TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
92’nci
Birleşim
24
Mayıs 2016 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın,
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı ve Mustafa Kemal
Atatürk’ün Samsun’a çıkışına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.-
Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan’ın, Ahilik Haftası’na
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin’de otogar
işletmesiyle ilgili sorunlara ilişkin açıklaması
2.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’de dünyanın en
büyük Atatürk heykelinin ışıklandırılmasıyla
ilgili probleme ilişkin açıklaması
3.-
Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, Trabzon
Şalpazarı doğumlu Alper Al’ın şehit olmasına ve
AK PARTİ’nin terörle mücadelede kararlı olduğuna ilişkin
açıklaması
4.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, 65’inci Hükûmetin Türkiye
Cumhuriyeti’nin jet hızıyla kurulan ilk hükûmeti olacağına
ve rejim değişikliği yapmaya çalışacağı görüntüsünde
olduğuna ilişkin açıklaması
5.-
Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Hükûmet tarafından alınan
bir kararla işsiz kalan 2 bin tarım danışmanının
tekrar işe alınmasını ve tarımda verimliliğin
artırılması yönünde çaba sarf edilmesini talep ettiğine
ilişkin açıklaması
6.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’de yaşanan
doğal afetler nedeniyle çiftçilerin mağdur olduğuna ilişkin
açıklaması
7.-
Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, yeni Hükûmete
başarılar dilediğine, Giresun Doğankent HES
işletmesinin özelleştirilmesi sonucunda yaşanan
mağduriyetlere ilişkin açıklaması
8.-
Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, 25 Mayıs Adana’nın
Pozantı ilçesinin kurtuluşunun 96’ncı yıl dönümüne ve
Ahilik Haftası’na ilişkin açıklaması
9.-
Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, Hükûmetin tarım ve
hayvancılığa verdiği desteklerin devam ettiğine
ilişkin açıklaması
10.-
Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, diktatörlerin, katillerin
ve teröristlerin fotoğrafları önünde konuşmanın, konuşan
kişinin siyasal düşüncesini ve beslendiği kaynakları
anlamak için önemli bir kanıt olduğuna ilişkin
açıklaması
11.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı’nın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
12.-
Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, cihatçı katillerin
Suriye’de can almaya devam ettiğine ve katliamcılarla aynı
düşünce dünyasını paylaştığını gösteren
havuz medyasını kınadığına ilişkin
açıklaması
13.-
Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, Amasya Merzifon Devlet Hastanesi acil
servisinde görevli Doktor Hakan Barış Demirbaş’ın bir hasta
tarafından darbedilmesine ve vatandaş ile sağlık
emekçilerinin karşı karşıya gelmesinin nedeninin iktidar
olduğuna ilişkin açıklaması
14.-
Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, İstanbul, Ankara, Antalya
ve Konya illerinin raylı sistemleri ve metrolarının Hazineye
toplam maliyetinin ne kadar olduğunu ve şu ana kadar Bakanlıkça
onay verilen raylı sistem ve metro projesi sayısını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
15.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, yeni Hükûmetin
hayırlı olmasını dilediğine, İstanbul’un
Şile ilçesinin sorunlarına ve Üsküdar ilçesinin Yavuztürk
Mahallesi’nin imar sorunlarının çözülmesini beklediğine
ilişkin açıklaması
16.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 24 Mayıs Bulgaristan’dan
Türkiye’ye zorunlu göçün başlamasının 27’nci yıl dönümüne,
24-30 Mayıs Sokak Çocuklarına Şefkat Haftası’na ve Ahilik
Haftası’na ilişkin açıklaması
17.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, şiddetle,
baskıyla, halkın kendi vekilleriyle buluşmasını
engelleyen bir zihniyetle karşı karşıya olduklarına,
milletvekilleri ile seçilmişlerin halkla buluşmasının
önündeki hiçbir engeli kabul etmediklerine, HDP milletvekillerine mülteci
kamplarını ziyaret izni verilmemesinin nedenini öğrenmek
istediğine ve demokratik siyasetin gelişmesi için Türkiye'nin her
yerinde mücadele edeceklerine ilişkin açıklaması
18.-
Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, 65’inci Hükûmetin
hayırlı olmasını dilediğine, bugün CHP grup
toplantısını izleyen CHP’lilerin, Cumhurbaşkanı ve AK
PARTİ’ye oy verenlere hakaret eden slogan atmalarını
kınadığına ve bu konuda Meclis
Başkanlığına gerekli bildirimlerde bulunduklarına
ilişkin açıklaması
19.-
İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Tokat Milletvekili Coşkun
Çakır’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Cumhurbaşkanlığının, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın 104’üncü maddesi uyarınca Bakanlar Kurulunun
istifasının kabul edildiğine; yeni hükûmet kuruluncaya kadar
Bakanlar Kurulunun göreve devamının istendiğine ilişkin
tezkeresi (3/789)
2.-
Cumhurbaşkanlığının, Bakanlar Kurulunun yeniden
kurulması için Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 109’uncu
maddesi uyarınca İzmir Milletvekili ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Genel Başkanı Binali Yıldırım’ın
görevlendirildiğine; seçilecek bakanların atanmaları
yapıldıktan sonra Bakanlar Kurulu listesinin ayrıca
gönderileceğine ilişkin tezkeresi (3/790)
3.-
Cumhurbaşkanlığının, Başbakan Binali Yıldırım
tarafından kurulan yeni Bakanlar Kurulunda yer alan bakanlıklara
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 109’uncu maddesi gereğince
ekli listede gösterilen kişilerin atandığına, 27/9/1984
tarihli ve 3046 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesi uyarınca
Başbakan Yardımcısı unvanıyla görev yapmak üzere 5
bakanın görevlendirilmesinin onaylandığına ilişkin
tezkeresi (3/791)
4.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Dünya ve
Geleneksel Din Liderleri Toplantısı” çerçevesinde 31 Mayıs 2016
tarihinde Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenecek olan “Dinimiz
Teröre Karşıdır” konferansına Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsilen Sakarya Milletvekili ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonu üyesi Mustafa İsen’in katılmasına ilişkin
tezkeresi (3/792)
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin,
ülkemizin kalkınmasına etken olabilecek yeni teşvik modellerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/208)
2.-
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, Soma,
Ermenek gibi maden sektörünün neredeyse tek geçim kaynağı olduğu
yörelerin ekonomik ve sosyal sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/209)
3.-
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, özel
sektörün aşırı borçlanmasına neden olan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/210)
C)
Önergeler
1.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın (2/368) esas numaralı,
5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/32)
VI.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan, Türkiye’deki yargı sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan (10/151) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin Genel Kurulun 24
Mayıs 2016 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.-
AK PARTİ Grubunun, 65'inci Bakanlar Kurulu Programı'nın Genel
Kurulun 24 Mayıs 2016 Salı günkü birleşiminde okunmasına;
24 Mayıs 2016 Salı günü Bakanlar Kurulu Programı'nın
okunması ile Bakanlar Kurulu Programı üzerinde 27 Mayıs 2016
Cuma günü yapılacak görüşmeler ve 29 Mayıs 2016 Pazar günü
yapılacak güven oylamasının gündemin "Özel Gündemde Yer
Alacak İşler" kısmında yer almasına ve bu
günlerde Başkanlığın Genel Kurula sunuşları ve
işaret oyuyla yapılacak seçimler hariç başkaca konuların
görüşülmemesine; 27 Mayıs 2016 Cuma günü saat 15:00'te, 29 Mayıs
2016 Pazar günü ise saat 11:00'de toplanmasına; Bakanlar Kurulu
Programı üzerinde 27 Mayıs 2016 Cuma günü yapılacak
görüşmelerde Hükûmet ve siyasi parti grupları adına
yapılacak konuşmaların kırkar dakika (bu süre iki
konuşmacı tarafından kullanılabilir) kişisel
konuşmaların onar dakika olmasına; bu birleşimlerinde
program üzerinde görüşmelerin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine; 25 ve 26 Mayıs 2016
Çarşamba ve Perşembe günleri toplanmamasına ilişkin önerisi
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı’nın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.-
Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı’nın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VIII.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın AK PARTİ grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin konuşması
IX.-
HÜKÛMET PROGRAMI
1.-
Başbakan Binali Yıldırım tarafından Bakanlar Kurulu
Programı’nın okunması
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, Kaçkar Gümrük ve Ticaret Bölge
Müdürlüğünün personel ihtiyacına ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci'nin cevabı (7/4412)
24 Mayıs 2016 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ
(Ankara)
---0---
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Yoktur Sayın Başkan, yoktur efendim.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, gerçekten Allah’tan korkun ya!
BAŞKAN
– Görüyorum Beyefendi, görüyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – 184 kişi nerede var?
BAŞKAN
– Mahmut Bey, görüyorum efendim, var.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, hakikate
aykırı beyanlarda bulunuyorsun, o makama yakışır
mı ya!
BAŞKAN
- Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz Afyonkarahisar’ın sorunları hakkında
söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Burcu Köksal’a aittir.
Buyurun
Sayın Köksal. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu
Köksal’ın, Afyonkarahisar ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Afyonkarahisar’ın sorunları hakkında gündem dışı
söz almış bulunmaktayım ancak ülke gündemimize ilişkin de
buradan birkaç cümle edemeden geçemeyeceğim.
7
Hazirandan bu yana 500’ü aşkın evladımızı şehit
verdik. Daha geçen hafta seçim bölgem Afyonkarahisar’da bir haftada 2 vatan
evladımızı teröre şehit verdik. Öyle bir algı yönetimi
oluşturuyorsunuz ki sanki ülkeyi bu hâle getiren, terörü hortlatan
Cumhuriyet Halk Partisiymiş gibi, teröristleri kırmızı
halılarla, davulla zurnayla karşılayan Cumhuriyet Halk Partisiymiş
gibi. PYD lideri Salih Müslim’i Başbakanlıkta Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu mu
karşıladı? Çözüm süreci adı altında doğu ve
güneydoğudaki vali ve kaymakamlara “Operasyon yapmayın, PKK’lılara
dokunmayın, biz çözüm sürecini getirdik.” diyen benim Genel
Başkanım Kemal Kılıçdaroğlu muydu?
PKK’lıların taziye ziyaretine giden Galip Ensarioğlu ve Yasin
Aktay Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri miydi? Teröristbaşı
Apo’nun mektubu yani Dolmabahçe mutabakatı TRT dâhil 18…
BAŞKAN – Sayın Köksal…
BAŞKAN – Sayın Köksal...
BURCU KÖKSAL (Devamla) – ...televizyon
kanalında yayınlanırken...
BAŞKAN – Sayın Köksal...
BURCU KÖKSAL (Devamla) – ...HDP’li vekillerin
yanında bulunan bakanlar Cumhuriyet Halk Partili miydi?
BAŞKAN – Sayın Köksal...
BURCU KÖKSAL (Devamla) – Buradan bizi izleyenlere
sesleniyorum: Terörü hortlatan da teröre destek veren de Cumhuriyet Halk
Partisi değildir.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım,
uğultuyu keselim lütfen.
BURCU KÖKSAL (Devamla) – Şimdi, bir şeyi
merak ediyorum. Ergenekon ve Balyoz davalarında Şemdin Sakık
gibi PKK’lı teröristlerin sözüyle Türk Silahlı Kuvvetlerindeki
askerleri içeri attınız. Şimdi, HDP’li milletvekillerinin
dokunulmazlıkları kalktı. Onlar yargılanırken “Bizi
Kandil’le görüştüren, görüşmemiz için talimat veren, ricacı olan
dönemin Başbakanıydı, dönemin İçişleri Bakanı
Beşir Atalay, Yalçın Akdoğan ve MİT
Müsteşarıydı, onlarla birlikte ortak olarak bu suçu
işledik.” diye itirafta bulunurlarsa acaba bu verdikleri isimler de
yargılanacak mı, yoksa daha önce 4 bakanı
akladığınız gibi onları da mı
aklayacaksınız? Allah’tan Cumhuriyet Halk Partisi var. Eğer
Cumhuriyet Halk Partisi olmasaydı, bu kadar art arda
yaptığınız hataları havuz medyasında hangi
partiye yıkmaya kalkacaktınız? Gerçi siz yan yana, kol kola
olduklarınızdan birini suçlayıp, yataydı, dikeydi,
paraleldi diye bir suç örgütü oluşturup onu suçlu ilan ederdiniz. Çünkü
sizin tek korkunuz Cumhuriyet Halk Partisi.
Türkiye’nin her yeri gibi memleketim, seçim bölgem
Afyonkarahisar da kan ağlıyor. Bakın, İscehisar ilçem
mermerin kalbi ama ne yazık ki o kalp tekliyor, mermerciler iflasta, her
gün bir mermer ocağı kapanıyor ve o ocakta çalışan
işçiler işsiz.
Geçen sene yağışlar nedeniyle ürünler
zarar gördü. Özellikle patates ve kiraz üreticileri zarar etti. Bu yıl da
tarlalarda ekinler perişan.
Bakın, cüce hastalığı denilen
hastalık ekinleri bu hâle getirmiş. Çiftçi, ilçe tarım
müdürlüğüne müracaat ediyor, diyor ki: “Benim ürünlerim hasta, benim
ürünlerim zarar ettirdi.” Ama ilçe tarım müdürlüğünden hiç kimse
gidip orada inceleme yapmıyor. Çiftçiye aynen şu söyleniyor: “Bir
tutam yolup getir.” Bakıyorlar, “Bu nedir?” “Bu, bir hastalık.” “Yolup
getir.”, ondan sonra “Olmadı, sür gitsin.” Çiftçi bunun adını
“Bir tutam yolup getir, olmadı, sür gitsin.” hastalığı
koymuş. Hazır bugün Hükûmet programı da açıklanacak,
buradan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanına da bu
vesileyle bu olayı duyurmuş olalım.
“Süte müdahale kararı aldık, sütü 1 lira
15 kuruştan alacağız.” dediniz. Allah aşkına, Afyon’u
karış karış geziyorum, hangi süt üreticisinden sütü 1 lira
15 kuruşa alıyorsunuz? Dazkırı’dan Emirdağ’a, Emirdağ’dan
Hocalar’a, Hocalar’dan Salar’a kadar birçok süt üreticisiyle konuştum;
hiçbirisi sütü 1 lira 15 kuruşa vermiyor, en pahalı veren 90-95
kuruşa vermiş.
“Hibe desteği getiriyoruz.” diyorsunuz.
Bakın, Dinar ilçemizin Gençali köyünde -sizden hibe ya da
bağış istemiyorlar- mera vasfını yitirmiş, çöplük
hâlini almış bir mera arazisinde orada hayvancılık yapan
gençlerin hayvancılık yapmasını istiyorlar; üstelik tüm
Gençalililerin isteği bu. Orası Cumhuriyet Halk Partisinin 1’inci
çıktığı bir ilçe de değil, sizin 1’inci
çıktığınız bir köy, sizin 1’inci olduğunuz bir
köy…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BURCU KÖKSAL (Devamla) – …hani Cumhuriyet Halk
Partisinin 1’inci çıktığı yerlere hizmet etmiyorsunuz, bari
oraya hizmet götürün. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci söz, 19 Mayıs
Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı ve Mustafa Kemal Atatürk’ün
Samsun’a çıkışı hakkında söz isteyen Samsun
Milletvekili Sayın Erhan Usta’ya aittir.
Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, önce
şu sükûneti bir… Tebrikleri dışarıda olsa…
BAŞKAN - Efendim, uğultu oluyor, rica
ediyorum, içeride uğultu olmasın, görüşmeleri lütfen
dışarıda yapalım.
Buyurun Beyefendi.
2.- Samsun
Milletvekili Erhan Usta’nın, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik
ve Spor Bayramı ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a
çıkışına ilişkin gündem dışı
konuşması
ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri ve aziz Türk milleti; Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışının
97’nci yıl dönümünü gurur ve heyecanla ama vatanımızın
doğu ve güneydoğusundan gelen şehit ve gazi haberleri nedeniyle
bir o kadar da buruk bir ruh hâliyle karşılamış
bulunuyoruz. Yarın da 25 Mayıs, Atatürk’ün Havza’ya gelişinin 97’nci
yıl dönümü. Bilindiği üzere, kurtuluş mücadelesinin
başlamasında Havza’nın önemli bir yeri vardır.
Derin bir tarihi ve köklü bir kültürü olan Türk
milleti tarih sahnesine çıktığından beri
bağımsız yaşamış, aksi dayatmalarda
bulunanları hüsrana uğratmış, çağ kapatıp çağ
açmış, hem tarih yazmış hem de tarihe yön vermiştir.
Türk milleti, binlerce yıllık zaferlerle
dolu tarihini görmezden gelen, yok sayan, hatta inkâra kalkışan,
bölünme provaları yapan hainler ile onların içerideki ve
dışarıdaki iş birlikçilerine teslim olmayacak kadar
kendinden emin ve şuurlu, hesapları boşa çıkaracak kadar da
güçlü ve dirayetlidir. Vatanımızı kavgaya ve karanlığa
mahkûm etmek isteyen ölüm makineleri ve her türlü saldırgan emeller,
birlik ve beraberlik ruhu içerisinde olunduğunda hiçbir zaman
amaçlarına ulaşamayacaklar, sinsi niyetlerine
erişemeyeceklerdir.
Bugün karşımızda olan en büyük
tehlike, milletimizi “Türk-Kürt” diye ayırmak, sürekli otuz altı
etnik yapıdan bahsetmek suretiyle birbirimizden koparmaktır. Oysa
millet olmamızın ispatı, bu vatan için verdiğimiz
şehitler, birlikte çektiğimiz çileler, oturduğumuz semtler,
kurduğumuz şehirler, katlandığımız zorluklar ve
kız alıp vermelerdir.
Milletimiz, ülkemiz üzerinde oynanan oyunların,
satılmışların ve vatan hainlerinin silahlı ve siyasi
temsilcilerinin farkındadır ve bilincindedir. Bu nedenle milletimiz,
oynanan oyunu bozacak, gerek dışarıdan gerekse içeriden gelen
tüm saldırılara karşı dik duracak, karanlık
köşelerde hazırlanan komplolara fırsat vermeyecektir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşları, ülkemizin içinde bulunduğu durumun bir kader
olmadığına ve milletin
bağımsızlığını yine milletin azim ve
kararının kurtaracağına olan inançla, Samsun'dan
başlayarak tüm Anadolu'ya yayılan bir kutlu mücadeleyi
başlatmışlardır.
19 Mayıs 1919'da Samsun'da başlayan millî
mücadele süreci, işgal ve esarete karşı yapılan ilk hamle,
Türkiye Cumhuriyeti'nin karılan ilk harcı, vatanın selamet dolu
ufuklarına doğru cesaretle yol alınması, millet sevgisinin
ve en önemlisi milliyetçiliğin şahlanışıdır.
19 Mayıs, vatan topraklarını alçakça
paylaşmaya cüret edenlere ve onlara el uzatanlara verilen kesin bir cevap,
özgürlüğün gerekirse can vererek elde edileceğinin muhteşem
ifadesidir. 1919, Türk tarihinin övünç madalyası, ağırlık
merkezi, bağımsızlık iradesinin emperyalizme meydan
okumasıdır. Bu nedenle, 1919'u küçümsemek, küçültmek,
değersizleştirmek doğru ve hakkaniyetli bir tavır
değildir.
1919, Çanakkale'yi kalbinde
taşımış, zaferlerle dolu bir Türk tarihini pusula
yapmış milliyetçi bir şuurun anısı ve ebedî
hatırasıdır.
Samsun'dan yola çıkan millî mücadele
kararlılığı, Havza'da ilk cüreti, ilk cesareti, ilk
teşkilatlanmayı göstererek Amasya'da milletin azim ve
kararını ilan etmiş, Erzurum'da vatanın bir bütün
olduğunu ve parçalanamayacağını duyurmuş, Sivas'ta
manda ve himayeyi reddederek Ankara'da Büyük Millet Meclisini kurmuştur.
Aziz şehitlerimizin kanlarıyla sulanan
vatan topraklarını parçalamaya çalışanlara, Türk milletini
bu topraklardan kovmanın hesabını yapanlara karşı,
aziz milletimiz, millî heyecan ve azimle aşılmaz sur,
yıkılmaz kale ve bükülmez bilek olmuştur.
Umutların tükendiği bir zamanda Türk
milletinin birlik ve dayanışma ruhu milliyetçi şuurlarda
harekete geçerek bağımsızlık meşalesini
yakmış, işgal ve esareti kesin bir şekilde reddetmiştir.
Cenab-ı Allah'ın himayesi ve aziz milletimizin
fedakârlıklarıyla Samsun'da başlayan tarihî yolculuk,
başkent Ankara'da cumhuriyetle birlikte sonuca
ulaşmıştır.
Bugünümüzü gelecekle birleştirecek, birlik,
beraberlik ve devamlılığımızın güvencesi
gençlerimizin toplumsal huzur ve refahımızı tehlikeye atacak
kavga, tartışma ve kamplaşmalara meydan vermeden lider
Türkiye'ye ulaşmak için yüreklerindeki vatan ve millet sevgisi,
bağımsızlık ve özgürlük duygusu, birlik, beraberlik ve
kardeşlik özlemi, millî hasletimiz olan yardımlaşma ve
dayanışma anlayışı, çalışma ve başarma
azmi, milletimizin dünya durdukça var olacağının en büyük
ispatıdır.
Bu düşüncelerle, vatanımızın
birliği ve bütünlüğü uğruna kurtuluş mücadelesinin
başladığı bu çok anlamlı günün yıl dönümünde
sevgili gençlerimizin ve aziz milletimizin 19 Mayıs Atatürk'ü Anma,
Gençlik ve Spor Bayramı'nı kutluyorum. Başta Gazi Mustafa Kemal
Atatürk olmak üzere millî mücadele döneminin tüm kahramanlarına ve aziz
şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyor, hepsini minnet ve
şükranla yâd ediyorum.
Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Usta.
Gündem dışı üçüncü söz Ahilik
Haftası münasebetiyle söz isteyen Kırşehir Milletvekili
Sayın Mikail Arslan’a aittir.
Buyurun Sayın Arslan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.- Kırşehir Milletvekili Mikail
Arslan’ın, Ahilik Haftası’na ilişkin gündem dışı
konuşması
MİKAİL ARSLAN (Kırşehir) –
Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli üyeleri; her yıl
mayıs ayının son haftasında kutlanan Ahilik ve Esnaf
Bayramı nedeniyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu nedenle Parlamentomuzun siz değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan evvel, bu yıl,
Sayın Cumhurbaşkanımızın himayesinde ve
zatıalilerinin 27 Mayısta Kırşehir’de
katılımıyla yapılacak olan kutlamalara önemli destekler
sağlayan Gümrük ve Ticaret Bakanımız Sayın Bülent
Tüfenkci'ye, Müsteşarımız Sayın Cenap Aşcı'ya,
Esnaf ve Sanatkârlar Genel Müdürümüz Sayın Necmettin Erkan'a, TESK
Başkanımız Sayın Bendevi Palandöken’e, TESKOMB
Başkanı Sayın Abdulkadir Akgül’e, Halk Bankası Genel
Müdürümüz Sayın Ali Fuat Taşkesenlioğlu’na, Merkez Yürütme
Kurulunun değerli üyelerine, Kırşehir Valisine, Belediye
Başkanına ve yine Kırşehir Esnaf Odası ve Sanayi
Odası başkanlarına ve emeği geçen herkese teşekkürü borç
biliyorum. Ayrıca 65’inci Hükûmetimizin yeni seçilen üyelerine
Kırşehir Ahiler diyarından başarılar diliyor, 64’üncü
Hükûmetimize de hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum.
Kırşehir, Anadolu
coğrafyasını vatan hâline getiren, çok sayıdaki manevi
mimara ev sahipliği yapmış bir merkezdir. Ses
bayrağımız olan Türkçeyi Anadolu'da dalgalandıran Yunus
Emre, Âşık Paşa ve Gülşehrî'ye ev sahipliği yaparken,
diğer yandan mana iklimimizin sultanları olan Hacı
Bektaşı Veli’ye, Şeyh Edebali'ye, Süleyman Türkmani'ye yurt
olmuştur. Ve tabii ki, Ahiliğin kurucusu, 32 esnaf zümresinin piri
olarak kabul edilen, pir-i pirân, aziz-i azizân Ahi Evran-ı Veli Sultan'a
da ev sahipliği yapmıştır.
Yine sözlerime başlarken, Dünya İnsani Zirvesi'nin
Türkiye'de yapıldığı bugün, tüm Türkiye'nin Ahilik
Bayramı'nı da en içten dileklerimle kutluyorum.
Değerli arkadaşlar, Ahilik, Anadolu'da
yaşayan halkı, çeşitli meslek alanlarında hem ekonomik hem
de ahlaki yönden yetiştiren, çalışma yaşamını iyi
insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir insanlık
sanatıdır. Bu kurum, zamanla tüm Anadolu'da kabul görmüş bir
sosyoekonomik düzen olarak Selçuklu ve Osmanlı’nın devlet
felsefelerinin yapı taşlarından biri hâline gelmiştir.
Ancak, Ahilik, tarihimizde bıraktığı izlere ve
taşıdığı manevi dinamiklere rağmen günümüz
Türkiye’sinde hak ettiği karşılığı tam
manasıyla bulamamaktadır. Bu doğrultuda birkaç noktaya temas
etmek istiyorum. Her şeyden önce, Ahilik, bir ekonomik felsefe ve model
olarak düşünülmelidir.
Ana akım iktisat bilimi, modern ekonominin
18’inci yüzyılda klasik iktisatla başladığını
iddia eder. Bu model, vicdan sahibi kimseler tarafından şikâyet
edilen, şahsi çıkarları ön plana koyan, düzenlemeden ve
denetlemeden yoksun neoliberal politikaların da atası
konumundadır. Diğer yandan, 13’üncü yüzyılda ortaya konmuş
ve ekonominin temeline sosyal sorumluluğu, dayanışmayı ve
liyakati koyan Ahilik sistemi ise kendine ekonomi literatüründe gereken yeri
bulamamıştır.
“Ahilik” kavramı maalesef modern zamanın
insanları tarafından, sadece görevini gerçekleştirmiş ve
yine tarihin sayfalarına gömülmüş romantik bir düş olarak
görülmektedir. Ancak Ahilik, bir masal ve kahramanlarının yeryüzünde
uyguladığı bir sistem değildir, toplumun ihtiyaç
duyduğu adaleti ve beraberinde getireceği huzuru sağlamak
adına yine toplumun kendi dinamikleri içerisinden
çıkarttığı bir yaşayış biçimidir. Zaten,
dünyada günde 1 milyar insan yatağına aç giderken, diğer yanda 2
milyardan fazla obezite hastası insan varken, bir yanda çocukların
artık ilkokulda kodlama dersi alması gerektiği
tartışılırken, diğer yanda 230 milyon çocuk iç
savaşların ortasında kalıp gelecek planlarını
bile yapamıyorsa bugün Ahiliğe her zamankinden daha fazla ihtiyaç var
demektir. Aslına bakılırsa dünya gün geçtikçe daha kötüye
giderken insanlık da bunun farkına varmalıdır. Bir STK
hareketi olarak Ahilik bugün daha fazla anlaşılmalı ve
yaşanmalıdır diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, Ahiliğin temel
prensiplerinden bahsederek konuşmama son vermek istiyorum.
Ahinin alnı, kalbi, eli, sofrası ve
kapısı açık olmalıdır ancak Ahinin dili, gözü ve beli
bağlıdır. Biz de Ahi şehri Kırşehir olarak
aydınlığa, hizmete, doğruluk ve dürüstlüğe, sevgi ve
saygıya açığız; karanlığa, tembelliğe,
aldatmaya ve yalana kapalıyız diyor, hepinizi tekrar saygı,
sevgi ve hürmetlerimle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Arslan.
Türkiye Büyük Millet Meclisi başkan vekilleri
arasındaki mutabakat gereğince sisteme girerek söz talep eden 15 milletvekiline
birer dakika, grup başkan vekillerine iki dakika yerlerinden söz
vereceğim.
İlk söz Mersin Milletvekili Sayın
Aytuğ Atıcı’ya ait.
Buyurun Beyefendi.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı’nın, Mersin’de otogar işletmesiyle ilgili sorunlara
ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin)
— Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Mersin Büyükşehir Belediyesinin çözemediği otogar
sorunu artık vatandaşın canını almaya
başlamıştır. CHP yönetiminde bitirilen ve MHP'li Belediye
Başkanının açılışını
yaptığı otogar, iki yılı aşkın bir süredir
hâlâ işletilemiyor. Bu sorunu daha önce yüce Mecliste dile getirmiş
ve soruna dikkat çekmiştim. Vatandaşlar yağmurda, çamurda yol
kenarında indirilmektedir. Bununla kalsa iyi, geçen hafta Adıyaman'dan
Mersin'e düğün için gelen 65 yaşındaki bir teyze otogar
işlemediğinden yol kenarında indiği otobüsün altında
kalmış ve feci şekilde can vermiştir.
Yine, geçen pazar günü
otogar işletmesindeki sorunlar nedeniyle çeşitli gruplar birbirine
girmiş ve otobüsler taşlanmıştır. Mersin'de
yolcuların yaşamı tehdit altındadır. Bir otogarı
bile yönetemeyen Belediye Başkanı koca Mersin'i nasıl
yönetecektir? Belediye Başkanı kente zarar vermeden derhâl istifa
etmelidir.
BAŞKAN —
Teşekkür ediyorum.
Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan, buyurun efendim.
2.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’ın, Artvin’de dünyanın en büyük Atatürk heykelinin
ışıklandırılmasıyla ilgili probleme ilişkin
açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) — Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Orman ve Su işleri
Bakanı Sayın Veysel Eroğlu burada, ona sesleniyorum ben.
Artvin'de bir emekli noter
dünyanın en büyük Atatürk heykelini yaptırdı; 40 ton çelik, 10
ton bakır kullanılarak 60 ton ağırlığında,
22 metre yüksekliğinde ama önünde de "Atam izindeyiz." yazıyor,
Artvin'in karşısında. Bu kişi, bu noter,
karşılıksız, bedelsiz bu yeri Orman
Bakanlığına devretti. On dört aydır buranın
ışıklandırılmasıyla alakalı problem var.
Sayın Bakana soru sordum "Ne kadar bedel harcadınız?"
diye. Sayın Bakan, Orman Bakanlığı olarak on üç ayda
aydınlatmaya 1.359 lira bedel harcadığını ifade etti.
Sayın Bakan, o parayı ben Orman Bakanlığına
vereceğim, taahhüt ediyorum. Koskocaman bir Atatürk heykeline bir Orman
Bakanlığı, enerji üretilen Artvin'de 1.359 lira para
harcamış, onu da bana yazılı olarak cevap vermişseniz
size söyleyeceğim hiçbir şey yok Sayın Bakan. Böyle bir şey
olamaz yani! Bunu niye yaptığınızı biliyorum,
"Atam izindeyiz." lafından rahatsız olduğunuzu
biliyorum. 1.359 lira parayla aydınlatmanın... Nasıl bana cevap
verdiğinizi, kamuoyunun takdirine, Türkiye'nin takdirine
bırakıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN —
Teşekkür ediyorum efendim.
Trabzon Milletvekili
Sayın Salih Cora…
3.- Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, Trabzon Şalpazarı doğumlu Alper
Al’ın şehit olmasına ve AK PARTİ’nin terörle mücadelede
kararlı olduğuna ilişkin açıklaması
SALİH CORA (Trabzon) — 22 Mayıs Pazar günü
Hatay'ın Samandağ ilçesi Çevlik sahili açıklarında bir sal
içerisinde ceset olduğu ihbarıyla bölgeye giden Sahil Güvenlik
ekiplerinin inceleme yaptığı sırada meydana gelen patlamada
şehit olan, Trabzon Şalpazarı doğumlu Alper Al’ı dün
memleketimiz Trabzon’da mahşerî kalabalıkla Hakk’a
uğurladık. Terör örgütü alçak ve kalleş yüzünü bir kez daha
göstermiştir. Daha düne kadar “Cesetlerimiz sokakta.” diyerek terörist
leşleri üzerinden insan hakkı dersi verenler, şimdi ne
söyleyecekler merak ediyorum. Cesetlere bombalı tuzak yerleştirerek
cansız bedenlerin dokusuna dahi saygı göstermediklerini, eylemlerini
canavarca hislerle gerçekleştirdiklerini bir kez daha gördük.
Şunu bilin ki AK PARTİ terörle mücadelede
kararlıdır. Bu topraklarda son terörist temizleninceye kadar
operasyonlar devam edecektir. Bunların sözcülerine sesleniyorum;
sakın bizden merhamet beklemeyin, kazdığınız çukura
düşeceksiniz.
Bu vesileyle tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet
diliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erkan Aydın, Bursa Milletvekili.
Buyurun efendim.
4.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın,
65’inci Hükûmetin Türkiye Cumhuriyeti’nin jet hızıyla kurulan ilk
hükûmeti olacağına ve rejim değişikliği yapmaya
çalışacağı görüntüsünde olduğuna ilişkin
açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yeni Hükûmet bugün belli oldu. Bu hafta içinde de
Türkiye Büyük Millet Meclisinden güven oylaması alacak. Hükûmet Türkiye
Cumhuriyeti’nin jet hızıyla kurulan ilk hükûmeti olacak. Görünen o ki
Hükûmet cumhuriyetin hükûmeti olmaktan çok Cumhurbaşkanı hükûmeti
olarak rejim değişikliği yapmaya çalışacak. Siyasi
tarihimizde hükûmetlere çeşitli isimler verildi; Milliyetçi Cephe
Hükûmeti, Uzlaşma Hükûmeti gibi. Rahmetle andığım, oyun
yazarı Haldun Taner de yıllar öncesinden bu Hükûmetin ismini
öngörmüş, demiş ki: “Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım.”
Ben de Hükûmete “Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım.”
adını veriyorum. Ama şunu da vurguluyorum: Eğer rejimi
değiştirmeye kalkarlarsa biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak
Keşanlı Ali Destanı’nı oynayacağız diyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Erhan Usta, Samsun
Milletvekili.
Buyurun Beyefendi.
5.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Hükûmet
tarafından alınan bir kararla işsiz kalan 2 bin tarım
danışmanının tekrar işe alınmasını ve
tarımda verimliliğin artırılması yönünde çaba sarf
edilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Hükûmet tarafından son zamanlarda alınan
bir kararla yaklaşık 2 bin tarım danışmanı
işsiz kalmıştır. Oysa biliyoruz ki biz Türkiye'de
tarımda verimlilik son derece düşüktür ve tarımın daha
bilimsel yapılma ihtiyacı vardır, bu bir ihtiyaçtır.
Yanlış varsa, sistemde bir tıkanıklık varsa
onların düzeltilmesi gerekirken sistemi düzeltmeyip bunların,
tarım danışmanlarının birçoğunun, hemen hemen
tamamının işine son verilmesi son derece
yanlıştır. Seçim bölgem olan Samsun’dan da geçenlerde tarım
danışmanları gelip konuyu bize sundular. Dolayısıyla
bizim Hükûmetten talebimiz, bu mağduriyetin bir an evvel giderilerek
tarım danışmanlarının tekrar işe alınmasıdır
ve tarımda verimliliğin artırılması yönünde çaba sarf
edilmesidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer Bey,
buyurun Beyefendi.
6.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in,
Niğde’de yaşanan doğal afetler nedeniyle çiftçilerin mağdur
olduğuna ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Bu yılın başında Niğde’de
kuraklık ve don sebebiyle çiftçimiz mağdur olmuştu, hafta sonu
da dolu ve kar yağışı gerçekleşti. Böylece, üreticimiz
ve çiftçimiz oldukça mağdur durumda, derhâl hasar tespiti yapılarak
çiftçiye destek olunması gerekiyor, üreticinin
perişanlığına el atılması gerekiyor.
Geçtiğimiz yıl ürettiği ürünü satamadılar, bu yıl ise
tarladaki ürün ve daldaki ürün zarar gördü.
Şu anda Çiftçi Kayıt Sistemi
dışında da çiftçilerin mağduriyetinin giderilmesi,
üreticinin mağduriyetinin giderilmesi için alan tespiti
yapılmalı ve hak edene hak ettiği değer mutlaka
ödenmelidir.
2014 yılında don nedeniyle verilen paralar
geçen yıl geri alınmıştı, aynı sorunun
yaşanmaması için çiftçi ve üreticilerimizin tespiti doğru
yapılmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Giresun Milletvekili Bülent Yener
Bektaşoğlu, buyurun Beyefendi.
7.- Giresun Milletvekili Bülent Yener
Bektaşoğlu’nun, yeni Hükûmete başarılar dilediğine,
Giresun Doğankent HES işletmesinin özelleştirilmesi sonucunda
yaşanan mağduriyetlere ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Binali Yıldırım’ın
başkanlığında kurulan yeni Hükûmete başarılar
diliyorum.
Karadeniz’in devlet eliyle yapımı
gerçekleştirilen ilk hidroelektrik santrallerinden birisi olan Giresun
Doğankent HES işletmesinin özelleştirilmesinin sonucunda pek çok
işçi işsiz bırakılmıştır. İşletmenin
yeni yönetimi taşeron üzerinden hizmet yürütmeyi tercih etmiştir.
Dolayısıyla, 1 Mayıs itibarıyla çalışan 120
işçiden sadece 40 tanesiyle sözleşme yapma kararı
alınmıştır. Geride kalan 83 işçi ise maalesef
mağdur durumdadır. Oysa özelleştirme şartnamesine konulacak
bir maddeyle işletmede on-on beş, yirmi yıldır
çalışan işçilerin hak ve hukuklarını koruma
imkânı varken bu yapılmamıştır. Tıpkı
diğer özelleştirmelerde olduğu gibi burada da emek ve emekçinin
değil, sermayenin çıkarları gözetilmiştir. Bunun sonucu
olarak sadece işçiler değil, HES ve çalışanları
üzerinden ekonomisini oluşturmuş Doğankent ilçemiz de
mağdur durumdadır. İlçede işçilerin ve esnafın
gösterdiği tepki nedeniyle sosyal barış ve huzur
bozulmuştur. Sayın Bakana bu durumun düzeltilmesi ve oradaki mevcut
çalışma yapısının korunması için
çağrıda bulunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Elif Doğan Türkmen, buyurun
Hanımefendi.
8.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in,
25 Mayıs Adana’nın Pozantı ilçesinin kurtuluşunun
96’ncı yıl dönümüne ve Ahilik Haftası’na ilişkin
açıklaması
ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Teşekkür
ederim Başkanım.
25 Mayıs 1920 Adana’nın ilçesi
Pozantı’nın kurtuluş günü, aynı zamanda Ahilik
Haftası, kutlu olsun. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran irade, emperyalizme
karşı kazandığı zaferin devamında laik, demokratik
hukuk devleti ile ekonomik ve çağdaş eğitim
anlayışı ve medeniyeti hedeflemiştir. Bugün bu hedeften
uzaklaştığımızı görmekteyim. Ancak, bu çabalar
yerini bulmayacaktır çünkü bu ülkede kurucu iradeye sahip çıkacak
olan Cumhuriyet Halk Partisi vardır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Kayseri Milletvekili Sayın Sami Dedeoğlu…
9.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun,
Hükûmetin tarım ve hayvancılığa verdiği desteklerin
devam ettiğine ilişkin açıklaması
SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarla
selamlıyorum.
Hükûmetimizin tarım ve
hayvancılığa verdiği destekler devam etmektedir. Bu
desteklerden özellikle çiftçilerimiz faydalanmakta ve her yerde
şükranlarını sunmaktadırlar. Kayseri ilimizin
Yeşilhisar ve Yahyalı ilçelerinde çiftçilerimizden 110 ton elma
satın alınarak güneydoğudaki güvenlik güçlerimize gönderildi.
Ayrıca, Yeşilhisar ilçesinin Musahacılı,
Derbentbaşı ve Kayadibi Mahallelerinin kadastroyla ilgili sıkıntıları
da en kısa zamanda giderilecektir.
Buradan desteklerinden dolayı Hükûmetimize ve
hemşehrilerimize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara…
10.- Adıyaman Milletvekili Adnan
Boynukara’nın, diktatörlerin, katillerin ve teröristlerin
fotoğrafları önünde konuşmanın, konuşan kişinin
siyasal düşüncesini ve beslendiği kaynakları anlamak için önemli
bir kanıt olduğuna ilişkin açıklaması
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Teşekkürler
Sayın Başkanım.
İnsanlar bazen simgeler
aracılığıyla da konuşur, siyasal düşüncelerini ve
pozisyonlarını ilan ederler, mesela HDP eş
başkanının hafta sonu yurt dışında
katıldığı bir toplantıda diktatörlerin ve katillerin
fotoğraflarının önünde konuşması gibi.
Size iki fotoğraftan
bahsetmek istiyorum: Biri Mao. Kayıtlara göre, Mao 50 milyon insanın
ölümünden sorumlu bir kişi. Diğeri Stalin. Yine kayıtlara göre,
Stalin 24 milyon insanın ölümünden sorumlu bir kişi. Diktatörlerin,
katillerin ve teröristlerin fotoğrafları önünde konuşmak,
konuşan kişinin siyasal düşüncesini ve beslendiği
kaynakları anlamak için önemli bir kanıttır. PKK terör örgütünün
kanını emdiği bölge insanının “Evimizi
başımıza yıktınız, daha ne istiyorsunuz!” diyerek
kovduğu kişiler bu anlayışın ürünüdür. Teröre,
şiddete, ırkçılığa ve tarihin çöplüğüne
atılmış olan Maocu ve Stalinci anlayışın
temsilcilerine destek vermeyen bölge insanına teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Mersin
Milletvekili Sayın Baki Şimşek…
11.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Mersin’le ilgili Sayın
Aytuğ Atıcı otogar sorununu gündeme getirdi.
Mersin Otogarı,
Cumhuriyet Halk Partisi belediyesi döneminde başlatılmış,
Milliyetçi Hareket Partili belediye tarafından bitirilmiştir. CHP’li
belediye bu otogarı yapmak için 30 trilyon lira kredi
kullanmıştır; MHP’li belediye bu borcu ödemektedir şu anda.
Belediye, otogarla ilgili,
satışla ilgili ihaleye çıkmıştır. Meclisin bilgilendirilmesi
adı altında… İhale; AKP, CHP, HDP ittifakıyla
satışa karşı çıkılmıştır. Daha
sonra, Milliyetçi Hareket Partili belediye kira ihalesine
çıkmıştır otogarın kirasıyla ilgili ve kira
ihalesinde de 5 trilyon gibi bir rakamla çıkılan ihalede firmaların
birbiriyle yarışması sonucunda kirası 20 trilyona
gitmiştir. Belediye Başkanı yetkili mercileri uyarmış,
bu paranın ödenmesinin zor olduğunu belirtmiştir. Buna
rağmen firma, parayı ödeyeceğini beyan ederek
teminatını vermiş ve ihaleyi almıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Yalnız, daha sonra kirayı
ödememiş, Milliyetçi Hareket Partili belediye tahliye davası
açmıştır. Yalnız, mahkeme henüz neticelenmemiştir,
olay yargıdadır.
Millî iradeyle seçilen,
halkın oyuyla seçilen bir belediye başkanını seçim kaybeden
bir partinin istifaya davet etmesini şık bulmuyoruz. Bunu yüce
Meclisin takdirine bırakıyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Hatay Milletvekili Sayın
Hilmi Yarayıcı…
12.- Hatay Milletvekili Hilmi
Yarayıcı’nın, cihatçı katillerin Suriye’de can almaya devam
ettiğine ve katliamcılarla aynı düşünce dünyasını
paylaştığını gösteren havuz medyasını
kınadığına ilişkin açıklaması
HİLMİ YARAYICI
(Hatay) – Sayın Başkan, cihatçı katiller Suriye’de can almaya
devam ediyor. Son olarak Lazkiye’ye bağlı Cebele ilçesi ile Tartus
kentinde meydana gelen ve sivilleri hedef alan toplam 7 patlamada 100’den fazla
kişi hayatını kaybetti. Duyarlı kamuoyu Suriye’de yürütülen
emperyalist destekli iç savaşa karşı sesini yükseltmedikçe buna
benzer katliamlar her gün yaşanmaya devam edecek ve bizler her katliamda
insanlığımızdan bir parça yitireceğiz.
Gerçekleştirilen
vahşeti “Esad’ın Kalesi Yıkılıyor”
başlığıyla duyurarak katliamcılarla aynı
düşünce dünyasını paylaştığını gösteren
havuz medyasını kınıyor, onlarla aynı havayı
solumaktan hicap duyduğumu belirtmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Amasya Milletvekilimiz Sayın Mustafa Tuncer,
buyurun Beyefendi.
13.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, Amasya
Merzifon Devlet Hastanesi acil servisinde görevli Doktor Hakan Barış
Demirbaş’ın bir hasta tarafından darbedilmesine ve vatandaş
ile sağlık emekçilerinin karşı karşıya gelmesinin
nedeninin iktidar olduğuna ilişkin açıklaması
MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Amasya Merzifon Devlet Hastanesi acil servisinde
görevli Doktor Hakan Barış Demirbaş 20 Mayıs 2016 günü bir
hasta tarafından darbedilmiş ve yedi gün iş göremez raporu
almıştır. Vahim olayı kınıyorum.
Unutulmamalıdır ki sağlık emekçileri yetersiz
sayılarına ve yetersiz ücretlerine rağmen insan
sağlığı için büyük bir özveriyle hizmet vermektedir. Bu
özverili çalışmanın karşılığı
şiddet, hakaret ve tehdit olmamalıdır. Eline toplu iğne
batınca canı yanıp doktora koşan yetkililer,
sağlık emekçilerine yapılan bu saldırılar
karşısında ise tepkisiz kalmakta, adi bir vaka gibi bakmaktalar.
Aslında, tepkisizlik siyasi iktidardan kaynaklanmaktadır.
Vatandaş ile sağlık emekçilerini karşı
karşıya getiren, paralı sağlık hizmetleri nedeniyle
vatandaşın bunalıma girmesini sağlayan, akabinde
sağlık emekçilerine saldırmalarına sebep olan ama
saldırı sonunda da sağlık emekçilerini yalnız
bırakan bugün görevde olan siyasi iktidardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Doktorumuza ve
sağlık camiasına geçmiş olsun dileklerimi iletiyor ve
Cumhuriyet Halk Partisi olarak her daim yanınızda olduğumuzu
ifade ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Mersin Milletvekilimiz Sayın Serdal
Kuyucuoğlu…
14.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun,
İstanbul, Ankara, Antalya ve Konya illerinin raylı sistemleri ve
metrolarının Hazineye toplam maliyetinin ne kadar olduğunu ve
şu ana kadar Bakanlıkça onay verilen raylı sistem ve metro
projesi sayısını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
13 Ocak 2016 tarihinde onaylanan ve ülkemizin
çeşitli belediyelerinin raylı sistem ve metro
inşaatlarının Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı tarafından üstlenildiğine dair bazı
yazılı sorularım ilgili Bakanlıkça
yanıtlanmamıştır ama ben sorularımın takipçisi
olacağım. Bu bağlamda, zamanın kısalığı
nedeniyle sadece iki sorumu şimdilik gündeme getiriyorum.
Bir: Yapımı Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına devredilen
İstanbul, Ankara, Antalya ve son olarak da Konya ilimizin raylı
sistemleri ve metrolarının Hazineye toplam maliyeti ne kadardır?
İki: Şu ana kadar Ulaştırma
Bakanlığınca onay verilen ve yapımı için Bakanlar
Kurulu onayına sunulan raylı sistem metro projesi sayısı
kaçtır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal,
buyurun Beyefendi.
15.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, yeni Hükûmetin hayırlı olmasını
dilediğine, İstanbul’un Şile ilçesinin sorunlarına ve
Üsküdar ilçesinin Yavuztürk Mahallesi’nin imar sorunlarının çözülmesini
beklediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Yeni Hükûmetimizin ülkemize hayırlı
olmasını diliyorum, hukuktan, adaletten, özgürlüklerden yana
çalışmasını dilerim.
Değerli milletvekilleri, sayın bakanlar;
İstanbul ilimizin Şile ilçesinde devlet hastanesi var ancak her
branşta doktor yok. Şile ilçemizden İstanbul’a belediye
otobüsleri çalışmıyor ancak halk otobüsleri
çalışıyor. Halk otobüslerinin de fiyatları çok yüksek,
halkımız Şile’den İstanbul’a gidiş gelişte
istifleme şeklinde gidip geliyor. Halkımız bu konuda
mağdur. Ayrıca, Şile merkezde otopark yok. Şile’nin bu
sorunu ne zaman giderilecek?
Aynı zamanda, Üsküdar ilçemizde Yavuztürk
Mahallesi var. Her dönemde imar ve mülkiyet sorununun halledileceği söylendi.
Geçmişteki bakanlarla görüşülmüştü, Yavuztürk Mahallesi’nin imar
ve mülkiyet sorununu halledeceklerini söylemişlerdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ancak, bugüne kadar
bu halledilmedi. Umarım ve dilerim, yeni seçilen bakanın da bu
sorunla ilgilenmesini bekliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Efendim, söz sırası, Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Erkan Akçay Bey’de.
Buyurun Beyefendi.
16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 24
Mayıs Bulgaristan’dan Türkiye’ye zorunlu göçün başlamasının
27’nci yıl dönümüne, 24-30 Mayıs Sokak Çocuklarına Şefkat
Haftası’na ve Ahilik Haftası’na ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
24 Mayıs, Bulgaristan’dan Türkiye’ye zorunlu
göçün başladığı tarihin yıl dönümüdür. 1989
yılında, Bulgaristan vatandaşı Türkler kitleler hâlinde
Türkiye sınırına sürülmüştü. Yaklaşık 400 bin
Bulgaristan Türkü, Türkiye’ye gelmiştir. Aradan geçen bunca yıllara
rağmen, Bulgaristan göçmeni vatandaşlarımızın
sorunları hâlen devam etmektedir. Bu vatandaşlarımıza yurt
dışında geçen çalışma sürelerini borçlanma imkânı
tanınması, ikamet izni konusunda yaşanan
sıkıntıların aşılması, acil sağlık
sorunu yaşayan soydaşlarımızın külfetli
sağlık masraflarına muhatap olması, çözüm bekleyen
sorunların başlıcalarıdır. Göçün yıl dönümünde,
yeni göreve başlayacak olan Hükûmeti göçmenlerin sorunlarına
duyarlı olmaya davet ediyorum.
24-30 Mayıs tarihleri arası Sokak
Çocuklarına Şefkat Haftası’dır. Sokak çocukları
konusu, kavram olarak dahi bizleri üzen, toplumumuzun, devletin ve hepimizin
hassasiyet göstermesi gereken bir konudur. Sokak çocukları her türlü
kötülüğe açık, uçurumun kenarındadır. Ellerinde kitaplarla,
kalemlerle, edinecekleri meslekle milletimizin geleceğinde yer alması
gereken çocuklarımız uyuşturucunun, alkolün, sigaranın,
şiddetin ve istismarın pençesine sürüklenmektedir.
Anayasa’da devlet “sosyal bir devlet” olarak
tanımlanmıştır. Bu tanımın gereği olarak
korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her
türlü tedbiri alma, ilgili kurumları ve kuruluşları kurma görevi
devlete verilmiştir ancak bu görevden daha önemlisi bu konuda toplumsal
bir bilinç oluşturmaktır çünkü sokak çocukları sorununun çözümü
toplumun bilinçlenerek bu soruna sahip çıkmasına
bağlıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ekliyorum Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bununla birlikte, bu
çocukların sokak ortamından çekilerek aile ya da bir kurumda
bakım ortamına alınması, onların eğitime veya
vasıflı çalışma ortamlarına yönlendirilmesi gerekir.
Hükûmetin bu özel günü vesile kılarak sokak çocuklarının
sorunlarına ve bu sorunların çözümüne dair toplumsal bir bilinç oluşturulması
için harekete geçmesi ve gereken tedbirleri alması gerekir.
Ayrıca, bu konuşmam vesilesiyle Ahilik
Haftası’nı da kutluyorum. Önümüzdeki hafta da bu ahilik ve
esnaflarımızın sorunlarına ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisinin de gündem oluşturmasını temenni ediyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Efendim, Halkların Demokratik Partisi,
Sayın Çağlar Demirel, buyurunuz efendim.
17.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirel’in, şiddetle, baskıyla, halkın kendi vekilleriyle
buluşmasını engelleyen bir zihniyetle karşı
karşıya olduklarına, milletvekilleri ile seçilmişlerin
halkla buluşmasının önündeki hiçbir engeli kabul etmediklerine,
HDP milletvekillerine mülteci kamplarını ziyaret izni verilmemesinin
nedenini öğrenmek istediğine ve demokratik siyasetin gelişmesi
için Türkiye'nin her yerinde mücadele edeceklerine ilişkin
açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, ülkede düşünce ve ifade
özgürlüğünün olmadığını defalarca ifade ettik. Yine,
aynı şekilde, partimizin halklarla buluşma ve demokratik
siyasetin gelişmesi için kendi kitlemizle, halkımızla illerde
buluşma programlarımıza bile tahammül edemeyen bir
anlayış söz konusu. Halkımızın bir araya gelmesi ve
partimizin, milletvekillerimizin, eş başkanlarımızla ve
kurum temsilcileriyle bir araya gelmesine bile tahammül edemeyen ve
şiddetle, baskıyla, gazla, copla, askerî ve polisan uygulamalarla,
sularla halkın kendi vekilleriyle buluşmasını engelleyen
bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bunu asla kabul
etmediğimizi bir kez daha buradan ifade etmek istiyoruz. Siirt’te,
Batman’da, Kızıltepe’de halka yönelik bu şiddeti,
yaralamaların yapılmasını asla kabul etmediğimizi;
milletvekilleri ve seçilmişlerinin halkla buluşmasının
önündeki hiçbir engelin kabul edilmeyecek olduğunu bir kez daha buradan
ifade etmek istiyoruz.
Dokunulmazlıklar kaldırıldı ama
zaten -daha önce de ifade ettiğimiz gibi-
dokunulmazlıklarımızın olduğundan söz edemeyiz dedik.
Bunu sadece bir iki örnekle ifade etmek istiyorum. Yine, bu halk buluşmalarımız
ve onunla birlikte, milletvekillerimize izin verilmeyen bir de mülteci
kampını ziyaretimiz vardı. Çocukların istismara
uğradığı Nizip’teki mülteci kampını ziyarete
gitmek isteyen milletvekillerimizin ziyaret etmelerine ne yazık ki izin
verilmiyor. Milletvekillerinin bir yerlere gitmesine neden bakanlık
tarafından ya da yetkililer tarafından izin verilmediğini size sormak
istiyoruz ve cevabını da almak istiyoruz. Cezaevlerine gitmemize izin
verilmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika ekliyorum Hanımefendi.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Nizip
kampına, kamplara gitmemize izin verilmiyor; başvurularımız
ret de edilmiyor ama olumlu bir cevap da verilmiyor. Yani, Halkların
Demokratik Partisine uygulanan hem Meclis içerisindeki tasfiye sürecini hem de
genel alanda yaşadığımız
sıkıntıları Meclis gündeminde Meclis
Başkanımızın cevaplamasını istiyoruz. Bizim neden
kamplara ya da işte, cezaevlerine gitmemize ilişkin bir yanıt
verilmiyor? Neden bizim sokaklarda veya demokratik siyaseti geliştirmemize
engel çıkarılıyor? Yani, Hükûmetin ve Başbakanın
olmadığı bir ülkede bile şu anda uygulanan yöntem ve sistem
budur. Biz bunu asla kabul etmediğimizi ifade ediyoruz ve demokratik
siyasetin gelişmesi için Türkiye'nin her yerinde mücadele edeceğimizi
bir kez daha tüm Türkiye kamuoyuna belirtmek istiyoruz. Yani, yaşam
hakkının olmadığı, kadınların tacize ve
tecavüze maruz kaldığı, özel istihdam bürolarıyla işçi
camiasının yine köleleştirildiği bir süreçte yaşanan
bu uygulamaları kabul etmediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Efendim, talebiniz kayıtlara
geçti.
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili
Sayın Engin Altay, buyurun Beyefendi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Söz talebim yok
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Söz talebiniz yok.
Son söz olarak, AK PARTİ Grup Başkan
Vekili Sayın Coşkun Çakır.
Buyurun Beyefendi.
18.- Tokat Milletvekili Coşkun
Çakır’ın, 65’inci Hükûmetin hayırlı olmasını
dilediğine, bugün CHP grup toplantısını izleyen
CHP’lilerin, Cumhurbaşkanı ve AK PARTİ’ye oy verenlere hakaret
eden slogan atmalarını kınadığına ve bu konuda
Meclis Başkanlığına gerekli bildirimlerde
bulunduklarına ilişkin açıklaması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ olarak 2’nci Olağanüstü Büyük Kongre’mizi
demokratik bir olgunluk içerisinde gerçekleştirdik ve tamamladık. Ve
yine parti olarak on dört yıllık kutlu yürüyüşümüze emin
adımlarla devam etmekteyiz, devam ediyoruz. Kıymetli delegelerimizin
oylarıyla AK PARTİ Genel Başkanı dolayısıyla
65’inci Hükûmetin Başbakanı olarak seçilen Sayın Binali
Yıldırım’a ve yeni Bakanlar Kurulumuza, yine kongremizde
görevleri değişen ilgili kurullarımızın değerli
üyelerine başarılar diliyor ve bu kutlu yürüyüşte onlara
Allah’ın yâr ve yardımcı olmasını temenni ediyoruz.
Bu vesileyle, 64’üncü Hükûmetimizin
Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’na ve 64’üncü Hükûmetimize,
Bakanlar Kuruluna ayrıca teşekkür ediyoruz. Bu kutlu yürüyüşte,
görevleri, makamları, mevkileri ne olursa olsun, AK PARTİ ailesinin her
bir ferdi bu dava için taşın altına sadece elini değil
bütün benliğini, varlığını, vücudunu koymuştur.
65’inci Hükûmetimizin milletimiz, ülkemiz, bölgemiz ve tüm mazlum
coğrafyalar için hayırlar getirmesini diliyorum ve
saygılarımı sunuyorum.
Değerli Başkan, kıymetli
milletvekilleri; bugün CHP grup toplantısını izleyen CHP’liler,
CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun
konuşmasının arasında, hep bir ağızdan Sayın
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK PARTİ’ye oy verenlere
ağır hakaretler etmiştir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun
sözleri CHP’liler tarafından hakaret sloganlarıyla sık sık
kesilirken Sayın Kılıçdaroğlu hakaret seansından sonra
konuşmasını sürdürdü ve CHP’liler yine hep bir ağızdan
bir sloganı tekrar etti -ben burada bu sloganı tekrar
etmeyeceğim- şöyle diyor: “Tayyip’in –geçiyorum- yıldıramaz
bizleri.” şeklinde, benim ağzıma almaktan hayâ edeceğim,
edep duyacağım…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ekliyorum efendim.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – …bir slogan
atılmış ve bütün kamuoyu, halkımız bunu
duymuştur. Bu toplu küfür seansı konuşma boyunca sık
sık tekrarlanırken Sayın Kılıçdaroğlu’nun
CHP’lilere en ufak bir uyarıda bulunmaması ve konuşmasına bu
hakaretler yapılırken âdeta rahatça yapılabilmesi için sık
sık ara vermesi dikkatlerimizden kaçmamıştır. Biz CHP’ye ve
CHP’lilere sadece “Edep yahu!” diyoruz ve bu çirkinliği
kınıyoruz. Ayrıca, bu konuda Meclis
Başkanlığına gerekli bildirimlerde bulunduk, yasal olarak
da hukuki girişimlerimizi yapacağımızı bildirmek
isteriz.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.
19.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın,
Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın
Başkan, Parlamentodayız, siyaset yapıyoruz. Siyasetin bir
nezaket içinde yapılması bizim, benim şahsen ve partimizin genel
eğilimidir. Ancak, sayın grup başkan vekili demokrasinin bir
tepki ve protesto rejimi olduğunu ya unutmuş ya bunu kabullenmemekte
ısrar ediyor.
İSMAİL TAMER (Kayseri) – Hakaret etmek…
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hiçbir
şekilde, nerede olursa olsun hakareti tasvip etmiyoruz. Keşke şu
da olmayaydı ama: Sayın Cumhurbaşkanı 13
yaşındaki evladını kaybetmiş bir anneyi de
yuhalatmayaydı onları tahrik ederek. (CHP sıralarından
alkışlar) Bunlar zaman zaman olabiliyor maalesef. Yani, bir tek
burada oluyor da sizde olmuyor diye bir şey yok. Sizde bunun yüzlerce
örneğini, Sayın Cumhurbaşkanı konuşurken, sayın
başbakanlar konuşurken saymak ve sıralamak mümkündür. Siyasi
parti liderlerinin ağzından çıkana bakacaksınız.
Yoksa, vatandaş heyecana gelir, cereyana kapılır, her türlü
refleksi gösterir. Ben bugünkü grup toplantımızda kimseye yönelik bir
küfür ifadesinin olmadığını beyan ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Tabii, sayın milletvekilleri, grup
toplantılarına katılanlar zaman zaman tezahüratta bulunuyorlar
ve bu tezahüratların bir kısmı da incitici, üzücü, kaba oluyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) –
Karşılıklı oluyor Sayın Başkan, tek taraflı
değil.
BAŞKAN – Burada siyasi nezakete dikkat etmek
gerekiyor. Bendeniz bahsedilen konuyu inceliyorum ve gereğini
yapacağım.
Teşekkür ederim.
MUSA ÇAM (İzmir) – Tehdit mi ediyorsunuz
Sayın Başkan?
BAŞKAN – Şimdi gündeme geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığının üç adet tezkeresi vardır,
ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Cumhurbaşkanlığının,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 104’üncü maddesi uyarınca
Bakanlar Kurulunun istifasının kabul edildiğine; yeni hükûmet
kuruluncaya kadar Bakanlar Kurulunun göreve devamının
istendiğine ilişkin tezkeresi (3/789)
Sayı: 68244839-150.01-1-347 22/05/2016
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 104’üncü
maddesi uyarınca, Bakanlar Kurulunun istifası kabul edilmiştir.
Yeni Hükûmet kuruluncaya kadar Bakanlar Kurulunun göreve devamının
istendiğini bilgilerinize sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
2.- Cumhurbaşkanlığının,
Bakanlar Kurulunun yeniden kurulması için Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın 109’uncu maddesi uyarınca İzmir Milletvekili
ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Binali Yıldırım’ın
görevlendirildiğine; seçilecek bakanların atanmaları yapıldıktan
sonra Bakanlar Kurulu listesinin ayrıca gönderileceğine ilişkin
tezkeresi (3/790)
Sayı: 68244839-150.01-2-348 22/05/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi: 22/05/2016 tarihli ve 68244839-150.01-1-347
sayılı yazımız.
Bakanlar Kurulunun yeniden kurulması için, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın 109’uncu maddesi uyarınca, İzmir
Milletvekili ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı
Sayın Binali Yıldırım görevlendirilmiştir.
Seçilecek bakanların atanmaları
yapıldıktan sonra Bakanlar Kurulu listesinin ayrıca
gönderileceğini bilgilerinize sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
3.- Cumhurbaşkanlığının,
Başbakan Binali Yıldırım tarafından kurulan yeni
Bakanlar Kurulunda yer alan bakanlıklara Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın 109’uncu maddesi gereğince ekli listede gösterilen
kişilerin atandığına, 27/9/1984 tarihli ve 3046
sayılı Kanun’un 4’üncü maddesi uyarınca Başbakan
Yardımcısı unvanıyla görev yapmak üzere 5 bakanın
görevlendirilmesinin onaylandığına ilişkin tezkeresi
(3/791)
Sayı:
68244839-150.01-3-351 24/05/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi: 22/05/2016 tarihli ve 68244839-150.01-2-348
sayılı yazımız.
Başbakan Sayın Binali
Yıldırım'ın önerisi üzerine;
1) Yeni Bakanlar Kurulunda
yer alan bakanlıklara, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın
109’uncu maddesi gereğince ekli listede gösterilen kişiler
atanmıştır.
2) 27/9/1984 tarihli
ve 3046 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesi uyarınca “Başbakan
Yardımcısı” unvanıyla görev yapmak üzere beş
bakanın görevlendirilmesi onaylanmıştır.
Bilgilerinize sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
Bakanlar Kurulu Listesi
1) İzmir Milletvekili Binali Yıldırım Başbakan
2) Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli Başbakan
Yardımcısı
3) Gaziantep Milletvekili Mehmet
Şimşek Başbakan
Yardımcısı
4) Ordu Milletvekili Numan
Kurtulmuş Başbakan
Yardımcısı
5) Ankara Milletvekili Yıldırım
Tuğrul Türkeş Başbakan
Yardımcısı
6) Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak Başbakan Yardımcısı
7) Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ Adalet
Bakanı
8) İstanbul Milletvekili Fatma Betül Sayan Kaya Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
9) Adana Milletvekili Ömer
Çelik Avrupa
Birliği Bakanı
10) Düzce Milletvekili Faruk
Özlü Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı
11) Trabzon Milletvekili Süleyman
Soylu Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı
12) Kayseri Milletvekili Mehmet
Özhaseki Çevre ve
Şehircilik Bakanı
13) Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlu Dışişleri
Bakanı
14) Denizli Milletvekili Nihat
Zeybekci Ekonomi
Bakanı
15) İstanbul Milletvekili Berat Albayrak Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı
16) Samsun Milletvekili Akif
Çağatay Kılıç Gençlik
ve Spor Bakanı
17) Şanlıurfa Milletvekili Faruk Çelik Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı
18) Malatya Milletvekili Bülent
Tüfenkci Gümrük ve Ticaret
Bakanı
19) Bursa Milletvekili Efkan
Ala İçişleri
Bakanı
20) Mersin Milletvekili Lütfi
Elvan Kalkınma
Bakanı
21) Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı Kültür
ve Turizm Bakanı
22) Bayburt Milletvekili Naci
Ağbal Maliye
Bakanı
23) Sivas Milletvekili İsmet
Yılmaz Millî
Eğitim Bakanı
24) Kocaeli Milletvekili Fikri
Işık Millî
Savunma Bakanı
25) Afyonkarahisar Milletvekili Veysel Eroğlu Orman
ve Su İşleri Bakanı
26) Erzurum Milletvekili Recep
Akdağ Sağlık
Bakanı
27) Kars Milletvekili Ahmet
Arslan Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanı
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın
110’uncu ve İç Tüzük’ün 123’üncü maddeleri uyarınca Hükûmet
programının Bakanlar Kurulunun kuruluşundan itibaren en geç bir
hafta içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde okunması gerekmektedir.
Sayın Hükûmet, Hükûmet programını
Genel Kurula sunmak için 31 Mayıs 2016 gününden önce olmak üzere
düşündüğünüz bir tarih var mıdır efendim?
BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkanım, bugün okumayı
düşünüyoruz.
BAŞKAN – Bugün okunması düşünülüyor.
Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Hükûmet, Hükûmet programını
Türkiye Büyük Millet Meclisine bugün sunmak istediklerini belirttiler. Bu
konuyla ilgili, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun bir önerisi
vardır. Önerinin işlemini tamamladıktan sonra gereği yerine
getirilecektir.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, ayrı
ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, ülkemizin kalkınmasına etken
olabilecek yeni teşvik modellerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/208)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde uygulanmakta olan teşvik sistemleri
amacına ulaşmadığından dolayı, gerçek anlamda
ülkemizin kalkınmasına etken olabilecek yeni teşvik modellerinin
araştırılarak hayata geçirilmesi için Anayasa'nın 98’inci
ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105’inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması komisyonu kurulmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz. 21/12/2015
1) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Zihni Açba (Sakarya)
4) Mustafa Mit (Ankara)
5) Arzu Erdem (İstanbul)
6) Deniz Depboylu (Aydın)
7) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
8) Kamil Aydın (Erzurum)
9) Atila Kaya (İstanbul)
10) Ümit Özdağ (Gaziantep)
11) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu (Hatay)
12) Kadir Koçdemir (Bursa)
13) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
14) Baki Şimşek (Mersin)
15) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
16) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
17) İsmail Ok (Balıkesir)
18) Seyfettin Yılmaz (Adana)
19) Erhan Usta (Samsun)
20) İzzet Ulvi Yönter (İstanbul)
21) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
Gerekçe:
Teşvik Sistemleri fiziki kaynaklar, insan gücü
ve teknolojiyi etkin, verimli kullandırabilecek özendirmeler içermelidir.
Bundan sonra başarısı da ülke gerçeğini iyi bilme ve
öncelikleri doğru saptamaya bağlıdır.
Türkiye'de son sekiz yılda (2004, 2006, 2009) 3
ayrı teşvik uygulaması yapılmış, 2012
yılından itibaren geçerli olan 4'üncü teşvik paketi hâlen
yürürlüktedir.
Bölgesel farklılıkların giderilmesi
hedeflense de bugüne kadar hâlen amacına ulaşmayan
başarısız sonuçlar nedeniyle hem girişimcilerimiz, hem de
ülke ekonomimiz zarar görmeye devam etmektedir.
Son otuz üç yılda teşviklerin büyük
çoğunluğundan Marmara Bölgesi, sonra Akdeniz, daha sonra Karadeniz ve
diğer bölgeler yararlanmış ancak amaç bir türlü hasıl
olmamıştır.
Ülkemizdeki ekonomik fırsatların
dağılımındaki çarpıklıkların giderilmesini
tek bir teşvik paketinden beklemek fazla iyimser olmaktadır.
Türkiye'nin sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi farklı 6 bölgeye
ayrılması ve az gelişmiş bölgelere çok, çok
gelişmiş bölgelere ise az teşvik verilmesi ilk bakışta
bölgesel eşitsizliklerin yeni sistemle birlikte kesin olarak
azalacağı beklentisini doğursa da bölgesel eşitsizliklerin
giderilmesinde mali teşviklerden daha öncelikli olması gereken, temel
hizmetler ve altyapı kalitesindeki farklılıkların
giderilmesidir. Bu kapsamda, Türkiye'nin az gelişmiş bölgelerindeki
eğitim ve sağlık hizmetlerinin kalite düzeyinin
gelişmiş bölgelerdeki seviyeye çıkarılması kritiktir.
Buna ek olarak, geri kalmış bölgelerdeki fiziki altyapı
eksikliklerinin giderilmesi de bir diğer öncelikli konudur. Mevcut
teşvik sisteminden her bölgede ayrı şikâyetler gelmektedir. Bölgeler
arası, hatta bölge sınır illerinde (İzmir-Manisa) dahi
eşitsizlik ve ayrımcılık devam etmektedir.
Diğer yandan, ülkemizin ileri teknoloji ürün
ihracatı hâlen yüzde 3,5’ler seviyesindedir. Ülkemiz
kalkınmasına çok büyük etki edecek bu oranın daha yükseklere bir
an önce çıkarılması gerekmektedir.
Ülkemizde uygulanmakta olan teşvik sistemleri
amacına ulaşmadığından dolayı, gerçek anlamda
ülkemizin kalkınmasına etken olabilecek yeni teşvik modellerinin
araştırılarak hayata geçirilmesi için Anayasa'nın 98’inci
ve TBMM İç Tüzüğü'nün 104 ile 105’inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması komisyonu kurulmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz.
2.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, Soma, Ermenek gibi maden sektörünün
neredeyse tek geçim kaynağı olduğu yörelerin ekonomik ve sosyal
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/209)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Soma, Ermenek gibi maden sektörünün
neredeyse tek geçim kaynağı olduğu yörelerin ekonomik ve sosyal
sorunlarını tespit etmek amacı ile alınması gereken
önlemlerin araştırılması için Anayasa'nın 98’inci ve
TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105’inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması komisyonu kurulmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz. 21/12/2015
1) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
2) Oktay Vural
(İzmir)
3) Zihni Açba
(Sakarya)
4) Mustafa Mit
(Ankara)
5) Arzu Erdem
(İstanbul)
6) Deniz Depboylu
(Aydın)
7) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
8) Kamil Aydın
(Erzurum)
9) Atila Kaya
(İstanbul)
10) Ümit Özdağ
(Gaziantep)
11) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu (Hatay)
12) Kadir Koçdemir
(Bursa)
13) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
14) Baki Şimşek (Mersin)
15) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
16) Ruhi Ersoy
(Osmaniye)
17) İsmail Ok
(Balıkesir)
18) Seyfettin Yılmaz (Adana)
19) Erhan Usta
(Samsun)
20) İzzet Ulvi Yönter (İstanbul)
21) Emin Haluk Ayhan
(Denizli)
Gerekçe:
Teorik anlamda şehirler, sakinlerinin
çoğunun tarımsal faaliyetler dışındaki işlerle
uğraştığı yerleşim birimleridir. Bu tanım
bağlamında şehir ticaret, sanayi, ulaşım, madencilik
gibi tarım dışı faaliyetlerin devreye girmesiyle birlikte
daha fazla sayıda insanın yaşamaya başladığı
bir yerleşim merkezidir.
Günümüzde gerçekleştirilen iktisadi
fonksiyonlara göre şehir tipleri tarım, sanayi, ticaret ve liman
şehirleri gibi sınıflandırılmaktadır. Bu
sınıflandırmalardan biri de madencilik şehirleridir. Bu
noktada, maden zenginlikleri şehirlerin inşasını hazırlayan
önemli bir etken olarak ortaya çıkmaktadır. Çeşitli madenlerin
çıkarıldığı ya da işlendiği yerleşim
yerlerinin tarihsel süreç içinde nüfusu artmakta ve madencilik faaliyetlerine
bağlı olarak sakinlerinin sosyal hayatında da bir
değişim meydana gelmektedir. Bununla birlikte, madencilik
faaliyetlerinin gerilemeye başlamasıyla bu şehirlerin
sosyoekonomik anlamda yükselişi yerini düşüşe
bırakmaktadır. En son Soma, Ermenek gibi yaşanan maden
facialarında da görülmektedir ki sadece madenlerin bulunduğu
şehirler gerileme veya gelişmeden etkilenmemekte, maden
civarındaki yerleşim birimleri de bundan nasibini almaktadır.
Ülkemizde son on iki yıldır yüksek
seviyelerde seyreden işsizlik oranı -Ağustos 2015, yüzde 10,1-
kırsal kesimlerde daha da yükselmektedir. Geçimini tarımla sürdürmeye
çalışan vatandaşlarımız başarısız
tarım politikaları sonucunda, yetiştirdiği üründen para
kazanamamakta, yılın belli dönemlerinde yaptığı tarımın
dışında geçimini sağlayabilmek için iş
aramaktadır. Madenlerin bulunduğu yerleşim alanlarındaki
geçim sıkıntısının yarattığı bu durum,
bölge yaşayanlarını kazanç olarak her türlü
ihmalkârlığı göze almaya itmektedir. Geçim derdiyle meydana
gelen sosyoekonomik durumun yarattığı çaresizlik sonunda
madenlerde iş güvenliği ve sağlığı, özlük hakları,
sendikalaşma gibi konular göz ardı edilmekte, bunun yanında
denetimlerin yetersizliği de kazalara âdeta kapı aralamaktadır.
Soma, Ermenek gibi maden sektörünün neredeyse tek
geçim kaynağı olduğu yörelerin ekonomik ve sosyal
sorunlarını tespit etmek amacı ile alınması gereken
önlemlerin araştırılması için Meclisimize büyük görev
düşmektedir. Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için
Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İç Tüzüğü'nün 104 ile 105’inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması komisyonu kurulması
gerekmektedir.
3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, özel sektörün aşırı
borçlanmasına neden olan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/210)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Özel sektörün borç rakamları yıllar
itibarıyla giderek yükselmektedir. Özellikle dış borç
rakamları (2015 Haziran 287,4 milyar dolar) ciddî boyutlara
ulaşmıştır. Şu günlerde kur riski altında olan
özel sektörün finansal riskleri, aynı zamanda borç aldıkları
kurumların risklerini de muhteva etmektedir. Özel sektörün
borçlarını ödeyememesi durumunda bankacılık sisteminin
sağlam ve güçlü kalması da beklenmemelidir. Bu yüzden, özel sektörün
aşırı borçlanmasına neden olan sorunların tespiti
amacı ile alınması gereken önlemlerin
araştırılması için Anayasa'nın 98’inci ve TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ile 105’inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması komisyonu kurulmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz. 21/12/2015
1) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
2) Oktay Vural
(İzmir)
3) Zihni Açba
(Sakarya)
4) Mustafa Mit
(Ankara)
5) Arzu Erdem
(İstanbul)
6) Deniz Depboylu
(Aydın)
7) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
8) Kamil Aydın
(Erzurum)
9) Atila Kaya
(İstanbul)
10) Ümit Özdağ
(Gaziantep)
11) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu (Hatay)
12) Kadir Koçdemir
(Bursa)
13) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
14) Baki Şimşek (Mersin)
15) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
16) Ruhi Ersoy
(Osmaniye)
17) İsmail Ok
(Balıkesir)
18) Seyfettin Yılmaz (Adana)
19) Erhan Usta
(Samsun)
20) İzzet Ulvi Yönter (İstanbul)
21) Emin Haluk Ayhan
(Denizli)
Gerekçe:
Türkiye ekonomisinin temel
kırılganlık kaynaklarından biri özel sektörün yüksek
borçları ve borç dolarizasyonudur.
Merkez Bankası verilerine göre, 2015 Eylül
ayı sonu itibarıyla Türkiye'de finansal kesim
dışındaki firmaların net döviz pozisyonu 175,3 milyar
dolar, döviz varlıkları 108,7 milyar dolar ve döviz borçları 284,1
milyar dolardır. Özel sektöre ait bu borcun yalnızca 28,3 milyar
doları ithalat borçları iken kalan 255,8 milyar dolarlık borç
nakdî kredi yükümlülüklerinden kaynaklanmaktadır. Özel sektör, bu 284,1
milyarlık borcun 82,1 milyar dolarını yurt
dışından doğrudan kendileri
sağlamıştır. Firmaların yurt içi bankalara olan
yabancı para cinsinden borçları ise 173,6 milyar dolardır.
Bugün, Türkiye'de,
ihracatçı olmayan firmalara ait borçların çok yüksek
oranının da yabancı para cinsinden olduğu bilinmektedir. Bu
veriler, Türkiye'de özel sektörün döviz kuru riskine maruz olduğunu
göstermektedir. Döviz kurunun son dönemdeki oynaklığı özel
sektörün borçlanmasını ve borç servisini sürdüremeyecek durumda
bırakabilecektir.
Firmaların finansal riskleri, aynı zamanda
borç aldıkları kurumların da riskleri olduğu göz önünde bulundurulduğunda,
firmaların borçlarını ödeyememeleri durumunda
bankacılık sisteminin sağlam ve güçlü kalması
beklenemeyecektir.
Bu yüzden, özel sektörün aşırı
borçlanmasına neden olan sorunların tespiti amacı ile
alınması gereken önlemlerin araştırılması için
Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105’inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması komisyonu
kurulmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
A) Tezkereler (Devam)
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Dünya ve Geleneksel Din Liderleri
Toplantısı” çerçevesinde 31 Mayıs 2016 tarihinde
Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenecek olan “Dinimiz Teröre
Karşıdır” konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisini
temsilen Sakarya Milletvekili ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu üyesi Mustafa İsen’in katılmasına ilişkin
tezkeresi (3/792)
Sayı:
83924060-120.0313707-2 20/5/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Dünya ve Geleneksel Din Liderleri
Toplantısı çerçevesinde, 31 Mayıs 2016 tarihinde Kazakistan’ın
başkenti Astana’da Dinimiz Teröre Karşıdır Konferansı
düzenlenecektir.
Anılan konferansa Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsilen Sakarya Milletvekili ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonu üyesi Mustafa İsen’in katılması hususu, 28/3/1990
tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 2’nci ve 9’uncu
maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük'ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan,
Türkiye’deki yargı sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/151)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
görüşmelerinin Genel Kurulun 24 Mayıs 2016 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
24/5/2016 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmında yer alan (Türkiye’deki yargı
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi) (10/151) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin, Genel Kurulun
24/5/2016 Salı günlü (bugün) birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Efendim, lehinde konuşma
talebinde bulunan Sayın İlhan Cihaner’dir.
Buyurun Beyefendi. (CHP sıralarından
alkışlar)
İLHAN CİHANER (İstanbul) – Herkesi
saygıyla selamlıyorum.
Önce, bir mektuptan alıntı
yapacağım: “Halk mahkemeleri bundan böyle bir karar verirken, sizin
nasıl karar vereceğinize inanıyorsa o yönde karar vermeye
çalışacaktır.” Bu mektup, alıntı
yaptığım mektup, Nazi Almanyası döneminde, yargı
üzerinde Nazi rejiminin yerleştiği dönemde Yargıç Roland
Freisler tarafından Adolf Hitler’e yazılmış bir mektup.
Şu anda, maalesef, özellikle ceza yargısı ortaya konulan
pratiklerle neredeyse bu mektupla bire bir örtüşür hâle gelmiş
durumda. Burada, genellikle, Türkiye’deki yargının sorunları,
sonuçları bir yasa, yasalaşma faaliyetleri çerçevesinde
değerlendirilip çözüm de onun üzerinde aranmaya
çalışılıyor ama asıl önemlisi, yargıçların
yargılama kültürü ve bağımsızlık ve
tarafsızlık algılarıdır. Bunu, aslında, en çok
dile getiren, muhalefetten daha fazla, Hükûmet. Örneğin, Adalet
Bakanı “Bu konudaki anketlerdeki durumumuz iyi gözükmüyor.” diyor, bu
bahsettiği konu da yargıya olan güven.
Üniversitelerin
bazılarına göre, OECD verilerine göre “Yargı sistemine güveni
olan vatandaşlar 2014 yılında yüzde 48 olarak gözüküyor.” diyor.
Bu sayı, bu oran bugünlerde yüzde 30’lara kadar gerilemiş durumda.
Gene, Yargıtay
Başkanı İsmail Rüştü Cirit “Şunu ifade etmek
istiyorum: Geçmişte yargıya güven yüzde 70 idi, şimdi yüzde
30’lara düşmüş durumda.” demiştir. Gene, AKP mensubu olan bir
milletvekili “Yasama bizde, yürütme bizde, yargı bizde.” bir
başkası da “Oğlan bizim kız bizim.” diyerek aslında
yargıda ne kadar büyük sorun olduğunu kendileri söylemiş
oldular. Gene, Cumhurbaşkanı “Yargıya son dönemde en büyük zararı,
yargıyı kendi tekeline almak isteyen birtakım gruplar
vermiştir.” diyerek yargının içerisinde, neyi kastediyorsa,
kastettiği hangi gruplarsa, çok ciddi bir sorun olduğunu ortaya
koymuştur. Gene “Devlet şirket gibi yönetilmeli. Eğer mevzuat
amcayla bu işi yürütmeye kalksaydık biz yanmıştık.”
diyerek en azından mevzuata dair bir soruna işaret etmiş.
Bunların hepsi,
aslında, yargı bakımından ne kadar vahim bir durumda
olduğumuzu ortaya koyuyor. Bunu bağımsız
araştırma kurumları, Avrupa Birliğinin ilerleme
raporları çok daha detaylı bir şekilde ortaya koyuyor. Üstelik
de bunun dışında, AKP’nin yargıda dönüşümü
sağlarken kullandığı birtakım argümanları
hatırlarsak, örneğin, geçmişte Genelkurmaydaki brifinge giden
birtakım yargı mensupları üzerinden 12 Eylül 2010 referandumunu
meşrulaştırırken de, yargıdaki değişimin
temel taşlarını döşerken de yargının hiçbir güç
karşısında brifing alamayacağını ortaya koymuştu.
Ama geldiğimiz noktada, çok daha vahim bir durumla karşı
karşıyayız.
Biliyorsunuz, birkaç gün önce,
yüksek yargı başkanları -Yargıtay, Danıştay ve
Sayıştay Başkanları- Cumhurbaşkanıyla birlikte,
Rize’de çay toplama ve Rize’nin kültürünü tanıtma amaçlı
olduğunu iddia ettikleri bir toplantıya katıldılar.
Bizatihi bu toplantının, özellikle ceza yargısındaki
tartışmalar, bazı partilerin kongreleriyle ilgili ya da
bazı siyasilerle ilgili tartışmalar ortadayken, doğrudan
doğruya yargı bağımsızlığının ve
yargı tarafsızlığının önündeki en büyük
tartışma konularından, başlıklarından birisini
oluşturduğu ortada.
Bunun dışında,
şu anda, yargı iktidarını elinde bulunduran Hükûmetin ve
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yargıyla ilgili temel sorun
olarak kodladığı yargıdaki cemaatçi kadrolaşma sorunu
var. Kuşkusuz, bu cemaatçi kadrolaşma göz ardı edilemez, mücadele
de edilmeli ancak bugüne kadar izlenen mücadele yöntemi bu sorunu çözmekten
ziyade daha fazla çetrefil hâle getirmeye başladı. Her şeyden
önce, cemaatçi yargıya olan eleştiriler, bir çeşit, bu
yargıçların hukuk dışı bir bakış
açısıyla formatlanmasına ilişkindi ama şimdi,
aynı formatın siyasi iktidar tarafından
atıldığını görüyoruz. Oysa oradaki sorun, formatlanma
mekanizması; formatın kim tarafından
atıldığı ikincildir. Bugün birisi atar formatı,
yarın gelip başka birisi atar ama oradan da adalet çıkmaz.
Tabii ki bu sorunların
etraflıca tartışılıp, Parlamento tarafından
ortaya konulup sorunların da sağlıklı bir şekilde
çözüme kavuşturulması lazım. Önergemiz tam da buna ilişkin.
Kuşkusuz, sadece yüksek
yargıya, hâkim, savcılara ilişkin sorunlar yok, yargı
personelinin, yargı emekçilerinin de yıllardan beri çözülemeyen
birçok sorunu var. Başta, atama, nakil ve terfilerde özellikle gene
“cemaatle mücadele” adı altında yürütülen eşitsiz ve yeni bir
kadrolaşma modeli, yargıda inanılmaz bir rahatsızlık
yaratmış durumda. İstinaf mahkemelerinin nasıl
çalışacağı, başarıya ulaşıp
ulaşmayacağı, daha başlarken ölü bir proje olarak
doğup doğmadığı konusunda çok ciddi sorunlar ve
tartışmalar var. İşte, bunların tamamının
Parlamentoda tartışılıp sağlıklı
çözümlerinin ortaya konulması için bu önergeyi vermiş bulunuyoruz.
Tabii, bu uyumlu yargı, kuvvetler
arasındaki kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetlerin uyumu
noktasını göstermesi açısından yüksek yargı
başkanlarının Rize’deki toplantısıyla ilgili bir
çağrı yapmak istiyorum ben. Umuyorum ki aynı başkanlar, MHP
Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’yle birlikte Osmaniye’de de
yaprak sarması şenliğine katılırlar, orada yaprak
sarmasının sorunlarına dair bir farkındalık
yaratırlar; Sayın Demirtaş’la birlikte Diyarbakır karpuzunun
sorunlarıyla ilgili böyle bir etkinliğe katılırlar; Genel
Başkanımız Kılıçdaroğlu’yla da Dersim
dağlarında türkü nasıl söyleniyormuş, mantar nasıl
toplanıyormuş Tunceli’de, bununla ilgili bir etkinliğe
katılırlar. Aksi takdirde, bu yaptıkları doğrudan doğruya
kuvvetler arasında uyumun değil, Führer’e, iktidara, tek adama
uydurulmuş bir yargının en somut göstergesi hâline gelecektir ve
buradan ben de bugün Genel Başkanımızın grup
toplantısında yaptığı istifa
çağrısını tekrar etmek istiyorum: Ya istifa edeceklerdir ya
da toplumun geri kalanına tarafsızlıklarını,
bağımsızlıklarını gösterecek bir açıklamayla
bu jestlerinin ne anlama geldiğini anlatmak zorundalar.
Bunun dışında,
özellikle cumhuriyet savcılarımıza da bir çağrı yapmak
istiyorum. Bakın, Türkiye’de yargıya olan güven, cumhuriyet
savcılarına olan güven o boyutta örselenmiş durumda ki -belki de
dünya yargısı içerisinde eleştiriye en çok muhtaç hâle
gelmiş- Amerika’da açılan bir soruşturma, 17-25 Aralık
soruşturmasıyla bağlantılı olduğu
anlaşılan bir soruşturma Türkiye’de bu savcıyı
neredeyse kahraman hâline getirmiş durumda. Bunun özellikle cumhuriyet
savcıları tarafından, yargı iktidarını elinde
bulunduran tüm kesimler tarafından etraflıca düşünülüp, bu
gidişin Türkiye’yi bir felakete, topyekûn bir çöküşe götürdüğünü
fark edip yeniden özgür, bağımsız, adaleti arayan, adaleti
önceleyen, tarafsız bir yargıyı inşa etmemiz gerekir diye
düşünmeleri gerekir. Umuyorum ki en çok Hükûmetin, Hükûmet mensuplarının,
AKP’lilerin şikâyet ettiği, yargının sorunlarının
araştırılması için vermiş olduğumuz bu önergeye
onlar olumlu oy verirler ve biz de Parlamentoda gerçekten, sahici, üzerinde
uzlaşılmış, sorunları çözen bir perspektif ortaya
koyabiliriz. İnanın bana, eğer bunu yapmazsak, mücadele
ettiğinizi iddia ettiğiniz konu başlıklarının
hiçbirinde başarıya ulaşamayacaksınız.
Saygılar sunuyorum,
sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri aleyhinde
Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mehmet Parsak.
Buyurun Beyefendi. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET PARSAK
(Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin yargı sisteminin sorunları hakkında
vermiş olduğu grup önerisi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi
Meclisi ve saygıdeğer hazırunu saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
“yargı sistemimizdeki sorunlar” denilince, tabii, önce bir sistemden söz
etmek lazım fakat ne yazık ki özellikle AKP hükûmetlerinin iktidarda
olduğu dönemde, yani 2002 yılından bu yana, adına “sistem”
diyebileceğimiz bir durum çoğunlukla ne yazık ki mümkün
değil. Yani başka her şey söylenebilir ama içinde
bulunduğumuz, yargımızın içinde bulunduğu durumla
alakalı “sistem” lafını edebilmek gerçekten güç.
Evet, yargı
sistemimizde, adalet mekanizmamızda AKP iktidarlarından önce de çok
ciddi problemlerimiz vardı. Milletimizin belli bir kesimi her zaman
yargıya güvenmek noktasında zorluk çekti ama hiçbir dönemde, ne
yazık ki, AKP’nin iktidarda olduğu dönem kadar yargının
siyasallaşması ve bu siyasallaşma tablosundan dolayı
yargıya güven duyulmaması, yargıya güven endekslerinin yüzde
14’lere kadar düşmüş olması ve bunun AKP hükûmetleri
dönemlerindeki Adalet Bakanları tarafından ne yazık ki hicapla
dile getirilmesi gibi bir gerçekle bu kadar yoğunlukla, bu kadar
çoğunlukla karşılaşmadık. Özellikle, 2002
yılından sonraki tabloya baktığımızda -biraz önce
de ifade ettiğim gibi- yargı en fazla tartışılan
alanlarımızın başında geldi ve hep şöyle
değerlendirildi: “Biz bir yasa çıkarıyoruz, Anayasa Mahkemesine
gidiyor ve Anayasa Mahkemesi bunu iptal ediyor. Biz siyasi sorumluluğu
taşıyan Hükûmet olarak bir idari tasarrufta bulunuyoruz, bir
yönetmelik çıkarıyoruz, bir tüzük çıkarıyoruz; bu,
Danıştay tarafından iptal ediliyor.” İşin
açıkçası, Anayasa Mahkemesinin görevi, çıkarılmış
olan yasalarda Anayasa’ya bir aykırılık söz konusuysa bu durumu
tespit edip iptal kararı vermektir. Keza, Danıştay başta
olmak üzere idari yargının da görevi, idarenin
çıkarmış olduğu bu düzenleyici işlemlerde bir
hukuksuzluk söz konusu olduğunda bununla ilgili hukuka
aykırılığı hükme bağlamak, bunu ortadan
kaldırmaktır. Ben avukatlık mesleğinden gelen bir
milletvekilli olarak şunu üzülerek ifade etmek durumundayım:
Özellikle, vatandaş ile idarenin nizalaşması
bakımından 2002 yılına kadar cumhuriyet tarihi boyunca
açılmış olan dava sayısı ile AKP hükûmetleri döneminde
2002 yılı ile 2009 yılı arasında
açılmış olan dava sayısı aynı. Yani, tüm
cumhuriyet tarihi boyunca 2002 yılına kadar idareye karşı
vatandaşın, personelin açtığı davalar ile AKP iktidara
geldikten sonra 2009 yılına kadar açılmış olan dava
sayısı aynı ve bu dönemde çok ciddi hukuksuzluklarla
karşılaştık. Elbette ki bundan memnun olmadık ve biraz
önce zikrettiğim “Biz kanun çıkardığımızda
Anayasa Mahkemesine gidiyor, Anayasa Mahkemesi bunu iptal ediyor;
Danıştay bunu ortadan kaldırıyor.” denilen dönemde,
bunların en yoğunlaştığı bir zamanda milletimiz
bir Anayasa değişikliği referandumuyla karşı
karşıya geldi: 12 Eylül 2010. Şimdi, 12 Eylül 2010 Anayasa
referandum sürecinde Anayasa’mızın 26 maddesini milletimizin huzuruna
götürdük ve özellikle, bugün, o 26 maddeden 2 madde hariç, eminim, huzurda
bulunan milletvekillerimizin önemli bir çoğunluğu da geri kalan
maddelerin neler olduğunu çok da fazla hatırlayabilecek durumda
değil çünkü 12 Eylül 2010’daki referandumun temel sebebi biraz önce
zikrettiğim Anayasa Mahkemesinden dönme, Danıştaydan dönme
durumları olduğu için, bir, Anayasa Mahkemesinin
yapısını yeniden düzenlemek; iki, HSYK’nın
yapısını düzenlemek ve böylelikle HSYK üzerinden kürsü hâkimleri
ve genel olarak yargı sistemini kontrol altına almak gibi bir saik
söz konusuydu.
Büyük ajitasyonlarla, duygu sömürüleriyle ve büyük
vaatlerle yani o zamanki “billboard”ları gözümüzün önüne getiriyoruz,
Göktürk uydumuzun uzayda olacağı vesair sunumlarla, vaatlerle ve 12
Eylül 1980 ihtilalinin doğurduğu 1982 Anayasası’ndan kurtulma
noktasında büyük bir adım olduğu düşünülerek, hiç
unutmuyoruz, ülkücü şehidimiz Kurumahmutoğlu’nun Samsun’da annesi,
kardeşi meydanlara, mitinglere çıkarıldı, Meclis
kürsülerinde yine rahmetli ülkücü şehidimiz Pehlivanoğlu’nun
mektupları okundu, eksik okundu. Böylelikle, genel bir istismar sürecinin
sonunda da o Anayasa değişikliği gerçekleştirildi.
Anayasa
değişikliği gerçekleştirildikten çok kısa bir süre
sonra asıl hedef durumundaki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda
ilk oluşum aşamasında -üzülerek ifade ediyorum- deyim yerindeyse
ava giderken avlanmış olunduğu gerçeğiyle
karşılaşıldı ve hızla yeniden, bozulmuş olan
bu yargının düzeninin yeniden düzeltilmesi, çivisi
çıkmış olan o yargı sisteminin yeniden olması gereken
noktaya getirilmesi gayretleri idari planda girişimler noktasında
geldi. 24’üncü Dönemde Anayasa Uzlaşma Komisyonunda bununla ilgili daha yeni
değişmiş olan HSYK’ya ilişkin olarak bir
değişiklik yapılması teklifi AKP Grubu tarafından
sunuldu ve 17-25 Aralığa geldiğimizde bu işin artık
bir bumerang gibi bir noktaya geldiği de gözetilerek bir devlet kriziyle
de sonuçlanmak suretiyle artık içinden çıkılmaz bir hâl
aldığı gözlendi.
Bakın, biz bugünlerde, Yargıya Güven
Endeksi’nin yüzde 14’lere kadar düştüğünü görüyoruz. Ülkemizde,
başbakan asılan dönemde, 1960’ta yüzde 50’nin altına
düşmemişti yargıya güven. Ama böylesi bir dönemde sokaktaki
vatandaş her yere güvense ne yazık ki yargıya güvenebilecek
durumda değil ve bundan dolayı biz belki bir yirmi yıl daha
uğraşarak ve biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu süreçte de
sorumlu siyaset anlayışımızı sürdürerek bir duruş
sergiledik. Ama acı tablo da hepimizin gözleri önünde ne yazık ki. Ve
yargı sistemimizin içinde bu temel perspektiften hareketle, personel
düzeninden tutunuz, yargı faaliyetinin yürütüldüğü adli mercilere, bu
faaliyetlerin sonucunda ortaya çıkan hükümlerin infaz edildiği
cezaevlerine, tutukevlerine, iş yurtlarına varıncaya kadar çok
ciddi problemlerle karşı karşıyayız.
Dolayısıyla da, bu sorunların araştırılması,
bu sorunların önlenmesi için yapılacak hususların tespit
edilmesi yönünde verilmiş olan araştırma önergesi
çıkış itibarıyla bu yönüyle doğrudur. Ama şunu da
ifade etmeden geçemeyeceğiz ki, Cumhuriyet Halk Partisinin bu
araştırma önergesi Avrupa Birliği uyum yasalarına istinat
ediyor. Yani Türkiye'de yargının siyasallaşması, yargı
sisteminde genel olarak sıkıntılar varsa, bu, Avrupa
Birliği raporlarında olmasa araştırma önergesine konu
olmayacak mı? Bu sorunların ortadan kaldırılması için
bu aziz milletin iradesinin yegâne tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet
Meclisi bunlarla ilgili bir şey yapmayacak mı? Dolayısıyla,
Cumhuriyet Halk Partisinin bu yaklaşımını bu yönüyle
doğru bulmamakla birlikte, bunun gerçekten milletimizin ihtiyacı,
gerçekten milletimizin hakkı olduğunu gözeterek ama karşılaştığımız
tablonun da en önemli problemlerimizden, en sürecek problemlerimizden biri
olduğu gerçeği karşısında da netice itibarıyla bu
araştırma önergesinin sonunda bu yönde kurulacak komisyon için “evet”
oyu da kullanacağımızı ifade ederek yüce Meclisi bir kere
daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Öneri lehinde, Sayın Filiz
Kerestecioğlu.
Buyurun Hanımefendi. (HDP
sıralarından alkışlar)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, yargı, çok derin
ve detaylı konuşulması gereken bir konu gerçekten hele içinde
bulunduğumuz dönemde. Daha milletvekillerinin haklarında düzenlenen
fezlekelerin içeriğinden haberdar olmadığı, neden yargılandıklarını
bilemedikleri, bu bilgiye sahip olamadıkları bir ülkede
bağımsız ve tarafsız yargıyı, üstelik de bunun
garantörlerinden birisi olması gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinde
konuşacağız. İlahi adalet insana maalesef bu görevi de
veriyor.
Bugün, hiçbir gazetecinin güvence altında
olmadığı, düşüncesini söyleyen hiç kimsenin aslında
güvence altında olmadığı bir dönemi yaşıyoruz.
Kendisi, gazetecilik görevini yapan gazetecilere ilişkin Anayasa Mahkemesi
kararını tanımadığını ifade eden, yasama,
yürütme ve yargıyı tek elde toplamaya çalışan, sürekli,
muhalif olan herkese hakaretler yağdırdığı hâlde
kendisine karşı insanların -2 bine yakın-
Cumhurbaşkanına hakaret davasıyla
yargılandığı ve çoğunun da mahkûm olduğu bir
ülkede, yetkisini sürekli Anayasa’ya aykırı olarak kullanan bir
Cumhurbaşkanının olduğu bu ülkede, bağımsız
ve tarafsız yargıyı konuşacağız. Bunu
konuşmak gerçekten zor. 1980’leri, 1990’ları ve bugünleri de
yaşayan birisi olarak ifade etmek isterim ki Türkiye'de yargı belki
hiçbir zaman tam anlamıyla tarafsız ve bağımsız
olmadı; evet, doğrudur, ama bugünkü kadar yargı
mensuplarının ve vatandaşların kendilerini bu kadar
tedirgin ve güvencesiz hissettiği, yargıdan yana hiçbir güven
duymadıkları başka bir dönem de galiba olmadı.
Şimdi, araştırma önergesinde ifade
edildiği gibi, Avrupa Birliğinin Türkiye İlerleme Raporu’nda
getirdiği eleştirilerin yanı sıra, aynı zamanda Avrupa
Konseyinin de özellikle milletvekillerinin ifadeleri nedeniyle
yargılanması konusundaki endişelerini ifade ettiği bir
açıklaması oldu yakın zamanda ve “Temsilciler yargılanma
korkusu olmadan kendilerini ifade edemez hâle gelmiştir.” diyor,
“Türkiye'deki yargı kararları ifade özgürlüğüyle
bağdaşmamaktadır ve Avrupa Konseyinin ifade özgürlüğüyle
ilgili standartlarına uymayı vadeden Türkiye'yi bu standartlara
uymaya davet ediyoruz.” diyor.
Ben, “Avrupa oraya davet ediyor, buraya davet
ediyor.”la, yargı faaliyeti içerisinde bulunduğum otuz yıl
boyunca aslında çok ilgilenen bir insan olmadım.
İmzaladığımız uluslararası sözleşmelere,
bunlar Anayasa 90’a göre iç hukuk hükmünde olduğu için uymak zorunda
olduğumuzu biliyorum ve buna uymak, buna uygun dilekçeler hazırlamak
için çaba gösterdim, ama önemli olan, gerçekten bizim bu ülkede neyi
yaşadığımız ve vatandaşlarımıza neyi
yaşattığımızdır, sadece Avrupa standartları
değil. Ben, Sayın İlhan Cihaner’in de zaten bunu düşünerek
bu önergeyi verdiğini düşünmüyorum, kendisi de Türkiye'de bu
standartların olması için mücadele eden insanlardan biridir, fakat,
hakikaten, adil ve bağımsız bir yargı herkes için, hepimiz
için bir ihtiyaçtır ve maalesef, adalete erişimin bu kadar zor
olduğu bir ülkede demokrasiden söz etmek de mümkün değildir. Bunun
adı ancak bir darbe rejimi olabilir, bir diktatörlük olabilir.
Sıkıyönetim mahkemeleri, devlet güvenlik
mahkemeleri, özel yetkili mahkemeler, bütün bunlarla gelen tarihî süreç bugün
sulh ceza mahkemeleriyle devam ettiriliyor ve öyle ki bir sulh ceza
mahkemesinin kararına, aynı sulh ceza mahkemesinin kararına
yapılan itirazı, 2 kez, yine aynı sulh ceza mahkemesi değerlendirebiliyor.
Yani, denetimin de tamamen saf dışı
bırakıldığı bir dönemi yaşıyoruz.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi adil
bir yargı için öncelikle bağımsız ve tarafsız bir
yargının olması gereğinden söz etmektedir. Bugün keyfî
olarak yerlerinden alınan, yıllarca yürüttükleri ve hâkim
oldukları davalar ellerinden alınan ve iktidarın istediği
kararları verecek olan yargıçların, savcıların
getirildiği yargılamalarla maalesef karşı
karşıyayız. Bir ülkede, değerli milletvekilleri, ne kadar
çok siyasi dava olursa o ülke aslında o kadar demokrasiden yoksundur.
Çünkü, normalde, bir ülkede örneğin, af olması gerekiyorsa
aslında devlet, vatandaşın vatandaşa
yaptığını affetme hakkına sahip değildir, devlet
aslında siyasi olarak bir af getirebilmek durumundadır. Ama,
Türkiye’de olagelen, sürekli siyasi davalar, sürekli o 141, 142 -zamanında
benim de yargılandığım- ve bu gibi, ifade özgürlüğüyle
ilgili maddeler, bunların sürekliliği, insanların
düşüncelerini ifade ettikleri için yargılanmaları ve
bağımsız olmayan mahkemelerdir. Sonunda gelen af da adli
suçlulara, tecavüzcülere, gaspçılara gelir, hiçbir zaman siyasilere gelmez
ki devletin buna hiç hakkı olmadığı hâlde. Bugün de evet,
bu ülke bir siyasi davalar tarlası. Ergenekon, Balyoz, KCK gibi siyasi
davalar ne kadar çoksa, dediğim gibi, adil ve bağımsız
yargıdan söz etmek de o kadar imkânsızdır.
Bugün, Demokratik Toplum Partisi Başkanı
Kamuran Yüksek gibi binlerce Kürt siyasetçi hâlen, sadece siyaset
yaptıkları için yargılanmaya devam ediyorlar. Ve siz
dokunulmazlıkları kaldırarak bu adil ve tarafsız olmayan
yargıya aynı zamanda milletvekillerini
yargılatacaksınız. Buyurun, yargılatın.
Koca koca binalar yaparak ve “Dünyanın en
büyüğü, Avrupa’nın en büyüğü.” diyerek, maalesef, adalete
erişmek mümkün olmuyor. Gerçekten, adaleti büyütmek gerekiyor, o AVM
benzeri, insanların birbirine yabancılaştığı
binaları değil.
Adliyeler hâlâ vatandaşlarımızın
tanık olarak dahi gitmeye korktuğu yerler. Adalete erişim
vatandaşlar için de aynı zamanda çok güç. İnsanlar
kolaylıkla adalete erişebileceklerine, orada hakkını
savunabileceklerine inanarak adliyelere gitmiyorlar. Böyle bir sistem de
kurulmuş değil.
Yargıyı en fazla denetleyecek olan
unsurlar yurttaşlarımız, yani yargılanan insanlar ya da
hakkını arayan insanlar. Aslında o denetim en fazla
yurttaşlar tarafından sağlanabilir. Ama bugün bu yurttaşlar
yüzde 30 ve bunun altında oranlarda yargıya güveniyorlar. Ve bu
güvenin sıfırlandığı bir yerde, gerçekten,
aslında bir süre sonra vatandaşların sorunlarını kendi
kendilerine çözmeye başladıklarına da biz tanık olabiliriz
ki bu bir ülke için en tehlikeli olan şeydir.
Evet, “Bu bize yeter.” diyorsanız, “Bu adalet
seviyesi bize yeter. Bizim Bakanlığımız da bundan memnun.”
diyorsanız bilemeyiz ama bize hiçbir zaman yetmedi ve bundan sonra da
yetmeyecek. Bizim hak ve adalet seviyemiz bu değil. Biz 1990’lı
yıllarda insan haklarını savunurken karşımıza
“Kahrolsun insan hakları.” diyebilen Emniyet görevlileri bile
çıkmıştı. Komik, trajikomik bir şey ama ben bunu
yaşadım, gerçekten “Kahrolsun insan hakları.” diye
bağırabiliyorlardı. Şimdi, bugün gene aynı
şeylere dönmek istemiyorsak gerçekten bağımsız ve
tarafsız bir yargıya sahip olmak zorundayız.
Ben bu anlamda yargı mensuplarına,
kendimin de savunma olarak önemli unsurlarından biri olarak mensup
olduğum yargı mensuplarına, özellikle yargıçlara ve
savcılara da birkaç söz söylemek istiyorum: Eğer gerçekten adil bir
yargı faaliyeti yürütmek istiyorsanız sizler de en azından bu
yasalara ve iç hukuk hükmünde olan uluslararası sözleşmelere uyun ve
sadece Cumhurbaşkanının “Yargıyı göreve
çağırıyorum.” sözünün peşinden koşmayın, adaletin
peşinden koşun çünkü gerçekten iktidarlar da değişir ama
adil yargılanma herkese lazımdır ve sizlerin de ihtiyacı
olabilir. İktidarlar değişir, insan onuru değişmez.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Öneri aleyhinde, Nevşehir Milletvekili
Sayın Murat Göktürk.
Buyurun Beyefendi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri ve ekranları başında
bizleri izleyen çok aziz milletimiz; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ülkemizin
yargı sisteminin her açıdan araştırılmasına
ilişkin Meclis araştırması açılması önergesi
aleyhine söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi en
içten saygılarımla selamlıyorum.
Yine, sözlerime başlarken bugün kurulan 65’inci
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin milletimize, vatanımıza hayırlar
getirmesini Cenab-ı Allah’tan temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yaklaşık yirmi yıl avukatlık yaptım
ve 1991 yılından beri de hukuk camiasının içindeyim. Bizden
önceki dönemde de, bizim dönemimizde de yargının tamamen
bağımsız ve tarafsız olduğunu iddia etmek doğru
değildir ancak yargının bağımsızlığını
ve tarafsızlığını temin için ne
yapıldığı önemlidir.
Şimdi, ben, kendi gördüğüm tespitleri
burada dile getirmek istiyorum. Avukatlık yaptığım dönemde
Türkiye'nin birçok yerinde adliye binaları gerçekten yargının
yargılama faaliyetinin vakarına yaraşmayacak, yakışmayacak
bir hâldeydi. Biz, ilk iş olarak, özellikle ve önemle, bu yargı
faaliyetinin ülkenin ve yargının vakarına yakışır
bir hâle getirilmesi için çok ciddi çalışmalar yaptık ve bu
kapsamda da yüzlerce -fiziki yapıyı düzeltecek- adliye binası ve
çalışanların, avukatların, hâkimlerin, savcıların
ortamlarını iyileştirecek çalışmalar yaptık.
Bunun yanında, fiziki altyapı
kapsamında yargının şeffaflığını ve
tarafsızlığını teminat altına alacak “Ulusal
Yargı Ağı Projesi” dediğimiz UYAP sistemini işler hâle
getirdik. Bugün teknolojinin vermiş olduğu bu imkândan istifade etmek
suretiyle, bu sistemle elektronik ortamda dava açılması, takip
yapılması ve soruşturma yapılması mümkün hâle geldi.
Yine ihtiyaç duyulan -ki bu her zaman, her
aşamada söylenir hâkim, savcı açığı- gerçekten ülkenin
ihtiyacını karşılayacak, dosya sayısını
eritecek, ortadan kaldıracak, yığılmayı ortadan
kaldıracak, önemli bir şekilde azaltacak hâkim, savcı
alımları yapmak suretiyle bu beklemeleri,
yığılmaları, zaman geçmesini ortadan kaldırmaya
çalıştık. İdari yargıda ve adli yargıda bizden
önceki dönemde ortalama dava sürelerine baktığımızda, zaten
bunun ne kadar önemli olduğu ve ne kadar mesafe katedildiği de yine
ortaya çıkmış olacaktır.
Yine AK PARTİ zamanında yapılan
reformlarla -mesela sıkıyönetim mahkemeleri, özel nitelikli
mahkemeler- Türk Ceza Kanunu’nda ifade özgürlüğünün önünde engel olan
maddelerde -işte çok bilinen 141 ve 142’nci gibi maddelerde- özgürlükler
ve demokrasi lehine ciddi düzenlemeler yapıldı.
Şimdi burada
konuşurken arkadaşlarımız şunları söylediler:
İşte, temsilcilerin kendini bağımsız bir şekilde
ifade edemez hâle geldiği, işte siyasiler üzerinde siyasi
davaların çokluğu ve siyasi baskının
oluşturulduğu vesaire. Şimdi, şunu
karıştırmamak lazım: Terör ve teröre destek vermek ile
siyaset yapmak aynı şey değildir. Teröriste destek vermek, bu
ülkenin bölünmez bütünlüğü aleyhine bir şeyler yapanlara arka
çıkmak, onların arkasında durmak ile siyaset yapmak farklı
şeyler. Siyaset bu ülkenin geleceği, hayrı ve menfaatleri için
yapılır; yoksa siyaset siyasetçiler, bu ülkeyi bölmek isteyenler, bu
ülkenin sokaklarını kana bulayanlar, tekrar Türkiye’yi karanlık
zamanlara götürmek isteyenler için ve bunların destekçileri için
yapılmaz. Dolayısıyla, bu ülkenin kanunları buna izin
vermez hiçbir zaman vermediği gibi ve kim olursa olsun siyaset değil
de teröre destek verenler şeklinde, terör destekçisi şeklinde
faaliyette bulunanlar bunun sonuçlarına katlanır. Türkiye’de bir hukuk
sistemi vardır ve nihayetinde sistem kendi içerisinde gerekeni yapar ve
yapmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
yine yargının tarafsızlığını ve
bağımsızlığını temin açısından
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yapılan düzenlemeyle, 12 Eylül
2010 tarihinde yapılan referandumla getirdiğimiz düzenlemeyle samimi
bir şekilde hâkimlerin tarafsızlığı ve
bağımsızlığı teminat altına alınmak
istenmiştir. Ancak zaman içerisinde bu sistemde aksaklıklar ortaya
çıkmıştır, tartışılır hâle
gelmiştir. Ama, zaten Türkiye Büyük Millet Meclisi ülkenin
karşılaşmış olduğu sorunları gerçekten çözme
yeridir. İşte, burada bütün meselelerimizi konuşup çözmemiz
lazım. Eğer bu hususta bir eksiklik, bu hususta bir
farklılık varsa bunu yasal hâle getirmek suretiyle çözebiliriz.
Burada bizim çok çalışıp çok fazla iş üretmeye
ihtiyacımız var.
Değerli arkadaşlar,
yine konuşmacı arkadaşlarımızdan birisi “İdari
yargı açısından cumhuriyet tarihinde açılan dava
sayısı ile bizim dönemimizde, AK PARTİ döneminde açılan dava
sayısı aynı.” diye bir şey söyledi. Evet, ben de meslekten
biliyorum, şimdi ben de şöyle söylemek ve cevap vermek istiyorum:
Gerçekten, idari yargı açısından idarenin eylem ve
işlemlerine karşı vatandaşın açmış
olduğu davalar olduğuna göre ve cumhuriyet tarihinde yapılan
bütün icraatları, hangisi olursa olsun, kalem kalem ele
aldığımızda AK PARTİ zamanında yapılan
icraatlar hepsine denk olduğuna göre, bu davaların bu oranda
fazlalaşmasını anlamamak mümkün değildir. Yani
kamulaştırmaya ihtiyaç vardır, yol yaparsınız;
cumhuriyet tarihinde, mesela, işte, toplam 6 bin kilometre duble yol
yapmışsınızdır ama AK PARTİ zamanında 18 bin
kilometreye yakın duble yol yaparsanız, kamulaştırma
davaları da o oranda artar. Aynı şekilde hizmet binaları yaparsanız,
hastaneler yaparsanız, aynı şekilde vatandaşla bu
şekliyle muhatap olunacak işlere girişirseniz nihayetinde dava
hususunda bu oranda bir fazlalıkla
karşılaşırsınız. Bu, ülkede bir kaos
olduğunun değil, daha fazla
çalışıldığının, daha fazla iş
üretildiğinin, daha fazla hizmet edildiğinin bir göstergesidir;
keşke olmasa ama bu kaçınılmaz bir sondur. Herkesin
yargıdan yüzde yüz memnun olması -avukatlık tecrübemden
gördüğüm kadarını aktarayım- mümkün değildir ama
yargının amacı, adil bir şekilde, tarafsız bir
şekilde, bağımsız bir şekilde bunun gereğini
yerine getirmek, kanunlara ve Anayasa’ya uygun olarak kişiler
hakkında karar vermektir.
Şimdi, burada, AK
PARTİ zamanında yani partimiz zamanında yapılan
icraatların tamamı, ülkenin daha özgür olmasını
sağlamak, daha demokratik bir ortamda insanların
yaşamasını sağlamak ve aynı şekilde yargıda
yargı mensuplarının tarafsız ve bağımsız bir
şekilde yargılama faaliyetini yerine getirmesine imkân sağlamak
içindir. Bu hususta da yaptığımız şeylerle ilgili
memnuniyet de zaten ortada.
Bunun yanında, geçtiğimiz dönemde, 24’üncü
Dönemde yaptığımız yargı açısından
yargı mensuplarının maddi durumlarını
iyileştirici çalışmalarımızı da hatırlatarak
sözlerime son vermek istiyorum. Gerçekten, hâkim ve
savcılarımızın ekonomik olarak ciddi anlamda bir
iyileştirmeye ihtiyaçları vardı. Buna Hükûmetimiz kulak verdi ve
bu hususta önemli çalışma yaptık, birlikte yaptık bunu;
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak gerekli iyileştirmeyi yapmak suretiyle
bu husustaki eksikliği de bir nebze... Tabii hiçbir şey mükemmel olmuyor
ama en azından samimi bir şekilde iyileştirmek ve düzeltmek için
bir gayret göstermek gerekiyor. Bu hususta da bir gayret gösterdiğimizi,
yine bunu hep birlikte yaptığımızı düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, ülkemizin
karşılaşmış olduğu yargı
tarafsızlığı ve
bağımsızlığıyla ilgili sorunlarda AK
PARTİ’nin samimi bir şekilde bugüne kadar bunların
iyileştirilmesi noktasında çalıştığını
ve bundan sonra da aynı gayretle ve aynı azimle çalışmaya
devam edeceğini bildiriyor, yüce heyetinizi ve aziz milletimizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Göktürk.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- AK PARTİ Grubunun, 65'inci Bakanlar Kurulu
Programı'nın Genel Kurulun 24 Mayıs 2016 Salı günkü
birleşiminde okunmasına; 24 Mayıs 2016 Salı günü Bakanlar
Kurulu Programı'nın okunması ile Bakanlar Kurulu Programı
üzerinde 27 Mayıs 2016 Cuma günü yapılacak görüşmeler ve 29
Mayıs 2016 Pazar günü yapılacak güven oylamasının gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer
almasına ve bu günlerde Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları ve işaret oyuyla yapılacak seçimler hariç
başkaca konuların görüşülmemesine; 27 Mayıs 2016 Cuma günü
saat 15:00'te, 29 Mayıs 2016 Pazar günü ise saat 11:00'de
toplanmasına; Bakanlar Kurulu Programı üzerinde 27 Mayıs 2016
Cuma günü yapılacak görüşmelerde Hükûmet ve siyasi parti
grupları adına yapılacak konuşmaların kırkar
dakika (bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilir)
kişisel konuşmaların onar dakika olmasına; bu
birleşimlerinde program üzerinde görüşmelerin tamamlanmasına
kadar çalışmalarını sürdürmesine; 25 ve 26 Mayıs 2016
Çarşamba ve Perşembe günleri toplanmamasına ilişkin önerisi
24/5/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 24/5/2016 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Coşkun Çakır
Tokat
AK PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun;
65'inci Bakanlar Kurulu Programı'nın 24
Mayıs 2016 Salı günkü (bugün) birleşiminde okunması; 24
Mayıs 2016 Salı günü (bugün) Bakanlar Kurulu Programı'nın
okunması ile Bakanlar Kurulu Programı üzerinde 27 Mayıs 2016
Cuma günü yapılacak görüşmeler ve 29 Mayıs 2016 Pazar günü
yapılacak güven oylamasının gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer alması ve bu günlerde
Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları ve işaret
oyuyla yapılacak seçimler hariç başkaca konuların
görüşülmemesi,
27 Mayıs 2016 Cuma günü saat 15.00'te, 29
Mayıs 2016 Pazar günü ise saat 11.00'de toplanması, Bakanlar Kurulu
Programı üzerinde 27 Mayıs 2016 Cuma günü yapılacak görüşmelerde
Hükûmet ve siyasi parti grupları adına yapılacak
konuşmaların kırkar dakika (bu süre iki konuşmacı
tarafından kullanılabilir) kişisel konuşmaların onar
dakika olması, bu birleşimlerinde program üzerinde görüşmelerin
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi,
25 ve 26 Mayıs 2016 Çarşamba ve
Perşembe günleri toplanmaması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneri hakkında, lehinde ve
aleyhinde ikişer kişinin söz talebi vardır.
Lehinde, Sayın Mehmet Naci Bostancı,
Amasya Milletvekili.
Buyurun Beyefendi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İzmir Milletvekili Sayın Binali
Yıldırım’ın Başbakanlığında kurulan
65’inci Hükûmet memleketimize, milletimize ve tüm mazlumlar
coğrafyasına hayırlı olsun.
Esasen, bizim grup önerimiz de bugün kurulan 65’inci
Hükûmet Programı’nın okunması, müzakerelerinin
yapılması ve güvenoyunun gerçekleştirilmesine ilişkin bir
düzenlemeyi içeriyor. Bugün, inşallah, Hükûmetin programı okunacak,
cuma günü müzakereleri yapılacak, pazar günü de güven oylaması
gerçekleştirilecek ve Hükûmet, elbette ki yoluna devam edecek.
Kıymetli arkadaşlar, Sayın Binali
Yıldırım’ın Başbakanlığında 65’inci
Hükûmetin kurulma süreci kamuoyu tarafından da takip edildi, çok
çeşitli tartışmalar da yapıldı. Bildiğiniz gibi,
AK PARTİ, iktidar partisi, halkımızın
yarısının oylarını almış olan siyasi parti
22 Mayısta bir kongre gerçekleştirdi. Bu kongrede Sayın Ahmet
Davutoğlu görevi bıraktı, Sayın Binali
Yıldırım kongre delegelerinin oylarıyla görevi
devraldı; 65’inci Hükûmetin kurulma meselesi ve bugünkü bizim grup
önerimizin de esbabımucibesi bu şekilde ortaya çıkmış
oldu. Bu süreç yaşanırken gerek Mecliste gerekse başka yerlerde
işin hakikatini, siyasi ve toplumsal gerçekliğini ıskalayan,
biraz da pejoratif bir dille “Tek bir kişi emrediyor, sizler de
yapıyorsunuz.”, “Bir kişinin iradesiyle her şey
şekilleniyor.” tarzında, olup bitenleri anlamaktan uzak ve esasen, o
aklı yürütenlere de zarar ve ziyan verici, onların da toplumla
bağ kurmasına mâni olucu değerlendirmeler yapıldı.
Burada, tek kişi denilerek kastedilen kişinin Sayın
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olduğunu hepimiz
biliyoruz. Sayın Erdoğan AK PARTİ’nin kurucu Genel
Başkanı ve on dört yıl boyunca, 2014’te
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte Cumhurbaşkanı
oluncaya kadar girmiş olduğu bütün seçimlerde AK PARTİ’yi
iktidara taşımış olan kişi. Birtakım haksız
ve yersiz değerlendirmeler yapılırken bunu atlamamak
gerektiğini, Sayın Erdoğan’ın her zaman, hangi görevi
üstlendiyse meşru mecralardan geçerek ve milletin oylarıyla oraya
geldiğini ıskalamamak gerektiğini belirtmek için söylüyorum.
Sayın Erdoğan karizmatik bir figür.
Siyaset biliminde karizmatik figürlerin nasıl ortaya
çıktığına ilişkin çok çeşitli teoriler
vardır. Bunun bir tarafında, elbette, kişinin meziyetleri
vardır, özellikleri vardır, dili vardır, üslubu vardır,
toplumla bağ kurma biçimi vardır. Gidip gecekondu sofralarında o
insanlarla birlikte aynı kuru fasulyeye kaşık çalan bir Tayyip
Erdoğan…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – “Çalan” deme,
yanlış anlaşılır Sayın Başkan.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …taksicilerle
oturan bir Tayyip Erdoğan, mazlumlara ve kimsesizlere elini uzatan,
onların temsilcisi olarak gür sesini yükselten bir Tayyip Erdoğan;
halktaki karşılığı bu.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Tayyip Erdoğan
kaşık çalmamıştır, iftira etmeyin!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Tabii,
arkadaşlar ne derse desin, neticede, bütün bunlara ilişkin
kararı millet veriyor. Şunu unutmayalım: Karizmatik figürlerin
diğer tarafında da halk vardır. O karizmatik figürleri oraya
çıkaran, onları lider yapan, onları kendilerini temsil etmesi ve
topluma liderlik etmesi için o koltuğa getiren halktır.
İdeolojiye ilişkin şöyle bir
tanımlama yaparlar kıymetli arkadaşlar: “Maddi şartlarla
hayalî ilişkilerin temsili” diye. Aynı zamanda, toplumların
kulağı birtakım sözlere, belli bir dile, bir üsluba, bir
yaklaşıma, bir tarza ayarlıdır. Toplum o tarzı, o
üslubu, o dili, o dokunma biçimini gördüğünde işte o zaman karizmatik
figürü yükseltir. Tayyip Erdoğan toplumun beklediği ses olduğu
için, toplum onun konuşmasına kulak verdiği için,
“İşte benim liderim. Bu ülkeyi geliştirecek,
kalkındıracak, benim beklentilerime cevap verecek insan bu.”
dediği için Genel Başkanlığında Başbakan oldu
uzun yıllar boyunca, sonra da Cumhurbaşkanı oldu.
Sayın Erdoğan bütün bu görevleri yaparken
ve bugün Cumhurbaşkanlığını gerçekleştirirken
elbette fantazyacayla, “Ben ne istiyorum acaba?” diye düşünerek, “Benim
kişisel arzularım ne?” üzerinden hesap yaparak davranmadı.
Eğer öyle davranmış olsa idi böyle davrananlar halktan
karşılık görmezdi, Sayın Erdoğan da görmezdi.
Sayın Erdoğan her zaman söylemiyle, düşüncesiyle,
yaklaşımıyla, siyaset üslubuyla bağ kurduğu kitleleri
temsil ettiği için başarılı oldu dün, yarın da
aynı şekilde başarılı olmaya devam edecek.
Evet, AK PARTİ bir lider partisi. AK
PARTİ’ye karakterini veren, işte toplumla bu şekilde bağ
kuran Sayın Erdoğan. Cumhurbaşkanı olduktan sonra Anayasa
ve yasalar çerçevesinde şüphesiz bağı kesildi ama her şey
resmiyette, kitaplarda yazıldığı gibi olmuyor
arkadaşlar. Kırkyıllık Kâni, Yani olmuyor. Siyasette uzun
yıllar boyunca toplumla belli bir üslup, belli bir dil, belli bir sembol
üzerinden iletişim kurmuş; karizması bu şekilde
teşekkül etmiş, toplumun o insanı o bağlama
yerleştirdiği birisinin birdenbire -evet, resmiyette gereken
yapılır ama- bambaşka bir yere taşınmasını
beklemek haksızlıktır, yanlışlıktır. Elbette
Sayın Cumhurbaşkanımız tarafsız bir Cumhurbaşkanı
olarak o görevi yerine getiriyor bugün bulunduğu konumda…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Gerçekten mi?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - …ama AK
PARTİ’yle arasındaki gönül bağı, manevi bağı ve
AK PARTİ’nin her ne zaman ne yapacaksa onun fikirlerine müracaat
etmiş olması son derece olağandır.
Bizim
yaşadığımız bu kongrede de muhakkak sisteme
ilişkin bir problem dolayısıyla, pratik, fiilî bir durum
dolayısıyla böyle bir kongreyi yaşamak durumunda kaldık.
Ama önemli olan şu: İnsanlar gelip geçer, isimler gelip geçer, herkes
gelip geçer. Bu davanın içinde kişiler nerede olursa olsun
kendilerini her zaman daha yüksek ve yüce bir davanın vesilesi olarak
gördüler, onun taşıyıcısı olarak gördüler, hamalı
olarak gördüler. O yüzden de birileri siyasi süreçlerde yaşanan
çeşitli problemler dolayısıyla kişisel bir hırs,
kişisel bir arzu, kişisel bir tamahkârlıkla
davranılmasını bekleyip bunu ümit ederken her şeyin üzerine
davasını koyan insanlar hiçbir şekilde bu beklentilere prim
vermedi, vermeyecek bundan sonra da. Çünkü AK PARTİ, bu milletin ortak
kaderi ve geleceği için son derece tarihî bir rolü üstlendi, bu rolü
yerine getirmeye devam edecek bu davanın bağlılarıyla.
Kendi kişiliklerini, kendi arzularını, isteklerini -insan olarak
hepimizin arzuları olabilir- aşan ve kendisini davanın
adamı olarak gören bütün bu kadro tarafından bu dava bir ok gibi
hedefine ulaştırılacak inşallah. O yüzden,
şahısların bu harekete, millete hizmet yolundaki bu
yürüyüşe yaptıkları katkı önemlidir ama aslolan yürüyüşün
kendisidir, insanlar değil. AK PARTİ böyle bir anlayışla
kongresini gerçekleştirdi, böyle bir anlayışla on dört yıl
zaferler kazandı, böyle bir anlayışla davrandığı
sürece de muhakkak yeni zaferleri milletle birlikte, milletin
rızasını temsil yolunda kazanmaya devam edecek.
Sayın
Erdoğan’ı anlamaya çalışırken, unutmayalım,
anlamaya çalıştığımız millet olmalı,
milletin iradesi...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – ...ve arzusu olmalı; AK PARTİ’yi anlamaya
çalışırken, arkasında ona yüzde 50 oy vermiş olan
insanları anlamaya çalışmak olmalı. Pejoratif bir dil,
tahkir edici bir üslup kendisine zarardır çünkü milleti anlamaktan
uzaklaşır.
Saygılarımla. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bostancı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Başkan...
BAŞKAN – Aleyhinde, Kars
Milletvekili...
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Başkan...
BAŞKAN – Pardon.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Başkan, izninizle efendim.
BAŞKAN – Sayın
Atıcı...
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın hatip konuşmasında Cumhurbaşkanını
“kaşık çalan” diye tanımladı. Bu, açık bir iftira
olarak algılanabilir; sözlerine açıklık getirmesini istirham
ediyorum efendim!
MURAT EMİR (Ankara) –
Pejoratif bir dille söyledi hem de!
BAŞKAN – Evet, takdir
kendilerinin.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Sayın Başkanım, bu, son derece kurnazca bir akıl
yürütme; ayıplıyorum ve kınıyorum! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Efendim, öneri
aleyhinde, Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen.
Buyurun Beyefendi. (HDP
sıralarından alkışlar)
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, öneriyle ilgili iktidar partisi adına yapılan
konuşmayı dinleyince öneri başka bir şey mi içeriyor diye
ben de şüpheye düştüm çünkü Sayın Binali Yıldırım
hükûmet kuruyor, görevlendirildi ve bu Hükûmet programının biraz
sonra burada gündeme alınmasını galiba
tartışmamız gerekiyor. Bu oylanacak, muhtemelen geçecek ama
Sayın Cumhurbaşkanının nasıl bir lider olduğu
üzerine bir konuşma yapılması da aslında her şeyi
ortaya koyuyor.
Ama, ben karizma konusunu çok uzun ele
almayacağım. Evet, karizma kazandırır ama siyasette
karizmanın ciddi riskleri de vardır ve karizmatik liderlik
aslında ilkel toplumların tercih ettiği siyasi liderlik tipidir
çünkü mistik metafizik güçler addedersiniz karizmatik liderlere, güç
onlardadır ve bu vehminiz sizi kurtarabilir, kahramanlar çıkabilir.
Evet, gerçekten tarihte karizmatik liderler toplumlara çok zor dönemlerde çok
büyük başarılar da elde ettirmişlerdir ama son derece tehlikeli,
maceracı işler de genellikle karizmatik liderler tarafından
yapılmıştır. Aslında, biraz önce bir milletvekilinin
ismini andığı, bizim eş genel
başkanımızın konuşma yaptığı salondaki
portreler üzerinden gönderme yaptığı isimler de son derece
karizmatik siyasi liderler olarak siyasi tarihe geçmişlerdir.
Ama, yani bu değerlendirmenin ötesinde galiba
bir şeyi görmemiz gerekiyor: Öyle olağan bir dönemden falan
geçmiyoruz; kimse, hiçbir liderlik tipi, hiçbir tartışma şu anda
yaşadığımız sürecin normal, olağan olduğuna bizi
inandıramaz. Sonuç itibarıyla, bir siyasi parti seçime girmiş
bütün partilerle birlikte 7 Haziranda, seçimden sonra Hükûmet
kurulamamış, sonra 1 Kasımda tekrar seçime gidilmiş ve bu
siyasi parti tek başına Hükûmet kuracak oya ulaşmış,
kavuşmuş ve Hükûmet kurulmuş. Şimdi, bu geçen kısa
süre içerisinde, altı ay içerisinde Hükûmetin istifa etmesini gerektirecek
bizim siyasi okumalarımızla, dünyanın, uluslararası
kamuoyunun okumasıyla görebildiği bir durum var mı yani bir
gensoru ya da başka bildiğimiz olağan yöntemler var mı
istifayı gerektiren? Hayır. İktidar partisi içerisinde bir
tartışma var mı? İstifanın gerçekleştiği
güne kadar baktığınızda her şey gayet uyumlu,
olağan gidiyor ama bir anda Hükûmet istifa ediyor ve yeni bir Hükûmet
kuruluyor.
Değerli milletvekilleri, bir kere teknik olarak
bu sürecin olağan dışılığını bir tarafa
bırakıyorum. Sabahleyin saat 10.00’da Hükûmet, Bakanlar Kurulu
listesi Cumhurbaşkanına sunuldu, saat 11.00 gibi açıklandı;
şu anda üzerinden üç dört saat geçmiş, Hükûmet programı ne zaman
hazırlandı? Hükûmet programı bu süre zarfında bırakın
yazılmayı, okunabilir mi? Peki, bakanlar bakan
olacaklarını, Sayın Başbakan Hükûmet
kuracağını acaba daha önceden mi biliyordu yani bugünkü
prosedürden çok önce bir durum mu vardı? Ya da bu kadar hızlı
çalışılıyorsanız ya da “Yazdıklarımızın
bir önemi yok yaptıklarımıza bakın.” diyorsanız,
“Yapacaklarımıza bakın.” diyorsanız o da tabii ki sizin
tercihiniz.
Ama, bizi ilgilendiren bir boyutu var yani buradaki
teknik olağanüstü durumun ötesinde üç dört saat içerisinde bir hükûmet
programı hazırlamanın dünyada nasıl
algılanacağını, nasıl okunacağını
tartışmanın ötesinde başka bir olağanüstülük
yaşıyoruz, o da şu: Türkiye’de siyaset, ne yazık ki
artık sorun çözen bir mekanizma olmaktan çıkmış, kendi
meşruiyeti tartışmalı bir pozisyona gelmiştir. Biraz
önce yargının kamuoyundaki algısı üzerine
tartışmalar yapıldı. Evet, geçmişte kurumların
itibarıyla ilgili, saygınlığıyla ilgili anketler
yapılırdı ve genellikle Silahlı Kuvvetler ya da yargı
gibi, bürokrasi gibi konumlar, kurumlar siyasetten daha saygın bir pozisyonda
çıkardı; bu da elbette bir ülkenin demokrasisi için, sivilliği
için güzel bir manzara, güzel bir tablo değildi. Şimdi siyaset, evet,
bu kurumlardan daha önde, daha üstte; bu, bütün ülke adına sevinilecek bir
tablo ama galiba, bu sefer başka bir çelişkinin içerisine
sürükleniyoruz, siyaset kurumu kendi kendini çürütmeye başladı, kendi
kendini yozlaştırmaya başladı. Yani, vesayetten
kaynaklı, başka kurumların baskılarından kaynaklı
bir güvenilmezlik pozisyonu değil ama kendi iç işleyişi, iç
demokrasisi açısından ciddi bir riskle, ciddi bir güven
bunalımıyla karşı karşıyayız. Evet, bir
ülkenin sorunlarının çözümünde siyasetin işlevsel olabilmesinin
yolu, siyasetin etkin ve verimli olabilmesinin yolu siyasetin kendi olağan
mekanizmalarının sağlıklı işlemesinden geçer.
Eğer siyasetçiler, Türkiye tarihinin, Türkiye siyaset tarihinin kimi
dönemlerinde olduğu gibi birtakım tasfiyeleri sandık, sokak,
miting, sivil demokratik kanallar üzerinden değil de olağanüstü
yöntemlerle denerlerse bunu ister parti içinde ister devletin kurumları
içerisinde isterse bir partinin bir başka partiye yönelik tavrı
olarak ele alın, sonuç itibarıyla o ülkede siyasetin
bırakın sorun çözmeyi, itibarı,
saygınlığıyla ilgili de ciddi tartışmalar
kaçınılmaz hâle gelir.
Şu anda bir siyasi partiyle ilgili kongre
süreci yargı kararıyla netleşiyor. Belki önümüzdeki dönemlerde
başka olağanüstülükleri de yine yaşayacağız.
Şimdi, dokunulmazlıkların kaldırılması, fiilî
olarak inisiyatifin siyasetten, Anayasa’da yazılı olmasına
rağmen, siyaset kurumundan, Parlamentodan çıkartılıp
yargıya teslim edilmesidir. Evet, yargı gerçekten
bağımsızsa gayet tabii dokunulmazlık konusunun kaygı
duyulacak, endişe edilecek hiçbir tarafı yok. Biz bu işin geçici
olarak değil, topyekûn, kökten çözülmesine dair zaten önerilerde bulunduk
ama ne yazık ki galiba geçtiğimiz dönemin olağanüstülüğü
bize Türkiye siyasi hayatında, Türkiye siyasi tarihindeki başka
olağanüstü dönemleri hatırlatıyor.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede darbeler
öyle sanıldığı gibi askerlerin durup dururken siyasete
müdahale etmesiyle falan gelişmedi, siyasetçiler birbirlerini tasfiye
etmek için askerlere zemin oluşturdular, askere davetiye
çıkarttılar. Bugün de bu ülkede bir taraftan seçim tehdidiyle
milletvekili iradesi üzerinde baskı kurulmaya
çalışılıyor, öbür taraftan da bir darbe beklentisi toplumda
gün geçtikçe normalleştirilmeye, olağanlaştırılmaya
başlanıyor.
Evet, darbenin her dönemde kendine özgü
yolları, yöntemleri vardı; 28 Şubatta farklı oldu, 27
Nisanda farklı bir şey yapıldı, 12 Eylül, 12 Mart, 27
Mayıs, bütün bunlar farklı dengeler, farklı denklemler üzerinden
gelişti. Ama bugün bu ülkenin bir bölgesinde artık milletvekilleri
olağan, rutin görevlerini yapamıyorlar. Sadece HDP milletvekilleri yapamıyorlar
gibi bir değerlendirme haksızlık olur, diğer partiler de...
Bunu CHP daha önce heyet gönderdiği için muhtemelen görmüştür, fark
etmiştir ama Türkiye’nin bir bölgesinde inisiyatifin tümüyle güvenlik
güçlerine geçmiş olması, bir süre sonra bu işin bir bölgeden
ibaret kalmayıp belki ülke genelinde de başka olağanüstülüklerin
yaşanmasına zemin oluşturacaktır.
Elbette, biz, siyasetin kanallarının
açılmasının, güçlendirilmesinin ülkede şiddetin son
bulması, çatışmanın bitmesi, ülkenin bütün
sorunlarının siyaset zemininde çözülebilmesi için bir anlamı,
bir değeri olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda iki eğilim var,
dünyada yaygın iki yaklaşım var. Bunlardan birisi -tabii ki
siyaset sosyologlarının daha çok iddiası- toplumun önü demokrasi
konusunda ne kadar açıksa çatışma ihtimali, şiddet ihtimali
o kadar azalır. Bu, olağan bir demokrat bakıştır.
Güvenlikçiler iki türlü bakarlar. Bazı eski soğuk savaş dönemi
güvenlik politikasıyla bakanlar şöyle okur: “Şiddetin, terörün
uzantısı olarak görülen ne kadar siyasi aktör varsa, ne kadar dergi
varsa, dernek varsa, sivil toplum varsa bunların hepsini toptan tasfiye
edersek güven ve istikrar ortamı sağlanır.” diye bakarlar; bu,
eski bakış açısıdır. Ama şimdi dünyada artık
“insan güvenliği” ve “toplum güvenliği” diye bir farklı
paradigma var. Ve bu paradigmayla yaklaşanlar da aslında demokratik
bakış açısına, daha sivil siyaset eksenli bakış
açısına yakın duruyorlar ve diyorlar ki: “Siyaseti
etkisizleştirirseniz, işlevsizleştirirseniz sadece kaosu
büyütürsünüz.”
Değerli milletvekilleri, bu coğrafya, çok
yakın tarihlerde, 2000’li yıllarda -çok geriye gitmeyelim-
Kafkasya’da, Balkanlarda çok sancılı geçiş dönemlerini
yaşadı. Geçtiğimiz üç dört yıl içerisinde Orta Doğu,
Arap coğrafyası çok sancılı bir süreç yaşadı.
Eğer Türkiye bu olağanüstülüğü bir büyük sancıya, bir büyük
kırılmaya dönüştürürse bu Parlamentonun da bu olağan dışılığa
göz yumduğu için tarihî bir vebali, sorumluluğu olacaktır.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bilgen.
Öneri lehinde Sayın Yılmaz Tunç.
Buyurun Beyefendi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi lehinde söz
aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
65’inci Hükûmetimiz, Genel Başkanımız
Sayın Binali Yıldırım başkanlığında
kuruldu. Hayırlı, uğurlu olmasını, ülkemiz için,
milletimiz için güzel hizmetlere, hayırlı hizmetlere vesile
olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.
Tabii, AK PARTİ grup önerisi de Hükûmet
kurulduktan sonraki süreç, Hükûmet programının okunması, program
hakkındaki görüşmeler ve güvenoyuyla ilgili Meclisin
çalışma takvimini belirleyen bir grup önerisi. Bu grup önerisiyle
ilgili bugün görüşmeler gerçekleştireceğiz.
Bakanlar Kurulunun kuruluşu, Hükûmet
programının okunması ve güvenoyu Anayasa’mızın 109 ve
110’uncu maddelerinde düzenlenmiş hususlar. Tabii, Anayasa’mızın
bu maddeleri gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü de
bu usulün nasıl olacağını belirlemiştir. İç Tüzük
madde 123’te “Bakanlar Kurulu programının okunacağı gün
için, Danışma Kurulunca Genel Kurula bir özel gündem teklif olunur.”
diyor. Yine İç Tüzük 124’üncü maddede “Programın okunmasından
iki tam gün sonra, program üzerinde görüşme açılır.
Görüşmeye ayrılan gün için Danışma Kurulunca Genel Kurula
özel gündem teklif olunur.” diyor. Yine İç Tüzük’ümüzün 124’üncü
maddesinin son fıkrası da “Görüşmelerin bitiminden bir tam gün
geçtikten sonra güven oylamasına başvurulur.” diyor. Aslında
gönül isterdi ki, İç Tüzük’ümüzün öngördüğü şekilde Hükûmet programının
görüşülmesini, okunmasını ve güven oylamasına
sunulması hususlarını keşke Danışma Kurulu
teklifiyle burada görüşebilseydik ancak Cumhuriyet Halk Partisinin grup
önerisi nedeniyle bu uzlaşmayı gerçekleştiremedik.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bundan sonra uzlaşma
falan yok, bundan sonra uzlaşma yok.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – AK PARTİ’nin grup
önerisiyle bu hususlar gerçekleşmiş olacak.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bizim kamp gününde oylama
koydu adamlar be!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Parlamentomuzun
geleneklerinde de hükûmet programlarının görüşülmesi,
programın okunması ve güven oylaması hep Danışma
Kurulunun teklifiyle, bütün siyasi partilerin uzlaşmasıyla Genel
Kurulda görüşülmüştür ama bugün bunu gerçekleştiremiyoruz, AK
PARTİ’nin grup önerisiyle gerçekleştiriyoruz.
AK PARTİ grup önerisine göre takvim şu
şekilde: 24 Mayıs Salı günü yani bugün Bakanlar Kurulu
programının okunması gerçekleştirilecek. 27 Mayıs Cuma
günü saat 15.00’te Meclis toplanacak ve Bakanlar Kurulu programı üzerinde
görüşmeler gerçekleştirilecek. 29 Mayıs Pazar günü saat 11.00’de
Meclis toplanacak ve güven oylaması yapılacak.
Programın görüşülmesiyle ilgili
ayrıntılı hususlarda yine grup önerimizde belirlenmiş,
orada da konuşmaların kaç dakikayla
sınırlandırıldığı yazılmış.
Bu şekilde, konuşmaların siyasi parti grupları adına
kırk dakika, kişisel konuşmaların on dakika şeklinde
olması grup önerisiyle öngörülüyor. 25-26 Mayıs yani çarşamba ve
perşembe günleri de Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmaması grup önerimizle öneriliyor.
Bu duygu ve düşüncelerle
AK PARTİ grup önerisinin lehinde olduğumu belirtiyorum. 65’inci
Hükûmet, AK PARTİ’nin de 8’inci hükûmeti. 5 seçim art arda milletimiz AK
PARTİ’nin icraatlarına onay verdi. Ülkemiz on dört yılda her
alanda, gerçekten, hayal dahi edilemeyen büyük icraatlara sahne oldu, çok büyük
bir gelişme ve kalkınma gerçekleştirdi. Yeni Hükûmetimiz
Sayın Başbakanımız Binali Yıldırım
başkanlığında da inşallah çok büyük başarılara
imza atacak ve ülkemizi çok daha ileri noktalara, büyük hedeflere
taşıyacaktır.
Bu inançla, Genel Kurulu
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.
Öneri aleyhinde Mersin
Milletvekili Sayın Aytuğ Atıcı.
Buyurun Beyefendi. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, AKP’nin Meclis çalışma programı üzerine
verdiği grup önerisi aleyhine Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına
söz almış bulunuyorum. Egemenliğin kayıtsız
şartsız milletin olduğunu idrak eden, bir tek kişinin
egemenliğine teslim olmayan herkesi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, Meclisin nasıl çalışacağına elbette
millet adına yüce Meclis karar verecektir. Peki, Türkiye Büyük Millet
Meclisi gerçekten özgür iradeyle mi kararlar vermektedir? Halktaki ve bizdeki
algı, hatta tespit, hayır. Bir tek kişinin dudağından
çıkan her şey kanun sayılmaktadır.
Şimdi, biz bunları söyledikçe sayın
grup başkan vekili çıkıyor kürsüye, diyor ki: “Vallahi de tek
kişiye bağlı değiliz, billahi de tek kişiye
bağlı değiliz.” Ne yapıyorsunuz? “Efendim, biz
istişare yapıyoruz. Siz anlamazsınız bu işten.” diyor
CHP’ye, “Biz istişare ederek her şeye karar veriyoruz.” diyor ve
sürekli bir savunma psikolojisi içerisinde burada konuşmaya
çalışıyor.
Ben de şimdi soruyorum size: Değerli
arkadaşlar, istişare ettiniz ve Sayın Davutoğlu’nu Genel
Başkan seçtiniz. Altı ay sonra ne oldu da
yaptığınız istişare boş çıktı? Ya yanlış
istişare yapıyorsunuz ya da birileri burada yalan söylüyor.
Peki, soru iki: Davutoğlu’nu göndermeye karar
verdiniz; istişare ederek mi karar verdiniz, özgür iradenizle mi karar
verdiniz değerli arkadaşlar? Bunu kendinize sormanız lazım.
Eğer özgür irade hâkim olsaydı birkaç gün
önce yaptığımız Anayasa değişikliği oylamasında
AKP milletvekilleri oylarını burada kameraların önünde açık
açık kullanmak zorunda kalmazlardı.
Eğer özgür irade hâkim olsaydı, bizim
“Bakanların da dokunulmazlığını kaldırın.
Bizim dokunulmazlığımızı kaldırıyorsunuz,
eyvallah, bizim hiç korkumuz yok ama gelin, bakanların da
dokunulmazlığını kaldırın.” dediğimiz
önergeye “hayır” demezdiniz. Özgür iradenizin
olmadığını aslında siz de biliyorsunuz.
Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerçekten
özgür irade olsaydı -hani bu getirdiğiniz kararlara el filan
kaldırıyorsunuz ya şakacıktan- bu kürsüde, milletin
kürsüsünde konuşan milletvekillerine saldıran bir AKP’li
milletvekilini yine AKP oylarıyla aklamazdınız.
Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi gerçekten
özgür iradeyle kararlar verseydi milletin oylarıyla seçilen Davutoğlu
Cumhurbaşkanı tarafından istifaya zorlandığında
yani saray darbesi yapıldığında şurada oturan insanlar
karşı çıkardı.
SAİT YÜCE (Isparta) – Öyle bir darbe yok,
uydurma!
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Allah aşkına
bir düşünün, gerçekten özgür iradenizle mi davranıyorsunuz? Bu
getirdiğiniz öneri gerçekten istişare ürünü mü? Gerçekten özgür
iradeyle mi ellerinizi kaldıracaksınız? Allah aşkına
bir düşünün, ben sadece düşünmenizi istiyorum.
Eğer gerçekten buna inanıyorsanız,
bir de şu soruyu sorayım size: Eğer hakikaten özgür iradeyle
oylama yapıyor iseniz, atamayla gelen çiçeği burnunda Başbakan
Bakanlar Kurulunu sözde tarafsız Cumhurbaşkanıyla gece
yarısı hazırlarken neden sesinizi yükseltmediniz? Neden
demediniz ki bizim özgür irademize ipotek koyamazsınız? Kurulan
hükûmet açıkça saray Hükûmetidir, hatta siz buna “Divan-ı Hümayun” da
diyebilirsiniz kısaca, özentiniz var ya! Açık seçik bir Divan-ı
Hümayun kurulmuştur, siz de hâlâ bana özgür iradeden bahsediyorsunuz.
Eğer gerçekten özgür iradeyle bu öneri
gelmiş olsaydı şu soruyu sormanız gerekirdi: “Yahu, Allah
aşkına, daha pazar günü kongreyi yaptık, kırk sekiz saat
geçmeden görevi alan bu Başbakan nasıl olur da yeni bir Hükûmet
programını kırk sekiz saatte hazırlar?” Allah
aşkına, bir sorun bakalım. Getirmişsiniz,
yazmışsınız: “65’inci Hükûmet Programı’nın
Başbakan Binali Yıldırım tarafından okunması.”
Allah aşkına, ne zaman görev aldınız Sayın Başbakan?
Yemediniz, içmediniz, ne zaman, kırk sekiz saatte koskoca bir Hükûmet
programı hazırladınız?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Rüyamızda
gördük, rüyamızda!
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Nasıl oldu da bu
güzel milletvekilleri de ikna oldu? “Evet, bizim özgür irademizdir, biz bu
öneriyi getiriyoruz. Sayın Başbakanın çok özel yetenekleri var,
kırk sekiz saat içinde değil, kırk sekiz dakika içinde bile
Hükûmet programı hazırlar.” dersiniz. Evet, bunları
diyorsanız, o zaman gerçekten kendinize de “özgür iradeli milletvekilleri”
diyebilirsiniz.
Aslında her şeyi bir tek kişinin
kurguladığının siz de farkındasınız.
MEHMET METİNER (İstanbul) – Aynen.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Burada gelip sadece el
kaldırma görevi aldığınızın siz de
farkındasınız. Bu çalışma düzenini oylasanız ne
olur, oylamasanız ne olur; kabul etseniz ne olur, kabul etmeseniz ne olur;
yarın bir emir daha gelir, “Efendim, program değişti, hadi bir
daha elleri kaldırın.” derler, vallahi yine el
kaldırırsınız.
MEHMET METİNER (İstanbul) – Aynen.
AYTUĞ ATICI (Devamla) -
Sizler bu elleri kaldıra kaldıra, namusu ve şerefi üzerine yemin
ettiği hâlde bu yeminine sadık kalmayan kişileri aklamaya devam
ediyorsunuz.
Siz, Sayın Meclis Başkanı,
ettiğiniz yemine sadık kalmayarak “Laiklik Anayasa’da
olmamalıdır.” dediniz. Siz bugün o yüce koltukta oturuyorsanız
laik cumhuriyet sayesinde oturuyorsunuz, bunu da size tekrar
hatırlatmayı bir görev addederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Kaç kere daha
söyleyeceksiniz?
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Verdiği sözleri
tutmayan sözde devlet adamları Türkiye Büyük Millet Meclisinin de, ülkenin
de onurunu zedelemektedir. Herkes ettiği yemine sadık kalacak, herkes
ağzından çıkan sözü tutacak, eğer kendini devlet adamı
olarak görmek istiyorsa. Değilse, bugün olduğu gibi, sizin yüzünüzden
bütün dünyaya rezil olmaya devam edeceğiz.
Başkanlık sistemi olmadı, partili
cumhurbaşkanlığı olsun kavramıyla
karşımıza geldiniz. Türkiye kan gölüne dönmüşken,
Türkiye’de dolar 3 lirayı geçmişken, Türkiye’de yoksulluk had safhaya
gelmişken, Türkiye’nin sorunu sanki başbakan
değişikliğiymiş gibi gösterip Türkiye’yi oyalıyorsunuz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sayın
Atıcı, bugün grupta konuşulanlardan bahsedin. Grubunuzda
konuşulanlardan bahsedin Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bunu yapmaya
hakkınız yok. Eğer bunu yapmaya bu şekilde devam ederseniz
o zaman özgür iradenizle davranıp
davranmadığınızı sorgulayın.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sayın
Atıcı, bugün grupta konuşulanlardan bahsedin.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Hiç olmazsa deyin ki:
“Biz özgür irademizle davranmıyoruz, suç da bir kişidedir.”
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sayın
Atıcı, grubu anlatın, grubu.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ama eğer “Özgür
irademizle davranıyoruz.” demeye devam eder ve bu tiyatroyu oynamaya devam
ederseniz bu oyunun bir parçası olmaya devam edeceksiniz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sayın
Atıcı, grupta neler oldu?
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, partili cumhurbaşkanlığı sistemini
getirmeye çalışıyorsunuz. Yaptığınız
şey budur, o suçları örtmeye çalışıyorsunuz.
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Aynen öyle.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Neden? Demin
saydığım sebeplerden dolayı. Açıkça suç işleyen,
açıkça verdiği namus ve şeref sözüne sadık kalmayan
Cumhurbaşkanını aklamaya çalışıyorsunuz. Yaptığınız
şey budur, o suçları örtmeye çalışıyorsunuz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Grupta ne oldu Sayın
Atıcı bugün?
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Sadık
kalıyoruz, kalmaya da devam edeceğiz.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Evet, buralardan
birileri “Sadık kalmaya çalışıyoruz.” diyor.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Grubunuzda
yaşananlarla ilgili bir şey söyleyecek misiniz Sayın
Atıcı?
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Evet, sadık
kalmaya devam ediniz. Şunu unutmayın: Sizin sadık kalmanız
gereken kişi Recep Tayyip Erdoğan değil, yüce milletimizdir, siz
ancak millete sadık kalabilirsiniz.
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Onu yüce
millet seçti.
MEHMET METİNER
(İstanbul) - Ya, sana ne oluyor, sana ne oluyor? Kime bağlı
kalacağımıza sen mi karar vereceksin yani?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) – Bugün grupta neler yaşandı? Sizin grubunuza
katılanlar bugün nasıl küfretti, onu anlat sen.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Siz başkanlık hayalleri peşinde koşarken, siz hükûmetleri
darbeyle yıkmaya ve atamayla yeni hükûmetler getirmeye
çalışırken benim ülkemde çocuklara tecavüz ediliyor.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) – Nasıl küfretti, onu anlatın, onu.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Sizin derdiniz çocukların tecavüzü müdür, yoksa başbakanın kim
olacağı mıdır?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) – Nasıl küfretti, onu anlatın bize, onu. Tüm Türkiye duydu
bunu grup toplantınızda.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Siz başkanlık hayalleriyle yanıp tutuşan birisine destek
olmaya çalışırken bizim ülkemizde cezaevleri çocuklarla dolup
taşıyor. Bizim ülkemizde cezaevleri çocuklarla dolup
taşıyor, hem de uyuşturucudan dolayı dolup
taşıyor.
Panama belgeleri
saçıldığında ortalığa, tam bir rezalet varken,
tam bir yolsuzluk varken, Hükûmetle alakalı pek çok insan orada
suçlanırken siz onları bırakıp başbakan kim olacak,
hükûmet kim olacak diye uğraşıyorsunuz. Sadece yazıklar
olsun diyebilirim.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) – Sana yazıklar olsun!
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Suriye’de, Zara’da insanlar öldürülürken sesiniz çıkmıyordu çünkü
orada yapılan bir etnik temizlikti ama bir başkası
öldürdüğü zaman sesiniz bütün dünyaya yayılıyor.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) – Siz grup için özür dileyecek misiniz?
ORHAN KIRCALI (Samsun) – Siz
gruptaki konuşmanız için özür dileyecek misiniz?
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Yiğit olun, insanlık duygularınızı kaybetmeyin, bütün
katliamlara karşı çıkın. (CHP sıralarından
alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) – Aynı şeyi sizden bekliyoruz.
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) –
Cumhurbaşkanını millet seçti, senin liderin kasetlerle geldi!
ORHAN KIRCALI (Samsun) –
Sayın Konuşmacı, gruptaki konuşma için özür dileyecek
misiniz?
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
– Sayın Atıcı yaptığı konuşmada birçok
sataşmada bulundu. Bunlardan birini örnek olarak vereyim: AK PARTİ
Grubunun özgür iradesiyle davranmadığını iddia etti. Bu,
açık bir sataşmadır.
Milletin iradesini temsil
eden bir gruba özgür iradesiyle davranmadığı suçlaması
açık bir sataşmadır; 69’a göre söz talep ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu
bir siyasi eleştiridir, sataşma değil Başkan.
MEHMET METİNER
(İstanbul) – İrademizi nasıl kullanacağımıza biz
karar veririz. Allah Allah! Kimi ne kadar seveceğimize de CHP mi karar
verecek?
BAŞKAN – Buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yeni bir sataşmaya
meydan vermeyelim.
Süreniz iki dakikadır.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı’nın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın
AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Atıcı özgür irade tartışması yapıyor, diyor ki:
“Öyle yapmayın, benim dediğim gibi yaparsanız özgür iradeli
olursunuz.” Bizi onurlandırması için, yani bizlerin özgür iradeli
olması için Sayın Atıcı’nın dediği gibi
yapmamız gerekiyor.
Sayın Atıcı, sizin dediğiniz
gibi yapmayacağız, milletin dediği gibi yapacağız.
Milletin dediği gibi yaptığımız için bu grup burada
işbaşında, iktidar; milleti temsil ettiği için. Her bir davranışında,
her bir kararında, her bir hareketinde milleti temsil ediyor özgür
iradesiyle.
“Hükûmet programı ne zaman yazıldı?”
diyorsunuz. İktidar değişmedi, parti değişmedi, AK
PARTİ hâlen iktidarda Sayın Atıcı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Başbakanı millet
mi aldı görevden Sayın Bostancı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Sonuçta uzun
bir yürüyüşten bahsediyoruz, 2002’de başlamış bir
yürüyüşten bahsediyoruz; siz bugünü düşünüyorsunuz. On dört
yıllık bir yürüyüş bu, inşallah nice yıllara
ulaşacak.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) –
Sayın Bostancı, millet “Başbakanı görevden alın.”
mı dedi? Millet mi görev verdi size? Sayın Cumhurbaşkanı
emretti, aldırdı görevden.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Siz kendi
grubunuza bakın.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Siz grup
toplantısında küfrettirdiniz, konuşmaya hakkınız yok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Üçüncüsü,
Sayın Davutoğlu üzerinden spekülasyon yapmanız çok manasız.
Sayın Davutoğlu başımızın tacıdır,
Sayın Binali Yıldırım başımızın
tacıdır, Sayın Erdoğan bizimle birlikte milletin
başının tacıdır zaten. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Sayın Davutoğlu 2007’den beri
danışman olarak, bakan olarak, başbakan olarak Sayın
Erdoğan’ın yol arkadaşı. Bunları
ıskalamayın, bunları unutmayın. Bizim için yol
arkadaşlığı, her türlü tahrikten, her türlü polemikten, her
türlü kişisel arzudan çok önemli ve değerlidir. Aslolan millettir,
millete hizmettir; gerisi teferruattır.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hatip
konuşmasında benim spekülasyon yaptığımı ve
birçok şeyi ıskaladığımı söyleyerek
sataşmıştır. Söz istiyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu bir
sataşma değil, eleştiri.
BAŞKAN – Güzel, kendi kanaatini söyledi Beyefendi.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, ben de kendi
kanaatlerimi söylediğimde söz verdiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu bir
eleştiri efendim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Kendi kanaati bana
sataşmayı gerektirmez, ben spekülasyon yapmıyorum efendim.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Siz direkt
sataştınız, buradaki bir eleştiridir.
BAŞKAN – Hayır, spekülasyon… Takdir
meselesi, kendi takdiri ve beyanı var.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hayır efendim,
spekülasyon yaptığımı söylemek açık bir
sataşmadır.
BAŞKAN – Ben tutanağı inceleyeyim,
ona göre karar vereyim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, açık seçik
siz de duydunuz.
BAŞKAN – Beyefendi, açık seçiği ben
takdir edeceğim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Lütfen
tarafsızlığınızı yitirmeyin.
BAŞKAN – Tutanağa bakacağım,
oturum bitmeden takdir edeceğim efendim.
Lütfen buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan,
lütfen tarafsızlığınızı yitirmeyin. Açık
seçik duydunuz.
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Adın
geçmedi, adın!
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Benim
konuşacaklarımdan korkuyorsanız oturayım, değilse
bırakın konuşayım. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ne
korkacağız senden!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ne
korkması!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ne
korkacağız senden ya! Genel Kuruldan kaçan sen değil miydin
geçen gün?
BAŞKAN – Biz fikirden
korkanlardan değiliz. Yalnız, Başkan olarak takdir hakkım
şu: Tutanaklara bakacağım, sataşma varsa söz vereceğim
oturum bitmeden.
Lütfen buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Peki.
VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı
İsmail Kahraman’ın, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı’nın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin konuşması
BAŞKAN – Sayın
Atıcı, şunu da ifade etmek istiyorum: Ben görüşmelerde
herhangi bir görüş beyan edemem, Tüzük bunu emretmekte fakat bizzat bana
hitaben beyanınız oldu, onun için konuşmak durumundayım.
Fikir, vicdan, düşünce
hürriyeti doğuştan var olan tabii haklardandır. Demokratik hukuk
devletinde herkes düşüncesini, kanaatini ve fikrini açıklama
hürriyetine sahiptir. Bendeniz anayasa hukukunu çok iyi bilen ve bu hususta da
emek vermiş bir kişiyim. Neyin Anayasa’ya aykırı olup
olmadığını da gayet iyi biliyorum. Ben daha önceki
açıklamalarımda da söyledim. “Laiklik bir kavramdır. Her
kavramın bir tarifinin olması gerekir. Eğer Anayasa’ya girecekse
bu kavramın tarifinin de olması lazım.” dedim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
“Gerek yok.” dediniz.
BAŞKAN – Herkeste
değişik yorumlanmamalıdır.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
“Gerek yok.” dediniz.
BAŞKAN – “Acaba bu bir
hürriyet midir? Acaba bu bir engelleme midir? Bu açıkça gösterilmelidir.”
dedim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – “Yer almamalıdır.”
dediniz.
BAŞKAN – Ve bu tabiidir
ve doğru bir laftır.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Doğruları
söyleyin. “Yer almamalıdır.” dediniz.
BAŞKAN – Bir diğer
hususu size söyleyeyim: Bu mevzuyu fazla ortaya koymak istemem. Tabii bir
hakkımdır ve tabii bir hakkımı kullanmış oldum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Doğruları söyleyin Sayın Başkan. “Yer
almamalıdır.” dediniz. Saptırmayın lütfen.
BAŞKAN – Ben, Arif Nihat
Asya Bey’in bir şiirini hatırlıyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Şiir de okumayın bari.
BAŞKAN – Rahmetli
şöyle diyordu: “Sessizce düşünsek duyacaklar bir gün/ Olmazları
oldu sayacaklar bir gün/ Onlar ellerinden gelse, Rüyalara sansür koyacaklar bir
gün.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet,
aynen sizin durumunuz.
FERHAT ENCU
(Şırnak) – Sayın Başkan, kendinizi tarif ediyorsunuz.
BAŞKAN – Lütfen,
düşünceye, fikre, kanaate hürmet ediniz ve hiçbir zaman kendinizi bir
mahkeme yerine koymayınız.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Siz de doğruları söyleyin Sayın Başkan. “Yer
almamalıdır.” dediniz, şimdi lafı
değiştiriyorsunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Sayın Başkan, siz tanımlardan bahsettiniz. Demokrasinin de
tanımı Anayasa’da yoktur.
BAŞKAN – Ne yoktur?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– İnsan haklarının da tanımı yoktur.
BAŞKAN – Ne yoktur?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Demokrasinin tanımı Anayasa’da yoktur.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) – Sayın Başkan, işimiz gücümüz var bizim ya. Daha
Hükûmet programını okuyacağız biz ya. İşimiz var
efendim bizim. Bunlar tartışmaya devam edecek mi?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Siz diyorsunuz ki: “Laiklik kavramının tanımı
olmadığı için ben söyledim.”
BAŞKAN – Var efendim,
demokrasi kavramının tanımı var. Şunu ekleyeyim size
bilgi dağarcığınıza eklemek için şunu ifade etmek
istiyorum: Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Bakın, siz burada hakikatlere aykırı beyanlarda
bulunuyorsunuz.
BAŞKAN – O sizin
kanaatiniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Dünyanın hiçbir anayasasında tanımlar yapılmaz.
Tanımlar nerede yapılır? Kanunlarda yapılır.
BAŞKAN –
Yapılır efendim, yapılır.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Bana bir örnek gösterir misiniz lütfen.
BAŞKAN – Mahmut Bey, çok. Ben 62 anayasa
incelemiş bir kişiyim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – 62 anayasası
yok, 61 Anayasası…
BAŞKAN - Lütfen, buyurun…
Şimdi size şunu söyleyeceğim…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Beyefendi, 62
anayasası yok.
BAŞKAN – 62 adet anayasa incelemiş bir
kişiyim.
Mahmut Bey, sizin gibi konuşmuyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bana bir örnek verin
o zaman, bir örnek verin.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Böyle bir usul
yok!
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bana bir örnek verin
Allah rızası için, bir örnek verin.
BAŞKAN – Ben bunu diyaloğa dökmek istemem.
Bunu polemiğe dökmek istemiyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama, bakın,
dünyada bir örnek yok, tanımları yapan bir anayasa. Yok böyle bir
örnek.
BAŞKAN - Yalnız şunu bilgi
dağarcığına eklensin diye söylüyorum: Laikliğin ana
yurdu Fransa’dır. Fransa mevzuatında laiklik şöyle tarif edilir:
“Laiklik devletin, bir, siyaset; iki, felsefe; üç, din karşısında
tarafsız olmasıdır.”
Ana vatanındaki tarif budur. Bunu doğru
tarif edelim, yaralanmalara, yanlış tatbikatlara meydan vermeyelim
diyorum.
Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz o zaman
Anayasa’nın “Başlangıç” hükümlerini bilmiyorsunuz, hukuk
devletini bilmiyorsunuz…
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- AK PARTİ Grubunun, 65'inci Bakanlar Kurulu
Programı'nın Genel Kurulun 24 Mayıs 2016 Salı günkü
birleşiminde okunmasına; 24 Mayıs 2016 Salı günü Bakanlar
Kurulu Programı'nın okunması ile Bakanlar Kurulu Programı
üzerinde 27 Mayıs 2016 Cuma günü yapılacak görüşmeler ve 29
Mayıs 2016 Pazar günü yapılacak güven oylamasının gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer
almasına ve bu günlerde Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları ve işaret oyuyla yapılacak seçimler hariç
başkaca konuların görüşülmemesine; 27 Mayıs 2016 Cuma günü
saat 15:00'te, 29 Mayıs 2016 Pazar günü ise saat 11:00'de
toplanmasına; Bakanlar Kurulu Programı üzerinde 27 Mayıs 2016
Cuma günü yapılacak görüşmelerde Hükûmet ve siyasi parti
grupları adına yapılacak konuşmaların kırkar
dakika (bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilir)
kişisel konuşmaların onar dakika olmasına; bu birleşimlerinde
program üzerinde görüşmelerin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine; 25 ve 26 Mayıs 2016
Çarşamba ve Perşembe günleri toplanmamasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN – Şimdi öneriyi reylerinize
sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmiştir.
İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş
bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Lütfen okuyunuz.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın
(2/368) esas numaralı, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/32)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/368) esas numaralı 5237 Sayılı
Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’min Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 37’nci maddesi
uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz
ve talep ederim.
Mahmut
Tanal
İstanbul
BAŞKAN – Teklif sahibi olarak İstanbul
Milletvekili Sayın Mahmut Tanal’ı davet ediyorum.
Buyurun Mahmut Bey.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bir
dakika…
BAŞKAN – Buyurun Beyefendi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın
Başkan, çok özür dilerim.
BAŞKAN – Bir dakika Mahmut Bey.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Adalet ve
Kalkınma Partisinin kabul edilen grup önerisi doğrultusunda Hükûmet
programının Parlamento gündemindeki sunuşu, görüşmeleri ve
oylamalarının tarihi, takvimi belli oldu. Biz, bu belli olur olmaz
Divana söz talebinde bulunduk ancak Kanunlardan, arkadaşımıza,
daha önce iki başvurunun yapıldığı ve
alındığı söylenmiş. Bu başvurular neye göre,
nasıl alındı?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Böyle bir şey olmaz
arkadaşlar. Şimdi onaylandı, onaylandığı anda
başvuru başlar. Bu yaptığınız bürokrasiyi fena
hâlde töhmet altında bırakır.
BAŞKAN – Sayın Altay, bunu inceleyelim.
Mahmut Bey’i kürsüye davet ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – İlk
başvuruları bizim yaptığımızın tutanaklara
da geçmesini talep ediyorum.
BAŞKAN – Bir inceleyeyim, ifade edeceğim.
Arkadaşlarımdan gereken bilgiyi alıp sizlere ifadede
bulunacağım, beyanda bulunacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Böyle bir şey olmaz.
Meclis bürokrasisine bunu yapıyorsanız çok ayıp olur.
BAŞKAN - Sayın Tanal, buyurun Beyefendi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle
selamlıyorum.
Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesinin değiştirilmesi amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş olduğumuz kanun teklifi Adalet
Komisyonuna gönderildi, Adalet Komisyonunda kırk beş günlük süre
beklenildi ancak gündeme alınmadığı için İç Tüzük’ün
37’nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurula getirmiş
bulunmaktayız.
Değerli arkadaşlar, Türk Ceza Kanunu’nun
299’uncu maddesi Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenlemekte.
Aynı zamanda hakaret suçuyla ilgili, gerek Meclis Başkanına,
Başbakana, bakanlara, milletvekillerine, kamu görevlilerine,
vatandaşa -herkese ama, kim olursa olsun- kişilik haklarıyla
ilgili, onuruyla ilgili, şahsiyetiyle ilgili eğer bir hakaret ve
sövme olursa Türk Ceza Kanunu’nun 125’inci maddesine göre
cezalandırılır. Aynı şekilde, Türk Ceza Kanunu’nun
125’inci maddesine göre hakaret eden, onuruyla, kişiliğiyle oynayan
kişiyle ilgili, eğer bu iddiasını ispatlarsa, Türk Ceza
Kanunu’nun 129’uncu maddesi uyarınca, kişiye ceza verilmez diyor.
Mevcut olan 299’uncu maddesi ile 125 ve 129’uncu maddesini
karşılaştırdığımız zaman, 129’uncu
maddesinde kişi iddiasını ispatladığı zaman ceza
verilemiyor ancak Türk Ceza Kanunu 299’a göre Cumhurbaşkanına
herhangi bir eylem atfında bulunan kişi eğer o
iddiasını ispatlarsa yine ceza veriliyor.
Bu konuda, tabii, dünyada düzenlemeler var mı?
Var. Bu düzenlemelerle ilgili bugüne kadar neler yapılmış?
İspanya’da var aynı şekilde, aynı şekilde Almanya’da
var, Fransa’da var. Bu tür ülkelerde devlet başkanı vatandaştan
daha fazla hukuksal korunmaya… Yasal düzenlemeler var, ancak bu ülkelerde dava
konusu yapılan olaylar da var. Nedir bununla ilgili? Mesela Fransa’da
Colombani/Fransa kararı var, aynı şekilde Türkiye’de Artun ve
Güvener kararı var, Pakdemirli/Türkiye kararı var; yine, İspanya
Otegi Mondragon kararı var. Bu ülkeler, gerçekten, devlet
başkanlarını vatandaştan, kamu görevlisinden, Meclis
başkanından, bakanından, başbakanından,
milletvekillerinden fazla korumaya yönelik düzenlemeler getirdikleri için
tazminata mahkûm oldu ve tazminata mahkûm olduğu zaman bu ülkeler kendi
mevzuatlarında düzenleme yaptılar, dediler ki: “Biz devlet
başkanını vatandaştan daha fazla, daha
ayrıcalıklı bir konuma getiremeyiz. Bu, eşitlik ilkesine
aykırılık teşkil ediyor. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 14’üncü maddesindeki ayrımcılığı
da aynı zamanda bu tetikliyor.”
Bu sebepten dolayı, şu anda, bizim mevcut
Ceza Kanunu’muzun 299’uncu maddesi ile 125’inci maddesinde iki tane ayrı
hakaret suçu düzenlenmiş durumda. Bir tanesi Cumhurbaşkanına
özgü, 299; Meclis Başkanı, bakanlar, başbakan
yardımcıları, milletvekilleri, kamu görevlileri,
vatandaşlarımızla ilgili düzenlenen, 125’inci maddesi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, sizin
şahsiyet ve kişiliğiniz, hepimizin şahsiyet ve
kişiliği ne kadar değerliyse, ne kadar korunmaya muhtaçsa
Cumhurbaşkanı da o şekilde korunmaya muhtaçtır. Biz
şunu söylemek istemiyoruz, “Cumhurbaşkanına küfredilsin, hakaret
edilsin.” demiyoruz. Sizin kişiliğiniz, şahsiyetiniz nasıl,
hangi yasal korunmada korunuyorsa Cumhurbaşkanı da aynı
şekilde korunsun. Cumhurbaşkanının onuru, kişiliği
sizden daha yüksek bir mertebede değil; benimki de değil, sizinki de
değil. Onur, eşitlik sağlar. Onur, saygınlık
kazanır. Bu açıdan da ne kadar eşit olursa, vatandaş
arasında da biz ayrımcılık yapmamış oluruz
değerli arkadaşlar.
Bu açıdan, bu Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu
maddesindeki değişikliğe destek vermenizi istirham eder,
hepinize saygı ve hürmetlerimi sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tanal.
Şimdi son konuşmacı, Niğde
Milletvekili Sayın Ömer Fethi Gürer.
Buyurun Beyefendi. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Kanunu’nun 299’uncu
maddesindeki değişiklik talebi, Cumhurbaşkanlığı
makamı için tanınan tüm cezayla ilgili hakaret içeren
davranışların diğer makamlara da yani milletvekiline de
Başbakana da kamu kuruluşlarına da uygulamada getirilmesi
talebidir. Bunun desteklenmesinin doğru olacağını
düşünüyorum. Ayrıca, özünde hiç kimsenin hiç kimseye hakaret etmemesi
gerektiğini, insan yaşamında anlayış içinde
karşılıklı görüşmelerle oluşturulacak iş
birliğinin yanında, toplumun ayrışmasına neden
olmayacak dilin kullanılmasının doğru
olacağını düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bu hafta Ahilik
Haftası. Bildiğiniz gibi, ahilik, esnaf
teşkilatlanmasının başlangıcını
sağlıyor. Temelinde “önce insan” kavramı var. Yani insanın
varlığında, onun üretimdeki kimliğini, birlikte
oluşturacağı yeni yapılanmayı içeriyor. Ülkemizde ne
yazık ki çoğu değeri yitirdik. Ahiliğin temelinde
doğru olmak, dürüst olmak; yalandan, talandan, çalandan uzak durmak
anlayışı var. Ahilik, bir müessesenin var oluşunda
çıraklıktan ustalığa uzanan ve bu sürede beceri içeren bir
anlayıştır.
Ne yazık ki ülkemiz, tüketim toplumuna
doğru gidiyor. Üretimden uzaklaşıyoruz, mesleklerimizi yitiriyoruz.
Bu hafta Niğde’de perşembe günü ahilikle ilgili yapılacak
etkinlikte geçmişten günümüze gelen mesleklerin de bir yansıması
alanda gösterime sunulacak. Ama ne yazık ki “Geçti Bor’un pazarı, sür
eşeğini Niğde’ye.” atasözünde anlam bulan yani mesleklerin,
üretimin, anlayış ve düşünce olarak insanın
yaratacağı değerlerin sunulduğu pazar
anlayışları yok oldu, giderek unutulmaya başlandı.
Bugün çocuğumuza “keçe” desek bilmiyor, “kepenek” desek bilmiyor, “çan” desek bilmiyor, “el yapımı
bıçak” desek bilmiyor. Demircilik unutuluyor, marangozluk bitiyor,
terzilik sona eriyor.
Bunun yanında, ülkemizde, beş yılda
83 bin bakkal kapanmış, yalnızca Niğde’de 570
bakkalımız tükenmiş, AVM’lere teslim olunmuş ve giderek
bireyin üretimdeki verimliliği, çalışkanlığı,
üretkenliği, yaratıcılığı köreltilmiş. Her
açıdan, her anlamda dışa bağımlı, giderek
kapitalizmin bütün baskısını üzerinde hisseden, üretme
değil tüketme için kullanılan bir bireye dönüşen
anlayıştan şiddetle uzaklaşmamız gerekiyor.
Ülkemizde, bir dönem, ustaların
yaptığı güzelliklerden söz edilirdi, hatta denirdi ki -bizim
oranın bir deyimi- “Yumurtaya kulp takacak kadar zanaatkâr.” Zanaatkâr
olan, üretimin içinde olan, paylaşımı bilen, adil
davranmayı bilen, hakça yaşamayı bilen insanların
varlığı ne yazık ki ülkemizde kolay para kazanmaya, kolay
paradan öte yolsuzlukla, hırsızlıkla, talanla yaşamaya
dönüşmeye başladı. (CHP sıralarından
alkışlar) Bundan hızla uzaklaşmamız gerekiyor, bize
ait olan değerlere dönmemiz gerekiyor.
“Aile” kavramından uzaklaşıyoruz,
sosyal yapıdan uzaklaşıyoruz, esnafların yaşam biçimi
olan ahilik kültüründen uzaklaşıyoruz; Anadolu’nun
aydınlanmasında var olan “önce insan” kavramıyla birbirimize
saygı duymak, birbirimizle adilce paylaşmak, birbirimize destek
olmaktan uzaklaşıyoruz. Yan komşuya pişen yemeğin
kokusu geldi diye alıp ona giden insan kavramından ne yazık ki
“Yalnızca ben, ben, ben olayım.” anlayışına doğru
gidiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Bu
anlayış, bu ülkenin geleceğinin karanlığa ermesine
neden olur.
Üreteni destekleyelim, adil paylaşalım,
başarılı insanları alkışlayalım, ülkenin
geleceği için yetişen değerlerimizi, onların ürettiklerini,
becerdiklerini, bizlere sunduklarını anlamlı kılalım.
Eğer ülkemizin geleceği olacaksa dünkü Anadolu
aydınlanmasının, Yunus Emre’nin, Hacı Bektaş Veli’nin,
Mevlâna’nın, Ahi Evran’ın bu topraklara kattığı
kardeşliği, birliği, dirliği, birlikte hareket etme
kültürünü yeniden var kılalım. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Birbirimizi eleştirerek
birbirimizi doğruya doğru yönlendirelim. Düşmanlıkları
bu topraklarda yeşertmeyelim. Bu ülkenin yarın acı çekmesini
istemiyorsak sevgide birleşelim, samimiyette birleşelim, dürüstlükte
birleşelim. Geleceğimizin güzel olması Türkiye Büyük Millet
Meclisine de yansıyacak ışıkla hepimizin insanca
yaşamından geçiyor. “Önce insan” kavramıyla hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Gürer.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Atıcı, yeni bir sataşmaya
meydan vermemek üzere iki dakika için, rica ediyorum, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı’nın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, az önceki
konuşmamda spekülasyon yaptığımı iddia etti sayın
grup başkan vekili. Değerli arkadaşlar, biz spekülasyon
yapmayız, biz gerçekleri konuşuruz ama Türkiye’nin gerçeklerini
konuşuruz. AKP’nin grup başkan vekili diyor ki: “Davutoğlu
başımızın tacıdır.” Değerli arkadaşlar,
biz başımızın tacı ettiğimiz insanları
arkadan hançerlemeyiz, bizim kültürümüzde bu yoktur. (CHP
sıralarından alkışlar) Siz başınızın
tacı ettiğiniz insanları arkadan hançerliyorsanız, kendi
isteği olmadığı hâlde “Ben buraya dört yıllığına
geldim, sizlerden özür diliyorum, maşeri vicdanlarınıza
gönderiyorum.” deyip de oradan çekilmek zorunda kalan bir başbakanı
siz yarattınız oylarınızla. Bunu hiçbir zaman tarih
affetmeyecektir.
Efendim, ben burada “Hükûmet programı kırk
sekiz saatte yazılamaz, ayıptır; koskoca bir hükûmet kuruluyor.
Ha, Divan-ı Hümayun kuruyorsanız olur ama hükûmet kuruyorsanız
bu kırk sekiz saatte program yazılmaz.” demiştim;
çıktı sayın grup başkan vekili, burada âdeta ikrar etti.
Diyor ki: AKP hâlâ iktidardadır. Kim gelirse gelsin, hiçbir şey değişmez.”
Deminden beri benim söylediğimi, Allah razı olsun, bir cümleyle ifade
etti, bir cümleyle. “Kim gelirse gelsin, şu koltuklarda kim oturursa
otursun hiçbir şey değişmez.” diyen Adalet ve Kalkınma
Partisinin sayın grup başkan vekilidir. Biz de aynı şeyi söylüyoruz,
bir tek adamın iki dudağından çıkan her cümle sizin özgür
iradeniz oluyor, bunu anlatmaya çalışıyoruz. Biz bunu kısa
yoldan anlattığı için sayın grup başkan vekiline de
teşekkür ediyoruz, AKP’nin gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır.
(CHP sıralarından alkışlar)
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Coşkun Bey.
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın hatip
konuşmasında “Davutoğlu’nu arkadan hançerlemek” şeklinde
bir ifade kullanmış, bu bir sataşma, daha ötesi bir
bühtandır. Söz hakkı istiyorum ben de 69’a göre.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, kim
hançerlediyse o söz hakkı istesin. Yani siz mi hançerlediniz, buyurun
efendim. Sataşmayı da kabul ettiğiniz için teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Coşkun Bey, buyurun.
İki dakika lütfen, yeni bir sataşmaya
meydan vermeyin.
3.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bir söz vardır
“Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.” diye. Bu sözü genel
olarak söylemek isterim ama özel olarak Sayın Atıcı’ya ithaf
ederim. Değerli arkadaşlar, bizim
yaptığımızı, bizim ortaya koyduğumuzu ve biraz
önce Sayın Bostancı’nın uzunca sayılabilecek bir konuşmada
dile getirdiği hususu anlamasını Sayın Atıcı’dan
beklememiz herhâlde boşuna, anlayamaz.
Değerli arkadaşlar, on dört
yıldır -artık on beş yıl diyebiliriz- bu hareketin
neden iktidarda olduğunu, nasıl bir süreklilik arz ettiğini,
nasıl kişilerin üzerine çıkarak bir davaya dönüştüğünü
anlamak için belki bunu iyi okumak, iyi görmek, bütün safhalarını
irdelemek gerekir. Eğer bunu yapmazsak bu sürekliliği
anlayamayız. Onun için biz son kongrede yapmış olduğumuz
işin adına “Kutlu yürüyüşe devam.” dedik. Ortada bir
yürüyüş var ve biz bu yürüyüşü kutlu bir yürüyüş olarak
adlandırıyoruz. İnsanlar baki dedik, makamlar geçici dedik ve bu
söylediğimizi aynen tekrar ediyoruz. İnsanlar, makamlar, mevkiler,
mansıplar; tamamı geçicidir. Biz bu hareketi sadece 2016’ya, 2017’ye
endekslemiş değiliz. Eğer parti programımız
okunsaydı hareketin amacının 2023’ü, 2053’ü, 2071’i de
planladığını görecektiniz. O bakımdan, parti
programını yapmak çocuk oyuncağıdır, sadece bir
revizyondan ibarettir. Tabiatıyla “Bu programı nasıl
yaptınız, nerede yaptınız?” şeklindeki
açıklamalar, ifadeler lafügüzaftır.
Değerli arkadaşlar, kıymetli
milletvekilleri; bunu anlayabilmek için –bir daha söylüyorum- 2023, 2053,
2071’i planlayan, bu konuda programı olan, hedefi olan insanlar bunu
anlayabilir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Coşkun Çakır.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Birleşime yirmi dakika ara
veriyorum.
Teşekkür ederim.
Kapanma Saati: 17.43
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.09
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara),
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
---0---
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92’nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan
karar gereğince, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler”
kısmına geçiyoruz.
IX.- HÜKÛMET PROGRAMI
1.- Başbakan Binali Yıldırım
tarafından Bakanlar Kurulu Programı’nın okunması
BAŞKAN
– Şimdi, Başbakan Sayın Binali Yıldırım Bey
tarafından kurulmuş bulunan Bakanlar Kurulunun Programı
okunacaktır.
Bakanlar
Kurulu Programı’nı okumak üzere Başbakan Sayın Binali
Yıldırım Bey’i kürsüye davet ediyorum.
Buyurunuz Sayın Başbakan. (AK PARTİ
ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin
65’inci, Adalet ve Kalkınma Partisinin 7’nci Hükûmeti adına, aziz
milletimizi ve Meclisimizin siz değerli temsilcilerini saygıyla
selamlıyorum.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk
ve silah arkadaşları başta olmak üzere, büyük millete hizmeti
geçen, eser bırakan, taş üstüne taş koyan bütün devlet ve
siyaset adamlarını şükranla anıyorum.
Huzur ve güven ortamı içinde adil ve özgür bir
şekilde gerçekleşen, yüksek katılım ve temsilin olduğu
1 Kasım seçimlerinde milletimiz, bir kez daha, AK PARTİ
iktidarının devamı yönünde güçlü bir irade ortaya koymuş ve
demokrasimiz seçimlerden güçlenerek çıkmıştır. 1 Kasım
seçimlerinin asıl galibi, şüphesiz ki Türkiye’dir, aziz
milletimizdir.
Başarılı
çalışmalarını bugüne kadar sürdüren 64’üncü Hükûmetimizin
Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu ve onun Bakanlar Kurulu
üyelerini yaptıkları hizmetler için en kalbî duygularımla tebrik
ediyor, milletim adına, partim adına şükranlarımı
sunuyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar) Bu dönemde, seçim sürecinde milletimize vadettiğimiz
birçok vaadin yoğun bir şekilde gerçekleşmesinden
memnuniyetimizi ifade ediyorum.
Hükûmet değişikliklerinin
halkımıza hizmet yarışında bir bayrak
değişimi olduğunun altını özellikle çizmek isterim. AK
PARTİ hükûmetleri olarak halkımıza verdiğimiz sözleri her
zaman, bugüne kadar yerine getirdik, bundan böyle de eksiksiz yerine getirmeye
devam edeceğiz.
2002’den sonra elde ettiğimiz bütün bu
başarıların mimarı, hiç kuşkusuz partimizin kurucusu
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır.
(AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde oluşan
bu kazanımları, Cumhurbaşkanlığında, onun
liderliğinde hep birlikte çalışarak geleceğe
taşıyacağız.
Bütün AK PARTİ hükûmetleri gibi, 65’inci
Hükûmetimiz de hiç kuşkusuz, partimize oy versin vermesin tüm
vatandaşlarımıza hizmet edecektir, tüm
vatandaşlarımızın hükûmeti olacaktır.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ
hükûmetleri, on dört yıl boyunca ülkemizde demokrasinin yerleşmesi,
millî birlik, beraberliğimizin güçlenmesini sağlamak için her türlü
zorluklara rağmen canla başla çalışmıştır.
Millî iradeye dayalı siyaset kurumunu zayıflatmaya yönelik her türlü
tertibi milletimiz büyük sağduyusuyla aşmıştır. Bundan
sonra da millî iradeye karşı oluşacak her türlü girişimi
milletimizin desteğiyle, kararlı duruşumuzla
aşacağımız bilinmelidir.
Ülkemizin birliği ve beraberliği yolundaki
kutlu yürüyüşümüzü kesintiye uğratmaya çalışan, millî
güvenliğimizi tehdit eden eski, yeni tüm vesayet unsurlarıyla
kararlı mücadelemizi devam ettireceğiz. Bölücü terör örgütü, paralel
terör örgütü başta olmak üzere, tüm terör örgütleriyle mücadelemiz
kararlılıkla devam edecektir. Milletimizin birliğine,
kardeşliğine, devletimizin bekasına halel getirecek hiçbir
gayrimeşru oluşuma müsamaha edilmeyecektir.
Milletimiz emin olsun ki bu terör belası
Türkiye’nin gündeminden mutlaka çıkarılacaktır.
Ülkemizin terörle
mücadelesinde vatanımız ve milletimizin huzuru için en büyük
fedakârlığı yaparak kanlarını dökmüş,
canlarını ülkemizin geleceği için vermiş olan kahraman
şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ruhları şad olsun. Tüm
şehit ve gazilerimiz ile bize onların emaneti olan aileleri ve
yakınları başta olmak üzere, milletim adına onlara
şükranlarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugüne kadarki seçimlerde, siyasi partiler hep “yeni anayasa” vaadinde
bulundular ancak bu vaatler, ne yazık ki seçimden sonra rafa
kalkmış, millî iradenin seçtiği bu Meclis, maalesef yeni
anayasayı bir türlü başaramamıştır. Artık, gün bu
gündür. Yeni anayasa, başkanlık sistemi de dâhil olmak üzere yeni
yönetim sistemini de belirleyecek değişiklik, behemehâl 26’ncı
Yasama Döneminde, AK PARTİ Hükûmeti olarak bizim en öncelikli
konularımız arasında yerini alacaktır.
İlk defa millet
iradesiyle gerçekleştirilecek bu anayasanın yapımında,
diğer siyasi partileri de yanımızda görmeyi bekliyoruz. Gelin,
bu tarihî sorumluluğu birlikte yerine getirelim.
Değerli milletvekilleri,
cumhuriyetimizin 100’üncü yılına yürürken, eğitimde, adalet
sisteminde, ekonomide yapacağımız köklü değişiklikler,
ülkemizi, üst gelir grubu ve en yüksek insani gelişmişlik
seviyesindeki ülkeler standardına ulaştıracaktır.
Hükümetimiz, şimdiye kadar olduğu gibi, milletimizin geleceğini
inşa etmede kararlı bir şekilde yoluna devam edecektir.
“İnsanı yaşat
ki devlet yaşasın.” şiarıyla yapacağımız her
işte, öncelikle insanımızın mutluluğunu ve
refahını ön planda tutacağız. İcraatlarımızın
ana gayesi, insanımızın hayatını
kolaylaştırmak, yaşam kalitesini artırmak,
refahını yükseltmek olacaktır.
AK PARTİ hükûmetleri, cumhuriyet tarihinde
hiçbir partiye nasip olmamış bir kurumsal sürekliliğe ve icraat
tecrübesine sahiptir. On dört yılda gerçekleştirdiğimiz
icraatlar ve köklü dönüşümleri daha da ileriye taşıyarak 2023
hedeflerine yürüyüşümüzü güçlü, kararlı bir şekilde devam
ettireceğiz. Önümüzdeki dönemde daha güçlü bir Türkiye için ülkeyi
zenginleştiren, vatandaşın refahını artıran, adil
paylaşımı önceleyen, demokrasiyi ileriye taşıyan
uygulamalarla milletten aldığımız yetkiyi milletimiz için
kullanacağız.
Farklılığımız,
zenginliğimizdir. Vatandaşlarımızın bu anlamda
inancına, diline, kültürüne, değerlerine, yaşam tarzına,
diğer tüm farklılıklarına saygı göstermeyi
sürdüreceğiz. İnsani kalkınmayı esas alarak hak ve
özgürlükler alanını genişletmeye devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, 21’inci yüzyıl
şartlarında ülkemizi daha da ileriye taşımak hepimizin
ortak sorumluluğudur. Bu sorumluluktan hareketle köklü geçmişimizden
güç alarak bölgemizde ve dünyada barışa, istikrara katkı
sağlamaya devam edeceğiz. Dış politikadaki hedefimiz,
Türkiye’nin, bölgesinde barışı ve kardeşliği daim
kılacak politikaları kararlılıkla sürdürmesidir.
Sizlere sunmakta olduğum
65’inci Hükûmet Programı’mız, esas itibarıyla Onuncu
Kalkınma Planı, seçim beyannamesindeki taahhütlerimiz esas
alınarak hazırlanmıştır. Takdirlerinize
sunduğumuz ve güveninizi isteyeceğimiz bu program, ülkemizi
bölgesinde ve dünyada hak ettiği konuma ulaştırmada önemli bir
kilometre taşı olacaktır. Ülkemiz, AK PARTİ hükûmetleriyle
birlikte başlayan istikrar ve güven ortamı sayesinde bölgesel ve
küresel krizlerden en asgari ölçüde etkilenmiş, birçok ülkenin aksine,
büyümesini, kalkınmasını sürdürmeyi
başarmıştır. Bundan böyle de ülkemizi küresel ve bölgesel
anlamda istikrar ve güven adası hâline getirmek için gösterdiğimiz bu
başarıyı 65’inci Hükûmet döneminde de güçlü bir şekilde
sürdüreceğiz. Reform ve icraatlarımız, insan odaklı bir
anlayışla, yatırımı, istihdamı, üretimi
önceleyen, refahın daha adil paylaşımını öngören
Türkiye hedefine hizmet edecektir. Bu bağlamda, 6 temel alanda
çalışmalarımızı
yoğunlaştıracağız. Bunlar, sırasıyla,
demokrasi ve adalet, eğitim, reel ekonomide köklü değişim,
öncelikli dönüşüm programları, kamu yönetimi ve kamu maliyesidir.
Vatandaşlarımız
için olmazsa olmaz olan insan hak ve hürriyetleri ile adaleti daha ileri
taşımak, ekonomik ve sosyal gelişmemiz için vazgeçilmez bir
hedefimizdir.
Türkiye’nin gerçek mukayeseli
üstünlüğü genç ve dinamik nüfusudur. Bu gerçeği göz önünde
bulundurarak eğitimde fırsat eşitliğinde ve herkesin
eğitim imkânlarına erişimi konusunda çok önemli mesafeler
katettik. Önümüzdeki dönemde eğitimde uzmanlaşmaya ve her seviyede kaliteyi
artırmaya daha fazla hız vereceğiz.
Üreterek büyüyen, istihdam
oluşturan, ihracatı geliştiren bir ülke olma yolunda reel
sektörü daha güçlü, daha rekabetçi hâle getireceğiz. Bu çerçevede
atacağımız adımlarla üretim yapımızda ve ihracatımızda
ileri teknolojiye dayalı yüksek katma değerli ürünlerin
payını artırmış olacağız. İş ve
yatırım ortamı iyileşecek, ulusal ve uluslararası
doğrudan yatırımları teşvik edecek, destekleyecek ve
tüm yatırımcıların ihtiyacı olan her türlü tedbiri
zamanında alacağız.
Kamuda zaman yönetimini esas
alan etkin bir personel sistemini önemsiyoruz. Bu sayede, daha hızlı
çalışan, daha hızlı karar veren bir idari
yapılanmayı gerçekleştireceğiz.
Yerel yönetimlerde kamu
kaynaklarının ülke ve millet menfaati için kullanımını
temin edecek düzenlemeleri süratle hayata geçireceğiz. Bütün bu
alanları kapsayan öncelikli dönüşüm programımızı
uygulamaya devam edeceğiz. Bu şekilde, tasarrufları,
yatırımı, üretimi, ihracatı artıracak, daha yüksek
oranda büyüme hedefini gerçekleştireceğiz.
2016’da uygulamaya giren
eylem planımız, Hükûmet programımızda yer alan öncelikler
de dikkate alınarak hayata geçirilecektir.
Değerli milletvekilleri,
gençlerimiz geleceğimizdir. Gençlerimize mesleki eğitim ve iş
imkânlarının sağlanması öncelikli görevlerimizden birisi
olacaktır.
Bilgi toplumunu
gerçekleştirmek amacıyla bilgi iletişim teknolojileri başta
olmak üzere ülkemizde dördüncü sanayi devrimine geçiş için gerekli
çalışmalara hız verilecektir. 65’inci Hükûmetimiz, siyasi
istikrar ve güven sayesinde ekonomik büyümeyi gerçekleştirmeye devam
edecektir. Bu dönemde de yatırımlara ve projelere odaklanarak özel
sektör yatırımlarını çok daha fazla destekleyeceğiz.
Bilim ve teknoloji
alanına verdiğimiz önemle başta uzay, havacılık ve
savunma sanayisi olmak üzere yerli ve millî sanayimizi güçlendirmek için
gerekli adımları atacağız. Bir taraftan üretken
yatırımlara alternatif finans imkânları sağlarken
diğer taraftan da finansmana uygun şartlarda erişimi
kolaylaştıracağız.
Özel sektörün ilgisini
yeterince çekmeyen bölgelerde kamu ve özel sektör iş birliği ile
istihdam ağırlıklı proje ve yatırımlara öncelik
vereceğiz. Böylece bölgesel kalkınma
farklılıklarını asgari düzeye indirecek girişimleri
güçlendireceğiz. Bütün bunları gerçekleştirerek milletimize
karşı olan sorumluluğumuzu yerine getirebilmemiz için
Meclisimizin ve milletimizin desteğine duyduğumuz güven tamdır.
Şimdi, sizlere dağıtmış
olduğumuz Hükûmet programımızdan bazı önemli hususlara ana
başlıklarıyla, ana hatlarıyla değinmek istiyorum.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı 2023’e giderken önceliğimiz,
ülkemizin çoğulcu, özgürlükçü, demokratik, sivil, millî ve hukukun
üstünlüğüne dayanan bir yeni anayasaya sahip olmasıdır. Bu
değerler üzerine inşa edilecek yeni anayasanın temel ilkesi,
ahlaki referansı, insan onuru ve insan hassasiyeti olacaktır.
Yeni anayasa düzeninin odağında insan hak
ve özgürlükleri yer alacak, bu çerçevede, düşünce, inanç, ifade ve
girişim özgürlüğünü sınırlayan yegâne unsur, eşit
haklara sahip diğer vatandaşların özgürlük
alanlarıdır.
AK PARTİ hükûmetlerinin önemli bir reform
alanı olarak gördüğü hak ve özgürlükler konusunda Türkiye'nin pek çok
meselesi, milletimizin beklenti ve ihtiyaçları doğrultusunda çözüme
ulaştırılmıştır. Ülkemizin güçlü bir hukuk
devleti olması yönünde önemli adımlar atılmıştır.
Antidemokratik ve hukuksuzluk oluşturan uygulamalar, temel insan
haklarına karşı işlenen cürümler, millî irade ve siyaset
üzerinde tesis edilen vesayetler birer birer ortadan kaldırılmıştır.
Geçmiş hükûmetler döneminde
gerçekleştirdiğimiz demokrasi mücadelesi, toplumumuzun tüm
kesimlerinin katkılarıyla daha da ileriye
taşınacaktır.
Herkesin inandığı gibi
yaşayabildiği, fikirlerini özgürce ifade edebildiği, refaha
katkıda bulunduğu, refahtan hak ettiği payı
aldığı, emniyet, huzur, birlik ve kardeşlik içerisinde
yaşayan bir toplum olarak birlikte geleceğe yürüyeceğiz. Bu
bağlamda, siyaset alanı genişleyecek, vesayet yerine millet
iradesi tam anlamıyla tahkim edilecek, yeni anayasa ve sistemle birlikte
yeni Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü, Siyasi Partiler Kanunu,
Seçim Kanunu da hazırlanarak yürürlüğe konacaktır.
AK PARTİ hükûmetleri, iktidara geldiği
günden beri devletin topluma kimlik biçme, dikte etme hakkının
olmadığını ifade ederek vesayetçi zihniyetlerle sürekli
mücadele hâlinde olmuştur.
Vatandaşlarımızın hak ve
özgürlüklerini garanti altına almayı, bunların
kullanımını kısıtlayan engelleri ortadan
kaldırmayı en önemli vazife olarak görüyoruz.
Bu dönemde, etnik
kimliği, mezhebi, inancı ne olursa olsun herkesi bağrına
basan, onları eşit vatandaşlık ve evrensel ilke ve
değerler temelinde demokratik bir ortak yaşam bilincine
ulaştıran anlayışı daha güçlü bir şekilde hayata
geçireceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak ilk günden itibaren millî
birlik ve kardeşlik perspektifiyle şekillendirdiğimiz siyasetle,
vatandaşlarımızın devletimize aidiyetlerini zedeleyen,
milletimizin farklılıklarını zenginlik yerine, tehlike
olarak gören anlayışın terk edilmesi için hep çaba gösterdik.
Yakın tarihimiz boyunca hiçbir seçilmiş hükûmetin gösteremediği
cesaret ve kararlılıkla sorunların üzerine gittik.
65'inci Hükûmet döneminde de
hukukun üstünlüğüne karşı tehditleri bertaraf etmek üzere,
vatandaşlarımızın mağduriyetinin önlenmesi, can ve mal
güvenliğinin sağlanması için terörle mücadele
kararlılığımız devam edecektir. Terörle mücadele
amaçlı devam eden operasyonlar, vatandaşlarımızın
huzur ve güvenliği mutlak surette sağlanıncaya, sivil
vatandaşlarımıza ve güvenlik güçlerimize yönelik silahlı
saldırılar kalıcı bir şekilde sona erdirilinceye ve
terör gruplarının silahları bıraktırılıncaya
kadar kararlılıkla sürdürülecektir. Bu anlayışla,
hizmetlerden, yatırımlardan asla vazgeçilmeyecek, geri adım
atılmayacaktır. Süreçte farklı sebeplerle oluşan güvenlik
risklerini gidermek, bölgede yaşayan vatandaşlarımızı
ceberut ve zalim örgütün baskısından korumak devletin öncelikli
görevi olacaktır.
Bütün AK PARTİ hükûmetleri programlarında
çoğulcu ve özgürlükçü yeni anayasa vaadi hep bulunmuştur. Önümüzdeki
dönemde sivil, katılımcı, çoğulcu, demokratik ve sivil
anayasanın yapımına öncülük etmeye kararlıyız.
Anayasa’nın kapsayıcı, kucaklayıcı,
bütünleştirici, savunucu, çoğulcu ve özgürlükçü karakterde
olması gerektiğini düşünüyoruz. Yeni anayasa, cumhuriyetimizin
insan hakları, demokrasi konusundaki kazanımlarını
geleceğe taşımalı, vesayet izlerini tamamen silmeli,
bireyin ve toplumun geleceğine dair beklentileri karşılayan
özellikte olacaktır.
65'inci Hükûmet döneminde doğrudan anayasal
sistemle bağlantılı seçim kanunları, Siyasi Partiler Kanunu
gibi kanunlar güncelleştirilecektir.
Ülkemizde hükûmet sistemi
tartışmaları uzun bir geçmişe sahiptir, siyasi tarihimizin
değişik dönemlerinde farklı siyasi partiler ve liderler hep
sistem meselesini gündeme taşımış, başkanlık
sistemi başta olmak üzere yeni öneriler konuşulmuştur ancak
günümüze kadar bu konuda herhangi bir ilerleme kaydedilmemiştir. Bugün
artık bu tartışmaları bir kenara bırakıp
Cumhurbaşkanımızın halk tarafından seçilmesiyle
birlikte ortaya çıkan fiilî duruma anayasayla resmî ve hukuki bir statü
kazandırılması bir zaruret hâline gelmiştir. Mevcut
sistemin yetki, görev, sorumluluk paylaşımındaki pek çok
muğlaklıklar barındırması siyasal sistemin yeniden
düzenlenmesini mecburi hâle getirmektedir. Mevcut sistem içindeki
tıkanıklığın Meclisimizde oluşacak
uzlaşmalarla çözümü için birçok girişimde bulunulmuş ancak
bugüne kadar maalesef ortak bir uzlaşma ortaya
çıkmamıştır. Bu bakımdan, seçimlerde söz
verdiğimiz gibi, AK PARTİ olarak bu konuyu ülkemizin gündeminde daha
fazla tutmamak adına gerekli çalışmaları
başlatacağız ve bu konuda da tüm siyasi partilerin
desteğini arayacağız.
Yeni anayasayla; seçimlerin istikrar üreteceği,
yasama, yürütmenin müstakil olarak etkin olduğu, demokratik denge kontrol
mekanizmasının etkin işlediği, toplumsal
farklılıkların temsilinin sağlandığı, karar
alma süreçlerinin hızlandığı yeni bir siyasal sistem
öngörülmektedir. Şunu herkes bilmelidir ki: AK PARTİ’nin
başkanlık sistemi önerisi üniter yapıyı esas
almaktadır. Adaleti mülkün ve meşruiyetin temeli, hukuk devletinin
esası olarak görüyoruz. Bizim için adalet, hukukun üstünlüğüne
dayalı, herkesin güven duyduğu, her türlü güç odağından
bağımsız, tarafsız, vatandaşın beklentilerine
hızlı cevap veren bir yapıda olmalıdır.
Adalet alanında kapsamlı politikaları
içeren Yargı Reformu Strateji Belgesi etkin bir şekilde hayata
geçirilecektir.
65’inci Hükûmet olarak yargıda etkinlik,
hızlılık, hesap verilebilirlik ve ekonomikliği mutlaka
sağlayacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri olarak güvenlik
yaklaşımımız vatandaşa güven temelinde ele
alınacak, devlet, toplum, fert ilişkileri güçlendirilerek, buna göre
yeni bir yaklaşım ön plana çıkacaktır.
65’inci Hükûmet döneminde,
icraatlarımızda, özgürlüklerin güven içinde ve hukukun üstünlüğü
çerçevesinde yaşanmasına yönelik prensibimizi hayata geçirmeye devam
edeceğiz.
Uluslararası ve bölgesel teröre destek veren
çevre ve odaklarla, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kararlı
mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu duruş ve mücadelemizde hukukun üstünlüğü
temel alınacak, güvenlik hizmetlerini katılımcılık,
hesap verilebilirliği artıracak mekanizmalarla daha fazla
destekleyeceğiz, masum vatandaşlarımızın zarar
görmemesi için azami hassasiyet gösterilecektir.
Ülkemizde vesayetçi aktör ve kurumların siyaset
üzerindeki nüfuzunu kırmak üzere kararlı bir irade sergilemiş ve
siyasal sistemin demokratikleşme hedeflerini ciddi ilerlemelerle bugüne
getirdik ancak ülkemiz, geleneksel vesayetçi aktör ve kurumlarla yürüttüğü
mücadele neticesinde millî iradeye dayalı demokratik bir siyasal sistemi
inşa hedefine odaklanmışken yeni vesayet odaklarının
saldırılarına maruz kalmıştır.
17-25 Aralık darbe
girişimiyle birlikte su yüzüne çıkan, iş dünyasını,
sivil toplumun çeşitli kesimlerini, eğitim camiasını, dinî
cemaatleri, güvenlik ve yargı bürokrasisini ele geçirmeye
çalışan paralel terör örgütü ve bu örgütün iç, dış
uzantılarıyla hukuki, idari mücadelemiz kesintisiz devam edecektir.
Hiçbir kişi veya kesimin devletle bilek güreşi tutuşmasına
asla izin verilmeyecektir.
Kamu yönetiminde şartların ve
anlayışların değişimi içinde, yenilikçi, vatandaş
memnuniyetini esas alan yaklaşım bizim için esastır. Bürokratik
atalet ve rutinleşmeye karşı katılımcı
anlayış içerisinde, yönetim yapımızı,
uygulamalarımızı tekrar gözden geçireceğiz.
Vatandaşın denetleyen gözüyle, siyasi sahiplenmeyle iş ve
yaşam kalitesini sürekli şekilde artıracağız.
Devlet personel rejimimizi etkinleştirecek,
kamuda insan gücü planlaması yapacağız. Bilgi toplumu
stratejimiz çerçevesinde e-devlet uygulamaları daha da özendirilecek,
Türkiye’nin bilgi toplumuna dönüşme hedefleri yakalanacaktır.
“İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın.” ilkesiyle hareket eden AK PARTİ hükûmetleri, “insani
kalkınma” kavramını hayatın her alanında güçlü bir
şekilde uygulamaya koymuştur.
Sosyal politikalar bizatihi değerli
olmanın yanı sıra tüm politika alanları için de temel bir
mihenk taşı olarak alınmıştır. 65’inci Hükûmet
olarak eğitim kalitesini yükselten, etkili sağlık hizmeti sunan,
nüfus dinamizmini, aile yapısını koruyarak geliştiren;
kadınına, gencine, çocuğuna ve çalışanına,
engellisine, yaşlısına gerekli önemi ve desteği veren bir
yaklaşımı benimsemeye devam edeceğiz. Bu
yaklaşımla, Türkiye’nin “yüksek insani gelişmişlik”
kategorisinden “çok yüksek insani gelişmişlik” kategorisinde olan
ülkeler arasına girmesini hedefliyoruz.
İnsani kalkınma hedefinin ana eksenini
eğitim oluşturmaktadır. AK PARTİ hükûmetleri olarak
eğitimi, uzun vadeli bir bakış açısıyla
geleceğimize yatırım olarak kabul ediyor, insanımızın
yaşam standardını yükselten, insan
kaynağımızı çağdaş dünyayla rekabet edebilir hâle
getiren, hayat boyu bir eğitim süreci olarak görüyoruz.
Okul türleri ve bölgeler
arası başarı farklılıklarını azaltarak
eğitimde fırsat eşitliğine bütün boyutlarıyla
işlerlik kazandıracağız. Müfredatı bilgi teknolojileri
destekli öğretime uygun hâle getirmeye devam edeceğiz. Eğitsel
“e” içeriklerin genişletilmesini ve daha da geliştirilmesini
sağlayacağız. Öğrencilerimizin yazılı-sözlü iletişim
kurabilecek düzeyde yabancı dil öğrenimine mutlaka önem
vereceğiz. FATİH Projesi aracılığıyla tüm
öğrencilere eğitimde fırsat eşitliği
sağlamış olacağız. Bu konudaki bölgesel
farklılıkları ortadan kaldıracağız. İş
dünyasının ihtiyaç duyduğu meslek alanlarında eleman
yetiştirilmesini sağlayacak şekilde eğitim kalitesi
artırılacak.
Yükseköğretimde reform
çalışmalarımızı bu dönem içerisinde
tamamlamış olacağız. Öğrencilerimiz üzerindeki
sınav baskısını azaltmak amacıyla yükseköğretime
geçişteki sınavların bir yılda 1’den çok tekrarına
imkân vereceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ iktidarlarının bugüne kadar en
başarılı olduğu alanlardan biri de sağlık
alanıdır. Sağlık alanında hizmet
standartlarının sürdürülebilirliğini sağlamak, yeni
reformlarla hizmet kalitesini artırmak amacına yönelik olarak
şehir hastaneleri projelerimizi başlatmış bulunuyoruz.
Bugüne kadar 18 adet şehir hastanesi inşaatına
başlandı ve geriye kalan 11 şehir hastanesi de planlama
aşamasında. Bunlar tamamlanmış olduğunda 41 bin yeni
yatak kapasitesine ulaşmış olacağız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Tıbbi teknolojide, ilaç endüstrisinde,
sağlık turizminde ülkemizin potansiyelini yeterince
kullandığımız söylenemez. Hedefimiz, yerli ve millî
üretimle hem döviz açığımızı azaltmak hem de bu alandaki
yetkinliğimizi artırmak olacaktır. Önümüzdeki dönemde
hastanelerde nitelikli yatak oranını artırma projemiz devam
edecek. Koruyucu hekimlik yaygınlaştırılmaya devam
edilecek. Sağlıklı yaşam kültürü teşvik edilecek. Evde
sağlık hizmetlerini daha da geliştireceğiz. Biyoteknolojik
ürünlerde yerli üretimi artıracağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 65’inci Hükûmet olarak aile kurumunu güçlendirmeyi,
çocuklarımızı ve diğer aile bireylerimizin nitelikli bir
şekilde yetişmelerini sağlamayı, genç nüfusumuzu devam
ettirmeyi insan merkezli kalkınma politikamızın ana ekseni
olarak görüyoruz. Geleceğimizin teminatı çocuklarımız,
kaliteli bir aile ortamında büyürken ruhen ve bedenen
sağlıklı bir biçimde yetişecekler, topluma dinamizm
kazandıran nesiller oluşturacaklardır. Bu amaca yönelik olarak
Aile Sosyal Destek Programı’nın altyapısı tamamlanacak,
yeterli sayıda nitelikli personel yurdun her tarafında istihdam
edilecektir. Çocuklarımız için ihtisaslaşmış
rehabilitasyon sistemine geçilecek, suçun mağduru veya suça sürüklenen
çocukların en süratli şekilde topluma kazandırılması
çalışmaları gerçekleştirilecektir.
Yaşlılarımızın ekonomik ve sosyal hayata daha aktif
katılımları için yaşlanma ulusal uygulama programını
daha etkin bir şekilde hayata geçireceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
65’inci Hükûmet döneminde de yoksulluğu azaltmayı, sosyal koruma
politikalarımızı sürdüreceğiz. Sosyal hizmet ve yardım
kuruluşları arasında koordinasyon ve iş birliğini
artıracağız. Bu anlamda aile birliği sistemini hayata
geçireceğiz. Sosyal yardım ile istihdam arasındaki
bağı güçlendireceğiz. Yoksul ailelere belirli standartlarda
ücretsiz İnternet erişim imkânı sağlayacağız.
Engelli genç ve çocukların kısa süreli gündüz yatılı bakımı
için, güvenli bir biçimde çocukların bırakılabileceği
engelli yaşam merkezleri oluşturacağız. Engellilere özel
bilgi ve iletişim teknolojileri, yazılım
donanımlarının
yaygınlaştırılmasını sağlayacağız.
Engellilerin bilgi ve iletişim teknolojilerine erişim
imkânlarını artıracağız.
Yeni dönemde, kadının bireysel ve toplumsal
olarak daha da güçlenmesi için hayata geçirdiğimiz politikaları ve
başlattığımız çalışmaları
artırarak devam ettireceğiz.
Başta erken çocukluk dönemi eğitiminin
geliştirilmesi olmak üzere, kız çocuklarımızın
eğitime devam etmelerinin teşvik edilmesi için gerekli tedbirler
alınacak, kadın istihdamına yönelik geliştirilen istihdam
teşviklerine devam edilecek, kadın girişimciliği
programı uygulamaya konulacak, kadınlarımızın iş
hayatına girişleri kolaylaştırılacak. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Çalışma hayatında kadın-erkek
fırsat eşitliği bilincini güçlendirmeye yönelik
farkındalık oluşturucu programları
artıracağız.
Kadınlarımız için iş ve aile
yaşamını uzlaştırma politikalarını hayata
geçireceğiz.
Geleceğimiz gençlerimizdir. Gençlerimiz için
biliyorsunuz seçme yaşını 18 yaşına indirdik. 65’inci
Hükûmet dönemindeki yeni hedefimiz seçilme yaşını da 18’e
indirmektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Genç girişimciliği güçlendirmeye yönelik
finansman, teknoloji, işletme ve pazarlama gibi konularda muhtelif
programlar verilecek.
Gençlerimize bilindiği gibi proje
karşılığı 50 bin liraya kadar
karşılıksız nakdî destek vermeye başladık. Kendi
işini kurmak veya geliştirmek isteyen gençlerimize ayrıca 100
bin liraya kadar da faizsiz parasal destek vereceğiz.
İş kuran gençlerimize üç yıl boyunca
gelir vergisi muafiyeti getireceğiz.
GENÇDES Programı’nı hayata geçiriyoruz.
Gençlerimizin sanatsal faaliyetleri ile sportif faaliyetlerini proje bazlı
olarak destekleyeceğiz.
Gençlerimize İnternet erişimini ücretsiz
olarak başlattık, bunu daha da
yaygınlaştıracağız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri olarak kültür ve sanat
değerlerimizi muhafaza etmeyi, yeniden üretmeyi, gelecek nesillere
kaliteli bir biçimde aktarmayı hedefliyoruz. Kültürel
farklılıkları zenginlik olarak gören, herkesin kültür ve sanat
faaliyetlerine katkıda bulunduğu ve erişebildiği, estetik
duygusu güçlü kültürlü bir toplum için çabamız aralıksız
sürecek. Fikrî mülkiyet haklarının kurumsallaşmasına
yönelik çalışmalara hız verilecek. Dilimizin medeniyetimizle
uyumlu bir şekilde geliştirilmesini sağlayacağız.
Tiyatro, sinema, opera, müzik alanlarında yerli üretimi evrensel standartlarda
teşvik etmeye devam edeceğiz. Kütüphanecilik anlayışı
çerçevesinde kullanıcı odaklı, nitelikli kütüphanecilik
hizmetlerinin verilebileceği özelliklere sahip yeni kütüphaneleri ülkenin
muhtelif yerlerinde açmaya devam edeceğiz. Şehir müzelerinin
kurulması tamamlanacak. İllerimizin kültür ve sanat varlıklarının
koruma altına alınmasını, gelecek nesillere
aktarılmasını sağlayacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmet olarak sporu sağlıklı bir toplum
olmanın ve sosyalleşmenin önemli bir aracı olarak görüyoruz.
65'inci Hükûmet döneminde toplumumuzda spor yapma kültürünü yerleştirmeyi,
spor hizmetlerinin kalitesinin ve çeşitliliğinin
artırılarak sporu geniş kitlelere
yaygınlaştırmayı, sporun her dalında daha fazla
iş ve gelir imkânları oluşturmayı hedefliyoruz.
Milletimizin sporla ilişkisini izleyici olma konumundan çıkarıp
aktif sporcu bir konuma dönüştürmeyi önemsiyoruz. Ülkemizde 40’ın
üzerindeki sporcu kamp eğitim merkezlerinde ulusal ve uluslararası
müsabakalarda ülkemizi temsil edecek sporcuların yetiştirilmesi
gerçekleştirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çalışma hayatı da önemlidir. İş
güvencesi ve kıdem tazminatı hususları tüm sosyal taraflarla
görüşülerek çalışanın hak ve hukuku gözetilmek suretiyle
birlikte çözüme kavuşturulacaktır. Avrupa Birliği ve ILO
standartlarını esas alarak oluşturduğumuz İş
Sağlığı ve Güvenliği Eylem Planı’nı hayata
geçirmiş bulunuyoruz. Yabancıların çalışma izinleriyle
ilgili süreçleri basitleştireceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik ve genel sağlık
sigortası kapsamı alanında sürdürülebilir etkin
çalışan bir sistem hayata geçirilmiştir. Toplum yararına
çalışma programlarımızda ailesinde çalışan
olmayanlara öncelik vereceğiz, programlara mesleki eğitim boyutunu da
ekleyeceğiz. Dar gelirli emeklilerin TOKİ marifetiyle konut edinme
imkânlarını artıracağız.
Sektörel
katkısının yanı sıra ülkemizde tasarruf eğilimini
de güçlendireceğini düşündüğümüz tamamlayıcı emeklilik
tasarruflarını desteklemeye devam edeceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu dönemde ekonomi alanında bir yandan
makroekonomik istikrar ve kazanımları güçlendirirken bir yandan da
sektörel dönüşümlere odaklanmak suretiyle büyüme potansiyelini daha
yukarıya çekeceğiz. Son on dört yılda üst orta gelir grubuna
yükselttiğimiz ülkemizi üst yüksek gelir grubu ülkeler arasına
sokmayı hedefliyoruz.
Güven ve istikrar içerisinde
üretim ağırlıklı büyüyecek olan ekonomimizin temelini,
nitelikli, girişimci, yenilikçi insanımız ile bilgi ve
teknolojiyle katma değeri yükselten işletmelerimiz oluşturacaktır.
Önümüzdeki dönemde ülkemizin kalkınmasına daha fazla ivme
sağlayacak yüksek katma değerli alanlara odaklanacağız,
imalat sanayisinde yenilikçi ve yüksek teknolojili sektörlere dayalı
biçimde dönüşümü gerçekleştireceğiz.
Kamu maliyesinde uygulamakta
olduğumuz mali disiplin ve bu çerçevede elde edilen başarılar,
ekonomik istikrar ve büyümeye önemli katkı
sağlamıştır. Önümüzdeki dönemde de kamu gelir ve
harcamalarında kalitenin artırılmasına aynı
şekilde önem vermeye devam edilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kamu altyapı yatırımlarını, ekonomide üretimin
sağlıklı olarak gelişmesini, özel sektörün ihtiyaç
duyduğu alanlarda pozitif dışsallık sağlayacak
şekilde artıracağız. Kamu eliyle yapacağımız
nitelikli altyapılar, özel sektör yatırımlarını
teşvik edecek, kapasitesini artıracak, bir taraftan da verimlilik
bazlı büyüme dinamiğine katkı sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cari açığı kapatmanın en önemli
yollarından biri ihracatın artırılmasıdır.
İhracatı artırmakla kalmayacağız, aynı zamanda
ihracatımızın kalitesini de artıracağız. Yani,
kilo başına ihracatımızın birim değerini 2
dolarlardan 10 dolarlara çıkaracak yüksek teknolojik değeri olan
katma değerli ürünlere öncelik vereceğiz ve bu tür imalatları
destekleyeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; para politikalarının temel amacı fiyat
istikrarını sağlamak ve sürdürmektir. Bu dönemde de para
politikası finansal istikrarı da gözetecek ve fiyat
istikrarını sağlamak amacıyla -çelişmemek
kaydıyla- uygulayacağımız üretim, istihdam, büyüme
politikalarını destekleyecektir. Dalgalı döviz kuru rejimi devam
edecek, Merkez Bankasının fiyat istikrarını sağlamak
için uygulayacağı para politikası araçlarını
doğrudan kendisinin belirlemesi esas olmaya devam edecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; finansal hizmetler alanında dinamik bir
bakış açısı getireceğiz. Bu bağlamda, finansal
piyasalarda derinliğin artırılmasını, halka açık
şirketleri daha fazla destekleyeceğiz. Finansal piyasaların
gelişmesi, mali derinliğin artması için hayati önemde
gördüğümüz İstanbul Uluslararası Finans Merkezi mutlaka etkin
bir şekilde hayata geçecek, faizsiz finans alanında koordinasyonu
sağlayacak bir mekanizma oluşturulacak. Yatırımları,
uzun vadeli finansman sağlayan yatırım kalkınma
bankacılığıyla teşvik edeceğiz. Kalkınma
Bankası stratejik sektörlerde yapılacak yatırımları
uzun vadeli olarak fonlayacak. KOBİ’ler ve nitelikli altyapı
yatırımları başta olmak üzere yatırım finansmanına
yönelik finansa erişimi kolaylaştıran, maliyeti düşüren
tedbirler alacağız.
Mali disiplin 65’inci Hükûmette de aynı
kararlılıkla sürdürülecek. Bir yandan harcamalarımızda
azami dikkati göstererek israf engellenecek, diğer yandan da
gelirlerimizin çeşitlendirilmesi ve kalitesini artırıcı
tedbirler alacağız. Kayıt dışı ekonominin
oranının, kayıt dışılığın
azaltılması yönünde çalışmalarımızı daha
etkin hâle getireceğiz.
Bireysel emeklilik sisteminde kesinti
oranlarını uluslararası düzeylere
yaklaştıracağız ve sistemde otomatik katılım
pilot uygulamasını başlatacağız. Hayat sigortalarının
ve uzun süreli özel sağlık sigortalarının gelişmesini
teşvik edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 65’inci Hükûmet döneminde yüksek ve istikrarlı büyüme
için, kamu yatırımlarına, özel kesim
yatırımlarını tamamlayıcı ve bütünleyici bir
bakış açısıyla devam edilecek. Kamu
yatırımlarını, bölgeler arası gelişmişlik
farkını azaltacak biçimde bölgesel gelişme potansiyelini
değerlendirmede etkili bir araç olarak kullanacağız. GAP, DAP,
KOP, DOKAP gibi eylem planları kapsamında projelere hız verilecek.
Kamu-özel iş birliği yöntemiyle başlatılan büyük projeler
tamamlanacak. Yeni otoyollar, yeni yüksek hızlı tren hatları
başta olmak üzere birçok alanda kamu-özel iş birliği
çalışmaları sürdürülmeye devam edilecek.
Daha geçtiğimiz hafta, Yavuz Sultan Selim
Köprüsü ve otoyolunun devamı olan Kınalı-Odayeri ve
Sultanbeyli’den Akyazı’ya kadar 350 kilometrelik dört şerit
gidiş, dört şerit geliş yol yap-işlet-devret modeliyle
ihale edilmiş, toplam 7 milyar yatırım tutarındaki bu büyük
proje de -sadece üç buçuk yıllık işletme süresiyle- 8 teklif
içerisinde üç buçuk yıl teklifle bağlanmıştır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bu ne anlama geliyor? 7
milyarlık yatırım yapılacak -devletten yapılmayacak bu
yatırım- üç buçuk yıl işletecek ve devlete geri verecek.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – İhaleyi kim
aldı?
MUSA ÇAM (İzmir) – İhaleyi kim aldı
Sayın Başbakanım?
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
İhaleyi kimin aldığına bakar, görürsünüz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Herkesin gözü önünde. Merak
ediyorsanız Karayollarına müracaat edin, ihaleyi kimin
aldığını görürsünüz.
MUSA ÇAM (İzmir) – Hazır gelmişken
söyleyin.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Musa, acele etme, daha siftah, yeni başladık, niye
sabırsızlanıyorsun? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bekle, daha çok muhabbetimiz olacak.
MUSA ÇAM (İzmir) – Yok, dinliyorum, merak
ettik.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Evet, Hükûmetimizin temel önceliği olan üretim, büyüme, istihdam daha
fazla ve daha nitelikli özel sektör yatırımlarıyla
desteklenecek. Gerek yurt içi gerekse uluslararası
yatırımların artması için uygun ortam ve destekleyici
mekanizmalara hız verilecek. İş ve yatırım
ortamının gelişmesine yönelik dönüşüm programlarını
hızlandıracağız.
Hükûmet olarak en önemli gördüğümüz alanlardan
biri de istihdamdır. Amacımız, yeni dönemde daha fazla
işsize iş bulmak olacaktır. Bunun yolu da
yatırımların hızlandırılması, özellikle,
özel sektörün cazip bulmadığı alanlarda kamunun
oluşturacağı özel mekanizmalarla oraya yatırım
götürülmesi ve istihdam alanı oluşturulması olacak. Bu
bağlamda, doğu ve güneydoğu başta olmak üzere, ülkemizin
yatırım açığı bulanan bölgelerinde yeni bir programla,
devlet eliyle, özel sektör iş birliğiyle bu yatırımlar
hayata geçecek, burada istihdam alanı oluşturulacak, gençlerimizin
terör örgütünün ağına düşmesine engel olunacak. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 65’inci Hükûmet olarak ülkemizin ekonomik ve sosyal
kalkınmasının yenilikçi üretimden geçtiğine
inanıyoruz. Geçmiş iktidarlar döneminde bilgiye dayalı,
rekabetçi bir ekonomiye geçiş için kaynak altyapısını
oluşturma gayretinde olduk. Bilim, teknoloji, yenilik ülkemiz ekonomisinde
kritik bir role sahiptir. Bu alanlarda yapacağımız atılımların
ülkemize rekabet üstünlüğü getireceğini ve sürdürülebilir
sosyoekonomik gelişmeyi sağlayacağını biliyoruz. Yeni
dönemde AR-GE ve yenilik faaliyetlerinin daha da artırılmasına
yönelik kurumlar arasında koordinasyon güçlendirilecek ve etkinliği
artırılacaktır. Dışa
bağımlılığın yüksek olduğu sektörlerde yerli
ürün, yerlileştirme ve millîleştirmeye çok daha fazla önem
vereceğiz. Bu bağlamda, havacılık ve uzay sanayimizi
oluşturacak altyapı çalışmalarını
başlattık. Pek yakında yüce Meclisin gündemine Türkiye uzay
ajansı kuruluş kanununu getireceğiz, böylece, yerli uydumuzu,
yerli uçağımızı, yerli silah ve
mühimmatımızı yapmak için önemli bir altyapıyı
hazırlamış olacağız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bugün AK PARTİ iktidarları
döneminde savunma sanayisine yapılan yatırım 30 milyar
doları aşmıştır, AK PARTİ iktidarından önce
sadece 2 milyar dolardı. Savunma sanayisinde yerlileştirme ve
millîleştirme oranı yüzde 20’lerin altındayken AK PARTİ
iktidarları döneminde, bugün, yüzde 50’lerin üzerine çıkmıştır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) İşte,
gerçek yerli sanayiyi, millî sanayiyi desteklemek bu olsa gerek.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; zamanımın…
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başbakan,
Van Çaldıran’da şu anda 4 şehidimiz var. Şu andaki
haberlere dayanarak.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Evet, şehidimiz var, doğru. Onlar vatanın ve milletin
bağımsızlığı için hayatlarını ortaya
koyan fidanlarımız. Onlar bizim kalbimizdedir. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) – Onlara önlem almayacak
mıyız?
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Bu ülkeyi bölmeye çalışan kim olursa olsun tek bir terörist
kalıncaya kadar bu mücadelemiz kararlılıkla devam edecek. (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Tek bir terörist
kalmayıncaya kadar.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) – Bir tane kalsın, sana numune olsun diyor.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – “Tek bir
terörist kalmayıncaya kadar.” “Kalıncaya kadar” değil.
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Kalmayıncaya kadar.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) –
Dokunulmazlıklara “Hayır.” verenler konuşmasın.
BAŞKAN – Lütfen müdahale etmeyin.
Buyurun Beyefendi.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımsal
desteklerimizi şekillendirirken ülkemizin arz dengesi, dış
ticaret politikalarını dikkate alacağız. Tarımsal
desteklemelerde ürün desteği, su potansiyeli uyumunu gözeterek
sertifikalı üretim yöntemine geçeceğiz. Tarım sigorta
kapsamını daha da yaygınlaştıracağız.
Sulanan arazi varlığının nihai
hedefi olan 8,5 milyon hektara ulaştırılması
sağlanacak, özellikle su tasarrufuna imkân sağlayan
basınçlı modern sulama sistemleri hızlandırılacak. Su
yönetimi ve fiyatlandırma sistemini tasarrufu arttırıcı bir
yaklaşımla yeniden ele alacağız. Sulama birliklerinin sorunlarını
kökten çözecek tedbirleri hayata geçireceğiz.
GAP’ta büyük oranda tamamlamış
olduğumuz ana kanallar ve su dağıtım şebekeleri
inşaatlarına devam edeceğiz. Orta vadede GAP
sulamalarının tamamı olan 10 milyon 580 bin dekarın tamamı
sulanmış hâle gelecek. Sulamalar tamamlandığında GAP,
gıda üreten ve dünyaya ihraç eden üretim ve ihracat merkezine
dönüşecek.
Konya Ovası Projesi, malum olduğu üzere
Mavi Tünel’le birlikte başlamış durumda ve
dağıtım şebekeleriyle Konya Ovası’nda şu ana
kadar 9 milyon 240 bin hektar arazi sulanır hâle gelmiştir. 2019
yılına kadar 11 milyon dekar arazinin tamamı sulanmış
olacak. 14 ili kapsayan Doğu Anadolu Projesi 2019 yılında 2,3
milyon dekar araziyi daha suyla buluşturacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; enerji nihai tüketiciye sürekli, kaliteli, güvenli, uygun
maliyette ve enerji temininde kaynak bölge çeşitlendirmesi esasıyla
gerçekleştirilecek.
Enerji konusunda son on dört yılda
yaptığımız şudur: Kurulu gücümüzü 2 katına
çıkardık, tüketim miktarımızı da 2 katına
çıkardık, yüzde 100 artırdık. (AK PARTİ ve Bakanlar
Kurulu sıralarından alkışlar) Yani 36 bin megavattan 72 bin
megavata kurulu gücü çıkardık, çeşitlendirmede yüzde 143
artış sağladık, kullanım miktarını da 130
milyar kilovatsaatten 264 milyar kilovatsaate çıkardık. “Türkiye
büyümüyor.” diyenlere en güzel cevap bu. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar) Enerji tüketimi demek, büyümek
demek.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ulaştırma konusuna geldim. Burayı atlayım isterseniz… (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Zamanımız da azaldı.
Yani memleketin her köşesinde yollardan
geliyorsunuz, bölünmüş yolları görüyorsunuz,
havalimanlarını görüyorsunuz, hızlı treni görüyorsunuz.
Yolları böldük…
HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) –
Hızlı trenle geldik Başbakanım.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Niğde’de
yok Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Yolları böldük, hayatları birleştirdik. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) Yolları böldük,
milleti birleştirdik.
MUSA ÇAM (İzmir) – Tren kazalarını da
söyle Sayın Başbakan, tren kazalarını da…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kazaları söyle…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kıskanıyorlar
Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Havayolunu halkın yolu yaptık. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar) 14 Mayıs…
MUSA ÇAM (İzmir) – Pamukova’daki kazaları
da söyleyin.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Halkın
markasını kaldırdınız Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Değerli arkadaşlar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Günde 30 bin kişi
seyahat ediyordu, ayda 19 bin kişiye düştü.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Haydar Bey,
Başbakan konuşuyor!
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Haydar… Haydar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Günde 30 bin kişi
seyahat ediyordu Adapazarı-İstanbul arasında, ayda 19 bin
kişiye düştü. Üç yılda söz verdiniz…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Haydar, merhaba… Merhaba… (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Merhaba Sayın
Başbakanım, hayırlı olsun.
BAŞKAN – Lütfen devam edin.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) -
Bak, hazırlığını iyi yap.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tamam.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Bak, hazırlığını iyi yap, seninle işimiz var.
Hadi bakalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Peki Sayın
Başbakan.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Şimdi, değerli arkadaşlar, ulaştırma… Yani geçelim…
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Geçmeyelim…
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
14 Ağustos 2013… Bir şey söyleyeceğim arkadaşlar, bu
önemli. 14 Ağustos 2013’te Türkiye’de bir şey oldu. IMF’ye son
kuruş borcumuzu ödedik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Haydar duysun, Haydar!
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) -
Yetmez…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başbakan,
IMF’ye borcumuzu ödedik, doğru.
BAŞKAN – Lütfen müdahale etmeyin Haydar Bey.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Bir dakika…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne kadar borçlandık?
Grup başkan vekili bana söylemenizi söyledi, ben de soruyorum…
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Haydar… Haydar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – IMF’ye öderken borcumuzu ne
kadar borçlandık, onu da söyleyin lütfen.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Dinle… Dinle…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Peki, dinliyorum, buyurun.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Dinle ya, sabret.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama grup başkan
vekiliniz “Haydar’a söyleyin.” dedi.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen
insicamı bozmayınız. Lütfen… Müzakere yapılacak efendim.
Teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir sıkıntı
yok Sayın Başkan.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Sağ olun Sayın Başkan.
Başka ne oldu arkadaşlar o gün? Yavuz
Sultan Selim… Dünyanın en geniş köprüsünün ihalesini yaptık.
Başka ne oldu? Dünyanın en büyük havalimanının ihalesini
yaptık. Başka ne oldu? Türkiye’de 1880’den beri faiz oranı
4,6’ya düştü, yüz yıldan daha fazla. Ama bu birilerini rahatsız
etti ve hemen arkadan Gezi olayları başladı. Gezi olayları
sonunda Gezi olaylarıyla ilgili talepler neydi? “Üçüncü köprüyü
yapmayın, üçüncü havalimanını yapmayın.”
MUSA ÇAM (İzmir) – Ne alakası var,
yapmayın! Alakası yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yok Sayın
Başbakan.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Buraya getirilip verilen, o sivil
dayanışma örgütünün getirip verdiği mektupta bunlar var
arkadaşlar, ne çabuk unuttunuz.
MUSA ÇAM (İzmir) – Hiç alakası yok,
yapmayın öyle. Taksim’i herkes biliyor.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
“Köprüyü yapmayın, havalimanını yapmayın…” Peki, Kanal
İstanbul’u yapalım mı?
MUSA ÇAM (İzmir) – Kanal İstanbul’u
konuşalım.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
İtirazınız var mı?
MUSA ÇAM (İzmir) – İtirazımız
var, tabii ki var.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Daha ne söylüyorsun? Ben de onu söylüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) – İtirazımız
var tabii, kanala itirazımız var.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
E, ben de onu söylüyorum Musa, tamam.
MUSA ÇAM (İzmir) – Birinci köprüye, ikinci
köprüye karşı değiliz; biçim ve şekline, yerlerine
karşıyız.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Eyvallah.
ÖZKAN
YALIM (Uşak) – Nasıl eyvallah! Dünyanın en pahalı köprüsü
Sayın Başbakan!
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, lütfen insicamı bozmayın.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Arkadaşlar, en pahalı hizmet, olmayan hizmettir; bunu böyle bilelim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi…
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşını soydunuz! Yazık değil mi millete! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri…
Sayın Başbakan, lütfen müsaade eder
misiniz.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Evet, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, lütfen
insicamı bozmayınız. Müzakere sadedinde düşüncelerinizi
ifade edersiniz.
Sayın Başbakanı sükûnetle dinleyelim
efendim.
Teşekkür ediyorum.
Buyurun.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –
Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı
toparlıyorum, zaman ilerledi.
AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Darbe konusunda
bir şey söylemediniz, sivil darbe konusunda.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Nasıl
olsa müzakereler yapacağız, o esnada da daha fazla detayı
konuşma imkânımız olacak.
Önümüzdeki dönemde aziz milletimize hizmet etmek,
Meclisimizin güvenini boşa çıkarmamak için aralıksız,
durmadan, yılmadan çalışacağız; bunun sözünü
veriyoruz. Bu dönem de ülkemizin ihtiyaç duyduğu yatırım ve
icraatları birer birer, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da
hayata geçireceğiz. 65’inci Hükûmet icraatta kalite ve hızın
artacağı, halkımızın beklediği
çalışmaların geciktirilmeden yapılacağı, gerekli
adımların atılacağı bir hükûmet olacak,
tıpkı önceki AK PARTİ hükûmetleri gibi. Yeni dönemde de reformcu
bakış açımızı aynen devam ettireceğiz ve ülkenin
önündeki, ülkenin ilerlemesini yavaşlatan bütün hukuki ve idari engelleri
ortadan kaldıracağız. Son on dört yıldaki
başarılarımızı geleceğe yönelik hedeflerimize
ulaştırma inancımız tamdır,
yaptıklarımız yapacaklarımızın
teminatıdır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Hükûmet programında belirttiğimiz hedeflerimiz
yol haritamızı oluştururken dünyada ve Türkiye'deki
gelişmeleri dikkate alacak şekilde sürekli dinamik bir
yaklaşım içinde olacağız. Tüm
vatandaşlarımızı kucaklayan bir anlayışla
çalışmalar devam edecek. Hükûmetimiz aziz milletimizden, yüce
Meclisimizden gerekli güveni ve desteği alacağından emindir. Meclisimize,
Meclisimizin güveninin tam olacağına inancımız vardır.
Gerçekleştireceğimiz icraatlarla Türkiye'de
üretimi, üretkenliği, refahı daha da üst seviyelere
çıkaracağız. İnsanlarımızın daha
sağlıklı, eğitimli, huzur içinde olması, daha iyi
şartlarda yaşam standartlarına kavuşması yanında,
devletine, birbirlerine ve kendilerine güvenen bireyler hâline gelmesi bizim
siyasetteki varlık sebebimiz olacak.
Büyük Türkiye hedefimize ulaşma yolunda 65’inci
Hükûmetin milletimize hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum. “Gayret bizden, tevfik Cenab-ı Mevla’mdan.” diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN –
Çalışmalarınızın ve neticelerinin hayırlara
vesile olması niyaz ve temennisiyle teşekkür ederim Sayın Başbakan.
Sayın milletvekilleri, Bakanlar Kurulunun
Programı Sayın Başbakan tarafından Genel Kurula
sunulmuştur.
Anayasa’nın 110’uncu ve İç Tüzük’ün
124’üncü maddeleri, Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelerin
programın okunmasından iki tam gün geçtikten sonra
yapılmasını öngörmektedir.
Buna göre, program üzerindeki görüşmeler 27
Mayıs 2016 Cuma günü saat 15.00’te yapılacaktır.
Bakanlar Kurulu Programı’nı görüşmek
için, alınan karar gereğince 27 Mayıs 2016 Cuma günü saat
15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.13