsa
bile bunların toplum güvenliğine, insan güvenliğine hiçbir
faydasının olmayacağını göstermeye yeter sadece. Biraz
önce bir konuşmacı, örneğin, Kilisle ilgili değerlendirme
yaparken konuşmasının sonunda bir temenni olarak, gayet tabii
iyi niyet duygusu olarak İnşallah, ülkemizin üstündeki kara bulutlar
dağılır." dedi. Değerli arkadaşlar, bir temenni
olarak bunu hepimiz yapabiliriz ama dünyanın hiçbir yerinde güvenlik böyle
kara bulutların romantik biçimde dağılmasıyla falan
sağlanmıyor. İki yolu var bunun: Bir,
politikalarınızla ilgili bir yüzleşme içine gireceksiniz,
gerçekten öngörü, feraset, basiret olacak siyasetinizde. İkincisi de -bir
yöntem daha var, daha çok Türkiye hükûmetlerinin tercih ettiği yöntem-
birtakım ülkelerden yüklü miktarda silah alıyorsunuz, sonra
üzerinizdeki kara bulutlar dağılıyor. Duyduğumuza göre
IŞİDle ilgili de Almanyadan ciddi biçimde, işte, yeni bir
silah alımı projesi gündemde. Dolayısıyla da muhtemelen
kara bulutlar bir vesileyle dağılır.
Ama bu konuya yaklaşımın
ciddiyetsizliği sadece buradaki hatiplerle ilgili değil. Bakın,
geçmişte bu konuyla ilgili kullanılan ifadelerden birisi,
Başbakana ait ifadelerden birisi nankörlük ve hainlik ifadelerini
içeriyor. Şimdi, bir silahlı örgüte nankör ifadesini niye
kullanırsınız, hain ifadesini niye
kullanırsınız? Nankör, kelime çok açık yani siz bir iyilik
yaparsınız ama o inkâr eder sizin iyiliğinizi, kadrini bilmez,
nankör diye tarif edersiniz. Hain kavramını ne için
kullanırsınız? Aslında öyle değildir ama sonra ihanet
etmiştir. Neye ihanet etmiştir, kime ihanet etmiştir, herhâlde
siz bunu az çok tahmin ediyorsunuz.
Ama hepsinden fecisi, biz bir ay önce Kilisi Nobel
Barış Ödülüne önerdik değil mi Türkiye Cumhuriyeti olarak?
Şimdi, ya, iki gün sonra, o sınırda kim yaşıyor,
oralar kimin kontrolünde, buraya füze düşer mi, buraya roket
atılır mı, bu IŞİD denilen yapılanmanın gücü
nedir, buna dair bir şey biliyor idiyseniz ama buna rağmen burayı
Nobel Barış Ödülüne önermişseniz vallahi Türkiyeyi dünyaya
rezil etmekten başka hiçbir şeye aklınız
çalışmıyor demektir. Yok eğer bunu bile bile
yaptıysanız yani bu düşecek bombaların, roketlerin,
füzelerin falan farkındasınız ama Biz Kilislileri belki Nobel
Barış Ödülüyle mutlu ederiz. diye düşünüyorsanız o da
sizin takdiriniz.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği
sürecinde üyelikle ilgili yerine getirmemiz gereken esas sorumlulukları
galiba yapabileceğimize gözümüz kesmediği için, şu anda vize
muafiyetiyle ilgili daha kestirme bir yoldan, terazinin bir tarafına
mülteciler konmuş vaziyette, öbür tarafa da birkaç gün içinde
yetişmesi gereken yasalar ve vaziyeti kurtarmaya
çalışıyoruz. Aslında yaptığımız
iş, bizi şu anda izleyenler de herhâlde görüyorlardır, fark
ediyorlardır, salon şu anda boşa yakın ama oylama
olduğunda dışarıda çok değerli işler yapan
vekillerimiz içeri giriyorlar ve önergelerle ilgili parti disiplini içerisinde
görevlerini yerine getiriyorlar ve biz durumu kurtarıyoruz.
Bir kere bu, hani, en hafif ifadeyle, aslında
ölüye makyaj yapmaktır. Bir ülkenin Parlamentosunda yasa yapım
yöntemi böyleyse, başka bir şeyi konuşmaya, başka
mekanizmalar kurmaya, Avrupa Birliği sürecinin gerektirdiği asgari
sistematiği tartışmaya da aslında çok hacet yok. Ama
eğer bu yöntemi tercih edecekseniz, o zaman da
Biraz önce, bir
milletvekili, her fırsatta bize başkanlık dersi veriyor ya, ona
bir şey hatırlatayım. Hani Başkanlık olmazsa kaos
olur. Parlamenter sistem olursa vesayet olur. falan diye söze
başlıyor her seferinde, aynı soruyu tekrar tekrar okuyor. Ama
bir şey hatırlatayım ona: Başkanlık sisteminde parti
disiplini diye bir şey yok arkadaşlar. Eğer başkanlık
sisteminde parti disiplini olsa Amerika felç olurdu. Çünkü, başkan
başka partiden, kongre, Senato başka partiden olduğu zaman,
parti disiplinsizliği sayesinde Amerikanın yüce çıkarları
için kararlar alınabiliyor.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) O zaman destek verin,
başkanlık sistemine destek verin.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - E, şimdi, buraya
başkanlık sistemini getirdiğinizde, öyle koşa koşa el
kaldırarak oy kullandığınızda vallahi burası
tiyatroya döner, burası gerçekten bir faciayla karşı
karşıya olan durumun makyajla örtülmesinin sistematiğine döner.
Aslında ülke, bırakın üzerinde
operasyon yapmayı, ameliyat yapmayı, kadavraya dönmüş durumda,
kadavraya. Herkes bir taraftan ameliyat yapıyor, herkes; kimin nereye gücü
yetiyorsa, o oraya operasyonunu yapıyor, siz inkâr etseniz de reddetseniz
de.
Değerli milletvekilleri, Arapçada bir deyim
var: Harese Bu, develerin çok hoşuna giden, dikenli, çölde yetişen
bir bitkidir. Hırs kelimesi de oradan gelir aslında, ihtiras
kelimesi de oradan gelir, muhteris kelimesi de oradan gelir. Deve bu bitkiyi
çok sever, çok sever ama yedikçe ağzı kan içinde kalır; sonra
kendi kanını da sever, yedikçe ağzı kanar, ağzı
kanadıkça yemeye devam eder. İşte bu fiilden hareketle de
Gözünü hırs bürümüş. ifadesi gibi birtakım ifadeler Türkçeye
girmiştir.
Değerli milletvekilleri, bugün karşı
karşıya bulunduğumuz tablo, ülkenin her yerinde şiddetin,
çatışmanın ortaya çıkardığı tablo, her gün
kan ve gözyaşı. Ölen kim öldüren kim olursa olsun -çok net biçimde
söylüyorum, ölen kim öldüren kim olursa olsun- bir siyasi sorumlulukla, bir
basiretle önüne geçecek bir akıl, bir ahlak ve bir vicdan gerektiriyor ama
bunu sergilemek yerine, bunu inşa etmek yerine, bunu siyaseten aramak
yerine biz sadece Avrupa Birliğini kandırabileceğimizi
sandığımız yasalar yaparak vakti kaybediyoruz, başka
bir şey yapmıyoruz.
Değerli milletvekilleri, çok uzaktan örnek
vermeyeceğim, kendimden bahsetmeyi falan asla sevmem ama ben beş
yıl boyunca, geçen yıla kadar, güvenlik güçleri tarafından,
Tevhit Selam Örgütünün üyesi olduğum gerekçesiyle dinlenmişim. Şimdi,
Tevhit Selam Örgütü deyince tahmin edersiniz kimin dinlediğini herhâlde?
Hani bizi hep suçladığınız o paralel, FETÖ falan filan
Şimdi, benim dinlendiğim tarihlerde sizin birçok
arkadaşınız onların her açılışına gidip
Pensilvanyaya selam gönderiyordu ama şimdi siz işin içinden kolayca
çıkıyorsunuz, diyorsunuz ki O zaten bir terör örgütü, bunu
yapmış. Ben beş yıl boyunca Tevhit Selam Örgütünden
dinleniyorum ama sonra güvenlik güçleri neye karar veriyor biliyor musunuz?
Benimle ilgili gelen fezlekede, benim KCK Türkiye meclisi üyesi olduğuma
karar veriyor. Şimdi, güvenlik güçlerinin sivil izlemesini falan bir
tarafa bırakın, bu iş çok teknik bir konu, burayı da biraz
aşar. Güvenlik güçlerinin neyini izleyeceksiniz? Finansmanını
mı izleyeceksiniz, fiillerini mi izleyeceksiniz, güvenlik stratejisini mi
izleyeceksiniz? Güvenlik bürokrasisini izlemenin imkânı var mı? Sivil
toplum şu anda izleyebiliyor mu? Mecliste kurduğunuz komisyonlar bir
işe yarıyor mu? Bütün bunlar olmadan güvenlik sektörünü izlemenin
imkânı yok ama biz yeni bir mekanizma daha kuruyoruz.
Yargılamayla ilgili bir şey
yapılmıyor. Bakın, o gün burada çok tepki verdiğiniz
arkadaşımızın sadece aynı soy isimden Roboskide,
Uluderede 15 tane çok yakın akrabası, çoğu da çocuk olmak üzere
hayatını kaybetti, siz burada güvenlik sektörünün izlenmesine dair
bir mekanizmayı konuşurken onu dinlemeye tahammül edemediniz. Ee,
şimdi, bu şartlarda güvenlik sektörünün izlenmeyeceğini siz de
biliyorsunuz, biz de biliyoruz ama Avrupalılar yerse, yani bu kanunu
ciddiye alırlarsa hepiniz için hayırlı olsun.
Sağ olun. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bilgen.
İkinci bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hayati Tekin, Samsun Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Tekin.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAYATİ
TEKİN (Samsun) Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri;
bugün görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kolluk Gözetim
Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Tasarısının ikinci
bölümü üzerine CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Mübarek Miraç Kandiliniz
kutlu olsun; hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allahtan
niyaz ederim.
Tam bugün konuşmakta
olduğumuz maddelere uygun olarak, terörle mücadelede bulunan kolluk
kuvvetlerimize başarılar diliyorum. Bu ulvi görevi yaparken
şehit düşen asker ve polislerimize Allahtan rahmet, gazilerimize
şifalar, ailelerine sabırlar diliyorum.
Kolluk Gözetim Komisyonu
Kurulması Hakkında Kanun Tasarısının öne çekilmesinin
sebebi, taahhüt edilen Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde, son
dönemdeki vize muafiyeti karşılığında yükümlülüklerin
yerine getirilmesi.
Aslında bu kanun
taslağına özü itibarıyla karşı değiliz, hatta geç
kalmış yani 23üncü Dönemde çıkartılması gereken bir
kanun olarak görüyoruz. Yalnız bunun Avrupa Birliği tarafından
dayatılmasına karşıyız. Avrupa Birliği olmazsa
Ankara Kriterleri der, tüm kararları alır, onaylar geçeriz.
diyerek efelenenler bugün her şeye boyun eğmiş vaziyette.
Peki, yine soruyorum: Bu
düzenlemeler neyin karşılığı olarak öne çekiliyor?
Şunu biliyoruz ki vize muafiyetine karşılık 3 milyon
Suriyeli ülkemizde konuşlanacak. Vize muafiyeti ne getirecek? Avrupa'ya
gezmeye gidebilenler 60 euro ödemeyecek; yine, Avrupa'ya gidecek turistler de
sıralarda uzun kuyruklar bekleyip zaman kaybetmeyecek yani dağ fare
doğuracak. Tabii ki AKP için işin en cazip, en tatlı yönü,
tanesi bin eurodan 3 milyon Suriyeli ülkemizde kalacak. Antrparantez, 2016
yılında 152 bin bebeğin de dünyaya gelmesi bekleniyor.
Ülkemizde işsizlik
oranı, tarım hariç, yüzde 10u geçmiş iken, yoksulluk sınırında
17 milyon insan yaşarken, açlık sınırında 6 milyon
vatandaşımız bulunurken artması beklenen millî gelir,
tıkanan ekonominin sonucunda, orta vadeli program neticesinde 10.390
dolardan 9.380 dolara gerilemişken ve 2016 yılı için öngörülen
kişi başı millî gelir 9.364 dolar olarak öngörülürken,
kısacası vatandaş başta olmak üzere, sanayi ve ticaret
piyasaları parasızlıktan kan ağlarken arkamıza ve
önümüze dönüp bir hesap yapmamız gerekmiyor mu? Hesaba
baktığımızda, bir insanın doğumu, büyümesi,
ilkokuldan liseye kadar eğitimi, beslenmesi,
barındırılması, askerliği, iş imkânı
yaratılması -antrparantez, biliyoruz ki ülkemizde bir kişiye
iş imkânı yaratılabilmesi için 200 bin lira yatırım
gerekmektedir- ayrıca, bu kişinin evlenmesi, ev ocak sahibi
olması, kişi başı yapılan kamu
yatırımları dâhil, bir kişinin maliyeti Avrupa
standartlarında 2 milyon, Türkiye standartlarında 1 milyon lira
olduğu hesap edilirse yediğimiz kazık kelle başı 997
bin liradır. Kelle diye hitap etmek kaba, bunu biliyorum. Biliyorsunuz,
bu kelle burada hesap modelinizden dolayı söylenen bir kelime ve asla ve
asla Cumhuriyet Halk Partililer tarafından şehitler için
kullanılamaz.
23 Nisan Ulusal Egemenlik törenleri
pasifleştirilmeye çalışılırken, Laiklik Anayasadan
çıkarılmalı. gafı bilinçli veya beyin sulanması
olarak gündeme düşürülürken elimize gelen bir davetiyeyle Kutülamare, 11
ayrı etkinlik, altı ay sürecek kutlama programı
tarafımıza iletilmiştir ve 29 Nisan akşamı etkinliğin
birincisi de gerçekleştirilmiştir. Kutlamalar Kutülamare İngiliz
emperyalizmine karşı verilmiş bir mücadelenin zaferidir.
Hepimize kutlu olsun. Başta Halil Paşa olmak üzere
ecdadımızın mekânları cennet olsun.
İngiliz emperyalizmine karşı
kazanılan bu zafer, 1952'de, bugün Avrupa Birliğine yapılan
yağcılık misali, NATO'nun direktifleriyle o gün
kaldırılmıştır. Bugün AKP anlayışıyla
uyum içinde bir davranıştır. Aslında AKP kendi zaferini de
kutlayabilir. 22 Şubat 2015'te, bildiğiniz gibi, büyük dünya
ordularının -bu ordular ironi olarak kullanılmaktadır,
IŞİD ordusu, YPG ordusu, PYD ordusu- Türkiye'ye
yaptığı destekler sayesinde ecdadımızın sekiz yüz
yıldır koruduğu bir stadyum kadar olan Süleyman Şah Türbesi
bir gecede kaça kaça sınırımıza getirilmiştir.
Bildiğiniz gibi, Sayın Davutoğlu'nun büyük kaçış zaferini
öve öve bitiremediği o mübarek gün kara bir leke olarak Hükûmetinizin
sayfalarında kalacaktır. Özellikle söylüyorum, bilmediğiniz
gibi, kamuoyundan saklanan önemli bir nokta şudur: Komutanlara verilecek
olan kaçış rütbeleri Türk Silahlı Kuvvetlerini kabul
etmemiştir. Bir gün şanlı tarihimize sürülen bu kara lekeden
dolayı tüm sorumlular Yüce Divanda ve tarih önünde hesap verecektir.
Ulu Önder Atatürk bizlere muasır medeniyetler
seviyesini hedef olarak gösterirken emperyalizmin pençesine düşmüş
mağdur milletlere ufuk açmıştır. Bugün AKP'nin
politikaları, mazlum ve mağdur milletler üzerinde emelleri olan
batı emperyalistlerine Orta Doğu başta olmak üzere postalık
yapmaktadır. Yaratılan IŞİDi Suriye'den
kovacağız derken sınırımızı koruyamaz hâle
geldik. Sınırdan da vazgeçtik; Kilis başta olmak üzere, topraklarımızı
koruyamaz hâle geldik. İlginçtir Kilis halkını da Kilis
Valisinden koruyamıyoruz. Sayın Bakanım, gerçekten gidip bir
baksanız, o vali atadığınız vali mi? Yoksa karda
kıyamette Kemal Sunal'ın arkadaşları makama oturmuş
olmasınlar! Gerçi orada halk, Kemal Sunal ve arkadaşından
memnundu. Birleşmiş Milletlerin 51inci maddesi gereği,
mütecavizleri yok etmek hakkına sahip olduğumuzu, başta
Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Davutoğlu gayet
iyi bilmektedir. Yaptıkları sadece Ey! diye seslenmek veyahut da
"Sabrımızı kimse denemeye kalkmasın." diye
efelenmek. Bu, elbette ki karanlıkta türkü söyleyip ıslık
çalmaktan ibarettir.
Size önerim: Bu gece istihareye yatıp rahmetli
Ecevit'in ruhunu çağırmanız belki feyiz olur. Değerli
dostlar, aksi takdirde hepimizin gözüne baka baka Suriyede Kuzey Kürdistan
kurulmak üzeredir.
Bu arada, BOP'un eş başkanı
olduğunu söyleyenlerin stratejik ortağı olan Amerika, Suriye'de
Esad rejiminin kalmasına yeşil ışık
yakmıştır. Yunanistan, Egedeki adaları kevgire
döndürmüşken uğruna Rus uçağı düşürdüğümüz
stratejik ortağımız Amerika, kendine ortak olarak PYDyi tercih
etmiştir. Bu vahim tablo karşımızda dururken 900 kilometre
sınırımızdan dışarıya burnumuzu dahi
çıkaramıyoruz. İflas etmiş dış
politikanızdan geriye kalan sadece değerli
yalnızlığımızdır.
Karşı karşıya
kaldığımız neticeye bakarsak, görüşmekte olduğumuz
277 sıra sayılı Tasarıyla Kolluk Gözetim Komisyonu
kurulması dâhil toplam 72 şartın saatler içinde yerine
getirilmesi gayreti, her şey 3 milyar euronun yüzü suyu hürmetinedir. Daha
birincisi gelmedi ama, ikinci 3 milyar euro beklenti suya düşmek üzeredir.
Eğer o para gelmezse yandı gülüm keten helva. O paralar gelmeyebilir.
Çünkü 14 Nisanda açıklanan Avrupa Konseyi İnsan Hakları
Raporunda, özellikle terörle mücadelede insan hakları prensiplerinin ve
hukuk devleti ilkelerinin ihlal edildiği, ayrıca ifade
özgürlüğünün daraldığı, en önemlisi de tüm bu
sorunların kaynağının yargı
bağımsızlığının kaybolmasından ötürü
olduğu vurgulanmıştır.
Yargı
bağımsızlığının olmadığı
herkes tarafından dile getirildiği bu ortamda, kolluk gözetim
komisyonu kurulması kanununun ikinci bölümünde göze çarpan en önemli unsur
şeffaflık ve bağımsızlıkla alakası olmayan
üst amirler komisyonunun teşkil edilmesidir.
İş yükü gerekçe gösterilerek birinci
bölümde bahsedilen infaz koruma memurları, gümrük muhafaza memurları,
özel güvenlik bu tasarıya dâhil edilmemektedir. Aynı gerekçeyle yani
iş yoğun olur gerekçesiyle isimsiz, adressiz, hatta T.C.siz
ihbarlar şikâyet olarak kabul görmemektedir, bahane olarak
"oluşacak iş yükü gösterilmektedir.
Özellikle poliste kolluğun siyasallaştığı
herkesçe malumken haksızlığa uğrayan ezilmiş,
itilmiş vatandaş güven içinde şikâyetini bir hiyerarşi
örgütlenmesi olan kolluğa nasıl yapacaktır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAYATİ TEKİN (Devamla) - Bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclisi ve değerli milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tekin.
Gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mehmet Parsak, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Parsak. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar)
Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin
başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, 3 Mayıs. Biz Türk milliyetçileri için
1944te, bundan tam yetmiş iki yıl önce tabutluklarda filizlenen Türk
milliyetçiliği siyasi hareketinin 72nci yıl dönümünde tüm Türk
milliyetçilerinin Milliyetçiler Gününü bu vesileyle kutluyorum.
Gene, bugün, tüm İslam âlemi için mübarek gün,
Miraç Kandili. Başta ekranları başında bizleri izlemekte
olan aziz milletimiz olmak üzere yüce Meclisimizde bulunan milletvekillerinin,
gene Genel Kurulumuzda yer alan stenograflar başta olmak üzere
görevlilerimizin ve tüm İslam âleminin de Miraç Kandilini kutluyor,
hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allahtan niyaz ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, 277 sıra
sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Kanun tasarısının ikinci bölümünün
Kolluk Gözetim Komisyonunun sekretarya, kayıt ve idari işlemleri ve
komisyonun faaliyetleri kapsamında kurulacak merkezî kayıt sistemi
ile ön inceleme ve disiplin soruşturması işlemlerini
kapsadığı görülmektedir.
Bilindiği üzere, kolluk kuvvetlerimiz, adli ve
idari olmak üzere iki başlık altında, genel kolluk kuvvetleri ve
özel kolluk kuvvetleri kapsamlarında değerlendirilmekte; polis,
jandarma, Sahil Güvenlik, gümrük muhafaza, MİT, Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı, orman muhafaza, infaz koruma
ve geçici köy korucusu personelinden oluşmaktadır.
Kolluk kuvvetlerimiz bu kadar geniş bir alana
yayılmışken, kolluk kuvvetlerimizin gözetiminden sorumlu bir
yapının sadece polis, jandarma ve sahil güvenlik
yapısını kapsaması, kanun tasarısının ne
kadar özensiz ve alelacele hazırlandığının açık
bir göstergesidir.
Hükûmetin Avrupa Birliği vize serbestisi
diyaloğu sürecinin bir parçası olarak 24üncü Dönemden kalma kanun
tasarılarını ısıtarak hızla Meclis gündemine
taşıması bu tür özensizlikleri sık sık
yaşamamıza neden olmaktadır.
Avrupa Birliği normlarında yer alan kolluk
kuvvetlerine gözetim uygulaması, elbette şeffaflık ve
güvenilirlik gibi hususları amaçlasa da görüşülmekte olan
tasarıyla Hükûmet gözetim mekanizmasının yanı sıra,
kolluk kuvvetlerimizle ilgili mevcut denetim mekanizmalarına paralel bir
denetim mekanizmasını da hayata geçirmeye
çalışmaktadır. Belki de fırsattan istifade edilerek ortaya
konulan bu tavır, hâlihazırda görev yapan ve tarafsızlık
başta olmak üzere birçok sorunla boğuşan kolluk kuvvetlerimizin
denetim mekanizmalarını zor durumda bırakmaktadır.
İktidar yine kendi içerisinde çelişkiler
barındıran baştan savma bir tasarıyla yüce Meclisin
karşısındadır ve ne yazık ki yine yasak savmaktan
öteye gidememektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
tasarının kabulü hâlinde kolluk kuvvetlerimizin
yaşadığı sorunlar, çözülmek bir yana, daha da
karmaşık hâle gelecektir. İktidarın, yönetim sisteminde
bilinçli bir çok başlılık oluşturmaya yönelik bu tür
gayretlerini Milliyetçi Hareket Partisi olarak kabul etmemiz mümkün
değildir.
İçişleri Bakanlığının
Mülkiye Teftiş Kurulu başta olmak üzere, kolluk kuvvetlerimizin
denetlenmesinden sorumlu birimlerimizin görev alanına giren bu düzenleme
birçok açıdan kabul edilemez durumdadır.
Sayın milletvekilleri, tasarıda kolluk
kuvvetlerimizin gözetimiyle sorumlu tutulan Kolluk Gözetim Komisyonu
İçişleri Müsteşarlığı
başkanlığında, Türkiye İnsan Hakları Kurumu
Başkanı, İçişleri Bakanlığı Mülkiye
Teftiş Kurulu Başkanı, Adalet Bakanlığı 1. Hukuk
Müşaviri, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü, Ceza İşleri Genel
Müdürü ile Adalet Bakanı tarafından ceza ve ceza usulü hukuku
konusunda çalışan akademisyenler ve serbest avukatlar arasından
teklif edilerek Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek birer üyeden
oluşmaktadır.
Avrupa Birliği normları
açısından bağımsız ve sivil nitelikte olması
gereken Gözetim Komisyonunun sadece devlet memurları ve Adalet
Bakanının teklifiyle Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek sözde
sivil üyelerden oluşması, iktidarın şeffaflık,
bağımsızlık ve sivillik kavramlarına
bakışının ibretlik bir vesikası olarak Meclis
tutanaklarında yerini almış durumdadır. Anlaşılan
o ki iktidar sivillik ve bağımsızlık
kavramlarından herkese ve her şeye uzak ve fakat AKPye yakın
olmayı anlamaktadır.
Sayın milletvekilleri, kolluk kuvvetlerimizin
onlarca sorunu dururken, vize serbestisi adına, kolluk kuvvetlerimizin
gözetimine ilişkin hususların gündeme taşınması
iktidar usulü bir işgüzarlığı üzücü bir biçimde gözler
önüne sermektedir. Kolluk kuvvetlerimizin özlük haklarına gelince suspus
olan Hükûmet, muhalefetin bu konuda verdiği araştırma önergesi
ve kanun tekliflerini zamanın akışına terk ederken, Avrupa
Birliğinin âdeta talimatları doğrultusunda bu tür yasaları
ne yazık ki jet hızıyla Meclise taşımaktadır.
Kolluk kuvvetlerimizin ağır ve olumsuz
çalışma koşullarına gelince suspus olan Hükûmet, Avrupa
Birliğine vize serbestisi söz konusu olunca canlanmakta, dillenmekte ve
hızlanmaktadır. Kolluk kuvvetlerimizin kariyer planlamasına, bozulan
ast-üst ilişkisine gelince kılını kıpırdatmayan
Hükûmet, Avrupa Birliğinin istek ve arzuları
karşısında hareketlenmekte, hiçbir derde deva olmayacak, sözde
düzenlemelerle âdeta göz boyamaya çalışmaktadır. Kolluk
kuvvetlerimizin paralel yapıyla mücadele adı altında yerle bir
edilen teşkilat düzenine gelince duyarsız davranan Hükûmet, Avrupa
Birliğinin hassasiyetleri söz konusu olduğunda kulak kesilmektedir.
Şehit ve gazilerimiz ile bunların yakınlarının
haklarının artırılmasına, mağduriyetlerinin giderilmesine
yönelik tekliflerimizi anında reddeden Hükûmet, iş kolluk
kuvvetlerimizle ilgili Avrupa Birliği normlarına dayalı bir
gözetim ve denetim mekanizmasına gelince iştahlanmaktadır. Terör
örgütünün talepleri karşısında Osloda, Haburda ve Dolmabahçede
kuzu gibi davranan Hükûmet, kolluk kuvvetlerimizin, sendikal haklar başta
olmak üzere, her türlü haklı talebi karşısında aslan
kesilmektedir.
Sayın milletvekilleri, burada, iktidar
tarafından vize serbestisi adına âdeta zorla yaptırılan bu
tür faaliyetler, az önce ifade ettiğim yönleri itibarıyla eksik ve
yanlışlarla dolu olduğu kadar, Avrupa ülkeleri tarafından
son dönemde vize serbestisiyle ilgili olarak gündeme getirilen hususlar
itibarıyla da âdeta nafiledir. Vize serbestisi havucuyla Türkiyeye mart
ayında kabul ettirilen geri kabul anlaşması sonrası, Avrupa
Birliği ülkeleri, iktidarın vize serbestisi konusundaki
iştahını görünce ağız değiştirmiş, vize
serbestisi için iktidarın Meclisten çıkarmak için
uğraştığı 72 konunun yasalaşmasının
yeterli olmayacağını, bu başlıklarla ilgili
uygulamaların da değerlendirilmesinin gerektiğini, vize
muafiyeti verilse bile, herhangi bir Avrupa devletinin geçiş konusundaki
kapasitesinin aşılması hâlinde, vize serbestisinin yeniden
tartışmaya açılabileceğini söylemeye
başlamışlardır.
Anadoluda Abdalın
yoldaşlığı köyü görene kadar. diye bir söz vardır.
Burada da benzer bir şekilde, Avrupa Birliğinin vize serbestisi vaadi
geri kabul anlaşmasının kabulüne kadar olmuş,
anlaşmanın kabulünden sonra çatlak sesler gittikçe daha fazla
yükselmeye başlamıştır. İktidar, her zaman olduğu
gibi, yine, kendi ifadesiyle, kandırılmaya ve aldatılmaya çok
yakındır.
Sayın milletvekilleri, burada gündeme
getirilmesi gereken bir diğer husus da devletimizin ve milletimizin
güvenliğini sağlamak ve bu kapsamda gerekli iş ve işlemleri
yürütmekle görevli olan kolluk kuvvetlerimizin, Hükûmetin yanlış politikalarının
sonuçlarını temizlemekle görevlendirilmesidir. Hükûmetin özellikle
toplumsal olaylarda başvurduğu bu yöntem, kolluk kuvvetlerimiz ile
milletimiz arasındaki muhabbet bağını ve iş
birliğini zedelemektedir. Bu konuda Hükûmet tarafından yapılan
bir diğer yanlış ise Hükûmetin Osloda, Haburda ve
Dolmabahçede yan yana oturduğu terörle ters düştüğünde, daha
önce çözüm adı altında elini kolunu bağladığı
güvenlik güçlerimizi plansız bir şekilde sahaya sürmekte ve güvenlik
güçlerimiz, geçmişte Milliyetçi Hareket Partisinin yaptığı
tüm uyarılara rağmen, Hükûmetin devam ettiği yanlışlar
sonucu canından aziz bildiği vatan toprağına
düşmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, iktidarın,
ev ödevini teneffüste yetiştirmeye çalışan öğrenci misali
çalışmalar yapmaktan vazgeçerek ülke geleceğimizi ve devlet
işleyişimizi olumsuz yönde etkileme ihtimali yüksek konularda hassas
ve özenli davranmasını tavsiye ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak iktidarı, Türkiye Cumhuriyetinin devleti ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü canlarıyla kanlarıyla savunan güvenlik güçlerimizin
özlük haklarını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET PARSAK (Devamla)
mesleki şeref ve
haysiyetlerini korumaya ve yükseltmeye yönelik çalışmaya davet
ediyor, bu vesileyle bir kere daha hepinizi saygılarımızla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Parsak.
Gruplar adına olan konuşmalar sona
ermiştir.
Şimdi, şahısları adına söz
talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.
Şahsı adına ilk konuşmacı
Mustafa Şükrü Nazlı, Kütahya Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Nazlı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 277 sıra sayılı
Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının ikinci bölümü üzerine şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce mübarek Miraç Kandilinizi kutluyor, ülkemize ve İslam âlemine
hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Son günlerde özellikle Bursa, Gaziantep, Diyarbakır
ve Şemdinlide gerçekleştirilen hain saldırılarda
hayatını kaybeden güvenlik güçlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Asırlardır birlikte yaşadığımız bu
coğrafyada terörle mücadele esnasında canlarını hiç
düşünmeden feda eden aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle
anıyorum. Şehit yakınlarımıza, gazilerimize ve terörle
mücadeleye devam eden tüm güvenlik güçlerimize şükranlarımı
sunuyorum.
Bugün dualarımız aynı zamanda
Halepte. Gönül coğrafyamızın başkentlerinden olan Halep
yanıyor, dünya seyrediyor. Esed güçleri ve Rusya tarafından
yapılan saldırılarda on günde 290 kişi şehit oldu,
3.150 kişi yaralandı, 2.100 aile zarar gördü, 700 bina yıkıldı,
30 bin insan muhtaç durumda. 600 hava saldırısı gerçekleştirildi,
3 binin üzerinde de füze saldırısı oldu. Bu katliamı yapan
Esed güçleri ve Rusyayı ve onlara destek veren her türlü örgütü ve ülkeyi
de buradan lanetliyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz tasarıyla kolluk şikâyet sisteminin daha etkili ve
hızlı işleyişini sağlamak,
şeffaflığı ve güvenilirliği artırmak, kolluk
şikâyet sistemine duyulan güvenin daha üst seviyelere
taşınmasını sağlamak amaçlanmaktadır.
Devletimizin temel görevlerinden biri, bireylerin Anayasa ve yasalarla güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerini korku ve
endişeden uzak, güven içerisinde kullanmasını sağlayacak
ortamları hazırlamaktır. Bu fonksiyonların icrasında
birincil kurumlar kolluk birimleridir. Güvenlikli ortamı sağlarken
ortaya çıkan bazı olaylarda diğer kamu görevlilerinin sahip
olmadığı birtakım yetkilerle donatılan kolluk
kuvvetleri tüm dünyada olduğu gibi arama, zor kullanma ve özgürlüğü
kısıtlama gibi yetkilerle olaylara müdahale etmektedir. Bu derece
önemli yetkilerin kullanılması kolluk görevlilerini diğer kamu
görevlilerine göre daha fazla şikâyete açık hâle getirmekte ve bu
şikâyetler özellikle kötü muamele ve işkence gibi zaman zaman
kamuoyunda geniş yankı bulabilecek şekilde ortaya çıkmaktadır.
Bu yetkilerin kanun çerçevesinde, toplumun beklentileri istikametinde
kullanılıp kullanılmadığının tespiti ve bu
durumun kamuoyuyla paylaşılması önem arz etmektedir.
Görüşmekte olduğumuz tasarı
hazırlanırken, Avrupa Birliği ülkelerindeki mevcut şikâyet
sistemi incelendi, vatandaşla bire bir anketler yapıldı, ilgili
kamu kurum ve kuruluşlarıyla değerlendirildi, sivil toplum
örgütleriyle yapılan istişareler sonrasında nihayet
İçişleri Komisyonumuzla görüşülerek bugün Genel Kurul
gündemimize gelmiş oldu. Kolluk Gözetim Komisyonu kurulmasıyla
sistemdeki hâlihazırda uygulanmakta olan mevcut şikâyet sistemi ve
idari soruşturma sistemi güçlendirilmektedir. Mevcut yapı devam
etmekle beraber, bazı ekler getirilmesiyle birlikte ceza yargılama
sisteminde bir değişiklik öngörülmemektedir. Yani,
savcıların ve yargının yetkileri aynen devam etmektedir.
Kolluk şikâyet sisteminin etkin bir
şekilde çalışması, halkın devlete olan güven
duygusunun güçlendirilmesi açısından modern demokrasilerde büyük önem
taşımakta. Başta Avrupa Birliği ülkelerinde olmak üzere pek
çok ülkede bu yönde yasal düzenlemelere gidilmektedir. Tasarıyla,
kamuoyunun ve kolluk teşkilatı personelinin kolluk şikâyet
sistemine güven duygusunun daha da üst seviyelere taşınması
hedeflenmekte, diğer taraftan kolluk görevlileri hakkında
yapılan şikâyetlerle ilgili kayıt ve soruşturma
sistemlerinin altyapısı da Avrupa Birliği standartlarına
ulaştırılmaktadır. Kurulacak olan komisyon, ihbar ve
şikâyetlerle ilgili resen mevcut mekanizmayı harekete geçirecek,
Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığında görev yapan kolluk personelini
kapsayacaktır. Kolluk Gözetim Komisyonu, halkın ve kolluk
personelinin şikâyet sistemine güvenini artırıcı ceza
yargılama sistemi dışında ek bir merci olması
bakımından önem arz eden bir komisyon olacaktır.
Bu düşünce ve duygularla kanun
tasarısının ülkemize hayırlı olmasını
temenni ediyor, ülkemizin birliği ve bütünlüğünü, milletimizin can ve
mal güvenliğini koruyan güvenlik güçlerimize görevlerinde muvaffakiyetler
temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Nazlı.
Şahsı adına ikinci
konuşmacı Baki Şimşek, Mersin Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Şimşek. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması
Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tüm İslam âleminin Miraç
Kandilini kutluyorum. Miraç Kandili vesilesiyle, inşallah, bütün
İslam âleminde akan kanın ve gözyaşının sona ermesini
temenni ediyorum.
Ayrıca, 3 Mayıs
Türkçülük Gününü kutluyor, 1944 yılından bu tarafa kutlanan, bugüne
sebebiyet veren, işkenceler çeken, çileler çeken, sürgünlere giden
başta Başbuğ Alparslan Türkeş olmak üzere Ziya Gökalp ve
diğer dava arkadaşlarımıza Allahtan rahmet diliyoruz.
Tabii, şehitlerimiz
gelmeye devam ediyor. Son 5 günde 25 şehit, 100ün üzerinde
yaralımız var. Bütün şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Türkiyede, maalesef, uygulanan
yanlış politikalar sebebiyle, başta Kilis olmak üzere, doğu
ve güneydoğunun birçok yerinde olaylar yoğun şekilde devam
etmekte ama Kilisle ilgili maalesef hâlâ gerekli tedbirler alınmamakta ve
Kilis, şu anda boşaltılmakta, Kilisteki halkın
birçoğu Kilisten göç etmekte.
Ülkenin valilik görevini
yapan görevlisi, Kilisteki insanlara Abdestli gezin, abdestsiz
dolaşmayın. demekte, kadın ve aileden sorumlu Devlet
Bakanı da, Kilisteki insanlara terapi yapmak üzere uzmanların
gönderileceğini söylemekte.
Devletimizin gerekli
tedbirleri almasını, meşru müdafaa hakkını
kullanmasını bekliyoruz. Bu bölgedeki insanların
çoğunluğu zaten göçten büyük sorun yaşayıp, seçim bölgem
olan Mersine gelmektedir. Mersin, 300 binin üzerinde Suriyeli misafir etmektedir
ve doğudan gelen göçlerle beraber 400 binin üzerinde göçmenle
karşı karşıya kalmıştır.
İşsizlik zaten
Mersinde üst düzeydedir. Şu anda tarımın ve narenciyenin de
çökmesiyle Mersin çok zor bir durumda kalmıştır.
Bu vesileyle, Suriyeliler her türlü imkândan bizim
insanlarımızdan daha iyi şartlarda faydalanmaktadır.
Türkiyede yaşayan bir Türk insanı devlet hastanelerinde
istediği gibi muayene olamazken bir Suriyeli istediği gibi hastaneye
gidebilmektedir. Suriyeli bir öğrenci üniversite sınavında bizim
gençlerimizden daha ayrıcalıklı bir şekilde
faydalanabilmektedir. Hükûmetimizin öncelikli görevi Türk insanının
mutluluğunu ve refahını sağlamaktır, güvenliğini
sağlamaktır ama maalesef, Türkiyedeki insanların konut sorununu
çözemeyen Hükûmet, Suriyelilere konut yapma projeleri açıklıyor.
AB yasaları çıkarmakla meşgul
oluyoruz, başkanlık ve yeni anayasa hayalleri kuruyoruz ama Türk
insanının gündeminde bizim konuştuğumuz maddeler yok; Türk
insanı, maalesef, yokluk ve yoksullukla mücadele ediyor.
Şu anda Erdemlide domatesin kilosu 100
kuruş.
Rize, İzmir ve diğer bölgeler narenciye
teşvikini alırken seçim bölgem olan Mersinin, Türkiyenin en büyük
ihracatını yapan Mersinin narenciye teşviki ödenmemiştir.
Maalesef, biz bu yasalarla uğraşırken
taşeron işçilerin konusu hâlâ gündeme gelmemektedir. 720 bin
işçiyi Taşeron Yasasıyla kadroya
alacağımızı söyledik ama hâlâ bekletmekteyiz. Yasanın
içeriği ortaya çıktıkça yeni hayal kırıklıkları
ortaya çıkıyor. Bunlara sendika hakkı vermiyoruz, sosyal
haklardan faydalandırmıyoruz, maaşında artış
yapmıyoruz.
Meclisin birinci görevi, Türkiyenin gerçek
sorunlarıyla uğraşmaktır, terörü çözmektir,
işsizliği çözmektir ve gerçek gündemle Türkiyeyi yönetmektir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Şimşek.
Şimdi ikinci bölüm üzerinde on beş dakika
süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğim, sisteme giren
sayın milletvekillerine söz vereceğim.
Sayın Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın
Başkanım, Çevre ve Şehircilik Bakanına soruyorum: Sanayi ve
şehir atıklarının arıtılmadan Menderese
verilmesi sonucu Menderes havzasının kirlendiği, nehrin
kirlenmesine bağlı olarak sulama yapılan arazilerin
çoraklaştığı gözlenmektedir. Büyük Menderes havzası
Türkiyenin tarımsal potansiyeli yüksek alanlarıdır.
Hızlı sanayileşme ve kentleşme sonucunda oluşan sanayi
ve evsel atıklar ile hatalı kullanılan suni gübreden kaynaklanan
tarımsal kirlilik nehir ekosistemini ve havza verimliliğini olumsuz
etkileyerek sürdürülebilir tarımı tehdit etmektedir. Bunları
düzeltmek için hangi tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?
İkinci sorum, Babadağ Çukurbağ küme
evleri yakınında bulunan 3 baz istasyonunun bulunduğu alanda,
baz istasyonlarının çevresinde bulunan ağaçlarda sararma, kuruma
gibi etkiler görülmektedir ve bölge halkı tarafından son
yıllarda kanser vakalarında artış olduğu dile
getirilmektedir. 3 baz istasyonunun etkileri açıkça gözlenirken şehir
merkezinde ve ülke genelinde baz istasyonları hızla artmaya devam
etmektedir. Bunlarla ilgili ne tür tedbirler almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Arslan.
Başka soru olmadığından size söz
veriyorum.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, ilk soruya cevap vermek istiyorum.
Türkiyenin 7 havzası üzerinde detaylı
çalışmalarımız başladı. Bu bölgelerde hem
projeler üreteceğiz hem de buradaki kirlenmeye karşı çevreyi
koruyacak tedbirler alacağız. Bununla ilgili detaylı bilgiyi
sayın vekilimize yazılı olarak da sunarım.
İkincisi Çukurbağda 3 baz istasyonun
yaptığı etkiler noktasında bir tedbir almayı
düşünüyor musunuz? dedi, bu konu aslında bizim konumuz değil
ama bu konuyla ilgili, ilgili bakanlıklara bilgi verip onlardan da
yazılı bir cevap alırız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi sona ermiştir.
6ncı madde üzerinde iki önerge vardır,
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 6ncı maddesinin
(1)inci fıkrasında yer alan sevk ve idaresinde ibaresinin
yürütülmesinde şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar Demirel Müslüm Doğan
Diyarbakır Diyarbakır İzmir
Behçet Yıldırım Burcu Çelik Özkan Alican Önlü
Adıyaman Muş Tunceli
BAŞKAN Şimdi, maddeye en
aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 6ncı maddesinin (2)nci fıkrasında
geçen Bakanlık tarafından hazırlanarak ibaresinin Bir ay
içinde Bakanlık tarafından hazırlanarak olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muhammet Rıza
Yalçınkaya Hayati
Tekin Murat
Bakan
Bartın Samsun İzmir
Onursal Adıgüzel Tanju Özcan Zeynel Emre
İstanbul Bolu İstanbul Mahmut Tanal Engin Özkoç
İstanbul Sakarya
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Zeynel Emre, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Emre.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 277 sıra sayılı
Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının
6ncı maddesi üzerine söz aldım, sizleri saygıyla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri, haftalardır
burada neredeyse sabahlara kadar çalışıyoruz. Bir amaç var, bir
hedef var, vize muafiyeti için Avrupa Birliğinin istediği
yasaları, kanunları buradan hızla çıkaracağız.
Hızla çıkaracağız ki vatandaşımız da rahat
rahat Avrupayı gezsin. Bu amaç doğrultusunda görüştüğümüz
yasalardan biri de bugünkü Kolluk Gözetim Komisyonuna ilişkin.
Dünyada tüm ülkelerin oldukça
zorlandığı bir alan var. Kamu yararı, kamu güvenliği
kavramı ile bireysel hak ve özgürlükler, insan hakları
kavramlarının çatıştığı, çeliştiği
alan tüm yönetim sistemlerinde tartışma konusudur. Bu meseleyi
bütüncül olarak ele almazsak yanılgıya düşeriz. Anayasalar,
kanunlar, tüzükler esas itibarıyla insanların bir arada
yaşamasına yöneliktir, bu amaçla hazırlanmıştır,
bir arada yaşamanın kurallarıdır. Zaman içerisinde
ihtiyaçlara göre değiştirilebilir, buradaki önemli nokta halkın
iradesidir, ancak mevcut kanunlara, Anayasaya, tüzüklere herkesin uyması
gerekir. Yasalara uymamanın karşılığı
vardır, yaptırımları vardır. Halk bu konuda kendisini
yönetenleri örnek alır, Cumhurbaşkanını örnek alır,
Meclis Başkanını örnek alır, bakanları, valileri örnek
alır; Anayasayı tanıyıp tanımadıklarına
bakar, kaymakamları çağırıp Mevzuata takılmayın.
deyip demediğine bakar ya da Siz şimdi gerekirse hukuku dinlemeyin,
biz sonra gerekirse bir kanun çıkartırız. demesini önemser.
Yukarıdan böyle bir irade gelirse aşağıdaki kolluk
görevlileri de kurallara uymakta zorlanır. Sonra da bu kolluk görevlilerine
Biz kandırıldık, biz bir yanlış yaptık,
yaptığımız yanlış sonucunda ülkedeki güvenlik
riski arttı, git bunu düzelt. Düzeltirken de insan hakkı ihlali
yapma, hukuka uygun davran, temel hak ve özgürlükleri gözet. diyeceksiniz,
sonuç ne olacak? Değerli milletvekilleri, sonuçta, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi bizim ülkeden giden dosyalara âdeta yetişemiyor.
Sonuç: Ethem Sarısülükün, Ali İsmail Korkmazın, Berkin
Elvanın, Abdullah Cömertin ve daha nicelerinin vurulması,
kaybedilmesi. Sonuç: Hrant Dinkin katilinin kollukça görkemli bir şeklide
karşılanması. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Değerli milletvekilleri, bakın, bu ülkenin
barışa ihtiyacı var, huzura ihtiyacı var; bu
başlıkta herkes mutabık, bu kürsüye çıkan herkes
barıştan bahsediyor, demokrasiden bahsediyor ancak şunu
unutmayalım: Parlamentoda grubu bulunan 4 parti asgari müştereklerde
uzlaşmadığı sürece, 550 milletvekili çalışma
arkadaşı olmadan bu ülkeye huzur gelmez. Temsilcileri kavga eden halk
huzur içinde yaşar mı? Bu gerçekçi mi? Meclis TVnin yayını
kaç defa kestiğine bakıp Mecliste bir gün içerisinde kaç defa kavga
edildiğini, kavga çıktığını anlayabilen bir
halkımız var.
Değerli milletvekilleri,
konuşmalarımızı sosyal medyada paylaşıyoruz, beni
her hafta dinleyen seçmen diyecek ki belki de: Ya, bu vekil de hep aynı
şeyleri söylüyor. Maalesef, birkaç haftadan beridir
görüştüğümüz yasa tasarılarıyla ilgili benzer şeyleri
söylüyorum. Kolluk Gözetim Komisyonu ülkemiz açısından faydalı
olabilir ancak tıpkı Batıdaki, Avrupa Birliği ülkelerinde
olduğu gibi, bir sivil otorite olarak kurulursa faydalı olur. Bu
hâliyle biz birbirimizi kandırmış olacağız. Acaba
Avrupa Birliği bunu anlayacak mı, anlamayacak mı? diye de
bakacağız.
Şunu söyleyelim: Ülkenin
demokratikleşmesine yönelik adımları biz kendiliğimizden de
atabiliriz, niye Avrupa Birliğinin taleplerini bekliyoruz? Daha iyisi
bizde olsun. Önce biz yapalım. Geçmişte bunun da örnekleri var.
Bakın, biz 1934te kadına seçme ve seçilme hakkını verirken
Avrupada birçok yerde yoktu bu. Bu Parlamentonun yaşı birçok ülkenin
yaşından fazla. Yeter ki niyet olsun, takiye yapmayalım, samimi
olalım. Yani, biri çıksın, desin ki: Evet, burada kurulan
Kolluk Komisyonu sivil bir otorite. Açıkçası, gülerler insana.
İktidar baskısından ari bir şekilde inceleyeceksek, bunu
öyle alacaksak amenna, hepimiz destekleyelim ancak bu hâliyle birbirimizi
kandırmış olacağız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emre.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Karar
yeter sayısı istiyoruz Başkanım.
BAŞKAN - Karar yeter sayısı talebi
vardır, oylamada karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.39
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.50
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni
AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
İstanbul
Milletvekili Zeynel Emre ve arkadaşlarının önergesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge
kabul edilmemiştir.
277
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon
yerinde.
Hükûmet
yerinde.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısının
6ncı maddesinin (1)inci fıkrasında yer alan sevk ve
idaresinde ibaresinin yürütülmesinde şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Burcu
Çelik Özkan (Muş) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA GÜLDEMET SARI (Adana)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Önerge hakkında konuşmak isteyen, Burcu Çelik Özkan.
Buyurunuz
Sayın Çelik Özkan. (HDP sıralarından alkışlar)
BURCU
ÇELİK ÖZKAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, burada çok şey konuşuyoruz ama
çocuklarımız üzerine hiçbir şey
konuşamadığımızı düşünüyorum.
Çocuklarımızın her alanda, toplumun içerisinde, ailede, sokakta,
bulundukları her alanda aslında tamamen farklı
yaklaşılması gereken kişiler olduğunu
düşünüyorum. Burada bugün çocuklarımızın cezaevi
koşullarına, cezaevlerinde kalan çocuklar üzerine bazı hususlara
değinmekte yarar olduğunu düşünüyorum.
Şimdi, Türkiye'nin de taraf olduğu
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinde ve
Türkiye'nin ulusal yasası olan Çocuk Koruma Kanununda çocukların
özgürlüğünden yoksun bırakılmasının başvurulacak
en son yöntem olarak düşünülmesi gerektiği ve uygun olabilecek en
kısa süreyle sınırlandırılması gerektiği
hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla,
devletin ailesinden ayırarak yetiştikleri, yaşadıkları
yerlerden binlerce kilometre uzakta alıkoyduğu bu çocukları
ulusal ve uluslararası mevzuat ve kurallar çerçevesinde koruması ve
kollaması yasal bir zorunluluktur. Ancak gelin görün ki Türkiye tüm bu
ulusal ve uluslararası sözleşmelere rağmen, Türkiye
cezaevlerinde 13 Ocak 2016 tarihi itibarıyla 1.667 tutuklu, 717 hükümlü
olmak üzere 2.384 çocuk mahpus bulunmaktadır. Şimdi, bu sayı,
bizlere haklarında herhangi bir hüküm olmayan çocukların
cezaevlerinde tutulduğunu, Türkiyedeki adalet sisteminin çocukları
korumaktan uzak olduğunu açık bir şekilde göstermektedir.
Türkiyede İstanbul Maltepe, Ankara Sincan ve İzmir Aliağa
Şakran olmak üzere 3 tane çocuk ve gençlik kapalı ceza infaz kurumu;
İstanbul, Ankara ve Denizlide olmak üzere ise 3 çocuk eğitimevi
bulunmaktadır. Adalet Bakanlığı tarafından
müteahhitten kaynaklanan bir sorun olmadığı takdirde 2016
yılında 288, 2017 yılında yine 288, 2018 yılında
yine 288 kişi kapasiteli Tekirdağ ili Çorlu ilçesindeki çocuk
cezaevinin açılacağının planlandığı da yine
basına yansımıştır. 1.440 kapasite
artışı hedeflenmekte olan, 2016-2019 yılları
arasında açılması planlanan bir eğitimevi
olmadığı da yine basına yansımıştır.
Yine, 3 çocuk cezaevi dışında, yetişkinlerin
kapatıldığı birçok cezaevinde çocuklar yetişkinlerle
aynı koşullarda şu anda tutsak olarak yer almaktadır. Çocuk
cezaevlerinde veya çocuk eğitimevlerinde değil de yetişkinlerin
kapatıldığı cezaevlerinde tutulan çocukların durumu
başlı başına bir sorun arz etmektedir. Yetişkinlerin
kaldığı cezaevlerindeki kurum personelinin çocuklara
yaklaşımı konusunda hiçbir deneyim ve tecrübesi
olmadığı gibi, çocukların cezaevlerinde düzenlenen
aktivitelere katılımı, sosyal ve kültürel yaşama adapte
olabilmeleri de imkânsız hâle gelmektedir. Ayrıca, cezaevlerinde,
yetişkinlerde olduğu gibi, çocuklar için de adli ve siyasi
ayrımı yapılmaması da başka bir sorundur.
Değerli arkadaşlar, cezaevlerinin fiziksel
koşulları çocukların gelişimini sağlamaktan çok
uzaktır. Aşırı kalabalık, yetersiz sağlık
koşulları, kötü muamele, özellikle sosyal çalışmacılar
olmak üzere personel yetersizliği ve cezaevlerindeki diğer
kişiler tarafından uygulanan şiddet ve istismar vakaları
hapsedilen çocuklardan gelen başlıca şikâyetlerdir.
Çocukların cezaevlerinde çıplak aramalara maruz kalması,
kapalı görüş uygulamalarında arada bulunan camdan dolayı
annesine, yakınlarına sarılamaması, üç öğün yemek
dışında su dâhil olmak üzere her şeyin ücrete tabi
tutulmuş olması başlıca önemli sorunlardır ve bizlerin
buna çözüm olması gerekiyor.
Her gün bizler çeşitli cezaevlerinden bu
konulara ilişkin başvurular alıyoruz, sadece bir tanesine
değineceğim. Adanada gerçekleşti, direkt okuyorum basına
yansıdığı hâliyle: Mart ayının son günlerinde,
Adana E tipi kapalı cezaevinde kalan ailelerin şikâyetleri üzerine
cezaevine giden avukatlar çocuklarla görüşmüşlerdir. Gardiyanların
çocukları sürekli denetledikleri, çocukların hazır ol vaziyette
bekletildiği, gardiyanlar tarafından çocuklara sürekli Bana
başkanım diyeceksin. şeklinde dayatmaların söz konusu
olduğu, bu hitabı kullanmayan çocukların dövüldüğü
tespitleri yapılmıştır. Ayrıca, siyasi nedenlerle
tutuklanan çocukların çıplak arama, hoş geldin dayağı
adı altında dövüldükleri, yine kameraların
olmadığı her ortamda dayağa maruz kaldıkları,
hasta yahut yaralı, bakıma muhtaç çocukların tedavilerinin yapılmadığı
tespit edilmiştir. Bir saat olan görüş sürelerinin on beş
dakikayla sınırlı tutulduğu bilgisi de yine
tarafımıza ulaşan bilgiler arasındadır ne yazık
ki.
Hepimizin, bu Parlamento çatısı
altında bulunan herkesin bu konulara mutlaka duyarlılıkla
yaklaşması gerektiğini düşünüyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çelik
Özkan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
6ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
6ncı madde kabul edilmiştir.
7nci madde üzerinde üç önerge vardır,
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 7nci maddesinin (2)nci
fıkrasının ikinci cümlesinin sonundaki "Bu durum ihbar ve
şikâyette bulunan kişilere bildirilir." ibaresinin "Bu
durum ihbar ve şikâyette bulunan kişilere on gün içinde bildirilir."
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Kadir Koçdemir Nuri Okutan Erkan Haberal
Bursa Isparta
Ankara
Ruhi Ersoy Baki Şimşek
Osmaniye Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 7nci maddesinin (1)inci
fıkrasına İhbar veya şikâyetin elektronik ortamda
yapılabilmesi için Bakanlık tarafından gerekli tedbirler
alınır. ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar Demirel Müslüm
Doğan
Diyarbakır Diyarbakır İzmir
Behçet Yıldırım Mahmut Celadet
Gaydalı Alican
Önlü
Adıyaman Bitlis Tunceli
BAŞKAN Şimdi, maddeye en
aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 7nci maddesinin (2)nci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. 26/4/2016
Muhammet Rıza Yalçınkaya Murat Bakan Hayati
Tekin
Bartın İzmir
Samsun
Tanju Özcan Mahmut Tanal Onursal
Adıgüzel
Bolu İstanbul
İstanbul
Engin Özkoç Kazım
Arslan
Sakarya Denizli
"(2) İhbar ve şikâyetlerin soyut ve
genel nitelikte olmayan, ilgili olduğu kişi veya olayların
açıkça belirtilen, iddiaların ciddi bulgu ve belgelere
dayandığı ve sıhhati şüpheye mahal vermeyecek
belgelerle ortaya konmuş olan ihbar ve şikâyetler sonucu işlem
başlatılabilir. Bu şartları
taşımadığı, doğrudan veya yapılan
araştırma sonucunda anlaşılan ihbar ve şikâyetlerle
ilgili olarak, soruşturma izni vermeye yetkili mercilerce veya disiplin
amirlerince, 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer
Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun ya da disiplin
mevzuatına göre işlem yapılmaz. İhbar ve şikâyet bulunan
kişi, ihbar ve şikâyetin takibi konusunda kurul tarafından
bilgilendirilmek isterse, kişisel iletişim bilgilerini kuruma
bildirebilir. Kurul bu koşulda, ihbarı yapan kişiyi,
soruşturmanın gidişatına göre bilgilendirir.
İşleme konulmayan ihbar ve şikâyetlerle ilgili bilgiler ise,
hakkında ihbarda bulunulan kolluk görevlisinin kişisel bilgileri ve
ihbar ve şikâyete konu olan iddia konu edilmeden, yalnızca vaka
olarak ve istatistiki verilerin elde edilebilmesi amacıyla Merkezi
Kayıt Sistemi'ne işlenir. İhbar veya şikâyette bulunan
kişilerin kimlik bilgileri gizli tutulur."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Kazım Arslan, Denizli Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Arslan. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. 277 sıra sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu
Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasıyla İlgili Tasarının 7nci maddesinde
istediğimiz değişiklikle ilgili söz aldım.
Öncelikle, Miraç Kandilinizi kutluyorum.
Ayrıca, şimdiye kadar şehit olmuş olan kolluk kuvvetlerimiz
için Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine de
başsağlığı diliyorum.
Şimdi, 7nci maddede Kolluk Komisyonunun
merkezî sisteminin oluşmasıyla ilgili, bu konuda yapılan ihbar
ve şikâyetlerin aynı komisyonda toplanmak suretiyle ve takibinin de
buradan yapılması suretiyle kolluk görevlerinin daha düzenli, daha
disiplinli, daha iyi bir şekilde yürütülmesine olanak sağlayacak bir
yasa olmasını temenni ediyorum. Ancak, bugünkü mevcut yapı
içinde özellikle, kolluk kuvvetlerimizin yetişmesine olanak sağlayan
polis okullarımızın, kolejlerimizin kapatılmış
olması, Polis Akademisinin kapatılmış olması ve burada
okumuş olan, orada öğrenim görmüş olan
arkadaşlarımızın ortada kalması ve birçoklarının
da iş bulamaması ve mağdur olması sebebiyle de öncelikle,
bu kanunla birlikte onların da mağduriyetlerinin giderilmesi yönünde
bir çalışmanın olmasının mutlaka uygun
olacağını söylemek isterim. Çünkü değerli
arkadaşlarım, Polis Akademisine giren, polis kolejine giren
arkadaşlarımız oranın şartlarını kabul
ederek ve kendisini o meslekte yetiştirip iş sahibi olmak, görev
almak, yetki sahibi olmak üzere okula kaydediliyor ama daha sonra okul
kapatılmak suretiyle bir kısım öğrencilere görev verilirken
kurayla, bir kısmına da maalesef verilmiyor, mağdur ediliyor. O
nedenle, öncelikle bu okulların yeniden açılmasına olanak
sağlamak ve ayrıca bu okulların kapatılması sebebiyle
mağdur olan kardeşlerimizin mutlaka mağduriyetlerinin
giderilmesi noktasında bir çalışma yapmaya ihtiyaç olduğunu
belirtmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri; bakın, birçok kolluk kuvvetinde görev alan
arkadaşlarımızın polis kolejlerinde, Polis Akademisinde
yetişmeleri hâlinde görev ve sorumluluklarını daha iyi
yaptıklarını gözlemliyoruz ama onun dışında, lise
mezunu olup da, üniversite mezunu olup da iş bulamadığı
için polis olmak isteyen ve polislik mesleğine giden
arkadaşlarımızın çoğunun görevlerini tam
anlamıyla iyi bir şekilde yapamadığını da
görüyoruz. O nedenle, bu arkadaşlarımızın görevlerini hem
iyi yapmaları yönünde hem de takip edilmeleri yönünde bu komisyonun da bir
görev yapacağını düşünüyorum ancak ne olursa olsun,
meslekten yetişen insanların görevini yapması kadar ve
mesleğini daha iyi icra etmesi kadar güzel bir şey, iyi bir şey
mutlaka yoktur. Onun için, bu arkadaşlarımızın, kolluk
görevi yapan arkadaşlarımızın çok önemli görev icra
etmeleri sebebiyle, güvenliği sağlamaları sebebiyle halkla
ilişkilerini iyi sürdürmelerine olanak sağlamak için
eğitimlerinin ve öğretimlerinin çok iyi bir şekilde
yapılmasına ve yaptırılmasına da olanak sağlamak gerektiğini
düşünüyorum. O nedenle, öncelikle kapatılmış olan polis
kolejlerinin, Polis Akademisinin açılmasına olanak sağlamak için
bir çalışma yapmaya ihtiyaç var. Ayrıca, bu okullarda okuyup da
kura sonucunda mesleğe girememiş olan, mağdur olmuş olan polis
kardeşlerimizin de mağduriyetlerinin giderilmesine ihtiyaç var.
Ayrıca, kolluk kuvvetlerinin de
yaptıkları görev sırasında halkımıza farklı
farklı davranmanın ötesinde aynı eşitlikte, aynı
şekilde davranmasına da ihtiyaç var. Özellikle öğrencilere karşı
yaptıkları yanlış hareketlerden ve baskılardan da
vazgeçmelerine ihtiyaç var diyorum, hepinizi saygıyla sevgiyle tekrar
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Arslan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7nci
maddesinin (1)inci fıkrasına İhbar veya şikâyetin
elektronik ortamda yapılabilmesi için Bakanlık tarafından
gerekli tedbirler alınır. ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Mahmut Celadet Gaydalı (Bitlis) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA GÜLDEMET SARI (Adana)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge hakkında konuşmak isteyen Mahmut Celadet Gaydalı,
Bitlis Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)
MAHMUT
CELADET GAYDALI (Bitlis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce İslam âleminin ve gerçek
Müslümanların mübarek Miraç Kandilini kutluyorum.
Halkların
Demokratik Partisi ve grubum adına 277 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 7nci maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, maddeyle kolluk
görevlileri hakkında yapılan şikâyetlerin izlenmesi
amacıyla oluşturulacak olan merkezî kayıt sistemi
düzenlenmektedir. Fakat bu maddede en dikkat çekici hususlardan biri Kurulacak
olan bu merkezî kayıt sisteminde kolluk güçleri hakkında ihbarda
bulunan veya şikâyet eden kişinin kişisel bilgileri, merkezî
kayıt sistemine işleyeceği veriler kişisel veri olarak
sayılacaktır. kısmıdır. Madde gerekçesinde de
kişisel verilerden sayılmakta olup, hukuka aykırı olarak
bu verileri kaydeden, yayan, ele geçiren veya yok edenler hakkında TCKda
öngörülen müeyyideler uygulanacaktır. denilmektedir. Fakat bugüne kadar,
özellikle kişisel veriler konusunda devletin pratiği ortadadır.
Hepinizin çok iyi bildiği gibi, 50 milyon insanın
kişisel verileri bazı sitelerde yayınlanıyor. Bu hususta
kurulacak olan bir merkezî kayıt sisteminin güvenliğini nasıl ve
ne şekilde sağlayacaksınız, gerçekten bunun
cevaplandırılması gerektiği inancındayım.
Diğer bir konu ise fişleme
operasyonlarıdır. Muhtarlardan devlet dairelerinde görev yapan
memurlara kadar herkesi bu fişleme sarmalının bir ucu hâline
getiren bir anlayış hüküm sürmektedir. Bugün, iktidar gibi
düşünmeyen, toplumun her kesiminden yurttaşlarımıza yönelik
fişleme yapıldığı artık bilinen bir gerçektir.
İnsanlar kimliklerinden, inançlarından, düşüncelerinden, siyasal
görüşlerinden, yaşam tarzlarından dolayı
fişlenmektedir. Yakın tarihimizde buna ilişkin onlarca örnek
sıralamak mümkündür.
Bugün, kolluk güçlerine yönelik en ufak bir
eleştiriyi dahi suç sayan, vatana ihanetle eş değer gören, bu
anlamda, hukuku askıya alan bir anlayışla karşı
karşıyayız. Bugün, kolluk güçlerinin uygulamalarından
dolayı mağdur olacak kişilerin, şikâyet hakkını
kullanırken fişlenmeyeceklerinin, hatta hakkında çeşitli
yaptırımlar uygulanmayacağının, maalesef garantisi
yoktur.
Değerli milletvekilleri, maddenin (2)nci
fıkrasına bakıldığı zaman, İhbar ve
şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ilgili olduğu
kişi veya olayların belirtilmesi
denilmektedir. Bu konuyla ilgili
olarak, özellikle,
genel nitelikte olmaması
denilerek bahsi geçen
ihbar veya şikâyetlerin hangi perspektifte ele alınacağı
konusunda bir şüphe yaratmaktadır.
Özellikle suç ve ceza konuları son zamanlarda
adilane bir biçimde uygulanmamaktadır. Devlet, suçu ve suçluyu kendi
çıkarları doğrultusunda değerlendirmekte ve bu yönde
yargı üzerinde bir hegemonya kurmaktadır. Zaten genel anlamda sistem
için öngörülen hususlar incelendiği zaman, İçişleri Bakanlığına
bağlı vali ve kaymakamlar tarafından sistemin kontrol edilmesi
ve izlenmesi hedeflenmektedir. Vali ve kaymakamların, hatta
İçişleri Bakanlığının emirleri doğrultusunda
kolluk kuvvetlerinin uyguladığı hak ihlalleri ve topluma yönelik
şiddet had safhadadır. Bu doğrultuda, bu sistemde,
açıkçası, Kimi kime şikâyet ediyorsun? durumu söz konusudur.
Maalesef, geçmiş ve mevcut pratik durum böyle bir düzenlemede güven sorunu
oluşmasına neden olacaktır. Zaten toplum içinde devlet
tarafından fişlenme korkusu yer almaktayken bu sisteme insanlar tüm
bilgileri nasıl güven içinde kaydedebilir? Bu sorunu aşmanın tek
yolu ancak tam bağımsız bir yargı sistemi, demokratik ve
şeffaf bir yönetim anlayışıyla mümkün olabilir. Toplumsal
kutuplaşmanın toplumun iliklerine kadar
yaygınlaştırıldığı böylesi bir yönetim
anlayışı söz konusu oldukça, maalesef bu düzenlemeler
kâğıt üzerinde kalacak, pratikte farklı amaçlara hizmet
edecektir.
Son olarak da şunu belirtmek istiyorum:
Yüzlerce önemli davada bugüne kadar tek bir kolluk gücüne ceza vermeyen, kolluk
gücünü koruma altına alan bu yönetim nasıl olacak da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla)
bu kanunun
gereğini yerine getirecektir. Şikâyet edilenin değil de
şikâyet edenin bir kez daha mağdur edileceği yönünde derin
kaygılar duymaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Gaydalı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
III.- YOKLAMA
(HDP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Yoklama
istiyoruz Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunmadan
önce yoklama talebi istenmiştir. Dolayısıyla, önce yoklama
işlemini gerçekleştireceğim.
Şimdi, yoklama talebinde bulunan sayın
milletvekillerini tespit edeceğim.
Sayın Demirel, Sayın Kerestecioğlu
Demir, Sayın Taşdemir, Sayın Irgat, Sayın Toğrul,
Sayın Adıyaman, Sayın Zeydan, Sayın Yiğitalp,
Sayın Aydoğan, Sayın Kaya, Sayın Yıldırım,
Sayın Özkan, Sayın Yıldırım, Sayın Gaydalı,
Sayın Fırat, Sayın Aslan, Sayın Ataş, Sayın Becerekli,
Sayın Öcalan, Sayın Özgökçe Ertan.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Kolluk
Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 277) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 7nci maddesinin (2)nci
fıkrasının ikinci cümlesinin sonundaki "bu durum ihbar ve
şikâyette bulunan kişilere bildirilir" ibaresinin "bu durum
ihbar ve şikâyette bulunan kişilere on gün içinde bildirilir"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla
Nuri
Okutan (Isparta) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Tasarının Merkezî kayıt
sistemi başlıklı 7nci maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesinde ihbar ve şikâyetler ile
şartlar sıralanmış, ikinci cümlesinde de bu şartları
taşımayan başvurulara işlem yapılmayacağı ve
durumun ihbar veya şikâyette bulunan kişilere bildirileceği
hüküm altına alınmaktadır. Ancak ne zaman bildirileceğine
dair bir süre belirtilmemiştir. Değişiklik önergesiyle bu süre
on gün olarak belirlenmekte, başvuruların sürüncemede kalması
önlenmekte ve böylece keyfîliğin önüne geçilmektedir
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
7nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
7nci madde kabul edilmiştir.
8inci madde üzerinde üç adet önerge vardır,
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 8inci maddesinin (1)inci
fıkrasının (b) bendinde yer alan "Söz konusu suçlarla
ilgili ön incelemeler ve/veya disiplin soruşturmalarının
valiliklerce veya kaymakamlıklarca yapılması halinde, bu
işlemler imkânlar ölçüsünde mülkî idare amirliği hizmetleri
sınıfında bulunan görevliler tarafından yürütülür"
ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Müslüm
Doğan
Diyarbakır Diyarbakır
İzmir
Behçet Yıldırım Alican Önlü Filiz
Kerestecioğlu Demir
Adıyaman Tunceli İstanbul
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 8inci maddesinin (1)inci
fıkrasının (c) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Kadir Koçdemir Nuri Okutan Erkan
Haberal
Bursa Isparta Ankara
Baki Şimşek Ruhi Ersoy
Mersin Osmaniye
c) Yetkili makamlarca ön inceleme ve/veya disiplin
soruşturmasını icra etmek üzere mülkiye müfettişi
görevlendirilmesi durumunda, diğer idari mercilerce
başlatılmış olan ön inceleme ve/veya disiplin
soruşturmaları, mülkiye müfettişine devredilir. Komisyonun kendisi
doğrudan ön inceleme ve/veya disiplin soruşturması yapmaz.
BAŞKAN Şimdi maddeye en aykırı
önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 8inci maddesinin (a) bendinin madde metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Muhammet Rıza Yalçınkaya Hayati Tekin Murat
Bakan
Bartın Samsun İzmir
Tanju Özcan Engin Özkoç Mahmut
Tanal
Bolu Sakarya İstanbul
Onursal
Adıgüzel
İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen?
Gerekçe mi Sayın Altay?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Yasanın amacına uygun olarak kolluk
güçlerinin etkin denetimi ve soruşturulması amaçlanır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 8inci maddesinin (1)inci
fıkrasının (c) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Kadir Koçdemir (Bursa) ve
arkadaşları
c) Yetkili makamlarca ön inceleme ve/veya disiplin
soruşturmasını icra etmek üzere mülkiye müfettişi
görevlendirilmesi durumunda, diğer idari mercilerce
başlatılmış olan ön inceleme ve/veya disiplin
soruşturmaları, mülkiye müfettişine devredilir. Komisyonun
kendisi doğrudan ön inceleme ve/veya disiplin soruşturması
yapmaz.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Komisyonun adı Kolluk Gözetim Komisyonu olmasına
rağmen, görevleri kayıt altına alma ve izlemeyle
sınırlı kalmamış, 8inci maddede ön inceleme ve
disiplin soruşturması işlemlerine de yer verilmiştir.
Kolluk Gözetim Komisyonunun inceleme ve teftiş alanına da müdahil
olması, tasarının esas amacı olan "gözetim"
fonksiyonunun aşılıp denetim alanına girilmesi
anlamına gelmektedir. Oysa ki komisyonun esas görevi "denetim"
değil, adı üzerinde "gözetim"le sınırlı
olmalıdır.
Ayrıca, yılların birikim ve
uzmanlığıyla temayüz etmiş, ülkemiz için önemli bir
değer olan İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş
Kurulunun yanında ikinci bir kurul oluşturuluyor algısı son
derece sakıncalıdır. Tasarı, bu hâliyle İçişleri
Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulunun fonksiyon, insan
kaynakları ve diğer yönlerden zayıflatılması ve
etkisizleştirilmesi sonucunu doğuracak bir mahiyet arz etmektedir.
Değişiklikle, tasarıda ön inceleme
ve/veya disiplin soruşturmasını icra etmek üzere mülkiye
müfettişinin görevlendirilmesinin komisyon tarafından
yapılacağı algısını ortadan kaldırmak için
8inci maddenin (1)inci fıkrasının (c) bendinin
başına "yetkili makamlarca" ibaresi eklenmiştir.
Ayrıca, bendin sonuna "Komisyonun kendisi doğrudan ön inceleme
ve/veya disiplin soruşturması yapmaz." cümlesi eklenerek,
komisyonun bir denetim değil gözetim birimi olduğu
vurgulanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 8inci maddesinin (1)inci
fıkrasının (b) bendinde yer alan "Söz konusu suçlarla
ilgili ön incelemeler ve/veya disiplin soruşturmalarının
valiliklerce veya kaymakamlıklarca yapılması hâlinde, bu
işlemler imkânlar ölçüsünde mülki idare amirliği hizmetleri
sınıfında bulunan görevliler tarafından yürütülür."
ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu
Demir (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Filiz Kerestecioğlu Demir, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu Demir. (HDP
sıralarından alkışlar)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, kolluk görevlileriyle
ilgili kanun tasarısının Ön inceleme ve disiplin
soruşturması işlemlerine ilişkin maddesinde Söz konusu
suçlarla ilgili ön incelemeler ile disiplin soruşturmalarının
valiliklerce veya kaymakamlıklarca yapılması hâlinde, bu
işlemler imkânlar ölçüsünde mülkî idare amirliği hizmetleri
sınıfında bulunan görevliler tarafından yürütülür. ifadesi
yer alıyor.
Bu, AİHM kararları
tecrübesinin hiçe sayıldığını ve tekrar tekrar mahkûm
olunmalara yine davetiye çıkardığı anlamına gelecek.
Zira, Türkiye aleyhine açılan davalarda verilen kararlar, ehil
kişiler tarafından soruşturmanın yürütülmemesi nedeniyle
Türkiye aleyhine sonuçlandığından, soruşturma ve
incelemelerin ehil kişiler tarafından yürütülmesi ve
tasarının geçmişte işlenen suçları da kapsaması
büyük önem taşıyor.
Değerli milletvekilleri,
benim bildiğim kadarıyla, anayasalar ancak parlamentoda,
anayasanın tarif ettiği yollarla değiştirilir, başka
seçenek yoktur. Yahut bir darbe yapılır ve anayasa yürürlükten
kaldırılır. Zamanında, Adalet Partisi Çetin Altanın
dokunulmazlığını kaldırıyoruz. diye, açıkça
yasama sorumsuzluğunu yani siyasi ifade özgürlüğünü
kaldırmıştı. Anayasa Mahkemesi ise Bu işlem Meclisin
yetkisinde değil. diyerek kararı bozunca, Adalet Partililer
teyakkuza geçmişti. Adalet Partisi Vekili Orhan Seyfi Anayasa
Mahkemesinin kararı, komünist propagandaya meydanı boş
bırakmak anlamına gelir. Komünizme karşı olanlar bu
karardan irkilmiş, hayrete düşmüştür. demişti.
Size biraz eski moda gibi
gelebilir bu isnatlar. Çünkü, bugün moda olanlar, 3 sütun üstüne, kapkara
puntolarla Casus, darbeci, terörist yazmak.
Siyasi gelenek ise aynen devam ediyor. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa da bugün teferruat. Bugün yine Meclis, kendisinde olmayan
bir yetkiyi kullanıyor. Ettikleri sözler nedeniyle milletvekillerimiz
hakkında fezlekeler hazırlanmış.
Dokunulmazlığın kaldırılması adı
altında yasama sorumsuzluğu yani milletvekillerinin sözlerinden
sorumlu olmaması esası kaldırılıyor. Bu, Meclisin
yetkisi altında mıdır? Hayır. Bunu anlamak için hiç de
hukukçu olmak gerekmez ama AK PARTİli olmak yeterlidir.
Bir soru sormak isterim: Türkiyede, AKPye oy veren
vatandaşlar da dâhil, hâkimlerin ve mahkemelerin tarafsız
olduğuna inanan tek bir kişi kaldı mı? Yargıtay
Başkanının da ifade ettiği gibi yargıya güven yüzde
70lerden yüzde 30lara düştü bugün. Anayasa madde 138 Hâkimler,
görevlerinde bağımsızdır; hiçbir organ, merci veya
kişi mahkemelere, hakimlere talimat veremez. der. Durum böyle mi peki?
Hayır. Cumhurbaşkanının dediği gibi parlamenter sistem
bekleme odasında. Hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesinden
Başbakanı sorumlu tutan 112nci madde de artık çöpe
atıldı. 2015ten bugüne, Cumhurbaşkanına hakaret suçundan
1.845 dava açılmış durumda.
Bugün Basın Özgürlüğü Günü. Basın
özgürlüğü için, Avrupa Sözleşmesi Basın özgürlüğü
demokratik bir ülke için vazgeçilmezdir. der, Anayasanın 28inci maddesi
Basın hürdür. der. Obama bile Türkiyedeki basın özgürlüğüyle
ilgili açık mesaj veriyor. Erdoğan hâlen Türkiyedeki kadar özgür
medya hiçbir ülkede yok. diyor. Bugün kaç muhalif gazete, kaç TV kanalı
kaldı ve kaç muhalif gazeteci işten çıkarıldı?
Söylediklerinize gerçekten siz de inanıyor musunuz?
Evet, Dün destan yazıldı. diyor
Başbakan. Benim bildiğim, destanlar, halkların hayatında
büyük yankılar uyandırmış, tarihî, toplumsal olayların
anlatıldığı eserlerdir.
Dün Oscar Wildeı Oscar
ödülü sanan bir vekil olmuş sanırım. Size bir söz de ben
söyleyeyim ve kim olduğunu, bu sözü kimin söylediğini de
söylemeyeceğim, varın kendiniz araştırın, bulun.
Millî, yerli değerlerden dem vurup yanındakininkini çalarım
diyen değil; milliyet, ulus fark etmez, ekmeği bölüşelim diyen
birisi söylemiş bunu: Parlamenter eylem bazı kişilere
uşaklık unvanını, bazı kişilere de sürgün ve
ağır hapis cezaları kazandırır. Herkes üzerine
düşeni layıkıyla yaşar.
Saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kerestecioğlu Demir.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
8inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
8inci madde kabul edilmiştir.
9uncu madde üzerinde iki önerge vardır,
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 9uncu maddesinin (1)inci
fıkrasında geçen tarihli ibaresinin tarih olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Müslüm
Doğan
Diyarbakır Diyarbakır İzmir
Behçet Yıldırım Alican Önlü Mahmut
Toğrul
Adıyaman Tunceli Gaziantep
ENGİN ALTAY (İstanbul) Önergeyi
çekiyoruz Başkanım.
BAŞKAN Evet, diğer önerge
çekilmiştir, onu okutmuyorum bu nedenle.
Şimdi okuttuğum önergeye Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Ayhan Bilgen, Kars Milletvekili.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Mahmut
Toğrul konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Toğrul, buyurun
efendim, siz konuşacaksınız sanıyorum.
Buyurunuz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evet, şimdi, Avrupa
Birliği vizesi alacağız ya, vizesiz geçişle Avrupaya
gideceğiz ama ben size Gaziantepte yaşanılan bir örnekten
bahsedeyim. Böyle bir ülke bu sorunları yaşıyorsa acaba Avrupa
Birliği bunları görmez mi? Sadece yapıyormuşuz gibi yapmak
yeterli olur mu?
Değerli Başkan, geçen hafta, daha önce
İdilde katledilen ve cenazesi Mardine defnedilen bir ailenin ATK
sonuçlarının kan eşleşmesi neticesinde Nizipe ailesi
cenazeyi getirmek ister.
Sayın Başkan, aile
mezarlığa gittiğinde Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin
emri olduğunu, cenazeyi Nizip Mezarlığına
gömdürtmeyeceklerini ifade ederler. Ben Sayın Büyükşehir Belediye
Başkanını aradım, rahatsız olduğu ifade edildi,
başkan vekiliyle görüşebileceğim söylendi. Başkan vekiliyle
yaptığım görüşmede, geçen hafta yani ondan bir önceki hafta
bir toplantı yapıldığı, bu toplantıya Gaziantep
Büyükşehir Belediye Başkanının, Nizip Belediye
Başkanının, Nizip Kaymakamının, Gaziantep Valisinin ve
emniyet yetkililerinin katıldığı, Nizip
Mezarlığı şehrin içinde olduğu için bundan sonra bu
tür cenazelere müsaade edilmeyeceği ifade edildi. Bunun üzerine Sayın
Valiyi, Sayın Kaymakamı aramaya çalıştım, maalesef
merkezden yetkilendirilmiş emirlerle valiler, kaymakamlar bizim hiçbir görüşmemize
cevap vermediler. Aile maalesef, doğduğu, büyüdüğü bir
şehre yani yarın gidip başında bir Fatiha
okuyacağı bir yere cenazesini gömdüremedi. Bunun üzerine, cenaze bir
süre bekletildikten sonra orası yerine Gaziantepe gönderilmesi tavsiye
edildi; Nizip yerine Gaziantep Yeşilkent Mezarlığına
götürebileceği söylendi. Sayın arkadaşlar, değerli
arkadaşlar; bir cenaze üzerinden bir aileye bu yapılan acaba hangi
hukuka, hangi ahlaka, hangi İslama, hangi vicdana sığıyor?
Değerli arkadaşlar, aile bunun üzerine cenazesini Suruça defnetmek
zorunda kaldı.
Şimdi, hukuk diyenler,
adalet diyenler, İslam diyenler ve bugün Miraç Kandilinden
bahsedenler bir cenazeye nasıl bu kadar eziyet edilebileceği,
nasıl toprakla buluşması
Yarın ailesinin en azından
gidip başında bir Fatiha okuyacağı bir yer verilmemesi
nasıl bir hukuktur, nasıl bir vicdandır, nasıl bir
ahlaktır, hangi şeyle bağdaştırıyorsunuz?
İşte, bu,
gerçekten, AKPnin geldiği son noktadır, AKP Hükûmetinin geldiği
son noktadır. İnkâr edilmiyor, bundan sonra cenazelerin Nizipe
defnedilmesine izin verilmeyeceği açık açık ifade ediliyor.
Eğer merak edeniniz varsa arayıp Nizip Kaymakamından, Nizip
Belediye Başkanından, Gaziantep Büyükşehir Belediye
Başkanından ya da Valisinden sorabilirsiniz.
Değerli arkadaşlar, Gaziantep Valisi,
emniyeti şu ana kadar tüm aramalarımıza rağmen hiçbir
şekilde telefonlarımıza çıkmıyor. Bakın, 1
Mayıs günü şehrimizde bir patlama yaşandı, ben Sayın
Valiye ve Sayın Emniyet Müdürüne geçmiş olsun dileklerimi ancak
mesajla iletebildim. Siz daha dönüp hukuktan bahsediyorsunuz, adaletten
bahsediyorsunuz ve İslamdan, inançtan bahsediyorsunuz. Acaba bu emri kim
verdi değerli arkadaşlar? Hangi güç, vekillerle, seçilmiş
Gaziantepte 103 bin oy aldım ben, 103 bin oy almış bir vekilin
telefonuna çıkmama emrini bu yetkililere kim verdi? Çıkıp
burada, şu şu şu gerekçelerle, açıkça ifade etsinler. Biz o
yetkiyi kimin verdiğini biliyoruz. Bunun altında
kalmayacağız, biz mücadelemize devam edeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Toğrul.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
III.-
YOKLAMA
(HDP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Yoklama
talebimiz var Başkanım.
BAŞKAN Bir yoklama talebi vardır, bu
nedenle yoklama işlemini gerçekleştireceğim. Önce yoklama
talebinde bulunan sayın milletvekillerini ismen tespit edeceğim.
Sayın Kerestecioğlu
Demir, Sayın Demirel, Sayın Taşdemir, Sayın Irgat,
Sayın Toğrul, Sayın Adıyaman, Sayın Zeydan, Sayın
Yiğitalp, Sayın Yıldırım, Sayın Kaya, Sayın
Ataş, Sayın Özkan, Sayın Yıldırım, Sayın
Gaydalı, Sayın Bilgen, Sayın Becerekli, Sayın Öcalan,
Sayın Aslan, Sayın Özgökçe Ertan, Sayın Yıldırım.
Yoklama işlemini başlatıyorum, iki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Kolluk
Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 277) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Önergeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
9uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 9uncu madde kabul edilmiştir.
10uncu madde üzerinde bir önerge vardır,
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 10uncu maddesinin (1)inci
fıkrasında geçen tarihli ibaresinin tarih olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Müslüm
Doğan
Diyarbakır Diyarbakır İzmir
Behçet Yıldırım Alican Önlü Sibel
Yiğitalp
Adıyaman Tunceli Diyarbakır
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Sibel Yiğitalp, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yiğitalp. (HDP
sıralarından alkışlar)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kolluk kuvvetleri
üzerinde olan yasa için söz almış bulunmaktayım.
Ülkemizin demokrasi üzerinden yönetildiğini hep
söylüyoruz ya, ben demokrasinin kısa bir tanımını yapmak
istiyorum size. Demokrasi, dünyadaki tüm üye ve vatandaşların
organizasyon veya devlet politikasında eşit haklara sahip olduğu
bir yönetim biçimidir. İşte, biz de bugün demokrasiyle yönetilen bir
ülkeden bahsediyoruz ama yüzde 49,5un tahakkümü neredeyse yüzde 51in
üzerinde. Hâlbuki yüzde 49,5, demokrasilerde yüzde 11den büyük değildir,
yüzde 11 de yüzde 1den büyük değildir. Her renk, her inanç, her
farklı kimlik demokrasilerde söz hakkına sahiptir ama bugün demokrasi
adına büyük bir katliam yapılıyor ve hem insan hayatı
üzerinden hem tarih üzerinden hem de bütün canlılar üzerinden yapılan
bir katliam var ve devam ediyor bu katliamlar.
Şu an Surda yüz elli beş gündür süren bir
sokağa çıkma yasağı var, tam yüz elli beş gündür. Ve
bakın Surun ilk hâline, size gösteriyorum ama şimdiki hâline
baktığınızda, havadan çekilen, Valilik tarafından
çekilmiş bir görüntü bu. 7 bin yıllık tarihe sahip olan bir
yerden bahsediyoruz, tam 7 bin yıllık. Orada 592 tane tarihî eser var
ama sizlerin ne tarihe ne insana ne yaşama ne de insanların kültürüne
hiçbir saygınız olmadığı için çok rahat bunun üzerine
katliam politikalarını yapıyorsunuz ve bunu yaparken de size set
olabilecek, sizin politikalarınızı deşifre edecek,
afişe edecek herkesin her şekilde sesini kesmek istiyorsunuz. Yasalar
zaten sizin için gerekli değil. Yasalar üzerinden asla bakmıyorsunuz
çünkü sınırları AKP politikası belirliyor, saray belirliyor
ve o saray politikası üzerinden her gün ve her gün insanlar hakkında onlarca
dava açılıyor. Ve buna da kalkıp şöyle de diyebiliyorsunuz:
HDPnin dokunulmazlıkları kalksın. Yani, HDP olmayınca
siz bu ülkeyi yöneteceğinizi mi sanıyorsunuz? Bu Meclisin meşru
olacağını mı düşünüyorsunuz? Bu ülkenin, bu Meclisin hiçbir
zaman meşruiyeti olmaz, olmayacaktır da. Bugün, eğer, sizden
farklı insanlara, farklı inançlara tahammülünüz yok ise ve tahammül
gösterme kültürüne sahip değilseniz, saygısına sahip
değilseniz, bu saygısızlığınız ve bu,
kültüre bakış açınız, sizin, gerçekten, demokrasiyle olan
aranızdaki mesafeyi çok güzel özetliyor. Biz
LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT
(Çorum) - Teröre tahammülümüz yok bizim.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) -
Terörizm nedir biliyor musunuz? Kendinden başka hiçbir şey kabul
etmeyendir, kendinden başka herkesi kriminalize edendir. Asıl
terörizmi uygulayan sizlersiniz. Bu terörizm üzerine de algı
yarattınız ve bu algı üzerinden her gün ve her gün binlerce
insanı katlettiniz. Bunun içinde askeri de var, polisi de var, gerillası
da var.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Terörist,
terörist.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Bu
kadar insanın ölümü sizin, gerçekten, meşru olmayan, tamamen
hukuksuz, hiçbir insani değere sahip olmayan
politikalarınızdır ve bunu da zaman içinde göreceğiz. En
son, dokunulmazlık üzerinden bize bir operasyon yapmaya
çalışıyorsunuz ya, bizim zaten dokunulmazlık gibi bir
derdimiz yok. Biz dokunulmaz olsak ne olur, olmasak ne olur? Ama 5 milyon
insanın iradesini yok saymak hiçbir demokrasi kültüründe saygı ölçütü
değildir, olmayacak da.
Ve burada herkesin şunu bir kez daha
kafasında düşünmesini istiyorum: CHP her gün gelip Sur üzerinden,
Cizre üzerinden raporlar düzenledi. Yarın, öbür gün dokunulmazlık
üzerinden Diyarbakıra gelip Bu dokunulmazlık kalktığında
bir rapor düzenleyelim, bir bakalım ne oldu. diyerek bu işi
götürecek. Ama bu dokunulmazlık bugün bizim, yarın CHPnin olacak ve
bunu hep birlikte izleyeceğiz.
Bakın, size ısrarla söylüyorum: Bu
ablukalar devam ettikçe, bu ölümler ve katliamlar sürdükçe hepiniz bu ölümlerin
altında kalacaksınız. Kalmışsınız, haberiniz
yok; sorgulamıyorsunuz çünkü, muhakeme de etmiyorsunuz. Ve her gün gelip
burada insanlara rahmet okuyorsunuz, şehitler üzerinden cümle kuruyorsunuz
ama aynı şeyler, aynı şeyler, aynı şeyler.
Artık insanlar sizin politikalarınızdan sıkıldı.
LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT
(Çorum) Diyarbakır da sizden sıkıldı.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - 5
milyon oyla biz geldik, 5 milyon oyla geldik ve sandıktan
çıktık, aynen sizin gibi.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Biz de 25 milyon oy
aldık.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Sizin
gibi devlet imkânlarını da kullanmadık. Kolluk kuvvetlerimiz de
yoktu, polisimiz, askerimiz de yoktu. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Her yere zırhlı araçlarla da gitmedik ama insanlar ölümü
göze alarak o sandıklarda oy verdiler. (HDP sıralarından
alkışlar)
LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT
(Çorum) Sizin korkunuzdan oy verdiler.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yiğitalp.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, konuşmacı, katliam politikalarının
altında kalacağımızı, hatta
kaldığımızı, bu politikaların bizim
politikalarımız olduğunu söyledi.
BAŞKAN Sayın Bostancı, buyurunuz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili Sibel
Yiğitalpin 277 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 10uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; kimin katliam
yaptığını halk iyi biliyor.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Bizce de çok iyi
biliyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Halk bütün
bunların cevabını sahada veriyor, sandık konulduğunda
da verecek. Katliamı yapanlar teröristler. O teröristlere ilişkin
ağzınızdan tek bir söz çıkmıyor, tek bir eleştiri
çıkmıyor. O teröristlere yönelik tek bir olumsuz söz söylemiyorsunuz.
O insanların ölümünden de sorumlu olanları bu millet biliyor,
şehitlerin hayatını kaybetmesinden de sorumlu olanları
biliyor. Bu milleti böyle birtakım söz oyunlarıyla, demokrasi
güzellemesi adı altında, propaganda diline uygun anlatımlarla
halkın hakikatini gözden ırak tutamazsınız.
AK PARTİnin politikaları açık. AK
PARTİnin politikası bu ülkeye, bu ülkedeki insanlara, halka, kamu
güvenliğine bir meydan okuma olduğunda bunu cevaplamaktır. AK
PARTİnin yaptığı bu. Teröre karşı, devletin,
kamunun güvenliği için, halkın güvenliği için elbette mücadele
ederek bunun karşısına çıkmasıdır. Bunun
altında kalanlar terörün diliyle bu işleri değerlendirenlerdir.
Biz herkese, oyu olan, milletten oy almış herkese saygı
duyarız.
Dokunulmazlıklar
meselesinde de hukuka saygıdan bahsediyorsunuz.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Saldırarak
saygı duyuyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Hukukun
dışında bir şey yok ki, hukukun dışında bir
şey yok.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Yok tabii. Çoğunluk hukuku.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Her gün
yasama, yürütme, yargıdan bahsediyorsunuz, yargıdan korkacak bir
şey yok. Eğer insanlar yargıya intikal etmiş dosyalar
itibarıyla problemliyse yargı gerekeni yapacak, değilse problem
yok, bundan da endişe edecek bir şey yok, hukukun dışında
hiçbir iş yok.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı)
Hangi hukuk?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Hukukun
dışında atılmış hiçbir adım yok, her
şey hukuk çerçevesinde.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Bostancının konuşması aslında
başından sonuna kadar grubumuza yönelik bir sataşma içeriyor.
Yani, bizim terör diliyle konuşmamızdan tutalım, kanun ya da
hukuk dışı ifade ettiğimiz, nedenlerini
açıkladığımız durumun tamamen tersini ifade
ettiğimizi söylüyor. Tamamen grubumuza yönelik bir sataşma söz
konusudur, 69a göre söz hakkı talep ediyorum.
BAŞKAN Terör diliyle konuştuğumuzu
söyledi Sayın Bostancı. diyorsunuz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Evet,
evet.
BAŞKAN - Bu nedenle söz istiyorsunuz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Açıkça bir sataşma var.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Öyle
bir şey yok. Yani, gerçekleri söylemek eğer
BAŞKAN Kim, siz mi
konuşacaksınız?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Sibel
Hanım konuşacak.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Yiğitalp.
Lütfen, bu cevap hakkınızı yeni bir
sataşmaya meydan vermeyecek şekilde kullanınız.
4.- Diyarbakır
Milletvekili Sibel Yiğitalpin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Bize terör diliyle konuşanlar önce Kilise baksınlar. 20 insan öldü
ve siz hâlâ Roket düştü. diyorsunuz, Roket düştü. ya. Atılır
roket, oyuncak mıdır, top mudur düşüyor bu? Burada bile
kendiniz
Düşünebiliyor musunuz bir patlayıcı var, bombalar
atılıyor, 20 insan yaşamını yitirmiş, oranın
Valisi diyor ki: Abdestsiz dışarı çıkmayın. Böyle
midir? Bu şekilde mi bakılır? Hadi Kürdistanı gözden
çıkardınız, peki Kilise niye bunu yapıyorsunuz?
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Türkiye
Cumhuriyetinin her metrekaresi bizimdir.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı)
Öyle bir şey yok ya!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Kilise yaptığınız büyük bir terörizmdir.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı)
Kürtler öyle bir şey istemiyor!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Kürtlerin ne istediğini 5 milyon kişi belirlemiş, siz
değil.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı)
Kürtler Kürdistan diye bir şey istemiyor.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) 5 milyon
insan, 5 milyon kişi HDPye oy vermiştir.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı)
Kürtlerin yakasından inin ya!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Bu 5
milyon kişinin iradesine saygı duymak gibi bir sorumluluğunuz
var, duymak zorundasınız.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı)
Kürtler sizi istemiyor.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Asıl Kürtler sizi istemedi.
İstemediği için size oy vermedi. O yüzden Diyarbakırda
alamadınız, o yüzden Şırnakta alamadınız, o
yüzden Mardinde alamadınız. Alamadığınız için
bugün dokunulmazlık üzerinden bizim burada cümle kurmamızı bile
istemiyorsunuz. Çünkü sizin kirli politikalarınızı ifşa
eden, deşifre eden biziz. Bugün biz olduğumuz için kabul
edemiyorsunuz, biz olmasaydık çok rahat güllük gülistanlık götürüp
getirecektiniz ama biz varız ve biz hep olacağız.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) - Biz birliğimizi ve beraberliğimizi de
bozdurmayacağız.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) - Olacağız, sizin kirli ve
katliamcı politikalarınızı, her gün cinayet işleyen
politikalarınızı her zaman, her yerde, her platformda söyleyeceğiz.
Emin olun, bundan hiç çekincemiz de yok, her yerde netiz. Dik durduk, her
şekilde dik durduk, her zaman da dik duracağız, bundan kimsenin
kuşkusu olmasın.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yiğitalp.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Kolluk
Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 277) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
10uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 10uncu
madde kabul edilmiştir.
11inci madde üzerinde bir
önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277
sıra sayılı Kanun Tasarısının 11inci maddesinin
(1)inci fıkrasında geçen tarihli ibaresinin tarih olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar Demirel Müslüm
Doğan
Diyarbakır Diyarbakır İzmir
Behçet Yıldırım Alican Önlü Mehmet Ali
Aslan
Adıyaman Tunceli Batman
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI FATMA
GÜLDEMET SARI (Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Mehmet Ali Aslan Batman Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Aslan. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ ASLAN (Batman) Sayın
Başkan, sayın Divan; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, herkesin Miraç Gecesi kutlu olsun,
inşallah hayırlara, barışa, huzura, kardeşliğe
vesile olur. Asrın müceddidi Miraç için Leyle-i Miraç, ikinci bir Leyle-i Kadir hükmündedir. demiş
ve Bu gece mümkün oldukça
çalışmakla kazanç birden bine çıkar. demiş ve
Miraç gecesi Zatıahmediyenin
yani Peygamber (AS)ın terakki hayatının zirve
noktasının ünvanıdır. demiş.
Dokunulmazlıklara, aslında,
değinecektim ama Sayın Bakanımız buradayken, ben Sayın
Bakana bir konunun çözümü için, halktan gelen talep üzerine bir ricada
bulunacağım. Ama şu ilke, şu norm çok yanlış
geliyor bana. Muhalefet partilerinin dokunulmazlığının
siyasi rakip olarak telakki edilen bir başka grubun insafına
bırakılması kesinlikle hakkaniyete ve hukuka
aykırıdır. Özellikle, muhalif partilerin
dokunulmazlığının kaldırılmasının
iktidar partisine bırakılması, oylamasına sunulması
kesinlikle hakkaniyetle bağdaştırılamaz. Böyle olursa
iktidarlar sürekli muhalefeti ezmek için, baskı altında tutmak için
baskı aracı olarak, şantaj aracı olarak kullanır.
Sayın Bakan, Batmanda ve çevresinde,
Kozlukta, Gercüşte, Hasankeyfte, Sasonda, Beşiride, Mardinde,
Midyatta, özellikle Midyatın beldeleri, köyleri olan, mahalleleri olan
Estel, Derzbine, Keferhuvar, Kefırılleb, Şarızbah,
Epşe, Kınderip, Hebsınes, Barbunıs, Kartmin, Salah,
Kerşef, Dalin, Helleh ve Rîş gibi köylerde ve beldelerde ciddi olarak
tapu kadastro sorunları vardır. Yani, Tapu Kadastro bölgeye
girdiğinde halkın büyük bir kısmının okuma yazma
bilmemesi, oradaki halkın hazır olmamasından kaynaklı,
atalarımızdan, dedelerimizden kalma birçok bağ, bahçe, tarla,
arazi hazine malına devredilmiştir. Bu sorunlar sadece Mardin ve
Batmanla da sınırlı değildir, Türkiye'nin her bölgesinde
bu sorunlar vardır ve yüz binlerce insan hâlâ mağdur durumdadır
ama zaman geçtiğinden ve birçok gayrimenkul sahibi yıllar sonra bunun
farkına vardığından, hukuki olarak da mahkemeleri
kaybettiğinden araziler açık artırma usulüyle satışa
çıkarılmakta ve kişiye ait olan araziler, bağlar, bahçeler,
tarlalar haksız bir şekilde ya arazi mafyalarına
peşkeş çekilmekte, satılmakta ya da bu işten rant
sağlayanlara bir şekilde satılmaktadır ve esas hak sahibi
büyük bir mağduriyet yaşamaktadır.
7 Hazirandan önce, seçimlerde, Mardin Valisi ve
Midyat Kaymakamı, mesela, Acırlı beldesine, Derzbine beldesine
gidip Söz, seçimden sonra bu sorununuzu çözeceğiz. demişlerdir ama
hâlâ bu sorun çözülmüş değildir. Bu sorunun çözülmesi için ya kanun
hükmünde bir kararname ya da kanun değişikliğine gidilmesi
lazım. Nasıl ki bu Hükûmet bir kararnameyle bir dönem, 1936dan bu
yana gayrimenkulleri gasbedilmiş, Müslüman olmayanların,
gayrimüslimlerin haklarını, vakıflarını bir
şekilde iade etmiş ya da ücretini iade etmişse aynı şekilde,
bu şekilde mağdur olan halkımızın da mağduriyeti
giderilebilir, giderilmelidir.
Bu recep ayı için, bu Miraç Kandilinin
hatırı için halkımızın bu sorununu lütfen, acil olarak
çözünüz çünkü bundan kaynaklı cinayetler işlenebilmektedir.
Dedesinden, atasından ta Osmanlı döneminden kendisine miras kalan araziler
bir başkasına satıldığında kan davaları
çıkabilmektedir. Bilge köyü bunun en somut örneğidir, Bilge köyü
katliamının temelinde tapu kadastrodan kaynaklı sorunlar
vardır.
Teşekkürler, sağ olun. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aslan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
11inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
11inci madde kabul edilmiştir.
Birleşime kırk beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.54
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.42
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni
AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
277
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Geçici madde 1 üzerinde iki önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının geçici 1inci maddesinin
(4)üncü fıkrasında geçen "bir ay" ibarelerinin "15
gün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar Demirel Müslüm Doğan
Diyarbakır Diyarbakır İzmir
Behçet Yıldırım Alican Önlü Bedia Özgökçe Ertan
Adıyaman Tunceli Van
BAŞKAN Şimdi diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının geçici 1inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
İsmail Faruk Aksu Mustafa Kalaycı Nuri Okutan
İstanbul Konya Isparta
Kadir Koçdemir Ahmet Selim Yurdakul
Bursa Antalya
Geçiş hükümleri
Geçici Madde 1- (1) Bu Kanunda
çıkarılması öngörülen yönetmelikler, bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren beş ay içinde çıkarılır.
(2) 8 inci maddenin birinci
fıkrasının (b) bendi hükmü, anılan fıkranın
yürürlüğe girdiği tarihten önce başlatılan ön inceleme
ve/veya disiplin soruşturmaları hakkında uygulanmaz.
(3) Merkezi kayıt sisteminin altyapısının
oluşturulmasına yönelik iş ve işlemler, bu Kanunun
yayımı tarihinden itibaren başlatılır.
(4) Öğretim üyeleri ile serbest avukatlar
arasından teklif edilecek adaylar, Adalet ve İçişleri
bakanları tarafından bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir
ay içinde Başbakanlığa bildirilir. Komisyon, Bakanlar Kurulunca
üye seçiminin Bakanlığa bildirimini izleyen bir ay içinde
Başkanın belirleyeceği bir tarihte ilk
toplantısını yapar.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Ahmet Selim Yurdakul, Antalya Milletvekili.
Sayın Yurdakul? Yok.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Tasarının geçiş hükümlerine
ilişkin geçici 1inci maddenin (1)inci fıkrasındaki
"altı ay" ibaresi "beş ay" olarak
değiştirilmiştir. Düzenlemenin tam olarak yürürlüğe girmesi
yönetmeliklere bağlı olduğu için bu süre bir ay öne
alınarak beş ay şeklinde belirlenmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısının geçici
1inci maddesinin (4)üncü fıkrasında geçen "bir ay"
ibarelerinin "15 gün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Bedia
Özgökçe Ertan (Van) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Bedia Özgökçe Ertan, Van Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Özgökçe Ertan. (HDP
sıralarından alkışlar)
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bugün burada, Kolluk Gözetim Komisyonu
Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının geçici maddesi üzerinde söz
aldım.
Belki de Türkiye tarihinde insan hakları
ihlallerinin en yoğun olarak yaşandığı bu dönemde yine
temel hak ve hürriyetleri ilgilendiren bir tasarıyla karşı
karşıyayız ama tabii ki 2010dan beri Ha kuruldu, ha
kurulacak. diye ısıtılıp ısıtılıp
Meclise getirilen bu tasarının da amacı mevcut hak ihlallerini
önlemek değil, aksine insan haklarını ve insan onurunu
pazarlık konusu etmektir. İnsan hakları savunucuları
özellikle kolluğun işlediği, neden olduğu işkence ve
yaşam hakkı ihlallerinin etkin bir şekilde
soruşturulması ve cezasız kalmaması için
bağımsız bir gözetim mekanizmasının
oluşturulmasını yıllardır talep ediyordu. Ne
yazık ki son aylarda art arda Meclisten geçirilen ve insan
haklarını doğrudan ilgilendiren -bütün kanunlarda olduğu
gibi- bu tasarı da yine insan hakları savunucularının bu
istekleri yüzünden utandıracak ve neredeyse pişman edecek cinstendir.
Söz konusu kolluk ve kolluğun neden olduğu
hak ihlalleri olunca bu kürsüden herkesin saatlerce konuşabileceğini
düşünüyorum. Hem Mecliste hem de Meclis dışında sürekli
dile getirdiğimiz ve aylardır devam eden sokağa çıkma
yasaklarında öldürülenleri mi dersiniz, polisin işkencesi sonucu
hayatını kaybedenler mi dersiniz, iktidara muhalif olan ve
sokağa çıkan herkesin en az bir defa mutlaka deneyimlediği polis
şiddeti mi dersiniz, polislerin tacizine uğrayan kadınlar
mı dersiniz
Gördüğünüz gibi ve sizin de aslında çok
yakından bildiğiniz gibi, AKP iktidarı süresince, kolluğa
ilişkin bu hak ihlallerini saymakla bitiremeyiz. Temel haklar ve
özgürlüklerin rafa kaldırıldığı ve tamamen güvenlikçi
politikalar sebebiyle kolluk şiddetinin katbekat
arttığını görüyoruz ve yaşıyoruz. Ayrıca,
kolluğa iktidar tarafından sağlanan cezasızlık vaadi
şeklindeki güvenceler de gittikçe tehlikeli bir hâl
almıştır. Bu kürsüden çok defa dillendirdik.
Bugün, çok yakın bir örnek vereceğim size,
İstanbulda yaşanan bir vaka. 1 Mayıs günü, İstanbulda
Tarlabaşı Bulvarında karşıdan karşıya
geçmek isteyen Nail Mavuş, TOMAnın çarpması sonucu
hayatını kaybetti. Emniyet güçlerine güvenin tesis edildiği
normal ülkelerde, bu olay kaza gibi görülebilir ama gelin görün ki Türkiye o
normallik çizgisinden epey uzakta duruyor. Bugün de bu olayla ilgili, bu
olayın nasıl anormal bir şekilde ve soruşturulmadan
kapatılmak istenmesiyle ilgili bir haber çıktı.
Hayatını kaybeden Nail Mavuşun kardeşinin ifadesine göre,
olay yerindeki polis, tutanağın başlığına
TOMAnın Mavuşa gösteri sırasında
çarptığına ilişkin bir ifade eklemiş.
Şikâyetçinin dikkati ve savcının da uyarısı üzerine bu
ifade başlıktan silindi, ancak bu kısa notun bize anlattığı
çok şey var. Tutanağı yanlış tutan polisin, sokakta
olma amacı sadece evine gitmek olan ve gösterilerden oldukça uzak bir
yerde bulunan Nail Mavuşu 1 Mayısta Taksime çıkmak isteyen biri
gibi gösterip iş arkadaşının olaydaki sorumluluğunu
azaltmak ve onu, deyim yerindeyse kurtarmak istediği apaçık
ortadadır çünkü Nail Mavuş, 1 Mayıs eylemlerine
katılsaydı onu TOMAyla ezip geçmek sorun olmayacaktı, hatta
ileride üstün hizmet ödülü bile alabilirdi.
Değerli milletvekilleri,
bu olay, sadece polisin işgüzarlığıyla açıklanabilecek
basit ve münferit bir olay değildir; aksine bu bir geleneğin
göstergesidir. Polisler, sırtını devlete öyle dayamış
ki, muhalefet edeni ve gösterilere katılanları öldürdüklerinde
devletin kendilerini koruyacağına öyle inanmış ki göz göre
göre tutanağa yanlış bilgi girmiş. Devletin kolluk
geleneği böyleyken bugün tartıştığımız bu
naif, Hükûmete tam bağımlı ve son derece etkisiz komisyonla
mı polislerin neden olduğu hak ihlallerini önleyeceksiniz? Olsa olsa
kolluğa yeni bir zırh daha sağlanmış olacak.
Sözlerime son verirken, AByle yapılan vize
pazarlığındaki koşullar yerine getirilsin diye
hazırlanan ve kolluk görevlilerine getirilen zırhların
kaldırılmasına hiçbir katkısı olmayacak bu kanun
tasarısının da bizlerin nezdinde hiçbir geçerliliği
olmadığını belirtmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Özgökçe Ertan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkanım, karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Karar yeter sayısı talebi
vardır, karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.51
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni
AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84üncü
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Van
Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve arkadaşlarının önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır
277
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon
yerinde.
Hükûmet
yerinde.
Geçici
madde 1i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Geçici madde 1 kabul edilmiştir.
12nci
madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısının 12nci
maddesinin (1)inci fıkrasının (b) bendinde geçen
"hükümleri" ibaresinin "hükümlerin" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Müslüm
Doğan
Diyarbakır Diyarbakır İzmir
Behçet Yıldırım Alican Önlü Gülser
Yıldırım
Adıyaman Tunceli
Mardin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 12nci maddesinde yer alan (a) bendinin madde metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Muhammet Rıza Yalçınkaya Hayati Tekin Murat
Bakan
Bartın Samsun İzmir
Tanju Özcan Mahmut Tanal Onursal
Adıgüzel
Bolu İstanbul İstanbul
Engin
Özkoç
Sakarya
BAŞKAN Şimdi maddeye en aykırı
önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 12nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
İsmail Faruk Aksu Mustafa
Kalaycı Nuri
Okutan
İstanbul Konya
Isparta
Kadir
Koçdemir Ahmet Selim
Yurdakul
Bursa Antalya
Madde 12- (1) Bu Kanunun;
a) 7nci maddesi yayımı tarihinden
itibaren dokuz ay sonra,
b) Diğer hükümleri yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Ahmet Selim Yurdakul, Antalya Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yurdakul. (MHP
sıralarından alkışlar)
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri, değerli vatandaşlarım;
öncelikle Türk İslam âleminin Miraç Kandilini kutlarım.
Kanun, Kolluk Gözetim Komisyonu adı
altında bir birim oluşturmaktadır. İyiye ve doğruya
ulaşmanın en önemli yolu kontrol ve denetlemeden geçer. Ancak,
kontrol ve denetleme fonksiyonu sınırlandırılır veya
dışarıdan müdahalelere karşı korunaksız
kalırsa bu birim daha en başından amacını kaybeder.
Kolluk güçleri, ülkemizin en yoğun
çalışan ve hayati risklere rağmen ülkemiz için fedakârca görev
alan arkadaşlarımızdır. Zorlu görev ve stresli
çalışma ortamlarından etkilenen fedakâr vatan
evlatlarımız bunun üstüne dönem dönem siyasi baskılar
altında kalmaktadırlar. Siyasi kimlik sahibi seçilmişlerin ve
onların emirlerini sorgulamaksızın astlarına tebliğ
eden ve yerine getirilmesi için astlarını görevlendiren
atanmışların daha önce kolluk görevlilerimizi hangi hâllere
soktuklarını defalarca gördük. Türk milletini derinden yaralayan
şu manşetleri daha dün gibi hatırlıyorum: AK PARTİli
vekilin oğlu polisleri sıraya dizdi. Polisleri sıraya dizen
AKPliler para cezasıyla yırttı, polise hapis cezası
verildi. gibi birçok ifadeyi haberlerde okuduk, izledik. AKP Hükûmeti bu
tasarıyla bir denetleme ve kontrol süreci oluşturmak istiyorsa önce
bir otokontrol sağlaması ve dönüp kendisine bakması
gerekmektedir.
Bizler bu çatı altında hukuk devleti ve
şeffaflık istiyoruz. Siyaseti bir Al takke ver külah
mekanizması olarak gören, zor kullanmayı ve baskıyı sonuna
kadar içselleştirmiş olan AKP Hükûmetinin Avrupa Birliğiyle olan
ilişkilerini bile pazarlıklar çerçevesinde yürütmesinden kaygı
duyuyoruz.
Ülkemizin çıkarları her şeyin
üstündedir. Basit bir vize muafiyeti alacağız diye ülkemizin
çıkarlarını görmezden gelemeyiz. AKP Hükûmeti, acilen, Avrupa
Birliği vizesi için kendisinden istenilen sakıncalı talepler
konusunda Parlamentomuza bilgi vermelidir. Örneğin, uğruna şehit
verdiğimiz, gazi olduğumuz Kıbrıstaki Türk
varlığını yok sayarak, içinde Türke dair hiçbir şey
bulunmayan Rum yönetimini Kıbrıs cumhuriyeti adı altında
tanıyıp tanımayacağını bir AKPli bakan
çıkıp bu kürsüden açıkça ifade etmelidir veya geçenlerde
yapılan Beştepedeki Bakanlar Kurulunda bu konuda herhangi bir karar
alınmış mıdır, bunu yüce Türk milletine
açıklamalısınız.
Ayrıca, AKP Hükûmeti olarak, vize muafiyeti
için, tek millet, iki devlet olarak gördüğümüz, iyi günde kötü günde daima
yanımızda olan Azerbaycanlı kardeşlerimize Türkiye'ye
girişlerinde Avrupa Birliği talepleri doğrultusunda vize
şartı getirip getirmeyeceğinizi
açıklamalısınız.
Bununla birlikte, vize muafiyeti için bir diğer
şart olan Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubuna dâhil olmak
için GRECO kararlarını nasıl değerlendireceğinizi
açıkça merak ediyorum. Siyaset-yargı ve siyaset-iş dünyası
arasındaki ilişkilerle ilgili bazı etik kodlar oluşturan ve
denetleyen bu oluşumu şahsen büyük bir merakla bekliyorum.
Bizler burada 79 milyonu temsil ediyoruz. Ülkemizin
haklarını nasıl savunduğunuzu bir anlatın,
anlatın ama burada ak dediğinize dışarıda kara
demeyin. Milletimize sadece doğruları söyleyin, sizden
istediğimiz bu.
Bunca can kaybının ve türlü tehditlerin
altında, laikliğin kaldırılması ve
Anayasa'mızın ilk dört maddesinin değiştirilmesini gündeme
getirmeye çalışıyorsunuz. Buradan tüm vatandaşlarımızın
önünde sizlere açıkça soruyorum: Yani, siz laiklikten, cumhuriyetten,
İstiklal Marşımızdan, Ankara'nın başkent
olmasından, devletimizin bölünmez bütünlüğünden ve Türkçe dilinden
rahatsız mısınız?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Değiliz.
AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) Gölgelerde
gezmeyi, örtülü konuşmayı o zaman bırakın ve
çıkın tüm niyetlerinizi açıkça Türk milletine anlatın.
Sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yurdakul.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 12nci maddesinde yer alan (a) bendinin madde
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Tanju Özcan (Bolu) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Tanal, bugün kürsüye geç
kaldınız efendim, daha erken bekliyorduk sizi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Peki, teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, görüşülmekte olan Kolluk Gözetim Komisyonu
Kurulmasıyla ilgili Kanun Tasarısı
Öncelikle, polis teşkilatındaki
Emniyet mensuplarının özlük haklarıyla ilgili biraz bilgi vermek
isterim.
Seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi ve
aynı zamanda seçim programındaki durumu şuydu: Emniyet
mensuplarının katsayısının, ek göstergesinin 3600e
çıkarılmasıydı ancak siyasi iktidar 3000 yaptı.
Buradaki maaşlardaki farklılık, emekli olan Emniyet
mensuplarının ücretindeki, özlük haklarındaki düzenleme 56 TL.
Değerli arkadaşlar, elli beş gündür
Türkiyenin her tarafında Emniyet mensupları 12 çarpı 12 yani on
iki saat çalışıyor. Bununla ilgili Ankara Emniyet
Müdürlüğünde yapılan bir toplantıda bir şube müdürü Ankara
Emniyet Müdürüne Biz ne zaman on iki saat çalışmaktan kurtulup
normal, rutin çalışma seyrine döneceğiz? dediği zaman o
şube müdürüne şunu söylüyorlar: Lütfen bir daha bu toplantıya
katılmayınız. Ve devam ediliyor, aynı emniyet müdürü
Ankarada kıyafet değiştirerek, basına da bilgi vererek
dolaşıyor ve bir polis memuru -trafik polisi- bunu yolda durduruyor.
Durdurduğu zaman belgeleri istiyor, belgeleri isterken arasına 100 TL
para koyuyormuş. Ve bu Emniyet mensubu bu rüşveti
almadığı için tutanak tutuyor. Bu görevliyi şu anda orada
tayin ettiler.
Değerli arkadaşlar, siz rüşveti
teklif ettikten sonra, sizin unvanınız, makamınız -emniyet
müdürü olur, bakan olur, başbakan olur, cumhurbaşkanı olur- ne
olursa olsun, Ceza Kanunu Artık burada suç işledi. diyor. Bu
Emniyet mensubu tutanak tutarak ilgilisi hakkında suç duyurusunda
bulunduğu hâlde neden işlem yapılmıyor? Burada aslında
suç işleyen emniyet müdürü; o gariban olan, halk çocuğu olan trafik
polisi değil.
Dediniz ki: Efendim, 17-25 Aralık
olayında bu Fethullah Gülen grubu Emniyetin içerisine
sızmış, bir yapılanma olmuş, paralel bir Emniyet
kurulmuş. Sayın Bakan, şu anda Emniyetin içerisinde Okuyucu ve
Menzil Cemaati örgütlendi mi örgütlenmedi mi? Şu anda Emniyetin içerisinde
yine iki tane cemaat var; biri Menzil Grubu, diğeri de Okuyucu Grubu.
Şu anda Emniyetin içerisinde liyakat esasları olmaksızın
tayin ve terfi işini kim yapıyor? Menzil Cemaatinden referans
gelmeden Emniyet mensuplarının içerisinde tayin ve terfi işi
yapılmıyor.
Ya değerli
arkadaşlar, laik hukuk devletinin olduğu bir ülkede devletin
içerisinde cemaatler olmaz, cemaat yapıları olmaz; bunlar hukuka
aykırı olan şeylerdir. Devlet liyakat esaslarına göre idare
edilir.
UĞUR AYDEMİR
(Manisa) FETÖyü onun için mi savunuyorsun?
MAHMUT TANAL (Devamla)
Devletin içerisinde, yok efendim Menzil Tarikatı, yok Okuyucu, yok efendim
İskenderpaşa, yok efendim Fethullah Gülen... Ya, arkadaşlar, siz
bu cemaatlere bu ülkeyi niye teslim ettiniz? Niye ödüyorsunuz?
UĞUR AYDEMİR
(Manisa) FETÖyü onun için mi savunuyorsun?
MAHMUT TANAL (Devamla) Değerli
kardeşlerim, hukuku savunun, cemaatlere sığınmayın.
Sığınabileceğiniz liman hukuk limanı olmalıdır.
Sığınabileceğiniz cemaat, hukuk dışı
cemaatler, hukuk dışı yapılar olmamalıdır.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Millete
sığınıyoruz, millete!
MAHMUT TANAL (Devamla) Değerli
kardeşlerim, burada AKP iktidarı A cemaatinden kurtulup B cemaatinin
limanına, B cemaatinden çıkıp C cemaatinin limanına
sığınıyor.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Millete
sığınıyoruz, millete!
MAHMUT TANAL (Devamla) Değerli
kardeşlerim, Sayın Bakanım; bakın, bugün Malatya
Belediyesinde oradaki bir kompleks tahsis ediliyor, Atatürk posterinin üstü
kapatılıyor, şeriat anayasası isteniliyor; 2016nın
Türkiyesinde Malatyada bu yapılıyor. Sizden istirham ediyorum,
lütfen bu olayların üzerine gidiniz. Bakın, burada Meclis
Başkanı Laiklik ilkesi Anayasadan
çıkarılmalıdır. dedi, aradan üç günlük bir süre geçmedi,
bu uygulamanın pratiğini görüyoruz biz şimdi. Lütfen, sizden
istirham ediyoruz, bu konularla ilgilenmenizi istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyenin
çimentosu laik hukuk devletidir. Ülkemizi, vatandaşlarımızı
birbirine bağlayan bağ laik hukuk devletidir. Barışın,
huzurun çimentosu laik hukuk devletidir.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) Mahmut, cezaevinde kimleri ziyaret ediyorsun sık sık?
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Tanal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 12nci maddesinin (1)inci
fıkrasının (b) bendinde geçen hükümleri ibaresinin
hükümlerin olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gülser Yıldırım (Mardin) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
- Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Gülser Yıldırım, Mardin Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
GÜLSER YILDIRIM (Mardin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 277 sıra sayılı Kanun
Tasarısı için söz almış bulunmaktayım.
Yalnız bugün Miraç Kandili olduğu için,
bütün inançlı, imanlı gerçek Müslümanların buradan Miraç
Kandilini de yürekten kutluyorum, halklarımıza eşitlik,
özgürlük ve barışa vesile olmasını diliyorum.
Şimdi, biz, burada konuşurken hâlen
Nusaybin ve Şırnakın tanklarla, toplarla dövüldüğünü bir
kez daha bu Mecliste dile getirme ihtiyacı duyuyorum.
Biz, bir taraftan, kucağımızı,
ülkemizin topraklarını Suriyeden gelen göçmenlere açmakla övünürken,
onlara barınak, onlara kamplar kurmakla övünürken, bu övüncü dünyayla
paylaşmaya, kendimizi bununla övmeye çalışırken diğer
taraftan, Nusaybinden, Şırnaktan, Silopiden, Cizreden, Geverden
ve daha birçok ilçeden binlerce insanımızı evsiz
bırakmışız, kendi yurdundan göç etme pozisyonuna
getirmişiz ve evlerini barklarını başlarına
yıkıyoruz. Bunu da yapan devletin kolluk kuvvetleri, ordusu,
kendisidir.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Neden?
GÜLSER YILDIRIM (Devamla) Bir diğer konu:
Gerçekten, bu konunun tümünü de hissetmeyen bir Meclisle de -maalesef bunu daha
önce de dile getirdik- karşı karşıyayız.
Bakın, buradan sürekli terörden
bahsediyorsunuz. Şu an dünyanın birçok ülkesi, bütün dünya
IŞİDin ne kadar barbar, ne kadar insanlık dışı
bir örgüt olduğunu kavramış ve karşısında
birleşmiş olmasına rağmen
Ben, size bir
hatırlatmada da bulunmak istiyorum. Bakın, Kobani sürecinde
IŞİDe karşı koalisyon güçleri birleşip
vurduğunda Cumhurbaşkanının bir sözünü size
hatırlatayım, o IŞİD hakkında ne söyledi: Ey dünya,
siz IŞİDe bu kadar yöneliyorsunuz, ne ki, IŞİDin,
DAİŞin isminin içinde İslam devleti vardır diye siz
DAİŞe yöneliyorsunuz. Yani bu ne anlama geliyor? IŞİDi
İslamla bütünleştirme, o ismi İslama layık görme
Cumhurbaşkanının kendi sözüdür, bunu size
hatırlatalım.
MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI
(Kütahya) Önerge hakkında konuşur musunuz, önerge için söz
aldınız.
GÜLSER YILDIRIM (Devamla)
Eğer bugün bu sınırlarda IŞİD bu halka havan
toplarıyla, roketatarlarla saldırıyorsa, sivil insanları
katlediyorsa bu özellikle de AKP Hükûmetinin IŞİDe verdiği
ortaklık, verdiği destek, göz yummanın sonucudur. Eğer
şu an Türkiye halkı IŞİDden gelen bombardımanla,
toplarla, tanklarla, roketatarlarla, sivil insanlarının katliyle yüz
yüze kalıyorsa bunun birinci vebali AKP Hükûmetinin boynundadır.
Nasıl ki bugün kürdistanda ilçelerde o sivillerin katliamı, o evlerin
yıkımı sizin boynunuzun bir boyunduruğuysa, tarihe
karşı bir sorumluluğunuzsa ve bunun vebalini hem Allahın
hem insanlığın hem hukukun ve kanunun karşısında
vermekle yükümlü kalacaksanız
UĞUR AYDEMİR
(Manisa) Terörü lanetleyin, terörü.
GÜLSER YILDIRIM (Devamla)
IŞİDin de bugün Türkiye'ye yönelmesi ve yaptığı bütün
bu katliamlar, ölümler ve pislikleri yine sizin IŞİDe
tanıdığınız toleranslarla hesabını sizin vermeniz
gereken bir konudur.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) Bir
kelime de PKKyla ilgili söyler misiniz?
GÜLSER YILDIRIM (Devamla) Çünkü bu halka
IŞİDi İslam temsilcisi olarak yutturan AKP Hükûmetinin ta
kendisidir. İslam adı altında bu ülkeye terörizmi dayatan, bu
insanları oraya teşvik eden
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) İslamla bir
alakası yok, terörist onlar da. Tüm teröristler gibi onlara da lanet olsun!
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) PKKya
bir şey diyor musun PKKya! PKKya bir şey diyor musunuz Sayın
Vekil!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim, hatibi dinleyin.
GÜLSER YILDIRIM (Devamla) -
ve İslam
adı altında o özentiyi bu toplumda yerleştiren sizin
politikalarınızın kendisidir. Nasıl ki bir halkın
taleplerini terörizmle bastırmaya çalışıyorsanız, o isim
altına sığınarak bastırmaya
çalışıyorsanız, IŞİDe de
tanıdığınız toleransla, İslam adı
altında IŞİDe bu kadar güç kattınız, malzeme
sundunuz, silah verdiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) IŞİD'le
mücadele ediliyor.
GÜLSER YILDIRIM (Devamla) Biz o
sınırlarda dururken IŞİDle nasıl bir ortaklık
içinde olduğunuzu hepimiz gözlemledik ve şahit olduk.
Saygılar sunuyorum Başkanım. (HDP
sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bin tane
IŞİD'li terörist öldürüldü. Biz hem PKKyla mücadele ediyoruz hem
IŞİD'le mücadele ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın İnceöz
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, az evvel hatip konuşması içerisinde grubumuzu ilzam ve
itham edici, oradaki bütün sivil ölümlerinden bizim politikalarımız
IŞİDle alakalı Siz sorumlusunuz. demek suretiyle açık
bir sataşmada bulunmuştur. 69a göre söz talep ediyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın İnceöz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Aksaray Milletvekili
İlknur İnceözün, Mardin Milletvekili Gülser
Yıldırımın 277 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 12nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; az evvel hatibi konuşması
içerisinde dinlerken bir şeyler söylemeye çalıştı ama bir
şeyleri okumuş, bir şeyleri dinlemiş ama bilinmeli ki bir
şeyleri gerçekten tersten okumuş. Şimdi, o tersten
okuduğunu düzeltme ihtiyacı hissediyoruz.
Konuşması içerisinde Sayın
Cumhurbaşkanımızın IŞİDle ilgili söylediği
sözlerden bahsetti. İşte, tam da bu kısmı çok tersten
okumuş, çok tersten anlamış, hiç olmadığı
şekilde gerçeği çarpıtarak burada beyan etmiştir.
Bakın, biz 2013 yılında,
IŞİDin, DEAŞın terör örgütü olduğunu özellikle
belirttik ve Senin terör örgütün, benim terör örgütüm olmaz; terör örgütü
terör örgütüdür. dedik ve tüm terör örgütlerine karşı eşit
mesafede olduğumuzu açık ve net bir şekilde belirttik. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bak, nereyi tersten
anladığını sana söyleyeyim şimdi: İslam
kelimesinin içerisinde barış vardır ve İslam ile terör
örgütü bir arada kullanılmaz. diyerek ve bütün terör örgütlerine de
açık ve net bir şekilde aynı mesafede olduğumuzu belirtmek
suretiyle tüm terör örgütlerini ve terör örgütlerinin eylemlerini de
lanetlediğimizi Sayın Cumhurbaşkanımız defaatle
Bu
cümleyi alıp baştan okumanızı tekrar tekrar tavsiye
ediyorum.
Bununla birlikte, doğu, güneydoğudaki
ölümlerin, göçlerin bir tek sorumlusu var. Böyle, algılarla, gerçekleri
çarpıtarak bu kürsüden halkı
Halkın desteğini alarak, 5
milyonun desteğini alarak geldiğiniz kürsüden o desteğini
aldığınız milletimizin ihtiyaçlarını ve taleplerini
dile getirin; bu kürsüye gelip terör örgütünün sözcülüğünü yapmayın.
Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
İnceöz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel
GÜLSER YILDIRIM (Mardin) DAİŞi besleyen
sizsiniz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bizi terör örgütünün sözcülüğünü yapmakla,
milletin taleplerini
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Demirel.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Kilise 4 tane
roket düştü, haberiniz var mı?
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
PKKyı savunacak mı şimdi Başkanım?
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) Terör örgütünün
sözcülüğünü yapmayın.
6.- Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin, Aksaray Milletvekili İlknur
İnceözün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, biz her şeyi
doğru anlarız ve doğru dile getiririz. Aslında tersten
okumak isteyenler sizlersiniz. Çünkü, siz her zaman her şeyi
çarpıtarak ifade ettiniz.
Can Dündar ile Erdem Gülün açığa
çıkarmış olduğu tırları kimler götürdü?
Başbakan Yardımcısının açıkladığı
Evet, biz IŞİDe yardım ettik, yardım edeceğiz.
dediği kimdi? Şu an Başbakan Yardımcısının
söylemlerini burada ifade edelim. Cumhurbaşkanı tırlarla
götürürken savcıların orada sorgulama yapmasına izin vermeyerek
o savcıları görevden alan, sürgüne gönderen kimdi?
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) Kimdi?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Şu anda,
Türkiyedeki tanklara ateş açılıp Kilisteki tankların
bombalanmasını, görüntüleri IŞİD bütün sosyal medyada
yayınladı. 20den fazla insan orada katledildi, bu kadar
insanımız yaralandı. Peki, Kiliste bu yaralanan insanları
IŞİD yaptı da neden Hükûmetten hiç ses çıkmıyor? Neden
buna ilişkin hâlâ arkasında duruyorsunuz?
Peki, Diyarbakır bombacısının
dokuz gün öncesinden istihbaratın almış olduğu bilgiyle HDP
mitinginde bomba patlatacağı bilinmesine rağmen neden bunun
önüne geçmediniz? Neden insanlar orada katledildi?
Yine, aynı şekilde, çok net ifade edelim
ki İslam kelimesine keşke layık olsaydınız,
keşke o kelimeye ve barışa layık bir pratiğiniz
olsaydı da biz de buradan çıkıp her şeyi açık bir şekilde
ifade etseydik. Keşke barışa ve İslamiyete layık
olsaydınız.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) Siz
PKKyı savunmaya devam edin.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bütün
halkımızın Miraç Kandilini buradan tekrar kutluyorum.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Terör
marşları söylediğinizi herkes duydu. Herkes ne olduğunu
biliyor.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkanım, sadece kayda girmesi açısından özellikle
belirtiyorum. Bizim terör örgütlerine karşı duruşumuz,
tavrımız, AK PARTİ iktidarı ve hükûmetleri olarak çok
açık ve nettir.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) - Evet. Daha IŞİD demeyi bilmiyorsunuz. Kilise
düştü. diyorsunuz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Aynı
mesafeyi kendileri PKK terör örgütüne karşı koysunlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
İnceöz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) -
Başkan
BAŞKAN - Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Kayda
girmesi için ifade edeceğim.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - PKK terör örgütüdür.
diyecek misiniz? Buyurun: IŞİD terör örgütüdür. Siz de PKK terör
örgütüdür. deyin.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Ya, tüm dünya söylüyor
zaten terör örgütü olduğunu. Onlar söylese ne olur, söylemese ne olur.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Yani,
sadece, sanki iktidarda AKP Hükûmetinden başka bir parti yer alıyor
da, bütün her şeyi iktidardaki başka bir parti, muhalefet partileri
yapıyor da her şeyi onların üzerine atarak kendisini sütliman
gibi açığa çıkartmaya çalışıyor.
İktidarsınız ve sorunları çözemiyorsunuz. Bu ülkeyi kan
gölüne çevirdiniz, hâlâ kalkıp ne diyorsunuz.
Ben bunu ifade etmek istiyorum kayıtlara geçsin
diye. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Demirel. Tutanaklara geçmiştir.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Kolluk
Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 277) (Devam)
BAŞKAN - 12nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
12nci madde kabul edilmiştir.
13üncü madde üzerinde iki önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 13üncü maddesinde yer alan Bakanlar Kurulu yürütür
ibaresinin İçişleri Bakanınca yürütülür olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Muhammet
Rıza Yalçınkaya Hayati
Tekin Murat
Bakan
Bartın Samsun İzmir
Tanju Özcan Mahmut Tanal Onursal
Adıgüzel
Bolu İstanbul İstanbul
Engin Özkoç
Sakarya
BAŞKAN - Şimdi, ikinci ve maddeye en
aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 13üncü maddesinin (1)inci
fıkrasında yer alan; Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür
cümlesinin Bu kanun hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür
cümlesiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Müslüm
Doğan
Diyarbakır Diyarbakır İzmir
Behçet Yıldırım Alican Önlü Kadri
Yıldırım
Adıyaman Tunceli Siirt
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLİ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak
isteyen Kadri Yıldırım, Siirt Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sözlerime başlamadan
evvel bütün İslam âleminin Miraç Kandilini kutluyorum ve huzura vesile
olmasını diliyorum.
Tabii kolluk kuvvetleri denilince sadece ulusal
bazdaki kolluk kuvvetleri akla gelmiyor, uluslararası olarak
oluşturulan kolluk kuvvetlerinin de yine bu bağlamda bence
düşünülmesi gerekiyor. Bunu söylerken sözü şuraya getirmeye
çalışıyorum: Bilindiği gibi, birkaç gün önce
İstanbulda İslam İşbirliği Teşkilatı
toplantısına aşağı yukarı 56 ülkenin temsilcileri
katıldı ve bu 56 ülke içerisinden 34 tanesi -ki Türkiye de bunlara
dâhildir- aşırılığa ve teröre karşı bir
müşterek İslam ordusu kurmayı teklif ettiler ve bir nevi karar
altına alındı. Sayın Cumhurbaşkanımız da
orada yaptığı konuşmada Avrupa bizim meselelerimizi
halledeceğine bu İslam İşbirliği Teşkilatı
içerisindeki üyeler halletsin, biz kendi aramızda halledelim. mealli bir
şeyler söyledi.
Ben şurada şunu özellikle arz etmek istiyorum:
Bu teşkilatın içerisinde yer alan 34 ülkenin temsilcilerine
baktığınızda, hepsinin gidişatına
baktığınızda, hiçbirinin İslam ülkelerinde ortaya
çıkan bir sorunu çözebilecek kapasitede olmadığını
göreceksiniz. Yüz yılın yarısıdır ki Filistin sorunu
olduğu gibi ortada, bir o kadar süredir ki Kürt sorunu olduğu gibi
ortada. Bu ülkeler bu her iki can alıcı sorunun en küçük bir
kıyısını bile halletmiş değillerdir. Sonra
bunlara baktığımızda bunların amacı görünürde
aşırılığa karşı oluşturmaktır bir
orduyu ama Suudi Arabistana bakın, oradaki krallık yönetimine,
bizatihi kendisi bir aşırı ucun temsilcisidir -Vahhabiliği
burada kastediyorum- ve bu aşırı akım Hazreti Ali, Hazreti
Hüseyin ve Şia düşmanı bir akımdır. Bunlarla
Türkiye'nin alabileceği bir mesafe yoktur. Bunlarla Filistin sorununun
çözümü noktasında, Kürt sorununun çözümü noktasında Türkiye'nin
alabileceği en küçük bir adım yoktur. Bunlar olsa olsa Türkiye'yi de
büyük bir felaketin içerisine çekecekler.
Servetlerine bakın bu sultanların. Birisinin
5 tane özel uçağı var, Brunei Sultanı ve bu 5 tane özel
uçağının içi altınla kaplıdır. Sultanın 22
milyar dolar serveti vardır, şahsi serveti. Bu sultanlarla mı
siz İslam âleminin iç meselelerini çözeceksiniz? Böyle bir şey mümkün
değildir.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Siz İngiliz
Büyükelçisiyle mi çözeceksiniz, İngilizlerle mi çözeceksiniz? Pentagonla
mı çözeceksiniz?
KADRİ YILDIRIM (Devamla) - O hâlde, İslam
âleminde ortaya çıkan Filistin sorunu olsun, Kürt sorunu olsun o
halkların temsilcileriyle ancak çözebilirsiniz. Siz, o halkın
temsilcilerine eğer buradan dağa, dağa diye yol gösterirseniz
asla ve asla, ömür boyu bu sorunların çözümü altından
kalkamazsınız. Şurayı çok iyi bilmelisiniz: Eğer bu halkların
temsilcileriyle bu sorunu çözmekten çekinirseniz bu temsilcilerden sonra
gelecek olan nesille sizin alabileceğiniz bir karışlık
mesafe olamaz.
Bakın, geçenlerde Meclis
Başkanımız Meclisi açarken ne dedi: Gazi Meclis. Kusura
bakmayın ama dünyanın ilk Gazi Meclisi diye denildi. Kusura
bakmayın diyorum, bence bu gazi unvanını biz
yenileyeceğiz bu gidişle, aklı başına gelmezse
kimsenin. Yani dünyanın ilk Gazi Meclisi olma hüviyetine sahip olan bu
Meclis, böyle devam ederse öbür türlü gazi Meclis olacak ki, oldu.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Çok ayıp! Çok
ayıp!
KADRİ YILDIRIM (Devamla) Biz bu hafta
içerisinde 3 kez bu Meclisin gazi olduğuna şahit olduk. Bu Meclisin
şehit Meclisi olmaması için herkesin aklını
başına alması lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KADRİ YILDIRIM (Devamla) Yoksa buradaki
insanlara dağa, dağa diye bağırmak bir meseleye çözüm
olmaz. Zira, dağa gidenler bilinsin ki bir daha geri gelmezler. Herkes
aklını başına alsın, eğer Müslümanca çözülmek
isteniyorsa biz bize oturalım ve bunu çözelim. Bir kez daha söylüyorum,
aklınızı başınıza alın! (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
KADRİ YILDIRIM (Devamla) Hoşunuza gitse
de gitmese de bu mesele böyledir. Sizin Suudi Arabistanlarda Brunei
sultanlarıyla çözebileceğiniz bir Filistin sorunu da yok, bir Kürt
sorunu da yok, ancak biz bize çözeriz. Siz bilirsiniz. Eyvallah. (HDP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
III.- YOKLAMA
(HDP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Yoklama
talebimiz var.
BAŞKAN Bir yoklama
talebi vardır, yoklama talebini yerine getireceğim.
Yoklama isteminde bulunan
sayın milletvekillerini tespit edeceğim: Sayın
Kerestecioğlu Demir, Sayın Demirel, Sayın Taşdemir,
Sayın Dora, Sayın Irgat, Sayın Toğrul, Sayın
Adıyaman, Sayın Aydoğan, Sayın Yiğitalp, Sayın
Gaydalı, Sayın Yıldırım, diğer Sayın
Yıldırım, Sayın Özkan, Sayın Ataş, Sayın
Yıldırım, Sayın Kaya, Sayın Zeydan, Sayın Öcalan,
Sayın Becerekli, Sayın Bilgen.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Kolluk
Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 277) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 277
sıra sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 13üncü maddesinde yer alan Bakanlar Kurulu
yürütür. ibaresinin İçişleri Bakanınca yürütülür. olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muhammet Rıza Yalçınkaya
(Bartın) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
ÜYESİ HÜSEYİN ÖZBAKIR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz Başkanım.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Gerekçe...
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının kanun yapım tekniğine
uygun hâle getirilmesi amacıyla iş bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
13üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 13üncü madde kabul edilmiştir.
Böylece, tasarının görüşmeleri de
tamamlanmış olmaktadır.
Tasarının tümünü oylamadan önce İç
Tüzükün 86ncı maddesi uyarınca oyunun rengini belli etmek üzere söz
talep eden iki sayın milletvekilimiz vardır. Kendilerini kürsüye
davet ederek söz vereceğim.
Lehte olmak üzere ilk konuşmacı
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Yel.
Buyurunuz Sayın Yel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) Sayın
Başkan, değerli milletvekillerim; 277 sıra sayılı
Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
lehinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarken öncelikle idrak etmiş olduğumuz Miraç Kandilimizin tüm
İslam âlemine hayırlar getirmesini diler, kahraman şehitlerimizi
rahmetle ve gazilerimizi minnetle anarım.
Bilindiği gibi, devletlerin en önemli görev ve
fonksiyonlarının başında vatandaşlarının
güvenliğini sağlamak ve onların özgür bireyler olarak
yaşamalarını temin etmek gelmektedir. Bu fonksiyonların
icrasında birincil kurumlar kolluk birimleridir. Kolluk görevlileri bu
hizmeti sunarken diğer kamu görevlilerinin sahip olmadığı
birtakım yetkilerle donatılmışlardır. Arama, zor
kullanma, özgürlüğü kısıtlama gibi yetkiler bu kapsamdaki
örneklerdir. Bu derece önemli yetkilerin kullanılması kolluk
görevlilerini diğer kamu görevlilerine göre daha fazla şikâyete
açık hâle getirmektedir. Ülkemiz, kolluk faaliyetlerinin yürütülmesinde
ortaya çıkabilecek işkence ve kötü muamele olaylarına
karşı asla müsamaha gösterilmeyeceğini işkenceye
sıfır tolerans politikasıyla açıklamıştır.
İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu,
Jandarma Genel Komutanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğü
Teftiş Kurulu bünyesinde kolluk hakkındaki insan hakları ihlal
iddialarıyla ilgili özel birimler kurulmuş, ihlal
iddialarının etkin şekilde soruşturmalarının
yapılması yönünde önemli adımlar atılmıştır.
AB uyum yasaları ve daha önceki yıllarda yapılan yasal
değişikliklerden sonra, kolluk hakkındaki önemli insan
hakları ihlali iddiaları ile yolsuzluk iddialarının
soruşturmalarının doğrudan bağımsız
cumhuriyet savcıları tarafından yerine getirilmesi
sağlanmış, adli soruşturmaların yapılabilmesi
için idari izin müessesesi bu suçlar bakımından ortadan
kaldırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu tasarıyla Türkiyede ilk defa merkezî kayıt sistemi düzenlemesi
getirilmektedir. Ülkemizde kolluk hakkında yapılan şikâyetlerle
ilgili etkin bir şikâyet, kayıt ve analiz sistemi
bulunmamaktadır. Mevcut verilerle doğru politikaların üretilmesi,
yaşanan problemlerin doğru şekilde teşhis edilmesi mümkün
değildir. Ülkemizde şikâyet kaydıyla ilgili belirlenmiş
standartlar olmadığı gibi, kolluk teşkilatları
arasında da bu anlamda bir yeknesaklık mevcut değildir. Bu durum
şikâyet sistemimizin önemli bir zayıflığı olup kolluk
hakkındaki şikâyetlere ilişkin mevcut veriler
sağlıksız ve analiz yapmaya uygun olmayan bir nitelik
taşımaktadır. Bu nedenle, tasarıyla, Jandarma Genel Komutanlığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığında
görevli kolluk görevlileri hakkındaki ihbar ve şikâyetlerin
kayıt altına alınmasını öngören merkezî bir kayıt
sistemi tesis edilerek aynı zamanda bir bilgi sistemi ve istatistik
sistemi de oluşturmak öngörülmektedir.
Merkezî kayıt sistemi, kolluk gözetim komisyonu
ile bağlı kuruluşlar, valilikler ve kaymakamlıklar
arasında kolluk görevlileri hakkında idari mercilerce yürütülen ceza
ve disiplin işlemleriyle ilgili olarak gerekli bilgilerin kaydedilmesi ve
yapılan uygulamaların izlenmesi amacıyla oluşturulan veri
tabanını ifade etmektedir. Merkezî kayıt sistemi
kurulmasının temel amacı, ihbar ve şikâyetlere ilişkin
yapılan idari işlemlerin denetimini etkin kılmak, şikâyet
sisteminin genel olarak gözetimine imkân sağlamak, kolluk
teşkilatları arasında standart bir kayıt ve analiz sistemi
kurmak ve şikâyet ve ihbarlara ilişkin verilerin yardımıyla
kolluk şikâyet sisteminin ve kolluk hizmetlerinin etkinleştirilmesini
sağlamaktır. Etkili bir şikâyet kayıt sistemi ancak sağlıklı
verilerin varlığıyla kurulabilir. Dolayısıyla, merkezî
bir kayıt ve analiz sistemi kurulmasının yeni şikâyet
sisteminin nirengi noktasını oluşturması beklenmektedir.
Merkezî kayıt sistemi yani şikâyet kayıt ve analiz sisteminin
işleyişi il, ilçe ve Bakanlık merkezi arasında kurulacak
olan bir bilgi işlem ağıyla sağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasal düzenleme halkın ve kolluk personelinin
şikâyet sistemine güvenini artırıcı olması
bakımından önem arz etmektedir. Bu yasanın bütün kolluk kuvvetlerimize
ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor,
sözlerime son verirken yasanın lehinde oy vereceğimi belirtiyor ve
yüce Meclisimizi yeniden saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yel.
Aleyhte İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal.
Buyurunuz Sayın Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) İktidardan
da alkış al bu akşam Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, tabii, iktidardan
alkış almak ölçüt değil; iktidar eğer hukuk
sınırları içerisine gelirse ben onları hep
alkışlarım ve saygıyla da hep selamlarım ben. Önemli olan,
hukuk kalıpları içerisinde durabilmek Değerli
Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için,
biz bugüne kadar Cumhuriyet Halk Partisi olarak insanların felsefi
düşüncesine, siyasi düşüncesine, mezhebine, dinine, diline
bakmaksızın hep hukuk çerçevesinde baktık, hep insan çerçevesinde
baktık.
Değerli arkadaşlar, evet, eğer Avrupa
Birliği ülkeleri vize sorununda izin vermezlerse Parlamentoda Cumhuriyet
Halk Partisi muhalefet etti veya diğer siyasi gruplar muhalefet etti, onun
için bize vizeyi vermiyorlar, bunun sorumlusu üç muhalefet partisidir. denilecek.
Görebildiğimiz kadarıyla eğer gerçekten vize uygulanacaksa, vize
kalkacaksa
Sanki vatandaşlarımızın parası bol da
sırada bekliyor, Avrupa ülkelerine gezmeye gidecekler. Bu sebepten
dolayı, biz, evet, bu yasa yetersiz ama yetersiz olması nedeniyle biz
hep teklifleri verdik, bunları kabul etmediniz.
Fakat biraz önce polislerle
ilgili ben burada konuşurken burada bazı
arkadaşlarımız laf attı, sizden istirham ediyorum,
bakın, burada ikinci bir operasyon daha başlayacak. Nedir bu?
Emniyetin içerisindeki tasfiyeler başlayacak. Buradaki tasfiye ne olacak?
Efendim, Siz Menzil grubuna, Okuyucu grubuna mı
yakınsınız, Fethullah grubuna mı
yakınsınız? Bu sebeplerden dolayı, güzide Emniyeti sizin
bu şekilde tasfiye etme hakkınız var mı? Değerli
arkadaşlar, bunları liyakat esaslarına göre yapın. Ankara
Emniyet Müdürüne sesleniyorum, Emniyet Genel Müdürüne sesleniyorum,
İçişleri Bakanına sesleniyorum: Emniyet mensupları, tüm
diğer kamu kurumlarını cemaatlere teslim etmeyiniz.
Değerli arkadaşlar, hep bizim rahmetli
Lütfi Duran hocanın liyakat esasıyla ilgili bir doktora tezi
vardı, kamu kurumlarında liyakat esası. Bu liyakat esası
sanki 657 sayılı Devlet Memurları Kanunundan
çıkarıldı, tamamen cemaat endeksli olarak gidiyor. Bu cemaat
yapılandırmaları hakikaten ülkenin altına konulmuş
olan bir dinamittir. Bu cemaatlerle iktidarın bağını
kesmesini istirham ediyorum.
Biraz önce IŞİDe yardımcı
oluyor musunuz, olmuyor musun? tartışması çıktı.
Değerli arkadaşlar, size ben gazete haberini gösteriyorum, daha
bugünkü gazete. Bir emniyet mensubu ne diyor? Emniyet mensubunun kendi ifadesi:
IŞİDlilerin tedavi edildiği binada aylarca nöbet tuttuk. Daha
bugünkü gazete değerli arkadaşlar.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Hangi gazetede?
Göster, göster gazeteyi.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) İngiliz gazetesi
mi?
MAHMUT TANAL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakın, burada bunu beyan eden Emniyet mensubu ve diyor
ki: Hakikaten, bu IŞİDlilerin burada kaldığını
ve bizim de nöbet tuttuğumuzu
Emniyet mensubu o kadar içerlenmiş ki
haklı olarak
Şimdi, biraz önce dediniz ki: Yok efendim,
IŞİDle bizim ilgimiz yok. Yüreğiniz yetiyorsa
Biraz önce
hatip konuşurken 4 savcıyı sürgün ettiniz. dedi. 4
savcıyı sürgün etmediler sayın hatip, 4 savcı şu anda
cezaevinde. Yüreğiniz yetiyorsa bu dosyalarda aleniyeti sağlayın,
gizlilik kararının kaldırın, kimin terör örgütleriyle,
kimin IŞİDe silah gönderdiğini kamuoyu öğrensin. Bu kadar
açık ve net. (CHP sıralarından alkışlar) Neden
korkuyorsunuz? Eğer kapaklı bir işiniz yoksa, kirli bir
ilişkiniz yoksa, temizseniz, suça bulaşmamışsanız bu
gizlilik kararını kaldırın.
Bakın, değerli arkadaşlar, şu
anda Türkiyede devam toplumsal davalarla iktidarın dolaylı veya
direkt bağlantılı olduğu, terör örgütleriyle
bağlantılı olduğu tüm dosyalar gizlidir. Niçin? Aman,
iktidarın bu kirli ilişkileri ortaya çıkmasın. Onun için
diyorum ki: Varsa yüreğiniz, varsa cesaretiniz, her şeyin şeffaf
olmasını istiyorsanız, kamuoyunun, herkesin her şeyi
bilmesini istiyorsanız
Değerli arkadaşlar, bakın, cezaevinde
olan 4 savcıyla görüşen şu anda Hükûmette olan Adalet
Bakanıdır, o dönemin Adalet Bakanlığı
Müsteşarıdır. Bizzat başsavcıyı arayıp
Kardeşim, bu tırların kayıtsız olarak geçişine
izin verin. İzin vermezseniz biz yanarsak sizi de yakarız. dediler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) Evet, savcıları
yaktılar. O savcılar şu anda cezaevinde değerli
arkadaşlar.
Hepinize teşekkür ederim,
saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, 2013ten bu yana IŞİD, Türkiye Cumhuriyeti
devleti için terör örgütüdür. Gördüğü muamele budur.
Öte taraftan mahkemeden bahsediyor. Mahkemenin
çeşitli safahatlarında gizlilik kararları konulabilir ama sonuç
itibarıyla yargının dosyaları herkese açıktır.
Kim ne biliyorsa o yargı dosyaları üzerinden konuşabilir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başkanım,
sayın hatip kamuoyuna ve sizlere yanlış bilgi veriyor.
Yargı dosyaları herkese açık değil, gizlilik kararı
var.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Çıktıktan sonra, hüküm bittikten sonra.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Adalet Bakanı o
dönemde devreye girmedi mi? Onun için kanunu değiştirdiler. Adalet
Bakanı hakkında fezleke düzenlendi. Bu fezlekelerin içerisinde sizin
Adalet Bakanınızın fezlekesi ne oldu?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal,
tutanaklara geçmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun.
Gündemin 2nci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında
İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin
Anlaşma ile Oluşturulan Ortak Geri Kabul Komitesinin 2/2016
Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden
Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma ile
Oluşturulan Ortak Geri Kabul Komitesinin 2/2016 Sayılı
Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/711) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 298) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 298 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi tasarının tümü üzerindeki söz
taleplerini karşılayacağım.
Önce siyasi parti gruplarının söz
taleplerini gerçekleştireceğim.
İlk olarak Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Erdal Ataş, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Ataş. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ERDAL ATAŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer yasa
tasarılarında olduğu gibi maalesef bu yasa tasarısıyla
da ülkemizin temel sorunlarının çözümüne yönelik bir
çalışma yürütmek yerine ülkemizin sorunlarına bir sorun daha
eklenmiş durumdadır.
İki yönlü içeriğe sahip olan bu yasa
tasarısının bir yanını vize serbestisi
oluştururken asıl ve gizlenen yan olarak ikinci yanını
mülteci meselesi oluşturmaktadır. Avrupa Birliği ve
dünyanın çözemediği bir sorun Türkiye halklarının omzuna
yüklenmiş durumdadır. Hükûmet ve Başbakan Kayseri
pazarlığıyla bu meseleyi çözdüklerini, önemli oranda bu
meseleden kârlı çıktılarını ifade etseler de 30 tane
Avrupa ülkesinin baş edemediği bir sorunu, 3 milyar dolara ya da 6
milyar dolara Türkiye halklarının, Türkiye kuzey kürdistan
halklarının omzuna yükleyen Hükûmetin, aslında bu meselenin farkında
olmadığını açık bir şekilde bir kez daha
görmüş oluyoruz. Çünkü Kayserililerin eğitim aldığı
yer yani o pazarlığı öğrendikleri yer, Avrupa
kapitalistlerinin bizzat kendisidir. Bunların, asla 1e 10, 1e 100 elde
etmedikleri müddetçe hiçbir şekilde 3-5 milyara ya da vize serbestisi
üzerinden bu meseleyi kabul etmeyecekleri açık olarak bilinmelidir.
Hükûmet de sürekli Vize serbestisi olacak,
gideceksiniz gezeceksiniz. Bu mesele çözüldü. biçiminde ifade etse de yüzlerce
mesele Türkiye'nin omzuna yüklenmiş durumdadır. Bu meselede de kabul
edilip edilmeyeceği belli olmayan bir vize muamması da gündem
içerisinde dolaşıp durmaktadır.
Öncelikle şunu ifade edeyim: Biz HDP olarak
kesinlikle vize serbestisine karşı falan değiliz. Biz, tam
tersine, sınırların kaldırılmasından
yanayız, insanların seyahat özgürlüğünden yanayız,
engellerin kaldırılmasından yanayız, pasaporta
karşıyız. Bütün bunların tümünün kaldırılmasından
yanayız. Karşı çıktığımız nokta, vize
serbestisi üzerinden dünyanın en büyük sorunlarından bir tanesinin
Türkiye kuzey kürdistan halklarının sırtına yüklenmesi
meselesidir.
Vize konularını her ülkeyle elbette
görüşebiliriz, bunun bir şeyi yok bizim açımızdan. Tam
tersine, bu ülkenin bütün hükûmetleri ve bütün bürokratik kesiminin bunu
görüşmesi ve bütün bu meseleleri çözmesi gerekiyor. Bizim onlarla
aramızdaki vize sorununu ortadan kaldırabilecek nedenler neyse
bunları tek tek ele alarak çözmemiz gerekiyor. Ama burada Hükûmetin
uyanıklıkla aslında halkların sırtına
yüklemiş olduğu mesele kesinlikle vize serbestisi değil,
dediğim gibi, mülteci yükünün Türkiyedeki halkların üzerine
yıkılması meselesidir.
Vize serbestisine yönelik getirilen planda da
şöyle bir durum var: Yani bunun sonunda Avrupa ülkelerinin bu ortaya
konulmuş olan yasayı kabul edip etmeyecekleri de pozitif bir
oylamayla, puanlamayla ancak sonuçlanıyor. Yani mülteci meselesi, belki de
100 milyarları bulabilecek bir mülteci meselesi Türkiyedeki
halkların sırtına yüklenirken vize serbestisinin de serbest hâle
getirilip getirilmeyeceği maalesef hâlâ belli değil.
HDP olarak mülteci kabulüne de karşı
değiliz ama dediğimiz gibi, 30 tane ülkenin tek başına
yıllardır baş edemediği bir sorunu bu ülke
halklarının sırtına yükleme meselesine biz karşıyız.
Hükûmet insan hakları kurumlarıyla görüşmemiş, meslek
örgütleriyle görüşmemiş, hiçbir şekilde sağlık,
eğitim ve benzeri örgütlenmelere yönelik bunlara
danışmamış, siyasal partilerle bir değerlendirme
gerçekleştirmemiş yani bunun bizim ülkemize getirileri götürüleri
üzerine hiçbir değerlendirme yapmadan kendilerine talimat olarak verilen
bu meseleyi kabul etmiş, kendisi de buradan çıkacak olan bu yasa
üzerinden yani mültecilerin kabulü üzerinden Avrupanın burada
yapılan hukuksuzluklara sessiz kalmasını, bir şekilde bu
meseleyi örtbas etmesini sağlamaya çalışmaktadır.
Mülteci politikası öyle iyi niyetle
aşılabilecek bir mesele değil. 3 milyon geldi onları
kucakladık, 2 milyon geldi bunları sahiplendik. meselesiyle
çözülebilecek, bir günlük iki günlük bir mesele değil. Bu, onlarca
yılı alabilecek ve o kabul eden ülkenin altyapısı buna
uygun değilse büyük tahribatları beraberinde getirecek, yaratacak
olan bir sorundur ve bütün hepimizin ortak sorunudur.
Bizim ülkemizde ne yasalar ne toplum ne ekonomik
altyapı ne demokratik haklar ne Hükûmet, hiçbir tanesi buna hazır
değil ama dediğim gibi, Hükûmet bu meselede, belli siyasal
kazanımlar sağlamak için başkanlık sistemini geçirme
üzerinden bu ülkede yapmış olduğu hukuksuzlukları gizlemek,
AB ve diğer kesimlerin buna göz yummasını sağlamak için bu
politikayı kabul etmiş durumdadır.
Biz HDP olarak, dediğim gibi, ne vizeye ne de
bu noktada mülteci kabulüne karşı değiliz. Biz, işte bu
politikalar üzerinden, hazırlıksız bir şekilde hem
mültecilerin yaşamını mahvedecek hem de bu ülke
halklarının sırtına yüklenebilecek büyük bir sorunun
karşısında mücadele yürütüyoruz. Bu öyle bir sorun ki yani
şöyle düşünün: 3 milyon insanı
hesapladığımızda bile 18 tane ile, 200e yakın ilçe ve
beldeye, 10 bin tane köy nüfusuna denk geliyor. Yani birçok ilçenin bir ton sorunu
varken, biz bunların hiçbir sorununu çözmezken, onların insani
haklarını dahi bir şekilde kabul etmezken 3 milyon insanı
getirerek burada hapishanelerde, işte, 3-5 milyara onları tutuklu bir
şekilde tutup, bir biçimde, bu ülkede Biz mültecileri çok seviyoruz,
onlara kucağımızı açmışız. durumunda
halkları bir şekilde kandırma siyasetiyle politika
üretilmektedir, sürdürülmektedir.
On yıl sonra bu 10 milyona
çıktığında -ki bu politika sona ermeyecek- Suriyedeki
sorun çözüldüğünde de bu mesele sona ermeyecek. Bundan sonraki süreçte bu
mesele giderek derinleşip milyonlarca insanın akın ettiği,
Avrupanın politikalarıyla buraya
yığıldığı bir sorun hâline dönüştürülecek.
Avrupa eskiden Yunanistan, Bulgaristan, Portekiz, İspanya gibi yerlerde
tutuyordu bu insanları, bu mültecileri. Bir biçimde bunu şimdi Avrupa
sınırlarının dışına iterek mevcut sorunu
kendi üstünden atmış durumdadır.
Bu insanların, iş alanı, eğitim,
sağlık, konut, kültürel sorunları ve benzerlerinin tümü de dâhil
olmak üzere, demografik yapıya ilişkin meseleler de dâhil olmak
üzere, önemli oranda çözülmediği takdirde büyük sorunlar getirebilecek bir
sorun olarak önümüzde duruyor.
Mülteci sorununun çözümü belli kriterlere
bağlıdır yani böyle kritersiz bir sorun değil. Bunun, belli
temel altyapısının olması gerekiyor. Birincisi, öncelikle,
bu mülteci sorununu ortaya çıkaran savaş ve ekonomik yoksulluğun
ortadan kaldırılması lazım. İkincisi, buna sebep olan,
bir biçimde bu politikaları açığa çıkaran bütün bu
ülkelerin tümü de dâhil olmak üzere, dünyanın tümünün bu meseleye ortak
edilmesi gerekiyor. Üçüncüsü, kabul eden ülkenin, eğer bu bizim ülkemizse
bu kabul eden ülkenin demokratik altyapısının, ekonomisinin,
sosyal altyapısının bu ülkedeki haklarının, gelen
ülkeden yani mülteci gelen ülkeden ileri olması gerekiyor. Eğer
bunlar çözülmemişse, dördüncüsü olan, yani buna uygun uluslararası
alanda insan haklarına uygun olan yasalarla birlikte garanti altına
alınmış olan bir mülteci politikasının
yaratılması gerekiyor. Bizim ülkemizde bu var mı? Maalesef,
bizim ülkemiz, mülteci sorununu çözebilmenin yanında, küçük bir şey
olarak bile geçmek bir tarafa dursun, bunların sorunlarını 3-4
kat artırabilecek bir politikaya sahip durumdadır. Savaş
politikasının tümü, bizzat bu Hükûmet tarafından destekleniyor
yani Suriyelilerin, 3 milyonun buraya gelmesini sağlayan politikanın
altında bu Hükûmetin asıl olarak sorumluluğu söz konusudur.
Oradaki bütün örgütler destekleniyor; oradaki sorunun çözümüne yönelik
atılmış olan bütün adımların hepsi engelleniyor; oradaki,
Suriyedeki demokratik güçlerin, bir biçimde kendi mevzilerini, kendi
ülkelerini, kendi topraklarını koruması dahi terör
saldırısı biçimiyle tehditler altında, oradaki, ülkedeki
insanlar bir şekilde işgal ve benzerleriyle tehdit edilmeye
çalışılıyor. Sürdürülen bu politikada, desteklenen bu
örgütler üzerinde, oradaki karışıklık 2 kat artıyor ve
böylece mültecilerin büyük çoğunluğunu oluşturan Suriyelilerin
de bu ülkeye gelmesi devlet tarafından sağlanmış oluyor.
ABnin bu politikaya yani bir şekilde bu
meselelere sessiz kalması ve teslim olması da tamamen Türkiyede bu
politikanın tümünü buraya yıkma meselesinden ileri geliyor. Yani
başkanlık sistemi, bu Kürt kentlerinde yapılan bütün bu
meseleler, bu antidemokratik uygulamalar, bu katliamlar, bu saldırıların
tümüne göz yumulması tam da bu politikanın geçirilmesinden
kaynaklıdır. Bu yüzden oranın başkanları gelerek
burada anlaşmalara imza atıp buradaki hapishaneleri yani mültecilere
ilişkin yapılmış olan kamp denen hapishaneleri açarak
gidiyorlar.
Yine, Türkiyenin, dikkat edilirse, bütün bu mevcut
meselelerin tümünde sorumluluğunun olduğu buradaki üslerin,
savaş üslerinin -Libyada, Irakta, Suriyede, diğer bütün alanlarda-
kullanılması da savaş noktasında Hükûmetin politikası
aslında hiç de Orta Doğuda yani bu göçü yaratacak olan kesimlerin
sorunlarını çözme değil; tam tersine, hem ekonomik olarak
oraları darbelemeye, oraları zayıflatmaya, hem de orada büyük
göçlerin bu tarafa gelmesini sağlamaya çalışıyorlar.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Kobaniden kaç
kişi girdi, haberin var mı?
ERDAL ATAŞ (Devamla) Sebep olanları
dâhil etme meselesinde de bir şey yok. Yani Avrupa, Amerika, Rusya, hepsi
orada bir rol oynuyor, hepsi orada bir şekilde bu saldırılarla
bu meseleyi gündeme getiriyor, yoksulluğu ve savaşı ortaya
çıkarıyor ama maalesef bizim ülkedeki Hükûmet o ülkelerin
sorumluluklarını bu meselenin içerisine katmak yerine, tersine, bu
meselenin içerisinden onları çıkarıyor, bir tarafa itiyor, diyor
Siz bana 3-5 milyar verin, ben bu insanları bir şekilde burada
hapishanelerle, farklı politikalarla tutar, bu meseleyi çözerim.
Bu mesele öyle büyük bir sorundur ki Avrupada,
dediğim gibi, 30 ülke bu meseleyle baş edemedi, edemiyor yani. Çünkü
dünyanın her tarafında savaş var ve bu savaş sonucunda milyonlarca
insan kendi yerlerinden yurtlarından ediliyor, ekonomik yoksullukla kendi
ülkelerinden koparak geliyor. Hükûmetin bir an önce bu meselenin
ortağı olan kesimlerle bu politikayı yürütmesi lazım ve bu
anlaşmayı reddetmesi gerekiyor.
Ülkemizdeki yasalar açısından da bu mesele
problemli. Yani düşünün ki mülteciler insan, onlar buraya gelecekler ve
belli haklar talep edecekler. Bu insanların yaşamaya, konut ve
diğer meselelere de hakları söz konusu. Ama bizim ülkemizdeki haklara
bakın, yani bunların tümü o gelen insanlara yeniden bir zulüm
yaşatmanın zemininin tümünü taşıyor. Ekonomik bölüşüm
öyle bir derecededir ki yüzde 1lik kesim yüzde 90 ekonomiyi cebine indiriyor,
bu ülkenin halklarının sadece yüzde 10u bu ekonomiden pay
alıyor. Gelen insanlara yönelik yani bu ülkenin halklarına yönelik
bile sadece yüzde 1 dahi sosyal pay ayırmayan bu Hükûmetin gelen
mültecilere ne ayıracağını artık siz düşünün.
Geçen burada bir hatip Avrupalıların sadece Suriyelilere bir yıl
içerisinde -ki öyle 3-5 milyon da değil- 600, 700 bin nüfus için
harcadıkları miktarın 25 milyar olduğunu ifade etti. Bugün
sadece 6 milyara 3 milyon insan
Ki bunun devamı da gelecek yani Suriye
meselesi bittiğinde şey olmuyor ki; Afganistandan tutalım da
dünyanın neresinden olursa olsun Avrupaya giden bu insanların
hepsini Türkiyeye sürme planı yapılıyor, Hükûmet de bu meseleyi
kabul ediyor.
Sadece bu noktada da değil yani şöyle de
düşünün: Diller yasaklı değil mi bu ülkede? Gelen
insanların kendi dillerini konuşması peşinen yasak. Ya, Kürtler
daha dillerini konuşamıyor, ana dilinde eğitim yapamıyor.
Gelen insanlara bunlar sağlanacak mı? Hayır. İnançlar
yasaklı yani ben sadece Kürtler, Araplar, diğer hepsi için
söylüyorum, inançlar noktasında da bu yasaklar devam ediyor. Aleviler,
Ezidiler, Hristiyanlar, diğerleri; bunlarla ilgili bütün bu problemler
varken gelen mültecilerin burada inanç sorunlarını çözmesi nasıl
sağlanabilecek? Asla sağlanamayacak. Zaten Hükûmetin de bu meselede
politikası bellidir. Bunları hapishane denilen o kampların
içerisine sokarak onlar üzerinden para kazanmaya çalışacak ve
yapılan bütün insanlık dışı uygulamalar -ki
şimdiye kadar Af Örgütü de dâhil bütün hepsi bunları ifade ettiler-
bütün bu hukuksuzluklar içerisinde bu meseleyi sürdürerek aslında
Avrupanın dayatmış olduğu politikayı da peşinen
kabul etmiş oluyor.
Kadınlar ve çocukların
çoğunluğunu oluşturduğu bu mültecilerle ilgili bizim
coğrafyamızdaki sorunlara bakın yani istismarlara bakın,
çocuklara yönelik yapılan haksızlıklara bakın, yine,
kadınlara yönelik uygulanan şiddet ve diğer meselelere
bakın, fuhşa, tacize, tecavüze bakın. Yani bütün bu meselelerin
olduğu, cinsel şiddet de dâhil olmak üzere bütün bu sorunların
devam ettiği bir koşulda gelen bu 3 milyon da dâhil
Ki on yılda
bunu 10 milyona çıkaracak, Avrupa asla bundan vazgeçmeyecek. Kayserilileri
eğitenlerin
Ki ben Kayserililerle ilgili şey yapmıyorum, iyi
pazarlık yapıyor olabilirler ama maalesef Hükûmet bu meseleden
öğrenememiştir ve bu sorunun içerisinde Avrupanın
On
yıllar sürebilecek bir sorun, trilyonlarca para yani bu halkın
parası gidecek. Mültecilerin de mağdur edildiği, halkın da
mağdur edildiği bu sorun Türkiye halklarının
sırtına yüklenmiş oluyor. Yani bu tekçi zihniyet, bu
ırkçı anlayış, bu demokrasi düşmanlığı,
bu eksikliklerin tümünün sürdüğü bir coğrafyada bunları çözmek
yerine, yeni bir sorunun getirilip bu ülkenin sırtına yüklenmesi asla
kabul edilir değildir.
Dediğim gibi, sadece bugün dahi 18 tane ile,
200 tane ilçe ve beldeye, 10 bin tane köye denk gelen bir nüfus şu an bizim
ülkemizdedir. Yani bizim ülkemizdeki illerin ve diğer bütün kesimlerin
sorunları belli. Biz bu meselede tabii ki mülteci kabul edeceğiz ama
bu ülkenin altyapısının kaldırabileceği
kadarını kabul etmemiz lazım. Kalanını
Avrupanın, Amerikanın, Rusyanın, diğer bütün dünya
ülkelerinin sahiplenmesi gerekiyor. Dünyada nasıl bu yoksulluk
yaratılmışsa, nasıl bu savaşlar
yaratılıyorsa bunun yükünü de hepsinin taşıması
gerekiyor. Bu ülkedeki Hükûmetin bunu zorlaması gerekiyor ama tersi bir
politika uygulanıyor.
Eğitim açısından da böyle, diğer
meseleler de böyle.
Eğer bu yapılmazsa ortaya ne çıkacak?
Açık olarak ifade edeyim: Birincisi, ABnin kendi hukuksuzluklarına
göz yumması, AB de büyük bir yükü bize gol atmayla bir şekilde
bertaraf etmesiyle birlikte, sessiz bir şekilde gidilen bu meselede
açık olarak Hükûmetin yapmak istediği mesele şudur: Birincisi,
kamplar oluşturarak buranın üzerinden kâr sağlamaya
çalışıyor. Hiçbir kâr elde edemeyeceğiz, daha büyük
zararlar göreceğiz. İkincisi, demografik yapıya yönelik bir
politika yürütülüyor. Yani düşünün ki 2 bin kişilik bir tane yere
-hangi inançtan olursa olsun, Aleviler bu meselede bir tepki gösteriyor,
isterse Sünni olsun, isterse Hristiyan, isterse başka- sen 30 bin tane
farklı kültürden insan getirip yığdığında
otomatik olarak oranın kültürü, altyapısı, diğer meseleleri
de tahrip olacak. Yani Hükûmetin bu meseleleri görmesi, buna yönelik önlem
alması gerekirken 2 bin kişilik yerlere götürüyor, Alevilerin
bulunduğu yerlerde yani birçok kaygının bulunduğu, geçmişten
bu yana katliamların yaşandığı yerlere götürüyor 30
bin kişilik insanı yerleştiriyor, oradaki bütün demografik
yapı da, ekonomik altyapı da, kültürel yapı da tahrip olmuş
oluyor.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Senin aklın
fesat, aklın.
ERDAL ATAŞ (Devamla) Bu meselelerde de böyle.
Bu meselede eğer önlem alınmazsa bu ülkedeki eğitim
kampları örgütlerin eğitim kamplarına dönüşecek yani
IŞİD ve benzeri örgütler bu kampları kendi ellerine geçirerek
buralarda militan devşirmenin yollarına bakacaklar.
Ucuz iş gücü önemli bir tehlikedir. Bakın,
bu ülkenin ekonomisini çökertecek en büyük şeylerden bir tanesi hem
emekçileri tehdit ediyor hem de bu meselede bütün diğer kesimlere zarar
veren ucuz iş gücü üzerinden hem mülteciler mağdur olacak hem de bu
ülkenin emekçileri yoksullaşarak birbirleriyle karşı
karşıya getirilecekler.
Devlet bu politikalardan vazgeçmediği müddetçe,
sadece bu dediğim sorunlar değil yani elini savaştan çekmezse,
bu meseleyi yaratanları bu soruna ortak etmezse, yine aynı
şekilde demokratik bir altyapı oluşturup gerçekten
alabileceği kadar mülteci alıp onlara insanca davranmazsa yani bu
kamplara... Kamp dediğin nedir? Kamp dediğin şeydir işte,
açık cezaevi. Dünya üzerinde kampın karşılığı
böyle konutların, sitelerin olduğu şeyler değil ki; bunlar
açık cezaevleridir, başka bir şey değil. Bir de doğru
bir mülteci politikası yaratılmadığı müddetçe birkaç
yıl sonra bu ülkede ne meydana gelecek? Avrupa'da geldiği gibi burada
ne meydana gelecek onu ifade edeyim: Birincisi; yoğun bir fuhuş,
uyuşturucu, yine buna bağlı olarak hırsızlık,
kriminal meselelerin derinleşmesi gibi büyük sorunlar, şiddet ve
benzerleri gündeme gelecek. İkincisi; bunlara yönelik ucuz iş
gücünden kaynaklı yoğun bir ekonomik darbe ve bunun üzerinden
yaşanan yoksulluklar meydana gelecek. Irkçılık ve
ayrımcılık artacak çünkü işçi ve emekçiler bu
politikayı anlayamadıklarında ister istemez onlara...
Eğitimsizlik, geleceksizlik, yoksulluk bu ülkeyi bekliyor, hem mültecileri
hem de bizim halklarımızı bekliyor. Bu noktada, hemen yani bu
Hükûmetin bu meseleden vazgeçerek, dediğim gibi bu sorunu yaratanlarla
birlikte bu meseleyi sürdürmesi gerekiyor.
Mülteciler de insandır;
onların konut, seçme seçilme hakkı, bu ülkede demokratik yapıya
katılma, yine aynı şekilde sağlık, eğitim,
ulaşım, bütün haklarının da sağlanması ancak
bizim ülkemizin payına düşebilecek bölümü sahiplenmeyle mümkün
olabilir.
Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Ataş.
Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
konuşmacı yaptığı konuşmada, burnumuzun dibinde
yaşanan zalim ve ahlaksız bir savaş dolayısıyla
mağdur, masum ve mazlum bir biçimde bu coğrafyaya
sığınmış olan 3 milyon insana kucak açmış,
yer açmış, şefkat göstermiş, merhamet göstermiş
NECİP KALKAN (İzmir) Aş
vermiş.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
ahlaka,
hukuka, insanlığa uygun bir tarzda çeşitli imkânlar
sağlamış olan devleti
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Hepsi dilenci sokaklarda.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
ve elbette
bunu sağlayan AK PARTİ politikalarını tekçi,
ırkçı politikalar; orada mültecilerin gelmiş ve kalmış
oldukları kampları hapishaneler olarak tanımlayarak
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
O zaman para almayın.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) 20 lira günlük ücretle çalışırsınız
değil mi?
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Öyle bir şey
yok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
eleştirinin ötesinde zalim bir sataşmada bulunmuştur. Bu
çerçevede 69a göre söz talep ediyoruz.
BAŞKAN Zalim sataşma derken bir ironi
var sanıyorum burada.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Evet, evet.
BAŞKAN Buyurunuz, söz veriyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Atay Bey
konuşacak efendim.
BAŞKAN Buyurunuz.
Süreniz iki dakikadır.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
7.- Antalya Milletvekili
Atay Uslunun, İstanbul Milletvekili Erdal Ataşın 298 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında Adalet
ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ATAY USLU (Antalya) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; biraz önce dinlediğimiz hatibin kafası
çok karışık. Konuşmasında dedi ki: Önce
Gelmesinler., sonra İhtiyacımız kadar alalım., sonra
Biz ilgilenmiyoruz., sonra Onlara yeteri kadar hak vermiyoruz. Hatibe
öncelikle şunu ifade ediyorum: Dönsün, HDPnin parti programına
baksın. Parti programında Coğrafi sınırları
kaldıralım. diyor HDP yani Bütün sınırları
açalım, isteyen gelsin. diyor.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Demin söyledi.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Siz yoktunuz
ki, bunların hepsini ifade etti ya.
ATAY USLU (Devamla) Şimdi, arkasından da
diyor ki: İhtiyacı kadar gelsin.
Bakın arkadaşlar, orada zalim bir rejim
var, zalim rejimden öte PYDden kaçanlar var, DEAŞtan kaçanlar var,
hepsine biz kapılarımızı açıyoruz.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Beş
yıl önce zalim değil miydi? O zaman kol kolaydınız.
ATAY USLU (Devamla) Ben Ayn El Arap, Kobani
olaylarında bölgedeydim. Bir gecede 170 bin kişiyi aldık, almak
zorundaydık çünkü bombalar atılıyordu, insanlar ölüyordu,
bebekler ölüyordu.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Dosttunuz, birlikte tatile gidiyordunuz, ne oldu!
ATAY USLU (Devamla) Onları alırken Kürt
demedik, Ezidi demedik, dinlerine bakmadık.
Daha geçen hafta Mülteci Komisyonu olarak biz
Mardine gittik.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Dönemin
Başbakanıyken, kol kolayken oradaki Kürtler aynı
durumdaydı, farklı değildi.
ATAY USLU (Devamla)
Mardinde Ezidi kampını ziyaret ettik, Suriyelilerin
kamplarını ziyaret ettik. Orada her türlü sosyal imkân vardı;
çocuklar eğitiliyordu, sağlık hizmetleri veriliyordu. Vermek
zorundayız. Bu bizim tarihî, vicdani, hukuki, insani görevimiz.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Sokaklarda, 100 binlerce mülteci
sokaklarda.
ATAY USLU (Devamla) Öbür
taraftan bir mutabakata varıldı.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Sokaklar mültecilerden geçilmiyor.
ATAY USLU (Devamla)
Bakın, mutabakattan önce, geçen yıl Akdenizde, Egede 4.771 insan
hayatını kaybetti.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Dilenmeye mahkûm etmişsiniz,
kadınları fuhşa sürüklüyorsunuz, farkında
mısınız?
ATAY USLU (Devamla)
Bunların içinde bebekler vardı. Aylan bebek hayatını
kaybetti. Vicdanınız sızlamadı mı? Sızladı.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Sizin yanlış politikalarınızdan
kaybetti.
ATAY USLU (Devamla) Onun için
bir mutabakat ortaya koyduk.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) O yüzden mi Kayseri
pazarlığı yapıyorsunuz?
ATAY USLU (Devamla) Bu
mutabakattan sonra, her gün 6 bin Suriyeli, 6 bin mülteci Egeden geçme
teşebbüsündeyken bu sayı 100e kadar düştü.
GÜLSER YILDIRIM (Mardin)
Suriyeyi bu hâle getiren sizsiniz.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Kayseri pazarlığı
yapan siz değil miydiniz?
ATAY USLU (Devamla)
Artık insanlar ölmüyor, ölmeyecek; biz böyle bir medeniyetiz, biz böyle
bir devletiz arkadaşlar. Bunları yapmak zorundayız.
Kamplarda 280 bin kişi
var, kampların dışında 2,5 milyon Suriyeli var.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Geri kalan 2,5 milyon nerede?
ATAY USLU (Devamla)
Suriyeye barış gelecek, bunlar da geri dönecek.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Sokaklarda, sokaklarda.
ATAY USLU (Devamla) Biz
onlarla ilgili her türlü çalışmayı şu anda yapıyoruz,
yapmaya da devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BURCU ÇELİK ÖZKAN
(Muş) Bırak Suriyedeki barışı, kendi ülkene
barışı getir ilk önce.
ATAY USLU (Devamla) Avrupa
bu anlamda da
Avrupaya da en son dedik ki: Bakın, bu sorun büyük bir
sorun. Gelin, külfeti paylaşalım. Onlar da 8 milyon euroluk bir
külfet paylaşımına gittiler, bu gerçekleşti. Bunların
hepsini tek tek çalışıyoruz, tek tek yerine getiriyoruz. Bilin
ki bu mülteciler bizim kardeşlerimizdir. Onlarla ilgili her türlü
imkânı vermek zorundayız.
Hepinize saygı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Atay Uslu.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Başta Sayın Grup Başkan Vekilinin
Hani,
sataşma anlarız da, İç Tüzükte var, sataşmadan dolayı
söz isteriz 69a göre ama hani ifade etti ya zalim sataşma diye, bunu da
Sayın Bostancıdan öğrenmiş olduk.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) İroni yaptım Çağlar Hanım.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Bu
zalim sataşma dediği tarza ve hatibin konuşmasında, bizim
HDP adına konuşan arkadaşımızı dinlemeden,
konuşmasının sonuna yetişen sayın hatibin bizim
grubumuza ve partimize yönelik açıktan bir sataşması
vardır, 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Demirel, şimdi
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
HDPnin projesinde, sınırlarında
BAŞKAN Yani, hangi cümlesinde sataşmada
bulundu, bir söyler misiniz?
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Söyleyeyim Başkan: HDPnin projesinde
sınırları kaldırmak vardır ama HDP bu projesine
karşı geliyor. İfadeleriyle çeliştiğini ifade etti.
Bizim hatibimizin ifadesi ile bizim projemizin birbiriyle çeliştiğini
ifade etti.
BAŞKAN Buyurunuz.
Siz mi
konuşacaksınız?
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Evet, ben konuşacağım.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Demirel.
Lütfen, yeni bir
sataşmaya meydan vermeyiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) - Çağlar Hanım, zalim ironi, ironi.
8.- Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin, Antalya Milletvekili Atay Uslunun
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hatibimiz konuşurken AKP sıralarından sürekli Kobani Kobani
atıfları geliyordu. Evet, Kobani ile Suruç arasına
sınır bırakanlar bunu düşünsün. Kobani ile Suruç
kardeşti.
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) Şimdi onlarla iş birliği içindesiniz.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Devamla) Kobani düştü düşecek. diyen kimdi, dönüp bir
bakın. Cumhurbaşkanının, Başbakanın, Kobaninin
düşmesini beklediği süreçlerde tırlarla IŞİDe silah
gidiyordu.
Evet, arkadaşlar
söylediler, o süreçte Kobani düştü düşecek. deyip bekleyenler
kimdi? Aslında, Kobaninin düşmesini dört gözle bekleyenler belliydi,
o dönemde de ifade ettiler. Tam o dönemde Kobaninin düşmesi için, direkt,
tırlarla silah, Türkiye sınırından IŞİDe gitti.
Evet, Sayın Mahmut Bey
de söyledi, sonradan ne oldu? Savcılar, sürgün, tutuklama
Hâlâ bunun
cezasını çekiyor, hâlâ gazeteciler, bunu açığa
çıkardığı için yargılanıyor.
Zalim sataşma. Yani
gerçekleri söylemek, burada ifade etmek -belki binde birini bile ifade etmedik-
zalim olarak ifade ediliyor.
Sayın hatip
konuşmanın son dakikalarına yetişerek,
başını dinlemeden cevap vermeye çalışıyor. Bir
dinleyin, sonra gelin, kürsüden cevabınızı da verin ama
dinlemiyorsunuz.
Konuşmacı hatibimiz
başta bunu ifade etti. Biz, zaten, sınırların
kaldırılmasından yana politikamızı başından
beri ifade ediyoruz. Bu, Avrupa vizeleri için de geçerli. Bunu, bütün
sınırların ortadan kalkması gerektiğini düşünerek
ifade etti.
Yani sataşmadan söz
alıyorsanız, bari, sözünüzün de gerçeğinin arkasında durun
diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Demirel.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Bostancı
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirelin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasıdaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Cumhurbaşkanının kullandığı söz çok istismar
ediliyor, haksız ve yersiz bir bağlama yerleştiriliyor.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Gerçek,
gerçek, Başkan.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) -
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - O dönemde
Çağlar Hanım gayet iyi bilecektir
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Biliyorum, biliyorum, oradaydım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) -
düştü
düşecek durumda olan Kobaninin nasıl kurtulduğunu
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı)
Onu sonradan siz çevirdiniz, hiç de öyle değil, beş ay sonra siz öyle
bir anlam yüklediniz, düşmeyince söylediniz Kobaniyi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) -
Türkiyenin
üzerinden peşmergelerin geçerek oraya nasıl destek verdiğini
herkes biliyor, dünya kamuoyu biliyor.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Dünya
kamuoyu biliyor, doğru!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Herhâlde
Kobaniye saldıran IŞİDcilere bizim silah göndermemiz söz
konusu olsa bu saçma sapan bir politika olur. Kesinlikle böyle bir şey söz
konusu değildir. IŞİD bir terör örgütüdür. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) IŞİD bir
terör örgütüdür, PKK terör örgütüdür, PYD terör örgütüdür, YPG terör örgütüdür!
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Kayıtlara girsin diye söyleyeceğim Başkan.
Vallahi de billahi de IŞİDe gitti.
diyen sizin Bakanınız, sizin Başbakan
Yardımcınız. Kim dedi? Vallahi de billahi de IŞİDe
gitti. dedi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Öyle demedi.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Yani
bunu inkâr mı edeceksiniz, Cumhurbaşkanı, Başbakan, hepsi
kalkıp ifade etti.
Kobani düştü düşecek, bayram yapacak
durumda olan bir partinin anlayışının burada gelip
farklı bir şekilde yansıtılmasını doğru
bulmuyorum.
ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) Hiç doğru
olan bir kelime yok, hepsi yalan, külliyen yalan!
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Kobaninin nasıl
kurtulduğunu biliyor herkes, bütün dünya biliyor!
BAŞKAN Tutanaklara geçmiştir.
Teşekkür ederim Sayın Demirel.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden
Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma ile
Oluşturulan Ortak Geri Kabul Komitesinin 2/2016 Sayılı
Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/711) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 298) (Devam)
BAŞKAN Tasarının tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sibel Özdemir, İstanbul
Milletvekili
Buyurunuz Sayın Özdemir. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SİBEL ÖZDEMİR
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 298 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden
Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma ile
Oluşturulan Ortak Geri Kabul Komitesinin 2/2016 Sayılı Kararının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Geri kabul anlaşması ve vize muafiyeti
konularında ülkemiz ve Avrupa Birliği arasında yaşanan
belirsiz sürece ilişkin eleştiri ve uyarılarımızı
sizinle paylaşacağım. Türkiye ile Avrupa Birliği
arasındaki geri kabul anlaşması mütekabiliyet temelinde
Türkiyede veya Avrupa Birliğine üye ülkelerin birinde ülkeye giriş,
ülkede bulunma, ikamet etme koşullarını sağlayamayan veya
sağlayamaz duruma düşen kişilerin anlaşmada belirlenen
şartlar ve kurallar çerçevesinde ilgili ülkeye geri gönderilmesini
amaçlamaktadır. Türkiye 16 Aralık 2013 tarihinde Avrupa
Birliğiyle geri kabul anlaşması ve vize muafiyeti için yol
haritası belgesini imzalamıştı ancak Türkiyenin bütün
koşulları sağlasa da vize muafiyetine ne zaman sahip
olacağı kesin bir takvime bağlanmamıştı. Bu
takvim, o gün olduğu gibi bugün de net değildir.
Müzakereler başlarken, iktidar partisi kamuoyuna
önce vize muafiyetinin sağlanacağını, daha sonra ise geri
kabul anlaşmasını imzalayacağını beyan
etmişti ancak iktidar partisinin Avrupa Birliğiyle müzakere
sürecindeki öngörüsüzlüğü, başarısızlığı
nedeniyle iki anlaşma da aynı tarihte imzalanmıştı.
Üstelik geri kabul anlaşmasının daha önce yürürlüğe girmesi
o tarihte iktidar partisi tarafından da kabul edilmişti.
Değerli milletvekilleri, dikkatinizi çekmek
istiyorum: Avrupa Birliğiyle yaklaşık elli üç yıla, 1959
ilk başvurumuzu dikkate alırsak belki altmış yıla
dayanan ilişkilerimizin son on dört yılını bu mevcut
iktidar partisi yönetmektedir. Bu on dört yılda iktidarın, genel
olarak komşularla uzlaşı ve sıfır sorun ile yola çıktığı
dış politikasından, özel olarak da Avrupa Birliğiyle üyelik
sürecimizdeki tutarsız duruşu ve ülkemizin ve milletimizin
geleceğini, ulusal çıkarlarını kaosa sürüklemesiyle
başarısızlığı bir kez daha tescillenmiştir.
Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizi tek
başına sürdürdüğü on dört yıllık dönemde
iktidarın Avrupa Birliğiyle müktesebat uyumunda açılan
fasıl sayısı ve açılan fasılların
kapanmasındaki başarısızlığı da
aşikârdır. 2005 yılında başlayan tam üyelik
müzakerelerinde toplam 35 başlıkta 15 fasıl
açılabilmiş, bunlardan 2006 yılında geçici olarak
kapatılan Bilim ve Araştırma Faslı dışında
henüz hiçbir fasıl kapatılamamıştır.
Mevcut iktidar, üyelik sürecimizi tıkayan,
kilit sorun olan Kıbrıs sorununda çözüm noktasında bir adım
dahi ilerleme kaydedememiştir.
Yine, on dört yılda
Gümrük Birliği Anlaşmasının ülkemiz ekonomisine ve
ticaretine katkı sağlayacak biçimde revizyon başarısı
sağlanamamıştır. Amerika Birleşik Devletleri ile
Avrupa Birliği arasında görüşülmekte olan Transatlantik Ticaret
ve Yatırım Anlaşması görüşmelerinin
başlamasıyla birlikte bu anlaşmanın Türkiye ile Avrupa
Birliği arasındaki Gümrük Birliği Anlaşmasına olumsuz
etkilerini gidermek için Sayın Avrupa Birliği Bakanı bu
yılın başında Komisyon toplantısında bu
anlaşmanın Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük
Birliği Anlaşmasına etkilerinin revize edileceğini, hatta
feshetme noktasına gelebileceğimizi beyan etmişti. Ancak
Sayın Avrupa Birliği Bakanını Avrupa Birliği uyum
yasalarını görüşürken pek bu Mecliste göremedik, o nedenle bu
soruları kendisine soramadık, bu konuda ne düşünüyor
öğrenemedik.
Son geldiğimiz nokta ise değerli
milletvekilleri, mevcut iktidar hepimizin izlediği gibi mülteci krizinden
fırsatçılık yaratarak Avrupa Birliği ilişkilerimizi
vize muafiyeti ön koşuluna bağlamıştır.
Değerli milletvekilleri, tam üye olmak yolunda
eğer son on dört yılda bir yol haritası belirleyebilseydik bu
sıkı sıkı sarıldığımız vize
muafiyetini zaten elde etmiş olacaktık.
Değerli milletvekilleri, son on dört yılda
Avrupa Birliğinin yayınladığı tüm ilerleme
raporlarında üyeliğimizin temel koşulu olan Kopenhag Siyasi
Kriterlerinden
Ki bugün itibarıyla çok önemli olan ifade ve basın
özgürlüğü, demokratik hukuk devleti, azınlık ve insan
hakları gibi temel Avrupa Birliği değerlerinde bir ilerleme ve
iyileşme kaydedemediğimiz gibi, son yayınlanan raporda da ilk
defa gerilemeden bahsedilmiştir.
Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz gündemde
olduğunda veya bir gelişme olduğunda hepimizin takip ettiği
gibi Kabinenin üyelerinden farklı açıklamalara şahit oluyoruz.
Şöyle ki: Sayın Başbakanın Avrupa Birliği liderleriyle
Avrupa Birliği başkentlerinde vermiş olduğu sempatik
görüntüler; Sayın Dışişleri Bakanının veya bazen
Sayın Avrupa Birliği Bakanının birbirinden farklı
açıklamaları; malum, Cumhurbaşkanının Avrupa
Birliği ülkelerini ve Avrupa Birliği liderlerini hedef gösteren açıklamaları.
Bu demeçler ve bu karmaşık görüntü ülkemizin ulusal
çıkarlarına zarar vermektedir ve uluslararası kamuoyunda
ülkemizin itibarını zedelemektedir.
Değerli milletvekilleri, vize muafiyetinden
daha önemli, bir an önce tartışmamız gereken ve iktidar
partisinin, Hükûmetin acilen çözmesi gereken karşı karşıya
kaldığımız mülteci sorunu ve krizidir. Bu sorunla ilgili
Hükûmetin herhangi bir stratejisinin olduğunu bilmiyoruz, bu sorunu
kısa vadede nasıl çözeceğini bilmiyoruz ki az evvel yaşanan
tartışmalar da bu konu üzerineydi. Hükûmet, Başbakan Sayın
Davutoğlu içinden çıkamadığımız bu temel sorunu
Avrupa Birliği ilişkilerinde ve vize muafiyetinde temel koşul
olarak öne sürerek kendisi için bir fırsat ve bir algı yaratma
noktasındadır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ülkemizin ve
vatandaşlarımızın çıkarı için Avrupa
Birliğine tam üyelik yolunda ulusal çıkarlarımızı
koruyan, kollayan tüm olumlu girişimleri bugüne kadar destekledik,
bugünden sonra da destekleyeceğiz.
Değerli milletvekilleri,
Avrupa Birliği uyum yasalarını kabul ettiğimiz şu son
altı aydır biraz da usul ve sürece ilişkin konulara
değinmek istiyorum. Avrupa Birliği uyum yasalarını
yoğun bir mesaiyle -bugün de olduğu gibi- hızla kabul
ettiğimiz bu süreçte üyesi olmaya
uğraştığımız Avrupa Birliğinin özellikle
etkin kurumsal yapısının,
devamlılığının, tutarlı duruşunun,
başarılı entegrasyonunun temel değeri olan uzlaşı
kültürüne uzak bir uygulamaya hepimiz 26ncı Dönem milletvekilleri olarak
bu kabul ettiğimiz Avrupa Birliği uyum yasalarında şahit
olduk. Şöyle ki: Avrupa Birliği üye devletlerinin 1966
yılında kabul ettiği Lüksemburg Uzlaşması ve son kabul
ettikleri Lizbon Antlaşmasına ekledikleri İyonya
Uzlaşısı gibi, karar alma mekanizmalarında tüm üye
devletlerin ve tarafların çekincelerini dikkate alan ve yansıtan
uygulamalar kabul etmişlerdir. Avrupa Birliği ülkeleri bu
uzlaşı ve bu uygulamalarla kurumsal yapılarındaki
başkan ve üst düzey temsilcilerini belirlerken de ortak mutabakatla
hareket etmektedirler. Bu kurumsal yapıyı işletecek ve en iyi
temsilîyeti sağlayacak kişileri, yani en üst düzey kurumsal
temsilcilerini belirlerken liyakat, donanım, nitelik bakımından
seçmektedirler. İşte, Avrupa Birliğinin başarılı
bütünleşme sürecinin temelinde de bu şeffaf, demokratik kurumsal
yapısı ve üst düzey temsilci belirleme süreci ve karar alma
mekanizmaları vardır. Peki, değerli milletvekilleri, Avrupa
Birliğinin bu şeffaf ve objektif işleyen kurumsal yönetim
ilkeleri ve etkin işleyişi karşısında biz son
altı aydır bu Mecliste Avrupa Birliği uyum yasaları
kapsamında kabul ettiğimiz kurumsal yapıları belirlerken
uzlaşmadan uzak bir usulle ve özellikle bu kabul ettiğimiz
kurumların oluşumları noktasında gerek muhalefetin gerek
sivil toplum kuruluşlarının çekincelerini,
kaygılarını dikkate almadan belirledik. Ama, daha önemlisi,
değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğine üye olmaya çabalayan bizler
-ki son altmış yıldır- en üst düzey kurumsal
temsiliyetimizi belirlerken ne yaptık? Cumhurbaşkanını
seçerken ne dedik? Gül Kardeşimiz olsun. Başbakanı belirlerken
ne dedik? Ahmet Hocamız olsun. Meclis Başkanını
belirlerken ne dedik? İsmail ağabeyimiz olsun. Daha sonra bu
bitmedi. Doktorumuz, avukatımız, damadımız, şoförümüz,
hapishane arkadaşımız
Bu liste uzayıp gidiyor,
bildiğiniz gibi. Sonra da değerli milletvekilleri, ne diyoruz? Bu
Avrupa Birliği zaten bizi almaz. Hep birlikte aynı şeyi
söylüyoruz.
Evet, Avrupa Birliği uyum yasalarını
birbiri ardına hızla Meclisten geçirdiğimiz şu günlerde,
üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliğinde
olduğu gibi, biz de kendi demokrasimizi, Parlamentomuzu güçlendirmek,
karar alma süreçlerini demokratikleştirmek ve çıkarılacak
yasaların daha kapsayıcı olmasını sağlamak
adına Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanlığını
belki ana muhalefet partisine devredebiliriz. Üyelik sürecini tamamlayan ve
devam eden pek çok ülke Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
Başkanlıklarını ana muhalefet partilerine
bırakmıştır. Ki bunun en güzel örneğini
Hırvatistanda görebiliriz. Biliyorsunuz, Hırvatistan üyelik sürecini
çok hızlı şekilde tamamladı ve burada özellikle muhalefeti
üyelik sürecine çözüm ortağı olarak gören bir anlayış
sergiledi. Şimdi, Hırvatistana baktığımız zaman,
Hırvatistan 2003 yılında Avrupa Birliğine üyelik başvurusunda
bulundu, 2004 yılında aday ülke oldu, 2005 yılında da
müzakere sürecine bizimle birlikte başladı, 2013 yılında
Avrupa Birliğinin 28inci tam üyesi oldu.
Değerli milletvekilleri, biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak son altı aydır ve özellikle de son bir aydır
Avrupa Birliği uyum yasaları sürecinde tam destekle bir çözüm
ortağından beklenen sorumlu tavrı göstererek hazır
olduğumuzu kanıtladık. Gelin, Avrupa Birliği bizden istiyor
diye değil, otoriterliğe doğru hızla giden demokrasimizin
niteliğini yeniden, hep birlikte güçlendirmek için,
vatandaşlarımızın refahı ve mutluluğu için
gerekli tüm adımları bu Mecliste birlikte atalım.
Son olarak, hepimizin önemle beklediği 4
Mayıs tarihinde, evet, Avrupa Birliği vize muafiyeti konusunda bu
kriterleri sağlayıp sağlamadığımıza dair bir
tavsiye kararı açıklayacak. Ancak, sanki 4 Mayısta hep birlikte,
Avrupa Birliğinin vize serbestisi alanı olan Schengen bölgesinde
serbest dolaşım hakkı elde edecekmişiz gibi bir algı
yaratılmaktadır. Eğer 4 Mayısta vize muafiyeti konusunda
olumlu bir tavsiye kararı alırsak, korkumuz, Muhalefetin tüm
engellemelerine rağmen bunu biz başardık. diyeceksiniz. Olumsuz
yönde bir tavsiye kararı alırsak da, işte Bu Avrupa
Birliği zaten yıkım ekibi. Hep birlikte bekliyoruz yine,
maalesef, kandırılacak mıyız?
Değerli milletvekilleri, biz ana muhalefet partisi
olarak Avrupa Birliğine saygın, onurlu, koşulsuz bir tam
üyeliğin arkasındayız. Avrupa Birliğine uyum
yasalarına tam destek vererek, muhalefet görevimizin gereği olarak bu
uyum yasalarındaki bütün eksiklikleri yapıcı yönde
eleştirerek, yasama sürecine katkı sağlayarak, koşulsuz
şartsız bir Avrupa Birliği üyeliğini destekliyoruz.
Evet, son olarak da, geçen
hafta özellikle ülkemizin ve bu Meclisin gündeminde yoğun şekilde ve
çok önemli olduğuna inandığımız bir tartışma
yaşandı. Meclis Başkanı Sayın Kahramanın
laiklik ilkesi üzerine yapmış olduğu açıklamayı
hepimiz birlikte tartıştık. Anayasada belirlenen yetkilerini
ihlal eden ve bu kürsüdeki, hepimizin karşısındaki, bu yüce
milletin karşısındaki yeminini ve cumhuriyetin kurucu
değerlerini yok sayan bir açıklama idi. Ancak, benim değinmek
istediğim konu, Meclis Başkanının bu
açıklamaları, bu laiklik ilkesi üzerinden yapmış
olduğu açıklamalar, takip ettiğiniz üzere, Avrupa Birliği
kamuoyunda çok büyük bir etki yarattı. Şöyle ki: Avrupa Parlamentosu
Başkanı Martin Schulz Almanyada yayınlanan bir programda,
Mülteci Krizi ve Türkiye konulu bir programda şu açıklamaları
yaptı: Erdoğanın baskı politikalarını ve
otoriter devlete yönelmesini çok tehlikeli buluyorum. Ülkeye büyük zarar
veriyor. Yine aynı hafta içerisinde Avrupa Birliğinin
Genişlemeden Sorumlu Komiseri şu açıklamalarda bulundu: Gerçek
amaç Avrupa Birliğine üye olmaksa o zaman hukukun üstünlüğü
önceliklerin en başındadır. Türkiye'nin tutum
değişikliklerine gitmesini bekleriz. Şu yasayı yaptım,
bu yasayı yaptım. deyip birtakım kutucuklara tik atmaktan
ibaret değil. Bunların uygulanmasındaki performansla ilgili,
nasıl uygulandığı, saygı duyulup
duyulmadığı önemli. Yine Genişlemeden Sorumlu Komiser
şu açıklamalarda bulunuyor: Hukukun üstünlüğü ilkesi ve
demokrasi tektir, farklı çeşitleri yoktur. Avrupa ve Türk demokrasisi
diye farklı demokrasilerimiz yoktur. Sürekli bir Türk tipi
Başkanlık demokrasisi, laiklik tanımları
yapılmasını eleştirmiştir.
Şunu açıklamak istiyorum değerli
milletvekilleri: Avrupa Birliği uyum yasalarını burada, hep
birlikte, özellikle vize serbestisi anlamında başarı
sağlamak için, tamamlamak için yoğun ve ağır bir mesaiyle
kabul etmeye çalışıyoruz. Ancak, diğer taraftan,
yapılan üst düzey açıklamalar Avrupa Birliği kamuoyunda bütün bu
yaptıklarımızı yıkan bir durum ve görüntü
oluşturmaktadır. Bu demeçler ve bu uygulamalar bizim üyelik
sürecimizi Avrupa Birliği kamuoyunda zedeleyen açıklamalardır.
Son olarak, biz burada Avrupa Birliği uyum
yasalarını görüşürken, tam da uzlaşı kültüründen
bahsederken bazı milletvekillerinin bu görüşmeler sırasında
sözlü saldırılarına ama daha da vahim olanı, fiziki
saldırılarına şahit olduk.
Değerli milletvekilleri, ben de bu Parlamentoda
bir milletvekili olarak Avrupa Birliği değerleri ve uzlaşı
kültürü bir yana, bizler bu yüce Mecliste etik ve ahlaken sahip olduğumuz
değerlerimize sahip çıkarak bu millete örnek olmalı, birbirimize
tahammül ve saygı sınırlarını koruyarak zaten yeterince
kutuplaşan ve ayrışan topluma örnek teşkil etmeliyiz. Bu
bizim Avrupa Birliği üyesi olmamızdan ve vize muafiyetini
almamızdan daha önemlidir diye düşünüyorum.
Bugünün özelliği itibarıyla 3 Mayıs
Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Bildiğiniz üzere, -bugün de gündeme
geldi- sınır tanımayan gazetecilerin yapmış olduğu
rapor neticesinde Türkiye geçen yıla nazaran 2 sıra gerileyerek 180
ülke arasında 151inci sıraya gerilemiştir. Yine, Freedom
Houseun raporunda da Türkiye basının durumu noktasında Özgür
değildir. açıklamasıyla nitelendirilmiştir.
Konuşmamda da bahsettiğim üzere, Avrupa
Birliği İlerleme Raporunda özellikle en çok eleştiri
aldığımız basın ve ifade özgürlüğü ve genel
anlamda bütün özgürlüklerdeki gerileme durumumuz. Özellikle, bu gerilemenin
önüne geçilmesi, medya, ifade ve basın özgürlüğünün güvence
altına alınması ve özellikle 23üncü fasıl olan yargı
ve temel haklar, 24üncü fasıl olan adalet, özgürlük ve güvenlik
fasıllarının bir an önce açılması için gerek Avrupa
Birliği gerekse bizim Hükûmetimizin ortak bir irade ortaya
koymasını ve bizim de ana muhalefet olarak buna tam destek
sağlayacağımızı belirtiyorum.
Bu vesileyle tüm baskı ve yıldırma
girişimlerine rağmen fedakârca, özgürce görevlerini yerine getirmeye
çalışan tüm basın emekçilerinin 3 Mayıs Dünya Basın
Özgürlüğü günlerini kutluyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Özdemir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, eleştirilere eyvallah, onları dinleriz, ancak
İsmail abimiz şuraya, Ahmet kardeşimiz buraya, şoförümüz,
doktorumuz vesaire. Her kim nereye geliyorsa demokratik süreçlerin neticesinde
geliyor, bu bir. İnsanlar demokratik bir irade çerçevesinde bir yerlere geliyorlarsa
saygı duymak gerekir, bu iki.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE AVRUPA BİRLİĞİ ARASINDA
İZİNSİZ İKAMET EDEN KİŞİLERİN GERİ
KABULÜNE İLİŞKİN ANLAŞMA İLE OLUŞTURULAN
ORTAK GERİ KABUL KOMİTESİNİN 2/2016 SAYILI KARARININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği
Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne
İlişkin Anlaşma ile Oluşturulan Ortak Geri Kabul
Komitesinin 2/2016 Sayılı Kararının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde söz isteyen
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Filiz Kerestecioğlu
Demir, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu Demir. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Suriye son
yılların en talihsiz ülkelerinden birisi. Daha önce başka
talihsiz ülkeler de vardı ya da onların yanı sıra hâlâ
olmaya devam ediyor. Başında bir diktatör vardı. Önce bu zat
bizim yöneticiler için diktatör değil biraderdi ama sonra çıkarlar
çatıştı ve Suriye tıpkı Irak gibi, tıpkı
Afganistan gibi toprakları üzerinde çeşitli ülkelerin savaş
yürüttüğü bir ülke hâline geldi.
Şimdi konuştuğumuz 298 sıra
sayılı Yasa Tasarısı yani geri kabul anlaşması
bizlere Avrupada vize muafiyeti sağlayacakmış ve o yüzden,
bugün aslında olabildiğince sessiz sedasız olmamız
gerekiyor çünkü bugün son gün bunun kabul edilmesi için. Bu anlaşma kabul
edilirse herhâlde vize de ona göre geçecek. Yarın Avrupa Komisyonu
kararını açıklayacak. Komisyonun tavsiyesine rağmen vize
muafiyetinin hem üye ülkelerin hem de Avrupa Parlamentosunun onayından
geçmesi gerekiyor.
Avrupa Birliğinin Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarına yönelik vize serbestisi uygulamasına koşullu
olarak onay vereceği iddiaları Avrupa basınına
şimdiden yansımış durumda. Fakat durum çok da parlak
değil. Politika gazetesinin iddia ettiğine göre, Almanya ve Fransa
Türkiyeyle vize serbestliği anlaşmasına karşı kendi
önlemlerini almaya başlamış bile. İstendiğinde
anlaşmayı askıya alabilecekleri bir acil çıkış
kapısı arıyorlar. Türkiye'nin her zaman Avrupa Birliği
kriterlerini yerine getirmesini, aksi koşullarda vize
anlaşmasının iptal edilmesini sağlayacak bir mekanizma
geliştirmeye çalışıyorlar. Türkiyeden vizesiz gelip oturma
izni olmadan ülkelerde kalmaya devam edecek kişilerin
sayısının artması, Türkiyeden sığınma
başvurularının artması ve Türkiye'nin yeterli sayıda
mülteciyi geri kabul etmemesi gibi şartlar oluşursa
anlaşmayı askıya almayı planlıyorlar.
AB hükûmetleri göç krizinin bir an önce çözüme
ulaştırılması için büyük bir kamuoyu baskısı
altında. Merkez sağ partileri aşırı sağ partiler
sıkıştırıyor. Avrupada da bir sağ yükseliş
olduğundan sağ hükûmetlerde Avrupa mülteci hukukunu ihlal etmek
pahasına kapalı sınır politikaları izliyorlar. Türkiye
ne derse desin hem bizler hem de kendi çirkin çıkarları için gözünü
insan haklarına kapamış olan Avrupa durumun farkında.
Bu mülteci
pazarlığı bugün başlamadı. Beşar Esadı
kısa sürede devireceğini düşünen AKP, Avrupa Birliğini
yanına çekmeye çalışırken Türkiyeye sığınan
Suriyeli sayısı 100 bini geçerse askerî müdahalede
bulunacağını söylüyordu. Daha mülteciler gelmeye başlamadan
sınırda kamplar kurdu, Suriyede savaşanlar bu kamplara rahatça
girip istediklerinde Suriyeye geri dönüyorlardı. İlk mülteci
akınını teşvik eden AKP Hükûmetiydi fakat istenen
olmadı, Esad gitmedi, savaş sürdü ve mülteci sayısı bugün 3
milyona yaklaştı.
Peki, Türkiye sahiden güvenli
3üncü ülke mi? Uluslararası Af Örgütü anlaşmanın tarihî bir
insan hakkı ihlali olduğunu söylüyor. Türkiyeden Yunanistan ve
İtalyaya gelmiş mülteciler, sığınma başvurusu
yapmazlarsa veya başvuruları reddedilirse 3üncü güvenli ülke kabul
edilen Türkiyeye gönderilecekler. 3üncü güvenli ülke ne demek? 3üncü güvenli
ülke olmak için ülkede ırk, dil, din ayrımı yapılmıyor
olması, işkence olmaması,
sığınmacıların ciddi risklerle
karşılaşmaması, demokratik standartların yerine
getiriliyor olması gerekiyor. İşte birbiri ardına kabul
ettiğimiz kanunların nedeni bu, bunları yerine getiriyormuş
gibi gözükmek. Bütün kıyamet de buradan kopuyor. İnsan hakları
örgütleri ki bunlar Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı,
Uluslararası Af Örgütü gibi ciddi saygınlığı olan
kurumlar, anlaşmanın mülteci hukukuna uygun
olmadığını ve Türkiye'nin 3üncü güvenli ülke olma
koşullarını yerine getirmediğinden endişeli olduklarını
dile getiriyorlar.
Dilediğimiz kadar mülteci
politikamızı övelim, sığınmacılara
sağlıklı koşullar sağlayamadığımız
sürece bu insanları ülkemize kabul etmemiz iyi bir politika yürüttüğümüz
anlamına gelmiyor ne yazık ki. Avrupa Birliğinin Türkiyeyle
geri kabul anlaşması imzalarken bahanelerinden biri, Türkiye'nin
Suriyeli mülteciler için getirdiği çalışma izniydi. Konuya bu
açıdan baktığımızda, bugün Türkiyedeki Suriyelilerin
yüzde 0,1inden azının çalışma izni var. Maalesef AKPnin
nizamından başka müesses nizam kalmadığından bunun
farkına varamayan ve hâlen kendi çıkarlarını koruma derdine
düşmüş kimi muhalefet milletvekilleri de bu sözleri ettiğimizde
Türkiye'nin imajından endişeleniyorlar. Oysa bizim için kör ulusal
çıkarlar değil, evrensel ve insandan yana, emekten yana sol
değerler önemlidir. Mültecilerin yalnızca Türkiyede değil, tüm
dünyada insanca koşullar içinde yaşamaları adına bugün de,
yarın da mücadele etmemiz gerekiyor.
Sorun aslında ne biliyor musunuz değerli
milletvekilleri; savaşları çıkarmadan önlemek, savaş
olmadan bunu önlemek ve insanların mülteci olmasını önlemek ama
dünyada, Türkiye Hükûmeti de dâhil olmak üzere, kimsenin maalesef buna niyeti
yok, kimsenin savaş çıkarmamaya niyeti yok ve kimse
savaşları önlemek istemiyor çünkü savaş ekonomisi diye bir
şey var.
Geçen hafta Almanyada bütün
partilerden milletvekilleriyle güvenlik stratejilerinin parlamenter denetimi
toplantısındaydık. Bugün, bütün dünyanın ortak
hastalığı olan güvenlik politikaları konuşuldu yani
her yerde güvenliği sağlamamız gerektiği, her yerde
bombaların patladığı ve bunun için ortak hareket etmemiz
gerektiği konuşuldu. Amerikalı yetkiliye Amerikanın
Iraktaki politikaları soruldu. Irakta yürüttüğünüz politika
nasıl bir politikaydı? Bugünden baktığınızda bu
politikayı nasıl değerlendirirsiniz? diye sorulduğunda,
Irakta önemli hataların olduğunu ve bugünden baktıklarında
Iraktaki politikayı aslında aynı şekilde
yürütmeyeceklerini ifade ettiler. Peki, Afganistan dedik; Peki, Libya
dedik; bunlara da aynı cevapları verdiler. Sonuçta ne Irak ne Libya
ne Afganistan ne de daha öncesine gittiğimizde, Vietnama
baktığımızda bunların hiçbiri doğru
yürütülmüş politikalar değildi. İşte bugün Suriyeye
baktığımız zaman da, aslında Suriyeyi gerçekten bütün
ülkelerin bir arada kendi çıkarları için yürüttüğü bir
savaş ortamı hâline getiren politikalar da doğru politikalar
değildi. Bugün, Amerika, bodoslama daha önceden Iraka girdiği gibi
Suriyeye giremiyorsa, daha önce yürüttüğü yanlış politikalardan
çıkardığı derslerin de ve kamuoyunun bunda
yarattığı savaş karşıtı politikaların
da etkisi vardır.
Evet, bir ülkede savaş istemiyor musunuz; o
ülkedeki özgürlükleri destekleyelim, insan hakları örgütlerini
destekleyelim, insanların ülkelerinde kendi kaderlerini tayin hakkını
tanıyalım ki mülteci olmasınlar, göç etmek zorunda
kalmasınlar. Özgürlük olsun ki güvenlik olsun; eşit, adil bir
yaşam olsun ki güvenlik olsun, insanlar mülteci olmasınlar ve kendi
ülkelerinde, kendi yaşam koşullarında, kendi istedikleri gibi
yaşamaya devam edebilsinler.
İnsanların mülteci olmadıkları,
daha özgür bir dünya dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kerestecioğlu Demir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Evet Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Filiz
Hanım Avrupa Konseyinde de yapılan bir tartışmayı
buraya taşımıştır. Avrupa Konseyinde bazı
raportörler 1951 yılında bizim Cenevre Anlaşmasına
koymuş olduğumuz ihtirazı kayıt çerçevesinde, doğudan
mülteci almayacağımıza ilişkin hususa atıfla
Şimdi, bize doğudan 3 milyon insan gelmiş. Yunanistana gidenler
Türkiyeye geri döndüğünde bu anlaşma çerçevesinde Türkiye güvenli
ülke değildir, bunlar 3üncü bir güvenli ülkeye gitmelidir. diye teorik,
havada, kimin kabul edeceği belli olmayan bir iddia ortaya koyuyorlar.
Varsa öyle bir 3üncü güvenli ülke gitsin. Türkiyede 3 milyon insan
yaşıyor, 3 milyon; 10 kişiyi almak istemiyorlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bostancı,
tutanaklara geçmiştir.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Ben de aynı şekilde yanlış bir
iddiayı, sanki olmayan bir şeyi iddia ediyormuşum ve oradaki bir
tartışmayı buraya taşıdığım iddia
edildiği için 69a göre sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Demir, tutanaklara geçmek
üzere görüşünü ifade etti. Siz de tutanaklara geçmek üzere görüşünüzü
ifade edebilirsiniz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Tabii.
BAŞKAN Buyurunuz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Evet, Türkiye'nin güvenli bir ülke
olmadığını iddia ediyorum. Bunu iddia edenler de zaten
Uluslararası Af Örgütü gibi, mülteciler örgütleri gibi örgütler, gidip
yerinde inceleme yapan örgütler.
Ayrıca, Avrupa konusuna da
katılıyorum, ki bunu zaten ifade ettim, kendi ülkelerine kimseyi
almak istemedikleri için çirkin bir pazarlık yürüttüklerini ifade ettim.
Tabii, bunun arkasında da duruyorum, ısrarcıyım. Şu
anda, gerek Türkiye gerekse Avrupa arasında, zaten o ülkede
çıkarmış oldukları savaşın mağdur
ettiği insanlar üzerinden de yine çirkin bir pazarlık ve politika
yürütüldüğünü, bunun için de savaşların çıkarılmadan
önce önlenmesi gerektiğini ifade ettim. Bunu da tekrar, tutanaklara
geçmesi için söylüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Tutanaklara geçmiştir.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz isteyen
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ayhan Bilgen, Kars
Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önce bir diyalog aktarayım
isterseniz size. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğanın sözleri:
Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarını açıp
mültecileri otobüslere bindirip göndeririz. Eğer iki yıl için 3
milyar avro verecekseniz hiç konuşmayalım. Juncker devam ediyor:
İlerleme Raporunu Türkiyedeki seçimlerin sonrasına ertelediğimizi
hatırlatırım. Bu erteleme yüzünden eleştirildik. Para
konusunda ben ya da Donald rakamlarla oynayıp duramayız, iki hafta
içinde netleştirmeliyiz. Devam ediyor: Çok yoğun
çalışıyoruz, Brükselde sizi prensler gibi
ağırladık. Erdoğan: Prens gibi mi? Tabii ki. Ben bir
üçüncü dünya ülkesini temsil etmiyorum. Diyalog devam ediyor ama daha ilginci,
bu biliyorsunuz, sızmış, Yunanistan üzerinden
dışarıya yansımış bir tutanak; biz şöyle
tahmin ederdik: Bir Cumhurbaşkanının Biz böyle bir diyaloga
girmeyiz, mülteci konusu bizim için ensar, muhacir falan gibi ahlaki
değerlerle tarif edilecek bir konudur. diye bir tepki vermesini beklerdik
ama öyle demiyor. TÜGİK toplantısındaki konuşması, 11
Şubat: Bir süredir AB yetkilileriyle Suriyeli
sığınmacıların sorunlarına çözüm bulmak
amacıyla görüşmeler yürütüyoruz. Birkaç gün önce Merkel'i
ağırladık, Junckerla konuştuk. Benim on beş yirmi
yıllık arkadaşım. Polonya'da Başbakan olduğu
andan beri -Tusk için söylüyor- tanıdığım birisi. Her
ikisiyle de görüşmelerimizin konusu mülteci sorunuydu. Birileri bu
görüşmenin tutanaklarını sızdırarak bize
saldırmaya çalışıyor. Orada ne yapmışız biz?
Suriyeli mültecilerin haklarını ısrarla savunmuşuz, Avrupa
Birliğinden sözlerini yerine getirmesini, Türkiye'ye karşı
samimi davranmasını istemişiz. Yayınlanan tutanaklar bizim
için utanç belgesi değil, ibra belgesidir."
Değerli milletvekilleri, mülteci konusuna hangi
perspektiften bakıyorsanız çözümü de o eksende geliştirirsiniz.
Elbette ki mülteci sorunu sadece bir geçiş ülkesi olan Türkiye'nin
çözebileceği bir sorun değil. Avrupa Birliğinin bu konuda
eleştirilmeye değer çok ciddi politik yaklaşımları var
ama onunla bizim yürüttüğümüz görüşme bizim gündemimizde. Şimdi,
düşünün ki, yine kendi ifadeleri olduğu için aynen aktarıyorum:
Gerekirse uygulanmamak üzere
Tırnak içerisinde söylüyorum, biz kanun
yapıyoruz burada. Yani gerekirse uygulanmamak üzere bir meclis kanun
yapabilir mi? Avrupa Birliği üzerine düşen görevi yerine getirmezse
vize muafiyeti konusunda burada bir haftadır, on gündür yaptığımız
mesaiyi, mültecilerle ilgili burada hak ve özgürlükler bağlamında
yaptığımız konuşmalar, kanunlar uygulanmamak üzere
yapılıyor. Sayın Cumhurbaşkanının ifadesi bu,
benim yorumum, benim değerlendirmem değil.
Değerli milletvekilleri, bir sorunla ilgili
eğer öngörüde isabetsiz bir pozisyona düşmüşseniz çözüm
kapasiteniz ona yetmez. Biraz önce iktidar partisi sıralarından bir
milletvekili -sanırım Komisyonda aynı zamanda- bizim hatibimize
söz atıyor, diyor ki: Siz kaç kişinin geldiğini biliyor
musunuz? Vallaha, biz kaç kişinin geldiğini biliyoruz ama siz kaç
kişinin geleceğini tahmin ediyordunuz da 100 bini
kırmızı çizgi olarak ilan ettiniz, asıl size sormak
lazım. 100 bini kırmızı çizgi ilan ettiğinizde
Suriyedeki rejimin birkaç hafta içinde düşeceğini
düşünüyordunuz ama yıllar geçti, gelenlerin sayısı 2 milyon
800 bini buldu, kamplardakilerin oranı da bunun sadece yüzde 10u. Yani
inceleyebileceğimiz, yaşama koşullarını
denetleyebileceklerimizin oranı toplamın sadece yüzde 10u. Zaten bu,
bütün tablonun vahametini ortaya koymaya galiba tek başına yetiyor.
Eğer siz mültecilerle ilgili yaklaşımınızı
dış politikanızla birlikte ele almazsanız iki açıdan
büyük riskler yaşarsınız. Bunlardan birisi, mesela Halep bombalanıyor
şu anda, bazı iddialara göre Ruslar bombalıyor,
bazılarına göre Amerikalılar bombalıyor, Halep
bombalanıyor. Halepten yüz binlerce daha mültecinin gelme ihtimali söz
konusu. Yani bizim önümüzdeki rakamlar çok daha büyük bir noktaya
ulaşabilir. Eğer siz bölgenizde bir an önce istikrarın yerleşmesi,
bir an önce barışın yerleşmesi ve Türkiyeye gelenlerin
geri dönmesi üzerine bir strateji yürütmüyorsanız o zaman sadece
gelenlerle ilgili, onların hak ve özgürlüklerini sağlamaya çaba sarf
eder ya da işte bunu Avrupa Birliğiyle bir pazarlık konusuna
dönüştürürsünüz.
Şimdi, bu geri kabul
anlaşmasının içeriğiyle ilgili tabii çok şey var
söylenecek ama benim, insan hakları perspektifiyle bir kere mültecilerle
ilgili ciddi bir ayrımcılık olduğunun altını
çizmem gerekiyor. Neden ayrımcılık var? Birincisi: Belki
yakından takip etmeyen milletvekilleri olabilir, Afganlı,
Pakistanlı, Iraklı gibi, öncelikle onlar bize iade edilecekler çünkü
o ülkelerde istikrar daha uzun vadeye yayılmış durumda yani
oralarda savaşlar, yoksulluk, kıtlık, insanlık
dışı koşullar, çatışma daha uzun sürecek. Dolayısıyla
geri gitmesi zor olanlar, geri dönmek istemeyenlerin büyük kısmı bize
gelecek.
İkincisi, daha vahim olan, Suriyelilerle
ilgili. Şimdi bizde Suriyeliler var, Avrupaya izinsiz gitmiş
Suriyeliler de var. Bize hangi Suriyeliler gelecek, bizden hangi Suriyeliler
gidecek? Çok net: Eğitimli olanları, özel seçilmiş
olanları, yani onların dosyalarına bakıp Avrupa
Birliğinin beğendiklerini seçip oraya götürecek. Bize de -ben o
ifadeleri kullanmak istemiyorum ama- muhtemelen daha kriminal olanlar, kendi
ülkesinde sorunlu olanlar
Asla mülteci sorununa böyle bakmak, böyle
yaklaşmak istemem ama bize de galiba bu kalacak.
Şimdi bu fotoğraftan, bu tablodan ne
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileriyle ilgili sağlıklı
bir tablo çıkar ne bölgede barışa dair bir güçlü strateji
çıkar ne de insan hakları konsepti çıkar.
Değerli milletvekilleri, çok açık biçimde
bir yük paylaşımından Avrupa Birliği
kaçmıştır. Başından beri Avrupa Birliği
aslında vize muafiyetini bir havuç gibi, aslında yüz elli yıllık
Osmanlıdan bu yana devam eden Avrupa-Türkiye ilişkilerinin bir
parçası olarak bir havuç gibi kullanıyor bize. Bir kere, işin bu
tarafı zaten yeterince rencide edici, yeterince onur kırıcı
çünkü çok ilginç ifadeleri Avrupa sağının temsilcisi, Avrupa
sağ partilerinin, muhafazakâr partilerinin temsilcisi diyor ki: Acil
mekanizmalar koyduk bu mevzuatın içerisine. Nasıl acil mekanizmalar?
Eğer Türkiyeden serbest dolaşımla yani vize muafiyetiyle
Avrupaya gidenler vize süresi dolduğu hâlde geri dönmezlerse yani süresi
bittiği hâlde orada kalırlarsa biz üzerimize düşen taahhütleri
yerine getirmez ve iptali gerçekleştiririz. E, şimdi, ne biz oraya
güveniyoruz güvenilecek bir durum da yok gerçekten- ne onlar bize güveniyor.
Ama işte, bunun için tam da, galiba bu
işin en mağduru olanların, mültecilerin, ülkelerini,
yurtlarını, topraklarını terk etmek zorunda kalanların
sorumluluğu kime ait yani sahile vuran bebeklerin sorumlusu kim, bununla
yüzleşmemiz gerekiyor. Eğer siz Suudi Arabistanla bir askerî
ittifak, bir stratejik ittifak yapıyorsanız Orta Doğuda
istikrardan, Orta Doğuda barıştan, Orta Doğuda bir an
önce silahların susmasından falan söz etmeyeceksiniz çünkü
müttefikiniz kimse dış politikanız da o eksende şekillenecektir.
Bunu bir Suudi Arabistan karşıtlığıyla falan söylemiyorum.
Suudi Arabistanın Suriye politikasının başka ülkeler
tarafından da, hem Türkiye'nin müttefikleri tarafından hem de
Körfezdeki başka İslam ülkeleri tarafından da ifade edilen,
ilan edilen stratejisi, Suriyede sürdürülebilir krizdir, sürdürülebilir kaostur,
sürekli kaostur.
E, şimdi, sürekli kriz, sürekli kaos Suudi
Arabistanın niye işine yarıyor? Çünkü Suudi Arabistan eğer
bölgede mezhebî çatışmayı Suriyede bloke edebilirse, Yemende
durdurabilirse, Bahreynde durdurabilirse kendi iç
karışıklıklarını engelleme ve erteleme
imkânına sahip olacak. Ama bunu başaramazsa yani bölgede yeni
dengeler, yeni demografik tablolar, yeni siyasal arayışlar ortaya
çıkarsa, herhâlde yıkılma tehlikesiyle karşı
karşıya olan ilk rejimlerden birisi Suudi Arabistan. Demokrasinin
dsi yok, kırıntısı yok ama biz Suriyede demokrasiyi,
Suriyede otoriter rejimi bitirmek ve demokrasiyi getirmek üzere Suudi
Arabistan gibi ülkelerle ittifak yapıyoruz, ondan sonra da sahile vuran
bebeklere ağlıyoruz. Bu, timsah gözyaşlarından başka
bir şey ifade etmiyor.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bilgen.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde söz isteyen
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Behçet
Yıldırım, Adıyaman Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
Yıldırım gibi geliyorsunuz Sayın
Yıldırım.
HDP GRUBU ADINA BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman)
Teşekkürler Başkanım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği arasında vize muafiyeti ve
geri dönüşler üzerinde yapılan anlaşma üzerine grubum ve partim
adına söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle, ben de tüm İslam âleminin Miraç
Kandilini kutluyor, hayırlara ve barışa vesile olsun diyor,
savaştan medet uman zihniyetleri Yüce Rabbim ıslah etsin diyorum.
(AK PARTİ sıralarından Amin
Amin
sesleri)
Ben Yüce Rabbimden bu gece böyle bir dilekte
bulundum, inşallah yerine gelir.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Öyle dedin, biz de amin
dedik.
BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Amin. Tamam.
Bu yasa özü itibarıyla Suriyedeki iç
savaştan kaçan insanları Türkiyede durdurmak adına yapılan
pazarlıkların sonucudur. Mesele vize muafiyetiyle
sınırlı olsa, kabul; hepimiz
yurttaşlarımızın her ülkede seyahat etmesini savunur ve
bunu destekleriz. Ancak görünen o ki Türkiye bu şartlarda uzun süre Avrupa
Birliğine giremeyeceğini anlayınca, aynı düşünce
Avrupa Birliği kanadında da şekillenince, Hükûmet, çöken Avrupa
Birliği tam üyelik sürecini unutturmak adına, bir
başarıymış gibi, vize muafiyeti
karşılığında Avrupa Birliğinin mülteci
sıkıntısını giderecek yasal düzenlemeleri önümüze
koydu. Avrupa Birliği Türkiye'nin tam üyelik durumunu geri plana
itmiştir.
Demokrasilerde olması gereken asgari
standartlarla ilgili düzenlemeler şu anda gündemde değildir.
Demokratik standartlarımızı yükseltecek esas konuları
öteleyerek, Avrupa Birliğinin mülteci sıkıntısını
gidermek adına yapılan bu anlaşma, demokrasi gibi bir derdi
olmayan Hükûmetin de ekmeğine yağ sürmüştür. Şimdi
yapılan, Avrupa Birliği tam üyelik sürecinin çökmesini, Hükûmetin de
tam üyelik sürecindeki başarısızlığını bu
vize muafiyetiyle saklamaya çalışmaktır. Tabii, Hükûmet
şimdi Biz bu yollarla Avrupanın sınır karakolluğunu
yapacağız, savaştan kaçan insanları burada
tutacağız. diyerek bunu kamuoyuna anlatamazdı. Bunu vize
muafiyetiyle gündeme getirerek tam üyelik sürecindeki
başarısızlığını örtmeye
çalışmaktadır.
Başbakan Kayserili iyi ticaret yapmakla
övünür. diyor ama insan yaşamı üzerinden böyle pazarlık yapmak
olmaz, hem ahlaki değildir hem de doğru bir davranış
değildir ve bu, ticari olarak da bazen dükkânı kapattıracak bir
duruma bile gelebilir. Avrupaya gidip dolaşıp gezebileceğiz.
Yani turist olarak Avrupa için bir gelir kaynağı olacağız,
turist olarak gideceğiz. Ki bu vize muafiyeti de birtakım ek
şartlarla genişleyecektir. Bunun haziranda olacağına
inanmıyorum. Bunun karşılığında biz ne
yapacağız? Savaştan kaçmış, mağdur insanları
önce burada tutacağız; tutamadık, Avrupanın neresinde
yakalanırsa yakalansın bize iade edilecek. Yani savaşın
mülteci boyutuyla faturası 3-5 kuruş
karşılığında bize kesilecek.
Tabii, biz bu sonuca nereden geldik? Avrupa
Birliğinin bu konuda eleştirilebilecek birçok tarafı var. Ancak,
eleştiriye önce kendi ülkemiz ve Hükûmetimizden başlamak daha
doğru ve dürüst bir tavır olacaktır. Suriyede gelişen iç
savaş durumuna ilişkin bu mülteci sorununun yaşanmaması
adına iç savaşın ilk yıllarında diğer ülkeleri de
etkileyebilecek barışçıl bir politika izlemedik, Biz de
Şama gireriz. diye bu savaş politikalarına teşne olduk.
Hani, az önce AKPli bir arkadaş Bunlar
yarın öbür gün giderler. dedi. Hükûmet daha önce de bu konuda
açıklama yapmıştı, işte, Yarın öbür gün
giderler. Bu savaş biter, biz de gider Emevi Camisinde cuma namazı
kılarız. demişti ama bakın, bugün, her gün Kiliste cenaze
namazı kılıyoruz. Öyle kolay kolay bu adamların
gideceği de yok, günden güne
Bu sorun hepimizin sorunu, AKPnin sorunu
değil, Türkiyenin sorunu. Bu soruna böyle yaklaşmamız
lazım.
Bu Hükûmet, Orta Doğuda, stratejik derinlik
adı altında stratejik bir deliliğe savruldu. Komşularla
sıfır sorun politikasından, sıfır ilişki, çok
sorunlu bir boyuta geldi. İşte, onun sonuçlarından biriyle
karşılaşıyoruz: Mülteci sorunu. Bu sorunu nasıl
çözeceğiz? Avrupayla bu insanlar üzerinden ticaret yaparak. Peki, bunu,
ekonomik maliyetini Avrupadan para alarak karşıladınız; ya
sosyal, siyasal, kültürel sonuçlarını nasıl engelleyeceksiniz,
yine para alarak mı? Ama bu, sadece ekonomik bir maliyet değil; bugün
size verilen para yarın size sosyal yaşamda, kültürel yaşamda
çözülmesi zor sorunlar bırakacaktır. Savaştan kaçan mağdur
insanları, mültecileri barındırmak her ülkenin yapması
gerektiği gibi, bizim ülkemiz de bu insanlara kucak açmalı ve
yardımcı olmalıdır. Ancak sorun alanlarına temelden
bir çözüm paradigması getirmek yerine palyatif çözümlerle
uğraşmanın, nihayetinde bu ülkeye, bu halka ciddi maliyetleri
olacaktır, hem de parayla telafi imkânı olmayacak maliyetleri olur.
İşte, bugün, mülteci maliyeti, izlenen
savaş politikalarından bağımsız ele
alacağımız bir mevzu değildir. Hükûmet ne yaptı? Arap
Baharı geliyor, buna ben de Orta Doğuda öncelik edeyim. diye bunun
olası sonuçlarını, kendi gücünü, bütçesini, uluslararası
ilişkileri dikkate almadan balıklama daldı. Bu politikayı
uygularken de rasyonel mevcut sahayı, sosyolojik altyapıyı
dikkate almadan yaptı. Orta Doğuda, özellikle Suriye
politikasında, tamamen mezhepçi ve Kürt karşıtı
politikalarla hareket etti. Bu mezhepçi, Kürt karşıtı
politikalar ülkeyi Suriyede tamamen bir çıkmaza soktu. Tamamen
savaşçı bir politika izlerseniz bunun maliyeti var ve bu maliyet
sadece ekonomik alanda değil; sosyal, kültürel birçok maliyeti beraberinde
getiriyor.
İşte, bu yasa, bütün bu sonuçlarla
yakından ilişkilidir. Hükûmetin şu an yaptığı,
günü kurtarmaya yönelik bir çabadır. Avrupadan üç beş kuruş
alarak mülteci sorununu Avrupa Birliği açısından çözebilirsiniz
ama kendi ülkeniz açısından bunun maliyeti çok farklı boyutlarda
olacaktır. Bugün Suriyede yaşanan savaşın
sonuçlarını
En basitinden, bir mülteciler sorunu var. 2,5-3 milyon
mülteciden bahsediliyor ki bu insanlar yaşamın her alanında olmak
durumundalar ve hiçbir sosyal güvenceleri olmadan aramızda
yaşayacaklar. İleriki yıllara ilişkin bu maliyetin
artacağı da muhakkak.
Evet, bütün ülkeler Suriyede, Suriyede güç
dengeleri çatışıyor ve belki hepsi silah zoruyla bir şeyler
yaratabileceğine inanıyor. Ama Türkiye Suriyede tek kurşun
sıkmadan en büyük kazanan olabilirdi, hâlâ da olabilir. Bunun yolu
açıktır. Savaşa bu kadar bütçe ayrılmasına gerek
kalmazdı. Amerika, Rusya ve diğer batılı ülkeler buraya
sınır ülkeler değil, güçle orada durmaya
çalışıyorlar. Çünkü onların binlerce yıldır orada
yaşayan halkla kültürel birlikteliği, stratejik iş birliği
olmamış.
İşte bizim savaş gerekçemiz: Bizim
burayla 911 kilometre sınırımız var. İşte tam da
bu nedenle, bu kadar uzun bir sınırımız olduğu için
barışçıl bir politika izlememiz gerekir. O sınırda her
gün kardeşimiz dediğiniz milyonlarca Kürt yaşıyor.
Onlarla çatışarak, savaşarak sınır güvenliğini
sağlayamazsınız, mülteci sorununu da halledemezsiniz.
Suriye'de ve Orta Doğuda masada olmak istiyorsunuz.
Masada nasıl olacaksınız? Biz savaşı göze alarak
olacağız. diyorsunuz. Ben de diyorum ki: Biz Orta Doğuda
savaşçı politikalarla olamayız, diğer ülkelerden
farklı olarak barışçıl politikalarla olabiliriz. Savaş
politikaları dediniz, hatta Rus uçağını düşürdünüz.
Bakın, bugün Suriyede değil masada olmak, uçak bile
uçuramıyorsunuz.
Yeri geldiğinde reel politik, reel politik
gerçekler diyorsunuz ve işte reel politik böyle bir şey. Bugün bütün
dünyayı karşınıza alarak Suriye'de masada
olamazsınız. Bugün bütün dünyayla kim yüzünden karşı
karşıya kalıyoruz? Milyonlarca soydaşı bu ülkede
vatandaş olan Kürtler yüzünden. Kürt karşıtı politikalar
bugün Türkiye'yi bütün dünyadan izole etmiş durumda, bugün Türkiye'nin
dış politikası Kürt sorununa rehin olmuş durumdadır.
Eğer Suriyede masada olmak istiyorsanız, önce kendi ülkenizdeki
masayı devirmemelisiniz. Kendi masanızı kurtarırsanız
Suriyede de, emin olun masada olacaksınız. Ama siz ne savaş
politikalarını yürütebilirsiniz ne barış
politikalarını; yürütemeyeceğinizi biliyoruz. İşin
maliyeti size çıkmıyor, halka çıkıyor;
ısrarımız da bundandır.
İşte bugün vize muafiyeti
alacağız diye
Bu politikalarla bırakın Avrupada seyahat
etmeyi, ülkemizde bile güvenli seyahat imkânı kalmayacak.
Mülteciler sorunu Kürt sorununun
barışçıl çözümünden, barışçıl politikalardan
bağımsız ele alınacak bir konu değildir. Biz bütün bu
problemlerden çıkış kaynağı olarak barış
projesini önerdik. Mültecilerin belli bir maliyeti olduğu kesin. Ama en
ekonomik çözüm nedir, biliyor musunuz? Samimi bir barış projesi.
Samimi bir barış projesi yürütmediğimiz müddetçe ülke olarak
kaybetmeye mahkûmuz. Şimdi, diyebilirsiniz ki: Bu savaş
politikaları ortamında Suriyede nasıl barış
politikaları izleyelim? Çok rahat. Türkiyenin vatandaşı olan
milyonlarca Kürt yurttaş var ve bunların o ördüğünüz duvarlar
arkasında amcaları, dayıları, kirveleri var. Suriyede ve
Orta Doğuda nefes almak istiyorsak komşu ülkelerdeki Kürtlerle
gelecek vizyonumuzu içeren doğru ve barışçıl bir program
yürütmeliyiz. Bu ülkenin Suriyedeki barışçıl anlamda en büyük
silahı, en büyük gücü Kürtlerdir. Ama ne yapıyorsunuz? Kürtlerle olan
sınırımıza duvarlar örüyorsunuz. Yakın zamanda
inşallah bu duvarlar da yıkılacaktır.
Aslında düzenlemeyle insan ticareti
yapıyoruz. İnsanların yaşamları, gelecekleri üzerinden
Avrupa için bütün bu insanların hayatını,
aldığımız ücret karşısında rehin
alıyoruz. Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde getirilen bu
yasa ile geri kabul anlaşmasına göre Türkiye savaştan kaçan
milyonlarca insan için, mülteciler için bir cezaevi durumuna dönüşecektir.
Ülkeden bu göçü engellemek, savaştan kaçan binlerce insanı
sınırda, ülkede tutmak adına gösterdiğiniz çabanın
onda 1ini tersine göçle Suriye'deki savaşa katılmak için giden
insanları durdurmak adına yapsaydınız belki bugün bu geri
kabul anlaşmasına bile gerek kalmazdı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Siz enerjinizi
Savaştan kaçan savaş mağduru insanlar için Türkiye'yi bir bir
cezaevi, bir ileri karakol yapmaya çalışacağınıza bu
savaşa, IŞİD'e, El Nusraya, Ahrar-uş Şam'a
katılmak üzere Avrupa'dan veya herhangi bir ülkeden,
dışarıdan gelen insanları önlemek adına çabalamanız
daha hayırlı sonuçlara sebep verecektir. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
Tasarı üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar varsa hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da
taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen iki
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa
Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri
Kabulüne İlişkin Anlaşma ile Oluşturulan Ortak Geri Kabul
Komitesinin 2/2016 Sayılı Kararının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı :239
Kabul : 238
Ret :1
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Ömer Serdar Zihni
Açba
Elâzığ
Sakarya(x)
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
3üncü sırada yer alan Siyasi Etik Kanunu
Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Anayasa Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
3.- Siyasi Etik Kanunu
Teklifi (2/1000) ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Anayasa Komisyonu
Raporları (S. Sayısı: 307)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonun bulunmayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 4 Mayıs 2016 Çarşamba günü
saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.17