TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
85inci Birleşim
4 Mayıs 2016
Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyamanın, Şii ve
Caferi yurttaşların sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Tokat
Milletvekili Kadim Durmazın, atanamayan öğretmenler ve ücretli öğretmenlik
hakkında soru önergesinin cevabına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Kastamonu
Milletvekili Murat Demirin, Şeyh Şaban-ı Veli ve Kastamonu
Evliyalarını Anma Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Amasya
Milletvekili Mustafa Tuncerin, işe girmek için müracaat edenlere
İŞKUR yetkililerinin iktidar partisi haricindeki bir partinin
üyesiyse o partiden istifa etmesi gerektiğini söylediklerine ilişkin
açıklaması
2.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, AKPyi eğitim sistemini felç eden
eğitim politikalarından bir an önce vazgeçmeye davet ettiğine
ilişkin açıklaması
3.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, karaciğerinde
DDTye rastlanan İzmir Milletvekili Tuncay Özkana geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna ve Hükûmetin DDTyle ilgili herhangi bir
denetimi olup olmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
4.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Bursanın çevre sorunlarına
ilişkin açıklaması
5.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşekin, Meclis çatısı altında
gerilla marşı söyleyenleri, PKK sloganları atanları
kınadığına ilişkin açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, indirimli toplu ulaşım
kartlarının Türkiye genelinde tanınmasını talep
ettiğine ve Üsküdar ilçesinin Yavuztürk Mahallesinin imar sorununa
ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, emeklilikte yaşa takılanların
sorununun çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
8.- Adıyaman
Milletvekili Adnan Boynukaranın, Nurettin Demirtaşın Ankarada
37 insanın katili olan canlı bombacı teröristle ilgili
ifadelerine ilişkin açıklaması
9.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, Denizlinin Tavas ilçesine su
arıtma ile katı atıkları değerlendirme tesislerinin
yapılıp yapılmayacağını ve atık sularla
birleşen doğal su kaynakları için bir tedbir alınıp alınmayacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
10.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, uluslararası toplumu Halepteki
mazlumların çığlığına kulak vermeye davet
ettiğine ilişkin açıklaması
11.-
İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzelin, İstanbulun
Ataşehir ilçesi sınırları içinde bulunan Mustafa Kemal ve
Âşık Veysel Mahallelerinde yaşayan vatandaşların
sorunlarına ilişkin açıklaması
12.-
Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemirin, 4 Mayıs Dersimi
imha ve yok etme kararının alınmasının 79uncu
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
13.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, 5 Mayıs Avukat Halit
Çelenkin 5inci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması
14.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, Avrupa Birliği Komisyonunun
vize muafiyetiyle ilgili tavsiye kararını
açıkladığına ancak iktidar partisinin taahhüt ettiği
72 kriterin hâlâ tamamlanamadığına ilişkin
açıklaması
15.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Özün, anaç sığır desteklemelerinin ve 2016
yılı fark ödemelerinin ne zaman yapılacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
16.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Balıkesirin
Altıeylül ilçesinin kırsal mahallelerinde yaşanan sulama suyu
sorunlarına ilişkin açıklaması
17.- İzmir
Milletvekili Ali Yiğitin, İzmirin Urla ilçesine bağlı
Zeytineli kıyısındaki Devlet Hava Meydanları
İşletmesine ait olan kamp ve sosyal tesislerin Ensar Vakfına
kiralanmasıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin
açıklaması
18.-
Kırklareli Milletvekili Türabi Kayanın, Hükûmetin
hayvancılıkla ilgili politikalarına ilişkin
açıklaması
19.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 4 Mayıs Dersim
katliamı kararının alınmasının 79uncu yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
20.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Avrupa Birliği
Komisyonunun vize muafiyetinin tanınması için karar aldığına
ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
21.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Avrupa Birliği
Komisyonunun vize muafiyetiyle ilgili tavsiye kararını memnuniyetle
karşıladıklarına ve ulusal meselelerde Cumhuriyet Halk
Partisinin üzerine düşeni yapma noktasında her zaman olumlu tutum
gösterdiğine ilişkin açıklaması
22.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkenin
yararına olan düzenlemelerde gereken gayreti ve desteği
gösterdiklerine ve Avrupa Birliğinin vize muafiyeti konusundaki nihai
kararını ve AKPnin tutumunu yakından takip ettiklerinin
bilinmesini istediğine ilişkin açıklaması
23.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Tunceli Milletvekili Gürsel
Erolun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
24.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Dersim olaylarının o
günün şartlarında yaşanmış bir travma olduğuna ve
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
25.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Dersim konusunu sebep ve sonuç
ilişkisini doğru kurarak ele almak ve bağlamından
koparmamak gerektiğine ilişkin açıklaması
26.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Dersimde yaşanan
süreçle yüzleşmek için bir komisyona ihtiyaç duyulduğuna ilişkin
açıklaması
27.- Rize
Milletvekili Osman Aşkın Bakın, Kocaeli Milletvekili Haydar
Akarın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
28.- Kocaeli
Milletvekili İlyas Şekerin, Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
29.- Kocaeli
Milletvekili Saffet Sancaklının, İstanbul Milletvekili
İsmet Uçmanın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
30.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 170 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşüleceğine
dair kendilerine herhangi bir bilgi verilmediğine ilişkin
açıklaması
31.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, 170 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşüleceğine dair MHP Grubuna da
herhangi bir bilgi verilmediğine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Kosova Cumhuriyeti
Meclisi Millî Eğitim, Bilim, Teknoloji, Kültür, Gençlik ve Spor
Komitesinden bir heyetin ülkemize resmî bir ziyaret gerçekleştirmesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 27/4/2016
tarihli ve 11 sayılı Kararıyla uygun bulunduğuna
ilişkin tezkeresi (3/728)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- MHP Grubu
adına, Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, rüşvet ve yolsuzlukların
sosyal, hukuki ve ekonomik boyutlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/190)
2.- HDP Grubu
adına, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Türkiyedeki
seçilmiş siyasetçilerin ve atanmışların içerisinde
bulundukları veya bizzat organize ettikleri yolsuzlukların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/191)
3.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 22 milletvekilinin,
Türkiyede mülteci ve sığınmacıların
yaşadığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/192)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun,
4/5/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, 1937-1938 yıllarında gerçekleştirilen Dersimde
yaşananlarla yüzleşilmesi ve bu yaşananların tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4 Mayıs
2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun,
8/3/2016 tarihinde Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşları
tarafından, amatör spor kulüplerinin sorunlarının
araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 4 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Erzurum Milletvekili
İbrahim Aydemirin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
tekraren sataşması nedeniyle konuşması
5.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
tekraren sataşması nedeniyle konuşması
6.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
tekraren sataşması nedeniyle konuşması
7.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın, Rize Milletvekili Osman Aşkın
Bakın yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.-
Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıerin, İstanbul
Milletvekili İsmet Uçmanın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
IX.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Başkanlık Divanı olarak amatör sporun yanında
olduklarına ilişkin konuşması
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Siyasi Etik
Kanunu Teklifi (2/1000) ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Anayasa
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 307)
2.- İş
Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 170)
3.- Avrupa
Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/672) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 248)
XI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgilin, kanunlar ve kanun hükmünde kararnameler ile
ilgili çeşitli verilere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı (7/2931)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, yurt dışı
gezilerine katılan gazete temsilcilerine ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı
(7/3989)
3.- Hatay
Milletvekili Hilmi Yarayıcının, kurum personelinin çeşitli
sorunlarına ve yöneticilerin yönetim kurulu üyeliklerine ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet
Aydının cevabı (7/3991)
4.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Özün, 2016/1 sayılı Genelgeye ve personelin
giriş-çıkış saatlerinin takibine ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının
cevabı (7/3993)
4 Mayıs 2016 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni
AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için üç dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, Şia-Caferi yurttaşların sorunları hakkında
söz isteyen Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyamana aittir.
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Sayın Başkan, biraz susturursanız
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulda bir uğultu hissediyorum. Hatip kürsüdedir,
şimdi konuşmasına başlayacak. Sizi, sükûnete ve hatibi
dinlemeye davet ediyorum.
Buyurunuz Sayın
Adıyaman.
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyamanın, Şii ve
Caferi yurttaşların sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Şii ve Caferi yurttaşlarımızın sorunlarına ilişkin
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Şii, Caferi inancına mensup yurttaşlarımız
ağırlıklı olarak Iğdır, Kars ve Ağrı
illerinde ikamet etmekte olup, sonraki yıllarda, yaşanan ekonomik sıkıntılar
ve işsizlik nedeniyle İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Bursa
gibi metropol illerimize de göç etmiş bulunmaktadırlar.
Şimdi, bildiğiniz
üzere, Anayasamızın 10uncu maddesi, herkesin dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayrım yapılmaksızın kanun önünde eşit olduğunu
hüküm altına almış. Keza, Anayasanın 24üncü maddesi de
yine, her yurttaşın inancını, ibadetini özgürce ve serbest
yapma gibi bir hakka sahip olduğunu ifade eder.
Şimdi, Anayasanın bu iki temel hükmüne
binaen, bu yurttaşlarımız, Türkiye kurulduğundan beri,
resmî ideolojinin Sünni mezhep üzerinden, özellikle dinî inancın, ifade
edilmesi ve her türlü devlet olanaklarından faydalanmasına
rağmen, birçok inanç gibi, Alevilik, Süryanilik gibi pek çok ötekilenen,
dışlanan inançlar gibi, Caferi inancına mensup
yurttaşlarımızın da yıllar içinde biriken
sorunlarına maalesef günümüze kadar hiçbir çözüm üretilememiş.
Üretilemediği gibi, özellikle Orta Doğuda son yıllarda
gelişen mezhep eksenli çatışmaların ülkemizde de bu
yurttaşlarımıza yönelik birtakım saldırılara,
ötekileştirmelere, dışlanmalara sebebiyet verdiğini
görmekteyiz. Esasen devletin birincil görevi bütün
vatandaşlarının inançlarını özgürce ifade
edebilecekleri imkânları sağlamaktır. Maalesef, Diyanet
İşleri Başkanlığına genel bütçeden bütçe
ayrılırken, ülkemizde yaklaşık 2 milyon civarında
olduğu tahmin edilen Caferi yurttaşlarımızın
inançlarını ve ibadetlerini özgürce yapabilmesinin
koşulları sağlanamadığı gibi genel bütçeden
herhangi bir para da ayrılmamaktadır.
Dolayısıyla, biriken bu sorunların
başında -süremiz çok az olmakla beraber- birkaç spesifik sorunu dile
getirmek gerekiyor, mesela genel bütçeden yardım yok. Özellikle, bu inanca
mensup yurttaşlarımızın fıkhı gereği din
âlimlerinin hiçbir devlet otoritesi veya bir hiyerarşik yapı
içerisinde yer almalarına müsaade etmemekte ama Diyanet İşleri
Başkanlığı ısrarla bu inanca mensup din âlimlerini
657ye tabi hâle getirmek istemektedir. Oysa bunların kendi özerk
yapılarını, kendi özerk kurumlarını
oluşturmalarına imkân sağlanmalı ve bu şekilde
yardım yapılmalı.
Eğitim sorunları var, din âlimlerinin
yetiştirilmesine ilişkin sıkıntılar var. Zorunlu din
derslerinde Şia-Caferi mezhebine ilişkin objektif
değerlendirmeler yok.
Yine, televizyonda, basında sürekli, kendisini
bilmez birtakım din âlimi maskesi altında konuşan
insanların bu inanca mensup yurttaşlarımızın
inançlarına yönelik ciddi saldırıları var.
Yine, son, özellikle geçen yıl içerisinde
Şii camilerine yönelik fiziki saldırılar oldu, özellikle
İstanbul Büyükçekmece ve Esenyurtta camileri yakıldı. Bu
vatandaşlarımızın cami inşasına yönelik mülkiyet
sorunları var, özellikle bürokrasi bu konuda engel çıkarıyor.
Mesela, Büyükçekmecede yapılmak istenen bir camiye bizatihi Büyükçekmece
Kaymakamı belediyeye yazı yazarak caminin inşaatına izin
verilmemesi gerektiği yönünde talimat veriyor.
Daha da önemlisi, Sayın
Cumhurbaşkanının Şialardan da öte diye cemaati
eleştirmesi tamamen nefret suçunu oluşturan açıklamaları...
Dolayısıyla, bu sorunların temelden
çözülmesi için Meclisi göreve çağırıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Bu
yurttaşlarımızın sorunlarına bir çözüm üretilmesi
gerektiğine inanıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Adıyaman.
Gündem dışı ikinci söz, atanamayan
öğretmenler ve ücretli öğretmenlik hakkında soru önergesinin
cevabına ilişkin olarak söz isteyen Tokat Milletvekili Kadim Durmaza
aittir.
Buyurunuz Sayın Durmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Tokat
Milletvekili Kadim Durmazın, atanamayan öğretmenler ve ücretli
öğretmenlik hakkında soru önergesinin cevabına ilişkin
gündem dışı konuşması
KADİM DURMAZ (Tokat) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün, KPSSye
çalışırken, umutla atama bekleyen öğretmenlerimiz için
konuşacağım.
Ne yazık ki şu günlerde en büyük
esaretimiz oldu eğitim. Millî Eğitim Bakanlığının
soru önergemize gönderdiği cevabı sizlerle, atama bekleyen genç
öğretmenlerle, tüm kamuoyuyla paylaşacağım.
2016 yılı itibarıyla ücretli
öğretmen statüsünde çalışan 55.568 öğretmen
bulunmaktadır. Bunu ben söylemiyorum, bunu Millî Eğitim Bakanı
Sayın Nabi Avcı Bey söylüyor. Ne yazık ki bu rakamlar içler
acısı. Bu cevap aslında AKP iktidarıyla eğitimde
bulunduğumuz noktanın, malumun ilanıdır değerli
arkadaşlar.
Millî Eğitimden, binlerce genç, atama
beklerken, Millî Eğitim Bakanlığı ücretli
öğretmenlikle eğitimde de taşeron sistemini
meşrulaştırmaktadır. Bunun adı emek sömürüsüdür,
eşitsizliktir, gencecik öğretmenlerin umudunun
çalınmasıdır.
Değerli milletvekilleri,
atanamayan öğretmenler, çalışması gereken ama
çalıştırılmayan, öğretmenlik hakkı çalınan
öğretmenlerdir. Okul hayatı boyunca öğretmenlik görevini hayal
ederek yaşayan ama okuldan sonra bunun olmadığını
gören öğretmenlerdir. Bu gençlerimiz, öğretmenlik yapan, kendisiyle
aynı okulda okuduğu, birlikte aynı görevi yaptığı
arkadaşından daha az ücretle emekleri sömürülenlerdir. Adaletten,
hakkaniyetten uzak, bu çağda yaşanan bu ayıbın bir an önce
düzeltilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu gençlerin umudunu
çalmaya hiçbirimizin hakkının olduğuna inanmıyorum. KPSS
sınavına on gün kalmış, hâlâ kaç öğretmen
alınacağı henüz belli değil. Bu nasıl sistemsizlik, bu
nasıl eğitimde plansızlık? Eğitim sistemi ve çocuklarımızın
geleceği kimlerin elinde, işte görün değerli arkadaşlar,
sevgili yurttaşlarım. 22 Mayısta KPSS sınavı var ama
henüz öğretmen atamalarına dair hiçbir yetkili ağızdan bir
çift söz duymadık. Bu çocuklar hangi umutla ders çalışacak,
hangi umutla sınava girecek ve başarılı olacak ya da
aileleri başarı bekleyecek? Sayın Bakan acilen öğretmen
atamalarının tarihini ve atanacak öğretmen
sayılarını açıklamalıdır. 2002 yılında
AKP iktidara gelirken 70 bin olan atanamayan öğretmen sayısı
bugün 350 bindir değerli arkadaşlarım.
NECİP KALKAN (İzmir) Kaç tane
atadık, onu da söyle.
KADİM DURMAZ (Devamla) - Ama iktidara gelirken,
yurttaşın oyunu isterken ne yapıyordu o günlerde yetkililer?
Evet, diyorlardı ki: Bu ülkede bir yığın öğretmen
açığı var, siz öğretmene sınav yapıyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, bunlar
yaşandı. 2003le 2015 yılları arasında KPSSye toplam
2 milyon 997 bin 518 öğretmen girdi. Ancak, bu öğretmenlerin yüzde
16sı AKP hükûmetlerince atanabildi, geriye kalan yüzde 84ü ne oldu, ne
yapıyor bilen de yok, araştıran da yok, bu gençlerin sesine
maalesef kulak veren de yok.
Değerli arkadaşlar, En önemli görevimiz
eğitimdir. diyerek söze başlayan Sayın Bakan ne yazık ki
bu acı bilanço karşısında hâlâ sessiz kalmaktadır ama
gelin hep birlikte, atama bekleyen öğretmenlerin sesine, feryadına
kulak verelim ve ağustos atamasıyla ilgili rakamları ve bundan
sonraki bu genç beyinlerin geleceklerini köşeli bir şekilde
açıklayalım diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Durmaz.
Gündem
dışı üçüncü söz, Şeyh Şaban-ı Veli
hazretleri ile Kastamonu evliyalarını anmak için söz isteyen
Kastamonu Milletvekili Murat Demire aittir.
Buyurunuz Sayın Demir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.- Kastamonu
Milletvekili Murat Demirin, Şeyh Şaban-ı Veli ve Kastamonu
Evliyalarını Anma Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması
MURAT DEMİR (Kastamonu) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dün idrak ettiğimiz, Sevgili Peygamberimizin
bütün insanlığı temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna
çıktığı Miraç Kandilini tebrik ediyor, bu vesileyle
şehitlerimizi rahmetle anıyor, kederli ailelerine ve milletimize başsağlığı
diliyorum.
Kastamonuda her yıl mayıs
ayının ilk haftası andığımız Şeyh
Şaban-ı Veli ve Evliyaları Anma Haftası nedeniyle söz
almış bulunmaktayım. Hazreti Mevlâna, Hacı Bektaş
Veli, Hacı Bayram Veli ve 16ncı yüzyılda Şeyh
Şaban-ı Veli, Anadolunun 4 muhafızı; medeniyet
coğrafyamızın birlik, dirlik ve huzur timsalleri; milletimizin
kökleşmesi için ahlaki, insani ve medeni değerleri yaşayan,
yaşatan beşer fedailer.
Değerli milletvekilleri, bir zamanlar
sınırları Sinoptan Üsküdara kadar uzanan ve tarihinde hiçbir
şekilde düşman işgali görmemiş ender illerimizden biridir
Kastamonu. Yedi bin yıllık tarihe sahip olan, Anadoluda Batı
Karadenizin bölgesel, tarihsel merkezi olan Kastamonu bölgesinin üç bin
yıl başkentliğini yapmıştır Kastamonu. Ev
sahipliği yaptığı uygarlıkların her birinden
önemli izlere sahip olan Kastamonu müze kent tanımlamasının en
güzel örneklerinden biridir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde idari
taksimat bakımından geçmişten gelen bir yönetim merkezi olma
özelliğini sürdüren Kastamonu Sancağı doğuda Samsun,
batıda İzmit, güneyinde Kalecik ve kuzeyinde doğal
sınırı olan Karadeniz sahiliyle imparatorluğun geniş
bir eyaleti olarak cumhuriyete kadar idari merkez konumunu sürdürmüştür.
İlin her yanında olduğu gibi, Kastamonuda da her adım
atışınızda başka bir yüzyılın bambaşka
kültürünü, atmosferini yaşayabilirsiniz. Tarih öncesi dönemlerde Antik
Çağ, Bizanstan beyliklere, Osmanlı İmparatorluğundan
cumhuriyete kadar derin izleri taşıyan Kastamonu tam bir açık
hava müzesi konumundadır. Kastamonu, Batı Karadeniz bölgesinde tarih
boyunca yerleşim görmüş, yeşilin her tonundan mavinin
sonsuzluğuna uzanan doğal güzelliğini, tarihini korumuş
köklü bir kenttir. Küre ve Ilgaz Dağlarının
ayırdığı vadiler arasından sıyrılıp
Karadenizin serinliğine ulaşan, bir sınırıyla
Ilgazları aşıp Devrez Vadisiyle İç Anadoluya yaslanan
dağlar, vadiler, ormanlar ve denizler kentidir Kastamonu.
Her şehrin bir manevi
sultanı olduğunu unutmayalım. Geçmişten günümüze birçok
hükümdarlıklar, beylikler gören Kastamonunun manevi sahibi de Hazreti
Pirimiz Şeyh Şaban-ı Velidir. Kastamonu, Şeyh
Şaban-ı Velinin şehridir. Bu sebepten dolayı da aziz bir
şehirdir. Kastamonuda doğan bu ilim irfan güneşi Doğu ve
Batı düşünce dünyasının fikir dünyasını aydınlatmıştır.
Şeyh Şaban-ı Veli hazretleri irşat usulüne yeni metotlar
kazandırarak 300 halife yetiştirmiştir. İnsanları
aydınlatmak için görevlendirilen bu Halveti Şabaniye Tarikatı
halifeleri, Anadolu, Mısır, Hicaz, Pakistan, Afrika, Balkanlar ve pek
çok ülkede ilim irfan hizmetlerinde bulunmuşlardır. Şeyh
Şaban-ı Veli toplumumuza yön vermiş, onun manevi temellerinde
buluşmasında rol almış, bugün hâlâ bu rolü yerine getiren
özel bir kişidir. Kısaca, onu tanımak, anlamak,
çocuklarımıza öğretmek, dünyaya tanıtmak önemli görevlerimiz
arasındadır. Çünkü, kendi geçmişini bilmeyen toplumlar
geleceklerini de planlayamazlar. Gönül sultanlarının bereketlerinden
nasiplerini alan insanlar, o gönül sultanlarının manevi
varlıklarını hissederek yaşarlar. Bu sebeple ki Şeyh
Şaban-ı Veli sadece kendi döneminde değil, tüm dünya ve
şahsiyetler üzerinde önemli tesirler meydana getirmiştir.
Konuşmamı, pir makamına
ulaşmış ve kırk yılı aşkın bir süre
içtihat görevini yerine getirdikten sonra 1568 yılında vefat eden
Şeyh Şaban-ı Veli hazretlerinin bir sözüyle tamamlamak
istiyorum: Gidişiniz güle güle, gelişiniz güle güle, her işiniz
güle güle olsun. diyor hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demir.
Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep
eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.
Söz verme işlemini başlatıyorum.
Sayın Tuncer
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Amasya
Milletvekili Mustafa Tuncerin, işe girmek için müracaat edenlere
İŞKUR yetkililerinin iktidar partisi haricindeki bir partinin
üyesiyse o partiden istifa etmesi gerektiğini söylediklerine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA TUNCER (Amasya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada İŞKURla ilgili bir konuyu
gündeme getirmek istiyorum.
Amasya İŞKUR müdürlüklerinde, işe
girmek için müracaat edildiğinde, eğer o müracaat eden kişi
iktidar partisi haricindeki bir partinin üyesiyse o partiden istifa etmesi
gerektiğini, aksi takdirde işe alınmayacağını
söylüyorlar. Bunu Amasyanın Taşova ilçesinde ve yine Hamamözü
ilçesinde de bizzat yaşadım. Ve bu sebeple de, Cumhuriyet Halk
Partisinden bunu da gerekçe göstererek istifa eden kişilerin olduğunu
da dilekçelerini bizzat görerek yaşadım.
Kanunun yasaklamadığı ve şart
olarak koşmadığı siyasi parti üyeliğini
İŞKUR yetkilileri hangi yetkiye dayanarak şart koşuyor,
anlamış değilim. Bu uygulama suçtur, kabul edilemez. Bu
uygulamayı yapan yetkililerin de derhâl istifa etmesini, buradan, istirham
ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Topal
2.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, AKPyi eğitim sistemini felç eden
eğitim politikalarından bir an önce vazgeçmeye davet ettiğine
ilişkin açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Hükûmet yetkilileri, bilindiği gibi,
AKP iktidarları boyunca kanayan bir yara olarak karşımızda
duran en önemli sorunlardan bir tanesi de atanamayan öğretmenler sorunudur.
Eğitim sistemimizi bir yazboz tahtasına dönüştüren Hükûmet
öğretmenlerimizin bu sorununa bir türlü çare olamamaktadır.
Taşeron öğretmenlik sistemiyle soruna çözüm bulmaya çalışan
AKP ne intihar eden ne de artık ailelerinin yüzüne bakamayan öğretmenlerimizden
habersizdir.
Buradan uyarıyorum: Eğitim
politikaları her gün değişmeye devam ederse, dört yıl sonra
1 milyona yakın öğretmenimiz atama bekliyor olacaktır. AKP
yanlış yapmaktadır. AKP, eğitim politikalarında hata
yapmaktadır. Öncelikli olarak, bir sonraki atamalarda 100 bin kadronun
açılmasını, bunun adil olarak
dağıtılmasını talep ediyor, AKPyi eğitim
sistemimizi felç eden eğitim politikalarından bir an önce vazgeçmeye
davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Altaca
Kayışoğlu
3.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, karaciğerinde
DDTye rastlanan İzmir Milletvekili Tuncay Özkana geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna ve Hükûmetin DDTyle ilgili herhangi bir
denetimi olup olmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Geçtiğimiz gün Tuncay Özkan Vekilimiz bir
ameliyat oldu, geçmiş olsun diliyorum ve yapılan biyopside
karaciğerinde DDTye rastlandığı belirtildi. 1960lı
yıllarda dünyada birçok ülkede DDT yasaklandı, ülkemizde de 1970li
yıllarda yasaklandı. Bu yasaklamalara rağmen DDTnin uzun
yıllar yok olmadığı ve hatta yıllar sonra kutuplarda
penguenlerin vücudunda dahi rastlandığı belirtiliyor. Çevreye ve
insan sağlığına zararlı olan bu ilaçla ilgili
Hükûmetin herhangi bir denetimi var mıdır? Yıllardır yasak
olmasına rağmen nasıl hâlâ birçok yerde ve tarım
alanlarında kullanılıyor, satılıyor? Bununla ilgili
tedbirler alınmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN Sayın Aydın
4.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Bursanın çevre sorunlarına
ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Seçim bölgem Bursada çevre sorunları giderek
ağırlaşıyor. Bursanın en yeşil ve en temiz
mahallelerinden biri olan Kayapa Mahallesinde yapılmak istenen taş
ocağı kırma, eleme tesisi ve alan genişletme
çalışması çevreye büyük zarar verecek. Mahalleye tesis istemeyen
vatandaşlar itiraz dilekçelerini Çevre ve Şehircilik İl
Müdürlüğüne iletti. Söz konusu firmanın ilk proje başvurusunda
mahalle halkı mahkemeyi kazanmış, ruhsat iptal edilmişti.
Bunun üzerine firma isim değiştirerek tekrar faaliyetlerine
başlamıştır. Zaten köylü mevcut durumdan
sıkıntılı, her gün taş patlatmalar, kırmalar
yapılıyor, toz çıkıyor, çocuklar sokaklarda
oynayamıyor, köylü çamaşırlarını asamıyor. Çevre
ve Şehircilik Bakanlığının halkın dilekçelerini
dikkate alarak kamu adına karar almasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Şimşek
5.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşekin, Meclis çatısı altında
gerilla marşı söyleyenleri, PKK sloganları atanları
kınadığına ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
7 Hazirandan bu yana 495 kahraman askerimizi
şehit verdik, geriye yüzlerce dul kadın, yetim çocuk kaldı.
Yalnız, bu kadar şehit gelirken yüce Meclis çatısı
altında gerilla marşı söyleyenleri, PKK sloganları
atanları kınıyorum. Yüce Meclisin bunlarla ilgili cezai müeyyide
uygulamasını bekliyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Tanal
6.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, indirimli toplu ulaşım
kartlarının Türkiye genelinde tanınmasını talep
ettiğine ve Üsküdar ilçesinin Yavuztürk Mahallesinin imar sorununa
ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Türkiye genelinde
öğrencilere ulaşım indirim kartları verilmekte ancak her il
bazında ayrı ayrı verildiği için Türkiye genelinde
öğrenciler bir başka ile gittiği zaman bundan
yararlanamıyor ve bu anlamda ülke genelindeki öğrenciler için bir mağduriyet
yaşanıyor. Bu indirimli toplu ulaşım kartlarının
Türkiye genelinde tanınarak bu mağduriyetin giderilmesini talep
ediyorum.
Yine toplu ulaşım araçlarıyla ilgili
diğer vatandaşlarımız için de aynı
sıkıntı söz konusu. Türkiye genelinde eğer bir ilde
alınan bir kart diğer ilde geçerli olursa bu mağduriyetlerin
önüne geçilir. Bu konuda bir çalışmanız var mı? Veya
çalışma yapmanızı istirham ediyorum.
Bir başka sorun: Üsküdar ilçemizin Yavuztürk
Mahallesinde imar sorunu var, tapu sorunu var. Üsküdar ilçesi Yavuztürk
Mahallesi bu konuda hakikaten çok mağdur. Aşağı yukarı
dört dönemden beri iktidar partisine vatandaş oy verdiği hâlde bu
mağduriyeti çözülmüyor. Yani, burada çözüm Cumhuriyet Halk Partisi
diyoruz.
BAŞKAN Sayın Engin
7.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, emeklilikte yaşa takılanların sorununun
çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Dün emeklilikte yaşa takılanlar platformu
temsilcileri Meclisi ziyaret ettiler, milletvekilleriyle görüştüler,
basın açıklaması yaptılar ve mağduriyetlerini dile
getirmeye çalıştılar. Ben daha önceki Meclis
konuşmalarımda da bu konuya değinmiştim ama ne yazık
ki Hükûmet tarafında bu konunun çözümü için somut bir adım
göremiyoruz.
Yaş şartı olmaksınız prim
günü ve sigortalılık süresiyle emekli olabilecekken yapılan bir
yasal düzenlemeyle yaş şartı getirildi ve çok sayıda
vatandaşımız mağdur oldu. İşverenin
yaşlı bulup iş vermediği, devletin ise genç bulup emeklilik
imkânı sağlamadığı bu
vatandaşlarımızın sorunlarını çözebilmeliyiz.
Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda kanun teklifi var. Hükûmete ve bütün
partilere buradan çağrı yapmak istiyorum: Bir araya gelip hep
birlikte bu sorunu çözebilmeliyiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Boynukara
8.- Adıyaman
Milletvekili Adnan Boynukaranın, Nurettin Demirtaşın Ankarada
37 insanın katili olan canlı bombacı teröristle ilgili
ifadelerine ilişkin açıklaması
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) Sayın
Başkan, PKK terör örgütü elemanlarından Nurettin Demirtaş
Ankarada 37 insanın katili olan canlı bombacı teröristi Yunan
mitolojisinde tanrısal kuvveti olduğuna inanılan Heraklese
benzetmiş, kutsamış, canlı bomba teröristini
kutsamış. Demirtaş, bunu kimi HDPlilerin de destek
toplantısına katıldığı PKKnın Avrupa
yayın organı olan gazetesinde yazmış. PKKyla kimin ne
ilişkisi olduğuna delil olsun diye söylemiyorum çünkü her şey
açık ve ortada, sadece kimin kiminle ne tür ilişkisi olduğunun
kayıtlara geçmesi için söylüyorum. Kardeşim canilerle
savaşıyor. diyen lidere de bu yazıyı okumasını
öneriyorum.
BAŞKAN Sayın Aslan
9.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, Denizlinin Tavas ilçesine su
arıtma ile katı atıkları değerlendirme tesislerinin
yapılıp yapılmayacağını ve atık sularla
birleşen doğal su kaynakları için bir tedbir alınıp
alınmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın
Başkanım, Denizli Tavas merkezi başta olmak üzere mahallelerde
kanalizasyon atıkları, et kalınlığı olarak
dünyanın 2nci toprak kalınlığına sahip olan Tavas
Ovasına dökülmektedir. Yakında sulu tarıma geçmesi planlanan
ovada acilen atık su ıslahı yapılacak tesise ihtiyaç vardır. Bunun için
atık su arıtma tesisi ne zaman yapılacaktır?
2) Yine Tavas ilçemizde katı atık ve çöp
depolama sorunu büyümektedir. Tavasta şu anda katı atıklar ve
çöpler kontrolsüz bir şekilde ortalıklarla dolaşmakta, bazı
alanlarda çöp dağları oluşmaktadır. Bu katı
atıkların değerlendirilmesi için tesis yapmayı
düşünüyor musunuz?
3) Tavasta başlayıp Bozdoğan
Barajına kadar giden doğal su kaynakları atık suyla
birleşmektedir. Zaman zaman sulamada kullanılan bu doğal su
kaynakları çevreye zarar vermektedir. Bununla ilgili herhangi bir tedbir
almayı düşünüyor musunuz?
4) Tavas Akyar Göletini besleyen doğal su
kaynakları Sarıabat Mahallesinden gelen atık sularla
birleşip Akyar Göletinin kirlenmesine sebep olmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özkan
10.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, uluslararası toplumu Halepteki
mazlumların çığlığına kulak vermeye davet
ettiğine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
Suriyede DAEŞle mücadele için pozisyon aldığı iddia
edilen Rusya ve İran, Halepi son on günde 670 kez vurdu; 300 sivil
hayatını kaybetti, 300 bin sivil açık hedef oldu. Bu ittifak uçakları
Halepte hastaneleri bombaladı. Bu saldırılarda Halepin tek
çocuk doktoru olan Vasim Muaz öldü. Halepin
çığlığını duyan yok, dünya üç maymunu oynuyor.
Birleşmiş Milletler rapor üretmekten başka bir iş
yapmıyor. Bu sebeple diyoruz ki: Dünya 5ten büyüktür. Halepteki
mazlumların çığlığına kulak vermeye
uluslararası toplumu davet ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Adıgüzel
11.-
İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzelin, İstanbulun
Ataşehir ilçesi sınırları içinde bulunan Mustafa Kemal ve
Âşık Veysel Mahallelerinde yaşayan vatandaşların
sorunlarına ilişkin açıklaması
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) Değerli
milletvekilleri, İstanbul Ataşehir ilçesi sınırları
içinde bulunan Mustafa Kemal ve Âşık Veysel Mahallelerinde
yaşayan vatandaşlarımız mağdur edilmektedir.
Tarafımızdan iletilen şikâyetlerde, mahalle sakinlerinin
gecekondularının bulunduğu arazilere kasıtlı olarak
imar izni verilmediğine yönelik iddialar vardır. Mahallede
yaşayan vatandaşlarımız, kendi gecekondularına 5 metre
mesafedeki arazilere imar izni verilirken kendi arazilerine neden imar izni
verilmediğini merak etmektedir. Çoğunlukla Alevi
vatandaşlarımızın yaşadığı bir mahalle
olması nedeniyle, vatandaşlarımız imar planının
çıkarılmamasının kasıtlı olduğunu
düşünmektedir. Mahalle muhtarlarımız defalarca Büyükşehir Belediyesine
ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığına başvurmalarına
rağmen, ne yazık ki bir geri dönüş
alamamışlardır. Buradan yetkililere gereğinin
yapılmasına ve mahalle sakinlerinin mağduriyetinin giderilmesine
yönelik gerekli adımların atılması için çağrıda bulunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Taşdemir
12.-
Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemirin, 4 Mayıs Dersimi
imha ve yok etme kararının alınmasının 79uncu
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 4 Mayıs,
Dersim imha ve yok etme kararının alındığı günün
79uncu yıl dönümü. 1937de Dersimde büyük bir katliam yaşandı,
on binlerce insan öldürüldü, sürgün edildi, kız çocukları evlat
verildi, Dersim coğrafyası
insansızlaştırıldı.
Dersim tarihi boyunca sosyal, siyasal ve kültürel
kimliğini korudu, hiçbir güce boyun eğmedi. Bu özelliklerinden
kaynaklı kıyıma uğradılar. Alevi ve Kürt
kimliğindeki ısrar katliamın asıl nedenidir. 1937deki
zihniyetin devamı 2016da Surda, Silopide ve Cizrede yeni Dersimler
yapmaya devam ediyor. Dersim kıyımında yaşamını
yitirenleri bir kez daha saygıyla anıyorum.
BAŞKAN Sayın Sarıhan
13.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, 5 Mayıs Avukat Halit
Çelenkin 5inci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ŞENAL SARIHAN (Ankara) 1922 yılında
Antakyada doğmuş olan ve Fransız mandası altında
yaşayarak Türkçe konuşmanın yasak olduğu Hatayda
eğitimini görmüş olan 1968 kuşağının efsane
avukatı Halit Çelenkin ölüm yıl dönümündeyiz. Onun ölümü,
aslında yaşadığı süreç yönünden hepimize çok
değerli anılar bıraktı. Öğretmen sendikalarına,
işçi örgütlerine, bütün aydınlara avukatlık yaptı, hem
Türkiye Öğretmenler Sendikasının kuruluşuna hem İnsan
Hakları Derneğinin kuruluşuna hem Çağdaş Hukukçular
Derneğinin kuruluşuna önderlik yaptı. Onun son sözlerinden
birinin, son yayınlanmış sözlerinden birinin bugüne ne kadar
uygun olduğunu anımsatarak ona saygılarımı sunmak
istiyorum 1968 kuşağının bir bireyi olma onuruna da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özdemir, buyurunuz.
14.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, Avrupa Birliği Komisyonunun
vize muafiyetiyle ilgili tavsiye kararını
açıkladığına ancak iktidar partisinin taahhüt ettiği
72 kriterin hâlâ tamamlanamadığına ilişkin
açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR
(İstanbul) Avrupa Birliği Komisyonu beklenen tavsiye
kararını açıkladı. Mülteci krizinin
yarattığı fırsat ve imzaladığımız geri
kabul anlaşmasının bir karşılığı olarak
vize muafiyeti için Hükûmet 72 kriteri yerine getirme taahhüdünde
bulunmuştu. Bu süreçte tüm desteğimize rağmen -iktidar partisi
içindeki güç savaşları ve lider tartışmalarının
gölgesinde kalarak- geçen hafta Meclis çalışmaları sekteye
uğramıştır. Tavsiye kararının
açıklanacağı günün öncesinde gece yarısına kadar
çalışmamıza rağmen iktidar partisinin taahhüt ettiği
72 kriteri hâlâ tamamlayamadık ödevini geç teslim eden öğrenci misali.
Avrupa Birliği serbest vize alanına hemen alınma beklentisi
içinde olmamız oldukça dramatikti zaten. Nihayetinde, tavsiye
kararına göre vatandaşlarımızın Avrupa Birliği
serbest vize alanına girmesi yönünde kriterleri karşılamaya daha
devam edeceğiz.
BAŞKAN Sayın
Öz...
15.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Özün, anaç sığır desteklemelerinin ve 2016
yılı fark ödemelerinin ne zaman yapılacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
BÜLENT ÖZ (Çanakkale)
Teşekkürler.
Sayın Başkan,
Çanakkalede hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimiz, anaç
sığır desteklemelerinin nisan ayı içerisinde
yapılması gerektiğini ve mayıs ayına girmiş
olmamıza rağmen hâlâ destekleme ödemesinin
yapılmadığından şikâyetçidir. Bu yüzden, anaç
sığır desteklemeleri ne zaman yatırılacaktır?
Ayrıca, fark ödemesi
destekleri kapsamında yağlık ayçiçeği, aspir, kanola ve
soya için ilave olarak çiftçilere dekara 15 TL destekleme ödemesi
yapılacağı açıklanmıştı. Nisan
ayının 1i itibarıyla üreticilerimiz belgeleri teslim
etmişlerdir. 1 kilo ayçiçeğine 30, kanolaya 40, aspire 45 ve soyaya
50 kuruş destekleme ödemesi yapılması planlanmıştı.
2016 yılı fark ödemeleri ne zaman yapılacaktır? Elden
gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz. der bizim çiftçimiz. Devletin
üreticisine desteğinin anlamlı olabilmesi için zamanında
yapılması gerekmez mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Akın...
16.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Balıkesirin
Altıeylül ilçesinin kırsal mahallelerinde yaşanan sulama suyu
sorunlarına ilişkin açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir)
Teşekkürler.
Altıeylül ilçemizin kırsal mahallelerinden
olan Çinge ve Macarların yararlandıkları sulama göletinin
çıkış sisteminde yer alan borular sürekli arıza
yapıyor, patlıyor. Göletten su alınan ana hat
borularının yer seçimindeki yanlışlığın buna
neden olduğunu söylüyorlar. Sulama zamanı su bulamadıkları
için ürünlerin verimleri yarı yarıya düşüyor, emeklerin
boşa gittiği belirtiliyor. Bu iki mahallemiz de bu nedenle çok
mağdur durumda. Konu defalarca DSİye iletilmiş, müracaatlar
yapılmış olmasına rağmen bugüne kadar köklü bir çözüm
üretilememiş, patlayan su borularının tamiriyle yetinilmiş
ama yapılan tamirat yeterli olmuyor, bir işe yaramıyor, su
basıncına borular dayanmıyor. Geçtiğimiz hafta sonu konuyu
bizzat yerinde inceledim, hemşehrilerimiz gerçekten çok kaygılı.
Tam suya ihtiyaçları olan bu dönemde sudan mahrum kalmış
durumdalar. Altıeylül ilçemizin bu iki mahallesini yakından
ilgilendiren bu çok önemli sorunla ilgili yetkilileri görevlerini yapmaya davet
ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özdiş
Yok.
Sayın Gürer
Yok.
Sayın Yiğit
17.- İzmir
Milletvekili Ali Yiğitin, İzmirin Urla ilçesine bağlı
Zeytineli kıyısındaki Devlet Hava Meydanları
İşletmesine ait olan kamp ve sosyal tesislerin Ensar Vakfına
kiralanmasıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin
açıklaması
ALİ YİĞİT (İzmir)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; İzmirin Urla
ilçesine bağlı Zeytineli kıyısındaki Devlet Hava
Meydanları İşletmesine ait olan kamp ve sosyal tesisler 2014
yılında tadilattan geçirildi ve 5 milyon lira harcanarak yenilendi.
Bu kamp şimdi yıllık 120 bin TLye Ensar Vakfına
kiralandı. Devlet Hava Meydanları İşletmesine ait bu kampla
ilgili tahsisatın kaldırılması için talimatı kim
vermiştir? Kampın devredilmesiyle ilgili idari tasarruf söz konusuysa
neden 5 milyon lira harcanarak yenilenme yapılmıştır?
İhaleye kaç dernek ve vakıf davet edilmiştir? Hangi teklifler
verilmiştir? Burası Ensar Vakfının gençlik kampı
mı olacaktır? Belediyelerden tadilatla ilgili ruhsat alındı
mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kayan
18.-
Kırklareli Milletvekili Türabi Kayanın, Hükûmetin
hayvancılıkla ilgili politikalarına ilişkin
açıklaması
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hükûmet, canlı hayvan
ithalatında kotayı kaldırıyor; gerek damızlık
sığırda gerekse canlı hayvan etinde ithalata yöneldi et
fiyatlarını düşürme bahanesiyle. Hayvan üreticimize destek
verilip girdilerine sübvansiyon uygulanarak insanımıza ucuz et
yedirmek yerine, yabancı ülkelerin hayvan üreticilerine veriliyor bu
destekler. Böylece, halkımızın parası yabancı ülkelere
gidiyor. Ülkemizi sanayileştirdiğiniz gibi, şimdi de gerek çiftçimizi
gerek hayvan üreticimizi üretimden kopararak ülkeyi sadece ithalat cennetine
çevirmek istiyorsunuz. Burada amacınız nedir? Ülkeyi
kalkındırmak mı, yoksa batırmak mı istiyorsunuz?
Hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Bir dakikalık soru sorma işlemi sona
ermiştir.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Kosova Cumhuriyeti
Meclisi Millî Eğitim, Bilim, Teknoloji, Kültür, Gençlik ve Spor
Komitesinden bir heyetin ülkemize resmî bir ziyaret gerçekleştirmesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 27/4/2016
tarihli ve 11 sayılı Kararıyla uygun bulunduğuna
ilişkin tezkeresi (3/728)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Kosova Cumhuriyeti Meclisi Millî Eğitim, Bilim,
Teknoloji, Kültür, Gençlik ve Spor Komitesinden bir heyetin ülkemize resmî bir
ziyaret gerçekleştirmesi, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 27/4/2016 tarihli
ve 11 sayılı Kararıyla uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, 28/3/1990
tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 7nci maddesi
gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- MHP Grubu
adına, Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, rüşvet ve yolsuzlukların
sosyal, hukuki ve ekonomik boyutlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/190)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Son yıllarda ülke gündeminden hiç düşmeyen
rüşvet ve yolsuzlukların sosyal, hukuki ve ekonomik
boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak
üzere, rüşvet ve yolsuzlukların önlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104'üncü ve 105'inci maddeleri uyarınca Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Meclis araştırması açılmasını arz ve
teklif ederiz.
Oktay Vural Erkan
Akçay
İzmir Manisa
MHP Grubu Başkan Vekili MHP
Grubu Başkan Vekili
Gerekçe:
AKP döneminde rüşvet ve yolsuzluk bir virüs
gibi yayılmış, yolsuzluk ve rüşvet hemen hemen tüm
kurumlara sirayet etmiştir. Deniz Feneri, belediyeler,
özelleştirmeler, Enerji, Ulaştırma ve Sağlık Bakanlığındaki
yolsuzluklar kamuoyuna yansımıştır. İhalelerdeki
usulsüzlükler ve yolsuzluklar, kamu bankalarından yandaşlara verilen
ve hortumlanan krediler her gün kamuoyuna yansımaktadır.
AKP, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nu
ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'nu 158 kez değiştirerek
64 konuda Kamu İhale Kanunu muafiyeti getirmiştir. Böylece ihaleler
Kamu İhale Kanunu'nun denetiminden çıkarılarak
yolsuzlukların önü açılmıştır. AKP,
Sayıştayı denetim yapamaz bir hâle getirmiş, 13 bin
müfettişi bulunan Teftiş ve Denetim Kurullarını felç
etmiştir.
Özelleştirmelerdeki usulsüzlükler kamuoyuna
yansımış, birçok özelleştirme yargı tarafından
iptal edilirken AKP, Bakanlar Kurulu kararıyla özelleştirmelerdeki
yargı kararlarını geçersiz kılmıştır.
Türk Ceza Kanununa göre ihalelere fesat
karıştıranlara beş yıldan on iki yıla kadar ceza
verilmekteydi ancak AKP Hükûmeti 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı
Kanunla bu cezanın alt sınırını beş yıldan
üç yıla, üst sınırını da on iki yıldan yedi
yıla indirmiştir. İhale sonucunda zarar meydana gelmiş ise
cezanın yarı oranında artırılacağına
ilişkin hükmü kaldırarak âdeta yolsuzlukları teşvik
etmiştir.
Yolsuzluklar istikrarsızlık yaratmakta,
güvenlik, iktisadi ve insani boyutuyla yaşamımızı
etkilemektedir; yoksulluk ve gelir dağılımında adaletsizliği
tetiklemektedir. Yolsuzlukların bulaşmadığı kurum ve
kuruluş yok denecek kadar azdır. Milliyetçi Hareket Partisi 17-25
Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarında ortaya çıkan
kirli ilişkilerin ve bunun sonrasında yaşanan
hukuksuzlukların unutturulmaması için 17-25 Aralık tarihleri
arasını "rüşvet ve yolsuzlukla mücadele haftası"
ilan etmiştir.
Yolsuzluk ulaştığı ekonomik ve
politik gücüyle engel tanımazken AKP Hükûmeti yolsuzlukla mücadele
konusunda kayıtsız kalmış, yolsuzluk iddialarına ait
önergeler, Meclis araştırmaları, genel görüşme ve
soruşturma önergeleri ile gensorular AKP tarafından hiç dikkate
alınmadan reddedilmiştir. Yolsuzluklar ülke ekonomisini tehdit
ederken AKP Hükûmetinin yolsuzlukların üzerine gitmek yerine,
yolsuzlukların üzerine giden bürokratları cezalandırması
kamuoyunda Hükûmete ve TBMM'ye olan güveni sarsmaktadır. Temiz toplum
hedefine ulaşmak ve yolsuzlukları önlemek için Meclis
araştırması açılması yerinde olacaktır.
2.- HDP Grubu
adına, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Türkiyedeki
seçilmiş siyasetçilerin ve atanmışların içerisinde
bulundukları veya bizzat organize ettikleri yolsuzlukların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/191)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'deki seçilmiş siyasetçilerin ve
atanmışların içerisinde bulundukları veya bizzat organize
ettikleri yolsuzlukların araştırılması amacıyla
Anayasa'nın 98'inci İç Tüzükün 104'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel İdris
Baluken
Diyarbakır Diyarbakır
HDP Grubu Başkan Vekili HDP
Grubu Başkan Vekili
Gerekçe:
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu günden bu
yana seçilmiş siyasetçilerin ve atanmış bürokratların
bizzat organizasyonu içerisinde bulunduğu veya aracı oldukları
yolsuzluk olayları sürekli bir şekilde gündemde bulunmaktadır.
Bu tarihsel hafızayla beraber yolsuzluğun
az gelişmiş demokrasiler ve şeffaflık ilkesini öncüllemeyen
yönetim anlayışlarında var olduğu bilinen bir gerçektir.
Özellikle güçler ilkesi ayrılığının siyasi ve idari
anlamda netleşmediği, resmî ideolojinin tüm ayrı güçleri bir
çatı altında topladığı yönetsel anlayışlarda
yolsuzluk gündelik hayatın bir gerçekliği hâline dönüşmektedir.
Türkiye'de yolsuzlukla yüzleşme anlamında ciddi bir hakikat
arayışı gereklidir.
Yolsuzluğun sadece idari, bürokratik ve adli
değil, siyasi arka planının var olduğu gerçekliği de unutulmamalıdır.
Türkiye'nin başta Kürt sorunu olmak üzere köklü sorunları
çözememesinden kaynaklı gelişemeyen demokrasi kültürü ve hukuk
devleti niteliği siyasilerin, bürokrasinin ve finans çevrelerinin
içerisinde olduğu yolsuzluk girişimlerine zemin hazırlamıştır.
Son dönemde Türkiye'de yolsuzluğun
gündemleşmesi, 2013 yılında yapılan bir polis operasyonuyla
gerçekleşmiş, tipik bir yolsuzluk döngüsünü ortaya çıkaracak
şekilde insanlar gözaltına alınmıştır.
Gözaltına alınanlar arasında siyasetçi
yakınlarının, finans çevrelerinin, iş
insanlarının olması, suçlamaların rüşvet, görevi
kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve
kaçakçılık gibi ağır suçlar olması yapılan
yolsuzluğun boyutunu gözler önüne sermiştir. Basına
yansıdığı kadarıyla evlerde yapılan aramalarda
bulunanlar yolsuzluk kanısını güçlendirecek şekildedir.
Belediyelerin imara açmadığı
arazilerin bakanlıkların yetkileri kullanılarak ranta
çevrildiği, kara para aklama, altın ticareti gibi yüksek
meblağlardan oluşan işlerin yolsuzluğa bulaşan kişiler
tarafından gerçekleştirildiği belirtilmektedir. AKP
iktidarının bu yolsuzluk soruşturmasını yürüten
polisleri görevden alması da soruşturmanın etkin sürdürülmesine
yönelik derin kuşku uyandırmıştır. Yolsuzluğa
bulaşan 4 bakan hakkında fezlekelerin hazırlanması,
oluşan kamuoyu baskısı sonucu Mecliste soruşturma
açılması, iktidarın sayısal çoğunluğuyla
bakanların aklanması ve bu süreçteki sayısız hukuk ihlali
durumun vehametini gözler önüne sermiştir. O günden bu yana geçen iki
yıllık süreçte yaşanan pratikler vicdanları
rahatlatmamış, yolsuzluk yapanın yanına âdeta kâr
kalmıştır. Ayrıca, bu konuda hakikatin ortaya
çıkartılması için TBMM'ye verilen çok sayıda kanun teklifi
ve önerge yanıtsız kalmıştır.
Türkiye'nin derinlemesine bir yolsuzlukla
yüzleşme ve gerçeklerin açığa çıkarılması
sürecine ihtiyaç vardır. Yolsuzluk da seçilmiş siyasiler ve bürokrat
kişiler arasındaki ilişkilerle beraber değerlendirilmeli,
Türkiye'de dönemsel resmî ideoloji nüvelerinin de yolsuzluklara etkisi dikkate
alınmalıdır. Siyasilere yolsuzluk için zemin sunan demokratik ve
bürokratik teamüllerin de gözden geçirilmesi gerekir.
Gerek 17 ve 25 Aralık 2013'te gerçekleşen
operasyonlarla ortaya çıkarılan yolsuzluk iddialarının
araştırılması gerekse de Türkiye'de
kurumsallaşmış olan yolsuzluk olgusunun açığa
çıkarılması için bir Meclis araştırması
açılmasını talep ediyoruz.
3.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 22 milletvekilinin,
Türkiyede mülteci ve sığınmacıların
yaşadığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/192)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de mülteci ve
sığınmacıların yaşadığı
sorunların incelenmesi ve tespiti amacıyla bir araştırma
komisyonu kurulmasını ve bu hususta Anayasa'nın 98inci, İç
Tüzükün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini arz ve teklif
ederiz.
1) Meral
Danış Beştaş (Adana)
2) İdris
Baluken (Diyarbakır)
3) Filiz
Kerestecioğlu Demir (İstanbul)
4) Garo Paylan (İstanbul)
5) Hüda Kaya (İstanbul)
6) Müslüm
Doğan (İzmir)
7) Ali Atalan (Mardin)
8) Erol Dora (Mardin)
9) Mithat Sancar (Mardin)
10) Ahmet
Yıldırım (Muş)
11) Burcu Çelik
Özkan (Muş)
12) Besime Konca (Siirt)
13) Kadri
Yıldırım (Siirt)
14) Aycan
İrmez (Şırnak)
15) Faysal
Sarıyıldız (Şırnak)
16) Ferhat Encu (Şırnak)
17) Leyla Birlik (Şırnak)
18) Dilek Öcalan (Şanlıurfa)
19) İbrahim
Ayhan (Şanlıurfa)
20) Osman Baydemir
(Şanlıurfa)
21) Alican Önlü (Tunceli)
22) Nadir
Yıldırım (Van)
23) Tuğba
Hezer Öztürk (Van)
Gerekçe:
Bilindiği üzere, Türkiye, 1951
yılında Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşmeyi
imzaladı ancak mültecileri coğrafi sınırlamaya maruz
bıraktı. 1967 yılında protokol kabul edilmişse de zaman
sınırlamasının kaldırılmasına rağmen
coğrafi sınırlama devam etmektedir. Bu bahisle, Türkiye,
Suriyeli sığınmacıları başlangıçta misafir
olarak tanımlamıştır. Bu durum ise Suriyeli
sığınmacılara hiçbir hak vermediği gibi, Türkiye'ye
sınır dışı etme hakkı da vermekteydi. Ardından,
UNHCR'ın tavsiyesi üzerine Hükûmet sığınmacıları
geçici koruma altına almış, 2014 yılının Nisan
ayından itibaren de Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun
91inci maddesiyle bu statü Suriyelilere sağlanmıştır.
Ancak, Suriyeli
sığınmacıların durumu
muğlaklığını korumuş, statüyle ilgili bu
belirsizlik de sığınmacıların sorunlarının
katmerlenmesine neden olmuştur. Hâl böyle olunca gelecek kaygısı
taşıyan sığınmacılar yaşamlarını
riske atarak, âdeta ölümü tercih edercesine Yunanistan üzerinden Avrupa'ya
gitmeye çalışmaktadırlar. Son derece tehlikeli yollarla
Avrupa'ya gitmeye çalışan Suriyeli
sığınmacıların cansız bedenlerini nerdeyse her
gün gazete sayfalarında, haber bültenlerinde görmekteyiz. BM
kaynaklarına göre, Türkiye'de 2,2 milyon Suriyeli
sığınmacı olduğu ifade edilmekle birlikte Türkiye
sığınmacılara asgari düzeyde dahi yaşam
olanakları sunmaktan oldukça uzak bir noktadadır. Çünkü, Türkiye'de
hâlihazırda bir mülteci yasası yoktur. Mültecilerin yaşam
koşullarını denetleyen, örgütleyen sivil bir kurum
bulunmamaktadır. Mültecilere ilişkin bütün işler kolluk
tarafından yürütülmekte olup bu durumun yarattığı sorunlar
da oldukça fazladır. Türkiye'nin öncelikli olarak Suriyeli
sığınmacılara dair sorumluluklarını yerine
getirmesi gerekiyor. Ne yazık ki bu sorun ancak tekneler batıp
birileri öldüğü zaman ya da Suriye gibi yığınsal göçler
yaşandığında gündeme geliyor. Oysaki
sığınmacılar sorunu oldukça güncel ve acil önlem gerektiren
bir vakıa hâlini almıştır. Bu nedenle derhâl insan
hakları standartlarına ve hukukuna uygun bir yasal
altyapının oluşturulması şarttır.
Mevcut yasal boşluklar nedeniyle
sığınmacıların çalışma izni konusundaki
sorunlar devam etmekte, Suriyeliler ucuz iş gücü olarak
kullanılmaktadır. Hayatta kalabilmek adına Suriyeli
sığınmacılar düşük ücretlerle, gayriinsani
koşullarda çalışmaya zorlanmaktadırlar.
İnşaatlarda, sanayide, merdiven altı atölyelerde ya da
diğer ağır işlerde ucuza çalıştırılan
sığınmacı işçilerin ücretleri ödenmediğinde ise
şikâyette bulunma hakları da söz konusu değildir. Çünkü, bu kez
de çalışma izinleri olmadığı için yasalar nezdinde
suçlu konumuna düşmektedirler. Bu durumu bilen işverenler de
sığınmacıların dezavantajlı durumundan faydalanmakta
ve sığınmacı işçileri çoğu kez ücretsiz
çalışmaya zorlamaktadırlar.
Keza, evin geçimini sağlamaya çalışan
Suriyeli kadınların sayıları ciddi boyutlarda olup
kadınlar fuhuşa zorlanmaktadırlar. Kadınlar en iyi
ihtimalle erken yaşta, ikinci eş olarak ya da çoklukla yaşı
büyük kişilerle evliliğe zorlanmaktadırlar. Türkiyeli
kadınlar için dahi yeterli koruma yöntemleri söz konusu değil iken bu durum
sığınmacı kadınlar için çok daha vahimdir. Birçok
erkek, on sekiz yaşın altındaki küçük kız
çocuklarını eş ya da kuma olarak seçmekte ve bu küçük kız
çocukları türlü işkencelere maruz kalmaktadırlar.
Suriyeli sığınmacı çocuklar da
çalışmaya zorlanmakta, sokaklarda sigara satarak oldukça kötü
şartlarda yaşam mücadelesi vermektedirler. Daha da vahimi on sekiz
yaşından küçük erkek ve kız çocuklar cinsel tacize
uğramakta, çocuk yaşta gelecekleri ellerinden alınmaktadır.
Yine kamplarda yaşayan sığınmacılar
sağlıksız, hijyen koşullarından yoksun şartlarda
yaşam mücadelesi vermekte, sağlık sorunları gibi en temel
ihtiyaçları dahi karşılanmamaktadırlar. Bunun
dışında çeşitli kentlere gönderilen
sığınmacılar bir çok kez kent halkının nefret ve
ayrımcı söylemlerine maruz kalmakta, kentten ayrılmaya
zorlanmaktadırlar.
İfade etmiş olduğumuz üzere, Suriyeli
sığınmacıların sorunlarının sosyal,
ekonomik, yasal her türlü boyutuyla bir komisyon kurularak
araştırılması ve çözüm yollarının tespiti
zaruridir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın Demirel, söz talebiniz var zannediyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Evet
Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz.
Bir dakika süreyle mikrofonunuzu açıyorum.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
19.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 4 Mayıs Dersim
katliamı kararının alınmasının 79uncu yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, her gün bir acıyla
sıkışan bir ülkede yaşıyoruz. Bugün 4 Mayıs. 4
Mayıs da Dersim katliamı kararının
alındığının yıl dönümü. Bundan yetmiş dokuz
yıl önce Kürt halkının ve Alevi kültürünün, inancının
yok edilmeye çalışıldığı bir gün ve bu yok
edilmeyle birlikte, Dersimde yaşanan bu katliamdan kaynaklı,
Dersimde yaşayanların hâlâ bu acıyla bir bütün
yaşadıklarını ifade etmek istiyorum. Hâlâ Dersim katliamıyla
bir yüzleşme gerçekleşmemiştir.
Biz, buradan, özelde de bir halkı yok eden, bir
inancı küçük düşüren ve sağ kalanları da sürgüne gönderen
bir anlayışı kınamak istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkan, cümlemi tamamlayacağım.
BAŞKAN Sayın
Demirel, bir dakika süreyle söz verdim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
İki artı bir değil miydi Başkan?
BAŞKAN Sayın Demirel, dün bunun
açıklamasını yaptım, izninizle bir daha açıklayayım:
7 Nisan 2016 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının
başkanlığında 4 Meclis Başkan Vekiliyle yapılan
toplantıda varılan mutabakat sonucunda, sayın grup başkan
vekillerine, gündeme geçmeden önce iki artı bir dakika süreyle söz veriliyor,
gündeme geçildikten sonra bir dakika süreyle söz veriliyor.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkan, daha ilk söz hakkımız.
BAŞKAN Bir saniye Sayın Demirel.
Dün gündeme geçmeden önce sayın grup
başkan vekilleri söz talep etmediler. Ben, herhâlde, dünün
yoğunluğu nedeniyle sayın grup başkan vekilleri gündeme
geçmeden önce söz talep etmeyi ihmal ettiler, o
nedenle, gündeme geçtikten sonra, Bugüne -yani dünü kastederek- mahsus
olmak ve emsal teşkil etmemek üzere sayın grup başkan
vekillerine iki artı bir dakika süreyle söz veriyorum. dedim.
Dolayısıyla, bu bir emsal teşkil etmeyecek, size bu nedenle bir
dakikadan fazla söz veremiyorum efendim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Sadece
cümlemi tamamlayayım.
BAŞKAN Ama vardığımız
mutabakat bu şekilde. Yoksa, diğer sayın grup başkan
vekillerinin de bir dakikalık süreden fazla konuşma istemleri
olması hâlinde sizin konuşmanız emsal teşkil eder, onlara
da vermek zorunda kalırım. Bunu burada bırakalım. Ben
teşekkür ederim konuşmanız için.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) O
zaman, kayıtlara geçmesi açısından, sözlerimi tamamlamak
istiyorum Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Dersim katliamıyla yüzleşmiş olsaydık
aslında Çorumda, Maraşta, Sivasta, Gazide, Licede, Roboskide
yine bu katliamlar yaşanmamış olacaktı, yine bugün Surda,
Cizrede, Silopide bu katliamlar gerçekleşmiş olmayacaktı.
Bunların engellenmesi ve bunların ortadan kaldırılması
için Dersim halkıyla, Alevi kültürünü benimseyen, Alevi kültürüyle
yaşamak isteyen tüm halklarla bir arada yaşamanın ve Dersim
katliamında açığa çıkan sonuçla yüzleşmemiz
gerektiğini bir kez daha ifade ediyor, özelde de Zalimin hile ve
yalanlarına karşı diz çökmeyeceğiz. diyerek ölüme giden
Seyit Rızayı ve onunla birlikte yaşamını yitiren tüm
halkı saygıyla anmak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
Sayın Bostancı, buyurun.
Sizin de mikrofonunuzu bir dakika süreyle
açıyorum.
20.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Avrupa Birliği
Komisyonunun vize muafiyetinin tanınması için karar
aldığına ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Avrupa Birliği Komisyonu yapmış
olduğu toplantı neticesinde güçlü bir şekilde vize muafiyetinin
tanınması için karar aldığını
açıklamış oldu. Bu, Türkiyenin beklediği karardı.
Ümit ederiz Schengen Bölgesine bundan sonra Türk vatandaşları vize
serbestliği tanınmış bir şekilde gireceklerdir. Bunu
iki yüz yıllık modernlik yolculuğunda önemli bir aşama
olarak görmek gerekir.
Öte yandan tarihe bakış, akademik olarak
da, politik olarak da çok tartışılır. Tarihî gerçeklikleri
her kuşak kendisi yeniden günceller. Bu güncellemeyi yaparken
kastımız nedir? Eğer kastımız ortak kader ve gelecek
istikametinde bir ülke kurmak ise tarihi güncellerken de yüzleşme
dediğimiz, acılar dediğimiz, çekilen çileler dediğimiz
hususları bu ortak kader ve gelecek istikametinde bir dilin, söylemin
içine yerleştirmek önemlidir. Tarihten bizim muradımız aynı
zamanda geleceğin inşasıdır.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Sayın Altay
21.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Avrupa Birliği
Komisyonunun vize muafiyetiyle ilgili tavsiye kararını memnuniyetle karşıladıklarına
ve ulusal meselelerde Cumhuriyet Halk Partisinin üzerine düşeni yapma
noktasında her zaman olumlu tutum gösterdiğine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Elbette Avrupa Komisyonunda alınan kararı
biz de memnuniyetle karşılıyoruz. Nitekim ana muhalefet partisi
olarak Avrupa Birliği normları çerçevesinde ve 72 kriter
kapsamında gelen yasalara azami katkıyı göstermiş bir
partiyiz. Umarım gerçekleşir, Sayın Bostancının
açıklamasından sanki bu iş bitti gibi anlaşıldı.
Bu, bir henüz tavsiye kararı, daha parlamento aşaması var. 5
konuda daha eksik olduğu belirtildi ama her şeye rağmen ulusal
meselelerde, Türkiyeyle ilgili meselelerde Cumhuriyet Halk Partisi her türlü
üzerine düşeni yapma noktasında sürekli olumlu tutumunu
göstermiştir, bundan sonra da gösterecektir. Hayırlı olsun.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altay.
Buyurunuz Sayın Akçay, mikrofonunuzu
açıyorum.
22.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkenin
yararına olan düzenlemelerde gereken gayreti ve desteği
gösterdiklerine ve Avrupa Birliğinin vize muafiyeti konusundaki nihai
kararını ve AKPnin tutumunu yakından takip ettiklerinin
bilinmesini istediğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Gündemin yoğunluğu nedeniyle biraz evvel
söz alamamıştım fakat hazırlığımı da
yine bu Avrupa Birliğiyle ilgili olarak yapmıştım ve
hazırlığımız da şu şekildeydi, tevafuk oldu o açıklamalarla birlikte:
Türkiyenin Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz seyahat görüşmelerinde
bugün önemli bir gün, bunu bekliyorduk ve 18 Martta imzalanan anlaşma
sonrasında bugün Avrupa Komisyonu tavsiye kararı
açıklanacaktır demiştim, açıklanmış o, onu
öğrendik ve Komisyondan Türkiyenin aleyhine bir karar çıkması
beklenmiyor olsa da şimdiden belirtmek isteriz ki bu kararı zafer
olarak değerlendirmek yanlış olur. Bu konuda yetkili merci
Avrupa Parlamentosudur. Temenni ederim ki yine aynı yönde bir karar
çıkar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi bu vize muafiyeti
takvimi çerçevesinde yoğun bir mesai yapmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Biz de Milliyetçi Hareket
Partisi olarak ülkemizin yararına olduğunu düşündüğümüz bu
düzenlemelerde gereken gayreti ve desteği gösterdik. Bundan böyle de devam
ederiz ancak Avrupa Birliğinin vize muafiyeti konusundaki nihai
kararını ve AKPnin tutumunu yakından takip ettiğimizin de
bilinmesini isterim. Bunun böyle hayali, afaki, soyut bir zafer olarak yine vatandaşı
yanlış bilgilendirmeye yönelik bir propagandaya vesile
olmamasını temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun,
4/5/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, 1937-1938 yıllarında gerçekleştirilen Dersimde
yaşananlarla yüzleşilmesi ve bu yaşananların tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4 Mayıs
2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 04/05/2016 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
04 Mayıs 2016 tarihinde Diyarbakır
Milletvekili Grup Başkan Vekili Çağlar Demirel ve Diyarbakır
Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından
verilen, 1896 sıra numaralı, 1937-1938 yıllarında
gerçekleştirilen Dersim'de yaşananlar ile yüzleşilmesi ve bu
yaşananların tüm boyutlarıyla araştırılması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak, 04/05/2016 Çarşamba günlü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisinin lehinde ve aleyhinde olmak üzere ikişer sayın
milletvekiline söz vereceğim.
Lehinde ilk konuşmacı Ahmet
Yıldırım, Muş Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekten cumhuriyet tarihi açısından talihsiz bir
günün yıl dönümündeyiz. 1937 yılında 4 Mayıs günü Bakanlar
Kurulu bir karar alarak bir tedip ve tenkil hareketi başlatmış,
Dersimde Kürt, Kızılbaş halkımıza karşı
bilinçli bir -Bakanlar Kurulu kararını az sonra da
okuyacağım üzere- harekât başlatılmış; on
binlerce kişi maalesef katledilmiş ve on binlerce kişi de
yerinden yurdundan edilmiş. Bunun yanı sıra, 2K, Kürtlük ve
Kızılbaşlığın yanında, üçüncü K
kimliğine sahip olan Dersimli kadınlar ise neredeyse bir meta olarak,
pazarlanarak; ailelerinden, annelerinden, babalarından kopartılarak
önce yetimhanelere, oradan da bir asimilasyon politikası çerçevesinde hiç
tanımadığı, görmediği, asla aynı ortamı teneffüs
etmediği kişilerle çocuk yaşta evlendirilmek zorunda
kalmışlardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2 maddeyle sınırlı olan bu
Bakanlar Kurulunun Başvekâlet Kararlar Müdürlüğündeki 4 Mayıs
1937 tarihli kararında:
1) Toplanan kuvvetlerle Nazımiye, Keçizeken,
Sin, Karaoğlan hattına kadar şedit ve müessir bir taarruz
hareketi ile varılacaktır.
2) Bu defa isyan etmiş mıntıkadaki
halk toplanıp başka yere zorla nakil edilecektir. Ve bu toplama
ameliyesi de köylere baskın edilerek hem silah toplanacak, hem bu suretle
elde edilenler nakledilecektir. Şimdilik -Bakanlar Kurulu kararı
kapsamında- 2 bin kişinin nakli kararı
alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, aslında bugünden
yaklaşık iki yüz otuz yıl önce, Fransız İhtilalinden
sonra başta Kıta Avrupasından bütün dünyaya 19 ve 20nci
yüzyılda yayılmış olan ulusçuluk mantığı
özellikle 20nci yüzyılda iki cihan harbine neden olmuş ve bu iki
cihan harbinde uluslara zorla giydirilmeye
çalışılan deli gömleğinin bir ulus devlet formunda
halkları tekleştiren, belli sınırlar içerisindeki herkesi
tek etnisiteye, tek dine, tek mezhebe indirgeyen
anlayışının sonucu çok kanlı olmuştur. 1914te
başlayan Birinci Cihan Harbi ve 1939da başlayan İkinci Cihan
Harbi, bu deli gömleğinin halklara giydirilmesi politikası neticesinde
toplam 75 milyon insanın günümüze kadar ölümüne neden olmuştur.
Değerli milletvekilleri, ulus devletten
nasibini alan, aslında Osmanlının parçalanma dönemine tekabül
eden 20nci yüzyılın başlarında Serv
Antlaşmasından sonra doğrudur- hemen sonrasında Kürdistan
Teali Cemiyetinin yönlendirmesiyle Dersim merkez olmak üzere bölgede özerk Kürt
yönetiminin kurulması çabaları yürütülmüştür. Ancak, Anadolu,
Mezopotamya, Kafkasya ve Trakyayı kapsayacak, daha sonra adına
Misakımillî denen bir kurtuluş savaşı
hazırlığı sürecinde Kürtlerle tarihteki ikinci büyük
ittifakını yapan Mustafa Kemal, Kürt mirleri, pirleri, şeyhleri
ve beyleriyle büyük bir ittifaka girişmiş, Kürtler, Erzurum ve Sivas
kongrelerinde, yine Birinci Mecliste -açılması durumunda zabıtlarda
görüleceği üzere- bu özerk Kürt bölgesi projesini ortak kader ve Anadolu,
Mezopotamya, Trakyanın bütün halklarıyla eşit yaşam
koşullarında anlaşılmak üzere bir araya gelmekten geri
durmamışlardır ve Kurtuluş Savaşının
cereyan ettiği her toprakta mutlaka Kürt kanı da
akmıştır. Bu, ortak gelecek, ortak kader için önemli ve elzem
görülmüştür. Ancak Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan
sonra, gerek Birinci Meclis zabıtlarında sabit olduğu üzere
gerekse Kurtuluş Savaşı ve 24 Anayasasına kadar geçen
sürede, onu aşkın yerde Atatürk, konuşmalarında Kürtlere
dair bir demokratik muhtariyetten söz etmiş, Kürtlerin kendi renkleri,
dilleri, kültürleri, inançları ve mezhepsel özellikleriyle Mecliste temsil
edileceğini söylemiş ve bunun cumhuriyetin asli unsurlarından bir
bileşen olarak kabul görülmesinde hiçbir beis görmemiştir. Gelin
görün ki, özellikle 24 Anayasasından sonra elde kalan husus şudur: O
günden bugüne kadar aslında cumhuriyetin Kürt siyaseti çok da
karmaşık değildir. Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt siyaseti hangi
sosyal bilim prensipleriyle yaklaşılırsa
yaklaşılsın, hangi bilimsel retorikle ele alınırsa
alınsın aynı kapı gerçeğine çıkacaktır; o da
şudur: O ulus devlet olma hayaliyle kendisine giydirilmeye
çalışılan o deli gömlek çerçevesinde Kürtleri ulusal bir
topluluk olma kimliğinden mahrum kılmaya denk düşürmedir.
Yine, bu siyaset hem de kimliği, dili, kültürü,
tarihiyle, aynı zamanda yöntem olarak tedip, tenkil, kan,
gözyaşı, sürgün, katliamlarla gerçekleştirilmeye
çalışılmıştır ama bugüne kadar başarılı
olunmamıştır. Bugüne kadar Kürtler, Allahın onlara
bahşetmiş olduğu ulusal kimliklerinden, dinlerinden,
mezheplerinden, inançlarından, kültürlerinden taviz vermeden zulme
karşı direnmeyi evla görmüşlerdir. Bu nedenledir ki o doksan üç
yıllık yara açık olarak durmaktadır.
Açık yüreklilikle söyleyeyim, bunları
ifade etmekte ve ilgili gündemlerde şu Meclis kürsüsünde toplumsal,
siyasal yaşamın her alanında dile getirmemizin ve siyasetin
merkezine oturtmamızın sebebi şudur: Asla ve kata yarayı
daha fazla kaşımak, açmak, kanatmak değildir. Toplumsal yara
açık durmaktadır. Mümkün olduğunca Türkiye'yi oluşturan
bütün halkların iradesini temsil eden bu Mecliste ortak bir akıl,
ortak bir ferasetle bu toplumsal yaraya merhem olma, merhemi sürme, bu
yarayı bu şekilde eşitlik temelinde kapatma sorumluluğu ve
yükümlülüğümüzü layıkıyla yerine getirme amacını
taşımaktayız biz.
Yine, değerli arkadaşlar, şunu ifade
edelim: Aslında sadece 4 Mayıs 1937 günü dönemin hükûmeti, ülkeyi
yönetenleri Bakanlar Kurulunda bu kararı almadılar. 1924 Şark
Islahat Planına dayanmaktaydı bu. Neyi öngörüyordu Şark Islahat
Planı? Aslında, bu Kürt Islahat Planı olarak da okunabilir.
Bir: Kürtleri batı bölgelere serpiştirmek.
İki: Kürtlerin meskûn bölgelerine Kürt
olmayanları getirip adacıklar oluşturmak.
Üç: Bölgede yatılı mekteplere
ağırlık vermek.
Dört: Kürtleri kendi ana dillerini unutturmak
suretiyle Türkçeye mecbur bıraktırma amacı
taşıdı.
Yeri geldiğinde dönemin başbakanı ve
Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı kürdistan kavramını
siyasi pragmatizm için kullandı. Yine, Sayın Erdoğan aynı
şekilde 1990lı yıllarda yapılan özellikle kanlı
olaylara katliam demekten, darbe demekten geri durmadı. Yeri geldi,
Dersimin adının iade edilmesinden ve bu durumda yine Dersimle ilgili
gerçeklerin açığa çıkarılmasından söz etti. Şunu
iyi bilelim değerli milletvekilleri, kürdistan gerçeği, 1990lı
yılları değil, bütün cumhuriyet tarihi boyunca akmış
olan kanın politikasını yapmak veya Dersim katliamı, ondan
önceki Ağrıyı, Zilanı, Şeyh Saidi, Koçgiriyi
sadece kimse siyasi malzeme olarak kullanamaz, bu bir siyasi pragmatizm
malzemesi yapılamaz. İşinize geldiği zaman en üst perdeden
bunları kullanacaksınız, daha sonra da özellikle yeri,
zamanın ruhu değişti mi bunları ters yüz edeceksiniz. Ben
özellikle bunların hangi gerçeğe tekabül ettiğini bilim
insanlarının, bilim çevrelerinin de katkısını almak
suretiyle ele alma konusundaki önergemize destek olmanızı bekliyorum.
Ve Pirimiz Seyit Rızanın bir cümlesiyle bitireyim: Ben sizin yalan ve
hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu/Ama biz de sizin önünüzde
diz çökmedik, bu da size dert olsun. (HDP sıralarından
alkışlar) Sen rahat uyu pirim, torunların asla
Hızırdan başka kimseye boyun eğmedi, diz çökmedi.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi
aleyhinde İbrahim Aydemir, Erzurum Milletvekili
Buyurunuz Sayın Aydemir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum)
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, 1937-1938
yıllarında gerçekleştirilen Dersimde yaşananlarla
yüzleşilmesi ve tüm boyutlarıyla araştırılması
başlıklı araştırma komisyonu kurulması önergesi
konusunda grubum adına söz almış bulunuyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, mensubu bulunduğum ak bir
davayı temsil eden partimin insanı
yaratılmışların en şereflisi olarak bilen,
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. felsefesini ilke
edinen bir hassasiyete yoğunlaşmış, Türkiye'de insan
hakları, fikir, düşünce ve girişim hürriyetleri konusunda
ilkleri gerçekleştirerek özgürlüklerin önünü açmış bir siyasi
hareket olduğunu vurgulamak, yüce heyetiniz önünde tarihe not düşerek
hatırlatmak isterim. Siyasetinin temeli insana sevgi ve saygı olan,
yaratılanı Yaradandan ötürü hoş gören bir siyasi davanın
mensubu olarak birlik, beraberlik ve kardeşlik ülküsünden bugüne kadar
taviz vermediğimizi, vermeyeceğimizi de bir kez daha kaydetmek
isterim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Meclis araştırma komisyonu kurulması yönündeki önergede dikte
edilmeye çalışılan ve önergenin sahiplerince asla üzerinde
hassasiyet ve samimiyet gösterilmeyen dört başlık var: Toplumsal
barış, geçmişle yüzleşme, yaşanan hakikatler ve
geleceğin inşası için bir araştırma komisyonu
kurulması isteniyor. Öncelikle bu dört gerekçe üzerinde durmak isterim.
Milletimizin birliğine, vatanımızın bütünlüğüne,
devletimizin dirliğine göz diken; kıblesi, vatanı, bayrağı
bir olan yüce milletimizi bölmeye ve parçalamaya çalışan; sevgiden
değil nefretten, öfkeden, acıdan, kandan beslenen; yaşatmak
değil, sadece öldürmek için faaliyet gösteren terör örgütünün kanlı
eylemleri karşısında sükûtu tercih edenlerin, yandaşça
tavır sergileyenlerin toplumsal barıştan söz etmeleri ne kadar doğru
ve ne kadar samimidir? Asırlarca ölümüne kardeş olanlar arasına
nifak tohumu ekmek, haset ve kin yolu döşemek isteyenlerle aynı safta
yer alanların barıştan, hele toplumsal barıştan
bahsetmeleri tarihe kaydedilecek bir paradoks örneğidir. Ülkemizin aziz
parçası güneydoğuyu bir kan haritası hâline çevirmek yolunda
tarihin kaydettiği en vahşi planları kuranların,
kardeşliğimizle hesaplaşmaya kalkışanların,
camilerimizden okullarımıza asgari ve azami müştereklerimizi
ifade eden her adreste terör estirenlerle paydaş olmayı
yeğleyenlerin ve bugünü, bugün sahnelenen bölücü hain senaryoları
görmeyenlerin geçmişle yüzleşme gerekçeleri ne kadar doğrudur?
Bu noktada bir not
düşmek istiyorum, değerli arkadaşlarım. Doğrudur,
Dersimde yaşananlar dramatik bir hâldir. Bu resimler millî
hafızamızda yer etmiştir. Bunu siyaset zemininde en net, en
mütebâriz bir biçimde ak dava, AK PARTİ dillendirmiştir. Bizim her
neviden duruşumuzda olduğu gibi geçmişe ait yaşananlar
mevzusundaki tarzımız da nettir, bellidir.
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Sayın Başbakanımız, partimizin her düzeyden yöneticileri
yeri geldikçe hâli özetleyen, izah eden açıklamalar yaptılar,
yapıyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın
tespiti üzereyiz. Dersim yakın tarihimizin en acı, en trajik
olaylarından biridir. Beslendiğimiz kaynaklar, birçok kesimin bigâne
kaldığı, korkup ürktüğü zamanlarda bize Dersim
hakikatlerini aktarmıştı zaten. Biz de hakşinas
tavırda, tarzda berdevam hâldeyiz.
Değerli milletvekilleri, bu notu düştükten
sonra güne gelelim ve asıl yüzleşmemiz gereken bir gerçeği
ortaya koyalım. Sahici bir yüzleşme. Sıcaklığı
henüz muhafaza edilen bir yüzleşme. Aktörleri isim isim belli, tarih ise
çok yakın 13 Mart 2016, yer Ankaranın Kızılay Meydanı.
Yine bir canlı bomba saldırısı gerçekleştiriliyor ve
36 vatandaşımız hayatını kaybediyor -bigünah insanlar-
125 vatandaşımız ise yaralanıyordu. Evlilik
hazırlığındaki nişanlılardan kâğıt
toplayıcısına, günün yorgunluğuyla gözlerini uykuya
kapamış işçiye kadar masum insanlar hayatlarını
kaybettiler.
O saldırıyı gerçekleştiren
terörist Seher Çağla Demirin terör örgütü PKKnın üstüne kan
sıçramasın diye taktığı yapay kollarından biri
olan TAK üstlendi bu saldırıyı. PKK ve HDP eylemin kendileriyle
ilişkisi olmadığını söylüyordu.
Şimdi bu bilgileri kenara not edelim ve bugüne
gelelim. Sizi bir yazıya götürmek istiyorum değerli
arkadaşlarım. Yazı malum bir şahsa ait, hepimizin
tanıdığı bir şahsa, Nurettin Demirtaş
imzalı. Hani her konuşmasını Kandilde beslenip büyütülen
sözde barış güvercinlerini uçurarak süsleyen HDP Genel
Başkanı Selahattin Demirtaş var ya, onun Kandildeki
ağabeyi.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Bu ne biçim konuşma ya!
İBRAHİM AYDEMİR (Devamla) - Yolcu
otobüsüne yanaşıp tamamen sivil insanları hedef alan ve 36 masum
vatandaşımızı katleden, 135 vatandaşımızın
yaralanmasına neden olan PKKnın canlı bombası Seher
Çağla Demirin o eylemine övgüler düzen bir yazı bu. Bu sivil
katliamlarını yücelten, terörü öven yazı PKKnın Avrupadaki
yayınlarından birisi olan Yeni Özgür Politika isimli gazetede
yayınlandı. Bakın neler diyor o yazıda Demirtaş:
İlk eylemin ardından Ankara girilmez bir kaleye çevrildiği
hâlde engellenemedi, başardı. Bu yüzden beyinlerinden vurulmuşa
döndüler. İnsanlığın en vicdanlı devrimcisi olarak
anılmayı hak eden Zınar Raperini soykırımı
beyninden vuran Doğa takip etti. Zınar Raperinden kastı daha
önceki Ankara saldırısını gerçekleştiren Abdulbaki
Sönmez galiba.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Bizimle ne alakası var?
İBRAHİM AYDEMİR (Devamla)
Alakası var, dinliyorsunuz.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Cenaze törenlerine gidiyorsunuz.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Zorlama bir kurgu yapmayın.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Gündemimizle ilgili konuşsanız
Konuşacak bir sözünüz
olmadığı için
İBRAHİM AYDEMİR (Devamla) Seher
Çağla Demir bir intihar eylemcisi değil bir özgürlük ve yaşam
tutkunudur ve eylemiyle ölümü değil yaşamı
yarattığı görülebilir. Doğa, asla bir ölüm ya da intihar
eylemcisi olarak tanımlanamaz. Doğa fedailiği Zilan
fedailiğidir, hiçbir bahaneyle asla lekelenemez olan nilüfer
çiçeğidir. Bu amaç uğrundaki adanmışlık
karşısında en azından saygılı olmayı bilmek
gerekir. Doğa, tüm insanlığın yüz akı ve onurudur;
sevilecek insan, sevilecek kadın, sevilecek yoldaştır. Doğa
gibi yaşamak ve Doğa gibi
ölümün üstüne gitmek en soylu davranıştır. Şimdi,
tereddütlerin değil faşizm karşısında tarih yazacak
direniş ruhunu ve tutumunu
sergilemenin zamanıdır, şimdi Doğa zamanıdır. Ve
bu iblis tehdit ediyor. Ya durdurun bu kanlı, bu vahşi, bu
insanlığın yüz karası soykırım saldırılarınızı
ya da kürdistan gençliğinin tümden Doğalaşmasına
şaşmayın.
ZİYA PİR (Diyarbakır) Ya, size
fezleke gelir!
İBRAHİM AYDEMİR (Devamla) Ölü
sevicilik, bunun adı ölü sevicilik. Silah, tehdit, katliam övgüsü, terör kutsaması, ne
ararsanız var. Ağızlarından barış ve
halkların kardeşliği gibi ekran koruyucuları
kaldırıldığında, akan kanlı sözler bunlar
işte değerli arkadaşlarım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Hâlâ bir kelime
Dersim demedin ama. Dersim üzerine konuşur musunuz?
İBRAHİM AYDEMİR (Devamla) Hangisine
inanalım şimdi biz? Ağabeyinin mi yoksa kardeşin sözlerine
mi?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüzleşme saygıdeğer bir insani erdem, önemli
bir kavram ve eğer dürüstseniz, yüzleşme çağrınızda
samimiyseniz son derece kıymetli bir çağrıdır yüzleşme
çağrısı. AK PARTİ iktidarı olarak biz yüzleşmenin
bu kıymetini bildiğimiz için, Dersim dâhil tarihin tozlu
raflarında bırakılmış tüm garabetlerle yüzleştik,
sorunların yüzleşmesini sağladık. Madem HDP yüzleşme
istiyor, öyleyse topu taca atıp 1938lere gitmeden günümüze gelmeli ve
yukarıda içimizi acıtarak alıntıladığım
satırlarla yüzleşmelidir ve lafı eğip bükmeden
yanıtlamalıdır.
Sual şu: HDP, Genel
Başkanlarının ağabeyinin Kandilde arkasına
yaslanıp Ankarada onlarca vatandaşımızı öldüren
teröristlere methiyeler düzülmesine ne diyor? Bir yandan halkların
kardeşliği gibi süslü laflar ederken, diğer yandan canlı
bombalara övgüler yağdıranlara söyleyecek bir sözleri var mı?
Ankarayı, İstanbulu, Bursayı ve daha yurdun birçok yerini
kana bulayan canlı bombalar sayısız insanımızın
hayatını karartırken bu insanlık katillerini yere göğe
sığdırmayan ağabeyler için ne diyor HDP? Öyle
kısık sesle geçiştirmeler değil, yüksek sesle itirazlar
duymak istiyoruz ama biliyoruz ki o itirazlar gelmeyecek. Birileri bu çatı
altında barış güvercini rolünü oynarken ağabeyleri bu
insanlık dışı eylemlere
alkış tutacak.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; HDPnin Tavşana kaç, tazıya tut. politikası
artık fazlasıyla sırıtmaktadır ve bugünle dürüstçe hesaplaşamayan,
yüzleşemeyen bir yapının dünü gündeme taşıması
samimi ve dürüstçe değildir.
Hepinizi en kalbî saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Aydemir.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, hatip gündemin dışında yani gündeme dair
hiçbir kelime kullanmadan Dersim katliamı ve araştırma
önergemize ilişkin ifadelerinin dışında partimizi ve özelde
de Eş Genel Başkanımızı hedef alan
sataşmanın da ötesinde bir hakaret tarzında bir durum söz
konusu, çok ağır bir sataşma söz konusu. 69a göre söz talep
ediyoruz.
BAŞKAN Hangi cümle?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Nasıl
yapmış?
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Cenazeye gidiyorsunuz, cenazeye!
ZİYA PİR (Diyarbakır) Kim cenazeye
gitti ya? Taziye ile cenaze arasındaki farkı öğren bir kere!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir saniye
efendim
Sayın Demireli dinliyorum, lütfen.
ZİYA PİR (Diyarbakır) Her seferinde
aynı konuyu getirmeyin.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Demirel,
dinliyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Eğer HDP samimiyse, yüzleşmekle samimiyse çünkü bu
bahsettiğimiz, gündemdeki yüzleşme konusunda samimi
olmadığımızı
BAŞKAN Evet, buyurunuz.
Siz mi konuşacaksınız?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Yani
size onlarca sataşma sayabilirim, konuşmasının bir bütünü
zaten sataşmaydı.
Grup adına Ahmet Bey konuşacak.
BAŞKAN Bir saniye, bir açıklama
yapayım.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzükün 69uncu
maddesine göre Şahsına sataşılan veya ileri sürmüş
olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan
Hükümet, komisyon, siyasî parti grubu veya milletvekilleri, açıklama
yapabilir ve cevap verebilir.
Kürsüde konuşan hatibin
konuşmalarını Başkanlık Divanı olarak dikkatle
dinliyoruz. Sataşma gerekçesiyle söz almaya yol açabilecek cümleler
kullanıp kullanmadığını burada tespit ediyorum ben,
dinliyorum ama sataşma talebiyle söz talep eden sayın grup
başkan vekilleri ve milletvekillerinin bu talebin gerekçesini ortaya
koymaları İç Tüzükün gereğidir, bu nedenle Sayın
Demirelden ayrıntı istiyorum. Sürekli olarak uygulamamız bu
şekildedir.
Sayın Yıldırım mı
konuşacak Sayın Demirel?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Evet
Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz iki dakikadır.
Sayın Yıldırım, lütfen, yeni bir
sataşmaya meydan vermeyiniz efendim.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Erzurum Milletvekili
İbrahim Aydemirin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkürler
Sayın Başkan.
İbrahim Bey, bunlar ciddi konular. Böyle
saptırılmaya, kıvırtmaya, köşe dönmeye gelecek
işler değil bunlar; ciddi konular, tarihsel konular. Samimi misiniz?
Oy verirsiniz, arşivler açılsın.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Açık arşivler.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Oy verirsiniz; o dönem
katledilen, idam edilenlerin mezarlarının, kemiklerinin nerede
olduğunu açığa çıkarırsınız. Oy verirsiniz,
sürgüne gönderilenlerin el konulan mallarının envanterini
açıklarsınız. Oy verirsiniz, yer değiştirme sonucunda
ailesini kaybetmişlerin nüfus gerçekliklerine
ulaşılmasını sağlarsınız.
Aile üzerinden mi vuracaksınız?
Yetiştirdiğiniz dindar nesilleri Singapurda kumarhanelere göndermek
için mi yetiştiriyorsunuz? (HDP sıralarından alkışlar)
Bunun için mi yetiştiriyorsunuz?
O zaman, bakın, ilişkiyi kurayım
İbrahim Bey: Eş Genel Başkanımızın Ankara
patlamalarıyla ilgili, duymakta samimiyseniz, kınama
açıklamalarını okursunuz, suçun şahsiliği üzerinden
konuşursunuz ondan sonra, başka yere çekmezsiniz. On
dakikanızın dokuz dakikasını bizimle ilgisi olmayan bir PKK
kadrosuyla ya da YPG kadrosuyla ya da PYD kadrosuyla meşgul etmezsiniz.
Bir diğer husus: Kişilik
Hani haklarından
vazgeçtik, herkes herkesle ilişkilendirilir ya. O zaman söyleyeyim:
Mitinglerinizi yaptığınız, beraber, kol kola selamlar
verdiğiniz, insanların kanıyla banyo yapmaktan haz duyan mafya
bozuntularının sizin partinizle olan ilişkisine ne diyeceksiniz?
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ne alakası var?
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Ne alakası var?
ZİYA PİR (Diyarbakır) Metin Külünkün
resimlerini görmediniz mi?
AHMET YILDIRIM (Devamla) Sizin Rize mitinginize gelmedi
mi? Sizin Genel Başkanınızla aynı mitingde bulunmadı
mı? Kaç etkinlik gösterelim size? Onun için, siz, o kan banyosunu
yapanlarla ilgili olarak gelin burada bir cevabınızın
olduğunu söyleyin. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, Sayın Yıldırım konuşmasında, kan
banyosu yapmaktan bahseden mafya bozuntusu ile partimiz arasında bir
ilişki olduğunu ifade etmiştir.
ZİYA PİR (Diyarbakır) Metin Külünkün
resimleri var onunla. Açın sosyal medyayı, Metin Külünkün resimleri
var. Daha yeni.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bu açık bir
sataşmadır.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Bostancı, lütfen yeni bir sataşmaya
yol açmayınız efendim.
2.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; o kişiye ilişkin, burada
zikredilen kişiye ilişkin savcılığın
soruşturma yürüttüğünü biliyoruz. Bizim partimizle de herhangi bir
ilgisi yok. Türkiye'nin herhangi bir yerinde birileri çıkıp miting
yapıp konuştuğunda bunu AK PARTİye ihale etmek son derece
yanlış bir yaklaşım.
İkincisi: Acılardan ve geçmişle
yüzleşmeden, adalet arayışından bahsediyorsak buna
ilişkin bir yaklaşım, buna ilişkin bir dil gerekir. Bu
işler böyle öfkeli, kızgın, saldırgan bir dille olmaz.
Gerçekten derdimiz, tarihte ne olduğunu açığa çıkarmak ve
geleceği bunun üzerine kurmak ise bunu sağlayacak bir dil ve üslubu
da bunun yanına koymamız lazım. Yoksa, derdimizin öyle
olmadığı anlaşılır.
Öte taraftan, burada resmî görüşlerimizi
anlatabiliriz ama herkes biliyor ki, terör örgütünün üzerinde yer
aldığı sosyopolitik zemin aynı zamanda HDPnin de üzerinde
yer aldığı zemindir. Mesele sadece Sayın Demirtaş ile
diğer Demirtaşın kardeşliği,
akrabalığı, ilişkisi değil; onun orada ifade
ettiği, aynı zamanda, ölüme, şiddete, cinayetlere yönelik bir
kültür, bir güzelleme ve buradan arkadaşımızın
bahsettiği, sizin bu şiddet çağrılarına; bu, ölümü
güzellemeye; bu, cinayet işleyen insanlara, canlı bombalara
ilişkin onları yücelten anlatıya karşı
tavrınız nedir, söylenen bu.
AHMET YILDIRIM (Muş) Eş Genel
Başkanımız söyledi işte.
ZİYA PİR (Diyarbakır)
Tavrımızı belirleyin! Aha burada, resim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Sayın
Yıldırım, mesele sadece kınamak, ayıplamak değil,
şiddete ilişkin, orada yükseltilen şiddete ilişkin sizin
onu reddeden, onu açıkça teşhir eden
ZİYA PİR (Diyarbakır) Siz bunu
reddediyor musunuz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
böyle
olmaması gerektiği konusunda sahada ciddi bir pratik ortaya
koyduğunuz şeklinde bir durum var mı? Bu yok maalesef ve emin
olun, bu olmadığı için insanlar, milyonlarca insan HDPye
karşı hiç iyi gözle bakmıyor, emin olun bu böyle.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Size iyi gözle mi
bakıyor? Ne diyorsunuz be! Size nasıl baktığını
herkes biliyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bu, Türkiye
için iyi bir durum değil, sizin için de iyi bir durum değil.
Saygılarımla (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekilinin
açıklamasında zaten son cümlesi yeterlidir. HDPye iyi gözle
bakılmadığını, halkın HDPye iyi gözle
bakmadığını ifade etti. Direkt grubumuza yönelik bir
sataşma var.
BAŞKAN Buyurunuz.
Siz mi konuşacaksınız?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, iyi gözle bakmamak, yani, bir sataşma mıdır?
Hiç mi bir laf söylemeyeceğiz? Böyle şey olur mu?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Ve onun
da dışında, diğer ifadeler de söz konusu. Yani
söylediklerini sıralarsam zaten bitmez sataşmayla ilgili. Yani
konuyla ilgili
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Kutsal bir
parti mi bu? Hiç mi laf söylenmeyecek?
BAŞKAN Siz mi konuşacaksınız
Sayın Demirel?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Ahmet
Bey konuşacak.
BAŞKAN Sayın Yıldırım,
buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
Sayın Yıldırım, lütfen
açıklama hakkınızı yeni bir sataşmaya yol açmayacak
şekilde kullanınız.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Kan filan demesin
Sayın Başkan, lütfen, kandan filan bahsetmesin.
3.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş) Böyle, partinizin
milletvekiliyle o mafya bozuntusunun resmi de burada durarak kalsın ve ben
bu şekilde konuşmaya devam edeyim.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Hani miting
vardı!
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) Ahmet
Bey, sizin milletvekillerinizle teröristlerin resimleri var
yığınla, onu da biz mi koyalım yani?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Teröristlerle
çektiriyor.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Hani, sakinlikten söz
ettiniz ya Naci Bey
İSMAİL AYDIN (Bursa) O zaman aynaya bak,
aynaya!
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Aynaya bak, kendine
bak!
AHMET YILDIRIM (Devamla) Bakın, sakinlikten
söz ettiniz ya, gördünüz mü tahammülsüzlüğü, gördünüz mü?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum)
Yakışıyor mu sana?
AHMET YILDIRIM (Devamla) Benim ilk konuşmamda
söylediklerim çok açık.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Hayır,
miting dedin.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Mesele, yarayı daha
fazla kanatmak değil.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Bak, yine kan
dedi, kandan başka bir şey bilmiyorsun ya!
AHMET YILDIRIM (Devamla) Oy verirsiniz, bu
tarihsel gerçekliği, gelirsiniz hep birlikte
araştırırız ve bununla birlikte, sadece siz, biz
değil, bu işe kafa yormuş tarih bilimcilerle, sosyal
bilimcilerle birlikte çalışırız.
Sosyolojik tabandan söz ettiniz. Bizim partimizin
hangi siyasi hareketle sosyolojik tabanı
paylaştığını bir yana bırakalım, sizin
partinizin milletvekilinin kan banyosu, insan kanıyla banyo yapmak
isteyenlerle nasıl bir sosyolojik tabana ve eksene oturduğuna bir
bakın.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Aynaya bak
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Aynaya bak, aynaya.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) Ahmet
Bey, o Metin Külünk var ya, bir büyük vatanseverdir, bulunduğu yere de
şekil verir o.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Bir diğer husus: Bu
konularda ne düşündüğümüzü sordunuz, az biraz
kulağınızı açıp dinleseydiniz, Eş Genel
Başkanımızın bu patlamalara ilişkin açıklamalarının
neler olduğunu size sizin konuşmanızdan önce söyledik.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Vatan hainleriyle
çektiriliyor ya!
AHMET YILDIRIM (Devamla) Bunlara ilişkin niye
gerçekleri, söylemlerimizi, sadece duymak istedikleriniz üzerinden
yürütüyorsunuz? Bu ibret vesikasıdır.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) Hiç ibret
vesikası değil, ibret vesikası canlı bombalarla çektirilen
resimlerdir.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Bu, partinizin kimlerle
aynı sosyolojik eksende bulunduğunun ve siyaset
yaptığının göstergesidir. Öbür türlü, Kandildeki bir
siyasetçinin bu konudaki düşüncelerini merak etmek istiyorsanız
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Teröristlerle
çektirmiyor, vatan hainleriyle çektirmiyor ya!
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum)
Yanındaki vatan haini değil onun.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Evet, siz, hani
övünüyorsunuz ya, 2014 Temmuzda bir yasa çıkardınız, bu konuda
bütün aktörlerle görüşülmesinin önünü açtınız, bunun suç
teşkil etmediğini söylediniz ilgili yasa maddesinde. Bu konuda, bu
memlekette kan akmasın, hayra vesile olsun diye arkadaşlarımız
defalarca gidip gelip günlerini, saatlerini ayırdılar. Bir kere de
buyurun, zaten gidenleriniz var, bir kere daha gidersiniz, bu yazılan
yazıdakileri de sormuş olursunuz.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Yıldırım bir fotoğraf bulmuş, o mafyadan birisiyle
(HDP sıralarından gürültüler)
ZİYA PİR (Diyarbakır) Sadece bir
fotoğraf mı?
AHMET YILDIRIM (Muş) Bak, ikinci
fotoğraf geliyor, Cumhurbaşkanının, ikinci fotoğraf
geliyor, bakın, ikinci fotoğraf.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir saniye
efendim, lütfen.
Buyurunuz Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Yine, mafyayla
partimiz arasında bağ olduğu iddiasıyla, bir de
fotoğraf göstererek sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
4.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
tekraren sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Yıldırım, sizden beklerdim ki o fotoğrafın yanına
başka fotoğraflar koyun.
ZİYA PİR (Diyarbakır) Ya,
Cumhurbaşkanının da var, onu da koyarız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) PKK
militanlarıyla HDPli milletvekillerinin yan yana, kucak kucağa,
yanak yanağa fotoğraflarını koyun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş) Ricanızla gittiler
arkadaşlarımız, sizin ricanızla.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Affedersiniz,
o PKK militanları ne yapıyor, ne? Ellerinde silahlarla ne
yapıyorlar Sayın Yıldırım?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Vatan hainleri!
Teröristler!
ZİYA PİR (Diyarbakır) Başbakan
selam gönderdi de resim çekildiler. Cumhurbaşkanı selamını
gönderdi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Mesele
şu: Bakın, Sen bana söyledin, ben sana söyledim. meselesi
değil, Türkiyenin bir yarası var, Türkiyenin bir derdi var. Sizin
oynayacağınız bir rol vardı, bundan vazgeçtiniz, bu önemli
bir şey.
HÜDA KAYA (İstanbul) Allah, Allah!
Masayı biz mi devirdik?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Siz
şiddetle, bu ülkede o şiddetin yaşanmasına mâni olacak
tarzda bir politika yürütmek yerine şiddetin diline teslim oldunuz ve
burada yaptığınız her konuşma aynı zamanda bu şiddete
teslim olmuş bir dilin konuşması.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ülkeyi yöneten siz değil misiniz?
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Şiddetin en
büyüğünü geçen hafta çarşamba yaşadık biz, merak etmeyin,
hiç merak etmeyin Naci Bey.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bu, sadece
sizin için kötü değil aslında. Türkiyede bu işleri tezekkür
ederken, konuşurken, tartışırken herkes adına da bir
parça kayıp. Bence biraz bu şiddetle ilgili dilinize, aynı
zeminde bulunduğunuz o sosyopolitik zeminin şiddeti yücelten ve güzelleyen
anlatımına karşı mesafe koyma iradenizi varsa eğer-
bunu ortaya koyarsanız sizin için de iyi olur, memleket için de iyi olur.
Yoksa her hâlükârda Türkiye şiddetle bu ülkeye, bu halka meydan okuyanlara
hukuk çerçevesinde gereken cevabı verecek ama bu Parlamentonun
çatısı altında olan herkesin herhâlde baş görevi
şiddete karşı çıkmak ve böyle bir zeminde derdimiz her
neyse bunları konuşabilmektir. Konuşun ama şiddeti
yüceltici tavırlara karşı da öyle kuru resmî beyanlarla
değil, pratikte, hayatın içinde karşı çıkın.
Benim söylediğim bu.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN - Bunu devam ettireceğiz öyle
zannediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan,
Sayın Bostancı çok açık bir şekilde misyonumuzu terk ederek
şiddete teslim olduğumuz ve bu dili kullandığımız
konusunda sataştı. İç Tüzük 69a göre sataşmadan söz
istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Yıldırım.
5.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
tekraren sataşması nedeniyle konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş) Şimdi,
arkadaşlar, bakın, iş resimlere gelirse Kurucu Genel
Başkanınızla devam eder. Bakın, o mafya bozuntusuyla ne
güzel, ne samimi fotoğrafların olduğunu da gösteririm.
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) Daha dün Biji
Apo diye yürüyordun Meclisin içinde.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Şimdi, hani bir
misyonumuz vardı, biz ondan vazgeçtik; gerçekler acı. Naci Hoca,
bakın, 9 Şubat 2016, Sayın Davutoğlu Hollandadan dönüyor
ve uçakta gazetecilere yanıt veriyor, diyor ki: 2014 Ekim ayında -o
meşhur, en uzun MGK var ya- orada kararı biz aldık, bu süreci
bitirme kararı aldık. diyor. Daha Dolmabahçe yapılmamış.
Sizin, halkı bu kadar oyalayan, ülkeyi şiddet sarmalına götüren
bu süreci, Dolmabahçeden dört ay önce aldığınızı
Sayın Başbakan söylüyor. Hollanda dönüşü, 9 Şubat 2016,
girin İnternete bakın ne söylediği çıkacak ortaya: İlgili
birimlere ben talimat verdim, Bütün hazırlıklarınızı
yapın. dedim. Başbakan söylüyor.
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) Kahpeliği
gördü, kahpeliği. Başbakan kahpeliği gördü.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Ve gelelim mi, oraya
gidişle, arkadaşlarınızın verdiği
fotoğraflarla, emin olun, bunu bütün asker ve polis ailelerine dönük de
söylüyorum, analarına, babalarına da söylüyorum: Bakın,
Başbakan itiraf ediyor. Bir yandan çözüm sürecini devam ettirirken bir
yandan evlatlarınızın ölümüne neden olacak savaş
kararını almış zaten. Ama biz bu ülkede bir kişinin
burnu kanamasın diye oraya gitmek bin defa gereksin,
arkadaşlarımızla bin defa daha yeter ki ülkenin sulhuna,
selametine, hayrına hizmet etsin diye yine gideriz. Bu, bizim partimizin
alabileceği 5 milyon oydan daha kıymetli bir çalışmadır.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Yıldırım, yaptığı konuşmada çözüm sürecini
AK PARTİ Hükûmetinin MGKda yapmış olduğu bir
toplantıda karar alarak bitirdiği ve bunun neticesinde gelen
ölümlerden de sorumlu olduğu iddiasında bulunmuştur. Bu
açık bir sataşmadır.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Başbakanın cümlelerini okudu, başka bir şey söylemedi
Sayın Bostancı.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İnşallah bu son konuşma olur, bunu
geçeriz.
6.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
tekraren sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; süreci hepimiz biliyoruz. Ben de
Çözüm Komisyonunun Başkanı olarak görev yaptım. O süreçte
Anadoluyu dolaştık, doğuda birçok yere gittik, batıda da
gittik. Görüştüğümüz insanların bir kısmı belli ki
PKKya yakın, herkesle görüşüyoruz, Niçin barajlar
yapılıyor? Bunlar birer savaş ilanıdır. Baraj
yapılmasını, çözüm süreci devam ederken bu şekilde bize
deklare etmeye kalkan insanlar vardı. Niçin karakollar
yapılıyor? Bu bir savaş ilanıdır. Daha çözüm süreci
devam ediyor. O sırada, sahada PKKya yakın olan, sempati
duyanların PKKnın bulunduğu pozisyona ilişkin bize
ilettiği görüşler bunlar. İnternet sitelerine girin bakın,
aynı şekilde 2015in Mart, Nisan, Mayıs aylarında Çözüm
süreci bitmiştir; bundan sonra savaş vardır, bundan sonra
şiddet vardır, bundan sonra Kürt halkının ayaklanması
vardır. tarzında nice beyanlara rastlayacaksınız. Niçin?
Çünkü, mesele O dedi, bu dedi. meselesi değil. PKK zannetti ki: Suriyedeki
iç çatışma ve gelişmeler ve buradaki büyük güçlerin belli bir
politik duruşu bana fırsat sağlıyor, bir tık
yukarıya çıkarım, Türkiye'de fiilî bir durum
yaratırım. Asıl sebebin bu olduğunu siz çok iyi
biliyorsunuz.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Aa! Aa!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Evet, çok iyi
biliyorsunuz ama bunu böyle söyleyemezsiniz.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Niye?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bunu böyle
söylemeniz mümkün değil.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Niye ki?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Evet, çözüm
sürecini bitiren PKKdır. Gidin, PKKnın askerî şeflerinin
beyanlarına bakın.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Başbakan öyle
demiyor ama.
AHMET YILDIRIM (Muş) Başbakan öyle
demiyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) O süreçte, sonra
da Ağrıda yaşanan olayı hatırlayın,
Ağrıda. Ağrıda yaşanan olayı
hatırlayın, daha çözüm süreci devam ederken.
ZİYA PİR (Diyarbakır)
Başbakanın beyanları ortada ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Sonuçta, bu
ülkede dökülen kanın sebebi, Orta Doğu coğrafyasındaki
gelişmelerden kendisine ekmek çıkacağını düşünen
PKKdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Taşeron
örgüt, evet.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) O PKKya
destek veren herkes o kanın altındadır, başka hiçbir
izahı yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.39
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.56
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni
AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun,
4/5/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, 1937-1938 yıllarında gerçekleştirilen Dersimde
yaşananlarla yüzleşilmesi ve bu yaşananların tüm boyutlarıyla
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4 Mayıs 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisi üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
Lehte ikinci konuşmacı Gürsel Erol,
Tunceli Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Erol. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜRSEL EROL (Tunceli) Sayın
Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, milletvekili seçildiğim, eski
adıyla Dersimde, bugünkü adıyla Tuncelide 1937 ve 1938de yaşanan
insanlık suçu ve vahşetle ilgili, HDPnin vermiş olduğu
önergeyle ilgili lehte söz aldım.
Ben Mecliste daha önce yaptığım
konuşmalarda kendimi siyaseten ifade ederken, siyaseti gerilim ve
karşıtlık üzerine değil, daha çok siyaseti sorgulayan,
çözüm odaklı söylemlerde bulunan bir siyasetçi olarak kendimi
tanımladım ve kendi seçim bölgemde de, herkesin bildiği gibi,
Atatürkçü ve cumhuriyetçi çizgide siyaset yapan bir siyasetçiyim. Bu anlamda,
burada konuşacaklarım, tamamen benim bölgemin gerçekleri olan,
geçmişte yaşanmış, mağduriyetler üzerine yaşanan
bir olayın tekrar gündeme gelmesiyle ilgili sizleri bilgilendirmek
amaçlı.
Konuşmamda,
aslında, 1937 ve 1938i değerlendirmeden önce, 1937 ve 1938de bu
insanlık suçunu ve bu vahşeti yaşayan halkın şu anda
hangi noktada olduğunu anlatmak isterim. Bakın, istatistik
araştırmalara göre, Türkiyenin en eğitimli kenti Tunceli;
okuryazar oranı yüzde 98. Yine, istatistik araştırmalara göre,
asker kaçağının en az olduğu kent Tunceli. Yine, istatistik
araştırmalara göre, Kocaeliden sonra düzenli vergisini ödeyen,
Türkiyede en fazla vergi ödeyen kent Tunceli. Yine, istatistik
araştırmalara göre, adi suçların en az gerçekleştiği
kent Tunceli. Yine, istatistik araştırmalara göre, kadın ve
erkek eşitliğinde kadın özgürlüğünün en yoğun
yaşandığı kent Tunceli. Yine, istatistik
araştırmalara göre, cumhuriyetin temel değerlerine
bağlılık ve laikliğin yaşatıldığı,
en yoğun şekilde yaşandığı kent Tunceli. (CHP
sıralarından alkışlar) Yani, bu kadar insanlık suçuna
ve vahşete rağmen, bu toplum hiçbir zaman cumhuriyetten ve
cumhuriyetin temel değerlerinden kopmadan her dönemde yurttaşlık
görevlerini yerine getirmiş bir toplumdur. Ve bu toplumun bir bireyi
olarak, temsilcisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunmaktan da duyduğum
mutluluğu ifade etmek isterim.
1937de, 1938de gerçekten
Tuncelide ne oldu? Bu konuyu yaklaşık iki yıl öncesinden
başlayan bir süreçle, Sayın Başbakanımız, Sayın
Cumhurbaşkanımız, siyasi partilerin genel başkanları
kamuoyunda; köşe yazarları, yorumcular medyada sürekli işlediler
ve gündeme getirdiler, bunun bir katliam olduğunu, bunun bir insanlık
suçu olduğunu sürekli ifade ettiler. Gerçekleri öğrenebilmek için
aslında yapılacak yol ve yöntem çok basit: Bir araştırma
komisyonunun kurulması. Yani, o bölgede yaşanan o tarihle ilgili
sürecin değerlendirilmesinde, tarihçilerin içinde olacağı bir
araştırma komisyonunun kurulmasında ne sakınca var, bunu
anlamış değilim. Eğer biz geçmiş tarihimizle
yüzleşemeyeceksek, iyisiyle kötüsüyle bu tarihin, kamuoyunu doğru
bilgilendirmek anlamında, eldeki belgelerin, verilerin
sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesiyle ilgili bir
komisyon kurmayı bile başaramayacaksak peki o Parlamentodaki
varlığımızın nedeni nedir?
Bakın, 1937 ve 1938de
Tuncelide bu hareketin başlamasındaki en önemli gerekçeleri
konuşmacılar ve yorumcular şöyle sıralıyorlar,
diyorlar ki:
1)
Vergi ödemediler.
2)
Tuncelililer o dönemde askerlik görevini yapmadılar, askere
gitmediler.
3) Cumhuriyeti ve otoriteyi
tanımadılar.
Sözde gerekçe bunlar.
Bunların hepsi külliyen yalan. Bakın, ben size şimdi belgelerle
bunu kanıtlayacağım.
Değerli milletvekilleri,
1) 1937 ve 1938de Tunceliye
Maliye müfettişi gönderilmiş, vergi ödeme oranıyla ilgili bir
değerlendirme yapmış, rapor yazmış. 1937 ve 1938de,
askerî harekât olduğu dönemde bile, Tuncelide vergi ödeme oranı
yüzde 95,40. Buyurun belgesi Maliye Bakanlığının sitesine
girdiğiniz zaman bu belgeyle
karşılaşırsınız.
2) Tuncelililer askere
gitmedi. Külliyen yalan. Millî Savunma Bakanlığının
İnternet sitesine girin, Rus Savaşından, Birinci Dünya
Savaşından, Çanakkale Zaferimizden Kurtuluş
Savaşımıza kadar şehitlerimizin, Tuncelili şehitlerin
isimlerini görürsünüz. Buyurun belgeleri Millî Savunma
Bakanlığının sitesinden alınmış, Tuncelili
şehitlerin belgeleri.
3) Tuncelililer cumhuriyeti
ve otoriteyi tanımadılar. Bu da külliyen yalan. Bakın, 1920li
yıllarda, Tuncelili aşiret reisleri Atatürk tarafından Ankaraya
çağrılır ve aşiret reisleri Ankaraya gelirler, Atatürke
ve Meclise ziyaretlerde bulunurlar, buradaki görüşmelerden sonra
Tunceliye dönerler.
Şunların
kılık kıyafetlerine bakmanızı isterim. Yani,
Türkiyede Kılık Kıyafet Kanununa ilk uyan kent, Tuncelidir.
Bakın, aşiret reislerinin çoğu okuryazar değil; hepsi
takım elbiseli, papyonlu, kravatlı ve bu şekilde Ankaraya
gelmişlerdir, Ankarada Mustafa Kemal Atatürkle görüşmüşlerdir
ve bizim, Tuncelinin bütün evlerinde ve cemevlerimizde, gittiğiniz zaman,
cumhuriyete olan bağlılıktan ve inançlarımızdan,
verdiğimiz değerden dolayı şu resmi görürsünüz:
İnançlarımızdan dolayı Hazreti Alinin, cumhuriyete olan
bağlılığımızdan dolayı Mustafa Kemal
Atatürkün resmini görürsünüz. (CHP sıralarından alkışlar)
Çünkü, yalnızca Tuncelililer değil, Türkiyedeki tüm Aleviler, tüm
ezilmişler, tüm dışlanmışlar kendi haklarını
ve özgürlüklerini cumhuriyetin ilanından sonra görmüşlerdir ve
cumhuriyetle kendi yaşamlarını bütünleştirmişlerdir.
Peki, 1938de neler yaşandı? Bakın,
1937 ve 1938 yıllarında yaklaşık 13 bin sivil halk o
bölgede katledildi, hayatını kaybetti, 13 bin
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) Kim
yaptı? Kim yaptı?
GÜRSEL EROL (Devamla)
kadın, genç, çocuk,
yaşlı ve yaklaşık 14 bin insan zorunlu göçe tabi tutuldu ve
2.700 kayıp kızımız var.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana)
İktidarda kim vardı? İktidarda kim vardı?
GÜRSEL EROL (Devamla) Anlatacağım,
sabırlı olun.
İşte, bu gördüğünüz resimdeki
kızlar yurtlara verilerek daha sonra asker ailelerin yanına
evlatlık verilmiştir. Bu kızlardan birisi kim biliyor musunuz?
Kenan Evrenin karısı Sekine Hanım. Dersimli kızlardan
birisi Kenan Evrenin eşi Sekine Hanım ve Türk siyasetinde önemli
figürlerin birçoğunun -ismini
buradan açıklamam doğru değil- anneleri Tuncelili kayıp
kızlardan. Peki, bu kimin döneminde yapıldı? Bu, tek partili
dönemde devletin hâkim olduğu, Celal Bayarın Başbakan
olduğu dönemde yapıldı.
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) Başka kim
vardı? Başka kim vardı?
GÜRSEL EROL (Devamla) Celal Bayar kimdir? Celal
Bayar, Cumhuriyet Halk Partisinin Geçici Genel
Başkanlığını yapmış, sonra Demokrat Partinin
kurulmasıyla birlikte Demokrat Partinin Cumhurbaşkanlığını
yapmış, 1955 yılında 6-7 Eylülde -Dersimdeki aynı
anlayışla hareket edip- İstanbuldaki azınlıklara
karşı da eylem gerçekleştiren kişidir.
FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak)
Cumhurbaşkanı kim? Cumhurbaşkanı kim?
GÜRSEL EROL (Devamla) Yani, bugün siz nasıl
Devletin içerisinde paralel güçler var, paralel yapı var.
diyorsanız, o zaman da siyasi bir parti olmayan, devletin ta kendisi olan,
Cumhuriyet Halk Partisinin içerisindeki paralel güçler, bu sağ
düşünceye hâkim olan güçlerdi ve etkin olan güçlerdi. Bu güçler
insanlık suçunun işlenmesine katkı vermişlerdir.
FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak)
Cumhurbaşkanı kim? Cumhurbaşkanı kim?
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Kimse kim ya,
sana ne! Biliyoruz Cumhurbaşkanının kim olduğunu! Nedir bu
Atatürk düşmanlığı?
GÜRSEL EROL (Devamla) Değerli
milletvekilleri, ben bu kürsüden ne birbirinize laf atmanızı ne de
bana laf atmanızı doğru buluyorum. Bir milletvekili kürsüden
özgürce düşüncelerini ifade edebilmeli çünkü biz, hepimiz ayrı siyasi
düşünceden gelen, ayrı seçmen kitlesine hitap eden
milletvekilleriyiz. Tabii ki hepimizin siyasete bakış
açısı, ülkede yaşanan sorunlara bakış açımız
birbirinden farklı olacak. Aynı parti içerisinde bile ayrı
şeyleri düşünebiliriz bugün Sayın Başbakanımız
ile Sayın Cumhurbaşkanımızın aynı
düşünmedikleri gibi, bundan daha doğal ne olabilir ama önemli olan,
medeni kurallar içerisinde biz, hepimiz birbirimizi dinleyebilmeliyiz, ortak
değerlerde ve ortak vicdanda buluşabilmeliyiz. Bu ülke hepimizin,
kimse kimseden daha fazla Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşı
değil, kimse kimseden daha fazla, birbirimizden ayrı bir
yurttaşlık hakkına sahip değil. Bu ülkede insan
hakları ihlali varsa hepimiz bunu seslendirebilmeliyiz ve tedbir
alabilmeliyiz. Eğer bu ülkede gerçekten hukuk dışı bir
uygulama varsa, hukukun egemen olması için hepimiz bunun mücadelesini vermeliyiz.
Bakın, bizim bütün adliye
binalarımızda, hâkimin arkasında bir ifade vardır: Adalet
mülkün temelidir. Yani, gayrimenkulü tarif etmiyor, yurttaşlık
hakkını tarif ediyor. O zaman, hepimiz, birbirimize saygılı
olabilmeliyiz, birbirimizi dinleyebilmeliyiz, ortak değerler üzerinde
buluşabilmeliyiz.
Sayın Grup Başkan Vekili, benim
cumhuriyetçi bir milletvekili ve bu ülkenin onur duyan bir milletvekili olarak
AKP Grubundan ricam, Dersim olaylarının
araştırılmasıyla ilgili bir komisyonun kurulmasına yönelik
evet oyu kullanmanızdır. Tarih ortaya çıksın, bu tarihle
insanlar yüzleşsin. Eğer Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda bir
sorumluluğu varsa, ben Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekili olarak
çıkar bu kürsüden özür dilemesini de bilirim. Ama, yapılması
gereken ortak değerlerde, ortak kararlarda uzlaşma kültürünün egemen
olmasıdır.
Hepinize teşekkür ederim,
saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erol.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın hatibi
dinledik. Esasen, genel bağlamı itibarıyla makul bir
değerlendirmeydi ancak bir suçlu ararken Celal Bayar, onun ardından
da sağ düşünce diye bir tarihsel sürekliliğe atıfla,
Dersimin ihalesini sağ düşüncenin bugün Türkiyede temsilcisi olarak
kabul edilen AK PARTİye kadar ulaştıran anlatımı
uygun değildi. Bu açık bir sataşmadır. Bu çerçevede söz
talep ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bostancı, ben o
cümleyi sataşma olarak görmüyorum. O ifadeyle Adalet ve Kalkınma
Partisine yönelik bir iddiada bulunduğunu düşünmüyorum, ben böyle
almadım bunu.
Sayın Erola soralım isterseniz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) AKPnin programında var
mı efendim Biz sağ partiyiz. diye?
GÜRSEL EROL (Tunceli) Sayın Başkan, ben bir
siyasi partiyi
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım, siz de çok iyi biliyorsunuz, AK
PARTİ nevzuhur bir parti değil. Türkiyede siyasetin bir
sürekliliği var, bir tarihsel hikâyesi var. Esasen, burada, bugün temsil
edilen bütün siyasi hareketler Yusuf Akçuranın ta 1904te ifade
ettiği geleneğin devamı. Dolayısıyla, sayın
konuşmacının kastı ne olursa olsun, anlaşılan
odur, bir sürekliliğe atıf yapıyor ve ihale ediyor. Ben -iyi
niyetle veya başka türlü, bilemem niyetini- sadece buradaki atıf
dolayısıyla tashih amacıyla ve sataşma olduğu için söz
istiyorum.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Efendim, hatibe
soralım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sataşma
yoktur, 60a göre yerinden söylesin.
BAŞKAN Sayın Bostancı, bakın,
siz de gayet iyi biliyorsunuz ki bir siyasi parti grubuna bir sataşma
olması hâlinde cevap hakkınız vardır. Sağ
düşünceye yönelik bir eleştiriyi doğrudan bir parti grubuna
yönelik eleştiri olarak almak doğru değil. Varsayalım ki,
kürsüden bir hatip sol düşünceye yönelik teorik bir eleştiri getirdi,
bundan dolayı Cumhuriyet Halk Partisinin sataşma gerekçesiyle söz
istemesi ne kadar doğru değil ise bu nedenle sizin de söz istemenizi -doğru
değil demeyeyim ama- İç Tüzük'e uygun bulmuyorum efendim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, CHP'nin Değerli Genel Başkanı sürekli yeni
CHP'den bahsetti, yeni CHP.
Şimdi, geçmişe yönelik eleştiriler
dile geldiğinde arkadaşlar hemen öfkeleniyorlar ve söz talep
ediyorlar, bundan sonra etmeyecekler mi acaba?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne alakası var ya?
ALİ ÖZCAN (İstanbul) O zaman AKP var
mıydı Sayın Bostancı?
BAŞKAN Sayın Bostancı, şimdi,
ben bu konuda tartışmaya girmek durumunda değilim, böyle bir
hakkım yok, böyle bir yetkim yok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Hayır, ben
süreklilikten bahsediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Mikrofonunuzu yerinizden bir dakika süreyle açabilirim.
Buyurunuz Sayın Bostancı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Efendim, parti
programlarına bakalım Sayın Başkan, sağcı,
solcu diye yazıyorsa sataşma olarak kabul edilebilir.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
23.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Tunceli Milletvekili Gürsel
Erolun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, esasen bu tür olayları değerlendirirken politik
polemikler işin içerisine girdiğinde, tarihsel durumları
açıklamak ve anlatmak çok kolay olmuyor, önce bunu belirteyim.
Bu iş esas itibarıyla tarihçilerindir,
bizim genel tavrımız da bu. Siyasetin rolü şudur:
İnsanları cesaretlendirmek, bu tarihsel yüzleşme için
cesaretlendirmek, Sayın Cumhurbaşkanımız bunu yapmıştır,
tarihçiler böyle bir cüretkârlıkla tarihe bakabilirler, bu yüzleşmeyi
sağlayabilirler, bunu yaparken de unutmayalım, ortak kader ve
gelecek, en asıl olan unsur budur. Dolayısıyla, bu
araştırma önergesinin bu politik spekülasyonlar çerçevesinde bir
mecra açacağı kanaatindeyim.
Arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, ben
de söz istiyorum yerimden.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Bu
direkt bize sataşmadır Başkan.
BAŞKAN Hayır, hayır, hiçbir
sataşma yok efendim, hangi cümleyle sataşmada bulundu?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Bostancının ifade ettiği bizim araştırma
önergemizin tamamen politik bir soruna neden olacağını ifade
ediyor. Bu söylem direkt bir sataşmadır, ben de yerimden söz isterim
o zaman.
BAŞKAN Sayın Demirel, bakınız,
Sayın Bostancının sataşma talebini İç Tüzüke
nasıl uygun bulmadıysam, sizin de sataşma gerekçenizi İç
Tüzüke uygun bulmuyorum. Ancak, sizden önce Sayın Altayın bir söz
talebi var; önce Sayın Altaya, sonra size söz vereceğim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, benim
de söz talebim var.
BAŞKAN Peki Sayın Akçay, size de söz
vereceğim.
Buyurunuz Sayın Altay.
24.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Dersim olaylarının o
günün şartlarında yaşanmış bir travma olduğuna ve
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Dersimde yaşanan acı, şu veya bu şekilde yapılan bu
olayla ilgili sıfatlar ayrı, hepsinden ayrı olarak söylemek
isterim ki o günün şartlarında yaşanmış bir
travmadır, acıdır; bir.
İki: Bunları kaşıyarak
Türkiyede ulusal birliğe zarar vermekten başka bir şey
yapılmaz.
Üç: Genelde -özellikle AKP cenahında- Dersim
ve 1937-1938 deyince Atatürk ve İnönü üzerinden bu eleştiriler
yapılır. Biraz önce konuşan hatibimiz bu yanlış
bilgilenmeyi düzeltmek için O dönem, üstüne üstlük, Başbakan da Celal
Bayar. diyerek bir tarih hatırlatması yapmıştır. Ama,
Sayın Bostancının bu polemik sevdası
Bilirim, sever
polemiği, hayhay, yanımızda felsefe sözlüğü yok ama
Sayın Bostancıyla bu konuda sabaha kadar polemik yapmak gerekiyorsa
yaparız ama lütfen, lütfen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) -
bu
acıları kaşıyarak siyasette oy konsolidasyonu yapmaktan
artık vazgeçin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altay.
Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Sayın Akçayın talebi var öncelikle,
isterseniz o konuşsun.
BAŞKAN Peki.
Buyurunuz Sayın Akçay.
25.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Dersim konusunu sebep ve sonuç
ilişkisini doğru kurarak ele almak ve bağlamından
koparmamak gerektiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tabii, konuyu sebep ve sonuç ilişkisini
doğru kurarak ele almak gerekir diye düşünüyoruz ve konuyu da
bağlamından koparmamak gerekir. Bir kere, bu Dersim hadiselerinin
mezheple veya bir etnik yapıyla alakası
olmadığını düşünüyoruz. Yani, Dersimde Türkmen de
Kürt de Alevi de ve diğer insanlarımız da
yaşıyorlardı. Bu feodal yapıdan kaynaklanan sorun,
aynı zamanda Osmanlıdan cumhuriyete evrilen, devredilen bir sorundur.
Konunun sosyolojik, coğrafi, tarihî, tabii, elbette sebepleri de
vardır. Bu konuyu ele alanların aslında feodal aşiret
düzenini sorgulamadıkları da çok calibidikkat oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Aslında bunun bir
sorgulanması gerekir. Acaba, bu feodal aşiret düzenini mi
savunuyorlar diye doğrusu merak ediyorum.
Bu feodal aşiretler, cumhuriyet rejiminin kendi
feodal çıkarlarına zarar vereceğini gördüğü için
karşı çıktılar ve pek çok hadise yaşandı hem
Osmanlı düzeninde hem cumhuriyete uyum konusunda. Yurttaşlık
rejimine, hukukuna, statüsüne, bu feodal düzenin, yapının
itirazı vardı, her ne kadar kabul edilmese de. Okullara, eğitime
bu aşiret ağaları, o kutsanan, birtakım seyit ve pirlik
rütbesi bahşedilen kişiler, askerlik konusunda ve orada meydana gelen
eşkıyalık olayları
Şimdi, cumhuriyet düzeninde de
BAŞKAN Sayın Akçay, toparlayınız
lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yani, toparladım
sayılır.
Burada, ben Celal Bayarı da rahmetle anarak
sözlerime son veriyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Sayın Demirel
26.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Dersimde yaşanan
süreçle yüzleşmek için bir komisyona ihtiyaç duyulduğuna ilişkin
açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Başkan, önemli bir konu. Dersim
katliamıyla yüzleşmemek, bugünkü yaşananlarla da
yüzleşmemek anlamına geliyor. Konuşmamın başında
da ifade ettim. Bu önemli konuya ilişkin bugün, burada bir
araştırma komisyonunun kurulmasından neden kaçıyor iktidar?
Yüzleşmekten korkuyor. Bunları görmek gerekiyor. Bunların hepsi
tarihe geçecek. Tarihle yüzleşmek de bunun bir adıdır. Şu
anda, Dersimde katliama ilişkin anma programları var iki gün
boyunca. Sürekli, bu anma programına hem yurt dışından
katılımlar var hem Dersimliler şu anda bizi izliyor. Dersimde
Kürtler, Aleviler katledildi, idam edildi ve sürgüne gönderilen bütün insanlar,
özelde de kadınlar gerçekten ya sürgüne gönderildi ya
başkalarıyla evlenmeleri sağlandı, -başkaları
açısından da ifade edersek- genel yaşananları
açığa çıkartmak gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Bir de
Dersim açısından şunu söylemek lazım: Bu katledilenlerin
kemiklerinin ortaya çıkması ve bu süreçle yüzleşmek için bir
komisyona ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha buradan ifade ediyor, madem
samimiysek o zaman bu komisyonun kurulması için hep birlikte Evet. diyelim
diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
Önerinin aleyhinde Yılmaz Tunç, Bartın
Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Tunç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun,
4/5/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, 1937-1938 yıllarında gerçekleştirilen Dersimde
yaşananlarla yüzleşilmesi ve bu yaşananların tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4 Mayıs
2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu
vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle, dün ve önceki gün, Bartında 2
şehit acısıyla sarsıldık, peş peşe oldu.
Mardin Nusaybinde terörle mücadele sırasında, hain bir
saldırı neticesinde Bartının Ulus ilçesi Kumluca Kirsinler
köyünden Sinan Oruç şehit edildi. Ve ertesi gün de Hakkâri
Şemdinlide yine Bartın Kozcağız Eyüpoğlu köyünden
Ayhan Erdoğan kardeşimiz kalleşçe şehit edildi. Ben,
buradan, şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum; yakınlarına,
ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Terörü
ve terörün arkasında duranları şiddetle ve nefretle
kınadığımı tekrar buradan yinelemek istiyorum. Teröre
destek verenler hem tarih huzurunda hem milletimiz huzurunda hem de
Cenab-ı Allahın huzurunda hesap vereceklerdir. Milletimiz bu oynanan
kirli oyunun farkındadır, bu oyunlara bugüne kadar fırsat
vermediği gibi bundan sonra da vermeyecektir. Bir kez daha
şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Yine, geçen hafta da burada, Ergenekon
davasının adli ve siyasi boyutlarının
araştırılmasıyla ilgili bir araştırma önergesinde
konuşma yapmıştım. O konuşmada, davaya
değişik kesimlerden müdahale taleplerinin olduğunu
belirtmiştim. Bu müdahillik taleplerinden bir tanesinin de CHPli
milletvekili Selina Doğanın eşi Erdal Doğan olduğunu
ifade etmiştim. Selina Hanımın burada bir düzeltme
yapılması noktasında bir ricası oldu. Orada, tabii, Selina
Hanımın eşi Erdal Doğan Zirve Yayınevi
davasının müdahil avukatıydı. Zirve Yayınevi
davası da daha sonra Ergenekon ana davasıyla birleştirildi. Ben
bu ifadeyi kullanırken, ana dava ve birleştirilen davalar ayırt
etmeksizin, Ergenekon dosyasında müdahillik talebinde bulunan kişi ve
kurumlardan bahsetmiştim. Bunu da burada, bu vesileyle düzeltmek
istiyorum.
HDP grup önerisine gelince: Grup önerisiyle
1937-1938 yıllarında Dersimde meydana gelen olaylarla
yüzleşilmesi ve bununla ilgili Mecliste bir araştırma komisyonu
kurulması istenmektedir. Önceki dönemlerde de bu yönde araştırma
önergeleri verilmişti, burada da konuşmalar
yapılmıştı. Biraz önce de benzer konuşmalar
yapıldı, polemikler yapılmaya çalışıldı,
farklı düşünceler dile getirildi, Dönemin Başbakanı
sonradan Demokrat Partiye geçti. eleştirileri oldu, sataşmalarla
Dönemin Cumhurbaşkanı kimdi? diye soranlar oldu. Şimdi, tabii,
bu dönemin Cumhurbaşkanını, Başbakanını
araştırmaya kalktığımız zaman doğru sonuçlar
elde edemeyiz, o zaman şunu da sorarlar: Dönemin İçişleri
Bakanı kimdi ve bu İçişleri Bakanının ismini hangi
belediyeler, hangi partinin belediyeleri parklara hâlâ vermeye devam ediyor?
Bunu da sorgulamak gerekir. O nedenle, bu polemiklerle bir yere
varamayacağımızı öncelikle belirtmek istiyorum.
Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti devleti AK PARTİ
iktidarında cesaret göstermiş ve Tarihimizle yüzleşmemiz
gerekir. Bu anlamda, eğer araştırma yapmak isteyenler varsa
buyurun, Başbakanlık arşivleri açıktır.
demiştir. Bu konudaki araştırmayı, olayın faillerinin
kimler olduğunu, mağdurlarının kimler olduğunu
Başbakanlık arşivlerinde artık bulmak mümkün, gizli
saklı bir olay değil. Bu nedenle, bu konu öncelikle tabii ki
tarihçilerin görevidir ama bu konuda araştırma yapmak isteyen herkese
Başbakanlık arşivlerini açan iktidar da AK PARTİ
iktidarıdır.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ,
kurulduğundan ve iktidara geldiği günden itibaren siyasi
tabuların, tarihî tabuların, sorgulanamayan konuların üzerine
büyük bir kararlılıkla gitmiştir. Kendi tarihiyle, tarihinin
karanlık noktalarıyla yüzleşemeyenlerin, yüzleşme
cesaretini gösteremeyenlerin iyi bir gelecek inşa edemeyeceğine
inanan AK PARTİ iktidarında hiçbir şeyin üzeri
örtülmemiştir. Çünkü, AK PARTİ, bu ülkenin büyümesinin,
güçlenmesinin, dünyanın lider ülkelerinden birisi olabilmesinin önündeki
en büyük engellerden birinin geçmişiyle, tarihiyle, tabularıyla ve
korkularıyla, faili meçhullerle yüzleşememesi olduğuna
inanmaktadır. Onun için, on dört yıllık iktidarımız sürecinde
başta güneydoğu sorunu olmak üzere, ret politikaları ortadan
kaldırılmış, inkâr politikaları, asilimasyon
politikaları neredeyse sıfırlanmıştır.
Dersim katliamının üzerinden güncel siyasi
polemikler yapılması doğru değildir. Dersim
olaylarıyla ilgili olarak yazılmış çok sayıda
araştırma vardır. Bugünkü olaylar ile geçmişte meydana
gelen olaylar arasında benzerlik kurmak doğru sonuçlar vermeyebilir.
Bu konuda araştırma yapmak isteyenler için Başbakanlık
arşivleri de araştırma yapmak isteyenlere açılmıştır.
Olayın sorumlularının da mağdurlarının da kimler
olduğunu belgeleriyle, delilleriyle hiçbir tartışmaya mahal
vermeyecek şekilde arşivlerde bulmak mümkündür. Çeşitli
tarihlerde Dersimle ilgili hazırlanan raporlar vardır, Dersimle
ilgili çıkarılan kanunlar vardır, dönemin
sorumlularının verdiği talimatlar vardır, Bakanlar Kurulu
kararları ve ilgili belgeler ortadadır. Bu belgelerden rahatsız
olmadan, belgelerde sorumlularının açık olarak belli olduğu
bu olaylarla yüzleşmekten kimsenin kaçınmaması gerekir.
Araştırma önergesinde bahsedilen 1921
Anayasasıyla ilgili olarak ifade edilen hususlara da değinmek
gerekirse 1921 Anayasası Kurtuluş Savaşı sonrası
hazırlanan çerçeve bir Anayasadır, 24 maddeden oluşan bir
Anayasadır. Bu Anayasa, yerel yönetimlere daha çok yetki veren bir
Anayasa olarak tarihimizde, anayasa hukuku tarihimizde yerini
almıştır. Tabii, bunu özerklik anlamında algılamamak
gerekir çünkü verilen yetki yerel yönetimlerin o günkü ortamda
güçlendirilmesine ilişkindir. AK PARTİ iktidarının on dört
yıllık dönemine baktığımız zaman, Belediyeler
Yasasındaki değişiklikle, il genel meclislerinin -üyeler ve
başkan dâhil- âdeta bir yerel parlamentoya dönüştürülmesiyle,
Büyükşehir Yasasındaki değişiklerle yerel yönetimler 1921
Anayasasından çok daha ileri noktada güçlendirilmiştir. Bu nedenle,
1921 Anayasasındaki yerel yönetimlere verilen yetkileri özerklik olarak
algılamak doğru değildir.
Dersim olaylarının yerel yönetimlerin
özerklik talepleriyle de bir ilgisi bulunmamaktadır. Araştırma
önergesinde böyle bir bağ kurulmaya çalışılıyor, bu bağın
kurulmasının da doğru olmadığını belirtmek
istiyorum.
Konu, tarihimizle yüzleşmeme sorunudur. Bununla
ilgili olarak da zaten Sayın Cumhurbaşkanımız
Başbakanlığı döneminde net bir şekilde açıklamalar yapmış, gerekirse
bu konularda devletin özür bile dileyebileceğini
açıklamıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24üncü Döneminde de
Dersim olaylarıyla ilgili mağdurların dilekçeleri Dilekçe
Komisyonuna gelmiştir. Dilekçe Komisyonu da o dönemde bir alt komisyon
oluşturmuştur bu konuda. 150 bine yakın belge Dilekçe Komisyonu
alt komisyonuna intikal etmiştir. Bu konuda Dilekçe Komisyonunun da
incelemeleri devam etmektedir. Ayrıca, Dilekçe Komisyonu alt komisyonu bu
konuda hem bilgi, belgeleri talep etmiş hem de bazı
tanıkları da dinlemiştir.
Konu, insan hakları sorunudur. Eğer
geçmişte meydana gelen bir insan hakları sorunu varsa bunun
araştırılmasıyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yetkili komisyon da aslında bu konuda kurulmuş olan ihtisas komisyonudur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu tam bu konuyla ilgili ihtisas komisyonudur. Yani, burada ayrıca
bir araştırma komisyonu kurup -üç artı bir ay- dört aylık
sürede bu konuyu araştırmak yerine, eğer varsa yine
endişeler, Başbakanlık arşivleri yeterli gelmiyor,
belgeler yeterli gelmiyor. diyorsak, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda da bu konuda inceleme
yapılabilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu, bu konuda uzman milletvekillerimiz tarafından
oluşturulan bir komisyondur, ayrıca yetkileri de geniştir. O
nedenle, araştırma komisyonundan daha geniş yetkileri olan bir
komisyon varken böyle bir komisyonun kurulmasına gerek
olmadığı kanaatindeyim. Gündemimizde de İş Kanunuyla
ilgili tasarı var.
Bu nedenle grup önerisinin aleyhinde olduğumu
belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tunç.
Öneriyi Oylarınıza sunuyorum
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yoklama talep
ediyoruz.
BAŞKAN - Bir yoklama talebi vardır. Bu
nedenle yoklama işlemini gerçekleştireceğim.
Önce yoklama
talebinde bulunan sayın milletvekillerinin Genel Kuruldaki
varlığını tespit edeceğim: Sayın Altay,
Sayın Akar, Sayın Özcan, Sayın Aydın, Sayın Özkoç,
Sayın Erol, Sayın Akaydın, Sayın Özdemir, Sayın
Karadeniz, Sayın Basmacı, Sayın Emre, Sayın Arık,
Sayın Tümer, Sayın Gürer, Sayın Altaca Kayışoğlu,
Sayın Tanal, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın
Bektaşoğlu, Sayın Bakan.
Yoklama
işlemi için iki dakika süre vereceğim.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.29
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.41
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni
AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun,
4/5/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, 1937-1938 yıllarında gerçekleştirilen Dersimde
yaşananlarla yüzleşilmesi ve bu yaşananların tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4 Mayıs
2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- CHP Grubunun,
8/3/2016 tarihinde Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşları
tarafından, amatör spor kulüplerinin sorunlarının
araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 4 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4/5/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 4/5/2016 Çarşamba günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve
arkadaşlarının, amatör spor kulüplerinin sorunlarının
araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi
amacıyla 8/3/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
Araştırması Önergesinin (341 sıra no.lu) Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
4/5/2016 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin lehinde ve aleyhinde olmak üzere ikişer sayın
milletvekiline söz vereceğim.
Lehinde ilk konuşmacı, Haydar Akar,
Kocaeli Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Akar. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizlerden bir ricam var: Dinlemek istemeyen
lütfen çıksın Genel Kuruldan, dinleyen arkadaşlara da engel
olmasınlar lütfen; ayakta sohbetleri bırakalım, Sayın Bakan
siz de. Böylece konumuzu vatandaşa ve arkadaşlarımıza anlatma
fırsatını yakalamış oluruz.
Teşekkür ediyorum.
Evet, amatör spor kulüplerinin problemleriyle ilgili
bir Meclis araştırması önergesi verdim ve buraya getirdik. Buna
başlamadan önce, biliyorsunuz, artık, sezon sonu dediğimiz,
bütün spor müsabakalarında finaller oynanmaya başladı,
çeşitli liglerde her branşta olmak üzere şampiyonlar
belirleniyor; bunlardan bir tanesi de Kocaelispor. Kocaelispor Bölgesel Amatör
Ligden profesyonel lige çıktı ve geçen hafta bu da
yaptığı play-off maçından sonra tescillenmiş oldu.
Kocaelisporun hikâyesine baktığımızda, 1966
yılında kurulan bir spor kulübümüz. Kocaelispor deyince akla,
1990lı yıllar, yine, MHP sıralarında oturan sevgili
milletvekili arkadaşımız Saffet Sancaklı da dâhil olmak
üzere Türkiyede birçok futbolcu gelebilir. Yine, Süper Lig macerası
1990lı yıllarda başlamış ve süreç içerisinde de 2 kez
Türkiye Kupasını kazanmış, en son kazandığı
Türkiye Kupasıyla, bugün Kocaelispora hiç destek vermeyen AKPli
Büyükşehir Belediye Başkanı ellerini havaya kaldırarak,
kupayı kaldırarak şehir turu da atmıştır
açık otobüs üzerinde. Ama bugün Kocaelisporun geldiği noktaya
bakarsanız, amatör yani BAL liginden profesyonel lige
çıktığı için bunları konuşmak durumunda
kalıyoruz.
Ben bu arada, şampiyon olan tüm
takımları kutluyorum, hangi branşta olursa olsun, hepsine
başarılar diliyorum.
Evet, buradan hareketle, amatörden hareketle -dedik
ya, Kocaelispor BAL liginden profesyonel lige çıktı dedik- amatör
kulüplerin Türkiyedeki durumuna şöyle bir bakmak gerektiğini
düşünüyorum. Gerçekten de içler acısı hâlleri olduğunu hep
birlikte görüyoruz.
Yine, ülkemizdeki Spor Genel Müdürlüğünün 2015
verilerine göre 13.867 amatör spor kulübü bulunuyor. Bunlar futbol kulübü
değil arkadaşlar, güreş kulübü, yüzme kulübü, voleybol kulübü,
basketbol kulübü olmak üzere birçok dalda 13.867 spor kulübü bulunuyor. Bu
rakam size büyük gelebilir, bu 13.867, spor kulübüne 3 milyon 700 bin
kayıtlı amatör sporcumuz var; 78 milyon nüfusta 3 milyon 700 binlik
kayıtlı sporcu var. Nüfusa oranladığınız zaman
yüzde 10ları bulmayan bir
sayıyla karşı karşıyayız. Peki, bu iş
gelişmiş ülkelerde nasıl, bir iki tane örnek vermek istiyorum:
Örneğin, nüfusu bize çok yakın olan Fransada 165 bin amatör spor
kulübü var. Bakın, bizim 13.867, Fransada 165 bin spor kulübü var. Bizde
1 spor kulübüne 6.430 kişi düşüyor, Fransada 1 spor kulübüne sadece
333 kişi düşüyor. Rakamlar gerçekten ilginç. Peki, nüfusu sadece 17
milyon olan Hollandaya baktığımızda 36 bin spor kulübünün
olduğunu görüyoruz ve onlarda da 417 kişi düşüyor. Bizdeki
rakamı bir daha tekrarlıyorum: 6.430 kişi 1 bir spor kulübüne.
Niye söyledim bu rakamları? Bugün
şiddetten bahsediyorsak, bugün terörden bahsediyorsak, bugün
uyuşturucu alışkanlığından, alkol
alışkanlığından bahsediyorsak,
çocuklarımızın, gençlerimizin kötü yollara düşme
oranlarının yüksekliğinden, suç işleme yüksekliğinden
bahsediyorsak bilin ki etkilerinden bir tanesi de amatör spor kulüplerinin
azlığıdır. Tabii ki bu tür suçları önleyecek tek
başına bir araç değil amatör spor kulüpleri veya amatör sporcu
olmak ama genelde baktığınızda etkenlerden birinin
olduğunu görüyorsunuz. Bu kadar az spor kulübüyle yürümeye
çalışırsanız ne olur? Suç oranları Türkiyede
gençlerde özellikle artış gösterir diye düşünüyorum.
Şimdi, amatör spor kulüplerinin durumu bu; 13
bin tane var dedik. 13 bin spor kulübünün de durumu felaket, hepsi borçlu
arkadaşlar, hepsi borçlu aşağı yukarı. Hangi dalda
olursa olsun, hepsi bir başkanın veya spor kulübünün yöneticilerinin
sırtında gidiyor, devletin buna en ufak bir katkısı yok.
Bunu sadece kaynaklara erişim noktasında, devletin katkısı
noktasında da demiyorum, kentlerinize bakın
Şimdi, AKP Hükûmeti
sporu sadece futbol olarak düşünüyor ve futbol sahaları yapıyor;
örneğin, Sakarya ve Kocaeliye, birbirine çok yakın iki noktada 33er
bin kişilik spor sahaları yapıyor. İki kentin de
profesyonel ligde oynayacak bir takımı bile yok. Aslında bunlara bir stat bile
yetebilirdi. Diğer stadın 120 milyon TLlik maliyetiyle de amatör
spor kulüplerine 2 kentte, 3 kentte, 4 kentte destek verilebilirdi.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sayın Akar, salon
da yapıyor, spor salonunu da yapıyor, gençlik merkezi.
HAYDAR AKAR (Devamla) Asla böyle
yapılmıyor çünkü sadece yapmış olduğunuz, rant
transferi ve bir gösteriş.
Amatör spor kulüplerinin tesislerine
girdiğinizde gerçekten temizlik problemi olduğunu görüyorsunuz. Yine,
amatör spor kulüplerinin malzeme problemi olduğunu görüyorsunuz ama bu
problemlerin bir türlü de giderilemediğini görüyorsunuz. Peki, devlet ne
yapmış? Gerçekten 24üncü Dönemde bir kanun çıkarttık,
yerel yönetimlerden -AKPnin 2002 seçim bildirgesinde de var- amatör spor
kulüplerine ve amatör sporculara daha çok destek verileceği sizin seçim
bildirgenizde olmasına rağmen
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Veriyoruz canım.
HAYDAR AKAR (Devamla)
24üncü Dönemde
belediyelerin bütçelerinden binde 1,2 pay ayrılması öngörülmüş;
bu pay ayrılmış ama bu sefer de başka bir problem
çıkmış ortaya, belediyelerin sahip oldukları spor kulüpleri
çıkmış ortaya. Bunu, AKP belediyesi, bir başka siyasi parti
belediyesi olarak söylemiyorum. Bir tarafta tamamen kendi imkânlarıyla,
başkan ve yöneticilerinin imkânlarıyla yürüyen bir süreç, diğer
tarafında belediyenin amatör spor kulüplerine eşit bir şekilde
ayırması gereken payı kendi spor kulübüne kullandıran
belediyecilik anlayışı. Yine, bu payın diğer kültürel
hizmetlerde kullanılması. Bunların, bu yanlıştan
derhâl vazgeçmesi gerekiyor ve amatör spor kulüplerine, o belediyenin kendi
kulübüne veya kültürel hizmetlere ayırdığı payı direkt
spor kulüplerine ayırması gerekiyor.
En önemli problemlerden biri sponsor
bulamıyorlar. Aslında Vergi Kanununda sponsorluk var ama yandaş
ve candaş spor kulüplerine, amatör spor kulüplerine bunlar transfer
edilirken, bu sponsorluk hizmeti verilirken aynı görüşü
paylaşmayan spor kulüplerine bu imkân tanınmıyor.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya,
tanınıyor canım, proje çerçevesinde tanınıyor Haydar
Bey.
HAYDAR AKAR (Devamla) Spor kulüplerinin bir
başka derdi ulaşım problemleri. Yani bir kentten bir kente
giderken ya da kendi içerisinde bir ilçeden bir ilçeye giderken müthiş
ulaşım sıkıntısı çekiyorlar ve belediyeler yine
bu tutumlarıyla, yandaş ve candaş olarak ayırıyorlar
amatör spor kulüplerini; bunun da bir şekilde çözülmesi gerekiyor.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hayır canım,
hepsine veriyorlar, yapma, olur mu canım! Belediyeler ulaşım
desteği sağlıyorlar.
HAYDAR AKAR (Devamla) En
büyük problemlerinden bir tanesi lisans ve vize problemleri. Bakın, bir
futbol takımında, amatör kümede bir futbol takımında en az
20-25 futbolcu bulunuyor. Vize ve lisans tutarları yaklaşık bin
TL; belki de bir sezonda geçirecekleri, kullanacakları bütçeyi sadece vize
ve lisans işlemleri için kullanmak zorunda kalıyorlar.
Altyapıya gelince, tamam, evet, profesyoneller
için statlar yapıyorsunuz, orada açılışlar
yapıyorsunuz, hatta vatandaşla, seyirciyle, onların
gruplarıyla açılış yapmaktan korkup kendi
militanlarını, siyasi partili militanlarını getirip dünya
kamuoyunun önünde de orta sahada kısa paslar yapıyorlar ama bunu da
kimse yemiyor, bunu da belirtmek istiyorum. Böylece altyapı problemlerinin
de yüksek boyutlara ulaştığını düşünüyorum.
Yine, antrenörlerin yetersiz olduğuna bu
antrenörler de katılıyorlar. Antrenörlerin gerekli eğitimi
alamadıklarını, Futbol Federasyonunun veya ülke
federasyonlarının bu işe ilgi göstermediğini belirtiyorlar.
Bunun da, eğitimin düzenlenmesi gerekiyor.
Sahalardaki sağlık hizmetini verecek
personelin aslında amatör spor federasyonları tarafından
bölgelerde kurulan, illerde kurulan... Sağlık
Bakanlığı bunu üstlenmiş olmasına rağmen onlar maddi
imkân ayırarak bu işleri yapıyorlar.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Olur mu canım!
Yeni sözleşme yapıldı ya, Sağlık
Bakanlığı ile Spor Bakanlığı sözleşme
yaptı.
HAYDAR AKAR (Devamla) Peki, bölgelerdeki amatör
spor kulüpleri, federasyonları devletten bir kuruş alıyorlar
mı? Hayır, almıyorlar.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya, çamurdu sahalar,
sahalar çamurdu Haydar!
HAYDAR AKAR (Devamla) Bir kuruş
almıyorlar ve kentin bütün amatör spor kulüplerine destek veriyorlar.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Soyunma
odalarında sıcak su akmıyordu, onları da söyle!
HAYDAR AKAR (Devamla) Şimdi, sevgili
arkadaşlar, gerçekten bu borç işini çözmemiz lazım amatör spor
kulüpleriyle ilgili.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hiçbir dönemde bu
kadar destek olunmadı amatöre.
HAYDAR AKAR (Devamla) Bununla ilgili, 24üncü
Dönemde Maliye Bakanıyla, Spor Bakanıyla anlaşmamıza
rağmen, Osman Aşkın Bakla da anlaşmamıza rağmen
24üncü Dönemde beceremedik bu kanunu çıkartmayı. Amatör spor
kulüpleri gözümüzün içine bakıyorlar.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ben destek oluyorum
Haydar Bey.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Evet, destek oluyoruz.
HAYDAR AKAR (Devamla) Gelin, bu kanunu
çıkartalım, amatör spor kulüplerini borç yükünden kurtaralım.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Destek veriyoruz
destek, amatörlere.
HAYDAR AKAR (Devamla) Yine, amatör spor kulüpleri
adına belediyelerden, Hazineden alınan, ecrimisil ödenen
arsaları belki kırk yıldır, elli yıldır kendi
tekellerinde bulunduruyorlar.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Çamur sahada
oynuyorlardı, şimdi çim sahada oynuyorlar. Salonlara yağmur
akıyordu, damlıyordu aşağıya, şimdi yeni
salonlarda oynuyorlar.
BAŞKAN Sayın Bak, lütfen efendim,
lütfen, böyle bir şey olmaz ki!
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ama efendim,
doğruyu söylemiyor. Salonları görüyoruz, eski dönemi de söylüyoruz
işte.
BAŞKAN Böyle bir usul var mı efendim?
HAYDAR AKAR (Devamla) Bunlardan da kurtaracak yasa
teklifimize, önerimize destek verirseniz bu borç yükünden kurtarırız.
Ama ciddi bir şey söylüyorum: Gerçekten,
gençlerimizin alkolden, bağımlılıktan, kötü işlerden
kurtulabilmesi, teröre yakalanmaması ve oralardan
uzaklaştırılması için spor kulüplerimizin desteklenmesi
gerektiğini söylüyor, bu araştırma önergemize pozitif, olumlu oy
vereceğinizi düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akar.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sayın
Başkanım...
BAŞKAN Sayın Bak...
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sayın
konuşmacı ismimi zikrederek geçen dönemde bir çalışma
yaptığımızı ifade etti, onunla ilgili bilgi vermek
istiyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Buradan zabıtlara
geçsin Başkanım.
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
buyurunuz.
Sayın Bak, bilgi vermek istediniz, bunun
gereği 60ıncı maddedir, bir dakikadır, buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
27.- Rize
Milletvekili Osman Aşkın Bakın, Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli konuşmacı amatör spor
kulüplerinin sorunlarıyla ilgili konuşmasında açıklamalarda
bulundu. Amatörlerin eski dönemini de biliyorum ben. İstanbul Amatör Spor
Kulüpleri Federasyonunda da görev yaptım, Güreş Federasyonu
Başkanlığı da yaptım, o zaman çamur sahalarda spor
yapılıyordu
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Turgut Özal
vardı o zaman, yanlış söyleme.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
şimdi çim
sahalarda yapılıyor, spor salonlarının durumunu görüyoruz.
Amatörlerin sorunlarının çözülmesi için adımlar
atıldı, geçtiğimiz dönemde büyükşehir yasasına madde
yerleştirildi, bunun kullanılması noktasında önemli
adımlar yapıldı. Amatörlerin sayısının, kulüp
sayısının artırılması taraftarıyım;
doğru, katılıyorum, bu konuda gençlerimize spor
yaptırılması için amatör kulüplerimizi etkin bir şekilde
kullanmamız gerekiyor. Ama, Hiçbir şey yapmadı. demek
doğru değil, Türkiyede spor için çok güzel şeyler
yapıldı, amatörler için özellikle güzel şeyler
yapıldı. Sağlıkla ilgili daha geçen ay, Sağlık
Bakanlığı ile Spor Bakanlığı arasında bir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
anlaşma
yapıldı, Millî Eğitim Bakanlığı ile Spor
Bakanlığı arasında gençlerin okullarda spor yapması
için anlaşma yapıldı ve Türk sporu büyüyerek, gelişerek
inşallah olimpiyatlarda başarılı olacak.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bak.
IX.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Başkanlık Divanı olarak amatör sporun yanında
olduklarına ilişkin konuşması
BAŞKAN Amatör sporun ne kadar
sıkıntılı olduğunu bilirim, ben de İstanbul
Maliyesporun kuruculuğunu ve başkanlığını
yapmıştım. Amatör sporun Başkanlık Divanı olarak
yanındayız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın
Başkanım
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, efendim,
böyle bir usul yok, hayır. Sayın Bakın ismini anmış
olduğu için doğal olarak Sayın Baka 60ıncı madde
çerçevesinde bir dakikalık süre için yerinden söz verdim.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Sayın
Başkanım, konuşmacı
BAŞKAN Bir saniye efendim, sizden önce
Sayın Akar ayağa kalktı, önce Sayın Akarı
dinleyeceğim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Osman Bey, benim hiçbir
şey yapılmadığını söylediğimi iddia etti.
Ben bunları bu şekilde söylemedim, ne söylediğimi tekrarlamak
istiyorum, Osman Bey anlayamamış. Müsaade edersiniz 69a göre
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akar,
tutanaklara geçmiştir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama, hayır efendim,
69a göre
Hiçbir şey yapmadığımı
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sataşmadı
Başkanım, Haydar Beye sorabilirsiniz.
BAŞKAN Hayır, sataşma cümlesi nedir
onu söylerseniz Sayın Akar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hiçbir şey
yapılmadığını ifade ettiğimi söylüyor.
Aslında, ben on dakikalık
konuşmamda çok şey anlattım.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Yapıldı.
diyorsun. Çok şeyler yapıldı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama ben neyin
yapıldığını, neyin
yapılmadığını
BAŞKAN
Yani, sizin söylemediğiniz bir şeyi size atfen ifade etti.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Evet.
BAŞKAN
Buyurunuz, buyurunuz.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın, Rize Milletvekili Osman Aşkın
Bakın yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Evet, Osman
bağırdığı ve konuştuğu kadar bu işlerle
ilgilenilmiş olsaydı, biz amatör spor kulüplerinin problemlerini
şimdi çözmüş olurduk.
Tekrar, yeni
bir sataşma yaptım Osman Bey size. Gerçekten, oradan
bağırdığınız kadar bu kürsüde de bu işlerle
ilgilenmiş olsaydınız, sizinle mutabakata varmış
olduğumuz kanun teklifini 24üncü Dönemde ikna etmiş olduğumuz
şekilde burada ortaklaşa çıkarmış olsaydık, belki
bugün bu problemleri konuşmuyor olacaktık.
Evet, on dört yıllık
Eskiye gitmenize
gerek yok, artık siz de eskidiniz. Böyle eskiye gidip
Biz reddimiras
falan da yapmıyoruz, siz on dört yıllık geçmişinizi
reddimiras yapıyorsunuz. On dört yıldır iktidardasınız
ve çamur sahalardan çim, halı
Baktığınız zaman bu
tesislerin hiçbirinin devlet olanaklarıyla da
yapılmadığını hep beraber görüyoruz.
Arkadaşlar, bir iki ufak örnek, bir iki ufak
tesis bu problemleri çözmüyor. Problemlerin temelinde çözülmesi gereken
işler olduğunu, neler
olduğunu biraz evvel söyledim. Gelin bu problemleri çözmek için gayret
sarf edelim. Siz bunları söylemiyorsunuz, en ufak bir eleştiride,
yapılması gerekenleri söylememize rağmen kalkıp
geçmişe atıfta bulunuyorsunuz. Ya, bu geçmişi altmış
beş yıldır
Biraz evvel, Celal Bayar konuşuldu Dersimden
dolayı, çıktı grup başkan vekiliniz Biz o gelenekten
geliyoruz. dedi, altmış beş yılı kendilerine mal
etti. Siz sadece on dört yılı şimdi kendinize mal etmeyin,
aynı altmış beş yıllık gelenekten geliyorsunuz ve
eğer yapılmamışsa da siz yapmamışsınız
bunu, senin dedelerin babaların
yapmamış; öyle bakmak lazım. İşinize gelince
sahipleniyorsunuz tarihi, işinize gelince de reddediyorsunuz; böyle bir
şey yok.
Onun için burada yapılması gereken
şu: Dediğim gibi, bir şeyler yapılmış mı?
Yapılmış. 24üncü Dönemde bir kanun çıkardık
-söylüyorum sana- yerel yönetimlerden eskiden sadece giyim ve kuşam olarak
yardım vardı, şimdi maddi yardım da yapılması
öngörülüyor. Bu maddi yardımın binde 1,2 olduğunu da söylüyorum,
yetersiz binde 1,2 ama belediyeler bunları istedikleri gibi
kullanıyorlar, spor kulüplerine yardım olarak kullanmıyorlar;
bunu ifade etmeye çalışıyorum. Bunu düzeltmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akar.
Sayın Şeker, dinliyorum.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Sayın
Başkan, konuşmacı kürsüde konuşurken Kocaelispordan
bahsetti ve Büyükşehir Belediyesi Kocaelispora destek olmadı ancak
kupasını kaldırdı. diyerek Kocaeli Büyükşehir
Belediyesine, dolayısıyla o dönemde benim orada aktif görevde olmam
nedeniyle sataşma vardır. 69a göre söz istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hayır, kupayı
kaldırdılar. Ben bir şey demedim, sataşmadım ki.
Kupayı kaldırmadınız mı? Tamam, ben onu söyledim.
BAŞKAN - Hayır, Sayın Şeker,
Kocaeli Büyükşehir Belediyesine yönelik bir eleştiri getirmiş
olması, 69uncu maddeye göre size söz hakkı yaratmıyor efendim.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Peki, bu konuda
bir bilgilendirme yapmak istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz.
Mikrofonunuzu açıyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Kocaeli
Milletvekili İlyas Şekerin, Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Sayın
Başkanım, öncelikle ben Haydar Beye teşekkür ediyorum bu konuyu
gündeme getirdiği için, Kocaelispor konusunu gündeme getirdiği için.
Kocaelispora Kocaeli Büyükşehir Belediyesi
olarak ne kadar yardımlar yapıldığını ben
biliyorum, burada tek tek dökmeme gerek yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ben istersen söyleyeyim tek
tek.
İLYAS ŞEKER (Devamla) - Ama ben
Kocaelisporla ilgili bir konuyu gündeme getirmek istiyorum. Kocaelispora
tesis yapılmak üzere belediye tarafından yer
bağışlandı. Arkasından, bu bağışlanan
yer üzerinde tesis yapılmak üzere Kocaeli halkından yardım
toplandı, bağış toplandı ve tesis yapıldı.
Tesisler yapıldı ancak bir baktık ki bu tesislerin tamamı
Kocaeli Eğitim Vakfı (KEV) diye bir vakfın üzerine geçmiş,
Kocaelispor orada kiracı konumuna gelmiş ve Kocaelisporun, bu
anlamda, yeri gasbedilmiş durumdadır. Bunun bir an önce çözülmesi
lazım. Bu yerin Kocaeli Eğitim Vakfından yani KEVden
alınarak Kocaelispora iade edilmesi lazım diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Şeker.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
İlyas Beyin anlattıklarının bir kısmı
doğru, bir kısmı yanlış. İzin verirseniz
düzelteyim.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Ben bilgilendirme
yaptım Akar ya.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bugün o KEVin üyesi
büyükşehir belediye başkanı, KEVin üyesi vali, KEVin üyesi
yine kentteki bürokratlar; bunlar zorunlu üyeleri, onun dışında
da üyeleri bulunuyor.
Evet, KEV tesisleri, Kocaelispor tesisleridir; buna
katılıyorum, bunda bir sıkıntı yok ama Kocaelisporun
kupasını kaldıranların Kocaelispora yardımı
resmî kanallardan değil, birilerinin banka hesaplarına aktararak
yaptığını da çok iyi biliyorum İlyas Bey.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akar.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun,
8/3/2016 tarihinde Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşları
tarafından, amatör spor kulüplerinin sorunlarının
araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 4 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Önerinin aleyhinde İmam
Taşçıer, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Taşçıer. (HDP
sıralarından alkışlar)
İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Spor, bireysel ve kolektif olarak yapılan, belli
kurallar çerçevesinde uygulanan bedensel hareketlerin tümüne verilen
addır. Bu tanım daha fazla da geliştirilebilir, en kısa
hâlini böyle açıklamak istedim.
İnsanların, illerin, yörelerin,
bölgelerin, devletlerin, halkların birbirine yaklaşması için
zaman içinde müsabakalar düzenlenmiş, olimpiyatlar organize
edilmiştir. Temel amacı sağlıklı bir toplum yetiştirmek
ve farklı kültürleri birbirine yakınlaştırmak olan spor,
özellikle 20nci yüzyılın başlarında uluslararası
boyut kazanmış barışa, diyaloğa hizmet etmesi için de
çaba sarf edilmiştir. Türkiyede ise spora gerekli önem verilmemiş,
iktidar odaklı nedenlerle toplumun kutuplaşmasıyla politik
şiddet tribünlere ve sahalara yansımıştır. Özellikle
kürdistan illerinde sporun gelişmesi konusunda gerekli özen
gösterilmemiş, kendi kıt imkânlarıyla gelişen spor
ırkçı, faşist, tekçi uygulamalara maruz
kalmıştır. Diyarbakır takımı olan Amedspora
yapılanlar sporun boyutunu göstermektedir. Başarıya endeksli
izleyici yerine müdahaleci taraftar karakterinin
yaratıldığı, sportif faaliyetlerin yerine siyasi
gerginliklerin yansıtıldığı alan olarak gelişen
Türkiyede futbol, Türkiye Futbol Federasyonu başta olmak üzere, yetkili
kurumların yanlış uygulamaları neticesinde bugün toplumsal
gerilimi artıran, her gün şiddet dilinin
kullanıldığı, ırkçılık ve ayrımcılığın
derinleştirilerek toplumsal normaliteye dâhil edilmeye
çalışıldığı bir alan hâlini
almıştır. Türkiye Futbol Federasyonunun Amedspora yönelik
haksız, hukuksuz ve kabul edilemez uygulamaları bunun en net
göstergesidir. İdeolojik propaganda, sportif centilmenliğe aykırı
davranış gibi sudan gerekçelerle cezalandırılmıştır
Amedspor. Bu cezayı almak için ne demişti yani bu, sportif
centilmenliğe aykırı, ideolojik propaganda
Ne demişti?
Amedspor pankart açmıştı: Çocuklar ölmesin, maça gelsin.
Pankart buydu. Bu sözcük, dünyanın hangi ülkesinde söylenirse söylensin,
ödüle layık bir sözcüktür çünkü spor toplumun sağlıklı
gelişebilmesi içindir, çocuklar maça gelirse sağlıklı
büyür.
Bir başka ceza Amedspora: Amedsporun sporcusu
Deniz Naki zafer işareti yapmış, şöyle elini
kaldırmış, onun için 12 maç ceza almış. Peki, başkaları
da Rabia işareti yapıyor, biri de bozkurt işareti yapıyor
ama onlar ceza almıyorlar. Bu, tek taraflı uygulama.
Yine, Amedspor, iki hafta önce -çok uzak değil,
iki hafta önce- Ankarada oynadığı maçta 2-1 Ankaragücünü
yendiğinde, şeref tribününde Amedsporun yöneticilerinin hepsi, 5
yöneticisi linç edilmek istenmiş, hepsi de darp ve yaralar
almışlardır.
Yine bir başka ceza: İdeolojik propaganda
yapıldığı gerekçesiyle, Türkiye Futbol Federasyonu Disiplin
Kurulu tarafından tamamı taraf tutan bir ceza verilmiş
Amedspora ve Amedsporun bir üst gruba gitmesini engellemek için 3 puanı
silinmiştir.
Irkçılığın ve
ayrımcılığın yanı sıra, Türkiye futbolunun
bir diğer sorunu, saha içi ve saha dışı olaylardır.
Sokağa çıkma yasağı adı altında abluka uygulanan
Kürt illerinin, kentlerinin futbol ve diğer spor faaliyetleri binbir
zorluklarla karşı karşıyadır.
Yine çarpıcı bir
örnek olarak: Konyada, bir millî maç esnasında, Ankara Garındaki
katliamda hayatını kaybeden yurttaşlarımız
anılırken tribünden protesto sesleri gelmiştir. Bu da
ayrışmanın ve tehlikenin boyutlarını göstermesi
açısından çok dikkat çekicidir.
Neredeyse her futbol
müsabakası olası şiddet tehdidi atmosferinde
yapılmaktadır. Bu karanlık tablonun oluşmasında
Hükûmetin spor politikalarındaki hatalarının payı büyüktür.
AKP Hükûmeti sportif faaliyetlerle ilgili sorunları çözmek yerine, kendisi
bu alanda siyasi rant devşirmek istemektedir. On dört yıldır
iktidar olan AKP, sporun hem olumlu hem olumsuz bütün durumlarından
sorumludur.
Sporun iyileştirilebilmesi
için neler yapılmalıdır? Biraz da öneri sunalım burada,
eleştirilerimizin dışında. Eğitim kurumlarında
her yaşta sporcu ve taraftarlara eğitimler verilerek fair play
ruhunun kazanılmasına yardımcı olunmalıdır. Buna
paralel olarak öğretmenlere, yöneticilere, hakemlere, teknik direktörlere
ve antrenörlere sporda şiddetle ilgili bilinçlendirilme
çalışmaları uygulanmalıdır.
Spor kültürü oluşturmak
için etkin çalışmalar yapılmalıdır. Sporun çocuklardan
başlayarak bir yaşam tarzı hâline getirilmesi, buradan hareketle
sportif gelişim için Millî Eğitim Bakanlığı olarak
eğitim müfredatlarına sportif dallar konularak çocuk yaşta
bireylerin sporun her dalıyla tanışması, fiziksel
özelliklerine göre branşlara yönlendirilmesi, sporun yaşamın bir
parçası hâline getirilmesi ve eğitimin bir parçası olması
hâlinde başarılar elde edilebilinir. Bu, dönemsel politikalarla
değil geleceğe dönük uzun erimli planlamalarla mümkündür ancak.
İktidarın
federasyonlar üzerinde özellikle ekonomik gücünü baskı unsuru olarak
kullanması, federasyonların özerk yapılarına müdahale
etmesi ve yönetmeye çalışması, doğalında,
federasyonlar arasında ayrımcılığı beraberinde de
getirmektedir. Oysaki siyaset kurumu uluslararası normları gözeterek
bilimin öncülüğünde sportif branşların gelişimi için
gerekli olan yasal düzenlemeleri yapmak, idari olarak denetlemek ve bütçeden
pay vermek zorundadır. Sporun kendi uzmanlarınca yönetilmesine ve yön
verilmesine destek olunması gerekir.
Spora ayrılan kaynaklar
özellikle geniş kitlelerin performans, başarı ölçülerinden
bağımsız olarak gerçekleştirildikten sonra, spor yapmaya ve
onu faydalı hâle getirmeye yarayacaktır. Amatör sporun desteklenerek
mahalle ve köylerde spor yapılması amacıyla yeni yeni
alanların açılması gerekmektedir.
Sporun militarizmden,
cinsiyetçilikten, milliyetçilikten ve benzeri tekçi, ırkçı
düşüncelerden arındırılarak sahalarda kardeşlik,
barış ve diyalog adına gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Ben prosedür gereği bu önerinin aleyhinde söz
almıştım ama bizim bu önerinin lehinde oy
kullanacağımızı da belirtmek isterim.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Taşçıer.
Önerinin lehinde Saffet Sancaklı, Kocaeli
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Sancaklı.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri ve bizi televizyonlarının
başında izleyen Türk milleti; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Amatör spor kulüplerinin sorunlarıyla ilgili araştırma
önergesi verildi, bunun hakkında ben de partim adına birkaç cümle
söylemek istiyorum. Hepinizi tekrardan saygıyla selamlıyorum.
Tabii, biraz önce
konuşmacıların arasında sporun nasıl güçlü
olduğunu, nasıl etkili olduğunu konuşurken
Eğer Türk
sporunu biz belli bir yerlere getirebilirsek Türk gençliğini nasıl
kurtaracağımızı ben daha önce de buradan defalarca
anlattım. Eğer sporu, spor kültürünü aşılayabilirsek ve
özellikle bu amatör kümeleri, amatör spor kulüplerini
kalkındırabilirsek Türkiyede gençlerimiz uyuşturucudan,
alkolden ve kötü alışkanlıklardan, hatta ve hatta terörden bile
kurtulabilirler. Bugün gelinen noktada, özellikle terör konusunda, gençlerimizi
spora yönlendirebilirsek onları
terörden uzakta tutabiliriz.
2000li yılların başları -2001
veya 2002- Diyarbakırspor Süper Lige çıkmak için mücadele ediyor. O
dönemde rahmetli Gaffar Okkan beni aradı, dedi ki: Kaptan,
Diyarbakırsporu Süper Lige çıkarmamız lazım. Buradaki
halkın böyle bir isteği var. Sosyal konuda biraz zayıfız,
sportif konuda biraz zayıfız. Yardımını istiyorum.
Ben de kendisine
İşte, aradan on dört on beş yıl geçti,
buradan rahatlıkla söyleyebilirim çünkü şahitleri var.
Fenerbahçeden 2 oyuncu istiyorum, isimleri de şunlar, senden hediye
etmeni istiyorum. dedi. Ben de o 2 oyuncuyu gittim, Fenerbahçe Kulübünden
aldım, Diyarbakırspora hediye ettim ve Diyarbakırspor o sene
Süper Lige çıktı. Süper Lige çıktıktan sonra da uzun
yıllar Süper Ligde oynadı ve neredeyse hiç olay olmadı statta,
ufak tefek olayların dışında. Yani spor öyle bir şey
ki, futbol öyle bir şey ki toplumları, insanları birbirine
bağlayabilir ve kardeşlik hukukunu geliştirebilir.
Tabii, on dört yıl önce AKP iktidarı
hükûmete geldiğinde yeni bir spor yasası ve spor politikası
yapacağını söyledi ve bununla ilgili de birtakım
çalışmalar yaptı ama tabii ki bu çalışmaların bir
kısmını eksik bulduğumuz için biz de hem eksiklerini
söyleyeceğiz hem de bu konularla ilgili yapabileceklerimizi
anlatacağız.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Doğru bir şey
yapmışlar mı şimdiye kadar?
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Tabii, bu yasa
çıkarılırken, bu söylemler söylenirken bunun yerel belediyeler,
yerel yönetimler vasıtasıyla yapılacağı söylendi ve
yerel belediyeler yasasında, Büyükşehir Yasasında
Büyükşehir bütçesinin binde 1,2si amatör spor kulüplerine harcanacak.
dendi. Tabii, bu kısmı çok güzel, çok doğru bir şey -belki
o oran artırılabilir- ama bu böyle uygulandı mı? Maalesef
uygulanmadı, şahit olduğum şeyler var. Nasıl ki
işçi alımlarında, memur alımlarında, bürokrat
atamalarında yandaş aranıyorsa maalesef amatör spor kulüplerine
yardım konusunda da benim şahit olduğum bazı şeyler
var. Eğer bize oy veriyorsanız, bize yakınsanız
yardım ediyoruz ama bize yakın değilseniz, bize oy
vermiyorsanız
Ya hiç yardım yapılmıyor ya da az
yardım yapılıyor. Yani bu uygulama doğru bir uygulama
değil.
Şimdi, Kocaelispor meselesini konuştular
biraz önce. Kocaelispor, 2008 senesinde -ben de aynı ligde, PTT 1. Liginde
İstanbulspor Kulübünün Başkanıydım- şampiyon oldu ve
haklı olarak da Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı ve
milletvekilleri açık otobüsün üstüne çıkıp oradan kupayı
kaldırdılar, bu da en doğal haklarıydı. 2008de
Kocaelispor Süper Ligdeydi ama ne oldu da 2013te Bölgesel Amatör Lige
düştü? Beş sene üst üste Kocaelispor Amatör Lige düştü. Seneyi
hatırlamıyorum ama üç dört sene önce, o dönem Başbakan olan
Sayın Cumhurbaşkanımız Kocaelinde bir mitingde geldi,
şunu söyledi: Kocaelispor efsane bir takımdır. Kocaeli
şehri bir futbol kentidir. Bu şehirde Süper Lige bir takım
istiyorum. diye talimat verdi. Peki -buradan da Kocaeli milletvekillerini
göremiyorum- Sayın Bakan Fikri Işık önderliğinde
Kocaelispora el atılmadan Kocaeli Birlikspor diye bir takım
kuruldu Körfezsporun ismini değiştirerek ve Kocaeli Birlikspor
adı altında bir takım 2. Ligde oynuyor, hâlâ daha oynuyor.
Peki, 2. Ligde oynayan Kocaeli Birliksporun maçına gidiyorsunuz 100
kişi, 200 kişi var ama Kocaelispor amatör kümede oynuyor, 20 bin
kişiye oynuyor.
Yani, burada biraz evvel de
sayın milletvekilimiz, Kocaeli Milletvekilimiz, Kocaelispora yardım
yapıldığını söylüyor. Tabii ki
yapılmıştır, on dört sene büyükşehir ve bütün ilçeler
sizde olursa, bakan ve 7 milletvekili olursa tabii ki yardım edeceksiniz.
Peki, niye Kocaelisporu ikiye bölmeye çalıştınız da
Kocaeli Birliksporu çıkardınız?
TANJU ÖZCAN (Bolu) Bölücü
mu bunlar?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bölücü
de ondan.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) -
İşte Kocaelispor, Kocaelinin markasıdır ve benim de
şerefle takım kaptanlığını
yaptığım yıllarda, Avrupanın spor dergilerine kapak
olmuş bir takımdır başarılarıyla. Avrupa kupalarında
oynamıştır, şampiyonluk yaşamıştır ve
şampiyonluklar kovalamıştır. Onun için, bu konuda benim
söyleyeceğim şu: Bu Kocaeli Eğitim Vakfı adı
altında daha önce yapılmış, Kocaelispora verilmemiş;
verilsin Kocaeli Eğitim Vakfı Kocaelispora, Kocaelispora her
şey helal olsun ama bunun arkasına saklanarak Kocaelispora
yardım yapmamanızı, tamamen Kocaeli Birlikspora yönelmenizi de
doğru bulmuyorum.
Tabii, amatör kümedeki spor kulüpleriyle ilgili
büyük sıkıntılar var. Tabii, daha önceden yasa
yapılırken de eksik yapılmış biraz. Mesela, Gençlik ve
Spor Bakanlığı bütün federasyonlara nakdî yardım
yapıyor ama amatör spor kulübü federasyonuna -konfederasyonu var- çok az
bir yardım yapıyor ama illerdeki amatör spor kulüplerine yardım
gelmediği için, doğal olarak paraları da olmadığı
için, imkânları olmadığı için de illerde yeterince hizmet
edemiyorlar.
Tabii, şahit olduğum bir şey
söyleyeyim: Amatör takımlardan -sadece futbol takımları
değil bu- geçenlerde bir karate takımı şehirler arası
bir yere gidecek, maalesef yol parası ve orada kalacakları konaklama
paraları verilmediği için veya cüzi verildiği için müsabakalara
gidemiyorlar arkadaşlar.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Onu bile yapmamışlar
mı?
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Bunlar bizim
üzerinde durmamız gereken ve bu konuda da yaptırım yapmamız
gereken konular.
Bunun dışında
biraz evvel Osman kardeşimiz dedi ki: Spor Bakanlığı ile
Sağlık Bakanlığı bir anlaşma imzaladı. Bu
anlaşma da şudur: Türkiyede senede 100 bine yakın amatör futbol
müsabakası var, 300 bine yakın da diğer branşlarda yani 400
bin tane müsabaka yapılıyor senede ortalama. Daha önce
sağlık konusunda 1 sağlıkçı yoktu bu statlarda, bu
müsabakalarda. İşte yazdım buraya, 10 Mart 2016da Spor
Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı kendi
aralarında bir mukavele imzaladılar ve bundan sonra bu müsabakalara
sağlıkçı gönderecekler.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Hayır bundan sonra değil. Neyse, devam et kaptan sen.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Bir dakika
alacağım var. Her seferinde Osman sataşıyor bana. Bir
dakika ekstra isteyeceğim.
Şimdi konu şu: Futbol Federasyonu amatör
kümede maçlara hakem, gözlemci ve saha komiserleri gönderdiğinde
bunların paralarını ödüyor ama sağlıkçı konusunda
büyük sıkıntılar var yani sağlıkçılar
-Osmanın, hadi şöyle olsun- yüzde 99,9unda yoktu. Şimdi güzel
bir anlaşma imzaladılar, bundan sonra sahalara ve müsabakalara
sağlıkçılar gelecek ama şöyle: Kurs yapılacak,
mayıs ayından itibaren başlıyor ve bu kursa geliyor,
katılıyor insanlar, sertifika alacaklar ve sahalarda sağlık
görevlisi olarak yardımda bulunacaklar. Güzel bir şey. Ancak, burada
gözüme çarpan bir şey var: Bu kursa katılmak için
sağlıkçı olmanız şart değil, herhangi bir
meslekten biri olarak katılabilirsiniz. Bir de on beş gün bu kurs.
Milletvekillerimizden de isteyen gidip o kursa katılabilir, on beş
gün sonra hepiniz sağlık sertifikası alıp sahada görev
yapabilirsiniz. Bu eksik olmuş burada, biraz bu konuda da şey
yapmamız lazım.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Bu sağlıklı bir
düzenleme mi?
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Sağlıkta biraz
sağlıksız olmuş; buradan dile getiriyoruz ki belki
düzeltiriz.
Amatör kümede takımların büyük
borçları var -Haydar Bey doğru söyledi-
imkânsızlıkları var. Türk Futbol Federasyonu da amatör kümeye
hiçbir yardımda bulunmuyor. Mesela, önümde bir not var: Kocaelispor bu
sene BAL liginden, Bölgesel Amatör Ligden Üçüncü Lige çıkabilmek için 3
milyona yakın para harcamış yani 3 trilyon lira para
harcamış, Futbol Federasyonunun yardımı da 25 bin TL
arkadaşlar.
Biraz önce, tabii, Haydar Bey rakamları
söyledi. Haydar Beyin söylemesine göre 3 milyon 700 bin sporcumuz var, Spor
Bakanlığı sitesinden Spor Bakanının
açıklamasına göre de 5 milyon 700 bin. 2004 verilerine baktım
gelişmiş ülkelerde -bizde 5 milyon 700 bin şimdi, Bakanın
demesine göre; Haydar Beyin demesine göre 3 milyon 700 bin- Almanyada 24
milyon, İtalyada 14 milyon, Fransada 13 milyon sporcu var. Biliyorsunuz,
İtalya ile Fransanın da nüfusu bizden daha az.
Tabii, bunları buradan konuşmamız
lazım. En son dün de Sayın Bakan Sakaryada Sporda Şiddet
Çalıştayı yaptı. Buradan, muhalefetten hiçbir kimse yok.
Sayın Bakana buradan söylüyorum, bu tip konuları
yaptığınız zaman muhalefetten de birilerini
çağırın. Bizim gidip orada kavga gürültü yapacak hâlimiz yok;
fikirlerimizi belirtiriz, ondan sonra da beraber bir çalışma
yaparız. Eğer biz Türk sporunu bir yere getirmek istiyorsak hep
beraber çalışmamız lazım. Bu, bir parti meselesi
değildir; spor, partilerüstü bir meseledir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Sancaklı.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Beni dinlediğiniz
için de teşekkür ederim.
Sağ olun. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde İsmet Uçma, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Uçma. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İSMET UÇMA (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum. Hepinize bir rahmet,
merhamet dili öneriyorum.
Geçtiğimiz Miraç
Kandilini tebrik ediyorum, miracın bizim de sıkıntılarımızdan
kurtuluşumuza vesile olmasını niyaz ediyorum.
Gençlerimizle, sporcularımızla,
kulüplerimizle ve milletimizle aynı ufka bakan bir partinin kurucusu ve
mensubu olmaktan büyük bir onur ve gurur duyuyorum.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Ben sporla bağlantıyı
çözemedim ama açıklarsanız.
İSMET UÇMA (Devamla) Bu vesileyle, sevgili
arkadaşlar, bir iki teknik konuya değindikten sonra, altını
çizmem gereken birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sevgili konuşmacılarımızın
yer yer kullandıkları üslupları
yadırgadığımı ifade ediyorum; yandaş gibi,
işte Oy verirse şöyle yapar, oy vermezse böyle yapar. gibi.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Duyamıyoruz çok dikkatli
dinlememize rağmen.
İSMET UÇMA (Devamla) Galiba,
arkadaşlarımız eski Türkiye'nin milletvekili olduklarını
zannediyorlar.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Kimmiş o?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kim o İsmet Bey?
TANJU ÖZCAN (Bolu) Kim o, Haydar Bey mi?
İSMET UÇMA (Devamla) Sevgili arkadaşlar,
ülkeyi yönetmenin, ülkeyi kalkındırmanın kriterleri bellidir.
Örneğin, bir dostumuz, bir arkadaşımız, konuşma yapan
bir kardeşimiz lütfen bize şunları söylesin: 2002den önce
şu alandaki durum şu noktadaydı çıta olarak, 2002den sonra
geriledi.
TANJU ÖZCAN (Bolu) E, sen söyle.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Siz söyleyin de dinleyelim
İsmet Bey.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Biz de dinlemek isteriz onu.
İSMET UÇMA (Devamla) Sevgili arkadaşlar,
bir arkadaşımız şayet bunu ortaya koyarsa ben bu kürsüden o
arkadaşımdan özür beyanında bulunurum. Dolayısıyla,
dikkatli olmamız gerektiğini ifade ediyorum. Kırıcı,
yaralayıcı üsluplara girmemek gerektiğini düşünüyorum.
HDP sözcümüzün atıf yaptığı
hususlarla ilgili mümkün olduğunca bir rahmet diliyle cevap vermek
istiyorum, bir iki hususa tabii, tamamına girmek mümkün değil.
Sevgili arkadaşlar, AK PARTİ dönemlerinde
milliyetçilikler tasnif edilmişti, bunlardan biri de bölgesel
milliyetçilikti.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Milliyetçilik ayaklar
altına da alınmıştı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bölgesel milliyetçilik olmaz;
bölgecilik olur, bölgecilik. Milliyetçiliğin ne olduğunu nereden
bileceksin sen?
İSMET UÇMA (Devamla) AK PARTİnin
2002den itibaren bölgesel milliyetçilik yaptığını ortaya
koyacak bir tane veri ve delil varsa bundan da özür dilemeye bu kardeşiniz
hazırdır.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bölgecilik ayrı,
milliyetçilik ayrıdır. Milliyetçilik bölgecilik yapmaz.
İSMET UÇMA (Devamla) Bulamazsınız,
yoktur çünkü eski Türkiye'nin ezberleri değişmiş ve
bozulmuştur.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Senin ezberin iyi değil
bak, kavramları karıştırıyorsun.
İSMET UÇMA (Devamla) Sevgili HDPli
kardeşime ifade etmek isterim ki 2002den önce, AK PARTİden önce var
olan Akşam evde Kürt, okulda Türk. dönemi bitmiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bunu anlamak lazım.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Sporla ne alakası
var?
İSMET UÇMA (Devamla) Eğer bu
anlaşılamıyorsa ve 2002den sonra
ERKAN AKÇAY (Manisa) Spordan konuş, spordan!
İSMET UÇMA (Devamla) Sevgili arkadaşlar,
2002 öncesi ülkemizin tarihî süreçlerde yaşadığı demokrasi
sıkıntılarını hepimiz biliyoruz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Kürsüde spor mu
yapıyorsun Sayın Vekil, saçmalıyorsun gittikçe.
İSMET UÇMA (Devamla) Kuşkusuz ki hepimiz
acılar çektik; bunları bir devrisabık oluşturmak,
potansiyel suçlu yaratmak anlamında söylemiyorum, hepimiz çok acılar
çektik
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ne acısı çektin?
İSMET UÇMA (Devamla)
ama sevgili
arkadaşlar, hadi kısmen bu tepkileri o günlerin şartlarında
haklı görme, bir miktar haklı görme imkânımız olsun, hiçbir
zaman haklı görülemez şiddet ama arkadaşlar
İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır)
Amedspora yapıldı Ankarada.
İSMET UÇMA (Devamla)
2002den sonra
Sayın Cumhurbaşkanımızın doğu, güneydoğuya
ve Kürt kardeşlerimize yönelik yaklaşımlarından sonra
nasıl oluyor da 2002den sonra insanın eli tetiğe dokunabiliyor?
Doğrusu biraz insaf etmek gerekir.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Sporla ne alakası var?
İSMET UÇMA (Devamla) Irkçı
davranışlar konusuna gelince. Sevgili Kardeşim, tarihte onlarca
Kürt ayaklanması olmuştur, onlarca Kürt ayaklanmasının
hiçbiri ırk temelli değildir.
İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) 29 tane.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı)
Ne temelli?
İSMET UÇMA (Devamla) Ya aşiretine el
konmuştur ya beyliği dağıtılmıştır ya
inançlarına dokunulmuştur. Tarih bunu böyle yazacaktır: İlk
defa, PKK, ırk temelli örgütlenen bir Kürt hareketi olma
iddiasındadır. Ama arkadaşlar, bizim ve ülkemizin Kürt sorunu
yok, terör sorunu var
TANJU ÖZCAN (Bolu) Var mı, yok mu? Her hafta
fikir değiştiriyorsunuz, ben anlamadım. Bir hafta var, bir hafta
yok.
İSMET UÇMA (Devamla)
bizim Ermeni sorunumuz
yok Taşnaktan kalma diaspora sorunumuz var. Bizim azınlıklar
sorunumuz yok, onların lejyonerleri sorunlarımız var.
Bunların böyle bilinmesi iktiza eder.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Amatör sporla ilgili
değerli görüşlerinizi ne zaman alacağız?
İSMET UÇMA (Devamla) Sevgili Haydar Beyin
yaptığı konuşmalardan sonra, efendim, birkaç istatistiki
bilgi vereceğim.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Amatör sporla bir alakası
yok ki.
İSMET UÇMA (Devamla) Parti
programımıza bakarsanız, Onuncu Kalkınma
Planımıza bakarsanız ve hatta Büyükşehir Yasamızda
2012de daha önce nakdî yardıma ilave ettiğimiz ayni yardıma
bakarsanız, bu konuda Bakanlığımızın bütçe
görüşmeleri sırasında yaptığı açıklamalara bakarsanız
göreceksiniz ki bu söyledikleriniz hilafıhakikat bağlamında
kalmaktadır; doğru tespitler ve doğru rakamlar değildir.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, 2002de 17 spor
kulübünün amatör faaliyetlerine 315 bin TL ödenek ayrılmış.
2003ü geçiyorum, 2009u veriyorum; 913 kulübe 2 milyon 745 bin TL
-tamamını vermiyorum- 2015te efendim, 734 spor kulübüne 26 milyon
799 bin 500 TL ödeme yapılmış. Yekûnuna gelince, 2002den beri
toplam 9.766 amatör spor kulübüne 143 milyon 904 bin 037 TL ödenek
ayrılmış. 2002 yılında 6.035 olan spor kulübü
sayısı 2016 yılı itibarıyla 14.039 olmuştur.
Rakamlar ortada. Mukayeseyi, ben, sevgili konuşmacı
arkadaşlarıma bırakıyorum.
Sevgili dostlar,
spor sosyolojisini ve psikolojisini konuşmadan önce, ünlü
düşünür Muhammed Esedin, Roje Garodinin, Halil Cibranın ve dünyaca
ünlü filozofumuz Muhammed İkbalin Doğu ve Batı toplumları
arasında en ayırt edici özellik nedir? sorusuna verdikleri çok
önemli bir cevap var, Batı eğitiminde, öğretiminde, sporunda ve
hayata dair bütün alanlarında bireylerine nasıl düşüneceklerini
ve nasıl öğreneceklerini öğretir ama Doğu
toplumlarının esasen çıkmazları bireylerine
eğitim-öğretimde, sporda, hayata dair bütün alanlarda ne öğreneceklerini
ve ne düşüneceklerini öğütlerler ve bu yöntem üzerinde bu
işlerini görürler. demektedirler. Basitçe kurduğum bu iki tespit
arasında dünyalar kadar fark vardır sevgili arkadaşlar.
Sevgili dostlar, spor -çok dikkat edin- hiçbir
inancın, hiçbir sosyal birlikteliğin, hiçbir toplumsal
yapının aynı anda bu kadar farklı gruplara aynı
duyguları yaşatan, bu kadar toplumsal farklılıkları
aynı anda oturup kaldıran, birbirlerini hiç tanımayan
insanları aynı anda bir araya getiren çok önemli bir sosyoloji ve
psikolojidir. Bunun üzerinden hareketle ülkemizdeki birliği, bütünlüğü,
değerlerimize bağlı, tarih bilinciyle, coğrafya bilinciyle
ve gelecek muhayyilesiyle, tasavvuruyla gençlerimizi, dünyada gençlerin
düştüğü tuzaklardan kurtarma imkânına sahibiz, bunu asla
küçümsememek gerekir.
Sevgili dostlar, biz çok zengin bir ülkeyiz, büyük
bir hazinemiz var: Gençlerimiz. Dünya artık mülteci kabul ediyor.
Gelişmiş ülkelerde nüfus bitiyor. Bu gidişle
insanlığın sonu gelmek üzere.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMET UÇMA (Devamla) - Sayın
Cumhurbaşkanımız 3 çocuk dediğinde bunu
algılayamayan belli grupların bunu bazen alay konusu etmelerini
gerçekten
(x) olmalarını,
(x) olmalarını gerçekten anlamak mümkün değil.
Gençlerimize, spor kulüplerimize,
sporcularımıza, milletimize esenlikler diliyorum. Hepinize
saygı, sevgi ve mutluluklarımı arz ediyorum. Çok teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Uçma.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın konuşmacı
konuşması sırasında 2002den önce hiç iyi bir şey
yapılmadı, yapıldıysa söylesinler, özür dileyeyim.
türünden açık sataşmada bulunmuştur. Çünkü kendinden önceki
konuşmacı Sayın Saffet Sancaklıdır Milliyetçi Hareket
Partisi adına ve 2002 yılından evvel de Hükûmet ortağı
Milliyetçi Hareket Partisidir. Sataşmadan dolayı söz istirham
ediyorum.
BAŞKAN Sayın Akçay, şimdi
Sayın Uçma şöyle söyledi, not aldım hatta: 2002den önce
şu alanda işlerin daha iyi olduğu bana söylenir ise ben özür
dilemeye hazırım. anlamında bir değerlendirme yaptı
yani bir iddia ortaya koyuyor. Bizim hükûmetlerimiz döneminde yani Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde her alanda Türkiye iyiye
gitmiştir. şeklinde bir iddiada bulunuyor, bir siyasi
değerlendirme. Bu, Sayın Uçmanın veya mensubu olduğu
siyasi parti grubunun görüşüdür. 2002den önce diyerek çok geniş bir tarihi zikrediyor. Yani
bundan dolayı bir siyasi parti grubuna bir sataşma gerekçesi ben
bulamadım doğrusu Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Yani şöyle deseydi
anlayabilirdim: Biz Hükûmete geldiğimizde enkaz devraldık. gibi o
dönemi eğer açıktan hedef alan bir şey olsaydı
anlayabilirim ama burada bir geniş çerçevede, uygun bir üslupla
yapılan bir eleştiriyi bir sataşma olarak değerlendirirsek
ağır olur Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
gerçekten yorumunuzla -biraz
zorlama bir yorum oldu- ve yorumlarken iki dakika geçti zaten. Yani bunu
şimdiye kadar izah edebilirdik. Takdir ederseniz kürsüden, etmezseniz de yerimizden Sayın Saffet
Sancaklı
BAŞKAN Yerinizden, mikrofonunu açıyorum,
Sayın Sancaklı herhâlde konuşacak.
Buyurunuz Sayın Sancaklı.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Başkan, bizim
de grup olarak talebimiz var.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
29.- Kocaeli
Milletvekili Saffet Sancaklının, İstanbul Milletvekili
İsmet Uçmanın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Sayın Başkan,
konuşmacı arkadaşımız 2002den önce eğer bir
tane doğru bir şey varsa bizden daha iyi yapılan, söyleyin, ben
de özür dileyeceğim kürsüden. dedi. En son, güncel olduğu için
söylüyorum, popüler bir şey olduğu için: 2000 senesinde Galatasaray
Futbol Takımı UEFA Kupasını aldı, arkasından
Avrupanın en büyük kupası Süper Kupayı aldı,
ardından da 2002 senesinde Türkiye Futbol Millî Takımı dünya
3üncüsü oldu. 2002 senesinde dünya 3üncüsü olan Türkiye Futbol
Takımı, 2015 senesinde UEFA sıralamasında 53üncü
sıraya kadar düştü. Şimdi, o dönemde de hatırlarsanız,
Milliyetçi Hareket Partisi iktidar ortağıydı ama hiçbir zaman
biz çıkıp da Bizim sayemizde oldu. demedik çünkü iktidar olanlar
hizmet etmek zorundadır. Başarıları da tabii ki
sahipleneceksiniz ama başarısızlık olduğu zaman da
lütfen bunu da kabul edin.
Bir de 317 AKP milletvekilinin içerisinden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Sancaklı.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN Bir dakika, Sayın Sancaklı.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Bitiriyorum.
317 AKP milletvekilinden, on dakikalık sporla
ilgili konuşmanın dokuz buçuk dakikasında
ırkçılıktan ve başka bir şeyden bahseden bir
arkadaşımız konuştu. Onun için de bunu da anlamış
değilim.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Tüzük
gereği Sayın Sancaklı. 3 grup konuşuyor, bir tek grup cevap
veriyor aynı dakikada, ondan kaynaklanıyor.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Lütfen, bunu da
aranızdan sporla ilgili bilgili arkadaşlar çıkıp
konuşursa, biz de Hükûmet adına konuşan arkadaşları
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Tüzükten
kaynaklanıyor Sayın Sancaklı. 3 grup konuşuyor, 3üne de on
dakikada cevap vermek zorunda kalıyor, ne yapsın?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Osman Bey var ya!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen efendim
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Bizim de Hükûmetin
yaptığı icraatlar konusunda bilgiye ihtiyacımız var,
gerçek bilgiye. O yüzdendir, konuşacak olan arkadaşlar bu konuda
bilgili olursa biz de bilgilenmiş oluruz, eleştiri yaparken daha
dikkatli oluruz ve beyefendinin de özür dilemesini bekliyorum kürsüden.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Sancaklı.
Sayın Toğrul
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, hatip cümlesine aynen şöyle başladı: HDP sözcüsüne
şunu söylemek istiyorum: Biz bölgesel milliyetçiliği
kaldırdık. demek suretiyle, sanki bizim partimiz bölgesel
milliyetçilik yapıyormuş gibi bir ithamda bulundu. Bu açık bir
sataşmadır Sayın Başkanım.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın
Başkan, bu illiyet bağıyla gidersek Hazreti Âdeme gideriz, yani
olmaz!
BAŞKAN Bir saniye, sayın
milletvekilleri
Sayın Toğrul, ben şöyle dinledim ve
not aldım: Doğru, HDP sözcüsüne söylemek isterim ki... dedi,
Bölgesel milliyetçiliği kaldırdık. dedi, ondan sonraki
cümleleri şöyleydi: Türkiyede Kürt sorunu yoktur, terör sorunu
vardır. İlk defa PKK, ırk temelli bir örgütlenme olmuştur.
şeklinde. Ben, doğrudan sizin grubunuzu hedef alan bir sataşma
görmedim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, cümle eğer HDP sözcüsüne şunu söylüyorum
diye
başlarsa ve Milliyetçiliği kaldırdık. derse
BAŞKAN Hayır, Sayın Toğrul,
bu, aşırı bir hassasiyet yani
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ama Sayın
Başkan
BAŞKAN Hayır, HDP sözcüsüne
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
bu, bizim
partimizi açık bir şekilde
BAŞKAN Sayın Toğrul, HDP sözcüsüne
şunları söylerim ki
diyerek
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, doğru bir bilgi de vermedi.
BAŞKAN
cümleler kurar ise Siz bunların
aksini savunuyorsunuz. anlamında, ben, bir anlam çıkarmıyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Nasıl ama?
BAŞKAN Hayır.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) HDP sözcüsüne,
peki, ne diye yanıt veriyor Sayın Başkanım?
BAŞKAN Sayın Toğrul,
tutanakları getirtelim, bakalım; sizin dediğiniz anlama
gelebilecek bir ifade var ise size sataşma gerekçesiyle söz
vereceğim. Ben öyle bir anlam çıkarmadım ama belki dikkatimden
kaçmış olabilir, bakacağım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, bakın, hem böyle, bize sözlü sataştı hem de halka
yanlış bir bilgi verdi.
BAŞKAN Bakacağım,
değerlendireceğim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Eğer HDP
demeseydi, Bölgesel şeyleri kaldırdık. demiş olsaydı
anlayacaktım.
BAŞKAN Hayır, bakın, bir siyasi
parti grubunun ismini anmak bir sataşma gerekçesi değildir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, arkasından gelen cümleyi neye bağlayacağız?
BAŞKAN Bir daha bakacağım
Sayın Toğrul, eğer orada bir sataşma var ise gerçekten,
size o söz hakkını vereceğim. Tutanakları
getirteceğim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Peki.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun,
8/3/2016 tarihinde Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşları
tarafından, amatör spor kulüplerinin sorunlarının
araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 4 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Bir yoklama talebi vardır.
Yoklama işlemini gerçekleştirmek için,
yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerini ismen tespit
edeceğim:
Sayın Altay, Sayın Bektaşoğlu,
Sayın Havutça, Sayın Gürer, Sayın Tümer, Sayın Emir,
Sayın Engin, Sayın Kök, Sayın Çamak, Sayın Özdemir,
Sayın Akaydın, Sayın Yıldız, Sayın
Akyıldız, Sayın Yalım, Sayın Tüm, Sayın Bozkurt,
Sayın Balbay, Sayın Tamaylıgil, Sayın Sarıhan,
Sayın Ekici.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun,
8/3/2016 tarihinde Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşları
tarafından, amatör spor kulüplerinin sorunlarının
araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 4 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.51
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni
AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Bir
önceki oturumda Sayın Toğrulun sataşma gerekçesiyle söz talebi
vardı. Kendisine, tutanakları getirteceğimi, tutanaklara
bakacağımı ve sataşma gerekçesi varsa söz vereceğimi
ifade etmiştim. Ben Sayın Uçmanın HDP Grubuna şunu
söylemek isterim ki
diyerek başladığı cümlenin
doğrudan bir sataşma olmadığını ifade
etmiştim. Ancak Sayın Uçmanın ondan önce söylemiş
olduğu bir cümle var, onu okumak isterim: HDP sözcümüzün atıf
yaptığı hususlarla ilgili mümkün olduğunca bir rahmet
diliyle cevap vermek istiyorum. Bu cümlesiyle başlayan
konuşması sonrasında söyledikleri doğal olarak HDP Grubuna
yönelik olduğu için Sayın Toğrul size söz veriyorum.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) İmam Bey konuşacak Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Taşçıer,
buyurunuz.
Lütfen cevap hakkınızı
kullanırken yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.-
Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıerin, İstanbul
Milletvekili İsmet Uçmanın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) Evet,
sayın konuşmacı konuşmasını biraz da Kürt
hakları üzerine kurmaya çalıştı ve şunu da dedi: AKP
iktidarından önce gece Kürt, gündüz Türktü yani okullarda konuşan.
Ben şu anda bu Mecliste de kendi ana dilimi konuşamıyorum. Dünya
İnsan Hakları günü dolayısıyla Kürtçe, kendi ana dilimde
yaptığım bir dakika, iki dakikalık konuşmanın
tümü (x), (x) diye geçti tutanaklarda. Türkiyede 20 milyon Kürt
yaşıyor, ana dilleriyle eğitimlerini alamıyorlar. Hiçbir
eğitim hakları yok; ilkokuldan üniversiteye kadar ana dil eğitim
hakları olması gerekirken, Kürtçenin ikinci resmî dil olması
gerekirken bunların hiçbiri yok.
Artı, Kürt isyanlarından bahsetti. Evet,
doğrudur, cumhuriyetten bu yana 29 tane Kürt isyanı oldu. Onu kim
söylüyordu? Onu, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel söylüyor,
Meclis tutanaklarında var. ilk Kürt isyanı olan Şeyh Said
hareketi, cumhuriyetin kuruluşunda ortaklaştığı
Atatürkün ya da o zamanki cumhuriyetin ona gerekli
ayrıcalığı, muhtariyeti vermemesi üzerine başlamıştır.
Bunu da tarih kitaplarında ve tarihte çok rahat görebiliriz, bir.
İkincisi, Amedsporun bütün maçlarında
ayrımcılık ve ırkçılık yapılmaktadır.
Ve şu denmektedir sahalarda, Amedspor bir Diyarbakır
takımıdır: Diyarbakır dışarı., Kürtler
dışarı., PKK dışarı. diye sloganlar
atılmaktadır. Yani her yerde bu ırkçılığın
boyutları günden güne fazlalaşmaktadır.
Artı, bölgesel milliyetçilikten söz etti
sayın hatip. Evet, doğrudur, milliyetçilik değil
ırkçılık yapılmaktadır. Ben Kürt olduğum için
kendimi hiçbir yerde rahat hissedemiyorum, baskılar Kürtler üzerinde var.
Bunu teröre indirgemek yanlıştır. Tüm 20 milyon Kürt şu
anda sıkıntılıdır.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Taşçıer.
Alınan karar gereğince sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan Siyasi
Etik Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Anayasa Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Siyasi Etik
Kanunu Teklifi (2/1000) ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Anayasa
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 307)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, İş
Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.- İş
Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 170) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 170 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, bu tasarı İç Tüzük'ün 91inci maddesi kapsamında
görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Şimdi tasarının tümü üzerinde söz isteyen
siyasi parti gruplarının isimlerini ve sözcülerini
okuyacağım.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Sayın
Başkan, söz talebimiz vardı.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Demirel, mikrofonunuzu
açıyorum.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
30.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 170 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşüleceğine
dair kendilerine herhangi bir bilgi verilmediğine ilişkin
açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan,
daha önce de gündeme gelen 170 sıra sayılı Kanun
Tasarısına ilişkin ifade etmek istediğim şey
şudur: Bugün bu tasarıyı biz basından öğrendik ki
Genel Kurula gelecek yani öyle bir etik var ki, Parlamentoda, gruplar
arasında bir paylaşım, ortaklaşma, hangi kanun
tasarısının Meclise geleceğine dair daha önceden bilgi
alışverişi olan bir Parlamentoda -belki biz kendi
açımızdan söyleyebiliriz HDP Grubu olarak- ilk kez böyle bir şeyle
karşılaştık. Yani, bu, HDP Grubunun tasfiye sürecinin
şimdiden başladığının ilanıdır, biz
böyle değerlendiriyoruz. Bu yasa, bizim açımızdan, emekçiler
açısından, işçiler açısından çok önemli bir
yasadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Aylardır gündemde
olan bu yasanın apar topar, hiç bilgi vermeden bugün buraya getirilmesi ve
görüşülmesini kabul etmiyoruz ve bu yasanın derhâl bugün
görüşmeden çekilmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
Gündem uyarınca ben gündemi devam ettirmek
zorundayım.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- İş
Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 170) (Devam)
BAŞKAN Şimdi siyasi parti
gruplarının sözcülerini okuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş Milletvekili
Diğer siyasi parti
gruplarının henüz sözcüleri bildirilmiş değil.
Şimdi geldi.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yakup
Akkaya, İstanbul Milletvekili
Diğer siyasi parti grupları da isim
bildirdikçe sizlerin bilgisine sunacağım.
Şimdi ilk konuşma
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bildirdik Sayın
Başkan, daha evvel bildirdik, konuşmacılarımızı
bildirdik.
BAŞKAN Hayır, Birinci olarak,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Fahrettin Oğuz Tor. dedim
Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bildirdikçe deyince ben
acaba dedim
BAŞKAN Hayır, hayır.
Şahıslar adına da Mahmut Kaçar,
Şanlıurfa Milletvekili.
İlk konuşmacı Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş
Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Tor. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
170 sıra sayılı İş Kanunu ile İş Kurumu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında MHP Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve ekranları başında bizleri
izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce belirtmek gerek
ki terörden on gün içinde sadece Kahramanmaraştan 4 askerimiz şehit
düşmüştür. Dört gün içinde Türkiye genelinde şehit düşen
asker sayımız, güvenlik görevlisi sayımız 10dur. Hepsine
Allahtan rahmet diliyorum. Her zaman olduğu gibi, burada, inşallah
son olur diyorum.
Değerli milletvekilleri, 18inci
yüzyılın ikinci yarısında buhar makinesinin
bulunmasıyla başlayan Birinci Sanayi Devrimiyle fabrika sanayisi
kurulmuş, yeni bir işçi sınıfı doğmuş ve işçi-işveren
ilişkileri ortaya çıkmıştır. O zamanlar liberalizmin
etkisiyle çalışma ilişkilerine müdahale edilmemiş, bunun
neticesinde de işveren karşısında güçsüz kalan ve örgütsüz
olan işçilerin, ücret dâhil, çalışma şartları
kötüleşmiştir. Bu dönem, emeğin sömürüldüğü,
çalışanın köleleştirildiği, insan hak ve hukukunun
hiçe sayıldığı bir dönem olarak hatırlanmaktadır.
Yüzyıllarca Afrikada, Asyada, Amerikada sömürülen geniş halk
kitleleri, bugün de başka bir şekilde sömürülmeye devam edilmekte,
sömürülmeye çalışılmaktadır. Birkaçı hariç, bugün,
gelişmiş ülkelerin zenginliklerini kurdukları sömürü düzeniyle
elde ettikleri kuşkusuzdur.
Zaman içinde sefaletin
artmasıyla işçi-işveren ilişkilerine mecburen müdahale etme
gereği duyulmuştur. Bunun neticesinde de işçi-işveren
ilişkilerinde serbestlik dönemi kapanmış ve müdahaleli dönem
başlamıştır. Ülkeler çıkardıkları bireysel
ve toplu iş yasalarıyla asgari ve azami sınırlar koyarak
işçiler korunmaya çalışılmış, örgütlenme ve toplu
pazarlık hakları sağlanmıştır.
İkinci Endüstri
Devrimiyle yeni teknolojilerin ortaya çıkmasıyla, özellikle de
bilgisayar ve mikroişlemcilerin ortaya çıkmasıyla üretimin yeri
ve şekli değişmiş, bu, çalışma ilişkilerini
de etkilemiştir. Günümüzde, kitlesel üretimin iş bölümü ve tam günlü
istihdam şeklini benimseyen üretim yapısının konjonktürel
dalgalanmalara, ürün çeşitlemesine ve talep değişikliğine
cevap vermedikleri sıkıntılar, farklı üretim
arayışlarına yol açmıştır. Bu anlamda, esnek
üretim anlayışı da bunlardan biri olarak
karşımıza çıkmıştır. Avrupada
sınırlı alanlarda ve sendikaların muvafakatiyle
uygulanmaktadır. Esnek çalışma uygulamasıyla, tehlikeli,
beğenilmeyen işlerde sadece göçmenlerin
çalıştığını, genel olarak yerli nüfusun
çalıştırılamadığını da belirtmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
64üncü Hükûmet Eylem Planında 10 ve 11 numaralı eylemler esnek
çalışma ve özel istihdam bürolarıyla ilgilidir. Esnek
çalışma ve özel istihdam bürolarına ilişkin 10 no.lu
eylemde çalışma hayatına güvenli esneklik sağlayacak
düzenlemeler yapılacağı, eylemin 21 Aralık 2015 tarihinde
başlayacağı, 21 Mart 2016 tarihinde bitirileceği, iş
gücü piyasalarına esneklik sağlayan çalışma biçimlerinin
iş ve sosyal güvenlik mevzuatına ekleneceği, söz konusu mevzuat
düzenlemelerinde Avrupa Birliği müktesebatı ve uygulamaların
dikkate alınacağı, öncelikle mevcut esnek çalışma
sistemindeki sorunların giderileceği, sonrasında yine esnek
çalışma sistemlerinin geliştirileceği, bu kapsamda, kamu
sektörü başta olmak üzere, söz konusu çalışma biçimlerine
yönelik, çeşitli kurumlarda pilot uygulamalar
gerçekleştirileceği belirtilmiştir.
11 no.lu eylem planında
ise Avrupa Birliği norm ve standartlarında özel istihdam
bürolarının faaliyetlerinin, geçici iş ilişkisini de
içerecek şekilde genişletilmesi amacıyla mevzuat düzenlemelerinin
tamamlanacağı, bu kapsamda, gerek Üçlü Danışma Kurulunda
gerekse diğer sosyal diyalog mekanizmalarında konunun
değerlendirilerek sonuçlandırılacağı
açıklanmıştır. Bunun sonucunda da tasarı önümüze
gelmiştir.
Değerli milletvekilleri,
tasarının özü, esnek çalışma ve uzaktan
çalışmadır. Bazı Avrupa ülkelerinde uygulanan uygulamayla,
bazı ülkelerde iş kazalarında önemli oranlarda artış
olması nedeniyle, başta Almanya olmak üzere Avusturya gibi ülkelerde
bugün itibarıyla kaldırılması dahi tartışılan
esnek çalışma uygulaması, ülkemizde hangi ihtiyaçtan
doğmuştur, izah edilmesi gereken soru budur.
Bugün ülkemizde, ihtiyaç
olduğunda, işveren, yevmiyeli işçi
çalıştırabiliyor mu? Çalıştırabiliyor. Kısmi
süreli sözleşme yaparak işçiyi çalıştırabiliyor mu?
Evet. İşi taşerona verebiliyor mu? Verebiliyor. Yani ihtiyaç
olduğu zaman, işveren, birçok yoldan işini gördürebiliyor mu?
Evet, hem de çok kolay şekilde gördürebiliyor.
Bunca işsizlik varken,
işsizliğin tavan yaptığı, on binlerce üniversite
mezununun boş gezdiği, bir yıl, iki yıl, üç yıl
iş aradığı hâlde iş bulamadığı için
umutlarını yitiren yüz binlerce işsiz varken işverenin
işçi bulamadığını söyleyebilir miyiz? Asla
söyleyemeyiz. O zaman, sıkıntı nerede? O zaman, özel istihdam
büroları hangi ihtiyaçtan doğmuştur? Özel istihdam
bürolarının nasıl doğduğunu daha sonra
açıklayacağım ancak öncelikle bir iki konuyu açıklamakta
fayda görüyorum.
Değerli milletvekilleri, birkaç gün önce
ziyaretime gelen bir arkadaşımın yaşadığı
bir olayı burada paylaşmak istiyorum. Bunun gibi olayları
hepimiz, her gün, sıklıkla yaşıyoruz. Arkadaşım,
birkaç gün önce, havanın da yağışlı olması
nedeniyle, Beysukentten, yolda bekleyen üç bayanı alarak Kızılaya
getirir; arabada bayanlardan birinin makine mühendisi, diğerinin
Fransızca öğretmeni, bir diğerinin de sosyolog olduğunu ve
kreşte çocuk bakım işlerinde
çalıştığını öğrenir. Bugün binlerce
mühendisin boş gezdiği, öğretmenin atama beklediği, binlerce
beyaz yakalının işsiz olduğunu bilmeyen yoktur. Bu sebeple
ben bugün ülkemizin acil ve önemli problemi esnek çalışma
değildir diyorum.
Değerli milletvekilleri, enerjimizi
faydasız işlerle uğraşarak geçirmeyelim. Türkiyenin önemli
problemleri vardır. Bugün Türkiyenin en önemli problemi bölücü terördür;
en önemli diğer bir problemi kayıt dışı
istihdamdır, işsizliktir, geçim
sıkıntısıdır, hırsızlıktır,
yolsuzluktur, israftır, tembelliktir, işin ehline verilmemesidir,
adaletle hükmedilmemesidir. İşi olan da işi olmayan da ciddi
sıkıntılar içerisindedir. Tüm Türkiye huzursuzdur. Türkiyenin
her zamankinden daha fazla huzura ve sükûnete ihtiyacı vardır.
Bakınız, getirilen tasarı, bir
ihtiyaçtan doğmamıştır diyorum; çalışma
barışını zedeleyecek mahiyettedir, zamanlaması uygun
değildir; çalışma barışını bozacak, husumeti
ve huzursuzluğu artıracak, yeni huzursuzluklar yaratacak
mahiyettedir. Yukarıda da kısaca izah ettiğim gibi, getirilen
tasarı bir ihtiyaçtan da doğmamıştır. Özel istihdam
büroları ve esnek çalışmanın kaynağı yani
tasarının kaynağı, Çalışma
Bakanlığınca hazırlanmış ve Şubat 2012de
kamuoyuna açıklanmış olan Ulusal İstihdam Stratejisidir.
Ulusal İstihdam Stratejisinin dört ayağı vardır, bunlar:
Bir, eğitim ve istihdam ilişkilerinin güçlendirilmesi; iki, iş
gücü piyasasının esnekleştirilmesi; üç, kadınlar, gençler
ve dezavantajlı grupların istihdamının
artırılması; dört, istihdam-sosyal koruma ilişkisinin
güçlendirilmesi. Ulusal İstihdam Stratejisinin en önemli hedefi iş
gücü piyasasının esnekleştirilmesidir. Bu çerçevede, belirli
süreli hizmet sözleşmeleri yaygınlık kazanacak, özel istihdam
bürosu aracılığıyla işçi kiralanmasına izin
verilecek, kıdem tazminatı fona dönüşecektir. Bunların
sonunda da işçinin ücret, fazla mesai, ihbar tazminatı, kıdem
tazminatı, izin parası, işsizlik parası, sağlık
sigortası primi gibi bireysel, sendika üyeliği ve toplu iş
sözleşmesi gibi kolektif hakları geriye gidecektir, gerçek budur.
Bunlar işçiyi mutlu edecek hususlar değildir.
Ulusal İstihdam Stratejisinin bir başka
hedefi kadınlar, gençler ve dezavantajlı grupların
istihdamının artırılmasıdır. Evet,
kadınların, gençlerin ve dezavantajlı grupların
istihdamını artıralım, hiç itirazım yok. Türkiyede
mevcut durum itibarıyla bunca işsiz varken bay-bayan yeni işçiye
ihtiyaç var mıdır? Siz milyonlarca insana iş buldunuz da yeni
çalışanlar mı arıyorsunuz? Şu an en önemli göreviniz
eşleri dul, çocukları, gençleri yetim bırakmamak
olmalıdır. Kısa sürede şehit sayısı 500e
yaklaşmıştır. Bugün bölücü teröre verdiğimiz şehit sayısı neredeyse Kıbrıs
Barış Harekâtında verdiğimiz 498 şehit
sayısına eşit hâle gelmiştir. Bu sebeple, enerjimizi
başka noktalara yönlendirmeyelim. Esnek çalışma bugünün konusu
olmamalıdır diyorum. Vatandaşımızın beklentisi de
budur. Vatandaşın beklentisi teröre bir an önce son verilmesidir.
Bakınız, esnek çalışma sonucunda işçi ayağa
düşer, ülkemiz ucuz işçilik cenneti olur. Hele de dil bilmeyen
milyonlarca göçmen nüfusun yaşadığı ülkemizde işçinin
aç kalması dahi konuşulur hâle gelecektir.
Değerli milletvekilleri, iş gücü
piyasasını esnekleştirebilirsiniz, gençlerin, kadınların
istihdamını artıracağını iddia edebilirsiniz,
anladım da çalışanların durumu ne olacak? Ülkemizin birinci
ve acil olarak yapması gereken, el birliğiyle kayıt
dışı istihdamın azaltılmasıdır. Esneklikle,
uzaktan çalışmayla uğraşacağımıza, gelin,
kayıt dışı istihdamı el ele vererek yok etmek için ne
gerekiyorsa yapalım diyorum. Yasa çıkarılacaksa
çıkaralım, MHP olarak tam desteğiz. Zira, kayıt
dışı istihdam acıdır, zulümdür.
Bakınız, bizzat
yaşadığım başka bir olayı burada anlatmak
istiyorum: Kamu görevim sırasında, büyük bir sanayi kentimizde yerel
denetim görevi sırasında iki katlı bayan konfeksiyon
mağazasına denetime gittik. Çalışanların tamamı
bayandı, bayan olması sebebiyle ben zemin katta kaldım, birlikte
görev yaptığım 3 bayan arkadaş üst kata çıktılar,
beraberinde 4-5 bayanla döndüler. Bayanların üst katta
saklandığını öğrendim. Aylık prim hizmet
belgeleri üzerinde yaptığım incelemede 5inin de sigortalı
olmadığını tespit ettik. Saklanma sebepleri sigortasız
oluşlarıdır. Sigortalı çalışmayı kim istemez
ama maalesef bu insanlar istemeye istemeye de olsa saklanmak zorunda
kalmışlardır. Saklanmasalar ne olurdu veya şikâyet etseler
ne olurdu? Ne olacağı gayet açıktır: Maaşa zam,
işe son! Yıllarca çalıştığı hâlde 900 günü,
1.800 günü dolduramadığı için eşine aylık
bağlanamayan yüzlerce eş vardır; üç beş günle ölüm
aylığı bağlanamayanlar vardır kayıt
dışı istihdam nedeniyle.
Değerli milletvekilleri,
konuyla doğrudan ilgili olması bakımından bir hususun daha
altını çizerek söylemek istiyorum: Ülkemizde iş kanunlarının
çok katı olduğu, mahkemelerin hep işçinin yanında
olduğu iddiası. Bakınız, ben iyi ki katı diyorum, her
şeye rağmen iyi ki böyle diyorum; böyle olmasa, emin olun, Türkiyede
kurumsallaşmış işletmeler ve vicdanlı işverenleri
ayırıyorum, bunların dışında işçi hakkı
çok geridedir, ücret dışında da bir hakkı yoktur maalesef.
Bu tür yerlerde ne çalışma sürelerinden ne fazla mesaiden ne ihbar ne
kıdem tazminatından ne hafta sonu ne de bayram tatilinden
bahsedebilirsiniz. Bakanlık uygulamaları da maalesef son
yıllarda hep geriye gitmiştir. Bugün Türkiyede yargı,
işçinin yegâne güvencesi hâline gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, bakınız,
sadece bir işletmede 5 bayandan alınacak prim ve vergi en az 2
sigortalının maaşıdır. 5 bayanın sağlık
güvencesi yoktur. Oturmaları için sandalye bile
konulmadığını gördük. 5 bayanın da bu durumda emekli
olma şansları yok denecek kadar azdır. İhbar
tazminatından, kıdem tazminatından, izinden, işsizlik
parasından, bunlardan bihaberdirler, emin olun bunların
adlarını dahi bilmediklerini öğrendim. Maruz
kaldıkları durumun insan haklarıyla, insan onuruyla hiçbir
alakası yoktur. Bakınız, bu mağaza sahibinin bundan
başka 2 konfeksiyon mağazası daha olduğunu öğrendik.
Bir tarafta, şehrin göbeğinde sigortasız
çalıştırılan garip, ürkek, korkak, sigortasız ve
gayrisıhhi şartlarda da olsa evine ekmek götürmek derdinde olan
kardeşlerimiz; diğer tarafta, 3 mağaza sahibi, zevk, sefa içinde
hayat süren, devletin hiçbir şey yapamadığı, kul hakkı
yiyen aymazlar.
Değerli milletvekilleri, aynı zamanda
başka bir arkadaşımız da bu sırada büyük bir fason
üretim yapan atölyeye gittiğinde çok sayıda sigortasız
olması nedeniyle denetime müsaade etmediler ve arkadaşımız
maalesef darbedilmek durumunda kaldı.
Merdiven altı dediğimiz üretim yerlerinde
çalışanların çoğu kayıt dışıdır,
ne vergi verirler ne de prim öderler. Burada söyleyelim: Atölye denen birçok
yerde doğru dürüst ayrı bir bay-bayan tuvaleti bile
olmadığını gördük. Acı gerçek budur. Mevcutları
ıslah etmek, kayıt altına almak devlet olmanın bir
gereğidir diyorum.
Burada samimi olarak kayıt
dışını önlemek istiyorsanız bir önerim var Sayın
Bakanım. Çalışana kendisini bildirme mecburiyeti getirelim.
Çalışana kendisini bildirme mecburiyeti getirdiğimiz zaman,
kayıt dışıyla hiç emek de vermeden çok ciddi şekilde
mücadele edeceğimizi söylüyorum buradan.
Burada, kayıt dışını
-istatistikleri de takip ediyoruz- şu kadar gerilettik, bu kadar
gerilettik beyanlarının da toplumda fazla bir
inandırıcılığı,
karşılığı olmadığını da söylemek
istiyorum.
Bu sebeplerle, kadın, genç
istihdamını tabii ki artıralım ancak mevcut
çalışanların, emekçilerin, alın teri dökenlerin anayasal,
bireysel ve kolektif haklarını, sosyal haklarını da temin
etmekten geri durmayalım diyorum.
Değerli milletvekilleri, özet olarak söylemek
istediğim şudur: Çok sayıda çalışanın
kişisel, kolektif, yasal haklarını temin etmeden, kayıt
dışılığı önlemeden enerjimizi başka
alanlarda tüketmeyelim; bunca problem varken yeni problemler, huzursuzluklar
yaratmayalım diyorum. Avrupada şöyle, Avrupada böyle, Avrupa
müktesebatı, falan, filan. Neyimiz Avrupalı ki bu Avrupalı olsun
diyorum. Her iş bitti de sadece esnek çalışma mı kaldı
diyorum. Avrupada kaçak sigortalı olabilir mi? Fiilî ücret ile bildirilen
ücret ayrı olabilir mi? Yani ikili kayıt düzeni söz konusu olabilir
mi? İşçinin, iznini, fazla mesaisini, bayram tatilini,
yıllık iznini iç edebilir mi? İşçi on-on iki saat
çalıştırılabilir mi? Hele de ücretsiz on-on iki saat çalıştırılabilir
mi? Daha birçok husus. En son örneği Asil Nadir örneğidir,
ortadadır.
Değerli milletvekilleri,
Ulusal İstihdam Stratejisinin kaynağı nedir? Ulusal
İstihdam Stratejisinin kaynağı uluslararası
kuruluşlardır. Ulusal
İstihdam Stratejisi ulusal değil, fikir babası küresel
kuruluşlardır. Kısaca, moda deyimiyle, yerli ve millî
değildir.
Bakınız, IMFnin 4üncü Gözden Geçirme
Raporunda Direktörler, artan bir esneklik getiren ve emek piyasasında
kimi yapısal sorunlara hitap eden kapsamlı istihdam stratejisi
hazırlıklarını memnuniyetle karşılamıştır.
denilmektedir. Dünya Bankasının 2008 tarihli raporunda Türkiyenin
açık ekonomik ortamda esas politika olarak sıkı iş
güvencesi kurallarını esnekleştirmesi ve istihdamın
korunmasından vazgeçmesi önerilmiş, iş piyasalarının
esneklik derecesinin artırılması, sözleşmesiz geçici
işçi çalıştırılması gibi unsurların hepsinin
birlikte uygulanması gerektiği belirtilmiştir. OECD'nin 2006
Türkiye İnceleme Raporunda Türkiye'de kıdem tazminatı kaldırılarak
işsizlik sigortası ön plana çıkarılmalıdır.
önerisi yer almıştır. İşte, bu sebeple söz konusu
tasarının millî, orijinal ve yerli olmadığını
söylüyorum.
Ulusal İstihdam Stratejisinin güvenceli
esneklik faslında İşçiye gelir ve istihdam güvencesinin
sağlanması firmanın rekabet gücünün korunmasına bağlıdır. denilmektedir.
Buradan da bu suretle firmanın rekabet gücünün korunmasının
amaçlandığı aşikârdır. Tasarının genel
gerekçesinin başlangıcında ise güvenceli esneklik, iş gücü
piyasasında esneklik ve güvencenin bir arada sağlanabileceği
öngörülmektedir; Güvenceli esneklikle bir yandan iş gücü
piyasasının esnekleştirilmesiyle işletmelerin rekabet
gücünün ve değişen koşullara uyum yeteneğinin
artırılması hedeflenirken, bir yandan da iş gücü piyasasında
yer alan kişilerin istihdam ve gelir güvencesinin sağlanması
hedeflenmektedir. ifadesi yer almıştır.
Burada akla gelen ilk soru, öncelik
işletmelerin mi olacaktır, yoksa işçinin mi olacaktır?
Zira, işçiye gelir ve istihdam güvencesi ancak firmanın rekabet gücü
elverirse geçerli olacaktır. Gelir ve istihdam, işverenin rekabet
gücüne endekslenmiştir. Mevcut durumda ise iş güvenliğinin
işverenin iki dudağının arasında olduğu bir
ortamda işçinin fazla mesai, çalışma süreleri, yıllık
izin, bayram izni, İhbar tazminatı, kıdem tazminatı gibi
haklarının bile tam manasıyla temin edilemediği bir ortamda
söz konusu esnek çalışma modeliyle işçinin söz konusu
haklarının değil temin edilmesi, korunması bile mümkün
olamayacaktır; kısacası, bireysel işçi hakları bile
geriye gidecektir. Strateji Belgesinde iş gücü piyasasının
yapısal sorunları olarak, yüksek tarımsal istihdamda yüksek
çözülme yaşanmaktadır, iş gücü niteliği düşüktür,
iş gücü piyasası katıdır, iş gücü maliyeti yüksektir.
Belgeye göre, yüksek tarımsal istihdamda yüksek çözülme demek köyden
şehre göç ve işsizlik demektir, böyle olunca da şehirler ucuz
iş gücü deposu olmuş, iş gücü maliyeti zaten
azalmıştır. Esnek model işsizliğin çözümüne hiçbir
katkı sağlamayacaktır. Belgede aynen yer aldığı
üzere, Türkiye ekonomisi 2002-2007 döneminde yüksek oranlı ve sürekli bir
büyümeye, iş gücü piyasasında istihdamı artırmaya yönelik
müdahalelere rağmen istihdamını beklenen ölçüde
artıramamış, 2007 sonrasında ekonomik verilerin daha iyi
olmadığı göz önüne alındığında
istihdamın artması, hele hele de esnek modelle istihdamın
artırılması, işsizliğin azaltılması mümkün
olamayacaktır.
Bu arada, Meclisten geçen torba yasayla SGKya 2.600
denetmen kadrosunun ihdas edilmesinin de olumlu bir adım olduğunu
ifade etmek istiyorum ancak denetmenlerin özlük haklarının da yeniden
ele alınması gerektiğini söylüyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tor.
Tasarının tümü üzerinde ikinci
konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yakup Akkaya,
İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Akkaya. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAKUP AKKAYA (İstanbul)
Sayın Başkan, Sayın Bakan, Çalışma
Bakanlığının değerli bürokratları, sayın
milletvekilleri; öncelikle, hepinizi sevgi, saygıyla selamlıyorum.
170 sıra sayılı İş Kanunu
ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geneline dair
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, çalışma
hayatını kökten değiştirmeyi hedefleyen, çalışma
hayatını bize göre kaosa sürükleyecek, çalışma barışını
muhtemelen bozacak yeni bir kanun tasarısıyla karşı
karşıyayız. Kanunlar ne için düzenlenir? Tabii ki sosyal bir
ihtiyaca cevap vermek için kanunlar düzenlenir. Peki, temelde iş kanunları
ne için yapılır? Elbette, çalışma hayatında
istismarları önlemek; art niyetli işverenler
karşısında, asgari düzenlemelerle, çalışanların
haklarını ve hukuklarını korumak için yapılır.
Peki, getirilmek istenen düzenleme sosyal bir ihtiyaca cevap veriyor mu? Bu
kanun tasarısında sosyal taraflar dediğimiz sendikaların, meslek
odalarının mutabakatı sağlanmış mıdır?
Hayır, sağlanmamıştır. Bu tespiti biz gözlemledik ve
önerimiz üzerine TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK, TÜSİAD,
MÜSİAD, Türk Tabipleri Birliği, Türkiye Barolar Birliğinin
görüşlerini komisyonlarda dinledik. Ayrıca, saydığım
bu kuruluşlar yazılı olarak da düşüncelerini komisyonlarda
ifade ettiler. Söz alan sendika ve STK temsilcileri bu tasarının
ülkemizin çalışma hayatına fayda getirmeyeceğini,
çalışma barışını ve toplumsal
barışı bozacağını anlattılar. Komisyondaki
sayın AKPli üyeler de Sayın Bakan da bu konuşmalara şahit
oldu.
Değerli milletvekilleri, bu düzenlemede
toplumsal mutabakat yoktur. Şayet olsaydı, 24 Şubatta Komisyonda
kabul edilen tasarı çoktan kanunlaşmıştı. 1
Mayıstan önce bu tasarının Meclis Genel Kuruluna getirilmemesi,
bence AKPnin ince bir düşüncesi. AKP Hükûmeti 1 Mayıs
alanlarında toplumsal tepkinin artacağı endişesiyle 1
Mayıstan önce getirmedi; 1 Mayıs geçti, şimdi burada Meclisin
huzuruna getiriyorlar.
Değerli milletvekilleri, üzülerek söylüyorum ki
AKP Hükûmetlerinin çalışma hayatına, toplumsal barışa,
iş barışına verebileceği bir şey
olmadığı, aksine kaos yaratmak üzere kurulu bir siyaset
anlayışı olduğu var. Bu işi ya bilerek yapıyorlar
ya bilmeyerek yapıyorlar.
Size ilginç bir örnek vereceğim. Yalnız,
vereceğim örnekte ismi geçen konfederasyon başkanının bir
hatası yok. Çünkü, o sadece davete icabet etmiş. Bakın,
önümüzdeki hafta yani 8 ile 11 Mayıs tarihleri arası
Uluslararası İş Sağlığı ve İş
Güvenliği Haftası. Dolayısıyla, haftaya İstanbulda bununla
ilgili olarak Çalışma Bakanlığı bir konferans
düzenliyor. Bu konferansta uluslararası kuruluşların çok
değerli temsilcileri de var. Kapanış konuşmasını,
sendikalar adına, MEMUR-SEN Genel Başkanı yapıyor.
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı konuşuyor, Sayın Başbakan
konuşuyor, Sayın Çalışma Bakanı konuşuyor,
açılışta Sayın TÜRK-İŞ Başkanı
konuşuyor ve kapanışta MEMUR-SEN Genel Başkanı
konuşuyor. Başta da söylediğim gibi, sorun MEMUR-SEN Genel
Başkanının bu İş Sağlığı ve
Güvenliği Haftasında konuşması değil, onu
eleştirmiyorum çünkü o davet edilmiştir, büyük bir konfederasyonun
Genel Başkanıdır, elbette ki gelip orada konuşacaktır
ama buradaki sorun: On dört yılda 17 bin işçinin iş
cinayetlerinde katledildiği bir Türkiyede hizmet sektöründe örgütlü Memur
Sendikasının Genel Başkanının orada
konuşması çalışma hayatına nasıl
bakıldığının da ayrıca bir göstergesidir, buna
işaret etmek için konuştum. Değerli milletvekilleri, bu yüzden
bu anlayış çalışma barışını
sağlayamaz; işte, bu anlayış işçilerin
sorunlarını çözemez; işte, bu anlayış asla toplumsal
barışı çözemez.
Değerli milletvekilleri, gömleğin
düğmesini ters iliklemeye başladığımız zaman
düşeceğimiz durumu hepimiz biliyoruz. Onun için, bu tasarı
emeğin bir mal gibi alınıp satılmasını yasal hâle
getiren bir düzenlemedir; bu tasarı Anayasanın 5, 48, 49 ve 55inci
maddelerine aykırıdır; bu tasarı 4857 sayılı
İş Kanununun 2, 5, 7, 11, 12, 15, 17, 18, 19, 20, 21, 29uncu
maddeleriyle, kısıtlı da olsa, işçinin iş akdini feshe
karşı koruyan haklarını ortadan kaldırmaktadır;
bu tasarı çalışma yaşamının dengelerini
bozacaktır; bu tasarı işçi simsarlığına yol
açacaktır; bu tasarı işçinin sömürülmesine yol açacaktır;
bu tasarıda işçiler istismar edilecektir; bu tasarı sendikal
örgütlenmeyi engelleyecektir; bu tasarıda grev hakkının
kullanımı engellenecektir; bu tasarıda iş güvencesi ortadan
kalkacaktır; bu tasarıda iş yeri kavramı ortadan
kalkacaktır; bu tasarıda emek meta hâline getirilecektir.
Değerli milletvekilleri, iş sadece gelir
getiren bir uğraş değildir, iş aynı zamanda bireyin
topluma aidiyetini sağlayan temel bir haktır. İşçi, yeri,
yurdu, eşi, dostu belirli olması gereken sosyal bir
varlıktır. Tasarıyla getirilen kiralık işçilik ise
ücreti, sağlığı, sosyal güvenlik ve sendikal hakları
güvence altında olmadan çalışmayı kabul etmek zorunda kalan
işçidir. Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, dünyadaki
deneyimler de kiralık işçi uygulamasının nasıl
hızla yayıldığını ve kazanılmış
tüm hakları nasıl gasbettiğini net bir şekilde ortaya
koymaktadır. Ülkemizdeki sendikalaşmanın önündeki engeller ve
yüksek kayıt dışılığın
varlığını koruyan çalışma koşulları
ortadayken, üstüne hiçbir somut gerekçe göstermeden, özel istihdam bürolarının
getirilmesi çalışma yaşamına ciddi bir darbe
olacaktır.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, bu yasa
tasarısı özünde özel istihdam bürolarına işçi kiralama
hakkıyla uzaktan çalışma adı altında evde
çalışmaya ve turizm sektöründe denkleştirme süresinin
uzatılmasına dair düzenlemeleri de içermektedir.
Yasa tasarısının gerekçesine
baktığımız zaman, her üç düzenleme de özünde iş gücü
piyasasına esneklik getirmektedir. Bunların güvenceli esneklik
olduğu söylenmektedir. Böylelikle işsizliğin
azaltılacağı, kayıt dışı çalışanların
kayıt içine alınacağı, bu yolla istihdamın
artacağı, firmaların büyüyeceği, üretimin
artacağı, uluslararası rekabetin artacağı, Avrupa
ülkeleriyle rekabet edilebileceği vurgulanmaktadır. Ama, tasarı
incelendiğinde bu gerekçelerin hiçbirinin gerçekçi olmadığı
da görülecektir.
Bu yasa tasarısı güvencesiz salt bir
esneklik getirmektedir. Tasarıya baktığımız zaman, bu
işçilerin iş güvencesi yoktur, işçinin istihdamının
devam edeceğine ilişkin hiçbir düzenleme yoktur, istihdam güvencesi
yoktur; işçilerin ücret, sosyal güvenlik hakları, genel
sağlık sigortasına ilişkin düzenlemeler yoktur yani gelir
güvencesi yoktur, sosyal güvencesi yoktur.
Değerli milletvekilleri, yılda geçici
olarak dört ay çalışan bir işçinin normal emekli olabilmesi için
çalışması gereken yıl altmış yıl yani 65
yaşını doldursa dahi bu kişi emekli olamayacak, kısmi
aylıklı olabilmek için ise 5.400 gün şartını ancak
kırk beş yıl sonra yerine getirebilecektir. Bu yasa
tasarısı emekliliği bu işçiler için hayal hâline
getirmektedir. Yasa tasarısı emekçileri ticari bir sözleşmenin
konusu hâline getiriyor, bunların sendikalaşma hakkı, toplu
sözleşme hakkı ne yazık ki yok. Bu yasa tasarısı
işverenler için de tam bir esneklik sağlarken emekçiler için
sıfır güvence üstüne kurulmuştur. Bu yasa söylendiği gibi
güvenceli değil, güvencesiz esneklik getirmektedir.
Değerli milletvekilleri, Bu düzenleme
işsizliği önleyecek. deniliyor. Şimdi soruyorum size: Yeni
yatırım yapılmazsa, yeni istihdam olanakları
sağlanmazsa işsizlik azalır mı? Yeni fabrikalar açılacak
ki istihdam artsın. İşsizliği azaltmak için
yapılması gereken öncelikle yatırımları
artırmaktır. Eğer siz ülkenizi sermaye için güvenilir olmaktan
çıkarmışsanız; savaş ortamına, terör
ortamına sokmuşsanız; sıfır sorundan bütün
komşularla soruna dönüşmüşseniz ne yaparsanız yapın
yabancı sermayeyi yatırım yapmaya ikna edemezsiniz.
Bakın, turizm sektöründe teşvik paketini
açıkladınız. Bu, kapanan binlerce firmayı geri
getirebilecek mi, turist gelecek mi? Bunlar belirsiz. İşte, turist
bölgelerindeki işverenlerimizle yaptığımız
konuşmalarda ne kadar zor durumlarda olduklarını kendileri de
anlatıyorlar. Ama açık olan bir şey var: Dış
politikanız nedeniyle ülkemiz turizmi açık bir biçimde
çökmüştür. Bu nedenle sadece işçi haklarını törpüleyerek,
her olayda Hadi biraz daha esnetelim. diyerek bu sorunları çözemezsiniz.
Bu tasarı çalışanlara çalışma mevzuatı
gereğince verilmiş yasal hakları fiilen ortadan
kaldırmayı hedeflemektedir. Var olan formel alanı daraltarak
atipik istihdam alanlarını genişletmek uzun vadeli yapısal
bir çözüm asla değildir.
Değerli milletvekilleri, çalışma hak
ve özgürlüğünün korunması için işçinin iş yerinin belli
olmasının, kuralsız
çalıştırılmamasının mücadelesi esasen
verilmelidir. Devletin koruyucu konumu ve sosyal devlet olması bunu
gerektirir. Kiralık işçilik işsizliğe çare olmayacak, tam tersi
iş gücünün sömürülmesine yol açacaktır. Yasa tasarısında
belirtildiği gibi, Türkiye iş gücü piyasası katı bir piyasa
değildir. Hâlihazırda, 4857 sayılı İş Kanunuyla
esnek çalışmanın neredeyse tamamı, tüm çalışma
yaşamına girmiştir ve yasal bir çerçeveyle
tanımlanmıştır. Bugün için gelinen noktada, yeni bir esnek
çalışma ilişkisi yaratacak olan kiralık işçilik ile
uzaktan çalışma, kamuoyu ve sosyal taraflarda tartışmaya açılmadan
kanunlaştırılmaya çalışılmaktadır, hatta
işçi sendikalarına bu şekliyle dayatılmıştır.
Gelelim kayıt
dışılığı önlemeye. Bu yasa tasarının
bir gerekçesi de kayıt dışılığı önlemek diye
bahsediliyor. Değerli milletvekilleri, bütün dünyada kiralık işçilerin
bir yılda ortalama çalıştıkları süre üç aydır,
geri kalan dokuz ayda ise bu işçiler çalışmıyorlar. Bu
durumda, bu insanlar yaşamak için kayıt dışı
çalışmak zorunda kalıyorlar. Dolayısıyla, oradaki
durum sadece istatistiklerde kayıt dışını
azaltacağına dair bir söylem oluşturmaktadır.
Mevsimlik tarım işçilerini, ev
hizmetlerinde çalışanları kayıt altına
alacağız. diyorsunuz. Devlet yönetmek, bakkal dükkânı yönetmeye
benzemez. Yasalar yapboz tahtasına döndürülmemelidir, devletin
kaynakları çarçur edilmemelidir. Bakın, 2011 yılında 6111
sayılı Kanunla mevsimlik tarım işlerinde çalışanları
esnaf yaptınız. Çalışma Bakanlığının
öncülüğünde, birçok bakanlığın da
katılımıyla mevsimlik tarım işçilerine yönelik büyük
bir proje başlattınız; tarımda aracılık sistemini
ve yönetmeliğini çıkarttınız. Devletin bütçesinden bu
projeye büyük miktarda para aktardınız. Şimdi bunların ne
sonuç verdiğini açıklamadan, başarılı olup
olmadığının hesabını vermeden mevsimlik
tarım işçilerini özel istihdam bürolarının inisiyatifine
teslim ediyorsunuz. Zaten sömürülen mevsimlik tarım işçilerinin daha
da fazla sömürülmesine zemin hazırlıyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, peki, bu firmalar,
daha ucuza çalışacak olan Suriyelileri çalıştırsa ne
olacak? Bu durumda, sayısı yaklaşık 1 milyonu bulan
tarım işçileri yapacak iş bile bulamayacaklar. O zaman bu
insanlar ne yapacak? Bunun etki analizi yapıldı mı? Hayır.
Biz bunu komisyonlarda da sorduk, bu yasanın etki analizinin
yapılmadığını Sayın Bakan da orada ifade
etmişti. Bu insanlar büyük kentlere gelecekler, kayıt
dışı çalışmaya başlayacaklar, suç artacak. Gelmezlerse
ne olacak? Güneydoğuda durum daha da vahim hâle gelecek, mafyalaşma
artacak, kaçakçılık artacak. Buna ilişkin bir çözüm var mı?
Ne yazık ki yok. Sosyal yardımlarla mı bu insanlara
bakacaksınız? Zaten 22 milyon insanın sosyal yardımlarla
yaşadığı bir ülke hâline geldik. Siz, Hükûmet olarak bunu
azaltmak yerine çoğaltmayı tercih ediyorsunuz. Yanlış olan
da esasen budur.
Değerli milletvekilleri, yasa
tasarısının temel olarak getirdiği değişiklik,
özel istihdam büroları eliyle kiralık işçilik ilişkisinin
kurulabilmesinin yolunu açmaktır. Bir diğer deyişle, modern
işçilik simsarlığı yeniden hayata geçirilmektedir. 20nci
yüzyılda işçileri korumak için yasaklanan, hatta Türkiye İş
Bulma Kurumunun kurulmasının ana gerekçesi olan işçi
simsarlığının önlenmesi gayesinden vazgeçilmektedir. Bu
tasarı, yaklaşık 10 milyon kişiyi doğrudan veya
dolaylı olarak ilgilendiren çalışma yaşamının
dengelerini altüst edecek bir niteliğe sahiptir.
Bakınız, bu tasarı, ilk defa gündeme
gelen bir tasarı değildir. 2003 yılında çıkartılan
İş Kanunu görüşmelerinde, bu Genel Kurulda yapılan
görüşmelerde geri çekilen bir düzenlemedir. 2009 yılında Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ancak Sayın Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül tarafından veto edilen bir tasarıdır. 2015
yılında da Büyük Millet Meclisinden geçmiş ancak kadük hâle
gelmiştir.
Sayın milletvekilleri, kiralık
işçilik yasa tasarısı, söylendiği gibi çalışma
yaşamını daha güzel, daha demokratik bir hâle getirmeyecektir.
Bu tasarı, tıpkı bundan önce AKP tarafından
çalışma yaşamında yapılan birçok yanlış
düzenlemeye benzer bir şekilde kaosa neden olacaktır. Şimdi
Niye? diye sorulacak?
Değerli milletvekilleri,
bu tasarıda işçinin kiralama öncesinde ve sonrasında
istihdamın devam edeceğine ilişkin hiçbir düzenleme yoktur.
İşçi, iş buluncaya kadar veya kiralama işi bittiğinde
özel istihdam firmasına döndüğünde çalışmaya hazır
olmasına rağmen ücret alamayacaktır. Özel istihdam bürosuyla
iş akdi askıya alınacaktır. İşçi,
yaşamını idame ettirecek bir gelire kavuşmak için zorunlu
olarak yine kayıt dışı alana geri dönecektir.
Söz konusu yasa
tasarısıyla getirilen kiralık işçilik, açık bir
biçimde Anayasanın birçok maddesine de aykırıdır.
Dahası uluslararası sözleşmelere aykırı, Gözden
Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartına da aykırılık taşımaktadır.
Değerli milletvekilleri,
buradan tekrar uyarmayı bir görev biliyorum: Eğer bu hükümler, bu
Meclisten bu şekilde geçerse Anayasaya
aykırılığı nedeniyle iptal edilecektir. Bunun için
açın 2009 yılında Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah
Gülün veto gerekçesini okuyunuz. Ne yazık ki veto gerekçesinde belirtilen
eleştirilerin hiçbirisi giderilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
işsizlik ve kayıt dışı ekonomi, ülkemiz
açısından oldukça önemli sorunlardır, bu sorunların
çözümünü herkes istemektedir. Eğer bu sorunların çözümü
amaçlanıyorsa gelin işçi ve emekçi haklarını geri
götürmekten vazgeçerek daha kalıcı ve daha yapıcı yasal
düzenlemeler yapalım, buna olanağımız ve
fırsatlarımız var.
Bakın, 4837
sayılı Türkiye İş ve İşçi Bulma Kurumunun
Kuruluş Kanununun gerekçesini açıp okuyunuz. 1946 yılında
çıkartılan bu kanunun gerekçesi, açık bir biçimde neden bu
aracılık işlerinin özel sektör eliyle yürütülmemesi
gerektiğini belirtmektedir. İşçi simsarlığını
önleme, işçileri ve işsizleri koruma, bu kurumun ortaya çıkışının
ana nedenidir. Bugün de bu işlev, Anayasa ile devlete yüklenen görevlerden
birisidir. Bu nedenle, yapılması gereken, Türkiye İş
Kurumunu güçlendirmektir. İşsizliğin azaltılması ve
kayıt dışılığı önlemek için gelin Türkiye
İş Kurumunun yetki ve görevlerini geliştirelim, ortak
mutabakatla yeni bir düzenleme yapalım. Bu anlayıştaki
çalışmaya Cumhuriyet Halk Partisi olarak katkı yapmaya
varız, hazırız.
Değerli milletvekilleri, bu yasa
tasarısı, sadece kiralık işçilikle ilgili de değildir,
aynı zamanda uzaktan çalışma adı altında evde
çalışmayı da düzenlemektedir. Uzaktan çalışma
adı altında çalışma yaşamı daha esnek hâle
getirilerek iş cinayetlerine davetiye çıkartılmaktadır.
Uzaktan çalışma, aynı zamanda kuralsız, güvencesiz
çalışmayı, aile emeğinin ve kadın, çocuk emeğinin
sömürülmesini doğuracaktır. Ayrıca, kadınları evden
çalışmaya ve eve mahkûm eden, kadınların çalışma
hayatında görünür olmasını engelleyecek bir düzenlemedir.
Bakınız, bu çalışma biçiminin
başka etkileri de çıkabilir. 4+4+4 sistemi nedeniyle okul
hayatından uzaklaştırdığınız
kızlarımız, buralarda korumasız ve güvencesiz bir
şekilde çalışmak zorunda kalacaklardır, evlere
kapatılacaklardır. Yine, getirilen bu düzenlemeyle, vakıflar ve
benzeri yerlerde çocuklar çalıştırılabilir, bunların
denetimleri de ne yazık ki yapılmayabilir ve bunlara yönelik bir
önlem bile alınmamıştır.
Değerli milletvekilleri, bu yasa
tasarısıyla ilgili olarak üzerinde durmak istediğim son sorun
ise tasarıya Komisyon görüşmeleri esnasında son dakikada eklenen,
turizm sektöründe denkleştirme süresinin uzatılması konusudur.
Siyasi iktidar milletvekillerince verilen bir önergeyle turizm sektöründe yer
alan iş yerlerinde uygulanmak üzere İş Kanununda düzenlenen iki
aylık denkleştirme süresi dört aya çıkartılmıştır.
Aynı zamanda, o iş yerinin toplu iş sözleşmesi
yürürlükteyse mevcut durumdaki dört aylık süre altı aya kadar
çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu maddenin
yürürlüğe girmesi hâlinde ortaya çıkacak sonuç açıktır.
Turizm sektöründe fazla çalışma hâlinde ödenen fazla
çalışma ödenmeyecektir. Turizm sektöründe çalışanların
sezon sonlarında yine iş bitimi ve sezon sonu gerekçesiyle iş
akitleri sona erdirilecek ve askıya alınacaktır, sezon
başlarında da yeniden kurulacaktır.
Değerli milletvekilleri, yani bir deyişle,
bugün, yeni bir AKP klasiğiyle karşı karşıyayız.
İşçilere ve emekçilere meydanlarda açıklamalarınızla
verdiğiniz vaatler yok sayılıyor. Onların aleyhine,
sermayenin lehine düzenlemeler, sanki emekçilerin sendikalarını
rahatlatacak şeylermiş gibi sunuluyor.
Gelin, burada yeni bir sorun, yeni bir kaos
yaratmayın; gelin, bu yasa tasarısını geri çekin,
çalışma yaşamını kaosa sürüklemeyin diyor, hepinizi
bir kez daha sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Akkaya.
Tasarının tümü üzerinde üçüncü
konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Çağlar Demirel, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Demirel. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 170 sıra
sayılı İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu
Kanunundaki Değişikliklerin Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerine partimiz adına söz almış bulunmaktayım.
Bu kanun tasarısını biz, kölelik
yasası, kiralık işçi yasası olarak
tanımlıyoruz. Bu yasa tasarısı daha önceden
hazırlanmasına rağmen, ne yazık ki hem toplumsal
baskılar hem de 1 Mayıstan kaynaklı nedenlerle bugüne
ertelenmiş durumdadır. Bu toplumsal baskılardan sonra ertelenen
bu yasanın, bugün getirilme şekli de çok manidardır. Bugün apar
topar, yangından mal kaçırırcasına getirilen bu yasa,
aslında AKP Hükûmetinin HDPye yaklaşımının bir
örneğidir, yaklaşımının tam kendisidir de aynı
zamanda. Çünkü, bizler Halkların Demokratik Partisi olarak, bu
yasanın bugün gündeme geleceğini basından öğrendik. Bugün,
bu yasanın gündeme geleceğinden, bu Parlamentonun
açılışından birkaç saat önce bilgimiz oldu.
Sanırım bu, ilk kez burada gerçekleştirilen bir durum.
Parlamentonun 3üncü siyasi partisine, Parlamentoda diğer iki parti
grubuna bilgi verilmesine rağmen, ne yazık ki bize verilmedi. Yani,
şunu gösteriyor: HDP, şimdiden Parlamento dışına
itilmek isteniyor.
Nasıl ki HDP şimdiden bu
yaklaşımla Parlamento dışına itilmek isteniyorsa
bugünkü yasa tasarısında işçi ve emekçilere yaklaşım
da aynı HDPye yaklaşımın göstergesidir. Biz bunu böyle
okuyoruz, böyle değerlendiriyoruz ve böyle ele alıyoruz. Çünkü, bu
yasa tasarısına gerek Komisyonda gerekse de bütün alanlarda
karşı olduğumuzu, işçi ve emekçilerin
kıyımına gidildiğine dair önerilerimizi ve muhalefetimizi
gerçekleştirdik. Bu, çok net biliniyor.
Bu yasa, sendikaların, işçilerin talepleri
doğrultusunda hazırlanan bir yasa değil, tam tersine, sermayenin
ve işveren tarafından organize edilen bir yasa
tasarısıdır. Biz HDP Grubu olarak, bu yasanın Parlamentodan
geçmemesi gerektiğini düşünüyoruz ve buna yönelik de muhalefetimizi
gerçekleştireceğiz.
Biz bu yasanın, aynı zamanda, HDPye ve
halkımıza karşı yürütülen darbe süreciyle bir
bağlantısı olduğunu düşünüyoruz. Aynı zamanda, bu
darbe sürecini, işçi ve emekçiye yapılan bir darbe olarak
değerlendiriyoruz ve bunun, bu sürecin bir parçası olduğunu da
bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Çünkü bu yasa tasarısı, en fazla
ifade ettiğimiz ve diğer partilerin de karşı
çıktığı bu yasa tasarısı, muhalefetin
eleştirileri ve önerileri dikkate alınmadan, apar topar
hazırlanıp getirilen bir yasa tasarısıdır. Buna
karşı olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Evet, bu yasayla emekçilere savaş mı
açılıyor; bunu da çok merak ediyoruz. Tıpkı, Halkların
Demokratik Partisine ve halklara açılan savaş gibi. Tıpkı,
kadınlara açılan, kadın kıyımına benzer
Kadınların iş alanından geri çekilmesini sağlayan bir
yasa olarak ele alıyoruz, kadın kıyımı olarak
görüyoruz.
Kıdem tazminatı bu yasayla ortadan
kalkıyor. Bu yasayı sömürünün son modeli olarak ifade ediyoruz yani
işçiyi, emekçiyi sömüren bir yasa olarak ifade edebiliriz.
İşçileri, emekçileri daha fazla sömürmesi ve özelde işverene
daha fazla hak sağlanması amaçlı yapılan bir yasadır.
Gelin, bundan vazgeçin; gelin, bu yasayı geri çekin ve bu yasadan vazgeçin
diyoruz.
İşçilerin, tıpkı köle
pazarındaki gibi alınıp değiştirileceği bir yasa
tasarısı olarak görüyoruz ve öyle değerlendiriyoruz, uygulama da
onu gösterecektir; tıpkı, 1 Mayısta alanlardaki tepkilerin önüne
geçmek için bu yasa tasarısını 1 Mayıs sonrası gündeme
aldığınız ve Parlamentoda görüştüğünüz gibi.
Siz burada bu yasayı gerçekleştirerek
aslında işçileri kiralıyorsunuz. Kiralık işçi olarak
ifade ettiğimiz işçileri dört aylık ya da sekiz aylık
kiralayarak işverenin işçiyi sürekli değiştirebileceği
bir alana dönüştürdünüz.
Ücretleri düşürüyorsunuz. Daha fazla
işçinin daha fazla yaşam kaybına neden olacaksınız
çünkü daha fazla çalıştırılacak, daha ağır
koşullarda çalışmayı getirmiş olacaksınız.
Yine sendikal örgütlülüğün önünü
kapatacaksınız çünkü itiraz edenin, karşı çıkanın
istifasını alıp yeni işçileri almaya çalışacaksınız.
Bununla işçilik daha fazla artacak. Sermayeyi korumak için işçilerin
haklarını daha da azaltmış olacaksınız.
Yaşanan ekonomik krizin aslında faturasını işçilerin
omzuna yükleyeceksiniz.
İşçinin ve emekçinin ekmeğiyle
uğraşmayın, gelin, kul hakkını yemeyin diyoruz. Bu
özel istihdam bürolarının tamamı yeni şirketlere
verilecektir. Tıpkı diğerlerinde olduğu gibi, bunun da AKP
yandaşı firmalara verileceğini çok iyi biliyoruz. Yangıdan
mal kaçırmayın. Gelin,
sendikalarla, işçilerle oturun, konuşun ve bu yasa
tasarını gözden geçirin.
Bu tasarıyı onaysız ele
alırsanız yürürlüğe koymanız da gerçekten çok zor
olacaktır. Bu nedenle, bizler HDP Grubu olarak yaklaşık 25
milyon işçinin iş güvencesine dokunmayı amaçlayan bu yasanın
derhâl geri çekilmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Emin
olun ki bu yasa, bizim için dokunulmazlıktan daha önemli bir yasadır
çünkü siz, işçiye ve emekçiye daha ağır bir şekilde
dokunmuş oluyorsunuz ve bu tasarıyı da bugün getirmenizin sonucu
işçi ve emekçi kıyımı olacaktır.
Bu tasarıyı biraz daha derinlemesine ele
alırsak, yasanın meşru ve somut bir gerekçesi yoktur. Yani bu
meşru ve somut gerekçesi olmayan yasayı bugün dayatmanın bir
anlamı da yoktur.
Yine, bu yasayla kamusal sorumluluk da özel sektöre
devredilecektir. Yani bu yasa, kamusal sorumlulukta olan istihdamın özel
sektöre devredilmesiyle ilgilidir. Burada İŞKUR
işlevsizleştirilecektir, özel sektör her şeyi yüklenmiş
olacaktır. Ayrıca bu yasa, daha önce de bahsettiğim gibi
kiralık işçi kullanımına istisna değil, kaide
olacaktır. Yine, bu yasa, şirketlerin ihtiyaç duyacağı,
neredeyse her konuda bir gerekçe göstererek kolaylıkla işçiyi
kiralayabilecektir.
Yine, gelin, bu yasadan vazgeçin diyoruz.
Hazırlanan bu kiralık işçi yasa tasarısıyla, Somada
301 işçinin kaybedilmesine yol açan dayıbaşı sistemi tüm
Türkiye ve tüm alanlara yayılacaktır. Artık bu iş
alımı ve çıkarımı, direkt işverene
devredilecektir. Tabii ki sadece işsizleri değil, işte
olanları da vuracaktır, onların da etkileneceği bir
durumdur. Yıllık daha fazla çalıştırıp hakkı
olan kıdem tazminatını elinden alacaksınız.
Yıllık ücretli izin hakkını ödemek zorunda kalmamak için de
işten çıkartacaksınız. Yani bunların hepsini ifade
ettiğimizde
Dünya örneklerinde de bunu görüyoruz, dünyada da aslında
bunun örnekleri pekâlâ ortadadır.
Daha düşük ücret alacak işçiler, daha
güvencesiz çalıştırılacak; bu, açık ve alenen ortadadır. Yine,
tasarıda Kiralık işçilere eşit koşullar sağlanacaktır.
diye ifade ediliyor. Oysaki bırakın eşit koşulları,
daha fazla mağdur edileceklerdir, daha fazla özelleştirmeye hak
tanınacaktır. Bu kamudaki sözleşmeli personele uygulananın
daha gerisinde yani on yılı aşkın süre boyunca insanlar
geçici istihdamda kadroya geçmeyi beklerken ne yazık ki bu bile ortadan
kaldırılmış olacaktır. Kiralık işçilikte de
bu durum ortaya çıkmış olacaktır.
Yine, ücretlerde düşüşün yanı
sıra, esnek, güvencesiz ve düzensiz olan iş yaşamı, bu
yasadan sonra daha da düzensizleştirilecektir. Dönemsel olarak
çalışmak norm hâline getirilecek, bir sonraki iş yerinin neresi
olacağını bilemeyecektir işçiler. Bu da işçinin
kendisi ve ailesi için uzun dönemli planların yapılmamasına
neden olacaktır. Biz şimdiden görüyoruz, bu modern kölelik
yasasından sonra anneler, bir evladı işe girdi diye sevinmeden,
öbür evladı işten çıkarıldığı için
üzülecektir. Üstelik, her yer Soma olacak, yine bu yasayla her yerde iş
cinayetleri gittikçe artacaktır.
Yine, bu yasayla -söyledik, bir daha ifade
edeceğim- kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izin
hakkı gasbedilecektir. Yine, bu yasa tasarısıyla, işçilerin
kazanılmış olan hakkı, emeklilik hakkı
gasbedilecektir.
Yine, bu yasa tasarısıyla, taşeronluk
sistemi de biçim değiştirecektir. Sayın milletvekilleri, yasayla
taşeron şirketler, özel istihdam büroları hâline gelecek yani
kandırılacak, -taşeron sistemi sadece yeniden
değiştirilecektir- taşeron sisteminin emek düşmanı
yapısı yine aynı şekilde korunmuş olacaktır.
Yine, bu yasayla, sendikalara üye olmanız dahi
imkânsızlaşacaktır. Özel istihdam bürolarıyla
işçileri, işsiz kalma korkusuyla sendikalardan uzak durmaya
zorlayacaksınız.
OECD ülkeleri arasında en düşük
sendikalılaşma oranı Türkiyededir, biz bunu biliyoruz.
Türkiyede gerçekleştirilen bu duruma ilişkin, kiralık
işçilerin sendikalılaşma oranı da yine gerilemiş
olacaktır.
Yine, mobbing artacaktır. Kadına yönelik
şiddet ve kadının işten çıkarılması daha
fazla artış gösterecektir. Tam zamanlı işçiler ve
kiralık işçiler arasında bir hiyerarşi doğacaktır.
Yine, son olarak sayın
milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla, iddia edildiğinin aksine,
kadın istihdamı artmayacaktır, tam tersine, düşecektir.
Şimdiye dek
sıraladığımız bu olumsuz sonuçlar da kadın
istihdamına çok daha olumsuz biçimde yansıyacaktır. Öncelikle,
kiralık işçiler mevcut iş gücü piyasasındaki
boşluklara
Örneğin, doğum yaptığı için
işten ayrılan kadının yerine kadın istihdam
edilmeyeceği için kadına yeni bir istihdam alanı
oluşmayacaktır, hatta evdeki ikinci mesai olarak çocuk ve
yaşlı bakımını üstlenmiş kadınlar için iyi
işlere erişim daha da kısıtlanmış olacaktır.
Yine, geçici iş istihdamında ve
kiralık işçi uygulamasına dair dünyada yapılan
araştırmalar da işçilerin ve özellikle de kadın
işçilerin büyük oranda koşullarının gerilediği yönündedir,
bunu diğer ülkelerdeki örneklerde çok net olarak görebiliriz. Bir
kadın 3 tane çocuk doğurduğunda, her seferinde ilkokul
çağına kadar yarı zamanlı çalışma
hakkını kullanırsa bu, toplamda on altı buçuk yıl
yapmaktadır. Bu süre boyunca özel istihdam bürolarında
çalışan bir kadın, on altı yıl boyunca iş
güvencesinden mahrum olacaktır. Yine, kadınların doğum izni
konusu, ciddi bir sorun teşkil edecektir. Bildiğiniz üzere,
hâlihazırda esnek çalışmayla doğum iznine ayrılan
kadınların tekrar aynı iş yerinde çalışma
imkânları tamamen işverenin inisiyatifindedir. Kadınların
iş yaşamında kayıt dışı
çalışması, Türkiyede zaten doğal ve olağan
karşılanmaktadır, norm olarak görülmektedir. Tam da bu amaçla,
yine, devlet evde bakım ücreti verdiği kadınların sigortasını
yatırmadığı hâlde bu kadınları istatistiksel
verilerde istihdam ediliyormuş gibi göstermektedir.
Esneklikle rejimin sanki çalışanların
istediği doğrultuda ve çalışanların istediklerine göre
düzenlenmişmiş gibi yansıtılması da aslında
sektörün ihtiyacına göre düzenlendiğini göstermektedir. Peki,
hâlihazırdaki özel istihdam bürolarında bu durum nasıl
görülmektedir? Çoğunlukla 20-34 yaş arasındaki gençlerin, özel
istihdam büroları aracılığıyla iş
bulanların, işe yerleştirilenlerin yüzde 34ünü kadınlar,
yüzde 65ini erkekler oluşturmaktadır. Bürolar
aracılığıyla işe yerleştirilen kadınların
yüzde 56sı, genç ve eğitim seviyeleri kendileriyle aynı
pozisyonda çalışan erkeklere göre daha yüksektir. Mevcut durumda
kadın işçiler, aynı pozisyonda
çalıştığı erkeklerden daha az ücret almakta ve daha da
güvencesiz bir şekilde çalışmaktadır, üstelik bu yasayla
birlikte bu durum kanun güvencesine de alınmış olacaktır.
Tam da bu şekilde eğer bu yasa geçerse,
kadınlar genel olarak geri hizmet işlerinde
çalıştırılmak istenecektir. AKP iktidarının
kadına bakışı dikkate alındığında aslında
kadınların iş yaşamında geri plana itilmesi ve eve
hapsedilmesi bu yasayla daha da kolaylaştırılacaktır.
Evet, değerli milletvekilleri, eğer özet
geçecek olursak, biz Halkların Demokratik Partisi olarak sendikalar, emek
örgütleri ve işçilerle yaptığımız istişarelerin
ardından şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Kiralık
işçilik sistemini getirecek olan özel istihdam büroları
yasasının amacı, istihdamı artırmak değil, mevcut
iş olanaklarını ve işçilere ödenen mevcut parayı
yarım yarım bölerek daha fazla kişiye dağıtmaktır.
Biz diyoruz ki, eğer istihdam gerçekten
artırılmak isteniyorsa sermayeye daha fazla teşvik vermek ya da
onu bir çocuk gibi özendirmek yolunu seçmezdi Hükûmet; bunun yerine,
işçiler için gerekli yasal düzenlemeleri yaparak, patronları daha iyi
ücret ve sosyal güvencelerle işçi çalıştırmaya
zorlardı. Zorlama dediysek kafasına silah dayasın demiyoruz
tabii ki. Türkiyede insanlar haftada elli saatten fazla
çalıştırılıyorsa bu, en büyük sorundur, en büyük
kıyımdır diyoruz.
Olması gereken, herhangi bir hak kaybına
uğramadan mesaiyi otuz beş saate düşürmek, toplu işten
çıkarmaları önlemek, sendikal örgütlenmelerin önünü açmaktır.
Eğer Hükûmet, bu insani koşulları sağlarsa patronlar da
daha fazla işçi istihdam etmek zorunda kalacaklardır. Burada tek
sorun, işverenin kârındaki cüzi bir azalma olacaktır ama bir o
kadar da bunun sorgulanması iktidarın boynunun borcu olacaktır.
Yani işçinin, emekçinin iktidarı olduğundan bahseden AKP
iktidarı olarak eğer iddia ettiğiniz gibi toplumun tamamına
yakınını oluşturan işçi, emekçi ve işsizlerin
lehine siyaset yapacaksanız derhâl bu yasa tasarısını geri
çekmeniz gerekmektedir çünkü hepimiz, bu işçi ve emekçilerden oy
aldık, onlara vereceğimiz hesap, onlara vereceğimiz daha güvenli
bir iş yasası çıkarmak olmalıdır.
Yine, aksi takdirde, bu yasa, sermayenin
kârlarını korumak adına Türkiye tarihinde işçilere
karşı yapılmış en büyük saldırılardan biri
olacaktır. Bu, çok açık ve nettir. Biz buna ilişkin muhalefetimizi
bu Parlamentoda olduğumuz sürece devam ettireceğiz ve işçilerin,
emekçilerin yanında olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Tabii, bizden saklayamadığınız
gerçek de şudur: Sizin iktidarınız dönemi, dünyanın en çok
çalışıp en az kazanan, en örgütsüz kılınmış,
en borçlu ve en çok ölen işçilerinin yaratıldığı on
dört yıldır. İşçi, emekçi
düşmanlığını gelin bırakın, bunu meslek
hâlinden çıkartın.
Güvenceli iş yaşamını temel bir
ilke olarak belirlemiş olan Halkların Demokratik Partisi olarak bu
yasaya karşı çıktığımızı, bu
yasanın tamamen geri çekilmesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyor,
halkımıza reva görülen bu kıyımın, kadınlara reva
görülen bu kıyımın derhâl çekilmesi gerektiğini ifade
ediyor ve yaşananlardan tamamen AKP Hükûmetinin sorumlu olacağını
bir kez daha altını çizerek belirtiyor, bu darbe sürecinden vazgeçin
diyorum ve bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
Sayın Akçay, söz talebiniz mi var?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Evet efendim.
BAŞKAN Buyurunuz açıyorum mikrofonunuzu.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
31.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, 170 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşüleceğine dair MHP Grubuna da
herhangi bir bilgi verilmediğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biraz önce HDP Grup Başkan Vekili Sayın
Çağlar, bu 170 sıra sayılı Kanun
Tasarısının geleceğinden kendilerinin haberinin
olmadığını, diğer parti gruplarına bilgi
verildiğini ifade etti. Bir yanlış anlamaya da meydan vermemek
bakımından, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak kendi
bakımımızdan şu açıklamayı yapmak isterim ki
Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna da herhangi bir bilgi verilmiş
değil fakat gecenin ilerleyen saatinde ben kendim bizzat sordum
Yarın için ne düşünüyorsunuz? şeklinde. Zaten biliyorsunuz her
gün bu gündem ve görüşülecek sıra sayıları da var. 170
sıra sayılı Kanun Tasarısını düşündüklerini
ifade etmişlerdi. Yani özel, ayrıca grubumuza bilgi verilmiş
değil. Ben bu konuyu açıklama
ihtiyacı duydum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- İş
Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 170) (Devam)
BAŞKAN Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına Mahmut Kaçar, Şanlıurfa Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Kaçar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 170 sıra
sayılı İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı
hakkında şahsım adına söz almış buluyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Gerek komisyon aşamasında gerekse de alt
komisyon aşamasında çok uzun ve farklı değerlendirmelerin
olduğu bir yasa tasarısını bugün görüşüyoruz. Bu yasa
tasarısıyla, bir yandan işsizliğin önlenmesi, iş gücü
esnekliğiyle rekabet gücünün arttırılması ve kayıt
dışıyla mücadelenin esas olduğunu ifade etmek istiyorum.
Hepinizin bildiği gibi, işsizlik tüm
dünyada en önemli sosyal, ekonomik problemlerden biri. İşsizliği
azaltmanın önemli bir boyutunu da istihdam biçimlerinin
arttırılması oluşturmaktadır. Özellikle bu bağlamda
engelliler, kadınlar, uzun süre işsiz kalanlar ile yeni
mezunların iş gücü piyasasına girişlerinin
kolaylaştırılması ve bunlara yönelik bir istihdam modeli
oluşturulması hiç şüphesiz işsizliğin önlenmesi
açısından son derece önemlidir. Ancak, burada önemli olan, geçici
iş ilişkisinde sıralamaları net olarak ortaya koymak, yeni
istihdam oluştururken, kayıt dışıyla mücadelede mesafe
alırken, bu istihdam modellerinde emek sömürüsüne meydan vermeyecek ve
çalışanları koruyacak düzenlemelerin yer almasıdır.
Kanunun 1inci maddesinde, hangi durumlarda geçici
iş ilişkisi kurulacağı, süreleri net olarak ortaya
konmuş, bu konuda ILO sözleşmeleri ve Avrupa Birliği direktifi
esas alınmıştır. Bu uygulama, başta Avrupa
Birliği ülkeleri olmak üzere, birçok ülkede uzun yıllardır
uygulanan ve uygulama sonuçlarına göre de ILOnun ve Avrupa Birliği
direktiflerinin belirlendiği bir modeldir. 2015 yılında
yayımlanan Özel İstihdam Büroları Avrupa Konfederasyonu Ekonomik
Raporuna göre, dünyada geçici iş ilişkisi kapsamında çalışan
kişi sayısı toplam çalışanların yüzde
1,6sı, Avrupa Birliğinde ise bu rakam yüzde 1,7. Yani, iddia
edildiği gibi, bütün çalışanların geçici iş
ilişkisiyle istihdam edileceği yaklaşımı doğru
bir yaklaşım değil. Burada bu ulaşılan yüzde 1,6 ve
1,7nin de uzun yıllar neticesinde gelinen bir oran olduğunu da
özellikle ifade etmek istiyorum.
Burada hangi alanlarda geçici
iş ilişkisi kurulacağı da yasada açık bir şekilde
ifade edilmiştir. Bunlardan birincisi, doğum, süt izni ve
hastalık izinleriyle ilgili geçici iş ilişkisinin kurulabileceğidir.
Bilindiği gibi, AK PARTİ iktidarından önce, doğum öncesi
iznin üç hafta, doğum sonrası iznin de beş hafta, toplamda sekiz
hafta olduğu bir uygulama söz konusuydu. Yapılan yasal düzenlemelerle
birlikte, doğum öncesi sekiz hafta, doğum sonrası sekiz hafta,
toplamda on altı hafta. Yine, yeni yapılan bir düzenlemeyle,
doğum sonrası iznin bitim tarihinden okul çağına kadar,
çalışan kadınlara, kısmi süreli çalışma
hakkı tanınmıştır. Bunlar da kadının
çalışma hayatında daha fazla yer edinmesi, kadınların
evlatları ile çalışmaları arasında bir tercihe
zorlanmadan çalışma hayatının önündeki engellerin
kaldırılması açısından önemli düzenlemelerdir ve AK
PARTİ iktidarı döneminde, hepinizin malumu olduğu gibi, hayata
geçirildi. Biz, işte, bu yeni düzenlemeyle, gerek doğum öncesi
gerekse doğum sonrası ücretli izin dönemlerinde, çalışan
kadınların -yeni yapılan düzenlemeyle birlikte- okul
çağına kadar kısmi süreli çalışma dönemlerinde
oluşan boşluğun özel istihdam büroları üzerinden temin
edilmesinin önünü açıyoruz. Aslında burada kadın
istihdamından uzak duran,
kadın istihdam etmek istemeyen işverenlerin önemli bir gerekçesini de
bu yasal düzenlemeyle ellerinden alıp kadın istihdamının
önündeki engelleri kaldırıyoruz.
Yine geçici iş
ilişkisi kurulabileceğiyle ilgili önemli bir alan da
çalışanların askerde olduğu dönemler. Biliyorsunuz, şu
anda askerde olan bir çalışanın yerinde bir şekilde
birileri çalışıyor ama nasıl çalışıyor? Ya
belli süreli bir sözleşmeyle -ki bununla ilgili birçok hukuki problem
ortaya çıkıyor- veya kayıt dışı -ki önemli bir
kısmı kayıt dışı- olarak
çalışıyor. Biz böylece, kayıt
dışılığı önlemeye yönelik olarak, fiilî durumda
kayıt dışı olan bir durumu yeni yasa tasarısıyla
birlikte kayıt içine almayla ilgili önemli düzenlemeler getiriyoruz.
Yine ev hizmetlerinde -ki
hepinizin bildiği gibi isteğe bağlı
sigortalılıkla devam eden, kayıt dışı olan bu
alanda- yine özel istihdam büroları üzerinden bir istihdamı öngörerek
hem evde çalışanları iş sağlığı ve
güvenliği açısından kanun kapsamı içerisine alıyoruz
hem de kayıt içine alma noktasında bir zorunluluk meydana geliyor.
Diğer önemli bir alan mevsimlik tarım
işçileri. Aslında bu çok özel bir konu, çok geniş zaman
ayırmamız gereken bir konu ve 24üncü Dönemde bizim
başkanlığını yaptığımız araştırma
komisyonunda, bütün siyasi partilerin oy birliğiyle kabul ettiği ve
raporu ortaya koyduğu bir alan. Mevsimlik tarım işçileri
yalnız çalışma hayatını ilgilendiren bir konu
değil; aynı zamanda ulaşımla ilgili, barınmayla
ilgili, çocukların eğitimi gibi farklı alanları da
ilgilendiren genel bir konu. Belki ilerideki dönemlerde bununla ilgili çok daha
farklı ve uzun değerlendirmeler yapma imkânımız olur ama bu
yasayla, mevsimlik işçilerin özel istihdam büroları üzerinden alınmasını sağlayarak,
şu anda kayıt dışı oranının en fazla
olduğu, yüzde 95 olduğu mevsimlik tarım işçileri
alanlarıyla ilgili önemli bir altyapı hazırlığı
yapıyoruz. Burada ileride yapılacak olan yasal düzenlemelerle,
yönetmeliklerle de mutlaka bunun tahkim edilerek, mevsimlik tarım işçilerinin
ulaşım gibi, barınma gibi diğer alanlardaki sorunlarıyla
ilgili de önemli mesafeler almamız gerektiğini özellikle buradan
ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu uygulama, az önce
ifade ettiğim gibi, ilk defa Türkiyede olacak olan bir uygulama
değil; Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında uygulanan ve uygulama
çıktılarına göre de normların belirlendiği bir
uygulama. Ama burada, bütün Avrupa Birliği ülkelerinde, Avrupa
Birliği ve Komisyonu direktiflerinde, ILO normlarında üzerinde önemle
durulan en önemli konu eşit muamele ilkesi yani bir yerde geçici işçi
çalıştırıyorsanız, asıl çalışan,
kalıcı çalışan işçi ile temel çalışma
koşulları açısından hiçbir farkın gözetilmeyeceği
ve eşit muameleye tabi tutulacağıyla ilgili yaklaşımdır.
Biz bu yasal düzenlemeleri yaparken özellikle alt komisyonda çok önemli bir değişiklik
yapıldı. Bu önemli değişiklik de ILO normlarının,
ILOnun özel istihdam büroları kurulması hakkındaki 181
sayılı Sözleşmesi ile 2008 tarihli Avrupa Birliği
direktifinin bu eşit muameleyi içeren ilgili bölümünün aynen, önergeyle
yasa içerisine dercedilmiş olmasıdır. Şu anda Genel Kurulun
takdirine sunulan yasa tasarısında, Avrupa Birliği direktifi ile
ILOnun ilgili maddesinin yasa metninde olduğu gibi yer
aldığı, eşit uygulama ilkesini esas alan düzenlemeye yer
verilmiştir. Bu düzenlemede, Avrupa Birliği direktifindeki Geçici işçinin, geçici işçiyi
çalıştıran işverenin iş yerindeki çalışma
süresince temel çalışma koşulları, bu işçilerin
aynı işveren tarafından aynı iş için doğrudan
istihdamı hâlinde sağlanacak koşulların altında
olamaz. hükmüne yer verilmiştir.
Yine, yapılan değişikliklerle, özel
istihdam bürosu kurulurken teminatın 10 katına kadar yükseltilmesi,
usule uygun işçi çalıştırılmaması durumunda
cezaların yükseltilmesi ve özel istihdam bürosunun faaliyetlerine son
vermesi hâlinde teminattan öncelikli olarak işçi alacaklarının ödenmesi
hükmü getirilmiştir ve yine bu komisyon çalışmalarında
yapılan düzenlemelerle, özellikle çalışanların
alacaklarının garanti altına alınması noktasında
son derece önemli bir düzenleme yapılmıştır. Bu
düzenlemenin anlamı şudur: Teminatları ciddi anlamda yükseltilen
bu sistem içerisinde özel istihdam bürosunun faaliyetine son verilmesi hâlinde
işçi alacaklarının devlet alacaklarının önüne
alınarak birinci öncelik hâline getirilmiş olmasıdır.
Elbette ki Genel Kurul aşamasında çok
önemli katkılarla çalışanların temel çalışma
koşullarını düzenlemeye yönelik olarak farklı
yaklaşımlar ve düzenlemeler olacağına olan inancımı
ifade ediyorum. Yapılan bu düzenlemenin ILO ve Avrupa Birliği
normlarına uygun olarak hazırlandığını ifade
ediyor, tüm Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaçar.
Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına ikinci konuşmacı Ömer
Fethi Gürer, Niğde Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Gürer. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet çalışma
hayatına ilişkin bir yasa tasarısını Meclis gündemine
getirmiştir. Bu tasarı Türkiyenin işçilerinin
ihtiyaçlarına yanıt vermek için değildir. Bu tasarı
doğrudan doğruya uluslararası özel istihdam şirketlerinin
pazar paylarını artırmaya dönük olarak
hazırlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, tasarı güya
güvenceli esneklik getirerek daha fazla istihdam yaratılmasına hizmet
edecektir. Mevcut İş Yasası tasarıda ileri sürülen bütün
iddialara yanıt verebilecek nitelikte, yeterlikte güvenceli esnekliğe
sahiptir. İş Yasasında geçici iş ilişkisi
vardır, belirli süreli hizmet sözleşmesi vardır, belirli alanlarda
dışarıdan hizmet alımı vardır. Yeni olan nedir? Özel
istihdam şirketlerine daha fazla kâr elde edebilmeleri için yetki
verilmesidir. Dünyadaki örneklerine baktığımızda bu tür
şirketlerin asıl gelir kaynakları işçi kiralamadır.
Birileri kâr elde edecek diye bizim milyonlarca işçimizin
haklarını, güvencelerini riske sokmak doğru değildir.
İşçilerin örgütleri bu tasarıya karşı
çıkmaktadır. Özel istihdam bürolarına geçici iş
ilişkisi yetkisi verilmesi, hepimizin bildiği adıyla işçi kiralama
yetkisi verilmesi işçilerin aynı zamanda örgütlenme ve toplu iş
sözleşmesinden yararlanma hakkının da önünde yeni bir engel
oluşturacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye istihdamı
artırmak istiyorsa, önce başta sanayi olmak üzere büyümeyi
hedeflemelidir. Üretimini artıracak önlemler almalıdır.
Aşırı vergi yüklerini, enerji maliyetlerini düşürmelidir.
Üretim artışı, büyüme için, inşaatın
dışında iktidarın tek bir girişimi yoktur.
İnşaat dediğimiz de Türkiyede yandaşlara ve iktidar
sahiplerine rant kapısı yaratmaktan başka, gerçek anlamda bir
zenginlik yaratmamaktadır. Tam tersine, TOKİnin amacından
sapması, çarpık kentleşme, betonlaşma ve geri gelmeyecek
doğa yıkımlarını oluşturmaktadır.
İşçilerin sesine kulak verilmelidir.
Asgari ücreti artırdık, şimdi
karşılığında bazı hakları
alacağız. yaklaşımı yanlıştır.
Kiralık işçilik denilen olay, açıkça, işçileri
hakları yönünden 19uncu yüzyılın bile gerisine götürmeye
adaydır. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
İşçileri modern çağ köleleri hâline getirecek böyle bir
düzenlemeye evet dememiz mümkün değildir. Köleliğe karşı
işçilerin haklarını ve özgürlüklerini korumak bizlerin temel ve
vazgeçilmez görevidir. İş barışını bozacak,
kuralsız çalıştırmayı yaygınlaştıracak,
sendikalaşmayı engelleyecek, iş cinayetlerini artıracak bu
yasaya itirazımız vardır. (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar) İş güvencesi, istihdam güvencesi, gelir
güvencesi, bütünleştirme güvencesi, yani güvenceli
çalışmanın bütün unsurları bu yasayla esnetilmekte,
işçi aleyhine düzenlemeler yapılmaktadır. İş güvencesi
ortadan kaldırılmakta, işçilerin sosyal güvenlik hakları
ortadan kaldırılmakta, işçilerin geriye gitmesi değil
toptan yok edilmesinin yolu açılmaktadır. Kiralık işçilik
sorun üretmekten başka bir fayda sağlamayacaktır.
Değerli milletvekilleri, 24 Ocak
Kararlarından günümüze kadar süren süreçte ne zaman bir yasal düzenleme
ortaya gelse mutlaka işçilerin kazanımlarının geriye
götürülmesi, işçi haklarının budanması Mecliste çıkan
yasalar eliyle gerçekleştirilmektedir. Oysa, çoğunuzun
babasının, annesinin ya da sizin yaşamınızın bir döneminde
çalıştığınız işçilik Emek en yüce
değer. kavramıyla kutsal bir iştir. Ne var ki ülkemizde
işçi yasaları ve işçiler için yapılan düzenlemede
onların kazanımlarının geriye götürülmesi, böylece
sorunların aşılacağı düşüncesi
yaygındır. Oysa, iş varsa, sanayici varsa onun için emek üreten
işçi de vardır. İşçilerin ve sanayicilerin var olduğu
yerdeki düzenlemelerde tüm olumsuzlukları işçilerin üstüne
yıkmak, onların kazanımlarını almak ve onları bir
yerde köleci anlayışla çalışmaya zorlamak hiç kimseye fayda
sağlamamıştır. Ülkemizde yaşanan onca
olumsuzlukların içinde yeni toplumsal sorunları yaratacak olan
böylesi düzenlemelerin Meclis gündemine getirilmesi bence vahim bir
hatadır. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
İşçilerimizin kazanımlarına göz dikerek ekonomiyi
iyileştirme anlayışı, onların sorunlarını
çözmekten çok onları yok etmeye yönelik yaklaşımlar yeni yeni
sorunların da oluşmasının başlıca nedeni
olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, Niğdenin
Bor ilçesinde şeker fabrikamızdaki işçi arkadaşlarımız
1 Mayıs tarihinden önce bir eylem başlattılar. Eylemlerinin
gerekçesi şu: Şeker fabrikasında yirmi yıldır
çalışan işçilerimiz kadroya geçemiyorlar. Bunlar geçici işçi
olarak getiriliyorlar, çalıştırılıyorlar. Teknik
kapasiteleri var, yeterlilikleri var ama bunlara verilen sözler yerine
gelmediği için işçi arkadaşlarımız fabrikada kadrolu
işçi olamıyorlar. Seslerini duyurmak için yaptıkları eylem
çok anlamlı; iki saat boyunca fazla çalışıyorlar ve ücret
talep etmiyorlar. Yani işçiler, çalıştıkları kurumlara
hem sahip çıkandır hem üretimi artırandır hem de oradaki
sorunların çözülmesinde yol gösterendir.
Bu bağlamda, başka
iş yerlerinde yaşananlar da var. Son günlerde çok sayıda
işçimizin işsiz kaldığı bir gerçek.
İşçilerin zaten sınırlı olan haklarının ve
iş güvencelerinin bu tür yasalarla ellerinden alınarak daha da
mağdur kılınmalarının kime ne faydası var? Yeni
yeni olumsuzlukların yaratılmaması için bu tür tasarıların
her kesimin değerlendirmesiyle, ortak düşünceyle
yasalaştırılması ve bu bağlamda her kesimin de Ben bu
tasarının içindeyim. demesi gerekir. Ama biliyoruz ki bu tasarı
gündeme geldiğinden beri işçi örgütlerimiz ayakta; öyle ki
yıllardır sesini duymayı unuttuğum, başında kimin
olduğunu bilmez hâle geldiğim TÜRK-İŞ dahi sonunda işçilerin
hakların gasbedilmesi noktasında tavır koydu. Bunun için,
yapılacak bu düzenlemenin işçi kesiminin ve
çalışanların da mutlaka ve mutlaka içinde olacağı bir
düzenlemeye dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Nedense bazı konularda
Avrupayla ilgili örnekler verilir ya da Avrupada olanların buradaki
uygulaması gelip anlatılır; oysa oradaki uygulamalar,
işçilerin çalışma barışı ve çalışma
alanındaki varlıkları ne yazık ki ülkemizde
sağlanamamıştır. Oradan gösterdiğimizin bütün
kurallarıyla ülkemizde varlığını tesis etmedikten
sonra örnek olarak gösterdiğimiz ülkelerin bizim için doğru örnek
olmadığı da bir gerçektir. (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
Bu bağlamda, yeni yapılan düzenlemenin
işçilerin avantajına ya da lehine olmadığı gibi, onlar
için yeni sorunlar üretecek, onları ileriye dönük yaşamlarında
sıkıntıya sokacak ve yeni acıları da beraberinde
getirecek bir tasarı olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda bu
tasarının geri çekilmesinin ve uzlaşma sağlandıktan
sonra yeniden Meclise getirilmesinin doğru olacağını
düşünüyorum. Ortada ne var da şimdi alelacele böyle bir yasa
tasarısı Meclis gündemine gelir? Komisyonlarda
tartışıldı, buraya geldi. Bundan ne fayda
sağlanıyor? Buradaki düşünce ne? Neyi
artıracağız? Kime fayda sağlayacak? Belli, rant kesimlerine
fayda sağlayacak. Peki, işçilere, emekçilere bunun bir faydası
var mı? Yok. Öyle olunca bazen yapılanları da irdelerken ve
düşünürken mutlaka şu konuda hepimizin hemfikir olması gerekir:
Toplumun bütününün sahipleneceği ya da çalışanları direkt
ilgilendiren konuda onlar lehine yaptığımızı
söylediğimiz olayın karşılığını, gidip
bakacağız, örgüte, işçiye, emekçiye soracağız. Onlar
bunun yanlış olduğunu söylüyor. Yanlış olan bir
şeyin onlar için bir düzenleme olmayacağı da gerçek.
Bu bağlamda yapılacak yasal düzenlemenin
işçilerin lehine olmadığını, onlara sorunlar
getireceğini, modern köleliğin önünü açacağını,
kazanılmış haklarının geriye gideceğini ve bu bağlamda
da işçilere fayda sağlamayacak bir yasa tasarısı
olduğunu belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gürer.
Tasarının tümü üzerinde gruplar ve
şahıslar adına olan konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi tümü üzerinde yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemini gerçekleştireceğim.
Sorulara başlıyorum.
Sayın Gürer
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, biraz evvel de konuşmamda
söylediğim gibi, şeker fabrikasındaki işçilerin kadro
beklentileri var. Bunlar yaklaşık yirmi yıldır aynı
işletmeye gelip gidiyorlar ama geçici işçi olarak
çalıştırılıyorlar. Bunlarla ilgili verilmiş
sözler vardı. Bakanlığınızın bu konuda
yaptığı bir çalışma var mı? Bu
arkadaşlarımız kadroya alınacak mı? Eylemleriyle
ilgili düşünceniz ne? Çünkü, iki saatlik fazla çalışma eylemine
başladılar. Sesleri size ulaştı mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, şu anda Türkiye'de istihdam
bürosu var mı? Varsa kaç tanesi yabancı, kaç tanesi yerli?
Soru 2: İstihdam büroları hangi ihtiyaçtan
doğmuştur?
Soru 3: Bu işçi simsarlığına yol
açmayacak mı?
Soru 4: Grev hakkını engellemeyecek mi?
Soru 5: Sendikalaşmayı engellemeyecek mi?
Soru 6: İş güvencesini bitirmeyecek mi?
Soru 7: İşçileri ticari emtia hâline
getirmeyecek mi?
Soru 8: Bu tasarıyla istihdam olmaz ise
Yeni
iş alanlarıyla işsizlik bitirilecek. deniyor. Hukuki güvenlik
olmadı mı, yatırım olmadı mı nasıl
işsizlik bitecek?
Soru 9: İşçi hakları törpülenmeyecek
mi?
Soru 10: Var olan tasarıyla işçi
hakları kısıtlanmayacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Kuyucuoğlu
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Bildiğiniz gibi, yaz mevsimi geliyor ve
özellikle Çukurovada buğday hasatları başlıyor ama bugüne
kadar Ofis herhangi bir fiyat açıklaması yapmadı, çiftçimiz acil
olarak bu fiyatları bekliyor.
İkincisi, Mersin, biliyorsunuz, inanç ve kültür
olarak farklı kültürlerin bir araya geldiği, farklı
inançların, farklı ırktan insanların huzur içerisinde
yaşadığı bir bölge. Bu bölgemizde Millî Eğitim ile
Müftülüğün yaptığı bir anlaşmayla ilkokul
çocukları haftada bir gün camilere götürülerek eğitim
yaptırılıyor.
Bir ikincisi, gene, Mersinde Selahaddin Eyyubi
İmam Hatip Ortaokulunda müdür bir kavanozun içine sakal koyarak çocuklara
ilahiler eşliğinde bunları öptürüyor. Bu nedenle, bu konuda
Bakanlık bir şey yapmayı düşünüyor mu, bir
araştırma yapmayı düşünüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Şimşek
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Sayın Bakanıma olacak. Eczacılar
kendilerini can ve mal güvenliği açısından güvende
hissetmemektedirler. Eczacılar ve çalışanları, bilhassa
nöbet zamanında, gece on ikiden sonra hırsızların,
ayyaşların, hapçıların ve buna benzer insanların
tehdidi altında sağlık hizmetlerini sürdürmektedir. Ya
devletimiz nöbetçi eczaneleri korumalı ya da gece, hastaların
ilaçları hastaneden karşılanmalıdır.
Eczacıların izinleriyle ilgili de bir düzenleme bulunmamaktadır
ve eczacılar yıllık izin kullanamamaktadırlar.
Aynı şekilde, yeşil reçeteli ilaçlar
da tehlike arz etmektedir. Yeşil reçeteli ilaçların da hastaneler
tarafından karşılanması gerekmektedir. Bu konuda
desteklerinizi bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Ahrazoğlu
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 400 bin Suriyeliye iş
imkânının tanındığı; 200 bin Afganistan, Somali
ve diğer ülkelerden gelen mülteciye de iş imkânının
tanınacağı basında yer almıştır. Türkiye
genelinde bu kadar işsiz varken, 4/Clilerin meseleleri
halledilmemişken, artı, taşeron işçilerle ilgili problemler
ortadayken bu konuyla ilgili basında geçen şeyler doğru mudur?
Türkiyedeki işsizlik oranı
yükselmiş, çiftçi sayısında da sigortalı oranı
düşmüştür. Bu konularla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Kerestecioğlu Demir
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Kadınların yeri ikincil
iş gücü piyasasında kalıcılaşacak. deniliyor
özellikle kadınlar ve sendikalar tarafından ve bu
korumasızlıkla ilgili sorunları derinleştiren temel
etkenlerden biri kayıt dışılık. Kadın
istihdamının yarıya yakınını kayıt
dışı istihdamın oluşturduğu mevcut koşullar
göz önüne alındığında, bu özel istihdam büroları
aracılığıyla geçici iş ilişkisinin kabul edilmesi
bunu daha olumsuz etkileyecek. Aynı şey göçmen işçiler için de
söz konusu çünkü onlar da bu risk altında, onlar için de özel önlemlerin
alınması gerekirken şu anda çok daha güvencesizliğe
itilecekler. Geçici istihdam bürolarının kadınların, sadece
kadınların değil, göçmen işçilerin de itilmelerine,
sömürülmelerine yol açma riski hakkında ne düşündüğünüzü
öğrenmek isterim.
BAŞKAN Sayın Toğrul
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, köle pazarı yasası
olarak bilinen bu yasayla kurulan özel istihdam büroları sonucunda
İŞKURlar ne olacak? Gaziantep İŞKURda şu anda bir
masada 6 kişi çalıştırılıyor.
Çalışanların neredeyse nefes alacak bir yeri yok. Birinci sorum:
Gaziantep İŞKURla ilgili bir yer planlamanız var mı?
İkinci sorum: Güvenceli
olan, örneğin EĞİTİM SEN üyeleri, üretimden gelen basit bir
haklarını kullandıkları için 10 binin üzerinde
EĞİTİM SEN üyesi şu anda soruşturma
kıskacındayken güvencesizliği neredeyse kural hâline getirecek
bu özel istihdam bürolarıyla bu çalışanların iş
güvencesini nasıl sağlayacaksınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Behçet Yıldırım
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Sayın Bakan, işsizlikle boğuşan,
ırgat şehri olarak adlandırılan Adıyamana
mülteciler için 55 bin konut yapılacağı iddiaları var. Bu
55 bin konut yaklaşık 300 bin nüfusa tekabül ediyor, Adıyaman
nüfusunun yarısı kadar. Bunun işsizliği daha da
artıracağı muhakkak. Sosyal, kültürel sonuçlarını
tahmin edebiliyor musunuz? Buna Adıyaman halkının
iktidarıyla muhalefetiyle karşı olduğunu biliyoruz. Bunun
kabul edilemez olduğunu belirtmek istiyorum. Bu konudaki
görüşlerinizi merak ediyorum.
BAŞKAN Sayın Arzu
Erdem
ARZU ERDEM (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, hepimiz
Cennet analarımızın ayakları altında. diyoruz.
Annelerimizin haklı feryadını defalarca dile getirmemize
rağmen sonuç alamadık. Önümüzde Anneler Günü var ve annelerimiz müjde
bekliyorlar. Sigorta tescil tarihi öncesi doğumlara borçlanma hakkı
sağlanacak mı? Kadın-erkek fırsat eşitliğinin
tartışıldığı günümüzde, özellikle erkeğe
askerlik borçlanması hakkı tanınırken
kadınlarımıza da tescil tarihi öncesi doğum
borçlanması tanınmalıdır. Konuya müjde niteliğinde bir
cevap vermenizi temenni ediyor; buradan, şimdiden tüm annelerimizin
Anneler Gününü kutluyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ali
Şeker
ALİ ŞEKER
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AKP, yandaş taşeron
işçilik patlaması yaşandığı bir dönemin
müsebbibi. Şimdi de iş gücünü parça başı işportaya
düşürüyor bu düzenlemelerle. AKP iktidarında yoksulun sırtından
en zengin yüzde 1 yandaşınıza aktardığınız
pay yüzde 39dan yüzde 54e çıktı. Yüzde 1 zengininizin serveti
yoksul yüzde 90lık ilk kesimin servetinin yüzde 22siyle yetiniyor.
Sadece toplumun yüzde 90ı yüzde 22yle geçinmek durumunda kalıyor.
Yani, sizin iktidarınız döneminde yoksul halk kitlesi yüzde 90, üçte
1 servetini kaybetti. Bu kadar derin bir uçurumun yaşandığı
bir dönemde bu getirdiğiniz uygulamalar daha da büyük uçurumlara yol
açacak, bunu bir an önce geri çekmelisiniz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Yiğitalp
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sayın Bakan, bu taşeronlaşmayla ilgili, bir kadro sözü
vermiştiniz 7 Haziran seçimlerinde. Sonrasında ne yaptınız?
Bununla ilgili bir çalışmanız var mı? Net olarak, pratik
olarak yani pratik bir cevap istiyoruz sizden. Aylar geçti, henüz hiçbir somut
adım atılmadığı gibi, sadece kamuoyunda her gün bir
şey söyleniyor. Bununla ilgili bir çalışmanız var mı?
Varsa ne yapacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Sayın Tanal, 10 soru
hızınızı kesmemiş olacak ki bir daha söz
istemişsiniz.
Buyurunuz efendim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biz, 181 No.lu ILO
Sözleşmesini imzalamadık. Asıl güvenceler burada yani biz bunu
imzalamadan, şu anda bunun Avrupa Birliği normları çerçevesinde
olduğunu söylüyoruz. Bu ne derece samimi? Yani, 181 No.lu Sözleşmeyi
imzaladık mı veya bunu Meclise getirmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Taşdemir
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı)
Sayın Bakan, özel istihdam bürolarının işsizliğe
etkisi ne olacak ve kayıt dışı ekonomiyi nasıl
kayıt altına alacak? Somut olarak ifade edebilirseniz
sevineceğim.
Bir diğer sorum ise mevsimlik işçilerle
ilgili. Mevsimlik işçiler hem kayıt dışı hem de
güvencesiz işlerde çalıştırılıyor. Mevsimlik
işçilerin iş ve sosyal güvenlik haklarına yönelik bir
planınız var mı?
BAŞKAN Sayın Sarıhan
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Türkiye ILO
sözleşmelerinden, 87 sayılı Örgütlenme Özgürlüğü Sözleşmesini
imzalamış bulunuyor. Bu nedenle, toplu sözleşme veya
çalışma koşullarına dair bir mevzuat
değişikliğinde işçi ve işveren örgütleriyle tam ve
detaylı bir danışma yürütme zorunluluğu var. Oysa Hükûmet,
şaşırtıcı bir biçimde, taslak
değişiklikleriyle ilgili yapıcı bir diyaloğa
girişmek yerine görüşlerin idile getiren işçilere
saldırmayı tercih ediyor. Acaba, bunun yerine yasadan da kaynaklanan
danışma işlemi yapılabilse ve bu örgütler kendi taleplerini
ifade edebilseler, barış ortamının sağlanmasına ve
doğru yasal düzenlemelerin yürürlüğe girmesine olanak
sağlanmış olmaz mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Sarıhan.
Şimdi, cevaplar için Hükûmete söz
vereceğim.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Sayın Başkanım, hem size hem de tüm
milletvekillerimize çok teşekkür ediyorum.
Bir teşekkür de 16
Şubat tarihinde ilk Komisyon toplantımızda, daha sonra 17-18
Şubat tarihlerinde alt komisyon toplantımızda ve 23 Şubat
tarihinde de Komisyon toplantımızda birlikte olduğumuz hem
Komisyon milletvekillerimize, başta Sayın Başkan olmak üzere,
aynı zamanda sivil toplum örgütlerine, bütün sendika temsilcilerine,
işçi ve işveren temsilcilerine. Çünkü, hem ülkemiz için hem de
çalışma hayatımız için önemli bir yasa
tasarısıydı bu ve bu Komisyon çalışmalarının
dışında yüce Meclisimize şunu arz etmek isterim ki:
Defalarca, belki de onlarca kez hem sendikalarımızla hem de sivil
toplum örgütlerimizle bir araya geldik. Çünkü, takdir edersiniz ki bu yasa
tasarısıyla ilgili hakikaten çok önemli değerlendirmeler var.
Biz hem iktidar partimizin değerlendirmelerini hem muhalefet partilerinin
değerlendirmelerini hem de sendikalarımızın, işçi ve
işveren sendikalarımızın değerlendirmelerini ortak
olarak gözetmek zorundaydık ve bu yasa tasarısını da dün
geceye kadar çalışarak, tekraren söylüyorum, dün gece
yaklaşık 6-7 değişikliği daha ortaya koyarak
mutabakata yakın -tam mutabakat diyemem ama- bir anlayışla
beraber buraya getirdiğimizi ifade etmek istiyorum.
Ve şu çok açık: Bu yasa
tasarımızın çatısı ILO ve AB normlarına
oturmaktadır, ILO ve AB normlarına uygun bir şekilde
gerçekleşmektedir ve yine şunu ifade etmek istiyorum: Muhakkak ki
eleştireler olacaktır, bu eleştirileri de bizim,
eleştirilerin geldiği ölçek içerisinde karşılamamız ve
değerlendirmemiz gerekir. Ama, şu eleştiriyi kabul etmemiz
mümkün değildir: Bu bir köle tasarısı değildir; bu
yanlıştır, sebebi de şudur, çok açık bir şekilde:
Eğer, bugün, merdiven altında çalışan, kayıt
dışı çalışan insanları kayıt içine almak
için böyle bir yasa tasarısı ortaya geliyorsa
Tam da bugün, hiçbir
sosyal güvencesi olmayan, hiçbir emeklilik hakkı olmayan, hiçbir
kıdem hakkı olmayan ve maaşını alıp
almayacağı bile belli olmayan, ne bir İş Kanunu içerisinde
olan ne özellikle İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu içerisinde olan ne de çalışma hayatımızın
hiçbir kuralı içerisinde olan bir anlayışı, tam
anlamıyla kayıt dışından alıp kayıt içine
getiriyoruz. Ve burada aynen sizin gibi düşünüyoruz; bir muvazaayı
engelleyecek yani bir geçici işçiliği daimi işçiliğe
döndürebilecek bir eylemliliği de ortadan kaldırabilecek bütün
kısıtları ve bütün müeyyideleri getirdik.
Ve yine şunu söylemek istiyorum: Avrupada
gelişmiş ülkelerde bulunan ve özel istihdam bürolarıyla geçici
iş ilişkisini kuran anlayışlardaki belki de -bunu söylerken
de ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum ama- en katı yasa
tasarısını getiriyoruz. Şu anda, özellikle, bir taraftan
tarım işçileri, bir taraftan doğum sebebiyle çalışan
kadınlarımız, diğer taraftan üniversite öğrencilerimiz,
diğer taraftan uzaktan çalışmayı içeren
Yani, ne
olursunuz, bugün hangi kadın evinde bir metal işiyle
uğraşırken veya bir örgü işiyle uğraşırken
veya bir kutu yapımı işiyle uğraşırken bir sosyal
güvenlik sistemi içerisindedir? Bugün hiçbirisi sosyal güvenlik sisteminde yok.
Her biriniz, hepimiz milletvekilliği yapıyoruz.
Biraz önce bir soru geldi, denildi ki:
Sigortasından önce doğum yapan kadınları bu işin
içerisine alacak mısınız? Bu sorunun sebebi şudur: O
kadın, muhakkak ki sigortasız bir işte
çalışmıştır ve sigortasız işte, kayıt
dışında çalıştığı için Acaba, bugün
ben bu süremi nasıl doldurabilirim? diye bir uğraş
içerisindedir. Bu uğraş çok haklı bir uğraştır
ama eğer zamanında çalışmış olsaydı,
zamanında kayıt dışı değil de kayıt içi
çalışmış olsaydı -özel istihdam bürosu veya herhangi
bir sebeple- bu sağlanabilirdi.
Sonra, yüce Meclisimize şunu söylemek isterim:
Bu öyle büyük bir devrim falan değildir, bu öyle büyük bir işsizlik
ve kölelik getirecek bir hadisenin adı falan da değildir, çok net
söylüyorum. Bunun Avrupada ortalaması 1,6dır yani kayıtlı
istihdamın 1,6sıdır, Amerikada 2,1idir, Japonyada yine yüzde
2 oranındadır; en fazla, hiçbir kısıt gelmeyen -yani 4+4
gibi, bizim gibi- iş hacminin artmasında herhangi bir kısıt
gelmeyen İngilterede, herhangi bir kısıt olmayan, tamamen
serbest bir anlayış içerisinde geçen İngilterede ancak yüzde
3,9dur.
Şunu ifade etmek istiyorum ki: Bir taraftan her
birimiz bunun sorumluluğunu yaşıyoruz. Tarım
işçileriyle ilgili yani tarımla ilgili, kasa üzerinde giden, herhangi
bir sosyal güvencesi olmayan, akşam hastalanan çocuğunu hastaneye
bile getiremeyen bir insana burada bir derman buluyoruz.
Yine, şunu söyleyeyim: Kıdem
tazminatıyla ilgili bir çalışma yapan Çalışma
Bakanlığımızın temsilcileri,
çalışanları bir araya geldiler, birçok ülkeye gittiler, orada
Türk öğrencilerle karşılaştılar. Enteresan bir tablo:
Türk öğrencilerin büyük bir bölümü özel istihdam bürolarında
çalışıyorlar ve günde iki saat, üç saat bu
çalışmalarıyla beraber bir şekilde eğitimlerini
karşılıyorlar, bir şekilde de kendi gelirlerini ve kendi
harçlıklarını çıkarabilme fırsatına sahip
olabiliyorlar.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Part-time iş diyorlar ona Sayın Bakan, part-time
iş.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Yine şunu söylemek istiyorum: Burada, özel istihdam
bürolarıyla ilgili
Özel istihdam büroları bugünün hadisesi
değildir ve biz bu işi özel istihdam bürolarının üzerine
kurguluyor değiliz. Zaten alt komisyon da çok iyi bilecektir, üst Komisyonda
da bunu tartıştık. Burada bizim en çok ehemmiyet verdiğimiz
mesele şudur: Acaba, geçici işçi olarak bir yere giren bir kişi
muvazaayla daimî bir işçi olabilir mi? Bilirsiniz ki bu yasada en az 50
adet tedbirle bunun önünü kestik. Mümkün değil, bir hareket kabiliyeti söz
konusu değildir; İşveren de bundan taraftır, işçi de
bundan taraftır.
Bunlar sendikalı olacak mı, olmayacak
mı? Evet, bulundukları yerlerde sendikalı olma haklarına
sahiptirler ama işin doğrusu, Avrupada -yüzde 1,5luk, yüzde 1,6lık, yüzde
1,7lik yerde- bunlar çok sendikalı oluyor mu? Hayır. Ama, özel
istihdam bürosunda sendikalı olma haklarına sahipler ve Avrupada
bunun işlerlik içerisinde olduğu ülkelerde de bunu sağlama
şansına sahipler ve yine şunu söyleyeyim
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Karşılığında atılırlar!
MUSA ÇAM (İzmir) İnanıyor musunuz
Sayın Bakan, inanıyor musunuz siz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) İnanınız ki Avrupadan daha iyi bir noktada
olacak bizim sendikal örgütlülüğümüz ve bugün de daha iyi bir noktada
zaten. Ve yine
MUSA ÇAM (İzmir) Nasıl daha iyi? Yüzde 5
nasıl daha iyi? Avrupada yüzde 8, yüzde 9, bizde yüzde 5!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Hayır, hayır.
Şunu ifade edeyim: Biz de bir hesap
koyarız daha yüksek bir orana geçer. Avrupadaki ortalama sendikal
örgütlülük bütün çalışanlar üzerindendir. Siz sadece işçi
üzerinden bir örgütlenme yapıyorsunuz. Çalışanlar kavramı
içerisinde memur da var, çalışanlar kavramı içerisinde
işçi de var
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Memurda oran nedir
Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon)
ama biz bunun bugün yeterli olduğunu iddia etmiyoruz,
Hükûmet olarak biz bunun bugün yetersiz olduğunu iddia ediyoruz ve bunu
daha çok artırabilmek için hep beraber bir gayret içerisinde
olacağız.
Yine ifade etmem gerekir ki özellikle en önemli
meselelerden ve en önemli maddelerden bir tanesi de bu konuda
Eğer
Sayın Başkan biraz müsaade ederse akşamki son
değişiklikleri de bir şekilde Kurula aktarmak isterim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Tam da
itirazımız burada Başkan. Bakan Beye tam da
itirazımız bu, bilmiyor mu geleceğini?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Dün
görüştüyseniz bugün niye acele ediyorsunuz da bunu getiriyorsunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Hayır, hayır. Bakın, bir şey söyleyeyim
BAŞKAN Sayın Demirel, lütfen, Sayın
Bakanı kesmeyelim efendim, devam etsin Sayın Bakan.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Yaklaşık üç aydır, üç buçuk aydır bunun
müzakeresini sürdürüyoruz ve bu müzakerede birkaç taraf var ve biz hakem olarak
bu müzakerenin bir mutabakatını yapmakla yükümlüyüz, bizim görevimiz
bu, hepimizin görevi bu. Bir müzakere yeri de burasıdır, bir
mutabakat yeri de burasıdır yani bunu bunun için konuşuyoruz ve
bunun için değerlendiriyoruz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Burası son
nokta Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) - Ve ana çatıda hiçbir değişiklik yapmamak
kaydıyla muvazaa yapan iş yerine bin liralık ceza getiriyoruz 1
işçi başına.
Yine, ifade etmek istiyorum ki geçici iş
yerinde çalışan bir geçici işçi eğer oradan
maaşını alamıyorsa özel istihdam bürosu sayesinde bunun bir
ay ile üç ay arasındaki maaşını vermek -bu en yeni hâli
yani alt komisyondan ve Komisyondan çıktıktan sonraki hâli-
işverene aittir. Burada da işçiyi koruyan, işçiyi muhafaza eden
bir anlayışı gerçekleştirdik.
Ve yine ifade etmek istiyorum: Özellikle özel
istihdam bürolarında
Alt komisyonda söylenmişti, bunu 10 katına
çıkarmıştık yani teminat miktarını toplam 200
asgari ücret olarak belirtmiştik, şimdi bunu 20 katına
çıkartan bir anlayışı da burada hep birlikte ortaya koymaya
çalışıyoruz. Bunu burada önereceğiz, elbette ki bunun
kabulü Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gerçekleştirilmeye
çalışılacaktır.
Bütün bunlarla birlikte, yine en önemli meselelerden
bir tanesi de elbette ki özellikle öngörülemeyen iş artışı
konusunda, bizim (f) maddesi dediğimiz maddede
sendikalarımızın bir düzeltme talebi oldu. Bunu da onlarla
birlikte, yine dün, özellikle ortalama
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum Sayın
Bakan.
Buyurunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Ben bu bilgileri sayın Meclise vermek isterim
çünkü bu hakikaten, sendikalarımız nezdinde de çalışma
hayatımız nezdinde de işveren nezdinde de özellikle
yatırım ortamının iyileştirilmesi nezdinde de çok
önemli bir süreçtir. Dünyada örnekleri var ama biz burada buna yeni adım
atıyoruz. Esnek çalışmayı bir taraftan
istihdamımızın gelişmesi için ortaya koymak
zorundayız, bir taraftan iş hayatına atılacak
insanlarımızın rahat bir şekilde atılması için,
bir taraftan da yeni değişen iş şartlarının,
iş yaşamının uyumlaşmasının
sağlanabilmesi için gerçekleştirmek zorundayız.
Ve yine bunun yanı sıra ifade etmek
istiyorum ki bütün bunlarla birlikte bir muvazaa gerçekleşti, bu konuda
bir ödememe söz konusu oldu, bu İŞKURa muhakkak bildirilecektir
çünkü İŞKUR bunun çatısı üzerindedir; hem özel istihdam
bürolarını denetliyor
Diyelim ki üç ay maaş verilmedi veya bir
yılda 3 sefer maaş verilmedi; birçok müeyyide var ama bir müeyyide de
şudur ki: Onun bütün iş akdi, iş yapabilme kabiliyeti
feshedilecektir. Ama, eğer burada bir itiraz varsa -ilk kez böyle bir
şey getiriyoruz- bu itirazı İŞKURa bildirdikleri andan
itibaren İŞKUR, bu (f) maddesi gereğince itirazı hemen
İş Teftişe, Çalışma Bakanlığındaki
İş Teftiş Kuruluna bildirecektir. Bütün bunlarla, bir
şekilde özel istihdam bürosu yetkisi iptal edilince, diğer kanunlarda
düzenlenen hükümlere bakılmaksızın teminatı bozularak
işçi alacakları ödenecektir. Yani Acaba teminatı bozulur mu,
bozulmaz mı? diye alt komisyonda ve Komisyonda bir değerlendirme
vardı. Bunu da kuvvetlendiren bir anlayışı ortaya koymaya
çalıştık.
Yani bu, karşılıklı
değerlendirmeler, karşılıklı ortaya konulan
mutabakatlar, müşavereler, müzakereler sonucunda yüce Meclise geldi.
Elbette ki inanıyorum, bu özellikle iş hayatımızda önemli
bir süreci gerçekleştirecek ve ortaya koyacaktır ama şu çok
nettir ve açıktır: Bugün kayıt dışı istihdam
olarak ortada bulunan bütün tabloyu şu kanunla, şu yasa
tasarısıyla beraber istihdama döndürmeye çalışıyoruz.
Bu -tekraren söylüyorum- öyle büyük bir devrim falan değildir, bu
milyonlarca insanı ilgilendiren bir hadise kesinlikle değildir. Bu,
Türkiyede belki de ancak 250 bin kişiye, 300 bin kişiye yeni bir
iş kapısı açacaktır, yeni bir istihdam kapısı
açacaktır .
Şöyle bir değerlendirme var:
Çalışanlar eğer böyle, geçici işçilikle
çalışırsa bunlar ne zaman emekli olacaktır? Bunlar, ömür
boyu bu iş hâliyle çalışacak değil ya. Burada
yapılması gereken şey şu: Yeni bir iş
yaşamı, yeni iş koşulları var; Türkiye buna ayak uyduruyor,
yatırım ortamını iyileştiriyoruz ve inanıyorum ki
bir taraftan da kayıt dışı olan meselede kayıt içine
alan bir anlayışı da gerçekleştireceğiz.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, söz
istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Sayın Bakan Hükûmet adına kürsüden söz
alıp konuşma, açıklama yapabilirdi; şimdi buradan
yaptığı konuşmada cevap vermekten ziyade, kürsüde Hükûmet
olarak ifade edebileceği görüşleri dile getirdi.
Sayın Arzu Erdemin sorusunda, kadınların
doğum borçlanmasında sigortalılıktan önceye ilişkin
görüşü fevkalade yanlış ve hatalıdır, bu görüşü
düzeltmesi gerekir ve Mutlaka, bu, kadının sigortasız
çalışmış olduğunu ifade eder. şeklinde; etmez.
Erkeklerin nasıl askerlik borçlanması hakkı var ise
kadınlara da doğum borçlanması hakkı talep ediliyor verilen
kanun tekliflerimizde ve bu soru da buna yöneliktir. Konuyu bu şekilde
anlamasında fayda vardır Sayın Bakanın. Yani, illa
sigortasız çalıştığını ifade etmez, bunu
söyleyemeyiz. Bunu ifade etmek için söz aldım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
soru-cevap işlemi sona ermiştir. Sayın Bakanın
cevaplarından sonra tekrar soru sorma yönünde bir uygulamaya gitmemiz
mümkün değildir. Yani, sayın milletvekillerinin sorularına
Sayın Bakan yeterli cevabı vermiştir, vermemiştir, bu
ayrı bir tartışma konusu. Ama, sizin sorunuz sanıyorum
Sayın Bakana söz hakkı yarattığı için Sayın
Bakana bir dakika süreyle söz veriyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, benim
görüşüm de sizin uygulamanıza yönelik değil, aslında
Sayın Bakana hitaben. Yani, sizin uygulamanız açısından
değil, Sayın Bakana söylüyorum.
BAŞKAN Yani, anlıyorum Sayın Akçay
ama şimdi her sayın milletvekili Ben soruma yeterli cevabı
alamadım. diye soru sormak isterse İç Tüzükü ihlal etmiş
oluruz. Benim de örneğin, doğum borçlanmasına ilişkin kanun
teklifim vardır ama Sayın Bakan burada soruları cevaplarken
hangi genişlikte -zamanın izin verdiği ölçüde- hangi soruya
nasıl cevap vereceğini kendi takdir edecektir, buna herhangi bir
müdahalemiz olamaz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sizin müdahaleniz olmaz ama
bizim uyarımız olur.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
Bir dakika süreyle mikrofonunuzu açıyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Çok teşekkür ediyorum.
Kadın
sigortalılarımız sigortalılık sonrası 3
doğuma kadar her bir çocuk için iki yıl, toplamda altı yıl
kadar borçlanma yapabilmektedirler. Soru şudur: Sigortalı olmadan
önce yaptıkları doğumla ilgili bir borçlanma
gerçekleştirilebilir mi? Şunu söylemek isterim: Bu yapılabilir
ama bu aktüerya dengemizi altüst eder. Yine, sebebi şudur: Yani, bu, bize
kamuoyundan çok gelmektedir, bütün milletvekillerimize çok gelmektedir. Bunu
yaptığımız andan itibaren, özellikle gelir-gider dengemizi
yürütebilme kabiliyetine sahip olamayacağımızı ifade etmek
istiyorum. Bütün hesaplamalarımız bu yöndedir ve kadın
doğum borçlanmasını sigorta başlangıç tarihinden
önceye çektiğimiz andan itibaren bu, sigorta sistemi açısından
sürdürülebilir olmayacaktır.
Gazianteple ilgili bir şey söyleyeyim:
Gaziantepte İŞKUR binasıyla ilgili araştırmamız
devam etmektedir.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...
III.- YOKLAMA
(HDP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Yoklama
talebimiz var.
BAŞKAN - Bir yoklama talebi vardır. (AK
PARTİ sıralarından Geç kaldılar sesleri)
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Aynı anda kalkmaları lazım.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Geç kalınma. diye bir durum söz konusu değildir,
ben cümlemi okurken Sayın Demirel ayağa kalkmıştı, o
nedenle yoklama işlemini gerçekleştireceğim, önce talepte
bulunanları tespit edeceğim.
Sayın Taşçıer,
Sayın Demirel, Sayın Toğrul, Sayın Taşdemir,
Sayın Kerestecioğlu Demir, Sayın Yiğitalp, Sayın
Aydoğan, Sayın Kaya, Sayın Aslan, Sayın Öcalan, Sayın
Behçet Yıldırım, Sayın Gaydalı, Sayın Becerekli,
Sayın Irgat, Sayın Irmak, Sayın Acar Başaran, Sayın
Yıldırım, Sayın Doğan, Sayın Zeydan, Sayın
Ataş, Sayın Özgökçe Ertan.
Yoklama
işlemi için iki dakika süre veriyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.52
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.02
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni AÇBA
(Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN 170 sıra sayılı Kanun
Tasarısının maddelerine geçilmesine dair oylama
sırasında istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tekrar yoklama
yapacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum, süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- İş
Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 170) (Devam)
BAŞKAN Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Birinci bölüm 1 ila 5inci maddeleri
kapsamaktadır.
Şimdi, birinci bölüm üzerindeki söz taleplerini
karşılayacağım.
Önce, siyasi parti gruplarının söz
taleplerinin gereğini yerine getireceğim.
İlk olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda bir
uğultu vardır, sayın hatip kürsüdedir, konuşmasına
başlayacaktır. Lütfen, hatibi dinleyelim efendim.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Tasarının bu bölümünde, 4857
sayılı İş Kanununun ilgili maddelerinde
değişiklik yapılmak suretiyle esnek çalışma
alanında yeni düzenlemelere gidilmektedir. Ülkemizde esnek
çalışma modelleriyle ilgili ilk yasal düzenlemeler 2003
yılında çıkarılan 4857 sayılı İş
Kanununda yer almış ve uygulamaya konulmuştur. Bunlardan biri
de 4857 sayılı Kanunun 7nci maddesiyle düzenlenen geçici iş
ilişkisidir. Buna göre, işveren yazılı
rızasını almak suretiyle bir işçiyi holding bünyesi içinde
veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir
iş yerinde veya yapmakta olduğu işe benzer işlerde
çalıştırılması koşuluyla başka bir
işverene iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak
devrettiğinde geçici iş ilişkisi gerçekleşmektedir. Tasarıyla
bu maddede değişikliğe gidilerek özel istihdam bürolarına
işverenle geçici işçi sağlama sözleşmesi yapmak suretiyle
işçisini geçici olarak işverene devri yetkisi verilmekte, hangi
hâllerde ve ne kadar süreyle geçici iş ilişkisi kurulabileceği
ve tarafların sorumlulukları düzenlenmektedir. Bu konu
yıllardır AKP iktidarının gündeminde olup 2009
yılında yapılan düzenleme, işçilerin emeğinin
istismarı, insan onuruna yakışmayan durumların
doğması gibi olumsuz uygulamalara ve çalışma
barışının bozulmasına yol açılabileceği
gerekçesiyle Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiştir. Özel
istihdam büroları aracılığıyla geçici iş
ilişkisi kurulması yani kiralık işçi düzeni bu tasarıyla
tekrar getirilmektedir.
İşçilerin doğum, askerlik,
yıllık izin, hastalık gibi iş sözleşmesinin
askıya alınması hâllerinde işin devamının ve
işverenin ihtiyacının karşılanması amacıyla
bu hâllerin devamı süresince yine mevsimlik tarım işlerinde, ev
hizmetlerinde ve evde bakım hizmetlerinde geçici işçi istihdamı
gereklidir ama bu hâller ve alanlar için belirli süreli iş sözleşmesi
mekanizmasının geliştirilmesi daha uygun olacaktır.
Tasarıda, özel istihdam bürosu üzerinden geçici iş ilişkisi
kurulabilecek hâller arasında işletmenin iş hacminin
öngörülemeyen ölçüde artması ve mevsimlik işler hariç dönemsellik arz
eden iş artışları hâlleri de sayılmaktadır. Bu
hâller kolaylıkla istismara açık olup uygulamada birçok ihtilafa yol
açacağı şimdiden görülmektedir. Bu hâllerin denetimi nasıl
yapılacaktır? İş hacminin öngörülemeyen ölçüde artması
nasıl ölçülebilecektir? Bir işletmenin sipariş
almasının doğal olarak iş artışı
sağladığı göz önüne alındığında,
Sipariş aldım. denilerek sürekli bu yola başvurmanın önü
nasıl alınabilecektir? Dolayısıyla, denetimi de çok güç
olan bu hâllerin kötüye kullanılarak sürekli bir istihdam
vasıtasına dönüştürüleceği, temel istihdamın yerini
kiralık işçiliğin alacağı ortadadır.
Tasarıda, toplu işçi çıkarılan iş yerlerinde sekiz ay
süreyle özel istihdam bürosu aracılığıyla geçici iş
ilişkisi kurulamayacağı öngörülmüştür. Aslında bu
hüküm toplu işten çıkarma gerçekleştikten sekiz ay sonra geçici
işçi çalıştırılabileceği anlamına da
gelmektedir. Bu şekilde, İş Kanununun 29uncu maddesi kapsamında
toplu işçi çıkarılan iş yerlerinde hiçbir zaman geçici
işçi çalıştırılamayacağı hükmü delinmekte,
özellikle sendikal nedenle işçi çıkaran bir işverenin sekiz ay
sonra geçici işçi çalıştırabilmesinin yolu
açılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, tasarının
gerekçesinde güvenceli esneklikten bahsedilmektedir. Oysa yapılan düzenlemede
güvence bir tarafa, çok çok esnek bir çalışma sistemi
öngörülmektedir. Sayın Bakana soralım, cevaplasın:
İşçilere bu düzenlemenin neresinde güvence veriliyor? Genel
düzenlemelere sığınmayalım çünkü onları
kurtarmıyor. Bu düzenlemede işçinin iş güvencesi var mı?
Yok. İşçinin düzenli haftalık ve yıllık izin
kullanabilme hakkı düzenleniyor mu? Yok. İşçi hastalanınca
ücretli izin hakkı var mı? Yok. İşçinin
kiralanamadığı yani çalışmadığı döneme
ait ücret ve sosyal güvenlik primleriyle ilgili bir düzenleme var mı? Yok.
İşçinin ücreti güvence altına alınıyor mu? Hayır.
İşçi geçici süreyle çalıştığı iş
yerinde emsali çalışanın aldığı ücreti alabilecek
mi? Hayır. İşçi geçici süreyle
çalıştığı iş yerindeki sendikaya üye olabilecek
mi, toplu sözleşmeden yararlanabilecek mi? Hayır. İşçinin
ihbar ve kıdem tazminatı güvencesi var mı? Hayır.
Velhasıl, kiralık işçiye hiçbir güvence verilmiyor. Hükûmet,
kelimenin tam anlamıyla "sahibinden kiralık" insan
büroları kurmak istemektedir. Uygulamada, işçi talep eden firmalara
"sahibinden kiralık işçi" servis edilecektir.
İşçi ihtiyacı olan firmalar, işçileri kadrolu veya
sözleşmeli olarak kendisine bağlı çalıştırmak
yerine, özel istihdam bürolarından diledikleri sayıda işçiyi
diledikleri gün kadar kiralayacaktır.
Getirilen kiralık işçi düzeninde
işçi, çalıştığı iş yerinin işçisi
olmayacak, yapacağı işin süresine göre o iş yerinde
çalışacaktır. Ücretini de kendisini o iş yerine kiralayan özel
istihdam bürosundan alacaktır. Burada işçinin alacağı
ücret, işverenin, emsali işçilere verdiği ücret üzerinden
değil, özel istihdam bürosunun belirlediği rakam üzerinden
ödenecektir yani köle gibi çalışan işçi, kazanan ise özel
istihdam bürosu olacaktır.
Kiralanan işçi, gönderildiği iş
yerinde kısa bir süre çalışabileceği gibi yıllarca da
çalışabilecektir. Bu konuda işçiye tanınan hiçbir öncelik
yoktur. Firmalar, kiraladığı işçinin iş güvencesi,
maaşı, sigortası, sendikası gibi hiçbir derdiyle ilgilenme
sorumluluğu taşımamaktadır. Kiralık işçi,
kiralandığı firmadan geri gönderildiğinde işten
çıkarılmış olmamakta, kiralama süresine son verilmektedir.
İşçinin asıl işvereni özel istihdam bürosu olduğu
için, işçi, büronun çalışanı olmaya devam etmektedir.
Ancak, büro, işçiyi işten çıkarabileceği gibi bir
başka firmaya da kiralık olarak gönderebilecektir. İşçi,
kendisine tebliğ edilene kadar, nerede, nasıl bir ortamda, ne kadar
süre, ne iş yapacağını bilmemektedir.
Kiralık işçiler, en başta iş
güvencesi ve kıdem tazminatı olmak üzere, eşit işe
eşit ücret, düzenli çalışma hayatı, görevde yükselme, hastalık
hâlinde ücret alma, düzenli haftalık ve yıllık izin kullanabilme
gibi birçok hakkından mahrum olacaktır. Sürekli kiralanma
şansı bulamayan işçiler için sigorta primleri de hâliyle düzenli
olmayacaktır.
Tasarıya göre, geçici iş ilişkisi
kurulan işverenin, işçinin kendisinde
çalıştığı sürede ödenmeyen ücretinden ve sosyal
sigorta priminden dolayı hiçbir sorumluluğu bulunmamaktadır.
İşçinin özel istihdam bürosunda iş yapmadan beklediği dönemlerde
ücret alıp almayacağı belli değildir; iş
bulamadığından, işçinin iş sözleşmesini
feshedebilme imkânı da verilmemektedir. Tasarıda, işçilerin
kıdem tazminatları ve yıllık ücretli izinleri hakkında
bir düzenleme yoktur. Bu işçilerin çalışmaları geçici
olduğu ve bir yıldan az süreceği için kıdem
tazminatına hak kazanmaları ve yıllık izin
kullanmaları da mümkün olmayacaktır.
Sonuç itibarıyla, bu tasarı, amele
pazarlarından bile onursuz bir çalışma modeli getirmektedir.
Türk çalışma hayatına sokulmak istenen bu modelle kölelik
sistemi tam manasıyla kurulmuş olacak, köle ticareti âdeta yasal hâle
gelecektir. Bu çalışma modeliyle emek daha da
değersizleştirilerek işçiler alınıp
satılabilecektir. Mevcut durumda çağdaş kölelik olarak tabir
edilen taşeronluğu bile aratır hâle getirecek olan bu modelle,
zaten çok sınırlı olan sendikal örgütlenme tamamen tarihe
karışacaktır. İş Kanunu'nda işçinin elinde kalan
haklar da bu vesileyle elinden alınacaktır. Milyonlarca işçi
asgari ücrete talim edecek, kölelik ücretine mahkûm bırakılacaktır.
Ayrıca, bu tasarıyla, işçinin
emeği üzerinden özel istihdam bürolarına büyük bir rant
kapısı açılmaktadır. Bu sektörde faaliyet gösteren ve
ülkemizde de şubelerini açan küresel şirketler, bu düzenlemenin
yapılması için dört bir koldan lobi faaliyeti yapmakta, bu kanun
çıkarsa ülkemizde istihdamın artacağı
propagandasını yapmaktadırlar. Oysa, esnek
çalışmaların istihdama sanıldığı kadar
katkı yapması mümkün değildir. Esnek çalışma, istihdam
sorunu bakımından geçici bir çözümdür. Esas olan, ekonominin yeterli
düzeyde istihdam yaratan bir ekonomi olmasını sağlamaktır.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kalaycı.
Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ünal Demirtaş, Zonguldak Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Demirtaş. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; güvenceli esnek çalışma, uzaktan çalışma,
özel istihdam bürolarıyla ilgili yasa tasarısının birinci bölümü
hakkında CHP Grubu adına görüşlerimizi sunmak üzere söz
almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, bugün, kayıt
dışıyla birlikte yaklaşık 10 milyon
çalışanı ilgilendiren, aileleriyle birlikte 30-40 milyon
vatandaşımızı ilgilendiren bir yasayı tartışıyoruz.
Her ne kadar Sayın Bakan, tasarı üzerinde bazı düzeltmeler
yapıldığını az önce ifade etmiş olsa da, iş
hukukunun temel felsefesine, ruhuna aykırı olan, işverenler tarafından
kötüye kullanılabilecek birçok hükmü içeren, Türkiye'nin dört bir tarafını
yasal amele pazarına dönüştürebilecek, çalışma
yaşamını temelinden sarsacak, iş
barışını bozabilecek hükümler içeren bir yasayı
konuşuyoruz.
İş hukukunun temel felsefesi, ekonomik
açıdan güçlü olan işverene karşı zayıf durumdaki
işçiyi korumaktır. Oysa bu kanun, emeği korumuyor, işçiyi
korumuyor, tam tersine işçiyi koruma altına alan 4857
sayılı Yasaya karşı işvereni koruyor.
Sayın AKPli vekiller, bakın, bugüne kadar
işçilerin aleyhine olabilecek birçok düzenlemeyi Meclisten geçirdiniz.
Sizin döneminizde çalışanlar kazanılmış
haklarını birer birer kaybettiler ve kaybetmeye de devam ediyorlar.
Sizi anlıyorum, çoğunuz patronsunuz ya da çoğunuz patron
seversiniz ama bir de çalışanları düşünün, o asgari ücretle
her gün evine ekmek götürmeye çalışan yasal amele pazarında
iş bekleyecek gariban emekçileri düşünün. Bu yasayı
ısıtıp ısıtıp Türkiye'nin önüne getirdiniz, daha
önce 2009 yılında Genel Kuruldan geçirdiniz ama
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu yasayı iade etti. Sayın
Abdullah Gül, yedi yıllık Cumhurbaşkanlığı süresi
boyunca 886 yasayı onaylamış yani önüne ne geliyorsa bir noter
gibi tasdiklemiş, sadece 4 yasayı iade etmiş. Çankayada oturan
Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün iade ettiği 4 yasadan
1isi de işte bu yasa. Gerçi şimdi Beştepede oturan Sayın
Cumhurbaşkanı sırf Çankayada oturan bu Cumhurbaşkanı
bunu iade etti diye muhtemelen alelacele bu yasayı noter gibi derhâl
tasdikler diye düşünüyoruz.
Yine, geçen sene de bunu Komisyondan geçirdiniz,
Genel Kuruldan geçmedi, yasa kadük kaldı. Yani aslında sizler de
biliyorsunuz ki bu kanun Anayasaya aykırı, vicdana aykırı,
çalışanların haklarına zarar verebilecek birçok hüküm
içeriyor. Belki sizin de vicdanınız rahatsız ama bu kanun tekrar
Meclise geldiğine göre demek ki emir büyük yerden.
Değerli milletvekilleri, alt komisyon
çalışmaları sırasında işçi
konfederasyonlarının temsilcilerini dinledik, hiçbirisi bu
yasanın çıkmasını istemiyor; TÜRK-İŞ istemiyor,
DİSK istemiyor, HAK-İŞ istemiyor; eylem yapıyorlar, imza
topluyorlar ve bu yasaya karşı olduklarını açıkça
ifade ediyorlar.
Peki, işçiler bu yasayı istemediğine
göre kim istiyor bu yasanın çıkmasını? Elbette ki patronlar
istiyor. Çünkü bu yasayla gerçek amaç, emeğin maliyetini düşürmektir,
patronun üzerindeki yükü hafifletmektir. Bundan önce olduğu gibi, maalesef
yine işçinin karşısındasınız, yine maalesef
işverenin yanında saf tutuyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, yasanın ismine
bakıyorum, çalışanları ikna etmek için çok güzel bir söz,
havalı bir söz: Güvenceli esnek çalışma Peki, bu yasa içerisinde
işçiye güvence var mı? Vallahi yasayı kelime kelime okudum,
satır satır tekrar tekrar okudum, bu yasada işçiye yönelik
hiçbir güvence göremedim, vallahi göremedim. Ama bir de işveren
tarafına baktım, evet, bu yasada asıl işverene güvence var.
Nasıl var? Asıl işveren 4857 sayılı Yasanın
kendisine yüklemiş olduğu tüm yükümlülüklerden kurtuluyor. Bu
yasayla, asıl işverenin güvencesi altında kayıtlı
çalışan milyonlarca işçi, asıl işverenin güvencesinin
dışına çıkarılma tehlikesiyle karşı
karşıya kalıyor.
İşçiyle dört aylığına
sözleşme yapılacak ve bu sözleşmeler sekiz aya kadar
uzatılabilecek, sonrasında işveren aynı işçiyle
sözleşme yenileyemeyecek. Peki, bu işçi ne yapacak? Dönecek, özel
istihdam bürosundan iş bekleyecek. Peki, büro iş bulamazsa ne olacak?
Biz bu endişemizi Komisyonda dile getirdiğimizde Sayın
Müsteşar şunu söyledi: E, bundan önce ne yapıyorsa bundan sonra
da aynısını yapmaya devam edecek yani iş arayacak.
cevabını aldık. Böyle bir zihniyet olabilir mi değerli
arkadaşlar? Böyle bir zihniyetle işsizlik sorunu çözülebilir mi?
Bakın, milyonlarca insanımız iş arıyor. Bunu
milletvekilleri olarak biz de çok iyi görüyoruz, AKPli arkadaşlara da
birçok iş talebi geliyordur, bize de geliyor. Sokaklarda işsizlik
var, açlık var, yoksulluk var, biraz insaflı olmamız gerekmez
mi?
Değerli milletvekilleri, özel istihdam
bürosunun işçisi bu yasayla işe iade güvencesinden mahrum kalacak,
kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti alamayacak.
İş kazasına uğraması hâlinde ne kendisi ne de
yakınları tazminatlarını asıl işverenden
alamayacak, İşsizlik Sigortası Fonundan dahi faydalanamayacak,
asgari ücretin dışında bir ücret alamayacak, sendikalı
olamayacak, toplu iş sözleşmesinin imkânlarından, hükümlerinden
faydalanamayacak çünkü yasa işçiyi asıl işverenin işçisi değil,
özel istihdam bürosu işçisi kabul ediyor. Özel istihdam bürosu adı
üzerinde büro yani dört sandalye, bir masa ve bir bilgisayardan oluşuyor.
Evet, Sayın Bakan artırıldığını ifade etti.
Kanunen alınan teminat ise özel istihdam bürosu işçilerinin Sosyal
Güvenlik Kurumu primlerini dahi ödemeye yetecek düzeyde değil.
İşçi tamamen özel istihdam bürosunun insafına
bırakılmış durumda.
Sayın Bakan ve AKPli milletvekilleri,
bakın, işçi ile işveren arasında daha önce taşeron
vardı, biz taşeron uygulamasına karşı çıkarken,
siz işçi ile işveren arasına taşeronun yanında bir de
özel istihdam bürosunu getiriyorsunuz. Bu uygulamayla taşeron
uygulamasından daha geri, daha ilkel bir düzenleme getiriyorsunuz. Özel istihdam
bürolarıyla taşeronun taşeronunu getiriyorsunuz. Göreceksiniz,
bu yasa, işverenler tarafından taşeronluktan daha fazla kötüye
kullanılacaktır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan diyor
ki: Bu düzenlemeyle, işçi ile işveren arasında geçici iş
ilişkisi kurulacak. Neden geçici iş ilişkisi kurulacak, bunu
anlamakta zorluk çekiyorum. Bir kişi iş yerinde çalışmaya
başlarken geçici değil kalıcı çalışmayı
hedefler, o iş yerinde yıllarca emekli olmayı hedefler, hiç
kimse geçici iş istemez kalıcı iş ister. Ama şimdi
size soruyorum, iktidar milletvekillerine söylüyorum: Sayın vekiller, siz,
dört aylık, geçici bir milletvekili olmak ister misiniz? İster
misiniz sayın vekiller? Bence hiçbiriniz dört aylık, geçici bir
milletvekilliği istemezsiniz. Peki Sayın Bakan, siz, dört aylık,
geçici bakanlık ister misiniz? Sayın Müsteşar ister mi?
Hiçbirimiz istemeyiz. Ama hiçbirimizin istemediği bir konuyu bu
işçilere dayatıyoruz. Bunu kabul etmemiz mümkün değil.
İşçi ile işveren arasında geçici iş ilişkisi kurmak
son derece yanlıştır.
Bakın, TRTnin tek kanallı olduğu dönemde
bir dizi vardı, Afrikada yaşadığı topraklarda
yakalanarak köle hâline getirilen ve Amerikada satılarak efendileri
sürekli değişen bir kölenin yaşamını anlatıyordu;
Köle Kunta Kinte İşte, bu yasayla, maalesef, 10 milyona yakın
çalışan, efendileri sürekli değişecek ama bir köle gibi
çalıştırılacak ve hiçbir yasal haktan faydalanamayacak.
Değerli milletvekilleri, İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Yakup Akkayayla birlikte Ulus Amele Pazarına
gittik, orada işçilerle görüştük. Sabahın 5inde, Bugün iş
bulurum. umuduyla, alet edevatını alan işçiler kendisini bu
pazara atıyor, orada çaresizce bekliyor, gelen her arabaya Adam
lazım mı? diye soruyor. Konuştuğumuzda, Biz açız.
diyorlar, İş istiyoruz, aş istiyoruz, ekmek istiyoruz.
diyorlar. İşte, 10 milyon çalışanı bu hâle getirecek
olan yasaya Evet. diyecek olan arkadaşlar, sizden rica ediyorum, siz de
gidin ve görün, oradaki çaresizliği görün. Biraz vicdanınız
varsa eminim siz de bundan vazgeçersiniz.
Bakın, Sayın Bakanımız diyor ki:
Kayıt dışılığı içine alacağız.
Güzel bir amaç, doğru bir amaç. Kayıt dışındaki
işçiyi kayıt içine almak için mevzuatta zaten yeterli düzenlemeler
var. On dört yılda elinizden tutan mı oldu da kayıt
dışı işçileri kayıt içine alamadınız? Bu
sebeple, Çalışma Bakanının bu yasayla kayıt
dışını kayıt içine alacağı sözü sadece
kamuoyunun gazını almaya yöneliktir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜNAL DEMİRTAŞ
(Devamla) - Biz bu sebeple, bu kanuna karşıyız. Umut ediyoruz ki
geri çekilir, bu düzenleme yasalaşmaz. Aksi takdirde çalışma
yaşamı ciddi derecede bozulacaktır. Sizler de buna oy vermeyin
diyoruz.
Saygılarımızı
sunuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Demirtaş.
Tasarının birinci
bölümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sibel
Yiğitalp, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurunuz Sayın
Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiyeyi çok yakından ilgilendiren, 10
milyonlarca insanın yaşamını etkileyecek olan bir
tasarı konuşuluyor ama baktığımızda Meclisin
neredeyse
Bu tasarıyı öneren AKPnin sıraları olduğu
gibi boş ama oylamaya geldiğinde hepsi burada olacak, tartışmadan
hemen Evet. diyecekler, her zaman yaptıkları gibi.
AKP'nin 2009'da TBMM'de çıkartarak
yasalaştırdığı ancak sendikaların karşı
çıkışları üzerine dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül'ün, "İşçilerin emeğinin istismarına ve insan
onuruna yakışmayan durumların doğmasına, olumsuz
uygulamalara ve çalışma barışının
bozulmasına yol açabileceği." gerekçesiyle veto ettiği
tasarı, Hükûmetin gündeminden hiç düşmedi. Gül'ün ikna edilmesinden
sonra 2011'de Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın içinde yeniden Meclise sunulan, ancak yükselen
muhalefet nedeniyle son dakikada geri çekilen düzenleme, yeniden Meclis
gündemine neden geldi?
Normalde iş sözleşmesi, işçi ile
işveren arasında olur ama bu, işvereni birçok açıdan
bağlar ve işçileri keyiflerine göre işten çıkarmalarını
önler. Bu yasayla patronlar işte, bu yükten kurtulacak. İşçileri
artık özel istihdam büroları istihdam edecek ve geçici olarak dört
ila sekiz ay içerisinde kiralayacak. İşveren bir işçiyi hak kazanacak
kadar çok çalıştırmak zorunda kalmayacak ve kıdem
tazminatı, yıllık ücretli izin ve bunun gibi hakları
işçiye ödemekten kurtulacak. Hükûmetin tabiriyle "Emek maliyetleri
düşecek. İşveren işçinin normal maaşını
özel istihdam bürosuna yatıracak, özel istihdam bürosu da asgari ücretten
işçileri istihdam ederek aradaki farktan kâr elde edecek. Tüm bu süreç,
dönemsel çalışmaya ve çifte sömürüye maruz kalan işçiye,
güvensizleştirilmiş bir iş yaşamı, kıdem
tazminatı ve yıllık ücretli izin haklarının
gasbı, emekli olamama, düşük ücret, baskı, yaralanma ve işçi
cinayetleri olarak geri dönecek. Yani, özel sermayenin maliyetini düşürmek
ve sermayenin risklerini emekçi halklara fatura etmektir.
Mevcut kapitalist üretim tarzı hâlihazırda
bir ücret köleliğidir ancak işçi dolaylı da olsa kendi iş
gücünün sahibidir. Esnek çalışma rejimiyle işçiler artık
iş güçlerinin sahibi olamayacaktır. Diğer bir deyişle,
eskiden kiralık olan şey iş gücü iken söz konusu yasayla
işçilerin kendisi bizzat kiralanabilen bir nesneye dönüşecektir. Bu
yasa, sermayenin kârlarını korumak adına işçi
sınıfına karşı yapılmış en büyük
saldırılardan biri olacaktır. Güvenceli iş
yaşamını ilke olarak benimsemiş bir parti olarak bu
yasanın tamamen geri çekilmesini savunuyoruz.
Sayın
Başkan, çok az sayıda olan değerli milletvekilleri; AKP
sıralarını boş geçiyorum, sadece oylamaya geldikleri için
onları yok sayarak sizinle konuşmaya çalışacağım.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Buradalar, burada.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Göremiyoruz, neredeler?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Buradalar, gelirler,
yoklama isterseniz gelirler.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Ama,
evet, parmak kaldırmaya gelecekler onu biliyorum, parmakları da çok yoruluyor.
Ekonomik hayatın sermaye rejimine tesliminin
ilanı olan 24 Ocak 1982 kararlarından beri yapılan en
kapsamlı saldırı olacak olan bu tasarı
yasalaşırsa işçi sınıfının
yaşayacağı kayıplar devasa boyutta olacaktır.
1) Bu tasarının meşru ve somut bir
gerekçesi yoktur çünkü, öncelikle, çalışanların
yaklaşık yüzde 40'ının kayıt dışı
olduğu, toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçilerin
oranının yüzde 4,5 olduğu, SGK verilerine göre 2014
yılında 16 milyon 437 bin 232 kişi için işten
çıkış bildirgesinin düzenlendiği, her türlü işin
taşerona verilebildiği bir ortamda iş gücü piyasasının
katılımından bahsedilemez. Ayrıca, kendi işçisi
askerlik, doğum, izin ve hastalık nedenleriyle işe belirli bir
süre devam edemeyecek olan işveren, bu süreler boyunca zaten belirli süreli iş
sözleşmesiyle işçi istihdam edebilmekte ve iş gücü
ihtiyacını bu yolla karşılayabilmektedir.
2) Bu yasa tasarısıyla kamusal sorumluluk
özel sektöre devredilmiştir. 2003 yılında özel istihdam
bürolarına işe yerleştirme hakkı tanıyan düzenleme de
şimdi geçici iş ilişkisi kurmak hakkı tanıyan yasa
tasarısı da kamusal sorumluluklar alanını
ticarileştirmiştir. İstihdam, kamusal sorumluluk altında
devletin üstlenmesi gereken temel bir haktır. İŞKUR bu konuda
görevli bir kurum iken İŞKUR işlevsizleştirilerek bu yükün
özel sektöre yüklenmesi emekçilerden yana bir tutum değildir.
Henüz AKP vekilleri gelmedi, herhâlde
Başbakanın istifası üzerine heyecana mı kapıldı
arkadaşlar, yoklar. Bize de bir bilgi verseniz, biz de çok memnun olacağız. Sosyal medya bu
arada patladı.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Sen
işine bak! Sen işine bak! Sana ne?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Ben
işime bakıyorum, bu da benim işim, bu da benim işim, bu da
benim işim.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Yok, senin
işin değil o.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya, biz dinliyoruz.
İşçilerle ilgili güzel fikirlerinizi dinlemek istiyoruz.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Ülkeyi yönetiyorsanız her türlü eleştiriye açık
olacaksınız.
BAŞKAN Sayın Yiğitalp, Genel Kurula
hitap edin efendim.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Genel
Kurul yok Başkan, gördüğünüz gibi.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Var, burada.
İşçilerle ilgili güzel fikirlerinizi dinlemek istiyoruz, İş
Kanunuyla ilgili.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Olsa
hitap edeceğim de yok.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Verin fikirlerinizi
faydalanalım.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Olur,
olur.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Tamam, dinliyoruz.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Evet,
ben devam ediyorum. Ama soruma da cevap almak istiyorum yani.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Tamam dinliyorum.
Bakın, Bakan Bey de burada.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Hayır, Başbakanın istifası doğru mu değil mi, onu
merak ettim.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) O değil, bizim
konumuz İş Kanunu.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Peki.
3) Kiralık işçi kullanımı
istisna değil, kaide olacaktır. Tasarıda geçici işçi
kiralamak için sınırlamalar getirildiği söylenmekte ancak
belirtilen koşullar gerçek bir sınırlama oluşturmamaktadır.
Şirketler ihtiyaç duyacağı neredeyse her konuda bir gerekçe
göstererek kolaylıkla işçi kiralayabileceklerdir. Dünya örneklerinde
görülmektedir ki geçici istihdam arttıkça güvenceli, kadrolu
çalışma da giderek azalıyor. Kiralık işçi alan
firmalar kadrolu çalışanlarını işten
çıkarıyor.
4) Kıdem tazminatı ve yıllık
ücretli izin hakkı gasbedilecektir. İşçi aynı iş
yerinde kıdem tazminatı hakkı kazanacak kadar -en çok bir sene-
çalışamayacağı için kıdem tazminatı ve
yıllık izne hak kazanamayacaktır yani işçinin yıllık
2 maaşa yakın ücreti sermayeye kalacaktır.
5) İş yaşamı
düzensizleşecek ve güvensizleşecektir. İşçi dönemsel
çalışacağından bir sonraki iş yerinin neresi
olacağını bilemeyecek, bu da işçiyi ailesi ve kendisi gibi
uzun dönemli planlardan alıkoyacaktır. Yani geçmişte
kazanılan ağır bedeller ödenmiş işçilerin hakları
hem gasbedilecek ve bundan sonraki gelecekleri de ipotek altına
alınacaktır.
6) Emeklilik hakkı gasbedilecektir. Bir
işçinin emekli olabilmesi için 7.200 gün prim ödeme zorunluluğu
olduğunu düşündüğümüzde, devamlı değil, dönem dönem
çalışabilen bir işçinin emekli olması hayal olacaktır.
7) İşsizlik azalmayacak, artacaktır
ve taşeronluk biçim değiştirecektir. Yasayla taşeron
şirketler özel istihdam büroları hâline gelecek yani
kaldırılacak denilen taşeron sistemi sadece şekil
değiştirecektir.
8) Kiralık işçiler daha az ücret
alacaktır. Bunlarla ilgili kâr edebilmesi için işçiye ödenenden daha
az bir ücret verilmesi yönünde bir eğilim olması
kaçınılmazdır. Tasarıda kiralık işçilere eşit
koşullar sağlanacağından bahsedilse de bu
koşulların ücretleri kapsayıp kapsamadığı
belirtilmemektedir; belirtilse bile, bunun bir
bağlayıcılığının olması zordur.
9) İş cinayetleri artacaktır. Son üç
ay, 2012den beri en fazla iş cinayetlerinin olduğu bir dönemdir ve
415 insan iş cinayetlerinden yaşamını yitirmiştir.
Bu kadar şeyi anlattım, umarım
Hükûmet düşmemiştir çünkü Başbakanla ilgili soruma cevap
alamadığım için, bunları gerçekten merak ediyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sibel
Hanım, dinliyoruz.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Ama
siz dinliyorsunuz, ben bunu
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) İşçilerle
ilgili görüşlerinizi ben özellikle dinlemek istiyorum, Sayın Bakan da
cevaplayacak.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Ben
taşeron kadrolaşması üzerinden Bakana sorduğum soruya cevap
alamadım.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) İşçilerle
ilgili sorun. İş Kanunuyla ilgili önerilerinizi bekliyoruz.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Burada onlarca insan soru sordu ama hiçbirimiz cevap alamadık. Asıl
sorunumu
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) İş Kanunuyla
ilgili, mesela ev hizmetlerinde çalışanlarla ilgili; güzel bir
şey değil mi yani gelenler?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Siz
devam edin, devam edin, konuşmasını beklemeyin!
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hayır, dinliyorum
ben.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Hayır, ben devam ediyorum da, ama Hükûmetin devam edip etmediğini
bilsem devam edeceğim de, Hükûmet düşmüşse devam etmeyeyim!
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Yok, yok. Bakın,
alakası yok bunun, çok açık.
BAŞKAN Sayın Yiğitalp, İç
Tüzükün 65inci maddesine göre sizi konuya davet ediyorum. Hükûmetin
düşüp düşmemesi şu an sizin konunuz değil efendim.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Evet, teşekkür
ederiz Sayın Başkan, İç Tüzük açık.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Ama
bizim konumuz, hepimizin konusu da, o konu hepimizin konusu, ondan emin
olabilirsiniz.
Evet, emeklilik hakkını demiştik.
Emeklilik hakkı: Bir işçinin emekli olabilmesi için 7.200 gün
çalışması gerekir ama burada sekiz ile on ay arasında bir
zaman dilimi verdikleri için o insanların emekli olma hakları ne yazık
ki olamayacak. Yani, modern kölelik yasaları altında insanlar bir kez
daha köleleştirilmeye mahkûm edilecek, insanların emeği
sömürülecek ve gerçekten hiçbir yerde söz hakkına sahip olamayacaklar.
Hâlihazırda şu anda sendikaların bile çoğunun siyasallaştığı,
sadece AKPnin üzerinden politika yürüttüğü bir dönemden geçiyorken bir de
işçiler üzerinden bu ağır politikaların uygulanması
insan emeğine, sömürüsüne ve insanlık onuruna yakışmayacak
bir politikadır, biz bunu reddediyoruz.
Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yiğitalp.
Tasarının tümü üzerinde şahsı
adına Alim Tunç, Uşak Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Tunç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 170 sıra sayılı
İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, ülkemizin en önemli sorunlarından biri,
karşılaşılan engelleri ortadan kaldırmak yerine bu
engelleri dolanmak adına yapılan siyaset üretimidir. Bir engeli
ortadan kaldırma iradesinin ima ettiği şey, konuya yapısal
perspektifle yaklaşma disiplinidir. Aynı engeli dolanma iradesinin
ima ettiği şeyse meseleye palyatif açıdan bakma
kolaycılığıdır. Bir felsefi tutum ya da
davranışsal duruş bakımından bu bağlamda
karşımıza çıkan kavramlar ilkesellik veya bunun
zıttı olan popülizmdir. Bir siyasi hareketi samimi kılan
gerisindeki ilkesel duruştur ve bu duruş da sağlam bir iradeye
ve cesarete bağlıdır. Şimdi AK PARTİ yeni bir
düzenleme getiriyor. Bu yasa tasarısı, önümüzdeki yapısal sorun
teşhisine, ilkesel duruşa ve toplumun bugünüyle beraber
yarınlarını da kucaklama şuuruna dayanan bir tasarı.
Bu tasarının gerisinde böyle bir motivasyon vardır çünkü AK
PARTİ, ülkemizin sorunlarına hep yapısal, ilkesel ve samimi bir
şekilde yaklaşmış, günü kurtarmak uğruna dünü
çiğnemek ve yarını heba etmek gibi bir sorumsuzluğun içinde
hiç olmamıştır.
Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla,
bugün fiilî olarak uygulanan yasal güvencesi olmayan
çalışanlarımız kayıt altına alınacaktır
ve sosyal güvenceye kavuşturulacaklardır; askere gidenlerin iş
güvencesinin devamı, evde çalışanların sosyal güvencesi,
doğum iznine ayrılan kadınların yerine geçici olarak
çalışacakların şartlarının belirlenmesi için
önemli bir adım atılacaktır; kayıt dışı
olarak çalışan mevsimlik tarım işçilerinin
kayıtlı ve güvenli çalışması sağlanacaktır;
gençlerimizin istihdamla buluşması bu kanunla daha da
artacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu yasal düzenleme
OECD ülkelerinde ve Amerikada, birçok ülkede uygulanmakta ve Avrupa
ülkelerinin 20 tanesinde de hiçbir sınırlama olmayan uygulamalar
yapılmaktadır ama bizde bu konuyla ilgili belirli
sınırlamalar getirilmiştir. En önemli
sınırlandırmalardan biri, toplu işçi çıkarılan
iş yerlerinde, kamu kurum ve kuruluşlarında ve yer altında
maden çıkarılan iş yerlerinde geçici iş ilişkisi kurulması
yasaklanmıştır.
Geçici işçi çalıştıran
işverenin grevin uygulanması sırasında geçici iş
ilişkisiyle işçi çalıştıramayacağı hükmü yer
almıştır bu tasarıda, böylece, grev kırıcılığı
engellenmiş ve sendikal hakların kullanımı güvence
altına alınmıştır.
Diğer önemli bir husus da
çalışanlarımızın, geçici işçi olarak gelenlerin
eşit muamele görmesidir; bu da güvence altına
alınmıştır.
Doğum izni, hastalık izni, askerlik
durumlarında çalışılmayan süreler dikkate
alınırken diğer tüm hâllerde en fazla dört ay süreyle geçici
iş ilişkisi kurulacağı hüküm altına
alınmıştır. Geçici işçi çalıştıran
işverenin belirtilen sürenin sonunda aynı iş için altı
ayı geçmedikçe yeniden geçici işçi
çalıştıramayacağı hüküm altına alınarak
asıl işçi yerine geçici işçiyle işin devamı gibi emek
sömürüsüne karşı önemli bir tedbir alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu tasarının
kanunlaşmasının ülkemize, ekonomimize ve
çalışanlarımıza hem refah hem mutluluk getirmesini temenni
ediyorum.
Yine, alt komisyonda bir sivil toplum kuruluşumuzun
temsilcisi, orada, kendisinin İngiltereye dil öğrenmeye
gittiğini ve bu geçici istihdam bürolarından faydalanarak öncelikle
orada çalıştığını, daha sonra o ofiste hukuku
bitirdiğini ve orada avukat olarak
çalıştığını örnek olarak vermişti.
İnşallah, ülkemizde de öğrencilerimiz bu konuda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİM TUNÇ (Devamla)
çalışarak,
bunun gibi istihdam bürolarından faydalanarak ülkemizde de
işsizliğin önlenmesi; hem üniversitede
okuyanlarımızın, gençlerimizin hem de
çalışanlarımızın yasal güvence altında
çalışmaları bu tasarıyla sağlanacaktır.
Ben, tekrar, önümüzdeki günlerde Anneler Günü
kutlanacak olan tüm annelerimizin ellerini öpüyorum, Anneler Günü kutlu olsun
diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tunç.
Birinci bölüm üzerinde siyasi parti grupları ve
şahıslar adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi bölüm üzerinde soru-cevap işlemini
gerçekleştireceğim.
Soru işlemine başlıyorum.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu istihdam bürolarında
verilecek olan eğitim giderleri nereden verilecek yani nereden
karşılanacak? Yoksa, bu İşsizlik Fonundan
karşılanıp burada yeni birileri mi zenginleştirilecek?
Soru 2) İşçi sınıfını
kiralık işçilik adı altında kölelik ilişkisine
mahkûm etmeyecek mi?
Soru 3) Gelir, emeklilik, yıllık izin ve
sağlıkla ilgili haklar ortadan kalkmayacak mı?
Soru 4) Kayıt dışı istihdam
edilenler güvence kazanmayacaklar mı yani güvencesi olmayacak mı?
Bir başka soru: Sendikal örgütlenmeler çok
ciddi kan kaybetmeyecek mi, kan kaybına uğramayacak mı?
Bir başka soru: Kural dışı
güvencesiz ve esnek çalışma biçimleri kural hâline gelmeyecek mi? 7
milyon işçi yani istihdamın neredeyse yarısı bu
kölelik büroları aracılığıyla güvencesiz
çalıştırılmayacak mı?
Bir başka soru: Kıdem tazminatı ve
ihbar tazminatı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Altaca
Kayışoğlu
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, İşsizlik Fonunun kaçta
kaçı işçiler için kullanılıyor, geri kalanı bir kaynak
olarak mı kullanılıyor?
İkincisi: Kıdem tazminatı için
düşünülen fon da aynı gerekçeyle bir kaynak yaratmak için mi
getirilmek isteniyor?
Üçüncüsü: Özel sektörde, özellikle
kurumsallaşmış büyük şirketlerde personel
alınırken mülakatlarda olumlu yaklaştıktan sonra sosyal
medya hesapları incelenip İktidar aleyhine paylaşımlarda
bulunmuşsunuz." deyip ayrımcılık yapılarak
işe alınmıyor şeklinde çok şikâyetler var. Bununla
ilgili bilginiz, çalışmalarınız var mı?
Teşekkürler.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türkiye'de çocuk
işçiliği özellikle Gaziantep gibi illerde başını
almış gidiyor. Özellikle kenar semtlerde terzi atölyelerinde
çalışan 7 yaşlarından itibaren çocuklarımız var.
Türkiye'deki çocuk işçiliğini önlemek için bir projeniz var mı?
Türkiye'deki çocuk işçi sayısı şu anda nedir; kaçı
kız, kaçı erkektir? Bu konuyla ilgili bilgileri
paylaşırsanız sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Roma hukuku döneminde plebler
vardı, köleler vardı. Eğer bir evde yemek yapılacaksa o
dönem köle sahibi gönderirdi kölesini orada yemek yaptırırdı,
kiraya verirdi ama o dönem kölelerin bugünkü işçilerden farkı insan
yerine konulmuyordu, eşya hukuku gözüyle bakılıyordu, eşya
kapsamında sayılıyordu. Yeni getirdiğiniz bu istihdam
bürolarının o dönemdekinden ne farkı var? Sadece, o aşamada,
o dönemdeki plebler eşya konumundaydı. Ne fark var? Bunu izah
edebilir misiniz?
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Bakan Dört ya da sekiz ay sürelerle ancak çalışacak.
dediniz. Bu tasarıda böyle geçiyor ama siz konuşmanızda Bundan
sonraki sürede de bütün yaşamları boyunca iş akitleri devam
edecek." dediniz. Oysa bu yasada ya dört ay ya da sekiz ay
çalışma süresi olarak belirlediniz. Bunlara ilişkin, bundan
sonraki süreçte, sekiz aydan sonra nasıl bir çalışma sistemini
işçilere öngörüyorsunuz? Bir.
İkincisi: İşçilerin sendikalaşma
oranlarıyla ilgili ifade ettiğiniz bir nokta vardı. Ben toplu
iş sözleşmesi hakkına sahip sendikaların oranının
önemli olduğunu ifade ederek... Bu oran, 2002 yılında yüzde 10,6
iken 2015te yüzde 4,5a düşmüştür ve böylelikle, OECD ülkeleri
içerisinde en sonuncu sırada yer alıyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kalaycı
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Sosyal Güvenlik Kurumunun son
açıkladığı şubat ayı verilerine göre, 2016
yılının ilk iki ayında Türkiye genelinde sigortalı
iş yeri sayısı 29.527 adet azalmış, KOBİ iş
yeri sayısı 29.329 adet azalmış, sigortalı
çalışan sayısı 424 bin kişi azalmış,
KOBİlerde çalışan sayısı 342 bin kişi
azalmış, sigortalı esnaf sayısı 86 bin
azalmış, çiftçi sayısı 38 bin azalmış. Bu
azalmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Kayıt
dışına kaçış mı var, yoksa ekonomi bir anlamda
alarm mı vermekte?
Çiftçimize, esnafımıza ve
KOBİlerimize yönelik kolaylık getirme, prim ödemelerinde destek
sağlama gibi bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Toğrul
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce Bu yasaya kölelik
yasası demeyelim. dediniz ama şunu sormak istiyorum: Bu, özel
istihdam bürolarının kiraladığı işçiler, ona
iş veren işverenin o kiraladığı işçilere
karşı sorumluluğu nedir? Bu, eğitimsizliği de
beraberinde getirmeyecek mi? Yani o işe uygunluk sorununu da yaratmayacak
mı?
Daha da önemlisi, her gün ülkemizde bir iş
cinayeti yaşanıyor. Bu, iş cinayeti sayısını
artırmayacak mı? Buna yönelik önleminiz ne olacak?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ilk bölümde sormuştum:
Türkiyede kaç tane istihdam bürosu var? Bunun kaçı yerli, kaçı yabancı?
Sizden istirham ediyorum, mutlaka cevap istiyorum.
2) Önce Meclise 181 No.lu ILO Sözleşmesini
niçin getirmediniz? Buradaki amaç ve kastınız nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Şimdi, cevaplar için Hükûmete söz veriyorum.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Tanalın sözüyle
başlayayım, haklı.
445 özel istihdam bürosu var ve bunların 25i
yabancı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Niye ihtiyaç var o
zaman? Demek ki var. Bu tasarının gerekçesi çürümüş olmuyor mu?
BAŞKAN Devam ediniz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Şimdi, şunu ifade etmek istiyorum: Biraz önce
Özellikle 2016 Ocak, Şubat aylarıyla ilgili toplam sigortalı
sayısı düştü mü, düşmedi mi; nedir? diye bir soru geldi.
Onunla ilgili de Meclisimize bir bilgi vermek isterim.
Özellikle, 2015 Aralık
ayında 12 milyon 794 bin toplam 4/A sigortalı sayısı var;
2016 Ocakta 12 milyon 480 bin, 2016 Şubatta 12 milyon 495 bin, 2016 Martta
12 milyon 570 bin. Bir ekonomik kriz mi var, yoksa böyle bir tablo sebebiyle
mi bu azalıyor veya çoğalıyor? diye bir soru, elbette ki kendi
adına tutarlı bir soru olabilir ama aralık, ocak, şubat ve
mart aylarında her yıl mevsimsel bir düşüş söz konusudur
özellikle çalışanlarda yani bu, 2015, 2014, 2013te de
aynıdır. Şöyle bir tabloyu söyleyebilirim, keşke burada
olsa da gösterebilsem: Bizim 4/Alı sigortalı sayımız
özellikle 2002, 2003ten itibaren merdiven şeklinde çıkar yani
kasım ve aralık aylarında en yükseğe vurur, aralık
ayından sonra da ocak ayından itibaren tam anlamıyla, geçen
seneki ulaştığı noktadan 250 bin, 300 bin, 350 bin
aşağıda olur. Şu anda, son verdiğim rakamdan da
anlayacaksınız ki ocakta kısmen bir düşüş söz konusu
oldu, şubat ve martta da yükseliş söz konusu. Bu, aynı ölçekte
böyle devam edecek ve inşallah, aynı o merdiven sistem
dediğimiz sistemle her yılın
bir daha üstüne çıkabilecek bir katmanla bir sonuç üretecektir.
Özel istihdam bürolarındaki eğitim
İşsizlik Fonundan mı sağlanacak veya birileri zengin mi
olacak buradan? Şunu söyleyeyim: Bugünkünden de kimse zengin oluyor
değil, bunun ölçüsü belli, nasıl verildiği belli ve ne
şekilde oluştuğu bellidir. Ama özel istihdam bürosunda
çalışanların eğitiminden özel istihdam bürosu, iş
yerindeki geçici işverenin ortaya koymuş olduğu eğitimden
de işveren, özellikle iş sağlığı ve
güvenliği açısından sorumludur. Bu sorumluluk da tasarıda
çok açık bir şekilde ifade edilmiştir.
Yine söylemek isterim ki dört ay ve sekiz ay
çalışacak olanlar
7nci maddenin (f) bendinde eğer normal
kapasitesinin üzerinde bir kapasiteyle bir talep söz konusu olmuşsa ve bu
talep kendi çalışan işçileriyle karşılanamayacaksa ve
eğer süre 4 + 4se, bunun altında bir sürede oluşabilecek bir
iş ise burada yapılacak olan çok doğaldır ki dört
aylık bir geçici istihdam sağlamaktır özel istihdam bürosundan.
Ha bunu sağladı, bunu sağladıktan sonra o işçi, o
iş yerinde bir daha, dört, en fazla bir dört daha, toplam sekiz ay
çalışabilir. Ondan sonra bir daha altı ay çalışamaz,
eğer altı ay sonra tekrar bir şey söz konusu olursa
çalışabilir.
Benim söylediğimi sizler yanlış
anladınız, ben de öyle söylemedim zaten. Şöyle bir eleştiri
geldi, gelen eleştiri şu idi: Bunlar eğer sürekli geçici
işçi olarak çalışırlarsa emekli olamazlar. Ben de dedim
ki: Yani bu bir çalışma biçimi değil, bir sürekli
çalışma biçimi değil; insan geçici işçi olarak girer, ondan
sonra başka bir iş yerinde çalışır; bu bir istihdam
açma kanalıdır ve bu, özellikle kadınları, gençleri, uzun
süre işsiz kalanları önemli ölçüde istihdamla buluşturma
anlayışının kendisidir. Yoksa bir insan ömür boyu geçici
işçi olarak çalışır, çalışmaz; bu, onun kendi
arzusu ve isteğidir. Ama tasarı ne bunu öngörüyor ne böyle bir talep
ortaya koyuyor ne de yasada böyle herhangi bir belirleyici unsur söz konusudur.
Çok nettir orada: Dört ay, artı, dört ay. Avrupanın birçok ülkesinde
buna ait bir kısıt söz konusu değildir. Biz yapmış
olduğumuz mutabakatlar sonucu bu kısıtı ortaya koyduk; ne
ILO normlarında ne de AB normlarında böyle bir kısıt söz
konusu değildir.
Buradaki temel
duruşumuzu tekrar ifade etmek istiyorum: Yani, geçici işçiliğin
daimî işçiliğe, daimî işçiymiş gibi daimî işçinin
yerine oluşmasına imkân vermeyecek bir düzenleme ortaya koyduk.
Geçici işçiyse o süre içerisinde geçici işçi olarak kalır, daimî
işçi de daimî işçiliğini devam ettirir.
Ama şunu ifade etmek
istiyorum: Yani, kadınlarla ilgili yapılan eleştiriyi son derece
yanlış buluyorum, doğru bulmuyorum. Çünkü, bizim son
çıkardığımız kanunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
onayladığı kanunda bir kadın doğum
yaptığı zaman iki ay, dört ay, altı ay ve altı
yaşına kadar, çocuğu okula gidene kadar bir şekilde
yarı zamanlı çalışabilme fırsatına sahip.
Yarı zamanlı çalışabilme fırsatına sahip
olduğu zaman, bu, çok doğaldır ki işvereni ile -iş
yeri ile- çalışan kadın arasında bir problem oluşabilir.
Tam da bunu tahkim eden, tam da bunu kuvvetlendiren, orada onun daimî
işçiliğini daimî kılan bir anlayıştır bu. Onun
yerine özel istihdam bürosundan bir geçici kadın işçi temin edilecek
ve yarı gün o çalışacak, yarı gün de ötekisi
çalışacak. Ve orada doğum yapan ve doğum yapması
sebebiyle de hem iki ay izin alan hem de yarı zamanlı
çalışma hakkı bulunan kadının da iş akdiyle
ilgili herhangi bir problem ortaya çıkmayacak. Yani, bir önceki
getirdiğimiz meselenin aslında tamamlayıcısı. Çok net
bir tablo ortaya koyuyoruz; bu da AK PARTİ iktidarı döneminde
kadın istihdam oranındaki artışımızı daha
önemli bir noktaya taşıyabilecek önemli adımlardan bir tanesidir
diye ifade etmek istiyorum.
Çocuk işçilikle ilgili Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığımız çok uzun zamandan beri bir
mücadele ortaya koymaktadır. Çeşitli projeleri hem Avrupa
Birliğiyle hem de Türkiyedeki paydaşlarıyla ve dünyadaki
paydaşlarıyla gerçekleştirmektedir. Özellikle tarım
alanındaki çocuk işçiliği konusunda ciddi mücadeleler ortaya
koyduk, gene mücadeleler ortaya koyacağız. Bu, elbette ki
memleketimizin en temel meselelerinden bir tanesidir ama şunu ifade etmek
istiyorum: Bunu özellikle Türkiye'nin aleyhinde kullanmak isteyenlere,
Türkiye'nin üretimine ve Türkiye'nin büyümesine sekte vurmak isteyenlere hep
beraber fırsat vermemeliyiz çünkü özellikle bu konuda asılsız
ihbarlar, yanlış bildirimler ve birtakım eksik
değerlendirmeler uluslararası alanda Türkiyeyi ciddi bir
şekilde, haksız bir şekilde zora sokmaktadır.
6-17 yaş grubunda çocuk işçiliği 1994
yılında yüzde 15,2yken 2012 yılında bu oran yüzde 5,9dur
ve bunu, mümkün olduğunca, o tarihten itibaren de, 2012den bugüne kadar
da aşağıya düşürmek için ciddi bir gayret ortaya koyduk ve
koymaya devam edeceğiz.
İşsizlik Sigortası Fonunun 2002 ile
2015 yılları arasında 35,6 milyar TL gideri bulunmaktadır.
Bunun 10,6 milyarı işsizlik sigortası, işsizlik
ödeneği olarak ödenmiştir ancak fondan gerçekleştirilen tüm
ödemeler 4447 sayılı Kanun kapsamında işsizliğin
azaltılması, istihdamın korunması amacıyla yine
işsizler için kullanılmıştır. Tüm rakamlar şeffaf
şekilde her ay bizim İşsizlik Sigortası Fonu Bültenimizde
de bildirilmektedir.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.56
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.58
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni
AÇBA (Sakarya)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 85inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
170 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemin 3üncü sırasında yer alan, Avrupa
Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Avrupa
Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/672) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 248)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyonların olmayacağı
anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 5 Mayıs 2016 Perşembe günü, alınan karar gereğince,
saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; iyi akşamlar
diliyorum.
Kapanma Saati: 20.59