TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
102nci
Birleşim
7
Haziran 2017 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Erzurum
Milletvekili Mustafa Ilıcalının, 5 Haziran Dünya Çevre Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Şırnak Milletvekili Leyla Birlikin, cezaevlerinde yaşanan
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin,
sağlıkta dönüşüme ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Şentopun, İstanbul Milletvekili
Filiz Kerestecioğlu Demirin 6 Haziran 2017 tarihli 101inci
Birleşimde ismini zikrederek yaptığı bazı değerlendirmelere
ilişkin açıklaması
2.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, İstanbul
Milletvekili Mustafa Şentopun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
3.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Özün, Çanakkalenin Bayramiç ilçesinde Anadolu
İmam Hatip Lisesinde öğrencilere şiddet uygulayan öğretmen
hakkında soruşturma izni verilmemesine ilişkin
açıklaması
4.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Hükûmetin muhalefet ve halkın
sesine kulak vererek 485 sıra sayılı Kanun
Tasarısından zeytinliklerle ilgili bölümü çıkarmasını
talep ettiğine ilişkin açıklaması
5.- Ordu
Milletvekili Metin Gündoğdunun, Vanda şehit olan Ordu Kumrulu Uzman
Çavuş Sabri Eryelere Allahtan rahmet dilediğine ve Abdurrahim
Karakoçun ölümünün 5inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
6.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, kamuda çalışan
taşeron işçilerin kadro beklentisinin devam ettiğine ve
Hükûmetin PETROL-İŞin Mefar iş yerindeki grev için erteleme
kararı almasına ilişkin açıklaması
7.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Hatayın Altınözü ilçesinde
tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgesi ile Altınkaya
Göleti ve Sulaması Projesinin ne zaman tamamlanacağını ve
zeytinlik sahalarını ranta açmaktan vazgeçilip
vazgeçilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
8.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, Ceyhan Devlet Hastanesinin durumuna
ilişkin açıklaması
9.- Kayseri
Milletvekili Çetin Arıkın, 17 Aralık 2016 tarihinde Komando
Tugayının askerlerini taşıyan halk otobüsüne yönelik
saldırıda şehit olan 14 Mehmetçiki rahmetle
andığına ve Kayserililerin olayın
yaşandığı yere şehitler anıtı dikilmesini
talep ettiğine ilişkin açıklaması
10.-
İzmir Milletvekili Murat Bakanın, Türkiyenin Paris İklim
Anlaşmasından ayrılacağını açıklayan
ABDnin tutumuna göre konumlanacağını açıklamasına
ilişkin açıklaması
11.-
Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkekin, Çanakkalenin Bayramiç ilçesinde
Anadolu İmam Hatip Lisesinde öğrencilere şiddet uygulayan bir
öğretmen hakkında işlem yapılması için yetkilileri
göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
12.-
Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, Sağlıkta Dönüşüm
Projesinin âdeta sağlıkta soygun projesine dönüştüğüne
ilişkin açıklaması
13.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Türkiyenin Katarda asker
konuşlandırması ve neden Katarla ilgili olan sözleşmelerin
gündemin ön sıralarına alındığı konularında
bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması
14.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, AKP Genel
Başkanının Katar Emiriyle 24 Nisan 2015te Mabeyn Köşkünde
yaptığı toplantıda neler konuşulduğunu
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
15.-
İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzelin, Hükûmetin kıdem
tazminatıyla ilgili tutumuna ve bugün binlerce emekçinin iş
güvencelerine sahip çıkmak için meydanlarda olduğuna ilişkin
açıklaması
16.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, Atatürk ve İnönü ismini
taşıyan stadyumların yenilendikçe isimlerinin
değiştirilmesinin nedenini öğrenmek istediğine ve bu
hatanın düzeltilmesini talep ettiğine ilişkin
açıklaması
17.-
İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıçın, son yıllarda
dünyanın birçok bölgesinde ve özellikle Orta Doğuda yaşanan
insanlık dramlarında ortak tavır almayı beceremeyen
bazı ülkelerin Katarı tecrit etme konusundaki tutumlarına
ilişkin açıklaması
18.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın, üç ay içinde yurda
dönmemeleri hâlinde vatandaşlıktan çıkarılabileceklere dair
bir listede Fetullah Gülenin de bulunduğuna ve bu durumda
yargılanmasının da mümkün olmayabileceğine ilişkin
açıklaması
19.- Tokat
Milletvekili Kadim Durmazın, çöken Tokat çevre yolunun ilk zemin etüdü ve
projesini yapan firmaya bir soruşturma ya da dava açılıp
açılmadığını öğrenmek istediğine ve
Yeşilırmak üzerindeki Keçili HES projesine KHK kararıyla devam
edilmesine ilişkin açıklaması
20.-
İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, HDP Eş Genel
Başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ
hakkında tanzim edilen fezlekeler ve iddianamelerin hepsinin hukuk
dışı olduğuna ve görüşme isteklerinin neden
karşılanmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
21.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Cenevrede devam eden
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinde konunun yine
Türkiye ve insan hakları olduğuna, İranda IŞİD
tarafından yapılan saldırılar nedeniyle İran
halkına başsağlığı ve geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna ve Türkiyenin Körfez politikasında
dikkatli olması gerektiğine ilişkin açıklaması
22.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, dün Hakkâri Çukurcada şehit olan
Samsunlu Uzman Çavuş Nejat Yaman ile bugün Vanda şehit olan askere
Allahtan rahmet dilediğine, İranda meclis binasına ve
Ayetullah Humeyni Türbesine yapılan terör saldırısını
kınadığına ve Körfezde yükselen kriz konusunda Türkiyenin
gerekli tavrı gösterebilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
23.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki sergide Sultan Vahdettinin de resimlerinin sergilenmesini
kamuoyunun takdirine bıraktığına, Meclis
Başkanından 23 Nisan, 29 Ekim ve 10 Kasımlarda Osmanlıya
gösterdiği hassasiyeti göstermesini beklediğine, Atatürke hakaret
ettiği hâlde bir aydır bulunamayan Hasan Akar konusunda Hükûmeti
samimi davranmaya davet ettiğine ve Türkiyenin Orta Doğuda
yaşanan gelişmelerde taraf olmaktan ziyade bölge
barışına hizmet edecek politikalar geliştirmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
24.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İranda
gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine, Türkiyenin Orta Doğuda
kirli çıkar arayışlarına karşı bütün
mezheplerden, dinlerden insanların barışı ve selameti için
uluslararası politika sürdüren bir ülke olduğuna ve Abdurrahim
Karakoçun vefatının 5inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
25.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının yaptıkları açıklamalarındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
26.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Bolu Milletvekili Tanju
Özcanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
27.-
İstanbul Milletvekili Arzu Erdemin, uzun vadede oluşacak
sıkıntıları bugünden görerek tedbir almanın önemli
olduğuna ve bu araştırma önergesinin kabul edilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
28.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Çanakkalenin Bayramiç ilçesinde
Anadolu İmam Hatip Lisesinde öğrencilere şiddet uygulayan bir
öğretmen hakkında gerekli işlemlerin
başlatıldığına ve Ilıca Deresinin
ıslahının ve köprünün aylar önce bitmiş olduğuna
ilişkin açıklaması
29.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VI.- GEÇEN
TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, 6/6/2017 tarihli
101inci Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin
konuşması
VII.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının,
Başkanlık Divanı olarak, İran Parlamentosuna yapılan
terör saldırısını şiddetle
kınadıklarına ve teröre karşı tüm dünyayı ve
uluslararası toplumu samimi bir duruşa davet ettiklerine, Abdurrahim
Karakoç ve Cahit Zarifoğlunu rahmetle andıklarına ve Vanda
şehit olan askere Allahtan rahmet dilediklerine ilişkin konuşması
VIII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Bölgesel
Silahların Kontrolü, Doğrulama ve Uygulamaya Yardım Merkezi
(RACVIAC) Güvenlik İşbirliği Merkezi tarafından 5-7 Haziran
2017 tarihlerinde Bosna-Hersekin başkenti Saraybosnada düzenlenecek olan
Güneydoğu Avrupa Parlamentoları Savunma ve Güvenlik Komiteleri
Temsilcileri Yıllık Toplantısına katılması Genel
Kurulun 30/5/2017 tarihli 98inci Birleşiminde kabul edilen heyeti
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş
olduğu isimlere ilişkin tezkeresi (3/1074)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu ve 23 milletvekilinin,
Bursa-Ankara arası Yüksek Hızlı Tren Projesinin taahhüt edilen
süre zarfında tamamlanamamasının nedenleri ve
inşaatında yaşanan aksaklıkların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/553)
2.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar ve 21 milletvekilinin, sanayi
yangınlarının yarattığı
sıkıntıların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/554)
3.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Öz ve 24 milletvekilinin, Çanakkalede
çalışan ve yapılması planlanan termik santrallerin insan
sağlığına ve çevreye vereceği zararların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/555)
IX.-
ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- MHP
Grubunun, İstanbul Milletvekili Arzu Erdem ve arkadaşları
tarafından, her tür gıda israfı sorunun
araştırılması, tüketimin kontrollü hâle getirilmesi ve
gereken önlemlerin alınması hususunda gerekli
çalışmaların yapılması amacıyla 25/5/2017
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
7 Haziran 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP
Grubunun, Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy ve arkadaşları
tarafından, lobicilik faaliyetleri adı altında ABDdeki
kuruluşlara birtakım iş adamları üzerinden yapılan
ödemelerin hukuka ve ahlaki normlara uygun olup olmadığı,
ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin bazı üyelerinin
adının karıştığı Malta Belgeleri
hakkında 7/6/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7 Haziran 2017
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
3.- CHP
Grubunun, Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve arkadaşları
tarafından, çevre hakkı ihlallerine ilişkin sorunların
saptanması ve alınacak tedbirlerin araştırılması
amacıyla 7/6/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7 Haziran 2017
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
4.- AK
PARTİ Grubunun, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer işler kısmındaki
sıralamanın yeniden düzenlenmesi; Genel Kurulun 7 Haziran 2017
Çarşamba günkü birleşiminde 485 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine
ilişkin önerisi
X.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Bolu Milletvekili Tanju
Özcanın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Bolu Milletvekili
Tanju Özcanın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, İzmir Milletvekili
Ertuğrul Kürkcünün HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine ve AK
PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
4.-
İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
5.-
İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Batman
Milletvekili Ayşe Acar Başaranın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri
sırasında şahsına ve Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
7.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Batman Milletvekili Ayşe
Acar Başaranın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
XI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Jandarma
Eğitim ve Öğretimine İlişkin İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/786) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 476)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Katar
Topraklarında Türk Kuvvetlerinin Konuşlandırılmasına
İlişkin Uygulama Anlaşması ile Anlaşmanın Tadili
Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı (1/800) ile Dışişleri Komisyonu Raporu
(S. Sayısı: 473)
XII.-
OYLAMALAR
1.- (S.
Sayısı: 476) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti
Arasında Jandarma Eğitim ve Öğretimine İlişkin
İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
2.- (S.
Sayısı: 473) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti
Arasında Katar Topraklarında Türk Kuvvetlerinin
Konuşlandırılmasına İlişkin Uygulama
Anlaşması ile Anlaşmanın Tadili Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
XIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
2012-2017 yılları arasında İşsizlik Sigortası
Fonu gelirlerine ve Fondan işsizlere yapılan ödemelere ve diğer
harcamalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Mehmet Müezzinoğlunun cevabı (7/13208)
2.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutanın, Artvinin Yusufeli ilçesine bağlı Demirkent
köyüne İŞKUR TYP kapsamında personel verilmesi talebine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Mehmet Müezzinoğlunun cevabı (7/13349)
3.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budakın,
İşsizlik Fonunun büyüklüğüne ve gelirlerinin
kullanımına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlunun cevabı (7/13429)
4.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, KHK ile ihraç edilen ve açlık grevi başlatan
akademisyenler ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet
Aydının cevabı (7/13670)
7 Haziran 2017 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Sema KIRCI (Balıkesir)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
102nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 5 Haziran Dünya
Çevre Günü münasebetiyle söz isteyen Erzurum Milletvekili Mustafa
Ilıcalıya aittir.
Buyurun Sayın Ilıcalı.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Erzurum Milletvekili Mustafa
Ilıcalının, 5 Haziran Dünya Çevre Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Bu önemli konuda bana da konuşma imkânı
verdiği için Başkanımıza teşekkür ediyorum.
Bildiğiniz gibi 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Bu
hafta Mecliste benden önce de Bursa Milletvekili Sayın Muhammet Müfit
Aydın Bey konuyu gündeme getirdi.
Bu arada, tabii, bugün yine
ramazanımızın önemli bir günü. Ramazan ayı hepimiz için
bereketli olsun, hayırlı olsun.
Geçmişten bugüne kadar kaybettiğimiz
şehitlere Allahtan rahmet diliyorum, gazilerimize şifalar diliyorum.
Bir hemşehrimi, gazi Abubekir Durmuş kardeşimi az önce GATAda
ziyaret ettim. Allah şifalar versin, bizlere de güç kuvvet versin ki
inşallah en kısa zamanda tamamen üstesinden gelelim, terörün kökünü
kazıyalım.
Bu arada, tekrar, bu güzel günde Meclisimizin, gündem dışı konuşmalardan
sonra da hem iktidar hem muhalefet olarak güzel bir çalışma
ortamı oluşturmasını diliyorum.
5 Haziran, 1972 yılında Stockholmde
Birleşmiş Milletler adına yapılan bir toplantıda 133
ülkenin katılımıyla oy birliğiyle Dünya Çevre Günü olarak
kabul edilmiştir. Amacı nedir? Çevre sorunlarına dikkat çekmek,
farkındalık oluşturmak, siyaseti konunun içine çekmek ve bu
manada önemli çalışmalar yapmak, akademik çalışmalar
yapmak, yasal düzenlemeler yapmak. Bunun için de her yıl düzenleniyor. Ama
amaç sadece bir gün olarak hatırlamak değil, burada
farkındalık oluşturduğumuzu hissettirmek.
Bildiğimiz gibi çevremiz,
toprağımız, suyumuz, havamız değişik nedenlerden
dolayı kirleniyor. Bundan dolayı da burada yaşayan insanlar
büyük ölçüde zarar görüyor. Hava kirliliğinin insan üzerindeki
zararları: Çok sayıda önemli hastalığa yol açıyor
-burada doktor milletvekillerimiz var- kalp hastalıkları, solunum
enfeksiyonları gibi hastalıklara yol açıyor. Ne
yapacağız? Teknoloji ilerliyor, nüfus artıyor, insanların
ihtiyaçları her geçen gün artıyor. Bunları yaparken bu
doğaya zarar vermemek, toprağımızı korumak, suyumuzu
kirletmemek, zaten çok az olan su kaynaklarını en iyi şekilde
kullanmamız gerekiyor. Havayı kirletme manasında,
emisyonların hava kirliliği üzerindeki etkisini azaltmak için neler
yapılabilir? Buna ait çevre projeleri hazırlamak, çevreyi korumak
gerekiyor.
Bakın, şimdi, buradan size bazı
önemli rakamlar okuyacağım. Elli yılda tropik ormanların ve
doğal otlak alanlarının yok olması pahasına tarım
alanları 1,4 milyar hektardan 1,5 milyar hektara ulaştı. Her
yıl 50 bin kilometrekare toprak erozyonla kaybediliyor ve Avrupada her
bir saatte 11 hektar tarım alanı binalarla örtülerek kullanılmaz
hâle getiriliyor. Çöpe atılan gıda, bugün dünya çapında yetersiz
beslenen 842 milyon insana yetecek miktarda.
Yine, şöyle bakıyoruz, sera gazı
açısından -hava kirliliğinde çok önemli- 2012 yılında
toplam sera gazı emisyonu 194 milyon ton iken 2015 yılı sera
gazı emisyon envanteri sonuçlarına göre toplam sera gazı
emisyonu, karbondioksit eş değeri olarak 475 milyon ton olarak
hesaplanmış.
2015 yılı emisyonlarında
karbondioksit eş değeri olarak en büyük pay yüzde 71,6yla enerji
kaynaklı. Burada da biraz trafiğe dayalı -kendi konumla ilgili
değerlere geçecek olursak- trafikten dolayı karbondioksit değeri
emisyonlarına baktığımız zaman, en büyük emisyon
payının yüzde 91,97yle kara yolundan, yüzde 5,49 hava yolundan,
yüzde 1,8 deniz yolundan, binde 74 de demir yolundan
kaynaklandığı görülmektedir. Kara yolundan kaynaklı
karbondioksit emisyonun yüzde 77,6sı dizel yakıttan, yüzde 9u
benzinden, yüzde 12si LPGden kaynaklanmaktadır. Burada
yapılması gereken iş, ulaşım alanında toplu
ulaşımı teşvik etmek, bireysel ulaşımdan
uzaklaştırmak, elektrikli araçların
kullanılmasını teşvik etmek.
Yine, trafik
sıkışıklığının bir olumsuz sonucu
olarak da gürültü kirliliği meydana geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Bir dakika verebilir
misiniz Başkanım.
BAŞKAN Lütfen tamamlayın Sayın
Ilıcalı.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Bizim, üniversitede,
milletvekilliğimden önce, ölçtüğümüz, İstanbuldan bazı
değerler size vermek istiyorum. Şu anda yönetmeliğimiz var,
çevre yönetmeliğimiz. Bakın, normal yönetmelik değeri mavi.
Burada, diğer, tramvay ve kara yolu geçişinde oluşan gürültü
değerlerini görüyoruz desibel olarak, normal değerlerin çok üzerinde.
Bu gürültünün işitme kaybında çok çok olumsuz etkisi var.
Dolayısıyla gürültünün önlenmesi için gürültü bariyerlerinin
yapılması lazım çevre yönetmeliğine uygun olarak. Hava
kirliliğinin düşürülmesi manasında elektrikli araçların
yapılması lazım. İşte, tabii, bütün bunları, bu
kadar çok şeyi beş dakikada, on dakikada anlatmak zor.
Sonuç olarak da diyorum ki gelecek nesillere iyi bir
çevre bırakmalıyız. Çevrenin kirlenmesini önlemek için üzerimize
düşen görevleri mutlaka yapmalıyız. Sadece bir hafta boyunca
değil, her gün bu bilinçte olmamız lazım. Şunu da bilmemiz
lazım ki herkesin, tüm insanların sağlıklı ve dengeli
bir çevrede yaşama hakkı vardır. Bu hakkı vermek için de
siyasetçiler olarak, akademisyenler olarak gerekli çalışmaları
yapalım. İnsan, ömrü boyunca, yetmiş seksen yılda çevreyi
kirlettiğini göremiyor.
Gelecek nesiller için iyi bir çevre bırakma
bilinciyle bu çalışmaları yapmamız gerektiğini
söylüyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. Güzel bir
çalışma günü diliyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın
Vekil, Hükûmete de söylemek lazım, Hükûmete.
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
cezaevlerinde yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Şırnak
Milletvekili Leyla Birlike aittir.
Buyurun Sayın Birlik. (HDP
sıralarından alkışlar)
2.- Şırnak Milletvekili Leyla
Birlikin, cezaevlerinde yaşanan sorunlara ilişkin gündem
dışı konuşması
LEYLA BİRLİK (Şırnak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, burada, 2 Eş
Genel Başkanı ve 9 milletvekili arkadaşı hukuksuz bir
şekilde aylardır cezaevinde rehin tutulan; milyonlarca insanın,
iradesi olarak görüp oy verdiği bir partinin üyesi olarak Türkiyedeki
cezaevlerinde yaşanan hukuksuzlukları dile getirmek, insanca ve
onurluca bir yaşam mücadelesi veren binlerce siyasi tutsağın
sesini bir nebze de olsa duyurmak için söz almış bulunmaktayım.
Tarih boyunca iktidarlarca kendileri için tehlike olarak
gördüğü kişileri baskı altında tutmak,
kişiliksizleştirmek ve toplumla olan bağını koparmak
için ortaya çıkarılan, icat olunan cezaevlerinin en vahşi
uygulamaları ne yazık ki Türkiyede sistematik bir şekilde devam
etmektedir. Her gün iktidar, bu aygıtı kullanarak kitleler üzerinde
hegemonyasını güçlendirmek istemiştir ama bilinmelidir ki bugüne
kadar hiçbir fikir ve ideoloji bu yöntemlerle yok edilememiş, aksine,
fikirleri ve idealleri uğruna yaşamlarını ortaya koyanlar
bütün işkence, hatta katliamlara rağmen hiç tereddüt etmeden
direnmiş ve tarihte insanlık onuru adına en güzel mirasın
yaratıcıları olmuşlardır. Bilinmelidir ki bu ülkede
zindanlar, aynı zamanda yeniden doğuşun ve insanın sahip
olabileceği onurlu yaşamın yaratılma umudu; asla ve asla inandığı
değerlerden taviz vermeyen, darağacına yürüyen Denizler;
Diyarbakır vahşet zindanlarında üç kibrit çöpüyle
başlayıp bedenleriyle alevleri büyüterek çağımızı
aydınlatan Mazlumlar, Ferhatlar ve Eşreflerin tarihe yön verdiği
anlar olmuştur.
Bizler, zindanlardaki vahşete karşı
bedenlerini ölüme, aslında ölümsüzlüğe atan ve bunu Biz
yaşamı, uğrunda ölecek kadar çok seviyoruz. şiarıyla
taçlandıran kahramanların geleneğini sahiplenmiş bir
partiyiz. İşte böyle bir geleneğin sahibi, milyonlarca
insanın iradesi olan, Meclisin üçüncü büyük partisi ve tek muhalefet sesi
olan partimize yönelik gerçekleştirilen 20 Mayıs ve 4 Kasım
darbeleriyle halkın iradesi Meclisten çıkarılmak istenmiş,
Eş Genel Başkanlarımız Sayın Figen Yüksekdağ,
Sayın Selahattin Demirtaşla birlikte milletvekillerimiz, binlerce
yönetici üyemiz tutuklanarak sindirilmek istenmiştir. Yine, Demokratik
Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Sayın Sebahat Tuncel ve
partisinin binlerce yöneticisi, üyesi aynı şekilde gözaltına
alınmış, tutuklanmış, rehin
alınmışlardır. Halkın yüzde 80, yüzde 90larla
seçmiş olduğu 100e yakın belediye eş başkanı
tutuklanarak, yerine Hükûmetin kayyum olarak atadığı memurlar,
halkın iradesini uyduruk gerekçelerle hiçe sayarak gasbetmişlerdir.
2002 yılında 59.429 tutuklu ve hükümlüyle
iktidarı devralan AKP Hükûmeti döneminde bu sayı 200 binlere
çıkmıştır. Bir şiir okuduk ve bu yüzden zindanlarda
zulme uğradık. diyerek kendini iktidara taşıyanlar,
fikirlerinden dolayı binlerce siyasetçiyi, aydını, yazarı,
gazeteciyi işten çıkarmış, ağır cezalarla
zindanlara atmış ve ne ironiktir ki Eş Genel
Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaşın
yazmış olduğu Cesaret Bulaşıcıdır şiirinden
korkup yasaklamıştır.
Türkiyedeki cezaevlerinde yaşanan en temel
sorunların başında tecrit olgusu ve hasta tutsakların
durumu gelmektedir. Sayın Öcalan on sekiz yıldır
İmralıda tecritte tutuluyor ve son altı yıldır
avukatlarıyla görüşme hakkı elinden alınıyor,
ailesiyle dahi görüştürülmüyor. Tek buna bile
baktığımızda Türkiyedeki cezaevlerindeki hak ihlallerinin
boyutunu görebiliriz. Bugün siyasi iktidar, bu sorunu görmezden gelerek, çözüm
üretmeyerek ve uluslararası mevzuatların uygulanmasını
engelleyip gerekli tedbirleri almayarak bu sorunun daha da büyümesine neden
olmaktadır.
Türkiyede idam cezası 2002 Ağustosunda
imzalanan Avrupa Birliği üçüncü uyum paketiyle kaldırıldı
ama ne yazık ki Türkiyedeki cezaevlerinde hukuken
kaldırılmış gibi gösterilen idam, on beş yıldır
fiilî bir şekilde uygulanmaktadır. Son beş yılda zindanlarda
451 hasta tutsak yaşamını yitirmiş ve idam
cezasının kaldırıldığı 2002den bu yana
yaklaşık 3 bin tutsak fiilî idam cezası uygulamalarıyla
karşı karşıya gelerek ölüme terk edilmiştir.
Şimdi soruyorum size: Cezaevlerinde binlerce tutsağın göz göre
göre ölüme terk edilmesi idam değil de nedir? Siyasi iktidar hâlen gerekli
idari önlemleri almadığından dolayı, 300ü ağır
900e yakın hasta tutsak, insanlık dışı bir kin ve
nefretle, ölümle yüz yüze kalmaktadır. Bizler, hukukçuların bu kadar
hukuksuzluk yarattığı bir tek rejim biliriz; o da otoriter dikta
rejimlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, bir dakikada tamamlayın
Sayın Birlik.
LEYLA BİRLİK (Devamla) Çok iyi biliyoruz
ki kendisinden farklı düşünen hiç kimseye tahammülü olmayan bu rejim
türü, kendi yarattığı canavarın pençelerinde can
verecektir.
Uluslararası evrensel yasalarla güvence
altına alınan kişi hak ve özgürlüklerinin nasıl ayaklar
altına alındığı yine bazı uluslararası
kuruluşlar tarafından tespit edilmiş olup uluslararası
ilişkilerde büyük tahribatlar yarattığını da hepimiz
çok iyi biliyoruz. Tecrit, uzun gözaltı ve tutukluluk süreleri cunta
dönemlerini aratmayan hak ihlallerine dönüşmüş durumdadır. Kanun
hükmünde kararnamelerle sinmiş, susmuş, muktedirin her dediğini
onaylayan bir halk yaratılmak istenmektedir, biz bunu çok iyi biliyoruz
ama asla unutulmamalıdır ki Kenan Evrenleşenler, Esat
Oktaylaşanlar karşılarında onurlu bir yaşam
uğruna bedenlerini ortaya koyan, tarihin gördüğü en kahraman
öncülerin adlarını bulacaklardır.
Bu vesileyle buradan bir kez daha Eş Genel
Başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaşı, Figen
Yüksekdağı ve diğer tüm siyasi tutsakları saygıyla
selamlıyorum ve bizlere özgür yarınlar umudu yaratan
kahramanların anılarının önünde saygıyla
eğiliyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz,
sağlıkta dönüşüm hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdiye aittir.
Buyurun Sayın Akkuş İlgezdi. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Gamze
Akkuş İlgezdinin, sağlıkta dönüşüme ilişkin
gündem dışı konuşması
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlıkta
dönüşüm konusunda söz aldım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Son on dört yılda Hükûmetin parasız
kamusal sağlık hizmetlerinden tamamen çekildiğine şahit
olduk. Üstelik, bunun reform adı altında, şaşaalı
reklam kampanyaları eşliğinde gerçekleştirildiğini
gördük. Oysa bugün yürürlükte olan Sağlıkta Dönüşüm
Programıyla Türkiyede hastaneler ticarethaneye, hastalar müşteriye,
doktorlar müşteri temsilcisine dönüştürüldü. Peki, bu nasıl
oldu? İlk olarak sağlığın yönetimi
özelleştirildi. Kamu hastanelerinin başına sağlıkla,
hekimlikle ilgisi olmayan veya liyakati olmayan, siyasi iktidara
yakınlığı olan yöneticiler getirildi. Zaten özel sektör
anlayışına evirdikleri kurumlara böylece siyaseti
bulaştırdılar. Sağlık sektöründe
taşeronlaşmanın önü açıldı, iş
barışı zarar gördü; yetmedi, performans sistemine geçildi. Ne
var ki hekimlerin de hastaların da insan olduğunu unuttular.
Doktorlardan günde 100-150 hastaya bakmaları istendi. Muayene süresi
beş dakikanın altına indi. Bu, hastalara verilen hizmet
kalitesini de düşürdü. Dolayısıyla, bu sistem ne acıdır
ki hastasını göz ucuyla süzen reçete hekimlerini üretti. Diğer
taraftan, Ne kadar hasta, o kadar para. anlayışıyla mekanik
bir yapının içine sıkıştırılan doktorlara
Ameliyat sayısına, muayene oranına ve istenilen tahlillere göre
para alacaksınız. denildi, böylece hasta ve hekim arasında
ticari bir ilişki kuruldu. Bu da yetmedi, hekimlere Herkes hasta olabilir
ama sen olamazsın. denildi, bir hekim için senelik izne çıkmak dahi
lüks hâle geldi. Zira doktorlara Nefes almadan çalışmazsan
performans alamazsın. denildi. Tahribat bunlarla da bitmedi, performans
sistemi tam gün çalışmayı getirdi, hekimler kamu ya da özel
arasında tercih yapmaya zorlandı. Böylece özelleştirme sürecinin
son adımı da tamamlanmış oldu.
Yeni sistemle birlikte sağlık
hizmetlerinde katkı, katılım payı, fark ücreti getirildi. Aslında
iktidar, kamu ve üniversite hastanelerini kendi eliyle özel muayenehanelere
çevirmiş oldu. Sağlık kurumlarının kâr amacı
gözeten ticarethanelerden hiçbir farkı kalmadı. Böylece iş hacmi
artan özel sektör kazanırken parasız olan halkımız
kaybetmiş oldu. Neden mi? Vatandaşlarımız birçok
başarılı ve alanında önemli hekimlere kamuda muayene
olabiliyorken, bugünkü sistemle, yasa dolayısıyla, özel sektöre
geçmeleri sebebiyle bu hekimlere muayene olma şanslarını da
kaybettiler.
Bakın, sağlıkta dönüşüm dediğiniz
bu büyük yozlaşmayı bir doktorumuz şöyle anlatıyor:
Artık hayat enerjim kalmadı, mesleğimi severek yapmıyorum;
artık ameliyat da yapmıyorum, hastalarımı bol bol sevk
ediyorum. Neden ameliyat yapayım ki, puan aynı puan. Övünelim mi
yoksa dövünelim mi değerli vekiller?
Değerli vekiller, bir hakkı da teslim
etmek istiyorum buradan. Daha gün doğmadan muayene sırası
bekleme çilesi de tarihe karıştı. Evet, çok şey
değişti, artık vatandaş hastanede sıra beklemiyor,
evde randevu sırasını bekliyor. Bakın, erken teşhis
hayatı kurtarır. Arayın 182yi, makroskopi, MR, kolonoskopi gibi
ileri tetkikleriniz için on iki ay sonrasına verilen randevularla bütün
kuşkularınızdan kurtulun. Zira, o vakte kadar ölmediyseniz zaten
kanser değilsinizdir, Bakanlığın
sağlığına duacı olun. Ultrason için üç ay sonraya
mı randevu verdiler, daha ne olsun, içmeniz gereken suyu rahat rahat
evinizde için çünkü her şey sağlığınız için.
Gözünüzde sorun mu var, merak etmeyin, on bir ay sonra dünyayı tozpembe
göreceksiniz, bilin ki iktidar gözünden sakınıyor sizleri. Ya da
dişlerinizde ortodontik tedavi mi yapılacak, üç ay sonrası için
randevunuz hazır; bu süre içinde hem hastanede beklemeyeceksiniz hem de
diş hekimi korkunuzu yeneceksiniz. Evet, artık hastane
koridorlarında beklemek yerine randevu tarihimizi beklerken evimizde
ölebilme hakkımız var.
Değerli vekiller, sonuç olarak, insanlara
Ödediğiniz sosyal güvenlik priminiz kadar sağlık
hakkınız var. deniyor yani parasız sağlık hayal,
paran kadar sağlık anlayışı gerçek oldu. Böylece
sağlık hakkı toplumun geniş kesimleri için
ulaşılması zor, lüks bir tüketim aracı hâline geldi.
Bu sistemle birlikte sağlıkta şiddet
de arttı, günde 30 sağlık çalışanı şiddete
maruz kalıyor verilere göre.
Aslında sağlıkta dönüşümle
birlikte insan hayatına verilen önem de dönüştü. Yerlere göklere
sığdırılamayan Sağlıkta Dönüşüm
Programının gücü ne yazık ki SMA hastası olan Eymen
bebeğin ilacını temin etmeye yetmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayın, bir dakika da
size veriyorum.
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (Devamla) Evet,
yoksulluk bu topraklarda tekrarlanan kötü bir kaderdir. Eymen bebek, düzenlenen
onca kampanyaya rağmen hayatını kaybetti. Bugün birçok
ağır hastanın yatak bulamadığını, yine
birçok onkoloji ilacının karşılanmadığını,
bazı protez parçalarına ödeme yapılmadığını
hepimiz biliyoruz. Ancak, bilesiniz ki ateş düştüğü yeri
yakıyor. Sağlıkta dönüşüm Eymen bebeğin ailesini
yakıyor, görevi başında öldürülen Doktor Ersin Arslan ve Doktor
Kamil Furtun gibi nice hekimlerin ailelerini yakıyor, yanlış
teşhis ve tedavi sonucu hayatını kaybedenlerin ailelerini
yakıyor. Sağlığın bir kamu hizmeti olduğunu
unutanlara bir kez daha hatırlatmak isterim ki parasız ve kaliteli
sağlık hizmeti sadaka değil, temel haktır.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Akkuş İlgezdi.
Sayın Şentop, size söz vereceğimi
ifade etmiştim.
Buyurun, sisteme girmişsiniz.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Şentopun, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin 6
Haziran 2017 tarihli 101inci Birleşimde ismini zikrederek
yaptığı bazı değerlendirmelere ilişkin
açıklaması
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Dün, ben burada bulunmadığım bir
sırada Sayın Kerestecioğlunun benim ismimi de zikrederek 5
Haziranda bir gazetede çıkan haberle ilgili değerlendirme
yaptığını daha sonra tutanaklardan gördüm; bununla ilgili
birkaç şeyi kısaca ifade etmek istiyorum müsaadenizle.
Üç nokta var burada önemli olan. Birisi, bir askerî
hâkimle ilgili, benim, savcılıktaki soruşturmada bir
vatandaş olarak gidip verdiğim ifade söz konusu. Bunu kefalete
dönüştüren, gazetede, masa başında yapılan bir operasyonla
konulan başlıktır. Kefalet söz konusu değil, zaten bizim
yargılama sistemimizde kefalet diye bir şey yok. Şahitlik;
herkes, siz de dâhil olmak üzere gidip herhangi bir şahısla ilgili
olarak şahitlikte bulunabilirsiniz somut olaylarla ilgili. Bu kişiyle
ilgili tek şahit ben de değilim, kendi komutanları dâhil birçok
kişi şahitlikte bulunmuştur. FETÖnün özellikle askerî
yargıyla ilgili ayağının çözülmesinde önemli bilgiler
veren, 15 Temmuzdan çok önce, hatta 17-25ten önce bilgiler veren bir
kişi; bununla ilgili bir şahitliktir söz konusu olan. Bunu bir vicdan
ve vatandaşlık görevi olarak gördüğüm için yaptım. Kefalet
tamamen bir algı operasyonu olarak düşünülmelidir.
İkinci husus, bir soru olarak yöneltiyor
Sayın Kerestecioğlu, diyor ki: Madem 2011den itibaren FETÖyle
ilgili birtakım bilgiler falan aktarıyorsunuz, bir geçmiş olsun
mesajı var 2013 yılı içerisinde. Şunu söyleyeyim: FETÖ
terör örgütüyle ilgili farkındalığımızda farklı
aşamalar var. Bu, sadece bizim için değil, Türkiye için böyle. 15
Temmuzdan sonraki örgütle ilgili bilgimiz,
farkındalığımız 15 Temmuz öncesi gibi değil.
17-25ten sonraki de 17-25 öncesi gibi değil. 7 Şubat 2012 MİT
meselesinden öncesi ile sonrası da aynı değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayın.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul)
Dolayısıyla, her türlü olayla beraber yeni bir farkındalık
söz konusu. Bu bahsettiğiniz olay 17-25 öncesidir. Bizim bilgilerimiz var,
bunlarla ilgili de, ilettiğimiz bilgilerle ilgili, başta o zaman
Başbakanımız olan Cumhurbaşkanımızın,
dönemin Adalet Bakanının her bilgiyle ilgili gerekeni
yaptığını çok net olarak ifade edelim; somut olarak olaylar
da aklımda.
Bir nokta var, bunu o bağlam içerisinde
şöyle ifade etmiştim: Bundan dolayı, FETÖ mensubu olan bazı
bürokratların bana karşı tavır
takındığını söylemiştim, onun için bir örnek
-savcıdaki ifademde var- vermiştim. Bir kanun
çalışmasıyla ilgili, o zaman Başbakanımız olan
Cumhurbaşkanımız talimat verdiği hâlde, Bakanımız
talimat verdiği ve Talimat verdim seninle görüşecekler. dediği
hâlde, FETÖcü bürokratların Ulaşamadık. vesaire gibi bir
mazeretle görüşmediğini... O dışlanmışlık
ifadesi bir spesifik olayla alakalıydı. Daha sonra onlarla ilgili de
gerekeni Sayın Bakanımız yapmıştı.
Arz ediyorum Genel Kurula.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Şentop.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, çok kısa bir şey, lütfen
BAŞKAN Sayın Kerestecioğlu, tamam,
peki, size de 60a göre bir dakika süre vereyim.
Buyurun.
2.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demirin, İstanbul Milletvekili Mustafa Şentopun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Açıklamalarınız için teşekkür ederim.
Ben şunu ifade etmek isterim: Tabii ki kefalet
bir algı yaratma durumu olabilir ancak bugün eş başkanlarımız
ve vekillerimiz duruşmaya yüz yüzelik ilkesi ihlal edilerek götürülmezken
yani kendileri duruşmada hazır bulunamazken, sizin
tanıklığınızla bazılarının serbest
bırakılabilmesi biraz bize abes gelmişti.
Bunun yanı sıra şu da var: Evet,
insanların bazı şeyleri algılaması zaman alabilir.
Bizim için böyle olmadı, bizim için Gülen yapılanması zaten
başından itibaren ne olduğunu bildiğimiz bir
yapılanmaydı ama sizin için böyle olmadığını
söylüyorsunuz; bunlar olabilir. Peki, o zaman, bugün gerçekten yüzlerce,
binlerce belki de masum insan kendi seslerini duyuramazken, siyasiler Evet,
biz yanılmışız. diyebiliyor ve dışarıda
olabiliyor ama o insanlar cezaevlerinde oluyor, üstelik de çocuklu, hamile
kadınlar da bunların içlerinde olmak üzere. Bir de tabii ki bunu
sormak isteriz yani soru olarak sormuyorum bunu ama en azından bir
açıklama olarak ifade etmek istedim.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu, sizin
talebinizi ben gündem dışı konuşmaları bitirdikten
sonra uygulayacağım. Gündem dışı konuşmaları
bitireyim çünkü gündem dışı konuşmaları bitirmemiz
lazım.
Şimdi, 60a göre sisteme giren sayın
milletvekillerimiz var dolayısıyla İç Tüzük 60 gereğince
birer dakika süreyle ilk 15 milletvekiline söz vereceğim.
Sayın Öz, buyurun.
3.- Çanakkale Milletvekili Bülent Özün,
Çanakkalenin Bayramiç ilçesinde Anadolu İmam Hatip Lisesinde
öğrencilere şiddet uygulayan öğretmen hakkında
soruşturma izni verilmemesine ilişkin açıklaması
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Sayın Başkan,
sorum Millî Eğitim Bakanına: Çanakkale Bayramiç ilçesi Anadolu
İmam-Hatip Lisesinde bir öğretmen erkek öğrencileri tokatla,
kız öğrencileri sopayla dövüyor iddiasıyla öğrencilerin
millî eğitim müdürlüğüne verdiği şikâyet dilekçesinin
kaymakamlık incelemesinde Öğrenciler terbiye amaçlı ikaz etmek
için dövülebilir. âdeta şiddet görebilir kararı verilip 11
Mayıs 2017 tarihli ve 2017/3 karar numarasıyla soruşturma izini
verilmiyor. Şiddet gören öğrenciler bu öğretmenin inisiyatifine
terk ediliyor, üstelik şikâyet ettikleri öğretmenin sınıfta
bırakacağını düşündükleri için üniversiteye gidememe
endişesindeler. Gözlerinden sakındıkları
evlatlarını eğitim yuvalarına gönderen hiçbir aile
çocuğunun şiddet görmesini istemez. Disiplini sağlamak ve
öğrenci başarısını artırmak için şiddet
uygulanamaz ve bir gerekçeyle eğitim politikası gibi gösterilemez.
Gerekli soruşturma derhâl başlamalı ve derse girmeye devam eden
öğretmen hakkında gerekli işlem yapılmalıdır.
BAŞKAN Sayın Aydın
4.- Bursa Milletvekili Erkan
Aydının, Hükûmetin muhalefet ve halkın sesine kulak vererek 485
sıra sayılı Kanun Tasarısından zeytinliklerle ilgili
bölümü çıkarmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Büyük tepkilere neden olan 485 sıra
sayılı zeytini de ilgilendiren Yasa Tasarısı, bugüne kadar
Meclisin imzalamış olduğu biyoçeşitlilik, endemik türler,
doğal ve arkeolojik sit alanları, deniz ve kıyıların
korunmasıyla ilgili tüm uluslararası sözleşmelere
aykırıdır. Hepsini yok sayarak ağırlıklı
olarak maden ve enerji şirketlerinin önünü açmakta olan dikensiz gül
bahçesi sunmaktadır. Bu yasa onaylandığında,
şirketlerin doğayı kirletmelerini engellemek için önlerinde
hiçbir yasal engel kalmayacak ve imzalanan tüm uluslararası
sözleşmeler de geçersiz kılınacaktır. Hükûmetin bugüne
kadar imzalanan uluslararası sözleşmelerle doğaya, ekonomiye,
her şeyden önce de vicdanlara aykırı bu tasarıdan vazgeçmesini,
muhalefet ve halkın sesine kulak vererek bu yasa tasarısından
zeytinlerle ilgili bölümü çıkartmasını talep ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gündoğdu
5.- Ordu Milletvekili Metin
Gündoğdunun, Vanda şehit olan Ordu Kumrulu Uzman Çavuş Sabri
Eryelere Allahtan rahmet dilediğine ve Abdurrahim Karakoçun ölümünün
5inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Öncelikle, bugün Vandan bir şehit haberi
aldık; Ordu Kumrulu şehidimiz Uzman Çavuş Sabri Eryelere
Allahtan rahmet ve yakınlarına başsağlığı
diliyorum, milletimizin ve ilimizin başı sağ olsun.
Bugün, aynı zamanda üstat Abdürrahim Karakoçun
ölüm yıl dönümü. Onun bir dörtlüğünü okumak istiyorum:
Tavır koymak varken muğlaklık neden.
Aslan olmak varken, oğlaklık neden
Türklük, Müslümanlık ortak bir beden
Ayrılık hatadır, korkaklık
zillet
İslam tek millet, küfür tek millet.
Ömrünü hak ve hakikat davasına
adamış, gönül ve düşünce dünyamıza satırlarıyla
tesir etmiş kıymetli mütefekkirimiz ve şairimiz Abdürrahim
Karakoçu vuslatının 5inci seneidevriyesinde rahmetle anıyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Gürer
6.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi
Gürerin, kamuda çalışan taşeron işçilerin kadro
beklentisinin devam ettiğine ve Hükûmetin PETROL-İŞin Mefar
iş yerindeki grev için erteleme kararı almasına ilişkin
açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Kamuda çalışan 750 bin taşeron
işçinin kadro beklentisi devam ediyor. Şeker fabrikası ve
karayollarında çalışan işçilerin de kadro sorunları
var.
Bunun yanında, Millî Eğitim
Bakanlığı Suriyeli öğrenciler için işçi alıyor.
Bu işçiler ile aynı yerde çalışan Türk işçilerinin
arasında ücret farkı oluştuğu şikâyetleri var. Çünkü
ikisi de aynı işi yapıyor hatta Türk olanlar 30, 40
sınıfa bakıyorlar, taşerondalar, sekiz dokuz ay
çalışıyorlar, mağdurlar ama Suriyeliler 1 sınıfa
baktıkları hâlde onlardan daha yüksek ücretle işe
alındığı belirtiliyor ve bu yönde şikâyetler geliyor.
Ayrıca, OHAL döneminde 5inci grev ertelemesi
PETROL-İŞin örgütlü olduğu Mefar iş yerinde geldi. Bu,
giderek yol olmaya başladı. İşçilerin bir grev hakkı
var, o da 600 bin işçi için. 15 milyon işçinin içinde 600 bini grev
hakkını kullanabiliyor. Bunu da Hükûmetin sürekli ertelemesi, onun da
fiilen ortadan kalktığı noktasına gelmiş bulunuyor.
Emekçilerin hakları gasbedilmemeli.
BAŞKAN Sayın Topal
7.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın,
Hatayın Altınözü ilçesinde tarıma dayalı ihtisas organize
sanayi bölgesi ile Altınkaya Göleti ve Sulaması Projesinin ne zaman
tamamlanacağını ve zeytinlik sahalarını ranta açmaktan
vazgeçilip vazgeçilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Hatay Altınözü ilçemizin nüfusunun yüzde
90ı tarımsal faaliyetlerle uğraşmaktadır. Halkın
en önemli gelir kaynakları zeytin, buğday ve tütün ürünlerine
dayanmaktadır. Gelir seviyesi düşük bir bölgemizdir ve Enekte
planlanan tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgesi hem bölge hem
de ilçemiz ekonomisinin kalkınması için son derece önemlidir. Ne
zaman faaliyete geçecektir?
Altınözünde 301.160 dekarlık alan
tarım yapmaya müsaittir ve 30.430 dekarlık kısmı
sulanabilmektedir. Altınözü Altınkaya Göleti ve Sulaması Projesi
ne zaman tamamlanacaktır?
Altınözündeki tarım alanlarının
yüzde 52sini zeytinlikler oluşturuyor. Türkiyedeki zeytin üretiminin
yaklaşık yüzde 15i Doğu Akdeniz çanağında
yapılıyor. Hataydaki zeytin varlığının yüzde
30u Altınözünde. Zeytinlik sahalarını ranta açmaktan
vazgeçecek misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özdiş
8.- Adana Milletvekili İbrahim
Özdişin, Ceyhan Devlet Hastanesinin durumuna ilişkin
açıklaması
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Sayın Sağlık Bakanına:
Ceyhan ilçemizin hastane çilesi devam ediyor. İhalesi 2012
yılında yapılan, 2014te bitecek denilen, sonra Mart 2016da
hizmete girecek denilen 250 yataklı Ceyhan Devlet Hastanesi inşaatı
yılan hikâyesine dönmüş durumda, inşaat yarım yamalak devam
ediyor.
116 yataklı mevcut hastane nüfusu 200 bine
yaklaşan Ceyhan ilçemize düzgün hizmet veremiyor. Özellikle acil servis
müthiş bir yoğunluk yaşıyor hatta geçtiğimiz günlerde
acil servisi genişletmek için yapılan tadilat belediye tarafından
mühürlenmiş durumda.
Soruyorum şimdi Sağlık Bakanına:
Ceyhanın hastane çilesi ne zaman sona erecek?
BAŞKAN Sayın Arık
9.- Kayseri Milletvekili Çetin
Arıkın, 17 Aralık 2016 tarihinde Komando Tugayının
askerlerini taşıyan halk otobüsüne yönelik saldırıda
şehit olan 14 Mehmetçiki rahmetle andığına ve
Kayserililerin olayın yaşandığı yere şehitler
anıtı dikilmesini talep ettiğine ilişkin
açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
17 Aralık 2016 tarihinde bölücü terör
örgütünün, Komando Tugayının askerlerini taşıyan halk
otobüsüne yönelik saldırısında 14 Mehmetçiğimiz şehit
olmuştu. Buradan bir kez daha tüm şehitlerimize Allahtan rahmet
diliyorum.
Sayın milletvekilleri, Kayserili
hemşehrilerimiz bu hain saldırının unutulmaması için olayın
yaşandığı yere şehitler anıtı dikilmesini
talep ediyor ancak Büyükşehir Belediye Başkanı Dinimizde böyle
bir şey yok. diyerek halkın bu talebini geri çeviriyor.
Buradan AKP yönetimi ve Büyükşehir Belediyesine
Kayseri halkı adına sesleniyorum: Gelin, şehitlerimiz
arasında ayrım yapmayın. Kayseride farklı isimler için
merkezler kurdunuz, isimlerini duraklara verdiniz; 14 şehidimize
ilgisizliğinizin sebebi nedir? Mehmetçik olmaları mı?
Gelin, bu yanlıştan dönün ve
halkımızın istediği şehitler anıtını
oraya dikin.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan
10.- İzmir Milletvekili Murat
Bakanın, Türkiyenin Paris İklim Anlaşmasından
ayrılacağını açıklayan ABDnin tutumuna göre
konumlanacağını açıklamasına ilişkin
açıklaması
MURAT BAKAN (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ABD Başkanı iklim
değişikliğiyle mücadele konusunda imzalanan en
kapsayıcı anlaşma olan Paris İklim Anlaşmasından
ayrılacağını açıkladı, Türkiye ise ABDnin
tutumuna göre konumlanacağını açıkladı. ABD
Başkanına göre konumlanmanız vahimdir, bunu Dünya Çevre Gününde
açıklamanız daha da vahimdir. Küresel sıcaklık
artışının düşünülmemesi hâlinde dünyayı bekleyen
kuraklığın, çölleşmenin, bitki ve hayvan nesillerinin yok
olmasının, deniz seviyesinin yükselmesinin iktidar için hiçbir önemi
yok ancak Trumpın tavrı önemli. Bu, kabul edilebilir bir durum
değildir.
İktidara geldiğinizden beri yeşil
alanları talan ediyor, maden diye dağlarımızı
oyuyor, HES diye derelerimizi kurutuyorsunuz. Neden
çıktığı anlaşılamayan yangınlardan sonra
orman alanlarında villalar yükseliyor. Atmosferin hızla kirlenmesi,
sulak alanların azalması, içilebilir su kaynaklarının
tükenmesi umurunuzda değil. Doğa bunun hesabını sadece
iktidardan değil hepimizden soracak. Size rağmen
doğamızı, derelerimizi, soluduğumuz havayı,
zeytinimizi korumak için mücadeleye devam edeceğiz.
BAŞKAN Sayın Erkek...
11.- Çanakkale Milletvekili Muharrem
Erkekin, Çanakkalenin Bayramiç ilçesinde Anadolu İmam Hatip Lisesinde
öğrencilere şiddet uygulayan bir öğretmen hakkında
işlem yapılması için yetkilileri göreve davet ettiğine
ilişkin açıklaması
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Çanakkale Bayramiç Anadolu İmam-Hatip Lisesinde
bir öğretmen uzun süre öğrencilere, çocuklara fiziksel şiddet
uyguladığı gerekçesiyle bizzat çocuklar tarafından
şikâyet ediliyor ancak Bayramiç Cumhuriyet
Savcılığının soruşturması Bayramiç
Kaymakamlığının raporuyla engelleniyor. Raporda disiplini
korumak ve öğrencilerin başarısını artırmak
amacıyla ikaz amaçlı şiddet uygulandığı
belirtildiği hâlde, bu eylem yapılırken aşırıya
kaçılmadığı ifade edilerek soruşturmaya izin
verilmiyor. Bu, vahim bir tablodur. Eğitimde, öğretimde, sosyal ve
kültürel yaşamda şiddet asla ve asla kabul edilemez. Bayramiç
Kaymakamlığını, Çanakkale Valiliğini, Bayramiç
Cumhuriyet Savcılığını ve Millî Eğitim
Bakanlığını göreve davet ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tüm
12.- Balıkesir Milletvekili Mehmet
Tümün, Sağlıkta Dönüşüm Projesinin âdeta sağlıkta
soygun projesine dönüştüğüne ilişkin açıklaması
MEHMET TÜM (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
On dört yıldır devam eden sözde
Sağlıkta Dönüşüm Projesi âdeta sağlıkta soygun
projesine dönüşmüştür. Sağlık
Bakanlığının yayınladığı bir genelge
kapsamında, hastane yöneticileri hekimlerin bir hastaya beş dakika
zaman ayıracağı şekilde muayene randevuları
planlamaktadır. Bu konuda halkın tepkisini kamuoyuyla paylaşan
Balıkesir Tabip Odası Başkanı Sağlıkta sürat felakettir.
diyerek uygulamaya karşı çıkmıştır.
Sayın Sağlık Bakanına soruyorum:
Genel tıp kurallarına göre anamnez denilen muayene öncesi hasta
öyküsünü dinlemeden yapılan muayene etik midir? Hasta bilgilerini
dinlemenin süresi beş dakikayı geçerse hekim hastayı Süre
bitti. diye dışarı mı atacak? Özel hastanelerde saatleri
bulan muayene, kamu hastanelerinde neden beş dakikayla
sınırlandırılıyor? Bakanlık olarak bu yöntemi
bilerek özel hastanelere mi yönlendiriyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Tanal
13.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, Türkiyenin Katarda asker konuşlandırması ve neden
Katarla ilgili olan sözleşmelerin gündemin ön sıralarına
alındığı konularında bilgi almak istediğine
ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Soru 1:Türkiye Katarda hangi amaçlarla asker konuşlandıracaktır?
Soru 2: Türk Silahlı Kuvvetleri Katar
topraklarında ne kadar süreyle asker bırakacaktır?
Soru 3: Katara gönderilecek olan Türk Silahlı
Kuvvetleri askerlerinin sayısı nedir, düzeyi nedir?
Soru 4: Türkiye Katara niçin destek veriyor?
Soru 5: Türkiye Katar petrollerini korumak için mi
orada asker konuşlandırıyor, gönderiyor?
Soru 6: Bu, bir misilleme midir? 101inci
sırada, 102nci sırada bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündeminde olan diğer sözleşmeler, işler gelmiyor; niye Katar
böyle, öncelik sıraya alınıyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Akın
14.- Balıkesir Milletvekili Ahmet
Akının, AKP Genel Başkanının Katar Emiriyle 24 Nisan
2015te Mabeyn Köşkünde yaptığı toplantıda neler
konuşulduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) Sayın
Başkanım, iktidar tarafından stratejik ortak kabul edilen Katar,
son iki yılda ülkemizde, tüm sektörlerde olmak üzere, yaklaşık
19 milyar dolarlık bir satın alma gerçekleştirdi.
24 Nisan 2015te AKP Genel Başkanı,
Sayın Cumhurbaşkanı Mabeyn Köşkü'nde basına
kapalı bir toplantı yaptı. Bu toplantıda, Amerika
Birleşik Devletleri Kongresinin 11 Eylülle ilgili raporunda El Kaidenin
finans kaynağının Katar ve Körfezdeki
bağışçı ülkeler olduğu, ayrıca stratejik ortak
olarak kabul edilen Katarın Suriyedeki vekâlet savaşlarında
tüm dünya tarafından terörist örgüt kabul edilen El Nusra ve takipçilerini
desteklediği konuları konuşuldu mu, bunlar doğru mudur?
BAŞKAN Sayın Adıgüzel
15.- İstanbul Milletvekili Onursal
Adıgüzelin, Hükûmetin kıdem tazminatıyla ilgili tutumuna ve
bugün binlerce emekçinin iş güvencelerine sahip çıkmak için
meydanlarda olduğuna ilişkin açıklaması
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
AKP iktidarı işçiyi, emekçiyi,
alnının teriyle evine ekmek götürme derdinde olan vatandaşı
kıdem tazminatsız kapının önüne koymanın
yollarını ararken binlerce emekçi bugün iş güvencelerine sahip
çıkmak için meydanlarda.
İşçilerin haklı taleplerini görmezden
gelen AKPye bir kez daha buradan sormak istiyorum: Madem işçilerin
yararına, Kıdem Tazminatı Fonunu on beş yıldır
neden kurmadınız? Çünkü siz de biliyorsunuz ki çalışma
hayatında atılması gereken adım emekçinin kıdem tazminatına
çöreklenmek değil, AKP iktidarıyla birlikte normal bir istihdam
yönetimi gibi dayatılan taşeronu kaldırmaktır. Emekçiye
meydanlarda vadettiğiniz sözlerin arkasında durun. İşçinin
birikmiş emeği, alın teri olan kıdem tazminatına göz
dikmek yerine, insan emeğini gasbeden taşeronun bir an önce
kaldırılmasını ve bütün taşeron emekçilerinin kadroya
alınmasını sağlayın, kıdem değil,
taşeronu kaldırın.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Arslan
16.- Denizli Milletvekili Kazım
Arslanın, Atatürk ve İnönü ismini taşıyan
stadyumların yenilendikçe isimlerinin değiştirilmesinin nedenini
öğrenmek istediğine ve bu hatanın düzeltilmesini talep
ettiğine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Gençlik ve Spor
Bakanına soruyorum: Atatürk ve İnönü ismini taşıyan
stadyumlar yenilendikçe isimleri değiştirilmiş, 9 adet Atatürk
stadı ismi ve 2 adet İnönü stadı ismi Arenaya
çevrilmiştir. Yapılan arena değişiklikleri şimdi
kaldırılmış, stadyuma çevrilmiştir.
1) Yeni yapılan değişiklik
çerçevesinde -9 adet Atatürk ismi, 2 adet İnönü ismi- stadyumlara
önceki isimleri neden verilmemiştir? Bunun nedeni nedir?
2) Atatürkün kurduğu cumhuriyetin,
İnönünün başlattığı demokrasinin sayesinde
milletvekili, bakan olduğunuzu ne çabuk unutuyorsunuz?
3) Yaptığınız bu hatalardan
hızla geri dönerek daha önce yazılı bulunan Atatürk ve
İnönü isimlerinin, aynen eskisi gibi, önceden yazılı bulunan
Atatürk ve İnönü isimlerinin yazılmasını, ülkemizin
kurtuluşuna ve kuruluşuna öncülük eden Atamıza ve İnönüye
karşı yapılan bu ayıpların giderilmesini istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Dalkılıç
17.- İstanbul Milletvekili Halis
Dalkılıçın, son yıllarda dünyanın birçok bölgesinde
ve özellikle Orta Doğuda yaşanan insanlık dramlarında
ortak tavır almayı beceremeyen bazı ülkelerin Katarı
tecrit etme konusundaki tutumlarına ilişkin açıklaması
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Son yıllarda dünyanın birçok bölgesinde ve
özellikle Orta Doğuda yaşanan insanlık dramlarında,
Suriyede, Gazzede yaşanan o acıların hiçbirinde ortak
tavır almayı beceremeyen bazı ülkelerin, iki günden beri
Katarı tecrit etme konusunda çok seri kararları alıp beraberce
bu algıya hizmet ettiklerini görüyoruz. Buradan uyarıyorum; eğer
bu ateş, Orta Doğudaki yeni yakılmak istenen ateş
tutuşturulursa domino etkisiyle tüm ülkeleri sarabileceği tehlikesini
dikkatlerine sunuyorum ve aldıkları kararlardan dolayı öncelikle
kendi vatandaşlarının, daha sonra da dünya kamuoyunun
dikkatlerine sunuyorum ve uyanmaya davet ediyorum. Özellikle bu kararı
alanları, halklarını, yöneticilerini uyanmaya davet ediyorum. Bu
ateş gerçekten tüm insanlığı yakar, Allah korusun.
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
15 kişi bitmiştir.
Sayın Köksal size de söz vereceğim
demiştim, bir de Sayın Durmaza ve Sayın Doğana.
Sayın Köksal, buyurun.
18.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu
Köksalın, üç ay içinde yurda dönmemeleri hâlinde vatandaşlıktan
çıkarılabileceklere dair bir listede Fetullah Gülenin de
bulunduğuna ve bu durumda yargılanmasının da mümkün
olmayabileceğine ilişkin açıklaması
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, Adalet Bakanına soruyorum. Geçtiğimiz günlerde, FETÖ
terör örgütünün başı Fetullah Gülenin de içinde bulunduğu 130
kişinin üç ay içinde yurda dönmemesi durumunda vatandaşlıktan
çıkarılabileceğine dair bir liste yayınlandı. Gülenin
vatandaşlıktan çıkarılması durumunda
yargılanması mümkün olmayabilir. Buradaki amaç, Gülenin
yargılanmasını önleyerek konunun kapanmasını mı
sağlamaktır? Bu durumda, ülke olarak
yaşadığımız 15 Temmuz darbe teşebbüsünün
hesabını kim verecektir?
BAŞKAN Sayın Durmaz, buyurun.
19.- Tokat Milletvekili Kadim
Durmazın, çöken Tokat çevre yolunun ilk zemin etüdü ve projesini yapan
firmaya bir soruşturma ya da dava açılıp
açılmadığını öğrenmek istediğine ve
Yeşilırmak üzerindeki Keçili HES projesine KHK kararıyla devam
edilmesine ilişkin açıklaması
KADİM DURMAZ (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sorum Ulaştırma Bakanına: Tokat çevre
yolu 8 kilometrelik bir yoldur, sekiz yılda bitti, 47 milyon liraya mal
oldu; beş ay sonra çöktü, 23 milyon lira harcandı; yine çöktü ne
kadar milyon para harcanacağı meçhul. Bu yolun ilk zemin etüdü ve
projesini yapan firmaya devleti zarara uğratmaktan Ulaştırma
Bakanlığının açtığı ya da açacağı
bir soruşturma var mıdır?
Yine Çevre Bakanlığına sorum.
Yeşilırmak üzerinde Karakeçili HES diye doğayı ve çevreyi
tahrip eden bir HES projesini yargı durdurdu itirazı kabil olmamak
şartıyla ama en son kanun hükmünde kararnameyle kamu yararı
gözetilip 23 parsel arazi de istimlak edilerek bu tahribatın devamına
yol verildi.
Yine soruyorum: Bu Hükûmet döneminde son on
yılın göç şampiyonu olan Tokat Havaalanına uçak inmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) İnekler
geziyor!
BAŞKAN Son olarak Sayın Doğan, buyurun.
20.- İzmir Milletvekili Müslüm
Doğanın, HDP Eş Genel Başkanları Selahattin
Demirtaş ile Figen Yüksekdağ hakkında tanzim edilen fezlekeler
ve iddianamelerin hepsinin hukuk dışı olduğuna ve görüşme
isteklerinin neden karşılanmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Eş Genel
Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ
hakkında tanzim edilen fezlekeler ve iddianamelerin hepsi hukuk
dışıdır. Eş Genel Başkanlarımız ve 9
milletvekilimizin siyaset üretiminden düşürülmesi, engellenmesi hususu
Türkiye demokrasisi için de büyük bir kayıptır. Bu yüzden acilen
milletvekillerimizin serbest bırakılması gerekmektedir. Adalet
Bakanına soruyorum: Milletvekili arkadaşlarımızla görüştürülmemenin
hukuksal bir dayanağı ve anlamı var mıdır?
Görüşme isteğimiz neden karşılanmamaktadır?
Saygılar.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanrıkulu, siz, İç Tüzükün
58inci maddesine göre, geçen birleşim tutanağında yer alan 2015
yılıyla ilgili bir beyan düzeltme talebinde bulunmuşsunuz.
Buyurun, 58e göre size iki dakika süre veriyorum
kürsüde.
VI.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun, 6/6/2017 tarihli 101inci Birleşimdeki
bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün 2015e kadar(x)
demiştim, 2015in sonuna kadar olacak.
Dün Sayın Mehmet Muş Genel Kurulu
yanılttı. Kendisi şimdi burada değil. Sözünü ettiği
Bakanlar Kurulu kararı burada. O Bakanlar Kurulunun iki tane kararı
var, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararının
Türkiyede uygulanmasına ilişkindir ve kararın son maddesi de
Bu karar hükümlerini Maliye Bakanı yürütür. Dolayısıyla bu, IŞİDin
terör örgütü olarak kabul edildiğine dair bir karar değil. Hükûmet
IŞİDle Maliye Bakanlığı
aracılığıyla mı mücadele ediyor? Dolayısıyla
dün, Genel Kurulu açıkça yanlış bilgilendirdi. Buradan bir kere
daha düzeltiyorum.
İkinci olarak: İnsan Hakları
Komisyonu Başkanı Sayın Yeneroğlu benim kastetmediğim,
söylemediğim ve paylaştığı gibi yazılmayan bir
yazıdan dolayı beni medyada hedef gösterdi. O hedef göstermesinden
sonra da birçok yerden tehdit aldım. Açıkça sokağa beni hedef
gösterdi, mafyaya, serserilere, trol yazarlara hedef gösterdi. Dünden beri her
taraftan tehdit alıyorum. Buradan Sayın Yeneroğluna söylüyorum:
Bana ve çevreme, bu yaptığı yanlış
paylaşımdan dolayı bir zarar gelirse yedi sülaleme vasiyet
ediyorum, sorumlusu Sayın Yeneroğludur.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Şimdi, sisteme giren sayın
grup başkan vekillerine iki dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın Kerestecioğlu, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demirin, Cenevrede devam eden Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Konseyinde konunun yine Türkiye ve insan
hakları olduğuna, İranda IŞİD tarafından
yapılan saldırılar nedeniyle İran halkına
başsağlığı ve geçmiş olsun dileğinde
bulunduğuna ve Türkiyenin Körfez politikasında dikkatli olması
gerektiğine ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Birleşmiş Milletler İnsan
Hakları Konseyi Cenevrede devam ediyor; konu yine Türkiye ve insan
hakları ihlalleri maalesef. Bildiğiniz gibi, Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeyd Raad El Hüseyin daha
önce Türkiyenin güneydoğusunda yaşanan ciddi insan hakları
ihlallerini soruşturma çabalarının sürekli reddedildiğini
söylemişti. Birleşmiş Milletler toplantısının
gündeminde bugün ise, Kürt ilerinde 2015 yılında ilan edilen
sokağa çıkma yasakları ve yıkım ile Türkiyede OHALle
artan insan hakları ihlalleri vardı. Raporda aynen şu ifadelere
yer veriliyor: Söz konusu bölgelerde yapılan kentsel dönüşüm ve
kamulaştırma projeleriyle bölgenin etnik, sosyal, kültürel ve
demografik yapısıyla oynanıyor.
Artık dünyadaki en önemli uluslararası
insan hakları kuruluşlarının değişmeyen gündemi
Türkiye. Fakat kendi yurttaşlarına çok da acımayan bir yönetimin
uluslararası kurumlara da kulak asmayacağını üzüntüyle
tahmin ediyoruz.
Bugün, biliyorsunuz, İranda IŞİD
tarafından sahiplenilen korkunç saldırılar yaşandı.
Öncelikle İran halkına başsağlığı ve
geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum.
Diğer yandan, Türkiyenin girmeye hevesli
olduğu Körfez batağının sonuçlarının da ne kadar
acı olabileceğini bu saldırı aslında hepimize
göstermekte ama bundan pay çıkarıp gerçekten aklıselim bir
şekilde davranacak bir Dışişleri var mı, onu da merak
ediyoruz tabii ki.
Bugün, dünyanın gözü önünde, Körfez ülkelerinde
Katarla uluslararası durum değerlendirilirken şimdi Meclis
gündemine sanki başka
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) -
hiçbir sözleşme veya görüşebileceğimiz konu
yokmuş gibi Katarla uluslararası ikili anlaşmaları
getirmek, bugün görüşülmesinde ısrarcı olmak gerçekten kimin
aklına gelir? Yani bir sol politika, dış politika
anlayışıyla bakmak gerekmiyor hayata; sağ, muhafazakâr,
başka bir anlayışla da bakabilirsiniz. Ama dış
politika birlikte yapılan bir şeydir, bütün ülkenin kaderi
düşünülerek yapılan bir şeydir, uzlaşılarak
yapılması gereken ve itidalle yapılması gereken bir
şeydir bu anlayışla baktığınız zaman bile.
Kimsenin tarafı olmak zorunda da değilsiniz ama gerçekten kaynayan
bir kazan olan ve hangi tarafının kaynayacağı da belli
olmayan Körfez kazanına ülkemizi atamazsınız, bunda dikkatli
olmak zorundasınız çünkü bunun muhatabı sadece iktidar olarak
siz değilsiniz. Yayılmacı, mezhepçi hayallerle çöküş
hâlinde olan Türkiye ekonomisini ayakta tutmak için
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen bitirelim artık,
cümlelerinizi toparlayın.
Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Tamamlıyorum, son cümlem.
Türkiye'nin milyarca lira yatırım
yaptığı savaş sanayisine yeni pazarlar bulmak için bu
bataklığa girmek akıl dışıdır, bunu hep
söylüyoruz ve bu nedenle de hakikaten, Katara hangi sözler verildi de hemen,
bugün itibarıyla bunlar gündeme alındı? Bunu da herhâlde Genel
Kurulun ve halkımızın bilmek hakkı.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Usta
22.- Samsun Milletvekili Erhan
Ustanın, dün Hakkâri Çukurcada şehit olan Samsunlu Uzman Çavuş
Nejat Yaman ile bugün Vanda şehit olan askere Allahtan rahmet
dilediğine, İranda meclis binasına ve Ayetullah Humeyni Türbesine
yapılan terör saldırısını
kınadığına ve Körfezde yükselen kriz konusunda Türkiyenin
gerekli tavrı gösterebilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Dün Hakkâri-Çukurca kara yolunda seyir hâlindeki
askerî araca terör örgütü PKKlı hainler tarafından düzenlenen
roketatarlı saldırı sonucunda, seçim bölgem Samsun nüfusuna
kayıtlı Uzman Çavuş Nejat Yaman şehit olmuş, 6
askerimiz de yaralanmıştı. Bugün de Vanın Başkale
ilçesinde güvenlik güçleri ile PKKlı teröristler arasında çıkan
çatışmada yaralanan bir uzman çavuşun vefat haberini, şehit
olduğu haberini üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Ben bütün
şehitlerimize Cenab-ı Allahtan rahmet diyorum, milletimize ve
yakınlarına da başsağlığı diliyorum;
yaralı askerlerimize de acil şifalar diliyorum.
Yine, bu sabah saatlerinde İranın
başkenti Tahrandaki Meclis binasına ve Tahranın güneyindeki
Ayetullah Humeyni Türbesine yapılan terör saldırısını
da kınıyorum. Bütün İran halkına hem
başsağlığı hem de geçmiş olsun dileklerimi
iletmek istiyorum.
Sayın Başkan, biliyorsunuz, Körfezdeki
kriz tırmanıyor maalesef. Katar abluka altına
alınmış durumda, izole edilmeye çalışılıyor.
Türkiye, biliyoruz ki bu dönemde İslam İşbirliği
Teşkilatının Zirve Dönem Başkanı.
Dolayısıyla şu anda, Sayın Cumhurbaşkanı ve
Hükûmetimizin de ara bulucu olarak işin diyalogla çözülmesi yönünde
gayretleri takdire şayandır, bunları da görüyoruz. Ancak bu
sıfatımızı da kullanarak devreye girip düğümün
çözülmesi konusunda, düğümün diyalogla çözülmesi konusunda
yapıcı katkılar sunulması gerekmektedir. Türkiye'nin böyle
bir durumda yok sayılması doğru bir şey değildir.
Türkiye bu anlamda gerekli tavrı gösterebilmelidir diye de
düşünüyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Altay
23.- İstanbul Milletvekili Engin
Altayın, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki sergide Sultan Vahdettinin de
resimlerinin sergilenmesini kamuoyunun takdirine
bıraktığına, Meclis Başkanından 23 Nisan, 29 Ekim
ve 10 Kasımlarda Osmanlıya gösterdiği hassasiyeti göstermesini
beklediğine, Atatürke hakaret ettiği hâlde bir aydır
bulunamayan Hasan Akar konusunda Hükûmeti samimi davranmaya davet ettiğine
ve Türkiyenin Orta Doğuda yaşanan gelişmelerde taraf olmaktan
ziyade bölge barışına hizmet edecek politikalar geliştirmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Şeref Salonunda, Tören Salonunda Osmanlı sergisi var. Güzel, bir
itirazımız yok; Selçuklu da bizim, Osmanlı da bizim. Ama
Amerikan Başkanına yazdığı bir mektupta Türkiye Büyük
Millet Meclisini şer zümresi olarak niteleyen Sultan Vahdettinin de boy
boy resimlerinin sergilenmesini milletvekillerimizin ve kamuoyunun takdirine
bırakıyorum, bir.
İkincisi: Sayın Başkanın bu Osmanlı
merakını biliyoruz, saygı da duyarız. Osmanlı bizim
elbet ecdadımız ama Osmanlının sadece soyunun değil,
Osmanlının bu coğrafyadaki kültürünün, siyasi, ekonomik
gücünün; o dengeleri götürürken temel hak ve özgürlüklere, inançlara saygı
başta olmak üzere, özelliklerinin de dikkate alınması
lazım. Ayrıca, elbette Selçuklu evet, Osmanlı evet ama Türkiye
Cumhuriyeti'nin de bir tarihi var, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bir
tarihi var. Sayın Meclis Başkanından 23 Nisanlarda, 29
Ekimlerde, 10 Kasımlarda bu konularda da Osmanlıya gösterdiği
hassasiyetin bir parçasını göstermesini beklemek Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. diyerek bu Meclisi kuran
Gazi Mustafa Kemale saygının bir gereğidir.
İkinci bir Adil Öksüz vakasına
dönüşen, Atatürke hakaret ettiği hâlde bir aydır bulunamayan
Hasan Akarın nerede olduğunu müteaddit defalar Hükûmete sorduk, bir
cevap alamadık. Aklımızda Hasan Akarın, Hasan Akar denilen
bu meczubun Hükûmet tarafından
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
saklandığı ve korunduğu intibaı
oluşmaktadır. Hükûmeti bu konuda daha dürüst ve samimi davranmaya
davet ediyorum.
Sayın Başkan, öte yandan, bölgemizde
yaşanan gelişmeler kapsamında Türkiye, Orta Doğuda
yaşanan gelişmelerde taraf olmaktan ziyade bölge
barışına hizmet edecek, çatışmasızlık
ortamına zemin hazırlayacak politikalar geliştirmelidir.
Sınır güvenliğimizin kalıcılığı her
şeyden önemlidir. Türkiye IŞİD ve benzeri terör örgütlerine
insan kaynağı zemini olmamalı, lojistik ikmal üssü
olmamalıdır. İlaveten, AK PARTİ Genel
Başkanının, Sayın Cumhurbaşkanının Katarla
ilgili gelişmeler noktasında Türkiye'nin tutumunu Türkiye Büyük
Millet Meclisinin iradesine ipotek koyarcasına dünyaya ilan etmesi Türkiye
Büyük Millet Meclisine bir saygısızlıktır Sayın
Başkan.
Genel Kurulun ve yüce milletimizin takdirlerine
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bostancı
24.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İranda gerçekleştirilen terör saldırısında
hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine, Türkiyenin
Orta Doğuda kirli çıkar arayışlarına karşı
bütün mezheplerden, dinlerden insanların barışı ve selameti
için uluslararası politika sürdüren bir ülke olduğuna ve Abdurrahim
Karakoçun vefatının 5inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
İranda bugün gerçekleştirilen terör
saldırısı neticesinde, şu ana kadar edindiğimiz
bilgiler 12 kişinin hayatını kaybettiği ve çok sayıda
yaralı olduğu yolunda. Hayatını kaybedenlere Allahtan
rahmet diliyorum, İran halkına başsağlığı
diliyorum.
Bundan bir süre önce, Mısırda
Kıptiler benzeri şekilde bir saldırıya
uğramışlardı. Orta Doğu coğrafyasında,
Suriyede bir iç savaş bir soluklanma evresi yaşıyor,
inşallah barış sağlanır, çok kan aktı. Irakta
kan akmaya devam ediyor, Yemen de aynı şekilde. Esasen, bu
coğrafyada din ve mezhep örtüsü altında uluslararası güçlerin
kanlı çıkar arayışları söz konusudur. Maalesef,
bölgedeki bazı güçler de mezhep ve din mobilizasyonu çerçevesinde, bu
karanlık çıkar arayışlarına ve Orta Doğunun
istikrarsızlaştırma çalışmalarına rüzgâr
veriyorlar. Bu ülkelerde yaşayan herkes bilmelidir ki bu coğrafyada,
Orta Doğu coğrafyasında barışın ve huzurun
teminatı ancak oradaki insanların barış ve
kardeşliği üzerinden geçer. Dolayısıyla akıl
doğrultusunda davranmak, uluslararası güçlerin oyuncağı
olmamak, din ve mezhep eksenli kışkırtmalara gelmemek son derece
önemli. Bugün Katarın yaşadığı olay, ambargo meselesi
de bu genel senaryonun bir parçasıdır. Olayları genel resmin
içerisinde görüp mütalaa etmek bize daha doğru bir fikir verir.
Dolayısıyla Katara uygulanan ambargo -geçmişte de benzeri
ambargolar yapılmıştır- buradaki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açıyorum efendim,
tamamlayın.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
güç mücadelesi
çerçevesindeki stratejilerin ve yine uluslararası birtakım güç
merkezlerinin yaklaşımları çerçevesinde yaşanan bir
olaydır. Türkiye, Orta Doğuda bu kirli çıkar arayışlarına
karşı bütün Orta Doğu halklarının, bütün mezheplerden,
dinlerden insanların barışı ve selameti için bir
uluslararası politikayı sürdüren ülkedir. Bunu doğru ve
tutarlı bir şekilde görmekte ve içeriden bakarken de buradaki
gelişmelere karşı Türkiyenin sergilediği tavrı,
içerideki siyasi mücadelenin rekabetçi bir unsuru olarak
değerlendirmemekte fayda vardır.
Rahmetli Abdürrahim Karakoçun vefatının
5inci yıl dönümü. Mektup yazdım Hasana, ha Hasana ha sana.
demişti. Onun yazdığı mektuplar hâlen okunuyor.
Şiirlerini hepimiz biliyoruz, toplumsal meseleler, siyasal meseleler onun
ironik ve aynı zamanda gönül diliyle ifade edilmişti: Ellerin
yurdunda çiçek açarken/Bizim ile kar geliyor gardaşım./ Kimler
çizmiş bu hududu gönlüme?/ Dar geliyor, dar geliyor gardaşım.
diyen şairimiz şimdi ebedî âlemde ama şiirleri yaşamaya
devam ediyor. Allahtan rahmet diliyorum.
Osmanlıdan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen toparlayın.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Osmanlı da bizim cumhuriyet de bizim Selçuklu
da bizim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bir görsek, bir
görsek!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bütün bu tarihî
geçmişi siyasal kavgaların konusu yapmamak ama bilimsel
araştırmaların da önünü açarak sonuna kadar
tartışılmasını o usuller çerçevesinde, tarihsel
metodoloji çerçevesinde yapmak doğru bir tavırdır.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Kadın
erkek ayrı iftarlar veriyorsunuz artık.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Türkiye iki yüz
yıldır esasen bu tarihsel tartışmaları ve
kavgaları yapıyor; buradan çıkalım, hep beraber
çıkalım. Kim ne yapıyor? buna ilişkin eleştirileri
dile getirirken bu tarihe yönelik kavgadan çıkmayı esas alan bir siyasal
aklı da ifade edelim.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bir cumhuriyet
sergisi açın Mecliste o zaman. Dünden bugüne cumhuriyet diye bir sergi
açalım Mecliste hadi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Cumhuriyetin
kendisi yaşıyor, yaşıyor
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Sonsuza dek
yaşayacak.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Hep beraber
yaşatıyoruz.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Sonsuza dek
yaşayacak, sonsuza dek.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ahmet Aydının, Başkanlık Divanı
olarak, İran Parlamentosuna yapılan terör
saldırısını şiddetle kınadıklarına ve
teröre karşı tüm dünyayı ve uluslararası toplumu samimi bir
duruşa davet ettiklerine, Abdurrahim Karakoç ve Cahit Zarifoğlunu
rahmetle andıklarına ve Vanda şehit olan askere Allahtan
rahmet dilediklerine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Bizim de Meclis Başkanlık
Divanı olarak bugün İran Parlamentosuna yapılan terör
saldırısını şiddetle, nefretle
kınadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Yine, terörün dilinin, dininin, cinsinin,
ırkının olmadığını ve bu anlamda da teröre
karşı tüm dünyayı ve uluslararası toplumu samimi bir
duruşa davet ettiğimizi de bir kez daha buradan ifade etmek
istiyorum.
Bu arada, Abdürrahim Karakoç ve Cahit
Zarifoğlunu da bir kez daha bizler de rahmetle anıyoruz.
Şehidimiz var. Şehidimize Allahtan rahmet
diliyoruz.
Yine, aynı şekilde, tabii, Türkiye
Cumhuriyeti köklü, geçmişi olan, medeniyetler oluşturmuş büyük
bir cumhuriyettir. Cumhuriyet bizimdir. Osmanlı, Selçuklu bunlar bizim
köklerimizdir, bizim medeniyetimizdir. Bunları tartışmak bir
tarafa ama köklerimizi, medeniyetimizi reddedemeyiz, inkâr edemeyiz. Oradaki
tartışmaları muhakkak sağlıklı, sağduyulu,
geleceğe perspektif çizecek şekilde yapabiliriz diye düşünüyorum.
Bu vesileyle, tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyor
Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, gerek sizin şimdiki konuşmanız gerekse Sayın
Bostancının yerinden yaptığı üç dakikalık
konuşma içinde, benim konuşmamın sanki Osmanlıyı
reddeden bir konuşma gibi algılanmasına neden olacak
değerlendirmelerde bulundunuz.
BAŞKAN O şekilde düşünmeyin
Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama böyle,
algı böyle.
BAŞKAN Hayır. Yok.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Soralım
arkadaşlara. (CHP sıralarından alkışlar)
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Evet, algı
öyle.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Aynen öyle.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bizde böyle bir
algı yok.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Bir de bizim
tarafa sorun ya
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yani bu,
düzeltmeye muhtaç bir durum.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Aynen öyle
Sayın Başkan.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Engin Bey, bir de
bize sor bakayım.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Buraya
sorsana. Niye soruyorsun oraya?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bu, düzeltmeye
muhtaç bir durumdur. Yerimden ya da kürsüden cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
Böyle bir anlam yüklememeniz lazım.
Yalnız, sizin de ifadelerinizde sanki bir taraf da cumhuriyeti
reddediyormuş gibi bir algı oluşuyor, bu da doğru
değil.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, evet, tam
öyle.
BAŞKAN Cumhuriyet de bizim Osmanlı da
bizim Selçuklu da bizim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Tam öyle
Tam
öyle
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Türkiye
Cumhuriyeti yok sanki.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Benim için tam
öyle.
BAŞKAN Öyle değil işte.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- İstanbul Milletvekili Engin
Altayın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının
yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yani ben
şunu söyledim zaten, inkâr etmiyorum, lafı dolandırmıyorum,
diyorum ki: Kendisini çok da sevdiğim Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanının bu konularda, mesele eğer Selçuklu,
Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti ise, Sayın Başkan
bakımından Osmanlı bir özlem hâlinde, cumhuriyet ise neredeyse
bir teferruat gibi tutum ve uygulamaları bakımından.
Ben, buradan, bu sergiyi niye yaptın demedim.
Osmanlı sizin olduğu kadar bizim de; Osmanlı da 80 milyonun
Selçuklu da 80 milyonun
BAŞKAN Cumhuriyet de 80 milyonun.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
cumhuriyet ve
Atatürk de 80 milyonun, bunu söylüyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, aynen, doğru.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ve Meclis
Başkanımızın göreve geldiğinden bu yana, gerek
Meclisin açılışlarında yaptığı
konuşmalarda Mustafa Kemal Atatürkü özellikle zikretmemesinin bu konuda
bir ön yargı, bir tutum olarak bizce böyle bir algı oluşuyor.
Bunun altını çiziyorum, açıkça da söylüyorum ama bu
toprakların bize yurt edilmesinde kanı akan, Selçukluya da,
Osmanlıya da, bu cumhuriyeti kuranlara da minnet ve şükran duygularımı
ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Eyvallah. Eyvallah ama o algı da
doğru bir algı değil Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben öyle
algılıyorum.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Laiklikle
ilgili açıklamalarını unutmadık. Atatürk portresini de
indirdiniz muhalefet kulisinden, hâlâ asmadınız,
Asacağız. dediniz. Derdiniz ne Atatürkle anlamıyoruz.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım:
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Bölgesel Silahların Kontrolü,
Doğrulama ve Uygulamaya Yardım Merkezi (RACVIAC) Güvenlik
İşbirliği Merkezi tarafından 5-7 Haziran 2017 tarihlerinde
Bosna-Hersekin başkenti Saraybosnada düzenlenecek olan Güneydoğu
Avrupa Parlamentoları Savunma ve Güvenlik Komiteleri Temsilcileri
Yıllık Toplantısına katılması Genel Kurulun 30/5/2017
tarihli 98inci Birleşiminde kabul edilen heyeti oluşturmak üzere
siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimlere
ilişkin tezkeresi (3/1074)
6/6/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Bölgesel Silahların Kontrolü, Doğrulama ve
Uygulamaya Yardım Merkezi (RACVIAC) Güvenlik İşbirliği Merkezi
tarafından 5-7 Haziran 2017 tarihlerinde Bosna-Hersek'in başkenti
Saraybosna'da Güneydoğu Avrupa Parlamentoları Savunma ve Güvenlik
Komiteleri Temsilcileri Yıllık Toplantısına Türkiye Büyük
Millet Meclisinden bir heyetin katılması Genel Kurulun 30/5/2017
tarihli ve 98'inci Birleşiminde kabul edilmiştir.
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 2'nci maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere
siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel
Kurulun bilgilerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Ad ve
Soyad Seçim Çevresi
Mehmet Ali Pulcu İstanbul
Milletvekili
Mazlum Nurlu Manisa
Milletvekili
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, ayrı
ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlu ve 23 milletvekilinin, Bursa-Ankara arası Yüksek
Hızlı Tren Projesinin taahhüt edilen süre zarfında tamamlanamamasının
nedenleri ve inşaatında yaşanan aksaklıkların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/553)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bursa-Ankara arası Yüksek Hızlı Tren
Projesi'nin taahhüt edilen süre zarfında tamamlanamaması ve
inşaatında yaşanan aksaklıkların
araştırılıp yerinde tespiti amacıyla Anayasa'nın
98inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
2) Erkan Aydın (Bursa)
3) Ceyhun İrgil (Bursa)
4) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
5) Kazım Arslan (Denizli)
6) Mustafa Ali Balbay (İzmir)
7) Ali Yiğit (İzmir)
8) Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
9) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
10) Mahmut Tanal (İstanbul)
11) Kadim Durmaz (Tokat)
12) Şenal Sarıhan (Ankara)
13) Vecdi Gündoğdu (Kırklareli)
14) Dursun Çiçek (İstanbul)
15) Candan Yüceer (Tekirdağ)
16) Türabi Kayan (Kırklareli)
17) Orhan Sarıbal (Bursa)
18) Mazlum Nurlu (Manisa)
19) Gülay Yedekci (İstanbul)
20) Yakup Akkaya (İstanbul)
21) Akif Ekici (Gaziantep)
22) Muharrem Erkek (Çanakkale)
23) Haydar Akar (Kocaeli)
24) Ali Akyıldız (Sivas)
Genel Gerekçe:
Gelişmişlik düzeyi yüksek birçok ülkenin
yıllar önce önemini kavrayıp kullandığı demir
yollarının faydaları ortadadır. Türkiye, bu önemli
ulaşım aracını yıllarca elinin tersiyle itip kara yolu
taşımacılığının esiri olsa da son dönemlerde
olumlu gelişmeler olduğu da görülmektedir.
Temeli 23 Aralık 2012'de Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım, dönemin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ve dönemin Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç'ın katıldığı
törenle atılan Bursa-Bilecik-Ankara Yüksek Hızlı Tren
Projesi'nin 2016 yılı içinde bitirileceği dile
getirilmiştir.
Hükûmet tarafından yapılan
açıklamada, YHT'nin ülke ve bölge ekonomisi için ne kadar önemli
olduğuna vurgu yapılmış, projenin bir an önce bitirilmesi
konusunda bütün olanakların seferber edileceği belirtilmiştir.
Ancak, sevindirici olan bu gelişmelere
rağmen Yüksek Hızlı Tren Projesinin hem yapımı hem
güzergâhları konusunda bedeli ağır acemilikler
yaşandığı da gözlenmektedir.
Temel atma töreni büyük sevinç yaratan
Bursa-Bilecik-Ankara YHT Projesi maalesef bugün sadece tünellerinin bitirildiği
bir proje olarak kalmıştır. Törenle temeli atılan Balat
İstasyonu'nun da çürümeye terk edildiği görülmektedir.
Kaldı ki projenin Bursa-Yenişehir
etabı olan 75 kilometrelik kısmı için ayrılan 393 milyon
liranın tamamı tünellere harcanmış ancak yapımı
tamamlanan tünellere ilişkin de çarpıcı iddialar Bursa
kamuoyunun gündemindedir. Tünellerin açıldığı bölgelerin
projeye uygun olmadığı iddia edilmekte, bu iddialara aksi bir
yanıtın da verilmediği ortadadır. Projenin bir diğer
ayağı olan Yenişehir-Bilecik etabıyla ilgili de
çeşitli spekülasyonlar söz konusudur.
Son olarak, Bursa Valisi Münir Karaloğlu'nun
yaptığı açıklamayla projenin iflas ettiği ortaya
çıkmıştır.
Türkiye'nin dördüncü büyük kenti Bursa, aynı
zamanda otomotiv sektörünün de kalbi durumundadır. Gemlik ve Mudanya
Limanlarıyla dünyaya açılan bir konuma sahip olan Bursa'nın
bugüne kadar demir yoluyla buluşamaması da ayrıca
düşündürücüdür. Bu nedenledir ki yıllarca demir yollarının
kente uğramasını bekleyen Bursalılar, Yüksek
Hızlı Tren Projesiyle büyük bir sevinç yaşamış ancak
söz verilen tarih gelmesine rağmen projenin durmuş olması
kuşkulara yol açmaktadır.
Bu bağlamda, 23 Aralık 2012'de 3
bakanın katılımıyla temeli atılarak startı
verilen Bursa-Ankara Yüksek Hızlı Tren Projesi'nin hangi aşamada
olduğunun belirlenebilmesi, projenin bütünü için ayrılan ancak
tamamı tünel yapımında kullanılan ödeneklerle ilgili
iddiaların incelenmesi, ihmal varsa yetkililerin tespiti, yapımı
tamamlanan tünellerin konumu ve güzergâhla ilgili tercihlerin doğru olup
olmadığının araştırılabilmesi amacıyla
Anayasa'nın 98inci TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
2.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve 21
milletvekilinin, sanayi yangınlarının yarattığı
sıkıntıların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/554)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Günümüzde hızlı gelişen kalkınma
süreçlerine bağlı olarak büyük yatırımlarla birçok yeni
sanayi kuruluşu faaliyete geçmektedir. Her yıl bu sanayi
kuruluşlarının yüzlercesinde meydana gelen yangınlarda
azımsanamayacak sayıda maddi ve manevi kayıplar
yaşatmaktadır. Ülke ekonomisine büyük darbe vuran bu yangınlar
vuku bulduğu bölgedeki insanlara ve çalışanlara da büyük
tehlikeler yaratmaktadır.
Özellikle son dönemlerde sıkça basında da
yer alan, sanayi tesislerinde çeşitli nedenlerden kaynaklanan yangın
ve patlamalara dair haberler kamuoyunda da büyük üzüntü yaratmaya devam ediyor.
Sanayi bölgelerinde yaşanan yangınlar,
diğer yangın türlerine göre can ve mal riski açısından daha
büyük tehlikeler taşımaktadır.
Kocaelide Gebze, Körfez gibi büyük sanayinin
yoğun olduğu yerlerde sanayi yangınlarını söndürmeye
yönelik itfaiye teşkilatının bulunmaması hayati bir
eksikliktir. Özellikle TÜPRAŞ gibi ülkemizin en önemli petrokimya
tesisinin bulunduğu bir sanayi kentinde böyle bir riski göz ardı
etmemek ve gerekli önlemleri bir an önce almak gerekmektedir.
Ülkemizdeki en yoğun ve en büyük sanayi
kuruluşlarının olduğu Marmara Bölgesi deprem
kuşağı üzerinde yer almaktadır. Bu riskleri göz önünde
bulundurarak yaşanabilecek doğal bir felakette can ve mal
kayıplarını minimize etmek, gerekli önlemleri almak devletimizin
birincil görevleri arasında yer almaktadır.
Hafızalarımızdan silinmeyen 19
Ağustos 1999 depreminde Türkiye Petrol Rafinerileri AŞ'nin
İzmit'teki rafinerisinde başlayan yangın Kocaeli'de enkaz
altında kalanları kurtarma çalışmalarına büyük bir
tehdit oluşturmuştu. Günlerce süren yangın diğer 8 tanka
sıçramıştı. Yetkililer LPG tanklarının infilak
etmesinden korkuyordu ama ellerinde bu tip yangınlara müdahale edebilecek
teknik ve yeterli teçhizat yoktu. Böyle bir patlamada çevrede tek bir
canlının kalmayacağı belirtiliyordu. Yine, geçtiğimiz
haftalarda TÜPRAŞta ve kükürt fabrikasında meydana gelen yangın
yürekleri ağza getirmiştir.
Körfez, Dilovası, Gebze çevresinde irili
ufaklı çok sayıda parlayıcı ve yanıcı madde
üreten dolum tesisi bulunmaktadır. Bu yaşanan olaylar bize sanayi
bölgelerindeki kaza ve yangın riskinin kontrolünün ne denli önemli
olduğunu göstermektedir. Sanayi yangınlarında oluşan maddi
hasarlar ekonomik anlamda büyük kayıplar yaratmaktadır. Bu gibi
durumlarda yangın riskinin en aza indirilmesi için gerekli tedbirlerin
alınması büyük önem arz ediyor.
Bu bölgelerde meydana gelen sanayi
yangınlarının söndürülmesi İstanbul ve Kocaeli bölgesindeki
itfaiye teşkilatlarıyla yapılıyor. Çıkan
yangınlara zamanında müdahale edilemediği için yangınlar
büyüyor.
Birçok yanıcı ve patlayıcı hammaddeyi
bünyesinde barındıran bu fabrikalarda vuku bulan yangınlar büyük
patlamalara sebebiyet vermekte, günlerce, hatta haftalarca süren bu
yangınlar büyük maddi hasarlar yaratmaktadır.
Birçok riski bir arada barındıran bu
bölgede yoğun olarak yaşanan sanayi yangınlarının
yarattığı sıkıntıların tespit edilmesi ve
gerekli önlemlerin alınması adına, ileride yaşanabilecek
muhtemel can ve mal kayıplarının azaltılması için
gerekli çalışmaların yapılması adına sanayi
bölgelerindeki yangınların incelenmesi için Meclis
araştırma komisyonu kurulması ülkemiz ve milletimiz menfaatleri
adına önem arz etmektedir.
Anayasa'nın 98'inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
1) Haydar Akar (Kocaeli)
2) Kadim Durmaz (Tokat)
3) Erkan Aydın (Bursa)
4) Ceyhun İrgil (Bursa)
5) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
6) Kazım Arslan (Denizli)
7) Mustafa Ali Balbay (İzmir)
8) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
9) Ali Yiğit (İzmir)
10) Türabi Kayan (Kırklareli)
11) Orhan Sarıbal (Bursa)
12) Şenal Sarıhan (Ankara)
13) Mahmut Tanal (İstanbul)
14) Vecdi Gündoğdu (Kırklareli)
15) Dursun Çiçek (İstanbul)
16) Candan Yüceer (Tekirdağ)
17) Mazlum Nurlu (Manisa)
18) Gülay Yedekci (İstanbul)
19) Yakup Akkaya (İstanbul)
20) Akif Ekici (Gaziantep)
21) Muharrem Erkek (Çanakkale)
22) Ali Akyıldız (Sivas)
3.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz ve 24
milletvekilinin, Çanakkalede çalışan ve yapılması
planlanan termik santrallerin insan sağlığına ve çevreye
vereceği zararların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/555)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Dünyanın bütün gelişmiş ülkeleri,
halklarını zehirleyen başta kömür olmak üzere, fosil yakıta
dayalı teknolojilerden uzaklaşmaktalar. Pariste yapılan
İklim Zirvesi Konferansında, hukuken bağlayıcı olacak
anlaşma metninde küresel ortalama sıcaklık artış
limitinin 1,5 ila 2 derece arasında
sınırlandırılması konusunda anlaşma
sağlanmış ve Türkiye de bu anlaşmaya imza
atmıştır. Bu çerçevede, enerji arzı planlamalarında
önemli bir enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji potansiyeline sahip
Türkiye'nin, önümüzdeki on beş yıl içerisinde rüzgâr, güneş ve
jeotermal başta olmak üzere yenilenebilir enerjiyi öne çıkaran bir
enerji politikası izlemesi gerekmektedir.
İthal kömüre dayalı mevcut enerji
politikalarının maliyeti uzun vadede jeotermalden, güneşten,
rüzgârdan daha pahalıdır. Ülkemizde planlanan termik santrallerin
çevreye vereceği zararların bütün veçheleriyle
araştırılmadan hızla ÇED süreçlerinin tamamlanarak lisans
işlemlerinin yürütüldüğü görülmektedir.
İklim değişikliğinin
ekosistemler, insan da dâhil olmak üzere, tüm canlılar üzerinde giderek
artan etkilerinden korunmak için tedbirler almamız gerekirken, bütün
olumsuz etkileri önceden kurulan termik santral örnekleriyle ortada iken,
termik santrallerin yaygınlaştırılmaya
çalışıldığı bir süreçle ülke olarak
karşı karşıya bırakılıyoruz.
Yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızı
kullanmak ve bunu yaparken de tarımsal üretim potansiyelimizi
düşürmeyecek alanları kıymetlendirmemiz gerekmektedir. Oysa,
planlanan termik santraller nedeniyle tarımsal üretim
yaptığımız mevcut tarım alanları dahi uzun
dönemde üretim yapılamaz tarım dışı alanlara
dönüşme riskiyle karşı karşıyadır.
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununun 13üncü maddesi Mutlak tarım arazileri,
özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ve sulu tarım arazileri
tarımsal üretim amacı dışında kullanılamaz.,
yine 14üncü maddesi ise Büyük ovalarda bulunan tarım arazileri hiçbir
surette amacı dışında kullanılamaz. demektedir.
Çanakkalede ön lisans alan termik santrallerin
kurulu gücü 3.325 megavat, ön lisans başvurusunda bulunan termik
santrallerin kurulu gücü ise 4.392 megavat, ÇED süreci devam eden termik
santrallerin toplam kurulu gücünün de 4.720 megavat olması
planlanmaktadır.
Bu projelerin gerçekleşmesi durumunda Çanakkale
16.282 megavatlık termik santral kurulu gücüne ulaşacaktır.
Türkiyenin şu andaki kurulu kömür termik santrallerinin 15.087 megavat
olan gücünü bile geçmektedir. Yakın gelecekte Türkiyenin şu anda
73.147 megavat olan toplam kurulu gücünün yaklaşık yüzde 22'si tek
başına hem de ağırlıklı olarak ithal kömür
santralleri yoluyla Çanakkale'nin o güzelim coğrafyasına
yüklenecektir. 16.828 megavatlık kurulu güce sahip olacak bu 19 santralin
sadece 504 megavat kapasiteli 3 tanesi yerli kömür kullanacak, diğer 16
santral ise 16.324 megavatlık enerjiyi ithal kömürle üretecektir. Çanakkale,
bir ithal kömür cehennemine, Türkiye'nin kazan dairesine
dönüştürülecektir.
EPDK verilerine göre önümüzdeki yıllarda
Türkiye'de kurulacak olan ithal kömürle çalışacak termik santrallerin
kapasite bakımından yarısından fazlası da Çanakkale'ye
kurulacaktır.
Sadece tarım arazileri değil,
insanlarımız da bundan etkilenecek, Yatağan Termik Santralinin
onIarca kilometre çevresinde yarattığı tahribatın
fazlası Çanakkalemizde gerçekleşecektir.
Termik santrallerin iklim
değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının
artmasının yanında sağlık, iş gücü, tarımsal
verim kaybı gibi telafi edilemeyecek alternatif maliyetleri
olacaktır.
Çanakkale'de çalışan ve
yapılması planlanan termik santrallerin oluşturacağı
kirliliğin insan ve hayvan sağlığı üzerindeki
zararları, tarımsal üretim alanlarına ve üretim kapasitesine
etkileri, santrallerin derin deniz deşarjı nedeniyle deniz
canlıları üzerindeki zararları, doğal yaşam, yer
altı su rezervleri ve yer üstü su kaynaklarına olan etkilerinin tespit
edilerek alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Bülent Öz (Çanakkale)
2) Muharrem Erkek (Çanakkale)
3) Ceyhun İrgil (Bursa)
4) Erkan Aydın (Bursa)
5) Özgür Özel (Manisa)
6) Mustafa Hüsnü Bozkurt (Konya)
7) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
8) Kazım Arslan (Denizli)
9) Mustafa Ali Balbay (İzmir)
10) Şenal Sarıhan (Ankara)
11) Ali Yiğit (İzmir)
12) Dursun Çiçek (İstanbul)
13) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
14) Candan Yüceer (Tekirdağ)
15) Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
16) Mahmut Tanal (İstanbul)
17) Kadim Durmaz (Tokat)
18) Türabi Kayan (Kırklareli)
19) Orhan Sarıbal (Bursa)
20) Mazlum Nurlu (Manisa)
21) Gülay Yedekci (İstanbul)
22) Yakup Akkaya (İstanbul)
23) Akif Ekici (Gaziantep)
24) Haydar Akar (Kocaeli)
25) Vecdi Gündoğdu (Kırklareli)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım, oylarınıza
sunacağım.
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, İstanbul Milletvekili
Arzu Erdem ve arkadaşları tarafından, her tür gıda
israfı sorunun araştırılması, tüketimin kontrollü hâle
getirilmesi ve gereken önlemlerin alınması hususunda gerekli
çalışmaların yapılması amacıyla 25/5/2017
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7 Haziran
2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 7 Haziran 2017
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erhan
Usta
Samsun
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
25 Mayıs 2017 tarih, 2017/2257 sayıyla
TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz, İstanbul
Milletvekili Arzu Erdem ve arkadaşlarınca, her tür gıda
israfı sorununun araştırılması, tüketimin kontrollü
hâle getirilmesi ve gereken önlemlerin alınması hususunda gerekli
çalışmaların yapılması amacıyla verilen Meclis
araştırma önergesinin 7 Haziran 2017 Çarşamba günü (bugün) Genel
Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup
önerisi lehinde ilk söz İstanbul Milletvekili Arzu Erdeme aittir.
Buyurun Sayın Erdem. (MHP
sıralarından alkışlar)
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak her türlü gıda israfı sorununun
araştırılması, tüketiminin kontrollü hâle getirilmesi ve
gereken önlemlerin alınması hakkında vermiş olduğumuz
grup önerimiz üzerine söz almış bulunmaktayım. Ekranları
başında bizleri izleyen aziz Türk milletini, basın
mensuplarımızı ve Gazi Meclisimizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, idraki içerisinde
olduğumuz ramazan ayı ne mübarek bir aydır, ne ulvi bir
aydır, ne güzel bir aydır, her gün çocuklarımıza ve
çevremize özellikle ulviyetini anlatmaktayız ve iftarlarda buluşmak
üzere sözleşmekteyiz. İftarlarda özellikle üzerinde durduğumuz
konular, vatanımızı sevmek, milletimizi sevmek, bu anlamda
vatana, millete hayırlı hizmetlerde bulunmaktır; işte, her
birimizin şiarı da budur. Milliyetçi Hareket Partisinin birinci
ilkesi Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben. demektir. Bu anlamda da
milletimizin sorunlarının araştırılması, ülkenin
kalkınması için gerekli her tür adımın atılması
konusunda da çalışmaları yapıyoruz, yapmaya da devam
edeceğiz.
Gıda israfına gelince, özellikle ramazan
ayında her birimiz İsraf etmeyelim, tabağımıza
yiyeceğimiz kadar yemek alalım. deriz, hatta ve hatta küçük
çocuklara tabağı sünnetlemeyi öğretiriz çünkü çöpe giden her
yemek her birimizin aslında vicdanını acıtırken belki
yüz sene sonra, belki elli sene sonra büyük bir fakirlikle karşı
karşıya kalacağımızın da işaretidir. Bu
anlamda, özellikle gıda israfı Üretilen gıdaların
tüketilmeden çöpe gitmesi olarak da tanımlanmaktadır.
Gıda israfının Türkiye ve dünyaya
faturası gittikçe artmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumunun
verilerine göre, 18 milyon ton meyve ve sebze çöpe atılmaktadır.
Bakın, burası çok önemli: Ekmek nimettir. Dünyanın hiçbir
ülkesinde ekmeğe bizim ülkemizde verildiği kadar önem
verilmemektedir, ekmekle yemin edilmektedir. Her yıl 1,7 milyar ekmek çöpe
gitmektedir. Türkiyede mutfaklarda en çok tahıl ve tahıl ürünleri,
sonra sebze, sonra da bakliyat ve meyve tüketilmektedir. Bunların ise
yüzde 16sı hiç dokunulmadan çöpe gitmektedir.
Türkiye, dünyanın en büyük 4üncü sebze,
10uncu meyve üreticisidir. Dünyada bir yılda üretilen sebzenin yüzde
2,5u, meyvenin ise yüzde 2si Türkiyede üretilmektedir ancak ne yazık ki
çirkin gıdalar adı altında, tarladan rafa taşıma
esnasında iyi paketlenmediği için veya korunamadığı
için önemli bir bölümü henüz raflara gelmeden, henüz pazar tezgâhlarına
gelmeden çöpe gitmektedir. Yine, küçük çiftliklerde yeni teknolojilere ayak
uyduramayan, yetersiz insan kaynağıyla üretim yapan, eski nesillerin
verimsiz tarım uygulamalarından kaynaklanan kayıplarla birlikte,
sofralara gelene kadar toplam 2,4 milyon ton sebze, 880 bin ton meyve çöpe
gitmektedir. Bu miktar Orta Afrika ülkelerinin bir yıllık toplam
sebze üretimine denk gelmektedir.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) 842 milyon yetersiz
beslenen insan
ARZU ERDEM (Devamla) Değerli milletvekilleri,
yetersiz teknoloji yatırımları, az insan kaynağı,
belirsiz gıda kalitesi ve güvenlik standartları yüzünden de üretilen
gıda ürünlerinin yarısı tüketiciye ulaşmadan heba
olmaktadır. Bir yandan da nüfusun yüzde 99,5inin gıdaya
ulaşabildiği Türkiyede hem gıda güvenliği bir sorun
olmadığı için hem de artan tüketim gücüyle iş yeri, otel,
üniversite, yurt ve ev mutfaklarında gıda israf edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, hepimizin
evlatları var, Yemeğinizi bitirmezseniz arkandan ağlar.
diyerek evlatlarımızı büyütüyoruz. Tabaklarında yemek
bırakmasınlar diye çabalarımızın öncelikli sebebi
elbette ki çocuklarımızın yemeğini tam yemesi ve
sağlıklı büyümesidir ve ayrıca millî servetin de çöpe
gitmemesidir.
Bizler ekmeğin karneyle
alındığı bir dönemden geçen evlatlarız. Artık,
ekmek karneyle alınmıyor. Günümüzde istediğimiz kadar
gıdaya ulaşabiliyoruz ve kolaylıkla ulaşıyoruz. O
kadar rahat ulaşabiliyoruz ki ülkemizde üretilen ekmeğin yüzde 5,4ü
çöpe gitmektedir. Bu da günde 4,9 milyon adet ekmeğe tekabül etmektedir.
Ne yazık ki bu durum, bir önceki neslin israfı önleme
çabalarını etkisiz hâle getirmektedir.
Hem hızlı tüketiyoruz hem hızlı
yaşıyoruz. Artık meyve sebzeyi manavdan, eti kasaptan,
ekmeği fırından almak yerine toplu marketlerde ne kadar hızlı
alabiliriz diye düşünüyoruz, haftalık toplu
alışverişler yapıyoruz. Böylelikle, en kaliteli ürünün en
ucuza alınabileceği sanılmakta fakat toplu yapılan
alışverişler sonucunda alınanların hepsi -her birimiz
de bunu biliyoruz- tüketilemediği için çöpe gitmekte, buzdolabında
unutulmakta, yeteri kadar değerlendirilememekte. Türkiye Esnaf ve
Sanatkârları Konfederasyonu verilerine göre, ülkemizde 300 gram üzerinden
günlük olarak yaklaşık 85 milyon ekmek üretilmekte, 79 milyon civarında
da ekmek tüketimi gerçekleşmektedir. Geriye kalan 6 milyon ekmek 2013
senesine kadar çöpe gidiyordu. Bakın, burada yapılanı
söylüyorum. Yani iktidar partisi, evet, bu konuyla ilgili 2013 senesinde bir
adım attı ancak bu adım yeterli midir, her birinizin burada
takdirine sunuyorum. Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü
tarafından yürütülen Ekmek İsrafını Önleme
Kampanyasıyla günde 1 milyon 50 bin ekmek çöpe atılmaktan
kurtulmuştur lakin bu yeterli değildir. Hâlihazırda bugün 4
milyon 900 bin ekmek çöpe atılıyor.
Türkiye, hububat sezonuna tarihin en düşük
stoklarıyla girerken İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli gibi büyük
şehirlerin de aralarında bulunduğu birçok ilde tüm hanelerin
temel gıdası olan ekmeğe yüzde 25i bulan zamlar
yapılmıştır. Hububat sezonuna da tarihin en düşük stoklarıyla
giren ülkemizin daha çok tasarruf etmesi gerekmektedir. Böylece, hem zam
yapılmasına gerek kalmayacaktır hem de ülke bütçesine katkı
sağlanmış olunacaktır.
Açlıktan insanların hayatlarını
kaybettiği bir dünyada, özellikle İslam dininde de yasaklanan
israfın ülkemizde çok yüksek seviyelere
ulaştığını her birimizin görüp kaygı duyması
gerekiyor. Bu hususta ciddi çalışmalar yapılmalı ve acilen
harekete geçilmelidir. Özellikle idrak etmiş olduğumuz ramazan
ayı içerisinde, gelin, hep birlikte buna karar verelim ve
araştırmalar yapalım. Gıdalar neden çöpe
atılıyor? Hangi gıdalar çöpe atılıyor? Dünyada
örnekleri nasıl? Atılması gereken ya da atılmaması
gereken gıdalar nasıl değerlendiriliyor? Bunların acaba
geri dönüşümü yapılabilir mi?
Fakir milletimize özellikle
Bakın, bir teyze
vardı -hepimiz mutlaka hatırlayacağız bunu ve her birimizin
vicdanını da sızlattığını ben
düşünüyorum- bir çöp bidonunun önünde, poşetin içinden sebzeleri
ayıklıyordu ve bunları evine götürüyordu.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Fakirlik kalmadı,
öyle mi!
ARZU ERDEM (Devamla) Bu sadece İstanbulda
değil, ülkemizin her yerinde, her ilinde bununla ilgili
vicdanımızı sızlatan, özellikle pazarların akşam
saatinde, tezgâhların altında bulunan ezilmemiş domatesleri
eziklerin arasından ayıklamaya çalışan insanları ne
olur her birimiz hatırlayalım. Bu anlamda, üzerimize düşen çok
basit: Bunların tespitini yaptıktan sonra gerekli tedbirlerin
alınması için milletimizin aydınlatılması,
milletimizin yönlendirilmesi. Küçüklükten itibaren müfredat derslerine bile
dâhil edilebilecek olan bir derstir aslında israfın önlenmesi. Çok
basit bir şey.
Gelin, burada, siyasi bir refleksle buna
hayır demeyin. Gelin, burada, bu araştırma önergesine
muhalefet partisinin verdiği bir araştırma önergesi gözüyle bakmayın.
Bakın, bu, milletin sorunu. Bu milletin sorununa karşılık
iktidar partisi eğer buna siyasi bir refleksle Bu sorunu muhalefet
partisi getirdi. deyip hayır diyecekse, bu belki sizin muhalefet
partisine karşı kazanacağınız küçücük bir zafer olarak
karnenize yazılacaktır nezdinizde ama bilin ki toplumun
vicdanında, milletin vicdanında bu konuda kocaman bir eksi
alacaksınız.
Bu anlamda, gelin, hep birlikte el ele verelim,
gerektiği yerde evet demesini bilelim ve özellikle Araf Suresi 31inci
ayetin mealinin ne dediğini tekrar hatırlayalım birlikte: Ey
âdemoğulları, her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin.
Yiyin, için fakat israf etmeyin çünkü Allah israf edenleri sevmez.
Bu gerekçeler doğrultusunda, her tür gıda
israfı sorununun araştırılması, kontrolsüz tüketimin
kontrollü hâle getirilmesi ve gereken önlemlerin alınması hususunda
gerekli çalışmaların yapılması için Meclis
araştırması açılmasını tekrar tekrar buradan dile
getiriyorum ve bu konuda desteklerinizi bekliyorum.
Her birinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önerinin aleyhinde ilk söz, Konya Milletvekili
Hacı Ahmet Özdemire aittir.
Buyurun Sayın Özdemir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) Sayın
Başkanım, kıymetli milletvekilleri; Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ey, hanlar hanını halk eden hancı,
Bir yudum aşkınla doğdu bu
sancı.
Ey, fakir ekmeği, mümin inancı,
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
diyordu Abdurrahim Karakoç bir şiirinde.
Vefatının 5inci seneidevriyesi, kendisi
bu uzun yolculuğun bir başka evresinde yoluna devam ediyor, bizler de
bu uzun insanlık yolunda kaynakları israf etmeden kullanma yolunda
gayretlerimizi, çabalarımızı sürdürüyoruz.
İsraf, elbette dinimizce haramdır ve
herkesçe de haram olduğu kabul edilmiş bir olgudur ama yine,
dinimizce, bizim tayyibât yani helal ama aynı zamanda kaliteli
yiyeceklerle beslenmemiz de bize emredilmiştir. Üstelik, Hazreti
Peygamber, ırmağın kenarında bile abdest
alındığında, suyu iktisatlı kullanmayı da
ayrıca bizlere tavsiye eden bir öğretiyi bizlere duyurmuştur.
Bugün Japonların veya Çinlilerin bir sözü olarak söyleniyor. Dünya bize
çocuklarımızın emanetidir. Onun için kaynakları mümkün
mertebe israf etmeden kullanmalıyız. Ben özellikle öneriyi takdim
eden parti grubuna ve milletvekilimize teşekkür ediyorum.
Bir ara ekmekle alakalı bir yazı kaleme
almıştım, yayımlanmıştı da bu yazı. Bu
ekmekle alakalı yazımdan bir pasajı sizlerle paylaşmak
istiyorum. Orta yaşlarındaki bizim nesil, İstiklal Harbini
yaşayan büyüklerinden açlık hikâyeleri dinleyerek büyümüştür.
Şimdi düşünüyorum da ekmeği çoğaltmak için hamura
katılan ezilmiş süpürge otu tohumlarını ve -affedersiniz-
hayvan dışkılarındaki hazmedilmemiş arpa tanelerini
devşiren esir Yunan askerlerinin hikâyeleri benim çocuk muhayyilemde derin
izler bırakmış olmalı.
Onun için süpürge otu tohumu katılmış
hamurun kızgın sacdaki cızırtısı, sanki
görmüşüm gibi, âdeta kulaklarımda yankılanır da o
kızgın saca inat içim üşür. Ve yine onun için olsa gerek, ekmeğin
nasıl olup da bayatlatıldığını; hadi
bayatladı, nasıl olup da çöpe atıldığını
anlamaya çalışır ve bu tür haberlere rastlayınca
yüreğimin cız etmesine mani olamam. Onun için hâlâ kazara
düşürdüğüm bir lokmacık ekmeği bile yerden büyük bir
suçluluk duygusuyla kaldırıp öperek başıma koyarım
çünkü onlar bize böyle öğretmişlerdi. Ekmek, o çilekeş
büyüklerimizin dilinde nanıazizdi, mübarek nimetti. Belki de daha sonra
öğreneceğim Ekmeğe hürmet ediniz. hadisişerifinde ifade
buyrulan o yüce sırra, o büyük ve bu dünyaya ait değilmişçesine
yaşayan insanlar çok acı tecrübelerden sonra
ulaşmışlardı. Bunlar öyle tecrübelerdi ki onlar bu sayede
bizim gibilerin bir ömürlük tahsil sonucu elde etmediği, edemediği ve
galiba edemeyeceği bir tür bilgeliğe
ulaşmışlardı. Bizim, ihtişamlı ve halk
deyişiyle bir eli yağda, bir eli balda uzun tarihî asırlardan
sonra biraz da şartların zorlamasıyla
karşılaştığımız açlık vakası
20nci ve 21inci asrın en büyük belası olup çıktı. Bir
yanda açların lügatine asla girmemiş ve hiç girmeyecek obezite
sorunu, öte yanda kemiğin üstüne deriden elbise giydirilmiş,
karnı -obezite hastalarına nispet- yediği için değil
yemediği için şişmiş insanlar ve belki de en
acısı, insanlığın bu dramından ve açlıktan
ekmek yiyen sağlık, açlıkla mücadele, açlara yardım
örgütlerinin, küresel şebekelerin vurdumduymazlığı. Örgütün
aynı zamanda şebeke anlamına gelmesi sizce de ilginç
değil midir? Samimiyetle çalışanları bir yana, daha
adını bile bilmediğimiz nice kuruluştan geçimlerini temin
edenler açlıktan beslenmiyor da ne yapıyorlar?
Belki de bu açlıktan ekmek yiyen kesimin en
masumu basın-yayın ve medya mensuplarıdır. Fakat onlardan
birisi kendisine yöneltilen eleştirilere daha fazla tahammül edemeyerek
vicdan azabı çektiğini itiraf etmek zorunda kalmıştı.
Zira, yanı başında ölümü bekleyen aç çocuğa yardım
etmek yerine ölen çocuğun cesediyle kendisine iyi bir ziyafet çekmek
isteyen yırtıcı akbabanın bekleyişini
fotoğraflamayı tercih etmişti. Gazetecimiz muhtemelen bir
öğün önce biraz fazla kaçırmıştı yani gereğinden
fazla yemişti. İsterseniz buna bir de göz çukuruna sineklerin
üşüştüğü, bir deri bir kemik kalmış annesinin
buruş kırış memesinden sütünü değil, âdeta
iliğini emen, kanını, canını çeken çocukların
fotoğraflarını ekleyin de açlık neymiş anlamaya
çalışın.
Umursamazca Ne yapabiliriz? demek
kolaycılıktır. Bir şeyler yapmak lazım. Hükûmet, bu
konuda devlet olarak, devleti yöneten kurum olarak gerekli tedbirleri
alıyor, almaya devam ediyor ama bunların yetersiz olduğu da az
önce söz verilen bir önceki hatibin konuşmalarından
anlaşılıyor. Bu anlamda biz gayretlerimizi,
çabalarımızı sürdürüyoruz. Bunun bir Meclis
araştırması açılmasına değecek bir husus henüz
olmadığı kanaatindeyiz yani bıçak kemiğe
dayanmış değildir, çalışmalar sürmektedir,
halkımızın duyarlılığı gün geçtikçe
artmaktadır, daha da iyi bir noktaya gelecektir inşallah.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi
lehinde ikinci söz Bolu Milletvekili Tanju Özcana aittir.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Benden önceki hatibin kaldığı yerden
devam ederek konuşmama başlamak istiyorum. Henüz bu konuda
bıçak kemiğe dayanmış değil. dedi değerli hatip.
Bugün Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun sunduğu bu araştırma
önergesiyle ilgili bir çalışma yapsaydınız
bıçağın kemiğe çoktan dayandığını fark
etmiş olurdunuz. 214 milyar TL israf, 214 milyar lira. Şimdi,
Türkiyede bir kesim devriiktidarınızda israf için
yarışıyor, Türkiyedeki geniş bir kesim de çöplükten ekmek
ve aş arayışında. Türkiyedeki milyonlarca emekli,
milyonlarca asgari ücretli çalışan açlık sınırı
altında yaşıyor. AKP Gruba adına konuşan değerli
hatip de diyor ki: Henüz bıçak kemiğe dayanmış
değil. Bıçak kemiğe dayanmadıysa bu
yaşadığımız tablo nedir? Bunun bir izahını
yapmak lazım.
Değerli AKP milletvekilleri, ramazan ayı
münasebetiyle bir hatırlatma yaparak devam etmek istiyorum. İsraf
haram, iktisat sünnet; bunu hatırlatmak istiyorum. İsrafı
açık olarak Kuranı Kerimde haram olarak tanımlamış,
Yüce Allah. Ancak siz bunun ya farkında değilsiniz ya da çok önemli
bir mesele olarak görmüyorsunuz. Sayın milletvekilleri, israf konusu
aslında bütün dünyanın meselesi, bütün dünyada
tartışılıyor. İsrafın önüne geçmek için
Batılı ülkeler yasal düzenlemeler yapmaya başladı. Ama bu
konuda sizden hiçbir hareket yok ve şunu da üzülerek söylüyorum:
Türkiyede israf her geçen gün artıyor. Devriiktidarınızda israf
her geçen gün artıyor.
Mesela benden önce konuşan hatiplerin
girmediği bir konuya girmek istiyorum ben; kamudaki israf meselesi.
Bakın, belediyeler, il özel idareleri, kamu kuruluşları hizmet
alımı yoluyla israfın hızlı bir şekilde önünü
açıyorlar. Bilmiyorum ilginizi çekiyor mu? Turizm sektöründe ciddi bir
israf söz konusu. Bu konuya el atmamız lazım. Her şey dâhil
sistemine bir sınırlama getirmek lazım. İsrafla ilgili
ciddi bir denetim getirmek lazım. Tabii israf deyince şu kamudaki
israfı biraz daha açalım. İmam-cemaat ilişkisi gibi. Kamu
yöneticileri, ülkemizi yönetenler israf konusunda herhangi bir kaygı
duymadıkları için maalesef Türkiyede israfın hızlı
bir şekilde arttığını görüyoruz. Mesela hoşunuza
gitmeyecek biliyorum ama şu saraydaki israf konusunu konuşmamız
lazım. Türkiyede iki tane ordu var; birincisi millî ordu, biri
sarayın ordusu. Koruma ordusundan bahsediyorum. Sayın
milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanının gittiği her
yere ne kadar harcama yapılıyor biliyor musunuz, kaç kişiyle
gittiğini hiç takip ettiniz mi, kaç araçla gittiğini hiç takip
ettiniz mi? Koruma ordusuyla gidiyor. Sayın
Cumhurbaşkanının sarayda oturduğu her gün Türkiye Cumhuriyeti
için en büyük tasarruf. Kaç bin kişiyle gidiyor, bir baktınız
mı buna? İsrafın en büyüğü sarayda yapılıyor
Türkiyede. Tabii, saraydaki bu israfı gören belediyeler, il özel
idareleri, kamu kuruluşları, onlar da maalesef geri kalmıyorlar.
Türkiyede 130 bin makam aracı var değerli milletvekilleri. Herhâlde
bunun birkaç bini saraya aittir, onun da altını çizmek lazım ama
130 bin makam aracı var. İlçelerde müdürlerin makam araçları
var. Evi ile müdürlük arasındaki mesafe 200 metre, makam aracıyla
gidiyor. Bundan daha büyük israf olur mu sayın milletvekilleri?
Sayın milletvekilleri, tabii, Türkiyede
kamudaki israfı biz net olarak da ölçümleyemiyoruz. Niye ölçümleyemiyoruz?
Sayıştay denen bir yüksek mahkeme var, sadece adı var,
devriiktidarınızda her geçen gün işlevsiz hâle getirdiniz,
Sayıştay artık kamuda denetim yapamaz hâle geldi,
yaptırılamaz hâle geldi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Kapatalım.
TANJU ÖZCAN (Devamla) Dolayısıyla
artık kamudaki israfın boyutlarını inceleyen tarafsız
ve bağımsız bir makam olmadığı için
anlayamıyoruz bile, ortaya bile çıkartamıyoruz. O anlamda bu
bölümle ilgili şunu açıklıkla söylemeliyim: Kamuda israf
bitmediği sürece Türkiyede israf da bitmez. (CHP sıralarından
alkışlar) Kamuda israfın bitmesi lazım ama kamuda israfı
tabii, Sayın Cumhurbaşkanının makam aracını Güney
Amerikaya uçakla taşımakla bitiremeyiz diye düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, ben bu konunun çok
ilginizi çekmediğini düşünüyorum, bu konuyla ilgili söyleyeceklerim
bunlar. MHP sözcüsü az önce güzel bir şey söyledi Ya, bir muhalefet
partisinin de bir önerisini kabul edin. dedi. Bakın, MHP Grubu size çok
kritik konularda çok yardımcı oldu yakın zamanda, biraz
vefalı olun.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Olmazlar, olmazlar.
TANJU ÖZCAN (Devamla) Biraz vefalı olun, en
azından bu konuda bu talebi geri çevirmeyin, 214 milyar TLden
bahsediyoruz, eski parayla katrilyon lira, biraz vicdana gelin şu mübarek
günde, bari buna evet deyin; araştıralım, yasal önlemleri
alalım. Bu konuda ben size çağrıda bulunuyorum çok umutlu
olmamakla birlikte ama ilginizi çekecek başka bir konuya girmek istiyorum
bu vesileyle, FETÖyle mücadele süreci, daha doğrusu, FETÖyle mücadele
etmeme süreci. Yaşanan tiyatroyu hepimiz görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, AKP Grubuna söylüyorum,
siz ya kandırılmaya devam ediyorsunuz ya da hiç kandırılmadınız,
milleti yıllardır kandırıyorsunuz. Ya, böyle mücadele mi
olur FETÖyle? Şimdi, bu askerler yargılanıyor, darbeciler
değil mi? Darbeciler bile ifadelerinde şunu söylüyor: Kardeşim,
tamam, biz darbeyi yaptık da askerî kanat biziz de bunun sivil kanadı
nerede? Yurtta sulh konseyinin sivil kanadı, siyasi ayağı
nerede, bu sorunun cevabı bulunamadı. Sonra bizim Genel
Başkanımız çıkıyor Kontrollü darbe miydi bu darbe
girişimi? diye sorduğunda tüyleriniz diken diken oluyor.
Dünyanın neresinde siyasi ayağı olmadan bir darbe girişimi
yapılmış, var mı bunun bir örneği?
Şimdi, darbeden sonra bir grup milletvekili
Sayın Fikri Işıkla görüştük, bize dedi ki: Eğer
darbe gerçekleşseydi müsteşar olacak belli, genel müdür olacak belli
-hatta birkaç tane de isim verdi- darbeyi yapan askerler belli. Peki, ama bu
darbe başarılı olsaydı kimler bakan olacaktı, kimler
başbakan olacaktı, kim cumhurbaşkanı olacaktı bu
ülkede? Bu niye belli değil? Var elinizde bu bilgiler ama
açıklamıyorsunuz; açıklamıyorsunuz, muhtemelen ucu size
dokunacak diye açıklamıyorsunuz. Bakın, bu süreç öyle bir hâle
geldi ki FETÖyle mücadeleden çıktı tamamen. Bir, gerçekten FETÖnün
kandırdıklarıyla mücadeleye döndü. İkincisi de muhaliflerle
mücadeleye döndü.
FETÖnün gerçekten kandırdığı
kimler, isterseniz bir kafa yoralım buna. Ben, FETÖnün
yapısını bilmeden, iyi niyetli insanlardan oluştuğunu
düşünerek kurban bağışı yapan insanların
gerçekten kandırıldığını düşünüyorum.
Bunların bankasına para yatıranların önemli bir
kısmının gerçekten kandırıldığını
düşünüyorum. Bunların okullarına çocuklarını
gönderenlerin gerçekten kandırıldığını
düşünüyorum. Peki, okullarına çocuk gönderdi, bankasına para
yatırdı, bunlar FETÖcü de bu bankanın açılma iznini
verenlerin, bu okulların açılma iznini verenlerin FETÖyle hiçbir
alakası yok mu? Onlar FETÖyle mücadele ediyor, diğerleri FETÖcü
oldu. Bunun izahı yok.
Bakın, artık öyle bir akıl
tutulması yaşıyoruz ki FETÖye 2010 yılında FETÖ
diyen gazeteye, Sözcü gazetesine operasyon yapıyorsunuz FETÖyle bağlantılı
diye. Kadri Gürsel tutuklanıyor, tutuklanma gerekçesi ne? Telefonunda
byLock yüklü olanlarla irtibat kurmuş. Bundan dolayı
tutuklanıyor.
Sayın milletvekilleri, milyonlarca
vatandaş, bu tutuklama gerekçesiyse tutuklanmayla karşı
karşıya çünkü milyonlarca vatandaş sizleri arıyor. Biz
biliyoruz ki -herkes biliyor- sizin içinizde telefonunda byLock yüklü olanlar
var. Eğer bu tutuklama gerekçesiyse milyonlarca vatandaş tutuklanma
tehlikesiyle karşı karşıya. Ben bu gerekçeyi gördükten
sonra -içinizde çok sevdiğim AKP milletvekilleri var ama- korkudan
hiçbirinizi arayamaz hâle geldim çünkü telefonunda byLock olanla irtibat
kurmak, aramak, konuşmak tutuklama gerekçesiyse artık bundan sonra
başımıza Türkiyede neler gelir bilinmez. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, FETÖnün siyasi ayağıyla
ilgili size bir ipucu vereyim.
BAŞKAN Sayın Özcan, bakın, bütün
milletvekillerini itham ediyorsunuz.
TANJU ÖZCAN (Devamla) Tamam. Başka bir konuya
geliyorum.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Bu ne
saygısızlık!
BAŞKAN - Bildiğiniz isim varsa
açıklayın yoksa da böyle bütün herkesi itham edecek durumda
değilsiniz, kusura bakmayın.
TANJU ÖZCAN (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, siyasi ayakla ilgili size bir ipucu
vereyim: Bakın Siyasi ayağı sorgulayalım. diyoruz, ya
çıkıp deyin ki: Siyasi ayak yok bu işin içinde. ya da
söylediklerimize kulak verin.
Bakın, damatlar konuşmaya
başladı Türkiyede. Bülent Arınçın damadı
Bülent
Arınç kim? Bu partinin kurucusu. Bülent Arınçın damadı
gözaltına alındı, Nasıl girdin bu yapıya? diyorlar,
diyor ki: Kayınpederim telkinde bulundu bana.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Yok, yok, öyle bir
şey yok.
TANJU ÖZCAN (Devamla) Siz siyasi ayağı
arıyorsunuz, değil mi?
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Yok, yok, Özcan Bey,
öyle bir şey söylemedi.
TANJU ÖZCAN (Devamla) Niye o zaman Bülent
Arınçın üzerine gidemiyorsunuz? Bakın, damatlar eğer
itirafçı olmaya başladıysa burada büyük tehlike var demektir.
Sürem bitiyor, bir dakika verecek misiniz Sayın
Başkan? Tamamlamak istiyorum.
BAŞKAN Tamamlayın siz, tamamlayın.
TANJU ÖZCAN (Devamla) Bakın, damat daha ne
desin? Damat açıkça söylüyor Kayınpederim telkinde bulundu, Bunlara
yanaş. dedi. diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TANJU ÖZCAN (Devamla) Kimdir peki?
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Yok öyle bir şey
kardeşim, yok, yok.
TANJU ÖZCAN (Devamla) Bu ifadelerin hepsi
basına yansıdı, herkes bunu okuyabilir.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Herkes hür
aklıyla
.
BAŞKAN Bir dakika verdim, tamamlayın.
TANJU ÖZCAN (Devamla) Sayın milletvekilleri,
vallahi, ben damadın yalancısıyım. Bir damat daha fazla ne
söylesin kayınpederiyle ilgili?
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Nerede söyledi?
TANJU ÖZCAN (Devamla) Bir damat sorgu ifadesinde
diyor ki: Kayınpederim telkinde bulundu bana bu yapıya yanaşmam
için. Kayınpeder nerede? Kayınpeder dışarıda. AKP
nerede? Siyasi ayağın üzerine gidiyor.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Aklı yok
muymuş onun?
TANJU ÖZCAN (Devamla) Arkadaşlar,
yapmayın, ya siyasi ayağın üzerine adam gibi gidin ya da
çıkın deyin ki: Bu darbe girişiminin arkasında siyasi ayak
yoktur. Bunu söylerseniz size kargalar bile gülecek, kendi
vicdanlarınızda bile kendinizi aklayamayacaksınız. Böyle
bir mücadele anlayışı olmaz, tekrar ediyorum.
Ha, bundan sonra şu çağrıda da
bulunayım: Damatlara dikkat. Herkes yurt dışına falan
giderken damadını yanında götürsün. Benim tavsiyem bu.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, hatip, grubumuza İçinizde byLockçu olanlar var, aramaktan
korkuyorum. gibi saçma sapan şeyler söyledi.
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) Efendim, saçma sapan diyor.
BAŞKAN İki dakika süre veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Verdi zaten,
saçma sapan dedi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Verdi zaten, saçma sapan
derken verdi.
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun, Bolu Milletvekili Tanju Özcanın MHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; her zamanki gibi cafcaflı bir
konuşmayı sayın hatipten dinledik, cafcaflı; her
konuşması böyle, renkli. Var. diyor. Sayın hatip, çık
açıkla bakalım, kim var? Böyle ortaya laf atmakla konuşulmaz,
çıkıp konuşacaksın, yoksa müfterisin, müfterisin. Böyle bir
şey olamaz değerli arkadaşlar, ortaya laf at, ortalık
bayram olsun. Varsa bildikleriniz söyleyin. Kim kardeşim, çıkıp
söyle, ortaya laf atmakla olmaz. Bunlar doğru şeyler değil,
kendisini müfteri ilan ediyorum, olmayan şeyleri ifade edemez.
Bir diğeri: Saray, saray, saray; saray
değil arkadaşlar ismi, külliyedir. Türkiye Cumhuriyetinde bir tane
ordu vardır, Türk Silahlı Kuvvetleridir, başka bir ordu yoktur.
Sanki, Sayın Genel Başkanımız ve
Cumhurbaşkanımızdan önce cumhurbaşkanlarının
korumaları yokmuş, onların hiç makam arabası yokmuş,
onlar hiç oldukları yerin dışına çıkmıyorlarmış
da şimdiki Cumhurbaşkanına makam aracı tahsis edilmiş,
korumalar tahsis edilmiş; farklı noktalara yurt içerisinde
gideceği, yapacağı çalışmalarda korumaları ona eşlik
ediyormuş, daha öncekilerde böyle bir şey yokmuş sanki.
Arkadaşlar, devletin başı; daha önce
cumhurbaşkanlarına hangi imkânlar, olanaklar
tanınmışsa şu anki Cumhurbaşkanımıza da
aynı olanaklar tanınmıştır.
Siyasi ayak diyor, Başarılı olsa
kim bakan olacaktı? diyor. Herhâlde bizi devirdikten sonra getirip de
bizden bakan yapmayacaklardı. 17-25ten sonra kanallarının
kapatılmaması için ortaya çıkanlar, o kanallarda boy
gösterenler, devlet onların gazetelerinin üzerine gidip onları
kapatıyorken kapatılmaması için canhıraş bir
şekilde mücadele edenler herhâlde bakan olacaktı, ben başka
birisini göremiyorum; siyasi ayağı orada arayın bence, bak
siyasi ayak orada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun Sayın Özcan.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Efendim, hangisini söyleyeyim
bilmiyorum ama...
BAŞKAN Bir tanesini söyle.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Müfteri dedi her şeyden
önce.
BAŞKAN Yalnız, az önce
konuşmanızın başında güzel bir şey söylediniz, bu
mübarek günde herkesi vicdana davet ettiniz; lütfen, vicdana davet ediyoruz
herkesi.
Buyurun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bir kez daha davet et, bir
kez daha davet et.
2.- Bolu Milletvekili Tanju Özcanın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
TANJU ÖZCAN (Bolu) Sayın Başkan, o zaman
bir kez daha davet ediyorum ben herkesi vicdana mübarek ay vesilesiyle, mübarek
günler vesilesiyle.
Sayın milletvekilleri, benim söylediğim
şuydu: Sözcü gazetesi yazarı Kadri Gürselin tutuklanma gerekçesini
söyledim, telefonunda byLock bulunanlarla irtibat kurduğu için.
Şimdi, kimin telefonunda byLock bulunuyor, kimin byLock bulunmuyor, bu
konu hâlâ netleşmediği için ve MİTin muhtelif raporları
sürekli kamuoyuna çıktığı
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ya, getir şu
raporu buraya, getir şu muhtelif raporu görelim ya.
TANJU ÖZCAN (Devamla) -
ve birçok milletvekilinin
telefonunda böyle kayıtlar olduğu yönündeki iddiaları ben
gündeme getirdim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Getir şu
raporu, belki sende var byLock. Getir buraya raporu.
TANJU ÖZCAN (Devamla) - Şimdi, MİT bana
bağlı olsa Sayın Muş, ben bunu çoktan açıklardım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) O zaman muhtelif
demeyeceksin.
TANJU ÖZCAN (Devamla) - Ama, MİTin kendisi,
MİTin bağlı olduğu kişiler ve kurumlar bu
açıklamayı yapmaktan imtina ediyor. Ben size söyleyeyim bunlar CHPli
olsa veya diğer muhalefet partilerinin milletvekilleri olsa 10 kez
açıklardı, davulla zurnayla açıklardı. Niye
açıklanmıyor?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Olmayan neyini
açıklayacağız?
TANJU ÖZCAN (Devamla) - Ben size bir soru sordum:
Ya, bu darbe girişiminin siyasi ayağı var mı, yok mu, var
mı, yok mu?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Söyledim
ayağını.
TANJU ÖZCAN (Devamla) - Bak, müsteşar belli,
genel müdür belli de bakan olacaklar kimler? Bunlar muhalefet partilerine
mensup olsaydı Sayın Cumhurbaşkanı bunu davulla zurnayla
açıklardı çoktan, meydanlarda açıklardı.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Kanallarda boy
gösterenleri yapacaklardı.
TANJU ÖZCAN (Devamla) - Nerede bu siyasi ayak,
nerede bu siyasi ayak? Bak, Bülent Arınçın damadının sorgu
ifadelerini burada anlattım, Kayınpederim bana telkinde bulundu.
diyor. Ya, AKPnin 3 adamından bir tanesi, 3 adamından bir tanesi,
hâlâ ortaya çıkmıyor, neden üzerine gidilmiyor? Bakın,
Sayın Davutoğluyla, Sayın Gülle ilgili de bir
sıkıntılarınız var. Bu
sıkıntıların ne olduğunu da kamuoyuna açıklamak
zorundasınız.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ne
sıkıntımız var?
TANJU ÖZCAN (Devamla) - FETÖyle ilgileri
olduğunu mu düşünüyorsunuz, parti içi çekişmeden dolayı
mı böyle sıkıntılar var? Bunlar da açıklanmaya muhtaç.
Az önce söyledim, Sayın Bakana, Fikri Işıka biz CHPli birkaç
milletvekili gittik, Fikri Bey bunları söyledi, önümüzdeki aylarda bu
siyasi ayağın açıklanacağını da söyledi. Nerede
bu siyasi ayak? Bu darbe başarılı olsaydı, yurtta sulh
konseyinin sivil üyeleri, siyasetçi üyeleri kimlerdi, ben bunun
cevabını millet adına istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Teşekkür ederiz, biz de
istiyoruz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun, Bolu Milletvekili Tanju Özcanın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bakın,
ısrarla
Ahmet Davutoğlu partimizin Genel
Başkanlığını yapmış, Başbakanlık
yapmış, hâlen bizim Konya Milletvekilimizdir. Sayın Abdullah Gül
partimizin kurucularından, partimizden Dışişleri
Bakanlığı yapmış, bakanlık yapmış,
Cumhurbaşkanlığı yapmış birisidir. Kendilerini
bizimle karıştırmasınlar. Ayinesi iştir kişinin
lafa bakılmaz, her şey ortadadır ve olmayan şeyler
üzerinden de sayın milletvekili, partimizi bir daha bir töhmet
altında bırakmaya çalışmasın.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
ARZU ERDEM (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Erdem, buyurun.
27.- İstanbul Milletvekili Arzu
Erdemin, uzun vadede oluşacak sıkıntıları bugünden
görerek tedbir almanın önemli olduğuna ve bu araştırma
önergesinin kabul edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir siyasetçinin belki en önemli kabiliyeti şu
olmalı: Aniden gelişen olaylar karşısında elbette ki
kriz yönetimi ama önemli olan, uzun vadede oluşacak olan
sıkıntıları bugünden görmek ve bunlarla ilgili tedbirleri,
önlemleri almak. Bu anlamda Milliyetçi Hareket Partisi lideri Sayın Devlet
Bahçelinin ve Milliyetçi Hareket Partisinin uzun vadeli öngörülerini hep tarih
not düşmüştür, düşmeye de devam edecek.
Belki basit gelebilir ama bu israf, bundan on sene
sonra, yirmi sene sonra çok büyük bir sorun olarak her birimizin
karşısına çıkacak, her birimizin vicdanı da bu anlamda
eminim ki mutlaka sızlayacaktır. Zaman varken siz yine de fikrinizi
değiştirin, gelin, bu araştırma önergesine Evet. deyin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, İstanbul Milletvekili
Arzu Erdem ve arkadaşları tarafından, her tür gıda
israfı sorunun araştırılması, tüketimin kontrollü hâle
getirilmesi ve gereken önlemlerin alınması hususunda gerekli
çalışmaların yapılması amacıyla 25/5/2017
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
7 Haziran 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Önerinin aleyhinde, ikinci ve
aynı zamanda son konuşmacı Trabzon Milletvekili Salih Cora.
Buyurun Sayın Cora. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SALİH CORA (Trabzon) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi tarafından gıda
israfıyla ilgili verilen Meclis araştırma önergesini
esasında biz de önemsiyoruz. Gıda israfının yani lüzumsuz
ve ölçüsüz harcamanın, toplumumuzun temel sorunlarından birisi
olduğunu biliyoruz; sosyal hayatta ne denli derin yaralar açtığını
ve dünyanın gündeminden hiçbir şekilde düşmeyen esaslı bir
olay olduğunu biliyoruz. Geçmişte bu konuda parti olarak önemli
çalışmalar yaptık, hatta gıdanın geri dönüşümü ve
buna ilişkin israfı önlemeye yönelik birçok kampanyayla beraber
önlemler aldık. Ancak bununla beraber şunu özellikle belirtmeliyiz
ki, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok yoğun bir gündemi
vardır, sayın milletvekilinin yapmış olduğu
açıklamaların her biri çok değerlidir. Diğer
milletvekillerimiz de güzel açıklamalar yapmıştır ancak
bunu siyasi partilerimizin temsilcileri, grup başkan vekillerimizle çok
geniş bir zamanda teferruatlı olarak değerlendirip gündeme
alınmasını ilerleyen aşamalarda çok önemli görüyorum.
Şu anda gündemin yoğun olması açısından, zamanın
israf edilmemesi adına, gıda israfıyla alakalı bir konuyu
da çok dar bir zamana hapsetmemek adına bunun ilerleyen aşamalarda
gündemde mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın hatip dedi
ki: Gıdanın geri dönüşümü
Bu bağırsaklardan
çıkar gıda. Bu nasıl oluyor, bize açıklasın, böyle bir
kavram
BAŞKAN Sayın Tanal, lütfen
MAHMUT TANAL (İstanbul) Nasıl bir
şey bu?
BAŞKAN - İstirham ediyorum, ciddi bir
iş konuşuyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyen
Öneri kabul
edilmemiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, Bingöl Milletvekili
Hişyar Özsoy ve arkadaşları tarafından, lobicilik
faaliyetleri adı altında ABDdeki kuruluşlara birtakım
iş adamları üzerinden yapılan ödemelerin hukuka ve ahlaki normlara
uygun olup olmadığı, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin
bazı üyelerinin adının karıştığı Malta
Belgeleri hakkında 7/6/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7 Haziran 2017
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 7/6/2017 Çarşamba
günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Filiz
Kerestecioğlu Demir
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
7 Haziran 2017 tarihinde Bingöl Milletvekili
Hişyar Özsoy ve arkadaşları tarafından verilen 4762
sıra numaralı lobicilik faaliyetleri adı altında ABD'deki
kuruluşlara birtakım iş adamları üzerinden yapılan
ödemelerin hukuka ve ahlaki normlara uygun olup olmadığı,
ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin bazı üyeleri adının karıştığı
"Malta Belgeleri çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 7/6/2017 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisi lehinde ilk söz İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcüye aittir.
Buyurun Sayın Kürkcü. (HDP
sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Sayın
Başkan, sevgili arkadaşlar; grubumuzun araştırma önergesi
için söz aldım. Hepinizi selamlıyorum. Umarım bir kaza, bela
olmadan bugünü de geçeriz.
Bizim araştırma önergemiz,
uluslararası alanda Türkiye Hükûmetinin ve Türkiye Hükûmet yetkililerinin
girmiş oldukları belgelenen, iddia edilen, pek çok ayrı
araştırma tarafından doğrulanan ilişkilerin, bu
ilişkilerin uluslararası hukuk ve iç hukukumuz bakımından
oluşturduğu sorunlar ve ülke güvenliği ve toplumun şeffaf
yönetimi bakımından hepsi ağır bir sorumluluk ve suç
oluşturan durumlar ve bunlarla ilgili bir araştırma
yapılmasını istiyoruz. İki boyutu var, bunlardan bir
tanesi, Amerika Birleşik Devletlerindeki ilişkiler. Diğeri ise
uluslararası ticaret, finans, kara para aklama çerçevesinde süren
ilişkiler ve bunların Türkiye devlet kurumlarıyla
bağlantılı bir biçimde sürdürülmesi. Amerika Birleşik
Devletleriyle ilgili en önemli tartışma konusu, en önemli iddia
şudur: Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald
Trumpın eski Güvenlik Danışmanı emekli tümgeneral Flynnin
Güvenlik Danışmanı olduğu sırada Türkiyeyle
girdiği parasal münasebetler sonucunda aslında Amerika Birleşik
Devletlerinin Suriyede sürdürmekte olduğu IŞİD karşısındaki
askerî harekâtın durdurulması, duraksatılması ve geciktirilmesi
için teşebbüste bulundu. Bunun için bir Amerikalı iş
adamından, Türkiye Hükûmetiyle beraber çalışan Ekim Alptekin
isimli Türkiye-ABD İş Konseyi Başkanından ve onun
şirketinden 530 bin dolar para alması, bu para
karşılığında Amerika Birleşik Devletlerinin
güvenlik politikalarını aslında kendi ilişkilerini
açıklamadan yani Türkiye Hükûmetiyle
çalıştığını açıklamadan bu politikaları
etkilemesi. Flynn, bu işlemleri dolayısıyla şu an
Amerikada soruşturma altında ve bu soruşturma altında
olmasının yol açtığı mesuliyetleri
dolayısıyla girdiği ilişkileri birer birer
açıklıyor.
O nedenle bizim bugün burada, Türkiyede bütün
bunlardan Meclis olarak, Meclis komisyonları olarak, Türkiyede
seçilmiş ve Türkiyeyi yönetmekle sorumlu insanlar olarak haberimiz olmayan
bu ilişkiler şimdi Amerikan mahkemeleri karşısında,
Amerikan soruşturma kurumları karşısında
soruşturuluyor. Şu an Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri
siyasetini etkilemek için nüfuz satın almak üzere Amerikan devlet
görevlileriyle gizli ilişkilere giren bir Hükûmet olarak
soruşturuluyor. Bunun Trump için yol açtığı
sorumluluklardan kaçmak için Trump, FBI Başkanını görevden
aldı. FBI Başkanı ise kendisinin görevden
alınmasının bütün bu ilişkilerin ortaya
çıkartılması, soruşturulması dolayısıyla
üstlendiği yükümlülüklerden kaynaklandığını
açıkladı. Şimdi, Senato karşısında sorguya
çekilecek.
Bütün bunların bir açıklamasının
olması gerekir. Türkiye, IŞİD ile karşı
karşıya bir güç olduğunu dünyaya söylerken Amerika Birleşik
Devletlerinin IŞİDe karşı girişmekte olduğu
harekâtı önlemeyi hangi siyasetle bağdaştırmaktadır?
İkincisi, kiraladığı adam Flynn,
15 Temmuzdan bir hafta önce, hatta 15 Temmuzun öncesi 14 Temmuz günü
Amerikadaki bir toplantıda Şu an Türkiyede bir darbe
gerçekleşiyor. Amerika Birleşik Devletleri bu darbenin yanında
olmalıdır. Askerler Türkiyenin seküler karakterini korumak üzere
darbe yapıyorlar. Biz de bu darbeyi destekliyoruz. diyen adamdır.
Sadece iki ay sonra Cumhurbaşkanının damadı,
Dışişleri Bakanı Flynnle bir arada toplanarak Türkiyenin
kirlenen imajını temizlemek için Flynni göreve getiriyorlar ve
Flynn, bundan iki ay sonra Türkiye Hükûmetinin ne kadar önemli işler
yaptığını söyleyen bir rapor kaleme alabiliyor.
Şimdi, parayla nüfuz satın almak Amerika
Birleşik Devletlerinde yapılan bir iş ama bu bir kurala
bağlı: Kendinizi deklare ediyorsunuz Ben yabancı
çıkarların ajanıyım. diye, ona göre işlem
görüyorsunuz, o zaman Hükûmette görev alamıyorsunuz. Ancak şu an
Türkiye Hükûmeti bu ilişkilerin içinde gözüküyor ve esasen bir FETÖ
soruşturmasından söz edilirken Fetullah Gülenin Amerikadaki en
büyük övgücülerinden birisini kiralamayı başarıyor.
İkincisi, bir devlet misyonu olarak sürdürülen Rakka operasyonunun
geciktirilmesi için çaba gösteriyor. Bunun izaha ihtiyacı vardır.
Üçüncüsü, Malta Belgeleri denilen belgeler
kapsamında Maltada sürdürülen offshore bankacılığı
çerçevesinde bir Bağımsız Gazeteciler Topluluğunun
yaptığı araştırmaların sonucu olarak
Cumhurbaşkanı Erdoğanın damadının
giriştiği vergi indirimi, vergi affı uygulamaları
bağlamında; evet, yasa dışı; evet, korsanlık
olarak; evet, hackerlık olarak RedHack grubunun ortaya
çıkarttığı belgelerin peşine düşerek bu
gazeteciler sonuçta Türkiyede sürdürülen vergi affı
çalışmalarıyla Maltadaki offshore girişimleri
arasında dolaysız bağlar olduğunu sayısız raporla
ortaya koydu.
Başbakan ve oğullarının son
derece geniş bir gemicilik, uluslararası deniz
taşımacılığı faaliyetini deklare etmeden, bir
servet beyanı çerçevesine sokmadan Başbakan bakan olduğundan
bugüne kadar geçen zaman içerisinde gemilerinin sayısını 1den
bir düzineye kadar çıkarttıklarına dair raporlar burada yer
alıyor. Bunların hepsinin Türkiye Cumhuriyetinin nüfuzlu
kurumlarının kullanılması ve bunların
uluslararası offshore, kara para aklama, bankacılık, vergi
kaçırma faaliyetleri içerisinde yer aldığına dair son
derece açık raporlar var.
Şimdi soru şudur: Bütün bu işler
yapılırken kaynak nereden gidiyor? Çünkü bunlar bedava
yapılmıyor. Bakın, size söyleyeyim: Amerikada geçtiğimiz
yıl 22 lobi şirketine yıllık 7 milyon dolar ödeme
yapıldı. Hangi kaynaktan bu ödeme yapıldı? Acaba örtülü
ödenekteki inanılmaz şişme bununla ilgili olabilir mi? 2010da
385 milyon olan örtülü ödenek 2017nin ilk dört ayında 1 milyar 098
milyon, bir önceki yıl -tamamında- 1 milyar 616 milyon olmuştur
yani geçtiğimiz yıla nispetle bunun neredeyse 4 katına
çıktığını görebiliyoruz. Oysa Çiller -çok müsrif bir
Başbakan olduğunu hatırlıyoruz- sadece 5,3 milyon lira,
Erbakan 6,3 milyon lira harcamıştı örtülü ödenekten.
Şimdi, kamu parası devletin parası,
halkın parası, sizin bizim vergilerimizden. Şimdi, bizi dinleyen
milyonlarca -inşallah öyledir- insanın vergilerinden artan kaynaklar,
vergilerinden ortaya çıkan kaynaklarla IŞİDe karşı
operasyonun geciktirilmesi, offshore bankacılığı, bütün
bunlardan doğan çıkarların bir yasa hükmü hâline getirilmesi
için gösterilen çabalar ve bütün bunların ailelerin hanedanlık içinde
gerçekleştirdikleri ilişkiler olması demin övgülerle selamlanan
bir cumhuriyet gerçekliğiyle uyuşuyor mu? Cumhuriyet, kendi
yurttaşlarına karşı saldırı, tertip, yüzlerce
yurttaşını öldürmüş olan bir uluslararası şiddet
örgütünün ezilmesi için başlatılmış olan bir girişimin
yavaşlatılması ve durdurulması için milyonlarca lira
karşılığı dolarları bir Amerikalı emekli
generale ve bir Fetullah Gülen övgücüsüne ödeyerek milletin
çıkarlarını korumuş olabilir mi? Bütün bunların
mutlaka ve mutlaka araştırılması gerekir. Kimler
tarafından, nasıl yönetildiğimizin Meclis tarafından ortaya
konması üzerimizdeki bir borçtur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) Bilinen sözdür,
tüyü bitmedik yetimin hakkı olan paranın Amerikalı generallere
yedirilmesini biz kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Lobicilik
faaliyetlerinden bahsediyor hatip. Amerikada bu iş yasalara
bağlıdır. diyor, Eğer yabancı ülkeler adına bu
işi yapacaksanız ona göre size muamele ederler ama Türkiye'de Hükûmet
de bu işin içerisinde. diyor. Sanki Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
yabancılar adına faaliyet gösteriyormuş gibi,
bakanlarımıza, Grup Başkanımıza
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş, iki
dakika süre veriyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Ben öyle bir
şey demedim Başkanım. O zaman cevap hakkı doğdu ister
istemez.
BAŞKAN Sayın Muş öyle bir şey
söylemediğini söyledi ama siz öyle algıladıysanız dinleyin,
gerekirse size de söz veririm Sayın Kürkcü.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Ayrıca, Hükûmet adına mı cevap veriyor?
BAŞKAN Buyurun.
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün HDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet
ve Kalkınma Partisine ve AK PARTİ Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve şu an iktidar
partisi olarak bizler ülkemizin ali menfaatleri için çaba içerisindeyiz. Bize
iktidar görevi vermiştir millet, diğer partilere muhalefet görevi
vermiştir; her dönem bir siyasi partiyi veya birden fazlasını
iktidara getirmiştir ve ülkeyi yönetme sorumluluğu vermiştir.
Gelenler de ülkenin kalkınması için, ilerlemesi için çaba sarf
etmişlerdir, etmeye çalışmışlardır ve millet
onların değerlendirmesini yapmıştır. Olmayan
şeyler üzerinden
Bir yasal düzenleme yapılıyor burada, ona
atfen, efendim hackerlar varmış, bu hackerlar bir yeri
kırmışlar, oradan belgeler bulmuşlar,
bağımsız gazeteciler bunları derlemişler, oradan
raporlar çıkmış, o raporlardan bizim Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin bakanlarına, şu an Grup Başkanımıza,
Başbakanımıza atfen kabul edemeyeceğimiz söylemler ortaya
atılmıştır; yapılan düzenlemelerin sanki farklı
noktalara hizmet etmek için yapıldığını ima edecek
beyanatlar ortaya konmuştur. Bunların hiçbir geçerliliği yoktur.
Ha, burada yasanın nasıl yapıldığı
ortadadır, açıktır. RedHackmiş, arkasında kim
olduğu belli olmayan, elinde ne olduğu belli olmayan bilgi, belgelere
dayanak göstererek hiçbir parti üyemizi töhmet altında bırakma
hakkınız yoktur. Biz şimdiye kadar milletin ali menfaatleri için
çaba sarf etmiş bir Hükûmetiz ve yaptığımız
faaliyetler, ortaya koyduğumuz eserler neticesinde de girdiğimiz
seçimlerde milletimiz bizi iktidara getirmiştir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Sayın
Başkanım, söz isterken Benim Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
görevlilerinin yabancı çıkarlar için
çalıştığını söylediğimi söyledi.
BAŞKAN Şimdi, söylediğiniz ifadenin
o şekilde yanlış algılanabileceğinden bahisle söyledi,
bir açıklama gereği hisseti. Siz de Öyle demedim. dediniz problem
yok ama şu anki konuşmasında size herhangi bir sataşma oldu
mu?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Nihayet
kayıtlara geçti değil mi Sayın Başkan?
BAŞKAN Nasıl?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Yani söz alırken öyle aldı, kayda da o şekilde
geçti.
BAŞKAN Ama o zaman söz alırken böyle
aldı diye herkes
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Hayır, bu
kayda geçti Sayın Başkan.
BAŞKAN Hayır hayır Sayın
Kürkcü, şu anki konuşmasında
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Belki
7 milyon doların makbuzlarını, faturalarını
getirecektir kürsüye!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Devam etmeme
izin verin. Benim burada söylediğim şeylerin hiçbirisine
karşılık vermediği gibi tamamen gerçeklere dayanan
şeylerin
MEHMET MUŞ (İstanbul) Hangi gerçek?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir)
uyduruk
olduğunu söylemekle aslında bu tartışmayı
yanlış bir mecraya sürdü, Meclisi yanlış bilgilendirdi ve
bir yanıtı hak ediyor Sayın Başkanım.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Ya bu
samanlıkta iğne aramak gibi bir şey şimdi.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Siz müdahale etmeyin Sayın Bilgiç.
BAŞKAN Kayıtlara geçti Sayın
Kürkcü. Yani bu konuda sizin ifadenize dönük olarak
çarpıttığı ya da size herhangi bir sataşma mahiyetinde
bir şey söylediyse bana söyleyin ben onun için söz veririm size.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Evet, uydurma
olduğunu söyledi, bunlar uydurma değil.
BAŞKAN Peki, buyurun.
İki dakika süreyle size de söz vereyim.
Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.
4.- İzmir Milletvekili Ertuğrul
Kürkcünün, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Sayın
Başkan, sevgili arkadaşlar; bir araştırma önergesine zaten
bundan ihtiyaç vardır. Tam olarak aydınlığa
çıkmamış fakat ciddiyet ve vahamet ifade eden pek çok bilgi, pek
çok rapor uluslararası âlemi de katederek Türkiye'nin etrafını
kuşatıyorsa o zaman Meclisin kendi temsil ettiği halkı,
kendi temsil ettiği ülkeyi aydınlatmak ve temize çıkartmak için
de buna başvurması gerekir.
Şimdi, evet, RedHack grubunun Berat
Albayrakın posta kutusunu hackleyerek ortaya
çıkarttığı belgelerle bu başladı ama Malta
Dosyaları, 100 binden fazla, Malta bankalarının ve offshore
şirketlerinin belgelerini bunun izini takip ederek inceledikleri
raporlarla örüldü. Malta Dosyaları denilen şeyler bunlar ve bunların
hepsi Başbakan ve oğullarının, Cumhurbaşkanı ve
aile efradının hiçbir zaman deklare edilmemiş, servet
beyanlarında ve varlık beyanlarında ortaya konulmamış
kayıt dışı varlıklara sahip olduklarına dair
iddiaları her gün uluslararası âlemde yeniden yeniden konuşturan
şeylerdir. Bunların uydurma olduğunu burada söylemek yetmez
çünkü son derece gözle görülür, elle tutulur belgelere dayandırılan
iddialar var ortada. Bunları açığa çıkarmak, sadece ve
sadece bunları doğrulamak değildir, bunları yalanlamak da
bunları açığa çıkarır. Bu cüret varsa, bunlar
yalanlanabilirse o zaman hakikatler üzerinde konuşalım. Uydurma
olduğunu ben düşünmüyorum. Hepinizi de Uluslararası Gazeteciler
işbirliği belgelerini Türkçe karşılıklarını
da bularak okumaya davet ediyorum. İnternette küçük bir gezi, bunun ne
kadar ciddi bir şey olduğu konusunda aydınlatacaktır. Böyle
yabana atılacak bir meseleyle karşı karşıya
değiliz. Türkiyenin saygınlığı Türkiyeyi
yönetenlerin Türkiye halklarına verdikleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla)
bilgilerin
sahiciliği bakımından son derece önemli bir sorun
doğuruyor. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, az önce de ifade ettiğim gibi, 3-5 hackerın, ortada
dolandırdığı ne olduğu belirsiz bilgi ve belgeler
bizim için yok hükmündedir. Türkiyenin itibarını düşünenler
Avrupa Konseyinde ne yönde oy kullandıklarına bir baksınlar.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Biraz
da sanal âlemde gezmeyi bırakıp milletin arasında
dolaşacaklar tabii.
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, Bingöl Milletvekili
Hişyar Özsoy ve arkadaşları tarafından, lobicilik
faaliyetleri adı altında ABDdeki kuruluşlara birtakım
iş adamları üzerinden yapılan ödemelerin hukuka ve ahlaki
normlara uygun olup olmadığı, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin bazı üyelerinin adının
karıştığı "Malta Belgeleri hakkında
7/6/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7 Haziran 2017
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisi aleyhinde ilk söz, Aksaray Milletvekili Cengiz Aydoğduya aittir.
Buyurun Sayın Aydoğdu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, Avrupa Konseyi Parlamentosu üyesi
olarak ben de oy kullandım, Ertuğrul Kürkcü de. Burada açık bir
sataşma vardır. Böyle atlayamayız hemen.
BAŞKAN Kürsüye davet ettim, sonra
değerlendirelim inşallah.
Buyurun Sayın Aydoğdu.
CENGİZ AYDOĞDU (Aksaray) Sayın
Başkan, kıymetli arkadaşlar; şerefli ramazan
ayının hepimizi şereflendirdiği günleri
yaşıyoruz.
Komşumuz İrandaki elim hadiseyi buradan
grubumuz adına telin ediyorum.
Söz aldığım konu, kesinlikle Meclis
kürsüsüne getirilme haysiyeti taşımayan söylenti ve dedikodulardan
ibarettir; hukuken tevsik edilmemiş, vesika mahiyeti kazanmamış,
kanuni hiçbir gerekçe olmayan bir konu. Ancak bu vesileyle ülkemizin
uluslararası görünürlüğü, ülkemizle ilgili dışarıda
yaptığımız faaliyetler, lobicilik vesaire konusunda
sizlerle, yüce Meclisle fikirlerimi paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, 21inci yüzyılda
muhteşem bir tarihi hayata geçirmiş, bir tarihî
varlığın devamı olarak yaşamak istiyoruz, işimiz
çok zor.
Türkiye Cumhuriyeti millî ufkunu evrensel bir tarzda
ve milletlerarası görünürlüğü de ihtiva edecek şekilde maalesef
inşa edemedi. Bugün burada konuşurken de içine düştüğümüz
sakil durumların en önemli sebebi o bence. Milletimizin tarihî
büyüklüğü unutulmuyor. Biz cumhuriyetin ilk yıllarında,
şartlar gereği, bir tedbir olarak, muktezayıhâl kabilinden
hatırlamamayı seçtik, bir tedbir olarak seçtik ancak
uygulayamadık. Çünkü unutulmuyor, olur olmaz yerlerde
hatırlıyoruz, tamamen unutmak mümkün değil, tam
hatırlayamadığımız için de pek çok sosyal sorunlara
sebep oluyoruz. Eğer biz geçmişimizi tamamen unutabilseydik, burada
şipşirin, küçücük bir ulus olarak, bir Orta Doğu veya bir Balkan
ülkesi olarak huzur içinde yaşayıp gidecektik ama unutamadık.
Şimdi, tam hatırlayabilirsek büyük bir millet olacağız ve
önümüzde de başka bir alternatif görünmüyor; kendimizi
hatırlayacağız, tarihteki yerimizi
hatırlayacağız, tarihteki yerimizden asla ayrı
düşünülemeyecek bugünkü hayatımızı hatırlayacağız
ve yeniden inşa edeceğiz, kuracağız.
Dünya da unutmuyor, Türk tarihini dünya da
unutmuyor. Rahmetli Halil İnalcık Hoca 1950li yıllarda gidiyor
yurt dışına, Amerikaya. Ben gittiğimde 50 küsur
vakıf vardı Osmanlı tarihi üzerine araştırma yapan
Amerika Birleşik Devletlerinde. diyor. Bugün bu sayının 700
civarında olduğu varsayılıyor, 700ü geçtiği
varsayılıyor.
Kıymetli arkadaşlar, uluslararası
görünürlük hep birlikte içinde bulunduğumuz bir tablodur, hepimiz onun
içindeyizdir. Yani, dışarıdaki, Amerikada, Avrupada veya
İslam ülkelerinde ya da Uzak Doğuda ülkemiz hakkındaki
imajın, oluşturulan tablonun kendimizi dışında
tutacağımızı varsayarak Türkiye'de politika yapamayız,
önce burada anlaşmamız lazım. Türkiye imajı
dediğinizde, Türkiye dışında, Türkiye'den
bahsettiğinizde iktidarıyla muhalefetiyle bütün bir Türkiye görünür;
bunun içinde Cumhuriyet Halk Partisi de vardır, Halkların Demokratik
Partisi de vardır. Kıymetli İsmet Paşamız şehit
Başbakanımız Adnan Menderes yurt dışına
gittiğinde arkadaşlarına tembih edermiş Başbakan
aleyhinde onu üzecek şeyler konuşmayalım,
Başbakanımız şu anda yurt dışında hepimizi
temsil ediyor. dermiş. Böyle bir gelenekten geliyoruz bizler. 15 Temmuzda
oluşturduğumuz tablonun içindeydik, hepimiz buradaydık,
şimdi 15 Temmuzdaki tablonun dışına çıkaramaz hiç
kimse kendisini, çıkarsanız da dışarıdaki kabul etmez.
Kıymetli arkadaşlar, soğuk
savaş, 1950den sonraki soğuk savaş bizde garip bir Türkiye
imajı oluşturdu. Biz, Türkiyeyi dondurarak, Türkiye'deki görüntüyü, Türkiye'deki
şartları dondurarak yaşayabileceğimizi varsaydık çünkü
dışarıda işler karışıktı, iki büyük
dünya gücü birbiriyle kıyasıya rekabet hâlindeydi ve sadece
ateşli silahlar kullanılmıyordu. Biz, o şartlarda Türkiye
olarak bir şekilde olduğumuz gibi yaşarız, kimse bizi fark
etmez dedik ve o rehavete kapıldık. Sanki bugün biz ondan pek
kurtulamadık. 1989 devriminden sonra, Berlin Duvarının
yıkılması ve Doğu Blokunun tamamıyla göçmesinden sonra
Türkiye yeni nizama, yeni düzene intibak edemedi. Neden edemedi? Bunun en
önemli tarihî sebebi kıymetli arkadaşlar, dünyada sadece bizim
ülkemiz Birinci Dünya Savaşının neticeleriyle
yaşıyor. Türkiye ve Orta Doğu, bizler Birinci Dünya
Savaşının neticeleriyle yaşıyoruz. Bütün dünya
İkinci Dünya Savaşının neticeleriyle yaşıyor.
Biz Birinci Dünya Savaşıyla henüz ne hesaplaştık ne
tasfiye ettik ne de o neticeleri aşabildik, orada yaşıyoruz ama
21inci yüzyıldayız. Biz ülke olarak önce kendi içimizde Birinci Dünya
Savaşının neticeleriyle hesaplaşmamızı
tamamlayıp İkinci Dünya Savaşı sonrası, hatta
bugünlerde kullanılan bir tabirle post truth diyorlar, gerçek
sonrası
Yani dünya şimdi öyle bir döneme girdi ki İkinci Dünya
Savaşının neticelerini de tasfiye etti. Yepyeni bir kaos
dönemine gidiliyor. Kaos, yeni bir dünya demektir. Kaostan mutlaka dünya yeni
bir kozmos çıkaracaktır. Bu ortamda, bu şartlarda Türkiye'nin
dışarıdaki tanıtımı, Türkiye'yle ilgili
dışarıda yapılan işler emin olun içeride
yaptığımız işlerin ciddiyetinden hiç de uzak
değildir.
Gündeme getirilen konu, Türk-Amerikan
İşbirliği Başkanı Kamil Ekim Alptekin kendi şahsi
şirketinden Amerika Birleşik Devletlerinde bir şahsa -hükûmette
görevli bile değil- şu anki Başkanın kampanyası
sırasında yanında bulunan bir şahsa ödeme yapmış,
özel bir ödeme. Bunun ortaya çıkış şekli -keza HDP
konuşmacısı kendisi zikretti- Malta Belgelerinin de ortaya
çıkış şekli. Tamamıyla yasal olmayan, hacker diye
tabir ettiği bilgisayar korsanlarının; bu şekilde ortaya
çıkışı şaibeli, ortaya çıkışı çok
problemli bir konunun Meclis kürsüsüne getirilmesi, doğrusu, Meclisimiz
açısından pek uygun değil diye düşünüyorum. Çünkü buraya
gelen bilgilerin yasallık haysiyetinin birazcık olması
lazım. Söylentileri, dedikoduları burada birbirimize ciddiyet
sadedinde devletimizi, ülkemizi, yöneticilerimizi burada birbirimizi
karşılıklı suçlayacak şekilde kullanamayız. Az
önce söylediğim, o hepimizin aynı tablonun içinde olmamız
şartına, olmamız durumuna uymaz. Ancak ben de HDPli
konuşmacının son sözünü çok üzüntüyle dinledim, ben de onun gibi
düşünüyorum ancak o farklı bir şekilde söyledi, Türkiye
Cumhuriyetinde hiçbir Başbakan, hiçbir devlet adamı, hiçbir
siyasetçi yetimin hakkını görevde olduğu sürece çok rahat bir
şekilde peşkeş çekemez, bizim devlet geleneğimiz buna
müsaade etmez, çekerse de hesabını verir, hesabı da sorulur.
Rahmetli Özal Demokrasi halka danışarak değil, halka hesap
verilerek devam eder. demişti.
Ben de sözlerime son verirken, ülkemizin
dışarıdaki tanıtımının bir tarih ve kültür
meselesi olduğunu ve bu konuda Dışişleri
Bakanlığımızın yasal yollardan pek çok usulüne uygun
işlemlerin yapıldığını biliyoruz ancak bir
şeyi de çok iyi biliyoruz: Türkiye'nin dışarıdaki
imajı muhataplarımız tarafından da bir tarih meselesi,
muhataplarımız tarafından da bir varlık, yokluk meselesi.
Sadece doğruyu kabullenme, kabullenmeme meselesi değil, siyasi bir
mesele. Bugünlerde unuttuğumuz ama hâlâ devam eden bir kavram vardır,
hâlâ varlığını, hayatiyetini sürdüren bir kavram: Kültür
emperyalizmi. Türkiye dünyada devam eden kültür emperyalizminin önemli
taraflarındandır. Dünyada bazı ülkeler kültür emperyalizmine,
kültür savaşına taraf değildir, taraf bile değildir ama
Türkiye bunun önemli aktörlerindendir. Bu itibarla Türkiye Cumhuriyetinin,
Türkiye devletinin, Türk milletinin istikbalinin öncelikle kendini
tanıması ve tanıtmasıyla kaim olacağını
söyleyerek yüce Meclisi, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, az önce Sayın Mehmet Muş
Avrupa Konseyinde yaptığınıza bakın. gibi bir ifade
kullandı. Dolayısıyla biz de yaptığımızı
ifade edelim. Bir sataşma var yani Avrupa Konseyinde sanki kamuoyu
nezdinde yanlış bir şey yapılmış gibi bir
sataşma. O nedenle söz istiyoruz.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika süre veriyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Ertuğrul Bey konuşacak.
BAŞKAN Buyurun.
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- İzmir Milletvekili Ertuğrul
Kürkcünün, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun yerinden sarf
ettiği bazı ifadeleri sırasında Halkların Demokratik
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Sayın
Başkan, sevgili arkadaşlar; bütün partiler Avrupa Konseyine yani
Türkiyenin kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyinin Parlamenter Meclisine
milletvekillerini Mecliste görevlendirerek tayin ediyorlar. Biz orada Türkiye
Büyük Millet Meclisini ve partilerimizi temsil ediyoruz.
Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelikin
geçtiğimiz günlerde bu oylama sonrasında Avrupa Konseyine
yaptığı ziyarette söylediği bir şeyi olduğu gibi
benimsiyorum, zaten hep öyle konuşuyorum. Avrupa Konseyi de Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi de bizim kendi parlamentomuzdur, biz kurduk. Türkiye
Cumhuriyeti o parlamentonun kuruluşuna katıldı, Parlamenter
Asamblesinin eşit haklı üyesidir ve hepimiz orada herkesle
eşitiz ve burada eşit olduğumuz gibi, buradaki oyumuzu Avrupada
gidip inkâr etmiyoruz, Avrupadaki oyumuzu burada inkâr etmiyoruz. Öyle
yapanlar olabilir. Biz o sınıftan değiliz. Dürüst olduğumuz
için, açık olduğumuz için, Avrupa Konseyini evimiz
saydığımız ve evimizdeki gibi
davrandığımız için burada bizi hiç kimse suçlayamaz. Avrupa
Konseyi bize aittir, biz orada misafir değiliz, eşit
haklıyız. Her türlü hakka sahibiz. Hakkımızı
kullandığımız için bizi hiç kimse eleştiremez.
Benden önce konuşan konuşmacıya da
üslubu için çok teşekkür ederim. Güzel bir tartışmaya belki konu
olabilir fakat söylediklerimin yarısını tartıştı.
Birinci yarısını niçin tartışmadınız? Emekli
Tümgeneral Flynnin Amerikan makamları önündeki itirafları var.
Evet, Türkiyeyle irtibatı olan bir şirketten 500 bin dolar
aldım. Bu sürede Başkanın Amerikan Savunma Danışmanı
olarak yaptığım işlerde Amerikanın değil
Türkiye'nin menfaatlerini kollamış olabilirim. itirafını
yok sayamazsınız. Asıl büyük problem burada yatıyor.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, Bingöl Milletvekili
Hişyar Özsoy ve arkadaşları tarafından, lobicilik
faaliyetleri adı altında ABDdeki kuruluşlara birtakım
iş adamları üzerinden yapılan ödemelerin hukuka ve ahlaki
normlara uygun olup olmadığı, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin bazı üyelerinin adının
karıştığı "Malta Belgeleri hakkında
7/6/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7 Haziran 2017
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Şimdi, Halkların Demokratik
Partisi grup önerisi lehinde ikinci söz Tekirdağ Milletvekili Faik
Öztraka aittir.
Sayın Öztrak, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, son yıllarda, son
aylarda Türkiye'nin ismi sürekli gizli kapaklı, şeffaflıktan
uzak işlerle anılır oldu. Tabii, bu, hepimize çok büyük üzüntü
veriyor.
Bakınız, biraz önce, işte, bunlar
açıldığı zaman iktidar partisinin milletvekilleri şunu
söylüyorlar: Bunlar aslı astarı olmayan işlerdir.
Hukukiliği yoktur. Gayrikanuni olarak elde edilmiş birtakım
bilgilere dayanmaktadır. Ama hepsi öyle değil. Yani hepsi öyle
değil.
Şimdi, bakın, Amerika Birleşik
Devletlerinde bir dava var bu, İrana uygulanan ambargonun bir
şekilde etrafından dolanıldığı ve bu çerçevede
birtakım kişilere rant sağlandığı, hatta bu
çerçevede birtakım operasyonlar yani gayrikanuni operasyonlar
yapıldığına dair. Bu davada 2 Türk vatandaşı
tutuklu. Bunlardan birinin ismi, bu 17-25 Aralık yolsuzluk söylentileri,
iddiaları çerçevesinde meşhur olmuştu. Ama bir diğeri daha
var , bu çok önemli. Bu diğer isim, Halk Bankası Genel Müdür
Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla. Yani Halk Bankası herhangi
bir banka değil. Halk Bankası, sermayesinin tamamının
devlete ait olduğu bir banka. Daha doğrusu, birtakım bu tür
operasyonları yaparken de devletten talimat alarak hareket ettiğine
dair ciddi bir izlenimin olması gerektiği bir banka.
Şimdi, bu davanın diplomatik yollarla
çözülmesi, yargı sürecinin baypas edilmesi için öyle görünüyor ki sarayla
Amerika Birleşik Devletlerindeki birtakım insanlar arasında
yürüyüp giden bir diyalog var. Şubat ayında eski New York belediye
başkanı ve yine Amerika Birleşik Devletlerinin eski adalet
bakanı Türkiyeye geliyorlar, sarayda Cumhurbaşkanıyla
görüşüyorlar. Bunu açıkça da söylüyorlar, bugüne kadar da bunu kimse
yalanlamış vaziyette değil. Ne görüşüyorlar? Gelenler yani
bu iki isim, Rıza Zarrabın savunmasını üstlenen
takımın içinde yer alıyorlar. Cumhurbaşkanı -Amerika
Birleşik Devletlerinde yürüyen bir davayla ilgili olarak- niye bu kadar
bu davaya yakın ilgi gösteriyor? E, bunu sıradan bir husus ya da
gayrikanuni bir şey olarak kabul etmemiz mümkün değil, bunun
araştırılması lazım, aydınlatılması
lazım. Ancak, daha ilgi çekici olanı da bu New York belediye
başkanının aynı zamanda Türkiyenin lobi faaliyetlerini
yürüten ekibin içinde de olması. Bunu söylüyor, kendisi söylüyor.
Şimdi, bu ilişkiler bu kadar iç içe
geçmişken baktığımız zaman insanın aklına
şu geliyor: Acaba bu davada sanıkların avukatlık
ücretlerini de devlet mi ödüyordur? Yani bu, değerli milletvekilleri, çok
ciddi bir kırılganlıktır. Bunun arkasındaki dosya
millî güvenlik açısından önemli bir kırılganlık
yaratır. Bunun açıklığa kavuşturulması
lazımdır. Bu açıklığa kavuştuktan sonra da bu,
kırılganlık yaratan bir dosya olmaktan çıkar, biz de
alnımızın akıyla deriz ki: Kardeşim, yok böyle bir
şey. Bunları oralarda birileri uyduruyor.
Yine, yakın zamanda dış basında
Türkiyenin adının karıştığı bir diğer
gelişme var. Amerika Birleşik Devletlerinde Ulusal Güvenlik
Danışmanı olarak atanan ve sonrasında da Amerika
Birleşik Devletleri Başkanı tarafından görevden alınan
Michael Flynn. Michael Flynn 15 Temmuzda bu Meclis çatısı
bombalanırken, milletvekillerimiz burada bu bombalara göğüslerini
siper ederken, Türkiye hain bir darbe girişimiyle karşı
karşıyayken bu darbeyi tweetleriyle öven bir insan. Bu tweetler
var, ortada. Ama ne hikmetse bu darbe girişimini öven şahsa
Türkiyeden bir Türk iş adamının 530 bin dolar ödeme yaptığı
anlaşılıyor ve bu şahsın Türkiye'nin lobisini yapmak
üzere, Türkiye taleplerini Amerikan Hükûmeti nezdinde takip etmek üzere
kiralandığı anlaşılıyor.
Şimdi, bu ödemeyi yapan Türkiye-Amerika
Birleşik Devletleri İş Konseyi Yürütme Kurulu Başkanı
ama bu Sayın Ekim Alptekinin aynı zamanda geçmişte
baktığımız zaman, ilginçtir arkadaşlar, Ruslarla da
çok ciddi iş ilişkileri var. Bir tarafta darbe girişimini öven
Flynn, bir tarafta geçmişte çok ciddi Ruslarla iş ilişkileri
olan Ekim Alptekin. Şimdi, tabii, bu ilişkiler Amerika Birleşik
Devletlerinin büyük basın organlarında sorgulanıyor.
Şimdi, yine Kamil Ekim Alptekinin verdiği
bilgilerden anlıyoruz ki Amerika Birleşik Devletlerinde Michael
Flynn ve eski CIA Başkanı ile Kamil Ekim Alptekin Türk
Dışişleri Bakanını ve Türk Enerji Bakanını
aynı masaya oturtmuş, bir toplantı yapılmış.
Elbette bu toplantıda ne konuşulduğunu bilmiyoruz. Eğer
mesela bu konuyla ilgili bir araştırma komisyonu kurulursa
Meclisimizin bunları öğrenme imkânı ortaya çıkar.
Şimdi, değerli milletvekilleri, öyle
anlaşılıyor ki burada bir lobicilik faaliyeti
yapılması için, Türkiye adına bir lobi faaliyeti yürütülmesi
için bir iş adamı üzerinden bir para ödenmiş. Amerikada lobi
faaliyeti yapılır ama bunun nasıl yapılacağı
bellidir, bunun ödeme yeri bellidir. Bunu hazineden doğrudan
yaparsınız ya da örtülü ödenekten yaparsınız çünkü
Amerikada işler böyle yürüyor. Yani ülkenin lobisini yapacak bir
şeye ihtiyacınız var ama bunu bir iş adamının
üzerinden, dolaylı olarak yapmaya kalkarsanız
Bakın, bu iş
adamının böyle, kendi işleri için yarım milyon dolar -onun
dışında başka ödemeleri de var- bunları kalkıp
ödemesi bence son derece zor. Şimdi, o zaman, bunun bir şekilde
devlet üzerinden giden bir para olma ihtimali son derece yüksek. Hâlbuki
geçmişte, baktığımız zaman, Türkiye tabii ki lobi
faaliyetlerini Amerikada yürüttü, Hazine para verdi ya da örtülü ödenekten
para verdik ve devlet bunun hesabının ne olduğunu da şey
etti. Şimdi, dolaylı, bir iş adamının üzerinden
verdiğiniz zaman ne oldu? 530 bin dolar verildi, ondan sonra da bu adam
Millî Güvenlik Danışmanlığından azledildi ve ciddi
şekilde ismi Amerikada birtakım skandallara karıştı.
Ruslarla ilişkisi var, darbe girişiminde bulunan örgütle -öyle
anlaşılıyor ki- ilişkisi var. O akşam mesela
kendisinin bir televizyon kanalında Bizimkiler darbe yapıyor,
inşallah başarılı olacaklar. dediği de söyleniyor.
Dolayısıyla, bu tür ödemeler Türkiyenin, gerçekten,
bırakın lobisinin yapılmasını, itibarının
ciddi ölçüde sarsılmasına yol açar.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
bakın, ben size bir şey söyleyeyim, Türkiyede darbe girişiminde
bulunan örgütün yurt dışında halkla ilişkiler konusunda ne
kadar mahir olduğunu biliyoruz. Diğer taraftan, Rusların da
Amerika Birleşik Devletlerindeki seçimlere karışmak,
İngilteredeki referanduma karışmak, Almanyadaki seçimlere
karışmak, Fransadaki seçimlere müdahale etmek konusunda bu hibrit
savaş tekniklerini çok ciddi şekilde kullandığını
da biliyoruz. Şimdi ne oldu? Türkiyenin ismi orada bütün bunlarla
birlikte anılır hâle geldi. Dolasıyla, bu ilişkiler saydam olmayan
ağlar üzerinden yürütülürse, bu Türkiyenin ulusal güvenliğine çok
ciddi ölçüde zarar verir.
Bir diğer iddia, bu, Malta dokümanlarıyla
ilgili ve bu dokümanlar çerçevesinde de yurt dışında ses getiren
birtakım dosyalar ortaya çıktı. İşte, bu iddialar
çerçevesinde, Enerji Bakanının eskiden yöneticisi olduğu
şirketin birtakım offshore işlemleriyle vergi kaçırmaya
çalıştığına, daha sonra Türkiye'de bu şirketin
işlerini kolaylaştırmak bakımından, olağanüstü
hâlin verdiği yetki kapsamında çıkarılan birtakım
düzenlemelerle, varlık barışına ilişkin birtakım
düzenlemelerle işlerinin kolaylaştırıldığına
dair çok ciddi iddialar var. Yine, Başbakanın ailesiyle ilgili birtakım
iddialar da burada var. Her ne hikmetse, bu, memlekette, Türk
basınında hiçbir şekilde ses getirmiyor, yer bulmuyor. Bunlar
son derece önemli iddialar, bunların Mecliste sorgulanması
lazım. Değerli arkadaşlar, bunu böyle elimizin tersiyle itip
Bunlar ciddi iddialar değildir. dediğimiz zaman bu olmuyor,
Türkiye'nin itibarına çok ciddi şekilde zarar veriyor.
Yapmamız gereken şey açıktır:
Saydam olacağız, hukuk devleti olacağız. Onun için hukuk
devletini mutlaka ayağa kaldırmamız gerekiyor, kuvvetler
ayrılığını güçlendirmemiz, bütün yöneticileri hesap
verir duruma getirmemiz gerekiyor. Millet adına hesap sorulduğunda
herkes hesabını vermeli.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Öztrak bir
dakikada.
FAİK ÖZTRAK (Devamla) Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
Seçimlerin adil olması konusunda yeniden bu
Seçim Kanununa, her şeye bakmamız lazım. Özellikle bu halk
oylaması milletin vicdanında çok ciddi yaralar
açmıştır, yatırımcıların, dünyanın
kafasında da ciddi kuşkulara neden olmuştur.
Son olarak şunu söyleyeyim: OHALi mutlaka
kaldırmalıyız artık arkadaşlar. OHAL gerçekten
Türkiye'nin itibarını zedelemektedir. İşte bu meselelerin
açıkça konuşulmamasının arkasında OHALin
getirdiği birtakım yetkiler de vardır. Bunlar açıkça
konuşulmalı, hesap verilmeli ve ondan sonra da alnımız ak
olarak çıkıp demeliyiz ki: Türkiye, Türk yönetimi bu tür şaibeli
işlerin içinde olmaz. Bu, yabancı devletlerin ya da Türkiye'ye
kasteden güçlerin eseridir. Aksi takdirde bu şaibenin altında
kalırız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum
değerli milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi önerinin aleyhinde ikinci ve son
konuşmacı Bilecik Milletvekili Halil Eldemir.
Buyurun Sayın Eldemir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HALİL ELDEMİR (Bilecik) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik
Partisinin İç Tüzükün 19uncu maddesine göre vermiş olduğu grup
önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulumuzu
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bugün İranda yaşanan terör
saldırılarını lanetliyorum. Kime yapılırsa
yapılsın, dünyanın neresinde yaşanırsa
yaşansın, terör terördür, lanetlenmelidir.
Grup önerisiyle ilgili olarak da
İnternet bir
bilgi kaynağı olmakla birlikte, bilgi kirliliğinin bol
olduğu sanal bir ortamdır. Bu nedenle, birtakım belgelerin,
hukuki açıdan hiçbir mesnedi olmayan konuların
araştırılması için Meclisi meşgul etmek de böyle bir
yoğun gündemi olan bir Mecliste çok doğru olmaz. Bir taraftan, bugün
dört partimizin grup önerileri var, arkasından 2 tane uluslararası
anlaşmayı görüşeceğiz ve Sanayinin Geliştirilmesi ve
Üretimin Desteklenmesi Kanununu da görüşmeye devam edeceğiz.
Bu vesileyle, bu önerinin aleyhinde olduğumuzu
belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
3.- CHP Grubunun, Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer ve arkadaşları tarafından, çevre hakkı
ihlallerine ilişkin sorunların saptanması ve alınacak
tedbirlerin araştırılması amacıyla 7/6/2017 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7 Haziran
2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
07/06/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 07/06/2017 Çarşamba
günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve
arkadaşları tarafından, çevre hakkı ihlallerine
ilişkin sorunların saptanması ve alınacak tedbirlerin
araştırılması amacıyla 07/06/2017 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
Araştırma Önergesinin (1235 sıra no.lu), Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
07/06/2017 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin lehinde ilk söz Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceere aittir.
Buyurun Sayın Yüceer. (CHP
sıralarından alkışlar)
Candan Hanım, zeytin dalı getirdiniz ama
iyi ki büyük bir ağacı söküp getirmediniz.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Biz
ağaçları sökmüyoruz, onu siz yapıyorsunuz Sayın
Başkan.
ENGİN ALTAY (İstanbul) O AK
PARTİye mahsus Başkanım, ağaçları sökmek AK
PARTİye mahsus bir özellik, biz ağaç kesmiyoruz.
CANDAN YÜCEER (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çevre hakkının ihlali ve
yarattığı sorunlara ilişkin verdiğimiz
araştırma önergesi üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 5 Haziran Dünya Çevre
Günüydü. Hangi gündemle Dünya Çevre Gününe girdiğimize bir bakmakta
fayda olduğunu düşünüyorum. Geçen hafta Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, komisyonlarda zeytinlik alanlarının talanını
konuşuyorduk. Bu kadim toprakların meyvesi, barışa simge
olacak denli değerli zeytinleri AKPnin elinden,
yandaşlarının talanından nasıl
kurtaracağımızı konuşuyorduk.
Önceki haftalarda Konya Havzasına,
Çanakkaleye, Tekirdağa yapılmak istenen termik santralleri
konuşuyorduk. Verilen idari kararlarla çevresel etki
raporlarının etrafından dolaşan bir iktidarı, bu
raporların nasıl işlevsiz hâle getirildiğini aylardır
konuşuyoruz. Velhasıl Hükûmetin diğer tüm alanlarda olduğu
gibi çevre karnesi de berbat.
Şimdi, baktığımızda,
Anayasamızda açık açık, Herkes, sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi
geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre
kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. diyor mu?
Diyor. Çevreye ilişkin kanunlarda, yönetmeliklerde Çevreye gözünüz gibi
bakın. diye yazıyor mu? Yazıyor. Çevreye ilişkin 20den
fazla uluslararası sözleşmenin altında imzamız var mı?
Var. Var olmayan nedir, biliyor musunuz? Var olmayan, çevreyi korumaya yönelik
bir iradedir. Tüm dünya artık, ekonomi ve ekoloji arasında bir denge
kurma telaşına düşmüşken Türkiyedeki iktidarın derdi:
Şurayı nasıl imara açarım? Şuraya nasıl rezidans
yaparım? Şuraya, ormanın ortasına nasıl termik santral
kurarım? İktidarın derdi, dile kolay, 171 milyon zeytin
ağacının 125 milyonunu gözü doymaz, vahşi bir ranta kurban
etmek, meraları inşaata açmak.
Eğer büyüme gereksinimi ile çevre arasında
bir denge kurulamazsa, çevre ranta kurban edilirse bunun sonuçlarının
olması kaçınılmazdır. Dünya bunun farkında, dünya,
çevre hakkının, sağlıklı, temiz suya ve havaya sahip
olma hakkının en temel hak olan yaşam hakkıyla
ayrılmaz bir bütün olduğunu biliyor. İşte bu nedenle,
küresel ısınmadan tutun da çevre tahribatına, bunun insan
sağlığı üzerine etkilerinin
araştırılması konusuna kadar artan bir duyarlılık
var. Bu duyarlılık bugün bütün dünyada, bütün hükûmetlerin yönetimine
egemen oluyor ama gelin görün ki bizim ülkemizi yönetenler böyle bir dünyadan
bihaberler. Ekonominin tek belirleyicisinin rant olduğu bir ülkede
sürdürülebilir kalkınmadan bahsetmenin naif kaçacağını
biliyorum ama sürdürülebilir kalkınmanın tanımını da
yapmak istiyorum, belki iktidardan duyan bir kulak olur diye bu
tanımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bugünün gereksinimlerinin
gelecek kuşakların gereksinimlerini karşılama
yeteneğinden kaybetmeden karşılanması için yapılan
şeyler, kalkınma, sürdürülebilir kalkınma diye tarif ediliyor
yani diyor ki: Siz eğer çevreyi bugün kâr edeceğim diye tahrip
ederseniz gelecek kuşaklara bırakacağınız bir şey
kalmaz. Burada önem atfedilmesi gereken sözcükler gelecek
kuşaklardır. Bu yüzden çevreyi bir mirasyedi gibi tüketmek için bize
kalmış bir miras olarak değil, gelecek kuşaklara hiç zarar
vermeden teslim edeceğimiz bir miras olarak değerlendirmek gerekir.
Değerli arkadaşlar, tüm vatandaşlar
dengeli ve temiz bir çevrenin alacaklısıdır, Anayasamızda
yazan hükmün anlamı budur. Burada borçlu devlettir ama devlet ne
yapıyor, çevreyi ranta kurban ediyor. Örnek isterseniz Tekirdağa
bakın; Istrancalarda taş ocakları yapılmak suretiyle
çevrenin ne hâle geldiğine bakın. Yetmezse diğer alanlara
bakın, Türkiye'nin dört bir yerinden bu manzaraları görebilirsiniz.
Peki, niye bu yapılıyor, niye bu hâle geliyor ormanlarımız,
çevremiz? Niye? Birilerinin cebine daha fazla para girsin diye. Hem de kimin,
millete küfreden birinin inşaat şirketi daha fazla para kazansın
diye. Bu yetmezse Çerkezköye, Silivriye yapılmak istenen termik
santrallere bakın. Bu projeler sadece doğa katliamına sebep
olmuyor, aynı zamanda insan sağlığını da tehdit
ediyor. Bunu bilmiyor mu Hükûmet? Bal gibi biliyor, bal gibi biliyor. Bu termik
santrallerin atıklarının havayı, suyu, toprağı
kirleteceğini, aynı zamanda insan sağlığı
üzerinde tahribat yapacağını biliyor ama birileri daha çok
kazansın diye insanları tehlikeye atmaktan çekinmiyor.
Trakyanın doğasını, börtüsünü böceğini,
ormanını bir talan düzenine kurban edecekler. O kadar da istekliler ki
ÇED raporunu bile beklemeden, Bakanlar Kurulu kararıyla acele
kamulaştırma kararı verdiler. Şimdi, ben buradan soruyorum:
Halka sordunuz mu? Hayır. Belediyeye sordunuz mu? Hayır. Kurumlara
sordunuz mu, uzman görüşü aldınız mı, uzmanların
dediklerini dinlediniz mi? Hayır. Okulların olduğu bir yere,
halkın taleplerini görmezden gelerek kocaman bir santral koyacaklar.
Şunun bilinmesini isterim: Tekirdağ halkı bunu istemiyor.
Tekrar, altını çizerek ifade ediyorum: İstemiyor.
Bakın, böyle, yılda 12 milyon ton
karbondioksit atmosfere verilecek, yılda 3,5 milyon ton kül havaya
savrulacak. Trakyanın akciğerlerini kükürtle, külle
dolduracaksınız. Herkes termik santralin hastalık olduğunu,
ölüm olduğunu, kanser olduğunu biliyor. Bunu herkes biliyor ama ya
bir tek siz bilmiyorsunuz ya da daha kötüsü, bilip de bilmezlikten
geliyorsunuz, çünkü insana değer vermiyorsunuz. Sadece değer
verdiğiniz, rant, daha fazla kâr etmek. Ama şunu unutmayın ki:
Mevzubahis doğaysa, insan sağlığıysa bu sizin
kâr-zarar hesabınızın ötesindedir. Ve diyoruz ki bizler, bu
bizim çevremiz, bu bizim doğamız, bu bizim hayatımız, bu
bizim Trakyamız. Biz bu toprakları birileri üç kuruş fazla kâr
etsin diye kirlettirmeyeceğiz, bu doğa katliamına, bu ölüm
fermanına sonuna kadar karşı çıkacağız.
Değerli milletvekilleri, iktidar yalnızca
çevre konusunda duyarsız ya da daha ötesi yıkıcı değil
işçi haklarında da aynı tavır içinde. Bakın,
Şişecam ile Kristal-İşin 6 bine yakın işçisi
toplu iş görüşmeleri için masaya oturdular. Sonuç alınamadı
ve işçiler anayasal haklarını kullanmak istediler; tekrar
ediyorum, anayasal hakkını kullanmak istediler. Peki, ne oldu?
Bakanlar Kurulu kararıyla bu grev ertelendi. Çünkü gerekçe neydi biliyor
musunuz? Gerekçe, millî güvenliğe tehdit. Şimdi, nasıl oluyorsa
oluyor, işveren işçinin hakkını gasbettiğinde,
vermediğinde millî güvenliğe tehdit oluşturmuyor ama işçi
hakkını istediğinde millî güvenliğe tehdit
oluşturuyor. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bravo!
CANDAN YÜCEER (Devamla) Vallahi, siz, sanırım
bunu kendinize açıklayamazsınız. Bu, apaçık bir hak
gasbıdır.
Bakın, demem o ki talan ve yağma düzeni
sadece çevre hakkı ihlalinde değil, işçi haklarını da
ihlal ediyor, basın özgürlüğünü de tehdit ediyor. İstiyorsunuz
ki kimse sesini çıkarmasın, kimse grev yapmasın; kimse
sağlıklı, temiz, yaşanabilir bir çevre istemesin. Dört
yıl öncesinde de halkın sesine kulak vermediniz, biliyoruz.
Halkın sesine kulak vermediniz ve dört yıl öncesi de insanların
hayatına hoyratça yaklaştınız. Ne oldu o zaman bir hatırlayalım:
İnsanlar bunu haklı olarak bir onur mücadelesine dönüştürdüler.
80 vilayetimize yayılan en barışçıl, en demokratik, en
güzel hak savunuculuğunu gösteren bir harekete dönüştürdüler, onur mücadelesi
yaptılar. Bir ağaç için bir orman olmayı bildiler onlar ve bugün
buradan ifade ediyorum, tekrar tekrar altını çizerek ifade ediyorum
ki emin olun, geleceğe o orman kalacak, sizler değil.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Zeytin kalabilir
Candan Hanım.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Evet, kalsın.
BAŞKAN Onu oradan alabiliriz Candan
Hanım, onu oradan alalım lütfen. Normalde kürsüye bir şey
çıkarmıyoruz.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Kalsın, güzel
bir görüntü oldu.
BAŞKAN Alalım arkadaşlar.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Belki sonradan bu
görüntüyü göremeyeceğiz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Turan, sisteme
girmişsiniz.
Buyurun Sayın Turan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın, Çanakkalenin Bayramiç ilçesinde Anadolu İmam Hatip
Lisesinde öğrencilere şiddet uygulayan bir öğretmen
hakkında gerekli işlemlerin başlatıldığına
ve Ilıca Deresinin ıslahının ve köprünün aylar önce bitmiş
olduğuna ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kamuoyunu doğru bilgilendirme adına söz
almak istedim.
Sabahki oturumda, CHPnin Çanakkale Milletvekili
Sayın Muharrem Erkek Bayramiçte bir okulumuzda bir öğretmenin
öğrenciye şiddet uygulamasından dolayı hakkında
soruşturma açılmadığı, buna kaymakamın izin
vermediği şeklinde iddiada bulundu. Kaymakamımızla
görüştüm, ilgililerle görüştüm, hem idari olarak hem
savcılık aşaması adli olarak başlatılmış
durumda. Aynı şekilde, o yanlışı yapan öğretmenin
daha o gün ilçeden uzaklaştırıldığını,
bununla ilgili sürecin başlatıldığını ifade etmek
isterim. Çocuklara karşı şiddetin asla kabul
edilmeyeceğini, buna karşı toleransımızın
olamayacağını herkes biliyor. Keşke Muharrem Bey bunu bize
sorsaydı, keşke kaymakam beye sorsaydı da daha doğru bilgiyi
almış olsaydı.
Aynı şekilde, dün de bir diğer
Çanakkale Vekilimiz Sayın Bülent Öz Ulaştırma
Bakanımıza Ilıca Deresi selden sonra çökmüştü, neden
yapılmadı? diye sormuş yazılı olarak. Oysa -bugün
ilgililerden fotoğrafları aldım- derenin
ıslahının ve köprünün biteli aylar olduğunu, üzerinden
taşıtların, araçların, insanların geçtiğini
öğrenmiş oldum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer ve arkadaşları tarafından, çevre hakkı
ihlallerine ilişkin sorunların saptanması ve alınacak
tedbirlerin araştırılması amacıyla 7/6/2017 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7 Haziran
2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Önerinin aleyhinde ilk söz Trabzon
Milletvekili Muhammet Baltaya aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Balta, buyurun.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin özellikle çevre
ihlalleri hakkında grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Az önce burada konuşan değerli hatip,
milletvekili arkadaşım çok güzel şeyler söyledi -özellikle
çevresel sorunların burada gündeme taşınması önemli, 5
Haziran Dünya Çevre Günüydü- ama burada Hükûmetimize öyle bir eleştiri
yaptı ki sanki biz şunları unuttuk: 2002 öncesinde sokaklarda
maskeyle dolaşılan yılları biz unutmadık
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Şimdi de
maskeyle dolaşılıyor. Hava kirliliğinde dünyada yine ön
sıradayız.
MUHAMMET BALTA (Devamla)
balıkların
ölümünü unutmadık, suların farklı illerden getirilip de
farklı illerde satıldığını, tankerlerle
satıldığını unutmadık ve doğa
katliamlarının ne durumda olduğunu biz unutmadık.
Ama, 2002 yılından sonra, bu süreç
içerisinde, bizim on beş yıllık iktidarımız döneminde
özellikle suların temizlendiğini, atık suların
arıtılarak doğaya bırakıldığını,
katı atıkların düzenli depolama tesislerinde bertaraf edilerek
onlardan enerji üretilip ekonomiye kazandırıldığını
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Yok öyle bir
şey, yok.
MUHAMMET BALTA (Devamla) -
özellikle bu katı
atık tesislerinde yaklaşık 60 bin kişinin
çalıştığını ve bunun yanında da Orman
Bakanlığımızın bu on beş yıllık süre
içerisinde yaklaşık 4 milyar civarında ağacı
doğaya kazandırdığını ve her alanda
yaptığımız yatırımlarda özellikle çevre hassasiyetimizin
en üst düzeyde olduğunu milletimiz biliyor.
Değerli milletvekilleri, şunu söylemek
isterim: Bir taraftan nüfusumuz artacak, bir taraftan sanayimiz gelişecek,
bir taraftan ekonomi gelişecek, bir taraftan turizm gelişecek ama
enerji ihtiyacımızı nereden karşılayacağız?
HESe karşıyız, RESe karşıyız, güneşe
karşıyız
ALİ ŞEKER (İstanbul) Güneşe
karşı değiliz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Güneşe,
rüzgâra karşı değiliz.
MUHAMMET BALTA (Devamla) -
santrallere
karşıyız, nükleere karşıyız, yola karşıyız,
hastaneye karşıyız, otele karşıyız.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Termik
santrale karşıyız, termik santrale.
MUHAMMET BALTA (Devamla) Peki, enerji
açığımız var, enerji açığımızı
nereden karşılayacağız? Bunun yöntemini
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Hırsızlığa
karşıyız.
MUHAMMET BALTA (Devamla) Ben sizi saygıyla
dinledim, siz de lütfen dinleyin. Kürsüde cevap verirsiniz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Yalan söyleme
ama.
MUHAMMET BALTA (Devamla) Özellikle burada cevap
verirsiniz.
Çözüm önerilerini ortaya koymamız lazım.
Bir taraftan yer altı zenginliklerimiz var, madenlerimiz var, enerji
kaynaklarımız var, elbette bizler bunları ekonomiye
kazandırmak zorundayız.
Özellikle bu yatırımları yaparken ÇED
(Çevresel Etki Değerlendirmesi) ne demek? Kirletmeden temiz tutmak ve
önlem almak, bu. Bu birime, özellikle bu yatırımları yaparken,
enerji yatırımlarını yaparken ve farklı
yatırımları yaparken müracaat ediliyor. Müracaat edildiği
zaman ÇED gerekliyse ilgili bütün birimler, ilgili bütün paydaşlar bir
araya geliyor, çevre hassasiyetiyle beraber sivil toplum kuruluşları
dinleniyor. İlgili bütün kuruluşlardan herhangi bir tanesi olumsuz
karar verdiği zaman yatırıma özellikle müsaade edilmiyor. Bunları
biz görüyoruz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) ÇED devre
dışı bırakılıyor.
MUHAMMET BALTA (Devamla) - Bu ÇED sürecinde ve
sürecinden sonra da kontroller devam ediyor, bu kontrollerimizi devam
ettiriyoruz. Özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
yapılan yatırımlarda ve yaptığı kontrollerde
-2016 yılında- çevre hassasiyeti olmayan kuruluşlara cezai
müeyyideler uyguladı. 366 işletme işletmeden menedildi ve bunun
yanında da 108 milyon civarında cezalar yazıldı. Bu ne
demektir? Yatırımcıya diyoruz ki: Yatırımı
yapacaksın elbette ama çevre hassasiyetin de en üst düzeyde olacak. Yani
burada şunu ifade etmek isterim: Milletimiz rahat olsun, biz bu dönem
içerisinde, on beş yıllık dönem içerisinde havayı, suyu ve
toprağı rahatlattık. Hava da bayram ediyor, su da bayram ediyor,
toprak da bayram ediyor. Bundan sonra da biz şunu söylemek istiyoruz: Yine
aynı hassasiyetle, çevre hassasiyetimizle beraber yatırımlara
devam edeceğiz. Yatırımcımız da rahat olsun. Eğer
bu ülke kalkınacaksa, bu ülke büyüyecekse yatırımcıların
önünde biz engel olmamalıyız. Bu çevre hassasiyetiyle birlikte
aldığımız kararlar, özellikle çevreye karşı
duyarlılığımız, özellikle Allahın verdiği
bu güzel dünyamızın fotoğrafını değil, aslını
gelecek nesillere bırakmak için var gücümüzle çalışıyoruz,
çalışmaya devam edeceğiz.
Ben bu düşünceler içerisinde çok değerli
konuşmacı arkadaşıma da teşekkür ediyorum, özellikle 5
Haziran Dünya Çevre Gününü kutluyorum ve ramazanınızı tebrik
ediyorum, hepinize en derin saygılarımı, selamlarımı
arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Şimdi önerinin lehinde ikinci söz Batman
Milletvekili Ayşe Acar Başarana aittir.
Buyurun Sayın Acar Başaran. (HDP
sıralarından alkışlar)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de CHPnin grup önerisi üzerine
lehte söz almış bulunuyorum.
Yani, açıkçası 5 Haziran Dünya Çevre Günü
ve bizim bu hafta içerisinde, en büyük doğa talanının
yapılacağı zeytinliklerin görüşülmesini konuşuyor
olmamız artık bana çok şaşırtıcı gelmiyor
çünkü anladığım kadarıyla iktidarın aslında
uyguladığı bir politika olarak yürütülüyor. Toplum
tarafından benimsenen bütün tarihler iktidar tarafından kendi tarihi
olarak başka bir şekilde yazılma yoluna gidiliyor. Yine,
toplumun benimsediği bütün tanımlamalar da iktidar tarafından
kendine göre tanımlanıyor. Barış kendine göre
tanımlanıyor, demokrasi kendine göre tanımlanıyor,
eşitlik kendine göre tanımlanıyor, komünal ekonomi kendine
göre tanımlanıyor, sosyal devlet kendine göre
tanımlanıyor ve yine maalesef Dünya Çevre Günü de böyle bir
katliamın konuşulduğu bir gün olarak tanımlanıp bugün
karşımızda duruyor.
Bugün yine 7 Haziran. İşte, iktidarın
kendine göre tanımlamak için muktedirlerin sürekli yaptığı,
kendi tarihini yazma çabalarının olduğu günlerden biri 7
Haziran. 7 Haziran 2015, Türkiye toplumu açısından hepimizin önüne
başka bir yol açabilecek, Türkiye toplumu içerisinde eşitlikçi,
özgürlükçü, bütünlüklü başka bir ülkenin yaratılabileceği bir
günken bir siyasi darbeyle bugün darbelerin önünün
açıldığı, her gün ekonomik krizin daha da
derinleştiği, toplumun kutuplaştığı bir döneme
anbean gelmemizin aslında yıl dönümü bugün ve yine bizlerin
dokunulmazlıklarının kaldırılmasının
Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmasının yıl
dönümü. Yani, 7 Haziranı biz halklar için özgürlüğün,
eşitliğin, barışın günü olarak tanımlarken, bunun
yolunu açan gün olarak tanımlarken maalesef iktidar bunu kendine göre
çevirip, seçimde, sandıkta kazanamadığını bir seçim
darbesiyle, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla,
başka bir darbeyle kendine göre, bir tarih yazmaya çalıştı
ama yine başaramadı, bundan emin olun. Arkadaşlarımız,
eş genel başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş
ve Figen Yüksekdağ, Sayın Besime Konca, Gürsel Yıldırım,
Ferhat Encü, Abdullah Zeydan, Selma Irmak şu anda cezaevinde olabilirler
ama hâlâ bu ülkede gerçekten eşitlikçi, özgürlükçü bir geleceğe olan
inancı kıramadığınızı bir kez daha
hatırlatmak istiyorum buradan.
Şunu söylemek istiyorum arkadaşlar:
Şimdi, biz, zeytinliği konuşurken ya da zeytin
ağaçlarını konuşurken, böyle bir, ağaç olarak
tanımlamayalım. Bakın, zeytin en kadim ağaç olarak
tanımlanır, bütün mitolojik hikâyelerde yerini bulmuştur zeytin.
Yine, bütün dinlerde kutsal olarak kabul edilen, bütün dinî hikâyelerde bir
şekilde yerini bulmuş bir ağaç olarak tanımlanır ve
hepinizin bildiği bir Nuh Tufanı hikâyesi vardır, hepiniz
bilirsiniz. Bütün canlıların yok olduğu Nuh Tufanında
Hazreti Nuh toprağa bir güvercin gönderir ve güvercin ikinci
gelişinde ağzında bir zeytin yaprağıyla gelir. Yani
düşünün ki tufanın başaramadığını bugün siz
bu Mecliste kanun çıkararak yerine getirmeye
çalışıyorsunuz. Yine, mitolojik birçok hikâyede var dedim,
bakın, mitolojide şöyle rivayet edilir ki Atinaya Atina isminin
verilmesi bile zeytine dayanır. Yine, Homerosun bir cümlesi vardır,
bence hepinizin bir kez daha dinlemesi ve düşünmesi gereken. Homeros bir
zeytin ağacının rüyasını girdiğini ve şu
cümleyi kurduğunu söyler: Herkese aitim ve kimseye ait değilim. Sen
gelmeden önce buradaydım ve sen gittikten sonra da burada
olacağım. İşte zeytin böyle bir ağaç. Biz gelmeden
önce buradaydı, biz gittikten sonra da burada kalması gereken bir
ağaç ama biz ne diyoruz? Bir tesis mi önemli, zeytin ağacı
mı, bir ağaç mı önemli?
Arkadaşlar, siz mitolojik hikâyede, dinî
hikâyede ya da tarihte bugüne kadar hiçbir tesisin adının
geçtiğini duydunuz mu? Hiçbiri geçmiyor. Siz tarihe bu şirketleri,
tesisleri bırakamayacaksınız. Bu tesisler doğayı talan
etmekten başka ne işe yarıyor, bir açıklamasını
getirin. Doğru, siz her ağaca baktığınızda, o
çizgi filmlerde olduğu gibi gözünüzde yeşil yeşil dolar
işaretleri yanıp sönüyor ama şunu söyleyeyim size
arkadaşlar: Doğru, o paraların hammaddesi olan
kâğıdı da o ağaçlardan üretiyorsunuz, amenna ama siz o
ağaçları yok ettiğinizde cebinize dolduracağınız
parayı bile bulamayacaksınız, o kâğıdı
bulamayacaksınız.
Bir sürü sermayedarı zengin edeceğiz diye
Kaç gündür insanlar bizi arıyor, sizi aramıyorlar mı?
Aradıklarını biliyorsunuz. Siz nasıl milletin vekilisiniz?
Halkın iradesini temsil ediyorsanız, halkın vekâletini
alıyorsanız
Hukukta şöyle bir terim vardır: Vekâlete uygun
davranmak, vekâleti kötüye kullanmamak. Bugün, siz, halkın size
verdiği vekâleti iyiye kullanmak zorundasınız. Halk akın
etti. Siz zeytin görüşmelerini niye ertelediniz? Siz biliyorsanız biz
de biliyoruz, ekran önündeki değerli halk da biliyor. Zeytinciler buraya
geldiler Yapmayın, etmeyin, o ağaçlar sizden önce, bizden önce,
İsadan önce, bu Meclis binasından önce oradaydılar, onları
yok edemezsiniz. dediler. Biraz halkı dinleyelim.
Millî irade nedir? Bakın, içini
boşalttığınız bir tanım daha arkadaşlar.
Millî irade nedir? Millî irade, sizin kafanıza göre karar alıp
uygulamanız mıdır? Millî irade, saraydan birinin her şeyin
talimatını verip kendisine göre toplumu şekillendirmesi midir?
Millî irade, dünya bu kadar kaosta, savaş ortamındayken bu ülkeyi
daha da savaşın derinliklerine sürüklemek midir? Millî irade, bir
tufan yaratmak mıdır? Dediğim gibi, AKP iktidara geldiği
günden beri doğaya kıymaktan, tufan yaratmaktan başka bir
şey yapmadı.
Hasankeyfin binlerce yıllık tarihi var.
Geçen haftalarda eski Başbakanımız Sayın Ahmet
Davutoğlu gelip gördü orayı. Bence hepiniz gelip bir görün. Neyi
katlettiğinizi, neyi yok ettiğinizi görün. Neymiş? Zeynel Bey
Türbesi taşınmış. Bırakın, yerinde kalsın.
Her su birikintisinde baraj yapmak zorunda değilsiniz ki, her yeşil
alanda yol yapmak zorunda değilsiniz ki. (HDP sıralarından
alkışlar) Gerek var mı arkadaşlar? Bir dönün ya! Dünya
artık betonlaşmaktan vazgeçti, özüne dönüyor. Doğayı,
dünyayı eski hâlinde, ilk emanet aldığımız hâlde
bırakmamız gerekiyor. dediler ve ona uygun davranıyorlar ama
biz ne yapıyoruz? Dediğim gibi, adımız sosyal devlet ama
kendimiz kapitalizmin en dibine batmışız, sermayedarları
büyütmeye çalışıyoruz. Kim kazançlı buradan?
Arkadaşlar diyor ki: E biz nasıl enerji
sağlayacağız? Bunun başka yol ve yöntemleri var. Eğer
siz eğitimin önünü açarsanız, bu ülkede gerçek bilim
adamlarının yetişmesine izin verirseniz ekolojik bir sistemde
enerji nasıl üretilir, onu gelip burada anlatırlar size ama sizin
derdiniz kısa yoldan birilerini zengin etmek. Gelin açıklayın
burada kimler zengin oluyor bu projelerden, halk mı zengin oluyor? Meraya
hiçbir hayvancı çıkamadığında bundan halk memnun mu
olacak? Bütün kıyıları bir şekilde tesislere
açtığınızda
Şu anda aslında ruhsatı bina
için vermediğinizi söylüyorsunuz ama onun cezası da 4 bin lira, 4
bin; gelir, cezasını öder, gider, yapar. İmar
Yasasının nasıl bir şekilde suistimal edildiğini
hepimiz biliyoruz. Yapılıyor bir bina, gidiyor parasını
veriyor, o orada duruyor. Yıkan var mı, bugüne kadar
yıkılan kaç tane bina var? Yok. Ormanların bugüne kadar
nasıl talan edildiğini hepiniz biliyorsunuz. Ormanların bir
şekilde nasıl imara açıldığını da biliyoruz.
4 bin lira verelim, parası olan gelsin ödesin, istediğini
yapsın. Böyle bir sosyal devlet mi olur?
Az önceki söylemimin en başına dönüyorum.
İşte, sizin, iktidarın HDPye saldırısının
nedeni buydu. Çünkü siz karşınızda başka bir şey
gördünüz. Gerçekten halkın isteklerini buraya getirecek, gerçekten
toplumun düşüncelerini yansıtacak, ekolojik, kadın dostu,
kadın özgürlük anlayışına sahip, komünal bir sistem
önerdiği için sizin saldırınız ondandı. Ama şunu
söyleyeyim arkadaşlar: Siz muktedirler olarak tarihi kendinize göre yazmak
istiyorsunuz ya, yanılıyorsunuz, tarihte hep mücadele edenler,
direnenler yazılmıştır; biz de Türkiye topraklarında
direnenler, Cerattepede direnenler olarak, Gezide direnenler olarak,
Yeşil Yolda direnenler olarak, Surda kendi evinin barkının
yıkılmaması için günlerdir elektriksiz duranlar ve direnenler
olarak, Hasankeyfte tarihi yok etmenize karşı direnenler olarak,
zeytinleri size karşı, bütün onu yıkmak isteyenlere
karşı direnenler olarak, kendi kıdem tazminatları için
direnenler olarak yani bütün Türkiyenin direnenleri olarak biz tarihe
geçeceğiz ve siz bunun karşısında, o kara, tozlu sayfalar
var ya, işte, orada belki yerinizi bulursunuz diyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, burada bize kimse millî irade ve demokrasi dersi vermeye
kalkışmasın. Kusura bakmasınlar.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Çok
alınganlar!
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Niye?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Ders iyi bir
şeydir ya! Öğrenmek iyidir!
MEHMET MUŞ (İstanbul) PKK terör
örgütünün güdümünde ve kontrolünde olan bir partinin milletvekili, bize
kalkıp da burada millî irade dersi veremez.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Sataşma
var.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bir diğeri,
zeytin ağacıyla alakalı sadece bir rakam vereceğim.
Türkiye, zeytin ağacını son on yedi yılda 99 milyondan
173,7 milyona yükseltmiştir, bu da aslında zeytine ne kadar önem
verdiğimizin en temel göstergesidir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Başkan,
sataşma
Zaten duydunuz.
BAŞKAN Buyurun.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Hiç
sataşmam Başkanım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) PKKnın
kontrolünde siyasi parti. dedim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Aferin, çok güzel dediniz! Hep aynı şeyi öyle çok
söylüyorsunuz ki zaten.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sormadınız
efendim, Sataşma neden? diye.
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Batman Milletvekili Ayşe Acar
Başaranın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun yerinden
sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında şahsına ve
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Değerli
arkadaşlar, yani biz bu Mecliste ne konuşsak ağzınızda
pelesenk ettiğiniz bir nakaratınız, bir tekrarınız
var, bundan çıkın artık, çıkın! Çıkın
artık!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Siz
çıkın!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Yani sürekli
aynı şeyi söylemekten bıkmadınız,
usanmadınız.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Millî irade dersi
vermeye kalkışmayın!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Yok,
ilerleyemiyorsunuz. Bu kadar mı? Biraz geniş bakın, ufkunuzu
açın.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Almanyanın
kontrolünden çıkın.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Bakın,
ben zeytinlerden söz ediyorum. Her tıkandığınız yerde
kalkıp aynı şeyleri söylemekten vazgeçin, benim söylediklerime
cevap verin
MEHMET MUŞ (İstanbul) Verdim
cevabını!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Gelin,
zeytinliklerle ilgili konuşalım. Buyurun, gelin, demokrasinin ne
olduğunu isterseniz, bilahare sizinle tartışırız.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Cevabını
verdim.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Ben
öğrenilmesi gerektiğini düşünüyorum çünkü demokrasi sizin
söylediğiniz gibi
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
milletvekili, PKKnın kontrolünde ve güdümünde olan bir partinin milletvekilisiniz,
buna cevap verin siz!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla)
çoğunluğun azınlığa tahakkümü değil. Demokrasi,
saraydan verilen emrin, burada el pençe divan durularak kabul edilmesi
değil.
MEHMET MUŞ (İstanbul) PKKnın
kontrolünde ve güdümünde olan siyasi partinin milletvekilisiniz, buna cevap
verin!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Demokrasi,
yargının tamamen iktidarın, sarayın denetimine girip,
diğer muhalifleri tasfiye etmesi değil.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Buna cevap verin
siz!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Demokrasi,
şu anda ben konuşurken cevap veremediğiniz için yerinizde
çırpınmanız değil. (HDP ve CHP sıralarından
alkışlar) Vazgeçin artık. Vereceğiniz cevap varsa, biz
burada halkın önünde konuşuyoruz, budur demokrasi. (HDP sıralarından
alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bravo (!)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Demokrasi,
bütün televizyonları bize kapatmanız, bu nakaratları sürekli
halkın kafasına vura vura Çin işkencesine döndürmeniz
değil. Ha, çok istiyorsanız tartışmayı, ben
hazırım, buyurun, bir gün bir televizyon programına eğer
bizi çıkarırlarsa- çıkalım sizinle, her şeyi enine
boyuna konuşalım.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Alman kanalında
olsun Alman kanalında, Alman televizyonlarında olsun.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Bakalım,
kim sırtını dönüp gidecek, kim yaptıklarından
utanacak, kim söylediklerinin doğru olmadığını görecek
diyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bağırmaya gerek yok, varsa
cevabınız buyurun, burada cevap verebilirsiniz.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Alman kanalında
olsun ama.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Tartışamazsınız, halkın karşısına
çıkmaktan korkuyorsunuz. diyor.
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Başkan,
neye göre sataşmadan söz verdiniz?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Neye sataşma aldı, evet?
BAŞKAN Size nasıl sataşmadan söz
verdiysem oraya da verdim.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Bana
sataşma vardı ama, yerimdeyken de sürekli sataşmaya devam etti.
BAŞKAN Buyurun.
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun, Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaranın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, aslında ben bunun için cevap almayı arzu etmezdim fakat
çıkıp da irademiz olmadığından bahsedenler kalkıp
da bize millî irade dersi ve demokrasi dersi vermeye kalkışırlarsa
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Zeytin diyoruz, zeytin.
MEHMET MUŞ (Devamla)
bu lafları
duyacağını bilmeliler, bu lafları duyacağını
bilmeliler.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Olay zeytinlikte
geçiyor.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın, yerimden
söylüyorum, PKKnın kontrolünde ve güdümündeki bir partinin milletvekili
bize demokrasi dersi veremez. diyorum, cevap yok. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Var mı buna cevap? Yok.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Siz
DAEŞin belgelerinin hesabını verin, Katarla ağır
ortaklığın hesabını verin, sonra konuşun.
MEHMET MUŞ (Devamla) İradesi olmayanlar
Adalet ve Kalkınma Partisine ne demokrasi dersi verebilir ne insan
hakları dersi verebilir ne de millî iradeden bahsedebilir.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Veririz,
veririz, çok güzel veririz, ihtiyacınız varsa veririz.
MEHMET MUŞ (Devamla) Zeytinden bahsettim.
deniliyor.
Değerli milletvekilleri, sadece bir tane
istatistik verdim, teferruatı elimde var. Tartışmalar -yeni
hatipler gelecek, konuşmacılar var- uzasın istemedim.
Bakın, zeytin ağacı 99 milyondu
dedim, 173,7 milyona çıktı. Yüzde 76 artmış. Bundan daha
iyi bir cevap var mı?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir)
Başkasınınki yüzde 500 artmış.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Vatandaş dikiyor, siz söküyorsunuz.
MEHMET MUŞ (Devamla) 600 bin hektar olan
zeytin üretim alanı yüzde 41 artarak 845,5 bin hektara
çıkmış. Bu iktidar döneminde olmuş verdiğimiz
tarımsal desteklerle. 235 bin ton olan sofralık zeytin üretimi yüzde
83 artarak 430 bin tona çıkmış. Azalmış mı,
artmış mı? Artmış.
BÜLENT YARKADAŞ (İstanbul) Arttı
diye mi kesmek istiyorsunuz?
MEHMET MUŞ (Devamla) Demek ki biz iktidar
olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak
Tarım ne kadar önemliyse,
doğa, çevre ne kadar önemliyse insanımızın ihtiyaç
duyduğu sanayi veya ülkemizin ihtiyaç duyduğu üretim araçları da
o kadar önemlidir. Birisi, diğerinin alternatifi değildir. Bu
işe böyle bakmaktayız.
Teşekkürler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) Başka
yer kalmadı mı?
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Tesis
mi önemli, zeytin mi önemli?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Aynı
sataşma vardı.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Sataşma
var.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Ben sadece yerimden açıklamamı yapacağım.
BAŞKAN 60a göre, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demirin, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bu Mecliste grup başkan vekilinin tavrı genelde bu.
Her zaman, konuşulan konuyla ilgili konuşmamak ve onun
dışında başka suçlamalarda bulunmaya gayret etmek.
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Zeytini söyledi,
verileri söyledi, artışları söyledi.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) O yüzden, konu zeytinlikti, zeytinlerle ve meralarla ilgili
konuşuyorduk.
MEHMET MUŞ (İstanbul) E zeytinlikten
bahsettim ben de.
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Bütün
rakamları verdi.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) HDPnin konuşması da bununla ilgiliydi. Ben
sayın halkımıza kendisini havale ediyorum. Bununla ilgili zaten
gereken cevabı Meclise gelerek veriyorlar.
MAHMUT POYRAZLI (Balıkesir) Zeytinliklerden
Diyarbakırdaki çukurlara nasıl geldi?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Size söz verilmiyor mu acaba beyefendi? Bilmiyorum ama
herhâlde verilir ve gelip buradan konuşursunuz.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkürler.
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer ve arkadaşları tarafından, çevre hakkı
ihlallerine ilişkin sorunların saptanması ve alınacak
tedbirlerin araştırılması amacıyla 7/6/2017 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7 Haziran 2017
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
aleyhinde ikinci ve son konuşmacı, Kocaeli Milletvekili Saffet
Sancaklı.
Buyurun Sayın Sancaklı. (MHP
sıralarından alkışlar)
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, çevre konusu konuşuluyor, çok hassas bir
konu. Zaten konuşmalar yapıldı. Ben tekrar, on beş gün önce
sporla, futbolla ilgili yaptığım bir konuşmayla ilgili
devam edeceğim çünkü güncel bir konu hem de iftara doğru vakit de
geçer biraz.
Geçen hafta yaptığım konuşmada
Futbol Federasyonunun yanlış uygulamalar içerisinde olduğunu, bu
yüzden de kulüplerin büyük borç bataklarına girdiğini, iyi
yönetilmediğini ve Türk futbolunun artık uçurumun kenarına
geldiğini değil de uçurumun içine düştüğünü
anlatmıştım. Tabii, belki konuşma biraz sertti Meclis
kürsüsünden ama özellikle yaptım. Çünkü normal anlatınca gündem
olmuyor; ülke öyle bir hâle geldi ki illa magazinsel veya sert sözlerle
söylediğinizde gündem oluyor. Ben bu konuşmayı yaptıktan
sonra Futbol Federasyonu Asbaşkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi Yaşar
Aşçıoğlu Bey aradı beni, dedi ki: Saffet Bey, tebrik
ederim yaptığınız konuşmadan dolayı. Niye, siz
yönetici değil misiniz şu anda dedim. Evet, yöneticiyim ama biz Türk
futbolunu mahvettik, Türk futbolunu zehirledik. Bizim hepimizin istifa etmesi
gerekiyor. dedi. Bunu sadece telefonda mı konuşacağız
dedim, Yok, ben demeç de verdim gazeteye. dedi. Eğer kamera varsa
gösterebilir: Türk Futbol Federasyonu Asbaşkanı ve Yönetim Kurulu
Üyesi Yaşar Aşçıoğlu diyor ki: Saffet Sancaklı
haklıdır, bizim topyekûn istifa edip gitmemiz lazım.
Şimdi bunu niye gösterdim? Eğer ki
kamuoyunun bu isteği olmasaydı, Türk futbolunun böyle bir
sıkıntısı olmasaydı, benim kişilerle bir
problemim yok, gelip burada kimseye öyle bir şey demezdim ama bunu devam
ettireceğim, bu arkadaşlar da gidecekler, bunların başka
çaresi yok.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Kim seçti onları,
kim?
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Şimdi, tabii, Millî
Takım öyle bir yönetiliyor ki
İşte, bu 15 Temmuzda biz Fetullah
Gülen cemaatine terör örgütü demeye başladık. Ama şurada
birkaç sene öncesine kadar şu Millî Takımı yönetenler
Amerikada yazın turnuva yaptırıyorlardı, özellikle o
turnuvaya katılıyorlardı. New York Havaalanından bazı
futbolcular bazı yöneticilerle birlikte önce Pensilvanyaya gidip ondan
sonra Millî Takım kampına katılıyorlardı. Hâlâ o
arkadaşlardan şu anda bu federasyonun içinde olanlar var.
Bu Millî Takımda oyuncular birbirine silah
çekti. Millî Takım kampında oyuncular birbirine silah çeker mi
arkadaşlar? Bu ülkede Türk Millî Futbol Takımının
oyuncuları birbirine silah çekti.
Geçen sene, hatırlarsınız, bu Avrupa
Şampiyonasında Arda Turan takım kaptanıydı, bir prim
meselesi oldu, 11 ay önceki mesele bu ve Fatih Hoca oradan birkaç tanesini bir
daha Millî Takıma almayacağını söyledi. Haklı olabilir,
olmayabilir, onu bilmiyorum. Ardından bir süre geçti, Fatih Hoca Millî
Takımı açıkladı, dedi ki: Benim gönlüm istemese de ben
bunları Millî Takıma alıyorum.
Geçen gün uçakta bir şey oldu en son, gene Arda
meselesi. Arda, Türk Millî Takımının gururudur, Türk Millî
Takımının kaptanıdır ve Barselona gibi dünya devi
olan bir takımda oynamaktadır. Ben şahsen Barselonanın
maçları olduğu zaman hemen televizyonun karşısına
geçiyorum, hemen Arda oynuyor mu diye bakıyorum ve heyecanlanıyorum;
bizim gururumuz, kardeşimiz. Arda ki tanıdığım
kadarıyla da düzgün bir çocuk. Arda, Millî Takım uçağında
Millî Takım Kaptanı olarak bir gazetecinin gırtlağına
sarılıyor ve çok ağır şekilde küfrediyor. Şimdi,
Arda mı bu duruma geldi yoksa ortam mı bu duruma getirdi?
Ardanın yaptığı bu hareket külliyen
yanlıştır. Millî Takım Kaptanı uçakta kimseye
saldıramaz, kimsenin gırtlağını sıkamaz çünkü
millî maç var, millî maçın konsantresi bozulur. Nitekim, şu anda
Millî Takım maçının konsantresi bozuldu, şu anda Arda ile
Bilal Meşeyi konuşuyoruz. Bilal ağabey otuz yıllık
gazeteci, nihayet bu olayla şöhret oldu.
Şunu anlatmaya çalışıyorum: Kötü
yönetiliyor Futbol Federasyonu.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Kim seçtirdi Saffet Bey?
Kim seçtirdi?
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Ya, Kim seçtirdi?
Herkes, her şeyi biliyor.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Uçağa biniyorsunuz
Rica edin, alsınlar görevden.
BAŞKAN Arkadaşlar, müdahale etmeyelim
lütfen, ayıp oluyor.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Şimdi, bilmiyorum,
hani ben aynı şeyi mi anlatıyorum yoksa karşı tarafa,
size doğru yanlış mı geliyor? Ben de diyorum ki bu Türk
futbolu kötü yönetiliyor, bu Futbol Federasyonu Başkanı ve yönetimi
acil bir şekilde köylerine dönsünler.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Görevi
bırakmalı.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Bu Türk futbolu
yalı çocuklarından kurtulsun artık. Babalarının paralarıyla
gelip, o koltuğa oturup şu Türk futbolunu yönetmesinler artık.
Bunu anlatıyorum zaten, bilmiyorum, aynı şeyi mi söylüyorsunuz?
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Aynı fikirdeyiz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Aynı
şeyi söylüyoruz.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Tamam o zaman, aynı
şeyi söylüyorsanız
O zaman bir alkış gelsin
milletvekillerinden destekliyorlarsa (CHP sıralarından
alkışlar) İşte, kameralar, görün, milletvekilleri de bu
söylediğimi destekliyor.
Şimdi, geçen gün sosyal medyada bir şey
var: Adam otobüs şoförü, otobüsü durduruyor, diyor ki: Arkadaşlar,
benim psikolojim bozuldu, her an kaza yapabilirim, lütfen başka arabayla
gidin. Millî Takımın Kaptanı Arda Efendi çıkıyor,
uçakta birinin gırtlağını sıkıyor. Beyler, nereye
gidiyoruz biz ya?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Memleketi bu
hâle getirdiler. Hastanede dayak, okulda dayak, uçakta dayak.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Biz garip bir yerlere
gidiyoruz yani. Bu garip yerlere giderken bizim mutlaka bu işlere
(CHP
sıralarından gürültüler) Lütfen birbirinize sataşmayın,
vaktim geçiyor, daha anlatacaklarım var.
Şimdi, hatırlıyor musunuz, bizim
millî formamız vardı; ben de şerefle yıllarca, uzun
yıllar giydim hem de en aşağıdan en yukarıya kadar. O
forma nasıldı biliyor musunuz? Beyaz formanın üstüne
kırmızı ay yıldızdı.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Ne güzel
formaydı o forma.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Bu şimdiki Millî
Takım formalarındaki bu turkuazlar, siyahlar ne ya?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Nereden
çıktı? Neye benziyor?
SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Buradan protesto
ediyorum, bir daha da o formanın giyilmesini istemiyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar) Millî forma beyazdır, üzerinde
kırmızı al bayrağı vardır. İlk millî maç
Romanyayla oynanmıştır, o gün giyilmiştir ve millî
formamız odur bizim. Bundan sonra da bir daha kırmızı
beyazın dışında millî formanın giyilmesini
istemiyorum. Kim organize ediyorsa o işi, bıraksın bunu. Millî
Takımın, al bayrağın rengi kırmızı
beyazdır, nokta.
Şimdi, bir konu daha var. Bizim bu Ardayla
ilgili bir şey daha söyleyeceğim. Arda kardeşimiz, benim çok
sevdiğim, çok efendi bildiğim bir çocuk ama Arda çok büyük bir hata
yaptı. Ne hatası yaptı? Arda o olayı yaptı. Anlık
bir şey gelişmiş olabilir, insanın psikolojisi bozuk
olabilir. Büyük ihtimalle Barselonadan da ayrılacak, belki o da onun
psikolojisini bozmuş olabilir anlık. Uçaktaki mesele kabul edilemez
ama diyelim ki kabul ettik bir an için, ertesi gün Arda -Hüseyin ağabey,
senin de öğrencindi, bizim de kardeşimiz, mahallemizin çocuğu- basın
toplantısı düzenliyor, Millî Takımı bıraktım.
diyor. Arda, ben sana bir şey soracağım, sen kimsin de Millî
Takımı bırakıyorsun ya? Millî Takım şudur: Bu
ülkenin ortak en tepesindeki olaydır Millî Takım,
kırmızı beyaz al bayrak. Yirmi sene önce de ben Ardaydım
ama ismimiz o zaman Saffetti, Rıdvandı, Tanjuydu, Metindi,
şimdiki isimler işte Arda, Burak, Selçuk, neyse. O aynı askerlik
gibi millî bir görevdir. Bu Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan 80 milyon
kişiden hiç kimsenin gücü Millî Takımı bırakmaya yetmez.
Onun için Ardayı bu konuda çok ciddi eleştiriyorum. (MHP, AK
PARTİ, CHP sıralarından alkışlar) Onu da kim böyle
gazlıyorsa onlarla bir daha görüşmesin yani.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Rıdvan gazlıyor, Rıdvan.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Arda sevdiğimiz bir
çocuk ama Millî Takımı kimse bırakamaz, al bayrağı
kimse bırakamaz, öyle bir lüksü yok kimsenin.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Okey
arkadaşları onlar.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Nasıl?
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Okey
arkadaşları.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Onu bilmiyorum, okey
arkadaşlarını.
Bir de bir şey daha var. Bizim İranda,
Güney Azerbaycanda Tractor Sazi bir takımımız var. Bunlar çok
ciddi Türk milliyetçisi ve 80-90 bin seyirciyle oynuyorlar maçlarda ve Türk
marşlarını söylüyorlar. Aradılar beni oradan, dediler ki:
Lütfen Beşiktaş Kulübü Başkanını arayın, bizimle
bir gösteri maçı, dostluk maçı yapsın.
ABDULLAH ÖZTÜRK (Kırıkkale) Bizle
yapsın, parlamenterle yapsın.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Parlamentoyla mı?
Tabii, Beşiktaş bu sene Türkiye'nin şampiyonu olduğu için
Beşiktaşla yapmak istiyorlar ama kendilerine Parlamentoyla ilgili de
ileteyim. Eğer öyle bir maç olursa, Fikret Başkanı da
arayacağım bu akşam iftardan sonra -iftardan önce pek kafam
çalışmıyor- kendisiyle de görüşeceğim bu maçla ilgili
ama bu da aklıma gelmedi.
ABDULLAH ÖZTÜRK (Kırıkkale) Hem
Beşiktaşla yapsınlar hem bizle.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Olabilir, bunu da
gündeme getirelim.
Arkadaşlar, işin özeti şu: Ülke garip
bir yerde, ne olduğu da belli değil, bir tımarhaneye dönmüş
vaziyetteyiz, hepimiz böyle bir garip davranıyoruz. Lütfen herkes
aklını başına toplasın, sporda da böyle, hastanede de
böyle, başka yerde de böyle. Biz de burada Türkiyeyi temsil ediyoruz
milletvekilleri olarak, biraz daha böyle...
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Kaptan, ülkemiz güzel.
Millî Takıma başarılar diliyoruz.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Osman, bu ülkeyi benden
daha çok sevdiğinizi de sakın iddia etmeyin.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Yok, ülkemizi
seviyoruz Kaptan.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Ben ülkenin garip
psikolojiye girdiğini söylüyorum, bunu hep beraber düzeltelim diyorum, ben
bir şey demiyorum ki. Ben bu ülkenin 1 santimetrekare toprağına
ölürüm Osman, bunu bütün Türkiye biliyor.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ondan şüphemiz
yok Kaptan, biz de aynı, biz de aynı.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) Teşekkür ederim
beni dinlediğiniz için.
Hepinize de saygılar sunuyorum, sağ olun.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Millî Takımımıza
başarılar diliyoruz maçta Kaptan.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Daha bitmedi
konuşmalar, Başkan konuşmalar bitmedi, sataşma var efendim.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylamadan önce bir yoklama talebi vardır, önce bu talebi
karşılayacağız.
Sayın Altay, Sayın Gürer, Sayın
Özcan, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Tanal, Sayın Kayan,
Sayın Akın, Sayın Tümer, Sayın Bakan, Sayın Tüzün,
Sayın Yüceer, Sayın Türkmen, Sayın Özdemir, Sayın
Karabıyık, Sayın Yılmaz, Sayın Yarkadaş,
Sayın Tarhan, Sayın Usluer, Sayın Balbay.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.33
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.48
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Sema KIRCI (Balıkesir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 102nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer ve arkadaşları tarafından, çevre hakkı
ihlallerine ilişkin sorunların saptanması ve alınacak
tedbirlerin araştırılması amacıyla 7/6/2017 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7 Haziran
2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesi uyarınca vermiş olduğu bir
önerisi var, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
4.- AK PARTİ Grubunun, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
işler kısmındaki sıralamanın yeniden düzenlenmesi;
Genel Kurulun 7 Haziran 2017 Çarşamba günkü birleşiminde 485
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesine ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 7/6/2017 Çarşamba
günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından İç
Tüzükün 19uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki
önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Mehmet
Muş
İstanbul
AK
PARTİ
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer işler kısmında bulunan 476 ve
473 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu
kısmın 1'inci ve 2'nci sıralarına, yine bu
kısımda bulunan 464, 477 ve 478 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının ise yine bu kısmın 6, 7 ve 8inci
sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun 7 Haziran 2017 Çarşamba günkü
(bugün) birleşiminde 485 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi;
Önerilmiştir.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
Şimdi, alınan karar gereğince sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler kısmına
geçiyoruz.
1inci sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Jandarma Eğitim ve
Öğretimine İlişkin İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar
Devleti Hükümeti Arasında Jandarma Eğitim ve Öğretimine
İlişkin İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/786) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 476)
(x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 476 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen
gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu.
Buyurun Sayın İhsanoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkanım,
çok uğultu var.
BAŞKAN Bir saniye, buyurun.
MHP GRUBU ADINA EKMELEDDİN MEHMET
İHSANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Özür diliyorum Sayın
İhsanoğlu, bir saniyenizi alacağım.
Sayın milletvekilleri, lütfen uğultuyu
keselim, hatip kürsüde.
Sürenizi yeniden başlatacağım,
buyurun Sayın İhsanoğlu.
EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (Devamla)
Çok teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz ile Katar arasında Jandarma Eğitim ve
Öğretimine İlişkin İşbirliği Protokolü konusunda
MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Ülkemiz ile Katar arasındaki askerî iş
birliği konuları 2001 yılından bu yana devam etmektedir.
Mevzubahis olan protokol 2001 yılında imzalanan Güvenlik
İşbirliği Anlaşması çerçevesinde gündeme
gelmiştir.
Sayın Başkan, ben kendi sesimi duymuyorum.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan, bu
şartlarda
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, istirham ediyorum,
hatibin insicamını bozmayalım. Ayaktaki sayın
milletvekillerimizin uygun bir vaziyet almaları aksi takdirde de istirahat
buyurmak istiyorlarsa da kulislere davet edebiliriz.
Buyurun Sayın İhsanoğlu.
EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (Devamla)
Aynı durum devam ediyor Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın İhsanoğlu, siz
Genel Kurula hitap edin, milletvekilleri sessizliği sağladılar.
EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (Devamla)
Bu giden dakikaları da lütfedersiniz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, bu protokol iki ülke arasında iç güvenlik kuvvetlerinin
eğitim faaliyetlerinin planlama, koordinasyon ve icrasına
ilişkin hususları ihtiva etmektedir. Birlik, karargâh ve kurumlara
karşılıklı ziyaretler, dil eğitimi, eğitim ve
öğretim faaliyetleri bu protokolün kapsamının içindedir.
Eğitim faaliyetleri kapsamında iç güvenlik, kaçakçılık,
organize suçlara müdahale, toplumsal olaylara müdahale eğitimleri ile
askerî kolluk eğitimleri verilecektir. Hâlihazırda protokol Katar
tarafından onaylanmıştır. Bu gibi protokoller ülkemiz ile
18 ülke arasında yapılmıştır.
Sayın Başkan, bu konuyu tezekkür ederken
Orta Doğu bölgesinin yaşamakta olduğu sıkıntılar,
huzursuzluklar, ihtilaflar ve savaşlar hakkında, özellikle ülkemizin
jeopolitik ağırlığı ve yine ülkemizin millî
menfaatlerinin korunması açısından birtakım
düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir asır önce Osmanlı Devletinin Arap
vilayetleri Birinci Cihan Harbinin galipleri arasında
paylaşılıp yeni devletler kurulurken bu devletlerin
varlığı kurucu emperyal güçlere bağımlı olarak
ortaya çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı ve
İsrail devletinin kurulmasından sonra değişen dengeler Orta
Doğuya istikrar getirmemiştir. Filistin topraklarının
işgali ve Filistin halkının haklarının gasbedilmesi,
İsrail-Arap ihtilafı ve savaşları, diktatöryal rejimlerin
etnisite, kabile, mezhep, ideoloji bazında kurulmuş olmaları,
beraberinde ihtilaf ve çatışma, sürtüşme tohumlarını
taşımıştır. 2010 yılının son günlerinde
başlayan ve 2011 yılında şiddetlenen ve
yanlışlıkla Arap Baharı denilen, geniş halk
kitlelerinin zulme, adaletsizliğe, fakirliğe ve temel hak ve
hürriyetlerin mahrumiyetine karşı isyanlardır. Pamuk
ipliğine bağlı dengeler böylece altüst olmuştur. Suriyede
küçük kıvılcımların büyük alevlere dönüştüğü ve
bu alevlerin bölgeyi sardığı dönemde iç çatışmalar,
global güçlerin bilek güreşi ve bölgesel güçlerin nüfuz
sahalarını genişletme arzu ve iştahı Orta Doğuda
istikrar ve huzur hayalinin yok olmasına yol açmıştır.
Türkiyenin Orta Doğudaki tarihî tecrübeleri,
coğrafi konumu, siyasi, askeri ve ekonomik gücü göz ardı edilemez.
Ülkemiz, bölgede uzun vadeli bir huzurun tesisi için önemli bir aktör
olmanın ötesinde büyük bir sorumluluk sahibidir. Bu sebeple, bölgede
Türkiyesiz bir çözüm tasarısının başarısız
olacağına inanıyorum. Ülkemizin bu bölgede oynayacağı
rolün başarılı olması için göz önünde bulundurulması
gereken üç önemli faktör bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi: Dış politikada
prensipli olmaktır. Hatırlanacağı üzere, 9 Aralık 2016
tarihinde Dışişleri Bakanlığımızın
bütçesi üzerinde yaptığım buradaki konuşmada değindim
üzere, cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk dış politika temel
fikirlerini bakanlığın müsteşarına verdiği
şu talimatla ifade etmiştir:
Bir: Arap dünyasına
karışmayacaksınız.
İki: Emperyalist ve kolonyalist devletlerin
ardında görünmeyeceksiniz.
Üç: Rusları tahrik etmeyeceksiniz.
Bu prensibe riayet etmek lazım ve Arap ülkeleri
arasındaki kavgalara girmemek lazım.
Ara buluculuk noktasında ikinci husus
şudur: Türkiye taraf tutan değil, tarafgir olan değil, bitaraf
olan veya taraflar arasında iyi niyet gayretleriyle arayı bulmaya
çalışan bir rol üstlenmelidir. Taraf tuttuğu zaman Türkiye
Devam edeyim mi Sayın Başkan? Sizce bir
faydası var mı? Yoksa metni vereyim, kayda geçsin.
BAŞKAN Sayın İhsanoğlu, yani
dinleyen arkadaşlar dinliyor, derin de bir sessizlik var, arada ufak tefek
uğultular var, siz Genel Kurula hitap etmeye devam edin.
Sayın milletvekilleri, istirham ediyorum,
sizler de lütfen hatibi dinleyin.
EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (Devamla)
Ben görüyorum, herkes konuşuyor. Ben de gideyim yerimden
konuşayım.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan,
lütfen, yani bu olmaz. Önemli bir konu, konu önemli.
BAŞKAN Şimdi, bakın,
kaçıncı ikazım benim Sayın Usta, yani çok kere ikaz ettim.
ERHAN USTA (Samsun) Arkadaşlar
çıksınlar yani, dinlemeyeceklerse çıksınlar.
BAŞKAN Arkadaşlardan da rica ediyoruz
bir kez daha
Buyurun Sayın İhsanoğlu.
EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (Devamla)
Evet, Sayın Başkan, şimdi, ülkemizin bölgede
oynayacağı rolün başarılı olması için göz önünde
bulundurulması gereken üç önemli faktör vardır.
Birincisi: Prensipli dış politika.
Aralık 2016da bu Genel Kurulda yapmış olduğum
Dışişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili
konuşmada dış politikanın üç temel prensibine işaret
etmişimdir ve o da, Atatürkün Dışişleri
Bakanlığına talimatı şeklindeydi. Birincisi: Arap
dünyasına karışmayacaksınız yani Arap kavgasına
taraf olmayacaksınız. İkincisi: Emperyalist ve kolonyalist
devletlerin ardında görünmeyeceksiniz. Üçüncüsü: Rusları tahrik
etmeyeceksiniz. Biz işte bu konularda biraz farklı tecrübelere sahip
olduk, onun için bugün de farklı neticelere sahip olduk.
Şimdi, bu prensiplere riayet ederken yani
bilhassa Arap dünyasına, bugünkü kavgaya, Körfezdeki kavgaya
baktığımız zaman taraf tutmak değil bitaraf olmak,
tarafgir olmak değil taraflar arasında arabuluculuk yapmak; Türkiye
buna muktedirdir ve Türkiye hâlen İslam İşbirliği
Teşkilatı Zirve Başkanıdır. Yani Sayın Cumhurbaşkanımız
bu zirvenin hâlen Başkanıdır, bir buçuk seneden beri
Başkanıdır. Üç senelik bir dönem Türkiye bu zirvenin
Başkanı olacaktır; o bakımdan Türkiye'nin elinde çok önemli
bir koz vardır, önemli bir araç vardır.
Şimdi, üçüncü husus, uzun vadeli kurumsal
planlar. Bu arabuluculuğun ötesinde ihtilafların uzun vadeli bir
planla
Yani 21inci yüzyılda Orta Doğuyu 20nci yüzyıldan
farklı kılacak huzur bölgesi hâline getirecek bir projeye ev
sahipliği yapılması gerekmektedir. Avrupalıların uzun
savaşlar sonrasında, din savaşları, mezhep
savaşları sonrasında yaptıkları anlaşmalar gibi
yani meşhur Vestfalya Anlaşması gibi bir anlaşmaya bugün
Orta Doğunun ihtiyacı vardır ve bununla beraber Orta
Doğuda Birinci Dünya Savaşından sonra çizilen
sınırların bir hukuki temele dayanması yani
karşılıklı hükümranlık haklarının
tanınması gerekir çünkü problemin bir tarafı, hükümranlık,
egemenlik haklarının tanınmamasıdır. Bugün Körfezde
yaşanan savaşların veya çatışmaların, krizin
sebeplerinden bir tanesi budur. Onun için bu hükümranlık hakları
herkesin birbirinin değerini tanımasına dayalı bir proje
olmalıdır. Böylece savaşlara değil, barışa para
harcamak, fakirliği gidermek, radikalizm ve terörizm
bataklığının kurutulmasına yol açmak mümkündür.
Müsaadenizle, bunları söyledikten sonra, burada
birkaç gündür ülkemizi, bölgemizi ve dünyayı meşgul eden Körfez
ülkeleri arasındaki ihtilafa değinmek istiyorum. Bu ilk defa vuku
bulan bir ihtilaf değildir, bu yıllardan beri böyledir ve mesela
Kasım 2013te büyük bir ihtilaf oldu, anlaşma oldu, imzalar
atıldı fakat uygulanmadı. Bir sene sonra Kasım 2014te
tekrar ihtilaflar oldu, anlaşmalar oldu, bu sefer yine olmadı,
birbirlerinden sefirleri çektiler, birbirlerini boykot ettiler, sonra tekrar
barıştılar. İşte, birkaç hafta önce Riyadda da büyük
devletlerin ve Amerikan Başkanının huzurunda anlaşma
yapıldı ve birkaç gün sonra tekrar çatışma
başladı ve bugün çok hassas bir noktaya geldi.
Şimdi, tabii, biraz önce söylediğim
Atatürkün sözünü tekrar hatırlatmak istiyorum: Arap dünyasına
karışmayacaksınız, kavgasına
karışmayacaksınız. Bu ihtilaf konusunda ben yapılan
resmî açıklamaları memnuniyetle karşılıyorum.
Sayın Çavuşoğlu şu beyanda bulunuyor: Hepimizi üzen bir
gelişme. Oysa biz Körfez bölgesinin birliğini, beraberliğini
kendi birlik beraberliğimiz olarak görüyoruz ve buna katkı
sağlıyoruz. Çok sayıda ortak çalışmamız var. Her
bakımdan bu dayanışma önemli. Elbette sorunlar olacaktır,
ülkeler bunları çözecektir. Biz, var olan tablodan üzüntü duyduk.
Sayın Cumhurbaşkanlığı
Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü Sayın İbrahim
Kalının da yaptığı açıklama önemlidir:
Bölgemizin barış ve istikrar arayışının
sürdüğü, tüm bölge ülkelerinin bu ortak hedefler doğrultusunda
gerekli adımları atmasına ihtiyaç duyulduğu bir dönemde,
stratejik iş birliği içerisinde bulunduğumuz Körfez
İşbirliği Konseyi üyelerinin kendi aralarındaki meseleleri
müzakere, diyalog ve iletişim yoluyla çözmeleri gerekir. Bu beyanat
fevkalade dengeli ve rasyonel bir beyanattır. Sayın
Cumhurbaşkanımız dün bir iftar yemeğinde
yaptığı konuşmasında Körfez İşbirliği
Konseyi üyelerinin kendi aralarındaki meseleleri
karşılıklı diyalog yoluyla çözmesi en doğru yoldur.
dedi. Türkiye bu konuda kanaatimce büyük bir potansiyele sahiptir bilhassa
Türkiyenin İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi
Başkanı olması nedeniyle. Şimdi, Türkiyenin İslam
Zirvesi Dönem Başkanı olarak ikili ve çok taraflı millî
menfaatlerimizi de göz önüne alarak bu taraf tutma ihtimalinden sarfınazar
etmesi lazım ve böyle bir şeyin olduğunu görüyoruz memnuniyetle.
Değerli arkadaşlar, çok hassas günler
yaşamaktayız. 20 Mayısta Riyadda gerçekleşen
Arap-İslam-Amerikan Zirvesinin Türkiyenin dönem başkanı
olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı çerçevesi
dışında yapılması dikkat çekicidir. Yani İslam adına
zirve yapılıyor ve orada zirve başkanı olan ülkenin
başkanı bulunmamaktadır. Zaten bu toplantı
teşkilatın dışında tamamen
yapılmıştır ve adına İslam Zirvesi
denmiştir. Bu, tabii dikkat çekici bir husustur. Ben burada tekrar
ediyorum: Türkiyenin Orta Doğudaki menfaatlerini, ikili ve çok
taraflı menfaatlerini gözetmesi, millî güvenliğini ve millî
çıkarını gözetmesi Türk politikasının temel hedefi
olmalıdır.
Ben sözlerime son verirken Katar krizinin çözümünde
son dönemde küresel bir aktör hâline gelen ve Birleşmiş Milletlerden
sonra dünyadaki en büyük uluslararası kuruluş olan İslam
İşbirliği Teşkilatının, Zirve Başkanı
Türkiyenin önderliğinde daha etkin bir rol oynayabileceğine
inanıyorum.
Sözlerime son verirken Sayın Başkan
Gündem maddesi mevzu bahis olan Jandarma Eğitim Protokolünün
onaylanması rutin bir uygulamadır. Zaten on altı ülkede de
benzer bir uygulama vardır.
Konuşmamın başında izah
ettiğim gibi burada devletimizin bir taahhüdü söz konusudur.
Konuşmama son verirken yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
İhsanoğlu.
Gruplar adına ikinci söz, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Mithat Sancara aittir.
Buyurun Sayın Sancar. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzde iki tane
uluslararası anlaşma var. Bugün gündeme geldi, ikisi de Katarla
yapılan anlaşmalar. Biri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar
Devleti Hükümeti Arasında Katar Topraklarında Türk Kuvvetlerinin
Konuşlandırılmasına İlişkin Uygulama
Anlaşması ile Anlaşmanın Tadili Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı,
diğeri de yine Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti
Arasında Jandarma Eğitim ve Öğretimine İlişkin
İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı.
Bu iki anlaşma da bugün apar topar Meclis
gündemine getirildi. Bunun acaba sebebi nedir? diye sorarak başlamak
gerekiyor. Tam da Katar eksenli Körfezde çok büyük, çok ciddi bir kriz patlak
vermişken, gündemde daha aşağı sıralarda
bulunmasına rağmen Hükûmet, bu iki anlaşmayı neden bugün
getiriyor gündeme? Acaba bununla ulaşılmak istenilen amaç ya da fayda
nedir? Bunların mutlaka Hükûmet tarafından
aydınlatılması, açıkça bu soruların
cevabının verilmesi gerekiyor.
Şimdi, bu anlaşmalar dolayısıyla
Katar krizini konuşmadan ve Türkiye dış politikasını
değerlendirmeden geçmenin mümkünatı yok. Böyle bir
konuşmayı bu konuları kapsam dışında bırakarak
yapmanın da bir anlamı yok.
Katarda, Katar üzerinden dünden beri yaşanan
gelişmeler gerçekten son derece ciddi. Buradan çıkarmamız
gereken çok önemli dersler var. Türkiyenin dış
politikasının son yıllardaki seyrini de yeniden hatırlayarak
bu derslerin ne olabileceğine dair görüşlerimizi
paylaşacağım sizlerle.
Hükûmet, AKP hükûmetleri göreve
başladığında -2002 sonu, 2003 başları-
dış politikayla ilgili temel bir slogan belirlenmişti:
Komşularla sıfır sorun politikası. Evet, slogan güzel; keşke
bu sloganın içi icraatla da aynı şekilde doldurulabilseydi.
Fakat kısa süre sonra gördük ki sıfır sorun
politikasını -ya da sloganını- gerçekleştirecek bir
politikası yok AKPnin; tam tersine, başka hesaplara, hatta hülyalara
daldığı anlaşıldı. Ardından stratejik
derinlik kavramı piyasaya girdi, piyasada dış politikayla
ilgili ön sıralara çıktı. Stratejik derinliğin ne
olduğunu da anlayamadık ama görünen o ki stratejik derinlik denince
kastedilen Yeni Osmanlıcılıktı. Yeni
Osmanlıcılık da esas itibarıyla günümüz
şartlarında bir bölgesel, emperyal politika anlamına geliyordu.
Yeni Osmanlıcılık ya da stratejik derinlik çeşitli küçük
denemelerden sonra esas olarak 2012deki Suriye iç savaşıyla birlikte
daha somut bir hâl almaya başladı. Hatırlayalım: Suriyede
iç savaş patladığında Hükûmetin
açıkladığı, ilan ettiği hedef kısa sürede
Esadın devrilmesi ve o meşhur söz de Şamdaki Emevi Camisinde
bayram namazının kılınmasıydı. O hedefe
ulaşmak için de boş durulmadı elbette; çok karmaşık
ilişkilere girildi -bunları burada defalarca dile getirdik, tekrar
söyleyelim- son derece tehlikeli ilişkiler kuruldu bu hedefe bir an önce
varma amacıyla. Peki, neydi amaç? Niye Suriyede bu kadar acele
ediliyordu, bir an önce Esadın devrilmesi isteniyordu? Ve devrilince yerine
kimin gelmesi bekleniyordu?
Yine, Mısırdaki gelişmelerden
bağımsız değerlendirmemiz mümkün değil bu
soruları, cevapları da Mısırdaki gelişmeleri dikkate
almadan bulmamızın imkânı yok. Mısırda Müslüman
Kardeşlerin iktidara gelmesinden sonra sanıyoruz ve öyle
anlaşılıyor ki Türkiye'de de başta Sayın Erdoğan,
AKP kurmayları bir Müslüman Kardeşler ekseni hayal etmeye
başladılar. Müslüman Kardeşler ekseninin kurulabilmesi için
Suriyede rejimin bir an önce devrilmesi, Esadın yerine de mutlaka
Müslüman Kardeşler cephesinden, çevresinden bir yönetimin getirilmesi
gerekiyordu. Bunun da diğer ayağı ve en önemli unsuru Türkiye'de
kurulacaktı yani Türkiye, Suriye ve Mısır ekseninde kurulan
İhvan yönetimlerinin ağabeyliğine soyunacaktı, böylece
büyük bir Sünni cepheyi yönetiyor olacaktı. İşte, burada bu
fantezilerle, bu tehlikeli hayaller ve kurgularla sorunların da
derinleşmeye başladığını gördük. Sadece
derinleşme değil, içinden çıkılmaz hâle gelmeye
başladığını görüyoruz.
Evet, Suriyedeki hedef tutturulamadı; bütün o
çabalara rağmen, bütün o şüpheli, karanlık ve şaibeli
girişimlere ve ilişkilere rağmen istenen sonuca, bu
politikanın hedeflediği sonuca AKP yönetimleri ulaşamadı.
Bunun faturası elbette çok ağır oldu çünkü bu hesap
tutmayınca Suriyedeki iç savaş da daha fazla derinleşti,
yaygınlaştı, daha büyük acılar doğdu, daha büyük
yıkımlar yaşandı. Oysa Suriyede iç savaş patlak
verdiğinde yapılması gerekenler çok daha başkaydı.
Bunları da, bu konudaki görüşlerimizi de konuşmamın
ilerleyen kısımlarında sizlerle paylaşacağım. Ha,
şunu da ekleyelim tabii: Bu hayallerin yıkılmasında
Mısırdaki askerî darbe son derece önemli bir faktör
oluşturuyor. Mısırda Mursi yönetimine karşı Sisinin
gerçekleştirdiği, Suudi Arabistan başta olmak üzere ABDnin de
desteğiyle gerçekleştirdiği darbeden sonra bu Müslüman
Kardeşler aksının, ekseninin kurulmasının artık
imkânsızlaştığını herhâlde görmeleri gerekiyordu
ve bu hülyadan bir an önce vazgeçmeleri lazımdı, vazgeçip ondan sonra
da yaratılan o tahribatların nasıl tamir edileceğini burada
değerlendirmek gerekiyordu. Bunlar yapılmadı, tam tersine,
Suriyede aynı mezhep eksenli politikaya devam edildi. Başka
cihatçı, başka selefi örgütlerle ilişkiler geliştirildi ve
bütün bu ilişkiler geliştirilirken de birlikte hareket edilen
ülkelerin başında Katar geliyordu, Suudi Arabistan geliyordu.
Bakın, Suriyedeki bütün bu ilişkileri kurarken Türkiye, yanında
Suudi Arabistan ve Katar vardı.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Çelişmeye
başladın.
MİTHAT SANCAR (Devamla) Aslında Katar
sadece Suriyede değil aynı zamanda başka yerlerde de Suudi
Arabistanla birlikteydi ve orada da onların istediğini
yapıyordu. Ne yapıyordu? Yemende Suudilerin müttefikiydi, Bahreynde
barışçıl gösteriler yapılırken ve bunlar
bastırılırken, Suudi askerî gücüyle bastırılırken
Katar 500 polisle destek vermişti. Dediğim gibi, başka alanlarda
da aslında Suudi Arabistanın izlediği politikadan farklı
bir politika izlemiyordu Katar. Türkiyenin de Katarla ve Suudi Arabistanla
ilişkileri vardı ama Katarla ilişkiler çok daha ön plana
çıkıyordu. Katarla ilişkilerin ekonomik dökümünü yapmaya
kalksak bu konuşmanın süresi yetmez buna. Peki, bütün bu
ilişkiler neden gerçekleştiriliyordu? Ne veriliyordu
karşılığında, ne vaat ediliyordu, nereye
ulaşılmak isteniyordu? Bunlar eleştiri konusu
yapılırken Hükûmetten herhangi bir cevap alamıyorduk.
Şimdi, dönelim Katar krizine tekrar. Evet,
Türkiyenin Suriyede birlikte hareket ettiği 2 müttefik şimdi
düşman kesildiler. Suudi Arabistan, yanına aldığı
Mısır, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer ülkeleri
bir koalisyon içinde toplayarak Katarı kuşatmaya alıyor.
Kuşatmaya almakla kalmıyor neredeyse boğmaya yönelik tedbirler
ilan ediyorlar. Yani aslında Katar bütünüyle şu an nefessiz
bırakılmış durumda. Uzun süre birlikte yürüyen, pek çok
operasyonda, pek çok ilişkide birlikte hareket eden bu ülkeler şimdi
neden birbirlerine düşman kesildiler, neyin hesabını
yapıyorlar? Önce şu tespiti yapalım: Evet, Orta Doğuda bir
mezhep savaşı körükleniyor ve biz buna karşı sürekli
demokratik ilkeler etrafında halkların
dayanışmasını, birlikte kardeşçe
yaşamasını esas alan politikaları önerdik ama mezhepçi
politikaların sonunun Orta Doğudaki savaşı daha
kanlı, daha kirli, daha acımasız hâle getireceğini de hep
vurguladık. Suriye politikasını da bu nedenle sık ve net
bir şekilde eleştirdik. Ki Suriye politikasında başka bir
unsur var, o da Kürt meselesidir, ona da biraz sonra değineceğim.
Peki, mezhepçi yaklaşımlar ve mezhep
üzerinden bir saflaşma ya da hakimiyet politikasının
varacağı yer neresi olabilir? İşte görüyoruz. Beklenen
Şii-Sünni çatışmasının patlamasıydı ama
Sünni blok içinde gerçekleşti bu patlama, hem de çok şiddetli bir
patlama. Ne istiyorlar Katardan, Katarı niye bu şekilde
boğmaya çalışıyorlar? İleri sürdükleri sebepler
şunlar: Katar, terör destekçisi bir ülkedir, teröre desteğini kessin.
Peki, terör örgütü dedikleri zaman kimleri kastediyorlar? IŞİDi, El
Kaide unsurlarını ve Müslüman Kardeşleri. Şimdi, bir
zamanlar birlikte her şeyi yaptığınız bu ülkeler, bu
Hükûmetin her alanda sıkı ilişki kurduğu bu ülkeler
Müslüman Kardeşlerin de terörist olduğunu zaten söylüyorlardı,
şimdi açık ilan ediyorlar, Müslüman Kardeşlere destek
verdiği için de Katarı cezalandırmaya kalkıyorlar. Peki,
siz burada nasıl ara buluculuk yapacaksınız? Sayın
Cumhurbaşkanı Ara buluculuk yapacağım." diyor.
Haması, Müslüman Kardeşler örgütlerini terörist ilan edecek misiniz?
Etmezseniz Suudi Arabistanı nasıl ikna edeceksiniz? Önünüze gelene
terörist derken yarın öbür gün şu hesabı hiç
yapmadınız mı? Biz bu ülkelerle ya da bu örgütlerle ilişki
kurduğumuz için bize de terörist denebilir mi? Bu hesabı hiç
yapmadınız mı? Herkesi teröristlikle suçlamak bu kadar kolay
sizin için ama şimdi kapıya dayanmış durumda. Terörle
iş birliği yapan bir devlet olarak itham edilme konusunda neredeyse
birkaç adım kalmıştır bu noktaya varılması için.
Bu tür kirli ilişkilere, ekonomik alanda karanlık
alışverişlere, bütün bu haram ve yıkım iş birliğine
girerken faturanın bir gün çıkacağını
düşünmediniz mi? Düşünmeniz gerekiyordu ama pek çok konuda
düşünmediğiniz gibi bu konuda da sonuçları düşünmediniz.
Bakın son yıllardaki krizlere. Mesela,
Rusyayla bir kriz yaratıldı. O kriz daha sonra
tırmandırıldı da kabadayılık da yapıldı
ama birden vazgeçildi, özür dilendi, şimdi ilişkiler düzeltilmeye
çalışılıyor. Peki, o krizi tırmandırdıktan
sonra bu U dönüşünün faturasını kim ödedi? Türkiyede
turizmciler, çiftçiler, emekçiler ödedi. Türkiye ekonomisinin bu önemli sektörlerine
darbe vurdu Rusyayla tırmandırılan kriz. Peki, yanlıştı;
bu yanlışı telafi etmenin yolu aynı yanlışı
başka alanlarda tekrar etmek olabilir mi?
İsraille önce bir düşmanlık söylemi
üzerinden ilişki kuruldu, çok ağır, çok sert sözler söylendi,
daha sonra İsraille de U dönüşü yapıldı, fatura kime
çıktı? Fatura elbette Türkiyenin itibarına çıkar, Türkiye
bu şekilde itibarlı bir dış politika yürütüyor olamaz ama
faturayı kestiğiniz başka kesimler de var. Mesela, Mavi Marmara
mağdurları bu faturayı ödeyen kesimlerin başında
geliyor.
Bunun dışında yine çok önemli bir
kesim, faturayı ödeyen bir kesim, Gazze halkıdır. Yıllarca
Gazze halkı üzerinden propaganda yapıldı, Gazze halkıyla
dayanışma adı altında çeşitli gösteriler
yapıldı fakat birden İsrailin yıllardır
kullandığı tezleri onaylayan bir anlaşma imzaladınız.
Avrupayla referandum döneminde kriz
yaratıldı. Peki, bu krizi niye yarattınız, doğru
değil. dedik, Vatan, millet, Sakarya. dediniz, Türkiyenin
itibarı. dediniz. Sonra da Başbakan diyor ki: Efendim, referandum
bitti, Avrupayla şimdi ilişkileri normalleştirebiliriz. Böyle
dış politika olur mu arkadaşlar? Siz böyle yaparsanız bu
ülkenin itibarı diye bir şey kalır mı? Böyle
yaparsanız herhangi bir alanda barışçıl ilişkiler
yerleştirme imkânı kalır mı?
Peki, Avrupayla yükseltilen bu kriz size yüzde 1
artı oy getirmiş olabilir diyelim, faturayı kim ödedi?
Faturayı en başta Avrupada yaşayan Türkiyeliler ödeyecekler ve
ödemektedirler. Bu şekilde hoyrat bir politikaya hakkınız yok.
Ülkenin itibarını zaten sarsıyorsunuz, gücü zaten olmuyor ama pek
çok emekçi kesime de dış politikadaki bu oyunlar üzerinden
ağır faturalar ödettiriliyor.
Yapılması gereken şey bellidir
arkadaşlar, yapılması gereken şey karmaşık
değildir. Öncelikle eğer dünyada ve bölgenizde itibarlı bir ülke
olmak istiyorsanız, dış politikada bir aktör olmak
istiyorsanız kendi ülkenizde barışı sağlamak
zorundasınız. Bu barışın iki önemli ayağı
var birbirine bağlı. Bunlardan bir tanesi Kürt sorununda
barıştır, diğeri de bütün toplum kesimlerinin
haklarını tanıyan demokratik ilkeler temelinde bir toplumsal
barıştır. Oysa, bir yandan sürekli Kürt sorununda savaş
politikaları, öbür yandan ülkenin en az yarısını
düşmanlaştıran bir dil, bir yaklaşım, bir politika
var. Referandum sürecinde yapılanlar ortada, ondan önce kullanılan
dil, yapılan uygulamalar ortada, ağzınızı
açtığınızda hain sözünden başka söz duymak mümkün
olmuyor, ülkenin en az yarısı bu anlayışa göre hain.
Ülkesinde bu şekilde bir toplumsal gerilim, kutuplaşma ve
çatışma potansiyeli yaşayan bir devletin, ülkesindeki en temel sorunu
savaş politikaları dışında akıl edemeyen, bunu
beceremeyen bir devletin uluslararası alanda bir itibarlı aktör olma
şansı olabilir mi? Olamaz elbette.
Orta Doğuda itibarlı dış
politikaya dönüşün ilk şartı, en önemli şartı
Suriyede Kürtlerin kazanımlarını kabul etmektir, Suriye
Kürtlerini düşmanlaştırmaktan vazgeçmektir; Türkiye'de de
Türkiye'nin bütün halklarının haklarını, özgürlüklerini
eşit bir şekilde tanıyan demokratik bir yola girmektir.
Eğer bunlar yapılmazsa, Suriyede Kürtlerin hâlâ tehdit, tehlike
kaynağı olduğu görüşü devam ettirilirse korkarız ki
bundan sonra Türkiye'nin dış politikası da Türkiye'deki iç
yaşam, toplumsal yaşam da çok daha büyük kırılmalara, çok
daha büyük yıkımlara sahne olacaktır. Bunu önlemek bizlerin
görevidir, sorumluluğudur.
Son bir soru: Katara askerî üst zaten
kurulmuş, asker var. Şu soruyu cevaplandırın
arkadaşlar: Yarın öbür gün Katara askerî müdahale yaparsa bu Suudi
etrafındaki koalisyon, Türkiye'nin politikası ne olacak? Türkiye
böyle bir savaşta nerede duracak? Bütün bu adımları
hazırlayan, bütün bu tehlikeli durumu yaratan bundan önceki bu
saydığım özellikleri gösteren kötü, yıkıcı
dış politikadır. Bundan derhâl vazgeçilmelidir. Katar krizi bizi
yeniden düşünmeye sevk etmeli, serinkanlı, demokratik ve barışçıl
bir yola girmemize vesile olmalıdır.
Saygılarımla efendim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi soru-cevap işlemi
yapacağız.
Sayın Gürer, buyurun.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Niğde Sungurbey Cami İlhanlılar
döneminde Niğde Valisi Sungur Bey tarafından yaptırılan
anıt bir eserdir. Çifte minareliyken 18inci yüzyıl sonlarında
yangınla minareleri, kubbesi yıkılmış, onarım sonrası
tek minare ve çatılı olarak inşa edilmiştir. Ancak caminin
orijinal olan bölümleri ciddi yıpranma içindedir. On iki yıldır
restorasyonu için Anıtlar Yüksek Kurulunda bekleyen proje nihayet
onaylanmıştır. Cami, tüm iç mekân ve dış cephe
yüzeylerinde görülen ve zemine yakın bölgede süreklilik gösteren tuzlanma
etkisi ve buna bağlı çeşitli problemlerle oldukça
yıpranmış durumdadır. Aslına uygun bitki ve hayvan
motifleri kurtarılarak ve çifte minareli olarak ne zaman onarımı
başlayacaktır? Bir an önce onarımın
başlatılmasını temenni ediyoruz. Çünkü başbakan
yardımcımıza bağlı olduğunu bildiğim için
bir an önce de gerçekleşmesini temenni ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bektaşoğlu
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ankara-Samsun, Ordu-Giresun, dönüşü olarak
Artvin-Rize, Trabzon-Giresun arasındaki yol güzergâhında bulanan kara
yolu yön tabelasında temsil ettiğim ilin, Giresunun adının
yer almaması incitici, ayrımcı bir tutum olarak ilimiz
tarafından değerlendirilmektedir ve hemşehrilerimiz haklı
olarak tepki göstermektedir. Giresun, Kurtuluş Savaşına
bağrından çıkardığı iki gönüllü alayla
katılarak bağımsızlığımızın
kazanılmasında, cumhuriyetin kurulmasında etkin bir rol
oynamış illerimizden bir tanesidir. Adını tarihe
yazdıran bir ilin tabelalarda adının olmamasının kabul
edilmesi mümkün değildir.
Her ilin ve ilçenin adlarının sık
sık yer aldığı kara yolu tabelalarında Giresunun da
adının kilometre uzaklığıyla birlikte yer
almasını istiyoruz. Bu zor bir şey değil. Olmazsa biz
kendimiz yazacağız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli) Dışişleri
Bakanına soruyorum: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti
Hükümeti Arasında Jandarma Eğitim ve Öğretimine
İlişkin İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısını görüşüyoruz.
Bugünlerde Katar Devletinin terör örgütlerine yardım eden bir devlet
olması düşüncesiyle 6 Arap ülkesi ilişkisini askıya
almış ve ilişkilerini dondurmuştur. Bu durum dikkate
alınarak hâlâ bu uygulama anlaşmasının
onaylanmasını istiyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Türkiye Katara hangi amaçlarla asker
konuşlandıracak?
Soru 2: Türk Silahlı Kuvvetleri Katarın
topraklarında ne kadar süreyle asker konuşlandıracak?
Soru 3: Katara gönderilecek olan Türk Silahlı
Kuvvetlerinin sayısı, rütbesi, düzeyi nedir?
Soru 4: Türkiye Katara niçin destek veriyor yani bu
Katara bu desteği vermesinin ihtiyacı nereden kaynaklandı?
Soru 5: Türkiye Katardaki sıvı gazı,
petrolü korumak için mi asker gönderiyor?
Soru 6: Bunlar 101inci ve 102nci sıradayken,
100 tane iş öndeyken hangi ihtiyaç, hangi aciliyet gerekti de bunu öne
alıyoruz, biz bunu konuşuyoruz?
Bir başka soru: Katar şu anda sıcak
gündeme gelirken misilleme amacıyla Parlamento buna alet mi ediliyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kayan
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, Çukurova bölgemizde hasat zamanı;
buğday, arpa gibi tahılların hasat zamanı gelmiştir,
bütün çiftçilerimize bol mahsuller diliyorum. Çiftçilerimiz dokuz on ay önce
tohumunu tarlasına attı, gübreledi, ilaçladı. Dokuz on aydan bu
yana da sürekli masraf ediyor ürününe. Şimdi
karşılığını almak için hasada başladı. Ürününü
biçerek mahsulünü götürüp satacak, parasını alıp borçlarını
ödeyecek, artan parayla da çocuklarını okutacak veya düğün
yapacak. Yapacak da ürününü değerinde satarsa ve parasını
alırsa. Çiftçimiz bu durumda tüccarın insafına düşmemek
için devletine güvenmektedir. Devleti hükûmet yönetir. Hükûmetin tahıl
hasadının başlamasından haberi var mı, taban fiyat
konusunda bir çalışması var mı? Çiftçi tarlada, Hükûmet
nerede? Yoksa kendi çiftçimize hakkını vermeyip yabancı
ülkelerin çiftçilerini mi destekleyecekler ithalat yoluyla?
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Ertan
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, bildiğiniz gibi, deniz
dediğimiz Van Gölü hepimiz için büyük bir değer ve
coğrafyamıza sunulmuş bir armağandır, Vanın
nefesidir, Vanın denizidir; ayrıca, Vanlılar açısından
turistik, ekonomik, kültürel anlamı çok yüksektir. Vanın merkezi
olan ve en güzel kıyısına sahip olan Edremit
kıyısı, şu an, hâlihazırda, ben konuşurken dahi
Karayolları 11inci Bölge Müdürlüğünce felakete sürüklenmektedir.
Karayolları Müdürlüğüne ait hizmet binası gerekçe gösterilerek,
Van Gölüne onlarca dönüm doldurularak köprülü kavşak yapılmak
istenmektedir. Bölge halkının istemediği ve yargının
da yürütmeyi durdurma kararı verdiği bu proje hâlâ devam etmektedir.
Çalışmaların devam etmesi, halkın gözü gibi
baktığı Van Gölünün ve kıyılarının âdeta
bir devlet kurumu eliyle ölüm fermanının imzalanması demektir.
Hükûmetiniz, Van Gölünde, telafisi imkânsız, oluşabilecek
zararları gidermek adına, yargı kararına uymayan söz konusu
kurum yöneticileri hakkında bir tasarrufta bulunacak mıdır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Erdem
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Staj ve çıraklık sürelerinin sigorta
başlangıcı sayılması konusunda, sigortalılık
süresine dâhil edilmesi konusundaki talep sürmekte, buradan bunun duyurusunu
yapmış olayım, karşılığını
bekliyor.
Doğum ve çocuğuna analık yapmak için
çalışma hayatına doğumdan sonra atılan anneler
doğum borçlanması talebi konusunda yıllardır mücadele
sürdürmekte, bu mücadelenin görülmesi gerekmektedir.
Son olarak da terörle mücadele sırasında
yaralanıp gazi sayılmayan kahramanlarımızla ilgili bir
kanun hükmünde kararname çıkmıştır ve büyük bir sevinçle
karşılanmıştır, ancak uygulamada hiçbir
karşılığı olmamıştır. Bu
kahramanlarımıza, özellikle şeref
unvanı verilmesi konusunda
gereğinin yapılması gerekmektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tor
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanımıza sorum zeytinle
ilgilidir. Sayın Başbakan bir açıklama yaptı, Türkiye
zeytinde dünyada 2nci. diye. Bu bilgi yanlıştır, Türkiye
zeytinyağı üretiminde dünyada 5inci sıradadır. Hatta
diyebiliriz ki eğer Suriyede bir iç çatışma olmasaydı onun
da altında kalabilirdi. Son yıllarda çok önemli miktarlarda zeytin
dikilmiştir ancak bu bilginin düzeltilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Yani Sayın Başbakan yanıltılmıştır, onu
söylemek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Evet, soruları cevaplamak üzere
sözü Başbakan Yardımcısı Sayın Veysi Kaynaka
bırakıyorum.
Buyurun Sayın Kaynak.
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Niğde Milletvekilimiz Sayın Gürerin
sorusu değil, talebi var; yerine getireceğiz inşallah. Zaten
kendisi de ifade etti, kültür varlıkları kurulunda bekleyen proje
dolayısıyla gecikmiş bir işti.
Sayın Bektaşoğlunun talebini
Ulaştırma Bakanımıza iletiriz. Söylediğiniz gibi basit
bir konu.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Basit
ama yıllardır yapılmıyor Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Sayın Arslan Türkiye Cumhuriyeti ile Katar
arasındaki protokolle, Katarın terör örgütlerine destek olduğu
gerekçesiyle bir kısım ülkeler tarafından ilişkilerin
askıya alınması sırasında, bizim terör örgütlerine
destek veren bir devlete destek verip vermeyeceğimizin,
veremeyeceğimizin oluşturacağı algıyı sordular.
Sayın Arslan, bildiğiniz gibi bu hususta Birleşmiş
Milletler ve/veya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi karar
verdiğinde bir örgüt, terör örgütü oluşur. Türkiye Cumhuriyeti
devletinde hem Cumhurbaşkanımız İslam
İşbirliği Teşkilatının Dönem Başkanı
olarak hem Dışişleri Bakanımız hem Sayın
Başbakanımız, büyükelçilerimiz Katarla arasında ihtilaf çıkan
diğer ülkeler ve ilgili ülkeler nezdinde şu anda
çalışmalarını sürdürüyorlar. Umarım bu sorunlar
kısa sürede aşılır. Sadece altı yedi ülkenin
ilişkileri askıya almasından dolayı bir devlete Siz terör
devletisiniz. demek çok doğru ve kolay değil.
Sayın Tanal zannediyorum bir sonraki
tasarıyla ilgili, Katardaki üsse ne kadar asker, ne kadar sürede, hangi
rütbede
Bakın, bu, bir sonraki, 473 sıra sayılı
Anlaşmanın gerekçesinde bunlar var. Bizlerin orada
bulunmasının asli sebebi eğitim vermek. Şimdi
görüştüğümüz Jandarma personeliyle ilgili tasarının asli
sebebi de eğitim vermek, o sebeple orada bulunuyoruz ve orada Hükûmetimiz
tarafından verilecek diğer işlerin de yerine getirilmesi
amaçlanmaktadır. Tabii ki sayının, personelin rütbesinin,
niteliğinin neler olacağını Millî Savunma
Bakanlığımız, Genelkurmay
Başkanlığımız ve Jandarma ve Sahil Güvenlik
bakımından da İçişleri Bakanlığımız
müştereken yerine getireceklerdir.
Aslında, bu sorunun cevabını şu
anda görüştüğümüz tasarı bakımından şöyle de
söyleyebiliriz: Jandarma Genel Komutanlığımızın
şu anda 18 ülkeyle anlaşması var, protokolü var, Katar da
bunlardan biri olacak ve biz bunların bir kısmına eğitim
imkânı veriyoruz, bir kısmında personel bulunduruyoruz.
Dolayısıyla, bu, sadece Katar için yeni başlayan bir şey
değil, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin 2001den beri sürdürdüğü
bir politika ve doğru bir politika. Şu anda, bizim personel
görevlendirmemiz Azerbaycanda 1997 yılında
başlamıştır ve Gambiyada 2005te
başlamıştır, şimdi de Katarda Jandarma personelimiz
eğitim amaçlı görevlendirilecektir. Zaten şu anda, daha önce
yapılmış protokol kapsamında, Katar iç güvenlik kuvvetleri
mensuplarına Jandarma teşkilatımız tarafından ücreti
mukabili 80 personel, 3 kurs düzenlenmiştir ve ücreti de
alınmıştır. Bütün bunların; Katardaki askerî üs ve
Jandarma Eğitim ve Öğretimi Protokolünün tamamının
temelinde de 25 Aralık 2001 tarihinde -Mahmut Bey, tarihe dikkatinizi
çekerim, 25 Aralık 2001. AK PARTİ Hükûmeti olmadan yaklaşık
bir yıl önce- imzalanan Güvenlik İşbirliği
Anlaşması vardır. Bu, Türkiye'nin çok boyutlu dış
politika hedeflerinin de bir manada yerine getirilmesidir.
Sayın Kayan, evet, Çukurovada hasat
başladı, ben de Maraşlıyım, ben de Çukurova
çocuğu sayılırım. Şu anda, benim
yaptığım, Tarım Bakanlığımızın
yaptığı araştırmalara göre piyasada fiyatlar
düşük değil, fena değil ama Tarım
Bakanlığımız elbette ki bu çalışmaları
yapıyor. Bildiğiniz gibi, artık havza bazlı üretime ve o
havzada yetişecek ürünlere destek veriliyor.
Ayrıntısını bilmiyorum ama bu hafta Bakanlar Kurulunda bir
kararname imzaya açılmıştır, Tarım
Bakanlığımız üzerinde çalışıyor.
Van Gölüyle ilgili
Karayollarının,
kavşak düzenleme çalışması yapmak amacıyla Edremit
kıyısını, gölü doldurduğunu sayın milletvekilimiz
ifade ettiler. Eğer, bir yürütmenin durdurulması kararı varsa
zaten bu yargı kararına herkes, bütün kurumlar uymak
durumundadır. Uyulmadığı takdirde, biliyorsunuz, Türk Ceza
Kanunu gereğince yaptırımı var.
Evet, diğer sorulara da yazılı olarak
ilgili birimlerden cevap alıp ilgili milletvekillerimize
aktaracağım Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Özcan, buyurun.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan,
aracılığınızla sormak istiyorum. Bolu ve Düzce idari
yargı açısından bir süre önceye kadar Sakaryaya
bağlıydı; oradan alındı, Ankara idare mahkemelerine
bağlandılar. Sonra, Boluda idare mahkemesi kurulması, Düzcede
idare mahkemesi kurulması konusunda Hükûmetiniz tarafından bir karar
alındı ve bu karardan sonra Ankara mahkemeleri yetkisizlik
kararı vererek dosyayı Boluya göndermeye, bazılarında da
yargılamaya ara vermeye başladı. Şu anda, Bolu ve Düzcede
idare mahkemesi kurulmasına karar verildi ama ortada bina yok, tayin
edilmiş hâkim de yok. Bu, binlerce vatandaşımızın
mağduriyetine sebep oluyor. Bu sorunla ilgili Hükûmetinizin bir
açıklaması olacak mı, merakla bekliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Sayın Özcan, bildiğiniz gibi, mahkemelerin
kuruluşları Adalet Bakanlığının görüşü
alınarak Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından
gerçekleştirilmektedir. Bolu ve Düzcede mahkemelerin kurulmuş olmasına
sevindiğimi ifade etmeliyim eski bir Adalet Bakan
Yardımcısı olarak. Mahkemeler kurulmuşsa, elbette onlara
bir mekân bulmak da Adalet Bakanlığının görevidir. Ben, bu
konuyu hemen, bugün Adalet Bakanlığına iletip gereği için
gayret edeceğim.
Boluda bildiğiniz gibi çok önemli -siz de
geçtiğimiz dönem, 24üncü Dönemde de emek vermiştiniz- bir adalet
sarayı binası inşa ediyor Adalet
Bakanlığımız, inşallah, ona uygun bir mekân, Bolu ve
Düzcede idare mahkemelerine buluruz. Biliyorsunuz, idare mahkemeleri çok yer
işgal etmiyorlar, tek mahkeme. Çok yer işgal etmiyorlar, buluruz. Ben
ileteceğim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Başbakan Yardımcısı.
Şimdi, maddelere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
MAHMUT TANAL (İstanbul) Soru var
Başkanım.
BAŞKAN Kabul edilmiştir.
Maddelere geçtik artık, ben görmedim ya da
oyladıktan sonra
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
İLE KATAR DEVLETİ HÜKÜMETİ ARASINDA JANDARMA
EĞİTİM VE ÖĞRETİMİNE İLİŞKİN
İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 2 Aralık 2015 tarihinde Dohada
imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti
Arasında Jandarma Eğitim ve Öğretimine İlişkin
İşbirliği Protokolünün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan
Salıcı konuşacaktır.
Buyurun Sayın Salıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Jandarma Eğitim ve
Öğretimine İlişkin İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısıyla ilgili söz almış bulunuyorum.
Aslında, bugün gündemimizde Katarla
yapılan iki anlaşma var. Bu jandarma eğitimiyle ilgili bir
anlaşma, bir diğeri askerî üs anlaşması.
Şimdi, sözlerime başlamadan önce şunu
ifade edeyim: Bugün İranda bir terör saldırısı oldu,
İran Meclisine yönelik bir terör saldırısı oldu,
geçtiğimiz hafta içinde de Fransada oldu, İngilterede oldu,
Filipinlerde oldu. Nerede olursa olsun, Türkiye dâhil, dünyanın neresinde
olursa olsun, terörizmi açık ve net bir dille kınamak lazım,
kimden gelirse ve kime gelirse gelsin.
Şimdi, bu Katar meselesi biraz ilginç bir
mesele. Az önce Sayın Tanal da sordu, başka arkadaşlar da sordu.
Sayın Başbakan Yardımcısı kendi konusu
olmadığı için, doğal olarak, genel bir cevap verdi ama
aynı soruları, hatta daha fazla soruyu Dışişleri Komisyonunda
biz de sorduk, biz cevap alamadık Sayın Bakan. Size verilen o notlar
durumu kurtarmıyor çünkü size verilen notları veren arkadaşlar
da ya duruma yeterince hâkim değiller ya da büyük bir açıklıkla
Katara üs ya da jandarma
2 anlaşma var ama aslında ortadaki
anlaşma sayısı 30a yakın yani mutabakat
zabıtları var, anlaşmalar var ve bütün bunların
tamamı
Toplam nüfusu 2,2 milyon olan, ülkede yaşayanların -hadi
diyelim- yüzde 20si Arap, geri kalanların tamamı yabancı olan
bir ülkeyle Türkiye'nin bu kadar fazla askerî içerikli anlaşma
yapmasını açıklamakta yetersiz kalıyorlar. Onun için
meseleye biraz daha derinlemesine bakma ihtiyacı var.
Şimdi, şu soruyu biz
Dışişleri Komisyonuna sorduk: Katar Türkiye için neden stratejik
bir ülkedir? Katarın dünya üzerindeki stratejik önemi nedir?
Değerli arkadaşlar, siz on beş
yıldan beri ülkeyi yönetiyorsunuz, on beş yıldan beri de
Dışişleri Bakanlığını yönetiyorsunuz ama
maalesef biz Komisyonda bunların cevabını alamadık. Ne
değerli siyasetçiler tarafından bunların cevabı verilebildi
ne de değerli bürokratlar tarafından verilebildi. Tutanaklar ortada,
girip detaylarıyla bakabilirsiniz.
Şimdi Katarı bir özetleyeyim isterseniz
çünkü Katar deyince insanların aklına bir devlet geliyor haklı
olarak ama nasıl bir devlet, buna bakmak lazım. Nüfus 2,2 milyon,
bunun yüzde 20si Arap; Türkiye ile Katarın dış ticaret hacmi
-ihracat-ithalat toplam- 1,3 milyar dolar; biz askerî anlaşma
yapıyoruz ya, Katarda bu askerî anlaşmadan etkilenecek askerî
personel sayısı 4 bin; Sayın Bakan, 4 bin jandarma var Katarda.
Sizin yanınızdaki değerli TSK mensuplarının
vermiş olduğu bilgi bu. 4 bin jandarma için biz anlaşma
yapıyoruz, toplam askerî mevcudiyeti 11 bin olan bir ülkeyle askerî üs
anlaşması yapıyoruz. Şimdi bunun daha derinlikli bir
konuşmaya ihtiyacı var.
Peki, ne zaman kuruldu Katar? 1971de kuruldu. Yani,
ben 1972 doğumluyum, benden 1 yaş büyük. Dünyadaki önemi ne?
Doğal gaz yatakları. Bunların hepsi hikâye arkadaşlar;
mesele doğal gaz yatakları, dünyadaki en büyük sıvılaştırılmış
doğal gaz ihracatçısı. Yataklar konusunda İranla ortak
Hürmüz Boğazında; bir tarafında İran var, bir
tarafında Katar var. Bundan dolayı Katarın İranla
karşı karşıya gelmesi, savaşması, Suudilerin
istediği gibi kılıç sallaması mümkün değil. Suudilerin
tuzu kuru ama Katarın stratejik olarak bunu yapması mümkün
değil. Bunu Katarı savunmak ya da Suudileri kötülemek için
söylemiyorum, ortadaki tablo bu.
Şimdi, iki günden beri bir kıyamet
kopuyor. Bu kıyamet zannetmeyin ki Katarın coğrafi konumu
üzerinden kopuyor, ekonomik büyüklüğü üzerinden kopuyor, ordusunun gücü
üzerinden kopuyor, nüfusu üzerinden kopuyor; Katarın doğal gaz
yatakları üzerinden kopuyor, bir; iki, Katarın tüm dünyadaki
yatırım olanakları üzerinden kopuyor; üç, Katarın sizin
iktidarınızda görünen görünmeyen ilişkileri üzerinden kopuyor,
bunu da ortaya koymak lazım.
Şimdi, 5 şart öne sürüldü Katarla ilgili,
Suudi Arabistan ve onunla beraber davranan devletler tarafından. 5
şart var, bu 5 şarttan 1incisi olayı açıklıyor, geri
kalanları teferruat. 1inci şart şu, deniyor ki: Müslüman
Kardeşlerle yani siz iyi tanırsınız o
arkadaşları- IŞİDle ve El Kaideyle ilişkiyi
keseceksiniz. Şimdi, IŞİD ve El Kaide bölümünü
konuşalım. Bahreynde bir iç karışıklık
olduğunda Suudi Arabistan 1.000 asker gönderdi Bahreyndeki yönetimi
desteklemek için, Katar yani toplam 11 bin askeri olan Katar 500 kişi
gönderdi. 500 kişinin Katarın toplam ordu nüfusunda ne kadar büyük
bir etkisi olduğunu göstermek için söylüyorum. 500 bizim için bir şey
ifade etmiyor, İstanbulda bir belediyedeki zabıta memuru
sayısından daha az ama Katar ordusunun yirmide 1i arkadaşlar.
Bu, önemli bir şey. Orada beraber davranabildiler, kime karşı
beraber davranabildiler? Bahreyni ayakta tutabilmek için, Bahreyn yönetimini
ayakta tutabilmek için beraber davrandılar. Peki, Suriye var
yanımızda, bir bakalım. Yani Suudi Arabistan dönüyor Katara,
diyor ki: Sen IŞİDle ilişkini kes. Peki, değerli Suudi
Arabistan yetkilileri, siz Suriyede ne yapıyorsunuz, siz kiminle iş
birliği içindesiniz? diye sorarlar. Ey Katar -siz seviyorsunuz ya eyle
başlayan cümleleri- sen Suriyede kiminle iş birliği içindesin?
Seni doğrudan El Nusra ya da El Nusra bağlantılı örgütlerle
iş birliği içinde olmakla suçluyorlar zaten. Bakın, bunlar bir
muhalefet milletvekili olarak benim sözlerim değil. Daha açık bir
şekilde ifade edeyim. Bunlar kimin sözleri biliyor musunuz? 2014
yılında Joe Bidenın, Amerika Birleşik Devletlerinin
Başkan Yardımcısının sözleri. Ülkelerin ismini anarak
söylüyor. Harvardda yaptığı bir konuşma, kısa bir
pasaj okuyayım size, diyor ki: Bölgedeki müttefiklerimiz, Suudiler,
emirlikler ve diğerleri Esadı devirme ve bir Sünni-Şii vekâlet
savaşı çıkarmada çok kararlıydılar. Ne yaptılar?
Esadla savaşacak herkese yüz milyonlarca dolar ve on binlerce ton silah
akıttılar. El Nusra, El Kaide için destek olacak, dünyanın
diğer yerlerinden gelen cihatçıların aşırı
unsurlarını kabul ettiler. Bugün Suudi Arabistanın
yanında Yürü, ben senin arkandayım. diyen Amerika, 2014 yılında
Başkan Yardımcısının ağzından Körfez
ülkelerinin bir kısmının bağışlarıyla
Suriyedeki vekâlet savaşlarının finanse edildiğini
açık bir şekilde ortaya koyuyordu zaten.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bir
süreden beri şöyle bir durum yürüyor: Adalet ve Kalkınma Partisinin
yazılı belgeleri var. Şimdi Söz uçar, yazı kalır.
derler. Bir hatip çıkabilir, bir şeyi yanlış ifade
edebilir, daha sonra sözünde bir değişiklik isteyebilir. Ama ortada
yazılı belgeler var; örnek, 65inci Hükûmet Programı. Sayın
Binali Yıldırım buraya geldi, kendisi büyük bir öz güvenle
65inci Hükûmet Programını anlattı. Anlatırken
dış politikayla ilgili veciz bir söz etti, Biz bundan sonra
düşmanlarımızı azaltacağız,
dostlarımızı artıracağız. dedi. Biz de bunu
kabul ettik, dedik ki Sayın Başbakan doğru bir şey söylüyor
çünkü Türkiye'nin çıkarları düşmanlarını
çoğaltarak sağlanamaz.
Değerli arkadaşlar, çok uzağa gitmeye
gerek yok. Hani kürsüde konuşan bazı hatipler Suriye
savaşına filan gitti, ben daha yakından söyleyeyim, hiç o kadar uzağa
gitmeye gerek yok. Sayın Binali Yıldırım bu sözü ettikten
sonra Türkiye'nin dostu çoğalmadı arkadaşlar,
çoğalmadı, çoğalmadığı gibi Türkiye Körfezde de
ciddi bir taraf olma durumuna geldi. Bakın, Sayın
Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanımız bu
konuyla ilgili bazı açıklamalarda bulundu Katarla ilgili, dediler
ki: Biz bu konuya duyarlı, soğukkanlı davranacağız.
Yapılması gereken şey budur. Yapılması gereken
şey, Körfez ülkelerinin arasındaki çatışmalarda taraf olmak
değildir. Bizim Suudi Arabistanla da -rejimini eleştirebiliriz-
ilişkilerimiz var, Katarla da -yaptıklarını
eleştirebiliriz- ilişkilerimiz var. Bizim İranla birkaç
yüzyıldır değişmemiş bir sınırımız
var, ilişkilerimiz var, bizleri birbirine düşürecek bir siyaseti,
okyanus ötesinde birileri izliyor olabilir, bununla FETÖyü kastetmiyorum,
Amerika Birleşik Devletlerini kastediyorum, bir süredir ne zaman
okyanus dense onlar akla geliyor çünkü. Sel gider, kum kalır. derler,
biz bu coğrafyanın ülkesiyiz, biz bu coğrafyada güçlü bir
şekilde ayakta duracak bir ülkeyiz, bununla da övünüyoruz. Böyle bir
durumda bizim yapmamız gereken, aktif bir tarafsızlık
politikası izlemektir.
Katarla ilgili getirmiş olduğunuz
anlaşmalar, bu anlaşmaların bugün getirilmiş olması
yani tüm dünyada Katarla ilgili bir kıyamet koparken bugün
getirilmiş olması, bu anlaşmaların Türkiye Cumhuriyeti
Meclisinde bugün kabul edilecek olması, dünyaya şu mesajı
verecektir: Türkiye Katarın yanında duruyor. Türkiye askerî üs
anlaşmasını bugün geçirdi, dolayısıyla kararı budur.
mesajını verecektir. Bu, Cumhurbaşkanının,
Dışişleri Bakanının ve diğer devlet
görevlilerinin ağzından çıkan tarafsızlık
politikasına ya da diyalog ya da soğukkanlılık
politikasına aykırı bir tutumdur. Emin olun bunu bir muhalefet
milletvekili olarak söylemiyorum, ülkesini, milletini seven bir insan olarak
söylüyorum; yanlış yoldasınız, bunun bugün, bu ortamda
geçiyor olmasının tüm dünyaya vereceği mesaj bu olacak ve hiçbir
şekilde geri dönülür bir nokta olmayacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Salıcı.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Bostancı...
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, sadece kayıtlara geçsin diye söz aldım. Biz bu
anlaşmayı Katarla bugün yapmadık, daha önce
yapılmış bir anlaşma, Meclisin onaylaması gerekiyor,
sırada yeri gerideydi, biz sadece ön tarafa aldık.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Hocam, zaten
konuşulan mevzu bu, Allahını seversen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Çünkü
muhtemelen Meclis 1 Temmuz tarihi itibarıyla
tatile girecek. Bu bizim daha öncede çok çeşitli biçimlerde
yapmış olduğumuz bir uygulamadır. Türkiye Cumhuriyetinin
dış politikası bellidir, o da yetkililer tarafından
açıklanmaktadır.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın Levent Gökün oylamadan önce İç
Tüzükün 86ncı maddesine göre lehte bir söz talebi vardır.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 476 sıra
sayılı Kanun Tasarısı üzerinde görüşlerimi belirtmek
üzere söz aldım. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye büyük bir devlet. Mustafa Kemal Atatürk
öncülüğünde kurulan ülkemizin en önemli dış politika ilkesi
Yurtta sulh, cihanda sulh. Türkiye bütün dünyayla ilişkilerini
geliştirdi, bütün dünyayla sıcak ilişkiler kurdu ama iktidar
partisinin 2002 yılında iktidara gelmesiyle beraber Türkiye'nin
dostlarında hatırı sayılır ölçüde azalmalar oldu; bu
bir gerçek. Bugün bütün dünyada Türkiye'nin ne yazık ki dostları
azaldı değerli arkadaşlarım. Yanlış politika,
dış politika. Türkiye'nin izlediği Suriye politikası bütün
Orta Doğuda Türkiyeyi yalnız bıraktı, dünyada yalnız
bıraktı. Reel gerçekleri algılamayan, sorgulamayan bir
dış politika anlayışı içerisinde Türkiye değerli
bir dış politikadan değerli bir yalnızlığa itildi
değerli arkadaşlarım. Maalesef böyle oldu iktidar sayesinde.
Şimdi, Mecliste görüşülmesi gereken pek
çok kanun tasarısı var, kanun teklifleri var, ülkemizin yararına
pek çok kanunlar var; bunları görüşmekten biz asla
kaçınmıyoruz, halkın yararına olan her konuda iktidara
destek vermeye de hazırız.
Özellikle geriye dönüp
baktığınız zaman, muhalefetin oy birliğiyle ve
katılmasıyla geçen sayısız uluslararası anlaşma
var ama birkaç gündür dünyada kopan fırtınaya
baktığınız zaman bir an önce Katarla ilgili bu
anlaşmaların öne çekilmesini anlamak mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım,
yanlış yapmayalım. Türkiye'nin çıkarları
gerektiğinde biz her türlü konuyu Türkiye'nin çıkarları
doğrultusunda çözmeye hazırız ama acaba bu Katarla ilgili
anlaşmaları öne çekmek Türkiye'nin yararına mı değerli
arkadaşlar? Şu anda görüşülmesi, hemen görüşülmesi,
100üncü sıradayken, 101inci sıradayken bütün diğer
kanunları öteleyerek
Dünyada Katarın
yalnızlaştığı ve diplomatik ilişkilerin
kesildiği bir atmosferde acaba Türkiye farklı bir tutum
takınamaz mı değerli arkadaşlarım? Biz elbette
ordumuzun her yerde güçlenmesini, dünya üzerinde söz sahibi olmasını
bekleriz ve isteriz, Türkiye'nin güçlenmesi bizim için önemli ama bu
anlaşmaları bugün itibarıyla buraya getirmek sırası
mı değerli arkadaşlarım? Tartışmamız gereken
nokta bu.
Ben biliyorum ki bu anlaşmaların burada
onaylanmasıyla beraber bütün dünyada Türkiye Katarın yanında
yer aldı, Katarla ilgili bir ittifaka girdi
Dünyadan bizi koparacak,
yine yalnız hâle getirecek bir hamle yapıyor iktidar partisi; bu
konuda uyarmak istiyoruz değerli arkadaşlarım. Bence bu
anlaşmaları çok daha sonra görüşelim, iktidar partisi bence bu
anlaşmaları çekmeli. Şu konjonktürde görüşülmesinde yarar
yok değerli arkadaşlarım, gerçekten yararı yok. Bunun
zararlarını önümüzdeki günlerde görmeyelim diye bunları
söylüyoruz, bir yurtseverlik duygusuyla söylüyoruz, bir vatansever olarak
söylüyoruz. Evet, şu konjonktürde bu anlaşmaların öne
çekilmesini dünyaya izah edemezsiniz değerli arkadaşlar. 100üncü
sıradan niye getiriyorsunuz? Eğer ordunun ihtiyacı varsa daha
önce niye getirmedik de şimdi getiriyorsunuz? Sorular arka arkaya gelir.
Ne yazık ki bu anlaşmalarla, Türkiye'nin itibarını ve
dostlarının sayısını azaltmaya yol açılır
değerli arkadaşlarım. Meseleye öyle bakıyoruz ve iktidar
partisine tavsiyemiz, bu ve bundan sonra görüşülecek 473 sıra
sayılı anlaşmayı da geri çekmesidir. Onları ileride, çok
daha makul bir zamanda tartışabiliriz, görüşebiliriz, bizler de
elimizden gelen gayreti gösterebiliriz ama bu konjonktürde bu
anlaşmaların görüşülmesini ve onaylanmasını
Türkiye'nin çıkarlarına aykırı bulduğumuzu ifade etmek
istiyoruz.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Böylece tasarının üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar
Devleti Hükümeti Arasında Jandarma Eğitim ve Öğretimine
İlişkin İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık
oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı : 277
Kabul : 242
Ret : 35 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Sema
Kırcı Emre
Köprülü
Balıkesir Tekirdağ
Böylece tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı uğurlu
olsun.
2nci sıraya alınan
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Katar
Topraklarında Türk Kuvvetlerinin Konuşlandırılmasına
İlişkin Uygulama Anlaşması ile Anlaşmanın Tadili
Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar
Devleti Hükümeti Arasında Katar Topraklarında Türk Kuvvetlerinin
Konuşlandırılmasına İlişkin Uygulama
Anlaşması ile Anlaşmanın Tadili Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/800) ile Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
473) (xx)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 473 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde gruplar adına
ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Öztürk
Yılmaz.
Sayın milletvekilleri, lütfen sessizlik istirham
ediyoruz, hatibi davet ettim.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Katarda konuşlandırılmasına ilişkin olarak gelen
kanunla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bugün yeni bir krizle dünya tekrar
yüzleşmiş bulunuyor; Irak savaşı, Suriye savaşı,
Libya, akabinde Filistinde olanlar ve Yemende olanlar, şimdi Katarda
olanlar. Katardaki krizle ilgili olarak öncelikle birkaç hususa değinmek
istiyorum.
Bir tanesi, Katara dönük iddialar içerisinde en
önemlisi Katarın Müslüman Kardeşler örgütüne destek vermesi yani
İhvanı desteklemesi. Hem Mısırdan gelenlere hem Hamastan
gelenlere hem de İstanbuldan giden Müslüman Kardeşler üyelerine
kucak açması, onlara ev sahipliği yapması. Biliyorsunuz,
Müslüman Kardeşler örgütünü Suudi Arabistan, Birleşik Arap
Emirlikleri ve Mısır terör örgütü olarak görüyor. Aynı
şekilde, geçen yıl Amerika Birleşik Devletleri Kongresine gelen
ve Dışişleri Komisyonunda şu anda bekletilen tasarıda
da keza Müslüman Kardeşleri terör örgütü olarak öngören bir düzenleme
vardı ama seçim atmosferi olduğu için, Trumpın seçimine giden
bir atmosferde bunu getirdikleri için o dönemde ilerletmediler. Avrupa
Birliğinin de Sisiyle yeniden ilişkiler kurarken buna dikkat
ettiği ve Müslüman Kardeşlerle arasına bir mesafe
koyduğunu bilmeliyiz.
Katara dönük iddialardan en önemlisi, Katarın
Suudi Arabistanda ve Birleşik Arap Emirliklerinde Müslüman
Kardeşleri iş başına getirecek bir stratejiyi gizli bir
şekilde devreye sokmak olduğunu bilmeliyiz; iddia bu.
Katara dönük ikinci konu: Katarın Yemende
-özellikle Yemenin haritasını göstermek istiyorum, bugün Yemen
paramparça olmuş durumda- El Kaide, IŞİD gibi terör
unsurlarına destek vermesi. Bir başka konuşulan konu da Suudi
Arabistan öncülüğündeki koalisyonda yer almakla birlikte el altından
İranın desteklediği Husilere destek verip Suudi Arabistanı
zayıflatmak; ikinci iddia da bu.
Üçüncü konu ise, daha önceki süreçten
bildiğimiz yeni Katar Emirinin özellikle internete de yansıyan
konuşmaları çerçevesinde İsraille gayet ilişkilerinin iyi
olduğu, İhvanı desteklediği, İranla ilişki
kurduğu şeklindeki ifadelerin Arap dünyasındaki sinir
uçlarına dokunmuş olması ve bu çerçevede de bazı ülkelerin
Katarda bir yönetim değişikliğine gitmek istediği, bu yeni
Emiri alaşağı edip yerine yeni bir düzenleme getirmek
istediklerini esasen basına da yansıdığı için
biliyoruz.
Şimdi, Katar konusu dünyanın çok önemli
bir bölümünü etkileyecek çünkü Körfezde kritik bir coğrafyada yer
alıyor, dünya gaz rezervinin neredeyse yüzde 15ini
barındırıyor, aynı şekilde Amerika Birleşik Devletlerinin
CENTCOMuna ev sahipliği yapıyor, yaklaşık 10 bin tane
Amerikan askeri de Katarda bulunuyor. Dolayısıyla, bu kriz Amerika
açısından baktığımız zaman da önemli bir kriz.
Trump yönetiminin bu Orta Doğu
coğrafyasına bakışı enteresan, bunu anlamak gerçekten
zor; Suudi Arabistana gidiyor, 110 milyar dolarlık silah satış
anlaşması imzalıyor, üç dört gün sonra bir bakıyoruz ki
başka şeyler ortaya çıkıyor.
Şimdi, bu kriz Amerika Birleşik
Devletleri, İran, Türkiye ve bölgedeki bütün ülkeler için kritik önemi
haiz bir durum. Neden? Çünkü esasen Katar üzerinden yayılacak,
yayılma eğilimi içinde olacak bir krizle yüzleşmiş
bulunuyoruz. Bunun gerekçelerini elbette detaylı bir şekilde anlatmak
gerekiyor.
Ne oluyor, niye böyle bir şeyler oldu bir anda?
Şimdi, Körfez İşbirliğine mensup ülkeler özellikle
İhvana desteği yüzünden bir anda Katarla bütün ilişkilerini
durdurdular ve Katara müeyyide uygulamaya başladılar. Peki, bu kadar
ülke, Katara müeyyide uygulamaya başlarken ve dünya, esasen Katarı
negatif açıdan konuşmaya başlarken Türkiye ne yapıyor?
Türkiye bir tercihte bulunuyor, özellikle AKPnin tercihi, Katarın
yanında yer almak ve Katarın karşısında olan bütün
ülke bloklarını da karşıya konumlandırmak.
Bakınız, bu, yanlış bir politika. Bir zamanlar Libyada
Türkiye geç kaldığı için düzen tutturamadı. Suriyede ise
Türkiye erken davrandığı için düzen tutturamadı.
Şimdi, balıklama tekrar bir krizin içerisine atlıyoruz.
Neymiş efendim? Anlaşmalar geldi, bu anlaşmaları bir an
önce onaylamamız gerekiyor Katara destek olsun diye. Peki, Katara destek
olalım da, Suudi Arabistan ne olacak, Bahreyn ne olacak, Birleşik
Arap Emirlikleriyle ilişkiler ne olacak? Bugün bu anlaşmaları
onayladıktan sonra Türkiye'nin bu ülkelerle ilişkileri ne olacak yani
Türkiye hangi kanatta yer alacak? Dünyanın, özellikle Körfezdeki
ülkelerin terör örgütüne destek vermekle suçladığı Katarın
yanında yer alacak. Peki, Suudi Arabistan, terör örgütü olarak
gördüğü İhvana, Müslüman Kardeşlere destek verdiği için
Katara karşı gelirken, İhvanı, Müslüman Kardeşleri
destekleyen Türkiyeye alkış mı tutacak? Elbette
eleştirecek. Bunu çok derin bir şekilde hesaplamamız lazım.
Bu anlaşmaların zamanı değildi. Bu duygusal bir konu
değildir, bu önemli bir konu, Türkiyenin Orta Doğuda özellikle
kırılma yaşayabileceği bir konu.
Bakınız, size söyleyeyim, eğer bu
konuda kriz çıkarsa yarın Suudi Arabistan hacıların
vizelerini bile vermeyecektir belki de çünkü siz bunu bilerek
yapıyorsunuz. Bunu yapmamalıyız. Anlaşma imzalandıysa
bunun zamanı şimdi değil, bunu bir ay sonra getirseydiniz veya
bir ay önce getirseydiniz. Bizim bu anlaşmanın içeriğine
herhangi bir itirazımız yok, anlaşmanın içeriğiyle bir
sorunumuz yok ama şu anda gelinen konjonktür buna uygun değil çünkü
bu anlaşma
Kim istemez kendi ülkesinin uluslararası alanda üs sahibi
olmasını, bölgeye hâkim olmasını kim istemez? Kim istemez
Türk askeri ilk defa böyle bir üs elde ediyor, uzak diyarlarda, stratejik bir
noktada konumlanmasını kim istemez? Ama siz hiç konjonktüre uymayan
bir ortamda bunu getirdiniz ve Türkiyeyi kilitliyorsunuz tekrar. Yarınki
uluslararası toplumun size bakışı bu noktada
değişecek.
Katar, 2,2 milyon nüfusa sahip bir ülke, bugün eti
ne budu ne, uluslararası sistemi ne kadar etkileyebilir? Siz bütün
dış politikadaki, Orta Doğudaki yumurtaları Katarın
sepetine koyduğunuz için zaten o sepet Suriyede kırıldı.
Peki, bundan sonra aynı hatayı yapmanın ne gereği var?
Bakınız, bugün yine gündeme geliyor,
bundan sonra da Katar anlaşmaları var ve Hamasla ilgili
anlaşmalar var, Filistinle ilgili anlaşmalar var. Âdeta mesaj
veriyoruz, İhvandan dolayı, Müslüman Kardeşlerden dolayı
siz kınıyorsunuz ama ben onun yanında yer alıyorum
diyorsunuz. Bence bu siyaset yanlış bir siyaset ve Türkiyeyi
gerçekten sıkıntıya sokacak bir siyaset.
Şunu söyleyelim: Bakınız, Araplar
arasında şunu bilmemiz gerekir: Araplar arasındaki
ilişkilere çok fazla müdahale ettiğimiz zaman zarar görüyoruz. Çünkü
bunlar kavga ediyorlar, bir süre sonra barışıyorlar, ondan sonra
dışarıdan hangi ülke bunlara karşı bir şey
yaptıysa ona ortak bir düşman oluyorlar. Örnek mi istiyorsunuz? Size
örnek vereyim: Bakınız, bizim Başika Kampı gündeme
geldiği zaman, Başika Kampında bu konu Arap ligine geldiği
zaman Katar Arap liginin üyesi değil mi? Neden Türkiyeyi
kınadı? Çünkü oradaki eğilime uymak zorundaydı ve uydu. Siz
Katar için bunu yapıyorsunuz ve Türkiyeyi hiç olmayacak bir riskin ve
maliyetin altına sürüklüyorsunuz, yarın Katarın da sizi
satacağını açık açık buradan söylemek istiyorum. Çünkü
Orta Doğuda işler böyle işliyor. Hiçbir zaman ülkeler ilelebet
dost veya düşman değildir. Bunu niçin yapıyorsunuz? Bu, akla
ziyan bir iş. Yani bunu böyle bir günde, bu kadar krizin
konuşulduğu bir günde getirme amacınız ne? Ne elde etmek
istiyorsunuz? Suudi Arabistandan vaz mı geçtiniz? Bahreynden vaz mı
geçtiniz? Birleşik Arap Emirliklerinden vaz mı geçtiniz? Gerçekten
siz vaz mı geçtiniz? Niçin bunu yapıyorsunuz? Ayrıca, şunu
söyleyelim: Söyledik, bizim bu anlaşmanın içeriğiyle ilgili en
ufak bir itirazımız olmaz ama bunun zamanlaması ve getiriliş
şekli son derece tehlikeli bir konu. Türkiyeyi yarın
kilitleyeceksiniz siz.
Bir hususa daha değinmek istiyorum. Orta
Doğuda şu anda bütün ülkeler geçiş dönemi yaşıyor.
Bakınız, Orta Doğunun kuzeyinde Fişhaburdan Lazkiyeye
kadar bir hat oluşuyor ve güneyinde ise Basra Körfezinden Süveyş
Kanalına kadar bir hat oluşuyor. Bunun farkında değil
misiniz? Bu kadar çatışma ortamına böyle balıklama
dalmanın bir maliyetinin olduğunu bilmek gerekmez mi?
İranla ilişkiler konusu.
Bakınız, bu krizde şunu gördük: Katar bir taraftan da meğer
İranla el altından Yemende ilişkiler götürüyormuş.
Herkesin hesabı farklı, herkes farklı hesap içerisinde.
Size sadece bir şey söylemek istiyorum.
Bakınız, bu Yemenin haritası, şu andaki Yemenin
haritası bu. Suriyenin haritası da benzer, Libya da aynı
haritaya dönüştü. Yarın Orta Doğuda eğer bu kadar taraf
olup bütün sistemi allak bullak edecek siyasetin içerisinde olursanız
çıkışınız hiç olmayacak. Maliyeti Türkiyeye
yansıyacak ve biz zarar göreceğiz vatandaşlar olarak.
Şimdi, efendim, Sayın
Cumhurbaşkanı Putini arıyor, Kuveyt Emirini arıyor, Katar
Emirini arıyor bu krize bir şekilde çare bulmak istiyor. Bütün bu
çabalar bugünkü bu anlaşmayla suya düşmüştür çünkü siz
tarafsınız, siz Katarın tarafındasınız. Sizin vereceğiniz
mesajı dinlemezler ki. Niye dinlesinler? Siz bu kararla Katarın
yanında yer alıyorsunuz, Katarın güvenliğini,
Katarın istikrarını, Katarın
SAİT YÜCE (Isparta) Kimin yanında yer
alıyor?
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) Suudi Arabistanla
ilişkilerde de bir mesafede durmanız gerekir, ben onu anlatmaya
çalışıyorum.
SAİT YÜCE (Isparta) İyi
anlatamıyorsun.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Zaten size göre hiçbir
şey olmuyor, onun için devam edin siz.
Şunu söyleyeyim, burada Türkiyenin üç tane
konusu var halletmesi gereken.
Çözüm yöntemi olarak; bir, Müslüman Kardeşlere
bugün dünyanın çok büyük bir bölümü bu krizde de ortaya çıktı
artık mesafe koydu, İhvana tavır koydular. Biz hâlâ hiçbir
şey olmamış gibi eğer bu politikaya devam edersek emin olun
belki de Mursinin ve Hamasın dışında iş birliği
yapabileceğimiz bir çevremiz olmayacak. Bu siyaset bizi daraltıyor,
bu siyaset bizi bir kuyunun içerisine atıyor. Birincisi İhvan
konusudur.
İkincisi, Araplar arasında her zaman bir
üstte durmak gerekir. Araplar arasındaki ilişkilerde mutlaka ve
mutlaka üstte durmak lazım, girmemek lazım. Ara buluculuk rolü bir
çatışmaya taraf olmadığınız zaman bir değer
taşır. Eğer zaten kendiniz tarafsanız kimse sizi dinlemez.
Onun için, ikinci konu: Bizim Araplar arası mücadelede üstte
durmamız, ara buluculuk konusunda ciddiye alınabilmek için de
herhangi bir tarafla hareket etmememiz gerekir.
Üçüncü konu diyalog konusu. Bu diyalog konusu
şu anda krizi yaşayan bütün ülkelerle yapılması lazım;
Birleşik Arap Emirlikleriyle olması lazım, Bahreynle
olması lazım ve her ülkeyle, hangi ülkeyle kriz yaşıyorsak
onunla olması lazım. Eğer anlaşmalar varsa Suudi
Arabistanla, onları da getirseydiniz; Bahreynle, onları da getirseydiniz;
Yemenle, onları da getirseydiniz sorun olmazdı. Siz burada bir
yaklaşım ve bir karar vermişsiniz ve bu kararın
yansıması çok kolay olmayacak Türkiye üzerine.
Şimdi, şunu belirtmek istiyorum bu
kuvvetle ilgili olarak: Bu kuvvetin yapısını
Elbette
teşkil edilecek ama şunu bilmemiz lazım: Bu kuvvet orada
Her ne
kadar müşterek tatbikatlar, eğitim, Katarın savunma
imkânlarının geliştirilmesi, iki ülke silahlı kuvvetlerinin
tatbikatı, icrası gibi konular dense de herkes bunu biliyor ki,
Sayın Bakanımız, herkes bunu biliyor ki Türk Silahlı
Kuvvetlerinin böyle bir hassas dönemde, mezhepçiliğin
arttığı, İran ile Sünni dünya arasındaki
sürtüşmenin tavan yaptığı bir dönemde siz başka bir
şey için gidiyorsunuz diye anlaşılır. Kime karşı
olacak bu kuvvet? Bu kuvveti yarın İrana karşı kullanmak
isterlerse biz onun içinde mi yer alacağız veya bu kuvveti Katardaki
aileyi ayakta tutmak için kullanmak isterlerse ona destek mi
olacağız? Yani, biz Katarda iç güvenlik harekâtına mı
dâhil olacağız? Bunun sınırı yok. Onun için, böyle bir
ortamda bu anlaşmanın getirilmesi herkesin farklı niyet
okumasıyla sonuçlanacak bir süreci başlatacak ve bunu da açık
açık söylemeliyiz. Biz şahsen bununla ilgili dün de
yaptığımız görüşmelerde çekincelerimizi açık
açık söyledik.
Şunu söyleyelim: Keşke bu anlaşma bir
ay önce gelseydi dedik veya bu kriz soğuduktan sonra gelseydi, farklı
bir tutum içerisinde olacaktık. Ama bizim bir çağrımız var:
Gelin, bu anlaşmayı gündemden şu anda alın ve daha sonra
getirin, o zaman bunu değerlendirelim, yoksa bu konjonktürde iyilik
yapmıyoruz. Dış politika kilitlenmiş, Suriyede
kilitlenmişiz, Irakta kilitlenmişiz. Bakınız, Yemende
doğru dürüst bir aktörle hareket edemiyoruz, zaten tablo
dışındayız. Körfez ülkeleriyle var olan ilişkileri de
şu anda tepetakla götürüyoruz. Bunu yapmayalım, Türkiye'ye bu kötülüğü
yapmayın lütfen.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE
KATAR DEVLETİ HÜKÜMETİ ARASINDA KATAR TOPRAKLARINDA TÜRK
KUVVETLERİNİN KONUŞLANDIRILMASINA İLİŞKİN
UYGULAMA ANLAŞMASI İLE ANLAŞMANIN TADİLİ HAKKINDA
PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 28 Nisan 2016 tarihinde Dohada
imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti
Arasında Katar Topraklarında Türk Kuvvetlerinin
Konuşlandırılmasına İlişkin Uygulama
Anlaşması ile 10 Kasım 2016 tarihinde Ankarada imzalanan
Anlaşmanın Tadili Hakkında Protokolün onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir
konuşacaktır.
Sayın Pir, süreniz on dakikadır, buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ZİYA PİR (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu akşam herhâlde en rahat konuşan parti,
en rahat konuşan grup bizim grubumuzdur çünkü biz bu tür anlaşmalara,
silahlanmaya ilkesel olarak karşı olan bir partiyiz. Biraz önce
sayın grup başkan vekilleri bazı anlaşmalarda grup
şerhimizin olmadığını söyledi. Oysa biz Komisyonun ilk
toplantısında bütün askerî anlaşmalara şerh
koyduğumuzu belirtmiştik ama teker teker koymadık,
doğrudur. Ve özellikle HDP olarak biz kriz bölgelerine bırakın
silah verilmesini, herhangi bir askerî anlaşma yapılmasına
karşı olan bir partiyiz. Özellikle de bu bölgelerde diktatörler,
otokratlar ya da kendi halkına zulmeden zalim yönetimler varsa onlarla
askerî iş birliği asla yapılmamalıdır.
Şimdi, ne oldu son günlerde, bir ona
bakalım. Şöyle bir on gündür aslında basında o bölgede bir
kriz vardı, bir savaş basın üzerinden yürütülüyordu. İki,
üç gün önce de onlarca yıldır El Kaide gibi örgütlere fikir babalığı
yapan, onlara finans desteği sunan Suudi Arabistan, yanına daha önce
kendine bağladığı birkaç ülkeyi de alarak Katarı
kuşattı. Şu anda âdeta bir savaş yaşanıyor orada,
sadece tank, top eksik, onun dışında savaşın bütün kriterleri
yerine getirilmiş durumdadır.
Suçlamalar nedir? Katara yönlendirilen suçlamalar
şunlar: Özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrikada İhvan ve
dolayısıyla Hamas, El Nusra, IŞİD gibi terör
gruplarına destek sunması -bu arada bugün konuşmalarda
kaçırdım, hiçbir konuşmacı buna değinmedi- aynı
zamanda da son yıllarda Suriyedeki cihatçı terörist gruplara 3
milyar dolar civarında yardım ve destek sunmasıdır. Bu
desteklerin çekilmesi şu anda isteniyor.
Şöyle bir bakalım, Suriye hangi devletleri
yanına alabilmiş, onlarla ilgili bir iki cümle söyleyince neden öyle
bir blokun olduğu da ortaya çıkacaktır. Hepimiz biliyoruz, orada
asıl olan, bir mezhep çatışması yaratmak istiyor birileri,
öyle diyelim ve burada iki blok var. Bir, İran Şii bloku var, bir de
yine o bölgede İrana karşı savaşan, kendi
hegemonyasını kurmak isteyen Sünni Suudi Arabistan devleti var.
Asıl bu iki blok arasında bir mezhep çatışması
yaratılmak isteniyor. Bakalım, Suudi Arabistan bizim
açımızdan nedir, neyi destekliyor? İran
düşmanlığının yanında İhvan
dolayısıyla Hamas düşmanlığını destekliyor.
Haritadan bakıyorum hiçbirini unutmamak için; Suudi Arabistanın
hemen batısında Mısır var. Mısır biliyorsunuz bir
diktatörlük, Sisi diktatör olarak geldi; şu anda ve önceden diktatör
olarak gelirken Suudi Arabistanın maddi desteğiyle geldi ve
İhvan düşmanlığı onlarda da var. Dolayısıyla,
Suudi Arabistana bağımlıdır. Biraz daha batıda Libya
var. Libyada küçük Sisi
Daha doğrusu şöyle anlatalım: Libyada
üç bölge var, şu anda üç tane iktidar var, en doğudakine küçük Sisi
diyebiliriz. Sisi her zaman onu desteklemiş, maddi destek vermiş ve
onlar, o bölgede Katarın daha önce ve bugünlerde desteklemiş
olduğu cihatçı gruplara karşı savaşıyor.
Dolayısıyla, Mısırın yanında, Suudi
Arabistanın yanında Katarın karşısında
olması gerekiyor. Gidelim güneye, Yemen... Yemende -biraz önce, benden
önceki hatip anlattı- yine Suudi Arabistan, Katar ve bir ülke daha bir
allianz, Sünni bir allianz kurdu ve oradaki o bölgeyi yerle bir etti
-işte, birilerini korumak için falan filan, bunları çok uzatmaya
gerek yok- ve onları da Katar düşmanlığı üzerinden
yanına almaya çalışıyor. Gidelim, Bahreyn var. Bahreyn
Yemenden çok farklı değil, Bahreynin nüfus çoğunluğu
Şiidir ve bir kısım İranlı orayı hâlâ kendi
toprakları olarak görmek istiyor ama oradaki iktidar ailesi Sünnidir.
Biliyorsunuz, orada Arap Baharında bir kalkışma oldu ve Suudi
Arabistan gitti, onları yerle bir etti, tanklarıyla ezip geçti.
Dolayısıyla, Suudi Arabistanın yanında olma durumunda.
Türkiyeyi biraz sonra konuşalım -siz
benden daha iyi biliyorsunuz- soracağım yani Türkiyenin rolü ne
olacak burada? diye, onu da biraz sonra sorabiliriz.
Şimdi, açıklanan nedenler bunlar.
İşte, Katarın desteklediği gruplar. O gruplardan elini
çekeceksin.
Dün Sayın Cumhurbaşkanının
Orada bir oyun oynanıyor ama oyunun arkasında kimler var henüz bilmiyoruz.
gibi, ben öyle bir açıklamasını duydum. Belki bugün farklı
bir açıklama yapmıştır. Şimdi, oradan kastettiği
muhtemelen şudur: Daha önce biliyorsunuz, Rusya Katarın resmî haber
ajansına bir siber saldırıda bulundu. Orada çıkan
muhtemelen fake haberler bu olayları tetikledi. Belki onu kastediyordur
ama Putinle arayı bozmamak için Arkasında kim var bilmiyoruz."
diye ikinci cümleyi ekledi. Ama, asıl oyunu biz hep birlikte izledik
değerli arkadaşlar birkaç hafta önce Trump oraya gittiğinde. Bu
oyun bıçak ya da kılıç oyunudur. Hep birlikte izledik, bu
kılıç oyununu -önündekini, arkasındaki, yanındaki gördük-
kimin oynadığı belli. Yine, Türkiyenin sayın dostu Suudi
Arabistan Kralı Selman ile dost olmak istediği Trump, onlar bu oyunu
oynadı, her şey açık saçık ortada. Çok fazla o konular
üzerine düşünmeye gerek yok.
Trumpoloji diye bir sistem var şimdi.
Geliyor, orada bir şeyler anlatıyor Trump, daha sonra gidiyor
farklı bir tweet atıyor, ondan sonra tekrar dün akşam
Selmanı arayıp olayı tekrar düzeltmeye
çalışıyor. Yani orada olanları, tam olarak ne
oynanıyor, ne bitiyor biz görüyoruz ama iktidar partisi herhâlde görmüyor.
Elbette Sayın Cumhurbaşkanı, sizin Genel
Başkanınız şunu biliyordur: IŞİDe
karşı hava harekâtını başlatmak isterken İngiltere
ve kendi Parlamentosundan izin almak istediği zaman orada bir parti dedi
ki Biz bu izni vereceğiz ama terörün finansmanlığını
araştıralım. Bu araştırma yapıldı
değerli arkadaşlar, yapıldı, bir buçuk senedir bu
araştırma açıklanmıyor. Ama biz, İngiltere
kulislerinden haberler alıyoruz, kimlerin kimi ne kadar desteklediği
aşağı yukarı belli. Belki İngilterede son zamanlarda
artan bu saldırıları oraya bağlayabiliriz ama
Katarın, Suudi Arabistanın ve onların -daha kuzeydeki diyelim-
dostlarının neler yaptığı, o İngilteredeki
araştırmada yazıyor. Bu, ileride karşımıza
çıkacaktır.
Şimdi ne olmalı, ne yapmalıyız?
Biz, Türkiye olarak kimin yanında yer alacağız, kime izah
edeceğiz? Bütün dünyanın terörist olarak ilan ettiği İhvan
ve dolayısıyla Hamasın yanında mı yer
alacağız, yani Katarın yanında mı yer
alacağız, yoksa Suudi Arabistanın mı? Bana göre al birini
vur öbürüne; ikisi de diktatördür, ikisinin de yıkılması,
demokratik sistemlerin getirilmesi gerekiyor. Ama Türkiye olarak o konularda
yani silah götürmek, askerî iş birliği götürmek yerine belki biraz
demokrasi götürürüz, demokrasi iş birliği götürürüz diyeceğim
ama kendi ülkenizde bunu yapmıyorsunuz. Burada, bir
Bakın, şu Meclis Anayasayı
yapıyor ve Anayasanın 15inci maddesine göre
Balbay kararı
ortada, diyor ki: Milletvekilleri tutuklu yargılanamaz.
Biz buradan Sayın Başkana defalarca
söyledik: Bu konuda bir açıklama yapın. Diyor ki: Yargı
süreci, ben açıklama yapamam.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sizin yapmış olduğunuz Anayasayı yargı çiğniyor
ve sizin ağzınızdan bir laf çıkmıyor. Bu da sizin
ayıbınız.
Hepinize teşekkür ederim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
Madde 2 (1) Bu kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Kabul edenler
Kabul etmeyenler
2nci
madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
Madde 3 (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Kabul edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
Böylece tasarının üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar
Devleti Hükümeti Arasında Katar Topraklarında Türk Kuvvetlerinin Konuşlandırılmasına
İlişkin Uygulama Anlaşması ile Anlaşmanın Tadili
Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan
Oy Sayısı : 272
Kabul : 240
Ret : 32 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Emre
Köprülü Sema
Kırcı
Tekirdağ Balıkesir
Böylece tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Günün de sonuna gelmiş olduk.
Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan
gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 8 Haziran
2017 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; hayırlı
akşamlar, hayırlı iftarlar diliyorum.
Kapanma
Saati: 19.46
(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade 06/06/2017 tarihli 101inci Birleşim Tutanağının 79uncu sayfasında yer almıştır.
(x) 476 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) ) 473 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.