TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
93üncü
Birleşim
27
Mayıs 2016 Cuma
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahramanın,
27 Mayıs darbesinin 56ncı yıl dönümüne, toplumu
ayrıştıran ve demokrasiyi sekteye uğratan bu tür darbeleri
kınadığına, 25 Mayıs Necip Fazıl
Kısakürekin ölümünün 33üncü yıl dönümüne ve Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ile İstanbul Milletvekili Mehmet Muşa yeni
görevlerinde başarılar dilediğine ilişkin
konuşması
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahramanın,
Bülent Tezcanın 65inci Hükûmet Programı üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin konuşması
3.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahramanın,
tüm devlet adamlarının vatanı, milleti için elinden geleni
yaptıklarına ve hürmetle yâd etmek gerektiğine ilişkin
konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 27 Mayıs darbesinin
56ncı yıl dönümüne, milliyetçi hareketin Türkiyenin demokratik
gelişimini sekteye uğratacak her türlü darbeye, şahsi ve keyfî
yönetime karşı olduğuna ve 27 Mayıs Milliyetçi Hareket
Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve dönemin Gümrük ve Tekel
Bakanı Gün Sazakın ölümünün 36ncı yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, 27 Mayıs darbesinin
56ncı yıl dönümüne, Halkların
Demokratik Partisi olarak her türlü darbe zihniyetine karşı
olduklarına ve 12 Eylül darbesinin bir
kurumu olan Millî Güvenlik Kurulunun siyaseti dizayn etme, siyasi partilere had
bildirme hakkının olmadığına ilişkin
açıklaması
3.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, parlamenter demokratik sisteme
yapılmış bütün müdahaleleri şiddetle
kınadıklarına ve parlamenter demokratik sistemin özgürlükçü
demokrasi anlayışı içinde güçlenerek ve gelişerek sonsuza
kadar yürümesi için var güçleriyle çalışacaklarına ilişkin
açıklaması
4.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, 27 Mayıs
darbesinin 56ncı ve 25 Mayıs Necip Fazıl Kısakürekin
ölümünün 33üncü yıl dönümlerine ilişkin açıklaması
5.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, 2 Haziran 2016da Alman
Parlamentosunda Ermeni soykırım iddialarıyla ilgili bir oylama yapılacağına
ve Parlamentonun devreye girerek bu konuda siyasi partilerin mümkünse ortak bir
deklarasyonunu ve iradesini Alman Parlamentosuna iletmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
6.-
Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuşun 65inci Hükûmet Programı
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
7.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuşun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin,
Türkiyede son yıllarda artan iç göçlerin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/211)
2.-
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, beyin
göçünün nedenlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/212)
3.-
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, dünya
istatistik literatüründe yer alan çalışma standartlarına
ulaşılması için yapılması gerekenlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/213)
VI.-
HÜKÛMET PROGRAMI
1.-
Başbakan Binali Yıldırım tarafından kurulan Bakanlar
Kurulunun Programının görüşülmesi
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Adana Milletvekili
Meral Danış Beştaşın 65inci Hükûmet Programı
üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.-
Adana Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın 65inci Hükûmet Programı üzerinde HDP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.-
Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin, İstanbul
Milletvekili Engin Altayın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Ankara Milletvekili
Sırrı Süreyya Önderin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
6.-
Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin, İstanbul
Milletvekili Engin Altayın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
7.-
Manisa Milletvekili Selçuk Özdağın, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın 65inci Hükûmet Programı üzerinde HDP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Ankara Milletvekili
Sırrı Süreyya Önderin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
9.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Aydın Milletvekili Bülent
Tezcanın 65inci Hükûmet Programı üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
10.-
Aydın Milletvekili Bülent Tezcanın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
11.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının 65inci Hükûmet Programı üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
12.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının 65inci Hükûmet Programı üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
13.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
14.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
15.-
İçişleri Bakanı Efkan Alanın, Afyonkarahisar Milletvekili
Mehmet Parsakın 65inci Hükûmet Programı üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
16.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun 65inci Hükûmet Programı üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
17.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
18.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuşun 65inci Hükûmet Programı
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
19.-
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşun, İstanbul
Milletvekili Engin Altayın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
20.-
Aydın Milletvekili Bülent Tezcanın, Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuşun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
21.-
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşun, Aydın
Milletvekili Bülent Tezcanın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, yurt dışı
gezilerine katılan gazete temsilcilerine ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşekin cevabı
(7/4569)
27 Mayıs 2016 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar
HAKVERDİ (Ankara)
---0---
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır.
III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı
İsmail Kahramanın, 27 Mayıs darbesinin 56ncı yıl
dönümüne, toplumu ayrıştıran ve demokrasiyi sekteye uğratan
bu tür darbeleri kınadığına, 25 Mayıs Necip Fazıl
Kısakürekin ölümünün 33üncü yıl dönümüne ve Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ile İstanbul Milletvekili Mehmet Muşa yeni
görevlerinde başarılar dilediğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, bugün 27
Mayıs, cumhuriyet tarihinin ilk darbesi olan 27 Mayıs 1960 darbesinin
56ncı yılı. 27 Mayıs 1960, 1924 Anayasasının
kaldırıldığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin
feshedildiği talihsiz bir gündür. Yassıada duruşmaları
neticesinde ilerleyen süreçte Başbakan Adnan Menderes,
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı
Hasan Polatkanın idam edildiği ve milletvekillerinin müebbet veya
mahkûmiyetlerine karar verilen bir kara gündür.
Günümüze gelinceye kadar teşebbüste kalan veya
gerçekleşen bazı darbelere maruz kaldık. Çok şükrederiz ki
darbeler tarihe gömülmüştür ve darbe dönemleri kapanmıştır.
Güçlü bir demokrasimiz vardır, aydınlık bir geleceğimiz
vardır. Meclisimiz bütün meseleleri çözmeye,
karşılaşılacak her türlü zorluğu göğüslemeye ve
çözüm üretmeye muktedirdir. Toplumu ayrıştıran ve demokrasimizi
sekteye uğratan bu tür darbeleri kınıyoruz.
Dün aynı zamanda mütefekkir, şair Necip
Fazıl Kısakürekin vefatının yıl dönümüydü; 25
Mayıs doğumu, 26 Mayıs da rahmetli oluşuydu. Fikriyle,
kalemiyle, ülkemizin millî, manevi değerlerine saygısıyla büyük
emekler veren bir kişiydi. Bir kısa şiirini,
kıtasını nakletmek istiyorum:
Veren de o alan da o, nedir senden gidecek?
Telaşını gören de can senin zannedecek.
Bütün hizmet verenlerden, ülkemize hizmeti
olanlardan Allah razı olsun diyorum ve görüşmelere geçiyorum.
Sayın grup başkan
vekilleri arzu buyururlarsa kendilerine söz hakkı vereceğiz.
Mustafa Elitaş ve Mehmet Muş Beyefendiye
de yeni seçimleri dolayısıyla başarı diliyorum.
Hayırlı hizmetlere vesile olmalarını dilerim; kararlar
hayırlı olsun.
Efendim, söz isteyen Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkan Vekili Sayın Akçay, buyurun Beyefendi.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, 27 Mayıs darbesinin 56ncı yıl dönümüne,
milliyetçi hareketin Türkiyenin demokratik gelişimini sekteye
uğratacak her türlü darbeye, şahsi ve keyfî yönetime karşı
olduğuna ve 27 Mayıs Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan
Yardımcısı ve dönemin Gümrük ve Tekel Bakanı Gün
Sazakın ölümünün 36ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün 27 Mayıs, tarihimizde çok önemli günleri
ifade ediyor. Türk demokrasi tarihinin kesintiye
uğratıldığı 27 Mayıs darbesinin yıl dönümü.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak darbelerin her türlüsüne ama her
türlüsüne karşıyız. Bu konudaki şiarımız
şudur: En kötü demokrasi en iyi darbeden daha iyidir.
Hukukun üstünlüğünü esas alan hürriyetçi
demokrasi bizim yönetim anlayışımızdır. Bugün darbeler
sadece tankla, topla, tüfekle yapılmıyor; bugün darbeler
üniformasızların vesayet darbeleriyle devam etmektedir. Meşru
veya hukuki yönetimler darbelerle alaşağı edilebilmektedir.
İster saraydan gelsin ister kışladan gelsin milliyetçi hareket,
Türkiyenin demokratik gelişimini sekteye uğratacak her türlü
darbeye, şahsi ve keyfî yönetime karşıdır.
Bu vesileyle, eski başbakanlardan merhum Adnan
Menderesi ve bakanları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkanı
rahmetle anıyorum.
Bugün 27 Mayıs, aynı zamanda Milliyetçi
Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve dönemin Gümrük
ve Tekel Bakanı Gün Sazakın şehadetinin de 36ncı yıl
dönümüdür. Gün Sazak, Türk milliyetçiliğinin çileli dönemlerinde vicdan
sahibi bir ülkü insanı olarak devlet ve siyaset dünyasında önemli
izler bırakmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika uzattık.
Buyurun Beyefendi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Merhum Gün Sazak, Türk
milletinin menfaatleri için bugünlere örnek ve model olacak yürekli ve bilge
bir tavırla hareket etmiştir. Başbuğumuz Alparslan
Türkeşin yakın çalışma arkadaşı olan Gün Sazak,
Türk milliyetçilerinin de güç ve umut kaynaklarından olmuştur. Bugünün
siyaset adamlarının merhum Gün Sazakın devlet şuurunu
anlaması ve benimsemesi gereken bir dönemden geçtiğimizi de
hatırlatarak, 1977de kurulan Hükûmette Gümrük ve Tekel Bakanı olarak
görev yaparken kısa sürede yolsuzluk ve rüşveti ortadan
kaldırdığı ve Türk bürokrasi ve devlet tarihine bu
göreviyle, bu hamlesiyle damga vurduğunu biliyoruz. Siyasetin yolsuzluk,
rüşvet, rant, vurgun ve kupon gibi kavramlarla
anıldığı bugünlerde, merhum Gün Sazak Beyin tüm kamu
yöneticileri için bir Kutup Yıldızı olmasını temenni
ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Akçay, teşekkür
ediyorum.
Halkların Demokratik
Partisi Grup Başkan Vekili İdris Baluken Bey.
Buyurun Beyefendi.
2.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, 27 Mayıs darbesinin 56ncı yıl dönümüne, Halkların Demokratik Partisi olarak her türlü
darbe zihniyetine karşı olduklarına ve 12 Eylül darbesinin bir kurumu olan Millî Güvenlik
Kurulunun siyaseti dizayn etme, siyasi partilere had bildirme
hakkının olmadığına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bildiğimiz gibi 27 Mayıs darbesi, 1950de seçimle
başa gelmiş olan Demokrat Parti Hükûmetini devirerek Türkiyeye
demokrasi tarihi açısından karanlık bir sayfayı açmıştır.
O dönem Demokrat Partinin önde gelen bütün kadroları tutuklanmış
ve yargılanmışlardır. Yassıada
yargılamalarında hiçbir hukuki teamüle uyulmadığı
bütün Türkiye kamuoyunun, dünya kamuoyunun malumudur. O dönem verilen birçok
idam cezasıyla -3ü infaz edilmiş- dönemin Başbakanı Adnan
Menderes ve yine bakanları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan ülke
demokrasi tarihimize utanç verici kara bir leke olarak geçecek şekilde
yaşamlarını yitirmişlerdir.
Her şeyden önce şunu ifade etmemiz
gerekir: 27 Mayıs darbesi, Türkiye siyasi hayatında siyaseti ve
siyasi ortamı iktidarın hedefleri ve çıkarları dâhilinde
dizayn etme geleneğinin önemli bir kilometre taşıdır.
Maalesef, o darbe anlayışı, 12 Marttan, 12 Eylülden, 28
Şubattan günümüzde yaşadığımız Meclise yönelik
yapılan saray darbesine kadar da aynı şekilde devam etmektedir.
Dünün vesayetçi anlayışını tanımıyoruz.
diyenler, Vesayetçi anlayışa karşı her türlü mücadeleyi
göstereceğiz. diyenler, bugün halkın iradesini yansıtan
Meclise, Parlamentoya karşı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika veriyorum efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
aynı vesayetçi uygulamalara maalesef
yönelmişlerdir. Halkların Demokratik Partisi olarak, her türlü darbe
anlayışına, darbe zihniyetine karşı olduğumuzu,
Türkiyedeki demokratikleşme sürecinin halkların demokratik
mücadelesinden geçtiğini ifade etmek istiyoruz.
Tarihsel bir trajedi şeklinde, bu darbenin
yıl dönümünde, dün toplanan Millî Güvenlik Kurulunun HDPye had bildiren
bir açıklama yapmış olmasını da kabul edilemez
bulduğumuzu ve kınadığımızı ifade etmek
istiyoruz. 12 Eylül darbesinin bir kurumu olan Millî Güvenlik Kurulunun
siyaseti dizayn etme, siyasi partilere had bildirme hakkının
olmadığını, bu anlayışı asla kabul
etmeyeceğimizi ifade ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tabii,
dün darbecilere dönerek Bize parmak sallayamazsınız. diyenlerin
bugün darbecilerle bir araya gelerek HDPye parmak sallamasını da
tarihe karşı mücadele edilmesi gereken önemli bir alan olarak tespit
ettiğimizi ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekili Sayın Engin Altay, buyurun Beyefendi.
3.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
parlamenter demokratik sisteme yapılmış bütün müdahaleleri
şiddetle kınadıklarına ve parlamenter demokratik sistemin
özgürlükçü demokrasi anlayışı içinde güçlenerek ve
gelişerek sonsuza kadar yürümesi için var güçleriyle
çalışacaklarına ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, cumhuriyetimizin
demokrasiyle tanıştığı 1950den bugüne kadar geçen
altmış altı yıl içerisinde, parlamenter demokratik
sistemimize 6 müdahale ya da müdahale teşebbüsü olmuştur. Cumhuriyet
Halk Partisi olarak gerek parlamenter sisteme gerek Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetlerine yönelik bu tarz askerî ya da sivil, silahlı ya da
silahsız hiçbir demokrasi dışı müdahaleyi kabul ve tasvip
etmemiz mümkün değildir. Bu bağlamda, Cumhuriyet Halk Partisi için 27
Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan ve 4 Mayıs üç
aşağı beş yukarı aynı şeydir.
Parlamenter
demokratik sistemimize yapılmış bütün bu müdahaleleri
şiddetle kınıyoruz. Bundan böyle de parlamenter demokratik
sistemimizin özgürlükçü demokrasi anlayışı içinde güçlenerek ve
gelişerek sonsuza kadar yürümesi için var gücümüzle
çalışacağımıza yüce Türk milleti önünde söz veriyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum efendim.
Adalet
ve Kalkınma Partisi adına Grup Başkan Vekili Sayın Naci
Bostancı.
Buyurun
Beyefendi.
4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, 27 Mayıs darbesinin 56ncı ve 25 Mayıs
Necip Fazıl Kısakürekin ölümünün 33üncü yıl dönümlerine
ilişkin açıklaması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, teşekkürler.
27
Mayıs darbesinin üzerinden elli altı yıl geçti. Halkın
oylarıyla iktidara gelmiş olan Menderes ve arkadaşları,
Demokrat Parti, ordunun içinden çıkmış bir çete tarafından
yerlerinden indirildi ve yargılandılar. Bu utanç verici olay, daha da
utanç verici bir şekilde yıllarca bayram diye kutlandı. Allaha
şükür bugün öyle kutlanmıyor.
27
Mayısın önemli özelliklerinden birisi, kendinden sonra yeni darbelere
zemin hazırlaması; Madanoğlunun cunta girişimi,
peşinden 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, bütün bunları biliyoruz,
27 Nisan girişimini biliyoruz.
Esasen,
27 Mayıs ve sonrasında siyasetin de ayarlarının
bozulduğunu söyleyebiliriz. Çeşitli yerlerde, memleketi idare etmek
isteyenler halkın gözüne bakmak, halktan irade almak yerine, Türkiye'nin yeni efendileri
olarak gördükleri bu insanların gözlerine bakarak, onlara temenna çakarak
iktidar olabileceklerini zannettiler, böyle bir gelenek de oluştu. Ama,
Allaha çok şükür, on beş yıldır bu ülkede bütün vesayetçi
yapılar kırıldı, herkes gözünü halka çevirdi. Bu, son
derece önemlidir çünkü siyaset, toplumsal meseleleri halletmek için vardır
ve halktan başka herhangi bir iktidar odağını siyaset
görmeye başlarsa, toplumsal problemleri çözme yeteneğini kaybeder. O
bakımdan da demokrasi ve özgürlükler son derece önemlidir.
27 Mayıs darbecilerinin
16-17 Eylül gecesi astığı insanlar
Millet iradesini temsil
edenler, onlar, astıklarını düşündüler ama bu millet,
onları kendi iradesinin...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika
veriyorum efendim.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) -
bu millet, o zamandan beri, o insanları, kendi iradesinin bir
bayrak gibi göndere çekildiği ve sürekli bu ülkenin semalarındaki
rüzgârla dalgalanan iradesi ve hatırası olarak gördüler.
Sayın
Başkanım, öte yandan, bugün, Necip Fazıl Kısakürekin ölüm
yıl dönümü. Otuz üç yıl saatim işlemiş, ben
durmuşum/Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurtmuşum. diyen şairin
ölümünün üzerinden otuz üç yıl geçti. Allah mekânını cennet
kılsın. Şairler, bütün şairler bir milletin ortak
duygularını temsil ederler. Necip Fazıl da bunu çok
başarıyla yapan bir şairdi. Mekânı cennet olsun.
Şiirleri, siyasal sınırları, ülke sınırlarını
aşarak, insanların kalbî duyarlılıklarını ifade
etmeye devam ediyor.
Sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Oktay
Bey.
OKTAY VURAL (İzmir)
Bir konuyu arz etmek istiyorum. 2 Haziran 2016 tarihinde
BAŞKAN Mikrofonunuzu
açıyorum.
Buyurun.
5.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, 2
Haziran 2016da Alman Parlamentosunda Ermeni soykırım
iddialarıyla ilgili bir oylama yapılacağına ve
Parlamentonun devreye girerek bu konuda siyasi partilerin mümkünse ortak bir
deklarasyonunu ve iradesini Alman Parlamentosuna iletmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
daha önce size özel olarak ifade etmiştim ama 2 Haziran 2016da, Alman
Parlamentosunda, Ermeni soykırım iddialarını benimsemeye
yönelik bir kararın alınacağına ilişkin önergenin
oylanacağı hususu vardır. Bu bakımdan, Parlamentomuzun
devreye girerek, bu konuda siyasi partilerin mümkünse ortak bir deklarasyonunu
ve iradesini Alman Parlamentosuna iletmek suretiyle bu iradenin oraya
gönderilmesi hususunu gerek zatıalinize gerek de diğer siyasi partilerin
yöneticilerinin bilgilerine arz etmek istiyorum. Bu, önemli bir konudur. Bu
konunun Türkiye-Almanya arasındaki dostluk ilişkilerini de
zedeleyeceği dikkate alınarak önceden bir tavır
oluşturulması hususunu arz ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Beyan ettiğiniz gibi, siz ifade
etmiştiniz, Dışişleri Bakanlığımız ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonumuz gereken
çalışmaları yaptıklarını ilettiler. Gayret devam
ediyor, çalışma devam ediyor. Bir yanlışlığa inşallah
meydan verilmeyecektir.
Teşekkür ediyorum.
Şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, Türkiyede son yıllarda artan iç
göçlerin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/211)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiyede son yıllarda refah düzeyinin
düşüklüğü ve adaletsiz gelir dağılımı nedeniyle
artan iç göçlerin nedenlerinin, bunun önüne geçilmesi amacıyla
alınması gereken önlemlerin araştırılması için
Anayasanın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ile 105inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırma komisyonu
kurulmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.
21/12/2015
1) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Zihni Açba (Sakarya)
4) Mustafa Mit (Ankara)
5) Arzu Erdem (İstanbul)
6) Deniz Depboylu (Aydın)
7) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
8) Kamil Aydın (Erzurum)
9) Atila Kaya (İstanbul)
10) Ümit Özdağ (Gaziantep)
11) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu (Hatay)
12) Kadir Koçdemir (Bursa)
13) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
14) Baki Şimşek (Mersin)
15) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
16) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
17) İsmail Ok (Balıkesir)
18) Seyfettin Yılmaz (Adana)
19) Erhan Usta (Samsun)
20) İzzet Ulvi Yönter (İstanbul)
21) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
Gerekçe:
Emeğin ülke içi hareketiyle sektör
değişimi olarak da tanımlanabilen iç göçler önceleri
çoğunlukla şehir kırsalından il merkezlerine doğru
gerçekleşirken, daha sonra büyük şehirlere ve yakın çevredeki
gelişmiş illere doğru kentten kente yaygınlaşmıştır.
Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında toplam nüfusun dörtte 3ü
köylerde yaşıyorken günümüzde bu oran tersine dönmüş
durumdadır.
Ülkemiz genelinde
gerçekleştirilen anketlere bakıldığında işsizlik,
ekonomi, gelir dağılımı adaletsizliği, eğitim ve
terör gibi sorunlar vatandaşımızın günlük
yaşamını olumsuz etkilemekte ve milletimiz devleti yönetenlerden
sorunlara çözüm beklemektedir.
Türkiye yüz ölçümünün yüzde
36'sını kaplayan 28 milyon hektarlık tarım arazisinin hâlen
uygun nitelikte kullanılması sağlanamamıştır. 8,5
milyon hektarlık ekonomik sulanabilme imkânına sahip tarım
arazilerinin 4 milyon hektarlık kısmının sulanabiliyor
olması, çoğunlukla kuru tarım yapılması, arazilerin
hâlâ nadasa bırakılması, modern yöntemlerde bilgi
eksikliği, tarım iş gücünün sürekli azalması vb. nedenler
sonucunda tarımın gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) içindeki
payı 1927'de yüzde 43 iken günümüzde yüzde 8'lere gerilemiştir.
Göçlerle terk edilen kırsal alanlarda ziraatçılık ve
hayvancılık azalırken, doğu bölgelerimizde kalan
kırsal kesimde göçlerin yanı sıra, terör nedeniyle de tarım
ve hayvancılık gerilemektedir.
İç göçlerin olumsuz
etkilerinden kurtulmak için öncelikle göçlerin engellenmesi gerekmektedir.
Göçleri önlemek için vatandaşların refah düzeylerinin yükseltilmesi
adına imkânlar geliştirilmeli (örneğin; ekim şartıyla
arazi tahsisi, vergi muafiyeti vb.), bölgesel ihtiyaçlar, avantajlar
belirlenerek ve Türkiye'nin ihtiyacı olan yatırım alanları
tespit edilerek yeni istihdam alanları açılmalı, bunun için
devlet kamu kuruluşları ve belediye iş birlikleriyle
yatırımcılar teşvik edilmelidir.
İç göçlerin sebeplerinin
araştırılması, göçlerin önlenmesi için gerekli, hayata
geçirilecek gelişmiş teşviklerin tespit edilmesi amacıyla
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırma komisyonu
kurulmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.
2.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, beyin göçünün nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/212)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin gelişmesinin
önündeki önemli engellerden biri olan beyin göçünü önlemek amacıyla
alınması gereken önlemlerin araştırılması için Anayasa'nın
98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması komisyonu kurulmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz. 21/12/2015
1) Ahmet Kenan Tanrıkulu
(İzmir)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Zihni Açba (Sakarya)
4) Mustafa Mit (Ankara)
5) Arzu Erdem (İstanbul)
6) Deniz Depboylu (Aydın)
7) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
8) Kamil Aydın (Erzurum)
9) Atila Kaya (İstanbul)
10) Ümit Özdağ (Gaziantep)
11) Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu (Hatay)
12) Kadir Koçdemir (Bursa)
13) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
14) Baki Şimşek (Mersin)
15) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
16) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
17) İsmail Ok (Balıkesir)
18) Seyfettin Yılmaz (Adana)
19) Erhan Usta (Samsun)
20) İzzet Ulvi Yönter (İstanbul)
21) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
Gerekçe:
Az gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerdeki ucuz eğitim imkânları çerçevesinde iyi
yetiştirilmiş kalifiye iş gücünün gelişmiş ülkelere
göç etmesi olarak tanımlayabileceğimiz beyin göçü ülkemizde son
yıllarda giderek artmaktadır. Beyin göçüyle az gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde kalkınma yavaşlarken, iyi
yetişmiş nitelikli beyinlere daha iyi ekonomik ve sosyal imkânlar
sunan gelişmiş ülkeler daha hızlı kalkınmaktadır.
Türkiye, beyin göçüyle iyi eğitim görmüş
nitelikli 100 kişiden 59'unu kaybetmektedir. Dünya Bankası verilerine
göre, yurt dışında eğitim gören Türk gençlerinin yurt
içinde eğitim görenlere oranı yüzde 3,2 civarındadır.
OECD'nin bu konuda Kasım 2015'te yayımlanan Türkiye'de emek göçüne
dair raporuna göreyse, 2011 sonu itibarıyla OECD ülkelerine göç etmiş
ve çalışan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayısı 1
milyon 281 bin kişidir. 2001 yılı rakamlarıyla
karşılaştırıldığında artış
oranı yüzde 25,2 seviyesindedir. OECD ülkelerine göç eden yüksek
eğitimli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
sayısı 2001 yılında 99.500 civarındayken 2011 sonunda
yüzde 83 artışla 182 bin kişiye ulaşmıştır.
Yurt dışında eğitim imkânı
edinen Türk öğrenciler lisans, lisansüstü veya doktora eğitimlerinden
sonra çoğunlukla yurda dönmemektedir. Türkiye'nin iyi yetişmiş
nitelikli beyinlerden beyin göçü nedeniyle eğitim, bilim, teknoloji ve
sanayide yeterince yararlanamaması büyük kayıptır.
Gelişmiş ülkelerin sundukları iş ve fırsat imkânları
karşısında gelişmekte olan ülkelerin beyin göçünü minimize
etmek öncelikli hedefi olmalıdır. Ülkemizin gelişmesinin
önündeki önemli engellerden biri olan beyin göçünü önlemek için öncelikle beyin
göçüyle kaybettiklerimizin farkında olunması, önemsenmesi, sosyal ve
ekonomik gelişme ile beyin göçüne neden olan itici faktörlerin çekici hâle
getirilmesi gerekmektedir.
Bu bakımdan ülkemizden
gerçekleşen beyin göçünün nedenlerinin araştırılması,
bu göçün minimize edilmesi ve hatta tersine göçün başlatılması
için alınması gereken tedbirlerin araştırılması
amacıyla Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile
105inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması komisyonu
kurulmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.
3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, dünya istatistik literatüründe yer alan
çalışma standartlarına ulaşılması için
yapılması gerekenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/213)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
yayınlamış olduğu istatistiklerinde AB'ye uyum çerçevesinde
sürekli değişiklik yapmakta, geriye dönük açıklanan rakamlar da
bu değişikliklere bağlı olarak karşılaştırma
özelliğini yitirmektedir. Bu yüzden ülkemizin istatistik bakımından
gerek AB'ye uyum gerekse dünya ülkeleriyle sağlıklı
karşılaştırma standardına ulaşabilmesi
amacıyla alınması gereken önlemlerin
araştırılması için Anayasa'nın 98inci ve TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ile 105inci maddeleri uyarınca Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz. 21/12/2015
1) Ahmet Kenan
Tanrıkulu (İzmir)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Zihni Açba (Sakarya)
4) Ahmet Selim
Yurdakul (Antalya)
5) Kamil
Aydın (Erzurum)
6) Atila Kaya (İstanbul)
7) Ümit Özdağ
(Gaziantep)
8) Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu (Hatay)
9) Kadir Koçdemir (Bursa)
10) İsmail
Faruk Aksu
(İstanbul)
11) Baki
Şimşek (Mersin)
12) Saffet
Sancaklı (Kocaeli)
13) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
14) İsmail Ok
(Balıkesir)
15) Seyfettin
Yılmaz (Adana)
16) İzzet
Ulvİ Yönter (İstanbul)
17) Emin Haluk
Ayhan (Denizli)
18) Mustafa
Kalaycı (Konya)
19) Oktay Öztürk (Mersin)
20) Şefkat
Çetin (Ankara)
21) Mevlüt
Karakaya (Adana)
Gerekçe:
Bir ülkenin ekonomik gidişatının
yıllar itibarıyla karşılaştırmasının
yapılabilmesi için sağlıklı bir istatistik veri
tabanına sahip olması gerekmektedir. Diğer yandan bu istatistiki
verilerin diğer ülke standartlarında olması da uluslararası
alanda önemini korumaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) on iki yıllık
dönemde 2002 yılından sonraki istatistiki veriler üzerinde
devamlı güncelleme yapmasıyla anılır olmuştur. Millî
gelirle ilgili yaptığı güncellemede kullandığı
metot, sebebi bilinmeyen bir şekilde 2002 ve öncesi döneme
uygulanmamıştır.
TÜİK, millî gelir güncelleme
çalışması altında 576 milyar TL olan 2006 yılı
millî gelirini bir gecede güncelleyip yüzde 31,6 oranında artırarak
758 milyar TL'ye çıkarmıştır.
TÜİK'in son yaptığı istihdam
istatistiklerine yönelik güncelleme sonrasında ise işsizlik oranları
aylık bazda eski seriye göre 1-1,2 puan düşük gözükmektedir.
Ülke istatistiklerinde sürekli güncellemeler
yapılması, ekonomik ve sosyal göstergelerimiz üzerinde bilimsel
çalışma yürütülmesini de zorlaştırmaktadır.
Bu yüzden dünya istatistik literatüründe yer alan
çalışma standartları ve göstergelerin bir seferde ülkemiz
istatistik sistemine uyarlanabilmesi ve TÜİK'in sürekli güncelleme
adı altında yaptığı yöntem değişikliklerinin
önüne geçebilmek ve bu alandaki sorunları tespit etmek amacıyla
alınması gereken önlemlerin araştırılması için
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması komisyonu
kurulması gerekmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar gereğince, gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
VI.- HÜKÛMET PROGRAMI
1.- Başbakan Binali Yıldırım
tarafından kurulan Bakanlar Kurulunun Programının
görüşülmesi
BAŞKAN -
Başbakan Sayın Binali Yıldırım Bey tarafından
kurulan Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelere
başlıyoruz.
Görüşmelerde,
İç Tüzükün 72nci
maddesine göre siyasi parti gruplarına, Hükûmete ve
şahısları adına 2 üyeye söz verilecektir.
Genel Kurulun 24 Mayıs 2016 tarihli 92nci
Birleşiminde alınan karar gereğince, Hükûmet ve siyasi parti
grupları adına yapılacak konuşmalarda süre kırkar
dakikadır, bu süre, 2 konuşmacı tarafından
kullanılabilecektir, kişisel konuşmalarda ise süre onar
dakikadır.
Program üzerinde söz alan sayın üyelerin
adlarını sırasıyla okuyorum: Gruplar adına kırkar
dakika; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına birinci konuşmacı
Sayın Erkan Akçay, Manisa Milletvekili; MHP Grubu adına ikinci konuşmacı
Sayın Erhan Usta, Samsun Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili; AK PARTİ
Grubu adına birinci konuşmacı Sayın Naci Bostancı,
Amasya Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı Sayın Mehmet Muş, İstanbul Milletvekili;
şahsı adına Sayın Mehmet Parsak, Afyonkarahisar
Milletvekili ve Sayın Mehmet Bekaroğlu, İstanbul Milletvekili;
Hükûmet adına Sayın Numan Kurtulmuş Başbakan
Yardımcısı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, HDP Grubu adına konuşmacıları
okumadınız.
BAŞKAN Doğru, İdris Bey, kusura
bakmayın, bir eklenti yapılmış, sıra
değişmiş.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Herhâlde
gözden çıkardınız, buradayız, bir yere gitmiyoruz!
BAŞKAN Hayır, hayır, buradaki
yazıda bir hata var. Sizi ilzam etmiyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
birinci konuşmacı Sayın Meral Danış Beştaş,
Adana Milletvekili, ikinci konuşmacı Sayın Ahmet
Yıldırım, Muş Milletvekili.
Şimdi, ilk sözü
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Erkan Akçay Beye
veriyorum.
Buyurun Beyefendi. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 65inci Hükûmet
Programı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım.
Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlarken, önce,
vatanımızı bizlere emanet eden atalarımızı,
ülkemizin bütünlüğü, milletimizin birliği için canlarını
feda eden bütün şehitlerimizi, Gazi Mustafa Kemal Atatürkü ve silah
arkadaşlarını, partimizin kurucusu Başbuğumuz
Alparslan Türkeşi rahmet ve şükranla anıyorum.
Bugün 65inci Hükûmetin programını
görüşüyoruz. Bu Hükûmet programı nasıl olmuş? Eskiden
televizyonlarda bir gazoz reklamı vardı, İmaj hiçbir
şeydir, susuzluk her şey. diyordu, Hükûmet programı sanki bir
gazoz reklamı gibi olmuş; bu Hükûmet programı bir taraftan imaj
cilalamaya çalışırken diğer yandan çelişkilerle,
birbirini tekzip eden ifadelerle dolu. Eski zamanlarda Elealı Zenon diye
bir filozof vardı, bu filozof da aynı konuşması içerisinde
birbirini tekzip eden çelişkili sözleri söylemesiyle meşhurdu. Adalet
ve Kalkınma Partisi iktidarı ve bu Hükûmet programı da sanki
Elealı Zenonun günümüzdeki torunları gibi konuşuyor, bir
taraftan tek adam yönetimine evrilecek başkanlığı
savunurken diğer yandan hukuk devleti, yargı
bağımsızlığı, kuvvetler
ayrılığından bahsederek çelişkiye düşüyor, komik
oluyor. Bu Hükûmetin programı Davutoğlu Hükûmetinin
programının kes, kopyala, yapıştır hâlidir; her iki
programdaki ifadelerin yüzde 90ı kelimesi kelimesine aynıdır, o
derece ki Davutoğlu Hükûmetinin programında yer alıp
gerçekleştirilen vaatler dahi bu programda yer alıyor. Örneğin,
Davutoğlu Hükûmetinin programında yer alan -sayfasını
söylemiyorum, AKPliler arayıp bulsun, biraz derslerine
çalışsınlar- Yeni iş kuran gençlerimize üç yıl
boyunca gelir vergisi muafiyeti sağlayacağız. vaadi, 65inci
Hükûmet Programında da tekrar yer alıyor. Oysa bunun kanunu
çıktı, ilgili gelir vergisi genel tebliği dahi
yayınlandı, Hükûmete günaydın diyoruz.
Bir diğer örnek, Davutoğlunun Hükûmet
programında aynen şu ifade var: İlk kez iş bulan her
gencimizin maaşının bir yıl boyunca devlet tarafından
karşılanmasını sağlayacağız. diyor. Yeni
Hükûmet programında da aynı ifadeler kes, kopyala, yapıştır.
yer alıyor. Sizin hiçbir şeyden haberiniz yok, tekrar
günaydın.
Sayın Davutoğlu 8 Nisan 2016da, bu reform
tanıtım programında hangi taahhütlerini
gerçekleştirdiklerini açıklamıştı, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde biz de muhalefet olarak bu düzenlemelere destek
vermiştik, gerekli katkıyı da sağlamıştık.
Herhâlde diyorum, siz Davutoğluna darbe planlarken bu işleri takip
edemediniz.
Yine, Davutoğlunun 64üncü Hükûmet
Programında Gençlerimize ücretsiz İnternet erişim imkânı
getireceğiz. deniyordu. Aynı ifade yeni Hükûmetin programında
da tekrarlanıyor. Sayın Davutoğlu 8 Nisanda da bunu
gerçekleştirdiklerini açıkladı ve bu Meclisten çıktı,
yine günaydın.
Davutoğlu Hükûmetinin
programında yer alan şeffaflık bölümü tamamen
çıkarılmış. Burada, 65inci Hükûmette
şeffaflığın şsi bile yer almıyor, yani fiilî
durumun resmileştirilmesi galiba böyle bir şey. Zaten
şeffaflıktan, denetimden, sorumluluktan uzak bir zihniyetiniz var;
Hükûmetin şeffaflığı programdan çıkarmasını,
şeffaf olmadıklarının ve olmayacaklarının bir
göstergesi olarak değerlendiriyorum. Davutoğlunun programında
sadece iki kelime yolsuzluk ibaresi geçiyordu, 65inci Programda o da yok.
Herhâlde diyorum, bu programda yolsuzlukla mücadele eden hiçbir kelime
olmadığına göre bu yolsuzluk işleri ABD
Başsavcısı Bhraraya havale edildi.
Değerli milletvekilleri, son yirmi bir ayda 3
hükûmet gördük. Hükûmetlerin ortalama ömrü yedi ay, altı ay. Yüzde 49,5
oyla 317 milletvekili kazanarak iktidar olan Başbakan Davutoğlunun
Hükûmetinin ömrü altı ay. Tek parti iktidarının istikrar
sağlayacağını, uyum olacağını iddia
edenlerin bu tablo karşısında ne diyeceklerini merak ediyoruz.
Davutoğlunun Başbakanlığı
ve Genel Başkanlığı bırakma gerekçesi olarak
söyledikleri tam bir darbe itirafıdır. Ne oldu? Kim, hangi hakla,
hangi yetkiyle Hükûmetinizi bozdu? Türkiye Büyük Millet Meclisi saray bahçesi
midir, saltanat kayığı mıdır? Hükûmet Divan-ı
Hümayun mudur? İstikrar diyerek ülkemizi getirdiğiniz nokta krizdir,
kaostur. Milletimiz sandıkta tecelli eden iradesinin nasıl yok
edildiğini endişeyle izlemektedir. AKP döneminde artan terör
saldırıları, her gün ciğerimizi yakan şehit haberleri,
daha çok dış politika sorunu, daha fazla mülteci, daha fazla zam,
daha fazla yüksek enflasyon, daha çok hukuk ihlali, daha diktacı ve
şahsi bir yönetim, daha çok kaostan başka ne oldu? Ekonomideki pembe
tablolar, vadedilen refah ekonomisi nerededir? Vatandaşın
sosyoekonomik durumu nedir, ekmeği daha ucuza mı alıyor? Benzin,
elektrik, doğal gaz, meyve, sebze, vergiler, trafik sigortası
ucuzladı mı? Turizm gelirleri zirve mi yaptı? Esnaf ihya mı
oldu? Çiftçi para kazanmaya mı başladı?
İhracatımız yeni rekorlar mı kırıyor?
Değerli milletvekilleri, bu Hükûmetin
programını analiz etmek için öncelikle bu Hükûmetin kuruluş
sürecine bakmalıyız. 62, 63 ve 64üncü Hükûmetlerin
Başbakanı Davutoğlu gerek partisinin başına gerekse de
Başbakanlığa atamayla gelmiş, toplam yirmi ay
Başbakanlık yapmıştı. Atamayla gelen Başbakan
henüz açıklanmayan nedenlerle, kendi isteği ve iradesi
dışında, kendi deyimiyle zaruretten görevden
azledilmiştir. Yaşananlar tam bir Hükûmet darbesidir. Millet
iradesini alarak Başbakan olmuş bir parti Genel Başkanı,
yetkisiz ve sorumsuz bir Cumhurbaşkanının kanunsuz ve hukuksuz
emriyle alaşağı edilmiştir. Her fırsatta millî irade
diyenler, Beni millî irade seçti. diyenler bugün millî iradeyi hiçe
saymaktadır. Sonuçta, atamayla gelen Başbakan darbeyle
gitmiştir. Bugün millet iradesi Beştepenin iradesi altında
ezilmektedir. Sarayda konseyler adı altında paralel hükûmetler
oluşturulmuştur. Vesayetle mücadele söylemi sadece safsatadan
ibarettir. Bugün Anayasa çiğnenerek, hukuk yerle bir edilerek
oluşturulan Hükûmetin meşruiyeti tartışmalıdır ve
yoktur.
Bakın, size AKP içinden yakında bir
uyarı geldi. Bir eski genel başkan yardımcınız ne
dedi? Gittikçe siyasetin, siyasetçinin profili düşüyor. Şahsi
yeteneklerin yerini bütün yeteneklerden vazgeçmek aldı.
Bugün Türkiye sanal sorunlara sanal çareler
üretildiğine şahit olmaktadır. AKP önce sorun
çıkarıyor ve bu sorunu derinleştiriyor, sonra da bu sorunun
çözümü için darbe yapmak pahasına toplumsal bir talep yaratmanın
yollarını arıyor, sonra da çözecekmiş umuduyla sorun daha
da derinleştiriliyor. Sunulacak sanal çözümün de çare
olmadığı görülünce suç yine muhaliflere, paralel yapılara
yüklenecek.
Sorun nedir, ona bir bakalım. Meseleniz üzüm
yemek değil, bağcıyı dövmek. Başkanlık adı
altında sunduğunuz hayalî önerilerde esas amacınız
şahsi ve keyfî bir yönetime anayasal bir kılıf bulmaktır.
Türkiye, kurum ve kurallarıyla yönetilmiyor; Türkiye, şahsi ve keyfî
bir yönetim altındadır. Ülkemiz bir devlet ve yönetim krizi
içindedir. AKP iktidarının Hükûmet etme ve devlet yönetme bilinci
yoktur; Anayasa, kanun, hukuk hiçe sayılmaktadır. İktidar
sahipleri merdiven altı siyaset yapmaktadır. Yönetemeyenler kabahati
kendinde arayacaklarına, suçu sisteme ve Anayasaya yükleyerek
sorumluluktan kaçmaya çalışıyorlar. Anayasayı veya sistemi
günah keçisi ilan etmek, kanun ve kuralları yok saymak
gayrimeşruluğun önünü açmaktır. Devlet benim, kanun benim, tek
güç benim. demek anarşik ve kaotik bir zihniyettir. Bakın, AKP
içinden yine bir söz geldi: Gücün tek elde toplanması her şeyin
çözümü olsaydı bugün Suriyede, Irakta, Libyada olanların hiçbiri
yaşanmazdı.
Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetleri on
dört yıl boyunca hiçbir zaman tek başına bir iktidar
olamadı. Bugüne kadar cemaatler, tarikatlar, çıkar grupları,
paralel yapılar koalisyonu ve ittifakı olarak iktidarını
kullandı. Milletin verdiği yetki kötüye kullanıldı, millî
iradeye ihanet edildi. Cumhurbaşkanlığı seçiminde
Cumhurbaşkanı Başbakanla aynı partiden ve aynı
kaynaktan olsun. dediniz, seçildiniz. Sonra yirmi bir ay geçti, bir türlü
uyumu sağlayamadınız. Yasama bizden, yargı bizden, yürütme
bizden; oğlan bizim, kız bizim ama hâlâ Uyum, uyum, uyum. deyip
duruyorsunuz. Siz, şimdi de Uyum için başkanlık isteriz,
olmazsa bari partili Cumhurbaşkanlığı olsun. diyorsunuz.
Vallahi sizde bir uyum sorunu var arkadaşlar; sorun sizde, sorun sizden
kaynaklanıyor, mizacınız uyumsuz. Millet ne yapsın, biz ne
yapalım! Tavsiyemiz: Siz aranızda kişisel uyum aramayı
bırakın da en iyisi Anayasaya, hukuka, kurallara uyun. Bakın, o
zaman aranızda uyum da olur, istikrar da olur.
Yeni Başbakan da vesayet ilişkisini
gizlemek için Uyum içerisinde çalışacağız. diyor. Elbette
güzel, uyum içinde olunuz ancak açıklığa
kavuşturulması gerekenler şunlardır: Uyum içinde
çalışmak, herkesin kendi görev, yetki ve sorumlulukları içinde
çalışmasıyla olur. Aile şirketi yönetmiyorsunuz, devlet
yönetiyorsunuz beyler; şirket bile hukuk kurallarıyla, sorumlulukla
yönetilir, Safmışız, Kandırılmışız. deme hakkınız yoktur. Devlet
ve ülke hukukla, kurumlarla, kurallarla, görev ve yetkiyle, sorumlulukla
yönetilir. Devleti şahsi ihtiraslarınıza alet edemezsiniz. Bir
sistemde esas olan uyumluluk değildir, demokrasilerde uyumluluk filan
aranmaz; demokrasilerde uyumluluk aranmaz, diktatörlüklerde uyumluluk
aranır. Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir ülkeyse kamu yönetiminin her
kademesindeki görevlileri ne yapacağız? Yani, muhtarından
valisine, kaymakamından belediye başkanına kadar herkesin
Erdoğanla uyumlu olmasını mı arayacağız? On dört
yıldır yaşadığınız bin kıssa, size bir
hisse vermemiş, hatalarınızın etrafında dönüp
duruyorsunuz. Ülkemiz yangın yerine dönmüş, bazıları makam,
mevki, yetki peşinde ama sorumluluğu yine paylaşan yok. Oysa siz
mahalle yanarken saç taramakla meşgulsünüz. Öncelikle sistemi adam gibi
maharetle işletip, başta terörle mücadele olmak üzere Türkiyenin
sorunlarına çözüm getirmeniz gerekiyor, millet sizden bunu bekliyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede bütün
sorunlar sisteme, rejime yüklenmekte ve adına da çift
başlılık sorunu denilmektedir. Sorun, kişilerin
yanlış yönetiminden kaynaklanıyor, bunu iyi bilmeniz lazım
ey iktidar! Devlet demek hukuk demektir, hukuktan yoksun bir idare ancak
çeteleşmeye doğru gider.
Bu nedenledir ki AKPnin isteği toplumsal
uzlaşıyla yeni bir anayasa değildir; onların istediği,
özü itibarıyla, şahsi ve keyfî yönetimi tesis edecek iki maddelik bir
metindir:
Madde 1- Erdoğan her zaman haklıdır.
Madde 2- Erdoğanın haksız
olduğu durumlarda 1inci madde geçerlidir.
Bir düşünür şöyle
diyor: Bir insanın istediğini yapmasına engel olacak bir derdi
varsa, hatta karnı bile ağrıyorsa bunun için dünyaya yeni bir
nizam verilmesi gerektiğine inanır. İşte, başkanlık
takıntınızın altında yer alan zihniyet budur. Partili
cumhurbaşkanı da olsanız, yönetim tarzınız sorun
üretmeye yönelikse sorunlar daha farklı şekilde tekrar çıkmaya
başlayacaktır. Sayın Cumhurbaşkanı veya bazı
iktidar sözcüleri Fiilî durum var, ben Anayasaya uymam, sisteme uymam, sistem
bana uysun, Anayasa bana uysun. diyor. Hangi sistemi getirirseniz getirin
Cumhurbaşkanı o gelen yapıyla mutlaka kavgalı
olacaktır. AKP yöneticileri, artık kuvvetler
ayrılığının önemini ve hukukun önemini idrak etmeliler
ve bunu kabul etmeliler.
Anayasalar, milleti
birleştiren ve bütünleştiren belgelerdir. Ülke topraklarını
kalabalıkların bulunduğu sıradan bir coğrafyaya
dönüştürecek, bu coğrafyayı parçalayacak birer metin olarak
anayasa düzenlenemez. Anadoluyu bir halklar topluluğu hâline getirecek
her türlü düzenlemeyle mücadele edeceğiz. Peşinde olduğunuz
başkanlık hayallerinin neticesi parçalanmaya ve bölünmeye
gidebilecektir.
30 Aralık 2015 tarihinde
bir AKP sözcüsü şu ifadeyi kullanmıştı: Yeni anayasa,
Türkiye'nin kimlik belgesidir. Bu noktada Hükûmet programından bazı
alıntılar yapmak istiyorum. Şu ifade var: Düşünce, inanç,
ifade ve girişim özgürlüğünü sınırlayan yegâne unsur,
eşit haklara sahip diğer vatandaşların özgürlük
alanlarıdır. Bu diğer kelimesi ne oluyor, ne anlama geliyor?
Diğer kim? Diğer ne demek? Diğer vatandaşlar hangi
vatandaşlar? Bu kadar özensiz bir ifade olabilir mi?
Bir başka ifade: Tüm
vatandaşlarımızı çoğulcu bir yaklaşımla
kucaklıyoruz. Yine 36cısınız. O zaman nasıl Tek
millet olacağız. diyorsunuz?
Bir başka ifade:
Toplumsal farklılıkların siyasal temsilinin
sağlandığı bir sistem öngörülmektedir. diyor. Bu
farklılıklarla neyi kastediyorsunuz? Bu temsili nasıl
sağlayacaksınız? Dilinizin altındaki bakla nedir?
Bu zihniyetin Anayasa
çalışmalarından ne beklediği açıktır. Yeni
anayasayla devletin ve milletin yeniden tanımlanması
amaçlanıyor. Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk milletinin kimliğinin
kanla, canla, Kurtuluş Savaşıyla ve aziz şehitlerimizle
çizildiğini bilmeyecek kadar cahil olduğunuzu düşünmek
istemiyoruz. Türkiye'nin bir kimliği vardır, bu kimlik Türk
milletidir. Türkiye Cumhuriyetinin mevcut sınırları bellidir,
adı Türkiyedir. Devletimizin adı Türkiye Cumhuriyetidir,
vatanımız Türkiyedir, bayrağımız Türk Bayrağıdır.
Türkiye Cumhuriyeti millî ve üniter bir devlettir, bölünemez, özerk bölgelere
ayrılamaz. Beyhude gayretler büyük Türk milleti ve Milliyetçi Hareket
Partisi var olduğu sürece, müddetçe asla hayat bulamayacak ve
gerçekleşemeyecektir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz terör örgütlerinin cirit attığı bir ülke hâline gelmiştir.
20 Temmuz 2015ten beri 496 şehidimiz, 2.595 vatandaşımız
yaralanmıştır. Bugün yaşadığımız
sürecin çözüm süreciyle ilişkisini bilmeyen yoktur. 1 Kasım
seçimlerine giderken AKPnin seçim beyannamesinde Çözüm sürecini
kararlılıkla sürdüreceğiz. ibaresi, tarihî bir vesika olarak
yerinde durmaktadır. Peki, hiç kendinize sordunuz mu, çözüm süreci
diyerek teröristlere göz yummasaydınız neler olmayacaktı? PKK
şehirlere bombalar, patlayıcılar, silahlar yığamayacak,
tüneller açamayacak, barikatlar kuramayacaktı. PKK şehirlere
teröristleri yığamayacaktı. PKKnın bölücü talepleri ve
söylemleri siyasi alana taşınamayacaktı. Teröristler yol kesip
haraç toplayamayacak, mahkemeler kurulamayacaktı.
Değerli milletvekilleri, süremiz
tamamlanıyor. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, 65inci Hükûmet
Programına ret oyu vereceğiz çünkü bu programda
vatandaşlarımızın sorunlarına çözüm yok, ekonomide
yapısal sorunlara çözüm yok, kapsamlı ve kararlı bir
şekilde devlet politikası hâline gelmiş bir terörle mücadele
yok, devletin bekası, milletin birliği yok; var olan, şahsi ve
keyfî bir yönetimdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika uzatıyorum.
Buyurun efendim.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Bu programda var olan,
şahsi ve keyfî yönetimi tesis etme gayretidir.
Sözlerime son verirken yurdumuzun her köşesinde
Türk milletinin varlığını, birliğini, maddi ve manevi
değerlerini korumak için canla başla çalışan güvenlik
kuvvetlerimize başarılar diliyorum. Şehitlerimize Allahtan
rahmet, yaralılarımıza şifalar diliyorum;
yakınlarına Allahtan sabır ve metanet niyaz ediyorum. Kutsal
mesaisinin başında ülkemize hizmet edenlere kedersiz muzafferiyet
diliyor, hepsini Allaha emanet ediyorum.
Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Erkan Akçay Bey.
Söz sırası
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkanım, vallahi, AKP Grubunun bile kendi Hükûmetinin programı,
görüşmeleriyle hiç ilgisi yok.
BAŞKAN Anlayamadım efendim...
OKTAY VURAL (İzmir) - AKP Grubunun ilgisi yok
diyorum Hükûmet programıyla ilgili, pek fazla ilgisi yok. Bunu ifade etmek
istedim efendim. Yani, AKP Grubu maalesef Hükûmete ve programa çok
lakayıt.
BAŞKAN Söz sırası Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Ustaya
aittir.
Buyurun Beyefendi. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, aziz Türk milleti; 65inci Hükûmet
Programını değerlendirmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii, Hükûmet programına en temel
olarak eleştirim, bu Hükûmet programının bir hedefi yok, hiçbir
iddiası yok, bir özgünlüğü de yok. Bu Hükûmet programının
hiçbir şekilde toplumda bir heyecan yaratması mümkün değil,
zaten bunu Genel Kuruldan görüyoruz. Şurada saysak 316 Adalet ve
Kalkınma Partisi milletvekilinden herhâlde 10, 15i yok. Yani, bir heyecan
yok çünkü ortada zaten bir Hükûmet yok, Hükûmetin de bir önemi yok. Bunu zaten
en net şekilde, Sayın Davutoğlu gönderilirken Türkiye maalesef
gördü.
Şimdi, böyle bir ortamda tabii ki Hükûmet
programını konuşmak durumundayız. Ben yine, teknik
açıdan Hükûmet programını değerlendirmeye
çalışacağım ama bu heyecansızlık doğru bir
şey değil. Ben bürokrat olarak da
1989 yılından beri bu
Meclise değişik şekillerde hep geldik, şu taraflarda,
komisyon sıralarında oturduk; inanın, itimat edin, böyle bir
Hükûmet programının görüşmesini ilk kez yaşıyoruz. Bu,
Türkiye siyaseti açısından, Türkiye demokrasisi açısından
ve Türkiye'nin kaderi açısından son derece kötü bir durum. Bunu
tespit etmemiz gerekiyor.
Şimdi, Sayın Başbakan kendi misyonunu
-yani, Hükûmet programında bir şey bulamıyoruz da ama- biraz
şöyle belirlemiş durumda, şöyle anlaşılıyor:
İşte, 330u bulup Türkiyeyi referanduma götürmek,
başkanlık sistemini getirmeye çalışmak. Kendisine böyle bir
misyon koymuş çünkü eğer başka bir vizyonu olmuş
olsaydı bu Hükûmet programının bir hedefi olurdu. Hiçbir
rakamsal hedefi olmayan bir Hükûmet programı olabilir mi? Bir tane rakamsal
hedef yok. Şimdi, birazdan detaylarına gireceğiz. Eskiden 2023
denilirdi hiç olmazsa, tutacak tutmayacak, doğru yanlış ama hiç
olmazsa topluma bir perspektif verilirdi, bir vizyon verilirdi, bir hedef
konulurdu. Şimdi onların hepsinden vazgeçilmiş durumda; tek bir
tane kendisine bir misyon çizmiş, ülkeye, bir şekilde
başkanlık sistemini getirmeye yönelik bir yasal altyapıyı
hazırlamak şeklinde.
Bu sunulurken de maalesef bu toplum
kandırılıyor arkadaşlar. Türkiyede başkanlık
sistemi geldiği zaman toplumun bütün meseleleri çözülecekmiş gibi bir
şey takdim ediliyor. Yani, Biz ekonomik kalkınmamızı
tamamlayacağız, ekonomik sorunlarımız hallolacak, terör
sorunu hallolacak, dış politikada başı dik bir ekonomi
hâline geleceğiz. şeklinde birtakım, maalesef gerçek
dışı beyanlarla bu toplum kandırılmaya
çalışılıyor. Ne deniliyor mesela? Deniliyor ki: Efendim,
Türkiye gelişecek başkanlık sistemi gelirse. E, bir
bakalım, başkanlık sistemi olan ve parlamenter sistemi olan
ekonomilerde nasıl bir durum var gelişmişlik
açısından, bir bakalım. Şimdi Türkiyede kişi
başı geliri
Bu konuştuğum rakamlar Uluslararası Para
Fonunun, IMFnin rakamlarıdır arkadaşlar, herkes bunu
İnternetten bulabilir. Kişi başı geliri 25 bin
doların üzerinde olan 26 tane ülke var. Bu 26 ülkeden 21 tanesi bizdeki
gibi parlamenter sistemle yönetiliyor, 2 tanesi krallıkla yönetiliyor, 1
tanesi yarı başkanlıkla, sadece 2 tanesi başkanlıkla
yönetiliyor. Yani dünyanın en gelişmiş 26 ekonomisinden sadece 2
tanesinde başkanlık var. Yahu, Allahtan korkun! Başkanlık
sistemi hani zengin ekonomilerde vardı? Böyle bir şey olabilir mi?
Hani biz başkanlık sistemine geçersek bizim ekonomimiz de
zenginleşecekti? Yani eğer bir ilişki arıyorsanız sistemle
zenginlik arasında olsa olsa ters bir ilişki var. Yani
başkanlık sistemi olan ekonomiler de gelişmiş ekonomiler
değil, bunlar parlamenter sistemle yönetilen ekonomilerdir. Bir defa,
toplumdan bu gerçek gizleniyor. Tabii, 50-100 tane televizyon kanalıyla,
binlerce akademisyenle, binlerce gazeteciyle toplumu yanıltma yönünde bir
propaganda yaptığınız zaman maalesef toplum bu gerçekleri
göremiyor. Dolayısıyla, bir defa, başkanlık sistemi bu
toplumun hiçbir sorununu çözemez. Mesele sistem meselesi değil, mesele
uygulama meselesidir. En iyi sistemi kötü uyguladığınız
zaman kötü sonuç alırsınız, en kötü sistemi iyi
uyguladığınız zaman iyi sonuçlar alırsınız,
dünya bunun örnekleriyle doludur. Dolayısıyla, sistem
tartışmasından Türkiyeyi kurtarmamız lazım eğer
biz bu ülkenin iyiliğini istiyorsak.
Şimdi, diğer bir husus: 2011
yılını hatırlayalım, seçim beyannamesi
hazırlandı. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmet programında,
seçim beyannamelerinde işte dört yıllık bir dönem için 2023ü
hedefleyen bir seçim beyannamesi vardı, 2023 hedeflerinden bahsediliyordu.
Şimdi, ben bunları çıkarttırdım, 2011 seçim
beyannamesinde 186 defa 2023 hedefinden bahsedilmiş, 186 defa, neredeyse
beyannamenin her tarafında 2023 yazıyor. Zaman geçmiş,
başarısızlıklar -2011 performansına birazdan
bakacağız- işler kötü kötü gitmeye başlayınca bunların
sayısı azaltılmış, azaltılmış
şimdi son Hükûmet programında 2023 hedeflerine ilişkin hiçbir
şey yok, 2023 sadece lafız olarak 9 defa geçiyor, bunların da
birazdan örneklerini vereceğim, böyle, yabancıların soft
dediği türden meseleler. Yani işte Gençlikte şöyle
yapacağız, kültürde, sanatta böyle yapacağız, şöyle
olacak, böyle olacak 2023 hedefleri doğrultusunda. filan şeklinde
bir şey konuşuluyor. Bana bir tane 2023 hedefi söyleyin şu Hükûmet
programında yer alan? Bunlar yoktu. Ama öncekilerde öyle miydi?
Bunların her birisinin sayısıyla vakit geçirmek istemiyorum.
Toplamda 186 defa olmak üzere her biri detaylı, işte 2 trilyon
dolar, 25 bin dolar, 500 milyar dolar şeklindeki ifadeler defalarca
yer alırken bugün bu hedefler yer almıyor. Şimdi, tabii, ben
sormak istiyorum. Nasıl yer alıyor? Böyle yan cümlecik olarak, 2023
hedefleri doğrultusunda
Ne olduğu belli değil. Buradan bize,
Adalet ve Kalkınma Partisinden arkadaşlarımız da
konuşacak, Hükûmet adına arkadaşlarımız da
konuşacak, bunlar bize 2023 hedeflerinin ne olduğunu söylerse biz
bunları öğrenmiş oluruz. Birazdan
Tabii bu hedeflerin ne
olduğunu söylemek öyle kolay değil bunun ağza
alınamamasının elbette bir nedeni var; yani siz 2 trilyon dolar
gelir hedefi koyarken bunun 1 trilyon doları dahi bulmayacağı
şu anda anlaşıldığı için bu şeyler tekrar
zikredilmiyor, bunların detaylarını
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) İhracatı
da söyle, ihracatı.
ERHAN USTA (Devamla) İhracat 500 milyar
dolar. diyorsunuz, bugün ihracatın 300 milyar doları dahi
bulamayacağı anlaşıldığı için bu hedeflerden
bahsedildi ama toplum uyutuluyor. Nasıl uyutuluyor? 2023 hedefleri
doğrultusunda gençliği şöyle yapacağız, kültür
sanatı böyle yapacağız. türü ifadelerle. Var mı 2023? Var.
Ne? Yok, ne olduğu belli değil, böyle bir 2023 var.
Dolayısıyla toplumu bu anlamda da kandırmamamız lazım.
Bu konuda Hükûmet
Bakanlar, tabii, burada Parlamento faaliyetlerine falan da
katıldıkları için bunun olmayacağını bir miktar
gördüler, zikretmiyorlar fakat Sayın Cumhurbaşkanı öyle
değil. Cumhurbaşkanının en son 24 Nisan 2016da Adana
Tufanbeylide bir termik santral açılışında şöyle bir
ifadesi var, diyor ki: Efendim, Türkiye ilk 10a doğru gidiyor, dünyada
ilk 10 ekonomiye doğru gidiyor, bu terör o yüzden arttı. Allah
Allah! Nasıl böyle bir şey olabilir? Bakıyorsunuz, hakikaten
öyle bir şey mi var? Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar
olduğunda arkadaşlar, Türkiye 17nci büyük ekonomi, 2002
yılında; bugün, 2015 yılında Türkiye yine 17nci büyük
ekonomi. Yani ülkemiz bir basamak dahi, uluslararası ringde bir basamak
dahi atlatılamamış. Hani 10 büyük ekonomiye gidiyoruz,
nasıl gidiş bu? On dört yıldır yerinde duruyorsun, kalan
birkaç yılda mı gideceğiz, nerede bu 10 ekonomi? Şimdi,
bunlar Türkiye için aslında olmayacak şeyler değil de
2023
hedeflerini hatırlayın, 2023 hedefleri ilk kez devletin politika
dokümanlarına Milliyetçi Hareket Partisinin de koalisyon ortağı
olduğu 2000 yılında girmiştir, 2001den başlayan
planla girmiştir. Türkiye için o zaman gayet iddialı ama
ulaşılabilir hedeflerdi bunlar. Hatta az önce ifade ettim, 2011de
dahi, aslında çok iddialı olmakla birlikte, yine ülkenin iyi
yönetilmesi durumunda ulaşılabilir hedeflerdi bunlar. O yüzden 186
defa 2023 denildi. Ama ondan sonra, özellikle 2008 sonrasında bu ülke o kadar
kötü yönetildi ki bu hedefler ulaşılabilir olmaktan çıktı.
Ben buradan iddia ediyorum, ortaya koyuyorum, yani bunların
yarısını Türkiye 2023te bulabilsin, ben herkesten özür
dileyeceğim. Bunun böyle olmayacağı da ortada.
Şimdi size rakamların biraz daha
detaylarını vereyim.
Uluslararası Para Fonu, teknik yeterlilik
açısından herkesin saygınlıkla takip ettiği ve
rakamlarına itibar ettiği bir kurumdur. Sayın Bakan, sizler de
takip ediyorsunuzdur. Ekonomi bakanlarımızdan bir tanesi burada,
Maliye Bakanımız burada. Ekonomi bakanlarımızdan bir
tanesi diyorum, bu karışıklığa da tabii bir
bakmamız lazım. Diğer Bakanımız yok, o daha
havalı, öyle anlaşılıyor. Şimdi, IMFnin Türkiye için
2021 yılı millî gelir büyüklüğü hedefi 985 milyar dolar
arkadaşlar, 985 milyar dolar; yıl 2021, IMF, Türkiye millî geliri.
Şimdi, gayet teknik olarak hesap ederek konuşuyorum, eğer bunu
2016-2021 ortalama büyümesiyle, 2023 yok ya -kendi rakamımı
söyleyemeyeceğim- yani IMFnin o trendini 2023e uzatırsam, iki
yıl daha uzatırsam 1,040 oluyor yani 1,1 trilyon dolar dahi olmuyor.
Bu da işlerin bozulmaması durumunda, onu söyleyeyim. İşler
bozulmazsa, Türkiye bir krize girmezse 2023e kadar, bugünkü trendlerle,
bugünkü performansla Türkiyenin 2023 yılında
ulaşacağı millî gelir büyüklüğü 1,040. 2 trilyon dolar
nerede? Bu 2 trilyon dolarla milleti oyalayıp, milleti kandırıp
geldiği nokta... Hiç kimseye suç bulamazsınız, on dört
yıllık bir Hükûmetin performansını konuşuyoruz, öyle
bir yıllık, iki yıllık filan değil, hiç kimseye suç
bulacak bir durumunuz yok. Dolayısıyla, gelecek rakam 1,040tır
yani 1 trilyon dolar. 2 trilyon dolar hedef, 1 trilyon dolar muhtemel
gerçekleşme, o da bundan sonra bir sıkıntı çıkmazsa.
Bakın, Sayın Bakanım, biraz daha
teknik, toplam faktör verimliliği meselelerine filan gireceğiz.
Türkiyenin son beş yılda, daha
doğrusu 2008-2015 büyümesi 3,2. Bundan sonra, yine IMF tahminlerini esas
alırsak Türkiyenin 3,5un üzerinde veya 4ün üzerinde bir büyümesi yok,
bütün büyümeleri 4ün altında maalesef. Türkiye, uzun süre bir düşük
büyüme süreci içerisinde yani Türkiyenin bunu kırması lazım, bunu
kıracak şeyler de -birazdan detaylarını
konuşacağız yine- reformlardır. Türkiyeye reform
yaptırmamız lazım. Reform yapmayan, kafayı takmış
bir sistem meselesine, bir adım atacağı da yok, bir yere
gideceği de yok yani sadece adı olan, kendisi olmayan bir durum var.
Reform yapmadığı sürece Türkiyenin bu
sıkıntıları aşma ihtimali kesinlikle gözükmüyor.
Şimdi, gelelim kişi başı gelire.
Bakın, 2023 kişi başı gelir hedefi Türkiyenin 25 bin
dolar. IMFnin rakamlarına baktığımız zaman, IMFnin
rakamları 2021 için 11.945. Bakın, arkadaşlar, 11.945 dolar
kişi başı gelir. Bunu yine o trendle, artış trendiyle
getirdiğimizde 2023 için, en iyi ihtimalle, bir kriz olmazsa gelecek rakam
12.961; 13 bin. 25 bin nerede, 13 bin dolar nerede? Hâlâ böyle bir şeyi,
böyle gizli saklı da olsa, böyle 2023 hedefleri diye, böyle ürkek,
çekingen de olsa bahsetmek bu milletle alay etmektir, bu milleti
kandırmaktır. O yüzden, ben bugün bu sayın bakanlardan talep
ediyorum, bu 2023 hedefleri nelerdir bize söylesinler. Devletin bir sürü
kurumları var, bu hesapların hepsini benden çok iyi daha yapacak
bürokratlar var, uzmanlar var.
Şimdi, bir şey daha söyleyeyim size -benim
buradaki konuşmalarımı takip eden arkadaşlar bilecektir-
ben hep şu değerlendirmeyi yaparken 2007-2008e kadar Türkiye
ekonomisi iyi gitmiştir, yüksek bir performans göstermiştir. diye
hep bunu takdir ederim, bunu söylerim. Tabii, bunun temelinde önceki Hükûmetten
yani MHPnin de koalisyon ortağı olduğu Hükûmetten
aldığı o yapısal ortam vardır. Yani, yapısal
reformlar yapılmış, tertemiz bir ortam
alınmıştır, küresel iklim de uygundur, güçlü de bir iktidar
gelmiştir, Türkiye 2007ye kadar bir performans göstermiştir. Nedir
büyümesi? 6,9dur. Yalnız, bakın, şunu gözden uzak tutmamak
lazım: Aynı dönemde, bizimle aynı ligde olan, gelişmekte
olan ülkelerin ortalama büyümesi de 7,7dir. Yani, sadece biz büyümüş
falan değiliz. Aynı dönemde, gelişmekte olan ülkeler
enflasyonlarını 55ten
Bakın, bunu hiç kimse bilmiyor,
bunları hiç kimse konuşmuyor bu ülkede. Şimdi, bir sürü AKP
vekili arkadaşlarımızın bir kısmına -buradakileri
tenzih ediyorum- sormuş olsak Efendim, işte dünyada şöyle,
bizde böyle de, işte yüzde 100 enflasyonlardan geldi. Yani, bu 57nci
Hükûmet döneminde Türkiye çok önemli işler yaptı, yüzde 100lerden
enflasyonu yüzde 27ye, tarihinde
Enflasyon serisi 1983ten başlıyor
en son seri. Tarihindeki en düşük enflasyon Milliyetçi Hareket Partisi
iktidarı döneminde olmuştur Türkiyede. Bunları görmek
lazım.
1990lı yıllar gelişmekte olan
ülkeler açısından zor yıllardı, yüzde 55 enflasyondan,
gelişmekte olan ülkeler, yüzde 7 enflasyona geldi 2003-2008 döneminde.
Bakın, Türkiye'nin enflasyonunu söylemiyorum, gelişmekte olan
ülkelerin ortalama enflasyonu 1990lı yıllarda 55ti, bizde de onun
bir miktar daha üzerindeydi yani onlar da 55ten 7ye getirdiler, biz de
65lerden -tam rakam 67 olması lazım- biraz daha onların
üzerinde bir noktaya getirdik. Yani, dolayısıyla, bütün dünyada 2003-2008de
gelişmekte olan ülkeler açısından bir olumlu performans
vardı, biz de o performansı takip ettik. Neyle takip ettik? Bu
Hükûmetin yaptığı reformlarla değil. Ben Maliye
Bakanına burada açıkça sordum, Bana bir tane reform söyleyin.
dedim. Yine burada kendisi, yine söylüyorum. Yani kamu mali yönetiminin
dışında ve Sayıştay Kanununun dışında
-o Sayıştay Kanununu da 3 defa formatlayarak geri aldık- bana
bir tane, ekonomiye ilişkin -Sayın Şimşek de burada,
konuşacaklardır- reform söylesinler, ekonomiye ilişkin konularda
bu ülkenin önünü açacak şu işi yaptık desinler, gelsin burada
tartışalım.
OKTAY VURAL (İzmir) Olur mu,
Rızanın cari açığı kapatması reform değil
mi!
ERHAN USTA (Devamla) Maliye Bakanı bula bula
en son diyor ki: Kamu Finansmanı Kanununu çıkardık.
Allahtan kork, pes. dedim. Yani, MHP döneminde çıkan kanunu AKP
döneminde çıkmış bir kanun gibi Maliye Bakanı burada bize
söyledi. Yani, gelsinler söylesinler, burada tartışalım. Burası
milletin Meclisi, ben burada tartışmak istiyorum. Bu meseleleri
oturalım burada enine boyuna konuşalım.
Şimdi, ihracat
İhracatı
konuşmaya gerek yok, Allahtan Mustafa Elitaş Bakanımız
Bakanlıktan alındı da yani daha fazla rezil olmaktan
kurtuldular, tabii grup başkan vekiliyken ne yapacaktır onu bilmiyorum.
Yani, 500 milyar doları hâlâ olacak bir şeymiş gibi burada bütçe
görüşmelerinde bize söylemesi
SAİT YÜCE (Isparta) Bir bakanla nasıl
konuşuyorsun, rezil olmak diyorsun, biraz daha nezaketle konuşsana.
Devletin, Hükûmetin bakanlarına böyle konuşulmaz.
ERHAN USTA (Devamla) Nezaket nedir biliyor musun?
Nezaket, bu milletle alay edip etmemektir.
SAİT YÜCE (Isparta) Hakaret etme
Bakanlığına, hakaret etme, alay etme.
ERHAN USTA (Devamla) Nezaket nedir biliyor musun?
Nezaket, bu ülkede doğruları konuşma meselesidir. Yani siz, 300
milyar dolar
SAİT YÜCE (Isparta) Sen doğruları
konuşmuyorsun.
ERHAN USTA (Devamla) Burada,
bakanlarınız burada, bürokratlarınız burada,
çıksınlar bana desinler ki: Sizin verdiğiniz rakamlarda bir tane
hata var, sizin değerlendirmelerinizde yanlış var. 500 milyar
dolar ihracatın, bugün, 300 milyar doların üzerinde
olacağını, 2023 için, 1 tanesi iddia etsin, rakamlarına
gelelim bakalım. Ha, şimdi ben bunları niye söylüyorum?
Bakalım
SAİT YÜCE (Isparta) Nezaketi bozmadan
konuşacaksın, rakamlarla alay ederek konuşmayacaksın.
ERHAN USTA (Devamla) - Yani aynası iştir
kişinin lafa bakılmaz. Şimdi bakalım, mesela 2011de
değil mi- bir şeyler, bir iddialar ortaya koydular, oy alarak
memleketin başına hükûmet oldular. 2011 yılında seçim
beyannamesinde ve Hükûmet programlarında 1,1 trilyon dolar kişi
başı gelire ulaşacağız. diye bu milletten oy
aldılar geldiler, gelinen nokta 722 milyar dolar. 14 bin dolar kişi
başı gelire getireceğiz bu ülkeyi. dediler, gelinen nokta 9.260
dolar. Yine, işsizlikte Yüzde 7,9a işsizliği
düşüreceğiz. dediler, gelinen nokta 2015 yılında
işsizlik yıllık bazda yüzde 10,3 oldu. İhracatta -ihracat
daha komik- 201,2 milyar dolar ihracat hedefledik. dediler, bas bas
bağırdılar, her tarafta konuştular, bununla oy aldılar
vatandaştan, ihracatta gelinen nokta 143,9 milyar dolar.
Şimdi, siz teknik olarak 500 milyar
doları, bir defa, yaparken küçücük bir akıl sahibi insan bunu
anlayabilir, 201 milyar dolar 2015, 277 milyar dolar 2018 ve 500 milyar dolar
2023tü bu, sizin bazınız 70 milyar dolar aşağı
gelmişken nasıl 2023te 500 milyar doları
tutturacaksınız? Dolayısıyla, bunun 300 milyar
doların, bilemediniz 340 milyar doların rakamına göre
değişebilir- üzerinde olma ihtimali maalesef yok.
Ben bu ülkenin bir ferdiyim, ben bunların
hepsinin olmasını isterim, bu hedeflerin tutmasını isterim
ama maalesef bunları konuşmak durumdayız. Bunların
hiçbirisi yapılacakmış gibi görünmüyor.
Şimdi, 2008e kadar olan performans ile daha
sonraki performans arasında bir ilişki kurduk. Şimdi, 2008
yılında, biliyorsunuz Türkiye bir de şu reel rakamları
ifade etmek istiyorum- 10.444 dolar kişi başı geliri
yakaladı, 2008 yılında. Nedenlerinin ne olduğunu söyledik.
Şimdi, 2015 yılına geldiğimizde buna 9.261 dolar diyoruz
ancak dolarda da enflasyon var, reelleştirelim, hepsini 2008 kişi
başı gelir, 2008 dolar fiyatlarıyla söyleyelim reel olarak.
Söylediğimizde, 10.444 dolar olan 2008 kişi başı gelir
büyüklüğü 2015 yılında 8.411 dolara düşmüş. IMF
tahminini baz aldığımızda, onu da reele
çevirdiğimizde, bakın, IMFnin yani reel bazda 2008 fiyatlarıyla
kişi başı gelir tahmini 9.664 dolardır arkadaşlar,
2008in altında. 2008-2021, kaç yıl var? on üç yıl. Türkiyenin
kayıp on üç yılı. 2023ü aldığımızda da
10.125 dolardır 2008 fiyatlarıyla, yine 2008de gelinen seviyenin
altındadır. 2008-2023; on beş yıl mı oluyor? Ülkenin
kayıp on beş yılı. İnşallah bu memleket bir an
evvel Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinden kurtulur da bu trendler
tersine döner, başka yapacak bir şey yok.
Şimdi, bu hedeflerin tutması için bundan
sonra üst üste -hâlâ bu hedefi eğer söyleyecek olurlarsa
rakamını ben de söyleyeyim, hesap etmesi kolay- yüzde 20nin üzerinde
kişi başı geliri ve yüzde 20nin üzerinde dolar bazında bu
ülkenin büyüme sağlaması lazım ancak o zaman bu hedefler
tutabilir ama onun olmayacağını 2013 de dahi reel bazda 2008in
altında kaldığımızı az önce ifade ettim.
Dolayısıyla, bunların hiçbir şekilde tutma imkânı yok.
Şimdi, aslında söyleyecek çok fazla
şey vardı. Burada, biz madem tasarrufu az olan,
yatırımları az olan bir ekonomiyiz. Dolayısıyla, bizim
yapmamamız gereken şey faktör verimliliğini
artırmamızdır. Faktör verimliliği dediğimiz şey,
hukuk sistemimizi düzeltmemiz lazım yani mahkemelerin
tarafsızlığını sağlamamız lazım, iş
gücü piyasamızı düzeltmemiz lazım, iş ortamını
düzeltmemiz lazım, yolsuzluklarla mücadele etmemiz lazım.
Bunların hepsine baktığımızda Türkiye geriye gidiyor
arkadaşlar. Yani Yolsuzluk Algı Endeksinde Türkiye en son kaç
puanda? 13 basamak birden geriliyor. Yani şimdi tek bir örnek vereyim:
Reza Zarrabla ilgili olarak Amerikan savcısının ifadesi benim
ülkem açısından son derece inciticidir, Türkiye dış
politikasının da iflas ettiğinin bir numaralı
örneğidir. Savcı ne diyor, diyor ki: Türkiyeye gitmesi durumunda
iade edilmesi imkânsızlaşır. Davalı yüksek mevkideki Türk
yetkililere rüşvet vererek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ekliyorum Sayın Usta.
ERHAN USTA (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
işini gördürür. diyor. Bakın, yani bu,
bir defa, ülkemiz açısından son derece incitici bir şey. Benim
ülkeme böyle bir şeyi bir Amerikan savcısının söyleyememesi
lazım. Benim dış politikamın, bir defa,
caydırıcı olması lazım. Bunu düşünse bile
söyleyememesi lazım. Ama bizim açımızdan önemli olan diğer
bir husus da nedir? Biz burada onun söylemesini eleştirmekle birlikte
böyle bir şeyi benim ülkeme söyleyebiliyorsa bizim vah hâlimize ama bunu
söylemesi için de elinde yeteri kadar delil var. Biz bu adamı içeriye
aldığımızda bir hafta sonra salıverildi.
Salıverilme nedeni nedir? Konuşursam herkes yanar. dedi, hemen
salıverildi. Yani bu boşuna söylenmiş bir şey değil.
Dolayısıyla, hukuk sisteminin çalışmadığı
bir yerde yatırımınız yok, tasarrufunuz yok, hukuk
sisteminiz çalışmıyor, bu ülkeyi nasıl büyüteceksiniz.
Cevdet Bey orada, Plan ve Bütçe Komisyonunda
rakamı kendisinden aldım. 2007-2014 döneminde az önce
saydığım bu sisteme ilişkin hususların -yani sistem
derken hukuk sistemi, işte mahkemeler, iş ortamının- ülke
büyümesine katkısı her yıl negatif yüzde 0,6dır.
Burayı iyileştirmeden bu işin olması mümkün değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) Ben her şeye rağmen
Hükûmet programının ülkemiz için, milletimiz için hayırlı
olmasını temenni ediyorum ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Erhan Usta.
Efendim, söz sırası Halkların
Demokratik Partisi Grubuna aittir.
Birinci konuşma Adana Milletvekili Sayın
Meral Danış Beştaşa aittir.
Buyurun Sayın Beştaş. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Evet, Hükûmet programı üzerine grubumuz
adına söz almış bulunmaktayım.
Doğrusu yani şu anda bir Hükûmet
programı görüşmesi var mı emin değilim. Yani doğru,
şeklî olarak, usulen bu program üzerinde konuşuyoruz ama bizzat
Hükûmet programının sahibi olan, arkasında olan iktidar partisi
milletvekilleri bu programın okunmasına ve görüşmelerine nedense
ilgi göstermemişler. Bu da Hükûmet programının
görüşülmesinin, bu konuşmaların çok da bir
kıymetiharbiyesinin olmadığını aslında şu
anda tüm Türkiyeye gösteriyor. Takdir edersiniz ki zaten kongrede tüm
milletvekilleri bir kez daha saraya imanlarını tazelediler. Ayakta
sarayın, Cumhurbaşkanın konuşmasını büyük bir
hazır ol vaziyetinde izlediler, alkışlarını da
yaptılar. E, görünmek istedikleri yer de orasıydı zaten. Burada
dinlemişler, dinlememişler, Hükûmet programında ne var hiç
önemli değil. Bu da bütün Türkiyeye bir ders olsun. Yani bu
manzarayı görsünler diye bunları ifade ediyorum.
Evet, gerçekten, Hükûmet programı nasıl
hazırlandı, nasıl ortaya çıktı, bu yeni Hükûmet
nasıl kuruldu, eski Başbakan Davutoğlu nasıl
alındı, bütün bunları böyle âdeta bir çizgi film modunda,
hızlılığında hızlandırılmış
bir şekilde yaşadık ve yani daha dün Davutoğlu
Başbakanken bugün Sayın Binali Yıldırım yeni
Başbakan; kendisi de yok bu arada.
Hükûmet programı
Hükûmet kurulmadan çıktı. Çizgi film dememin sebebi de o. Herkes,
bütün Türkiye kimin gideceğini, kimin geleceğini, kimin Başbakan
olacağını, hangi bakanların değişeceğini
neredeyse her şeyi günler öncesinden öğrendi ama daha komik
olanı var: İktidar partisi yandaşı, saray yandaşı
bir kısım medya, Türkiyede bir de bir heyecan dalgası yaratmak
için garip garip manşetler attılar: Kongre heyecanı, Yeni
kongre oluyor., Yeni Başbakan seçiliyor. Böyle bir heyecan falan yok
arkadaşlar, kendi kendimizi aldatmayalım. Sonuçta kimin neye karar verdiğini,
nasıl bu Hükûmetin değiştiğini, darbenin
kodlarını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Bu nedenle, aslında bugün
Hükûmet programını mı konuşalım, yoksa saray
politikalarını mı emin değilim ama mecburen yöntem
gereği de Hükûmet programının asıl arka planını
değerlendirmekte fayda var. Gerçekten şu anda fiilî saray
programı nedir, bunun tartışılması gerekiyor ve
yürürlükte olan otoriter politikaları tartışmamız
gerekiyor.
Evet, bugün, Hükûmet programına girecek olursak
Çoğulcu, özgürlükçü, demokratik diye yazanlar, Silvan sokaklarında
Türksen öğün, değilsen itaat et. sloganlarını
yazıyorlar. Hükûmet programlarında herkesin fikirlerini özgürce ifade
ettiği bir toplum vadediliyor fakat milletvekillerinin fikirlerinden
dolayı, düşüncelerinden dolayı Millî Güvenlik Kurulunda bile
tartışıldığı, terörün uzantısı diye
nitelendirildiği ve aslında hiçbirimizin düşünce ve ifade
özgürlüğünün olmadığı bir parlamenter faaliyet yürüttüğümüzü
de söyleyebiliriz. Ve tabii ki şu anda Türkiye ifade özgürlüğünde 197
ülke arasında 157nci sırada, özgür olmayan ülkeler arasında,
bunu da belirtmekte fayda var.
Şimdi, Yeni anayasa önceliğimiz var.
diyor yeni Hükûmet programında. Vesayete karşı yeni sistem.
diyorlar gerçekten ama bunu da vesayet altında söylüyorlar. Nasıl bir
şeydir? Hani, bu, bazı meseleler kabulle çözülmez. Vesayeti sizler
gönüllü kabul etmiş olabilirsiniz, hükûmet edenler; Başbakan,
Bakanlar Kurulu, bir parti Biz bu vesayetle yolumuza devam edeceğiz.
diyebilirler ama bu, vesayetin antidemokratik özelliğini, hukuk
dışılığını, Anayasaya aykırı
olduğunu göstermez. Doğru, yani ortada bir vesayet var ve bu vesayet
böyle gizli saklı değil, alenen, açıkça bütün Türkiyeye ve tüm
dünyaya ilan ediliyor. Şu anda yegâne vesayet odağı
saraydır ve bu vesayeti, dediğim gibi, vesayet edilenler de kabul
edip övdükleri için bunu artık yine halkımızın takdirine
sunuyoruz.
Gerçekten burada yeni anayasa Türkiye'deki
yurttaşların, halkların ve tabii ki partimizin de öncelikleri
arasındadır. Çoğulcu, eşitlikçi, kadın özgürlüğünü
esas alan, bütün farklılıkları kapsayan yeni bir anayasa
Türkiyenin temel özlemidir ama şu anda yeni anayasa derken kesinlikle
burada kastedilen bu söylediklerimiz değildir. Yeni anayasa derken
aslında direkt şu anda saray baskısının, saray yönetiminin,
başkanlık sisteminin getirilmesi ve otoriterliğin
yükseltilmesidir. Bu nedenle halkın duygularıyla, özlemleriyle ve
beklentileriyle âdeta alay edilmektedir.
Evet, gerçekten barış iklimi olmadan,
şu anda düşünce ve ifade özgürlüğü olmadan, basın-yayın
özgürlüğü olmadan, siyasi partiler serbestçe ve özgürce siyaset yapamadan,
özgürce Yeni anayasa nasıl olmalıdır?
tartışması yapılmadan bu anayasayı tek merkezden
tartışmak ve bunu yönetmek gelecek günlerinde diktatörlüğün de
faşizmin de çok ciddi habercisidir.
Hak ve hürriyetler konusunda da şunu
söylüyorlar, gerçekten trajikomik; AKP iktidarı döneminde devletin topluma
kimlik biçme ve dikta etme hakkının ortadan
kaldırıldığı belirtiliyor. Oysa, AKP iktidarı döneminde
ülke içerisinde Sünni bir Türklük anlayışı, temel ideolojik ve
kültürel hat olarak örülmüştür. Bu anlayış,
dışarıda ise, Orta Doğu ve özellikle Suriyedeki Selefi
cihadist gruplara yoğun destek verilerek aleni bir biçimde ortaya konulmuştur.
Vatandaşların hak ve özgürlüklerini güvence altına
alacağız. derken, attığımız tweetlerden
yargılanıyoruz.
Değerli arkadaşlar, benim 6 fezlekem var,
3 tanesi attığım tweet ve kürsü dokunulmazlığı
kapsamında. Bütün dosyalarımız bu şekilde, düşünce ve
ifade özgürlüğü kapsamında fakat bunlar savcılara fezleke konusu
olabiliyor. Bizim bile buna muhatap olduğumuz bir dönemde
vatandaşın hak ve özgürlüklerini tartışmak herhâlde büyük
bir lüks olarak ortada duruyor.
Tabii ki burada bol bol eşit
vatandaşlık ve adaletin AKP eliyle
kurumsallaştığı vurgusu var Hükûmet programında.
Burada Alevilerin, Kürtlerin, diğer inanç gruplarının anayasal
vatandaşlıktan eşit yararlanamadığı
gerçeğiyle yüzde 100 bir çelişki arz etmektedir. Özellikle son dönemlerde
Cumhurbaşkanının tek devlet, tek bayrak, tek millet, tek,
tek, söylemleri, pratik yaşamda tek mezhep ve tek ırk
kavramıyla aslında özdeşleşmiştir ve AKP
iktidarının katıksız bir milliyetçi ve mezhepçi karakteri
de ortaya saçılmıştır.
Evet, Kürt sorunu, Türkiyenin en önemli meselesinin
Kürt meselesi olduğu gerçeği, HDPli olsun olmasın, hangi siyasi
düşünceden olursa olsun herkesin üzerinde mutabık olduğu bir
meseledir. Kürt meselesi çözülmeden Türkiye demokratikleşemez, Türkiye
demokratikleşmeden de Kürt meselesi çözülemez. Ama bu programda Kürt sorunu
yok, yokmuş gibi davranmışlar. Çözüm sürecinden esame okunmuyor;
sıklıkla etkin mücadele, terörle mücadele vurgusu
yapılıyor.
Evet, biz etkin mücadelenin nasıl
yapıldığını aylardır yaşıyoruz.
Sivillerin topluca öldürülmesiyle bu etkin mücadelenin nasıl yapıldığını
biliyoruz. Kürt meselesini buraya yazmamakla Kürt meselesi yok olmuyor,
buharlaşmıyor. Çözüm sürecine hiç değinilmemesi bu Hükûmetin en
büyük çelişki ve handikaplarından biridir ve başarısızlığa
zaten mahkûmdur. Bu meseleyi bu şekilde güvenlikçi politikalarla ele
alması da kendisinin bu meseleye yaklaşımının ne kadar
samimiyetsiz olduğunu ortaya koymuştur. Geçen dönemde çözüm sürecine
ilişkin bölüm yolda düşmüştü. Açıkladılar, yolda düşmüş,
nasıl düşüyorsa bilgisayarda kayıtlı bir dosya! Bu dönem
herhâlde düştüğü yerde bulunamadı ya da atıldı ama
nereye atıldı onu gerçekten Hükûmet yetkilileri herhâlde
açıklarlar.
İşte, Kürt meselesinin çözümünün
demokratik bir anayasayla olacağı gerçeği, eşit
yurttaşlık ve özgürlükle çözülmesi gerektiği gerçeği bu
kürsüden defalarca grubumuzca da ifade edilmiştir. Hükûmet programı
bu yönüyle Türkiyede 25 milyona yakın yurttaşını, hak ve
özgürlük istemini görmezden gelmiştir. İşte bu, Hükûmetin en
büyük handikaplarından biri olarak önünde duruyor.
Güvenlik meselesinde hukukun
üstünlüğüne bağlı kalınacağı ilkesi ister istemez
acı acı bizi güldürüyor gerçekten. En ironik maddelerden biri. Hak ve
özgürlüklerden nasıl söz edilebiliyor bu Hükûmet programında, ona da büyük
bir soru işareti koymak istiyorum gerçekten. Çünkü, bu hesap
verilebilirlik meselesinde de hukukun üstünlüğünde de boş boş,
uzun uzun cümleler, ulusal üstü ilkelerden toplamışlar ama asla
uygulamada bunların esamesi okunmuyor. Son ablukalarda hukukun
üstünlüğü ve sivillere zarar vermeme meselesinde 700den fazla sivil
yurttaşın yaşamını yitirdiğini bir tek an
unutmayın sayın milletvekilleri, tek bir an aklınızdan
çıkmasın. Türkiye, Birleşmiş Milletler Dünya İnsani
Zirvesine ev sahipliği yaptı ama İnsani Zirve Sonuç
Bildirgesini imzalayamadı. Evet, nasıl imzalasın, hangi yüzle
imzalasın? Doğrusu bu tutumunu da takdirle
karşıladığımı şahsen ifade etmek istiyorum
çünkü o bildirgenin altına imza atmış olsaydı onun
gereğini yerine getirmek zorunda kalırdı. Şimdiden ilan
etti İnsani Zirve sonucunda Ben insan hakları ihlallerine devam
edeceğim, insanların ölümüne ve öldürmeye devam edeceğim.
işkenceye devam edeceğini ilan etmiştir. Burada güvenlik
kısmını şöyle yazsalardı büyük bir takdirle karşılardım:
Yurttaşların güvenlikleri önemli değil, iktidarın bütün
odaklarının güvenceye alınmasıdır önemli olan;
asıl güvenlik politikası budur.
Adalet sistemini emin olun
konuşmaya gerek var mı bilmiyorum. Adalet Bakanımız
Sayın Bekir Bozdağ Büyük Kongrede 23 Nisan konuşması
yaptı. Zaman olsaydı o konuşmanın hepsini burada tekrar
okumak isterdim. Gerçekten bir Adalet Bakanı, bir hukukçu, bir
milletvekili hem de Anayasaya tümüyle aykırı bir altyapıyla bu
konuşmayı yapıyor. Konuşmanın tümü var önümüzde ama
şu cümleler herhâlde bir fikir verir size; şunu söylüyor: Sayın
Cumhurbaşkanım, yolun yolumuzdur, davan davamızdır, hedefin
hedeflerimizdir. Bir şiir gibi okudu gerçekten. 23 Nisanda
öğretmenlere, müdürlere şirin görünmek çabasıyla
Adalet
Bakanı bir utanç vesikasına daha imza atmıştır
kongrede ve adalet sisteminin bütün kodları da aynen o konuşma gibi
işlemektedir, yaşamımızda devam etmektedir.
Avrupa Parlamentosu Türkiye
Raporunda, 2016 demokrasi ve hukuk devleti alanlarındaki gerilemeye
dikkat çekilmiştir; yargı bağımsızlığı,
toplanma ve ifade özgürlüğü, insan haklarına ve hukuk devletine
saygı gibi bazı alanlarda Kopenhag Kriterlerinden hızla
uzaklaşıldığı, adalet alanına ilişkin de not
edilmiştir.
Yine, Ensar Vakfı ve
KAİMDERe bağlı ev ve yurtlarda asıl sorumluların
nasıl korunduğunu büyük bir ibretle izledik. Tek bir kişiye ceza
verilerek, Türkiye tarihinde görülmemiş bir şekilde bir
duruşmada sanığa en yüksek ceza verildi arka plan ortaya
çıkmasın diye. Biz bunların hepsinin yakın takipçisiyiz.
Evet, gerçekten, değerli arkadaşlar,
burada on dört yıllık AKP iktidarı döneminde hukuka ve
Anayasaya aykırı bir şekilde kanun hükmünde kararnameler, torba
yasa, yönetmelik, genelge ve tebliğlerle yürütülen süreçler hukuk
sistemini âdeta kevgire çevirmiştir. Kamu İhale Kanunu ve diğer
kanunlardaki değişiklikler bunun bariz örneğidir. Bu konuda
aslında hepsine ilişkin çok ciddi eleştirilerimiz var ama yirmi
dakikada, toplamda kırk dakikada bunların hepsini ifade etme
olanağımız yoktur.
Bir de programın bir bölümünde de şu var:
Hükûmet olarak adalet sisteminde kadınlar, çocuklar ve engellilere
yönelik kolaylaştırıcı uygulamaları hayata
geçireceğiz. Fıtratımızda eşitlik yoktu, hangi
uygulamayı hayata geçiriyorsunuz? Gerçekten bu konuda kadın sicilini
birazdan daha ayrıntılı anlatacağım. Bu konuda
İstanbul Sözleşmesi -bütün taleplere rağmen, Türkiye kadın
hareketinin bütün tepkilerine rağmen- hâlen gereklilikleri yerine
getirilmeden orta yerde duruyor.
Değerli arkadaşlar, yargıya güven
olmadığı zaten bizzat iktidar partisi yetkilileri
tarafından sıklıkla artık vurgulanıyor. Size iki pasaj
okuyacağım. 22 Nisan 2016da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Başkanı içinde bulunduğumuz günlerin yargı sistemi
açısından cumhuriyet tarihinin en utanç verici dönemi olduğunu
savunarak şunu söylüyor: Yargı sopa gibi kullanılıyor,
kaldıralım bu cenazeyi. Yine, Yargıtay Başkanı
İsmail Rüştü Cirit şunu dedi: Geçmişte yargıya güven
yüzde 70 idi, şimdi yüzde 30lara düştü. Peki, biz sizin
yargınıza niye güvenelim? Siz kendi inşa ettiğiniz
yargıya güvenmiyorsanız bizim güvenecek hiçbir yargı erki
fantazimiz yoktur. Bizler, yargının bağımsız ve
tarafsız olmadığını düşündüğümüz için ve
sizlerin de hem açıklamalarınızla hem de pratiklerinizle bizleri
doğruladığınız ve haklı çıkardığınız
için, dokunulmazlığı kaldırılan milletvekilleri,
ifadeye gitmeyeceğiz. Bu yargıya güveni asla göstermeyeceğiz.
Bunu buradan da söylemiş olayım. (HDP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, kadınların,
gerçekten, bu iktidar partisine yaklaşımı şudur: On dört
yıllık iktidarda kadınlar nasıl ki her sene o yıl
içinde AKP'nin kadın hakları gasbını, kadın
cinayetlerini ve kadına yönelik şiddetin çetelesini tutuyorsa AKPnin
seçim beyannamelerini, Hükûmet programlarını da AKP bu sefer
kadınlara neyi reva görüyor, hangi kadın haklarını
gasbediyor, şiddeti, tacizi ve tecavüzü hangi kanun, program veya
düzenleme adı altında meşrulaştırıyor diye
inceliyoruz. Bu gözle baktığımızda, gerçekten bu
aynayı tuttuğumuzda korkunç bir tablo görünüyor. Bu aynada şu
görünüyor: Kadınları aileye, şiddete, yoksulluğa ve
sömürüye sıkıştıran, esnek çalışma, özel
istihdam büroları adı altında neoliberal sömürü
politikalarıyla kadın emeğini, emeğin hakkını,
kadının sosyal ve güvencelerini gasbeden, kadınlara kölece
çalışmayı ve yaşamayı dayatan emek düşmanı
yasalar AKPnin aynasıdır. Abluka altındaki Kürt illerinde
özellikle kadın şahsında geliştirilen kolonyal
şiddetin ve cinsiyetçi faşizmin ürünü, 21inci yüzyılın en
büyük insanlık suçları AKPnin aynasıdır. Sokak ortasında
onlarca kurşunla katledilen kadınlar, evde, okulda, sokakta,
yurtlarda, otobüslerde, mülteci kamplarında cinsel istismara ve tecavüze
uğrayan yüz binlerce kadın ve çocuk AKPnin aynasıdır.
Abluka altındaki kentlerde kadınların teşhir edilen
bedenleri AKPnin aynasıdır. Çocukları kucağında
katledilen anneler, annelerinin kucağında katledilen çocuklar, hamile
oldukları hâlde karınları hedef alınarak vurulan
kadınlar, annelerinin karınlarında henüz doğmadan
katledilen bebekler AKPnin aynasıdır. Bilinçli bir şekilde
hedef alınarak vurulan, can çekişerek ölümü izlenen ve cenazesi
günlerce yerde çürümeye bırakılan 11 çocuk annesinin insanlık
tarihine kara bir leke olarak düşen görüntüsüdür AKPnin aynası.
Evet, bu ayna maalesef çok şey içeriyor.
Son olarak şunu diyorum: Bu yaklaşım
yaşama ve kadına düşmandır. Kürtçede
(x) ve
x) eş anlamlıdır aslında.
Kadın ve yaşam. Yaşam
x)dır,
x) yaşamdır.
İşte
x)
düşmandır AKP iktidarı ve bu gerçekten, buna rağmen, bu
zihniyete karşı kadınlar direnişlerine ve
çalışmaya devam edecek. Bu zihniyet, kadın iradesine ve
kadınların özgürlük mücadelesine yenilecektir.
HDPyi Parlamentodan atmanın temel
amaçlarından birinin de bu kadın iradesini, güçlü kadın
duruşunu atmak ve tasfiye etmek olduğunu da çok iyi biliyoruz ve
anlıyoruz.
Değerli arkadaşlar, güçlü Türkiye
üzerine söyleyeceğim çok söz vardı ama maalesef sonlara geldik.
Gerçekten güçlü Türkiye ne? Sessiz, edilgen, hiçbir şeye itiraz etmeyen,
bütün toplumsal muhalefet odaklarının hedef alındığı,
yok edildiği, tutuklandığı, öldürüldüğü, sürgün
edildiği, işten atıldığı bir Türkiye güçlü
olabilir mi? Kimdir güçlü Türkiye? Güçlü Türkiye derken neyi
kastediyorsunuz? En ufak muhalefete karşı asker ve polis ordusunu
yığan bir iktidarın asla güçlü bir Türkiye kuramayacağı
tartışma götürmez bir gerçektir.
Türkiye, NATOnun en güçlü 2nci ordusuna sahiptir
ama bu ülke, NATO ülkeleri arasında en yüksek sivil ölüm oranına
sahip ülkedir Türkiye.
Evet, gerçekten, Türkiye'nin güçlü olması
vatandaşlarının hak ve özgürlüklerden yararlanmasıyla
ölçülür, ekonomik düzeyle ölçülür, haklarla ve özgürlüklerle ölçülür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika veriyorum Hanımefendi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Son
bir dakikamı dış politikaya ayıracağım
değerli arkadaşlar, yetmeyecek tabii.
Gerçekten, Dışişleri Bakanı bir
Cumhurbaşkanımız var. Aslında her sıfatı hak
ediyor ama Dışişleri Bakanı Cumhurbaşkanımız
bütün politikayı baştan sona belirliyor. Ve gerçekten, bu konuda
sadece Kürt karşıtlığını söyleyeyim.
Dış politikaya ilişkin olarak yazılan onca sözün içinde tek
bir Kürt ifadesi geçmemektedir. En önemli ticari ortaklarından biri olan
Kürdistanın adı bir kez programda yer almamaktadır. Kürt ve
Kürdistanı bu kadar yok sayan bir anlayışın bölgesel
ölçekte güçlü olması imkânsızdır.
Bir de, Mısırı unuttunuz herhâlde
değerli arkadaşlar. O Rabia işaretleriyle, o suni
ağlamalarla bugün Hükûmet programında Mısırın esamesi
okunmuyor. Yoksa vaz mı geçtiniz, Sisiyi desteklemeye mi karar verdiniz?
Gerçekten bunları Hükûmet yetkililerinden
duymak istiyoruz diyorum ve bu Hükûmetin programına güvenoyu
vermeyeceğimizi de son olarak ifade etmek istiyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına ikinci konuşma
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, Meral Hanım yaptığı konuşmada
Kadına karşı baskıyı ve tecavüzü
meşrulaştıran AK PARTİ diye ağır bir
sataşmada bulundu. Başka sataşmalar da var da, 69 için bu
kadarı kâfi.
BAŞKAN Şimdi mi söz istiyorsunuz?
Konuşmanız var.
AHMET YILDIRIM (Muş) Bekleyin, ben de belki
sataşmış olurum!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Evet,
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Yeni bir sataşma olmaması
ricasıyla, buyurun efendim.
Süreniz iki dakika.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşın 65inci Hükûmet Programı üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında Adalet
ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; İstanbuldaki İnsani
Zirvede ortak bir bildiri çıkmadı Meral Hanım, bunu bilmeniz
lazım. Çeşitli grupların kendi aralarında düzenledikleri
bildiri grupları oldu.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) Çıktı da
siz imzalamadınız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
İmzalamadınız!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Türkiye'nin
katıldıkları oldu, katılmadıkları oldu;
demagojiye gerek yok.
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl)
İçeriğinde katılmayı gerektirecek hiçbir şey yok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Orada en
önemli grup Avrupa Birliği esaslı 72 ülkenin
katıldığı İnsani İlkeler Bildirgesiydi; Türkiye
buna imza verdi, siz herhâlde takip etmediniz yeteri kadar.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Gayet
iyi takip ettik.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Öte yandan
Kadına tecavüzü meşrulaştıran AK PARTİ iktidarı
ne demek? Bu, bir eleştiri mi?
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Yok, gerçek.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Türkiyede AK
PARTİ iktidarının on dört yılda ne yaptığı
ortada ve AK PARTİnin arkasında en çok kadınlar var Meral
Hanım; açın biraz gözlerinizi de görün.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) Ne kadar açsın?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kolonyal
yapı. diyor. Yani diyor ki: Doğuda sömürgecilik yapıyorsunuz.
Süslü bir kelimenin arkasına saklıyor. Utanç verici bir
değerlendirme. Türkiye her bölgede yatırımlar yapıyor.
İnsani gelişmeyi, sosyal gelişmeyi sağlamak için çaba
gösteriyor; bölgelerarası dengesizliği gidermek için
uğraşıyor. Kolonyal yapının ne olduğunu Meral
Hanım gitsin, Avrupanın tarihinden öğrensin. Utanması
lazım Türkiye için bunu kullanması için.
Değerli arkadaşlar, baştan
aşağı demagojik bir konuşma. Terörün çeşitli
tezahürlerinden bahsetti. Evet, utanç verici hadiseler oluyor Meral Hanım,
ama niçin kendi dahlinizi düşünmüyorsunuz bütün bu tabloların
yaşanmasında? O çocuklar barikatların arkasında, ellerinde
silahla dikilirken hiç mi eliniz yetmezdi? Bir tanesinin olsun
hayatını kurtarmak için hiç mi elinizden bir şey gelmezdi?
Gelirdi ama sizin daha çok işinize gelen, propaganda için ölü bedenlerdir.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) Tabutların
üstünde konuşan sizsiniz.
BAŞKAN Evet, Meral Hanım, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Bana
doğrudan sataştı, Utanması lazım. en basitiydi herhâlde.
BAŞKAN Korkarım bu böyle sürer, ne
yapacağız?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Efendim?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Kolonyal
yapının ne olduğunu öğrenin Meral Hanım, öğrenin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ben
biliyorum, siz öğrenin.
BAŞKAN Korkarım bu böyle devam eder.
Peki, iki dakika için ama rica ediyorum tekrar, yeni
bir sataşmaya meydan vermeyelim.
2.- Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz
utanacağımız hiçbir söz söylemeyiz ama sizin bütün
icraatlarınızın utanç verici olduğunu buradan bir kez daha
söyleyeyim.
Gerçekten, kolonyal yapının ne
olduğunu gayet iyi biliyoruz; uygulamalarını da, tarihini de,
kitaplarını da, dünyadaki örneklerini de. Biz size anlatabiliriz, bu
konuda ders vermeye gönüllüyüm. Cizrede son sokağa çıkma
yasakları döneminde, SAT komandolarının dâhil, binlerce asker,
polis, özel harekât timleriyle birlikte gittiğini asla unutmayın.
Genelkurmay Başkanı neredeyse haftada bir Cizreyi, Silvanı,
Nusaybini ziyaret ediyor. Orası bu ülkenin toprakları, evet ama bu
kadar asker ve polisin yığılmasını ve
vatandaşların açıkça katledilmesini bize izah etmenizi
bekliyoruz. Daha Cizrede vahşet bodrumunda yaşanan can
kayıplarının hesabını vermediniz. Bunların
hesabı uluslararası ceza mahkemesinin önünde er geç verilecek.
Bir de karar verin, gerçekten bunlar çocuk mu,
terörist mi? 15 yaşında, 14 yaşında, 13 yaşında
cezaevlerine doldurduğunuz, cansız bedenlerini gördüğümüz
insanlar konusunda niteleme yaparken biraz daha düşünmenizi öneririm.
Kadınlar size oy veriyor olabilir ama bizim
görevimiz de
Sizin son boşanma komisyonunun kararıyla da ortaya
çıktı ki gerçekten, bu ülkede evlilik yaşını bile
düşüren, boşanmayı önlemek için binbir dereden su getiren ve
kadını birey olarak kabul etmeyen, eve kapatan, sadece anne olarak
gören bir anlayışın tezahürü olarak bu iktidar, politikalarını
devam ettiriyor.
Biz, kadınlar olarak, AKP iktidarının
en büyük aynalarından birinin kadın hak ihlalleri olduğunu çok
iyi biliyoruz ve biz, söylediğimiz sözlerden asla utanmayız,
utanacağımız bir sözü de sarf etmeyiz. Biz, bu konuda damdan
düşmüş insanlarız, o yüzden ne dediğimizi çok iyi biliriz.
(HDP sıralarından alkışlar)
VI.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)
1.- Başbakan Binali Yıldırım
tarafından kurulan Bakanlar Kurulunun Programının
görüşülmesi (Devam)
BAŞKAN Söz sırası, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına ikinci konuşma, Muş Milletvekili
Sayın Ahmet Yıldırıma aittir.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
de 65inci Hükûmet Programı üzerine partim adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tam altı ay önce, 28 Kasım 2015 günü yine
burada partim adına 64üncü Hükûmet Programı üzerinde
konuşurken, benim konuşmamdan birkaç saat önce Değerli Baro
Başkanımız Tahir Elçi alçakça katledilmişti ve o gün Tahir
Elçiye dair söylediğim sözler üzerine sataşmadan söz alıp,
gelip burada konuşanlar ve sonrasında ailesini, Diyarbakır Barosunu
ziyaret edenler birkaç güne, birkaç haftaya kadar katillerinin bulunup adalete
teslim edileceği konusunda sözler söylediler, o sözler bugüne kadar geldi;
aynen Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, Ethem Sarısülük, Berkin Elvan, Ali
İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert, Mehmet Tunç, Taybet ana, Miray bebek ve
Seve Demir ve diğer burada adını sayamadıklarım, bu
kirli savaşta katledilmiş ve faili açığa
çıkarılmamış birçok kişi gibi.
Şuradan çok açık yüreklilikle ifade
ediyoruz ki: Tahir Elçiyi öldüren silahın namlusu da biliniyor; o silaha,
o silahın tetiğine dokunan parmağı da şu Adalet
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı çok iyi
biliyor. Bu kadar iddialıyız. Onlarca kameranın olduğu,
güvenlik kamerasının olduğu bir sokakta, altı ay geçmiş,
bu ülkenin en önemli barolarından birinin başkanı
katledilmiş, bir tomar söz verilmiş ama maalesef bugüne kadar bu
konuda hiçbir adım atılamamıştır.
Şimdi, benden önceki konuşmacılar
söylediği için ben tekrara girmeyeceğim. Herhâlde, cumhuriyet
tarihinde, 65nci Hükûmet Programının görüşüldüğü şu
atmosferde olan heyecansızlık, coşkusuzluk kendisinden önceki 64
Hükûmet programının görüşülmesi sırasında
yaşanmamıştır çünkü iradenin burada
olmadığını, bir biat kültürüyle saraya teslim
edildiğini söylediğimizde hop oturup hop kalkanlar, herhâlde, bu
tablodan biraz dersler çıkaracak, biraz haklılık
payımızı göreceklerdir.
Şunu söyleyelim: 7 Haziran seçimlerine kadar
ülkede cumhuriyet tarihi boyunca 3 ana damar vardı, 3 ana siyasi damar
vardı. Bunlardan birincisi, ta İttihat Terakkiden başlayıp
darbeler yapan -ki bir darbenin yıl dönümündeyiz biz- ancak Kemalizm
kılıfının arkasına sığınan, kendisini
onunla perdelemeye çalışan, varlığını böyle
sürdüren, hiçbir zaman iktidarı bırakmak istemeyen, bazen Ergenekon
gibi yapıların arkasına sığınan ordu
damarıdır. Bu ülke, aynı zamanda bir darbeler tarihidir. Bu
anlamda, birinci damar ordu damarıdır. İkinci damar ise,
1950ler sonrası çok partili süreçle siyasi görünürlük kazanan, Adnan
Menderesle sembolleşen, sonrasında Millî Selamet ve Refah
Partileriyle devam eden, günümüzde ise AKPnin temsilciliğini üstlenmiş
olduğu muhafazakâr damardır. Ancak şunu söyleyelim: Üçüncüsü,
sınıfsal olarak, inançsal olarak, cinsel olarak ve etnisite temelli
olarak sürekli ezilmeye çalışan, bugün temsiliyetini, nereden, hangi
kültürel, siyasal, etnik ve inançsal havzadan gelirse gelsin kendisini HDPde
temsil etmeye çalışan üçüncü damardır.
Ancak, 7 Hazirandan sonra 3 damar 2ye
düşmüştür. Artık 2 siyasi akım vardır çünkü
muhafazakâr damar ile ordu damarı veya Kemalizm kisvesi altında
siyaset yürütenler, geçen hafta dokunulmazlık sürecinde de görüldüğü
üzere, tek hizaya geçmişlerdir. Artık ülkede 2 ana siyasi akım
vardır; muhafazakâr damar ile ordu damarı, özellikle de Kürt
düşmanlığı temelli, tüm ezilmişleri hedefine alan
tarihsel bir ittifak kurmuşlardır. Bütün ezilenlerin, bütün
ötekilerin, hakları ayaklar altına alınmış
olanların sözcülüğünü; onurla, gururla, bedeli ne olursa olsun HDP bu
misyonu üstlenmeye ve sürdürmeye devam edecektir.
Bu ittifakın boyutlarının
varabileceği seviyenin korkunçluğunu, aylardır bölge illerinde
yaşanan ve halklar üzerinde yaşatılan ihlallerde görmekteyiz.
Yüz yıllık ittifak diyebileceğimiz bu damara karşı bir
tek direnen siyasi güç kalmıştır, bunu, tekrar, geçen hafta
burada, darbeye karşı, bütün benliğiyle, ülkede akan kanın
durdurulması, gençlerin ölümünün önlenmesi hususundaki tavrıyla HDP
ortaya koymuştur.
Şimdi, Sayın Bostancı az önce
değerli arkadaşıma cevap verirken orada ortak bir deklarasyonun
çıkmadığından söz etti. Ben de söyleyeyim: 60a yakın
ülkenin katıldığı Dünya İnsani Zirvesinde 49 ülkenin
altına imza attığı ve Türkiyenin imza
atmadığı maddeleri bir şuradan özetle okuyup geçeyim:
Çatışma alanlarında taraflar uluslararası insan
hakları hukukunun yükümlülüklerine uymalıdır. Ne kadar
ağır bir şey, değil mi, ne kadar imtina edilecek bir madde.
Bir diğer madde: Silahlı çatışmalar esnasında
siviller korunmalıdır. Ne büyük günah, ne kadar uzak durulması
gereken bir ilke. Sivillere ve hastanelere, kültürel mekânlara, bu gibi koruma
altındaki yerlere saldırılar yasaktır. İmtina edilmiş.
Çatışmalarda taraflar kendi kontrolleri altındaki bölgelerde
sivil nüfus, sivil bireyler, sivil mekânların zarar görmemesi için gerekli
önlemleri almalıdır. Çatışma bölgelerindeki insani
yardım personeline yönelik saldırılar endişe vericidir, devletler
bu görevlilerin güvenliğini sağlamalı, sağlık
personelinin ve gereçlerinin girişini
kolaylaştırmalıdır. Son madde: Çatışmalar
sonucu yerinden edilen insanların güvenli ve onurlu şekilde geri
dönüşleri sağlanmalıdır. İşte, imtina
ettiğiniz, altına imza atmaktan mahcubiyet duyduğunuz maddeler
bunlar. 49 ülke onurla, gururla bunların altına imza attı.
Şimdi şuradan sorarız tabii biz.
Bakın, bir örnek vereyim: Direkt
İçişleri Bakanlığının ve Diyarbakır
Valiliğinin açıklamasıyla seksen gün önce Diyarbakır Surda
sokağa çıkma yasağı kaldırıldı. Yine, Bakan
Beyin açıklamasını aktarayım size: Çatışmalar
bitmiştir, silahlı hiçbir unsur kalmamıştır, bundan
sonra herhangi bir ölüm vakası yaşanmayacaktır. Ama seksen
gündür sokağa çıkma yasağı devam ediyor. Bakın,
silahlı kimse yok, çatışma yok, kan akma yok, peki, seksen
gündür orada ne oluyor? Hangi suçun, günahın üstü kapatılıyor?
Hangi suç delilleri ortadan kaldırılıyor? Hani siyasi mevta
olarak artık anacağız, geçmiş dönem, Başbakan Toledo
yapacağız. diyordu. Geçen hafta 4-5 sokağında sokağa
çıkma yasağı kaldırılmış. dendi ve gitti
arkadaşlarımız. Ne sokak var ne hane var. İşte, bu
İnsani Yardım Zirvesinde 49 ülkenin imzaladığı
deklarasyonun altına neden imza atmadığınız buradan
belli. Sağlık personellerinin çatışma bölgelerine,
yardıma muhtaç kişilere ulaşmasının engellenmesi
hususundaki maddeye neden imza atmadığınızı önceki
Bakan Sayın Müezzinoğlu çok iyi biliyor. Çünkü vahşet bodrumunda
hem öldürmek hem de öldürülmüş insanları yakmanın ne
olduğunu bütün dünya utançla izledi. Bu nedenledir ki Birleşmiş
Milletler, özellikle Türkiyeden bu konuda etkin soruşturma yürütülmesinin
önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyor.
Değerli milletvekilleri, şunu söyleyelim:
Bakın, Surda seksen gündür ne oluyor, neden açılmıyor? Bir
silah yok, bir çatışma yok, silahlı unsur yok. Orada Hükûmet
neyi temizlemeye çalışıyor? Seksen gün, üç aya yakın bir
süre. Hangi suça, günaha bulaştı da bu 64üncü Hükûmet onu ortadan
kaldırmaya çalışıyor, bunu sormak istiyoruz. Şundan
ötürü söylüyorum: Bakın, Davutoğlu Hükûmeti ibra edilmeden gitti,
böyle bir gelenek yok. Ama bütçe görüşmelerinde bir önceki dönemin bütçesi
ve kesin hesabı yapılır. İbra etmeden gitti; birçok suç,
günah, veballe gitti.
Davutoğlu, ancak bu kadar kısa bir süreli
hükûmete bu kadar çok kan, bu kadar çok genç ölümü sığdırabildi.
Bununla övünebiliyorsa övünebilsin. Davutoğlu şunu itiraf etti
Biz
bir buçuk yıldır burada arkadaşlarımızla birlikte söylüyoruz:
Dolmabahçede masayı bu Hükûmet devirdi, bu siyasi iktidar devirdi.
dediğimizde bize şu cevaplar verildi: Hayır, PKK devirdi. Ama
daha önce şu kürsüden kısaca söylemiştim, tekrar söyleyeyim,
demek ki yalan bir yere kadar sürdürülebiliyor: 9 Şubat 2016 günü Davutoğlu
Başbakan olarak Hollanda dönüşünde uçakta gazetecilerin
sorularını yanıtlıyor ve diyor ki: Biz bitirdik, bu
savaşın kararını biz verdik. Açın İnternetten
okuyun Ekim 2014te talimatı ben verdim. Bütün güvenlik birimlerine Hazırlık
yapın. dedim. diyor. Neden çözüm sürecinin sona erdiğine, neden
gençlerin ölmediği, akan kanın olmadığı o sürecin ucuz
siyasi hesaplar uğruna heba edildiğine bir de buradan bakalım.
İtiraf etti.
Yine, Toledo yapacağız. demişti,
olmayan kent ne olabilir ki? Bir kent ortadan kaldırıldı ve
seksen gündür oradaki yıkım devam ediyor, tahribat devam ediyor,
kültürel soykırım devam ediyor.
Ve Davutoğlu veciz bir sözle daha gitti,
hatırlardadır, unutulmaz, yirmi yıl da geçse unutulmaz ve hep
Davutoğlunun yüzüne çarpacağım: Bu çatışmalarda hiç
sivil ölmedi. dedi. 700ü aşkın sivil öldü. Böyle bir realiteyle
karşı karşıyayız. Miray bebek öldü, Taybet ana öldü.
Hiç sivil ölmemiş!
Ve Davutoğlu, en az on
yıllık dış politikada ülkeyi değersiz bir
yalnızlığa iterek -buna siz değerli yalnızlık
da diyebilirsiniz- mahkûm ederek, gerisinde bu enkazı bırakarak
gitti. Ve şu anda Türkiye, uluslararası toplum içerisinde bir tecridi
yaşayarak sadece yalnız başına, kendi iç siyasetiyle
cebelleşen bir ülke konumuna gelmiş durumdadır.
Değerli milletvekilleri, bilmiyorum... Sayın
Millî Eğitim Bakanımız burada, kendisine hayırlı olsun
diyorum, içtenlikle söylüyorum ve şu söyleyeceklerimi, ne olursunuz, sizin
kendi kişiliğinizden bağımsız olarak dinlemenizi rica
ediyorum, hiç sizin kişiliğinizle alakalı değil bu, zinhar.
Ama, şurada hepinizin huzurunda söyleyeyim: Ben bir eğitimciyim,
yirmi bir yıl eğitim fakültesinde akademisyenlik yaptım, sosyal
bilimciyim. Allah aşkına, bakın, AKP iktidarları döneminde
6 Millî Eğitim Bakanı gördük; Erkan Mumcu hukukçuydu, Hüseyin Çelik
edebiyatçıydı, Nimet Baş hukukçuydu, Ömer Dinçer
işletmeciydi ve Nabi Avcı iletişimciydi, Sayın
Bakanımız da hem denizci hem hukukçu. Bir tek eğitim bilimci
yok. Hadi biraz zorlarsak, Hüseyin Bey ile Nabi Beyi akademisyen olarak kabul
edebiliriz ve onu da biraz eğitimle ilişkilendirebiliriz.
Şimdi size soruyorum değerli
arkadaşlar: Hukukçu ve denizci kimliğiyle Sayın Yılmaz
Sağlık Bakanı olabilir mi? Olamaz.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Sivasda deniz de
yok.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Veya bir eğitimci
Adalet Bakanı olabilir mi? Olamaz. Ama, ne olursan ol, gel Eğitim
Bakanı ol çünkü eğitime verilen önem belli. Bunu,
akademisyenliğini yaptığım dönemde de
sancılarıyla hissetmiş biriyim. Her şey olabilirsiniz,
gelip Eğitim Bakanlığı yapabilirsiniz ama başka bir
meslek kimliğiyle Sağlık Bakanı olamazsınız,
Adalet Bakanı olamazsınız, ekonomist olmadan ekonomi size teslim
edilmez. Tekrar söylüyorum, bunu Sayın Bakanın kişiliğinden
azade bir biçimde dile getiriyorum. Bunu eğitime verilen önemi göstermek
açısından ifade ediyorum. Bütün bunlara rağmen, umarım,
ülkedeki eğitimin toplumsal meselelerine dönük çözümler üretirsiniz.
Bir diğer husus: Sadece bu iktidar döneminde,
8inci sınıfta ortaokulu bitiren çocuklarımızın
liselere geçiş için girdiği bir sınav vardır. Aramızda
eğitimciler de vardır veya eğitimci olmasak bile çocuğu
8inci sınıfta bu sınava girmiş olanlar bilir. Ben bunlar
üzerine çalıştığım için söylüyorum. Bu
sınavın adı 5-6 defa değişti. Çocuklarımız
kobay. Önce OKSydi, Orta Öğretim Kurumlarına Giriş
Sınavı, daha sonra SBS oldu, daha sonra LGS oldu, şimdi TEOG,
seneye ne olacağını inanın hiçbirimiz bilmiyoruz çünkü
çocuklarımız kobay. Ne olursunuz, Sayın Bakan, sizden ricam, bu
sınavlara bir kriter getirmeniz, bunun üzerine biraz eğilmeniz,
çocuklarımızı kobay olarak gören sınavın
adını, sistemini, yapılış biçimini değişen
özelliklerinden kurtarmanız bu ülkenin geleceği açısından
önemlidir.
Bir diğer husus: Geçtiğimiz temmuz
ayından bu yana, özellikle Kürt coğrafyasında, şimdiye
kadar kırsalda yürüyegelen savaş şehirlere sıçradı.
Bunun müsebbibi kim olursa olsun, sıçradı. Ama, Sayın Bakan,
inanır mısınız, sizin belki de mesleğinizi
bilmedikleri için, sizi ya Savunma Sanayiinden ya da ordudan geliyor gibi
bildikleri için, orada o JÖH, PÖHün okul sıralarına yazdığı,
tahtalarına yazdığı ve sosyal medyada
paylaştığı Eğitim sırası bizde. sözüne
binaen atandığınızı sanıyorlar ve bize
soruyorlar. Sizin hukukçu olduğunuzu veya denizcilikten geldiğinizi
bilmiyorlar, ordudan ya da Savunma Sanayiinden geldiğinizi düşünüyorlar.
Herhâlde, o sözlerin, o JÖH, PÖHün yazdığı sözlerin gereği
olarak Bakan yapıldığınızı düşünüyorlar.
İnanır mısınız, son iki günde bana bunu 3 kişi
sordu.
Bir diğer husus: Sayın Bakan, 2016 Plan
Bütçe Komisyonu üyesi olarak söyleyeyim. Bütçesinde eğitime ayrılan
payı -bakın, 2016nın sonunda göreceğiz- size
kullandırtmayacaklar çünkü son dört yıldır eğitime
ayrılan pay ile gerçekleşen arasında muazzam bir uçurum var.
Şimdiye kadar gerek iç kamuoyundan gerekse dış kamuoyundan bu
Hükûmet döneminde eğitime ayrılan payın arttığına
dair bir övgüyü almak için oraya rakam hep yüksek yazılır ama
yıl içinde diğer bakanlıklara, özellikle de savunma ve
güvenliğe aktarım yapılır.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Gerçekleşme daha fazla.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Gerçekleşme daha
düşük Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Daha fazla.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Örneğin, 2014te
ayırdığınız pay 56 milyar lira, kullanılan 39
milyar.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Hükûmetimiz döneminde en fazla kaynak eğitime ayrıldı.
AHMET YILDIRIM (Devamla) 39 milyar. Ayrılan
pay ile gerçekleşen arasında yaklaşık minimum yüzde 32 fark
vardır.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Hayır, hayır. Her zaman daha fazla ayrılır.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Sayın Bakan, 2014
Yılı Kesin Hesap Kanununu beraber inceledik, 2014te böyle
değildi. Bakın, size rakam söylüyorum: 56 milyar lira
ayrıldı ama harcanan 39 milyar lira.
MALİYE BAKANI NACİ
AĞBAL (Bayburt) Bütçeden daha fazla kaynak ayırdık, daha fazla
kaynak aktardık.
AHMET YILDIRIM (Devamla) En
nihayetinde, gelelim, şimdi, eğitimden bütçeye ayrılan pay kendi
dönemlerinde arttı diye söylüyorlar ama bir de artmayan
TÜİK
verilerinden size okuyayım, son on dört yılda -eğitime bütçeden
ayrılan payı bir yana bırakarak söylüyorum- özellikle
eğitim yatırımlarına ayrılan pay 8,9dan 4,3e
düşmüştür. Maaş ödüyorsunuz, doğal olarak en fazla personel
eğitimde varsa maaş ödenecektir, bu yatırım değil ki.
Değerli arkadaşlar,
sürem sınırlı olduğu için söylüyorum. Bakın, geçen
hafta partinizin genel başkan yardımcısı olan ama pazar
günkü kongrede yönetime giremeyen Manisa Milletvekiliniz dün bir gazetede
yazı yazdı. Bizim söylediğimizi sadece kendisi mağduriyeti
üzerinden ifade ediyor. Ne diyor Sayın Özdağ: Gücün tek elde
toplanması her şeyin çözümü olsaydı bugün Suriyede, Irakta,
Libyada olanların hiçbiri yaşanmazdı. Evet,
başkanlık istiyoruz, bütün gücün, yetkinin tek kişide
toplanmasını istiyoruz. Bir şey daha söylüyor, diyor ki: Vefa
çift taraflıdır. Günaydın. Karşılığı
olmayan vefa, vefa değil, biattır. Yani, bir yıldır
bunları söylediğimizde şu grubun bütün eleştirilerine,
saldırılarına ve sataşmalarına maruz kalıyorduk.
Belki bu söylemlerim hoşunuza gitmiyor olabilir. Hiç acele etmeyin, birkaç
aya kalmaz belki siz de bu duyguya düşmüş olabilirsiniz.
Bir diğer husus:
Değerli arkadaşlar, özellikle içinde barış olmayan,
içinde Kürt sözcüğü olmayan bir Hükûmet programıyla karşı
karşıyayız. Yüz yıllık temel meseleyi nasıl çözeceğine
dair hiçbir projesi olmayan bir 65inci Hükûmet Programıyla
karşı karşıyayız. Herhâlde, ana muhalefetin size
vermiş olduğu destek de sizi bu konuda fazlasıyla
cesaretlendirmiş olmalı çünkü darbe mekaniği dört nala işliyor.
Evet, ben burada ana muhalefetin de adını anıyorum ama ben
burada bir anlayıştan, bir parti zihniyetinden söz ediyorum. Ya
değilse, ana muhalefet içerisinde belki de inanıyorum ki bizden daha
devrimci, demokrat arkadaşlarımız vardır ama asla
düşüncelerini böyle bir parti politikası çizgisi, zihniyeti hâline getiremiyorlar.
Barış yok, yüz yıllık meselenin çözümüne dair herhangi bir
öneri yok.
Sayın
Yıldırım, Sayın Başbakan, salı günü buradan
Hükûmet programını okurken şunu söyledi: Terörle mücadelede en
etkin bir şekilde bu işe devam edeceğiz.
Ben de söyleyeyim:
Şimdi, kendisi icracı, ihaleci. Şimdi burada: Sayın
Başbakan, bu ülkenin en önemli meselesi toplumsal barış
meselesidir. Yeni bir sürece ihtiyaç var. Yeni bir çözüm süreci desek, herhâlde
bize Hak edişi ne kadardır? diye söyleyecek çünkü icracı, ihaleci
bir Başbakan ama kendisine şunu söylemek isteriz: Bakın,
Kürtlerin hak arama süreci, inkâr, imha ve asimilasyoncu politikalar sonucunda
15 Ağustos 1984ten beri silahlı bir mecrada seyretmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika
ekliyorum Beyefendi.
AHMET YILDIRIM (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bakın, 15 Ağustos
1984ten beri şu topraklarda 50 bin canımız, kimliği,
üniforması, adı, sanı, yeri, memleketi ne olursa olsun 50 bin
insanımız toprağa düştü.
Sayın Binali
Yıldırıma hatırlatmak isterim: Sizden önce, 1984ten beri,
bu ülke 6 Cumhurbaşkanı, 11 Başbakan, 11 Genelkurmay
Başkanı, 29 İçişleri Bakanı ve 20 Hükûmet gördü.
İnanın, hepsi sizin cümlelerinizle bu işe başladı.
Sonuç: Açık söyleyelim, en nihayetinde 50 bin insan hayatını
kaybetti, binlerce köy yakılıp yıkıldı, milyonlarca
insan zorunlu göçe tabi tutuldu, doğa tahrip edildi, Türkiye toplum
yapısı ruhsal olarak, ruh sağlığı açısından
ağır yaralar aldı ama sorun küçülmedi, büyüdü; PKK
etkisizleşmedi, uluslararası bir güç hâline geldi. Getiren de bu
ferasetti.
Umarız, toplumsal
barışı bir bütün olarak bu ülkeye hediye edeceğimiz günleri
hep birlikte yaşarız.
Bütün Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Engin
Bey.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın hatip konuşmasının bir bölümünde,
ana muhalefet partisinin Hükûmete örtülü destek verdiği anlamını
çıkaracak bir söz
AHMET YILDIRIM (Muş) Örtülü değil,
açık.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) Açık, açık;
düzeltiyoruz.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Açık, peki.
Bir ana muhalefet partisine
yapılabilecek bundan daha büyük bir hakaret olmaz diye düşünüyorum.
BAŞKAN İki dakika
için buyurun efendim.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın 65inci Hükûmet
Programı üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Siz, bizimle
kavga etmek istiyorsanız biz ederiz, hiç tereddüdünüz olmasın.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) Aklına niye önce
kavga geliyor?
ENGİN ALTAY (Devamla) - Cumhuriyet Halk
Partisinin bu Parlamentodaki tutumu ve duruşu başından beri
belli bir ilke çerçevesindedir, doğru bir tutumdur. Anayasaya ve hukuka
bağlı olmamızın gereğini yaptık. Üzerine
hepinizin yemin ettiği Anayasa, bu konuyla ilgili, partilerin grup
kararı alamayacağını altını çizerek
belirtmiştir ve Sayın Genel Başkanımız
dokunulmazlıklarla ilgili tutumumuzu en net bir şekilde ortaya
koymuştur.
Sizin keyfinize göre siyaset yapacak hâlimiz yok,
onun da altını çizeyim. (CHP sıralarından
alkışlar)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) Estağfurullah!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sizin keyfinize göre
siyaset yaparsak bir gün bunlarla canciğer kuzu sarması oluruz, bir
gün tu kaka oluruz.
Biz on dört senedir bunların yanlış
şeyler yaptığını söylüyoruz, altını özenle
çizmek isterim. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Hiç mi
doğru bir şey yapmıyoruz?
ENGİN ALTAY (Devamla) Genellikle
yanlış şeyler yapıyorsunuz Sayın Bostancı,
genellikle.
Bu vesileyle şunu da söylemek isterim:
Dokunulmazlıklarla ilgili tutumumuz nettir, bundan sonra da böyle
olacaktır. Grubunu, gizli oyun gereği olarak, bütün milletvekillerini
vicdani kanaatleriyle baş başa bırakan tek parti Cumhuriyet Halk
Partisidir; doğru iş yaptık. (CHP sıralarından
alkışlar)
Ben şimdi bu vesileyle sayın
milletvekilime de teşekkür ederim.
Hem kamuoyunun bilmesi bakımından hem
şu anda üyesi bulunduğumuz
Hepimizin, hepinizi kastediyorum,
milletvekili olarak, bu sıralara yapılan, on dört senedir bundan,
bugünkü şu an itibarıyla şu hakaretten daha büyük bir hakaret
hiç görmedim. Biz, bugün burada, kimilerine göre 65inci Cumhuriyet
Hükûmetinin, bize göre 1inci saray hükûmetinin programını
görüşüyoruz. Sayın milletvekilleri, bu Hükûmetin Başbakan dâhil
27 üyesi var, Bakanlar Kurulu sıralarında 7 Hükûmet üyesi var. Bundan
büyük ayıp olmaz, bundan büyük saygısızlık olmaz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN İdris Bey
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın grup başkan vekili konuşması sırasında
grubumuza defalarca sataşmada bulunmuştur. Bir gün AKPyle
canciğer kuzu sarması, bir gün de, işte
Çelişen bir tutum
üzerinden olmayan bir şeyi ifade etmiştir. Sataşmadan söz
istiyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Baluken, iki dakika için
buyurun efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Sırrı Süreyya Önder konuşacak.
BAŞKAN Öyle mi
efendim?
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Önder. (HDP sıralarından alkışlar)
4.- Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya
Önderin, İstanbul Milletvekili Engin Altayın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
Değerli arkadaşlar, herhâlde biz yanlış
hatırlıyoruz. Bu partinin Anayasa Mahkemesindeki sözcüsü Biz Bu bu
teklife hayır verdiler. dedirtmeyeceğiz. dedi. Bu bir grup
kararı değilse eğer, şu bir grup kararıydı:
Sayın Genel Başkanın bizatihi Buna biz evet oyu
vereceğiz, destekleyeceğiz. demesi sanırım sayın
başkan vekilinin bütün bu önermesini çürüten bir şeydi.
Biz grup kararı
aldık. Biz örgütlü mücadele geleneğinden geliyoruz.
Tartıştık, bu süreçleri tükettik ve bunun bu ülkedeki
faşizm belasını adım adım öreceğini gördük ve
bunun için bütün arkadaşlarımız fikir birliğine
vardık, böyle kullandık. Vahim olan bu değil. Vahim olan, sizin
yaklaşmakta olanı görmemeniz meselesi.
Gelelim, sayın başkan
vekilinin çok daha çirkin ifadeleri oldu bu konuda; en hafif tabiri kullanmaya
çalışıyorum: Al başkanlığı, ver
özerkliği. Bunu herhangi bir partilimiz söylemişse alçaktır.
Eğer bunu birisi iftira olarak söylüyorsa o da bu tabiri aynen hak ediyor.
Siz hem mücadele hem müzakere
ne demektir bilmiyorsunuz, repertuvarınızda yok ama dediğim gibi
bunu burada sınırlandırıyoruz. Sayın hatibimiz de
söyledi, içinde demokratik devrimci özü bizden ileri bir sürü arkadaşımız
var. Onların zaten size söylediğini bizim tekrar etmemiz bile sizi
burada mahcup eder.
Onun için, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Engin Bey
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bir
şey söylemeye gerek yok.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Alçaklıkla itham etti Sayın Başkanım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
Evet.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - Size demedi, ispatla ilgili
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
İspat et, özür dilerim.
BAŞKAN Evet,
ağır bir kelime.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
Kim söylemiş?
BAŞKAN Olmaması,
söylenmemesi gereken bir kelime.
Zannederim, siz de üzüldünüz
herhâlde?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
Yok, hiç üzülmedim.
BAŞKAN Böyle
ağır kelimeleri kullanmak yanlış olur.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Eğer, ispatla ilgili bir şeyse
BAŞKAN
Yakışık almaz, uygun değildir, bu çatıda olmaması
lazımdır.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
İspat etsin, desin ki: Falanca başkan, filanca söyledi.
BAŞKAN Buyurun Engin
Bey.
5.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) İspatı çok mümkün.
GARO PAYLAN (İstanbul)
Nasıl?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
Söyle.
ENGİN ALTAY (Devamla)
İspatı çok mümkün. Ad soyad olarak hanginizin
ağızından çıktığını ben bilmem.
Siyasette yapılan müzakerelerin ruhu kamuoyuna yansır, ruhu kamuoyuna
yansır. Kamuoyuna yansıyan sizin Oslodan başlayan
İmralıda, Dolmabahçede, Kandilde yapılan müzakerelerden ortaya,
kamu vicdanında böyle bir kabul çıktı kardeşim, ben de bunu
söyledim. Kim alçak kim değil, bunu merak ediyorsan -çok basit, burada
yeni de bir Hükûmet var- Oslonun, İmralının, Kandilin,
Dolmabahçenin görüşme tutanaklarını bir kapalı oturumda
Mecliste açıklarız, kimin alçak olduğu ortaya çıkar.
Genel Kurulu saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sırrı
Bey, buyurun oradan söyleyin.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
Açıkça hitap etti, hani uzun uzun
Açıkça sataştı, çok
kısa bir cevap verip bu tartışmayı bitirmek istiyorum.
BAŞKAN Yeni bir
sataşmaya
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ne sataştım?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyeceğim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Sataşmadı yahu.
BAŞKAN Mikrofonu
açıyorum.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Kimin alçak olduğunu kamuoyu biliyor. dedi,
sataşma var Sayın Başkan.
BAŞKAN Sırrı
Bey, bir dakikalık zaman içerisinde lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
Bunun pazarlığı yok Sayın Başkan.
BAŞKAN Bu
sataşmayı sürdürmeyelim lütfen.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, süre iki dakikadır,
konuşmacı isterse net kullanır yani.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
Bu işi tam, iyice celep havasına dökmeyelim yani.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama
kürsüye de davet etmediniz, Yerinden
dediniz, o
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
İki dakikamı rica ediyorum Sayın Başkan, belki hepsini
kullanmayacağım.
BAŞKAN Ben de sizden
yeni bir sataşmaya meydan vermeyecek bir üslup bekliyorum. Edebiyatı
seven bir insansınız. Lütfen efendim
Bu çatının
altında kaba, yaralayıcı sözler olmamalıdır ve
olmasına da müsaade etmeyiz.
Buyurun efendim.
6.- Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya
Önderin, İstanbul Milletvekili Engin Altayın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
Sayın Başkan, şimdi, bakın, bizim naiflik dersi
alacağımız en son insanlar sizlersiniz. Biz nezaheti, zarafeti,
estetiği bilen, bundan nasipli insanlarız.
BAŞKAN E, bunu ispat
edin bakalım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
Evet, ispat edeceğiz şimdi.
Sayın grup başkan vekili benim
söylediğimi kanıtlayarak gitti, normalde yeni bir söz söylemeye gerek
yok. Dedi ki: Ben ad, soyadı olarak kimin söylediğini bilemem. Bu,
böyle bir söz söylenmemiş demektir zaten. Ben de onun için, kendimize
güvenin bir ifadesi olarak, bu sürecin de her aşamasında
bulunmuş bir arkadaşınız olarak bunu bu güvenle söyledim.
Bunu bizden birisi söylemişse alçaklıktır. çünkü
söylenmediğini biliyorum ama kamuoyuna kendi yaptıkları bir
demokrasi ayıbını kamufle etmek için ortaya bu lafı atmak
aynen bu tabiri hak ediyor çünkü gerçekler üzerinden siyaset yapılır.
Gelelim teklifine: Gerek yok kapalı oturuma,
açık oturum yapalım. Biz, konuşulan her şeyi burada sizinle
paylaşmaya hazırız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Paylaşın o zaman.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Daha da ötesi, böyle
bir komisyon teşekkül etti, eğer tenezzül edip gitseydiniz, bizim
temsilcilerimiz tüm bu konuşulan, yazılan, söylenen şeylerin
özünü, detayını orada söyledi.
Tek bir başlıkla söyleyip bitiriyorum:
Demokrasi dışı, özgürlük dışı, eşitlik ve
adaletin dışında orada konuşulan edilen hiçbir şey
yok. Eğer oradan bir spekülatif ekmek bekliyorsanız buradan size
ekmek çıkmaz. Buradan size ekmek çıkmaz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Geçen gün Mahkemede
açıklayacağım. dediniz, onlar nedir?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Elbette ki mahkemede
açıklayacağız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Onları da açıkla o
zaman, bilelim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Onu da
açıklayayım. O da şu demektir: Burada sayın grup
başkan sekili bizim onlarla
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Niye tehdit ettiniz
onları, onu anlamıyorum.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Tabii ki, tabii ki.
Ben Kandile gittim, orada, o
sığınaklarda günlerce kaldım, günlerce bu barış
için emek verdim. Bunların hepsi, komutanlarınız dâhil, devletin
Millî Güvenlik Kurulu dâhil, bizim her İmralıya gidişimiz, her
Kandile gidişimiz, her görüşmemiz, onlardan aldığımız
sonuç ve önerilerin tümü, Millî Güvenlik Kurulunda önce gizli Kriz
Yönetmeliği
Biz bunları sevmiyoruz, şeffaflıktan
yanayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bu müstenit edilerek
orada kararlaştırıldı, orada da değerlendirildi. Bizim
saklayacak, gizleyecek, çıkınca utanacağımız hiçbir
şey yok. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet efendim
HAYDAR AKAR (Kocaeli) O zaman niye kürsüden tehdit
ettiniz onları?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Tehdit yok. Bu, o
suçlamanın
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Mahkemede
açıklayacağım. diye niye tehdit ettiniz? Bilinmeyen şeyler
var demek ki. Bunları söyleyin.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
Haydar, o suçlamanın
Bir şey daha söyleyeceğim.
BAŞKAN Sayın Önder
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Özür dilerim
Sayın Altay, bir şey daha söyleyeceğim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Yapma gözünü seveyim.
BAŞKAN Sayın Önder
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bir şey daha
Sayın Başkan. Bu önemli çünkü.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Benim iki
dakikalık süremden bir dakikayı verin Sayın Başkan.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Polemik yapmak
Bak,
bir dakikayı CHP veriyor, verin.
Orada, Kandille görüşme bir suçmuş gibi
aktarıldı. Ben de Sayın Başbakanımız, Sayın
Cumhurbaşkanımız bizden bu görüşmelerin akıbetini
soruyorlar, bunları mahkemede anlatacağız. dedim.
Şimdi, gelelim başka bir şeye
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Biz de bilmek istiyoruz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ben sana yeni bir
bilgi daha vereyim: Biz oradan geçip giderken CHP'li üyeleri de görüyorduk,
isterseniz siz de buna bir bakın! (HDP sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Onu da açıklayın
ya, kimi görüyorsanız onu da açıklayın.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Mahkemeye gerek yok,
bunu her zaman açıklarız.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Selçuk Bey.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Biraz önceki hatip
Ahmet Yıldırım Bey, HDP Milletvekili, şahsımla ilgili
bir konuşma yapmıştır, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Evet, söylediler.
Buyurun efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, bizim mesele bitmedi.
BAŞKAN Engin Bey, lütfen, Selçuk Beyden
sonra.
İki dakika efendim, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
7.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağın,
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın 65inci Hükûmet
Programı üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Şahsımla
ilgili bir ithamda bulunarak Sayın Ahmet Yıldırım bir
konuşma yapmıştır Meclis kürsüsünden.
Bu yazı cumartesi günü yazılmıştır,
AK PARTİ kongresiyle alakası yoktur.
İkincisi, vefa her zaman önemlidir. Özellikle
siyasetçiler herkesin işini yaparlar, herkese hizmet ederler fakat
karşılığında da vefa görmek isterler. Bunu da AK
PARTİ kongresiyle ilişkilendirmek doğru değildir.
Başka bir husus, Türkiye'de tek adamlık:
Bununla ilgili olarak şahsım suçlanmış vaziyette. Tek adam
sistemi her zaman kötüdür, darbeler de kötüdür. Demokrasilerde asla tek adam
olmaz. Cumhurbaşkanlığı tek adamlık değildir,
başkanlık hiçbir zaman tek adamlık değildir. Gücün bir
noktada temerküzüne de müsaade etmez, ne Cumhurbaşkanlığı
müsaade eder ne de başkanlık müsaade eder.
Şimdi, başkanlık sistemini savundum
ben televizyonlarda, gazetelerde yazdığım yazılarda.
Başkanlık sistemi tek adam düzeni değildir. Otoritenin
parçalanması yerine bütünleştirilmesi amacını güder.
İcranın hızlanmasına vesile olur. İkili otoritenin
önüne geçer. Başkan, bir kral değil, icranın başı,
tanzim edicisidir. Ancak bu ülkede Orta Doğu ülkelerine kan ve
gözyaşından başka bir şey getirmemiş düzenleri buraya
taşımak isteyenlerin olduğu da muhakkaktır. Orta
Doğu'nun hastalıkları, çatışma eksenleri elbette
buraya taşınmak isteniyor; Hatayda, Ankarada, şurada burada
patlatılan bombalar bunun için patlatılmıştır. AK
PARTİ Orta Doğuyu buraya taşıyan parti değil, Bu
hastalıklar bu coğrafyaya sirayet etmesin. diyerek olağanüstü
gayret sarf eden bir partidir. Güneydoğu Anadoluda verilen mücadele de
bunun için değil mi? Diğer taraftan, benmerkezli veya kişiye
odaklı siyasete yönelik eleştiri özel olarak bir kişiye yönelik
değildir, genel bir prensibin, ilkenin ifadesidir. Siyasetin millet
menfaati yerine kişiye, zümreye özgüllenmesi siyaset kurumuna olan güveni
sarsar; esas olan millettir, kamunun menfaatleridir. Bir harekete liderlik etmek
asla kişi odaklı siyaset olarak mütalaa edilemez. Lidersiz hareket
olur mu? Kaldı ki, Sayın Cumhurbaşkanı son altmış
yılın hesabını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) -
gören, siyaseti de
vesayetten kurtaran kişidir; liderliği şahsa dönük değil,
millete dönüktür. Zaman zaman sert tepkiler pahasına alınan hisler de
bunun ifadesidir. Benim yazımı başka amaçlı olarak buralara
taşımayı hakikaten çok ciddi şekilde bir nakisa olarak
kabul ediyorum. Ben hayatım boyunca dik siyaset yaptım ve Sayın
Muhsin Yazıcıoğluyla siyaset yaparken de AK PARTİde
Sayın Recep Tayyip Erdoğanla siyaset yaparken de her zaman hakikati
söyledim, bunları söylemekten de imtina etmeyeceğim. Ben milletim
adına yaşıyorum, devletim adına yaşıyorum, bayrağım
adına yaşıyorum, vatanım adına yaşıyorum ve
şunu da özellikle vurgulamak isterim: Hiçbir kimse de layüsel
değildir, layüsel olan Allahtır
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Özdağ.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) -
başka herkes
tartışılır, tartışılmayan Allahtır. O
nedenle de benim yazımı çarpıtmak doğru değildir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Beş dakikayı geçti
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Özdağ.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Ben burada Sayın
Recep Tayyip Erdoğanı kastetmedim, kastetseydim ismini de
yazardım. Bu kadar da yürekliyim, bu kadar da cesurum.
Teşekkür ederim, saygılar sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Engin Bey, demin peşin bir dakikayı
verdiniz, yani konuşacağınız kesin demek ki.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın Önder
partimizin bir demokrasi ayıbı işlediğini belirtmek
suretiyle bir sataşmada bulundu.
BAŞKAN Buyurun Beyefendi.
Bir dakikanızı gene kullanın, iki
dakikalık bir müddet
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, bakın, Hükûmet sıraları doluyor, biz bunu biraz
daha uzatırsak Hükûmet tam kadro burada olacak. Bunun da böyle bir
avantajı oldu.
BAŞKAN Merak etmeyin efendim, hükümetsiz
kalmayız, hükûmetler hep buradadır.
8.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Demokrat olmak
için -beğenelim, beğenmeyelim- orta yerdeki hukuki mevzuata ve
Anayasaya da biraz saygılı olmak lazım; Cumhuriyet Halk Partisi
onu yapıyor, onu yaptı. Bu konuda gereksiz, anlamsız bir
polemiğe gerek yok.
Kürt sorununu, siz burada yokken, 2002de
açılan Parlamentoda ilk telaffuz eden adamım ben.
Kürt sorunu elbette çözülmeli. Belki herkes bunu
istiyor ama herkes kendi penceresinden istiyor.
Parlamentodaki diğer 3 siyasi partiye göre, bu
konuda 3ünün de kendi pencerelerinden baktığı çok muhakkak ki
bu konuyu her partiyle konuşabilen tek siyasi parti biziz. Siz, bir
başka partiyle, öteki sizle, şu bununla, böyle bir politika
götürülebilir mi?
O Komisyona girmedik; partimizin
yaptığı birçok doğru şeyin yanında en doğru
işlerden birisidir. Biz, o Komisyonun 4 siyasi partinin eşit
temsiliyle kurulmasını istedik. Öyle bir komisyonda, yüzde 60ı
AKPlilerden oluşacak bir komisyonda, siz, o konuda ne gibi bir çözüm
beklediniz, ne umdunuz oradan çok merak ediyorum. Gittiniz oturdunuz, iyi, bir
cümle, bir paragraflık bir şey ortaya koydunuz mu? Yok bir şey.
Buraya gelip böyle konuşmak kolay.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ve hangi öneriyi getirdiniz?
ENGİN ALTAY (Devamla) Devrimcilik ve
demokratlık sizin tekelinizde değil. Hiç merak etmeyin. O ayrı
bir iş. Bu konuda bir kavgaya, yarışa da gerek yok ama Cumhuriyet
Halk Partisinin kuruluşu devrimci bir felsefe üzerinedir; bütün üyeleri de
o ruh içinde, o anlayış içinde siyaset yapmaktadır.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Konu
anlaşılmıştır.
BAŞKAN Efendim, söz sırası
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) Sayın
Başkan, yerimden bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Tamam, Sırrı Bey, herkes
kendi kanaatini beyan etti efendim, zabıtlara da geçti. Rica ediyorum.
VI.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)
1.- Başbakan Binali Yıldırım tarafından
kurulan Bakanlar Kurulunun Programının görüşülmesi (Devam)
BAŞKAN Söz sırası, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Bülent Tezcana
aittir.
Bir hususu açıklamak isterim, Sayın
Tezcanın konuşmasından sonra otuz dakikalık ara
vereceğiz efendim.
Teşekkür ediyorum.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 65inci Hükûmetin programını
görüşüyoruz. Çok ilginçtir, Parlamento belki de tarihinde ilk defa bir
hükûmet programını görüşürken bu kadar düşük profilli bir
pozisyon aldı. Bu, herhâlde, Hükûmetin kuruluş sürecinde siyasi
literatürümüze giren düşük profil tartışmasından
kaynaklanıyor ve Parlamentoya da söyleyecek bir şeyim yok; böylesi
bir Hükûmet değişikliğine kendi penceresinden, sanıyorum ki
Türkiye Büyük Millet Meclisi de böylesi bir tepkiyi herhâlde uygun görüyor.
Değerli arkadaşlar, 1 Kasım 2015
yılında bir seçim yaşadık ve o seçimin ardından
kurulan 64üncü Hükûmetin programı burada okundu, görüşüldü,
konuşuldu, oylandı. Arkasından Hükûmet güvenoyu aldı
Parlamento tarafından ama bir bakıyoruz, önce iktidar partisinin
içerisinde bir siyasi operasyon yapıldı yetki alıp verme
konusunda, arkasından da 4 Mayıs, sarayda bir saray darbesiyle
Hükûmet haledildi. Hani vardır ya tarihimizde Abdülhamidin halli denir,
Abdülazizin halli denir, şimdi de Davutoğlunun hallini
yaşadık burada.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bunun
arkasından başka bir tartışma girdi, bir düşük profil
tartışmasıyla karşı karşıya kaldık.
Herkes sıraya girdi, En düşük profilli ben olacağım. diye
bir yarış başladı. Aslında normal yarışmalar
En iyisi benim. diye yapılır ama ne yazık ki siyaset
tarihimizde yeni bir şey kazandık: En düşük profilliyi seçme
yarışı! Ben buradan ÖSYM Başkanına bir teklifte
bulunuyorum. Bundan sonra üniversite sınavlarına bir de bunu
eklesinler. En düşük profilli kimdir, onu da objektif seçelim.
Değerli arkadaşlar,
aslına bakarsanız, sorun bir Hükûmet sorunu değil; sorun bir profil
sorunu, çok açık. Bunu biz ifade etmiyoruz. Sorun bir profil sorunu ve
öyle bir şey ki aslında 64ücü Hükûmetin profili de yüksek
değildi. O Hükûmette de her seferinde ısrarla Sayın
Davutoğlu nasıl saraya tabi olduğunu ve Anayasadaki parlamenter
sistemden uzak, fiilî başkanlık rejimi uygulama konusunda
kararlı olduğunu anlatıyordu. Ama, o düşük profil bile az
geldi ve daha düşük profilli, arayışın sonucudur.
Şimdi, endişem şu: Burada bir güven oylaması
yapacağız ve eğer bu Parlamento bu Hükûmet programına
güvenoyu verirse aynı düşük profile ortak olmuş olacak, tarihe
bu şekliyle geçecek. Onun için, değerli milletvekili
arkadaşlarım, buna dikkat edin oy kullanırken.
Şimdi, bir çap sorunu var ortada,
demokrasimizin çapıyla ilgili bir sorun var. Şimdi, Türkiyede
demokrasinin çapını ölçmek için yeni bir kırat, yeni bir ölçü
ortaya çıktı: 64üncü Hükûmetin gidiş şeklini, 65inci
Hükûmetin geliş şeklini alın, Türkiyede demokrasinin
çapını bulursunuz. Demokrasinin çapı budur.
Bakın, 64üncü Hükûmet döneminde neler
olmuş, bir hatırlayalım: 12 Ocak 2016 Sultanahmet
saldırısı, 11 vatandaşımız ölmüş; 17
Şubat 2016 Ankarada Merasim Sokak saldırısı, 29 ölü; 13
Mart 2016 Güvenpark saldırısı, 37 ölü; 19 Mart 2016
İstiklal Caddesindeki saldırı 5 ölü; 1 Mayıs 2016 Gaziantep
saldırısı 3 ölü; toplu katliamlarla, toplu terör
saldırılarıyla toplam 85 ölü. Toplam şehit
sayımız 519u geçmiş. Hangi dönemde? 64üncü Dönemde. 64üncü
Dönemde bütün bunlar yaşanmış, bir tane bakan bile istifa
etmemiş, Başbakan çıkıp istifa etmemiş. Hükûmetin
istifa etmesi meselesi gündeme bile gelmemiş, böyle bir dert yok, yüzlerce
vatandaşımızın ölümünden siyasi sorumlu bir Hükûmet istifa
etmemiş ama Başbakan Davutoğlu bir hata yapmış: Saraydan
izinsiz Obamayla görüşme telaşına düşmüş, randevuyu
istemiş. İşte, gün o gündür Davutoğlunun hallolduğu
gün. Böyle bir çap, böyle bir anlayış, böyle bir demokrasi olur mu
arkadaşlar? 64üncü Hükûmet gidecekse bu akan kanlar nedeniyle gitmeliydi,
sarayın 4 Mayıs darbesiyle değil! Mesele bu.
Şimdi
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) -
Bağırmadan konuşursanız dinleriz sizi.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Yok, yok. Yani, belki
duymazsınız diye söylüyorum.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Yok, yok,
bağırmadan konuşursanız dinleriz sizi. Ses tonu
rahatsız ediyor.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bakın, bu Hükûmetin
nasıl kurulduğuna bir bakalım: İlk defa Hükûmet
kurulduğu gün Hükûmet programı okundu burada, dikkat edin. Ya, 27
bakan; 1 Başbakan, 26 bakan. Bu bakanlar bu Hükûmet programıyla ilgili
hiç kanaat bildirmediler mi? Ne zaman yazdınız, ne zaman
baktınız, ne zaman konuştunuz? Cumhuriyet tarihimizde hiç
yoktur, bir ilktir bu da.
Ama ben size nasıl kurulduğunu söyleyeyim:
Sayın Binali Yıldırım saraya gitti, saraya gittiğinde
kendisine 3 tane zarf verildi, böyle 3 tane sarı zarf, aynı anda.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Orada
mıydın?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Birinci zarf,
Başbakan ataması zarfı. Birinci zarfın içinde Başbakan
atandığı yazısı vardı, koyduk. Hemen ikinci zarf,
hiç ayrılmaya gerek yok. İkinci zarfın içinde Bakanlar Kurulu
listesi vardı. O da kapalı zarfla verildi, onu da aldı. Ondan
sonra üçüncü zarf. Üçüncü zarfta da -hani şimdi konuşuyoruz ya- bu
Hükûmet programı vardı.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Biraz fazla
tutun, çekemediler oradan.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Bunların hepsi
saraydan hazırlandı, verildi ve şimdi burada, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bu Hükûmet programı oylanmak isteniyor değerli
arkadaşlar. O zaman güven oylamasını da kaldırın, ne
gerek var güven oylamasına? Sarayın güveni yetiyor zaten! Parlamentodaki
bir siyasi partinin çoğunluğu için sarayın güveni yetiyorsa bu
tiyatro oyununa ne gerek var, ne gerek var bu tiyatro oyununa?
MUSTAFA KÖSE (Antalya) Sistemi
değiştirmemiz lazım. Değiştirelim sistemi, doğru
söylüyorsunuz.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Tabii, arzu ettiğiniz
şey o zaten, şimdi oraya geleceğiz,
yazmışsınız. Neymiş efendim: Birinci vazifemiz -hani
diyor ya- yeni anayasa.
Değerli milletvekilleri, hangi yeni anayasa,
hangi yeni anayasa? Mevcut Anayasayı uyguladınız mı?
Burada yazanı uygulayan bir sistem var mı? Buna uyan bir
Cumhurbaşkanı var mı? Buna uyan bir Başbakan var mı?
Buna uyan bir Bakanlar Kurulu var mı? Buna uyan bir iktidar grubu var
mı, Meclis çoğunluğu var mı? Anayasayı açıkça
ihlal edeceksiniz, ondan sonra yeni anayasayı bir Hükûmet programı
olarak koyacaksınız.
Bakın, Türkiye bir
anayasasızlaştırma süreciyle karşı karşıya.
Çok açık bir şekilde Anayasayı fiilî olarak ihlal ede ede bir
anayasasızlaştırma süreciyle karşı karşıya.
Şimdi, bunun teorisini de yapmaya kalkıyorsunuz, bunu biliyorum,
mesele fiilî durumu kabul ettirme çabası.
Anayasanın 112nci maddesi çok açık:
Hükûmet siyasi sorumluluğun sahibidir, Başbakan ve bakanlar; Hükûmet
siyasi sorumludur, Cumhurbaşkanı değil. Peki -birinci
toplantıdan itibaren- daha Meclisten güvenoyu almadan sarayda yapılan
bu toplantı, ilk Bakanlar Kurulu toplantısı neyin
işaretidir? Mevcut Anayasada Cumhurbaşkanı Hükûmetin
başkanı değildir, başı değildir, yürütmenin başıdır,
Hükûmetin başı Başbakandır, siyasi sorumluluk
Başbakandadır ve ne yazık ki Türkiyede yetkileri
Cumhurbaşkanı tarafından gasbedilmiş bir Hükûmet var. Bu
tablo içerisinde yeni anayasa tartışmaları
Belli ki
yaratılan fiilî durumu bir meşruiyet zeminine oturtma telaş ve
çabası var.
Bakın, Anayasanın
101 ve 103üncü maddeleri çok açık. Ne diyor? Bir: Cumhurbaşkanı
tarafsızdır, siyasi partisiyle ilişiği kesilir. İki:
Tarafsızlığı konusunda yemin eder
Cumhurbaşkanlığı görevine başlayınca. Peki, var
mı bir tarafsız Cumhurbaşkanı? Hayır. Bakın,
seçim dönemi kampanya yapıp muhalefet partilerini eleştirdi, koyduk
bir tarafa. İktidar partisi lehine konuştu, koyduk bir tarafa. Bugüne
kadar doğrudan doğruya Bakanlar Kurulunu ısrarla sarayda,
oradaki kaçak sarayda toplayıp fiilen Bakanlar Kurulunun
Başkanlığını, Hükûmetin Başkanlığını
yaptı, onu da koyduk bir noktaya. Artık Adalet ve Kalkınma
Partisinin içerisinde operasyon yapıp Hükûmeti deviren ve yeni bir Hükûmet
kuracak kadar siyasetin içine girmiş, teşne olmuş bir Cumhurbaşkanı
var. Değerli milletvekilleri, bu, açık Anayasanın ihlalidir.
Anayasa artık fiilen askıya alınmıştır.
Parlamenter sistem buzdolabındadır. diyen bir
Cumhurbaşkanı var. Yargı benim için ayak
bağıdır. diyen bir Cumhurbaşkanı var. Rejim fiilen
değişmiştir. diyor. Ya, Anayasayı ihlal suçu, anayasal
düzeni ihlal etmek Türk Ceza Kanununda özel olarak düzenlenmiş bir
suçtur. Cumhurbaşkanı yaparsa ne olacak? Cumhurbaşkanı, tam
da bulunduğu makam ve mevki nedeniyle bu noktada en etkili durumdaki
kişidir ve gerçek anlamda sorgulanması ve
cezalandırılması gereken birisi.
MEHMET METİNER
(İstanbul) Bülent, başka bir şey söyle artık ya,
bilmediğimiz yeni bir şey söyle ya! Bize bir faydan olsun!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) -
Şimdi, böyle bir noktada Anayasa Mahkemesi kararına uymuyorum,
saygı da duymuyorum. diyen bir Cumhurbaşkanı var. Şimdi,
bütün bu tabloda; yargının teslim alındığı, 3
tane yüksek mahkeme başkanının -Danıştay,
Sayıştay, Yargıtay başkanının- Anayasa
Mahkemesini tanımıyorum. diyen, Yargı bana ayak
bağıdır. diyen Cumhurbaşkanıyla seçim gezisi gibi
Rize gezilerinde Türkiyeyi dolaştığı ve -ne yazık ki
söylemek zorundayım- sıkılmadan devlet başkanım diye
hitap ettiği bir tabloda yaşıyoruz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) -
Öyle değil mi? Devlet başkanı değil mi?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) -
Açın Anayasayı okuyun, devlet başkanı mı, değil
mi?
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Anayasada devletin başı diyor! Anayasayı oku sen önce!
MEHMET METİNER
(İstanbul) Devletin başı değilse devletin başı
kim?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Ve
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekilinin
ağzından yargıya güvenin yüzde 30lara indiği bir süreçte,
şimdi -çıkacaksınız- yeni anayasayla Türkiyede yeni bir
tablo yaratacağınızı iddia ediyorsunuz. Bu, Türkiyede
demokrasiyi ortadan kaldırıp diktatörlüğü kurma heves ve
çabasından başka bir şey değildir.
MEHMET METİNER
(İstanbul) Devletin başı kim Anayasaya göre?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) -
Şimdi, hangi ortamda yapacaksınız bu anayasayı? Bir
bildiriye imza attı diye akademisyenlerin tutuklandığı bir
ortamda
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Terör bildirisi o!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) -
1.800ün üzerinde kişinin Cumhurbaşkanına hakaret etti. diye
yargılandığı bir ortamda
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Etmesinler! Siz grup toplantınızda küfür ettiniz ya,
küfür ettiniz grup toplantınızda!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) -
Cumhurbaşkanı herkese hakaret ederken 1.800ü aşkın
kişinin Cumhurbaşkanına hakaret etti. diye
yargılandığı bir yerde, gazetecilerin
tutuklandığı, basılmamış kitapların
yasaklandığı bir Türkiyede, bu ortamda Anayasa
yapacağız. diyeceksiniz ve buradan özgürlükçü bir tablo ortaya
çıkacak.
Bakın, size tarihimizden
bir bölüm okuyayım, okuyayım da bilmeyenler anlasın devlet
başkanlığı nasıl olur, devlet nasıl yönetilir.
Mustafa Kemal Atatürke geliyor birileri, diyor ki: Paşam, hani
hakkınızda ağır bir manzume yazmış olan bir
öğretmen vardı. Evet. Aftan istifade ettiği için tekrar
öğretmenliğe tayinini istiyor. Atatürk soruyor: Tayininde kanuni
bir engel var mı? Hayır Paşam. O hâlde niçin bana
soruyorsunuz? İşlediği cürüm zatıdevletlerine ait de onun
için Paşam. Atatürkün cevabı unutmamanız gereken bir
cevaptır: Suçun şahsıma karşı işlenmiş
olması bu gencin kanuni haklarını çiğnemek için hiçbir
sebep teşkil etmez. O öğretmeni ilk açılacak memuriyete tayin
ediniz. (CHP sıralarından alkışlar) İşte, bu
gelenek Türkiyeyi bugün o karanlık çağlardan alıp bu noktaya
taşıyan geleneğin adıydı.
MEHMET METİNER
(İstanbul) Genel Başkanınıza söyleyin, her birimiz
hakkında dava açıyor.
BÜLENT TEZCAN (Devamla)
Şimdi, siz el birliğiyle bu geleneği yok etmenin hesabında
ve telaşındasınız.
Şimdi,
çıkmış, hedef başkanlık rejimi...
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sistemi, rejimi değil.
BÜLENT TEZCAN (Devamla)
İyi, iyi de adını bile doğru koymuyorsunuz. Herkes çok iyi
biliyor ki bu rejimin adı başkancı rejim.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Rejim değil bir kere ya, sistem, sistem.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Bu
rejime siyaset literatüründe patronlu başkanlık rejimi deniyor. Hani
siz Türk tipi başkanlık rejimi diyordunuz ya, aslında bu
rejim... Hani gerçek anlamda demokratik olmayacağını
bildiğiniz için bu adı uydurma ihtiyacı hissettiniz, bunu
biliyoruz. Hani sihirbaz anayasa hukukçuları var aranızda, mukallit
mukallit anlatıyorlar, onların bulduğu isimler bunlar. Bu
başkancı rejimin Güney Afrikada ya da Sahra Altı Afrikada
uygulanan bir model olduğunu, ondan daha kötü ve tek adam rejimini dayatan
bir model olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bakın, değerli
arkadaşlar, hafta sonu bir kongre yapıldı. Hafta sonu bir kongre
yapıldı, kongrede, bir siyasi partinin kongresinde tarafsız
olması gereken Cumhurbaşkanının mektubu okundu.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Kaldır kaldır görmüyorlar, az daha kaldır!
BÜLENT TEZCAN (Devamla)
Mektup böyle dinlendi.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Size ne?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Olabilir, olabilir,
olabilir de bu bir şeyi çağrıştırıyor, hani Türk
tipi başkanlık rejimi diyorsunuz ya, bu bir şeyi
çağrıştırıyor.
Bir fotoğraf da Uzak Doğudan, Kuzey
Koredeki parti kongresi; bu da Kuzey Koredeki parti kongresi. (CHP sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sandalyeler
uçmamış.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Benzerliği
milletimize havale ediyorum.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Aynen.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Benzerliği
milletimize havale ediyorum.
Şimdi, bugün, AKP, Türkiyede bir despotik
parti devleti kurmuştur, despotik parti devleti bunun adı. Valiler,
kaymakamlar, mülki amirler AKPnin fiilî il başkanı ve ilçe
başkanı gibi çalışmaktadır. Şimdi bakıyorum,
tahmin ediyorum ki grup başkan vekili hazırlanıyordur cevap
hakkını kullanmak için: Canım, Cumhuriyet Halk Partisi
döneminde de valiler, kaymakamlar o zaman parti başkanıydı
İyi de o zaman Türkiyede tek parti dönemiydi ve hedefi çok partili rejime
gitmekti -İsmet Paşa gibi, onun dediği gibi- yoksa, sizin gibi,
çok partili demokrasiden tek parti düzenine dönüştürme arzusu yoktu o
kadroların, hiç olmadı onların öyle bir hesabı. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (İstanbul) Öyle bir
hedefiniz yoktu, öyle bir hedefiniz asla yoktu. Mecbur kaldığınız
için
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Şimdi,
sendikaları kontrol edeceksiniz, bütün sivil toplumu kontrol edeceksiniz
-odaları, borsaları- işinize gelmezse teftiş edeceksiniz.
Oda başkanlarının dahi Hükûmeti eleştirmekten
korktuğu, sendikaların doğrudan doğruya iktidara
yandaş olabildiği ölçüde üye kazanabildiği bir tablo
yarattınız. Bunun adı tek parti düzenidir, fiilî tek parti
düzenidir. Despotik tek parti rejimi kurdunuz.
Aslına bakarsanız, başkanlık
rejimiyle ilgili
Yine hiç unutmayın Atatürkü, aman ha unutmayın.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Siz
unutmayın, siz! Biz biliyoruz Atatürkü!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Çünkü, o, doksan sene önce
bu yanlışları görüp uyarmıştı. Eğer
unutmazsanız yanlışa yönelmezsiniz.
Bakın, cumhuriyetin ilanı döneminde 5 milletvekili
Mustafa Kemal Atatürke gidiyor. O Mustafa Kemal Atatürk savaşlardan
çıkmış -üniformayla bir kahraman ama siyasete girince
üniformayı çıkarmasını bilecek kadar büyük bir demokrat- ve
cumhuriyetin ilanında diyorlar ki: Paşam, gelin, başkanlık
rejimi getirelim, bizdeki sistem başkanlık sistemi olsun Amerikadaki
gibi. Mustafa Kemal Atatürkün cevabı çok önemli ve
çarpıcıdır: Padişahlıktan yeni kurtulduk.
Başınıza yeni padişahlar mı arıyorsunuz? der.
Başınıza yeni padişahlar mı arıyorsunuz? Size
söylüyor, size söylüyor; o günkü 5 milletvekiline değil, size söylüyor.
(CHP sıralarından alkışlar)
O yüzden, bu Hükûmet programındaki
başkanlık rejimi ya da Anayasayla ilgili söylenen her şey,
Türkiye'nin geleceğiyle ilgili çok tehlikeli bir adımın ve kırılma
noktasının başlangıcıdır.
Bakın, bu programda, yolsuzluk yok
arkadaşlar, yolsuzluğa hiç değinilmemiş, hiçbir yerinde
yok.
LEVENT GÖK (Ankara) Yok ki zaten!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) 150 sayfaya yakın,
hepsini okudum, tamamladım; yolsuzluk yok. E, şimdi, nasıl
olacak? Niye olsun? Mesela, 2012 yılında Uluslararası
Şeffaflık Örgütünün Yolsuzluk Endeksinde 54üncü sıradayız.
E, bugün, 2015 yılında 64üncü sıraya gerilemişiz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Bunları
konuşuyorsun. İzmir Karabağlardaki utancınızı
anlatsana!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) E, yani, nasıl olacak
yolsuzluk, nasıl olacak? Koca devleti soyanlar Karabağların
hesabını burada sormaya kalkmasınlar, koca devleti soyanlar.
Oralarda hiçbir şey yok, hiç hesabı verilemeyecek bir şey yok.
(CHP sıralarından alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sayın
Vekil, belediye başkanının aldığı rüşveti de
söylesene orada! Kılıçdaroğlunu protesto etti Antalyalı,
onu da söylesene!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Şimdi, tabii, bir
şeyin Sayın Başbakan cevabını vermek zorunda. 4
Kasım 1999 tarihinde Ali Müfit Gürtuna İstanbul Belediye
Başkanı iken Sayın Binali Yıldırımı
İDO Genel Müdürlüğünden niye aldı? Bu Hükûmetin Başbakanı
bunun cevabını bir vermek zorunda. Arşivler unutmuyor. O zamanki
müfettişlerin belediyede yaptıkları incelemelerde, ihalelerde
kayırmacılık ve yolsuzluk çerçevesinde düzenledikleri raporlar üzerine
kendi partisinin belediye başkanı bugünün Başbakanını
görevden aldı. Şimdi -bunun hesabını- arkasında böyle
bir yük olan bir Başbakanın programında tabii ki yolsuzluk
olmayacak.
Yetmez, yetmez, bitmedi daha, daha bitmedi. E, bir
havuz medyası hikâyesi var, hatırlayın. Hatırlayın,
bir havuz medyası hikâyesi var. 2 iş adamı Mehmet Cengiz ile
Celal Koloğlunun konuşmaları tapelere yansıdı.
Diyor ki: Şimdiki Başbakan Binali Yıldırım büyük
beyefendi tarafından görevlendirilmiş, Turkuvaz Medya Grubunun
satın alınması için iş adamlarına 100er milyon dolar
salma salınmış; toplam 600 milyon dolar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) 630 milyon dolar.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Ne oldu? E, tabii, olmaz
yolsuzluk! Başka? Daha bitmedi.
4 Bakanı burada akladınız, 4
Bakanı burada akladınız, parmak hesabıyla
akladınız. Şimdi ne oldu? Amerikada bir savcı
çıktı, soruşturma açtı, sizin
akladığınız dosyaları orada takip ediyor.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Paralelci onlar,
paralelci.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Bu Meclis utanmayacak
mı şimdi Amerikan mahkemesinden böyle bir şey çıkarsa?
Aklamak için parmak kaldıranlar utanmayacak mı?
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Savcı paralelci miymiş Bülent?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, sizin kapatmaya
çalıştığınızı Amerikan savcıları
açmaya çalışıyor. Derhâl Türkiyede yargının bu
meseleye yeniden el atması bir zorunluluk hâline gelmiştir.
Dokunulmazlıkları konuştuk. Ya,
milletvekili ne kadar yolsuzluk yapabilir? Yetki kullanamaz, imza atamaz. E,
milletvekillerinin dokunulmazlığı kalktı fezlekelerle
ilgili -700e yakın olmuş- bakanlarınki duruyor,
milletvekilliği bitse de bakanlığı duruyor. Böyle bir tablo
olur mu? Yolsuzluğu kural hâline getiren ve sistemleştiren bir
anlayıştan Türkiyeye fayda gelir mi? Şimdi, bakın, anlıyoruz
ki yolsuzlukla mücadele sadece bunların programında değil, bu
Hükûmetin programında değil, aynı zamanda bunların
fıtratında da yok yolsuzlukla mücadele; fıtratında da
yolsuzlukla mücadele yok, sadece programlarında değil. (CHP
sıralarından alkışlar) Hani diyorlardı ya
Fıtratında yok. diye, yok tabii. Yani yolsuzlukla mücadele bu
Hükûmetin fıtratında yok, onun için de programa girmemiş.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Niye
yargılanmaya karşısınız o zaman? Kendinizle
çelişiyorsunuz.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - 2002de AKP iktidara
gelirken ne dedi? 3Y dedi değil mi, 3Y? Yani neydi bunlar? Yolsuzluk,
yoksulluk, yasaklar. Ne oldu? Yolsuzluğu anlattım, onu geçtik, o
gitti, yıkıldı, yıkıldı o minareler, şimdi
geçtik öbür tarafa.
Yoksulluk: Ne oldu yoksulluk? 17 milyon yoksul var
Türkiyede, 6 milyon işsiz var Türkiyede, 6 milyon işsiz, 17 milyon
yoksul.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Ya, bu oyu
nasıl alıyoruz biz? Ya, bunları söylüyorsun da bu oyu nasıl
alıyoruz biz?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) 2002 yılında
Türkiye nüfusunun en zengin yüzde 1i millî gelirin, servetin yüzde 39unu
alıyordu, paylaşıyordu; şimdi, 2015 yılında en
zengin yüzde 1 servetin yüzde 54ünü alıyor. Zenginin daha da
zenginleştiği, yoksulun daha da yoksullaştığı,
servetin tekelleştiği bir düzen yarattınız, yolsuzluk
ekonomisiyle el ele yürüyen ve servetin tekelleştiği bir düzen.
Gelelim yasaklara. Yasaklar ne oldu, ne oldu
yasaklar, hani üçüncü Y vardı ya? İlk defa, basılmayan kitap
yasaklandı, kitabı yazan da içeri atıldı bu hükûmetler
döneminde, AKP hükûmetleri döneminde. Bakın, basın özgürlüğünde
180 ülkede 151inci sıradayız. 180 ülkede 151inci
sıradayız. Gazeteciler tutuklu. Biraz önce söyledim, bildiriye imza
atanlar imza attı diye tutuklu, içeriğinin ne olduğu önemli
değil, imza atanlar imza attı diye tutuklu,
Cumhurbaşkanını eleştiren tutuklu; basın
özgürlüğünde Afganistanın gerisindeyiz.
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) - Eleştirin,
hakaret etmeyin.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Ekvadorun gerisindeyiz,
Afrika ülkelerinin gerisindeyiz.
Şimdi, böyle bir tabloda
dokunulmazlıklar da kaldırılırken hani dediler ya: Terörle
mücadele ediyoruz. Gene burada, bunun 8inci sayfasında teröre
karşı mücadeleyi anlatıyor, Bölücü terör örgütü ve paralel
terör örgütü -dikkat edin- başta olmak üzere tüm terör örgütleriyle
mücadelemiz kararlılıkla devam edecek. diyor. 8inci sayfada,
okumayanlara söylüyorum, okumadan oy veriyorsunuz ya, saraydan öyle
yazılmış, geldi. Diyor ki: Bölücü terör örgütü ve paralel terör
örgütü başta olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadelemiz kararlılıkla
devam edecektir. Şimdi, gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Her ikisini
de siz büyüttünüz, her ikisini de siz beslediniz, sizin
kucağınızda büyüdü, el ele, el bebek gül bebek beraber
büyüdünüz, beraber büyüttünüz bunları, beraber yürüdünüz bu yollarda. Niye?
(CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, Fethullah terör
örgütü FETÖ, iyi, güzel. Sayın Bakan gene Adalet Bakanı, geçen sefer
burada bir konuşmada söyledim tekrar etmeyeceğim. Fethullah Gülenle
ilgili o güzel, öven sözleri vardı Sayın Bekir Bozdağın,
gene burada. Çok ulvi bir âlim, büyük adam. diyordu. Yine, bugünün
Cumhurbaşkanı, dönemin Başbakanına Amerikaya giderken
sorduklarında Sayın Fethullah Güleni ziyarete gidecek misiniz?
diye. Gök ne istedi de yer kabul etmedi. diye huşuyla söylüyordu. Yine,
Sayın Recep Tayyip Erdoğan Başbakanken Ne istediniz de
vermedim? diye söylüyordu, Ne istediniz de vermedim?
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
hangi partiden olduğunuzun önemi yok, Yargıtaya 160 tane militan
Fethullahçıyı AKP hükûmetleri yerleştirmedi mi? (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Aynen öyle.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Yargıyı AKP
hükûmetleri cemaate teslim etmedi mi? Kaçakçılık, organize suçlar
başta olmak üzere emniyetin tamamını adım adım cemaate
teslim eden AKP hükûmetleri değil miydi? Milletvekilliği bittikten
sonra cemaat üyesi, terör örgütü üyesi diye tutuklanan milletvekili,
açın Meclis arşivinde, hangi partinin grubunun üyesiymiş dönüp
bakın bakalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Şu zırhlı
arabayı da söyle, zırhlı arabayı.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Yani, yok öyle şey,
şimdi siz devleti teslim edeceksiniz... Ergenekon ve Balyoz
soruşturmalarını, kumpaslarını, tezgâhlarını
beraber kurmadınız mı? Onlara bütün lojistik desteği,
siyasi desteği, iktidar desteğini siz vermediniz mi? Siz derken,
milletvekillerine söylemiyorum, AKP iktidarına söylüyorum, AKP
iktidarına.
Şimdi gelelim bölücü teröre. İyi, güzel.
2002 yılında AKP iktidara geldiğinde terör
sıfırdı, bugün, sadece haziran ayından bu yana, 2015in
Haziranından bu yana 600e yaklaştı, 519-520. Her gün artıyor,
takip edemiyoruz şehit sayısını.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Kıbrısı geçti, Kıbrısı.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Nasıl oldu bunlar,
nasıl oldu? Hani hep çözüm konuşuluyor ya, her şey nasıl
oldu? Haburda seyyar mahkemeyi kim kurdu? Devletin savcısını
terör örgütünün ayağına Haburda kim gönderdi, kim; hangi hükûmetti,
hangi hükûmetti, hatırlayın, hatırlayın?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tarihte bir ilk, tarihte bir
ilk.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Paralelciler
gönderdi, paralelciler!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Osloda pazarlık
yaptınız, ondan sonra İmralıda bir başka
pazarlık daha yaptınız. İmralıda sadece çözüm
konuşulmadı. İmralıda devlet düzeninin
pazarlığını yaptınız, devletin idari yapısını
konuştunuz. Bunu Aponun mektupları söylüyor. 21 Mart Nevruzunda
okunan mektuba bakın. Devletin idari yapısını, terör
örgütünün lideriyle oturdunuz, İmralıda pazarlık
yaptınız. Kandili de onay makamı yaptınız. Bütün bu
sözleşmeler Kandile gitti devlet gözetiminde, onaylandı; geldi,
onaylandı. Kandili onay makamı yaptınız, Dolmabahçede
duvara tosladınız. İş Dolmabahçeye geldi, duvara
tosladınız, olan da Yalçın Akdoğan ile Mahir Ünala oldu
sanki bütün sorumluluk onlarınmış gibi, bütün bu süreç birlikte
yönetilmemiş gibi; şimdi bakıyorum, Hükûmette yok, grup
yönetiminde yok, parti yönetiminde yok.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) Ne kadar düşünüyorsunuz bizi, ne kadar düşünüyorsunuz!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Demek ki fatura bir yere
kesilecek ki buluna buluna onlar bulunmuş.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Bizim
partinin iç işlerine karışmayın lütfen, kendi iç
işlerinize bakın.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakın, bugünkü Cumhurbaşkanının dönemin
Başbakanıyken verdiği talimatlar kendi ikrarıdır, ben
söylemiyorum: Biz, çözüm sürecinde valilere talimat verdik, Dokunmayın
bunlara. dedik. O zaman bu bombalar gömüldü. İşte,
Dokunmayın. dedik. diyor, işte bu bombalar o zaman gömüldü,
kamyonlardan Kalaşnikof silahlar o zaman dağıtıldı,
hendekler o zaman kazıldı. O dönemde terör örgütü vergi dairesi
kurdu, vergi topladı; askere alma dairesi kurdu, militan topladı;
mahkeme kurdu, yargılama yaptı ve bunlar bu iktidarın gözünün
önünde yapıldı. Şimdi, bunlar bu terör örgütünü, bölücü terör
örgütünü büyütmek değil de
Ne büyütüyor bu terör örgütünü, bu cesareti,
bu manevi cesareti, bu psikolojik cesareti, bu öz güveni ve bu lojistik
desteği nereden aldılar, kimden aldılar? AKP hükûmetlerinden
aldılar, bunu çok iyi biliyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, ondan sonra terörle mücadele
kapsamında şehitler geliyor diye 23 Nisanı yasakla, terör
bahanesiyle millî bayramları yasakla ama düğünler serbest olsun,
EXPOda davul zurna çalmak serbest olsun, millî bayram kutlamaya gelince bunlar
yasak. Böyle bir şey olmaz, böyle bir şey olmaz. Bu
anlayışla kurulan ve devam eden bir Hükûmet...
Şimdi, değerli arkadaşlar, geçenlerde
-siz bilirsiniz- Ennahda, Tunusta, sizin kardeş partiniz, Adalet ve
Kalkınma Partisinin, Gannuşinin Başkanı olduğu parti
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Tunusta
değil, Fasta. Yanlış biliyor.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) -
kongresini topladı,
kongresinde siyasal İslamı terk etti; dikkat edin, siyasal
İslamı terk etti. 1937 yılında bizim Anayasamıza
laiklik girdi, 1937 yılında. Yani, seksen yıl önce Atatürk bunu
görüp Anayasaya laikliği koydu. Gannuşinin hareketi, Tunustaki
hareket ya da Afrikadaki siyasal İslamcı hareketler, dünyadaki
siyasal İslamcı hareketler, seksen yıl sonra Atatürkün
çizgisinin ne kadar önemli olduğunu anlamaya başladı.
Şimdi, bakın, böyle bir tablo içerisinde,
dünya siyasal İslamı terk ederken, Sayın Meclis
Başkanımız -şimdi, Meclisi idare ediyor- çıktı
diyor ki: Anayasadan laikliği çıkaralım. Bakın, dünya
siyasal İslamı terk eder ve laikliğin önemini kavrarken, Orta
Doğu mezhep çatışmaları nedeniyle kan gölüne dönmüşken
ve bölgede tek çağdaş, modern demokrasinin tohumlarının
Atatürkün kurduğu laik cumhuriyetin temelleri üzerine
şekillenebileceğini herkes görmüşken, Gazi Meclisin
Başkanı çıkıp, Laikliği Anayasadan çıkaralım.
diyor.
Değerli arkadaşlar, hepimiz oturup
aklımızı başımıza alalım. Bırakın
Afrikanın, Orta Doğunun arkaik ihvancı
anlayışını, Mustafa Kemal Atatürke dönün yüzünüzü,
Atatürke dönün. (CHP sıralarından alkışlar) Çevirin
yüzünüzü o arkaik ihvancı anlayıştan, terk edin o
anlayışı; oradan Türkiyeye bir gelecek yok, oradan Türkiyeye
bir çıkış yok.
Bakın, aynı anlayış eğitime
geldi bulaştı. Şimdi burada eğitimle ilgili
anlatıyorlar, anlatıyorlar
Laik, bilimsel, aklın egemen
olmadığı bir eğitimle dünyayla rekabet edebilecek
kuşakları nasıl yetiştirirsiniz; sanayide rekabet gücü
olacak kuşakları nasıl yetiştirirsiniz; akılcı ve
bilimsel üniversiteleri, araştırma yapan üniversiteleri nasıl
yaratırsınız? Özgürlükçü, aklın hâkim olduğu,
akılla dünyadaki gelişmeleri takip eden çağdaş bir
eğitimi yani laik, modern, çağdaş eğitimi
yerleştirmediğiniz sürece Türkiyeyi, dünyada insani
gelişmişlik endeksinde ilk 20nin içerisine nasıl
sokarsınız; Türkiyeyi dünyayla rekabet eden bir ülke hâline
nasıl getirirsiniz? Ne oldu Türkiyede eğitim? Eğitim
vakıf, cemaat, tarikat eksinine
sıkıştırıldı. Fark etmiyor, dün Fethullahçı
cemaat vardı, onu gönderdiniz, aranız açıldı, şimdi
yeni cemaatler duyuyoruz, iktidar ittifaklarında yeni cemaatler
oluşmuş. Filanca cemaatin temsilcisi filanca bakanlığa
geldi. deniliyor.
Arkadaşlar, eğitim de aynı
şekilde. Eğer eğitimi vakıf, cemaat ve tarikat eksenine
sıkıştırırsanız küçücük
yavrularınızı da Ensar Vakfının yurtlarında yasa
dışı olarak taciz ve tecavüze maruz durumda
bırakırsınız, maruz kalırlar. (CHP sıraların
alkışlar)
Bakın, OECD raporları meydanda. OECD, PISA
sonuçlarını yayınladı. 2012 yılında Türkiye 34
ülke içerisinde 32nci sırada. Yine OECDnin küresel eğitim
araştırma sonuçlarında 2015 Mayısına göre Türkiye 76
ülke içerisinde 41inci sırada. Atanamayan 300 bin öğretmen var, 300 bin
öğretmen atanamıyor ama bütün hesap, Anadolu liselerinin
tamamını imam-hatibe çevirelim hesabı.
Ya, arkadaşlar, kimsenin imam-hatibe
karşı olduğu falan yok, isteyen imam-hatibe girsin,
istediği kadar girsin ama bu milletin bütün çocukları sizin arzu ettiğiniz
okullara mı gitmek zorunda? Genel liselere bu
düşmanlığınız niye? Niye bütün genel liseleri
imam-hatip yapıp da istemeyen bütün vatandaşların
çocuklarını da oraya yollamaya mecbur bırakıyorsunuz? Böyle
bir anlayış olur mu?
Bakın, İstanbulda, Ankarada,
İzmirde bütün aileler çıkıp diyor ki: Ya, bizim okulumuz yan
tarafta var -imam-hatip- bunu niye yaptınız? Türkiyeyi, bir
imam-hatip tartışması üzerinden Türkiye eğitimini
sıkıştırıyorsunuz.
Bakın, burada ekonomiyle ilgili söyleyecek çok
şey var. Aslında ekonomiyle ilginiz de yok.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Bülent Bey
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Siz cevap verirsiniz biraz
sonra.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Bülent Bey, bir de
Hükûmet programıyla ilgili partinizin görüşlerini duyalım.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Bunların hepsi
Hükûmet programı.
Bakın, Zonguldakta işçiler ücretlerini
alamadıkları için açlık grevindeler, Yeni Çeltekte açlık
grevindeler, Somada işçiler direnişte, Sakaryada işçiler
direnişte, Türkiyede emeğiyle çalışan ücretimi
alamadım diye direnişte. Onlara sahip çıkmaya kalkanların
önüne polis barikatları diziliyor. Böyle bir tablo yarattınız.
İflas ertelemeler bini geçti, bini geçti sadece 2015 yılında
iflas ertelemeler. Tarım, ithalat lobisine teslim edildi. Ortaklık
var, biliyoruz. Pamuk, mısır, buğday, nohut, mercimek,
sıvı yağ, ne varsa
Ya, 9,5 milyar dolar tarımsal ürün
ithalatı var. Yani merak ediyorum, bu çiftçiyi çökerttikten,
tarımı çökerttikten sonra ortada çiftçi kalmayınca çiftçiyi de
ithal edebilecek misiniz? Nereden ithal edeceksiniz Türk çiftçisini?
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sizin görüş,
önerilerinizi duymak istiyoruz.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Şimdi, gelelim
dış politika meselesine. Hani anlatıyor ya, dış
politikayla
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Önerileri ben
anlatacağım.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Şimdi dış
politikada iki temel eğilim var, bu belirdi. Birinci eğilim, birinci
tercih Yurtta sulh cihanda sulh tercihi. İkinci tercih Hazır ol
cenge sulhu salah istiyorsan tercihi.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Görüş, öneri
bekliyoruz Sayın Tezcan.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Bakın, birinci
tercihin sahipleri Türkiyede ulusal Kurtuluş Savaşını
veren, cumhuriyeti kuran, savaşın ne olduğunu bilen ve onun için
barış konusunda hassasiyetle davranan, cumhuriyeti kuran
kadroların tercihiydi. İkinci tercihse AKPnin hamasetten başka
bir şey bilmeyen kadrolarının tercihi. Ne oldu? Orta
Doğuda, Suriyede şu yaşadıklarımıza bir
bakın. Şimdi, programın 119uncu sayfasında diyor ki:
Vizyoner ve gerçekçi bir politika izliyoruz. Vizyoner ve gerçekçi bir
politikaymış. Hangi vizyoner politika? Hani Suriyeye girecektik, 3
milyon Suriyeli bize girdi.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Nasıl bir
söz, nasıl bir söz! Ayıp ya, ayıp ya! Utanç ya!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Emevi Camisinde namaz
kılma hesabıyla yola çıkanların abdesti Süleyman
Şahta bozuldu, camiye kadar gidemediler. (CHP sıralarından
alkışlar) Süleyman Şahta abdest bozuldu.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Allah rızası
için görüş, öneri istiyoruz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Esadla fotoğraf
çektirenlerin arasında sen de var mıydın?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Şimdi, burada,
Türkiye, Orta Doğudaki mezhep ve etnik çatışmadan kaynaklı
terörün doğrudan cephe ülkesi hâline geldi. Bu politikalar nedeniyle
doğrudan cephe ülkesi hâline geldi ve bugün orada yaşanan tabloya
bakıyoruz, her gün Kilis bombalanıyor. Ne oldu angajman kuralı?
Ne oldu angajman kuralı? Hani efeleniyordunuz ya, ne oldu angajman
kuralı? Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kötü dış politika
birikimi ve deneyimi on dört yıllık AKP iktidarı dönemindedir ne
yazık ki, büyük bir talihsizlik.
Şimdi, yine burada bir başka ifade var,
çok önemli. Sayın Başbakan yok herhâlde, gelmedi. Soracağım
kendisine, öğrensin saraydan o ifadeyi kim yazmış.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) Sayın
Başkan, hanımefendi devamlı laf atıyor, suç işliyor,
uyarın lütfen.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Burada diyor ki:
Dış politikada Türkiye donör ülke olmuş. Donör ülke, donör. Burada
yazmış. Donör ülke ne demek? Donör ne demek? Türkiye donör ülke
olmuş dış politikada. Aslında doğru söylüyor,
alnından öpeceğim onu kim yazdıysa. Ben söyleyeyim size.
Verici demek donör, verici, verici.
Bakın arkadaşlar, 2004 yılından
bu yana AKP hükûmetleri döneminde Ege adalarından 16 tane ada, 1 tane
kayalık olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti egemenliği altındaki
adalar Yunanistana ilhak ettirildi, teslim edildi. Yunanistan işgal etti
adalarımızı, verdiniz, sesinizi çıkarmadınız.
Doğru söylüyor, donör ülke.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bir Çiller kadar
olamadılar ya, kayaya çıktı, 5 metrekarelik bir adacık.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ya, o
adaları kim teslim etti Yunanistana? O adaları, Sayın Tezcan,
Yunanistana kim teslim etti? Önce onun hesabını ver sen!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) O adaları
Okuyun
tarihi. Burada yazıyor, burada yazıyor.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Kim teslim etti?
O konferansa bile gitme gereği duymadı sizin genel
başkanınız. Kim teslim etti 12 adayı?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Yetmedi, yetmedi; bitmedi,
bitmedi; bakın, burada bir fotoğraf var. Turistlik kıyafetle
müze geziyor. Kim o biliyor musunuz? Sayın Başbakan Binali
Yıldırım. Nerede? O işgal edilen Yunan adalarında.
Koyun Adasına gitmiş
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bırak Koyun
Adasını; Rodos Adasını, İstanköyü, Giriti kim
teslim etti? 12 adayı kim teslim etti?
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Yavaş!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) -
Cumhurbaşkanı
danışmanıyken bakan pasaportuyla gitmiş ve giderken orada
pasaportuna Yunanistan mührü vurmuş.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) 12 adayı
kim teslim etti?
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) Sayın
Başkan
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Yunan Hükûmetinin
damgasıyla Türk adasına giden bir Başbakanımız
olmuştur. Hayırlı uğurlu olsun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT
TEZCAN (Devamla) Sayın Başkan, ek süremi verin, toparlıyorum.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) 12 adayı
kim teslim etti Yunanistana, önce onun cevabını ver?
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Bağırma arkadaş, yavaş!
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) Sayın
Başkan, uyarsanıza şunları ya! Lütfen uyarın ya!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Rıza Bey, sana ne
oluyor?
BAŞKAN Lütfen, müdahale etmeyiniz efendim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Senin elinde miydi 12 ada?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
sabırla dinleyiniz.
Buyurun Bülent Bey, iki dakika süre ekliyoruz.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Tamam.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sanki elindeymiş de
teslim etmiş. Osmanlı teslim etmiş hepsini be!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ne teslim
etmiş?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Hepsini vermiş.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) 1948de 12
adayı sizin genel başkanınız verdi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hepsini vermiş,
hepsini; dünyayı vermişsiniz be!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, sonuç olarak tablo meydanda. Türk topraklarını
Yunanistana teslim eden bir anlayışın ve pasaportuna
utanıp sıkılmadan Yunan mührü vurdurarak Türk topraklarına
giren bir Başbakanın hükûmetidir bu Hükûmet.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) 12 adayı
biz resmen verdik be!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Memleket
bırakmamışsınız memleket! Toprak
bırakmamışsınız ülkede.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Böyle bir
Başbakanın Hükûmetidir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Onun için, biz, bu mesele bir
profil meselesi olduğu için, bu güven oylamasında da en düşük
profilli olana güvenoyu vereceğiniz için biz kendi pozisyonumuzu bu
düşük profilde tarif etmeyeceğiz, biz Hükûmet programına ret oyu
vereceğiz.
Hepinize teşekkür
ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Tezcan.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Muş.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, hatip grubumuza sataşmada
bulunmuştur, söz istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Hükûmete sataştı ya! Hükûmet temsilcisi konuşacak şimdi.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Kongremizi Kuzey
Kore kongresiyle mukayese edip bir diktatöryal sistemden bahsetmiştir. Bu
sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun efendim, iki dakika. Yeni bir
tartışmaya meydan vermeyelim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Aydın Milletvekili Bülent Tezcanın 65inci Hükûmet Programı
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, Kuzey Kore ile Türkiyeyi
mukayese etti hatip.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Aynen,
aynen.
MEHMET MUŞ (Devamla) Fakat, şu
hatırlatmayı yapmak istiyorum: Sayın Tezcan, Kuzey Korede
muhalefet yok; bak, burada muhalefet var. 1 Kasımda sandık kuruldu.
Madem bu kadar diktatöryal bir sistem var, baskı var, zulüm var, neden
kazanamıyorsunuz seçimi? Hâlen 25te sayıyorsunuz. Onun için bu
mukayeseyi yapmayın.(CHP sıralarından gürültüler)
İkincisi: Bak, kongreyi açarsanız siz hiç
konuşamazsınız.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Yapma
gözünü seveyim!
MEHMET MUŞ (Devamla) Neden biliyor musunuz?
Bakın, sizin bundan önceki bir veya ikinci kongrenizde bir milletvekiliniz
konuşmak istedi, adamı ceketinden tuttunuz, söz verdirmediniz,
konuşturmadınız. İşte, demokratlığınız
sizin burada.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kime, kime? Bizde 70
kişi konuşuyor kürsüde ya! Siz de kaç kişi konuşuyor?
Mehmet, 70 kişi konuşuyor bizim kongrelerde, kürsüde.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın, bir
diğeri: Halletmekten bahsediyor. Sayın Tezcan, Sayın Genel
Başkanınızın nasıl geldiğini iyi biliyorsunuz.
Yani, bu halletme işlerini sizden daha iyi bilen kimse yok, mahirsiniz bu
konuda. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Bravo!
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı
yüksek yargı başkanlarıyla istediği yere gider. Bir kanuni
aykırılık var mı? Yok. Siz ne isterseniz onu yapın,
Sayın Cumhurbaşkanı ile AK PARTİnin arasındaki gönül
bağını koparamazsınız, buradan ümidinizi kesin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Niyetimiz yok.
MEHMET MUŞ (Devamla) Binali Bey 1.405
delegenin oyunu alarak seçilmiş, kongrede partimizin Genel
Başkanı olmuştur ve pazar günü de güven oylaması
yapılacaktır.
Efendim, Görevden alınmış
Bakın, söylediklerinizin bir karşılığının
olması lazım. İstanbul Büyükşehir Belediyesi noktasındaki
durumu açınca, yeni bir belediye başkanı geliyor ve yeni gelen
belediye başkanı da kendi ekibini kuruyor. Binali Beyin oradaki
beş yıllık süre içerisinde İDOyu nereden alıp nereye
getirdiği ortadadır.
Bir de, bir lütufmuş gibi, Biz demokrasiye
geçirdik ülkeyi
Siz, uzatabilseydiniz uzatacaktınız, 1950ye kadar
dayanabildiniz. İkinci Dünya Savaşından sonra tek parti
rejimleri zaten tuzla buz oldu, daha fazla dayanamadınız. Peki, neden
daha önce getirmediniz? 1925te neden getirmediniz? 1930da niye getirmediniz?
1945teki seçimleri nasıl yaptınız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sen ne zaman
doğdun? Nereden biliyorsun bunları ya?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Açık oy, gizli tasnif
yaptık 1945te. Nasıl?
MEHMET MUŞ (Devamla) O açıdan bize bu
konuda ders vermeye kalkmayın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Tezcan
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın hatip hem
benim sözlerime ithafen Muhalefet yoktur. diye hem de Sayın Genel
Başkanımızın geliş şekliyle ilgili sataşmada
bulunmuştur. Cevap vermek istiyorum.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Geliş
şeklini de anlatacak mısınız?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bir de
adaları söyle. 12 ada nasıl gitti Sayın Tezcan, onlardan bahset
biraz. Şu 12 adaları bir anlat.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Genel Başkan
nasıl geldi, onu anlatacak. Bir saniye
BAŞKAN Buyurun Bülent Bey.
10.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcanın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın Başkan,
bizim hiç kimsenin Cumhurbaşkanı sevgisiyle ilgili bir derdimiz yok,
sevebilirsiniz. Biz ne söylemek istediğimizi burada çok açık bir
şekilde anlattık. Kuzey Korede, doğrudur, muhalefet yok ve
-sizin gidiş yönünüzü işaret etmek için o benzetmeyi yaptım-
sizin de arzu ettiğiniz şey odur. Cumhuriyet Halk Partisini
susturabilecek olsanız, Türkiye'de öyle bir rejim arzu ediyorsunuz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ona gerek yok
ya, bir kasete bakar iş!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Yeni anayasa ya da
başkanlık rejimi diye arzu ettiğiniz şey Kuzey Kore modeli,
Kuzey Kore tipi bir rejimdir, muhalefetsiz bir rejimdir. Ama ne yaparsanız
yapın biz size o fırsatı vermeyeceğiz, vermeyeceğiz bu
kadar. (CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Bu da
Türkiyenin demokrat olduğunu gösterir.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Şimdi, Sayın
Genel Başkanımızın nasıl Genel Başkan olduğu
bellidir. Cumhuriyet Halk Partisinin arkasında taşıyamayacağı
hiçbir yükü yoktur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) O filmi kim çekmiş, onu
söyle sen. Yönetmen kim? Yönetmen önemli.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Cumhuriyet Halk Partili
hiçbir siyasetçi hesabını veremeyeceği bir pozisyonda hiçbir
zaman değildir, olmamıştır. Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili
milletvekilinin pozisyonu Parlamentodaki çoğunluğun oylarıyla
kurtarılıp yolsuzlukların üstü örtülme çabasına girilmemiştir.
Genel Başkanımız Cumhuriyet Halk Partisi kurultayında, aday
olarak çıkmış ve Cumhuriyet Halk Partililerin onurlu, temiz
oylarıyla Genel Başkan olmuştur, bugün de o görevi
layıkıyla yerine getirmektedir ama AKPnin Genel
Başkanının nasıl bir saray darbesiyle gittiğini biz
söylemiyoruz, kendisi söylüyor.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sizinki de kaset
darbesiyle
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Ben gitmeyecektim ama
gitmek zorunda kaldım. Gücün yozlaşmasına karşı
dikkatli olun. diye kendi gençlik kollarına çağrıda bulunuyor.
Hangi gücün yozlaşması olduğunu siz çok iyi biliyorsunuz.
Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Genel
Başkanımız bizim oylarımızla seçilmiştir.
BAŞKAN Efendim, teşekkür ediyorum.
III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı
İsmail Kahramanın, Bülent Tezcanın 65inci Hükûmet
Programı üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Sayın Tezcanın bir
beyanı oldu. Bu laiklik mevzusundaki benim beyanım üzerinde epey
zamandır duruluyor. Bu noktayı açıkladım, basın
açıklaması yaptım. Yeni bir anayasa konusunda Yeni Anayasa ve
Yeni Türkiye konulu 6 oturum yapılmış; Yeni Türkiye ve
Yeni
Türkiye ve
Dış politika, ekonomi, biri de yeni anayasa idi. Yeni
bir anayasa yapılıyorsa kavramlar tarifle
buluşmalıdır.
Beyefendi, Bülent Bey 1937de Anayasaya girdi.
dedi, doğru. Esasında, 1927de Cumhuriyet Halk Partisi 2nci
kurultayını yapar. Bu 2nci kurultay niye 2ncidir? Zira, Cumhuriyet
Halk Partisi Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetine dayanır ve Sivas
Kongresinde, 9 Eylül gününü kendi kuruluşu olarak kabul eder ve o tarihe
1inci kurultay der.
1927de 2nci kurultay: Burada 4 umde kabul edilir;
bunlar: Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık ve laikliktir,
1927.
1931de 3üncü kurultay olur, buna 2 tane daha
eklenir; bunlar da devletçilik ve inkılapçılıktır. Yani,
Cumhuriyet Halk Partisinin 6 umdesi vardır ve bunlar 1931de 6 olarak
kesinleşti. Bu 6 umdeyi, Halk Partisi tek başına iktidardı,
tuttu Anayasaya, 2nci maddeye ekledi. Dolayısıyla, cumhuriyetin
temelinde herhangi bir 6 ilke mevzubahis değil, bilahare eklenen bir madde
var, nasıl o Anayasaya ekleniyorsa
Ben bir Anayasa eklentisi demiyorum.
Türkiye hür, demokrat, herkesin hür olduğu, ifadesini icra
edebildiği
Biliyorsunuz, din, vicdan, fikir ve bu düşünceyi
açıklama hürriyeti doğuştan vardır. Bunu ifade edebilmesi
açısından güzel bir anayasa olsun istiyoruz, hepimiz de bunu istiyoruz.
Beyefendi de bir hukukçudur, onun da isteğinin o istikamette olduğuna
inanıyorum. Elbette ki Kore gibi olamaz. Kimse Türkiyeyi
diktatörlüğe götüremez.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Türkmenistan
gibi olabilir mi?
BAŞKAN Bir Kuzey Koreyi düşünün: 1946dan
beri diktatörlüktedir; ölür Kim İl Sung, oğlu gelir, o ölür, onun
oğlu gelir. Bir de gelen başkan babası için üç gün ağlama
mecburiyeti koyar, ağlamayanları hapse atar. Ya, böyle bir Türkiyeyi
aklınıza nasıl getirebilirsiniz?
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) O kadar beter
olmayın, doğru!
BAŞKAN Ben tekrar ediyorum: Değerli
milletvekilleri, yeni bir anayasa yapılacaksa buna ya laiklik hürriyetse
hürriyetler arasına konulur, yasaksa, engelleyiciyse engeller arasına
konulur veya tarifi yapılır. Fransada bu tarif var -ki
anayasasında laiklik olan üç ülkeden biridir, biri de Türkiyedir,
anavatanı Fransadır- diyor ki: Devlet
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Konferansta değiliz
Sayın Başkan!
BAŞKAN
üç konuda, dinde, siyasette,
felsefede tarafsızdır. Din; Ortodoks, Hristiyanlık, Musevilik,
Müslümanlık, neyse şahsı ilgilendirir. Felsefe; düşüncesi
hangi izm ise o olsun. Ve siyaset; hangi parti olursa olsun. Tarif olmadan
olduğu içindir ki herkes, eline aldığında değişik
yorumladı, ızdıraplar oldu, hapisler oldu, idamlar oldu,
partiler kapatıldı. Çok tabii bir istektir, bunun üzerinde fazla
durup demagojiye meydan vermeyelim.
Oturuma otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.09
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.49
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
---0---
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
VI.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)
1.- Başbakan Binali Yıldırım
tarafından kurulan Bakanlar Kurulunun Programının
görüşülmesi (Devam)
BAŞKAN Başbakan Sayın Binali
Yıldırım Bey tarafından kurulan 65inci Bakanlar Kurulunun
Programının görüşülmesine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ilk
konuşmayı Amasya Milletvekili Sayın Profesör Naci Bostancı
Bey yapacaklar.
Buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
65inci Hükûmet hayırlı olsun. Bu Hükûmet
inşallah hayırlı işler yapacak. Bu Hükûmetin ve daha önceki
hükûmetlerin yapmış olduğu çalışmaların
başarısı elbette herkesin hayatında karşılığını
bulacak, iktidarın ve muhalefetin; Haydar Bey'in de hayatına bir
yansıması olacak, buradaki arkadaşların da hayatına
bir yansıması olacak. Sembol anlamında söyledim Haydar Bey.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama, sataşmadan söz
alacağım biraz sonra.
Sayın Başkan, duydunuz değil mi?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bunun
neticelerinde bu Hükûmetin işleri iyi giderse, memlekete kalkınma ve
gelişme istikametinde bir ivme kazandırırsa, ekmeği
büyütürse herkesin ekmeği büyüyecek, ekmek küçülürse herkesin ekmeği
küçülecek.
MURAT EMİR (Ankara) Sizinki hiç küçülmüyor
ama.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Elbette
ekmeği büyütmek için hükûmetlere yetkiyi veren halktır. Halk bu
yetkiyi verirken hangi parti ne söylüyor, nasıl yaklaşıyor, ne
tür bir kolektif akılla memleket meselelerini tezekkür ediyor,
bunları konuşuyor, tartışıyor,
karşılıklı neler söyleniyor, bütün bunlara bakar ve bütün
bunların neticesinde kararını verir. Milletin sağduyusu
sağlamdır, son derece rasyoneldir, toplumsal ve ekonomik bir
gerçeklikle davranır. O yüzden, milletin kararı neticesinde
teşekkül eden bu Hükûmet ve daha önceki hükûmetler -AK PARTİ
hükûmetleri ve önceki hükûmetler- mutlak surette, unutmayalım, bu milletin
netice olarak mukayeseli analizi, değerlendirmesi sonucunda Evet,
memleketi bunlar daha iyi yönetir. diye iktidara getirdiği insanlar. Daha
iyisi olursa seve seve yerimizi bırakırız, onlar gelir
yönetirler. On dört yıldır bu ülkede, kim ne söylerse söylesin, hangi
iddiada bulunursa bulunsun sonuçta milletimiz AK PARTİye Yola devam.
diyor. 65inci Hükûmet de böyle bir gerçeklik neticesinde bugün burada oturuyor,
milletin karşısında.
Değerli arkadaşlar, Thomas Hobbes
insanları anlatırken, doğal hayat durumunu ifade ederken
(x) diye bir cümle söyler, İnsan
insanın kurdudur. diye. Galiba, biraz siyasette de üslup,
yaklaşım, tarz itibarıyla birbirimizin kurdu olmak gibi bir
işlevi de yerine getiriyor muyuz diye düşünüyorum Hükûmetin
programı üzerine tartışmalara bakarken, söylenen sözlere
bakarken. Biraz da dili, böyle Taşı gediğine oturtalım,
şuradan da bir laf çakalım. tarzında -siyaseten anlamı
nedir, halk bundan ne çıkartır bilemem, belki Mecliste bir heyecan da
yaratabilir ama- halkın toplumsal ve ekonomik gerçekliği
bakımından muhayyer ifadeler olarak görülebilecek
yaklaşımların, biraz Hobbesun dediği manada Siyasetçi
siyasetçinin kurdudur. tarzında bir önermeyi
haklılaştırdığını düşünüyorum.
Siyaseti hafife almamak
lazım. Rakibinizi hafife alırsanız, iktidarı hafife
alırsanız, elbette muhalefeti hafife alırsanız,
aslında sonuç olarak kendinizi hafife alırsınız çünkü
siyaset, milyonlarca insanı seferber eder. Bakın, Cumhuriyet Halk
Partisi yüzde 25 küsur oy aldı -4 galiba- HDP yüzde 10,7 oy aldı, MHP
yüzde 12ye yakın oy aldı, AK PARTİ -siz de çok söylüyorsunuz,
unutmak mümkün değil- yüzde 49,5 oy aldı. İnsanlar
dostlarıyla, arkadaşlarıyla tatile gidiyorlar, 5 kişi bir
hafta bir arada duramıyorlar, kavga ediyorlar. Bir hafta 5 kişiyi bir
tatil beldesinde bir arada tutabilmek, bir tatil yolcuğunu yapabilmek
mümkün olmuyor. Siyaset, milyonlarca insanı aynı çatı
altında, aynı istikamette götürüyor. Saygı lazım; özellikle
on dört yıldır eğer bu ülkenin yarısını aynı
istikamette seferber eden, bu ülkenin kalkınması, gelişmesi için
millet iradesine yaslanan, gücünü buradan alan AK PARTİ siyasetine
karşı saygı herhâlde aklın gereğidir. AK PARTİyi
eleştirebilirsiniz, eleştirmeniz de gerekir muhakkak ama bu
eleştirinin böyle, pejoratif, hafifleştiren bir dil, gündelik
mugalata diyebileceğimiz tarzda
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Hocam, anlayamıyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla)
beyanlar üzerine şekillenmesi sonuçta gerçekten millete
karşı haksızlıktır, siyasete karşı
haksızlıktır. Her kim bu haksızlığı yaparsa,
emin olun, bunun bedeli kendisine döner.
Değerli arkadaşlar, bu Hükûmet
programının çok hızlı bir şekilde
yazıldığı söylendi, biraz da şu ima edildi: Yalap
şalap bir program yazdınız. 65inci Hükûmet, 64üncü Hükûmetin
devamı; değişen bir şey yok.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hocam,
pejoratifi anlamayanlar olmuş, tekrar bir açılımını
da yapsanız, karşılığını.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) O da 63ün,
62nin, 61in devamı yani bir silsileimeratip var.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Kürtçe
konuşunca kızıyorsunuz, anlamadığımız dilde
konuşma yapılıyor burada.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
Dolayısıyla, değişen, burada oturan insanların bir
kısmı ama AK PARTİ bu milletle nasıl bir toplumsal
sözleşme yaptıysa 2001de, 2002de; bu değişmedi. Bu, her
hükûmet programında kendisini en temel iskelet olarak, yapı olarak
ortaya koyar. 2002de bu memlekete, millete karşı AK PARTİnin
yaklaşımı neyse -temel yaklaşımı, temel
mantığı, hizmet anlayışı- bugün de odur.
AK PARTİnin, muhalefet ne derse desin, çok
büyük bir toplumsal ve politik hareket olduğunu dışarıdan
soğukkanlı, nesnel bir şekilde bakan her akıl takdir eder.
2001de kuruluyor, 2002de tek başına iktidara geliyor, ondan sonra
yapılan bütün seçimlerden de iktidar olarak çıkıyor; saygı
gerekir, o büyük toplumsal ve politik seferberliği takdir etmek gerekir,
onu rasyonel bir şekilde değerlendirmek gerekir. Böylesine büyük
toplumsal hareketler bir günde, üç günde, bir haftada, üç ayda kurulmaz; onlar
tarihin içinden şekillenir.
2001de AK PARTİ kuruldu
ama AK PARTİyi kuran insanlar bu toplumun içinden geliyorlar; Sayın
Erdoğan ve yol arkadaşları, 1990lı, 1980li
yılların Türkiyesinin tecrübeleri ışığında
bu partiyi kurdular. Onların muhayyilesi, onların siyasal
rüyaları, bu memlekete ilişkin gelecek tasavvurları nasıl
oluştu? derseniz, yaşı tutan herkes bu tasavvurlara
ilişkin az çok fikir sahibidir. AK PARTİye hayatiyetini veren, onu
var eden, onun bir toplumsal ve politik seferberlik olarak, böylesine kudretli
bir iktidar olarak ortaya çıkmasını sağlayan husus, emin
olun tarihin derinliklerindedir. Gidin, Anadoluyu dolaşın, AK
PARTİye gönül vermiş insanlarla görüşün, göreceksiniz ki sizin
Bir günde yazıldı. diye düşündüğünüz o Hükûmet
programı ve o hükûmet programları, aslında Osmanlıdan
cumhuriyete intikal eden o acılı günlerin hayal
kırıklıklarının, çekilen çilelerin, üzüntülerin,
aynı zamanda meydan okuyuşun bir neticesi olarak teşekkül
etmiştir. O Hükûmet programının arkasında, tıpkı
bu partiye hayat veren o temel düstur gibi, Balkan Savaşlarının
acısı vardır, Trablusgarp vardır, Kafkas Cephesi
vardır, Kutülamare vardır; hep birlikte, iktidar-muhalefet beraberce
muhakkak okumasını becereceğimiz Yemen Türküsü vardır,
Çanakkale Türküsü vardır; cumhuriyeti kuran o meydan okuyucu, kudretli
irade vardır, onların cüretkârlığı vardır; bir
bozkırda, Anadolu bozkırında çağdaş uygarlık
düzeyinin üzerini hedefleyen o kolektif akıl vardır.
Dolayısıyla, AK PARTİnin Hükûmet programı, tarihin içinden
gelen, tarihi öyle okuyan bir siyasi heyetin, bir siyasi aklın, bir
toplumsal kuşağın eseri olarak ortaya çıktı. Eğer
millete tam da bu şekilde, o tarihsel hikâyeye uygun bir tarzda
dokunmamış olsalardı, böylesine büyük bir toplumsal ve politik
hareketi kurmak mümkün olmazdı.
Değerli arkadaşlar,
on dört yıl içerisinde AK PARTİ büyük hizmetler yaptı. Birçok
istatistik söylenebilir lehinde, aleyhinde, ama gidin gerçek insanlara dokunun.
Türkiye, AK PARTİ öncesinde, tabiri caizse, sosyoloji okuyanlar çok iyi
bilecektir, biraz -benzetmek için söylüyorum- zürafaya benzer bir toplumdu yani
üst toplumsal kesimlerde daha az insanın olduğu, orta
sınıfların zayıf olduğu, altta da geniş, yatay
bir kitlenin bulunduğu bir yapıya sahipti. Şimdi, emin olun,
şu on dört yıl içerisinde AK PARTİnin
çalışmaları, emekleri, kalkınma ve gelişme
istikametindeki o seferberlik ruhuyla birlikte, biraz -yine benzetmek için
söylüyorum- vazoya benzeyen bir toplum olmuştur; daha dengeli, orta
sınıflaşmanın güçlü olduğu bir toplum. Rahmetli Özal
orta sınıflaşma, orta sınıflaşma diye
sayıklayarak hayatını kaybetti, aynı siyasi geleneğin
devamı olarak AK PARTİ bu on dört yılda orta
sınıflaşma idealini önemli ölçüde gerçek kıldı. İstatistikleri
bırakın, gidin orta sınıftan insanlarla konuşun;
onların geleceğe umutla baktığını görürsünüz;
onların günlük harcamalarını yaptıktan sonra, ayrıca,
geçmişle mukayese edilemeyecek ölçüde tasarruf edebildiğini
görürsünüz.
Türkiye gelişiyor,
değişiyor, şehirleşiyor, sanayileşiyor; hizmet sektörü
gelişiyor. Bütün bunların olduğu bir ülkede demokrasi daha güçlü
olur, özgürlükler daha güçlü olur. Demokrasi ve özgürlüklere meydan okuyan az
gelişmişliktir, cahilliktir. Emin olun, bir ülkenin eğer millî
geliri zayıfsa, toplumsal eşitsizlikler fazla ise, insanlar olup
bitenleri rasyonel bir şekilde analiz etmeyip mistik rüyalar görüyorlarsa
yaşadıkları geri toplum şartları dolayısıyla
demokrasi ve özgürlüklere asıl meydan okuyan o toplumsal
şartlardır. O yüzden, AK PARTİnin yaptığı bütün
hizmetler Türkiyede demokrasiyi ve özgürlükleri güçlendirici istikamettedir.
Biz dış politikada
önemli işler yaptık. Zorlu bir coğrafyadayız, bela bir
coğrafya. Bu coğrafyada insanı rahat bırakmazlar, sadece
bizi değil komşularımızı da. Suriye bir iç savaş
yaşadı, Irakın başına bir yıkım geldi,
İran kaç zaman ambargoya uğradı. Bütün bunlarla biz
komşuyuz ve sosyoekonomik devamlılığı olan bir
ülkeyiz. Türkiye bütün bunlarla olan ilişkilerinde, komşularıyla
olan ilişkilerinde iki temel hususu gözetti. Birincisi, adil ve
hakkaniyetli bir dünya tasavvuru çerçevesinde komşularına baktı.
İkincisi de demokrasi temelinde, insan hakları temelinde bir
yaklaşımı esas aldı.
Şimdi, Suriye konusunda
sık sık bize yöneltilen iki eleştiri var. Bunlardan biri,
diyorlar ki: Siz mezhepçi bir politika yürütüyorsunuz. En çok söylenen
laflardan biri bu. Bir diğeri de Dün Esedle kol kolaydınız,
yatlara, katlara giderdiniz; şimdi düşman oldunuz. Arkadaşlar,
bu iki önermenin aynı anda dile getirilmesi sizce de çelişkili
değil mi, akıllara seza olmayan bir durum değil mi?
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Mezhepçilik sonra başladı, aynı anda başlamadı
Sayın Hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) Eğer biz mezhepçi bir politika gütmüş olsaydık
Esedle ne işimiz vardı yatlarda, katlarda, bir işimiz
olmazdı.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ne demek o?
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Aynı anda başlamadı Hocam, siz tarihi
kaçırmışsınız.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Bunun hesabını, bu sözün hesabını
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) Esed o zaman mezhebini mi değiştirdi? Değil.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Tarihi kaçırmışsınız Hocam siz.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Siz O mezhebe mensup insanlarla hiç işimiz yok. demek
istiyorsunuz, bunu düzeltin bence.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) İranla her zaman ilişkilerimiz iyi olsun diye
uğraştık, İran mezhebini mi değiştirdi?
Hayır.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Bu iş başınızı
ağrıtır, bu iş başınızı
ağrıtır; bunu düzeltin.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) Peki, biz İranla, Esedle bu ilişkileri kurarken niye
kurduk? Esed, o zaman, babası o diktatör Hafızdan daha farklı
vaatlerde bulundu, Suriyeye demokrasiyi getireceğini vadetti.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Niye
size öyle bir vaatte bulunsun ya, Allah Allah!
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) Oradaki toplumsal gerçekliğin siyasete intikal edeceği
yapıların yollarını açacağını söyledi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Suriye üzerinde vesayetiniz mi var, niye öyle bir vaatte bulunsun?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Biz de evet
dedik, destekledik. Sonra ne oldu? Esed eli kanlı bir katil oldu. Esede
mezhebi yüzünden değil, katil olması sebebiyle, halkına zulüm
yaptığı için biz karşı olduk. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, AK
PARTİnin burada yaptığı mezhep temelli bir
yaklaşım değil; insanlık temelli bir yaklaşım,
hakkaniyet ve adalet temelli bir yaklaşım. Hem mezhepçilik yaptığımızı
söyleyeceksiniz hem Esedle kol kolaydınız. diyeceksiniz, sonra da
Esedle düşman oldunuz. diyeceksiniz. Bu eleştirileri dile
getirirken mantıki bir tutarlılık son derece önemlidir.
Hükûmet programında var, aileyi önemsiyoruz.
Aile konusu üzerine söylenecek çok laf var. Tabii, Türkiye değişiyor.
Kadın meselesi
AK PARTİ dönemi kadınların kamusal hayata
en fazla katıldıkları dönemdir. Kırsal nüfus
azalmış, oradaki kadın istihdamı şehirlere
akmıştır. Dünden, on yıl, on beş yıl öncesinden
çok daha farklı bir şekilde, kadınlar kamusal hayatın,
politik hayatın içindedir. Böyle, kadın üzerinden bir sürü
spekülasyon yapanlar toplumsal gerçekliği ıskalıyorlar. Onlar
ıskalayabilir ama millet ıskalamıyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, şu diktatörlük
mevzusu
. CHPliler, sık sık oturuyorlar, kalkıyorlar Sayın
Cumhurbaşkanımıza diktatör diyorlar.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Evet,
diyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Evet, evet.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bu bir siyasi
eleştiridir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Daha önce de
rahmetli Özala dediniz mi? Özala
Dediniz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır,
demedik.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Daha önce de
Menderese dediniz mi?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Demedik.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Dediniz.
Menderesi kim getirdi iktidara? Millet getirdi. Özalı kim getirdi?
Millet getirdi. Erdoğanı kim getirdi?
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Davutoğlunu kim
getirdi?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kendisi mi
çıktı oraya, tankla, topla mı çıktı? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Millet getirdi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Davutoğlunu
kim götürdü?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Millet kimi
desteklediyse sizin gözünüzde diktatör oldu kardeşim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hoca, Davutoğlunu kim
götürdü?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Yani, bu,
sizce normal bir şey mi?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İndirdi demeyeyim,
götürdü diyeyim hadi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - İkincisi,
bu diktatörlük meselesi
2010 yılında Cumhuriyet Halk Partisinde,
kongrede bir Genel Başkan değişimi yaşandı. Sayın
Genel Başkan çıktı dedi ki
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hangi usulle?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Korku
imparatorluğunu yıktık. dedi. Ben, bunu duyunca düşündüm,
demek ki CHPde bir imparator vardı
TUFAN KÖSE (Çorum) O kongrede demedi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) -
yani bir
diktatör vardı; değil mi? Eski CHPde. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TUFAN KÖSE (Çorum)- Kongrede demedi Hocam.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yanlışın var
Hoca, yanlışın.
TUFAN KÖSE (Çorum) Yanlışın var
onda, yanlışın var.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Üstelik
koskoca CHPyi korkuyla yönetiyordu. Gerçekten öyle miydi?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Vereceğim,
vereceğim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Sayın
Genel Başkan doğru mu söyledi? Yani bir imparator
TUFAN KÖSE (Çorum) Efendim, öyle bir laf yok
kongrede.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Söyledi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yanlışın var,
yanlışın! O Korku imparatorluğunu yıktık.
lafını size söylüyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Korku
imparatorluğunu yıktık. dedi.
Şimdi, korku imparatorluğu
yıkıldı, yerine yeni CHP geldi. Yeni CHPye meydan okuyan
Sayın Muharrem İnce dedi ki: Asıl diktatör sensin. Dedi mi? Dedi.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şunun için dedi, bakın
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama bizde diyebilen bir
kişi var öyle veya böyle, siz onu da söyleyemiyorsunuz! Kore gibi herkes
ayağa kalkıyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) CHP bu
diktatörlük meselesinde o kadar takıntılı ki kendisi iktidara
gelemeyince, milletin desteklediği insanlara diktatör diye
-repertuarında sadece bu var- saldırıyor, CHPnin kendi içinde
muhalefet olunca, onlar da CHPnin içindeki iktidara diktatör diye
saldırıyor; elde başka bir malzeme yok. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Diktatör aşağı,
diktatör yukarı. Emin olun öyle.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Bir tane
ağzını açabilen var mı? Bir tane, bir tane!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bizde atış
serbest, sizde ne oluyor ona bakalım!
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Bizde
tartışma var, sizde bir tane ağzını açabilen var
mı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Değerli
arkadaşlar, ben, esasen CHPnin geçmişinde de bir korku
imparatorluğu filan olduğunu düşünmüyorum, onun siyasi bir
mugalata olduğunu düşünüyorum, yani gündelik siyasi dilde bir
demagojinin yapıldığını düşünüyorum,
tıpkı bize karşı yapıldığı gibi.
Eğer öbür türlüyse, bu vahim bir durumdur; koskoca CHPnin bir tür korku
üzerinden bir imparatora biat ettiği bir yapıyı, bir, tahayyül
edemiyorum, bir de böyle bir yapı varsa zaten bu yapı kolay kolay
değişmez arkadaşlar.
1550de La Boetie diye bir Fransız vardır,
bilirsiniz, Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev diye muhteşem bir kitap
yazmıştır. Diyor ki: Tiranı oraya çıkartan kendi
kudreti, askerleri, gücü değildir; etrafındakilerin gönüllü
kulluğudur. diyor.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Hah, doğru
söylüyor!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hocam, hep biz sizin için
öyle düşünüyoruz, tam sizi tarif ettiniz, bravo valla!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ben CHPde
böyle bir durum olduğunu düşünmüyorum. Sizin
yaptığınız, kendi içinizde ve AK PARTİye
karşı sadece demagoji.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bundan güzel tarif olamaz.
Kimdi Hocam? Kitabın adı ne? Şu tutanakları getirin
arkadaşlar, merak ettim kitabı. Harika bir tarif yaptın vallahi
bizim hiç aklımıza gelmeyecek.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Terör
meselesine ilişkin olarak da tabii söyleyeceğim çok laf var ama sürem
çok hızlı bir şekilde geçiyor.
TUFAN KÖSE (Çorum) Nereden biliyorsun Hocam,
kendinizden mi?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bu meseleyi
çözmemiz lazım. HDPye sadece şunu söyleyeceğim: Bakın,
geçmişte Anadoluyu dolaşırken bazı insanlar şöyle
diyordu: HDPnin Türkiyelileşme projesi var. Kendileriyle aynı
kanaati paylaşmıyorum ama HDPye oy vermeyi düşünebilirim.
Böyle diyorlardı. Bugün dolaşırken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) - Aynı
şeyleri söylüyorlar.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Uzatma
veriyorsunuz değil mi Sayın Başkan?
BAŞKAN - Evet, buyurun efendim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bugün
dolaşırken, arkadaşlar, şöyle diyorlar: HDPyi Mecliste
istemiyoruz. Böyle diyorlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) - Çok büyük
yanlışlık var, yok öyle bir şey.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ben
halkın söylediğini söylüyorum,
karşılaştığımız insanların. Siz ne
yaptınız Allah aşkına ya? Dün sizden olmayanlar bile
Türkiyelileşme projesi var. diye size oy vermeyi düşünürken bugün
sizin Mecliste olmanıza tahammül edemiyor insanlar.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Korkuyorlar, korkuyorlar
sokaklarda.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ne söylediniz,
bu millete ne yaptınız?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Silahla görüntü
yaptılar.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bunu ben
biliyorum da bunu sizin de düşünmeniz gerekmiyor mu? Mademki toplumsal
barış, mademki bu ülkenin birliği, mademki Kimsenin kanı
akmasın., siz bu işlerde kendi dilinizde, üslubunuzda,
yaklaşımınızda, siyasetinizde bir yanlışlık
olduğunu düşünmüyor musunuz? Bunu revize etmek ve milletle yeniden
bağ kurmak için, sadece şiddete dayalı, ideolojik angajman
esaslı bir etnik hapishane değil, bütün insanlarla ilişki
kurabilecek tarzda, bir mecrada siyaseti yürütmeyi tekrar düşünmez
misiniz?
Edward Saidin bir lafı vardır, diyor ki
GARO PAYLAN (İstanbul) - Niye beş dakika
verdiniz? Niye beş dakika verdiniz Hocam?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) -
Filistin
davasının asıl savunulma biçimi onların davasını
insanlık bağlamına taşımaktır. Acaba siz, geçtim
insanlık bağlamını, Türkiye'nin bağlamına
taşıma konusunda bile bazı problemler mi
yaşadınız? Bunu bile başaramadınız, buna
ilişkin bir dil oluşturamadınız. Bu insanların
BAŞKAN - Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) -
milyonların size karşı öfkesinin sebebi bu mudur acaba?
Söyleyeceğim, tabii, daha çok söz var.
BAŞKAN - Sayın Bostancı, bağlar
mısınız ya da Sayın Muş size bir müddet tanır
mı, bilmiyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Evet,
söyleyeceğim daha çok söz var ama, emin olun, bu söylediklerim size laf
çakmak için değil; burası mademki bir müzakere mekânı, bunlar
üzerine düşünün diye, yoksa söylenecek başka laflar da var. Bu temel
bir konudur, hatırlatmakla iktifa ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Bostancı.
Efendim, şimdi, Adalet ve Kalkınma
Partisi
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Efendim, sesimi
yükselttim ama kafanızı kaldırmadan, Genel Kuruldaki hâli
görmeden okuyorsunuz. Bunu doğru bulmam.
BAŞKAN Peki, nedir doğru olan?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Doğru olan,
Genel Kurulda gözünüzün olmasıdır.
BAŞKAN Görüyorum efendim, hiç endişe
buyurmayın.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Peki, teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Ben de teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın hatip
-eğer bizi itham etmediyse söz talebim yok- Millet kimi getirdiyse sizin
gözünüzde diktatör oldu. diyerek bizim milletin tercihlerine yönelik olumsuz
bir algı oluşturduğumuzu söyledi. Bizi kastetmiyorsa söz talebim
yok, bizi kastettiyse sataşmadır bu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Naci Bey.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Menderese,
Rahmetli Özala ve nihayet Sayın Erdoğana diktatör dedikleri için,
üçünü de millet getirdiği için söyledim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bizi kastetmiş.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bizi
kastetmiş.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Tabii, varsa
bir cevabı versin Engin Bey.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Var tabii.
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
İki dakika efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) 27 Mayısı kim
pejoratif etmiş Sayın Başkanım, ona da cevap versin Engin
Bey.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
11.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının 65inci Hükûmet
Programı üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bu pejoratifi
Genel Kurulun yarısı anlamadı, onu bir düzelt yani izah et.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Sayın Bostancı, parlamenter sistem, sandık, demokrasi elbette
ama bütün dünyada, bütün sistemlerde demokratik yollarla gelip, bir makama
oturup sonra demokrasiyi unutan, askıya alan siyasetçiler vardır.
Türk Dil Kurumunda ve diğer sözlüklerde -bu diktatöre çok
takılıyorsunuz arkadaşlar, takılmayın- siyasi
yetkilerin hepsini toplayana diktatör denir. Sözlük bu. Diktatörler ne yapar?
Bak, Türk Dil Kurumundan, ben sözlükten söylüyorum: Bir ülkede baskı
kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa
ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işine
de darbe denir. (CHP sıralarından alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Yapan da
CHPdir.
ENGİN ALTAY (Devamla) Durum budur, durum
bundan ibarettir. Rahmetli Menderes, Rahmetli Özal, onlar da egolarına
yenik düştüler. Hizmetleri var, Allah razı olsun, nur gölünde
yatsınlar; bir şey demem, egolarına yenik düştüler.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Amin.
ENGİN ALTAY (Devamla) Ama benim
bildiğim, okuduğum cumhuriyet tarihinde, git geriye Osmanlı
tarihinde, git geriye Selçuklu tarihinde
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Orada kal, orada
kal.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Sayın
Cumhurbaşkanı kadar egosuna yenik düşmüş bir siyasetçi ben
ne gördüm ne duydum.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bu çok
kişisel bir değerlendirme, bir siyasi analiz değil.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Kişisel
mişisel
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Bostancı biraz önce partimizden bahsederken Siz ne
yaptınız da halk bu şekilde sizden nefret eder noktaya geldi?
şeklinde cümleler kullandı. Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun efendim, iki dakika. (HDP
sıralarından alkışlar)
12.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının 65inci
Hükûmet Programı üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün ilk kez
kürsüye çıktım.
Şimdi, öncelikle şunu ifade edeyim bu
diktatörlük meselesiyle ilgili: O devam eden bir süreçtir, öyle hemen
diktatörlüğünü ilan etmek o kadar kolay değildir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Siz öyle
öngörüyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bütün yetkiyi
elime alayım, bütün toplumu sindireyim, devleti istediğim
şekilde dizayn edeyime bu toplum müsaade etmez. O nedenle, evet,
şimdi diktatörlüğün bütün mekanizmaları hayata geçmemiştir
ama inanın ki hiçbir zaman da geçmeyecektir, bunu böyle bilesiniz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
İkincisi, HDP ne yapmıştır?
Şimdi, biz sokaktan geçerken birisi söylemiş ki işte HDPyi
Parlamentodan dışarı atın. Vallahi, hafta sonu ben
Diyarbakırdaydım. Yani sizin için söylediklerini buradan söylesek
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Ne
oldu Surda?
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
Surda,
Cizrede AKP için, saray için, sizin için söylediklerini buradan söylesek
sokağa çıkamazsınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Hayır duası
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sen Antalyaya
gelsene, Antalyada ne söylüyorlar.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - HDP ne
yapmış? HDP 5 milyon oy alarak Parlamentoya gelmiş. HDPyi hiç
kimse Parlamentodan atamaz ancak bize oy veren 5 milyon insan iradesini geri
alır, bizi Parlamentodan onlar atabilir.
HİKMET AYAR (Rize) Aynen öyle olacak.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Onun
dışında böyle bir hakkı, böyle bir haddi kimse kendinde
bulamaz.
Ha, ne yapmışız? Siz müzakere
masasını devirmişsiniz, PKKyle bir savaş
başlatmışsınız. Biz hem sizin hem PKKnin
savaşının çözüm getirmeyeceğini söylemişiz,
ısrarla barışın gelmesi gerektiğini söylemişiz,
savaşın ahlakına ve hukukuna aykırı olarak
yaptığınız her şeyi de bu kürsüden söylemişiz;
bunu söylemeye de devam edeceğiz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Savaş yok
orada, terörle mücadele var.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) - Dolayısıyla, HDPden bahsederken HDPnin ilkeleri,
programı, yaptıklarıyla ilgili eleştiri getirirseniz
anlarız ama Sokaktan geçtim, birisi bana böyle söyledi. derseniz o zaman
sizi trol ve troliçelerin etkisinde kürsüden konuşuyorsunuz diye itham
ederiz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Kandil öyle mi söylüyor?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN Evet Sayın
Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) En son söylediği cümle zaten açık bir sataşma. Trol
ve troliçelerin etkisiyle konuştuğumu iddia etti; bu, açık bir
sataşma.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Sataştı Sayın Başkan, sataştı!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Bülent Arınç da söylüyor onu.
BAŞKAN Mümkün mertebe
tamamlayalım bu faslı efendim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Bülent Arınça cevap veriyor Naci Bostancı
şimdi değil mi, Bülent Arınça?
BAŞKAN - Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Size de iki dakika süre
tanıyorum.
13.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Baluken, ben rastgele bir kişiyle
konuştuğum bir kanaati aktarmak için konuşmadım böyle.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Anketler gösteriyor Sayın Başkan!
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) Ben, Anadoludaki insanların hissiyatına ve size
ilişkin değerlendirmelerine dair iki farklı unsuru mukayese
etmeniz için dikkatinize sundum. Geçmişte sizin kendi içinizde de
tartışmalar vardı, Türkiyelileşme meselesi önemliydi.
Eğer bu ülkede Kürt meselesi çözülecekse kesinlikle
insanlığın bağlamında ve Türkiye'nin
bağlamında çözülecek. Bu ülkede Türkiye'nin tamamına ilişkin
bir irade ıskalanarak Kürt meselesi çözülmeyecek Sayın Baluken. Benim
söylediğim, siz bu meseleye ilişkin bir iddiaya sahipseniz elbette,
2007, 2008, 2009larda dediğiniz gibi Türkiyelileşme iddiası
üzerinden yapmalıydınız. O dönemdeki sözleri de o günkü
siyasetinize atıfla belirttim. Bugün kendinizi bir hapishaneye
kilitlediğinizi, etnik ve ideolojik şiddetin referanslarıyla
tayin edilmiş bir hapishaneye değil üslup ve siyaset olarak bir
hapishaneye kapattığınızı söyledim, buna ilişkin
de gözlemlerimi paylaştım. Sizi eleştirirken aslında
Başka türlü bir tavır mümkün mü? diye sizin içinizden
çıkabilecek barışa, kardeşliğe, bu ülkenin
birliğine, Kürt meselesinin çözümüne yapabileceğiniz pozitif bir
katkı adına bunu biraz da motive etmek kastıyla konuştum, yoksa
tahkir etmek kastıyla değil. Bunu sizin anlıyor olmanız
lazım.
Trol ve troliçe lafı
talihsizlik oldu. Böyle bir kastımın olmayacağını
bilmeniz gerekir. Yaptığım analizin de bununla hiçbir
alakası yok. Sonuçta, siz, Kürt meselesine ilişkin çözümü bu ülkenin
toplam iradesi üzerinden şekillendirmek, bu bağlam üzerinden dile
getirmek ve herkesin az çok rızasını kazanarak sürdürmek
durumundasınız. Elbette Mecliste olacaksınız, milletin
seçtiği herkes Mecliste olacak ama hukuk da işleyecek.
Saygılarımla. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum efendim.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan...
BAŞKAN İdris
Bey...
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın grup başkan vekili, bir kez daha, Türkiye
halkının genel iradesini ıskaladığımızı
ve kendimizi âdeta bir hapishaneye kilitleyecek şekilde siyaset
ürettiğimizi söyledi. Dolayısıyla, açık bir sataşmada
bulundu. Müsaadenizle...
BAŞKAN Bir önceki
konuşmanızda cevap vermiştiniz.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Yeni bir sataşma olduğu için...
BAŞKAN Bu, böyle
sürmesin rica ediyorum, yeni bir sataşma olmasın.
Buyurun efendim, iki dakika.
14.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu trol ve troliçe lafından ne
kastettiğimi herhâlde az çok anlıyorsunuz, HDPnin Parlamentoda
olmaması gerekir, Parlamentodan atılması gerekirle ilgili kampanyayı
başlatan kişilerden bahsediyorum. O trol ve troliçeler, uzun bir
süredir sizin yetkililerinizle ilgili, hatta Başbakanınızla
ilgili de bir kampanyanın startını verip sonra bir linç
saldırısı örgütlüyorlar ve sonrasında da sanki bütün toplum
öyle düşünüyormuş gibi bir algı yaratıyorlar. HDPyle
ilgili süreci de hepiniz açın, sosyal medyadan, medyadan takip edin.
Bizzat bu linç kampanyasını yürütenlerin
başlattığı, Cumhurbaşkanı Erdoğanın da
topluma mal ettiği bir süreçten sonra burada gündeme gelmiş bir
konudan bahsediyoruz. Dolayısıyla, ben, hani, onları dinlemeniz
gerekir derken onu kastediyorum.
Şimdi, diğer
taraftan, tabii, HDPnin siyasetiyle ilgili burada bazı
değerlendirmeler yaptınız. Biz her şeyi dört dörtlük,
doğru yaptığımızı falan ifade etmiyoruz.
Şüphesiz her birimizin, her bir siyasi partinin dünya kadar hataları
olabilir ama çıkış adına ısrarla bir alternatif yolu
söyleyen tek parti grubu ve milletvekilleri olarak burada konuşuyoruz.
Yani, bu gidilen yolun yol olmadığını, bu yöntemle acıların
artması, çözümsüzlüğün derinleşmesi dışında bir
seçeneğin olmadığını biz söylüyoruz zaten.
Türkiye halkının iradesini
ıskalamış değiliz. Türkiye halkı yüzde 70in üzerinde
çözüm sürecine destek veriyordu. Bir hafta önce yapılan anket
sonuçları geldi önümüze; bu kadar cenazeye rağmen, toplumun yüzde
60ı çözüm sürecine geri dönülmesini savunuyor. Dolayısıyla, ne
halkımızın iradesini hiçe sayan bir
anlayışımız var ne de kendi içimize kapanıp
Türkiye'nin sorunlarından kopma gibi bir durumumuz var. Yapıcı
olalım, temel meseleleri burada çözelim diyoruz.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Efendim, teşekkür ediyorum.
III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
3.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı
İsmail Kahramanın, tüm devlet adamlarının vatanı,
milleti için elinden geleni yaptıklarına ve hürmetle yâd etmek
gerektiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Bir de rahmet, minnetle
anacağımız bir mazimiz var. Menderesten bahsedildi, Özaldan
bahsedildi. Devlet adamları, burada görev alanlar, devletimizi idare
edenler mutlaka iyi niyetle hareket ettiler. Kimi çok hizmet verdi, kimi az
verdi ama muhakkak ki vatanı, milleti için elinden geleni yaptı.
Hepsini hürmetle yâd etmemiz lazım. Kaldı ki zaten
inancımız dünyasını değiştirenleri iyi yönüyle
anmaktır. Bunu zannediyorum hepimiz adına ifade etmiş oluyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Engin Bey, siz de iştirak
ediyorsunuz
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, bu eklentinizden herkes şunu anlayacak: Yani Ben sade
Menderes ve Özala rahmet okudum, diğerlerine okumadım. gibi bir
algı çıkıyor. Konumuz Menderes ve Özal olduğu için onlara
rahmet okudum
Elbette, bu millete, bu ülkeye, bu topraklara devlet adamı
olsun, olmasın, kim hizmet ettiyse hepsinden Allah razı olsun. Öyle
şey olur mu?
BAŞKAN Âmin.
VI.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)
1.- Başbakan Binali Yıldırım
tarafından kurulan Bakanlar Kurulunun Programının
görüşülmesi (Devam)
BAŞKAN Efendim, şimdi, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci konuşmayı İstanbul
Milletvekili Sayın Doktor Mehmet Muş Bey yapacaklardır.
Buyurun Sayın Muş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 65inci
Hükûmet Programı üzerine AK PARTİ Grubu adına fikirlerimizi
belirtmek için söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, terörle mücadelede şehit olan
kahraman güvenlik güçlerimize Allahtan rahmet, ailelerine ve milletimize
sabırlar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
Bugün, malumunuz, 27 Mayıs darbesinin yıl
dönümü. Türk demokrasi tarihinde kara bir leke olan bu darbeyi
kınıyor, darbeciler tarafından idam edilen merhum
Başbakanımız Adnan Menderes ve Bakanları Hasan Polatkan ile
Fatin Rüştü Zorluyu minnetle yâd ediyor, Allahtan rahmet diliyorum.
Allah, devletimize, milletimize bir daha böyle kara günler
yaşatmasın. Bu darbenin tetikçiliğini yapan, bunu organize eden
her kimse bugün milletimiz lanetle onları da anmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 65inci Hükûmet
Programımız 5 ana başlıkta toplanmıştır:
Güçlü ekonomi, güçlü Türkiye, yeni anayasa ve sistem, insani kalkınma,
yaşanabilir şehirler ve çevre. AK PARTİ iktidarları güçlü
ekonomi ve güçlü Türkiye anlayışının geçmişte hep
hakkını vermiştir ve hiç şüphesiz bundan sonra da vermeye
devam edecektir. Yeni Bakanlar Kurulumuzun, başta Sayın
Başbakanımız Binali Bey ve bakanlarımız olmak üzere,
AK PARTİ hükûmetlerinin icraatçı ve reformcu kimliğini daha
yukarılara çıkaracağından hiç şüphemiz yoktur. AK
PARTİyi 2002den bu yana iktidarda tutan en önemli unsurlardan biri de
işte bu icraatçı ve reformcu kimliğidir. Türkiye, AK PARTİ
iktidarlarıyla on dört yıllık süreçte kendinden önceki iktidarlarla
mukayese edilecek, hatta daha fazla diyebileceğimiz proje ve hizmeti
Türkiyeye kazandırmıştır. 65inci Hükûmet
Programımızın güçlü ekonomi başlığında 3
temel unsur öne çıkıyor: Makroekonomik istikrarın ve
kazanımların korunması, mikroekonomik ve sektörel dönüşüm
ve üreten Türkiye.
Değerli milletvekilleri, Türkiye koalisyon
dönemlerinde olduğu gibi hangi makroekonomik parametrenin patlak
vereceği ve Türkiye'nin nasıl bir ekonomik krize sürükleneceği
korkusundan artık kurtulmuştur. AK PARTİ iktidarlarıyla
makroekonomik istikrar tesis edilmiş; Türkiye sürdürülebilir,
sağlıklı ve kesintisiz büyüme sürecine girmiştir.
Bakın, bir istatistik paylaşacağım, burası çok önemli:
Dünya Bankası verilerine göre Türkiye 2003-2015 yılları
arasında küresel büyümenin 1,8 katı fazla büyümüştür. Bu oran
1992 ile 2002 arasında 1,2dir, 1961 ile 1980 arasında küresel
ekonomiyle aynı oranda büyümeyi başarmıştır. Yani,
Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisiyle hemen hemen küresel ekonomik
büyümenin 2 katı bir büyümeyi sağlamayı başarmıştır.
Aynı şekilde cari açığın çözümüne yönelik önemli
tedbirleri de hayata geçireceğiz.
Değerli milletvekilleri, biz 36 milyar dolarla
ihracatı devraldık, bugün 150-160 milyar dolar bandına
Türkiyenin ihracatı çıkmış durumda. İşte,
önümüzdeki dönemde ihracatımızı toplam küresel ihracattan yüzde
1,5 pay alan bir seviyeye çıkarmayı Hükûmet programımızda
öngörüyoruz. İhracatın büyümeye katkısının önemli
seviyelere çıkarılacağı yine burada planlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyedeki refah seviyesinin
nereden nereye geldiğini mukayeseli olarak görmemiz lazım.
Bakın, Kalkınma Bakanlığının verileri var, IMFin
verileri de buna benzer. 1991 yılında Anavatan Partisinin tek
başına iktidarı sonlandığı zaman Türkiyede
kişi başına düşen millî gelir 3.577 dolardır, 2001
kriziyle bu rakam 3.019 dolar olarak hesaplandı ve 2002 yılında
da bu rakam 3.492 dolardı. Yani aradan geçen on bir yıllık
süreçte, bırakın kişi başına düşen millî gelirin
artmasını hatta aşağıya gittiğini buradan
üzülerek ifade ediyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi işte 3.492 dolar
kişi başına millî gelirle ülkeyi devralmış ve bunu 3
katına çıkarmayı başarmıştır.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
bakın, bizim millî gelirimiz artıyor da dünyanınki de
artıyor. Peki, oransal olarak biz gelişmiş ülkelerin millî
gelirlerinin hangi boyutuna geldik? Değerli milletvekilleri, 2002
yılında AK PARTİ iktidarı devraldığı zaman
Türkiyede kişi başına düşen millî gelir avro bölgesinde kişi
başına düşen millî gelirin yüzde 18iydi, bugün bu oran yüzde 30
bandına çıkmıştır. Amerika Birleşik
Devletleriyle mukayese ettiğimiz zaman onun yüzde 9uydu, bugün yüzde 20
bandına çıkmış durumdadır. Bunlar aslında
refahın nereden nereye geldiğini göstermektedir. Yine, Türkiye AK
PARTİ iktidarında üst, orta gelirli ülkeler seviyesine
çıkmıştır, yeni Hükûmet programımızla hedefimiz
yüksek gelirli ülkeler seviyesine Türkiyeyi çıkarmaktır. Enflasyon
ve faizlerin nereden nereye düştüğünü hepiniz biliyorsunuz, bunların
daha da aşağıya düşmesini sağlayacağız.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede ekonomik
krizlerin temel iki ana sebebi vardır. Bir tanesi yüksek bütçe
açıkları, bir diğeri de döviz kurları. Yani, döviz
kurlarındaki hareketlenme veya yüksek bütçe açıkları Türkiyeyi
nihayetinde bir krize sürüklemiştir. İşte, AK PARTİ
iktidarlarının önem verdiği ve bundan sonraki süreçte önem
verilecek önemli konulardan bir tanesi de budur yani AK PARTİ mali
disiplinden asla taviz vermedi ve vermeyecek.
Değerli milletvekilleri -bugün itibarıyla-
geçen yıl yüzde 1,2dir bütçe açığı,
devraldığımız zaman yüzde 11di yani çok ciddi bir
şekilde bu azalmıştır. İnşallah 2019-2020ye
kadar da bütçe açığı meselesini Türkiyenin gündeminden
çıkartmış olacağız.
Burada sırası gelmişken ocak-nisan
bütçe gerçekleşmelerini de vereyim. Bütçemiz 5,4 milyar TL fazla
vermiştir, bunu da Genel Kurula arz ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Özel sektörün rekabet gücünü artırıcı
ve maliyetlerini düşürücü bütüncül bir yatırım politikası
uygulamaya geçirilecektir. Kamu-özel iş birliği modelini çok daha
etkin vaziyette kullanacağız. Burada özel altyapı fonunu kuracak
ve projeye dayalı özel kredi ve fon tedarikini inşallah
sağlamaya çalışacağız.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı
döneminde ve şu anki Sayın Başbakanımız Binali
Yıldırım Beyin Ulaştırma Bakanı olduğu
dönemde özellikle bu kamu-özel iş birliği modeli çok etkin bir
şekilde kullanıldı. Bakın size birkaç tane istatistik
vereyim. Kamu-özel iş birliğinin başladığı
1986dan günümüze kadar toplam 198 proje sözleşmesi imzalanmış.
2015 fiyatlarıyla bunların değeri 115 milyar dolardır. Bu
projelerin 9 milyar dolar değerindeki 65i 2002 öncesine, 106 milyar dolar
değerindeki 133 proje ise 2002 sonrasına aittir. Aslında bu da
AK PARTİ hükûmetlerine ve Türkiye ekonomisine olan güvenin önemli
göstergelerindendir.
Yine, değerli milletvekilleri, kamu
alımlarının kaldıraç gücünü kullanmak suretiyle yerli
teknoloji ve yerli üretim desteklenecektir. Kalkınma Bankası,
stratejik sektörlerde yapılacak yatırımları fonlanması
amacıyla yeniden yapılandırılacak, mali yapısı
güçlendirilecektir.
Değerli milletvekilleri, bizim Hükûmet
programımızda bir diğer başlığımız da
yeni anayasa ve sistemdir. Biz burada, hem kurulan Anayasa Uzlaşma
Komisyonunda hem de Hükûmet programında yeni Anayasayla beraber öncelikli
olarak başkanlık sistemini teklif ediyoruz. Peki, neden
başkanlık sistemini teklif ediyoruz, bunun sebeplerini bizim izah
etmemiz lazım. Yani, başkanlık sistemi olduğu zaman da
sürekli, ilanihaye kimse olmuyor, yine seçime gidiliyor, sandıkta kim
kazanırsa yönetime o geliyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede güven ve
istikrarın kurumsallaşması için başkanlık sisteminin
önemli olduğunu düşünüyoruz. Parlamenter sistemin en
başarılı örneklerinin bulunduğu Avrupada 2008 küresel
krizi ve Avrupa borç krizi sonrası koalisyon kaynaklı siyasal
istikrarsızlıklar baş ağrıtmaya
başlamıştır. Küresel krizden hâlâ tam anlamıyla
çıkamayan Avrupa, koalisyonlar, zayıf hükûmetler sebebiyle bir de
siyasal krizler tehdidi ile karşı karşıyadır.
Bakın, 14 Eylül 2014 yılında İsveçte seçimler
yapılıyor, seçim sonrası tek başına bir iktidar yok ve
bir koalisyon kurulamıyor, bir azınlık hükûmeti kuruluyor.
Azınlık hükûmetine destek veren partiler 2015 bütçesine destek
vermeyeceklerini açıklıyorlar ve İsveçte 22 Martta erken seçim
kararı alınıyor, sonra, pek çok uğraştan sonra bu
süreç hal yoluna konulmaya çalışıldı. İspanyada dört
aylık koalisyon görüşmelerinin sonuç vermemesi neticesinde 26 Haziranda
tekrar seçime gitme kararı alındı. Belçikada 2010
yılında yapılan seçimlerden beş yüz kırk gün sonra
ancak koalisyon kurulabildi. 2014 seçimlerinden sonra ise ancak dört ay
geçtikten sonra koalisyon kurulabilmiştir ve bu da Avrupada aslında
istikrar sorunun ortaya çıktığını göstermektedir.
İtalya altmış dokuz yılda 63 hükûmet ve son dört yılda
da 4 hükûmet değişikliğiyle en sık hükûmet
değişikliği yaşayan ülkedir. Burada en son yapılan
malum yasayla -biliyorsunuz, Italicum- yüzde 40 ve üzeri alan parti tek
başına ülkeyi yönetme yetkisini alacaktır. Neden bu adımlar
atılıyor? Çünkü istikrar noktasında
zayıflığı gördükleri için bütün bu ülkeler bir çözüm
bulmaya çalışıyorlar.
Ve değerli milletvekilleri, Türkiyede tek
başına iktidarlar döneminde Türkiye hep daha hızlı
büyümüştür. Bakın, tek başına iktidarlar döneminden,
1950den itibaren aldığımız zaman yüzde 5,6 ortalama büyüme
varken koalisyonlar döneminde bu yüzde 3,96dır. Ve Türkiyenin en büyük
krizleri, en derin krizleri 1978, 1994 ve 2001 krizleridir, bunlar hep
koalisyon dönemlerinde yaşanmıştır. Türkiye 1950
yılından günümüze 7 defa negatif büyüme
yaşamıştır. Bunların 2si, 1954 ve 2009
yılları sadece tek başına iktidarlarda; 5 tanesi, 1979,
1980, 1994, 1999 ve 2001 yılları koalisyon dönemlerindedir.
İşte, değerli milletvekilleri, bir
büyüyüp bir küçülerek kalıcı refah sağlanmaz. Şu an
itibarıyla Türkiye 25 çeyrektir kesintisiz büyüme sağlıyorsa
bundan dolayı kalıcı bir refah Türkiyede üretilebiliyor ve
Türkiyenin hızlı karar alan ve uygulayan, icra gücü yüksek bir
yürütme erkine ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Denge denetim
mekanizmasının tam işlemediği mevcut sistem aslında
tam olarak parlamenter bile olmayan, ne olduğu belirsiz bir sistemdir ve
2014 Haziranında, 2007 yılında yapılan değişiklikle
beraber, artık Cumhurbaşkanı da halk tarafından seçilecektir
ve 2014 yılında ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak da
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ülkeye
hizmet etmeye başlamıştır.
Keskin güçler ayrılığı ve denge
fren mekanizmasına dayanan demokratik bir başkanlığı
Türkiyeye kazandıracağız. Şuranın altını
özellikle çizmek istiyoruz: Üniter yapıyı esas alan
başkanlık sistemi olacaktır bizim getirdiğimiz
başkanlık sistemi çünkü başkanlık dediğimiz zaman
çok farklı noktalara bu maalesef çekilebiliyor.
Değerli milletvekilleri, burada, Meclis
çatısı altında Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu.
Bakın, hep özgürlüklerden, fikir özgürlüğünden dem vuranlar, AK
PARTİnin getirdiği başkanlık teklifine tahammül bile
gösteremeyerek masayı devirmiştir. Kan dökmeden başkanlık
sistemi gelmez. diyenler şunu iyi bilmelidir ki ülkede hangi sistemin
geleceğine sadece ve sadece millî irade karar verir yani bu ülkede hükûmet
sistemi kanla değil, sandık yoluyla değişir ve
değişecektir. Türkiyede ilk kez, olağanüstü şartlar ve
darbe olmadan sivil, demokratik, çoğulcu ve özgürlükçü bir anayasa
yazılacaktır.
Değerli milletvekilleri, devletimiz, tüm gücü
ve imkânlarıyla her türlü terör örgütüyle mücadele etmekte ve son terörist
yok edilene kadar bu mücadeleyi sürdürme kararlılığını
göstermektedir. Bu noktada en ufak bir tereddüt yoktur. Devletimizin bu
kararlı mücadelesi neticesinde terör örgütü ağır kayıplar
vermekte, kırsalda ve şehirlerde büyük darbeler almaktadır.
Terör örgütü için artık sonun başlangıcıdır. Tabii,
terörle mücadele, sadece dağdaki teröristlere darbe vurarak değil,
onlara destek verenlerle ve siyasi temsilciliklerini yapanlarla da ilgilidir.
Zira öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki terörün
sözcülüğünü yapanlar, terörist ve canlı bomba cenazelerine gidip
dağa çıkmayı âdeta teşvik ediyor, hatta yanlış
ihbarda bulunup güvenlik güçlerimize pusu kurulmasını
sağlıyor. Bakın daha geçtiğimiz hafta, bu Meclis
çatısı altında kendisine milletin vekili diyenler, yine bir
terörist cenazesinde dağa çıkmayı âdeta özendirdiler. Elbette
teröristin siyasi sözcülüğünü yapanlar, teröre hamilik edenler, eninde
sonunda hukuk önünde hesap verecektir. İşte bunun içindir ki Gazi
Meclis çatısı altında dokunulmazlıklarla ilgili Anayasa
değişikliği gerçekleştirildi. Böylece, teröre açıktan
destek verenlerin yargı önünde hesap vermesinin önü açılmış
oldu. Şunu da üzülerek ifade etmek durumundayım: Bu oylama
esnasında daha önce evet oyu vereceğini söyleyenler, vermiş
oldukları sözü çiğneyerek önce teklife hayır oyu vermiş,
sonra milletten korkarak referandum riskini göze alamayıp yine çark
etmişlerdir. Bunu da milletimizin bilmesi lazım.
Terörün siyasi sözcülüğünü yapanlar, terör
destekçilerini yargıdan kurtarmaya çalışanlar, onlara akıl
verenler, rota çizenler, yol göstermeye çalışanlar elbette bu suça
ortak olanlardır. Buradan şunu açıkça ifade etmek istiyorum:
Teröre destek verenler, çocukları katledenlerle iş birliği
yapanlar, Dreyfus gibi değil, hak ettikleri şekilde yargıya
hesap vereceklerdir. Yine terör iş birlikçileri ve terör sözcülerini mağdur
göstermeye çalışanlar şunu bilsin ki, asıl mağdurlar
otobüs duraklarında anne karnında katledilen bebeklerdir, asıl
mağdurlar teröristlerin katlettiği vatan evlatlarıdır,
asıl mağdurlar yetim kalan çocuklar, dul kalan kadınlar, evlatsız
kalan annelerdir.
Değerli milletvekilleri,
bölge halkı ve esnafı terörün siyasi sözcülüğünü yapanlara
destek vermiyor, tam tersine, tepki gösteriyor. Teröre destek verenler,
sözcülüğünü yapanlar bölge halkı ve esnafı tarafından her
gün lanetleniyor. Bölgede çarşıya çıkacak yüzleri kalmadı.
Hendek kazanları anlayın., Hendek kazmak meşrudur., Bu
memleketten defolup gideceksiniz., Keleşleri size çevirmesini biliriz.,
PKKnın uyguladığı terör değildir. diyenlere
Diyarbakırlı, Cevatpaşa Mahallesinden bir kardeşimiz
şu ifadeleri kullanıyor: Evimizi başımıza
yıktınız. Hainler burada. Gelmeyin buraya, daha niye
geliyorsunuz? Altı ay sokakta kaldık, ne işiniz var sizin
buralarda? Gidin, terk edin burayı. Evimizi başımıza
yıktınız, daha ne istiyorsunuz bizden? Yeter artık,
Allahtan korkun, utanmazlar! Bir de utanmadan buraya geliyorlar. (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz
haftalarda terör örgütü PKKnın Diyarbakır Dürümlüde
yaptığı katliamı hepiniz biliyorsunuz. Böyle bir
vahşeti, böyle bir caniliği kelimelerle ifade edemiyorum. Tam 15 ton
patlayıcıyla 16 insanımız, canımız katledildi. Kim
bilir amaçları bu 15 ton patlayıcıyla kaç bin insanı
öldürmekti. Bakınız, bu olaydaki önemli bir husus da orada
köylülerimizin patlayıcı dolu kamyonu fark etmesi ve buna
karşı çıkarak kamyona müdahale etmesidir. Yani bölge halkı
canı pahasına PKKnın bu katliam kamyonlarına artık
yeter demiştir.
Devlet, değerli milletvekilleri, bölge
halkının yanındadır. Terörle mücadeleye güçlü destek veren
bölge halkımız müsterih olsun. Terör nedeniyle oluşan her türlü
mağduriyetleri giderilmektedir ve giderilmeye devam edecektir. Birileri
evleri yıkan, can alan terör örgütüne destek verirken bizler, evleri
onaran, bölgeye can veren politikaları bir bir uygulamaya
koyacağız.
Burada, değerli milletvekilleri, değinmek
istediğim bir iki konu daha var. Bakın, Nusaybinde terör örgütü
özellikle okulları hedef alıyor. Neden bu okulları hedef
alıyor? Çünkü bölgedeki çocuklar okumasın, orada cehalet kol gezsin
ki istedikleri gibi propaganda yapabilsinler. Bu okullar, işte, bölgedeki
tahribatı ortaya koyuyor. Bunları yapan terör örgütü. Amacı
oradaki gençlerin bilgilenmesini, eğitim almasını,
okumasını engellemek. Stratejik olarak buraları seçiyorlar,
rastgele hedef seçmiyorlar, özellikle eğitim kurumlarını,
çocukların bilgi almasını, bir şeyler öğrenmesini
engellemeye çalışıyorlar.
Aynı şekilde, az
önce burada söz alan hatipler geçen konuşmalarda tarımla alakalı
şöyle bazı ifadeler kullandı ama ben biraz bilgi vereyim.
Bakın, Türkiyenin tarımsal ihracatı 2015 yılında 16,8
milyar dolardır; tarımsal ithalat ise 11,2 milyar dolardır ve
Türkiye 5,6 milyar dolar dış ticaret fazlası vermektedir.
2003-2015 döneminde Türkiye tarımda toplam 53 milyar dolar dış
ticaret fazlası vermiştir. Aynı şekilde, mısır
üretimimiz, bu noktada, yüzde 205 artarak 2,1 milyon tondan 6,4 milyon tona
ulaşmıştır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Cargille çok mısır lazım. Tatlandırıcı için çok
mısır lazım.
MEHMET MUŞ (Devamla) Çeltik üretimimiz yüzde
156 artarak 306 bin tondan 920 bin tona çıkmıştır.
BÜLENT BEKTAŞ YENEROĞLU (Giresun)
Tarıma girme, tarıma girme, altından çıkamazsın!
MEHMET MUŞ (Devamla) Ayçiçeği yüzde 98
artarak 850 bin tondan 1 milyon 681 bin tona çıkmıştır.
Buradaki artışlar, aslında, tarımsal üretimimizin ülke
olarak nereye geldiğini en iyi şekilde göstermektedir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tek bir ürün
artmış, o da mısır artmış Mehmetçiğim,
mısır; o da Cargille lazım.
MEHMET MUŞ (Devamla) Ben 65inci Hükûmet
Programımızın milletimiz, ülkemiz için hayırlara vesile
olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Muş.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın grup başkan vekili konuşması sırasında,
defalarca, partimize yönelik sataşmalarda bulundu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) PKKya söyledi.
MEHMET MUŞ (İstanbul) İsim
zikretmedim, isim söylemedim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani,
terörün siyasi uzantısından Diyarbakırda sokağa
çıkamayacak duruma geldiğimize kadar gerçek olmayan bilgilerle
sataştı; 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Efendim, tutanaklara bakmam lazım
çünkü benim tespitlerimde böyle bir durum yok.
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Tutanağa
gerek yok, her şey ortada.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkanım, tutanağa gerek yok.
BAŞKAN Bakacağım efendim, gerek
var, ben gerek görüyorum.
Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) O zaman
takip edemiyorsunuz herhâlde.
BAŞKAN Ediyorum efendim, çok iyi takip ediyorum.
Ben neyi takip ettiğimi bilirim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bize
BAŞKAN İdris Bey, lütfen
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
milletvekillerinin, burada açıkça terörü desteklediğini
BAŞKAN Bakacağım efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
burada
yaptığımız konuşmalara atfen çok farklı bir takım
anlamlarda
BAŞKAN Sayın Baluken, tutanaklara
bakacağım ve ona göre kararımı vereceğim. Bu
kararı verme yetkisi bana ait efendim.
Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Size
aittir ama Genel Kurulu dikkatle takip etmenizi öneriyorum.
BAŞKAN Ediyorum efendim, çok iyi takip
ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bu kadar
aleni sataşmaları tespit etmemişseniz hakikaten iyi idare
edemiyorsunuz.
BAŞKAN Beyefendi, çok iyi takip ediyorum,
tekrar etmeyelim sözlerimizi.
Efendim, şimdi şahısları
adına ilk konuşmayı Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mehmet
Parsak Beyefendi yapacaklar.
Buyurun Sayın Parsak. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Türk milleti,
saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında Gazi Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
65inci Hükûmet Programı üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Şimdi, benden önce grubumuz adına
konuşan hatipler, mesela grup başkan vekilimiz, bu Hükûmet
programının hazırlanmasındaki özensizliklerden hareketle,
kanunu dahi çıkmış vaatlerin bu programda da yer almaya devam
etmesi ve bu yönüyle âdeta bir kopyala yapıştır Hükûmet
programı olması itibarıyla ve yine Samsun Milletvekilimiz Erhan
Usta Bey de özellikle ekonomik ağırlıklı olmak üzere bu
Hükûmet programında yer alan yanlışlıkları
sırasıyla ifade ettiler.
Bir Hükûmet programını görüşüyoruz ve
bu Hükûmet programını görüşürken şu anda bir toplantı
yeter sayısı istense bunu karşılayacak bir sayı yok.
Bunu da ifade etti bizim grup adına konuşan hatiplerimiz. O yönüyle
bir heyecansızlık var. Yani ben yeni bir milletvekiliyim nispeten ama
önceki programlara da baktığımızda böyle bir
heyecansızlığı görmedik.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hiç olmadı,
ilk defa oldu.
MEHMET PARSAK (Devamla) Yani bunu bizden önceki
hatipler de ifade ettiler. Bu, esasen Genel Kuruldaki tabloda da ortada.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Olması
gereken her zaman burada, merak etmeyin.
MEHMET PARSAK (Devamla) Şimdi, ben de,
müsaadeniz olursa bu heyecansızlık, bu özensizlik ve bunlardan
kaynaklanan trajikomiklikle alakalı olarak meselenin siyasi özüyle
alakalı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Sayın Başbakan, Sayın sabık
Başbakan Davutoğlu son seçimde aldığı yüzde 49,5 oyla
partisini tek başına iktidara taşımış
olmasına rağmen, bütçesinin Mecliste onaylanmasından iki ay
sonra kendi lideri ve kendi partisi eliyle iktidardan
uzaklaştırılan ilk Başbakan olarak tarihe geçmiştir.
Cumhurbaşkanımız kırmızı çizgimizdir. demek
kendisini kurtarmaya yetmemiş, önce kendi partisinin yönetim kurulunca
yetkileri elinden alınmak suretiyle refüze edilmiş, ardından da
doğal lideri tarafından görevden el çekmek zorunda
bırakılmıştır.
Sayın Davutoğlunun maşeri vicdandaki
rahatsızlığı şahit göstererek kendisinin haksızca
ve zorla görevden alındığını anlatan siteminin kongre
divan başkanının Burası Tayyipin partisi! nidaları
arasından geçip de kulaklara ve gönüllere ulaşması mümkün
olmamıştır. Ne seçilmiş Başbakana görevden el çektiren
güç ne de kendisine haksızlık yapıldığını
düşünen sabık Başbakan başta kendisine oy veren 24 milyona
yakın seçmen olmak üzere kamuoyuna bir açıklama yapma gereği
duymamıştır. AKP kadrolarının olup bitenlerden
çıkaracağı ders, aynı şeyleri yapıp farklı
sonuçlar beklemek olmamalıdır. Cumhurbaşkanıyla
aralarındaki antidemokratik ilişkide sadece kendi taraflarında
değişiklik yaptıkları sürece aynı kaderi yaşamaya
devam edeceklerdir. Bilmelilerdir ki Sayın Tayyip Erdoğanın
tutum ve tavırlarında bir değişiklik
olmadığı sürece, bu ülkede onun istediği tipte bir
başkanlık olmayacaktır ama onun istediği tipte bir
başbakanlık olacaktır. Sabık Başbakan
Davutoğlunun çocukluk hatırasına telmihen, bu
başbakanlık tipinin adı da kamuoyunca bize göre
konulmuştur: Müsamere başbakanlığı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Ayıp, ayıp!
MEHMET PARSAK (Devamla) Hiç ayıp bir şey
söylemedim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Ayıp! (Gürültüler)
BAŞKAN Müdahale etmeyiniz efendim, sayın
milletvekilleri
MEHMET PARSAK (Devamla) Kabine dışı
kalanlara partide ve Mecliste görev alabileceklerini söyleyerek onları
teskin eden de Sayın Binali Yıldırım değil,
Cumhurbaşkanı olmuştur. Böylece, listeleri yapanın da kim
olduğunu dosta düşmana göstermek istemiştir.
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş)
Siz kendinize bakın, kendinize!
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Size ne ya!
MEHMET PARSAK (Devamla) Şu anda bizi
değil, 65inci Hükûmeti, AKPyi konuşuyoruz.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Bir kongre bile yapamadınız!
MEHMET PARSAK (Devamla) Dolayısıyla,
bunlarda hiç saygısızlık yok, hakkaniyetsizlik yok,
konuşmaya devam edeceğiz.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Seni konuşalım!
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) AK
PARTİnin iç işleri bizi ilgilendirir, sizi değil.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) 10 Temmuza gel bakayım, 10 Temmuza; gel
bakayım 10 Temmuza!
BAŞKAN Efendim, müdahale etmeyiniz.
Sayın Hatip, Meclise karşı
konuşunuz.
MEHMET PARSAK (Devamla) Kurulduğu günden beri
vesayete karşı bir mücadele verdiğini söylemekle itibar ve
sempati kazanmak isteyen AKP, hem parti yönetiminde hem de devlet yönetiminde
vesayetin dik âlâsını hem yaşayan hem yaşatan hem de
savunan tek oluşum hâline gelmiştir, ne yazık ki bunları
üzülerek ifade ediyorum.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Sen kendine üzül, kendine!
MEHMET PARSAK (Devamla) Sayın
Cumhurbaşkanının makam verdiği her kişi, siyasi
geleceğinin millet iradesinden çok efsanevi liderim güzellemelerine
bağlı olduğunun farkındadır. Ne var ki bu, vasilerine
yetmemektedir. Onlara kendi çalışma arkadaşlarını bile
belirleme hakkı tanımayan kişi, her fırsatta patronun kim
olduğunu gösterme gayretindedir.
On dört yıllık iktidarlarında on
beş yıllık partilerinin kendi kural ve organlarıyla
bağımsız işleyebilme erginliğine erişememiş
olduğunu ilan etmeleri ve bundan kişiliklerinin örselenmeyişi
kendi bilecekleri iştir. Ne var ki Burası Tayyipin partisi.
sedası, Burası Tayyipin ülkesi. edasıyla söyleniyorsa
işte, bizim itirazımız bunadır. Bugünümüzü sağlayan
Ulu Önderin açtığı yolda, gösterdiği ülküye yürümemizden
rahatsız olup da Neden varlığım Türk
varlığına armağan olacakmış ki? diyerek
Andımızı yasaklayanlar, Ey bugünümüzü sağlayan lider!
Yolun yolumuzdur. Varlığımız varlığına
armağan olsun. deme noktasına gelmişlerse kişilikleriyle
ilgili kısmı kendi bilecekleri iştir.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Enerjini
tüketme, yoluna bak sen!
MEHMET PARSAK (Devamla) Ancak, milletin onlara
verdikleri makamları bu uğurda kullanmaya yelteneceklerse işte
buna da itirazımız vardır.
Sayın milletvekilleri, son bütçe
görüşmeleri üzerinden henüz üç ay geçmişken Hükûmet programı
vesilesiyle AKPnin yıkım tablosunu yeniden dile getirmemiz, bu
müsamereye katılmanın ötesinde bir anlam
taşımayacaktır. Aradan geçen kısa sürede
değişenler sadece bir genel başkan, bir başbakan, ellerinde
ülkemizin azalan itibarı ve şehitlerimizin artan sayısı
olmuştur.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) 10 Temmuza gel.
MEHMET PARSAK (Devamla) Ben doğrulardan
bahsediyorum, bunlardan rahatsız olmaya gerek yok.
Bunların dışında ne AKPnin tek
adam sevdası ne de tek adamın hukuksuz tutum ve
davranışı gene ne yazık ki değişmemiştir. Ne
kamu düzeni sağlanabilmiş ne millî gelir artabilmiştir. Ne
yargı bağımsız ne de basın özgür olabilmiştir. Ne
dış politikada saplandığımız bataktan çıkabilmişiz
ne de Suriye sınırımızdan uçağımızın
burnunu çıkarabilmişiz. Ne PKKnın ne de IŞİDin
canlı bombaları patlamadan yakalanabilmiş ne
Katyuşaların Kiliste can alması engellenebilmiş ne de
bombaların düşmesini yer çekiminin varlığına
bağlayan AKP valilerinin pişkinliğinden kurtulabilmişiz. Ne
ülkemizdeki mültecilerin sayısı azaltılabilmiş ne de
Türkiye ABye 3000 yılında üye olur. diye dalga geçilmesi
engellenebilmiştir. Ne kadın cinayetleri ne çocuk istismarı
önlenebilmiş ne millî eğitimdeki kalite düşüşü
durdurulabilmiş ne de çocuklarımızın uyuşturucunun
pençesine düşmesinin önüne geçilebilmiştir. Ne iktidar zengini
yaratma ne de partizan kadrolaşma çabasından vazgeçilmiş, Büyük
projelerin mimarı. diye Başbakan atanmış ama ne o büyük
projeler aynı iktidar arsızı müteahhitlere verilmekten
vazgeçilmiş ne de o projelerde çalışan işçilerin
haklarına sahip çıkılabilmiştir.
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) Projeleri iyi
oku, iyi oku. O projeleri iyi oku.
MEHMET PARSAK (Devamla) Saygıdeğer milletvekilleri,
Sayın Davutoğlu, kendi döneminin hemen başında
şeffaflık ve siyasi ahlak konularında yasal düzenlemeler
yapacağını ve yolsuzlukla suçlanan 4 bakanın Yüce Divanda
yargılanmaları gerektiğini söylemişti. Bu tür düzenlemelere
sıcak bakmadığını belirten Sayın
Cumhurbaşkanının Başbakana verdiği cevap ise Böyle
olursa, görev alacak il ve ilçe başkanı bulamazsınız.
şeklinde olmuştu. Yolsuzluk şaibesiyle
yargılanmalarını istediği 4 bakan ise AKP
milletvekillerinin oylarıyla Yüce Divana gitmekten kurtulmuş, bunun
da ötesinde, yolsuzlukların odağındaki isme Sayın
Davutoğlunun 2 bakanı birden yine ne yazık ki plaket
vermişti.
Sabık Başbakanın gidişindeki bir
başka gerekçenin ise başkanlık sistemi karşısında
ikircikli tavrı olduğu düşüncesindeyiz. Bu da demektir ki bu
sistemi canla başla savunmak, artık Sayın Recep Tayyip
Erdoğan tarafından belirlenen yeni kadrolara
kalmıştır.
Yeni Kabinedeki dikkat çekici
değişikliklerden biri de, ne yazık ki Millî Eğitim
Bakanlığında yaşanmıştır. Bu
değişiklikle Millî Eğitim, AKP iktidarında bakanı en
çok değişen bakanlık olma özelliğini korumaya devam
etmiştir. Her gelen bir öncekinin yaptığını
beğenmeyen ve sistem değişikliklerine giden bakanların
elinde Millî Eğitim, âdeta, ne yazık ki deneme tahtasına
dönüşmüştür.
65inci Hükûmetin gerçek
niteliği hakkında bize en doğru bilgiyi verecek olan
değişenlerden ziyade değişmeyenlerin kim olduğudur
kuşkusuz. Sayın Binali Yıldırım Hükûmetinin en net
mesajı, İçişleri ve Adalet Bakanlarını yerlerinde
tutmakla
Bunun gerçekte kimin tasarrufu olduğu ve hangi amaca hizmet
etmesi beklendiği ise sır değildir. Sayın
İçişleri Bakanı Efkan Ala Kapılarını
kırıp gazetecileri gözaltına almak için yasalara gerek olmadığını,
Anayasayı ise zaten tanımadığını söyleyebilen
bir İçişleri Bakanı olarak kayda geçmiştir. Yüksek perdeden
konuşmaları sizi yanıltmasın, Peygamber kibre
kapıldı biz kapılmadık. diyecek kadar da ne yazık ki
tevazu sahibi görünmüştür.
İÇİŞLERİ
BAKANI EFKAN ALA (Bursa) Yalan söyleme, ayıp! Paralelcilerin
yalanını söyleme!
MEHMET PARSAK (Devamla) - Adalet
Bakanı hakkında da benzer durumlar ne yazık ki söz konusudur.
Bu çerçevede
baktığımızda, hakikaten, bu 65inci Hükûmetin
kurulmasındaki siyasi sebepleri, gerçek anlamda, tutarlı bir
şekilde milletimize de, tarihe de izah edebilmek mümkün değildir.
Bütün bunlara rağmen
milletimizin, devletimizin menfaatlerini düşünmek suretiyle kalbî bir
duamı paylaşarak sözlerimi sonlandırmak istiyorum. Her şeye
rağmen biz Hükûmetin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Mehmet Bey, bir dakikada tamamlar
mısınız?
MEHMET PARSAK (Devamla) Aslında gerek de yok
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Bir dakikada toparlar
mısınız?
MEHMET PARSAK (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Biz bütün bu eleştirdiklerimizin hepsini şunun
için ifade ediyoruz
Aralarda sataşmalarda bulunuldu, hatta Doğru
oku. falan da denildi, bunları da hiç yakıştıramadık.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Sana yakışanı söyle sen.
MEHMET PARSAK (Devamla) Ama, sonuç
itibarıyla, yeni bir Hükûmetin kurulma süreci gerçekleşiyor.
Söylediklerimizin hepsi de doğru referanslarla söylenilmiş, ifade
edilmiş, kayıtlara geçmiş durumda.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Sen 10 Temmuzu bir hatırla bakalım.
MEHMET PARSAK (Devamla) Hiç yakışmaz
size bu 10 Temmuzdan vesaireden söz etmek. Bir şey söylemeye
çalışıyorum: Sonuç itibarıyla, her şeye rağmen,
iktidar çoğunluğu AKP Grubunun elinde ve Türk milleti, Türk devleti
için bir şeyler yapmak durumunda olan AKP Hükûmeti, 65inci Hükûmet olarak
kurulurken bu söylediklerimizi de nazara alarak hükûmet ederse bundan
milletimiz kârlı çıkar. Biz de bu eleştirileri sorumlu siyaset
anlayışımız çerçevesinde ifade ediyoruz.
Bu vesileyle, saygıdeğer hazırunu ve
Gazi Meclisi bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Parsak.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Bursa) Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
İki dakika, lütfen
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
15.- İçişleri Bakanı Efkan Alanın,
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın 65inci Hükûmet Programı
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Bursa) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; burada konuşma
yapan arkadaşımız, bir paralelci yalanı bana izafe ederek
burada söyledi. Bir kere, ben imam-hatip mezunuyum, bunu söylemek istemezdim.
Size bunu söyleyenlere dinin ne demek olduğunu anlatacak kadar birikime
sahibim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Gene kibir var ne
yazık ki Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) Burada sizin bu konuya ne kadar yabancı olduğunuz
Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem diyerek söze
başlanır.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Çok ayıp, çok
ayıp! Çok ayıp sana!
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) Siz daha Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemi
andığınızda arkasından ne söylemeniz gerektiğini
bilmeyecek kadar bu konulara yabancısınız. Onun için, elinize tutuşturulanı,
kulağınıza üflenenleri burada söylemeyiniz.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Bu
ağır bir laf oldu.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) Biz bu konuya baş koymuşuz; biz, Kur'an, sünnet
dediğiniz zaman kendi hayatımızı bu konuya feda edecek
kadar bu konuların şuurunda olan insanlarız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bizim siyaset yapma nedenimiz,
dünyaya geliş nedenimize hizmettir ama siz, dünyaya geliş nedeninin
ne demek olduğunu bilmek istiyorsanız bir mümin ve Müslüman muvahhit
için, o zaman gidin bu konularda araştırma yapın. Size
harcayacak daha fazla vaktim yok. Bu bir.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Gene aynı
kibir Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Devamla) İkincisi, değerli arkadaşlar, sizler, mevzuata
hapsolan bir siyaset izleyebilirsiniz. Bizler, mevzuatı
değiştirmek için buradayız. Biz, mevzuatta kendimizi,
yapacaklarımızı bağımlı hissedersek
Elbette
uyuyoruz, onu hep söyledik ama değiştirmek için burada siyaset
yapıyoruz. Her ağzınızı
açtığınızda Mevzuatta şöyle bir şey var,
mevzuatta böyle bir şey var, şurayı kırın...
Türkiyede bir darbe teşebbüsü olmuştur. O darbeyi neyle
önleyeceğiz? Tankla gelirlerse tankın üstüne çıkarız,
kapıların arkasında planlarlarsa kapıları
kırarız. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
Efendim
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
tabii, aslında, Sayın Bakan, yaptığı
konuşmayı şöyle bir daha dinlese biraz ibret alsa
Ve kendisinin
de kimseye dini öğretmeye haddi olmadığını buradan ifade
etmek isterim. Sayın Bakan kendi haddini bilsin, kendi konumunu bilsin.
(MHP sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Bursa) Sen de haddini bil ve konumunu bil ya!
OKTAY VURAL (İzmir) Elhamdülillah bir
Müslüman olarak dinimizi senden öğrenecek değiliz.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
(Bursa) Ben de senden öğrenecek değilim!
OKTAY VURAL (İzmir) Onun için bu
ifadelerinize dikkat ediniz.
BAŞKAN Oktay Bey, şahsiyata dökmeyelim.
Teşekkür ediyorum.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Aynı kibirli
tutumu devam ettiriyorsunuz Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) Burada ses
kaydınız var. Biraz nedamet getirin, özür dileyin! Yeter!
BAŞKAN Oktay Bey, rica ediyorum, lütfen
tırmandırmayınız. Herkes kendi görüşünde serbesttir,
hürdür ve kendi görüşünde herkes
OKTAY VURAL (İzmir) Benim görüşüm
değil, dinimizle ilgili bir konu olduğu zaman onun haddini bilmesi
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Yani Hazreti
Peygamberin adından sonra sallallahu aleyhi ve sellem denilmesi
gerektiğini herkes biliyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Söylemedim diyor, yalan diyor.
BAŞKAN Görüşler şahıslara
aittir ve muhteremdir.
Teşekkür ediyorum.
Efendim, şimdi söz sırası
OKTAY VURAL (İzmir) Kendisi Erzurumda
konuşmamış böyle de kalkıp burada ahkâm kesiyor! Daha
söyleyecek çok şeyim olur, bir daha da kürsüye çıkma öyle. Çok sözüm
olur, biliyorsun.
BAŞKAN Oktay Bey
VI.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)
1.- Başbakan Binali Yıldırım
tarafından kurulan Bakanlar Kurulunun Programının
görüşülmesi (Devam)
BAŞKAN Efendim, şimdi söz
sırası Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı
Sayın Profesör Doktor Numan Kurtulmuş Beye aittir.
Buyurunuz Beyefendi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
65inci Hükûmetin programıyla ilgili
görüşmeler sırasında burada görüşlerini bizlerle
paylaşan ve görüşlerinden istifade ettiğimiz, katkı sunan
bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Sözlerimin başında da -bugün tesadüf
olarak 27 Mayısın yıl dönümünde, 27 Mayısta
konuşuyoruz- Türkiye siyasi tarihinin o kara gününü, maalesef, lanetle,
ibretle bir kere daha hatırlıyoruz; 27 Mayıs darbesinde milletin
emeğini, milletin siyasi iradesini yok sayarak milletin canından çok
sevdiği siyasi liderlerini darağacında şehit eden
anlayışı, darbeci anlayışı, baskıcı
anlayışı bir kere daha lanetliyoruz; Türkiye'nin bir daha o
günlere geri dönmemesi için de yüce Meclisin, elinden geleni yapması
gerektiğini bir kere daha ifade ediyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yine, aynı şekilde, 27 Mayıs darbesi
sonrasında idam sehpasında şehit edilen Menderesi, Zorluyu ve
Polatkanı rahmetle, minnetle anıyoruz. Benden evvel değerli
arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, bu memlekete
her türlü hizmet yapmış olan bütün geçmişlerimizi de
hayırla, minnetle, şükranla yâd ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri; 65inci Hükûmet, eğer bir isim koymak gerekirse, bir
reform, atılım ve icraat hükûmetidir. Bu anlamda bu Hükûmet,
geçmiş on dört yıllık süre içerisinde AK PARTİ hükûmetleri
tarafından Türkiyede yapılan değişimleri öncelikli olarak
sistematik hâle getirmek, yani bunları dönüşüm süreçleri içerisinde
tamamlayarak siyasi, ekonomik, toplumsal ve hukuki reformları
sonlandırmak durumundadır. Bu çerçevede, bizler fâni insanlar olarak
biliyoruz ki her birimiz, ülkeyi hangi seviyede yönetirsek yönetelim hepimiz
fâni insanlarız. Yapmamız gereken, milletin üzerimizde olan
hakkını yerine getirmek, bu ülkede demokrasiyi bütün kurum ve
kurallarıyla yerleştirmek ve millete hizmet yolundaki sistematik
değişimleri, reformları kalıcı hâle getirerek siyasi
partilerden, siyasi aktörlerden ve siyasi figürlerden bağımsız
olarak kalıcı kılmaktır.
Bu çerçevede 65inci Hükûmetin öncelikli hedefi, bu
icraatlarını kalıcı hâle getirmek, sistematik olarak
dönüşümleri sağlamak ve bunları Türkiye siyasetinin, Türkiye
ekonomisinin geleceğine taşımaktır; bunu yapmak için de bir
seferberlik ruhuyla hem siyaset kurumunu, siyaset kurumlarını hem
bürokrasiyi hem de Türkiye siyasetini, ekonomisini ilgilendiren bütün çözüm
ortaklarını bu 65inci Hükûmetin Programının bir
paydaşı hâline getirmek ve bu anlamda bir seferberlik ruhuyla önümüzdeki
süreyi, yani milletin bize 1 Kasımda vermiş olduğu süreyi en iyi
şekilde kullanabilmektir.
Burada rakamlar da konuşuldu, ben rakamlara
girmeyeceğim ancak şunu ifade etmek isterim, açık yüreklilikle
ifade etmek isterim: Türkiye, geçtiğimiz on dört yılda ve
altmış altı yıllık çok partili siyasi
hayatımızda nice merhalelerden buralara kadar geldi. Büyük mesafeler
alındı ama daha yapılacak çok işler var. Eğer futbol
tabiriyle söylemek gerekirse, Birinci Ligden play-offa çıktık ama
henüz Süper Lige çıkmış vaziyette değiliz. İşte
65inci Hükûmetin ana görevi, Türkiye'yi sizlerin de katkısıyla Süper
Lige çıkarmak yani dünyanın 10 büyük ülkesinden birisi
yapmaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Küme düşmeyin de
Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla)
Bu çerçevede, bu seferberlik ruhu içerisinde yapacağımız
icraatlarımızda her gün, günü gününe neler
yapacağımızı biliyoruz. Bu çerçevede, muhalefet partilerinden
de gelecek yapıcı bütün tekliflere, bütün eleştirilere açık
olduğumuzu ifade etmek isterim.
Değerli
kardeşlerim, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye'nin
65inci Hükûmetle ortaya koyacağı icraatlar, 5 ana direk üzerinde
yükselmektedir. Bunlardan birincisi, ekonomide faz değişimini
gerçekleştirmek. Türkiye ekonomisinde 2002 şartlarıyla
kıyasladığımız zaman Türkiyede makroekonomik istikrar
bakımından büyük merhaleler aşılmıştır.
Ancak, bir ülkenin dünyanın süper liginde olan bir ülke hâline gelebilmesi
için, patentleriyle, markalarıyla, AR-GEdeki
yatırımlarıyla, yüksek teknolojilerindeki markalarıyla
dünyada rekabet edebilir hâle gelmesi gerekir. Bunun için de önümüzdeki
dönemde, yani 65inci Hükûmetin işbaşında olacağı
dönemde, sadece makro istikrarı esas alan bir anlayışla
değil, bu makro istikrarı mikro başarılarla sürdürecek bir
performansı ortaya koymak zorundayız. Yani
yatırımlarımızla, projelerimizle,
havalimanlarımızla, deniz limanlarımızla, duble
yollarımızla, duble tren yollarımızla Türkiyede her alanda
yatırımı kamu ve özel sektör bakımından ileriye
götüreceğiz. Üç grup olarak düşünün: Birincisi, tabiri caizse,
Türkiyenin en üstünü, beynini oluşturan takım olarak
göreceğimiz AR-GEye, patentlere ve markalara özel bir önem
verdiğimizi
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
AR-GEde on dört yılda 0,3 artmışsınız ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI
NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) -
bunun üzerinden Türkiyenin uluslararası
alanda rekabet gücünü artırmayı hedeflediğimizi ifade etmek
isterim. Ayrıca, Türkiye ekonomisinin istihdam bakımından hâlâ
yüzde 80ini oluşturan, ekonomik büyüklük bakımından yüzde
65ini oluşturan KOBİlerimize destek vermek de 65inci Hükûmetin
önceliklerinden birisidir. Bu çerçevede, toplumun dar gelirli kesimlerini, orta
sınıfını da sadece sosyal yardımlar değil,
güçlendirilmiş sosyal politikalar çerçevesinde ihmal etmeyen bir programla
huzurunuza gelmiş bulunuyoruz.
Teferruatına girmeden,
rakamlara boğmadan ifade etmek isterim ki 65inci Hükûmetin ekonomi
politikası, Üreten Türkiye sloganıyla özetlenebilir. Her tarafta
üreten, her alanda üreten, toplumun bütün kesimlerinin bu üretimden pay
aldığı güçlü bir Türkiye ekonomisini inşallah
oluşturacağız ve böylece, az bahsedildiği ifade edilen 2023
hedeflerine, inşallah, 2023e gelmeden ulaşmış
olacağız.
ERHAN USTA (Samsun)
Hedefler nelerdir?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) Değerli kardeşlerim, terörün sona
erdirilmesi, bu Hükûmetin ikinci önemli ayağıdır. Türkiyede
terör örgütleriyle 22 Temmuz 2015ten itibaren devam eden bir mücadele var. Bir
kardeşimiz, zannediyorum Bülent Bey, burada dedi ki: Siz iktidara gelmeden evvel Türkiyede terör
sıfırdı. Değerli kardeşlerim, bu memlekette terörle
kırk yıldır mücadele ediliyor. Terör artarak, azalarak ama
maalesef bir şekilde her zaman dışarıdan destek alarak
Türkiyenin başına bela olmuştur. Türkiyede on binlerce
insanın ölmesine, Türkiyede yine binlerce asker ve polisimizin şehit
olmasına neden olan bir terör belasıyla karşı
karşıyayız. Bu terör belasının Türkiyeye maliyeti kırk
yılda 1,5 trilyon dolar olmuştur. İnşallah, el
birliğiyle, hep beraber, bir millet politikası olarak, terörü sona
erdireceğiz ve terör örgütlerinin hepsini hareket edemez hâle
getireceğiz. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Kırk yıl önce de böyle söylüyorlardı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Değerli kardeşlerim, şunu ifade
etmek isterim: Ne oldu da 22 Temmuzdan sonra, düğmelerine
basılmış bir şekilde Türkiyede bütün terör örgütleri
harekete geçirildi. IŞİDinden DHKP-Csine ya da PKKsına kadar
bütün terör örgütleri maalesef eş zamanlı olarak, biraz da bölgedeki,
Orta Doğudaki gelişmelerden cesaret alarak, biraz da kendilerine her
platformda destek veren siyasi, ekonomik, lojistik, hatta ve hatta her alanda
bunların ellerinden tutarak uluslararası alana çıkaranların
destekleriyle 22 Temmuzdan sonra terör, Türkiyenin üzerine abanmaya
başladı. Terörle mücadele meselesi, milletimizin bugün ortak meselesi
hâline gelmiştir. Terör örgütlerini sadece önde mücadele eden birkaç bin
tane teröristten ibaret görmediğimizi bir kere daha açıklıkla
ifade ediyorum. Terör örgütleriyle mücadele, terör örgütlerinin
arkasındaki yerli ve yabancı ortaklarını da görmeyi, onlara
karşı da eş zamanlı bir mücadeleyi gerçekleştirmeyi
zorunlu kılıyor.
Bu çerçevede, bu mücadelede
emeği geçen bütün kardeşlerimize, bütün güvenlik kuvvetlerimize
yürekten teşekkür ediyoruz.
Ayrıca, bir büyük teşekkürü de özellikle
Doğu ve Güneydoğu Anadoluda terör örgütüne destek vermeyen Kürt
kardeşlerimiz hak ediyor, Kürt kardeşlerimiz ve bölge halkı hak
ediyor. Bu anlamda, bu mücadelede bu desteği sağlayan halka da
teşekkürü bir borç biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ayrıca, Türkiye'nin bu mücadelesinde zaman
zaman terör örgütlerini de cesaretlendiren bir başka terör örgütüne de
dikkat çekmek, herhâlde Hükûmet olarak vazifemizdir. Bu da paralel devlet
yapılanması olarak isimlendirilen ve Türkiye'nin güvenlik
stratejisinin bir parçası hâline gelen örgütlenmedir. Bu örgütlenme de
Türkiyede ve yurt dışında her imkânı kullanarak, elindeki
bütün imkânları seferber ederek sadece Hükûmete karşı olmakla
değil, aynı zamanda Türkiye'nin karşısında kim varsa
ona destek olmakla Türkiye'nin aleyhine çalışmaktadır. Bu
örgütle mücadele, bütün yasal imkânlar çerçevesinde sonuna kadar gidecek ve
inşallah bu mücadeleyi başarıyla neticelendireceğiz.
Değerli kardeşlerim, Türkiyede 65inci
Hükûmetin üzerinde yükseldiği üçüncü büyük direk, üçüncü büyük alan,
hukuki ve siyasi reformların tamamlanmasıdır. Şimdi, belki
yine tartışma olacak ama bu hukuki ve siyasi reformların
gerçekleşmesi, Türkiye siyasetinin ve Türk toplumunun daha ileriye gitmesi
için zorunludur çünkü Türkiye'nin üzerine giydirilen bu siyasal sistem -rejim
demiyorum, dikkatinizi çekerim- bu milletin üstüne dar gelen bir deli gömleği
gibidir. Bu siyasal sistem, Anayasasıyla, Siyasi Partiler
Yasasıyla, Meclis İçtüzüğüyle ve diğer bütün
antidemokratik yasalarıyla, önce 1960 darbesinin, arkasından
geliştirilerek 1980 darbesinin Türkiyeye hediyesidir. Türkiye, bu deli
gömleğinden kurtulmak durumundadır. Bu millet, eninde sonunda bu deli
gömleğini üstünden çıkaracak ve çöp tenekesine atmayı
inşallah başaracaktır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli kardeşlerim, onun için, biz,
65inci Hükûmet olarak 1 Kasımda halkımıza verdiğimiz sözün
ve 1 Kasım seçiminde halkın bize verdiği desteğin bir
sonucu olarak, Türkiye'de bu hukuki, siyasi reformları
gerçekleştirmeyi Hükûmetin en temel sorumluluklarından birisi olarak
görüyoruz.
Evet, Türkiye'de yeni bir anayasa
yapacağız. Bu yeni anayasayı yapmak, sadece AK PARTİ
Grubunun ya da sadece 65inci Cumhuriyet Hükûmetinin, kendisini
bağladığı bir vazife ve sorumluluk değildir; bu,
aynı zamanda yüce Parlamentonun bir görevidir. Türkiye yeni bir anayasa
yapacaktır; sivil, demokratik, katılımcı, çoğulcu yeni
bir anayasa yapacaktır. Bu anayasayı yaparken Türkiye'de bütün
siyasal kanatların bu sürece katkı sunması için üzerimize
düşen her türlü sorumluluğu yerine getirdiğimizi de hepiniz
biliyorsunuz, şahitsiniz.
Değerli kardeşlerim, anayasalar, bir
partinin anayasası olmaz, eyvallah, ama anayasalar konuşulmaya
başlandığı zaman, Bu Anayasayı ancak kanla
değiştirirsiniz. anlamına gelen sözleri söylemek de asla
demokratik anlayışla, demokratik teamülle bağdaşmaz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Eğer, bugün burada konuşulmasaydı,
söylenmeseydi söylemeyecektim, ama cümle aynen şöyledir: Anayasa
değişimine, sizin istediğiniz Anayasa değişimine
Cumhuriyet Halk Partisi asla imkân vermeyecektir. Cümle aynen böyle. Allah aşkına,
bu cümle ne demek? Anayasa değişikliğine imkân verecek olan yer
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu değil, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Anayasa
değişikliğini isteyen, bu talebi dile getiren
vatandaşlarımızdır. Tartışırız; sizler
de teklifinizi getirirsiniz, bizler de teklifimizi getiririz, 2 partimiz daha
var, onlar da tekliflerini getirir; uzlaşma masasında
uzlaşırız uzlaşamayız, 330u buluruz, millete gideriz,
367yi buluruz ama Anayasanın tartışıldığı
yerde, Bunu asla yapamazsınız. demek, millet iradesine saygısızlıktır,
millet iradesini anlayamamaktır; hele hele Anayasa
değişikliği gibi Türkiye'nin hukuki reformlarının bir
parçası olan konuda, söz açılmışken konuyu dönüp
dolaştırıp bir türlü kana getirmek, asla kabul edilemeyecek bir
husustur.
Değerli kardeşlerim, bu çerçevede,
Türkiye, inşallah siyasi ve hukuki reformlarını
tamamlayacaktır. Bu anlamda, sadece Anayasa değişikliği
değil, Mecliste bu Anayasa değişikliğiyle birlikte
diğer yasaların da demokratikleştirilmesi için Hükûmet olarak,
sizlerin desteğine müracaat edeceğiz. Bu Meclis, inşallah, yeni
bir iç tüzük yapacaktır; bu Meclis, yeni ve demokratik bir siyasi partiler
yasası yapacaktır; bu Meclis, seçim yasası yapacaktır ve
inşallah Türkiye, siyasal sistemini de kuvvetlendirmiş bir
şekilde, bu süreçten geçecektir.
Evet, biz AK PARTİ olarak başkanlık
sistemini söylüyoruz. Bu, milletle seçim sırasında
yaptığımız taahhüdün, milletle olan vaatleşmemizin bir
parçasıdır. Başkanlık sisteminin anayasal reform sürecinin
sadece bir parçası olduğunu söylüyoruz. Sadece onu alıp bütün
anayasal reform sürecimizin aslı esası bundan ibaretmiş gibi
tartışma yürütmeyi asla doğru bulmuyoruz. Türkiyede etkin bir
yürütmenin sağlanabilmesini, Türkiyede yargı reformunun yapılabilmesini,
büyük bir denge mekanizması kurularak vatandaşın iradesinin
siyasal sistemde daha etkin temsil edilmesini istemekten daha doğal ne
olabilir?
Bu çerçevede, inşallah AK PARTİ Grubu,
sizlerin de -zaten Anayasa oylamasında, biliyorsunuz, grup kararı
yok- destekleriyle Türkiyeye yakışır yeni bir anayasa
yapmayı sağlayacak ve Türkiye, yeni bir anayasayla yoluna devam
edecektir.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmet
programımızın beşinci temel direği
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Dört, dört.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) - Dördüncü temel direği, toplumsal bütünlüğün
sağlanmasıdır.
Eyvallah, teşekkür ederim Engin Bey.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Yapıcı
muhalefet.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) - Evet, böylece güzel bir yapıcı muhalefet örneği. Çok
teşekkür ediyoruz size. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Toplumsal bütünlüğün sağlanması da
65inci Hükûmetin temel borçlarından birisidir. Neyi kastediyorum?
Dış politikayla ilgili alanda da arkadaşlarımız
konuştu. Değerli arkadaşlarım, bölgemizde bir oyun
oynanıyor. Irakın işgaliyle başlayan süreçle birlikte
bölgede, maalesef, halklar, temel bazı fay hatları üzerinden
birbirlerine düşman hâle getirilmeye çalışılıyor. Bir
taraftan etnik kimlikler, bir taraftan mezhep kimlikleri üzerinden bu bölgede,
önce ülkeler birbirine, ardından da aynı ülke içerisinde milletler
birbirine düşürülüyor. Bu oyuna asla gelmeyeceğiz. Bu memlekette
hiçbir vatandaşımızı bir diğerinden ayırt edecek
ne etnik ayrımcılık üzerinden ne mezhep ayrımcılığı
üzerinden Türkiye'nin bölünmesine müsaade etmeyeceğiz, bu konudaki
politikalara millet olarak fırsat vermeyeceğiz. Bu anlamda, toplumsal
bütünlüğün sağlanması önündeki atılması gereken
adımların hepsini atacağız ve
vatandaşlarımızın her biri, kimliği ne olursa olsun,
kendisini hangi toplumsal kesime ait hissediyor olursa olsun özgür ve eşit
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hissedecek ve bu ülkenin esas
sahiplerinden birisi olarak kendisini kabul edecektir.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmet
programımızın beşinci ana direği ise dış
politikada sorunların çözümüne ilişkin müzakere ve
karşılıklı rızaya dayalı yeni perspektiflerin
ortaya konulmasıdır. Bu çerçevede ele aldığımız
65inci Hükûmet Programımız, 2023 hedeflerine giden yolu
kısaltan, hızlandıran, icracı bir Hükûmet
programıdır. Reform ve icraatlarımızın aslında,
esasında insan odaklı bir anlayış vardır.
Yatırım, istihdam, üretimi önceleyen bir anlayışla
toplumsal refahın sağlanmasını, refahın adil bir
şekilde paylaşılmasını öngören bir Türkiye hedefi
vardır. Bu hedefe hizmet etmek için 6 temel çalışma
alanında Hükûmetimiz çalışmalarını sürdürecektir.
Bunlardan birincisi: Demokrasi ve adalet alanındaki atılacak
adımlar. İkincisi: Eğitim alanında atılacak
adımlar. Üçüncüsü: Reel ekonomi alanında atılacak adımlar
ve bu alanda yapılacak köklü değişimlerle Türkiye ekonomisinde
hızlı bir faz değişiminin sağlanması. Bunu
sağlamak için öncelikli dönüşüm programlarımızın
tatbik edilmesi ve bu çerçevede kamu maliyesi ve kamu yönetimi alanındaki
adımlarımızın hızlı bir şekilde
atılmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmet programımızın
teferruatına girmeyeceğim ancak sadece ekonomi ve -eğer vakit
kalırsa- dış politika alanındaki bazı konuları
sizlerle paylaşmak isterim.
Türkiye, ekonomide 2023 hedeflerine
ulaşabilmek, demin ifade ettiğim tabirle süper lige çıkabilmek
için yüzde 5in üzerinde bir büyüme hedefini tutturmak durumundadır.
Dolayısıyla, Türkiyenin büyümesinde maceracı olmayan, ama asla
büyüme hedefleri bakımından da herhangi bir şekilde
kısıtlamaya gitmeden üretim üzerinden büyüyen güçlü bir Türkiye
ekonomisini hedef olarak kendimize koymuş bulunuyoruz. Bunun için Türkiye,
orta-üst gelir grubundan, inşallah 65inci Hükûmetin görev süresi
dolduğunda üst gelir grubuna çıkacak, ayrıca insani
gelişmişlik bakımından da dünyanın en üst düzey
ülkeleri arasında yerini alacaktır.
Değerli kardeşlerim, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bunun için Türkiyenin ekonomide
vazgeçemeyeceği önceliklerden birisi, kalkınma stratejimizi dördüncü
sanayi devrimini ıskalamayacak şekilde gerçekleştirmektir.
Türkiye, bu anlamda, nitelikli istihdamı oluşturabilecek, nitelikli
üretimi ortaya koyabilecek ve inşallah, yüksek teknolojiye sahip yurt içi
üretimi artıracak ve bunların da ithalata
bağımlılığını azaltacaktır.
Ayrıca, imalat sanayisinin gayrisafi yurt içi
hasıla içerisindeki payının azaltılması ve
yapısal dönüşümün sağlanması temel önceliğimiz
olacaktır.
Yeni bir sanayileşme politikası, 65inci
Hükûmetin önceliklerinden birisidir. Yerli ve millî sanayiyi
güçlendireceğiz. Türkiye, bu anlamda, endüstri 4.0
yaklaşımıyla, bu yaklaşımla uyumlu sanayinin
hızlandırılmasını sağlayacaktır, bunun
öneminin farkındadır.
Bütün bunları yaparken
Türkiye, yatırımcıya her türlü kolaylığı
sağlayacak, yerli ve yabancı yatırımcının
Türkiyede yatırımlarının hızlı ve kolay bir
şekilde yapılabilmesi için her türlü imkânını seferber
edecektir. Dolayısıyla, Türkiyedeki Yatırım
Ajansının daha etkin bir hâle getirilmesi, Yatırım
Ajansının etkinliği üzerinden yabancı sermayenin
doğrudan yatırım olarak çekilmesi öncelikli hedeflerimizden
birisidir. Ayrıca, yabancı yatırımcıya
sağlayacağımız yatırım
kolaylıklarının hepsini yerli
yatırımcılarımıza da sağlayacağız. Bir
kere daha ifade etmek istiyorum: Kim yatırım yapmak istiyorsa
yatırım yapmak isteyenin önüne turkuaz halıları sererek
onların yolunu açacağız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ayrıca, Türkiye'nin
dünyayla ekonomik anlamda bağlarının kuvvetlendirilebilmesi için
Avrupa Birliği entegrasyonuna önem vereceğiz. Ancak burada da ifade
edildi, Türkiye olarak biz, Avrupa Birliği entegrasyonuna önem veriyoruz.
Örnek olarak mülteci anlaşması üzerinden Türkiye'nin Schengen vizesi
alabilmesi için 64üncü Hükûmet döneminde Türkiye'nin atması gereken
adımların hepsi atıldı. Ancak Avrupa Birliği hedefimiz
var diye Avrupa Birliğinin ortaya koyduğu mazeretleri -hadi
şöyle ifade edeyim- çoğu zaman mızıkçı bir
şekilde ortaya koyduğu mazeretleri de dinleyecek değiliz. Biz,
Türkiye olarak üzerimize düşen sorumlulukları yerine getiriyoruz.
Bir
arkadaşımız, muhalefetten, ifade etti; birileri Üç bin sene
sonra Türkiye Avrupa Birliğine girer. diyorsa; bu, bizim
ayıbımız değil, bunu söyleyenlerin ayıbıdır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama, burada, yirmi
otuz yıl akademik olarak da Avrupa Birliğiyle uğraşmış
birisi olarak söyleyeyim, Türkiyeye üç bin yıl sonra Avrupa
Birliğinin kapılarını gösterenlere şu soruyu da sormak
hakkımızdır: Acaba otuz sene sonra bugünkü Avrupa Birliği
ne hâlde ne olacak? Siz önce Avrupa Birliğinin otuz sene sonraki hâlini
düzeltmeyi başarın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Biz, Avrupa Birliği hedefine, bu anlamda, özellikle
vize serbestisi konusundaki sözlerimize bağlıyız. Ama, kusura
bakmayın, bu sözlerimize bağlı olduğumuz, Türkiye'nin
sadece Avrupa Birliğine muhtaç olduğu anlamına gelmez. Türkiye, dünyada
dünyanın bütün bölgeleriyle ilişki kurabilecek çok az ülkeden
birisidir. Biz, eş zamanlı olarak dünyanın birçok bölgesindeki
ticari ve siyasi oluşumlarla irtibatı olan ve bu
anlaşmaların içerisinde yer alan bir ülkeyiz. Türkiye, Amerika
Birleşik Devletleriyle, Türk dünyasıyla, İslam
İşbirliği Teşkilatı üyeleriyle, Balkan Paktı
üyeleriyle, Karadeniz Ekonomik İşbirliği üyeleriyle ve
dünyanın başka ülkeleriyle Afrika ve Latin Amerika ülkeleriyle
eş zamanlı olarak ilişkilerini sürdüren bir ülkedir.
Evet, dünyada çoktan ekonomik
savaşın başladığını, dünyada çoktan ekonomik
kutuplaşmaların başladığını biliyor ve gayet
iyi takip ediyoruz. Türkiye, sadece önümüze sürülen mecburi istikametlerde
yürümek mecburiyetinde değildir. Bu çerçevede, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimize
devam ederken çok taraflı olarak, diğer bütün ilişkilerimizin,
finansal, iktisadi ve siyasi ilişkilerimizin de öneminin
farkındayız. Avrupa Birliği ilişkileri ve TTIP gibi
ekonomik bloklaşmalardaki entegrasyonların ortaya çıkmasının,
Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini giderebilmek için de her türlü
çalışmayı, her türlü gayreti ortaya koyuyoruz.
Değerli
kardeşlerim, Türkiye'nin mal ihracatında dünyadaki ticaretten
aldığı payın mutlaka çok ileriye götürülmesi lazım.
Türkiye'nin dünyadaki mal ticaretinden payının yüzde 1,5a
çıkmasını hedefledik ve inşallah bu istikamette yolumuza
devam edeceğiz.
Ayrıca, evet birçok
arkadaşım ifade etti, Türkiye'nin bir tasarruf açığı
var, bunu biliyoruz. Bu tasarruf açığının
kapatılabilmesi için hem içerdeki tasarrufların artırılma
tedbirlerini ortaya koyacağız hem de özellikle KOBİler
başta olmak üzere, yatırımcılarımızın
finansman desteklerinin artırılması için yeni finansal
enstrümanları da geliştireceğiz. Bu çerçevede, Türkiyede
yenilikçi finansal politikaların ortaya konulması, yurt
dışından çekilecek olan finansman imkânlarıyla Türkiyedeki
finansal derinliğin artırılması ve özellikle yaygın
finansman yöntemleriyle yeni finansman alanlarının açılarak
milletimizin, bu anlamda yatırımcımızın soluk
alması da gerçekten sağlanacaktır. Türkiye, bütün bunları
yaparken mali disiplinden asla taviz vermeden ama Türkiye'nin ileriye gitmesini
sağlayacak olan üretim devrimini de gerçekleştirecek bir iradeyi
ortaya koyacaktır.
Kamu sermayeli kuruluşlarımız,
açık, şeffaf ve hesap verebilir bir yapıda çalışmalarını
sağlayacaktır. Yurt dışı tasarrufları sadece
artırmakla kalmayacak, bunları üretken alanlarda Türkiye'nin
hızlı bir biçimde büyümesini sağlayacak katma değeri yüksek
alanlara da yönelteceğiz. Ayrıca, altın
bankacılığı başta olmak üzere altın şeklinde
tutulan tasarrufların da Türkiye ekonomisine kazandırılması
için her türlü imkânı seferber edeceğiz.
Yine, Türkiye'nin ekonomisine can verecek olan GAP
gibi, DAP gibi, DOKAP gibi ve KOP gibi projelerin en kısa zamanda son
noktaya gelmesi için imkânlarımızı seferber edeceğiz.
Yapılacak olan yatırımlarda sadece kamu kaynaklarının
değil, kamu-özel sektör iş birliği yöntemlerinin
kullanılarak da bu yatırımların kısa bir süre
içerisinde ve düşük maliyetlerde yapılmasını
sağlayacağız. Ayrıca, iş ve yatırım ortamının
geliştirilmesine dönük çalışmalarımızı da
kesintisiz bir şekilde sürdüreceğiz. Bu alandan sorumlu olarak da bir
Başbakan yardımcımız iş ve yatırım
ortamının iyileştirilmesiyle ilgili alanlarda
çalışmalara riyaset edecektir, çalışmaları gözetecektir.
Diğer konuları geçiyorum, ancak, müsaade
ederseniz -on dakikaya yakın bir süre kaldı- ortaya konulan bazı
eleştiriler vardı, bunları da ifade etmek isterim.
Dış politikayla da ilgili şunu
söylemek isterim: Değerli kardeşlerim, Türkiye, dış
politikada -dediğim gibi- çok farklı yerlerle irtibata geçebilecek,
çok farklı siyasal ve ekonomik merkezlerle ilişkisi olan bir ülkedir.
Bu anlamda, Türkiye, dış politikasındaki çeşitliliği
çoğaltacak ve Türkiye'nin bu alandaki imkânlarını artıracak
adımları da atacaktır.
Şunu açıkça ve iftiharla ifade etmek
isterim: Sadece geçtiğimiz dönem içerisinde, Türkiye, küresel ölçekte çok
önemli uluslararası toplantılara ev sahipliği yaptı. G20
Zirvesini Antalyada yaptık, İslam İşbirliği
Teşkilatı Zirvesini İstanbulda yaptık. Yine,
geçtiğimiz hafta, Dünya İnsani Zirvesini İstanbulda
yaptık. Yine, bu hafta sonunda, inşallah, Türkiyede, En Az
Gelişmiş Ülkeler Toplantısına ev sahipliği
yapacağız. Ayrıca, tarımda EXPO gibi önemli
uluslararası toplantıları, uluslararası organizasyonları
da ifade etmek isterim.
Şunu söylemek istiyorum: Türkiye, artık,
dünyadaki uluslararası büyük toplantılara başarıyla ev
sahipliği yapabilecek ve bu toplantılarda öncülük yapabilecek bir
seviyeye gelmiştir. Türkiye'nin dış politikasındaki bu
çeşitlilik aslında bizim bu imkânlarımızı ortaya koyan
en önemli nedenlerden birisidir.
Değerli arkadaşlarım, müsaade
ederseniz, konuşan arkadaşlardan birkaç tanesine -çok kısa
notlar olarak- cevap vermek isterim. Vaktim inşallah yeter.
Eğitim bütçesiyle ilgili konuşuldu, Ahmet
Bey söyledi. Sadece rakam olarak söyleyeyim, eğitim bütçesinin genel
yönetim bütçesi içerisindeki payı 2002 yılında 9,4; 2016
yılında 19,2dir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2002 öncesinde eğitim harcamaları belli bir seviyedeydi ve
biliyorsunuz, mesela, Millî Savunma Bakanlığının bütçesi
Eğitim Bakanlığının bütçesinden daha öndeydi,
şimdi bu anlamda 19,2ye gelmiş. Ayrıca, eğitim bütçesinin
gayrisafi yurt içi hasıladaki payı ise yüzde 3,2den yüzde 5e kadar
çıkmış.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bütçe mi, gerçekleşen
mi?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yatırım
bütçesini söyleyin Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) - Yatırım bütçesi bu, gerçekleşen bundan daha fazla.
Onların detayları var, isterseniz veririz, detayları var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Gerçekleşen üzerinden
söyledi rakamları da, onun için.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) - Şimdi, bir arkadaşımız -zannediyorum burada
yok, Bülent Bey mi söylemişti bilmiyorum veya Erhan Bey söylemişti-
dedi ki: Hangi reformlar? Şu reformlardan bir bahsedin. Birkaç tanesini
sizlerle paylaşmak isterim. Birincisi AR-GE reformu. Türkiyede 2002de
AR-GEnin gayrisafi yurt içi hasıladaki payı yüzde 0,5ti, 2 kat
artarak bu AR-GE reformu sayesinde yüzde 1e gelmiştir. Çok mudur?
Değildir. Bunu söylerseniz ben de katılıyorum.
ERHAN USTA (Samsun) Değildir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) 0,7den 1e geldi.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) - Türkiye'nin 1 değil, Türkiye'nin 3lere, 4lere, 5lere
çıkması lazım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) On dört senede 0,3
arttı Sayın Bakan.
ERHAN USTA (Samsun) Çok ayıp Sayın
Bakan, hiç yakışmıyor, hiç yakışmıyor! Reform
diye bula bula bunu buldunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) - Sosyal güvenlik reformunda mali sürdürülebilirlik
bakımından genel kamu açığı sıfıra
getirilmiştir.
ERHAN USTA (Samsun) 103 milyar TLdir sosyal
güvenlik açığı. diyor Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) - İş gücü piyasalarındaki reformlarla 2007 ile 2015
arasında 7 milyon ilave istihdam oluşturulmuştur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakana IMFnin
borcunu öderken ne kadar borç aldınız onu da söyler misiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) - Tarımda arazi bölünmesini önleyen reformlar
gerçekleştirilmiştir. Bütün bunları sayabiliriz, bunlar
aklımıza gelenlerden birkaç tanesi.
OKTAY VURAL (İzmir) Yok, reform yok, bunlar
reform değil efendim. Ne vergide ne harcamada
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu mezhebî çatışmalar,
mezhep meseleleri de gündeme geldi. Evet, doğru, demin de ifade ettim,
Türkiyemizin merkezinde bulunduğu bu Orta Doğu
coğrafyasında birileri hem etnik kavgaları körüklemek istiyor
hem mezhep ayrışmaları üzerinden halkı birbirine
düşürmek istiyor. Bunun sonucu olarak bir taraftan işgallerle,
diğer taraftan da bu tür politikaların sonucu olarak ortaya El Kaide
gibi, IŞİD gibi birtakım cani terör örgütleri, küresel terör
networkleri çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım, öncelikli
olarak -sadece vaktim olmadığı için söylemeyeceğim,
teferruatını sonra konuşuruz- El Kaideyi, IŞİDi, hepsini,
bunları tartışıyoruz. Bütün dünya seferber olmuş, bir
İngiliz anahtarı gibi her kapıyı açan karanlık bir
örgüt olan IŞİDle mücadele etmek için seferber olmuş ama ne
hikmetse bütün dünya bütün ordularını seferber ederek bu örgütle
mücadele edemiyor.
Değerli arkadaşlar, IŞİDin
teolojisini anlamadan, IŞİDin teolojisinin panzehrini ortaya
koymadan IŞİDle mücadelede bir ayak mutlaka topal kalır.
IŞİDle mücadelenin teolojisi, panzehri bu topraklardır; Anadolu
topraklarıdır, Rumeli topraklarıdır. Ta, bundan
asırlar evvel Horasandan, Fergana Vadisinden Hoca Ahmet Yesevilerle,
Yusuf Hemedanîlerle, ondan sonra Anadolu topraklarında Hacı
Bektaş Velilerle, Hacı Bayram Velilerle gelip, Rumeliye kadar gelen,
insanı sevmeyi hayatın merkezine alan, İnsanı yaşat
ki devlet yaşasın. diyen anlayıştır. Bu
anlayışı bütün alanlarda hep beraber yeniden ortaya koyabilmek
hepimizin boynunun borcudur. Bunun için, değerli arkadaşlarım, bunun
panzehri bu topraklardır, Anadoludaki İslam geleneğidir.
Anadoludaki İslam geleneğinin bugünün şartları içerisinde
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Doğru, doğru,
da onu Vahabileştirmeye çalışmayın. Doğru, doğru,
tebrik ederim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Eyvallah, bunu hep beraber inşa edeceğiz.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Onu
Vahabileştirmeye çalışmayın, o kültürü yerleştirmeyin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Nereye bakacağız, yönümüzü nereye çevireceğiz?
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Başkanlığa çevireceğiz (!)
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Değerli kardeşlerim, biz yönümüzü bütün dünyaya
çevireceğiz, biz yönümüzü bütün gönül coğrafyamıza
çevireceğiz. Gönül coğrafyamızın neresinde kim varsa
bunların, bütün mağdurların, mazlumların hepsine, yönümüzü
oraya çevireceğiz ama bileceğiz ki kökümüz bu coğrafyadır,
kökümüz bu topraklardır, Anadolu ve Rumeli topraklarıdır.
Buradaki bu kültürel birikimimizi de inşallah bütün dünyayla
paylaşacağız.
Yine, donör ülke meselesi... Donör sadece verici
demek değil, donör aynı zamanda hayırsever manasında
kullanılan bir sözdür, hayır sahibi manasında kullanılan
bir sözdür.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Yani, Yunanistana
hayır için mi verdiniz 16 tane adayı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Bakın Bülent Bey, Türkiyenin dünyadaki donör ülkelerden
birisi olmasından sizin de sevinmeniz lazım.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Adaları vermeden
olsa sevineceğim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Adalar meselesini bir arkadaşımız söyledi, adalar
meselesini bir oturumda açalım istiyorsanız.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) O Balkan Harbine
gitmeyin, 2004ü söylüyorum, 2004ü.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Eyvallah, adaları başka bir oturumda açarız ama
donör ülke meselesi şudur: Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bakın, İnsani Zirveyi yaptık İstanbulda.
ERHAN USTA (Samsun) 400 milyar dolar borcumuz var,
caka satıyorsunuz orada burada!
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Herkes geliyor, bizim bu Schengen vizesi konuşulurken Ya,
Türkiye olarak ne güzel yapıyorsunuz, 3 milyon Suriyeliyi
aldınız, aferin. falan, sırtımızı
sıvazlıyorlar. Hadi buyurun, siz de bir yerinden tutun. Hadi siz de
dünyadaki bu mülteci sorununa karınca kararınca biraz katkıda
bulunun. Siz de dünyadaki bu büyük, devasa insani sorunları çözmek için
omuz verin. Seyrediyorlar, akıl veriyorlar, zaman zaman da bunun üzerinden
bizi terbiye etmeye çalışıyorlar. Ancak biz de diyoruz ki: Hadi
bakalım, UNHCR diye bir kuruluşunuz var, Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, her ülke kendi payına göre
buraya katkıda bulunsun. Bu Yüksek Komiserlik bize de geliyor,
konuşuyoruz, iyi işler de yapıyorlar, paraları yok. Adamlar
bakıyorlar, sadece bir ofis. Hadi bakalım, bu kadar zengin ülke, siz
de buraya bir fon oluşturun ve oluşturduğunuz bu fonla,
gayrisafi millî hasılanız oranında oluşturduğunuz bu
fonla dünyadaki bu sorunları çözelim. İftiharla söylüyorum, donör
ülke olmaktan da bu anlamda iftihar ettiğimi ifade etmek istiyorum.
Türkiye, 2014 yılı rakamları itibarıyla, nominal değer
bakımından dünyada, insani yardımlar ve kalkınma
yardımlarında dünya 3üncüsü, gayrisafi millî hasıla
bakımından dünya 1incisi olan bir ülkedir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu anlamda, değerli arkadaşlarım, biz
Türkiyenin -bazıları da güçlü Türkiye lafından biraz
alınıyorlar- güçlü olmasını tabii ki vatandaşımızın
hayat standardının yükselmesi için istiyoruz. Türkiyenin güçlü
olmasını, Türkiyenin yerli, millî üretime sahip, çok üreten ve
rekabet eden bir ülke olması için istiyoruz. Türkiyenin güçlü olmasını,
kendisine karşı yönelmiş olan tehditleri savunabilecek bir
imkâna sahip olması için istiyoruz. Ama, bizim güçlü Türkiyeden
kastımız sadece ekonomik olarak güçlü, sadece askerî olarak güçlü bir
Türkiye değildir. Bizim güçlü Türkiyeden anladığımız,
79 milyon yurttaşımızın her birinin bu memleketin esas
sahibi olarak kendisini gördüğü, herkesin özgür olduğu, herkesin
kendi inançlarını, yaşayışlarını açıkça
ortaya koyduğu bir Türkiyedir. Güçlü bir Türkiyeyi istememizin nedeni,
sadece vatandaşlarımızın da güçlü olması
değildir. Biz, güçlü bir Türkiyenin olmasını, Afrikadan
Asyanın içlerine kadar, Mezopotamyadan Afrikanın güneyine kadar
çok geniş bir coğrafyada, gönül coğrafyamızdaki bütün
insanlarımızın, bütün hepsinin güçlü olması için istiyoruz.
Bu istikamette Türkiye yoluna devam ediyor.
İçeride tartışacağız,
içeride birbirimize makul sınırlar içerisinde her türlü sözü
söyleyeceğiz. Siyaset, karşısındaki yok etme sanatı
değildir; siyaset, karşısındakini düşman bilme
sanatı değildir. Siyaset, karşısındakiyle beraber,
taban tabana zıt olsa da aynı istikamete Türkiyeyi götürme
meselesidir. Türkiyeyi bu hedefle, 65inci Hükûmetin hedefleriyle 2023
hedeflerine inşallah hep beraber taşıyacağız. Eksik
bıraktığımız yer varsa, doğru bir söz söylerseniz
başımızın üstüne. Bazı görüşlerde aramızda
Parlamentoda anlaşamazsak millete gideriz, millet ne karar verirse
başımızın üstüne.
Şimdi, bakın, son olarak onu söyleyeyim,
yine oraya geleceği için iş: Başkanlık sistemi. Biz bunun
böyle olmasını söylüyoruz, AK PARTİ Grubu böyle
olmasını istiyor. Millete gideriz, millet neye karar verirse milletin
dediğinden başka hiçbir sözü asla kabul etmeyiz. Ama, demokraside
şunu da asla kabul etmez ve prim vermeyiz: Bizim
alışkanlıklarımız, bizim bildiklerimiz, bize
dayatılanlar, sınır olarak önümüze konulanlar, bunlar doğrudur,
bunlardan başka doğrulara prim vermeyiz. derseniz, kusura
bakmayın, o doğrular herkesin kendisine kalsın, o
doğrularınızla baş başa kalın. Bizse bize taban
tabana zıt olan bir görüş milletin iradesinden çıkar ortaya
gelirse
(x)
başımızın üstüne koyar kabul ederiz. Artık bu
memlekette
Değerli kardeşlerim, son söz: 27
Mayıstayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
bir dakika daha talep ediyoruz.
BAŞKAN Efendim, iki dakikada toparlar
mısınız lütfen.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) 27 Mayısın yıl dönümündeyiz. Burada çoğu
arkadaş -genç arkadaşlarımız var- bir
kısmını görmedi. Ben de 27 Mayısı görmeyenlerdenim. 12
Martı çocukluğumuzda hatırlıyoruz. 12 Eylülü
yaşadık, 28 Şubatı yaşadık, 27 Nisanı
yaşadık, 17-25 Aralığı yaşadık.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) 4 Mayıs
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Bunları yaşadık.
Değerli kardeşlerim, Türkiyede artık
bunlar geride kalacak. Hepimiz şu alışkanlığı
edineceğiz: Sandıktan bana en zıt fikir çıksa da o fikre
saygı duyarım.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Güzel.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Sandıktan çıkan millet iradesini bir türlü gölgeleyecek,
Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir. diyecek
BÜLENT TEZCAN (Aydın) 7 Haziran gibi!
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla)
ya da demokratik olarak milletin ortaya koyduğu tercihleri
aşağılayacak hiçbir alışkanlığa sahip
olmayın. Bu alışkanlıklarımızı
bırakalım. Milletimiz ne diyorsa o olacak. Tekrar söylüyorum, o cümle
söylenmese bunu söylemeyecektim: Bu memlekette bu millet oldukça bu millet ne
istiyorsa o olacak, Cumhuriyet Halk Partisi ne istiyorsa o olmayacak. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ama Cumhuriyet Halk
Partisinin teklifini millet kabul ediyorsa ona da diyecek bir şeyimiz yok.
Hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum.
65inci Hükûmet hayırlı, uğurlu
olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Kurtulmuş.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Sayın
Başkan
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Efendim, şu anda üç söz talebi
olmuş oluyor. Birisi Sayın Erhan Ustanın, oturduğu yerden
bir açıklama ihtiyacını duymuş. Birisi Sayın
Balukenin.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Daha
önceki bir sataşmadan dolayı.
BAŞKAN - Efendim, tutanakları inceledim;
yine size de bu oturum içinde söz vereceğim efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Haksız bir şey söylemeyiz Sayın Başka, bize güvenin.
BAŞKAN - Bir diğeri de -şu anda
görüyorum- Sayın Altayın.
Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakan Yardımcısı,
Genel Başkanımıza atfederek Anayasayı ancak kanla
değiştirirsiniz. şeklinde bir cümle kurduğunu ifade etti.
İlaveten Anayasayı değiştirmenize asla imkân
vermeyeceğiz. gibi bir cümlenin partimiz sözcülerince kurulduğunu
söyledi. Bunlar yanlıştır, bir sataşmadır ayrıca.
Kan meselesi var işin içinde. Sayın Başbakan
Yardımcısı da bu konuşmasının girişinde bu
konuda aslında benim de altına imza atacağım güzel bir
şey söyledi. Bu iki dakika içinde bu konuya açıklık getirmeme
ihtiyaç var efendim.
BAŞKAN Önce yerinden talebi var Erhan Beyin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Peki.
BAŞKAN - Buyurun efendim, buyurun Erhan Bey.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın,
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşun 65inci Hükûmet
Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Aslında ben Sayın Başbakan
Yardımcısına teşekkür ediyorum. Benim iddiamı kürsüde
teyit etmiş oldu. Benim iddiam şuydu: AKP hükûmetleri döneminde
ekonomi alanında hiçbir reform yapılmamıştır kamu mali
yönetimi ve Sayıştay Yasası hariç. Sayıştay
Yasasında yapılanlar geri alınmıştır.
Sayın Başbakan Yardımcısı
AR-GE reformu dedi. Burada reform nedir, onu bilmiyorum ben. Yalnız
harcama arttı. Harcama artışıyla övünme diye bir moda
başladı; geçen bunu Maliye Bakanı da yaptı, ben ona kürsüde
cevap vermiştim. Harcama artışıyla övünülmez, reform
değildir, sonuca bakarsınız. Eğer bu AR-GE harcamaları
-küçücük bir artış oldu- sonrasında mesela bizim
ihracatımız içerisinde yüksek teknolojili ürünlerin payı
artmış olsaydı, Sayın Bakanım, ben buna şapka
çıkartır reformdur derdim ama bakalım, 2002 yılında
yüksek teknolojili ürünlerin ihracat içerisindeki payı yüzde 6,2yken
bugün yüzde 3,5e düşmüştür. Neresinde bunun reform?
Bir de sosyal güvenlikten bahsetti. Neden
bahsettiğini ben anlayamadım ama sosyal güvenlik reformu, herkesin
bildiği gibi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun) - Çok kısa Sayın
Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN Lütfen toparlayınız.
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim. Çok
kısa, hemen.
Sosyal güvenlik reformu, esas reform 1999
yılında yapılmıştır fakat sonradan reformdan
sürekli sapmalar yapmak suretiyle bugün sosyal güvenlik sistemi ciddi açık
vermektedir. Sayın Başbakan Yardımcısı, Sosyal
Güvenlik Kurumuna bu yıl bütçeden 103 milyar TL transfer
yapılacaktır. Yani yapılan reformun da etkisini giderecek
işler yapılmıştır. Bunun haricinde zaten
söylediği bir şey yok. Dolayısıyla benim iddiam
gerçekleşmiştir ve hakikaten reform
yapılmamıştır.
Bu donör meselesini de çok kısa ifade etmek
gerekir. Bu iyi bir şeydir, yapmak lazım ama unutmayalım ki bu
ülke
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun)
On üç yılda 468 milyar
dolar cari açık verdi. Yani 468 milyar dolar yabancı
kaynağı kullanarak birilerine yardım yapmak ne kadar övünecek
şeydir, ona bakmak lazım. Dolayısıyla bugün ekonomimizin
kırılganlığı vardır ve bugün ekonomi ciddi ölçüde
kırılgandır. Gerekirse bunun da rakamlarını
verebilirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Efendim, AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Sayın Mehmet Muşun konuşmasına ait tutanağı
inceledim. Zatıaliniz de bu bakımdan söz istemiştiniz. Terörün
sözcülüğünü yapanlar, terörist ve canlı bomba cenazelerine gidip
dağa çıkmayı âdeta teşvik ediyor, hatta yanlış
ihbarda bulunup güvenlik güçlerimize pusu kurulmasını
sağlıyor. Bakın, daha geçtiğimiz hafta, bu Meclis çatısı
altında kendisine milletin vekili diyenler, yine bir terörist cenazesinde,
dağa çıkmayı âdeta özendirdiler.
elbette bu suça ortak
olanlardır.
Evet, bu hususlar direktman değilse bile,
buyurun, size iki dakikalık bir söz hakkı veriyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sataşma nerede
Sayın Başkan?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Neresinde olacak canım!
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
16.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun 65inci Hükûmet
Programı üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, sayın grup başkan vekili genç bir
arkadaşımız ve bugün yeni atandı, hayırlı olsun
diyelim.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Seçildi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İlk deneyimi.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Ama biraz siyasi
deneyimi olmuş olsaydı...
ERGÜN TAŞCI (Ordu) Siyasi tecrübesi var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Ayıp ediyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Yani
atanmış bile olsa ilk gün burada bulunan bir Başbakan ve
Hükûmetin katıldığı bir mesaide diplomatik nezaketten uzak,
siyasi üsluptan uzak, düşük profilli bu şekilde sataşmaların
aslında Başbakana ve Hükûmete saygısızlık
olduğunu bilirdi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Cevap bu mu?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Ancak, ben bunun
takdirini Genel Kurula bırakıyorum. Şimdi, bu düzeyde cevap
vermek istemezdim ama sataşmanın düzeyi o kadar ağır ki
mecburen cevap vermek zorundayız.
Bakın, bu teröre destek meselesine falan uzun
uzun cevap vermeye gerek yok. Sayın Tuğrul Türkeş bilmiyorum
burada mı? 2 binin üzerindeki MİT tırının Türkmen
halkına gitmediğini yemin içerek, yemin ederek söyleyen Sayın
Başbakan Yardımcısı çıkıp o MİT
tırlarının nereye gittiğini söylerse sanırım
sizin aradığınız sorunun da cevabı ortaya
çıkmış olur.
Diğer taraftan, bizim Diyarbakırda
sokağa çıkamama durumumuzla ilgili konuştunuz. Bakın, ben
sekiz saat boyunca kesintisiz olarak Surda dolaştım. Yani
yandaş medyanın, malum kontra bir partinin elemanlarını iki
dakikalık bir görüntü almak için oraya getirip bir tezgâh kurması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hayda!
İDRİS BALUKEN (Devamla)
üzerine
sipariş ettiği haberlere inanmayın. Sekiz saatlik çekimler
İçişleri Bakanlığında da vardır, bütün ajanslarda
da vardır. Sekiz saat boyunca olan o görüntüleri izlerseniz ne söylemek
istediğimizi anlarsanız.
Bakın, elimde bir belge var. Nedir biliyor
musunuz? Yarın Cumhurbaşkanı Diyarbakıra gidecek,
katılacağı programlarda okul müdürlerinin, müdür
yardımcılarının, öğretmenlerin, memurların,
hizmetlilerin ve İŞKUR personelinin cumartesi saat 10.00da Hükûmet
Konağı önünde hazır bulunmaları, hazır
bulunanların da imza vermeleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla)
zorunluluğuyla ilgili bir kağıt. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Allaha çok
şükür, hiçbir zaman imza zorunluluğuyla Diyarbakır
halkının arasına gitmedik, koruma ordularıyla
halkımızın arasında dolaşmadık.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Daha da
dolaşamazsınız zaten.
İDRİS BALUKEN (Devamla) O konuda
alnımız ak, başımız diktir. Umarım size de nasip
olur.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Mehmet Bey
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkanım, burada ben herhangi bir sataşmaya mahal verecek bir
ifade kullanmadım. Sayın hatip şahsımı hedef alarak
şahsıma sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Tutanaklara
bakın, tutanaklara.
BAŞKAN Hanımefendi, bizzat adından
bahsetti, ismini verdi.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Direkt
adını verdi, direkt.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Terör deniyor, cevap
veriyor; Kandil deniyor, cevap veriyor Sayın Başkan.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Üzerine
alınıyor.
17.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; burada düşük profil, yüksek
profil tartışmasına sizinle girecek değilim.
Sanırım siz de 2011 yılında seçildiniz, ben de 2011
yılında geldim. Onun için tecrübe noktasında isterseniz buna
girmeyin.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ben grup
başkan vekilliği için söyledim.
MEHMET MUŞ (Devamla) Ben de farklı
görevlerdeydim partide. Bu açıdan -ben 34 yaşındayım- bu
tip bir dili seçmenimize, milletimize havale ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) O dili
kullanan sizin partili yetkilileriniz, biz değiliz.
MEHMET MUŞ (Devamla) İkincisi: Benim
buradaki ifadelerim terörle alakalı. Ben terör örgütüne desteği kim
veriyorsa onu burada dile getirmeye çalıştım. Size ne oluyor?
Sizin canınız mı yanıyor? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ya,
kullandığın cümlelere bak!
MEHMET MUŞ (Devamla) Ben terör örgütünün
yaptığı canilikleri anlatıyorum, ses sizden geliyor.
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) Ayıp ya,
ayıp, Grup Başkan Vekilisiniz!
MEHMET MUŞ (Devamla) Ben
Dürümlüdeki katliamı anlatıyorum, söz sizden geliyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ben terör örgütünün sözcülüğünü
yapanlardan bahsediyorum, siz sataşmadan söz istiyorsunuz. Size ne terör
örgütünün sözcülüğünden? Bu kadar mı canınızı
yakıyor bu söylediklerim?
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş) IŞİDin
sözcüsü müsün? IŞİDin sözcüsüsün işte!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN İdris Bey, siz beyanda
bulundunuz, arkadaşımız da bulundu. Yani bunun sonu gelmez ki.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sonu
gelmez de hani size de düşen
AHMET YILDIRIM (Muş) Oradan kesin Sayın
Başkan.
BAŞKAN Zatıalinizin beyanları zapta
geçti, Sayın Muşun da beyanları zapta geçti. Bu o dedi, bu
dedi hâline dönmesin olur mu?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Zabıtlara bakın
Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bakın, bir saat önce söz istediğimde
Tutanakları inceleyeyim. dediniz.
BAŞKAN Evet.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sonra
Sayın İçişleri Bakanımız söz istediğinde
tutanakları incelemediniz, sayın grup başkan vekili söz
istediğinde yine tutanakları incelemediniz. Yani eğer bunun
adaletli bir tutum olduğuna inanıyorsanız kürsüden söz
istemeyeceğim ama adaletle ilgili en küçük bir tereddüdünüz varsa bana söz
vermeniz gerekiyor.
BAŞKAN Bakınız, değerli
milletvekilleri, İç Tüzük ve Anayasa ne diyorsa onu yapacağız.
AHMET YILDIRIM (Muş) Ya, İç Tüzük bir
tek bize mi işliyor, oraya işlemiyor mu?
GARO PAYLAN (İstanbul) Buraya mı
işliyor bir tek?
BAŞKAN Ve Meclisi idare eden ister bendeniz
ister başkan vekilleri, ellerinde terazi, adil bir şekilde hareket
edecekler; zaten tarafsızlık bu.
İç Tüzük 69u beraber okuyalım:
Şahsına sataşılan veya ileri sürmüş olduğu
görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükümet, komisyon,
siyasî parti grubu veya milletvekilleri, açıklama yapabilir ve cevap
verebilir.
Açıklama ve cevaplar için Başkan,
aynı oturum içinde olmak üzere söz verme zamanını takdir eder.
Bu suretle söz almak isteyen, ne sebepten
dolayı konuşmak istediğini Başkana bildirir. Başkan,
söz verip vermemek gerektiğini takdir eder. Başkanlıkça
kendisine söz verilmeyen kimse direnirse, Genel Kurul, bu konuda
görüşmesiz ve işaret oyuyla karar verir.
Bendeniz, bu yürürlükte olduğu müddetçe
Anayasaya da -geçen sefer de söyledim- İç Tüzüke de
sadığım, bunu aynen tatbik ederim. [AK PARTİ
sıralarından alkışlar; CHP sıralarından
alkışlar(!)] Benim bildiğim konular bunlar.
AHMET YILDIRIM (Muş) Ya, biraz da o tarafa
doğru sadık olun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Gündeme devam edelim
Başkanım.
BAŞKAN Şimdi, zatıaliniz demin
sataşma dediniz, hakikaten ben istedim. Nitekim, Halkların
Demokratik Partisi diye bir isim geçmedi fakat dolaylı olarak
gördüğüm o cümleler yüzünden sizlere sözü verdim. Sizin
konuşmanızda şahsiyatla ilgili bir durum oldu. Bunda
tutanağa bakılacak veya araştırılacak bir durum
görmedim, takdir hakkımı kullandım. Bu benim takdir
hakkımdır.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Takdir
hakkınızı kötüye kullanıyorsunuz, bu açık.
BAŞKAN Zatıaliniz de bu mevzuları
biliyorsunuz, grup başkan vekilisiniz.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Takdir
hakkınızı kötüye kullanıyorsunuz açık açık.
BAŞKAN - Bir yanlışlık yok
efendim, adaletsizlik yok efendim, elimde terazi var. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Devam edelim
Başkanım gündeme.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Peki, o
zaman, Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından ifade
edeyim. Yani sayın grup başkan vekili de alınganlık
gösterdi atanmış grup başkan vekili sözümden ötürü, onu
düzeltmeye ihtiyaç var.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Atanmış dedi,
tecrübesiz dedi, daha ne diyecek Sayın Başkan!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ben
sayın grup başkan vekilinin halkın oyuyla milletvekili seçilmesi
sürecine hiçbir atıf yapmadım. Bugünkü süreci de basından takip
ettiğimiz kadarıyla grup yönetimi tarafından bir atanma olarak
okuduk. Eğer farklı bir yöntemle
(AK PARTİ
sıralarından seçim sesleri)
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Seçim kardeşim, seçim!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Evet,
düzeltiyorum arkadaşlar, düzeltiyorum.
BAŞKAN Müsaade edin efendim, lütfen!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tamam,
seçimle gelmiş ise, yani bu konuda seçimle gelmiş ise, sayın
grup başkan vekilinin o söylemiş olduğum cümlelerden
alınmamasını özellikle rica ediyorum, demek ki doğru
kullanmamışız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Evet,
kayıtlara geçti.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Balukeni kim
atadı? Kim atamış, kim?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, yani böyle bir yöntem var mı şimdi!
BAŞKAN Lütfen, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ya,
bakın, usulca bazı yanlışları düzeltmeye
çalışıyoruz, tutanaklara geçsin diye söylemeye
çalışıyoruz.
BAŞKAN Evet efendim, tavzihler oluyor,
teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Burada
her konuyla ilgili birbirimize laf yetiştirebiliriz, birbirimizi çok
ağır eleştirebiliriz ancak yaptığımız her
eleştirinin belli bir diplomatik nezaket ve siyasi üsluba uyması gerekir.
Buraya hepimiz halkın oylarıyla gelmiş yasal partileriz, bunun
ötesine geçecek olan ithamlar Türkiyede ciddi sıkıntılara yol
açar. Ben bugün sürecin de hassasiyetine binaen bunları ifade ederek
bitireyim.
Yarın Sayın Başbakan ve
Cumhurbaşkanı Diyarbakıra gidiyor. Diyarbakır
halkının da bütün Türkiyenin de beklentisi bu devasa sorunun
çözümüne dair farklı birtakım söylemlerde ve bazı
politikaların deklarasyonunda bulunmalarıdır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Gölge etmeyin yeter!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bizim de
beklentimiz odur, umarım o olur. Diğer konularda kürsüden her zaman
cevap hakkımızı kullanırız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Beyefendi.
Engin Bey
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkanım, az önce arz etmiştim, unuttunuz galiba.
BAŞKAN Estağfurullah. Olsun, tekrar
zapta geçsin efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başbakan Yardımcımız Anayasayı ancak kanla
değiştirirsiniz
Anayasanın değişmesine asla imkân
vermeyeceğimizi beyan ettiğimize dair ithamlarda bulundu. Bunlar
doğru değildir, bir sataşmadır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Kılıçdaroğlunun sözleri.
BAŞKAN İki dakika için, buyurun lütfen.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Efendim,
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu söylemedi mi diyor?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Söyleyeceğim
şimdi ne söylediğini. Siz anlamıyorsanız ben ne
yapayım!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) O söylediği
mantıklı değil, şimdi kürsüden de anlatacak.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Demokrasiye davet ediyoruz.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Aslında ne
demek istediğini anlat.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Milletin diliyle
konuşun da herkes anlasın.
18.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşun 65inci Hükûmet
Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başbakan Yardımcımız
aslında Sayın Genel Başkanımızın ne demek
istediğini kürsüdeki konuşmasının başında çok
güzel özetledi, kendisine teşekkür ediyorum. Zira, Sayın
Başbakan Yardımcımız konuşmasına şöyle
başladı: Değişim dedi ama bir şeyin altını
çizdi, ısrarla ve özenle çizdi. Bakın, rejim demiyorum, rejim
değil; sistem, sistemi değiştireceğiz. dedi. Elbette,
değişmeyen tek şey değişimdir, bu mümkündür. Anayasa
da değişir, sistem de değişir, rejim de değişir.
Ha, rejim değişmez diye bir şey yok ama rejim değişikliği
ayrı bir iştir arkadaşlar. Kanla kurulan rejim kanla
değişir. [AK PARTİ sıralarından Aa sesleri,
alkışlar (!)] Sistem değişir.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Allah Allah! Allah
Allah!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Kılıçdaroğlundan daha ileri gittin.
ENGİN ALTAY (Devamla) Evet, evet, ne
söylediğimi bilerek söyledim. Niye Sayın Başbakan
Yardımcısı imtina etti? Niye Sayın Başbakan
Yardımcısı imtina etti, Rejim demiyorum ha, sistem diyorum.
diye niye ısrarla bunun altını çizdi? O da benim gibi
düşünüyor, o da benim gibi düşünüyor, hiçbir şüpheniz
olmasın. Olay bundan ibarettir.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Yazıklar
olsun! Yazıklar olsun!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Uyarın Sayın
Başkan, kandan bahsediyor. Uyarın efendim kendisini.
ENGİN ALTAY (Devamla) Biz bunu söylerken, kan
akar derken kan akıtmaya meraklı olduğumuzdan değil. Bundan
önceki hükûmet memleketi kan gölüne çevirdi zaten ama biz bir uyarı
yapıyoruz, bir yüksek hassasiyeti ortaya koyuyoruz.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Kızılaya git.
ENGİN ALTAY (Devamla) Gelin, bu milleti
bölmeyin diyoruz.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Kızılaya da almazlar seni.
ENGİN ALTAY (Devamla) Bu milleti
laik-antilaik diye bölmeyin diyoruz. Bu milleti Türk-Kürt diye bölmeyin
diyoruz. Bu milleti Sünni-Alevi diye bölmeyin diyoruz.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Siz böldünüz,
siz.
ENGİN ALTAY (Devamla) Hep birlikte,
kardeş olarak, bin yıllık kardeşliği devam ettirelim
diyoruz. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Bu
yüksek hassasiyeti ortaya koymak kan çığırtkanlığı
değildir, bunun böyle alınması lazım.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Kan
çığırtkanlığı, kan.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Kan, kan.
ENGİN ALTAY (Devamla) Ben Sayın
Kurtulmuşa tekrar teşekkür ediyorum. Rejim ile sistem
arasındaki farkı ortaya koyarak bizim düşüncelerimize tercüman
oldunuz Sayın Başbakan Yardımcım, çok teşekkür
ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Başkanlık sisteminden bahsetti.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Nasıl bir
çarpıtmadır bu ya? Sayın Başkan, o kanlar ilk kimin eline
bulaşmıştır?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Kan
meraklısı sizsiniz be! Konuşturma beni be! Eliniz kanlı
sizin be! Hayret bir şey ya! Bir şey bilmiyorsunuz,
konuşuyorsunuz!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Hadi ya!
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Niye
sinirleniyorsun? 27 Mayıs
Niye sinirleniyorsun?
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Numan Kurtulmuş,
buyurun Beyefendi, iki dakika söz veriyorum.
19.- Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşun,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben ısrarla
Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsünün söylediği cümleyi buraya aldım:
Anayasal değişime Cumhuriyet Halk Partisi fırsat
vermeyecektir. Başkanlık sistemiyle ilgili bir tartışmaya
binaen bunu söyledi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Rejim
demiyor, sistem diyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Burada herhangi bir şekilde rejim tartışması
yoktu.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Siz öyle girdiniz Sayın Başbakan
Yardımcısı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) Rejim konusu gündeme
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Siz girdiniz öyle.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) Hayır, ben öyle anlamayın diye, öyle
anlaşılmasın diye
Hiçbir arkadaşımız
başkanlık sistemi konusunu gündeme getirirken Rejim
değişsin. falan demiyor ama burada Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşımız bunu söylemesin.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Başkanlık sistemi rejim değişikliği
değildir
BAŞBAKAN YARDIMCISI
NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) Değerli arkadaşlar, Türkiyede
cumhuriyet kimsenin tekelinde değildir.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Evet.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN
KURTULMUŞ (Devamla) Müslümanlık da kimsenin tekelinde
değildir.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Evet, çok güzel. Çok güzel.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) Dolayısıyla, bu memlekette kimsenin
cumhuriyetle ilgili bir endişesi, cumhuriyetle ilgili bir başka
arayışı yoktur; genel çoğunluğu kastediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Çok güzel, çok güzel.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) Ancak, kusura bakmayın, sahip
çıkmamız gereken şey, cumhuriyeti taçlandırmamız
gereken şey ve eğer bugün Türkiyeyi çevremizdeki birçok ülkeden
farklı bir noktada buluyorsak bizi farklı kılan şey, her
şeye rağmen sandığın ortada olmasıdır. Sandıktan
çıkan iradeyi hazmedemeyenler, yıl dönümünde olduğumuz 27
Mayısta, evet, Türkiyede kan akıttılar.
Bizim kastettiğimiz
şey şudur: Cumhuriyete herkes saygılı, bunda bir problem
yok ama herkes demokrasiye de saygılı olsun. Bu millet ne istiyorsa
onu yapar, bu millet hangi sistemi getirmek istiyorsa onu getirir.
Başkanlık istiyorsa eyvallah, yarı başkanlık istiyorsa
eyvallah, partili cumhurbaşkanlığı istiyorsa eyvallah,
mevcut sistem devam etsin diyorsa eyvallah. Ama bunu baştan bir kural
olarak koyup dayatmak Cumhuriyet Halk Partisi varken bu memlekette -tekrar,
cümleyi aynen söylüyorum- anayasal değişime Cumhuriyet Halk Partisi
fırsat vermeyecektir. demek Allah aşkına ne demektir? Hangi
demokratik usul acaba
BÜLENT TEZCAN (Aydın)
Bir kişi bütün gücü eline alırsa buna izin vermeyeceğiz.
diyor. Ne var bunda Sayın Başbakan Yardımcısı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) Ya, kardeşim, böyle bir gücünüz var
mı, böyle bir hakkınız var mı?
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Hayır,
Sayın Genel Başkanın ne dediği çok açık. Bir
kişi emredecek, yargı emrine uyacak; bir kişi emredecek, Meclis
talimata uyacak.
BAŞKAN Bülent Bey,
lütfen
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - O
sözün öncesini niye almıyorsunuz? O sözün öncesini niye almıyorsunuz?
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen müdahale
etmeyiniz efendim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN
KURTULMUŞ (Devamla) Buna tek bir şey söyleyeyim:
Başkanlık sistemi ya da partili cumhurbaşkanı Meclise
geldi, geçen haftaki dokunulmazlık görüşmesi gibi gruplar serbest
bırakıldı, herkes istediği şekilde oyunu verdi, 367yi
bulduk; ne yapacaksınız? 330u buldunuz, ne yapacaksınız?
Benim kastettiğim budur.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Kan mı dökecekler?
BÜLENT TEZCAN (Aydın)
Sayın Başkan, buna kürsüden cevap verelim. Böyle bir usul yok!
BAŞKAN Bülent
Beyciğim, rica ediyorum, müdahale etmeyin.
BÜLENT TEZCAN (Aydın)
Hayır, buna kürsüden cevap verelim o zaman.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) Müsaade eder misiniz.
Benim kastettiğim budur.
BAŞKAN Ama, bitirsin
efendim. İnsicamı bozmayınız, bitirsin.
BÜLENT TEZCAN (Aydın)
Tamam. Bize niye soruyor?
BAŞKAN Bilahare dinleyeceğim sizi, sizi
dinleyeceğim efendim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Demokraside yol bellidir, milletin reyiyle seçilmiş olan
milletvekilleri karar verir, olur; vermez, bizim istemediğimiz bambaşka
bir karar verir -demin söyledim- ona da saygı gösteririz. Ben bu anlamda,
ısrarla, bir kere daha kamuoyunun aydınlatılması
bakımından
Yapılan tartışma bir rejim
tartışması değildir, yapılan tartışma bir
sistem tartışmasıdır.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Eyvallah, tamam,
ben de onu söyledim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Hiçbir şekilde yeni bir rejim arayışı yoktur.
Eğer Engin kardeşimizin söylediğinden şunu anlayacaksak:
Sayın Genel Başkanları ve kendileri bu anlamda Kandan bunu
kastetmedik, yanlış anlaşıldık. diyorsanız bu
özrünüz de kabuldür, bu özrünüzü de kabul ederiz, yanlış
anlaşıldınız demektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Özür değil,
bir dakika
Ne özrü ya?
Sayın Başkan
BAŞKAN Engin Bey, zatıalinizden önce
Bülent Bey'in bir talebi var.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır,
hayır, buradan.
BAŞKAN Bülent Bey'in bir talebi var efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Efendim, ben
çıktım, ayaktayım artık. Ben ayaktayım Sayın
Başkan.
BAŞKAN Buyurun efendim, açayım
mikrofonunuzu.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Engin Bey,
bugün 27 Mayıs, ona göre!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sizin gibi
düşünenlerin sayesinde oldu 27 Mayıs.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşun sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sizin, kürsüde
başlangıçtaki hassasiyetiniz neyse bizimki de odur, ona işaret
ettim zaten. Bu ülkede elbette sistem değişir, değişmeyen
tek şey değişimdir. Bizim cumhuriyetin laik niteliğiyle
ilgili yüksek hassasiyetimizin olduğu bir vakıa ama bir şeyi de
bilerek ve iddia ederek söylüyorum: Size oy veren 23 milyon 600 bin
insanın büyük ekseriyetinin de laiklikle bir sorunu yoktur,
benimsemiştir, içselleştirimiştir; ben öyle düşünüyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu)
Bizim de sorunumuz yok.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Bizim de yok.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama, hiç
şüphesiz, size oy veren ya da sizin partinizin yönetiminde -üst, alt-
laiklikle sorunu olan insanlar da var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Hayır efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hassasiyetimiz
bununla ilgilidir, bununla sınırlıdır. Elbette,
sandıkla gelen insanlar radikal değişimler için adım
attıkları zaman dünyanın değişik ülkelerinde kaos
ortamları oluşmuş ve doğal olarak kan da
akmıştır. Türkiye'yi böyle bir tehlikeyle ilgili
uyarıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bu bir tehdit
değildir.
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Doğal mı kan akması? Kan akması
doğal mı Engin Bey?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama, tekrar
söylüyorum: Rejim değiştirmek kolay iş de değildir. Bu kadar.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Bülent Bey
BAŞBAKAN YARDIMCISI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Efendim, grup başkan vekili cevap verdi daha
önce.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın Başkan,
biraz önce Sayın Hatip, Sayın Başbakan Yardımcısı
doğrudan bize dönerek kürsüden soru sordu, Genel Kurula hitap etmedi.
Eğer vatandaş oy verirse ne yapacaksınız? dedi. Müsaade
edin, açıklama hakkımı kullanayım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Gruba soruyor, grup adına cevap verildi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hayır
canım, olur mu öyle şey? Burası açık oturum mu Sayın
Başkan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Grup başkan vekili cevap verdi.
BAŞKAN Efendim, grup başkan vekili
açıkladılar Bülent Bey. Ben onlara söz verdim, kendisine söz verdim.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Hayır efendim,
bize sordu doğrudan. Sayın Genel Başkanın söylemediği
sözü çarpıtarak, değiştirerek anlattı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Onu basına
açıklasınlar efendim.
BAŞKAN Bunlar da şu
beyanlarınızda zapta geçti.
Kim söz istemişti efendim?
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın
Başbakan Yardımcısı bize hitap eden soru soruyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Efendim,
burası soru-cevap yeri değil Sayın Başkan.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Yani, bu soru olmasa
bir şey yok ama sormasa, Genel Kurula hitap etse problem değil.
Müsaade edin, biz de cevap verelim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Engin Bey cevap verdi ama!
BAŞKAN Engin Bey, zatıalinize bir hak
tanımıştık.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Buyurun
BAŞKAN Beyefendi mi verecek?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, evet.
BAŞKAN Bülent Bey, buyurun.
Yalnız, bu sataşmayı, bu
konuşmayı, bu diyaloğu lütfen sürdürmeyelim. Dikkatinizi rica
ediyorum.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Hiç şüpheniz
olmasın.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Millet başkanlığı getirirse ne yapacaksınız?
Merak ediyorum. Bunun cevabını bir verin.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
20.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcanın,
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşun sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın
milletvekilleri, bir kere Parlamento hukuku içerisinde her şey usulünce
yapılıp ondan sonra millet de kararını verirse demokratik
usullerde kimsenin söyleyeceği bir şey yoktur. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu)
Biz de onu diyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Alkışlıyorum! Çok güzel!
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Kılıçdaroğlu duymasın!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Buradaki
tartışma başkanlık sistemi mi, parlamenter sistem mi
tartışması değildir. Türkiyedeki tartışma
demokrasi mi, diktatörlük mü tartışmasıdır. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) O sizin konunuz!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Ve Sayın Genel
Başkanın o gün TOBBdaki konuşmasının bir
evveliyatı vardır. Sözün yarısını alıp öncesini
atarak oradan el çabukluğuyla bir şey çıkarmaya
çalışmayın. Sayın Genel Başkan ne dedi? Biraz önce ben
de onu söyledim konuşurken burada: Başkanlık rejimi
kılıfı altında öyle bir sistem getirmeye
çalışıyorsunuz ki bir kişi talimat verecek, hükûmetler
yıkılıp kurulacak; bir kişi talimat verecek, Parlamento ona
uyacak
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) Nereden gördünüz
onu? Kim verdi? Hani nerede?
BÜLENT TEZCAN (Devamla)
bir kişi talimat
verecek, yargı ona uyacak; bir kişi talimat verecek, bütün toplum ona
uyacak!
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) Niyet mi
okuyorsun?
BÜLENT TEZCAN (Devamla)
Bunun adı diktatörlüktür, başkanlık rejimi ya da hükûmet sistemi
değildir ve bunu Türkiyede dayatırsanız kan dökmeden bunu
getiremezsiniz. dedi. Biz Kan dökeceğiz. demiyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Başkanlık sisteminin ne
anlama geldiği belli.
BÜLENT TEZCAN (Devamla)
Hangi eğilimin içerisinde olduğunuzu Sayın Genel Başkan
anlattı. Suçluların telaşı içerisinde olmayın, kulak
verin.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Siz Sayın
Genel Başkanın yaptığını düzeltmeye
uğraşıyorsunuz.
BAŞKAN Efendim, teşekkür ediyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu)
Sayın Başkan, müsaade ederseniz
BAŞKAN Sayın Bakanımızın
da yine söz talebi var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan
BAŞKAN Zatıaliniz de mi söz
istiyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Evet.
BAŞKAN Müsaade ederseniz, Sayın Bakan
daha önce söz istediler.
Yalnız, şunu söylemek istiyorum: Ahmet
Paşa var, divan şairi, Fatih zamanının.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Askerlik
anılarını da anlat!
BAŞKAN Güzel bir gazeli var ve onu idamdan
kurtardı, zindandan kurtardı. Her gazelin 4üncü mısrası
şöyle bitiyor: Kul hata etse ne ola?
Arkadaşlar, bazen yanlış laflar
oluyor ki benim lafım yanlış değil ha, onu öyle
almayın! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Benimki
bir hukuki taleptir, ondan vazgeçmem. Olabilir yanlış laflar, ne olur
Pardon. desek? Allah Allah, kul hata etse ne ola?
Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Kendi
kendinizi tekzip ettiniz Sayın Başkan.
AHMET YILDIRIM (Muş) 4üncü mısrayı
tekzip edip bıraktınız ya!
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
21.- Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuşun, Aydın Milletvekili Bülent Tezcanın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de sözüme
başlarken bu tartışmayı sürdürmek için buraya
çıkmadığımı ifade etmek isterim. Eğer vaktimiz
olsa, keşke bir masanın etrafında bunları uzun uzun tartışma
imkânımız olsa.
Engin Bey meseleyi tavzih ettikten sonra söz almak
istemezdim ama Bülent Beyin ısrarla aynı sözleri sürdürmesini kabul
etmediğimi ifade etmek isterim. Ne demek, millet
Tekraren söylüyorum:
Türkiyede bir rejim tartışması yapılmıyor ama
Meclisten -o soruyu mesele daha iyi anlaşılsın diye söyledim-
Parlamento herhangi bir kararı geçirirse, 367yle geçirirse buna
karşı ne yapacağız?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Anayasa
Mahkemesine gideriz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Kaldı ki bu, Anayasa değişikliğidir, daha evvel
olduğu gibi oldu, birçok Anayasa değişikliği oldu. Yetmedi
Parlamentoda sayı, millete gitti ve millet bunu yüzde 50nin üstünde bir
oyla kabul ettiyse ne yapacağız? Bizim söylediğimiz şey
budur. Buna saygı göstereceğiz yani her birimiz hangi sisteme
kendimizi daha yakın görüyorsak onu söyleyeceğiz.
Kaldı ki sistem ve düzen üzerinden Türkiye
siyasetinde nice tartışmalar yapılmıştır.
Hepinizin bunları bilecek kadar, çok derin bir siyasi birikiminiz
olduğunu biliyorum. Rahmetli Ecevit Ne ezilen ne ezen; hakça, insanca bir
düzen. sözünü söyledi diye Türkiyede rejim mi değişti? Rahmetli
Erbakan adil düzen sözlerini Türkiye'de köy köy anlattı diye Türkiye'de
rejim mi değişti? Millet kime oy verdiyse sandıktan
çıktı, gücü miktarında iktidar oldu, gücü miktarında
koalisyon ortağı oldu, yönetti ve geçti. Türkiye'de millet
Bakın değerli arkadaşlar, 2007de
sandığa gittik; Türkiye'de, mevcut anayasal sistem içerisinde,
Cumhurbaşkanının konumu itibarıyla millet çok önemli bir
değişikliğe imza attı, kıyamet mi koptu Allah
aşkına? 2007de millet Cumhurbaşkanının doğrudan
doğruya halk oyuyla seçilmesini sağlayan bir adım attı ve
Türkiye'de bu fevkalade önemli bir demokratik gelişme oldu. Çünkü, bu
adımla birlikte millet, Ali Fuat Başgil geleneğini Türk
siyasetinden silmiş oldu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yani Türkiye'de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Son cümlelerimi söylüyorum.
bundan böyle, halk oyuyla Cumhurbaşkanı
seçildiği müddetçe kimsenin kapalı kapılar ardında,
birtakım gayrimillî güçlerini kullanarak, millet iradesinden gelmeyen
güçlerini kullanarak birilerinin Cumhurbaşkanı olmasını
önleme ya da birilerini Cumhurbaşkanı atama yetkisi yoktur. Millet
Cumhurbaşkanını seçtiği sürece -çok açık söylüyorum-
milletin çarşısından, pazarından gelmeyen, milletin
şarkısını, türküsünü söylemeyen, milletin tarihini,
kültürünü bilmeyen, milletin derdiyle dertlenmeyen kimse bu memlekette
Cumhurbaşkanı olamayacaktır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Mesele bu kadar açıktır ve
bu, milletin tercihidir. Millet tercihini 2007de ortaya koymuştur. Bunu
söylerken de asla bir dayatma olarak değil, milletin sosyolojisinde ne
varsa siyaseti o yönlendirir, onu söylemek istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
VI.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)
1.- Başbakan Binali Yıldırım
tarafından kurulan Bakanlar Kurulunun Programının
görüşülmesi (Devam)
BAŞKAN Söz sırası, şahsı
adına görüşlerini ifade edecek olan İstanbul Milletvekili Mehmet
Bekaroğluna aittir.
Buyurun Sayın Bekaroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Başkan,
Sayın Bekaroğlunun titrini niye söylemiyorsunuz? Bundan önce
çıkan sayın bakanı profesör doktor olarak takdim ettiniz,
Sayın Muşu doktor olarak takdim ettiniz, Sayın
Bekaroğlunun buna ihtiyacı yok ama neden Profesör Doktor Mehmet Bekaroğlu
demiyorsunuz?
BAŞKAN Ona bakarsanız, kaç tane akademik
unvanı olan arkadaşım var, mesela Ahmet Bey doçenttir. Yani
bunda bir kastım yoktur.
AHMET YILDIRIM (Muş) Söylemediniz. diyor
işte.
MUSA ÇAM (İzmir) E, söyleseydiniz. Niye
söylemiyorsunuz?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Niye
söylemiyorsunuz, işte onu soruyor zaten. AKPlileri söyleyin,
diğerlerini söylemeyin!
BAŞKAN Kastım
olmadığı beyan edilmiştir Musa Bey, teşekkür ediyorum.
MUSA ÇAM (İzmir) Ama
bundan sonra yapmayın öyle, unvan söylemeyin.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Profesör. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET BEKAROĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 65inci
Hükûmetin Programı üzerine şahsi düşüncelerimi açıklamak
üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Sayın
Başbakan kendi Hükûmet programı görüşülürken muhalefeti
dinlemedi. Böyle bir şey görmemişti bu Parlamento, ilk defa böyle bir
şey görüyor. Bunun Parlamentoya saygısızlık olduğunun
altını çizmek isterim.
Değerli
arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisinin kurulduğu
günlerde Erbakan Hoca Bunlar büyülenmiş. demişti. Büyücünün kim
olduğunu da söylemişti ama o bende kalsın.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Sayın Bakan biliyor mu büyücünün kim olduğunu?
MEHMET BEKAROĞLU
(Devamla) 22 Mayıs kongresinde liderinizin mesajını ayakta
dinlediğinizi görünce hocaya bir kez daha hak verdim. Evet, ortada bir
büyü var, bir illüzyon var, gerçekten bir algı yanılması var.
Hiç şüphe yok ki
aranızda bütün bunları bilerek, taammüden yapanlar var. Ancak, kitle,
çoğunluk, halk için bunu söylemiyorum dolayısıyla bundan sonra
söyleyeceğim sözler hiçbir şekilde AKP seçmeniyle ilgili
değildir.
Şimdi birkaç örnekle bu
durumu size açıklayayım arkadaşlar. Programınız
taş üstünde taş, terörle mücadele, yol, köprü, demokrasi, hukuk,
hukukun üstünlüğü, başkanlık sistemi, hak, özgürlükler. böyle
gidiyor. Sözcünüz Sayın Kurtulmuş reform ve atılım
hükûmeti dedi. Ben de diyorum ki bunlar doğru değil, illüzyon. On
dört yıl iktidardan sonra reform ve atılım hükûmeti
diyorsanız ya on dört yılda hiçbir şey
yapmamışsınız ya da milleti büyülemeye
çalışıyorsunuz. On dört yıl sonra reform ve
atılım sözünü alkışlıyorsanız
yaşadığınız bir illüzyondur değerli
arkadaşlarım. Öyle değil arkadaşlar.
Bakın, yanlış
anlamayın, Binali Beyin çelebiliğine, espri yeteneğine
dayanarak bunu söylüyorum yoksa Başbakanlığı konusunda bir
imada bulunmuyorum. Binali Bey konuşurken Yolları böldük, milleti
birleştirdik. dedi. Hayır arkadaşlar, bu doğru değil.
Siz sadece yolları değil, milleti de, toplumu da böldünüz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Durun, bölünmüş
yollardan, duble yollarda duble yapılan yolsuzluklardan da söz
edeceğim. Evet, sizin döneminizde olduğu kadar hiçbir dönem bu
toplumda bu kadar kutuplaşma olmadı, bu kadar düşmanlaşma
olmadı, bu toplum, bu kadar bir gerginlik görmedi. Bir millet, millî
irade, millî ve yerli tutturmuş gidiyorsunuz.
NURETTİN YAŞAR
(Erzurum) Yanılıyorsunuz Sayın Profesör!
MEHMET BEKAROĞLU
(Devamla) Bu da bir illüzyon, algı yanılsaması bu da. Allah
aşkına, sizin millet dediğiniz kim? Sizden olmayanları,
sizin gibi düşünmeyenleri, sizin gibi yaşamayanları, size boyun
eğmeyenleri milletten çıkardınız; gayrimillîye, hatta
haine, teröriste yazıyorsunuz.
Size soruyorum: Haydi yüzde
50siniz, peki kalan yüzde 50 ne olacak? Bu kadar değil. mi diyorsunuz,
haydi yüzde 40 olsun, ne olacak onlar?
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) On yıllık şeyler Hocam bunlar ya!
MEHMET BEKAROĞLU
(Devamla) Millî Birlik ve Kardeşlik Projeniz vardı, ne oldu, size
soruyorum. Hepsi illüzyon. Evet, toplumu böldünüz hem de tehlikeli bir
şekilde toplumu böldünüz.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) Aslında burası da bir çadır!
MEHMET BEKAROĞLU
(Devamla) Bakın, değerli arkadaşlar, giderek herkesi düşmana
yazıyorsunuz. Bırakın sizden olmayanları, birlikte yola
çıktıklarınıza bile hain diyorsunuz. Millî irade,
çoğulculuk, katılımcılık, millet egemenliği gibi
laflar ediyorsunuz, bunlar da illüzyon, yanılsama. Kurduğunuz bu
ayrımcı ve dışlayıcı tabloda böyle şeyler
olmaz.
Sonra, sizin millet
egemenliği dediğiniz nedir? Kongrede Sayın Bozdağ
altını çizerek söyledi Biz Tayyipiz, Tayyipin partisiyiz. dedi.
Bir süre önce Tayyip milletin adamıydı, şimdi Tayyip milletin ta
kendisi oldu. Mesajını ayakta dinliyorsunuz, kıyamda
duruyorsunuz. Sayın İçişleri Bakanı Ben imam-hatip
mezunuyum, dini bilirim. diye ders vermeye kalktı. Peki, Sayın
İçişleri Bakanı, bu durumda bir tövbe gerekir mi gerekmez mi?
Arkadaşlar, bu ne anlama geliyor, bir düşünün.
Bakın
Başkanlık sistemi diyorsunuz, Türk tipi başkanlık
diyorsunuz. Gerekçeniz: Türkiyenin önünü açmak. Bu da illüzyon değerli
arkadaşlarım. Türkiyenin önünü kapatan hiçbir şey yok. Sizi ve
Sayın Cumhurbaşkanını engelleyen hiçbir şey yok. Ne
istediniz de yapmadınız?
Bakın, dün bir genel
başkan yardımcınız şöyle diyor: Başkanlık
sistemi fiilen başlamıştır. Biz milletvekillerine
düşen, Anayasayı statüye uydurmaktır. Bu ne demek
arkadaşlar? Hatırlayın, Kenan Evren darbe
yapmıştı, Anayasayı askıya aldı ve fiilî durum
yarattı, sonra da kendisi insanları seçti, Danışma Kurulunu
oluşturdu Fiilî duruma uygun Anayasa yapın. dedi. Peki, sizin
hâliniz ile Evreninkinin farkı ne? Ha, diyeceksiniz ki: Seçilmiş
olmak. Doğru ama unutmayın, Evren de Anayasasını millete
götürdü ve yüzde 92 onay aldı.
Arkadaşlar, siz demokrasiyi seçimle, oyla
sınırlıyorsunuz. Öyle değil, bu bir yanılsama. Elbette
seçim olmazsa demokrasi olmaz ama hukuksuz da, denetimsiz de demokrasi olmaz ve
fiilî duruma uydurulan şey de demokratik anayasa değildir
arkadaşlar. Bu, olsa olsa darbe anayasasıdır.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Bugün 27
Mayıs, 27 mayıs!
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Bakın, belli
ki siz daha önce millî görüş gömleğini
çıkarmıştınız, şimdi de demokrasi gömleğini
çıkarıyorsunuz.
Arkadaşlar, sizin
yaşadığınız illüzyonu onlarca örnekle anlatabilirim
ama zamanım yok. Bakın, sizin durumunuzu bir cümleyle özetleyeyim:
Yıkımı başarıyla gerçekleştirdiniz ama yerine hiçbir
şey koyamadınız, kötü bir eski vesayet sistemini yeniden
inşa etmekten başka. Bütün bunları medeniyet inşası
yüceltmesiyle meşrulaştırıyorsunuz, bu da illüzyon. Bu,
sizin inşa ettiğiniz şey medeniyet değil, TOKİ
ucubesi. Sizi iyi tanıyorum, defalarca analizinizi yaptım. Siz,
büyüklüğün büyüsüne kapılmışsınız değerli
arkadaşlarım. Dünyanın en büyük işlerini,
binalarını, her şeyini siz yapıyorsunuz. Aslında bu,
güvensizliğin ifadesidir. İşte sizin eseriniz, işte
İstanbul, işte Türkiye, işte yapmış olduğunuz
dünyanın en büyük stadyumları, hepsinin ismi arena. Bu nasıl
bir medeniyet değerli arkadaşlarım, bana söyler misiniz?
Nasıl bir medeniyet? Siz, bir defa mahalleyi öldürdünüz. Siz,
insanları birbirinden ayırdınız, selamı kestiniz.
Kuracağınız medeniyet selamsız medeniyet mi olacak
değerli arkadaşlarım yoksa beton medeniyeti mi?
Bakın, yola çıkarken adil ve özgür
Türkiye demiştiniz ama maalesef, adaleti de özgürlüğü de asfaltlara
gömdünüz, üzerine de beton döktünüz.
Binali Bey, siz köprüyü, tüneli, yolu bilirsiniz.
Peki, ya yolsuzlukları? Siz 17-25 Aralığa sürekli olarak darbe
girişimi diyorsunuz; bu da bir örtme. Gerçi, ABDli savcı Öyle
değil. diyor ama öyle olsun. Bakın Yolsuzluk var. dememiz için,
bizim 17-25 Aralığa ihtiyacımız yok, her yerde, küçük
ilçelerde bile müthiş bir servet yığılması var, lüks
var, şatafat var, her tarafta AK plakalı otobüs gibi cipler
dolaşıyor değerli arkadaşlarım.
Ben çok iyi hatırlıyorum, Sayın
Cumhurbaşkanı daha İstanbul İl Başkanıyken
Asım ağabeyinin Fakir, hırsızlığı
bilmediği için fakirdir. demesine Elhak doğrudur. demişti
arkadaşlar, hatırlatıyorum.
Sayın Başbakana soruyorum: Bu kadar lüks,
bu kadar servet nereden geliyor? Öyle değil arkadaşlar. Bunlar darbe
filan değil, illüzyon yapıyorsunuz siz.
Ekonomi çok iyi, borçları bitirdik, IMFye
borcumuz falan yok. diyorsunuz, esas illüzyon bu. Evet, köprü, yol, AVM filan
yapıyorsunuz, buna hiçbir şey demiyoruz ama yolları nasıl
yapıyorsunuz? Diyorsunuz ki: Duble yollara 100 milyon lira
harcadık. Evet, doğru. Ne kadar duble yol yaptınız? 18 bin
küsur. Bölüyoruz, 5 milyon TLden fazla para çıkıyor yani kilometre
başına maliyet 2 milyon dolar. 2 milyon dolar harcıyorsunuz kilometre
başına ama baktık, bunların maliyeti en fazla 250 dolar.
Kalanını nereye götürüyorsunuz değerli arkadaşlar? Hangi
havuzlarda kaynıyor bunlar? Hangi millete söven adamlara bunları
gönderiyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞBAKAN YARDIMCISI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) İhaleye herkes katılabilir, ihale
herkese açık; girer, alır.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) Arkadaşlar,
esasen, sizin durumunuz güç zehirlenmesi. Siz, milletin verdiği destek ve
yetkiyi yanlış yorumladınız, kötüye kullandınız.
Nedir bu hâliniz? Bir insanın mesajı karşısında 50 bin
kişinin hazır olda durması nedir arkadaşlar? Başka ne
diyeyim, bu her şeyi anlatıyor.
Diktatör diyoruz, kızıyorsunuz.
Firavun sözünün patentiyse arkadaşım Numan Beye ait. Ne diyelim?
Lider kültü, o da olmuyor, sultan, hünkâr, başbuğ, hangi
yerli ve millî kelime bulalım hâlinizi anlatmak için?
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Cumhurbaşkanı.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) Bakın, size
Peygamber Efendimizden bir şey anlatayım da sözümü bitireyim.
Medineye Rum illerinden birisi gelir. Medinede, Mekkede, Arabistanda bir
şey oluyor, bir adam çıkmış yeni bir din anlatıyor,
devlet kuruyor, merak ediyor, ne oluyor diye geliyor. Medineye geliyor, Bana
Muhammedin yerini gösterin. diyor. Adamın ağzıyla söylüyorum.
Şurada oturuyor, gölgenin altında. diyorlar. Bakıyor, orada
5-6 kişi, seçemiyor. Yahu kardeşim, bana bu devleti, bu dini yayan
adamı gösterin. Muhammed nerede? diyor. Ya, onların arasında.
diyorlar. Nasıl olur? diyor, şaşıyor adam. 5-6 kişi,
arkadaşlarıyla sohbet eden ve diğerlerinden ayrılmayan bir
insan. İşte, Peygamber, işte din, işte İslam
değerli arkadaşlarım.
Hoca niçin oğlunun ve kızının
düğününü 5 yıldızlı otelde yaptı? diye linç edenlere
soruyorum şimdi: Sizin hâliniz bu Peygamberin hâli mi? Bu saraylar, bu
lüks, bu şatafat, bu yüzlerce arabalık konvoylar, bu afra tafralar,
bu kibirler Peygamberin durumu mu arkadaşlar? Değerlendirmesini size
bırakıyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bekaroğlu.
Sayın milletvekilleri, Bakanlar Kurulu
Programı üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Güven oylamasının,
Anayasanın 110uncu, İç Tüzükün 124üncü maddeleri gereğince,
görüşmelerin bitiminden bir tam gün geçtikten sonra yapılması
gerekmektedir. Buna göre, güven oylaması 29 Mayıs 2016 Pazar günü
yapılacaktır.
Alınan karar gereğince, Başbakan
Sayın Binali Yıldırım Bey tarafından kurulan Bakanlar
Kurulu hakkındaki güven oylamasını yapmak için 29 Mayıs
2016 Pazar günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Teşekkür ederim.
Kapanma
Saati: 21.21