TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
1inci
Birleşim
1
Ekim 2016 Cumartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GELEN KÂĞITLAR
II.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM
Başkanı İsmail Kahramanın, 26ncı Dönem İkinci
Yasama Yılının milletimiz, devletimiz, coğrafyamız ve
insanlık için hayırlı ve başarılı
çalışmalara vesile olmasını dilediğine ilişkin
konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, 26ncı
Dönem İkinci Yasama Yılının milletimize ve demokrasimize
hayırlar getirmesini temenni ettiğine ilişkin
konuşması
3.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, Ankara
Milletvekili Bülent Kuşoğlunun eşinin vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediğine ilişkin
konuşması
4.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, hicri
yılbaşını ve muharrem ayını tebrik ettiğine
ilişkin konuşması
III.- SÖYLEVLER
1.-
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın, 26ncı Dönem
İkinci Yasama Yılı açış konuşması
IV.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Cumhurbaşkanlığının, İçişleri Bakanı
Efkan Alanın istifa etmesi ve istifasının kabul edilmesi
suretiyle boşalan İçişleri Bakanlığına
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve Trabzon Milletvekili
Süleyman Soylunun, boşalan Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığına Bursa Milletvekili Mehmet Müezzinoğlunun,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 ve 113'üncü maddeleri
uyarınca atandıklarına ilişkin tezkeresi (3/833)
2.- Başbakanlığın,
Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik
riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü
tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize
yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi
diğer muhtemel risklere karşı ulusal güvenliğimizin idame
ettirilmesini sağlamak için hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, gerektiğinde Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi, yabancı
silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması ve bu kuvvetlerin Hükûmetin
belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile Hükûmet
tarafından belirlenecek esaslara göre gerekli düzenlemelerin
yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2/10/2014 tarihli ve
1071 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve 3/9/2015 tarihli ve
1098 sayılı Kararıyla bir yıl uzatılan izin süresinin
Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 2/10/2016 tarihinden itibaren
30/10/2017 tarihine kadar uzatılmasına dair tezkeresi (3/827)
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Ankara Milletvekili Bülent
Kuşoğlunun eşinin vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Ankara Milletvekili Bülent
Kuşoğlunun eşinin vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediğine ve Meclisin bir savaş
tezkeresiyle açılmasını büyük bir talihsizlik ve ayıp
olarak gördüklerine ilişkin açıklaması
3.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Ankara Milletvekili Bülent
Kuşoğlunun eşinin vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Ankara Milletvekili Bülent
Kuşoğlunun eşinin vefatı nedeniyle taziye dileğinde
bulunanlara Cumhuriyet Halk Partisi olarak minnet duygularıyla
teşekkür ettiklerine ilişkin açıklaması
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Hükûmetin yanlış
iç ve dış politikalardan ivedilikle geri dönmesi
çağrısını bir kez daha yinelediğine ve Halkların
Demokratik Partisi olarak bu savaş tezkeresine karşı olduklarına
ilişkin açıklaması
6.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, tezkereye kabul oyu vermenin savaş
yanlısı olmak anlamına gelmediğine ve tezkerenin ülkemize,
Suriye'ye ve bölgemizdeki barış ve huzura katkı vermesini
temenni ettiğine ilişkin açıklaması
VI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Niğde'nin bir köyünde yaşanan
kuraklık nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/6952)
2.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, endüstri mühendislerinin istihdamına
ilişkin sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/6960)
3.- Hatay
Milletvekili Mevlüt Dudu'nun, TBMM binalarında sığınak
bulunup bulunmadığına ve muhtemel saldırılara
karşı alınan güvenlik tedbirlerine ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının
cevabı (7/7063)
4.- Konya
Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt'un, Konya'da çeşitli sebeplerle zarara
uğrayan çiftçilerin kredi borçlarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Faruk Çelikin cevabı (7/7080)
5.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğan'ın, esnaflara verilen kredi desteklerine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Bülent Tüfenkcinin cevabı (7/7094)
6.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Niğde'deki tarihî bir hamamın
restorasyonuna ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Veysi Kaynakın cevabı (7/7097)
7.-
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer'in, Tekirdağ'da toplu konut
alanı ilan edilen bir araziye ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Mehmet Özhasekinin cevabı (7/7111)
8.-
Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım'ın, tarım
danışmanlarına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/7120)
9.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Niğde'deki Nargöl göletinde yaşanan
balık ölümlerine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/7121
10.- Adana
Milletvekili Mevlüt Karakaya'nın, besiciliğe yönelik destek ve
teşviklere ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/7122)
11.- Antalya
Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul'un, son kullanma tarihi geçen bazı
gıda maddelerinin tekrar piyasaya sürüldüğü iddiasına
ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/7123
12.-
Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp'ın, Diyarbakır'da
çıkan orman yangınlarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/7151)
13.-
İstanbul Milletvekili Erdal Ataş'ın, 2002-2016 yılları
arasında çıkan orman yangınlarına ilişkin sorusu ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/7152)
14.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, ülkemizdeki millî parklardaki
doğal yaşam alanlarının korunmasına,
Deniz
kaplumbağalarının doğal yaşam alanlarının
korunmasına,
Ülkemizdeki
endemik hayvanların doğal yaşam alanlarında
korunmasına,
Doğal
yaşam alanlarının korunmasına ve bitki
kaçakçılığına,
Hatay
Cilvegözü gümrük sahasında tespit edilen kuş
kaçakçılığı olayına,
Tarımsal
amaçlı su kuyusu açılmasına,
Niğde'deki
ağaç dikim ve sulama çalışmalarına,
Niğde'deki
Bereket Ormanı alanındaki ağaçlandırmaya,
Niğde'de
uygulanan Badem Eylem Planına,
Niğde'nin
Ulukışla ilçesindeki bir köyün sulama suyu sorununa,
Niğde'de
yapılması planlanan bir sulama göletine,
Yeraltı sularının
kullanımının denetlenmesi için getirilen ön yüklemeli
sayaçların uygulanma başarısına,
Çiftçilerin
sulama kuyuları nedeniyle oluşan elektrik borçlarına,
İlişkin
soruları ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/7153) 7/7154) (7/7155) (7/7156) (7/7157)
(7/7158) (7/7159) (7/7160) (7/7161) (7/7274) (7/7275) (7/7276) (7/7277)
15.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, bir bankaya para
yatırdıkları gerekçesiyle bazı polislere soruşturma
açıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Nurettin Caniklinin
cevabı (7/7186)
16.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın'ın,
Cumhurbaşkanının Suriyeli sığınmacılarla
ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Nurettin Caniklinin cevabı
(7/7193)
17.- Ankara
Milletvekili Levent Gök'ün, Ankara'nın Gölbaşı ilçesinin
bazı mahallelerinde çıkan tarla yangınlarına ve çiftçilerin
mağduriyetlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/7198)
18.- Kocaeli
Milletvekili Tahsin Tarhan'ın, Bilişim Vadisi Projesine ilişkin
sorusu ve Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlünün cevabı
(7/7211)
19.- Batman
Milletvekili Ayşe Acar Başaran'ın, Batman'ın Kozluk
ilçesinde bağlı Bekirhan beldesindeki elektrik dağıtım
sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Berat Albayrakın cevabı (7/7221)
20.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Niğde'deki buğday
rekoltesine ve alımlara ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/7227)
21.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Niğde ve Aksaray'daki pancar
üretimine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/7228)
22.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, biyodizel ve biyoyakıt
sektöründeki teşviklere ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/7229)
23.- Burdur
Milletvekili Mehmet Göker'in, Burdur'un Ağlasun ilçesinde meydana gelen
dolu yağışı nedeniyle zarar gören kiraz üreticilerine
ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/7230)
24.- Burdur
Milletvekili Mehmet Göker'in, Burdur'un Çeltikçi ilçesinde meydana gelen dolu
yağışı nedeniyle zarar gören çiftçilere ilişkin sorusu
ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Faruk Çelikin cevabı (7/7231)
25.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdiş'in, Adana'nın Kozan ilçesinde meydana
gelen şiddetli rüzgar nedeniyle zarar gören mısır üreticilerine
ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/7232)
26.-
İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay'ın, İzmir'in Bergama
ilçesindeki Kozak yaylasında bulunan fıstık çamlarında
görülen kurumaya ve alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/7233)
27.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici'nin, çiftçilerin tarımsal sulama nedeniyle
oluşan borçlarına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/7234)
28.- Batman
Milletvekili Mehmet Ali Aslan'ın, anız yakımına ve bu
nedenle çıkan yangınlara ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/7235)
29.- Muş
Milletvekili Burcu Çelik Özkan'ın, Muş Şeker Fabrikasına
ilişkin sorusu ve Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı
Faruk Özlünün cevabı (7/7312)
30.- Tunceli
Milletvekili Alican Önlü'nün, Tunceli'nin Nazımiye ilçesine
bağlı Kıl köyünde çıkan orman yangınına
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/7398)
31.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın, 15 Temmuz darbe
girişiminden sonra işten çıkarılan veya hakkında
soruşturma açılan kamu çalışanlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Nurettin Caniklinin cevabı (7/7409)
32.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel'in, OHAL süresi içinde
açığa alınan memurlara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Nurettin Caniklinin cevabı
(7/7413)
33.-
İzmir Milletvekili Müslüm Doğan'ın, 2010 KPSS sınavı
ile atanan memurların durumuna ilişkin Başbakan'dan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Nurettin Caniklinin cevabı
(7/7416)
34.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhan'ın, 15 Temmuz darbe girişiminin
ardından kapatılan üniversitelere ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Nurettin Caniklinin
cevabı (7/7419)
35.- Denizli
Milletvekili Melike Basmacı'nın, son beş yılda toplam
tasarruf mevduatı tutarlarındaki değişime ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Nurettin Caniklinin cevabı (7/7422)
36.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, 15 Temmuz darbe
girişiminin ardından görevden uzaklaştırılan ve
meslekten atılan kamu personeline ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Nurettin Caniklinin cevabı
(7/7426)
37.-
İzmir Milletvekili Aytun Çıray'ın, Merkez Bankası ile
ilgili çeşitli iddialara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Şimşekin cevabı (7/7429)
38.- Denizli
Milletvekili Melike Basmacı'nın, ABD'den yapılan pamuk
ithalatına anti damping vergisi uygulanıp uygulanmayacağına
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı
(7/7448)
39.- Denizli
Milletvekili Melike Basmacı'nın, iplik ithalatında uygulanan
anti damping vergisine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı
Nihat Zeybekcinin cevabı (7/7449)
40.- Denizli
Milletvekili Melike Basmacı'nın, Denizli'de yapılması
planlanan bir toplu konut projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Nurettin Caniklinin cevabı
(7/7508)
41.-
Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar'ın, yıllık izinleri
iptal edilen kamu görevlilerinin hac ibadeti için izin kullanabileceğine
yönelik karara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Nurettin Caniklinin cevabı (7/7509)
42.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Hacıbektaş Veli
anma törenlerine katılmak isteyen kamu personeli için yıllık
izin verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Nurettin Caniklinin cevabı
(7/7510)
43.-
İzmir Milletvekili Atila Sertel'in, Fetullahçı terör örgütünün kurum
sınavlarında yapmış olduğu usulsüzlüklere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Nurettin Caniklinin cevabı (7/7535)
44.-
Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman'ın, 15 Temmuz darbe
girişimi sonrası yapılan açığa almalara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Nurettin Caniklinin cevabı (7/7538)
45.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan'ın, 15 Temmuz darbe
girişimi sonrası yapılan açığa almalara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Nurettin Caniklinin cevabı (7/7540)
46.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgil'in, Fetullahçı terör örgütüne finansal
destek sağladığı gerekçesiyle Bursa'da gözaltına
alınan kişilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Nurettin Caniklinin cevabı (7/7546)
47.- Kars
Milletvekili Ayhan Bilgen'in, Ardahan'da darbe kalkışmasıyla
ilgili yapılan operasyonlara ve görevden uzaklaştırmalara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Nurettin Caniklinin cevabı (7/7552)
48.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, asansörlerin kontrolüne dair
yönetmeliğin uygulanmasına ilişkin sorusu ve Bilim Sanayi ve
Teknoloji Bakanı Faruk Özlünün cevabı (7/7565)
49.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, gümrük kayıtlı ithal
araba satışlarında yaşanan mağduriyetlerin
giderilmesine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Bülent Tüfenkcinin cevabı (7/7585)
50.- Ankara
Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan'ın, 2016-2017 akademik
yılı Jean Monnet burs programının iptal edilmesine
ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelikin
cevabı (7/7641)
51.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, kamu
kurumlarında personelin FETÖ üyesi olup olmadığının
tespiti için yapıldığı iddia edilen çeşitli
uygulamalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Nurettin Caniklinin cevabı (7/7675)
52.-
Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan'ın, 15 Temmuz darbe
girişiminin ardından yapılan tutuklamalara, gözaltına ve
açığa almalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Nurettin Caniklinin cevabı (7/7676)
53.- Bingöl
Milletvekili Hişyar Özsoy'un, 15 Temmuz 2016'dan itibaren Bingöl'de
açığa alınan kamu çalışanlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Nurettin Caniklinin cevabı (7/7679)
1 Ekim 2016 Cumartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: İsmail
KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26ncı Yasama Döneminin
İkinci Yasama Yılının 1inci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
II.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkanı İsmail Kahramanın,
26ncı Dönem İkinci Yasama Yılının milletimiz,
devletimiz, coğrafyamız ve insanlık için hayırlı ve
başarılı çalışmalara vesile olmasını
dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, 26'ncı Dönemin İkinci Yasama Yılının
milletimiz, devletimiz, bütün coğrafyamız ve insanlık için
hayırlı ve başarılı çalışmalara vesile olması
temennisiyle sizleri, şahsınızda asil ve necip milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Zorluk ve yokluklar
içinde hak yolda ve halkı için mücadele eden bütün tarihî
şahsiyetlerimizi, manevi ve millî önderlerimizi hürmet ve minnetle yâd
ediyorum.
Meclisimiz önceki yasama
yılında aktif ve verimli bir çalışma sergiledi. Hareketli
bir yıl yaşadık. Fakat, ne yazık ki Türkiye'miz bir darbe
teşebbüsüyle karşılaştı. 15 Temmuz 2016 Cuma gecesi
bir ihanet şebekesi millî varlığımıza ve bütünlüğümüze
kastetmeye kalkıştı. Millî iradeyi hiçe sayan, demokratik bir hukuk devleti
olan Türkiye'mizin varlığına kasteden, beyni
yıkanmış, asker kıyafetli terörist bir grup,
namuslarına teslim edilmiş millete ait silahları milletin
bağrına doğrulttu.
Tarihimizde olmayan ve dünya tarihinde de ender
rastlanan bir trajediyi yaşadık. Millî egemenliğin temsilcisi
olan Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalandı, helikopterlerin
ateşlerine maruz kaldık, 14 polisimiz yaralandı,
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi de bombalandı.
Cumhurbaşkanımızı öldürmek için suikast teşebbüsünde
bulundular.
Melun ve menfur darbenin başlangıç
saatlerinde bir teklif veya telkin olmadan Türkiye Büyük Millet Meclisini
açtım. Ertesi gün, 16 Temmuz 2016 Cumartesi günü saat 14.00'te Türkiye
Büyük Millet Meclisimizi olağanüstü toplantıya davet ettiğimi
siyasi partilere ve milletvekillerimize duyurdum.
Tanklar namlularını Meclise
çevirmişken, uçakların bombaları ve helikopterlerin
açtığı ateşlerin altında, her türlü zorluğu ve
şehadeti göze alarak Meclise koşan ve gece boyunca Mecliste yapılan
toplantıya katılan değerli milletvekillerimize tekraren
teşekkür ve takdirlerimi sunuyorum. Yürekten inanıyorum ki
çalışma günümüz olmadığı için Ankara'da bulunamayan
diğer milletvekillerimizin kalpleri de bu salonda idi. Nitekim, o gece bu salonda
bulunamayan milletvekillerimiz, bulundukları illerde demokrasi nöbetine
girdiler ve meydanlarda "Demokrasiye evet, darbeye hayır." diyen
gür sese, millî sedaya öncülük ettiler.
İstiklal Harbimizde düşman toplarına
karşı göğsünü siper eden, dünyada harp idare eden ilk meclis
olan Meclisimiz "Gazi Meclis" unvanını
almıştı. Bizler de topyekûn Meclis olarak üzerimize atılan
bombalar altında milletimizin verdiği egemenliği koruma
görevimizi yerine getirerek ikinci defa "Gazi Meclis" unvanına
sahip olduk.
Millî iradeyi gasbetmek isteyen hainlerin darbe
kalkışması, Muhterem Cumhurbaşkanımız Recep
Tayyip Erdoğanın cesur, dirayetli önderliğinde
halkımızı meydanlara çağırması ve bütün
milletimizin parti farkı gözetmeksizin meydanları doldurması ve
tanklara göğüslerini siper etmesiyle önlendi.
Milletimizin DNAsında yiğitlik,
korkusuzluk ve cesaret vardır ve asil kanlıdır. Cesaret,
korkusuzluk değil, korkuyu alt etmektir, korkuyu yenmektir.
Milletimiz, 15 Temmuz gecesi demokrasiyi
özümsediğini, bir daha darbe olamayacağını ispat etti.
Camilerden yükselen selalar, ezanlar, gece boyu süren demokrasi nöbetleriyle
millet darbeyi yendi; Türkiyede artık darbe devrini kapattı.
15 Temmuz şehitlerimize, gazilerimize, aziz
milletimize minnet ve şükran borçluyuz. Cenab-ı Hak şehitlerimize
gani gani rahmet eylesin; yaralılarımıza, gazilerimize acil
şifalar, hayırlı uzun ömürler nasip buyursun.
Bildiğiniz gibi 16 Temmuz 2016 Cumartesi günü
yaptığımız Meclis olağanüstü toplantısına
Mecliste grubu bulunan 4 partimiz de katıldı. Ortak bir bildiri
yayımlandı. Büyük ve örnek bir dayanışma sergilendi. Bu
toplantıya katılarak millî birlik ruhuna ve demokrasiye sahip
çıkan AK Parti Genel Başkanı ve Başbakanımız
Sayın Binali Yıldırıma, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
Sayın Kemal Kılıçdaroğluna, Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeliye, Halkların Demokrasi
Partisi Grup Başkan Vekili Sayın İdris Balukene ve siz
değerli milletvekillerimize teşekkürlerimi sunuyorum.
Partilerimiz, Meclis çatısı altında
sergiledikleri tutumla halkımızın da birbirleriyle
kenetlenmesine de vesile oldular. Herkesin takdirle
karşıladığı bu birlik ve beraberlik ruhu 7
Ağustos Pazar günü İstanbulda Yenikapı Meydanı'nda
düzenlenen Demokrasi ve Şehitler Mitingiyle
taçlandırıldı. Muhterem Cumhurbaşkanımızın
davetiyle gerçekleşen ve 5 milyon kişinin
katıldığı mitingle bütün dünyaya demokrasiyi
özümsediğimiz, darbelere geçit vermeyeceğimiz, birlik ve beraberlik
içinde olduğumuz gösterildi. Bitiş duasını Diyanet
İşleri Başkanımız Sayın Mehmet Görmez'in
yaptığı muhteşem mitingde, şahsımın da
aralarında olduğu, Cumhurbaşkanımız Muhterem Recep
Tayyip Erdoğan, AK PARTİ Genel Başkanı ve
Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Sayın Devlet Bahçeli ve değerli Genelkurmay Başkanımız
Orgeneral Hulusi Akar tarafından konuşmalar yapıldı ve
devletimizin ebet müddet olarak dimdik ayakta olduğu gösterildi.
Değerli milletvekilleri, başta
vatandaşlarımız olmak üzere, resmî ve özel kurum ve
kuruluşlarımızın yanında, dış devletlerden
resmî heyetler ve kişiler yoğun bir şekilde Meclisimize
geçmiş olsun ziyaretleri gerçekleştirdiler. Bu arada, hainler
tarafından atılan bombalarla Meclisimizin fiziki yapısı
büyük zarar gördü. Bir bölümünü yaşayan müze olarak aynen muhafaza
edeceğiz. Bunun dışında kalan yerler için genel bir
düzenleme gerekmektedir. Bu ihtiyacı karşılamak için
"Milletin Meclisini Millet Yapar" sloganıyla ve Meclisle
dayanışma hâlinde yenileme faaliyetlerine girişen sivil toplum
kuruluşlarımıza teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, milletimizin
Meclisimizden beklentilerini boşa çıkarmamalıyız. Medenice
tartışarak, konuşarak bu beklentileri karşılamak
durumundayız. Bu konuda 4 siyasi partimizin de uzlaşma kültürünü
yaşatarak verimli bir yasama yılı geçirmemize katkı
sunacaklarına inanıyorum.
Meclis olarak bu dönemde oldukça yüklü bir gündem
bizi beklemektedir. Türkiyemizin muasır medeniyet
yarışında önde giden bir ülke olması için ihtiyaç
duyduğumuz düzenlemeleri daha fazla gecikmeden yapmalıyız. En
öncelikli konularımızdan biri sade, sivil, demokratik, hürriyetçi ve
merkezinde bireyin olduğu yeni bir anayasa yapmaktır. Bildiğiniz
gibi, mevcut 1982 Anayasasında 18 ayrı tarihte
değişiklikler yapılmıştır. Toplam 177 maddeden
oluşan Anayasa 114 ayrı değişikliğe
uğramıştır. Böylesi insicamını ve
bütünlüğünü kaybetmiş bir anayasa daha fazla Türkiyeyi
taşıyacak durumda değildir. Yeni anayasa yapılması
konusu, toplumumuzun beklentisi ve bütün partilerimizin milletimize
taahhüdüdür. Bu taahhüdü mümkün olan en geniş mutabakatla yerine
getirmeliyiz.
Bunun yanında, Meclis
çalışmalarını düzenli hâle getirecek yeni bir İç Tüzük
tanzim etmemiz gerekmektedir. Meclis kanun üretim merkezi değildir,
başka görevlerimiz de vardır. Çalışmaları kilitleyen,
kavgalı oturumlara sebep olan temel felsefe bir an önce
değiştirilmelidir. Mevcut Tüzükümüz 1973 tarihinde kabul
edilmiştir, 186 maddedir ve 13 ayrı tarihte bazı maddeleri
birkaç kere ele alınarak 155 maddede değişikliğe
gidilmiştir.
Gündemde olması gereken diğer konular
arasında siyasi partiler, seçim ve milletvekilleri kanunları da
vardır.
Değerli milletvekilleri, milletimiz içeriden ve
dışarıdan büyük tehditlerle karşı
karşıyadır. Bir yandan kardeşi kardeşe düşürmeye
çalışan bölücü terör örgütü PKK, bir yandan dış güçlerin
maşası olarak üzerimize salınan DAEŞ çeteleri, bunlarla kol
kola devletimize suikast düzenleyen Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ittifak
hâlinde saldırıya geçmişlerdir. Türkiyemizin huzur ve
güvenliğini bozmak, kalkınmasını engellemek isteyen bu
şer güçlere karşı asker ve polisimiz tarafından
kararlı bir şekilde yürütülen mücadele mutlaka başarıyla
neticelenecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak teröre
karşı yürüttüğü haklı ve kararlı mücadelede her zaman
üzerimize düşen vecibeleri yerine getireceğiz; vatan, millet, devlet
ve ay yıldızlı bayrağımızın tekliğini
ilelebet sürdüreceğiz.
Sayın milletvekilleri, milletin temsilcileri
olarak görevimiz, ülkemizi bir daha tehditlere maruz kalmayacak, suikastlar tertip
edilemeyecek duruma kavuşturmaktır. Bu konuda millî birlik ve
dayanışma ruhuyla hareket etmemizin ehemmiyeti
malumlarınızdır.
Sözlerime son vermeden Meclisimizin
açılışından günümüze kadar hizmeti geçen Kemal Atatürk ve
silah arkadaşları başta olmak üzere, hiçbir dünyevi düşünce
taşımadan fedakârca gayret gösteren değerli zevatı ve
birçok meçhul kahramanı saygıyla anıyorum.
Milletimizin birliği, devletimizin
varlığı, vatanımızın güvenliği için
şehit olmuş asker, polis, köy korucusu ve tüm şehitlerimizi bir
kez daha rahmetle anıyor, kahraman gazilerimize minnet ve
şükranlarımı sunuyorum.
Yeni yasama yılının hayırlı
ve uğurlu olmasını niyaz ediyorum.
Sayın milletvekilleri, yeni yasama
yılının açılış konuşmasını yapmak
üzere Muhterem Cumhurbaşkanımız şu anda Genel Kurul
salonunu teşrif etmektedirler. Kendilerine Meclisimiz adına hoş
geldiniz diyorum. (AK PARTİ sıralarından ayakta
alkışlar; CHP ve MHP sıralarından ayağa kalkmalar)
Şimdi İstiklal Marşımız
okunacaktır:
(İstiklal Marşı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
Buyurunuz Muhterem Cumhurbaşkanım.
III.- SÖYLEVLER
1.- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın,
26ncı Dönem İkinci Yasama Yılı açış
konuşması
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin
26'ncı Dönem İkinci Yasama Yılının
açılışında sizleri en kalbi duygularımla
selamlıyorum. Bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında görev yapmış tüm milletvekillerimizi saygıyla yâd
ediyorum. Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere, Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyelerinden ahirete irtihal etmiş bulunanları rahmetle
anıyorum.
Hiç şüphesiz 23 Nisan 1920 gününden bugüne
kadar geçen sürede Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinin pek çok önemli dönüm
noktası vardır. İnanıyorum ki bundan sonra 15 Temmuz 2016
gecesinin Türkiye Büyük Millet Meclisimizin tarihinde de ayrı ve özel bir
yeri olacaktır.
Darbe girişimi sırasında derhâl bu
salonda toplanan ve milletimizin sokaklara dökülerek darbecilere
karşı gösterdiği tepkiyi Meclis'te ortaya koyan siz değerli
milletvekillerimize şükranlarımı sunuyorum. Milletvekillerimiz
darbe girişimi karşısında onurlu ve güçlü bir duruş
göstererek millî iradenin tecelligâhı olan bu kuruma sahip
çıktılar. Bu onurlu tavrın bedeli Meclisimizin savaş
uçaklarıyla defalarca taciz edilmesi ve bombalanması,
helikopterlerden ağır silahlarla ateş altına
alınması, tanklarla kuşatılması olarak ödendi. 15
Temmuzda Meclisimiz, Kurtuluş Savaşından sonra ikinci defa
gazilik şerefine nail oldu.
Darbe girişimi gecesi tamamına yakını
Ankara ve İstanbulda şehit olan 241 vatandaşımız,
polisimiz ve askerimiz milletimizin gönlüne ve tarihimizin şanlı
sayfalarına altın harflerle kazınmışlardır.
Aynı gece yaralanan 2.194 gazimizi bu millet ve bu devlet asla
unutmayacaktır. Esasen, o gece sokakları, meydanları,
darbecilerin hedef aldığı tüm kurumları, darbecilere destek
vermesi muhtemel tüm mekânları kuşatan milletimizin tamamı
gazilik sıfatını hak ediyor.
Demokrasi nöbetlerinde 29 gece sabahlayan, içerideki
ve dışarıdaki tüm şer güçlere, devletinin, milletinin,
istiklalinin ve istikbalinin yanında olduğunu gösteren on milyonlarca
vatandaşımıza borcumuzu asla ödeyemeyiz.
Bu süreçte, Türkiye, bir avuç hainin
dışında, 79 milyon vatandaşının tamamıyla,
tüm dünyaya tarih boyunca örnek gösterilecek bir özgürlük ve demokrasi dersi
vermiştir. Milletimiz, terör örgütlerine olduğu gibi darbe
heveslilerine de meydanı bırakmayacağını cümle âleme
gösterdi.
Aziz Türk milletiyle ne kadar iftihar etsem
azdır. Şahsım başta olmak üzere, şu salonda bulunan
milletvekillerimizin tamamının milletimize can borcu olduğunu
aklımızdan çıkarmamalıyız. Milletimize borcumuzu
ödeyebilmek için hep birlikte daha çok çalışmalı, daha çok
üretmeli, ülkemizi her alanda daha ileriye taşımalıyız.
Bu vesileyle, 15 Temmuz şehitlerimize bir kez
daha Allahtan rahmet, yakınlarına ve milletimize
başsağlığı diliyorum, gazilerimize sağlık ve
afiyet temenni ediyorum.
Çarşamba günü yaptığımız
Millî Güvenlik Kurulu toplantısında Hükûmetimize bu tarihin, "15
Temmuz Demokrasi ve Özgürlük Günü" olarak, resmî anma günü olarak kabulünü
tavsiye ettik. İstanbul'da ve Ankara'da şehitlerimiz için
anıtlar yapma hazırlıklarımız sürüyor. Şehit
yakınlarımıza ve gazilerimize maddi, manevi her türlü destek
veriliyor, verilmeye devam edilecek.
Değerli milletvekilleri, bir kez daha ve
altını çizerek ifade ediyorum: 15 Temmuzu unutmamak ve unutturmamak
mecburiyetindeyiz. Bunun için, okullardaki ders müfredatları ve ders
kitaplarından belgesellere, filmlere, edebî eserlere kadar her mecrada 15
Temmuzun işlenmesini teşvik etmeliyiz.
Bu mücadelede tereddüde düşen, yorulan,
bunalan, duraksayan herkese şunu tavsiye ediyorum: Böyle bir durumda
şehitlerimizin listesini önünüze koyun, resimlerine bakın,
mesleklerine, memleketlerine, ailelerine, ikamet adreslerine bir bakın, o
gece çekilen görüntüleri izleyin, şehitlerimizin, gazilerimizin
hikâyelerini dinleyin. Orada, 15 Temmuz darbesini herhangi bir organize ekibin,
herhangi bir siyasi, sosyal, ekonomik grubun değil, bu milletin
omurgasını oluşturan sıradan insanların, bizatihi
halkın engellediğini göreceksiniz.
Emin olun, 15 Temmuzda sokaklarda şehadete
koşan insanların kahir ekseriyetinin ne korumak zorunda olduğu
malı, mülkü ne unvanı, statüsü ne de bir başka çıkarı
vardı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu insanlar,
sahip oldukları maddi varlıklar uğruna değil,
inançlarına, imanlarına, şahsiyetlerine, özgürlüklerine,
kendilerinin ve sonraki nesillerin geleceğine sahip çıkmak için
sokaklara dökülmüşlerdi. O gece milyonlar, benim her fırsatta
"Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet." olarak ifade
ettiğim ilkeler uğruna ölüm kusan silahların üzerine
yürümüşlerdi. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
Darbe girişiminin
anlaşılmasının hemen ardından önce Sayın
Başbakanın, sonra şahsımın televizyonlarda
yaptığı çağrının mahiyeti, zaten sokaklara
dökülmeye başlamış olan milletimizin hissiyatının
ifadesinden başka bir şey değildir.
Maalesef, o gece ve daha sonrasında, bu
hissiyatı anlamayan, anlamak istemeyenler de oldu. Hatta 15 Temmuzda
yaşananları "senaryo" diyerek, "oyun" diyerek,
"tiyatro" diyerek, "film" diyerek, "Böyle darbe mi
olur?" diyerek küçümsemeye çalışanlar oldu.
Buradan açıkça ifade ediyorum: Her kim ki 15
Temmuza "ama"sız, "fakatsız, "lakin"siz
darbe diyemiyor ve lanetleyemiyorsa, o da darbe girişiminin bir
parçasıdır, en azından gönüllü destekçisidir. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Böyle bir yanlışın içine
düşenler, önce şehitlerimizin aziz hatırasına ve
gazilerimize, onlarla birlikte o gece sokaklara dökülen milyonlara, daha ötesi
milletimizin tamamına hesap vermekten kurtulamayacaktır.
Milletimiz, 7 Ağustosta Yenikapı'da,
Cumhurbaşkanıyla, Meclis Başkanıyla,
Başbakanıyla, Genelkurmay Başkanıyla, muhalefet
partilerinin liderleriyle, yargı ve yürütme organlarının üst
düzey temsilcileriyle, kuvvet komutanlarıyla, alanda bulunan 5 milyon
vatandaşı ve Yenikapının dışında
ekranları başında izleyen yine 5 milyonla, bütün gönlüyle bu
manzarayı destekleyen 79 milyonuyla 15 Temmuz karşısındaki
duruşunu net bir şekilde göstermiştir.
Bu vesileyle bir kez daha Yenikapıda
sergilenen bu güzel manzaraya iştirakleriyle, mesajlarıyla destek
olan siyasi parti ve kurum temsilcilerimize teşekkürlerimi tekraren ifade
ediyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
Türkiye'nin ve Türk milletinin vatanı,
özgürlüğü ve geleceği söz konusu olduğunda nasıl tek yürek,
tek ses, tek nefes olabildiğinin ispatı olan Yenikapı ruhunun
titizlikle korunması hepimizin sorumluluğudur. Terör örgütleri
karşısında en büyük gücümüz, işte bu birliğimizdir,
beraberliğimizdir, dayanışmamızdır.
Meclisimizin yeni yasama döneminde,
Yenikapı'daki o güzel manzaranın benzerlerinin
tekrarlanacağına inanıyorum. Elbette bu demek değildir ki
hepimiz her konuda aynı şeyleri düşünecek, aynı
şeyleri söyleyeceğiz. Kimsenin böyle bir talebi yok, olamaz da.
Yaklaşım farklılıklarımız, inanç, düşünce,
tarz farklılıklarımız mutlaka olacaktır. Bizden
beklenen, milletimizin ve ülkemizin bekasını ilgilendiren temel
konularda birlik ve beraberliğimizi güçlü tutmamızdır. Eğer
biz PKK terörü konusunda, FETÖ konusunda, DEAŞ konusunda,
sınırlarımızın güvenliği konusunda,
vatanımızın bütünlüğü, devletimizin tekliği,
bayrağımızın yüceliği konusunda ortak bir zeminde
buluşamıyorsak işte o zaman ortada ciddi bir sorun var demektir.
Yenikapı'da sergilediğimiz ortak duruşu bu sebeple önemli
görüyor ve devamını temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, FETÖ'yle
birlikte PKK ve uzantıları ile DEAŞ terör örgütünün de
yoğun saldırılarına maruz kalıyor. Suriye ve Irak'ta köşeye
sıkışan DEAŞ, Türkiye'yi hedef alarak kendisine alan açmaya
çalışıyor. Bu örgütle yürüttüğümüz kararlı mücadele,
El Kaide'nin uzantısı olarak ortaya çıkan DEAŞ'ın
Suriye ve Irak'ta geriletilmesine önemli katkı
sağlamıştır.
Aynı şekilde PKK terör örgütünün
geçtiğimiz yılın temmuz ayından bu yana
gerçekleştirdiği eylemler, bölge halkının örgüte
karşı belirgin bir şekilde cephe almasına yol
açmıştır. Güneydoğu Bölgemizdeki ilçelerimizde
gerçekleştirdiği çukur ve patlayıcı eylemleriyle bölge
halkına âdeta hayatı zehir eden örgüt, şimdi de
sınırlarımızın dışındaki projelere
destek vermek için saldırıyor. Türkiye'nin Suriye'de DEAŞ'a
karşı attığı her adıma, PKK, PYD, YPG terör
örgütleri, tüm güçleriyle eyleme geçerek karşılık veriyor. Bu
eylemlerde şehit olan askerimiz, polisimiz, korucularımızın
kanlarını teröristleri katbekat fazla sayıda imha ederek yerde
bırakmıyoruz. Ama PKK terör örgütünün sadece ve sadece Türkiye'nin
Suriye ve Irak'a yönelik dikkatini dağıtmaya yönelik bu eylemlerinin
amacı, bölge halkı tarafından da gayet doğru şekilde
teşhis ediliyor.
Dikkat edilirse bir süredir bölücü örgütün ve
müzahir kuruluşlarının kitlesel eylemlerine katılım
oran itibarıyla onda 1i dahi bulmayacak şekilde düşmüştür.
Bölge insanı, kendisinin ve çocuklarının geleceğini
karanlık birtakım güçlere peşkeş çeken, bu uğurda oluk
oluk kan akıtma noktasında çekinmeyen bu örgütle
bağını büyük ölçüde koparmıştır. Güvenlik
güçlerimizin yürüttüğü operasyonlar, bölge halkı tarafından da
destekleniyor. Devlet olarak, bölücü örgütün bölgede yaptığı
tahribatın izlerini silmek, vatandaşlarımızın
mağduriyetlerini gidermek, şehirlerimizi yeniden imar etmek için
yoğun bir çaba içindeyiz. İnşallah önümüzdeki dönemde, bu konuda
da, ülkemizin ve milletimizin birliği, beraberliği, kardeşliği,
huzuru, güvenliği doğrultusunda daha olumlu gelişmelere hep
birlikte şahitlik edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye için 15
Temmuzu her anlamda bir milat hâline dönüştürmeliyiz. FETÖ'yle birlikte,
PKK, PYD, YPG, DEAŞ ve diğer tüm terör örgütlerine karşı
hep birlikte kararlı bir mücadele yürütmeliyiz. İhtiyacımız
olan yapısal reformları kararlılıkla hayata geçirmeliyiz.
Son yıllardaki tecrübelerimizden ve özellikle maruz kaldığımız
darbe girişiminden gerekli dersleri çıkartarak ülkemizi geleceğe
hazırlamalıyız.
Suriye'de ve Irak'ta yaşanan gelişmeler,
ülke içinde yaşadığımız terör olaylarından
bağımsız değildir. Bugüne kadar
yaşadıklarımız, bize, kendi projelerimizi hayata geçirme iradesiyle
hareket etmeden bu meselelerin üstesinden gelemeyeceğimizi
göstermiştir. Elbette bunun bir güç ve imkân işi olduğunu
biliyoruz. Şayet Türkiye, ekonomik göstergeleriyle,
yatırımlarıyla, istihdam potansiyeliyle, sosyal
yardımlarıyla, savunma sanayisiyle bugünkü seviyesine
ulaşmamış olsaydı, örneğin 1990'ların düzeyinde
kalsaydı, iç ve dış saldırılar
karşısında bu kadar güçlü bir duruş sergileyemezdi.
Bugün çözümünde zorlandığımız
sorunların üstesinden gelebilmemizin yolu da 2023 hedeflerimize
ulaşmamızdan geçiyor. Bu konuda en büyük görev Türkiye Büyük Millet
Meclisine ve onun siz kıymetli üyelerine düşüyor. Ülkemizin önünü
açacak, 2023 hedeflerimize ulaşmamıza katkı sağlayacak her
hususta Meclisimiz öncü olmalıdır. Bunun için, mümkünse yeni bir
anayasayı, en azından kapsamlı bir anayasa
değişikliğini süratle hayata geçirmeliyiz.
Anayasa değişikliği konusunda Meclis
bünyesinde hâlen süren çalışmaları olumlu bir adım olarak
değerlendiriyorum. Bu çalışmanın, kapsamı
genişletilerek bir an önce sonuçlandırılması, milletimizde,
Meclisimizin uzlaşmayla yapısal değişimi
başarabileceği yönünde bir umudun filizlenmesini
sağlayacaktır.
Yine, Meclis İçtüzüğünün bu yüce kurumun
daha etkin, süratli ve pratik çalışma yürütmesine imkân verecek
şekilde yeniden ele alınmasını önemli görüyorum. Meclis ve
milletvekilleri ne kadar etkin çalışırsa milletimiz nezdindeki
itibarları da o kadar artacaktır. Tüm sorunların yegâne
çıkış yolunu millî iradede gören bir Cumhurbaşkanı
olarak Anayasa ve İç Tüzük çalışmalarını
desteklediğimi, destekleyeceğimi belirtmek isterim.
10 Ağustos 2014'te, cumhuriyet tarihimizde ilk
defa, doğrudan cumhurun, doğrudan milletin oyuyla seçilmiş bir
Cumhurbaşkanı olarak Anayasa'nın verdiği görevlerin de
milletime karşı sorumluluklarımın da çok iyi
farkındayım. Devlet ve millet hayatımızda ilk defa karşılaştığımız
bu yeni durumu, ülkemizin kritik bir sürecinde yaşıyor olmamız
ayrıca önemlidir. Seçildiğim günden bu yana ülkeme ve milletime
karşı sorumluluklarımı yerine getirmek için gece gündüz
çalıştım, çalışmaya devam ediyorum. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Her yeni durum gibi, doğrudan milletin oyuyla
seçilen Cumhurbaşkanlığı makamı konusunda da ilk anda
beliren tereddütler zaman içinde ortadan kalkmıştır. Bugüne
kadar yasama, yürütme, yargı organlarıyla ve milletiyle uyum içinde bir
Cumhurbaşkanlığı vazifesi icra ettiğime
inanıyorum. Önümüzdeki dönemde de, ülkemi en iyi şekilde temsil
etmek, anayasal görevlerimi ve milletimin beklentilerini en ileri derecede
karşılamak için tüm gücümle çalışmayı
sürdüreceğim. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
Cumhurbaşkanlığı
makamını ve mekânını yıpratmaya yönelik çabaları
üzüntüyle karşılıyorum. Burada hedef alınan,
şahsım değil milletimizin hür iradesiyle yaptığı
tercihtir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hiç
kimsenin, özellikle de kendileri de seçimle gelen Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin, böyle bir hakkı hiç yoktur. İnşallah, bugünden
sonra, bu anlamsız tartışmayı da geride
bırakmış olacağımızı ümit ediyorum.
Değerli milletvekilleri, millî
güvenliğimizi tehdit eden gelişmeler arasında, güney
sınırlarımız boyunca uzanan Suriye ve Irak'taki
gelişmelerin özel bir yeri var. Suriye meselesi, hem insani yönüyle hem de
güvenlik boyutuyla, bizim için hayati bir konu durumundadır.
Türkiye'nin Suriye konusundaki pozisyonu en başından
beri nettir. Biz Suriye'deki sorunların, Suriye halkının
tercihlerine, ülkenin toprak bütünlüğüne ve egemenlik haklarına
saygılı bir yaklaşımla çözülebileceğine
inanıyoruz.
Daha önce Afganistan'ın harap olmasına yol
açan El Kaide'den türeyen DEAŞ terör örgütü, Suriye'deki sorunun sebebi
değil sonucudur. Savaştan evvel 22 milyon nüfusa sahip bir ülkenin,
sayıları 10 bin civarında olduğu tahmin edilen DEAŞ
mensubu yabancı savaşçılardan beş yılı
aşkın süredir arındırılamaması akla yatkın
değildir. Aynı durum Irak için de geçerlidir. Bu ülkedeki sorunun da,
10 bin civarındaki yabancı savaşçıdan ibaret
olmadığı açıkça ortadadır. DEAŞ, Suriye ve Irak
üzerinde hesabı olan herkesin kullandığı elverişli bir
malzemeden ibarettir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bölgenin inanç, mezhep ve etnik köken fay hatlarında
gerçekleştirilmeye çalışılan kırılmalar,
DEAŞ örtüsü altına gizleniyor.
Kendi ülkelerindeki radikal unsurları bilinçli
bir şekilde Suriye ve Irak'a yönlendiren kimi ülkeler, mülteciler ve
terörün küreselleşmesi başta olmak üzere, sorunun sonuçlarıyla
yüzleşmekten ısrarla kaçınıyorlar.
Türkiye, bin yıllık ortak tarih ve kültür
birlikteliğinin, bir asra yaklaşan komşuluk ve kardeşlik
hukukunun gereği olarak bölge halkına karşı tüm insani
görevlerini eksiksiz yerine getirmekte kararlıdır. Yaklaşık
3 milyon sığınmacıyı kamplarda ve şehirlerinde
barındıran Türkiye'nin bu çabası ahlak, vicdan ve insaf sahibi
herkes tarafından takdirle karşılanıyor. Buna
karşılık, özellikle Avrupa ülkeleri bu insanlık
sınavında sınıfta kalmışlardır. Mültecilere
kucak açmak yerine sınırlarını kapatmayı tercih eden
Avrupa ülkeleri bugüne kadar savundukları değerleri âdeta
ayakları altına almışlardır. Halep'te
yıkıntılar altında sönen her masum canın
hesabını bu vahşete seyirci kalan ülkeler ve toplumlar tarih
önünde vermek zorunda kalacaklardır. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar)
Hiçbir politik hesap, bir insanın hayat
hakkından daha değerli değildir. Suriye'de altı yılda
öldürülen insan sayısının 600 bini bulması artık sözün
bittiği yeri ifade ediyor. Biz, Suriye halkına karşı
sınırlarımız içinde ve dışında insani
görevlerimizi yerine getirmeye devam ederken aynı zamanda
uluslararası toplumu ikaz etme görevimizi de sürdüreceğiz.
Fırat Kalkanı Harekâtı Suriye'deki
terör örgütlerinin hepsine karşı bölge halkıyla birlikte
başlattığımız meşru bir operasyondur.
DEAŞ terör örgütünün 14 yaşında bir
çocuğu canlı bomba olarak kullanmak suretiyle Gaziantep'teki bir
kına törenine göndermesi ve orada gerçekleştirdiği canlı bomba
eyleminde çoğu çocuk 56 vatandaşımızın
hayatını kaybettiği, 100 kişinin yaralandığı
saldırı, bizim için bardağı taşıran damla
olmuştur. Cerablus'tan başlayarak batıya ve güneye doğru
süren bu operasyonla hedefimiz bu bölgede, ilk etapta 5 bin kilometrekare
büyüklüğünde, terör örgütlerinden arındırılmış
bir güvenli bölge tesis etmektir. Suriye toprakları bu şekilde
adım adım güvenli hâle getirildikçe, terör sorunu da, mülteci sorunu
da çözüme kavuşacaktır. İşte Cerablusa girildiğinde 2
bin Cerablus halkı vardı ama şu anda 40 bine neredeyse
yaklaşmış vaziyette. Demek ki Cerablus halkı artık
kendi topraklarına dönüyor. Yıllardır savunduğumuz bu proje
için prensipte kimseden itiraz görmedik ama fiilî destek de bulmadık.
Güney sınırlarımız boyunca kurulmaya çalışılan
terör koridoru ve PKK ile DEAŞ'ın ülkemizde yoğunlaşan
eylemleri, bizi bu projeyi kendi imkânlarımızla uygulamaya sokmaya
mecbur bıraktı. Operasyonun başarıyla sürmesi, Suriye'de DEAŞ'la
mücadelenin, gerekli desteğin verilmesi hâlinde, bu ülkenin kendi
evlatlarıyla da pekâlâ yürütülebileceğini gösterdi. DEAŞ'ın
karşısına ısrarla bir başka terör örgütü olan
PYD-YPG'yi çıkarmaya çalışanların tezleri, Fırat
Kalkanı Operasyonuyla geçerliliğini yitirmiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Benzer bir oyun Musul'da da sahnelenmeye
çalışılıyor. Bölgenin mezhebî ve etnik yapısına,
kültürel hassasiyetlerine tamamen ters bir şekilde Şii milisler ve
yine PKK'nın uzantısı durumundaki terör örgütü mensuplarıyla
sahnelenmeye çalışılan bu oyunun da bozulması gerekiyor.
Zira Musulun hemen kuzeyinde Telafer var. Burası da Türkmenlerden
oluşuyor ve Musula yapılacak bir operasyonun Telaferi de
hedeflediğini burada özellikle hatırlatmak istedim.
Türkiye olarak, bölgenin asli unsuru olan kesimlerle
iş birliği içinde, özellikle Arap ve Türkmen güçlerinin gereken
şekilde desteklenmesi suretiyle, Musul'un DEAŞ'tan
kurtarılabileceğine inanıyoruz. Musul'un mezhep ve etnik köken
çatışmalarının içine çekilmesini önlemek için her türlü
gayreti göstermeyi sürdüreceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Türkiye olarak masanın dışında
kalamayız. Masada olmaya mecburuz. Bu sınırlarda 911 kilometre
Suriyede, yaklaşık 350 kilometre Irakta sınırı olan
ülke Türkiye. Diğerlerinin böyle bir sınırı burada yok ama
onlar, orada sonuç belirlemek istiyor. Biz, artık bundan sonra buna
seyirci kalmamalıyız, kalamayız. Bunun kararını da
işte burası verecek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Türkiye olarak, kendi
sınırlarımız içinde huzur ve güven içinde yaşamak
istiyorsak, Suriye ve Iraktaki gelişmelerin bu doğrultuda
ilerlemesini sağlamak mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde hem sınır
güvenliğimiz hem de terörle mücadele çabalarımız sürekli tehdit
altında olacaktır.
Değerli milletvekilleri, devletler
arasındaki münasebetler siyasi, ekonomik, kültürel, insani, askerî pek çok
yönü olan karmaşık ilişkilerdir. Bu unsurlardan her biri kendi
içinde anlamlı ve önemlidir. Ama aynı zamanda bunlar birbirleriyle
farklı derecelerde de olsa etkileşim hâlindedir.
Türkiyenin son dönemde artan bölgesel ve küresel
etkinliği, diğer devletlerle olan ilişkilerini çok daha girift
hâle getirmiştir. Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Almanya,
İran gibi devletler ve Avrupa Birliği gibi kurumlarla
ilişkilerimiz çeşitli uluslararası platformlardaki temsilimiz
noktasında çok önemli gelişmeler yaşadığımız
bir dönemden geçiyoruz.
Rusyayla, geçtiğimiz yılın
kasım ayında maruz kaldığımız talihsiz krizin
ardından, haziran ayından itibaren ilişkilerimizi
normalleştirme yönünde önemli adımlar atıyoruz. Görüş
farklılıklarımızın olduğu konulardaki
uzlaşma çabalarımızı sürdürmekle birlikte, ortak
çıkarlarımıza odaklanarak bu ülkeyle olan ilişkilerimizi
eski seviyesinin de üzerine taşımayı hedefliyoruz. Nitekim, enerji,
turizm, tarım ürünleri ihracatı başta olmak üzere pek çok alanda
ilişkilerimiz süratle eski seviyesine doğru yaklaşıyor.
Benzer bir süreci İsraille yürüttük. Mavi
Marmara olayı konusundaki şartlarımızın
tamamını karşılayan İsraille, Filistinli
kardeşlerimiz başta olmak üzere bölgemizdeki herkes için hayırlı
neticeler doğuracak ilişkiler geliştirmeye
çalışıyoruz.
Amerika Birleşik Devletleriyle
ilişkilerimizi geleneksel ittifak ilişkilerimizin ruhuna uygun
şekilde sürdürmenin gayreti içerisindeyiz. Ancak, bilhassa son dönemde
Amerika Birleşik Devletlerinin bölgemize yönelik politikalarında
ciddi bir tutarsızlık ve çok başlılık
işaretlerine şahit oluyoruz. Amerika yönetiminin bir kısmı
ısrarla Suriyede ve Irakta PKK/PYD-YPG terör örgütüyle ortak çalışma
yürütürken bir kısmı da bizim hassasiyetlerimize daha yakın
politikalar izlemeye çalışıyor. Amerikadaki başkanlık
seçimlerinden kaynaklandığı anlaşılan bu sorunun
ülkemizin hayati çıkarlarına kalıcı zararlar vermeden
çözümü için gayret göstermeyi sürdüreceğiz.
Bu süreçte Amerika Birleşik Devletleri
Kongresinin Suudi Arabistana, 11 Eylül saldırıları sebebiyle
dava açılmasına imkân veren bir yasayı onaylaması da büyük
bir talihsizliktir. Her şeyden önce bu yasa, hukukun evrensel bir kabulü
olan suçların şahsiliği ilkesine alenen
aykırıdır. Devletlerin egemenlik hakları konusunda
tehlikeli bir tartışma başlatma potansiyeli olan bu
yanlış adımdan bir an önce dönülmesini bekliyoruz. Bölgemizde ve
küresel düzeyde çok yakın ilişkilerimizin olduğu Amerika
Birleşik Devletlerinin en kısa sürede münasebetlerimizin ruhuna
uygun bir çizgiye geleceğine inanıyorum.
Bölgenin bir diğer önemli aktörü İranla
da, yine Suriye ve Irak meselesi başta olmak üzere, görüş
farklılıklarımızı aşma konusunda yoğun temas
içindeyiz. Esasen, bölgede İranla birlikte hayata geçirebileceğimiz çok
ciddi enerji, ulaşım, altyapı, kültürel iş birliği
projeleri bulunuyor. İranla da, müştereklerimizi öne çıkartan
bir yaklaşımla ilişkilerimizi geliştirmeye devam ediyoruz,
devam edeceğiz.
Ekim ayı, Avrupa Birliğiyle
ilişkilerimiz bakımından önemli bir tarihtir. Bilindiği
gibi, Avrupa Birliğinin ülkemize söz verdiği vize serbestisi
uygulamasının bu ay yürürlüğe girmesi gerekiyor. Birlik
tarafından yapılan açıklamalara
baktığımızda, terörle mücadele gibi Türkiye için hayati bir
konunun sürecin ön şartı hâline dönüştürülmeye
çalışıldığını görüyoruz.
Açık söylüyorum: Bu tavır, Avrupa
Birliğinin Türkiye'ye verdiği sözü tutmak istemediğinin
ilanıdır. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
Ve yine açıkça ifade ediyorum: Kendileri
bilirler. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
Türkiye, Avrupa Birliğiyle yarım asrı
geçen ilişkilerinde hep veren taraf, hep sözünü tutan taraf olmuştur.
Bizden kaynaklanan gecikmeler, eksiklikler, aksaklıklar konusunda hiçbir
itirazımız olmamıştır. Ama özellikle son
genişleme süreçlerinde, demokratik ve ekonomik kriterleri Türkiye'yle
mukayese edilemeyecek ülkeler hızla tam üye yapılırken, ülkemizin
ısrarla kapıda bekletilmesi -kolay değil, elli üç yıl-
Avrupa Birliğinin bizimle ilgili gerçek niyetini göstermiştir.
Lafı döndürüp dolaştırmanın, diplomatik cambazlıklarla
üste çıkmaya çalışmanın gereği yoktur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Avrupa Birliği yetkilileri ile birlik içinde
etkin olan ülkelerden açıklık, şeffaflık, samimi bir ikrar
bekliyoruz. Lütfen, Avrupalılar, kafalarındaki farklı niyetlerin
günahını bizim üzerimize yıkmaya çalışmaktan
vazgeçsinler. Bizim Avrupa Birliği kriterleriyle, küresel demokratik
değerlerle, hak ve özgürlüklerle, insan haklarıyla, hukukun
üstünlüğüyle hiçbir sorunumuz yoktur ve olmayacaktır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bunları, Avrupa Birliği
istediği için değil, kendi vatandaşlarımız layık
olduğu için sahipleniyoruz, hayata geçiriyoruz, geçirmeyi de sürdüreceğiz.
Avrupa Birliği, şayet, objektif bir
değerlendirmeyle Türkiye'yi tam üye yapacaksa, bunun önünde hiçbir engel
bulunmuyor, biz buna hazırız. Fakat böyle bir niyeti
olmadığı hâlde, akıl mantık dışı
dayatmalarla bizi oyalamaya devam edeceklerini düşünüyorlarsa
yanılıyorlar. Artık bu oyunun da sonuna geldik, bunu bilmeleri
lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye'yle veya Türkiye'siz yoluna devam etme seçimi Avrupa Birliğine
aittir, o seçimi kendileri yapacaklar. Kurnazlık yapıp
sorumluluğu bizim üzerimize yıkmaya çalışmasınlar.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin
yaşadığı badirelerin hepsi önemlidir ama ekonomiye
ayrı bir ehemmiyet vermek mecburiyetindeyiz. Terör örgütleriyle,
darbecilerle, diplomatik ayak oyunlarıyla Türkiye'nin önünü kesemeyenler,
her fırsatta ekonomi kozunu önümüze koyuyor veya ekonomi kozuna
başvuruyorlar.
Geçtiğimiz on dört yılda, bir yandan,
küresel krizin yol açtığı 2009 yılındaki istisna
hariç, kesintisiz bir büyüme sağlarken, bir yandan da ekonomik taarruzlara
karşı direndik, direniyoruz. Hamdolsun, Türkiye büyüdükçe,
geliştikçe, gücü ve imkânları arttıkça, bu tür
saldırılara karşı daha dirençli hâle geldi.
Altyapı-üstyapı yatırımlarıyla büyüyen, güçlenen bir
Türkiye var.
Dikkat ediniz, her terör dalgası veya sosyal
çalkantıyla birlikte hemen bir ekonomik kriz söylentisi, tavsiyesi,
kampanyası başlatılır. Gezi olayları
sırasında bunu yaşadık mı? Yaşadık. 17-25
Aralıkta bunu yaşadık mı? Yaşadık. 20 Temmuz
2015'ten sonra yeniden başlayan bölücü terör eylemlerinde aynen bunu
yaşadık. Son olarak da 15 Temmuz darbe girişiminin ardından
aynı senaryo yine gündeme geldi.
15 Temmuz darbe girişiminin
başarısızlığa uğramasıyla birlikte hemen
gözler ekonomiye çevrildi. Fakat milletimiz, ekranları başında
bizi izleyen bu aziz milletimiz, istiklali ve istikbaliyle birlikte ekonomisine
de sahip çıkarak, bakın, ertesi gün piyasaya 2,5 milyar dolar sürdü
ve onu TLye çevirdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şu ana kadar da 12 milyar dolar piyasaya sürdü ve Merkez Bankamız
piyasaya döviz sürmek zorunda kalmadı.
Büyük yatırımlar, projeler, üretim,
ihracat hiç mola vermeden devam etti. İşte, Osman Gazi Köprüsünün
açılışını, hamdolsun, gerçekleştirdik ve
açılışı yaptığımız günden bu yana orada
da araç sayısı katlanarak artıyor. Yavuz Sultan Selim Köprüsü
aynı şekilde ve bağlantılı otoyolların büyük bir
gayretle inşası devam ediyor.
Şimdi önümüzde inşallah Çanakkale Köprüsü
var, inşallah Kanal İstanbul Projesi var. Bunlarla beraber Türkiye
çok daha büyük bir evrimi, devrimi geçirecektir, bunu da bilmemiz lazım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tabii, baktılar ki bu şekilde Türkiyenin
önünü kesemeyecekler, bu defa kredi derecelendirme kuruluşlarını
devreye soktular. İki gün önce ak dediğine iki gün sonra kara
diyen bir derecelendirme kuruluşunu ne içeride ne dışarıda
kimse ciddiye almadı; tam aksine, Hazineye daha fazla müracaat oldu, daha
fazla ilgi oldu.
Önümüzdeki hafta içinde, uluslararası bir büyük
şirket ile, ülkemizdeki ilgili kuruluşlar sağlık
alanında yaklaşık 1,1 milyar dolarlık yatırımın
finansmanını öngören bir anlaşmayı imzalayacaklar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Tablo bu.
10 Ekimde İstanbulda
açılışı yapılacak Dünya Enerji Kongresi bu alanda çok
önemli ve çok büyük meblağları içeren görüşmelere, belki de
anlaşmalara sahne olacak ve dünya liderlerinden bir kısmı da,
inşallah, bu, Uluslararası Dünya Enerji Kongresine
katılacaklar.
Yakın zamanda kuruluşunu
tamamladığımız en önemli adımlardan bir tanesi,
Türkiye Varlık Fonu, her geçen gün daha büyük bir ilgi görüyor. Bu fon
sayesinde, önümüzdeki dönemde gerçekleştireceğimiz büyük ve stratejik
projelerin finansmanı çok daha kolay hâle gelecektir. Gerek ikili iş
birliğiyle gerekse ikili olarak üçüncü ülkelerde yapılacak
yatırımlarla, bu, ülkemize çok büyük bir kazanım
sağlayacaktır.
2016nın ilk yarısında
yaklaşık yüzde 4 olarak gerçekleşen büyüme oranı, bu
yılın kayıp bir yıl olacağını
düşünenleri mahcup etmiştir. İnşallah, Türkiye beklentilerin
üzerinde büyüme oranlarıyla 2023 hedeflerine ulaşma konusunda çok
ciddi mesafe katedecektir.
Ekonomide bir süredir görülen kısmi
durgunluğun yerini artık yeniden canlanmaya bırakması için
her türlü tedbir alınıyor. Nitekim, bu canlılığın
ilk işaretlerini kapasite kullanım oranındaki Ekonomik Güven
Endeksindeki nispi artışla şimdiden görmeye başladık.
Merkez Bankasının faizi indirmeye ve faiz
koridorunu daraltmaya yönelik çalışmaları ile Ekonomik
Koordinasyon Kurulunun tüketicilere yeni kolaylıklar sağlayan
kararları olumlu gelişmelerdir.
Büyük ekonomilerin ciddi sıkıntı
yaşadığı bir dönemde, Türkiyenin terör ve darbe
girişimi sorunlarına rağmen nispeten yüksek bir büyüme
oranını sürdürmesi takdir edilmelidir. Fakat bizim ölçümüz asla bu
değildir. Çünkü bizim çok büyük hedeflerimiz, çok büyük beklentilerimiz var.
Onun için daha fazla çalışacağız, daha çok üreteceğiz,
daha çok istihdam edeceğiz, daha çok ihracat yapacağız; yüksek
teknolojiye, kaliteye, AR-GEye daha çok önem vereceğiz. Bunu da
devletiyle, siyasetiyle, milletiyle, iş dünyasıyla hep birlikte
gerçekleştireceğiz.
Bu düşüncelerle Türkiye Büyük Millet
Meclisimizin 26ncı Dönem İkinci Yasama Yılının bir
kez daha hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu dönemde de
yoğun bir mesai sarf edecek milletvekillerimize, parti gruplarımıza
şimdiden kolaylıklar ve başarılar diliyorum. Allah yâr ve
yardımcımız olsun diyorum.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ, MHP ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞKAN Muhterem
Cumhurbaşkanımıza teşekkür ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.18
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 1inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
II.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının, 26ncı Dönem İkinci Yasama Yılının
milletimize ve demokrasimize hayırlar getirmesini temenni ettiğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 26ncı Dönem İkinci Yasama
Yılının ülkemize, milletimize ve demokrasimize hayırlar
getirmesini temenni ediyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak milletimiz ve
ülkemiz için çalışacağımız, mesai vereceğimiz bu
yasama yılında her zaman olduğu gibi, fikirlerin
tartışılırken nezaket ve uzlaşıdan uzak kalmadan,
verimli ve milletimiz için en iyi olanı bulduğumuz bir
çalışma dönemi diliyorum.
Hepimizin malumu olduğu üzere, Gazi
Meclisimize, Cumhurbaşkanımıza, milletimize, devletimize,
ülkemize ve demokrasimize beslediği hain emellerini 15 Temmuz gecesi
açığa vuran alçaklar, yine en büyük tokadı bu büyük milletten
almışlardır. 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanımız ve
Başkomutanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
liderliğinde milletimizin, yine Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanımız ile birlikte bu çatı altında milletin
vekillerinin göğüslerini savaş uçaklarına kahramanca siper
etmesiyle bu hainler gerekli cevabı almışlardır.
Tarihinde ve sinesinde nice destanlar, nice
kahramanlıklar yatan milletimiz, 21inci asrın başında da
yine kendi destanını yazmış, yine sinesindeki
kahramanlarıyla cihana haykırmıştır. Buradan bir kez
daha bu vesileyle tüm şehitlerimizi rahmetle ve şükranla
anıyorum, gazilerimize bir kez daha şifalar diliyorum. Bu
bağlamda, millî iradenin daha da güçlenerek, millî birlik ve
beraberliğimizin sonsuza kadar yaşayacağını tüm
dünyaya bir kez daha göstererek milletimizin beklentilerini
karşılayacak, huzurunu ve refahını artıracak
reformların yapılacağı, cumhuriyetimizin tam anlamıyla
demokrasiyle taçlanacağı bir dönem geçirmemiz temennisiyle iktidar,
muhalefet tüm gruplara ve milletvekillerine başarılar diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığının, Bakanlar Kurulundan istifa eden
bir bakana ve boşalan bakanlıklara yapılan yeni atamalara
ilişkin bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Cumhurbaşkanlığının,
İçişleri Bakanı Efkan Alanın istifa etmesi ve
istifasının kabul edilmesi suretiyle boşalan İçişleri
Bakanlığına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve
Trabzon Milletvekili Süleyman Soylunun, boşalan Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığına Bursa Milletvekili Mehmet
Müezzinoğlunun, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 ve
113'üncü maddeleri uyarınca atandıklarına ilişkin tezkeresi
(3/833)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bakanlar Kurulunda görev alan İçişleri
Bakanı Efkan Ala istifa etmiş ve istifası kabul edilmiştir.
Bu suretle boşalan İçişleri
Bakanlığına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve
Trabzon Milletvekili Süleyman Soylu; boşalan Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığına Bursa Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 ve 113'üncü maddeleri
uyarınca atanmışlardır.
Bilgilerinize sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Şimdi, Anayasa'nın 92nci maddesine göre,
Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
2.- Başbakanlığın, Türkiye'nin ulusal
güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine
karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri
almak, Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek
saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer
muhtemel risklere karşı ulusal güvenliğimizin idame ettirilmesini
sağlamak için hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve
tayin olunacak şekilde, gerektiğinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yabancı ülkelere gönderilmesi, yabancı silahlı kuvvetlerin
Türkiye'de bulunması ve bu kuvvetlerin Hükûmetin belirleyeceği
esaslara göre kullanılması ile Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre gerekli düzenlemelerin yapılması için Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 2/10/2014 tarihli ve 1071 sayılı Kararıyla
Hükûmete verilen ve 3/9/2015 tarihli ve 1098 sayılı Kararıyla
bir yıl uzatılan izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi
uyarınca 2/10/2016 tarihinden itibaren 30/10/2017 tarihine kadar
uzatılmasına dair tezkeresi (3/827)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'nin güney kara sınırlarına
mücavir bölgelerde yaşanan gelişmeler ve süregiden çatışma
ortamının ulusal güvenliğimiz açısından
taşıdığı risk ve tehditler, gerek nicelik gerekse
nitelik bakımından artmıştır.
Ülkemiz, komşumuz Irak'ın toprak
bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının
korunmasına büyük önem atfetmektedir. Diğer taraftan, Irak'ın
kuzey bölgesinde silahlı PKK terör unsurlarının
varlığını sürdürmesi, ülkemizin güvenliğine yönelik
doğrudan bir tehdit oluşturagelmektedir.
DEAŞ ve diğer terör örgütlerinin
Suriye'nin kuzeyindeki mevcudiyeti devam etmekte, bu terör örgütleri ülkemize
yönelik silahlı eylemler ve bombalı intihar
saldırıları gerçekleştirmektedir. Öte yandan, Suriye'de
altıncı yılına giren çatışma ortamında,
rejim, halka yönelik zulüm, şiddet ve saldırılarını,
terör gruplarına desteğini, etnik ve mezhepsel
politikalarını sürdürmektedir.
Bu durum karşısında, Irak ve
Suriye'den kaynaklanan, ulusal güvenliğimize tehlike oluşturabilecek
her türlü risk, tehdit ve eyleme karşı, uluslararası hukuktan
doğan haklarımız doğrultusunda gerekli önlemlerin ulusal
düzeyde tespit edilerek hayata geçirilmeye devam olunması elzemdir.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin 2170 (2014), 2178 (2014) ve 2249 (2015) sayılı
kararlarıyla, Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve
bağımsızlığının teyit edilmiş
olmasının ve yine 2170 sayılı Kararda bu ülkelerdeki terör
faaliyetlerinin kınanarak, DEAŞ ve benzeri terör örgütlerinin
faaliyetlerine karşı, Birleşmiş Milletler üyesi tüm
ülkelere 1373 (2001) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi Kararı ve uluslararası hukuk çerçevesindeki
sorumluluklarına uygun şekilde gerekli tedbirleri alma
çağrısında bulunulmuş olmasının
ışığında, Türkiye'nin DEAŞ ve diğer terör
örgütleriyle mücadele amacıyla oluşturulan uluslararası
koalisyon bünyesinde iştirak ettiği faaliyetlerin sürdürülmesi de
önem taşımaktadır.
Bu mülahazalar ışığında,
Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik
riskine karşı, uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü
tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize bundan
sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel
göç gibi diğer muhtemel risklere karşı, ulusal
güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve
sonrasında hasıl olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin
menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin
seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için
süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere
hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak
şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde
sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı
ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı
silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Hükûmetin
belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin
giderilebilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân
sağlayacak düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara
göre yapılması için 2/10/2014 tarihli ve 1071 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Hükûmete verilen ve 3/9/2015
tarihli ve 1098 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile
2/10/2015 tarihinden itibaren bir yıl uzatılan izin süresinin
2/10/2016 tarihinden itibaren 30/10/2017 tarihine kadar
uzatılmasını Anayasa'nın 92nci maddesi uyarınca arz
ederim.
Binali
Yıldırım
Başbakan
BAŞKAN Hükûmet? Burada.
Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İç
Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına 2
üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için
yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Şimdi tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Hükûmet adına Millî Savunma
Bakanı Sayın Fikri Işık, gruplar adına Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal;
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Öztürk
Yılmaz; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Ahmet Berat Çonkar.
Yine şahıslar adına İstanbul
Milletvekili Engin Altay, Niğde Milletvekili Alpaslan
Kavaklıoğlu konuşacaktır.
Şimdi ilk söz, Hükûmet adına Millî Savunma
Bakanı Fikri Işıka aittir.
Buyurun Sayın Işık. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Sayın Başkan, Gazi Meclisimizin değerli
milletvekilleri; sözlerimin başında, 26ncı Dönem İkinci
Yasama Yılının Meclisimize, tüm çalışanlarına,
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik terör
tehdidi ve diğer güvenlik riskine karşı, uluslararası hukuk
çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terörist
örgütlerden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları
bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere
karşı, ulusal güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak,
kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek gelişmeler
istikametinde Türkiye'nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak,
gelişmelerin seyrine göre, ileride telafisi güç bir durumla
karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine
yardımcı olmak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetimizce takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve
müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı
amaçlara matuf olmak üzere yabancı ülkelerden yabancı silahlı
kuvvetlerin Türkiyede bulunması, bu kuvvetlerin, Hükûmetimizin
belirleyeceği esaslara göre kullanılmasına imkân sağlayan
düzenlemelerin yapılması için Anayasanın 92'nci maddesi
uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisimizden geçirilen tezkerenin bir
yıl süreyle uzatılması için sunulan tezkerenin gerekçelerini
açıklamak üzere de huzurunuzda bulunuyorum. Bu vesileyle Sayın
Başkanı ve yüce Meclisimizin üyelerini saygıyla selamlıyor,
yeni yasama yılınızı tekrar tebrik ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlarken ülkemizde gerçekleştirilen
menfur terör saldırıları neticesinde vatanlarını
savunurken hayatını kaybeden Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu,
güvenlik gücü ve sivil olmak üzere tüm şehitlerimize Allahtan rahmet,
acılı yakınlarına sabır diliyorum. Yine, aynı şekilde,
bu hain saldırılarda yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar
diliyor ve bir an evvel sağlıklarına
kavuşmalarını Allahtan temenni ediyorum.
Tarihin en büyük ihanetiyle karşı
karşıya kalan milletimizin iradesinin tecelli ettiği bu Gazi
Meclis, 15 Temmuzda maalesef hainlerin hedefi hâline gelmiştir. Bu vesileyle
15 Temmuz şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralılarımıza
acil şifalar diliyorum. Bu menfur saldırıyı
gerçekleştiren, bu ihaneti gerçekleştiren hain terör örgütü FETÖyle
amansız mücadelemizin süreceğini, sonuna kadar devam edeceğini
ifade ediyor, devletin tüm kurum ve kuruluşlarında, özellikle Türk
Silahlı Kuvvetlerimizde bir tek hain kalmayıncaya kadar bu
mücadelenin süreceğini vurgulamak istiyorum. Ayrıca, bu mücadeleyi
sulandırmaya yönelik hiçbir faaliyete de müsaade edilmeyeceğinin
bilinmesini isterim.
Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri;
yüce Meclisimizin huzurunda, ülkemizin huzur ve güvenliği için büyük bir
özveri ve cesaretle, gece gündüz demeden her türlü tehlikeye göğüs gererek
fedakârlıkla görevini sürdüren asker, polis, jandarma, köy korucusu, tüm
güvenlik güçlerimize en içten teşekkürlerimizi sunuyorum. Bu vatan
uğruna canlarını veren, gazi olan vatan evlatlarına asla
ödeyemeyeceğimiz şükran borcunun bilincinde olduğumuzu
huzurlarınızda bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Türkiye, yıllardır halkının
huzur ve güvenliğine, ülkesinin millî birliğine yönelik terör
saldırılarıyla mücadele etmektedir. Son dönemlerde ülkemizde
yaşanmakta olan elim saldırılar da bunun açık bir
göstergesidir. Bu açık tehdit, bölgede son dönemde meydana gelen
diğer gelişmelerin de etkisiyle artarak devam etmektedir.
Bildiğiniz gibi, ülkemiz, Irakın kuzey
bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör örgütü unsurlarından
kaynaklanan ve halkının huzur ve güvenliği ile ülkesinin millî
birliğine, güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yöneltilmiş
ciddi ve açık bir terör tehdidiyle maalesef otuz yılı
aşkın bir süredir karşı karşıya
bulunmaktadır. Terör örgütü dönem dönem eylemlerini
yoğunlaştırmakta, yaptığı saldırılarla
birliğimizi, kardeşliğimizi hedef almakta ve toplumsal
barışı bozmayı amaçlamaktadır. Örgüt sadece masum
canlara kastetmekle kalmamakta, Türkiyenin ekonomisine, dış
politikasına ve ülkemizin geleceğine de kastetmeyi
amaçlamaktadır.
Malumunuz olduğu üzere, daha önce Türkiye Büyük
Millet Meclisi Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışında
kullanılmasını teminen Hükûmetimize yetki vermiştir. Bu
doğrultuda ilk yetki tezkeresi 2007 yılında Dağlıca
terör saldırısıyla artan terör olayları üzerine Meclise
gönderilmiştir. Hükûmet, söz konusu dönemden bu yana, böyle bir tehdidin
nasıl ortadan kaldırılabileceği ve bu çerçevede siyasi ve
askerî çabanın birlikte yürütülmesini içeren kapsamlı bir stratejinin
oluşturulması ve uygulanması gerektiği konusunda
hazırlıklarını yapmıştır, sürdürmüştür
ve uygulamıştır. Bir yandan terörle mücadele sürerken diğer
yandan demokrasinin çıtası yükseltilmiş, özgürlükler
genişletilmiştir. PKK terör örgütünün Suriyedeki uzantısı
PYD-YPG de Suriyedeki karışıklıktan istifade ederek
bölgedeki alan dışı aktörlerin ve ülkelerin de desteğiyle
kazanç elde etmeye çalışmakta, PKK ise uluslararası kamuoyunun
gözünde meşruiyet kazanmak için Suriye ve Iraktaki krizi istismar
etmektedir.
Defaatle dile getirdiğimiz üzere, PKK ve PYD
aynı terörist havuzunu ve lider kadroyu paylaşmaktadır.
PKKnın PYDyle olan ilişkisi, aralarındaki pek çok temas ve
iş birliğinden kolaylıkla anlaşılabilmektedir. PYDye
yapılan silah ve teçhizat yardımlarının Türkiyede terörist
eylemler yapan PKKlı teröristlere ulaştırıldığına
dair elimizde kuvvetli bilgiler ve deliller bulunmaktadır. Bu durum
devletimiz için ciddi bir tehdit ve aynı zamanda ülkemiz kamuoyu için
hassas bir konudur.
Son yıllarda komşularımız Irak
ve Suriyede yaşanan gelişmeler ile saldırılarını
günden güne artıran DEAŞ da ülkemizin güvenliğini ciddi tehdit
eden bir diğer terör örgütüdür. Söz konusu terör örgütü yalnızca Orta
Doğu bölgesinde değil aynı zamanda küresel olarak tüm ülkelerin
güvenlik ve istikrarına karşı ciddi bir tehdit arz etmektedir.
Sık sık farklı mecralarda dile getirdiğimiz üzere ülkemiz,
amacı ve başvurulan yöntem ne olursa olsun terörün her türüne
şiddetle karşı çıkmaktadır. Biz, ayrım
gözetmeksizin, masum insanların katledilmesini hedefleyen terör
eylemlerini bir insanlık suçu olarak değerlendiriyoruz. Bu
anlayıştan hareketle, ülkemizi hedef alan terör tehdidiyle
mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. 24 Ağustos 2016
tarihinde başlatılan Fırat Kalkanı Operasyonu bu
kararlılığımızın en somut örneğidir.
Bilindiği üzere, bu operasyon DEAŞla mücadele amacıyla
yürütülmekte ve uluslararası koalisyon tarafından da
desteklenmektedir. Bu harekâtla Suriyeli muhalif unsurların sahada
DEAŞa karşı ilerlemeleri ve DEAŞın
sınırımızın karşısında kontrol
altında tuttuğu yerlerden uzaklaştırılması
hedeflenmektedir. DEAŞ unsurlarının
sınırlarımızdan uzaklaştırılması her
zaman öncelikli meselemiz olmuştur. DEAŞla mücadelede
uluslararası alanda ortaya koyulan tüm çabalara başından
itibaren tam destek verdik. DEAŞın roketli ve bombalı terör
saldırıları yüzlerce vatandaşımızın
canına mal olmuştur. Bu saldırılara gerekli yanıtlar
sürekli olarak verilmiştir, verilmeye devam edilmektedir. İşte
bu arka plan ışığında 24 Ağustos sabahı
Fırat Kalkanı Harekâtı başlatılmıştır.
Harekât, Birleşmiş Milletler Şartının 51inci
maddesinden kaynaklanan meşru
müdafaa hakkı temelinde yürütülmektedir. Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin ilgili kararları terörle ve özellikle DEAŞla
mücadelede ülkelere önemli sorumluluklar yüklemektedir. DEAŞın
sınırlarımızdan defedilmesi sınır
güvenliğimizi de sağlayacaktır. Nitekim, 4 Eylül itibarıyla
sınır hattımızın Azez ve Cerablus arasındaki 98
kilometrelik bölümü DEAŞtan
arındırılmıştır, 104 yerleşim yeri ve
yaklaşık 910 kilometrelik alan özellikle DEAŞtan
temizlenmiştir. Bu hattan derine inilerek güneydeki iç bölgelerin de
DEAŞtan temizlenmesi bizim için önceliktir.
Bu harekât, aynı zamanda, Türkiye'nin ulusal
güvenliği bakımından son derece büyük önem arz eden bu bölgede
herhangi bir terör örgütünün faaliyet göstermesine veya herhangi bir
oldubittiyle Suriye halkının çoğunluğunun iradesi
hilafına seyredecek tek taraflı gündemlere rıza
göstermeyeceğinin de açık ve somut bir göstergesidir. Türkiye'nin bu
çabası Suriyenin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin
korunması açısından da büyük önem taşımaktadır.
Biz Türkiye olarak, sık sık dile getirdiğimiz
üzere, bölgede kök salan DEAŞı ulusal güvenliğimize
karşı yönelen bir tehdit olarak görüyoruz. DEAŞ
sınırımızın güneyinde aktif olarak faaliyetlerini
sürdürmekte, atılan havan topları sınırımızdaki
köylerimize, ilçelerimize ve sivil halkımıza isabet etmektedir.
DEAŞa karşı savaşta Irak ve Suriye tek bir mücadele
alanını oluşturmaktadır. Bu kapsamda, her iki ülkeyi de
içine alan kapsamlı bir yaklaşımın benimsenmesi yerindedir.
Bu çerçevede, Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi ve
güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli
her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriyedeki tüm terörist örgütlerden ülkemize
yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ülkemizin en tabii
hakkıdır.
DEAŞın bertaraf edilmesi için siyasi, insani
ve askerî mekanizmaları ihtiva eden kapsamlı bir stratejinin
oluşturulması ve askerî önlemlerin siyasi tedbirleri tamamlaması
önemlidir. Özellikle Suriye ve Irak başta olmak üzere bölgedeki otorite
boşluğu ve kaos durumundan istifade eden terör örgütleri etkinlik
kapasitelerini ve eylem alanlarını güç geçtikçe artırma
gayretindedir. Söz konusu ülkelerdeki yönetim boşlukları terörist
gruplara manevra alanı açmaktadır.
Bölgedeki Sünni-Şii ayrımı ve etnik
fay hatlarının mevcudiyeti DEAŞın beslendiği önemli
istismar alanlarıdır. DEAŞ terör örgütü maalesef bölge
ülkelerindeki bazı rejimler tarafından desteklenmekte ve
beslenmektedir. Bunun en iyi örneği ise Suriyedeki Esed rejimidir. Rejim,
DEAŞın yerleşmesinin ve etkinlik alanını
genişletmesinin başlıca sorumlusudur. DEAŞ tarafından
düzenlenen saldırılarda bugüne kadar 254 vatandaşımız
hayatını kaybetmiş, yüzlerce vatandaşımız ise
yaralanmıştır. Terör örgütleriyle ilişkisi olduğundan
şüphelenilen ve yasa dışı yollarla ülkemize giriş
yapan yabancılar ilgili kurumlarımızca tespit edilerek
tutuklanmakta ve sonrasında sınır dışı
edilmektedir. Bu kapsamda, 2012 yılında 230 kişi, 2014
yılında 526 kişi sınır dışı edilmiş,
bu sayı 2015te 1.785e yükselmiştir. Bugüne kadar 3.700den fazla
kişi makamlarımızca sınır dışı
edilmiştir.
Emniyet birimlerimizce 2013-Ağustos 2016
tarihleri arasında DEAŞ terör örgütüne karşı
gerçekleştirilen operasyonlar sonucunda 92 intihar yeleği, 600
kilogram patlayıcı madde, 175 kilogram patlayıcı yapımında
kullanılan malzeme ele geçirilmiştir. Suriye'den ülkemize yönelen
tehditlere karşı uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru
müdafaa hakkımızı sonuna kadar kullanarak
sınırlarımızın, topraklarımızın ve en
önemlisi vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamaya
yönelik tedbir almamız tabiidir. Bu kapsamda, ülkemizin müteaddit
uyarılarına rağmen hudutlarımız içine
atışlarına devam eden Suriye ordusu ile DEAŞa Türk ordusu
tarafından uluslararası hukuk ve mütekabiliyet prensibi çerçevesinde
cevap verilmektedir. Bugün burada süresini bir yıl daha uzatmayı
takdirlerinize sunduğumuz tezkereyle yetki vermeniz hâlinde söz konusu
cevap misliyle verilmeye devam edilecektir. Hükûmetimize yetki veren tezkerenin
uzatılması, terör tehdidinin kalıcı bir şekilde
ortadan kaldırılması amacıyla yürütmekte olduğumuz
kapsamlı ve çok boyutlu faaliyetleri destekleyecek, ayrıca hem bölücü
terör örgütünün hem de DEAŞın olası eylemlerine yönelik
caydırıcı bir unsur olmaya devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gazi Meclisimizin çatısı altında şu mesajı
açıkça vermek isterim ki ülkemizin varlığı, milletimizin ve
devletimizin bölünmez bütünlüğü asla tartışmaya açılamaz.
Ayrıca, terörü haklı gösterecek hiçbir gerekçe olamaz. Devletimizin
bütünlüğüne ve milletimizin varlığına yönelecek
saldırılar hiçbir yapı veya zümre tarafından bir hak
arayışı olarak nitelendirilemez. Terörün hiçbir davaya hizmet
etmesi mümkün değildir. Teröre destek olanlar, teröristlere
karşı net ve kararlı bir tutum sergileyemeyenler en büyük
zararı öncelikle kendilerine, daha sonra da çocuklarımızın
aydınlık geleceğine vereceklerdir. Bölgesinde ve dünyada etkin
bir rol üstlenme siyaseti izleyen ülkemiz terörle mücadele etmeyi her hâlükârda
sürdürecektir. Bu süreçte devletin tüm kurumları ile siyasi partiler
terörle mücadele konusunda ortak bir irade ve hassasiyetle hareket etmek
zorundadır. Terörün dini, dili, milleti, milliyeti olmaz. Devletimizi
terör tehdidiyle köşeye sıkıştırmak ve zafiyete
düşürerek zarar vermek amacıyla hareket edenleri bertaraf etmek
hepimizin ortak vazifesidir. Terörle mücadele kapsamında taleplerini
şiddete başvurmaksızın demokratik sistem içerisinde dile
getiren vatandaşlarımız ile terörü yücelten ve
halkımız ile devletimize zarar verecek tüm faaliyetlere destek olan
kesimleri birbirinden ayırmaya büyük önem veriyoruz. Kan ve şiddete
başvurarak belirli haklar elde etme çabası içerisinde olanlar,
atılan demokratik adımların terör sayesinde elde edildiğini
zannedenler tarihî bir yanılgı içerisindedirler. Zira, şu iyi
bilinmelidir ki yıllardır ülkemizin başına dert olan terör
belası olmasaydı gerek ekonomik açıdan gerekse demokratik
standartların geliştirilmesi açısından çok daha iyi bir
Türkiyede yaşıyor olacaktık. Otuz yılı
aşkın süredir devam eden ve bu yolda binlerce masum vatan
evladını kaybettiğimiz terörle mücadelede zaman içerisinde
kazandığımız tecrübelerimizi uygulamaya yansıtarak
halkımızın güvenliğine azami özen gösteriyoruz. Mücadelede
sergilediğimiz tutum, insan unsurunu ön plana çıkaran, güvenlik
kısıtlamaları ile özgürlük arasındaki hassas dengeyi yakalayan
çok boyutlu bir anlayışa dayanmaktadır. Bu süreç içerisinde,
lüzumu hâlinde ve caydırıcılık çerçevesinde askerî önlemler
alınması, terörle mücadelemizdeki bütüncül yaklaşımı
tamamlayacaktır. Nihai hedefimiz, bu tür tezkerelere artık bir daha
hiç ihtiyaç duymayacağımız, sürdürülebilir özgürlük ve güvenlik
ortamının tesisidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; daha önce alınan yetki tezkeresi çerçevesinde Türk
Silahlı Kuvvetleri tarafından kara harekâtı, hava harekâtı,
hava keşif uçuşu ve topçu ateşi gerçekleştirilmiştir.
Tezkerenin tek hedefi, bu ülkenin huzuruna saldıran içteki ve
dıştaki teröristlerdir, terör unsurlarıdır. Bundan sonra da
bu mücadeleye bu şekilde, etkin bir şekilde devam edilecektir.
Gazi Meclisimizin değerli üyeleri,
yukarıda arz edilen gelişmeler ve değerlendirmeler
ışığında, 3/9/2015 tarihli ve 1098 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla Hükûmete verilen bir
yıllık izin süresinin aynı kararda belirtilen ilke ve esaslar
dâhilinde 30/10/2017 tarihine kadar uzatılmasını tensiplerinize
arz ediyor, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Işık.
II.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının, Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlunun
eşinin vefatı nedeniyle başsağlığı
dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet
Halk Partisi Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlunun
eşi vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin diyoruz. Bülent Beye ve tüm
ailesine, yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
Zannediyorum, yarın öğle namazını müteakip Kocatepe
Camisinde kılınacak cenaze namazından sonra defnedilecektir.
Mekânı cennet olsun diyorum.
Bu vesileyle, grup başkan vekillerine istemleri
hâlinde birer dakika söz vereceğim.
Buyurun Sayın Elitaş.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, Ankara
Milletvekili Bülent Kuşoğlunun eşinin vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Dün Ankara Milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisi
Parti Meclisi üyesi Sayın Bülent Kuşoğlunun eşinin
rahmetli olduğunu öğrendik. Üzüntülerimizi ifade ediyoruz. Merhuma
Allahtan rahmet, tüm Cumhuriyet Halk Partisi camiasına ve Sayın
Kuşoğlu ailesine başsağlığı ve sabırlar
diliyoruz.
Biraz önce sizin de ifade ettiğiniz gibi,
Kocatepe Camisinde öğle namazını müteakip cenaze namazı
kılınacaktır.
Tekrar, merhuma Allahtan rahmet ve Sayın
Kuşoğlu ailesine başsağlığı dileklerimizi
iletiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Baluken
2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Ankara
Milletvekili Bülent Kuşoğlunun eşinin vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediğine ve Meclisin bir savaş
tezkeresiyle açılmasını büyük bir talihsizlik ve ayıp
olarak gördüklerine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bizler de Halkların Demokratik Partisi olarak
Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili Sayın Bülent
Kuşoğlunun eşinin vefatını büyük bir üzüntüyle
öğrenmiş bulunuyoruz. Merhuma Allahtan rahmet, yakınlarına
ve bütün Cumhuriyet Halk Partisi camiasına
başsağlığı dileklerimizi iletmek istiyorum.
Ayrıca, yeni bir yasama dönemine, yeni bir
yasama yılına başlıyoruz. Umutsuzluğun son derece
yoğun olduğu bir dönemde Meclisin bir savaş tezkeresiyle
açılmasını da büyük bir talihsizlik ve ayıp olarak
gördüğümüzü ve bu dönemde barışa, demokrasiye katkı sunan
çalışmaların bu Mecliste yapılmasını bir kez
daha, temenni olarak ifade ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay, buyurun.
3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Ankara Milletvekili
Bülent Kuşoğlunun eşinin vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili
değerli arkadaşımız Sayın Bülent Kuşoğlunun
eşinin vefatını teessürle öğrendik. Merhuma Allahtan
rahmet diliyoruz ve Bülent Kuşoğluna, ailesine,
yakınlarına ve Cumhuriyet Halk Partisi camiasına Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak taziyelerimizi sunuyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Altay
4.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Ankara
Milletvekili Bülent Kuşoğlunun eşinin vefatı nedeniyle
taziye dileğinde bulunanlara Cumhuriyet Halk Partisi olarak minnet
duygularıyla teşekkür ettiklerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Şahsınızın ve Meclisimizi
oluşturan diğer siyasi parti gruplarının Ankara
Milletvekilimiz Sayın Bülent Kuşoğlunun eşi Tülin
Hanımın vefatı nedeniyle taziye dileklerini sunmalarına,
acımızı paylaşmalarına biz de Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak minnet duygularıyla teşekkür ediyoruz. Bu vesileyle biz
de, yarın Kocatepe Camisinde kılınacak öğlen
namazını müteakip Karşıyaka Mezarlığında cenazemizi
defnedeceğiz.
Tekrar ben de merhumeye Tanrıdan rahmet
diliyorum, Genel Kurula ve siyasi partilere ilgilerinden dolayı
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Biz de Meclis Başkanlık Divanı olarak
bir kez daha merhumeye Allahtan rahmet diliyoruz; Bülent Kuşoğluna,
ailesine ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna da bir kez daha
başsağlığı diliyoruz.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
2.- Başbakanlığın, Türkiye'nin ulusal
güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine
karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri
almak, Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek
saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer
muhtemel risklere karşı ulusal güvenliğimizin idame
ettirilmesini sağlamak için hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, gerektiğinde Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi, yabancı
silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması ve bu kuvvetlerin Hükûmetin
belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile Hükûmet
tarafından belirlenecek esaslara göre gerekli düzenlemelerin
yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2/10/2014 tarihli ve
1071 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve 3/9/2015 tarihli ve
1098 sayılı Kararıyla bir yıl uzatılan izin süresinin
Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 2/10/2016 tarihinden itibaren
30/10/2017 tarihine kadar uzatılmasına dair tezkeresi (3/827) (Devam)
BAŞKAN Gruplar adına ilk söz, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günala aittir.
Buyurun Sayın Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri ve büyük Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
Hükûmet, Irak ve Suriyeden kaynaklanan, ulusal
güvenliğimize tehlike oluşturabilecek her türlü risk, tehdit ve
eyleme karşı, uluslararası hukuktan doğan
haklarımız doğrultusunda, gerekli önlemlerin ulusal düzeyde
tespit edilerek hayata geçirilebilmesi için 2014 yılında TBMM
tarafından kendisine verilen ve 2015 yılında uzatmış
olduğumuz izin süresinin yeniden bir yıl süreyle
uzatılmasını talep etmektedir.
Tezkerenin gerekçesinde de belirtildiği üzere,
Türkiye'nin güney kara sınırlarında mücavir bölgelerde
yaşanan gelişmeler ve süregiden çatışma ortamının
millî güvenliğimiz açısından taşıdığı
risk ve tehditler gerek nicelik gerekse nitelik bakımından
artmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisinin bölgede yaşanan
gelişmelere bakış açısının temelinde, öncelikli
olarak, Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden unsurların ortadan
kaldırılması ve millî çıkarların korunması
yatmaktadır.
İkinci husus ise bölgede yaşanan
kargaşa, kaos ve çatışmaların sona erdirilmesidir.
Sorunların çözümü için de bölgemizdeki ülkelerle ve uluslararası
toplumla birlikte hareket edilmelidir.
Üçüncü ve diğer bir önemli husus ise bölgemizde
yaşanan çatışmaların yol açtığı insani
dramı sona erdirmek, evini, yurdunu terk ederek mülteci konumuna
düşen insanların kendi vatanlarında rahat ve huzur içinde
yaşamalarını temin etmek için her türlü sorumluluğu almak
ve samimi çözüm arayışlarını desteklemektir.
Ülkemizin sınırlarının hemen
ötesinde yıllardır süren bir kaos ve iç çatışma
vardır. Gerek Irak gerekse Suriyede yaşanan çatışmalar hem
ülkemizin güvenliğini hem bölge ülkelerini tehdit eder hâle gelmiş
hem de artık tahammül edilemez bir insani dramın ortaya
çıkmasına yol açmıştır. Bu durumun bize göre iki
kaynağı vardır ve söz konusu iki kaynak kurutulmadan bölgeye
barış ve huzurun gelmesi mümkün değildir. Bu iki terör ve
çatışma kaynağı, PKK yani PYD ve IŞİDdir.
Milliyetçi Hareket Partisinin gerek Irakta gerek Suriyede yaşanan
gelişmelere dair defaaten dile getirdiği görüşlerinin temeli
işte bu yukarıda saydığımız ilkelere
dayanmaktadır.
BAŞKAN Sayın Günal, bir saniye
Sayın milletvekilleri, salonda bir uğultu
vardır. Lütfen, hatibin insicamını bozmadan, yerimize oturursak
hatip de konuşmasına devam edecektir.
Buyurun Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Hamdolsun ki Milliyetçi Hareket Partisi tarihî
tecrübeden süzülen bu bakış açısının
şekillendirdiği düşüncelerinde hiç yanılmamış,
hiç aldatılmamış ve hep haklı çıkmıştır.
Genel Başkanımız Sayın Devlet
Bahçelinin millî güvenliğimizi tehdit eden IŞİD, PKK/PYD
terörüyle birlikte TBMMde görüşülecek tezkereye ilişkin olarak 1
Ekim 2014 tarihinde yapmış olduğu açıklama da bunların
örneklerinden bir tanesidir. Sayın Genel Başkanımız söz
konusu tarihte şunları söylemişti: Elbette IŞİD büyük
bir tehdittir ve mutlaka tepelenmeli, çok acil başı ezilmelidir.
Ancak PKK/PYD-YPG de aynı derecede, belki de daha fazla ölçüde Türkiye'nin
başına ve çevresine çöreklenmiş bir musibetin farklı
isimleridir. IŞİDle mücadele ederken PKK/PYDye yol verilmesi ve
alan açılması sözde büyük kürdistanın batı
kısmını ikmal edecektir. Irak ve Suriyenin toprak
bütünlüğünün vazgeçilmezliği ve tüm terör gruplarının
bölgeden temizlenmesi yegâne öncelik olmalıdır. Aslında
Sayın Genel Başkanımız, bu açıklamadan iki yıl
önce, yine 6 Ağustos 2012 tarihinde bu tehlikeye çok daha önceden
işaret etmiş ve şu tespitte bulunmuştur: Ülkemize yönelen
tehditleri en aza indirmek amacıyla batı ucu Afrini ve doğu ucu
da Kandili içine alacak biçimde tesis edilecek hilal şeklindeki bir
güvenlik kuşağı bir an önce sağlanmalı ve icra
edilmelidir. Irak ve Suriye başta olmak üzere bölge ülkeleri küresel
vesayeti reddetmeli, insan varlıklarını ve coğrafi
bütünlüklerini müdafaa edecek basiret, cesaret ve dirayeti gösterebilmelidir.
Orta Doğunun haritasını yeniden çizmek isteyen ve bunun için
kolları sıvayan, yeni devletler kurmak için fırsat kollayan
çevrelere, lobilere, silah ve terör baronlarına karşı herkes
uyanık olmalıdır. Türk devleti Misakımillînin
sınırı boyunca sahnelenen fitne kampanyasına
karşı tüm millî güç unsurlarıyla birlikte göğüs
germelidir. Kısacası, güvenli bölgenin tesisini daha 2012
yılında öneren Sayın Bahçelinin ne kadar uzak görüşlü
olduğu bugün yaşadıklarımızın sonucunda daha iyi
anlaşılmaktadır.
Bugün IŞİD ve PKK/PYD ya da YPG adı
altında faaliyet gösteren iki örgüt gerek Irakın gerek Suriyenin
toprak bütünlüğünü tehdit etmektedir. İki örgüt de ülkemizde
kanlı saldırılar düzenlemektedir ve
varlığımızı tehdit etmektedir. Türkiyenin bu iki
belayı bertaraf etmek için yapacağı her türlü girişim bu
anlamda meşrudur ve sadece kendi ülkesinin güvenliğini, huzurunu ve
istikrarını temine yönelik değil, bütün bölge ülkelerinin ve
oralarda yaşayan insanların hayrınadır. Fakat, meselenin
tam olarak çözülebilmesi ve ülkemizin ve bölgemizin huzura kavuşması
için operasyonların IŞİDle sınırlı
kalmaması, PKK ve onun uzantısı örgütlerin de etkinliğinin
minimum seviyeye indirilmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere müttefiklerimiz Suriyede
yaşanan iç savaşın içinde bir başka iç savaş
yürütmekte ve yıllardır Türkiyeye saldıran, taşeron olarak
kullandığı PKKya ve onun Suriyedeki uzantısı
konumundaki PYD ve YPGye destek vermektedirler. DSG adı altında
terör örgütü PKKya IŞİDle mücadele ediyor. bahanesiyle destek
veren müttefiklerimizin silahlandırmış olduğu unsurlar da
sınırlarımızın içinde askerimize, polisimize ve
vatandaşlarımıza yönelik kanlı saldırılar
yapmakta, onların verdiği mühimmatları ve silahları
kullanarak Türkiyeyi Irak ve Suriyeye çevirmeye
çalışmaktadırlar.
Aslında, Orta Doğuda haritaların
değişeceğini söyleyenlerin asıl hedefinin Türkiye
olduğu gerek 2011den sonra yaşananlar gerekse 15 Temmuz darbe
girişimi neticesinde bütünüyle ortaya çıkmıştır.
Türkiye bir taraftan IŞİD, diğer taraftan ise PKKyla istikrarsızlaştırılıp
bir iç savaşa sürüklenmek istenmektedir. Bunun önlenmesi için de
sınırlarımızın dışında yuvalanan bu
terör yapılarının yok edilmesi icap etmektedir. Türkiye'nin
Fırat Kalkanı Operasyonuyla IŞİDle mücadele etmesi bu
planı boşa çıkarmak için yeterli değildir. Suriyedeki
istikrarsızlık nedeniyle müttefiklerimizin de desteğini alarak
kendisine kukla bir terör devleti kurma hayali peşinde koşan
PKKnın bütün terör yuvalarının Fıratın doğusu,
batısı gibi ayrıma gitmeden yok edilmesi gerekmektedir. Bu,
aynı zamanda, ABDnin hava desteği sayesinde PKKnın ele
geçirdiği yerlerden ayrılmak zorunda kalan ya da PKKnın zulmüne
maruz kalan Kürtlerin, Arapların ve Türkmenlerin de talebidir. Türkiye'nin
Fırat Kalkanı Harekâtı bir kez daha göstermiştir ki
IŞİDle mücadele ettiğini söyleyen aktörlerin hiçbirinin gerçek
niyeti IŞİDi ortadan kaldırmak değildir, IŞİDi
ve PKKyı bir kaldıraç gibi kullanarak bütün bölgeyi
istikrarsızlaştırmaktır. Türkiye'nin yapması gereken,
müttefiklerini terör örgütüyle mücadele etmekte samimi olduklarını
göstermeye davet etmek ve PKK/PYD-YPG gibi örgütlerin de terör örgütü
olduğuna ikna ederek Suriyenin toprak bütünlüğünü muhafaza edecek
bir ortak harekâtın öncülüğünü yapmaktır.
Suriyenin IŞİDden temizlenmesi elzemdir
fakat bu hem PKKnın hem de yeni terör gruplarının bölgede
hâkimiyet elde etmesine yol açmayacak şekilde yapılmalıdır.
Dolayısıyla, PKK/PYDnin etkinlik kurduğu alanların da
temizlenmesi, sınırımızın hemen dibindeki Afrinin de
bu temizliğe dâhil edilmesi gerekmektedir, Fıratın
doğusunda PKKnın özgürce faaliyetler içinde bulunmasına da izin
verilmemelidir. IŞİD ile PKK/PYD-YPG gibi örgütlerden Suriye
temizlendikten sonra nasıl bir Suriyenin kurulacağı ise
Suriyedeki insanlar tarafından kararlaştırılmalıdır.
2011 yılından beri gelişen süreçte
yanlış Suriye politikaları dolayısıyla ödediğimiz
bedellerin haddi hesabı yoktur. Suriyedeki insanlar da kanlı bir iç
çatışmanın mağduru olmuş, canlarını
kurtarmak için bölge ülkelerine sığınmak zorunda
kalmışlardır. Bugün ülkemizde 3 milyona yakın Suriyeli
sığınmacı vardır.
Halepte ise ayrı bir insanlık dramı
her gün yaşanmaktadır. Halepte yaşayan on binlerce insan, bir
taraftan açlıktan diğer taraftan rejimin bombaları altında
hayatlarını kaybetmektedirler. Her gün onlarca sivilin bu
saldırılarda hayatını kaybetmesini önlemek de bizim
vazifemizdir.
Yine, Suriyeden Türkiyeye
sığınmış milyonlara karşı da insani bir
sorumluluğumuz vardır. Sadece bizim değil, Suriyedeki iç
çatışmayı ve ülkenin yıkılıp tarumar olmasını
izleyen, terör örgütlerine destek veren her bir ülkenin ve onların
vatandaşlarının da böyle bir vicdani sorumluluğu
bulunmaktadır. AB ülkeleri, Rusya, ABD, İran, Suudi Arabistan ve
Katarın bu vicdani sorumluluğu reddetmeleri bugün belki bir
hesabın konusu olmayabilir ama yarın en azından tarih önünde
hesap vereceklerdir, tarihten kaçarlarsa da mahkemeyikübradan
kaçamayacaklardır.
Sayın milletvekilleri, Fırat Kalkanı
Operasyonu, Türkiye'nin güvenliği ve Suriyenin huzura kavuşması
için yürütülen bir operasyon olmakla birlikte, söz konusu girişimin
uluslararası topluma iyi anlatılması gerekmektedir. ABD, Rusya,
İngiltere, İran, Suudi Arabistan ve Avrupa Birliği ülkeleri
burada bir emperyal hâkimiyet mücadelesi verirken Türkiye'nin hem kendi
güvenliğini tesis etmek hem de Suriyedeki insanların huzurunu temin
etmek gayesiyle hareket etmekte olduğu bütün uluslararası kamuoyuna
iyi anlatılmalıdır. Türkiye'nin terör yuvalarını
temizlemek, güvenli bir bölgenin ihdas edilmesi ve insani dramın
azaltılması için yüklendiği misyona uluslararası bir
koalisyonun desteğinin temini için
çalışılmalıdır.
Öte yandan, Irak ordusu son günlerde ABDnin de
desteğiyle Musulda IŞİDe yönelik bir askerî harekât
hazırlığı içindedir. Uluslararası koalisyona
bağlı Fransız uçakları da dün Musulu
bombalamıştır. 2 milyona yakın insanın
yaşadığı Musula yönelik bir askerî harekâtın yeni bir
mülteci akınına yol açacağı, Şii ve Sünni gruplar
arasında çatışmalara sebebiyet verebileceği
tartışılmaktadır.
Türkiye'nin Musul operasyonuna muharip unsurlarla
destek vermesi isteniyor mu? İsteniyorsa müttefiklerimiz Suriyede
PKK/PYDyi desteklerken Musulda birlikte hareket etmemiz nasıl mümkün
olacaktır? Böyle bir taleple karşılaşırsa
tavırlarının ne olacağını da Hükûmetten
açıklamalarını bekliyoruz. Mesela, Amerika Birleşik
Devletleri Suriyede PKK/PYD-YPGyi desteklerken, onları
silahlandırırken Musulda IŞİDe karşı mücadeleyi
bizden nasıl talep edecekler? Kandildeki PKK unsurlarının da
temizlenmesine yardımcı olacak mıdır? Bu soruların cevaplanması
gerekmektedir.
Öte yandan, Barzani, Irak Anayasasına göre,
tartışmalı bölgeler olarak geçen yerlerde etkinliğini
artırmak istemektedir. Bu çerçevede, IŞİD bahanesiyle Kerkükte
de etkinliğini artırmaya yöneldiği görülmektedir. Bu operasyon Barzaninin
alanını genişletmesine zemin hazırlayacak mıdır?
Kerkükün statüsünün belirlenmesinde bir adım daha öne geçmesine
katkıda bulunacak mıdır? Bu hususların da
açıklıkla gözden geçirilmesi ve bu konularda bilgi verilmesi
gerekmektedir.
Musulun IŞİDden, Irakın PKKdan
temizlenmesi Türkiye'nin en büyük dileğidir ve tabii, bizim de
yıllardır ısrarla vurguladığımız bir
husustur. Şu anda, Türkiye'nin birçok yerinde ama
ağırlıklı olarak Ankarada IŞİDin işgali
sonrasında evlerini terk etmek zorunda kalan Türkmenler vardır ve
bunlar maalesef, pek çok haktan mahrum olarak zor şartlar altında
hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bunların
yegâne talebi bir an önce yurtlarına geri dönmektir fakat bu temenninin
gerçekleşmesi Irak Hükûmetinin kesin onayı ve uluslararası bir
koalisyonun teşekkülüne ve PKKnın da hem Suriyeden hem de Iraktan
temizlenmesine zemin hazırlayacak bir tavrın geliştirilmesine
bağlı olacaktır.
Sayın milletvekilleri, MHP olarak gerek
Suriyede gerek Irakta yaşanan gelişmelere hem bölgenin hem de
Türkiye'nin istikrarı ve güvenliği zaviyesinden
baktığımızı -bir kez daha altını çizerek-
IŞİD ve PKKnın temizlenmesi için elimizi taşın
altına koymaktan çekinmeyeceğimizi bir kez daha
huzurlarınızda dile getiriyoruz. Gerek Iraktaki gerek Suriyedeki
başta Türkmen kardeşlerimiz olmak üzere Arapların, Kürtlerin,
Sünni veya Şii, her mezhepten insanın huzur ve barış içinde
yaşaması bizim MHP olarak birinci önceliğimizdir. Huzurun ve barışın
gelmesi, bölgenin sükûnete kavuşması ve insani dramların sona
ermesi için Türkiye'nin Fırat Kalkanı Operasyonu hedefleri
sınırlı olmakla birlikte önemli bir adımdır. Bu
adımın her iki ülkenin de bütün terör örgütlerinden temizlenmesi için
devam etmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bunun için de bütün taraflarla görüşme
yapmanın ve uluslararası bir inisiyatif harekete geçirmenin yerinde
olduğunu düşünüyoruz. Lakin, ülkemizin güvenliği söz konusu
olduğunda içeride ve dışarıda da her türlü riski almaktan
çekinmeyeceğimizi herkesin bilmesi gerekmektedir. Partimiz, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemindeki bu tezkereye de -her türlü eleştirisi
saklı kalmak kaydıyla- bu hassasiyetle bakacak ve tercihini Türk
milletinden yana kullanacaktır. Mevzubahis olan Türkiye'nin
güvenliği, tarihî hak ve çıkarlarıdır. Milliyetçi Hareket
Partisi, Türk milletinin, Türk vatanının, Türk
Bayrağının ve bin yıllık kardeşlik hukukunun
kutsal bir emanet olarak savunulmasını şart görmektedir.
Bu vesileyle millet, vatan ve bayrak uğrunda
canlarını veren tüm şehitlerimizi ve ebediyete intikal
etmiş gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.
Henüz her şey bitmemiş ve tarih henüz
hükmünü vermemiştir. Zaman her şeyin ilacı, millet iradesi de
her şeyin devasıdır, Yüce Allahın himmet ve himayesi de
her şeyin üzerindedir. Allah, Türk milletinin yâr ve
yardımcısı olsun diyor, sizleri ve yüce Türk milletini
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, söz sırası Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Ayhan Bilgene aittir.
Buyurun Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, yarın
matem orucu tutulan muharrem ayının ilk günü ve başta Aleviler,
Caferiler, Nusayriler olmak üzere bu
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Genel Kurulda genel düzen ve uğultu için müdahale
eder misiniz? Deminden beri aynı tablo var. Dinlemeyenler
dışarı çıksın.
BAŞKAN Sayın Bilgen, bir saniye
Sayın milletvekilleri, hatip kürsüde. Lütfen,
hatibe saygılı olalım.
Sayın milletvekillerinden
istirhamımız, kürsüye çağrılan her hatip için aynı
saygıyı muhafaza etmeleri ve hatibi dinlemeleri.
Buyurun Sayın Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Devamla)
matem orucunu tutan
ve barış için, huzur için niyaz edecek, dua edecek olan herkesin
dualarının kabul olmasını diliyorum.
Yine, bugün günlerden cumartesi, bu ülkede altı
yüz haftadır her cumartesi toplanıp çocuklarının kemikleri kendilerine
çok görülen anaların buluşması gerçekleşiyor. Cumartesi
Annelerini de ve özellikle bir asır acıyla yaşayıp ama
Cemil Kırbayırın kokusunu alacağı gömleğe bile
kavuşamadan aramızdan ayrılan Berfo Ananın hepimizden
alacaklı gittiğini kendisine söz veren siyasetçilerden alacaklı
gittiğini de ifade etmek istiyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, eğer ölümler
arasında bir ayrım yapmıyorsanız, Şii, Sünni, Türkmen,
Kürt, Arap bir ayrım yapmıyorsanız, aslında bu topraklarda
her gün aşure her yer Kerbelâdır. Eğer bin dört yüz
yıldır, ta o vahşetten bu yana insanlığın en
büyük ayıbı, İslam tarihinin en ayıplı
katliamlarından bu yana bu topraklarda, bu coğrafyada kan durmuyorsa
göz yaşı durmuyorsa galiba konuştuğumuz konuyu da yani Irakın,
Suriyenin geleceğini de değerlendirirken işi sadece bu
toprakların kaynaklarında gözü olanların, hesabı
olanların, planı olanların eleştirilmesinden ibaret
görmeyip bunda bizim payımız nedir, bu toprakları yönetenlerin,
bu ülkeleri yönetenlerin bunda ne kadar payı vardır, galiba bunu da
sorgulamamız gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, son üç dört yıl
içerisinde sadece hayatını kaybeden çocuk sayısı 14 bin
civarında, yaralananlar, sakat kalanlar, insan
kaçakçılarının elinde umutlarıyla birlikte hayatlarını
kaybedenler bir kenara. Tabii, bütün bu acı tablo, aynı zamanda bizim
bu olayları nasıl okuduğumuz, nasıl
değerlendirdiğimizle ilgili.
Bir süredir ülke gündeminde bir Lozan
tartışması yapılıyor. Değerli milletvekilleri,
elbette Lozan konusu en azından tezkerede gündem yapılan Musul ve
Suriye toprakları açısından da...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, yaptığınız uyarının
hiçbir karşılığı yok yani bu görüntü olacak şey
değil.
BAŞKAN Ama Sayın Baluken, ben
uyarımı yaptım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani,
Meclis Başkan Vekili olarak uyarı yaptınız, vekillerin buna
uymasını sağlayın lütfen.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
istirham ediyoruz, sessiz dinleyelim.
Buyurun Sayın Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Devamla) ...aslında tam
gündemle doğrudan ilişkili, içerik olarak ilişkili çünkü
eğer Lozanın zafer olmadığını düşünenler
kendileri Lozanda masada olsalardı Musulu da Halepi de Kerkükü de
Türkiye topraklarına katacaklarını düşünüyor idiyseler yani
kendilerini bu kadar güçlü, etkili diplomatlar olarak görüyor idiyseler,
vallahi onu onların öz güvenine bırakıyorum, söyleyecek bir
şey yok ya da Süleyman Şah Türbesini Viyana kapılarına
götürmeyi hesap ediyor idiyseler Lozan görüşmelerinde bulunduklarında,
buna diyecek söz yok ama içerikle ilgili, adalar tartışması
yapıyorsanız, öncelikle adaların ne zaman, kimin iktidarı
döneminde kaybedildiği konusundaki asgari tarih bilgisine sahip
olacaksınız.
Değerli milletvekilleri, adalar,
kaybettiğimiz 1,5 milyon kilometrekare toprak içerisinde, Sultan
Abdülhamit zamanında kaybedilmiştir. Yani, 1800lü
yılların, 19uncu yüzyılın son çeyreğinde Kuzey
Afrikanın neredeyse tamamı, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, Bosna,
Karadağ, Erzurum, Kars, Doğubeyazıt, Batum ve tabii,
İngilizlere borçların ödenmesine kefalet
karşılığında bırakılan Kıbrıs tam
da o dönemde kaybedilmiştir. E şimdi, bir taraftan Lozanı bu
boyutuyla eleştirip Burnumuzun dibindeki adalar gitti. deyip öbür
tarafta Sultan Abdülhamitle ilgili anma programları düzenliyorsanız
başarıdan ne anladığınızla, kayıptan ne
anladığınızla bir daha yüzleşmeniz gerekiyor. (HDP
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, elbette, Lozan
tartışılabilir. Ama, işinize geldiğinde tarihi
tarihçilere bırakmaktan yana olup sonra Lozanla ilgili başka birtakım
düzenlemelerin de arkasına sığınırken öbür taraftan
bunu bir gündem değiştirme aracı hâline getiriyorsanız, o
zaman saygınlığınız tartışılır,
başka bir şey değil. Çünkü, iki ay önce, Lozanın yıl
dönümünde Lozanla ilgili başka ifadeler kullanıp bugün Lozanla
ilgili başka bir tartışma açıyorsanız, aslında
niyetiniz ciddi bir yüzleşme açmak, başlatmak değil, başka
tartışmaları örtmek olarak yorumlanır. Elbette,
Lozanın tartışılacak boyutları var. Özellikle de
Lozanın imzalandığı tarihte Türkiyede laiklik yoktu.
1923, laiklikten önceki bir tarihtir ve azınlık statüsü zimmi
hukukuna göre düzenlenmiştir yani din eksenli bir hukuk ortaya
çıkarılmıştır. Keşke Türkiye, 1924ten sonra,
oturup kendi yurttaşlarına din eksenli bir statü vermekten vazgeçip
herkesin eşit hukuka sahip olduğu bir düzenlemeyi yapmayı
başarabilseydi ve keşke, bugün Lozan tartışması
açanlar bu eksendeki eksikliği telafi niyetiyle bunu yapmış
olsalardı. Elbette, tarihteki herkes tartışılır ama bu
tartışmayı yaparken bir, kendi haddinizi bilmeniz; iki,
eleştirdiğiniz insanların hakkını gözetmeniz gerekir.
Değerli milletvekilleri, aslında,
özellikle Osmanlının son dönemi bugünkü
yaşadığımız olaylara benzer, çok ilginç tarihî
vakaları içerisinde barındırıyor. Belki çok rahatsız
olacaksınız ama mesela, 31 Mart Vakası birçok açıdan 15
Temmuza çok benziyor burada durayım, daha fazla ileri gitmeyeyim.
Birkaç gün önce, Hükûmetin bir değerli üyesi
Suriyeyle ilgili yaptığı değerlendirmede diyordu ki:
Türkiye, Suriyede istikrarsızlığın bedelini ödüyor.
Suriye politikaları çıkmaza girmeseydi Türkiyede bombalar
patlamayacak ve belki FETÖ 15 Temmuzda darbe yapamayacaktı.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuzla ilgili
tartışmaları elbette dış politika
tartışmalarıyla da ekonomi tartışmalarıyla da demokratikleşme
tartışmalarıyla da birlikte yapmak zorundayız. Bir iki
örnek aktarmak istiyorum. Mesela, İzmirde
EĞİTİM-SENlilerin ihracıyla ilgili müfettiş raporu
var ve bu müfettiş FETÖden dolayı -ismini vermeyeyim-
gözaltında. Diyarbakırda 4 binin üzerinde
EĞİTİM-SENli görevden el çektirildi, eğitimden sorumlu
vali yardımcısı FETÖden içeride.
Şimdi, çok eski bir tarih değil, üç ay
önce Silahlı kuvvetler içerisindeki hak ihlalleri, şüpheli intihar
eylemleri, insan hakları vakalarıyla ilgili İnsan Hakları
Komisyonunda bir alt komisyon kuralım. dediğimizde oy
çoğunluğunuzla reddettiniz. Ama şimdi her şey ortada, her
gün Hükûmete yakın televizyon kanallarında askerî liselerde ne
olupbittiğiyle ilgili, harp okullarında birilerini dışlamak
için nasıl işkencelerin, kötü muamelelerin
yapıldığına dair görüntüler yayınlanıyor,
tanıklıklar ortaya konuluyor.
Değerli milletvekilleri, elbette işkence,
kötü muamele gibi vakalar kime karşı yapılırsa
yapılsın, hangi nedenle yapılıyor olursa olsun asla kabul
edilemez. Adalet Bakanı bu konunun gündeme getirilmesiyle ilgili diyor ki:
Kötü muamele yok.
Değerli milletvekilleri, dünyanın hiçbir
yerinde, hiçbir hükûmetin sadece bakanının beyanı üzerinden kötü
muamele, işkence var mı yok mu tespiti yapılmaz. Bunun
nasıl tespit edileceğine dair çok net mekanizmalar vardır.
Eğer güveniyorsanız, gerçekten kendi söylediğiniz söze
inanıyorsanız çağırırsınız uluslararası
heyetleri, olmadı ülke içerisinde bu alanla ilgili çalışan sivil
toplum örgütlerini; hayır, hiçbirisi olmasın, Meclisin komisyonunu
hiç olmazsa cezaevlerine, gözaltı merkezlerine, toplama merkezlerine
gönderirsiniz ve bu iddia, bu itham ortadan kalkar. Ama, siz ilk
çıkarttığınız kararnamede Cezaevi İzleme
Kurullarını feshediyorsanız bu şaibeden, bu lekeden asla
kurtulamazsınız. Çok açık, başka hiç örnek
söylemeyeceğim ama bundan üç dört yıl önce yakalanıp
bırakılan RedHack grubuyla ilişkili olduğu söylenen gençler
yine bir kez daha yakalandılar, gözaltına alındılar ve çok
ağır bir işkence gördüklerine dair iddialar avukatları
tarafından gündeme getiriliyor. Şimdi, sadece bu iddiayla ilgili bile
bu Parlamentonun üzerine düşeni yapıp bu işle ilgili ciddi bir
araştırma yapması gerekmez mi? Ama, ne yazık ki
açıklama yapınca her şeyin çözüldüğünü, her şeyin
bittiğini sanıyoruz, her şeyin böylece örtülebileceğini
sanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, elbette 15 Temmuz
sonrasında olanlar da, 15 Temmuz öncesi de 15 Temmuz gecesi de üzerinde
konuşulmaya, tartışılmaya değer. Burada kurulan
komisyonun ancak Meclis kapanırken fiilen çalışabilir hâle
gelmesi ve Meclis tatilken, 15 Temmuz bu kadar, bu ülke için hayatiyken, 200ün
üzerinde insan hayatını kaybetmişken bu komisyonun
çalışmamış, çalıştırılmamış
olması galiba bu Meclisin tarihinde bir kara leke olarak
anılacaktır.
Değerli milletvekilleri, eğer bu ülkenin
terör örgütü kategorilerini, tasniflerini yapacak muhatap Millî Güvenlik
Kuruluysa -bize göre değil- açıkça mahkeme kararı olmadan hiçbir
idari birim bu yetkiyi kullanamaz. Ama, eğer öyleyse -siz öyle
olduğunu iddia ettiğiniz için söylüyorum- FETÖ 2013te
başlamamıştır. FETÖ 2004te Millî Güvenlik Kurulu
kararlarına girmiş ve o kararların altında da şu anda
Parlamento çatısı altında bulunan değerli siyasetçilerin
imzası vardır. O zaman, 2004ten 2016ya kadar -sadece 2013ten sonra
değil, 2004ten sonra- yapılan bütün işlerin hesabını
sormak, tümünü masaya yatırmak gerekmez mi?
Değerli milletvekilleri, sadece 15 Temmuzdan
sonra tutuklanan gazeteci sayısı 100 civarında, işinden
olan gazeteci sayısı 2 bin civarında, 30 civarında kanal
-radyo ve televizyon kanalı- birkaç gün önce kapatıldı.
Diğerlerini bir tarafa bırakıyorum
ama Zarok TV diye Kürtçe çocuklara yönelik çizgi film yayınlayan bir kanal
kapatıldı. Darbeyi yapan galiba bu çizgi film kanalının
kahramanlarıydı. (HDP sıralarından alkışlar)
Çünkü, yasa önünde herkes eşitse o meşhur telefon
programını -ByLocku- kullanan öğretmenler, esnaf, hemen
tutuklanırken, kamu görevlileri hemen gözaltına alınırken,
görevden alınırken, eğer aynı işi yapmış
olan, aynı ağda haberleşmiş olan siyasetçiler, bakanlar,
milletvekilleri, belediye başkanlarıyla ilgili hiçbir şey
yapılmıyorsa 15 Temmuz sonrası tartışılmaya devam
edecektir ve daha acı olan da babaları işsizlikle terbiye
edilmek istenen çocukların kendi ana dilleriyle çizgi film izlemesi bile
eğer kendilerine çok görülmüşse biz, bu çocukların ancak
öfkeyle, nefretle büyümesine hizmet etmiş oluruz, başka hiçbir
şey olmaz.
Değerli milletvekilleri, Anayasanın
148inci maddesini okuyup 121 ve 122nci maddelerini görmezden gelenler,
kararnamelerle her şeyin yapılabileceğini düşünüyor
olabilirler, yani kararname yetkisinin sınırsız olduğu
düşüncesinde olabilirler. Hani, parlamentoların beşiği
kabul edilen İngilterede, meşhurdur, işte, Kadından
erkek, erkekten kadın yapma dışında Parlamentonun her
yetkisi var. diye böyle, ironik bir tarif yapılır. Galiba, son
dönemde Türkiyede de kararnameler böyle okunuyor. Siz 121, 122nci maddeleri
nasıl anlıyorsunuz, nasıl yorumluyorsunuz demiyorum çünkü
yorumluk bir şey bile yok ortada. Ancak, olağanüstü hâlin amacı
ölçüsünde, sınırlarına bağlı kalmak şartıyla
kararname çıkarılacağı Anayasada çok net biçimde
yazılmış ama buna rağmen, eğer siz bir çizgi film
kanalını darbeyle ilişkilendirerek kapatıyorsanız,
bunu da ancak hayal gücünüzün genişliğine yorabiliriz.
Değerli milletvekilleri, Mevlânanın
doğum yıl dönümüydü, 30 Eylül 1237. Şöyle diyor Mevlâna: Ey
zulümle bir kuyu kazan, sen kendin için bir tuzak hazırlıyorsun.
Unutma ki nefret ve kinin ertesi pişmanlıktır ve her canlı
için ölüm vardır. İnsan da ölür ama ölmeyen sadece
insanlıktır. (HDP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin Suriye
politikalarıyla ilgili üç, dört yıldır yapılan bütün
araştırmalar gösteriyor ki iktidar partisinin kendi seçmenleri, kendi
tabanı bile bu politikaları doğru bulmuyorlar, yerinde
bulmuyorlar, hatta gelecek için de Türkiyenin barışına,
bölgenin güvenliğine tehdit olarak görüyorlar. Şimdi, ezberlerimizi,
başka hesaplarımızı, partizan tutumlarımızı
bir tarafa bırakıp Acaba, bundan beş, altı yıl önce
Türkiyenin Suriyeyle iyi ilişkiler kurmasını olumlu bulan bu
halk, bugün neden Suriye politikalarını başarısız ve
yanlış buluyor? sorusunu kendimize sormamız gerekmiyor mu?
Değerli milletvekilleri, bölgede etkili
olmanın, güçlü olmanın birinci şartı hem içeride
barışı hem bölgede barışı esas almaktır.
Dış politikada elbette söylenecek çok söz
var ama ben bir tanesine gönderme yapma ihtiyacını özellikle
duyuyorum. Amerika Senatosu, Başkana rağmen bir düzenleme yaptı:
Terörizmin Sponsorlarına Karşı Adalet Yasa Tasarısı.
Bu yasanın çıkmaması için ilk tepki veren ülkelerden birisi
biziz. Ben önce, İnternette haberi okuduğumda, bu ifadeleri
gördüğümde işte, kaygı verici, sakat bir yaklaşım
ifadelerini gördüğümde, sandım ki Suudi Arabistan Dışişleri
Bakanlığının açıklamasıdır ama öyle
değilmiş, Türk Dışişleri
Bakanlığının açıklamasıymış ve
Başkan Obamaya da çağrı yapılıyor, deniyor ki: Bu
Temsilciler Meclisini, Senatoyu yani Kongreyi durdur, bu yasa
çıkmasın çünkü sakat bir yaklaşım var, egemenlik
hakkına müdahale var. Değerli milletvekilleri, bu topraklarda, bu
coğrafyada gerçekten barıştan yanaysanız, Suudi
Arabistanın çıkarlarını savunmanın ötesinde, kendi
halkınızı, kendi topraklarınızı, kendi
insanlarınızı, onların hayatını değerli görmek
zorundasınız.
Değerli milletvekilleri, toprak bütünlüğü
ile idari yapıyı birbirine karıştırmadan, Suriyenin
toprak bütünlüğü, Irakın toprak bütünlüğü konusunun asla
Suriyenin nasıl yönetileceği konusu olmadığının
farkında olarak hareket etmek ve dış politikamızı bu
açıdan yeniden gözden geçirmek zorundayız.
ÖSO diye dünyaya sunduğumuz,
savunduğumuz güç, müttefikimiz gerçekten ÖSO mu değil mi, bunu bütün
dünya biliyor. Haritalara bakın, Ahrar-uş Şam nereye gitti?
Nusranın kontrolündeki bölgeler uçtu mu, buharlaştı mı?
Peki, bu örgütler bu bölgelerdeki kontrolü kime kaptırdılar? Bütün
dünya biliyor aslında bizim sadece ÖSOyla birlikte hareket
etmediğimizi. Ama, ne yazık ki bütün dünyanın bildiğini biz
kendi halkımızdan sakladığımız için bir süre sonra,
gemi batınca, bizi Rakkaya çekmeye çalışanların, bizi
Musula çekmeye çalışanların oynadığı oyunu
anlayacağız ama geç olacak.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaza aittir.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin bugün Meclise
getirmiş olduğu Irak ve Suriye tezkeresinin bir yıl daha
uzatılmasına ilişkin görüşlerimizi belirtmek üzere
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu kürsüden, daha önce Irak ve Suriyeyle ilgili
Hükûmetin politikası konusunda çeşitli eleştirilerimiz oldu.
Geçen yılki tezkereden bu yılki tezkerenin metin olarak tek
farkı şu: Geçen yılki tezkerede DEAŞ ve benzerleri
deniliyordu, bu defa DEAŞ ve diğer terör grupları deniliyor.
Bu, herhâlde net bir şekilde anlaşılıyor. Metin olarak farklı
bir yazımı yok ancak arazide şartlar değişti. Türkiye,
Suriyeyle ve Irakla son bir yıldır mücadele etmeye
başladığında, özellikle terörle mücadele konusunda
şartlar ciddi manada değişti. Her şeyden önce, Orta
Doğu son bir yılda daha fazla kanadı, sınırlar Orta
Doğuda yeniden çiziliyor, yeni ittifaklar kuruluyor, etnik ve mezhep
yapısına bağlı olarak defakto devletçikler ortaya
çıkıyor, tanınmamış devletçikler. Esasen, bu
coğrafyada ne sınırlar doğal sınırlar ne de bu
sınırların içerisindeki halklar gerçek manada homojen. Bu
noktada, Orta Doğu bir geçiş süreci yaşıyor ve bu
geçiş sürecinin uzunca bir süre alacağını bilmeliyiz. Bu
bölgedeki değişimi doğru anlayanlar, bu bölgedeki
değişimi doğru yönetenler, bu bölgedeki değişime
öncülük edenler, strateji belirleyenler gerçekten kazanıyorlar ama
değişimin arkasından sürüklenenler, ona taşeronluk edenler
kaybediyorlar.
Evvelemirde şunu belirtmek isteriz:
Yaşanan gelişmeler sadece Orta Doğuyu etkilemiyor, bizi de
etkiliyor. Bundan yirmi altı yıl önce biz Irakın toprak
bütünlüğünden bahsederdik, Irakın toprakları bütündü. Bugün
Irak üç farklı bütün hâline geldi. Bundan beş yıl önce
Suriyenin toprak bütünlüğünden bahsederdik, bugün Suriye 5 ayrı
bütün hâline geldi. Bölgedeki değişim gerçekten olumsuz manada
baş döndürücü bir değişim. Daha önce, biliyorsunuz, Saddam idam
edildi, asılarak öldürüldü, Kaddafinin sokakta başı ezildi,
Esad şimdi devrilmek isteniyor. Yarın bu ülkelerde, Irakta ve
Suriyede yaşanan gelişmelerin benzeri ve hatta Yemende yaşanan
gelişmelerin benzeri eğer bölgedeki dinamiklerle oynanmaya
başlanırsa bu defa Suudi Arabistanda, Katarda, Omanda ve Yemende
yaşanacak çünkü bu bölgenin hassas yapısı bu bölgedeki fay
hatları da maalesef son derece keskin.
Orta Doğuda yeni defakto rejimler
çıkıyor, tanınmamış ama sayıları giderek
artan, bir yetki kullanan, bir devlet gibi yetki kullanan rejimler
çıkıyor. Belki de uluslararası hukuk bir süre sonra
tanımanın, uluslararası hukuktaki tanımanın
anlamını değiştirmek, esnetmek zorunda kalacak.
Biz bu bölgeyle ilgili gerçekten fahiş hatalar
yaptık. Esasen bu bölgeyi en iyi bilmemiz gereken biz iken, içeriden bilen
biz iken sanki bir yabancı elmiş gibi davrandık ve çok ciddi
hatalar yaptık, irtifa kaybettik, zemin kaybettik. Esasen, Orta
Doğuda bütün boyalı sözlere rağmen Orta Doğuyu kaybettik
ve halklarını kaybettik.
Model ortak dediğimiz, NATO müttefiki
dediğimiz ülkeye sizin lideriniz gittiğinde, eğer o ülkenin
lideri sizin liderinizle otuz dakika görüşmemek için kırk dereden su
getiriyorsa, Suriyede sizi değil sizin düşmanlarınızı
destekliyorsa, Irakta bölgesel Kürt yönetimiyle olan ilişki seviyesi
sizin devletinizle olan ilişki seviyesinin üstüne gitmişse siz zaten
baştan kaybetmişsiniz demektir.
HALUK İPEK (Amasya) Suçlu kim?
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) Bu gaflet ve dalaletten
uyanmak lazım. Bizim, Orta Doğuyla ilgili ciddi bir hesap
hatası yaptığımızı düşünmemiz lazım.
Bugün biz ÖSO üzerinden Suriyeyi şekillendireceğimizi
düşünüyorsak yine yanılıyoruz. Eğer Suriyede bu rejim
değişikliği sevdasıyla hareket edilmemiş olsaydı,
Suriyede bu tür bir eyleme kalkışılmamış olsaydı
veya ona öncülük edilmemiş olsaydı, bugün ne PYD koridorundan ne
mültecilerden ne El Kaideden ne IŞİDden ne El Nusradan ne de
diğer terör örgütlerinden bahsediyor olacaktık. Suriyede olanlar
bugün bir sonuçtur, biz yaratılan bir sonuçla mücadele etmeye
çalışıyoruz. Güya demokrasi gelecekti Suriyeye, ne oldu? Biz
kendi ülkemizde darbeye teslim ettik ülkeyi, demokrasi maalesef bir başka
bahara.
Uluslararası toplum da Suriyede üzerine
düşen hiçbir sorumluluğu yerine getirmedi. 18 Aralıkta
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Suriyeyle ilgili geçiş
sürecini öngören bir takvim yayınladı. O takvime Uluslararası
Suriye Destek Grubunun bütün üyeleri onay verdi. O takvime göre, güya altı
ay içerisinde geçiş hükûmeti olacaktı, yeni anayasa
yazılacaktı, seçimlere gidilecekti, Suriyede yeni bir yönetim ve
yeni bir Suriye şekillenecekti; hiçbiri olmadı, hiçbirine
uyulmadı, on sekiz ayın on ayı tüketildi, sekiz ayda da daha
hiçbir şey olmadı. Bir hafta ateşkes sağlayamadı
uluslararası toplum Suriyede, hiçbir şey de olmayacak.
Suriyede sanki kazan kazan yok, herkesin kaybetmesi
üzerine inşa edilen bir plan var; herkesin kaybetmesi isteniyor, sanki
kimsenin kazanması istenmiyor, uzadıkça uzuyor her şey. Bugün
Suriyede maalesef tek kazançlı, kabul edelim etmeyelim -burada da daha
önce tartışılmıştı- PYDdir. PYD Afrinden
Fişhabura kadar 750 kilometrelik alanı önce Rojava ilan etti, Rojava
ilan etti. Bakınız, 2013 yılında, Temmuz ayında Salih
Müslim Türkiyeye geldi, dört ay sonra, Salih Müslim döndükten sonra orası
Rojava ilan edildi. Sonra ne oldu? Sonra kantonlar oluşturuldu. Sonra ne
oldu? Kantonlar birleştirildi. Sonra ne oldu? Mart ayında Suriyede
Rojava federal bölgesi ilan edildi ve on gün önce ne oldu? Seçim
yapıldı, PYD seçim yaptı seçim ve Ekim ayında
bağımsızlığa gideceğiz. diye açıklama
yaptılar. Peki siz ne yaptınız? Uyudunuz! Bunlar bilinen
şeyler arkadaşlar, bunlar bizim gerçekten bildiğimiz
şeyler.
Şimdi, Türkiyenin bu operasyondan önce,
Fırat Kalkanı Operasyonundan önce Suriyedeki derinliği Kilis
ile Azez arasındaydı, 7 kilometre, 10 kilometre, 15 kilometreydi;
Fırat Kalkanı Operasyonuyla Cerablus ile Afrin arasına,
Azez-Mare arasına kadar genişledi, 98 kilometreye çıktı.
Yani, bizim tartıştığımız, konuştuğumuz
bütün alan, Türkiyenin alanı 15 kilometreden 90 kilometreye
çıktı bütün Suriyede. Biz, Fırat Kalkanı Operasyonuyla
ilgili burada açık açık
Sayın Cumhurbaşkanı biraz
önce söyledi, ne dedi? Biz batıya ve güneye gitmek istiyoruz.
Fıratın doğusuna doğru gideceğiz. demedi.
Fırat Kalkanı Operasyonunun bugün ne kadar derine ineceği
tartışılıyor, bunun Fıratın doğusuna geçip
geçmeyeceği tartışılıyor. Ben size söyleyeyim,
doğusuna geçmesine kimse izin vermez çünkü Türkiye bütün bölgesel
dengeleri kaybetti.
Bir kere şunu belirtmek gerekiyor: Peki,
Suriyede bu oluyordu, Irakta ne oldu? Irakta da ne zaman ki rejim
değişikliğine Suriyede başlandı ve Suriyeye terör
örgütleri hâkim oldu, o terör örgütleri Bağdatın
kapılarına kadar dayandı ve ne oldu? Bugün
tartışmalı bölgelerin çok büyük bir bölümü Irakta da
peşmergenin eline geçmiş oldu. Sizin başarı diye
tutturduğunuz Musula bir operasyondur. Bugün Musulun bütün ilçeleri,
Telafer hariç, zaten peşmergenin kontrolündedir, keza Kerkük de
peşmergenin kontrolündedir.
Şimdi yeni bir siyaset gerekiyor, yeni bir dil
lazım. Peki, ne yapmak lazım? Biz bunları hep söylüyoruz.
Biliyoruz, bunları dinlemeyeceksiniz -sizin esasen bize
ihtiyacınız yok- dinlemiyorsunuz ama en azından ahlaken, bu
görevin icrası olarak bunları bir daha söylemek isteriz:
1) Suriyede Esad saplantısından lütfen
vazgeçin ve Irakta ise Sünni korumacılık refleksinden vazgeçin.
2) Orduyu değil Rakkaya, Musula, Şama
ve Bağdata bile gönderseniz bu ancak askerî bir operasyon ve
başarılı bir operasyon olarak kalır. Sizin Suriyede ve
Irakta hem Suriyenin hem Irakın toprak bütünlüğü çerçevesinde daha
geniş manada bir stratejiniz maalesef yok; olmayan bu stratejiyi lütfen
bir an önce geliştirin.
3) Bu stratejide en önemli konu bu iki ülkenin de
toprak bütünlüğüdür. Bu toprak bütünlüğünün sağlanması
konusunda lütfen duyarlı olalım. Biz Suriyeyi ve Irakı bölecek
güçlerle değil, onları bir arada tutacak güçlerle hareket edelim.
Mesela, toprak bütünlüğü konusunda ne
yapılabilir? Bir kere, artık gelinen aşama itibarıyla her
konu her ülkeyle konuşulamaz çünkü ihtiyaçlar farklılaştı,
öncelikler farklılaştı, her ülkenin önceliği
farklılaştı. O zaman, her ülkeyle bizim önceliğimizi teşkil
edecek bazı konularda ortak payda yakalanabilir. Örneğin, Irakta
Irakın ve Suriyenin toprak bütünlüğü konusunda daha geniş bir
çerçevede ve çemberde Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, İran, Suudi
Arabistan ve bölgesel diğer güvenlik konseyi üyeleri, Avrupa Birliği
ve bu ülkelerle çalışılabilir ama IŞİDe
karşı mücadele konusunda, örneğin Esadla
çalışılabilir, ABDyle, keza Rusyayla, Irak Merkezî
Hükûmetiyle. Irak Merkezî Hükûmetiyle IŞİDe karşı bir
mücadele yapılmıyor, bir koordinasyon yok maalesef, Suriyede de
Esadla yapılmıyor. İran ve diğer Arap ülkeleriyle
çalışılabilir.
Öte yandan, PYDnin ayrılıkçı
politikasının Suriye'nin bütünlük içinde kalması için mutlaka
engellenmesi gerekiyor.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
PYDyi ne kadar tanıyorsun?
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) Yoksa PYDnin
ayrılıkçı politikası bu böyle devam ettiği zaman bu da
kopacak. Dolayısıyla, Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlayacak
unsurlarla hareket etmek gerekiyor. Unutmayalım, bugün ne kadar kötü
olurlarsa olsunlar, zayıf olurlarsa olsunlar Suriye'de ve Irak'ta toprak
bütünlüğünü sağlayacak yegâne iki unsur Suriye'de yine Şam
yönetimi; en güçlü olan o, nüfusun yüzde 75ine hâkim, toprakların yüzde
34üne hâkim, diğer bölge çöl. Irak'ta da keza aynen öyle. Merkezî Hükûmet
dışında bir koordinasyon yapmadığımız zaman
burada da mayınlı bir alana düşeriz. Ülkenin güvenliğini o
zaman da tehlikeye düşürmüş oluruz.
4) Lütfen, bu mezhepçilikten vazgeçelim. Bu
mezhepçilik Türkiye'yi mahvediyor. Biz Suriye'de azınlık Nusayri diye
Esadı sevmiyoruz ama Irak'ta çoğunluk olmasına rağmen
Şii diye Abadiden de hoşlanmıyoruz. Bizim artık bir denge
tutturmamız lazım ve lütfen, bu coğrafyada at koşturabilmek
için bunu yapmak zorundayız.
Bölgedeki Suriye'nin geleceğindeki bütün
halklar, Araplar, Kürtler, Türkmenler bu ortak paydada Suriye'nin
geleceğine birlikte karar vermelidir; biz bir şey dikte etmemeliyiz,
Suriye'nin geleceğine biz karar vermemeliyiz. (CHP sıralarından
alkışlar) Biz sadece orada olacak değişime, dönüşüme
Suriye'nin toprak bütünlüğü açısından
yaklaşmalıyız. Onun dışındaki, o halkların
kararıdır.
Bir başka konu: IŞİDin
çekildiği alanları kim kontrol edecek? IŞİDin Irak'ta
çekildiği alanları şu anda kim kontrol ediyor, Suriye'de kim
kontrol etti? Bizim mutlaka IŞİD sonrası döneme ilişkin hem
Irak'ta hem de Suriye'de bir politikamız olmalı, bunu yapmalıyız.
Fırat Kalkanıyla ilgili olarak bu
operasyonun amacı Suriyeyi dizayn etmek değildir; bu operasyonun
amacı oradaki halklara zarar vermek değildir; bu operasyonun
amacı esasen IŞİDi sınırdan kovmak ve orada PYDnin
bir koridor oluşturmasını engellemek olarak takdim edildi;
sınırlı tutulmalıdır. Rakkaya karasal birliğin
gönderilmesi, Musula bir koordinasyon olmadan karasal birliğin
gönderilmesi Türkiye'yi gerçekten, dönüşü olmayan bir bataklığın
içerisine sürükleyebilir. Unutmayalım, Türkiye yalnızdır, sizin
yüzünüzden yalnız. Çünkü uluslararası toplum maalesef Türkiye'ye
hiçbir konuda destek vermiyor. Böyle bir ortamda bu kadar büyük bir risk
alıp, orduyu sırf başkalarının gazına gelip daha
derinlere sürmek Türkiye'ye zarar verir, lütfen ölçülü olalım. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bir başka konu: Şimdi, biz Suriyede bir
Hep diyorsunuz ya Biz iktidarıyla, muhalefetiyle gelin birlikte
çalışalım. Biz de size söylüyoruz, bakınız biz
çalışmaya hazırız, gelin birlikte çalışalım.
Bugün Suriye'nin toprak bütünlüğünü yegâne olarak siz gerçekten ÖSOnun
sağlayabileceğine inanıyor musunuz? Bunu bir millî ordu olarak
takdim etmek istiyorsunuz. ÖSO Rakkaya gitse, ÖSO oradan Şama gitse onun
Humusu, Hamayı, Lazkiyeyi alabileceğine inanıyor musunuz?
İnanmıyorsunuz. Gerçekçi olalım, birbirimizi
kandırmayalım. ÖSOyla siz Suriyeyi dizayn edemezsiniz. Peki, ÖSO
Suriye'nin toprak bütünlüğünü destekler mi? Evet. Diğerleri destekler
mi? Evet. O zaman toprak bütünlüğünü destekleyecek unsurları zor da
olsa barıştırmak zorundayız. Madem ÖSOnun
parasını siz veriyorsunuz, madem onu destekliyorsunuz, Millî Güvenlik
Kuruluna açık açık yazıyorsunuz, hiç diplomatik olmamasına
rağmen Özgür Suriye Ordusunu destekliyoruz. diye yazıyorsunuz, o
zaman onu siz kontrol ediyorsunuz demek. O kontrol ettiğiniz unsuru lütfen
Esadla barıştırın o zaman. Siz strateji mi istiyorsunuz,
gerçekten toprak bütünlüğünü mü istiyorsunuz? O zaman bunları
barıştırmadan toprak bütünlüğü sağlayamazsınız,
ulusal birliği sağlayamazsınız. Başka neyle
yapacaksınız?
Efendim, Amerika Birleşik Devletleri bize yan
çiziyor. Ya arkadaşlar, Amerika Birleşik Devletlerinin yan çizmesi
veya doğru çizmesini siz bilmeden bu işe
kalkıştıysanız zaten yanlış yapıyorsunuz.
Amerika Birleşik Devletleri veya başka ülkeler sizin gibi mezhepçi
veya bir başka konudan bakmıyor ki, geleceğine bakıyor,
kendi geleceğini garanti edebilecek bir güvenlik sistemi yaratmaya
çalışıyor. Biz o noktada mıyız ülke olarak? Değiliz.
Biz hâlâ ön yargılarla yaklaşıyoruz.
Bir başka konu, Musul operasyonuyla ilgili
belirtmek istiyorum. Musul operasyonunu lütfen
Türkiyenin zaten Güvenlik
Konseyi kararları var bu konuda. Katılacak mısınız? Bu
operasyona -öncelikle Irak Merkezî Hükûmetiyle bir koordinasyon gerekiyor-
katıldığınız zaman ne sonuç elde etmek istiyorsunuz?
Yani ne yapmak istiyorsunuz siz? Musuldaki şu andaki hesap şu,
söyleyelim: Musulun doğusunu peşmergeye vermek istiyorlar,
batısını ise Irak ordusu almak istiyor. Ne yapacaksınız?
Girmek mi istiyorsunuz? Telaferi ne yapacaksınız? Telaferin
bağı ne olacak?
Şimdi burada diyorlar ki: Efendim, biz
Araplarla, Türkmenlerle bir oluşum yapacağız, bu operasyonu
onların eliyle yürüteceğiz. Bakın, hiç Merkezî Hükûmetin
adı geçmiyor, Irak Merkezî Hükümetinin adı geçmiyor. Suriyeyle
ilgili bir şey yapılıyor. Ya Suriyede bir rejim var,
Birleşmiş Milletlerde hâlâ temsil ediyor. İnsan öldürüyorsa
Suriyede kimin eli temiz ki hepsi kana bulaştı. O zaman peki bununla
bir diyalog var mı? Tek kelime yok. Yani biz Irakı da Suriyeyi de
bu iki eksendeki kuvvetlerden ayrı olarak dizayn etmek istiyoruz. Böyle
bir şey olamaz. Bu başarısızlıktır. Biz sonucu
şimdiden söyleyelim: Rezil olacağız. Lütfen bunu ciddiye
alalım. Bu konu önemlidir. Bizim tek savunduğumuz bu ülkelerin toprak
bütünlüğüdür, istikrara kavuşmasıdır. Fırat
Kalkanı konusunda da aşırılığa
kalkışılmamasıdır çünkü Türkiye, gücünü bilmeli,
gücünün sınırlarını bilmeli ve tuzakları da bilmeli.
Bölge bizim bildiğimiz gerçek tuzaklardan daha fazla siyasi tuzakla
döşenmiş durumdadır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına son söz Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ahmet Berat Çonkara
aittir.
Buyurun Sayın Çonkar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET BERAT ÇONKAR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Meclisimize sunulan Irak ve Suriye tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz aldım, bu vesileyle sizleri ve yüce milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, başta 15 Temmuz
şehitlerimiz ve gazilerimiz olmak üzere, kutsal değerlerimiz
uğruna vatan, millet, bayrak ve ezan için canlarını vermiş
tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi, bu değerler için mücadele eden askerimizi,
polisimizi, korucumuzu, jandarmamızı minnetle ve şükranla
anıyorum. Şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Ülkesine,
milletine ve değerlerine ihanet eden teröristleri ve darbeci hainleri de
lanetliyorum.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz gecesi
ülkemiz, tarihinin en ağır ve alçakça saldırılarından
birisine uğradı. Başta Cumhurbaşkanımız olmak
üzere seçilmiş Hükûmetimiz, ülkemizin
bağımsızlığı, demokrasimiz, topyekûn milletimiz
ve vatanımız hedef alındı. Türk Silahlı Kuvvetleri
içerisinde yuvalanmış FETÖ mensuplarının öncülüğündeki
cunta, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile milletimiz
arasında oluşan kuvvetli bağı koparmak, devletin milletiyle
bütünleşmesine engel olmak için bir kaos çıkartma ve işgal
hareketinin içerisine girdi. İmkân bulabilen birçok milletvekili
arkadaşımızla birlikte o dehşet saatlerinde içinde
bulunduğumuz bu mekân, milletin Meclisi, ülkemizin güvenliğini tesis
etmek için görevlendirilen pilotlarca kendi uçaklarımız
kullanılarak bombalandı, hücum helikopterlerinden üzerimize yaylım
ateşi açıldı. Cumhurbaşkanlığı Külliyemiz,
Özel Harekât Başkanlığımız, Millî İstihbarat
Teşkilatımız, uydu haberleşme merkezimiz, emniyet
müdürlüklerimiz ve meydanlardaki halkımız kalleşçe hedef
alındı. Ülkemiz, bütün dünyanın gözleri önünde büyük bir
alçaklık ve ihanetle karşı karşıya kaldı.
Normalleşen, büyüyen ve
bağımsızlığına sahip çıkan Türkiyeden
rahatsızlık duyan, kökü dışarıda olan gayrimillî
yapılar, Türkiyeyi her alanda sıkıştırmak, kendi yıkıcı
emellerine teslim olmaya zorlamak için bir müddettir ülkemiz üzerindeki
saldırılarını
yoğunlaştırmışlardı ama bugüne kadarki
saldırıların hiç birisinden istedikleri sonucu alamadılar.
Ne Gezi kalkışmasından ne 17-25 Aralık yargı darbesi
girişiminden ne de maşa olarak kullandıkları PKK,
DAİŞ, DHKP-C gibi terör örgütlerinin tırmandırdıkları
saldırılarından umduklarını bulamadılar.
Türkiyenin yalnızlaştırılması için devreye
aldıkları projeleri de Hükûmetimizin dış politika
manevralarıyla boşa çıkartılınca en sonunda böyle
alçakça bir kaos ve işgal hareketine giriştiler.
Hamdolsun ki bu saldırıları da,
Cumhurbaşkanımızın güçlü liderliği, Hükûmetimizin ve
siyasi partilerimizin kararlılığı, vatansever güvenlik
birimlerimizin cesaretle inisiyatif alması, ama en önemlisi milletimizin
feraseti, dirayeti, vatanseverliği, gıpta edilecek cesareti ve
kahramanlığıyla boşa çıkartıldı ve eli
kanlı terör örgütünün üyesi hainler suçüstü yakalandı.
Uluslararası karanlık odaklarını uzun yıllara sâri,
ihanet amaçlı organizasyonları ve aktörleri de büyük ölçüde
deşifre oldu.
Değerli milletvekilleri, bütün bunlar
yaşanırken, demokrasinin ve onun taşıdığı
değerlerin beşiği olduğunu iddia eden Batı
dünyası, siyasetçileriyle, basın-yayın organlarıyla, sahip
olduğu organizasyonlarla maalesef beklenen tavrı gösteremedi ve
demokrasinin yanında yer alamadı. Bu alçak kalkışmanın
başarısız olduğu anlaşılıncaya kadar
Batı dünyası vermesi gereken tepkiyi vermedi. Sonrasında ise çok
geç sayılacak ve anlamını yitiren, zayıf birtakım
açıklamalar yapıldı. Akıl almaz boyutta şiddet
kullanılarak, sivil insanlar katledilerek hayata geçirilmeye
çalışılan bu kalkışma, birçok Batılı ülke
tarafından ve onların basın-yayın kuruluşlarınca
masum bir hareket olarak gösterilmeye çalışıldı. Hatta bazı
ülkelerin yetkilileri ve basın-yayın kuruluşları bu alçak
saldırının başarısız olmasından
duydukları üzüntüyü gizleyemediler ve niyetlerini de izhar etmiş
oldular. Meydanlarda demokrasiye sahip çıkan, hayatı pahasına bu
kalkışmayı önleyen aziz milletimizi aşağılama ve
farklı gösterme cihetine gittiler.
İradesine sahip çıkmak için
Cumhurbaşkanımızın da talimatlarıyla meydanlara inen,
savaş uçaklarına, helikopterlere, tanklara, silahlara ve
kurşunlara yürekleriyle ve bedenleriyle karşı duran milletimizin
bu asil davranışını Halk darbeyi kutluyor., Sokaklarda
laiklik karşıtı gösteriler yapılıyor., Türkiyenin
son umudu da öldü., Demokrasiyi tehlikeye atan halk. manşetleriyle
ahlaksızca çarpıtan ve algı operasyonları yapan, maalesef,
bir Batı medyası gördük. Birçok Batılı medya organına
sıcağı sıcağına hakikati ifade eden beyanatlar
vermemize rağmen bu mülakatlarımızı da çarpıtma yoluna
gittiler.
Her vesileyle Türkiyeyi demokrasi, insan
hakları, basın özgürlüğü gibi alanlarda haksızca
eleştiren bazı Batılı ülkelerin ve basın-yayın
kuruluşlarının demokrasiye, özgürlüklerine, değerlerine sahip
çıkan halkımızdan almaları gereken birçok ders olduğu
mutlaktır. Bu sınavı geçemeyen Batılı
muhataplarımızı demokrat olmaya, savunduklarını iddia
ettikleri değerlere sahip çıkmaya, samimi olmaya davet ediyoruz.
Sözde demokrat bazı Batılı ülkeler,
bu başarısız kalkışmanın eli kanlı, alçak ve
hain aktörlerini korumaya çalıştılar, hâlen de
çalışıyorlar. Ülkesinin uçağıyla, tankıyla,
tüfeğiyle kendi milletinin üzerine bomba atan, mermi yağdıran
hainlerin şiddetini, ihanetini görmezden gelerek, gözaltına alınan
eli kanlı bu teröristlerin kötü muameleye maruz kaldıkları
iddialarıyla ilgili haberleri ekranlarına ve köşelerine
taşıyarak, Türkiyeye insanlık dersi vermek gibi garip bir
tavrın içerisine girdiler. Türkiyeye insanlık dersi vermeye
çalışanların, her şeyden önce kendilerini hesaba
çekmelerinin doğru olacağı kanaatindeyiz.
Bu alçak saldırının üzerinden uzun
zaman geçtikten sonra bazı Batılı muhataplarımız
açıklama yapmak, destek ziyaretinde bulunmak lütfunu sağ olsunlar
esirgemediler ama bunların çoğunun ilkesel bir tavırdan
kaynaklanmadığını bizler de aziz milletimiz de çok iyi
biliyor.
Batı ülkeleri Türkiyenin
yakınlığını kaybetmemelidir, Türkiyeyi
itibarsızlaştırma gayretlerinden uzak durmalıdır,
İslamofobik tutum ve bakış açısından da bir an önce kurtulmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülke ve millet olarak içerisinde bulunduğumuz havzayla
yüzyıllara dayanan ortak bir geçmişe sahibiz. Tarihin doğal
akışı uyarınca, bizlerin geleceği, içinde
yaşadığımız bu bölgenin kaderinden ayrı
düşünülemez. Bulunduğumuz coğrafyadaki istikrar, güvenlik ve
barışla bağlantılı her türlü gelişmenin iç ve
dış politikamız üzerinde önemli yansımaları
olmaktadır ve olacaktır. Dolayısıyla yakın çevremizde
olup biten gelişmelere kayıtsız kalmamız mümkün
değildir.
Son dönemde bölgemizde yaşanan gelişmeler,
Türkiye ile bölge ülkelerinin huzur ve dirliğinin birbirinden ayrı
düşünülemeyeceğini bir kez daha göstermiştir. Bu
anlayıştan hareketle, Hükûmetimizin dış politikası,
ülkemizin etrafında barış, güvenlik, istikrar ve refah
kuşağının oluşturulmasını hedeflemektedir.
Bölgemizde sürdürülebilir istikrarın bölge halklarının
meşru talepleri doğrultusunda barışçıl ve düzenli
demokratik dönüşüm süreçlerinin tamamlanması yoluyla tesis
edilebileceğini ülke olarak her fırsatta dile getiriyoruz.
Değerli milletvekilleri, bugün, özellikle
ülkemizin güney kara sınırlarında, Irakta, Suriyede ve mücavir
bölgelerde yaşanan gelişmeler ve artan çatışma ortamı,
ulusal güvenliğimiz üzerindeki risk ve tehditlerin de doğru
orantılı olarak artmasını beraberinde getirmiştir.
Köklü tarihî, kültürel, insani ve ekonomik bağlara sahip olduğumuz
Irak ve Suriyedeki kaos ve istikrarsızlığın ortadan
kaldırılması, hem insani olarak hem de ulusal güvenliğimize
yönelik bölge kaynaklı risk ve tehditlerin bertaraf edilmesi
açısından çok önemli ve elzemdir. Türkiye olarak Suriyede ve Irakta
yaşanan insani trajedilerin bir an önce sona ermesi için elimizden gelen
tüm gayreti gösteriyoruz.
Suriye'de krizin başlangıcından bu
yana, Birleşmiş Milletler verilerine göre, 6 milyonu çocuk olmak
üzere yaklaşık 13,5 milyon insan yardıma muhtaç duruma
düşmüş, 6,5 milyon Suriyeli ülke içinde yerlerinden olmuş, 4,8
milyon insan da ülkelerinden ayrılmak zorunda kalmıştır.
Kriz boyunca 250 binin üzerinde insan öldürülmüş ve yaklaşık 1,2
milyon kişi de yaralanmıştır.
Iraktaki durum da farklı değildir.
Iraktaki istikrarsızlıktan etkilenenlerin sayısı 10
milyonu aşmış olup bunların 4,7 milyonu ise çocuktur.
Değerli milletvekilleri, bugün, Suriyedeki
durum bölge güvenliğine ve ülke güvenliğimize açık bir tehdit
teşkil etmektedir. Türkiye olarak Suriyedeki ihtilafın siyasi
çözümle sonlandırılmasını, gerek istikrarın yeniden
tesis edilmesi gerek DAİŞ, PYD gibi terör örgütleriyle etkili
mücadele için gerekli görmekteyiz. Bütün bunlar, ancak gerçek bir siyasi
geçiş süreciyle mümkün olabilir. Türkiye olarak dün de bugün de siyasi
sürecin yanında olduk ve bu sürecin canlandırılması
çabalarına öncülük ettik. Ama Suriye muhalefeti her ne kadar siyasi
geçiş sürecini müzakere etmek istese de siyasi süreçten yana olsa da
Suriyedeki eli kanlı rejim ve destekçileri sürekli bundan kaçtılar
ve kaçıyorlar.
Son olarak, rejim, eylül ortalarında tesis
edilmek istenen ateşkesi hiçe saymış, Halepe tekrar yoğun
saldırılar başlatarak siyasi süreç yerine askerî bir çözüm
arayışında olduğunu ortaya koymuş; ayrıca,
Halepe gönderilen insani yardımların erişimine de engel olarak
muhalifleri çocuklar ve hastalar da dâhil olmak üzere açlık ve yoklukla
terbiye etme gayretine girmiştir.
Öteden beri savunduğumuz gibi, Suriyede
yürütülmesi gereken siyasi sürecin tarafları bellidir. Müzakereler, rejim
ile muhalefet arasında yapılmalıdır. PYD gibi terör
örgütlerinin ve sonradan türetilmiş sahte muhalefetlerin de müzakere
masasında yeri olmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye olarak,
Irakta da Suriyede de bu ülkelerin toprak bütünlüğünün ve siyasi
birliğinin korunmasından yanayız. Aynı zamanda, ulusal
güvenliğimizi tehdit edecek unsurların ve terör örgütlerinin
sınırlarımızdaki mevcudiyetlerine de müsaade edemeyiz. Bu
çerçevede başlattığımız Fırat Kalkanı
Operasyonu devam ediyor. DAİŞle mücadele amacıyla yürütülen bu
operasyonda, terörist unsurların sınırlarımızdan
uzaklaştırılması öncelikli meselemiz olmuştur.
Roketli ve bombalı saldırılarla
sınır bölgemizde ve sınırlarımız içerisinde
yüzlerce vatandaşımızın ölümüne ve yaralanmasına sebep
olan DAİŞe bugüne kadar gereken cevaplar verilmiş ve
Birleşmiş Milletler Şartının 51inci maddesinden
kaynaklanan meşru müdafaa hakkı temelinde bu operasyona başlanmıştır.
Hepinizin bildiği gibi, Cerablus çok kısa
bir sürede DAİŞten alınmış, yine kısa bir sürede
de 4 Eylül itibarıyla sınırımızın Azez ve
Cerablus arasındaki 98 kilometrelik bölümünde DAİŞ mevcudiyeti
sona erdirilmiştir. Özgür Suriye Ordusuna verilen destekle bu hattın
derinliklerine inilerek güneydeki iç bölgelerin de DAİŞten
temizlenmesi çalışması hâlen sürdürülmektedir.
Bu harekâtla, ulusal güvenliğimiz
açısından büyük önem arz eden bu bölgede herhangi bir terör örgütünün
yerleşmesine veya Suriye halkının çoğunluğunun
istemediği tek taraflı bir durumun oldubittiyle
dayatılmasına rıza göstermeyeceğimizi, PYDnin, YPGnin
esas hedefinin DAİŞle mücadele olmadığını, YPGnin,
uluslararası koalisyonun DAİŞle mücadelesine bir engel hâline
gelmeye başladığını, muhatap olduğumuz bütün
saldırılara ve bölgedeki krizlerden en çok etkilenen ülke
olmamıza rağmen bölgede oyun kurucu en temel aktörlerden birisi
olarak doğrudan müdahale kapasitesine ve kararlılığına
sahip bir ülke olduğumuzu dost ve düşman herkese göstermiş
olduk. Sınırlarımızda bir oldubittiye sessiz
kalamayacağımızı herkes iyi bilmelidir. Ayrıca
bölgedeki aktörlerden hiçbirisi Suriye konusunda bizlere politika dayatma
gayreti içerisinde olmamalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bizleri yine çok yakından ilgilendiren Iraktaki
kırılgan ve istikrarsız siyasi yapı maalesef devam
etmektedir. Bu çerçevede, insani açıdan ve ulusal güvenliğimiz
açısından DAİŞ ve PKK terör örgütleriyle mücadelemiz
kesintisiz devam ediyor. Irakta yürüttüğümüz çalışmaların
nihai hedefi PKKnın ve DAİŞin kalıcı şekilde
bertaraf edilmesidir. Musulun DAİŞten temizlenmesi bahanesiyle
mezhepçi saiklerle hareket eden, sivil halka uyguladıkları zulüm ve
katliamlarla anılan bazı milis grupların da bu operasyonda yer
almaması noktasında Türkiye olarak Uluslararası Koalisyonla
istişarelerimize devam ediyoruz. Başikadaki askerî
unsurlarımız da Irak Hükûmeti Musulda otoritesini ve
egemenliğini tekrar tesis edene kadar DAİŞle mücadeleye
katkı sunmaya devam edecektir.
Otuz yıldan fazla süredir Türkiyemize, yöre
halkına yönelik alçakça saldırılarına Kandilden devam eden
taşeron terör örgütü PKK, şimdilerde Suriye-Irak
sınırında yer alan stratejik konumdaki Sincar Dağını
ikinci bir terör yuvası hâline getirmeye çalışıyor. Tüm
dünya bilmelidir ki içindeki hainleri de büyük ölçüde temizlemiş olan
Türkiye, PKK ve uzantıları olan terör örgütlerine bundan sonra daha
da fazla kararlılıkla ve etkili bir şekilde gereken müdahaleyi
yapacak, en başta Kürt kardeşlerimiz ve bölge halkı bu
taşeron terör örgütünün zulmünden kurtarılacaktır.
Kardeşliğimizin gereği olarak, krizin
en başından beri Irak ve Suriyede krizden mağdur olan insanlara
yardımlarımızı kesintisiz devam ettiriyoruz. Sünni,
Şii, Arap, Türkmen, Kürt, Hristiyan, Yezidi hiçbir ayrım
yapılmadan yardım kuruluşlarımız ve
organizasyonlarımız, ihtiyaç duyulan ve ulaşabildikleri her
yerde görevlerini büyük bir fedakârlıkla yerine getiriyorlar.
Değerli milletvekilleri, Türkiye olarak her
zaman barıştan yanayız. Sayın Başbakanımızın
da dediği gibi dostlarımızın sayısını
artırma, düşmanlarımızın sayısını
azaltma arzusu ve gayretindeyiz. Ancak, bizim anladığımız
barışçı dış politika, her ne şart altında
olursa olsun sınırlarımızın gerisine çekilmek, her
şekilde çatışmalardan uzak durmak anlamına gelmemektedir.
Bir devletin başka bir devletle barış eksenli bir ilişki
kurabilmesi, ancak karşı tarafın da aynı düşünce ve
isteğe sahip olmasıyla mümkün olabilir. Ayrıca, bölgesel ve
küresel konjonktür de bu ilişkinin mahiyetinde belirleyicidir.
Bugün, Irak ve Suriyede Amerika, Rusya, Almanya,
İngiltere ve Fransa gibi bölge dışı birçok ülkenin kendi
çıkarları doğrultusunda yoğun faaliyetleri devam ederken,
bu iki ülkeyi kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye
çalışırlarken ve Türkiye olarak biz, bütün bunlardan büyük
ölçekli olarak etkilenirken, risk ve tehditlerle karşı
karşıya kalırken hiç kimsenin bizden kendi kabuğumuza
çekilmemizi veya dayattıkları politikalara tabi olmamızı
beklemeleri gerçekçi değildir. Sınırlarımızın
hemen ötesinde, bazı müttefiklerimizin destekledikleri taşeron terör
örgütleri kukla devlet kurmaya çalışacak, biz de buna sessiz
kalacağız. Kimse kusura bakmasın, güney
sınırlarımızın altında, ister Fıratın
batısında, ister doğusunda kötü niyetli hiçbir harekete göz
yummayacağız, terörist örgütlerin buralarda yuvalanmasına ve
Türkiyeye saldırılar düzenlemesine fırsat vermeyeceğiz.
Bu noktada, Türkiyeyle dost olduğunu, müttefik
olduğunu ifade eden ülkeler, binlerce kilometre uzaklardan gelerek,
kardeşlik hukukumuzun olduğu güney
sınırlarımızdaki Irak ve Suriyede ülkemiz aleyhine
yürüttükleri fitneci faaliyetlerden de derhâl vazgeçmelidirler.
Değerli milletvekilleri, ülke ve millet olarak
uzun yıllardır halkımızın huzur ve güvenliğine,
millî birliğimize yönelik taşeron terör örgütleriyle mücadele
ediyoruz.
Son olarak da yine aynı aklın
yönettiğini ve kullandığını bildiğimiz,
insanımızı, inançlarımızı, değerlerimizi
istismar eden alçak terör örgütü FETÖnün dünyanın hiçbir yerinde
görülmemiş boyuttaki hain askerî kalkışmasıyla
karşı karşıya kaldık. Bu ve diğer
saldırılar karşısında en büyük gücümüz, her zaman
millî birliğimiz ve beraberliğimiz olmuştur. Milletimiz 15
Temmuzda o hainlere canları pahasına gereken cevabı
vermiştir, devletimiz de hukuk çerçevesinde suçluların tespiti ve
gereken cezaların verilmesi için üzerine düşenleri harfiyen
yapmaktadır.
Devletimiz bu hain ve sinsi terör örgütüyle mücadele
ederken biz siyasilerin çok dikkatli davranması, aynen 15 Temmuz gecesi ve
sonrasında ortaya konulan birliği ve bütünlüğü bugün de
göstermesi gerekmektedir. Sebepsiz yere, hakikati olmayan gerekçelerle terör
örgütü mensuplarını, onların hamilerini sevindirecek;
şehitlerimizin yakınlarını, gazilerimizi, olayları çok
iyi kavrayan ve millî birliğimiz için her türlü gayreti gösteren aziz
milletimizi üzecek, terör örgütü mensuplarının savunucusu imiş
gibi bir görüntü vermekten hepimiz imtina etmeliyiz. Hedef alınan millî
iradenin temsilcileri parlamenterler olarak bu konudaki birlikteliğimize
gölge düşürmemeliyiz, bu konuda farklı ve ufak hesapların
peşinden gitmemeliyiz çünkü önümüzdeki mesele memleket meselesidir, millî
güvenlik meselesidir, vatan meselesidir.
Dost, düşman herkes şunu çok iyi
kavramalıdır ki 15 Temmuzda yaşananları,
şehitlerimizi, gazilerimizi, şehitlerimizin emanetlerini milletçe
hiçbir zaman unutmayacağız ve de unutturmayacağız. Yine, 15
Temmuzdaki ihaneti de, sorumlusu olan hainleri de hiçbir zaman
unutmayacağız ve unutturmayacağız.
Bu duygu ve düşüncelerle, Suriye ve Irakla
ilgili tezkerenin bir yıl süreyle uzatılmasının ülkemizin
millî güvenliği ve milletimizin huzuru ve menfaatleri açısından
doğru bir karar olacağı kanaatimizi ifade ediyor, AK PARTİ
Grubu adına sizleri ve aziz milletimizi muhabbetle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken, buyurun, sisteme
girmişsiniz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) İç
Tüzük 60a göre oylama öncesinde bir söz talebim vardı.
BAŞKAN Evet, bir dakika süreyle buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Hükûmetin
yanlış iç ve dış politikalardan ivedilikle geri dönmesi
çağrısını bir kez daha yinelediğine ve Halkların
Demokratik Partisi olarak bu savaş tezkeresine karşı
olduklarına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, içeride savaş,
dışarıda savaş politikaları neticesinde korkunç boyuta
ulaşmış can kayıpları, yakılmış
yıkılmış kent merkezleri ve gerek içerde gerekse
dışarda kendi evinden, kendi toprağından ayrılmak
zorunda kalmış, göçmen, mülteci pozisyonuna düşmüş
milyonlarca insanın mağduriyeti maalesef önümüze gelmiştir.
Bu tablonun sorumlusu, on dört yıldır
iktidarda olan AKP Hükûmetinin kendisidir. Bu yanlış iç ve
dış politikadan ivedilikle geri dönülmesi
çağrısını bir kez daha buradan yinelemek istiyoruz.
Ülkemizin kendi içinde iç barışını
sağlamasının; Suriyede de başta Kürtler ve Rojava
halkları olmak üzere, Suriye halklarının iradesine saygı
temelinde oradaki barışçıl, diplomatik, siyasi çözüm
çabalarına destek verilmesinin önemli olduğu kanaatindeyiz.
O nedenle, Halkların Demokratik Partisi olarak
bu savaş tezkeresine Hayır diyoruz.
Diğer siyasi parti gruplarının
savaş tezkeresini destekleyen kararlarına rağmen, savaştan
yana olmayan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hemen
toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Diğer siyasi parti gruplarının bu
tezkereye evet oyu verme kararları ortada olmasına rağmen,
savaştan yana olmayan, savaşın
yıkıcılığına inanan bütün milletvekillerinin de
vicdanlarından gelen sesi dinlemelerini özellikle rica ediyorum.
Yurtta sulh, cihanda sulh paradigması, doksan
yıldır sürdürülen savaş politikaları neticesinde maalesef
boşa çıkmış ve son dönemlerde de darbe komitelerinin ismine
bile girmişse bu temel politikaları yeniden değerlendirmemiz ve
ona göre oy kullanmamız gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
2.- Başbakanlığın, Türkiye'nin ulusal
güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine
karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri
almak, Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek
saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer
muhtemel risklere karşı ulusal güvenliğimizin idame ettirilmesini
sağlamak için hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve
tayin olunacak şekilde, gerektiğinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yabancı ülkelere gönderilmesi, yabancı silahlı kuvvetlerin
Türkiye'de bulunması ve bu kuvvetlerin Hükûmetin belirleyeceği
esaslara göre kullanılması ile Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre gerekli düzenlemelerin yapılması için Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 2/10/2014 tarihli ve 1071 sayılı Kararıyla
Hükûmete verilen ve 3/9/2015 tarihli ve 1098 sayılı Kararıyla
bir yıl uzatılan izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi
uyarınca 2/10/2016 tarihinden itibaren 30/10/2017 tarihine kadar
uzatılmasına dair tezkeresi (3/827) (Devam)
BAŞKAN Böylece, gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, şahıslar adına ilk söz
Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğluna aittir.
Buyurun Sayın Kavaklıoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin süreniz on dakikadır.
ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde) - Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Irak ve Suriyeden ulusal
güvenliğimize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının
ortadan kaldırılması amacıyla Hükûmete izin veren
tezkerenin süresinin yarından itibaren bir yıl uzatılmasına
dair şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Gazi Meclisimizin 26ncı Dönem İkinci
Yasama Yılının vatanımıza, milletimize ve Türkiye Büyük
Millet Meclisimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimin hemen başında, vatanımız ve
kutsal değerlerimiz uğruna şehit ve gazi olan, canı
pahasına terörle mücadele eden kahraman vatan evladımızı,
askerimizi, polisimizi, korucumuzu şükranla, minnetle anıyor;
ebediyete intikal edenlere Allahtan rahmet diliyorum.
15 Temmuzda hain FETÖnün alçak darbe
girişimini kanıyla, canıyla önleyen, alçaklara geçit vermeyen
aziz milletimize şükranlarımı sunuyorum. Milletimiz, hain darbe
teşebbüsünde canını hiçe sayarak bedenini tankların önüne
siper etmeseydi bugün hiçbirimiz burada olamayacaktık.
O karanlık gecede hainlere ilk kurşunu
sıkan kahraman askerimiz Ömer Halisdemirin hemşehrisi olarak bu Gazi
Meclis çatısı altında, bu şerefli milletin temsilcisi
olmaktan da büyük bir gurur duyduğumu vurgulamak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, ülkemizin coğrafi
konumu gereği güvenlik ihtiyaçlarının sürekli etkin ve güncel
tutulması elzemdir. Dünyadaki çatışmaların yarıdan
fazlası ülkemizi yakından ilgilendiren bir coğrafyadadır.
Uzun bir süredir huzur ve güvenliğimize, millî birliğimize yönelik
PKK, DEAŞ ve en az onlar kadar tehlikeli bir terör örgütü olan, aynı
amaç ve odağa hizmet eden FETÖnün terör saldırılarıyla
mücadele etmekteyiz.
İşte, bu nedenlerle bölgemizde güçlü
olmak, barış ve istikrar ülkesi konumunu sürdürmek daha da önemli
hâle gelmiştir. Kara ve deniz sınırlarımız,
istikrarsız ve çatışmalı ortamların giderek
arttığı ülkeler arasında âdeta ateşten bir çemberle
kuşatılmaktadır. Güney sınırlarımızdaki
komşularımız Suriye ve Iraktaki istikrarsızlık ve
kaotik durum, terör örgütlerinin yuvalanmasına ve beslenmesine yol açmaktadır.
Bu sorunlar nedeniyle güneyden ulusal güvenliğimize dönük risk ve
tehditler ciddi boyutlara ulaşmıştır. Dünyanın en
tehlikeli örgütlerinden olan DEAŞ tehdidi her iki güney komşumuzda da
ortadadır. Otuz yıldır mücadele ettiğimiz PKK/PYD ve YPG
terör örgütü unsurlarının varlığı ve son zamanlardaki
eylemleri, bugün burada görüştüğümüz tezkereyi zorunlu
kılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, hemen yanı
başımızda tarihin en büyük insanlık dramlarından biri
yaşanıyor. Bugün Suriyede devam eden kaos, istikrarsızlık
ve yıkımın altıncı yılındayız. Esad
rejimi İkinci Dünya Savaşından bu yana benzeri görülmemiş
bir barbarlıkla insanları kadın, çocuk, yaşlı demeden
katletmeyi sürdürüyor. 500 binden fazla insanın hayatını
kaybettiği Suriyede 12 milyondan fazla insan yerinden olurken 6 milyon
kişi de ülke dışına kaçmak zorunda kalmıştır.
Hemen eylül ayının üçüncü haftasında Halepte yapılan hava
bombardımanı neticesinde 550den fazla sivil hayatını
kaybetmiştir. Sivillere yönelik bombardıman devam etmektedir. Ateşkesin
bozulmasından bu yana 250 bini aşkın sivil Halepte kuşatma
altındadır. Bu saldırıların çoğunun savaş
suçu olduğu Birleşmiş Milletler tarafından da ifade
edilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Suriye, Türkiye için uzaktan bakılıp
üzüntü duyacağı bir ülke değildir. Türkiye Suriyede
yaşanan drama başından beri sessiz kalmamıştır.
900 kilometre kara
sınırını paylaştığımız Suriye
toplumu bizimle aynı kültürü ve aynı değerleri
paylaşmaktadır. Suriye kan ağlarken diğer birçok ülke gibi
Suriyeyi kaderine terk edemezdik. Ülkelerini terk etmek zorunda kalan 3
milyonu aşkın Suriyeliye ev sahipliği yaparak vicdan sahibi bir
ülke duyarlılığı sergiledik.
Ülkemiz, Suriyenin bütünlüğünün korunması
ve DEAŞla mücadelede uluslararası alanda ortaya konulan tüm çabalara
başından itibaren tam destek vermektedir. Bu terör örgütünün
sınırlarımızdan uzaklaştırılması her
zaman öncelikli bir hedef olarak belirlenmiştir. 24 Ağustos
sabahı DEAŞla Mücadele Küresel Koalisyonu hava
unsurlarının da desteğiyle Suriyede başlatılan
Fırat Kalkanı Harekâtı tam bu minvalde atılmış
bir adımdır. Fırat Kalkanı Harekâtı,
Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi, umutsuzluğun
hâkim olduğu bir bölgede istikrarın, huzurun ve dengenin yeniden
tesisi için kritik bir önemi haizdir.
Değerli milletvekilleri, Suriye gibi
komşumuz Irakın istikrarsızlığı ve burada terör
örgütlerinin üs bulması da bizi doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle
ülkemiz, Irakta istikrar ve iç barışın kalıcı bir
şekilde tesis edilmesine büyük önem vermiştir. Bu yönde Irak içinde
ve uluslararası mahiyetteki çabaları desteklemiştir. Türkiye,
Iraktaki insani krize ilk ve daimî şekilde müdahale eden tek ülke
olmuştur. 200 binden fazla Iraklı için
kapılarımızı açtık, yerlerinden edilen
yaklaşık 40 bine yakın Iraklı için Irakın kuzeyinde 3
kamp inşa ettik. Ayrıca, bu ülkeye resmî yardım
kurumlarımız, yerel yönetimlerimiz ve STKlarımız
aracılığıyla insani yardımlarımız devam
etmektedir.
Irak Hükûmeti ve Uluslararası Koalisyonun bir
süredir devam eden çabalarına rağmen, DEAŞ Irakta geniş
bir coğrafyayı işgal altında tutmaya devam etmekte, güç ve
etkinliğini korumaktadır. Bilindiği gibi, DEAŞ ilk günden
itibaren öncelikli olarak Türkmen soydaşlarımızı ve
onların yaşadıkları bölgeleri hedef
almıştır. Krizden en fazla etkilenen toplulukların
başında Türkmen kardeşlerimiz gelmektedir. Haziran 2014ten bu
yana 300 binden fazla Türkmen ülke içerisinde yerlerinden edilmiş, on
binlercesi Türkiyeye sığınmıştır. Hükûmetimizin
Türkmenlerin güvenlik ve insani ihtiyaçlarına ilişkin desteğinin
devam edeceğine inanıyoruz.
Değerli arkadaşlar, Irakta tek terör
örgütü DEAŞ değildir. PKK terör örgütü otuz yıldır Irak
topraklarını ülkemize yönelik terör saldırıları için
üs olarak kullanmaktadır. Türkiye olarak, Iraktaki terör örgütlerinin
ülkemize yönelik saldırılarına son verilmesi amacıyla her
türlü tedbiri almaktayız. Silahlı Kuvvetlerimiz verilen izinler
doğrultusunda PKKya yönelik sürekli olarak Irak sınırımızda
sınıraşan kara ve hava müdahaleleri yapmaktadır. DEAŞ
ve PKKnın tehdidi sürdüğü müddetçe, uluslararası
hükümlülüklerimize de riayet ederek gereken önlemleri sürdürmeliyiz.
Terör eylemi bir suçtur ve faili, bahanesi ne olursa
olsun bu suçu hiçbir zaman, hiçbir şekilde haklı çıkartamaz. Bu
suça karşı Birleşmiş Milletler üye ülkelerinin birlikte
mücadele vermesi ve terörle mücadelede iş birliği yapması çok
önemlidir. Şunu da eklemek gerekir ki bu bölgede PYD, YPGyle mücadele de
önem arz etmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yaptığı
konuşmada vurguladığı gibi, YPG ve PYDnin esas hedefi
DEAŞla savaşmak değildir. YPGnin, Koalisyonun DEAŞla
mücadelesinde artık bir engel hâline geldiği de ortadadır.
Aynı lider kadroyu paylaşan PKK/PYD ve YPGyle mücadelemiz de
kararlılıkla sürdürülmelidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye savaş
isteyen değil bölgesinde barış isteyen bir ülkedir.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bir yandan millî menfaatlerimizi
gözeten, diğer yandan bölgemizin barış ve istikrarına
katkı sunan politikaları izlemeye devam etmekteyiz. Türkiye olarak,
komşu ülkelerden terör örgütlerinin ülkemize yönelik
saldırılarına son verilmesini sağlamak amacıyla her
türlü tedbiri almak zorundayız. Ülke olarak hassas noktamız ulusal
güvenliğimizdir.
DEAŞın roketli ve bombalı terör
saldırılarında bugüne kadar 254 vatandaşımız
hayatını kaybetmiş, yüzlerce vatandaşımız
yaralanmıştır. Bu saldırılara gerekli yanıtlar
bugüne kadar hep verilmiştir. Bu nedenle, sınır
güvenliğimizi tehdit eden gelişmelere hazırlıklı
olmamız hiç kimsece sorgulanamaz.
Meclisimize sunulan, Hükûmete ulusal
güvenliğimize karşı gelebilecek tehditlere karşı
gerektiğinde kullanılmak üzere yetki veren tezkereyi destekliyorum.
Tezkerenin ülkemize, birliğine, beraberliğine, bütünlüğüne,
huzuruna ve güvenliğine katkı sağlaması temennisiyle
hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Tanal, hayırdır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tüm hatipleri ben dinledim ve tezkereye de
baktım. Tüm hatipler şunu söyledi: Yetki tezkeresinin bir yıl
uzatılması
Şimdi bakıyoruz, bir yıl
uzatılması hakikaten Bakanlar Kurulu tavsiye kararında da böyle
geçiyor ancak bir yıllık süre ne zaman bitiyor? 2 Ekim 2016dan 2
Ekim 2017ye kadar.
BAŞKAN 30/10/2017ye kadar
uzatılacaktır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Şimdi, bu bir
yıllık süre, bakıyoruz, on üç aya çıkıyor. Bir
yılda on iki ay olduğuna göre
BAŞKAN Eyvallah. Fark ettiniz yani Sayın
Tanal.
Teşekkür ediyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yani burada bir
tutarsızlık var Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Akçay buyurun, bir dakika.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, tezkereye kabul oyu
vermenin savaş yanlısı olmak anlamına gelmediğine ve
tezkerenin ülkemize, Suriye'ye ve bölgemizdeki barış ve huzura
katkı vermesini temenni ettiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, biz Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak, biraz önce grubumuz adına görüşlerimizi dile
getiren Sayın Günalın da ifade ettiği üzere kabul oyu
vereceğiz. Bu tezkereye kabul oyu vermek savaş yanlısı
olmak değildir, öncelikle bunu bir ifade etmek gerekir ve böyle bir
iddiayı da reddederiz. Tam aksine, hemen
sınırlarımızın dibinde cereyan eden ve ülkemizin
güvenliğini, huzurunu ve geleceğini yakından ilgilendiren vahim
gelişmeler ve olaylar karşısında Türkiye eli kolu
bağlı bir şekilde bazı oldubittilere seyirci kalamaz,
uzaktan gelen bazı ülkelerin Türkiye'nin aleyhine oluşturması
muhtemel gelişmelere de kayıtsız kalamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Esas olan, Türkiye'nin
güvenliği; Suriye'nin bütünlüğü, güvenliği, huzuru ve
refahıdır. Bu çerçevede, tezkerenin ülkemize, Suriye'ye ve
bölgemizdeki barış ve huzura katkı vermesini temenni eder,
saygılar sunarız.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
Tezkereler (Devam)
2.- Başbakanlığın, Türkiye'nin ulusal
güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine
karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri
almak, Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek
saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer
muhtemel risklere karşı ulusal güvenliğimizin idame
ettirilmesini sağlamak için hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, gerektiğinde Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi, yabancı
silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması ve bu kuvvetlerin Hükûmetin
belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile Hükûmet
tarafından belirlenecek esaslara göre gerekli düzenlemelerin
yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2/10/2014 tarihli ve
1071 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve 3/9/2015 tarihli ve
1098 sayılı Kararıyla bir yıl uzatılan izin süresinin
Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 2/10/2016 tarihinden itibaren
30/10/2017 tarihine kadar uzatılmasına dair tezkeresi (3/827) (Devam)
BAŞKAN - Şahıslar adına ikinci
ve son konuşmacı İstanbul Milletvekili Engin Altay.
Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından
alkışlar)
Lütfen sayın milletvekilleri, Sayın
Altayı kürsüye davet ettim, sessizlik bekliyoruz.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, 26ncı Dönem
İkinci Yasama Yılının Parlamentomuz ve ülkemiz için
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Muharrem ayını idrak edeceğiz.
Allahtan, yapılan bütün ibadetleri, tutulan matem oruçlarını
kabul etmesini de niyaz ediyorum.
Bir tezkere görüşüyoruz, Irak ve Suriye
topraklarında barınan ve ülkemize yönelik olarak tehdit unsuru
teşekkül eden terör örgütlerine yönelik Türk Silahlı Kuvvetlerinin
sınır ötesinde icra yapmasıyla ilgili bir tezkere. Bu konuda
eğer iktidar partisi, ana muhalefet partisinin geçmişte müteaddit
defalar yaptığı uyarıları dinleseydi, belki bu tezkerelere
gerek bile kalmayacaktı.
Peşinen şunu söylemek isterim ki
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tezkereye evet oyu vereceğiz. Ulusal
güvenliğimiz, ülkemizin bekası, vatandaşlarımızın
can ve mal güvenliği söz konusu olduğu zaman Cumhuriyet Halk Partisinin
daha öncelikli bir siyasi değerlendirmesi ve mülahazası olmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, iktidar partisi
milletvekilleri ya dışarı çıksın ya otursunlar.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
istirham ediyoruz, yerlerimize oturalım; derin bir sessizlik, lütfen. Az
kaldı, on dakika sonra kapatıyoruz.
ENGİN ALTAY (Devamla) Bu konuda Hükûmete 2
soru yöneltmek, 2 de haddimiz olmayarak tavsiyede bulunmak istiyoruz.
Sorumun birincisi şu Sayın Bakan: Bir
aydır askerlerimiz Suriye'de ve televizyonlardan, TSK bildirilerinden çok
olumlu, çok iyi şeyler yapıldığına dair haberler de
duyuyoruz. Bu arada 10 şehidimiz var, hepsine Allahtan rahmet diliyorum.
Sayın Bakan, askerimiz bir aydır orada, Kilise neden hâlâ bomba
düşüyor, Kilise bomba atılıyor? Kilis halkının can ve
mal güvenliğini bile sağlayamazken askerimizin orada Türkiyeye
yönelik tehditleri nasıl bertaraf edeceğini çok merak ediyoruz.
İkinci sorum Sayın Bakan:
Konuşmanızı dinledim, konuşmanızda Suriyeden
çıkış stratejinizle ilgili çok kayda değer bir şey
görmedim. Buraya girerken -Türkiye büyük bir devlet- mutlaka ve mutlaka bir
çıkış stratejinizin de olması lazım.
Başkanlık size söz versin benim konuşmamdan sonra, Meclise ve
milletimize çıkış stratejinizi de açıklayın.
İki tane de naçizane tavsiyem var. Giriş
gerekçenizi aşmayın. Bu Meclisten aldığınız
yetkiyi bölgede hesap yapan kimi güç odaklarının gazına gelip,
heyecana, cereyana kapılıp o topraklara giriş gerekçenizi
aşmayın; buna dikkat edin.
Aşağılara inme hevesi içine de kapılmayın.
Türkiyeyi, Türk Silahlı Kuvvetlerini dipsiz bir kuyuda bölgede yeniden
oluşturulacak bir kaos ortamının, ikliminin başaktörü
hâline getirmeyin.
Bu uyarılarımızla birlikte, kimi
riskleri de göze alarak Cumhuriyet Halk Partisi olarak terör örgütlerine
yönelik Türk Silahlı Kuvvetlerine bu yetkinin verilmesine Evet. diyoruz
ancak yurtta kutuplaşma, bölgede ve dünyada savaş, cihat
şiarından vazgeçmek durumundasınız.
Sayın milletvekilleri, bu vesileyle Türkiye
içindeki gündemdeki son konulara da değinmek istiyorum: Çok bilinen bir
atasözü vardır, Hükûmet nedense bu atasözüne hiç itibar etmez; Sütten
ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer. diye bir atasözü vardır.
Bu atasözünden, bu özdeyişten Hükûmetin hiç ders
almadığını görüyoruz. Şu polemikleri yapmak
istemiyorum: FETÖ sizin zamanınızda şöyle oldu., Eskiden
ortaktınız., Şuydu, buydu
Bunları geçtik. Bunları
geçtik de Sayın Cumhurbaşkanı Allahım beni affetsin, milletimden
özür diliyorum. dedi. İyi niyetli ve halisaneyse mesele yok, Allah da
affeder, millet de özrünü kabul eder ama bu kadar ah alırsanız, FETÖ
paranoyasıyla, sendromuyla kurudan çok yaş yakmaya
başlarsanız sizi ne Allah affeder ne de millet özrünüzü kabul eder.
Şimdi, gazete, televizyon kapatarak, temel hak
ve özgürlükleri kısıtlayarak bu badireden kurtulamaz ve FETÖyle
mücadelede meşrulaşamazsınız. Biz dedik ki: OHAL. Oh
OHAL! hâline döndü, böyle bir şey olamaz.
Sayın Genel Başkanımız dedi ki:
OHAL talebinize anlayışla bakmaya çalışıyoruz ama bu
Parlamentoda birileri her vakit demokrasiyi savunacak. İstediğiniz,
size gerekli olan bütün kanunlarla ilgili, gelin, yapıcı, olumlu
katkı vereceğiz. Hayır, biz OHAL istiyoruz. dediniz,
aldınız. Şimdi geldiğimiz tabloda, Türkiyede fevkalade
farklı bir durum oluştu. Gerçekten darbecileri gözünüz görmüyor belki
de ama informel olarak onların yanından geçen herkesi darbeci
yaptınız, özgürlüklerini ellerinden aldınız, işten
attınız, onlara bunu yaptınız; masum çocuklarına,
yavrularına, eşlerine de etmediğiniz eza, cefa kalmadı.
Allah sizi niye affetsin, millet özrünüzü niye kabul etsin?
Şimdi, dedik ki: Darbecilerle ve darbelerle
hukuk içinde kalarak hesaplaşırsanız dünya da sizi daha iyi
algılar, dünya sizi daha iyi anlar ama darbeyle mücadeleyi hukuku bir
kenara koyarak yaparsanız gayrimeşru olursunuz, onlardan bir
farkınız kalmaz. Bu Parlamentodaki herkes o gece Sayın
Erdoğana darbe yapılıyor diye burada değildi; bu
Parlamentodaki herkes o gece Parlamentomuza, parlamenter demokratik sisteme,
hukuk devletine bir darbe var diye et tırnak gibi birleşti. A, Tayyip
Erdoğana bir darbe varsa orada da et tırnak gibi oluruz,
seçilmişlere karşı yapılan her konuda, Parlamentoysak bunu
yaparız biz ama darbe fırsatçılığına
dönüştürdünüz.
Bugün Sayın Cumhurbaşkanı burada bir
laf etti, şikâyette bulundu, dedi ki: Darbeye tiyatro diyorlar, darbeye
mizansen diyorlar, darbeye senaryo diyorlar. Biz böyle demiyoruz. Bu, bal
gibi bir darbeydi, becerebilselerdi hepimizi ortadan kaldıracaklardı.
Ama, yaptığınız uygulamalarla,
yaptığınız kimi iş ve işlemler ile bu darbe
fırsatçılığıyla darbeye tiyatro, mizansen, senaryo
diyenlerin ellerini güçlendiriyorsunuz. Bizden size dostane bir uyarı:
Bundan vazgeçin.
Şimdi, iki gündür Türkiye, Hükûmetin
yaptığı mülakatları konuşuyor. Emniyete, Millî
Eğitime mülakatla personel alıyorsunuz. Ya, Allahtan korkun,
babası Cumhuriyet Halk Partisi ilçe başkanı diye KPSSsi 88 olan
bir çocuğu mülakatta elemek hangi vicdana sığar? Çok ayıp!
Teessüf ediyorum Hükûmete! (CHP sıralarından alkışlar) Bu
yanlışlardan bir an önce de dönmesini bekliyorum. Böyle bir şey
kabul edilemez. Hani Bir musibet bin nasihatten iyidir. dedik, vallahi
Hükûmet bunu da anlamamış. Adliyeye, kışlaya, camiye siyaset
sokmayın. dedik, buradan da Hükûmet bir ders almamış.
Darbenin gazeteci ayağı var, sanatçı
ayağı var, yazar ayağı var, yargı ayağı var,
asker ayağı var, öğretmen ayağı var, bürokrat
ayağı var; bunlarla bir şekilde hesaplaşılıyor.
Adama sormazlar mı Bu işin hiç siyasi ayağı yok mu? diye
Sayın Hükûmet? Hadi, gelin, hep beraber şu siyasi ayağı da
ortaya çıkaralım, hepsi var elinizde. ByLocktan 20 bin kişilik
listeyi almadınız mı MİTten? Bunların hepsi
darbeci. demiyorum, niye siyasi ayağa dokunamıyorsunuz, onu merak
ediyorum. Siyasi ayağa dokunmadığınız için de dünya
da, kimi iç kamuoyu da size kuşkuyla bakıyor; bunu da söyleyeyim.
Dedik ki: Yenikapı ruhu. Ben, samimiyetle,
Yenikapı ruhunun yaşamasını çok istiyorum ama bunun için
bir tek şeye ihtiyaç var, ben burada söyleyeyim: Sayın
Cumhurbaşkanı başta olmak üzere kimi AKP üst düzey yöneticileri
14 Temmuz ayarlarına dönerlerse -ki bana göre döndüler- Yenikapı
ruhuna El Fatiha. Sizi dostane, yapıcı ve iyi niyetle 14 Temmuz
ayarlarına dönmemeye davet ediyorum Sayın Hükûmet, 14 Temmuz
ayarlarına dönmeniz Türkiye'nin yeni kaotik bir ortama sürüklenmesinin
başlıca sebebi olur.
Gene bir sayın bakan dedi ki: Terörün
haklı gerekçesi olamaz. Evet, hiçbir hak talebi teröre dayanak olamaz
ama, Sayın Hükûmet, hiçbir güvenlik gerekçesi de, güvenlik
kaygısı da temel hak ve özgürlüklerin gasbedilmesine dayanak olamaz.
Hem temel hak ve özgürlükleri gasbedeceksiniz hem de sonra bu kürsülerde
demokrasi diye bağıracaksınız, bu da kabul edilemez.
Çok sayıda lokal örnek var. Bursa Cumhuriyet
Savcısı Seyfettin Yiğit, benim çocukluk arkadaşım,
çocukluğundan beri bilirim bu çocuğu. Bu çocuk cezaevinde intihar
etti diye kamuoyuna yansıdı. Aileyle görüştüm -buradan Hükûmeti
ve Meclisi uyarıyorum- ben ve aile Seyfettin Yiğitin intihar
etmediğini düşünüyoruz, öldürüldüğünü düşünüyoruz ve Adalet
Bakanını bu konuda beni, aileyi ve kamuoyunu tatmin edecek bir
açıklama yapmaya davet ediyorum.
Sürem doldu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle
yaptığı mücadelede askerlerimize, komuta konseyine
başarılar diliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) - Hükûmeti de bir an önce
14 Temmuz ayarlarından çıkmaya davet ediyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık
tezkeresi üzerindeki görüşmeler böylece tamamlanmıştır.
Şimdi, tezkereyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul edilmiştir,
hayırlı, mübarek olsun.
II.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının, hicri yılbaşını ve muharrem
ayını tebrik ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İslam
tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak Hazreti Peygamberimizin hicreti
esas alınarak hicri yılbaşı kabul edilen muharrem ayı
yarın başlıyor. Bu vesileyle yapılan tüm ibadetlerin
kabulüyle muharrem ayınızı ve hicri
yılbaşınızı da tebrik ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, sözlü soru önergeleri
ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek
için, 4 Ekim 2016 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Hayırlı akşamlar diliyorum,
Meclisimizin 1 Ekim münasebetiyle resepsiyonuna da hepinizi davet ediyorum,
teşekkür ediyorum.
Kapanma Saati: 18.32